You are on page 1of 115

Mna Urgan Bir Dinozorun Gezileri YAANTI BR DNOZORUN GEZLER Mna Urgan, stanbul niversitesi Edebiyat Fakltesi'nden emekli

oldu. Thomas Malory, Henry Fielding, Balzac, Aldous Huxley, Graham Greene, William Golding, John Galsworthy ve Shakespeare evirileri yapmtr. Prof. Dr. Mna Urgan, Elizabeth a tiyatrosunda soytarlar, Sir Thomas More ve Shakespeare stne iki ciltlik bir kitap yazmtr. Shakespeare ve Hamlet adl incelemesi 1984'te, be ciltlik ngiliz Edebiyat Tarihi 1986 ile 1993 yllan arasnda, Virginia Woolf 1995'te, D. H. Lawrence incelemesi 1997'de, Bir Dinozorun Anlar adl kitab ise 1998'de yaymlanmtr. Mna Urgan'n teki kitaplar: Virginia Woolf (1995) D. H. Lawrence (1997) Bir Dinozorun Anlar (1998) MINA URGAN Bir Dinozorun Gezileri YAANTI STANBUL Yap Kredi Yaynlar Edebiyat - 337 Bir Dinozorun Gezileri / Mna Urgan Kitap Editr: Ayfer Tun Dzelti: Alev Ozgner

NDEKLER
nsz I. Kk Mutluluklar II. Deniz Tutkusu III. Eski ve Yeni Bodrum IV. Mavi Yolculuk V. Anadolu VI. Avrupa'ya Yolculuklar VII. Paris VIII. ngiltere IX. talya ve Baz Avrupa Kentleri X. Sovyet Rusya ve Dou Blou lkeleri XI. Amerika-Los Angeles ve Meksika XII. Amerika-New York ve San Francisco Sonsz Albm

nsz
ok saf bir insan olduum iin, ok atm oldu bugne dek. Ama Bir Dinozorun Anlar'nn ok satan kitaplar listesine girmesine, bilmem ka bask yapmasna afalladm kadar hibir eye afallamadm bu uzun mrm boyunca. ngiliz edebiyatyla ilgili zararsz kitaplar yaynlayan bir kocakar, sekseninden sonra ortaya kyor. "Ben bir komnistim" diyor, "ben tanrtanmazm" diyor; "ben zenginleri hi sevmem" diyor, "yapt i ne olursa olsun, herkesin eline ayn miktarda para gemeli" diyor. Kocakar, toplumumuzun damarna basacak bu trden lflar ediyor boyuna. Buna karlk, kadn ya da erkek, gen ya da yal, ok kitap okumu ya da ok az kitap okumu bir yn insan, o kocakarya telefonlar ediyor, mektuplar gnderiyor. Kendilerini onunla zdeletirip, "biz de tpk sizin gibiyiz" diyorlar. "Btn dndklerimizi, siz aka yazdnz" diyorlar. "Yolumuzu aydnlattnz" diyorlar. "Bunlar yazdnz iin size teekkr ederiz" diyorlar. Daha ok yaayp daha ok yazmas iin dualar ediyorlar bir dinsize. Oysa ben, bu anlarmn ikinci bir bask bile yapmayacan, kitabm ok az kiinin okuyacan; okuyanlarn da, gnmzde benimsenen btn deerlere bylesine saldran bir dinozoru yerin dibine batracaklarn sanmtm. Akllara smayacak kadar artcdr bizim insanlarmz.

I-

Kk Mutluluklar

Kk mutluluklar denilen eyleri doru drst deerlendirmesini bilirseniz, bunlarn aslnda byk, hem de ok byk mutluluklar olduunu anlarsnz. rnein, btn bir yaz gnn, Anadolu yollarnda toz toprak iinde klstr bir otobste geirdikten sonra, akamleyin kk bir ky kasabasna varmsnz. Ucuz bir pansiyonda souk bir du yapp, kumsaldaki kr gazinosuna gidiyorsunuz. ki ayanz suya deecek biimde masanz denize doru ekiyorsunuz. Garson, beyaz peynirinizi, kavununuzu ve raknz getirdikten sonra, hi kimse grmeden usulcack ayakkablarnz karp, btn gn scaktan pien ayaklarnz bileinize kadar serin denize sokuyorsunuz. Ve gne karnzda batarken raknz yava yava iiyorsunuz. Sorarm size, byk bir mutluluk deil mi bu kk mutluluk? Bunca felket, bunca zulm, bunca hakszlkla dolu bir dnyada kpekler gibi mutsuz olmann kolayln bildiim iin, mutsuzluklaryla vnenlere fena halde bozulurum. Mutsuz olmak bir marifet deildir. ektiin aclar gzler nne sermemek, byk kiisel mutluluklarn peinden komak aybndan vazgeip, kk mutluluklara snmak, onlarla yetinmektir asl marifet. Bu kk mutluluklar tadabilmeniz iin, beylik anlamda mutlu olmanz, aile evresinde huzurlu bir yaantnz, baaryla yrttnz bir iiniz, toplumda nemli bir mevkiniz, bol paranz filn olmas art deildir. Hatt bunlar, kk mutluluklara zaman ayrmanz engelleyebilir bana kalrsa. Be duyunuzun olmas ve bu be duyunun tam kapasite almas, yani sahiden grebilmeniz, sahiden iitebilmeniz, sahiden koklayabilmeniz, sahiden dokunabilmeniz ve aznza koyduunuz eyin tadn sahiden alabilmeniz, kk eylerin sizi mutlu etmesine yeter de, artar da. rnein, iyerinizde gn boyunca eitli aksiliklerle boumusunuz. Akam evinize dnerken trafik skklndan tr sinirleriniz bsbtn bozulmu. Sonunda oturacak yer bulamadnz kalabalk vapurdan itile kakla kp, perian bir halde Kadky'e varyorsunuz. Evinize doru yrynce, kafeslerdeki kularn ve ieklerin satld yerin yanndan geerken, bir gvercinin utuunu gryor, ingene kzlarnn satt karanfillerin kokusunu alyorsunuz. Melih Cevdet'in o ok sevdiiniz iiri aklnza geliyor hemen: Bir ift gvercin havalansa, Yank yank koksa karanfil. Ezbere bildiiniz iiri mrldanyorsunuz yrrken. Bu arada muhabbet kularnn cvltsn duyuyorsunuz; denize bakyorsunuz, batan gnee bakyorsunuz; pembe, yeil, uuk mavi bulutlan gryorsunuz. Ve havanz tmyle deiiyor. Franszlarn douceur de vivre dedii duyguyu, yani yaamann tatl keyfinin verdii kk mutluluu tadyorsunuz. Ne yazk ki, oumuzun farkna bile varamad bu nemsiz grnen ama aslnda ok gzel eyleri gremezseniz, koklayamazsanz, duyamazsanz, yandnz gitti demektir. Sinir iinde evinize dnp yaam kendinize de, evrenize de zehir etmekten baka areniz kalmaz o zaman. Kk mutluluklar, yaamn bizi fazlasyla ypratmasn engeller ama, byk felketlerle, byk aclarla karlarsak, hibir ie yaramaz diyeceksiniz. Felketlerin en byne urayan, yani sevdii birinin lmn gren insann karsnda iki seenek vardr: Ya kendisi de hemen lecek ya da felkete katlanp yaamaya karar verecektir. Birinci seenek ikincisinden ok daha kolaydr. nk kendini ldrmek iin anlk bir cesaret yeter. Oysa bir felketle birlikte mr boyu yaamay gze alabilmek iin gerekten yiit olmak gerekir. Bencillikten arnmaya alp, "baka insanlara hayrm dokunabilir; onlara yardmc olmalym; bir solcunun iin kolayn seip, ac ekmekten hemen kurtulmaya hakk yoktur" diye dnecek kadar yiit olmak gerekir. Ve bu yiitlii gsterebilecek kadar glyseniz, acnz hibir zaman unutmayacanz halde, zamanla kk mutluluklar sayesinde biraz avunmay renebilirsiniz. Zten yalandka aklnz banza geldiinden, byk mutluluklar peinde komak budalalndan vazgetiiniz iin, bu kk mutluluklar gittike daha nemli bir yer tutar yaamnzda. Kk mutluluklar, ar hastalklarda tm antibiyotiklerden daha etkileyici bir iltr. Ateler iinde tifodan yatarken, gzel akl talarna merakm bilen Sevgi, yakn arkadam olmad halde, Podima kysnda zenle seip toplad akl talarn cilalayarak kk bir torbaya koyup bana armaan etmek inceliini gstermiti. O gzel talar yanan alnma, akaklarma srnce, gz kapaklarmn stne koyunca, ateim sanki dm gibi, nasl rahatladm hi unutamam. Yalnz ar hastalklara deil, insan onlar kadar sarsan byk skntlara da devadr kk mutluluklar: Akyaka kynde bir gece bir trl uyuyamyordum. Hani insann btn ektiklerinin bir bir muhasebesini

tuttuu, bunca ac karsnda savunmasz kald o ok karanlk gecelerden biriydi. Sabahn nde sundurmaya kp bir sigara yaktm. Derken, uzaktan bir kaval sesi geldi kulama. "Olamaz, burada bu saatte hi kimse kaval alamaz" dedim kendi kendime. Ama gaipten sesler duymuyordum. Biri gerekten kaval alyordu. Birinin, belki dolaylardaki inaatlarda alan bir kylnn benim gibi uykusu kamt. "Bana huzur vermek iin, t uzaklardan kaval alyor sanki" diye dndm. Kk bir mutluluk deil, byk bir mutluluk oldu bu. Bodrum'da bir baka skntl gecemde, grtlam skyorlarm gibi neredeyse nefes alamayacak hale gelince, kendimi avluya attm. Birdenbire, dnyalar gzeli bir hanmeli kokusuyla gsm ferahlad, rahat solumaya baladm. O gzel koku, sanki elini bama koymu, "kendine gel" demiti bana. Oysa hi hanmeli dikmemitim avluma. Kokunun geldii yere doru bir iki adm attm. stnde ancak bir iki iein at bir hanmeli filizi, btn duvar kaplayan kocaman begonvilin bir dalna sarlmt. Bana umut vermek iin, "yaamaya devam etmelisin" demek iin, nereden geldiyse, kendiliinden gelmiti oraya. Doa herkese, zellikle ac ekenlere mutluluk sunmaya hazrdr her zaman. Yeter ki, benliimizin kafesinden, her bir yan kapal o darack, o kapkaranlk kafesten kabilelim. Derin bir nefes alp evremize yle bir bakabilelim. Kr olmayalm, sar olmayalm doaya. Yllarca nce, scak bir haziran gn, sabahn yedisinden akamn yedisine kadar niversiteye giri snavnda grevli olduktan sonra, kan ter iinde eve dndm. Gece yars, oluma ve bizde konuk olan Murat Belge'ye, Kalam'ta denize girmeyi nerdim. (Kalam koyunda yzlrd o gnlerde.) Moda iskelesinden bir sandal kiraladk. ok karanlk bir geceydi. Denize dalnca arp kaldm: Akdeniz'de de, Ege denizinde de geceleyin ok yzmtm. Ama ne gariptir ki, yakamozun en gzelini bizim Kalam koyunda grdm. Kula attka, ellerimizden kollarmzdan akl almaz ltlar salyor, yldzlar akyordu karanlk sulara. O karanlk sularda srekli parlayan, srekli alev alev yanan canl maytaplara dnmtk mz de. Bir sonbahar gn Abant'ta ok yksek aalarn alfanda yrrken, ok hafif bir esinti oldu. Kimi kzl, kimi alfan sars yapraklar, hrdayarak dmeye balad. Franszcada da, ngilizcede de o yapraklara "l" derler. Oysa hi de l deildir onlar. Tam tersine ok canldrlar. Kendimi yere attm. Yapraklar stme yad, her bir tarafm rtt. Yanmdaki arkada, kzl ve alfan sars yapraklarn birkam yzmden alp, bana alayc gzlerle bakt. "Ne oluyoruz? Galiba ormanla sevimektesin" dedi. Hakk vard. Sahiden ak halindeydim o aalarla, o yapraklarla. Yalnz doa deil, evcil hayvanlar da kk mutluluklarn nemli bir kaynadr. Ben kpekleri severim. Ama, evimde hi kpek beslemedim; hep kedi besledim. nk Yakup Kadri'nin zoraki diplomat olmas gibi, ben de kzm Zeynep yznden zoraki kedisever oldum: Zeynep, itahl olmasna itahl kk bir kzd. Ne var ki, leden sonra okuldan eve dnnce, btn gn a kalmasna buzdolabna saldrmasn gene de anlayamyorduk. Bir sabah Zeynep okula giderken, bir polis hafiyesi gibi, uzaktan gizlice izledim. leyin yemesi iin verdiklerimizi ne yaptn anlamakt amacm. Fndkl'daki ilkokula giden Zeynep, Kazanc yokuunun belirli bir noktasna gelince, etrafna yle bir bakp, durdu. O durur durmaz, her bir yandan kediler t yanna. Zeynep, sefertasn at, kftelerin hepsini yolun kenarna dkt. Bir sre daha yrdkten sonra, gene etrafna baknd, gene durdu, kediler gene t. Bu kez pilavn dkt yolun kenarna. Bylece bu itahl ocua, le yemei olarak, kala kala ancak bir elmayla bir mandalina kalyordu. Elbette ki, eve dnnce saldracakta buzdolabna. Bu saldrlar nlemek iin, Zeynep'e evde besleyebilecei bir kedi almaktan baka are yoktu. Bylece evimde her zaman kedi bulunduundan, doutan yle olmadm halde, ben de kediseverler soyundan oldum zamanla. Bu 'soy' szcn ok bilinli olarak kullanyorum. nk kedilere tutkuyla balananlar, teki insanlardan bambaka bir soydandr bana kalrsa. Bu soy, gerekten soylu bir soydur. Belirli bir kltr dzeyi ve duyarllk arttr kedileri tutkuyla sevebilmek iin. Kaba saba bir hdn kedi sevmesinin yolu yoktur. Kedisever soyuna ge girdiim halde, bununla gurur duyuyorum. nk bu soydan olanlar, kltrl, ince, sanat merakls insanlardr genellikle. Dnyann en byk airlerinden biri olan Charles Baudelaire'in Kediseverlerin ah olmas; kedileri ycelten birbirinden gzel iirler yazmas, yeter de artar da bu gururu duymama. nsanlar birbirlerinden ne denli farklysa, kediler de kiilikleri ve zek dzeyleri asndan o denli

farkldrlar birbirlerinden. Onlar da bulunduklar ortama gre deiimlere urayabilir, ok artc olabilirler. rnein idi edilmemi, tam anlamyla mao bir kara tekirimiz vard. stanbul'dayken kasla kasla evresini uzaktan szer, hi kimseye sokulmaz, hi kimsenin onu okamasna izin vermezdi. Gelgelelim, Bodrum'a gidince, ayn kedi, tahamml edilemeyecek kadar ylk bir herife dnrd. steyenin de istemeyenin de kucana hoplar, yerleir; nereye gitsem peimi brakmaz; geceleri yatamn ucunda yatabilmek iin kapmn nnde ackl ackl miyavlar dururdu. stanbul'a geri dnnce de, eski mao davranlarn benimserdi yeniden. Yllardr birlikte yaadm kediler arasnda en ok Patik'i sevdim. Bu yavru tekir yle kckt ki, Zeynep onu bir ay fincan iinde getirmiti bana. ksz Patik beni anas bildi. Gsme oturur, gr gr ederek, gmleklerimin yakasn emerdi zavall. Onu biberonda stle beslemeliydim belki de. Ama bunu yapamadm; nk Gnl Kayra ile tanmyordum henz. (Bu kediseveri ilk grdmde, Bodrum'daki Artemis otelinin kapsnda ayakta duruyor, kucanda tuttuu kedi yavrusuna ok kk ieli bir biberonla st veriyordu.) Kendi kedimi biberonla byle beslemediim iin, sevgili Patik yedi aylkken ld. ok scak bir gnd. Evde yalnzdm. Kediler llerini gstermezler. Patik divanlarn altnda saklanmaya balad. Onu zorla oradan kardm, bir arkadamn arabasyla, Anadolu yakasnda bir veteriner aradk. Pazar gn olduu iin veterinerler hep kapalyd. Sonunda Kartal dolaylarnda, muayene odas eitli diplomalarla dolu bir veteriner bulduk. Adam, "bir eyi yok, iyileir" dedi. Ama o gece Patik kucamda ld. Onu gazetelere sarmalayp kapcya vermek zere paketledim. Ama kk kuyruu, sicimlediim paketten knca, ite o zaman dayanamadm: Alayamayan ben, hngr hngr aladm. Sonra mrmde yapmadm bir ey yaptm: Evin bir kesinde bulduum hi almam bir cin iesini balkonda nme koydum, alaya alaya btn cini itim, ama acemice yaplm paketten kan o kk kuyruk gene de hi gitmiyordu gzmn nnden. Patik'in lmnden sonra, kzm kyametler kopard halde, kedi almamaya karar verdim; nk o geceyi bir daha yaamak istemiyordum. Gelgelelim, kedisever soyunun saygdeer temsilcilerinden, bol sayda kedi sahibi Gnl ve Cahit Kayra'nn, bana ille yamamak istedikleri bir kedi yavrusu vard. stanbullu gen bir ift, bu kediyi, Kayralarn Uslu kmazna brakm; "siz bir hafta ona bakn, biz sonra gelip alrz" demiler ve ortadan yok olmular. Kayralar beni kandrmak iin diller dkyorlard. "Tam senin tipin, tekir ve erkek" diyorlard. Bodrum kedileri biraz uyuz olduklarndan, "stelik stanbullu" diye ekliyorlard. Ama ben "olmaz, istemem, almam" diyerek direniyordum. Derken, Kayralar beni akam yemeine ardlar. Bahede ardan altnda kurulan sofrada Gnl'n nefis yemeklerini yerken beni aralarna oturttular. Her nedense rak bardan hep doluydu o gece. Meer Gnl'le konuurken, Cahit Bey bardama gizlice rak boca edermi; Cahit Bey'le konuurken de Gnl Hanm ayn eyi yaparm. Her zaman olduu gibi sdece iki tek itiimi sandm iin ayaa kalknca hafif sendelediimi hayretle grdm. Sarho edip beni tuzaa drmler meer. Barok mzik dinletmeleri de bir tuzakt: yice keyiflendiim srada, kap ald. Kesinlikle istemediimi sylediim dnyalar sevimlisi tekir yavrusu, daha nceden Kayralar tarafndan sanki zellikle eitilmi gibi, doru bana koup, hop diye kucama yerleti. Hemen teslim oldum elbette. Kediyi aldm, eve gtrdm. Ne var ki, bu tekirle mutluluum ancak bir ay srd. nk, asl sahipleri stanbul'dan dnp, kediyi benden aldlar. Kedi gen iftin yanndan kaar, bana geri gelir diye, bouna romantik dler kurdum bir sre. Mamo gelinceye kadar akll uslu Psk'n, o srada bebek olan torunum Yunus'u kskanp OthelloPsk'e dnmesi dnda, kedilerimle ilikilerim psikolojik adan her zaman rahat olmutu. Ama iki yl nce, bir Bodrum dn, Mamo'yu eve yerlemi bulunca, durum deiti. Mamo, kusursuz bir estetik grnt sunmakla birlikte, hi holanmadm bir kedi tipi. Bembeyaz, gzleri masmavi, aristokrat bir yaratk. Bense bu aristokrat yaratklar deil, sokak kedilerini, yani halk tipi kedileri severim. stelik, Mamo'nun psikopat bir kedi olduu hemen anlald: lk geldiinde grmedii beni iki ay sonra Bodrum'dan dnp eve yerlemi bulunca, fena halde ierledi. Sabaha kar yatama kp, stme iedi. Drt gece, st ste yineledi bu hakareti. Yanndan her geiimde bir trmk att. Mamasn verirken, elimi srd. Kollarm bacaklarm yara bere kald. Mamo, yalnz bana deil, telefona da saldryordu. nk spiral biiminde tele dayanamyor, hemen kemirmeye balyor. Bu yzden ikide birde ilemez hale gelen telefonu kocaman yuvarlak bir sepetin altnda gizlemek zorunda kaldk.

Mamo ile karlkl antipatiyle balayan ilikimiz zamanla deiime urad. Mamo, ben uyurken yatama iemekten vazgeti. Beni daha az trmklad, daha az srd. Bense, iinde sevgi krntlar bile bulunan bir hayli aprak duygular beslemeye baladm Mamo'ya kar. Gelgelelim, ou davranlarna alamyorum gene de. rnein Mamo teki kediler gibi miyavlamyor, resmen uluyor. Kitaplklarn, bfelerin, dolaplarn stne kp, en yksek yerlere trmanp, balyor ulumaya. Eskiden bas bariton sesle ulurdu. di edildikten sonra tenor sesiyle ulumaya balad. Ulumas bir yana, Mamo, ruh hastaln aa vuran davranlarda bulunuyor: Koltuklarn arkasna gizlenip ya da kilimlerin altndan sinsice srnerek beklenmedik bir anda saldrya geiyor. Salar dzenle taranm beylerin tepesine kp, salarn sapka yalyor. zenle hazrlanm bir sofrann yemek dolu tabaklarnn stne yksek bir yerden gm diye atlyor. Amac, o tabaklardakileri yemek deil, salt muzrlk yapmak; Mamo'ya k olan kzm, bu manyaka davranlar ok normal sayyor. Ama ben ifrit oluyorum. Evde bir de muhabbet kuu bulunmas, Mamo'yu bsbtn ldrtyor. Biz o kuu isteyerek almadk. Kk bir mutluluk olarak, k k te te kendiliinden evimize girdi ak balkondan. Biz de ona aynalarla ssl bir kafes ve gereken mamalar aldk; benim yatak odamda Mamo'nun errinden koruyoruz. Bir kedinin bir kuu yemek istemesinin normal bir igd saylmas gerektiini bildiim halde, ona "katil!" diye barmaya da baladm. Ne var ki, bu katil hastalannca, yreim paralanyor. Bu beyaz hayvanlar meer albino saylrm. Albinolarn salk durumlar da sk sk bozulurmu. Bizim albino da ikide birde hastalanyor. rnein, konjonktivit oluyor. O masmavi gzleri, ateten iki topa dnyor. Canavar gibi drt nala komaktan, ykseklere kp ulumaktan, saa sola trmk atmaktan vazgeip, yataklarn altna sessizce snnca, tellanyorum; ne denli hasta olduunu anlamamas iin, nnde kzmla Trke deil, Franszca konuacak kadar abuk sabuk eyler yapyorum. Ne var ki, byle samalayacak kadar Mamo'ya acmam, teki kedilerimle paylatm o karlkl gvene ve sevecenlie zlemimi azaltmyor. Keke u Mamo uluyacana teki kediler gibi miyavlasayd; byle gzel, aristokrat ve ruh hastas olacana, sradan ama normal bir sokak kedisi olsayd diyorum iimden. Ama elimde olmadan Mamo'yu kk mutluluklarmdan biri sayyorum gene de.1 * imdi beni belki ok ayplayacaksnz ama, gzel bir yemein kk mutluluklarm arasnda ok nemli bir yer tuttuunu hi utanmadan aka itiraf ediyorum. "Lezzetli yemek salksz yemektir" szn kendime iar edindiim halde, yediimin lks denilen trden olmas, yani hazrlanmas ve piirilmesi uzun zaman alan komplike bir yemek olmas hi de art deildir. Basit bir pilav da olabilir. Yeter ki, bu pilav tam kvamnda olsun. Zten gerekten gzel bir pilav piirmek aslnda yle gtr ki, annemden duyduuma gre, eskiden ah seerken adama sdece bir pilav yaptrrlarm. Sahiden kusursuz bir pilav yapan hemen tutarlarm. Mideme dknlmden tr bir yemek cenneti olan Paris'te ne aclar ektim! Neden derseniz, renciyken de, daha sonralar da iyi bir lokantaya gidecek param olmad hibir zaman. Ben de ucuz bir lokantada kt bir eyler yiyeceime; birazck jambon, peynir, pte alp, hava gzelse bir parkta ya da Seine'in bir rhtmnda oturur; yamur yayorsa odama gider, karnm doyururdum. Bu yemek cennetinin bir alk cehennemine dnmesini engellerdim bylece. stelik karnm tatsz tuzsuz bir eylerle doyurunca, kendimi manevi adan a hissederim. yi yemekten holanmayanlara, byk bir haz kaynandan yoksun kaldklar iin hem acrm, hem de biraz hor grrm bylelerini. Ustaca frnlanm bir ahtapot gveci sofraya getirilince heyecanlanmayan biri, Boticelli'nin bir tablosu karsnda da heyecan duymayacak gibi gelir bana. nk bunlarn ikisini de insan dehsnn rettii birer sanat eseri sayarm. Biri kk apta, teki byk apta, insann yaratc gcn kantlar bence. te bu yzden damak zevki olmayanlara kzarm. Gnn birinde Cahit, "birka hap yutsak da, bunca zahmete girmeden u yemek sorunu halledilse, karnmz doysa" demiti. Cahit neler sylemiti de klm bile kprdamamt. Ama bunu duyunca, ileden ktm. "te seni imdi boarm!" diye bardm fkeyle. arp kalmt, midesine hi mi hi dkn olmayan zavall. Ne var ki, daha sonralar o da benden hncn ald. "Sofraya her oturuunda hazdan kendinden geerek beyni ilemez hale gelen bir kadndan ne beklenebilir ki!" diye bard. Hakk da vard, nk sahiden kendimden geerek, bir ak ans gibi hibir zaman unutamayacam yemekler yemiimdir. Bu yemeklerde, yalnz yenilen ey deil, yenilen yer de nemlidir benim amdan.
1

Ne yazk ki bunlar yazdktan bir yl sonra, 4 Temmuz 1999'da, bir bbrek hastal yznden, sevgili Mamo'yu yitirdik.

Gzel bir yemei, mteriler bara ara konuurken, mutfak kokulan iinde, irkin bir lokantada yemekle; ayn yemei ssz bir kr gazinosunda, yapraklan hafife hrdayan aalar altnda ya da bir deniz kysnda yemek arasnda byk bir fark vardr. Biri insana damak tad verir sdece; teki ise, ayn zamanda gze de ho gelir kulaa da. Kefal balna ayrca dkn deilimdir. Ama kefal, Halil'in yerinde yenince, durum deiir. Halil'in yeri, Gkova'da bir azman stnde, aalarn glgesinde kurulmu kk bir kr lokantasdr. Azman sular, sazlar arasnda, iki yannzdan akar. Hi de derin olmayan o sularn dibinde, Gkovallarn "kazaya" dedikleri ve belirli bir mevsimde nefis salatas yaplan zmrt yeili bir bitki vardr. rl rl akan o saydam sularn stnde, attnz ekmek paralarna en rdekler yzer. Kefal byle bir yerde yenince, lezzeti kat kat artacaktr elbette. Ne var ki, ak havada, byle iirsel meknlarla hi ilgisi olmayan yerlerde yediim ve tadna hi doyamadm balklar da olmutur. rnein, yemek imek konusunda gerek bir stat, gerek bir sanat saydm Aydn Boysan'n, Bodrum'dan stanbul'a birlikte dnerken, Karamrsel'de Cokun'un balk lokantasnda bana sunduu deniz rnlerini asla unutamam. Ei trata kaptan olan kmazdaki komum Huriye Hanm'n barbunya balklarm da unutamam. Bodrum'a ilk yerletiim gnlerde, Huriye Hanm bir le vakti, st kapal bir sahan getirdi bana. "Bilmem, siz stanbullular byle balklar yer misiniz?" dedi. Kapa kaldrnca bir de ne greyim! Mis gibi deniz kokan, kpkrmz, kocaman barbunyalar! Sevin lm zor zapt ederek, "yeriz; yani paramz olunca yeriz" diyerek teekkr ettim. Barbunyalar saydm. Yedi sekiz tane vard. ok iri olduklarndan, iki, hatt kiiye yeterdi. Vicdanm, "buzdolabna koy bunlar. Akama iki arkada ar, onlarla payla!" diye buyuruyordu. Ama oburluum, "hayr! Olmaz! Buzdolabna girerse, o mis gibi deniz kokusu kalmaz!" diye kyametleri koparyordu. Ve her zaman olduu gibi, vicdanmn deil, oburluumun sesine uydum. Ocakta zgara edip, barbunyalarn hepsini afiyetle yedim. Barbunyayla ilgili bir kalleliim daha var: Bilkay ile Ferdi, sandallaryla beni Bardak koyuna gtrmlerdi. Denizden knca, Bilkay, zenle hazrlad gzel sandvileri ortaya koydu. Ama tam o srada, baka bir sandaldan zgara balk kokusunu aldm. Sandalda ancak bir tanesini tandm drt adam, mangalda barbunyalarn kzarmasn beklerken rak imekteydiler. Vicdanm, "burada kal; ayp olur arkadalara" dedii halde, oburluum gene ar bast. Suya atladm, barbunyal sandala yzdm. Barbunyalar yerken o tanmadm adamla kadehler tokuturup raklar itim stelik. Hibir dostuma kallelik etmeden, vicdan azab da duymadan yediim balklar da oldu elbette: Freya, atlyesinde byk bir ziyafet verdi. (Sevgili Freya ok gzel yemek yapard. Meksika'dan dnd srada, bana yedirdii chilli biberli ve ikolata soslu tavuu hi unutamam.) Freya'nn uzun alma masas birbirinden gzel yemeklerle dolu bir bfe olmutu. Bu bfenin ortasnda kocaman bir seramik balk vard. Ben bu mavi bal sofrann bir ss sandm doal olarak. Ama bir de baktm ki, Freya eline bir kk eki alm, seramik baln stne indirmek zere. Onu engellemeye kalktmsa da, Freya beni dinlemedi, ekici indirdi. Seramik balk parampara olunca, iinden gerek balk kt. Kocaman bir levrek. Meer Freya o levrei kile sarm, gzel gzel boyam ve seramiklerini yapt frnda tam kvamnda piirmi. Usta bir seramikinin d gcnn, usta bir ahnn d gcyle birleince, ne hrikalar ortaya kacan ite o zaman anladm. Damak tadmn balkla snrland sanlmasn. Unutamayacam daha nice yemekler var. rnein, sonbaharda, Bodrum'daki evimin minesinde zgara ettiim mantarlar unutamam. O mantarlar, stanbul'da satlan pamuk gibi beyaz ve pamuk kadar kokusuz kltr mantarlarna hi mi hi benzemezdi. Bodrumlularn "intar" dedikleri trden, yamurlardan sonra ormanda toplanan, kahverengi, irice, doal mantarlard. Ve btn gzel eyler gibi lme neden olabilirlerdi. Arkadalarm, "bunlar yeme, geen sene u mahallede iki kii, bu sene teki mahallede kii zehirlenmi, kurtulamam" diye diller dkerek, beni uyaryorlard. Ama ben, "leceksem, lmm bunlardan olsun" der, mantarlar kzarm tereyal ekmek dilimlerinin stne koyar, afiyetle yerdim. Bodrum'da bir arkadamn bize verdii yaban domuzu lenini de unutamam. Gneli lk bir k gnyd. Bodrum'da ok holandm o k gnlerinden biri. Bahede kurulan sofraya hep birlikte oturduk.

Sevdiklerimle beraber yemek, tek bana yemekten kat kat daha gzel gelir bana. Bahenin uzak bir kesinde bir mangal yaklmt. Arkada, kendi avlad yaban domuzunu, araplarda, eitli kokulu bitkiler ve baharatlarda "marine" ettikten sonra, o mangalda zgara edip, soframza getiriyordu koa koa. Yaban domuzuyla gvercin yavrusunun ne gibi bir ilikisi olabilir diyeceksiniz. Ama o yaban domuzunu unutamadm gibi, kzartlm gvercin yavrularn da unutamadm: niversite rencisiyken, yarm yl tatilinde, bir Msrlyla evlenip Kahire'ye yerleen teyze kzm Melike'yi grmeye gitmitim. Ara sra mutfaa inip, ah ve yamaklarnn yemek hazrlklarna bakardm. (Teyze kzmn ailesi, o gnn Msr'nn llerine gre pek zengin saylmamakla birlikte, evde sekiz dokuz yardmc akrd gene de.) Bir defasnda mutfakta bir kafes dolusu kk gvercin grdm. Hemen yukarya kotum; o gvercin yavrularnn mutfakta ne ii olduunu Melike'ye sordum. "Onlar kzartacaklar, akama yiyeceiz" dedi teyze kzm. ocukluumdan beri gvercinleri sever, onlar beslerim. Gvercin yavrusunu yemek, bana yamyamlk gibi grnd, bir bebei yemekten fark yoktu sanki. Dehete dtm. O gvercinleri kesinlikle yemeyeceimi syledim. Ne var ki, huyumu bilen teyze kzm, "kzartlp pilavn stnde gelsinler de sofraya, grrz yer misin yemez misin" dedi. Hakk vard. "Vah zavall yavrucuklar! Bu dpedz cinayet!" diye sylene sylene, o kck gvercinleri bir gzel mideye indirdim. Ayn cinayeti, talya'nn en gzel kasabalarndan biri olan Orvieto'nun tepesindeki bir lokantada iledim. Ne var ki, vicdan azabm biraz hafiflemiti bu arada. nk bu ilerden anlayan arkadam Fuat'n dediine gre, bunlar bizim bildiimiz kent gvercinleri deil, asl ad veyik olan da gvercinleriymi. Buna pek inanmayacaksnz ama, vejetaryenlii, hem ahlk hem de salk asndan tamamyla doru sayanlardanm. Ne var ki, birok durumda olduu gibi, bu konuda da teoriyle pratik arasnda bir uurum aldndan, canllar yemeye devam ediyorum. Ama yaban domuzlarna, kulara filn zarar vermeyen damak zevklerim de var. rnein, Bafa Gl'nn kysndaki bir kr lokantasnda yediim tahin-bal gibi. Tahin-pekmezi herkes bilir de, bambaka bir karmd bu. Kavanozlar dolusu pekmezler ballar aldm, o kvam bulamadm bir trl. Bodrum'da evime yakn, deniz kysnda Big Ben adl bir lokal vard eskiden. Ahs gecenin tam on ikisinde i brek yapard. Ben gece yars hi enmez, oraya urardm. Bardan yeil mandalinal bir cin tonik, mutfaktan iki scak i brek alrdm. Sonra, elimde kk tepsim, Big Ben'in grltsnden uzaklar, kumsalda otururdum. nce breklerimi yer, sonra cin toniimi yava yava ierdim. Hava scaksa, karanlkta denize girdiim de olurdu. 1974 ylnn Austos aynda Londra'da, Regent's Park'ta yediim ananas da asla unutamam. Ertesi gn erkenden bir kongre iin Los Angeles'a uacak, Amerika'ya ilk kez gidecektim. Trkiye'de o srada ananasn ancak konservesi bulunduu iin, hi taze ananas yememitim. Salkm stl, nilferli ve kuulu o gzel gln karsna oturdum. Erkek ocuk olduum dnemden kalma bir alkanlkla antamda her zaman tadm akyla, ananas soydum. Derken, hafif, ok hafif bir yamur balad. Londra'nn o lk yaz yamurlarn ok severim. Kocaman bir aacn altndaki bankta oturduum iin slanmyordum da. Bu cennet gibi parkta, iekler arasnda, en ok sevdiim meyveyi yerken, yle bir haz duymaktaydm ki, "bu kadar keyfin sonu kt olacak" dedim kendi kendime. Nitekim, ananas kabuundan bir diken, trnamn altna batt, dolama oldum. Ertesi gn uakta baparmam zonk zonk zonkluyordu. Los Angeles'ta ilk gnlerim de zehir oldu bu yzden. imdi ananas keyfimin dolamayla sonulanmas, oburlukla gnah ilikisini aklma getirdi. Hnzr Katolikler, insan psikolojisini ok iyi bilirler. Gnah karma olay bile bunu kantlamaya yeter. (Bir dnn hele: Akln alamayaca ahlkszlklar yapacaksnz; sonra bir papaza iinizi dkp hem rahatlayacaksnz; hem de piman olduunuzu syler sylemez, dakikasnda balanacaksnz.) nsan bylesine rahatlatmasn bilen Katoliklerin, oburluu, yedi lmcl gnahtan biri, ehvet kadar ar bir gnah saymalarnn nedenini ilkin anlayamamtm. "Oburluun bakalarna zarar yok ki! Oburca yiyen, midesini bozarak, ancak kendine zarar verir" diyordum. Daha sonralar dnp tannca, gzel yemeklerden holanmann, yani bir gourmet olmann, hi de kt saylmayacan; ama obur, yani gourmand olmann, ehvet dknl kadar kt saylmas gerektiini anladm. nk insan insan yapan balca niteliklerden biri, hayvans igdleri denetim altnda tutabilmektir. Oysa oburlar, bunu yapabilecek gc bulamazlar kendilerinde. Ben elime, dilime, belime egemendim. kiyi de az ier, asla sarho olmazdm. Gelgelelim,

mideme ancak yalannca, yetmiimden sonra egemen olabildim. Bu bir egemenlik de saylamazd belki. Bedenin bir yenilgisi, fena ypranan sindirim sisteminin, oburlua artk katlanamamasyd aslnda. Ama bu mutlu yenilgiye varncaya kadar neler gelmedi ki bama! Arkadalarm, bu vahim kusurumu bilirlerdi. Behice Boran, bakkaldan kasaptan uzak, Armutlu kumsalnda kiralad elektriksiz, susuz eve beni gtrnce, Mehmet Ali Aybar, "Mna'y oraya gtryorsun ama, nasl besleyeceini hi dndn m?" diye sormutu. Behice ise, bu soru karsnda biraz panie kaplmakla birlikte, beni mkemmel beslemenin yolunu bulmutu ne yapp yapp. Bfeli yemek verenler beni armamaya baladlar. ok da haklar vard. nk, "tabaklan elimde tutarak, yle ayakta yiyemem ben" derdim ve bfeye bir iskemle ekip oturur, masadaki yemeklerin nerdeyse yarsn bitiriverirdim. Oburluum yznden Roma'da bir lokantada rezil oldum bir gece: ok ar soslu iki kocaman tabak spaghetti yedikten sonra, deiik soslu bir ncsn smarlaynca, gen garson, beni davet eden arkadalara dnp, elini kolunu sallaya sallaya, ateli bir nutuk atmaya balad. talyanca bilmiyordum ama, delikanlnn bir eylere itiraz ettii besbelliydi. "Bu kadnn bu kadar ok yemesine izin vermeyin. Sonu felket olacak. Lokantamzn nne ambulans gelmesini istemiyoruz. Ben o nc taba getirmeyi reddediyorum!" demi meer. Gene talya'da, dostlarmn deniz kysndaki evinde kalrken, ev sahibesi Yvette, grlmemi gzellikte yemekler yapar, ben de lgnca yerdim. Bir gece, gsmde mthi bir sancyla uyandm. "Tamam, enfarkts" dedim kendi kendime. nk arkadam rahmetli Profesr Nejat Harmanc, ar yemein kalp damarlarn atlatabilecei konusunda beni ka kez uyarmt. "Bari bir mektup brakaym. lm stanbul'a gndermeye kalkmasnlar. u gzel denize atversinler" diye dndm. ki aspirin yuttum, mektubu yazdm, sonra uyumuum. Sabahleyin lmediim anlald. Mektubu yrttm. Durumu renirse, o kadar ok yememi engeller korkusuyla, Yvette'e gece ektiim sanclardan sz etmedim. kinci gece de, nc gece de, daha sonralar da ayn ey oldu. stanbul'a geri dnnce, oburluumdan tr yemek borumda bir eit fik olduunu, bu yzden enfarktse benzer kalp sanclar ektiimi rendim. nk Halet, beni nne katp zorla Nejat'a gtrmt. Nejat, "bu oburluk byle devam ederse, ameliyat gerekebilir" deyince, "canmn istedii kadar yiyebilmem iin, beni hemen ameliyat etsinler yleyse" demiim Halet'e baklacak olursa. Roma'daki gen garson azarlaynca rezil olduum gibi, oburluum yznden Bodrum'daki "En Gzel Brek Yarmas"nda da rezil olmutum. Geri dostum Cahit Kayra Hoa Kal Bodrum adl gzel kitabnda, iyice kepaze olmam engellemek amacyla admn ilk harfini deitirerek, yani Mna'y Sina yaparak bunu anlatyor ama, bir de ben anlataym: Beni onurlandrp bilirkii setiler. Btn davetliler grebilsin diye teki jri yeleriyle, ykseke bir masaya oturduk. Her birimizin nne, Bodrum'un en iyi yedi lokantasndan gelen yedi ayr tr brek konuldu. Yedisinden de birer lokma alp, hangisinin en lezzetli olduuna karar vereceiz. Rahmetli Tanju Qkan da, gourmet'lik yeteneklerimizi bsbtn keskinletirmek iin ok duyarl ak arklar sylemekte o srada. Bense kendimden gemi bir haldeyim. Breklerin bir tek lokmasn deil, tmn yiyorum. Yedi taba da bitirdiimde, seici kurul oktan kararn vermiti bile. Tam bir yzszlk iinde, benim oyum alnmadan brek birincisi seildii iin, itiraz etmeye bile kalktm. 1968'de Paris'te, Paul Eluard'n dul ei Dominique, Fernand Leger'nin bir resim sergisinin almas dolaysyla, Fransz Komnist Partisi'nin verdii bir kokteyle beni gtrmt. Partinin btn kodamanlar oradayd. Dominique de beni onlarla tantrmak istiyordu. Ama byk sergi salonunun bir kesinde grkemli bir bfe vard. Bense o bfedeki hepsi birbirinden gzel yemeklerden gzm ayramyordum. Fransa'nn her bir blgesinden gelen peynirlerle yaplan gen biiminde o minik sandvilere zellikle baylmtm. Nasl baylmayaym ki! ok byk yuvarlak bir ekmein, kucaa samayacak kadar kocaman bir ekmein iini oymular; nefis peynirli o minik sandvileri yapmlar. Sonra, ekmein kabuunu bir tencere gibi kullanarak, sandvileri iine yerletirmiler. Daha neler neler vard o bfede. Boylu poslu, gl kuvvetli bir kadn olan Dominique Eluard, ikide birde benim kolumu sk sk yakalyor, Partinin kodamanlarndan birine srklyordu beni. "Demek Nzm Hikmet'in yurttasnz" diyordu hepsi. Bense Nzm'n yurtta olduum iin ne kadar ok gurur duyduumu syledikten sonra lf ksa kesiyor, gene bfeye saldryordum. Baz hazin gerekleri olanca plaklyla dile getirerek, oburluk konusunda kendimi yeterince suladm. imdi biraz aklamak istiyorum: Ne gariptir ki, ara sokaklarda, kimi zaman yamurun altnda ayakta durup berbat midye tavalar ya da kokoreleri yerim de, zenginlerin dadand lks lokantalarda nl itahm kesiliverir. O ablak yzl gbekli adamlar, o fazlasyla ssl rk kadnlar grnce, "eyvah! Snf dmanlarmn arasna dtm!" derim kendi kendime ve nme gelen yemee el srmek gelmez iimden. Bu da, snf bilincimin, oburluumu bile engelleyecek kadar gl olduunu kantlamaktadr.

Kk mutluluklarm dnda, iki byk mutluluk kaynam vardr. Biri kitap okumak, teki de deniz. Geri o da hotur da, "deniz" derken, denize uzaktan bakmaktan deil, denize girmekten ya da bir tekneyle gezinmekten sz ediyorum. Bu byk mutluluklardan birincisine erimek kolay da, artk stanbul'da ya da dolaylarnda yzmenin yolu olmadndan, ikincisini elde etmek bir hayli g. Daha nce de anlattm gibi, ocukluumdan beri her koul altnda, her zaman okurum. Yatl okulda, yorganlarn battaniyelerin altnda, el feneriyle okuduum olurdu. Yeterince okuyamaynca, afyondan yoksun kalm bir esrarke) kadar tedirgin olurum. Kimisi bir iskemleye oturup kitab masann stne koyar, eline kalem alr, yle okur. nk okumak entelektel bir uratr onun asndan. Benim iin ise bir keyif olduundan, kendimi divanlara atarak, rahat koltuklara gmlerek ya da yatama uzanarak okurum. Salklyken de okurum, hastayken de. Hatt baz yazarlar, rnein Proust'u, yksek ateiniz ya da fazla arnz sznz yoksa, hastayken okumakta yarar bile vardr. nk kendi dnyanzn hrgrnden uzaklap, sessiz bir odada kapalyken, Proust'un o bambaka dnyasyla daha kolayca har neir olabilirsiniz. Uzun sren hepatitim srasnda, Proust'u nc kez okuduumda, o gne dein farkna varmadm birok ey anlamtm. Byk sknt ektiim sralarda, rnein 12 Mart ya da 12 Eyll dnemlerinde, benim gibi dnenler salt yle dndklerinden tr hapislerde, mahkemelerde srnrken, ben kitaplara sndm. Sevdiim yazarlarn kitaplarn tekrar tekrar yeniden okudum. Mallarme, "la chair cst tristc helas et j'ai lu tons le livres" (ten hazindir ne yazk ki ve btn kitaplar okudum) der. Bu nl dize gzel olmasna gzeldir ama, doru deildir bana kalrsa. La chair yani cinsel hazlar, artk ok uzaklarda kalan gzel anlardr ancak. Kitaplara gelince, mrm okumakla geirdiim, byteler yardmyla hl hep okuduum halde, deil btn kitaplar, istediklerimin yarsnn yarsn bile hl okuyamadm. Okuyamadklarm arasnda yle nemli kitaplar var ki, gzm arkada kalacak o hi inanmadm teki dnyaya gidince. Bana kalrsa, en keyifli okuma, gzel bir bahede, iki aa arasnda kurulmu bir hamakta sallana sallana okumaktr. (nc bir aaca baladnz ipi ara sra ekerseniz, okurken srekli sallanabilirsiniz.) Bundan daha da gzeli, bir teknede, deniz sizi sallarken okumaktr.

II- Deniz Tutkusu


Kk mutluluklarmn en by olan deniz tutkum ok kkken balad. yi yzen annem efika, bir bebein korkmazsa boulmayacam bilirdi. nk bebelerin doal ortam sudur. Ceninler su iinde yaarlar dokuz ay. Bir dergide, ty gibi salar kafalarna yapm, yzleri gzleri slak, keyifle yzen alt yedi aylk bebeklerin fotoraflarn grmtm. Onlar korkutan su deil, suyun soukluuymu meer. Eer su beden ssndaysa, btn canllar gibi, onlar da rahat rahat yzerlermi. Her beden suyun stnde kalabildiine gre, insann boulmasnn nedeni su deil, korkudur. Korkuya kaplp, be kar suda rpna rpna boulanlar vardr. Korkmadm bilen annem, beni kucana alr, suyun stne brakrd. Daha sonralar, iki yandayken, sandaldan eilip beni denize koyard. Gzn benden hi ayrmadan, "gel, Mna, gel" derdi bana. Ben de kpekleme yzerek, sandaln peinden giderdim. Annem, klsik stilde kurbaalama yzdnden, byynce benim kula atarak yzmemi hi beenmedi. efika beensin beenmesin, iyi bir yzcydm genliimde. Bir eyll gn, okullar yeni almken, kam, Moda plajnda yzyordum. Sudan kar kmaz, tanmadm iri yar bir delikanl yanma geldi. "Fahri Bey seni istiyor, hemen gel" dedi. Ben, "Fahri Bey de kim oluyor? Ona neden gidecekmiim?" diye terslendim. Ama delikanl, beni kolumdan tuttuu gibi, biraz tede olan Fahri Bey'e srkledi. Fahri Bey, o sralarda nl bir deniz kulbnn kaptanym. yle sert, yle gzpek bir adamm ki, lkab "Yedi Bel Fahri" imi. Krknda, yakkl bir adamd. Benim yzmemi beenmi, beni yetitirecekmi. Buna yle sevindim ki, hemen antama kotum, bir sigara alp yaktm. "O ne? Yoksa sen sigara m iiyorsun?" dedi Yedi Bel. "Evet, iiyorum" dedim. "meyeceksin! te o kadar!" diye bard. Ben, "ieceim" diye direnince de, sigara ien birini yetitirmek iin bir tek dakikasn bile bouna harcamayacan syledi; kfrede ede uzaklat. Yedi Bel'nn yerden ge kadar hakk vard elbette. Onun szn dinleseydim keke. Hem sigaradan kurtulur, hem de belki yzme ampiyonu olurdum genliimde. Be alt yandayken, Bykada'da Yat Kulb'ne bitiik byk bir konakta oturan talyan kkenli bir aile vard. Ailenin, kzl sal, illi ve yakkl byk olu, beni ok sever, ok martrd. Ondan holanmamn balca nedeni, beni srtna alp t uzaklara almasyd. Ata biner gibi srtna oturur, dmemek iin suda koyulaan kzl salarna sk sk yaprdm. Delikanlnn adn oktan unuttum da, srtndaki iller hl gzmn nnde. ocukluumda, deniz hep dlerime girerdi. Hazreti sa gibi dalgalarn stnde yrrdm kimi zaman. Kimi zaman, eyersiz dizginsiz bir ata biner, at drtnala denize srerdim. imdi dnyorum da, erotik bir yan olan bu ocukluk dmn nedeni, illi delikanlnn srtna binmemdi belki de. Zten ocukluk arkadam "Fou Cell" e baklacak olursa, kadnlarn "erotojen" blgesi btn bedenlerine yayld iin, sular tarafndan okanmak zere, denize girmeye baylrlarm. Bebekliimden beri denizle har neir olduum halde, denizde ya da deniz kylarnda grdklerim her zaman hayret uyandrr bende. rnein kirlenen Boaz yzlemeyecek hale gelmeden nce, sularda ok byk deniz analar ortaya kmt. Bunlar, varlkl ama zevksiz burjuvalarn salonlarndaki mor ipekten yaplm, o koskocaman, pskll sakil abajurlara benziyorlard tpk. nsana deince de, asit gibi yakyorlard. Ne var ki, genellikle denizlerde grnenler, bu devanalar gibi irkin deil, gzeldir, ou zaman. Bir defasnda, hava yeni kararmken, byk mavi bir yldzn suya yansdn grmtm. Bir yldz deil, ancak batan ay bylesine belirgin gm bir iz brakabilirdi sularn stnde. Hayran kaldm. Turgut Reis'ten Akyarlar'a doru giderken, Fener denilen geni bir kumsal vardr. inde, camn ana maddesi silisyum bulunduundan, kumsallar her zaman biraz ldar gnein altnda. Ama bu kumsal baka trl ldyordu. Oraya ilk gidiimde, elime bir avu kum alnca, hayretlere dtm. Hibir deniz kysnda grmemitim byle bir ey: Kum cam krntlaryla doluydu. Doann bize sunduu kk bir mucize saydm bu caml kumu. Anlalan deniz ak konusunda bana eken torunum Yunus, kkken onu zorla sudan karnca, "Nene, brak da suyu bir defa daha peyim" der, tuzlu sular imek isterdi. Ben de ocukluumda ayn eyi yapardm herhalde. Her koul altnda denizi sevdim. Ilk sular da, buz gibi sular da. Denize girmek beni btn

skntlarmdan arndrr, dertlerimi alp yok eder, hastalklarm iyiletirir. Ar bronitlerle denize girdim, ksrm azald; yksek atele denize girdim, ateim dt. u srada, seksen iki yandayken ve drt kaburga kemiim krkken, havalar biraz snnca denize gireceim gnleri zlemle bekliyorum. Eminim ki, alt aydr birbirlerine yapamayan kaburga kemiklerim hemen kavuacaklar; bu ackl durumdan, yani krk kemikli bir ihtiyar olmaktan kurtulacam. Hava kapalyken de denize girerim. Hele yamur altnda yzmek byk bir keyiftir benim iin. Zten yamura zel bir dknlm vardr. Gkyznden yeryzne sularn damlamasn doal bir ey deil de, alacak bir mucize saydm teden beri. Kar yanca da ayn hayranl duyarm. Eskiden yamur ya da kar yanca sokaklara frlardm hemen. imdi pencereme oturup seyrediyorum bunlar. stelik, yamura ve kara duyduum aka youn bir sululuk duygusu da karyor. nk ben, dam akmayan scak evimden seyrediyorum bunlar. Ama gecekondularda barnan fakir fukara yamurun da karn da sdece kahrn ekiyor. Denize girmek tutkusu deyince, ok garip bir olay gelir aklma: Kadky iskelesinde vapurdan km evime gidiyordum. Hava kararmak zereydi; lapa lapa kar yayordu. Mhrdardan Moda'ya kadar uzanan o gzel gezi yolu yaplmamt henz. Yola hemen bitiik, akl tal darack bir ky eridi vard sdece. skeleyi geip yolda yrrken, bir de baktm ki, suda biri var. Bu karda kta denize girenin intihar etmek istediim sandm ilkin. Yoldan atladm, akl talarnn stnde kotum, "hemen geri dn!" diye bardm sudakine. Ancak dokuz on yalarnda bir olan grnce, allak bullak oldum. Giysilerini katlam, akl talarnn stne koymu, donuyla suya girmiti. Ben, "hemen k!" diye barnca, ocuk korktu, sudan kp eyalarn kapt, kamak istedi. Sska bedeni buz tutmu, zangr zangr titreyen olan zorla tuttum. Kakolumla onu biraz kurutmaya altm. Bir yandan da, "anan nerede? Baban nerede? Nerede oturuyorsun? Seni taksiyle evine gtreyim" diyordum. Ama ocuk elimden kurtuldu, koarak kayboldu karanlklarda. Nerdeyse otuz yl nce oldu bu acayip olay. Ama kara gzl, kara sal ocuk hl aklmdan kmyor. Yzmeyi benim kadar sevse de, hava kararm, lapa lapa kar yaarken acaba neden suya girmiti? Bilinsiz bir intihar myd bu yapt? Yoksa deli miydi? O buz gibi sulara girdikten sonra zatrree falan olup lm myd acaba? lmemise, imdi krknda olmalyd. Acaba nasl gelimiti, ne i yapyordu? Yantsz kalacak bu sorular, bugn bile kafam kurcalamakta. O ocuk belki lmtr; ama kendim o buz gibi sulara seksenimde bile girseydim, gene de lmezdim gibi geliyor bana. nk denizin iinde ya da stndeyken kendimi resmen lmsz hissederim. Karada her an lebilirim. Bir otomobilin altnda kalp doru teki dnyay boylamadma hl ayorum. Neden derseniz, doma byme bir kentli gibi deil, akn bir kyl kars gibi yrrm sokaklarda. Bir defasnda kardan karya geerken, bir otobsn arkasndan kverip, bir taksinin nnde buldum kendimi. Taksi saniyesinde durmasayd ezilip gitmitim. Delikanl ofr, penceresini indirdi, ana avrat kfretti bana. Elimi kaldrp, "ne dersen hakkn var" dedim. Gen ofr ok terbiyeliymi aslnda. nk ben zr dileyince, "ah teyze! Ben sana nasl syledim o lflar!" diye paralanmaya balad. Onu balamam iin, beni arabasna bindirip ille gezdirmek istedi. Karada lmek ok kolay, ama denizde asla lmem. Belki bu sarslmaz inancm yznden, denizdeyken geirdiim iki rahatszl da kolayca atlattm. Birincisinde Heybeli plajndan suya girmi, Kak Adas'na yzmtm. Dnte korkun bir kramp girdi sol tarafma. Ben kramp olayn, acemi yzclerin bir uydurmas sanrdm. yle deilmi meer. El parmaklarmdan tutun da ayak parmaklarma kadar, bedenimin btn sol taraf hem felce uram gibiydi hem de korkun bir sanc iindeydi. Srtst yatp dinlenirsem geer diye dndm. Ama o dayanlmaz arnn getii filn yoktu. Suda rpmyor, kvranyordum. Acaba hangisi daha yakn diye, Kak Adas'na ve Heybeli'ye baktm. kisinin tam ortasndaydm. Beni alacak bir sandal kar umuduyla Heybeli'ye yneldim. Yzmek iin gereken hareketleri yapmamn yolu yoktu. Salam kalan sa elimi suya ap ap vurabiliyordum ancak. Altmdan kocaman yunus balklar geiyordu. ki saatte Heybeli'ye varabildim. Kyya knca bitik bir haldeydim. Ama boulma olasl hi aklma gelmemiti gene de. kinci olayda, ok iyi bir yzc olan arkadam Dr. Fikret rgp ile Knalada aklarnda yzyorduk. Birdenbire, sanki bir i sokulmu gibi, korkun bir ar girdi sa gzme. "Fikret, bir balk gzm soktu!" diye bardm. Fikret, "samalama!" deyip yzmeye devam etti. Yzmde mthi bir zonklamayla kumsala dndm. Beni grenler dehete dtler. ki gzm de birer kan anana dnmt. Yzm de saatlerce

yumruklanmasna rm, mosmor kesilmiti. Denizden kan Fikret yanma gelince, "inanmadn ama ite gryorsun, balk soktu" diye sylendim. Fikret yzm dikkatle inceledikten sonra, "hayr, balk falan sokmam, vagotoni" dedi. Vagotoni'nin ne olduunu aklad ama, pek anlayamadm. Bunun aresinin ne olduunu sorduumda, sinir sisteminin gevemesi gerektiini syledi. "Peki, nasl geveyecek sinir sistemim?" diye sordum. Fikret, "imdi grrsn" demekle yetindi. Giyindik. Knal'da Ermeni ivesiyle "Garden" (jardin yani bahe) denilen kr gazinosuna gittik. Fikret uradmz manavdan bir kilo eftali almt. Aalarn glgesinde oturunca, nmze bir byk ie rak getirildi. Benim o saatte, o le scanda, o sancyla imeye hi niyetim yoktu. Ama Fikret, tepeden trnaa hekim kesilivermiti. nme bir bardak rak srd. "Vagotoni'nin tek aresi budur. !" diye emretti. Benim teden beri saygm vardr tp bilimine. Hem dahiliye hem de psikiyatride iki uzmanl olan arkadam Fikret'e gvenmeyeceim de kime gveneceim? eftalileri meze ederek raky itik. Biraz sonra zonklama geti. Akamleyin gzlerim kan ana olmaktan kt; yzm normal rengine geldi. Fikret'in tehisinin de, tedavisinin de yzde yz doru olduu anlald bylece. Deniz tutkuma bal iki isteim oldu mrm boyunca. Ne yazk ki, ikisi de gerekleemedi. Birincisi bir teknem olmasyd. Ne han istedim ne apartman; ama o tekneyi iddetle istedim. Tpk byk bir tye benzeyen, Mercedes otomobiller gibi varlkllarn toplumsal statsnn bir belirtisi haline gelen o direksiz, yelkensiz, sdece motrle ileyen lks yatlara hi mi hi benzemeyecekti benim teknem. Dokuz on metre boyunda bir tirhandil olacakt. (Bodrum'da herkes, "h" harfini atlayarak "tirandil" der bu tip teknelere. Oysa dorusu, Cevat akir'in dedii gibi "tirhandil"dir.) Emekli olur olmaz, nisan banda, kimi zaman iki dostla, kimi zaman yalnz, tirhandilime binip oradan oraya yelken aacak, Trkiye'nin denizlerinde cirit atacaktm yedi ay. Ancak ekim sonunda karaya kacaktm. O kk tekneyi alacak kadar, alabilsem bile bakmm salayacak kadar param olmadndan, bu dm bir geree dnemedi hibir zaman. Vaniky'de otururken, geceleyin Boaz'dan geen ilepler beni bylerdi. Nereden geliyorlar, nereye gidiyorlard byle? Kimi zaman kocaman bir davulun sesini kartrlard karanlklarda. Bu dramatik davul sesinin gizemini yllarca sonra rendim: Ykleri hafifleyince, suya havadan arpan pervanelerinden karm bu davul sesi. te ikinci dm, bu gemilere benzeyen bir ileple uzun bir yolculua kmakt. Lks bir oteli andran byk bir yolcu gemisiyle deil; ya hi yolcu almayan ya da ancak drt yolcu alan kk bir ileple. O koskoca transatlantiklerde, alt katl bir apartmann en st katndaym kadar uzaksnzdr denizden. Oysa kk bir ilepte yakn bir iliki kurarsnz sularla. yle yakn bir iliki ki, suyun prtsn duyarsnz. Elinizi aaya sarktsanz, parmaklarnz slanacaktr neredeyse. Her bir yan sk sk kapal kutular gibi o iskeleden bu iskeleye seken deniz otobslerinden hi holanmamamn nedeni de denizle ilikilerini kesmi olmalardr. Bir tek kez bindim o kapal kutuya; klostrofobiye kaplacaktm az kalsn. Oysa o gzelim eski ehir hatlar vapurlarna binince, ak havada oturabilir, bir sigara yakp evrenize bakabilir, denizi grr, denizi duyarsnz. Deniz otobslerinden yararlananlar, vakit kaybetmemek iin binerlermi o kapal kutulara. Oysa benim hi acelem yok. ok vaktim var denizlerde harcayacak. deal ilebimin belirli ve kesin bir rotas olmayacak. Sahibi olan irketten ald telgraflara gre, bir limandan tekine ynelecek. rnein Liverpool'a gidiyorum diye bineceksiniz ilebe. Derken oradan bir haber alp, Hong Kong'a doru yol alacaksnz. Hong Kong'dan San Francisco'ya gidecek, San Francisco'dan Odessa'ya, Odessa'dan Amsterdam'a vb. Bylece, hi grmediiniz limanlan greceksiniz, aylarca dolanacaksnz dnyann okyanuslarnda. Tirhandil d gibi, bu ilep d de gerekleemedi hibir zaman. Ne gariptir ki, o ilebi hep zledim de, milyarder Hutton ailesinin The Sea-Cloud (Deniz Bulutu) adl grkemli yatyla Akdeniz'de on gnlk bir tur atmak nerisini hi ekici bulmadm. 1985'te, Bodrum'da, Orhan'n Yeri'nde, ok sevimli Amerikal gen bir iftle dostluk kurdum. Az sayda yolcu alarak, bir turizm irketi hesabna bu yat iletiyorlarm. "Bodrum'a yatla geldiimizde sizi de konuk etmek isteriz" dediler; telefon numaram aldlar. Ben bunu, meyhanelerin scak havasnda verilen ve dakikasnda unutulan o ho alaturka vaatlerden biri sandm. Meer yle deilmi. Birka ay sonra, bana telefon ettiler. Bodrum'a varmlar; ama yz metre boyundaki yat rhtma yanaamyormu. Aksama beni ve baka dostlarn almak zere bir motor gndereceklermi. Birlikte yemek yiyecekmiiz. Sonra teki dostlar Bodrum'a geri dnecek, ben yatta kalacakmm. The Sea-Cloud'u uzaktan grebilmek iin, hemen kumsala kotum. Drt direkli, bembeyaz, ahane bir

gemiydi. O drt diree bal tam otuz drt yelkeni olduunu daha sonralar gemiyi gezerken rendim. Hutton ailesi, 1932'de sdece sekiz ift yolcu almak zere sekiz kamaral olarak yaptrm bu yat. Kamaralarn sekizim de gezdik. Gemi kamaralarna deil, Belle Epoque denilen dnemin en lks otellerinin suzte'lerine benziyordu bunlar. Hele Barbara Hutton'n Gary Grant ile ya da baka nl bir sinema oyuncusuyla evliyken kulland mineli, koskocaman yatak odasnn mobilyalar, rk denecek kadar ssl geldi bana. Bylesine zevksiz bir burjuva ssnn denizle ilikisini gremediim iin, gen iftin onlarla birlikte Akdeniz turu yapma nerisini kabul etmedim. Etseydim tedirgin olacaktm. nk yolcularla konumak, gerekirse ngiliz edebiyat, zellikle Shakespeare stne kk konferanslar vermek zere davet ediyorlarm beni. Ne var ki, kendim yal olduum halde, genlerden holanrm. Bu yatta ise bir eit kltrel animator olarak benden yararlanmak isteyen iftten baka gen yoktu. Az sayda yolcunun hepsi altmn stndeydi; ou da kadnd. nk malum ya, Amerikal erkekler para kazanmak, ok ok para kazanmak amacyla, stres altnda fazla altklarndan, elerinden nce lrler. Paraya konan dullar da, krmzlar giyip, boyunlarna be alt kilo arlnda gerdanlklar ve zincirler, kulaklarna omuzlarna kadar sarkan kpeler takarak, len kocalarnn kazand paralarla byle pahal gezilere karlar. Bir Amerikal turist grubuna bakarsanz, bu yzden yal kadnlarn hep ounlukta olduunu grrsnz. Yemek salonunda, o ar ssl kokonalardan biri piyano alp ark sylerken, bu ahane yat sinirime dokundu. lkin hayran olduum drt direini de otuz drt yelkenini de, vahi kapitalizmin en vahisi olan Amerikan kapitalizminin bir rn olarak grmeye baladm. The Sea-Cloud benim yllardr zlediim tirhandile de, kk ilebe de hi mi hi benzemiyordu. Bir gemi deil, yzen lks bir oteldi sanki. Deniz tutkumun doal bir sonucu olarak, ocukluumdan beri deniz kabuklarna merakm vardr. Onlar kkken de toplardm, imdi de topluyorum. Dalmam oktandr yasakland iin, s sularda, kayalarn arasnda de kalka ararm onlar. Bu yzden kollarm bacaklarm yara bere iindedir. Bir defasnda da drt diki atld kafama. Deniz kabuklar dlerime bile girer. Saydam sularda l l ldarken grrm onlar. Elime almak iin uzanrken, hep uyanrm. D lkelere yolculuklarmda, deniz kabuu satan dkknlarn vitrinine baka baka iimi ekerim. yle pahaldrlar ki, satn almamn yolu yoktur. Beyolu'nda Ouz Bey'in Denizkz adl dkknnda da iimi ekerim. Ayn tutkuyu paylaan eski dalg Ouz Bey, derdimi anlar, bana deniz kabuklar armaan eder ara sra. Gzel bir deniz kabuunun benim gzmde en pahal mcevherlerden daha kymetli olduunu bilen arkadalarm d lkelerden dndklerinde, Akdeniz'de ve Ege'de bulunmayan deniz kabuklarm armaan ederler. Bir defasnda rahmetli arkadam Azra nal, Uzakdou'dan bir hrika almt bana. O deniz kabuunun fiyatn renen Trk hanm, "ie yaramayan bu zrlt yerine arkadanza ipekten bir in elbisesi alsaydnz daha iyi olmaz myd?" diye sormu. Azra da, "hayr, olmazd" diye hanm terslemi. yi ki, sk sk kongrelere giden arkadam ve doktorum Profesr engn Ulutin, d lkelerden ald deniz kabuklarnn en gzellerini getirir bana. Bunlar zel yaptrdm vitrinlere ve evimin drt bir yanna koyduum cam kselere yerletiririm. Konuklarm hayranlm paylamaynca; stelik o doa mucizelerini boyanm sannca, fena halde bozulurum.

III.

