You are on page 1of 22

TIP FAKÜLTELERİ, BİLİM, SAĞLIK HİZMETİ, SAĞLIKTA

DÖNÜŞÜM, SGK UYGULAMALARI, TAM GÜN ÇALIŞMA VE


PERFORMANS ÜZERİNE (BİR RAPOR)

Tıp Fakülteleri Öğretim Üyeleri, “Kamuoyuna Duyuru” başlığı altında


Sağlık Bakanlığı'nın politikaları ve Yüksek Öğretim Kurulu (YÖK)'nun bazı
uygulamalarını şikâyet etmektedir. (http://www.tipfakultelerininsesi.net/)
Duyuruya göre, bu uygulamalar, tıp fakültelerinin temel işlevlerini ve üniversite
hastanelerindeki çalışma ortamını ciddi ölçüde zora sokan bir aşamaya gelmiştir;
tıp eğitimi akademik bir krizle, üniversite hastaneleri ise finansal bir krizle yüz
yüzedir.
Tıp Fakültelerinin bu bildiriyi yayınlamasının asıl nedeni “tam gün” yasa
tasarısı ve tıp fakültesi öğretim üyelerine uygulanacak olan rotasyon
programlarıdır. Bu yazıda rotasyon uygulaması üzerinde durulmayacaktır.
“Tam gün” çalışma kuralı görünüşte sadece bu şekilde çalışan bazı
hekimlerin ikili çalışmasını engelleyecek bir uygulama olup, toplumu
ilgilendiren bir konu gibi görünmemektedir. Tabip Odaları, TTB ve Tıp
Fakültelerinin öğretim üyeleri, bu konuya Sağlıkta Dönüşüm ve diğer ülke
sorunlarına gösterdiklerinden çok daha fazla ilgi göstermişlerdir. Bazı tabip
odaları da, hastanelerin hastalardan alacakları katılım paylarına sınır
getirilmemesi için mücadele etmektedir.
Tıp fakültelerinin böyle bir tepki göstermelerinin nedeni nedir? Ortada
gerçekten vahim bir durum mu vardır?
Bu bildiri tıp fakültelerinin tam gün konusunda gösterdiği ilk tepki
değildir. Bu tepki Sağlıkta Dönüşüm'e karşı bir tepki de değildir.
Bu tepkileri ve tam günü anlamak için önce “Sağlıkta Dönüşüm'ü”
hatırlamakta yarar vardır. Sağlıkta Dönüşüm toplumun bütün kesimleri
tarafından beğenilmekte ve desteklenmektedir. Diğer taraftan da ilgili taraflar
bunu bir tabu kabul ederek üzerinde tartışmaktan ve eleştiriden
kaçınmaktadırlar.

KISACA SAĞLIKTA DÖNÜŞÜM

Bu proje, tepeden inme bir oldu bitti ile uygulamaya sokulmuştur.


Tartışma ve tepki olmamasının nedeni, toplum, siyasi parti, sendika ve dernekler
ve sağlıkla ilgili meslek gruplarının projeye destek vermeleri için önceden
hazırlanmasıdır. “Sağlıkta Dönüşüm” üzerinde halen devam eden derin bir
duyarsızlık ve aymazlık vardır. Projenin hâlâ muhalefeti yoktur.
Projenin ilgilendirdiği meslek grupları (hekimler, eczacılar, özel hastane
sahipleri, vb.) ile tıp fakültelerinin öğretim üyeleri projeye sadece ceplerine
“giren para” açısından ilgi göstermiştir. Para azaldığında veya ödemeler
geciktiğinde proje eleştirilmektedir.
Proje ile her türlü hastane kâr amacı ile çalışan ticari bir işletmeye
dönüşmüştür. Bu şekilde düzenlenen sağlık piyasası ile, uluslararası tıp
kartelinin, ilaç ve diğer ürünlerini serbestçe, kontrolsüzce, satış tekeli korunarak
istediği fiyattan satması garanti altına alınmıştır.
Kamu işletmeciliğinin birinci özelliği yapılan bir iş veya hizmetin kâr
amacı olmadan verilmesidir. Proje ile “kamu sağlık kuruluşları olarak bilinen
Devlet ve üniversite hastaneleri de tam bir ticari işletmeye dönüştürülmüştür.
Bu hastanelerin isimlerinin Devlet, Üniversite, Atatürk Hastanesi vb. olması
artık bunların kamu hastanesi olduğu anlamına gelmez.
Sağlıkta Dönüşüm'ün diğer bir amacı devletin sağlık piyasasından ve
hizmetinden tamamen çekilmesi ve bunların küreselleşme mantığı gereğince
özel ve uluslararası şirketlerce verilmesidir. Kamu kuruluşu gibi görünen fakat
özel bir işletme gibi işletilen devlet ve üniversite hastanelerinde, aynen özel
hastanelerde de olduğu gibi, yemek, temizlik, ulaşım, otopark, kantin,
hemşirelik, radyoloji, tomografi, MR, acil bölümleri gibi bazı bölümler daha
şimdiden özelleşmiştir. Bugün hastaneler içinde verilen her türlü hizmet ticari
açıdan ayrıca değerlendirilmektedir. .
İlaç firması temsilcisinden eczacısına, hekimden hastane yöneticisine
kadar herkes, sisteme kazandırdığı veya sattığı oranda verilen kâr payları ile
teşvik edilmektedir. Bunun kulağa hoş gelen ismi “performans” veya“döner
sermaye” uygulamasıdır.
Gereksiz mal, ürün, hastalık ve ilaçların satışı yolu ile gelirlerin
arttırılması bu ürün ve hizmetlerin sürekli, zorunlu, gerçekte hasta olmayan
“tamamen sağlıklı” kişilerde kullandırılması ile mümkündür.
Sağlıkta Dönüşüm ile Sağlık Hizmeti anlayışı ve felsefesi de tamamen bir
dönüşüm geçirmiştir. Sağlık Hizmetinden anlaşılan şey tıbbi teknoloji, ürün ve
ilaçların hasta tedavisi için değil kâr amacı ile devamlı kullanılması veya
tüketilmesidir. Bütün bu satışlar insan sağlığı, tıp ve sağlık hizmeti
kavramlarının arkasında sığınılarak yapılmaktadır.
Sağlıklı olan ve bu tip bir hizmeti almaması gereken kişilerin bu tür kirli
bir ticaretin malzemesi olması da insan hayatının tamamen tıbbileşmesi ile
sağlanmaktadır. Günümüzde her türlü gıda, besin, ürün ve teknoloji sağlıkla
ilgili bir yalan ve zırva vasıtası ile satılmaktadır. Kitlesel beyin yıkama ile
herkes bu tür gereksiz uygulama ve tüketim için yönlendirilmekte ve
koşullandırılmaktadır. Hekim ve sağlık çalışanları tıp eğitimi adı altında, bu
gereksiz ürün ve teknolojilerinin satışı ve pazarlanması için yetiştirildiğinden ve
sistem buna göre düzenlendiğinden, halkın belirlenen sistem dışında bir sağlık
hizmeti alabilmesi mümkün değildir. Her sistemde olduğu gibi bu sistemde de
sistem için uygun olmayan kişilerin çalışması ve eğer varsa böyle kişilerin
sisteme aykırı ve ters uygulama içinde olmaları beklenemez. Sistem bunları eler;
dışlar ve cezalandırır. Sağlam kişilikli, hastaları sui istimal etmek istemeyen
dürüst kişiler, bu sistemde meslektaşları tarafından da dışlanan, beğenilmeyen ve
arıza kabul edilen kişilerdir.
Bu uygulamanın ilk sonucu, hastanelere başvuran kişi anlamında hasta
sayısında astronomik artıştır. Proje ile toplum birdenbire hastalıklı veya öyle
kabul edilen bir yapıya dönüştürmüştür. Kâğıt üzerinde hasta kabul edilen
kişilerin büyük bir kısmı gerçekte hasta değildir. Bunlar kartelin tanımladığı
tanım, rehber, algoritma ve protokollerle hasta veya sağlık hizmeti almaya aday
kişiler olarak tanımlanmakta ve kendilerine gereksiz sağlık teknolojisi, ilaç ve
ürünler kullanılmaktadır. Bu sistemde gerçekten hasta olan kişilerde yapılan
uygulama da kâr amacına yöneliktir. Onlarda da sırf hastane kazancını arttırmak
için, esas sorunla ilgisi, faydası, yararı ve gerekliliği bulunmayan bir çok tetkik,
tahlil, görüntüleme, girişim ve ameliyatlar yapılmaktadır. Dönüşümle birlikte
muayene olan ve yatan hastalarda istenilen her türlü tetkik, görüntüleme tetkiki,
konsültasyon, tıbbi tedavi şekilleri, kullanılan cihaz ve malzeme, girişim ve
ameliyatlar, öncesine göre onlarca kat artmıştır. Sağlık ticaretinde hasta sayısını
arttırmanın esas amacı bu suretle kullanılacak ilaç, tıbbi malzeme, cihaz ve
benzeri ürünlerin gereksiz kullanım ve satışlarının artışıdır.

