You are on page 1of 3

POPÜLİZMİN AMENTÜSÜ

1. Şiirin tözü yoktur.


Şiirde töz sanılan herşey aslında bundan önceki şiirin ortaya koyduğu bir ilişkiden, bir
benzetmeden, şiire mahsus bir sanattan ibarettir. Sevgilinin yüzünü aya benzettiğinizde
şiirin tözüne varmış olmazsınız. Sadece kötü bir benzetme yapmış olursunuz. Benzetme
ilişkidir. Ama tek ilişki benzetme değildir. Benzetememek de ilişkidir mesela. Sevgilinin
yüzünü aya benzetememek, aradaki kopukluk, günümüz şiirinin varlık nedenine ve
yapısına daha uygun olacaktır. Unutmayalım ki, şiirin bir tözü bulunmasa bile dürüstlük
her zaman ahlakın tözüdür ve ahlak da vazgeçilemez olandır. Vazgeçilemez olan tözdür.
Yani ahlak tözdür. Saf ahlak olabilecek bir şiir tasavvur etmek en büyük perendedir.

2. Her şiir siyasi şiirdir.


İyi de olsa kötü de olsa her şiir açık veya örtük bir siyasete aittir. Başka deyişle şiir,
insanların kanı ve ekmeğiyle ilgilidir. Bir yerde ve bir taraftan bir yöne doğru
konuşursunuz çünkü şiirde. Ama o yer oturduğunuz yer değildir. Uzun onyıllar boyunca
şairlerimiz oturdukları yerden, sağcıları veya solcuları oturup kaldıkları yerde memnun
edecek sözler söylediler, okuyucu kütlelerine göz kırptılar, prim verdiler. Bu nedenle şiirle
slogan arasında katı, gittikçe katılaşan bir ayrım yapılmasının gereğini duydu bazı
insanlar. Bir şiir baştan sona bildiri, slogan, amentü olabilir ve böylece açık bir siyasete ait
olur. İmgeci şiir de örtük manada siyasidir. İmgeciliğin Menderes ve Özal dönemlerinde
canlanması boşuna değil. Erdoğan döneminde yeniden canlandı. Genel olarak serbest şiir
liberalizm çağının, 19. yüzyıl sonu ile 20. yüzyıl başlarının ürünüdür. Sonra biliyorsunuz
büyük harpler patlak verdi ve çok bilmiş birileri “Auschwitz’den sonra lirik şiir yazılamaz!”
gibisinden On Emirimsi fetvalar vermeye kalktı. İnsanın özgür, fikirlerin serbest olduğu
zannıyla merbut iyimserlik, imgeci veya genel olarak biçimci şiire yol açar. Popülizm de
iyimserdir. Fakat bir tek insanın özgürlüğü yerine tüm halkın bağımsızlığı yönünde bir
iyimserlik içerir. Ve bundan elbette daha somut, daha kanlı canlı, daha gerçekçi şiirler
çıkması umulur.

3. Güzellik şiirin amacı değildir. Amaç özgürlüktür.


Adorno’ya karşı Benjamin’in avangard popülizmini, Yahya Kemal’e karşı Mehmet Akif’i,
İkinci Yeninin ilk dönemine karşı ikinci dönemini tercihimizin temel nedeni budur. Birinciler
bir yüksek kattan ve ancak kendilerini anlayabilecek seviyede insanlara hitap ettiklerini
sanıyorlardı. Pratik olarak bu çok büyük bir yanılgı. Adorno, mesela, jazz müziği
konusunda tepeden tırnağa yanıldı. Sonradan olacakları bilseydi Yahya Kemal
muhtemelen “eski şiirin rüzgarı”nı arkasına almakta o kadar acele etmeyecekti. Bugün
“seçkin” veya “seviyeli” sanılan şeyler yarın kalabalığın zevki haline gelir. Tam tersine
bugün halka ait olduğu için küçümsenen (“kaba, işlenmemiş, ham, kırsal, yoksul, ucuz,
avami, inestetik, vahşi”) şeyler yarın öncü şairlerin en ateşli silahlarına dönüşür. Güzellik
şiirde asla bir amaç değildir. Güzelliğin arkasında zulüm, kibir, hor görü olabilir. Özgürlük
ise özgürlüktür. Güzellik ancak özgürlüğe hizmet ettiği oranda şiirin parlak bir aracı
olabilir.