Eski ve Yeni Bodrum

1972'de otuz bin liraya, avlulu bir Bodrum evi yknts almtm. O perian yknt, arkadam Nail akrhan tarafndan sdece yz bin liraya restore edildi; kk, ama ok gzel bir Bodrum evine dnt. Nail, hem kasabann iindeki, hem de yarmadadaki yaplar inceledikten sonra, bu ie girimiti. Ev tamamlandktan sonra mahallenin ihtiyarlarn aya armt. Hepsinin bir azdan, "tpk eski evler gibi" dediklerini duyunca bu ii baardn anlamt. Ne var ki, bu ev yaplrken, Bodrum'un ok yaknda moda olacan, milletin oraya akn edeceini hi dnmemitim. Bu yzden de, yazn deil, ancak ilkbaharla sonbaharda, ara sra da kn oturabiliyorum arkadamn bana yapt gzel evimde. Haziranda millet Bodrum'a hcum ederken, stanbul'a kayorum. Eyll sonunda da herkes oradan byk kentlere dnerken, Bodrum'a gidiyor ve kasm sonuna kadar denize giriyorum. Bodrum'un tek irkin mevsimi yazdr aslnda. Yalnz kalabalk ve grlt yznden deil, scaktan tr: Zalim bir gne insan cayr cayr yakar. Bamza yumruklar atar, stmze tekme tokat saldrr sanki. Ben o acmasz gnei genliimde bile sevmezdim. Yallmda bsbtn nefret ettim ondan. Oysa eyllde saldrlarn srdren o fkeli gne, ekimde vahi iddet gsterilerinden vazgeer. Size tekmeler yumruklar atmaz artk: Ilk elleriyle sevecenlikle okar sizi. Kasmda hava iyice serinler. Hele poyraz esince, pazen elbiseler, hrkalar, yn oraplarla gidersiniz deniz kysna. Ama orada rzgrsz bir ke bulunca, Cahit Kayra'nn "mikro-klima" dedii gizemli olay balar. Dnyalar gzeli bir gne, sizi kavurmadan str. Deniz ss ancak 17 ya da 18 dereceye der. Sudan knca mezsiniz. Ayrca keyiflidir kasm denizleri. Bodrum'un sonbahar, ilkbaharndan da gzeldir. Bodrumlular "sar yaz" derler ekimle kasmn o altn gnlerine. Kasmda kimi zaman drt mevsim birden yaanr bir tek gnde. Sabahlar, serince ama gzel bir ilkbahara; leleri yaz gnlerine; leden sonralar sonbahara, akamlar da ka benzer. Gne batnca, evinize snr, oca hemen yakarsnz. Ocakta alev alev yanan atele, derelerde hzla akan su beni byler. Gzlerimi ayramam onlardan; nk ate de su da hem ayn grnr; hem de her an deiir. Kaliforniya'nnki gibi srekli bahar iklimlerini sevmediim iin, Bodrum'da mevsim deiikliklerim yaamaktan ayrca holanrm. Kimi zaman, zellikle ocak aynda, gnlerce sren souk yamurlar yaabilir. Bir iki kez kar bile yad. Bir retmen arkadamn anlattna gre, kar ancak filmlerde ve televizyonda gren Bodrumlu ocuklar, snfta olduklarn unutup, "Kar! Kar!" diye bararak darya frlamlar hemen. Bir defasnda yle ok yamur yad ki, pencereden sular iindeki avluma bakarken, kendimi kocaman bir akvaryumda tek bana kalm ok kk, yitik bir balk olarak grmeye baladm. Sar p yamurluumu giyip, ayaklarma lstik izmelerimi geirip, Bodrum'un bombo srlsklam sokaklarnda yrdm. Kk, yitik bir balk olmaktan bir an nce kurtulmak, yemden insanlar arasna girmek istedim. K gnleri, ara sra byle yamurludur, ama ou zaman gnlk gneliktir. Sar yazda, Franszlarn douceur de vivre dedikleri ey her bir yandan fkrr sanki. Kiisel mutluluunuzdan kaynaklanmayan, salt canl olduunuz iin duyduunuz, nedenini de bilmediiniz bir yaama keyfidir bu. Bu keyfi duyabilmeniz iin de evrenize yle bir bakmanz, derin bir soluk alp havay koklamanz yeter bile. Sar yaz gnlerinde, sabah erkenden kalknca, bir bakarsnz ki, gkyz pembe, deniz pembe, her bir taraf pespembe. Biraz sonra gne ykselince, pembeliin yerini mavilik alr. Ama hi deimeden, hi bulutlanmadan aylarca srd iin, yazlar insana neredeyse kuruni bir gkyz kadar bunaltc gelen koyu mavi bir gkyz deil, yer yer kk beyaz bulutlarla bezeli, uuk mavi bir gkyzdr bu. Ben bu gzel san yazn keyfim srer, her gn denize girerim. Ama iin tuhaf u ki, Bodrumlular, deil ekimde ve kasmda, yazn bile denize hi girmezler. Bir haziran gn hava ok scakken, Avc kmazndaki komum Halil Kaptan'la karlatm. Yz gz ter iindeydi. "Kaptan, denize girsene, biraz serinlersin" dedim. Bana ters ters bakt. "Ben turist miyim ki denize girecekmiim!" deyip, sylene sylene uzaklat. Bodrumlularn denize girmemelerinden daha tuhaf olan bir ey de, oraya yerleen stanbullu ya da Ankarallarn, bir sre sonra Bodrumlulap denize girmemeleridir. Arkadam Smer ile Kayralar dnda bir tek kentli tanmyorum Bodrum'un iinde oturup da denize giren. "Ay! yoksa sen Bodrum'dan m denize giriyorsun!" diye bana aarlar. Bodrum'da deniz kirliymi, mikrop

kaynyormu szde. Civardaki koylara turistleri tayarak dnya kadar para kazanan tekne sahiplerinin uydurduklar bir yalandr bu bana kalrsa. Yarm yzyldr Bodrum'un iinden denize girdiime ve seksenimi getikten sonra bile girmeye devam ettiime gre, bunun, Bodrum'un gzel denizine1 kara almaktan baka bir ey olmadnn canl bir kantym. u srada en moda szcklerden biri "nostalji". Gemie zlem denilmiyor da, "nostalji" deniliyor her nedense. Gencecik insanlar bile nostaljiden sz edip dururken, benim gibi bir dinozorun gemiteki Bodrum'u dndke nostalji duymamasnn yolu yok elbette. lk 1961'de grdm orasn ve Franszlarn coup defoudre dedikleri durum oldu. Yani dakikasnda vuruldum Bodrum'a. Bodrum, sngercilik ve mandalinaclkla geinen yoksul, kk bir kasabayd eskiden. imdi lks barlarla lokantalarn ald yerlerde, alvarl kadnlar yere oturur, sabrla snger ayklarlard eskiden. imdi pahal ve "marka" giyim eyas satan dkknlarla tklm tklm dolu o darack Cumhuriyet Caddesi'nde, ak kaplaryla pencerelerinden deniz grlen kk evler sralanrd eskiden. (Zten eskiden btn evlerin kaplan akt. Kaplar kilitleme deti ancak 1970'li yllarn ortalarna doru balad.) Cumhuriyet Caddesi'nde, ancak bir iki dkkn vard eskiden. Bunlarda kilim paralan, mavi boncuklar, deniz kabuklar ve ile bezinden yaplm, gm iplikle ilenmi uzun entariler satlrd eskiden. (Ne komiktir ki, bir kongre srasnda Los Angeles'ta bir gece toplantsnda, hibir zaman suare elbisem olmad iin, bu entarilerden birini giymi ve stanbul'da byle bir eyi srtma geirdiim iin yuhalanacakken, orada mrmde ilk ve son kez olarak klm yznden vlmtm.) Bodrum'un Cumhuriyet Caddesi, stanbul'un Rumeli Caddesi'nin kk bir kopyas deildi eskiden. Orada lks giyim eyas satlmazd. Ama cuma gnleri mthi bir "paavra pazar" vard. Evde kalm kzcazlarn eyiz sandklarndan karlm, artk adlar bile unutulmu, sadakor, krep din, brmck gibi kumalardan yaplm giysiler satlrd o paavra pazarnda. Bir defasnda ham ipekten dokunmu, dnyalar gzeli bir gmlek almtm oradan. stnde kahverengi bir sandk lekesi vard. "Bu leke kar m?" diye sordum gmlei satan ihtiyar kadna. "Eer eytan stne iemise kmaz; iememise kar" dedi. Anlalan brmck gmlee eytan iemiti ki, o leke hi kmad. Paavra pazar hl var Bodrum'da. Ama tketim toplumunun bile artk istemedii irkin eyler satlyor orada. Cumhuriyet Caddesi'nde, imdi "kfte meydan" dediim yere varmadan, gzel bir kk kilise vard eskiden. O gzelim kk kilise ykld; ilkin bir eit halkevine, sonra da uyduruk biblolarla incik boncuk satlan kapal bir pazara dnt. Yalkavak'ta, kumsalda bir yeldeirmeni vard eskiden. Deniz doldurulunca, o gzel deirmen denizden uzaklat, beton stne dikili kald imdi. Ad da gzel, kendi de gzel, kk bir Balk Pansiyon vard eskiden. The Temple gibi gln adl bir disko oldu imdi. (Neden Temple yani "tapmak" ve bu komik adn nne neden bir the konuluyor belli deil. The Marmara Hotel'e zeniliyor belki.) Veli Bar'da bir muz aac vard eskiden. O kocaman acayip iekleriyle barn bahesine renk verirdi. Herhalde daha "modern" ve daha "k" olsun diye, o gzelim aa kesildi imdi. Bodrum yarmadasnda, kk dereleri aarak, darack patikalardan geerek, ancak ciple gidilebilen kylerin, Mskebi, Kefaluka, Farilya, Salmakiz gibi iirsel adlar vard eskiden. Bunlarn yerini Ortakent, Akyarlar, Gndoan, Bardak gibi uydurma adlar ald imdi. Bu kylerde en ok sevdiim ey, o patikalarn kenarlarndaki duvarlarn bir girintisine yerletirilen bir toprak testiyle bir cam bardaktan oluan sebillerdi. nk Bodrumlu kyller imdi olduu gibi, para, ok para, daha ok para kazanmay deil; susayan hemerilerini dnrlerdi eskiden. imdi evlerin nerdeyse st ste bindii Torba'da, ad - neden bilmem - Villa Hamburg olan bir tek ev vard eskiden. imdi bir tatil kynn kaplad alanda da, tek katl, tek gzl kk bir ta ev vard. Arkadamz ressam Cemil Eren orada otururdu. Onu grmeye gidince, nce denize girerdik; sonra, Cemil'in ak havada, mangal yakp zgara ettii balklar yerdik. Gitmeden nce de, evin evresinde yetien, adn bilmediim, o yllarca solmayan mavi iekleri toplayp demetler yapardk. O gzelim kk ev yklarak yerine yaplan o kocaman tatil kyne bir tek kez gittim ve iimi fenalklar bast. Her bir yan tel rglerle, duvarlarla sarl bu binalar, bir toplama kampdr sanki. Orada ya da teki tatil kylerinde kalanlarn evreleriyle ilikileri tamamyla kesilir. Orada yemeye imeye, ars dkkn olduu iin orada alveri yapmaya, ancak orada oturanlarla grmeye, -bu ne biim elenceyse- ancak orada elenmeye mahkmdurlar. Animer canlandrmak anlamna geldiine gre, "animator" denilen acayip yaratklar, konuklar bir eit l sayp, onlara szde can verir. "imdi jimnastik yapacaksnz, imdi

dinleneceksiniz, imdi gleceksiniz, imdi yiyeceksiniz, imdi uyuyacaksnz" derler. ki adm tede prl prl gzel bir deniz olduu halde, onlar herkesin yaptn yapmak, sularnn temizlii bir hayli kukulu bir yzme havuzuna girmek zorunda hissederler kendilerini. Bodrum yarmadasnn her bir yannda, tatil geirmek iin kurulan bu szmona kylerde kalan dostlarm grmeye ara sra oralara gitmem gerektiinde, hepsinde ayn skntl havann egemen olduunu anladm. Byle bir yere kapanarak "elenmeye" mahkm olmaktansa, tatillerini neden normal bir otelde ya da bir pansiyonda geirmediklerini sordum. "O zaman evrenizle ilikiniz kesilmez. Cannzn istedii barda, meyhanede iebilirsiniz; cannzn istedii lokantalarda yiyebilirsiniz. Cannzn istedii koya gidip yzebilirsiniz. Sokaklarda yryp deiik insanlar grebilirsiniz. Yani animator denilen yaratn buyurduu gibi deil, kendi gnlnzn istedii gibi yaayabilirsiniz" dedim. Dostlarm, o tatil kylerinin her ey nceden dzenlendii, her ey hazr olduu, her ey ayn meknda bulunduu iin, daha "rahat" olduunu sylediler bana. Ne yazk ki, insanlarn d gc eksildii, kafalar uyutuu iin, yle bir hale geldiler ki, "rahat" uruna, yaamn deiik yanlarndan, renkliliinden, rastlantlarndan, yani yaam yaamaya deer yapan her eyden vazgemeye hazrlar artk. Doaya kymak pahasna bir lepra gibi her bir yana yaylan bu toplama kamplar yoktu eskiden. arda bir han ve deniz kysnda tek dzgn otel saylan Artemis ile bir iki kk pansiyon vard eskiden. Bodrum'da ancak gece 12'ye kadar elektrikler yanard eskiden. Gece yars jeneratr dururdu ve imdi sabahlara kadar sren p iren amatann yerine; rzgrn ve denizin sesi, darack sokaklarda birbirlerine sarlp yryen gen klarn fsltlar duyulurdu eskiden. Bodrum'da hamburgerler yenilen bir yn yer yoktu eskiden. Ama oktan kapatlan bir simit frn vard. Frn da kkt, simitleri de. stanbul pastaclarnn "sosyete simiti" dedikleri trden byk simitler deil, sokaklarda satlan halk tipi kk simitlerdi bunlar. Vaktinden nce len melek yzl frncdan scak scak alr, kaar peyniriyle yerdik, sabah aymz ierken. Simitlerinin neden bu kadar lezzetli olduunu sormutum bir defa. Melek yzl frnc simitleri frna koymadan nce birazck bal srermi stlerine meer. Bodrum'da marina yoktu eskiden. Yat denilebilecek byklkte de ok az tekne vard. 1975'te smet Kaptan'n Neptn adl kocaman yatnn suya indirilmesi bir olay olmutu bu yzden. Bu trene hepimiz davet edilmitik. ikolatalar konyaklar ikram edilmiti. Neptn'n teknolojik yeniliklerine, telsiz telefonuna, kamaralarnn lksne herkes hayran kalmt. Ancak yal kaptan, genel cokuya katlmyor, Neptn'n urasna burasna bakmyor, ikolata yiyip konyak imeye yanamyordu. Alt "salon" da yan yana oturuyorlard sessizce. Yeni teknenin sahibi beni onlarn yanna gnderdi. "unlarn ne dndn bir ren bakalm" dedi. Hobeten sonra, yatn gzelliini ve yeniliklerini vmeye baladm. Yal kaptanlar kkrtmak amacyla da bu teknenin saatte 12 mil yaptn syleyince, kaptanlardan biri, "bok yapar" deyip sustu. Bozulduumu gren, ondan daha da yal teki kaptan, yumuak bir sesle, hznle konutu: "Kzm, artk kaptanlk bitti" dedi. "yi kaptan, kt kaptan yok artk. Ancak iyi motor, kt motor var. Eer motorun iyiyse, sen de iyi kaptansn. Eer motorun ktyse, sen de kt kaptansn bundan byle." Teknolojinin insan deerinin yerini almaya baladn anlayan bu gzel yzl ihtiyarn elini pmek geldi iimden. Yeni tekneyi vmekten vazgetim. Yal kaptanlarn yanma oturup onlarla birlikte sustum. Bodrumlularn Neptn'e benzer yatlar yoktu eskiden. Ama t uzaklardan, dnyann drt bir yanndan gelen tekneler, ara sra Bodrum'a urard. Bunlar Kale'nin nndeki rhtma balarlard ou zaman. Gece yars elektrikler sndkten sonra, bunlar seyretmeye giderdim. Ay olunca, adlarn ve geldikleri limanlar okuyabilirdim. Genellikle kk olan bu tekneler, Liverpool'dan, Amsterdam'dan, Hamburg'dan, Nice'ten, hatt Miami'den ya da San Francisco'dan nasl buraya vard diye hayret ederdim. Onlar buralara getirenler stne dler kurardm. O adamlarn da benim gibi deniz delisi olduklar belliydi. Ama ben yerli yerimde miskin miskin otururken, t oralardan kalkm, Bodrum kalesinin nne demir atmlard onlar. Poyraz esip de, tekneleri rhtma balayan ipler gerilince kan o gizemli gcrtlar beni bylerdi. Gndzleri deil de ancak karanlk basnca duyulan o gerilmi ip sesleri acemice alnan yrek paralayc bir viyolonsel sesini andrrd. imdi baln, stanbul'da olduu kadar pahal olduu Bodrum'da, hem ucuz, hem de balk iftlikleri henz kurulmad iin ok lezzetli bol bol balk vard eskiden. Sabahlan Trkbk'ne gider, balktan dnen tekneleri karlardk. stediimiz balklar seer, kr gazinosunu ileten Gnay'a verdikten sonra denize

girerdik. Deniz o kadar gzeldi ki, bir defasnda heyecandan erbetle urubu kartrm, "su erbet gibi" diyeceime "su urbut gibi" demi, herkesi gldrmtm. Denizden ktktan sonra, kzartlan balklar taze ekmek ve bol bir salatayla -tabii rak da ierek, nk raksz balk olmaz- yerdik. Ben kendimden geip o kadar ok yerdim ki, kurdeen olurdum Bodrum'a her gidiimde. imdi Akvaryum demlen Adaboaz, balkla dolu gerek bir akvaryumdu eskiden. Bir defasnda arkadam Gencay, zpkn filn kullanmadan eliyle kocaman bir ahtapot tutmutu. Bir kayaya kp o ahtapotu ldrmek iin uramasn dehetler iinde seyretmitim. Tekne ve turist bolluu yznden, o gzel akvaryumun sular buland, nerdeyse hi balk kalmad imdi. Zten sdece orada deil, btn denizlerimizde balk azald. Bodrum yarmadasnn kylarnda ancak balk iftlikleri var artk. Bodrum'da sdece Bodrumlular otururdu eskiden ve onlar son derece gler yzl, hogrl, terbiyeli insanlard. Ksack ortlu, sutyenli yabanc turist kzlar geerken, Bodrumlu delikanllar balarn kaldrp onlara bakmazlard bile. Hrtlk yoktu, hrszlk yoktu, "vukuat" yoktu, cinayet ise hi yoktu. O kadar yoktu ki, binde bir kan dklnce, olay anlatan bir trk yaklrd ardndan. Bodrum'da kendinizi tam bir gven iinde hissederdiniz eskiden. Ama daha sonralar oraya yerleen agzller evleri soymakla yetinmediler. Kolundaki altn bilezikleri almak iin, gencecik bir gelini de, karnndaki bebei de ldrdler. Memlekete saldran iddet, Bodrum'da da yaam zehirlemeye balad. 1960'l yllarda, zellikle byk kentlerden gelen kadnlar asndan Bodrum, Trkiye d bir yerdi sanki. Orada bir kadn can istedii gibi gezer tozar, can istedii gibi iki ier; dklecek kurtlar varsa, can istedii gibi hepsini dkerdi. Yani byk kentlerde yapamayaca her eyi, Bodrum'da gnl rahatlyla yapabilirdi eskiden. Ara sra lgnlama hakk, insan haklarnn en gzellerinden biridir bana sorarsanz. Bodrum'da kadnlar o lgnlama hakkndan yararlanabilirdi eskiden: Bir gece ge vakit, o darack Cumhuriyet Caddesi'nde, bu haktan yararlanan gen bir kadnla karlatm. Salarn omuzlarna dkmt; incecik giysisinin atklarndan biri hafife kaym, dekoltesini avantajl bir biimde gzler nne sermiti. Eli kolu sallana sallana, btn bedeni dalgalana dalgalana bana doru ilerliyordu. Tam karma geldiinde, onu hi tanmadm halde, elini uzatt, yanamdan bir makas alp, "merhaba ekerim" dedi. Ben de saygyla eilip, "merhaba" dedim. Bu karlamadan bir iki ay sonra stanbul'a dndmde, bir havale almak iin bankaya gittim. Bir de baktm, benim Bodrum lgnna tpatp benzeyen bir memur hanm var orada. Ensesinde toplad topuzuyla, belli belirsiz makyajyla, gri tayyr ve beyaz bluzuyla, alak topuklu iskarpinleriyle, bir bankada alabilecek hanmlarn en rabtals. "Olamaz! Bu rabtal hanmla, Bodrum'da grdm lgn htn ayn kii olamaz!" dedim kendi kendime. Ama memur hanm bana yaklat. Kulama doru biraz eilip hafif bir sesle fsldad: "Bodrum ne gzeldi, hatrlyor musunuz? Korkarm ki sizinle karlatm gece biraz sarhotum, zr dilerim." Ben de glmsedim. "Sakn zr dilemeye kalkmayn. Gece saat ondan sonra Bodrum'da herkes biraz sarhotur" dedim. Ve elimi uzatp memur hanmn yanandan kk ve sevecen bir makas aldm. "mrnn her ylnn on bir buuk ay, bankada can kyor kzcazn. Bodrum'da on be gn hi olmazsa kendini databiliyor. Aman ne gzel!" diye dndm. Deil 1960'l yllarda, bugn bile salarm dkp o klkta Beyolu Caddesi'nde dalgalana dalgalana yrse, dakikasnda iinden atarlard o zavally. Bu banka memuruna hi amamtm. Ama Bodrum'da grdm, gene ok rabtal baka bir kadn beni ok artmt: Bir gn leden sonra, koylardan birine gitmek zere, ktan takma motorlu kk bir sandal kiraladk. Sandaln sahibi delikanl motoru tam iletmek zereyken, orta yal bir hanm bize yaklat. Onu da almamz, masraf blebileceimiz! syledi. ok rabtal bir hanmd; demin anlattm banka memuru hanmdan bile daha rabtal ve kibard. O koya gittik, gzel gzel, uzun uzun yzdk. Derken hava karard, limana geri dnmek vakti geldi. Ama bir de baktk ki, gen motorcu de ortada yok, rabtal hanm da. Kumsala ekilmi sandaln yanna oturduk, beklemeye baladk. Ne zaman kaybolduklarnn farkna varmadmz rabtal hanmla gen motorcu, bir sre sonra tepedeki ykseke bir alln arkasndan ktlar, kyya geldiler. Delikanlnn yanaklar pembe pembeydi. Biraz mahcup yere bakyordu. Rabtal hanmn ise kl kprdamyordu. Hibir ey olmam gibi, kaytsz bir tavrla salarm dzeltiyordu. Bodrum'a geri dnerken, kimse bir tek lf etmedi. Rabtal hanm, gen motrcye hi bakmyor, dalgn dalgn denizi seyrediyordu. Cinsel davranlar konusunda hi de dar kafal saylmamakla birlikte geliigzel iftlemelerden pek holanmam. Onun iin kk bir ok geirmitim. Sonra dndm: Kim olduunu, evli olup olmadn bilmediim bu orta yal kadn, korkun basklar altnda ezilmi, byk skntlar ekmitir belki. Bizim onu ayplamaya hakkmz var m? Byle mnasebetsiz bir biimde de olsa, yalln eiinde

yaamdan biraz keyif almaya hakk yok mu? Kendi kendime bu tr sorular sorup durdum. Kl kprdamadan denizi seyreden kadna olanca hogrmle baktm baktm. Gemiini, u srada aklndan geenleri, piman olup olmadn sezmeye altm. Sonunda iin iinden kamadm. "Bir delikanly can ekse bile, hibir kadn byle davranmay gze alamaz. Bu rabtal hanm gerekten cesurmu. Bir kadn gibi deil, apkn bir erkek gibi davrand. Ne yapalm, hell olsun" dedim kendi kendime. Eskiden Bodrum'da gzel gelenekler vard. rnein sonbaharda byke bir tekne kyya ekilecei zaman, imece yaplrd. Konu komu, yoldan geenler, herkes, yardma koard. Tekne hep birlikte kumsala ekilirdi. Sonra tekne sahibi getirdii lokum kutusunu aar, herkese ikram ederdi. Deniz kabarp da tekneler tehlikeye girince, herkes gene yardm ederdi. Bir k gecesi komum Mehmet, "frtna kt, imdat!" diye barnca, konu komu scak yataklarndan kt, yamurun altnda kumsala kotu, tekneler aa srklenmekten kurtarld. Evlilikle ilgili treler ok ilginti eskiden: Dnden nce, gelinin eyizi, zellikle sslenmi bir devenin srtna yklenip gen iftin oturaca eve gtrlr, orada sergilenirdi. Devenin srtnda, rengrenk yorganlar, araflar, yastklar, hallar, radyolar (daha sonralar televizyonlar), anak mlek, tencereler, tavalar ve daha neler neler vard. O devenin, Bodrum'un bir otomobilin geemeyecei darack sokaklarnda, tangr tungur sesler kararak ilerlemesi grlmeye deer bir eydi. Sonra eyiz devenin srtndan indirilip evin bir odasnda sergilenirdi. Eskiden kaplar hep ak olduu iin, konu komu eyizi seyretmeye giderdi. Bunu yapmamak da biraz ayp saylrd. Develerin yk tama ilevi kalmad artk. imdi Kale'nin nndeki meydanda turistleri gezdirmeye yaryorlar ancak. Oysa eskiden deve greleri bile yaplrd. Bunlarn birine gitmitim bir gn. nk arkadam Behice Boran tarafndan Trkeye evrilen Joseph Kessel'in Atllar adl romannda bu grelerin arpc bir betimlemesini okumutum. Ama ne are ki, edebiyat, her zaman olduu gibi, gerekten stn kt. Kessel'in anlatt develer aras atmay heyecanla okumutum Oysa Bodrum'da gzlerimle grdm durum hi ilgimi ekmedi. Erkek develer, gzel kilim paralaryla, renk renk boncuklarla sslenmi, ok iri, ok grkemli hayvanlard. Gelgelelim, birbirleriyle dvmeye pek yanamadklar iin, onlar kkrtmak amacyla bir maya, yani dii bir deve, savalmayan sava alanna getirildi. Bu grkemli erkek develeri szde birbirine drecek olan dii deve, srtna delik deik bir uval paras atlm, sskack, irkin, yrekler acs bir yaratkt. Diilii hibir ie yaramad elbette. Erkek develer gene dvmediler. Haklar da vard; nk byle bir dii uruna dvlmezdi. Bu irkin ve cinsel ekicilikten tmyle yoksun mayaya baktka, bir kadn olarak biraz kk drlm hissettim kendimi. imdi kiralanan lokallerde ya da otellerde yaplan dnler, ak havada, Bodrum'un kk meydanlarnda yaplrd eskiden. Bir defasnda byle bir dn gren baz varlkl stanbullu hanmlar, fena halde duygulanmt. Kollarndan kardklar nispeten deersiz bilezikleri, parmaklarndan kardklar gene nispeten deersiz yzkleri geline armaan etmilerdi. Bodrumlu delikanllarla evlenen yabanc kzlarn zellikle holandklar dn tr, teknelerde yaplyor imdi. Bunlardan birini uzaktan seyrettim: Darbukal, zurnal birka yat birbirine yanamt. Barlyor, arlyor, yeniliyor, iiliyordu. Derken, beyazlar giymi, telli duvakl ngiliz gelin, lgn kahkahalar arasnda cumburlop denize atld. Tekneye srlsklam karken ngiliz kz da kahkahalar attna gre, demek ki, dn treninin vazgeilmez bir geleneiydi bu. Avrupal ya da Amerikal kzlarla Trk genleri arasnda evlilikler en ok Bodrum'da oluyor galiba. Geri Trkler arasndaki evlilikler gibi, bunlarn bir ksm yryor, bir ksm yrmyor ama, yeryznde btn snrlarn kalkmasndan; btn milletlerin, btn soylarn kaynamasndan yana olduum iin, bu evlilikler houma gidiyor. Beyaz soydan kiiler, kara ya da sar rktan kiilerle srekli evlenip ocuk yapsalar, dnyann en irkin babellarndan biri olan rklk ortadan yok oluverir, yeryznde bir tek soy, insan soyu kalrd. Kald ki, Trklerle yabanclar arasndaki evliliklerin boanmayla sonulanmalar, sanld gibi, kltr ve tre ayrlklarndan ok, evlilik kurumunun koullarndan kaynaklanyor. Yani bir Trk erkeiyle bir Trk kadnnn mutlu bir evlilik yaamalar ne denli zorsa, bir Trkle bir yabancnn mutlu bir evlilik yaamalar da o denli zor. rnein rahmetli arkadam Dursun ile Hollandal ei Lon'un evlilii, tm evlilikler gibi zaman zaman

glklerle karlamakla birlikte, yllarca, Dursun lnceye kadar srd. Deiik soylarn, deiik kanlarn karmas genellikle iyi sonular verdii iin, de artk yetikin olan birbirinden gzel ocuklar oldu. Oysa, bu kadar aykr bir ift olamazd yeryznde. Aralarnda mterek bir dil bile yoktu. Dursun Hollanda dilini ya da ngilizceyi renmeye hi yanamadndan, Lon hzla ve ok gzel Trke rendi. Lon, kltrl Avrupa burjuvazisinin narin bir ieiydi. Annesi de, babas da, erkek kardeleri de hekimdi. niversitede sanat tarihi okumutu. Fltle klsik mzik alan, sarn, ince uzun bir kzd. Dursun ise, Bodrum yerlisiydi. Ksa boyluydu; boa tipinde erkeklerdendi. Tepesinde erkenden krlam bir yn kvr kvr sa vard. Gzleri bakmasn bilirdi. ocukluundan beri sngercilik yapt iin. Ortaokulu bile bitirememiti. Ama kitap okurdu, doal olarak kltrlyd sanki. Bir tek kusuru vard, fazla ierdi. Bu yzden de, vaktinden nce yitirdik onu. Lon'un, dul kalnca, Hollanda'ya geri dneceini sandk. Ama Bodrum'da kald, ocuklarn da Bodrum'da bytt. Genellikle dnlere gitmem, gidince de skntdan patlarm. Ne var ki, Dursun ile Lon'un dn yemeinde, aradan yirmi be yldan fazla getii halde hl unutamayacam, acayibin acayibi bir durumla karlatm: Dolfin lokantasnda uzun bir sofra kurulmutu. Sofrann banda nerdeyse iki metre boyunda, albino saylacak kadar sarn bir adam oturuyordu ve bu sapsar dev, en bilgili alaturka merakllarn artacak kadar usulyle kanun alyordu. Hollandal bir mzikologmu meer. Bir tek kelime Trke bilmedii halde, uzmanlk alan da klsik Trk mziiymi. Hollandal olduunu renince, gelinin annesiyle babas, onu da dn yemeine armlar. Sar dev, hepimizi hayretler iinde brakarak, civardaki evlerden getirtilen teki mzik letlerini de, udu da, tamburu da, kemeneyi de, neyi de, ayn maharetle ve tam usulyle ald. Bana kalrsa, ancak Bodrum'da eskiden yaanlacak bir durumdu bu alaturka mzik gsterisi. Nitekim 1975'te 82 yandaki Freya Stark'n, banda bir gne emsiyesi kadar geni kenarl krmz bir apka, srtnda kpkrmz bir pelerinle, bir delikanlnn mobiletinin arkasna binip beni grmek zere Avc kmaz'na gelmesi de ancak Bodrum'da olabilirdi. Freya Stark, roman deil de sdece seyahatname yazd iin, ne yazk ki, Trkeye evrilmemitir. Oysa Ortadou stne yazd, kendi ektii fotoraflarla resimlendirdii kitaplar hem son derece ilgin, hem de ok gzel yazldklar iin, ona byk n salamtr. Freya Stark, Gmbet'te, deniz kysnda Motel Sami'de kalyordu. Arkadam Deniz ile onu grmeye gittiimizde, "ben u burna kadar yzerim her sabah" dedi ve suya girip kk bir kurbaa gibi kurbaalama yzerek yle bir hzla ilerlemeye balad ki, o srada ok daha gen olduum ve iyi yzdm halde, onun temposuna uymakta zorlandm biraz. Salarm srlsklam olmadka denize girmenin keyfine varamadm iin, kumsala geri dnnce, bandaki o acayip boneyi neden karmadn sordum. "Kafam ya byle bir boneyle ya da bir apkayla her zaman rtmem gerek" dedi. Bunun nedenini de anlatt: William Morris'in ve baka air ve sanatlarn propagandasn yaptklar bir modaya, el emeiyle gzel eyalar retmek modasna uyarak, kk bir hal dokumaya kalkm. Ama acemi olduundan, uzun salar dokuma tezghna dolanm. Salaryla birlikte, kafatasnn derisinden byke bir para kopmu. Oradan bir daha sa kmam. Bandaki irkin yara izini kimseler grmesin diye hep apka giyermi. Konumalarmz srasnda, benim kuan kadnlarna gpta ettiini syledi. Geri aramzda bir kuak fark vard sdece. Ama ben 20. yzylda, dnya modernlemiken, zgrlk iinde yetimitim. Freya Stark ise 19. yzyln sonunda, Victoria a'nn o akllara smaz basklar altnda, cinsellikten habersiz olarak yetimiti. Bu yzden bana ne dertler aldn anlatt: Daha yirmisine basmadan, onu kibar bir ailenin oluyla evlendirmiler. Gencecik gelin, kocasnn ondan hi mi hi holanmadnn, ona el srmediinin, ona uzaktan kinle baktnn hemen farkna varm. Meer delikanl ecinselmi. Ailesi de, Victoria a'nda bir rezalet saylan bu durumun meydana kmamas iin, acele ba gz etmiler oullarn. Zavall Freya Stark ise, bu konularda yle karacahilmi ki, yeryznde kadnlar deil de erkekleri seven erkekler olduunu hi duymam bile. Dolaysyla, gen kocasnn ondan neden nefret ettiini bir trl anlayamyormu. Franszlarn mariage blanc (beyaz evlilik) dedikleri trden, yani gelinin bakire kald bu evlilik bir sre sonra boanmayla sonulanm ama, bu arada biare kzcazn ekmedii kalmam. yi ki, ok daha sonralar, ellisini getikten sonra yeniden evlenmi, normal bir ailesi olmu. Eskiden Bodrum imdi olduu gibi kalabalk deil, ancak 4500 nfuslu olduundan, yabanc ehreler

hemen dikkatinizi ekerdi. Bir akam, hava kararrken, gzleri ekik, elmack kemikleri kk, ksaca boylu, bacaklar hafif arpk, beyaz ortlu bir adamla karlamtm. Adama bir daha baknca, onun nl bale dansr Nureyev olduunu anlayp fena bir ok geirdim. Demek ki, sahnede dans ederken seyircileri byleyip kendilerinden geiren, gkyznden yeryzne inmi bir tanrya benzeyen o esiz Nureyev, byle bir adamcaz oluyormu sahne klarndan uzaklap gerek yaamn acmasz klar altnda kalnca. imdi ou ne yazk ki sevimsiz yerli ve yabanc turistlerle dolup taan Bodrum'da, birbirinden ilgin marjinal tipler vard eskiden. Bunlardan biri Huk'tu. Eskiden bir banka ubesi mdr olduu rivayet edilen, gerek adn hibir zaman renemediim Huk, kendini Kzlderili sanrd. Kzlderili gibi giyinir, salarn uzatp iki rg yapar, ban saran banda uzunca bir ty takar ve karsna kan herkesi elini hafife kaldrp "Huk!" diyerek selmlard. Huk'tan ok daha sevimli bir baka marjinal tipe, "Hey yavrum Hey!" denilirdi. Hey Yavrum Hey, Franszca retmeniydi aslnda. Emekli olduktan sonra Kumbahe mahallesindeki kumsalda hl ayn ad tayan gzel bir ikili lokanta amt. Kendisine, de lokantasna da Hey Yavrum Hey denilmesinin nedeni, akam raksn ierken, denize ve Bodrum Kalesi'ne bakarak coup "Hey Yavrum Hey!" diye barmasyd. lmyle sonulanan kansere yakalannca, ona artk Hey Yavrum Hey diyemez olduk, Mustafa retmen dedik yreimiz szlayarak. Bodrum'un renkli kiileri arasnda en renklilerinden biri, bakomiser Mustafa Yeilova'yd. Onu ilkin bir k akam arda yamur yaarken grm ve gzlerime inanamamtm: Vahi Bat filmlerinden frlam bir sheriff vard karmda. Geni kenarl kovboy apkasyla, deri ceketiyle, izmeleriyle tam bir sheriff idi. Bu adamn kim olduunu sorduumda, "kim olacak, Sheriff elbette" dediler. Bodrumlular bakomiserlerine Sheriff adn vermiler meer. Ertesi gn yamur devam ederken, Rait'in kahvesinde ay imek iin, erkenden rhtma gittim. Bu kez kulaklarma inanamadm. Bombo meydan Beethoven'in Dokuzuncu Senfoni'siyle inliyordu. Mziin nereden geldiini araynca, karakolun kk bahesinde Sheriff i grdm. Bir iskemleye km, ban elleri arasna alm, pikaptan Beethoven dinliyordu. Sheriff ile tanmamz ok daha sonralar, 12 Eyll 1980'den birka gn sonra oldu. Denizden eve dnnce, komularm "Sheriff seni arad, gene gelecekmi" dediler. "Tamam! Btn sokulan gzaltna aldlar, beni de alacaklar" dedim kendi kendime. Eim dostum hapisteyken, beni adam yerine koyup tutuklamamalarna bir hayli bozulduum iin, biraz da sevindim dorusunu sylemek gerekirse. Bir sre sonra, bakomiser, koltuunun altnda kaln bir dosyayla kageldi. Gzaltna alnmak onurundan gene yoksun kalmtm. nk kaln dosya Mustafa Yeilova'nn yazd bir romand. Yaymlamadan nce, edebiyattan anlayan biri olarak bunu okumam, gereken deiiklikleri ya da dzeltmeleri yapmam rica etti. Ben de, bir sre sonra yaymlanan ve hi de fena olmayan roman zenle okudum, notlar aldm ve baz nerilerde bulundum. Mustafa Yeilova, glmece duygusu ok gelimi, son derece elenceli bir adamd. Anlattklar birbirinden komikti her zaman. Gelgelelim, polislere fena halde nyargl olduum ve bir komiserle yz gz olmay, onunla oturup kkr kkr glmeyi ayp saydmdan, kahkahalar atmamak iin kendimi tutuyor, surat asyor, hatt frsat bulduka saldrya geiyordum. Bir gn ayrca somurtkan bir yzle, neden byle hep sheriff klnda gezdiini, neden her polis gibi niforma giymediini sordum. "Size bunun on iki nedenini syleyebilirim" diyerek bu nedenleri teker teker saymaya balaynca, kahkahalarm tutamadm, katla katla gldm. Bundan sonra da kendimi koyuverdim. Mustafa Yeilova sylyor, ben de rahat rahat glyordum artk. 1985'te vaktinden nce len ve Bodrum'un mis gibi adaay kokan mezarlnda topraa verilen Sheriff in glmece yeteneinin Nimet Arzk'n talama yeteneiyle kar karya gelmesi, grlmeye deer bir olayd. Tiyatroda ok elenceli bir komedya seyreder gibi dinlerdim bu ikisini. Nimet Arzk, Bodrum'da srekli oturmazd. Ama orada kald zaman, yaam bsbtn renklenirdi. Nimet Arzk, artc, hem de ok artc bir kadnd. Annem efika, beklenmedik deiik yanlar olan insanlar iin "ok faetal" derdi. "Faeta" elmasn tra edilen ksmlarna verilen adm. Nimet Hanm da ok faetalyd. Bir bakardnz, birini, acmasz bir ironiyle yerin dibine batrr, rezil ederdi. Bir bakardnz baka birini ve ve gklere karr, yceltirdi. Yergisinin de vgsnn de nesnel lleri olup olmadn asla anlayamazdnz.

Ama her tepkisinde ar bir duyarlk olduu kuku gtrmezdi. Bazen merhametsiz grnen bu kadnn, Sinan Cemgil'in yetim kalan be yandaki oluna bakarken gzlerinden yalar fkrdn grdm. Bazen de evresindekilerin stne ok can yakan kocaman talar yadrp etraf kasp kavurur, sonra da yarm saat sreyle hi duraksamadan, kusursuz Franszcasyla, Racine'in en gzel paralarm ezbere okurdu. Nimet Hanm'in kiilii hi kimseninkine benzemedii gibi, davranlar da kimseninkine benzemezdi: O felket siteler kurulmadan nce, Bodrum yarmadas bombo, yemyeil ve ormanlarla doluyken oralara piknie giderdik eskiden. Bir de bakardk ki, Nimet Hanm ortadan yok oluvermi. Olu Ahmet, "gene muzr bir ey yapyor bizimki" derdi ve yaramaz ocuunun peinden koan bir baba gibi, trmand kayaln en tepesinde annesini bulur, onu elinden tutup, aramza getirirdi. Kimi zaman da Azmakba kahvesinde gece yars karlkl oturup konutuumuz srada, Nimet Hanm birdenbire ayaa kalkar; alvarn (Bodrum'da hep alvar giyerdi) ve stndekileri hi karmadan, iki* adm atp denize giriverirdi. Bazen uzun uzun yzer, bazen bir dalp kard. Sonra, hibir ey olmam gibi, neden byle yaptn aklamadan, gene karma oturur, konumasna brakt yerden devam ederdi. Nimet Hanm, yalnz yaz scaklarnda deil, kn da durup dururken denize girerdi. Ben ynlere sarnp ocak banda otururken, bir de bakardm ki, alvarndan ve her bir yanndan sular damlayarak, Nimet Hanm karma kverirdi. Bu amala aldm byk bir naylon parasn sedirin stne serer, onu oraya oturturdum. Bodrum 1980'e kadar yava yava, 1980'den sonra hzla bozuldu. Renkli insanlar filn kalmad artk ortada. Her bir yana saldran irkin bir yaplama yznden doa gzelliini yitirdi. Eskiden iek kan yerlerde iekler kmyor artk. Mskebi yalsnda (Bodrumlular yal derler deniz kysna) kumsalda zambaa benzeyen gzel beyaz iekler vard. Bunlar yok oldu. iek yerine plstik ezlonglar var imdi. Gzelim yarmada betondan yaplm kutularla doldu. Be alt delikli bu beton kutularn st ste ylmasna "site" ad verildi. Altyaps bulunmadndan, bu kutularn ou bo. Yatrm olsun diye satn alndklar syleniyor. Bodrum yerlilerinin birou, mandalina bahelerini ya da topraklarm satarak zenginletiler. Dolaysyla gzel huylar da deiti. ou sdece para lf ediyor artk. Bodrum'a krl iler yapmak amacyla gelen yabanclar ise, ellerinde cep telefonlar, etrafta dolanp duruyorlar. Bylelerine fena halde bozulurum. Bu yeni yeni palazlanmaya balayan kapitalistler, yerlemi oturmu eski kapitalistlerden daha agzl olduklarndan, sinirlerime daha da ok dokunurlar genellikle. Ne var ki, bir iki yl nce, bunlardan birinin haline yreim paralanmt: Denizden yeni km, gneleniyordum. Bitiik gazinoya gen bir adam geldi. Bodrum scanda herkes tirtle ortla dolarken, bunun srtnda koyu renk bir takm elbise, boynunda kravat, gznde kara caml gzlk, elinde Bond antas vard. Tam bir yuppie'ydi, yani gen bir iadam. Onu arkadan grebiliyordum. Ban yana emi bir eyler mrldanyordu: " baland... Akam uayla geri dneceim... Bonolar... 750 bin dolar..." gibi kopuk szler duydum. "Vah zavall! Kafay tm, kendi kendine konuuyor" diye dndm ilkin. Meer kulana dayad cep telefonuna sylermi bunlar. Bir ara, ceketini kard, kravatn gevetti, ban arkaya devirdi, bitik solgun yzn gnee verdi. "Ha yle! iten gemeden takm elbiseni at! Cep telefonunu da, kara gzlklerini de, Bond antan da at! Denize ko!" diye barmak geldi iimden. Eskiden Trkiye'nin dnda kk bir cennet olan Bodrum, Trkiyeleti, hem de fena halde Trkiyeleti. lkenin stne ken vahi kapitalizmin en vahisi, Bodrum'da yaanlyor imdi. 19. yzylda Amerika'nn batsnda, birdenbire geliip zenginleen kk yoksul kasabalara boom town denilirdi. Bodrum bir boom town oldu artk. Yalnz yarmadada deil, Bodrum'un iinde de hzla srp giden irkin bir yaplama var. ki katl eski Bodrum evleri yklyor, onlarn yerine, , hatt drt katl irkin apartmanlar dikiliyor. mar yasalarna gre, "sit evi" ya da "tarihsel ev" denilen eski binalara dokunmak yasak. Benim evim de bunlardan biri. Yani deitirilemez, yeni bir pencere ya da kap alamaz, avlusuna bir oda daha yaplamaz, bir kat daha klamaz. Bunlarn yaplmamas iin de, herkesten alnan verginin ancak yzde onu alnr tarihsel evlerin sahiplerinden. Oysa, para hrs Bodrumlularn gzn yle brm ki, hepsi elinden geleni yapyor o gzel eski evlerinin tarihsel saylmamas iin. nk o zaman, iki kat yerine katl olabilecekler, avlularna bir bina daha dikebilecekler. Bunlar ya kiralayabilecekler ya da pansiyon olarak kullanabilecekler. Daha ok para kazanacaklar bylece. Eski evlerle dolu kmazmda biraz ukurlarda kaldm bu yzden. Artk daha az gne alyorum. Bu da yetmiyormu gibi, evimin hemen arkasndaki o gzelim mandalina baheleri skld; Bodrum'un en geni

caddelerinden Atatrk Caddesi ald. Mandalina aalar nisanda ieklenince, avlum mis kokard eskiden. imdiyse ancak egzoz kokularyla trafik grlts geliyor sklp asfaltlanan mandalina bahelerinden. Nail akrhan'n bana zenle hazrlad gzel bir armaan olan evimin, Bodrum'un bu genel irkinlemesinden payna deni almas kanlmazd elbette. Bodrum'a dadanan turistleri ikiye blerim: Darbukasz turistler ve darbukal turistler. Darbukaszlara bir diyeceim yok. Hatt saygm vardr onlara. Bodrum'un eski gzelliini hisseden insanlardr onlar. Oraya ilkbahar ya da sonbaharda gelmeyi ye tutarlar. Byk kentlerin tozundan dumanndan, pis kokularndan kurtulmann sevinci iinde kumsalda yrrler, hayran hayran Kale'yi seyrederler; akamlan grltsz barlarda bir iki tek iip, sessizce keyiflenirler. Darbukasz turistler arasnda, Bodrum'a tek bana gelen kadnlara zellikle yaknlk duyarm. Sabah erkenden Bodrum'un bo sokaklarnda yrrken, yzlerinde bir eit "huu" vardr. Ancak be on gn srecek zgrlklerinin tadn kardklar besbellidir. "Kim bilir ne kadar tatsz ilerde alyorlar, kim bilir aile koullan ne denli g, kim bilir kocalarndan ocuklarndan neler ekiyorlar" diye dnrm hep. Darbukal turistlere gelince, yaz aylan ve bayram tatillerinde Bodrum'u istil eden barbarlar sayarm onlar. Gzel olduu iin deil, moda olduu iin gelirler Bodrum'a. Srler halinde, kimi zaman darbuka alarak, bara ara sokaklarda gezerler. Denize, teknelere, batan gnelere bakmazlar; klarn bunlara evirip, yoldan geenleri seyrederler. Dnyann en gzel mzelerinden biri olan Kale'yi gezmek akllarnn kenarndan bile gemez. Her gece diskolara giderler. Grlt, daha ok grlt duymak, ellerinden geldiince kendileri de grlt yapmak, balca keyifleridir. nanlr gibi deil ama, bir bayram tatilinde, bunlar yznden, Hadigari'nin nnde trafik tkanm bir gece. Araba trafii deil, yayalar trafii. Kalabalk ne ileriye gidebiliyormu, ne de geriye. Bir trafik polisi gelmi, ancak teker teker geebilecek bir yol am orada skp kalanlara. Yazlan, Bodrum'u igal eden barbarlar yalnz grlt etmekle kalmazlar; sanki srekli amlar gibi, sabahtan akama kadar durmadan bir eyler yemeye de merakldrlar. Bu yzden Bodrum, irili ufakl, yiyecek satan yerlerle dolar. Kfte, lahmacun ve dner kokular drt bir yana siner. Yollarda bara ara yrrken hep bir eyler kemiren deiik milletlerden insanlar grrsnz. Zten "barbarlar" derken, yalnz bizim yerli barbarlar kastetmiyorum. Bir haziran gecesi o srada kk olan torunum Yunus, yiyecek ve iecek satan 150'den ok yer grdn syledi. ocua inanmadm. Halikarnas Disko'dan Kale'nin nne kadar saya saya yrdk. Bir kilometrelik yolda tam 171 tane irili ufakl lokanta, bar, meyhane, lahmacun ya da sandvi sa tan bfe, dondurmac, pastane, lokmac filn bulunduunu grdk. Ekim aynda, darbukal turistlere hizmet veren o uydurma lokantalarn bir ksm ve bfelerin ou kapannca, iine biraz da kin karan vahi bir haz duyarak yrrm grltl kalabalktan arnm Cumhuriyet Caddesi'nde. "Oh, ne gzel, uras da kapanm, buras da kapanm!" derim kendi kendime. Hele Gas Station adl bir disko vard ki, temelli kapandn renince keyfimden drt ke oldum. nk mrmde bu kadar irkin bir lokal grmemitim. nnde pasl bir benzin sayac; sayacn yannda da tenekeden yaplm koskocaman iki kirli bidon vard. Yerler sanki bir kasap dkknym gibi, beyaz karolarla denmiti. Herhalde ahm tuttu da bir daha hi almad o sakil disko. Bayalkla zppelik ou zaman el ele gittii iin, Bodrum'daki dkkn ve lokallerin ounun ad ngilizcedir. Btn kuyumcularn vitrininde Jewellery yazldr. Gzlkler gne gzlklerini sun glasses diye satar. Bir pastanenin ad Ladies Patisserie'dir, vb. kisi de Mehmet adn tayan iki kiinin diskosu, Mehmet ile Mehmet deil, M and M'dir ve bu Mehmet'ler ngiliz ya da Amerikalym gibi "em end em" okunur. Her yere ngilizce ad vermek merak, kimi zaman mstehcenlie kaan gln yanlglara da neden olur. rnein lokma satan bir bfenin vitrininde Sweet Balls yazldr. Oysa ngilizcede balls halk arasnda "haya" szcnn karldr. Kimi barlar Lady Diana gibi dpedz zppe adlar tar; kimileri de Rick's Bar ya da Vivaldi Bar gibi daha ok entel zppelere ekici gelecek adlar. Oysa, yazn o barlara dadanan zppelerin ne Casablanca filminden haberleri vardr ne de baroque mzikten. Bar sahipleri, entellie bavurduklar gibi, cinsellikten de yararlanrlar. rnein bir barn nndeki ilnda, kocaman harflerle orgasm szcn grdm. "Allah! Allah! Bu ne?" dedim kendi kendime. Yeni bir kokteylin adym meer. Bir kadn, gen barmenin karsna dikilip, "ver bana bir orgasm" derse, delikanl ' durumun komikliim anlayp gler mi acaba? diye dndm. Bir sre sonra, baka bir kokteyl ad kt karma: Sex on the Beach yani

"kumsalda cinsellik." nl saat markalarnn mkemmel taklitlerini satan bir tezghn nnde grdm Genuine Fake Watches (Gerek Sahte Saatler) bu ngilizce ilnlarn en esprilisiydi. Ama bu nktedan saat satcsnn bunu neden Trke deil de ngilizce yazdn gene anlayamadm. Darbukal turistlerin, zellikle yaz aylarnda ve bayram tatillerinde Bodrum'un bana atklar bellarn en korkuncu grlt sorunudur. Bodrum'a ilk yerleen stanbullulardan biri olan arkadam Mntekim kmen, bu belya dayanamayp, kumsaldaki gzel evini satt, stanbul'a geri dnd. Benim de yazn Bodrum'dan kamamn balca nedeni grltdr. irkin seslerle sylenen irkin arklar ancak klstr otobslerle nerdeyse yirmi saatte Bodrum'a giderken dinlemek zorunda kalrdk eskiden. Bir defasnda, kn, sabahn ikisinde ofr teybi iyice ksm, bunlar dinliyordu. Benim de sinirlerim bozuluyordu ama, adam uyuklamasn diye hi itiraz etmiyordum. Derken, gbekli, bykl, kel ve kellifelli bir bayn yannda oturan ar ssl, salar sarya boyal, "artiz" tipinde bir bayan, "ofr bey, ofr bey, teybi iyice a da, hepimiz dinleyebilelim" dedi. Bunun zerine ayaa kalktm, yolculara dnerek, mrmn ilk ve son seim konumasn yaptm. yle dedim: "Kendi evimizde bile gece yarsndan sonra grlt yapamayz. Durumu oya koyacam imdi. Eer ounluk bu bayan gibi teybin sesinin ykseltilmesini isterse, otobs duracak, ben de hemen ineceim." Gzm yle dnmt ki, ka kara aldrmadan, gece yanlar Sndrg danda ne yapacam dnmeden, otobsten inmeye sahiden kararlydm. Bir retmen olarak tm otoritemden yararlanarak, fkeli gzlerimi yolculara diktim. "Oylar toplayacam. Bu bayan gibi dnenler ellerini kaldrsn" dedim. O bayandan baka hi kimse elini kaldrmyor, korkuyla retmen hanma bakyordu. Bayan, elini kaldrmas iin kellifelli bay dirseiyle srekli drtklyor; ama adam elini gene de kaldrmyordu. ofr bile yle etkilenmiti ki, teybi tamamyla kapatt ve gzel bir sessizlik iinde Bodrum'a vardk. Eskiden otobsler grltl, Bodrum sessizdi. imdiyse tam tersi oldu: Otobsler sessiz, Bodrum grltl. Dostum Cahit Kayra, Hoa Kal Bodrum kitabnn ilk blmnde "Bodrum Senfonisi" ad altnda bu akllara smaz grltnn zelliklerim, boyutlarn ve apraklm, byk bir ustalkla ve ayrntl olarak inceledii iin, bunu bir kez daha anlatmaya kalkmayacam. Grltye kar atm savaa ksaca deinmeden nce, eski rencim ve arkadam Ferdi'nin ayn savata ahane bir taktiini aklamak istiyorum: Ferdi bir sabah bakm ki, o srada oturduu evin karsnda pansiyon ileten bir htn, dama bir hoparlr yerletirmi, btn mahalle arabeskle inliyor. Mkemmel bir mzik seti olan mzik merakls Ferdi, penceresini am, oraya birer metre boyunda iki ses ykseltici yerletirmi, balam Bach almaya. Ferdi'ye arabesk dinlemek ne denli eziyetse, pansiyoncu bayana Bach dinlemek o denli eziyet olduundan, damdaki hoparlr dakikasnda sklm. Grltye kar savamda, kimi zaman uygar ve demokratik yntemler kullandm. rnein imza topladm; belediye bakanlarn, kaymakamlar, polis mdrlerini, skynetim srasnda komutanlar ziyaret edip nazik ricalarda bulundum. Kimi zaman da sava hilelerine bavurdum: Memleketimizde kadnlarn borusu pek tmedii iin, zten kaln olan sesimi bsbtn kalnlatrarak, erkek sesiyle ve akademik unvanlarm da vererek, gece yarlar karakollara telefon edip, belirli bir diskonun hoparlrlerinin biraz kslmasnn istedim. "Motosikletli bir ekibi hemen oraya gnderiyoruz beyefendi, hi merak etmeyin" dediler. Ama grlt sabahn drdne kadar gene devam etti. Ancak bir tek gece, gerekleri sylemekten korkmayan drst bir polis, "beyefendi, bouna urayorsunuz. aresi yok, bunlar kudurmular" dedi. Gelgelelim, Evren Paa, bizlerin yllarca urap hep yenilgiye uradmz sorunu bir tek kez telefon ederek hallediverdi: Kendileri asker kampta kalyorlarm. nl bir diskonun grlts iki koyu ap Bodrum'un bir ucundan teki ucuna vararak, uykularn karm. Evren Paa, "hemen kapatn unu" diye buyurmu. Emir emirdir. Disko birka gn kapal kald ve bu arada grltsnn btn Bodrum'a yaylmasn engelleyen teknik dzenlemeler hzla yaplverdi. Bylece Evren Paa, mrnde ilk ve son kez bir ie yaram oldu. Oysa bu disko glyd. Yalnz sesiyle deil, skynetim kurallarna uymamak asndan da glyd. yle glyd ki, 12 Eyll 1980'in ilk gnlerinde gece 11'den sonra sokaa kma yasa varken, btn Bodrum, belediye hoparlrlerinden zel bir iznin iln edildiim duydu: "Her ne kadar gece saat 11'den sonra sokaa kmak yasaksa da, adn verdiimiz diskodan kp evlerine kendi arabalar ya da diskonun nndeki taksilerle dnenlere sokaa kma yasann uygulanmayacam bildiririz" diyordu belediye

hoparlrleri. Vahi kapitalizm yznden Bodrum'da yle akllara smaz durumlar oluyor ki, becerikli iadamlarmzn gnn birinde Kale'den yararlanp, gerekirse de bir ksmn ykarak, orada be yldzl ve olimpik boyda yzme havuzlu bir otel dikeceklerinden gerekten korkmutum bir ara. Oysa Bodrum'da irkinlemeyen, hatt eskiden olduundan daha da gzel olan bir tek yer kald, o da Bodrum Kalesi. Mzenin mdr, lkemizde artk hi kimsenin para ve parann saladklar dnda hibir eyi tutkuyla sevmedii bir dnemde, o kaleyi tutkuyla seviyor. Kale'nin daha da ok ilgi uyandrmas, daha da gzel olmas uruna, tm engellemelere kar koyarak, yllardr hi ylmadan urap duruyor. Bodrum kalabalklayor, Bodrum bayalayor, Bodrum biimsiz yaplanyor, Bodrum .irkinleiyor, Bodrum fazla grltl, Bodrum yle kt, Bodrum byle kt oldu filn. Bunlarn hepsini biliyoruz; hepsi de doru. Gelgelelim, Bodrum stanbul'a benziyor bana kalrsa: Onu irkinletirmek iin ne yaparlarsa yapsnlar, ne kadar urarlarsa urasnlar, gene de gzel kalmann yolunu buluyor her nedense. te bu yzden, gne batarken kumsalda oturup Kale'ye bakarken, Bodrum hl ne kadar gzel diyorum kendi kendime.

IV.

Mavi Yolculuk

lk mavi yolculardan biri olduum halde "Mavi Yolculuk" deyiminden holanmaz hale geldim. nk "Mavi Yolculuk" lf, nce entel zppelerin, sonra da herkesin diline dt. Artk darbukal turistler bile toplanp, darbukal mavi yolculuklar dzenliyorlar kendi aralarnda. Oysa ilk mavi yolcular, Sabahattin Eybolu'nun zenle setii, ou gen aydnlard. Sdece gezmek tozmak iin deil, Ege ve Akdeniz uygarlklarnn kalntlar konusunda bilgi edinmek ve bu arada o gzel kylar kendi gzleriyle grmek iin katlnrd bu gezilere. Teknemiz yzen bir seminere dnrd kimi zaman. Gerekli kitaplar okuyup aratrmalarda bulunan yetkili biri, gideceimiz yerler stne bir konuma yapar; o antik kentin tapnaklar, antlar filn konusunda n bilgi verirdi. Sonra herhangi bir vastaya, genellikle bir kamyona doluup oralara giderdik. ok ayp ama, bu bilimsel incelemelere katlmamak iin, benim, ambara ya da herhangi baka bir yere saklandm olurdu. Ara sra, gizlice denize atlar, kyya kar, tekneden kimselerin beni gremeyecei bir kayann arkasna gizlenirdim. Ancak herkes uzaklatktan sonra ortaya kardm. nk kalntlara ne kadar ilgi duyarsam duyaym, teki yolcular ne kadar seversem seveyim, gnde mutlaka birka saat yalnz kalmak, sessizlik iinde kitap okumak istiyordum. Hocam Sabahattin Eybolu, onlarla gitmediimin farkna varnca, beni fena halde azarlard. zr diler, "uykuya dalmm, beni ardnz duymadm" gibi yalanlar uydururdum. Bu, bilime merakl, arbal teknemiz, gne battktan sonra, grltl bir meyhaneye dnrd. Trkler sylenir, teypten Rum arklar dinlenir, gecenin ge saatlerine kadar bol bol yenilip iilirdi. Ben sdece iki tek itiim iin, bir sre sonra amatadan sklrdm. Birazck yalnz kalabilmek, kafam dinlendirebilmek iin, arkadalardan kaardm. On alt metrelik teknede kendime gizli bir yer bulmaya alrdm. Hatt byle bir yer bulamaynca, bir maymun gibi, direklerin tepesine trmanp oraya tnediim bile olurdu. Sabahattin ortadan yok olduumun farkna varnca, "Mna, hemen gel; hep beraber olmak iin buradayz" der, beni gene azarlard. Bir de le raks fasl vard. Tentenin altnda kk bir ilingir sofras kurulur ve ancak kodamanlar; yani Sabahattin, Mntekim kmen, Sadi alk, Melih Cevdet gibi belirli bir yata olanlar le raks ierdi. Ya asndan benim de kodamanlar arasnda yer almam gerektii halde, leyin imek bana ters gelirdi. Sonra baktm ki, kodamanlara katlmadm iin sosyal status'um, yani toplumsal konumum fena halde sarslyor: Kodamanlar bir masann evresinde koltuklara kurulmu, efendi efendi sohbet edip ierken, ben gvertenin tahtalar stnde, oluk ocuk arasnda kalmm. Olum, kzm yanda genler, benimle senli benli olmaya, beni dirsekleriyle drtmeye balam. Bunun bilincine varnca, azametle ayaa kalktm; "ben de kodamanm, ben de rak ieceim" dedim. ince de anladm ki, denizdeyken gndz alkol almann hibir kt etkisi yok. Kavuran gnein altnda bir terliyorsunuz, bir denize giriyorsunuz, alkol falan kalmyor kannzda. Ege ile Akdeniz'de tekne gezintilerini ikiye ayrrm: Sabahattin Eybolu'ndan nce, Sabahattin Eybolu'ndan sonra. Hocam Sabahattin'i yitirdikten sonra da ok gezdim o denizlerde. Ama onun bakanlnda ilk mavi yolculuklarn baka bir tad vard. Tatl olmasna ok tatl olmakla birlikte, mutlak bir egemenlik kurmutu teknede. rnein, sabahlar ge uyanmamza izin vermezdi. "Buraya uyumaya gelmedik" der, gnein douunu ille seyretmemizi isterdi. Gerektiinde, heykeltra Sadi alk yle komik bir sabah ezan okurdu ki, kahkahalar atarak uyanrdk. Sabahattin'in bir de gece yarsndan sonra yzmek huyu vard. Btn gn denize girmez; sonra bol bol yiyip itikten sonra, herkes uyurken, karanlklarda suya dalard. Bir kalp sorunu olduu iin, ben de tellanr, canm istese de istemese de, onunla birlikte yzerdim. lk mavi yolculuuma 1963'te gittim. Otuz iki kii, Kuadas'ndan, Macera adl, byk, ama khne bir tekneye bindik. Gece yarsndan sonra yola ktk. Zten geceleri rzgr kesildiinden, ancak ge saatlerde denize alrdk her zaman. Gelgelelim bu ilk yolculuumda rzgrn kesildii falan yoktu. Tam tersine yle bir frtna vard ki, gvertede ak havada yatan bizler, dalgalar stmzden getii iin, srlsklam oluyorduk geceleri. alkalana alkalana, nerdeyse batacak durumlara gelerek, birka gnde, perian bir halde Bodrum'a vardk. Beni deniz tutmad iin, herkesten daha az periandm. (Ancak bir tek kez, lodoslu havada Bykada'dan Karaky'e geerken deniz tutmutu; ama yanmdaki hi obur olmayan ve dehetler iinde lokmalarm sayan beye gre, tam on yedi tane

midye dolmas yemitim le yemeinde.) Neyse, o deniz yolculuunda midye dolmas gibi eyler yemediimden deniz tutmad iin, herkesten daha az periandm. Ama slak battaniyelerin altnda buz kesen ayaklarm, tekneye binmeden nce gittiimiz Efes'in lk mermerlerini zlemiti. O mermerler yle przszdr ki, onlara ayakkabyla basmaya kyamadm iin, yalnayak gezmitim Efes'te. Yolculuumuzun bu kt balangc bizleri yldrmad. O sralarda dnyalar gzeli bir yer olan Bodrum'a varr varmaz, aslan kesildik hepimiz. Bu arada yolculua Kuadas'ndan balamann yanl olduunu; Gkova'ya gitmek iin Bodrum'dan, Fethiye Krfezi'ne gitmek iin de Marmaris'ten yola kmak gerektiini anladk. Bana kalrsa, gerek bir mavi yolculuk Bodrum'dan balamal, Antalya'da, hatt Alanya'da bitmeli. Gelgelelim byle bir gezi bir aydan fazla sreceinden para ve zaman asndan pek olas deil. stelik Yedi Burunlar sorunu var. ok frtnal bir denizde, sulara uzanan sipsivri kayalklara arpabilirsiniz her an. Bu yzden de, deniz tutan yolcular da, kaptanlar da pek yanamazlar oralardan gemeye. Ama bunu gze alrsanz, o gzel Patara kumsalna varrsnz. Varnca da baka bir sorunla karlarsnz. nk Patara'nn n ak denizdir. Snp demir atabileceiniz bir koy yoktur. Bu yzden, Patara'ya, Kalkan'dan karayoluyla gitmeyi herkes ye tutar. Biz de ancak bir iki kez denizden gidebildik oraya. Tiyatrolu antik bir kent olan Patara, denizden srekli gelip kyya ylan kumlarn oluturduu tepelerle doludur. O kum tepelerinin altnda nelerin gml olduu pek bilinmez. Bodrum'dan Gkova'ya giderken her. zaman uradmz, kimsenin oturmad Oraklar adasnda iki eye hayran kaldm: Biri oradaki koyun inanlmaz gzellikte yeil ve saydam sular; teki de karadaki farelerin yaayabilmek iin verdikleri akllara smaz savamd. Kk, arna ngiliz gemicilerin dedikleri gibi, sea-worthy yani denize gerekten lyk bir tirhandilin sahibi ve kaptan olan Mithat Bey, farelerin tekneye kmalarn engellemek iin, bizi karaya balayan mann ucuna bol bol fare zehiri srd. Fareler gene tekneye girip sebze ve meyve dolabna saldrdlar. nk bunlardan biri, kendini feda edip zehiri yermi; tekiler de ipe sarlp kalan l farenin stnden geerek, tekneye girmenin yolunu bulurlarm meer. Oraklar'a bir gnlne gittiimizde, Genco Er kal anlatmt: Gne tam batarken, kocaman fareler, kayalarn stne sra sra dizilip, sular yemyeil o gzel koya demir atan teknelere krmz gzlerini dikmiler, bekleyip durmular. "Unutamayacam, korkun bir bekleyiti onlarnki" diyordu Genco. ki adadan oluan Oraklar'n knde bir tek ev varken, bynn tamamyla ssz kalmasnn nedeni bu farelerdir belki de. Gkova'ya giderken Oraklar'a uradmz gibi, dnte de kertme'ye urardk mutlaka. Bu ky kynn balca ekicilii, akr Aye ile Paluko efsanelerinden kaynaklanrd. Onlar tandmda, akr Aye, masmavi gzl, olaanst gzel, yal bir kadnd. Asl ad Mustafa olan Giritli balk Paluko da, olaanst yakkl, yal bir erkekti. Bir akam kertme'de bu ikisi, bizlerden biraz uzakta kuma meldiler, uzun uzun konutular ba baa. Birbirlerine neler sylediklerini duyabilmek iin meraktan lyordum. Ama yle gizemli bir ember izmilerdi ki evrelerine, onlara yaklamann yolu yoktu. Eskiden mavi yolcular, benim istediim gibi Bodrum'dan, Antalya'ya kadar yelken amasalar da, uzak yerlere gidip antik kentlerin kalntlarn grrlerdi. Hocam Sabahattin'in lmnden sonra, durum deiti. Birbirinden ancak bir iki saat uzaklktaki koylara gitmeye, orada zn uzun kalp yan gelmeye altk. Eskiden btn koylar ssz, sessiz ve bo olduundan, demir atp geceleyeceimiz koyu semek bir sorun deildi. imdiyse yerli ve yabanc turist says da tekne says da yle artt ki, temmuz ve austosta denize kmadmz halde, her girdiimiz koyda en azndan be alt tekne buluyoruz. Bunlarn bir ksm arabeskli, darbukal ve amatal olduundan; gecemiz zehir olmasn diye, onlardan kap daha grltsz bir yere snmaya alyoruz. Koylarda ilgin insanlarla karlatmz da oluyor. rnein Kaliforniyal gen bir iftle karlamtk 1960'l yllarda. Adam yazarm. Ne yazk ki, adn unuttum. Belki nl bir yazar olmutur bu arada. Sekiz metrelik kck bir tekneyle t ngiltere'den bizim kylarmza gelmiler. Bir defasnda geceleyin, yanlarnda bir tek kadn bulunmayan alt Alman erkei yaknmza demirledi. "Eyvah! imdi grlt balayacak!" dedik. Ama kaba saba grnen bu Almanlar, klarn sndrp, yle gzel lied'ler sylemeye baladlar ki, hayran kaldk. Onlar alklayp, Almanca bilmediimiz iin ngilizce kutlaynca, bu defa ngiltere'nin ve skoya'nn birbirinden gzel halk trklerini dinlettiler bize. Sdece mzik eitimi grdkleri deil, bu iin profesyoneli olduklar besbelliydi. steimiz zerine, Brecht'in szlerini

yazd, Kurt Weil'in besteledii arklar da sylediler. Gecenin 12'sinde, ok gzel bir ninniyle konserlerini bitirdiler. Bir defasnda, tam 14 Temmuzda, yani Franszlarn mill bayramnda, bir Fransz teknesi gecelediimiz koya demir att. Argo deyimle, "unlara bir kyak yapalm" dedik. Yar yarya suyla doldurduumuz ielere mumlar diktik; Byk Fransz htilli'ni anmak iin, komu tekneye kk bir alev filosu saldk ve hep bir azdan mill marlar La Marseillaise'i syledik. Franszlar duygulandlar, bizi alkladlar, bravo! diye bardlar. Ama ondan sonra, biz birazck azdk. Enternasyonal'den tutun da Bandiera Rossa ve Commandante Che Guevara'ya kadar, bildiimiz devrimci marlarn ve arklarn hepsini avaz avaz syledik. Anlalan Fransz burjuvalar pek holanmadlar bundan. Teknelerinin btn klarn sndrp, bir lm sessizliine gmldler. Bir baka defa geceleyeceimiz koya, Rodos'tan gelen, ok byk, bembeyaz lks bir yat demir att. Bu grkemli yat yakndan grebilmek iin hemen suya atladm, evresinde yzmeye baladm. Yat hayranlkla seyrederken, ara sra da bizim Hrriyet'e bir gz atyordum. O kibar beyaz yatn yannda, pruvadaki, bisiklet tekerleinden yaplm kocaman frldayla; bir ipe geirilmi, frfr dne dne gidip gelen, daha kk boy teki frldaklaryla; uraya buraya aslm rengrenk mayolar, havlular, amarlaryla; akam yemeini hazrlayan otuza yakn yolcunun amatasyla, tam bir ingene teknesine benziyordu. Byk kibar yatta sdece drt yolcu vard. Bir gen ift, bir de yal ift. Derken arp kaldm; nk bunlar kpeteye geldiler, bana ngilizce seslenmeye baladlar. Amerikal olduklar ivelerinden anlalyordu. "Buraya buyurun, biraz dinlenirsiniz, hem de tanrz" diyorlard. Yatn bordasna bal merdivene yzdm. Kzm tam pe atacakken elinden zorla alp giydiim eski psk mayodan sular damlayarak, son derece rahat bir gverte koltuuna yerletim. Kolal beyaz ceketli, siyah pantolonlu k bir garson, bana buzlu bir viskiyle, kavrulmu badem sundu. Genler kar kocaym; yallar da delikanlnn annesiyle babasym. Drd birden konumaya balaynca, hayretten hayrete dtm: Bizler onlarn teknesine hayran kaldmz gibi, onlar da bizimkine hayran kalmlar meer. "Ah, ne gzel! Ne kadar kalabalksnz! Ne kadar neelisiniz! Kim bilir ne kadar ok eleniyorsunuzdur! Sizlere gpta ediyoruz dorusu!" diyorlard. ekine ekine geceleyin bizim tekneye gelmek iznini istediler. Ben de kasla kasla, "buyurun, sizi bekleriz" dedim. Gece Amerikallar, ifter ifter viskiler, araplar, ampanyalar ve Fransz konyaklaryla geldiler. ielerden birinin Remy Martin fine champagne yani konyaklarn en gzeli ve dnyada en ok sevdiim iki olduunu anlaynca, Sabahattin'e, "bunu bir kenara koyalm, ancak anlayanlar isin" demem zerine, hocam bana fena kzd. Bense, fine champagne'm gzel iilmesini kendi amdan bir hayat memat meselesi saydmdan, Sabahattin'e kafa tutuyordum: "Ama Sabahattin" diyordum, "bizimkiler barbarlar gibi, bunun iine su katacaklar, buz koyacaklar; o gzelim ikiyi mahvedecekler. Oy saf ine champagne, ancak yemekten sonra, az miktarda iilmelidir. Sapn parmaklarnn arasnda tutunca, elinin scakln hafife alabilecek biimde yaplan zel kadehlerle ve drt aamada, yava yava iilmelidir: "nce koklayacaksn, sonra aznda tadn alacaksn, sonra grtlandan geiinin lezzetini, en sonunda da midene iniinin hazzn duyacaksn" diyordum. Ama beni ayplayan Sabahattin, ieyi ortaya koydu ve korktuum oldu: yi bir ampanya beyaz araptan gzel olduu gibi, konyaktan ok daha gzel olan fine champagne, iine sular buzlar konularak, drt aamann hibirine zen gsterilmeden mahvedildi. Bizler onlarn ikilerini byle barbarca tketirken, drt Amerikal da, ayn barbarlk iinde bizim raklarmz tketiyorlard. Sabaha doru bir hayli sarho bir halde, hayatlarndan son derece honut olarak, bu yolculukta ilk kez ho vakit geirdiklerini tekrar tekrar syleyerek, kibar ama can skc lks teknelerine geri dndler. Amerikallarn teknesi ne kadar konforluysa, bizim Hrriyet de o derece konforsuzdu. imdi kaptanlar, ne kadar yatacak yer varsa, ayn sayda yolcu almak zorundalar. Oysa, iine bavullarmz koyduumuz bir tek kamaras olan on alt metrelik Hrriyet'e, otuz kiiden fazla bindiimiz olurdu eskiden. Herkes ak havada yatard. u da var ki, gerek bir mavi yolcu, son derece lks ve rahat bir kamaras olsa da, ak havada yatmay ye tutar her zaman. lk yolculuklarmda ben de yle yapardm ve yirmi be yandan beri sigarann da aztt bir mzmin bronitim olduundan, denize kar kmaz ksrp tksrmaya balar; zten ksk olan sesim bsbtn kslrd. Daha sonralar Hrriyet teknesinde baz baka reformlarla birlikte, birka kamara

yaplnca, arkadalarm onlardan birinde yatmama karar verdiler. Ama gene de dayanamaz, gece yarlar herkes uyuduktan sonra, bir battaniyeye sarnp gizlice gverteye kar, bir yerlere kvrlp yatardm. nk ak havada, yldzlarn altnda, denizin ve aalarn sesini duyarak uyumann bana verecei hazza kyasla, bronitin verecei aclar bir hi sayardm. Beni gvertede bulup, azarlaya azarlaya kamarama geri gndermek isteyen arkadalarma da kafa tutardm. Bir defasnda Ka'tan aldmz mis kokulu kk sar kavunlar, altmdaki ranzaya konulmutu. Geceleri l dalgalarla tekne bir beik gibi sallandka, birbirlerine arpan kavunlardan inanlmaz gzellikte kokularn salmasn, kk denilen, ama aslnda byk olan mutluluklarmdan, biri saydm. Kimi zaman kendimi tutamaz, geceleyin o kavunlardan birini arr, kimselerin haberi olmadan bir gzel yerdim. Kamarasz gnlerimizde, ou yolcularn iirilen bir lstik iltesi, bir de uyku tulumu vard. Bense bir torbann iine girmekten hi holanmadm iin, battaniyeyle rterdim stm. Lstik iltemin ise, her zaman gizli bir delii olurdu her nedense. ilteyi iirip yatar, bir sre sonra kendimi gvertenin tahtalar stnde bulurdum. Ama her gece birka kez snen iltemi bir sknt saymazdm. Asl sknt tuvalet faslyd: Hrriyet'te bir tek tuvalet vard ve bu tuvaletin altnda gerekli tekilt yoktu. Yani kk aptesimizi istediimiz zaman, ama byn ancak tekne seyir halindeyken yapabilirdik. Hrriyet demir atnca, bu i iin karaya kp; allklarn, kayalarn, aalarn falan arkasna saklanmak gerekirdi. Hele sabahlar durumumuz ok acklyd: Hrriyet'in yanaabilecei bir iskele yoktu ou zaman; teknenin kk sandal da ancak drt kii alabildiinden, millet elinde bir tomar tuvalet kd, su dolu bir plstik ie, kuyrua girer, skt iin tepine tepine srasn beklerdi. Bu ikenceden kurtulmak iin, gnlerce sren psikolojik kkenli inat bir kabza tutulanlar vard aramzda. Hrriyet'te elini yzn ykayacak kadar su vard ama, denizden knca du yapacak kadar su yoktu. Fransa'dan tuzlu suda kpren zel sabunlar getirttiimiz halde, derimiz kaln bir tuz tabakasyla kaplyd. stelik ben, gzel deniz kabuklan tutkusuyla yanp tututuum iin, kylarda, sivri sivri kayalar arasnda, sabahtan akama kadar, de kalka dolanp dururdum. Bu yzden de bacaklarm kollarm, her bir yanm yaralar bereler iindeydi. O tuz, yaralarm hem cayr cayr yakar, hem de iyiletirirdi. emeli, dereli bir yere gelince, mthi bir hamam fasl balard. Herkes, zellikle erkeklerden genellikle daha titiz olan kadnlar, ellerinde taslar, sabunlar, ampuanlar, byk havlularla emeye gelir, saatlerce ykanp dururdu. Bir defasnda iyice sabunlandktan sonra, s bir derenin akl talar stne uzanmtm. Tertemiz serin sularn stmden uzun uzun akmas byk bir haz vermiti bana. imdi deniz gezilerinde gemiciler ya da getirdikleri bir ah, yolculara yemek piiriyor, servis yapyor. Oysa eskiden, biz gemicilere yemek piirir, servis yapardk. Sabahattin Eybolu, "onlarn grevi, yemek piirmek deil, gemicilik etmek" derdi. stelik, en lezzetli paralar onlara ayrmamz isterdi. yi yemek piirmesini bilen biriyle yardmcsndan oluan drt kiilik ekipler seilirdi. Bu ekiplerin hangi gn alacaklar, haber tahtasna ilitirilirdi. Hatt kimi iddial ekipler tasarladklar menleri nceden iln bile ederlerdi. Aralarnda tatl bir rekabet yaayan ekipler, drt n yemein hazrlanmasndan, bulan ykanmasndan, teknenin temiz tutulmasndan, yani o gnn btn ev ilerinden sorumluydu. Bir sabah kahkahalar atarak uyandk hepimiz: Rahmetli Sadi alk, stnde kocaman harflerle "Bu yerinde Grev Var" yazl pankartlar gizlice hazrlam, sabahn krnde ekibiyle birlikte, pankartl sloganl bir yrye gemiti. Ama o protesto eylemim anmsadka, artk glmek deil, ancak alamak geliyor iimden. nk birinci pankart, o srada dokuz yanda olan olu Osman tayordu ve bu dnyalar gzeli ocuu, delikanlyken, akllara smaz bir helikopter kazasnda yitirdik. lk mavi yolculuumda, yemek piirmesini bilmediimi, ancak kahve ve ay yapabileceimi syleyerek, yaammn en byk yanlglarndan birine dmtm. Bu yzden, yolculuk boyunca sabah kahvaltsnda altm ay (gerekten iyi ay demlediim iin, ou arkadalar ikier bardak ierdi); kodamanlarn sabah saat on bir kahvesi; le yemeinden sonra otuz kahve (kimi sde, kimi az ekerli, kimi orta, kimi ekerli); akam kahvaltsnda otuz, bazen altm bardak ay; akam yemeinden sonra da gene sde, az ekerli, orta, ekerli olmak zere fincan fincan kahve yapyordum; nk neskafe, ya Trkiye'de henz yoktu ya da bizim teknemizde bulunmuyordu. O cehennem scanda gaz ocann banda durmak; tekne dalgal bir denizde seyrederken her an devrilebilecek aydanl, demlii ya da cezveyi dz tutmak zorunluu, hayatm kaydryor, beni perian ediyordu.

