Professional Documents
Culture Documents
Osman, Ertuğrul Bey'in, Gündüz Alp ve San Yatu (Savcı Bey)'den sonra
Söğüt’te dünyaya gelen küçük oğludur. Ibn Kemal, onun doğum tarihini
Hicrî 652 (M. 1254) senesi olarak göstermekte ise de genellikle onun 656
(1258) senesinde doğduğu belirtilir. Bununla beraber bu tarihin 650 (1252)
veya 657 (1259) olduğunu söyleyenler de bulunmaktadır. Söğüt’te dünyaya
gelen Osman, Ertuğrul Bey'in küçük oğlu idi. Ertuğrul Bey, 93 yasında
vefat edince, onun idaresi altında bulunan aşiretler, gerek kabiliyet, gerekse
hareketliliği sebebiyle Osman’ın, babasının yerine basa geçmesini
istiyorlardı. Gerçi Osman, babasının son dönemlerinde ona vekâlet etmek
suretiyle yönetimle ilgili konularda kardeşlerinden farklı bir hüviyete sahip
olduğunu ortaya koymuştu. Kardeşleri bakımından pek büyük bir sıkıntısı
olmayan Osman, amcası Dündar Bey'le uğraşacağa benziyordu. Zira
Ertuğrul Bey'in kardeşi Dündar Bey de birliğe reis olmak istiyordu. Bu
yüzden Osman'la amcası arasında ihtilaf (anlaşmazlık) meydana geldi. Zira
Kayı aşiretinden başka bazı aşiretler de Dündar Bey'in basa geçmesini
istiyorlardı. Bununla beraber Osman’ın reisliğini isteyen taraf daha etkili
görünüyordu. Bunun için Dündar Bey, reislik arzusundan vazgeçerek
Osman’ın aşiret reisi olmasını kabul etmek zorunda kaldı.
http://vasetuge.blogspot.com/
Gerçekten, Osman Bey, Ertuğrul Gazi'nin vefatından sonra cesaret, mertlik
ve ahlâkî meziyetleri sebebiyle aşiret, kavim ve kabileye bas olacak bir
vasıfta görülmüştü. Amcası Dündar Bey de dâhil olduğu halde herkes ona
itaat ve bağlılığını bildirdi. Başlangıçta o, babasının komsu Rum tekfurları
ile iyi geçinme siyasetine devam etti. Aşiretin basına geçtiği zaman yirmi üç
yasında bir genç olmasına rağmen, siyaseti iyi bilen, halim selim bir kimse
olmakla birlikte, gerçekleri savunma konusunda korkusuz ve cesurdu. O,
tam bir cihada eri idi. Bu sebeple Osman Bey, kısa zamanda etrafının
yiğitlerden meydana gelen bir hâle ile çevrelendiğini gördü. Bu halenin
içinde Konur Alp, Turgut Alp, Abdurrahman Gazi, Akça Koca, Gündüz
Alp, Karamürsel, Saltuk Alp, Samsa Çavuş gibi isimler vardı. Büyük bir
kısmi garip ve vatanlarım bırakıp gelmiş olan bu insanların, Osman Bey
etrafında toplanmaları, devletin güçlenmesine sebep olmuştu. Osman Bey,
bunların tabii bir lideri durumuna geldi. Bundan başka, Osman Bey'in,
Uc'lardaki Türkmenler arasında büyük bir nüfuza sahip olan Şeyh Edebili
ile yakinlik ve akrabalık tesis etmesi, basta ahiler arasında olmak üzere
Uc'lardaki diğer toplulukların kendisine bağlanmasına sebep oldu. Böylece
Osman Gazi, kendisini hem etrafındaki aşiret reislerine sevdirmiş, hem de
onların kendisine bağladığı umutları boşa çıkarmamıştı. Gerçekten de o,
çevresindeki Türkmen komsuları ile mümkün mertebe çatışmaya
girmemek için gayret sarf ediyordu.
Ertuğrul Bey'in üç oğlu arasında Osman Bey'e düsen taht, kardeşlerini birer
saltanat rakibi olarak değil, yeni devletin kurulup gelişmesinde müşterek
bir gayretle el ele verdiren ve saltanat ihtirası yerine, feragat, fedakârlık ve
basirete götüren bir metoda takip etmelerinin sebebi nedir? Đleride tafsilatlı
bir şekilde anlatılınca görüleceği gibi, Osman Gazi de kendisine yurt ve
istiklâl veren Selçuklu sultanına karsı ayni hassasiyeti göstermiş, o, hayatta
bulunduğu müddetçe istiklâlini ilân etmemişti. Böylece o, edep ve irfanı,
şahsî ve nazarî kalıplar halinde bırakmayıp devlet bünyesinde de ifadesini
bulan bir anlayış olarak cemiyete mal olmuştu.
http://vasetuge.blogspot.com/
Devrin, eğitim, din, kültür, sosyal, ekonomik ve hatta folklorik anlayışı
hakkında fikir vermesi bakımından bu rüyayı değişik kaynaklardaki
anlatılışlarını günümüz Türkçesine yakin bir ifade ile buraya almakla
dönemin anlayış ve fikrî seviyesi bakımından bir değerlendirme yapmaya
imkân vermiş olacağız.
"Osman Gazi biraz ağlayıp dua ve niyaz eder. Derken uykusu gelip uyur.
