You are on page 1of 1882

ORTAÖĞRETİM 9.

SINIF
KİMYA DERS KİTABI

1
ORTAÖĞRETİM KİMYA
9.SINIF
1.ÜNİTE: KİMYA BİLİMİ

2
ÜNİTENİN BÖLÜM
BAŞLIKLARI
• 1.BÖLÜM: SİMYADAN KİMYAYA
• 2.BÖLÜM: KİMYA DİSİPLİNLERİ VE
KİMYACILARIN ÇALIŞMA ALANLARI
• 3.BÖLÜM: KİMYANIN SEMBOLİK DİLİ
• 4.BÖLÜM: KİMYA UYGULAMALARINDA
İŞ SAĞLIĞI VE GÜVENLİĞİ

3
1.BÖLÜM: SİMYADAN
KİMYAYA

4
• Kimya biliminin doğuşu, MÖ 3000 yıllarına
kadar dayanmaktadır. Bu dönemde
yapılan işlemler ve üretilen maddeler
teoriye dayanmayıp tamamen sınama
yanılmaya dayalıdır. Bir uğraşın bilimsel
olarak nitelendirilebilmesi için teorik
temelleri olması, sistematik bilgi birikimi
sağlaması gerekir. Simya, sınama
yanılmaya dayalı olduğu, teorik temelleri
olmadığı ve sistematik bilgi birikimi
sağlamadığı için bilim değildir.
5
• Simya kimyanın bilim olmadan önceki
hâlidir.
• Simya başta kimya olmak üzere
astronomi, astroloji, mitoloji, felsefe, tıp,
eczacılık, din vb. birçok alan ve pratik
laboratuvar uygulamalarıyla ilgilidir.
• Simyada elde edilen kazanımların teorik
temellere oturtulup bilimsel araştırmalara
yönelip deneyler ile doğrulanması
sonucunda kimya bilimi doğmuştur.

6
SİMYACILARI ARAŞTIRMA
YAPMAYA YÖNELTEN İKİ
KONU
• 1)Ölümsüzlük iksiri: Simyacılar insana
ölümsüzlük sağlayıp sonsuz hayat
sağlayacak sanal bir su hayal etmişler ve
buna ab-ı hayat (hayat suyu) veya
ölümsüzlük iksiri adını vermişlerdir. Bazı
simyacılar ab-ı hayat tabirini mecaz
olarak kullanmışlardır.
7
• 2)Değersiz metallerden altın elde etme
hayali: Simyacılar, değersiz metalleri
altına dönüştürmek için uğraşmış, bu
dönüşümü gerçekleştirecek bir taş hayal
etmiş, bu taşa filozof taşı (felsefe taşı)
adını vermişlerdir.
• Değersiz metallerden altın elde edilmesi
günümüzde radyoaktif tepkimeyle
gerçekleştirilebilecek bir konudur.

8
SİMYA İLE KİMYA BİLİMİ
ARASINDAKİ FARK
• Simyanın teorik temelleri yoktur, deneme-
yanılma ve sınamaya dayanır.
• Simyadaki teorik düşünceler, gözlem
deneyle test edilmemiştir.
• Simya, günümüzdeki anlamıyla bilimsel
metotlar kullanılmadan yapılan çalışma
olduğundan bilim dalı kabul edilmiyor.
Simyacılara da bilim insanı denilmiyor.
9
SİMYACILARIN YAYGIN
BULUNDUĞU YERLER
• Mezopotamya
• Orta Asya
• Mısır
• İran
• Hindistan
• Çin
• Yunanistan
• Roma İmparatorluğu
• Anadolu
10
KİMYANIN BİLİM SÜRECİNE
SİMYACILARIN KATKISI
• Simyacılar deneysel metodun gelişmesine
büyük katkı sağlamışlardır.
• Günümüzde kimya laboratuvarında
kullanılan bazı deney ve araç gereçlerinin
ilk hâllerini simyacılar keşfetmiş ve
kullanmışlardır.
• Simyacılar bazı bitkilerden ilaç
yapmışlardır.
11
• Günümüz kimya endüstrisinde kullanılan
bazı maddeler ve işlemler, simyacıların
keşfidir.
• Simyacılar bazı doğal element ve doğal
bileşikleri keşfetmişlerdir.

12
SİMYADAN KİMYA BİLİMİNE
AKTARILANLAR
SİMYA DÖNEMİNDE DE OLAN
LABORATUVAR TEKNİKLERİ
• Damıtma
• Süzme
• Kristallendirme
• Kavurma
• Eritme
13
• Buharlaştırma
• Çöktürme
• Süblimleştirme
• Çözme
• Öğütme
• Karıştırma
• Isıtma
• Mayalama
• Özütleme (Çekme, ekstraksiyon)

14
SİMYA DÖNEMİNDE KEŞFEDİLEN
MADDELERDEN BAZILARI
• Doğal ipek üretimi
• Seramik ve cam üretimi
• Kök boya, safran vb. doğal boya üretimi
(Mordan maddesi)
• Doğal esans üretimi
• Doğal sabun
• Zeytinyağı
• Mürekkep
15
• Mumya
• Altın
• Gümüş
• Kükürt
• Cıva
• Çakmak taşı
• Bakır
• Kostik, nişadır, güherçile, sirke asidi, soda,
çamaşır sodası, sönmüş kireç, alçı, harç
vb. birçok madde
16
• Arsenik
• Antimon
• Barut
• Emaye
• Tunç (Bakır-kalay karışımı) vb. alaşımlar
• Etil alkol
• Bazlar
• Basit yoldan sentezlenebilecek bazı
kimyasal maddelerin elde edilmesi

17
• H2SO4 formülüyle gösterilen sülfürik asit
(zaç yağı)
• HCl formülüyle gösterilen hidroklorik asit
(tuz ruhu)
• HNO3 formülüyle gösterilen nitrik asit
(kezzap)
• 3 hacim derişik HCl ile 1 hacim derişik
HNO3 karışımından oluşan kral suyu

18
SİMYA DÖNEMİNDE KULLANILAN ARAÇ
VE GEREÇLER
• Fırın
• İmbik (damıtma aleti) vb. damıtma
düzenekleri
• Su banyosu
• Kroze
• El kantarı
• Su terazisi
• Beherglas, erlenmayer, dereceli silindir
(mezür) 19
MODERN KİMYANIN
BAŞLANGICI
• 18. yüzyılın sonları modern kimyanın
esas başlangıcı olarak kabul edilir.
• Bu tarihten itibaren deneyler sistematik bir
şekilde yapılmış, terazi yaygın olarak
kullanılmış, deneydeki maddeler arasında
nicel ilişki kurulmuş ve teori doğrudan
deney sonucu ile ilişkilendirilerek test
edilmiştir.

20
• 17. yüzyılın ikinci yarısında Robert Boyle
element tanımını yapmış olmasına rağmen
simyacı kabul edilir.

21
SİMYADAN KİMYAYA GEÇİŞ
SÜRECİNDE KİMYA BİLİMİNE
KATKI SAĞLAYAN BİLİM
İNSANLARI

22
EMPEDOKLES (MÖ 490-430)
• Sokrates öncesi düşünürlerden biridir.
Sicilya'da yaşamıştır.
• İki özgün düşüncesinden birincisini «Doğa
Üzerine» adlı eserinde aşağıdaki dizelerle
dile getirmiştir.
• ‘‘Gâh sevgiyle toplanır, bir olur bütün
şeyler,
Gâh da ayrılırlar, yine tek tek nefretin
kiniyle’’
23
• Sevgi ve nefret gibi kavramları madde ile
özdeşleştirerek maddenin itme ve çekme
kuvvetleri sayesinde bir arada
bulunduğuna inanmıştır.
• İkinci düşüncesini «Bütün nesneler su,
hava, toprak ve ateş olmak üzere 4
temel maddeden oluşmuştur.»
cümleleriyle açıklar.
• Aristo sonraki yıllarda Empedokles’in dört
temel madde görüşünden esinlenerek yeni
görüşler ortaya koymuştur.
24
• Empedokles, deneye dayalı bazı
araştırmalar da yapmıştır. Su saati
kullanarak havanın maddi varlığa sahip
olduğunu gözlemlemiştir.
• Empedokles aynı zamanda ışık ve görme
olayını açıklamaya çalışmıştır.
• Empedokles, Hazreti Davud’dan
etkilenmiş ve Hazreti Lokman’ın hikmetli
derslerini tahsil etmiştir.

25
DEMOCRİTUS (MÖ 460-370)
• Trakya’da doğmuş ve yaşamıştır.
• "Bölünmeyen öz" teorisi ile ünlenmiştir.
• Democritus (Demokritus) her maddenin
bölünemeyen yapı taşları olduğunu öne
sürmüş, bu yapı taşlarına da atom adını
vermiştir.
• Atomos kelimesi Yunanca olup
bölünmeyen en küçük parçacık
demektir.
26
• Nükleer santralde kontrollü, atom
bombasında kontrolsüz olarak atom
bölünmektedir.

27
ARİSTO (MÖ 384-322)
• Yunan filozof olup Aristoteles adıyla da
bilinir. Zamanına göre var olan her bilgiyi
edinmeye çalışan bir filozoftur.
• Aristo'ya göre evren 4 temel elementten
oluşur. Bu dört ana element; hava, su,
ateş ve topraktır. Bu elementlerin farklı
oranda birleşmeleriyle farklı özellikte
maddelerin meydana geldiğini ileri sürer.
Bu elementlerin sıcak, soğuk, kuru ve
ıslak olmak üzere 4 özelliği vardır.
28
• Aristo’ya göre havanın özelliği sıcak-
ıslak (gaz), suyun özelliği soğuk-ıslak
(sıvı), ateşin özelliği sıcak-kuru (yakıcı),
toprağın özelliği ise soğuk-kuru (katı)
olmasıdır.

29
CABİR BİN HAYYAN (721-805)
• Kimya ilminin babasıdır. Türk bilim
adamıdır. Büyük dâhidir. Dönemin en
büyük ilim merkezlerinden Harran
Üniversitesi’nin rektörüdür. Adı Latince’ye
Geber diye geçmiştir. Cabir bin Hayyan’ın
başta kimya olmak üzere tıp, eczacılık,
fizik, astronomi, matematik, felsefe ve
eğitim alanlarında çok hizmetleri olmuştur.

30
• Bunların içinde en önemlisi atomla ilgili
buluşudur. Democritus maddenin en küçük
parçasına, bölünemeyen en küçük
parçacık anlamına gelen atom demişti.
İslam bilginleri, bu kelimeyi o zamanın
bilim dili olan Arapçaya çevirirken cüz-ü
layetecezza dediler. Cüz-ü layetecezzanın
diğer adı cüz-ü ferttir.
• Cabir bin Hayyan, Democritus’un teorisine
karşı çıkarak atomun parçalanabileceğini
belirtti.
31
• Günümüz dünyasında, atomla ilgili ilk
çalışmaların İngiliz kimyager John Dalton
(1766-1844) tarafından yapıldığı, atomun
parçalanabileceğinin de 1944 Nobel Kimya
Ödülü sahibi Alman kimyacı Otto Hahn
(1879-1968) tarafından söylendiği fikri
yaygındır.
• Hâlbuki onlardan 1000 yıl önce yaşamış
Cabir Bin Hayyan’ın şu sözleri asrımızın
ilim adamlarını dahi hayrete düşürecek
mahiyettedir:
32
“Maddenin en küçük parçası
cüzülayetecezzada yoğun
enerji vardır. Yunan
bilginlerinin iddia ettiği gibi
bunun parçalanamayacağı
söylenemez, parçalanabilir.
Parçalanınca öylesine bir enerji
meydana gelir ki Bağdat’ın
altını üstüne getirebilir.”

33
• Cabir bin Hayyan kalay, kurşun, demir ve
bakırdan altın elde edilebileceğini
düşünüyordu. Ancak bunun yolunun
atomların kontrol altında parçalanıp
değerlerinin değiştirilmesiyle olacağını
belirtmekteydi.
• Günümüzde nükleer laboratuvarlarda
kontrollü çekirdek reaksiyonuyla yeni
yapay element veya mevcut elementlerin
yapay izotopu elde edilebilmektedir.

34
• Kimya ilminin hem teorik hem de pratik
alanda büyük gelişimine sebep olmuştur.
• En bariz vasfı deneyciliğidir, kimya
laboratuvarını ilk kuran kişidir. Cabir bin
Hayyan’ın kimyadaki diğer hizmetlerini
şöyle sıralayabiliriz:
• HCl formülüyle gösterilen hidroklorik
asidi (tuz ruhu) elde etmiştir.
• HNO3 formülüyle gösterilen nitrik asidi
(kezzap) elde etmiştir.

35
• H2SO4 formülüyle gösterilen sülfürik
asidi (zaç yağı) elde etmiştir.
• 3 hacim derişik HCl ile 1 hacim derişik
HNO3 karışımından oluşan, günümüzde
de bütün dünyada kullanılan kral
suyunu keşfetmiştir.
• Cabir bin Hayyan kristalizasyon,
süzme, eritme, buharlaştırma,
süblimleştirme, damıtma, çözme vb.
metotları geliştirdi veya kimya ilmine
kazandırdı.
36
• Sitrik asit, asetik asit, tartarik asit ve
arsenik tozunu keşfetti.

37
EBU BEKİR ER-RAZİ (864-925)
• Ebu Bekir er-Razi’nin önemi büyüktür.
Asırlar boyunca Avrupa’ya ders veren
Arap kimyager ve doktordur. Tahran’a
yakın Rey’de doğdu, Bağdat’ta vefat etti.
Asıl adı Ebu Bekir Muhammed bin
Zekeriya’dır. İskit Türklerindendir. Doğum
günü olan 27 Ağustos İran’da her sene Tıp
Bayramı olarak kutlanır. Devrinin en büyük
bilginidir.
38
• Kroze, fırın gibi laboratuvar araç
gereçlerini geliştirmiştir.
• Etil alkol, antiseptik, kostik, soda,
gliserin vb. kimyasal maddeleri
keşfetmiştir.
• Alkolü antiseptik olarak tıpta
kullanmıştır.
• Karıncalardan damıtma yolu ile formik
asidi elde etmiştir.
• Petrolü damıtmış ve günümüzdeki adı
olan nafta ismiyle kullanmıştır.
39
• Simyada kullanılan maddeleri bedenler
(metaller), ruhlar (kükürt, arsenik, cıva,
nişadır), taşlar (pirit, magnezya),
vitrioller (metal sülfatları), borakslar
(boraks, soda), tuzlar (kaya tuzu,
potasa, güherçile) olarak
sınıflandırmıştır.
• Maddenin atom ve boşluktan oluştuğu
görüşüne dayanarak, uzayda atomlar
ne kadar sıkışık olursa, oluşturdukları
maddenin de o kadar yoğun olacağını,
hava, su ve toprak örneğiyle 40
açıklamıştır.
• Kimyayı tıbbın hizmetine sunmuştur. En
büyük hizmeti tıp sahasında olmuştur.
• Böbrek ve mesanedeki (idrar torbası)
taşları ilaçla parçalamış veya cerrahi
müdahale ile çıkarmıştır.
• Hayvan bağırsağından ameliyat ipliği
(katgüt) yapılarak cerrahide kullanmıştır,
onunla tıp tarihine girmiştir.
• Bitkiden ilaç yapmayı ilk geliştirendir. Bir
ilaç terkibi yaparken onu önce hayvanlar
üzerinde denerdi.
41
• İlk kez çiçek ve kızamık hastalıklarının
tedavisini sağlayıp kimyayı tıp ile
ilişkilendiren bilim insanıdır.
• George Sarton, An Introduction to the
History of Sciences (Fen Bilimleri Tarihine
Giriş) adlı kitabında 750 ile 1100 yılları
arasında geçen 350 senelik ilim tarihinin
her birini 50 yıllık 7 döneme ayırmış ve her
bir döneme o dönemdeki en önemli ilim
adamının ismini vermiştir. 850 ile 900
yılları arasını da Razi’nin adıyla anmıştır.
42
• 230 kitabı vardır. Bu kitaplardan 12 adedi
kimya eseridir. Kitab-ül Esrar (Sırların
Kitabı) adındaki en meşhur kimya kitabı,
14. asra kadar kimya ilminin baş eseri
olarak Batı’da okutulmuştur.

43
Ben gerçek düşünür diye kimya
ilmini bilene derim.

Razi

44
ROBERT BOYLE (1627-1691)
• En çok matematik ve fen alanında yaptığı
çalışmalarla hatırlanmaktadır.
Araştırmalarının ve de kişisel
düşüncelerinin açık bir şekilde simyacılıkla
bağlantısı olsa da, genellikle, ilk modern
kimyager olarak görülür. Çalışmalarının
arasından en ünlüsü, The Sceptical
Chymist (Kuşkucu Kimyager), kimya
alanında bir dönüm noktası olarak görülür.
45
• Boyle; havanın fiziksel özellikleri ile
ilgilenmiş, havanın sıkıştılabilir bir
nesne olduğunu ve yanma olayındaki
rolünü belirtmiştir.
• Boyle, vakum pompası geliştirmiş ve
bu vakum pompasını kullanarak bir
gazın hacmi ile basıncı arasındaki
ilişkinin belirlenmesine katkıda
bulunmuştur. Gazlar konusundaki
hacim-basınç ilişkisini anlatan bu yasa
Boyle Yasası olarak bilinir.
46
• Robert Boyle, elementi kendinden daha
basit maddelere ayrılmayan saf madde
olarak tanımlamıştır.
• İlk kez kimyasal bileşiklerle karışımlar
arasında ayrım yapmıştır.
• Kimyasal bileşiklerde maddenin
özelliklerinin tamamıyla değiştiğini
söylemiştir.
• Karışımlarda ise karışımın kendisini
oluşturan maddelerin özelliklerini
gösterdiğini söylemiştir.
47
• Galilei Galileo (Geliley Gelileyo)’yu
etkilemiş, Isaac Newton (Ayzıik
Niüvtın)’dan ise etkilenmiştir.

48
Antoine Lavoisier (1743-1794)
• Modern kimyanın öncüsü olan Antoine
Lavoisier yaptığı deneyde, bir miktar
kalay metalini içi hava dolu bir cam
balona koyup ağzını kapatarak
tartmıştır. Cam balonun ağzını açmadan
ısıttığında balonda beyaz bir toz
oluştuğunu gözlemlemiştir. Bu cam
balonu tekrar tarttığında başlangıçtaki
ağırlığın değişmediğini görmüştür
(Kütlenin Korunumu Kanunu).
49
• Yüzyıllar boyunca simya adı altında
sürdürülen çalışmaların kimya bilimine
dönüşmesinde en önemli rol oynayan
bilim insanıdır.
• Lavoisier, oksijenin havada bulunan ve
yanmaya neden olan bir gaz olduğunu
ve yanan madde ile birleşerek oksitleri
oluşturduğunu bulmuştur.
• Lavoisier yanma için gerekli olan
havadaki gaza, oksijen adını vermiştir.
50
• «İnsanlar bir şeyi yoktan var, varı da yok
edemez.» cümlesiyle ifade edilen kanunu
kimyacıdır. Dip not olarak “Yüce Yaratıcı
her an yoku var, varı da yok eder.”
cümlesini eklemiştir. 21 yaşına yeni
bastığında, Paris'in sokaklarını aydınlatma
proje yarışmasında birinciliği alır, Fransız
Bilim Akademisi'nce altın madalya ile
ödüllendirilir. 25 yaşına geldiğinde, kimya
alanındaki çalışmaları göz önüne alınarak
Fransız Bilim Akademisi’ne üye seçilir.
51
• Ayrıca ülkesinin savunma ihtiyacı için
caydırıcı unsur olarak barutun üretimini
üstlenir.
• Fransız kimyacıdır.
• 51 yaşında iken kafası giyotinle kesilir.
• Lavoisier, boynunun vurulmasını
beklerken kitap okuyordur. Cellat yanına
geldiğinde, Lavoisier nerede kaldığını
unutmamak için okuduğu kitabın arasına
bir kitap ayıracı koymuştur.
52
• Lavoisier giyotine giderken matematikçi
arkadaşı Langrange’yi yanına çağırır.
«Kafam sepete düştüğünde gözlerime
bak. Eğer iki kere göz kırparsam, kafa
kesildikten sonra insan beyni bir süre daha
düşünmeye devam etmektedir.» der.
• Kafası giyotinle kesilir, sepete düşer ve
gülerek iki kere göz kırpar.
• Langrange; «Lavoisier’nin son saniyedeki
ispat arayışı, bilimselliğin yüzyıllar sürecek
meşalesidir.» demektedir.
53
• Kilise Teşkilatı tarafından Lavoisier’nin
ölüm cezasına çarptırılmasının başlıca
iki nedeninden birincisi kilisenin ilme
karşı oluşu, ikincisi de Lavoisier’nin
ilimle dini birleştirmek isteyen
gerçekten inançlı biri olmasıdır.

54
D 2012-YGS (9.SINIF KİMYA
1.ÜNİTE 1.BÖLÜM)

55
MUMYALAMA
• Mumyalama, cansız bedenin binlerce yıl
çürümeden saklanabilmesini sağlayan bir
işlemdir.
• Şarap ve baharatla yıkanan vücudun iç
organları çıkarılıp burundan beyin alınır.
• Vücut natron denilen doğal karbonat tuzu
ile sarılıp 40-70 gün bekletilir. Böylece
vücuttaki nem emilip, organik yapı
korumaya alınmış olur.
56
• Sonra natron vücuttan çıkarılıp kol ve
bacaklar çamur veya kumla doldurulur.
Ardından reçineye batırılmış ketenle,
tarçın ve kokulu sarı sakızla sarılır. Bir
çeşit merhemin vücuda sürülmesinden
sonra da vücut, ince bir keten tülle örtülür.

57
2.BÖLÜM: KİMYA
DİSİPLİNLERİ VE
KİMYACILARIN ÇALIŞMA
ALANLARI

58
BAŞLICA KİMYA DİSİPLİNLERİ

59
BAŞLICA KİMYA DİSİPLİNLERİ
(KİMYANIN ALT DALLARI)
• Analitik kimya
• Biyokimya
• Fizikokimya
• Polimer kimyası
• İnorganik kimya (Anorganik kimya)
• Organik kimya (Karbon kimyası)
• Endüstriyel kimya
60
• Adli kimya
• Farmasötik kimya (Farmokimya)
• Nükleer kimya
• Agrokimya (Tarımsal kimya)

61
ANALİTİK KİMYA
• Kimyasal bileşiklerin tanınmasını (nitel
analitik kimya veya kalitatif analitik
kimya) ve miktarlarının belirlenmesi
işlemlerini kapsayan (nicel analitik
kimya veya kantitatif analitik kimya)
kimya disiplinidir.
Analitik kimya boya, ilaç, kozmetik,
yakıt, gıda, çevre endüstrisi gibi birçok
endüstriyel alanda; tıpta, arkeolojide,
adli kimyada kullanılan çok önemli
kimyasal tanı ve ölçüm bilimidir. 62
• Kan, idrar, su, toprak, hava gibi madde
örneklerinin yapısında bulunan
kimyasal maddelerin tür ve miktarının
saptanması analitik kimyanın ilgi
alanıdır.

63
A TYT-YKS 2022 9.SINIF
KİMYA 1.ÜNİTE

64
BİYOKİMYA
• Canlı organizmaların kimyasal yapısını
ve bu yapıda meydana gelen kimyasal
değişiklikleri inceleyen kimya
disiplinidir. Canlı organizmanın yapı
taşları olan proteinleri, nükleik asitleri
vb. birçok organik molekülü inceler.
• Klinik biyokimya ve teorik biyokimya
olmak üzere iki alt dalı vardır.

65
• Kan, doku, idrar gibi örneklerin
yapısının incelenmesi, ilaçların
vücuttaki etki mekanizmalarının
incelenmesi gibi konular biyokimyanın
ilgi alanına girer.

66
FİZİKOKİMYA
• Sıcaklık, basınç, derişim (çözeltilerde
birim hacimdeki madde miktarı) gibi
fiziksel faktörlerin kimyasal tepkimelere
etkilerini inceleyen kimya disiplinidir.
• Kimyasal tepkimelerde moleküllerin
hızı, hareketi, birbirleriyle etkileşimi
sırasındaki enerji değişiminin
incelenmesi fizikokimyanın uğraş
alanlarına örnektir.
67
POLİMER KİMYASI
• Petrol ya da doğal gazdan tamamen ya
da kısmen türetilen kimyasal maddeler
ile ilgilenen kimya alt dalı polimer
kimyasıdır.
• Çok sayıda küçük birimin (monomer)
birbirine eklenmesiyle oluşan büyük
molekülleri (polimer) inceler.
• Polimerlerin incelenmesi polimer
kimyasının ilgi alanıdır.
68
• Polimerler doğal ve yapay olabilir.
Proteinler, karbonhidratlar doğal
polimerlere, naylon, plastik, teflon,
orlon, kauçuk ise yapay polimere
örnektir.

69
ANORGANİK KİMYA
(İNORGANİK KİMYA)
• Organik olmayan bileşiklerin yapılarını,
özelliklerini ve tepkimelerini inceleyen
kimya disiplinidir.
• Asit, baz, tuz, su, mineral gibi
maddelerin doğada nasıl bulunduğunu,
özelliklerini, kimyasal tepkimelerini
incelemek anorganik kimyanın ilgi
alanına girer.
70
ORGANİK KİMYA
• Organik bileşiklerde bulunan ana
element karbon (C) olduğundan dolayı
organik kimyaya karbon kimyası da
denir.
• Karbon bulunduran bileşiklerin
yapılarını, özelliklerini ve tepkimelerini
inceleyen kimya disiplinidir. Proteinler,
yağlar, karbonhidratlar karbon
içerdiklerinden organik kimyanın
konularındandır. 71
• Petrol ve petrol ürünleri, boyalar,
ilaçlar, plastikler, patlayıcıların elde
edilmesi, tepkimeleri ve özelliklerinin
incelenmesi organik kimyanın ilgi
alanına girer.

72
ENDÜSTRİYEL KİMYA
• Sanayide kullanılan ham maddelerin
imalatıyla ilgilenir.
• Sanayide kullanılan organik ve
anorganik maddelerin üretimi ilgi
alanıdır.

73
ADLİ KİMYA
• Suç ve suçluları ortaya çıkarmada birtakım
kimyasal analizler kullanılır.
• Sporcular, performanslarını arttırmak için
vücudun normal işleyişini hızlandıran
maddeler (doping) alırlar. Bu maddeler
sporcu sağlığı açısından zararlıdır.
Sporcuların doping yapıp yapmadıkları
kan ve idrar analizleri gibi birtakım
kimyasal analizlerle ortaya çıkarılır.
74
• Zehir ve patlayıcı gibi bilinmeyen bir
maddenin adının konulması kimyasal
analizlerle belirlenir.
• Kırmızı bir lekenin salça mı yoksa kan mı
olduğu kimyasal analizlerle ortaya konulur.
• Kimyanın bu alanına adli kimya denir.

75
FARMASÖTİK KİMYA
(FARMOKİMYA)
• Eczacılığın kimya ile ilgili konularını içerir.

76
NÜKLEER KİMYA
• Atom çekirdeği ile ilgilenen kimya
disiplinidir.

77
BAŞLICA KİMYA
ENDÜSTRİLERİ

78
İLAÇ ENDÜSTRİSİ, GÜBRE
ENDÜSTRİSİ, PETROKİMYA
ENDÜSTRİSİ, ARITIM
ENDÜSTRİSİ, BOYA-TEKSTİL
ENDÜSTRİSİ ALANLARININ
KİMYA İLE İLİŞKİSİ

79
İLAÇ ENDÜSTRİSİ
• İlaç ham maddesinin üretimi ve bu
maddelerin vücutta oluşturduğu
tepkimelerin incelenmesinde kimya
biliminden yararlanılır.
• Ayrıca ilacın araştırma geliştirme,
denetleme, onaylama, kalite kontrol,
ambalajlama, ürün piyasaya çıktıktan
sonra inceleme aşamaları da kimya
biliminin alanına girer.
80
• İlaçlar, doğal kaynaklardan veya sentez
yoluyla elde edilen kimyasal maddedir.

81
GÜBRE ENDÜSTRİSİ
• Tarımda ürün verimini ve kalitesini
arttırmak için toprağa verilen
maddelere gübre denir. Bitkiler yaşayıp
gelişmek için yaklaşık 60 kadar
elemente ihtiyaç duyar. Toprağın
ihtiyacı olan elementleri içeren yapay
gübrenin imalatı, toprağa verilmesi ve
toprak analizi kimyanın ilgi alanına
girer.
82
PETROKİMYA ENDÜSTRİSİ
• Petrol, doğal gaz ve bunlardan elde
edilen ürünlerle ilgilenen endüstri
alanıdır. Petrol ve petrol ürünleri başka
ürünlere fiziksel ve kimyasal yöntemler
kullanılarak dönüştürülür. Bu
dönüşümler sırasında sıvı ve gaz
yakıtlar, gaz yağı, çözücüler, makine-
motor yağları, asfalt-zift, parafin,
hidrokarbonlar gibi ürünler elde edilir.
83
ARITIM ENDÜSTRİSİ
• Havanın, suyun ve toprağın çeşitli
kirleticilerden temizlenmesi işlemine
arıtım denir. Su, toprak ve hava analiz
edilerek içerdikleri zararlı kimyasallar
belirlenir. Bu zararlı kimyasalların
uzaklaştırılmasında kimya biliminden
yararlanılır. Bu alandaki çalışmalar
kimyanın bir alt disiplini olan çevre ve
su kimyasının da doğmasını
sağlamıştır.
84
BOYA-TEKSTİL ENDÜSTRİSİ
• Boyalar; inşaat, tekstil, gıda, ahşap,
metal gibi çok çeşitli alanlarda
kullanılmaktadır. Boyaların
kullanıldıkları alanlara göre kimyasal
yapıları farklılık gösterir. Bu
kimyasalların elde edilmesi,
uygulanması ve bulunduğu ortamdan
uzaklaştırılması işlemlerinde kimya
biliminden yararlanılır.
85
KİMYA ALANI İLE İLGİLİ
BAŞLICA MESLEKLER

86
KİMYA ALANI İLE İLGİLİ
KİMYA MÜHENDİSLİĞİ,
METALURJİ MÜHENDİSLİĞİ,
ECZACILIK, KİMYAGERLİK,
KİMYA ÖĞRETMENLİĞİ
MESLEKLERİNİN
TANITILMASI
87
KİMYA ÖĞRETMENLİĞİ
• MEB tarafından onaylanan öğretim
programları çerçevesinde, kimya
konusu ile ilgili bilgi, beceri, tutum ve
davranışların, öğrenci yaş düzeyine
uygun olarak çeşitli yöntemlerle
kazandırıldığı kimya ile ilgili eğitimin
verildiği meslektir.
• Kimya öğretmeni bu alanda çalışan
kişidir.
88
KİMYA MÜHENDİSLİĞİ
• Kimyanın yanında matematik, fizik,
biyoloji, ekonomi, mühendislik
bilimlerini birleştirerek endüstri,
teknoloji ve çevre problemlerinin
çözümüne yönelik çalışmaların
yapıldığı mühendislik alanıdır.
Sanayide kimyasal maddenin ekonomik
biçimde üretilmesi, geliştirilmesi,
tesislerin tasarlanması, kurulması ve
işletilmesi alanları kapsar.
89
METALURJİ MÜHENDİSLİĞİ
• Maden filizleri ile ilgilenir. Maden
filizlerinden metal elde edilmesi en
önemli konusudur.
• Metalin çeşitli sanayi dallarında teknik
ihtiyaçlara uygun olarak tasarlanması,
geliştirilmesi, üretilmesi metalürji
mühendisliğinin alanına girer.
• Metalürji mühendisi bu alanda çalışan
kişidir.
90
KİMYAGERLİK
• Organik kimya, anorganik kimya,
analitik kimya, biyokimya, fizikokimya
gibi dallarda ileri düzeyde eğitim verilen
kimya alanıdır. Maddenin atom ve
molekül yapısı, kimyasal özelliği, farklı
maddelerle etkileşimi, yeni maddelerin
oluşumu, kullanım olanaklarının
bulunması ve kimyasal analizi
konusunda ileri düzeyde laboratuvar
çalışmaları yapılır.
91
ECZACILIK
• Eczacılıkta ilaç üretimi, geliştirilmesi,
dağıtımı, insan vücudundaki etkileşimi,
ham maddesinin elde edilmesi, ilaçların
kimyasal, fiziksel ve biyolojik
özelliklerinin incelenmesi, kullanımı,
laboratuvarda hazırlanması, analizinin
yapılması ve hastaya temin edilmesi
gibi hususlarda eğitim verilir.
• Eczacı, bu alanda çalışan kişidir.

92
3.BÖLÜM: KİMYANIN
SEMBOLİK DİLİ

93
ELEMENT-SEMBOL

94
ELEMENT TANIMI
• Aynı proton sayısına sahip tek tür atomlar
topluluğuna element denir.

95
ELEMENTLERİN ÖZELLİKLERİ
• Elementlerin bazı özellikleri aşağıda
verilmiştir.
• Tek tür atomdan oluşur.
• Saf maddedir.
• Homojendir (hâl değişimi hariç).
• Belirli ayırt edici özellikleri vardır (erime
noktası, kaynama noktası, yoğunluk gibi).
• Kimyasal ve fiziksel yöntemlerle
ayrıştırılamaz.
96
• Sembollerle gösterilir.
• Günümüzde 118 elementin varlığı
bilinmektedir. Bu elementlerden 92 tanesi
doğal (atom numarası 1-92 arasındaki
elementler); diğerleri ise yapaydır, nükleer
laboratuvarda üretilmiştir.
• Doğal 92 elementten doğada element
olarak bulunanların sayısı 16 elementtir.
• Geri kalan 76 element doğada element
hâlinde bulunmaz, NaCl gibi bileşikleri
hâlinde bulunur.
97
• Doğadaki elementel hâlde bulunan 16
element şunlardır: 6 soy gaz (1-Helyum, 2-
Neon, 3-Argon, 4-Kripton, 5-Ksenon, 6-
Radon), 7-Hidrojen, 8-Oksijen, 9-Azot, 10-
Karbon, 11-Altın, 12-Platin, 13-Gümüş, 14-
Bakır, 15-Cıva ve 16-Si elementleridir.
• Bu 16 elementten olan soy gazlardan ilk
üçü (He, Ne, Ar) doğada yalnız elementel
olarak bulunur. Geri kalan 13 elementin
bazısı doğada bileşikleri hâlinde de
bulunur, bazılarının da doğada bileşikleri
olmasa da yapay bileşikleri vardır. 98
• Son üç soy gazın (Kr, Xe, Rn) yapay
bileşikleri de oluşturulmuştur. Son üç soy
gazın bileşiğinin elde edilebilmesinin
nedeni çaplarının daha büyük olmasıdır.
Oluşan bileşik kovalent bileşiktir. Bileşikte
soy gaz katyondur (KrF2, XeO3, RnFn).
• Doğadaki elementler He, Ne, Ar, Kr, Xe,
Rn elementleri gibi atomik (monoatomik),
H2, N2, O2, F2, Cl2, Br2, l2, At2 elementleri
gibi iki atomlu (diatomik) veya P4, O3, S8
gibi çok atomlu (poliatomik) yapıdadır.
99
• Doğada elementel hâlde bulunmayan 76
element, bileşiklerinin kimyasal
yöntemlerle ayrıştırılması sonucunda elde
edilir; örneğin sodyum ya da klor
elementlerini elde etmek istersek eritilmiş
NaCl (yemek tuzu) bileşiğini elektroliz
etmemiz gerekir.
• Elementlerin yapı taşı atom ya da
moleküldür.
• Monoatomik elementlerin yapı taşı
atomdur.
100
• Diatomik elementlerin ve poliatomik
elementlerin yapı taşı ise moleküldür. Yapı
taşı molekül olan 9 element şunlardır: H2,
N2, O2, F2, Cl2, Br2, l2, P4, S8
• Yapı taşı molekül olan bu 9 elementin ilk
üçü doğada hem element hem de
bileşikleri olarak diğer yedi tanesi ise
yalnız bileşikleri olarak bulunur.

101
ALLOTROP
• Aynı elementin fiziksel özelliklerinin
tamamının kesinlikle farklı, kimyasal
özelliklerinin ise bir kısmının farklı olduğu
şekillerine allotrop denir. Atomların uzayda
dizilme şekilleri farklıdır.
• Başlıca 5 elementin allotropu vardır.
• KARBON ALLOTROPLARI: Kömür,
elmas, grafit olmak üzere üç allotropu
vardır. Üçü de C ile gösterilir.
102
• OKSİJEN ALLOTROPLARI: O2 (oksijen)
ve O3 (ozon) olmak üzere 2 çeşittir.
• KÜKÜRT ALLOTROPLARI: Rombik kükürt
(S4) ve monoklin kükürt (S8) olmak üzere 2
çeşit allotropu vardır.
• FOSFOR ALLOTROPLARI: Beyaz fosfor
(P4) ve kırmızı fosfor (P8) olmak üzere 2
çeşit allotropu vardır.
• SİLİSYUM ALLOTROPLARI: Kristal
silisyum ve amorf silisyum olmak üzere 2
çeşittir.
103
ELEMENT SEMBOLLERİ
• Elementlerin sembollerle gösterilmesi
yazım kolaylığı sağlar. Bütün dünyada
ortak bir bilim dili oluşturur.
• Ders kitabı Tablo 1.3.1’de, periyodik
cetveldeki ilk 20 elementin isimleri ve
sembolleri verilmiştir.
• Ders kitabı Tablo 1.3.2’de de günlük
hayatta sıkça karşılaşılan ve bilmeniz
gereken bazı elementlerin adları ve
sembolleri verilmiştir.
104
Periyodik Sistemdeki İlk 20
Elementin İsimleri ve Sembolleri
(DERS KİTABI:34.SAYFA)

105
Günlük Hayatta Sıkça
Karşılaşılan Bazı Elementler ve
Sembolleri (DERS KİTABI:35.SAYFA)

106
C 2019-TYT/9.SINIF KİMYA 1.ÜNİTE

107
E 2017-YGS 9.SINIF KİMYA 1.ÜNİTE

108
ELEMENT TANIMIYLA İLGİLİ
SÖYLEM HATALARI
• Her elementin yapı taşı atom değildir. Yapı
taşı molekül olan elementler de vardır.
Bunlara element molekülleri denir.
• Element tanımını; “Aynı cins atomdan
oluşan saf maddedir.” diyerek yapacaksak
izotoptan da söz etmelidir; çünkü her bir
aynı cins atomun farklı izotopu vardır, bu
yönüyle farklı atom olmaktadır.
109
BİLEŞİK-FORMÜL

110
BİLEŞİKLERİN TANIMI
• Farklı cinsteki atomların belirli oranda
kimyasal özelliklerini kaybederek
birleşmeleriyle oluşan yeni saf maddeye
denir.

111
BİLEŞİKLERİN ÖZELLİKLERİ
• 1- En az iki farklı cins atomdan
oluşmuşlardır.
• 2- Saf (arı) maddedirler.
• 3- Homojendirler (hâl değişimi hariç).
• 4- Sabit basınç altında erime ve kaynama
noktası sabittir. Sabit sıcaklık ve basınç
altında yoğunlukları sabittir.
• 5- Kimyasal yolla bileşenlerine ayrışırlar,
fiziksel yolla bileşenlerine ayrıştırılamazlar.
112
• 6- Formülle gösterilirler (CO, H2O, HNO3).
• 7- Bileşiği oluşturan elementler arasında
belirli bir oran vardır; örneğin suda (H2O),
H/O=2/1’dir.
• 8- Bileşiklerin yapı taşı ya molekül ya da
formül-birimdir. İyonik bileşiklerin yapı taşı
formül-birimdir, molekül değildir; kovalent
bileşiklerin yapı taşı ise moleküldür. Yapı
taşı molekül olan her saf madde bileşik
değildir, yapı taşı molekül olan elementler
de vardır (9 element).
113
• 9- Bileşikler, kendisini oluşturan
bileşenlerin özelliklerini göstermez.

114
BİLEŞİK TANIMIYLA İLGİLİ
SÖYLEM HATALARI
• Her bileşiğin yapı taşı molekül değildir.
Yapı taşı formül-birim olan bileşikler de
vardır (iyonik bileşikler).
• Bileşik diyebilmemiz için farklı cins
atomların kimyasal yolla birleşmesi
gerekir. Aynı cins atomların kimyasal yolla
birleşmesinden oluşan element
molekülleri, elementtir; bileşik değildir.
115
BİLEŞİKLERİN VEYA
ELEMENTLERİN SAĞ ALTINA
YAZILAN, FİZİKSEL HÂLDİR
• NaCl(k), NaCl(s), NaCl(g) ve NaCl(suda) olmak
üzere dört farklı yazım vardır. Hâller
parantez içinde, küçük harfle, küçük
puntoyla, kısaltılarak yazılır. NaCl(k), katı
yemek tuzu; NaCl(s), erimiş yemek tuzu;
NaCl(g), gaz hâlindeki yemek tuzu,
NaCl(suda) ise suda hazırlanmış yemek tuzu
çözeltisi demektir.
116
• NaCl(suda) ,NaCl(aq) şeklinde de yazılabilir.
• Aqua, Latince’de su demektir; (aq), (aqua)
kelimesinin kısaltılmışıdır.
• Çözücü, hangi maddeyse o yazılır.
Örneğin; iyot, suda çözünmez. Alkolde
çözünür. Bu nedenle I2(alkolde) şeklinde
yazılır.
• Kastedilen hâl, oda sıcaklığındaki hâl ise
malumu ilam olmaması için yazılmayabilir.
Örneğin; suyu belirtmek için H2O
yazılabilir; su buharı kastediliyorsa
kesinlikle H2O(g) diye yazılmalıdır.
117
• Bazen de hâller yazılmamış olsa da,
reaksiyon denkleminden anlayabilmelidir:
AgNO3+ NaCl → AgCl(k)+ NaNO3
Girenlerdekilerin oda sıcaklığındaki hâlleri
katıdır. Ancak katı olduklarında reaksiyona
girmeyecekleri malumdur. Bu nedenle
çözeltidirler. İyonik bileşiklerin sıvı
hâlleriyle bir tepkime kimyada zaten
yoktur.
AgNO3(suda)+NaCl(suda)→AgCl(k)+NaNO3(suda)
118
• Bununla ilgili bir diğer husus daha vardır:
• H2 denilince 1 tane H2 molekülü anlaşılır.
• H2(g) denilince ise 1 mol H2 anlaşılır.

119
BAZI MADDELERİN YAYGIN
(GELENEKSEL) ADLARI

120
Yaygın Olarak Kullanılan Bazı
Bileşiklerin Yaygın Adları
(DERS KİTABI:35.SAYFA)

121
E 2023-TYT (9.SINIF KİMYA
1.ÜNİTE 3.BÖLÜM)

122
4.BÖLÜM: KİMYA
UYGULAMALARINDA İŞ
SAĞLIĞI VE GÜVENLİĞİ

123
KİMYA LABORATUVARINDA
UYULMASI GEREKEN İŞ
SAĞLIĞI VE GÜVENLİĞİ
KURALLARI
• Kimya laboratuvarında, deney yaparken
zarar görmemek, kaza yaşamamak için
güvenlik kurallarına uygun davranılmalıdır.
Kimyasallarla güvenli bir şekilde nasıl
çalışılacağı konusunda da bilgi sahibi
olunmalıdır.
124
• Laboratuvarda bulunan kimyasal maddeler
yanıcı, zehirli, tahriş edici veya patlayıcı
etkiye sahip olabilir. Bu kimyasallardan
bazıları kolaylıkla deriden geçebileceği
gibi, buharlaşma yolu ile soluduğumuz
havaya karışabilir. Kimyasal maddelerin
insan sağlığına ve çevreye zarar vereceği
bilinmeli ve gerekli tedbirler alınmalıdır.

125
LABORATUVAR GÜVENLİK
KURALLARI
• 1. Kimya laboratuvarında, laboratuvar
önlüğü ve kapalı ayakkabı giyilmeli,
tehlikeli deneyler için özel koruma gözlüğü
ve maske kullanılmalıdır.
• 2. Saçlar toplu, tırnaklar kesilmiş olmalıdır.
• 3. Ellerde kesik, çatlak veya açık yara
varsa mutlaka bandajla kapatılmalıdır.
126
• 4. Bazı kimyasalların buharları olumsuz
etkileyeceği için gözlerde kontakt lens
bulunmamalıdır.
• 5. Kimyasalların deri ile temas süresini
arttıracağı için, yüzük, bilezik gibi takılar
çalışmaya başlamadan önce çıkarılmalıdır.
• 6. Laboratuvara yiyecek, içecek
getirilmemeli ve tüketilmemeli, kesinlikle
sakız çiğnenmemelidir.

127
• 7. Laboratuvarda, başkalarının dikkatini
dağıtıcı hareketler yapılmamalı, oyun
oynanmamalı ve kesinlikle şaka
yapılmamalıdır.
• 8. Kırık, çatlak ve kirli cam eşyalar
kullanılmamalıdır.
• 9. Kimyasal maddelere kesinlikle çıplak
elle dokunulmamalıdır.
• 10. Kimyasal maddeler koklanmamalı ve
tadına bakılmamalıdır.

128
• 11. Kimyasal alındıktan sonra şişenin
kapağı hemen kapatılmalıdır. Aynı spatül,
kaşık veya pipet temizlenmeden başka bir
madde için kullanılmamalıdır.
• 12. Sıvılar pipetle aktarılırken mutlaka
puar kullanılmalıdır.
• 13. Derişik asitlerle çalışırken dikkatli
olunmalı, asit çözeltisi hazırlanacaksa cam
baget yardımı ile asit yavaşça su içerisine
dökülüp seyreltilmeli, asla asit üzerine su
eklenmemelidir.
129
• 14. Eter, aseton, alkol gibi uçucu ve
yanabilen maddeler açık aleve yakın
tutulmamalıdır.
• 15. Uçucu ve yanıcı çözücüler nedeniyle,
piller alev alma riski taşıdığı için
laboratuvarda kesinlikle cep telefonu
kullanılmamalıdır.
• 16. Deney sırasında, deneyi yapan kişi
deney ortamından ayrılmamalıdır.

130
• 17. Kimyasal maddelerin ambalajları
üzerindeki etiketler koparılmamalı,
karalanmamalı, şişelerden sıvı akıtılırken
etiket tarafı yukarı gelecek şekilde
tutulmalıdır. Etiketleri bozulmuş ambalajlar
kullanılmamalıdır.
• 18. Katı ve sıvı atıklar lavabolara
dökülmemeli, etiketlerle belirlenmiş atık
kaplarına atılmalıdır.
• 19. Kullanılmış deney malzemeleri
yıkanmalı kesinlikle kirli bırakılmamalıdır.
131
• 20. Laboratuvardan çıkar çıkmaz eller
hemen yıkanmalıdır.
• 21. Herhangi bir sağlık problemi olan
öğrenci, öğretmenini bilgilendirmelidir.
• 22. Öğretmenin onay vermediği hiç bir
işlem ve deney yapılmamalıdır.

132
ACİL DURUMLARDA
ARANACAK NUMARALAR
• Acil ilk yardım: 112
• Zehir merkezi: 114
• İtfaiye: 110

133
GÜVENLİK UYARI
İŞARETLERİ
• Evimizde, iş yerimizde, laboratuvarda ve
endüstride kullanılacak her kimyasal
maddenin üzerinde mutlaka çeşitli uyarı,
risk ve önlem bilgileri bulunur.
Kullanmadan önce bu maddelerin etiketleri
dikkatle okunmalı ve o madde ile
çalışırken gerekli tedbirler alınmalıdır.

134
• Kimyasal maddelerin üzerinde yer alan
sağlık ve güvenlik amaçlı temel uyarı
işaretlerine risk piktogramları denir. Bu
işaretler ve anlamları aşağıda verilmiştir.

135
YANICI MADDE İŞARETİ
• Alkol içeren sıvılar ve aseton gibi
maddelerin bulunduğu kapların üzerinde
yer alır.

136
YAKICI MADDE İŞARETİ
• Yakıcı maddeler; kâğıt, ahşap gibi yanıcı
malzemelerle temas ettirilmemelidir.
• Oksijen, klor, nitrik asit, hidrojen peroksit
gibi maddelerin bulunduğu kapların
üzerinde yer alır.

137
AŞINDIRICI (KOROZİF)
MADDE İŞARETİ
• Sodyum hidroksit, sülfürik asit, hidroflorik
asit, fenol gibi maddelerin bulunduğu
kapların üzerinde yer alır.

138
TAHRİŞ EDİCİ MADDE
İŞARETİ
• Sodyum hipoklorit, etil alkol gibi
maddelerin bulunduğu kapların üzerinde
yer alır.

139
PATLAYICI MADDE İŞARETİ
• Nitrogliserin gibi maddelerin bulunduğu
kapların üzerinde yer alır.

140
ZEHİRLİ (TOKSİK) MADDE
İŞARETİ
• Hidrojen sülfür, etilen amin gibi maddelerin
bulunduğu kapların üzerinde yer alır.

141
RADYOAKTİF MADDE
İŞARETİ
• Çevresine radyasyon yayan ve canlı
dokularda kalıcı hasarlara neden olan,
madde ve yerlerde bu uyarı işareti
bulunur.

142
• Çok tehlikelidirler.
• Bu işaretin olduğu yerde dolaşılmamalı,
koruyucu giysi giyilmelidir.

143
ÇEVREYE ZARARLI MADDE
İŞARETİ
• Bu maddeler havaya, suya ve toprağa
karıştığında oluşturdukları zararlı etki uzun
süre gitmez.

144
• Bu maddelerle çalışıldıktan sonra atıkları
kesinlikle doğaya atılmamalı, lavaboya
dökülmemeli, mutlaka kimyasal atık
şişesine boşaltılmalıdır.
• Kimyasal maddelerin tamamının kaplarının
üzerlerinde yer alır.

145
C TYT-YKS 2020 9.SINIF
KİMYA 1.ÜNİTE

146
C 2017-YGS 9.SINIF KİMYA
1.ÜNİTE

147
İŞ SAĞLIĞI VE GÜVENLİĞİ

148
KİMYASAL MADDELERİN
ZARARI
• Kimyasal maddeler toksik, aşındırıcı,
tahriş edici, alerjik, kanserojen olabilir.
Ayrıca DNA yapısını bozarak mutasyona
yol açabilir.
• Meslek hastalıklarına yol açabilir. Örneğin
asbest liflerinin (doğal olarak bulunan lifli
yapılı silikatlar) uzun süre kullanımı
çalışanlarda kanser oluşumuna neden
olabilir.
149
• Ayrıca kimyasallarla çalışılan yerlerde, gaz
ve tozların uzun süre solunması, akciğer
ve solunum hastalıklarına da neden olur.
• Kimyasal maddelerin insan sağlığına ve
çevreye zararlı etkileri vardır.
• Yüzdüğümüz havuzları temizlemek için
kullanılan klor, endüstride kullanılan bazı
ürünlerdeki ağır metaller (alüminyum,
arsenik, kadmiyum, krom, kurşun, nikel,
cıva ve çinko) sağlığımızı tehdit edebilir.

150
• Değişik şekillerde vücudumuza aldığımız
kimyasal maddeler, her çeşit hastalığa
neden olabilir.
• Çeşitli amaçlarla kullandığımız kimyasallar
sadece insan sağlığına değil çevreye de
zarar verir. Tarımda kullanılan ilaçların ve
gübrelerin bitkiler tarafından kullanılmayan
kısmı, bitki ve canlılara zarar verir. Hava,
toprak ve su kirliliğine neden olur.

151
BAZI MADDELERİN İNSAN
SAĞLIĞI VE ÇEVRE İÇİN
ÖNEMİ

152
Na+1 İYONU
• Hücre dışı sıvının temel maddesidir.
Vücuttaki su dengesinin korunmasında
görev alır.

153
K+1 İYONU
• Hücre içi sıvının temel maddesidir.
Vücut sıvılarının iyon dengesinin ve
yoğunluğunun korunmasında görev
alır.

154
Fe+2 İYONU
• Kana kırmızı rengini veren
hemoglobinin yapısında bulunur.

155
Fe ELEMENTİ
• İnsanlık, sosyal yaşamında demire çok
muhtaçtır.
• İnşaat sektöründe, harp sanayisinde,
otomotiv ve ulaşım alanında demir–çelik
endüstrisinin önemi çok büyüktür.
• Mekanik, elektronik vb. her dalda
kullanılan her çeşit alet demirden yapılır.
• Yerkürenin merkezi; erimiş demir ve erimiş
nikel karışımıdır.
156
• Demiri hamur gibi yumuşatmak, tel gibi
inceltmek ve şekil vermek, endüstriyel
kalkınmanın aslı, anası, esası ve
kaynağıdır. Bu sebeple demirin önemine
vurgu için; “Demir yerden çıkmıyor, gökten
iniyor.” denmiştir.
• Semadan düşen taşlara, gök taşı denir.
Düşen gök taşlarının tetkik edilen
parçalarında; demir, çelik ve başka
maddeler karışık olarak bulunmaktadır.

157
• Yer kürenin çekirdeğinde demir vardır.
Magma tabakasındaki yüksek sıcaklığın,
demirin nükleer reaksiyonundan
kaynaklandığı bilinmektedir. Bu yüksek
sıcaklık, demiri eritmektedir. Çekirdekte
ağaca ait özelliklerin tamamı bulunur.
Günümüzde Dünya'da yaklaşık 90 doğal
element tespit edilmiştir. Demir Dünya'nın
çekirdeği olduğuna göre acaba demirden
Dünya'daki doğal elementlerin bütünü
ileride elde edilebilecek midir?
158
• Demir suresinde elementlerin çoğunun adı
geçer. İleride demir atomu çekirdeğinin
parçalanarak çeşitli elementlerin elde
edilebileceğini söyleyebiliriz. Simyacıların
hayali gerçekleşebilir.

159
Ca+2 İYONU
• Kemik ve dişlerde suda çözünmeyen
bileşiği hâlinde bulunur.

160
Mg+2 İYONU
• Kemik ve dişlerde suda çözünmeyen
bileşiği hâlinde bulunur.

161
SUYUN İNSAN SAĞLIĞI VE
ÇEVRE İÇİN ÖNEMİ

162
SU
• Yağmurla gelen suyun damlaları sayısınca
faydalar vardır.
• Hidrojen ve oksijen gibi iki basit maddeden
oluşan su, yüz binlerle hikmetli ve şuurlu
ve çeşitli hizmetlerde ve sanatlarda
çalıştırılır.
• Gök gürültüsü, yağmurun gelmesini haber
verip muhtaçlara müjde eder.
• Bulutlar dolu, kar ve yağmuru saklar.
163
SU DÖNGÜSÜ
• Yeryüzünde ne kadar H2O(s) (su) varsa
atmosferde de o kadar H2O(g) (su
buharı) vardır.
• Yeryüzüne inen yağmur, her sene aynı
miktardadır.
• Yeryüzünden her sene ne kadar su
buharlaşırsa; o ağırlıkta su yağmur, kar
ve dolu olarak dünyaya yağar.

164
• SORU: H2O(s) → H2O(g)
Dünyamızdaki suyun buharlaşması
tepkimesi yukarıda verildiği gibi tek yönlü
olsaydı ne olurdu?
CEVAP: Dünyada su kalmazdı.
• SORU: H2O(g) → H2O(s)
Yukarıdaki tepkimede görülen
dünyamızdaki değişim; tek yönlü olsaydı
ne olurdu?
CEVAP: Yeryüzünü su kaplardı.
165
• SORU: Bu olayın ölçülü, dengeli ve
dinamik olması ne anlama gelir?
• CEVAP: Ölçülü, yeryüzünde bulunan su
kadar atmosferde su buharı bulunduğu
anlamına gelir. Dengeli, tepkimenin denge
tepkimesi (çift yönlü tepkime) olduğu
anlamına gelir. Dinamik ise, bu olayın her
an, yer–gök arasında devam ettiği
anlamına gelir.

166
«Göğü de dengesini
kaybetmekten korunmuş bir
tavan durumunda yarattık.»
• Dünyada suyun varlığı; güneşle
aramızdaki uzaklığın hassaslığı ile de
alakalıdır.
• Dünya ile güneş arasındaki uzaklık
şimdikinden farklı olsaydı su, ya
buharlaşacaktı ya da donacaktı.
167
YAĞMURUN YAĞMASI VE
ATMOSFERDE FİZİKSEL
DENGENİN KORUNMASI
• Sıcaklık, suyu buharlaştırmakla suyun
bünyesini tahrip ettiği zaman, o tahrip
sonucu oluşan su buharı yok olmaz. Belirli
bir yere sevk edilir ve belli bir düzeye
çıkar; icap ettiğinde yağmak için orada
durur.
168
• Atmosferdeki su buharı molekülleri,
atmosferdeki hava moleküllerinin onda
birini teşkil edince sıkışmadan dolayı su
buharı yoğunlaşır. Atmosferde bulunan
belli bir düzeydeki bu su buharının
yoğunlaşması suretiyle yağmur yağar.
• Atmosferde fiziksel dengenin korunması
için, yağan katrelerden boş kalan yerler,
denizlerden ve yerlerden kalkan buharlarla
doldurulur.
169
• Yağmur yağması hakkında en kısa yol
şöyle tarif edilir: Su buharı molekülleri,
emir aldıkları zaman, o moleküller her
taraftan toplanmaya başlarlar ve bulut
şeklini alıp, hazır vaziyette dururlar. Yine
ikinci bir emirden sonra bir kısım
moleküller yoğunlaşarak, katrelere
dönüşürler. Sonra kanunların temsilcileri
vasıtasıyla, çarpışmadan kolayca yere
düşerler.

170
• Atmosfer, denizin rengini andırır. Havada,
denizlerdeki sudan daha fazla su vardır.
Bu nedenle, “atmosferde denizin
bulunduğu teşbihi” mecaz olarak akıldan
uzak değildir. Sanki şu atmosfer boşluğu
yağmur ile dolu bir havuzdur.
• Bulutların bir kısmı negatif elektriği
üzerlerinde taşımaktadır, bir kısmı da
pozitif elektriği üzerlerinde taşımaktadır.
Bu kısımlar birbirlerine yaklaşıp aralarında
çarpışma olduğunda, şimşek çakar.

171
• Bulutların bir kısmının hücum ettiği, bir
kısmının ise kaçtığı zaman aralarında
havasız kalan yerleri doldurmak için
atmosfer tabakası hareket ve heyecana
geldiğinde gök gürlemesi (gök gürültüsü)
meydana gelir.
• Bu hâllerin olması bir nizam ve kanun
altında olur ki, o nizam ve o kanunu temsil
eden gök gürlemesi ve şimşek aracılarıdır.

172
SU DONUNCA GENLEŞİR
• Buz molekülleri arasındaki uzaklık, su
molekülleri arasındaki uzaklığa göre % 11
oranında daha fazladır. Başka bir ifadeyle
su donunca % 11 hacim büyümesi
gerçekleşir.
• Normalinde maddenin katı hâlinde,
moleküller birbirine sıvı hâline göre daha
yakındır; sıvı donunca hacim büyümesi
değil, hacim küçülmesi olur.

173
• Yalnız suya has olan bu durum, suyun
donunca diğer sıvılara zıt olarak
genleşmesinden ileri gelir. Bu nedenle
buz, su üzerinde yüzer. Kışın buzların su
yüzeyinde durması, yoğunluğunun sudan
daha az oluşundandır. Denizler, göller,
akarsular donsa bile, bu olay yüzeyde
olur. Böylece, suyun içindeki canlılar için,
donma olayı, âdeta koruyucu bir tabaka
meydana getirir.
• Suyun bu istisnai özelliğinin hayat için çok
faydaları vardır.
174
• Kışın tarlaları örten karın altındaki ekinlerin
korunması da suya verilen bu özelliktendir.
• Su donunca, diğer maddelerden farklı
olarak buz, suyun yüzeyine çıkar. Diğer
maddeler gibi olsaydı, denizler, göller,
akarsular alttan donardı. Bu durum
denizlerin, göllerin ve akarsuların buz
hâline gelmesine neden olurdu ve canlı
kalmazdı. Bu da bütün suların buz
olması ve hayatın sona ermesi demek
olacaktı.
175
SUYUN İYONLAŞMASI ON
MİLYONDA BİR ORANINDA
OLDUĞUNDAN REAKSİYON
İŞARETİ ÇİFT YÖNLÜDÜR
+1 –1
H2O(s) ⇌ H (suda) + OH (suda)
• 10 000 000 H2O molekülünden 1 tanesi
iyonlarına ayrışır.
• Hiç ayrışmasaydı veya daha fazla oranda
ayrışsaydı ne olurdu?
176
• Saf su, çok hassas aletlerle
anlaşılabilecek derecede iletkendir.
• Hiç ayrışmasaydı: Elektrikli aletin içine su
kaçarsa kontak yapar. Bu bir sigortadır ve
uyarıdır; tedbirli olmamız, elektrikli aletin
tamirini yapmamız için bir ikazdır. Çünkü
tedbirsiz ve ihtiyatsız olarak aletin tamiriyle
uğraşılırsa, elektrik çarparak öldürür. H2O
molekülü iyonlarına hiç ayrışmasaydı,
tedbirli olmamız için ikaz meselesi ortadan
kalkacaktı.

177
• Daha fazla oranda ayrışsaydı: Su hem
asit hem de baz olacağından yaşam
olmayacaktı.

178
BAZI AĞIR METAL
İYONLARININ VE ZEHİRLİ
GAZLARIN ÇEVREYE ZARARI
VE BU ZARARDAN
CANLILARIN OLUMSUZ
ETKİLENMELERİ

179
AĞIR METALLER
• Ağır metal bileşikleri zehirdir. Kaynak
sularında bulunmazlar. Yer altından gelen
ağır metal içeren sular Burdur gölü, Acı göl
gibi göllerde, ağır olduklarından toplanırlar;
yeryüzüne çıkamazlar.
• Ağır metallerin sağlığımızı tehdit etmesi
çevre kirlenmesi sebebiyledir.

180
Hg+2 İYONU
• Ağır metal iyonudur. Endüstriyel
atıklarla havaya, toprağa ve suya
karışır, canlılara çok zararlıdır.
• Bu yerlerde yetişmiş meyve ve sebzelerin
yenilmesi böbrek, sinir sistemi, beyin
fonksiyonlarında bozulmaya, DNA’da
hasarlara, akciğerlerde ve gözde tahrişe,
deri döküntülerine, kusma ve diyareye
neden olmaktadır.
181
Pb+2 İYONU
• Normalinde suda çözünen bileşiği
hâlinde doğada yoktur.
• Ağır metal iyonudur.
• Endüstriyel atıklarla havaya, toprağa ve
sulara karıştığından dolaylı yoldan
canlılara çok zararlıdır.
• Kurşunlu benzin kullanımı sonucu
havaya karışan kurşun bileşiği insan
sağlığına ve çevreye çok zararlıydı.
182
• 2004 yılına kadar benzinde kurşun
katkısı yasak değildi.
• 2004 yılından itibaren tüm benzin
çeşitleri kurşunsuz olarak piyasaya
sürüldü.
• Normalinde benzinde kurşun yoktur.
• İnsan sağlığı üzerinde çok zararlı etkiye
sahip metallerden biridir. İnsan
vücuduna gıda, hava veya su ile girerek
istenmeyen durumlara neden
olmaktadır.
183
CO2 GAZI
• Normalinde havadaki CO2 gazı yaşam için
gerekli düzeydedir. CO2 gazı fosil
yakıtların kullanıldığı yıllarda büyük
şehirlerde hava kirliliğinin başlıca
sebebiydi, günümüzde böyle bir sorun
yok denilebilir. Doğal dengenin
insanlarca bozulması sonucu
atmosferdeki CO2 gazı miktarının
artması sera etkisi yapar, bu da küresel
ısınmaya neden olur.
184
• CO2 gazının güneşten gelen ısıyı daha
çok tutup sıcaklığı yükseltmesine sera
etkisi denir.
• Sera etkisi sonucu küresel ısınma adı
verilen sorun ortaya çıkar. Çölleşme
olur, kar ve buz hızlı erir, deniz seviyesi
yükselir, güçlü fırtınalar oluşur.

185
NO2 (AZOT DİOKSİT) GAZI
• Havada azot ve oksijen olmasına rağmen
hiçbir zaman azot dioksit oluşmaz.
• NO2 gazı, hava bulunan N2 gazı ve O2
gazının birleşmesiyle oluşsaydı
atmosferdeki su buharı ile tepkimeye
girerek kezzabı oluşturabilirdi.
• Azot dioksit, suyla birleştirilerek kezzabın
elde edilmesinde kullanılır.

186
• Bazı kimya deneylerinde oluşur, dikkat
etmek gerekir, çok zararlıdır.

187
SO3 (KÜKÜRT TRİOKSİT) GAZI
• Normalinde havada SO3 gazı yoktur.
• Eski yıllarda filtresi olmayan fabrika
bacalarından SO2 gazı çıkardı, bu da
havadaki O2 ile birleşip SO3 gazını
oluştururdu. SO3, eski yıllarda asit
yağmuruna sebep olan bir gazdır.
• Günümüzde fabrika bacalarına filtre takma
zorunluluğu olduğundan dolayı bu sorun
ortadan kalkmıştır.
188
ASİT YAĞMURU
• Eski yıllarda filtresi olmayan fabrika
bacalarından çıkan SO2 gazı, havadaki O2
ile birleşip SO3 gazını oluşturmuştu. SO3
gazı da yağmur yağdığında H2O ile
birleşip asit yağmuru adıyla bilinen H2SO4
meydana gelmişti.
• Günümüzde böyle bir sorun yoktur.
SO2 + ½O2 → SO3
SO3 + H2O ⇌ H2SO4
189
• H2SO4 yağmuru ciddi solunum
rahatsızlıkları, göllerin kirlenmesi, mermer
ve kireç taşlarının erozyonu, bitki
örtüsünün zarar görmesi gibi sorunlar
doğurmuştu.

190
CO GAZI
• Normalinde havada CO gazı yoktur.
• Baca sorunundan dolayı yeterli
oksijenin olmadığı durumlarda CO2 gazı
yerine CO gazı oluşur.
• Karbon monoksit zehirlenmesi komaya
ve ölüme yol açabilir.

191
Cl2 GAZI
• Normalinde sularda Cl2 gazı yoktur. Büyük
belediyelerde Cl2 (klor) gazı katılarak şehir
suyu temizlenir. Musluk suyunun
dezenfekte edilmesi için kullanılan Cl2
gazı, organizmada birikir, zehirlidir, fazlası
öldürücü etki yapar.
• Çamaşır suyu ve tuz ruhu birleşince
açığa çıkan Cl2 gazı öldürür.

192
ÇAMAŞIR SUYU VE TUZ RUHU
BİRLEŞİNCE AÇIĞA ÇIKAN KLOR
GAZI ÖLDÜRÜR

NaClO + 2HCl → NaCl + H2O + Cl2

Tuvalet temizliğinde aynı anda hem


çamaşır suyu hem de tuz ruhu
kullanılmamalıdır. Açığa çıkan Cl2 öldürücü
dozdadır.
193
KİMYA LABORATUVARINDA
KULLANILAN TEMEL
MALZEMELER

194
CAM BALON
• Gövdesi küre, altı düz, silindir şeklinde
dar bir boynu olan cam malzemedir.
• 50 mL'den 10 L'ye kadar hacmi olabilir.
Çözeltilerin hazırlama, saklama, ısıtılma,
kaynatma, bazı kimyasal reaksiyonlar
gerçekleştirme vb. işlemlerde kullanılır.

195
BALON JOJE
• Üst kısmı ince uzun, alt kısmı balon gibi
yuvarlak, kapaklı cam malzemedir. Belirli
derişim ve hacimdeki çözeltilerin
hazırlanması ve saklanmasında
kullanılır. Boyun kısmında kabın ölçü
çizgisi bulunur, bu çizgiye kadar saf su
ilave ederek çözelti hazırlanmalıdır ki
istenilen derişim ve hacimde çözelti olsun.

196
PİPET
• Üzerinde mL cinsinden bölmeler bulunan
ince cam borudur. Az miktardaki sıvıların
çok hassas ölçülüp bir kaptan diğer
kaba aktarılmasında kullanılır.

197
TERMOMETRE
• Sıcaklık ölçmeye yarayan dereceli cam
malzemedir. Deneylerde reaksiyon
ortamının sıcaklığını ölçmek için
kullanılır.

198
BEHERGLAS
• Yüksek sıcaklığa dayanıklı temper (yüksek
sıcaklığa dayanıklı) camdan üretilmiş cam
malzemedir.
• Çözeltilerin aktarılması, ısıtılması ve
kristalleştirilmesi gibi işlemlerde
kullanılır.

199
BÜRET
• Alt kısmı musluklu, üzeri çizgilerle
derecelendirilmiş, boru şeklinde cam
malzemedir.
• Titrasyon işleminde kullanılır.
• Büretin içine derişimi bilinen çözelti
doldurulur, erlenmayerdeki titre edilecek
çözelti üzerine damla damla damlatılarak
reaksiyona sokulur.

200
DERECELİ SİLİNDİR (MEZÜR
VEYA ÖLÇÜ SİLİNDİRİ)
• Üzerinde mL cinsinden bölmeler bulunan
cam malzemedir.
• Saf sıvı ve çözeltilerin hacminin
ölçülmesi ve aktarılmasında kullanılır.
• Çok hassas ölçüm yapmak için uygun
değildir.

201
DENEY TÜPÜ
• Değişik çaplarda ince uzun, 600 °C
sıcaklığa dayanabilen camdan yapılmış
cam malzemedir.
• Laboratuvarda sıkça kullanılan cam
malzemedir.

202
HAVAN
• Porselen, çelik, tahta gibi çeşitli
maddelerden yapılmış malzemedir.
• Katı maddeleri toz hâline getirmek, katı bir
maddeyi bir sıvı içinde ezerek dağıtmak
için kullanılır.

203
KROZE
• Metal veya yüksek sıcaklığa dayanıklı
porselenden yapılmış, fincana benzer
malzemedir.
• Analizlerde, kül hâline getirme
işlemlerinde kullanılır.

204
SPATÜL
• Metal, plastik veya porselenden
yapılmış, çay kaşığına benzer
malzemedir.
• Toz veya küçük parçalar hâlindeki
maddeleri almak için kullanılır.

205
AYIRMA HUNİSİ
• Gövdesi geniş, alt kısmı ince boru
şeklinde, musluklu cam kaptır.
• Zeytinyağı-su, eter-su gibi birbiriyle
karışmayan sıvıların ayrılmasında
kullanılır.

206
HUNİ
• Üstü geniş alta doğru daralan cam
malzemedir.
• Süzme işleminde kullanılır.

207
ERLENMAYER
• Koni şeklinde, ağız kısmına doğru
daralan cam malzemedir.

208
• Çözelti hazırlanması, çözelti saklanması
ve titrasyon işleminde kullanılır.

209
SACAYAĞI
• Metalden yapılmış, üçayağı olan
malzemedir.
• Üzerine amyant tel örgü yerleştirilir.
Cam malzeme bunun üzerine konarak
içindeki madde ısıtılır.

210
BAGET
• Çubuk şeklinde içi dolu cam
malzemedir.
• Karışımların hazırlanması sırasında
maddeleri karıştırmak için kullanılır.

211
İSPİRTO OCAĞI
• Isıtma deneylerinde kullanılan, cam gövde,
fitil, alüminyum fitil tutucu ve kapaktan
meydana gelen laboratuvar aracıdır.

212
SAAT CAMI
• Yüzeyi düzgün, pürüzsüz ve iç bükey
biçiminde olan cam malzemedir. Az
miktardaki katı maddenin ısıtılması ve
kurutulması işlemlerinde kullanılır.

213
OKUMA PARÇASI:
ATATÜRK’ÜN BİLİME
VERDİĞİ ÖNEM

214
NUTUK’U DİKKATLE
OKUYANLAR ONUN HEM
DİNİNE SAHİP ÇIKTIĞINI HEM
DE BİLİME VERDİĞİ ÖNEMİ
APAÇIK GÖRÜRLER

215
• Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek
Kurumu Atatürk Araştırma Merkezi
yayınlarından, 2006 yılı baskı tarihli
“Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri I-III”
kitabının “Atatürk’ün Söylev ve
Demeçleri I” bölümünün 98. sayfasında
Atatürk şöyle demektedir:

216
• “Bizim dinimiz için herkesin elinde bir ölçü
vardır. Bu ölçü ile hangi şeyin bu dine
uygun olup olmadığını kolayca takdir
edebilirsiniz. Hangi şey ki akla, mantığa,
amme menfaatine uygundur; biliniz ki o,
bizzat dinimize uygundur. İslamiyet son ve
kâmil dindir. Akla, mantığa ve hakikate
uymaktadır.”
GAZİ MUSTAFA KEMAL

217
ATATÜRK AKIL İLE DİNİ
MEZCETMİŞTİR
• Atatürk, akıl ile dini mezcetmiş askerî,
siyasi ve idari bir dâhidir.
• Atatürk, hurafelere ve din istismarına
karşıdır; bu ise gerçek dindarlıktır. Laiklik;
dinsizliği Atatürk’ü istismara vesile
yapanlara fırsat vermediği gibi,
hurafecilere ve din istismarcılarına da
fırsat tanımaz.
218
• Atatürk’ün en önemli özelliklerinden biri
bilimsel ve akılcı düşünceyi her alanda
egemen kılma isteğidir.
• Atatürk’e göre bilimsel düşünceden
uzaklaşmak bir toplumun yok olma
sebeplerinin başında gelir. Bu nedenle
destansı bir mücadele verilerek kazanılmış
istiklal mücadelemizin bilimsel gelişmişlikle
de taçlandırılması gerekir.

219
• İstiklal mücadelemizin bayraktarlığını
yapıp bugünlere ulaşmamızda vesile
olması bakımından Atatürk çok önemlidir.
• Türkiye için hayati bir meseleyi başarmış
ve büyüklüğe sıçramamızın önünü
açmıştır.
• Şanlı ve kahraman bir millet, I. Dünya
Savaşı yenilgisi zamanında Mustafa
Kemal gibi şanlı, başarılı bir kumandanı
bulduğundan onu özellikle kahramanlık
damarıyla alkışlamış, başına koymuştur.
220
• Cumhuriyetin ilk yıllarında her türlü yokluk
ve imkânsızlığa rağmen yurt dışına
öğrenci gönderilir.
• Yurt dışına öğrenci göndermedeki amaç,
bilimsel ve teknolojik gelişmenin bu
öğrenciler sayesinde ülkemize
taşınmasıdır.
• Atatürk onlara gönderdiği telgrafta: “Sizi bir
kıvılcım olarak gönderiyorum; alevler
olarak geri dönmelisiniz.’’ demiştir.
221
• Gazi Mustafa Kemal Atatürk Türkiye’de
bilimsel çalışmaların başlamasına da
öncülük etmiştir. 1925 yılında Türkiye
Cumhuriyeti'nin ilk yüksekokulu Ankara
Hukuk Mektebi, 1933’te İstanbul
Üniversitesi, 1936’da Ankara Dil-Tarih ve
Coğrafya Fakültesi, 1935’te Etibank,
Maden Tetkik Arama Enstitüsü ve Yüksek
Ziraat Enstitüsünün kurulması bu
çalışmaların sadece birkaçıdır.

222
• Gazi Mustafa Kemal Atatürk, 27 Ekim
1922 yılında Bursa’da yapmış olduğu bir
toplantıda “Milletimizin siyasi, sosyal
hayatında, milletimizin düşünce eğitiminde
de rehberimiz ilim ve fen olacaktır. Okul
sayesinde, okulun vereceği ilim ve fen
sayesindedir ki Türk milleti, Türk sanatı,
Türk ekonomisi, Türk şiiri ve edebiyatı
bütün güzellikleriyle gelişir.” demesi
bilimsel eğitime verdiği önemin
göstergesidir.
223
Din lüzumlu bir müessesedir.
Dinsiz milletlerin devamına imkân
yoktur.
ATATÜRK, 1930

Kaynak: Devlet’in Kavram ve Kapsamı, Milli Güvenlik Kurulu


Genel Sekreterliği Yayınları, Ankara 1990

224
Laiklik prensibi dinimizde
“Dinde, din için, dine
sokmaya zorlama yoktur.”
şeklinde ifade edilir.

225
9.SINIF KİMYA DERSİ
ÖĞRETİM PROGRAMINDA
OLAMAYAN KONULAR:

MADDE VE
ÖZELLİKLERİ
226
MADDE
• 1-Saf madde
• 2-Saf olmayan madde (Karışım madde)

227
SAF MADDE
• 1-Element
• 2-Bileşik

228
MADDENİN ÖZELLİKLERİ
• 1-Ortak özellikler
• 2-Ayırt edici özellikler

229
MADDENİN ORTAK
ÖZELLİKLERİ
• 1-Kütle
• 2-Hacim
• 3-Eylemsizlik
• 4-Tanecikli yapı

230
EYLEMSİZLİK (ATALET)
• Duran cisimler dışarıdan bir etki olmadıkça
hareket etmez, hareket eden cisimler de
hareketini değiştirmez yani hızlanmaz,
yavaşlamaz, durmaz.
• Cisimlerin hareket hâlini koruma eylemidir.
• Newton’un birinci hareket yasası olan
eylemsizlik bir cisme etki eden kuvvetleri
bileşkesi sıfır olduğu zaman hareket
durumunu koruyacağı anlamına gelir.
231
MADDENİN AYIRT EDİCİ
ÖZELLİKLERİ
• 1-Fiziksel ayırt edici özellikler
• 2-Kimyasal ayırt edici özellikler

232
FİZİKSEL AYIRT EDİCİ
ÖZELLİKLER
• 1-Öz kütle
• 2-Erime noktası
• 3-Kaynama noktası
• 4-Çözünürlük
• 5-Genleşme
• 6-Esneklik
• 7-İletkenlik

233
• 8-Buhar basıncı
• 9-Uçuculuk
• 10-Fiziksel bağın cinsi

234
KİMYASAL AYIRT EDİCİ
ÖZELLİKLER
• 1-Atom numarası
• 2-Hangi maddeler ile kimyasal tepkime
verip vermediği
• 3-İç yapı
• 4-Atom kütlesi
• 5-Yanıcı olup olmadığı
• 6-Asit veya bazlarla tepkimesi
• 7-Organik ya da inorganik madde olduğu
235
• 8-Elektron sayısı
• 9-Elektronların dizilişi
• 10-İyonlaşma enerjisi
• 11-Elektron ilgisi
• 12-Elektronegatifliği
• 13-Kimyasal bağın cinsi
• 14-Diğer özellikler

236
MADDENİN YAPISINDA
VURGULANMASI GEREKEN
BAŞLICA ÖGELER
• Maddenin yapısı taneciklidir.
• Maddenin yapısı boşlukludur.
• Maddenin tanecikleri hareketlidir.
• Tanecikler arasında çekim kuvveti vardır.
• Tanecikler arasındaki mesafeler farklı
farklıdır. 237
• Taneciğin fiziksel özelliği yoktur; tanecik
hâl değiştirmez.

238
REAKSİYON ÇEŞİTLERİ
• KİMYASAL REAKSİYON
• FİZİKSEL REAKSİYON
• NÜKLEER REAKSİYON

239
REAKSİYON ÇEŞİTLERİ
• 1-Ekzotermik (Isıveren) reaksiyon: Enerji
sağ taraftadır.
• 2-Endotermik (Isıalan) reaksiyon: Enerji
sol taraftadır.

240
SAF OLMAYAN MADDE
(KARIŞIM MADDE)
• Karışım, birden fazla maddenin kimyasal
özellikleri değişmeyecek şekilde bir araya
gelmesiyle oluşan madde topluluğudur.
Fakat maddelerin çoğu ne tek bir
elementtir; ne de tek bir bileşiktir.
Maddelerin çoğu saf madde olmayan
karışımlardır.

241
KARIŞIM MADDE
ÖZELLİKLERİ
• 1-Sembol ya da formülle gösterilemezler.
• 2-Erime ve kaynama noktaları sabit
değildir.
• 3-Farklı türde tanecik içerirler.
• 4-Bileşenleri arasında sabit bir oran
yoktur.
• 5-Fiziksel yolla bileşenlerine ayrılırlar.

242
• 6-Tuzlu su içerisinde tuz gibi uçucu
olmayan bir maddenin çözünmesiyle
oluşan tuzlu su çözeltisinde kaynama
noktası artar, donma noktası düşer; erime
noktası donma noktasına, kaynama
noktası da yoğuşma noktasına eşit olmaz.
• 7-Tuzlu su sıfır santigrat derecenin altında
donmaya başlar, donma boyunca sıcaklık
düşer; 100 santigrat derecenin üzerine
kaynamaya başlar, kaynama boyunca
sıcaklık yükselmeye devem eder.
243
SAF MADDE VE ÖZELLİKLERİ
• Bazı maddeler basit ayırma yöntemleriyle
kendi yapı taşından başka maddeye
ayrılamaz, bu tür maddelere saf madde
denir.
• Saf maddeler element ve bileşik olmak
üzere ikiye ayrılır.
• Saf maddelerde erime noktası donma
noktasına, kaynama noktası yoğuşma
noktasına eşittir.
244
MADDENİN HÂLLERİ
• Bazı kaynaklarda maddenin 5 hâlinden
söz edilir.
• A) Katı hâl
• B) Sıvı hâl
• C) Buhar hâli
• D) Gaz (Plazma) (İyonize gaz) hâli
• E) Nur hâli

245
MADDE VE DÜZENSİZLİK
• Reaksiyon denkleminde ısının olmadığı
tarafa doğru düzensizlik artar.
• Reaksiyon denkleminde ısının olduğu
tarafa doğru düzensizlik azalır.

246
MADDE VE POTANSİYEL
ENERJİ
• Ekzotermik reaksiyonda ürünlerin
potansiyel enerjisi girenlere göre azdır.
• Endotermik reaksiyonda ürünlerin
potansiyel enerjisi çoktur.
• Reaksiyon denkleminde ısının olmadığı
tarafa doğru potansiyel enerji artar.
• Reaksiyon denkleminde ısının olduğu
tarafa doğru potansiyel enerji azalır.
247
HÂL DEĞİŞİMLERİNDE
ORTALAMA KİNETİK ENERJİ
DEĞİŞMEZ, SABİT KALIR
• HÂL DEĞİŞİMİ ANINDA ORTALAMA
KİNETİK ENERJİ DEĞİŞMEZ, SABİT
KALIR.

248
HÂL DEĞİŞİMLERİNDE
TANECİKLER ARASI
UAZAKLIK VE TANECİKLER
ARASI ÇEKİM
• Madde katıdan sıvıya, sıvıdan gaza veya
katıdan gaza geçişinde tanecikler arası
uzaklık artar, tanecikler arası çekim azalır.
Bu özellik suda tam tersinedir.