Bir daha mavi yolculua ktmda, "yemek piirmesini rendim artk" diye yalan syledim. Ne var ki, Oktay Rifat gibi usta ahlarn ekibine girmeye zen gsterdiim iin, bu ii zamanla sahiden renmeye balamtm. stelik usta artlar iyi yemek piirmeyi hakl olarak bir sanat dal saydklarndan, yamaklarnn dalga gemesine pek izin vermezlerdi. Bir defasnda yan yatm kitap okurken, Oktay, "Mina! Hemen buraya gel!" diye yle bir fkeyle bard ki, dm koptu. Hemen koup domatesleri doramaya baladm. Tm konforsuzluuna karn, khne Hrriyet motorunu, btn o yepyeni lks teknelerden kat kat daha fazla severdim. Bunun balca nedeni, Fuat Kaptan'a, torunu Sleyman'a ve zellikle damad Ali Fuat'a yaknlk duymamd. Hele Ali Fuat Kaptan'la iyice arkada olmutuk. Ali Fuat, her yaz iki kez, ou zaman kez, Sabahattin Eybolu'yla denize ka ka, baz konularda acayip bilgi sahibi olmutu. Yalnz Sabahattin'in deil, onun mezlerinin de sylediklerini dikkatle dinler ve cin gibi olduu iin ok ey renirdi. stelik tam bir insan sarrafyd. Her eyi hemen seziverir, en doru deerlendirmeleri yapard. Kimi zaman, onunla bir keye ekilir, dedikodu yapmadan, yolcular konusunda kk psikolojik gzlemlerde bulunurduk. Ali Fuat Kaptan, "korkarm bu evlilik yrmeyecek" ya da "u beyle u hanm arasnda bir yaknlk balad" ya da "bilmem kim, fena gcendi" ya da "aman dikkatli olalm, bilmem kim kavga karmak zere" derdi ve syledii doru kard her zaman. On alt, bilemediniz yirmi metrelik bir teknede bir haftalk ya da on gnlk bir yolculuk, evlilikten beterdir. Yani srekli burun buruna kaldnzdan, teki yolcularn huyunu suyunu hemen anlarsnz. Bazlarnn yzn, mrnz boyunca bir daha grmek istemezsiniz. Bazlaryla da yllarca srp giden bir dostluk kurarsnz. Eskiden Sabahattin, mavi yolcular kendi seerdi; biz de onun setiklerini kabul ederdik. Ama daha sonralar, yolcu says on ya da on ikiye dnce, bizimle gelecekleri ince eleyip sk dokumaya baladk. Ara sra tatszlklar olurdu gene de. Ama gzel denizlerde gezdiimiz, birbirinden gzel koylarda demir attmz iin, yaama sevinci hep ar basard. Neemiz tekneye biner binmez balard. nk Sabahattin Eybolu dneminde, denize alr almaz mavi yolculuk bayra trenle diree ekilirdi. Bu bayrak, mavi fon stne bir anfora ve iki kupadan oluurdu. Bayrak treni srasnda Sadi alk zel marlar uydurarak bizi ok gldrrd. Sabahattin'den sonraki yolculuklarda ampanya ierek yola kardk; ok da elendiimiz olurdu. Aksilikler bile eninde sonunda bir elenceye dnrd. rnein, bir defasnda, Hrriyet'in ambarndaki kasada koruduumuz buzlar tmyle erimiti. O scaklarda souk bir ey iememek felketine uramtk. Bizler ah vah ederken, geceleyeceimiz koya, kaptan yalca bir Fransz olan bir yat demir att. O lks yatta bir buzdolab, dolaysyla bol buz bulunaca besbelliydi. Gelgelelim o somurtkan Franszn bizi tersleyip buz falan vermeye yanamamas olasl da vard. Bunun zerine, herifi yola getirebilecek bir hile dndk: O srada on yedi yanda bir fet olan Tuvana'ya en kk bikinisini giydirdik; salarn zenle taradk. Kz yle gzeldi ki, yzne makyaj yapmaya gerek yoktu. Bu hazrlklar srasnda, Ayla evremizde dolanyor, "utanmyorsunuz! Kzm smrmeye, cinsel bir obje haline sokmaya, o Fransz tavlamak iin yem olarak kullanmaya hakknz yok!" diye sylenip duruyordu. Ama buzsuzluk sorunu gzmz dndrm, ahlk filn brakmamt bizlerde. Zavall Tuvana'ya, "sen hi konuma" diye tembih ederek, onu teknenin sandalna bindirdik. Yanna da Franszca bilen ve az lf yapan birini koyduk, komu tekneye gnderdik. Yal Fransz bir kurtmu meer; hileyi hemen anlad. Kt kt srtarak buzlar bir naylon torbaya doldururken, gzlerini Tuvana'ya dikti. "Bu dei tokuta kz bana vermeyecek misiniz yoksa?" diye sorup, bizleri rezil etmeye kalkt. Ne var ki, o gece ikilerimizi souk iebildiimiz iin, sylediine pek aldrmadk. Franszca'da da, ngilizcede de kullanlan mystification szcnn Trke karl yoktur. nsanlar aldatmak iin yaplan ve uzun srebilen bir aka anlamna gelir bu. Profesr Ayla ve eski rencim Trkn, birer mystification ustasyd. Kimi zaman tek balarna, kimi zaman aramzdan bir iki kiiyle ibirlii yaparak bize oyunlar oynarlard. Bu akalarn senaryolar, haberimiz olmadan, gnlerce nceden zenle hazrlanrd. rnein bir defasnda bir iki yl nce evlenen, ama ei iinden ayrlamad iin tekneye yalnz gelen Trkn, "aman, ne olur! perembe gn mutlaka Manastr koyuna varm olalm!" diye tutturdu. Nedenini sorunca, eski sevgilisiyle o gn orada buluacana sz verdiini bildirdi. "Eski sevgilim de yeni evlendi" diye ekledi acayip bir glmsemeyle. Bu duruma biraz atk ama, perembe gn Manastr" a demir attktan sonra, Trkn kamarasndan yle bir klkta kt ki, hayretler iinde kaldk: Her zaman ok sde giyinen, makyaj

kullanmayan arkadamz, akln alamayaca kadar sslenmiti; yz gz boyalar iindeydi. Dekoltesi ok ak, crtlak renkli, darack, yrtmac kalasna kadar gelen rk bir giysi vard stnde. Boynuna en azndan on kiloluk eit eit kolyeler aslyd. Trnaklar mor ojeliydi. Elleri yzklerle, kollar bileziklerle doluydu. On be santim topuklu ayakkablaryla krta krta yryordu. Sandaln tekneye yanamasn istedi ve bize apkn apkn el sallayarak, "sakn peimden gelmeye kalkmayn" dedi. Peinden gitmedik ama, meraklar iindeydik. Hepimizin gz, ancak uzaktan grebildiimiz Trkn'n gittii kr gazinosuna dikiliydi. Hrriyet teknesinin tek drbn elden ele geiyordu. Drbn tam kaptm srada Ali Fuat Kaptan beni bir kenara ekti. "Hocam, bu kz sizin eski renciniz. Yeni evlenmi. Byle eyler yapmasn engellemek sizin greviniz" diyerek beni uyaryordu. Bir yandan da, "drbnle bakma, ayp olur" diyen Berna Moran tarafndan azarlanyordum. Uzaktan grdmz durum uydu: Eski sevgili, koarak kyya indi, Trkn' karlad. Birbirlerine sarldlar; sonra bir masaya oturup yanak yanaa cilvelemeye baladlar. Derken, amlarn arasndan bir htn frlad ortaya. "Eyvah! Kars geliyor" dedik. Htn, Trkn'a ters ters bir eyler syleyip kocasnn kolunu kapt, onu peinden eke eke srkledi. amlarn arasnda kayboldular. Masada tek bana kalan Trkn omuzlar hkrklarla sarslarak, yzn elleriyle kapatt. Sonra kyya indi, trajik ve bouk bir sesle, "sandal!" diye bard. Sandal hemen gnderdik. Trkn tekneye knca, hibirimize bakmadan, doru pruvaya gidip yere kt. kici olmad halde bsbtn trajiklemi bir sesle, "bana bir votka verin!" diye emretti. Aramzdan birinin ekine ekine gtrd votkay bir dikite, itikten sonra, lgn bir sesle, "beni yalnz brakn!" diye inledi. Ali Fuat Kaptan'n uyarlar zerine, benim ahlk retmen yanm harekete gemiti. Eini eski sevgilisiyle aldatan kadnn yanna gittim. "Trkn, kendine gel, byle eyler yapamazsn, ayp oluyor!" dedim. Esasl bir nutuk atmaya balayacaktm ki, Trkn anszn kahkahay bast. Katla katla glerek, btn bunlarn bir aka olduunu syledi. Ona inanmayacaktk ama, eski sevgiliyle kars kydan seslenip sandal istediler o srada; ve tekneye ktlar. Onlar ancak yakndan grnce, bize bir oyun oynandn; erkein Jale, kadnn da Ayla olduunu anladk. Bizler farkna varmadan aksesuarlaryla birlikte karaya hemen kmlar, gerekli kostmleri giymiler meer. Baka bir defa, Ayla ile Trkn'n senaryosuna uyarak, Berna ile ben, bir oyun oynadk tekilere. Herkes gezinmek iin karaya kmt. Biz ikimiz yorgun olduumuzu syleyerek, Trkn'la birlikte teknede kaldk. Trkn, beni erkek, Berna'y kz yapmaya karar verdi. Beni bir Arap eyhi, Berna'y da dansz klna soktu. Tekneye hazrlkl geldii iin, gerekli giysileri de vard. Berna'ya alacal bulacak ok uh bir eit alvar giydirdi, bana da bir malah. Berna'nn ayak bileklerine halhallar, gsne sahte memeler, bana tl rtler takt, gbeinin stne altn taklidi bir uzun zincir balad. Benim bama usturuplu bir sark sard; elime kocaman bir tespih verdi. Ayama ular sipsivri erkek ayakkablar giydirdi. Benim sakalm bym, Berna'nn yz gz yle ustaca makiye edilmiti ki, birbirimizi tanyamyorduk nerdeyse. Arkadalar tekneye yaklanca, komplonun iinde olan Ayla, "eyvah, Araplar tekneyi basm!" diye feryat etti. "Bunlar da nereden kt!" diye herkesi bir tel ald. nk yazn stanbul'a akn eden Araplar, gney kylarna ayak basmazlar. Sandalla hemen onlar karlamaya giden Trkn, Araplarn neden tekneye geldikleri konusunda usturuplu bir masal uydurarak, arkadalarmzn teln bsbtn arttrd. Ben, bu arada, dansz sze sze byklarm burarak tespih ekmeye; Berna da teybe konulan zel Arap mziiyle kr kr oynamaya devam ediyordu. Bu oyuna yle gereki bir hava vermitik ki, yanmza geldikten sonra bile hemen tanmadlar bizleri. Ancak Berna ile ben kkr kkr glmeye balaynca, durum anlald. Tekne yolculuklarnda elenmesine elenirdik ama, ben elenip ho vakit geirmek ya da dinlenmek iin deil, denizlerin ve kylarn gzelliini grmek iin kardm bu yolculuklara. Bir sahilin gzel olmas iin, hemen arkasnda ykselen dalar tepeler bulunmal bence. Normandiya'ya gittiimde, Man Denizi'ni ve o usuz bucaksz kumsal grnce hi heyecan duymamamn nedeni, o gzel kumsaln arkasnda yamyass bir ovann yaylmasyd. Bu yzden de, ne denizin ne de kumsaln ekicilii kalmt benim gzmde. yi ki, Anadolu'da, Ege, Akdeniz ve Karadeniz ky eridinin hemen arkasnda, yksek tepeler ve dalar vardr genellikle. Gkova bile, ova olmasna ovadr ama, o grkemli Kran Dalar'yla evrilidir gene de. Mavi yolculuklar inanlmaz gzelliklerle doludur. teki yolcular, bu sularda gezerken, ngiliz Amirallii'nin hl kullanlan eski haritalarm inceler; gideceimiz yerin gerek adnn u mu ya da bu mu olduunu

tartrlar (nk bu adlarn bazlar her kaptana gre deiir) ve o yerin tarihsel ve arkeolojik zelliklerini renmek isterler. (Bunlara merak duyanlarn Azra Erhat'n gvenilir bir bilgi kayna olan Mavi Yolculuk adl kitabna bavurmalar ok yerinde olur.) Bense, ne ayp ki, corafyaya, tarihe, arkeolojiye bo verirdim. Kendimden gemi bir halde, ancak gzellikleri grrdm. Karya kylarnda m yoksa Likya kylarnda m bulunduumuzu merak etmezdim. Ege denizinden Akdeniz'e getiimizi, haritalardan deil, suyun renginin deimesinden; ok koyu, nerdeyse lcivert diyebileceimiz bir maviye dnmesinden anlardm. Bu koyu mavi yle saydamd ki, tuzlu sulan lkr lkr imek gelirdi iimden. Kendimi zor tutardm. Ara sra da tutamayp, bir iki yudum ierdim. Bir koya girdiimizde, o koyun tarihteki yerinden fazla, kydaki kayalarn arasndan fkrrcasna kan, nerdeyse yatay olarak denize uzanan am aalar ilgilendirirdi beni. Demir attktan sonra, bir gemicimiz teknenin sandalna atlar, beraberinde gtrd may o aalardan birinin gvdesine dmlerdi. Hem denize hem ormana bal kalrdk bylece. Aasz bir kyya demir atnca da, geceleyin kumsala kar, bir ate yakar, balklar yerdik. Sabahattin ile ktmz mavi yolculuklarda canmzn istedii kadar balk yerdik eskiden. nk o sralarda hem bol bol balk vard denizlerimizde, hem de bunlar avlamak iin tam tekiltl sandalyla bir balk gtrrdk beraberimizde. Sabaha doru alarn ekilmesini grmek, Sabahattin'in balca keyiflerinden biriydi. Ara sra beni de yanna alrd. Alardan kocaman ahtapotlarn kt da olurdu. Onlardan korktuumu anlayan hocam, "bak, ne gzel ahtapotlar" diyerek, onlara bakmaya zorlard beni. stanbul'da adn bile duymadm nice balklar tandm bylece: Melanurya, lahos, piuta, orfoz, szde afrodizyak etkileri olan ve Kleopatra tarafndan Antonius'a yedirildii rivayet edilen skaros vb. Dalgalarn stnde uan balklar bile grrdk o gnlerde. Ama daha sonralar, denize alnca, ou zaman ancak orkinos tutabildik. Kaptan olduu ef teknesinde kan yangnda gen yata yitirdiimiz dostum Yarkn bunlara "albakore" derdi her nedense. Oltaya taklan bu kocaman orkinoslar, ancak Yarkn tekneye ekebilirdi. nlayan bir sesle "albakore!" diye att zafer lm hl duyar gibi olurum. Albakore gvertedeki bir kasann iine yar canl atlr; kamasn diye de kapan stne ben oturtulurdum. Akamlar gvertede mangal yaklrd. Izgara edilen albakore filetolar rakyla birlikte yenilirdi. Kaptan Yarkn'la ancak turist sezonu bittikten sonra kasmda denize ktmz iin, o mangal bizi strd. En gzel deniz gezilerimden biri, ok usta bir kaptan olan Engin Cezzafn Kuma adl kk tirhandilinde, Behice Boran ve birka arkadala geirdiimiz drt gnd. Benim gibi deniz delisi olan Behice, sevin iindeydi. nk Ankara'nn siyasal yaamnn irkefli bataklklarndan uzaklam, Gkova'nn tertemiz sularna dalmt. Ekim sonlarnda kmtk bu geziye. Arkadam Ahmet Kocadon da ayn mevsimde bizi Gkova'ya gtrrd. K balangcnda, ara sra ince ince yamurlar yaarken, her yer ssz ve biraz hznlyken, koylarda bizimkinden baka hibir tekne yokken denize almaktan ayrca holanrm. Bir defasnda, biz Kale'nin nndeki rhtmdan tam demir almak zereyken, iki gen kzn, efe hayran hayran baktklarn grdk. "u zavalllar da alalm" dedik. "Gelin" iaretimiz zerine, kzlar hi duraksamadan hop diye tekneye atladlar. Yeni Zelandalymlar. Bir broda sekreter olarak alyorlarm. ef Bodrum'a geri dnnce, "hayatmzn en gzel drt gnn geirdik" dediler bizden ayrlrken. O kzlar haklyd. Eski ve yeni tekne gezilerinde grdmz yerler birbirinden gzeldi. Kiminin ehirolu Adas, kiminin ehir Adas, kiminin Sedir Adas dedii yerin antik tiyatrosunun sahnesinde, birlikte dans edercesine birbirine dolanm zeytin aacna " Gzeller" adn vermitik. Ama bu adann asl byleyici yan kumsalyd. Dibindeki kum sayesinde denizin rengi inanlmaz bir yeildi. Kumsalna gelince, yeryznn hibir yerinde oradaki kumun ei benzeri yoktur bildiim kadaryla. teki kumlar gibi altn renginde deil, gm rengindedir. Bytele baknca, kusursuz yuvarlaklar ve ovaller grrsnz. Normal kum gibi parmaklarnz arasnda ezilmeyen bu kum taneleri, nerede ve ne zaman yaadn bilmediimiz gizemli bir bcein kabuklarndan olumu, yani bir eit fosilmi bir sylentiye gre. Gereklere pek uymayan, ama ok iirsel baka bir sylentiye gre de, ntonius, Kleopatra'nn houna gitsin diye, o esiz kumu kalyona ykleyip ok uzaklardan getirip Sedir Adas'nn kysna dkm. Bu yzden, halk arasnda "Kleopatra'nn

Plaj" denir bu kumsala. O kumun romatizmaya ve her eit bedensel acya ifa verdiine inananlar da var. Benim ise ruhuma ifa verdii kesin. nk yllar nce oralardan getirdiim kumu bir kseye koydum. stn minik deniz kabuklaryla ssledim. Bir bytele o kuma baktka, doann bu mucizesi karsnda iim alyor. Oraya giden herkes bu kumdan biraz aryor anlalan. nk son gidiimde kumun alnmasn yasaklayan bir tabel koymular oraya. stelik Sedir Adas bir ak hava mzesi olmu; oraya bilet kesilerek giriliyor artk. Sadi alk 1960'l yllarda, mavi yolculardan bir iz brakmak iin, Kleopatra Plaj'nn bir kesine bir ant dikmiti. Bir kayay slak betonla kaplamt ve hepimiz avucumuzun ve parmaklarmzn izini brakmtk orada. Ama dalgalar ellerimizin izini sildi zamanla. Mavi yolcular, bir sanat eseri daha brakmlard baka bir yere: Bedri Rahmi, kiminin Takaya dedii Osmanaa'daki Akpnar emesinin yannda bir kayaya, koskocaman bir gze benzeyen, krmz ve siyah bir balk resmi yapmt. Bu balk resmi zamanla yle nl oldu ki, oraya "Bedri Rahmi Koyu" demeye baladlar. Bir de "seni dndke, bin aklta r iimde" dizesi kazld kayaya. Sedir Adas'nn kumu gibi, ldeniz de doann yaratt bir mucizedir. Canl, hem de mthi canl olduu iin, oraya "ldeniz" deil, "Gizli Deniz" demek ok daha yerinde olur bana kalrsa. nk o deniz gerekten de gizlidir. Ky eridine baknca, o kayalarn arkasnda bir i denizin bulunduunu hi anlayamazsnz. Ancak, herkesin bilmedii belirli bir keyi dnnce, am aal dik yamalarn evreledii, byke bir gl boyunda o durgun ve lk sular anszn karnza kverir. Bu gizli denizin kefiyle ilgili ok ackl bir sylence var: Bir babayla olu, kk sandallarnda frtnaya tutulmular. Oul, o sarp kayalara biraz daha yaklarlarsa, gvenilir bir koya snabileceklerini syleyip, oraya ynelmek istemi. Baba buna inanmam; sandaln kayalara arpp bataca korkusuyla, ocuu durdurmak iin, bana krekle vurunca, olu suya dp boulmu. Baba, ancak i iten getikten sonra, ocuun doru sylediini anlam. Bu dnyalar gzeli Gizli Deniz'in de kirletileceinden dm kopuyor. nk eskiden, ancak denizden gidilebilirdi oraya ve bitiiindeki byk altn kumsala. Oysa imdi, Fethiye'den kalkan minibsler, ynla yerli ve yabanc turist tamakta oralara. Saatlerce yzebileceiniz durgun lk sularn evresindeki yamalara da "site" denilen o babels beton kutular dikilmi. Motorlu teknelerin Gizli Deniz'e girip demir atmalar yasaklanm iyi ki; ancak motorsuz kk botlar ve sandallar girebiliyor bu gzel sulara. Doann baka bir mucizesi de Kekova'dr. Kekova uzunluuna bir adadr. Karsnda da, biri Kale, biri Uaz denilen iki yerleim yeri vardr. Bu dnyalar gzeli yer bir nekropol, yani byk bir mezarlktr aslnda. Her bir yan lahitlerle doludur. Hatt kysnn s sularnda bile bir lahit vardr. Grkemli olduu kadar gizemli olan bu byleyici yerin gemii konusunda hibir ey bilinmez. Eskiden oraya da ancak denizden varlabilirdi. imdiyse karayollar yapld. Lahitleri skp, yerlerine sra sra irkin beton kutular dikilmedike, uygarln nimetlerinden biraz olsun yararlanabilmeleri iin, iyi de olabilir bu yollarn yaplmas. nk Kekova'nn gzel yzl, son derece konuksever halk, akln alamayaca kadar yoksuldu eskiden. Kk bir salk ocaklar bile yoktu. Oraya ilk gittiimizde, aramzda bir doktor hanmn bulunduunu renince, hastalarn kucaklarnda tayarak, uydurma sedyelere koyarak sandallara binip tekneye getirmeleri, yreimizi paralamt. Neden bilmem ama, olaanst insan gzelliinde olduu gibi olaanst doa gzelliinde de gizemli bir ey vardr her zaman. Gemili Adas da ok gzel ve ok gizemlidir. Tepesinde ykk manastrlar; kysnda, kaplar, pencereleri denize alan, merdivenleri denize inen ykk evler vardr. Antik kalntlar deildir bunlar. Kayaky'ndekiler gibi mbadelede boaltlan nispeten yeni yaplar da deildir. ki ya da yzyllk ykntlardr. Bir sylentiye gre o sralarda Fethiye krfezinde byk bir deprem olmu; Gemili halk, oturulamaz hale gelen evlerini terk et' misler. Adann dolaylarna deniz gzlyle baknca, sularn dibinde damsz evler grlr. Sanki bir ky sulara gmlmtr burada. Manastr koyunda da, byke bir yapnn duvarlar, odalar grlr sularn iinde. Kimine gre bir hamamdr bu; kimine gre de, koya adn veren manastrn kalntlardr. Tekne gezilerinde bir de bklerin gzelliiyle karlarz. Szlklerde bulunmayan, Gkova'ya zg bu "bk" szc, "bklmek" fiiline baldr herhalde. "Bk" i ie kvrlan koy anlamna gelir. Bir koya

varrsnz; bakarsnz ki, o koyun iinde ikinci bir koy; ikinci koyun iinde nc bir koy; nc koyun iinde drdnc bir koy vardr vb. Bir tahmine gre altm alt bk varm Gkova'da. Bunlardan bazlar yle i ie ve yle dardr ki, tekneler pek gze alamazlar oralara girmeyi. Ama Hrriyet'in kaptanlar, ok dolambal Lngz bknn kysna kadar giderlerdi. Bir sabah, gne doarken, orada uyanmtm. Deniz de, yeryz de, gkyz de pespembeydi. amlarn ve gnlk aalarnn glgesi, kprtsz pembe sulara yansmt. Bu dnyadan olmayan bir sessizlik ve huzur vard evremde. Gzlerimi anca, bir iki saniye sren bir yanlgya dtm: "Galiba ldm, cennetteyim" dedim kendi kendime. Ne denli ksa srerse srsn, tm dinsizliime ve tanrtanmazlma karn, byle bir yanlgya dmem gene de tuhafma gitmiti. Eer cehennem ve cennet varsa (ki kesinlikle yok), kendimin, ok daha ilgin bir yer olan cehenneme deil de, doru cennete gideceim konusunda kendimden bile sk sk gizlediim sama bir inancm m vard acaba? Gkova'nn en gzel bkleriyle dolu ngiliz Liman'na, Birinci Dnya Sava'nda oraya ngiliz sava gemilerinin sndna dair yaygn sylentiden tr byle bir ad verilmitir. Bir de Gben bk var. Oraya da Alman gemileri snm. Bu cennetimsi bklerde savalmas yle akl almaz bir ey ki, buna pek inanamyoruz. Ama dolaylarndaki kylerde yaayan kimi ihtiyarlar, ocukluklarnda, bombalama sesleri bile duymular. Tm gzelliine karn, ngiliz Liman'nda iki kez byk ok geirdim: Birincisi, orman yangnndan sonra, o grkemli yemyeil amlarn kavrulduunu grmekti. kincisi de, yzerken, deniz kysnda bir sar taksiyle burun buruna geliimdi. O irkin taksinin o gzel kyda durmas, inanlmaz bir karabasand benim iin. Uyanaym diye, bam hemen denize gmdm. Bam sudan karnca, taksi hl oradayd ve aalar arasnda dolanan yolun o zaman farkna vardm. Eskiden ancak denizden gidilen ngiliz Liman'na karayolu yapldn anladm. Yamata yanan amlarn yerine yenileri dikilmi bile. Ama o yol kalacak; hatt yenileri ekleiu.:k ona. Yaknda o amlar kesilecek, oraya beton kutular dikilecek belki de. Doaya kar duyarszlmz; ekoloji, evre korunmas gibi kavramlar konusunda ancak on ya da on be yl nce bilgi edinmeye baladmz; bu yzden gelecekte ne gibi irkinlikler olabileceini dndke, bu tekne gezilerinde ok kayglandm olmutur. Ne var ki, henz bozulmam bunca gzellik karsnda sevin ar basyordu her zaman. nk bu denizlerde en beklenmedik anlarda, en beklenmedik yerlerde, insanda hayret ve hayranlk uyandran durumlarla karlardk. rnein, son yolculuklarmdan birinde, Marmaris ile Data arasnda, bir kale duvar gibi dimdik kayalk bir yamacn nnde demir attk geceleyin. evrede ne bir aa vard ne de bir bitki. Sdece ta, sdece sarp kayalar ve kayalklarn iine oyulmu kocaman bir maara. Suyla dolu bu maarann azndan uursuz ve rktc homurtular kyordu. Hava iyice kararp da neden bu kasvetli yerde geceliyoruz diye tam zlmeye baladm srada, bir yn ku tmeye balad. Bildiim kadaryla, gne batnca, blbller bir yana, kular susar. mrmde ilk kez duyduum bu kayalk kular ise, cvl cvl tyor, hem de sevinle tyordu. Bu gizi zmenin yolunu bulamam, arp kalmtk hepimiz. Gene Marmaris'ten kp Data'ya doru giderken, bambaka biimde artc bir durumla karlatk: Yerini tam bilmediim, galiba iftlik demlen kyn karsnda bir ada grdk. Bu byke ada ssz gibiydi; yani ortada ev filn yoktu. Ama denizden kp adann yamalarna dolanan mavi borular dikkatimi ekti. Teknoloji konusunda karacahil olmama karn, bunlarn su ve elektrik borular olduunu ben bile anladm. Bu ssz adann neden karadan suyla elektrik aldn sordum. Ada ssz deilmi meer. En tepesinde, aalar arasnda grlmeyen bir ev, kyda da bekinin kk evi varm. Teknemizin kaptan bildii kadarn anlatt bizlere: Adann sahibi varlkl bir inaat mhendisiymi. Ylda ancak bir ay, adasnda yalnz otururmu. Kimsenin oraya girmemesi iin, beki tutmu. Bekiler tek bana kalnca, skntdan patlayp iten karlarm. Bu yzden ok beki deitirmek zorunda kalm. Bekilerin kpekleri bile yalnzla dayanamayp, yzerek karaya kaarlarm. Adamn eiyle ocuklar, bu adaya bunca para harcanmasna karymlar. Adam da, "bir metresim olsa daha m iyi olurdu? Tutun ki bu ada benim metresim" dermi. Rahmetli Turgut zal'n tam tersine, zenginlerden hi mi hi holanmam. Ama onu tanmadm, hibir zaman tanmayacam halde, bu aday satn alan zengine hayran kaldm. Adn da rendim ve bu ad unutmamak iin, o srada okumakta olduum John Donne'un iirlerinin i kapana yazdm. Hell olsun o zenginin paras! Keke daha fazla kazanmaktan vazgese de srekli otursa o gzel adasnda. Ara sra

dostlarm da davet etse oraya. Dostlar arasnda bizler de olsak keke! Yalnz benim deil, hepimizin d gc harekete gemiti. O srada adasnda bulunmayan adamla tanabilmek iin, birbirinden sama senaryolar kurmaya baladk. Adamla tanmamz pek olas deildi ama, aday grebilirdik hi olmazsa. Bu istekle yanp tutuuyorduk. Adann karsnda demir attk. Kandrma gcnn iyice gelimi olduunu bildiimiz arkada teknenin sandalna bindirip eli olarak rhtma gnderdik. Hemen rhtma inen gen beki, yaz tatilinde alan bir niversite rencisiymi. Hepimizin retim yesi, dolaysyla zararsz olduumuzu renince, aday grmemize izin verdi. Sandaldan iaret edilmesi zerine, tekneden atladk, yzerek adaya bir kartma yaptk. Ayp olmasn diye, patronu konusunda delikanlya hi soru sormadk. Adann bakml olduunu, her bir yana yeni aalar, iekler dikildiini grdk. Geceleri aydnlanabilen dzgn bir patikay trmanarak, en tepede, aalar arasnda gizlendii iin denizden grlemeyen eve vardk. Zenginlerin, evresini elektrikli tel rglerle sararak Bodrum yarmadasna diktii atafatl atolardan ok farkl, "mtevaz" denilen trden, kke bir evdi. Bekiye, "kapy a, ieri girelim" demek hrtlna dmedik ama, kendimizi tutamayp, pencerelerden ieriye baktk biraz. Hepimizin evi gibi, ancak kilimler, minderler, alak koltuklar, yastklar ve kitaplarla ssl bir evdi. Evin iini, biraz da olsa grnce, adann sahibine ilgimiz bsbtn artt. Sdece Ege ve Akdeniz'de yelken atmz sanlmasn. Marmara'da da gezindiimiz oldu. Gnn birinde bir taka, o sralarda Kuzguncuk'ta yals olan arkadalarmzn rhtmna yanat. Avsa, Paaliman ve Marmara adalarna gittik. Bir adaya yaklanca, oumuz hemen denize atlyor, takadan sarkan ipi tutuyorduk. Genellikle ok arbal olmasna karn, dmendeki Rize doumlu arkadamzn o srada laz akacl tutuyor, takay iyice tuzlandryordu. Kadn erkek hepimizin mayolar syrlyor, bedenlerimizden ayrlp, denizde kaybolacak diye korkuyorduk. Bir elle ipi, bir elle mayolarmz tutmaya alyorduk. 1983'te Genco Erkal ile kardei Ferit, on metrelik kk bir tirhandille, kzmla beni be gnde Bodrum'dan stanbul'a gtrdler. kisi de, deniz subay babalarndan, gemicilik konusunda ciddi eitim grmler meer. Bir gece, haritalara, yldzlara, deniz fenerlerine bakarak, zifiri karanlkta bir yere demir atp, "buras Assos" dediler. Pek inanmadm buna. "Gz gz grmyor; nereden bilecekler Assos'a vardmz" diye dndm. Gn r maz sahile yzdm. Karma kan ilk adama, "buras neresi?" diye sorup da, "Assos" yantn alnca, Erkal kardelerin denizciliine sayg duydum. Kimi zaman fena halde ihtiyarladm, birbirine kavuamayan krk kaburga kemiklerimi, bastonsuz yrrsem dengemi yitirdiimi dnyor, "denizlerde gezinmek faslm bitti artk" diyorum kendi kendime. Ne var ki, insan, sevdii eylerden yle kolay vazgeemiyor. Arkadalarm, "seni u ya da bu ay denize karacaz" deyince, umutlanyorum. "Biraz acele edin de, beni vinle kaldrp teknenin gvertesine koymak zorunda kalmayn" diyorum onlara. Ama umutlanyorum gene de; nk Gkova'y, Gizli Deniz'i, Sedir Adas'n, o gzel yerlerin her birini bir kez daha grmek istiyorum lmeden nce.

V.

Anadolu

Daha nce de sylediim gibi, stanbullular, kentlerinin dna hi mi hi kmazlard eskiden. Kendi lkelerini, yani Anadolu'yu grmek akllarnn kenarndan bile gemezdi. Paras olanlar, stanbul'un sayfiye yerlerine giderlerdi yaz aylarnda. Yolculuk deyince de sdece Avrupa gelirdi akllarna. turizm denilen olay, ancak 1970'li yllarda balad. Kent ve evresinde artk denize giremeyince, stanbullular, Bodrum'a, Marmaris'e Antalya'ya filn tatile gittiler. stanbul'dan uzak ikinci bir ev sahibi olmak ve devremlk modas balad. Ne var ki ounun, tatillerini geirdikleri yerlerin gzelliini gerekten kavrayabildii konusunda kukularm var. nk bizlerin balca iki kusurundan biri yaama sevincinden yoksun olmamzsa, ikincisi de doa sevgisinden yoksun olmamzdr bence. oumuz, kk mutluluklara sk sk kapatrz benliimizin kaplarn. Neeli insanlar sulu sayarz. Dertlenecek bir neden bulunmaynca bile, hep dertliyizdir genellikle. Doann gzelliini grmeye de pek merakl deilizdir. Boazii'nde piknik yapmaya gidince, Kandilli tepelerine doru biraz trmanp, dnyann en grkemli manzaralardan birini seyretmeyiz. Kksu ayrnn ukurunda kalr, teki piknikileri seyrederiz. stanbul'un deniz kysnda gezmeye gidince, denize kmz evirir, yoldan geen araba ve yayalara bakarz. iftehavuzlar, Suadiye, Bostanc gibi semtler yaplamaya alnca, ev ya da apartman dikmek iin, deniz kysndaki arsalar deil, Badat Caddesi'ndeki arsalar ye tutarz. Ne var ki, son otuz krk ylda bu durum bir hayli deiti. stanbul'da apartmanlar st ste ylnca, manzaral yer merak balad. Hatt doa sevgisi de balad az az. Dorusunu sylemek gerekirse, Trk olduuma gre, bende de ilkin ne yaama sevinci ne de doa sevgisi vard. Bunu belki biraz garip bulacaksnz ama, yaama sevincim yirmisinde, solculuumla birlikte, yani kendi benliimi arka plana itmemle balad. Yaamda bunca gerek felket, bunca sefalet varken, vr zvr kiisel sorunlarm yznden surat asmay, ahlaksal adan ayp saydm. Bama gerek felketler gelince de (iki byk felket geldi bama), bunlar gzler nne serip evremi de mutsuz etmeyi, gene ahlaksal adan doru bulmadm. Doay sevmemin nedeni de, mesleim gerei, yirmi yandan beri, doaya tapan ngiliz romantik airlerini srekli okumamdr herhalde. nk bakmakla grmek arasnda byk bir fark vardr. Doann gzelliine aval aval bakmak baka eydir, bu gzellii sahiden grebilmek baka eydir. te ngiliz romantik airleri, doaya sdece bakmay deil, doay grmeyi rettiler bana. Byk kentlerde oturanlar, temiz hava, kum ve deniz uruna, Ege ve Akdeniz kylarna dadandlar ama, Anadolu'nun baka yerlerinde gezmek hi akllarna gelmedi. Oysa yabanc turistler oralara da akn ediyordu. Eskiden, bizlerden ka kii Greme'ye gitti; ka shak Paa Saray'n, Smela Manastr'n, ya da Hoap Kalesi'ni grd; ka Nemrut Da'na trmand; ka Eridir Gl'nn ya da Van Gl'nn sularnda yzd bilemem. Ancak son yllarda Trk turistlerin bir ksm, gezilerini Ege ve Akdeniz kylaryla snrl tutmamaya, memleketlerinin baka blgelerinde de gezmeye baladlar. Ben ise, daha yirmi yandayken, Anadolu'ya merak duydum. nk Trabzon'da yetien hocam Sabahattin Eybolu, Zigana Geidi'ni ya da Karadeniz yaylalarn bana anlatmt. nk arkeolog olan ocukluk arkadam Halet ambel srekli Anadolu'da gezerdi. nk fakltedeki yabanc profesrler, arkeoloji ya da sanat tarihiyle dorudan doruya ilikisi bulunmayan Trk retim yelerinden farkl olarak, antik kentlerin kalntlarn da, Seluk mimarisinin antlarn da incelemeye giderler, izlenimlerini de bana aktarrlard. Onlar olmasayd, ben de gzel stanbul'umdan ayrlmayacak, lkemi uzun sre hi bilmeyecektim. 1938 yaznda, kardeim Halil, yal olmasna karn servenlerden holanan erkez dadm Glistan Hanm, arkadam Nail akrhan ve ben, bir iki hafta kalmak zere, Uluda'da adr kurduk. (niversiteyi Paris'te okuduu iin, Halet aramzda yoktu.) Altm yl nce Uluda'da bir kayakevi, kk bir otel, tek gzl bir meteoroloji istasyonu vard sdece. Kamping alkanl henz balamadndan, bizimkinden baka bir tek adr da yoktu ortada. Kayakevinde ve otelde kalanlar, gelip merakla seyrederlerdi adr yaantmz. Dadmn gazocann stnde kuru fasulye piirmesi zellikle ilgilerini uyandrd iin, Glistan Hanm onlara ikramda bulunurdu ara sra. Yalnz insanlar deil, o srada ssz olan dada rahat rahat gezinen aylar da meraklydlar adrmza. Onlar grnce, hemen yere ker, hi kprdamadan otururduk. Homurdana

homurdana, ok yakndan getikleri de olurdu. Bir gece, dadmn d kopmu; nk bir aynn, gene homurdanarak adra girdiini sanm. Oysa fazla kuru fasulye yediim iin, benim guruldayan karnmdan kyormu o sesler. adr fasl bitince, Nail ile ben, Abidin Dino'yu grmek zere Balkesir'e gitmeye karar verdik. nk tek parti dneminde Cumhuriyet Halk Partisi, ellerine geinebilecek kadar para vererek, ressamlar bir iki aylna, Anadolu'nun eitli yerlerine gnderirdi. Yaptklar resimlerin bir ksmn da, devlet dairelerinin duvarlarm sslemek zere satn alrd. Abidin de Balkesir'e gnderilmiti. Bylece, greceim ikinci Anadolu kenti olacakt oras. lki Bursa'yd. Ylda birka kez niversitenin kayak ekibiyle Uluda'a ktmz iin, giderken de, dnerken de, bir gn kalrdk Bursa'da. Tm grkemli gzelliine karn, o kente snamamtm. nk imdi herhalde yle deildir ama, altm yl nce, akl alamayacak kadar tutucu bir yerdi. Bizler, ayn yerde, ayn kumatan dikildii iin birbirinin tpk ei olan lcivert pantolonlu, lcivert montlu kayak klmzla kzl erkekli, yollarda gezerken, Bursallar, hem yadrgayan, hem ayplayan gzlerle kt kt bakarlard bize. Bir gece tuvalete gitmek iin koridora knca, bir de baktm ki, seksen yanda bir kadn, bir iskemlede oturmakta. Yatacak yer bulamayan bir yolcu sandm onu. "Byle iskemlede kalma, teyze. Yatam sana vereyim. Ben kzlardan biriyle yatarm" dedim. Kadncaz teekkr ettikten sonra, durumu aklad: Otel sahibinin annesiymi meer. Geceleyin kzlarla olanlarn birbirlerinin odalarna gitmelerini engellemek iin, otel sahibi, zavall ihtiyar annesini uykusuz brakarak ona namus bekisi grevini verip koridora dikmi. Her odada drder kz, drder olan yattna gre, d gc fena halde namussuz bu herif, bizlerin grup seksi yapmamz engellemek istiyordu anlalan. Dadan inince, hava karard halde, hemen Balkesir'e gitmeye karar verdik. Oraya dolmu yapan, her bir yan krk dkk bir taksi bulduk. stelik, zangr zangr titreyen bu aracn ofr, tavan avlamak meraklsyd. Farlarn nda bir tavan grr grmez, direksiyonu krp hemen stne saldryordu. O bozuk yollarda tavanlar kovalaya kovalaya Balkesir'e nasl gidebildiimizi bilemem. Oraya varnca, bizim geleceimizden haberi olmayan Abidin'in Edremit'e gittiini rendik. Ertesi sabah, tpk bir oyuncak trene benzeyen ok sevimli kck bir trenle Edremit'e varp, Abidin'i bulduk. Edremit ve evresi ok gzeldi. Aradan yarm yz yldan fazla getii halde, cmerte glge veren o kocaman narlar, Havran mezarlndaki o grkemli servileri, o evlerin zarifliini, boyunlarnda bir kolye gibi kahverengi bir ember bulunan kumrular, Yusuf adnda birini aryormuasna ten yusufuk kularn unutamyorum. stanbul'da bu tr kumrular hi grmemi, yusufuk kularn hi duymamtm. Abidin bize her bir yan gezdirdi; bu arada Akay'a da gtrd. imdi i turizm yznden irkin beton yaplarn st ste yld Akay'da, bir tek kr gazinosu vard eskiden. Kumsaldaki bu gazinoda da, biz mzden ve piknik yapan bir aileden baka kimsecikler yoktu. Denizin iine yer yer demir borular dikilmesi, bu borularn ucundan da sular kmas, bana ok acayip gelmiti. Piknik yapan aileye bunun nedenini sordum. Denizin dibinde kaynaklar varm, o borulardan da tatl su fkryormu meer. Bunu duyunca, ok heyecanlandm. nk mrmde ilk kez byle bir ey gryordum. Uluda'n doruklarnda, buz gibi sular zehir yeili gllerde yzmtm birka gn nce. imdi de, borularndan tatl su fkran bu bambaka sularda yzmek istiyordum. Mayom yanmda deildi. Hemen soyundum, atlet fanilas ve donla denize girdim. Benim kalnca pamuktan yaplm i amarlarm, ou mayolardan ok daha edepliydi aslnda. Ne var ki, "erkek denize donla da girebilir; kadnn ise hi girmemesi daha dorudur; ama ille girecekse, ancak mayoyla girebilir" kliesi beyinlerine iyice yaptndan, piknik yapanlar, pek holanmadlar benim bu doal davranmdan. Durumu protesto edercesine, hemen sepetlerini ve ocuklarn toplayp, gazinoyu terk ettiler. Abidin Dino'nun komnist bilinmesine karn, blgede zgrce gezindik. Bigadic'e bile gittik bu arada. Orann yneticileri, bizleri evlerinde konuk ederken, namus durumlarndan tr, bana bir evde, Abidin ile Nail'e baka bir evde oda vermeye zen gsterdiler. Onurumuza bir len bile verildi. O lenin balangcnda hafif bozuldum. nk erkeklerin nnde rak, benim nmde ise ayran vard. Bana da rak vermeyi bir saygszlk saydklarn hissettiim iin, hibir ey demeden, Abidin ile Nail'in, damarma basmak istercesine rak kadehlerini erefime kaldrmalarna bile aldrmadan, ayranm kuzu kuzu itim. Gelgelelim, Abidin CHP tarafndan oralara gnderildiine gre, bu saf yetkililer onu hkmetin adam sanp Bigadic'in ile yaplmas konusunda yardmlarn esirgememesini rica edince; Abidin de, "burada bize byle iltifat edildiini bilseler,

Bigadi'i Trkiye haritasndan silerlerdi" diye fsldaynca, kahkahalarmz zor tuttuk. Ne gariptir ki, Balkesir dnda zgrce geziniyorduk da, kentin iinde kimi igzar polisler Abidin'i kontrol ediyorlard gene de. zellikle Balkesir'in en lks lokali bilinen byk gazinoya her gittiimizde, bitiik masalarda oturan ve gzlerini bizden ayrmayan, bykl sska adamcazlar grrdk. Bu yetenei pek bilinmedii halde bir karikatr ustas olan Abidin, bir yandan bunlarn birbirinden komik portrelerini izerken, bir yandan da "Zehra" tangosunun ackl namelerini dinlerdik. Edremit'te oturan ve henz tanmadm Sabahattin Ali'yi de grdm bu yolculuk srasnda. Bebek olan kz Filiz'i omuzlarna oturtmutu. Bundan tr Sabahattin Ali, ocuunu tayan sevecen bir baba olarak aklmda kald hep. Daha sonralar her karlatmzda, "Filiz neden omuzlarnda oturmuyor?" diye sorardm; glrdk. Balkesir'de hi unutamayacam bir kadn grdm: Sinemaya gitmitik. Filmin balamasn beklerken, ince uzun gen bir kadn girdi hole. Giysisi, apkas, eldivenleri, antas, topuklu ayakkablaryla, en iyi anlamda, yani gsterie hi kamayan bir biimde, tepeden trnaa, olaanst kt. 1938 ylnda Anadolu'da deil de, Paris'in byk bulvarlarnn birindeydik sanki. Salt erkekten oluan holdeki kalabalk, saygyla kenara ekildi, yol atlar ona. Gen kadn bir masaya oturdu; garsondan bir sde kahve istedi. Sonra eldivenlerini kard; antasndan sar kapakl Franszca bir roman, bir paket de sigara ald. Kahvesini ve sigarasn ierken, kitabn okudu. Herkesin gz ona dikiliydi. Ama ancak bizim gzlerimizde hayret vard. Balkesirli erkekler, hayretle deil, sdece hayranlkla bakyorlard ona. Her zaman tanmak istediim ve ne yazk ki bir daha hi karlaamadm bu kadnn kim olduunu sorduumuzda, "Hkim Hanm" diye fsldadlar. Hkim Hanm yle drst byle drstm. Gz yle pekmi ki, hi kimseden, en bell aalardan bile korkmazm. Gerektiinde, bir dvay soruturmak iin, bir ata atlad gibi en uzak kylere gidermi. Adaleti yerine getirmekten baka hibir ey dnmezmi, vb. Bunlar duyunca, birka ay sonra lecek olan Mustafa Kemal'in, kadnlarn eitim grmeleri, zgrlklerine kavuup toplumda yer almalar uruna verdii savam kesinlikle kazandnn bir kant saydm Balkesir'deki Hkim Hanm'. Bu kadn toplumdan dlanm durumda deil, t 1938 ylnda topluma egemen durumdayd. kinci Anadolu yolculuum 1940'ta Halet ile Krkaa'a gidiimdi. Edremit'ten pek uzak olmayan bu kasaba, Ege sahillerini deil de, daha sonralar grdm Anadolu'yu anmsatt bana. Ne grkemli serviler, ne kolyeli kumrular, ne yusufuklar, ne de iinden tatl su fkran deniz kylar vard orada. Ama hava ok scak olmasna karn, gene de ilgin bir gezi oldu. Krkaa'a gitmemizin nedeni, Fransz arkeologlarn 1900'de dolaydaki kylerden birinde bir kazya balamalar ve Paris'ten dndkten sonra benim gibi stanbul niversitesi Edebiyat Fakltesi'nde asistan olan Halet''in o kaz yerini saptamakla grevlendirilmesiydi. Trende, Krkaa'a giden ok terbiyeli bir yzba bizimle ilgilendi. Kuku uyandrabilecek hibir yan olmayan bir nezaketle, bize ille yardm etmek istiyordu. Ama Halet de, ben de hep, "sa olun" diyor; yzbann yardm nerilerinden yararlanmaya hi yanamyorduk. Sonunda delikanlnn, "binbir teekkrle Sedd-i in gibi bir duvar ryorsunuz evrenize" dediini hi unutamam. Krkaa'a varnca, grnrde otel filn olmadndan bir handa geceledik. Hava felket scakt. Bakkaldan aldmz ekmekle peyniri kavunla yerken, bir er yanmza geldi; bir selm akt. Sonra, "trendeki yzbann emir eriyim; size bunu gnderdi" diyerek, iindeki buz gibi suyla terlemi toprak bir testiyi, krk dkk soframzn stne koydu. Ona kar in eddi gibi bir duvar rdmz halde, yzba, gene inceliini gstermi, kendi gelip bizi tedirgin etmeden, tanmad iki kza, bu kavurucu scakta en makbule geecek armaan sunmann yolunu bulmutu. Ertesi sabah, ayn derecede terbiyeli bir jandarma subay, byk bir nezaketle bizi karakola gtrd. Faklteden verilen belgeyi inceledi. Kimliklerimizi de inceleyince, Halet'in Berlin doumlu olduu anlald. (Berlin doumluydu; nk dnyaya geldii srada, babas Hasan Cemil ambel, eliliimizde askeri ataeydi.) kinci Dnya Sava bir yl nce baladndan, gen subayn akl biraz kart bu durum karsnda. Hep terbiyeli davranyor, ama bizi karakoldan brakmyordu. Biz ise, dolaylarnda kaznn yapld kye hava kararmadan nce varmak istiyorduk. Karakoldan kabilmemizin tek aresi, Halet'in babasnn, o gnn deyimiyle mebus, yani milletvekili olduunu sylemekti. Ama Halet''in huyunu bildiim

iin, lse bile, bunu yapmayacann farkndaydm. Sonunda, arkadamn fkeden kzarp bozarmasna aldrmadan, "Halet Hanm, Bolu mebusu Hasan Cemil ambel'in kzdr. niversiteden resm bir belge getirdiimiz halde, karakolda tutulduumuz duyulursa, hi de ho olmaz" dedim ve jandarma subay bizi dakikasnda zgr brakt. imdi adn unuttuum o kye varnca, durum tamamyla deiti. Kasabadayken, stanbul'dan gelen iki kzn dolaylarda arkeolojik bir aratrma yapmas, bizi karakola gtrecek kadar kukulu bir durum saylmt. Kyde ise, bundan daha normal bir ey olamazd sanki. Anadolu'da, kyde yaayanlarn, kasabada yaayanlardan kat kat daha uygar, daha az tutucu olduunu anlam oldum bylece. Yalnz Krkaa'ta deil, btn lkede bu byleydi. Paradoksal grnen bu durumu, kk burjuva zihniyetinin, kylerden ok kasabalarda egemen olmasyla aklayabiliriz belki. Kyn muhtar, bizi hemen barna bast; evinde konuk etti gnlerce. Akamlar, yemekten sonra, gen ya da yal, kyn btn kadnlar, bizimle konumak iin, muhtarn evine gelirdi. Bu kadn toplantlarnda, sedirlere, kilimlere serilip, aylar, kahveler, ayranlar ierken, bize yneltilen sorular yantlardk. stanbul'da yaam koullar, kadnlarn durumu, ailemizle ilikilerimiz, mesleimiz, gnlk programmz ve daha birok ey konusunda, byk bir merakla sorulan ok zekice sorulard bunlar. Konuklar gittikten, ev ahalisi yattktan sonra, karanlk bahede, kuyudan su eker, ykanrdk. Kaz yerinin kolay bulunmas iin, ilkokulun retmeni bizimle da ta gezerdi. Bu yal bal adam, Cumhuriyet'in ilk yllarnn o idealist retmenlerinin en mkemmel rneklerinden biriydi. rencileri mesin diye, okul sobasnda yaklacak odunlar gerektiinde kendi srtnda tarm. Kz ocuklarnn da mutlaka okula gnderilmesini salamak iin kyn evlerini teker teker gezer; anne babalara srasnda yalvarr yakarr, srasnda yasalar ne srerek onlar tehdit edermi. Bir inei olmad iin, ocuklara st verememek derdinden sz etmiti bize. stanbul'a dnnce durumu Halet'in annesine anlattk. O da inek paras olan yz liray hemen retmene gnderdi. Fakltedeki yabanc profesrlerin hayranlkla anlattklarn dinledikten sonra, 1942 knda, yaryl tatilinden yararlanarak, Antalya'ya gidip orada on gn kalmaya karar verdim. Arkadalarm, "sen deli misin? Ne yapacaksn Antalya'da?" diye sordular hayretler iinde. Duyduklarm karmakark bir biimde aktardm onlara: Antalya, Akdeniz'in en gzel kylarndan biriymi. Fransz Rivieras da, talyan Rivieras da halt edermi onun yannda. Engin kumsallar, dimdik yarlardan denize dklen elaleleri varm. Lbnan sediri ormanlar, mandalina baheleri varm. Karl Toros Dalar'yla evriliymi. bin metreyi aan dalarndan birinin ad "At Kuyruk Salamaz"m. (Bu garip ad, Trke bilmeyen yabanc profesrlerin yanl bir evirisi sanmtm ama, byle bir da ad sahiden varm.) Antalya'nn dolaylarndaki Manavgat ve Dden alayanlar mthimi. Eskiden Olympos denilen ralda'n tepesinden alevler karm. Dnyann hibir yerinde grlmeyen maaralar varm. Dolaylardaki antik kentlerin kalntlar birbirinden ilginmi. Aspendos tiyatrosunda yle bir akustik varm ki, sahne ksmnda fsldayarak sylenenleri en stte oturanlar bile ak seik duyabilirmi. lkbaharda dalarda eriyen karlarn sular, Antalya'nn caddelerinde alan kanallarda akr akr akarm. Hibir liman Antalya'nnki kadar grkemli deilmi, vb. Btn bu gzellikleri yalandra ballandra anlattm halde, stanbullu arkadalarm gene de kandramadm; Antalya'ya tek bama gittim. Burdur'da trenden inince "makine" ile vardm oraya. Birinci Dnya Savandaki talyan igalinin etkisinden olacak, "otobs" anlamna gelen "makine" szcn kullanyorlard o yrede. Bizim makinenin stnde, yn yn uvallar, irili ufakl sepetler, tavuklar, horozlar, keiler ve daha neler neler vard. Antalya'y grr grmez, kentin olaanst gzellii beni hemen arpt. Yabanc profesrlerin anlattklarnda hibir abartma yoktu. Antalya, sahiden ahaneydi. Gelgelelim, o srada turizm diye bir olay olmadndan, kent halk yabanclara ar bir ilgi gsteriyordu. Nereye gitsem, yalar on bele yirmi arasnda deien sessiz bir olan grubu peimden geliyordu. "Beni rahat brakn!" diye barp armam, hatt terbiyemi bozup kfretmem hibir ie yaramyordu. Biraz uzaklayorlar, sonra gene peime dyorlard. Ben Anadolu'da g duruma dnce, kendi mesleimden olanlardan, yani retmenlerden medet umarm hep. retmenlerin hangi kahvede toplandklarn rendim. Oraya gidip, orta yal, efendi klkl bir retmen setim. Ona kim olduumu, neden buraya geldiimi, belki rencisi olan olanlarn bama bel

kesildiini filn anlattm. Adamcaz bana yardmc oldu. nk 1942 ylyd. Kadnlara kar tutucu davranlar henz balamamt. Bu Cumhuriyet retmeni, stanbul niversitesi'nden asistan bir kzn, memleketini grmek istemesini normal karlyordu. Oysa eminim ki, on yl sonra, yani demokrasinin nimetlerinden yararlanmaya baladktan sonra, baka bir retmene bavursaydm, adam, "buralarda tek bana ne iin var, kzm? Elbette peine taklacaklar" diye krd bana. Ama bu Cumhuriyet retmeni, bir kadnn, ancak babasnn, aabeyinin ya da kocasnn korumas altnda gezinmesi gerektiine inanmyordu. Beni kendisi gibi retmen olan eiyle tantrdktan sonra, kusursuz bir kavalye oldu bana. O grnr grnmez de, olanlar yok oldular ortadan. Birlikte makinelere, kamyonlara, at arabalarna bindik; grmek istediim her yere gittik. Daha sonralar da Antalya ve yresini birka kez gezdim. Ama artk "turizm patlamt." (Zten turizm hep patlama halindedir; patlamaynca da "eyvah! Mahvolduk!" deriz.) Ynla "siteler", be yldzl oteller kurulmutu; her bir yan kalabalk basmt. Onun iin, orasn 1942'de, yozlamadan nce grebildiime seviniyorum. Geri Bodrum'un bana gelenler Antalya'nn da bana geldi. Ama Ege kylar gibi Akdeniz kylarnda da yle grkemli bir gzellik vardr ki, ne yaparlarsa yapsnlar, byle bir gzellii yok edemezler gene de. Ancak oralara hangi mevsimde gideceinize dikkat etmelisiniz bundan byle. Yani "turizmin patlad" aylarda ayak basmamalsnz Ege sahiline de, Akdeniz sahiline de. 3 Austos 1998'de yitirdiimiz, gzel kiiliini ve lm karsnda yiitliini hibir zaman unutamayacamz sevgili arkadam Azra nal ve Vedat Gnyol ile birlikte 1976'da Antalya, Alanya, Side ve dolaylarna gitmem, en ho yolculuklarmdan biri oldu; nk kasm ortalarndaydk. Eridir'de bir gece kaldk. Orasn bundan nce iki kez grdm halde, gzellii beni gene de arpt. Eridir turizmden uzak kald iin, gle uzanan kk kasaba, suyun o olaanst yeim rengi, gldeki aal adacklar, hi bozulmam, olduu gibi kalmt. 1961'de oraya ilk gidiimde, yanmdaki arkadala suya girmeye hazrlanrken, bir er bize doru kotu. "Bir erkekle bir kadn beraber yzemez! Yasak!" diye baracandan korktum. Oysa, komutanlar, oradan deil de, daha rahat ve daha gzel olan Orduevi'nden yzmemizi rica ediyorlarm. Bizi Orduevi'ne gtrd. Baktk ki drt be kabinli, ezlonglu ve gne emsiyeli kk bir plaj. Bizler o yeim renkli saydam sudan karken, iki gen subayla iki er yan yana dizilmi, bizi bekliyorlard. Erlerden birinin elinde iki bardak suyla iki kahve fincan vard. tekisi ise iki ift plstik terlikle iki petemal tutuyordu. Hemen bize kotu. Terlikleri ayamza giydirdi, petemallar omuzumuza koydu. (Acaba oradaki erlerin mayolu bir htna fena fena bakmalarn engellemek amacyla alnan bir nlem miydi o kocaman petemal?) Bir aacn glgesinde oturduk. Kahvelerden sonra, ayranlar, kk kurabiyeler, aylar geldi. Askerliklerini yedek subay olarak yapan ve ikisi de stanbullu olan iki genle uzun uzun sohbet ettik. 1976 Kasm aynda Akdeniz'in sular, yazn Eridir Gl'nn sularndan ok daha lkt. Azra ile ben yzerken, Vedat'n haline glerdik. nk yazn bile pek denize girmeyen Vedat, gmleinin stne bir kazak, kazan stne bir yelek, yelein stne ceket giymi, pardss omuzlarnda, kumsalda oturup, bizi beklerdi. Sabahlar denize girer, leden sonra da Azra'nn arabasyla dolaylarda gezerdik. Kad ni, Kara n, Damlata maaralarna gitmitim. Ama beni en ok etkileyen ilk kez grdm nsu Maaras oldu: Bu maarann derinlerinde, sular koyu mavi, dibi grnmeyen glckler vard. Hayretler iinde, hayran hayran baktm o sulara. O srada altm yama geldiim halde, mrmde ilk kez gryordum topran kim bilir ka metre altndaki o gzel kk glleri. O grkemli Alanya Kalesi'ni gezerken, fena bir ok geirdim: Bir de baktm, banda fes, gencecik bir adam! in iin fkeden kprdm halde, yapay bir nezaketle yanna yaklap, hangi milletten olduunu, Trke bilip bilmediini sordum. (Daha sonralar, skmaba kzlara da ayn soruyu sordum hep.) Ad Ahmet'mi. Oradaki caminin imamym. Cuma namazna giderken (o gn cumayd) fes takarm. "Neden fes?" diye sorunca, "Mslman Trkm de ondan" dedi."Mslmanln bilmem ama, Trklerin artk bunu kullanmadklarn biliyorum" dedim bandaki fesi drtkleyerek. Besbelli ki, mam Hatip Liselerinin ilk parlak rnlerinden biriydi o olan. mrmde hi kimseye el kaldrmayan ben, retmenliimin olanca otoritesiyle, yzne iki tokat atp, o fesi bandan alarak yere frlatmak istedim. imden geleni yapmadma da hl

pimanm. "te tam gardrop Atatrkl" diyeceksiniz. "Banda fes varm, sark varm, skmabam, ne nemi var?" diyeceksiniz. "Asl sorun kafasnn iini deitirmek" diyeceksiniz. Ama ben, pragmatist bir insan olarak, gen bir erkein banda fes ya da sark, gen bir kzn banda salarnn bir tek telini gstermeyen bir bez paras olunca; kafasnn iinin de kolay kolay deimeyeceine inanyorum. nk Cumhuriyet'in ilk yllarn yaadm. Erkekler balarna kasket geirince, kzlar araftan kp balarn anca; davranlarnn, psikolojik yaplarnn, dncelerinin de yava yava nasl deitiini kendi gzlerimle grdm. Fesli olanla karlatktan bir iki gn sonra baka bir karlamayla moralim yerine geldi iyi ki: Side'de bir lokantada akam yemeimizi yerken, biraz tedeki masada, iki beyle sevimli bir erkek ocuk grdk. Onlarn masasnda da bir Cumhuriyet gazetesi vard, bizimkinde de. "Cumok" szc yenidir ama, Cumhuriyet okurlar arasndaki ba eskidir. Birbirlerine yaknlk duyarlar teden beri. Aralarndaki ba, herkesin sand gibi siyasal deil, kltreldir daha ok. Nice keskin solcular bilirim ki, anak mlek datan boyal basn Cumhuriyet'e ye tutarlar. Pek solcu saylmayacak kimi aydnlar da, kltrel sorunlara iki tam sayfa yer veren bu gazeteden vazgeemezler. Kitaptan baka promosyon yapmayan, hibir holding'den destek grmeyen Cumhuriyet'in hl ayakta kalabilmesinin; ona zenerek szde "fikir gazetesi" karanlarn ok| gemeden anak mlek datmak zorunluluuna dmelerinin nedeni, basnda gittike ar basan bayala aydnlarmzn henz tam teslim olmadklarnn bir kantdr bana kalrsa. Neyse, sevimli kk olan, Cumhuriyet'in okunduu teki masadan ald meze tabaklarn bize ikram etmeye balad. Biz de onu kendi masamza, daha dorusu benim kucama oturtunca, iki bey de yanmza geldi. Biri savcym; teki de Toros Dalar'nn eteinde bir ilenin kaymakam ve sevimli ocuun babasym. Gen kaymakam, Side'den ancak 75 kilometre uzakta, Gndomu ilesine bizi davet etti. Ertesi gn oraya birlikte gittik. Her bir yanndan grl grl sularn akt, am ormanlar arasnda dnyalar gzeli bu yeri, Cumhuriyet gazetesini okumamz sayesinde grebildik bylece. Ne gariptir ki, 1998 sonbaharnda, yani aradan yirmi iki yl getikten sonra, yzn hayal meyal anmsadm, orta yal, sevimli bir hanm girdi Bodrum'daki evimin avlusuna. "Adm ermin" dedi. Emekli olmadan nce, Gndomu'ta on yl retmenlik yaptn; Azra nal'n, Vedat Gnyol'un ve benim oraya gidiimizi ok iyi anmsadn anlatt. Kaymakamn unuttuum ad smail'mi. O da oktan emekli olmu. O gn, sular stne kurulu bir ardakta yediimiz nefis alabalklar kzartan, ok sevdiim un helvasn kavuran ermin retmen'le bunca yl sonra yeniden karlanca, ok duygulandm. Geri yalnz yola kmaktan da holanrm ama, gideceim yreyi benden ok daha iyi bilen yakn bir dostla yolculuk etmenin keyfi de bakadr. Ekim 1964'te, Cevat apan, ei Gnl ve Sabahattin Eybolu ile birlikte, Cevat'n arabasyla gneye yaptmz gezi, bu adan ok ho oldu. stanbul niversitesinin Edebiyat Fakltesi'nde Fransz edebiyat okutarak meslek yaamna balayan hocam Sabahattin Eybolu, Franszcadan evirilerini srdrmekle birlikte, bir sre sonra, Anadolu'nun sanat ve kltr tarihine adamt kendini. Btn kalntlar, ren yerlerini ayrntl olarak incelemekle kalmyor; eski ve yeni, btn sylenceleri, btn masallar da biliyordu. Bense karacahildim bu konularda. Her zaman olduu gibi, Sabahattin anlatt, ben de rendim. rnein Priene dolaylarndan geerken, nerdeyse insan boyunda, upuzun, acayip bir bitki grdk. Sabahattin, bunun adnn nartex olduunu, ucundan tututurulunca bir meale gibi yandn ve Euripides'in Bakkhalar tragedyasnda bundan sz edildiim syledi. Bergama'da Asklepios Tapna'ndaki uzun koridorun damnda grlen kk delikler stne anlattklar beni ok ilgilendirdi: Hekimler, ruh hastalarnn ryalarn dinler; bu hastalan iyiletirebilecek yntemleri aralarnda tartrlarm. Sonra belirli bir hasta koridordan geerken, onu iyiletirebilecek szleri bu deliklerden fsldarlarm. Hasta kendisine bunlar syleyenin bir insan olduunu anlamaz; bu szlerin gaipten geldiini, doast glerin ve tanrlarn ona yol gstermek istediim sanr; telkin yoluyla iyileebilirmi bylece. Kazda, yani eski adyla da Da'nn dolaylarndan getiimiz srada Sabahattin'in Sarkz stne anlattklarn o yrede oturanlar bilir belki. Ama ilk kez duyduum bu masal benim ok houma gitmiti: Sarkz, Hazreti Ali ile Hazreti Aye'nin kzym. Ne var ki, bedensel hibir yan olmayan bir birlemeden domu. Annesiyle babas, birbirlerine hi dokunmadan dnyaya getirmiler onu. Selman Farisi adnda ok yal bir bilge tarafndan korunmak zere Kazda'na gtrmler. Gelgelelim, Sarkz byynce, Selman Farisi ona lesiye k olmu. Yakkl gen bir erkek olmak istemi. Dilei yerine gelmi ve bir tek geceyi

beraber geirmiler. Sonra yal adam gene eski haline dnm, Sarkz da kederden lm. Daha sonralar Sarkz sylencesini sorup soruturunca, Sabahattin'in masalndan bambaka eyler anlattlar bana: rnein, Sarkz, Peygamberin kz olan Fatma'nn ei Hazreti Ali'ye akm. Babas, onu cezalandrmak iin, bir kaz srsyle birlikte dan doruunda lme terk etmi. Ama Sarkz, masum olduundan lmemi, gzel bir a dnm. ok ho geen bu gezimiz tehlikeli bir biimde balamt. anakkale Boaz'nda mthi bir frtna olduundan, araba vapuru ilemiyordu. Ne var ki, Sabahattin, hi sevmedii, "Ece-berbat" adn takt Eceabat'ta gecelemek istemiyordu. Taka bozuntusu acayip bir motrle getik anakkale'yi. Ancak araba alabiliyordu bu motor. Arabalar, rhtma konulmu olduka dar iki kalasn stnden geerek motre kabiliyordu. Cevat, bu cambazl baaryla yapt ve motrde yerimizi aldk. Dalgalar, arabamz her an denize savurabilecei iin, slanmay gze alarak darya ktm. Geri denizden korkmam; hatt denizde kendimi lmsz sanrm. Ama her bir yan kapal bir aracn iinde denizin dibini boylamay da istemem. Kar sahile geerken Lord Byron geldi aklma. Topal doduu, bu yzden de doal olarak bir aalk duygusuna kapld iin, bu nl air, ne denli iyi bir yzc olduunu gzler nne sermeye meraklyd. Geri karada koamyordu ama; suda hzla ve mkemmel yzebildiim dnya lemin bilmesini istiyordu. 1810'da Trkiye'ye geldiinde, bunu kantlamann yolunu buldu. anakkale Boaz'nda suyun ok souk olmasna karn, kendi iddiasna gre bir saat on dakikada Avrupa'dan Asya'ya yzd. Bunun zerine, hemen bir iir yazd: Written After Swimming from Sestos to Abydos yani "Sestos'tan Abydos'a yzdkten sonra yazlmtr." (Eski Yunan tarihinde sk sk sz edilen Sestos ile Abydos'un imdiki corafyamzda yeni adlar var m diye ansiklopedilere baktm; ama bir ey bulamadm.) Bu iirinde tehirci yan bir hayli gelimi olan nl air, Leander'in, kar sahildeki sevgilisi Hero'ya kavumak iin, yani ak uruna anakkale Boaz'n yzerek getiini; kendisinin ise, "an" uruna bunu yaptn syler: "He swam for love as I for glory." Bunu gerekten bir "an" sayyordu ve ksa mr boyunca, iirlerinden ok bu marifetiyle vnd belki de. Sabahattin antik kentlerden ounu daha nceden gezmiti. Ama Karya blgesindeki Alinda'y ilk kez Cevatlar ve benimle birlikte grd. Bu pek bilinmeyen kalntlar bulabilmek iin, mkemmel bir Trkiye rehberi olan Guide Bleu'den yararlandk. Oraya varnca, Sabahattin sanki hibir kalp sorunu yokmu gibi, yoku yukar komaya balad. Onu zor zapt ettik. Btn kalntlar bulduk da, tiyatroyu bulamyorduk bir trl. Sabahattin, "sen gzel manzaradan anlarsn. Burann en gzel manzarasn se. Tiyatro oradadr" dedi bana. evreme bakna bakna, uraya buraya kotum, tepelere trmandm. "En gzel manzara galiba burada" deyince, Sabahattin, "dn, arkana bak" diye bard aadan. Dnp baknca, tiyatronun hemen arkamda olduunu grdm. Dnya gzeli bir tiyatroydu stelik. Sedir Adas'ndaki tiyatro gibi, her bir yanndan zeytin aalar fkryordu. Zeytin aalar, kvrla kvrla dans eden insan bedenlerini anmsatr bana her nedense. Buradakilerin dans ise, gzel bir huzur yayyordu evreye. Bunun tam tersine, ine ile Mula arasndaki Gkbel vadisi, hayranlkla kark mthi bir dehet uyandryordu insanda: Akln alamayaca kadar byk kayalar geliigzel ylm, btn tepeleri kaplamt. Bazlar sipsivri ularn baka bir kayaya saptamlard. Bazlar nasl byle durabildiklerini anlayamadm bir biimde st ste binmilerdi. Aralarnda her an bozulabilecek yle tehlikeli bir denge vardr ki, o ok virajl darack yolda giderken, kayalarn arabay altlarna alverip ezecekleri korkusuna kaplyordunuz. Yunan mitologyasnn tanrlaryla titanlar sanki orada savamlar, birbirlerinin stlerine atmlard o koskocaman kayalar ya da inanlmaz byklkte bir gkta buralara dp paralara blnmt. Ne gariptir ki, ayn anda Sabahattin'in de benim de, Mallarme'nin Edgar Allan Poe stne yazd dize aklmza geldi: Chu d'un desastre obscur. Bu kayalar, gkyznde yer alan ve ne olduu bilinmeyen korkun bir felketten sonra yeryzne dmt belki. Cevat akir, buna kesinlikle inanmasna, "bu vadi gkten den bir meteorla meydana geldi. Picasso grse arrd" der. Geenlerde Oktay Ekinci'nin Cumhuriyet'te okuduum bir yazsna gre, bu esiz doa hrikas, szde "kalknma" uruna yaplacak bir barajn sulan altnda kalp yok olmak tehlikesiyle kar karyaym. Gkbel'i biraz getikten sonra, saydam sular yemyeil ok gzel bir rmak akar ve Gkbel karabasanndan arnmak iin, bu rman sularna hemen dalmak gelir insann iinden. Sahile yaklatka doann gzellii de artyordu. Akamleyin Sakar yokuundan dne dne inerken (daha az tehlikeli olan yeni yol yaplmamt henz) bir virajda, Sabahattin, Cevat'a, "burada dur!" dedi. Yolun kenarna gitti; biz de peinden. Gkova, olanca grkemiyle gzmzn nne serildi. Doada ne vardr?

