Professional Documents
Culture Documents
Soğuk Savaş bitip de "küreselleşme" veya "yeni dünya düzeni" adı verilen
yeni
uluslararası koşullarda ABD'nin kesin egemenliğini kabullenerek Türkiye'yi
gerçekten de ABD'nin bir eyaleti gibi yönetmeye kalkışmasından ve
"serbest
piyasa ekonomisini yerleştiriyorum" diyerek ortalığı kırıp geçirmesinden
kaynaklanan bir farklılığı, kendine özgü bir siyaset anlayışı vardı. Dünyaya
Ankara'dan çok Washington'dan baktığı söylenebilirdi. Onun bu yaklaşımı
kimilerince "vizyon sahibi adam" diye övülse de seveninden çok
sevmeyeni
olduğu da muhakkaktı.
İran'la sekiz yıl süren bir savaştan daha yeni çıkan Saddam Hüseyin
liderliğindeki Irak l Ağustos 1990'da güney komşusu Kuveyt'i işgal ve ilhak
ederek bu ülkeyi "18. Vilayeti" ilan etmişti. Osmanlı İmparatorluğunun
yüzlerce
yıl egemenliğinde kalmış bu bölgede Birinci Dünya Savaşı'ndan sonra
devletler
kurulurken İngiltere'nin oynadığı rol ve bu coğrafyada nasıl cetvel
kullanarak
sınırlar çizildiği biliniyordu. Dolayısıyla bu bölgedeki devletler ve rejimler
üzerine çok şey söylenebilirdi, ama yine de sonuçta Irak gibi bir ülkeye
sınırlarla
böyle oynamasına ve kendi istediği gibi düzenlemesine izin vermezlerdi.
Nitekim "dünyanın patronu" ABD derhal tepki gösterecek ve Irak'ın
çekilmesini
isteyecekti. Daha önceki gelişmelerle ABD'den bu konuda "yeşil ışık"
yandığını
düşünen Irak hiç oralı olmayınca savaş hazırlıklarına başlayan ABD bir
yandan
da Birleşmiş Milletleri harekete geçirdi. BM Güvenlik Konseyi aldığı 660
sayılı
kararla Irak'a çekilmek için 15 Ocak 1991'e kadar süre tanıdı.
Aynı anda aldığı 661 sayılı kararla ise Irak'a askeri, ekonomik ve ticari
ambargo
uygulanmasını istedi. Daha sonra Özal bu ambargo kararını kendi eseri
olarak
sunacak, "Ambargoyu önce biz başlattık, biz olmasak ambargo
uygulanamazdı"
diye övünecekti ama Türkiye ekonomik olarak en büyük zarara tam da bu
ambargo sayesinde uğrayacaktı.
"Vizyon sahibi" Turgut Özal ise savaştan iki yıl sonra, Nisan 1993'te ani bir
kalp
krizi ile ölecek ve "Ne büyük adamdı" diye arkasından hayli ağlayan
olacaktı.
Rahmetli "büyük adam", "vizyon sahibi adam", "hesap adamı" idi, "Bir
koyup, üç
alacağız" demişti, ama 10 yıl sonra iktisatçıların yaptığı hesaba göre,
Türkiye'nin
ambargo nedeniyle ekonomik kaybı 40 milyar doları bulmuştu.
Ama yine de 10 yıl sonraki tabloda fiyasko olarak işaret edilmesi gereken
şeyin
hepsi bundan ibaret değildi. 10 yıl sonraki tabloda şu iki olgu daha
sırıtıyordu;
bir yandan Türkiye artık Özal'ın "emperyal vizyonu"nu büyük ölçüde
benimsemiş
ve bölgesel hegemonya peşinde koşmaya başlamıştı.
Öte yandan da Bağdat'a Türk heyetlerini taşıyan uçakların biri inip, diğeri
kalkarken Türkiye Irak'a hala uygulanmakta olan ambargoyu nereden nasıl
delerim diye uğraşıyordu!