249
SAF MADDELERDE
ELEKTRİKSEL İLETKENLİK
• Metaller elektriği elektron aktarımı ile
iletir.
• Ametaller genelde elektriği iletmez.
Karbonu allotroplarından olan grafit ametal
olmasına rağmen iletir.
• İyonik bileşikler katı hâlde iletmez, sıvı
hâlde ve çözeltisi hâlinde iyonlaşarak
iletir. Kovalent bileşiklerin bir kısmı iletir bir
kısmı iletmez. İletenler iyonlaşarak iletir.
250
KARIŞIMLARDA ÇÖZÜNEN
MADDENİN CİNSİNE GÖRE
ELEKTRİKSEL İLETKENLİK

• İYONAL ÇÖZELTİ
• MOLEKÜLER ÇÖZELTİ

251
• İyonal çözelti: Genellikle iyonik
maddelerin suda çözünmesiyle oluşan,
iyonlar içeren, elektriği ileten çözeltilerdir.
Örneğin: Su–tuz karışımı.
• Moleküler çözelti: Genellikle kovalent
bağlı maddelerin suda çözünmesiyle
oluşan, moleküller içeren, genellikle
elektriği iletmeyen çözeltilerdir. Örneğin:
Su–şeker karışımı.

252
YÜKSEKLİK, AÇIK HAVA
BASINCI VE KAYNAMA
NOKTASI İLİŞKİSİ
• Ankara’da deniz seviyesinden yükseklik
(rakım) 938 metredir. Ankara’da saf su 98
santigrat derecede kaynar. Ankara’da açık
hava basıncı 75-682 mm Hg arasındadır.
• İstanbul’da deniz seviyesinden yükseklik
(rakım) 0 metredir. İstanbul’da saf su 100
santigrat derecede kaynar. İstanbul’da
açık hava basıncı 760 mm Hg’dır.
253
• Sonuç olarak;
• Deniz seviyesinden yükseklikle (h) açık
hava basıncı (P) ters orantılıdır.
• Deniz seviyesinden yükseklikle (h) suyun
kaynama noktası (k.n.) ters orantılıdır.
• Suyun kaynama noktası (k.n.) ile açık
hava basıncı (P) doğru orantılıdır.

254
KARIŞIMLARDA BUHAR
BASINCI, DONMA NOKTASI
VE KAYNAMA NOKTASI
• Saf bir sıvıda uçucu olmayan bir katı
çözündüğünde çözeltinin buhar basıncı ve
donma noktası saf çözücününkinden
düşük, kaynama noktası ise büyük olur.
• Bir çözeltinin kaynamaya başlama noktası
veya suya göre kaynama noktasındaki
yükselme derecesi, içerdiği çözünen
miktarı ile doğru orantılıdır.
255
• Bir sıvıda başka bir sıvı çözündüğünde
kaynama noktası yükselebilir de düşebilir
de, ancak genelde donma noktası düşer.
• Yine bir sıvıda gaz çözündüğünde
genellikle kaynama noktası etkilenmez;
çünkü o sıcaklığa kadar gaz uçar. Donma
noktası ise genelde düşer.

256
İKİ FARKLI SAF MADDENİN
UÇUCULUK VE BUHAR
BASINCININ
KARŞILAŞTIRILMASI
• Kaynama noktası yüksek olanın uçuculuğu
az olduğundan aynı sıcaklık derecesinde
buhar basıncı daha düşük olur.

257
ODA SICAKLIĞINDAKİ HÂLLERİ
FARKLI ERİME VEYA KAYNAMA
NOKTALARININ
KARŞILAŞTIRILMASI
• 3 farklı madde düşünelim, oda
sıcaklığında biri katı, biri sıvı diğeri de gaz
olsun. Oda sıcaklığında katı olanın
kaynama noktası en yüksek, gaz olanın
kaynama noktası en düşüktür.
258
İLİM ATÖLYESİ

259
KİMYA NEDİR?

260
KİMYANIN TANIMI
Kimya; maddenin iç yapısını, birbiriyle uyumunu,
ilişkisini, intizamını, ahengini, bizimle ilişkilerini,
içerdikleri fayda, önem ve gereklilikleri inceleyen;
düzenliliklerdeki perdeyi kaldırarak kanun olarak
ifade eden ve buradan elde ettiği bilgileri insanlığın
faydasına sunan, zamanla değişme ihtimali
olmayan gerçek teoriler üreten, elde ettiği kimya
bilgi ve kazanımlarıyla insanlığı doğruya, varlığın
hakikatini keşfetmeye götüren ve insana kendi
özünü tanıttıran bir ilim dalıdır.
261
Kimyager, her şeyi yerli yerine
koyandır.

262
KİMYA NE İŞE YARAR?
• Kimya, maddenin birbiriyle uyumunu,
ilişkisini, intizamını, ahengini, bizimle
ilişkilerini, içerdikleri fayda, önem ve
gereklilikleri fark etmemize yarar.
• Kimya ilmi bize doğal dengenin kimyasının
iyi bilinmesi gerekliliğini öğretir.

263
• Maddenin emrimizde olduğunu anlama,
duyma ve görmemize yarar.
• Evrendeki nizamın taşıyıcısı olan ve arz
edicisi olan fizik ötesi varlıkların saflığında
olmamıza yarar.
• Maddenin sırlarını aklımızla görmemize
yarar.
• Her şey belli bir hesap ve planla yerli
yerine konmuştur, bu yerli yerinde oluştan
hiçbirisini tesadüfe vermek mümkün
değildir, kimya bilimi bize bunu öğretir.

264
• Her bir fen dalı gibi kimya ilmi de kendi
konularındaki düzenliliği ve intizamı
gösterir; her şeyin hikmet üzere
konulduğunu, faydasızlık ve abes
olmadığını bize öğretir.
• İnandığımız değerleri bozacak şeyleri
müthiş feraset ve marifetimizle hemen
ayırt edebilmemizi öğretir.
• Kimyanın kendine özgü dili dinlenirse
ondaki hikmetler abese dönüşmekten
kurtulur.
265
• Başkalarına ait yanlış bilgi kırıntıları ile
zihnimizi ve hafızamızı kirletmememiz
gerektiğini öğretir.
• Zihnimizin temiz, duru ve diri olmasını
sağlar.
• Anlama ve yorumlama konusunda temel
kaynaklardan faydalanmayı, başka yanlış
kaynaklara müracaat etmemek gerektiğini
öğretir.
• Merak duygumuzu geliştirir. Merak ilmin
hocasıdır. Merak karşılıksız kalmaz.
266
KİMYA İLMİNİN AÇIKÇA
GÖSTERDİĞİ GERÇEK
• Her şey, belli bir hesap ve planla yerli
yerine konmuştur.
• Zaten kimyager, her şeyi yerli yerine
koyandır.
• Bu yerli yerinde oluştan hiçbirisini
tesadüflere vermek mümkün değildir.
• Kimya ilmi bize bu gerçeği açıkça gösterir.
267
• Kimya dili ile evrene bakılmalı ve evrenin
sayfaları okunmalıdır. O zaman akılları
hayrette bırakan yüksek nizam görülür.
• Tek bir kimyacının fikri ve bakışı yüksek
nizamı bulmakta yetersiz kalır. Zaten bir
tek şahıs, kimyanın her alanında ihtisas
sahibi de olamaz.
• Kimya bilimi de her fen gibi fikirlerin
birleşmesinden ortaya çıkmış, zamanın
geçmesiyle de gelişmiştir.

268
• Kimya ilmi, gözlemlediğimiz nizamın bir
kısmını içerir.
• Kimya ilmi de her fen gibi evrende yüksek
bir nizamın bulunmasına delildir.
• Kimya ilminin rapor ettiği nizam
maddedeki fayda ve menfaatle ilgilidir.

269
• Kimyanın lisanı bizi büyülemelidir.
Öğrendiklerimiz bize cazip ve orijinal
gelmelidir. Bu konulara odaklanmamız tam
olursa, sürekli huzurlu oluruz. Böylece
hem stres yenilmiş hem de kinetik enerji
dengelenmiş olur.

270
BAŞARILI BİR KİMYACININ
ÖZELLİKLERİ

271
KİMYANIN GELİŞİMİ İÇİN
KİMYA DİLİNİ OKUMAK VE
DOĞRU ANLAMAK GEREKİR

272
• Bilimsel çalışmalardaki ilk şart; bakıştaki
derinlik olduğundan, kimyacı bir şeyler
keşfedeceğine itimat ederek, tam bir
inanmışlık içinde maddeye bakmalıdır.
Böylece ilim hazinesi açılır; sırlar
paylaşılır. Gerçek bir kimyacının kimyaya
yaklaşımı, natüralistler gibi değildir.
Başarılı bir kimyacı, kimya ilmine zemin
teşkil edecek kanunların; doğru
okunmasının, doğru anlaşılmasının ve
arka planlarının ne gösterdiğinin
bilinmesinin çok önemli hususlar
olduğunun bilincindedir.
273
• İnsan gerçek kimya ilmini, evreni okuyarak
elde eder. Elde ettiği bu ilim neticesinde
de kendini tanır (tümevarım). Veya değişik
bir yolla önce kendini tanır. Sonra evreni
okuyarak gerçek kimya ilmini elde eder
(tümdengelim).
• Kimya tanımları; efradını (bütün fertlerini)
cami (kapsayan), ağyarına (kendinden
başka olanlarını) mani (engel) olmalıdır.
• Kimyanın kendine özgü dili dinlenmelidir.
Bu sayede kimya ilmi evham olmaktan,
ondaki hikmetler de abese dönüşmekten
kurtulur.
274
• Zihnin darlaşmaması, aklın göze inmemesi
için kimya ilmi ruhlu olmalı, ruha da
bilimsel olgunluk kazandırılmalıdır.
Böylece kimya ilminden beklenen gaye
yerine gelmiş olacaktır.
• Hedefi ve gayesi belli olan kimya bilgi ve
kazanımları; insanı doğruya, varlığın
hakikatini keşfetmeye götürür ve insanın
kendi özünü tanımasına yardımcı olur. Bu
nedenle bilmenin ne anlama geldiğini ve
ne demek olduğunu anlayarak, kendi
özümüzü keşfedip, potansiyelimizi
ustalıkla harekete geçirmeliyiz.
275
• İnsanlık, her geçen gün biraz daha fazla
ilim ve fenne dökülecektir. Bütün kuvvetini
ilimden ve fenden alacaktır. Karar
mekanizmaları, güç ve kuvvet; ilmin eline
geçecektir. Bu sebeple ilme sahip çıkmalı;
ilmin hikmet olarak kalması, zulmet ve
abesiyete dönüşmemesi için çok
çalışmalıdır.
• Vicdan kültürü de dediğimiz marifet,
bilginin tabiata mal edilmesiyle kazanılır.

276
• Meseleleri sürekli olağanüstülüklere
bağlamak kâinat kitabını anlayamamanın
ifadesidir.

277
KİMYA İLMİ GELECEKTE
DAHA DA GELİŞECEKTİR
• Gelecekte kimya ilmi çok gelişecektir.
İnsanlar, her geçen gün, kimya ilmine
daha çok önem vereceklerdir.
• İleride kimya ilminde daha da inkişaf
oldukça, insanlar her şeyi daha net, daha
açık ve seçik göreceklerdir.

278
İlim, ilim bilmektir; ilim kendün bilmektir.
Sen kendüyü bilmezsen, ya nice okumaktır?!.

Yunus Emre

279
• Bir kitab-ı azamdır,
seraser kâinat
• Hangi harfi yoklasan,
manası Allah çıkar.
Recaizade Mahmut
EKREM
280
• Varsın sen İlahi yine varsın,
yine varsın
• Aklımda, gönlümde,
ruhumda hep varsın!..

Cenap ŞEHABETTİN
281
CABİR BİN HAYYAN (721-805)
• Horasan’da doğdu. Kufe’de vefat etti.
Kimya ilminin babasıdır. Türk bilim
adamıdır. Büyük dâhidir. Dönemin en
büyük ilim merkezlerinden Harran
Üniversitesi’nin rektörüdür. Adı Latince’ye
Geber diye geçmiştir. Cabir bin Hayyan’ın
başta kimya olmak üzere tıp, eczacılık,
fizik, astronomi, matematik, felsefe ve
eğitim alanlarında çok hizmetleri olmuştur.

282
• Bunların içinde en önemlisi atomla ilgili
buluşudur. Democritus maddenin en küçük
parçasına, bölünemeyen en küçük
parçacık anlamına gelen atom demişti.
İslam bilginleri, bu kelimeyi o zamanın
bilim dili olan Arapçaya çevirirken cüz-ü
layetecezza dediler. Cüz-ü layetecezzanın
diğer adı cüz-ü ferttir.
• Cabir bin Hayyan, Democritus’un teorisine
karşı çıkarak atomun parçalanabileceğini
belirtti.
283
• Günümüz dünyasında, atomla ilgili ilk
çalışmaların İngiliz kimyager John Dalton
(1766-1844) tarafından yapıldığı, atomun
parçalanabileceğinin de 1944 Nobel Kimya
Ödülü sahibi Alman kimyacı Otto Hahn
(1879-1968) tarafından söylendiği fikri
yaygındır.
• Hâlbuki onlardan 1000 yıl önce yaşamış
Cabir Bin Hayyan’ın şu sözleri asrımızın
ilim adamlarını dahi hayrete düşürecek
mahiyettedir:
284
“Maddenin en küçük parçası
cüzülayetecezzada yoğun
enerji vardır. Yunan
bilginlerinin iddia ettiği gibi
bunun parçalanamayacağı
söylenemez, parçalanabilir.
Parçalanınca öylesine bir enerji
meydana gelir ki Bağdat’ın
altını üstüne getirebilir. Bu,
Yaratıcı’nın bir kudret
nişanıdır.” 285
• Cabir bin Hayyan kalay, kurşun, demir ve
bakırdan altın elde edilebileceğini
düşünüyordu. Ancak bunun yolunun
atomların kontrol altında parçalanıp
değerlerinin değiştirilmesiyle olacağını
belirtmekteydi.
• Günümüzde nükleer laboratuvarlarda
kontrollü çekirdek reaksiyonuyla yeni
yapay element veya mevcut elementlerin
yapay izotopu elde edilebilmektedir.

286
• İleride altın da elde edilebilir.
• Simyacılar, fiziksel veya kimyasal yolla
elementleri altına çevirmek istedikleri için
boşuna uğraşıyorlardı.
• Günümüzde kontrolsüz çekirdek
reaksiyonlarının atom bombası, kontrollü
çekirdek reaksiyonlarının ise nükleer
santrallerdeki enerji olduğu bilinmektedir.
• Cabir bin Hayyan, çok eski yıllarda bütün
bunlardan söz etmişti.
287
• Kimya ilminin hem teorik hem de pratik
alanda büyük gelişimine sebep olmuştur.
• En bariz vasfı deneyciliğidir, kimya
laboratuvarını ilk kuran kişidir.
• Cabir bin Hayyan, Lavoisier’den önce
Lavoisier kanununu (kütlenin korunumu
kanunu); Newton’dan önce Newton
kanununu (yer çekimi kanunu); Gay
Lussac’dan önce Gay Lussac kanununu
(gazlarda basınç-sıcaklık ilişkisi)
bulmuştur.
288
Cabir bin Hayyan’ın kimyadaki diğer
hizmetlerini şöyle sıralayabiliriz:
• HCl formülüyle gösterilen hidroklorik asidi
(tuz ruhu) elde etmiştir.
• HNO3 formülüyle gösterilen nitrik asidi
(kezzap) elde etmiştir.
• H2SO4 formülüyle gösterilen sülfürik asidi
(zaç yağı) elde etmiştir.
• 3 hacim derişik HCl ile 1 hacim derişik
HNO3 karışımından oluşan, günümüzde
de bütün dünyada kullanılan kral suyunu
keşfetmiştir. 289
• Altın, yalnız kral suyuyla kimyasal
reaksiyona girer; başka hiçbir elementle
reaksiyona girmez. Kral suyu, hem altının
saf olup olmadığının anlaşılmasında hem
de altın alaşımlarındaki altının yüzde
bileşim miktarının bulunmasında kullanılır.
Altının saflığının belirlenmesi ve
sahteciliğin önlenmesinde bugün de
kullanılan en yaygın yoldur.
• Üretilen asitler sayesinde, hem Cabir bin
Hayyan hem de günümüze kadar bütün
kimyacılar bazı metal bileşiklerini elde
edebildiler.
290
• Cabir bin Hayyan’ın elde ettiği bazı
bileşikler şunlardır: Şap [KAl(SO4)2],
nişadır (NH4Cl), gümüş nitrat (AgNO3) vb.
• Cabir bin Hayyan kristalizasyon, süzme,
eritme, buharlaştırma, süblimleştirme,
damıtma, çözme vb. metotları geliştirdi
veya kimya ilmine kazandırdı.
• George Sarton (Corc Sörtın), “Fen Bilimleri
Tarihine Giriş” adlı önemli çalışmasında
750 ile 800 yılları arasındaki dönemin en
önemli ilim adamı olarak Cabir bin
Hayyan’ın adını vermiştir.
291
• Bir kısım tabirler vardır ki Cabir bin
Hayyan ve diğer kimyacılar sayesinde Batı
dillerine geçmiştir. Bunlardan bir kısmı
şunlardır:
• Alcohol (Arapça aslı el kuhl)
• Alkali (Arapça aslı el kali-günümüzdeki
adıyla baz)
• Kimya (Arapça aslı kimie)
• Alembic (Arapça aslı el imbik)
Görülüyor ki Cabir, günümüzün modern
ilminin dayanmış olduğu gözlem ve deney
metotlarını, asırlarca önce kullanmıştır.
292
• Ünlü Fransız bilim tarihçisi Marcellin
Berthelot (1827-1907) Cabir bin Hayyan
hakkındaki düşüncelerini şöyle
açıklamıştır: "Aristo'nun mantık ilmindeki
yeri neyse, Cabir bin Hayyan'ın kimya
ilmindeki yeri de odur. Aristo, mantığın
kurucusu ve üstadı olarak kabul edildiği
gibi Cabir bin Hayyan da kimyanın
kurucusu ve üstadıdır."
• Cabir bin Hayyan, güneş enerjisinden
faydalanma çığırını açmıştır.
293
• Alman oryantalist ve fen bilimleri tarihçisi
Julius Ruska da (1867-1949), kimyanın
temellerinin Yunanca tercümelerle
atılmadığını, Arapça eserlerin
tercümeleriyle atıldığını belirtmektedir.
• Ortaçağ felsefecilerinin önemli
isimlerinden olan ve felsefenin görevini;
“insanı Tanrı bilgisine götürme ve insanı
onun hizmetinde koşturma” olarak dile
getiren Roger Bacon (1214-1294), Cabir
bin Hayyan'ı “ustaların ustası” olarak
anmaktadır.
294
KİMYA BİLİMİNE
KATKI SAĞLAYAN

DİĞER SİMYACILAR
295
HİPOKRAT (MÖ 460-370)
• Hipokrat (MÖ 460 - 370) ateşli
hastalıkların tedavisi için söğüt
ağacının yaprak ve kabuklarından elde
ettiği tozu, ağrı kesici ve ateş düşürücü
olarak kullanmıştır.
• Modern dönem kimyacıları, aspirin olarak
bilinen bu maddeyi (asetil salisilik asit)
sentetik olarak laboratuvarlarda
üretmişlerdir.
296
• Hipokrat Yemini doktorların okulu
bitirdikleri zaman mesleğe başlarken
ettikleri yemindir, o günden bugüne hâlâ
devam etmektedir.
• Hipokrat, birçok hastalığı teşhis ederek
bitkilerle tedavi etmiştir.

297
ARŞİMET
• Yunan matematikçi, fizikçi, astronom,
filozof ve mühendistir. Milattan önce 287
yılında doğmuştur. Milattan önce 212
yılında ölmüştür. Hamamda yıkanırken
suyun kaldırma kuvvetini bulmuştur. Bilime
en büyük katkısı bu keşfidir. Sağlam bir
dayanak noktasının sağlam ve güçlü
olmasına göre insanoğlu dünyayı yerinden
oynatacak işlere imza atabilir.
298
Bana bir dayanma noktası
gösteriniz. Dünyayı yerinden
oynatayım.

Arşimet

299
PİSAGOR (MÖ 570-495)
• Pisagor, Hazreti Süleyman’ın talebesinden
ders almıştır.
• Hermes de Pisagor’un önemli
öğrencilerindendir.

300
EFLATUN (MÖ 428-347)
• Hazreti Musa’dan ilham alarak felsefesini
geliştirmiştir.

301
SOKRATES (MÖ 469-399)
• Ahlaklı akılcılığı benimsemiştir.
• İnsanın kendini tanıması ilkesini
geliştirmiştir.

302
BİRUNİ (973-1048)
• İslam’ın altın çağında simyaya büyük
katkısı olmuştur.
• Çalışmalarıyla tüm dünyayı etkilemiştir.

303
İBDİ RÜŞD (1126-1198)
• İslam’ın altın çağında simyaya büyük
katkısı olmuştur.
• Çalışmalarıyla tüm dünyayı etkilemiştir.

304
GAZZALİ (1058-1111)
• İslam’ın altın çağında simyaya büyük
katkısı olmuştur.
• Çalışmalarıyla tüm dünyayı etkilemiştir.

305
EBU'L VEFA (940-988)

• Matematik ve astronomi âlimidir.


• Yoğunluk ölçmeye yarayan piknometre
veya diğer adı ile pikometre aletini ilme
kazandırmıştır.

306
İBNİ SİNA (980-1037)
• İslam hükemasının Eflatun’udur.
Filozofların üstadıdır.
• Eserleri Avrupa üniversitelerinde 600
sene temel kitap olarak okutulmuştur.
• Kimya ilmini tıbbın hizmetine sokmada,
Razi’yi örnek almıştır; bu konuda
dünyada Razi’den sonra ikincidir
diyebiliriz.
• Zamanının en büyük dâhisidir.
307
• Doktorların sultanı unvanıyla anılmıştır. En
büyük hizmeti tıp sahasındadır. Çağların
en büyük tıp araştırmacısıdır. Tıp
noktasında “Tıp ilmini iki satırda
topluyorum. Sözün güzelliği
kısalığındadır. Yediğin vakit az ye.
Yedikten sonra dört, beş saat kadar
yeme. Şifa hazımdadır. Kolayca
hazmedeceğin miktarı ye. Nefse ve
mideye en ağır ve yorucu hâl, taam
taam üzerine yemektir.” demiştir.
308
• Yemek konusunda vücuda en zararlı
olan, dört, beş saat ara vermeden
yemek yemek veyahut lezzet için çeşitli
yemekleri birbiri üstüne mideye
doldurmaktır.
• Tıp ve kimya ilminden başka felsefe,
jeoloji, coğrafya, fizik, matematik, botanik,
zooloji, müzik dallarında da çok araştırma
ve keşifleri vardır.
• Farklı branşlardaki 29 meselede Avrupalı
bilim adamlarına öncülük yapmıştır.
309
• Suların temizlenmesiyle ilgili çalışmalar
yapmıştır. İçme suyunun, sağlık üzerindeki
etkisini araştırarak suyun kalitesinin
önemini belirtmiştir.
• Isı ve gaz basıncı konularında keşifleri
olmuştur. Toriçelli’den önce açık hava
basıncını ölçmüştür.
• Koruyucu hekimlik ve tedavide İbni
Sina’nın belirttiği 780 ilacın istisnasız
hepsi günümüzde kullanılmaktadır.
• Batılılar ona Avicenna derler.
310
• Tıp alanında onlarca hastalığı ilk teşhis ve
tedavi etmiştir. Örneğin; şeker
hastalığında, idrarda şeker bulgusunun
varlığını ilk keşfeden odur. Bulaşıcı
hastalıklara küçük mikroorganizmaların
sebep olduğunu tespit etmiştir.
Ameliyatlardan önce hastaya anestezik
ilaç yapmak da onun buluşudur. Damar
içine yapılan şırınga da İbni Sina’nın
icadıdır.

311
EBU’L HEYSEM (965-1051)
• Atmosfer basıncıyla ilgili öncü
çalışmalar yapmıştır.

312
VAN HELMONT (1580-1644)
• Hekim ve kimyacı bilim adamıdır.
• Havanın bileşiminde çeşitli gazların
varlığını saptadı.
• Deneylerde teraziyi kullanarak kimya ile
ilgili çalışmalara nicelik kazandıran ilk
bilim insanıdır.

313
Maddenin içi, dolu gözüktüğü
hâlde aslında boştur.
İmam Rabbani*
(1563-1624)

*İkinci bin yılının müceddididir, temsilcisidir.


Türkistanlı mutasavvıftır. Evren ve nesnelerin
oluşumuyla ilgili düşünceleri günümüze ışık
tutmaktadır.

314
Madde, sonsuz denecek
ölçüde parçalanabilir.
Nazzam*
(792-845)

*İslam âlimi, Basra’da doğdu, Basra’da


yaşadı, hayatının son devresini Bağdat’ta
geçirdi. “Maddenin tanecikli yapısı” başka
bir deyimle “partikül teorisi” dünyada ilk
olarak Nazzam tarafından belirtilmiştir.
315
NAZZAM “MADDE, SONSUZ
DENECEK ÖLÇÜDE
PARÇALANABİLİR.” DEMEKLE
NELERİ SÖYLEMİŞTİR?
• 1. Atomun parçalanabileceğini belirtmiştir.
• 2. Atom altı parçacıklara işarette
bulunmuştur.
• 3. Maddenin bir başlangıçtan itibaren var
olduğunu ifade etmiştir.
• 4. Yarı ömürden söz ettiği düşünülebilir.
316
BLAISE PASCAL (1623-
1662)’IN HAYATI
• Meşhur Fransız matematikçisi, fizikçisi ve
kimyacısıdır. Aynı zamanda filozof ve
yazardır.
• Maddenin boşluklu yapısı üzerinde
çalışmalar yaptı. 1647 yılında bu
çalışmalarını “Boşlukla İlgili Yeni Deneyler”
ve “Boşluk İncelemesine Giriş” adlı
kitaplarında yayınladı.
317
• İlk hesap makinesinin mucididir.
• Basınç üzerine çok sayıda çalışmaları
vardır. Toriçelli (1608-1647)’nin
varsayımlarını yaptığı deneylerle
doğruladı.
• Uluslararası sistemde (SI) basınç ölçüsü
birimi, pascaldır. Pa kısaltmasıyla
gösterilir. Pa tanımını Pascal (Paskal) şu
şekilde yapmıştır: 1 m2’lik yüzeye dik
doğrultuda etki eden kuvvet 1 Newton ise
bu yüzeydeki basınç 1 pascal olur.

318
• 1652’de manastıra kapanarak kendini ilme
verdi. 1654’te yaşadığı bir vecd hâlinden
sonra kesin kararlar aldı. Bundan sonra
Pascal, bütün varlığıyla Tanrı’ya yöneldi.
Hayatındaki bu kararından sonra yoğun bir
şekilde bilimsel araştırmalarına da devam
etti.
• Descartes (Dekart), bilimin konusunu
maddeyle sınırlandırmıştı.

319
• Hıristiyanlık tahrif olduğundan
(bozulduğundan) ve tam hayatın içinde
olmadığından kilise teşkilatı ilme karşıydı.
Kilise teşkilatında ilme karşı olmayan,
azınlık bazı kişiler de az da olsa mevcuttu.
• Tahrif olmuş din ile bilim arasında Batı’da
uzun süren çatışmalar yaşandı. Sonunda
bilim adamlarının bir kısmı yanlış olarak
din ile bilim arasında ayrılık var sandılar.
Böylece din-bilim ayrışması gerçekleşti.

320
• Aslında kilisenin yanlışlığına karşın bilim
adamlarında oluşan tepki, dine karşı
olduklarından değildi, zaruretten ileri
geliyordu. Descartes (Dekart) bu tepkiyi
gösterenlerin başında gelen, akılcı insan
olmasına rağmen “Yüce Yaratıcı vardır.”
diyordu.
• Dekartçı düşünceye, Kartezyen düşünce
başka bir ifade ile Kartezyenizm denir.
Kartezyen felsefe, din ile ilim ayrılmasını
netice vermiştir.
321
• O dönemde Kartezyenizm, pansuman
tedavi olarak mecburiyetten dolayı ortaya
atılmıştı.
• İlerici ve gerici deyimleri ilk olarak Batı’da
kullanılmıştır. Kilisedekilere ve kilise
taraftarlarına gerici, kiliseye karşı
gelenlere de ilerici denilmiştir.

322
BLAISE PASCAL’IN MEŞHUR
OLMUŞ SÖZLERİ
• “Between us and heaven or hell there is
only life, which is the frailest thing in the
world.”
• “Bu dünya ile öbür dünya arasında çok
ince bir perde vardır, her an oraya da
geçebiliriz veya burada da kalabiliriz.”
Blaise Pascal

323
• “Faith certainly tells us what the senses do
not, but not the contrary of what they see;
it is above, not against them.”
• “İman bize kesinlikle aklımızın zıddını
değil; aklın gereğini hatta daha da üstünü
söyler.”
Blaise Pascal

324
• “If you gain, you gain all. If you lose, you
lose nothing. Wager then, without
hesitation, that He exists.”
• “Kazanırsan, her şeyi kazanırsın.
Kaybedersen, hiçbir şey kaybetmezsin.
Tereddüt etmeden, bahse gir, ki O var.”
Blaise Pascal

325
Galilei Galileo (Geliley Gelileyo)
(1564-1642)’nun Hayatı
• İtalyan astronom, matematikçi ve fizikçidir.
• Dinamik ilminin kurucusudur.
• Sıvılı termometrenin mucididir.
• İlk mikroskobun kâşifidir.
• Dürbünü bulmuştur.
• En çok gök cisimleri üzerine çalışmıştır.
• Çevresine rağmen bilimsel mücadelesinde
“Her şeye rağmen dünya dönüyor.”
demesiyle meşhurdur.
326
• Dünyanın yuvarlak olduğunu keşfeden
bilim adamıdır. 1633’te “Dünya
yuvarlaktır.” dediğinden engizisyon
mahkemesine çıkarılmıştır. Söyleminden
vazgeçti gibi gözüktüğünden giyotinden
kurtulmuş; fakat bundan sonraki hayatı,
ömrünün sonuna kadar göz hapsinde
geçmiştir.
• Bunun iki nedeninden birincisi kilisenin
ilme karşı oluşudur. İkincisi ise Galileo’nin
ilimle dini birleştirmek isteyen gerçekten
inançlı biri olmasıdır.
327
Galilei Galileo (Geliley
Gelileyo)’nun Meşhur Sözü
• “I do not feel obliged to believe that same
God who endowed us with sense, reason,
and intellect had intended for us to forgo their
use.”
• “Yüce Yaratıcı bize verdiği bu aklı, akıldan
istifa etmemiz (vazgeçmemiz) için
vermemiştir; Yüce Yaratıcı aklı bize idrak
edelim, muhakemeli ve mantıklı olalım diye
vermiştir.”
Galilei Galileo (Geliley Gelileyo)
328
ISAAC NEWTON (AYZIİK
NİÜVTIN) (1642-1724)’IN
HAYATI
• İngiliz fizikçisi, matematikçisi ve
astronomudur. Newton çekim kanununu
(evrensel çekim teorisi) bulmuştur. Newton
çekimi veya Newton kanunu olarak da
adlandırılan bu kanun şöyle ifade edilir:
Gezegenler arasında kütleyle doğru,
aradaki uzaklığın karesiyle ters orantılı
olan bir çekim vardır.
329
• Aynı çekim atomda da görülür.
• Tarih ve dinle ilgili kitapları da vardır.
• Dinle ilgili eserleri, iki tanedir.
• Simya üzerine çalışmaları vardır.
• Yere düşen bir elma gibi önemsiz bir olay,
Newton’da büyük ilhamlara kapı
aralamıştır.

330
ISAAC NEWTON (AYZİK
NİÜVTIN)’IN MEŞHUR SÖZÜ
• “Nature and nature's laws lay hid in night;
God said "Let Newton be" and all was
light.”
• “Tabiattaki Yüce Yaratıcı’nın kanunları
karanlıktaydı (insanlar tarafından
bilinmiyordu); Yüce Yaratıcı Newton'a
emretti ve her şey aydınlandı (insanlar
kanunlardan haberdar oldu).”
ISAAC NEWTON (AYZIİK NİÜVTIN)
331
Kimya İbni Sina’nın buluşlarıyla
bugünkü seviyesine
ulaşabilmiştir.
Berthold Schwartz*
(1318-1384)

*Barutu bulan Alman kimyager.

332
BATI’DA BİLİMSEL
GELİŞMEYE ZEMİN
HAZIRLAYAN
BAŞLICA DÖRT
FAKTÖR
333
BATI’DA BİLİMSEL GELİŞMEYE ZEMİN
HAZIRLAYAN BAŞLICA DÖRT FAKTÖR
VARDIR:
1. HAZRETİ İSA’NIN GETİRDİĞİ MESAJ
2. RÖNESANS’TAN (XVI. YÜZYIL İLE XVII.
YÜZYIL) SONRA BİZİM İLİM TARİHİMİZDEKİ
BÜYÜK İLİM ADAMLARIMIZI ÖRNEK ALMALARI
3. FRANSIZ İHTİLALİNDEN (1789) SONRA
LAİKLİĞİN DOĞUŞUNUN BİLİME KATKISI
4. BATI DÜNYASINDA BİLİMSEL
ÇALIŞMALARDA KULLANILAN TETKİK, TAHKİK
VE ARAŞTIRMA METOTLARININ DOĞRULUĞU
İLE BATI İNSANINDAKİ İLİM VE HAKİKAT AŞKI
334
HAZRETİ İSA’NIN GETİRDİĞİ
MESAJ
• Hazreti İsa’nın getirdiği mesaj, Batı
medeniyetinin en güçlü, en sağlam ve en
önemli temelini oluşturur. Batı medeniyeti
böylece varlık sahnesine çıkmıştır; çünkü
Batı medeniyetinin esası Grek felsefesi
(matematiksel düşünce), Roma hukuku ve
gerçek Hıristiyan dinine dayanmaktadır.

335
RÖNESANS’TAN (XVI. YÜZYIL
İLE XVII. YÜZYIL) SONRA
BİZİM İLİM TARİHİMİZDEKİ
BÜYÜK İLİM ADAMLARIMIZI
ÖRNEK ALMALARI
• Batı’daki bilimsel gelişmeye Rönesans’la
beraber zemin hazırlayan, aslında bizim
ilim tarihimizdir.

336
RÖNESANS’TAN VE FRANSIZ
İHTİLALİ’NDEN SONRA
BATI’NIN BİLİMDE
İLERLEMESİ
• Rönesans; başta bilim olmak üzere çeşitli
dallarda Batı’nın ilerlemesidir.
• Rönesans, XVI. ve XVII. yüzyıllarda
yaşanmıştır.
• Fransız İhtilali 1789 yılında olmuştur.
337
• Batı’nın Rönesans’tan ve Fransız
İhtilali’nden önceki problemi dinle değil;
bozulmuş din adamlarıyla ve dinin
emirlerini kendi kişisel çıkarları için
kullanan o günkü kilise teşkilatıylaydı.
Laiklikten önce ruhban sınıf ne söylerse
doğruydu, asla sorgulanamazlardı.
Ruhban sınıfın baskısına karşı laiklik
doğmuştu. Eski sisteme teokratik düzen
deniyordu. İhtilalden sonraki sisteme laik
düzen denildi.

338
• Hıristiyanlık tahrif olduğundan
(bozulduğundan) ve tam hayatın içinde
olmadığından dolayı kilise teşkilatı ilme
karşıydı. Gerçek Hıristiyanlığın dinle
çatışması düşünülemezdi. Kilisenin bu
yanlışlığı, bilim adamlarında tepki oluşturdu.
Bilim adamlarının çoğunluğu Descartes
(1596-1650) (Dekart)’ın “Metafizik, bilim
olmaz; bilgi ancak ölçülebilirdir.” sözünü
esas aldı. Descartes akılcı insandı, “Yüce
Yaratıcı vardır.” diyordu.

339
• Bilim adamları, bilimin konusunu maddeyle
sınırlandırmak istediler. Din ile bilim
arasında Batı’da uzun süren çatışmalar
yaşandı. Sonunda bilim adamları yanlış
olarak, din ile bilim arasında ayrılık var
sandılar. Sonuçta da, din ile bilim
ayrışması gerçekleşti. Din ve bilim, iki ayrı
alan olarak ele alındı.
• Din ve bilimin iki ayrı alan olarak ele
alınması, Batı’daki çaresizlikten
başvurulan bir şeydi.

340
• Günümüzde, üniversitelerimizde
benimsenen de budur.
• Batı’da; hem laikliğin doğuşundan sonra
hem de Rönesans’tan sonra Galileo,
Newton, Einstein, Pascal gibi dindar ve
dinin ilimden kopuk hâline üzülen insaflı
Batı bilim adamları da çıkmıştır. Bunların
içinde en meşhuru Pascal’dı. Pascal
(1623-1662) ve diğer bilim adamları
Hıristiyanlık ile bilimin beraber
olabileceğine inanıyorlardı; birleştirmek
için gayret gösterseler de belirtilen
sebeplerden dolayı başarılı olamadılar.
341
• Böyle bir ayrılık Müslümanlar olarak bizim
inanç sistemimizde de, ilme bakışımızda
da, tarihimizde de yoktur.
• Bilim zihnin, din ise kalbin ışığı olarak
görülmüştür.
• Din ile bilim, bizim tarihimizde hiçbir zaman
çatışır görülmemiştir, birbiriyle iç içe yer
almıştır.
• Bu konuda Müslümanlar olarak, çok şanslı
sayılırız.

342
• Müslümanların şimdiye kadar ilim adına
keşfettikleri çok şey vardır ve bundan
sonra da pek çok şey olacaktır.
• İbni Sina, Cabir bin Hayyan, Razi hem
büyük birer kimyacı hem de çok iyi bir
dindardılar.
• Diğer branşlarda da durum aynıydı ve
daha bunlar gibi on binlercesi vardı.
• İslam dininin ilme karşı olmadığı açıktır.
Nutuk’u dikkatle okuyanlar Atatürk’ün
dinine sahip çıktığını apaçık görürler.
343
• Söylev ve Demeçler 2. cilt 94. sayfada
Atatürk şöyle demektedir: “Bizim dinimiz
için herkesin elinde bir ölçü vardır. Bu ölçü
ile hangi şeyin bu dine uygun olup
olmadığını kolayca takdir edebilirsiniz.
Hangi şey ki akla, mantığa, amme
menfaatine uygundur; biliniz ki o, bizzat
dinimize uygundur. İslamiyet son ve kâmil
dindir. Akla, mantığa ve hakikate
uymaktadır.” Atatürk bu sözleriyle,
dinimizin Hıristiyanlıkla mukayese
olunamayacağını belirtmiştir.
344
• “Bütün bilimsel buluşları dinimiz daha
önceden söylemiştir.” demek aşağılık
kompleksini hatıra getiren bir cümle
olabilir. Bu nedenle böyle bir yaklaşımda
bulunmamalıdır. Fakat ilim adına ortaya
konan hususların hiçbirinin dinimizle
çelişmeyeceğini bilmek gerekir.
Günümüzdeki bilimsel gelişmeler
incelendiğinde her bir gerçeğin dinimizle
örtüştüğünü ve uyum içinde bulunduğunu
görmek mümkündür.
345
• İslam dinini Hıristiyan dinine kıyas edip
Avrupa gibi dine lakayt olmak, çok büyük
bir hatadır. Birincisi; Avrupa, dinine
sahiptir. Başta Wilson, David Lloyd
George (Deyvid Loyd Corc), Venizelos gibi
Avrupa büyükleri dindardılar. Bu
büyüklerin bir papaz gibi dinlerine
mutaassıp olmaları, Avrupa’nın dinine
sahip olduğunun göstergesidir.
• İslamiyet’i Hıristiyan dinine kıyas etmek,
yanlış kıyastır; çünkü Avrupa, dinine
bağlıdır.
346
MÜSLÜMANLAR DİNE KARŞI
LAKAYT OLUNCA FEN VE
TEKNOLOJİDE PERİŞAN
OLMUŞLARDIR
• Ne vakit Müslümanlar dine ciddi sahip
olmuşlarsa, ilimde o zamana göre çok
yüksek ilerleme kaydetmişlerdir. Ne vakit
dine karşı lakayt vaziyeti almışlar, fen ve
teknolojide perişan vaziyete düşerek
tedenni etmişlerdir.
347
• Başka dinin aksine, dinimize bağlı olma
derecesinde milletimiz ilerlemiş; ihmali
nispetinde de geri kalmıştır. Bu, tarihsel bir
gerçektir.

348
BATI DÜNYASINDA BİLİMSEL
ÇALIŞMALARDA KULLANILAN
TETKİK, TAHKİK VE ARAŞTIRMA
METOTLARININ DOĞRULUĞU İLE
BATI İNSANINDAKİ İLİM VE HAKİKAT
AŞKI
• Bilimsel çalışmalarında Batılıların büyük
bir çoğunluğu, pozitivist ve natüralist
sonuçlara ulaşma niyetiyle çalışmalarını
sürdürmüşlerdir. Bu niyet, dini ilimden
ayıran bir niyettir.
349
• Batılıların pozitivist ve natüralist amaçları
olumsuz bir amaç olsa bile bu olumsuz
amaca ulaşma yönünde kullanıldıkları
vesileleri, hak vesilelerdir. Aslında bu
vesileler, Müslümanlarda olması gereken
vasıflardır. Müslümanlarda olması gereken
davranışlar Batılılara geçmiş, Müslüman
ise dinine ters olumsuz vesilelere
sarılmıştır.

350
• Batılılarda olan onların ilimde ilerlemelerini
sağlayan hak vesileler arasında şunları
sayabiliriz: Mesainin tanzimi, iş bölümü,
çalışkanlık, az uyuma, yardımlaşma,
bilimsel çalışmalarda kullanılan tetkik
metotlarının doğruluğu, tahkik metotlarının
doğruluğu, araştırma metotlarının
doğruluğu vb. vasıflar.
• “İnsan için, çalışmasından başka bir şey
yoktur.” hakikatine Batılılar uydukları için
bilimde onlar başarılı kılınmıştır.
351
• Pozitivist ve natüralistlerin hakkı temsil
edenlere galip gelmelerinin nedeni,
kullandıkları vesilelerin hak olmasıdır.
Bundan dolayı kazanan, pozitivist ve
natüralistler değil; yine de haktır.

352
KİMYA BİLİMİNE KATKIDA
BULUNAN VE ESKİ
SİMYACILARI TAKDİR EDEN
BİLİM ADAMLARINDAN
BAZILARININ HAYATI VE
MEŞHUR OLMUŞ
ÖZDEYİŞLERİ

353
Kimya Müslümanlar tarafından
kurulmuştur. Müslümanlar binlerce
keşif ve metotlarıyla kimya ilminin
kuruluşuna yardım etmişlerdir.
William James Durant*
(Vilyım Ceymıs Dürant)
(1885-1981)

*Amerikalı filozof, tarihçi, yazar.


354
Orta çağda İbni Sina tıp
yazarlarının en büyüğü, Razi en
büyük doktor, Beyruni en büyük
astronom, İbni Heysem en büyük
optik âlimi, Cabir bin Hayyan en
büyük kimyagerdi.
William James Durant*
(Vilyım Ceymıs Dürant)
(1885-1981)

*Amerikalı ilim tarihi araştırmacısı.


355
Kimyanın babası Cabir bin
Hayyan’dır.
Britannica Ansiklopedisi

356
Razi modern kimyanın
kurucusudur.
Eric John Holmyard*
(Erik Caan Homyard)
(1891-1959)

*İngiliz bilim adamı, kimya tarihçisi.

357
Cabir’den sonra yaşayan Razi
kimya ilminin büyük
kurucularındandır.
Eilhard Wiedemann*
(1852-1928)

*Alman fizikçi.
358
İslam kimyacılarının
kendilerinden sonra gelenlere
bıraktıkları miras saymakla
bitmez.
ROGER GARAUDY*
(1913-2012)

*Fransız filozof ve yazar, 1982’de Müslüman oldu, Müslüman olmadan


önce Marksizmin önemli savunucularındandı.
359
Gerçek kimyager Razi’dir.
Dr. Sigrid Hunke*
(1913-1999)

*Alman felsefeci, Avrupa Üzerine Doğan İslam Güneşi kitabının yazarı.

360
Müslümanlardan önce kimyanın
mevcut olmadığını söylersek
mübalağa etmiş olmayız.
Haydar Bammat*
(1890-1965)

*Dağıstan’da doğdu, Paris’te yaşadı, devlet adamı, diplomat, yazar.

361
Şimdiki kimyayı deney
malzemeleriyle ilk defa kuranlar
Müslümanlar olmuştur.
Corci Zeydan*
(1861-1914)

*Hıristiyan Arap tarihçi, Beyrut doğumlu.

362
Müslümanların ayrı bir mesai
gösterip geliştirdikleri İslam’da ilk
ele alınan disiplinlerden biri
kimyadır.
Dr. Philip K. Hitti*
(1886-1978)

*Arap tarihçisi.

363
Kimyaya deneyciliği kazandıran
Müslümanlardır. Cabir bin Hayyan
kimya ilmine buharlaştırma, süzme,
saflaştırma, eritme, damıtma,
kristalizasyon metotlarını keşfederek
uygulamaya soktu.
Max Meyerhof*
(1884-1951)

*Alman bilim adamı.

364
İnsan, hangi fen dalı ile fazla
meşgul olursa onda fani olur.
Prof. Dr. Sir James Jeans*
(Sör Ceyms Jiyns)
(1877-1946)

*Sir James Jeans ikinci Einstein olarak bilinir.


Esrarlı Kâinat ve Etrafımızdaki Kâinat isimli
eserleri Milli Eğitim Bakanlığı tarafından tercüme
ettirilip yayınlanmıştır.
365
Modern ilimlere göre ısının değişmesi
olayı son noktasına ulaşmış değildir.
Şayet böyle bir şey olmuş olsaydı
bugün biz yeryüzünde bulunup bu konu
üzerinde düşünemezdik. Bu olay
zamanla atbaşı yürümektedir. Bu
sebeple evrenin bir başlangıcı vardır.
Prof. Dr. Sir James Jeans*
(Sör Ceyms Jiyns)
(1877-1946)

*İngiliz fizikçi ve gök bilimci, en çok termodinamik ve ısı konuları ile ilgilendi.
“Etrafımızdaki Kâinat” kitabı, termodinamik ve ısı konularıyla özellikle
ilgilidir. 366
Sözün kısası evrenin ezeli
olması imkânsızdır.
Prof. Dr. Sir James Jeans*
(Sör Ceyms Jiyns)
(1877-1946)

*İngiliz fizikçi ve gök bilimci, en çok termodinamik ve ısı


konuları ile ilgilendi. “Etrafımızdaki Kâinat” kitabı,
termodinamik ve ısı konularıyla özellikle ilgilidir.
367
Gördüğümüz alev alev yanan
güneş, pırıl pırıl parıldayan yıldızlar
ve çeşitli hayat sahipleriyle dolup
taşan dünyamız bütünüyle evrenin
belirli bir noktadan başladığını,
muayyen bir zamanda var
olduğunu açıkça göstermektedir.
Prof. Dr. Frank Allen*
(Firenk Ellın)
(1908-2001)

*Kanadalı fizikçi, İskoçya’da yaşadı.


368
Evren sonradan meydana
gelmiş bulunmaktadır. Eğer
maddenin başlangıcı olmasaydı
(madde ezeli olsaydı)
termodinamik kıyametin çoktan
kopmuş olması lazımdı.
Prof. Dr. Frank Allen*
(Firenk Ellın)
(1908-2001)

*Kanadalı fizikçi, İskoçya’da yaşadı.


369
Albert Einstein
(Elbırt Aynsstayn)’ın Hayatı
(1879-1955)
• 1905 yılında izafiyet (rölativite=görelilik)
teorisini ortaya koydu.
• 1921’de Nobel ödülü aldı.
• Yapay einsteinium elementine Albert
Einstein’ın adına izafeten bu isim
verilmiştir.
• Einsteinium elementinin atom numarası
99’dur ve Es sembolüyle gösterilir.
370
• Einstein atomu bir canavara kaptırdığını
ancak Hiroşima ve Nagazaki’nin yerle bir
olmasından sonra anlayabilmiştir.
Ağlayarak Japonyalı bilgin dostundan özür
dilemiştir. Nükleer enerji, Batılıların elinde
akıl ve vicdanın kontrolünden çıktığı için
Japonya’da dev şehirlerin yerle bir
olmasına, binlerce insanın ölmesine sebep
olmuştur.
• Günümüzde de atom bombası, tehdit ve
tedbir unsuru olarak değişik ellerde
tutulmaktadır.
371
• Bu bakımdan insan unsurunun iyi
eğitilmesi gerekir. Akıl ve düşünce
prensipleri üzerine oturtulan fen ve teknik;
beraberinde, insanlığı düşünme ile kalp ve
vicdan duyarlılığını da getirebilmelidir.
• Maddenin dalga özelliği ile ilgili “süper
sicim teorisi” veya uluslararası ismiyle
“superstring teorisi” 1915 yılında Einstein
tarafından keşfedilen bir teoridir.

372
Albert Einstein (Elbırt
Aynsstayn)’ın Meşhur Olmuş
Sözleri
• “Dinsiz ilim kör, ilimsiz din de topaldır.”
(“İlimsiz din topal, dinsiz ilim ise kördür.”)

Albert Einstein

373
• “Kâinatın yaratıcısına olan inanç, ilmi
araştırmanın en kuvvetli ve en asil
muharrik (tahrik eden, harekete geçiren)
gücüdür."
Albert Einstein

374
Joseph Priestley (1733-1804)
• İngiliz kimyacı olup karbon dioksit ve
oksijenle ilgili önemli çalışmaları vardır.
• Priestley 1774 yılında kırmızı renkteki HgO
cıva (II) oksit bileşiğini ısıtarak
ayrıştırmıştır. Bu maddeden çıkan gazı
yanmakta olan bir muma yollamıştır,
mumun daha şiddetle yandığını
gözlemlemiştir. Bu gaz, oksijen gazıdır.

375
DİN İLE İLMİ BERABER ELE
ALAN BATILI DÜŞÜNÜRLER

376
AKILCI İNSANLAR “Yüce
Yaratıcı VARDIR.”
DİYORLARDI

377
METAFİZİK AKLA TERS
DEĞİLDİR
• Descartes, Gottfried Wilhelm Leibniz,
Nicholas Malebranche akılcı insanlardı
“Yüce Yaratıcı vardır.” diyorlardı.
• Shakespeare ve Goethe Yüce Yaratıcı’ya
inanıyorlardı.
• Bunlar gibi başka Batılı düşünürler de
iman hakikatlerinin akla ters olmadığını
rahatlıkla her ortamda belirtebiliyorlardı.
378
“Cehalet Tanrı’nın laneti
olduğuna göre, bilgi göklere
uçabileceğimiz kanatlardır.”
William Shakespeare *
(1564-1616)

*İngiliz tiyatro yazarı ve düşünürüdür.


379
“Mezardakilerin pişman oldukları
şeyler için dünyadakiler
birbirlerini yiyor.”
Johann Wolfgang von Goethe *
(1749-1832)

*Alman romancı, oyun yazarı, şair,


hümanist, bilim adamı, filozof ve
politikacısıdır.
380
Gottfried Wilhelm Leibniz (1646-
1716)
• Ünlü Alman filozofudur.
• Bilim dünyasının en önemli sistemci
düşünürlerindendir.
• Matematik, metafizik ve mantık alanlarında
ileri sürdüğü yeni düşünce ve görüşleriyle
tanınır.
• Akılcı insandır “Yüce Yaratıcı vardır.”
demektedir.
381
Nicholas Malebranche (1638-
1715)

• Nicholas Malebranche, Fransız filozofudur.


• Malebranche, zihinle beden arasındaki
gözle görülür bağın Tanrı'nın
müdahalesiyle kurulduğunu ifada eden
okkasyonalist görüşü geliştirmiştir.
• Akılcı insandır “Yüce Yaratıcı vardır.”
demektedir.
382
• Malebranche; “Tanrı, gücünü insana
aktarmış değildir. Bir şeyi bildiğimiz zaman
Tanrı'nın bildirmesiyle biliriz. Tanrı
zihnindeki ideaları bilir. Bizi aydınlatmak
suretiyle insana herhangi bir şeyi bilme
olanağı veren Tanrı'dır.” demiştir.

383
AVRUPA BÜYÜKLERİ
DİNDARDI
(BATILI DİNDAR BAZI
DEVLET ADAMLARI VE
SÖZLERİ)

384
Sana muasır bir vücut olamadığımdan dolayı
müteessirim ey Muhammed. Muallimi ve naşiri
olduğun bu kitap, senin değildir; o ilahi bir kitaptır.
Bu kitabın ilahi olduğunu inkar etmek, mevcut
ilimlerin batıl olduğunu ileri sürmek kadar
gülünçtür. Bunun için, insanlık senin gibi mümtaz
bir kudreti bir defa görmüş, bundan sonra da
göremeyecektir. Ben, heybetli ve azametli
huzurunda tam ve sarsılmayan bir hürmetle
eğilirim.
Prens Otto von Bismarck
(1815-1898)*
*Alman başbakanı.
385
Thomas Woodrow Wilson
(1856-1924)
• Thomas Woodrow Wilson (1856-1924),
Amerika Birleşik Devletleri'nin 1913-1921
tarihleri arasındaki 28. Başkanıdır.
• 1919 yılında Nobel Barış Ödülü'ne layık
görülmüştür.
• ABD Başkanı Wilson’un sanki bir papaz
gibi dinine karşı aşırı bağlı olması
Amerika’nın dinine sahip olduğunu
gösterir.
386
David Lloyd George (1863-
1945)
• 1916-1922 tarihleri arasında arasında
İngiltere başbakanıdır.
• İngiltere başbakanı David Lloyd George’un
papaz gibi dinine karşı aşırı sevgi
göstermesi İngiltere’nin dinine sahip
olduğunun şahididir.

387
Elefterios Venizelos (1864-
1936)
• Yunanistan'ın 1910-1915 tarihleri
arasındaki başbakanıdır.
• Yunanistan başbakanı Venizelos’un dinine
ifrat derecede bağnazlığı Avrupa’nın
dinine karşı bir yönüyle mutaassıp
olduğunu ispat eder.

388
BATILI DÜŞÜNÜRLERDEN
BAZILARININ ÖNEMLİ
SÖZLERİ

389
Zaman geçtikçe Kur'an’ın ulvi
sırları inkişaf ediyor.
Doktor Maurice (Moris)*
(1564-1616)

*Meşhur İslam araştırmacısı, oryantalist ve


Arap edebiyatı mütehassısı.
390
Kur’an, baştan ayağa kadar samimiyetle
ve hakkaniyetle doludur. Kur’an'ın
ulviyeti; onun cihanşümul (cihanı
kuşatan, dünya genişliğindeki, kâinatı
ilgilendiren) hakikatindedir.
Thomas Carlyle (Karlayl)*
(1795-1881)

*İskoçyalı meşhur yazar ve tarihçi.


391
Müslümanlık teslis akidesini
reddeder.
Edward Gibbon (Edvor Gibon)*
(1737-1794)

*İngiltere'nin en meşhur ve en büyük tarih


yazarlarındandır. İngiliz milletvekilidir.
392
Kur’an, bütün iyilik ve fazilet
esaslarını ihtiva eder; insanı her
türlü sapkınlıktan korur.
Sedio*

*Oryantalist.
393
Yaratıcı’nın hukuku ile yaratılanların hukuku,
ancak Müslümanlık tarafından mükemmel bir
surette tarif olunmuştur. Bunu yalnız
Müslümanlar değil, Hıristiyanlar da Museviler
de itiraf ediyorlar.
Marmaduke William Pickthall
(Marmadük Piktol)*
(1795-1881)

*İskoçyalı meşhur yazar ve tarihçi.


394
Kur’an öyle bir peygamber sesidir
ki, onu bütün dünya dinleyebilir. Bu
sesin aksi saraylarda, çöllerde,
şehirlerde ve devletlerde çınlar.
Samuel Johnson
(Dr. Johnson)*
(1709-1784)

*İngiliz yazar ve şair.


395
Kur’an, dünyada en büyük hakikat
olan “Yüce Yaratıcı‘nın birliğine
inanmak” hakikatini dünya çapında
ilan eder.
Doktor City Youngest
(Siti Yangest)*

*İngilizce-Arapça ve Arapça-İngilizce sözlük


yazarı.
396
Kur'an'ın lisanı her yönüyle
benzersizdir.
Kur'an muhteşem bir mucizedir.
Corsele (Korsel)*

*Kur’an'ın mutaassıp münekkidi ve


mütercimi.
397
Kur’an beşeriyete ilahi bir lütuftur.
Kur’an muzaffer cumhuriyetler
meydana getirmiştir.
John Medows Rodwell
(Radvel)*
(1808-1900)

*Kur’an ayetlerini iniş tarihine göre 1876 yılında


İngilizce’ye tercüme ve tertip eden, İngiltere'nin
İslam bilimiyle uğraşan papazlarından.
398
Müslümanlık günümüz dünyası için
en uygun bir dindir. Cihan
medeniyetlerinin dayandığı bütün
temelleri ihtiva eder.
Gaston Care
(Gaston Kar)*

*Fransa'nın en meşhur oryatalistlerinden.


399
Kur'an bütün dinî kitaplardan
üstündür.

Jochahim Du Rulph
(Yoahim Dü Raf)*

*Alman âlimlerinden ve oryantalistlerinden.


400
BAŞLICA YAYGIN ADIYLA
BİLİNEN BİLEŞİKLER

401
SU
• H2O

402
KEZZAP
• HNO3 (NİTRİK ASİT): Yapay gübre
üretiminde ve patlayıcı madde yapımında
kullanılır. Kezzap; derişik nitrik asittir.
Yapay maddedir.

403
AKÜ ASİDİ
• H2SO4 (SÜLFÜRİK ASİT): Akülerdeki
asittir. Yapay bir maddedir. Diğer adı zaç
yağıdır.

404
TUZ RUHU
• Temizlikte doğrudan kullanılan % 36’lık
derişik HCl (hidroklorik asit), tuz ruhu
adıyla bilinir. Doymuş HCl çözeltisidir.
• HCl (Hidroklorik asit), mide asidi olarak
da bilinir.

405
ÇAMAŞIR SUYU
• Çamaşır suyunun formülü NaClO’dir.
• Çamaşır, bulaşık, fayans, ıslak zemin,
tuvalet, banyo temizliğinde kullanılır.
• Çamaşır ve bulaşıkta; 2 litre suya 1 yemek
kaşığı çamaşır suyu katılır.
• Diğer temizliklerde; saf olarak kullanılabilir.
• Sodyum hipoklorür veya sodyum hipoklorit
diye okunur.
• Saf (% 100’lük) sıvıdır; çözelti değildir.
406
ÇAMAŞIR SUYU VE TUZ
RUHU BİRLEŞİNCE AÇIĞA
ÇIKAN KLOR GAZI ÖLDÜRÜR
NaClO + 2HCl → NaCl + H2O + Cl2

Tuvalet temizliğinde aynı anda hem


çamaşır suyu hem de tuz ruhu
kullanılmamalıdır. Açığa çıkan Cl2 öldürücü
dozdadır.
407
SODA (ÇAMAŞIR SODASI)
• Formülü Na2CO3’tür.
• Van gölü suyu, çamaşır sodası çözeltisidir.
Ancak, içinde her çeşit deterjan da vardır.
• Soda saf hâlde Beypazarı’nda bulunur.
• Doğada beyazımsı renksiz, şeffaf ve taş
şeklindedir.
• Piyasadaki sodalar, sodanın toz
edilmişidir.

408
YEMEK SODASI VEYA
KABARTMA TOZU VEYA
İNGİLİZ SODASI VEYA İNGİLİZ
KARBONATI
• NaHCO3 (SODYUM BİKARBONAT):
Yemek sodası ve kabartma tozu olarak
satılan maddedir.

409
• Van gölündeki çamaşır sodası, dünyanın
ihtiyacını karşılayacak kadar çokluktadır.
• İleride sabun ve deterjanın yerini alacak
kıymette bir kaynağımızdır.
• Soda denildiğinde çamaşır sodası
anlaşılır, yemek sodası anlaşılmaz.

410
KOSTİK (SUD KOSTİK)
• NaOH (SODYUM HİDROKSİT): Beyaz
sabun imalinde kullanılır, piyasadaki yeşil
zeytinlerin tamamı kostiklidir. Kostik;
zeytini, normal süresinden çok daha kısa
sürede, yaklaşık 5–6 günde sarartır.
Kostikli zeytinlerin farklı istenmeyen bir
kokusu olur. Kimya laboratuvarında, nitel
ve nicel analizlerde çok kullanılır. Yapay
bir maddedir.
411
POTAS KOSTİK
• KOH (POTASYUM HİDROKSİT):
Teknikteki adı potas kostiktir. Yapay gübre
ve arap sabunu sentezinde kullanılır.
Doğada bulunmaz, yapay elde edilir.

412
KİREÇ TAŞI
• CaCO3 (KALSİYUM KARBONAT):
Kalsiyum karbonatın piyasa adı, kireç
taşıdır. Mermer taşı, % 98 ile % 100’lük;
kalker taşı ise % 90 ile % 98’lik kalsiyum
karbonat bileşiğidir. CaCO3’tan; çimento,
tuğla, fayans ve harç gibi çeşitli maddeler
üretilir. Çimento; CaCO3’ın pişirme,
soğutma ve öğütme işlemlerinden
geçirilmesiyle elde edilir.
413
SÖNMEMİŞ KİREÇ
• CaO (KALSİYUM OKSİT): Sönmemiş
kireçtir.

414
SÖNMÜŞ KİREÇ
• Ca(OH)2(k): Sönmüş kireçtir. Yalnız kireç
denince de sönmüş kireç anlaşılır.

415
KİREÇ SUYU
• Ca(OH)2(suda): Kireç suyu, kalsiyum
hidroksitin (sönmüş kireç) doymamış veya
doymuş çözeltisidir. CO2 gazının
ayıracıdır.

416
KİREÇ KAYMAĞI
• Ca(ClO)2 (KALSİYUM HİPOKLORÜR):
Kireç kaymağıdır.

417
SİRKE ASİDİ
• CH3COOH (ASETİK ASİT): Sirke de
denir. Yapay sirke kütlece % 5’lik
CH3COOH’tir. Doğal sirke de % 5’lik
CH3COOH’tir; ayrıca içinde yüzlerce az
veya eser miktarda çeşitli maddeler vardır.
Bu maddelerin başlıcaları; mineral
maddeler, vitaminler ve faydalı
mikroorganizmalardır.
• %100’lük olursa adı sirke ruhudur.
418
YEMEK TUZU (SOFRA TUZU)
• NaCl (SODYUM KLORÜR): Yemek
tuzudur.

419
SERUM FİZYOLOJİK
• Serum fizyolojik, % 0,9’luk NaCl
çözeltisidir.

420
AMONYAK
• NH3

421
NİŞADIR
• NH4Cl (AMONYUM KLORÜR): Nişadır
olarak bilinir. Pil yapımında ve kalay
kaplamacılığında kullanılır.

422
ALÇI
• CaSO4 x 2H2O (KALSİYUM SÜLFAT
DİHİDRAT): Cevher adı jipstir. Doğal
bileşiktir. Piyasada alçı olarak satılır.

423
OKSİJENLİ SU
• Eczanelerde oksijenli su diye satılan
çözelti, % 3’lük H2O2 çözeltisidir; tıpta
yaraları temizlemek için yararlanılır.
Saçları hafif sarartmak için de oksijenli su
kullanılır.

424
GÜHERÇİLE
• KNO3 (POTASYUM NİTRAT)

425
ŞİLİ GÜHERÇİLESİ
• NaNO3 (SODYUM NİTRAT)

426
İNGİLİZ TUZU
• MgSO4 X 7H2O

427
HARÇ
• Harç; Ca(OH)2’in kum, çimento ve suyla
olan karışımıdır.

428
ÇİMENTO
• Çimento; CaCO3’ın pişirme, soğutma ve
öğütme işlemlerinden geçirilmesiyle elde
edilir.

429
ŞAP VEYA KAN TAŞI
• KAl(SO4)2 (Potasyum alüminyum sülfat):
Şap veya kan taşı adıyla bilinir; damar
daraltıcı özelliği vardır.

430
GÖZ TAŞI VEYA GÖK TAŞI
• CuSO4 x 5H2O: Mavi kristallerden oluşan,
suda çok çözünen bir maddedir. Elmanın
kabuğu çok faydalı olmasına rağmen
elma, kabuğu soyularak yenmelidir; elma
ağaçları CuSO4 çözeltisiyle ilaçlanır. Bol
suyla yıkansa bile kabukta Cu+2 kalır. Cu+2
düzeyinin kanda yükselmesi ile Wilson adı
verilen ölümcül karaciğer hastalığı baş
gösterebilir. Yapay bir maddedir.
431
ÇAY ŞEKERİ
• C12H22O11 (SAKKAROZ): Çay şekeridir.

432
KAN ŞEKERİ
• C6H12O6 (GLİKOZ): Kan şekeridir. En çok
üzüm ve balda bulunur. Serum dekstroz,
% 5’lik glikoz çözeltisidir.

433
SERUM DEKSTROZ
• Serum dekstroz, % 5’lik glikoz
çözeltisidir.

434
LİMON ASİDİ
• Sitrik asit (Limon asidi): Limonda
bulunur.

435
ELMA ASİDİ
• Malik asit (Elma asidi): Elmada bulunur.

436
TEREYAĞI ASİDİ
• Bütirik asit (Tereyağı asidi): Tereyağında
bulunur.

437
SÜT ASİDİ
• Laktik asit (Süt asidi): Yoğurtta, ekşimiş
sütte ve yorulunca kaslarda bulunur.

438
KARINCA ASİDİ
• Formik asit (Karınca asidi): Karınca
salgısında ve ısırgan otunda bulunur.

439
C VİTAMİNİ
• Askorbik asit (C vitamini): Kuşburnu,
limon, portakal vb. meyvelerde bulunur.

440
GRİZU GAZI
• Metan gazının hava ile %5-%15
oranındaki karışımına grizu gazı denir.

441
DOĞAL GAZ
• CH4 (METAN): Doğal gaz adıyla bilinir.

442
LPG GAZI
• C3H8 (PROPAN) VE C4H10 (BÜTAN)
GAZLARI KARIŞIMI: LPG gazıdır.

443
KROMİT
• KROMİT FİLİZİ: Cr2O3 formülüyle
gösterilen (krom oksit) ve FeO formülüyle
gösterilen demir(II)oksit karışımından
ibaret cevherdir.

444
FLORİT
• CaF2 (KALSİYUM FLORÜR): Florit filizidir.

445
ZÜMRÜT
• Al2(SiO)3 (ALÜMİNYUM SİLİKAT) VE
BeSiO3 (BERİLYUM SİLİKAT) : Cam
parlaklığında, yeşil renkte, saydam ve
zümrüt adıyla bilinen süs taşıdır.

446
ZEBERCET
• ZEBERCET: FeSiO3 ve MgSiO3 formülüyle
gösterilen demir(II)silikat ve magnezyum
silikat taşıdır. Sarı renkte ve cam
parlaklığındadır. Kalp çarpıntısı ve korkuya
iyi gelir. Krizalit adıyla da bilinir.

447
POMZA VEYA PONZA TAŞI
• TiO2 (TİTANYUM DİOKSİT): Pomza veya
diğer adıyla ponza taşıdır.

448
YAKUT
• % 99 Al2O3 (ALÜMİNYUM OKSİT) VE % 1
Cr2O3 (KROM OKSİT): Yakut taşıdır. Koyu
kırmızı, kırmızı-turuncu ve hafif morumsu
renklerdedir. Yakutun pembe olanı safir
adını alır.

449
MALAHİT
• MALAHİT: CuCO3 ve Cu(OH)22 formülüyle
gösterilen bakır(II)karbonat ve
bakır(II)hidroksit filizi veya değerli taşıdır.
Sol elde bulundurulursa, vücuttaki
elektriğin fazlasını alır.

450
HEMATİT
• HEMATİT: Fe2O3 formülüyle gösterilen
demir(III)oksit filizi veya değerli taşıdır.
Diğer adı kırmızı demir taşıdır. Kan
dolaşımını düzenler. Mafsal
romatizmasına iyi gelir. Dalağın sıhhatli
çalışmasını sağlar. Fe2O3’ün C (kömür) ile
ısıtılmasından Fe (demir), elde edilir.

451
KİL
• KİL: Hidratlı alüminyum silikattır. Kil adıyla
bilinen birçok mineral vardır. Bunlardan en
saf olanı Al2O3 . 2SiO2 . 2H2O formülüyle
gösterilen kaolindir. Seramik, fayans,
porselen, emaye ve tuğla yapımında kil
kullanılır.

452
FELDSPAT
• Kil endüstrisinin ana ham maddesidir.
• Potas feldspat: K2O . Al2O3 . 6SiO2
(potasyum oksit) (alüminyum oksit)
(silisyum dioksit)
• Soda feldspat: Na2O . Al2O3 . 6SiO2
(sodyum oksit) (alüminyum oksit) (silisyum
dioksit)
• Kireç feldspat: CaO . Al2O3 . 6SiO2
(kalsiyum oksit) (alüminyum oksit)
(silisyum dioksit)
453
OPAL
• OPAL: Silisyumlu bileşiklerin tamamını
içeren, çok kıymetli bir taştır. Opalde,
bütün değerli taşların hasiyeti vardır.
Özellikle eklem iltihabına iyi gelir.

454
KEHRİBAR, MERCAN, İNCİ,
SEDEF
• KEHRİBAR, MERCAN, İNCİ, SEDEF:
Organik kaynaklıdırlar ve formülleri
komplekstir.

455
KEHRİBAR
• KEHRİBAR: Fosilleşmiş reçinedir. Guatr,
astım, bronşit ve alerjiye iyi gelir. Açık
sarıdan kızıla kadar türlü renklerde olan,
yarı saydam, kolay kırılan, süs eşyası
yapımında kullanılan bir taştır.

456
SEDEF
• SEDEF: Midye vb. deniz hayvanlarının
kabuklarının iç kısmını astarlamış olarak
bulunur. Kalker taşı (% 90 ile % 98’lik
kalsiyum karbonat bileşiği) ile organik
madde karışımından ibarettir. Gök kuşağı
gibi görünen, parlak yüzeyli olan bir taştır.

457
MERCAN
• MERCAN: Mercan iskeletinden elde edilir.
Solunum açıcıdır. Kırmızı renkli bir taştır.
Süs eşyası yapımında kullanılır.

458
İNCİ
• İNCİ: İstiridye vb. deniz hayvanlarının
içinde oluşan sedef renginde süs tanesidir.

459
FULVİK ASİT
• FULVİK ASİT: Bütün elementleri içeren
organik molekül dür.

460
HUMİK ASİT
• HUMİK ASİT: Fulvik asit zamanla humik
aside dönüşür.

461
SÜLFATO
• SÜLFATO: Sülfonamit grubundan, fulvik
asit türevi olan bir maddedir. Gelecekte
birçok ilacın yerine geçeceği tahmin
edilmektedir.

462
BİBER GAZI
• BİBER GAZI: Toplantıyı belli etmeden
dağıtır. Toplantıya katılacaklarda aksırık
ve öksürük başlar. 1997 yılından beri ABD
ve Brezilya’dan ithal edilen biber gazı,
2010 yılından itibaren MKE’de üretilmeye
başlanmıştır.

463
AMYANT
• AMYANT: Bugün insanoğlu amyant
maddesini keşfederek, ateşte
yanmamanın bir kısmını gerçekleştirmiş
sayılır.

464
SİHİR OTU VE TATULA
BİTKİSİ
• SİHİR OTU VE TATULA BİTKİSİ: Her iki
bitki de mazi ile irtibatı keser.

465
VX GAZI
• VX GAZI: Odaya sıkılır veya uçakla belli
bir bölgeye havadan verilir. Mankafa
yapar. Buna karşı ardıç yağı veya titanyum
kullanmalıdır.

466
PERLİT
• Cam gibidir. İnci taşı da denir. Doğaldır.
• Volkanik kayadır. Feldspat cinsindendir.
• Pudra hâline getirilerek yem maddelerinin
preslenmesinde kullanılır.
• Bileşiminde aşağıdaki bileşikler vardır:
Na2O
K2O
CaO
Al2O3
SiO2
467
TRONA
• Na2CO3.NaHCO3.2H2O (Trona): Tabiatta
doğal olarak bulunan soda minerallerinden
en yaygın bulunanıdır.

468
GLAUBER TUZU
• Na2SO4.10H2O (Sodyum sülfat
dekahidrat): Glauber tuzu adıyla bilinir.
Tekstil endüstrisinde kullanılır.

469
TOR
• Toryum

470
BAZI AĞIR METAL
İYONLARININ VE ZEHİRLİ
GAZLARIN ÇEVREYE ZARARI
VE BU ZARARDAN
CANLILARIN OLUMSUZ
ETKİLENMELERİ

471
ELMAYI SOY DA YE..!
• Elmanın kabuğu, çok faydalı olmasına
rağmen yenmemelidir. Elma, kabuğu
soyularak yenmelidir; çünkü elma ağaçları,
göz taşı veya gök taşı denilen CuSO4
çözeltisiyle ilaçlanır. Bol suyla yıkansa bile,
kabukta Cu+2 kalır. Zehirli Cu+2 kalıntısı, en
çok elma sapında bulunur. Karaciğer, Cu+2
’nin yıkılması ve kanda yükselmemesi için
çok çalışır, sonunda iflas eder. Cu+2
düzeyinin kanda yükselmesi neticesinde
Wilson adı verilen ölümcül karaciğer
hastalığı baş gösterebilir. 472
PİYASADAKİ YEŞİL
ZEYTİNLERİN TAMAMI
KOSTİKLİDİR
• NaOH (sodyum hidroksit)’in teknikteki adı
kostiktir. Piyasadaki yeşil zeytinlerin
tamamı kostiklidir. Kostik; yeşil zeytini,
normal süresinden çok daha kısa sürede,
yaklaşık 5-6 günde sarartır. Kostikli
zeytinlerin farklı istenmeyen bir kokusu
olur. Kostik, siyah zeytinlerin rengini
koyulaştırmak için de az da olsa kullanılır.
473
SİYAH ZEYTİNLERİN
ÇOĞUNDA ZEYTİN BOYASI
VARDIR
• Siyah zeytinleri çabuk olgunlaştırmak için
hile amacıyla FeO formülü ile yazılan
demir(II)oksit kullanılır. Zeytin boyası
olarak bilinir.

474
ŞİMŞEK ÇAKTIĞINDA HAVADAKİ
OKSİJEN İLE AZOTTAN HNO3
OLUŞMAZ
• Şimşek çaktığında bile gerekli olan yüksek
aktivasyon enerjisi sağlanamaz.
Sağlansaydı bile sağa doğru cereyan
yüzdesi çok düşük olduğundan çok çok az
miktarda azot oksitleri oluşup toprağa
geçecekti.
N2 + 2,5O2 + yüksek sıcaklık ⇌ N2O5
475
• Zaten azot oksitlerin suyla birleşmesine ait
reaksiyon da çift yönlü olup ileri
reaksiyonun hızı çok yavaştır.
N2O5 + H2O ⇌ 2HNO3
Her şimşek çakışında HNO3 (kezzap)
oluşması için şartlar hazır olduğu hâlde
hayat devam etmektedir.
• Bütün yanma reaksiyonları ekzotermik
olduğu hâlde azotun yanması
endotermiktir.
476
KLORSUZ DOĞAL KAYNAK
SUYUNUN ÖNEMİ VE SU
KRİSTALLERİ
• Dr. Masaru Emoto, Japon bilim adamıdır.
1943 yılında Japonya’da doğmuştur.
Alternatif tıp doktorudur. Yaptığı
deneylerden elde ettiği su kristalleri
fotoğraflarını ‘’Suyun Verdiği Mesajlar’’
isimli kitabında yayınlamıştır.

477
• Dr. Masaru Emoto “Su cansız bir madde
değildir. Canlı ve duyguları algılayan
kristallerden oluşmaktadır. Çevresinden
pozitif ve negatif bilgileri alır ve ona göre
tepki verir.” demektedir.
• Suyun Verdiği Mesajlar adlı kitabında suyu
çeşitli yönlerden ele alan Dr. Masaru
Emoto, çalışmalarının bilimsel temelini
oluştururken din gerçeğini de göz ardı
etmemiştir.

478
• Dr. Masaru Emoto şöyle demektedir: "21.
asırda en önemli olayın ilimle dinin
yeniden buluşması olacağını
düşünüyorum. Eğer din olmasaydı insan
aptallaşacak, modern ilim de hiçbir zaman
ortaya çıkmayacaktı."
• Kar tanelerinden hiçbirisinin birbirine
benzemediği bilinmektedir. Bunun gibi su
kristalleri de birbirinden farklıdır. Zaten
karın sudan meydana geldiği de
malumdur.

479
• Dr. Masaru Emoto yaptığı deneylerde;
temiz kaynaklardan alınan su örneklerinin
ve kendilerine sevgi dolu sözcükler
söylenen su örneklerinin aynen kar tanesi
kristallerine benzeyen çok parlak, yoğun
motifli, simetrik, estetik, çok ince dizayn
edilmiş, çok renkli ve altıgen kristallerden
oluştuklarını göstermiştir.
• Demek ki iyi söylenen bir söz ve doğallık
su üzerinde olumlu tesir yapıyor.
480
• Dr. Masaru Emoto klorlu çeşme sularıyla,
çevre kirliliğinin çok olduğu bölgelerden
aldığı su örnekleriyle ve negatif
düşüncelere maruz bırakılan su
örnekleriyle yaptığı deney sonucunda ise
kristal yapının bozulduğunu
gözlemlemiştir. Küfür sözlerinin aksettiği
suyun kristal yapısı tamamen parçalanıp
dağılmıştır.
• Demek ki kötü söylenen söz ve yapaylık
da su üzerinde olumsuz etki yapıyor.

481
• Dr. Masaru Emoto, bu çalışmalarıyla
görünmeyen bir ruh âleminin varlığına da
işaret etmektedir.
• Dr. Masaru Emoto, dünyanın her tarafına
konferanslar vermek üzere davet
edilmektedir. Japonya, Avrupa ve
Amerika’da yaptığı canlı deneylerle
düşünce, davranış ve duygularımızın
çevre üzerinde ne derece derin etkileri
olduğunu göstermiştir.

482
• Bu konu ile ilgili olarak Amerikan Holistik
Tıp Derneği (American Holistic Medical
Association) Başkanı Dr. Norman Shealy
şu yorumu yapmıştır: ‘’Dünyanın yarısı
sularla kaplıdır ve bizim vücudumuzun
dörtte üçü de sudur. Su, bizim içinde
yaşadığımız dördüncü boyutla ruhumuzun
beşinci boyutu arasındaki bağlantıyı temsil
eder. Suyun infrared (kızıl ötesi) IR
ışınlarını emmesi gibi su ile ilgili pek çok
çalışma, suyun gözle görünmeyen
etkilerini meydana çıkartmıştır.
483
• Ancak, bu çalışmaların hiçbirisi Dr. Masaru
Emoto’nun zarif çalışması ile boy
ölçüşemez. Düşünce ve güzelliğin etkisi
bundan evvel bu kadar iyi bir şekilde bilim
adamlarınca hiç anlatılmamıştı.’’
• Holistik düşünde; hayatın fiziksel, mental
ve ruhsal yönlerine bağlantılı, bütüncül ve
dengeli bakıştır. Başka bir ifadeyle bilim ve
ruhun birleşmesiyle dünyayı algılamaktır.
• Naturally Well mecmuasının editörü olan
Dr. Marcus Laux ise şöyle bir yorum
yapmıştır:
484
• ‘’Galileo, Newton, Einstein gibi Dr. Masaru
Emoto’nun net vizyonu da bize hem
kendimizi hem de evreni farklı bir şekilde
algılamayı göstermiştir. Burada bilim ve
ruh birleşerek bizim dünyayı
algılayışımızla ilgili inkar edilemeyecek bir
kuantum sıçraması yapmış, sağlığımızı
kazanarak nasıl huzur duyabileceğimizi
göstermiştir.’’

485
ŞEHİR SULARININ
TEMİZLENMESİ
• Büyük belediyelerde Cl2 (klor) gazı
katılarak şehir suyu temizlenir.
• Küçük belediyelerde NaClO (sodyum
hipoklorit) sıvısı katılarak şehir suyu
temizlenir.
• Eczanelerde musluk suyunun dezenfekte
edilmesi için satılan bileşik ise kireç
kaymağı diye bilinen Ca(ClO)2 (kalsiyum
hipoklorit) tabletleridir.
486
• En zararlısı Cl2 gazıyla yapılan
klorlamadır.
• Cl2 gazı yeşil renklidir.
• NaClO (sodyum hipoklorit), renksiz ve
saydam sıvıdır.
• Ca(ClO)2 (kalsiyum hipoklorit) ise beyaz
tozdur.

487
KLOR YERİNE ÇAM ÇIRASI
KULLANILABİLİR Mİ?
• Çam çırasının sudaki dezenfektan etkisi,
ispatlanmıştır.
• Dezenfektan etki; mikrop üremesini
engelleyen ve mikrobu öldüren etkidir.
• Eskiden su depolarına çam çırası konurdu.
• Çam ağacından imal edilmiş su testileri,
geçmişte çok yaygındı.
488
ARSENİK İLE ZEHİRLEME
• Arseniğin zehir olarak kullanılması çok
eskidir. Roma tarihinde Hıristiyanlara karşı
kullanmışlardır, eskilere dayanmaktadır.
Fatih Sultan Mehmet, Yavuz Sultan Selim
başta olmak üzere çok sayıda Osmanlı
padişahının, günümüzde de Turgut
Özal’ın, Bülent Ecevit’in zehirlendiği
söylenmektedir. Zehirlenenler genelde iyi
insandır, vücutları çürümeden duruyordur.
489
• As (Arsenik): Ağır metaldir. Ağır metallerin
bileşikleri zehirdir. Kaynak sularında
bulunmazlar. Yer altından gelen ağır metal
içeren sular Burdur gölü, Acı göl gibi
göllerde, ağır olduklarından toplanırlar;
yeryüzüne çıkamazlar. Diğer sularda
bulunan arsenik, çevre kirlenmesi
sebebiyledir. Halk arasında zırnık adıyla
bilinen madde arseniktir.

490
TARİHÎ ŞAHSİYETLERİN
MEZARLARI AÇILARAK
ZEHİRLENDİKLERİ AÇIĞA
ÇIKARILMALI MI?
• Böyle tarihî şahsiyetler için bu yapılmalıdır.
Mezarları açılmalı ve adli tıpa
gönderilmelidir, bunun hiçbir mahzuru
yoktur, en azından mesele kestirilip
atılarak konu kapatılmış olur.