Deniz vardr, da vardr, orman vardr, ova vardr. Bunlarn hepsi vard aada, hem de en gzel biimleriyle. talyanlar, "Napoli'yi gr de l" derler ya, Cevat akir de, "Gkova'y gr de yaa" derdi. lk kez grdm Gkova'nn karsnda biraz kendimden getiim iin, arabaya geri dndm, bir kk konyak iesi aldm. nk alkol, duyarlln fazlasn nleyen, insan yattran, sakinletiren bir il gibidir kimi zaman. Ar Da'n ilk grdmde de, fena heyecanlanm, ayn tepkiyi gstermi, kendime gelebilmek iin dan erefine kadeh kaldrarak, iki imitim. Sabahattin, Cevatlar ve ben, Gkova'ya baka baka o kk ieyi bitiriverdik hemen orackta. Marmaris'i de ilk grmd. Doa gzellii asndan Bodrum'dan daha gzel, hem de ok daha gzel olduu halde, Bodrum'un kk bir kasaba olarak ekiciliinden yoksundu. nk 1937 depreminde tmyle yklm, eski evlerin yerine, sra sra biimsiz beton yaplar dikilmiti. Kim bilir nasl gzeldi Marmaris o depremden nce! Gelgelelim, kasabay irkinletiren deprem, ne doay irkinletirebilmi, ne am ormanlar, ne de kimilerinin gnlk aac dedikleri buhur aalarn kknden skebilmiti. S. T. Coleridge'in "Kubla Khan" adl iirini ilkin on yandayken hayranlkla okumutum. Bu hayranl seksen yandayken de aynen duymaktaym. airin incense bearing trees'ten (buhur veren aalar) sz ettiini okuyunca, bunu, iirsel d gcnn bir rn sanmtm. Byynce, byle aalarn gerekten var olduunu rendim. Marmaris'e gelince de bu buhur aalarn kendi gzlerimle grdm. Asl koku, aacn kabuunda. akmla aatan reineli bir kabuk kesip bir kibrit kutusuna koydum. Yllarca sonra bile mis gibi koktu o kibrit kutusunda. Daha sonralar Gkova'ya ka kez gittim; hatt kaburga kemiklerim krldktan sonra bile gittim. nk Akyaka kynde Nail akrhan-Halet ambel Kltr ve Sanat Evi'nin al dolaysyla, zellikle de Nail'i onurlandrmak amacyla, 19 Austos 1998'de, benim de katldm bir toplant yapld. Nail bu kyde, Gkova'nn grkemine gerekten yakan birbirinden gzel evler yapt iin, onu ne kadar onurlandrsalar yeridir. Bunlarn ilki, 1970'te kendi ve ei iin yapt, 1983'te Uluslararas Aa Han Mimarlk dl'n alan kk ev; sonuncusu da, al treni yaplan Kltr ve Sanat Evi'dir. Nail akrhan, hi de byle bir niyeti olmad halde, bir mimarlk ekol kurmutu Akyaka'da. Btn arsa sahipleri, tpk Nail'inkine benzeyen evler istiyorlard. Eskiden Akyaka'da bir dzine gzel ev varken; imdi onu taklit eden ve ne yazk ki hepsi gzel saylamayacak, hatt bir ksmna taklidin taklidi diyebileceimiz bir yn ev var. Ama bunlar, beton deil de ahap hi olmazsa. Ahaba yle bir gereksinim oldu ki, 1970'te bu tr iilii yapabilen ancak iki yal usta kalmken; imdi ahap iini baarabilen birok marangoz atlyesi kuruldu. Nail akrhan'n yalnz zel evlerde deil; Fethiye'de, Data'da ve Akyaka'da yapt otellerde de ahap her zaman egemen. Akyaka ky beton bloklarn giremedii tek turistik yer Trkiye'de. Kurtarlm blge diyebiliriz oraya. stelik tek grltsz turistik yer. Bunun ne inanlmaz bir nimet olduunu, benim gibi, beton bloklar arasnda, Trkiye'nin belki en grltl yeri olan Bodrum'da aylarca yaayanlar bilir ancak. Nail'in teki otellerini grmedim. Ama Akyaka'daki Ycelen Oteli'nin akrhan Kona adn tayan ksmnda birka gn kaldm. Doayla inanlmaz bir uyum iindeydi oras. Azmaklar stne kurulduu iin, sular akyordu her bir yanndan. Bu sularda rdekler yzyor, alabalklar yzyordu. Otel, bir okalipts ormanna hemen bitiikti ve muz aalaryla doluydu bahesi. Ycelen Oteli'ne ayak basar basmaz, "demek ki, cennetlerimizin tmn henz yitirmemiiz" dedim kendi kendime. Ve Bodrum'daki o be yldzl toplama kamplar bsbtn gzmden dt. Akyaka'da sevdiim baka bir yer de Halil'in Yeri'ydi. Otuz yl nce Gkova'da bisikletle gezerken grmtm orasn. Krfeze saysz azmaklar akar, Halil de kk kr gazinosunu bir azman stndeki kck iki adackta kurmu'tu. Birinci adacktan ikincisine, minnack bir tahta kpryle geilirdi. Azman sularnda yeil bal rdekler yzerdi. Karacaolan'n ok sevdiim, "yeil bal rdek olsam su imem gllerinden" dizesi aklma gelirdi. Ama ben, o azman sularn imeye can atardm. Halil'in Yeri'ne gider gitmez, ayakkablarm karr ve ne gariptir ki, yazn serin, kn lk olan azman sularnda, dipteki bitkileri ezmemeye alarak saygyla yrrdm. Bunlarn arasnda, yerlilerin "su teresi" dedikleri ve belirli mevsimlerde nefis salatas yaplan bir bitki de vard. 1998 Austosunda oraya yeniden gidip de ok lks, ssl erkekler ve kadnlarla dolu, "sosyetik bir restaurant"la karlanca, fena halde bozuldum. Halil'in Yeri'nin iirsellii tmyle yok edilmiti. yi ki, ayn

gece "Deli Mehmet" esti de, biraz avundum. Hangi ynden geldii belli olmayan; sanki ayn anda hem doudan, hem batdan, hem kuzeyden, hem gneyden esen bu lgn rzgra "Deli Mehmet" adn verir Gkovallar. Halet ve Nail ile dostluum sayesinde grebildiim dnyalar gzeli baka bir yer de Karatepe'dir. Halet t 1947'den beri kazlarda alyordu orada. Daha sonralar, projesini Turgut Cansever'in hazrlad, uygulamasn Nail'in ynettii bir kaz evi yaplnca, ben de ilkin 1960'ta orasn grdm. Karatepe'ye varmak pek o kadar kolay deildir. nce Adana'ya, oradan bir minibsle Kadirli'ye, oradan da bir ciple 20 kilometre yol yapp, Karatepe'ye gelirsiniz. Oraya varr varmaz da, grkemli am ormanlar arasnda bir cennette buluverirsiniz kendinizi. Karatepe ancak 200 metre yksekliinde bulunduu halde, her nedense 1000 metre, hatt 1500 metre yksekliindeymi izlenimini verir. Her zaman gzel esintiler vardr; amlar her zaman uuldar evrenizde. Karatepe, imdi olduundan daha da gzeldi eskiden. nk Ceyhan Nehri grl grl akard eteklerinde. O nehirde yzmek en byk nazlarmdan biriydi. Kys ok sarp olduundan, istediiniz yerden suya giremezdiniz. Ama bir narn glgeledii kocaman bir kayann dibinde kck, nerdeyse bir yatak kadar kk bir kumsal vard. Oradan girerdik suya. Girdikten sonra da, usta bir yzc olsanz bile, Ceyhan'n sizi t uzaklara savurmasn engellemek iin, zen gstermeniz, fazla almamanz gerekirdi. Akntya kaplnca, hemen kyya doru yzer, aalarn kklerine tutuna tutuna, kck kumsala geri dnerdim. Nehrin ortasndaki kk ada da beni bylerdi. stnde sdece iki am yetien bu kaya parasna, ada bile denilemezdi aslnda. O nehir yok edildi artk. Ceyhan'n yerini Aslanta Baraj ald. O byk gln kprtsz sularnda yzmek hi ekici gelmiyor bana. nk yzme havuzlarndan hi mi hi holanmam ve ha orada yzmm, ha koskocaman bir yzme havuzunda. Frtnal bir deniz gibi grleyen vahi nehrimi zlyorum hep. Oysa, ister okyanuslarda, ister derelerde, ister gllerde olsun, su denilen ey her zaman gzel olduundan, o barajn da ho yanlar vard. zellikle yamurlu ya da rzgrl havalarda, sular bu dnyadan olmayan yeil bir renk alrd. Karatepe'deki drt be odal kaz evi de, mimarlk sanatnn bir baarsyd. nnde, arkasnda, her bir yannda, kocaman amlar vard. Ksaca stunlar stne yle bir oturtulmutu ki, altndaki toprak, kayalaryla, talaryla, kk allklaryla olduu gibi kalmt. Geni pencerelerinde yere kadar inen panjurlarn zellii, sizin evrenizi grebilmeniz, dardakilerin ise sizi grememeleriydi. Bylece evdeyken bile ormann iinde yayor; geceleri aalarn uultusunu dinleyerek, ormann iinde uyuyor, ormann iinde uyanyordunuz sanki. Oraya ilk gidiimde, am ormannn ve nehrin gzellii beni yle bir bylemiti ki, bir aacn altna km, bunlar seyrediyor, Hitit eserlerinin bulunduu kale kaplarndaki Ak Hava Mzesi'ne gitmeye eniyordum. Halet beni zorla o aacn altndan kaldrd, oraya gtrd. Meer am orman ve Ceyhan Nehri'nden kat kat daha ilginmi Hitit kalntlar. Halet ile Nail, Karatepe'de sdece bir ak hava mzesi kurmakla kalmadlar. Postanesi, karakolu, okulu, demirci ve marangoz atlyesi, retmen lojmanlaryla, amza yakr tesisler de kurdular orada. (Nail ise, mimarlk sanatnn tekniini rendi bu arada.) Kazda ortaya karlanlar kapal bir mzeye tamaktansa, bu eserlerin kendi tarihleri ve corafyalarnda sergilenmelerine ynelip, bir ak hava mzesi kurdular. Doal evrenin korunmas amacyla da orasnn bir mill park saylmasna n ayak oldular. Dolaylardaki kyllere byk bir yaknlk gsterdiler. O da banda bir salk oca bulunmadndan, bir eit ilkyardm istasyonu iletmek zorunda kaldlar. Srasnda kyllerin yaralarn berelerini dezenfektanlarla temizleyerek sarp sarmalyorlard. Arlarn szlarn azaltacak illar salanyor, enjeksiyonlar yaplyor, ylan serumuyla birok kiinin hayat kurtarlyordu. Btn bu salk hizmetleri, illar dahil, bedavayd elbette. Kilim merakls Halet, eskiden beri kilimcilik gelenei olan bu yrede, eski doal boyalarn yerine, crtlak renkli kimyasal boyalarn kullanldn grnce, yeniden kk boyalarna dnmeleri iin, kadnlara yol gsterdi; doal boyal "Karatepe Kilimleri"nin yurtiinde sata karlmasna, hatt yurtdnda bile tantlmasna n ayak oldu. Dolaylardaki kyller Halet'e ok sayg gsterdikleri gibi, Halet de onlara kar ok sayglyd. Bu yzden de, beni kylere gtrmeden nce, ok yemek setiimi, baz eyleri azma koymadm bildii iin, "nne ne koyarlarsa yiyeceksin, yoksa ok ayp olur" diye bana sk sk tembih etti. Ben de ayp olmasn diye,

tatsz tuzsuz orbalar, biraz beyazlam bir suya benzeyen ayranlar itim. ayma da kahveme de teden beri eker koymadm halde, bol ekerli kahveler, bol ekerli aylar bile itim. Derken hava kararrken, bir sininin evresinde meldik. Evin hanm dizimin stne, beyaz ve nemli, drde katlanm bir ey koydu. Bunu, yeni ykanm bir peete sandm doal olarak. Ama bir de baktm ki, Halet peeteyi yemeye balyor. Eilip kulana, "Halet, peeteyi de yemesene!" diye fsldadm. Halet, "hadi, sen de ye" dedi. Peeteyi kenarndan hafife srdm. Bez tad yoktu. Peete sandm ey, biraz nemli bir yufka ekmeiymi meer. Halet, arkeoloji rencileri ve alma ekibi oradayken beni Karatepe'ye armak gafletine bir tek kez dt. Ama ok gemeden bunun bir yanlg olduunu anlad. nk ben aralarna girer girmez, o sk alma dzeninin alt stne geldi: Akam saat dokuzda kimse uyumuyordu artk. Gece yarlarna kadar sofrada oturuluyor, arkeolojiyle uzaktan yakndan ilgisi olmayan sohbetler ediliyor, ikiler iiliyor; kzlarla olanlar arasnda ileride geliebilecek duygusal ilikilerin tohumlar atlyordu. Sonu, hi kimse sabahn yedisinde yataktan frlayp iba yapamyordu. O gzel genler oradayken, Halet beni bir daha Karatepe'ye armad elbette. Ama orasn ok sevdiimi bildii iin, baka zamanlar beni sk sk ard Karatepe'ye. Bir gn, bir i iin Kadirli'ye gittiimizde, bir de baktk ki, Kaymakamln nndeki meydan tklm tklm dolu. Halet, "bir olay var mutlaka" dedi. Jandarma kaplar tutmu hi kimseyi ieri almyor. Ama Halet'i herkes tand iin, kaymakamla grmesi gerektiini syleyince, bizim girmemize izin verdiler. st kata knca, mrmde imdiye kadar hi grmediim bir grntyle karlatm: Gsnde aprazlama fieklikler, boynunda drbn, belinde el bombalar asl bir adam ayakta duruyordu. Elleri ayaklar zincire vurulmutu. Zincirlerin ularn, sanda ve solundaki er jandarma tutuyordu. Halet adamn yanna gitti, "gemi olsun kardeim" dedi. Sonra kaymakamn odasna girdik. Zincirlere vurulan adam, Kozanl nl bir ekyaym meer. Daha sonralar, "meydandaki halk kanma susamken, bir tek o hanm yanma gelip, 'gemi olsun kardeim' demek insanlnda bulundu" demi. Halet'in bir ekya ile ilk karlamas deildi bu: Kaz Evi yaplmadan nce, alma ekibi adrlarda barnrken, yrenin en nl ekyalarndan biri Halet'e haber gndermi. Onunla grmek istediini, ama tek bana gelmesinin art olduunu sylemi. Halet buluma yerine gidince, ne olur ne olmaz, ekyann tepeden trnaa silhl iki adamyla birlikte geldiini grm. Halet hangi amala bu da banda bulunduklarn aklam. Adam da, "bacm hi korkma, ben seni korurum" demi. Verdii sz de tutmu, Halet'i teki ekyalardan korumu. Anadolu merakmn Akdeniz ve Ege'nin gzel kylaryla snrl kald sanlmasn. Ne yazk ki, yaylalarna kamadm ama, Karadeniz'i de gezdim. stanbul'a ok yakn olduundan, eskiden sk sk gittiim ile'yi bilirdim sdece. O usuz bucaksz kumsallar, kocaman dalgalar, apraz yzp akntdan kmay beceremeyen acemileri t aklara srkleyen akntlar ok sevmitim. Hele kn, kyamet gibi frtnalar koparken, birka gn ile'de kalmaktan ok holanrdm. Bir sylentiye gre, Gney Amerika'daki ili'ye gideceine, mutlu bir yanlg sonucu bizim ile'ye gnderilen fener, geceleri beni bylerdi. Oraya bir gidiimde, deniz kulamn dibinde gmlerken, kumlarn stne uzanp, gnlerce Homeros'un iki destann ve eski Yunan tragedyalarn yeniden okumaktan byk haz almtm. Sanki mrmde ilk kez tam gereken yerde okuyordum bunlar. Yerli ve yabanc turistlerin sdece Ege ve Akdeniz kylarna dadanp, Karadeniz'e gitmemelerine aklm ermiyor. Oralara sk sk yamur yaar da ondan diyorlar. Yaz scanda, gne her yan kavururken, ara sra yamur yamasndan daha ho bir ey olabilir mi? Bence, Samsun dnda, btn Karadeniz kentleri birbirinden gzeldir. ki kez, uzun uzun gezindik oralarda. Bir defasnda, stanbul'dan arabayla kp, elimizden geldii kadar ky eridini izleyerek Sinop'a, bir defasnda da, otobslerle, gene kydan hi ayrlmadan, Rize'ye kadar gittik. Rize'den tesini bilmiyorum ne yazk ki. Ama Amasra'dan Rize'ye kadar doann gzellii gzmn nnden gitmiyor. Amasra ve Sinop'a zellikle vuruldum. Bir de Trabzon dolaylarndaki, doann gzelliiyle insanlarn yaratc d gcnn arpc bir biimde birletii Smela Manastr'na vuruldum. Trabzonlu olan hocam Sabahattin Eybolu, bir da yamacna oyulan bu akllara smaz manastr ka kez anlatmt bana. Hi abartmam meer. Gerekten de, gzlerinizle grdklerinize inanamyordunuz oraya bakarken. 1960'ta, stanbul'dan bir cipe binip, t Van'a kadar gittim. kisini de yitirdiimiz arkadalarm Adnan Benk ve Mazhar evket pirolu, Van Gl'nn Ahdamar Adas'ndaki kiliseyle ilgili belgesel bir film ekmek zere

uakla oraya gidiyorlard. Bense Orta Anadolu'yu hi grmediim iin, kameraman Aziz Albek ile birlikte karayolundan gitmeyi ye tuttum. Bir hafta srd bu yolculuk. imdi syleyeceim, hem biraz ayp, hem de ok yanl belki de. Ama gerek u ki, 1960'ta Orta Anadolu kentlerini genellikle ok itici buldum. Hani dindar olsaydm, ellerimi ap, "Tanrm, ne iyi yaptn da beni gzel stanbul'umda dnyaya getirdin! Ne iyi yaptn da beni orada yaatyorsun!" diye dualar edecektim. Eminim ki, oralarn halk, niversitenin cipiyle gelip geerken benim gremediim gizli gzellikler bulmulardr o kentlerde. Ama ben, ancak Eskiehir ve Harput'tan holandm. 1965 ilkbaharnda Eskiehir'e yeniden gittiimde, gene sevmitim orasn. Grl grl akan, o srada tertemiz olan Porsuk Nehri boyunca yrmtk. 19. yzyl Fransz romanlarnda yasad klarn gizlice bulutuklar, her bir taraf sk sk kapal, ancak iki yannda iki kk pencere olan atl arabalara benzeyen arabalarla gezinmitik. Ad galiba alayan olan bir otelde ok yaknnda gerek bir alayan varm gibi, akr akr su sesleri arasnda uyumutuk geceleri. Eskiehir'i o zamandan beri grmedim. Ama Anadolu niversitelerinin en verimlisinin, ne yazk ki belki tek verimlisinin orada kurulduunu bildiimden, bu kente duyduum yaknlk bsbtn artt. Harput'a gelince, dmdz bir ovadaki Elaz bana ne kadar itici geldiyse, dimdik bir tepenin stndeki Harput da o kadar ekici grnmt. Zten dzlklerdeki deil tepelerdeki yerleim yerlerini severim teden beri. Tepeler ne denli dik olursa, yerleim yerleri de o denli gzelleir benim gzmde. Dzlkteki Elaz, gittike yaylp byrken; tepedeki o gzel Harput'un nefis evlerini, bahelerini, camilerini, trbelerini, kalesini yava yava kemiriyor, yok ediyordu sanki. Bu durum karsnda, Elaz', doal evreyi ve doal evrenin gzelliini hie sayan, sdece sanayileip daha ok para kazanmay amalayan kapitalizmin bir simgesi; gzel Harput'u da, kapitalist dzenin bir kurban olarak grmeye baladm. stanbul'dan Van'a giderken, geceleri yola devam etmiyor, hava kararnca, ucuz bir otel bulup orada kalyorduk. Yediimiz lokantalarn yemek listesindeki kimi adlarn bizi biraz artt oluyordu. rnein listede "retmen Makarna"y grnce, mesleki bir merakla, bu yemei istedim: Au gratin yani st peynirli frnda pimi makarna, dilbilimsel bir deiime urayp "retmen" olmu meer. Alafrangala zenen baz lokantalarda (zten "lokanta" szc yeterince kibar saylmadndan, sonundaki "t" harfi vurgulanarak, "restorant" deniliyordu artk) yemeklerin ngilizcesini vermek modas da balamt bu arada. Listelerin birinde Lovely Turkish Feet yani "Nefis Trk Ayaklar" adn grp de, bunun bizim "paann" ngilizce karl olarak verildiini anlaynca, bir glme nbetine tutulmutuk. Bingl'den Mu'a giden 65 kilometrelik ok bozuk oseyi, hendekleri, dereleri, toprak ve ta ynlarn aarak, yolumuzu yitirip ara sra gerisingeri giderek, ancak be saatte yapnca, glecek halimiz kalmamt. "Buras Mu'tur/Yolu yokutur/Giden gelmiyor/Acep ne itir" trksn, o ok gzel ve ok buruk trky sevdiim kadar Mu'u da sevmeye hazrdm. Gelgelelim Aziz ile bana, -zellikle bana- sdece yabanclara deil, dmanlara bakarm gibi bakyorlard orada. Pantolon deil de uzunca bir eteklik; uzun kollu, yakas kapal bir gmlek giydiim, nlerinde sigara imemeye dikkat ettiim halde; sdece yadrgayarak deil, kinle bakyorlard. Eer kinci Dnya Sava yllarnda Almanya Trkiye'yi igal etseydi, Nazi subaylarna ben nasl kinle bakacaksam, ite yle bir kinle bakyorlard bana. Sanki bir igal ordusunun temsilcileriydik bizler. Bu durum beni ok zd. Ama sonradan uzun uzun dndm: Bizler bir bakma bir igal ordusu gibi deil miydik kendi lkemizin dousunda? Bizler stanbul'larda, zmir'lerde, teki Bat illerinde az ok rahat yaarken; millet Mu'ta, dounun ou kasabalaryla kentlerinde yoksulluktan krlmyor muydu? Kydekiler maarams yerlerde barnmak zorunda deil miydiler? Devlet, dounun biraz olsun kalknmas iin en kk bir aba gstermi miydi? Dndke, son yllarda patlak veren Krt sorununun etnik bir sorundan ok ekonomik bir sorun olduu kansna vardm. lkenin batsna yerleen, orada para kazanan, toplumda saygn bir yer edinen Krt kkenli yurttalarmzn, "biz Krtz" demek, akllarnn kenarndan bile gemiyordu. Daha nce de itiraf ettiim gibi, siyasal konularda biraz geri zekl olduumu biliyorum ama, Krt sorununu zmlemenin tek aresinin, da ta topa tutmak deil; douyu kalkndrmak, refaha ulamasn salamak, Krt yurttalarmza insan gibi yaamak olanan vermektir gibi geliyor bana. Yeryzndeki btn milletlerin, btn soylarn, btn etnik gruplarn birleip kaynamasn isteyen bir enternasyonalist olarak, u "Trk kimlii", "Krt kimlii" lflarna da hi aklm ermiyor. Herkes kendi anadilini

konuacak elbette. Ama benim tek amacm, dnyann btn insanlarnn ancak ve ancak "insan kimliklerinin" bilincine varmalar. Van'a varp, uakla oraya gelen Adnan Benk ve Mazhar evket'le bulutuktan sonra da, aka dman deilse bile, kuku uyandran yabanclar olmaya devam ettik. kide birde yolumuz kesiliyor, kimliklerimiz uzun uzun inceleniyordu. stanbul niversitesi'nden gelen bir heyet olarak vali tarafndan resmen kabul edildikten sonra bile bu kukular srp gitti. Van Gl'nn gzellii karsnda kendimden getim. Orasn ilk grdmde gne batmak zereydi. Gl evreleyen dalarn etekleri, bulutlarla kapkaranlkt; karl tepeleri ise, l l ldyordu. Baz eski Japon gravrlerinde olduu gibi, Sphan Da yerden kopmu, havalarda uuyordu sanki. Hemen mayomu giyip, bir glden ok, dalgal bir denize benzeyen Van Gl'ne daldm. Sodal sular gzm fena halde yakt ama, beni arndrd. Tertemiz, gcr gcr ktm sodal sulardan. Gl kysndaki hametli kaleyi ve Urartulardan kalma ykntlar gezdik. Sonra iki yan aal bir yoldan geerek Van'a geri dndk. Bana irkin grnen kentin, bu gzel gln kysnda deil de yedi kilometre uzakta kurulmasna aklm ermedi. Biz Trklerin, doadan holanmamalarna yordum bunu. Oysa Vanllara gre, gln kysndan uzaklanca, yazlar hava biraz daha serin olurmu; balar baheler de gln kylarnda yetimezmi, filn falan. Van'da ancak gn kalabildim. Ahdamar Adas'n ve filmi ekilecek kiliseyi de bir tek kez grdm. nk bu yolculuk srasnda her gece eve telefon ediyordum. nc gece, o sralarda on yanda olan olum Mustafa'nn sokakta top oynarken dtn, bana iki diki atldn, ama imdi ok iyi olduunu annemden renince, panie kapldm. Ertesi sabah bir uaa atlayp stanbul'a geri dndm. Ayn yl, yani 1960'ta ya da bir yl sonra, Atatrk stne kitap yazan Lord Kinross ile birlikte, Orta Anadolu'ya bir haftalna yeniden gittim. Kinross, kitabn yazarken, Mustafa Kemal'in 19 Maysta Samsun'a ktktan sonra Sivas'a kadar izledii yolu kendi gzleriyle grmek istiyordu. Hi Trke bilmedii iin, ona evirmenlik ediyordum. Samsun'a uakla gittik. Sonra kasabalarda, hatt kylerde durup, bu olaya tank olan ihtiyarlarla konumalar yaparak Sivas'a vardk. Orada da birok yal kiiyle konutuk. Bu yolculuktan ok net olarak anmsadm iki ey var sdece: Biri lavanta iei tarlalaryla, meyve baheleriyle, kalesiyle, dolunayda Yeilrmak'n sularna yansyan yallaryla Amasya'nn gzelliiydi. teki de, otobsmz bozulup yolda kald iin, Kinross'un kapld fkenin komikliiydi. Lord hazretleri, kendi lkesinde byle aksiliklere pek alk deildi anlalan. Bir de baktm, ok uzun boylu, iriyar, dev gibi adam osenin ortasna dikilmi, elini kolunu sallaya sallaya, kfr asndan bizim dilimiz gibi hi de zengin saylamayacak ngilizcenin snrl imknlarndan yararlanarak, az kpre kpre kfrediyor, ter ter tepiniyordu. (Trke gerekten esizdir, deiik ve renkli bir biimde kfredebilme olasl asndan. O kadar ki, aznlklarmz kendi dillerinde kaprlarken, kavga, kfr aamasna gelince, Trke konumaya balarlar.) Kinross byle tepinirken, ben de bu skoyal Lord hazretlerinin yanna gittim ve damarna bsbtn basmak amacyla, ngilizlerin soukkanllna yknerek, sinirlenmesi iin bir neden olmadn, otobsn belki onarlabileceini syledim. Nitekim, mrmde ilk kez grdm bir yntem kullanlarak, bir sre sonra onarld da: ofr, yola bitiik tarladan toplad avu dolusu slak amuru, "ap!" diye motorun belirli bir yerine yaptrd ve otobs dakikasnda ilemeye balad. 1984'te yani ciple stanbul'dan Van'a gittikten tam yirmi drt yl sonra, hem douyu bir kez daha grdm, hem de hi bilmediim gneydouyu. Bir arkadamla birlikte, stanbul'dan yola ktk. Bir otobsten inip baka bir otobse binerek, Karadeniz kylarnda gezine gezine Trabzon'a vardk. Sonra Zigana Dalar'ndan getik. Ben yirmi yanda bir renciyken, hocam Sabahattin Eybolu, o dalar yle bir anlatmt ki, Zigana Geidi bir saplant halini almt bende. yi ki, 1984'te getim oradan. Biraz daha gecikseydim, hi gremeyecektim o inanlmaz gzellikteki yerleri. nk rendiime gre, yeni yollar yaplm, tneller alm filn, Zigana Geidi diye bir ey kalmam ortada. Bir arkadamla birlikte yirmi gnde yaptmz bu yolculuumuz srasnda, balca zntm Trk olduuma kesinlikle inanmamalar, bana hep "madam" demeleriydi: Bir otele geliyorum. Resepsiyondaki memura kimliimi uzatyorum. Biliyorum, "Mna" acayip bir ad, "madam" da olabilir. Ama orada "Fatma Mna" yazl. Annesi Emine efika, babas Tahsin Nahit, Trk vatanda, hatt dini slm yazl. Resepsiyondaki gen, bana hl "madam" diyor. "Olum, ne madam? Okumasn bilmiyor musun yoksa?" diye kyorum.

"Kusura bakma, madam" diyor gene de. Bir defasnda, "madam" diyenlerden birine, "sen, benim gibi Trke konuan bir madam grdn m hi?" diye attm. Adam, "ama siz, burada konuulduu gibi deil, bir yabanc gibi konuuyorsunuz Trkeyi" deyince, herifin, benim o gzel stanbul ivemi yabanc ive sandn anlayp, fena halde fkelendim. "Sen stanbul'a hi geldin mi? stanbullularn nasl Trke konutuklarn hi duydun mu? Hepsi benim gibi konuur!" diye bardm. Oysa adamcaz haklyd. nk, 1984 ylnda stanbullular ve batnn byk kentlerinde yaayanlar, tatillerinde sdece Ege ve Akdeniz'in kylarna gittikleri, oralara ayak basmadklar iin, bir stanbullunun ya da bir zmirlinin, Trkeyi nasl konutuunu hi duymamt. Kimliime uzun uzun bakt halde, her naslsa Trke konumasn renmi bir yabanc sanyordu beni. stelik, ok sevimli bir talyan turist grubu, hep ayn yerlere gittiimizi, ayn otellerde kaldmz grerek, otobslerinde bo yer olduunu sylemiler, biz ikimizi de aralarna almlard. Bylece benim madamlm bsbtn kesinlemiti. Bu yzden de, elimi gsme basp basp, "ben Trkm" diye bara ara dolamam gerekmiti kendi memleketimde. Bu yolculuk srasnda beni sarsan baka bir ey de, insanlarn eskiden oralarda yarattklar antlarn grkemiyle imdi ayn blgede yaayanlarn yoksulluu, daha dorusu sefaleti arasndaki korkun uurumu grmek oldu. Bir yanda shak Paa Saray'nn ihtiam vard, bir yanda Dou Beyazt'n yoksulluu; bir yanda Malabadi Kprs'nn akl almaz gzellii vard, bir yanda sefaletten kaynaklanan bir irkinlik. Doayla kentler arasndaki aykrlk da ok arpcyd. Hametli Ar Da'nn buzullar ldayarak gkyzne ykselirken, Ar kenti yoksulluktan dklyordu. Erzurum'dan Adana'ya gidiimiz srasnda, Van' yeniden grdk, gln sodal sularnda bir kez daha yzdk ve Erzurum'dan 60 kilometre uzaktaki Hoap Kalesi'ni gezdik. Ne gariptir ki, bir gotik katedrale benziyordu tpk. Diyarbakr', Mardin'i, Siirt'i, Bitlis'i, Harran' ve imdi gidemeyeceimiz Hilvan, Siverek, irvan gibi yerleri grdk. Bizlere "hello" diye seslenen ocuklarla konutuk, yani erkek ocuklarla demek istiyorum; nk kz ocuklar okula gnderilmedikleri iin Trke bilmiyorlard. Bu yolculuumuzun doruk noktas Nemrut Da oldu. mrmde grp greceim en mthi yerlerden biriydi oras: Gece yars Adyaman'dan yola kp, Khta ve Gerger'den geerek, Nemrut Da'nn eteklerine vardk. Da 2300 metre yksekliindeydi bildiim kadaryla. (Bildiim kadaryla diyorum; nk yanlabilirim de. Ne yazk ki, yolculua ok dkn olduum halde, corafya bilgim perian bir durumdadr. Bunun aresi, ansiklopedilere bakp, yazdmn doru olup olmadn denetlemektir. Gelgelelim, doru drst bir ansiklopedi alabilmek iin gereken paray bir araya getiremedim hibir zaman. Yllar nce, boyal basnda "ansiklopediler sava" balaynca da, promosyonlu gazetelerden hi mi hi holanmadm iin, bunlardan birini alp, kupon biriktirmeye katlanamadm. Bu yzden, okuyucularm "Anadolu" faslnda birok yanlg bulacaklardr herhalde. imdiden zr dilerim onlardan.) Neyse, 2300 metre yksekliinde sandm Nemrut Da'na karken, yaz mevsiminde olduumuz halde, hepimiz kaln kazaklar giyinitik, otelden dn aldmz battaniyelere sarlmtk. Ama gene de souktan titriyorduk. Kk ve sivri sivri akl talarndan oluan dar bir patikay uzun sre trmandktan sonra zirveye varp, gnein douunu beklemeye baladk. Bir eit huu iinde, herkes fsldayarak konuuyordu. ngilizce duyuyordum, Almanca duyuyordum, Franszca duyuyordum, talyanca duyuyordum. Ancak Trke duyamyordum. nk bu turistler arasnda Trk olan bir ben, bir de arkadam vard. Derken, gzmzn nnde bir mucize oldu: Gne yava yava dounca, dan eteindeki ova pembeleti. Pembelik altn rengini ald. Sonra dev heykeller, ilkin altlarndan aydnlanarak, sanki bizler iin yeniden yaratlmasna meydana kmaya balad. te o zaman anladm Nemrut Da'na gecenin karanlnda klmasnn nedenini. Anadolu'da beni Nemrut Da kadar artan baka bir yer de, ilkin 1961'de grdm ve grdklerime inanamadm iin, birka kez yeniden gittiim Greme yresidir. Kapadokya'ya her gidiimde, evreme bakp bakp, "olamaz, byle bir ey olamaz!" diyordum. Ancak ayn yzeyinin byle olabilecei kansna varmtm her nedense. O acayip peri bacalar, kayalarn iindeki o gizemli maaralar ancak ayda bulunurdu. Ne var ki, Amerikallarn aya kp orada yrmelerini televizyonlar verince, o orak ve tozlu topraklarn Greme'ye hi benzemediini anladm. D gcm bana bir oyun oynamt. Assos'ta da d gcm bana bir oyun oynad. Oraya ilk gidiimde, kydan uzaklap yokuu trmanrken, yamataki kayalar, bir kalenin kalntlar sandm. "Zten burann Trke ad Behramkale. O kayalar bir kale"

diye tutturdum. Kale filn deil, dpedz kayalkm meer. Assos, gzel olmasna ok gzel ama, korkarm ki, hzla yaklaan turizm canavar, btn Ege kylarn zapt ettii gibi, benim hayal ettiim o kaleyi de zapt etmek zere. Pamukkale'deki o dik yarlar, gerekten pamuk gibi bembeyazd ve stlerinden alayanlar gibi seller akard eskiden. Ky aalar, tarlalarn sulamak iin, o selleri, kendi topraklarna yneltmiler; Pamukkale de kararmaya balam. Orada yeralt kaynaklarndan kan sular, kocaman beton havuzlarda toplamaya baladlar. Benim asl sevdiim, en tepedeki motelin betonsuz doal havuzudur. Etrafnda bitkiler, iekler kar; dibinde ise, eski alardan kalma stunlar, heykel kaideleri filn vardr. Yaz sabahlan yeni doan gne, havuzu pembeletirince, elimizde ay bardamzla ilk sigaramz, yar bele kadar suya girerdik. Akamlan da, rak kadehlerimizi havuzun kenarna koyup, hem yzer, hem demlenirdik. Karakta bile, havuzun sular lk kalr; suyun kaynana ynelince de iyice snr. Pamukkale, ifal bilinen bu sularyla yaam dolu bir yerdir. Ama tepesindeki Hierapolis denilen kutsal kentte bir nekropol yani byk bir mezarlk vardr. Ar hastalar, oraya lme yatmaya giderlermi eskiden. Anadolu'da gezinirken grdm baz yerleri, yaadm baz anlar unutamam. rnein Efes'e ilk gidiimde, bu kalntlarn gzellii karsnda sersemlemi bir halde, bir stunun kaidesine kmken, gmbr gmbr talyanca konuan bir ses duydum. talyanca bilmem ama, o ses Dante'den iirler okuyordu sanki. talyan turistlerine rehberlik eden Cevat akir'in sesiydi bu. mdadma arrcasna, "Cevat!" diye seslendim. Cevat, talyanlar brakp, bana rehberlik etti. Efes'in imdiki halini deil, gemiini canlandrd gzmn nnde. lkin 1961'de grdm Manyas Gl'ndeki Ku Cenneti'ni de unutamam. Kkleri toprakta deil de suda bulunan kocaman aalarn altnda sandalla dolamtk. mrmde hi grmediim, sanki bu dnyadan olmayan, rengrenk, acayip, byk kular, tepemizdeki dallarn arasnda uuuyordu. Bunlardan biri, garip sesler kararak, bir ara bamn stne konunca, korkuyla kark mthi bir sevin duymutum. On yl sonra, ayn yere gittiimde, by tmyle bozulmutu. Kular, glden kan aalarn altnda, bir sandalla gezinirken deil; kyya dikilen ahap bir kulenin deliklerinden drbnle seyrediliyordu artk. imdi adn unuttuum, Suriye snrna ok yakn Ermeni kyn de unutamam. Antakya'da bir iki gn kaldktan sonra, birka saatte varmtk oraya. Birlikte yolculuk ettiim arkada; bir Ermeni okulunda uzun sre Trk edebiyat rettii iin, eski rencilerini grmeye gidiyorduk. Herkes Trke biliyordu ama, kyn halk da muhtar da Ermeniydi. Konutuklar Ermenice, stanbul'da konuulana pek benzemeyen, kulaa daha ho gelen, Ermenicenin baka bir tr gibiydi. Sdece meyve retiliyordu o kyde. Meyve aalarndan oluan bir cennetti oras, incir raksna meze ederek yediim elmalarn, armutlarn, eftalilerin, kokularn da, tatlarn da hl unutamadm. Bize byk yaknlk gsterdiler. Muhtar beni evinde konuk etti. iman olduu kadar da sevimli kzyla ayn oday paylatk. imdi, nerdeyse krk yl sonra, oras ne oldu bilemem. Ama salt Ermeni aznlndan oluan bir ky grmek ok ilgin gelmiti bana. Memleketimin snrlar iinde, salt Krtlerden oluan, muhtar Krt olan, serbeste Krte konuulan, ekonomik adan kalknm byle kyler olsayd, Krt yurttalarmz bizlere hl dman gzlerle bakarlar myd acaba diye dnmtm daha sonralar. 1984'n sonbaharnda, kzm Zeynep, Fransz hkmetinden ald bir bursla bir yllna Paris'e gidince, arkadalarm Sezgin ile Ertin Akg, birdenbire evde yalnz kalmamam iin, onlarla birlikte be gnlk bir yolculua katlmam istediler. Dokuz on kiilik grubumuzda, Meng Ertel ile ei lfet, Maka Sanat Galerisi'ni yneten Rabia Hanm, eski ve sevgili arkadam Freya ve yeni tandm halde hemen byk yaknlk duyduum Erdal nn ile ei Sevin vard. stanbul'da kiraladmz bir minibsle, o gne kadar hi grmediim, grmeye de can attm Safranbolu'ya ve Yedi Gller'e gittik; Abant Gl'yle Kartalkaya'y da grdk. Yedi Gllerin o mevsimde altn sarsna dnen dev aalar da, Safranbolu evlerinin gzellii de hl gzmn nnde. Memleketimin byk bir ksm orakken, Yedi Gller'de topraktan srekli su fkryordu sanki. mrmde ilk kez bylesine byk aalarla bitkiler gryordum. O dev bitkilerle dev aalar, sulara yansyarak oalyordu sanki. Safranbolu evlerinin d da ii de, sdece gzel olmakla kalmyordu. eytann aklna gelemeyecek fanteziler de vard o evlerde. rnein, bir tanesinde, kocaman dikdrtgen bir havuz, nerdeyse btn oday kaplyordu. Havuzun evresinde, duvara bitiik darack sedirlerde oturuyorduk. Ev

sahibesi, havuzun stne koyduu ay tepsisini, elindeki uzun denekle konuklarna doru itiyordu. Bu byk havuz, evin zemin katnda olsa, haydi neyse, ikinci kattayd stelik. Anadolu'da yolculuklarma altm yl nce baladm halde, bu uzun sre iinde grmediim yer pek kalmad diyemeyeceim gene de. Gzmden rak kalan ve artk i iten getii iin bundan sonra hi gremeyeceim daha nice gzel keler vardr orada kim bilir.

VI.

Avrupa'ya Yolculuklar

Nasl oldu da bu kadar az parayla Avrupa'ya bu kadar ok gidebildim diye hep aarm. Oysa pek o kadar alacak bir ey deildi bu. nk hem lks koullarda yolculuk etmeye merakl deildim; hem de sevdiim balca Avrupa kentlerinde, yani Paris'te, Roma'da, Londra'da, evlerinde her zaman rahat rahat kalabileceim yakn dostlarm vard. stelik kardeim Halil diplomatt. Onu ok zlerdim; grmeye gidince de, Atina'da, Madrid'de ya da Kopenhag'da gnlerce gezer tozardm. 1937'de, yirmi bir yandayken yurtdna ilk kmda Paris'e gittim. ocukluk arkadam Halet ambel, Sorbonne'da okuyordu; ben de yaz tatilinden yararlanarak, onu grmek istiyordum. Rue de Seine, St.Germain'den balayp t nehrin kysna varan, sanat eserleri satan dkknlarla dolu uzun bir sokaktr. Bu sokan 60 numarasndaki Hotel de la Louisianne'n en st, yani altnc katnda bir oday paylamtm Halet ile. Odann bir kaps koridora, tekisi de geni bir taraaya ald iin, Paris'in hem sokaklarn, hem de damlarn seyredebiliyordum. Quartier Ltin'in en civcivli yerlerinden birinde bu sokaklar, bu damlar seyrede ede, Paris bir tutkuya dnt bende. Sokaklarn akl almaz canll bir yana, bunlarn zeminini deyen malzeme bile hayret ve hayranlk duymama neden oldu: Buna bugn inanmas g ama; o sokaklar tala, toprakla ya da betonla deil; dpedz ahap parkeyle denmiti. Yani gzel bir evin salonunda yrrcesine geziniyordunuz o sokaklarda. Bu dikdrtgen parke paralar, prl prl elikten yaplm, avu byklnde yuvarlak ivilerle birbirine raptedilmiti. Biz, barbar Trk rencilerin balca elencelerinden biri, kala gz arasnda bu ivileri yerden skp evimize gtrmek; onlar tersyz edip kltablas olarak kullanmakt. 1948'de Paris'e nc gidiimde, ahap parkeler ortadan yok olmu; Paris sokaklar zeminleri asndan Avrupa'nn teki byk kentlerinin sokaklarna benzemiti. Bundan sonraki blmde uzun uzun anlatacam Paris'e, bir insana k olurcasna vuruldum. Gelgelelim, ne gariptir ki, bu kente yerlemek, orada srekli oturmak, aklmn kenarndan bile gemedi gene de. Oraya sk sk gitmeye can atyordum. Ama gidince de, bir iki ay sonra orada kalmak istemiyordum. Paris dlerinden uyanmak, memleketime, stanbul'a, gerekler dnyasna, kendi gerek yaamma geri dnmek istiyordum. 1937 ylnda stanbul'dan Paris'e, yol paras olarak tam 23 Trk liras deyerek gittim. nc mevki tren creti 40 ksur lira olduuna gre, hem olaanst ucuz; hem de birok yeri grmemi salayan, on gnden fazla sren ok ilgin bir yolculuk oldu bu: stanbul'dan kalkan bir Romen gemisiyle Pire'ye vardm. Bu lks gemide "gverte" yokuuydum. Yani beraberimde gtrdm bir battaniyeye sarnp, nc mevki gvertesinin bir kesine kvrlr uyurdum. O gemide bir tek gece geirdikten sonra, Pire'den bir trene atlayp abucak Atina'ya getim. Kentin sokaklarnda yle bir kotum. Akropol' filn hayal meyal grdm. (ok daha sonralar kardeim Halil orada baktipken, Atina'da on be gn kalp, kenti rahat rahat gezdim.) Yunanistan'a her gidiimde, yal Rumlarn bana yaklap, Trke olarak, "hanm, sen Trksn deil mi?" diye sormalar, beni hem ok artm hem de ok duygulandrmt. Bu Rum gmenleri, doduklar bydkleri memleketi yle zlyorlard ki, Trkleri dakikasnda tanyor, Yunanistan'da sanki srgnm gibi, dert yanyorlard onlara. Pire'ye vardm gnn gecesi, kke bir Yunan gemisine binip, imdi adlarn unuttuum baz adalara da urayarak, yedi gnde Brindisi'ye vardk. Bu gemide gene "gverte" yolcusuydum. Ama gvertede kvrlp yatmyordum artk. Uyuyabileceim ok daha rahat bir yer bulmutum: Geceleri, ortadan el ayak ekilince, st bir branda beziyle rtl, geminin bordasna asl cankurtaran sandallarndan birine gizlice trmanyor; arlmla hafife ukurlaan branda bezini bir hamakm gibi kullanyor, battaniyeme sarnp bir gzel uyuyordum. Denizin dalgal olduu geceler, sandal bir beik gibi tatl tatl sallanyordu. Eskiden tayfann ranzalarda deil de hamaklarda yatmasnn nedenini anladm bylece. Orada uyumam yasakt elbette. Ama sabahlar gverteyi ykamaya gelen Yunanl gemiciler, beni bu cankurtaranlardan birinde bulunca, glmeye balyorlar; azarlamakla yetiniyorlard. Brindisi'den bir trene binip drt gnde Pari s'e giderken, Avrupa'nn en gzel lkesi saydm talya'y, vagon pencerelerinden de olsa, bir utan bir uca yle bir grdm. Birka saatliine Roma'da durduk. nk yolcular, faizmin yceliini gzler nne sermek amacyla alan sergiyi grmek zorundayd. Eer o sergiyi grdmz kantlayan damga biletlerimize vurulmusa, tren cretimiz, iki, hatt kat azalacakt. Mussolini, parasz turistlere

faizm propagandas yapmak iin byle bir yntem uydurmutu. stelik, bu ucuz biletlere ancak kta damga vurulduu iin, sergiyi sahiden grmek zorundaydk. Sama soluma hi bakmadan, gzlerimi nerdeyse kapatarak, ka doru drtnala kotum. Biletim damgalannca, trene binip Paris'e gittim. kinci yolculuum, bir yl sonra, yani 1938'de yirmi iki yandayken oldu. Teyzemin kz Melike, Trk kkenli bir Msrlyla evlenmiti ve niversite'nin yaryl tatilinde ille Kahire'ye gitmemi istiyordu. Beraber bydmz iin, benim de onu greceim gelmiti. Melike, stanbul'dan skenderiye'ye gidip gelme, birinci mevki vapur bileti, skenderiye'den Kahire'ye gene birinci mevki tren bileti gnderdii iin, bu ikinci yolculuum, beni birincisi kadar heyecanlandrmad halde, ok lks koullar altnda geti. Kahire'de hafta kaldm. Teyze kzmn ei Msr llerine gre ok zengin saylmazd. Ama 1938 ylnn Trkiye llerine gre, ok zengindi. skenderiye'de gzel bir yazl, byk bir iftlii, iki otomobili, Kahire'de yirmi odalk bir kona ve konanda alan sekiz adam vard. Melike'nin bana stanbul'a gnderdii mektuba gre, bu adamlar yle martmm ki, sekizinden beini kovmak zorunda kalm ben gittikten sonra. Oysa onlar marttm falan yoktu. Sdece iimden geldii gibi davranyordum. rnein, fellh bahvann bisikletini dn alyor, bir tur atyordum. Ya da zenci ofrn dnya ekeri kapkara bebeini kucama alp, gldrc sesler kararak, hop hop havaya atp atp tutuyordum. Bebek buna baylyor, kahkahalar atnca bsbtn sevimli oluyordu. Ya da mutfakta dolanyor; piirdiklerinden bir kk tabak istiyordum. Azm aprdata aprdata, elimi kolumu sallaya sallaya, o yemein ne denli lezzetli olduunu anlatmaya alyordum falan. skenderiye'yi az grdm ama, ok ilgin buldum. Kahire'yi ise, pek sevemedim. Neden derseniz, yamyass bir kent de ondan. Yollar ve kanallar, nerdeyse geometrik bir izgiyle, birbirine bitiik srp gidiyor. Bir cetvelle izilmi sanki. Kenti kurtaran Nil Nehri ve nehirden geen krmz yelkenli tekneler. l de gzel, Piramitler de, Sfenks'in heykeli de. Ama resimlerini o kadar ok grmtm ki, bu gzellikler beni zellikle arpmad. Kendi gzlerimle grdklerimden ok daha gzeldi baz fotoraflar. Turist kalabalnn, hayranlklarn deiik dillerde bara ara aa vurmalar beni tedirgin etmiti belki. Oralarn sszken gne battktan sonra alacakaranlkta tek bama grseydim, daha ok etkilenirdim belki. Piramitlerin tepesine ktm, Sfenks'in karsnda durup ona uzun uzun baktm. Develere bindim, yani teki turistlerin yaptklarnn hepsini yaptm. Bu arada bir deve yavrusunun boynuna da sarldm. Deve yavrusu bir kuzu gibi kvr kvr ve bembeyazd. Onu ayr bir deve tr sandm. Meer btn develer kkken beyazm, sonra boz renge dnrlermi. Msr'da bulunduum srada, ngilizler lkeye egemendi. (Hogrlerine amtm; nk Msrllarn kahkahalar arasnda, btn mzikhollerde, btn gazinolarda onlar rezil eden skeler gsteriliyordu.) Nasr duruma el koymamt henz. Varlkllarla ou fellh olan yoksullar arasnda akllara smaz bir uurum vard. imdi Trkiye'de olduundan bile daha korkun bir uurum. Fellhlar hayvan sayldklar iin, hayvan gibi davranyorlard. rnein asfalt yolun ortasna melerek, eteklerini kaldrp, herkesin gz nnde aptes ediyorlard. Sanki iki ayr millet yayordu bu lkede. Msrllar ve aslnda Msr'n kylleri olduklar halde, kle saylan fellhlar. Biz Trkler ise, o srada, "kyl efendimizdir" diyorduk. Zten bu haftalk Msr yolculuumun benim amdan en byk yarar, lkemin Msr yannda, ne denli ileri, ne denli Batl, ne denli uygar saylmas gerektiini anlamam oldu. stanbul'dan Paris'e ya da Londra'ya gidince, "ite Bat uygarl!" derler ya, ben de Kahire'den stanbul'a dnnce, memleketimle gururlandm; "ite uygarlk!" dedim kendi kendime. Msrllarn, okumu Trk kzlaryla evlenmeye neden can attklarn, Trkiye'nin karsnda neden aalk kompleksine kapldklarn, bizi neden fena halde kskandklarn da anladm bu arada. Yurtdna yolculuk edebilmemin baka bir nedeni de, Uluslararas ngiliz Edebiyat niversite Profesrleri Dernei'nin ylda bir toplanan kongresiydi. Geri Edebiyat Fakltesi, davet edildiimiz kongreye bizi gnderirken, ancak yol paras ve be gnlk harcrah verirdi ama ben uakla gideceime, tren ya da otobsle gider, ucuz oteller seer, be gn yerine on be gn kalrdm orada. Para asndan da iin aresini bulurdum. Bir defasnda, bu trden alverilerin yapld bir broda tek ss eyam olan alfan bileziimi satmtm. Brodaki adam, alfann nasl ilendiine hi bakmadan, bilezii tartm, bir miktar para vermiti bana. Bu kongreler sayesinde, eitli Avrupa kentleri bir yana, Los Angeles' bile grdm. ok keyifli anlar

yaadmz da olurdu. rnein, Paris kongresinde, belediye bakannn verdii bir resepsiyonda, havyarl minik sandvilerle, en has Fransz ampanyalarn itik. Sabahn on biri olduundan iki biraz arpt bizi. Lozan kongresinde, gle bakan ve eskiden hapishane olan nl Chillon atosu'nun, sdece amdanlarla aydnlanm grkemli byk yemek salonunun minelerinde evrile evrile kzartlan kuzular yedik. Zten bunlara katlanlarn bildikleri gibi, sabahlar ve leden sonralar bilimsel almalar yaplmasna yaplr ama, nerdeyse her akam bir kokteyl ya da bir yemek dzenlenir; nk bir araya gelip ho vakit geirmek istei her zaman ar basar bu kongrelerde. Hi acelem olmadndan, uaklara atlayp d lkelere abucak varamadma pek zldm yoktu. Eer alaktan usaydk, durum deiir, uakla yolculuk etmek isterdim elbette. ocukluumda Yeilky'deki kk havaalanna gider, "pr pr" denilen tipte pervaneli bir uaa binerdim. O kck uakta, ancak size ve pilota yer vard. stmz ak olduundan, sizi koltuunuza sk sk balarlar, gzlerinize kocaman kara gzlkler takarlar, banza meinden bir eit mifer geirirlerdi. ki liraya karlk, stanbul'un stnde on ya da on be dakikalk bir tur atardnz; her bir yan grrdnz. stanbul gerekten kanatlarnzn altndayd. Bir mucizenin gerekletiini sanr, kendinizden geerek, "uuyorum, sahiden uuyorum!" derdiniz. Oysa imdi, bilmem ka bin feet ykseklerde uan uaklarda, pencerenin yannda otursanz bile, havalandktan sonra, altnzdaki bulutlardan baka hibir ey gremezsiniz. Hele uak bykse, bsbtn sklr, bir yn yabancyla karanlka bir kutunun iine kapanm gibi olursunuz. 360 kiilik iki katl bir uakla Atlantik Okyanusu'nu gemek, korkun bir sknt olur. Alt saat boyunca sigara ime yasa, skntnz bir ikenceye dntrr. Bir defasnda, tuvalette sigara ierken yakalandm. Hi de utanmadm. Yolcularn duyabilecei fkeli bir sesle, "insan haklarna aykr byle sama yasaklar elbette uygulanamaz" dedim. "Bu koskoca uakta, havalandrmal kk bir kompartman ayramaz msnz tiryakilere? Canm zehirlenmek istiyorsa, bakalarna zarar vermeden kendimi zehirlemek bir insan olarak benim hakkm deil mi?" diye sordum. Her emre boyun een bir koyun srsne dntmz iin, teki yolcular alklayacaklarna, ayplayan gzlerle souk souk baktlar bana. Para cezas verecekler diye korktum. Ama gzel hostes, her nedense bunu yapmad. Belki o da tiryakiydi; uan kuyruundaki gizli kelerde, o da ara sra sigara iiyordu belki. Beni korurcasna kolumdan tutup, yerime oturttu. aretparman glmseyerek sallayp, "artk yaramazlk etmeyin" demekle yetindi. Gnmzn "elektronik" dediim byk havaalanlar dm koparyor. Uzun borularn iinden geerek, uaklardan kyor, uaklara biniyorsunuz; otomatik merdivenler, boyuna iniyor, boyuna kyor; heyecandan zemediimiz elektrikli iaretler, srekli yanyor snyor. Size bilgi verecek bir yetkili yok ortada. Bu insansz teknoloji beni perian ediyor. Bilimkurgu filmlerine zg bir karabasann iindeyim sanki. En gzel yolculuklar vapurlarla yaplr elbette. Ama her yere vapurla gidemeyeceimize gre, tren ya da otobs yolculuklarm kat kat ye tutarm uak yolculuklarna. Hele tren yolculuklarnda sklnca kalkp bir tur atarsnz; koridora kp pencerelerden darsn seyredersiniz; teki kompartmanlara bakarsnz. Bu arada ilgin durumlar grdmz de olur. rnein, 1957'de, o srada yedi yanda olan olum Mustafa ile Kopenhag'dan Roma'ya giderken, bitiik kompartmandaki alt Norveli gemici, iki gn iki gece boyunca iip, boyuna dvtler. Bak kullanmadklarndan, iyi ki, len olmad. Kondktrler mdahale etmeyi gze alamyordu. Snrlar geerken bile, gmrk memurlar oraya giremiyordu. Norvelilerin sarhoken ne denli bell olduklarn herkes bilirmi meer. Mustafa ile ben, ikide bir koridora kp, savan eitli aamalarn seyrediyorduk. Bir ara Norvelilerden biri kapy ap darya knca, nnde duran oluma bir ey yapar diye korktum. Ama fitil gibi sarho gemici, Mustafa'nn salarn okarcasna kartrp, tuvalete gitti. iini yapp kompartmana geri dnd ve savaa yeniden katld. Neden byle kyasya dvtklerini kendileri de bilmiyorlard bana kalrsa. nk Roma'ya varnca, kol kola girip, sendeleye sendeleye uzaklatlar istasyondan. Tren yolculuklar her zaman byle kavgal dvl deildir elbette. teki yolcularla ksa sren dosta ilikiler kurarsnz. Tanmadnz bir delikanl, glle gibi ar bavulunuzu elinizden alp tayverir. (stanbul'da bulamadnz ve d lkelerde ucuza aldnz okunmu eski kitaplarla dolu olduundan, sizin bavullarnz glle gibi ardr her zaman.) Onlar bir daha gremeyeceiniz iin, teki yolculara iinizi rahat rahat dkebilirsiniz. Yani ksa sren uak yolculuklarnda ancak yannzdakiyle biraz konuabilirken, tren yolculuklarnda alt ya da -eer tren nc mevkiyse- sekiz kiiyle dostluk edebilirsiniz. Ne yazk ki, Avrupa'ya giden erkeklerimizin bir ksm, lks bir randevuevine, bir mzikhole, ya da bir

pavyona gidercesine, elence ve kadn peinde yolculua karlar. Kadnlarmzn bir ksm da, ille bir eyler satn almak isterler. Giyim ve ss eyas bunlarn banda gelir. Birbirinden ilgin gzel yanlan olan hi bilmedikleri, hi gezmedikleri bir lkeye deil; giysi satan byk bir maazaya gelmilerdir sanki. yi giyinmeyi (herkes ister elbette. Ama iyi giyinmek istemek baka ey, gz dnm bir halde, bir byk maazadan kp tekine saldrmak, tutkuyla shopping yapmak baka ey. Benim bunu yapacak param olmad hibir zaman. (Ancak okunmu eski kitaplar ya da o sralarda stanbul'da bulunmayan baz Fransz peynirlerini alrdm.) Ama param olsayd da, o byk maazalara ayak basmazdm gene de. nk kapitalist toplumun, srekli rettii tketim mallarn, bilmem ka katl koskocaman maazalarda gzler nne sermesi, teden beri midemi bulandrr. Bir ey almam gerekiyorsa, bunu kk bir dkkndan almay ye tutarm. stelik bu giyim eyalarnn abuk yprandklarn, ksa bir srede giyilemeyecek hale gelmeleri iin, mahsus salam yaplmadklarm da bilirim. nk naylon ilk icat edildii gnlerde, bir arkadam bana Amerika'dan, beyaz bir naylon bluz, gene naylondan kahverengi bir ift orap getirmiti. O naylon bluzu yirmi yldan fazla giydiim halde hep yepyeni kald. Kahverengi oraplar ise, ykana ykana nerdeyse beyazlat; ama ne akt, ne de yrtld. Sonra baktlar ki, bu naylon denilen ey, gerekten salam bir maddeymi. Bylesine salam olmamasnn aresini buldular. nk piyasaya yeni mallar srebilmek iin eskilerinin o kadar salam olmamas artt. Ancak o zaman -ikide birde deien modalarn da yardmyla- tketim hep srp gidebilirdi. Yolculuklarmda bir eyi ok canm ekse de, yeterince param olmadndan, Londra'da Regent's Street'te grdm bonsai'lardan. birini alamadm gibi, bu istediim eyi de alamayacaktm herhalde. Bonsai krk ya da elli santimlik kapaksz dikdrtgen bir kutunun iine yerletirilmi minyatr bir Japon bahesidir. Ne gibi yntemler kullanyorlar bilemem; ama yllarca uraarak, aalan ve bitkileri kltyorlar. Aa gerek bir aa kalyor; ama sdece bir parmak boyunda. Bu kck aalar, bitkiler, akllara smaz bir mucize bence. Vitrininde birbirinden gzel bonsai'lar sergileyen bu ok lks dkkna, kendimden gemi bir halde daldm. Siyah ipekler giymi satc kz beni karlad. Hangi bonsai'lar, 300 pound'a olanlar m, yoksa 400 pound'a olanlar m grmek istediimi sordu nezaketle. Beni sinir glmesi tuttu. nk o srada, yani 1956'da, olumla ben, Faklte'nin her ay gnderdii 105 pound'la geiniyorduk. Param olmadndan, ne 300 pound'luklar, ne de 400 pound'luklar alabileceimi syleyerek, kapya doru yrdm. Ama kz, yolumu kesti. Nezaketi, byle lks dkknlarda alanlarn yapay nezaketi deil, iten gelen gerek bir nezaketmi: "Biliyorum almayacanz; ama madem ki bonsai'lara merak duyuyorsunuz, bunlar mutlaka grmenizi istiyorum" dedi. Ve gerekli aklamalar yaparak, iki katl dkknn btn bonsailarn, 300 pound'luklar da, 400 pound'luklar da bir bir gsterdi. Eminim ki, dkknn sahibi kendi olsayd, bir tanesini armaan ederdi bana. Yalnz trenlerle deil, otobslerle de gittim d lkelere. Bu otobslerin daha pahallar, Paris'e giderken yolda iki kez durduu, yani iki geceyi bir otelde geirip uyuyabildiiniz iin, pek o kadar yormazlar sizi. Ama bir de, ancak otuz dakikalk molalar vererek elli iki saatte stanbul'dan doru Paris'e gidenler vardr. te o otobsler yolcuyu biraz ypratr. Gelgelelim eer ofrnz Necati Bey ise, bu uzun yolculuk ok elenceli geebilir. Necati Bey, benim Trkiye'de grdm en iyi showman'di. Hani o televizyonlarda seyrettiimiz, deil gldrmek, insann sinirden dilerim gcrdatan szde komiklere hi benzemezdi. Kimi zaman yolda grdklerinden, kimi zaman yolculardan birinin sylediklerinden kaynaklanan ok kaliteli nktelerini, ylk ylk srtarak, bizlere dnp yapmaz; doru nne bakarak, sanki kendi kendine konuuyormu gibi yapard. En n srada, sada oturduum iin, Necati Bey'in ancak profilini grr, ama bunlarn hibirini karmazdm. Yugoslavya'da yollar Almanc Trk arabalaryla dolu olduundan, trafik levhalarnn kendi dillerinde deil de Trke yazldn hayretle grdm. Yugoslav trafik uzmanlar, Trklerin srd arabalarn bunlara mutlaka uymalarn istiyordu anlalan. Necati Bey'in bu konuda yorumlar, hem dndrc, hem de ok gldrcyd. Molalarda beni de yanna alr, yol kenarnda piknik yapan Trklerin arasnda gezdirirdi. Bir yandan gurbetteki yurttalarmn yufka ekmeklerine zenle sardklar dolmalar, brekleri, tavuk kzartmalarn yerken, bir yandan da kahkahalarm zor tutarak, showman ofrmzn, gurbetilerin ileri, yaantlar, aile ilikileri, ilerisi iin neler amaladklar konusunda yapt son derece komik rportajlar dinlerdim.

1977'de arkadam Adair Mill'in arabasyla, stanbul'dan Londra'ya sekiz gnde gittik. Hi bilmediim Avusturya'y ok gzel buldum. Krsal blgenin rmaklar, glleri, pencereleri ieklerle ssl kk ahap evleri, ormanlar ok sevimliydi. Bu ormanlarda zgrce gezinen geyikler otomobil yoluna ktklar iin, geyiklere dikkat etmeleri iin srcleri uyaran trafik iaretlerim mrmde ilk kez grdm. Bir tek gece kaldmz Salzburg'a da bayldm. Ya deniz kysnda, ya gl kysnda olan, ya da iinden bir nehir geen dik tepeli kentlerden holanrm teden beri. Salzburg'un dik bir tepesinin stnde grkemli bir ato vard. Tepe yle dikti ki, ancak feniklerle rahat klyordu oraya. Kentin iinden de Salzach Irma akyordu. Memleket dnda yaayan arkadalara her zaman rak gtrrm. Nasl oldu bilmem, eyalarmz arabadan otele tarken, o rak ielerinden biri dp krlverdi. O gzel kentin sokaklar bir sre mis gibi rak koktuu iin, bsbtn yaknlk l duydum Salzburg'a. Bu arada yllar nce, 1942'de scak bir ramazan gn, skdar Meydan'nda krdm rak iesi aklma geldi: Abdlbaki Glpnarl'nn Salacak'taki evinde kalyorduk Cahit ile. Ay sonu olduundan, mzn de ok az paras vard. Kurularmz birletirince, bir byk ie rak, bir ekmek, iki yz elli gram beyaz peynir alabilecek paray topladk. kinci Dnya Sava'nn en kt gnleriydi. Savan Naziler lehine gelimesi bizi perian ediyordu. Sabahtan beri tatsz siyasal durumlar tartm, iyice bunalmtk. Tek umudumuz akamleyin gne batarken, Abdlbaki'nin ahap evinin balkonuna oturup Kz Kulesi'ni seyrederek, rak iip biraz keyiflenmekti. Yaknlarda bakkal bulunmadndan, saat altda skdar'a yrdm. nk bu nemli grevi, bizi az da olsa umutlandracak raky almak grevini bakasna emanet edemezdim. Raky, ekmei, peyniri aldm; cebimde birka kuru daha kalnca, gzm dnd, "bir de kk kavun alaym" dedim. Kavunu koltuum altna sktraym derken (o srada her eyi iine tkabileceimiz naylon poetler henz kullanlmadndan) rak iesi elimden kayd, tuz buz oldu. Koku etrafa yaylnca, meydandaki kalabalk, fena fena bakt bana. Ancak yal bir adam, "vah vah! stelik byk ieymi!" dedi iini ekerek. Abdlbaki'nin evine eli bo dnmenin yolu yoktu elbette. Btn gn dlediimiz o raky mutlaka imeliydik. Bakkal dkknna geri dndm. Kolumdaki saati kardm. Bakkala, "sana bunu rehin brakyorum. Bir ie rak daha ver. Yarn parasn der, saatimi geri alrm" dedim. Adam, saati inceleyip ilediini grnce, kasaya koydu, yeni bir ie uzatt bana. Ertesi sabah erkenden Salacak iskelesinde Cahit ile pusu kurduk. nk ehir Tiyatrosu'nun oyuncularndan birinin orada oturduunu ve sabah provas olduunu biliyorduk. O oyuncudan bor aldmz parayla skdar'a kotuk, raknn parasn dedik. Oraya yalnz gitseydim, pek drst bir insana benzemeyen bakkal hr karrd belki. Ama Cahit'in boyuna pouna, gaga burnuna yle bir baktktan sonra, koluna takt saati karp bize uzatt. 1977'de arabayla stanbul'dan Londra'ya giderken, Avrupa'da en az bildiim ve daha yakndan bilmeye pek merakl olmadm Almanya'dan da getik. Mnih'te iki gn kaldk. Otelimiz istasyona yakn Trk mahallesinde olduundan, Almanca bilmememin skntsn ekmedim. Almancadan ok Trke duyuluyordu orada. Her yerde Trk filmlerinin afileri aslyd. Herkesin elinde Trk gazeteleri vard. Kahveler, lokantalar, dkknlar, bakkal akkal hep Trkt. portada, o srada "umudumuz" olan Ecevit resimli tabaklar satlyordu. Btn duvarlara Trke sloganlar karalanmt. alvarnn stne entari giymi kadnlar grdm. Erkeklerin nerdeyse hepsi, kenarna bir ty takl Tyrol apkalar; sivri burunlu, arkasna baslm ayakkablar giyiyorlard. Bu yurttalarmzn ikisi, bir havuzun kenarna oturmu konuurlarken, ok gzel bir sz duydum. Biri tekine, "sen anayasa nedir bilir misin? Bilemezsin, bilemezsin! Anayasa bir memleketin namusudur, namusu!" diyordu. 1977 araba yolculuu srasnda, beni en ok ilgilendiren ey, bir buuk kilometre uzunluunda bir tnelle Yugoslavya'dan Avusturya'ya getiimiz srada, karmza kan ant oldu: Bu ok sde, ama ok etkili ant, bir ta bloundan olumutu. stnde bir iskelet heykeli vard sdece. Kaidesine ise, Zola'nn Dreyfus dvasnda syledii nl sz, "]'accuse" yani "Suluyorum" yazlyd. kinci Dnya Sava'nda Mathausen toplama kamp varm orada ve o tneli, nerdeyse hepsi len, ou da Fransz olan esirler yapm. Fazla uzamayan, bir ay, bilemediniz iki ay sren yolculuklar ok severdim, ama iki ay geince fenalklar gelirdi iime. stanbul'u, zellikle ocuklarm zlerdim. Bu yzden d lkelerde ancak iki kez bir yla yakn kaldm: 1940'ta ocuklar domadan ok nce, dokuz ay Fransa'da; 1956-1957'de de on bir ay ngiltere'de geirdim. Geri o

srada alt yandaki Mustafa yanmdayd ama, iki yandaki Zeynep'i evde annemle brakmtm ve onu ok zlyordum. Telefonla konuma olaslklar da, imdi olduu gibi kolay deildi. Postanelere gidip, saatlerce sra beklemek zorunda kalrdnz. Trkiye dndayken, zlem bir yana, beni ok daha fazla tedirgin eden, daha nce de deindiim baka bir duyguya da kaplrdm. Gerek yaammdan koptuum duygusuydu bu. Gerekler dnyas ancak Trkiye'deydi; yabanc lkelerde bir dler dnyasnda yayordum sanki. "Bu dler gzel olmasna gzel ama, artk uyanaym, memleketime geri dneyim" diyordum kendi kendime.

VII.

