You are on page 1of 4

SARIKLI İHTİLALCİ !

Ali Suavi'nin Çırağan Sarayı Baskını


20 Mayıs 1878, İstanbul
Halk arasında "93 Harbi" diye bilinen Osmanlı-Rus savaşı 24 Nisan
1877'de
başladığında Osmanlı orduları doğrusu iyi savunma savaşları
vermişlerdi.
Kars'ta Ahmet Muhtar Paşa, Plevne'de ise Gazi Osman Paşa'nın
gösterdikleri
başarılara rağmen sonuçta savaş Rusların zaferiyle bitmişti.
Plevne'nin teslim
olmasından sonra hızla Edirne'ye inen Ruslarla 3 Mart 1878'de
Ayestefanos
(Yeşilköy) antlaşması yapılmıştı.

Bu yenilginin sorumluluğunu Meclis-i Mebusan'a yıkan padişah II.


Abdülhamit
23 Aralık 1876'da ilan ettiği Anayasayı askıya alarak meclisi
kapattı. Böylece bir
yıl kadar süren meşruti monarşi yerini tekrar mutlakıyete, daha
doğrusu 30
yıldan fazla sürecek bir istibdada bıraktı. Hem bu baskı rejimine
duyulan öfke,
hem de Rusların tüm Balkanları çiğneyerek Edirne'ye yürümeleri
sırasında
Rumeli'den kaçarak İstanbul'a sığınan on binlerce göçmen Yıldız
Sarayı'ndaki
Abdülhamit'i fazlasıyla huzursuz ediyordu.

Bu toplumsal öfke, bu umutsuz ve aç yığınlar pekala tahtına mal


olabilirdi.
Çünkü bunlar bir ayaklanmanın ve saray darbesinin koşullarını da
yaratıyordu.
Ağır bir savaş yenilgisi nedeniyle Meclisin kapatılması bir siyasi
kriz anlamına
gelirken, başkenti işgal eden Rumeli göçmenleri ise bir toplumsal
krizin başkent
sokaklarına yansımasından başka bir şey değildi.

Saltanatına yönelik tehlikeyi fark eden II. Abdülhamit bir baskı


rejimine
yönelerek işin içinden sıyrılmaya çalışırken hayli tedirgindi.
Nitekim bu ihtilal
ortamından yararlanarak gerçekten de Abdülhamit'i devirmeye
kalkışan bir
ihtilalci çıkacak ve silaha sarılacaktı. Abdülhamit'in uzun süre
kendisine
gelememesine yol açan bu "sarıklı ihtilalci"nin adı Ali Suavi idi.
Yeni Osmanlıların önemli kişiliklerinden biri olan Ali Suavi daha
sonraları
"Türk milliyetçiliğini ilk kez ortaya atan bir mütefekkir", "Türk
milliyetçiliğinin
bayrağı, zulme ve istibdada çekilen ilk kılıç" gibi övgülerle
anılmasına rağmen
yaşamı da, düşünce dünyası da hayli karışık ama hiç kuşkusuz çok
ilginç bir
kişiydi. Rüştiye mektebini bitirdikten sonra çeşitli kademelerde
devlet
memurluğunda bulunmuş, rüştiyelerde öğretmenlik, medreselerde
hocalık
yapmıştı.

Filibe'deki tahrirat müdürlüğü görevine son verilmesinden sonra


geldiği
İstanbul'da siyasal çalışmalara ağırlık veren Ali Suavi, dönemin en
önemli
gazetesi Muhbir'deki yazılarıyla dikkat çekiyor, padişah Abdülaziz
ve annesi
Pertevniyal Sultan hakkındaki konuşmalarıyla sarayın da öfkesini
topluyordu.
En sonunda gazetesi kapatıldı ve kendisi de Kastamonu'ya sürgün
edildi.
Daha sonrasında ise dönemin pek çok muhalifi gibi Ali Suavi'ye de
Avrupa'nın
yolları göründü. Yeni Osmanlıların hamisi Mustafa Fazıl Paşa'nın
çağrısı ve
yardımıyla Kastamonu'dan kaçarak Paris'e giden Ali Suavi burada
bulunan Yeni
Osmanlıların diğer önde gelen kişileriyle, özellikle Namık Kemal ve
Ziya Paşa ile
anlaşmazlığa düştü. Londra'ya giderek bir süre orada yaşayan Ali
Suavi tanıştığı
bir İngiliz kadınla, Marie Stewar Lugh ile evlendi, bundan dolayı da
pek çok
saldırıya uğradı.