Sağlıkta Dönüşüm ile insanların sağlık ticareti için yaptıkları harcamalar


artmıştır. Artan bu harcamalar nedeniyle kişilerin ve devletin gelirinin giderek
artan bir oranda tıp kartelinin kasasına akmaktadır. Yaşamın amacı artık
“hastaneye gitmek, sağlık ürün ve teknolojisi kullanmak ve iyi bir sağlık
tüketicisi olmaktır.”
Sağlık Hizmeti ve ticareti ile ilgili meslek grupları ve örgütleri sürekli
olarak “Sağlıkta Dönüşüm'ün” yukarıda özetlenen özelliklerin görmezden
gelmiş ve her bir uygulamayı ayrı ayrı ele alarak bunda savunulacak yönler
aramıştır. Sistemin özüne hiç bir şekilde karşı çıkmayan bu kesimler, sadece
kendi ceplerine ve kasalarına giren para ile ilgilenmişlerdir. Bunların eleştirileri
tamamen bu çerçevede sınırlı kalmıştır.
TTB ve Tıp Fakülteleri sık olarak sağlığa ayrılan paranın azlığı üzerinde
durarak bunun OECD ülkeleri ve ABD'deki gibi olmasını savunmuşlardır.
Sağlığa ayrılan para ne kadar artarsa, tıp kartelinin kasasına akan para ve bu
ticarete dağıtılan komisyonların da o oranda artar. Bu hiç bir şekilde toplumun
daha sağlıklı olması anlamına gelmez. Sağlıkta dönüşüm ile sağlık harcamaları
artmıştır. Ama bu artış hasta, kullanılan ilaç, malzeme, tahlil, tetkik ve diğer
harcamaların artmasından başka bir sonuç vermemiştir.

SAĞLIKTA DÖNÜŞÜM'ÜN SONUÇLARI

Sağlıkta Dönüşüm ile sağlık giderleri gerçekten karşılanamaz ve


sürdürülemez bir seviyede arttırılmıştır. Toplanan SGK primleri sağlık
giderlerinin ancak % 45'ini karşılamaktadır. SGK'nın sağlık giderlerini ve
emeklilik maaşını karşılayabilmesi mümkün değildir. Bu nedenle emeklilik yaşı
durmadan uzatılmakta ve emeklilik imkânsız hale getirilmektedir. Vatandaş
gereksiz ilaç ve sağlık giderleri için prim ödemektedir.
Artan bu sağlık açığı ülke ekonomisi ve ulusal güvenliği tehlikeye
sokacak boyuttadır. Sağlık hizmeti adı altında gereksiz, sürekli ve aşırı ilaç
kullandırılması, gereksiz ameliyat ve diğer işlemlerin yapılması iatrojenik (tıbbi
uygulamalara bağlı) komplikasyon, sakatlık ve ölüm oranlarını da arttırmaktadır.
Sağlık ticaretinin bir amacı da insanların bütün enerji, para ve zamanını
sağlık tesislerinde harcamaları; tetkik, kontrol, ilaç yazdırma vb. gibi nedenlerle
sürekli olarak hastaneye gidip gelmelerinin sağlanmasıdır. Dönüşümcülere göre
kişilerin daha kaliteli bir sağlık hizmeti aldığının diğer bir göstergesi, bir yılda
hastane ve sağlık tesislerine başvuru sayısıdır. Artık insanlar ayda, yılda bir değil
sık sık sağlık tesislerine gitmektedir. Sağlık mazereti nedeni ile insanların
hastane ve sağlık tesislerinde geçirdikleri süre artmaktadır. Bu da üretimin ve iş
veriminin azalması demektir.

BİLİM KURULUŞU OLARAK TIP FAKÜLTELERİ

Bir bilim kuruluşu olması gereken tıp fakülteleri, bilimsel araştırma için
eşi bulunmaz bir kaynak olan, Sağlıkta Dönüşüm, bunun sonuçları ve diğer ilgili
konularda hiç bir araştırmada bulunmamışlardır. Üstelik böyle bir çalışma için
dış ülkelerden malzeme ve kit getirtmeye gerek yoktur.
Kendi performansını dahi ölçmeyen ve sorgulamayan tıp fakülteleri bilim
üretmeyen sözde bilim kuruluşlarıdır. Kurulu bir düzen vardır. Bu düzenin
eleştirilmesi ve değiştirilmesi kimsenin işine gelmemektedir.
Tıp Fakülteleri; nasıl bir tıp eğitimi verildiği, hekimlere neler öğretildiği,
verilen eğitimin yeterliliği ve uygunluğu dahil hiç bir konuda çalışması yoktur.
Kendi hatalarını ve eksikliklerini düzeltmek istememektedirler.
Bilimin ve bilimsel bir çalışmanın ön şartı ölçme ve değerlendirmedir.
Ölçme ve değerlendirme yoksa bilim de yoktur. Bunlar olmaksızın “ben
üniversiteyim, en iyi ve üstün sağlık hizmetini ben veriyorum iddiası içi boş bir
iddia olmaktan ileri gidemez. Ne yapıyorsunuz, nasıl yapıyorsunuz, başarı ve
başarısızlık oranları nedir gibi sorularının cevabının verilmesi gerekir.
Sağlık istatistiklerinde yatan çıkan hasta sayısı, doluluk oranı gibi
hastanelerde verilen sağlık hizmetinin tıbbi performansını göstermeyen bilgiler
yer almaktadır. Ortalama yatış süresi, komplikasyon, malûliyet ve ölüm oranları,
enfeksiyon oranları, tedavi maliyeti ve bu maliyetin uygunluğu, gereksizliği ve
fazlalığı üzerinde veri toplanmamakta ve araştırma yapılmamıştır.
Akdeniz Üniversitesi mezuniyet töreninde okul birincisi bir öğrencinin
yaptığı konuşma üniversitelerimizin halini ortaya koymaktadır. Dr. Tuğba Akın
yaptığı konuşmada, hoca yüzü görmeden eğitim aldıklarını, “internlerin (stajyer
hekim) sadece yüzde 2.8’inin gelecekten umutlu olduğunu”; “Kendi
döneminizden bir hekim arkadaşınıza anne babanızı emanet eder misiniz?”
sorusuna “sadece yüzde birimiz ailemizi tam güvenerek, aynı dönemde mezun
olduğumuz hekim arkadaşına emanet” edebilirim dediğini belirtmiştir. (20
Haziran 2009 Cumartesi: http://www.haberform.com/haber/akdeniz-universitesi-
mezun-oldu-mezuniyet-konusmasi-aci-mezuniyet-konusmasi--20345.htm )
Yeni mezun olan hekimler henüz gözleri ve duyguları köreltilmediği için,
gerçeği tüm çıplaklığı ile görebilmektedirler. Bu hekimlerin çoğu daha sonra
hastaneler, ilaç ve tıbbi malzeme firmaları tarafından kendilerine verilen
performans, promosyon ve kâr payları ile nasıl hekimlik yapacaklarını, kısa bir
sürede ve üstelik özel bir ders almadan öğreneceklerdir. Bu eğitimi aldıktan
sonra onlar da kısa sürede öğrencilikleri sırasında beğenmedikleri hocaları gibi
hekimlik yapmaya başlayacaklardır.

TIP FAKÜLTELERİNİN ÖNCEKİ BİLDİRİSİ

Bu bildiri tıp fakültelerinin ilk bildirisi değildir.


Üniversiteler, görüşlerini daha önce, Marmara Üniversitesinin “tam gün
yasa tasarısı” üzerine düzenlediği bir toplantıda açıklamışlardır. 33 tıp
fakültesinin desteklediği görüşler, “TAM GÜN YASA TASLAĞI VE TIP
FAKÜLTELERİNİN GÖRÜŞLERİ” başlığı altında basına dağıtılmıştır. (4.
nisan 2008 (sayı. 1098) tarihli Cumhuriyet Bilim Teknik dergisinde Güncel Tıp
köşesi)
Bildirinin ilk iki maddesi şöyledir:
“ 1.Üniversite mensubu hekimlerin, tüm mesailerini kuruma gönül
rahatlığı ile verebilmesi için özlük hakları korunmalı ve öğretim üyesine yakışır
emekliliğe yansıyacak bir temel maaş ile performansına göre değişen, döner
sermayeye yaptıkları doğrudan gelir getirici faaliyetlere göre
sınırlandırılmamış katkı payı verilmelidir.”
Sağlık alanında verimlilik anlayışı, şirketin kâr ve gelirinin artışı
oranında kâr payı dağıtılması (performans)'dır. . Burada kâr payına bir itiraz
yok. Sadece bunun belirli bir tavanının olmasına itiraz var.
2. Gerçekçi rakamlardan uzak olan BUT (Bütçe Uygulama Talimatı)
fiyatlarıyla oluşan üniversitelerin döner sermaye gelirleri ile hastanelerin tüm
masraf ihtiyaçlarının karşılanması, araştırmaya fon ayrılıp, kalan parayla
öğretim üyelerine performanslarına göre yeterli düzeyde ek ödeme
yapılabilmesi gerçekçi ve olanaklı görülmemektedir. Sağlık hizmetlerinin
mevcut ücretlendirmeleri modern tıp uygulamalarını kısıtlamakta ve hasta
güvenliğini tehlikeye sokmaktadır…”
CBT, Mustafa Çetiner (Güncel Tıp) Tam gün yasa taslağı ve tıp
fakültelerinin görüşleri. 4 Nisan 2008-04-13, S.1098.