491
GÜMÜŞ VE ALTIN CİNSİNDEN
OLMAYAN HAZİNELER
• Peygamber Efendimiz buruk bir
tebessümle “Müjde Tâlekan’a! Orada Yüce
Yaratıcı‘nın gümüş ve altın cinsinden
olmayan hazineleri var.” demiştir.
• Tâlekan, petrol yatakları bol olan bir
mıntıkanın adıdır. Tâlekan bölgesinde
bulunan Kazvin şehrinde petrol
çıkmaktadır. Kazvin, günümüzde İran
sınırları içerisindedir.
492
• İleride o bölgede uranyum, elmas vb.
başka değerli madenler de bulunabilir.
• Raif Karadağ “Petrol Fırtınası” adında bir
kitap yazmış, otel odasında öldürülmüştür.

493
TOPRAKTAKİ ALTINI SİYANÜR
YÖNTEMİYLE ÇIKARTMAK
ZARARLI MIDIR?
• Bergama’da altının çıkartılmaması için,
uzun zaman yürüyüş yapıldı. Necip
Hablemitoğlu ölümünden az önce siyanür
yürüyüşünün bahane olduğunu açıklamıştı.
• Bergama’da altın çıkarılmaya başlandı.
Senede 100 ton siyanür kullanılıyor,
tamamı yok ediliyor. Bu sebeple çevreye
zararı olmuyor.
494
• Ülkemizde çevreye başka sebeplerle
atılan zaten 265 000 ton siyanür vardır.

495
SİYANÜR YÖNTEMİYLE ALTIN
ELDE EDİLMESİNE AİT
KİMYASAL REAKSİYON
DENKLEMLERİ
• 4Au + 8NaCN +2H2O + O2 →
4NaAu(CN)2 + 4NaOH
• 2Na + 2Au(CN)2 + Zn →
2Au + Na2Zn(CN)4
496
SAÇLARIN BOYANMASINDAKİ
TEHLİKE
• Saçları boyamadan önce saçın doğal
rengini gidermek için de 3-4 kez
seyreltilmiş perhidrol kullanılır. % 30’luk
derişik H2O2 perhidrol adıyla bilinir.
Perhidrol açık renk saçlarda 3 kez
sulandırılır, koyu renk saçlarda ise 4 kez
sulandırılır.

497
Saçı boyamadan önce, rengini açmak için
kullanılan yaklaşık % 10’luk H2O2 ciddi bir
ilaçtır. Bu nedenle sanatkâr, işinin ehli
kişilere saç boyatılmalıdır; insan, saçını
kendisi boyamamalıdır. Dikkatli olmalıdır.
Saçın derisine H2O2 değdirilmemelidir;
çünkü sıcaklık, 50 °C- 60 °C’a çıkar.
Temas durumunda; kafada şişmeler,
yaralar, alerjik reaksiyonlar olur.

498
SENTETİK İZOTOPLARIN
KULLANILMASI
• Sentetik izotoplar, radyoaktiftir. Belirli bir
dozajı geçerse, kansere sebep olur.
• Co sentetik izotopu, ambalajlı gıdaların
60

ışınlanmasında kullanılır. Işınlamadaki


radyoaktif madde belirli bir limiti geçerse,
alet otomatik olarak durur. Bu amaçla
eskiden 60Cs de kullanılırdı, kanser riski
fazla olduğundan artık kullanılmamaktadır.

499
• 14Csentetik izotopu eskiden, ağaçların ve
fosillerin yaşının tayininde kullanılırdı.
Bulunan sonuçların yanlış olduğu
belirlendiğinden günümüzde terk edilmiştir.
Güvenilir bir metot olmadığı açığa
çıkmıştır.
• Tc, Tl, Ga, In, I sentetik
99 201 67 111 123

izotopları, sintigrafi çekimlerinde kullanılır.


• 131I ve 60Co sentetik izotopu, kanser
tedavisinde kullanılır.
500
• “Sentetik izotoplar bilimde hiçbir şekilde ve
hiçbir alanda kullanılmamalıdır.” diyen ilim
adamları çoktur.
• “Kanserden öldü.” denilen hastaların çoğu
kanserden değil, kanser ilaçlarının yan
etkisinden ölmektedir.
• Sentetik izotop vb. ilaçlarla son derece
riskli olan kanser tedavi yolları
denenmektedir. Gelecekte bir kısım
antikorların üretilmesiyle kanser
tedavisinde daha başarılı olunacaktır.
501
• Radyoaktif sentetik izotopların ve
radyoaktif ışınların kansere karşı kullanımı
önümüzdeki günlerde terk edilecektir.
Böylece hastalar günümüzün kanser
ilaçlarının ölümcül bile olabilen yan
etkisinden kurtulacak ve zarar
görmeyeceklerdir. Kanser hastalığı,
insanlığın korkulu rüyası olmaktan
çıkacaktır.

502
NARENCİYE ETİLEN GAZI
ODALARINDA BEKLETİLİR
• Erken toplanan turunçgillerin kabuğu
yeşildir. Kabuğun doğal rengini alması için
hile amacıyla turunçgiller, C2H4 (etilen)
gazı odalarında bekletilir. Bu suretle;
portakal, mandalina ve limonun erken
toplandığı ve ekşi tatta olduğu
anlaşılmamış olur.

503
SOSYAL ALANDA
KULLANILAN KİMYA KELİME
VE DEYİMLERİ
FENNİMÜNAZARA
• Temel kültür kaynaklarımıza bağlı gelişen,
bir kısım disiplinler çerçevesinde oluşan
bizim münazara şeklimizdir. Herhangi bir
konuda hakkın emrinde ve hakkı tutup
kaldırma istikametinde gerçekleştirilen fikir
yürütme ve karşılıklı konuşmadır.
504
• Bu münazarada diyalektiğe girmeden,
mugalatalara sapmadan mantık yürütme
önemli bir ahlaki disiplindir.
• Böyle bir münazarada mesnetsiz, delilsiz
ve peşin hükümlere bağlı anlayışlardan
olabildiğine uzak durulur; her şey gerçek
bilgi yörüngesinde götürülür.
• Münazaraya katılanlar birbirlerine kızmaz,
öfkelenmez, saygılı davranır, centilmence
hareket eder, kimse kimseyi hafife almaz,
onunla alay etmez.
505
MERKEZKAÇ (ANİL MERKEZ) KAÇIŞ
• Geriye dönüşün çok zor olduğu kaçışlara
merkezkaç (anil merkez) kaçış denir.
KİMYA
• Üstün özellik taşıyan çok değerli kıymetleri
ifade için kimya kelimesi mecaz olarak
kullanılır. Örneğin; Reşat Nuri Güntekin
“Emniyetlerini kazanmak için bu esrar bir
kimya gibi gizli kalmalıdır.” demektedir.

506
KİMYA OLMAK
• “Bulunmaz olmak” demektir. Bir halk
türküsünde;
“Sıla kimya olmuş burnuma tüter
Yol ver dağlar ben sılaya gideyim.”
ifadeleri yer almaktadır.

507
SÖZ KİMYAGERİ
• 1. Sözlerdeki değer, samimiyet, doğruluk
vb. dereceleri rahatlıkla fark edebilen. 2.
Yüksek kıymette, gönülleri aydınlatan
nurlu sözler karşısında, şiir gibi kendi
sözlerinden bile vazgeçerek o güzel
sözleri anlamaya çalışan.

508
ORTAÖĞRETİM KİMYA
9.SINIF
2.ÜNİTE: ATOM VE
PERİYODİK SİSTEM

509
ÜNİTENİN BÖLÜM
BAŞLIKLARI
• 1.BÖLÜM: ATOM MODELLERİ
• 2.BÖLÜM: ATOMUN YAPISI
• 3.BÖLÜM: PERİYODİK SİSTEM

510
1.BÖLÜM: ATOM MODELLERİ

511
DALTON ATOM MODELİ

512
• Democritus’un bir elementin en küçük
birimine ‘‘bölünemeyen’’ anlamında
atomos adını verdi.
• Sonraki yıllarda Lavoisier (1743-1844)
Kütlenin Korunumu Yasasını keşfetti.
• Daha sonra Proust (Prus) (1754-1826)
Sabit Oranlar Yasasını keşfetti.
• Ardından Dalton (1766-1844) Katlı Oranlar
Yasasını keşfetti.
• Bu buluşlar Dalton atom modelinin temelini
oluşturur.
513
• Dalton, ortaya koyduğu atom modelinde
tüm bu bilim insanlarının keşiflerini de
maddeler hâlinde sıralamıştır.
• Bilimsel anlamdaki ilk atom modeli Dalton
atom modelidir.
• Bilardo topuna benzetilen Dalton atom
modelinin varsayımlarını maddeler hâlinde
inceleyelim:

514
DALTON ATOM MODELİNİN
VARSAYIMLARI
• Madde, atom denilen küçük taneciklerden
oluşmuştur.
• Atomlar kimyasal tepkimelerde
parçalanamaz, bölünemez, yoktan var
edilemez, varken yok edilemez ve başka
bir atoma dönüşemez.
• Kimyasal tepkimelerde atom türü ve sayısı
korunur.

515
• Atomlar çok yoğun, içi dolu kürelerdir. Bir
elementin bütün atomları büyüklük, şekil
ve kütle bakımından özdeştir. Farklı
element atomları birbirinden farklıdır.
• Farklı element atomlarının belirli oranda
birleşmesinden bileşikler oluşur.
Ancak zaman içinde Dalton atom
modelinin yanlışları olduğu anlaşılmıştır.
Bu yanlışları aşağıdaki şekilde
özetleyebiliriz.
516
Dalton atom modeli

517
Günümüzden Dalton Atom
Modeline Bakış
• Atomun içinde daha küçük tanecikler
(atom altı tanecikler) vardır.
• Radyoaktif tepkimeler sonucunda atom
parçalanabilir.
• Atomun büyük kısmı boşluktur.
• Bir elementin bütün atomları aynı değildir,
aynı elementin farklı kütleli olan atomları
vardır (izotop atomlar).
518
DEMOCRİTUS (MÖ 460-370)
• "Maddenin yapı taşı olan atom
parçalanamaz." demiştir. Bu cümlenin
yanlışlığını ilk olarak Cabir bin Hayyan
belirtmiştir.
• Democritus (Demokritus) "Bölünmeyen öz
teorisi" ile ünlenmiştir.
• Democritus her maddenin bölünemeyen
yapı taşları olduğunu öne sürmüş, bu yapı
taşlarına da atom adını vermiştir.
519
• Atomos kelimesi Yunanca olup
bölünmeyen en küçük parçacık demektir.
Galat-ı meşhur (meşhur olmuş yanlış) bir
kelime olduğundan günümüzde de tüm
dünyada kelimenin kökünün içerdiği
anlama bakılmaksızın kullanılmaktadır.

520
Yunan bilginlerinin iddia ettiği gibi
atomun parçalanamayacağı söylenemez,
atom parçalanabilir; parçalanınca da
öylesine bir enerji meydana gelir ki
Bağdat’ın altını üstüne getirebilir.

Cabir bin HAYYAN*


(721–805)

* Kimya ilminin babası, Türk bilim adamı, büyük dâhi,


Harran Üniversitesi rektörü.
521
DALTON (1766-1844)’UN
CÜMLESİ
• “Maddenin en küçük parçası atomdur.”
cümlesi yanlıştır.

522
Madde, sonsuz denecek ölçüde
parçalanabilir.
Nazzam*
(792–845)

* İslam âlimi, Basra’da doğdu, Basra’da


yaşadı, hayatının son devresini Bağdat’ta
geçirdi. “Maddenin tanecikli yapısı” başka
bir deyimle “partikül teorisi” dünyada ilk
olarak Nazzam tarafından belirtilmiştir.
523
NAZZAM’IN PARTİKÜL
TEORİSİ İLE İLGİLİ 12–13 ASIR
ÖNCEKİ KEŞFİ
• Atom teorisini ilk ortaya koyan Yunan
bilginleri maddenin en küçük parçasının
atom olduğunu söylerken bir İslam âlimi
olan Nazzam, maddenin sonsuz denecek
ölçüde parçalanabileceğini söylemiş ve
günümüzün ilim adamlarından biri gibi
konuşmuştur.
524
• Bugünün partikül teorisi perspektifinden
atom altı parçacıklar düşünülerek bu
meseleye bakıldığında Nazzam’ın 12–13
asır önce, çok derin şeyler söylemiş
olduğu iddia edilebilir.

525
DALTON’UN CÜMLESİ
• “Atomlar çok yoğun, içi dolu kürelerdir.”
cümlesi yanlıştır.

526
Maddenin içi dolu gözüktüğü
hâlde aslında boştur.
İmam Rabbani*
(1563–1624)

* İkinci bin yılının müceddididir. Türkistanlı


mutasavvıftır. Evren ve nesnelerin oluşumuyla
ilgili düşünceleri günümüze ışık tutmaktadır.
527
• Tablonun solunda 3 yanlış, sağında 3
doğru olmak üzere atom modeliyle ilgili
6 cümle vardır. Her bir cümlenin kime
ait olduğunu yazınız. Sola DALTON (2
kez), DEMOCRİTUS; sağa ise NAZZAM,
İMAM RABBANİ, CABİR BİN HAYYAN,
isimlerinden biri yazılacaktır.

528
YANLIŞ CÜMLE DOĞRU CÜMLE

“Atomlar çok yoğun, içi dolu kürelerdir.” “Atomun büyük kısmı boşluktur.”

“Maddenin yapı taşı olan atom “Atom parçalanınca öylesine bir enerji oluşur ki
parçalanamaz.” Bağdat’ın altını üstüne getirebilir.”

“Maddenin en küçük parçası atomdur.” “Madde, sonsuz denecek ölçüde parçalanabilir.”

529
YANLIŞ CÜMLE DOĞRU CÜMLE

“Atomlar çok yoğun, içi dolu kürelerdir.” “Atomun büyük kısmı boşluktur.”
DALTON İMAM RABBANİ

“Maddenin yapı taşı olan atom “Atom parçalanınca öylesine bir enerji oluşur ki
parçalanamaz.” Bağdat’ın altını üstüne getirebilir.”
DEMOCRİTUS CABİR BİN HAYYAN

“Maddenin en küçük parçası atomdur.” “Madde, sonsuz denecek ölçüde parçalanabilir.”


DALTON NAZZAM

530
E TYT 2018 9.SINIF KİMYA
2.ÜNİTE

531
THOMSON ATOM MODELİ

532
• Joseph John Thomson (Jozef Can
Tamsın) katot ışınları ile yaptığı
deneylerde negatif (-) yüklü taneciklerin
(elektronların) varlığını kanıtlamıştır.
Elektronun varlığının kanıtlanmasından
sonra Thomson, Dalton atom modelini de
göz önünde bulundurarak yeni bir atom
modeli ortaya atmıştır. Üzümlü keke
benzetilen Thomson atom modelinin
varsayımları şu şekildedir:

533
THOMSON ATOM MODELİNİN
VARSAYIMLARI
• Atomlar çapları yaklaşık 10-8 cm olan
kürelerdir.
• Elektron adı verilen negatif (-) yüklü
tanecikler, pozitif yüklü atomun içinde
homojen olarak dağılmıştır.
• Atomdaki negatif (-) yük sayısı, pozitif (+)
yük sayısına eşit olup atomlar yük
bakımından nötrdür.

534
• Elektronların kütlesi atomun kütlesi
yanında ihmal edilebilecek kadar küçük
olduğu için atomun kütlesini pozitif yükler
oluşturur.

535
Thomson atom modelini üzümlü keke
benzetebiliriz. Kekteki üzümler negatif yükü, kek
ise pozitif yükü temsil eder

536
Günümüzden Thomson Atom
Modeline Bakı
• Atomdaki pozitif (+) ve negatif (-) yükler
atomda homojen olarak dağılmaz.
• Atomdaki pozitif (+) yükler çok küçük
hacme sıkışmışken negatif (-) yükler çok
büyük hacim kaplar.
• Atomda bulunan pozitif tanecikler atom
kütlesinin yaklaşık yarısını oluşturur.

537
William Crooks, George
Johnstone Stoney, J.J Thomson
• William Crooks (Vilyım Kruks), geliştirdiği
vakumlu tüp içerisinde gazların elektrikle
etkileşim sonucu ortaya çıkan
davranışlarını inceleyerek katot ışınlarını
bulmuştur.
• George Johnstone Stoney (Corç Conston
Stoney), bu ışınların atomun yapısındaki
taneciklerden kaynaklandığını fark etmiş
ve bu taneciklere elektron adını vermiştir.538
• J.J Thomson, katot ışınlarının manyetik ve
elektriksel alanda sapmalarını
gözlemlemiş ve elektronlar için yük/kütle
oranını katot ışın tüpü ile ölçmüştür
(Görsel).

539
RUTHERFORD ATOM MODELİ

540
• Rutherford (Radırford), Thomson atom
modelinin doğruluğunu kanıtlamak için alfa
saçılması deneyini yapmıştır:
• Bu deneyde radyoaktif bir elementten elde
ettiği pozitif yüklü (+) alfa taneciklerinin
ince altın levhada saçılmalarını
gözlemlemiştir.
• Gözlem sonucuna göre pozitif yüklü
taneciklerin büyük bir kısmının levhadan
hiç sapmadan geçmesi atomun büyük
kısmının boşluk olduğunu gösterir.
541
• Alfa taneciklerinin az bir kısmının saparak
geçmesi, çok az kısmının ise levhaya
çarparak geri dönmesi pozitif yüklü
taneciklerin atomun merkezinde çok küçük
bir hacimde toplandığının kanıtıdır.
• Rutherford, deney sonuçlarını
değerlendirerek gezegen modeli ya da
çekirdekli model olarak da bilinen yeni bir
atom modeli geliştirmiştir.

542
Rutherford’un altın levha deneyi

543
Alfa (pozitif yüklü) taneciklerinin
atomda saçılması

544
RUTHERFORD ATOM
MODELİNİN VARSAYIMLARI
• Bir atomda pozitif yükün tümü, çekirdek
denilen küçük bölgede toplanmıştır.
• Çekirdek çapı yaklaşık 10-12 cm - 10-13 cm,
atom çapı ise 10-8 cm olduğundan atom
hacminin büyük bir kısmı boşluktur.
Elektronlar bu boşlukta bulunur ve
çekirdek etrafında döner.

545
• Çekirdekteki (+) yük miktarı bir elementin
tüm atomlarında aynıdır, farklı elementin
atomlarında farklıdır.
• Atomdaki elektron sayısı çekirdekteki
proton sayısına eşittir.
• Pozitif yüklerin toplam kütlesi, atomun
kütlesinin yaklaşık yarısı kadardır. O hâlde
çekirdekte kütlesi protonun kütlesine eşit
yüksüz tanecikler bulunur.

546
• Rutherford atom çekirdeğini güneşe,
çekirdeğin etrafındaki elektronları da
gezegenlere benzetmiştir.
• Yüksüz taneciklerin (nötron) varlığını ön
görmesi bu modelin başarısıdır.
Rutherford’un öngördüğü yüksüz
taneciklerin varlığını ilerleyen yıllarda
James Chadwick (Ceymis Çedvik)
kanıtlamıştır.

547
Günümüzden Rutherford
Atom Modeline Bakış
• Çekirdek etrafında dönen elektronların
neden çekirdek üzerine düşmediğini
açıklayamamıştır.
• Rutherford atom modeli, elektronun
davranışını açıklamada yetersiz kalmıştır.
Rutherford atom modelindeki eksiklikler
yeni bir atom modelinin ortaya atılmasına
neden olmuştur.

548
Atomun çekirdeği ile elektronları
arasındaki mesafe ve münasebet,
âdeta güneş manzumesinin bir
minyatürü gibi küçük bir güneş
sistemini andırmaktadır.
Hendrik Antoon Lorentz*
(1853–1928)

* Atom üzerinde çalıştı. Bu çalışmaları 1902 yılında Nobel


ödülüne layık görüldü.
549
BOHR ATOM MODELİ

550
• Havai fişeklerden yayılan renkli ışıklar
nasıl oluşur? Platin tel alev rengi
gözlemlenecek çözeltiye daldırılarak aleve
tutulduğunda çözeltideki atomlar alevden
ısı alır. Alınan ısının etkisiyle elektron üst
katmana çıkar. Bir maddenin ısı enerjisini
almasına absorbsiyon (soğurma-emme)
denir. Elektron üst katmana razı değildir,
anında olması gereken kendi katmanına
milim şaşmayacak şekilde geri döner. Bu
esnada da aldığı enerjiyi ışıma olarak geri
yayar, buna da emisyon (yayınma) denir.
551
• Alev renginin değişmesi veya havai
fişeklerde görülen renkli ışıkların nedeni,
ısıtıldığında üst katmana çıkan elektronun
kendi layık yerine dönerken aldığı enerjiyi
geri verirken etrafa farklı frekanslarda ışık
demeti yaymasındandır.
• Elementlerin alev rengi üzerinde yaptığı
renk değişikliği (alevin rengini farklı
renklere dönüştürmesi) her bir madde için
ayırt edici özelliktir.

552
• Bu yönteme spektral analiz ya da
kolorimetrik analiz denir.
• Platin tel NaCl (yemek tuzu) çözeltisine
batırılıp aleve tutulursa alev rengi sarıya
dönüşür.
• Kalsiyum ve stronsiyum bileşikleri alevin
rengini kırmızı renge, bakır bileşikleri yeşil
renge, potasyum bileşikleri menekşe
rengine dönüştürür.

553
A TYT-YKS 2022 9.SINIF
KİMYA 1.ÜNİTE

554
Havai fişek şöleni

555
Sodyum ve potasyumun alev
rengi

556
• Beyaz ışık prizmadan geçirilirse
kırmızıdan mora kadar renkleri içeren
gökkuşağında gördüğümüz renk tayflarını
oluşturur. Yüksek sıcaklığa kadar ısıtılan
maddelerin yaydığı bu ışınlar, prizmadan
geçirilirse değişik açılarla kırılarak farklı
renkleri içeren çizgiler oluşturur. Bu
çizgilere atomun ışık spektrumu adı
verilir. Her maddenin ışık spektrumu
birbirinden farklıdır ve ışık spektrumları
atomun yapısı hakkında bilgi verir.
557
Beyaz ışığın cam prizmadan
geçirilmesi

558
• Niels Bohr (Nils Bor) hidrojen atomunun
spektrumunu inceleyerek yeni bir atom
modeli ortaya atmıştır.

• Yörüngeli model olarak da bilinen Bohr


atom modelinin varsayımları şunlardır:
559
BOHR ATOM MODELİNİN
VARSAYIMLARI
• Elektronlar çekirdekten belirli uzaklıkta ve
belirli enerjiye sahip yörüngelerde bulunur.
Bu yörüngelere; enerji düzeyi (seviyesi),
katman veya kabuk denir.
• Enerji düzeyi bir tam sayı ile belirtilir.
Çekirdeğe en yakın enerji düzeyi 1 olmak
üzere n = 1, 2, 3, 4... sayı veya K, L, M,
N... gibi harflerle ifade edilir.

560
• Çekirdeğe en yakın kabuk minimum, en
uzaktaki kabuk maksimum enerjiye
sahiptir.
• Elektron, çekirdeğe en yakın enerji
düzeyinde bulunuyorsa buna atomun
temel hâli denir. Temel hâlde atom
kararlıdır ve ışın yaymaz.
• Elektronun dışarıdan enerji alarak daha
yüksek enerji düzeyine geçmesine atomun
uyarılmış hâli denir.

561
• Atom uyarılmış hâlde kararsızdır. Kararlı
olmak için düşük enerjili temel hâle geçer.
Temel hâle geçerken aldığı enerjiyi ışıma
olarak geri verir.
• Yayılan ışığın enerjisi, iki enerji düzeyi
arasındaki enerji farkına eşittir. Işığın
enerjisi, ΔΕ = E yüksek– E düşük formülü ile
hesaplanır.

562
Bohr (yörüngeli) atom modeli

563
Hidrojen atomunun temel hâli

564
Hidrojen atomunun;
a) Absorbsiyon hâli
b) Temel hâli

565
Günümüzden Bohr Atom
Modeline Bakış
• Bohr atom modeli tek elektronlu atomların
davranışını kolayca açıklarken çok atomlu
elektronların davranışını açıklamada
yetersiz kalmıştır.
Bohr atom modelinde bahsedildiği gibi
elektronların yeri tespit edilemez. Ancak
elektronların bulunma olasılığının yüksek
olduğu bölgelerden bahsedilebilir. Bu
bölgelere orbital (elektron bulutu) denir.
566
GÜNEŞ SİSTEMİ İLE ATOM
ARASINDAKİ BENZERLİKLER

Bir kısım kürelerin güneşin etrafında


peykler hâlinde sürekli dönmeleri gibi
elektronlar da atom çekirdeğinin
etrafında hareket etmekte ve
dönmektedirler.

567
Güneşin etrafında dönen gezegenleri,
atom çekirdeğinin etrafında dönen
elektronlara benzetebiliriz. Bu dönüş
hiç şaşırmadan ve nizamı bozmadan
olmaktadır.

Güneş sistemi ile atom arasındaki bu


benzerlik, kâinatın her zerresinde
görülen birliği sembolize eder.

568
Güneşin büyüklüğüne nazaran dünya
ile olan uzaklık mesafesi ne ise, atom
çekirdeğinin küçüklüğüne nazaran
elektronlar arasındaki uzaklık mesafesi
de aynıdır.

Elektronların hızı, çekirdeğe olan


uzaklıklarına göre değişir. Güneşe en
yakın gezegen en fazla hıza sahip
olduğu gibi çekirdeğe en yakın elektron
da en yüksek hıza sahiptir. 569
Elektronların öz kütlesi, çekirdeğe olan
uzaklıklarına göre değişir. Güneşe en
yakın gezegen en fazla öz kütleye
sahip olduğu gibi çekirdeğe en yakın
elektron da en büyük öz kütleye
sahiptir. Dünyada en çok bulunan
element demirdir. Güneşe bizden daha
yakın olan gezegenlerin öz kütlesi
demirden fazladır. Güneşe bizden daha
uzak olan gezegenlerin öz kütlesi ise
demirden azdır. 570
ELEKTRON BULUTU
• Elektronlar, çekirdek etrafında dönerken
bulut görünümü oluştururlar.
• Elektron bulutunun görevi, çekirdeği
korumaktır.

571
Elektronlar, çekirdek etrafında
hızlı dönerken bir bulut
görünümü arz ederler.
James Chadwick*
(Ceymıs Çeedvik)
(1891–1974)

*İngiliz atom fizikçisi ve kimyacısı, atomda elektronların


dönüşünde bulut modelini keşfetti, nötronu buldu, 1935
yılında Nobel fizik ödülünü aldı.
572
HEİSENBERG BELİRSİZLİK
İLKESİ
• Bulut içinde elektronlar, her an herhangi
bir yerde bulunabilme özelliğine sahiptir.
Buna Heisenberg belirsizlik ilkesi denir.

573
Elektronlar, çekirdeğin etrafında
hızlı döndüklerinden her an, her
yerde bulunma özelliği gösterirler.

Werner Karl Heisenberg*


(1901–1976)

*Heisenberg belirsizlik ilkesini ortaya koyan Alman


kimyacı, 1932’de Nobel ödülü aldı.
574
PROTON, NÖTRON VE
ELEKTRONA ADINI KİM
VERDİ?
• Protona adını Rutherford vermiştir.
• Nötronu Chadwick bulmuştur ve nötrona
adını vermiştir.
• Elektrona adını Stoney vermiştir.

575
SORU
• Aşağıdaki tablonun solunda 2 yanlış,
sağında 2 doğru olmak üzere, atom
modeliyle ilgili 4 cümle vardır.
• Her bir cümlenin kime ait olduğunu
yazınız.
• Sola THOMSON, BOHR; sağa ise
HEISENBERG, RUTHERFORD
isimlerinden biri yazılacaktır.

576
YANLIŞ CÜMLE DOĞRU CÜMLE

“Atom pozitif yüklüdür, içinde negatif yüklü “Bir atomda pozitif yükün tümü, çekirdek
elektronlar vardır.” denilen küçük bölgede toplanmıştır.”

“Elektronlar çekirdekten belirli uzaklıkta “Elektron, çekirdeğin etrafında hızlı


belli yörüngelerde bulunur.” döndüğünden her an, herhangi bir yerde
bulunma özelliği gösterir.”

577
YANLIŞ CÜMLE DOĞRU CÜMLE

“Atom pozitif yüklüdür, içinde negatif yüklü “Bir atomda pozitif yükün tümü, çekirdek
elektronlar vardır.” denilen küçük bölgede toplanmıştır.”
THOMSON RUTHERFORD

“Elektronlar çekirdekten belirli uzaklıkta “Elektron, çekirdeğin etrafında hızlı


belli yörüngelerde bulunur.” döndüğünden her an, herhangi bir yerde
BOHR bulunma özelliği gösterir.”
HEISENBERG

578
1803-1913 YILLARI ARASINDA
ATOM MODELLERİNİN GELİŞİMİ

579
2.BÖLÜM: ATOMUN YAPISI

580
ATOMU OLUŞTURAN TEMEL
TANECİKLER

581
ATOMU OLUŞTURAN TEMEL
TANECİKLER

582
ÇEKİRDEK, ELEKTRON VE
ELEKTRON BULUTU

583
ATOMUN TANIMI
• Bir elementin tüm özelliklerini taşıyan en
küçük taneciğine atom denir.

584
ATOM ALTI TANECİKLER
• Atomun yapısında atomu oluşturan daha küçük
taneciklere atom altı tanecikler denir. Bunlar proton,
nötron, elektronun dışında gluon (gulon), graviton,
lepton, foton, kuark, yukarı kuark–aşağı kuark, üst
kuark–alt kuark, tuhaf (garip) kuark–tılsım kuark,, higgs
parçacığı (Higgs bozonları), elektronun zıt ikizi pozitron,
protonun zıt ikizi anti proton, nötronun zıt ikizi anti
nötron, nötrinonun zıt ikizi anti nötrino, eter, eter altı,
muon, karanlık madde, alfa ışını (kozmik ışın), beta ışını,
gama ışını, X ışınları, ultraviyole (mor ötesi) ışınlar,
görünen ışık, infrared (kızıl ötesi) ışınlar, IR ışını, mikro
dalgalar, radyo dalgası, lazer ışın, nötrino, gyron
(jayron), esir maddesi gibi taneciklerdir.
585
ATOMU OLUŞTURAN TEMEL
TANECİKLER
• Atomu oluşturan temel tanecikler proton,
nötron ve elektronlardır.
• Atom çekirdeğini pozitif yüklü protonlar ve
yüksüz nötronlar oluşturur.
• Çekirdekte bulunan taneciklere (proton ve
nötronlara) nükleon denir.
• Proton, atom çekirdeğinde bulunan pozitif
yüklü taneciktir. Kütlesi 1,673x10-24 g’dır.
586
• Nötron, atom çekirdeğinde bulunan kütlesi
1,675x10-24 g olan yüksüz taneciktir.
• Elektron, çekirdeğin etrafında bulunan
kütlesi 9,109x10-28 g olan negatif yüklü
taneciktir.
• Buna göre, proton ve nötronun kütleleri
hemen hemen aynı, elektronun kütlesi ise
proton ya da nötronun kütlesinin yaklaşık
1836’da biri kadardır. Bu yüzden, atomun
hemen hemen tüm kütlesi çekirdeğinde
toplanmıştır.
587
• Elektronların kütlesi çok küçük olduğundan
atomun toplam kütlesi yanında ihmal
edilebilir. Atomun kütlesini çekirdek
oluşturmasına rağmen çekirdeğin hacmi
atomun hacminin yanında çok küçüktür.

588
Elektron, proton ve nötronun
bazı özellikleri aşağıdaki gibidir:

589
PROTON, NÖTRON,
ELEKTRON

590
ELEKTRONLARDAN ENERJİSİ
DÜŞÜK OLAN MI YOKSA
YÜKSEK OLAN MI HIZLI
DÖNER?
• 7 enerji düzeyi vardır. Çekirdeğe en yakın
olan 1. enerji düzeyi, en uzak olan da 7.
enerji düzeyidir.
• 1. enerji düzeyinden 7. enerji düzeyine
doğru enerji düzeylerinin enerjisi fazlalaşır.

591
• 1. enerji düzeyinin enerjisi en az; 7. enerji
düzeyinin enerjisi en çoktur. Çekirdeğe
yakın elektronlar daha hızlı, çekirdeğe
uzak elektronlar ise daha yavaş dönerler.
• Herhangi bir atomun üst enerji düzeyindeki
elektronların enerjisi daha fazladır. Buna
rağmen diğerlerine göre daha yavaş
dönerler.
• Kimyasal bağ, en üst düzeydeki
elektronların bir kısmı ile meydana getirilir.
592
593
594
Proton, elektron, nötron gibi temel taneciklerin sayısı, atomun kimyasal
ve fiziksel özelliklerini belirler. Tabloda ilk satır örnek olarak
doldurulmuştur. Siz de örnek olarak doldurulan ilk satırı inceleyerek
Tablo’daki diğer boşlukları doldurunuz.

595
D 2017-YGS (9.SINIF KİMYA
2.ÜNİTE 2.BÖLÜM)

596
E 2010-YGS (9.SINIF KİMYA
2.ÜNİTE 2.BÖLÜM)

597
İYON YÜKÜ
• Elektrik yüklü taneciğe iyon denir. Katyon
pozitif, anyon negatif yüklü iyondur.
• Atom verdiği elektron sayısı kadar pozitif
yük, aldığı elektron sayısı kadar negatif
yük alır.

598
C 2011-YGS (9.SINIF KİMYA
2.ÜNİTE 2.BÖLÜM)

599
A 2010-YGS (9.SINIF KİMYA
2.ÜNİTE 2.BÖLÜM)

600
İzotop, İzoton, İzobar Atomlar
ve İzoelektronik Tanecikler

601
İzotop Atomlar

602
DOĞAL İZOTOP VE SENTETİK
İZOTOP
• Belirlenen ve tayin edilen yüzdede her
elementin doğal izotopu vardır; örneğin
12C ve 13C, karbonun doğal izotoplarıdır.

• İzotopu olmayan element yoktur.


• Sentetik izotoplar da vardır.
• Yan etkisi olanlar, sentetik izotoplardır.

603
KÜTLE SPEKTROMETRESİ
ALETİ
• Elementlerin izotoplarının tabiattaki
bulunma yüzdeleri ve dolayısıyla da
küsurlu ve net olarak atom kütleleri, kütle
spektrometresi aleti ile belirlenir.

604
E TYT-YKS 2019 9.SINIF
KİMYA 2.ÜNİTE

605
B 2012-LYS-2 9.SINIF KİMYA 2.ÜNİTE

606
A 2005-ÖSS/FEN-1 9.SINIF
KİMYA 2.ÜNİTE

607
İzoton Atomlar

608
B 2023-TYT (9.SINIF KİMYA
2.ÜNİTE 2.BÖLÜM)

609
İzobar Atom

610
İzoelektronik Tanecikler

611
Aşağıda verilen tabloyu doldurarak izotop, izoton,
izobar ve izoelektronik tanecikleri yazınız.

612
A 2014-LYS2 (9.SINIF KİMYA
2.ÜNİTE 2.BÖLÜM)

613
İZOELEKTRONİK
TANECİKLERDE YARIÇAP
• Proton sayısı fazla olan taneciğin yarıçapı
çekimden dolayı daha küçüktür.
• 3Li+1, 2He, 1H-1 yarıçaplarını küçükten
büyüğe doğru sıralayalım:
Li+1, He, H-1
3 2 1

614
A 2018-AYT (9.SINIF KİMYA
2.ÜNİTE 2.BÖLÜM)

615
ATOMDA VE YILDIZLARDA
AYNI KANUN GEÇERLİDİR

616
• KÜTLESEL (NEWTON) ÇEKİM KUVVETİ:
Gezegenlerdeki kanundur.
m1 x m2
F= G
r2

• COULOMB (KULOMB) ÇEKİM KUVVETİ:


Atomdaki kanundur.
q1 x q2
F= k
r2

617
• G ve k sabit sayıdır. F, çekim kuvvetidir;
birimi Newton (N)’dur. r, uzaklıktır. m
gezegenlerin kütlesi, q ise elektron ve
protonun yüküdür.
• En büyük âlemdeki en büyük sistemlerdeki
itme ve çekme kanunları ile en küçük atom
parçacıklarındaki kanunlar aynıdır. Eğer
bu tür kanunlar değişseydi, hiçbir ilim
inkişaf edemez ve kanunlar belirli, kararlı
olamadığından hiçbir formülden, sabit
sayıdan vb. hususlardan bahsedilemezdi.

618
• İlimlerin meydana gelmesi, bu değişmez
kanunlar vasıtasıyla olmaktadır.
• Gezegenlerdeki ve atomdaki kanunun adı
farklı, ama aynı kanundur.

619
Güneş kütlesi ile gezegenlerin
kütlesi arasındaki oran, atom
çekirdeği ile elektronlar
arasındaki oranın aynısıdır.

Bu onların aynı elden çıktığını


göstermektedir.
620
3.BÖLÜM: PERİYODİK
SİSTEM

621
ELEMENTLERİN PERİYODİK
SİSTEMDEKİ YERLEŞİM
ESASLARI

622
• Günümüzde 118 element olduğu
bilinmektedir. Bu elementlerin özelliklerini
tek tek öğrenmek yerine elementleri
gruplandırarak bu grupların özelliklerini
öğrenmek daha kolaydır. Birçok bilim
insanı da bu şekilde düşünerek elementleri
çeşitli özelliklerine göre sınıflandırmaya
çalışmıştır. Günümüzdeki periyodik tablo,
1869 yılında Julius Lothar Mayer (Julis
Lother Mayer) ve Dimitri Mendeleyev
(Dimitri Mendeleyev)’in çalışmalarına
dayanmaktadır.
623
MENDELEYEV (MENDELYEF)
VE PERİYODİK SİSTEM
• Kimya bilgini Rus kimyager Mendeleyev
(Mendelyef), günümüzde bilinen 63
elementi sınıflandırmıştır.
• Yaptığı çalışmalarda elementleri atom
kütlelerine göre sıralamıştır. Bu
sıralamada elementlerin fiziksel ve
kimyasal özelliklerinin de düzenli
(periyodik) olarak tekrarladığını görmüştür.
624
• Bu gözlemden yararlanarak periyodik tablo
oluşturmuştur.
• O zamanlar henüz daha bütün elementler
keşfedilmediğinden periyodik sistemdeki
hanelerin hepsi dolu değildi, bir kısmı boş
duruyordu.
• Bu gözlemden yararlanarak aşağıdaki
tabloyu oluşturmuştur (Tablo).

625
Mendeleyev’in Periyodik
Tablosu

626
• Mendeleyev o güne kadar keşfedilmemiş
galyum, germanyum ve skandiyum gibi
elementlerin varlığını, atom kütlelerini ve
fiziksel-kimyasal özelliklerini tahmin
ederek yaptığı tabloda bu elementlerin
yerlerini boş bırakmıştı, ileride boş
hanelerin ileride dolacağını düşünüyordu.
• Daha sonra keşfedilenler aynen
Mendelyef’in dediğine uygun olarak ortaya
çıktı.

627
• Hiçbir kimse Mendelyef’e “Nereden
biliyorsun da element henüz daha
bulunmadan, elementi görmeden
elementin atom kütlesini, periyodik
sistemdeki yerini, özelliklerini belirtiyorsun,
böyle saçmalık olur mu?” demedi,
diyemezdi de; çünkü bu, kâinatta gözlenen
nizamın gereğiydi.
• Mendeleyev’in periyodik sisteminin asıl
başarısı yeni elementlerin bulunabileceğini
öngörmesidir.
628
• Mendeleyev’in en büyük yanılgısı
elementlerin özelliklerinin atom kütlelerine
bağlı olduğunu düşünmesiydi.

629
118 ELEMENTİN 90 TANESİ
DOĞALDIR
• İlk doğal 1H, son doğal 92U’dur. 43Tc, 61Pm
elementlerinin de doğal olduğu tahmin
edilmekte olup günümüz teknolojisiyle
gözlemlenememiş fakat varlığı ilmî olarak
ispat edilmiştir. Gelecekte dünyada veya
bu gün için gidemediğimiz yıldız veya
gezegenlerin birinde keşfedilecektir. Bu
elementlerin stratejik fonksiyonu olan
element olma olasılığı da vardır.
630
MOSELEY VE MODERN
PERİYODİK SİSTEM

631
• İngiliz fizikçi Henry Moseley (Henri Mozli),
X-ışınları ile yaptığı deneylerde çeşitli
elementlerin atom numaralarını bulmuştur.
Elementlerin fiziksel ve kimyasal
özelliklerinin atom kütlesine değil, atom
numarasına (proton sayısına) bağlı
olduğunu kanıtlamıştır. Kimyasal özellikler
elektron dizilimi ile ilgilidir. Moseley
periyodik sistemde elementlerin atom
kütlesi yerine atom numarasına göre
gösterilmesini önermiştir.
632
• Günümüzdeki periyodik sistem, artan atom
numarasına göre düzenlenmiştir. Bu
şekildeki düzenlemede benzer kimyasal
özellikte olanlar aynı düşey sütunda
bulunur.

633
MODERN PERİYODİK SİSTEM
• Periyodik sistemdeki yatay satırlara
periyot, düşey sütunlara grup adı verilir.
• Periyodik sistemde 7 periyot, 18 grup
bulunur (Tablo).
• Gruplar harf (A, B) ve sayı ile veya
IUPAC’ın (Uluslararası Temel ve
Uygulamalı Kimya Birliği) önerdiği yalnızca
rakamlardan (1-18) oluşan sistemle
adlandırılır.
634
Modern Periyodik Sistem

635
• Örneğin flor elementi periyodik sistemde
harf ve rakam ile adlandırıldığında 7A
grubunda IUPAC’a göre ise 17. grupta
bulunur. Harf (A, B) ve rakamdan oluşan
sistemde 8B grubu 3 sütundan oluşur. Bu
sistemde 8 tane A, 8 tane B olmak üzere
16 grup bulunur. A grubu elementlerine
baş grup (ana grup) elementleri denir. B
grubu elementlerine yan grup elementleri
denir. B grubu elementlerine geçiş
metalleri de denir.
636
A GRUBU VE ÖZEL ADLARI
• 1A GRUBU: Alkali metaller
• 2A GRUBU: Toprak alkali metaller
• 3A GRUBU: Toprak metalleri
• 4A GRUBU: Karbon grubu
• 5A GRUBU: Azot grubu (Piniktojenler)
(Boğanlar)
• 6A GRUBU: Kalkojenler (Kayaç oluşturanlar)
• 7A GRUBU: Halojenler (Tuz yapanlar)
• 8A GRUBU: Soy gazlar (Asal gazlar) (0 grubu
elementleri)
637
B GRUBU
• 10 sütundur. Soldan sağa doğru sırasıyla şöyledir:
• 3B
• 4B
• 5B
• 6B
• 7B
• 8B
• 8B
• 8B
• 1B
• 2B
638
• Periyodik sistemde ilk periyotta 2, ikinci
periyotta 8, üçüncü periyotta 8, dördüncü
ve beşinci periyotta 18’er element bulunur.
En fazla 18 element alabilecek şekilde
düzenlenen periyodik sistemde altıncı ve
yedinci periyotta bulunan 32’şer
elementten on dörder element tablonun
altında 2 yatay sıra hâlinde yer alır. İlk
yatay sıraya lantanitler ikinci yatay sıraya
aktinitler denir. Lantanit ve aktinitlerin
ikisine birden iç geçiş metalleri denir.
639
MODERN PERİYODİK SİSTEM

640
Periyodik sistemde bazı
grupların özel isimleri vardır:

641
PERİYODİK SİSTEM VE
ELEKTRON DAĞILIMLARI

642
KATMAN SAYISI (n)
• Katman “n” harfi ile gösterilir.
• n; 1’den başlamak üzere sırasıyla tam
sayılı rakamlardır (n = 1, 2, 3, 4, 5, 6, 7).
• Sayı, elektron katmanının çekirdeğe olan
uzaklığı ile ilgilidir.
• n sayısının büyüklüğü elektronun
çekirdeğe olan uzaklığı ve potansiyel
enerjisi ile doğru orantılıdır.
643
• Katmana, baş kuantum sayısı, enerji
düzeyi veya kabuk da denir. Bu katmanlar
1, 2, 3… gibi sayılardan başka K, L, M…
gibi harflerle de gösterilebilir.

644
FORMÜLLER ve KATMAN
ELEKTRON DAĞILIMI YAZIM
KURALLARI
• KURAL 1: Enerji düzeyinde bulunabilecek
en fazla elektron sayısı, 2n2 formülü ile
hesaplanır.
• KURAL 2: Küçük harf n harfi enerji düzeyi
numarasını verir.
• KURAL 3: En dış katmanda 8’den, dıştan
2.katmanda da 18’den fazla elektron
bulunamaz.
645
• KURAL 4: 6B ile 1B’de son katmandaki 1
elektron 1 önceki katmana kaydırılır. 6B ile
1B’deki istisnaların ezberlenmesi gerekir.
• Bu 4 maddenin uygulanmasıyla 118
atomun katman elektron dağılımı
yazılabilir.
• 1. madde: 2n2 formülü
• 2. madde: KURAL 1
• 3. madde: KURAL 2
• 4. madde: KURAL 4
646
İLK 36 ELEMENTİN KATMAN
ELEKTRON DAĞILIMI
• 1H: 1
• 2He: 2
• 3Li: 2-1
• 4Be: 2-2
• 5B: 2-3
• 6C: 2-4
• 7N: 2-5

647
• 8O: 2-6
• 9F: 2-7
• 10Ne: 2-8
• 11Na: 2-8-1
• 12Mg: 2-8-2
• 13Al: 2-8-3
• 14Si: 2-8-4
• 15P: 2-8-5
• 16S: 2-8-6
• 17Cl: 2-8-7
648
• 18Ar: 2-8-8
• 19K: 2-8-8-1
• 20Ca: 2-8-8-2
• 21Sc: 2-8-9-2
• 22Ti: 2-8-10-2
• 23V:2-8-11-2
• 24Cr:2-8-12-2 (Doğrusu → 2-8-13-1)
• 25Mn: 2-8-13-2
• 26Fe:2-8-14-2
• 27Co: 2-8-15-2
649
• 28Ni:2-8-16-2
• 29Cu: 2-8-17-2 (Doğrusu → 2-8-18-1)
• 30Zn: 2-8-18-2
• 31Ga:2-8-18-3
• 32Ge: 2-8-18-4
• 33As: 2-8-18-5
• 34Se:2-8-18-6
• 35Br: 2-8-18-7
• 36Kr: 2-8-18-8

650
Periyodik Sistemde Yer Bulma
• Bir elementin atom numarası bilinirse
katman elektron dağılımı yazılarak
periyodik tablodaki yeri bulunabilir. O
hâlde bir elementin elektron dağılımı ile
periyodik sistemdeki yerinin ilişkili olduğu
söylenebilir. Katman sayısı periyot
numarasını, son katmandaki elektron
(değerlik elektronu) sayısı ise grup
numarasını verir. (Bu kural ilk 20 element
ve A grubu elementleri için geçerlidir.)
651
652
653
654
Aşağıda verilen elementlerin katman elektron
dağılımını yazarak periyodik sistemdeki yerlerini
bulunuz.

655
D 2014-YGS 9.SINIF KİMYA 2.ÜNİTE

656
C 2022 TYT 9.SINIF KİMYA 2.ÜNİTE

657
C 2021 TYT 9.SINIF KİMYA 2.ÜNİTE

658
E 2020-TYT (9.SINIF KİMYA 2.ÜNİTE 3.BÖLÜM)

659
A 2016-YGS (9.SINIF KİMYA
2.ÜNİTE 3.BÖLÜM)

660
B 2016-LYS2/9.SINIF KİMYA 2.ÜNİTE
(Tartışmalı soru: II.öncülde «atom» denildiğinden doğru şık E şıkkı
olmalı itirazı kabul edilmedi, B şıkkı doğru sayıldı.

661
C 2014-YGS 9.SINIF KİMYA 2.ÜNİTE

662
E 2013-YGS 9.SINIF KİMYA 2.ÜNİTE

663
B 2012-YGS 9.SINIF KİMYA 2.ÜNİTE

664
C 2007-ÖSS/FEN-1 9.SINIF KİMYA 2.ÜNİTE

665
ELEMENTLERİN
SINIFLANDIRILMASI

666
Periyodik Sistemde Yer Alan
Elementlerin Sınıflandırılması
• 1. Metaller

• 2. Ametaller

• 3. Yarı metaller

• 4. Asal (soy) gazlar


667
Periyodik Sistemde
Elementlerin Sınıflandırılması

668
METALLER
• Metaller, periyodik sistemdeki elementlerin
büyük çoğunluğunu oluşturur; 1A (hidrojen
hariç), 2A, 3A (bor hariç) grupları, geçiş ve
iç geçiş elementleri yaklaşık 60 element
metaldir.
• Genellikle son katmanlarında 1, 2, 3
elektron bulundururlar.
• Sodyum (Görsel), magnezyum,
alüminyum, platin (Görsel) metallere örnek
verilebilir.
669
Sodyum suyla şiddetli tepkime
veren bir metaldir.

670
Platin protezlerde kullanılan bir
metaldir.

671
Metallerin özellikleri aşağıdaki
gibi sıralanabilir:
• Yüzeyleri parlak olup ışığı yansıtırlar.
• Oda sıcaklığında cıva ve fransiyum (erime
noktası 27 °C) hariç katı hâldedirler.
• Isıyı ve elektrik akımını iyi iletirler.
• Çoğu tel ve levha hâline getirilebilir,
dövülerek işlenebilir.
• Atomları arasında metalik bağ
bulunduğundan sağlam yapılıdırlar.
672
• Erime ve kaynama noktaları, yoğunlukları
genellikle ametal ve soy gazlardan
yüksektir.
• Doğada genellikle bileşikleri hâlinde
bulunurlar.
• Bileşik oluştururken elektron almaz, daima
elektron vererek pozitif (+) yüklü iyon
hâline geçerler.
• Ametallerle iyonik bağlı bileşik oluştururlar.
• Kendi aralarında bileşik oluşturmaz,
alaşım oluştururlar.
673
AMETALLER
• Periyodik sistemdeki H, C, N, O, F, P, S,
Cl, Se, Br, I elementleri ametaldir.
Genellikle 4A, 5A, 6A ve 7A grubunda yer
alırlar ve değerlik elektron sayıları sırasıyla
4, 5, 6 ve 7’dir.

674
Kükürt oda koşullarında katıdır.

675
Oda sıcaklığında iyot katı, brom
sıvı, klor gaz hâldedir.

676
Ametallerin özellikleri aşağıdaki
gibi sıralanabilir:
• Katı hâlde olanlar mat görünümlüdür.
• Oda sıcaklığında katı, sıvı veya gaz
hâlinde bulunabilirler; örneğin iyot katı,
brom sıvı, oksijen, klor gaz hâlindedir
(Görsel).
• Isıyı ve elektrik akımını iletmezler
(karbonun farklı bir formu olan grafit hariç).

677
• Tel ve levha hâline getirilemezler,
dövülerek işlenemezler. Katı hâlde
kırılgandırlar.
• Ametaller genellikle doğada serbest hâlde
iki veya daha fazla atomdan oluşan
moleküller hâlinde bulunurlar (H2, N2, O2,
F2, Cl2, Br2, l2, P4, S8).
• Metallerle elektron alış verişi yaparak
iyonik bağlı, kendi aralarında elektronları
ortaklaşa kullanarak kovalent bağlı bileşik
oluştururlar.
678
• Erime, kaynama noktaları ve yoğunlukları
genellikle metallere göre düşüktür.
• Bileşik oluştururken elektron vererek
pozitif (+), elektron alarak negatif (-) yüklü
iyon hâline geçebilirler.

679
YARI METALLER
• Periyodik sistemdeki B, Si, Ge, As, Sb, Te,
Po, At elementleri yarı metalleri oluşturur
(Görsel).
• 3A, 4A, 5A, 6A grubunda yer alan
elementlerin bir kısmı yarı metaldir.
• Yarı metaller görünüm olarak ve bazı
fiziksel özellikleri bakımından metallere,
kimyasal özellikleri bakımından ise
ametallere benzerler.
680
Antimon yarı metaldir.

681
Yarı metallerin özellikleri
aşağıdaki gibi sıralanabilir:
• Metallerle ametallerin arasında yer alırlar.
• Hem pozitif hem de negatif yüklü iyon hâline
geçebilirler.
• Hem metallerin hem de ametallerin
özelliklerini taşırlar.
• Katı hâldedir ve işlenebilirler.
• Parlak veya mat olabilirler.
• Elektriği ametallerden daha iyi, metallerden
daha az iletirler.
682
SOY GAZLAR
• Periyodik sistemdeki 18. grupta (8A
grubunda) yer alan He, Ne, Ar, Kr, Xe, Rn
elementleri soy (asal) gazları oluşturur
(Görsel).
• He son katmanında 2 elektron, diğer soy
gazlar 8 elektron bulundurur.

683
Soy gazlar ışıklandırmada
kullanılır.

684
Soy gazların özellikleri
aşağıdaki gibi sıralanabilir:
• Oda koşullarında gaz hâlinde bulunurlar.
• Atomik yapılıdırlar.
• Erime, kaynama noktaları ve yoğunlukları
düşüktür.
• Kararlı yapıdadırlar ve bileşik
oluşturmazlar (Kr, Xe ve Rn elementlerinin
özel şartlarda bazı bileşikleri elde
edilmiştir.).
685
D 2017-YGS 9.SINIF KİMYA
2.ÜNİTE

686
C 2017-YGS 9.SINIF KİMYA
2.ÜNİTE

687
A 2016-YGS 9.SINIF KİMYA
2.ÜNİTE

688
D 2010-YGS 9.SINIF KİMYA 2.ÜNİTE

689
PERİYODİK ÖZELLİKLERİN
DEĞİŞİMİ

690
• Elementleri sınıflandırdığımız gibi
elementlerin bazı özelliklerini de
sınıflandırmak öğrenme açısından kolaylık
sağlar.
• Periyodik sistemde bazı özellikler aynı
periyotta veya aynı grupta düzenli değişim
gösterir. Bu özelliklerin değişme eğilimi
aşağıda incelenmiştir.

691
ATOM YARIÇAPI

692
693
Elektron alıp veren nötr bir
atomun çap değişimi

694
ATOM YARIÇAPI PERİYODİK
DEĞİŞİMİ
• Aynı periyotta soldan sağa doğru atom
yarıçapı küçülür.
• Aynı grupta yukarıdan aşağıya doğru
atom yarıçapı büyür.
• Atom yarıçapı yerine atom çapı veya atom
hacminden de söz edilebilir.
• Nötronu çok olan izotopun yarıçapı
büyüktür.
695
ATOM NUMARASI VERİLEN
ATOMLARIN YARIÇAPLARI
• Katman elektron dizilimi yazılır.
• Grup ve periyot bulunur.
• Aynı gruptaki atomlardan atom numarası
büyük olanın (periyodu yüksek olanın)
yarıçapı büyüktür.
• Aynı periyottaki atomlardan atom
numarası büyük olanın yarıçapı küçüktür.

696
ATOM YARIÇAPI SORULARI
• ÖRNEK: 7N ve 12Mg atomlarının
yarıçaplarını karşılaştırınız.
• ÇÖZÜM: 7N: 2, 5 ve 12Mg: 2, 8, 2 Katman
sayısı büyük olan Mg atomunun yarıçapı
daha büyüktür.

697
• ÖRNEK: 20Ca ve 35Br atomlarının
yarıçaplarını karşılaştırınız.
• ÇÖZÜM: Katman elektron dizilimleri
yazılınca her ikisinin de aynı periyotta
olduğu yani katman sayılarının aynı
olduğu görülür. Katman sayısı aynı
olanlarda atom numarası küçük olan Ca
atomunu yarıçapı daha büyüktür.
35Br: 2-8-18-7

20Ca: 2-8-8-2

698
• ÖRNEK: 11Na, 4Be ve 12Mg atomlarının
yarıçaplarını büyükten küçüğe doğru
sıralayınız.
• ÇÖZÜM: 11Na: 2-8-1 ve 4Be: 2-2 ve 12Mg:
2-8-2 şeklide katman elektron dizilimi
yazılır. Katman sayısı küçük olan Be
atomunun yarıçapı en küçüktür. Katman
sayısı aynı olan Na ve Mg atomlarında ise
atom numarası Mg atomuna göre küçük
olan Na atomunu yarıçapı daha büyüktür.
Sıralama Na, Mg, Be şeklinde olur.
699
B 2019-TYT 9.SINIF KİMYA 2.ÜNİTE

700
C TYT 2018 9.SINIF KİMYA
2.ÜNİTE

701
C 2013-LYS-2 9.SINIF KİMYA 2.ÜNİTE

702
E 2008-ÖSS/FEN-1 (9.SINIF
KİMYA 2.ÜNİTE 3.BÖLÜM)

703
İYONLAŞMA ENERJİSİ

704
İYONLAŞMA ENERJİSİ
• Gaz hâlindeki nötr bir atomdan elektron
kopararak pozitif yüklü iyon oluşturmak
için verilmesi gereken enerjiye iyonlaşma
enerjisi denir.
• Nötr bir X atomundan bir elektron
koparmak için verilmesi gereken enerjiye
1. iyonlaşma enerjisi denir.
• İyonlaşma enerjisi endotermik (ısı alan) bir
olaydır.

705
• İyonlaşma enerjisi tepkimesi, endotermik
olduğundan iyonlaşma enerjisinin sayısal
değeri olan kJ/mol değeri girenlere yazılır.
• X(g) + İ.E1 → X+(g) + e– (İ.E1 = 1. iyonlaşma
enerjisi )
Birinci elektronu koparmak için gerekli enerji
1.iyonlaşma enerjisi,
• X+(g)+ İ.E2 →X2+(g) + e– (İ.E2 = 2. iyonlaşma
enerjisi )
İkinci elektronu koparmak için gerekli enerji
2. iyonlaşma enerjisidir.
706
HER BİR ELEMENTİN KAÇ
İYONLAŞMA ENERJİSİ VAR?
• Bir atomun kaç elektronu varsa teorik
olarak o kadar iyonlaşma enerjisi vardır,
ancak son katmanda 8 elektrondan fazla
elektron bulunmadığından kitaplarda en
fazla 8.iyonlaşma enerjisinden söz edilir.

707
BİR ELEMENTİN İ.E1, İ.E2, İ.E3,
……, İ.E7, İ.E8 DEĞERLERİNİN
REAKSİYON DENKLEMİYLE
GÖSTERİLMESİ
• 8O elementinin iyonlaşma enerjilerini
gösterelim:
• O(g) + İ.E1 → O+1(g) + e–
• O+1(g) + İ.E2 → O+2(g) + e–
• O+2(g) + İ.E3 → O+3(g) + e–
708
• O+3(g) + İ.E4 → O+4(g) + e–
• O+4(g) + İ.E5 → O+5(g) + e–
• O+5(g) + İ.E6 → O+6(g) + e–
• O+6(g) + İ.E7 → O+7(g) + e–
• O+7(g) + İ.E8 → O+8(g) + e–

709
BİR ELEMENTİN İ.E1, İ.E2, İ.E3,
…………, İ.E7, İ.E8 DEĞERLERİ
ARASINDAKİ İLİŞKİ
• Tüm elementler için sayısal değer olarak
en küçük İ.E, 1.iyonlaşma enerjisidir (İ.E1).
Sonra sırasıyla 2.iyonlaşma enerjisi,
3.iyonlaşma enerjisi, 4.iyonlaşma enerjisi,
5.iyonlaşma enerjisi, 6.iyonlaşma enerjisi,
7.iyonlaşma enerjisi, 8.iyonlaşma enerjisi
ve İ.En gelir.
710
• Çünkü elektron her koptuğunda elektron
başına düşen çekim kuvveti artar. Elektron
koparmak zorlaşacağı için verilmesi
gereken enerji de artar (Görsel).

711
• 8 elektronu olan oksijen atomunun
iyonlaşma enerjilerini karşılaştıralım
(Oksijen elementinin İ.E1, İ.E2, İ.E3, İ.E4,
İ.E5, İ.E6, İ.E7, İ.E8 değerleri arasındaki
ilişkiyi yazalım):
İ.E1 <İ.E2 <İ.E3 <İ.E4 <İ.E5 <İ.E6 <İ.E7 <İ.E8

712
Periyodik Sistemde Bazı
Elementlerin İyonlaşma Enerjileri
Tablosu

713
• Tablo incelendiğinde Li atomunun 1.
İ.E’den, Be’un 2. İ.E’den, B’un 3. İ.E’den,
C’un 4. İ.E’den, Al’un 3. İ.E’den sonraki
iyonlaşma enerjisinde ani artış olduğu
görülür. İ.E’deki ani artış değerlik
elektronlarının biterek bir alt katmana
geçildiğini gösterir. Kolay kopan
elektronlar değerlik elektronlarıdır.
Değerlik elektronu A gruplarında grup
numarasını verdiğinden, Li’un değerlik
elektron sayısı 1, Be’un 2, B ve Al’un 3,
C’un 4 değerlik elektronu olduğundan;
714
• Li → 1A,
• Be → 2A,
• B ve Al → 3A,
• C → 4A grubunda bulunur.
• Yine Tablo incelendiğinde H atomunun 1,
He atomunun 2, Li atomunun 3, Be
atomunun 4 iyonlaşma enerjisi bulunur. Bir
atomun kaç elektronu varsa o kadar
iyonlaşma enerjisi vardır. Yeterli enerji
verildiğinde atomun tüm elektronları
koparılabilir.
715
• Periyodik sistemde;
• Aynı grupta yukarıdan aşağıya doğru
inildikçe iyonlaşma enerjisi azalır. Çünkü
yukarıdan aşağıya doğru katman sayısı
artar. Katman sayısı arttıkça, son
katmandaki elektronlar çekirdekten
uzaklaşır. Çekirdeğin değerlik elektronları
başına düşen çekim gücü azalır. Böylece
değerlik elektronlarını koparmak
kolaylaşır.

716
• Aynı periyotta soldan sağa doğru gidildikçe
iyonlaşma enerjisi genellikle artar. Çünkü soldan
sağa doğru gidildikçe proton sayısı dolayısıyla
çekirdeğin çekim kuvveti artar. Ancak bu artış
düzenli bir artış değildir. Periyodik sistemde aynı
periyotta 3A-2A ve 6A-5A gruplarında sapmalar
vardır (İlk 20 elementin enerjileri grafiği).
• Periyodik cetvelde aynı periyotta soldan sağa
doğru iyonlaşma enerjisinin sıralaması aşağıdaki
gibidir:

717
İlk 20 elementin iyonlaşma
enerjileri grafiği

718
Aşağıda verilen tabloda X, Y, Z elementlerinin iyonlaşma
enerjilerini inceleyerek değerlik elektron sayısı ve grup
numaralarını tablodaki boşluklara yazınız.

719
SORU
• Aşağıdaki reaksiyonun gerçekleşmesi için
gerekli olan iyonlaşma enerjisi sodyumun
kaçıncı iyonlaşma enerjisidir?
Na+4(g) → Na+5(g) + e–

• CEVAP: İ.E5

720
AYNI GRUPTAKİ
ELEMENTLERİN İYONLAŞMA
ENERJİLERİNDEKİ
PERİYODİK DEĞİŞİM
• Aynı grupta yukarıdan aşağıya doğru
iyonlaşma enerjisi azalır. Bunun nedeni
çap büyüyüp çekirdeğin çekimi
azaldığından elektron koparmanın
kolaylaşmasındandır.
721
AYNI PERİYOTTAKİ
ELEMENTLERİN İ.E1’LERİ
• Aynı periyot içerisinde soldan sağa doğru
atom yarıçapı küçülüyordu.
• Elektron koparmak için gerekli enerjinin
niceliğinde yarıçaptan başka küresel
simetri de etkin olduğundan soldan sağa
doğru elektron koparmanın zorlaşarak
iyonlaşma enerjisinin artması meselesinde
2 yerde istisna vardır.

722
• A grubunda aynı periyottaki
elementlerin İ.E1’lerini karşılaştıracak
olursak soldan sağa doğru artarak
şöyledir:
1A <3A <2A <4A <6A <5A <7A <8A

723
İYONLAŞMA ENERJİSİ
SORULARI

724
ATOM NUMARASI VERİLEN
ATOMLARIN İ.E1’LERİ
• Katman elektron dizilimi yazılır.
• Grup ve periyot bulunur.
• İyonlaşma enerjisi sorusu genelde aynı
periyottaki A grubu elementlerinin
iyonlaşma enerjilerinin karşılaştırılması
sorusudur.

725
ATOM NUMARASI VERİLEN
ATOMLARIN İ.E1’LERİ
• ÖRNEK: 7N, 4Be ve 10Ne elementlerinin
iyonlaşma enerjilerini büyükten küçüğe
doğru sıralayınız.
• ÇÖZÜM: 10Ne, 7N, 4Be
• ÖRNEK: 18Ar, 11Na, 17Cl ve 13Al
elementlerini artan iyonlaşma enerjisine
göre sıralayınız.
• ÇÖZÜM: 11Na, 13Al, 17Cl, 18Ar
726
• ÖRNEK: Aşağıdaki iyonlaşma
enerjilerinden hangisi en büyüktür?
• A. Rb’un ikinci iyonlaşma enerjisi
• B. Mg’un ikinci iyonlaşma enerjisi
• C. Ba’un üçüncü iyonlaşma enerjisi
• D. Al’un üçüncü iyonlaşma enerjisi
• E. Mg’un üçüncü iyonlaşma enerjisi
• ÇÖZÜM
• E. Mg’un üçüncü iyonlaşma enerjisi
727
• ÖRNEK: Aşağıdaki dizilimlerden hangisi
iyonlaşma enerjilerindeki azalışı doğru
olarak göstermektedir?
• A. F> O> N> C> B> Be> Li
• B. F> N> O> C> Be> B> Li
• C. Li> Be> B> C> N> O> F
• D. F> O> B> C> Be> N> Li
• E. N> O> F> B> Li> Be > C
• ÇÖZÜM
• B. F> N> O> C> Be> B> Li
728
İZOELEKTRONİKLERDE
İYONLAŞMA ENERJİSİ
KARŞILAŞTIRILMASI
• İzoelektronik taneciklerde yarıçapı küçük
olandan 1 elektron daha koparmak daha
zor olup fazla enerji gerektirir.
• 3Li+1, 2He, 1H-1 taneciklerinden 1 elektron
daha koparmak için gerekli enerjiyi
yüksekten düşük enerjiye doğru yazalım:
Li+1, He, H-1
3 2 1
729
İYONLAŞMA ENERJİLERİ
VERİLEN BİR ELEMENTİN
GRUBUNUN BULUNMASI
• İyonlaşma enerjileri verilen bir elementin
grubu, değerlik elektron sayısı, kararlı
bileşiklerindeki yükü bulunabilir.
• Bunun için önce soruda verilen değerler
incelenerek hangi İ.E değerinde
diğerlerine göre aşırı artış olduğu
belirlenir.
730
• Aşırı artış İ.E2’nde ise 1A grubunda,
değerlik elektron sayısı 1, kararlı
bileşiklerinde yükü +1’dir.
• Aşırı artış İ.E3’nde ise 2A grubunda,
değerlik elektron sayısı 2, kararlı
bileşiklerinde yükü +2’dir.
• Aşırı artış İ.E4’nde ise 3A grubunda,
değerlik elektron sayısı 3, kararlı
bileşiklerinde yükü +3’tür.

731
• Aşırı artış İ.E5’nde ise 4A grubunda,
değerlik elektron sayısı 4, kararlı
bileşiklerinde yükü +4’tür.
• Aşırı artış İ.E6’nde ise 5A grubunda,
değerlik elektron sayısı 5, kararlı
bileşiklerinde yükü +5’tir.
• Aşırı artış İ.E7’nde ise 6A grubunda,
değerlik elektron sayısı 6, kararlı
bileşiklerinde yükü +6’dır.

732
• Aşırı artış İ.E8’nde ise 7A grubunda,
değerlik elektron sayısı 7, kararlı
bileşiklerinde yükü +7’dir.
• Aşırı artış İ.E9’nde ise 8A grubunda,
değerlik elektron sayısı 8, atomik hâlde
zaten kararlıdır (He’a has özel durum
vardır).

733
İYONLAŞMA ENERJİLERİ İLE
GRUP İLİŞKİSİ SORUSU
• İ.E1 = 578 kJ/mol
İ.E2 =1820 kJ/mol
İ.E3 =2750 kJ/mol
İ.E4 =16600 kJ/mol
Yukarıda ilk 4 iyonlaşma enerjisi verilen X
elementi hangi A grubundadır?
• 3A

734
ELEKTRON İLGİSİ

735
DİKKAT!

ELEKTRON İLGİSİ KONUSU


11.SINIF 4.ÜNİTEDEKİ
ENTALPİ DEĞİŞİMİ
(REAKSİYON ISISI) (ΔH)
KONUSU İLE İLGİLİDİR
736
ELEKTRON İLGİSİ
(ELEKTRON AFİNİTESİ)
• F(g) + e– → F–(g) + 328,2 kJ (ekzotermik
tepkime)
• Be(g) + e– + 66 kJ → Be–(g) (endotermik
tepkime).
• Reaksiyon içerisinde verilen ısılar bir
sonraki slaytta görüldüğü gibi reaksiyon
dışına taşınarak ΔH karşılığı olarak
gösterilir. ΔH’a entalpi değişimi, enerji
değişimi (reaksiyon ısısı) denir.
737
• F(g) + e– → F–(g) + 328,2 kJ
• F(g) + e– → F–(g) ΔH = – 328,2 kJ/mol

• Elektron ilgisi E.İ. kısaltmasıyla gösterilir.

• F(g) + e– → F–(g) E.İ. = + 328,2 kJ/mol


• Görüldüğü gibi ΔH’ın ters işaretli değeri
elektron ilgisi (E.İ.) değeridir.

• Elektron ilgisi değeri ne derece büyükse


elektron alma isteği o kadar büyüktür.
738
ÖRNEK
• SORU: Be(g) + e– + 66 kJ → Be–(g)
bilindiğine göre berilyumun elektron ilgisi
kaçtır?
• CEVAP
• Be(g) + e– → Be–(g) ΔH = +66 kJ/mol
• Be(g) + e– → Be–(g) E.İ. = – 66 kJ/mol

739
EKZOTERMİK VE ENDOTERMİK
TEPKİMEDE ΔH’IN İŞARETİ
• Ekzotermik tepkimelerde ΔH’ın işareti
eksidir.
• Endotermik tepkimelerde ΔH’ın işareti
artıdır.
• ΔH°>0 ise istemsiz bir tepkimedir
(endotermik tepkime).
• ΔH°˂0 ise istemli bir tepkimedir
(endotermik tepkime).
740
• Elektron ilgisi, gaz durumundaki bir
mol atomun bir mol elektron alması
sırasında oluşan enerji değişimi
değerinin ters işaretlisidir.
• Elektron alma eğilimindeki elementlerin
elektron ilgisi değerleri genellikle pozitif,
elektron verme eğilimindekilerin ise negatif
değerdir.
• Elektron ilgisi değerleri de ΔH değerleri
gibi pozitif veya negatiftir, yani rakamların
baş tarafında + ya da – vardır.
741
• Elektron ilgisi en yüksek element flor
değildir, klordur. Flor, bağ elektronlarını
çekme kabiliyeti en yüksek olan elementtir,
buna rağmen elektron ilgisi azaltıldığından
klor kadar bileşiği yoktur. Sentetik flor
bileşiklerinin kanserojen etkisi ile
deodorant ve soğutuculardaki flor
bileşiğinin ozon tabakasını incelttiği
bilinmektedir.
• Soy gazların elektron ilgisi sıfırdan
küçüktür, negatiftir.
742
• Aynı periyotta soldan sağa doğru
gidildikçe elementlerin çekirdek yükü
artarken atom yarıçapı azalır. Atom
yarıçapı azaldığı için de atomun
elektron ilgisi artar.
• Aynı grupta yukarıdan aşağıya doğru
inildikçe atom yarıçapı artar. Atom
yarıçapı arttığı için de atomun elektron
ilgisi azalır.
• Metallerin elektron ilgisi,
ametallerinkinden daha düşüktür.
743
• Ametallerde elektron ilgisi değeri genellikle
pozitif, metallerde ise genellikle negatiftir.
• Oksijen atomunun elektron ilgisi pozitiftir,
yani gaz hâlindeki oksijen atomunun 1
adet elektron alarak -1 değerlikli oksijen
iyonu hâline gelmesine ait reaksiyon
ekzotermik bir reaksiyondur.
• Birçok elementin anyonu kararsız
olduğundan, elektron ilgilerini belirlemek
oldukça zordur.
744
• Elektron ilgisi değerlerinde periyodik
değişime uymayan elementler de vardır.

745
ELEKTRONEGATİFLİK

746
ELEKTRONEGATİFLİK
• Elektronegatiflik enerji değildir.
• Elektronegatifliği, Pauling, kimyasal bağ
enerjilerinden yararlanarak hesaplamıştır.
• Linus Carl Pauling ABD'li kuantum
kimyageridir (1901–1994).
• Kitaplardaki Pauling elektronegatifliğidir.
Mulliken elektronegatifliği daha hassastır.
Robert Sanderson Mulliken (1896–1986)
ABD'li kuantum fizikçisi ve kimyageridir.
747
• Güçlü elektronegatifler; yüksek elektron
ilgisi olan ve yüksek iyonlaşma enerjisine
sahip bulunan elementlerdir.
• Elektronegatifliğin birimi yoktur.
• Bileşiği oluşturan elementlerin
elektronegatiflikleri arasındaki fark 1,7 ve
1,7’den daha yukarıysa bileşik iyonik,
1,7’den azsa kovalent karakterlidir.
• Elektronegatifliğin zıddı elektropozitifliktir
(Elektronegatiflik x Elektropozitiflik).

748
• Elektronegatifliği en yüksek element
flor, en düşük element ise
fransiyumdur.
• Aynı periyot içerisinde soldan sağa
doğru gidildikçe elektronegatiflik artar.
• Aynı grupta yukarıdan aşağıya doğru
elektronegatiflik azalır.

749
ELEKTROPOZİTİFLİK

750
ELEKTROPOZİTİFLİĞİN
PERİYODİK DEĞİŞİMİ
• Bir elementin elektron verme eğilimi ve
pozitif iyon (katyon) oluşturması
elektropozitiflik olarak adlandırılır.
• Aynı periyotta soldan sağa doğru
genelde elektropozitiflik azalır.
• Aynı grupta yukarıdan aşağıya doğru
genelde elektropozitiflik artar.

751
• Elektropozitifliği yüksek olanın
iyonlaşma enerjisi düşüktür.
• Elektropozitifliği yüksek olan aktif
metaldir.

752
ELEKTROPOZİTİFLİK
SORUSU
• ÖRNEK: 7N, 4Be ve 10Ne elementlerinin
elektropozitifliğini büyükten küçüğe doğru
sıralayınız.
• ÇÖZÜM: 10Ne, 7N, 4Be

753
METALİK - AMETALİK
ÖZELLİĞİ
• Bir elementin elektron verme eğilimi ve
pozitif iyon (katyon) oluşturması
elektropozitiflik veya metalik özelliği olarak
adlandırılır.
• 1A grubundaki alkali metaller en
elektropozitif elementlerdir.
• Elektronegatifliğe göre 1A grubundaki
fransiyum (Fr), kolay yükseltgenebilmeye
göre ise lityum (Li) en aktif metaldir.
754
Fransiyum elementi

755
• Son katmanında 1, 2 veya 3 elektronlu
elementler metalik özelliği gösterir. Ancak
hidrojen (1H) ametal, helyum (2He) soy
gaz, bor (5B) yarı metaldir.
• Periyodik sistemde aynı periyotta
soldan sağa gidildikçe metalik özellik
genelde azalır, aynı grupta yukarıdan
aşağıya inildikçe ise genelde artar.
• Bir elementin elektron alma eğilimi ve
negatif iyon (anyon) oluşturma yeteneği
ametalik özellik olarak adlandırılır.
756
• 7A grubundaki halojenler periyotlarındaki
en elektronegatif elementlerdir. Bu
gruptaki flor (F2) periyodik sistemdeki en
aktif ametaldir (Görsel).
• Son katmanında 4, 5, 6, 7 elektron
bulunduran elementler genellikle ametal
özelliği gösterir.
• Aynı periyotta soldan sağa gidildikçe
ametalik özelliği genelde artar, aynı
grupta yukarıdan aşağıya inildikçe
genelde azalır.
757
• Alt (yüksek) periyottaki metalin metalik
aktifliği genellikle daha yüksektir.
• Üst (düşük) periyottaki ametalin
ametalik özelliği genellikle daha
yüksektir.
• «Genellikle» ya da «genelde»
denilmesinin nedeni bir sebebe bağlı
olarak istisnaların olmasından veya kriter
değişikliğindendir. Bu konu 12.Sınıf Kimya
1.Ünite konusudur.

758
• Elementlerin Standart İndirgenme
Potansiyelleri Tablosu incelendiğinde flor
elementinin standart indirgenme
potansiyelinin en büyük, lityum iyonunun
ise en küçük olduğu görülür. Bu durum
florun en aktif ametal, lityumun en aktif
metal olduğunu gösterir.
• Elektronegatiflik kriter alınırsa 1A
grubundaki Li değil fransiyum (Fr) en aktif
metal olur. En aktif metal 9’da fransiyum,
12’de lityum olarak geçmektedir.
759
METALİK AKTİFLİK SORUSU
• ÖRNEK
• 1Li, 11Na, 13Al ve 12Mg elementlerinin
metalik aktifliklerini karşılaştırınız.
• Li için: E0 indirgenme = - 3,040 V
• Na için: E0 indirgenme = - 2,714 V
• Al için: E0 indirgenme = - 1,662 V
• Mg için: E0 indirgenme = - 2,372 V
• ÇÖZÜM
• Li>Na>Mg>Al
760
AMETALİK AKTİFLİK SORUSU

• 1. Ca>Br>Mg>P>Cl>C
• 2. F>Cl>N>S>Br

761
Flor en aktif ametaldir.

762
Periyodik sistem üzerinde gösterilen periyodik
özellikler ok yönünde genellikle artmaktadır.

763
Aşağıda verilen periyodik özelliklerin aynı periyotta soldan sağa ve aynı
grupta yukarıdan aşağıya değişme eğilimlerini okların üzerine yazınız.

764
İLİM ATÖLYESİ

765
HAFİF ELEMENTLERİN
OLUŞUMU VE BÜYÜK
PATLAMA

766
BİG BANG (BÜYÜK PATLAMA)
TEORİSİ
• Big Bang (Büyük Patlama) teorisi basitçe
şöyle özetlenebilir: 13,7 milyar yıl önce
evren bir nokta olarak var edildi ve
genişletildi. Bu teoriye göre evrenin bir
başlangıç noktası vardır. Bu başlangıç
noktasından önce madde ve zaman
yoktur.
• Evrenin başlangıç noktası denildiğinde,
noktanın boyutunun olmadığı bilinmelidir.
767
• Evrenin oluşumu ile ilgili öne sürülen ve
günümüzde en çok kabul gören teori
Büyük Patlama Teorisi’dir.
• Var ediliş ve genişleme, bir emirle
başlamıştır ve devam etmektedir.
• Büyük patlamadan yaklaşık 300 000 yıl
sonra evren genişleyerek yeterince
soğuyunca ilk olarak hidrojen daha sonra
helyum ve yok denecek kadar az miktarda
lityum elementi oluşmuştur.
768
• Atom numarası 26 ya kadar olan
elementler yıldızlarda, daha ağır olan
elementler ise ömrünü tamamlayan
yıldızların patlamaları sırasında meydana
gelmiştir.
• Atomu anlamak için yaklaşık 2500 yıl önce
Democritos ile başlayan bu uğraş,
günümüzde CERN (Avrupa Nükleer
Araştırma Merkezi) gibi bilim
merkezlerinde devam etmektedir.

769
PLANCK ZAMANI
• Big Bang (Büyük Patlama) teorisine göre
evren 10–43 saniyede oluşmuştur. Bu süre
Planck Zamanı olarak adlandırılır.

770
AVRUPA NÜKLEER
ARAŞTIRMA MERKEZİ
(CERN)’DEKİ YÜZYILIN
DENEYİ
• CERN Cenevre’dedir. CERN’de 2008
yılının eylül ayında büyük bir deney
gerçekleştirilmiştir.
• CERN’de görevli bilim adamlarının bazıları
Türk bilim adamıdır. Ancak CERN’e üye
değildirler.
771
• Maddenin başlangıcının olduğu, başka bir
ifade ile maddenin belli bir başlangıçtan
itibaren var edildiği konusu, CERN’deki
deneylerin sonucunda deneysel olarak da
ispat edilecektir.
• Big Bang (Büyük Patlama) teorisine göre
de madde zaten ezelî (öncesiz) değildir.
• Bununla beraber ilk var edilişin nasıl
olduğunu tam olarak bilemeyiz; çünkü
göklerin ve yerin yaratılışına şahit
tutulmadık.
772
• Zamanı geriye götürüp bu gerçeğe şahit
olma konusu ise önemli bir husustur.

773
ELEKTRİK TÜRLERİ
• Pozitif ve negatif olmak üzere iki tür
elektrik vardır.

774
SU, ELEKTRİK YÜKLÜ
MÜDÜR?
• Sürtme sonucu, elektrik yüklü duruma
gelen tarak suyu çeker. Bunu suyun akış
yönündeki değişimden anlayabiliriz. Tarak
elektrik yüklü olduğu ve suyu çektiğine
göre suda da elektrik yükleri olmalıdır.

775
Albert Einstein
(Elbırt Aynsstayn)’ın Hayatı
(1879–1955)
• Atom parçalandığında açığa çıkan enerji
E=mc2 formülü ile hesaplanır, bu formülü
Einstein bulmuştur.
• 1905 yılında izafiyet (rölativite=görelilik)
teorisini ortaya koymuştur. Bu teoriye göre,
ışık hızına ulaşan cisimler enerjiye
dönüşür.
• 1921’de Nobel ödülü almıştır.
776
• Einstein atomu bir canavara kaptırdığını
ancak Hiroşima ve Nagazaki’nin yerle bir
olmasından sonra anlayabilmiştir.
Ağlayarak Japonyalı bilgin dostundan özür
dilemiştir. Nükleer enerji, Batılıların elinde
akıl ve vicdanın kontrolünden çıktığı için
Japonya’da dev şehirlerin yerle bir
olmasına, binlerce insanın ölmesine sebep
olmuştur.
• Günümüzde de atom bombası, tehdit ve
tedbir unsuru olarak değişik ellerde
tutulmaktadır.
777
• Bu bakımdan insan unsurunun iyi
eğitilmesi gerekir. Akıl ve düşünce
prensipleri üzerine oturtulan fen ve teknik;
beraberinde, insanlığı düşünme ile kalp ve
vicdan duyarlılığını da getirebilmelidir.
• Maddenin dalga özelliği ile ilgili “süper
sicim teorisi” veya uluslararası ismiyle
“superstring teorisi” 1915 yılında Einstein
tarafından keşfedilen bir teoridir.
• Einsteinium elementinin atom numarası
99’dur ve Es sembolüyle gösterilir.
778
• Yapay einsteinium elementine Albert
Einstein’ın adına izafeten bu isim
verilmiştir.