Rüyasında kerameti açık ve belli olan bir şeyhin kendi halkı arasında
bulunduğunu görür. Herkes bu şeyhe güvenirdi. Aslında onun dervişliği
gizli idi. Öyle görünürdü. Dünyalığı, mali, mülkü ve koyunları çoktu. Đlim
sahibi bir kimse idi. Misafirhanesi devamlı herkese açıktı. Osman Gazi, bu
dervişe konuk olurdu. Osman Gazi rüyasında bu azizin kuşağından bir
ayin doğduğunu ve gelip kendi koynuna girdiğini görür. Bu ay, Osman
Gazi'nin koynuna girince hemen onun göbeğinden bir ağaç biter ki gölgesi
dünyayı tutar. Gölgesinin altında dağlar var, her dağîn dibinden sular
çıkar, o sulardan da kimileri içer, kimileri bahçe sular kimileri de çeşmeler
yaptırır. Osman Gazi gelip bunu şeyhe haber verir. Bunun üzerine şeyh
Osman'a "Oğul Osman, padişahlık sana ve senin nesline mübarek olsun ve
benim kızım Mal hun Hatun senin helalin oldu." deyip hemen nikâhını
kiydi.
"Meğer Osman’ın halkı arasında aziz bir şeyh vardı. (Ona) Edebili derlerdi,
gayet kemal sahiplerindendi. Veliliği, kerameti belli olmuştu. Halkın
itikada ettiği kimse idi. Bütün illerde meşhur olmuştu. Rüya ilmini iyi
bilirdi. Dünyalığı sonsuzdu. Fakat fakirmiş gibi görünürdü. Hatta
(kendisine) derviş (fakir) lakabı ile hitaba ederlerdi. O, bir zaviye yapıp
gelene ve gidene hizmet ederdi. Zaman zaman Osman da onun zaviyesinde
misafir olurdu. Bir gece Osman Gazi, rüyasında bu şeyhin koynundan bir
ay çıkarak, gelip kendisinin koynuna girdiğini, hemen göbeğinden bir ağaç
bittiğini, âlemi tuttuğunu, gölgesinde dağların bulunduğunu, bu dağların
dibinden pınarların çıkıp aktığını, kiminin bahçesini suladığını, kiminin
çeşmeler akıttığını görür. Osman Gazi, ertesi gün gelip bu düşünü o azize
anlattı.
Şeyh ona "Ya Osman, müjdeler olsun. Hak Teâlâ sana ve senin evladına
saltanat verdi. Bütün dünya evladının himayesi altında olacak, hem de
kızım Mal Hatun sana helâl (es) oldu" diyerek, hemen kızını Osman Gazi
ile evlendirdi. Osman Gazi'nin düşünü yorduğu sırada, Şeyh’in Turgut adli
http://vasetuge.blogspot.com/
bir müridi de orada bulunuyordu. "Ya Osman, sana padişahlık verildi,
sükrâne (olarak) bize ne verirsin?" dedi.
Derviş "Su köyceğize de razıyım, bana bir name (yazılı kâğıt, mektup,
belge) ver" dedi.
Osman Gazi "Ben yazı yazmasını bilmem. Bir su kabı ile bir kılıcım var.
(Onları) nisan olsun diye sana vereyim. Benim evladım anları senin elinde
görüp ibda etsinler" dedi.
O su kabı ile kılıç onların elinde kaldı. Simdi dahi padişah olanlar, onu (o
köyü) görüp ziyaret ederler, o dervişin evladına nimetler (verirler) ve
ihsanlar ederler.
Osman Gazi bu güzel yerden uzak kalınca sabah namazını eda edip şeyh
hazretlerinin huzuruna varır. Gördüğü rüyayı bir bir anlatır. Şeyhin bu
rüyayı tabir etmesini diler. Şeyh Edebili biraz kendi iç âlemine baktıktan
sonra basını kaldırıp Osman Gazi'ye;
"Ey yiğit müjdeler olsun! Sana ve senin nesline padişahlık verildi. Rüyanda
gördüğün o ay, koynumdan çıkıp senin koynuna girdi. Sen benim kızımı
http://vasetuge.blogspot.com/
alip bana damad olacaksin. Bundan çocuklarin ve soyun olacak. Kiyamete
kadar yedi iklimde hüküm süreceklerdir" dedi.
Osman Gazi ile ilgili rüya hakkinda böyle diyen Hammer, kendisi de ayni
rüyayi degisik ifadelerle anlatmaktan geri kalmaz. Bu sebeple biz de
Osmanli kaynaklari ile Hammer'in ifadesini karsilastirmak isteyenlere bir
kolaylik olsun diye onun verdigi bilgiyi de temel hususiyetlerini bozmadan
özet halinde vermek istiyoruz:
Bir gün Osman, kardesi Gündüzalp ile birlikte komsusu ve dostu olan
Inönü beyinin evinde iken, Eskisehir beyinin müttefiki ve Harman Kaya
hakimi olan Köse Mihal ile birdenbire çikageldigi görülür. Bunlar, ellerinde
silahla Osman'in kendilerine teslim edilmesini istiyorlardi. Inönü beyi,
http://vasetuge.blogspot.com/
gerçek misafirperverligin bu sekilde bozulmasini kabul etmeyerek onlari
vermeyecegini söyledi. Bu esnada Osman ile Gündüzalp ileri atilip
mücadeleye basladilar. Eskisehir beyi korkup kaçarken Köse Mihal esir
alindi. Bunun üzerine Köse Mihal kendisini esir alan bu güçlü insana karsi
bir sevgi duydu ve ona tabi oldu. Daha sonra Osman, babasinin yerine
geçince, Köse Mihal atalarinin dinini birakarak Müslüman oldu. O andan
itibaren de Osman'in yükselmekte olan gücünün saglam dayanaklarindan
biri oldu.