Paris

imdiye dein ok szn ettiim iin, d lkelerde en ok sevdiim kentin Paris olduu anlalmtr herhalde. Sdece benim duyduum bir sevgi deildir bu. Avrupa'ya gidenlerin ou, kimi zaman tamamyla sama nedenlerden tr, Paris sevgimi paylarlar. Kltrszler, elence merkezlerinden, lks maazalarndan, k ve gzel kadnlarndan tr Paris'e aylp baylrlar. Kltrller de, mzelerinden, sanat galerilerinden, konser salonlarndan tr bu kente hayrandrlar. Oysa, bunlardan hibiri olmasa, Paris gene Paris olurdu. nk Paris'in gerek bys sokaklarndadr. "By" szcn ok bilinli olarak kullandm. Nedeni de, bu kentin sokaklarnda ak seik aklayamayacam gizemli bir ekicilik bulunmasdr. Bugne dein grdm hibir sokakta Mouffetard'n ya da Contrescarpe'n byl havasm bulamadm. "Paris sokaklar" derken, kentin btn sokaklarndan sz ettiim sanlmasn. Bunlar, bkmadan usanmadan sabahtan akama kadar Paris'te yryen arkadam Mntekim kmen bilir ancak. Onunla ayn gnlerde orada bulunduumuz zaman, bana rehberlik eder; ayak basmadm mahallelerde, inanlmaz gzellikte keler, kk parklar, evler gsterirdi. Bense, sdece Seine'in sol kysnda, Quartier Ltin'de, Montparnasse'ta, nehrin rhtmlarnda, ile de la Cite'de, ile St.-Louis ve kprlerde gezerdim. Sivri burnuyla nehre uzanan ile de la Cite'yi, stndeki o esiz katedrali tayarak, yelken am giden grkemli bir gemiye benzetirdim. Nehrin sa sahilinde ancak Marais mahallesini bilirdim. Arkadam Hatice Gonnet'nin evinde konuk kaldm srada, Hatice bir sylentiye gre Baudelaire'in de ayn evde bir ara oturduunu sylemiti bana. Baudelaire, boyuna ev deitirdii, oradan oraya gittii iin, bu gerek olabilirdi elbette. Ama ayn binay deiik zamanlarda, en ok sevdiim airlerden biriyle paylamak olaslndan belki beni daha ok mutlu eden bir ey vard arkadamn evinde: Yattm oda, mutfaa bitiikti. Mutfakta da, musluklu kk bir f iinde Beaujolais nouveau arab vard. Bu, ancak belirli bir mevsimde piyasaya kan ve bir iki ay iinde hemen iilmesi gereken taze bir araptr. teki araplarn tam tersine, tazeliini yitirince, o nefis tadn da yitirir. Hatice'nin mutfanda gzel Fransz ekmekleri de bulunurdu her zaman. Bizde olduu gibi balca besin maddesi saylmadndan ve genellikle frnlarda deil de pastanelerde yapldndan, ekmeklerin ok deiik lezzetleri vardr orada. Arkadamn buzdolabnda ise, en sevdiim Fransz peynirleri vard. Tiyatrodan, sinemadan ya da bir dost evinden gece ge vakit dnnce, iki bardak Beaujolais ierek yerdim bunlar. Marais mahallesinde bana heyecan veren baka bir yer de, Place de Vosges'daki Victor Hugo Mzesi oldu. nk romanlarm iirlerinden daha fazla sevdiim bu nl airin, ayn zamanda mthi bir ressam da olduunu anladm o mzeyi gezerken. Paris'in nerdeyse her mahallesi tannmaya deer olduuna gre, bu kente merakmn bir tek blgeyle snrlanmas doru deildi aslnda. Ne are ki, ancak sinema krizim tutunca, sevdiim mahallelerden kar, elimde bir Paris plan, hi binmediim otobslere biner, hi kullanmadm metro hatlarn kullanr, mrmde ayak basmadm sokaklara giderdim. Sinema krizim genellikle bir lgnla dnt halde, mantkl ve sistemli kalrd gene de: "Paris'te eve kapanp almak zorunda deilim. Tam anlamyla tatildeyim. Dolaysyla, bir sinema merakls olarak, canm isterse gnde film grmeye hakkm var" derdim kendi kendime. Bu iten anlayan eletirmenler tarafndan henz doru drst deerlendirilmedikleri iin, k mahallelerin pahal salonlarnda yeni gsterime giren filmlere rabet etmezdim. Ya evvelce grdm ya da haklarnda bilgi edindiim eski filmlere giderdim. Kentin btn sinema programlarn iln eden haftalk dergilerden seerdim bunlar. Hem sinema bayaptlarn, hem de tanmadm mahalleleri grrdm bylece. Bir defasnda, gene hi bilmediim bir mahallede, geceleyin Ylmaz Gney'in Yo/'um grdkten sonra, metrodaki konumalarndan, ayn sinemaya gittiklerini ve bu filme hayran kaldklarn anladm orta yal bir ifte, "ben bu ynetmenin yurttaym" diyerek, vnmek frsatn karmadm. Ama Parisliler yabanclarla rahata konumak, ksa da srse, insanca bir iliki kurmak yeteneinden tmyle yoksun olduklar iin, "sahi mi?" demekle yetinip, dakikasnda sustular. Bir defasnda da, Ingmar Bergman'n Yaban ilekleri'ni grdm iin, heyecan ve mutluluk iinde sokakta yrrken, yanmdan geen herkesin bana hayretle baktnn farkna vardm. Oysa Paris'te kimse kimseye pek bakmaz. nce stm bam bir denetledim. Kardeim Halil'in kenara att pantolonlarn paalarn ksaltp giydiim ve eskiden pantolonlar fermuarla deil de dmelerle kapatld iin, nme

baktm ilkin. Dmeler yerli yerindeydi. Sonra ellerimle yzm svazlaynca, yanaklarmn gzyalaryla srlsklam olduunu anladm. Bir yandan mutlu mutlu glmsemekten az kulaklarna varrken, bir yandan da heyecandan akr akr alayan bir htna Paris'te bile dnp dnp bakacaklard elbette. Baz Paris sinemalarnda, nemli filmler, gece yars on iki seansnda bir tek kez olmak zere gsterilir. Chtelet Meydan'nda bir sinemada da Pasolini'nin hi grmediim ve ok merak ettiim Theorema's gsteriliyordu. ubat balarndayd, lapa lapa kar yayordu. Buz gibi sokaklarda yrdm; fazla ynce, bir kahveye snarak, gece yarsn bekledim. On ikiye yirmi kala, sinemann bombo holne daldm, gieye yneldim. Bilet satan kz, "eer yedi seyirci olmazsa, projeksiyon yaplamaz" diye buyurdu ok kesin bir tavrla. Biletlerin yedisini de alp, bir koltua kurularak filmi tek bama seyretmek olasl ok ekici geldi bana. Ama bunu yapabilecek param yoktu ne yazk ki. teki seyircileri beklerken gen bir ift geldi. Bir iki dakika sonra, bir gen ift daha. Olduk be kii. Ama giedeki kz, "ille yedi bilet" diye direnmekteydi. antam kartrdm. ki bilet daha alp, iki kiiyi davet edecek param vard. Byle bir havada, gece yars, Paris sokaklarnda Pasolini merakllarn bulmann sanki yolu varm gibi, sinemann kapsna ktm. Derken, bo sokakta sendeleye sendeleye yryen, koltuunun altna yar dolu bir arap iesi sktrm, srtnda delik deik bir battaniye, paavralar iinde, yal bal bir clochard yani bir evsiz barksz grdm. arabn alm, dolaylardaki kprlerden birinin altnda yatmaya gidiyordu herhalde. Ona yaklap, durumu anlatmaya altm; pek anlayamad. Ama kolundan tutup, "sizi scak bir yere gtreceim" deyince, peimden geldi. Nasl olsa iki bilet daha almak zorunda kaldma gre, o evsiz barksz sinemaya gtrmem samayd belki. Ne var ki, hali bana dokunmutu. Bir iki saat da olsa, rahat bir yerde oturup snmasn istiyordum zavall ihtiyarcn. Gieden biletleri alrken, iki gen ift bana ayplayan gzlerle bakyor, bileti kz da; "mats les pouxl Mais les poux!" (ama bitler! Ama bitler!) diye homurdamyordu. Dorusunu sylemek gerekirse, bitlerden ben de korktuum iin, ihtiyar bir koltua yerletirdikten sonra, ondan bir hayli uzakta oturup Theorema'y seyrettim. Film bittiinde, bileti kz ortadan yok olmutu. Be seyirci darya ktk. Kar hl yayordu. Evsiz barksz ihtiyar uyuklad koltukta brakmtm. Sinemay kapatacak bekinin bu gece gelmeyeceini; gelse de, ihtiyarn farkna varmayacan; bylece o zavallnn, hi olmazsa bir gece kpr altna snmak zorunda kalmayacan umuyordum. Paris Belediyesi'nin souk gecelerde evsiz barkszlarn donup lmemeleri iin, metro istasyonlarn sabaha kadar ak braktn daha sonralar renince, ok sevinmitim. Bu saatten sonra, ne otobs bulabilirdim, ne de metro. Konuk kaldm bir hayli uzaktaki apartmana yrrken, Pasolini'nin Theorema'da tam ne demek istediini bir sre dndm. Sonra, ister film, ister iir olsun, herhangi bir sanat eserinden mantkl bir anlam karmaya kalkmann aslnda hi gerekli olmadna inandm iin, bundan vazgetim; filmden aldm , derin hazza braktm kendimi. Paris'e gidince, konuk kaldm evlerde pek oturduum yoktur. Sabah erkenden kar, gece yarlar geri dnerim. O kadar ki, arkadalarm Leslie ve ei Violaine evlerinde on gn yattktan sonra, yzm grebilmek iin, odama resm bir davetiye brakp, bir lokantada beni akam yemeine armak zorunda kalmlard bir defasnda. Evde sabahn dokuzuna kadar zor oturabilirim. Sokaklarda sanki mthi bir eyler oluyor da bunlar karyorum telna kaplr, darya frlarm. Nehrin sa kysndaki dkknlara bakarm. O dkknlarda, bugne dein hi grmediim iek ve bitkiler; akvaryumlarda acayip balklar; kafeslerde rengrenk kular; tavuklar, horozlar, tavanlar, hatt kei yavrular bile satlr. Dnyann drt bir yanndan gelmi, birbirinden ilgin eyler bulunur oralarda. Bir defasnda, vitrininde gerek Anadolu kilimleri sergileyen bir dkkn grdm. Heyecanla ieriye dalnca, Bodrum'dan tandm Leyl Hanm'la karlatm. Derken nehrin kysnda, eski kitaplar satan sahaflar, yani bouquiniste'leri (Franszcada boucjuin kitap demektir) uzun uzun incelerim. Yllardr aradm, bir trl ele geiremediim bir kitap bulunca, ou zaman yal olan sahafla, keyifli olmasn dilediim bir pazarla balarm. Amacm kitab daha ucuza almak deildir; nk adamn, kitabn kapana yazd fiyat indirmeyeceini pekl bilirim. Asl istediim, kitaplarnn banda pinekleyen ihtiyarn benimle biraz konumas; ok ksa da srse, aramzda insanca bir iliki kurulmasdr. Ne var ki, Paris'te bu insanca ilikiyi kurmak, hi de kolay deildir. Daha nce de sylediim gibi, geri Franszlar ikinci Dnya Sava'ndan nce ok daha katydlar; ama sava srasnda da, savatan sonra da, bir hayli kat kaldlar genellikle. Savan ilk ylnda bir metro istasyonunda, yreime inen bir durumla

karlatm: Pek gen saylamayaca halde, srtndaki niformadan anlald gibi, her nedense askere alnan, kel kafal, tombulca bir adamcaz, ok sarho bir durumda yere km, "annemi istiyorum" diye alyordu. Orta yal erin bu durumu hi de komik deildi bence. Gelgelelim, metrodaki Franszlar, pis pis srtarak, adam alaya alyorlard. Onun yanna melip, "annenizi yaknda grrsnz mutlaka" diyerek, avutmaya altm. Hatt kel kafasn ptm bile galiba. Sonra, onu, biraz daha sonra gelen trene bindirip, annesinin bulunduunu umduum yere sevk ettim. Genellemeler hi de doru deildir elbette. Ama Fransa'ya, Fransz edebiyatna, Fransz kltrne (bu kltrn bir paras saydm Fransz yemeklerine) hayranlk duyduum halde; Avrupa'nn hibir burjuvas, bir Fransz burjuvas kadar sevimsiz olamaz bana kalrsa. Bir eyler almak iin girdiim her bakkaldan, her arkteriden, biraz bozulmu halde kardm. nk satc kz, istediim az miktarda yiyecein hesabn yaparken, "c'est tout?" (hepsi bu kadar m?) diye sorard. "Bunda bozulacak ne var?" diyeceksiniz. Ama nemli olan sylediiniz sz deil, bu sz hangi ses tonuyla sylediinizdir. Satc kzlarn hepsi deilse bile ou, bu soruyu sorarken mteriyi kmserdi. "Bu kadar az alnr m hi? Yani seni de mteri mi sayacaz?" derdi sanki. Kk burjuva satc kzlarn ancak paraszlara byle davrandklarn, beni bir ara varlkl sandklar iin karmda nasl ezilip bzldklerini kendi gzlerimle grmtm. nk yle bir durum olmutu: 1948'de, ben iki aylna Paris'teyken, Falih Rfk da oraya geldi birka gnlne. Hotel Georges V'de kalyordu; ben de onu grmeye gidiyordum. stanbul'a geri dnmeden bir gn nce, beni arp bir ricada bulundu: "Bana bir yn ey smarladlar. Parasn da verdiler. Alverii hem hi sevmem, hem de beceremem. Ne olur, beni bu beldan kurtar. Kapdan bir taksiye bin, bunlar al gel" diyerek, elime bir yn banknot ve upuzun bir liste verdi. Kitap ve plk elbette yoktu o listede. Kadn ve erkek amarlar, kazaklar, parfmler, yz boyalar, kremler, tra losyonlar, bir ftr apka, kravatlar, earplar, falan filn isteniyordu. Yani o srada Trkiye'de bulunmayan, hepsi de tamamyla gereksiz ve pahal vr zvr. O lks otelden kp, kapda bekleyen taksilerden birine bindim. ofr, vaktiyle iyi gnler grd her halinden belli olan yalca bir Beyaz Rus'tu. yi ki, o gnlerde "marka" saylan bu eyalar smarlayanlar bunlarn hangi sokan hangi dkknndan alnacan listede bildirmilerdi. O gne dein hi ayak basmadm pahal dkknlarn birinden kyor, tekine giriyordum. Satc kzlar, hepsi birbirinden kazk o parfmlerin, kn m, orta boyunu mu, yoksa byn m istediimi sorduklarnda, "byn" diyordum hi duraksamadan. Parfm almadan nce koklamam nerdiklerinde, "hayr, istemem, gereksiz" diye tersleniyordum. Earplarn, kravatlarn desenine bakmadan; oraplarn rengini grmeden, hemen alyor, fiyatn listeye yazyordum. Ancak komiklik olsun diye, erkek apkasn bama geirip, kendimi aynada seyrettim. stelik o ftr, kibar beyler arasnda bir ara moda olan "rleve" denilen trdendi. Yani normal bir ftrden daha yuvarlakt ve enli olmayan kenarlar kvrkt. Satc kzlar o gln eyi bamda grnce bile glmediler. nk eski psk siyah kadife bir pantolon, hafif gve yenii mavi bir kazak giyen beni, orijinalite olsun diye yle klklarda gezen bir milyarder sanyorlard herhalde. Beni kmseyerek, "hepsi bu kadar m?" diye sormuyorlard artk. Tam tersine, nezaketten nerdeyse kvranarak, rahat geeyim diye kaplar ayorlar, bin-bir teekkr ediyorlar, aldklarm taksiye tayorlard. Paketler bagaja yldka, yal Rus ofr, iinde hi ktlk bulunmayan alayc bir glmsemeyle beni szyordu. drt saat sren bu tatsz alveri bitip de otele geri dnnce, ofre ahane bir bahi verdim. Paris'te taksi srclerine bahi vermek det olduum gre, ofr Fransz olsayd, hi itiraz etmezdi herhalde. Ama Rus ofr, paraya bakp, "olmaz, bu ok fazla" dedi. Ben de bu parann kendi cebimden kmadn, o otelde kalmadm, tpk onun gibi alan biri olduumu syleyerek, durumu akladm. Sonra, adamn dosta koluna girdim, ahane bahii zorla eline sktrdm. Korkarm ki, Parisli kk burjuvalara verip veritirirken, esas konumdan, yani Paris sokaklarndan uzaklamak bir yana, genel olarak da Franszlara biraz hakszlk ettim galiba. nk o blgelerde uzun zaman kalmadm ama, gneydeki Franszlar, Paris'tekiler gibi kaskat gelmedi bana. Daha nce de sylediim gibi, Parisliler, Dou'dan gelenleri hor grp, onlara sale meteque derdi. Bu, yle yaygn bir hakaretti ki, bir Trk arkadam, sokakta, Trke deil, sdece Franszca konumam istemiti benden. Ben de kyametleri koparm, ille Trke, hem de yksek sesle Trke konuacam sylemitim ona. Oysa 1940'ta Gte D'Azurde iki hafta kaldm pansiyona en yakn bakkal dkknn ileten, ok cana yakn

tombul htn, bana "ma petite" derdi; param yetmiyorsa, hi tanmad bu yabancya kredi amay nerirdi; bizim pazarlarda olduu gibi, peynirlerin tadna bakmam iin, kestii kk paralar ban ucunda bana uzatrd; kimi zaman yanaklarmdan makaslar alrd. Kaldmz pansiyonda radyo bulunmadndan, haberleri dinlememiz iin, bizi evine arrd. Krmz araplar, elmalar, kendi eliyle soyduu cevizler ikram ederdi bize. Yani Parislilerle kuramadm insanca ilikileri, onunla rahat rahat kurabilmitim. Seine boyunca gezintilerimde, kimi zaman rhtma inerdim. Bir tek balk tutmadklar halde, ellerinde olta, sabrla bekleyen amatr balklar arasnda bir sre gezindikten sonra, Pont de Arts'a kardm. Paris kprlerini severim; ama bunlarn en gzeli Pont de Arts'dr bana kalrsa. nk nehrin stndeki adann ve katedralin tam karsndadr; nk zemini beton deil, ahaptr; nk trafie kapaldr. Bir pazar sabah, Pont de Arts'n tahta banklarndan birine oturmu keyfederken, Ntre Dame'n nndeki meydanda korkun bir rock mzii balad. Bu mnasebetsiz grltnn oradan geldiine inanmadm ilkin. Ama katedralin nne gidince, hayretler iinde kaldm: Yalan on iki ile on sekiz arasnda, kzl olanl bir meydan dolusu izci, avazlar kt kadar bara bara bir rock arks syleyerek, sallana sallana, el rpa rpa, hoplaya zplaya dans ediyordu. Tepeden trnaa karalar giymi gen bir papaz, krsye km, orkestra efi durumundayd. Rock mziinin szlerini anlaynca, hayretten dondum. Hazreti sa'y, Meryem Ana'y, ncil'i, azizleri, cenneti, melekleri filn konu eden dinsel bir arkyd bu. Yani hinolu hin Katolik Kilisesi, yaad aa uyum salamann yolunu bulmutu. Rock mziinden yararlanarak, oluk ocua Hristiyanlk propagandas yapmaktayd. "Pes yani! Bu kadar da olmaz!" diye kendi kendime homurdanarak meydandan uzaklatm. Oralara otoyollar yaplmadan nce, nehrin rhtmlar daha da gzeldi. Suyun kenarndan hi ayrlmadan, uzun uzun yryebilirdiniz. Cannz isteyince, merdivenleri kp, baka sokaklarda gezinebilirdiniz. Benim gibi, yn duygusundan tmyle yoksun biri iin bile kaybolmak tehlikesi yoktu. nk merdivenleri gene inip ters ynde yrynce, kendi mahalleme er ge varrdm. Ne gariptir ki, yalnz stanbul'un eski halinin deil, Paris'in eski halinin de zlemini ekiyorum biraz. rnein imdi otoyola dnen eski rhtmlar zlyorum; eskiden bazlar ahap parke olan sokaklar zlyorum; Halles'i zlyorum. Kamyonlarla ve inanlamayacak kadar iri atlarn ektii arabalarla, Paris'in yiyip iecei oraya tanrd sabah erkenden. Geceleri ge vakit de, Halles'e gider, soanl orba ierdik. Kocaman kazanlarda kzartlan, klah biiminde kk paketlerde satlan kzarm patatesleri zlyorum. Ne yazk ki, imdi McDonalds'larn tatsz tuzsuz patatesleri ald bunlarn yerini. Mangallarda kzartlan kestane kebaplar zlyorum. O kestaneciler artk pek grnmyor sokaklarda. lkin yirmi bir yanda grp sevdiiniz bir kent, yarm yzyldan fazla bir sre iinde deiecek, siz de zlem duyacaksnz elbette. Gelgelelim, Paris Belediyesi'ni ynetenler, stanbul Belediyesi'ni ynetenler gibi rant peinde komadklarndan, kenti hi irkinletirmeden, pek az deitirdiler. Hatt, bana sorarsanz, yepyeni gzellikler kattlar Paris'e. rnein irkin bir hangara benzeyen Orsay stasyonu, gzel bir mzeye dnt. Yeni gkdelenler, kentin iinde deil de, 1871'de Prusya ile sava srasnda, Parisliler lm gze alp, kentlerini burada savunduklar iin Defense- yani "Savunma" adn alan yeni bir mahallede bir araya getirilip, trafie kapal ok byk bir meydann evresine dikildi. inde aalar, imenler, iekler, emeler, heykeller bulunan bu meydan yle byk ki, rengrenk camdan gkdelenleri (aralarnda pembe olan da var) uzaktan gryor, gzel bile buluyorsunuz. Bizim darack caddelerde olduu gibi, "ay! imdi stme yklacak!" korkusuna kaplmyorsunuz stelik. Yeni yaplan antlar arasnda, bir tanesi ok duygulandrd beni. 1964'te Paris'e gidiimde, Abidin Dino, beni hemen oraya gtrmt. Ne yazk ki, Paris'e giden yurttalarmn ou, bu antn farknda bile deiller. Nehrin stndeki ile de la Cite'yi bir gemiye benzetmitim. Bu ant, o geminin k ksmndaki parkn en ucundadr. Merdivenle inilen bir mahzendir oras. Mahzenin demir parmaklklarndan, nehrin bulank sular grlr. kinci Dnya Sava'nda Nazilerin toplama kamplarnda len iki yz binden fazla Franszn adlar, kk seramik paralarna yazlp, zemini kaplar. Graffitileri yani duvarlara karalanan el yazlarn andran bir yazyla, Alman igaline kar direnme hareketini destekleyen airlerden Robert Desnos'un, Eluard'n, Aragon'un dizeleri, sanki bir bakla kaznm gibidir bu mahzenin duvarlarna. Paris'te baz yenilikler, zellikle Louvre Saray'nn avlusundaki cam piramitler ve Beaubourg byk tartmalara yol at. Ben ahsen, cam piramitleri ok sevdim. byk, biri kk olan bu piramitleri, inli

bir Amerikal yapm. Zten bana kalrsa, ancak Dou'nun d gcyle Bat'nn tekniini birletiren bir sanat yapabilirdi bunlar. Piramitlerin yannda, koyu gri granitten, gen biiminde havuz var. Bu fskyesiz havuzlarn sular, granitin stnden akarken, onlara yle garip bir lt veriyor ki, hangisi su, hangisi ta anlayamyorsunuz. Aslnda bu piramitler bir ss deil, tamamyla ilevsel. nk mermerden yaplm spiral biiminde byk merdiveni inince, yeraltnda usuz bucaksz izlenimi veren bir meknla karlayorsunuz. Toplant salonlar, sergi salonlar, lokantalar, kafeteryalar, kitap dkknlar ve artk Louvre Mzesi'ne smayan sanat eserleri orada toplanm. Beaubourg'a, yani resm adyla Pompidou Kltr Merkezi'ne gelince, durum karyor. 1977'de ilk grdmde, bu crtlak renkli kltr fabrikasnn sakillii yreime inmiti. Hl da pek alamadm. Ama iine bir diyeceim yok: Teknolojinin en son bulularndan yararlanarak, her konuda rahata bilgi edinmenizi salayan gerek bir kltr merkezi. Bir tek saniye bile sklmadan, sabahtan akama kadar istediinizi renebilirsiniz orada. En alt katta, ocuklarn doay daha yakndan tanmasn amalayan byk bir elence park bile var. (Zten Franszlar, ocuklarn ho vakit geirmelerini her zaman dnrler: Arkadam Alev Ebzziya'nn eski evinde kalrken, Alesia Meydan'na giden caddenin geni trotuarnda bir atlkarnca kurulduunu, rengrenk giysili kk ocuklarn, orada sevin iinde fr fr dndklerini grdm. Oysa, bizim d gcnden yoksun ask suratl belediyelerimiz, ok geni bir trotuarda ya da trafie kapal bir meydanda da olsa, o atlkarncay bir zprlk sayar, asla izin vermezdi kurulmasna.) Pompidou Kltr Merkezi'nin iinde bol bol yer kalmas iin, btn teknik donanm, binann dnda kurulmu; o mavi, sar, yeil, krmz kocaman borularn iindeymi. Asansrler de, cam tpler iinde, binann dnda iliyor. Bir yapnn iiyle d arasnda, bundan daha arpc bir kartlk olamaz: i son derece gzel bir kltr cenneti; d ise, sanki irkin olmasna ayrca zen gsterilmi, acayip ve sakil bir fabrika. Paris'te yalnz Seine ve rhtmlar deil, kanallar da gzeldir. rnein St.-Martin Kanal, irili ufakl teknelerle doludur. Kysndaki ocuk bahesinde kurulan kk korsan gemisine, yalnz ocuklar deil, ben de bayldm. Yamdan bamdan utanmasam, onlarla birlikte ben de binecektim o gemiye. Kanaln kysnda ok houma giden baka bir ey de, Parislilerin sinema sanatna vefasn kantlayan Hotel du Nord tabels oldu. Otelin oktan ykld belliydi. Ama Marcel Carne'nin 1938'de evirdii filmin ansna, ayn yerde bir tula duvar rlm; bu duvara Hotel du Nord tabels aslmt. Aradan yarm yzyldan fazla getii halde, o filmde, zellikle Arletti ile Louis Jouvet'nin, seyircileri nasl bylediklerini hl unutamam. Paris'in metro istasyonlar her zaman canl ve ilgintir. Hele gece yarsna doru bsbtn renklenirler. Paavralara sarl yal evsiz barkszlar, yanlarnda arap ieleri, yerlere ya da banklara uzanp uyurlar. Kimileri, tencerelerini kk gaz tplerinin stne koyup yemek piirir. Tamtamdan tutun da duygusal Fransz arklarna kadar her trl ses duyulur. Tek duyulmayan ey klsik mziktir. Ama gnn birinde onu da duydum: Bir de baktm, ayakta durmu, nnde nota sehpas, kemanyla Mozart alan gen bir kz. te o kz hi unutamyorum. Orada mzik yapan sal sakall genlere, hippi klkl kadnlara hi mi hi benzemiyordu. Bambaka bir evreden geldii besbelliydi. Gri bir tayyr, beyaz bir gmlek giymi, gzel salarn alak bir topuzla ensesinde toplamt. Utana utana eildim, nndeki bo anaa birka frank braktm. Bir metro istasyonunun grlts ortasnda; ter ter tepinen tamtamlar, elektrik gitarl pop arkclar, hokkabazlar, cambazlar arasnda deil de, kltrl ve kibar ailesinin salonunda keman alyordu sanki. O solgun yzl incecik kzn, o salondan bu metro istasyonuna, ayakta dimdik durduuna gre nasl dtn demeyeceim, nasl geldiini hznle dnp dururum hl. Zten Paris, kimilerinin sand gibi, neeli bir yer deildir her zaman. Alktan len evsiz barkszlar vardr orada. El kol hareketleri yaparak, sokaklarda kendi kendine konuan, yapayalnz kederli ihtiyarlar vardr orada. Krlan baca alda, kaldrma km, gsne dayad kartona "sandviinizin yarsn bana verin; am" diye dilenen genler vardr orada. kide birde, birileri nehre atlar. Kimi zaman kurtarlr, kimi zaman kurtarlamaz. Paris gvenilir bir kent de deildir. New York kadar tehlikeli olmamakla birlikte, her an soyulabilirsiniz. Otobste ya da metroda, bir hrsz, dizinizin stnde ak duran antanza elini daldrr, paranz almaya kalkar. Bir defasnda, ocuk denilecek kadar gen bir delikanl bunu yapt. antama giren elini, bileinden sk sk yakaladm. "mdat! Hrsz var!" diye barsaydm keke. Ama byle salkl bir tepki gstereceime, solcu retmen yanm ar

bast. Sesimi hi ykseltmeden, "utanmyor musun sen! Para istiyorsan, bana syleseydin. Sana yardm edebilirdim belki" dedim ocua. Bana hayretle bakt; yz bembeyaz kesildi. Sonra bileini elimden koparp, hzla kayboldu kalabaln arasnda. ocua insanca davranaym derken, onu bsbtn utandrm, bsbtn ezmitim galiba. Ne var ki, insan soyulduunun farkna varmyor her zaman: 1980 Austos aynda, trenle Londra'dan Gare du Nord'a geldim. Niyetim, Paris'te hi kalmadan, doru Normandiya'ya gitmek; Fahri Peteklerin Granville'deki evinde, onlarla ve Mnevver Anda'ta bir hafta geirdikten sonra, stanbul'a geri dnmekti. Cebimdeki bozuk parayla, Montparnasse stasyonu'na bir metro bileti aldm. Oraya varnca, Normandiya'ya giden treni karmadma sevinerek, gienin nndeki kuyrua girdim. Sra bana gelince, antam atm ve param, pasaportumu ve dn biletimi iine koyduum portfyn yok olduunu grdm. Tamamyla kendi kabahatimdi bu. nk omzuma astm antay ak brakp, hrszlara davetiye karm, "buyrun, gelin, rahat rahat aln" demitim onlara. Fena bir ok geirdim. Hatt baylma huyum olsayd, 19. yzyl romanlarndaki tkrldm bayanlar gibi, p diye dp baylacaktm. stasyonun karakoluna gittim; polise ifade verdim; onlar da durumu saptayan bir kt tututurdular elime. Sonra, bu altm be yandaki kadnn kt iskemleden kalkmadn grnce, hi de nazik olmayan bir tavrla, ne beklediimi sordular. "Dnyorum" dedim onlara. Sahiden de dnyordum. Paris'te meteliksiz ne halt edeceimi dnyordum. Az sayda insan tanyordum bu kentte ve hepsinin austosta tatile ktn biliyordum. yle aptallamtm ki, geceyi bir otelde geirebilecek, Normandiya'ya telefon edebilecek kadar az miktarda bor istemeye kalktm polislerden. "Ktlar imzalarm, saatimi rehin brakrm, mutlaka geri veririm" dedim. Fransz polisleri kabalklar ve merhametsizlikleriyle nl olduklarndan, yant, beklediim gibi, kesin bir hayr oldu. Derken, aralarndan biri, Trk eliliine telefon etmemi nerdi. Eli de yakn dostum Hmit Batt. Rehberde eliliin numarasn buldum. Numaray evirdim. Srekli olarak, "Eli Bey tatilde, Eli Bey tatilde" diyen ve bundan baka bir ey sylemeyen bir teyp kt karma. Konsoloslua telefon etmeyi dnmedim her nedense. Ama bu arada, Mnevverin olu Mehmet Hikmet'in Normandiya'ya gitmedii, onu Paris'te bulabileceim aklma gelmiti. Tek umudum da, onu evde bulmakt. Karakoldan ktm. ki ar bavulu srkleye srkleye Boulevard Raspail'a doru yrdm. Hava iyice kararmt. nceden bir yamur balamt. Bitkin dnce kaldrmn kenarna kyordum. Mehmet'i evde bulamazsam, apartman kapsnn eiine oturacam, o gelinceye kadar orada kalacam dnyordum. Ama insan asla umutsuzlua kaplmamal: Apartmana yaklar yaklamaz, bir pencereden hafif sarkm, sokaa bakan Mehmet'in sanki beni beklediini grdm. "Senin burada ne iin var? Granville'e gidecektin hani" diye seslendi. Mehmet'i bulur bulmaz, her ey yoluna girdi. Normandiya'ya telefon edildi, bor para saland, ertesi gn konsoloslua bavurup pasaport yerine geecek bir belge almam karar verildi. Mehmet, dakikasnda gzel bir sofra hazrlad. Ama azma bir tek lokma koyamyor, "su ver bana, Mehmet, su ver bana" diyor, bardak bardak stne su iebiliyordum ancak. Baka bir yolculuumda, Paris-Roma treninde soyuldum. Ama hi kendi kabahatim deildi bu defa: Rahat edeyim diye ikinci mevki kuet almtm. Drt kiiydik kompartmanda. Kendi evimde, kendi yatamda bile geceleyin en azndan iki kez uyanan ben, deliksiz bir uyku uyudum. yle deliksiz ki, ancak kondktrn Roma'ya vardmz, artk uyanmam gerektiini syleyip beni drtklemesiyle gzlerimi aabildim. Bir de baktm ki, kompartman boalm; yatmadan nce zenle bamn altna koyduum para antam da bo olarak yere atlm. Uykum ok hafif olduundan, en kk bir tkrt duysam uyandm iin, bu duruma ok atm. Acaba ayn kompartmanda yatanlardan biri mi, yoksa dardan gelen biri mi yapmt bunu? talyan kondktr, aknlm grnce, iki elini havaya kaldrp, bir flit pompasyla sivrisinek ldryormu gibi hareketler yapt. Hrszlkta en son yntemlerden birini uygulayp, beni fsfslamlar meer. Yani yzme doru vaporizatrle bir il skarak, derin bir uykuya daldrmlar. Bu marifetli hrsz tansaydm, o etkili ilacn reetesini ister, uykusuz gecelerimde kendimi bir gzel fsfslardm. Trende soyulmam, Paris'teki istasyonda soyulmam gibi, ksa sren bir tragedyaya dnmedi. Herif, pasaportuma, biletlerime dokunmamt. Bir hafta sonra stanbul'a geri dneceim iin, zten az sayda kalan dolarlarm almt sdece. stasyondan bir taksiye bindim. Konuk kalacam eve varnca, arkadam taksi cretini dedi. Ne var ki, aklm bama gelmiti artk: ki ucunda uzun eritler olan, patiskadan kk bir anta diktirdim. Param, pasaportumu filn, belime balayp sk sk dmlediim o antaya koydum.

stmdeki giysileri karmadan, kimse beni soyamayacakt bundan byle. Paris'te Mays 1968'i ne yazk ki gremedim. mrmden birka yl vermeye hazrdm o olaylara tank olabilmek iin. Ama buna karlk, hibir zaman unutamayacam 1989 ylnn 1 Mays kutlamasn grdm bu kentte. Ne gariptir ki, o kutlamadan tam alt ay sekiz gn sonra, Berlin duvar ve o duvarla birlikte, yanlarak komnistliklerini Sovyetler Birlii'ne balayanlarn umutlar da yklacakt. Yry Beaumarchais Bulvar'nda, Republique Meydan'yla Bastille Meydan arasndayd. Ve yle kalabalkt ki, kafilenin bir ucu Bastille'e oktan varmken, teki ucu Republique'te hl beklemekteydi. ok acayip ama, Paris'te deil, stanbul'da Taksim Meydan'nda sandm kendimi. nk yrye katlanlarn, hi abartmadan yzde sekseni, Trkler ve Krtlerden oluuyordu. (Ayn gnn akam, 1 Mays kendi memleketlerinde kutlamak isteyen yurttalarm, elleri tabancal polislerin nasl vahice copladn Fransz televizyonunda seyrettim.) Hafta sonuna eklenen bir tatil daha olduundan, mark Fransz proletaryas gzel arabalarna binip drt gnlne kentin dnda keyfetmeye gittikleri iin, ok az sayda Fransz vard. Yabanc iiler, ilililer, Arjantinliler, ranllar, Filistinliler filn, ancak yzer kiilik kk gruplard. Sonra, nde Trkler, arkalarndan Krtler, yrye getiler ve sonu gelmiyordu bizimkilerin. Trotuardan seyreden Parisliler, hayretler iinde, "ama hepsi Trk bunlarn! Hepsi Trk!" diye baryorlard. 1 Mays kutlamak iin Fransa'nn drt bir yanndan gelen Trk ve Krt iileri, eleriyle ocuklarn da beraberlerinde getirmilerdi. Pusetlerde oturan gzel bebeler en n saftayd. Kimi babalar, kk ocuklarn omuzlarnda tayorlard. Hepsi tertemiz bayramlk klklarndayd. Kimilerinin stnde yrenin folklorik giysileri vard. Trotuarlardaki Fransz burjuvalar, Trklerle Krtlerin davul zurna eliinde, oynaya oynaya ilerlemelerini alklyorlard. Trk solunun eitli gruplar, ayr ayr pankartlar tayorlard ama, bir bayram havas iinde birlemilerdi. Trke yazl pankartlarla Krte yazl pankartlar, Trke sloganlarla Krte sloganlar, Trke trklerle Krte trkler birbirine karyordu. Ve gneydouda kan gvdeyi gtrrken, Paris'te Trklerle Krtler, karde karde yryorlard. Fete de L'Humanite'de, yani L'Humanite gazetesinin enliinde birka kez bulundum. Bilindii gibi, L'Humanite, Fransz Komnist Partisi'nin resm gazetesidir. Eskiden, zellikle pazar gnleri, kadn erkek, yal gen, ii aydn, deiik evrelerden gelen militanlarn, L'Humanite! diye bararak, bunu sokaklarda kendi elleriyle satmalar beni ok duygulandrrd. Fransz Komnist Partisi gibi, Sovyetler Birlii'ne fazlasyla bal olduundan, L'Humanite'ye sinirlenirdim zaman zaman. Ne var ki, bu gazetenin dzenledii kutlama gn, insann iini aan gerekten prl prl bir enliktir. lkin Vncennes ormannda, daha sonralar oraya smadndan Paris'e yakn daha geni bir yerde yaplan bu enlik, byk bir fuara da benzerdi. Fransa'nn her bir blgesinden gelen yerel ikileri sunan bfeler, folklorik eyalar satan dkknlar ve yerel yemeklerin yenildii yze yakn lokanta vard orada. Bunlardan birinde, byk bir haz duyarak mrmde ilk kez salyangoz ve kurbaa baca yemi; bunlar yemeyip ihra etmemize fena halde amtm. Kocaman bir ite du Livre yani her dilden kitap satlan bir yer de vard orada. 1968'de Yeni a adl, Trke kitap satan bir blm grnce, sevinmitim. Ama bu sevincim pek uzun srmedi. nk bir de baktm ki, her memleketin yasal ya da yasad komnist partisinin bir tek pavyonu varken, biz Trklerin iki ayr pavyonu, dolaysyla iki ayr komnist partisi var! Bunun ne demek olduunu anlamak iin, bir pavyondan tekine kotum, yurttalarmdan bir aklama istedim. "Aramz ok iyidir" demekle yetinip, hibir aklama yapmadlar. "Aranz o kadar iyi ise, neden ayn yerde deilsiniz?" diye sordum fkeyle. Yant verilmedi. Oysa bu enlie tam bir kardelik havas egemendi. Fransz komnistlerin geleneine uyarak, herkes birbirine "sen" diyordu. (Krk yllk karsna bile "siz" der Fransz burjuvas.) Deiik lkelerden, deiik rklardan, deiik snflardan insanlar, birbirleriyle kucaklayordu. Birlikte yeniliyor, birlikte iiliyor, birlikte Enternasyonal syleniyordu. Gndzn siyasal nutuklar, geceleyin havayi fiekler atlyordu. Bu enlikte ylesine sevgi dolu ve cokulu bir beraberlik vard ki, kendi memleketimin komnistlerinin ikiye blnmesi beni fena tedirgin etmiti. 1 Mays yry ya da L'Humanite gazetesinin enlii kadar grkemli olmasa da, Paris'te karlmamas gereken gsteriler olur her zaman. te bu yzden Ernest Hemingway, bu kent stne yazd

kitaba "Paris hareket halinde bir lendir" anlamna gelen Paris is a Moveable Feast adn vermiti. ocuklu olduktan sonra aklm hep stanbul'da kaldndan, orada ancak on ya da on be gn kalabildiim halde, bu lenlerin ikisine ben de katlabildim. Birincisi bir Theodorakis konseriydi. Hangi yl olduunu unuttuum konser, St.-Michel dolaylarnda byk bir kilisedeydi. Giri cretsizdi. Theodorakis'in kendisi de orada bulunduundan, onu yakndan grmek frsatn karmadm. Sapsar sal, masmavi gzl yedi gen, Theodorakis'in arklarn sylemek iin, t sve'ten gelmilerdi bu Paris kilisesine. Meleklerin cinsiyeti bir tartma konusuymu. Meleklere benzeyen bu yedi sveli gencin de hangisinin kz, hangisinin olan olduu hi belli deildi. Theodorakis'in mzii Akdeniz'in kanl canl ve de cinsiyeti besbelli, ou esmer ve kara gzl kadnlaryla erkeklerine yaktndan, bu sapsar sal, masmavi gzl Kuzeyli melekler bu arklar iyi syleyemiyorlard elbette. Ne var ki, o sveli genlerin, Yunanl Theodorakis ile bir Fransz Katolik kilisesinde bir araya gelmeleri, btn sanatlarn, zellikle mziin insanlar birletirdiine candan inandm iin, beni umutlandrd ve ok duygulandrd gene de. Rastlant sonucu Paris'te bulunduum iin karmadm ikinci frsat Joan Baez'in bir konseriydi. Daha sonralar stanbul'da da dinlediim Joan Baez'i ok severim. nk TV'lerde grdmz arkc bayanlara hi benzemez. Memeleri elbisesinin st ksmndan her an darya frlayacakm gibi deildir. Bacaklarn gzler nne sermek iin, kalalarna kadar alan yrtmac yoktur. Ssl psl, yaldzl, pullu, atafatl rengrenk giysiler giymez. Srtna bir siyah pantolon bir de tirt geirip, evinin mutfanda i yaparken kendi kendine ark syleyen bir kadnn doallyla syler arklarn. Ve bu arklarda, amza egemen olan bayaln en kk bir izi bulunmaz. Joan Baez, 1973'te, benim de yesi olduum Amnesty International yani Uluslararas Af rgt yararna veriyordu bu konseri. Sonra bilet bulamam korkusuyla, Olympia'ya iki saat nceden gittim. Ama gene de upuzun bir kuyruk vard gienin nnde. Kuyruktakilerin ya ortalamas, on bele yirmi be arasndayd. Bense o srada altmma yaklatmdan, kendimi biraz mahcup hissettim bunca gen arasnda. Benim yamdakiler pahal biletlerini birka gn nceden alm, koltuklarnda rahat rahat oturmaktaydlar ierde. Kuyrukta sdece kii, gen bir iftle ben kaldmda, gie kapand; biletler bitti dediler. Gen iftle ben, fena halde bozulduk ama beklemeye devam ettik. yi ki beklemiiz. nk ierden gelen bir yetkili, elindeki bileti sallayarak bize doru kotu bir sre sonra. eriye girdiimizde konser balam, o kocaman salonda oturacak yer kalmamt. Son giren krk elli kiilik grup, Joan Baez'in arkasnda, kimi melerek, kimi bada kurarak, kimi boylu boyunca yere uzanarak sahneye yerlemiti. Bense oluk ocuk arasnda kalmamak iin, sahneye kan on basamakl merdivenin en st ksmna ilitim. Joan Baez'i ok yakndan dinleyebildim bylece. Birbirinden gzel her arknn arkasndan konuuyor, siyasal yorumlar yapyor, siyasal mesajlar veriyordu. 1973 ylnda, bunlarn bir tekini memleketimizde sylese, Joan Baez'mi, ok nlym filn demezler, dakikasnda atarlard ieriye. Ayn yl Paris'te Uluslararas Af rgt'nn, eitli lkelerde ikence konusunu ele alan belgesel filmleri gsterildi. Bunlardan biri de, Trkiye'de ikenceyle ilgiliydi, ikence grenler ya da yaknlar, mahsus a ters durduklar iin, yzleri ak seik grlmyor, syledikleri duyuluyordu ancak. Bunlarn hepsini biliyordum ama, utancmdan yerin dibine girdim. nk byle korkun eyleri kendi lkemizde, kendi aramzda bilmek baka, yabanc bir lkede duymak baka. Yzme tokatlar atlyordu sanki.

VIII.

ngiltere

Vaktiyle Son airler adl, kimin tarafndan derlendiim unuttuum bir antolojide u dizeleri okumutum. Paris'e git, hey efendi, akln fikrin var ise, leme gelmi saylmaz gitmeyenler Paris'e. Hasan Tahsin Efendi adl biri, 1834'te, yani tam 165 yl nce yazm bunu. Yerden ge kadar hakk da var bana kalrsa. Gelgelelim, bu Osmanl efendisinin ilk grd Avrupa kenti Londra olsayd, ayn dizeleri yazar myd acaba diye dndm olmutur. 1956'da ngiltere'ye ilk geliimde, nerdeyse yirmi yldr bildiim Paris'in yannda, Londra bir tara kenti izlenimini verdi bana. Nerede insan byleyen o ekicilik? Nerede o renkli ve artc yaam? Nerede gece gndz, karda kta bile canl kalan o cvl cvl sokaklar? Londrallarn, Parisliler gibi sokaklarda deil, evlerinde yaadklarn hemen anladm. Bu yzden de gece hayat hi yoktu. Gece yarsndan bir saat nce, yaam bitiyor, kent lyordu sanki. Sokaklar bombo kalyordu. Son seans akam 7.30'da balad iin, tiyatrolar, sinemalar da kapanyordu. Ancak zel yeleri olan tek tk gece kulb ve ngiliz orta snfnn bir ahlkszlk yuvas sayd Soho mahallesi biraz canl kalyordu. ngilizlerin gece hayatndan pek holanmamalar, onlarn Pritenliinden kaynaklanyordu herhalde. Protestan ngiltere, Katolik Fransa'dan kat kat daha baldr din ve ahlk kurallarna. rnein, pazarlar tatil gnleri olduundan; Franszlar o gn istediklerini yaparlar, canlar istedii gibi yaarlar. ngiltere'de ise, pazar Tanrya tapnma ve kiliseye gitme gn sayldndan, elenmek yasaktr. imdi nasl bilemem; ama eskiden tiyatrolar ve sinemalar ancak akamn beine doru alrd. O saate kadar evinizde oturup pineklemek zorundaydnz. Yalnz pazarlar deil, Tanrnn gn sinema ve tiyatrolarda, ancak gln diye niteleyebileceim bir det vard: Her gsteriden sonra, seyirciler, ayaa kalkp, kt bir piyanonun eliinde Byk Britanya'nn mill mar God Save The Queen'i (Tanr Kralieyi Korusun) sylemek zorunda kalrd. yi ki, bundan vazgeildi zamanla. Sahneye knca tuluat yapmaktan holanan nl aktr Peter Ustinov'un bir oyunun sonunda, bu trenin ok gldrc bir parodisini yapmasnn da bir katks olabilir bu gln gelenein kalkmasnda. Zten, hakl olarak demokrasinin beii saylan ngiltere'de, salt gstermelik bir monarinin yzyllardr srp gitmesine, benim gibi solcu bir yabancnn hi akl ermez. Ancak ngilizlerin geleneklerine sk sk balanmalaryla aklanabilecek komik bir durumdur bu. stelik, Times, Manchester Guardian, Independant gibi ciddi gazeteler, Kraliyet Ailesi'nin kimi davranlarn srekli eletirmektedirler. rnein Kralie'nin, o srada kk olan Prens Charles', tilki avna gtrerek, kan dklmesine, hayvanlarn ldrlmesine altrmasn ayplarlar. Ya da Kraliyet Ailesi'nden birinin, sanat asndan metelik etmeyen bir tiyatro oyununa ya da bir filme gitmesini; bu yzden de tiyatro oyunu ya da film Royal performance, yani "Kraliyet temsili" sayld iin, ngilizlerin o deersiz gsteriye akn etmesini eletirirler. Ne var ki, ngilizlerin gznde gelenekler yle kutsaldr ki, bu gazetelerde bir tek kii bile ortaya kp da, "u zararsz ama gereksiz monariye son verelim artk" diye yazmay aklnn kenarndan geirmez. Yllarca nce, ngiliz televizyonunda imdiki Kralie Elizabeth'in yle bir davrann grmtm ki, yreime inmiti: Kralie, resm bir trende, askerlerin nnden geiyordu. De rken hava, ngiltere llerine gre scak olduundan, gen bir asker kt diye dyor, yerde baygn yatyordu. Kralie ise, yerdeki bir insan deil de sanki bir eyaym gibi, bacan kaldryor stnden geiyordu! Gzlerime inanamadm. Elizabeth melsin de askeri kucana alsn demiyorum. Ama stnden atlayacana, iki adm atp yanndan geebilir; hatt bu gencin yerden kaldrlmas emrini verebilirdi hi olmazsa. Bu irkin davrann nedenini ngiliz dostlarma sorunca, "Kralie'nin kabahati deil, yle eitilmitir" dediler; "resm bir trende, ne olursa olsun, dmdz yrmesini ona retmilerdir" gibi aklamalarda bulundular. Geen yl Prenses Diana bir trafik kazasnda lnce yer yerinden oynad. Bunun nedeni de, ngiliz halknn Kraliyet Ailesi'ne duyduu aptalca hayranln bir kantdr. Prenses Diana, birka hayr ii yapm; ama boandktan sonra, iki olunu ihml etmek pahasna, dnyann en varlkl erkekleriyle dp kalkm, dolce vita merakls, sradan bir kadndr. Salt Prens Charles'n eski ei olduundan, ngiltere mill bir yasa

girdi, Diana'y bir azize saydlar nerdeyse. Oysa gerek azize o deil, ayn sralarda len Rahibe Teresa'yd aslnda. Zten yalnz ngiltere'de deil, btn dnyada, orta snflar, zellikle de yoksullar, kral ailelerinin ya da ok varlkl kiilerin zel yaamlarna aklszca bir ilgi duyarlar. Bunlarn atafatl yaants, boyal basnn en baya magazinlerinde srekli olarak gzler nne serilir. Byk bir airin, bir romancnn, bir mzisyenin, bir ressamn zel yaamna merak duymazlar da, bu metelik etmeyen prenslerin ve para babalarnn neler yaptn renmek iin meraktan atlarlar. Hatt onlarla zdeleirler, onlarn dertlerini dert edinirler kendilerine. Arkadam Mntekim kmen'in bana vaktiyle anlatt bir yk bu bakmdan ok aydnlatc: Eskiden oturduu apartmann kapcsnn Melek adnda bir ei varm. Melek Hanm, adna lyk gerek bir melekmi. Btn gn sabahtan akama kadar didinir durur; merdivenleri silip sprr; her dairenin servisini yapar; ocuunu bytr; ve hayvan kocasndan srekli dayak yermi. Ama gene de hi yaknmaz; hal hatr soranlara ok iyi olduunu syler, hep glmsermi. Gelgelelim, gnn birinde, Mntekim bir de bakm ki, Melek Hanm, merdivenin alt basamana km, yzn elleriyle kapatm, hngr hngr alamakta. Mntekim, herhalde ok vahim, ok ok kt bir ey oldu ki, o ileke kadn bu hale geldi diye dnm. Ona yaklap, derdinin ne olduunu sormu. Melek Hanm, "ah beyim, sorma! Alamaym da ne yapaym! Ah, bu ne felket! ran Kral, ocuu olmad iin Kralie Sreyya'y boam" demi hkrarak. Paris'i Londra'dan ok daha fazla sevdim. Buna karlk, genellikle Franszlardan pek holanmazken, ngilizlerden ok holandm. in garip yan u ki, memleketlerine gidinceye kadar ngilizlere hibir yaknlk duymamtm. Onlar, kendilerini beenmi, souk, snop, kasnt buluyor, yabanclar hor grdklerini sanyordum. ngiltere'de bir sre yaayan dostlarm, aslnda hi de yle olmadklarn; oraya gidince bunu hemen anlayacam syleyip duruyorlard. Ama onlara inanmyordum. "ngilizleri sevmiyorum. ngiltere'ye gitmeyeceim ite!" diye tutturuyordum. (Nitekim doktoram iin, ngiltere'ye deil, Fransa'ya gitmitim.) Dilini ve edebiyatn yllardr seve seve rettiim bu lkeye ayak basmaya yanamamam yznden, bir ngiliz edebiyat uzman olarak durumum biraz gln olmaya balamt. Sonunda krk yandayken gitmek zorunda kaldm oraya. Gider gitmez de, arkadalarmn doru sylediklerini, ngilizlerin kendi lkelerinde bambaka olduklarn anladm. "You are no good for export" dedim. Yani ngiltere'nin dna knca, ie yaramadklarn syledim onlara. Bu lfa ok gldler ama, d lkelere gidince, neden sevimsiz olduklarm aklayamadlar. "Malm ya, eskiden gne, Byk Britanya mparatorluu stnde asla batmaz diye vndnz" dedim. Acaba eski emperyalizminizin bir sonucu mu bu? Baka lkelerin halkn metelik etmeyen yerliler saymak alkanlndan m kaynaklanyor bu olumsuz tutumunuz?" diye sorunca, hafif bozulur gibi oldular. Nedeni ne olursa olsun, ngilizler, ngiltere'de souk deiller, kendilerini beenmi de deiller, kaslmyorlar da, tam tersine, yabanclara kar ok nazik, hatt sevecen davranyorlar. O srada alt yanda olan olum Mustafa, bir tek kez kendi ayaklaryla binmedi bir otobse ya da bir metro trenine. Bir ngiliz, dakikasnda ocuu kucana alyor, hop diye kaldryor koyuyordu oraya. Bir defasnda Mustafa, bir otomatik makinede bir ikolata gstermi, "bunu istiyorum" demiti. Ben gereken paray bulmak iin antam kartrrken, yal bir gazete satcs hemen kotu, makineye gereken paray att, "al olum" diyerek, ikolotay Mustafa'ya verdi. Parasn almay da kabul etmedi. Kentin henz yabancsyken yol sorduumda, ngilizler, aradm yerin tam nerede olduunu aklamakla kalmyor nme dp, beni oraya kadar gtryorlard ou zaman. ngilizlerin bu nezaketine yle altm ki, gnn birinde, ask yzl yalca bir adama yol sorup, o da, "ben ne bileyim" diye terslenince, fena bozuldum. "Sizi rahatsz ettim, kusura bakmayn" dedim hafif titreyen bir sesle. Adamn yz allak bullak oldu; zr dilemeye balad. Meer hastaneden geliyormu; einin kanser olduunu yeni renmi; ok sarslm. "Ama gene de size terbiyesizce davranmaya hakkm yoktu" diyor, gideceim yere beni kendi eliyle gtrmek istiyordu. Yolda bir hayli dostluk ettik. Bana einin hastaln anlatt; ben de onu elimden geldiince avutmaya altm. Bir Parisliyle kolayca kurulamayan bir iliki kurulmutu bu yal ngilizle aramda. ngilizlerin souk olmadklarn anlamak iin, bir pub'a gitmek yeter. (Uzun sre iki iilmesini engellemek amacyla bu meyhaneler akam altda alr, gecenin on birinde de kapanr.) Pub'larda herkes arkadatr, herkes birbiriyle konuur. Hi tanmadnz bir adam, sizde hi gz olmad halde bir iki ikram eder size.

Viskiden pek holanmam ama, ilk "malt" viskimi byle imi ve normal viskiden ok daha pahal olan bu deiik viski trne baylmtm. (Viskiden holanmamamn nedeni Mehmet Ali Aybar'dr: ok genken, viskinin ne biim bir iki olduunu ona sormutum. O da beni alaya alm, "bir tahtakurusunu ezip kt bir konyan iine atarsn. te al sana viski!" demiti. Ben de elime aldm her viski kadehinde, eskiden yazlarmz zehir eden o tahtakurusunun kokusunu duymutum yllarca.) Pub'lardaki bu dostluk havasnda alkoln verdii euphoria'nn, yani geveme, rahatlama duygusunun da bir pay olabilir. Ama Romallar, in vino veritas, yani bir insann gerek kiilii iince meydana kar, derler. Demek ki, ngilizlerin gerek kiilii de souk ve mesafeli deil, yumuak ve sevecendi. ngiliz polisi terbiyelidir, akadan da anlar. ok kapal bir k gn havann kasvetinden iime fenalklar gelince, hncm gen bir polisten aldm. Kara bulutlar arasnda krmz bir top gibi hayal meyal grnen gnei delikanlya parmamla gstererek, "acaba bu nedir efendim? Bana syleyebilir misiniz?" diye sordum sahte bir nezaketle. Btn ngilizler gibi iklimin ktlnden tr aalk kompleksi duyan polis, "o gnetir, madam" dedi skntdan kvranarak. "Emin misiniz gne olduundan? Ben Trkm; bizim lkemizde gne bambakadr" diye steledim. Gen polis gene terbiyesini bozmad. O karanlk k gn gne prl prl parlamad iin, nerdeyse zr dileyecekti benden. Bunun zerine biraz utandm. "Kusuruma bakmayn, biimsiz bir aka yaptm" diyerek, delikanlnn gnln almaya altm. O da rahatlayp glmsedi bana. ngiliz polisi sdece akadan anlamakla kalmaz, srasnda kendi de aka yapmasn bilir. Bunun ok ho bir rneini grdm: Bilindii gibi, 1521'de Martin Luther, Wittenberg'deki kilisenin kapsna Theses yani Tezler adl kitabn ivileyerek Roma Katolik Kilisesi'ne kar cephe alm, Almanya'da Protestanlk akmn balatmt. Aslnda ok soylu bir aileden gelen, lord olduu halde bu unvan kullanmaya asla tenezzl etmeyen nl matematiki ve felsefeci Bertrand Russell da Luther'e yknmt. 1960'l yllarda, nkleer silhlarn yok edilmesini isteyen bir bildiriyi, ngiltere babakanlarnn ikametgh Downing Street'teki 10 no.'lu evin kapsna ivilemek istiyordu. Btn sokak, bu tarihsel olaya tank olmak isteyenlerle tklm tklm doluydu. Herkes huu iinde bekliyordu. 1872'de doduuna gre o srada bir hayli yal olan Bertrand Russell, elinde bildiri, drt kk ivi ve bir ekile, alklar arasnda Babakan'n evine doru yava yava ilerledi. Bildiriyi kapya dayad, eline bir ivi ald; ekici tam kaldraca srada, bir polis memuru, kalabal nezaketle yararak, yanna geldi. "zninizle size yardm edeyim Lord Hazretleri" dedi. Cebinden yaptrc kk bir bant kard; bildiriyi dakikasnda yaptrverdi kapya. Bertrand Russell, "kapya zarar verirse versin; ille Martin Luther gibi ivileyeceim" diye tutturamazd elbette. Ama fena halde bozulmutu. Londra polisi bir oyun oynamt ona. nk dramatik bir jest yapmasn engellemiler, o yaptrc band kullanarak, eylemin btn fiyakasn bozmulard. ngiliz gvenlik glerinin, kendi memleketimizde, Fransa'da ve birok baka lkede grmeye altmz nemrut polis tipinden ne denli farkl olduunu anlamak iin, onlarn ara sra Hyde Park'ta pazar gnleri verdikleri ak hava konserini dinlemek bile yeter: Bu bir polis bandosu, ya da asker bandosu deildir. Sevilen klsik paralar alnr, opera aryalar sylenir. Orkestrann teki yeleri gibi krmz niformal tombulca bir polisin, gzel bir tenor sesiyle, talyanca olarak bir arya sylediini duyunca, "demek polisin bylesi de var" diye ok armtm. Faklteden bir yllna izinli olarak, 1956'nn sonbaharnda ngiltere'ye ilk gidiimde, alt yana basan olumu yanma alm, iki yandaki kzm annem ve dadmla birlikte evimizde brakmtm. Biraz aradktan sonra, en by on iki en k yanda ve dzgn ngilizce konuan be ocuklu bir ailenin yannda mutfakl iki oda tuttum. Mustafa'nn onlarla oynayabilmesi iin ailenin ok ocuklu olmas, doru ngilizce renebilmesi iin de, Londra halkna zg Cockney ivesiyle konumamalar gerekiyordu. Sras gelmiken, burada bir parantez ap, beni teden beri ok tedirgin eden, u ive ve toplumsal snflar konusuna ksaca deinmek isterim: ngiltere'de toplum e blnr: i snfn da iine alan aa snf, orta snf ve aristokrasi. Orta snf ise ikiye blnr: Lower middle class (aa orta snf) ve higher middle class (yksek orta snf). Orta snfn bu iki blm arasnda dnyalar kadar fark vardr. Yksek orta snf neredeyse aristokrasiye yakn saylrken, aa orta snf, kk burjuvazi saylp hor grlr. Bu snflanmann en tatsz yan, kl kyafeti, davranlar filn ne denli dzgn olursa olsun, bir ngiliz azn ap da bir iki sz syler sylemez, iyi ngilizce bilen bir yabancnn, onun hangi snftan geldiini ivesinden hemen anlamas; "bu aa snftan, u orta snftan, teki yksek snftan" demesidir kendi kendine.

Bu snfsal iveler yetmiyormu gibi, bir de eitli blgelerin yerel iveleri sorunu var. Bunlar yle deiiktir ki, standard English denilen dili renmi bir yabanc, bir tiyatro oyununu ya da bir filmi izlerken, ne denildiini anlamakta glk ekebilir. "ngilizce konutuklar halde, ben neden anlamyorum acaba?" diye tellanr. Bildiim kadaryla, ngiltere'de eitim sistemi ok baarl ve okullarda standard English retiyorlar. Buna karn, toplumsal snflar ivesini de, yerel iveleri de ayn kalba dkmenin aresini hl bulamamalarn anlamyorum. Bence ancak ngilizlerin tutuculuuyla, geleneklerine ve kklerine kr krne bal kalmak istemeleriyle; kendi kendilerine "madem ki dedelerim byle konuuyorlard, ben de yle konuacam" diye direnmeleriyle aklanabilir bu. Cockney ivesiyle konumayan bir ailenin evinde oturmaya zen gstermitim. Gelgelelim, Mustafa, kendi ngilizce reneceine, bu aileye Trke retmeye kalkt ilk hafta. Olumla birlikte kahvalt ettikleri odaya girince, bir de baktm ki, ocuklardan biri, bir barda havaya kaldrp, bir zafer havas iinde, Trke olarak, "bu bir bardak!" diye bard. tekisi, atal havaya kaldrp, "bu bir atal!" dedi. Bir bakas, "bu ekmek!" dedi vb. Hepsi de ok gurur duyuyorlard Trke szckleri rendikleri iin. Bunun tam tersi olmas gerektiini; onlarn Trke deil, Mustafa'nn ngilizce renmesini istediimi ocuklara anlatabilinceye kadar bir hayli ter dktm. Olumun bu yeni lkeye uyum salayp salayamayaca konusunda kayglarm vard ilkin. Nitekim, halim selim bilinen olum, orada okula ilk baladnda biraz bellym. ngilizce bilmedii iin ona sataan ocuklar hafif pataklyormu. retmenleri, Mustafa'y bu yzden hi ayplamyorlard. "Elbette ki dvecek; stelik bir Trk gibi gl sznn doruluunu bize kantlad" diyorlard glerek. Ne var ki, zamanla, Mustafa ngiltere'yi benimsedi. Hatt yle benimsedi ki, stanbul'a ilk dndmzde, otobse binerken adamn biri onu itince, "eskiden, biz ngilizken, byle eyler olmazd" diye yaknd. Ben de, "olum, sen ne samalyorsun? Biz ngilizken ne demek? Biz her zaman Trktk" deyince de, Mustafa, kk ocuklarn amaz mantyla, "hayr, biz oradayken ngilizdik; ama burada Trkz artk" diye yantlad beni. ngiltere'yi Avrupa'ya balayan tnel yaplmadan nce, ancak feribotla gidilirdi oraya. Man Denizi her zaman alkantl olduundan, deniz tutanlar iin bir sorun olurdu bu. Ama benim de, olumun da byle bir derdi olmadndan, geminin gvertesinde, yzleri nerdeyse yeile dnm, ezlonglarda yar baygn yatan teki yolculara acyarak, bir buuk ya da iki saatte rahat rahat getik o bell Man Denizi'ni. Daha sonralar, Calais'den Dover'e hovercraft ile gittim. Franszlar aero-glisseur yani "havada kayan" diyorlard gemiyle uan bu garip karmna. Bu acayip arac ilk grdmde, bir bilimkurgu filmi seyrediyorum sandm: Altnda, iki metre boyunda, koskocaman, kapkara alt lstik vard. Tepesinde radarlar ve drt pervane. Karaya knca, o alt lstik pof pof snd. Derken aracn kapsna bir merdiven dayadlar. Uaa biner gibi hovercraft'a bindik, sonra lstikler yeniden iti. Ve suya belki hi demeden, suyun stnde kaydk. Sk sk kapal pencereler kpk iinde olduundan, denizi hi gremiyorduk. insan sersemleten korkun sarsntlar iinde, krk be dakikada ngiliz sahiline vardk. Ne var ki, bu bilimkurgu aracndan hi holanmadm, amza egemen olan "vakit nakittir" lfna da hi inanmadm iin, byle fena halde sarsla sarsla krk be dakikada ngiltere'ye uacama (hovercraft seferleri iin flight yani ''uu" deyimi kullanlyordu), oraya normal bir gemiyle etrafm seyrederek iki saatte gitmeyi ye tuttum. stanbul gibi, Roma gibi, San Francisco gibi, tepeli, inili kl kentleri severim ben. Londra ise, Hampstead bir yana, yamyass ve parklarnn bolluundan tr yemyeildi. Bu yeillik ilkin huzur verdi bana. Ama daha sonralar, ne yazk ki, Akdenizli damarm tuttu. Yamurlarn hep nemli tuttuu bu yeil alanlardan bezmeye baladm. Krmzya alan kupkuru bir toprak parasn; iki yan kayal, dimdik bir yokuu; o yokuun tepesinde anszn karma kveren bir am ya da servi aacn zledim. ngiltere'nin corafyadaki durumunu hie sayp, aala dolu bu kentte neden amlar yok, neden serviler yok diye yaknarak dpedz samalamaya baladm. Bu tam bir marklkt aslnda; nk doay seviyordum ve Londra doayla i ie yaayan bir kentti. Avrupa'nn hibir yerinde byle byk, byle gzel parklar yoktu. Bunlarn bir ksm, Hampstead Heath, Hyde Park ya da Primrose Hill gibi doal halinde braklm yeil alanlard. Regent's Park, St. James Park, ya da Kensington Gardens gibi bir ksmna da iekler ekilmi, iinde kuu kularnn yzd havuzlar yaplmt. Bu parklar birbirinden uzak deildi. Son yirmi yldr Londra'ya her gidiimde, Cumhuriyet'in yetitirdii en deerli aydnlardan biri

olan, ne yazk ki artk yitirdiimiz sevgili arkadam Nermin Menemenciolu Streater'in evinde kalrdm. Onun gzel evinden kp yz metre kadar ilerleyince, Primrose Hill'de bulurdum kendimi. Orada bir iki saat yrdkten sonra Regent's Park'a geerdim. Oradan baka bir parka gittiim de olurdu. Saatlerce, aalarn altnda, ieklerin arasnda gezinebilirdim bylece. Dinlenmek istediimde, yalnz banklar deil, uzanabileceim ezlonglar da vard. Derdinden ldm Paris, yeil alan asndan solda sfrdr Londra'nn yannda. Kk ocuklarn oyuncak teknelerini yzdrd havuzu ve Baudelaire ile Verlaine heykelleri yznden ok sevdiim Jardin du Luxembourg, ad stnde, bir park deil, bir jardin yani bir bahedir aslnda. Hem de Londra llerine gre, kk bir bahedir. Londra'nn yeil alanlar yle byktr ki, doal gller bulunur oralarda, Serpentine gibi rmaklar akar ilerinden. Bunlarn sular da yle temizdir ki, biz burnumuzun dibindeki Marmara Denizi'ne giremezken, havalar snnca, Londrallar yzebilir oralarda. imdi "havalar snnca" dedim de, birok ngilizin dert edindii balca iki sorun geldi aklma : Biri ngiliz yemeklerinin tatsz tuzsuz olmas, teki de boyuna yamur yamas. Londra'da yzlerce lokanta vardr. Fransz yemekleri, talyan yemekleri, Trk yemekleri, in yemekleri, Hint yemekleri bulunur oralarda. Ama ngiliz yemekleri genellikle yenilir yutulur trden olmadndan ngiliz yemekleri asla bulunmaz. Hava durumuna gelince, yamuru ok sevdiim, gkyznden yeryzne sular dmesini her zaman bir eit mucize saydm iin, srekli yamurlarn benim amdan hibir sakncas yoktur. Aylarca sren, insan kavuran scaklardr benim asl sorunum. Londra'da yaz, yani bizim bildiimiz anlamda yaz sca, srse srse, ancak drt be gn srer. O scak gnlerde, pembe beyaz bedenleri biraz bronzlaacak umuduyla, zavall Londrallar mayolarm giyerler, keyiften mest olmu bir halde gzel parklarnn imenlerine serilip, gne banyosu yaparlar. Ne var ki, gneten yanmak umutlar bounadr. nk nce biraz kzarrlar, sonra pembe beyaz olurlar yeniden. Pembe beyaz derken Anglosakson soyundan sz ediyorum elbette. Oysa Londra'da bir otobse ya da bir metro trenine binip evrenize yle bir bakarsanz, pembe beyazlarn ancak te bir orannda olduunu grrsnz. Bu te bir pembe beyazlar aa snftan ya da orta snftan gelir, yani kentin gerek halkdr. Yksek snftan gelen teki pembe beyazlar ise, kendi lks mahallelerinde oturduklar, zel arabalaryla gezindikleri iin, otobse de metroya da pek binmezler. kinci Dnya Sava'ndan sonra Byk Britanya mparatorluu dalnca, smrgelerden gelenler ngiltere'ye tler ve onlara snma hakk da, alma hakk da salandndan, lke, Hintliler, Pakistanllar, Karayipliler, Afrikallar ve Araplarla doldu. Anladm kadaryla, bunlarn arasnda ancak Araplar varlklyd. Hatt bazlar yle varlklyd ki, London Clinic gibi byk bir hastaneyi ve nl Harrod's maazasn p diye satn aldlar. Soylarn karmasndan teden beri holandm ve salt pembe beyazlar arasnda kalmak istemediim iin, bu "renkli" (ngilizcede "zenci" deyimi ayp olduundan, kara soydan gelenlere coloured yani "renkli" derler) gmenlere yaknlk duyuyordum. Ancak Araplara bir trl snamadm. nk parann verdii kstahlkla, grgsz, hatt terbiyesiz davranyorlard genellikle. rnein Kensington Gardens'ta gezinirken, bir aacn altna serilmi arafl kadnlar bana lf attlar. mrmde ilk kez gryordum kadnlarn baka bir kadna lf attklarn. Geri dndm; ne istediklerini sordum. Bunu anlayacak kadar ngilizce biliyorlard; ama beni yantlamadlar, aralarnda pis pis gltler. Benim Trk, dolaysyla Mslman olduumu anlamalar hi olas deildi. ster erkek olsun, ister kadn, nlerinden geen herkese lf atyorlard belki de. stelik baz Arap kadnlarnn grnts ok rktcyd. nk araflarnn peesini indireceklerine ya da bizim eriat bayanlarmzn bir ksm gibi kara caml gzlk takacaklarna, yzlerinin st ksmn deriden yaplm bir maskeyle rtyorlar; o maskenin deliklerinden bakyorlard insana. Bir korku filminden kmlard sanki. Bir defasnda, bu deri maskeli kadnlardan biri, yiyecek satan byk bir maazada, ngiliz satc kzn nnde, effaf ktlarla zenle paketlenmi bir kutuya yerletirilmi eftaliden birine elini uzatt. Kutuyu yrtp, eftaliyi azna tkt. Isrdktan sonra da, beenmeyip yere tkrd. Bunu ben yapsaydm, ngiliz satc kz, yama bama bakmadan, ok da hakl olarak, hem beni azarlar, hem de eftalilerin parasn alrd. Ama o Arap kadnn ne kadar ok yiyecek aldn grp, susmay ye tuttu. Satc kzn parann gc karsnda sinmesi ho deildi. Ama u da var ki, ngilizler, Franszlarn gmenlere, rnein Cezayirlilere davrandklar gibi sert davranmyorlar lkelerine snanlara. Geleneklere

sk sk bal, ok tutucu Anglikan Kilisesi bile, hogrl onlara kar. 1977'de ngiliz televizyonunda bir dinsel tren izlerken, gzlerimle grdme inanamadm: Karayip adalarna zg, arkl ve dansl bir Hristiyan yiniydi bu. Rengrenk giysili bir yn kara kzla kara olan, bir yandan bara ara ark sylyor, bir yandan da lgnca oynuyordu. Kara cppeli, pembe beyaz, tombul ve yalca bir Anglikan rahibi, kzlardan ikisinin ellerini tutmu, onlarla birlikte hop hop zplyordu. Krmz cppeli ve gene pembe beyaz bir kardinal de, bu curcunann ortasnda dolanyor; istavroz iaretleri karp glmseyerek herkesi kutsuyordu. Ve bu acayip yin, bir kasaba ya da ky kilisesinde deil, Londra'nn en eski ve en byk katedralinde, krallarn ta giydikleri, en saygdeer ngilizlerin cenazelerinin kaldrld Westminster Abbey'de yaplyordu. Demin "ky kilisesi" deyince, gene ufak bir parantez amak gereini duydum: ngiliz kylerinin, bizim kylerimizle uzaktan yakndan hibir benzerlii yoktur. Onlarn cottage yani ky evi dedikleri; iekli imenli baheleri olan gzel ta evlerini, kk birer villa sayarz bizler. Avrupa'da bildiimiz anlamda kyls olmayan tek lkedir ngiltere. Hatt peasant yani kyl szc asla kullanlmaz orada. Tarm ileriyle uraanlara farmer yani "ifti" derler. Bu iftiler, yoksul snfa deil, orta snfn alt tabakasna baldr. Orta snfn st tabakasndan gelen daha varlkl iftilere de gentleman farmer derler. ngiltere'de yoksullar vardr elbette. Ama Avrupa'nn ve Amerika'nn birok yerinde olduu gibi, hi kimse alktan lmez, hi kimse evsiz barksz kalmaz. Orada vatanda devlete deil, devlet vatandaa hizmet ettii iin, isizlere geinebilecek kadar bir maa balanr. Hatt bir isizin, "paket turlara" katlp, Bodrum'da ya da baka bir yerde on gn tatil yapmasna bile yeter bu para. Kiisel geliri olsun olmasn, btn vatandalar, belli bir yatan sonra her hafta bir miktar para alrlar. 19. yzylda lkenin sanayileirken yaad o korkun vahi kapitalizm dneminden sonra, vatanda koruyan, eitimden ve salk hizmetlerinden yoksun brakmayan bu sosyal devlet, yzylmzn ortalarnda kuruldu. Ve yle salam kuruldu ki, Demir Lady Margaret Thatcher'in elik dileri bile urasn burasn bir hayli kemirdii halde, bu salam yapy yok edemedi. Londra'da parklardan ve pub'lardan sonra en ok sevdiim yerler, Picadilly Circus, Leicester Square, Trafalgar Square gibi baz meydanlardr. Nerdeyse Paris sokaklar kadar renkli ve canldr oralar. Birka basamakla inilen, trafie kapal Trafalgar Square'de yzlerce gvercin uar, bronzdan yaplm kocaman aslan heykellerinin srtna kk ocuklar trmanr, havuzlardan sular fkrr. Upuzun bir stunun stndeki Nelson heykelinin ban bulutlar sarar ve Norvelilerin Londrallara her yl armaan ettikleri ok byk bir am aac, Noel enliinde l l ldar. Leicester Square bu ok geni meydann yannda minnack kalr. Londra'nn ok kalabalk bir yerinde bulunduu halde, evresi duvarlarla kapal kk bir bahenin sessizlii ve mahremiyeti vardr orada. Ortasndaki havuzda sevgilim Shakespeare'in heykeli durur. Tuntan drt yunus bal, sevgilimin stne sular pskrtr, sevgilimin bana sereler konar. Picadilly Circus'taki Eros heykelinin evresindeki basamaklarda punk'lar oturur. Bu gen kzlarla olanlar, kurulu dzene kar bakaldrmaktadrlar szde. evrelerinde korku uyandrmak amacyla, kendilerini irkinletirmek iin ellerinden geleni yaparlar. stlerine iviler kaklm kapkara deri giysiler giyerler. Her bir taraflarna kaln halkal demir zincirler asarlar. Bu demir zincirlerin irice kilitleri sallanr uralarndan buralarndan. Boyunlarna sivri ivileri olan kpek tasmalar takarlar. Salarn krmzya, mora, yeile, maviye boyayp, bir eit tutkalla kafalarnn stne dimdik dikerler. Yzlerini de acayip renklere boyarlar. Tehdit edici bir sesle, anlalmayan bir eyler homurdanrlar yanlarndan geenlere. Gelgelelim, kimseyi pek korkutamazlar, gene de. nk bu rktc maskenin arkasndan saf saf, hatt biraz aptalca bakan mavi gzleri onlarn aslnda ne denli zararsz olduklarn belli etmektedir. stelik kimi punk'larda, ngilizlere zg glmece duygusu, korkutmak isteinden ar basar. rnein, bir punk, kpeinin kafasn, patilerini ve kuyruunu, kendi salarnn ve yznn renklerine boyamt. Bir delikanlya bir de kpeine bakarak glmsediimi grnce, o da glmeye balad. Londra, punk'larna karn, Paris gibi artc bir yer deildir. Ancak gnn birinde bir hayli armtm: Picadilly Circus'e yakn, kentin ortasnda Shepherd's Market yani oban Pazar adl kk bir meydan vardr. Eskiden bu meydanda koyunlar satld iin byle bir ad verilmi oraya. Bohem halk ve trotuarlara kurulmu ak hava kahveleriyle birazck Paris'i andrr. Orada oturmu bir kahve ierken, bir de baktm, amzdan olmayan acayip klkl bir adamcaz o kk meydana geldi. Bukleli beyaz perukasnn stne geirdii gen biimli apkas, pembe