779
NİELS BOHR (1885–1962)’UN
RÜYASI VE “BOHR ATOM
MODELİ”NİN KEŞFİ
• Niels Bohr, Danimarkalı bilim adamıdır.
• Bohr Atom Modeli’ni 1919 yılında ortaya
sürmüştür.
• 1922 yılında Nobel ödülü almıştır.
• Niels Bohr’un kendi adıyla anılan “Bohr
Atom Modeli” bir rüya ile ortaya çıkmıştır.
780
• Bohr’un rüyası şöyleydi: “Bohr, güneşin
kızgın gazlarla dolu merkezinde
duruyordu. Gezegenler de ince ipliklerle
bağlı oldukları güneşin etrafında
dönüyorlardı. Her gezegen Bohr’un
yanından geçerken bir düdük çalıyordu.
Sonra kızgın gazlar soğuyup katılaştı.”
• Bu rüya Bohr’un güneş sistemi ile atomun
yapısı arasında benzerlik düşünmesine
vesile olmuştur.
• Böylece “Bohr Atom Modeli” bir rüya ile
başlamış oldu.
781
• Bohr’un rüyası, Bilim ve Teknik Dergisi’nin
Ağustos 1972 sayısının 8. sayfasında
“Rüya Görerek Başarıya Ulaşın” yazısında
yayımlanmıştır.
• Bohr’un rüyasında olduğu gibi sadık
rüyalarla ortaya çıkan bilimsel buluş ve
keşifler, hem ruhun hem de kaderin
varlığına delil teşkil eder.
• Birçok keşif ve buluşun temelinde sadık
rüyada verilen mesajlar vardır.
782
GÜNEŞ SİSTEMİ İLE ATOM
ARASINDAKİ BENZERLİĞİ
BOHR’UN RÜYADA KEŞFİ BİR
ANDA ULAŞILAN BAŞARIDIR
• İlmî çalışmalarda başarıya ulaşmada iki
yol vardır:
• Birincisi; düşünmek, ezberlemek, fikri
çalıştırmaktır. Bu; zamanla olanıdır.

783
• İkincisi; sezgi adını verdiğimiz bir anda
ulaşılan başarıdır. Bu da iki kısımdır: Birisi
gayret gösterme sonucunda ilhamla olanı
diğeri de o branşta çalışmadan ilhamla
olanıdır.
• Gayret gösterme sonucunda ilhamla olanı,
çalışma ve tecrübe ile ama çalışma
sonucu değil de farklı bir zamanda ele
geçer. Bohr’un güneş sistemi ile atomun
yapısı arasındaki benzerliği rüyada
keşfetmesi buna örnektir.

784
• Bir anda ulaşılan başarının ikincisi, o
branşta çalışmadan gelen ilhamdır.
Herkes potansiyel olarak buna açık var
edilmiştir. Bu yolda; peygamberler,
doğruluktan şaşmayan akıl sahipleri ve
temiz duygu, temiz düşünce taşıyan kalp
sahipleri vardır. Bu başarı; mevhibeiilahiye
olarak verilir.

785
ATOMDAKİ 5 KANUN
• ÇEKİM (CAZİBE) KANUNU: Atomun
çekirdeğinde pozitif yüklü protonlar,
etrafında ise negatif yüklü elektronlar
bulunmaktadır. Bu iki zıt değer birbirini
çekmektedir. Protonlar, etrafındaki
elektronları dağılmadan çekebilmesi ve
döndürebilmesi için, protonun elektrondan
1836 kat ağır olması gerekmektedir, çekim
kütleyle doğru orantılı olduğundan
protonun çekimi daha fazladır.
786
• MERKEZKAÇ KUVVETİ: Protonun
elektronu çekimine rağmen elektronun
yörüngesinde kalması gerekir. Elektronlar
çok hızlı hareket etmektedirler; elektronlar
bu süratli dönüşleriyle yörüngede
kalmaktadırlar. Merkezkaç kuvvet bu
dönüşle çekime karşı zıt yönde oluşur.

787
• İTME (DAFİA) KUVVETİ: Atomdaki aynı
yüklerin birbirini itmesidir. Birincisi
çekirdekte birden fazla bulunan pozitif
yüklü protonların birbirlerini itmesi, diğeri
de negatif yüklü elektronların birbirlerini
itmesidir.

788
• NÜKLEER KUVVET (BAĞLANMA
ENERJİSİ): Protonların birbirlerini
itmelerini önleyerek bağlayıcı rol oynayan
iki unsur vardır: Biri çekirdekteki nötronlar;
diğeri de çekirdekteki nükleer kuvvet, diğer
adıyla bağlanma enerjisidir.

789
• ZIT SPİNDEN DOLAYI ORTAYA ÇIKAN,
ELEKTRONLARI BİR ARADA TUTMAKLA
GÖREVLİ KANUN (ELEKTROMANYETİK
KUVVET) : Elektronlar, negatif yüklü
oldukları için birbirlerini iterler. Bu itmeye
karşın bir arada durmaları için çekim de
gerekir. İki elektrondan birisinin saat yönü
diğerinin saat yönünün tersi istikamette
dönmesi sebebiyle elektronların bir arada
kalmaları sağlanır. Zıt spin, farklı yönde
dönüş demektir.

790
KİMYA TEORİLERİ
• Bütün teorilerde olduğu gibi kimya teorileri
mutlak doğru olmayabilir.
• İleride doğru olmadığı anlaşılacak bir
teoriyi işlemek insanı sorumlu yapar.
• Teori (faraziye), her ne kadar birtakım ön
bilgilere dayansa da, temelde, tecrübe
edilmemiş görüşler, iddialar demektir.

791
KİMYA KANUNLARI
• Her kanunda olduğu gibi kimya
kanunlarında da kanunların zihnimizde
varlıkları söz konusudur. Dışla ilgili bir
varlıkları söz konusu değildir.
• Dışla ilgili varlıkları olsaydı, örneğin;
atomun içinde hem itme hem de çekme
kanunundan söz edemeyecektik; çünkü
bunlar birbirine zıt kanunlardır. Aynı yerde
bulunmaları hayret vericidir.

792
• Bu kanunlardan söz ettiğimize göre
varlıkları zihnimizdedir.
• Kanunların nasıl gerçekleştiğinin
anlaşılması veya kanunun bir isimle
ifadesi, olayın harikalığını azaltmaz.
• Kanun, kanun koyucuyu gerektirir ve
kanun koyucuyu görmeden kanunları
varlığın esası, meydana getiricisi saymak,
şu örnekteki duruma benzer:

793
• Akılsız bir adam büyük bir saraya girer.
Muhteşem bir mimari eser olan sarayın
çok muhteşem donatılmış olduğunu görür.
Koltuk, masa, sandalye, vazo, çiçek, tablo,
soba, kalorifer vb. her şey yerli yerindedir.
Bu akılsız adam, böyle bir tefrişatı kimin
yaptığının merakı içinde sarayın içini
dolaşır, fakat kimseyi göremez. Masanın
üzerinde bir kitap bulur. Kitapta, sarayın
tefriş programı yazılıdır. Akılsız adam,
kimseyi göremediğinden "Bu sarayı böyle
güzel döşeyen, işte bu kitaptır." der.
794
• Bir sarayın tefrişi, onu tarif eden kitaba
verilebilir mi?
• Aynı şekilde bir makinenin yapımı ve
çalışması, o makinenin işletim kılavuzuna
verilebilir mi?
• Kanunlar; sonsuz bir kuvvetin eseridir.

795
KİMYA PROBLEMLERİ
• Kimya problemleri matematikselliği öne
çıkarmaktadır; bu doğru değildir.

796
ELEKTRİK TÜRLERİ
• Pozitif ve negatif olmak üzere iki tür
elektrik vardır.

797
ATOMUN MADDEYE DEĞİŞMESİ
• Ağaca giren çeşitli atomların yaprak, çiçek
ve meyvelere eksiksiz bir şekilde ayırt
edilip dağılmaları atomun maddeye
inkılabıdır.
• Mideye giren karışık gıdaların içindeki
atomların çeşit çeşit uzuvlara ve hücrelere
noksansız ayrılmaları atomun maddeye
inkılabıdır.

798
• Yer altında karışık vaziyette bulunan
atomların, tohumun sümbül zamanında
tohuma geçmesi ve kemaliimtiyazla
tefrikleri atomun maddeye inkılabıdır.

799
İNSAN VÜCUDUNDAKİ ATOMLAR
DEĞİŞİR Mİ?
• Her senede iki defa, derece derece ve
yavaş yavaş; insan vücudunun atomları
tazelenmektedir.
• Her bir ruh kaç yıl yaşamış ise; o kadar
sene, insan bedenindeki atomlar komple
yenilenmektedir.
• 5–6 senede insanın bütün atomları
değişmektedir.

800
ATOMLARIN YARIŞI (ATOMLAR
CANLI MIDIR?)
• Bitki, hayvan ve insan olmak üzere üç
grup canlı varlık vardır.
• Her bir cansız atom; canlı olan insan,
hayvan, hatta bitki cismine girince, orada
adeta canlılık kazanır. Bu canlı bünyeler,
cansız atomlar için bir nevi misafirhane,
kışla ve okul gibidir. Burada bir talim ve
terbiye yarışındadırlar. Bu yarış; bütün
atomların hayat sahibi olduğu bir yerde
bulunabilmek içindir.
801
• Bu dünyada madde olarak atom ve atom
altı parçacıklardan var edildik. Ancak
bütün atomların hayat sahibi olduğu öteki
dünyadaki varlığımızın özellikleri hakkında
kesin ve net konuşmaktan kaçınmalıyız.
Orada insan, atom ve atom altı
parçacıkların ötesinde bir maddeden veya
atom ve atom altı parçacıklara esas teşkil
edecek olan daha farklı bir maddeden var
edilebilir. Sonraki hayatta insan varlığını
oluşturan yapı taşlarına madde
denilebileceği de aslında bizce meçhuldür.
802
• Aslında dünyadaki atomlarda hayat yoktur.
Atomlar hayata mazhar* olmak için
benzersiz ve insanda hayret uyandıran
tavırlardan geçerler.
(mazhar*: Bir şeyin göründüğü, açığa
çıktığı yer.)
• Hayat çeşitlerinin en basiti bitki hayatıdır.
Bitki hayatının başlangıcı, çekirdekte ve
tohumda hayat düğümünün uyanıp
açılmasıdır.
803
ATOMLARIN HAREKETİ
• Cesedimiz, atomlardan oluşur.
• Cesedimiz, ruhumuzun evidir; elbisesi
değildir.
• İnsan vücudundaki atomların belli bir ömrü
vardır. Organizmadaki atomlar, sürekli
değişmektedir.
• Vücudun değiştirilmesi ve devamı için;
yıkılan, atılan atomların yerini dolduracak,
onlar gibi çalışacak yeni atomlar lazımdır.
804
• Yeni atomların insan vücuduna gelmesi
için çeşitli bileşiklere ihtiyaç vardır. Bu
bileşikler, alınan gıdalarla sağlanır.
• Gıdalarla alınan bileşiklerdeki atomlar,
giden atomların yerine dağıtılır.
• Örneğin; kalsiyum kemiklere, demir kana,
flor dişe, kükürt saça, fosfor beyne gider.
• Beyinde ölen bir fosfor atomunun yerine
gelen fosfor atomu; topraktan bitkiye,
bitkiden hayvana, hayvandan insana,
yenilen gıdalar ile geçmiş ve sonunda da
beyne sevk olunmuştur.
805
• Fosfor atomu bu yolculuğunda hangi şeye
girmiş ise; görüyormuşçasına,
duyuyormuşçasına, biliyormuşçasına
muntazam hareket edip ve sonuçta gerekli
olduğu yerine ve hedefine giderek,
örneğin; beyne girmiş, oturmuş ve
çalışmasına başlamıştır.
• Bu bize, başlangıçta, o fosfor elementinin;
hangi kişinin beyni içinse, o kişi için planlı
olduğunu gösterir. “Her adamın alnında
rızkı yazılıdır.” bilimsel bir gerçektir.

806
• Atomlar, vücudun her parçasının
gereksinimlerine göre önceden belirlenmiş
bir kanun ile pay edilir ve bedenin her
tarafına apaçık bir nizam ile düzenli,
sürekli ve düzgün bir biçimde dağıtılır.
• Atom, hangi yere girerse, o yerin nizamına
boyun eğer; hangi tavra geçtiyse, onun
özel kanunuyla iş yapar ve hangi tabakaya
misafir gitmiş ise, muntazam bir hareket ile
sevk edilmiştir.
807
• Atomların hareketi boşu boşuna değildir.
Kendilerine uygun bir yükselme
içindedirler: Elementteki atomlar maden
derecesine, madendeki atomlar bitki hayat
tabakasına, bitkideki atomlar hayvanın
otlanması sonucu hayvan mertebesine,
hayvandaki atomlar insanın beslenmesiyle
insan hayatı makamına, insanın
vücudundaki atomlar da süzüle süzüle
saflaşarak beynin ve kalbin en ince ve
kritik yerine çıkarlar.
808
• Canlıların çekirdek ve tohumlarındaki
atomlar, ağaca bir ruh hükmüne geçer.
Ağacın bütün atomları içinde bir kısım
atomların bu düzeye çıkmaları, o ağacın
hayata sahip olması ve hayata hizmet
etmesi gibi önemli görevleri yerine
getirmesiyle anlaşılır.
• Atomu aksiyona sevk eden yerinde
duramamasıdır ve şevkidir.

809
ATOM BAŞIBOŞ DEĞİLDİR
• “Bir tek atom bile başıboş değildir.”
sözünde atomlar arasındaki sımsıkı ilişki
ve çekimden, mükemmel ahenkten, belli
gayelere yönelik, çok sayıda hikmet ve
maslahatı içeren davranış ve hareketten
söz edilmektedir ki bütün bu faaliyetlerde
kimyasal bağ görev yapmaktadır.
• Molekül ve molekülü teşkil eden
atomlardaki bu faaliyetin gösterdiği işaret
vardır.
810
• Her bir insan da atom gibi olmalıdır. Zaten
insanlığı tam yaşayan gerçek insanlar,
atom parçası gibidir; başıboş değildirler.
• Aile, bütün fertleriyle bir moleküldür.
Akrabalık, milliyet vb. irtibatlar vardır.
• Medeniyet, insan sevgisi doğurur. Rus ve
Ermeni ile olan hürriyet tanıma bağımız
bile hakiki dünya birliği şuurunun temelini
oluşturmaktadır.

811
ATOMDAKİ KANUNLAR
• ÇEKİM (CAZİBE) KANUNU: Atomun
çekirdeğinde pozitif yüklü protonlar,
etrafında ise negatif yüklü elektronlar
bulunmaktadır. Bu iki zıt değer birbirini
çekmektedir.
• MERKEZKAÇ KUVVETİ: Protonlar,
etrafındaki elektronları dağılmadan
çekebilmesi ve döndürebilmesi için,
çekirdek maddesinin çok büyük ve ağır
olması gerekmektedir. 812
Bu yüzden de protonlar, elektronlardan
yüzlerce kez daha büyüktür ve ağırdır;
çünkü etrafındaki elektronları dağılmadan
çekebilmesi ve döndürebilmesi için
protonun ağır olması gerekir. 1 elektronun
ağırlığı 1 birimdir. 1 proton ondan tam
1836 defa daha ağırdır; protonun ağırlığı
1836 birimdir.
Bu ağır cisim etrafında, hafif olan
elektronlar çok hızlı hareket etmektedirler.
Elektronlar, bu süratli dönüşleriyle
yörüngede kalmaktadırlar. Her elektronun
hızı farklı farklıdır.
813
Etrafta çok hızlı hareket etme, çekirdekte
ise ağır bir yük yüklenme vardır.
Dolayısıyla ağırlık, merkezdedir.
Çekirdeğin veya merkezi tutan ağırlığın
önemi büyüktür.
Çekirdeğe en yakın elektron en yüksek
hıza sahiptir. Çekirdekten uzaklaştıkça
elektronların hızı azalır.
Çekirdeğin etrafındaki elektronlar biraz
yavaş dönseydi, elektronlar dağılıp
gidecek ve çekirdek yok olacaktı. Bunu
koca dünya çekirdeğinin müthiş bir gürültü
ile infilak edip yok olması takip edecekti.
814
Elektronlar, dönmesi gerekenden biraz
daha hızlı dönseydi ve elektron çekirdeğe
yanaşsaydı, düzenlilik yine bozulacaktı.
Bu kanunun sosyal boyutuyla ilgili şunları
söyleyebiliriz: En iyisi konumumuzun
gereğini yerine getirmektir. Gerekli
donanımı olmadığı hâlde, olduğundan
fazla gözükerek kendilerini ülkesine hizmet
ediyor gibi gösterip çekirdeğe yanaşanlar,
bu yanaşmanın gereği olan samimi
çalışkanlığı, başka niyetleri olduğundan
dolayı sergilemediklerinden, kendilerine
zarar verirler.
815
Çekirdeğe yakın elektronlar daha hızlı
dönerler. Bunların yakınlığı ise uzaklık
sebebi olmuştur.
Gerekli donanımı olduğu hâlde,
kendilerinden beklenen hızı
göstermeyenlerin durumu ise şöyledir:
Çekirdeğin cazibesi devam ettiği, çekirdek
fırlatmadığı hâlde, onlar kendiliklerinden
dağılıp giderler, çekirdekten uzaklaşırlar.
Burada çekirdeğin de yok olması söz
konusudur ki bu çok tehlikeli ve veballi bir
durumdur; çünkü insan, iradesi olan bir
varlıktır.
816
Doğrusu elektron gibi insanın da kendi
makamında olmasıdır. Olduğundan fazla
ya da noksan görünmemelidir. Aşırı alçak
gönüllülük de gururdandır.
Çekirdek çok ağır yük taşır. Elektron ise
çok rahatlıkla akıp gider. Elektronların
çekirdekten uzaklıkları, 1 mm’nin milyonda
biri kadardır. Saniyedeki hızları ise 1000
km ile 15 000 km arasında değişir. Bu
hızdaki elektronlar, çekirdek etrafında
minicik yollarında saniyede milyarlarca
defa tur atarlar.
817
Elektronların dönüş hızı her atomda farklı
farklıdır. Hızlarını hiç kesmeden dönerler.
Merkezkaç kuvvet bu dönüşle oluşur.
• İTME (DAFİA) KUVVETİ: Aynı yükler
birbirini iter. Çekirdekte birden fazla proton
bulunursa bunlar, pozitif yüklü, yani aynı
yüklü oldukları için birbirlerini iterler.
Hidrojen hariç bütün atom çekirdeklerinde
birden fazla proton bulunur.
Elektronlar da, negatif yüklü, yani aynı
yüklü oldukları için birbirlerini iterler.
818
• NÜKLEER KUVVET (BAĞLANMA
ENERJİSİ): Protonların birbirlerini
itmelerini önleyerek bağlayıcı rol oynayan
iki unsur vardır: Biri çekirdekteki nötronlar;
diğeri de çekirdekteki nükleer kuvvet, diğer
adıyla bağlanma enerjisidir.
• Protonlar, nötronsuz bir arada bulunamaz.
Bunun tersi de söz konusudur; nötronlar
da her zaman protonlara muhtaçtırlar;
çünkü onlar da tek başlarına kaldıkları
zaman 13 dakikada yarısı bozulmaya
uğrayarak proton ve elektron çıkartırlar.
819
Nükleer kuvveti kavramak için nötronların
özelliklerini görelim: Çekirdekteki
nötronlar, elektrik bakımından yüksüzdür.
Yüksüz oldukları için bir madde içinde
uzun yol alabilirler. Bu ağır parçalar,
ağırlıklarına göre süratlenirler. Hızları, ışık
hızından saniyede birkaç km’ye kadar
değişir. Nötronların bazıları çok ağırdır; bu
ağırlıklarından dolayı öyle hız
kazanabilirler ki, en kesif maddelerin bile
bir tarafından girip öbür tarafından çıkarlar.
820
Nötronlar bu süratle, 30 cm kalınlığındaki
demir ve kurşundan bile geçebilirler.
Ancak atom çekirdeğiyle çarpışmalarında
enerjilerini kaybederler.
Kuş havada ne kadar rahat uçuyor veya
balık denizde ne kadar rahat yüzüyorsa,
nötronlar da o hız sayesinde o kadar rahat
hareket ederler.
Bu özellikleri taşıyan nötronlar, çekirdek
içinde, enerjilerini, protonları bir arada
tutmak için kullanırlar.

821
Hidrojen hariç bütün atom çekirdeklerinde,
mutlaka nükleer enerji bulunur. Hidrojen
atomunun çekirdeğinde proton 1 adet
olduğundan, hem nötrona hem de nükleer
enerjiye ihtiyaç yoktur.
Einstein, çekirdekteki nükleer enerjiyi
E=mc2 formülü ile açıklar. Formüldeki m
maddenin kütlesi, c ışık hızı, E ise
enerjidir. Nükleer reaksiyonlarda, atom
numarası ve kütle numarası
korunmaktadır; bu durum kütlenin
korunduğu anlamına gelmez. Nükleer
reaksiyonlarda kütle kaybı olur.
822
Hidrojen dışındaki bütün atomların, bir
tartılan kütlesi bir de hesap edilen kütlesi
vardır. Tartılan kütle, mutlak surette her
zaman daha az çıkmaktadır. Bu azalan
miktar kadar madde, daha ilk oluşumda,
hidrojen hariç tüm atomların çekirdeğinde,
enerjiye dönüşmüştür. İşte bu enerji,
nükleer enerjidir.
Olay, saatin kurulup bırakılması gibi de
değildir: Protonların birbirlerini itmemeleri
için başlangıçta maddenin enerjiye
dönüşmesiyle başlayan görevi, nötronlar
her an sürdürmektedirler.
823
• ZIT SPİNDEN DOLAYI ORTAYA ÇIKAN,
ELEKTRONLARI BİR ARADA TUTMAKLA
GÖREVLİ KANUN: Hidrojen hariç, bütün
atomlarda birden fazla elektron vardır.
Elektronlar, negatif yüklü, yani aynı yüklü
oldukları için birbirlerini iterler. Bu durumda
her iki elektrondan birisinin saat yönünde,
diğerinin ise saat yönünün tersi istikamette
dönmesi; elektronların birbirlerini itmelerini
önleyerek bir arada kalmalarında rol
oynar. Zıt spin, farklı yönde dönüş
demektir.
824
EVRENDEKİ KANUNLARIN
DEĞİŞMEDİĞİ
GÖRÜLMEKTEDİR
• En büyük âlemdeki en büyük sistemlerdeki
itme ve çekme kanunları ile en küçük atom
parçacıklarındaki kanunlar aynıdır. Eğer
bu tür kanunlar değişseydi, hiçbir ilim
inkişaf edemez ve kanunlar belirli, kararlı
olamadığından hiçbir formülden, sabit
sayıdan vb. hususlardan bahsedilemezdi.
825
• İlimlerin meydana gelmesi, bu değişmez
kanunlar vasıtasıyla olmaktadır.

826
KİMYA KANUNLARINDAN
SAPIŞIN SEBEPLERİ
• Âdetin harikalığını göstermek içindir.
• Alışılmışlık perdesini yırtmak içindir.
• Dikkatimizi toplayıp bakışımızı sebepten
başka tarafa çevirmek içindir.
• Tanrı, evrendeki her kanuna bir istisna
koymuştur ki, insanlar, bu kanunlara takılıp
onların gerisindeki asıl Yaratıcı'yı
unutmasınlar.
827
• Su gibi bazı maddeler; çok önemli
olduklarından, yeknesaklık kaidesine
girmemek için, çok yönlerden farklı
kanunlara tabidir.
• Böylece istisna kanunların ortaya çıkışının
sebebi anlaşılmış olur.

828
SENTETİK RADYOAKTİF
İZOTOPLARIN KULLANIMI
• Sentetik izotoplar, radyoaktiftir. Belirli bir
dozajı geçerse, kansere sebep olur.
• Radyoaktif olan Co sentetik izotopu,
60

ambalajlı gıdaların ışınlanmasında


kullanılır. Işınlamadaki radyoaktif madde
belirli bir limiti geçerse, alet otomatik
olarak durur. Bu amaçla eskiden 60Cs de
kullanılırdı, kanser riski fazla olduğundan
artık kullanılmamaktadır.
829
• Radyoaktif olan 14C sentetik izotopu
eskiden, ağaçların ve fosillerin yaşının
tayininde kullanılırdı. Bulunan sonuçların
yanlış olduğu belirlendiğinden günümüzde
terk edilmiştir. Güvenilir bir metot olmadığı
açığa çıkmıştır.
• 99Tc, 201Tl, 67Ga, 111In, 123I sentetik
izotopları da radyoaktiftir ve sintigrafi
çekimlerinde kullanılır.
• 131I ve 60Co sentetik izotopları da
radyoaktiftir, kanser tedavisinde kullanılır.
830
• “Sentetik izotoplar bilimde hiçbir şekilde ve
hiçbir alanda kullanılmamalıdır.” diyen ilim
adamları çoktur.
• “Kanserden öldü.” denilen hastaların çoğu
kanserden değil, kanser ilaçlarının yan
etkisinden ölmektedir.
• Sentetik izotop vb. ilaçlarla son derece
riskli olan kanser tedavi yolları
denenmektedir. Gelecekte bir kısım
antikorların üretilmesiyle kanser
tedavisinde daha başarılı olunacaktır.
831
• Radyoaktif sentetik izotopların ve
radyoaktif ışınların kansere karşı kullanımı
önümüzdeki günlerde terk edilecektir.
Böylece hastalar günümüzün kanser
ilaçlarının ölümcül bile olabilen yan
etkisinden kurtulacak ve zarar
görmeyeceklerdir. Kanser hastalığı,
insanlığın korkulu rüyası olmaktan
çıkacaktır.

832
ESİR İLE İLGİLİ
BİLDİKLERİMİZ
• 19. asrın sonları ve 20. asrın başlarında
bilim dünyasının yoğun bir şekilde tartıştığı
esirin varlığı konusunda günümüzün bilim
adamları arasında birlik olduğu
söylenebilir. Yine de bazı kişilerin kabul
etmediğini söyleyebiliriz.
• Esir, atomdan çok küçüktür. Esirin de
zerreleri vardır. Günümüzün bilinen en
küçük parçacığı, esirin zerreleridir.
833
• Önce esir, sonra atom var edilmiştir. Atom
esirden yapılmıştır. Atomun yapı taşları
esirdendir.
• Esir, atomların tarlasıdır. Esiri bir deryaya
benzetirsek onda yüzen varlıklar; atomlar,
moleküller, iyonlar, formül–birimler ve
galaksiler olur. Yeryüzü de esir denizinde
yüzen bir gemi gibi düşünülebilir.
• Esir, su gibi akıcıdır. Hava gibi nüfuz
edicidir. Esirin nüfuz etmediği madde
yoktur.
834
• Isı, ışık, elektrik ve sesin yayılması esirin
varlığını gösterir; çünkü boşlukta bunların
yayılması düşünülemez. Dolayısıyla uzay
boşluğu yoktur. Uzayın derinlikleri,
sonsuza kadar uçsuz bucaksız bir boşluk
değil; uzay, kesinlikle esir maddesiyle
doludur. Gezegenler arasındaki çekme ve
itme kanunları da ancak esirin varlığıyla
açıklanabilir. Yine uzay boşluğu dışındaki
her çeşit boşlukta da esir vardır.
835
• Atomların yapı taşı birdir. Proton, nötron
ve elektronun farklı adetlerinin bir araya
gelmesiyle farklı atomlar ortaya çıkıyor.
Bunun gibi proton, nötron, elektron ve
diğer atom altı parçacıklarının da aynı yapı
taşının farklı adetlerinin bir araya
gelmesiyle ortaya çıktığını söyleyebiliriz.
• Buz ile su buharının birleşmesinden su
oluşabiliyor. Bunun gibi atom içinde de
birleşmeler, dönüşümler ve eşitlikler
gerektiğinde oluyor.
836
TANECİK DÖNÜŞÜMLERİ,
ENERJİ, ESİR İLİŞKİSİ
• Bu birleşme, dönüşüm ve eşitliklerden
bazıları şunlardır:
• Proton + Elektron → Nötron
• Nötron → Proton + Elektron
• Bu durum bize hem esir maddesinin enerji
ile ilgili olduğunu ispat eder hem de
atomdaki taneciklerin yapı taşının aynı
olduğu konusunda fikir verir.
837
• Esirde tabir caiz ise büyük bir enerji
olduğu düşünülüyor.
• Kandiller bir zaman zeytinyağı ile yakılır.
Sonra petrol ve elektrik enerjisi devreye
girer. Petrolün devrinin bitmesi yakın
görünüyor. Yer ve gök hazinelerinin
üstündeki perdenin kalkacağı ve yeni
enerji kaynaklarının açılacağı bir dönem
beklenmektedir. O dönemin ulaşım
vasıtaları temiz enerjiyle veya enerjiye bile
lüzum görülmeden çalışacaktır.

838
• Maddenin 4 hâli olduğu gibi esirin de
hâlleri vardır.
• Maddenin hâllerinde formül aynı kalmakla
beraber isimler ve görünüşler farklı oluyor.
Su buharı, su, buz örneğinde olduğu gibi
gaz, sıvı ve katı üç tür maddenin de
formülü H2O’dur. Bunun gibi esir maddesi
de esir kalmakla beraber, diğer maddeler
gibi farklı şekil alabilir ve ayrı suretlerde
bulunabilir.

839
• Hem madde esirden yapılmıştır hem de
madde içinde esir vardır.
• Esirin farklı şekillerinden bir kısmı tartı ve
ölçüye gelir, bir kısmı ise tartı ve ölçüye
gelmez. Demek ki ölçülemeyen de bilim
oluyor. Esir, tartı ve ölçüye gelmeyen
ortamları da oluşturur. Esir; madde ve
mana âlemlerinin arasında bir yapıya
sahiptir. Bu nedenle esir maddesi, manevi
varlıkların da yaşama ortamı olarak
düşünülebilir.
840
• Demek ki bilimin konusu maddeyle sınırlı
değildir; metafizik de bilim kabul
edilmelidir. Esir ruha yakın bir yapıda olup
vücudun en zayıf mertebesidir. Esirle ilgili
ortaya çıkacak ispatlar, bizi, din ile ilmin
buluştuğu noktalara götürebilir.
• Maddenin % 96’sını oluşturan ve
günümüzde bilinmeyen madde olan
karanlık maddenin esir olabileceği
düşünülmektedir.

841
ATOM ALTI PARÇACIKLAR DA
ESİRDEN YAPILMIŞ OLABİLİR

• Esir maddesi atom altı parçacık olduğu


gibi diğer atom altı parçacıklar da esirden
yapılmış olabilir.

842
HİGGS PARÇACIĞI (HİGGS
BOZONLARI):
KEŞFEDİLMEMİŞ ATOM ALTI
PARÇACIK
• Higgs parçacığı (Higgs bozonları),
günümüzdeki madde kuramının henüz
keşfedilmemiş taneciğidir. Higgs bozonları
atom altı parçacıklardandır.
• Higgs bozonlarının esir olabileceği
düşünülmektedir.
843
• Cenevre’de Avrupa Nükleer Araştırma
Merkezi (CERN)’in yerin altındaki büyük
laboratuvarına dünyanın en büyük süper
iletken mıknatısı indirilmiştir. Mıknatıs,
Büyük Hadron Çarpıştırıcısında (LHC)
“parçacık çarpıştırma deneyi” için
kullanılacaktır. Büyük Hadron
Çarpıştırıcısının niçin inşa edildiğini tek bir
cümleyle yanıtlarsak bu yanıt “Higgs
bozonlarının keşfedilmesi amacıyla inşa
edildiği” şeklinde olacaktır.
844
• Higgs kelimesinin sözlük anlamı “çok
büyük bir sıçrama” demektir.

845
ZIT İKİZ ATOM ALTI
PARÇACIKLAR
• Kâinatın herhangi bir noktasında bir
partikül yaratılınca onunla birlikte zıt ikizi
de meydana gelir.
• Elektronun zıt ikizi pozitron, protonun zıt
ikizi anti proton, nötronun zıt ikizi anti
nötron, nötrinonun zıt ikizi anti nötrinodur.

846
KUARK ADIYLA BİLİNEN
ATOM ALTI PARÇACIKLAR
• Kuarklar; proton ve nötronları oluştururlar.
• Kuark adı verilen partiküller de çiftler
hâlindedir: Yukarı kuark–aşağı kuark, üst
kuark–alt kuark, tuhaf (garip) kuark–tılsım
kuark.
• Kuarklar; hem elektromanyetik kuvvet,
zayıf kuvvet ve nükleer kuvvetin ortaya
çıkmasına sebeptir hem de bunların
etkilerini duyarlar.
847
• Kuarklar belki de esirdir.

848
MADDENİN ZIT EŞİ VEYA
ANTİ MADDE ADIYLA BİLİNEN
ATOM ALTI PARÇACIKLAR
• Bildiğimiz atoma karşılık olarak çekirdeği
negatif, elektronu pozitif (pozitron) olan
atomlar da vardır. Bu atomlardan oluşan
madde; maddenin zıt eşi veya anti madde
olarak adlandırılır.
• Sebepler dünyasında her şeyin çift
yaratılmış olmasını, anti madde ile evren
bazında da görmüş oluyoruz.
849
• Madde, enerjinin yoğunlaşmış şekli olarak
da tarif edilebilir ve tekrar enerjiye
dönüşebilir.
• Fisyon ve füzyon reaksiyonlarında,
kütlenin binde bir, on binde bir gibi çok
küçük bir kısmı enerjiye dönüşür. Geri
kalan kısmından ise başka element oluşur.
• Anti madde, kuantum mekaniğinin en sırlı
konularındandır.
• Dünyada anti madde yoktur.
850
• Anti maddenin varlığı CERN’de tanecik
hızlandırıcılarda ortaya konulmuştur. Atom
altı parçacıkların ışık hızına yakın hızda
parçalanmasıyla CERN’de çok küçük
miktarda bir görünüp bir kaybolan anti
madde ispatlanmıştır.
• Anti madde bazı yıldız sistemlerinde
bulunmaktadır.
• Evren var edildiğinde, eşit miktarda madde
ve anti maddenin yaratıldığı tahmin
edilmektedir.
851
ANTİ MADDE NİÇİN GÖRÜNÜP
KAYBOLUYOR? (DÜNYADA
ANTİ MADDE NEDEN
YOKTUR?)
• Beta bozunmasında, nötron protona
dönüşür ve dışarıya bir elektron ile bir anti
nötrino denilen tanecik neşrolunur.
• Nötron → Proton + Elektron + Anti nötrino
• Bazı nadir izotoplarda çift beta bozunması
görülür.
852
• Çift beta bozunmasında, nötronların ikisi
birden aynı anda bozunur. İki protona
dönüşür. Bu esnada iki elektron ile iki anti
nötrino yayılır.
• Çift beta bozunmasının farklı bir
versiyonunda ise anti nötrino oluşmaz.
• Beta bozunmasında dışarıya bir anti
nötrino neşredilir. Çift beta bozunmasında
ise dışarıya iki anti nötrino neşredilir. Bu;
bir nötronda bir anti nötrino bulunduğu
anlamına gelir.
• 2Nötron → 2Proton + 2Elektron
853
• Çift beta bozunmasının farklı versiyonunda
oluşan anti nötrino çekirdekten dışarı
çıkamadan, çekirdekteki bir başka nötron
tarafından absorbe edilir. Bizim bunu
gözlemimiz, anti nötrinonun bir görünüp bir
kaybolması şeklinde olur. Buna, anti
nötrinonun gizlenmesi de diyebiliriz.
Dünyada anti maddenin olmayışı, anti
maddenin gizlenmesinden dolayı olabilir.
Şayet böyleyse; nötronun yapısında
gizlenmiş anti nötrino maddenin temel
parçacıkları arasında ayrı bir yer alacaktır.
854
• Anti madde, tanecikler arasında müstakil
olarak mevcut değildir.
• Anti madde, evrenin başlangıcında yüksek
sıcaklık şartlarında mevcuttu.

855
DÜNYADA NİÇİN ANTİ MADDE
YOKTUR?
• Anti madde ile madde birbirine temas
ettiğinde her ikisi de büyük bir enerji açığa
çıkararak ortadan kaybolurlar.
• Madde ile anti madde karşılaştığında;
maddenin %100’ü enerjiye dönüşür. Bu,
patlayan bir hidrojen bombasının
bıraktığının, 143 katı fazla enerji demektir.
• Şayet dünyada anti maddenin gizlenmesi
olmasaydı, dünya olmayacaktı.
856
ELEKTRON İLE POZİTRON
BİRBİRİNİN ANTİ
MADDESİDİR
• Elektron ve pozitron arasındaki temas
neticesinde, 511000 elektron volt (eV) gibi
enerjiye sahip gama ışınları meydana
gelir.
• e elektron, V ise volt demektir. eV elektron
volt olarak okunur. Bazı kitaplarda elektro
volt olarak geçmektedir. Doğrusu elektron
volttur.
857
• Gama ışını, enerjisi en yüksek ışındır.
• Elektronun (madde) atom numarası –1,
kütle atom numarası 0’dır. Pozitronun (anti
madde) atom numarası +1, kütle atom
numarası 0’dır.
• İkisini topladığımızda atom numarası da
kütle atom numarası da 0 olan gama ışını
oluşur ve enerji açığa çıkar.

858
ATOM ALTI TANECİKLERİN
DİLİ
• Atom altı tanecik araştırmalarında daha
derinlere inildikçe, çok küçük kütleli,
kütlesiz, çok hızlı ve çok kısa ömürlü
taneciklerin varlığı bize şunları
düşündürüyor: Madde her an, sanki varlık–
yokluk sınırından ve hatta yokluktan var
ediliyor. Atom altı dünyası sabit ve
hareketsiz değildir. Var edildikten sonra
kendi hâline bırakılmamıştır.
859
• Bu kadar küçük, hızlı, her an oluşan ve
başka şeylere dönüşen bu kadar çok
taneciğin var edilmesi bizim, büyüklüğü,
ilmi, hesabın inceliğini ve sonsuzluğu
anlamamız içindir.

860
ETHER (ETER) VE ETER ALTI
ADIYLA BİLİNEN ATOM ALTI
PARÇACIKLAR

• Küçük âlem diyebileceğimiz atom altı


partiküller, değişik çevrelerde eter, eter altı
gibi adlarla da anılmaktadır.
• Eteri bazıları kabul eder, bazıları kabul
etmez.

861
MUON ADIYLA BİLİNEN ATOM
ALTI PARÇACIK
• Uzaydan dünyaya gelen muon adı verilen
parçacıklara da atom altı parçacık
denebilir.

862
KARANLIK MADDE
• Maddenin % 96’sının ne olduğu
günümüzde bilinmiyor. Buna karanlık
madde denmektedir.

863
KARANLIK ENERJİ VE
KARANLIK MADDE
• Bir görüşe göre de bilinmeyen % 96’nın; %
70’i karanlık enerji, % 20’si ise karanlık
maddedir.
• Evrendeki maddenin sadece % 4’ünün ne
olduğu bilinmektedir.
• Varlığın gözlemlediğimiz kısmı; bütününe
göre çok azı, ufak bir parçasıdır.

864
• Atom altı parçacıklarla ilgili ortaya konan
günümüzün partikül teorisi, perdenin
arkasında daha nice varlıklar olabileceğini
kanıtlamaktadır.

865
FOTON (IŞIK PARÇACIĞI),
ÖZELLİKLERİ VE GÖREVİ
• Foton, evrenin en hızlı parçacığıdır.
Kütlesiz ve elektrikçe yüksüzdür. Saniyede
300 milyon km yol alır.
• Fotonun görevi, güneşteki enerjiyi
dünyaya taşımaktır.
• Elektromanyetizmanın taşıyıcısıdır.
• Elektrik yüklü parçacıklar üzerine etkir.
866
FOTONUN MEYDANA GELİŞİ
• İlk var edildiği yer, güneşin merkezidir.
Güneşin merkezindeki sıcaklık 15 milyon
°C’tır.
• Güneşin merkezinde var edilen her bir
foton ilk başta yüksek enerjiye sahiptir.
• Fotonlar güneşin merkezindeki
çarpışmalar sonucunda soğur. Böylece
farklı özellikte, düşük enerjili birçok değişik
foton meydana gelir.
867
• Güneşten çıkan foton, yaklaşık 8,5
dakikada dünyaya ulaşır.
• Foton çeşitlerinden zararlı olanları,
dünyamıza ulaşamaz. Ozon tabakası,
bunları tutmakla görevlidir.
• Güneşte füzyon sonucu 4 adet hidrojen
çekirdeğinden, 1 adet helyum çekirdeği
oluşur ve 2 adet pozitron meydana gelir.
Böylece her saniye 564 milyon ton H
(hidrojen) elementi, He (helyum)
elementine dönüşmüş olur.
868
• Bu dönüşüm esnasında güneş, her saniye
kütlesinden E=mc2 formülüne göre 4
milyon ton kaybeder.
• Bu azalan kütle enerjiye dönüştürülür.
• Güneş enerjisi hâlinde dünyamıza gelir.
• Foton ve nötrinolar da böylece meydana
gelir.
• Foton adı verilen parçacıklara da atom altı
parçacık denebilir. Fotonlar çeşitlidir.

869
FOTON (IŞIN) ÇEŞİTLERİ
• Alfa ışını (kozmik ışın), beta ışını ve gama
ışını
• X ışınları
• Ultraviyole (mor ötesi) ışınlar
• Görünen ışık
• İnfrared (kızıl ötesi) ışınlar: IR ışını
• Mikro dalgalar
• Radyo dalgası
• Lazer ışını
870
GÖZÜN ALGILAYABİLDİĞİ
IŞINLAR
• Nanometre, nm kısaltmasıyla gösterilir.
• 1 nm = 1 milimikron = 10 angström
• 1 milimikron = 10–3 mikron
–3
• 1 mikron = 10 mm
• 1 mm = 10–3 m
• Gözün algılayabildiği ışınlar 380 nm ile
780 nm arası dalga boyundaki görünür
ışınlardır.
871
NÖTRİNO
• Nötrino atom altı parçacıklardandır.
• Nötrino da; fotonlar gibi, güneşte,
hidrojenin helyuma dönüşmesi anında,
maddenin enerji karşılığı olarak meydana
gelir.

872
GLUON (GULON)
• Atomun yapısında gluon adı verilen
parçacık da belirlenmiştir.
• Şiddetli çekirdek kuvveti, gluon diye bilinen
sekiz parçacık tarafından taşınır.
• Kütlesiz ve elektrik yüksüzdür.
• Elektromanyetik kuvvet ve zayıf kuvvete
karşı duyarsızdır.

873
LEPTON
• Çekirdek kuvvetinden etkilenmez.
• Yalıtılmış bireyler olarak gözlemlenir.

874
IŞINLAMA GERÇEKLEŞECEK Mİ?
• Günümüzde ses nakli radyoyla, görüntü
nakli de televizyonla gerçekleşmiş oldu.
Radyo ve televizyon ile yapılan suretin
naklidir. Radyo ve televizyonun ileri
dereceleri konusunda da daha
yapılacaklar vardır; şayet çok çalışırsak,
yakın bir gelecekte zemin yüzünü, her
tarafı her birimize görülen ve her
köşesindeki sesleri herkes tarafından
işitilen bir yer konumuna getirebiliriz.
875
• Eşyanın aynen nakli henüz olmamıştır.
Günümüzde daha çok ışınlama konusu
üzerinde çalışmalar vardır. Eşyanın aynen
naklini canlıların aynen nakli ve cansız
cisimlerin aynen nakli olmak üzere ikiye
ayırabiliriz.
• Eski yıllarda ilim dünyasında, cansız
cisimlerin bile aynen naklinin mümkün
olamayacağı düşünülür, buna sebep
olarak da Einstein’ın izafiyet teorisi kaynak
gösterilirdi.
876
• Einstein’ın izafiyet teorisine göre cisimler
hareket ettikleri yönde boylarından
kaybetmekte, ışık hızına erişince de yok
olmaktadır. Günümüzde böyle olmadığı
ortaya çıkmıştır. Işık hızının aşılmasıyla,
kütlenin sonsuz olmadığı ispat edilmiştir.
• 1980’li yıllarda Kanada’da kurşun
metalinin elektronlarının önce enerjiye
çevrilmesi daha sonra aynı elektronun
enerjiye çevrilmiş hâlinin tekrar elektrona
çevrilmesi başarılmıştır.
877
• Yaklaşık 50 sene önce buna muvaffak
olunmuştur. Günümüzde bu meselenin
ne kadar geliştiğini bir düşünelim.
Zaman ihtiyarladıkça Kur’an gençleşiyor,
sırlarını ortaya çıkarıyor.
• İnsanın aynen nakli durumunda insanın
kalbi ve nabzı nasıl olur bilinemez!
Gelecekte ilimlerin çok gelişmesi
beraberinde birçok sürprizi de getirecektir.
Teknoloji ilerledikçe, şimdi imkânsızmış
gibi gelen olaylar gerçekleşecektir.
878
• Işık ve sesten daha hızlı vasıtalar ile
gezegenlere ulaşılabileceği konusunu göz
ardı etmemek lazımdır.
• Uzak mesafelerden eşyayı aynen hazır
etmek mümkündür. Hazreti Süleyman
Filistin/Şam’dayken kendisinde kitaptan bir
ilim bulunan bir kişi, 2000 km’den fazla
mesafede Yemen’de bulunan Sebe Meliki
Belkıs’ı, tahtını ve etrafındaki nöbetçilerini
göz açıp kapayıncaya kadar hatta daha
kısa bir zamanda bir anda getirdi.
879
• Peygamber mucizeleri ilimde hedefleri
gösterir. Kişisel çabalarla o noktaya
yetişilmezse de, insanlığın ortak
çalışmasıyla yetişilebilir. Fen, teknik ve
teknolojinin esasını teşkil eden Allah’ın
irade sıfatından gelen tekvini kanunlarına
riayet edenleri Allah cahillik
cehenneminden, fakirlikten kurtarıp
peygamberlerin manevi olarak ulaştıkları o
noktaya maddi olarak eriştirebilir.
• Maddeten erişilmezse de, manen
erişilebilir.
880
MADDENİN IŞIN HÂLİ
• Plazma hâl veya akkor hâl de denir.
• Plazma hâli, her maddede vardır. Plazma
hâline geçiş; her maddede, her zaman,
belirlenen ve planlanan düzeyde
olmaktadır.
• İnsanın plazma hâlinden etkilenmesi;
solunum yoluyla veya deriden doğrudan
kana geçmek suretiyledir. Havadan
beslenme konusu, maddenin plazma
hâliyle ilgilidir. Plazma hâli havayla
karışınca ve solununca tedavi eder.
881
MADDENİN IŞIN HÂLİNİN
DELİLLERİ
• Altın gibi kıymetli metaller ve yakut gibi
kıymetli taşlar, maddenin 4. hâli olan ışın
hâline kolay geçer. Eskiden beri, deriye
temasla kana geçme veya temassız
solunum yoluyla koruyucu hekimlikte ve
tedavide kullanıldığı bilinmektedir. Madde
ışın hâline geçince kütlesinden
kaybetmez; ya hava ve suda şarj olur ya
da hassas tartım aletiyle bile kütle kaybı
ölçülemez.
882
• Cisimlerin ileride ışınlanabileceğinden söz
edilmektedir.
• Esir maddesinin farklı durumlarından bir
kısmı tartı ve ölçüye gelir, bir kısmı ise
gelmez. Demek ki ölçülemeyen de madde
oluyor ki; bu konunun ışın hâliyle ilişkisi
olabilir.
• Uzayın derinlikleri, sonsuza kadar uçsuz
bucaksız bir boşluk değildir; uzay,
kesinlikle esir maddesiyle doludur. Uzayda
maddenin ışın hâlinin olduğuna dair
görüşler vardır.
883
MADDE TRANSFERİ HANGİ
SICAKLIKTA OLACAK?
• Madde transferinin sıfır kelvin sıcaklığında
olacağı öngörülüyor. 0 K bilindiği gibi en
düşük sıcaklıktır. Günümüzde 0 K’e
inilememiştir.
• Sıcağın yakması gibi soğuğun da yakması
vardır. Buna “bürüdetiyle ihrak etmek”
başka bir ifadeyle “soğukluğuyla yakmak”
denir.
884
• Demek ki soğuğun da yakacağı bir sıcaklık
derecesi vardır. Kış mevsiminin en soğuk
günleri olan zemheride soğuğun
yakmasını görüyoruz.
• Maddenin ışın hâli, yüksek sıcaklıkta
olmakla beraber her bir sıcaklıkta da olur;
maddenin diğer üç hâli için de bu böyledir.
• Öyleyse en düşük sıcaklıkta da plazma
hâli olabilir. Belki de 0 K’e
erişebildiğimizde madde transferini de
gerçekleştirmiş olacağız.
885
• Madde transferi (maddenin ışınlanması)
için maddenin ışın hâlinde olma gerekliliği
bilinmektedir.

886
TAKYON (TACHYON)
• Takyon, Latincede “çok hızlı” demektir.
• Takyonlar ışık hızından daha hızlı, kütlesi
eksi, boyutları sıfırdan küçük olan atom altı
parçacıklardır.
• Takyonların keşfi, enerjinin ışıktan hızlı
gidebileceğini göstermiştir. Hazreti
Süleyman, Kraliçe Belkıs’ın tahtını ışık
hızından daha hızlı olarak yanına getirdi.

887
• Takyonlar üzerinde çalışmaların
önümüzdeki yıllarda artacağı tahmin
edilmektedir.
• Nur ışıktan daha hızlıdır. Melekler nurdan
yaratıldıkları için ışık hızından daha
hızlıdırlar.

888
• Cisimlerin hareket ettikleri yönde
boylarından kaybedeceklerini ve ışık
hızına erişince de yok olacaklarını
belirtmiştik. Einstein’ın izafiyet teorisine
göre ise, ışık hızına erişen bir cismin
kütlesi sonsuz oluyordu. Günümüzde
böyle olmadığı ortaya çıkmıştır. Işık
hızının aşılmasıyla, kütlenin sonsuz
olmadığı ispat edilmiştir.

889
GYRON (JAYRON) DENİLEN
ATOM ALTI PARÇACIK
• Bazı bilim adamlarına göre gyron (jayron)
denilen atom altı parçacık, esir maddesinin
temelini teşkil eder ve evrenin en küçük
parçacığıdır.
• Bir adet atomda yaklaşık 1020 gyron
vardır.

890
ESİRİN BİLİM DÜNYASINCA
1990’LI YILLARA KADAR
KABUL EDİLMEMESİNİN
NEDENLERİ
• Birleşik Alan Teorisi’nde hata yaptığını
sonradan Einstein’ın kendisi de kabul
etmiştir. Buna rağmen fizik dünyası
Einsteinizm diyebileceğimiz görüş
dışındaki her görüşe karşı uzun süre
kapalı yaşamıştır.
891
• Bu sebeple de esir ile ilgili çalışmalar
1990’lı yıllara kadar yayımlanamamıştır.

892
ESİR MADDESİNDEN SÖZ
EDEN BAŞLICA BİLİM
ADAMLARI

893
PROF. DR. PAUL DİRAC (1902–
1984)
• Prof. Dr. Paul Dirac, fizik profesörüdür.
• Prof. Dr. Paul Dirac, esir maddesinin kabul
edilmesi sonucunda ilmî görüşlerde yeni
değişiklikler olacağını ve ucuz enerji
üretiminde faydalar elde edileceğini
belirtmiştir.
• Prof. Dr. Paul Dirac, her yanı kaplayan ve
hareket eden bir tanecik denizinden söz
etmiştir.
894
• Prof. Dr. Paul Dirac, 1933'te Schrödinger
ile beraber Nobel Fizik Ödülü almıştır.

895
PİTTSBURGH
ÜNİVERSİTESİ'NDEN DR.
FRANK M. MENO (1934–….)
• Pittsburgh Üniversitesi'nden Dr. Frank M.
Meno adlı bilim adamının esir maddesiyle
ilgili hipotezi vardır. Dr. Meno, esir
üzerindeki çalışmalarına 1961 yılında
başlamıştır. 1990 yılında Kanada'da
"Physics Essays" isimli uluslararası bir
dergide esirle ilgili yazısı yayımlanmıştır.
896
• Dr. Meno'nun teorisine göre; gyron
(jayron) denilen atom altı parçacık esir
maddesinin temelini teşkil eder. Gyron
küresel değildir. İki ucu sivri ve ortası dar
bir kalem şeklindedir. Kâinatta her şey bu
maddeden ve bu maddenin dinamiğinden
ibarettir. Bir adet atomda yaklaşık 1020
gyron vardır. Dolayısıyla evrenin en küçük
parçacığı gyrondur. Dr. Meno‘ya göre;
esirin uygulama alanları ileride; telepati,
düşünce akışı, iletişim, enerji kontrolü,
tıbbi tedavi gibi alanlar olacaktır.
897
Rus Fizikçi Nikolai
Aleksandrovich Kozyrev (1908–
1983)
• "Rusya'da Tanrıya Dönüş" isimli kitabında
Rus fizikçi Nikolai Aleksandrovich
Kozyrev, esir maddesinden söz
etmektedir.
• Ayrıca zamanı bir madde olarak ele
almakta ve ona enteresan özellikler
yüklemektedir.
898
ESİR MADDESİNİN BİRKAÇ
CÜMLEYLE FARKLI
TANIMLARI
• Esir gayet latif, nazenin, itaatkâr bir icraat
sayfasıdır.
• Emirlerin nakil vasıtasıdır.
• Tasarrufun zayıf bir perdesidir.
• Yazıların latif bir mürekkebidir.

899
• En nazenin bir icraat hullesidir.
• Sanat eserlerinin mayasıdır. En küçük
maddelerin yaratıldığı bir ham madde ve
bir tarladır.
• Atomlar esir maddesinden yaratılmaktadır.

900
ESİR MADDESİNİN
YOKLUĞUNU İSPAT İÇİN
YAPILAN DENEYİN HATALI
BİR DENEY OLDUĞU AÇIĞA
ÇIKMIŞTIR
• Michelson ve Morley, kendi isimleriyle
anılan meşhur Michelson–Morley deneyini
yapmışlardır.

901
• Bu deney, esir maddesinin yokluğunu
ispat için yapılmıştır.
• Sonraki yıllarda deneyin hatalı olduğu
ispatlanmıştır.

902
ESİR MADDESİ ÜZERİNDE
ÇOK DURULMASININ SEBEBİ
• Kimyacılar ve fizikçiler esir maddesine
özel bir önem vermelidirler.
• Esirle ilgili keşif ve buluşlar, enerji
probleminin çözülmesinde yenilik
getirecektir. Çaresi bulunmamış bazı
hastalıkların tedavisinde rol oynayacaktır.

903
• Yerlerin ve göklerin insanlık için bütün
hazinelerini açması belki de bu yolla
olacaktır...

904
MADDENİN İKİ KARAKTERİ
1. TANECİKLİ YAPI
2. DALGA KARAKTERİ
• Atom ve daha küçük boyutlara inildiğinde
maddenin tanecik özelliğinin yanı sıra
dalga özelliği de deneylerle
gözlemlenebilir.
• Işık da madde gibi hem tanecik hem de
dalga özelliğine sahiptir.
905
MADDENİN DALGA
KARAKTERİ
• Atom ve daha küçük boyutlara inildiğinde
maddenin tanecik özelliğinin yanında
dalga özelliği de deneylerle
gözlemlenmektedir.
• Mesela; atomdaki elektron ispat edilirken
elektronun dalga özelliğinden yararlanılır.

906
SEMANIN MEKFUF MEVC
OLMASI
• Mevc, dalga demektir.
• Mekfuf kelimesinin değişik anlamları
vardır. Her bir anlam dalganın farklı bir
yönünü, değişik bir özelliğini, ayrı bir
karakterini açıklar.
• Sema, mekfuf mevc özelliğine sahiptir.
Sema; dalgaları kararlaşmış,
durgunlaşmış, sakin hâle gelmiş bir
denizdir.
907
DALGANIN ÖZELLİĞİ:
KARARLAŞMAK,
DURGUNLAŞMAK, SAKİN
HÂLE GELMEK
• Evren, dalgalardan meydana gelmiş bir
denizdir. Kararlaşmak, durgunlaşmak,
sakin hâle gelmek; dalganın başlıca
özelliklerindendir.

908
SCHRÖDİNGER,
KARARLAŞMIŞ
DALGALARDAN SÖZ EDER
• Kuantum mekaniğine göre belli bir hıza
sahip olan her kütleye karşılık olan bir
dalga vardır.
• Dalga boyu Broglie'nin ortaya koyduğu
denklemle hesaplanabilir.
• Mesela; 1 cm/s hıza sahip bir elektron
dalgası yaklaşık 7 cm boyundadır.
909
• Hız arttıkça dalga boyu kısalır. Daha
karmaşık sistemlerde dalga özellikleri,
Schrödinger’in bulduğu “Schrödinger
denklemi” ile ifade edilir.
• Schrödinger, kararlaşmış dalgalardan söz
eder.

910
Broglie (1892–1987) ve
Schrödinger (1887–1961)
Kimdir?
• Broglie, 1929 yılı Nobel ödülü sahibidir.
Fransız fizikçidir.
• Schrödinger, kuantum mekaniğine olan
katkılarıyla, özellikle de 1933'te kendisine
Nobel ödülü kazandıran “Schrödinger
denklemi” ile tanınır. Avusturyalı fizikçidir.
911
DALGA ÖZELLİKLERİNİN
DAHA FAZLASINI
ÖĞRENMEMİZ
YASAKLANMIŞTIR
• Mekfuf kelimesinin bir manası da “yasak
edilmiş veya menolunmuş” demektir.
• Mekfuf mevc, yasak edilmiş dalga
anlamındadır.

912
• Kuantum mekaniğinde dalga
özelliklerinden en önemlisi; dalganın
konum ve momentum bilgilerinin, belli bir
sınıra kadar ölçülebilir olmasıdır.
• Dalga özelliklerinin daha fazlasını
öğrenmemiz yasaklanmıştır. Fiziksel
olarak da bu zaten mümkün değildir. Buna
“Heisenberg belirsizlik ilkesi” denir.
• Bu özellik aynı zamanda, mutlak
determinizmi reddeder ve kader gerçeğine
kapı aralar.
913
Süper Sicim Teorisi (Superstring
Teorisi)
• Einstein’ın keşfettiği “Süper sicim teorisi”
veya uluslararası ismiyle “superstring
teorisi” maddenin dalga özelliği ile ilgilidir.
Bu teoriye göre maddenin en temel özellik
parçacığı sicimlerdir. Kütle ve elektrik yükü
gibi özellikler, sicimlerin belli salınımları ile
ortaya çıkar. Dolayısıyla bir dalga hareketi
söz konusudur.
914
• Sicim teorisi; açık sicim ve kapalı sicim
olmak üzere iki ana gruba ayrılır.

915
AÇIK SİCİM TEORİSİ VE
KAPALI SİCİM TEORİSİ
• Açık sicim teorisine göre, sicimlerin uçları
hem birleşebilir hem de ayrılabilir. Kapalı
sicim veya açık bir sicim şekli olabilir.
• Kapalı sicim teorisinde ise sicimin
açılabilme özelliği yoktur. Her zaman
kapalı bir halka görünümündedir. Zaten
mekfuf kelimesinin bir diğer anlamı da
“kulplarından sıkıca bağlanıp heybe gibi
asılmış” demektir.
916
• Düğümün açılıp kapanabilme özelliği göz
önünde tutulduğunda, açık sicim teorisinin
tercih edildiği düşünülebilir.

917
DÜRÜLMÜŞ DALGA KARAKTERİ
(ÜÇ BOYUT DIŞINDAKİ DİĞER
BOYUTLARIN ÜÇ BOYUT
İÇİNDEKİ DÜRÜLMÜŞLÜĞÜ)
• Mekfuf kelimesi, “dürülmüş” anlamına da
gelmektedir. Süper sicim teorisi için üç
boyut (buut) yeterli değildir, ek boyutlar
gerekmektedir. Ek boyutlar, dürülmüş bir
vaziyette bildiğimiz üç boyutta gizlenmiştir.
Bu görüş, bu konudaki en yaygın
yorumdur.
918
• 3 boyutlu bir âlemde yaşamaktayız.
• 4. boyut, itibari hat dediğimiz zamandır.
İçine zamanı da alan 5. boyut da vardır.
Zaman, itibari bir şeydir; hakiki vücudu
yoktur. Zamana değer, hayatiyet ve
canlılık kazandıran şey, o zaman zarfı
içinde yapılan işlerdir.
• Einstein, hem bu boyutlardan hem de 6.
boyuttan söz etmiştir. Einstein’ın iddia
ettiği bu 6. boyut, seyr ü seyahat olarak
bilinir.
919
• Mekfuf kelimesinin “dürülmüş” anlamında
da; maddenin dalga karakterine, süper
sicimlere ve 3 boyut dışındaki diğer
boyutlara çarpıcı bir işaret görülmektedir.
• Süper sicim teorisi, 1915 yılında Einstein
tarafından bulunan bir teoridir.
• Diğer âlemde insanın görmesi ise belki
100 boyutlu olacaktır. İnsan öbür dünyada
bir şeyi aynı anda 100 boyutlu olarak
görüp hissedebilecektir.
920
• Sonuç olarak kuantum mekaniğine göre,
evrendeki her bir zerreye karşılık gelen bir
dalga vardır. Evren, bu dalgalardan
meydana gelmiş bir denizdir.

921
YERYÜZÜNDE BULUNAN
DOĞAL ELEMENTLER VE
DOĞAL BİLEŞİKLER
HANGİLERİDİR?

922
METALLERİN SERBEST YA
DA BİLEŞİK OLARAK
DOĞADA BULUNMASIDAKİ
KURAL
• İndirgenme yarı pil potansiyeli listesinde;
indirgenme potansiyeli hidrojenden yüksek
olan metaller, soy (altın, platin, gümüş) ve
yarı soy (bakır, cıva) metallerdir. Soy
metaller doğada yalnız elementel hâlde
bulunur, bileşikleri hâlinde bulunmaz.
923
• Yarı soy metaller ise hem elementel hâlde
hem de bileşiği hâlinde bulunur.
• Amalgam diş dolgular; cıva ve gümüş
içerir. Altın diş dolgusu da vardır. Platin
metali ise, protezlerde kullanılır. Bütün bu
kullanımlarda altın, platin, gümüş ve cıva;
aynen doğadaki gibi metalik hâldedir. Sıfır
değerliklidir. Bu nedenle de sağlığa
zararları yoktur.
• Bakır ve cıva da soy metaller gibi genelde
doğada serbest hâlde bulunur.

924
• Bakır ve cıva metallerine, yarı soy metal
denmesinin sebebi; doğada doğal
bileşiklerinin de olmasıdır.
• Bu 5 element dışındaki bütün metaller,
yaklaşık 55-60 metal doğada yalnız
bileşikleri hâlinde bulunur, hiçbiri serbest
hâlde bulunmaz.
• Örneğin doğada Na, Ca, Al yoktur. NaCl
(yemek tuzu), CaCO3 (mermer), Al2O3
(alüminyum metalinin elektroliz yöntemiyle
elde edildiği boksit cevheri) vardır.

925
• Tabiatta bulunan ve suda çözünmeyen
doğal metal bileşiklerine cevher (filiz)
denir.
• Genellikle kaya tuzu gibi suda çözünenler
yerin derinliklerinde, suda çözünmeyenler
ise yerin üstündedir.
• Demir ve nikelin indirgenme potansiyeli
hidrojenden az olmasına rağmen,
yerkürenin merkezinde erimiş elementel
hâlde de bulunurlar.
926
• İnsan evrenin küçültülmüş bir örneği
olduğundan; evrende hangi doğal
element ve bileşik varsa, insanda
numunesi vardır.
• Zemin yüzündeki doğal element ve doğal
bileşiklerin çok faydalı görevleri vardır.
Özellikle de insanın hizmetine
koşmaktadırlar.

927
METALLER

928
• Pb (KURŞUN): Matbaacılıkta, çatıların
kaplanmasında, boru, halat, akü ve boya
yapımında kullanılır. Lehim; kurşun ve
kalay karışımıdır. Saçma; kurşun ve
arsenik karışımıdır. Matbaa harfi; kurşun,
kalay ve antimon karışımıdır.
• Zn (ÇİNKO): Pirinç alaşımında çinko ve
bakır vardır. Çatı kaplamalarında, otomobil
endüstrisinde, kaplamacılıkta ve boyar
madde üretiminde kullanılır.
929
• Ti (TİTANYUM): İlk olarak titan
uydusunda keşfedildiğinden bu isim
verilmiştir. Tıpta beyin tümörlerinin
tedavisinde, güdümlü mermi ve uçak
gövdesi imalinde, uydu alıcılarını
saptırmada ve aşınmayan balata
üretiminde kullanılır. Titanyum ile krom
karışımından oluşan alaşımdan, elektrik
israfının olmadığı elektrik kablosu
yapımında faydalanılır.
• W (VOLFRAM VEYA TUNGSTEN):
Ampullerin içindeki teller volframdır.
930
• Bi (BİZMUT), Po (POLONYUM), At
(ASTATİN), Rn (RADON), Fr
(FRANSİYUM), Ra (RADYUM), Ac
(AKTİNYUM), Th (TORYUM), Pa
(PROTAKTİNYUM), U (URANYUM):
Radyoaktif elementlerdir. Enerji üretimi ve
ışın elde edilmesinde kullanılır.
• Sn (KALAY): Teneke, kalaylanmış sacdır.
Sac, ince demir–çelik ürünüdür. Bronz
(tunç) alaşımı; kalay ve bakırın karışımıdır.
Lehim; kurşun ve kalay karışımıdır.
Matbaa harfi; kurşun, kalay ve antimon
karışımıdır.
931
• Mn (MANGAN): Sert çelik imalinde
kullanılır. Panzer paletleri, manganlı
çeliktir. Madeni para alaşımında da,
mangan metali de vardır.
• Pt (PLATİN): Platin tel ve platin elektrot
gibi laboratuvar araçlarında, takı
yapımında, sanayide sıvı yağlardan
hidrojenlendirmeyle margarin elde
edilmesinde katalizör olarak, cerrahide
ve diş protezlerinde kullanılır.

932
• Cu (BAKIR): Elektrik kablosu, mutfak
aracı, elektrot ve süs eşyası yapımında
kullanılır. Bronz (tunç) alaşımı; kalay ve
bakırın karışımıdır. Pirinç; bakırın çinkoyla
olan alaşımıdır. Bakırın erime noktası
düşüktür. Bu nedenle bakırın eritilmesi
eskiden beri önem kazanmıştır. Bakır,
doğada elementel hâlde bulunan beş
metalden birisidir. Bakır, korozyona karşı
dayanıklı bir metaldir. Bu sayılan
özelliklerinden dolayı; eskiden beri, hatta
günümüzde de bakırdan faydalanılmıştır.
933
İnsanoğlunun geçmişten günümüze
medeniyette ilerlemesi ve maddi güç
yönüyle önemli bir kalkınma elde etmesi;
bakırın eritilmesi ile tel ve levha hâline
getirilmesi ile olmuştur.
• Fe (DEMİR): İnsanlık, sosyal yaşamında
demire çok muhtaçtır. İnşaat sektöründe,
harp sanayisinde, otomotiv ve ulaşım
alanında demir–çelik endüstrisinin önemi
çok büyüktür. Mekanik, elektronik vb. her
dalda kullanılan, her çeşit alet demirden
yapılır.
934
Demiri hamur gibi yumuşatmak, tel gibi
inceltmek ve şekil vermek, endüstriyel
kalkınmanın aslı, anası, esası ve
kaynağıdır. Bu sebeple demirin önemine
vurgu için; “Demir yerden çıkmıyor, gökten
iniyor.” denmiştir. Yerkürenin merkezi;
erimiş demir ve erimiş nikel karışımıdır.
Semadan düşen taşlara, gök taşı denir.
Düşen gök taşlarının tetkik edilen
parçalarında; demir, çelik ve başka
maddeler karışık olarak bulunmaktadır.
935
• U (URANYUM): Nükleer reaktörlerde
hâlen kullanılan yakıttır. Ağrı dağında,
Soma’da ve Van gölünde uranyum
yatakları vardır.
• Al (ALÜMİNYUM): Otomobil, gemi,
vagon ve uçak yapımında; elektrik ve
kimya endüstrisinde; mutfak araç–
gereçlerinin ve elektrikli ev aletlerinin
imalinde kullanılır. Vagonlar, alüminyum
metalinden olmalıdır; çünkü alüminyum
metali hafiftir. Vagonlara demir
taşıtmamalıdır.
936
• Hg (CIVA): Termometre yapımında,
bileşik elde edilmesinde, barometre
üretiminde, cıva buharlı lamba imalinde
kullanılır. Amalgam alaşımı, diş
hekimliğindeki diş dolgu maddesidir; cıva
ve gümüşten oluşur.
• Ni (NİKEL): Paslanmaz çelik üretiminde,
madeni para yapımında kullanılır.
Magma; erimiş demir ve erimiş nikeldir.
• Th (TORYUM): Önümüzdeki yıllarda
nükleer reaktörlerin yakıtı toryumdur.

937
• Mg (MAGNEZYUM): Alaşımları uçak,
füze ve ev eşyası yapımında, ayrıca
fotoğrafçılıkta flaş olarak kullanılır.
• Os (OSMİYUM): Kaliteli tükenmez
kalemlerin ucu osmiyumdur.
• Cr (KROM): Çelik üretiminde ve
kaplamacılıkta kullanılır.

938
Au (ALTIN)
• Altın, kadınlarda yüksek ahlakın temini
içindir.
• Altın, hem erkekte hem de kadında
kadınlık hormonunu arttırır.
• Erkek ile kadın arasındaki muhabbeti altın,
şayet kadın takarsa arttırır.
• Altının bakır ve gümüş alaşımları, altının
yumuşaklığını gidermek için üretilir.
939
ALTIN REZERVLERİMİZ
NEREDEDİR?
• Altın yatakları ülkemizde Hatay ve
Konya’da bulunmaktadır.
• Bakır madeninin bulunduğu her yerde altın
da çıkarılır. Bakır ile altın, beraber bulunur.
• Fırat nehri Murgul’dan geçmektedir.
Murgul’da bakır madeni vardır. Henüz
bulunmasa da Murgul’da altın rezervi
araştırmaları sürdürülmektedir.

940
ALTIN REZERVİNDE DÜNYA
DOKUZUNCUSUYUZ,
KAYNAKLARIMIZI İSPAT
ETTİĞİMİZDE DÜNYA İKİNCİSİ
OLACAĞIZ
• Dünyada takı olarak kullanılan 650 000 ton
altının 65 000 tonu Türkiye’dedir
• Fırat’ın suyu çekilince altından altın
çıkacağı söylenmektedir.
941
METALLERİN SERBEST YA
DA BİLEŞİK OLARAK
DOĞADA BULUNMASIDAKİ
KURAL
• İndirgenme yarı pil gerilimi listesinde;
indirgenme potansiyeli hidrojenden yüksek
olan elementler, soy (altın, platin, gümüş)
metaller ve yarı soy (bakır, cıva)
metallerdir. Soy metaller doğada yalnız
elementel hâlde bulunur, bileşikleri hâlinde
bulunmaz.
942
• Yarı soy metaller ise hem elementel hâlde
hem de bileşiği hâlinde bulunur.
• Amalgam diş dolgular; cıva ve gümüş
içerir. Altın diş dolgusu da vardır. Platin
metali ise, protezlerde kullanılır. Bütün bu
kullanımlarda altın, platin, gümüş ve cıva;
aynen doğadaki gibi metalik hâldedir. Sıfır
değerliklidir. Bu nedenle de sağlığa
zararları yoktur.
• Bakır ve cıva da soy metaller gibi genelde
doğada serbest hâlde bulunur.
943
• Bakır ve cıva metallerine, yarı soy metal
denmesinin sebebi; doğada doğal
bileşiklerinin de olmasıdır.
• Bu 5 element dışındaki bütün metaller,
yaklaşık 70 metal doğada yalnız bileşikleri
hâlinde bulunur, hiçbiri serbest hâlde
bulunmaz.
• Örneğin doğada Na, Ca, Al yoktur. NaCl
(yemek tuzu), CaCO3 (mermer), Al2O3
(alüminyum metalinin elektroliz yöntemiyle
elde edildiği boksit cevheri) vardır.
944
• Tabiatta bulunan ve suda çözünmeyen
doğal inorganik metal bileşiklerine cevher
(filiz) denir. Formülü basit olan cevherler
olduğu gibi, kompleks olanları da vardır.
• Genellikle kaya tuzu gibi suda çözünenler
yerin derinliklerinde, suda çözünmeyenler
ise yerin üstündedir.
• Demir ve nikelin indirgenme potansiyeli
hidrojenden az olmasına rağmen,
yerkürenin merkezinde erimiş elementel
hâlde de bulunurlar.
945
“FIRAT’IN SUYU ÇEKİLİR VE
ALTIN MADENİNDEN BİR DAĞ
ZUHUR EDER.” SÖZÜNDE
HANGİ OLAYLARA
İŞARETLER VARDIR?
• Fırat suyunun altın değerinde olabileceği
bir döneme mecaz olarak işaret olabildiği
gibi yapılacak barajlardan elde edilecek
gelirlere de altın sözüyle işaret olabilir.
946
• Fırat’ın suyu tamamen çekilerek, altında
çok büyük altın ve petrol yataklarının
çıkacağı da bildirilmiş olabilir. Ayrıca,
toprak çökmeleri neticesinde altın
madeninin de bulunması olasıdır.
• Sözün devamındaki “Kim orada bulunursa
bir şey almasın.” sözünden de o bölgenin,
bünyemizde, bir dinamit gibi, potansiyel bir
tehlike olduğunun anlatılmasında şüphe
yoktur.

947
GÜMÜŞ VE ALTIN CİNSİNDEN
OLMAYAN HAZİNELER
• Peygamber Efendimiz buruk bir
tebessümle “Müjde Tâlekan’a! Orada Yüce
Yartıcı‘nın gümüş ve altın cinsinden
olmayan hazineleri var.” demiştir.
• Tâlekan, petrol yatakları bol olan bir
mıntıkanın adıdır. Tâlekan bölgesinde
bulunan Kazvin şehrinde petrol
çıkmaktadır. Kazvin, günümüzde İran
sınırları içerisindedir.
948
• İleride o bölgede uranyum, elmas vb.
başka değerli madenler de bulunabilir.
• Raif Karadağ “Petrol Fırtınası” adında bir
kitap yazmış, otel odasında öldürülmüştür.

949
TOPRAKTAKİ ALTINI SİYANÜR
YÖNTEMİYLE ÇIKARTMAK
ZARARLI MIDIR?
• Bergama’da altının çıkartılmaması için,
uzun zaman yürüyüş yapıldı. Necip
Hablemitoğlu ölümünden az önce siyanür
yürüyüşünün bahane olduğunu açıklamıştı.
• Bergama’da altın çıkarılmaya başlandı.
Senede 100 ton siyanür kullanılıyor,
tamamı yok ediliyor. Bu sebeple çevreye
zararı olmuyor.
950
• Ülkemizde çevreye başka sebeplerle
atılan zaten 265 000 ton siyanür vardır.

951
SİYANÜR YÖNTEMİYLE ALTIN
ELDE EDİLMESİNE AİT
KİMYASAL REAKSİYON
DENKLEMLERİ
• 4Au + 8NaCN +2H2O + O2 →
4NaAu(CN)2 + 4NaOH
• 2Na + 2Au(CN)2 + Zn →
2Au + Na2Zn(CN)4
952
ALTIN REZERVLERİMİZ
• Altın yatakları ülkemizde Hatay ve
Konya’da bulunmaktadır.
• Fırat’ın suyu çekilince altından altın
çıkacağı söylenmektedir.
• Bakır madeninin bulunduğu her yerde altın
da çıkarılır. Bakır ile altın, beraber bulunur.
• Fırat nehri Murgul’dan geçmektedir.
Murgul’da bakır madeni vardır. Henüz
bulunmasa da Murgul’da altın rezervi
araştırmaları da sürdürülmektedir.
953
ALTININ AYARININ
BELİRLENMESİ (ALTIN
SAHTECİLİĞİNİN ÖNLENMESİ)
• Cabir bin Hayyan; HCl formülüyle
gösterilen hidroklorik asidi (tuz ruhu),
HNO3 formülüyle gösterilen nitrik asidi
(kezzap) elde etmiştir.
• Cabir bin Hayyan bu iki buluşundan başka
bir de; 3 hacim derişik HCl ile 1 hacim
derişik HNO3 karışımından oluşan,
günümüzde de bütün dünyada kullanılan
kral suyunu keşfetmiştir.
954
• Altın, yalnız kral suyuyla kimyasal
reaksiyona girer.
• Kral suyu, başka hiçbir elementle kimyasal
reaksiyona girmez.
• Bu özellikten; hem altının saf olup
olmadığının anlaşılmasında hem de altın
alaşımlarındaki altının yüzde bileşim
miktarının bulunmasında (altının ayarının
tayini) yararlanılır.

955
• Altının yalnız kral suyuyla kimyasal
reaksiyona girmesi, hem altının saflığının
belirlenmesinde hem de özellikle
sahteciliğin önlenmesinde günümüzde de
kullanılan en yaygın ve önemli bir
yöntemdir.
• Bu yöntemin dört işlem basamağı vardır.
• Birinci basamakta; altın yüzdesi tayin
edilmek istenen metal karışımından oluşan
bileşimden (ayarından veya sahteliğinden
şüphe edilen altın) hassas tartım alınır.
956
• İkinci basamakta; altının üzerine kral suyu
ilave edilir.
• Kral suyuyla, yalnız altın kimyasal
reaksiyona girdiğinden yalnız altının
bileşikleri oluşur; gümüş, bakır, nikel, çinko
gibi altınla beraber bulunması muhtemel
olan metallerin bileşikleri oluşmaz.
• Altın yükseltgenmiş; diğer metaller ise
kimyasal reaksiyona girmemiş olur.

957
• Üçüncü basamakta ise; ikinci basamakta
oluşan altın bileşiğindeki altın katyonu,
tekrar sıfır değerlikli altına indirgenir.
• Bu işlem şöyle yapılır: Altın bileşiğindeki
altın katyonu, Fe+2 çözeltisi ile reaksiyona
sokulur; böylece altın katyonu tekrar
elementel altına indirgenir, Fe+2 ise Fe+3’e
yükseltgenir.

958
• Dördüncü (son) basamakta ise; ele geçen
saf altın tartılır; baştaki tartımla
oranlanarak altının yüzde safiyeti
bulunmuş olur.

959
ALTIN ALAŞIMLARI
Renk Ayar Alışımdaki Elementlerin Yüzdeleri
Sarı 22 Altın 91,67%
Gümüş 5%
Bakır 2%
Çinko 1,33%
Kırmızı 18 Altın 75%
Bakır 25%

Gül 18 Altın 75%


Bakır 22,25%
Gümüş 2,75%

960
Renk Ayar Alışımdaki Elementlerin Yüzdeleri

Pembe 18 Altın 75%


Bakır 20%
Gümüş 5%
Beyaz 18 Altın 75%
Palladyum veya Platin 25%

Beyaz 18 Altın 75% Palladyum 10%


Nikel 10% Çinko 5%
Gri– 18 Altın 75%
Beyaz Demir 17%
Bakır 8%
Yeşil 18 Altın 75%
Gümüş 25%
961
Renk Aya Alışımdaki Elementlerin
r Yüzdeleri

Açık Yeşil 18 Altın 75%


Bakır 23%
Kadmiyum 2%
Yeşil 18 Altın 75%
Gümüş 20%
Bakır 5%
Koyu Yeşil 18 Altın 75% Gümüş 15%
Bakır 6% Kadmiyum 4%
Beyaz– 18 Altın 75%
Mavi Demir 25%
veya Mavi
Mor – Altın 80%
962
Alüminyum 20%
Renk Ayar Alışımdaki Elementlerin Yüzdeleri

Sarı 22 Altın 91,6% Gümüş 5,5% Bakır 2,9%

Sarı 18 Altın 75% Gümüş 16% Bakır 9%

Yoğun 22 Altın 91,6% Gümüş 3,2% Bakır 5,1%


Sarı
Sarı 14 Altın 58,5% Gümüş 30% Bakır 11,5%

Koyu 9 Altın 37,5% Gümüş 31,25% Bakır 31,25%


Sarı

963
ALTIN ALAŞIMI FOTOĞRAFLARI

M Mavi G
o – ü
rBey Yeşil
Sarı
l
Sarı 964
AMETALLER

965
AMETALLERİN SERBEST YA
DA BİLEŞİK OLARAK
DOĞADA BULUNMASIDAKİ
KURAL
• F2 ve Cl2 gazı, tabiatta bulunmaz. Doğada
florür bileşikleri ve klorür bileşikleri vardır.
• F2 gazı ve Cl2 gazından başka bütün
ametaller; doğada, hem elementel hâlde
hem de bileşiği hâlinde bulunur.
• Tabloda bunlar örneklerle gösterilmiştir:
966
AMETALİN DOĞAL AMETAL
SEMBOLÜ ELEMENTEL İÇEREN
AMETALİN DOĞAL
FORMÜLÜ BİLEŞİĞİN
FORMÜLÜ
C C (KÖMÜR) CO2
H H2 (HİDROJEN) H2O
O O2 (OKSİJEN) CaCO3 (ALÇI)
N N2 (AZOT) PROTEİN
S S (KÜKÜRT TOZU) CaSO4
(MERMER)
Si Si (AKİK TAŞI) SiO2 (KUM)
967
• H2 (HİDROJEN): Sıvı hidrojen roket
yakıtıdır. H2 gazı; margarin elde edilirken
sıvı yağların doyurulması işleminde, uçan
balonlarda, NH3 (amonyak), HCl
(hidroklorik asit) ve CH3OH (metil alkol)
bileşiklerinin sentezinde kullanılır. Havanın
hacimce % 0,00005’i hidrojendir.
• S (KÜKÜRT): Tarımsal mücadelede ve
akülerin sıvısı olan sülfürik asit üretiminde
kullanılır.

968
• N2 (AZOT): Havanın hacimce % 78’i
azottur. Azot; amonyak ve nitrik asit
üretiminde kullanılır.
• I2 (İYOT): Tentürdiyot; I2 (iyot) ve KI
(potasyum iyodür)’ün C2H5OH (etil
alkol)’deki çözeltisidir. Radyoaktif izotopu,
hipertiroidizimde kullanılır.
• P (FOSFOR): Kırmızı fosfor, kibrit
üretiminde kullanılır.