Böylece Osman, Rumlar arasinda bir dost kazanmis, ama henüz sevdigi
insana kavusamamisti. Aradan iki yil geçti. Bu iki sene zarfinda kuskular
ve süpheler onun yakasini birakmiyordu. Ondan sonra Mal Hatun'un
babasi, Osman'in sebatkârligindan duygulanarak ilahî bir isaret olarak
gördügü rüyayi onun lehinde yorar. Buna göre: Osman Gazi, Seyh
Edebali'ya misafir olarak gelir. Sabirla yatagina girip yatar. Uyuyunca su
rüyayi görür:
http://vasetuge.blogspot.com/
Edebali'nin müridlerinden müttaki bir zat olan Turud (baska kaynaklarda
Turgud) adindaki dervis kiydi.
Bu evlilik münasebetiyle olsa gerek ki, Osman Bey, zevcesine (esi) Bilecige
bagli Kozagaç adindaki köyün gelirlerini pasmaklik olarak tahsis etmistir.
Bilahare o da bu hasilati, tekkeye vakf etmistir. Bu konuda 985 (1577) senesi
tarihini tasiyan ve Bilecik kadisina gönderilen bir hükümde söyle
denilmektedir:
Tarihlerde, Osman Bey'in zevcesi olarak gösterilen Mal Hatun veya Rabia
Hatun, Seyh Edebali'nin Osman'la evlendirdigi, Orhan ve Alaeddin'in
annesi olarak belirtilmektedir. Halbuki Gazi Orhan Bey'in 724 (1324) tarihli
vakfiyesinde "Mal Hatun bint Ömer" kaydinin olmasi bu kadinin Seyh
Edebali'nin degil, Ömer Bey'in kizi oldugunu göstermektedir. Ayni sekilde
birçok tarihteki rivayetlere göre Mal Hatun ve babasi Seyh Edebali,
Osman'in vefatindan üç ay önce Bilecik'te vefat etmislerdir. Halbuki
vakfiyede ismi geçen Mal Hatun, Osman Bey'in vefatindan sonra hâla
hayattadir.
Mal Hatun, herhalde Osman Bey'in oglu Orhan'in annesi idi. Osman Bey'in
öbür zevcesi (esi) ve Seyh Edebah'nin kizi olan Bâlâ Hun (Bala Hatun) ise
muhtemelen Osman Bey'in oglu Alâeddin'in annesi idi.
http://vasetuge.blogspot.com/
Beyliginin ilk dönemlerinde Kastamonu Uc beylerinden Çobanogullari ile
irtibati olan ve hatta bir bakima onlara bagli oldugu söylenen Osman
Bey'in, Çobanogullarinin gazâ faaliyetlerini durdurmalari üzerine harekete
geçip gazaya devam ettigi belirtilmektedir.
http://vasetuge.blogspot.com/
ferman göndererek ona Sögüd'ü temlik etmis idi. Feridun Bey
Münseati'nda belirtildigine göre Sögüd'ün temlik ve iktasini gösteren
ferman 683 (1284) tarihini tasimaktadir. Keza 688 (1289) tarihini tasiyan ve
Kara Balaban Çavus ile gönderilen ikinci ve daha kapsamli fermana göre
artik o, Uc Beyi olmustur. Fermanla birlikte kendisine tug, alem, kiliç ve
gümüs takimli at gibi hediyeler de gönderilmisti. Bu fermanda Sögüt ve
Eskisehir'in ilhaki ile teskil olunan sancaga Osman Sah Bey'in tayin edildigi
ve o siralarda Selçuklu hükümetince alinan mirî vergilerin tamamindan
muaf oldugu bildirilerek söyle deniyordu:
Osman Bey'in, günden güne yeni topraklar elde edip basari kazanmasi,
çevredeki Rum tekfurlarini oldukça tedirgin etmeye baslar. Bu sebeple
bunlar, Osman Bey'i ortadan kaldirma çarelerini aramaya basladilar.
Bununla beraber savas ve çatisma olmaksizin Mudurnu ve Göynük
taraflarina yapilan akinlar üzerinden tam yedi sene geçti. Bu müddet
esnasinda Osman Bey, kuvvetlerini iyi bir disiplinle yetistirmekten geri
kalmiyordu. Böylece gün geçtikçe durumunu kuvvetlendiriyordu. Fakat
civarda bulunan Bizans tekfurlarinin da ona karsi olan düsmanliklari
artiyordu. O zamana kadar her sene asiretin kiymetli esyasini kendi
kalesinde muhafaza etmekte olan Bilecik tekfuru bile Osman Bey'in
düsmanlari arasina girip onlarin saflari arasinda yer almisti. Köse Mihal,
kizinin dügünü esnasinda bu dügüne davet edilen Rum beylerini Osman
Gazi ile baristirmak istedi ise de bunda muvaffak olamadi. Aksine onlar,
Osman Bey'in dostu olan Köse Mihal'i de kendi taraflarina çekmek istediler.