ŞİMDİ DE TIP FAKÜLTELERİNİN YAYINLADIĞI SON


BİLDİRİYİ İNCELEYELİM

2. Maddede: “Ülkedeki hekim sayısını artırmak uğruna kalitesiz hekim


yetişmesine yol açacak tıp fakültelerindeki kontenjan artırılmasını zorlayan
politikadan vazgeçilmesini, bunun yerine mevcut tıp fakültelerindeki öğretim
üyesi kadroları ve altyapının desteklenmesini...”
Hekimlerin kalitesi ile neyin anlaşıldığının belirtilmesi gerekir. Evet,
hekimin esas görevinin ne olduğunu; hastalık, teşhis ve tedavi kavramlarının ne
anlama geldiğini bilmeyen hekimler yetiştirilmektedir. Fakat bu onların kalitesiz
yetiştirildiği anlamına gelmemektedir. Bu hekimler tıp kartelinin ticari amacına
tamamen uyan bir eğitim almaktadır. Bu şekilde yetişen hekimler muayene ettiği
her hastada kişinin sorununa ve geliş nedenine bakmaksızın laboratuvarda
yapılan bütün tetkikleri, gereksiz tomografi ve MR'ları yaptırabilmekte, gereksiz
ilaçları düşünmeden verebilmektedir. Bu hekimler gördüğü her kişide, soruna ve
şikâyete bakmaksızın kalp hastalığı, hepatit, HİV (AİDS), kanser, kemik
erimesi, hormon bozukluğu, enfeksiyon hastalığı, genetik ve immünolojik
hastalık arayacak şekilde yetiştirilmektedir. Bunlar gördükleri her hastada
kolesterol, kemik erimesi, menopoz, tansiyon, şeker ve depresyon ilaçları,
antibiyotik, vitamin, aşılar ve beslenme solüsyonu yazmak için çaba sarf
etmektedirler. Kısaca bu hekimler gelen hastanın sorunu ve hastalığı ile
ilgileneceğine, hasta üzerinden kartelin tezgahında bulunan hangi ürün ve
teknolojiyi pazarlayacağını düşünmektedir. Bu, sıradan bir kişinin de
yapabileceği ve özel bir eğitim gerektirmeyen bir iştir.
Bu ürünlerin hepsi, gerçek bir hastalık olmadığı halde, uluslararası tıp
kartelinin ticari stratejileri sonucu tasarlanan uyduruk hastalık ve durumlar
içindir. Bu ilaç, tetkik ve teknolojilerin çoğu geçerli batı tıbbi anlayışına göre
bile bir hastalık olarak kabul edilmeyen durumlar için kullandırılmaktadır.
Bunlar ileride gelişecek hastalıklardan korunma ve yaşam kalitesini yükseltme,
kişide olabilecek henüz belirti vermemiş hastalıkların erken teşhisi palavraları
ile pazarlanmaktadır.
Hekimler arasında normal doğumun normal bir doğum şekli olduğunu
kabul eden bir hekim bulmak mümkün değildir. Bu hekimler hamilelik gibi yeni
doğan durumunu da hastalık kabul etmektedirler. Bu nedenle yeni doğanların %
60'ının neden yoğun bakım tedavisi gördüğünü anlayamamakta ve
yorumlayamamaktadır. Bunlar gördükleri her kişiyi hastalıklı, teşhis ve tedavi
görmesi gereken bir insan gibi algılamaktadırlar. Bunlar modern tıp kartelinin
ticari tıp anlayışını tartışılmaz bir din gibi kabul edip, iman edecek şekilde
eğitilmektedirler. Bu şekilde yetiştirilen hekimler gerçek hastalık ve sorunları
algılayamamakta, değerlendirememekte ve teşhis edememektedir. Konulan
teşhis, istenilen tetkik verilen ilaç ve tedaviler bu nedenle farklı değildir. İlaç ve
malzeme tercihlerini de ilaç ve malzeme firmalarının verdikleri promosyonlar ve
performans ücretleri ile belirlenmektedir. Yetiştirilen bu hekimler hastaya
verebilecekleri zararı ve faydayı değil, kendilerine öğretilen şablonları,
algoritmaları ve protokolleri uygulamaya çalışmaktadırlar.
Tıp eğitiminde öncelikle karar verilmesi gereken nokta eğitimin amacını
belirlemektir. Kartelin ticari kazancına göre mi yoksa toplum ve kişilerin
gerçekten tedavi edilebilen ve hastalık olan sorunlarının düzeltilmesi için mi bir
tıp eğitimi verilmelidir?
4. maddede “Üniversite hastanelerinin finansman sorunlarının çözümü için, bu
hastanelerin ürettiği hizmetin niteliğine uygun ödeme programlarının
geliştirilmesi” istenirken; 5 maddede, sanki performans gelirlerinden
vazgeçilmiş gibi, “performans puanı karşılığı” ek ödeme yerine, emeklerini
karşılayacak düzeyde, emekliliğe yansıyan bir temel ücret verilmesini talep
ediyoruz. Denilmektedir. Bu yapılamıyorsa “tam gün çalışma yerine, ikili
çalışma uygulamasına karışılmaması istenmektedir.
Üniversite hastanelerinin finansman sorununun nedenleri, üretilen
hizmetin niteliği ve buna uygun ödeme programları ile ne kastedildiğinin açık
olarak belirtilmesi gerekmektedir. 4 maddedeki fazla açılmayan, niyeti örtülen
ifade, 33 tıp fakültesinin desteklediği basın bildirisinde açıklanmaktadır. Bu
bildiride, BUT (Bütçe Uygulama Talimatı) fiyatlarının düşük olduğu; bu
nedenle üniversitelerin döner sermaye gelirlenin azaldığı; araştırma için fon
ayrılamadığı ve öğretim üyelerine hak ettikleri ve performanslarına göre
dağıtılan döner sermaye gelirlerinin verilemediği vurgulanmaktadır.

ÜNİVERSİTE HASTANELERİ NASIL ÇALIŞIYOR?

Mevcut uygulamaya göre üniversite hastaneleri tam bir ticarethane gibi


çalışmaktadır. Tam gün çalışmayan hekimler üniversite hastanesinde bilfiil
çalışmadıkları ve bulunmadıkları halde sanki çalışıyormuş gibi maaş
almaktadırlar. Bu maaş çalışmayan kişilere verilen huzur hakkı gibi bir şeydir.
Bu öğretim üyelerinin üniversite sınırlarında bulunma saatleri özel hastane ve iş
yerlerindeki programa göre belirlenmektedir. Canları istediği zaman gelmekte ve
gitmektedirler.
Üniversite öğretim üyeleri sanki çok önemli bilimsel çalışmalar
yapıyormuş gibi “ bilimsel çalışma yapmaları isteniyorsa bunun bedelinin
ödenmesi gerektiğini söylemektedirler. “Para yoksa bilim de yok yok”
demektedirler.
Bilimsel araştırma, düşünce ve çalışma bir yaşam tarzı ve anlayışıdır. Bu
yetenek para ile kazanılmaz. Aslında her insanda bulunması gereken bir
özelliktir. Büyük ve önemli bilimsel çalışma ve keşiflerin çoğu her türlü maddi
ve diğer zorluklarla boğuşan, üniversite öğretim üyesi olmayan gerçek bilim
adamlarınca yapıldığı unutulmamalıdır. Kaldı ki üniversite öğretim üyelerine
doğru dürüst eğitim vermedikleri, öğrencileri ile ilgilenmedikleri halde,
akademik yükselme ve terfi dışında hiç bir anlamı olmayan sadece dosyada
bulunması için yapılan sözde bilimsel çalışmaları için yeterince bir ücret
ödenmektedir. Nasıl sağlık harcamaları arttığı oranda insanlar daha sağlıklı
olmuyorsa, kişilere ödenen para ile yaptıkları bilimsel çalışma ve keşiflerin
arttığı da görülmemiştir. Gerçekten ciddi projeleri olan bilim insanları dünyanın
her tarafından destek ve para bulabilmektedir.
Tam gün çalışan hekimlerin de hastane içinde özel muayenehaneleri
vardır. Onlar da vakitlerinin çoğunu kendilerine kazanç sağlayan bu gibi
yerlerde geçirmektedirler. Hoca muayenehanesi denilen bu özel
muayenehanelerde resmen makbuz kesilerek hastadan elde edilen muayene ve
ameliyat ücretlerinin bir kısmı hocanın hesabına yatırılır. Bunda bir tavan
yoktur. Hocanın ne kadar hastası olursa, geliri o kadar artar. Bu nedenle asistan
ve uzman hekimlerin hasta yatırma yetkileri hocanın iznine bağlıdır. Bu
turnikeden geçmeyen hastaların yatışı oldukça zordur. Öğretim üyeleri haklı
olarak bu düzenin değişmesini istememektedirler.