969
• C (KARBON): Kömür, elmas ve grafit
olmak üzere üç allotropu vardır. Kömür
yakacak, elmas ziynet eşyası, grafit ise
elektrot ve kurşun kalem ucu olarak
kullanılır.
• O2 (OKSİJEN): Havanın hacimce % 21’i
azottur; azot solunum maddesidir.
Kaynakçılıkta ve çelik endüstrisinde
kullanılır. Oksijenin allotropu O3 (ozon);
havanın hacimce % 0,00006’sıdır. Ozon
tabakası, güneş ışınlarının zararını filtre
eder.
970
AMETALLERİN SERBEST YA
DA BİLEŞİK OLARAK
DOĞADA BULUNMASIDAKİ
KURAL
• F2 gazı ve Cl2 gazı, tabiatta bulunmaz.
Doğada florür bileşikleri ve klorür bileşikleri
vardır. Bu ikisinden başka bütün ametaller,
hem elementel hâlde hem de bileşiği
hâlinde bulunur. Tabloda bunlar örneklerle
gösterilmiştir:
971
ASAL GAZLAR (SOY GAZLAR)

972
• Kr (KRİPTON) VE Xe (KSENON):
Fotoğrafçılıkta, çok hızlı hareket eden
cisimlerin görüntülenmesinde kullanılır.
Havanın hacimce % 0,0001’i kripton ve
% 0,94’ü ise ksenondur.
• He (HELYUM): Uçan balonların
şişirilmesinde kullanılır. Havanın
hacimce % 0,000009’u helyumdur.
• Rn (RADON): Kanser tedavisinde alfa
ışını kaynağı olarak kullanılır.
973
• Ne (NEON) VE Ar (ARGON): Flüoresanlı
lambalarda tüplerin içine bu gazlar
doldurulur. Havanın hacimce % 0,0012’si
neon, % 0,94’ü ise argondur.

974
SOY GAZLARIN
KULLANILDIĞI YERLER
• He: Balon yapımında, soğutucularda, roket
yakıtı olarak, anestezik gazların
seyreltilmesinde
• Ne: Kırmızı ışık elde edilmesinde
• Xe: Araba farlarında
• Rn: Kanser tedavisinde

975
KSENONUN OKSİJENLE
YAPTIĞI BİLEŞİKLER
• XeO3
• XeO4
• Na4XeO6 x nH2O
• 2Ba2XeO6 x 3H2O

976
KSENONUN OKSİJENLE VE
FLORLA YAPTIĞI BİLEŞİKLER
• XeO2F2
• XeOF2
• XeOF4
• KXeO3F
• (NO)2XeF8

977
KSENONUN FLORLA YAPTIĞI
BİLEŞİKLER
• XeF2
• XeF4
• XeF6
• XeF6 x SbF5
• XeF6 x AsF5
• XeF2 x 2SbF5
• XeF2 x 2TaF5

978
• XeF6 x BF3
• RbXeF7
• NaXeF8
• K2XeF8
• Cs2XeF8
• Rb2XeF8

979
KRİPTON VE RADONUN
FLORLA YAPTIĞI BİLEŞİKLER
• KrF2
• KrF2 x SbF5
• KrF4
• RnFn

980
SOY GAZLAR YAPAY BİLEŞİK
OLUŞTURUR
• Soy gazlardan He (helyum), Ne (neon), Ar
(argon) elementlerinin hiçbir bileşiği
yoktur. Kr (kripton), Xe (ksenon) ve Rn
(radon) elementleri ise özel şartlarda O2
(oksijen) gazı ve F2 (flor) gazıyla bileşik
oluştururlar. Neden soy gazlardan ilk üçü
bileşik yapmıyor da son üçü bileşik
yapıyor? Neden yalnız O2 ve F2
elementleriyle bileşik oluşturuyorlar?
981
• Elektronegatiflik; bağ elektronlarını çekme
kabiliyetidir.
• Elektronegatiflik, periyodik tabloda soldan
sağa doğru artar. Soy gazların
elektronegatifliği diğer gruplara göre
yüksektir. Bununla beraber O ve F
elementlerinin elektronegatifliği; Kr, Xe ve
Rn’dan daha fazladır. He, Ne ve Ar
elementleri için elektronegatiflik söz
konusu değildir. Oksijenin elektronegatifliği
3,5, florun 4, kriptonun 3, ksenonun 2,6,
radonun ise 2,4’tür.
982
• Oksijen ve florun elektronegatifliği ile son
üç soy gazın elektronegatiflikleri arasında
fark azdır. Bu nedenle oluşan bileşik,
kovalent özelliktedir. Elektronegatifliği az
olan Kr, Xe ve Rn kısmi pozitif
konumunda; elektronegatifliği fazla olan O
ve F ise kısmi negatif konumundadır.
• Soy gaz bileşikleri, yapaydır. Araştırma
amaçlı üretilmiştir.
• Kullanım yerleri yoktur.

983
• Oluşturulma reaksiyonları, endotermik
olduğundan masraflıdır.
• Tabloda görüldüğü gibi çok farklı bileşik
oluştururlar. İki element arasında çok
sayıda bileşiğin meydana gelmesi;
kararsızlığın ve zorla oluşturulmanın
göstergesidir.
• Kararsız bileşik, hemen bozunan bileşik
anlamına gelir.

984
• Soy gaz bileşikleri, ametal– ametal
bileşikleri gibi adlandırılır.
• Soy gazlar, havada bulunan elementlerdir.
• Soy gaz bileşikleri, 1964 yılında
üretilmiştir.

985
ELEMENTEL HÂLDE OLAN SOY
GAZLARIN HAVADA HACİMCE BULUNMA
YÜZDELERİ
GAZIN ADI HACİMCE
YÜZDESİ
Helyum 0,0005
Neon 0,0012
Argon 0,94
Kripton 0,0001
Ksenon 0,000009
986
YARI METALLER

987
• Si (SİLİSYUM): Kuvars, akik taşı ve
çakmak taşı silisyum kristalidir. Kuvars
kristali, enerji verir ve tansiyonu düzenler.
Bütün akik taşları stres ve gama iyi gelir.
Kırmızı akik taşı meni noksaniyetini
tamamlar, kan dolaşımını düzenler. Mavi
akik taşı, düşünce yeteneğini geliştirir ve
güzel konuşmayı sağlar. Pembe akik taşı,
kötü duygulara fırsat vermez ve sempati
kazandırır. Mor akik taşı, ametist olarak
bilinir.
988
B (BOR)
• Dünya bor rezervinin % 76’sı
Türkiye’dedir. Bor madeninin üretiminde
ve ihracatında Türkiye dünyada birinci
sıradadır. Ülkemizde bor Kütahya–Emet’te
bulunmaktadır. Bolu tüneli havalisinde de
bor bulunmuştur. Bolu tüneli yapımı 15
sene sürmüştür. Ülkemizdeki bor üretim
merkezleri; Balıkesir–Bandırma, Balıkesir–
Bigadiç, Eskişehir–Kırka, Bursa–
Kestelek’tedir.

989
• Bor bileşikleri, hidrojen kaynağıdır. Bordan
elde edilen hidrojen, yakıt olarak kullanılır.
Bor bileşiğinin içerdiği hidrojen yakıtıyla
çalışan arabalar vardır. Bunlara bor
arabaları denir. Yine bor cevherindeki
hidrojenin, hava oksijeniyle yanması
suretiyle çalışan bor pili ve bor reaktörü de
vardır. Borun yakıt olarak kullanılması, en
önemli kullanım alanıdır. Bu alanda,
gelecekte çok ileri gelişmelerin olacağı
tahmin edilmektedir.
990
• Önemli bir diğer kullanım alanı da bor
alaşımlarıdır. Borun çelikle olan alaşımı
elastikiyet kazanır. Bu özelliğinden dolayı
150 katlı binalarda kullanılır.
• Uzay mekiği yapımında da bor
kullanılmaktadır.
• LCD televizyon ekranı yapımında da bor
kullanılmaktadır.
• Bor madeni 400 farklı alanda katkı
maddesi olarak kullanılmaktadır.
991
• Bor; cam, deterjan, seramik, ısı
izolasyonu, ilaç, elektronik, tarım, sağlık,
tekstil, cam vb. pek çok sektörde yaygın
olarak kullanılır.
• Borun dünya fiyatını Türkiye
belirlemektedir.
• Bor madeni Türkiye için stratejik öneme
sahiptir, ülkemizi ilerilere götürecek bir
kaynaktır.

992
• Bor, doğada genelde cevherleri hâlinde
bulunur.
• Nadiren elementel hâlde de bulunur.
• Elementel hâldeki kullanım alanları ve
yakıt olarak kullanımı aslında çok daha
önemlidir.
• Çeşitli yöntemlerle, doğal bor bileşiğinden
bor elementi elde edilir. Türkiye’de bu
üretime henüz başlanmamıştır.

993
• As (Arsenik): Ağır metaldir. Ağır metallerin
hepsi, hem kendileri hem de bileşikleri
zehirdir. Kaynak sularında bulunmazlar.
Yer altından gelen ağır metal içeren sular
Burdur gölü, Acı göl gibi göllerde, ağır
olduklarından toplanırlar; yeryüzüne
çıkamazlar. Diğer sularla bulunan arsenik,
çevre kirlenmesi sebebiyledir. Halk
arasında zırnık adıyla bilinen madde
arseniktir.

994
ARSENİK İLE ZEHİRLEME
• Arseniğin zehir olarak kullanılması çok
eskidir. Roma tarihinde Hıristiyanlara karşı
kullanmışlardır, eskilere dayanmaktadır.
Fatih Sultan Mehmet, Yavuz Sultan Selim
başta olmak üzere çok sayıda Osmanlı
padişahının, günümüzde de Turgut
Özal’ın, Bülent Ecevit’in zehirlendiği
söylenmektedir. Zehirlenenler genelde iyi
insandır, vücutları çürümeden duruyordur.
995
TARİHÎ ŞAHSİYETLERİN
MEZARLARI AÇILARAK
ZEHİRLENDİKLERİ AÇIĞA
ÇIKARILMALI MI?
• Böyle tarihî şahsiyetler için bu yapılmalıdır.
Mezarları açılmalı ve adli tıpa
gönderilmelidir, bunun hiçbir mahzuru
yoktur, en azından mesele kestirilip
atılarak konu kapatılmış olur.

996
BOR NİÇİN
ÖZELLEŞTİRİLMEDİ? (BOR
POLİTİKAMIZ)
• Yakın bir geçmişte Türkiye’deki bor
rezervlerini uluslararası tröstler ele
geçirmeye çalıştılar.
• Özelleştirme günlerinde bora talipmiş gibi
gözüken yerli firmalar, yabancıların
taşeronuydu.
• Bu ayak oyunlarından dolayı bor
özelleştirme kapsamından çıkarıldı.
997
• Bor, Eti Maden İşletmeleri tarafından
çıkarılmaktadır ve işlenmektedir. Eti
Maden İşletmeleri, bir devlet kuruluşudur.
• Bor madeni Türkiye için stratejik öneme
sahiptir, ülkemizi ilerilere götürecek bir
kaynaktır.

998
ELEMENT OLARAK
KULLANDIĞIMIZ DOĞAL
KAYNAKLARIMIZIN
BULUNDUĞU YERLER
• Alüminyum, Hakkâri’de, Seydişehir’de ve
Toros dağlarında bulunur.
• Ülkemizdeki toryum madeni kaynakları
Eskişehir–Sivrihisar– Beylikahır–
Kızılcaören köyünde ve Malatya’da
Hekimhan–Kulancak’tadır.
999
• Titanyum Isparta’da bulunur.
• Altın, Hatay ve Konya’da bulunur.
• Bakır, Ergani ve Murgul’da bulunur.
• Bor; Kütahya–Emet, Balıkesir–Bandırma,
Balıkesir–Bigadiç, Eskişehir–Kırka ve
Bursa–Kestelek’te bulunmaktadır.
• Uranyum; Ağrı dağında, Soma’da ve Van
gölünde vardır.

1000
HANGİ ELEMENTTE
DÜNYADA BİRİNCİYİZ?

• Dünyadaki borun % 76’sı Türkiye’dedir.


• Dünyadaki toryumun % 80’i Türkiye’dedir.
• Dünyadaki titanyumun % 100’ü
Türkiye’dedir.

1001
KAYNAKLARDA ÜLKELERİN
MADEN YÜZDELERİ NİÇİN
FARKLIDIR?
• Bir element, farklı cevherlerden elde
edilebilir. Şayet herhangi bir elementin;
cevherdeki yüzde içeriği azsa ve günümüz
tekniğine göre henüz o cevherden elde
edilmesi ucuz yolla gerçekleştirilemediyse,
o kaynak yok sayılıyor.
• Ülkemizde çok bulunan titanyumun bir
görevi de, uydu haritalarında maden
kaynaklarımızı tam göstermemesidir.
1002
• Hazinelerin üstünü örtme konusu,
kaynaklarımızın üstüne üşüşülmesini
önlemesi açısından günümüzde önem
taşımaktadır.

1003
MÜSLÜMANLARIN BULDUĞU
ELEMENTLER
• Alkali kelimesi, Arapça el kali kökünden
türemiştir. Arapçada lügat manası bazik
olan madde demektir. Kalevi de denir.
Cabir bin Hayyan, potasyuma özelliğine
uygun kalium adını vermiştir. Potasyum,
bazik özellikte bir elementtir. Kalium,
kalevi özelliğe sahip madde anlamındadır.
Kalevi kelimesinin Latincesi olan kalium
sözcüğü Arapçadan Latinceye geçmiştir.
1004
• Müslümanların bulduğu elementler 800’lü
yıllara rastlar.
• 10 kadar elemente ismini Müslümanlar
koymuştur.

1005
IUPAC’IN YENİ ÜRETİLECEK
ELEMENTLERİN İSMİNİ
BELİRLEDİ
• Yeni üretilecek elementlerin ismini IUPAC
belirliyor. Kural olarak; rakamların
Latinceleri birleştirildikten sonra sonuna
ium eki ekleniyor.
• LATİNCE RAKAMLAR
• 0 – nil

1006
• 1 – un
• 2 – bi
• 3 – tri
• 4 – quadr
• 5 – pent
• Örneğin; 205 atom numaralı elementin adı
binilpentium olacak.

1007
IUPAC
Uluslararası Temel ve Uygulamalı
Kimya Birliği
The International Union of Pure and
Applied Chemistry

1008
ÜNİTE İLE İLGİLİ SOSYAL
ALANDA KULLANILAN KİMYA
KELİME VE DEYİMLERİ

1009
ATOM PARÇASI AĞIRLIĞI
• En küçük miktarı anlatmak için kullanılan
bir deyimdir. Atom parçası ağırlığındaki
iyiliğin de kötülüğün de karşılığı mutlaka
verilir.

1010
MERKEZKAÇ (ANİL MERKEZ)
KAÇIŞ
• Geriye dönüşün çok zor olduğu kaçışlara
merkezkaç (anil merkez) kaçış denir.

1011
AİLE İZOTOPLARI, FERT
PARTİKÜLLERİ, AİLE
MOLEKÜLLERİ
• Milletler ailelerden, aileler de fertlerden
meydana gelir.
• Aile izotopları, fert partikülleri ile; millet de
aile molekülleri ile şekillenir ve iyi veya
kötü bir durum ortaya çıkar.

1012
AİLE ATOMU VE FERT
İZOTOPLARI
• Toplum aile atomu ve fert izotoplarının hâl
ve keyfiyetlerine göre şekillenmekte ve
buna göre yönlenmektedir.

1013
ATOM İLE İLGİLİ SÖYLEM
HATALARI
• Her elementin yapı taşı atom değildir. Yapı
taşı molekül olan elementler de vardır.
Bunlara element molekülleri denir.
• Element tanımında; “aynı cins atomdan
oluşan saf madde” derken izotoptan da
söz edilmelidir; çünkü her bir aynı cins
atomun farklı izotopu vardır; bu yönden
farklı atom olmaktadır.
1014
BİLEŞİK TANIMIYLA İLGİLİ
SÖYLEM HATALARI
• Her bileşiğin yapı taşı molekül değildir.
Yapı taşı formül-birim olan bileşikler de
vardır.
• Bileşik diyebilmemiz için farklı cins
atomların kimyasal yolla birleşmesi
gerekir. Aynı cins atomların kimyasal yolla
birleşmesinden oluşan element
molekülleri, elementtir; bileşik değildir.
1015
ORTAÖĞRETİM KİMYA
9.SINIF 3.ÜNİTE:
KİMYASAL TÜRLER ARASI
ETKİLEŞİMLER

1016
ÜNİTENİN BÖLÜM
BAŞLIKLARI
• 1.BÖLÜM: KİMYASAL TÜRLER
• 2.BÖLÜM: KİMYASAL TÜRLER ARASI
ETKİLEŞİMLERİN SINIFLANDIRILMASI
• 3.BÖLÜM: GÜÇLÜ ETKİLEŞİMLER
• 4.BÖLÜM: ZAYIF ETKİLEŞİMLER
• 5.BÖLÜM: FİZİKSEL VE KİMYASAL
DEĞİŞİMLER

1017
1.BÖLÜM: KİMYASAL
TÜRLER

1018
• Kuzey ışıkları atmosferin üst
katmanlarında iyonlaşmış azot ve
oksijenin elektronlarının temel enerji
düzeyine dönüşmesi sonucu oluşur. Kuzey
ışıklarındaki pozitif ve negatif iyonlar, uçan
balonlardaki Helyum (He), oksijen
tüplerindeki oksijen gazı (O2), şişedeki su
(H2O), altın külçeleri (Au) gibi maddeler
farklı tür tanecikler içerir. Bu maddeleri
oluşturan farklı taneciklere kimyasal türler
denir.
1019
KİMYASAL TÜRLER
• Kimyasal türler atom, molekül ve iyon
olarak sınıflandırılabilir.
• Atom
• Molekül
• İyon
• Formül-birim, iyonik bileşiklerin yapı
taşıdır. Formül-birim, katyon ve anyon
olmak üzere farklı yükte iki çeşit iyondan
oluşur.
1020
ATOM
• Bir elementin fiziksel ve kimyasal
özelliklerini gösteren en küçük birimine
atom denir. Atomlar proton, nötron ve
elektron gibi daha küçük taneciklerden
oluşmalarına rağmen fiziksel ve kimyasal
yöntemlerle daha basit birimlerine
ayrıştırılamaz. Ancak nükleer yöntemlerle
ayrıştırılabilir. Proton, nötron gibi tanecikler
çekirdekte; elektronlar ise elektron
bulutunda yer alır.
1021
• Atom çapı elektron bulutu da dâhil olmak
üzere yaklaşık 10-8 cm, çekirdeğin çapı ise
yaklaşık 10-12 -10-13 cm kadardır. Atomlar
boyutlarının çok küçük olması nedeniyle
optik mikroskoplarla görüntülenemez
ancak elektron mikroskobu gibi araçlarla
görüntülenebilir. Metaller (K, Fe, Cu, Au,
Na vb. yaklaşık 70 metal) ve soy gazlar
(He, Ne, Ar, Kr, Xe, Rn) tek atomlu hâlde
bulunur. Metal ve soy gazlar tek atomlu
olarak bulundukları için monoatomik
elementler denir.
1022
MOLEKÜL
• Aynı veya farklı atomların birbiri ile
etkileşmesi sonucunda oluşan kimyasal
türlere molekül denir (element molekülü,
bileşik molekülü). Moleküller en az iki
atomun birleşmesiyle oluşur.
• Aynı atomlar birleşirse element
molekülünü oluşturur. 10 elementin
kimyasal türü (yapı taşı) moleküldür, atom
değildir.
1023
• 10 elementin kimyasal türü moleküldür:
H2, N2, O2, F2, Cl2, Br2, I2, At2, P4, S8.
Bunlardan 3’ünün allotropu vardır:
O2 (oksijen), O3 (ozon)
P4 (beyaz fosfor), P8 (kırmızı fosfor)
S8 (monoklinik kükürt), S4 (rombik kükürt)
• Farklı atomlar birleşirse bileşik molekülünü
oluşturur. CO2, H2O, CH4, N2O, H2SO4,
CH3COOH vb. Bu bileşikler kimyasal
yöntemlerle kendini oluşturan bileşenlere
ayrışabilir.
1024
• Moleküller iki atomlu (diatomik), üç atomlu
(triatomik) veya çok atomlu (poliatomik)
olabilir.
• İki atomlu moleküllere F2, HCl örnek
verilebilir.
• Üç atomlu moleküllere O3, H2O örnek
verilebilir.
• Çok atomlu moleküllere H2SO4, C6H12O6
ve polimerler örnek verilebilir.

1025
İYON
• Elektron vermiş veya almış atom ya da
atom gruplarına iyon denir.
• Bir atom, elektron verdiğinde verdiği
elektron sayısı kadar pozitif (+) yük,
elektron aldığında aldığı elektron sayısı
kadar negatif (-) yük ile yüklenir.
• Pozitif yüklü iyonlara katyon, negatif yüklü
iyonlara anyon denir. Yüklü atom
gruplarına kök adı verilir.
1026
• Na+, Mg2+, Al3+, NH4+ katyona örnek
verilebilir.
• Cl-, O2-, N3- anyona örnek verilebilir.
• NH4+, H3O+, OH-, SO42- köke örnek
verilebilir.
• NH4+, H3O+ pozitif köke örnektir.
• OH-, SO42- negatif köke örnektir.
• Bir atom elektron verip katyonuna
dönüştüğünde çapı küçülür, elektron alıp
anyonuna dönüştüğünde ise çapı büyür.
1027
Na atomu Na +hâline (sodyum
iyonu) geçerken çapı küçülür.

1028
Cl atomu Cl (klorür iyonu)
-

hâline geçerken çapı büyür.

1029
• Na+ ile Cl- iyonu arasında gerçekleşen
kimyasal bağ ile NaCl bileşiği oluşur. NaCl
bileşiği iki atomlu olduğu hâlde, kimyasal
türü molekül değildir, çünkü iyonik
bileşiktir.
• İyonik bileşiklerin kimyasal türüne formül
birim denir, molekül denilmez. NaCl
molekülü bir tane anyon ile bir tane
katyondan meydana gelir, kimyasal türü
(yapı taşı) iki tane iyon içeren formül
birimdir.
1030
• İyonik bileşiklerde en küçük yapı taşı olan
formül birimler bir araya gelerek birim
hücreleri, birim hücreler de bir araya
gelerek iyonik kristalleri oluşturur. NaCl,
CsCl, AlCl3, NaNO3 gibi bileşikler iyonik
kristallere örnektir.

1031
FORMÜL-BİRİM
• İyonik bileşiklerin yapı taşına molekül
denilmez, formül-birim denilir; örneğin
rafine sofra tuzunun yapı taşı NaCl’dir.
• 1 birim formül 2 adet iyondan meydana
gelir.

1032
MOLEKÜL KÜTLESİ
• Kovalent bileşiği oluşturan atomların atom
kütleleri toplamına molekül kütlesi denir.
• Kovalent bileşikler için molekül kütlesine
formül kütlesi de denilebilir.

• Suyun molekül kütlesini bulalım (H:1,


O:16).
H2O: 18
1033
FORMÜL KÜTLESİ
• İyonik bileşiği oluşturan atomların atom
kütleleri toplamına formül kütlesi denir,
molekül kütlesi denilmez.

• NaCl’nin formül kütlesini bulalım (Na:23,


Cl:35,5).
NaCl: 58,5

1034
A 2017-YGS 9.SINIF KİMYA
3.ÜNİTE

1035
2.BÖLÜM: KİMYASAL
TÜRLER ARASI
ETKİLEŞİMLERİN
SINIFLANDIRILMASI

1036
Kimyasal bağların tamamı, zıt
değerlerin birbirini çekmesidir.
Her zıt değerin birbirini çekmesi,
kimyasal bağ adını almaz.

1037
NE KADAR ŞEY VARSA HEPSİ DE
ÇİFT OLARAK (ZIT KUTUPLU, BAŞKA
BİR İFADEYLE POZİTİF VE NEGATİF)
VAR EDİLMİŞTİR.

FARKLI YÜKLER BİRBİRİNİ ÇEKER.

BU ÇEKİMİN BİR KISMI KİMYASAL


BAĞDIR.
1038
HER BİR TANECİĞİN YA POZİTİF
(+) YA DA NEGATİF (–) OLMASI
• Her bir taneciğin + veya – olması gerekir,
olmasaydı evren ve yaşam devam
etmezdi.

1039
1040
KİMYASAL TÜRLER ARASI
ETKİLEŞİMLER

1041
Kimyasal Türler Arasındaki
Etkileşimlerin Sınıflandırılması
• Kimyasal türler arasındaki etkileşimler,
• A) Bağın sağlamlığına göre
• B) Bağlanan türlere göre
sınıflandırılabilir.

1042
A) Bağın Sağlamlığına Göre
Sınıflandırma
• Kimyasal türler birbirine yaklaştığında
elektron bulutları ve çekirdekler arasında
elektrostatik itme ve çekme kuvvetleri
meydana gelir. Çekme kuvvetleri itme
kuvvetlerinden büyükse güçlü etkileşim
oluşur.
• Çekme-itme kuvvetlerinin birbirine yakın
olduğu durumlarda ise zayıf etkileşim
meydana gelir.
1043
• Güçlü etkileşimlere kimyasal bağ denir.
• Zayıf etkileşimlere de fiziksel bağ denir.

1044
KİMYASAL BAĞ
• İki ya da daha fazla atom arasında
elektron alış verişi veya elektronların ortak
kullanılmasıyla oluşan bağlar kimyasal
bağlardır. Metal atomları arasındaki bağa
da kimyasal bağ denir.
• Bir kimyasal bağ oluşurken ısı açığa çıkar.
• Oluşan bu kimyasal bağın kırılması için de
aynı miktar enerji gerekir.

1045
• Bu enerjiye kimyasal bağ enerjisi denir.
• Bir moleküldeki kimyasal bağ enerjisinin
toplamı ne kadar büyükse molekül o kadar
kararlıdır.

1046
Suyun elektrolizi kimyasal değişimdir, kimyasal
değişimde kimyasal bağlar kopar.

1047
FİZİKSEL BAĞ
• Kovalent bileşiklerin hâl değiştirmesinde
görevli olan bağ fiziksel bağdır.
• Kovalent bileşikler hâl değiştirirken
kovalent bağ aynen kalır, moleküller arası
uzaklık değişir.

1048
Suyun buharlaşması fiziksel değişimdir, fiziksel
değişimde zayıf etkileşimler (su molekülleri
arasındaki fiziksel bağlar) kopar.

1049
Kimyasal Türler Arası Etkileşimlerin
Sınıflandırılması

1050
Molekülde güçlü ve zayıf
etkileşimler

1051
B) Bağlanan Türlere Göre
Sınıflandırma
• Atomlar arası ve moleküller arası bağlar
olarak sınıflandırılır.

1052
a) Atomlar Arası Bağlar
• Aynı veya farklı tür atomlar arasındaki
etkileşimler sonucunda atomlar arası
bağlar oluşur. Örneğin hidroklorik asitteki
H-Cl, sudaki O-H ve flor gazındaki F-F,
demir elementindeki Fe-Fe, helyum
gazındaki He-He gibi. Örneklerin tamamı
atomlar arası bağ olmasına rağmen bu
bağların hepsi güçlü veya hepsi zayıftır
denilemez.
1053
HCl bileşiğinde hidrojen ve klor atomları arasındaki
kimyasal bağ güçlü etkileşim olup atomlar arası
bağdır.

1054
• Örneğin Fe-Fe ve He-He atomları
arasındaki bağın her ikisi de atomlar arası
bağdır. Tabloda kaynama noktaları
arasındaki farktan anlaşılacağı gibi Fe-Fe
atomları arasındaki bağ güçlü, He-He
atomları arasındaki bağ zayıftır. Fe-Fe
atomları arasındaki çekim güçlü olduğu
için demirin kaynama noktası yüksektir ve
oda koşullarında katıdır. He-He atomları
arasındaki çekim zayıftır, kaynama noktası
çok düşük ve oda koşullarında gazdır.
1055
Fe ve He Atomlarının Bağ Türü,
Fiziksel Hâli ve Kaynama
Noktası

1056
b) Moleküller Arası Bağlar
• Aynı veya farklı tür moleküller arasındaki
etkileşimler sonucunda moleküller arası
bağlar oluşur. F2…….F2, HCl…….HCl,
H2O…....NH3, CO2…….CO2,
H2O……H2O’da görüldüğü gibi nokta
noktayla gösterilir. Moleküller arası
bağların hepsi zayıf etkileşim olmasına
rağmen etkileşim türlerinde ve çekim
güçlerinde farklılıklar vardır.
1057
• Örneğin H2O…….H2O ve CO2……CO2
moleküller arası zayıf etkileşimdir. Ancak
moleküllerin çekim güçleri farklı olduğu için
kaynama noktaları ve fiziksel hâlleri
farklıdır. H H2O…….H2O molekülleri
arasındaki çekim CO2……CO2 molekülleri
arasındaki çekime göre daha fazla olduğu
için H2O’nun kaynama noktası daha
yüksek ve oda koşullarında sıvıdır.
CO2……CO2 molekülleri arasındaki çekim
daha zayıf olduğundan kaynama noktası
çok düşük ve oda koşullarında gazdır.
1058
H2O ve CO2 Moleküllerinin Bağ
Türü, Fiziksel Hâli ve Kaynama
Noktası

1059
H2O molekülleri arasındaki zayıf
etkileşimin gösterimi (hidrojen
bağı)

1060
• Kimyasal türler arasındaki etkileşimleri
bağlanan türlere göre sınıflandırmak,
güçlüklere neden olduğundan bağın
sağlamlığına göre sınıflandırma yapmak
daha doğru olur.

1061
GÜÇLÜ ETKİLEŞİMLER ÜÇ
GRUPTA İNCELENİR
TANECİK İÇİ KİMYASAL BAĞ
• 1.İYONİK BAĞ
• 2.KOVALENT BAĞ
OLMAK ÜZERE 2 ÇEŞİTTİR.
• 3. METAL BAĞI (METALİK BAĞ)
Metalik bağ, tanecik içi bağ değildir, metal
atomları arasındadır.
1062
TANECİK İÇİ GÜÇLÜ
ETKİLEŞİM
• Tanecik içi güçlü etkileşim (kimyasal bağ)
iki grupta incelenir.
• Tanecik içi kimyasal bağın birincisi
elektron alış verişi sonucu oluşan iyon
yapılı bileşiklerde görülür. İyonik bağ adını
alır. Anyon (–) ile katyonun (+) birbirini
çekimi olarak ortaya çıkar.
• En kuvvetli kimyasal bağdır.

1063
• Tanecik içi kimyasal bağın ikincisi;
elektronlarını ortak kullanarak soy gaza
benzeyen kovalent yapılı bileşiklerdeki
kovalent bağ adını alan çekimdir.
Bunlardaki çekim şöyle oluşur: Bağ
elektronları, elektron severliği fazla olan
atoma daha yakındır. Bağ elektronlarının
yakın olduğu atom kısmi negatif, uzak
olduğu atom kısmi pozitif olur. Böylece
kovalent bağlı bileşiği oluşturan atomlar
arasındaki kısmi pozitif ve kısmi
negatiflikten dolayı çekim ortaya çıkar.
1064
• Her bir kovalent bağın enerjisi farklıdır.
• Kovalent bağlar ikiye ayrılır: Apolar
kovalent bağ, polar kovalent bağ.
• Apolar kovalent bağ; aynı cins ametal
atomları arasındaki kimyasal bağdır.
• Polar kovalent bağ; farklı cins ametal
atomları arasındaki kimyasal bağdır.

1065
TANECİKLER ARASI GÜÇLÜ
ETKİLEŞİM
• Tanecikler arası güçlü etkileşim (kimyasal
bağ) yalnız metalik bağdır.

1066
KOVALENT BAĞIN
FORMÜLDEN BELİRLENMESİ
• Aşağıdaki 12 atom arasında olan kimyasal
bağ kovalent bağdır.
• 1A’da H
• 3A’da B
• 4A’da C, Si
• 5A’da N, P
• 6A’da O, S
• 7A’da F, Cl, Br, I
1067
İYONİK BAĞIN FORMÜLDEN
BELİRLENMESİ
• Formülde bu 12 element dışında birinci
element olarak başka bir element varsa o
bileşik iyonik bileşiktir.

1068
A 2020-TYT (9.SINIF KİMYA
3.ÜNİTE 2.BÖLÜM)

1069
A 2018-TYT (9.SINIF KİMYA 3.ÜNİTE 2.BÖLÜM)

1070
E 2013-YGS (9.SINIF KİMYA
3.ÜNİTE 2.BÖLÜM)

1071
A 2011-YGS (9.SINIF KİMYA
3.ÜNİTE 2.BÖLÜM)

1072
D 2004-ÖSS/FEN-1 (9.SINIF
KİMYA 3.ÜNİTE 2.BÖLÜM)

1073
3.BÖLÜM: GÜÇLÜ
ETKİLEŞİMLER

1074
LEWİS YAPISININ TANIMI
• Atomlar bileşik oluştururken güçlü
etkileşimler meydana gelir. Güçlü
etkileşimlerde atomların son katmanındaki
elektronları etkileşir. Bu nedenle bağ
oluşumunu göstermek için yalnızca
değerlik elektronlarının gösterildiği yapılar
kullanılır. Bu yapılar Lewis yapısı olarak
adlandırılır.

1075
ATOMLARIN LEWİS YAPISI
• Lewis yapısı, bir element sembolü ile son
katman (değerlik) elektronlarının sayısını
gösteren noktalardan oluşur. Bir atomun
Lewis yapısı aşağıdaki şekilde yazılır.
• 1. Elementin katman elektron dizilimi
yazılır.
• 2. Son katmandaki elektron sayısı bulunur.
• 3. Element sembolü yazılır.
1076
• 4. Element sembolünün çevresine değerlik
elektron sayısı kadar nokta konur. Bu
noktalar sembolün dört tarafına önce teker
teker yerleştirilir. Eğer dörtten fazla
elektronu varsa sekize (oktete) ulaşıncaya
kadar noktalar ikişerli olacak şekilde
eşleştirilir. Sonuçta sembol etrafında grup
numarası kadar nokta olmalıdır. Noktaların
nereye nasıl konulacağı, yazılış şekli
önemlidir.

1077
2He, 12Mg, 13Al
ve 8O
Elementlerinin Lewis Yapılarını
Yazılması
• Helyum, magnezyum, alüminyum ve
oksijen atomlarının Lewis yapısını
yazabilmek için öncelikle her birinin
katman elektron dizilimi yazılır.

1078
• Değerlik elektron sayıları helyumun 2,
magnezyumun 2, alüminyumun 3,
oksijenin 6’dır. Magnezyumun 2 elektronu,
alüminyumun 3 elektronu, oksijenin 6
elektronu element sembollerinin etrafına
sıra ile yerleştirilir. Helyum soy gaz
olduğundan helyumun iki elektronunu yan
yana yazmak daha doğru olur.

1079
A TYT-YKS 2022 9.SINIF
KİMYA 3.ÜNİTE

1080
İYONLARIN LEWİS YAPISI
• Magnezyum iyonunun, alüminyum
iyonunun ve oksijen iyonunun Lewis
yapısını yazalım. Katyonların Lewis
yapısında nokta yoktur, iyonunun yazılışı
ile aynıdır. Anyonların Lewis yapısında 8
ya da 2 nokta vardır.

1081
İYONİK BAĞLARIN OLUŞUMU

1082
İYONİK BAĞ TANIMI
• İyonik bağ anyonlarla katyonlar arasında
meydana gelir. Genelde metal atomu son
yörünge elektronlarını vererek katyon,
bunu alan ametal atomu da anyon
oluşturur. Bu iyonlar bir kristal yapı
oluşturmak üzere elektriksel çekim kuvveti
ile birbirlerini çekerler. Bu etkileşimden
iyonik bağ oluşur.

1083
İYONİK BİLEŞİK TANIMI
• İyonik bileşikler anyonlarla katyonlar
arasında meydana gelir. Genelde metal
atomu son yörünge elektronlarını vererek
katyon, bunu alan ametal atomu da anyon
oluşturur. Bu iyonlar bir kristal yapı
oluşturmak üzere elektriksel çekim kuvveti
ile birbirlerini çekerler. Bu etkileşimden
iyonik bileşikler oluşur.

1084
YEMEK TUZUNUN OLUŞUMU
• Yemek tuzunun sistematik adı sodyum
klorürdür. Sodyum klorür, sodyum ve klor
iyonlarının güçlü etkileşimlerle bir araya
gelmesi sonucunda deniz, tuz gölü, kaya
vb. yerlerde canlılar yaratılmadan
oluşturulmuştur. Sodyum aktif metaldir,
hava ve suyla şiddetle tepkimeye girer,
laboratuvarda gaz yağı içerisinde saklanır,
element olarak doğada yoktur.
1085
• Klor da zehirli bir gazdır, element olarak
doğada yoktur. Yemek tuzu ilk başta bizim
için var edilirken patlayıcı ve zehirli bu iki
madde kullanılmıştır.
• Doğal tuz yalnız NaCl değildir, 80 küsur
bileşik içerir. Denizleri, tuz gölünü ve
toprağı kirlettiğimizden rafine ederek 80
bileşiği 1 bileşiğe düşürüp sağlığımızı
bozuyoruz.
• Sodyum klorür iyonik bağlı bir bileşiktir.

1086
• İyonik bağ, zıt yüklü iyonların birbirini
elektrostatik çekim kuvveti ile çekmesi
sonucunda oluşur.
• Sodyum atomu (11Na (k)) son katmanındaki
1 elektronunu, klor atomuna (17Cl (g)) verir.
Na+1(k) iyonu ile Cl–1(k) iyonunun
çekiminden iyonik NaCl bileşiği oluşur.
Na+1(k) iyonu katman elektron dizilimi soy
gazlardan 10Ne (neon) atomuna, Cl–1(k)
iyonu katman elektron dizilimi de soy
gazlardan 18Ar (argon) atomuna benzer.
1087
İYONİK BİLEŞİKLERİN
OLUŞUMUNUN LEWİS
YAPISIYLA GÖSTERİMİ

1088
20Ca ile 8O elementlerinin ve
oluşturdukları CaO bileşiğinin
Lewis yapısını gösteriniz.

1089
11Na ile 16S elementlerinin ve
oluşturdukları Na2S bileşiğinin
Lewis yapısını gösteriniz.

1090
E 2014-YGS (9.SINIF KİMYA
3.ÜNİTE 3.BÖLÜM)

1091
İYONİK BİLEŞİKLERİN ÖRGÜ
YAPISI
İyonik bileşiklerin örgü yapısı onlara bazı
özellikler kazandırır:
• Oda koşullarında katı hâlde bulunurlar.
• Erime ve kaynama noktaları yüksektir.
• Katı hâlde elektriği iletmezler,
çözeltilerinde ve erimiş hâlde iyonlarına
ayrışarak elektrik akımını iletirler.
• Sert ve kırılgandırlar, zorlamada kırılırlar.
1092
• Kimyasal yöntemlerle (elektroliz)
ayrıştırılabilirler.
• İyonik bileşiklerin örgü yapısına kristal yapı
da denir.
• Kristal yapı saydam görünüm kazandırır.
• Aktif bir metal ile aktif bir ametal arasında
oluşan bileşik kuvvetli iyonik karakter
gösterir.
• En kararlı iyonik bileşikler iyonlaşma
enerjisi düşük element ile, elektron ilgisi
yüksek elementler arasında oluşur.
1093
NaCl’ün kristal örgü yapısı
gösterimi

1094
BİRİM HÜCRE
(TEKRARLANAN BİRİM)
• NaCl’ün birim hücresinde 4Na+ ve 4Cl–
olduğu görülür.
• NaCl kristali küp şeklindedir. Küpte 8 köşe
vardır. Küpün her bir köşesine 1 tane
Na+1(k) iyonu 1 tane Cl–1(k) iyonu olmak
üzere art arda 8 köşeye dizilmişlerdir.
Böyle bir düzenlemeyle birim hücre
meydana getirilmiştir.
1095
• Görselde 4 yukarıda 4 aşağıda toplam 8
köşe olduğu görülür. Her bir köşede yeşil
ve mor küreler ardışık dizilir. Yeşil küreler
Cl–, mor küreler ise Na+ iyonudur.
• Aynı hizadaki renklerin farklı, çaprazdaki
renklerin aynı olması gerekirken, birim
hücre görselini internette ararken yüzlerce
görselin içinde ancak bir tane doğru
bulabilmemiz dizilişte sonsuz ilmin
varlığını bize apaçık gösteriyor.

1096
NaCl’de birim hücre (1 tane
birim hücredeki 8 iyonun 7’si
görülüyor, 1’i arkada kalıyor)

1097
KOORDİNASAYON SAYISI
• Her bir iyonik bileşiğin koordinasyon sayısı
farklıdır. NaCl’nin koordinasyon sayısı
6’dır.
• Nasıl ki sağ, sol, ön, arka, yukarı ve aşağı
olmak üzere 6 yön vardır; aynen onu gibi
NaCl(k)’da 1 tane Na+1(k) iyonu 6 tane Cl–1(k)
iyonu ile, 1 tane Cl–1(k) iyonu da 6 tane
Na+1(k) iyonu ile çevrilidir.
• Böylece kristal yapı oluşmuştur.
1098
• Kristal yapının formülü, Na6Cl6 şeklinde
gösterilir.
• En yakın komşu iyon sayısıdır.
• Yemek tuzunda koordinasyon sayısı NaCl
(6 : 6) şeklinde de yazılır.
• Birinci rakam katyon için, ikinci rakam ise
anyon içindir.
• Görselde 1 tane yeşil küre etrafında 6 tane
mor küre, 1 tane mor küre etrafında da 6
tane yeşil küre olduğu görülür.

1099
NaCl’de koordinasyon sayısı
(en yakın komşu iyonlardan 4’ü
görülüyor, 2’si görülemiyor)

1100
Her Bir İyonik Bileşiğin Örgü Yapısı Farklıdır

• Binlerce iyonik bileşiğin her birinin örgü


yapısı kendine özeldir. Burada yalnız NaCl
örnek verildi. NaCl gibi tüm kristaller,
geometrik ölçüler içerisinde var edilmiştir.
Bu konu iradeye, kudrete dayanmakta
olup ilimle şekillenmektedir. Yemeklerin
tuzu gibi her bir güzelliği hayatımızın her
saniyesinde hissetmeliyiz, böylece tüm
tasa ve kederlerimiz gidecektir; hayattaki
hüzün yemeklerin tuzu gibidir.
1101
İYONİK BAĞLI BİLEŞİKLERDE
NİÇİN MOLEKÜL
FORMÜLÜNDEN SÖZ
EDİLEMEZ?
• İyonik bağlı bileşiklerin erimiş hâllerinde ve
çözeltilerinde, molekül formülünden söz
edilemez; çünkü iyonlar serbest hâle
geçmişlerdir. Katı hâlde zaten molekül
yoktur; formül-birim vardır.
1102
• Molekül, kovalent bağlı bileşiklerin yapı
taşıdır. İyonik bağlı bileşiklerin yapı taşına
molekül denilmez; formül-birim denilir.

1103
BİLEŞİKLERİN SİSTEMATİK
ADLANDIRILMASI
• 1) İYONİK BİLEŞİKLERİN SİSTEMATİK
ADLANDIRILMASI
• 2) KOVALENT BİLEŞİKLERİN
SİSTEMATİK ADLANDIRILMASI
• 3) BAZI KOVALENT BİLEŞİKLERİN
YALNIZ ÖZEL SİSTEMATİK ADLARI
VARDIR. KOVALENT BİLEŞİKLERİN
ADLANDIRMA KURALINA GÖRE
ADLANDIRILMAZ.
1104
Bileşikler adlandırılırken
öncelikle bileşiğin iyonik mi,
kovalent mi olduğu
belirlenmelidir:
• Bunun için 10 ametalin (H, C, N, P, O, S,
F, Cl, Br, I) ve 2 yarı metalin (B, Si) toplam
12 elementin ezberlenmesi yeterlidir.
• İyonik bileşikler metal ile ametal arasında,
kovalent bileşikler ametal ile ametal
arasında oluşur.
1105
• Dolayısıyla bileşik yukarıdaki 12 elementin
2’sini içeriyorsa, kovalent bileşiklerin
adlandırılma kuralına göre adlandırılır.
• Bileşik 12 elementten biri ile 12 elementin
dışında başka bir elementi içeriyorsa,
iyonik bileşiklerin adlandırılma kuralına
göre adlandırılır.

1106
İYONİK BİLEŞİKLERİN
SİSTEMATİK
ADLANDIRILMASI

1107
İYONİK BİLEŞİKLERİN
ADLANDIRILMASINDA EN BAŞTA
KATYON İLE ANYONLARIN
SEMBOL VE ADLARI
BİLİNMELİDİR
• İyonik bileşikler katyon ve anyondan
oluşur. İyonik bileşikler adlandırılırken
bileşikteki iyonların sembol, ad ve yükleri
bilinmelidir. Tablolarda bazı katyon ve
anyonun sembol, ad ve yükleri verilmiştir.
1108
Sık Kullanılan Katyonların
Sembol, Yük ve Adı

1109
Sık Kullanılan Anyonların
Sembol, Yük ve Adı

1110
İYONİK BİLEŞİKLERİN
FORMÜLLERİNİN YAZILMASI
• İyonik bileşiklerin formülleri yazılırken
aşağıdaki sıra izlenir:
• 1) Önce pozitif yüklü iyon (katyon), sonra
negatif yüklü iyon (anyon) yazılır.
• 2) İyonik bileşiklerde alınan elektron
sayısı, verilen elektron sayısına eşittir ve
toplam yük sıfırdır. Formülü yazılırken
yükler toplamının sıfır olması için anyon ve
katyonlar en küçük sayı ile çarpılır.
1111
• Al3+ O2-’den oluşacak bileşikte yükler
toplamının sıfır olması için 2 Al3+ iyonu ile
3 O2- iyonunun bir araya gelmesi gerekir.
Bileşiğin formülü Al2O3 şeklinde
yazıldığında 2 (+3) + 3 (-2) = +6 + (-6) =0
olur. Böylece Al2O3 bileşiğinde yükler
toplamı sıfır olur.
• Bu işlemde pratik yöntem, iyon yüklerinin
mutlak değerlerini element sembollerinin
sağ alt köşelerine çapraz olarak yazmaktır
(ÇAPRAZLAMA KURALI).
1112
• 3) İyonların yükleri eşitse çaprazlanan
sayılar sadeleştirilir. Ca2+ O2- CaO şeklinde
yazılır. Ca2O2 şeklinde yazılmaz.
• 4) İyon yüklerinin sayısal değeri birbirinin
katıysa formül sadeleştirilir. Sn4+O2- SnO2
şeklinde yazılır, Sn2O4 şeklinde yazılmaz.
• 5) Katyon ve kökten oluşan bileşikte,
kökün altına sayı yazılacaksa kök
parantez içine alınır. Cr3+ ve SO42-
iyonlarından oluşan bileşiğin doğru
formülü Cr3+ SO42- Cr2(SO4)3 şeklindedir.
1113
• 6) Al3+ ve OH1- iyonlarından oluşan
bileşiğin doğru formülü Al(OH)3
şeklindedir, AlOH3 şeklinde değildir. Kökün
sağ altına rakam yazılacaksa kök parantez
içerisine alındıktan sonra sağ altına rakam
yazılmalıdır,
• 7) Na1+ ve (SO4)2- iyonlarından oluşan
bileşiğin doğru formülü Na2SO4
şeklindedir, Na2(SO4) şeklinde değildir;
kökün sağ altına rakam yazılamayacaksa
kökü paranteze almak gerekmez.
1114
• 8) Sembollerin ikinci harflerinin küçük harf
olduğunu söylemek zannedersem
fazladan bilgi olur.
• 9) IUPAC kuralına göre formül yazarken
bileşik iyonik bileşik ise üzerlerine yük
yazılır, bileşik kovalent bileşik ise
üzerlerine yük yazılmaz (Ca2+O2- iyonik,
H2O kovalent); ancak bu kurala dikkat
edilmez, iyonik bileşiklerde de genelde
üzerlerine yük yazılmıyor, Ca2+O2- veya
CaO her ikisi de doğru olur.
1115
B 2014-YGS (9.SINIF KİMYA
3.ÜNİTE 3.BÖLÜM)

1116
D 2012-YGS (9.SINIF KİMYA
3.ÜNİTE 3.BÖLÜM)

1117
D 2011-YGS (9.SINIF KİMYA
3.ÜNİTE 3.BÖLÜM)

1118
A 2007-ÖSS/FEN-1 (9.SINIF
KİMYA 3.ÜNİTE 3.BÖLÜM)

1119
D 2005-ÖSS/FEN-1 (9.SINIF
KİMYA 3.ÜNİTE 3.BÖLÜM)

1120
İYONİK BİLEŞİKLERİN
SİSTEMATİK
ADLANDIRILMASI
• Önce katyon adı sonra anyon adı yazılır:
• Katyon adı + Anyon adı → Bileşik adı
• Na+ + Br- → NaBr
sodyum bromür sodyum bromür
• Ca2+ + O2- → CaO
kalsiyum oksit kalsiyum oksit
1121
• Mg2+ + PO43- → Mg3(PO4)2
magnezyum fosfat magnezyum fosfat

1122
Değişken Yük Alan Metal
Katyonlarının Oluşturduğu
Bileşiklerin Adlandırılması
• Bazı metaller farklı bileşiklerinde farklı
yüke (yükseltgenme basamağına) sahip
olabilir. Metal birden fazla yüke sahipse
adlandırma yapılırken metalin adının
yanına, o bileşikte aldığı yükün mutlak
değeri parantez içinde roma rakamıyla
belirtilir.
1123
YÜKSELTGENME BASAMAĞI
İLE İYON YÜKÜ FARKI
• İyon yükü sadece iyonik bileşikte bulunan
iyonların yükü için kullanılabilir.
• Yükseltgenme basamağı ise tüm
elementlerin, iyonik bileşiklerdeki iyonların
ve moleküler yapıdaki atomların yükleri
için kullanılabilen daha geniş bir
kavramdır.

1124
DEĞERLİK İLE
YÜKSELTGENME
BASAMAĞI(YÜK) FARKI
• Yükseltgenme basamağı ile yük aynı
şeydir, değerlik ise farklı bir şeydir
• Değerlik, yükseltgenme basamağının
mutlak değeridir. Değerlikte + ve – söz
konusu değildir, rakamsal değerdir, yükün
mutlak değeridir. Yükseltgenme basamağı
(yük) ise taneciğin elektriksel yüküdür.
1125
• Nötr atom, verdiği elektron sayısı kadar
pozitif (+) yükseltgenme basamağı; aldığı
elektron sayısı kadar da negatif (–)
yükseltgenme basamağı kazanır.
• Örneğin; sodyum iyonunun değerliği 1’dir,
yükseltgenme basamağı ise +1’dir.
• Bu farka çok dikkat edilmemekte, değerlik
de yükseltgenme basamağı yerine
kullanılmaktadır.

1126
Değişken Değerlikli* Metal
Katyonlarının Sembol, Yük ve Adı
*Değerlik yerine yük ya da yükseltgenme basamağı tabirlerinin
kullanılması daha doğrudur, değerlik farklı bir şeydir.

1127
Bu tür bileşiklerin adlandırılması
aşağıda verildiği şekilde yapılır:

1128
Aşağıdaki tabloda katyon ve anyonlardan oluşan
bileşiklerin formüllerini ve adlarını yazınız. Mg3N2
(magnezyum nitrür) örnek olarak verilmiştir.

1129
Cu(I) ve Hg(I) bileşikleri iki farklı
şekilde yazılabilir:
• Bakır (I) klorür CuCl ya da Cu2Cl2, aynı
şekilde cıva (I) klorür de HgCl ya da
Hg2Cl2 şeklinde yazılabilir.

1130
İYONİK BİLEŞİK ADLANDIRMA
ÖRNEKLERİ
• 1- METAL + AMETAL
• NaCl: Sodyum klorür
• CaF2: Kalsiyum florür
• MgO: Magnezyum oksit
• AlN: Alüminyum nitrür
• K2S: Potasyum sülfür
• Ba3P2: Baryum fosfür
1131
• 2- METAL + KÖK
• LiNO3: Lityum nitrat
• Mg3(PO4)2: Magnezyum fosfat
• 3- KÖK + AMETAL
• NH4Cl: Amonyum klorür
• (NH4)2S: Amonyum sülfür
• 4- KÖK + KÖK
• NH4OH: Amonyum hidroksit
• (NH4)2CO3: Amonyum karbonat
1132
• 5- YÜKSELTGENME BASAMAĞI
DEĞİŞKEN METAL KAYONLARININ
BİLEŞİKLERİ
• FeO: Demir (II) oksit
• Fe2O3: Demir (III) oksit
• PbCl2: Kurşun (II) klorür
• PbCl4: Kurşun (IV) klorür
• Bileşiklerinde yükü değişkenlik gösteren
kitaptaki tablo dışındaki metaller: Mn, Cr,
As, Sb.
1133
BİLEŞİKLERİNDE DEĞİŞKEN
YÜK ALAN GEÇİŞ METALİ
KATYONLARININ ÖZEL
İSİMLERİ
• Hg (I) bileşikleri: Merküro
• Hg (II) bileşikleri: Merküri
• Cu (I) bileşikleri: Kupro
• Cu (II) bileşikleri: Kupri

1134
• Fe (II) bileşikleri: Ferro
• Fe (III) bileşikleri: Ferri
adıyla bilinir.

1135
B 2016-YGS (9.SINIF KİMYA
3.ÜNİTE 3.BÖLÜM)

1136
D 2016-LYS2 (9.SINIF KİMYA
3.ÜNİTE 3.BÖLÜM)

1137
E 2015-YGS (9.SINIF KİMYA
3.ÜNİTE 3.BÖLÜM)

1138
C 2013-YGS (9.SINIF KİMYA 3.ÜNİTE 3.BÖLÜM)

1139
D 2013-YGS (9.SINIF KİMYA 3.ÜNİTE 3.BÖLÜM)

1140
E 2004-ÖSS/FEN-1 (9.SINIF
KİMYA 3.ÜNİTE 3.BÖLÜM)

1141
İYONİK BİLEŞİKLERİN ERİME
VE KAYNAMA NOKTASI

1142
İYONİK BİLEŞİKLERİN ERİME
NOKTASI
• İyonik bileşiklerin erime noktası aynı grupta
yukarıdan aşağıya doğru genelde artar:
• MgCl2 erime noktası: 714 ºC
• CaCl2 erime noktası: 772 ºC

• Aynı periyotta soldan sağa doğru genelde azalır:


• NaCl erime noktası: 801 ºC
• MgCl2 erime noktası: 714 ºC

1143
KATI, SIVI, GAZ ÜÇ FARKLI
MADDENİN KAYNAMA
NOKTASI
• Oda sıcaklığında 3 farklı madde
düşünelim, birisi katı, birisi sıvı, diğeri de
katı olsun. Katı maddenin kaynama
noktası en yüksektir, sonra sıvı madde
gelir, en düşük kaynama noktası ise gaz
maddenindir.

1144
KOVALENT BAĞLARIN
OLUŞUMU

1145
KOVALENT BİLEŞİKLERİN
LEWİS YAPISI
• Sembol etrafına grup numarası kadar
nokta konur, noktaların yazılış şekli
element hâlinden farklı olabilir.
• Yazım sonunda hem her bir sembol
etrafında 2 ya da 8 nokta olmalı hem de
bu yazım grupların bağ sayısı ile
örtüşmelidir.

1146
• KOVALENT BAĞ: Ametal-ametal atomları
arasında iki veya daha fazla elektronunun
ortaklaşa kullanılması ile kovalent bağ
oluşur. Kovalent bağ oluşumu Lewis yapısı
ile gösterilebilir.
• Lewis yapısında ortaklaşa kullanılan
elektron çiftlerine bağlayıcı elektron çifti
(ortaklanmış elektron çifti), bağ
oluşumuna katılmayan elektron çiftlerine
ortaklanmamış elektron çifti denir. Ortak
kullanılan bir çift elektron, bir kovalent bağ
yapar ve (––) çizgi ile gösterilir.
1147
H2 MOLEKÜLÜNÜN
OLUŞUMUNUN LEWİS
YAPIYLA GÖSTERİLMESİ
• H2 molekülünde ortak kullanılan elektron
çifti (bağlayıcı elektron çifti) bir tane olduğu
için hidrojen atomları arasında tekli bağ
oluşur.

1148
HCl MOLEKÜLÜNÜN
OLUŞUMUNUN LEWİS
YAPIYLA GÖSTERİLMESİ
• Ortaklanmamış elektron çiftlerini de HCl
örneğinde görebiliriz.

1149
• HCI molekülünün Lewis yapısını
incelediğinizde hidrojen ve klor atomları
arasında ortak kullanılan 1 çift bağlayıcı
elektron, klor atomunda ise ortaklanmamış
3 çift elektron bulunur. HCI molekülünde
ortak kullanılan elektron çifti bir tane
olduğu için hidrojen ve klor atomları
arasında tekli bağ oluşur.

1150
KOVALENT BAĞ ÇEŞİTLERİ

1151
• Kovalent bağ H2 molekülü gibi aynı ametal
atomları arasında veya HCI gibi farklı
ametal atomlar arasında gerçekleşebilir.
• Aynı atomlar arasındaki kovalent bağ
apolar kovalent bağ (kutupsuz kovalent
bağ) (apolar bağ) olarak sınıflandırılır.
• Farklı atomlar arasındaki kovalent bağ
polar kovalent bağ (kutuplu kovalent
bağ) (polar bağ) olarak sınıflandırılır.
• Belirtildiği gibi her iki kovalent bağın da 3
farklı ismi vardır.
1152
POLAR KOVALENT BAĞ
• HCl gibi farklı ametal atomları arasında
elektronların ortaklaşa kullanılması ile
oluşur. Farklı ametal atomlarının
elektronegatiflik değerleri de farklıdır. Bu
nedenle ortak kullanılan elektronlar
elektonegatifliği fazla olan atom tarafından
daha çok çekilir.
• Elektronegatifliği daha fazla olan atom
tarafı kalıcı kısmi negatif (-δ) yükle yüklenir
(klorür iyonu tarafı).
1153
• Elektronegatifliği daha az olan diğer atom
tarafı kalıcı kısmi pozitif (+δ) yükle yüklenir
(hidrojen iyonu tarafı) .
• Böylece kalıcı olarak (+) ve (-) iki kutup
oluşur. Bu tür bağa polar kovalent bağ
(kutuplu kovalent bağ) denir.
• Açık formül H–Cl şeklinde gösterilir.
• Molekül doğrusaldır.
• Polar kovalent bağ içeren moleküllere;
H2O, BH3, NH3, CH4, CO2, HF, HCI, CO,
NO örnek verilebilir.
1154
• Polar kovalent bağlı bileşiği oluşturan iki
atomun elektronegatiflikleri arasındaki fark
ne kadar büyükse, kimyasal bağ da o
derece polar olur (Bir sonraki slaytta örnek
var.).
• Polar kovalent bağda elektron yük
yoğunluğu elektronegatifliği fazla olan
atoma daha yakın olduğundan kimyasal
bağda kutuplaşma meydana gelir.

1155
KİMYASAL BAĞIN
POLARLIĞININ
KARŞILAŞTIRILMASI
• Elektronegatiflik farkı arttıkça kimyasal
bağın polarlığı artar.
• Aşağıda bağ polaritesindeki artışla ilgili bir
örnek verilmiştir:
• B-C ‹ N-F ‹ C-F ‹ B-F ‹ Al-F
• 3A-4A ‹ 5A-7A ‹ 4A-7A ‹ 3A-7A ‹ 3A-7A
1156
APOLAR KOVALENT BAĞ
• H2 gibi aynı ametal atomları arasında ortak
kullanılan elektronların eşit olarak
çekilmesiyle oluşan bağa apolar
(kutupsuz) kovalent bağ denir.
• Aynı tür atomların elektronegatiflik
değerleri aynı olduğundan ortak kullanılan
elektronlar her iki atom tarafından eşit
çekilir.

1157
• Elektron yük yoğunluğu eşit dağıldığı için
kutup oluşmaz bu nedenle kutupsuz yani
apolar kovalent bağ denir.
• Hidrojen molekülünün Lewis yapısı H..H
şeklinde gösterilir.
• Apolar kovalent bağ içeren moleküllere H2,
N2, O2, F2, Cl2, Br2, I2, At2, P4 ve S8 olmak
üzere 10 tane element molekülü ve
organik bileşiklerdeki apolar kovalent bağ
örnek verilebilir.

1158
ORGANİK BİLEŞİKLERDE POLAR
KOVALENT BAĞ VE POLAR KOVALENT
BAĞ SAYISININ BELİRLENMESİ
• Organik bileşikte apolar kovalent bağ
vardır. Aşağıdaki bileşikte apolar kovalent
bağ ve polar kovalent bağ sayısı kaçtır?

• Apolar kovalent bağ 2 tane, polar kovalent


bağ 9 tanedir.
1159
MOLEKÜLLERİN LEWİS
YAPISI, POLARLIK VE
APOLARLIK

1160
• Molekülün Lewis yapısı; o molekülün polar mı,
apolar mı olduğunu anlamamızı sağlar.
• Apolar kovalent bağ içeren bir molekülde ortak
kullanılan elektronlar her iki atom tarafından eşit
olarak çekildiğinden elektron yük yoğunluğu
dengeli dağılır ve moleküldeki atomlar arasında
kalıcı pozitif ve negatif kutuplar oluşmaz. Bu
nedenle molekül apolardır. Eğer molekülde
elektron yük dağılımı dengeli değilse ve bir atom
üzerinde yoğunlaşmışsa bu durumda elektron
yük yoğunluğunun çok olduğu tarafta kalıcı
negatif kutup, diğer tarafta da kalıcı pozitif kutup
oluşacağı için molekül polar olur.
1161
• Polar kovalent bağ içeren her molekül
polar diye bir kural yoktur. Molekül polar
kovalent bağ içerdiği hâlde elektron yük
dağılımı dengeli (simetrik) bir şekilde
gerçekleşmişse apolar olabilir. Bir
molekülün polar mı, apolar mı
olduğunu anlamak için aşağıdaki
basamaklar takip edilebilir:
• 1. Atom numaralarından yararlanarak
molekülün Lewis yapısı çizilir.

1162
• 2. Lewis yapısına bakılarak molekül içi
bağlar polar mı, apolar mı belirlenir.
• 3. Molekülde polar kovalent bağ yoksa
molekül apolardır.
• 4. Molekülde polar kovalent bağ varsa
moleküldeki elektron yoğunluğunun
dengeli dağılıp dağılmadığına bakılır.
Elektron yoğunluğu dengeli dağılmış ise
molekül apolar, dengeli dağılmamış ise
molekül polardır.

1163
• 5. Molekülde çok bağ yapan ve merkezde
yer alan atoma merkez atomu denir.
Merkez atomun üstünde ortaklanmamış
elektron çifti varsa molekül her zaman
polar, ortaklanmamış elektron çifti yoksa
molekül genelde apolar olur.
• 6. Merkez atomun olmadığı moleküllerin
varlığı unutulmamalıdır; örneğin XY
molekülünde merkez olamaz, çünkü her iki
atomun da bağ sayısı aynıdır. XY
molekülü her zaman polardır.
1164
• 7. Merkez atomun üstünde ortaklanmamış
elektron çifti olmamasına rağmen
molekülün polar olduğu moleküle CH3Cl
molekülü örnek verilebilir. CH4 molekülü
apolardır, CH3Cl molekülü polardır.

1165
LEWİS YAPISI, BAĞIN
POLARLIĞI, MOLEKÜLÜN
POLARLIĞI
• Aşağıdaki 4 adım takip edilerek sırasıyla CI2, O2,
N2, H2O, BH3, NH3, CH4, CO2 moleküllerinin;
• 1. Lewis yapıları yazılacak.
• 2. Bağın polar kovalent bağ mı yoksa apolar
kovalent bağ mı olduğu belirtilecek.
• 3. Molekülde polar kovalent bağın olup
olmadığına bakılacak, yok ise molekül apolardır.
Molekülde polar kovalent bağ var ise 4.adıma
geçilecek.
1166
• 4. Polar kovalent bağ içeren molekülün
polar mı apolar mı olduğu belirlenecek.

1167
CI2 (17Cl)
• 1.

• 2. Cl2 molekülündeki bağlar apolar kovalent


bağdır. Bağ yapan elektron çifti 1 tane olduğu
için klor atomları arasında tek bağ oluşur.
• 3. Molekülde polar kovalent bağ yoktur. Molekül
apolardır.
1168
O2 (8O)
• 1.

• 2. O2 molekülündeki bağlar apolar


kovalent bağdır. Bağ yapan elektron çifti 2
tane olduğu için oksijen atomları arasında
ikili bağ oluşur.
• 3. Molekülde polar kovalent bağ yoktur.
Molekül apolardır.
1169
N2 (7N)
• 1.

• 2. N2 molekülündeki bağlar apolar


kovalent bağdır. Bağ yapan elektron çifti 3
tane olduğu için azot atomları arasında
üçlü bağ oluşur.
• 3. Molekülde polar kovalent bağ yoktur.
Molekül apolardır.
1170
H2O (1H, 8O)
• 1.

• 2. Oksijen ve hidrojen atomları arasındaki


bağ polar kovalent bağdır. H2O
molekülünde bağ yapan elektron çifti iki
tane olduğu için oksijen ve hidrojen
atomları arasında iki tane tekli bağ oluşur.
1171
• 3. Molekülde polar kovalent bağ vardır. Bu
nedenle 4. adıma geçilir.
• 4. Elektron yoğunluğunun fazla olduğu
oksijen tarafı kalıcı negatif, elektron
yoğunluğunun daha az olduğu hidrojen
tarafı da kalıcı pozitif yükle yüklenir.
Molekülde kutup oluştuğu ve elektron
yoğunluğu dengeli dağılmadığı için
molekül polardır.

1172
BH3 (1H, 5B)

• 2. Bor ve hidrojen atomları arasındaki bağ


polar kovalent bağdır. BH3 molekülünde
bağ yapan elektron çifti üç tane olduğu için
bor ve hidrojen atomları arasında üç tane
tekli bağ oluşur.
1173
• 3. Molekülde polar kovalent bağ vardır. Bu
nedenle 4. adıma geçilir.
• 4. Moleküldeki elektron yoğunluğu dengeli
dağıldığı için molekül apolardır.

1174
NH3 (1H, 7N)

• 2. Azot ve hidrojen atomları arasındaki


bağ polar kovalent bağdır. NH3
molekülünde bağ yapan elektron çifti üç
tane olduğu için azot ve hidrojen atomları
arasında üç tane tekli bağ oluşur.
1175
• 3. Molekülde polar kovalent bağ vardır. Bu
nedenle 4. adıma geçilir.
• 4. Moleküldeki elektron yoğunluğu dengeli
dağılmadığı için molekül polardır. Elektron
yoğunluğunun fazla olduğu azot tarafı
kalıcı negatif, elektron yoğunluğunun daha
az olduğu hidrojen tarafları da kalıcı pozitif
yükle yüklenir. Molekülde kutup oluştuğu
için molekül polardır.

1176
CH4 (1H, 6C)

• 2. Karbon ve hidrojen atomları arasındaki


bağ, polar kovalent bağdır. Molekülde bağ
yapan elektron çifti dört tane olduğu için
karbon ve hidrojen atomları arasında dört
tane tekli bağ oluşur. 1177
• 3. Molekülde polar kovalent bağ vardır. Bu
nedenle 4. adıma geçilir.
• 4. Moleküldeki elektron yoğunluğu dengeli
dağıldığı için molekül apolardır.

1178
CO2 (6C, 8O )
• 1.

• 2. Karbon ve oksijen atomları arasındaki


bağ, polar kovalent bağdır. CO2
molekülünde bağ yapan elektron çifti dört
tane olduğu için oksijen ve karbon atomları
arasında iki tane ikili bağ oluşur.
1179
• 3. Molekülde polar kovalent bağ vardır. Bu
nedenle 4. adıma geçilir.
• 4. Moleküldeki elektron yoğunluğu dengeli
dağıldığı için molekül apolardır.

1180
TYT SINAVINDA ÇIKMIŞ
LEWİS YAPISI SORULARI

1181
D 2017-YGS 12.SINIF KİMYA 2.ÜNİTE

1182
E 2015-YGS 12.SINIF KİMYA
2.ÜNİTE

1183
D 2015-YGS 12.SINIF KİMYA 2.ÜNİTE

1184
E 2008-ÖSS/FEN-1 (9.SINIF
KİMYA 3.ÜNİTE 3.BÖLÜM)

1185
GRUPLARIN KOVALENT BAĞ
SAYISI
• Kovalent bağ sayısı en çok dörttür.
• 1A’dan 8A’ya kadar grupların kovalent bağ
sayısı sırasıyla 1, 2, 3, 4, 3, 2, 1, 0’dır.

1186
TEKLİ BAĞ, İKİLİ BAĞ (ÇİFT
BAĞ), ÜÇLÜ BAĞ
• İKİ BAĞ İKİ ÇEŞİTTİR: 1 tane ikili bağ ya
da 2 tane tekli bağ olabilir. O2 molekülü
birinciye, H2O molekülünde oksijen
atomunun bağları ikinciye örnektir.
• ÜÇ BAĞ ÜÇ ÇEŞİTTİR: 1 tane üçlü bağ
(N2 molekülü), 3 tane tekli bağ (NH3
molekülünde azot atomunun bağları) ya da
1 tane ikili bağ ile 1 tane tekli bağ olabilir.
1187
• DÖRT BAĞ DÖRT ÇEŞİTTİR
1.çeşit: 1 tane üçlü bağ ile 1 tane üçlü bağ
ile 3 tane tekli bağ (HCN molekülünde C
atomunun bağları),
2.çeşit: 4 tane tekli bağ (CH4 molekülünde
C atomunun bağları),
3.çeşit: 2 tane ikili bağ (CO2 molekülünde C
atomunun bağları),
4.çeşit: 2 tane tekli bağ ile 1 tane ikili bağ
(CH3COOH molekülünde ikinci C atomunun
bağları) olabilir.
1188
TYT SINAVINDA ÇIKMIŞ
KOVALENT BAĞ SAYISI
SORULARI

1189
E 2015-LYS2 (9.SINIF KİMYA
3.ÜNİTE 3.BÖLÜM)

1190
MOLEKÜLÜN LEWİS YAPISI
İLE POLARLIK-APOLARLIK
İLİŞKİSİ

1191
MOLEKÜLÜN POLARLIĞI
• Molekülün polarlığı, bağın polarlığı ile
karıştırılmamalıdır. Bağın polarlığı, bağın
polar kovalent bağ mı yoksa apolar
kovalent bağ mı olduğudur.
• Molekülün polarlığı ise molekülün dışa
karşı elektriksel yüklü davranıp
davranmadığı konusudur.
• Dışa karşı elektriksel yüklü davranan
moleküller polardır.
1192
• İyonik bileşiklerin tamamı polardır.
• Apolar kovalent bağlı moleküller, apolardır
(polar değildir).
• Polar kovalent bağlı bileşiklerin bir kısmı
polardır, bir kısmı ise apolardır.
• Polar moleküllere kalıcı dipol, apolar
moleküllere geçici dipol denir.
• Apolar molekülleri indüklenmiş dipol denir.
• Polar çözücüler, polar çözüneni çözer,
homojen karışım (çözelti) oluşur.
1193
• Moleküldeki oluşturan atomların
arasındaki elektronegatiflik farkı hangi
bileşikte daha fazla ise o bileşik daha
polardır.

1194
Aşağıdaki tabloda moleküllerle
ilgili istenen bilgileri yazınız.

1195
II. PERİYOT ELEMENTLERİNİN
HİDROJENLE YAPTIĞI BAĞLAR
VE MOLEKÜL ŞEKİLLERİ
• Periyodik cetveldeki II. periyottaki
elementler Li, Be, B, C, N, O, F ve Ne’dur.
Bunların hidrojenle oluşturdukları
molekülün şeklini, kimyasal bağın
polarlığını ve molekülün polarlığını
inceleyelim:
• Hidrojenin; 1 elektronu ve 1 yarı dolu
orbitali vardır ve 1 tane kimyasal bağ
yapabilir. 1196
1A grubu (Li ile H arasındaki bileşik)
• LiH iyonik bileşiği oluşur.
• Hidrojen, bileşiklerinde -1 yükseltgenme
basamağında ise bu bileşiklere hidrür
bileşikleri denir.
• Hidrürler, yüksek sıcaklık ve yüksek
basınçta oluşur.
• 1A grubunun hidrürleri iyonik bileşiktir.
• LiH iyonik bileşik olduğundan molekül
geometrisi söz konusu değildir.
1197
2A grubu (Be ile H arasındaki bileşik)
• 2A grubunun hidrürleri BeH2 hariç iyonik
bileşiktir; BeH2 kovalent bileşiktir.
• BeH2 molekülü doğrusaldır. BeH2
molekülü apolar özellik gösterir (vektörel
toplam sıfır olduğundan), başka bir
açıklama şekliyle merkez atom
ortaklanmamış elektron çifti
içermediğinden molekül apolardır.

1198
• BeH2 molekülünde H yerine 7A ve Be
yerine diğer 2A grubu elementlerinin
getirilmesiyle oluşan bileşikler iyonik
bileşiktir.

1199
3A grubu (B ile H arasındaki bileşik)
• Borun elektron dizilişi 5B: 2e, 3e
şeklindedir. 3A grubu 3 bağ yapar.
• Oluşan BH3 molekülünün şekli düzlem
üçgendir. Bağ açısı 120°’dir.
• Bağlar polardır (3 adet polar kovalent
bağ).
• BH3 molekülü apolardır, çünkü merkez
atom ortaklanmamış elektron çifti
içermemektedir.

1200
• Benzer moleküller: BF3, BCl3, BBr3, BI3,
AlH3
• AlH3 bileşiğinde H yerine 7A grubu
elementlerinin getirilmesiyle oluşan
bileşikler iyonik bileşiktir.

1201
4A grubu (C ile H arasındaki bileşik)
• Karbonun elektron dizilişi 6C: 2e, 4e
şeklindedir. 4A grubu 4 bağ yapar.
• CH4 molekülü meydana gelir. Molekül şekli
düzgün dörtyüzlüdür. Hidrojen atomları
düzgün dörtyüzlünün 4 köşesine
yerleşmiştir, ağırlık merkezinde C atomu
vardır. C — H kimyasal bağları polardır (4
adet polar kovalent bağ).
• Merkez atom ortaklanmamış elektron çifti
içermediğinden molekül apolardır.
1202
• Benzer moleküller: SiH4, CF4, CCl4, CBr4,
CI4, SiF4, SiCl4, SiBr4, SiI4

1203
5A grubu (N ile H arasındaki bileşik)
• Azotun elektron dizilişi 7N: 2e, 5e
şeklindedir. 5A grubu 3 bağ yapar.
• H ile birleşince NH3 molekülü oluşur.
Amonyağın Lewis formülünü yazarsak 1
adet elektron çifti kimyasal bağ yapımına
katılmaz. Molekül ortaklanmamış elektron
çifti içerdiğinden polardır.
• Molekülün geometrisi üçgen piramit
şeklindedir.
1204
• N — H kimyasal bağları polardır (3 adet
polar kovalent bağ).
• Azotun elektron severliği hidrojenden
büyük olduğundan azot kısmen negatif,
hidrojenler kısmen pozitif yüklüdür.
• Benzer moleküller: NF3, NCl3, NBr3, NI3,
PH3, PF3, PCl3, PBr3, PI3

1205
6A grubu (O ile H arasındaki bileşik)
• Oksijenin elektron dizilişi 8O: 2e, 6e
şeklindedir. 6A grubu 2 bağ yapar.
• Su molekülünün Lewis yapısında oksijenin
üzerinde kimyasal bağ yapmamış 2 adet
ortaklanmamış elektron çifti
bulunduğundan molekül polardır.
• Molekülün geometrisi kırık doğrudur.
• O — H kimyasal bağları polardır (2 adet
polar kovalent bağ).
1206
• Bağ açısı 104,5 derecedir.
• Benzer moleküller: H2O, H2S, H2Se, H2Te,
Cl2O

1207
7A grubu (F ile H arasındaki bileşik)
• Florun elektron dizilişi 9F: 2e, 7e
şeklindedir. 7A grubu 1 bağ yapar.
• Hidrojenle HF molekülünü oluşturur.
• H..F veya H—F şeklinde gösterilir.
• Molekül doğrusaldır.
• Bağ, polar bağdır.
• Bir adet vektörün değeri sıfırdan büyük
olduğundan molekül polardır.
• Benzer moleküller: HCl, HBr, HI
1208
TYT SINAVINDA ÇIKMIŞ
MOLEKÜLÜN POLAR YA DA
APOLAR OLMASI İLE İLGİLİ
SORULAR

1209
D 2012-YGS 12.SINIF KİMYA
2.ÜNİTE

1210
A 2016-YGS/KİMYA

1211
A 2016-YGS (9.SINIF KİMYA
3.ÜNİTE 3.BÖLÜM)

1212
C 2015-YGS (9.SINIF KİMYA
3.ÜNİTE 3.BÖLÜM)

1213
D 2013-LYS2 (9.SINIF KİMYA
3.ÜNİTE 3.BÖLÜM)

1214
KOVALENT BİLEŞİKLERİN
SİSTEMATİK
ADLANDIRILMASI

1215
• Ametal-ametal atomları, elektronlarını
ortaklaşa kullanarak kovalent bileşikleri
oluşturur. Bir C atomu, bir O atomu ile
elektronlarını ortak kullanırsa CO (karbon
monoksit) molekülü; bir C atomu, iki O
atomu ile bir araya geldiğinde CO2 (karbon
dioksit) molekülü oluşur. Aynı atomlar
farklı sayılarda bir araya geldiğinde farklı
bileşikler oluşur. Bu nedenle bileşikte, her
bir atomun o molekül içindeki sayısını
belirtmek gerekir. Bu sayılar Latince ön ek
şeklinde belirtilir.
1216
LATİNCE RAKAMLAR
• 1– mono
• 2– di
• 3– tri
• 4– tetra
• 5– penta
• 6– hegza
• 7– hepta
• 8– okta
• 9– nona
• 10– deka
1217
• Kovalent bileşiklerin sistematik
adlandırması aşağıdaki kurallara göre
yapılır:
• 1. Formül yazılırken önce elektronegatifliği
az olan (periyodik sistemin solundaki)
atom daha sonra elektronegatifliği çok
olan (periyodik sistemin sağındaki) atom
yazılır. Örneğin karbon monoksit bileşiği
CO şeklinde yazılmalıdır. OC şeklinde
yazılmamasının nedeni karbonun
elektronegatifliğinin daha az olmasıdır.
1218
• 2. Bileşik formülü yazılırken atomun o
moleküldeki sayısı, element sembolünün
sağ alt köşesine yazılır. Atomun sayısı bir
ise sayı yazılmaz. Örneğin bir karbon
atomu iki oksijen atomu karbon dioksit
bileşiğini oluşturur. Bileşiğin formülü CO2
şeklinde yazılır.
• 3. Formül adlandırılırken ilk atomun adı
(sembolünün adıyla aynı), ikinci atomun
ise anyon adı (sembolünün adından farklı)
okunur.
1219
• 3 (devam). Her atomun önünde o atomun
molekülündeki sayısı Latince ön eklerle
belirtilir. İlk atomun sayısı 1 ise Latince ön
ek kullanılmaz, ikinci atomun sayısı 1 ise
Latince ön ek kullanılır. Örneğin CO
karbon monoksit diye okunur.

1220
Yaygın Olarak Kullanılan Bazı
Kovalent Bağlı Bileşiklerin
Sistematik Adları

1221
BAZI KOVALENT
BİLEŞİKLERİN YALNIZ ÖZEL
SİSTEMATİK ADLARI VARDIR
(KOVALENT BİLEŞİKLERİN
ADLANDIRMA KURALINA
GÖRE ADLANDIRILMAZ).

1222
• CH3COOH (ASETİK ASİT)
• C6H12O6 (GLİKOZ)
• C12H22O11 (ŞEKER)
• CH4 (METAN)
• C2H2 (ASETİLEN)
• C3H8 (PROPAN)
• C4H10 (BÜTAN)
• C8H18 (OKTAN)
• C2H5OH (ETİL ALKOL)
1223
• C2H4 (ETİLEN)
• COCl2 (FOSGEN)

1224
AYNI KİMYASAL BAĞ HEM
İYONİK HEM DE KOVALENT
KARAKTERDE OLUR
• Kimyasal bağların iyonik ve kovalent
karakteri birbirini %100’e tamamlar.
• Her bir bileşiğin iyonik ve kovalent
karakteri birbirinden farklıdır.
• Na2SO4 vb. bileşiklerde zaten hem iyonik
bağ hem de kovalent bağ zaten vardır; bu,
farklı bir meseledir.
1225
A 2021-TYT (9.SINIF KİMYA
3.ÜNİTE 3.BÖLÜM)

1226
METALİK BAĞ

1227
Elektron Denizi Modeli (Metalik
Bağ Modeli)

1228
• Metallerin erime ve kaynama noktalarının
yüksek olmasının nedeni metal atomları
arasındaki etkileşimin güçlü olmasıdır.
• Metallerin önemli özelliklerinden biri düşük
iyonlaşma enerjileri diğeri ise değerlik
elektron sayısının değerlik orbital
sayısından az olmasıdır.
• Atomun son katmanındaki orbitallere
değerlik orbitalleri, değerlik orbitalindeki
elektronlara da değerlik elektronları
denir.
1229
• İyonlaşma enerjilerinin düşük olması,
değerlik elektronlarının çekirdek tarafından
zayıf çekildiğini gösterir. Bu nedenle metal
atomları bir arada bulunduğunda değerlik
elektronları hem kendi orbitallerinde hem
de komşu atomların boş değerlik
orbitallerinde rahatlıkla dolaşabilir. Böylece
elektronlar sadece kendi atomunun
çekirdeği tarafından değil komşu atomların
çekirdekleri tarafından da çekilerek metal
atomları bir arada tutunur.
1230
• Metal atomları bir araya geldiğinde
değerlik elektronunu vermiş gibi davranan
metal katyonu ve ortamda serbest dolaşan
değerlik elektronları bulunur.
• Serbest dolaşan elektronlar adeta bir
elektron denizi oluşturur.
• Elektronların oluşturduğu elektron
denizi ile pozitif metal iyonları
arasındaki elektrostatik çekime metalik
bağ denir.

1231
• Metalik bağın metallere kazandırdığı
bazı özellikler aşağıda verilmiştir:
• 1. Isı ve elektriği iletirler.
• 2. Yüzeyleri parlaktır.
• 3. Tel ve levha hâline getirilebilirler.
• 4. Esnektirler, dövülebilir ve
şekillendirilebilirler.