Bu arada da Osman Bey'e karsi bir suikast plani hazirladilar. Bu suikastin
http://vasetuge.blogspot.com/
uygulanmasi için Yarhisar (Yenisehir ile Lefke yani Osmaneli arasinda)
tekfurunun kizinin dügünü uygun bir firsatti.
http://vasetuge.blogspot.com/
"Osman Gazi, onu oglu Orhan Gazi'ye verdi kim Ülüfer Hatun'dur.
(Lolofira, Lülüfer=Nilüfer) Orhan Gazi ol demde yigit olmustu. Ve bir oglu
dahi vardi kim onu göç üzerinde koyup dururdu. Bu dört pare hisarlari
yerine mukarrer ettiler. Elhasil Osman Gazi dügün eyleyip Nilüfer Hatun'u
oglu Orhan Gazi'ye vermek ister. Ve hem öyle etti. Ülüfer (=Nilüfer) Hatun
oldur ki, Kaplica kapisina yakin yerde Bursa hisari dibinde tekyesi var.
Nilüfer suyu köprüsünü ol hatun yapti. Ve o suya Nilüfer deyü ad verdiler.
Ve hem Murad Han Gazi ve Süleyman Pasa dahi onun ogludur. Ikisinin
dahi atasi Orhan Gazi'dir. Ol hatun vefat edince Orhan Gazi ile defn
ettiler."
http://vasetuge.blogspot.com/
Firhakika gerek Osman, gerekse ondan sonra gelen halefleri, öyle manevî
bir disipline bagli idiler ki, Selçuklu hatirasini onlarin bütün hareketlerinde
görmek mümkündü. Bu sebeple Selçuklularin tabiî varisi olan Osmanli
Beyligi, çikis ve yükselis devirlerinin dinamizmi içinde yer alan bu terbiye
ve anlayisa aktif bir örnek teskil etmistir. Nitekim Osman Bey, kendisine
yurt ve istiklâl tanimak zorunda bulunan Sultan'a karsi, o, saltanat ve
hayattan çekilinceye kadar siyasî istiklâlini ilân etmemekle, edep ve irfani,
sahsî ve nazarî kaliplar halinde birakmayip devlet bünyesinde de ifade
bulan bir anlayis olarak cemiyete mal etmistir.
http://vasetuge.blogspot.com/
Böylece buralarda hizmet ve is imkâni da bulacaklardi. Bu sebeple onlar da
Osman Bey'in çevresinde yavas yavas toplanmaya basladilar. Böylece
hududlardaki Türkmenler ile Mogollardan kaçip Uc'a gelen Türkler,
Osman Bey'in mintikasina gelerek onun daha da kuvvetlenmesine yardimci
olmuslardi.
http://vasetuge.blogspot.com/
"Karacahisar'i alinca sehrin evleri bos kaldi. Germiyan vilayetinden ve
baska yerlerden bir hayli adamlar geldi. Osman Gazi'den evler istediler.
Osman Gazi de verdi. Kisa bir zaman içinde mamur oldu. Birçok kiliseyi de
mescid yaptilar. Pazar da kurdular. Halk toplanip "Cuma namazi kilalim ve
bir kadi isteyelim" dedi. Dursun Fakih denilen aziz bir kisi vardi. O, halka
imamlik ederdi. Durumlarini ona söylediler. O da gelip Osman Gazi'nin
kayinatasi Edebali'ya söyledi. Daha söz bitmeden Osman Gazi geldi. Sorup
muradlarini ögrendi. "Size ne lazimsa onu yapin" dedi. Dursun Fakih
"Hanim! Sultan'dan izin gerektir" der. Osman Gazi: "Bu sehri kendi
kilicimla aldim. Bunda Sultan'in ne dahli var ki ondan izin alayim? Ona
sultanlik veren Allah, bana da hanlik verdi. Eger minneti su sancak ise ben
kendim dahi sancak kaldirip kâfirlerle ugrastim. Eger o, ben Selçuk
hanedanindanim derse ben de Gök Alp neslindenim. Eger bu vilayete
(ülkeye) ben onlardan önce geldim derse, Süleymansah dedem de ondan
evvel geldi."
Halk razi oldu kadiligi ve hatipligi Dursun Fakih'e verdi. Cuma hutbesi ilk
önce Karacahisar'da okundu. Bunun tarihi hicretin 699 (1300)'unda vaki
oldu.
Osman Gazi de Sultan Alaeddin zamaninda her ne kadar bir nevi istiklâl
bulmussa da lakin edebe riayet ederek, hutbeyi ve sikkeyi yine sultan adina
kilmisti.
http://vasetuge.blogspot.com/
Karacahisar'a da Germiyan'dan ve baska yerlerden hayli Müslümanlar
gelmis, senlenmisti. Osman Gazi adina okunan ilk hutbe, Karacahisar'da
okundu. Bazilari, "Sultan Alaeddin"den davul ve bayrak gelmesi, Bilecik'in
feth edilmesinden nice yillar öncedir. Karacahisar alindigi vakit, Akdemirle
gönderdi" dediler.