SAĞLIKTA DÖNÜŞÜM İLE SOSYAL GÜVENLİK KURULUŞLARI


DA BİR DÖNÜŞÜM GEÇİRMİŞTİR

Sağlıkta dönüşüm ile SGK dediğimiz sosyal güvenlik kuruluşu da bir


“dönüşüm” geçirmiştir. Bu kuruluşun esas amacı, kişilerin kendi keselerinden
ödemeyecekleri ve ödemeye yanaşmayacakları gereksiz sağlık harcamaları için
ön bir kasa oluşturmaktır. Bu zorunlu uygulama ile herkes sistem içinde
tutulmaktadır. Arttırılan giderlerin giderek artan bir yüzdesi katkı payı ve benzer
isimler altında hastadan veya “bu paraya bu hizmet verilmez” diyerek de tehdit,
sözleşme ve şantajla hastalardan alınmaya başlanmıştır.
Sayıları giderek artan ve primlerini ödeyemeyen kişiler sağlık hizmetlerini
bu sistem içinde ücretli olarak almak zorunda kalmaktadır.
SGK bir kısım pahalı markalı ilacı katkı payı olmadan tek hekim raporu
ile öderken, bazı ilaçları da ucuz jenerik fiyattan ödemektedir. Burada ikinci bir
katkı payı oyunu oynanmaktadır. Bu sefer eczaneler hastaya bu ilaç yok, bu
orijinal daha etkili,veya depoda arattım bulamadım gibi gerekçelerle ilaç katkı
payı alarak pahalı ilaçları satmaktadır. SGK'nın ilaç giderlerine yansımayan bu
usulsüz ödemeler nedeni ile, SGK'nın ilaç harcamaları fazla artmamış gibi
görünmekle birlikte, vatandaşın cebinden yaptığı ilaç harcamaları artmaktadır.
Bunun oranı da bilinmemektedir.
Sağlıkta Dönüşüm'ün bir parçası olan SGK ve onun uyguladığı BUT ve
diğer sistemler, her türlü gereksiz sağlık teknolojisi, ürün ve ilacın kontrolsüz
ve denetimsiz bir şekilde insanlarda uygulanması, tüketilmesi ve satılmasını
sağlayacak bir şekilde hazırlanmıştır.
Devamlı olarak bazı ilaçları kullanma, bazı test ve tahlilleri yaptırmaya
koşullandırılmış geniş bir halk kesimi vardır.
Hastaneye giden insanlara sorunları ve hastalıkları ile uğraşılacağına sırf
hastane gelirini arttırması için MR, tomografi, anjio, genetik testler ve DNA
testleri gibi bir çok gereksiz tetkik ve görüntüleme işlemi uygulanmaktadır.
Hastaneye başvuran her kişi ilaç ve teknoloji uygulanması için gerekçe
yaratabilecek bir hastalık veya durum yakalamak için durmadan ve yelpazesi her
gün artan tarama testlerinden geçirilmektedir.
SAGLIKTA DÖNÜŞÜM İLE SAĞLIK PİYASASI NASIL
DÜZENLENMİŞTİR; ÖDEMELER NEYE GÖRE YAPILMAKTADIR?

Şimdi, tıp fakültelerinin temel işlevlerini ve üniversite hastanelerindeki


çalışma ortamını ciddi ölçüde zora sokan, tıp eğitimi akademik bir krizle,
üniversite hastaneleri ise finansal bir krizle yüz yüze getiren SGK ve gerçekçi
olmayan BUT (Bütçe Uygulama Fiyatları) üzerinde duralım.

Sağlıkta Dönüşüm ile sağlık piyasası tamamen özel bir piyasa haline
getirilmiştir. Bir dereceye kadar kamuya ait olan SSK hastanelerinin Sağlık
Bakanlığı'na devri ile Sağlıkta Dönüşüm'ün en önemli aşaması geçilmiştir. Bu
dönemde sadece SSK hastaneleri değil, kamu adına sağlık hizmeti veren veya
verebilecek her türlü kuruluşun sağlık piyasasında çalışması engellenmiştir.
SGK sağlık giderlerini tamamını veya bir kısmını karşılayan geri ödeme
kuruluşuna dönüştürülmüştür. Sağlık piyasası özel hastanelerle aynen onlar gibi
kâr amacı ile bir ticari işletme olarak işletilen üniversite ve devlet hastanelerine
bırakılmıştır.
Bütçe veya Sağlık Uygulama Tebliğlerinde (BUT veya SUT) sağlık
hizmeti adı altında geri ödemesi yapılacak bir çok hizmet, tedavi ve girişim için
bir fiyat belirlenmiştir. Bu fiyat listesinde hastane ve sağlık tesislerinde
yapılabilen hemen hemen her türlü hizmet ve uygulama için bir fiyat verilmiştir.
Bundan başka tetkik ve tedavi girişimlerin esas gider kalemini oluşturan her
türlü ilaç, tıbbi malzeme ve ürünün kullanılabilmesi ve için her türlü kolaylık
sağlanmıştır. Ambulans, ağrı takibi, kan takılması, damar yolu açılması, serum
takılması ve serumla ilaç verilmesi, masaj, hasta havlusu ve hasta altı bezi dahil
hemen her türlü hizmet ve ürünün nasıl faturalanacağı ve bedelinin nasıl
ödeneceği belirtilmiştir.
Bütçe ve Sağlık Uygulama tebliğleri, sağlık kuruluşlarına sadece
yaptıkları ve verdikleri hizmetleri değil, yapılanları mükerrer ve gereğinden
fazla oranda faturalamaya imkân vermektedir. Bu sistem ve tebliğ, her türlü
sahtekâlığı, hâyâli faturalamayı, şebekeleşme ve yolsuzluğu teşvik edecek
şekilde hazırlanmıştır.
BUT veya SUT'A GÖRE SAĞLIK HİZMETLERİNİN FATURALANMA
ŞEKLİ
Başlıca iki türlü faturalama vardır:
Yapılan her türlü hizmet ve ürününün kullanıldığı sayıda veya fatura
edildiği şekilde ödendiği hizmet başı ödeme. Bu ödeme şekli alış veriş
merkezlerinde alınan malların ödenmesi veya lokantalardaki a la carte (kart
usûlü veya fee for service) ödemedir. Bu ödeme şekli BUT ve SUT'a göre Ek
8'den faturalama olarak da bilinir.
Paket, götürü usulü faturalama: SUT'a göre Ek 9 olarak bilinen bu
faturalama şekli bazı girişim, tetkik ve ameliyatlarda uygulanabilmektedir.
Piyasadaki götürü veya lokantalardaki menü usulüne göre yapılan ödemedir.
Bazı ameliyat, tedavi ve girişimler için belirli sürelerde geçerli sabit bir fiyat
belirlenmiştir. Her girişimin ve ameliyatın seviyesine göre sadece belirli bir
sürede yapılan tedaviyi kapsayan bu fiyatlandırma şeklinde, uzayan tedavilerin
de hizmet başına ödenmesi için açık kapı bırakılmıştır. Burada belirlenen paket
fiyatları maliyetinin çok üstünde belirlendiği gibi, sarf malzemesi dışında
kullanılan tıbbi cihaz ve malzemelerle bazı pahalı ilaç ve tedaviler bu paket
fiyata dahil değildir.
SUT'de yoğun bakım hizmetleri için de yüksek bir günlük paket fiyat
belirlenmiştir. Her türlü hastayı yoğun bakımda tedavi etmeye teşvik edecek
derecede yüksek olan bu ücretler sayesinde yoğun bakım tedavisi gören hasta
sayısında akıl almaz bir artış olmuştur. Büyük bir çoğunluğu sağlıklı doğan yeni
doğanların bile % 60-70'inin yoğun bakımda tedavi görmesinin nedeni bu tahrik
edici seviyede yüksek olan yoğun bakım ücretleridir.
Hastaneler için hem Ek8 hem de Ek 9'dan fatura tutarını arttırmak için
kullandıkları bir çok yöntem vardır.
Üniversite hastaneleri önceleri sadece bazı ameliyat ve girişimleri paket
fiyat üzerinden faturalama mecburiyetinde idi. Ek 9'da her ne kadar delinme
yolları varsa da ameliyat ve tedavi için bir tavan vardır. Paket faturalama
mecburiyeti de daha sonra bir usulle ortadan kaldırılmıştır. 2008 SUT'ne göre
paket fatura edilme zorunluluğu olan bir hasta eğer yoğun bakım tedavisi
görüyorsa paket faturalama zorunluluğu kalkar. Bunlar da hizmet başı ödeme
yöntemi ile faturalanabilir. Bu şekilde hizmet başı ödemeye bir de pahalı yoğun
bakım hizmetlerinin eklenmesi imkânı sağlanarak fatura tutarlarının daha da
arttırılmasının yolu açılmıştır. Hastaneler bu nedenle kâr marjı çok yüksek
ayaktan tedaviler dışında paket uygulamayı tercih etmemekte ve yatan her
hastada bir kaç yoğun bakım tedavisi ekleyerek hizmet başı tedavi yöntemini
tercih etmektedirler. Paket tedaviler de Ek 8'den fatura edilmesi gereken küçük
cerrahi girişimlerin pakette bulunan yüksek ücretten bir girişim olarak fatura
edilmesi için tercih edilmektedir.
2008 SUT'ne göre hastaneler bir çok hizmet ve tıbbi malzeme için
hastalardan katılım payı almaktadır.
Tıp Fakültesi hastaneleri, diğer hastanelerden farklı olarak paket girişim
ve tetkikler de fatura tutarının % 10'u kadar bir artış ilave edebilmektedirler.
İlaç ve tıbbi malzeme fiyatları: Bir çok tıbbi tetkik, girişim ve ameliyat,
hasta tedavisinden çok, kullanılmak istenen malzemesi için yapılmaktadır. Bazı
tedavi ve ameliyatlarda kullanılan ilaç, tıbbi malzeme ve cihazın ücreti
tedavi ücretini kat kat aşmaktadır. Hastalara yapılan tedavi ve girişimlerde
pahalı ilaç ve tıbbi malzeme kullanılacak girişimler tercih edilmektedir. Bazı
tıbbi malzeme ve ilaçların fiyatı çok fazla olup, firmalar “kaz gelecek yerden
tavuk esirgenmez” mantığı ile kendi ürünlerinin tercih edilmesi için hekim veya
yetkili kişilere komisyonlar ve yurt dışı seyahatleri dahil bazı hediyeler
vermektedir. Pahalı cihaz kullanılarak yapılan bazı ameliyatlar bizzat firmaların
emrinde çalışan gezgin cerrahlarca yapılmaktadır.
Daha önce hastalara aldırılan tıbbi malzeme ve cihazların ticaretinde çok
fazla usûlsüzlükler saptanmıştır. Bir nevi kayıt dışı ticaret olan bu usulde hasta,
firma, hekim ve hastanelerin karıştığı bir çok yolsuzluk, çeteleşme ve
mafyalaşma ortaya çıkmıştır. Bazı malzeme ve cihazların olması gerektiğinin
çok üstünde satılması, ucuz ürünlerin yerine pahalılarının satılmış veya
kullanılmış gösterilmesi veya kullanılmayan ürünlerin fatura edilmesi bu
uygulamanın ortadan kaldırılmasına neden olmuştur.
2008 SUT ile hastanelere her türlü ilaç ve tıbbi malzemeyi temin etmeleri
zorunluluğu getirilmiştir. Burada da bir istisna vardır. İlaç ve tıbbi malzeme
ihalesine kimse katılmazsa bunlar gene dışarıdan alınabilir.
Getirilen uygulama ile kullanılmayan veya alınmayan bir ilaç ve
malzemenin faturalanmasına bir kontrol getirilmiş gibi görünmektedir. Fakat bu
uygulamada ilaç ve tıbbi malzemelerin satın alınmasında bir kontrol ve sınır
yoktur. Hastaneler bunları kendi yaptıkları ihalelerle istedikleri fiyattan
alabilmektedir. Bir cihaz veya ürün, farklı hastanelerce yapılan ihalelerde
aralarında geniş fiyat uçurumları olan fiyatlardan alınabilmektedir. Taban fiyat
yoktur. Alım fiyatının ucu açıktır.
Geçmiş dönemde yapılan sağlık yolsuzluklarının bazıları, bir ilaç veya
malzemenin farklı hastanelere ve SSK'ya piyasa fiyatının çok üzerinden
satılması nedeniyle yapıldığı hatırlanmalıdır. Örnek: 1. SSK'nın ilaç
alımlarındaki yolsuzluk skandalını: Roche firmasının, özel sektöre 88 milyon
liradan verdiği Neorecormon adlı ilacı, SSK'ya tam üç katı fiyatına, yani 230
milyon liraya satılması.
(http://haber.gazetevatan.com/haberdetay.asp?Newsid=39379&Categoryid=4&w
id=102) 2. Gerçek fiyatı 450 dolar olan bir malzemenin SSK'ya 2 bin 450
dolara alındığı yolsuzluklar gibi.
(http://www.radikal.com.tr/yazici.php?haberno=37829&tarih=16/05/2002&yolla
yan_sayfa='http%3A%2F%2F213.243.28.155%2F%2Fhaber.php%3Fhaberno%
3D37829' )
3. 47 üniversite incelendi, tamamında usulsüzlük çıktı (Ahmet Dönmez,
05/02/2007,
http://www.zaman.com.tr/haber.do?haberno=496247&keyfield=343720C3BC6E
697665727369746520696E63656C656E64692C2074616D616DC4B16E64612
0796F6C73757A6C756B20C3A7C4B16B74C4B120)