1232
METALLERİN ERİME NOKTASI
• Metallerin erime noktasının periyodik
değişiminde, metalik aktifliğin
(elektropozitifliğin) tersi periyodik değişim
vardır. Metalik bağın kuvveti aynı grupta
yukarıdan aşağıya doğru azalır, aynı
periyotta soldan sağa doğru artar. Buna
bağlı olarak metallerin erime noktası aynı
grupta yukarıdan aşağıya doğru azalır,
aynı periyotta soldan sağa doğru artar.
1233
METALLERİN ERİME NOKTASI
İLE İLGİLİ İKİ ÖRNEK
• 11Na, 19K
• Na erime noktası: 97 ºC
• K erime noktası: 64 ºC

• 11Na, 12Mg, 13Al


• Na erime noktası: 97 ºC
• Mg erime noktası: 650 ºC
• Al erime noktası: 660 ºC
1234
• Periyodik değişim metal ile ametal
arasında zıddına çalışır. Ametallerin erime
noktasının periyodik değişimi, metallerin
erime noktasının periyodik değişiminin
tersidir.
• Ametallerin erime noktası aynı grupta
yukarıdan aşağıya doğru artar, aynı
periyotta soldan sağa doğru azalır.

1235
D TYT-YKS 2021 9.SINIF
KİMYA 3.ÜNİTE

1236
4.BÖLÜM: ZAYIF
ETKİLEŞİMLER

1237
BAĞ ENERJİSİNE GÖRE
ZAYIF VE GÜÇLÜ
ETKİLEŞİMLER

1238
BAĞ ENERJİSİ
• Atomlarda kimyasal bağ enerjisi söz
konusu değildir.
• Moleküllerin atomlardan meydana geldiğini
biliyoruz. Moleküldeki atomları bir arada
tutan görevli kuvvet kimyasal bağlardır.
Kimyasal bağ enerjisinden söz etmek için
molekülün olması lazımdır.
• Element moleküllerinin kimyasal bağ
enerjisi vardır.
1239
• Bütün kimyasal reaksiyonlar, kimyasal
bağların kırılması veya oluşması ile
meydana gelir.
• Doğal kimyasal reaksiyonlarda, kimyasal
bağ oluşurken enerji açığa çıkar.
• Doğal bir bileşiğin kimyasal bağlarını
kırmak için de enerji vermek gerekir.
• Bir kimyasal bağın meydana gelmesi
sırasında açığa çıkan enerjiye veya
kimyasal bağın kırılması için gereken
enerjiye bağ enerjisi denir.
1240
• Bir kimyasal bağ kırılırken ne kadar enerji
veriliyorsa, aynı kimyasal bağ oluşurken
de o kadar enerji açığa çıkar.
• Molekülü oluşturan atomlar arasındaki
kimyasal bağların enerjilerinin sayısal
değerini gösteren tablolarda, kimyasal bağ
enerjisi kcal/mol veya kJ/mol cinsindendir.
Bu konu 11.sınıf 4.ünite konusudur.

1241
MgO bileşiğini oluşturan güçlü etkileşimlerdir. Magnezyum ve oksijen
atomları arasındaki bağı kırmak için gerekli olan enerji 3850 kJ/mol’dür.

1242
CH3OH moleküllerini bir arada tutan zayıf
etkileşimlerdir, CH3OH molekülleri
arasındaki bağı kırmak için ise 35,3 kJ/mol
enerji gerekir.

1243
Magnezyum ve oksijen atomları
arasındaki bağı kırmak için
gerekli olan enerji, CH3OH
molekülleri arasındaki bağı
kırmak için gerekli olan
enerjiden niçin daha yüksektir?
• Çünkü magnezyum ve oksijen atomları
arasındaki etkileşim güçlü, CH3OH
molekülleri arasındaki etkileşim zayıftır.
1244
• Kimyasal türleri birbirinden ayırmak için
gereken bağ enerjisi yaklaşık olarak 40
kJ/mol veya daha yüksek ise türler
arasında güçlü etkileşim (kimyasal bağ)
oluştuğu kabul edilir.
• Zayıf etkileşimleri yenmek için gereken
bağ enerjisi ise yaklaşık 40 kJ/mol’den
daha azdır.
• Moleküller arası etkileşimlerin gücü aynı
zamanda maddenin fiziksel hâlini belirler.

1245
• Kimyasal bağlar oluştuğunda veya
koptuğunda yeni kimyasal türler meydana
geldiği için maddenin kimliği değişir.
• Fiziksel bağlar oluştuğunda veya
koptuğunda ise maddenin fiziksel hâlinde
değişiklik olmasına rağmen kimliğinde
herhangi bir değişiklik olmaz.

1246
İYONİK BİLEŞİKLERİN HȂL DEĞİŞTİRMESİNDE GEREKEN ENERJİ
KOVALENT BİLEŞİKLERE GÖRE ÇOK DAHA FAZLADIR

• I. CH3OH(g) → CH3OH(s)+ 35,3 kJ/mol


• II. MgO(k)+ 3850 kJ/mol → Mg2+(g) + O2-(g)
• Tepkimeler incelendiğinde I. tepkimede
metil alkol gaz hâlden sıvı hâle geçerken
35,3 kJ/mol’lük enerji açığa çıktığı görülür.
Açığa çıkan değer 40 kJ/mol’den küçüktür
ve tepkimeye giren maddenin kimliği
değişmez. I. tepkimede zayıf etkileşimler
koptuğu için fiziksel değişim gerçekleşir.
1247
• II. Tepkime, magnezyum oksit katısının
gaz magnezyum oksit değiştirmesi, gaz
hâline geçmesi tepkimesidir. İyonik
bileşiklerin erimesi iyonlaşarak olur, iyonik
bağ kırılır, bu sebeple yüksek enerji
gerekir.
• II. tepkime incelendiğinde magnezyum
oksit bileşiğinin kaynama noktasında gaza
dönüştüğünde iyonlarına ayrışması için
3850 kJ/mol’lük enerji verilmesi gerekir. Bu
değer 40 kJ/mol’den büyüktür.
1248
• II. tepkimede güçlü etkileşimler (iyonik
bağ) koparak kimyasal değişim
gerçekleşir.
• Bu durum tüm iyonik bileşiklerde görülür.

1249
Sadece alınan veya verilen enerji
değerine bakılarak bir tepkimenin güçlü
ya da zayıf etkileşim sonucunda
gerçekleştiğini söylemek doğru mudur?
• Doğru değildir, örneğin aşağıdaki
tepkimede 43,9 kJ/mol’lük enerji
verilmiştir. Bu değer 40 kJ/mol’den büyük
olduğu hâlde suyun hâl değişimi sırasında
zayıf etkileşimler kopar ve fiziksel değişim
gerçekleşir.
H2O(s) + 43,9 kJ/mol → H2O(g)
1250
REAKSİYON DENKLEMİNDE
ETKİLEŞİMİN KOPTUĞU
VEYA OLUŞTUĞU NEREDEN
ANLAŞILIR?
• Ekzotermik tepkimede etkileşim oluşur.
CH3OH(g) → CH3OH(s)+ 35,3 kJ/mol

• Endotermik tepkimede etkileşim kopar.


MgO(k)+ 3850 kJ/mol → Mg2+(g) + O2-(g)
1251
ZAYIF ETKİLEŞİMDE
SINIFLANDIRMA
• Zayıf etkileşimler ikiye ayrılır:
• 1. Van der Waals etkileşimleri
• 2. Hidrojen bağları
• Van der Waals etkileşimleri de ikiye
ayrılır:
a) London kuvvetleri (indüklenmiş dipol
- indüklenmiş dipol etkileşimleri)
b) Dipol–dipol etkileşimleri
1252
VAN DER WAALS
ETKİLEŞİMLERİ

a) London kuvvetleri
(indüklenmiş dipol - indüklenmiş
dipol etkileşimleri)

b) Dipol–dipol etkileşimleri
1253
DİPOL-DİPOL ETKİLEŞİMLERİ

1254
HCl gibi polar moleküller arasında
dipol-dipol etkileşimleri bulunur.

1255
• Polar moleküller arasında oluşan
fiziksel bağlardır.
• Bir molekülün pozitif kısmı ile diğer bir
molekülün negatif kısmı etkileşir.
• Hidrojen klorür molekülü polar bir
moleküldür.
• Dipol-dipol etkileşmesi iki kutuplu bir
molekülün, hem başka iki kutuplu bir
molekülü çekmesi hem de o molekül
tarafından çekilmesidir; iki kutuplu iki
molekülün etkileşmesidir.
1256
• Hidrojen kısmı kalıcı pozitif, klor kısmı ise
kalıcı negatif yükle yüklüdür.
• Molekülde kalıcı pozitif ve kalıcı negatif
yüklerin oluşmasına kalıcı dipol denir.
• HCl molekülleri, birbirine yaklaştığında
birinin pozitif kutbu ile diğerinin negatif
kutbu arasında elektrostatik bir çekim
kuvveti oluşur.
• Di, iki; pol, kutup demektir. Dipol, iki
kutuplu anlamındadır.
1257
• HCl moleküllerinde olduğu gibi polar
moleküllerin kalıcı dipolleri arasında
oluşan etkileşimlere dipol-dipol kuvvetleri
denir (Görsel).
• Dipol-dipol etkileşimleri polar
moleküllerdeki kalıcı dipollerden
kaynaklandığı için zıt yüklü kutuplar
arasında gerçekleşir.
• Örneğin; HCl, NH3, H2O, CO, NO, SO2,
C2H5OH vb. tüm polar moleküllerde dipol-
dipol etkileşimleri vardır.
1258
C 2016-LYS2 (9.SINIF KİMYA
3.ÜNİTE 4.BÖLÜM)

1259
LONDON KUVVETLERİ

(İNDÜKLENMİŞ DİPOL-
İNDÜKLENMİŞ DİPOL
ETKİLEŞİMİ)
(GEÇİCİ DİPOL-GEÇİCİ DİPOL
ETKİLEŞİMİ)

1260
• Donmuş karbon dioksite kuru buz denir.
Kuru buzun kaynama noktası -78 santigrat
derece olup oda koşullarında katı hâlden
sıvı hâle geçmeden gaz hâle geçer
(süblimleşir).
• Oda koşullarında gaz hâlinde olan CO2
kuru buz hâline nasıl getirilir?
• CO2 apolar bir moleküldür. Apolar
moleküllerin sahip olduğu elektronlar
herhangi bir anda molekülün bir
bölgesinde anlık olarak yoğunlaşabilir.
1261
• Elektronların bir bölgede yoğunlaşmasına
komşu taneciklerin yükleri, elektriksel alan
uygulanması veya taneciklerin çarpışması
neden olabilir. Elektronların yoğunlaştığı
bölge geçici olarak negatif, diğer bölge ise
geçici olarak pozitif yükle yüklenir. Bu
durumda molekülde geçici dipol yapı
oluşur. Geçici dipollere indüklenmiş dipol
de denir. İndüklenmiş dipoller arasında
olan etkileşime de indüklenmiş dipol-
indüklenmiş dipol veya London kuvvetleri
denir.
1262
• London kuvvetlerini elektron sayısı ve
molekülün şekli etkiler.
• London kuvvetleri elektronların, molekülün
bir bölgesinde yoğunlaşmasından
kaynaklandığı için elektron sayısı arttıkça
molekülün kutuplanabilirliği
(polarlanabilirliği) artar. Soy gazlar apolar
oldukları için molekülleri arasında London
kuvvetleri bulunur. Bir sonraki slaytta VIII
A grubu elementlerinin elektron sayıları ve
kaynama noktaları grafiği verilmiştir.
1263
VIII A grubu elementlerinin
elektron sayıları ve kaynama
noktaları

1264
• Grafikten de anlaşılacağı üzere elektron
sayısı arttıkça kaynama noktası da
artmıştır. Bunun nedeni elektron sayısı
arttıkça molekülün kutuplanabilirliğinin ve
London kuvvetlerinin artmasıdır.
• Tabloda VII A grubu moleküllerinin
elektron sayısı ve kaynama noktası
verilmiştir. Tablo incelendiğinde elektron
sayısı arttıkça kaynama noktasının arttığı
görülür.

1265
VII A Grubu Molekülleri Elektron
Sayısı ve Kaynama Noktası

1266
• Tablodan da anlaşılacağı üzere London
kuvvetlerinin etkisi nedeniyle oda
koşullarında F2 ve Cl2 gaz, Br2 sıvı, I2 ise
katı hâlde bulunur.
• London kuvvetleri moleküller arası
etkileşimlerin en zayıfıdır. London kuvveti
elektronların geçici kutuplanmasından
kaynaklandığı için polar moleküller
arasında da London kuvvetleri vardır.
Zayıf etkileşimlerin en güçlüsü hidrojen
bağı, en zayıfı ise London kuvvetleridir.
1267
LONDON KUVVETLERİ (İNDÜKLENMİŞ
DİPOL-İNDÜKLENMİŞ DİPOL
ETKİLEŞİMİ) 3 YERDE GÖRÜLÜR
• 1-Soy gaz (He, Ne, Ar, Kr, Xe, Rn)
atomları arasında görülür.
• 2-Apolar yapılı polar kovalent bağlı (BeH2,
BH3, CH4, CO2 vb.) bileşiklerin molekülleri
arasında görülür.
• 3-Apolar yapılı apolar kovalent bağlı 10
elementin (H2, N2, O2, F2, Cl2, Br2, l2, At2,
S8, P4) molekülleri arasında görülür.
1268
• Molekülün büyüklüğünün ve elektron
sayısının artmasıyla London kuvvetinin
çekimi de artar.
• Bunun sonucu olarak molekülün erime
noktası ve kaynama noktası artar; örneğin
halojenlerde F2, Cl2, Br2, I2 sırasında
London kuvveti çekimleri artarken erime
ve kaynama noktası da artar.
• Soy gazlarda He, Ne, Ar, Kr, Xe, Rn
sırasında da London kuvveti çekimleri
artarken erime ve kaynama noktası artar.
1269
YALNIZ LONDON KUVVETLERİ
İÇEREN MOLEKÜLLERİN
KAYNAMA NOKTALARININ
KENDİ ARALARINDA
SIRALANIŞI
• Molekül ağırlığı yüksek olanın kaynama
noktası yüksektir.
• Molekül ağırlıkları aynıysa temas yüzeyi
yüksek olanın kaynama noktası yüksektir.
1270
SOY GAZLARIN KAYNAMA
NOKTASI
• Hepsi de yalnız London kuvveti içerir.
London kuvvetinin gücü aynı grupta
yukarıdan aşağıya doğru artar.
• Bunun nedeni molekül ağırlığının
artmasıdır. Molekül ağırlığı artınca
tanecikler birbirine daha yakın olduğundan
pozitif ile negatifin çekimi fazlalaşır,
ayırmak zorlaşır. Hâl değiştirme
taneciklerin birbirinden ayrılması demektir.
1271
• Buna bağlı olarak 8A grubunda kaynama
noktası da düşükten yükseğe doğru He,
Ne, Ar, Kr, Xe, Rn olarak sıralanır.
• Örneğin He ve Ne soy gazlarından
kaynama noktası yüksek olan Ne’dur (2He,
10Ne).
• He kaynama noktası: -269 ºC
• Ne kaynama noktası: -246 ºC

1272
AMETALLERİN KAYNAMA
NOKTASI
• Ametal molekülleri arasındaki London
kuvvetinin gücü aynı grupta yukarıdan
aşağıya doğru artar, aynı periyotta soldan
sağa doğru genelde azalır.
• Buna bağlı olarak ametallerin kaynama
noktası da aynı grupta yukarıdan aşağıya
doğru artar, aynı periyotta soldan sağa
doğru istisnalar olmakla beraber genelde
azalır.
1273
• Ametalik aktifliğin/elektronegatitifliğin
genellikle tersi bir periyodik değişim vardır.
• Molekül hacmi arttıkça kaynama noktası
da artmaktadır.
• 7A grubunun kaynama noktasını düşükten
yükseğe doğru şöyle sıralanır: F2, Cl2, Br2,
I2

1274
D 2019-TYT (9.SINIF KİMYA
3.ÜNİTE 4.BÖLÜM)

1275
ÇÖZÜNME OLAYI

1276
• Karışımların oluşturulması sırasında bazı
maddeler birbiri içinde çözünürken bazıları
çözünmemektedir.
• Maddelerin birbirleri ile çözelti oluşturup
oluşturmamaları maddeler arasındaki
etkileşimlere bağlıdır.
• Çözücü ve çözünen arasında oluşacak
etkileşim, çözünenin kendi molekülleri
arasındaki etkileşimden daha büyükse
çözünme olayı gerçekleşir.

1277
• Maddelerin birbiri içinde çözünmeleri
“Benzer, benzeri çözer.” ilkesi ile de
açıklanır. Bu ilkede anlatılmak istenen
benzerlik moleküllerin polar ya da apolar
veya organik ya da inorganik olmasıdır.
Polar maddeler polar çözücülerde, apolar
maddeler apolar çözücülerde; organik
maddeler organik çözücülerde, inorganik
maddeler inorganik çözücülerde çözünür.
• Önce çözücü ve çözünen polar mı apolar
mı olduğu belirlenir.
1278
• Çözücü ve çözünen her ikisi de polarsa
veya her ikisi de apolarsa genelde
çözünme olur.
• Biri polar diğeri apolarsa genelde çözünme
olmaz.
• İstisnalar vardır. Ezberlemeniz gerekmez,
siz onlardan sorumlu olmazsınız.
İstisnaların hem bilimsel açıklaması hem
de yaşam için bir gerekliliği vardır.

1279
• İkisi de polar ya da ikisi de apolar olsa da
çözünmenin gerçekleşmesi için çözücünün
polarlık gücünün çözünenin polarlık
gücünden yüksek olması gerekir, aksi
durumda çözünme olmaz. Çok sayıda
iyonik bileşiğin suda çözünmemesi buna
örnektir.
• Her bir çözünme olayının özel bir adı
vardır (6 çeşit).

1280
ÇÖZÜNME OLAYINDA 6
FARKLI ETKİLEŞİM VARDIR; 5
TANESİ VAN DER WAALS
KUVVETLERİ, 1 TANESİ DE
HİDROJEN BAĞI İLE İLGİLİDİR

1281
• 1. DİPOL-DİPOL ETKİLEŞİMİ
• 2. İYON-DİPOL ETKİLEŞİMİ
• 3. DİPOL-İNDÜKLENMİŞ DİPOL
ETKİLEŞİMİ
• 4. İYON–İNDÜKLENMİŞ DİPOL
ETKİLEŞİMİ
• 5. LONDON KUVVETLERİ
(İNDÜKLENMİŞ DİPOL–İNDÜKLENMİŞ
DİPOL ETKİLEŞİMİ)
• 6. HİDROJEN BAĞI
1282
VAN DER WAALS
KUVVETLERİ İLE İLGİLİ OLAN
5 ÇEŞİT ÇÖZÜNME OLAYI

1283
1.DİPOL-DİPOL ETKİLEŞİMİ
(Çözünme genelde gerçekleşir.)

1284
HER İKİSİNİN DE HİDROJEN
BAĞI İÇERMEDİĞİ VEYA
BİRİNİN İÇERİP DİĞERİNİN
İÇERMEDİĞİ İKİ POLAR
MOLEKÜL ARASINDA
CEREYAN EDER
• 1.ÖRNEK: H2S – HCl
2.ÖRNEK: H2O – HCl

1285
2.İYON-DİPOL ETKİLEŞİMİ
(İYON–KALICI DİPOL
ETKİLEŞİMİ) (Çözünme genelde
gerçekleşir.)

1286
İYON–KALICI DİPOL
ETKİLEŞİMİ
• İyonik bileşiklerin suda çözünmeleri, iyon-
kalıcı dipol etkileşimine örnektir.

• NaCl çözünürken Na ve Cl ile H2O
+

arasındaki çekimdir.
• İyonik bileşikler polar bileşiklerdir, su da
polar bileşiktir. Benzer benzerini
çözdüğünden dolayı iyonik bileşikler
genelde suda çözünür.
1287
• Suyun polarlığı, yemek tuzunun polarlığına
göre çok azdır.

• Na Cl (k) örgü yapısındaki iyonlar
+

arasındaki çekim, en güçlü çekimdir.


• H2O molekülleri arasında dipol–dipol
etkileşimi vardır. İyonik bağın kuvveti 250
birim, dipol–dipol bağının kuvveti ise 2
birimdir.
• Yemek tuzunun suda çözünmesi,
reaksiyon denklemiyle şöyle gösterilir:
– –
• Na Cl (k) + su → Na (suda) + Cl (suda)
+ +
1288
• H2O’nun polarlığı 2 birim derecesinde
olduğu hâlde, polarlığı 250 birim

derecesinde olan Na Cl (k)’nin örgü
+

yapısındaki iyonlarını birbirinden ayırıp


yapısını bozarak suda çözünmesini
sağlamıştır.
• H2O molekülü dipol yapıdadır.
• Bundan dolayı H2O’nun pozitif ve negatif
ucu vardır.

1289

• H2O’nun pozitif ucu Cl ile H2O’nun negatif
ucu ise Na+ ile etkileşir.

• Böylece Na Cl ’de iyonlar arasındaki
+

iyonik çekim ortadan kalkar.


• Burada düşünülmesi gereken; tuza kıyasla
zayıf polarlığa sahip suyun, bunu nasıl
başarabildiğidir.
• Birlikten kuvvet doğmuş, çözünme olayı
gerçekleşmiştir.

1290
• 1 tane Na+ iyonu, en az 125 tane H2O

molekülünün negatif ucu ile; 1 tane Cl
iyonu da, çok sayıda (en az 125 tane) H2O
molekülünün pozitif ucu ile sarılır. Böylece
çözünme olayı gerçekleşir.

1291
3. DİPOL-İNDÜKLENMİŞ
DİPOL ETKİLEŞİMİ (Çözünme
genelde gerçekleşmez.)

1292
OKSİJENİN SUDA ÇÖZÜNMESİ,
DİPOL-İNDÜKLENMİŞ DİPOL
ETKİLEŞİMİNE ÖRNEK
VERİLEBİLİR
• Apolar molekülün polar çözücüde
çözünmesi olayıdır. Oksijen gazının suda
çözünmesini buna örnek verilebiliriz.
• Oksijen gazı moleküleri apolar molekül, su
molekülleri ise polar moleküldür.
• Su molekülleri arasında dipol-dipol bağı
etkindir.
1293
• Oksijen molekülleri arasında London
kuvvetleri (indüklenmiş dipol etkileşimi)
vardır.
• Dipol-indüklenmiş dipol etkileşimi polar ve
apolar maddeler arasında oluşan etkileşim
sonucu çözünmedir.
• Suyun artısı ile oksijen molekülünün eksisi
veya tersi olarak aralarında çekim kuvveti
oluşur ve böylece oksijen suda çözünür.

1294
4. İYON–İNDÜKLENMİŞ DİPOL
ETKİLEŞİMİ (Çözünme genelde
gerçekleşmez.)

1295
İYON–İNDÜKLENMİŞ DİPOL
ETKİLEŞİMİ
• İyonik bir maddenin polar olmayan bir
çözücüde çözünmesi iyon–indüklenmiş
dipol etkileşimidir. CCl4 gibi apolar olan
maddelerde yalnızca indüklenmiş dipoller
oluşabileceğinden ve iyon–indüklenmiş
dipol etkileşimleri oldukça zayıf
olduğundan bu sıvılarda polar moleküllerin
çözünürlüğü yok denecek kadar azdır.

1296
• Yok denilecek kadar az dediğimiz bu
etkileşim; örneğin NaCl ile apolar bir
çözücü olan CCl4 gibi sıvılar arasındaki
etkileşimdir.

1297
5. LONDON KUVVETLERİ
(İNDÜKLENMİŞ DİPOL–
İNDÜKLENMİŞ DİPOL
ETKİLEŞİMİ) (Çözünme genelde
gerçekleşir.)

1298
APOLAR ÇÖZÜCÜNÜN APOLAR
MADDEYİ ÇÖZMESİ,
İNDÜKLENMİŞ DİPOL–
İNDÜKLENMİŞ DİPOL
ETKİLEŞİMİNE ÖRNEK
VERİLEBİLİR
• Karbon tetraklorür sıvısında iyot
moleküllerinin (I2) çözünmesi, indüklenmiş
dipol–indüklenmiş dipol etkileşimi ile
çözünmeye örnektir.
1299
• İyot molekülleri de karbon tetraklorür
molekülleri de apolar yapıya sahiptir.
• Her iki molekülde de London etkileşimi
etkindir.
• İyot molekülünün artısı ile karbon
tetraklorür molekülünün eksisi veya tersi
olarak aralarında çekim kuvveti oluşur ve
böylece iyot karbon tetraklorürde
çözünür.

1300
HİDROJEN BAĞI

1301
HİDROJEN BAĞI TANIMI
• Bu kimyasal bağ yapısında hidrojene bağlı
flor, oksijen veya azot atomu bulunduran
moleküllerde moleküller arasında görülür.
• Moleküldeki hidrojen atomu, karbon, klor,
kükürt vb. atomlara bağlı ise hidrojen bağı
o bileşikte görülmez.
• Bir molekülün hidrojeni ile diğer bir
molekülün flor, oksijen veya azot atomu
arasındaki kimyasal bağdır.
1302
HİDROJEN BAĞI, AYNI YA DA
FARKLI MOLEKÜLLER
ARASINDA OLABİLİR
• 1. H2O - H2O (Saf su)
• 2. H2O - NH3 (Amonyak çözeltisi)

1303
• Hidrojen bağı, zayıf etkileşimlerdendir
(zayıf bağdır). Diğer iki zayıf bağ olan
London kuvveti ve dipol-dipol etkileşimine
göre ise daha kuvvetlidir.
• Hidrojen bağı sayesinde su moleküllerinin
arasındaki uzaklık milimi milimine eşit olur.
• Suyun kaldırma gücü, hidrojen bağından
kaynaklanır. Hidrojen bağı vesilesiyle çok
büyük gemiler batmadan yüzerler, hidrojen
bağındaki sürekli yıkılıp yapılma özelliği,
suya cisimleri kaldırma özelliği kazandırır.
1304
• Hücremizin çekirdeğinde bulunan genetik
şifre molekülümüz DNA’nın dönerek
yükselen minare merdiveni gibi çift spiralli
bir suret verilmesinde hidrojen bağı
kullanılır.
• Amino asit molekülleri arasında da
hidrojen bağı vardır, başka bir ifadeyle
hidrojen bağları sayesinde amino
asitlerden protein meydana gelir,
dolayısıyla proteinin fonksiyonunu yerine
getirmesinde hidrojen bağı görevli kılınır.
1305
• Sıvı hâldeki suyun sıçrama, akma,
damlama, birikme şeklindeki davranışı bir
düzenin işaretidir. Suyun bu özellikleri
kazanmasında hidrojen bağı görev alır.
• Hidrojen bağı, protein molekülünün amino
asitlerden oluşumunda görev alır. Bir
amino asitteki hidrojen (H) ile diğer amino
asitteki hidroksi (OH) grubundan su
çıkışında hidrojen bağı görev alır, dipeptit,
sonunda da protein molekülü meydana
getirilir.
1306
• Hava sıcaklığı hızla değişse de suyun sıcaklığı
yavaş yavaş artar ya da azalır. Suyun sıcaklığı
havadaki sıcaklık değişimi kadar hızlı değişseydi
insan vücudunun yaklaşık % 70’i su olduğu için
bu değişim tüm canlıları en çok da insanları
etkilerdi. Hava ısındığında vücut sıcaklığı
yükselir, hava soğuduğunda da vücut donardı.
• Suya verilen bu özelliğin yanında, sıvı hâlinin
katıya göre daha yoğun olması, iyi bir çözücü
olması, akıcılığının yüksek olması gibi
özelliklerinin oluşumunda da hidrojen bağı
istihdam edilir. Bunlarla Rabbimiz kendini
tanıttırmayı ve sevdirmeyi ister.
1307
• Su polar bir moleküldür. Oksijen atomunun
elektronegatifliği yüksek olduğu için
hidrojen atomlarının elektronları oksijen
atomunun etrafında daha çok vakit geçirir.
Bu nedenle oksijen tarafı kısmi negatiftir
(δ-). Elektronsuz kalmış gibi davranan
hidrojen atomları ise kısmi pozitiftir (δ+).
Birden fazla su molekülü bir araya
geldiğinde pozitif yüklü hidrojen ile komşu
su molekülünün oksijen atomları köprü
oluşturur.
1308
• Bir molekülün pozitif yüklü hidrojeni ile
diğer molekülün negatif yüklü atomu
arasında moleküller arası elektrostatik
çekim kuvveti ile oluşan etkileşime
hidrojen bağı denir.
• Hidrojen bağı H atomunun
elektronegatifliği yüksek F, O, ve N
atomlarıyla oluşturduğu moleküllerde
bulunur (NH3, H2O, HF, CH3OH gibi.).
• Hidrojen bağı, iki molekül arasında
noktalarla gösterilir.
1309
• Örneğin HF molekülleri arasındaki hidrojen
bağı H F...H F şeklindedir. Hidrojen bağları
zayıf etkileşimler arasında en kuvvetlisidir.
• Hidrojen bağı aynı iki molekül arasında
(Görsel) oluşabildiği gibi farklı iki molekül
arasında da oluşabilir.

1310
ÇÖZÜNME OLAYINDA
HİDROJEN BAĞI

1311
6.HİDROJEN BAĞI (Çözünme
genelde gerçekleşir.)

1312
HİDROJEN BAĞI ETKİLEŞİMİ
İLE ÇÖZÜNME OLAYI
• Hem çözücü hem de çözünen hidrojen
bağı içeriyorsa bu tür çözünmeden söz
edilebilir: H2O – NH3 (Amonyak çözeltisi)

1313
Etil alkol (C2H5OH) suda
çözünebilir mi?
• Etil alkol molekülü su molekülü gibi polar
yapıya sahiptir.
• Aynı zamanda etil alkol ve su
moleküllerinde oksijen atomuna hidrojen
atomu doğrudan bağlı olduğu için her
ikisinin molekülleri arasında da hidrojen
bağı etkindir.
• Bu nedenle etil alkol suda çözünür.

1314
Aşağıda bazı kimyasal tür çiftleri verilmiştir.
Bunlar arasındaki etkileşimleri belirleyerek
çiftlerin birbiri içinde çözünüp
çözünmeyeceklerini yazınız.

KİMYASAL TÜR ÇİFTİ ETKİLEŞİM TÜRÜNÜN ADI ÇÖZÜNÜR VEYA ÇÖZÜNMEZ

KF – H2O İyon–dipol Çözünür

CCl4 – I2 İndüklenmiş dipol–indüklenmiş dipol (London) Çözünür

C2H5OH – H2O Hidrojen bağı Çözünür

O2 – H2O İndüklenmiş dipol–dipol Çözünmez

H2O – HCl Dipol–dipol Çözünür

Na+ – BH3 İyon– indüklenmiş dipol Çözünmez

1315
ÇÖZÜNMENİN
GERÇEKLEŞTİĞİ ETKİLEŞİM
ÇEŞİTLERİ
• İyon–kalıcı dipol etkileşimi: NaCl(k) - H2O(s)
arasında
• İndüklenmiş dipol–indüklenmiş dipol
etkileşimi: I2(k) - CCl4(s)
• Dipol–dipol etkileşimi: HCl(g) - H2O(s)
• Hidrojen bağı: C2H5OH(s) - H2O(s)

1316
ÇÖZÜNMENİN
GERÇEKLEŞMEDİĞİ
ETKİLEŞİM ÇEŞİTLERİ
• İyon-geçici dipol (İyon-indüklenmiş dipol)
etkileşimi
• İndüklenmiş dipol-dipol (Geçici dipol-dipol)
etkileşimi

1317
HİDROJEN BAĞININ
KAYNAMA NOKTASINA
ETKİSİ

1318
• Moleküller arası çekim kuvvetleri bir
maddenin fiziksel özelliklerini belirler. Katı
bir maddeyi sıvı hâle getirmek veya bir
sıvıyı buharlaştırmak için moleküller arası
(zayıf etkileşim) çekim kuvvetini yenmek
gerekir. Bu çekim kuvvetini yenmek onları
bir arada tutan kuvvetten daha büyük bir
enerji vermekle mümkün olur. Moleküller
arası çekim kuvveti ne kadar büyük olursa
verilmesi gereken enerji de o kadar fazla
olur.
1319
H2O’DA ÖZEL OLARAK
BULUNAN KİMYASAL BAĞ:
HİDROJEN BAĞI
• Aşağıda 6A grubu elementlerinin
hidrojenle yaptığı bileşiklerin kaynama
noktaları verilmiştir.
• 6 A grubu elementleri, hidrojenle
birleşerek sırasıyla H2O, H2S, H2Se, H2Te
bileşikleri oluşur.
1320
• Bu bileşiklerin hepsi de polar olduğundan
molekülleri arasında dipol–dipol etkileşimi ve
London kuvvetleri vardır.
• Molekül kütlesi arttıkça, fiziksel bağın
kuvveti de artar.
• H2O’nun molekül kütlesi en düşük
olduğundan kaynama noktasının da en
düşük olması beklenirdi.
• Ancak öyle olmamıştır. Bu durum tabloda
görülmektedir.

1321
HİDROJENİN VI A GRUBU ELEMENTLERİ İLE YAPTIĞI
BİLEŞİKLERİN FORMÜLÜ, KAYNAMA NOKTASI VE
MOLEKÜL KÜTLESİ

VI A HİDROJEN KAYNAMA MOLEKÜL


GRUBU İLE NOKTASI KÜTLESİ
ELEMENTİ YAPTIĞI (oC)
SEMBOLÜ BİLEŞİĞİN
FORMÜLÜ
O H2O +100 18

S H2S –60 34

Se H2Se –41,25 81
Te H2Te –2,2 130 1322
• H2Te’ün molekül kütlesi en büyük
olduğundan, kaynama noktası da en
yüksektir. Molekül kütlesi azaldıkça,
moleküller arası kimyasal bağ
zayıfladığından, kaynama noktası da
azalır. Suyun kaynama noktasının -80 °C
olması beklenirken +100 °C olmuştur.
• Suyun benzeri olan moleküllerde hidrojen
bağından hiç söz edilmezken, suda ayrıca
bir de hidrojen bağı vardır. Bu sebeple
kaynama noktasının +100 °C olması
sağlanmıştır.
1323
• Hidrojen bağı, su molekülleri arasına
konulmasaydı; su -80 °C’ta kaynayacaktı.
Bu kaynama noktasından ötürü de
yeryüzündeki suların tamamı su buharı
olacaktı. Bu durumda içeceğimiz,
kullanacağımız suyu nasıl bulacaktık?
Canlılar hayatlarını nasıl devam
ettireceklerdi?

1324
Periyodik Sistemin 5A, 6A ve 7A
Grubunun Hidrojenli Bileşiklerinin
Kaynama Noktaları

1325
• 5A grubundaki atomların hidrojenle
oluşturduğu NH3, PH3, AsH3, SbH3
bileşiklerinin kaynama noktası
incelendiğinde NH3 molekülünün kaynama
noktasının yüksek olduğu görülür.
• 7A grubu elementlerinden HF’nin kaynama
noktası da grubundaki elementlerin
hidrojenli bileşiklerinden daha yüksektir.
• H2O, NH3 ve HF’nin kaynama noktasının
yüksek olmasında hidrojen bağı görev alır.

1326
• Moleküller arası etkileşimler içinde dipol-
dipol ve London kuvvetlerine göre en
güçlü olan bağ hidrojen bağıdır.

1327
C 2014-LYS-2 9.SINIF KİMYA 3.ÜNİTE

1328
KİMYASAL BAĞLARIN BAĞIL
NİCEL KUVVETLİLİK DERECESİ*
KİMYASAL BAĞIN ADI BAĞIL KUVVETLİLİK
DERECESİ

İyonik bağ 250


Hidrojen bağı 20
Dipol–dipol bağı 2
London kuvvetleri 0,1

1329
* Bu gruba kovalent bağı dâhil etmek için
asimetrik yapıda olanlarının olması
lazımdır; o zaman 2. sıraya gelirdi; çünkü
tanecik içi kimyasal bağ, moleküller arası
kimyasal bağdan daha kuvvetlidir. Apolar
kovalent bağlı maddelerin ve polar
kovalent bağlı olup da apolar olan
maddelerin kuvvetliliğini 2. sıraya
yazmamak gerekir.

1330
* Diğer bir husus; bağların kuvvetlilik
derecesi fikir vermek içindir. Kıyaslama
aynı türden olanlar arasında olursa tablo
geçerlidir; farklı türden maddeler arasında
yapılan kıyaslamada istisnalar çoktur.

1331
20 KİLOGRAMI KALDIRAN 2
KİLOGRAMI VE 0,1 KİLOGRAMI
DA KALDIRIR
• Bu mantık iyonik bileşikler için geçerli
değildir. İyonik bileşikler, yalnız iyonik bağ
içerirler.
• Hidrojen bağı içeren bileşikler, hem dipol–
dipol bağı hem de London kuvvetlerini
içerirler.
• En güçlü zayıf etkileşim olarak dipol–dipol
içeren bileşikler, mutlaka London
kuvvetlerini de içerirler.
1332
• En güçlü zayıf etkileşim olarak London
kuvveti içerenler, yalnız London kuvveti
içerirler başka fiziksel bağ içermezler.

1333
C 2014-LYS2/9.SINIF KİMYA 3.ÜNİTE

1334
E 2009-ÖSS/FEN-1 (9.SINIF
KİMYA 3.ÜNİTE 4.BÖLÜM)

1335
FİZİKSEL BAĞDAN
YARARLANARAK KAYNAMA
NOKTASININ SIRALANIŞI
Maddenin kaynama noktası yüksekten
düşüğe doğru şöyle sıralanır:
• İyonik bileşiklerin en yüksektir.
• Hidrojen bağı içerenler ikinci sırada gelir.
• Dipol–dipol bağı içerip hidrojen bağı
içermeyenler moleküller sonra gelir.
• Yalnız London kuvvetleri içerenlerin
(apolar madde) en düşüktür.
1336
FARKLI BAĞ İÇEREN
BİLEŞİKLERİN KAYNAMA
NOKTASININ SIRALAMASI
• CH4, NaCl ve H2O bileşiklerinin
kaynama noktalarını düşükten yükseğe
sıralayınız (6C, 1H, 11Na, 17Cl, 8O).
• CH4, H2O, NaCl
• CH4’te yalnız London kuvveti vardır.
H2O’da hidrojen bağı vardır. NaCl’de ise
iyonik bağ vardır.
1337
SORU: HF, HCl ve CH4 bileşiklerinin
kaynama noktasını en yüksek olandan en
düşük olana doğru sıralayınız.
• CEVAP: HF, HBr, CH4
• HF’de hidrojen bağı vardır. HBr’de dipol-
dipol etkileşimi vardır. CH4’te ise yalnız
London kuvveti vardır.
• HF kaynama noktası: 19,5 ºC
• HCl kaynama noktası: -85 ºC
• CH4 kaynama noktası: -161,5 ºC
1338
SORU: HF, HCl ve HBr bileşiklerinin
kaynama noktasını en yüksek olandan en
düşük olana doğru sıralayınız.

• CEVAP: HF, HBr, HCl


• HF’de hidrojen bağı vardır. HBr ve HCl’de
ise dipol-dipol etkileşimi vardır, HBr’nin
molekül ağırlığı daha fazladır.
• HF kaynama noktası: 19,5 ºC
• HBr kaynama noktası: -66 ºC
• HCl kaynama noktası: -85 ºC
1339
KALICI DİPOL, GEÇİCİ DİPOL
• Kalıcı dipol karakter hem dipol–dipol
bağında hem de hidrojen bağında görülür.
Polar moleküllerin arasındaki çekimdir;
örneğin HF, HCl, H2O vb. moleküllerde
görülür.
• Geçici dipol, indüklenmiş dipol ya da
anlık dipol adıyla da bilinir. Geçici dipol,
apolar moleküllerde başka bir ifadeyle
yalnız London kuvveti içerenlerde görülür.

1340
HÂL DEĞİŞTİRME ANINDA
KIRILAN KİMYASAL BAĞIN
CİNSİ, İYONİK BİLEŞİKLERDE
VE KOVALENT BİLEŞİKLERDE
FARKLIDIR
• Hâl değişikliğinde tanecikler arası
mesafenin değişmesi, kovalent bileşikler
için geçerlidir; burada kırılan tanecikler
arası fiziksel bağdır.

1341
• SORU: Elementler, elementel hâlde iken
atomları arasında hangi kimyasal bağ
vardır?

• CEVAP
• Metal atomları arasında metal bağı
• Soy gaz atomları arasında London
kuvvetleri
• Karbon atomları arasında kovalent bağı
vardır.

1342
ELEMENT ATOMLARI
ARASINDA ÜÇ FARKLI BAĞ
• SORU: Elementler, elementel hâlde iken
atomları arasında hangi kimyasal bağ
vardır?
• CEVAP
• Metal atomları arasında metal bağı
• Soy gaz atomları arasında London
kuvvetleri
• Karbon atomları (elmas, grafit) arasında
kovalent bağ vardır.
1343
MOLEKÜLLER ARASI
FİZİKSEL BAĞ
• SORU: Moleküller arası fiziksel bağın kaç
çeşit olduğunu ve nerelerde bulunduğunu
birkaç cümleyle özetleyiniz.
• CEVAP
• Yapı taşı molekül olan elementlerde
element molekülleri arasında London
kuvvetleri vardır.
• Farklı ametal atomlarından oluşan polar
kovalent bağlı apolar moleküller arasında
London kuvvetleri vardır.
1344
• Polar moleküllerin hepsinde moleküller
arasında dipol–dipol etkileşimi vardır.
• Polar moleküllerin bir kısmında ise
moleküller arasında hem dipol–dipol
etkileşimi hem de hidrojen bağı vardır.

1345
5.BÖLÜM: FİZİKSEL VE
KİMYASAL DEĞİŞİMLER

1346
FİZİKSEL DEĞİŞME

1347
• Dış yapıda olan değişmedir.
• Maddenin kimlik özelliği değişmeden
boyutu, şekli, fiziksel hâli (katı, sıvı, gaz)
ve fiziksel özelliklerinin değişmesidir.
Fiziksel değişimde maddenin kimyasal
yapısı değişmediği için formülü de
değişmez.
• Fiziksel değişimler gerçekleşirken zayıf
etkileşimler kopar veya oluşur, bu nedenle
fiziksel değişimlerin gerçekleşmesi için
daha az enerji gerekir.
1348
• Aşağıdaki tepkimelerde olduğu gibi kopan
veya oluşan bağın enerjisi genellikle 40
kJ/mol’den küçüktür ve fiziksel değişimdir.

• C6H6(g) → C6H6(s) + 33,8 kJ/mol


• H2O(s) + 43,9 kJ/mol → H2O(g)
• C2H5OH(g) → C2H5OH(s) + 6,4 kJ/ mol
• Ar(s) + 6,4 kJ/mol → Ar(g)

1349
Fiziksel Değişim Örnekleri
• Parçalanma, kırılma, yırtılma olayları
(buğdayın öğütülmesi, camın kırılması,
kâğıdın yırtılması)
• Hâl değişim olayları (erime, donma,
buharlaşma, yoğuşma, süblimleşme,
kırağılaşma)
• Tuzun, şekerin suda çözünmesi
• Elektron hareketiyle iletkenlik (bakır tel gibi
metallerin elektriği iletmesi)
1350
KİMYASAL DEĞİŞME

1351
• İç yapıda olan değişmedir.
• Maddenin kimlik özelliğinin değişerek,
farklı maddelere ayrışması veya farklı
maddelerle etkileşerek yeni maddeleri
oluşturmasıdır. Kimyasal değişim
maddenin iç yapısının yani elektron
düzeninin ve bağ yapısının değişmesidir.
Bu olaylar sırasında hem kimyasal hem de
fiziksel özellikler değiştiği için maddenin
kimyasal formülü de değişir.

1352
• Kimyasal değişimler gerçekleşirken güçlü
ve zayıf etkileşimler kopar veya oluşur.
• 2H2(g) + O2(g) 2H2O(g)
• Kimyasal değişim gerçekleşmesi için daha
fazla enerji gereklidir.
• Aşağıdaki tepkimelerde olduğu gibi kopan
veya oluşan bağın enerjisi genellikle 40
kJ/mol’den daha büyük ise kimyasal
değişimdir.
• I2(k) + 151 kJ/mol → 2I(g)
1353
• NaCl(k) + 787 kJ/mol → Na+(g) + Cl-(g)
• MgO(k) + 3850 kJ/mol → Mg2+(g) + O2-(g)
• Na+(g) + I-(g) → NaI(k) + 700 kJ/mol

1354
Kimyasal Değişimlere Örnekleri
• Oksijenle tepkime (paslanma, metallerin
kararması, yanma, meyvenin kararması,
solunum)
• Metallerin asitle tepkimesi
• İyon hareketi ile iletkenlik (çözeltilerin
elektriği iletmesi)
• Mayalanma olayları (sütten yoğurt elde
edilmesi, üzümden sirke elde edilmesi)
1355
• Elektroliz (elektrik enerjisi kullanılarak
bileşiklerin kendisini oluşturan bileşenlere
ayrılması)
• Asit-baz tepkimesi
• Küflenme, çürüme, besinlerin ekşimesi
besinlerin pişirilmesi
• Fotosentez
• Sindirim
• Betonun donması (sertleşmesi)
• Yağlı boyanın kuruması
1356
• Kimyasal değişimlere kimyasal tepkime
(reaksiyon) adı verilir. Kimyasal
tepkimelerde gaz çıkışı, çökelek oluşumu,
renk, koku, iletkenlik, pH, sıcaklık ve enerji
değişimi görülebilir.

1357
C 2023-TYT (9.SINIF KİMYA
3.ÜNİTE 5.BÖLÜM)

1358
E 2017-YGS 9.SINIF KİMYA
3.ÜNİTE

1359
C 2016-YGS (9.SINIF KİMYA
3.ÜNİTE 5.BÖLÜM)

1360
C 2010-YGS (9.SINIF KİMYA
3.ÜNİTE 5.BÖLÜM)

1361
A 2005-ÖSS/FEN-1 9(9.SINIF KİMYA 3.ÜNİTE 5.BÖLÜM)

1362
A 2005-ÖSS/FEN-1 (9.SINIF KİMYA 3.ÜNİTE 5.BÖLÜM)

1363
B 2004-ÖSS/FEN-1 (9.SINIF
KİMYA 3.ÜNİTE 5.BÖLÜM)

1364
İLİM ATÖLYESİ

1365
KOVALENT BİLEŞİKLERDE
SİGMA BAĞI, Pİ BAĞI
• KOVALENT BAĞLAR SİGMA BAĞI VE Pİ
BAĞI OLMAK ÜZERE DE İKİYE AYRILIR.
• Tekli bağ sigma bağıdır.
• İkili bağın biri sigma bağı diğeri pi bağıdır.
• Üçlü bağın biri sigma bağı diğer ikisi pi
bağıdır.

1366
KOVALENT BİLEŞİKLERDE
İSKELET YAPISI
• C ve H yazılmaz.
• Köşelerde ve uçta C vardır.
• Köşe ve uçtaki C’lar alacağı kadar H alır.
• C ve H dışında tüm elementler yazılır.
• Uçta veya köşede bir atom varsa, orada C
yoktur.
1367
HÜSNÜNİYET ÖYLE BİR
KİMYADIR Kİ; KÖMÜRÜ
ELMAS YAPAR
• HÜSNÜNİYET ÖYLE BİR KİMYADIR Kİ;
KÖMÜRÜ ELMAS YAPAR (Kömür ile
elmas allotroptur. Aralarındaki fark
kitaptaki bilgilere göre fizikseldir. Ancak iç
yapıda kovalent ağ örgü bağından dolayı
değişiklik olmaktadır. Bu nedenle olaya
kimyasal olarak da bakabiliriz).
1368
KÖMÜR İLE ELMAS
• Madenlerin en düşüğü kömürdür; en
kıymetlisi ise elmastır.
• Kömür ile elmas arasında tek basamaklı
çok basit bir fark vardır.

1369
YAĞMUR TANECİKLERİNDE
DİPOL-DİPOL KUVVETLERİ
• Su, polar bir moleküldür.
• Polar moleküllerde moleküller arası
kimyasal bağ, dipol-dipol bağıdır.
• Bu kimyasal bağı daha iyi anlamak için
yağan yağmurdaki her bir su taneciğinin
dipol-dipol özelliğini açıklayalım:
• Yan yana olan yağmur damlacıkları, farklı
kutuptur. Kütleleri eşittir.
1370
• Her bir yağmur taneciği birbirini eşit
derecede çeker ve başka bir tanecik
tarafından da çekilir. Böylece tanecikler
arası mesafe korunarak, bütün taneciklerin
birbirlerine eşit uzaklıkta olması sağlanır.
Âdeta balıkçı ağı gibi bir görünüm
meydana gelir.
• Yağmur ve dolu tanecikleri birleşerek
zararlı cisimler olarak düşmez; şiddetli
rüzgâr ve fırtınaya rağmen tane tane
düşerler.
1371
METAL BAĞI KUSURU!
• Metalik bağın görevi metal atomlarının
belirli geometrik şekilleri oluşturacak
şekilde dizilmesini sağlamaktır.
• Metallerde hacim merkezli kübik yapı,
yüzey merkezli kübik yapı ve hegzagonal
sistem olmak üzere üç tip kristal yapı
görülür.

1372
• Metal atomlarının dizilişi bazen tam
olmamaktadır. İdeal gibi görünen bu dizilişi
bozan bu duruma kimyada metal bağı
kusuru denir.
• Metal bağı kusuru şu şekillerde ortaya
çıkar: Geometrik şekillerin köşelerindeki
bazı atom yerleri boş kalmakta, bir atom
fazladan araya sıkışmakta, bazı yabancı
atomlar ara yerlere girmekte veya
atomların dizilişi belirli bir yerde
kesilmektedir.
1373
METAL BAĞI KUSURUNUN NE
GİBİ FAYDALARI VARDIR?
• Hata ve kusur kelimeleri bir eksikliği akla
getirse de metal bağı hatası diye bilinen
bu konu, bir eksiklik değil; mükemmelliktir.
• Bir metalin kırılmadan şekil
değiştirebilmesi, atomlarının kusur
dediğimiz mükemmel yerleşmesiyle
olmaktadır.

1374
METALİN ATOMLARI
KUSURSUZ DİZİLSEYDİ NE
OLURDU?
• Metal içindeki bu kusurlu yapılaşma
olmasaydı, o metali; eğerek, bükerek,
döverek şekillendirme mümkün
olmayacaktı; mesela bir inşaat demirini
kıvıramayacaktık.

1375
• Metalin 1 mm2’si, 37 kg kuvvet
taşıyabilecekti. 3,5 tonluk bir ağırlık,
yaklaşık 1 mm çapında bir tel ile
kaldırılabilecekti. Bu, çok iyi bir özellik
olarak görünebilir. Fakat bu kadar
mukavemetli bir metalin kullanılabilmesi,
başka bir ifadeyle tel ve levha hâline
getirilebilmesi mümkün olmayacaktı. Böyle
bir metal de faydasız, işe yaramaz bir
madde olacağından; esas kusur, kusursuz
atom dizilişine sahip olmakta olacaktı.
1376
METAL ATOMLARI ARASINDA
OLUŞAN KOVALENT BAĞ
• İki metal atomu arasında olur; metal bağı
değildir.
• Geçiş elementleri arasında, örneğin; Co’ta
görülür. Kobalt atomları arasında
moleküler bir yapı oluşur. Oluşan kimyasal
bağ kovalent bağdır.

1377
MOLEKÜLÜN GEOMETRİSİ,
KİMYASAL BAĞ AÇILARI VE
KİMYASAL BAĞ
UZUNLUKLARININ
BELİRLENMESİ
• X ışınlarının absorbsiyon (soğurma veya
emilim) özelliğinin kullanılması suretiyle
geliştirilen aletler yardımı ile bu tespit
deneysel olarak günümüzde
yapılabilmektedir.
1378
EVRENİN SİNESİNDEKİ CİDDİ
VE HAKİKİ AŞKIN BİR ÇEŞİDİ:
KİMYASAL BAĞLAR

(KİMYASAL BAĞLARIN
FARKLI BAKIŞ AÇISIYLA
OKUNMASI)
1379
CANLILARDAKİ MUHABBET
TANECİKLER ARASINDAKİ
KİMYASAL BAĞDIR
• Ağacın mahiyetinde olmayan bir şey, esaslı
bir surette meyvesinde bulunmaz. Evren
(kâinat) ağaca benzetilirse meyvesi insan
olur. İnsan meyvesindeki ciddi aşk gösterir
ki; evren ağacında –fakat başka başka
şekillerde– hakiki aşk ve muhabbet
bulunuyor.
• Evrenin sinesindeki şu hakiki muhabbet ve
aşk, çekim kuvveti adıyla karşımıza çıkıyor.
1380
• Evren ağacı mikro, normo ve makro
âlemden oluşur.
• Mikro âlemdeki çekim kuvvetinin bir
kısmına kimyasal bağ adını veriyoruz.
Mikro âlemde bir de proton ile nötron
arasındaki çekim vardır.
• Mikro âlemdeki varlıklarda çok suretlerde
tezahür eden kimyasal bağ adını
verdiğimiz çekimler ile normo ve makro
âlemdeki diğer incizaplar, cezbeler,
cazibeler; uyanık olan akıl ve kalplere
insaniyete layık bir surette yükselmeyi,
hakiki insan olmayı gösterir.
1381
• Gezegenler arasında da kütleyle doğru
orantılı, aradaki uzaklığın karesiyle ters
orantılı olan Newton kanunu olarak
adlandırılan çekim vardır.
• Daha bunlar gibi çift olan bilmediğimiz nice
şeyler vardır.
• Kimyasal bağ, insanı gerçek aşkın
derinliklerine çeker; çünkü kendi kalbinde
olduğu gibi sonsuz evrende de her şeyin
aşk etrafında cereyan ettiğini bilimsel
olarak öğrenmiş olur.

1382
ATOM BAŞIBOŞ DEĞİLDİR
• “Bir tek atom bile başıboş değildir.”
sözünde atomlar arasındaki sımsıkı ilişki
ve çekimden, mükemmel ahenkten, belli
gayelere yönelik, çok sayıda hikmet ve
maslahatı içeren davranış ve hareketten
söz edilmektedir ki bütün bu faaliyetlerde
kimyasal bağ görev yapmaktadır.
• Molekül ve molekülü teşkil eden
atomlardaki bu faaliyetin gösterdiği işaret
vardır.
1383
• Her bir insan da atom gibi olmalıdır. Zaten
insanlığı tam yaşayan gerçek insanlar,
atom parçası gibidir; başıboş değildirler.
• Aile, bütün fertleriyle bir moleküldür.
Akrabalık, milliyet vb. irtibatlar vardır.
• Medeniyet, insan sevgisi doğurur. Rus ve
Ermeni ile olan hürriyet tanıma bağımız
bile, hakiki dünya birliği şuurunun temelini
oluşturmaktadır.

1384
ZITLIK VEYA ZAYIFLARIN
BİRLEŞMESİNDEKİ KUVVET
• Kovalent bağlar; tekli bağ, ikili bağ ve üçlü
bağ olmak üzere üçe ayrılır. Dörtlü bağ
yoktur.
• N2 molekülünde N atomları arasında üçlü
bağ vardır. Üçlü bağ, en zayıf kimyasal
bağdır. Üçlü bağ içeren bileşikler, kolayca
kimyasal reaksiyona girer. N2 gazı ise üçlü
bağ içerdiği hâlde; tepkimeye girmez. N2
gazı, inert gazdır. İnert gaz, reaksiyonlara
karşı ilgisiz gaz demektir.
1385
• Bütün kimyasal reaksiyonlarda olduğu gibi,
N2 molekülünün kimyasal reaksiyonlarında
da, önce N2 molekülünün atomlarına
ayrışması gerekir. N2 molekülüne mahsus
özel bir durum vardır. Yüksek enerji verilse
bile N2 molekülü atomlarına ayrıştırılamaz.
• Zayıf olan üçlü bağın, her bir tanesi de çok
zayıftır.
• Ancak üçünün birleşmesinden kuvvet
doğuyor ve ayrılmayan bir birlik oluşuyor.
• Zayıfların bir araya gelmesi, kuvveti
doğuruyor.
1386
• Kadınlar zayıf, yumuşak huylu, nazik,
halim, selim olduklarından birleşerek etkili,
kuvvetli cemiyet kurarlar. Kadın hakları,
kadın hukuku, kadın hürriyeti gibi
kadınlıkla ilgili güçlü dernekler çoktur.
• Ermeniler az ve zayıftır. Birleşerek büyük
kuvvet kazanırlar. Seslerini dünyaya
duyururlar (Ermeni soykırımı konusu).
• Kadınlar, erkek artikel alır; çünkü kadın
cemiyetleri serttir ve şiddetlidir, bu nedenle
bir nevi erkeklik kazanır.
1387
• Erkekler, dişi artikel alır; çünkü kendilerine
güvenirler. Her bir fert kendi gücüne
güvendiğinden, cemiyetleri zayıf olur.
Özellikle kendine güvenen Arap milletinde
buna çokça rastlanır.
• Bütün yanma reaksiyonları ekzotermik
olduğu hâlde azotun yanması
endotermiktir. Endotermik reaksiyonlar,
kendiliğinden gerçekleşmez.
• Havadaki N2 ile O2 arasında kimyasal
reaksiyon olmamasının en başta gelen
sebebi; N2 molekülünün atomlarına
ayrılmamasıdır.
1388
N2 + 2,5O2 + yüksek sıcaklık ⇌ N2O5
• Reaksiyonun olmamasında başka şu
sebepler de vardır:
• Şimşek çaktığında bile genelde gerekli
olan yüksek aktivasyon enerjisi
sağlanamaz.
• Nadiren sağlandığında da ileri reaksiyonun
cereyan yüzdesi çok düşük olduğundan,
şimşek çaktığında bile nadiren
yükseklerde az miktarda azot oksitleri
oluşur.
1389
• Azot oksitlerin suyla birleşmesine ait
reaksiyon da çift yönlü olup ileri
reaksiyonun hızı çok yavaştır.
N2O5 + H2O ⇌ 2HNO3
• Bu nedenle oluşan HNO3 çok az olur.
Yağmurlu ortamda çok seyreltiktir.
Yağmurla toprağa düşer.
• Azot döngüsünde, toprak için gerekli olan
azot ihtiyacı başka şekillerde karşılanır.
• Yukarıdaki gibi karşılanan azot çok azdır.
1390
• Her şimşek çakışında HNO3 (kezzap)
oluşması için şartlar hazır olduğu hâlde;
kezzap oluşmamakta, hayat devam
etmektedir.

1391
İYONİK BİLEŞİKLERİN SUDA
ÇÖZÜNMELERİ (BİRLİKTEN
KUVVET DOĞUYOR,
ÇÖZÜNME OLAYI
GERÇEKLEŞİYOR)
• Zayıfların bir araya gelmesi, kuvveti
doğurur.
• Kadınlar zayıf, yumuşak huylu, nazik,
halim, selim olduklarından birleşerek etkili,
kuvvetli cemiyet kurarlar.
1392
• Kadın hakları, kadın hukuku ve kadın
hürriyeti gibi kadınlıkla ilgili güçlü dernekler
çoktur. Kadınlar, erkek artikel alır; çünkü
kadın cemiyetleri serttir ve şiddetlidir, bu
nedenle bir nevi erkeklik kazanırlar.
Erkekler ise, dişi artikel alır; çünkü
kendilerine güvenirler. Her bir fert kendi
gücüne güvendiğinden, cemiyetleri zayıf
olur. Özellikle kendine güvenen Arap
milletinde buna çokça rastlanmaktadır.

1393
• İkinci örnek; Ermeniler ile ilgilidir.
Ermeniler dünyada azdırlar ve zayıftırlar.
Ancak birleşerek büyük bir kuvvet kazanıp
seslerini tüm dünyaya duyurabildikleri
bilinen bir husustur (Ermeni soykırımı
konusu).
• Diğer bir örnek; Kurtuluş savaşında
güçsüz olan Kuvayı Milliyenin, güçlü olan
İngilizleri yenmesidir.
• Yemek tuzu ve su; her ikisi de polardır.
Suyun polarlığı, yemek tuzunun polarlığına
göre çok azdır.
1394

• +
Na Cl (k) örgü
yapısındaki iyonlar
arasındaki çekim, en güçlü çekimdir.
• H2O molekülleri arasında dipol–dipol
etkileşimi vardır. İyonik bağın kuvveti 250
birim, dipol–dipol bağının kuvveti ise 2
birimdir.
• Yemek tuzunun suda çözünmesi,
reaksiyon denklemiyle şöyle gösterilir:
– –
• Na Cl (k) + su → Na (suda) + Cl (suda)
+ +

1395
• H2O’nun polarlığı 2 birim derecesinde
olduğu hâlde, nasıl oluyor da polarlığı 250

birim derecesinde olan Na Cl (k)’nin örgü
+

yapısındaki iyonlarını birbirinden ayırıp


yapısını bozarak suda çözünmesini
sağlıyor?
• H2O molekülü dipol yapıdadır.
• Bundan dolayı H2O’nun pozitif ve negatif
ucu vardır.

1396

• H2O’nun pozitif ucu Cl ile H2O’nun negatif
ucu ise Na+ ile etkileşir.

• Böylece Na Cl ’de iyonlar arasındaki
+

iyonik çekim ortadan kalkar.


• Burada düşünülmesi gereken; tuza kıyasla
zayıf polarlığa sahip suyun, bunu nasıl
başarabildiğidir.
• Birlikten kuvvet doğuyor, çözünme olayı
gerçekleşiyor.

1397
• 1 tane Na+ iyonu, en az 125 tane H2O

molekülünün negatif ucu ile; 1 tane Cl
iyonu da, çok sayıda (en az 125 tane) H2O
molekülünün pozitif ucu ile sarılır. Böylece
çözünme olayı gerçekleşir.
• Zayıflar; birliğe / birleşmeye mecburdur.
• Koyun ve keçiler sürü hâlinde yaşayarak
kurtlardan korunurlar.
• “Kurdun olduğu yerde koyun olunmaz.”
denir. İttifak olursa kurt zarar veremez.
1398
NE KADAR ŞEY VARSA HEPSİ DE
ÇİFT OLARAK (ZIT KUTUPLU, BAŞKA
BİR İFADEYLE POZİTİF VE NEGATİF)
VAR EDİLMİŞTİR.

FARKLI YÜKLER BİRBİRİNİ ÇEKER.

BU ÇEKİMLERİN BİR KISMI


KİMYASAL BAĞDIR.
1399
HER BİR BAĞDA ZIT
KUTUPLARIN NASIL
OLUŞTUĞU
• Üç grup elementte zıt kutup nasıl oluşur?
• Dipol-dipol bağında zıt kutup nasıl oluşur?
• Hidrojen bağında zıt kutup nasıl oluşur?
• Ağ örgülü katılarda zıt kutup nasıl oluşur?

1400
• Yan yana olan iki metal atomunun birinde
elektron verme isteği öne çıkar, diğerinde
ise boş değerlik orbitalinin bulunması etkili
olur. Böylece metal atomlarının biri pozitif,
diğeri negatif gibi davranarak birbirini
çekerler. Aslında nötrdürler. Yük oluşumu,
düzenliliğin gereği olan çekim içindir. Bu
çekim, metal bağı olarak tanımlanır. Metal
bağının bir görevi de metal kristalinin
oluşumudur. Metal kristali, metal
atomlarının düzenli dizilişiyle ortaya çıkar.
1401
• Örneğin; 1A grubunu ele alalım. 1A
grubunda en üstteki metal lityumun metal
bağı, en kuvvetlidir; çünkü 1A grubunda
çapı en küçük olan metal, lityumdur.
Bundan dolayı da lityum atomları
arasındaki mesafe, gruptaki diğer metal
atomları arasındaki mesafeye göre daha
fazladır. Bu nedenle elektronun gideceği
yol, gruptaki diğer elektronların gideceği
yola göre daha uzundur.

1402
• Bir diğer konu da lityum atomunun çapı
küçük olduğundan, aksi yönde çekim
güçlü olmasına rağmen elektronun dışa
doğru hareket etmesidir.
• Aksi yönde çekim güçlü ve gideceği
mesafe fazla olmasına rağmen lityum
atomunun elektronunun hareket etmesi,
lityumdaki metal bağını kuvvetli kılmıştır.
• Mesafelere rağmen kurulan kimyasal bağ,
bağın gücünü arttırmıştır.
1403
• Ametaller, yapı taşı genelde molekül olan
elementlerdir. Ametal molekülünün birinde
elektronun dışarıya doğru, diğerinde
içeriye doğru hafif kayması sonucu simetri
bozulması dediğimiz bir düzenlilik ortaya
çıkar. Dışarıya doğru kayan elektronun
bulunduğu ametal molekülü pozitif, içeriye
doğru kayan elektronun bulunduğu ametal
molekülü negatif olur. Görüldüğü gibi
ametallerde de iki zıt değer– molekül nötr
kaldığı hâlde– birbirini çekmektedir. Bu
kimyasal bağa London (Landın) kuvvetleri
denir.
1404
• Soy gaz atomları arasındaki çekim de
ametal molekülleri arasındaki çekim gibi
açıklanır. Soy gaz atomunun birinde
elektronun dışa doğru, diğerinde ise içe
doğru hafif kayması sonucu simetri
bozulması dediğimiz bir düzenlilik ortaya
çıkar. Dışarıya doğru kayan elektronun
bulunduğu soy gaz atomu pozitif, içeriye
doğru kayan elektronun bulunduğu soy
gaz atomu negatif olur. Görüldüğü gibi soy
gazlarda da de zıt kutuplar birbirini çeker,
kimyasal bağ yine London kuvvetleri adını
alır.
1405
• Polar moleküllerin hepsinde moleküller
arası kimyasal bağ olarak dipol–dipol bağı
vardır.
• Polar moleküllerin bir kısmında tanecikler
arası kimyasal bağın en kuvvetlisi olan
hidrojen bağı vardır. Bu kimyasal bağ;
karbon atomuna bağlı olmayan bir hidrojen
atomu içeren polar moleküllerde bu
molekülün hidrojeni ile diğer bir molekülün
flor, oksijen veya azot atomu arasındaki
kimyasal bağdır.
1406
• Allotropu olan metallerde atomlar arasında
kovalent kristal oluşturan kovalent bağ
vardır. Bu kovalent bağ, molekül içi
kovalent bağdan farklıdır.
• Bunlara kovalent kristaller veya ağ örgülü
katılar denir. Kristal yapıları farklı farklıdır.
Bu farklılık atomların dizilişinden
kaynaklanır.
• IV A grubu elementlerinden C (karbon), Si
(silisyum), Ge (germanyum) ve Sn (kalay)
elementlerinde bu tür kimyasal bağ vardır.
• SiC (silisyum karbür) ve SiO2 (silisyum
dioksit) gibi bileşikler de ağ örgülü katıdır.1407
• Allotrop konusunu daha iyi anlamak için
karbonun allotroplarını inceleyelim.
• Üç çeşit C vardır: Kömür, elmas ve grafit.
• Kömür amorf yapıdadır. Amorf yapı; opak
(saydamın zıddı), şekilsiz ve düzensizdir.
• Elmas ve grafit ise kristal yapıdadır.
• Elmasta her C atomu, düzgün dört
yüzlünün köşelerinde ve ağırlık
merkezinde yer alır. Her bir C atomu 4
tane sigma bağı yaparak, diğer 4 C
atomuna bağlanmıştır.
1408
• C elementinin kristal şekillerinden biri de
grafittir. Grafitte C atomları sp2 hibrit
orbitalleri ile 3 tane sigma bağı yaparak,
diğer 3 C atomuna bağlanmıştır.
Hibritleşmeye katılmayan p orbitalleri, pi
bağlarını yapar. C atomları böylece altıgen
oluşturur; altıgende C atomları arasında
sırasıyla bir tek bağ, bir çift bağ vardır.
Grafitteki C atomları, bu nedenle polardır.
Grafitin elektriği iletmesi bundan dolayıdır.
Bağların 120 0’lik açı yapacak şekilde
yönlenmiş olması ağ örgüsünün bir
düzlemde kalmasını sağlar.
1409
• Apolar moleküller ve nötr atomlarda da
(metal, ametal, yarı metal ve soy gaz
atomları) zıt iki kutup varsa, demek ki
kimyasal bağsız madde yoktur.

1410
YAĞMUR TANECİKLERİNDE
DİPOL–DİPOL KUVVETLERİ
• Yağan yağmurdaki her bir su taneciğinin
dipol–dipol özelliğini açıklayalım: Yan yana
olan yağmur damlacıkları, farklı kutuptur.
Kütleleri eşittir. Her bir yağmur taneciği
birbirini eşit derecede çeker ve başka bir
tanecik tarafından da çekilir. Böylece
tanecikler arası mesafe korunarak, bütün
taneciklerin birbirlerine eşit uzaklıkta
olması sağlanır.
1411
• Âdeta balıkçı ağı gibi bir görünüm
meydana gelir. Yağmur taneciklerinin
birleşerek zararlı cisimler olarak düşmesi
problemi ortadan kalkar. Şiddetli rüzgâr ve
fırtınaya rağmen yağmur damlaları tane
tane düşer.

1412
RİBOZOMDA PROTEİN
OLUŞUMUNDA HİDROJEN BAĞI
İSTİHDAM EDİLİR
• Amino asitler proteinlerin yapı taşıdır,
ribozomda n tane amino asit
molekülünden (n-1) tane su molekülü
çıkmasıyla 1 tane protein molekülü
meydana gelir; n sayısı on binlerdir,
protein molekülünün molekül kütlesi de
milyonları bulur.

1413
AMİNO ASİT MOLEKÜLÜ

1414
DİPEPTİT MOLEKÜLÜ
OLUŞUMU
• 2 tane amino asit molekülünden 1 tane su
molekülü çıkmasıyla 1 tane dipeptit
molekülü meydana gelir.

1415
• Hidrojen bağının kullanılmasıyla hem on
binlerce amino asit yan yana dizilir hem de
her birinin arasından su çıkar.
• Hücrede protein molekülünün meydana
gelmesinde aminoasidin sayısı ve istenilen
şekilde dizilmesi önem taşır.
• Bir tane protein molekülü 100 adet
aminoasitten meydana gelmişse, bir zincir
üzerine dizilmiş 100 aminoasit kabul
etmek lazım gelir ve bu zincir üzerinde
aminoasitler sırayla dizilmişlerdir.
1416
• Mesela; 1. olarak glisin aminoasidi, 2.
olarak serin, 3. olarak yine serin, 4. sırada
triptofan, …….10. sırada valin,…….50.
sırada aspartik asit,…….100. sırada tirozin
yerleşmiş olsun. Bu sıranın değişmemiş
olması lazımdır. 1. sıradaki glisin yerine
başka bir aminoasit gelirse başka bir
protein meydana gelmiş olur.
• Canlı organizmada hücrenin ribozomunda
her saniye binlerce protein molekülü
sentezi olmaktadır.
1417
• Buradan çıkarılacak sonuç şudur: 100
tane aminoasitten meydana gelecek bir
protein molekülünde aminoasitlerin doğru
yerleştirilme ihtimali 21100’ de 1’dir; çünkü
21 çeşit aminoasit vardır. Aminoasitlerin
değişik sıralarda yerleştirilmesiyle farklı
protein meydana geleceğinden trilyonlarca
çeşit protein meydana gelebilir.
• Cansız bir tek protein molekülünün
rastlantıyla oluşması için bile dünyanın
yaşını kat kat aşan seneler gerekir.
1418
“Dünyanın en mükemmel kimya
laboratuvarlarında dahi
elementlerden canlı hücre
yapmak mümkün değildir.”
Alexander Ivanovich Oparin (1894–1980)*

*Rusya'da mükemmel bir kimya laboratuvarında


canlı hücre meydana getirmek için 20 yıl süreyle
çalışma yapan ve sonunda canlılıkta maddi sebep
olmadığını belirten Rus bilim insanı, biyokimya
profesörü.
1419
"Bir tane protein molekülü ortalama,
40000 tane atomdan meydana geliyor.
Dolayısıyla bir protein molekülü, ancak
10 üstü 60 rakamıyla ifade edilen
korkunç ihtimalden ancak bir ihtimalle
kendi kendine oluşabilir."

Charles Eugenie Guye (1866–1942)*

* İsveçli meşhur ilim adamı.


1420
Protein Dizisinin Tesadüfen
Meydana Gelebilmesi İçin
• Canlı varlıklarda bir tek protein molekülü
yoktur. Sonsuza yakın tane
diyebileceğimiz protein molekülü söz
konusudur. Protein molekülleri de kendi
arlarında bir dizi protein molekülü
oluştururlar. Bir dizi protein molekülünün
tesadüfen meydana gelmesi olasılık
hesapları açısından imkânsızdır. Bunu
Sorbonne (Sorbon) Üniversitesi’nden bir
bilim adamlarından şöyle açıklar: 1421
"10 üstü 243 rakamıyla ifade
edilecek korkunç bir rakamdan
ancak bir ihtimalle bir protein
dizisi tesadüfen meydana
gelebilir."
Dr. Pierre Lecomte du Noüy (1883–1947)*

*Fransız bilim adamıdır. Paris’te doğmuş ve


yaşamıştır. Fen bilimleri ve fizyoloji dalında
çalışmaları ile meşhurdur.
1422
• İnsan bir protein dizisi veya bir hücre
değildir. İnsan, 60 trilyon hücreden
meydana gelmiştir. Bazen bu hücrelerden
birinin sisteminin bozulmasıyla bile insan
ölebilir. Tüm atomlar birbirleriyle
mükemmel bir ilişki içindedirler. İnsan
hayatı, bu hassas ilişki ve işbirliği içinde
devam etmektedir.
• Aminoasit moleküllerinin uygun
dizilmesiyle de bir protein molekülü
meydana gelir.
1423
• Yanlış anlaşılmasın; meydana gelen
protein molekülü canlı değildir.
Proteinlerden canlı bir hücrenin meydana
gelebilmesi için de daha başka birçok şeye
ihtiyaç vardır. Bu sebepler, ayrı bir bilin
dalı olarak incelenmektedir.
• Her bir canlı, belli bir plan dâhilinde
organize edilmiş bir atomlar ve moleküller
sistemidir. Bu atomlar ve moleküller, hem
oluşumlarında hem de oluştuktan sonra
varlıklarını devam ettirebilmek için hem
enerjiye hem de beslenmeye muhtaçtırlar.
1424
• İhtimal hesapları içinde bir protein
molekülünün bırakın canlı olmasını, cansız
bir protein molekülünün bile oluşması
imkânsızdır.
• Bir adet aminoasit veya bir adet protein
molekülünün bile tesadüfen meydana
gelmesi için ihtimal hesapları yetmezken,
evrendeki bu muazzam cansız sistemlerin
ve yeryüzündeki canlı sistemlerin
kurulması, oluşması, gelişmesi nasıl
tesadüflere verilebilir? Bazıları böyle bir
skandala bilim adını takmaktadırlar!
1425
ORTAÖĞRETİM KİMYA
9.SINIF 4.ÜNİTE: MADDENİN
HÂLLERİ

1426
ÜNİTENİN BÖLÜM
BAŞLIKLARI
• 1.BÖLÜM: MADDENİN FİZİKSEL
HÂLLERİ
• 2.BÖLÜM: KATILAR
• 3.BÖLÜM: SIVILAR
• 4.BÖLÜM: GAZLAR
• 5.BÖLÜM: PLAZMA

1427
1.BÖLÜM: MADDENİN
FİZİKSEL HÂLLERİ

1428
MADDENİN FARKLI HÂLLERİ

1429
Maddelerin hâl değişimi sırasında
kovalent bileşiklerde sadece
taneciklerin birbirinden uzaklığı
değişir, maddenin kimyasal yapısı
ve formülü değişmez. Madde hâl
değiştirdiğinde, maddenin
tanecikleri hâl değiştirmez;
tanecikler aynen kalır, aralarındaki
uzaklık farklılaşır.
İyonik bileşiklerde iyonik bağ kırılır
ya da oluşur.
1430
Maddenin Hâl Değişimleri

1431
Bir maddenin ısı alarak;
• Katı hâlden sıvı hâle geçmesine erime,
• Sıvı hâlden gaz hâle geçmesine
buharlaşma,
• Katı hâlden doğrudan gaz hâle geçmesine
süblimleşme,
• Gaz hâlden plazma hâline geçmesine
iyonizasyon denir.

1432
Bir maddenin ısı vererek;
• Sıvı hâlden katı hâle geçişine donma,
• Gaz hâlden sıvı hâle geçmesine
yoğuşma,
• Gaz hâlden doğrudan katı hâle geçmesine
kırağılaşma (geri süblimleşme),
• Plazma hâlden gaz hâline geçmesine
deiyonizasyon denir.

1433
E 2011-YGS 9.SINIF KİMYA
4.ÜNİTE

1434
D 2011-YGS 9.SINIF KİMYA
4.ÜNİTE

1435
MADDENİN HÂLLERİ
• Buhar hâli ile gaz hâli arasındaki fark
dikkate alınırsa maddenin 5 hâlinden söz
edilir.
• 1) Katı hâl
• 2) Sıvı hâl
• 3) Buhar hâli
• 4) Gaz hâli
• 5) Plazma hâli (İyonize gaz hâli) (Nur hâli)
(Akkor hâl)
1436
Maddenin Fiziksel Hâlleri ve
Özellikleri

1437
Maddenin hâlleri her an, her
yerde vardır. Çok az miktarda
olduğundan fark etmiyoruz.

1438
SUYUN FARKLI HÂLLERİNİN
ÖNEMİ

1439
Hava sıcaklığı düştüğünde nehir veya
göl yüzeyinde oluşan 40-80 cm’lik buz
tabakası delinerek balık avlanmasına
buz balıkçılığı denir.

1440
CANLILARIN YAŞAMLARINI
SÜRDÜREBİLMELERİ İÇİN SUYA,
DİĞER MADDELERDEN FARKLI
DONUNCA GENLEŞME ÖZELLİĞİ
VERİLMİŞTİR
• Sıcaklık düştüğünde yüzeydeki su
molekülleri buza dönüşür. Buz molekülleri,
moleküller arası örgü ağından dolayı
birbirine yaklaşamaz. Böylece hacmi
büyük, yoğunluğu küçük olan buz tabakası
su yüzeyinde meydana getirilir.
1441
• Oluşturulan buz tabakası su yüzeyinde
yalıtımı sağlama görevinde istihdam edilir,
böylece balıklara ve suda yaşayan diğer
canlılara kış koşullarında yaşamlarını
sürdürebilmelerine imkân sağlanır.

1442
SU DÖNGÜSÜ TEPKİMESİ
H2O(s) ⇌ H2O(g)
• Deniz ve göllerdeki sular sıcaklık
yükseldiğinde buharlaşarak atmosferde su
buharını ve bulutları oluşturur. Bulutlardaki su
buharı sıcaklığa göre yağmur, kar ve dolu
olarak yeryüzüne iner. Suyun hâl değiştirerek
yeryüzü ve atmosfer arasındaki çevrimine su
döngüsü denir. Su içindeki yabancı
maddeler uzaklaştırılır. Canlılar için temiz ve
içilebilir su sağlanır. Yaşamımız için her an
korunan ölçüler, su döngüsüne konulmuştur:
1443
• 1) Yeryüzünde ne kadar H2O(s) (su) varsa
atmosferde de o kadar H2O(g) (su buharı)
vardır.
• 2) Yeryüzüne inen yağış, her sene aynı
miktardadır.
• 3) Yeryüzünden her sene ne kadar su
buharlaşırsa; yine o ağırlıkta su yağmur,
kar ve dolu olarak dünyaya yağar.
• Su döngüsü tepkimesi ileriye doğru tek
yönlü olsaydı suların tamamı buharlaşır,
dünyada su kalmazdı: H2O(s) → H2O(g)
1444
• Su döngüsü tepkimesi çift yönlü olmayıp
da geriye doğru tek yönlü olsaydı
yeryüzünü su kaplardı: H2O(g) → H2O(s)
• Su döngüsü olayı ölçülü, dengeli ve
dinamiktir. Ölçülüdür, çünkü yeryüzünde
bulunan su kadar atmosferde su buharı
bulunur. Dengelidir, çünkü reaksiyonun
denge reaksiyonudur (çift yönlü
reaksiyon). Dinamiktir, çünkü su döngüsü
her an, yer-gök arasında devam
etmektedir.
1445
«Göğü de dengesini
kaybetmekten korunmuş bir
tavan durumunda yarattık.»
• Dünyada suyun varlığı; güneşle
aramızdaki uzaklığın hassaslığı ile de
alakalıdır.
• Dünya ile güneş arasındaki uzaklık
şimdikinden farklı olsaydı yeryüzündeki
sular, ya buharlaşacaktı ya da donacaktı.
1446
• Sıcaklık, suyu buharlaştırmakla suyun
bünyesini tahrip ettiği zaman, o tahrip
sonucu oluşan su buharı yok olmaz. Belirli
bir yere sevk edilir ve belli bir düzeye
çıkarak gerektiğinde yağmak için orada
durur. Atmosferdeki su buharı molekülleri,
atmosferdeki hava moleküllerinin onda
birini teşkil edince su buharı yoğunlaşır
(çiy noktası). Atmosferde bulunan belli bir
düzeydeki su buharının yoğunlaşmasıyla
yağmur, kar, dolu yağar.
1447
• Atmosferde fiziksel dengenin korunması
için, yağan katrelerden boş kalan yerler,
denizlerden ve yerlerden kalkan buharlarla
her an doldurulur.
• Yağmur yağması hakkında en kısa yol
şöyle tarif edilir: Su buharı molekülleri,
emir aldıkları zaman, o moleküller her
taraftan toplanmaya başlar, bulut şeklini
alıp hazır vaziyette durur; ikinci bir
emirden sonra bir kısım moleküller
yoğunlaşarak su katrelerine dönüştürülür.
1448
• Sonra kanunların temsilcileri vasıtasıyla,
çarpışmadan kolayca yere düşerler.
• Yağmurun taneleri sayısınca çok büyük
faydaları vardır.
• Atmosfer, denizin rengini niçin andırır?
Havada, denizlerdeki sudan daha fazla su
vardır. Bu nedenle, “atmosferde denizin
bulunduğu teşbihi” mecaz olarak akıldan
uzak değildir. Sanki atmosfer boşluğu
yağmur ile dolu bir havuzdur.