Daha önce de temas edildigi gibi Osman Gazi, Selçuklu sultanina bagli
kalmis, onun gönderdigi hükümranlik nisânelerini almakla birlikte ona
karsi saygisizlik mânâsina gelebilecek bir harekete tevessül etmekten
kaçinmisti. Hatta, elde ettigi ganimetlerin beste birini ona göndermekle,
onu devletin yegane reisi olarak tanidigini ve Islâm hukuk anlayisina göre
"Beytü'l-mal" hakki olan bu miktarin, yerine sarf edilmek üzere onun
hazinesine göndermisti. Gerçekten, Feridun Bey'in Münseâtinda da
belirtildigi gibi Selçuklu Sultani Alaeddin b. Feramürz'dan mensurla
birlikte kendisine gönderilen davul, sancak, kiliç gibi hükümranlik
alhameti olarak kabul edilen bu esyanin gönderilme tarihi hicretin 688. (M.
1289) senesidir.
"Kadi ve Sübasi konuldu. Halk kanun ister oldu. Germiyan'dan birisi geldi.
"Bu pazarin bâcini (vergisini) bana satin" dedi. Halk, "Han'a git" diye cevap
verdi. O kisi hana varip sözünü söyledi. Osman Gazi sordu: "Bâc nedir?"
Adam dedi ki: "Pazara ne gelse ben ondan para alirim." Osman Gazi: "Senin
bu pazara gelenlerde alacagin mi var ki akça istersin?" dedi. O adam:
"Hânim! Bu töredir. Bütün vilayetlerde vardir ki padisah olanlar alir" dedi.
Osman Gazi: "Tanri mi buyurdu yoksa beyler kendileri mi yapti?" diye
sordu. O adam: "Töredir hânim, ezelden kalmistir." dedi. Osman gazi çok
kizdi: "Bir kisinin kazandigi, baskasinin olur mu? Onun mülkünde
(malinda) benim ne dahlim var ki ondan akça alayim. Bre kisi, var git artik
bana bu sözü söyleme. Sana ziyanim dokunur." dedi.
http://vasetuge.blogspot.com/
Bunun üzerine halk dedi ki: "Hânim! Bu, pazar beylerine âdettir ki, bir
nesnecik vereler." Osman Gazi: "Mâdem ki siz öyle diyorsunuz öyleyse
pazara bir yük getirip satan herkes iki akça versin. Satamayan ise bir sey
vermesin. Kim bu kanunu bozarsa Allah onun dinini de dünyasini da
bozsun" dedi.
Bu uygulama ile Seyh Edebali, hem beylik ailesine nezaret ediyor, hem de
Bilecik kalesine hakim oluyordu.
http://vasetuge.blogspot.com/
Görüldügü gibi, Bilecik kalesini ailesinin ikamet mahalli olarak seçen
Osman Gazi, Beyligini bes idare bölgesine ayirdi. Bunlari, savaslarda
yararliliklari görülenler ile güvendigi kimselere tevcih etti. Bu arada Iznik
üzerine yapilabilecek bir harekatin tertip ve tanziminde elverisli bir
konumda bulunan Yenisehir'i de hükümet merkezi olarak seçti.
http://vasetuge.blogspot.com/
Osman Bey'in, Rum tekfurlarina karsi basari ile yürüttügü gaza harekati,
Anadolu'daki diger gazilerin gelip etrafinda toplanmalarina sebep oldu.
Osman Gazi, 1303 senesinde Yenisehir'den Iznik üzerine hareket etti. Yolu
üzerindeki Marmara'ya gelince buranin tekfuru itaat edip el öptü. Bunun
üzerine Osman Gazi de kendisini yerinde birakti. Halkin evlerine ve
mallarina dokunulmadi. Bu savaslarin sonunda yurduna dönen Osman
Gazi, dinlenmek üzere bir müddet bekledikten sonra Iznik üzerine
yürümüstü. Harekattan haberdar olan bazi köylerin halki, Iznik kalesine
siginmisti. Bir taraftan Iznik muhasara edilirken, diger taraftan da akincilar
çevre köylere akinlarda bulunuyordu. Böylece gerek Iznik, gerekse çevresi
sikistirilmis oluyordu. Bununla beraber çok müstahkem ve muhafizlari da
kalabalik olan bu mühim kalenin zapti pek kolay görünmüyordu. Bunun
için uzun bir müddet ugrasmak gerekiyordu. Muhasaranin kaldirilmasina
karar verilmekle beraber, Iznik'in devamli sekilde tazyik ve baski altinda
tutulmasini temin maksadiyla güneyindeki dagin etegine bir kale insa
olundu. Içine levazim ve mühimmat konulan bu kalenin dizdarligi Taz Ali
adinda gazi bir yigide havale edildi. Burasi Iznik'in fethinden sonra
yikilmis fakat harabesi XVI. asra kadar ayakta kalmistir.
KOYUNHĐSARI MUHAREBESĐ ve
SONRASI
Osman Gazi ve beyligi için büyük bir ehemmiyeti haiz olan Koyunhisari
muharebesi, döneminin strateji bakimindan en önemli muharebelerinden
biridir. Bu muharebe, Osman Bey'in Iznik sehrini baski altinda tutmasi
üzerine ilk defa Bizanslilarla karsi karsiya gelmesine de sebep olmustu.