Bu nedenle farklı hastanelerin aldıkları malzeme fiyatları arasında 5-10


katı kadar fark görülebilmektedir. Aynı malın farklı hastanelerde neden bu kadar
farklı fiyattan alınabildiğini kişilerin algılama yeteneği ve zekâsına bırakıyorum.
Hastanenin aldıkları bu malzemelere, alış fiyatının % 15'i kadar kâr payı
ekleyerek fatura edebilmektedirler. Buradan da anlaşılacağı gibi hastanelerin
aldıkları mal ve ilaçlardan dolayı zarar etmesi, pahalı aldığı bir ilacı ucuza
satması söz konusu değildir. Faturada sadece ihale kaydı arandığından, bir malın
ihale ile alınandan daha fazla sayıda fatura edilmesi mümkündür. Başka bir
şekilde temin edilen bir malzeme ihale ile alınan malzeme olarak da fatura
edilebilir.
Bu kurallara rağmen hastaneler bazı ilaç ve cihazları usulsüz olarak
hastalara aldırmaktadır. İlaç ve malzeme parası olarak veya SGK ödemiyor
diyerek hastalardan para sızdırmaktadırlar. Hastalara aldırılan malzeme ve
ilaçların kuruma fatura edilebildiği de görülmekte
Ek 8 (hizmet başı ödemede) uluslararası tıp kartelinin satış listesinde
bulunan her türlü ürünün (ilaç, tıbbi malzeme, sarf malzemesi, tıbbi cihaz,
biyomedikal ürün) satılması ve kullanılması için hiç bir kontrol ve kısıtlama
getirilmemiştir. Bu piyasada sadece kartelin kontrolü dışında üretilen veya ithal
edilen tıbbi ürün ve cihazlar için bir yasak mevcuttur. Bu da patent hakları ve
uyum yasaları ile korunmaktadır. Gümrük Birliği Yasası sayesinde bu ürünler
gümrüksüz ithal edilebilmektedir.
Tarafsız gözle baktığımız zaman Ek 8 ve Ek 9 listesinde belirlenen
fiyatların düşük olmak bir yana, faturalama yapan sağlık kuruluşlarının
gelirlerini arttıracak şekilde tasarlandığı ve belirlendiği görülecektir.
Hastane ve sağlık kuruluşları hasta yerine müşteri gibi gördükleri; reklam
ve değişik yöntemlerle kendilerine çektikleri kişilerde SUT'de belirlenen her
türlü tetkik, tedavi ve girişimi rahatça yapma ve faturalama hakkına sahiptirler.
Sadece yatan hastalarda yapılan tedavi ve girişim hakkında bilgi veren dosya
özeti düzenleme mecburiyeti vardır. Ayaktan tedavi ve girişimlerde bu zorunlu
değildir. Onlara düşen faturadaki harcama kalemlerine göre veya ona
uydurulmuş bazı teşhis ve ifadeleri yazmaktır.
Hastanelerin düzenledikleri faturalar ve hastalara yazılan reçeteler
örnekleme yöntemi ile incelenmektedir.
Görüldüğü gibi SUT'de üniversite hastanelerinin çalışmalarını ve
verdikleri hizmeti sınırlandıran ve güçleştiren bir durum yoktur. Sağlıkta
Dönüşüm ile üniversitelere bir nevi açık çek verilmiş ve çeki istedikleri gibi
doldurma hakkı sağlanmıştır.
Burada SGK ve SUT uygulamarı hakkında ilgili belgeler
http://www.sgk.gov.tr/ veya http://www.saglikaktuel.com/
adresinden indirilebilir.

FATURALARIN ÖDEMESİ VE İNCELEMELERİ NASIL


YAPILMAKTADIR?