1449
• Dolu, yaz mevsiminde gelir. Büyük şeyleri
çarpıştıran şiddetli rüzgârlar; dolu
taneciklerinin dengesini bozmaz,
katrelerini birbirine çarpıştırıp, birleştirip,
zararlı kütleler yapmaz.
• Yeryüzü ile gökyüzü arasında asılı
durdurulan bulut zemin bahçesini sular,
canlıların su ihtiyaçlarını giderir, sıcak yaz
günlerinde bizleri serinlendirir, dünyamızı
yıkayarak temizler ve ihtiyaca göre her
yerin imdadına yetişir.
1450
• Bulut bazen görünür, bazen kaybolur.
Başka bir ifadeyle bir iz bırakmadan
gizlenir ve aniden meydana çıkar. Yağmur
yağacağında kısa sürede bulut tekrar
toplanıp atmosfer tabakasını doldurur.
Bulutlar; dolu, kar ve su tulumbası gibidir.
• Bulutların bir kısmı negatif elektriği
üzerlerinde taşımaktadır, bir kısmı da
pozitif elektriği üzerlerinde taşımaktadır.
Bu kısımlar birbirlerine yaklaşıp aralarında
çarpışma olduğunda, şimşek çakar.
1451
• Bulutların bir kısmının hücum ettiği, bir
kısmının ise kaçtığı zaman aralarında
havasız kalan yerleri doldurmak için
atmosfer tabakası hareket ve heyecana
geldiğinde gök gürlemesi (gök gürültüsü)
meydana gelir. Gök gürültüsü ve şimşek
çakması, âdeta yağmurun gelmesini haber
verip muhtaçlara müjde ederler. Gök
gürültüsüne, atmosfer tabakasının
konuşması diyebiliriz. Bu konuşma, birden
ve ani olarak ortaya çıkar.
1452
• Bulutların sevk ve idaresinde rüzgâr
görevlidir.
• Gök, yıldırım düştükten sonra gürler.
Başka bir ifadeyle yıldırım, gök
gürültüsünden önce hedefine varır. Bu
durum aynı zamanda, tehlikenin geçtiğinin
habercisidir.
• Yalan ve gösteriş, gürültülü olduğundan
gök gürlemesine benzer. Hakikat ve
samimiyet ise yıldırıma benzer, sessizdir
ve ışık yayıcıdır.
1453
SUYUN FARKLI HÂLLERİNİN
CANLILAR İÇİN ÖNEMİ
• İnsan vücudundaki su oranı %55- %75
arasında değişir. Besinlerin sindirimi,
emilimi, dolaşımla hücreye taşınarak
insanın maddesi olması, vücut ısısının
dengelenmesi, eklemlerin kayganlığının
sağlanması vb. sayısız olayda su kullanılır.
İnsan, bitki ve hayvanlar hayatının her bir
anında suya muhtaçtır. İnsan, susuz
ancak 7 gün yaşayabilir.
1454
• Suyu her türlü temizlik ihtiyacımız için
kullanırız.
• Denizler, nehirler, göller ulaşım, ticaret,
endüstri için önemli bir vasıtadır.
• Denizdeki balıkların suya ihtiyacı vardır,
bizim de sağlığımız için balık ile
gıdalanmaya ihtiyacımız var, denizdeki
balıklar bize ikram ediliyor.
• Su, bulut, yağmur, kar ve rüzgârın
yararları saymakla bitmez.

1455
• İnsan, nefes alıp verirken, terleme, idrar ve
dışkılama yoluyla sürekli olarak
vücudundan su kaybeder. Vücudun su
kaybının önlenmesi ve gerekli tüm vücut
fonksiyonlarının gerçekleşebilmesi için
suya ihtiyaç vardır. Su vücudumuzda
sayısız ve çeşitli işlevleri yerine getirmekle
görevlidir.
• Bitkilerin fotosentez, terleme, besin
maddesi dağılımı vb. yaşamsal
gereksinimlerinin hepsi su aracılığıyla her
an karşılanmaktadır.
1456
• Temel su kaynağımız olan kaynak suları
vücudumuzun gereksinimi kadar anyon ve
katyon içerir.
• İçme suyu dışında yiyecek ve içeceklerde
de özellikle meyve ve sebzelerde su
bulunur. Günlük su ihtiyacımızın %60’ını
kaynak sularından, %40’ını ise meyve,
sebze vb. yiyeceklerden karşılarız.
• Hayvan ve bitkilerin hücre aktivitesi ve
sindirimleri için ihtiyaçları olan su düzenli
olarak her an onlara gönderilir.
1457
• Balıkların bazısının tuzlu suya, bazısının
da tatlı suya ihtiyacı vardır. Her balık
ihtiyacının olduğu tatlı ya da tuzlu su
ortamında yaratılmıştır.
• Suda yaşayan birçok canlı ihtiyacı olan
miktarda oksijeni yaratıldıklarında su
içerisinde hazır bulurlar.

1458
HAVADAKİ NEM ORANI
YAŞAM İÇİN EN UYGUNUDUR
• Atmosferdeki su buharına nem denir. Nem
suyun buhar hâlidir. Havadaki nem miktarı
yere, sıcaklığa ve zamana göre belli
sınırlar içerisinde değiştirilir. Atmosferdeki
su buharı miktarındaki denge çiy, kırağı ve
bulut olaylarıyla her an dengelenir.
• Havadaki nem miktarı daha az olsaydı
herkeste solunum yolu rahatsızlıkları,
boğaz kuruluğu vb. hastalıklar olacaktı.
1459
• Havadaki nem miktarı daha çok olsaydı
herkeste nefes darlığı, hırıltılı nefes,
kireçlenme, kemik ağrıları, vücudun
küflenmesi vb. hastalıklar olacak ve yaşam
kalitesi düşecekti.
• Su gibi diğer maddeler de katı, sıvı, gaz ve
plazma olarak farklı fiziksel hâllerde
bulunabilir. Maddenin hâl değişimi, canlı
yaşamı ve çevre açısından önemli olduğu
gibi endüstriyel açıdan da oldukça
önemlidir.
1460
Endüstride Hâl Değişiminin
Önemi

1461
LPG
• LPG, sıvılaştırılmış petrol gazı (Likit Petrol
Gazı) anlamına gelir. Bütan ve propan
gazlarından oluşan bir karışımdır. Doğal
gazın çeşitli işlemlerden geçirilmesiyle ya
da ham petrolün rafinasyonu ile elde edilir.
• Normal koşullar altında gaz fazında
bulunan LPG, basınç altında sıvılaştırılır.
Sıvılaştırılabildiği için her yere kolaylıkla
taşınabilir ve depolanması kolaydır.
1462
• Yanıcı ve parlayıcı özelliğe sahip olan
LPG, gaz fazında yakıt olarak kullanılır.
Isıtma, ısınma ve pişirme gereksinimlerini
karşıladığı gibi araç yakıtı olarak da
kullanılır.
• LPG’nin birim başına enerji verimi oldukça
yüksektir. Düşük karbon sayılı olduğu için
diğer yakıtlarla kıyaslandığında çevreye
zararı da sera gazı salınımı da daha azdır.
Örneğin benzine göre %20 daha az
karbon dioksit (CO2) salınımı sağlar.
1463
LNG
• LNG, sıvı doğal gaz (Likit Naturel Gaz)
anlamına gelir ve doğal gazın
sıvılaştırılması ile elde edilir. % 90’ı metan
(CH4) olmak üzere etan (C2H6), propan
(C3H8), bütan (C4H10) ve diğer
hidrokarbonları da içeren yüksek verimli
bir yakıttır. Doğal gazın sıvılaştırılması
sırasında içindeki oksijen, karbon dioksit,
kükürt bileşenleri ve sudan arındırıldığı için
LNG doğal gaza göre daha saftır.
1464
• Atmosfer basıncında, -162 °C’a kadar
soğutulan doğal gaz, yoğunlaşarak sıvı
faza geçer ve LNG elde edilir. LNG’nin
hacmi doğal gazın hacmine göre yaklaşık
600 kat küçüktür. Bu sayede yüksek
miktardaki doğal gaz, düşük basınçlar
altında sıvı hâlde saklanabilmektedir.
Ayrıca teknik ve ekonomik olarak boru
hatları ile taşınması mümkün olmayan
doğal gaz sıvılaştırılarak gemi ve
tankerlerle taşınabilir (Görsel).
1465
LNG taşıyan bir yük gemisi

1466
• LNG; elektrik üretimi, sıcak hava elde
edilmesi, kızgın yağ elde edilmesi, buhar
elde edilmesi, pişirme ve kurutma
fırınlarında, seramik ve cam sanayi, metal
işleme alanlarında kullanır.

1467
Hâl Değişiminin Diğer Kullanım
Alanları
• Karbon dioksit gibi itici gazların sıkışma ve
genleşme özelliklerinden ilaç, parfüm ve
spreylerde faydalanılmaktadır. Soğutucu
sistemlerde de maddenin hâl değişimi
özelliğinden yararlanılır. Buharlaşırken
ortamdan ısı alarak ortam sıcaklığının
düşmesine neden olan maddelere
soğutucu akışkanlar denir.
1468
• Bir maddenin soğutucu akışkan olarak
kullanılabilmesi için uygulanabilir basınç
altında buharlaşması ve sıvılaşması
gerekir.
• Bunların dışında gazların hâl değişiminden
ilaçlama sistemlerinde, oto boyama
makinelerinde, bazı otomobil ve
kamyonların fren sistemlerinde, oksijen
tüplerinde, sıcak hava balonlarında ve
soğutma sistemlerinde faydalanılır.

1469
• Anlaşılacağı gibi çevre ve canlılar için
oldukça önemli olan hâl değişiminden
birçok endüstriyel alanda da yararlanılır.

1470
HAVADAN AZOT VE OKSİJEN
ELDE EDİMESİ

1471
• Azot gazı, -196 °C’ta sıvılaştığı için sıvı
azot en soğuk maddelerden biridir. Bu
nedenle temas ettiği her şeyi dondurur. Bu
özelliğinden dolayı tıpta organların
dondurulmasında kullanılır. Çok geniş
kullanım alanlarına sahip olan azot ve
oksijenin elde edildiği en önemli kaynak
havadır. Kuru hava hacimsel olarak
yaklaşık %78 azot, %21 oksijen, %1 diğer
gazları (argon, karbon dioksit, su buharı
vb.) içerir.
1472
• Havadan azot ve oksijenin elde
edilmesi ayrımsal damıtma yöntemiyle
gerçekleştirilir.
• Bu yöntemde oksijen ve azotun
kaynama noktaları farkından
yararlanılarak farklı ünitelerde sırasıyla
aşağıdaki işlemler uygulanır:
• 1. Hava, normal atmosfer basıncının
yaklaşık 40 katı kadar yüksek bir basınçla
sıkıştırılır.

1473
• 2. Sıkıştırılan hava yaklaşık -200 °C’a
kadar soğutularak sıvı hâle getirilir. Sıvı
hâldeki karışımın içinde bulunan karbon
dioksit ve su -200 °C’ta katı hâlde
olduğundan karışımdan ayrılırlar. Sıvı
karışımda azot ve oksijen kalır.
• 3. Sıkıştırılmış hava diğer bir ünitede
genleştirilir, genleşince sıcaklık
yükselmeye başlar.
• 4. Genleşen hava kolon ünitesine geçirilir.

1474
• 5. Azotun kaynama noktası -196 °C,
oksijenin kaynama noktası -183 °C’dir.
Kolona gelen azot ve oksijenden oluşan
sıvı karışımındaki azotun kaynama noktası
daha düşük olduğundan kolonun üstünden
azot gazı saf olarak alınır. Azotun gaz
olarak ayrıldığı sıcaklıkta oksijen hâlâ sıvı
olduğundan kolonun alt kısmından sıvı
oksijen olarak alınır.

1475
Havadan Azot ve Oksijen Elde Edilmesi

1476
2.BÖLÜM: KATILAR

1477
KATILAR VE ÖZELLİKLERİ

1478
KATI TÜRLERİ
• AMORF KATILAR
• KRİSTAL KATILAR

1479
AMORF KATILAR
• Amorf katıların belirli geometrik şekilleri ve
belirli erime noktaları yoktur, serttir ve
sıkıştırılamazlar.
• Cam, lastik, plastik ve tereyağı amorf
katıya örnek verilebilir.

1480
KRİSTAL KATILAR
• Belirli geometrik şekilleri vardır, amorf
katılar gibi serttirler ve sıkıştırılamazlar.
• Kristal katılar, kimyasal türlerini bir arada
tutan kuvvetlere göre 4’e ayrılır:
• 1. İYONİK KATILAR
• 2. MOLEKÜLER KATILAR
• 3. KOVALENT (AĞ ÖRGÜLÜ) KATILAR
• 4. METALİK KATILAR
1481
İyonik Katılar
• İyonik bileşikler (metal ametal bileşikleri)
iyonik katı adını alır.
• İyonik katıları oluşturan zıt yüklü iyonları
bir arada tutan kuvvet elektrostatik çekme
kuvvetidir.
• İyonik katılarda genellikle anyonlar
katyonlardan daha büyüktür. Bu nedenle
iyonik katılarda anyonların oluşturduğu
boşluklara katyonlar yerleşmiştir.
1482
• İyonik bileşikleri bir arada tutan, güçlü
etkileşim olduğundan iyonik bileşikler
serttir.
• İyonik katıların erime ve kaynama
noktaları yüksektir.
• İyonik katılar elektriği iletmez; suda
çözündüklerinde ve eritildiklerinde iletir.
• İyonik katıların örgü yapıları ve birim
hücreleri birbirinden farklıdır. NaCl, CsCl,
ZnS, MgO, CaF2 vb. binlerce iyonik bileşik,
iyonik katılara örnektir.
1483
Moleküler Katılar
• Moleküler katılarda moleküller arasındaki
çekim kuvvetleri; dipol-dipol etkileşimi,
London kuvveti ve hidrojen bağıdır. İyot,
kuru buz (katı CO2) ve naftalin (C10H8) gibi
apolar katılarda London etkileşimi, SO2(k)
gibi polar maddelerde dipol-dipol
etkileşimi, H2O(k), NH3(k), HF(k) vb.
bileşiklerde ise hidrojen bağları en güçlü
ve etkin zayıf etkileşimdir.
1484
• Bu etkileşimler kovalent ve iyonik çekim
kuvvetlerinden daha zayıftır.
• Moleküler katıların erime ve kaynama
noktaları genellikle düşüktür, oda
sıcaklığında genelde gaz hâldedirler.
• Parafin, naftalin gibi bazı moleküler katılar
yumuşaktır.
• Isı ve elektriği iletmezler.
• Moleküler katılara I2, P4, S8, CO2(k), SO2(k),
H2O(k), C6H12O6 vb. binlerce madde örnek
verilebilir.
1485
Kovalent (Ağ Örgülü) Katılar
• Aralarındaki güçlü kovalent bağ içeren,
erime noktası ve kaynama noktası çok
yüksek olan ve ağ örgüye sahip az sayıda
katı bu gruba girer.
• Karbon elementinin 2 allotropu (grafit ve
elmas) ve 3 tane silisyum bileşiği (SiC,
SiO2, Si3N4) toplamda 5 madde kovalent
katıya örnektir.

1486
• Elmasta her karbon atomu dört karbon
atomuna kuvvetli kovalent bağlarla
bağlanır, elmas sağlam bir yapıya sahiptir,
serttir, kaynama noktası yüksektir.
Karbonun dört bağı da tekli kovalent
bağdır. Elmas elektrik akımını iletmez.
• Grafit az da olsa elektrik akımını iletir,
elmastan daha yumuşaktır. Hem tekli hem
de ikili kovalent bağı vardır, karbonun dört
kovalent bağının bir tanesi ikili kovalent
bağ iki tanesi de tekli kovalent bağdır.
1487
• Kovalent katı bileşiklere SiC (silisyum
karbür), SiO2 (silisyum dioksit) (kuartz) ve
Si3N4 (silisyum nitrür) olmak üzere üç örnek
verilebilir.
• 5 adet kovalent katının erime noktası
aşağıdaki gibi çok yüksektir:
• Grafit (C): 3927 °C
• Elmas (C): 3547 °C
• SiC (silisyum karbür): 2370 °C
• SiO2 (silisyum dioksit) (kuartz): 1710 °C
• Si3N4 (silisyum nitrür): 1300 °C
1488
KRİSTAL YAPIDA KOVALENT BAĞLI
MOLEKÜLER KATI İLE KRİSTAL YAPIDA
KOVALENT BAĞLI KOVALENT KATI
BİLEŞİKLERDE ERİME VE KAYNAMA NOKTASI
FARKLILIĞI
• Kovalent bileşiklerde erime ve kaynama
noktası genelde düşüktür.
• Kovalent katılarda ise çok yüksektir.
• Kovalent bileşiklerin erime ve kaynama
noktalarının farklılık göstermesi (yüksek ya
da düşük olması) moleküller arasında
oluşan fiziksel bağın kuvvetiyle ilişkilidir.
1489
Metalik Katılar
• Metalik katılar, pozitif iyonların belirli bir
düzene göre yerleşmesi ile oluşur. Metalik
katılar metalik bağ ile birbirlerine
bağlanırlar. Katının tamamında pozitif
iyonlar, serbest hareketli elektron deniziyle
çevrilmiş olarak bir arada bulunur.
• Metallerin erime ve kaynama noktaları
metalden metale değişir, örneğin sezyum
28,4 °C’ta erirken tungsten 3680 °C’ta erir.
1490
• Metalik katılara metal bağ vasıtasıyla tel
ve levha hâline getirilebilme, esneklik,
dövülebilme, şekillendirilebilme, elektriği
iletebilme, parlaklık, yumuşak ya da sert
olma gibi özellikler kazandırılır.
• Oda sıcaklığında fransiyum ve cıva sıvıdır,
yaklaşık 70 tane diğer metal ise oda
sıcaklığında katıdır. Fransiyum ve cıvanın
katı hâli ile diğer tüm metaller metalik
katılara örnek verilebilir (çinko, altın,
gümüş, bakır, potasyum, sodyum, çinko,
demir vb.)
1491
Katı Türleri ve Özellikleri

1492
E 2016-LYS-2 9.SINIF KİMYA
4.ÜNİTE

1493
A 2012-YGS 9.SINIF KİMYA
4.ÜNİTE

1494
3.BÖLÜM: SIVILAR

1495
SIVILARDA VİSKOZİTE

1496
VİSKOZİTE VE AKICILIK
TANIMI
• Sıvıların akmaya karşı gösterdiği dirence
viskozite denir.
• Viskozitenin tersine ise akıcılık adı verilir.
Akıcılığın diğer adı akışkanlıktır.
• Bir sıvının viskozitesi büyükse akışkanlığı
azdır.
• Sıvıların birçok özelliği molekülleri
arasındaki çekim kuvvetleriyle anlaşılır.

1497
• Görsel’de eşit ağırlıktaki cisimler su ve
gliserine aynı anda atıldığında su içerisine
bırakılan cismin daha hızlı dibe battığı,
gliserindeki cismin ise daha yavaş battığı
görülür. Bunun nedeni gliserinin
viskozitesinin suyun viskozitesinden
yüksek olmasıdır.

1498
• Doğal her bir sıvıya has karakteristik
akışkanlık ve viskozite derecesi vardır.
Akışkanlık ve viskozite her bir sıvı için
kendine özel değerlerdir.
• Birçok alanda kullanılan sıvıların viskozite
değerleri doğal sıvılardan ilham alınarak
belirli bir aralıkta üretilmiştir; örneğin
boyalar amacına uygun kullanılması için
kolay sürülebilir olacak ama fazla akışkan
olmayacak şekilde imal edilir.

1499
Görsel’de verilen bal, gliserin, etil alkol ve su sıvıları; aynı şartlarda,
aynı anda ve aynı eğimle bir beherglastan başka bir beherglasa
akıtılmaya başlanmıştır. Kaplarda toplanan sıvıların miktarlarını göz
önünde bulundurarak bu sıvıların viskozitelerini karşılaştırınız.

1500
• Viskozite birimi Pa.s (Pascal x saniye)’dir.
• Su, etil alkol, gliserin ve balın 20 °C’ta
viskozite değerleri düşük viskoziteden
yüksek viskoziteye doğru aşağıdaki gibidir:
• Su: 1x10-3 Pa.s
• Etil alkol: 1,074x10-3 Pa.s
• Gliserin: 1,42 Pa.s
• Bal: 2 Pa.s ile 10 Pa.s arasında

1501
VİSKOZİTEYİ ETKİLEYEN
FAKTÖRLER

1502
VİSKOZİTEYİ ETKİLEYEN
FAKTÖRLER
• 1. MOLEKÜLLER ARASI ETKİLEŞİM
• 2. MOLEKÜL KÜTLESİ
• 3. SICAKLIK

1503
VİSKOZİTEYE MOLEKÜLLER
ARASI ETKİLEŞİMİN ETKİSİ
• 20 °C’ta suyun viskozitesi 1,0x10-3 Pa.s
gliserinin viskozitesi 1,42 Pa.s’dir.
• Gliserinin viskozitesinin suyun
viskozitesinden büyük olmasının nedeni
moleküller arasındaki etkileşiminin daha
güçlü olmasındandır. Moleküller arası
kuvvetleri büyük olan sıvılar, moleküller
arası kuvvetleri zayıf olan sıvılara göre
daha yüksek viskoziteye sahiptir.
1504
• Gliserin ve suyun molekül yapısı
incelendiğinde gliserinin viskozitesinin
yüksek olduğunu tahmin edilebilir. Bunun
nedeni gliserindeki hidrojen bağı sayısının
sudaki hidrojen bağı sayısından fazla
olmasıdır. Moleküller arasındaki
etkileşimler arttıkça moleküllerin birbirinin
yanından kayması güçleşir. Böylece
viskozite artar.

1505
VİSKOZİTEYE MOLEKÜL
KÜTLESİNİN ETKİSİ
• Molekülün kütlesi büyük olan sıvının
viskozitesi daha yüksektir.
• Gliserinin molekül kütlesi 92 g/mol, suyun
molekül kütlesi 18 g/moldür.
• Gliserinin viskozitesi sudan daha daha
yüksektir.

1506
VİSKOZİTEYE SICAKLIĞIN
ETKİSİ
• Sıcaklık arttıkça moleküller arası çekim
kuvveti azalacağı için sıvının viskozitesi
azalır. Sıcaklık azalması moleküller
arasındaki çekim kuvvetini arttırır, sıvının
viskozitesi de artar.

1507
• Reçel, bal, fındık ezmesi buzdolabından
çıkartıldığında ekmeğe kolay sürülemez,
oda koşullarında bırakıldığı zaman daha
kolay sürülebilir; kolay sürülebilme sebebi
viskozite azalmasıdır.
• Asfalt dökülürken ziftin yayılması,
sanayide şişelemenin kolaylaştırılması,
boyaların yüzeye kolay sürülebilmesi,
motor yağının ısınınca daha akıcı olması
işlemlerinde viskozitenin sıcaklık etkisiyle
değişmesinden yararlanılır.
1508
ÖZET: VİSKOZİTE VE AKICILIĞI
ETKİLEYEN FAKTÖRLER
• Viskozite-Moleküller arası etkileşim (Doğru
orantılı)
• Viskozite-Molekül kütlesi (Doğru orantılı)
• Viskozite-Sıcaklık (Ters orantılı)
• Viskozite-Akıcılık (Ters orantılı)
• Akıcılık-Moleküller arası etkileşim (Ters
orantılı)
• Akıcılık-Molekül kütlesi (Ters orantılı)
• Akıcılık-Sıcaklık (Doğru orantılı)
1509
C TYT-YKS 2022 9.SINIF KİMYA 4.ÜNİTE

1510
C TYT-YKS 2020 9.SINIF KİMYA 4.ÜNİTE

1511
BUHARLAŞMA, YOĞUŞMA,
DENGE BUHAR BASINCI

1512
BUHARLAŞMA
• Denizden çıkıldığında üşümenin, toprak
testinin içindeki suyun soğuk olmasının,
ele kolonya döküldüğünde serinlik hissi
duyulmasının sebebi buharlaşma olayının
endotermik oluşudur.
• Buharlaşma yalnızca sıvıların özelliği
değildir, katılar da buharlaşabilir.
• Birim zamanda buharlaşan molekül
sayısına buharlaşma hızı denir.
1513
• Buharlaşma, yeterli kinetik enerjiye sahip
sıvı yüzeyindeki taneciklerin sıvı yüzeyini
terk etmesidir.

• Buharlaşma hızı maddenin cinsi, yüzey


alanı (temas yüzeyi), nem miktarı,
rüzgâr, tanecikler arasındaki çekim
kuvveti ve sıcaklık gibi faktörlere bağlıdır.
1514
• Her bir sıvı maddenin kendine has
buharlaşma hızı vardır.
• Temas yüzeyi faktörünün buharlaşma
hızına etkisi: Yüzey alanı büyüdükçe
buharlaşma hızı artar. Buharlaşma
yüzeyde gerçekleştiği için yüzey alanı
genişledikçe buharlaşan molekül sayısı
artar; örneğin aynı koşullarda deney tüpü
ve beherde bulunan eşit miktardaki sudan
beherde olan daha kısa sürede buharlaşır.

1515
• Nem miktarı faktörünün buharlaşma
hızına etkisi: Havadaki nem arttıkça
buharlaşma hızı azalır. Havadaki nem
düştükçe buharlaşma hızı artar. Kuru
havada çamaşırın kuruması nemli havaya
göre daha hızlıdır.
• Rüzgâr faktörünün buharlaşma hızına
etkisi: Rüzgâr, sıvı buharının sıvı
yüzeyinden uzaklaşmasını sağladığı için
buharlaşmayı hızlandırır.

1516
• Tanecikler arasındaki çekim kuvvetinin
buharlaşma hızına etkisi: Her bir
maddenin buharlaşma hızı farklıdır.
Tanecikler arasındaki çekim kuvveti
arttıkça buharlaşma hızı düşer.
• Sıcaklığın buharlaşma hızına etkisi:
Sıcaklık arttıkça buharlaşma hızı artar.
Kinetik enerji ve ortalama hız arttığından
ortam daha hızlı terk edilir. Yazın yere
dökülen su, kısa sürede buharlaştığı hâlde
kışın daha uzun sürede buharlaşır.
1517
ÖZET: BUHARLAŞMA HIZINA
ETKİ EDEN FAKTÖRLER
• Yüzey alanı-Buharlaşma hızı (Doğru
orantılı)
• Havadaki nem miktarı-Buharlaşma hızı
(Ters orantılı)
• Rüzgâr-Buharlaşma hızı (Doğru orantılı)
• Tanecikler arasındaki çekim kuvveti-
Buharlaşma hızı (Ters orantılı)
• Sıcaklık-Buharlaşma hızı (Doğru orantılı)
1518
YOĞUŞMA
• Hava sıcaklığı düşük olduğunda yaprakta
çiy damlaları (su damlacıkları) oluşur.
• Çiy (şebnem, jale), havadaki su buharının
akşamın ve gecenin serinliğinde sıvı hâle
geçmesi ile oluşur; oluşan küçük su
damlaları genelde yerde çimenlerin
üzerinde veya bitkilerin üzerinde görülür.
• Bir gaz ya da buharın sıvıya dönüşmesine
yoğuşma denir.
1519
• Yoğuşma olayı ekzotermiktir. Yağmur
yağarken havanın ısınmasındaki sebep
yoğuşma olayının ekzotermik olmasıdır.

1520
DENGE BUHAR BASINCI
• Erlenmayer yarısına kadar su doldurarak
ağzı lastik tıpayla kapatıldığında zamanla
su seviyesinin azaldığı, dengeye ulaşınca
su seviyesinin sabit kaldığı görülür.

1521
• Erlenmayerin ağzı lastik tıpayla kapalı
olduğundan su buharı tekrar yoğuşarak
suya dönüşür.
• Sıcaklık etkisiyle, buharlaşan su molekülü
sayısı arttığından su miktarı zamanla
azalır, ama erlenmayer gözlenmeye
devam edilirse bir süre sonra aynı
şartlarda (sıcaklık, basınç vb. sabit) su
seviyesinin sabit kaldığı görülür.
• Oluşan buharların bulunduğu ortama
uyguladığı basınca buhar basıncı denir.
1522
• Su seviyesinin sabit kalması buharlaşma
olayının durduğunu göstermez. Bir süre
sonra buharlaşan molekül sayısı yoğuşan
molekül sayısına eşit olduğunda dolayı su
seviyesi sabit kalır. Buharlaşma hızının
yoğuşma hızına eşit olduğu durumda sıvı,
buharıyla dengededir.

1523
• Sıvısıyla dengede olan buharın
oluşturduğu basınca denge buhar
basıncı denir.

1524
DENGE BUHAR BASINCINA
ETKİ EDEN FAKTÖRLER
• Aynı sıvının denge buhar basıncını
değiştiren tek bir faktör vardır, o da
sıcaklıktır (SICAKLIK).
• Her bir sıvının yapısına uygun kendine
özel denge buhar basıncı vardır. Sıvının
cinsine göre denge buhar basıncı değişir
(SIVININ CİNSİ).

1525
SICAKLIĞIN DENGE BUHAR
BASINCINA ETKİSİ
• Bir sıvının denge buhar basıncını etkiyen
tek faktör sıcaklık değişimidir. Sıcaklık
değişmediği sürece denge buhar basıncı
sabit kalır.
• Herhangi bir sıvının sıcaklığı arttırılırsa
buhar hâline geçen molekül sayısı
artacağı için denge buhar basıncı yükselir.

1526
SIVININ CİNSİNİN DENGE
BUHAR BASINCINA ETKİSİ
• Denge buhar basıncı sıvının cinsine bağlı
olarak değişir, her bir sıvı için farklıdır.
• Öz kütle, donma noktası, kaynama
noktası, buharlaşma ısısı, buharlaşma
hızı, sıvı molekülleri arasındaki çekim
kuvveti ve molekül kütlesi sıvının denge
buhar basıncını etkiler.
• Öz kütlesi düşük olan sıvının denge
buhar basıncı yüksektir.
1527
• Donma noktası düşük olan sıvının
denge buhar basıncı düşüktür.
• Kaynama noktası yüksek olan sıvının
denge buhar basıncı düşüktür.
• Bir sıvının buhar hâline dönmesi için
gerekli ısıya buharlaşma ısısı denir.
• Bir sıvı az bir ısıyla buhar hâline
dönüyorsa, (buharlaşma ısısı düşükse),
o sıvı çabuk buharlaşan bir sıvıdır
(buharlaşma hızı yüksektir).

1528
• Buharlaşma hızı yüksek olan sıvının
denge buhar basıncı yüksektir.
• Buharlaşma ısısı düşük olan sıvının
denge buhar basıncı yüksektir.
• Sıvı molekülleri arasındaki çekim
arttıkça denge buhar basıncı düşer.
• Denge buhar basıncı büyük olan sıvılar,
uçucu sıvıdır.
• Molekül kütlesi arttıkça buhar basıncı
düşer.

1529
SIVININ SAFLIK
DERECESİNİN DENGE
BUHAR BASINCINA ETKİSİ
• Sıvının saflık derecesi denge buhar
basıncını etkiler. Saf sıvıya karışan başka
bir sıvı, denge buhar basıncını
yükseltebilir veya alçaltabilir.

1530
SIVININ DENGE BUHAR
BASINCINI DEĞİŞTİRMEYEN
FAKTÖRLER
• Sıvının denge buhar basıncı;
• temas yüzeyine,
• sıvının içinde bulunduğu kabın hacmine,
• kabın şekline,
• sıvının miktarına bağlı değildir.

1531
ÖZET: DENGE BUHAR BASINCINA
ETKİ EDEN FAKTÖRLER
• Denge buhar basıncı-Sıcaklık (Doğru
orantılı)
• Denge buhar basıncı-Öz kütle (Ters
orantılı)
• Denge buhar basıncı-Donma noktası
(Doğru orantılı)
• Denge buhar basıncı-Kaynama noktası
(Ters orantılı)
1532
• Denge buhar basıncı-Buharlaşma ısısı
(Ters orantılı)
• Sıvı molekülleri arasındaki çekim-Denge
buhar basıncı (Ters orantılı)
• Molekül kütlesi-Denge buhar basıncı (Ters
orantılı)

1533
B TYT-YKS 2021 9.SINIF KİMYA 4.ÜNİTE

1534
A 2012-YGS/9.SINIF KİMYA 4.ÜNİTE

1535
Kaynama Noktasının Dış
Basınçla İlintili Tanımı
• Sıvılar belli bir sıcaklığa ulaşınca yalnız
yüzeyde değil sıvının her yerinde
buharlaşma başlar. Buharlaşmanın
yalnızca sıvı yüzeyinde değil sıvının içinde
de meydana gelmesine kaynama denir.
• Sıvının denge buhar basıncının dış
basınca eşit olduğu sıcaklık noktasına o
sıvının kaynama noktası denir.
1536
NORMAL KAYNAMA NOKTASI
• Kaynama, atmosfer basıncının 1 atm (760
mmHg) olduğu ortamda gerçekleşirse
buna normal kaynama noktası denir.
Başka bir deyişle normal kaynama noktası
bir sıvının 1 atm basınçtaki kaynama
noktasıdır.

1537
KAYNAMA NOKTASI NELERE
BAĞLI DEĞİLDİR
• Kaynama noktası ısıtıcının gücüne,
sıvının miktarına ve kabın şekline bağlı
değildir.

1538
BELLİ BİR SIVININ KAYNAMA
NOKTASINA ETKİLEYEN
FAKTÖRLER
1) Dış basınç
2) Yükseklik
3) Sıvının saflığı

1539
• 1) Dış basınç: Dış basıncın 255 mmHg
olduğu Everest tepesinde su 71 °C’ta
kaynar. Deniz seviyesinden 1000 metre
aşağıda 855 mmHg basınçta suyun
kaynama noktası yaklaşık 103 °C’tır.
Özdeş ısıtıcılar kullanıldığında yemeklerin
Everest dağında pişmesi deniz
seviyesinde pişmesine göre uzun sürer;
çünkü Everest dağında kaynama noktası
düşük olduğundan düşük sıcaklıkta
yemekler daha uzun sürede pişer.
1540
• Kaynama noktası dış basınca bağlıdır.
Deniz seviyesinden yukarılara doğru
çıkıldıkça atmosfer basıncı azalır. Dış
basınç azalınca kaynama noktası düşer.
• 2) Yükseklik: Yükseklik arttıkça
kaynama noktası düşer. Su İstanbul’da
deniz seviyesinde yani 0 m’de 100 °C’ta
kaynar. Ankara’da ise 97 °C’ta kaynar.
• 3) Sıvının saflığı: Sıvının saflığı ilave
edilen maddeye göre kaynama noktasını
arttırabilir veya azaltabilir.
1541
FARKLI İKİ SIVININ KAYNAMA
NOKTASINI ETKİLEYEN
FAKTÖR DENGE BUHAR
BASINCIDIR
• Her bir sıvının vazifesiyle uyumlu farklı
derecelerde kaynama noktası vardır
(Suyun kaynama noktası 100 °C, zeytin
yağının kaynama noktası 220 °C’tır).
• Kaynama noktası ile denge buhar basıncı
ters orantılıdır.
1542
• İki farklı sıvı aynı sıcaklıkta
karşılaştırıldığında denge buhar basıncı
büyük olan sıvının kaynama noktasının
küçük (alkol), denge buhar basıncı küçük
olan sıvının kaynama noktasının büyük
(su) olduğu görülür.

1543
ÖZET: KAYNAMA
NOKTASINA ETKİ EDEN
FAKTÖRLER
• Yükseklik-Dış basınç (Ters orantılı)
• Dış basınç-Kaynama noktası (Doğru
orantılı)
• Yükseklik- Kaynama noktası (Ters orantılı)
• Denge buhar basıncı-Kaynama noktası
(Ters orantılı)
1544
E 2012-YGS 9.SINIF KİMYA 4.ÜNİTE

1545
D TYT-YKS 2018 9.SINIF KİMYA 4.ÜNİTE

1546
Buharlaşma ve Kaynama
• Buharlaşma ve kaynama olayları
birbirinden farklıdır.

1547
Buharlaşma ve Kaynama Arasındaki Farklar

1548
ATMOSFERDE SU BUHARI
• Deniz, göl, nehirlerdeki suyun
buharlaşması ve buharlaşan suyun tekrar
yoğuşmasına su döngüsü denir, su
döngüsü canlı yaşamının devamı için
gereklidir. Su döngüsünde buharlaşan su,
havada bulunan su buharının yaklaşık
hacimce % 4’üdür.
• Havada su buharı ile azot, oksijen, karbon
dioksit, argon gibi gazlar bulunmaktadır.
1549
• Sıcaklık değiştiğinde havadaki gazların
miktarı sabit bırakılır, su buharı miktarı ise
değiştirilir. Havadaki su buharına nem
denir. Sıcak havada, soğuk havadan daha
fazla su buharı vardır. 1 m3 hava 20 °C’ta
17,3 g, 30° C’ta 30 g nem tutar.
• Yazın havanın 30 °C, bodrum kattaki kilerin
20 °C sıcaklıkta olduğu varsayalım; kilerin
penceresini açarsak dışarıdan kilere giren 1
m3 hava, 30 °C’tan 20 °C’a düşeceğinden
12,7 gram su buharı yoğuşarak suya
dönüşür.
1550
• Pencereden gün boyunca içeriye giren
hava hesaba katılırsa açığa çıkan su
miktarı fazla miktarda olacaktır.
• Sonuç olarak dışarıdan gelen sıcak ve
nemli hava kilerin soğuk duvarlarında
yoğuşarak duvarda rutubet ve küflenmeye
sebep olur.
• Su buharı bulunmayan havaya kuru hava
denir.
• Nemli hava ise su buharı ve kuru havanın
bulunduğu karışımdır.
1551
• Havanın su buharı içeriği, genellikle bağıl
nem kavramı ile ifade edilir.
• Bağıl nem, belli bir sıcaklıkta havada
bulunan su buharı miktarının, havanın o
sıcaklıkta taşıyabileceği en fazla su buharı
miktarına oranıdır. Bağıl nem 1 m3
havanın neme doyma oranı olarak da
tanımlanabilir.
• Hava sıcaklığı arttıkça havadaki nem
miktarı artar, hava soğudukça nem
miktarı azalır (Doğru orantılı).
1552
• Nemin en fazla olduğu dönem yaz
aylarıdır.
• Hava kütlesinin alabileceği en fazla nem
miktarına havanın o sıcaklıktaki
doygunluk noktası denir. Doygunluk
noktasına gelen hava, daha fazla nem
alamayacağı için sıcaklık düştüğü zaman
yağış başlar.

1553
GÖLGEDE SICAKLIK,
GERÇEK SICAKLIK,
HİSSEDİLEN SICAKLIK
• Gazete ve televizyon haberlerinde
“gölgede sıcaklık” teriminden bahsedilir.
Gölgede sıcaklık dış ortam şartlarından
(Güneş ışığı, rüzgâr, yağış vb.)
arındırılmış ortamda ölçülen sıcaklıktır.
• Belirli bir yükseltide ölçülen sıcaklığa
gerçek sıcaklık denir.
1554
• Hissedilen sıcaklık ise gerçek sıcaklığın
rüzgâr hızı, nem ve Güneş’ten
yararlanılarak hesaplanan değeridir.
• Bağıl nem miktarına bağlı olarak gerçek
sıcaklık değeri farklı değerde hissedilir,
buna hissedilen sıcaklık derecesi denir.
• Bağıl nem düşükse hava sıcaklığı gerçek
sıcaklıktan daha soğuk, bağıl nem
yüksekse hava sıcaklığı gerçek sıcaklıktan
daha sıcak hissedilir.

1555
• 35 °C olan gerçek sıcaklık havanın bağıl
nemi %5 iken 32 °C hissedilir, bağıl nem
%50 olduğunda ise 41 °C hissedilebilir.
• Yüksek nem, sıcak havanın olduğundan
daha sıcak hissedilmesine sebep olur.
Atmosferde nem fazlaysa buharlaşma
yavaşlar. Buharlaşma yavaşladığı için
insan vücudu terlemekte zorlanır, vücut
sıcaklığı yeterince düşürülmez,
vücudumuzda daha fazla bir sıcaklık
hissederiz.
1556
D 2017-YGS 9.SINIF KİMYA 4.ÜNİTE

1557
4.BÖLÜM: GAZLAR

1558
GAZLARIN GENEL
ÖZELLİKLERİ

1559
GAZLARIN DAVRANIŞINI
ETKİLEYEN ÖZELLİKLER
• Gazların sıkıştırılabilme özelliği
• Genleşme özelliği
• Yayılma özelliği
• Düzensizlik özelliği

1560
GAZLARIN ÖZELLİKLERİ
• Gazlar sıkıştırılabildiklerinden düşük
sıcaklık ve yüksek basınçta sıvılaşabilir.
• Gazlar sıcaklık etkisiyle genleşebilir.
• Katı ve sıvılara göre aynı hacimde daha az
tanecik bulundurduklarından gazların
yoğunluğu katı ve sıvılara göre daha
düşüktür.
• Gaz tanecikleri çok hızlı hareket ettiği için,
gaz hâli, maddenin en düzensiz hâlidir.
1561
• Gaz molekülleri titreşim, öteleme ve
dönme hareketlerini yapar.
• Bulundukları kap içinde hem birbirleriyle
hem de kabın çeperleriyle çarpışarak
basınç uygularlar. Bu basınç kabın her
noktasında aynıdır.
• Bulundukları ortamda kolaylıkla yayılırlar.
• Gaz tanecikleri arasındaki çekim kuvveti
katı ve sıvılarınkine oranla çok az olduğu
için tanecikler birbirinden uzaktır ve
bağımsız hareket ederler.
1562
• Gazların belirli şekilleri ve hacimleri yoktur.
Bulundukları kapları tamamen kapladıkları
için, gazların hacimleri bulundukları kabın
hacmine eşittir.
• Gazlar birbirleriyle her oranda karışarak
homojen karışım oluştururlar.

1563
GAZLARI TANIMLAYAN
ÖZELLİKLER

1564
GAZLAR İÇİN DÖRT NİCELİK
VARDIR
• Gazlar için 4 nicelik vardır.
• Bu niceliklerin simge ve isimleri
aşağıdadır:
• P (basınç)
• V (hacim)
• n (mol sayısı)
• T (mutlak sıcaklık)
1565
Basınç
• Atmosfer bir gaz karışımıdır ve yeryüzüne
basınç uygular.
• Atmosferin yeryüzüne uyguladığı basınca
atmosfer basıncı denir.
• Atmosfer basıncı barometre ile ölçülür.
• Bulunduğumuz ortamda atmosfer
basıncını hissetmeyiz. Çünkü insan
vücudundaki iç basınç ile dış basınç
dengelidir, birbirine eşittir.
1566
• Atmosfer basıncı her yerde aynı değildir;
deniz seviyesinde atmosfer basıncı 1
atmosferdir, denizden yukarılara çıkıldıkça
atmosfer basıncı azalır, yükseklere
çıkıldıkça atmosfer basıncı düşer (Görsel).
Yüksek yerlerde vücudumuzun üzerindeki
basınç azalır, denizin derinliklerinde ise
artar; insan vücuduna konulan farklı
sistemlerle vücudumuzun iç basıncı ile
atmosfer basıncı her an dengede tutulur.

1567
Yükseklik ile atmosfer basıncının ilişkisi

1568
• Kapalı kapta bulunan gazlar hem
birbirlerine hem de kabın çeperlerine
çarparak çarptıkları yüzeye bir kuvvet
uygular. Bu kuvvete gaz basıncı denir ve bu
basınç manometre ile ölçülür.
• Gazın basıncı birim hacimdeki taneciğin
sayısı, hızı ve çarpışma sayısıyla orantılıdır.
Basınç birim yüzeye uygulanan
kuvvettir. Basınç birimlerinden en çok
kullanılanlar atmosfer (atm) ve mmHg’dır.
• 1 atm = 760 mmHg’dır.
1569
Hacim
• Hacim, maddenin boşlukta kapladığı
alandır. Gazın hacmi bulunduğu kabın
hacmine eşittir. V ile gösterilir. Gazlarda
en çok kullanılan hacim birimi litredir (L).
• Gazların hacmi, sıcaklık ve basınçtan
etkilenir. Bu nedenle, gazın hacmi
ölçülürken bulunduğu şartlardaki basınç ve
sıcaklık değerleri de bilinmelidir. Hacim
terimi, bir gaz için yalnızca sıcaklık ve
basınç belirtildiğinde anlam ifade eder.
1570
• Bütün gazların 1’er molleri standart
koşullarda (1 atm basınç, 25 °C ’ta) 24,5
L hacim kaplarken normal koşullarda (1
atm basınç, 0 °C’ta) 22,4 L hacim kaplar.
• Normal koşullarda 22,4 litre hacim
kaplayan 1 mol gazda 6,02x1023 tanecik
bulunur. Bu sayı Avogadro sayısı olarak
bilinir ve (NA) ile gösterilir.

1571
Sıcaklık
• Sıcaklık termometre ile ölçülür.
• Kelvin (K) cinsinden sıcaklığa mutlak
sıcaklık denir ve T ile gösterilir.
• Celsius (°C) cinsinden sıcaklık ise t ile
gösterilir.
• Gazlar için kinetik enerji mutlak sıcaklıkla
doğru orantılıdır.
• Ölçülen sıcaklık değeri Celsius ise Kelvin
cinsine çevirmek için verilen Celsius
değerine 273 sayısı eklenmelidir.
1572
• Kelvin (K) = Celcius (°C) + 273
• T (K) = t (°C) + 273
• T = t + 273
• Sıcaklık arttıkça gaz taneciklerinin hızı ve
ortalama kinetik enerjisi artar, soğuk
ortamda hız ve ortalama kinetik enerjileri
azalır.
• Aynı sıcaklıkta tüm gazların ortalama
kinetik enerjisi aynıdır.

1573
Miktar
• Atom ve moleküller çok küçük
taneciklerdir. Küçük bir madde örneği bile
sayılamayacak kadar atom veya molekül
içerir. Bu nedenle maddedeki taneciklerin
tek tek sayılması imkânsızdır. Kimyada bir
ölçü birimi olan mol kelimesi atom,
molekül gibi küçük tanecikleri daha pratik
ifade etmemizi sağlar.
• 1 mol 6,02x1023 tane taneciğe karşılık
gelir.
1574
• Aynı sıcaklık ve basınçta tüm maddelerin
(katı, sıvı veya gaz) 1’er mollerinde
6,02x1023 tane atom ya da molekül
bulunur.
• Karbon-12 izotopunun 12 gramı içinde
bulunan atom sayısına eşit, atom veya
molekül içeren madde miktarı 1 mol olarak
tanımlanmıştır.
• 1 mol atom ya da 1 mol molekül içeren bir
maddenin toplam kütlesine, mol kütlesi
(MA) denir.
1575
• Madde miktarı (m), mol sayısı (n), mol kütlesi
(MA) ilişkisi n=m/MA formülü ile belirtilir.
• Madde miktarı (m) birimi g, mol kütlesi (MA)
birimi g/mol, mol sayısı (n) birimi ise moldür.
• 1 mol He atomu 6,02x1023 tane atom içerir ve
mol kütlesi 4 gram/mol’dür (He:4 g/mol).
• 1 mol N2 molekülü 6,02x1023 tane molekül
içerir ve mol kütlesi (mol ağırlığı) 28 gram/mol
değerindedir (N2:28 g/mol).
• 1 mol NH3 molekülü 6,02x1023 tane molekül
içerir ve mol kütlesi 17 gram/mol’dür (NH3:17
g/mol).
1576
SAF MADDELERİN HÂL
DEĞİŞİM GRAFİĞİ

1577
• Bir madde hâl değiştirdiğinde, örneğin buz
eriyip suyu oluşturduğunda buzun şekli ve
boyutu değişir. Hâl değişimi bir madde
ısıtıldığında, soğutulduğunda veya dış
basınç değiştiğinde gerçekleşir.
• Propan ve bütan gazları kapalı bir tank
içine pompalandığında sıkışarak sıvı
LPG’ye dönüşür.
• Karbon dioksit gazı yangın söndürücülerde
basınç etkisiyle sıvı karbon dioksit olarak
depolanır.
1578
• Hâl değişimi kimyasal değil, fiziksel bir
olaydır.
• Hâl değişimi sırasında maddenin kimyasal
yapısı değişmez. Buz, ısı verildiğinde su
ya da su buharı olur, ama bileşik formülü
her üç durumda da daima H2O’dur.
• Aşağıdaki iki grafikten birincisi saf
maddelerin ısınma hâl değişimi grafiği,
ikincisi ise saf maddelerin soğuma hâl
değişimi grafiğidir:
1579
Saf Maddelerin Isınma-Zaman
Grafiği

1580
• I. Bölge: Katı maddeye ısı verdiğinde katının
sıcaklığı artar. Sıcaklık arttıkça katı taneciklerinin
kinetik enerjileri artarak titreşim hareketleri
hızlanır. Bu bölgede hâl değişimi gerçekleşmediği
için madde homojendir.
• II. Bölge: Düzenli biçimde ısı verilmeye devam
edilirse verilen ısı, katı tanecikleri bir arada tutan
etkileşimleri zayıflatır. Tanecikler daha serbest
hareket ederek birbiri üzerinden kayar. Saf
maddeler için bu değişimin meydana geldiği
sıcaklık maddenin erime noktası olarak
adlandırılır. Sıcaklık erime süresince sabittir. Bu
bölgede bir miktar katı eridiği için ortamda katı-sıvı
karışımı bulunur, madde heterojendir.
1581
• III. Bölge: Katının tamamı eridikten sonra
kaynama noktasına kadar sıcaklık tekrar
yükselmeye başlar. Verilen ısı sıvının
buharlaşmasını sağlarken sıcaklık yükselmeye
devam eder. Bu bölgede madde homojendir.
• IV. Bölge: Kaynama noktasına gelince
buharlaşma hızlanır. Sıvı tanecikleri arasındaki
etkileşimler kopar. Tanecikler daha serbest, hızlı,
bağımsız hareket eden gaz tanecikleri hâline gelir.
Saf maddeler için bu değişimin gerçekleştiği
sıcaklık maddenin kaynama noktası olarak
adlandırılır. Sıcaklık kaynama süresince sabittir.
Bu bölgede sıvı-gaz bir arada bulunur, madde
heterojendir.
1582
• V. Bölge: Sıvının tamamı buharlaştıktan
sonra sıcaklık tekrar yükselmeye başlar.
Verilen ısı gazın sıcaklığını yükseltir. Bu
bölgede madde homojendir.

1583
Saf Maddelerin Soğuma-Zaman
Grafiği

1584
• I. Bölge: Gaz soğutulursa gaz taneciklerinin
sıcaklığı düşer. Sıcaklık düştükçe gaz
taneciklerinin kinetik enerjileri azalarak
hareketleri yavaşlar. Bu bölgede hâl değişimi
gerçekleşmediği için madde homojendir.
• II. Bölge: Düzenli biçimde soğutmaya devam
edilirse tanecikler arasında etkileşimler oluşarak
gaz sıvıya dönüşür. Saf maddeler için bu
değişimin meydana geldiği sıcaklık yoğuşma
noktası olarak adlandırılır ve kaynama
sıcaklığına eşittir. Sıcaklık yoğuşma süresince
sabittir. Bu bölgede gaz-sıvı karışımı olur,
madde heterojendir.
1585
• III. Bölge: Gazın tamamı yoğuştuktan sonra
oluşan sıvının sıcaklığı tekrar düşmeye başlar.
Bu düşme donma noktasına kadar devam eder.
Bu bölgede madde homojendir.
• IV. Bölge: Sıvı tanecikleri arasındaki etkileşimler
oluşarak taneciklerin hareketi kısıtlanır.
Tanecikler bulunduğu yerde titreşim hareketi
yapar. Saf maddeler için bu değişimin
gerçekleştiği sıcaklık maddenin donma noktası
olarak adlandırılır ve erime sıcaklığına eşittir.
Sıcaklık donma süresince sabittir. Bu bölgede
sıvı-katı bir arada bulunur, madde heterojendir.

1586
• V. Bölge: Sıvının tamamı donduktan sonra
sıcaklık tekrar düşmeye başlar. Bu bölgede
madde homojendir.

1587
SAF MADDELERİN HÂL
DEĞİŞİM GRAFİĞİ (ÖZET)
• Saf bir maddenin ısınma-zaman ve
soğuma-zaman grafiği birbirinin tersidir.
• Erime noktası donma noktasına, kaynama
noktası yoğuşma noktasına eşittir.
• Saf maddelerde erime, donma, kaynama,
yoğuşma süresince sıcaklık sabittir.

1588
A TYT-YKS 2023 9.SINIF KİMYA 4.ÜNİTE

1589
A 2016-YGS 9.SINIF KİMYA 4.ÜNİTE

1590
E 2014-YGS 9.SINIF KİMYA 4.ÜNİTE

1591
B 2013-YGS 9.SINIF KİMYA 4.ÜNİTE

1592
D 2010-YGS 9.SINIF KİMYA 4.ÜNİTE

1593
MADDENİN HÂL DEĞİŞİMİ,
POTANSİYEL ENERJİ İLİŞKİSİ
• Ekzotermik reaksiyonda ürünlerin
potansiyel enerjisi girenlere göre azdır.
• Endotermik reaksiyonda ürünlerin
potansiyel enerjisi çoktur.
• Reaksiyon denkleminde ısının olmadığı
tarafa doğru potansiyel enerji artar.
• Reaksiyon denkleminde ısının olduğu
tarafa doğru potansiyel enerji azalır.
1594
MADDENİN HÂL DEĞİŞİMİ,
KİNETİK ENERJİ İLİŞKİSİ
• HÂL DEĞİŞİMLERİNDE ORTALAMA
KİNETİK ENERJİ DEĞİŞMEZ, SABİT
KALIR.

1595
5.BÖLÜM: PLAZMA

1596
• Maddenin 4. hâli plazma hâlidir. Plazma
evrendeki en yaygın maddedir ve
evrendeki oranı %99’dan daha fazladır.
Güneş, güneş sisteminde bulunan en
büyük plazmadır (Görsel).

1597
• Güneş’te nükleer tepkimeyle hidrojen gazı
atomu, helyum gazı atomuna
dönüştürülür. Güneş’ten Dünya’mıza hayat
için ısı ve ışık gönderilir.
• Yıldırım plazma hâline örnektir. Mum
alevi de kısmi olarak düşük sıcaklıkta
plazma kabul edilir, çünkü gazın bir kısmı
iyonize olur (Görsel).

1598
• Gaz hâldeki maddeye enerji verilirse
elektron kısmen ayrılır, madde iyon
hâline geçer. Bu nedenle plazma hâline
iyonize gaz da denir. Molekül, atom, iyon
ve serbest elektronlar plazma hâlini
oluşturur (Görsel).

1599
• Plazmada pozitif iyon sayısı negatif
iyon sayısına eşittir. Bu nedenle plazma
elektriksel olarak nötrdür, ancak
elektriği iyi iletir.
• Plazma genellikle gazların alt kümesi gibi
düşünülse de gaz ve plazma hâli
birbirinden farklı davranışlar sergiler.

1600
Plazmaların özellikleri
şunlardır:
• 1. Gazlar gibi plazmaların da belirli şekil ve
hacimleri yoktur.
• 2. Yoğunlukları katı ve sıvılardan daha
azdır.
• 3. Gaz hâlinde nötr molekül ve atom
vardır. Plazma hâlinde ise nötr atom, nötr
molekül, pozitif yüklü iyon ve negatif yüklü
iyon vardır.
1601
• 4. Gazlar birbirlerine çarparak birbirlerine
enerji aktarır, plazmalar ise birbirine
çarpacak kadar yoğun değildir.

1602
Maddenin plazma hâli
aşağıdaki gibi özetlenebilir:

1603
PLAZMANIN KULLANIM
ALANLARI
• Plazmanın kullanım alanlarından biri
elektrik akımının, gaz maddeyi
iyonlaştırmasıyla oluşan asal gaz
karışımıyla dolu plazma kürelerdir
(Görsel).

1604
• Plazma maddelere diğer bir örnek de
floresan ampul ve neon tabelalardır.
Kullanılan gaz, yüksek voltaja maruz
kaldığı için atomun elektronları
atomlarından ayrılarak daha yüksek enerji
seviyesine çıkar. Böylece ampul içindeki
gaz, iletken bir plazma hâline gelir.
Elektron önceki enerji seviyesine düşerken
floresan veya neon lambalarda görülen
ışığı etrafa yayar. Aldığı enerjiyi ışık olarak
geri verir.
1605
• Plazma TV’ler de aynı şekilde çalışır. İki
cam panel arasına genellikle argon, neon
ve ksenon enjekte edilir. Gaz içinden
elektrik akımı geçtiğinde parlamaya neden
olur.
• Plazma ayrıca;
yüksek sıcaklıkla ark kaynaklarında,
ısıya dayanıklı tıbbi donanım ve
sterilizasyonda,
bakteri öldürücü olarak gıda
ambalajlanmasında,
1606
insan vücudundan dokunun ve yağların
maksimum sıkışmayla çıkarılmasında
(helyum plazma),
ve durdurulamayan varis kanaması,
yemek borusu kanaması vb.
kanamalarda kanamayı kanı
pıhtılaştırarak durdurmada (argon
plazma)
kullanılmaktadır.

1607
İLİM ATÖLYESİ

1608
MADDENİN PLAZMA (IŞIN)
HÂLİ

1609
IŞINLAMA VEYA MADDE
NAKLİ (IŞINLAMA
GERÇEKLEŞECEK Mİ?)
• Günümüzde ses nakli radyoyla, görüntü
nakli de televizyonla gerçekleşmiş oldu.
• Radyo ve televizyon ile görüntünün nakli
gerçekleşmiştir.
• Henüz aynen nakil gerçekleşmemiştir.
Gelecekte daha çok ışınlama konusu
üzerinde çalışmalar olacaktır.
1610
• Gerçi radyo ve televizyonun ileri dereceleri
konusunda da daha yapılacaklar vardır.
• Şayet çok çalışırsak, yakın bir gelecekte,
zemin yüzünü; her tarafı, her birimize
görülen ve her köşesindeki sesleri herkes
tarafından işitilen bir yer konumuna
getirebiliriz.
• Uzak mesafelerden eşyayı aynen hazır
etmek mümkündür.
• Işınlama konusu bize, şu an için mümkün
olamayacakmış gibi gelmektedir.
1611
• Madde transferinin şu an için mümkün
olamayacakmış gibi gelmesinin nedeni,
cisimler hareket ettikleri yönde boylarından
kaybetmekte ve ışık hızına erişince de yok
olmaktadırlar. Bu durumda insanın kalbi ve
nabzı nasıl olur bilinemez! Ancak
gelecekte ilimler çok gelişecektir. Bu
gelişmeler, beraberinde birçok sürprizi de
getirecektir. Teknik ve teknoloji ilerledikçe,
şimdi bize imkânsızmış gibi gelen olaylar
gerçekleşecektir.
1612
• Örneğin madde transferinde bir basamak
olarak ışık ve sesten daha hızlı vasıtalar
ile gezegenlere ulaşılabileceği konusunu
da göz ardı etmemek lazımdır. Uzak
mesafelerden eşyayı aynen hazır etmek
hedefine kişisel çabalarla yetişilmezse de,
insanlığın ortak çalışmasıyla yetişilebilir.
Maddeten erişilmezse de, manen
erişilebilir. Metafizik gerçekler
kanıtlanacak, din ile ilmin birlikteliği tüm
insanlarca gözlenecektir.
1613
MADDENİN IŞIN HÂLİ
• Plazma hâl, nur hâli veya akkor hâl de
denir. Plazma hâli, her maddede vardır.
Plazma hâline geçiş; her maddede, her
zaman, belirlenen ve planlanan düzeyde
olmaktadır.
• İnsanın plazma hâlinden etkilenmesi;
solunum yoluyla veya deriden doğrudan
kana geçmek suretiyledir. Havadan
beslenme konusu, maddenin plazma
hâliyle ilgilidir. Plazma hâli havayla
karışınca ve solununca tedavi eder.
1614
MADDENİN IŞIN HÂLİNİN
DELİLLERİ
• Altın gibi kıymetli metaller ve yakut gibi
kıymetli taşlar, maddenin 4. hâli olan ışın
hâline kolay geçerler. Eskiden beri, deriye
temas ederek kana geçmek suretiyle veya
temassız solunum yoluyla, koruyucu
hekimlikte ve tedavide kullanıldığı
bilinmektedir. Madde ışın hâline geçince
kütlesinden kaybetmez; çünkü ya hava ve
suda şarj olur, ya da hassas tartım
aletleriyle bile kütle kaybı ölçülemez.
1615
• Cisimlerin ileride ışınlanabileceğinden söz
edilmektedir.
• Esir maddesinin farklı durumlarından bir
kısmı tartı ve ölçüye gelir, bir kısmı ise
gelmez. Demek ki ölçülemeyen de madde
oluyor ki; bu konunun ışın hâliyle ilişkisi
olabilir.
• Uzayın derinlikleri, sonsuza kadar uçsuz
bucaksız bir boşluk değildir; uzay,
kesinlikle esir maddesiyle doludur. Uzayda
maddenin ışın hâlinin olduğuna dair
görüşler vardır.
1616
MADDE TRANSFERİ HANGİ
SICAKLIKTA OLACAK?
• Madde transferinin sıfır kelvin sıcaklığında
olacağı öngörülüyor. 0 K bilindiği gibi en
düşük sıcaklıktır. Günümüzde 0 K’e
inilememiştir.
• Sıcağın yakması gibi soğuğun da yakması
vardır. Buna “bürüdetiyle ihrak etmek”
başka bir ifadeyle “soğukluğuyla yakmak”
denir.
1617
• Demek ki soğuğun da yakacağı bir sıcaklık
derecesi vardır. Kış mevsiminin en soğuk
günleri olan zemheride soğuğun
yakmasını görüyoruz.
• Maddenin ışın hâli, yüksek sıcaklıkta
olmakla beraber her bir sıcaklıkta da olur;
maddenin diğer üç hâli için de bu böyledir.
• Öyleyse en düşük sıcaklıkta da plazma
hâli olabilir. Belki de 0 K’e
erişebildiğimizde madde transferini de
gerçekleştirmiş olacağız.
1618
• Madde transferi (maddenin ışınlanması)
için maddenin ışın hâlinde olma gerekliliği
bilinmektedir.

1619
TAKYON (TACHYON)
• Takyon, Latincede “çok hızlı” demektir.
• Takyonlar ışık hızından daha hızlı, kütlesi
eksi, boyutları sıfırdan küçük olan atom altı
parçacıklardır.
• Takyonların keşfi, enerjinin ışıktan hızlı
gidebileceğini göstermiştir. Hazreti
Süleyman, Kraliçe Belkıs’ın tahtını ışık
hızından daha hızlı olarak yanına getirdi.

1620
• Takyonlar üzerinde çalışmaların
önümüzdeki yıllarda artacağı tahmin
edilmektedir.
• Nur ışıktan daha hızlıdır. Melekler nurdan
yaratıldıkları için ışık hızından daha
hızlıdırlar.
• Cisimlerin hareket ettikleri yönde
boylarından kaybedeceklerini ve ışık
hızına erişince de yok olacaklarını
belirtmiştik.

1621
• Einstein’ın izafiyet teorisine göre ise, ışık
hızına erişen bir cismin kütlesi sonsuz
oluyordu. Günümüzde böyle olmadığı
ortaya çıkmıştır. Işık hızının aşılmasıyla,
kütlenin sonsuz olmadığı ispat edilmiştir.

1622
GYRON (JAYRON) DENİLEN
ATOM ALTI PARÇACIK
• Bazı bilim adamlarına göre gyron (jayron)
denilen atom altı parçacık, esir maddesinin
temelini teşkil eder ve evrenin en küçük
parçacığıdır.
• Bir adet atomda yaklaşık 1020 gyron
vardır.

1623
BUZUN YOĞUNLUĞU SUDAN
AZDIR
• Genelde maddelerin katı hâli, sıvı hâli
içinde batar.
• Suda istisna olarak farklı bir durum vardır.
Genel kaidenin tersine buzun yoğunluğu,
sudan küçüktür. Su katı hâle geçince
hacmi genişler. Bu nedenle buz, su
üzerinde yüzer. Kışın buzların su
yüzeyinde durması, yoğunluğunun sudan
daha az oluşundandır.
1624
• Denizler, göller, akarsular donsa bile, bu
olay yüzeyde olur. Böylece, suyun içindeki
canlılar için, donma olayı, âdeta koruyucu
bir tabaka meydana getirir.
• Kışın tarlaları örten karın altındaki ekinlerin
korunması da sudaki bu özelliktendir.
• Diğer maddeler gibi katı hâl en yoğun hâl
olsaydı, denizler, göller, akarsular alttan
donardı. Bu durum denizlerin, göllerin ve
akarsuların buz hâline gelmesine neden
olurdu ve canlı kalmazdı.
1625
• Bu da bütün suların buz olması ve hayatın
sona ermesi demek olacaktı.

1626
SUYUN YOĞUNLUĞU HANGİ
SICAKLIK DERECESİNDE EN
BÜYÜKTÜR?
• Sıcaklık +4 °C iken suyun yoğunluğu en
büyüktür. Denizlerde ve büyük göllerde en
alttaki su +4 °C’ta bulunur. Yukarıya doğru
çıktıkça suyun sıcaklığı yazın yükselir,
kışın düşer. +4 °C’taki su ısıtılsa da
soğutulsa da yoğunluk düşer. En yoğun
hâlin +4 °C olması denizlerde hayatın
devamı için şarttır.
1627
YERYÜZÜNDEKİ FİZİKSEL
DENGE
• Yeryüzünde ne kadar H2O(s) (su) varsa
atmosferde de o kadar H2O(g) (su buharı)
vardır.
• Yeryüzüne inen yağmur, her sene aynı
miktardadır.
• Yeryüzünden her sene ne kadar su
buharlaşırsa; yine o ağırlıkta su yağmur,
kar ve dolu olarak dünyaya yağar.
1628
• SORU: H2O(s) → H2O(g)
Dünyamızdaki suyun buharlaşması
tepkimesi yukarıda verildiği gibi tek yönlü
olsaydı ne olurdu?
CEVAP: Dünyada su kalmazdı.
• SORU: H2O(g) → H2O(s)
Yukarıdaki tepkimede görülen
dünyamızdaki değişim; tek yönlü olsaydı
ne olurdu?
CEVAP: Yeryüzünü su kaplardı.
1629
• SORU: Bu olayın ölçülü, dengeli ve
dinamik olması ne anlama gelir?
• CEVAP: Ölçülü, yeryüzünde bulunan su
kadar atmosferde su buharı bulunduğu
anlamına gelir. Dengeli, reaksiyonun
denge reaksiyonu (çift yönlü reaksiyon)
olduğu anlamına gelir. Dinamik ise, bu
olayın her an, yer–gök arasında devam
ettiği anlamına gelir.

1630
«Göğü de dengesini
kaybetmekten korunmuş bir
tavan durumunda yarattık.»
• Dünyada suyun varlığı; güneşle
aramızdaki uzaklığın hassaslığı ile de
alakalıdır.
• Dünya ile güneş arasındaki uzaklık
şimdikinden farklı olsaydı su, ya
buharlaşacaktı ya da donacaktı.
1631
YAĞMURUN YAĞMASI VE
ATMOSFERDE FİZİKSEL
DENGENİN KORUNMASI
• Sıcaklık, suyu buharlaştırmakla suyun
bünyesini tahrip ettiği zaman, o tahrip
sonucu oluşan su buharı yok olmaz. Belirli
bir yere sevk edilir ve belli bir düzeye
çıkar; icap ettiğinde yağmak için orada
durur.
1632
• Atmosferdeki su buharı molekülleri,
atmosferdeki hava moleküllerinin onda
birini teşkil edince su buharı yoğunlaşır.
• Atmosferde bulunan belli bir düzeydeki su
buharının yoğunlaşması suretiyle yağmur
yağar.
• Atmosferde fiziksel dengenin korunması
için, yağan katrelerden boş kalan yerler,
denizlerden ve yerlerden kalkan buharlarla
doldurulur.
1633
• Yağmur yağması hakkında en kısa yol
şöyle tarif edilir: Su buharı molekülleri,
emir aldıkları zaman, o moleküller her
taraftan toplanmaya başlarlar ve bulut
şeklini alıp, hazır vaziyette dururlar. Yine
ikinci bir emirden sonra bir kısım
moleküller yoğunlaşarak, katrelere
dönüşürler. Sonra kanunların temsilcileri
vasıtasıyla, çarpışmadan kolayca yere
düşerler.

1634
• Atmosfer, denizin rengini andırır. Havada,
denizlerdeki sudan daha fazla su vardır.
Bu nedenle, “atmosferde denizin
bulunduğu teşbihi” mecaz olarak akıldan
uzak değildir. Sanki şu atmosfer boşluğu
yağmur ile dolu bir havuzdur.
• 1000 sene önce tefsirinde İbni Cerir sanki
günümüzün bilim insanıymış gibi,
bulutlardaki negatif elektrik ile pozitif
elektriğin rüzgârın aşılaması ile birleşmesi
sonucu yağmurun yağdığını söylemiştir.

1635
• Bulutların bir kısmı negatif elektriği
üzerlerinde taşımaktadır, bir kısmı da
pozitif elektriği üzerlerinde taşımaktadır.
Bu kısımlar birbirlerine yaklaşıp aralarında
çarpışma olduğunda, şimşek çakar.
• Bulutların bir kısmının hücum ettiği, bir
kısmının ise kaçtığı zaman aralarında
havasız kalan yerleri doldurmak için
atmosfer tabakası hareket ve heyecana
geldiğinde gök gürlemesi (gök
gürültüsü) meydana gelir.
1636
• Bu hâllerin olması bir nizam ve kanun
altında olur ki, o nizam ve o kanunu temsil
eden gök gürlemesi ve şimşek aracılarıdır.

1637
KÜRESEL ISINMAYA BAĞLI
KURAKLIKTAN SÖZ ETMEK
HATTA BUNA DAİR SOMUT
VERİ BULMAYA ÇALIŞMAK
BİLİMSEL SKANDALDIR
• Türkiye son senelerde kuraklık yaşıyor.
Kuraklık; dünyada yağışlar azaldığından
değildir. Çünkü yeryüzüne inen yağış, her
sene aynı miktardadır. Yağışlar yer
değiştirmiştir.
1638
• Dünyanın bazı bölgelerinin çok yağış
aldığını duyarken, bazı bölgelerinin daha
az yağış aldığını görüyoruz. Örneğin;
özellikle Türkiye’de yağışlar azaldı,
Amerika’da ise arttı.
• Sorun da buradan çıkıyor. Bu sorunu
doğuran, insandır. İnsanın canlı–cansız
ekosisteme karşı olumsuz müdahalesi,
yağış dağılımını bozmaktadır.
• Kuraklığın insafımıza ve insanlığımıza
olan uyarıcı görevini bir an önce anlayıp,
gerekli çalışmaları yaparak bu problemin
üstesinden gelmeliyiz.
1639
KRİSTAL ÇEŞİTLERİ
• İYONİK KRİSTALLER: Metal– ametal
bileşiklerinin bir kısmı kristal suyu
içerdiğinde kristal yapıdadır (CuSO4 x
5H2O); bir kısmı kristal suyu içermediği
hâlde kristal yapıdadır (NaCl). Az bir kısmı
ise kristal yapıda değildir (NaOH).
• METAL KRİSTALLERİ: Metal atomları
birbirleriyle metal bağı ile bağlıdırlar ve
belli geometrik şekiller meydana getirirler.
Buna metal kristalleri denir.
1640
• YARI METAL KRİSTALLERİ: Karbon
allotroplarından olan elmas ve grafitte;
silisyum allotroplarından akik taşı, kuvars ve
çakmak taşında görülen kristallerdir
(elementel kıymetli taşlar).
• AMETAL KRİSTALLERİ: Fosforun ve
kükürdün allotroplarında görülen kristallerdir
(Rombik kükürt, monoklin kükürt, beyaz
fosfor, kırmızı fosfor).
• MOLEKÜL KRİSTALLER: SiC (silisyum
karbür), SiO2 (silisyum dioksit), BN (bor
nitrür) gibi ağ örgülü katılarda görülen
kristaldir.
1641
ALLOTROPUN GÖRÜLDÜĞÜ
ELEMENTLER VE ÖNEMİ
• Allotrop C, Si, P, S ve O’de görülür.
• C canlıların, Si toprağın, P beynin, O
havanın esas maddesidir. S’ün
proteinlerde önemli bir yeri vardır.
• CO3–2 (karbonat), SiO3–2 (silikat), PO4–3
(fosfat) ve SO4–2 (sülfat) doğadaki en
önemli anyonlardır.
• Doğadaki önemli maddeler hem çok
bulunur hem de allotrop vb. farklı farklı
şekillerde karşımıza çıkar. 1642
ELEMENTEL KIYMETLİ
TAŞLAR C (KARBON) VE Si
(SİLİSYUM) OLMAK ÜZERE İKİ
ÇEŞİTTİR
• Süs taşlarının önemi çok büyüktür.
• Elementel kıymetli taşlardan olan elmas, C
(karbon)’dur; kuvars ise Si (silisyum)’dur.
• C, canlıların; Si, toprağın esas maddesidir.
• İnsanın ilk oluşumuna sebep; Si ve
H2O’nun şekillenmesidir.
1643
• C (karbon) ve Si (silisyum); periyodik
tabloda aynı gruptadır.

1644
İYONİK BİLEŞİKLERDEKİ
KRİSTAL SUYU NASIL TOZ
HÂLDEKİ MADDEYİ ODA
SICAKLIĞINDA ISLATMAZ VE
KRİSTAL YAPI BOZULMAZ?
• Kristal suyu içeren iyonik bileşik güneşte
az bir zaman kalsa veya kısa bir süre
ısıtılsa kristal yapı bozulur, bileşik
bulamaç hâline gelir.
1645
• Bazı iyonik katıların kristal olabilmesi için
H2O(s) içermesi gerekir. Buna kristal suyu
denir. Aşağıdaki örnekler verilebilir:
• Göz taşı (CuSO4 x 5H2O)
• Alçı taşı (CaSO4 x 2H2O)
• Boksit (Al2O3 x H2O)
• Yukarıda örnek olarak verilen bileşiklerde
H2O katı değil, sıvı hâldedir. Kristal suyu
sıvı hâlde olmasına ve sıcaklık 0 °C’ın
üstünde olmasına rağmen su, toz hâldeki
iyonik katıyı ıslatmaz.
1646
• Bu konunun +4 °C’a kadar suda bulunan
H2O(s) kristalleri ile ilgisi vardır.

1647
BUZDA H20(k) MOLEKÜLLERİ
ARASINDA KRİSTAL ÖRGÜ VE
HACİM GENİŞLEMESİ
• Su, buz hâlindeyken H2O(k) molekülleri
neredeyse hareketsizdir ve su
moleküllerine kıyasla buz molekülünde,
moleküller arası mesafe fazladır.
• Buz molekülü; birisi düzgün dört yüzlünün
ağırlık merkezinde, diğer dördü de dört
köşesinde olmak üzere beşerli
moleküllerden oluşur.
1648
• Buzun kristal örgüsü, düzgün dört
yüzlüdür. Bu kristal örgünün bozulmaması
için moleküller hareketsizdir. Bu şekliyle
kararlıdır.
• Buz molekülleri arasındaki uzaklık, su
molekülleri arasındaki uzaklığa göre % 11
oranında daha fazladır. Başka bir ifadeyle
su donunca % 11 hacim büyümesi
gerçekleşir.
• Normalinde maddenin katı hâlinde,
moleküller birbirine sıvı hâline göre daha
yakındır; sıvı donunca hacim büyümesi
değil, hacim küçülmesi olur.
1649
• Yalnız suya has olan bu durum, suyun
donunca diğer sıvılara zıt olarak
genleşmesinden ileri gelir.
• Suyun bu istisnai özelliğinin hayat için çok
faydaları vardır.
• Su donma noktasına gelince, H2O(k)
molekülleri arasında kristal örgü ortaya
çıkar.
• Buzdaki bu kristal örgü çok kuvvetli
olduğundan su donduğunda, içinde
bulunduğu ağzı kapalı demir kabı bile
parçalar.
1650
• Buz erirken kristal yapı bozulur.
Moleküller birbirine yaklaşır. +4 °C’a kadar
hacim küçülmesi devam eder. +4 °C’a
kadar az da olsa kristaller bulunur; bunlar
H2O(s) kristalleridir. Kristal yapı +4 °C’ta
tamamen bozulur. +4 °C’ta yoğunluk en
büyüktür. +4 °C’tan sonra su ısıtıldıkça
hacim genişler, yoğunluk azalır.

1651
SIVILARIN YÜZEY GERİLİMİ
• Genelde sıvıların kendi yüzey alanını
genişletme eğiliminde olduğu
bilinmektedir.
• Sıvının içindeki moleküllerin sıvının
yüzeyine doğru hareket etmesi, sıvılara
verilen bir özelliktir.
• Her bir sıvının yüzey gerilimi farklıdır.
• Sıcaklığın yükselmesi yüzey gerilimini
düşürür.
1652
SIVILARDA GEÇERLİ İKİ
KANUN: KOHEZYON
KUVVETLERİ VE ADEZYON
KUVVETLERİ
• Adezyon ve kohezyon sıvılarda geçerli
olan, birbirine benzer, ama farklı
kuvvetlerdir.
• Sıvı molekülleri, katılara göre birbirlerini
daha zayıf çekecek şekilde yaratılır,
bundan dolayı da bir arada bulunma
eğilimleri daha zayıftır.
1653
• Sıvı molekülleri arasındaki (benzer
moleküller arasındaki) çekim kuvvetine
kohezyon kuvvetleri denir.
• Sıvı molekülleri ile kap molekülleri
arasındaki (farklı moleküller arasındaki)
çekim kuvvetine de adezyon kuvvetleri
denir.
• Eğer kohezyon kuvvetleri adezyon
kuvvetlerinden daha büyükse sıvı damlası
biçimini korur.

1654
• Şayet adezyon kuvvetleri kohezyon
kuvvetlerinden daha büyükse sıvı damlası
film şeridi gibi yayılır. Yüzeyi daha çok
ıslatan maddeler adezyon kuvvetlerinin
daha büyük olduğu sıvılardır.

1655
ADEZYON (YAPIŞMA)
KUVVETİ
• Adezyon (yapışma) kuvveti, farklı cins
moleküllerin arasındaki çekim kuvvetidir.
• Adezyon kuvveti sıvı moleküllerinin başka
yüzeylere tutunmasını sağlayan kuvvettir.
• Bu kuvvetin yaratılmasında, sudaki
hidrojen bağları istihdam edilir. Bu bağlar
sayesinde su molekülü ile diğer bir
molekül birbirine çekim uygular ve
neticede iki molekül bir arada tutulur.
1656
• Elimizin suda ıslanması, yağmur yağarken
su moleküllerinin cama tutunması ve
suyun bitkilerin kılcal damarına yapışması,
adezyona verilebilecek misallerdendir.
• Adezyon olayındaki hidrojen bağları, bir su
molekülündeki hidrojen ile başka bir
moleküldeki oksijen atomları arasında
meydana gelen hidrojen bağıdır.
• Su moleküllerinin cama yapışması
adezyon kuvvetiyle ilgilidir.

1657
YERÇEKİMİNE RAĞMEN
ADEZYON KUVVETİ
• Bitkilerin yaşaması ve çoğalması ise
fotosentez hadisesine bağlanmıştır. Bu
reaksiyonun başlıca elementlerinden biri
ise sudur. Su ihtiyacı topraktaki sulardan
karşılansa da yapraklardan su alabilen
bitkiler de tespit edilmiştir. İnsanlarda
olduğu gibi bitkilerde de kılcal damarlar
vardır ve su bu yolla gövdeye dağılır.
1658
• Topraktaki su zerrelerinin bitkilerin çok
ince olan damarlarıyla buluşması ve
osmotik basıncın da etkisiyle yukarı doğru
hareket etmesi çok ilgi çekicidir. Çünkü bu
hadise, yerçekimine karşı bir harekettir.
Su, onlarca metre uzunluğundaki ağaçlara
tırmanarak çıkmaktadır.

1659
KOHEZYON (BİRBİRİNİ
TUTMA) KUVVETİ
• Kohezyon (birbirini tutma) kuvveti ise aynı
cins moleküllerin arasındaki çekim
kuvvetidir, yani su moleküllerinin bir arada
tutunmasına sebep olan kuvvettir.
• Burada rol oynayan unsur ise, bir su
molekülündeki hidrojen ile diğer su
molekülündeki oksijen arasındaki çekim
kuvvetidir.

1660
• Yağmurun damla damla yağmasına ve
damlaların küre şeklini almasına bu kuvvet
vesile olur.
• Yani su moleküllerinin cama yapışması
adezyon kuvvetiyle ilgiliyken camda damla
şeklinde kalabilmesi kohezyonla ilgilidir.
Fakat birkaç damla birleşince yerçekimi
kuvveti daha baskın olur ve su aşağı
doğru akar.

1661
SU KILCAL BORULARDA
NASIL YÜKSELİR?
• Sıvı molekülleri arasındaki kohezyon
kuvvetleri, kılcal iç yüzeyi ile moleküller
arasındaki adezyon kuvvetleri yarışır.
• Eğer kohezyon kuvvetleri adezyon
kuvvetlerinden daha büyükse kılcal
içindeki sıvı üst yüzeyi, kılcalın batırıldığı
ortamdaki sıvı yüzeyine göre alçalır ve
menisk, dışbükey eğrilik gösterir.
1662
• Şayet adezyon kuvvetleri kohezyon
kuvvetlerinden daha büyükse sıvı boruda
yükselir ve sıvı iç yüzeyi (menisk) içbükey
eğrilik gösterir. Yüzeyi daha çok ıslatan
maddeler adezyon kuvvetlerinin daha
büyük olduğu sıvılardır.

1663
TAKYON (TACHYON)
• Takyon, Latincede “çok hızlı” demektir.
• Takyonlar ışıktan hızlı, kütlesi eksi,
boyutları sıfırdan küçük olan atom altı
parçacıklardır.
• Takyonların keşfi, enerjinin ışıktan hızlı
gidebileceğini göstermiştir.

1664
MADDE NAKLİ OLMASI İÇİN
İZAFİYET
(RÖLATİVİTE=GÖRELİLİK)
TEORİSİNİNİN GEÇERLİLİĞİNİ
YİTİRMESİ Mİ GEREKİR?
• Cisimlerin hareket ettikleri yönde
boylarından kaybedeceklerini ve ışık
hızına erişince de yok olacaklarını
belirtmiştik.
1665
• Einstein’ın izafiyet teorisine göre ise, ışık
hızına erişen bir cismin kütlesi sonsuz
oluyordu. Günümüzde böyle olmadığı
ortaya çıkmıştır. Işık hızının aşılmasıyla,
kütlenin sonsuz olmadığı ispat edilmiştir.

1666
MADDE TRANSFERİ HANGİ
SICAKLIKTA OLACAK?
• Madde transferinin sıfır kelvin sıcaklığında
olacağı öngörülüyor. 0 K bilindiği gibi en
düşük sıcaklıktır. Günümüzde 0 K’e
inilememiştir.
• Sıcağın yakması gibi soğuğun da yakması
vardır. Buna “bürüdetiyle ihrak etmek”
başka bir ifadeyle “soğukluğuyla yakmak”
denir.
1667
• Demek ki soğuğun da yakacağı bir sıcaklık
derecesi vardır. Kış mevsiminin en soğuk
günleri olan zemheride soğuğun
yakmasını görüyoruz.
• Maddenin ışın hâli, yüksek sıcaklıkta
olmakla beraber her bir sıcaklıkta da olur;
maddenin diğer üç hâli için de bu böyledir.
• Öyleyse en düşük sıcaklıkta da plazma
hâli olabilir. Belki de 0 K’e
erişebildiğimizde madde transferini de
gerçekleştirmiş olacağız.
1668
• Madde transferi (maddenin ışınlanması)
için maddenin ışın hâlinde olma gerekliliği
bilinmektedir.