Osman Bey ve arkadaslarinin basarilan, Bizans Imparatoru ile komsu Rum
beylerini harekete geçirdi. Bu sebeple 1306 senesinde kendi aralarinda bir
toplanti yaptilar. Bu toplantida basta Bursa Rum valisi olarak Atranos
(bugünkü Orhaneli kazasinin merkezi olan Adrianos kasabasi), Kete (Kite,
halen Bursa'da bir köy) Bednos (Mednos, Madenos, Bursa'nin kuzey
batisinda bugünkü Balat köyü) ve Kestel tekfurlan bu toplantida hazir
bulunmuslardi. Bursa tekfuru, onlara uzun bir hitabede bulunarak Osman
http://vasetuge.blogspot.com/
Gazi ve devletinin kendileri için nasil büyük bir tehlike oldugunu
anlatmakla kalmamis ayni zamanda birbirleri ile nasil yardimlasacaklarini
ve günden güne büyüyen bu tehlikeyi nasil bertaraf edeceklerini de
bildirmisti. Buna göre tekfurlar büyük kuvvetler toplayarak ani bir baskinla
bu tehlikeyi ortadan kaldirmaya karar verdiler. Bu arada Bizans'tan da
Muzalon komutasinda iki bin kadar yardimci bir kuvvet geldi. Osman
Gazi, casuslari vasitasiyla beyligi aleyhine düsünülen bu baskindan
zamaninda haberdar oldu. Bu yüzden kuvveti sayica çok az olmasina (bes
bin civari) ragmen bu müttefik orduyu Koyunhisari (Izmit'in Kuzey
Dogusunda eski bir kale Baphaeon) mevkiinde karsilamaya karar verdi. Az
ve fakat çevik bir kuvvetle hazir bekleyen Osman Bey, muharebeye
girmekten çekinmedi. Bu muharebede iki taraf ta çok zayiat verdi.
"Kirilasica düsman edince cûs u hurûs Saflar kaynayip deniz misali eyledi
cûs"
http://vasetuge.blogspot.com/
muvaffakiyet, Osman Bey'in çevresinde hatiri sayilir bir Bey haline
gelmesine sebep oldugu gibi düsmanlarinin da kendisinden çekinmesine
sebep olmustu. Bu esnada Ulubat Gölü'ndeki Alyos Adasi Aygut Alp oglu
Kara Ali Bey tarafindan sulh yolu ile feth olunmustu. Adanin içinde büyük
bir kilise bulunuyordu. Bu kilisenin rahibi, halk arasinda çok söhretli bir
kimse kabul edildiginden evi kutsal bir mekân olarak ziyaret ediliyordu.
Kara Ali, bu rahibi ailesi ile birlikte Osman Gazi'nin huzuruna getirdi.
Osman Gazi, rahibin güzel kizini Kara Ali ile evlendirdi.
Bir taraftan Osman Bey'e bagli kuvvetlerin faaliyetleri, diger taraftan öteki
uclardaki Türk beylerinin Bizans kale ve topraklarina olan hücumlari
sonucunda kazandiklari basarilarindan telasa düsen Bizans Imparatoru
Ikinci Andronikos, kizkardesi prenses Maria'yi Ilhanli hükümdarina
vererek Mogollarin yardimlarini kazanmak istiyordu. Bu sayede Osmanli
tehlikesinden kurtulmus olacakti. Her ne kadar Ilhanli hükümdari, Türkleri
tehdide tesebbüs etmis ise de bunun pek fazla müsbet bir neticesi
görülmedi. Zira Ilhanlilar bu sirada hem içerde mesgul hem de hariçte
Memlûk sultani ile mücadele halinde bulunduklarindan uclardaki harekâta
bakacak durumda degillerdi. Bunun için Osman Bey, faaliyetlerine devam
ederek Iznik ile Izmit yolu üzerinde olup Iznik'in en mühim karakolunu
teskil eden ve Türkler tarafindan Karahisar denilen Trikokiya (Karahisar)'yi
aldi. Temmuz 1308'de gerçeklesen bu fetih sayesinde Osman Bey, Iznik'i
sikistirmaya basladi.
http://vasetuge.blogspot.com/
alinan Efes, Tire ve Salihli gibi Bizans sehir ve kalelerini kurtarmak vazifesi
ile görevlendirilmisti. Fakat daha önce bu konuda uc beylerine yapilan ikaz
ve ihtarlar herhangi bir fayda saglamadigi gibi, bu defa da prenses
Maria'nin, Mogol yardiminin bir an önce gelmesi için Iznik'e gelerek,
Osman Bey'e müstakbel esi Ilhanli hükümdarinin kirk bin kisi ile hududa
dogru ilerledigi seklinde haber göndermesi de bir sonuç vermedi. Bati
Anadolu'daki sehir ve kaleler, birer birer Türklerin eline geçiyordu.
Maria'nin, tehdidini bilhassa Osman Gazi'ye tevcih etmesi, bu taraftaki
akinlarin siddetinden ve bu yerlerin de imparatorluk merkezine çok yakin
olmasindan ileri geliyordu. Osman Bey ise bu kadinin kullandigi
magrurane tavir ve lisandan hiç ürkmüyor, bilakis daha cür'etli hareket
etmeye basliyordu. Bu sebeple Bizans topraklarina akinlar siklastirildi.