Tartışmanın içeriğini bilmeyen bir kişi genel olarak hastane ve sağlık


kuruluşları ve özel olarak üniversite hastanesi ve sağlık kuruluşlarında verilen
veya faturalanan hizmet ve ürünlerin acımasızca ve çok sıkı bir şekilde
denetlendiğini ve bu nedenle hastanelerin gelirlerinde ciddi kayıplar olduğunu
sanabilir.
Denetleme sistemi de kontrolsüz sağlık ticareti ve sağlık harcamalarının
arttırılmasına imkân verecek şekilde kurulmuştur. Yapılan veya faturalanan her
kalem ve ürünün faturalanmasına imkân veren böyle bir sistemde denetim
yapılamayacağı ve etkili bir denetim sisteminin kurulamayacağı açıktır. Bunu
görmek ve anlamak için fazla uzman olmaya gerek yoktur. Aslında bir denetim
sistemi de yoktur. Denetimden geçmiş gibi faturaların onaylandığı göstermelik
bir denetim vardır.
Denetim sisteminin özellikleri:
Nelerin ve nasıl denetleneceği belirlenmemiştir.
Denetim işi için uygun ve eğitimli kişiler alınmamıştır. Bu kişiler neyi ve
nasıl denetleyecekleri konusunda bir eğitimden geçirilmemiştir.
Gelen faturaları inceleyebilecek sayıda denetmen alınmamıştır.
Denetim objektif değildir. Yapan kişiye göre değişmektedir.
Denetim yapmamanın bir yaptırımı yoktur. Denetim yapmamak aynı
zamanda sorun yaşamamak demektir. Bu gibi kişiler daha makbul kişilerdir.
Temel uzmanlık alanlarında olduğu gibi, pahalı bir çok testlerin fatura
edildiği genetik, immünolojik ve DNA testleri gibi faturaları yorumlayabilecek
ve anlayabilecek kişiler denetim kurumlarında mevcut değildir.
Tıbbi fatura ve reçete denetimleri çoğunlukla memur, hemşire ve uzman
olmayan tıp doktorları tarafından yapılmaktadır.
Her şeye rağmen denetim yapmaya çalışmak kişinin başına bir çok
belânın gelmesine yol açabilmektedir.
Sağlıkta Dönüşüm gereksiz tetkik ve tedaviler kadar gereksiz girişim ve
ameliyatları da arttıracak şekilde hazırlanmıştır.

BUT VE SUT BİZZAT DENETİMİ ENGELLEYECEK ŞEKİLDE


HAZIRLANMIŞTIR

Bizzat SUT usulsüzlüklere imkân verecek bir şekilde hazırlanmıştır.


Anlaşılması ve yorumlanması güçtür. Her cümlesi okuyanın niyet ve anlayışına
göre yorumlanmaya müsaittir. Özellikle Ek 8'den yapılan faturalamada tıbbi
malzeme ve cihaz kullanımı için hiç bir sınırlama yoktur.
Verilen hizmet ve ürünlerin kullanılması nasıl sanal ise, bunların denetimi
sanaldır. BUT'larında hastanelerin gönderdiği faturalarda vermiş oldukları
hizmet ve kullandıkları malzeme ve cihazların ödemelerinde “hiç bir belgenin
istenemeyeceği” yazılı olarak kurala bağlanmıştır. Bu açıkça hastanelere “hâyâli
fatura düzenle, benden gel paranı al” demektir. Birleşmeden önce sözde
denetim kuruluşu olan SSK, Bağ-Kur ve Emekli Sandığında bu faturaları tıbbi
sıradan memurlara inceletilmiştir. Denetimi engellemek için belge
istenemeyeceğini kurala bağlayan anlayış şüphesiz ki denetime de sıcak
bakmayacaktır. Bu dönemde hiç bir denetim yapılmadığı gibi yapılan denetimler
etkisiz ve geçersiz sayılmış ve Devlet Hastanelerinde denetim sonucu yapılan
cüzi kesintiler mahsuplaşma ile affedilmiş veya res'en iptal edilmiştir.
Hastanelerin yaptıkları işleri hem paket hem de hizmet başı faturalamada
abartmaları ve şişirmeleri için bir çok yöntemler vardır. Her hastane bir çok kişi
ve hekimi bu faturalama işinde istihdam etmektedir.

Hizmet başında fatura tutarını arttırma yöntemleri: Muayene,


konsültasyon, tetkik, tedavi, girişim ve ameliyat, yatış, sarf malzemesi, ilaç ve
tıbbi malzeme, kan ve kan ürünleri dahil akla gelen kullanılabilecek her türlü
malzeme ve hizmeti olabildiğince fazla oranda faturalamak. Buna
anlaşılabilecek bazı örnekler vermek gerekirse: Bazı üniversite hastanelerinde
ayaktan muayene olan hastalarda tetkik sayısı 60-100, takip günü bir ay olarak
fatura edilmiştir. Yatan hastalarda istenen tetkikler bin binbeşyüzleri
bulabilmektedir. Yatan hasta faturalarında hepatit markerlerinin 300, kültür ve
antibiyogramların 60-80, ameliyat için yapılan testlerin 50-60 arasında değiştiği
ve bunların yatıştan önce, yatarken ve diğer muayenelerde de ayrıca fatura
edildiği görülmektedir. Faturaya yazılan bu kalemlerin fatura tutarını şişirmek
için yazıldığını herkes kolaylıkla anlayacaktır. Bu şekilde tedavi faturaları
olması gerektiğinin en az on katı şişirilebilmektedir.
Paket faturalamada fatura tutarını arttırma yöntemleri: Küçük
cerrahi girişim, muayene ve pansumanları fiyatı yüksek paket bir ameliyat gibi
faturalama; paket bir ameliyatı parçalara bölerek birden fazla ameliyat gibi
faturalama, mükerrer ve başka tıbbi dallardan faturalama, pakete dahil kullanılan
pahalı ilaç ve malzemeyi ayaktan muayene olan hastalar üzerinden faturalama,
ödenmeyen bir girişim ve malzemeyi ödenen bir girişim veya malzeme gibi
göstererek faturalama; pakete dahil olan hizmet, ilaç ve malzemelerin ayrıca
fatura edilmesi... Faturalama hile ve yöntemleri üniversitelerde bir anabilim dalı
oluşturacak kadar geniş ve ayrıntılıdır. Usulsüz faturalamada hiç kimsenin aklına
gelmeyecek yöntemler mevcuttur.
Burada bahsedilen yöntemlerin bir çok örneği basında yayınlanmıştır. Bu
konularla ilgili önceki Çalışma Bakanı Faruk Çelik, SGK başkanı Faruk Acar'ın
bir çok açıklaması vardır. Bu açıklamaların bir kısmı www.sgk.gov.tr'de de
mevcuttur. Örnek: http://emek.emekli.gov.tr/SGKgazete/faces/internet.jsp

Sayıştay ve kurum müfettişlerinin yaptığı incelemelerde denetim yapan


kişilerce saptanması ve kesilmesi gereken bir çok kalemin incelenmeden
onaylandığı ve ödendiği saptanmıştır. Gönderilen faturaların incelenmeden
onaylandığının diğer bir kanıtı da bu tespitlerdir.
İster paket ister hizmet başı faturalama olsun, her türlü faturalama sanal
olup, faturayı düzenleyen kişinin insafına kalmıştır. Bu şekilde verilen hizmeti
olması gereken fiyatının 5-10 katı şişiren bir hastanenin faturasındaki % 1-3'lük
kesintinin haksız ödenen para yanında bile bir anlamı olmadığı kolaylıkla
hesaplanabilir.
Sağlıkta Dönüşüm'ün amacı sağlık için yapılan harcamaların
arttırılmasıdır. Her türlü sağlık tesisi ve şirkete oluk oluk para akıtıldığına göre
hastanelerin geliri gerçekten azalmış mıdır? Azalma varsa bunun gerçek nedeni
nedir? Ya da SGK Sağlık Sosyal Merkez Müdürlüklerinde yapılan incelemelerle
bu faturalarda usulsüz ve keyfi kesintiler mi yapılmaktadır? Bu iddiaların
kanıtlanması gerekmektedir.
Hastane gelirlerini arttıracak şekilde düzenlenen SUT, bu hali ile bile
üniversite ve diğer hastaneleri rahatsız etmektedir. Çünkü burada sui istimal ve
hâyâli faturalamaya imkân verse de neticede bazı hizmet ve ödemeler için
kurallar mevcuttur. Üniversiteler her şeyi istedikleri şekil ve fiyatta
faturalayabildikleri, istedikleri malzemeyi kullanabildikleri ve bunun da hiç
incelenmeden ödendiği bir sistemi arzulamaktadırlar.
Göstermelik bir denetimin adı bile bile faturaları aşırı oranda şişirmelerini
bir dereceye kadar engellemektedir. Sayıştay ve müfettişler daha sonra bunları
inceleyip hepsi olmasa da bariz bazı haksız ödemeleri geri alabilmektedir.
SGK tarafından üniversite hastanelerinde herhangi bir usulsüzlük ve
yolsuzluk saptasa bile bunun soruşturamaz. Bu yetki bağımsız bir kuruluş ve
yargı organlarına değil YÖK'e verilmiştir. SGK ancak bazı usulsüz ödemeleri
geri alabilir.
Yukarıdaki açıklamalardan da anlaşılacağı gibi, Tıp Fakültelerinin uygun
olmayan fiyatlarla sağlık hizmeti vermeye zorladıkları iddiaları asılsız bir
iddiadır. Finansal krizin sebebi de kontrolsüz ve müsrif harcalamalar ve öğretim
üyelerine ödenen yüksek döner sermaye gelirleridir.