4. Şairin bireysel özgürlüğü, halkın bir kısmının bile haklarının


üzerinde değildir.
Sağcılık ve bunun karşısında solculuk. İslamcılık ve bunun karşısında laikçilik. Milliyetçilik
ve bunun karşısında azınlıkçılık. Yerlicilik ve bunun karşısında Batıcılık… Popülist
bunlardan birine, birkaçına şu veya bu kadar mensup olabilir. Fakat asla herhangi birisini
yok edilecek düşman olarak karşısına almaz. Halkı temsil yeteneğine sahip hiçbir hareket,
sanat, düşünce ve siyaset popülizmin inkar, ihmal veya düşmanlığına konu olamaz.
Ülkemizde resmi / hukuki azınlıklar nüfus sayısınca az olmakla birlikte hakları kanun ve
vicdan teminatı altındadır. Çoğunluk halkın vicdanı ve devletin kanunu. Popülist için bu,
yani bir anlamda komşuluk, iyi bir ölçüdür. Komşu komşuyu değil fiziksel olarak,
maneviyatı ve ruhiyatı itibariyle de incitmez. Bunu başka seviyelere ve temalara
uyguladığımızda popülistin yürek ve kariha genişliğinin resmi ortaya çıkacaktır. Popülist
insan soyundan olan halkın olduğu gibi doğa halkının da gönüllü dostları arasındadır.
Köpek, mesela, popülist şiirde şairin yer yer kendisini özdeşleştirdiği, filozof bir tarafı da
olan, karakter sahibi bir figürdür. Şiirde popülizm halkın tüm uyarsız parçalarının (ırkların
güzelliğinin) bütün bir ihyası ve medhiyesidir, kasidesidir. Popülizm, “yaşayanlara
çağrı”dır.
5. Yoksulluk kuşatıcıdır.
Kültürü veya süzülmüşlüğü bir kayığa benzetirsek, bu kayığı yüzdüren okyanus halktır.
Halkın günlük emeği olmadan kültürün yaratım, üretim ve dağıtım mekanizmaları ortaya
çıkmaz. Yoksulluk ve yoksunluk bu nedenle kuşatıcıdır. Oturup kafandan şiir yazdığını
sanıyorsun. Oysa o kafayı yaratan da halkın emekçi yoksulluğudur. Gittiğin okulları,
okuduğun kitapları halk yaptı. Şairin ekmeği, halkın ekmeğidir.

6. Türkçe’nin tek patronu halktır.


Yakınlarda ölen Fazıl Hüsnü Dağlarca “Türkçe’nin patronu benim!” gibisinden sayıklamıştı.
Dağlarca bir şairdi, fena bir şair de değildi. Bu kadarcık sayıklaması hoşgörülebilir. Kaldı ki
merhum olmuş bir şairin arkasından konuşmak da bize yakışmaz. Fakat hiçbir şair de
Türkçe’nin patronu olamaz. Dahası, bugünlerde bir hastalık gibi yayılan, adeta Türkçe’yi
halktan kurtarma seferberliği halini alan “Türkçe’mizi koruyalım!” hamakatı neyin nesidir?
Kim oluyorsun ki sen? Milyonlarca halk varken, üstelik devletin bin türlü gücüne rağmen
yapamadığını sen yapıp Türkçe’yi himaye mi edeceğini sanıyorsun? Dil deneyimle var
veya yok olur. Entelektüellerin özellikle dilin jargonlarına katkısı büyüktür, fakat bir bütün
olarak dil halkın malıdır ve dili yaratan da acısı ve sevinciyle halkın deneyimidir.