Köyler yagmalanip birçok esir alindi."
http://vasetuge.blogspot.com/
Köse Mihal de maiyyeti beylerinden biri telakki edebilecek bir muameleye
tabi tutuluyordu. Böyle bir hareket, Osman Bey tarafindan ilk defa
yapiliyordu.
http://vasetuge.blogspot.com/
müstahkem bir vadiye gitmisti. Burasi sarp ve geçilmesi zor bir derbende
sahipti. Gaziler, kisa bir zamanda burayi da feth ettiler. Tekfurunu
yakaladilar. Bol ganimet elde ettiler. Osman Bey, burada bir aydan daha
fazla bir müddet kalarak o memlekete eman ve emniyet gösterdi. Köylerini
de gazilere timar olarak verdi. Bu arada Geyve'ye bagli bulunan Tekür
pinari denilen çetin ve metin kalenin de zapti gerekiyordu. Fakat bir aydan
daha uzun bir süre seferde bulunan Osman Bey'in, hükümet merkezine
dönmesini gerektiren acil ve önemli bir hadise zuhur etti. Bu yüzden Tekür
pinarinin alinmasi Aykut Alp'in oglu Kara Ali'ye birakildi. Osman Bey ise
Yenisehir'e döndü. Osman Bey'in, Yenisehir'e dönmesini gerektiren olay,
Ilhanli hükümdari Olcaytu Muhammed Hudabende tarafindan, Çoban Bey
idaresinde büyük bir ordunun Anadolu'ya sevkedildigi hakkinda alinan
haberdi. Bu ordunun kime ne zaman taarruz edecegi bilinmediginden
zamaninda tedbir almak gerekiyordu. Bu arada Kara Ali çok kisa bir
zamanda Tekür pinanni aldi. Bu kale ve civarindan birçok ganimetler elde
ederek Osman Gazi'ye gönderdi. Bu hizmetine mükafat olarak da Kara
Ali'ye Tekür pinari ve çevresi timar olarak verildi.
Osman Bey, 1314 yilinda gaziler ile Bursa üzerine yürür. Kalenin
kapilarindan birini kendine karargah olarak seçer. Bu Bizans kalesinin
metinligi, sarpligi ve nüfusu ile muhafizlarinin çoklugu eskiden beri
biliniyordu. Kale tekfuru, Osman Bey ile yaptigi meydan savaslarinda
maglub oldugu için kaleye çekilmisti. Osman Gazi tarafindan yapilan
askerî ve istisarî bir toplantida Bursa kalesinin hücum ile
zaptedilemeyecegi kanaatine varildi. Osman Gazi "Buna sabir gerektir"
diyerek kale üzerine havale (kontrol altinda bulundurmak için) yapilmasini
emr eder. Bunun için iki hisar yapildi. Bunlardan biri kaplicalar tarafinda,
digeri de yukari dag tarafina bakiyordu. Birincisi Osman Bey'in yegeni Ak
Timur'un, ikincisi de Balabancik adindaki kölesinin dizdarligi altinda idi.
Osman Bey, insaatlarini bir yilda bitirdigi bu hisarlarin yapilmasi esnasinda
etrafa akinlar tertib ettirdi. Her tarafi vurdurdu. Bu esnada düsman kaleden
çikamiyordu. Hatta Asikpasazâde'nin ifadesine göre "kâfir, hisardan tasra
parmagin çikaramazdi."
http://vasetuge.blogspot.com/
yardim ve erzak sokmamak, içeriden çikacaklara mani olmak ve böylece
Bursa'yi devamli bir sekilde baski altinda bulundurmak vazifesi ile
mevkilerinde sebat ettiler. Bu esnada birçok köylü, Bursa'ya siginmaktansa
Osman Bey'e tabi olmayi tercih ediyor ve onlarin himayesinden
faydalaniyordu. Osman Bey, aldigi yerlerin mahsul ve gelirlerini beylik için
(beytu'l-mal, hazine) zapt ediyor, köy ve nahiyeleri de timar olarak gazilere
dagitiyordu.
http://vasetuge.blogspot.com/
harekete girismeyecegine dair kendisinden söz almakla yetinmisti. Bununla
beraber tedbiri de elden birakmamaktaydi. Caydirici olmasi bakimindan
kendisi orada bulunacak, gazaya, oglu Orhan'i gönderecektir. Gönderirken
de Çavdarli Tatari hakkinda söyle diyecektir: "Ogul Orhan, her ne kadar bu
Tatarla ahd edip, and vererek gönderdik ise de, bu Tatar and tutar taife
olmaz. Ben burada oturayim. Bu defa var sen gaza et. Hak Teâlâ'nin sana
zafer vermesi ümid olunur."