kadifeden ilemeli ve ssl uzun yelei, n ksm ve kollar frfrl beyaz gmlei, dizine kadar inen mavi klotu, krmz ipek oraplar, tokal iskarpinleriyle, iki yzyl nce nasl giyinilirse tpk yle giyinmiti. 18. yzyldan frlam bu adam, bitiik masaya oturdu. Elinde tuttuu kk radyodan haberleri dikkatle dinledi. Haberler bitince ayaa kalkt, gidip meydann tam ortasna dikildi. Herkesin dikkatini ekmek iin, cebinden kard bir ngra birka kez salladktan ve "Shepherd's Mahallesi'nin saygdeer halkna hitap ediyorum" diye anons yaptktan sonra, radyoda dinledii haberleri bara ara aktard. Bu adamcaz zararsz bir deli sandm doal olarak, meer mahallenin telllym, grevi de belediyeden bir kk cret alarak, eski trelere uyup haberleri halka bildirmekmi. Yani o ok matrak durum, adamn deliliinden deil, baz ngiliz geleneklerinin abuk sabukluundan kaynaklanyormu. Tiyatro delisi olduum halde, ngiliz tiyatrosuna uzun sre snamadm. Geri Londra'da her gece elliden fazla tiyatro, perdesini aard ama, oyunlarn ancak ikisi grlmeye deerdi. Times gazetesi, tiyatro ilnlarn "Arts and Entertainments" ad altnda verirdi ve ne yazk ki, oyunlarn ou, sanat deil, ancak entertainment yani elenceydi: Her nedense ngilizler ok kolayca ve katla katla glmeye hazr olduklarndan, onlardan baka hi kimseleri gldremeyecek, komedya saylamayacak sulu gldrler, polisiye oyunlar (anmsadm kadaryla Agatha Christie'nin The Mouse-Trap'i yani Fare Kapan otuz be yl, hatt belki daha fazla, her gece srekli oynanmt), bu trden fasa fiso oyunlar sahneleri igal etmiti. Deerli bir oyuna gittiimde bile, ngilizlere zg, beni tedirgin eden acayip detler vard. Her temsilden sonra mill marn sylemesine daha nce de deinmitim. Bundan baka, temsil srasnda ay ya da kahve servisi yaplrd. Garson kzlar, aylar, kahveleri, biskvi ya da pasta paketlerini, bir tepsiyle tiyatro salonuna getirirdi. Tepsi elden ele geerek, bunlar smarlayan seyircinin dizleri stne konulurdu. Bylece, teki seyirciler, kt hrtlar, fincanlarda dnen kak tngrtlar, az aprtlar arasnda oyunu seyretmek zorunda kalrd. Bense, ngilizlerin sahnede sylenenleri pek nemsemediklerini kantlayan bu sinir bozucu durum karsnda dilerimi gcrdatr ve stanbul ehir Tiyatrosu'nun ilk yllarnda, Erturul Muhsin'in salonda sessizce yryp, kimi seyircilerin elindeki kabak ekirdeklerini, fndklar fstklar usulcack alarak, tiyatro dab konusunda bizleri nasl eittiini minnetle anmsardm. yi ki, ngilizler bu sama detlerine son verdiler zamanla. Devletin para yardmyla destekledii National Theatre'n salonlar, Thames Nehri'nin South Bank denilen teki kysnda, Festival Hail ad verilen geni bir alanda ald. National Theatre'n kurulmasyla birlikte, ngilizler, tiyatronun bir elenceden ok bir sanat olduunun, seyircilere hibir elencenin salayamayaca ok derin hazlar verdiinin farkna vardlar. O gzel Waterloo Kprs'nden geip oraya varnca, Festival Hall'un sdece tiyatroyla yetinmediim, orada srekli bir sanat festivalinin yer aldn anlarsnz: Sinematek vardr orada, konser salonlar vardr, resim galerileri vardr. Ak havada bedava seyredebileceiniz pandomimler ya da ortaadan kalma ksa gldrler oynanr. Birka mzisyen bir araya gelip, kk bir konser verirler. Okunmu kitaplar ucuza satan sergilerde, teden beri aradnz bir kitab bulabilirsiniz. Nehir boyunca rhtmlarda yrrken, nehrin kar sahilindeki Londra'y seyredebilirsiniz. Yorulunca ya da karnnz acknca, bir kafeteryaya ya da bir lokantaya gidip bir eyler yer, dinlenebilirsiniz. Oyunun 7.30 ya da 8'de balayacan bildiim halde, Festival Hall'a saat 4'te gider, saatlerce gezer tozar, keyfederdim orada. Bylece sdece iyi bir oyun seyretmekle kalmaz, leden sonrasn ho bir biimde geirmi olurdum. Elizabeth a'nda, Shakespeare'inki dahil, btn tiyatrolarn orada, yani South Bank'te, kurulduunu bilmem, Festival Hall'u daha da ekici yapard benim gzmde. National Theatre' rnek alarak, zel tiyatrolar da, devletten para yardm alan Royal Shakespeare Company gibi topluluklar da, kendilerine ekidzen verip, daha kaliteli oyunlar sahnelemeye baladlar. Shakespeare Company'nin Warehouse'da yani 'depo' denilen deneme sahnesinde oynad Bingo'yu hi unutamyorum. Shakespeare'in yaamnn son gnleri stne Edward Bond'un yazd bir oyundu bu. Londra'nn l l West End'inden ok farkl; karanlk ve bir hayli pis bir sokakta, tiyatro salonuna hi mi hi benzemeyen eski bir depoda seyrettik oyunu. The Warehouse, ad stnde gerekten bir depoydu. Ne sahnesi vard, ne kulisi, ne fuayesi, ne de koltuklar. Kke bir odaya, yast bile olmayan tahta iskemleler dizilmiti. Aktrler, odann bo braklan orta ksmnda oynuyorlard. Kulis olmadndan, Shakespeare'in can ekiecei yatak, giri kapsnn nnden alnp, seyirciler arasndan geirilerek, odann ortasna konuluyordu. Perde arasnda, seyirciler, ya o darack sokakta bekliyorlard ya da kar kaldrma geip, oradaki kk pub'da on dakika geiriyorlard. Szn ksas, bir ilkokul msameresi bile bylesine yetersiz koullar altnda sahnelenemezdi. Btn bunlara karn, Bingo'yu byk heyecanlar iinde, derin hazlar duyarak seyredince, teden beri

sezdiim bir ey dank etti kafama: Gnmzde 'grsel tiyatro' denilen trn, atafatl numaralarla gz boyamaya kalkmas, hibir ie yaramyordu, nafile bir abayd. Bir tiyatro olaynn, seyircilerde derin izler brakmas, yllarca unutulmamas iin, ne rahat koltuklara, ne geni sahnelere, ne grkemli dekorlara, ne arpc k efektlerine, ne una, ne buna gerek vard. Gerekli olan iyi bir metin ve iyi oyunculard sdece. Bu iki ey yeter de artard. st salt fasa fisoydu. O eski depoda unutulmaz bir tiyatro olay yaadm gibi, Londra sokaklarnda da unutulmaz bir ylba gecesi yaadm. Ylbalarnda, doum gnlerinde falan, yani tarihi nceden bilinen, zenle organize edilen toplantlarda, insan gerekten elenemez genellikle. "Buraya elenmek iin geldiime gre, mutlaka elenmek zorundaym" dncesi bile, sahiden elenmenizi engellemeye yeter. Oysa 1956 ylm 1957 ylna balayan gece, byle bir zorunluk duymadmdan, ok ho vakit geirdim. Norve'ten armaan edilip, sslenip aydnlatlarak Trafalgar Square'e dikilen o ok byk Noel aacn salt grebilmek iin olum Mustafa ile birlikte yollara dtk. Bundan hi haberimiz olmad halde, binlerce ve binlerce kiinin katld bir ylba partisine gitmiiz meer. Ve partilerden pek holanmayan ben, o partide elendim, hem de ok elendim. yle kalabalkt ki, Trafalgar Meydan'na varamadk; Picadilly Circus'ta, ak tanrs Eros'un heykeli evresinde sktk kaldk. Hava souk deildi. Nerdeyse lk denilebilecek ince ve gzel bir yamur yayordu ara sra. Yamur deildi de, kalabalkta terleyen yzmz serinletmek iin, gkyznden bamza hafif hafif su serpiliyordu sanki. Herkes kafasna, kartondan yaplm kk apkalar takmta. Bamzda o apkalar olmadn gren biri, bize de onlardan birer tane verdi. Mustafa'nnki, hi unutmam, minik bir polis miferiydi. Herkesin elinde bir ieyle bir bardak vard. Hi tanmayan gler yzl insanlar, sevgiyle birbirlerine iki sunuyorlar, sevgiyle birbirlerini pyorlard. Bir ara zenciler evremi sarp beni kucaklaynca, Mustafa, "anne anne, yamyamlar seni sakn yemesin" diye akalat. Sonra "yamyamlar" onu da kucakladlar; stelik ekerlemeler koydular ceplerine. Big Ben gecenin 12'sini alnca, sevin ve sevgi havas dorua vard. Btn meydanlar, btn sokaklar dolduranlar, el ele tutuup, 18. yzyln skoyal kyl airi Robert Burns'n dostluk arksn sylediler hep beraber. skoyallara ngiliz dersen, ou fena halde bozulur; "hayr ben ngiliz deilim, skoyalym" der terslenerek. Oysa ngilizler, bir skoyalnn, stelik kyl diyalektiyle yazlm, Auld Lang Syne arksn, btn ylbalarnda, aile toplantlarnda, eski snf arkadalaryla bir araya geldiklerinde, seve seve sylerler. Ne yazk ki, Britanya adasnda grmek istediim birok yere, bu arada ok gzel olduunu bildiim skoya'ya hi gidemedim. Londra dnda Cambridge ile Oxford'u ve Stratford-upon- Avon'u grebildim ancak. Gemi iin hayflanmak, "unu neden yapamadm, bunu neden yapamadm" diye ah vah etmek hi huyum deildir. Ama unu sylemeliyim ki, krk yandayken Cambridge'i ilk grdmde, "yirmi yandayken neden burada okuyamadm" diye fena halde ah vah ettim. Birka kez gittiim Oxford da gzeldi. Ama orada byle bir zlem duymamtm. nk niversitenin binalarnn bulunduu yerler gzeldi sdece. Magdalen College'n parknda geyikler gezerdi. 1980'de oraya son gidiimde, geyikleri turistlerden korumak iin, evrelerinin tel rglerle sarldn grdm. Ne var ki, kentin byk bir ksm sanayilemiti. Bir yn sanayi tesisi, byk bir otomobil fabrikas bile vard. Oysa sanayiyle birlikte gelen irkinliin hi el srmedii bir cennetti Cambridge. 16. yzylda naslsa, gnmzde de yle kalmt. Kentte otobs yok gibiydi. Otomobil de ok azd. Herkes, kara cppelerinin etekleri uuan yal niversite hocalar da, renciler de, alverie kan ak sal ev hanmlar da, bisikletle oradan oraya gidiyorlard. Her binann nnde bisikletleri park edecek zel yerler vard. Cambridge'de bir aydan fazla kalacam ve bisiklete binmeye bayldm iin, ben de hemen bir bisiklet kiraladm. Kenarlar ykseke, rahat bir kk koltuu da bisikletin arka tekerleinin stne vidalattrdm. Mustafa, tam bir gven iinde oturabilirdi o koltukta. Olumla birlikte, Cambridge'de gnlerce gezdik bylece. Ne var ki, bir sabah kk bir kaza oldu: Malum ya, btn dnyada yolun sandan gidilirken, ngiltere'de yolun solundan gidilir. Yollara beyaz boyalarla, Keep to the left diye uyarlar yazlrd. Hasan li Ycel'e bundan yakndmda, glerek bence soldan gitmek ok gzel, nk amzn yn olur bu" dediim hi unutamam. imdi, sz gemiken, bir parantez ap, o ok aydnlk kafal ve cana yakn Hasan li Bey'in, insan idare etmekte ne byk bir usta olduunu kantlayan baka bir eyi anlatmadan yapamayacam: 1948 yaznda, Sabahattin Eybolu, Avni Arba, Selim Turan, Cahit Irgat ve daha birok Trk, ayn yerde, Schola Cantorum'da kalyorduk. Olunu grmek zere Londra'ya gitmekte olan Hasan li Bey'in o srada Paris'te

bulunduunu renince, onu Schola Cantorum'a, Avni'nin atlyesine, yemee davet ettik. Yemek ok gzel, sohbetimiz de ok hotu. Gelgelelim, arab biraz fazla karan Cahit, damdan dercesine, Hasan li Bey'e saldrd. "Ama siz, Mill Eitim bakan olunca, diplomam almama sdece on be gn kalmken, beni konservatuvardan kovdurdunuz" dedi. Bu lf hepimizin yreine indi. Masann altndan Cahit'e kk bir tekme attm. Ksa bir sessizlik oldu. Derken, Hasan li Ycel bir kahkaha att. Alayc olmayan, iinden gelen, gzel bir kahkahayd bu. "Ulan Cahit Irgat" dedi, "ne iyi yapmm da seni kovdurmuum! Konservatuvardan mezun olsaydn, ara sra sahneye kan Ankaral kk bir memur olacaktn. Kovulman sayesinde adam oldun, sanat oldun, air oldun. Aman ne iyi yapmm!" Bunu duyunca, Cahit glmeye balad. Yerinden kalkp Hasan li Bey'i kucaklad. Ve herkesin keyfi yerine geldi. Neyse, ngiltere'de soldan gidi konusuna geri dnelim: Bir sabah, hem hava, hem de Cambridge ayrca gzel olduu iin, kendimden biraz gemi bir durumda, hzla pedal evirirken, bu ters trafik dzenini unutuverdim. Bir an yoldan knca, bisikletim bir otomobille arpt. Seleden frladm, otomobilin kaputu stnde, srcyle burun buruna buldum kendimi. n camn arkasndan adam bana bakyor, ben adama bakyordum. Cama arpan sol bileim zedelenmi, bisikletin n tekerlei yamru yumru olmutu. yi ki, Mustafa, arka tekerlein stndeki koltuuna sk sk bal olduundan dmemi, hibir yeri de acmamt. Ancak, korkudan biraz alyordu. Benim sulu olduum kesindi. Ne var ki, "ben yabancym!" diye bardktan sonra, ngiltere'nin bu ters trafik dzenini fkeyle sulamaya baladm: Elbette ki, yabanclar kaza yapacakm; herkese aykr gelen bu soldan gitme kural yrrle konulunca, ite sonu byle olurmu; kendini beenmilikmi bu; biz kimselere benzemeyiz, canmzn istediini yaparz demekmi, filnm falanm. yi ki arabann srcs, olaanst soukkanl ve terbiyeli bir adamd. Alttan ald, sustu. Bisikleti bagaja koydu; bizi de arabasna ald. Bisikleti kiraladm yerin adresim sordu; yeni bir tekerlek taklmas iin, bizi oraya gtrmek zahmetine bile katland. Sabahki oku atlatabilmek iin, o gn, gzel bir le yemei yedikten sonra, benim bilmem ka kez grdm, Mustafa'nn da ilk kez grecei, arlo'nun Altna Hcum'una gittik. Olum ok gld, ama biraz da hznlendi. Akam da, Cam Irma'nn kysndaki Cambridge'in tek ak hava pub' olan The Mili, yani Deirmen'e uradk. (Cambridge'de renci olan Cevat apan'la orada tanmtk.) ngiltere'de on sekiz yandan kk olanlarn, ikili yerlere girmeleri yasaktr. ocuklarn, annelerini babalarn meyhanelerin kapsnda, kimi zaman yamurun altnda beklediklerini grmek de bana biraz hazin gelir. Ama The Mili ak havada olduundan byle bir yasak yoktu. Cam Irma'n, st aalarn, gondollar gibi dibi yass, upuzun sopalar suya sokarak ilerleyen sandallar seyrettik. Punting denilen bu ii kolay sanmtm. Ama ilk denediimde, hi de yle olmadn anladm. Dibe batan sopay sudan karamadm. Bir sra trmanp inemeyen kk bir maymun gibi, ucuna yapp kaldm. Eer yanmdaki arkada, sopay sandaln stne ekip beni indirmeseydi, suya dp rezil olacaktm. Cambridge ile Oxford'un Don denilen hocalar arasnda, ok ilgin, ok acayip adamlar vardr. Bunlardan birini sokakta tandk. Rahmetli meslektam Vahit Turhan ile Cambridge'de bir college'n nndeydik. (Bu iki niversitede faklte yoktur; tam saysn bilmediim bir yn college vardr ve renciler bunlardan birine kayt olur.) Vahit, einden gelen mektubun bir ksmn bana yksek sesle okuyordu. Derken mavi gzl, kara cppeli, ufak tefek, yal bir Don yanmzda durdu. ki elini havaya kaldrarak, kendinden gemi bir halde "Turkish!" diye bard. Sonra heyecandan titreyerek, konutuumuzun gerekten Trke olup olmadn sordu. Biz, "evet" deyince, konumaya devam etmemiz iin yalvarp yakarmaya balad. Trke okuyup anlyormu ama, konuulduunu ilk kez duyuyormu meer. Bizi college'daki tklm tklm kitap dolu odasna gtrd. Kitaplnda iki raf, Trke kitaplara ayrlmt. Vahit de, ben de, bu ihtiyarn sahiden Trke okuyabildiine pek inanmadk. Kitaplardan birini ekip, okumasn istedik. Trkeyi ilk defa demin bizden duyduu iin telffuz edemeyeceini, bu yzden yksek sesle okuyamayacan, ama ngilizceye evirebileceini syledi. Ona gsterdiimiz bir sayfay, ancak bir tek szcn anlamnda duraksayarak, ngilizceye evirince, afallayp kaldk. Asl alan etnografyaym. Her nedense Trkeye merak sarm ve hi kimseden yardm grmeden dilimizi renmi. Ufak tefek ihtiyarn bu marifetini, bizden baka kimseler bilmiyordu belki. Ama baz Don'larn akllara smaz bilgisiyle ilgili ykler efsaneleir, kuaktan kuaa geer. Bu yklerden birinden ok holanmtm:

Eskiden "allme-i cihan" denilen trden bir hoca varm. Hem her eyi bilirmi, hem de bildikleri her zaman doruymu. Bu yzden de, hangi konu alrsa alsn, herkes susup onu dinlemek zorunda kalrm. Bu duruma fena halde ierleyen teki hocalar, adama bir oyun oynamaya karar vermiler. Aralarnda toplanmlar ve bir uzman grubu tarafndan in stne yeni yaynlanan bir kitaptan yararlanarak in mzii konusunu okuyup ezberlemiler. Bilgisiyle sinirlerini bozan arkadalaryla bir araya gelince, biri in demi, teki mzik demi ve in mzii konusunda ezberlediklerinin hepsini anlatmlar. Allme-i cihann, mrnde ilk kez azn amadan onlar dinlemesine pek sevinmiler. Gelgelelim, sevinleri uzun srmemi. nk, onlar susunca, adam, "beyler" demi, "in mzii stne, imzasz olarak o kitaba gnderdiim yazy dikkatle okuduunuzu anladm, ok da memnun oldum. Ne var ki, kitap basld srada bu konuda bilgim snrlyd. Sonralar incelemelerimi derinletirdim ve kitabn ikinci basksna unlar eklemeye karar verdim." Allme-i cihan bu aklamay yaptktan sonra, in mzii stne yeni rendiklerini aktarm ve herkes susup, onu bir saat kadar gene dinlemek zorunda kalm Cambridge'de yaplan bir kongre srasnda, otobse bindirip, ok uzaklarda olmayan Kont Sandwich'in atosuna gtrdler bizleri. kide birde yediimiz sandviler, bu ailenin 18. yzylda yaayan drdnc kontu, John Sandwich'ten alr adn. nk bu lord yle tutkulu bir kumarbazm ki, karn acknca, kumar masasndan kalkp yarm saat bile sofraya oturmamak iin, iki dilim ekmek arasna bir et paras koyup kendisine getirmesini emredermi uana. Kapda birka ilin verip bilet alarak ieriye girince, bu tarihsel atonun bir mze deil, ailece oturulan bir ev olduunu anladk: Koltuklarn arkasna ceketler aslyd; sehpalarn stnde kahve fincanlar ve kitaplar kalmt; kllklerde izmaritler vard, vb. Bizi karlayan rehber kz, sradan ziyaretiler deil de, ngiliz edebiyat kongresinin yeleri olduumuzu rendii iin, bizlere Kont Sandwich'in kendisi rehberlik etmek zere hemen geleceini bildirdi. Orta yal Lord Hazretleri, klk kyafet asndan biraz dkld halde, tsz gri flanel pantolonuyla, dirsek ksmlar deri yamal yn ceketiyle, ngiliz aristokratlarna zg kln korumaktayd gene de. Haftada iki kez, leden sonralar evini yabanclara amann, kendisine ve ailesine g gelip gelmediimi sorduk ilkin. aresizlik iindeymiesine kollarn ap, geinebilmek iin bunu yapmak zorunda olduklarn syledi. Sonra, ac ac yaknmaya balad: atosunu satamyormu, nk ancak Amerikallarda varm o kadar bol para. Atalarnn evine onlarn sahip olmasn istemiyormu. atonun urasnn burasnn onarlmas gerekiyormu. Ekonomik durumu bunlar yapabilmesine elverili deilmi. Gznn nnde her eyin krlp dkldn, eli kolu bal seyretmenin acsn ekiyormu, falan filn. Adam bize atosunu gezdirirken, o grkemli salonlarn birinde dikkatimi eken bir tablo grdm: Sarn, gencecik, fet bir delikanlnn 18. yzyl Osmanl klnda bir portresiydi bu. Maskeli balo ya da karnaval kyafeti deil, sahici Osmanl giysileriydi stndekiler. Trk olduumu syledikten sonra, bu gzel gencin kim olduunu sordum. Meer atalarndan biri, bize eli gelmi eskiden, bu delikanl da, onun gen yata len oluymu. O tablonun asl yerinin Trkiye olduunu, onu bize armaan etmesini nerince, Lord Hazretleri bana ters ters bakt ilkin. Sonra, "Ankara'daki eliliimize ba ederim belki" dedi. Stratford-upon-Avon, Shakespeare'in doduu, ocukluunu geirdii ve ld yer olduu iin, binlerce turist, zellikle Amerikallar, her yl oraya akn ederler. Doduu eve, mezarna, mzesine aval aval bakarlar. Birka saat sonra da, tarihsel deeri olduu sylenen baka bir yere aval aval bakmak iin, gene otobslerine binip giderler. Oysa kez gittiim ve her gidiimde birer hafta kaldm bu kk kasaba, insann keyif iinde haftalar geirebilecei, Shakespeare'e adanm bir cennettir. Oxford'a bile saldran sanayinin kirli eli hi dememitir oraya. Kasabada her yer, 16. yzylda naslsa imdi de yle kalabilmesi iin, srekli restore edilmitir. rnein benim kaldm otel, onarm gren, iki katl bir Tudor a konayd. Odalarn kapsna numara yerine Shakespeare'in oyunlarndaki kiilerin adlar yazlyd. ngiltere'nin yeillii her zaman hotur; ama Stratford'da, baka bir gzellii vardr bu yeilliin. Kentlerdeki yeillikten daha doaldr her nedense. nk insan eliyle yaratlm bir parkn yeillii deil, doann kendi yeilliidir bu. Ya deniz kysnda kurulan, ya da iinden bir nehrin getii kentleri severim teden beri. Stratford-upon-Avon, adndan anlald gibi, bir byk rman stndedir. Avon Irma'nn

evresinde salkm stler, sularnda kuu kular vardr. Kasabann ender modern yaplarndan biri olan Shakespeare Tiyatrosu da Avon'un kysndadr ve belirli dnemlerde, sdece Shakespeare'in oyunlar oynanr orada. Yllarca Shakespeare stne ders vermenin mutluluu yetmiyormu gibi, bir de onun doup ld bu cennet kasabaya, kongreler ya da bilimsel toplantlar dolaysyla, kez davet edilmemi, yaammn byk mutluluklarndan biri sayarm. 1977 ylnn Austos aynda, sevgili ocukluk arkadam Cell Akba' ve ei Glten'i grmek iin, ngiltere'den rlanda'ya getim. Cell, Dublin'de elimizdi o srada. Benden drt be ya kk olan Cell'in annesi, benim annemin en yakn dostlarndan biri olduundan, Cell'i kendimi bildim bileli tanyordum ve daha nce de anlattm gibi, acayip ocukluumda felket mao bir kk kz olduum iin, onu hep hrpalamtm. kimiz de byynce, bunca tekme yedii halde, benimle hl arkada kalmasnn nedenini sordum. "nk" dedi Cell, "ben on iki yana, yani artk dvemeyecein bir yaa gelince, beni adam yerine koydun, benimle konutun, sorularm yantladn, renmek istediklerimi elinden geldiince rettin bana." Galatasaray Lisesi'nde, her renciye bir ad takarlard eskiden. Cell'in ad da "Fou Cell" yani "Deli Cell"di. Deli bilinen Cell, mrmde tandm en stn zekl insanlardan biriydi. Ama stn zeks, bir anlamda deli olmasn engellemezdi elbette. Cell, Mlkiye'den mezun olup, Dileri Bakanl'na bavurunca, yazl giri snavnda, "memleketimiz kinci Dnya Sava'na girmeli miydi yoksa girmemeli miydi" konusunu ileyen bir kompozisyon yazmasn istemiler. Cell, kompozisyonuna, "adamn birine adn sormular. O da Mlayim deyince, ulan, adn Sert olsayd ne olurdu sanki demiler" tmcesiyle balayarak, Trkiye'nin savaa katlp katlmamasnn olaylarn seyrini hi deitirmeyeceini aklam. Bunu duyunca, yreime inmiti: Cell'i Hariciye'ye kesinlikle almayacaklarn sanmtm. Ama yanlmm; her nedense aldlar. stn zeksn, mantnn nasl prl prl ilediini sezmilerdi belki de. Cell, tm tandklarm arasnda en mantkl dnen ve en sama davranan insand. Fazla alkol almann zararlarn kusursuz bir mantkla birer birer anlatrd; ama kendi fazla ierdi. Kusursuz bir mantkla hi evlenmemek gerektiini kantlard; ama kendi kez evlenmiti. Hi ocuk yapmamak gerektiini de ayn kusursuz mantkla kantlard. Geri ocuk yapmamt ama, kedilerine yle lgnca bir tutkusu vard ki, evltlarna ar derecede dkn bir babann bile katlanamayaca zverilerde bulunurdu onlarn uruna. Yaamn deitirecek kararlar, kendini dnerek deil, onlar dnerek verirdi. rnein emekli olduktan sonra, Avrupa'nn baka bir lkesine deil de Fransa'ya yerlemesinin nedeni son kedisiydi: Evcil hayvanlarla ilgili gmrk kurallarn incelemi. ou Avrupa lkelerinde, evcil hayvanlar gmrkte bir sre karantinaya alnrm. Eer kedisi gmrkte byle bekletilip, bir iki hafta kafesinde kapal kalrsa, bunalma girebilirmi. Ancak Fransa gmrnde byle bir uygulama yokmu. Onun iin Paris'te oturmaya karar vermi. Cell'in meslek seimi de samayd bana kalrsa. Geri stn zeks sayesinde Hariciye'de baarl olmutu ama, bir diplomat deil, akademik kariyer yapp, dilbilimi profesr olmalyd aslnda. Franszcay da ngilizceyi de mkemmel bilir ve srekli okurdu. Benim gibi sdece edebiyatla ilgili kitaplar okumakla yetinmezdi. Dil bilgisi, dil yaps, dil tarihi, etimoloji stne kitaplar okurdu ve doutan retmen olanlarn hepsi gibi, rendiklerini evresindekilere aktarrd. Bunun farkna varan Dileri Bakanl, teki memurlarn Franszcalarnn ilerlemesi amacyla, Cell'e ek bir kk cret verip, ona uzun sre Franszca retmenlii yaptrmt. Paris'te geirdii mrnn son yllarnda Fransz argosuna ve bu argonun deiimlerini incelemeye merak sarmt. Bu konuda ok ilgin eyler retmiti bana. rettiklerini doru kavradm denetlemek amacyla da, ikide birde imtihan ederdi beni. Cell, rlanda'y ok sevmiti. Bu lkeye yzyllarca egemen olan ngilizleri hor grr, rlandallar hep yceltirdi. Onlardan sz ederken "benimkiler", ngilizlerden sz ederken "seninkiler" derdi. ngiliz subaylaryla rlandal subaylar arasnda bir binicilik yarmasna beni gtrmt. rlandal biniciler, ngilizlerden daha marifetli knca, "benimkiler seninkileri yendi" diye vnmt. Cell'in tek istei Dileri Bakanl'nn onu Dublin'de unutmas, emekli oluncaya kadar orada kalmasyd. Ama ne yazk ki, Cell'i Dublin'de unutmadlar; oradan alp Gana'ya tyin ettiler. Bir sre stanbul'da oturduktan sonra, demin sylediim gibi, kedisinin psikolojik durumunun sarslmamas iin, Paris'e yerleti. Oraya her gidiimde buluurduk. Cell'in tam tersine, son derece akl banda, ho bir kadn olan ei Glten'in kanserden lmnden ay sonra, Cell de 25 Eyll 1994'te Paris'te ld. Ne yazk ki, yannda yoktum. Ama ikimizin de ocukluk

arkada sevgili dostum Ziya Sav, son dakikaya kadar yanndan ayrlmamt. Cell'in cenazesi Trkiye'ye getirilmedi; Paris'te de topraa verilmedi; herhangi bir cenaze treni de yaplmad. nk hayranlk duyduum bir kararla, ei de kendisi de l bedenlerini Paris Tp Fakltesi'ne balamlard. Bu aykr davranyla, sonuna kadar "Fou Cell" kalmann yolunu bulmutu sevgili arkadam. rlandallar, Britanya'nn egemenliinden kurtulmak, bamszlklarna kavumak amacyla, gerektiinde kanlarn dkerek, iki yzyldan fazla uratlar. Savamlarnn nl aamalarndan biri olan 1916 ylnn Paskalya Ayaklanmas, amzn en byk airlerinden rlandal W. B. Yeats'in dizelerinde lmszleti. Sonunda bu kyasya savam ngilizlerin yenilgisiyle sona erdi ve 1949'da lkenin bir ksm bamszln iln ederek, rlanda Cumhuriyeti'ni kurdu. Gaelic dilinde, Eire, rlanda anlamna geldii iin, bu cumhuriyete Eire de denilir. Bamszlk savalarnda ektiklerinin unutulmamas amacyla, rlandallar, Bir Dinozorun Anlar adl kitabmda da anlattm gibi, Dublin'de t 1796'da yaplm bir hapishaneyi, hi yenilemeden, boyamadan, badana etmeden, yani eskiden olduu gibi brakarak, bir mze haline getirmiler. Bu byk mzede, hcre kaplarna aklan plkalarda, eitli yerlere konulan tabellarda, kimlerin nerede ka yl hapis yatt, kimlerin nerede asld ya da kuruna dizildii bir bir gsteriliyor. Duvarlarda belgeler, fotoraflar, mektuplar, o gnlerin gazetelerinden kesilip erevelenmi kuprler var. Her ey o kadar gzel dzenlenmi ki, salt o mzeyi gezmekle, rlanda Cumhuriyeti'nin bamszlk sava stne bilgi edinebiliyorsunuz. Bir skoyalya ngiliz derseniz, fena halde bozulacan sylemitim. Ama bir rlandalya ngiliz derseniz, selm sabah kesebilir sizinle. Bu, bir Trk Arap sanmak gibi bir ey olduu iin, hakk da vardr. nk ngilizlerle rlandallar apayr soylardan gelirler. ngilizler, Anglosakson kkenli; rlandallar ise Kelt kkenlidir. Kelt'ler, Byk Britanya adalarnn yerli halkdr. Germenlere bal Anglosaksonlar ise, 5. yzyldan itibaren Britanya'y igal etmeye, oraya yerlemeye, Keltlerin dili Gaelic'i kabul etmeyerek daha sonra ngilizceye dnen Anglosaksoncay ulusal dil yapmaya baladlar. Keltler, Britanya'nn ancak birka blgesinde, bu arada rlanda'da kimliklerini koruyabildiler. ngilizlerin ou Protestan, rlandallarn ou Katolik olduundan, sdece soylar ve dilleri deil, dinleri bile bakadr. ngiltere'den rlanda Cumhuriyeti'ne geince, Britanya'dan ktnz, bambaka bir lkede bulunduunuzu hemen anlarsnz. Geri ancak sekiz gn kalabildim orada, ama Dublin, Londra'dan tamamyla deiik geldi bana. Sokakta grdm insanlarn fiziksel grnts bile bakayd. Krmz yzl, sarn, pembe beyaz Anglosakson tipleri pek grlmyordu. Halkn ou, mat beyaz tenli, koyu renk sal; koyu yeil, koyu mavi ya da ela gzlyd. Ve dorusunu sylemek gerekirse, erkekler de kadnlar da, ngiliz erkek ve kadnlarndan ok daha ekiciydi. rlanda Cumhuriyeti'nin iki resm dili var: Biri ngilizce, teki de rlandaca dedikleri eski Gaelic. TV'ler, hem ngilizce hem rlandaca yayn yapyor. Btn sokak adlar, btn tabellar iki dilde. (Sinemada tuvalete gidip de, kapda Ladies'in altnda Ma yazl olduunu ve "i" harfi eksik, kendi admn rlandacada "bayan" anlamna geldiini grnce, biraz amtm.) rlandallar, onlar yzyllarca ezen ngiltere'ye herhalde bir tepki olarak, Avrupa'da duyduum hibir dile uzaktan yakndan benzemeyen bu acayip mill dillerim ok nemsiyorlar. Ne var ki, Dublin'de kaldm hafta sresince, rlandaca konuulduunu pek duymadm. Eitim grenler dzgn bir iveyle, grmeyenler bozuk bir iveyle, hep ngilizce konuuyorlard. Jonathan Swift, W. B. Yeats, James Joyce, Bernard Shaw gibi rlandal yazarlar da, gemite de, gnmzde de, hep ngilizce yazyorlar. Anladm kadaryla, Gaelic, oktandr arkaik bir dil durumuna dm. Ancak krsal kesimde, bir kyl diyalekti olarak kullanlyordur belki. rlanda Cumhuriyeti'nin bakenti, Byk Britanya'nn bakentinden daha gzel geldi bana. Bunun balca iki nedeni, Dublin'in Londra gibi yamyass olmay ve deniz kysnda bulunmas. Dublin'in hemen yaknlarnda, nerdeyse dalar kadar yksek, yemyeil, aal tepeler var. Sular tertemiz, koyu mavi gller var. inde cumhurbakannn ikametghnn bulunduu Phoenix Park'ta, geyikler zgrce dolanyor. Yalnz geyikler deil -ne gariptir ki- inekler ve koyunlar da var orada. Hem kentin ortasndasnz, hem de kentten kilometrelerce uzakta, krlarda sanyorsunuz kendinizi. Dublin'in o usuz bucaksz kumsallar kendimden geirdi beni. nk hi grmediim, bilmediim gel-git olay vard orada. Sular ekilip, tekneler yan yatnca, hemen izmelerimi giyip, slak kumlarda yrrdm. Benim gzmde birer hazine olan sularn getirdii dnya gzeli deniz kabuklar bulurdum orada. Deniz kysna inebilmem ok kolayd. nk Celllerin evi kumsala ok yaknd. Drt bir yan byk taraal,

aydnlk, ferah, deniz manzaral bir at kat kiralamlard. Artk tamamyla evcillemi mart besliyorlard. Bunlardan birinin baca kopuk olduu iin, ona ayrca zen gsteriliyordu. Dublin'de en ok sevdiim eylerden biri kumsaldaki totuerler, yani kulelerdi. Silindir biiminde, ok uzun olmayan, kaln duvarl, eski yaplard bunlar. James Joyce'un genliinde bir ara oturduu kuleyi, tek odal bir mze yapmlard. Tam nnde de, her nedense Forty Feet yani Krk Ayak demlen, sdece erkeklerin gidip denize plak girdikleri bir kumsal vard. (Mzeye giderken, iman bir beyin gnete pembelemi poposunu uzaktan grdk.) James Joyce Mzesi'ne kmak iin, darack demir bir merdiven yapmlar imdi. Ama yazar orada yaarken, bir ip merdivenle trmanrm kulesine. Kimseyi grmek istemeyince de ip merdiveni ieriye ekermi. Bu kk mzede, Joyce'un el yazs rnekleri, mektuplar, fotoraflar ve onunla ilgili baz kitaplar sergileniyor. Bunlarn arasnda Trke bir kitap, Murat Belge'nin bir evirisini grmek ok houma gitmitir. Mzeden knca, kumsalda yzkoyun yatan beyin tombul poposunun hep ayn yerde olduunu, ama biraz daha pembeletiini grdm.

IX.

talya ve Baz Avrupa Kentleri

Avrupa'nn en gzel lkesi talya'dr bence. Memleketimden ayrlmak, baka bir yerde yaamak zorunda kalsaydm, talyanca bilmediim halde, kukusuz orasn seerdim. Geri stanbul zlemiyle gene de yanp tutuurdum ama, bana yle geliyor ki, baka bir lkede olacamdan daha az mutsuz olurdum orada. nk talya Mare Nostrum yani "bizim deniz" yani Akdeniz'in bir parasdr. talya'da srgn yaasaydm, kendi memleketimden ok uzaklarda hissetmezdim kendimi. talya'nn sdece tana toprana deil, insanlarna da yaknlk duyuyorum. 1937'de yirmi iki yandayken yurtdna ilk kmda, talyan kadnlarn da erkeklerini de ok sevimli bulmutum; hemen kanm kaynamt onlara. Franszlarla pek ender ya da hibir zaman kuramadm iletiim, dakikasnda kurulmutu aramzda. Napoli'den Roma'ya giderken, yalca ve imanca otobs ofr yle irindi ki, kt bir niyeti olmad yle belliydi ki, dikiz aynasndan ka gz iaretleriyle szde apknlk etmesine, molalarda ben otobsten inerken glerek anlamadm bir eyler mrldanmasna hi bozulmadm. Oysa,o kadar genken kzlar yle rkektir ki, erkeklerin onlara belirli bir biimde bakmasndan bile tedirgin olabilirler. Trende karmda oturan, yannda tad byk arap iesini ikide bir kafasna diken, kpkrmz yzl, tombalak ky papaz da yle sevimliydi ki, ona da hi kzmadm. Oysa herif, Mslman olduum iin, cehennemde cayr cayr nasl yanacam, bozuk Franszcasyla anlatp duruyor; ikide birde, "gencecik irin bir kzsn, yazk deil mi sana? Hadi, bir an nce Hristiyan ol" diyordu. Ben de ona, boyuna arap itii iin, Mslmanlara gre asl onun cehennemde yanacan ve benden daha yal ve alkolle tka basa dolu olduundan daha da cayr cayr yanacan sylyordum. Franszca bilen bir yolcu, glerek sylediklerimizi talyancaya eviriyor, kompartmanmz kahkahayla nlyordu. talyanlarn yumuak ve sevecen huylarndan tr, Mussolini t 1925'te diktatrln iln ettii halde, faizm bile, insanla aykr acmasz bir dzene dnmemiti talya'da. Musevilere ve solculara kar nlemler alnyordu elbette. Ama bu cezalandrmalar, Almanya'daki Musevilerin ve rejim aleyhtarlarnn toplama kamplarnda ektiklerinin yannda solda sfr kalrd gene de. nk Hitler katil bir diktatrd, Mussolini ise gln bir diktatrd ancak. Hitler radyolarda bangr bangr barmaya balaynca, korkardnz. Mussolini barmaya balaynca ise, kafasndaki biimsiz takkeyle iko bir snnet ocuunu andran komik hali gznzn nne gelir, glerdiniz. Ne var ki, savan son yllarna doru Naziler lkeyi igal edince, talyanlar, faizm felketini tam anlamyla yaamaya baladlar. Victoria a'nn nl airi Robert Browning, Open my heart and you will see/Graven inside of it Italy der. Yani yreini yarp aarlarsa, orada "talya" yazldn greceklerini syler. talya, yalnz Browning'in deil, ou ngiliz airlerinin ve yazarlarnn yreine yazldr. Romantik dnemin byk airi P. B. Shelley, talya'ya 'Paradise of exiles' (Srgnlerin Cenneti) der. Shelley de, ada teki byk air John Keats de, son gnlerini orada geirmiler; Shelley otuz yandayken bir deniz kazasnda, Keats de daha yirmi be yandayken veremden orada lmler, orada topraa verilmilerdir. ngiliz aydnlarnn talya tutkusu t 16. yzylda, Elizabeth a'nda balam ve hep devam etmitir. rnein D. H. Lawrence stne yazdm kitaptan anlalaca gibi, 20. yzyln ilk yarsnn bu byk romancs, ok yolculuk ederdi. Krk be yllk mrnde gitmedii yer kalmamt nerdeyse. Ama en ok talya'da mutlu hissederdi kendini. imdi diyeceksiniz ki, ngilizler neden Avrupa'nn baka bir lkesini, corafya asndan kendilerine daha yakn olan Fransa'y ya da Almanya'y deil de, ille talya'y tutturuyorlar, ille oraya gitmek istiyorlard. ngilizlerin bu lkeye merak sarmalarn, sdece gz kamatran gzelliiyle ya da her adan, iklimiyle, insanlaryla, yaama biimiyle, dinsel inanlaryla Britanya'dan bambaka olmasyla, dolaysyla onlara daha ekici grnmesiyle aklayamayz. Tarihsel nedenleri de vard bu merakn: Fransa'yla Almanya ancak 16. yzylda gelimeye, Avrupa uygarlnda nemli rol oynamaya balamlard. Oysa talya'da uygarlk antik alardan beri vard. Orada kurulan Roma mparatorluu sayesinde, eski Yunan ve Ltin kltr, btn Avrupa'ya yaylmt. Rnesans da 14. yzylda orada balam ve ancak iki yz yl sonra Avrupa'nn teki lkelerinde benimsenmiti. te bu yzden Elizabeth a'ndan itibaren ngiliz aydnlarnn talya'ya gitmeleri art olmutur. Oxford ya da Cambridge'de okuyan genler, diplomalarn alr almaz, mutlaka oraya gidiyorlard. Bunu yapmazlarsa, eitimleri yarm kalyordu sanki. talya'y grmek ylesine vazgeilmez bir zorunluluk halini almt ki, 18.

yzylda Dr. Samuel Johnson, oraya gidemeyen bir ngilizin her zaman aalk duygusuna kapldn ileri srmt. Tpk Anadolu gibi Akdeniz'e uzanan talya yarmadas, kuzeyde Torino gibi sanayilemi birka yer dnda, batan aaya gz kamatrc bir gzelliktedir. Yaz k iek aan bir bahedir. Bu bahenin iinde de sanki kendiliinden oluan ak hava mzeleri vardr. rnein Floransa'da, manzaray hayran hayran seyrederek bir tepeye karsnz ve bir de bakarsnz ki, Michelangelo'nun Davut heykeliyle, yani dnyann en gzel erkek bedeniyle burun buruna gelmisiniz. 1965'te Venedik'te toplanan bir kongreden geri dnerken arkadam Tatiana, Lozan ile Floransa'da bir iki gn kaldk. Orasn daha nce birka kez grdm halde, gene kendimden yle getim ki, kaldmz pansiyona bir trl dnmek istemedim. Sonunda hava karard, ben de kayboldum. Geceleyin tellanan Tatiana, tam polise haber vermek zereyken, her naslsa pansiyona varabildim. Ne yazk ki, bu lkenin her bir yann gremedim. Mthi merak ettiim Sicilya'ya ayak basamadm rnein. Ama birbirinden grkemli talyan kentlerinde, Napoli'de, Siena'da, Verona'da, Milano'da filn bol bol gezindim. Ermi San Francesco'nun 13. yzyln balarnda yaad Assisi beni zellikle arpt. Roma'dan trenle iki saat uzakta olan bu kk kasabada, belki ayn yamaca yapldklar iin, birbirinin stne dikilmi izlenimini veren, Aadaki Katedral ile Yukardaki Katedral denilen iki byk kilise vardr. Giotto ile Cimabue, bu kiliselerin duvarlarna freskler yapmlar. Kasabann sokaklar darack ve dimdik yoku; ou da merdivenli. Tepede de bir kalenin kalntlar var. San Francesco'nun dnyadan ekildii zaman snd kk manastr bir kayann iine oyulmu. Annem efika, talya'da uzun sren bir balayna kt, bu lkenin her bir yann aylarca gezdii iin, ocukluumda Assisi'nin gzelliini ondan dinlemitim. Ama daha sonralar kendim oraya gidince, adn bile duymadm baz yerler kefettim, Orvieto rnein. Orvieto, Assisi gibi dimdik bir tepenin stnde, grkemli bir katedrali olan, dnyalar gzeli kk bir kasaba. Ne var ki, anlarm bir seyahatnameye dntrmeye niyetim olmadndan, birbirinden gzel o talyan kentlerini betimlemeye kalkmayacam. Ancak sk sk gittiim iki kent stnde biraz duracam. Bunlardan biri Venedik, teki de Roma. Roma bir yaam kentidir, Venedik ise bir lm kenti. Dnyann en gzel kentlerinden biri olan Venedik'e nasl "bir lm kenti" der bu kadn diye bana kzacaksnz imdi. Hakknz da var. Venedik gerekten dnyann en gzel kentlerinden biridir. Ne var ki, bir lm kentidir gene de. arpc olduu kadar kusursuz bir estetik iinde, kent yava yava rmekte, Laguna'nn kokumu sularna yava yava gmlmektedir. O grkemli saraylarn n cephelerinde kanallara inen mermer merdivenlerin alt basamaklar, aslnda bir bataklk olan Laguna'nn kirli sularnn altnda kalmtr bile. Saraylarn duvarlar, rutubet yznden, czzama tutulmuasna lekeli ve delik deiktir. Venedik, ar ar kirli sulara batmaya mahkm, iin iin rm muhteem bir gemidir. lmcl sularn stnde zerafetle kayan o gzel romantik gondollar, kapkara cill, upuzun tabutlara benzer. Bunlarn batakln dibindeki amurlara saplanp kmldayamaz hale gelmelerini engellemek iin, geceleyin Laguna'nn urasna burasna rengrenk, sar, mavi, yeil, mor krmz fenerler dikilir. Bu fenerler, kentin geceleyin grntsn bsbtn gzelletirir. Dnyann her bir tarafndan gelerek oraya buraya en, anlamsz vzltlar kararak kente hayranlklarn dile getirmeye alan binlerce ve binlerce turist, zararl bcekler gibi Venedik'i kemirmekte, rme srecini bsbtn hzlandrmaktadrlar sanki. talya hayran D. H. Lawrence'n, bu lkede sdece Venedik'i sevmediini okuyunca, armtm. Ne var ki, orada birka gn kaldktan sonra, bunun nedenini hemen anladm: Lawrence, yaam seven, yaama hep bal kalan bir insand; Venedik ise, srekli can ekien bir kentti. in garip yan uydu ki, Venedik'in srekli can ekimesi; dnyann en gzel, en arpc, en ekici kenti olmasn hi engellemiyordu gene de. Orada kalmak, uzun zaman oturmak istemem. Orasn sk sk grp gemek isterim sdece. Ama her grp geiimde, bunca gzellik karsnda, kendimden geerim. Venedik'i son grm ubat 1989'dayd. stanbul'a dn trenini yle ayarlamtm ki, sabah erkenden Venedik'e varacak, gece yars baka bir trenle oradan ayrlacaktm. Kar serpeliyordu ve Adriyatik Denizi'nden buz gibi rzgr esiyordu. Karnaval zaman olduu iin, incecik ipek giysili, yzleri maskeli kadnlarla erkekler, barok mzikle nlayan San Marco Meydan'nda, doast gzel yaratklar gibi oradan oraya uuyorlar, sonra gizemli bir

biimde gzden yok oluyorlard. O meydandan, darack sokaklardan, kprlerden alamyordum kendimi. Ne yaan kar, ne de Adriyatik'ten esen buz gibi rzgr bozabiliyordu Venedik'in bysn. Gece yars trene bindiimde ar bir bronit balamt, ateim vard. Ama Venedik'i grmenin cokusu iindeydim. Venedik'in bu byleyici gzelliinin dnyada hibir baka yere benzememesinden mi kaynaklanyor acaba diye dndm olmutur. Dnyann hangi kenti drt kilometrelik bir kpryle karaya baldr? Dnyann hangi kenti Laguna'ya serpilmi yz kadar adack stne kurulmutur? Dnyann hangi kentinde o adacklar birbirine balayan yze yakn irili ufakl kpr vardr? Dnyann hangi kenti trafie tmyle kapaldr? Dnyann hangi kenti mimarinin ve resim sanatnn bayaptlaryla bylesine tklm tklm dolu byk bir mzedir? Gerek u ki, Venedik dnyann hibir kentine benzememekle kalmyor; dnyann gereklerinden de tmyle kopuk. Avrupa'nn teki kentleri gibi yzyllar getike yava yava gelimi, yava yava biimlenmi bir kent deil; dhi bir dekoratrn bir rpda kurduu, inanlmaz gzellikte bir tiyatro dekoru sanki. Gelgelelim, gereklerden tamamyla kopmaya uzun sre dayanamyorsunuz. Bir gn, iki gn, bilemediniz gn, estetik adan kusursuz bir dekor iinde, kendinden gemi bir halde, hayran hayran geziniyorsunuz. Sonra, bu d dnyasndan kp, bildiimiz bir dnyann gereklerini zlemeye balyorsunuz. Toprak ya da ot zlyorsunuz rnein. Ama Venedik'te toprak da yok, ot da yok; sdece ta ve su var. Bir aa grmeyi zlyorsunuz. Ama Venedik'te aa da yok; sdece birbirinden gzel yaplar var. Bir kaya paras zlyorsunuz. Ama Venedik'te kaya da yok; sdece grkemli kiliseler var. nsan, gerekler dnyasnn zlemiyle yle yanp yanp tutumaya balyor ki, irkin sar bir taksi grmeye bile can atyor; ama Venedik'te otomobil de yok; sdece kara kuular andran gondollar var. 1965 yl Austos aynda, ngiliz Edebiyat niversite Profesrleri Uluslararas Kongresi orada topland iin, yedi sekiz gn Venedik'te kalmtk. Her gece, ama her gece, yarm saat kadar sren gkgrltl, imekli bir saanak yamur yayordu. Bir kahveye snyor; nefis olduu kadar sert bir iki olan grappa'm yudumlarken, o dramatik gkgrltleriyle imeklerin kente verdikleri bsbtn byleyici havay seyrediyordum. Saanak yamur, o grkemli dekora uyduu iin, zellikle tasarlanm, grnt ve ses efektlerinin ar bast bir mizansendi sanki. Ama oyunun bitmesi, aksesuarlarla dekorlarn toplanmas, yaamn gereklerine geri dnmek istei younlanca, kk bir vaporetto'ya binip kendimi Lido'ya atardm. Geri Lido'da toprak vard, aa vard, temiz deniz suyu vard, otomobil de vard; ama sradan, hatt irkince saylabilecek bir sayfiye yeriydi oras. Kongre yeleriyle, kimi zaman vaporetto'larla, kimi zaman kiraladmz byke motrlerle, Venedik aklarnda, Lido'dan ok daha ilgin baka adalara da gittik. rnein, dantellerin rld Burano, cam iiliiyle nl Murano'ya. Assisi'li ermi San Francesco'ya adanm, onun adn tayan San Francesco del Deserto'ya da uradk. ok kk bir adayd bu ve serviler arasnda bir tek yap, Fransisken rahiplerin yaad bir manastr vard orada. Manastra girebilmemiz sz konusu olmadndan, meslektalarm motrde kald. Bense, kk bir tmsee kp, manastr uzaktan seyrettim. Stunlarla evrelenmi avluda, uzun boylu, sarn bir rahip, ar ar yryordu. O rahibi grnce, mrmde ilk ve son kez garip bir sanrya kapldm: O rahibi ok iyi tanyordum; nk uzun boylu, sarn rahip bendim. Kendimi gryordum ona baktka. O manastr da ok iyi biliyordum; nk uzun yllar yaamtm orada. ok fena oldum, titremeye baladm. yi ki, baka bir adaya gitmek isteyen meslektalarm o srada beni ardlar. Deliriyorum korkusu iinde motre kotum. "Titriyorsun, yzn sapsar" dediler bana. "Biraz dm" dedim, sustum. Ben ki, ruha inanmam; Budistler gibi ruhlarn baka baka bedenlerle ve kiiliklerle yeniden dnyaya geldiklerine inanmam, nasl olmutu da o acayip sanrya kaplmtm? Nasl olmutu da, ksa boylu esmer bir kadn olan ben, o uzun boylu sarn papazda kendimi grmtm? Nasl olmutu da mrmde ilk kez grdm o manastrda uzun yllar yaadm sanmtm? Ancak Venedik'te bir hafta kalmamla ve Venedik'in dnyann gereklerinden tmyle kopuk olmasyla aklayabilirim o sanry. Paris ve Londra'dan sonra, Avrupa'da en uzun sre kaldm, dolaysyla en iyi bildiim kent Roma'dr. nk teden beri yakn arkadalarmdan biri olan Yvette Franco ailesiyle oraya yerlemiti ve birbirimizi zlediimiz iin, yurtdna her kmda, giderken de gelirken de, onun evinde bir iki hafta kalrdm mutlaka. Venedik'te lm egemen olduu gibi, Roma'da yaam egemendir. Yaamann tatll, yaamann sevinci, kentin tandan toprandan, yedi tepesinin her birinden fkrr sanki; Roma, byk bir

imparatorluun beii ve ok kalabalk bir kent olduu halde, kk bir kyn samimi havas iinde yaar. Yoksul mahallelerde akam olunca, yal insanlar kaplarnn nne bir iskemle atp, komularyla ene alarak, serinlemenin keyfini tadarlar. Yazn sokaklarda, el arabasyla, buzlar iinde, kpkrmz karpuz dilimleri satlr. Bunlar alr, ekirdeklerini yere tkrmekten hi ekinmeyerek ehvetle yersiniz. Roma'nn sular, Laguna'nn sular gibi kokumu deildir, lm de kokmaz. Tiber Nehri ehrin iinden grl grl akar; saysz emelerin fskiyelerinden cvl cvl sular fkrr. rili ufakl bu kadar ok emesi olan bir kent grmedim mrm boyunca. Kimilerini nl heykeltralarn tasarlad fskiyeli havuzlarda, Trevi emesi'nde olduu gibi atlar aha kalkar. Kimilerinde deniz tanrlar ya da yunuslar azlarndan sular pskrtr. (ocukluumda adalara giden vapurlarla yaran yunus balklarndan her zaman holanrdm; ama Roma emelerini grdkten, hele torunuma Yunus ad verildikten sonra, bsbtn sevdim onlar.) Esedra Meydan'ndaki su perili emede birbirinden gzel drt plak kadn heykeli vardr. 1953'te Roma'da birka hafta kaldm srada, bu heykellere modellik eden kadnlardan birinin ok yal olmakla birlikte hl yaadn; ara sra emeye gelip "genliimde ben byleydim ite" diye vnerek, heykelini orada bulunanlara gsterdiini bana anlatmlard. Hem ok holandm, hem de beni artan emelerden biri, geni ve uzun bir merdivenle inilen spanya Meydan'nda, tekne biiminde, her bir yanndan sular fkran emedir. Havalar snnca, Roma emelerinde ocuklar oynar. Ne ana babalar, ne de polisler onlar sudan karmaya kalkar. Bara ara elenmek onlarn hakkdr. Zten talyanlar ocuklara taparlar. ou talyan Katolikleri, Hazreti sa'y, yetikin bir adam olarak deil, anasnn kucanda kk bir bebek olarak grrler. Byynce bile, sa, Michelangelo'nun Pieta'snda olduu gibi, anas Meryem'in kucanda yatar. O nl heykelin birok fotorafn grmtm. Ama San Pietro Katedrali'nde heykelin kendisini grnce, arplp kaldm. Yalnz gzellii deil, acayiplii de arpt beni: nk sanat, otuz yanda len sa'nn annesi Meryem'i ancak yirmi yalarnda gencecik bir kz yapmt. Olundan ok daha genmi izlenimini veriyordu. Dizlerinin stnde yatan sa, onun armha gerilip len olu deil de, sevgilisiydi sanki. niversite yllarnda, bouna uraarak bizlere Ltince retmeye alan, Bartalini adnda ok sevdiimiz bir hocamz vard. Bizim niyetimiz Bartalini'den Ltince renmek deil, onu konuturup, anlattklarn dinlemekti. nk Bartalini'nin ok renkli bir kiilii vard. Edebiyat, felsefe ve hukuk dallarnda ayr doktora yapmt. Bilmedii ey de yoktu. Antifaist ve sosyalist olduundan, talya'dan srgn edilmiti. Baka Avrupa lkelerinde kolayca i bulabilecei halde, "Mustafa Kemal Paa'nn memleketine gitmek istiyorum" demi, Trkiye'ye gelmiti. Ne var ki, uzun zaman retmenlik bulamam, ok sknt ekmiti. Hatt geinebilmek iin borlanp bir koyun srs satn alm, amlca tepelerinde obanlk etmiti bir ara. Bunu anlatrken, kendini nl ozan Vergilius'a benzetir, kahkahalar atard. te bu Bartalini, doup byd Roma iin, hi unutamadm bir lf etmiti. " Rome esi belle malgre ses monuments" yani "Roma, antlarna ramen gzeldir" demiti. Gerekten de Roma, Venedik'ten farkl olarak, ok byk bir sanatnn elinden km izlenimini veren, estetik adan kusursuz bir kent deildir. Fazlasyla ant vardr ve bunlar birbirinin stne ylmtr sanki. Faist dnemde, rejimin kafa yapsna uygun, fazlasyla kocaman, fazlasyla atafatl yaplar dikilmitir. Buna karlk, lks semtlerdeki apartmanlar, ou kentlerin apartmanlarndan farkl olarak, gze ho gelir. Bunlar, pembeye kaan bej bir tatan yaplm ve ancak be alt kattr. ounun en st katnda, iekler, bitkiler, hatt sakslara dikilmi kk aalarla dolu nefis taraalar vardr. Zten bu kentin gzellii, Roma mparatorluu'nun kalntlarnn orada bulunmasndan ya da Rnesans'tan kalan grkemli saraylardan ve kiliselerden kaynaklanmaz. Gzelliinin nedeni, tam anlamyla canl, tam anlamyla yaayan bir kent olmasdr. Hocam Bartalini, "Roma, antlarna ramen gzeldir" derken haklyd bir bakma. nk kentin mimarisine estetik kurallar deil, irin bir samalk egemendir: Btn yaplarn damlar, sra sra onlarca heykelle ssldr. Her stunun tepesine mutlaka bir heykel oturtulur. Sdece San Pietro Meydam'nda yz krk heykel varm bana sylediklerine gre. Bu kadar ok emesi olan kent grmediimi sylemitim; bu kadar ok heykeli olan kent de grmedim. Roma'nn sevimli samalklar bu heykel bolluuyla snrl deildir: Via Tritone'deki bir emede, kocaman bir deniz kabuunun iine bir deniz tanrs oturtulur ve onun azna baka bir deniz kabuu verilerek etrafa sular fkrtlr. Bir fil heykelinin srtna, Msr'dan getirilmi bir obelisk dikilir. Piazza del Popolo'da, upuzun baka bir obeliskin tepesi Hristiyan hayla sslenir. Trafie kapal, ancak kk

ocuklarn tekerlekli bisikletleriyle gezinebildii o gzel Piazza Navona'da eme vardr. Ortadaki emenin iinden gene bir Msr obeliski ykselir. Gelgelelim, akamlar Tre Scalini kahvesinde oturup, evremizi seyderek bir Tartuffo dondurmas yemek yle bir mutluluktur ki, "o Msr obeliskinin o Roma emesinde ne ii var yani?" diye sormak kimsenin aklna gelmez. nk hocam Bartalini'nin dedii gibi, Roma, btn bunlara ramen gzeldir. Kardeim Halil Atay'n hariciyeci olmasndan tr, onu grmek iin birok Avrupa kentine gittiimi sylemitim. rnein, 1957'de, o srada yedi yanda olan olum Mustafa ile bir yl geirdiimiz Londra'dan stanbul'a dnerken, Kopenhag'a gittik, hafta orada kaldk. Deniz kysnda olduu iin, Londra'dan sonra Kopenhag ilkin gzel grnmt bana. Danimarkallar da biraz artmt beni. nk skandinavlara souk ve mesafeli derler. Oysa Danimarkallar hi de yle deildiler. "Kuzeyin talyanlar" derlermi onlara zten. Trklerin Avrupa'ya g henz tam balamadndan, esmer insanlar onlara ilgin grnyordu anlalan. Kardeimle yolda yrrken bize yaklayorlar, nereli olduumuzu soruyorlard. Kklnde kumral olan Mustafa'ya pek iltifat etmiyorlard. Ama kara gzl, kara sal ben ve Halil ile konumak istiyorlard. Hatt bir defasnda bir kadn, "msaade eder misiniz?" dedikten sonra, hi sklmadan elini uzatt, Halil'in simsiyah salarna dokundu. Ben glmeye baladm. Kardeimin ise diplomatl tuttu; hi holanmad bu samimiyetten. Eski adi Helsingr olan Elsinore Kalesi'ni gezdik. Orada Hamlet temsilleri verilirmi ara sra. Ne var ki, Danimarka prensinin d gcmde canlandrdm atosuna pek benzemediinden, bu grkemli yap beni etkilemedi. Hamlet'i gremedim o dekorun iinde. Fazlasyla sanayilemi ve herhangi bir Avrupa kentinden farkl grmediim Kopenhag beni pek sarmad. Her kentin, benim gibi orada sdece hafta kalanlarn deil, uzun uzun yaayanlarn grebildikleri gzellikleri vardr elbette. (Danimarka'da yllarca oturan arkadam Alev Ebzziya ile konumalym bu konuda.) Ama ne ayptr ki, Kopenhag'da unutamadm ve krk yl sonra bile zlediim tek ey smlebrd'dr. Bu szc doru mu yazdm bilemem, ama byle telaffuz ediliyordu. Smlebrd, kara ekmekle yaplm ak bir sandvitir. Yani iki dilim deil, bir tek dilimdir. Kanepeler gibi minik olmayan bu drt ke byk siyah ekmek dilimine tereya srlr; stne de akla gelebilecek her tr arkteri, jambonlar, salamlar, sosisler, anezler, zeytin ezmeleri, pateler, turular, salatalklar, daha neler neler konulur. "Ahlksz" dediim trden, yani sala zararl, ama ok lezzetli yiyeceklerin hibiri eksik deildir bu smlebrd'lerde. Bunlar sdece davetlerde, kokteyllerde filn ikram edilmezdi. Smlebrd satan zel dkknlarda byk tepsiler iinde sergilenirdi. Hibiri tekine benzemeyen bu ak sandvilerden istediklerinizi seer, evinize gtrrdnz. ou zaman da dayanamayp sokakta hemen yerdiniz. Kopenhag'a gittikten iki yl sonra, kardeim Madrid'e tyin edilince, Austos 1959'da oraya da gittim. Barcelona-Madrid treninde bir ara uyanp darya baknca, kendimi stanbul'dan Ankara'ya gidiyor sandm. nk Castilla'nn orak topraklar tpk Anadolu bozkrna benziyordu. Ne yazk ki, ancak bir tek hafta kalabildim spanya'da. Bu yzden ne Madrid'de doru drst gezebildim (Sdece Prado Mzesi'ne yle bir gz atabilmek iin bile bir hafta yetmez); ne de Endls'n btn o gzel kentlerini, Granada'y, Cordaba'y, Sevilla'y grebildim. Madrid'e yakn olduundan gnbirliine gidebildiim Toledo'nun hain gzellii beni arpt. O darack, dimdik, dolambal yokular trmanarak, El Greco'nun evini, bitiiindeki mzeyi, tepenin eteinde bir sel gibi akan Tajo Irma'nn kpren sar sularn ve aadaki byk katedrali grmek bir mutluluk oldu benim iin. Madrid'de geirdiim ilk gece, sabaha kar alklarla uyandm. Aada, sokakta, birileri el rpyor, "ola! ola!" diye baryorlard. Her zaman umutlar iinde olduum iin, "tamam! Bir ihtill oldu, Franco devrildi! Millet sevinten sokaklara dkld!" dedim kendi kendime. teki yatak odasna koup, mjdeyi vermek iin kardeimi uyandrnca, gene aptalca umutlara kapldm anladm: Meer, geceleri Madrid'in lks semtlerindeki apartmanlarn sokak kapsn, o apartmanda oturanlarn deil de, bekilerin amas adetmi. Bekinin dikkatini ekmek iin de el rplr, barlrm. Ertesi gece sabaha kar eve dnnce, biz de ayn eyi yapmak zorunda kaldk. Madrid'de erken yatmak hi olas deildi zten. nk yazn leden sonra hayat sanki dururdu; herkes siesta yapard. Gne battktan sonra, yeniden bir canlanma balard. yi bir lokantada, henz hazr olmadklarn syleyerek, saat sekizde ya da dokuzda yemek vermezlerdi. Yemek servisi ancak saat onda balard.

Garibime gitmiti bu. Garibime giden baka bir ey de, umum bir yerde, parklarda, kahvehanelerde, otobslerde filn, hi kimsenin kitap, dergi ya da gazete okumamasyd. Kardeim, herkesin nnde okuyanlarn ayplandn syleyince, ilkin buna inanmamtm. "Bir deneyelim istersen" dedi. Gzel bir parkta, bir banka oturduk. Ben, antamdan kardm kitab okuyormu gibi yaptm. nmden geenler, dnp dnp hayretle bana bakyorlard. Sanki kitap okumuyordum da, mnasebetsiz bir ey yapyordum: Ayak trnaklarm kesiyordum rnein. Bu acayip tutumu Franco rejimine baladm. "Faizm boyledir ite! Hi kimsenin okumamasn, herkesin aptal kalmasn ister" diye homurdandm. Oysa, Avrupa'nn baka bakentlerinde olduu kadar bol olmamakla birlikte, kitap satan dkknlar vard Madrid'de. Ve iin garip yan uydu ki, o kitaplarn vitrinlerinde, faistlerin ldrdkleri Lorca'nn ok k maroken ciltli kitaplar gzler nne seriliyordu. Zten Franco, ok sinsi, ok kurnaz bir diktatrd bana kalrsa. Amerikan deyimiyle, he kept a low profile. Yani kendini n plana karmyor; mitingler, gsteriler dzenleyerek, gcn kantlamyor; caddelere, meydanlara adn vermiyor; kentin urasna burasna heykellerini dikmiyordu. Okuduumu anlayacak kadar spanyolca biliyordum. nk eskiden, yabanc bir dil ve edebiyat krssne bal retim yelerinin, profesr olabilmek iin, iki deil, yabanc dil bilmeleri artt. (Bir nc dil zorunluluu kalkt artk.) Doentlik snavnda Franszcadan imtihan edilmitim. nc dil olarak da spanyolcay setiim iin, bu dili oktandr renmeye alyordum. Bu urata balca yardmclarm, hem esas metni hem de evirisini veren, iki dilde baslm iir kitaplaryd. Lorca'y, Neruda'y ve eitli iki dilli antolojileri okuya okuya, bu dili biraz skebildim. spanya'ya gelince, derdimi az ok anlatabildiim ve karmdaki yava konuursa ne sylediini anlayabildiim meydana kt. Ne gariptir ki, karlatm her spanyol, Franco ile rejimini ekitiriyordu bana. Eliliimizdekilere, hi korkmadan, nasl byle konutuklarn sordum. Franco'nun, sradan insanlarn azna geleni sylemesine pek aldrmadn; ancak nemli bir kii rejim aleyhtarl yaparsa, yaz yazarsa, ya da rgtl bir eyleme geerse, onu acmaszca cezalandrdn anlattlar. Madrid'e giderken trende karlatm, Fransa'ya snm baz Cumhuriyeti spanyollarn, akrabalarn grmek zere, spanya'ya rahat rahat girip kmalarna da ok armtm. 1975'te len Franco, grnte yumuak, bu hesapl kitapl tutumu sayesinde spanya'da otuz alt yl egemen kalabildi. 1936'dan 1939'a kadar, yl boyunca lkeyi kasp kavuran Sava'a kar tutumu da ok kurnazcayd: "Yllarca nce birbirimize kydk. Ne var ki, artk gemite kald bunlar. O felketi artk unutalm. Hepimiz spanyoluz, hepimiz kardeiz" mesajn veriyordu sanki. Bu mesajn glendirmek amacyla da Madrid yaknlarnda grkemli bir ant yaptrd. "Ben o namussuz faistin antna gitmem!" diye direniyordum. Kardeim nerdeyse zorla beni srkledi oraya. yi ki srklemi. nk grdm en grkemli sava antlarndan biriydi bu: ok kocaman kayalar st ste ylm; bunlarn tepesine yz metre uzunluunda bir ha dikilmiti. Bu han iinde bir asansr varm; ama henz tamamlanmadndan, o asansrle han en st ksmna kp, manzaray seyredemedik. Han altndaki kayaln iine, ok byk bir yeralt katedrali oyulmu. Bunun doru olup olmadn bilemem ama, Franco yanllar Sava'ta len hem cumhuriyeti hem de faist spanyollarn, bu gzel katedralde yan yana gmldklerim iddia ediyorlar ve bu anta "ehitler Vadisi" anlamna gelen bir ad veriyorlard. Madrid'de elilikten baz tandklarla birlikte boa greine de gittik. imdi beni gene ayplayacaksnz ama, bu gsteri bana son derece estetik geldi. O matador, karsna lm alm, ayak parmaklarnn ucunda, grlmedik bir zerafetle dans ediyordu sanki. Yalnz boa deil, kendi de her an lebilirdi bu lm balesinde. Yanmdaki hanmefendilerden biri, salt boay dnerek, "bu ne vahet!" diye isyan edince, "hanmefendi" dedim, "bugn leyin buraya gelmeden nce, kzartlm bir kuzuyu afiyetle yediimizi sakn unutmayn. Bu boa, kendini savunarak, binlerce kiinin alklar arasnda anl bir biimde can veriyor. Ama o zavall kck kuzuyu, gzlerden uzak, karanlk bir mezbahada kesiverdiler. Ancak azna et koymayan bir vejetaryenin boa grelerini vahi bulmaya hakk vardr. Bildiim kadaryla, ne ben vejetaryenim, ne de siz, hanmefendi." Hanmefendi biraz bozuldu elbette. Ben de akam yemeinde, gene ldrlm hayvan etini karlkl yerken, gnln almak iin Ferdinand'in yksn anlattm: Walt Disney'in eskiden evirdii ksa izgi

filmlerinden birinin bakiisi olan Ferdinand, saldrganlktan tmyle arnm, ok akll uslu, ok barsever bir boadr. Gnn birinde, Madrid'deki boa grelerini organize eden bir grup adam, Fendinand'n huzur iinde yaad iftlie gelir. Gerekten vahi bir boa semektir amalar. teki boalar, bu adamlar tarafndan beenilip, Madrid'e gtrlmek umuduyla gsteriye geerler. Ne denli bell, ne denli saldrgan olduklarn kantlamak iin ellerinden geleni yaparlar. Barsever Ferdinand ise, arkadalarnn bu abalarn ocuka bulup hogryle glmseyerek, bir aacn altna oturmu, onlar uzaktan seyretmekte ve bir iek koklamaktadr. Derken, iekten kan bir ar Ferdinand'n burun deliine girer, onu sokmaya balar. Zavall Ferdinand acdan ldrr. teki boalarn stne saldrp, onlar darmadan eder; boynuzlaryla aalar kknden sker; evresinde tam bir dehet yaratr. Bunu gren organizatrler, "ite aradmz gerekten bell boa" derler; Ferdinand' Madrid'e gtrrler. Ferdinand'n ne denli vahi olduu konusunda mthi bir reklm kampanyas yaplr. O kadar ki, Ferdinand arenaya girince, boa greileri korkudan zangr zangr titremektedirler. Gelgelelim boa greinde imdiye dein hibir zaman grlmemi bir durum olur: Ferdinand dvmeyi kesinlikle reddeder. Onu kkrtmak iin boynuna iler sokarlar, kllarnn ularyla bedenini yaralarlar, her trl eziyeti ederler. Barsever Ferdinand, kocaman gzleriyle onlara tatl tatl bakar, "hayr, beni kzdramazsnz" dercesine ban iki tarafa sallar. Yerinden kmldamaya, saldrya gemeye yanamaz. Bunun zerine seyirciler, rezil olan boa greilerini yuhalarlar. Sinir krizleri geiren bamatador, Ferdinand'n nnde diz ker, gzyalar dkerek, saldrmas iin yalvarr. Ama bu da nafiledir. Ferdinand' kuyruundan tutup eke eke arenadan karmak zorunda kalrlar. izgi filmin sonunda, onu gene iftlikte grrz. Ayn aacn altnda oturmu, batan grei seyrederken bir iek koklamaktadr. Brksel'e, kenti grmek iin deil, Behice Boran' ve onunla birlikte arkadalarm Yldz ve Nihat Sargn' grmek iin gitmitim. Brksel pek ilgimi ekmemiti. Herhangi bir Avrupa kentiydi bana kalrsa. Ama 1989 ylnn Kasm aynda gittiim ve ancak be gn kalabildiim Amsterdam, bana ok deiik, ok ekici geldi. Orada dzenlenen bir tiyatro festivaline Aye Emel Mesci armt beni. Aye Emel'i, t 1974'te, gencecik bir kzken, Behice ile birlikte Sakarya Cezaevi'nde hapis yatarken tanmtm. Hem hapisteyken, hem de daha sonralar, Behice'ye gsterdii sevgi beni ok duygulandrmt. Tiyatro festivalinde, Aye Emel'in Trke olarak sahneye koyduu Dario Fo'nun Bir Anaristin Rastlantsal lm, ayn oyunun Londra'da grdm temsilinden ok daha baarl gelmiti bana. Geceleri tiyatrolara gittim; gndzleri de Jacques Brel'in bu kentin limanm anlatt o gzel arksn, kimseler duymadan mrldanarak Amsterdam'da gezdim. Venedik'te olduu gibi, her bir tarafta kanallar, kprler vard. nk buras da, sularn stnde, denize akan rmaklarn oluturduu havuzlar stne kuruluydu. Ama Venedik Lagunas'nn kokumu durgun sular deildi bu sular. Bu yzden de Amsterdam, Venedik'in grkemli gzelliine hi eriememekle birlikte, can ekien bir kent deil, tam tersine ok canl, cvl cvl bir kentti. Amsterdam' sevdim. Avrupa'nn baka kentlerine benzememesini sevdim. Tramvaylarla otobslerin kenarlarnn, stanbul'dakiler gibi alacal bulacal irkin reklmlarla deil, ocuklarn yaptklar irin resimlerle sslenmelerini sevdim. Mzelerini sevdim. Kanallar boyunca kurulan iek pazarlarn sevdim. Nerdeyse Cambridge'de olduu kadar ok bisiklet kullanlmasn sevdim. teki kentlerdeki beton bloklarnn yerine, ancak bir iki odal, be alt katl, uzun, darack evlerini sevdim. Bunlardan da ok, kanallarda demir atm mavnalarn stndeki evleri sevdim. Bacalar tten, pencereleri perdeli, mutfaklarnda bir kadnn yemek piirdii, oturma odalarnda kitap raflar grlen, oluklu ocuklu, gece gndz yaanlan gerek evlerdi bunlar. Amsterdam'n balca turistik atraksiyonlarndan biri olan genelevleri de grdm. Bir tek sokaa deil, btn bir mahalleye yaylmt bunlar. Mahallenin ortasnda da, her nedense, byke bir kilise vard. Kaplarn stnde, krmz bir neon k yanyordu. Evin zemin katnn sokaa bakan n cephesi, duvar deil, batan aa camd. Bylece btn klar yanan odann iini, mobilyalar, koltuklar, masalar olduu gibi grebiliyordunuz. Kadnlar da grebiliyordunuz elbette. Odann byklne gre, iinde ya iki, ya ya da bir tek kadn vard. Tek kiilik odalar yataklyd. Tek kiilik odalara mteri gelince, ya perdeler kapanyor, ya da kadn mterisiyle st kata kt iin, elektrikler sndrlyor, vitrin kararyordu. Kadnlarn ou gen ve gzelce, bir ksm da orta yalyd. Bedenlerinin iyice seyredilebilmesi iin, stlerinde ya sutyen ve klot ya da n ak ksack sabahlklar vard. Bir vitrinde oturuyormu gibi seksi

pozlar almyorlard. Onlara bakan hi kimse yokmuasna, kendi evlerinde, normal hayatlarn yayorlard sanki. Kimi oturuyor, kimi ayakta duruyor, kimi arkadayla konuuyor, kimi kahve ya da sigara iiyor, kimi salarn taryor, kimi bir gazeteyi kartryor, kimi trnaklarn trplyordu; diki diken bile vard. Cama iyice yaklap, orta yal kadnlardan biriyle gz gze gelince, ona olanca sevecenliimle glmsedim. Ama kadn, bana kfredercesine homurdanp, ban evirdi. Fena zldm. Buna karlk, gencecik bir kz bana el sallad. Bir toplum cinsel yasaklardan ve basklardan ne denli kurtulmu olursa olsun, her yerde gizli ya da ak genelevler vardr. Hele Amsterdam gibi bir liman kentinde genelevlerin bulunmas ok doaldr. Ne var ki, bu mahalle, iki nedenden tr beni ok tedirgin etti. Birinci neden, kadnlarn, bir kasap dkknnn cameknna kancalarla aslan et paralar gibi, gzler nnde sergilenmesiydi. kinci neden ise, birincisinden ok daha fazla tedirgin ediyordu beni: Sata karlan btn bu kadnlar arasnda, Kuzeyli tipli, yani beyaz tenli, sar sal, mavi gzl bir tek kadn yoktu. Hepsi esmerdi. Bazlar, kara tenli Afrikallar ya da simsiyah sal, ekik gzl Asyallard. Varlkl Avrupa'nn kadnlar deil, nc dnya lkelerinin ya da eski smrgelerin zavall yoksul kadnlaryd sata karlanlar. Amsterdam kerhaneleri bu et ticaretini vitrinlerde sergilerken, rkln korkunluunu ve ekonomik dzenin irkinliini de gzler nne seriyordu sanki.