TAM GÜN ÇALIŞMA İLE DEĞİŞEN NE? BUNUN HALKIMIZA BİR


FAYDASI VAR MI?

Aradaki farkı ancak Sağlıkta Dönüşüm ile cevaplandırabiliriz. Sağlıkta


Dönüşüm, küreselleşme dediğimiz emperyalist projeni sağlık alanında
uygulamasıdır. Bu da her türlü üretim ve hizmetin devlet veya bireyler
tarafından değil ticari şirketler vasıtası ile verilmesidir. Bu şirketler doğrudan
veya dolaylı olarak uluslararası kartellerin kontrol ve idaresindedir. Bu şekilde
ulus devletlerin varlık nedeni ortadan kalkar. Devletin görevi artık bu özel
şirketlerin bekçiliğini yapmaktır. Bunun sağlık alanındaki uygulaması da her
türlü sağlık ticaretinin ve hizmetinin özel şirketlerce verilmesidir. Sadece
şirketlere ticaret ve kazanç kapısının açıldığı bu dönemde özel
muayenehanecilik ve üniversite hastanelerinde olduğu gibi özel muayene ile
para kazanmanın yolu kapanmaktadır. İlk adımda sadece cebe giren parayı
görüp Sağlıkta Dönüşüm'e karşı çıkmayan bazı hekimler ve öğretim üyeleri, sıra
kendi kazançlarının sınırlandırılmasına gelince bundan rahatsız olmaya
başlamışlardır. Tam gün ile de öğretim üyeleri çıplak maaşa talim etmeyecektir.
Hekim hastadan doğrudan para almayacak; bıçak parası kurumsallaşacak ve bu
parayı bizzat devlet ödeyecektir. Devlet hastanelerinde olduğu gibi ve ondan
daha fazla oranda bir performans ücreti (kâr payı) kendilerine ödenecektir.
Sadece bu ücretin daha önce hastane içindeki özel muayenelerden alınan ücrete
göre daha düşük bir tavanı olacaktır.
Sağlık Bakanı Recep Akdağ, “Tam gün Yasası Sağlıkta Dönüşüm'ün
Önemli Bir Ayağı” ( Cumartesi, 30 Mayıs 2009;
http://www.saglikaktuel.com/index.php?option=com_content&task=view&id=5
266 ) olduğunu söylemektedir.
Sağlıkta dönüşüm her yönü ile düşünülmüş bir sağlık sistemi değişikliği
ve adı üstünde “dönüşüm” olduğu için projenin şu veya bu kesimin taleplerine
göre gözden geçirilmesi; bazı kısımlarının uygulanmaması söz konusu değildir.
Proje dışarıda hazırlanmış ve Dünya Bankası tarafından yürütülmüştür. Projeinin
zor kısmı başarılmış ve sonlandırılmış olup, belirlenen rotada “yola devam
edilmektedir.”
Bu uygulamalardan rahatsız olan ve olacak hekimlerin hiç olmazsa
“Sağlıkta Dönüşüm” kitabını başlangıçta okumaları ve tutumlarını o günlerde
belirlemeleri gerekirdi.
Şu anda yapılan muhalefet ve çıkarılan yaygara bunun önlenmesine
yetmeyecektir.

TIP FAKÜLTESİ HASTANELERİ NASIL BİR SAĞLIK HİZMETİ


VERMEKTEDİR? VEYA
SAĞLIK İÇİN HARCANAN PARA ARTTIKÇA SAĞLIK HİZMETİNİN
KALİTESİ ARTAR MI?

Üniversiteler “bilim” ve “üniversite” kelimelerini kullanarak, verdikleri


sağlık hizmetlerine esoterik bir anlam yüklemektedirler. Bu şekilde çok üstün,
anlaşılmaz bir hizmet verdikleri görüntüsü yaratmaya çalışmaktadırlar. Bilim,
bir çok usulsüz işlem ve yetersizliği örtmenin kılıfı haline gelmiştir.
Tıp fakültesi hastaneleri verdikleri sağlık hizmetleri ve bunun kalitesi
üzerinde konuşacak verilere sahip değildir.
Tıp fakültesi hastanelerinde (diğer hastanelerde de olduğu gibi) tıbbi bir
işlem, tetkik veya tedavinin uygun kişiye ve uygun bir şekilde yapıldığı
denetlenmemektedir.
Türkiye'de gereksiz tıbbi uygulama, tetkik, girişim ve ameliyat gibi
kavramlar yoktur. Gereksiz her türlü işlemi yapmak serbest olup bu hasta ile
hekim arasında bir olay gibi kabul edilmektedir. Böyle bir girişim suç değildir.
Gereksiz bir işlemin ancak uygun şekilde (teknikle) yapılıp yapılmaması;
kullanılan malzemelerin kalitesi ve miadı gibi sorunlar malpraktis kapsamında
suç kabul edilmektedir.
Sağlıkta Dönüşüm ile kişi ve toplum sağlığında bir düzelme ve gelişme
değil, en üstün ve gelişmiş teknoloji ve standartların kullanılması kavramı
kullanılmaktadır. Bu da uluslar arası kalitede yüksek teknoloji ürünü cihaz,
malzeme ve ilaç kullanılması anlamındadır. Toplum bunu ileri ve pahalı
teknoloji ve ürün kullanmanın aldığı sağlık hizmeti kalitesini arttıracağı şeklinde
algılamaktadır. Toplum hayatının tıbbileşmesi ile toplum bu gereksiz hizmet ve
ürünleri almak için bir biri ile yarışmaktadır. Uluslararası kalitede teknoloji ve
üründen anlaşılan da, ABD ve AB ülkelerinden ithal edilen, patent veya lisanslı
(FDA, CE onaylı), pazar korumalı, rekabetsiz ürün ve ilaç demektir.
Sistem gereksiz olarak yapılsa da her girişimin uygun hastaya, uygun
endikasyonla ve uygun bir şekilde yapıldığı var saymaktadır.
Verilen sağlık hizmetlerinin hepsini gerekli olduğunu varsayarak, tıp
fakültelerinde verilen sağlık hizmetlerinin performans ölçüleri nedir? Tıp
fakültelerinin bu konuda bir bilimsel çalışması ve araştırması var mıdır?
Tıp fakülteleri üstün kalitede bir hizmet verdiklerini iddia ediyorlarsa
aşağıdaki performans göstergeleri üzerinde topladıkları verileri yayınlamalıdır:
1. Ana göstergeler:
Ortalama hastanede kalma süresi
Komplikasyon oranı
Ölüm oranı
Malûliyet oranı
Hasta başına tedavi maliyeti
Kişinin işten uzak kalma ve geçici iş göremezlik durumu (rapor, istirahat)
2. Özel göstergeler:
Muayene olan ve yatan hasta başına çoğu körlemesine yapılan/veya
faturalanan tetkik sayısı ve bunların tekrarlanma oranı
Ameliyat olan hastalarda yapılan ameliyat öncesi tetkik sayıları ve
bunların tekrarlanma oranları:
Hepatit ve sarılığı olmadığı halde hasta başına istenen bilirubin, KCFT,
hepatit markerleri sayısı (hastane gelirini arttırmak için sorunla ilişkisiz gereksiz
istenen tetkiklere örnek olarak).
Ameliyat olan hasta başına kullanılan taze donmuş plazma, human
albumin, oral ve beslenme solüsyonları sayıları.
Hasta başına kullanılan ilaç sayısı,
Enfeksiyon ve antibiyotik kullanma oranı: bununla ilişkili olarak hasta
başına istenen kültür antibiyogram ve ilgili tetkik sayıları (ameliyat olup da
antibiyotik kullanmadan çıkan hasta var mı?),
Muayene olan ve yatan hasta başına konsültasyon oranı,
Muayene ve yatış başına istenen BT, MR, Sintigrafi, anjiografi oranları
(bir hasta ve bir yatışta 5-6 defa bu tetkiklerin yapıldı vak'a sayısı az değildir.
Bilindiği gibi tüm vücut tomografisi çekilen bir kişi (ki 3-4 seviye BT çekilen
hastalarda bu seviyeye ulaşılmaktadır) Hiroşima'da bombanın düştüğü yere 3 km
mesafede kişinin aldığı kadar şua aldığı hesaplanmıştır).
Burada kolay anlaşılması ve değerlendirilmesi için diğer bazı parametreler
üzerinde durulmamıştır.
Tıp fakülteleri, YÖK ve daha da uygun olanı bizzat devlet tarafından, Tıp
Fakülteleri ve diğer hastanelerin çalışma tarzı ve sonuçları üzerinde tarafsız bir
araştırma yaptırması gerekmektedir.
Böyle bir araştırmadan tıp fakültesi hastaneleri dahil bütün hastaneler
kaçınacaktır.
ABD sağlık sistemi, Dünya'nın en kalitesiz ve pahalı sağlık sistemidir.
Yapılacak bir çalışma ile tıp fakültesi hastanelerinin, verdikleri hizmet kalitesi
ve sonuçları itibarı ile, ABD'deki hastanelerden bile daha kötü ve pahalı bir
hizmet verdiği ortaya çıkacaktır.
Tıp fakültesi hastanelerinin tedavi gider ve maliyetlerinin çok fazla
olduğu açıktır. Denetim sisteminin de etkisizliği ve yetersizliği nedeni ile tıp
fakültesi hastanelerinin faturalarında yapılan kesinti oranları genellikle % 1'in
altındadır.
Tıp Fakültesi hastanelerinin 1995'den bu yana BUT ve SUT'a göre kaç
kişiye sağlık hizmeti verdiklerini ve bunlar için ne miktarda ödeme yapıldığını
ve eğer bir denetleme varsa ödenen miktarlar üzerinde ne oranda ve miktarda bir
kesinti yapıldığını ay ve yıl olarak kamuoyuna açıklamalıdır.
Dikkat edilirse bu sistem yüksek komplikasyon oranları ile çalışmayı
teşvik etmektedir. Hastada ne kadar çok komplikasyon gelişirse, fatura edilen
ilaç, tıbbi malzeme, tetkik ve tedavi yöntemleri o kadar fazla fatura
edilebilmektedir.
İşte bu nedenle Sağlıkta Dönüşüm insanlık dışı bir sistemdir ve
savunulacak hiç bir yönü yoktur.