Babasinin, Orhan'i kendi basina sefere göndermesi, ona olan güveninin bir
ifadesi idi. Bundan böyle Bizans'a karsi olan fütuhatlarda o, komutan
olarak tayin ediliyor, maiyetine de Akçakoca, Gazi Abdurrahman, Konur
Alp ve Köse Mihal gibi ünlü gaziler veriliyordu.
http://vasetuge.blogspot.com/
(1324) tarihli vakifnâme, Orhan'in bu tarihte hükümdar oldugunu
göstermektedir. Su halde Osman Bey'in vefat tarihini 1324'ten evvel veya o
tarih baslarinda kabul etmek lazimdir. 723 Ramazan (1323 Eylül) tarihli
Asporçe Hatun vakfiyesindeki kayda göre Osman Gazi'nin bu tarihte
hayatta oldugu anlasildigindan vefati 1323 Eylül ile 1324 senesi Mart'i
arasinda olmalidir."
http://vasetuge.blogspot.com/
büyük bir davulun kasnagi vardi. Rivayete göre bunlar, Sultan Alaeddin'in
hediyeleri idi. Fakat ne yazik ki bu iki tarihî hediye XIX. asrin ortalarinda
Bursa'da çikan bir yanginda yok olmuslardi.
Kaynaklarin verdigi bilgiye göre Osman Gazi, çok sade bir hayat yasadi.
Elbisesi, Islâm'in ilk muhariplerininki gibi sade idi. O, ne altin ne de gümüs
bıraktı. Terekesi içinde fazla kiymetli bir sey yoktu. Kalan esya Denizli
bezinden yapilmis sariklik bez, at için zirh takimi (yançuk), bir tuzluk, bir
kasıklık, bir çift çizme, Alaşehir dokumasından kırmızı renkli sancaklar,
sade bir kılıç (Ruhî ve Hammer'e göre iki uclu), bir tirkes, bir mızrak, bir
kaç at, misafirlerine ikram için beslediği üç sürü koyun idi. Bunlardan
başka iri taneli bir teşbih ile Selçuklu sultani tarafından Karacahisar'in
fethinden sonra kendisine hediye edilen davulun kasnağı da zikredilir.
Kendi döneminde kara lakabi ile anilan Osman Gazi'ni saç, sakal ve
biyiklari da kara idi. Türkmenler arasinda cesur kimseler için kullanilan bu
lakab, ondan baska insanlar için de kullanilmistir. Nitekim Karasi Bey, Kara
Iskender, Kara Yülük, Kara Yusuf ve Karakoyunlu gibi isimlerle zikr edilen
bu neviden lakablara tesadüf etmek mümkündür.
Daha önce de kisaca temas edildigi gibi Osman Bey, bir yöneticide
bulunmasi gereken bütün vasiflan kendi sahsinda toplamisti. O, adaletle
hareket etme ve halka karsi cömertçe davranma gibi özelliklere de sahipti.
Akinlarindan bizar duruma düsen Rum ahalî, onun himayesi altina girince
her türlü taarruzdan masun ve mahfuz bulunuyordu. Bundan baska bütün
hakları da teminat altına alınıyordu. Kendi tekfurlarindan görmedikleri
âdilâne muameleyi, Osman Gazi'ye tabi olunca hemen elde ediyorlardi. Bu
hal, devletin ilk kuruluş yıllarında onun etrafinda toplanan cemiyeti
kalabalıklaştıran ve senlendiren sebepler arasinda sayilmaktadir.
Beytülmalden hiç bir sey almadigi, kendi toprak ve sürülerinden elde
edilen gelir ile geçindigi, tarihçilerin ittifakla söyledikleri gerçeklerdendir.
Bu arada ganimetlerden kendi hissesine düsen miktar da onun varidatinin
(gelirlerinin) bir kismini teskil ediyordu. Bir Germiyan'linin istegi üzerine
halka tarh ettigi "Bac-i bazar" vergisi, reâyanin gönül hoslugu ile ödedigi ve
Bizans vergileri ile mukayese edilemeyecek kadar az ve adaletli bir vergi
idi.
http://vasetuge.blogspot.com/
OSMAN BEY'ĐN ÇOCUKLARI
Osmanlı tarihleri, Osman Gazi'nin vefatı esnasında gerek miras taksimi,
gerekse idareyi ele alma bakımından Orhan ve Alâeddin adında iki
oğlundan bahis ederler. Buna karşılık Halkondil, Osman’ın üç oğul
bıraktığını söyler. Hâlbuki vakfiye bize Osman Bey'in müteaddidi
oğullarını ve bir kızının mevcudiyetini haber vermektedir. Buna göre
Osman Bey'in Orhan'dan başka Alâeddin Ali, Pazarlu, Melik, Çoban,
Hamid adında oğulları ile Fatma adında bir kızı bulunmaktadır. Bununla
beraber bu çocukların hangi veya kaç hanımdan olduklarını
belirtmemektedir. Bu sebeple Osman Gazi'nin gerçekte kaç hanımla
evlendiği ve çocuklarının hangi hanımlardan olduğuna dair henüz tam bir
bilgiye sahip değiliz. Su kadar var ki, Alâeddin Ali Bey'in, Şeyh Edebali'nin
kızı Bala Hatun'dan, Orhan’ın da Osman Bey'in ilk zevcesi ve Ömer Bey'in
kızı Mal Hatun'dan doğdukları bilinmektedir. Bununla beraber diğerlerinin
bu kadınlardan mı yoksa başka kadınlardan mı olduğu henüz kesin olarak
tespit edilebilmiş değildir.
- Melik Bey
- Fatma
http://vasetuge.blogspot.com/
- Hamit Bey
- Orhan Bey
- Alâeddin Bey
- Çoban Bey
- Pazarlu Bey
Hazırlayan: VASETÜGE
http://vasetuge.blogspot.com/