X.

Sovyet Rusya ve Dou Blou lkeleri

imdi iadamlarmzn dadand Rusya'ya eskiden solcu Trk aydnlar, u ya da bu vesileyle ikide birde davet edilirdi. Beni hi davet etmediklerinden, orasn ancak 1979'da, yani Berlin Duvar yklmadan on yl nce, 20 Haziran ile 29 Haziran arasnda grebildim. Hi holanmadm, "organize tur" demlen trden, yani bakalaryla birlikte yaplan bir geziye ilk kez katlyordum. Ne are ki, o sralarda, Sovyet Rusya'ya tek bana ya da bir iki dostla birlikte turist olarak gitmemin pek yolu yoktu. Elli kiilik grubumuzda, Halet, Nail, Azra nal, Ayla, Freya, Necla, ei Cneyt, Gencay, Merih ve Olcay gibi arkadalarm vard iyi ki. Gmrkten geer gemez, herkesin portfynn dolarlarla marklarla tklm tklm dolu olduunu grdm. Bense yasalarn bana tand ok snrl miktarda dviz almtm sdece. O para abucak tkenince, otellerdeki yemeklere iki dahil olmad iin, tandklarmn masalarna gidip, onlarn bana votka ikram etmelerini istemek, yani ilerlemi yamda konsomatrislik yapmak zorunda kaldm. Moskova Havaalan'na inince, Trke bir anons yapld: Olu Rudik'in, babas Nail akrhan' k salonunda bekledii bildirildi. Nail'in Rusya'da bir olu olduundan kimselerin haberi olmadndan, bizim grup hayretler iinde kald. Ama ben, bu durumu biliyordum. Rudik'in bizi havaalannda karlayacan da. nk yllar nce, Nail bana, bir yanda bir bebein fotorafn gstermi, "bil bakalm, bu kim!" demiti. Ben de fotorafa bir gz atar atmaz, "bundan haberim yoktu, ama bu senin ocuun" demitim hi duraksamadan. Ancak ok romanesk romanlarda grlen trden inanlmaz bir ykyd bu: 1937 ya da 1938'de Nail Moskova'da okurken, Vera adnda, ok gzel sarn bir kzla resmen evlenmi; bir oullar olmu. Bebek bir yandayken, Nail, Trkiye'ye geri dnmek zorunda kalm, uzun yllar yazmlar, birbirlerinden haber alabilmiler. Daha sonralar, sava araya girmi, temas kopmu. Nail de, Vera da yeniden evlenmi. Vera'nn ikinci kocasndan ocuklar olmu. Ama Vera, ilk oluna babasnn Trk olduunu syler, Nail'in resimlerini evinin duvarlarna asar, "baban bul" dermi. Rudik de eliliimize, konsoloslua gider, bouna urarm. Krk yl sonra, babayla oul, Halet sayesinde bir araya gelebildiler. Bizim organize turdan nce Sovyet Rusya'ya giden Halet, sistemli bir biimde aratrmalar yapt, iz srd. Ne yaptysa yapt ve sonunda Rudik'in de, annesi Vera'nn da adreslerini buldu; onlarla balant kurdu. Rudik'in Moskova Havaalan'nda Nail'i karlamasn ayarlad. Birbirini hi tanmayan baba oul, krk yl sonra sevin gzyalar dkerek, birbirine sarlnca, hepimiz ok duygulandk. Fotoraf makinelerimizi karp bu bulumann bir yn resmini ektik. Tam o srada, bizim gruptan bir bayan, "ah! Halet Hanm iin ne hazin!" demez mi! Kadncaz fena tersledim: "Siz ne samalyorsunuz byle?" dedim. "Oulu bulup babayla birletiren Halet'in kendisi. Halet iin hazin filn deil, Halet'in bir zaferidir bu!" Nail o gn, yalnz oluna deil, tpk Trk kzlar gibi esmer gzel torunlarna kavumu, daha sonralar onlarla sk sk stanbul'da da bulumutu. Moskova'ya akam varmtk. Otelimize yerletikten sonra, Sovyet Rusya'daki btn yemekler gibi fazla uzun sren, zerzevat ve meyvenin eksik olduu yemeimize oturmutuk. Bu lkede zerzevatla meyve vard mutlaka; olmasayd, grdmz elma yanakl kk ocuklarn tombul bedenlerinden salk fkrmazd. "Tek ayrcalkl snf ocuklardr", 1917 Devrimi'nin eski gzel gnlerinden kalma ok sevdiim bir slogandr. Zerzevatlarla meyveleri ocuklara saklyorlar anlalan diye dndm. nk bu lks otellerde bile, turistlere bol bol et, patates, biraz turu ve sonunda bir dondurma veriyorlard sdece. Sekiz gnde, sekiz kiilik soframza ancak bir tek kez sekiz portakal geldi. Yemek bittiinde, gece yars olduu halde, aramzdan bir grup, Kzl Meydan' grmek istedi. Sokakta karmza kan, salarn sarya boyam, kulaklarna uzun kpeler takm, kpkrmz giysili yal bir kadna yolu sorduk. Bizi oraya gtreceini syledi. Hepimizin bilet parasn kendi deyerek, Moskova'nn lksyle nl metrosuna bindirdi. Sonra deiik dillerde, avaz avaz opera aryalar syleyerek, nmze dt. Rahat Franszca konuan bu lgn htn, emekli bir opera sanatcsym. Ad da Olga imi. Bir sokak lambasnn altndan geerken, Olga bizleri yanna ard. Bakalarnn grmemesi iin evresine bir gz attktan sonra, antasn at ve sevgilisinin resmini ortaya karan bir kadnn cilveli halleriyle, bize Stalin'in kk bir fotorafm gsterdi. "O yaasayd, bizi kurtarrd" diye fsldad. Byle

fsldamasna, resmi gizlice gstermesine hi gerek yoktu aslnda. nk Stalin hayranln Olga ile paylaan bir yn Sovyet vatanda vard. Stalin'in o fotoraf, birok maaza cameknlarnn kesinde, devletin ilettii turist otobslerinin n camlarnn kenarnda da hep karmza kyordu. Kzl Meydan', TV ekranlarnda ve gazetelerde, resm geit yapan askerlerle, top arabalaryla, tanklarla doluyken grmtm hep. Bu irkin sava grntlerinden arnm bir halde, gece yarsndan sonra grnce, bykl ve grkemi beni arpt. Ermi Basil'in kilisesi, altn kubbeleriyle, inanlmaz bir yapyd. "Olamaz, olamaz" diyor, gzlerimi ovuturuyor, bir daha, bir daha bakyordum. Kremlin'in ak krmz surlar da artt beni. Lenin'in pembe ve siyah mermerden mozolesinin nnde, gecenin o saatinde bile, kuyrukta bekleyenler vard. Saat kulesinin yakut gibi ldayan krmz yldz l l yanyordu. Kzl Meydan bizi byledi. Leningrad'n -her ne kadar resm ad artk St. Petersburg ise de, ben oraya Leningrad adn vermeyi inatla srdreceim- gzelliini okumu, duymutum. Ama Moskova'nn bu kadar gzel olacan tahmin etmemitim. "Gruptan ayrlamazsnz, hibir yere yalnz gidemezsiniz" demilerdi bize. Oysa biz, kentin harital bir rehberini aldk, canmzn istedii yerde rahat rahat gezdik. Kiril alfabesinin karsna Ltin alfabesinin harflerini yazdm bir kd yanmda tadm iin, pectopah'n "restoran" olduunu arkadalarma bildiriyor, fiyaka yapyordum. Ama bir yandan da, Rusay genken, kafam daha kirelenmeden renmediime bin pimandm. nk elime byle bir frsat gemiti. niversitede renciyken, Murka adnda, dnyalar gzeli bir Beyaz Rusla dost olmutum. Kadn varlkl bir iadamyla evliydi. Trk kocasyla bir sorunu yoktu ama, oluu ocuu da yoktu, ii gc de. Dolaysyla skntdan patlyor, bana ders vermeye can atyordu. Bense, Rus gramerinin ne denli aprak ve g olduunu renince, korktum. Daha dorusu tembelliim tuttu, endim. Bylece en sevdiim yazarlar, Dostoyevski'leri, Tolstoy'lar, ehov'lar kendi dillerinde okuyabilmek mutluluundan yoksun kaldm. "Slav ruhu" denilen o acayip psikolojik durumlarn bir kurban haline gelen Murka'ya gelince, kocasndan, da stanbul'dan da ayrld. Ortadou'da, l gibi bir yerlerde, bir manastra kapanm, rahibe olmu, daha sonralar duyduuma gre. Moskova'da gezintilerimiz srasnda bir ey dikkatimi ekti: imdi nasl bilemem, ama 1979'da Sovyetler Birlii'nde, insanlarn rahatlamalarn, oturup bir soluk almalarn salamak, yaamlarn kolaylatrmak iin, hibir nlem alnmamt. Sokaklarda, caddelerde, meydanlarda, o grkemli Kzl Meydan'da bile, bir tek bank yoktu. Nehrin rhtmlarnda da yoktu. Banklar ancak parklarda bulabilirdiniz. Sanki belediye yetkilileri, "dinlenme yeri parklardr; parklarn dnda dinlenmeye hakknz yoktur" diyordu. Haziran aynda olduumuz halde, trotuarlara kurulmu ak hava kafelerinden vazgetik, bir ay iilebilecek, bir kk sandvi yenilebilecek kapal kafeler de yoktu. Ortada bfe filn da bulunmadndan, susaynca, yandnz demektir. Eer ak havada deilseniz, sigara imenizin de yolu yoktu. Ruslar, uaklarda, tiyatrolarda filn, Amerikallar kadar yobazd sigara konusunda. Yrye yrye yorulduumuz iin, biraz dinlenmek zere sndmz Aleksandrovski Park'nda, uzun bir stun stne, sosyalizme katks olan dnrlerin adlar yazlyd. Bunlarn arasnda, teki topyalarla birlikte sevgilim Thomas More'un da adn grnce, duygulandm. nk benim gzmde, 1935'te Katolik Kilisesi'nden Saint yani ermi sfatn alan Thomas More, has bir komnistti. Elli kiilik grubumuzda, ancak on kii solcu saylabilirdi. tekilerin ou, Sovyetler Birlii'ne en olumsuz gzlerle bakmaya hazr bir durumda bu yolculua katlmlard. Sefalet, pislik, zorbalk, dzensizlik bekliyorlard. Bir de baktlar ki, bunlardan en kk bir iz yok. Sokaklarda dilenen yok. Paavralar iinde insan yok. Polis ortada pek grnmyor; grnrse de ne tabanca tayor, ne de cop. Geni caddelerde ok az sayda araba ve otobs bulunduundan, trafik skkl da yok. Hele Sovyet kentlerinin temizlii karsnda, bizim burjuvalarn hayranlktan azlar ak kald. Sokaklar yle temizdi ki, kendi lks salonlarnn prl prl parkesine bir izmarit atamayacaklar gibi, orada da atamyorlar, bir p kutusu buluncaya kadar, snm sigaralarn ellerinde tutuyorlard. Hele gece ge vakit, sokaklarn, caddelerin, meydanlarn, dner fral makineler tayan, sabunlar saan arabalarla temizlenmesi, onlar mest etmiti. Ortaya garip bir paradoks kt bylece: Saclar, Sovyetler Birlii'nde grdklerim pek beeniyorlar; biz solcular, onlarn gremediklerini grdmz iin tedirgin oluyorduk. Bu lkede, bambaka eylerin dikkatimizi ektii besbelliydi. rnein bir adamcazn gsne yirmiye yakn madalya takmas, onlara

normal grnyor; bizlerce bir grgszlk saylyordu. Parklarda, otobslerde metrolarda kitap okunmas, kitap dkknlarnn nnde kuyruklar olumas ve kitaplarn da, plklarn da ok ucuza satlmas, bizlerin houna gidiyor; onlar bunun farkna bile varmyorlard. evreyi kirleten, alacal bulacal kocaman reklm panolarnn karmza kmamas, bizleri rahat ettiriyor; bunlarn yerine Lenin'in byk boy fotoraflaryla karlamak, onlar rahatsz ediyordu. Oysa, tpk bizim Mustafa Kemal gibi, fotoraflarna da, heykellerine de yansyan karizmatik kiiliiyle, kenarlar aaya doru kvrlan gururlu azyla, ekik gzleriyle, Lenin ok ekici geliyordu bize. Gelgelelim Nzm Hikmet'in mezarna gitmek sz konusu olunca, bizim grubun solcularyla saclar arasnda, alacak bir "mill birlik ve beraberlik" durumu ortaya kt: Rus rehberlerimiz, sabah kahvaltsnda, onarm almalarndan tr, mezarln kapal olduunu, oraya gidemeyeceimizi bildirdiler. Bunun zerine, solcular daha azlarn amaya vakit bulamadan, saclar, fkeyle ayaa frlayp kyametleri kopardlar: Bir mezarlk nasl kapal olurmu? Bir mze deilmi ki onarm grmek zere kapatlsn! Nzm, byk bir Trk airiymi. Trklerin onun kabrini ziyaret etmeye haklar varm. Ruslar bunu kesinlikle engelleyemezlermi, falan filn. Bu "mill galeyan" karsnda iki rehberimiz dehete dt; hemen ertesi gn bizi oraya gtrdler. Mezar gerekten gzeldi. Bir granit bloundaki kabartmada, Nzm hafif ne eilmi gibi gsteriliyordu. Ne gariptir ki o hafif eilii, Mustafa Kemal'in bir parma dudanda, eskiden 250 kuruluk paralarda bile grlen o nl fotorafn anmsatyordu biraz. Granite, Trk harfleriyle Nzm Hikmet'in imzas kazlmt. Mezara iek demetleri braktk. Bizim saclar, airin antnn banda, birbirlerinin poz poz fotoraflarn ektiler. Rusya'da bizi en ok tedirgin eden eylerden biri Sovyet vatandalarnn, tketim toplumunun en baya rnlerine bile sahip olabilmek iin ne denli a gzl davrandklarn grmek oldu. Yabanc olduumuzu anlar anlamaz, bize yanayorlar, takas yoluyla bir eyler almaya alyorlard. Kk ocuklar Lenin rozetlerine karlk ciklet istiyorlard. Rozetlerdeki Lenin'in o gzel yzne, sonra da iklet paketine bakp fena oluyordum. Bykler, ruble verip dolar istiyorlard, ya da blucin, mont, tirt istiyorlard. stelik tirtlerin en alacal bulacallarn, stnde yazlar, resimler bulunann beendiklerini anlamtm. nk bahi verecek param olmadndan, oteldeki temizliki kadna bir ift orap bir de lcivert tirt hediye etmitim. Kadn sevinmesine sevindi ama, elini gsne koyarak, yaz yazyormu ya da resim iziyormu gibi hareketler yapt, herhalde tirtn stnde I Love Michael Jackson gibi yazlar, abuk sabuk resimler olmasn istiyordu. Oysa ben bunu alrken, yazsz ve desensiz bir tirt bulabilmek iin ok uramtm. Leningrad'da bir kprde, ok sevimli, gencecik iki iftle karlamtk. Olanlar gitar alyor, kzlar hafif sesle ark sylyorlard. "Bu gzel genler, bizden bir ey istemez herhalde" diye dndk. Ama onlar da yanmza gelip, ruble ve dolar pazarlna baladlar hemen. Sovyet Rusya'da dnler ok ilgin: Gelinle damat geleneklere uyarak, nce Lenin'in mezarna gidiyorlar. Bu yzden de dn ay olan haziranda, mozolenin nndeki kuyrukta, beyazlar iinde, telli duvakl bir gelin mutlaka bulunuyor. (Moskova dnda evlenenler baka bir ulusal anta giderlermi.) Sonra, arkadalaryla birlikte, ellerinde iekler ve ampanya ieleriyle, taksilere binip arklar syleyerek, o meydan senin bu meydan benim, kentin iinde cirit atyorlar. Karlarna kanlarla kaynayorlar, onlara ampanya ikram ediyorlar. Gelinlerin ou sevimli; ama aralarnda sevimsiz olan da var. Bunlardan biri, grubumuzdaki hanmlarn ona bir yzkle bir bilezik armaan etmeleri yznden mararak, yle agzl davrand ki, sanki yazarmzn otele i amarlaryla geri dnmesi olasym gibi, Nezihe Meric'in stndeki elbiseyi satn almaya kalkt. Bunu baaramaynca da, Nezihe'nin gzel earbna gz koydu. Sovyet halknn kk burjuva zentileri iinde, tketim toplumunun rnlerine ar bir zlem duymas, bunlar elde etmeye can atmas beni zyordu. Ama fuhu sorunu, bundan ok daha fazla zyordu beni. Benim yllardr inanmadm bir eye, yani sosyalizm cennetinin Sovyetler Birlii'nde tam anlamyla kurulduuna candan inanan, ok saf, ok idealist gen bir ift vard grubumuzda. Moskova'ya geldikten iki gn sonra, gen iftin youn bir depresyona girdiinin, azlarn bak amadnn, aramzdan kap kelere sndklarnn farkna vardm. "Size ne oldu?" diye sorunca, bana aldlar. Sovyetler'de fuhu olduunu; sokaklarda Rus kzlarnn, bizim Trklere yanap pazarla giritiklerini kendi gzleriyle grdklerini sylediler. kisi de yle yklmlard ki, onlar avutmak iin yalan syledim. "Byle tek tuk soysuzlar, sosyalist toplumlarda bile kar; ne olur, bunu bytmeyin" dedim.

Oysa, ne acdr ki, fuhu bir hayli yaygnd. stelik o sralarda alk henz sz konusu olmadndan, Rus kzlar, a kaldklar iin deil, dolarla alveri yaplan, yabanclara mahsus lks eya satan zel dkknlardan yararlanabilmek iin, kendilerini dolara karlk satyorlard. Rejimin knden sonra, bir Rus lisesinde yaplan ankette, kz rencilerin, birinci en iyi meslein iletmecilik, ikincisinin de fuhu olduunu sylediklerini gazetelerde okuyunca, yreime inmiti. Yolculuumuz boyunca, devletin ilettii byk otellerde kaldk; yemeklerimizi de hep o otellerde yedik. Akam yemeklerinde, orkestra, Rusa szl, bayann bayas bir pop mzii alyordu. Bir yn kadnla erkek, byk yemek salonunun bo kalan orta ksmna frlyor, ellerini kollarn sallaya sallaya, hoplaya zplaya, karlkl tepiniyorlard. ocukluumda ve ilk genlik yllarmda, Beyaz Rus lokallerinde, o dnyalar gzeli arklar dinlemi olan ben, otellerde de bunlar syleyeceklerini sandm iin, fena bozuluyordum. Kendimi tutamayp, sofrada karmda oturan Haydarbi'ye attm. (Tatar kkenli, ok dzgn stanbul Trkesi konuan Haydarbi, iki rehberimizden biriydi.) "u turistler ne kadar baya!" dedim. Haydarbi, "onlar turist deil, hepsi Sovyet vatanda" diye aklaynca, fkem bsbtn artt. "Bu ne kepazelik!" dedim. "Bu otel devletin ynetiminde deil mi? Eer devletin ynetimindeyse, Bat taklidi, ama Bat lkelerinde alnanlardan ok daha rezil bu szmona mzie nasl izin veriliyor? ster hznl, ister neeli olsun, dnyann en gzel hafif mziklerinden birinin sizin arklarnz olduundan haberiniz yok mu? Neden burada o arklar sylenmiyor da bu di eyler syleniyor? Eer ille hoplayp tepinmek isteyen vatandalarnz varsa, kendi gece kulplerine gitsinler, orada hoplayp zplasnlar. Bizim bamz iirmesinler!" Bu saldr zerine, Haydarbi'nin keyfi yle kat ki, bann ardn syleyerek, yemeini yarda brakp sofradan kalkt. Yemekten sonra salona getiimizde, onu bir koltua gmlm, eli alnnda, derin derin dnrken buldum. Karsna dikilip, "dnn, evet dnn, ok ok dnn" dedim. "Sovyet Komnist Partisi'nin yesi olduunuzu sylediniz bana. Bir parti yesinin sorumluluklar vardr. Bat'nn refahna zeniyorsanz, bunun yolu, yabanc turistlerden giysiler satn almaya kalkmak deildir; byle di grltler iinde hoplayp zplamak da deildir. Ben, yabanc bir komnist olarak, gidiatnz beenmiyorum. iten gemeden, aklnz banza toplayn." Zavall Haydarbi, bana ac dolu gzlerle bakt. Sonra, bir tek ey sylemeden, ban nne edi. Sovyet vatandalarnn sdece pop mziine deil, ok daha kaliteli hafif Bat mziine de merakl olduklarn daha sonralar Paris'te anladm: Pere Lachaise Mezarl'nda geziniyordum. nce Mur des Federes'ye, yani 1871 Komn ayaklanmasnda birok devrimcinin nnde kuruna dizildii duvara baktm. Sonra Thorez, Duclos gibi nl komnist liderlerin ve Parti yesi byk air Paul Eluard'n mezarlarna gittim. Derken, ellerinde iek buketleri, bir grup Sovyet turisti grnd. Onlarn da ayn mezarlara gideceklerini, ieklerini saygyla o mezarlarn stne brakacaklarm sandm elbette. Ama Ruslar, o mezarlara, o duvara bir gz bile atmadan, baka bir yere yneldiler. Ben de merak edip, pelerinden gittim. Onlar Edith Piaf'n mezarnn evresinde toplanm buldum. O iekler, Thorez'in, Eluard'n mezarlarna ya da devrimcilerin kuruna dizildikleri duvarn dibine braklmak amacyla alnmam meer. Derin bir saygyla hepsini Piaf'n mezarnn stne ydlar; orada birbirlerinin fotoraflarn ektiler. Piaf' ok beendiim, her zaman hazla dinlediim halde, Sovyet turistlerinin bu davran karsnda gene d krklna uradm. Edith Piaf'n kabrini ziyaret etmeleri iyi ho ama, daha nce byk komnistlerin mezarlarna da bir gz atabilirler, oraya da birka demet iek brakabilirler, orada da bir iki dakika durabilirlerdi. Gece yars kalkan bir trenle sekiz saatte Moskova'dan Leningrad'a getik. 19. yzyln sonlarna doru yazlm bir Rus romannda sandm kendimi bir ara. nk o romanlarda anlatld gibi, vagonun arka ksmnda yal bir kadn bir semaverin nne oturmu, kk bir bahie karlk, yolculara bardak bardak ay veriyordu. (Ruslarn ay, Avrupallar gibi porselen fincanlarda deil de, bizler gibi cam bardaklarda imelerinden holandm. nk gece gndz ay iebilirim ama, ay kaln porselenden -ya da daha beteriplstik fincandan imeye katlanamam.) Ne var ki, bu tren yolculuunda, ay imeye pek frsat bulamadm. nk bizim Trkler, kompartmanlardan birini kk bir meyhaneye evirmilerdi: Sovyetler Birlii'nin lehine ya da aleyhine nutuklar atlyor, trkler syleniyor, bata votka eit eit ikiler iiliyordu orada. Nerdeyse btn vagon Trk igali altnda olduundan itiraz eden de yoktu. Yaadm byk oklardan biri olan ad deiikliine henz uramad iin, 1979'da Leningrad denilen bu kentin ok gzel olacan biliyordum; ama sandmdan da gzelmi. En ok sevdiim btn kentler gibi,

stanbul gibi, sularla i ieydi. Baltk Denizi'nin krfezinde, Neva Irma'nn deltasnda bulunan krk iki adann stne kurulmutu. Neva, Boazii kadar geniti. Seine, Thames, Tiber filn, birer kk rmak kalrd onun yannda. Kentin her bir tarafnda kanallar ve yzden ok kpr vard. Trende uyumamtk; Leningrad'da kaldmz iki gn iki gece de hi uyumadk. nk kentin "beyaz gecelerinde" oraya varmtk. Bu "beyaz geceler", doann bir mucizesi gibi grnd bana: Gecenin 11'inde her taraf aydnlk. Gece yarsnda alacakaranlk balyor; sabahn ikisine kadar hava kararyor; sonra gene aydnlanyor. ki saat iin uyumaya demez diyorduk; sokaklarda, kanallar boyunca, kprlerde gezinmemizi srdryorduk. Sovyet ynetimi, kinci Dnya Sava'ndan nce de sonra da Leningrad'n gzelliini olduu gibi korumaya, yklan yerleri srekli onarmaya byk zen gstermiti. Yaptklar yenilikler, kentin grntsn hi bozmayan olumlu ilerdi. rnein Petro ve Pavel Kalesi'nin iinde, eskiden siyasal mahkmlarn kapatld hapishaneyi, tpk Dublin'dekine benzeyen bir mze yapmlar; hcrelerin kapsna, orada yatan devrimcilerin adn ve resmini koymulard. Bunlarn arasnda Lenin'in yirmi bir yandayken kuruna dizilen kardeinin resmini grmek beni zellikle duygulandrmt. Kentteki saysz katedrallerden birinin "Dinler Mzesi" ne dntrlmesi gzel bir bulutu. Bu kentte grdm en gzel eylerden biri de, dokuz yz gn sren Leningrad Kuatmas'nn ansna yaplan antt. Kz ve olan izciler orada srekli nbet tutuyor, ostakovi'in o grkemli Leningrad Senfonisi srekli alnyordu. Leningrad'da geirdiimiz iki gnn en mutlu anlar, sevgili arkadamz Server Tanilli'yi grmeye gitmemiz oldu. Server, kentin merkezinden krk elli kilometre uzakta, bir rehabilitasyon hastanesinde tedavi gryordu. Drt taksiye doluup oraya yollandk. Bizim taksinin ofr, ok k giyinmi, Marlboro ien, bkn hallerle kayklarak direksiyon kullanan, fiyakal bir delikanlyd. Rhtmdan geerken, 1917 Devrimi'nin balangcnda nemli bir rol oynayan sava gemisini grnce, bizler heyecanlanarak, "bu Aurora m yoksa?" diye sorduk. Rahat ngilizce konuan delikanl, Amerikan sigarasn tutan eliyle lnetlercesine bir hareket yapp, "Evet Aurora! Btn felketlerimiz bu gemiyle balad!" demez mi! Bizler kulaklarmza inanamadk, ne demek istediini sorduk. ofr suratn ast; "htillin bu batasca geminin verdii iaret zerine baladn bilmiyor musunuz?" diye att bizlere. Bu delikanl, kendisini koruyan, besleyen, eiten rejime nasl bir kin duyuyordu da bunlar syleyebiliyordu, stelik hi tanmad yabanclara? Birka yl nce, Kenter Tiyatrosu'nda grdm, imdi adn unuttuum bir Sovyet yazarnn ok ilgin oyunu geldi aklma: kisi olan biri kz, liseli, ellerinde iekler, fizik retmenleri olan yalca kadnn evine gelirler. O gn doum gn olduu iin, onlar grnce, retmen ok sevinir. Ama bir sre sonra durum anlalr: Bu genler, doum gnn kutlamaya deil, ertesi gn yaplacak snav sorularn ellerine geirmek amacyla evine gelmilerdir. Bu sorular almak iin her trl zorbala bavururlar. Hatt retmenin gz nnde, beraber geldikleri kzn rzna geecekleri tehdidinde bulunurlar. deallerine bal retmen (Yldz Kenter ok gzel oynamt bu rol), "ah! Biz ne canavarlar yetitirmiiz!" diye acyla barr bir ara. O idealistlerin yetitirdikleri canavarlardan biri de o gen ofrd anlalan. Servetin odasna giderken, onun vurulduunu TV haberlerinden ge vakit nasl duyduumu; Haydarpaa'deki Gs Cerrahi Hastanesi'ne gece yars nasl kotuumu; byk bir kalabaln doldurduu hastane bahesinde sabaha kadar nasl beklediimizi; saatlerce sren ilk ameliyattan sonra, Server'in yaamak umudu olduunu, ama sakat kalacan nasl rendiimizi anmsadm. Bu olaydan nce, Server Tanilli'yi yakndan tanmyordum. Ama faistlerin silhl saldrsna urayp, tekerlekli bir iskemlede yaamaya mahkm olduktan sonra, ona byk bir hayranlk duymaya baladm. Server, bir erdem ve g rnei, bir kahraman oldu benim gzmde. nk bu korkun koullar altnda yaamaktan ylmyordu; umutlarn ve sosyalizme inancn yitirmiyordu; katillerine kin beslemiyordu. nk ou insan, balar biraz arsa bile kendilerine de evrelerine de hayat zehir ederken, Server, ektiklerinden hi yaknmyor, hep glmsyordu. nk Server, yklan bedenine meydan okuyarak, kafasn prl prl tutuyor, srekli alyor, srekli retiyor, kitap stne kitap yazyordu. Bizleri grnce, Server'in gzleri sevin yalaryla doldu. Ben de eildim, onu sevgiyle kucakladm. Sonra cikletlere karlk bana verilen Lenin rozetlerinin en gzelini, bir madalya takarcasna saygyla gsne taktm. Devrim kahramanlarna verilen Lenin madalyasna, hi kimse Server Tanilli kadar lyk olamazd bana kalrsa.

Leningrad'dan Kiev'e bir saat krk dakikada utuk. Kiev, Leningrad'dan da Moskova'dan da, daha yeil daha bol aalyd. Sanki insandan ok aa vard orada. ok parkl bir kent deil de, usuz bucaksz bir parkn iine kurulmu bir kentti sanki. Bu yeilliin iinde kpkrmz niversite binalar vard. Bu krmzln nedenini sorunca, iki ayr yk anlattlar: Bir sylentiye gre, ar, "renciler, siyasal faaliyetlerinden ve arla kar srekli bakaldrmalarndan hi utanmyorlar, yzleri hi kzarmyor; bari eitim grdkleri binalarn yzleri kzarsn" demi. Baka bir ykye gre de, niversitenin krmzl, rencilerin devrim uruna dktkleri kanlar simgeliyormu. Neva'da yzememitik; ama Kiev'deki Dinyeper'de yzdk. nk Neva kadar geni olan bu rman kylarnda, soyunmak iin kabinli, gzel kumsallar vard. Aktan kocaman gemiler geiyordu. Hava scak olduundan, plaja bir yn insan gelmiti. Bizlerle konumaktan ekinmedikleri iin, rahat rahat sohbet ettik onlarla. Siyasal konulara pek deinmeden, eitimleri, ileri, aileleri filn konusunda sorular sorduk. ou, zellikle orta yallar, yaamlarndan honut grnyordu. Onlar Franszca biliyordu. Daha tedirgin izlenimini veren genlerin bildikleri dil ise ngilizceydi. Bu ksa sohbetler bile, Sovyet vatandalarnn ne kadar iyi bir eitimden getiklerini kantlamaya yeterdi. Kiev'de beni en ok etkileyen ey, kentin dolayndaki Babi Yar oldu. Bir uurumun adym bu. kinci Dnya Sava'nda Naziler, 30 bin kadar Rusu ve 70 bin kadar Yahudiyi ldrp bu uuruma atmlar. Sonralar bir barajn yklmasyla, uurum toprakla dolmu. Sovyetler de ok gzel bir ant yapmlar oraya: Uzunluuna dikilmi bu antn tepesine, zellikle dzensiz yaplm izlenimini veren bir merdivenle klyor. Orada, st ste ylm, aclar iinde kvranan on bir insan heykeli var. En stte de, elleri arkadan bal olduu halde, eilmi, kucanda yatan ocuunu pen bir anann heykeli. Kiev'e gitmeden ok nce Yevtuenko'nun "Babi Yar" iirini ve D. M. Thomas'n The White Hotel (Beyaz Otel) romann okuduum iin Babi Yar katliamn bildiim halde, bu ant gene de ok sarst beni. Berlin Duvar yklmadan bir yl nce, 1988 yaznda, Dou Blou lkelerine ok ho bir gezi yaptm. Polonyallarn atklar sergileri grebilmek amacyla, bizim grafikerler dzenlemiti bu turu. Kiraladklar bir otobsle, 16 Temmuzda Budapete'ye, Varova'ya, Krakov'a, Prag'a gidilecek; sonra Viyana'ya da urayarak, 30 Temmuzda stanbul'a geri dnlecekti. Otobste bo yer olduundan, beni de yanlarna aldlar. ok sevimli birok renci dnda, tandm kiiler de vard grupta. rnein Meng Ertel ile ei lfet, Yurdaer Altnta, Oral Tan, Behi Ak, Tijen Par ile Engin Uluda. Pete'de Aydn Boysan da bizim gruba katld. nsan yalandka bellei ifls ettiinden; uzak gemii yakn gemiten daha iyi anmsadndan, altmmdan sonra yolculuklarda not tutmaya altrmtm kendimi. Ne var ki, bu gezi srasnda aldm notlar bir trl bulamadm. Bu yzden anlarm eksik ve biraz blk prk kalacak. yi ki, hi unutamadm baz eyler var. Budapete'nin olaanst ekicilii rnein. Tuna'nn o sarmtrak kirloz sular stnde, iekli baheleriyle, byk aalaryla, ayhaneleri, lokantalaryla, yemyeil bir gemi gibi yzen adann gzellii. Bir de tarihsel antlarn ve katedralin bulunduu tepedeki Hilton Oteli. "Bir Hilton otelinin anmsanacak nesi olabilir ki?" diyeceksiniz. Hakknz var. Ama o otelin gzelliinin nedeni, hi grlmemesiydi. nk koyu renk camdan yaplmt. Koskocaman bir ayna gibi, sdece meydan yanstyor, antlar yanstyor, orada gezenleri yanstyor, meydann ortasnda ayakta durmu, flt alan bir delikanly yanstyordu. Ancak o eski meydan, o antlar, o katedral, o insanlar vard ortada. Hilton Oteli hi yoktu sanki. Mimarlar bu konuda ne dnrler bilemem. Ama ben, ayna ilevi gren o camdan oteli, mimarlk sanatnn bir zaferi saydm. Konutuumuz Macarlar, Sovyetler Birlii'ne kar youn bir kin iindeydiler. Bu kin, nerdeyse paranoyak diyebileceimiz boyutlara varyordu. rnein bir lokantada tantmz bir delikanl, yldz komnizmin bir simgesi sayd iin, bayramzdaki yldz karmamz, sdece ay brakmamz nerdi bize. Rehberimiz ise, uzaktan grdmz bir anta gtrmek istemedi bizleri. Biz ancak oraya doru ynelince, peimizden gelmek zorunda kald. Bu, Sovyetlerin diktikleri bir antm meer. in ilgin yan u ki, Dou blounda Macaristan, ekonomik adan en iyi gelimi, yaamas en rahat lke izlenimini veriyordu. Demir Perde'nin arkasnda deil de Avrupa'daydk sanki. Yoksulluk izleri nerdeyse hi yoktu. Lokantalar, kafeler keyifli insanlarla doluydu. Dkknlarn cameknlarnda sergilenen eyalar, hem ok kaliteli, hem de ok boldu. Polonya'ya geince, durum deiti. Orada yoksulluk vard. Hem de ok belirgindi. Varova'da kaldmz

otel, bir ksm sarho karaborsaclarla doluydu. Hepsi, "Change money! Change money!" diye bara ara yabanc turistlerin stne yordu. Polonya parasna karlk ille dolar istiyorlard. Biz fakir Trkler, dolar zenginiydik onlarn gznde. Otel yneticileri, adamlar zorla dar atyor, kala gz arasnda hemen geri dnyorlard. Bir iki dolara karlk ahane votkalar alabiliyorduk. Rus votkas solda sfr kalr Polonya votkasnn yannda. ienin iinde, yass, ince uzun bir tek bitki vard. ienin stnde de bir bizon resmi. O bitkinin ve bizon resminin nedenini sorunca, eskiden Polonya'da bizon srleri bulunduunu ve bizonlar bu bitkiyi yiyince, fitil olup saa sola saldrdklarm grdkleri iin, o bitkiyi votkalarna koyduklarn anlattlar. Bunun ne denli doru olduunu bilemem. Saflm herkese malum olduundan, belki de arkadalarm beni iletmek iin uydurdular bu yky. Varova'da unutamadm bir ey de, Chopin'in, kentin merkezinden elli kilometre kadar uzakta olan evinin bahesiydi. Bu bahede, birbirinden gzel on bin tr iek varm ve ounu mrmde grmediim bu iekler, Chopin mziini sevenlerin ne denli deiik lkelerden ve soylardan geldiklerini simgeliyormu. Polonya'da bir klt haline gelen Chopin'in heykelinin bulunduu bir Varova parknda, yazn her pazar gn, bedava bir Chopin konseri veriliyordu. Gllerle evrili bir aland oras. Ortasnda byk bir havuz vard. Chopin'in heykeli bir salkm sdn altndayd. Hayranlar banklara oturup ya da imenlere uzanp onun mziini dinliyorlard. Avrupa'da en ok ac eken lke Polonya'dr kukusuz. Prusya'dan ekmitir, Avusturya'dan ekmitir, en ok da Rusya'dan ekmitir. Onun iin Polonyallarn Trklere sevgi duymalar bana ok dokundu. Krakov'da bize bir saray gezdiren, yal ve ok kltrl kadn rehberimiz, Osmanl mparatorluu'nun lkesine kar ne denli iyi davrandn o gzel Franszcasyla anlatrken, heyecandan alyordu nerdeyse. Prag'da ne yazk ki, ancak iki gn kalabildik. Oysa bu kent yle olaanst gzel ki, iki gn, bir tek sokan grmeye bile yetmez. Eski mahallenin her bir evinin nnde durup, bir tablo seyredercesine, saatlerce bakmak istersiniz. Onun iin, Prag' gerekten grdm syleyemem. Tek syleyebileceim, Prag'a geldiimizde yamur yad ve benim Nzm'n dizelerini anmsadmdr: Yamurlar iindeydi Prag Bir gln dibinde gm kakmal bir sandkt. Kapan atm iinde gen bir kadn uyuyordu camdan kular arasnda.

XI.

Amerika, Los Angeles ve Meksika

Amerika'ya iki kez gittim. lkin 1974'te, sonra da 1992'de. Her iki gidiimde de ancak birer ay kaldm. 1974'ten nce, oraya gitmek iin frsat gemiti elime. Bunlarn nden de yararlanmay doru bulmamtm. Birincisi, liseyi bitirir bitirmez bana verilen burstu. Anlarmn birinci cildinde anlattm gibi, Nazi Almanyas'ndan kap bize snan yabanc profesrler sayesinde stanbul niversitesi en parlak dnemini yaarken, bir edebiyat rencisi olarak Leo Spitzer'lerden, Eric Auerbach'lardan yararlanmak frsat elime gemiken, ne id belirsiz bir Amerikan niversitesinde ne iim var diye dndm. kinci frsat Fulbright bursuydu. Souk sava yllaryd o srada. ABD vizesini alabilmek iin insan kk dren bir yn formaliteye boyun emeniz gerekiyordu. Bir yabanc lkeye deil de, ouna yasak bir cennete gidiyordunuz sanki. rnein, suluymu ya da su ilemeye her an hazrmsnz gibi, parmak izleriniz alnyordu. O cenneti tberkloz gibi hastalklarla kirletmemeniz iin, akcier rntgeniniz ekiliyordu. Hele nerdeyse yz soru ieren bir liste vard ki, onu grnce iyice tepem atmt. Komnizmle ilikiniz olup olmad aratrlyordu o sama sapan sorularda. Gereinde hakknzda polis soruturmas yapabilmek iin, on iki yandan beri oturduunuz her yerin adresi isteniyordu. "Teyzenizin ya da halanzn ei komnist miydi?" trnden gln sorularla, nikh yoluyla bile olsa, ailenizde komnist olup olmad renilmek isteniyordu. Bu soruya, "geri ailemde komnist yok ama, ben kendim yleyim" diye bir yant yazmay dndm. Ama 141-142'nci maddeler henz yrrlkte olduklarndan, bunu yapamadm; Fulbright bursundan dakikasnda vazgetim. nc frsat 1970'li yllarn banda oldu. Parmak izleri, akcier rntgenleri, abuk sabuk sorular dnemi artk bitmiti. American Information Office'ten, ngilizce konuan bir erkek bana telefon etti. Bir aylna ABD'de gezmeye davet ediyorlard beni. nce terbiyeli davrandm; "kusuruma bakmayn efendim; u srada vaktim yok" dedim. Adam, "gezi tarihini siz kararlatrrsnz; istediiniz zaman gelirsiniz, isteiniz yerlere gidersiniz" dedi. "Peki, bu geziyi kim finanse ediyor?" diye sorunca, "Amerikan hkmeti" demez mi! Bunun zerine kesin bir "hayr" dedim; bunun nedenlerini de akladm: Amerika'y grmek isterdim elbette. Ama oraya, ancak bir Amerikan niversitesi ders vermek zere beni davet ederse, ya da kendi niversitemin salad parayla, ya da kendi kiisel paramla gidebilirdim. Amerikan hkmeti gibi davranlarn ve gtt siyasal amalar hi doru bulmadm bir hkmetin parasndan yararlanmay aklmn kenarndan bile geirmezdim. Bunlar syledikten sonra telefonu kapadm. Telefon hemen yeniden ald. Sivri sesli bir kadn Trke konuuyordu bu kez. "Ama sizin kadar solcu birok kii bu daveti kabul etti" dedi sivri sesli kadn. Ben de terbiyemi biraz bozarak, "iyi etmiler; ne de olsa domuzdan kl koparmak hayrl bir itir. Ama ben, Trkiye i Partisi'nin bir yesi olarak, domuzdan kl koparmay bile doru bulmuyorum" diyerek, telefonu gene kapadm. ABD hkmetinin tutumunun bu arada deitiini; o rezil McCarthy dneminde solcular lkelerine sokmazlarken, imdi onlar izzet ikram davet edip, kurduklar uydurma cenneti gzleri nne sererek, solcular etkilemeye kalktklarn o zaman anladm. Sacs solcusu, herkes Amerika'ya gitmeye can att iin, benim bu tepkim, Information Office'tekilere yle acayip geldi ki, ertesi gn mdr hesap sormak zere, Edebiyat Fakltesi'ne, bizim ubeye geldi. Aksilie bakn ki, mdr African American'd, yani yllarca Amerika'da smrldkleri ve ezildikleri iin, benim ok tuttuum kara soydand. Meslektalarmn, ABD ile kltrel ilikilerimizin zedelenmesini hi istemediklerini bildiim iin, mdrle karlamayacam, odama kapanacam, benim biraz atlak olduumu syleyerek, durumu idare etmelerini bildirdim. Bu frsattan yararlanmadm halde, gene de iki kez gidebildim Amerika'ya. 1974'te, bizim ngiliz Edebiyat Profesrleri Dernei, Los Angeles'ta bir kongre dzenledi. Ben de kendi fakir niversitemin salad parayla bu kongreye katlabildim. Los Angeles niversitesi'ndekiler, bu kongrenin gerekten uluslararas olmasn, yani Amerikal profesrler gibi bol para kazanmayan Avrupal retim yelerinin de oraya gelmelerini istiyorlard. Bu amala, akln alamayaca kadar ucuz bir charter uuu ayarlamlard. Londra-Los Angeles gidi-dn uak paras, hi unutmam, sdece 115 dolard. Londra Havaalan'nda toplanp, o ucuz

uaa dolutuk. Yolcularn hepsi ngiliz edebiyat profesryd; orada tek Trk de bendim. Sdece bulutlar grerek, yedi saatte Atlantik Okyanusu'nu ap, New Jersey'e indik. Oradaki havaalannn cam duvarlarndan baknca, New York gkdelenlerinin nl siluetini grdm. Bu grnty filmlerden bildiim halde, gene de ardm kaldm. Sonra baka bir charter uayla be alt saatte Los Angeles'a vardk. Gece gndz birbirine kart; saatler yle bir saptt ki, hibirimiz bilmiyorduk saatin tam ka olduunu. Bana yle geliyor ki, ancak 19. yzyln ortalarnda Meksika'dan koparlan Kaliforniya, ABD'nin bir paras deil de, teki eyaletlerden bambaka, apayr, bamsz bir lke. Hatt, bundan drt be yl nce, Kaliforniya Eyalet Meclisi'nden iki temsilci, ABD'den ayrlp, resmen bamsz olmay nermiler. Geri bu neri kabul edilmemi ama, o temsilciler blclkle sulanmamlar. WASP (White, Anglo-Saxon, Protestant) denilen, beyaz soydan, Anglosakson kkenli, Protestanla bal kiiler, belki nfusun te birinden bile daha az orada. ounluk Ltin American yani Amerika ktasnn gneyindeki lkelerden; Asian American yani Japonlar, Koreliler, inliler gibi Asya kkenli; ya da African American yani Afrika'dan gelen kara soydan. Kaliforniyallarn hepsi, kendi dillerini zgrce konuuyor. Kendilerini bir cumhuriyet iln eden komik bir bayraklar bile var: Kocaman bir ay, aynn tepesinde bir yldz, evresinde de The Republic of California yazl. Kaliforniya, Trkiye'nin yarsndan ok daha byk olduu iin, birbirine aykr grnen neler yok ki orada: Bir yanda son derece bereketli narenciye ve meyve baheleriyle balar, bir yanda ller, bir yanda kocaman ormanlar, bir yanda usuz bucaksz kumsallar. Yani olaanst zengin bir doann her eidi, her rengi. Bitkiler, aalar iekler, Avrupa'dakilerden farkl ve ok daha gzel. Gelgelelim, doadan fkran bu gzellikle insanlarn yaptklar irkinlikler arasnda bir atma var. rnein, acayip krmz iekler am, dnyalar gzeli bir aacn hemen yanna; bayann bayas, crtlak renkli, koskocaman bir reklm panosu dikilmi. Bu irkin panolardan birinde, "ben Trkm" diyen, esmer, yakkl, bykl ve de fena halde mao bir yurttamla karlanca bir hayli bozulmutum. Daha sonralar yasaklanan sigara reklmlarndan biriydi bu. "Ben sigara iiyorum ama, bakn ne kadar glym" diyordu bizimki. Kaliforniya'nn teki byk kenti San Francisco'yu ne kadar ok sevdimse, Los Angeles' o kadar az sevdim. Zten oras bir kent deil; otoyollarla birbirine balanan ve irili ufakl kasabalardan oluan bir yerleim blgesi. Bir kentin gzelliini yapan balca elerden biri, mimari dzenlemesidir. Los Angeles'ta mimari sanat yok. Yaplar arasnda uyum da yok. Yaplar, geliigzel yan yana dikilmi sanki. ki katl bir villann yannda, bilmem ka katl, koskocaman bir apartman var. Villadan da, apartmandan da zenginlik ve bayalk fkryor. San Fransisco'nun ayn stilde o gzel ahap evlerini dndke, Los Angeles'n yaplarnn irkinlii, insann gzne bsbtn batyor. Bu kentte beni en ok tedirgin eden eylerden biri, o geni yollarda insan deil, sdece motorlu vastalarn grnmesi. Bizim profesrlerden kk bir grup, drt be mil yryerek, Los Angeles'n kasabalarndan biri olan Hollywood'a gittik. n cin bulunmayan yollarda yryenler grnce, bir polis arabasndakiler, kukulara kapldlar anlalan. Polisler arabalarndan inip yanmza geldiler. Baktlar ki, halim selim, orta yal insanlarz. Kim olduumuzu sordular. Bilimsel bir toplant dolaysyla Los Angeles'ta bulunduumuzu akladk. "Ama neden yryorsunuz? Arabalarnz yok mu?" diye sordular hayretle. "Yok" dedik. "Neden araba kiralamyorsunuz?" diye sordular bu kez. Biz, "araba istemiyoruz; hava gzel, yrmek istiyoruz" deyince, hayretleri ayyuka kt. Herhalde ok acayip buldular bu Avrupal profesrleri. Hollywood'u yle bir grdk. nl Sunset Bulvar'nda yrdk; Beverley Hills'teki oyuncularn oturduklar atafatl villalara baktk. Hollywood'un bu grnts beni pek etkilemedi dorusu. "Hi grmesem de olurdu" dedim kendi kendime. Biraz gezindikten sonra, iki taksiye binip Westwood Village'e dndk. Bu Westwood Village, ad stnde, Los Angeles'n kasabalarndan biri deil, bir kyd szde. Kentin en gzel ve en sessiz semtlerinden biri saylyordu. Los Angeles niversitesi'ne yakn olduundan, bizleri oraya yerletirmilerdi. Geri niversiteye yakn olmasna yaknd ama, niversitenin ok byk hastanesine de yaknd. Dolaysyla, ambulanslarn ve polis arabalarnn sabahlara kadar uluyan siren seslerinden tr, geceleri pek uyuyamyordum. Bir korku filminde yayordum sanki. "Acaba imdi kim vuruldu, kim bakland, kim ar hasta, kim can ekiiyor" diye dnp duruyordum btn gece. Amerikan polisiye filmlerden anlald gibi, akln alamayaca kadar ok vukuat vard Los Angeles'ta. Sirenler ulumad zaman da, Kaliforniya'nnki gibi, hibir zaman fazla scak olmayan, rutubetsiz, gzel bir iklimde hi gerekli saymadm klima letlerinin srekli vnlamas duyuluyordu. Bir Dinozorun Anlar'nda da

anlattm gibi, o soutma sistemi yznden ses tellerim perian oldu. stanbul'a geri dndmde ameliyat edildim; bir iki yl sessiz kalmaya mahkm oldum. Kaliforniya'nn ou kampuslar gibi ok geni bir alana yaylan UCLA'nn (University of California at Los Angeles) kampusu ahaneydi. Orada Sculpture Garden denilen ak havada bir heykel mzesi bile vard. Los Angeles'llar ne yaparlarsa yapsnlar doann zenginliini, aalarn, ieklerin gzelliini bozamyorlard zten. Hatt bu gzellikten yararlanmak iin zel aba gsteren Los Angeles'llar de vard. rnein, Huntington Library'yi ynetenler, nefis botanik baheleri kurmutu. Bunlarn arasnda, tpk Japonya'dakilere benzedii sylenen bir Japon bahesi ve bazlar iek am yzlerce kaktsl bir Desert Garden, yani l bahesi vard. Bir de, irinlik olsun diye, bir Shakespeare Garden dzenlemilerdi. Shakespeare'in oyunlarnda szn ettii her iek ekilmiti oraya. Yzme havuzlarn sevmem. Hele bizim Ege ve Akdeniz kylarnda dalgasz lk sularda gzel gzel yzmek varken, bunlar tamamyla gereksiz bulurum. Ne var ki, Pasifik Okyanusu sahilinde yzme havuzlar gerekten gerekli. nk kocaman dalgalar insan oradan oraya savuruyor; iki kula bile atamadan, surf denilen o krk dalgalarn kpkleri arasnda boulur gibi oluyorsunuz. stelik baz kylarda suyun ss 12 dereceyi amad iin, donuyorsunuz. Bunlar biliyordum ama, deniz tutkum gene de ar basyor, ille Pasifik Okyanusu'nda yzmek istiyordum. Bir kafadar da bulmutum. Upsala niversitesi'nden sa baca protezli, sveli bir profesrd bu. Adam, sdece topal sanmtm ilkin. Ama gmrk muamelesi iin uamz New Jersey Havaalan'na inince, durumu anladm: nk stnde silh olup olmadn denetlemek iin, elektronik tehizatl yerden geerken, ziller ngr ngr alyordu. Adamcaz, maden paralarn, aksn, saatini filn cebinden karp bir yana koyuyor; ama ziller gene alyordu. Sonunda anlad; "kusura bakmayn, takma bacam yznden" dedi. Westwood Village'den her saat ba kalkp Santa Monica'ya giden bir otobs bulduk. te o otobsten inince, ilk kez grdm Pasifik Okyanusu'nu. Yola bitiik bir gezi yeri vard. T aada da upuzun merdivenlerle inilen, austos aynda olduumuz halde surf yapan birka kii dnda, nerdeyse bombo, ok geni ve usuz bucaksz bir kumsal. Merdivenlerin birinden indik; kabinlerde mayolarmz giydik. Upsala'lnn protezinin t kaladan baladn grnce, zldm. "Rahat yzerim ama, bana yardm etmeniz gerek" dedi; ne yapacam da anlatt: Adam yar beline kadar suya girdikten sonra, takma bacan karacak, ben de onu alp, dalgalardan uzak bir yere, kumsala koyacaktm; sudan ktnda da geri getirecektim. Kongre toplantlar biter bitmez, nerdeyse her akam Santa Monica'ya gittiimiz iin, takma baca gtrp getirmeye kolayca altm. Bylece teki profesrler otel havuzlarnda uslu uslu bc bc yaparken, tek bacakl Upsala'lyla ben Pasifik Okyanusu'nun dev dalgalaryla bouuyorduk. Los Angeles dn, gene ilkin New Jersey'deki havaalanna indik. Orada zel ve ucuz uamzla Londra'ya gittik. Gece havalandk ve New Jersey New York'a bitiik olduundan, dakikalarca New York'un stnde utuk. Bu yolculuk srasnda grdm en gzel eylerden biri, o kentin klaryd. Sdece beyaz deil, renk renkti bu klar. Alaktan uan uamzn kanatlarna yansyorlar, onlar da rengrenk yapyorlard. Dolunay da yle byk ve bize yle yaknd ki, her an ona arpabilirdik sanki. Sonra uak ykseldi ve sdece bulutlar grdk. Zten snrl olan dolarlarm oktan tkenmiti. Bu yzden, ne ieceimi soran hostese, yal bal ve edepli bir hanm gibi davranarak, alkoll bir ey istemediimi, sdece portakal suyu ieceimi syledim. yi ki tam o srada, arkamda oturan ihtiyar profesrn bouk sesi, "ikiler bedava; bapilotun bize ikram" diye fsldad. Bunun zerine, yal bal ve edepli bir hanm gibi davranmaktan dakikasnda vazgeip, bir cin tonik istediimi bildirdim. Btn yolcularn profesr olduklarn renen kaptan pilot, bize bir tek kez deil, kez ayn ikramda bulundu. ki merakls olmayanlar, kendi paylarna denleri merakllara aktardklar ve ayrca yemeklerde ampanya sunulduu iin, yedi sekiz saat iinde bu kadar ok iki hi imemitim. Derken, pilot kabininin kaps ald ve bapilot, sendeleye sendeleye aramza dald. oumuzu, bu arada beni de kucaklayp pt. Birer iki daha ikram etmek istediyse de, profesrlerin hanmlar buna kar ktlar. Kabinde iki pilot daha bulunduunu bildikleri halde, bapilotun ayakta duramayacak kadar ikili olduunu grmek, onlar tedirgin etmiti. Bense, bu sevecen ve sarho pilota tam bir gven duymutum. Onun kadar sarhotum herhalde; nk uak Londra'ya indiinde, hl havalarda umaktaydm biraz. Los Angeles' sevmemitim ama, oradaki kongre sayesinde, bir haftalna Meksika'ya, iki gnlne de ok sevdiim San Francisco'ya gidebildim. Meksika'y hemen, San Francisco'yu ise ileride anlatacam. San Francisco beni yle arpmt ki, oray yeniden grmek; orada iki gn deil, iki hafta kalmak istiyordum.

Nitekim 1992'de, yani on sekiz yl sonra, Amerika'ya ikinci gidiimde, bunu yapabildim. Meksika faslna gemeden nce, 1974'te San Francisco'dan Los Angeles'a dnme ksaca deinmek istiyorum imdi: Bir saatte Los Angeles'tan San Fransisco'ya rahat rahat umutum. Dnte Pasifik kylarn uzaktan da olsa, yle bir grebilmek iin, bir gndz otobsyle gitmenin daha ho olacan dnmtm. Oysa nl Greyhound irketi, San Francisco'dan Los Angeles'a iki ayr yoldan gidermi. Biri scenic drive yani manzaral gidi, sahili izlermi; teki de karadan gidermi. Ben bunu bilmediimden, karadan giden otobse binmiim. Bylece on bir saat sren tam bir karabasan yaayp, gzel Kaliforniya'nn irkin yanlarn grdm. Wim Wenders'in bir filmini seyrediyordum sanki. stnde bir tek aa, bir tek yeillik bulunmayan, ln ortasndan geerken, uzaklarda biimsiz sanayi blgelerini, hznl ve ssz kasabalar, irkin benzin istasyonlarn hayal meyal grebiliyordum. Bir de "otomobil mezarlklar" vard. Yani kazaya urayan ya da artk onarlmayacak kadar hurda olan arabalarn st ste yldklar yerler. ller ve can ekien yarallarla dolu sava alanlar kadar hazindi bunlar. Otoyolda hzla ilerlerken, samzdan solumuzdan arabalar geiyordu; ama bunlarn iinde insan yoktu sanki. On bir saat boyunca yolda grdm tek canl, yalnayak yryen, delik deik pantolonlu, gmleksiz bir zenci ocuu oldu. Los Angeles niversitesi, kongre yelerine ok ucuza uak bileti salamakla kalmad, kongre bittikten sonra, gene ok ucuza, bir yolculuk yapmak olasln da verdi bizlere. yerden birini seecektik: Ya Kaliforniya'nn grmediimiz blgelerinde, ya Hawaii adasnda ya da Meksika'da bir haftalk bir geziye gidebilecektik. Bu seenein de ok ekici geldi bana. Ama biraz dnp tandktan sonra Meksika'y setim. nk Kaliforniya'ya ileride belki gene gidebilirdim, (nitekim gittim de). Hawaii'nin ABD'nin bir eyaleti olduktan sonra ok bozulduunu, bayalatn sylyorlard. Meksika ise, yeryznde en ok merak ettiim lkelerden biriydi. Byle bir frsat da bir daha elime geemezdi. Meksika'ya gitmesine gittim, sekiz gn de kaldm orada. Ama imdi dnyorum da, oraya sahiden gittim mi acaba? Yoksa bir d myd bu? Meksika gibi bir lkeyi sekiz gnde grmenin yolu var myd? Deil sekiz gn, en azndan sekiz ay gerekir Meksika'y grdm diyebilmek iin. Meksika, corafya asndan bile, aykrlklarla dolu acayip bir lke, dnyann en acayip lkesi belki. Bir yandan Atlantik Okyanusu'na, bir yandan Pasifik Okyanusu'na ak. Buzlu karl dalardan tutun da, lml blgelere ve tropiklere kadar, iklimin her tr var orada. lleri usuz bucaksz; bereketli topraklar da. Bir yanda 5600 metreden yksek Popocatepetl Yanarda var; bir yanda, hindistancevizi aalaryla dolu, altn kumsallar. Gkyz bulutlanmadan, yamurlar yaar. Mexico City'de nerdeyse her gn leden sonra saanaklar var. Acapulco'daki otelin havuzunda gece yars yzerken, bir de baktm yamur balad ve bu lk yamur btn gece boyunca srd. Meksika, corafyasyla, iklimiyle, bitki rtsyle, birbirine aykr blgeleriyle, akln alamayaca kadar artc ve garip bir yer. Uygarl da bir o kadar acayip. Bir yanda 17. ve 18. yzyllarn barok stilinde Katolik kiliseleri; bir yanda Azteklerin tapnaklar. Ama ne yazk ki, lkenin deiik blgelerini gremediim gibi, bir haftada, bu kiliselerin ve tapnaklarn da pek azn grebildim. Maya uygarln ve Aztek mparatorluu'nu ancak kitaplarda okudum, resimlere baktm. Yucatan'daki piramitleri gremedim. Mayalarn fresklerini gremedim. Mexico City'ye yakn olduu halde, Teotihuacan'daki Gne Piramidi'ni gremedim. (Btn bu acayip yer adlar Kzlderililerin eski dilinden kalma.) Nemrut Da'ndakilerden belki be kat daha byk olan Tula'daki dev heykelleri gremedim. Aztek tapnaklarnn kabartmalarn gremedim. Kim bilir daha neler neler gremedim. 1974 ylnn Austos aynn son haftasnda, buuk saatte Los Angeles'tan Acapulco'ya utuk. Uan kaps alnca, bir frnn kapa ald sanki. Yalnz iklim deil, aalarla bitkiler de Kaliforniya'dakilerden bambakayd. mrmde ilk kez grdm bu aalarla bitkiler, yalnz farkl deil, ok da gzeldi. Kumsallarda, tepesinde demet demet ok iri hindistancevizleri asl, palmiye trnden upuzun aalar vard. Acayip iekler, acayip ku sesleri, acayip kokular vard. Artk tropiklerde olduumu anladm. ok yksek dalarla evrili, Pasifik Okyanusu' na alan krfez, akln alamayaca kadar gzeldi. Ama Acapulco, Amerikal zenginlerin dadandklar bir elence yeri olduundan, insann yreine inen irkinlikler de vard orada. rnein, sipsivri sakil gkdelenler, grltl diskolar, geceleri krmz klarla aydnlanan koskocaman kokakola reklm panolar filn. Humphrey Bogart'a hayranlmdan tr, Acapulco'da gece kaldmz otelin adnn Casablanca olduunu asla unutamam. Kentin btn yaplar gibi yksek bir tepenin stndeki otelin taraasndan btn krfez grnd iin, manzara grkemliydi. Hele gne batarken, bu grkem, akllara smaz yle boyutlara

vard ki, kendimden getim. stelik, otelde geireceimiz ilk gece onuruna hepimize birer kart verdiler. Bu karta karlk, bedavaya bir margarita iebilecektik. Margarita'nn Meksikallarn mill ikisi tequilla'dan yaplm bir kokteyl olduunu biliyordum; mrmde tatmadm bu tequila'nn ne biim bir ey olduunu da ok merak ediyordum. Gruptaki meslektalarmn bir ksm byle egzotik ikileri azlarna koymadklarndan, kendi kartlarn bana verdiler. Ben de, taraada batan gnee kar bir koltua yerleip, ilk margarita'm istedim. Kenarlar tuzlu bir ampanya kadehinde, buz gibi souk bir iki geldi. Scaktan fena halde bunaldmdan, hzla itim bunu. Derken bir tane daha, bir tane daha itim. Ancak nc margarita'dan sonra bam dnmeye balaynca, aklm bama geldi. Zararsz sandm bu kokteylin ne denli sert olduunu anladm. Meksika'da kaldm hafta boyunca, geri her akam tequilla itim ama, bu bell alkoln nasl iilmesi gerektiini renmitim artk. Akam yemeinden nce, ok yava yava bir tek margarita, geceleri uyumadan nce de, gene ok yava yava, ikinci ve son margarita'm iiyordum. stanbul'da Adalar'a ileyen vapurlar boyunda bir gemiyle, Acapulco Krfezi'nde saat sren bir geziye ktk. Gemi Amerikal turistlerle doluydu. Onlara irin grnmek iin, eit eit tatsz numaralar yaplyordu. rnein, korsan klnda bir adam, klcyla, yolculardan birinin szde grtlan kesiyordu. Bunun ipak fotoraf ekiliyor ve ba kesilen yolcuya hemen satlyordu. Meksikal gencecik yoksul ocuklar, dimdik yarlarn t tepesinden dalp, turistlerin suya attklar maden paralar, itie kaka denizin dibinden topluyorlard. Benim ise, dalarken ayaklar kayacak, kayalara arpp paralanacaklar diye dm kopuyordu. Bir yandan da rehberler, krfezi evreleyen tepelerin yemyeil yamalarnda aalar arasndaki ahane villalar yolculara gstererek, Hollywood'un nl yldzlarnn adlarn sayyorlar. "u Rock Hudson'n villas, u Gary Grant'n villas, u bilmem kimin villas" diye aklamalar yapyorlard. Fondo de Cristal yani "Dibi Aynal" denilen bir tekneyle yaptmz krfez gezisi, kat kat daha ilgin geldi bana. Bu on be yirmi metrelik motorun dibi yassyd ve tahtayla deil, kaln yekpare bir camla boydan boya kaplyd. Camn evresindeki kk parmakln arkasnda oturuyor, denizin derinliklerini rahat rahat seyredebiliyordunuz. Benim gibi, denizin dibine, oradaki bitkilere, talara, mercanlara, balklara ve her eye manyaka bir merak duyan bir insan iin byk bir mutluluktu bu. Teknenin tayfasndan bir delikanl, dalp dalp, camn altna yzyor, eliyle tuttuu deniz yldzlarn, deniz kabuklarn glmseyerek bize doru uzatyordu. Derken, gene tayfadan gzel bir kz suya dalyor; yakkl delikanlyla el ele tutuuyor; sularn altnda ho bir bale balyordu. Dibi canl tekne gezisinin asl amac, bize bu oyunlar deil, sularn altndaki Meryem Ana heykelini gstermekti. Rehberin anlattklarna gre, Meksikallar, lkelerini koruduklarna inandklar ve Virgen de Guadalupe yani "Guadalup Bakiresi" dedikleri bu Meryem Ana'nn, bronzdan, platinden ve gmten yaplm sekiz metre boyundaki bu heykelini, 1926'da sularn dibine dikmilerdi. "Neden?" diye sorduk. Ne var ki, tam o srada rehberin ngilizcesi ifls etti ve spanyolca konumaya balad. yle bir hzla konuuyordu ki, bu dili okurken anladm halde, adamn sylediklerini anlayamyordum. Bu yzden de, Meryem Ana'nn sularn iinde k l ldadn kendi gzlerimle grdm ama, heykelin neden Pasifik Okyanusu'nun dibinde olduunu hl bilemiyorum. Bildiim tek ey, byle caml bir teknenin Akdeniz'in baz kylarnda, rnein Gemili Adas ya da Kekova dolaylarnda ne denli yararl olacadr. nk neler neler gmldr bizim o sularmzn altnda.