Bir "gavur"la evlenmek o dönem için de pek hoş görülür işlerden


değildi.
Yurtdışında iken bir süre Muhbir ve Ulüm adlı gazeteleri de
çıkaran Ali Suavi,
İstanbul'da saraya bilgi verdiği ileri sürülerek Yeni Osmanlılar
arasında tecrit
edildi. Hatta Namık Kemal onun için şu dörtlüğü bile yazmıştı:
"Suavi dedikleri o
küçük adam/ Paris’te oturmuş yanında madam/ Biz anı adam
sandık o da mı?
cüdam/ Aman yalnız kaldı Mustafa Paşa."
II. Abdülhamit'in tahta geçmesi ve meşrutiyetin ilanıyla af çıkması
üzerine Yeni
Osmanlıların birçoğu gibi Ali Suavi de İstanbul'a döndü.
Muhaliflere çeşitli
mevkiler dağıtarak onları kontrol altında tutma politikası izleyen
Abdülhamit'ten Ali Suavi'nin payına düşen de Mekteb-i Sultani'nin
(Galatasaray
Lisesi) müdürlüğü oldu. Bu görevdeyken pek çok önemli yenilikler
yapan Ali
Suavi'nin bir süre sonra padişahla arası açıldı ve böylece ilk "sivil
ihtilal"
girişiminin öznel koşulları da hazırlanmaya başlandı.

Meclisi fesh edip Anayasayı askıya alan II. Abdülhamit'in bir baskı
rejimine
yöneldiğini gören Ali Suavi Rumeli göçmenleri arasında
örgütlenme çalışması
yaparak 150 kadar kişiyi silahlandırdı. Amacı Çırağan Sarayı'nda
"kafes hayatı"
süren eski padişah V. Murad'ı bir baskınla kurtarmak ve yeniden
tahta
geçirmekti. Aklı dengesi yerinde olmadığı gerekçesiyle tahttan
indirilen Murad'ın
sağlığının düzeldiği söyleniyordu.

20 Mayıs 1878'de silahlanmış olarak teknelere doluşan Ali Suavi


ve adamları
Üsküdar tarafından yola çıkarak Boğazı geçtiler ve Çırağan
Sarayı'na çıkartma
yaptılar. Böyle bir şeyi hiçbir şekilde beklemeyen saray
görevlilerini
etkisizleştiren Ali Suavi ve adamları Murad'ın kapalı olduğu
bölüme de girerek
eski padişahı kendileriyle birlikte gelmeye ikna etmeye çalıştılar.
Ancak ortaya
çıkan kargaşadan büyük bir korkuya kapılan ve ne olduğunu
anlayamayan eski
padişah asilere direndi ve onlarla gelmeyi reddetti.

V. Murad'ı ikna edebilseler geldikleri teknelerle tekrar Anadolu


yakasına
dönecekler ve orada yeni padişahı ilan edeceklerdi. Ancak akli
dengesi zaten pek
yerinde olmayan eski padişah asilerle işbirliği yapmayınca bütün
plan suya
düştü. Tam o sırada Çırağan'a baskın yapan Abdülhamit'in
Beşiktaş Muhafızı
Yedisekiz Hasan Paşa, Ali Suavi ve adamlarına karşı zaptiyeler ve
askerlerle
saldırıya geçti. Çıkan çatışma esnasında Ali Suavi'nin kafasına
elindeki kalın
sopayla vuran Paşa bu "sarıklı ihtilalci"yi cansız yere sererken
adamlarından da
60 kadarını öldürerek Osmanlı tarihindeki bu ilginç ihtilal
girişimini bastırdı.
Okuma yazması olmadığı için imzasını atarken yaptığı şekil Arapça
yedi ve sekiz
rakamlarına benzediği için "Yedisekiz Hasan Paşa" diye
adlandırılan bu cahil
adam, bir süre Avrupa'da yaşamış, pek çok eser vermiş ve ülkenin
en önemli
eğitim kurumunun da müdürlüğünü yapmış Ali Suavi'yi bir sopa
darbesiyle
öldürünce sanki meydan savaşı kazanmış büyük bir kumandan gibi
II.
Abdülhamit tarafından "müşir" rütbesiyle ödüllendirildi. Ali Suavi
ise, belki de
"Vatan Şairi" Namık Kemal'le atışmış olmasının da etkisiyle,
tarihin unutulup
giden isimleri arasındaki yerini aldı.

You might also like