ÜNİVERSİTE ÖĞRETİM ÜYELERİ AHLAKSIZ, SUÇLU VE KÖTÜ


İNSANLAR MIDIR?

Bir eleştiri kendi çerçevesi içinde ele alınmalıdır. Bu analiz üniversite


öğretim üyelerini kötülemek ve karalamak için yazılmamıştır. Bu sadece bir
durum tespitidir. Önce gerçek durumu öğrenelim. Üniversite öğretim üyeleri de
ister istemez bu sistem içinde kendilerine verilen rolü ve görevleri yapan
kimselerdir. Sistem kendilerinin neleri yapmasını teşvik ediyorsa ve neleri
yapmasına izin veriyorsa onlar bunu yapmaktadırlar. Kendi iradeleri ile bu
sistemi değiştirmeleri ve buna aykırı çalışmaları söz konusu değildir. Aksi halde
sistem onları dışarı atar. Sistemi onlar belirlememektedirler. Onlar diğer hekim
ve sağlık çalışanları gibi bu sistemin kurbanları ve hatta köleleridir.
Sistem herkesi bozduğu gibi tıp fakültelerinde çalışan hekimleri de
bozmaktadır. Onlar da, bozuldukları oranda sistemin bir parçası ve savunucusu
olmaktadırlar.
Üniversite ve tıp fakültesi hastanelerinin sağlık hizmeti anlamında
ödüllendirilmesi gereken üstün bir çalışmaları mevcut değildir. Hastaların,
Sağlıkta Dönüşüm'den sonra kendilerini korumak için, hastanelerden
kaçmaktan başka bir kurtuluşları kalmamıştır. .
Bu konularda herkesin tartışma ve konuşmaktan neden kaçındığı açıktır.
Savunulacak ve mazeret kabul edilebilecek bir durum mevcut değildir.
Kimse konuşmasa, konuşmaktan kaçsa da bu durumun farkında olan
insanlar da vardır. Bu konularla ilgili bir çok denettim raporu ve mahkeme
kararı mevcuttur. Gerçekler bugün gizlense de yarın ortaya çıkacaktır.
Öğretim üyeleri titreyip kendilerine dönmeli ve bu söylenenler nedir? Ben
bu tablonun neresindeyim? Ne yapmalıyım? diye sormalıdır.
Üniversitelerimizden neden bir Nortin Hadler, Joseph Stiglitz veya John
Perkins çıkmamaktadır? Öğretim üyeleri neden paradan başka bir şey
düşünmemektedir?
Ülke ve sağlık sorunları ile ilgilenen herkesin “tam gün yarım gün” gibi
kimseye bir faydası olmayan sözde sorunlarla vakit geçirmesi ancak vatandaşın
aklını karıştırmaktadır. Bilim adamlarının Sağlıkta Dönüşüm'ün sağlık sistemi
ve piyasası üzerine olan etkilerini araştırmaları ve yayınlamaları gerekir. Bunun
için hekim olmak ve tıp fakültesinde çalışmak da şart değildir.
Bilim adamının görevi tabu kabul edilse ve kimse tartışmak istemese de
sistemi çözümlemek ve onu acımasızca eleştirmektir. Gerçek bilim adımları
kartelin ticari çıkarlarına için değil değil halkın çıkarları için çalışmalıdır.
25 Temmuz 2009

KONU İLE İLGİLİ BAZI ÖRNEKLER

Sağlıkta soyguna devam, Cumhuriyet Gazetesi, 9 Temmuz 2007, s: 13


Tam gün Yasası Sağlıkta Dönüşüm'ün Önemli Bir Ayağı
Cumartesi, 30 Mayıs 2009

Kamuoyunda tartışmalara neden olan tam gün sayası ile ilgili kanun taslağının
TBMM'ne getirildiğini anlatan Bakan Akdağ, toplumun yüzde 90'nın,
doktorların ise yüzde 75'inin yasaya olumlu yaklaştığını kaydetti.
Yasanın sağlık çalışanlarına önemli avantajlar sağladığına dikkat çeken Bakan
Akdağ, "Kendimizi ve yasayı çok iyi anlattığımızda doktorlarımızın oranının
yüzde 80-90'lara ulaşacağına inanıyorum. Çünkü bu yasa çok büyük kolaylıklar
ve ekonomik avantajlar getiriyor. Bu yasayı tartıştıkça anlattıkça hepiniz daha
iyi anlayacaksınız. Tam gün yasası Sağlıkta dönüşüm Yasası'nın önemli bir
ayağını oluşturuyor. Bu yasa ile birlikte hekim ve hasta arasındaki para ilişkisi
sonlandırılmış olacak. Hekimlerimizin buradaki ekonomik kaybını da biz
bakanlık olarak destek ödenekleriyle kapatacağız" şeklinde konuştu.

nethaber.com

http://www.saglikaktuel.com/index.php?option=com_content&task=view&id=5
266
Başkent Hastanesi'nde 7 bin 797 yolsuzluk
Perşembe, 23 Nisan 2009

SGK'nın Ankara'da üniversite ve özel hastanelerin de aralarında bulunduğu 14


sağlık kuruluşuna yaptığı incelemelerden ilginç sonuçlar çıktı.
Hastanelerin tamamında 2 milyon 250 bin TL değerinde devlet zararı tespit
edildi. Bunun 994 bin 748 lirasını Ergenekon soruşturması kapsamında
tutuklanan Prof. Dr. Mehmet Haberal'ın sahibi olduğu Başkent Üniversitesi'nin
yaptığı belirlendi. Hastanede yapılan incelemelerde 234 farklı kuralın 7 bin 797
kez ihlal edildiği müfettiş raporlarına yansıdı. Müfettişler SGK zararının
hastaneden tahsilini istedi.

Takvim
http://www.takvim.com.tr/Guncel/2009/04/23/baskent_hastanesinde_7_bin_797
_yolsuzluk

NOT VE ZORUNLU BİR AÇIKLAMA: Biraz kasıtlı verilen bu haber, bu tür


yolsuzlukların özellikle ve en fazla oranda Başkent Üniversitesi Hastanesinde
olduğu gibi bir görünüm verebilir. Başkent Üniversitesi Hastanesinin bu konuda
en kötü hastane olduğunu sanmıyorum. Zaten bu çalışma sadece Başkent
Üniversitesi Hastanesi için yapılmamıştır. Bu üniversiteye bağlı hastaneler bir
vakıf hastanesidir. Kapasiteleri ve çalışma tarzı itibarı ile çok büyük
yolsuzluklar yapmalarına imkân yoktur. Onlar da başlangıçta diğer hastanelere
tanındığı gibi, yolsuzluk yapma haklarını özgürce kullanmış olabilirler. Çünkü
sistem bunu teşvik etmekte ve kolaylaştırmaktadır. Başkent Üniversitesi
Hastanesinin verdiği hizmetleri faturalamada SUT ilkelerine en fazla uyan
hastane olduğunu da söyleyebiliriz. Esas mercek altına alınması gereken
hastaneler Türkiye'nin büyük üniversite hastaneleridir.

47 üniversite incelendi, tamamında usulsüzlük çıktı

Kamu İhale Kurumu, şikâyet üzerine üniversite ihalelerini mercek altına aldı. 4
yılda 690 ihaleye bakıldı. Her üç ihaleden birinde yolsuzluk tespit edildi.
İncelenenler arasında usulsüzlük görülmeyen üniversite yok. En çok tıbbi
malzeme alımlarında sorun yaşanırken, soruşturma izinleri YÖK'e takıldı.
(Ahmet Dönmez, 05 Şubat 2007, Pazartesi)
http://www.zaman.com.tr/haber.do?haberno=496247&keyfield=343720C3BC6E
697665727369746520696E63656C656E64692C2074616D616DC4B16E64612
0796F6C73757A6C756B20C3A7C4B16B74C4B120

http://herkesicinsaglik.blogspot.com/

You might also like