Acapulco'da kaldm gece, uyumadan nce, Casablanca Oteli'nin bahesindeki yzme havuzunda uzun uzun yzyordum. Armut biiminde havuz, mavi bir kla altndan aydnlanmt ve o ge saatte, benden baka in cin yoktu ortada, ikinci ve son tequilla'mi havuzun kenarna koyuyor, ara sra bir yudum iiyor ve yzmeye devam ediyordum. Bir ara bir slk sesi duydum. Altm drt yanda olan bana kimseler slk almazd elbette. Islklar srp gidince, evreme baktm: Tropiklerin o rengrenk acayip kularndan biri, havuza bitiik aalardan birine tnemi, benimle akalayordu. Ne denli keyifli olursa olsun, yzme havuzlar yetmiyordu bana. Acapulco'nun gzel kumsallarnda da yzmek istiyordum. Bizim otelin bulunduu tepenin altnda, bedava girilen bir plaj vard. Bambudan yaplm soyunma kabinleri, rahat ezlonglar olduu halde, varlkllar yzme havuzlarn ye tutarlar, ancak yoksul yerli halk, gelirdi oraya. ou ezlonglara uzanmaz, suya da girmezdi. Btn gn altktan sonra, elerini, oluklarn ocuklarn alp, kumlara melirler, hi kprdamadan, Pasifik Okyanusu'nun byk dalgalarna ve batan gnee sessizce bakarlard. ocuklarn bile grlt ettiklerini, hatt aralarnda konutuklarn hi duymadm. Sessiz, soylu ve umarsz bir hzn iindeydiler hepsi. Meksika nfusunun yzde altm melez, yzde otuzu Kzlderili kkenli ve sdece yzde onu spanyolmu. Ama bana yle geldi ki, btn az gelimi lkelerde olduu gibi, iktidar ve para bu yzde onluk aznln elindeydi. Melezler bir eit orta snf saylabilirdi belki. Ama asl ezilenler, lkeye spanyol igalinden nce sahip olan yerli Kzlderililerdi. Bunlardan birkann yzn hl unutamadm. Biri, akamst deniz kysna uzanm, ok zayf, orta yal bir kadnd. Ayaklar plak, salar krlam. Kuma gml ban ara sra eviriyor, korkun bir hznle dalgalara bakyordu. Kalnca ve ok uzun bir ip, sol bileine sk sk sarlyd. Sa elini yava yava kaldryor, sol bileindeki bu kaln halkay yokluyordu zaman zaman. Bu gece, o tropikal aalardan birine kendini asacak korkusu dt iime. teki on drt on be yalarnda bir kzd. Rhtmda bir bankn nnde her nedense yere oturmu, ban banka dayamt. Ara sra ban kaldryor, perian gzlerle evresine bakyor; sonra, ban gene banka dayyordu. O banka oturmak, salarn okamak, ona glmsemek, ektii acy biraz olsun hafifletmeye almak geldi iimden. Ama insanca temaslar kurmaktan her zaman alaka korktuumuz iin, bunu yapamadm. Otobsle Pasifik kylarndan ve Acapulco'dan ayrlrken, bu ahane kentin teki yzn grdm: Bizdekilerden kat kat daha sefil gecekondular, amurlu patikalar, geni kenarl apkalar giyen eee binmi kyller; bizde olduu gibi erkeklerinin peinden yaya yryen, balarnn stnde koskocaman sepetler tayan kadnlar; kirli derelerde amar ykayan gen kzlar; paavralar iinde insanlar; her bir yanda yoksulluk, umutsuzluk, hzn. Buna karlk, doann gzellii gittike daha grkemli oluyordu. nk 1800 metre yksekliinde olan Taxco'ya ("Tasko" telffuz ediliyor) gidiyorduk ve otobs yavalayarak yoku yukar kyordu. Acapulco'da grmediim bitkileri, aalar gryordum imdi. rnein, kahve aalar, kakao aalar. (Kakao szcnn de, hl ocuklar kadar sevdiim ikolata szcnn de Aztek dilinden geldiini rendim bu arada.) Meksika'ya zg bir meyve olan agave aalar, ok byk muz aalar, ananas aalar, koskacarnan amdanlara benzeyen iek am kaktsler ve acayip sesler karan rengrenk kular. Kaliforniya doasna baylmtm ama, o otobsle giderken grdklerim ok daha arpc geldi bana. Sipsivri bir tepenin stndeki Taxco kasabas da bir aheserdi. Ayn ad tayan snm bir yanardan bitiiindeydi. Bir tek gece geirdiimiz Rancho Oteli, mrmde kaldm otellerin en gzeliydi, spanyol mimarisine uygun olarak (unutmayalm ki, Meksika'ya "Yeni spanya" denilirdi eskiden) bir patio, yani bir i avlunun evresinde kurulmutu. Bu i avlunun ortasnda, alt ayr gvdeli, acayip olduu kadar nefis, ok byk bir aa dikiliydi. Odanzdan galeriye knca, i avludaki ieklerden ve o kocaman aatan gznz ayramyordunuz. Taxco bir kent deil, kke bir kasabayd aslnda. Kk talarla denmi darack yollarnda, dimdik yokularnda kaybolmamzn da yolu yoktu. nk nereye giderseniz gidin, spanyollarn yapt barok kilisenin kulelerini gryordunuz. Bu kiliseye "baroun en barou" demek yerinde olur. Bylesine yaldzlar ve ssler iinde, bylesine ldayan, bylesine lgn bir mimari rnei mrmde grmedim. Taxco dolaylarnda artk tkendii sylenen gm madenleri bulunduundan, herhalde bol bol gm de vard o kilisenin yapsnda. Zten "Gm Kasaba" demlen Taxco'nun balca gelir kayna, gm taklar, gm biblolar satan ve her sokakta grlen kk dkknlardan geliyordu. Bunlarn vitrinlerindeki gm el ileri yle gzeldi ki, yeterince param olmadndan,

yolculuklarmda, "ah unu neden alamadm, ah bunu neden alamadm" diye hayflanma huyum hi olmad halde, Taxco'da bir hayli hayflandm gerei sylemek gerekirse. Taxco'nun tek byke meydan, o gml kilisenin nndeydi. Orada bir kk orkestra vard ve halk cokuyla dans ediyordu. Buradaki Kzlderili kkenli yerlilerin yoksulluk ve alk ekmedikleri besbelliydi. Acapulco'dakiler gibi ezik, hznl ve sessiz deildiler. Tam tersine, yaama sevinci iinde, oynuyor, arklar sylyorlard. O kk meydanda yle bir mutluluk havas vard ki, yorgunluktan ykldm halde, uzun sre oradan ayrlp gzel otelime gidemedim. Sonunda bir saanak yamur balaynca, otele snmak zorunda kaldm. Yamur btn gece srd ama, meydandan hl mzik sesleri ve arklar geliyordu. Ertesi sabah Taxco'dan Cuernavaca'ya giderken, kk ocuklar, bara ara, otobsmze kouyor, bir iple balayp ellerinde tuttuklar canl iguana yavrularn bize satmak istiyorlard. Demek ki, Meksika'nn turistik eyalarndan biri de bunlard. Ama aramzdan hi kimse, minyatr timsahlara benzeyen bu sevimsiz yaratklar satn almay aklnn kenarndan bile geirmedi. Bir tek gn kaldmz Cuernavaca, Taxco gibi coturmad beni. Orada da barok bir katedral ve imdi adn unuttuum, acayip ieklerde dolu bir park vard. Kyller, kaldrmlara oturmu, kendi yaptklar resimleri satyorlard. Bunlar, tuval ya da kt olarak kullanlan aa kabuklar stne hep ayn motifleri iliyordu: Mavi, mor, krmz ya da yeil atlar; ok uzun kuyruklu rengrenk kular ve o atlar ve kular gibi, gene bu dnyadan olmayan iekler. Ucuz olduklar iin, iki resim aldm; ereveletip evime astm. Onlara baktka, "ah Meksika!" diyorum; iim szlyor. Son duramz olan Meksika'nn bakenti Mexico City'de ok kocaman ve ok sevimsiz bir otelde gece kaldk. Ykseklii 2260 metre olmasna karn Mexico City hi serin deil, gene tropikal, gene yemyeildi ve kimi zaman uzun sren lk yamurlar yayordu. Varolaryla birlikte nfusu on yedi milyona yakn olduundan, her bir yan tklm tklm kalabalkt. Kimi zaman mini etekli gzel polis kzlarn ynettii trafik korkun skkt ve gece ge saatlerde bile sokaklar nerdeyse Paris'inkiler kadar canl, cvl cvld. Kalabalndan ve grltsnden tr, sokaklarnda rahat rahat gezinemeyeceim, nereye, nasl gideceimi bilemeyeceim byle karmakark, byle byk bir kentte, beni kurtaran Dominique Eluard'n iki kadn arkada oldu. Dominique, Eluard ile evlenmeden nce, uzun zaman Meksika'da yaam. Hatt yanl anmsamyorsam, airle orada tanmlar. Yakn dostlar olan bu iki kadnn telefon numaralarn bana vermiti. Onlara telefon edince, kk arabalaryla hemen gelip beni o sevimsiz otelden aldlar; gn sabahtan akama kadar beni gezdirdiler. Akamlar da evlerine gtrdler, uygar yemekler yedirdiler bana. Bylece, tortilla ve ok ac bir biberle yaplm ikolata soslu kuru fasulye yemekten kurtuldum. nk gittiim ucuz lokantalarda Meksikallarn bu mill yemekleri hep karma kyor, ben de dayanamayp onlar yiyordum. Kadnlardan biri Beyaz Rus asllyd. teki de Franco rejiminden kaan Cumhuriyeti bir spanyoldu. Onlarn sayesinde hem kenti biraz grebildim; hem de, gn de srse, insanca ilikiler yaayabildim. Mexico City, Texcoco Gl'ndeki bir adann stne kurulduu iin, bir yn kanal vard; evresi de hep suydu. Tropikal iklimden tr, kimi zaman bu kanallar ve sular, gzel bitkiler ve ieklerle yle doluydu ki, bunlara "su stnde yzen baheler" diyorlard. Uzun sopalarla ynetilen dibi yass sandallarla geziniliyordu orada. Geceleri bu sandallar rengrenk fenerlerle aydnlannca, bir peri masalna dnyordu o yzen baheler. Bu kadar ksa zaman kaldm kentlerde mzelere pek gitmem ama, orada iyi ki gittim. Chapultepec adl ok gzel bir parktan geerek varlan Modern Sanat Mzesi, her bir yan camdan yaplm yuvarlak bir binayd. Modern Meksika sanatnn ok ilgin rnekleri sergileniyordu orada. Ama beni bu sanat eserleri kadar etkileyen baka bir ey de vard: Girii bedava olan mze, oluunu ocuunu yanna alm Kzlderili kkenli kadn erkek kyllerle doluydu. Hayran hayran tablolara, heykellere bakp, baz ayrntlar birbirlerine gsteriyorlard. Oysa, ne yazk ki, halkn eitimini hi mi hi nemsemeyen kendi lkemde, fakir fukara, Topkap'ya da ayak basmaz, Ayasofya'ya da. Mzeler sdece cebi dolarl turistlere aktr sanki. Dnyada grdm en ilgin mzelerden biri olan Mill Antropoloji Mzesi'nde de, ocuklaryla gezen Kzlderili aileler grdm. "Ha yle! Kendi atalarnn yaratt Aztek uygarlnn kalntlarn bari grebilsin u fakirler" dedim. Sdece iindekiler deil, o mzenin mimari yaps da mthiti: Tek bir stun stnde duran bir ats vard ve inanlacak gibi deil ama, o tek stundan sular fkrd iin, at sularn stnde duruyordu sanki. O mzede grdklerimin bazlarn hi unutamam. rnein, firuze ve krmz bir deniz kabuundan yaplm, sedef gzl bir lm maskesi; "gne ta" denilen, koskocaman yuvarlak bir tan stne oyulmu

takvim; ve yeim tandan ok kk bir ocuk heykeli. Mexico City'de kamu binalar, belediyeler, milli saraylar da birer mze saylabilir aslnda. nk adn asla unutamayacam aydnlk kafal Jose Vasconcelos, 1920'li yllarda kltr bakanl srasnda, devletin denetimindeki binalarn duvarlann devrimci sanatlara am, "hodri meydan! Buralara cannzn istedii gibi resim yapn!" demiti. Bylece Orozco'lar, Diego Rivera'lar, Siqueiros'lar, Meksika'nn hem smrge olarak gemiini, hem de yzyllar boyunca smrden kurtulmak iin verdii savam anlatan byk freskler yapmlard duvarlara. Bu fresklere baknca, Meksika'nn btn tarihi canlanyordu gznzn nnde. Mexico City niversitesi'ni de grmek istiyordum. nk niversite kitaplnn, d duvarlar batan aa mozaikten yaplm resimlerle kapl bir binada bulunduunu duymutum. Koskocaman dikdrtgen bir yapnn her bir yannn Meksika tarihi ve niversitelerin ilevleriyle ilgili resimlerle sslenmesinin pek ho bir ey olmayacan sanmtm. Ama yanlmm; nk arpc olduu kadar da gzeldi bu kitaplk binas. stelik byle bir kitaplktan yararlanan rencilere byk sayg duydum. nk onlar, tek dinlenme gn olan pazarlar, sabah erkenden niversiteye gelirler; yoksul, dolaysyla eitimsiz kylleri kampuslarna arrlar; onlara konferanslar, konserler verirler; kitaplar, kasetler armaan ederlermi. Mexico City'de gece kaldktan sonra bu d yolculuk bitti; Los Angeles'a geri dndk.

XII.

Amerika New York ve San Francisco

teki dnyaya deil, bu dnyada son yolculuuma, 1992 ylnn ilkbaharnda yetmi alt yandayken ktm. Bu yolculukta, ABD'nin en ok merak ettiim iki kentini, hi gitmediim New York'u grebildim ve on sekiz yl nce ancak iki gn kalabildiim San Francisco'ya yeniden gidebildim. On be gn New York'ta, on be gn de San Francisco'da geirdim. ocukluumdan beri yakn dostum olan psikolog doktor Daisy Franco, yllardr New York'ta oturuyor ve beni srarla aryordu. Benim de onu greceim gelmiti. Berkeley'de doktora yapan gen arkadam Ayfer Bartu ise, on bir yandayd onu ilk tandmda. Ayfer'i hem ok seviyor hem de ok beeniyordum. (nk insann, hi beenmeden ok sevdikleri vardr ne yazk ki.) Ama Ayfer'i beeniyordum, hem de yle beeniyordum ki, ona, "fahri torunum" unvann vermitim. O ve ayn evi paylat arkada Aylin, beni Berkeley'e ardlar ve istediim an, tam yirmi iki dakikada, oradan San Francisco'ya gidebileceimi sylediler. Bunun zerine, ikinci Amerika yolculuuma kmaya karar verdim. Sabahn krnde uaa tam binmeden nce, bir kz, herkese sorduu abuk sabuk sorular bana da sordu: ABD hkmetini ykmaya niyetim var mym? antamda tehlikeli silhlar var mym? Bombalar var mym? filn falan. "ABD hkmetini ykmaya fena halde niyetim var. Ama ne are ki, buna gcm yetmez" dedim. Kahkahalar atarak, antamn da Kalanikoflar ve bombalarla dolu olduunu bildirdim. Anlalan bu kzcaz glmece duygusundan tmyle yoksunmu. Kalarn att: "Efendim, bu bir formalite. Ama size sormak zorundaym. Bu benim grevim. Zten uaa binerken de inerken de detektrden geeceksiniz" dedi. Formalitelerin her zaman sama olduunu, ama bu kadar samasn mrmde grmediimi de syledim kza. Drt yz elli kiilik bir Jumbo Jet ile yedi saat krk dakikada New York'a utuk. ok skntl bir yolculuk oldu. Pencerelerden uzak, ortalarda bir yerde oturduum iin, bulutlar bile gremiyordum. Bir rezalet yaparak, sigara yasan gene deldim. Tek avuntum, hi grmediim bir Woody Allen filminin bir ara gsterilmesi oldu. "Cinsellik konusunda bilmek istediiniz ve sormaya cesaret edemediiniz her ey" gibi ok uzun bir ad olan bu filmde, Woody Allen eitli cinsel sapklklar ok gldrc bir biimde ele alyordu. rnein, adamcazn biri, psikiyatra gidiyor, utancndan ecel terleri dkerek, "Margaret'e m" diye bir itirafta bulunuyor. Ruh doktoru, "sklacak ne var bunda? Margaret'e ksan ksn, zlme" diyor. "Ama siz Margaret'i grmediniz ki?" diyen adamcaz, bir daha geliinde Margaret'i de yannda getiriyor. Meer Margaret beyaz bir koyunmu. Dantelli, siyah bir don giymi, boynu siyah fiyonklu bu ok seksi beyaz koyuna, ruh doktorunun da dakikasnda vurulduunu grnce, kendimi tutamayp katla katla glmeye baladm. Bunun zerine uyuklayan teki yolcular balarn kaldrp ayplayan gzlerle bana baktlar. Yani sigara rezaleti yetmiyormu gibi, bir rezalet daha yapmtm sanki. Neyse, her taraf sk sk kapal kocaman bir kutuda sarsla sarsla, sonunda New York'a vardk. Benim dm koparan, o insansz, salt elektronik havaalanndan knca, iyi ki New York'ta oturan arkadam ressam Ergin Atlhan beni karlad ve arabasyla Daisy'nin oturduu yere gtrd. ok byk, ok yksek bir binann nnde durduk. st tenteyle rtl uzunca bir giri; kocaman bir hol; holde aynalar, hallar, masalar, koltuklar ve operet generallerine benzeyen, yaldzl apoletti, lcivert niformal bir kapc grnce, "buras otel, sen beni yanl yere getirdin" dedim Ergin'e. Manhattan'da apartmanlarn hep byle olduunu syledi. Derken kapnn nnde, normal bir otomobilden nerdeyse iki kat daha uzun, btn camlar simsiyah bir araba grdm. Bu kasvetli arac bir cenaze arabas sandm doal olarak. "Eyvah, apartmanda len biri var!" dedim. Ergin, bunun bir limousine olduunu, kimi zenginlerin bunlar her gn kullandklarn; kimilerinin de, dnlerde, ziyafetlerde ya da ok nemli konuklar gezdirmek iin bu limousine'leri kiraladklarn sabrla aklad. "Ben bunlara kesinlikle binmem" dedim, arkadam Daisy'nin beni byle bir arala New York'ta gezdirmeye hi niyeti olamayacan bildiim halde. Havaalanndan Daisy'nin evine giderken, yollarda bir eyler grmtm. Ama saatlerin yedi saat ileriye ya da geriye alnd, gecenin gndze kart bu uzun ve skntl uutan sonra, yle sersemlemi bir haldeydim ki, ne grdmn pek farknda deildim. ktm havaalan neredeydi, geldiim sokak neredeydi, hi bilmiyordum. stanbul'dayken, bir ansiklopediye bakarak, New Yor k'un corafi durumu konusunda biraz bilgi edinmeye

almtm. Ne var ki, bu bilgi ok karkt kafamda: New York kenti (nk bir de New York eyaleti var) Atlantik Okyanusu'nun kysnda adalar stne kurulmu. Manhattan Adas'ndan bir kpryle Brooklyn'e, sonra da Long Island Adas'na gidiliyormu. Kentin nemli bir yerleim blgesi ve byk bir ada olan Staten'e araba vapurlar iliyormu. Ayrca, eskiden gmenlerin ABD topraklarna ilk ayak bastklar yer olan Ellis Island ve elinde meale tutan zgrlk Heykeli'nin bulunduu Liberty Island gibi kk adalar varm. New York'un (iinden mi, yoksa kenarlarndan m, bunu pek anlayamadm) Hudson River, East River gibi rmaklar akyormu. New York'ta bir iki gn kalnca, kentin asl merkezinin, btn gkdelenlerin dikildii, Broadway'in bulunduu Manhattan adas olduunu hemen anladm. Benim arkadan evi, 72. sokakta, bu adann ortasndayd. Central Park'a da ok yaknd, en lks caddelerden biri olan 5. Avenue'ya da. Btn sokaklar ve caddeler numaral olduundan, ya birbirine paralel ya dzenli bir biimde kesitiinden, benim gibi yn duygusundan yoksun bir insann bile, orada kaybolmasnn yolu yoktu. New York'un bende uyandrd ilk tepki aknlk oldu. Manhattan'n o nl grntsn filmlerde ka kez grmtm. On sekiz yl nce, New Jersey Havaalan'nn cam duvarlarndan da grmtm. Ama gene de, gzlerimle grdme inanamyordum. Bam kaldrp gkdelen ynna bakyor bakyor, "olamaz! Byle ey olamaz!" diyordum kendi kendime. aknlma biraz korku da karmt ilk gnler. nk Manhattan Adas, insanlarn yaad, alt, gezip tozduu bir yer deil de; t yukarlara doru sivrilen gkdelenleriyle, korkun silhlarla dolu, her an harekete hazr, dev boyutlarda bir sava gemisi izlenimini vermiti bana. Bu karabasandan uyanmak, gerekler dnyasna kavuabilmek iin, ok yaknda olan Central Park'a kouyordum hemen. Manhattan ne kadar yapaysa, ad stnde, kentin merkezindeki Central Park da o kadar doald. nileri klar vard, kaya ynlar vard, glckler vard, aa kmeleri vard, otlar vard. Londra'daki Regent's Park ya da Kensington Gardens gibi, ieklerle sslenmemiti. imenleri yeil kadifeden bir halya benzesin diye srekli biilmemiti. Glckleri havuz haline getirilmemiti. Dzenli patikalar yaplmamt. Gezinirken karmza sevimli ve hi rkek olmayan sincaplar kveriyordu. Her ey doann yaratt gibi kalmt orada. Central Park'in bu hali, Manhattan'n gkdelenleri kadar beni artt: imdi ekoloji diye bir bilim var; evreyi korumak diye bir kavram var; doann bozulmamas gerektiini biliyoruz artk. Ama nasl olmutu da, 19. yzylda, bunlar henz yokken, kapitalist sistemlerin en vahisi olan Amerikan kapitalizmi, kentin merkezindeki bu usuz bucaksz alan hemen parselleyip sata karmamt, oraya da gkdelenler dikmemiti? Manhattan gkdelenleri stme fazlasyla yklnca, katm baka bir yer, biraz uzaklarda olan Greenwhich Village'di. ikide birde bir otobse binip oraya giderdim. in tuhaf uydu ki, Greenwhich Village'in hibir zellii yoktu, hibir gzellii de yoktu. Sradan bir yerdi. Oradan holanmamn tek nedeni, Manhattan Adas'nn iinde bulunduu halde, Manhattan'a hi mi hi benzememesiydi. Herhangi bir Avrupa lkesinin yoksul bir mahallesini andrrd. Kk bir meydann evresinde kahveler diziliydi. Kahvelerin nne masalarla iskemleler konulurdu; ak havada bir eyler iilirdi. Lks yoktu orada, gsteri yoktu. Kk dkknlarn vitrinlerinde, "buy; therefore I am" (Satn alyorum; demek ki varm) yazl deildi. Binalar normal boyda ve normal ykseklikteydi. Allagelmi bir dnyada yaamann huzuru vard orada. New York'ta en ok sevdiim yerlerden biri Long Island oldu. ocukluk arkadam Ziya Sav'n olu, New York'ta yaayan Mustafa, Brooklyn'den geerek beni oraya gtrd. Manhattan'dan sdece otuz krk dakika uzakta, bir cennette buldum kendimi. New York'un Atlantik Okyanusu'nun kysnda kurulduunu, ancak oraya gidince anlyordunuz. Usuz bucaksz kumsallar vard. Rockaway gibi, dnyalar gzeli koylar vard. Rhtmlara irili ufakl birok tekne balyd. Bala kmak isteyince, bunlar kiralyordunuz. ki katl evlerin bir ksm ahapt. nsann ii alyordu orada. Zten, Manhattan' Brooklyn'e balayan kprden geince, "normal" dediim bir dnya balyordu. Brooklyn Kprs, atl araba gnlerinde yaplm, uzun bir kpr. Brooklyn ise, byk ve kalabalk; ama Manhattan'n yannda bir hayli yoksul saylabilecek bir semt. Anladm kadaryla, varlkllar Manhattan'da otururken, daha az paras olanlar Brooklyn'de oturuyorlar. Manhattan dnda ilgin yerler olduunu anlamtm artk. Oralarn grmek istiyordum. Arkadam Daisy, geceleyin saat dokuzdan sonra, sokaa tek bama kmam yasak ettii gibi, metroya binmemi de yasaklamt. Onun iin otobslerle geziniyordum. Avrupa kentlerinde de uygulamaya koyduum bir yntemim vard: Belirli bir durakta herhangi bir otobse biniyor, son duraa kadar gidiyor; sonra ayn otobsle, bindiim duraa geri dnyordum. Ama, karma merak ettiim bir yer karsa, numarasn iyice

bellediim otobsten iniyor; orada istediim kadar dolandktan sonra, gene o otobse binip yoluma devam ediyordum. "Bu gezilerim srasnda, kadnl erkekli, hatt kimileri yalca saylabilecek birok New York'lunun, hava karardktan sonra bile, jogging yaptn; yani spor olsun diye sokaklarda kotuunu grdm. Central Park'ta ya da trafie kapal yerlerde kosunlar ama; o trafiin ortasnda, egzoz kokular arasnda komalarnn, onlara ne gibi bir yarar olacan anlayamadm. Zten sdece New York'lularn deil, btn Amerikallarn bir salk saplants var. Btn besin paketlerinin stnde, u kadar kalori, u kadar kolesterol, u kadar bilmem ne vitamini gibi bir eyler yazl. unu yersen, yle olursun; bunu yersen byle olursun gibi srekli hesaplar yapyorlar. Sama boyutlara varan bu salk saplants, son derece salksz geliyor bana. Bu tr saplantlarn kurbanlar, her an gerekten hastalanabilirler bana kalrsa. Otobsle gezinme yntemiyle, birok yeri, bu arada "sakn oraya gitme; bana bir bel gelir" dedikleri Harlem'i grdm. Filmlerde orasn o kadar ok seyretmitim ki, hi de yabanc gelmedi bana. Dnyann en zengin kenti New York'un, yoksul ve kara yzyd Harlem. Filmlerde hi gsterilmeyen Homeless'leri, yani evleri olmad iin, sokaklarla yaayanlar da grdm. Los Angeles'ta da grmtm onlar. Bu varlkl lkede, alktan srnmek iin, ille kara soydan gelmek art olmadndan, ne gariptir ki, evsiz barkszlarn hepsi beyaz soydand. Aralarndan biri yreimi szlatt; nk kaldrmda yatarken, gsnn stne koyduu kartona, "evim yok ve Aids'im var" diye yazmt. Paris'te, Defense Meydan'ndakiler bir yana, gkdelenleri hi sevmem. (Franszlarn bunlara grattedd yani "gkyzn kayan ya da trnaklayan" deil de, ok daha gzel bir szck olan tour yani "kule" demeleri ilgintir.) Ama ister gkyzn kayan, ister kule denilsin, doaya aykr bir biimde fazlasyla ykselen bu yaplardan, hele stanbul'dakilerden nefret ederim. Kapitalizmin simgesi saydm bu yaplarn doup bydm kentte oalaca kaygs iimi kemirir. Gelgelelim, biraz utanarak, unu itiraf etmeliyim ki, bunlarn en ykseinin en st katna, btn turistler gibi, ben de ktm. Eskiden en yksek bina Empire State'mi. imdi onun yerini World Trade Center'n ayn boyda iki gkdeleni alm. Bunlardan birinin en st katna, yani yz yedinci katna, bir asansrle "prt" diye kverdik. Bu son katn her bir yan camd ve hafif sallanyordu gibi geldi bana. O camlardan baknca, alaktan uan bir uaktaym gibi gryordunuz her eyi. Manhattan'in okyanusla evrili bir ada olduunu da anlyordunuz. teki gkdelenler ksa grnyor, aalarda kalyordu. zgrlk Heykeli, bir oyuncak bebek kadar kkt. uraya buraya giden kocaman vapurlar da birer oyuncakt. Kaliforniya'da soylarn kartn; WASP, yani Anglosakson kkenli beyaz Protestanlarn yannda, Afrika'dan, Asya'dan, Gney Amerika'dan gelen bir yn gmen olduunu sylemitim. Ama deiik soylarn ve milletlerin asl kart yer Kaliforniya deil, New York kenti. nk dnyann drt bir bucandan, zellikle Avrupa'dan gelen insanlar var orada: ok sayda Yahudi, talyan, rlandal, Polonyal, ekoslovak, Yunanl, hatt Trk. Yani New York tamamyla kozmopolit bir yer. (u "kozmopolit" szcnn, deiik lkelerden gelenlerin bir arada yaad bir kent demek olduuna gre, neden genellikle hep olumsuz anlamda kullanldn bir trl anlayamammdr.) Kozmopolitliinden tr, New York, tipik bir ABD kenti saylamaz; oraya yerleenlere de tipik Amerikal denilemez. Orasn ABD'nin teki kentlerinden daha ilgin bir yer yapan da, kendi kltrlerini beraberlerinde getiren bu Avrupal gmenlerdir bana kalrsa. Belki onlarn sayesindedir ki, kltrle sanat bylesine nemsenir New York'ta. ABD'nin baka hibir yerinde dinleyemeyeceiniz konserleri, seyredemeyeceiniz oyunlar, gremeyeceiniz sergileri bulabilirsiniz orada. rnein, New York'ta ancak on be gn kaldm halde, Carnegie Hall'da, nl Japon efi Seiji Ozawa'nn ynettii orkestrann bir konserine gidebildim. Ariel Dorfman'n lm ve Gen Kz oyununda Glenn Close ve Gene Hackman' seyredebildim. nk New York, Amerika'nn kltr bakenti olarak bilindii iin, Hollywood'un bu nl sinema oyuncular, orada sahneye kmay bir onur sayyorlar. New York'lular sanata ylesine merakl ki, konserler ve tiyatro oyunlar son derece pahal olduu halde, haftalarca nceden bilet satn alyorlar. New York sinemalarnda en eskisinden en yenisine kadar, sanat deeri olan btn filmleri seyredebilmek olasl var. Ama bu sekin filmleri seyrederken bile sinirinize dokunan kk bayalklar olabiliyor: rnein koltuklarn kenarnda yuvarlak bir delik var. Kocaman bir plstik kavanoz iindeki patlam msr, o delie koyuyorsunuz. Bir yandan film seyrederken, bir yandan da patlam msrlar tr tr yiyorsunuz. Derek Jarman'n, Marlowe'nun kinci Edward tragedyasndan esinlenerek evirdii filmi seyrederken, arkamda oturan kzla olann, tr tr sesler kararak bunu yaptklarn grnce, retmen otoritesinden yararlanp, onlar yle bir

azarladm ki, zavalllarn dleri koptu. Patlam msr kavanozunu koltuktan hemen karp, kzn srt antasna tktlar. Amerikan televizyonunun belki yze yakn olan kanallar genellikle, ya sradan ya da dpedz bayayken, New York'lular Channel 13 dedikleri kablolu zel televizyonda, her gn deerli tiyatro oyunlar, filmler, konserler, dokmanterler izleyebiliyorlar. New York'a yerleen Avrupa kkenliler, yaadklar kentin stnlnn ve ayrcalklarnn bilincindeler. "Biz Amerikalyz" demiyorlar da "Biz New York'luyuz" diyorlar genellikle ve ABD'nin hibir baka yerinde oturamayacaklarn ileri sryorlar ikide birde. Bense, New York'u grdme memnunum. Ama benim gibi bir "Eski Dnya"lya, o "Yeni Dnya"da on be gn kalmak yeter de, artar da. Atlantik Okyanusu'nun kylarndan Pasifik Okyanusu'nun kylarna geerek, New York'tan San Francisco'ya alt saatte utum. Gen arkadalarm, ayarladklar bir arabayla, beni havaalanndan alp Berkeley'e gtrdler. San Francisco'yu Berkeley'e balayan Bay Bridge'in uzunluu beni hayretler iinde brakt. teki asma kprler gibi iki kuleli deil, drt kuleliydi. Ama asl hayranlk duyulmas gereken ey, bu teknoloji hrikas deil, Golden Gate Krfezi'yle San Francisco'nun olaanst grntsyd. Berkeley'de kaldm on be gn boyunca, Ayfer ile Aylin, beni scak bir konukseverlikle arladlar. Kaldklar dairede, sdece byk bir oturma odas, byke de bir yatak odas vard. Yatak odam bakalaryla paylamaktan hi holanmadm bilen Ayfer (ancak ocuklarm kkken onlarla ayn odada yatardm), bana kendi odalarn verdi. Arkadayla o, oturma odasnda yerlere serdikleri iltelerde yattlar. Ev ok byk aalarla evriliydi ve her bir tarafnda geni pencereler olduundan, bir ormann iinde uyuyordunuz sanki. Ayfer, rak bulup, evin taraasnda bana ilingir sofralar kurmann bile yolunu buldu. Ayn evin en alt katnda, bana ok yakn bir gen arkadam daha vard: Orhan Orgun. Bu delikanl, otuz alt yanda len sevgili okul arkadam Saffet Orgun'un torunuydu. Orhan, Boazii niversitesi'ne girmi, makine mhendisi olmu ve master'n yapmak zere Berkeley'den bir burs kazanmt. Ama bu arada, onu asl ilgilendiren konunun makine mhendislii deil, lengistik olduunu anlamt. Mhendislii beceremedi de dilbilimine yneldi demesinler diye, master diplomasn baaryla elde ettikten sonra, babasna bir mektup yazp, durumu bildirmiti. mr boyunca sevmedii bir alanda almann insan nasl mahvedeceinin bilincinde olan babas da bunu anlayla karlamt. Zten Orhan, stn zeks sayesinde bir dilbilimi bursu da kazanmt bu arada ve ok gemeden, yeni alannda deerli bir retim yesi oldu. Yanl meslek seenlerin ne kadar ac ektiklerini ben de bildiim iin, Orhan' rnek gstermek isterim bylelerine. Karlarnda koca bir mr varken, be yl, hatt on yl yitirdim diye ylmasnlar, asl sevdikleri ii cesaretle yapsnlar. Orhan'n babaannesi sevgili arkadam Saffet bbreklerinden hastalandnda, doktorlar, "yaasa yaasa alt ay daha yaar" demilerdi. Ne var ki, o srada Profesr Frank'n asistan olan Prof. Dr. Orhan Ulutin'in usta hekimlii sayesinde, iki buuk yl yaad, hem de yataklara dmeden, Kandilli Kz Lisesi'ndeki grevini srdrerek. Durumu arlanca, kan vermek gerekti. Benim kan grubum ise, herkesinkine uygundu. Yan yana uzandk; Dr. Orhan, benden ona kan aktarm yapt. Saffet glyor, "Orhan, yeter artk; ben Drakula gibi kzn kann emiyorum" diyordu. Bense, bir ie yaramann mutluluu iinde ve kan kaybndan tr hafif sarho bir durumdaydm. "Uzan, biraz dinlen, ayran filn i" dediler. Onlar dinlemedim. O srada iki yanda olan olum Mustafa'y bir an nce grmek istiyordum her nedense. Yaz mevsimi iin Niyazi Berkes'ten bir katn kiraladmz Anadoluhisar tepesindeki konaa gitmek zere, hava kararrken, Saffet'in ablasnn Suadiye'deki evinden ktm. Niyetim bir taksiye binmekti. Ama bir de baktm ki, yanmda ancak otobse binebilecek kadar para var. Geri dnp dn para alacama, sendeleye sendeleye, Kadky'e giden bir otobse bindim; oradan skdar otobsne, oradan da Beykoz otobsne. O son otobste bam yle dnyordu ki, ofre, "midem bulanyor; burada hemen dur" dedim. Otobs durdu; kendimi yolun kenarndaki hendekte buldum. Orada ne kadar kaldm, eve nasl dnebildiimi pek bilmiyorum. Tek anmsadm, duvarlara tutuna tutuna odama gittiim, Mustafa'nn kk yatan benimkinin yanna ektiim; ve sisler iinden kan bir sesin, kafama bir ekile vururcasna, "Saffet gene de lecek, Saffet gene de lecek" demesiydi. Nitekim bir iki ay sonra, Saffet, otuz alt yandayken ld. Glmseyerek, lmcl hastal konusunda bir kara

mizah ustas gibi akalar yaparak, yle bir bilgelik, yle bir yiitlik iinde ld ki, Profesr Frank, "arkadanz, Sokrates gibi ld" dedi bana. Saffet, okulu bitirdikten bir yl sonra, hepimizin Gg dedii (hl yle deriz) Gnel'i dourdu. Yirmi yandaydm; Gg kucama aldm ilk bebekti. Onu hep severdim; ama on drt yanda annesiz kalnca, daha da ok sevdim ve Gg benim her zaman gvenebileceim vefal olum oldu. Bylece, gen lmenin o korkun hakszlndan tr, arkadam Saffet'in hakk olan mutluluklar ben yaadm: Gg'nn gzel bir insan olarak gelimesini grdm; birbirinden yetenekli iki ocuunu, Orhan ile Gn' yetitirmesini grdm; torunlarnn dnyaya geliini grdm. Arkadamn hakk olan bu sevinler hep bana baland. Geni bir alan kaplayan Berkeley kampusu, Kaliforniya'ya zg o grkemli doasyla, meyve aac olmadklar halde acayip krmz iekler aan aalaryla, korularyla, havuzlaryla, dereleri aan kk kprleriyle, beton ynlarna dnmeyen niversite binalaryla bir cennetti. Yalnz kampus deil, Berkeley kasabas da, dolaylar da ok gzeldi. San Francisco'ya gitmediim gnler, otobslere binip son duraklarda inmek yntemini uygulamaya koyarak, urada burada gezinirdim. Birok yeri, bu arada kk ahap evleri ve iekli baheleriyle ok sevimli bir yer olan Alameda'y grdm. Alameda, ok uzun bir tnelle varlan bir adaym meer. Otobsn ofr, boylu poslu, ahane bir kara htndu. Srtndaki resm ofr ceketinin altna, krmz ipekten darack bir mini etek giymiti. nce uzun bacaklarnda siyah oraplar; ayanda ok yksek topuklu, ucu sivri krmz ayakkablar vard. ahane kara htna bakp bakp, iimden, "yaasn byle bir kla izin veren Berkeley Belediyesi, yaasn bu kasabann otobs idaresi!" diyordum. Otobsten inince, hemen oradaki bir aacn altna oturduumu gren kara hatun, ne beklediimi sordu. Otobsn kalkmasn beklediimi, bilmediim yerlerde byle gezindiimi anlattm. Kara htn bunu beendi, beni ok akll buldu. "Gel sana uradaki kafeteryada souk bir eyler iireyim. Otobs biraz daha ge kaldrrm, ziyan yok" dedi. Dnte ofr yerinin hemen arkasna oturdum. ene ala ala, Berkeley'ye vardk. Gen arkadalarm beni balar blgesi Napa'ya gtrdler. Boy boy arap flaryla dolu mahzenleri gezdik. Uzun bir masada deiik renkte, deiik trden arap ieleri diziliydi. Bunlardan bir kadehe birer parmak koyuyor, isteyenlere tattryorlard. En beendiiniz arab alabiliyordunuz bylece. Btn bunlar iyiydi hotu ama; o srada tombul, kel kafal, orta yal bir Amerikalnn, "bunlar neden cam ielere koyuyorlar? arab da kokakola gibi teneke kutular koymal, daha pratik olur" dediini duyunca, tepem alt. Herifi terslememek iin kendimi zor tuttum. Hele bir dnn! O gzel araplar teneke kutulardan iecekler! Hem de bir bardaa koymadan, kutunun deliinden iecekler. Bardak kullanmamak, Amerikallarn ve ne yazk ki bizlerin de barbarca bir alkanl oldu artk. Alkoll ya da alkolsz, her iki bardaa konulmadan aza dikiliyor ve mideye indiriliyor. Amerikallarn imekle ilgili bu alkanlndan ne denli holanmyorsam, yemekle ilgili baka bir alkanlklarndan da o denli holanyorum. Birazdan aklayacam doggy-bag yani "kk kpein antas" alkanl bu. Fransz mutfa, Trk mutfa, in mutfa gibi geleneksel bir mutfak tr elbette yok Amerika'da. Ancak iki yz yl nce uygarla kavuan; drt ayr ktadan ve Avrupa'nn deiik lkelerinden gelen gmenlerden oluan bir toplumda geleneksel mill bir mutfak nasl geliebilirdi ki? Amerikan mutfann zgn bir rn saylabilecek tek yiyecek, o sevimsiz hamburgerlerdir bana kalrsa. Onun da eski tadn bozmann aresini bulmular. nk 19. yzyln sonunda yazlm bir romanda okuduuma gre, yz yl nceki hamburgerler ok daha lezzetliymi: Izgara edilmi byk yass bir kfte, bol bol kavrulmu soan ve kzartlm domatesle, iki dilim kara ky ekmei arasnda yenilirmi. Oysa, imdiki hamburgerlerde, sala aykr bilinen kavrulmu soanlar, kzartlm domatesler gibi eyler yok. O yuvarlak ekmee gelince, pamuk kadar beyaz ve pamuk kadar tatsz. Amerika'nn mill bir mutfa yok. Ama buna karlk, dnyann belki en gzel lokantalar orann byk kentlerinde, zellikle New York'ta. Fransz, talyan, Rus, spanyol, Trk, Yunan, Hint, Japon, in lokantalarnda -eer yeterince paranz varsa elbette- cannzn istedii trden ve ok kaliteli yemekler yiyebilirsiniz. lmeden nce, nl Pekin rdeini yemek frsatn, New York'ta bir in lokantasnda bulmutum. Garson cilalanm gibi parlayan koyu kahverengi rdei nce bize gstermi, sonra dilim dilim kesip bir

yufkaya sarmt. Sahiden ok lezzetliydi. Gelgelelim, Amerikan lokantalarnda yemek porsiyonlar genellikle yle byktr ki, normal itahl bir mterinin, hatt iyice ihtiyarlamadan nce benim olduum gibi anormal itahl bir mterinin, bu dev porsiyonlarla baa kmasnn yolu yoktur. nnzde dnyalar gzeli bir yemek vardr. Yiyebildiiniz kadar yersiniz, ama yars gene de tabakta kalr. Bir ikileme dersiniz: Yiyemezseniz, aklnz o tabakta kalanlara taklacak. Yerseniz, mide fesadna urayacaksnz. te doggy-bag gelenei o zaman imdadnza yetiir. Yznzde biraz sinsi bir ifadeyle, "bunu kpeime gtreyim" dersiniz garsona. En k lokantalarda bile bunu yapabilirsiniz. Garson tabanz mutfaa gtrr; artklar folyo ktlara sarp, kahverengi mukavvadan yaplm stnde doggy-bag yazl gzel bir poete koyar. Siz lokantadan karken, bunu elinize tututurur. Aslnda garson da ok iyi bilir o pakettekileri kpeinizin deil, sizin yiyeceinizi. Bunu o kadar iyi bilir ki, bir defasnda, garsonun biri bana ikramda bulundu: Sanal kpeimin yemeyecei besbelli olan meyveleri, gzel bir eftaliyi, bir elmay, bir de armudu doggy-bag'ime koydu. Berkeley niversitesi'nde, beyaz soydan renci says, Latin American yani Gney Amerika'dan gelen ya da Asian American, yani Asya'dan gelen renci saysyla eit gibi. inli bolluu zellikle dikkatimi ekti. Zten San Francisco'nun en nl mahallesi, sdece inlilerin oturduklar, in mallar satan dkknlarla dolu China Town. Bu inli bolluunun nedeni de, vaktiyle demiryollar yaplrken, in'den gelen ynla iinin o blgeye yerlemesiydi. Yoksul kesimden, in kkenli kzlarla olanlar, Berkeley gibi ok yksek dzeyde eitim veren, ok pahal sandm bir niversitede grnce, ilkin armtm. Sonra, Berkeley'nin devlet niversitesi olduunu rendim; yani yabanc rencilerden ok para alnyor, ABD vatandalarna ok daha ucuza eitim veriliyordu. Bylece, ucuz emek olduklar iin demiryollar yapmnda canlar kncaya kadar kleler gibi smrlen inlilerin torunlar, Amerika'nn en deerli niversitelerinden birinden yararlanmann keyfini sryorlar, hak da yerini buluyordu. Berkeley'de soy karm ok houma gidiyordu. ok daha fazla houma giden baka bir ey de, orada grdm zgrlk havasyd. Bu zgrlk ylesine snrszd ki, orada olup bitenleri grseler, bizimkilerin yreklerine iner, buna anari, hatt anarilerin en korkuncu derlerdi. rnein, hava biraz scak olunca, kz renciler de, olanlar da yalnayak geziniyorlard. Kzlar bir sutyen takmak ve ksack bir ort giymekle yetiniyorlard. Baz rencilerin tirtlerinin stnde, byk siyah harflerle ' Fuck the Police' yazlyd ve bu tirtler sokaklarda kurulan tezghlarda serbeste satlyordu. Bunlardan bir tane almay ok canm istedi bir ara. Byle bir tirt srtma geirip, Manisa'daki ikenceci polisler durumasna gitmek ne ho olurdu mesela. Gelgelim, bizde halk da devlet de akadan anlamaz. Beni ya sokaklarda lin ediverirler ya da hir mrm zindanlarda geiririm korkusuyla, bundan vazgetim. Berkeley'de insanlar, canlar istedii gibi yayorlar. Berkeley marinasnda denize uzanan belki bir kilometre belki daha uzun bir iskele var. O iskelenin ucunda Asya kkenli kadnl erkekli bir grup, bir adr kurmular, balk avlyorlar, tuttuklar balklar, orada bir mangalda zgara edip yiyorlar; orada yatp kalkyorlar. Hi kimse, "buras belediyenin maldr; burasn igal etmeye hakknz yoktur" demiyor onlara. Geri devlet (eer kara soydan gelmiyorlarsa) bireylere pek az karyor; onlar, aklna geleni yapmakta ya da sylemekte zgr brakyor. Ama onlara kar kan baka bireylere de ayn zgrl tanyor. rnein, ecinseller zgr, cinsel tercihlerini gizlemek zorunda deiller. Ama Berkeley kampusunda bir delikanl, bir masann stne kp, ecinselliin bir sapklk ve ahlkszlk olduu, mutlaka cezalandrlmas gerektii konusunda nutuklar atmakta da zgr. Sutyenli ve ortlu kzlar zgr; ama aralarnda dolanan yal bir adamcaz, elindeki Kutsal Kitap' havaya kaldrarak, bu kzlara, "i iten gemeden nce, piman olun!" diye barmakta ve avaz avaz dinsel arklar sylemekte de zgr. Berkeley kasabasnn en civcili caddesi Telegraph Street'te The Hate Man yani "Kin Adam" diye bilinen, beyaz soydan lgn bir adam var. Durup dururken gelip geene nefretle bakyor. Sevgiye inanan biri olarak, ona glmsemeye kalktm. Neden herkesten nefret ettiini soracaktm. Ama adam, kin kusarak, bana yle bir bakt ki, glmsemem dudaklarmda dondu; dm koptu, yanndan katm. Oysa Berkeley'liler, "bir insann sevmeye hakk olduu gibi nefret etmeye de hakk var" diyor, yanndan geiyorlar. Dorusunu sylemek gerekirse, byle bir hogr bende baz kukular uyandryor. Acaba kaytszlktan m; "bana ne"cilikten mi; ya da o iren "her koyun kendi bacandan aslr" zihniyetinden mi kaynaklanyor bu hogr diye kayglandm oluyor. Gelgelelim, hogrnn gerekten ok gzel rnekleri de var orada: Ayfer'i grmeye gittiimde, bir de

baktm, Antropoloji Blm'nn binasnda, bir homeless kadn, bir banka uzanm, ml ml uyumakta. Yneticiler de, retim yeleri de, kadncazn yamurdan korunmas ve geceleri memesi iin, Antropoloji Blm'nn koridorunda barnmasn, son derece normal sayyorlar. "Buras resm bir yer, bir niversite binas, senin burada yatmaya hakkn yok" demek, kimsenin aklnn kenarndan bile gemiyor. te ben, gerek hogr derim buna. Zten Berkeley'de btn evsiz barkszlar korunuyor. Yetkililer, barnaklar olan People's Park', yani Halk Park'n, geceleri kapatmaya kalknca, renciler kyametleri koparmlar. Evsiz barkszlarn snabilmeleri iin, park, geceleri ak braklm hemen. Kimse homeless'leri hor grmedii gibi, onlar da kendilerini kk grmyorlar sanki. Dileniyorlar ama; bizdeki dilenciler gibi yzlerine ackl bir ifade vermeden, akalarcasna dileniyorlar. "Hadi bana bir dolar atver" ya da "u yediin sandviin yarsn bana brak" diyorlar glmseyerek. Yannda kpekleri de olan evsiz barkszlar, gslerine dayadklar kartona, "ikimizin de karn a" diye yazabiliyorlar. Anladm kadaryla, bir yabancdan biraz para istemek ayp deil Berkeley'de: Bir durakta otobs beklerken, st ba dzgn bir gen, yanma gelip benden yarm dolar istedi. Ben de otobse binecek bozuk paras yok sandm; hemen verdim. Delikanl paray cebine atp, teekkr etti. Sonra yapt ok normal bir davranm gibi, salna salna duraktan uzaklat. Berkeley'liler evsiz barkszlara gsterdikleri ilgiyi sakatlardan da esirgemiyorlar. Kasabann caddeleriyle sokaklar, tekerlekli koltuklarla dolu. Bunlardan birinin motoru bozulunca ya da bir yokuu kamaynca, hemen yardmna kouyorlar. Trk arkadalarma burada ok sakat olduunu syleyince, "Trkiye'de ok daha fazla vardr herhalde; ama bizimkiler genellikle evlerinde oturur; bunlar sokaklarda gezinir" dediler. Canlar istedii gibi gezinmemeleri iin de hibir neden yoktu. nk halka ak her yerde, sakatlar iin zel tuvaletler vard. Duraklarda ofrler bir dmeye basnca, otobsn basamaklar yok oluyordu. Onlarn yerini kaldrma dayanan kk bir kpr alyordu ve tekerlekli koltuklu, otobse rahat rahat girip, ofrn hemen arkasndaki zel yerine yerleiyordu. Berkeley, sivil toplum rgtleriyle doluydu ve bu rgtlerin hepsi, kendi dvalarn savunan brorler yaymlyorlard. Feministlerin bir brornde womyn, humyn gibi bir eyler grnce, ngiliz dilinde byle szckler bulunmadndan, bunlarn ne anlama geldiini sordum. Meer kimi feministler, yle manyaka bir erkek dmanlna kaplmlar ki, man yani "erkek" szcn kullanmamak iin, myn diye bir ey uydurmular; woman yerine womyn, human yerine humyn diyorlarm. Kara soydan gelenleri savunan Kara Panterler rgt olduu gibi, yallar savunan bir de Gri Panterler rgt olduunu Berkeley'de rendim. ou protestocularn mekn olan Telegraph Street'te dolanp, oradaki baz tezghlarda satlan ahane deniz kabuklarn hayran hayran seyrederken, yal ve lgnca bir adamcaz, nce benim ak salarm hafife okad, sonra da beni Gri Panterler'e ye yapmak istedi. Klndan kyafetinden, bu sevimli ihtiyarn eski bir hippi olduunu hemen anladm. Zten hippi akmnn Kaliforniya'da balamas bir rastlant deildir. Hippilik, para kazanmay ve mevki sahibi olmay her eyden fazla nemseyen American way of life denilen yaam biimine ve establishment denilen kurulu dzene, son derece ilgin ve salkl bir tepkiydi aslnda. Hippiler, yaamda para ve mevkiden ok daha anlaml eyler olduunu hakl olarak savunuyorlar, zgrce ve doyasya yaamak istiyorlard her eyden nce. Ama ne yazk ki bu akm, hangi deerlerin yklmas gerektii, bunlarn yerine hangi deerlerin geecei konusunda salam bir ideoloji retemedii iin, zamanla yozlat, zprlat ve sonunda yok oldu. ABD'de, hippiler deil, yuppie'ler, yani becerikli iler evirip ok para kazanmay kendilerine ama edinen genler egemen artk. 1968 yl genlik ayaklanmas denilen, Trkiye dahil btn Avrupa'ya yaylan ve Paris'teki sokak atmalarnda dorua varan hareketin, en faal merkezlerinden biri de Berkeley niversitesi'ydi. stanbul'a geri dnmeden bir gn nce, yani 1 Mays 1992'de, Berkeley sokaklarnda son kez gezinirken, o heyecanl gzel gnleri neden burada yaayamadm, neden Mays 1968'de burada deildim diye ah vah ediyordum. Derken, akl almaz bir durum oldu. nanmadm Tanr, benim gibi bir dinsizin isteini yerine getirdi sanki: Bir de baktm, kampusta kyametler kopuyor. Yzlerce renci sloganlar atarak, bara ara protesto ederek, yrye gemi, kasabann iine yaylyorlar. Dkkn sahipleri, korkular iinde, kaplarn kilitliyor; camlar krlmasn diye vitrinlerinin nne tahta perdeler akyorlar. Bo ieler, talar havada uuuyor. Otomobiller camlar krlr korkusuyla caddelerden kayor. Banklara, duvarlara, herhangi ykseke bir yere trmanabilenler, nutuklar atyor. Bir otomobilin stne kan bir kz renci kurulu dzeni suluyor. Los

Angeles'ta yaplan korkun hakszln, ABD'nin her kesinde, her gn yapldn sylyor. "Adalet istiyoruz! Hemen, imdi adalet istiyoruz!" diyor. Btn yumruklar havaya kalkyor. Sokakta herkes, "adalet istiyoruz!" diye hep bir azdan baryor. Kzlca kyamet koparken, polis olup bitenlere mdahale etmiyor. Ama hava kararmaya balaynca, sirenler tyor, sokaa kma yasa iln ediliyor. rencilerin buna pek aldrdklar yok. Bense, her eyi grmek istediim iin, saattir oradan oraya koutuumdan, hem sevinli, hem de yorgunluktan bitik bir halde, arkadalarmn evine dnmek zorunda kalyorum. Gecikmeme tellanan genler, beni alaya alyorlar. "Pes dorusu, hocam! Giderayak ne yaptnz da niversitemizin byle altn stne getirdiniz?" diye soruyorlar. Olup bitenlerin nedenini onlardan rendim: Los Angeles'ta bir araba dolusu beyaz soydan polis, ssz bir yolda, Rodney King adl kara soydan bir adam yakalamlar; sille tokat yere sermiler. Adamn silh yokmu; drt kiiye kar kendini savunacak, ya da kaacak hali de yokmu. Ama polisler, uyuturucu ilerine kart konusunda kuku duyulan bu zenciye eziyet etmenin keyfi iinde, yerde baygn yatan adam coplarla kyasya dvmeye, ona tekmeler atmaya devam etmiler. Oradan geen beyaz soydan amatr bir fotoraf da video kamerasyla bu durumu saptam. mahkemeye dnce, tmyle beyaz vatandalardan oluan jri, beyaz polisleri susuz bulmu. Durumu saptayan video band, btn televizyonlarda ikide birde gsterildii iin, yer yerinden oynam. ster beyaz, ister kara olsun, adalet isteyen btn Amerikallar, harekete gemiler; yeni bir jriyle, yeni bir yarglama istemiler. Los Angeles'ta balayan protestolar btn lkeye yaylm. Karklklar srasnda yirmi be kii lm, yzlercesi yaralanm. Daha nce de sylediim gibi, ok hzl trenlerle, kimi zaman yerstnden, kimi zaman yeraltndan geerek, o upuzun drt kuleli Bay Bridge'i aarak, Berkeley'den San Francisco'ya tam yirmi iki dakikada gidebiliyorsunuz. Bu hzl trenlerden yararlanp, ou gnlerimi San Francisco'da geiriyor, ancak akamlar Berkeley'e dnyordum. Berkeley, gzel kampuslu ho bir kasabayd ama, San Francisco ok daha gzel usuz bucaksz bir kentti. Adn Assisi'li Aziz Francesco'dan alan bu kent yle bykt ki, her bir yann grdm sylemem gln olur. Gzelliklerinin ancak ok kk bir ksmn grebildim herhalde. Bu gzellikler, Embarcadero, yani rhtm denilen yerde, trenden iner inmez hemen karnza kan Hyatt Regency Oteli'yle balyordu. O koskocaman lks otellerden hi mi hi holanmam; ama bambaka bir eydi bu: Aalar, yeillikleri, iekleri ve oturacak rahat yerleri olan, gkyzne ak, yuvarlak byk bir lobby'nin evresinde kurulmutu. Lobby'nin ortasnda byk bir havuz vard. Havuzun ortasnda da, gne tutulmasn simgeleyen byk boy bir heykel. Rengrenk camlardan, yaplm asansrlerin, lobby'nin etrafndaki kat kat galerilere ve oradaki odalara ktn gryordunuz. Bunlar inip karken, renkli klar havuza yansyordu. Bu otelde doann gzelliiyle teknolojinin hrikalar, kusursuz bir estetik iinde kaynamt sanki. San Francisco'da ve herhalde ABD'nin baka byk kentlerinde, kimilerine garip gelecek ama, benim ok akla yakn bulduum bir gelenek vard: Orada ihtiyarlar genellikle oluunun ocuunun ailesiyle birlikte oturamadklar ve tek bana yaamalar onlara g geldii iin, yeterince paras olanlar bir huzurevine yerleeceine, bir otele yerleiyorlar. Bir bakc tutmak zorunda kalmadan, orada yiyor iiyorlar, orada yatyorlar, her ileri orada grlyor. Hasta olunca da, otel idaresi, onlar ailelerine ya da istedikleri hastaneye gnderiyor. Huzurevinde, hep ayn ihtiyarlarla ba baa kalmak skntsn ekmeden, otelden gelip geen deiik kiilerle tanp konuuyorlar, d dnyayla ilikileri kopmuyor, yaamlar biraz renkleniyor bylece. 1974'te San Francisco'da gn iki gece geirdiimde kaldm Federal Hotel'de, kadnl erkekli byle ihtiyarlarla tanmtm. Yal bir kadn, odasnn temizlendiini, amarnn ykandn, yemeinin nne koyulduunu; adam tutup ev kiralasayd bu kadar rahat edemeyeceini anlatt. Ayn otelde, baca kesik, tekerlekli sandalyeli yal bir adam da vard. ok renkli bir ihtiyard. Uzun ak salar, krmz bir kurdeleyle ensesinde toplanmt. Krlam byklar, aznn kenarlarndan aaya doru sarkyordu. Banda kocaman bir kovboy apkas, srtnda alt ksm pskll bir deri ceket, tek ayanda mahmuzlu ve ok gsterili krmz bir kovboy izmesi vard. Otelde kalmaktan memnun olup olmadn sordum. Byklarn hafife burarak, beni yle bir szd: "Srekli burada oturmasaydm, sizin gibi bir Trk bayanla birka sz etmek frsatn hi bulabilir miydim?" dedi. yi ki deilim ama, ben de Amerikal olsaydm, ok da param olsayd, ihtiyarlm San Francisco'nun Hyatt Regency Oteli'nde geirmek isterdim dorusu.

Los Angeles bana ne kadar itici geldiyse, San Francisco da o kadar ekici geldi. Los Angeles gibi, birbirine geliigzel eklenmi kasabalardan oluan bir yerleim blgesi deil, kendine zg bir kiilii olan gerek bir kentti San Francisco. O fazlasyla kocaman atafatl villalarn yerini, normal boyda gzel ahap evler almt. Mimari adan tutarszlk yoktu. Beton ynlar yoktu. Gkdelenler bile gzeldi. Trans-America gkdeleni, gittike daralarak, bir ok gibi gkyzne frlyordu. Golden Gate Krfezi'nin ve Byk Okyanus'un nefes kesen o grkemli doasyla kentin yaplar arasnda tam bir uyum vard. Btn ilgin kentlerde olduu gibi, San Francisco'da da, beni artan yerler grdm. rnein, kentin ticaret merkezinde, byk yaplar ve trafik grlts arasnda yrrken; birdenbire, aalarla dolu, kke, sessiz, yeil bir meydanda buluverirdim kendimi ve 1912'de in Cumhuriyeti'ni kuran Sun Yat-sen'in l l ldayan bir metalden yaplm bir heykeli kverirdi karma. in topraklar dnda en kalabalk in toplumu San Francisco'daki China Town'da bulunduuna gre, herhalde inli gmenler dikmilerdi o heykeli. San Francisco'nun en artc yanlarndan biri, yokularnn bolluu ve dikliidir. Amerikan polisiye filmlerinin arabayla kovalama sahnelerinde bunlardan hep yararlanld iin, oraya gitsek de gitmesek de, o dimdik yokularn farkndayzdr herhalde. Yedi tepeli stanbulumuz yamyass bir kent kalr San Francisco'nun yannda; nk yedi deil, krk tepe varm orada ve ou dimdik. Lombard Street rnein yle dik ve yle dnemeli ki, bir saa bir sola savrularak, otomobille oradan aa inerken, bir lunaparkta raylar stnde kayan kk bir arabayla, heyecan verici bir ini yaptnz sanrsnz. Crooked szc ngilizcede hem "arpk" hem de "dolandrc" anlamna geldiinden, San Francisco'lular bir kelime oyunu yaparak Lombard Street'in, New York'taki finans merkezi Wall Street'ten sonra dnyann en crooked soka olduunu sylerlermi. Demin lunapark dedim de aklma geldi: San Francisco'nun balca elencelerinden biri, cable-car yani "kablolu-araba" denilen tramvaylara binmektir. Yallara ok ucuza satlan zel kartlardan birinden yararlandm iin, bir tramvaydan inip bir bakasna binerek, San Francisco'da cirit atyordum. Her vatmann kendine zg bir an al olduunun farkna vardm bir sre sonra. Kimi melodiyi nemser, kimi caz gibi, kesik kesik alard. Bu farkllklarndan tr gurur duyarlarm. nk mteriler, ka numaral tramvayn geldiini uzaktan anlarlarm. Tramvaylarn ara sra raydan biraz kt da olurdu. O zaman btn yolcular aa iner; ok elenceli bir oyun oynarcasna, gle syleye Anadolu usul bir imece yapar, tramvay ite kaka rayna oturturlard. Bir tepeye varnca da ayn ey olurdu. Tramvaydan gene hepimiz inerdik; tramvay evirip bu kez yoku aa iterdik. Bu imece, yani hep birlikte bir i yapmak, yolcular arasnda ok sevimli bir yaknlamaya neden olurdu. Vatmanlar da, zellikle yabanc yolculara, ok dosta davranrlar; bir eit fahri rehber grevini stlenip, kent konusunda ilgin eyler anlatrlard onlara. San Francisco'nun be asma kprsnn en arpc olan, 1937'de yapldna gre, bunlarn herhalde en eskisi olan Golden Gate'tir. Filmlerden teden beri bildiim bu kprnn, paslanp da o rengi aldn sanrdm. Oysa kpr o garip krmzya zellikle boyanrm. Golden Gate, ok daha gelimi bir teknolojinin rn olan bizim Boaz Kprs'nn yannda hantal bir demir yn izlenimi verebilir kimilerine. Ama kendine zg bir iirsellii olduundan, irkin deil, tam tersine, ok gzel grnd bana. stelik, o kprnn kenarlarndaki yolda, ayn ad tayan krfezi ve San Francisco'yu seyrede ede yrmek, byk bir haz veriyor insana. Yllarca nce, bizim Boaz Kprs ilk yapldnda, iki yanndaki yaya yollarnda yrmeye hakknz vard. Kulenin iindeki asansrle kp, her ne kadar gzel de olsa, San Francisco'dan kat kat daha gzel bulduum stanbul'a bakarak, o yolda yrm, on be yirmi dakikada Asya'dan Avrupa'ya gemitim. oluunu ocuunu alm, benim gibi gezinenler vard orada. Kpr, ayaklarmzn altnda hafif titreimler iindeydi. Temmuz aynda olduumuz halde, pfr pfr bir yel esiyordu. Sonra, Ortaky'deki kulenin asansrne binip, Avrupa'dan Asya'ya geri dnmtm. Daha sonralar, her nedense, kprmzn kenarnda yrmek yasak edildi. imdi, ancak kendini ldrmeye niyetlenenler, bariyeri ap yola geiyorlar. Kimi show yapmakla yetiniyor, kimi kandrlp vazgeiyor, kimi de sahiden atlyor denize. San Francisco'nun en renkli yerlerinden biri Fishermen's i Wharf tur (Balklar Rhtm). Orada, okyanusa uzanan pzer'ler, yani iskeleler var. Bunlarn en ilginci 39 no.'lu, ok uzun, iki katl iskele. Her ey bulunur orada: Lokantalar, kafeteryalar, bfeler ve ynla dkkn. Bu dkknlarn zellii uzmanlam olmalar; yani her eit mal deil, sdece bir tek eit mal satmalar. Kimisinde sdece uurtmalar, kimisinde sdece deniz kabuklar, kimisinde

sdece fenerler, kimisinde sdece baklar, kimisinde sdece mumlar ve kandiller, kimisinde sdece hamaklar, kimisinde sdece ikolatalar, kimisinde sdece kediyle ilgili eyalar satlyor, vb. 39 no.'lu iskele yle uzun ki, yr yr bitmiyor. En sonunda da bir atlkarnca, kk bir lunapark ve deiik gsteriler yaplan, hokkabazlarn filn marifetlerini gsterdikleri gene kk bir ak hava tiyatrosu var. 1906'da San Francisco'yu yerle bir eden depremin ansna bir mze bile bulunuyor orada. Bu mzede gsterilen filmin grntler ve ses efektleri ok ustaca kurgulandndan, filmi seyrederken o korkun depremi nerdeyse, hisseder gibi oluyorsunuz; sanki yer sarslyor ayaklarnzn altnda. Szn ksas, bu iskelede gnlerce hi sklmadan gezip tozabilirsiniz. Ona yakn, numarasn unuttuum baka bir iskelede, "deniz aslan" denilen, mrmde ilk kez grdm acayip hayvanlar var. skelenin evresine balanm sallarn stnde yuvarlanp duruyorlar. Neden deniz aslan adn aldklarn anlamadm bu yaratklar, biraz fok balna benziyorlar. Ama onlardan ok daha iri ve ok daha hantal. Havlyormu gibi, irkin sesler karyorlar. Oysa eskiden alt katn kiraladmz Vaniky'deki yalnn kaykhanesini kendine mekn seen fok bal, hem ok daha sevimliydi, hem daha insanca sesler karrd. Balklar Rhtm'nda baz iskelelerin arasnda kk kumsallar var. Bunlardan birinde, bikinili kapkara bir htn grdm. San Francisco'da denizin ss yazn bile 12 dereceden yukarya pek kmad iin suya girmiyor, gne banyosu yapyordu. Yanndaki kk beyaz olan, suyun kenarnda oynuyordu. Ara sra da, koup kara htnun stne atlyor, sevecenlikle birbirlerine sarlyorlard. Kara htn, kk beyaz olann dadsyd byk bir olaslkla. Ama soylarn, hele beyazlarla karalarn kaynamasndan her zaman holandm iin, onlar uzun uzun seyrederken, "keke ana-oul olsalard" dedim iimden. Biri kara, biri beyaz bir ift sevgili olsalard, daha da mutlu ederlerdi beni. nk daha nce de sylediim gibi, dnyann en iren babellarndan biri olan rklk, ancak soylarn kaynamas, melezlerin domasyla zmlenebilir. stelik doa bunu zellikle istiyormuasna, melezler, annelerinden de, babalarndan da daha gzeldir her zaman. Balklar Rhtm'nda, 1 no'dan balayp 41 no.'ya kadar uzanan sra sra iskele olduunu sanmtm. Ama yle olmadnn farkna vardm hemen. Ancak baz iskelelerin numaralar var. Bunlardan 41 numara gerek bir iskele. Yani krfezde gezi turlarna kan byk motrler oradan kalkyor. Ben de bunlardan birine binip Alcatraz Adas'na gittim. Amerika'da evrilen eski gangster filmlerini seyredip de Alcatraz adn duymayan pek yoktur herhalde. Kentin ancak iki kilometre kadar anda bulunduu halde, t 1858'den beri hapishane olarak kullanlan bu kayalk adadan kamann pek yolu yokmu. Tam tarihini bilmiyorum ama, sanrm 1968'de cezaevi kapatlm ve Alcatraz turistik bir merkeze dnm. Hapishaneler bana yle bir hzn verir ki, San Francisco'ya gelen btn turistler gibi oraya gittiime, bunca insann ac ektii o lnetli aday grdme bin piman oldum. San Francisco, gzel olduu kadar, halk da sevecen grnd bana. rnein, Golden Gate Park'nda yrrken, iriyar, kapkara bir delikanl, durup dururken, "good-morning, Mama!" diye sesleniyordu bana. Balklar Rhtm'nda, bitiremediim bir sandvii dorayp martlara verirken, bir gen resmimi ekiyor; sonra adresimi alyor, o fotoraf, stanbul'daki evime postalyordu. Bir defasnda ok kalabalk bir otobse bindiimde, ofr otobs znk diye durdurdu. Sonra ayaa kalkp beni gstererek, "bu gencecik hanma hanginiz yerini verecek bakalm" diye yolculara seslendi. Birka kii ayaa kalkt; bu gencecik hanm da rahat rahat oturabildi. Otomobil srcleri, yallara zellikle sayglyd. O kadar ki, trafik kurallarna bo vermeye balamtm. Birka adm tede kl geit olduu halde, "gencecikliime" gvenerek yolun ortasndan salna salna geiyor, btn otomobiller de duruyor, gememi bekliyordu. Ancak bir kez, gen bir src, "seni gidi yaramaz ihtiyar!" dercesine, szmona beni azarlyormu gibi, iaretparman, bana glmseyerek sallad. Baka bir defasnda, yal bir adama, China Town'a nasl gidebileceimi sordum. Beni bir otobse bindirip, yanma oturdu. Sonra, China Town'a varmadan otobsten inecei iin, "ona iyi bak" diye tembih ederek, yolculardan on iki yalarnda sevimli bir inli olana beni emanet etti. New York'ta ya da Los Angeles'ta hi olas grnmeyen insanca davranlard bunlar. Her ey aklma gelirdi ama, stanbul'da gemii zlediim gibi, topu topu on yedi gn geirdiim San Francisco'da da gemii zleyeceim, yani nostalji ekeceim aklma gelmezdi. Oysa o da oldu: 1974'te, San Francisco'da sdece iki gn kaldmda, Chocolate Square denilen bir meydana gitmitim. Meydan, eskiden orada ileyen ikolata fabrikasndan alm adn. Bu ad da, meydan da ok sevmitim. Bir eit sanat merkeziydi oras. Ak havada kahveler ve lokantalar vard. Her kesinde birileri marifetlerini gsteriyordu: Bir delikanl keman alyor,

bir gen kz bale yapyor, baka biri gitar alp ark sylyor, bir pandomimci ilgin bir gsteri yapyor, seramikiler el ilerini yerlere seriyor, ressamlar tablolarm havuz kenarlarna ya da duvarlara diziyorlard. Hepsinin nnde para toplamak iin bir anak bulunan bu sanatlar arasnda dolamak ok hotu. On sekiz yl sonra San Francisco'ya gidince hemen yeniden grmek istediim yerlerden biri ikolata Meydan oldu. "Byle bir yer yok" diyordu herkes. Sonunda yal bir adam, ikolata Meydan'nn artk adn deitirdiini, Ghirardelli Meydan olduunu syledi ve beni oraya gtrd. On sekiz yl nceki meydanla imdi grdmn ayn yer olduuna inanmamn yolu yoktu. Ne amatr sanatlar vard ortada, ne kahveler, ne lokantalar. Shopping center yani alveri merkezi denilen trden, pahal giyim eyas satan sevimsiz bir yer grdm. Ghirardelli adn nl bir dondurmacdan alm. Orada dondurma yiyebilmek de ok sevimsiz bir iti: Kuyrua girip, dondurmay smarlyor, parasn deyip bir fi alyordunuz. Sonra bir masaya oturup bekliyordunuz. Sonunda hoparlrle fiinizin numaras okununca, tezgha gidiyor, dondurmanz alyordunuz. Bu brokratik muameleleri renince, Cyrano de Bergerac gibi, "istemem, eksik olsun" dedim ve dondurma yemekten vazgetim.

Sonsz
Anlarmn birinci cildini, "bu sonsz, gerekten bir sonsz deildir belki" diye bitirmitim. Ama imdi yazdm sonsz, gerekten bir sonsz. Anlar bitti artk. Duygularm ve dncelerimi paylatklarm bildirmek iin bana mektup yazan, telefon eden yzlerce okuyucuma candan teekkr ederim. Ne yazk ki, salk durumum bunu engellediinden, mektup gnderenlere yant yazamadm; beni grmek isteyenlerle tanamadm. Onlara hibir zaman deyemeyeceim bir gnl borcu duyduumu sylemekle yetiniyorum. El yazm bilgisayara geirerek bana byk bir yardmda bulunan gen arkadam Nahide'ye zellikle teekkr ederim. Bu dinozor yle bir yaa geldi ki artk, bunca gen, bunca ocuk lrken, daha fazla yaamak biraz ayp gelmeye balad ona. stei, evresine ve kendisine bir babels haline gelmeden, bu dnyadan gp gitmek. Kalanlara sonsuz sevgiler M. U. Temmuz 1999

ALBM
191 1938, Uluda. Lucy, Mna Urgan ve dads Glistan hanm. Deniz, sandal ve Mna. Ama hava souk. Yl 1942. Msr'a ilk seyahat. 1938. En nde imenlere uzanm olan Mna Urgan. 264 265 1950'de Mna ve deniz. Bu kez dikenlide. Bir "Mavi Gezi"den Mna Urgan'a kalan fotoraftakiler: Oktay Rifat ve ei Sabiha. Mna Urgan 25 yanda. Yine denizden km. 266 Soldan saa: Nurullah Ata, Erol Gney, Sabahattin Eybolu, Gzin Dino. Yl 1950. Mna Urgan'n albmnden. 267 Anadolu'da bir mze, mzede bir heykel, heykelin ba Mna Urgan. 268 Mna Urgan 1960'ta. Gkova'daki Halil'in Yeri 1960'larda fotoraftaki gibiydi. 269 1964'te Mna Urgan Stratford'da, nl bir Shakespeare uzmanyla. Amasra 1972. Mna Urgan, Murat Belge ve sadaki olu Mustafa Irgat. 270 Bir grup Trk aydn 1979'da Leningrad'a Server Tanilli'yi grmeye gitti. Tekerlekli iskemlede oturan Tanilli'ye sarlm olan Mna Urgan. Sabahattin Eybolu, Mavi Yolculuk srasnda oyuncak yaparken. 271 Soldaki Prof. Berna Moran dansz, sadaki Mna Urgan Arap eyhi klndalar Gezi yine Mavi Yolculuk; yl 1986. Bir Mavi Yolculuk hatras daha. Yl 1987. -1987 Haziran... Bir grup tutkun Mavi Yolcu... 272 7, malum yine Mavi Yolculuk... Soldan saa: Halk Gerger, Blent Tanr, Gencay Grsoy. 273 Mna Urgan, get Tanr, Mina Urgan, Meng Erte ve ei lfet ile Budapete'de, Temmuz 1988. Temmuz 1988'de Viyana'da. Soldan saa: lfet Ertel, Meng Ertel, Mna Urgan, Aydn Boysan. Meng-lfet Ertel ve Mna Urgan bu kez Polonya'da, Temmuz 1988. 274 Ayfer Cokun, Enis Cokun, Mna Urgan, Cneyt Babu, Feridun Aksn. Paris, Mays 1989.1 Mays yry srasnda. 275 Nzm'n Moskova'daki mezar. 276 Mna Urgan 1992'de San Francisco'da, 277 Hrriyet teknesi ile bir Mavi Yolculuk. Arka srada sol bataki Mna Urgan. Ayla Gursoy ve Meduza m Mna Urgan, 1980. 1997, Mna Urgan Moda'daki evinde. 278 279 Mna Urgan, 1999. (Fotoraf: Gndz Kayra)

You might also like