7. Şair, halklaşmıştır.
Şiirin zenginler kulübünde yeri yok. Sarayın, vezir köşkünün yerini burjuva salonu almayı
başaramadı. Bürokratlar, sermayedarlar, medya ve sanat camiası şiirden anlamaz. Bunun
nedenini Batılaşmanın içinde aramak lazım. Batıdaki durum da farklı olmadığına göre,
Batının da Batılaştığını düşünmek lazım. Batı da Türkiye de Batılaşırken sebep olduğu şiiri
sistem içine almayı başaramadı. Bunu burjuvanın isteksizliğine yormaktansa, şairin
direnişine yormak daha uygundur. Tabii, bu direnişi popülist şairler gerçekleştirdi.
Seçkinciler değil. Onlar salon şairi olmaya hâlâ pek bir meraklıdırlar.

8. Şair özellikli biri olmayabilir.


Doğuştan şair diye bir şey yoktur. Çok zeki olmanın dışında şairin yetenekli olması şart
değildir. Bazı şeyleri çok iyi kıvırabilir şair, bazı şeylerde çuvallayabilir. Tıpkı diğer insanlar
gibi. Onu şair diye çağırmamızı sağlayan tek şey yazdığı şiirlerdir. Bunun dışında söylenen
her söz şiir üzerinden kibirlerini artırmak isteyenlerin saçmalıklarıdır.

9. Şemsiyenin dışındayız.
Hatta merasimin bile dışındayız. Sadece, halkın başına yağan yağmurlar bizim de
başımıza yağıyor diye değil. Aynı zamanda, halktan ve halkın kaderinden korunmanın
yollarını inkar ettiğimiz için. Liberaller popülizmin irrasyonel olduğunu ve istikrara zarar
vereceğini düşünüyorlar. Kendi düşünüşü içinde tutarlılık arayan ve yaşanabilir olan bir
şey için irrasyonel demek, diyenlerin rasyonelite tanımlarının kendi zümre çıkarları içinde
sıkışıp kalmasından kaynaklanıyor. İstikrar ve rasyonalite, nimetin seçkinlere kilo ve
metreyle, halka gram ve santimle verilmesini şart koşuyor. Şemsiye bütün yağmuru
karşılamıyor; sadece şemsiyenin altındakileri ıslanmaktan koruyor. Kültürde ve politikada,
emek ve mal pazarında da bu böyle. Hem şemsiyenin altında ve merasimin içinde olup
hem de halktan, halkçı, halka yakın olunmaz. Halkçı, şemsiyenin dışındadır. Bunu neye
uygulayabilirseniz uygulayın aynıdır.

10. Popülerlik, popülizmin neredeyse tam tersidir.


Kelimeler aynı kökten geldiği için birçok kişi karıştırıyor. Popüler meşhur demek, popülist
halkçı. Popülerliğin popülizmle tek ilişkisi, ki halkla da tek ilişkisidir, popüler olanı halkın
yaygın olarak tanımasından ibarettir. Halk düşmanı veya halka açıkça zarar veren biri
veya bir şey de rahatlıkla popüler olabilir, ki duyduğumuz güzel bir haberi dört, kötü bir
haberi ise kırk kişiye yaydığımızla ilgili bilimsel araştırma ve anketler yayımlanır eskiden
beri. Almanlar “Meşhursa iyidir,” derlermiş; bizde de meşhur kişilere “belli yerlere gelmiş”
dendiği açıktır. Popülistin bir yere gelmesi gerekmez. Meselesi kişisel değil ki bir yere
gelmesi gereksin. Popülist sadece halk için yararlı olanın olumlu anlamda ayıklanarak üste
çıkmasını, yaygınlaşmasını, yerleşmesini ister. Ayıklamadan arta kalanlar terk edilir. Buna
popülistin kendi sanatı ve düşüncesi de dahil olabilir. Popülistler biraz fedaidirler;
kendilerini davalarına feda etmişlerdir. Öldükten sonra bazıları hatırlanır, unutulmaz hale
gelir. Yaşarken yaygın olarak tanınanları da vardır. Fakat popülerlik şartı veya ölçüsü
popülizm için asla uygulanamaz. Halk kendi dostunu tanımayabilir, ama o gene de halkın
dostudur. Popülistin “inandım” (ki “amentü” inandım demektir) dediği değerler stratejiye
veya politikaya bağlı olmayıp yüce ve aşkın oldukları için, “halkın rezilliği” popülisti
yolundan döndürmeye yetmez. O rezaletin nedeni yokluktur; yokluğu yaratansa haksızlık
ve bozuk düzen. Bozuk düzenin sahipleri halk değil ki.

11. Şiirde popülizm nasıl olur?


Bunun kesin bir formülü yok. Şiiri halkın haklarının bir beyannamesi veya müdafanamesi
haline getirmek bir yoldur; Namık Kemal, Tevfik Fikret, Mehmet Akif, Nazım Hikmet gibi
eski büyük şairlerin seçtiği bir yol. Bu yolu aynıyla yürümenin imkanı da gereği de yok
bugün. Halkın hakları biliniyor. Bilinmesi bu hakların teminini sağlamıyor ama. Üçkağıt var.
Üçkağıdın her yol ve yöntemle, her türden sanatla (artı karşı sanatla) sergilenmesi ve
deşilmesi bugün popülizmin izleyeceği yol olmalıdır. Şiir çok yönlü bir ifade ve müdahale
aracı olmalıdır. Söylenmesi gerektiği halde söylenmeyen ne varsa şiirde söylenmelidir.
Siyasi söylemin, medya yorumculuğunun, elit veya popüler sanat sözcesinin, akademik
lafın sözün bilerek veya bilmeyerek gözden kaçırdığı herşey tespit edilmeli ve ifadeye
kavuşturulmalıdır. Biçimsel icatlar bu yolda, amaç halini almaması gerekirse de, sonuna
kadar desteklenir. Her bir şiir birer edim, hareket, davranış, uygulama, eylem olarak
ortaya çıkmalıdır.

12. Neo-epik şiir popülist şiirdir, ama tek popülist şiir değildir.
Şiir şiirde başlayıp bitmez. Burada “şiir” derken şiirle uzlaşma ve ittifak halindeki herşey
kastediliyor. Mahalle halkının veya köylünün, işçinin, yoksul ve garibin hakkını müdafaa
eden çocuksu Yeşilçam filmleri de bunun içindedir, gerçekçi Türk romanı veya
parlamentoya girmeyen siyasi hareketlerin kültürel çalışmaları da. Bunlar çocuksu, acemi
veya safdilane görüntülerinin altında çoğunlukla çok güçlü bir siyasi bilinç ve sanatsal
kavrayıştan oluşan bir yapı taşırlar. O çocuksu Yeşilçam filmleri sinemanın yüzünü
ağartacak kadar iyi filmlerdir, o romanlar bugün de okunabilecek en iyi romanlar
arasındadır, o kültürel çalışmalar kuşaklar boyu halk çocuklarının şahsiyet kazanmasında
ve dünyayı görmesinde önemli rol oynamışlardır.

■ Not: Bu bildiri imzaya açıktır. Tıpkı Fayrap ve Neo-Epik hareketin katılıma açık olduğu gibi. Bildirinin açılımları
önümüzdeki sayıdan itibaren dergide yayımlanacak çeşitli yazılar, dergi çevresinde yapılacak toplantılar ve
başka ortamlarda yapacağımız kamuya açık konuşmalarla gerçekleştirilecektir. Bu meyanda her tür destek,
katkı-katılım ve tartışmaya açık olduğumuzu da ayrıca bildirmek isteriz. Ciddiyet ve samimiyet bizden de ciddi
ve samimi bir tavırla karşılanacaktır. Vesselam…

You might also like