1669
BLAISE PASCAL
(1623–1662)’IN HAYATI
• Meşhur Fransız matematikçisi, fizikçisi ve
kimyacısıdır. Aynı zamanda filozof ve
yazardır.
• Maddenin boşluklu yapısı üzerinde
çalışmalar yaptı. 1647 yılında bu
çalışmalarını “Boşlukla İlgili Yeni Deneyler”
ve “Boşluk İncelemesine Giriş” adlı
kitaplarında yayınladı.
1670
• İlk hesap makinesinin mucididir.
• Basınç üzerine çok sayıda çalışmaları
vardır. Toriçelli (1608–1647)’nin
varsayımlarını yaptığı deneylerle
doğruladı.
• Uluslararası sistemde (SI) basınç ölçüsü
birimi, pascaldır. Pa kısaltmasıyla
gösterilir. Pa tanımını Pascal (Paskal) şu
şekilde yapmıştır: 1 m2’lik yüzeye dik
doğrultuda etki eden kuvvet 1 Newton ise
bu yüzeydeki basınç 1 Pascal olur.

1671
• 1652’de manastıra kapanarak kendini ilme
verdi. 1654’te yaşadığı bir vecd hâlinden
sonra kesin kararlar aldı. Bundan sonra
Pascal, bütün varlığıyla Tanrı’ya yöneldi.
Hayatındaki bu kararından sonra yoğun bir
şekilde bilimsel araştırmalarına da devam
etti.
• Descartes (Dekart), bilimin konusunu
maddeyle sınırlandırmıştı.

1672
• Hıristiyanlık tahrif olduğundan
(bozulduğundan) ve tam hayatın içinde
olmadığından kilise teşkilatı ilme karşıydı.
Kilise teşkilatında ilme karşı olmayan,
azınlık bazı kişiler de az da olsa mevcuttu.
• Tahrif olmuş din ile bilim arasında Batı’da
uzun süren çatışmalar yaşandı. Sonunda
bilim adamlarının bir kısmı yanlış olarak
din ile bilim arasında ayrılık var sandılar.
Böylece din–bilim ayrışması gerçekleşti.

1673
• Aslında kilisenin yanlışlığına karşın bilim
adamlarında oluşan tepki, dine karşı
olduklarından değildi, zaruretten ileri
geliyordu. Descartes (Dekart) bu tepkiyi
gösterenlerin başında gelen akılcı insan
olmasına rağmen “Yüce Yaratıcı vardır.”
diyordu.
• Dekartçı düşünceye, Kartezyen düşünce
başka bir ifade ile Kartezyenizm denir.
Kartezyen felsefe, din ile ilim ayrılmasını
netice vermiştir.
1674
• O dönemde Kartezyenizm, pansuman
tedavi olarak mecburiyetten dolayı ortaya
atılmıştı.
• İlerici ve gerici deyimleri ilk olarak Batı’da
kullanılmıştır. Kilisedekilere ve kilise
taraftarlarına gerici, kiliseye karşı
gelenlere de ilerici denilmiştir.

1675
TORİÇELLİ’DEN (1608–1647)
ÇOK DAHA ÖNCE AÇIK HAVA
BASINCINI ÖLÇEN BİLİM
ADAMI: İBNİ SİNA (980–1037)
Eserleri Avrupa üniversitelerinde 600 sene
temel kitap olarak okutulmuştur.
Batılılar ona Avicenna derler.
Zamanının en büyük dâhisidir.
1676
Tıp ve kimya ilminden başka; felsefe,
jeoloji, coğrafya, fizik, matematik, botanik,
zooloji, müzik dallarında da çok araştırma
ve keşifleri vardır.
Isı ve gazların basıncı konularında keşifleri
olmuştur. Toriçelli’den (1608–1647) önce
açık hava basıncını ölçmüştür.
İslam hükemasının Eflatun’udur.
Filozofların üstadıdır.

1677
Suların temizlenmesiyle ilgili çalışmalar
yapmıştır. İçme suyunun, sağlık üzerindeki
etkisini araştırarak, kalitesinin önemini
belirtmiştir.
Kimya ilmini tıbbın hizmetine sokmada,
Razi’yi örnek almıştır; bu konuda dünyada
Razi’den sonra ikincidir diyebiliriz.
Koruyucu hekimlik ve tedavide İbni
Sina’nın belirttiği 780 ilacın istisnasız hepsi
günümüzde kullanılmaktadır.
1678
Tıp alanında onlarca hastalığı ilk teşhis ve
tedavi etmiştir. Örneğin; şeker
hastalığında, idrarda şeker bulgusunun
varlığını ilk keşfeden odur. Bulaşıcı
hastalıklara küçük mikroorganizmaların
sebep olduğunu tespit etmiştir.
Ameliyatlardan önce hastaya anestezik
ilaç yapmak da onun buluşudur. Etil alkolü
tıpta steril amaçlı olarak ilk kullanandır.
Damar içine yapılan şırınga da İbni
Sina’nın icadıdır.
1679
Doktorların sultanı unvanıyla anılmıştır. En
büyük hizmeti tıp sahasındadır. Çağların
en büyük tıp araştırmacısıdır. Tıp
noktasında “Tıp ilmini iki satırda
topluyorum. Sözün güzelliği kısalığındadır.
Yediğin vakit az ye. Yedikten sonra dört,
beş saat kadar yeme. Şifa hazımdadır.
Kolayca hazmedeceğin miktarı ye. Nefse
ve mideye en ağır ve yorucu hâl, taam
taam üzerine yemektir.” demiştir.
1680
Yemek konusunda vücuda en zararlı olan,
dört, beş saat ara vermeden yemek yemek
veyahut lezzet için çeşitli yemekleri birbiri
üstüne mideye doldurmaktır.
Tıp ve kimya ilminden başka felsefe,
jeoloji, coğrafya, fizik, matematik, botanik,
zooloji, müzik dallarında da çok araştırma
ve keşifleri vardır.

1681
Isı ve gaz basıncı konularında keşifleri
olmuştur. Toriçelli’den önce açık hava
basıncını ölçmüştür.
Suların temizlenmesiyle ilgili çalışmalar
yapmıştır. İçme suyunun, sağlık üzerindeki
etkisini araştırarak suyun kalitesinin
önemini belirtmiştir.
Farklı branşlardaki 29 meselede Avrupalı
bilim adamlarına öncülük yapmıştır.

1682
EBU’L HEYSEM (965–1051)
• Atmosfer basıncıyla ilgili öncü çalışmalar
yapmıştır.

1683
MADDENİN HÂLLERİ ÜNİTESİ
İLE İLGİLİ SOSYAL ALANDA
KULLANILAN KİMYA KELİME
VE DEYİMLERİ

• Umumi atmosfer: Toplumun genel ahenk


ve durumu. (Umumi atmosfer maksadı
aşan söz ve davranışlarla kirlenir.)

1684
• Sıcak atmosfer: Etrafımızda cereyan eden
güzel olayların tümü veya onların
meydana getirdiği mutluluk.
• Soğuk atmosfer: Etrafımızda cereyan
eden olumsuz olaylar veya onların
meydana getirdiği menfilikler.
• Olumlu atmosfer: Çevremizdeki olumlu
durumlar.
• Olumsuz atmosfer: Etrafımızı saran
olumsuz etmenler.
1685
• Hava boşluğuna düşmek: İnsanın olumsuz
bir atmosfere düştüğü hissine kapılması.
• Hava boşluğunu atlatmak: İnsanın düştüğü
olumsuz durumdan kurtulması.
• Toplumdaki çatışmaların nedenlerinden
biri de, genleşerek buz parçası durumuna
gelen şişmiş egolardır. Buz kütlesi
hükmünde olan bencillik egosu, manevi
şahsiyet havuzu içerisine atılarak
eritilmelidir.

1686
GAZLAR BÖLÜMÜNDE
YANLIŞ ANLAŞILAN BAZI
KAVRAMLAR

Bir kapta su ısıtılırken çıkan


kabarcıklar, hava kabarcıkları
değildir; H2O(g) molekülleridir, su
buharlarıdır.
1687
ORTAÖĞRETİM KİMYA
9.SINIF
5.ÜNİTE: DOĞA VE KİMYA

1688
ÜNİTENİN BÖLÜM
BAŞLIKLARI
• 1.BÖLÜM: SU VE HAYAT
• 2.BÖLÜM: ÇEVRE KİMYASI

1689
1.BÖLÜM: SU VE HAYAT

1690
SUYUN VARLIKLAR İÇİN
ÖNEMİ

1691
SUYUN VARLIKLAR İÇİN
ÖNEMİ
• Hayatın kaynağı sudur, her şey sudan
yaratılmıştır.
• İnsan, bitki ve hayvanlar hayatının her
bir anında suya muhtaçtır. İnsan, susuz
7 günden fazla yaşayamaz.
• Su, yeni doğan bebeklerin vücudunda
%75-80 oranında, yetişkin bir insan
vücudunda ise %55- 75 oranında bulunur.

1692
Yaş ilerledikçe vücudun su
oranı azalır.

1693
• Yaratıcımız su ile ağızdaki ilintiyi
yaratmıştır, su ile yutaktaki ilintiyi
yaratmıştır, su ile vücuttaki ilintiyi
yaratmıştır, vücudumuzu suya ihtiyacı olan
bir varlık olarak yaratmıştır ve biz bütün
bunları hissediyoruz. İnsan, bütün bunları
düşünmeyince gafilce yaşıyor demektir.
• Suyun canlı organizmada moleküler
düzeyde moleküllerin oluşumu, sindirimi
vb. tepkimelerde kullanılması suyun en
önemli görevlerindendir.
1694
FOTOSENTEZDE SUYUN
GÖREVİ
• 6CO2 + 6H2O + güneş enerjisi + klorofil →
C6H12O6 + 6O2
• Fotosentez olayı yapraklarda cereyan
eder. Bitkiler güneş ışığında CO2 alıp O2
vermekte, insanlar gece–gündüz O2 alıp
CO2 vermektedir.
• Havadaki % 21 O2 oranı sabittir. Oran
azalmaya meyledince fotosentez
hızlanmakta, artınca da yavaşlamaktadır.
1695
• Havadaki % 0,03 olan CO2 oranı,
fotosentez için gerekli olan orandır.
• CO2 ve H2O gibi maddelerden çiçek,
meyve ve sebzeler meydana gelmekte,
havamız temizlenerek rahat nefes
almamız sağlanmaktadır.
• H2O, fotosentezde meyve ve sebzelerin
meydana gelmesine sebep olduğu gibi,
meyve ve sebzelerle yapışık ve karışık
vaziyette olduğundan onların tazeliğini
korumaya da vesiledir.
1696
• Fotosentezin gerçekleşmesi için ışığa
gereksinim vardır.
• Fotosentez olayıyla oksijen açığa çıkarılır.
İnsan ve hayvanların ihtiyacı olan
havadaki oksijen böylece sağlanır, hava
moleküllerinin akıl ve şuurdan yoksun
olmasına rağmen hassas ölçüyle yaşama
olan bu hizmeti bize kendini tanıttırma
isteği olan birini gösterir. Meyvelerin
olgunlaşmasında ve lezzetlenmesinde
güneş ışınları istihdam edilir.
1697
• Hayat çeşitlerinin en aşağısı, bitki
hayatıdır. Bitki hayatının en birinci
derecesi, çekirdekteki hayat ukdesinin,
hayat düğümünün uyanmasıdır. Uyanıp
açılarak hayata gelme ve canlılık
kazanma, gözümüz önünde apaçık ve
çoklukla cereyan etmektedir.
• Aslında canlılık ve hayatta var gibi
görünen sebepler, perde olması için
zahirde sebeptir. Biraz düşünülse bunların
sebep olmadığı anlaşılacaktır.
1698
• Her şey sebepler dairesinde, kanunlar
çerçevesinde yaratılıyor, isterse sebepsiz
de yaratabilir.
• Fen konularını sebeplerle açıklarken
sebeplerle ilgili şu üç şeyi görmek çok
önemli; 1) Sebep çok basit, sonuç çok
mükemmel, 2) Akılsız sebep o faydayı
doğuramaz, 3) Sanat harikası eserler,
kendini tanıttırmak ve sevdirmek isteyene
işaret ediyor.

1699
ÇAY ŞEKERİNİN (SAKKAROZ)
ŞEKER PANCARI BİTKİSİNDE
OLUŞUMUNDA SUYUN GÖREVİ
6CO2 + 6H2O + güneş enerjisi + klorofil →
C6H12O6 + 6O2

C6H12O6 + C6H12O6 → C12H22O11 + H2O


Glikoz Fruktoz Sakkaroz

1700
POLİSAKKARİTLERİN (NİŞASTA,
SELÜLOZ VE GLİKOJEN)
OLUŞUMUNDA SUYUN GÖREVİ
6CO2 + 6H2O + güneş enerjisi + klorofil →
C6H12O6 + 6O2

nC6H12O6 → (C6H10O5)n H2O + (n–1)H2O


Polisakkarit

1701
ÇAY ŞEKERİ, MEYVE ŞEKERİ VE
SÜT ŞEKERİNİN SİNDİRİMİNDE
SUYUN GÖREVİ
C12H22O11+ H2O + Sakkaraz → C6H12O6 + C6H12O6
Sakkaroz Glikoz Fruktoz

C12H22O11 + H2O + Maltaz → C6H12O6 + C6H12O6


Maltoz Glikoz Glikoz

C12H22O11 + H2O + Laktaz → C6H12O6 + C6H12O6


Laktoz Glikoz Galaktoz
1702
POLİSAKKARİTLERİN,
ÖRNEĞİN NİŞASTANIN
SİNDİRİMİNDE SUYUN
GÖREVİ
(C6H10O5)n H2O + (n–1)H2O → nC6H12O6
Polisakkarit

1703
• Suyu her türlü temizlik ihtiyacımız için
kullanırız.
• Denizler, nehirler, göller ulaşım, ticaret,
endüstri için önemli bir vasıtadır.
• Denizdeki balıklar suya muhtaçtır, su
aracılığıyla denizdeki balıklar bize ikram
ediliyor.
• Bazı balıkların tuzlu suya, bazılarının da
tatlı suya ihtiyacı vardır. Her balık
ihtiyacının olduğu tatlı ya da tuzlu su
ortamında yaratılmıştır.
1704
• İnsan, nefes alıp verirken, terleme, idrar ve
dışkılama yoluyla sürekli olarak
vücudundan su kaybeder. Vücudun su
kaybının önlenmesi ve gerekli tüm vücut
fonksiyonlarının gerçekleşebilmesi için
suya ihtiyaç vardır. Su vücudumuzda
sayısız ve çeşitli işlevleri yerine getirmekle
görevlidir.
• Bitkilerin fotosentez, terleme, besin
maddesi dağılımı vb. yaşamsal
gereksinimlerinin tümü su aracılığıyla gizli
bir el tarafından her an karşılanmaktadır.
1705
• Temel su kaynağımız olan kaynak suları
vücudumuzun gereksinimi kadar anyon ve
katyon içerir.
• İçme suyu dışında yiyecek ve içecekler
özellikle meyve ve sebzelerde su bulunur.
Günlük su ihtiyacımızın %60’ını kaynak
sularından, %40’ını ise meyve, sebze vb.
yiyeceklerden karşılarız.
• Hayvan ve bitkilerin hücre aktivitesi,
sindirimleri için ihtiyaçları olan su düzenli
olarak onlara gönderilir.
1706
• Suda yaşayan birçok canlı ihtiyacı olan
oksijeni yaratıldıklarında hazır bulur.
• Su, canlıların yaşaması ve günlük
ihtiyaçlarının karşılanması için kullanıldığı
gibi endüstriyel olarak da kullanılır: Tuzlu
su korozyona neden olacağı için
endüstride tatlı su ham madde, solvent
(çözücü), soğutma sıvısı, taşıma maddesi
ve enerji kaynağı olarak kullanılır.
• Endüstride kullanılan tatlı su oranı
Dünya’daki tatlı suyun %22’sidir.
1707
• Suyun varlıklar için önemi denilince bulut,
yağmur, kar ve rüzgârın görevlerini
hatırlamadan edemeyiz:

1708
SU DÖNGÜSÜ

(YAĞMURUN OLUŞUMU)

1709
YAĞMUR, KAR VE DOLU
YAĞMASI SURETİYLE
ATMOSFERDE FİZİKSEL
DENGENİN KORUNMASI
• Sıcaklık, suyu buharlaştırmakla suyun
bünyesini tahrip ettiği zaman, o tahrip
sonucu oluşan su buharı yok olmaz. Belirli
bir yere sevk edilir ve belli bir düzeye
çıkar; icap ettiğinde yağmak için orada
durur.
1710
• Atmosferdeki su buharı molekülleri,
atmosferdeki hava moleküllerinin onda
birini teşkil edince su buharı yoğuşur.
• Atmosferde bulunan belli bir düzeydeki su
buharının yoğuşması suretiyle yağmur
yağar.
• Atmosferde fiziksel dengenin korunması
için, yağan katrelerden boş kalan yerler,
denizlerden ve yerlerden kalkan buharlarla
doldurulur.
1711
• Yağmur yağması hakkında en kısa yol
şöyle tarif edilir: Su buharı molekülleri,
emir aldıkları zaman, o moleküller her
taraftan toplanmaya başlarlar ve bulut
şeklini alıp, hazır vaziyette dururlar. Yine
ikinci bir emirden sonra bir kısım
moleküller yoğuşarak, katrelere dönüşür.
Sonra kanunların temsilcileri vasıtasıyla,
çarpışmadan kolayca yere düşerler.
• Atmosfer, denizin rengini andırır.

1712
• Havada, denizlerdeki sudan daha fazla su
vardır. Bu nedenle, “atmosferde denizin
bulunduğu teşbihi” mecaz olarak akıldan
uzak değildir. Sanki atmosfer boşluğu
yağmur ile dolu bir havuzdur.
• Yağmurun taneleri sayısınca, çok büyük
faydaları vardır.
• Dolu, yaz mevsiminde gelir. Büyük şeyleri
çarpıştıran şiddetli rüzgârlar; dolu
taneciklerinin dengesini bozmaz,
katrelerini birbirine çarpıştırıp, birleştirip,
zararlı kütleler yapmaz.
1713
• Bulutların bir kısmı negatif elektriği
üzerlerinde taşımaktadır, bir kısmı da
pozitif elektriği üzerlerinde taşımaktadır.
Bu kısımlar birbirlerine yaklaşıp aralarında
çarpışma olduğunda, şimşek çakar.
• Bulutların bir kısmının hücum ettiği, bir
kısmının ise kaçtığı zaman aralarında
havasız kalan yerleri doldurmak için
atmosfer tabakası hareket ve heyecana
geldiğinde gök gürlemesi (gök gürültüsü)
meydana gelir.
1714
• Bu hâllerin olması bir nizam ve kanun
altında olur ki, o nizam ve o kanunu temsil
eden gök gürlemesi ve şimşek çakması
aracıları diyebileceğimiz aynı isimdeki
meleklerdir.
• Gök gürültüsü ve şimşek çakması, âdeta
yağmurun gelmesini haber verip
muhtaçlara müjde ederler.
• Gök gürültüsüne, atmosfer tabakasının
konuşması diyebiliriz. Bu konuşma, birden
ve ani olarak ortaya çıkar.
1715
• Gök, yıldırım düştükten sonra gürler.
Başka bir ifadeyle yıldırım, gök
gürültüsünden önce hedefine varır. Gök
gürlemesi aynı zamanda, tehlikenin
geçtiğinin de habercisidir.
• Yalan ve gösteriş, gürültülü olduğundan
gök gürlemesine benzer.
• Hakikat ve samimiyet ise yıldırıma benzer;
çünkü hakikat ve samimiyet hem sessizdir
hem de ışık yayıcıdır.

1716
BULUT
• Yeryüzü ile gökyüzü arasında asılı
durdurulan bulut zemin bahçesini sular,
canlıların su ihtiyaçlarını giderir, sıcak yaz
günlerinde bizleri ferahlatır, dünyamızı
yıkayarak temizler ve ihtiyaca göre her
yerin imdadına yetişir.
• Bulut bazen görünür, bazen kaybolur.
Başka bir ifadeyle bir iz bırakmadan
gizlenir ve aniden meydana çıkar.
1717
• Yağmur yağacağında kısa sürede bulut
tekrar toplanıp atmosfer tabakasını
doldurur.
• Bulutlar; dolu, kar ve su tulumbası gibidir.
• Üzerimize bulutlar gölge yapılmıştır.

1718
RÜZGÂR
• Rüzgâr, havanın taşınmasında rol oynar.
Böylece çok sayıda fayda ortaya çıkar.
• Havadaki her bir molekül veya atom
görevini tam olarak yerine getirir.
• Havanın perdesiyle ve görünüşte
yapmasıyla ortaya çıkan çok sayıda işler
vardır.
• Bu görevlerden bazıları şunlardır:
1719
• Yeryüzünde yaşayan bütün canlara başka
bir ifadeyle şahıslara nefes vermek
rüzgârın görevidir.
• Canlıların gereksinimi olan ısı, ışık, elektrik
gibi maddeleri nakletmek rüzgârın
görevidir.
• Özellikle seslerin naklinde rol oynar.
• Telsiz, telefon, telgraf, radyo, televizyon,
uydu ile konuşmaların yerine
ulaştırılmasında hizmet eden rüzgârdır.

1720
• Havanın zerreleri başlıca azot ve oksijen
olmak üzere iki basit maddeden ibarettir.
• Ayrıca her bir hava zerresi birbirinin
mislidir.
• Böyle olmakla beraber yeryüzünde
sayılamayacak kadar çok çeşitlerde
bulunan sanatlarda intizamla yine hava
çalıştırılır.
• Bitkilerin aşılanmasına, çoğalmasına
vasıta olmak rüzgârın görevidir.

1721
• Bitkilerin büyümesi için gerekli olan ve
bitkilerin hayatına lüzumu bulunan
maddelerin yetiştirilmesine vasıta olmak
da rüzgârın görevidir.
• Bulutların sevk ve idaresinde de rüzgâr
görevlidir.
• Tayfun, bora, kasırga gibi şiddetli rüzgârlar
olmasaydı yeryüzü kokuşurdu; onlar
oksijeni bol olan hava ile kirli havayı
birbirine karıştırıp dengeyi sağlama
hizmetini görmektedirler.
1722
YAĞIŞ VE DENGE
• Yeryüzünde ne kadar H2O(s) (su) varsa
atmosferde de o kadar H2O(g) (su buharı)
vardır.
• Yeryüzüne inen yağış, her sene aynı
miktardadır.
• Yeryüzünden her sene ne kadar su
buharlaşırsa; yine o ağırlıkta su yağmur,
kar ve dolu olarak dünyaya yağar.
1723
• SORU: H2O(s) → H2O(g)
Dünyamızdaki suyun buharlaşması
tepkimesi yukarıda verildiği gibi tek yönlü
olsaydı ne olurdu?
CEVAP: Dünyada su kalmazdı.
• SORU: H2O(g) → H2O(s)
Yukarıdaki tepkimede görülen
dünyamızdaki değişim; tek yönlü olsaydı
ne olurdu?
CEVAP: Yeryüzünü su kaplardı.
1724
• SORU: Bu olayın ölçülü, dengeli ve
dinamik olması ne anlama gelir?
• CEVAP: Ölçülü, yeryüzünde bulunan su
kadar atmosferde su buharı bulunduğu
anlamına gelir. Dengeli, reaksiyonun
denge reaksiyonu (çift yönlü reaksiyon)
olduğu anlamına gelir. Dinamik ise, bu
olayın her an, yer-gök arasında devam
ettiği anlamına gelir.

1725
«Göğü de dengesini
kaybetmekten korunmuş bir
tavan durumunda yarattık.»
• Dünyada suyun varlığı; güneşle
aramızdaki uzaklığın hassaslığı ile de
alakalıdır.
• Dünya ile güneş arasındaki uzaklık
şimdikinden farklı olsaydı su, ya
buharlaşacaktı ya da donacaktı.
1726
YAĞMUR, KAR VE DOLU
YAĞMASI
• Sıcaklık, suyu buharlaştırmakla suyun
bünyesini tahrip ettiği zaman, o tahrip
sonucu oluşan su buharı yok olmaz. Belirli
bir yere sevk edilir ve belli bir düzeye
çıkar; icap ettiğinde yağmak için orada
durur.

1727
• Atmosferdeki su buharı molekülleri,
atmosferdeki hava moleküllerinin onda
birini teşkil edince su buharı yoğunlaşır.
• Atmosferde bulunan belli bir düzeydeki su
buharının yoğunlaşması suretiyle yağmur
yağar.
• Atmosferde fiziksel dengenin korunması
için, yağan katrelerden boş kalan yerler,
denizlerden ve yerlerden kalkan buharlarla
doldurulur.
1728
• Yağmur yağması hakkında en kısa yol
şöyle tarif edilir: Su buharı molekülleri,
emir aldıkları zaman, o moleküller her
taraftan toplanmaya başlarlar ve bulut
şeklini alıp, hazır vaziyette dururlar. Yine
ikinci bir emirden sonra bir kısım
moleküller yoğunlaşarak, katrelere
dönüşürler. Sonra kanunların temsilcileri
olan şuurlu yaratıklar vasıtasıyla,
çarpışmadan kolayca yere düşerler.

1729
• Atmosfer, denizin rengini andırır.
• Havada, denizlerdeki H2O’dan daha fazla
H2O vardır. Bu nedenle, “atmosferde
denizin bulunduğu teşbihi” mecaz olarak
akıldan uzak değildir. Sanki, atmosfer
boşluğu yağmur ile dolu bir havuzdur.
• Yağmurun taneleri sayısınca çok büyük
faydaları vardır.
• Dolu, yaz mevsiminde gelir.

1730
• Büyük şeyleri çarpıştıran şiddetli rüzgârlar;
dolu taneciklerinin dengesini bozmaz,
katrelerini birbirine çarpıştırıp, birleştirip,
zararlı kütleler yapmaz.
• Bazıları karı pek soğuk ve tatsız
zannederler; aslında o soğuk, tatsız
perdesi altında o kadar sıcak gayeler ve
öyle şeker gibi tatlı sonuçlar vardır ki tarif
edilemez.

1731
GÖK GÜRÜLTÜSÜ (GÖK
GÜRLEMESİ)
• Bulutların bir kısmının hücum ettiği, bir
kısmının ise kaçtığı zaman aralarında
havasız kalan yerleri doldurmak için
atmosfer tabakası hareket ve heyecana
geldiğinde gök gürlemesi (gök gürültüsü)
meydana gelir.
• Gök gürültüsüne, atmosfer tabakasının
konuşması diyebiliriz. Bu konuşma, birden
ve ani olarak ortaya çıkar.
1732
• Gök gürültüsü, adeta yağmurun gelmesini
haber verip muhtaçlara müjde eder.
• Gök gürlemesi, bir nizam ve kanun altında
olur. O nizam ve o kanunu temsil eden gök
gürlemesi aracısıdır.
• Gök, yıldırım düştükten sonra gürler.
Başka bir ifadeyle yıldırım, gök
gürültüsünden önce hedefine varır. Bu
durum aynı zamanda, tehlikenin geçtiğinin
de habercisidir.

1733
• Yalan ve gösteriş, gürültülü olduğundan
gök gürlemesine benzer.
• Hakikat ve samimiyet ise yıldırıma benzer;
çünkü hakikat ve samimiyet hem sessizdir
hem de ışık yayıcıdır.
• Gök gürlemesi, nizam ve o kanunu temsil
eden gök gürlemesi aracılarının içlerindeki
saygıdan dolayı çıkardıkları sestir.
• Bazen de yıldırımlar gönderir, dilediğini
onunla çarpar.
1734
ŞİMŞEK ÇAKMASI
• Bulutların bir kısmı negatif elektriği
üzerlerinde taşımaktadır, bir kısmı da
pozitif elektriği üzerlerinde taşımaktadır. Bu
kısımlar birbirlerine yaklaşıp aralarında
çarpışma olduğunda, şimşek çakar.
• Şimşek, adeta yağmurun gelmesini haber
verip muhtaçlara müjde eder.
• Şimşek çakması hem korku hem de ümit
verir.
• Yağmur yüklü bulut oluşmasında görevlidir.
1735
• Şimşek çakması bir nizam ve kanun
altında olur ki, o nizam ve o kanunu temsil
eden meleklerdir.

1736
YAĞMUR TANECİKLERİ VE
DİPOL-DİPOL KUVVETLERİ
• Her bir yağmur taneciği birbirini eşit
derecede çeker ve başka bir tanecik
tarafından da çekilir. Böylece tanecikler
arası mesafe korunarak, bütün taneciklerin
birbirlerine eşit uzaklıkta olması sağlanır.
Âdeta balıkçı ağı gibi bir görünüm
meydana gelir.

1737
• Yağmur taneciklerinin birleşerek zararlı
cisimler olarak düşmesi problemi ortadan
kalkar. Şiddetli rüzgâr ve fırtınaya rağmen
yağmur damlaları tane tane düşer.

1738
NİSAN YAĞMURU
• Fe+2 kanımızdaki hemoglobinin temel
maddesidir. Gıdalardaki ve ilaçlardaki
demir iyonu ise Fe+3’tür. Fe+2 ihtiyacımızı
nisan yağmuru ile karşılayabiliriz.
Kansızlık için alınan Fe+3 ilaçları
bağırsakları tahrip eder ve genelde faydası
görülemez; çünkü ilaçlardaki demir iyonu,
Fe+3’tür. Vücudumuzda indirgenerek
Fe+2’ye dönüşmelidir.
1739
• Nisan yağmuru bereketlidir ve içilirse
şifalıdır. Genelde nisan ayında yağan
ikinci yağmur, kırmızı renkli Fe+2 içerir. Bu
Fe+2’nin kaynağı çöllerdeki tozdur. Sahra
tozları nisan ayında rüzgârla dünyanın her
yerine taşınır. Tozlar bulutların içine
girince de yağış oluşur. Bu yağmurdan
sonra arabaların üzeri kırmızılaşır.
• Akıllara durgunluk veren su ile ilgili bu
olaylar nasıl gerçekleştirilebilir.
1740
• Her şeyde olduğu gibi su döngüsünün her
bir safhasında da güçsüz atomların ve
moleküllerin canlıların su gereksinimini
biliyormuş gibi davranmaları, onların kendi
kendine canlıları tanıdığını ve yardımlarına
koştuklarını göstermez; çünkü akıldan
uzak bir yaklaşımdır, insan gibi bir varlıkta
sonsuz bir kudretin bulunmasını gerektirir.
• O zaman ikinci seçenek; her şeyde olduğu
gibi su döngüsünde de her basamak onun
ilmine, iradesine, kudretine dayanır.
1741
• Demek ki su gereksinimimizin
giderilmesinde görevli olanlar insanı
tanıyor değildir. Su döngüsündeki tüm
olaylar bize, insanı bilen ve tanıyan,
merhamet eden birinin tanımasının ve
bilmesinin delilleri olduğunu
göstermektedir; sanki bize «Başını kaldır,
kendini tanıttırmak isteyen faal ve kudretli
birinin harika işlerine bak, her biri başıboş
olay değil, çok faydalı görevler peşinde
koşturuluyorlar.» demektedirler.
1742
SU KAYNAKLARI VE SU
KAYNAKLARININ KORUNMASI

1743
SU KAYNAKLARI VE SU
KAYNAKLARININ KORUNMASI
• Dünya’mızı diğer gezegenlerden farklı
kılan ve yaşanılabilir hâle getiren
faktörlerden biri de hiç şüphesiz canlılara
yaşamlarının devamı için sunulan sudur.
• Yer altı suları, akarsular, göller, denizler,
okyanuslar, kar ve buzullar Dünya’daki su
kaynaklarını oluşturur. Yeryüzünde
bulunan sular sürekli olarak bir döngü
içerisindedir (su döngüsü).
1744
Yeryüzündeki su kaynakları

1745
• Dünya’daki suyun %97’si tuzlu su sadece
%3’lük kısmı tatlı sudur. Tatlı suyun büyük
bir kısmı buzullar ve buz tabakalarının
içinde donmuş hâlde bulunur. Bir kısmı yer
altı suyu olarak, küçük bir kısmı yer
üstünde ya da havada nem olarak bulunur.
Yeryüzündeki tatlı su miktarı oldukça
düşük olduğu için suyu kullanırken çok
dikkatli olmalı ve su kaynaklarının sınırlı
olduğunu aklımızdan çıkarmamalıyız.

1746
Yeryüzündeki su kaynaklarının
dağılımı

1747
SU TASARRUFU VE SU
KAYNAKLARININ
KORUNMASI

1748
SU TASARRUFUNUN ÖNEMİ
• Temiz suyun önemine dikkat çekmek,
içilebilir su kaynaklarının korunması ve
çoğaltılması konusunda somut adımlar
atılmasını sağlamak amacıyla 1993 yılında
Birleşmiş Milletler Genel Kurulu, 22 Mart
tarihini “Dünya Su Günü” olarak ilan etti.
• İçme suyunu bilinçli harcamalıyız. İçme
suyunun her damlasının korunması
canlılar açısından son derece önemlidir.

1749
• Bilinçsiz tüketim, kuraklığa ve tarımsal
üretimde düşüşe neden olur. Bunun
sonucunda kıtlık ve açlık başlar.
• Birçok alanda olduğu gibi özellikle suyun
bilinçli kullanılması ve bu konuda tasarruf
yapılması, hem bireysel hem de ülke
ekonomisi için büyük bir kazançtır.
Kaynağından gürül gürül akan bir su
kaynağının başında bile suyu idareli
kullanalım, israf etmeyelim; aksi durumda
elimiz israfa alışmış olur.
1750
• Endüstride birçok üretim aracı su ile
çalışır. Su azaldığında motorlar devreye
girer. Motora güç sağlamak için kullanılan
yakıtlar da çevre kirliliğine neden olur. Su
seviyesi arttıkça kirlilik azalmış olur. Bu
nedenle hem çevre kirliliğinin önlenmesi
hem de çevrenin yaşanabilir hâle gelmesi
için su tüketiminde tasarrufa ihtiyaç vardır.
• Su tasarrufu, her insanın ülkesine ve
dünyaya karşı sorumluluğudur. Dünyanın
kurtulması için hâlâ bir şansımız var.
1751
• Suyu tasarruflu kullanmak her bir
vatandaşın ülkesine ve dünyaya karşı
sorumluluğudur.
Su tasarrufu için yapılabilecek
önlemlerden bazıları şunlardır:
• Afrika’da temiz suya erişemediğinden
vefat eden milyonlarca insanın ölümünden
Yüce Yaratıcı’nın bize hesap
sormayacağını zannetmeyelim.
• Onlara su kuyusu açılması için maddi
yardımda bulunalım.
1752
• Susuzluktan dolayı katarakt hastalığına
yakalanan ve ameliyat olmayı bekleyen
insanların yardımına dünya insanları
olarak koşalım.
• Kilometrelerce uzak mesafeden her gün
omuzunda 20 kg su taşıdığından dolayı
zaman bulamayıp okula gidemeyen kız
çocuklarının eğitimine susuzluk sorununu
çözerek katkıda bulunalım.
• Su israfından kaçınalım.
• Bozuk muslukları tamir ettirelim.
1753
• Tatlı su kaynaklarının kimyasal veya
zararlı atıklarla kirlenmesini önleyelim.
• Çamaşır ve bulaşık makinelerini
maksimum kapasite ile kullanalım, tam
doldurmadan çalıştırmayalım.
• Bunlara benzer küçük gibi görünen
tedbirlerle tonlarca su tasarrufu yapılabilir.
Böylece geleceğe güzel bir miras
bırakabiliriz.

1754
SUYUN SERTLİK VE
YUMUŞAKLIĞI

1755
Yağmur Suyu İçilebilir mi?
• Aslında içtiğimiz tüm sular yağmur
suyudur. Yağmur suyu dünyadaki tüm
insan nüfusunun su kaynağıdır.
• Kimya tesisleri, enerji santralleri, kâğıt
fabrikaları gibi yerlerde yağmur suyunu
içmek uygun değildir; çünkü bu bölgelerde
zararlı kimyasallar insanın kirli eliyle
yağmur suyuna geçebilir.

1756
• Yağmur suyu, kimyasal atık içermese de
içinde düşük seviyede bakteri, toz ve
arada bir böcek parçaları bulundurabilir.
Bu sebeple yağmur suyunu doğrudan
içeceksek (nisan yağmuru gibi) içmeden
önce iyileştirmeliyiz.
• Musluğumuzdan akan su, belediyelerin
arıtma tesislerinde içme suyu olmak üzere
iyileştirilir. Parayla aldığımız kaynak suları
en güzel su olup bu sularda tüm iyileştirme
insan eli karışmadan yapılır.
1757
• Suların kullanılmadan önce renk, koku, tat,
bulanıklık, mikroorganizma gibi
istenmeyen özelliklerinin iyileştirilmesine
su arıtımı denir.
• Yağmur suyu dışarıdan hiçbir kirletici etki
etmediği durumlarda saf suya yakındır.
• Saf su tatsız, kokusuz ve renksiz olup
yalnız su molekülü içerir. Kaynağı yağmur
suyu olan kaynak suları ve şehir şebeke
suları ise içinde vücut için gerekli tüm
iyonları ihtiyacımız miktarında bulundurur.
1758
• Yağmur suyu toprağa karışıp kayalardan
süzülerek tekrar yeryüzüne süzgeçlerden
geçerek çıkarılırken geçtiği yerlerdeki
mineraller suda çözünür ve canlılar için
kaynak suyu olarak çıkarılır. O bölgenin
jeolojisine göre çıkan kaynak sularının
içerdiği çözünmüş iyon bileşimi de değişir,
bu değişimin o bölgenin insanının
ihtiyacıyla uyum içerinde olduğu
araştırılmıştır. Yaşadığımız yere yakın bir
yerin kaynak suyunu içmek daha
yararlıdır.
1759
• Canlıların gereksinimleri olan belki yüzden
fazla mineral maddeyi kaynak suyunda
hazır bulurlar.
• Saf su araba akülerinde ve kimya
laboratuvarlarında bulunur, doğal olarak
hiçbir su saf su değildir, özel üretilir,
içilmesi diye bir durum söz konusu
değildir.
• Farzımuhal saf su uzun süre içilirse
vücudun su ihtiyacı karşılanmakla beraber
böbreklerin körelmesi söz konusu olabilir.
1760
• Zemzem suyu saf suya yakın olmasına
rağmen ömrü boyunca zemzem suyu
içenlerde bile böbrek hastalığına
rastlanmamıştır.
• Aşırı kireçli su ise böbreklerde taş ve
vücutta kireçlenme yapar.
• Saf su iyi bir çözücüdür.

1761
SERT SU, YUMUŞAK SU
• Suda çözünen kalsiyum ve magnezyum
iyonları fazla ise bu tür sulara sert su
denir. Su içerisinde çözünmüş kalsiyum
iyonu, magnezyum iyonu ve yükü
(yükseltgenme basamağı) +1’den yüksek
olan katyonların miktarı arttıkça suyun
sertliği artar. Suyun sertliğinin fazla olması
sağlık açısından ara sıra içersek önemli
değildir.
1762
• Bununla beraber sürekli sert su içen
beldelerde yaşayanlarda böbrek taşı ve
kireçlenme hastalığı oranını arttığı
araştırma sonucunda belirlenmiştir, zaten
belediyelerin arıtma tesislerinde en önemli
yapılan iş sertliğin azaltılmasıdır.
• Sert su suyun lezzetini azaltır.
• Sert sularda sabun kolaylıkla köpürmez,
fazla sabun sarfiyatına sebep olarak suyun
temizleme kapasitesini düşürür.
1763
• Sert su buharlaştığında çok miktarda
çökelti (kireçlenme) bırakır. Şehir şebeke
hatlarında, sıcak su borularında ve
kazanlarda tortu bırakır.

1764
2.BÖLÜM: ÇEVRE KİMYASI

1765
HAVA, SU VE TOPRAK
KİRLİLİĞİNE SEBEP OLAN
KİMYASALLAR

1766
ATMOSFER TABAKASININ
TEMİZLİĞİ
• Big Bang (Büyük Patlama) teorisine göre
evren 10–43 saniyede meydana
getirilmiştir. Dünya, Güneş şimdiki
yerlerine yerleştirilmiştir. Havadaki
gazların oranı canlıların yaşaması için
müsait hâle getirilmiştir. Sırasıyla bitkiler,
hayvanlar ve insan yaratılmıştır. Yaratılış
Planck Zamanı olarak adlandırılan 10–43
saniyede «ol» denilince bir anda olmuştur.
1767
• İnsanın havayı kirletmesine rağmen sürekli
bir temizleme fiili gözümüzün önünde esen
rüzgâr, dağlar ve yağışların görev
yapmalarıyla görülüyor. Rüzgâr, havanın
taşınmasında rol oynuyor. Rüzgârın
esmesi belli bir kanuna bağlı cereyan
ediyor. Canlılara nefes vermek rüzgârın
görevidir. Dağlar havanın temizlenmesinde
tarak görevi görüyor. Bu yönden hava,
rüzgâr, dağ ve su «İnsanın emrindedir.»
diyebiliriz.
1768
HAVA KİRLETİCİLER
• İnsanoğlu bu değerini anlamayıp kirli elini
havaya da bulaştırıyor. «Hava kirletici
yalnız insandır.» denilse yalan söylenmiş
olmaz. Evrendeki dengeyi en başta
Müslüman olarak bizim korumamız
gerekirken ne yazık ki 2017 yılının şubat
ayında Dünya Sağlık Örgütünün (WHO)
hava kirliliği raporuna göre Avrupa’daki en
kirli 10 şehrin sekizi Türkiye’de bulunuyor.
1769
• Hava kirliliği, yalnızca duman kokulu
büyük şehirlerde yaşayan insanlar için
değil, bitki ve hayvanları da olumsuz
etkileme potansiyeline sahip utanç verici
büyük bir insanlık sorunudur.
• Hava kirliliği küresel ısınma, ozon
tabakasının delinmesi gibi sorunlara
neden olur.
• Atmosfere canlılar ve çevre üzerinde
zararlı etki bırakan kirleticinin havada
bulunması hava kirliliği olarak kabul edilir.
1770
• Havadaki kirleticiler her zaman görünür
olmayabilir ve birçok farklı kaynaktan
ortaya çıkmış olabilir. Bu kirleticilerin
volkanik patlama gibi doğal olaylardan
havaya yayılması tarihte ender rastlanan
bir durumdur. Orman yangınları genelde
insanın tedbirsizliği ve düşüncesizliğinden
kaynaklanır bu sebeple ona doğal olay
demek doğru olmaz. Hava kirliliği genelde
ulaştırma, endüstri ve ısınma gibi insan
faaliyetleri sonucunda ortaya çıkar.
1771
• Hava kirleticilerin başında, azot oksitler,
karbon dioksit ve kükürt oksitler gelir.
• Hava kirliliğini engellemek için jeotermal
enerji, güneş enerjisi, rüzgâr enerjisi
kullanımının yaygınlaştırılması, kömür
yerine doğal gaz kullanımının arttırılması,
endüstride açığa çıkan baca gazları
salınımının azaltılması, fosil yakıt
kullanımının azaltılması vb. tedbirler
gereklidir.

1772
E 2014-YGS (9.SINIF KİMYA
5.ÜNİTE 2.BÖLÜM)

1773
Azot Oksitler
• Azot gazı, yüksek sıcaklık ve yüksek
basınçta oksijenle reaksiyona girerek NO,
NO2 gibi NOx şeklinde gösterilen azot
oksitleri oluşturur.
• Atmosfer şartlarında bu birleşme havada
hiçbir zaman olmamıştır, ama insanoğlu
maalesef ya birleşirse diye düşünmekten
de kendini koruyamamıştır.

1774
• Azot inert gazdır. Tepkime çift yönlü olup
sağ tarafa cereyan yüzdesi milyonlarda
birdir. Bütün yanma reaksiyonları
ekzotermik olduğu hâlde azotun yanması
endotermiktir. Şimşek çaktığında bile
gerekli olan yüksek aktivasyon enerjisi
sağlanamaz. Nadiren sağlandığında da
ileri reaksiyonun cereyan yüzdesi çok
düşük olduğundan nadiren yükseklerde az
miktarda azot oksitleri oluşur.
• N2 + 2,5O2 + yüksek sıcaklık ⇌ N2O5
1775
• Azot oksitlerin suyla birleşmesine ait
reaksiyon da çift yönlü olup ileri
reaksiyonun hızı çok yavaştır.
• N2O5 + H2O ⇌ 2HNO3
• Bu nedenle oluşan HNO3 çok az olur.
• Yağmurlu ortamda çok seyreltiktir.
Yağmurla toprağa düşer.
• Azot döngüsünde, toprak için gerekli olan
azot ihtiyacı başka şekillerde karşılanır.
• Yukarıdaki gibi karşılanan azot çok azdır.
1776
• Her şimşek çakışında HNO3 (kezzap)
oluşması için şartlar hazır olduğu hâlde;
kezzap oluşmamakta, hayat devam
etmektedir.
• Azot oksitler küresel ısınmaya neden olan
ozon gazı oluşumunu artırdığı için “dolaylı
sera gazı” olarak da bilinirler.
• Asit yağmurunda en çok payı olan asit
hangi sülfürik asittir.

1777
ASİT YAĞMURUNUN
OLUŞUMU

1778
• Azot oksitler NOx, insan sağlığı üzerinde
doğrudan ve dolaylı etkilere sahiptir.
Solunum problemi, baş ağrısı, kronik
akciğer fonksiyon azalması, gözlerde
tahriş, iştah kaybı ve dişlerde aşınmaya
neden olabilir.
• Azot oksitler bazı fabrika bacalarından
çıkan zehirli gazların içinde bulunur. Zararı
engellemek için filtre takma zorunluluğu
vardır.

1779
• Ayrıca azot oksitler araç motorlarında ve
enerji santrallerinde oluşan yüksek sıcaklık
etkisiyle de meydana gelir. Bunu önlemek
için araç motorlarının egzoz sistemlerine
katalitik konvertörler (dönüştürücüler)
takılır.

1780
Karbon Dioksit
• Atmosferde doğal olarak karbon dioksit
(CO2) bulunur ve birim alandaki karbon
dioksit miktarı yüzde 0,05’in altındaki
hava, herhangi bir sağlık veya çevre
sorununa neden olmaz.
• Karbon dioksit gazı günlük yaşamın
merkezinde yer alır ve yaşam için gerekli
bir gazdır. Hepimiz nefes alıp verirken
oksijen alır karbon dioksit veririz.
1781
• Solunumda CO2 üründür. C ve O2 ise
girendir. Solunum reaksiyon denklemi
aşağıdaki gibidir:
• C + O2 → CO2 + enerji
• Solunumda açığa çıkan enerji ve CO2 israf
edilmez. Açığa çıkan enerji vücut ısısını
ortaya çıkarır, CO2 gazı ise bitkilerin
fotosentezinde kullanılır.
• 6CO2 + 6H2O + güneş enerjisi + klorofil →
C6H12O6 + 6O2

1782
• Oksijen, nefes içinde kana temas ettiğinde
kanı kirleten karbonu kendine çeker. İkisi
birleşir. CO2 oluşur. Hem vücut ısısını
temin eder hem de kanı temizler. C ile O2
arasında birleşme kabiliyeti vardır. Bu iki
tanecik birbirine yakın olduğu vakit,
aralarında kimyasal reaksiyon olur.
Birleşmeden dolayı ısı açığa çıkar. Çünkü
elementlerden doğal bileşik oluşumuna
dair kimyasal reaksiyonların tamamı
ekzotermik tepkimedir.
1783
• Açığa çıkan ısıyı şöyle açıklayabiliriz: C
atomu ve O2 molekülünün her birinin ayrı
ayrı hareketleri vardır. Kimyasal değişim
anında her iki tanecik, yani C atomu ile O2
molekülü birleşerek bir tane CO2 molekülü
oluştuğundan bir tek hareketle hareket
eder. Bir hareket açıkta kalır. Çünkü
birleşmeden önce iki hareket idi. Şimdi iki
tanecik bir oldu. Her iki tanecik bir tanecik
hükmünde bir hareket aldı.
• Diğer hareket başka bir kanun ile ısıya
dönüşür.
1784
• Zaten “Hareket ısıyı doğurur.” bilinen bir
kanundur. Böylece vücut ısısı ortaya
çıktığı gibi, hem kandaki C alındığından
kan temizlenir hem de CO2 nefes vermek
suretiyle dışarı atılırken konuşma gibi
önemli bir iş de yapılmış olur.
• Biz de doğal olan bu vb. olayları örnek
almalıyız. Enerji israfı yapmamalıyız.

1785
• ASİT YAĞMURUNDA KARBON DİOKSİT
GAZINI PAYI YOK DENECEK KADAR
AZDIR: Yağmur suyu havadaki karbon
dioksitten dolayı doğal olarak hafif
asidiktir. pH değeri yaklaşık 5,6’dır.
Genellikle pHʼı 4,6ʼdan daha küçük değere
sahip olan yağmurlara asit yağmurları
denir. Yağmur suyunun pH’ının 5,6
dolayında olması rüzgâr, dağlar ve
yağışların vazife yapmalarıyla insana
rağmen tolere edilir.
1786
• KARBON DİOKSİT NE ZAMAN
ZARARLIDIR?
• Atmosferdeki karbon dioksit miktarının
yüksek seviyelere çıkmasına neden olan
etkenler otomobiller, uçaklar, enerji
santralleri; benzin ve doğal gaz gibi fosil
yakıtların yakılmasıdır.
• Bu etkenler son 150 yılda, atmosferdeki
karbon dioksit miktarını, olduğundan daha
yüksek bir seviyeye çıkartmıştır.

1787
• Karbon dioksitin doğal miktarının artması
küresel ısınma ve buna bağlı olarak
gelişen iklim değişikliğinde birinci
derecede etkendir.
• Karbon dioksit doğal bir gaz olduğundan
ve havamızın temizliğine çok dikkat
edildiğinden, hava kirliliğinin yoğun olduğu
70’li, 80’li yıllarda bile ciddi sağlık
sorunlarıyla karşılaşılmamıştır.

1788
Kükürt Oksitler (SO2 ve SO3)
• Tarihte atmosfere salınan kükürt dioksitin
tek sorumlusu insandır.
• Kükürt dioksit atmosferde ışığı yansıtarak
Güneş ışığını tutar ve Dünya’nın
soğumasına neden olur.
• Kömür, petrol gibi fosil yakıtlar saf değildir
ve bileşimlerinde kükürt içeren organik
bileşikler vardır.
• Bileşiminde kükürt bulunduran yakıtların
yanmasıyla SO2 oluşur.
1789
• SO2 gazının zararı, endüstrileşme
döneminin başlangıcında İskandinav
ülkelerinde 1900’lü yıllarda
bilinmediğinden filtresi olmayan fabrika
bacalarından çıkan bir gazdı ve sülfürik
asit yağmuruna aşağıdaki gibi sebep oldu.
• SO2, NO2 ile birleşerek SO3’e dönüşür.
• SO2(g) + NO2(g) → SO3(g)+ NO(g)
• SO2’nin SO3’e dönüşümünde aşağıdaki
tepkime denklemi de gerçekleşir.
• SO2 + ½O2 → SO3
1790
SO3 atmosferdeki su buharı ile etkileşerek
asit yağmuru adıyla bilinen H2SO4
meydana gelir.
• SO3 + H2O ⇌ H2SO4
• Asit yağmuru insanlarda akciğer ve cilt
hastalıklarına, tatlı su kaynaklarının
kirlenmesine, tarihi eserlerin aşınmasına,
bitki örtüsünün zarar görmesine neden
oldu.
• Asit yağmuru insanlık tarihinde bir kez
yaşandı.
1791
Asit yağmuruna maruz kalmış
ormanlık bir alan

1792
• Asit yağmurları, toprakta bulunan kalsiyum
iyonları ile reaksiyona girerek kalsiyum
sülfat oluşturur. Oluşan kalsiyum sülfat
suda çözünmediğinden toprak içinde
sabitleşir ve bitkiler tarafından alınamaz.
• Hava kirliliği nedeniyle yüz binlerce insan
astım ve bronşit gibi solunum sorunları
yaşamaktadır.

1793
C 2014-YGS 9.SINIF KİMYA
5.ÜNİTE

1794
SERA ETKİSİ
• Sera etkisi, insanın olumsuz etkisiyle
atmosferde miktarı arttırılan bazı doğal
gazların ve insanların havaya verdiği azı
bile aslında havada olmayan zararlı
gazların sera gibi bir etki yapmasıdır.
• Sera gazları başta artan karbon dioksit
(CO2) gazı, artan su buharı ve havada
olmayıp insanın kirli elinin havaya verdiği
metan (CH4), ozon (O3), azot oksit (NXOY),
kloroflorokarbon (CFC) vb. gazlardır.
1795
E 2017-YGS 9.SINIF KİMYA
5.ÜNİTE 2.BÖLÜM

1796
DÜNYA ATMOSFERİNİN
DOĞAL SERA OLMASI
• Dünya atmosferinin görevi tıpkı bir sera
gibi davranmaktır.
• Atmosferdeki karbon dioksit ve su buharı
bir sera çatısı gibi gün boyunca Güneş’ten
aldığı ısının bir kısmını tutmakla görevlidir.
İlk yaratılıştan beri Dünya’da yaşamın
devamı için her an Dünya’nın sıcaklığı
yaklaşık 14 °C’ta korunmaktadır.

1797
ŞU AN KARŞI KARŞIYA
OLDUĞUMUZ SORUN
• Şu an karşı karşıya olduğumuz sorun,
insan faaliyetleri nedeniyle atmosferdeki
sera gazı miktarının artmasından
kaynaklanıyor. Atmosferdeki sera gazı
miktarı arttıkça dünyanın ısınma miktarı da
artıyor.
• Artan sera gazlarının, hava kirliliğine ve
küresel ısınmaya sebep olur. Küresel
ısınma da başka sorunlara sebep olur.
1798
KÜRESEL ISINMA
• Küresel ısınma, insanın olumsuz etkisiyle
atmosferde miktarı artan gazların
Güneş’ten gelen ısıyı fazlaca tutması,
dünyamız olması gerekenden fazlaca
ısınmasıdır.
• Küresel ısınma insanın kendine, diğer
canlılara, ekolojik dengeye verdiği en
büyük zarar olarak belki de tarihe
geçecektir.
1799
• Küresel ısınma iklim değişikliğine,
birçok türün yok olmasına, önlem
alınmazsa gezegenimizdeki yaşamın
sona ermesine bile sebep olabilir.

1800
KÜRESEL ISINMAYA BAĞLI
KURAKLIKTAN SÖZ ETMEK
HATTA BUNA DAİR SOMUT
VERİ BULMAYA ÇALIŞMAK
BİLİMSEL SKANDALDIR
• Türkiye son senelerde kuraklık yaşıyor.
Kuraklık; dünyada yağışlar azaldığından
değildir. Çünkü yeryüzüne inen yağış, her
sene aynı miktardadır. Yağışlar yer
değiştirmiştir.
1801
• Dünyanın bazı bölgelerinin çok yağış
aldığını duyarken, bazı bölgelerinin daha
az yağış aldığını görüyoruz.
• Sorun da buradan çıkıyor. Bu sorunu
doğuran, insandır. İnsanın canlı-cansız
ekosisteme karşı olumsuz müdahalesi,
yağış dağılımını bozmaktadır.
• Kuraklığın insafımıza ve insanlığımıza
olan uyarıcı görevini bir an önce anlayıp,
gerekli çalışmaları yaparak bu problemin
üstesinden gelmeliyiz.

1802
Küresel Isınma

1803
OZON TABAKASININ
İNCELMESİ

1804
• Ozon tabakası, stratosfer tabakasındadır.
• Yüksek enerjili, zararlı ve tehlikeli ışınların
aşağı geçerek yeryüzüne inmesine
stratosfer tabakasındaki ozon vesilesi ile
izin verilmez.
• Ozon, üç atomlu bir oksijen molekülüdür.
Bu moleküller güneş ışınlarının zararlarını
filtre eder.
• Güneşten gelen zararlı ışınlar ozon
tabakasında yakalanır.

1805
• Ozon molekülleri stratosfer tabakasında
azalmış olsaydı ultraviyole ışınları rahatça
yere inecekti. Bu ise kanserlilerinin
sayısında anormal derecede artışın
olmasını netice verecekti. Çünkü
ultraviyole ışınları, kısa dalga boylu ve
enerjisi çok yüksek ışınlar olduğundan
dolayı, canlı bünyesindeki DNA
moleküllerindeki bağları koparıp bozar ve
kansere yol açar. Yaratılıştaki bu denge
insan eli karışmadıkça bozulmaz.
1806
• Ozon tabakasında ozon molekülleri
sayısında azalma olsaydı ozon tabakası
ile filtre edilen bu zararlı ışınlar, filtre
edilmeyecekti, yere inseydi yeryüzü daha
fazla ısınacaktı. Yüzyıllardır değişmeyen
ortalama sıcaklık değerinde de bozulma
görülecekti. Ortalama sıcaklığın 10 °C
artması bile insanların ve hayvanların
kanını, bitkilerin öz suyunu kaynatmaya
yeterli olacaktı. Bu olumsuzluklar ozon
tabakası incelene kadar yaşanmamıştır.
1807
• Ozon O3 şeklinde yazılır.
• Ozon tabakasının incelmesine neden olan
gaz floroflorokarbon (CFC) gazıdır.
• Kloroflorokarbon gazı yasaklanmadan
önce buzdolabı, klima ve deodorant,
parfüm, saç spreyi gibi aerosollerde
kullanılırdı. Deri kanseri ve katarakta
sebep olmuştur.
• Günümüzde ozon tabakası incelmesi
durdurulmuştur.

1808
UVC hiç gelmedi, UVB ozon
tabakası inceldiğinden geldi,
UVA faydalı her zaman geliyor.

1809
• CFC’den başka yangın söndürücülerde
kullanılan kimyasallar, tarımda böcek ilacı
olarak kullanılan metil bromit gibi
kimyasallar ozon tabakasına zarar veren
diğer maddelerdir.

1810
SU VE TOPRAK
KİRLETİCİLER

1811
Su ve toprak kirleticilerin
başında plastikler, deterjanlar,
organik sıvılar, ağır metaller,
piller ve endüstriyel atıklar
gelmektedir.

1812
Plastikler
• Plastik kelimesi “biçimlendirme” anlamına
gelen Yunanca plastikos kelimesinden
gelmektedir. Plastikler yapılarında karbon
(C), hidrojen (H), oksijen (O), azot (N) gibi
elementlerin olduğu monomerlerin art arda
eklenmesiyle oluşan polimer yapısında
malzemelerdir. Plastikler; kullanımı kolay,
hafif, esnek, kolay şekil verilebilir,
aşınmaya karsı dayanıklı, ısı ve elektrik
yalıtkanlığına sahip malzemelerdir. 1813
• Plastikler cep telefonlarından,
bilgisayarlara, bisiklet kasklarından,
mutfak malzemelerine kadar birçok
malzemede kullanılır. Kullanım avantajları
olmakla birlikte çevreye verdiği zararlar da
oldukça fazladır. Örneğin bir kez kullanılan
plastik bardak yüzyıllarca doğada
bozulmadan kalmaktadır.
• İnsanlar bu maddeleri daha fazla
kullandıkça, gezegendeki çöp miktarı da
artmaktadır.
1814
• Çöpe atılan bir plastik torba ancak 1000
yılda kaybolmaktadır. Plastikler, tabiatta
doğal olarak çürümez. Ayrıca
yakıldıklarında çok zararlı kimyasal
maddeler içeren dumanlar yayar.
• Plastiklerde kullanılan kimyasallar insan
vücudu tarafından emilir. Bu kimyasalların
bazılarının insan sağlığı üzerinde olumsuz
etkileri olduğu bulunmuştur. Okyanus ve
denizlere karışan plastikler deniz
canlılarına zarar verir.
1815
• Binlerce yıl doğada kalabilen plastik
atıklar, ekolojik dengeyi bozar. Yeraltı
sularına zararlı kimyasalların karışmasına
neden olur. Dünya petrol üretiminin
yaklaşık yüzde 4’ü plastik üretmek için
ham madde olarak kullanılmaktadır.

1816
Aşağıda bazı maddelerin
doğada kaç yılda bozulduğu
verilmiştir

1817
Deterjanlar
• Tekirdağ’ın Şarköy açıklarındaki Marmara
Denizi’nin renginin turuncu hâle döndüğü
gözleniyor. Bu durum bazı mikroskobik
deniz canlılarının aşırı üremesinden
kaynaklanır. Bu artışta denize atılan
atıkların yanı sıra sentetik deterjanların
önemli oranda rol oynadığı
düşünülmektedir.

1818
• Deterjanlar, toksik etkilerinin yanı sıra
yapılarında bulunan fosfatlar nedeniyle su
ve sudaki canlı hayatı olumsuz etkiler.
Sulardaki aşırı yosunlaşmanın nedeni
deterjanların yapısındaki fosfatlardır.
Fosfatlar yosunların anormal olarak
büyüme ve çoğalmasına yol açar. Aşırı
çoğalma su yüzeyini kapladığında suda
çözünmüş oksijen miktarı azalır ve bu
durum sulardaki canlı hayatı tehdit eder.

1819
Organik Sıvılar
• Kovalent bağlarla diğer atomlara
bağlanmış bir veya daha fazla karbon
atomunu içeren sıvılar olarak karakterize
edilebilir. Organik moleküllerde karbon
başta olmak üzere hidrojen, oksijen, azot,
kükürt ve halojenler bulunabilir.
Endüstriyel alanda kullanılan organik
sıvılara; petrol, aseton, karbon tetraklorür,
benzen, etil alkol, asetik asit gibi kimyasal
maddeler örnek verilebilir.
1820
• Organik sıvılar çeşitli endüstriyel alanlarda
kullanılmaktadır. İlaç, plastik, boya,
petrokimya, tekstil gibi birçok alanda
kullanılan organik sıvıların bir kısmı suda
çözünürken bir kısmı suda çözünmez.
Endüstriyel alanda kullanılan organik
sıvılar bir şekilde suya ve toprağa
karışarak çevreyi kirletmektedir.

1821
Ağır Metaller
• Genel olarak zehirli ve çevre kirliliğine
neden olan tüm metaller ağır metal olarak
adlandırılmaktadır. Ağır metaller, atom
ağırlıkları yüksek ve yoğunlukları 5 g/cm3
ten daha yüksek olan elementlerin
katyonlarıdır. Kurşun, kadmiyum, krom,
demir, kobalt, bakır, nikel, cıva ve çinko
katyonu olmak üzere 60’tan fazla metal
katyonu ağır metal sınıfına girmektedir.
1822
• Ağır metaller, yer kabuğunun tamamında
bulunan doğal elementlerdir. Çevresel
kirlilikler, madencilik, endüstriyel üretim,
metal ve metal içeren bileşiklerin kullanımı
ile toprak ve suyu kirletmektedir.
• Özellikle madencilik endüstrisinde
kullanılan kimyasallar toprakta bulunan
ağır metallerin çözünmesine neden olur.
Toprakta çözünen ağır metaller, yer altı
sularına, bitkilerin yapısına girer, canlılara
ve çevreye zarar verir.
1823
Piller
• Günlük hayatımızın vazgeçilmezi olan cep
telefonları, dizüstü bilgisayarlar gibi pek
çok elektronik cihaz pille çalışır. Piller çöpe
atılmamalıdır. Çöpe atılan piller çevreye ve
insan sağlığına ciddi şekilde zarar
verebilir. Bir pilin içindeki kimyasallar, pilin
türüne göre değişir. Piller başlıca
kadmiyum, kurşun, cıva, nikel gibi ağır
metallerin yanında, lityum ve elektrolit gibi
kimyasalları içerir.
1824
• Piller evsel atıklarla aynı yere
atılmamalıdır. Çünkü evsel atıklar
depolama alanlarına gitmektedir. Bu
alanlarda, pillerin akü gövdesi
paslandığında kimyasal maddeler toprağa
sızar ve buradan içme sularına karışır. Bir
kalem pilin 4 metrekare toprağı kirlettiği
düşünülerek ömrü tükenmiş piller özel pil
toplama kutularına atılmalıdır.

1825
Endüstriyel Atıklar
• Endüstri ve üretim tesislerinde bir işlem
öncesinde veya sonrasında açığa çıkan
atıklara endüstriyel atıklar denir. Petrol
rafineleri, otomobil fabrikaları, elektrik
üretim santralleri, çimento fabrikaları,
tekstil fabrikaları gibi yerlerde çok sayıda
endüstriyel atık üretilir. Doğru
değerlendirilip arıtılmadığında bu atıklar
çevre ve kişi sağlığı açısından tehlike
oluşturur.
1826
ÇEVREYE ZARAR VEREN
KİMYASAL KİRLETİCİLERİN
ETKİLERİNİN AZALTILMASI

1827
ATMOSFER TABAKASI YAŞAMIN
DEVAMI İÇİN HER AN
KORUNUYOR
• Uzayda 10 km’den sonra atmosfer
olmadığı için insanlar koruyucu kıyafet ve
oksijen tüpü olmadan yaşayamaz.
• Dünya’da atmosfer olmasaydı bitki,
hayvan ya da insan için yaşam olmazdı.
• İnsanlar yaşamak için nefes almak
zorundadır. Vücudun çalışması için
oksijene ihtiyaç vardır.
1828
• Yaşamak için oksijene ihtiyaç duyan
sadece insanlar değildir. Birçok hayvan
türü de yaşamak için oksijene ihtiyaç
duyar. Ayrıca atmosfer olmadan hiçbir ses
duyulmaz ve iletişim kurulamaz.
• Atmosfer aynı zamanda hem tüm canlıları
Güneş’ten gelen tehlikeli ışınlara karşı
korumakla hem yeryüzündeki yüzey ısısını
tutarak yayılmasını önlemekle hem de
uzaydan dünyaya doğru gelen göktaşı gibi
nesnelerden bizi korumakla görevlidir.
1829
• Atmosfer bitkiler için de önemlidir. Çünkü
atmosferde bulunan karbon dioksit
olmadan bitkiler yaşayamaz.
• Canlıların yaşamı için atmosfer tabakası
hazır hâle getirildikten sonra canlılar
yaratılmıştır.
• Atmosferin korunması her an devam
etmektedir, örneğin incelen ozon tabakası
tekrar yaratılıştaki aslına dönmüştür.
Havayı kirletmemize rağmen havamız
çeşitli vesilelerle temizlenir.
1830
• İnsanın havayı kirletmesine rağmen sürekli
bir temizleme ameliyesi gözümüzün
önünde esen rüzgâr, dağlar ve yağışların
vazife yapmalarıyla görülmektedir. Rüzgâr,
havanın taşınmasında rol oynar. Rüzgârın
esmesi belli bir kanuna bağlı cereyan
eder. Yeryüzünde yaşayan bütün canlılara
nefes vermek rüzgârın görevidir. Dağlar da
havanı temizlenmesinde tarak görevi
görür. Bu yönden hava, rüzgâr, dağ ve
suya «İnsanın emrindeler.» diyebiliriz.
1831
• O hâlde İlahi ahlakla ahlaklanarak çevreye
zarar veren kimyasal kirleticileri
kullanmamalıyız, ekolojik dengeyi
korumalıyız.
• Atmosferin canlılar için taşıdığı hayati
önemi akılda tutmalıyız, tüketim
maddelerini seçerken ve kullanırken
canlılara ve çevreye karşı duyarlı
olmalıyız.

1832
Çevreye zarar veren kimyasal
kirleticilerin etkilerinin
azaltılması için alınması
gereken tedbirlerden bazıları
aşağıda verilmiştir:
• Yeni teknolojiler sürekli değerlendirilerek
insan veya çevreye zararlı olmayan
kimyasallar geliştirilerek üretimi
yapılmalıdır.
1833
• Üretimde kullanılan çevreye zarar veren
kimyasal kirleticiler kullanıldıktan sonra
gerekli tedbirler alınarak imha edilmelidir.
• Atıkların en aza indirgenmesi
sağlanmalıdır.
• Her ülkenin çevre politikası olmalı ve
endüstriyel kuruluşların çevre ile ilgili
yasalara uyması sağlanmalıdır.
• Çöplerin organik kısmının kısa sürede
gübre olması sağlanmalıdır.
1834
• Kötü kokuların yok edilmesi, sinek, böcek
ve haşaratın azaltılması, atık suların
arıtılması gibi pek çok alanda etkin
mikroorganizmalar kullanılmalı; bitki ve
hayvanların doğal yaşamına zarar veren
yöntemlerin kullanımı bırakılmalıdır.
• Etkin mikroorganizma (EM) doğal, genetik
müdahale görmemiş doğal yararlı
mikroorganizmalara verilen addır. Yeni
EM’lerin üretimi ve yaygınlaştırılması
sağlanmalıdır.
1835
İLİM ATÖLYESİ

1836
SUDAKİ FARKLI KANUNLAR
• Suyun benzeri olan moleküllerde hidrojen
bağından hiç söz edilmezken, suda
hidrojen bağı vardır. Bu sayede suyun
kaynama noktasının -80 °C olması
beklenirken, +100 °C olmuştur.
• Buz molekülleri arasındaki uzaklık, su
molekülleri arasındaki uzaklığa göre % 11
oranında daha fazladır. Bu, buza mahsus
özel bir durumdur.
1837
• Normalinde maddenin katı hâlinde,
moleküller birbirine sıvı hâline göre daha
yakındır; sıvı donunca hacim büyümesi
değil, hacim küçülmesi olur.
• Yalnız suya has olan farklı bir kanun
vardır. Su donunca diğer sıvılara zıt olarak
genleşir. Su, donunca hacmi genişler,
yoğunluğu azalır.
• Suyun bu farklı özelliğinin hayat için çok
faydaları vardır.
1838
• Buz erirken kristal yapı bozulur. Moleküller
birbirine yaklaşır. Hacim küçülmesi özel
olarak +4 °C’a kadar devam eder; 0 °C’ta
kalmaz. +4 °C’a kadar az da olsa kristaller
bulunur; bunlar H2O(s) kristalleridir.
• Kristal yapı; 0 °C’ta değil, +4 °C’ta
tamamen bozulur.
• +4 °C’ta yoğunluk en büyüktür.
• +4 °C’tan sonra su ısıtıldıkça hacim
genişler, yoğunluk azalır.
1839
BUZUN YOĞUNLUĞU SUDAN
AZDIR
• Genelde maddelerin katı hâli, sıvı hâli
içinde batar. Suda istisna olarak farklı bir
durum vardır. Genel kaidenin tersine
buzun yoğunluğu, sudan küçüktür. Su katı
hâle geçince hacmi genişler. Bu nedenle
buz, su üzerinde yüzer. Kışın buzların su
yüzeyinde durması, yoğunluğunun sudan
daha az oluşundandır.
1840
• Denizler, göller, akarsular donsa bile, bu
olay yüzeyde olur. Böylece, suyun içindeki
canlılar için, donma olayı, âdeta koruyucu
bir tabaka meydana getirir. Kışın tarlaları
örten karın altındaki ekinlerin korunması
da sudaki bu özelliktendir. Diğer maddeler
gibi katı hâl en yoğun hâl olsaydı, denizler,
göller, akarsular alttan donardı. Bu durum
denizlerin, göllerin ve akarsuların buz
hâline gelmesine neden olurdu ve canlı
kalmazdı. Bu da bütün suların buz olması
ve hayatın sona ermesi demek olacaktı.
1841
SUYUN YOĞUNLUĞU HANGİ
SICAKLIK DERECESİNDE EN
BÜYÜKTÜR?
• Sıcaklık +4 °C iken suyun yoğunluğu en
büyüktür. Denizlerde ve büyük göllerde en
alttaki su +4 °C’ta bulunur. Yukarıya doğru
çıktıkça suyun sıcaklığı yazın yükselir,
kışın düşer. +4 °C’taki su ısıtılsa da
soğutulsa da yoğunluk düşer. En yoğun
hâlin +4 °C olması denizlerde hayatın
devamı için şarttır.
1842
BUZDA H2O(k) MOLEKÜLLERİ
ARASINDA KOVALENT
KRİSTAL ÖRGÜ BAĞI VE
HACİM GENİŞLEMESİ
• Su, buz hâlindeyken H2O(k) molekülleri
neredeyse hareketsizdir.
• Su moleküllerine kıyasla buz molekülünde,
moleküller arası mesafe fazladır.

1843
• Buz molekülü; birisi düzgün dört
yüzlünün ağırlık merkezinde, diğer dördü
de dört köşesinde olmak üzere beşerli
moleküllerden oluşur.
• Buzun kristal örgüsü, düzgün dört
yüzlüdür. Bu kristal örgünün
bozulmaması için moleküller
hareketsizdir. Bu şekliyle kararlıdır.
• Buz molekülleri arasındaki uzaklık, su
molekülleri arasındaki uzaklığa göre %
11 oranında daha fazladır.
1844
• Su donunca % 11 hacim büyümesi
gerçekleşir.
• Suyun bu istisnasının hayat için çok
faydaları vardır.
• Su donma noktasına gelince, H2O(k)
molekülleri arasında kovalent kristal örgü
bağı ortaya çıkar.
• Kovalent kristal örgü bağı, en kuvvetli
kimyasal bağlardandır. Bu nedenle su
donduğunda, içinde bulunduğu demir
kabı bile parçalar.
1845
• SORU: Moleküller arası bağ olduğu hâlde
niçin kovalent bağ denmiştir?
• CEVAP: Çok kuvvetli bir kimyasal bağ
olduğundan ve kristal yapı oluştuğundan
denmiştir.
• SORU: Buz molekülleri arasındaki
kimyasal bağın kuvvetli olması nereden
anlaşılır?
• CEVAP: Su donunca içinde bulunduğu
demir kabı parçalamasından anlaşılır.

1846
• SORU: Buzdaki kimyasal bağ çok kuvvetli
diye niçin yanlış olarak kovalent bağ
denilmiştir?
• CEVAP: Tanecik içi kimyasal bağ,
tanecikler arası kimyasal bağdan daha
kuvvetlidir. Kovalent bağ tabiri, tanecik içi
bağı anımsatmaktadır. Kuvvetli olduğunu
ifade için denilmiştir.

1847
KRİSTAL SUYU İÇEREN
BİLEŞİKLERDE, ORTAMDA SU
OLDUĞU HÂLDE BİLEŞİK
NİÇİN ISLANMAZ?
• Bazı iyonik katıların kristal olabilmesi için
H2O(s) içermesi gerekir. Buna kristal suyu
denir. Şu örnekler verilebilir: Göz taşı
(CuSO4 x 5H2O), alçı taşı (CaSO4 x 2H2O)
ve boksit (Al2O3 x H2O).
1848
• Bu bileşiklerde H2O katı hâlde değil, sıvı
hâldedir. Buna rağmen 0 °C’ın üstündeki
sıcaklıklarda çözünme olmaz. İyonik
bileşiklerdeki kristal su, toz hâldeki
maddeyi oda sıcaklığında ıslatmamakta
ve kristal yapıyı bozmamaktadır. Kristal
suyu içeren iyonik bileşik güneşte az bir
zaman kalsa veya kısa bir süre ısıtılsa
kristal yapı bozulur, bileşik bulamaç
hâline gelir. Buna rağmen kristal suyu
içeren bileşiğin içindeki su, toz hâlindeki
katıya zarar vermemektedir.
1849
• Bu konunun +4 °C’a kadar suda bulunan
H2O(s) kristalleri ile ilgisinin olduğundan şu
yönlerden söz edilebilir: Buz erirken kristal
yapı bozulur. Moleküller birbirine yaklaşır.
+4 °C’a kadar hacim küçülmesi devam
eder. +4 °C’a kadar az da olsa kristaller
bulunur; bunlar H2O(s) kristalleridir. Kristal
yapı +4 °C’ta tamamen bozulur. +4 °C’ta
yoğunluk en büyüktür. +4 °C’tan sonra su
ısıtıldıkça hacim genişler, yoğunluk azalır.
0 °C ile +4 °C arasında H2O(s) kristallerinin
bulunabilme özelliği vardır.
1850
• Kristal yapı, yalnız buzda değildir. Buzda
olduğu gibi, suda da kristal yapı vardır.
Kristal yapı, katılara ait bir özelliktir. Su,
kristal olunca, katıyla etkileşmez.
Donduğunda demir kabı parçalayan su,
kristal olduğunda tam tersine yan yana
olduğu suda çok çözünen toz hâlindeki
katı maddeyi ıslatmaz.

1851
H2O’DA ÖZEL OLARAK
BULUNAN KİMYASAL BAĞ:
HİDROJEN BAĞI
• VI A grubu elementleri, hidrojenle
birleşerek sırasıyla H2O, H2S, H2Se, H2Te
bileşikleri oluşur.
• Bu bileşiklerin hepsinde moleküller
arasında dipol–dipol etkileşimi ve Van der
Waals bağı vardır. Molekül kütlesi arttıkça,
bu bağların kuvvetliliği de artar.
1852
• H2O’nun molekül kütlesi en düşük
olduğundan kaynama noktasının da an
düşük olması beklenirdi. Ancak öyle
olmamıştır.
• Bu durumu daha iyi anlamak için
hidrojenin VI A grubu elementleri ile
yaptığı bileşiklerin kaynama noktası ve
molekül kütlesini karşılaştıralım:
• H2Te’ün molekül kütlesi en büyük
olduğundan, kaynama noktası da en
yüksektir.
1853
• Molekül kütlesi azaldıkça, moleküller arası
kimyasal bağ zayıfladığından, kaynama
noktası da azalır. Suyun kaynama
noktasının -80 °C olması beklenirken,
+100 °C olmuştur.
• Suyun benzeri olan moleküllerde hidrojen
bağından hiç söz edilmezken, suda ayrıca
bir de hidrojen bağı vardır. Bu sebeple
kaynama noktasının +100 °C olması
sağlanmıştır.
1854
• Bu istisnai sebep, diğer bir deyimle suya
has bu özel ayrıcalık; suya ayırt edici
farklı özellikleri kazandırmakla görevlidir.
Hidrojen bağı, su molekülleri arasına
konulmasaydı; su -80 °C’ta
kaynayacaktı. Bu kaynama noktasından
ötürü de yeryüzündeki suların tamamı su
buharı olacaktı. Bu durumda içeceğimiz,
kullanacağımız suyu nasıl bulacaktık?
Canlılar hayatlarını nasıl devam
ettireceklerdi?
1855
SAĞLIĞIMIZA ZARARLI BAZI
KİMYASAL MADDELER

1856
SİYAH ZEYTİNLERİN
ÇOĞUNDA ZEYTİN BOYASI
VARDIR
• Siyah zeytinleri çabuk olgunlaştırmak için
hile amacıyla FeO formülü ile yazılan
demir(II)oksit kullanılır. Zeytin boyası
olarak bilinir.

1857
NARENİYE ETİLEN GAZI
ODALARINDA BEKLETİLİR
• Erken toplanan turunçgillerin kabuğu
yeşildir. Kabuğun doğal rengini alması için
hile amacıyla turunçgiller, C2H4 (etilen)
gazı odalarında bekletilir. Bu suretle bu işi
yapanlar portakal, mandalina ve limonun
erken toplandığını ve ekşi tatta olduğunu
müşteriye bildirmemek isterler.

1858
PİYASADAKİ YEŞİL
ZEYTİNLERİN TAMAMI
KOSTİKLİDİR
• NaOH (sodyum hidroksit)’in teknikteki adı
kostiktir. Piyasadaki yeşil zeytinlerin
tamamı kostiklidir. Kostik; yeşil zeytini,
normal süresinden çok daha kısa sürede,
yaklaşık 5–6 günde sarartır. Kostikli
zeytinlerin farklı istenmeyen bir kokusu
olur. Kostik, siyah zeytinlerin rengini
koyulaştırmak için de az da olsa kullanılır.
1859
ELMA, KABUĞU SOYULARAK YENİLMELİDİR
• Elmanın kabuğu, çok faydalı olmasına
rağmen yenmemelidir. Elma, kabuğu
soyularak yenmelidir; çünkü elma ağaçları,
göz taşı veya gök taşı denilen CuSO4
çözeltisiyle ilaçlanır. Bol suyla yıkansa bile,
kabukta Cu+2 kalır. Zehirli Cu+2 kalıntısı, en
çok elma sapında bulunur. Karaciğer,
Cu+2’nin yıkılması ve kanda yükselmemesi
için çok çalışır, sonunda iflas eder. Cu+2
düzeyinin kanda yükselmesi neticesinde
Wilson adı verilen ölümcül karaciğer
hastalığı baş gösterebilir. 1860
SİYANÜR YÖNTEMİYLE ALTIN
ÇIKARTMAK
• Bergama’da altının çıkartılmaması için,
uzun zaman yürüyüş yapıldı. Necip
Hablemitoğlu ölümünden az önce siyanür
yürüyüşünün bahane olduğunu açıklamıştı.
• Bergama’da altın çıkarılmaya başlandı.
Senede 100 ton siyanür kullanılıyor,
tamamı yok ediliyor. Bu sebeple çevreye
zararı olmuyor.
• Ülkemizde çevreye atılan 265 000 ton
siyanür vardır.
1861
KLORSUZ DOĞAL KAYNAK
SUYUNUN ÖNEMİ VE SU
KRİSTALLERİ
• Dr. Masaru Emoto, Japon bilim adamıdır.
1943 yılında Japonya’da doğmuştur.
Alternatif tıp doktorudur. Yaptığı
deneylerden elde ettiği su kristalleri
fotoğraflarını ‘’Suyun Verdiği Mesajlar’’
isimli kitabında yayınlamıştır.

1862
• Dr. Masaru Emoto “Su cansız bir madde
değildir. Canlı ve duyguları algılayan
kristallerden oluşmaktadır. Çevresinden
pozitif ve negatif bilgileri alır ve ona göre
tepki verir.” demektedir.
• Suyun Verdiği Mesajlar adlı kitabında suyu
çeşitli yönlerden ele alan Dr. Masaru
Emoto, çalışmalarının bilimsel temelini
oluştururken din gerçeğini de göz ardı
etmemiştir.

1863
• Dr. Masaru Emoto şöyle demektedir: "21.
asırda en önemli olayın ilimle dinin
yeniden buluşması olacağını
düşünüyorum. Eğer din olmasaydı insan
aptallaşacak, modern ilim de hiçbir zaman
ortaya çıkmayacaktı."
• Kar tanelerinden hiçbirisinin birbirine
benzemediği bilinmektedir. Bunun gibi su
kristalleri de birbirinden farklıdır. Zaten
karın sudan meydana geldiği de
malumdur.

1864
• Dr. Masaru Emoto yaptığı deneylerde;
temiz kaynaklardan alınan su örneklerinin
ve kendilerine sevgi dolu sözcükler
söylenen su örneklerinin aynen kar tanesi
kristallerine benzeyen çok parlak, yoğun
motifli, simetrik, estetik, çok ince dizayn
edilmiş, çok renkli ve altıgen kristallerden
oluştuklarını göstermiştir.
• Demek ki iyi söylenen bir söz ve doğallık
su üzerinde olumlu tesir yapıyor.
1865
• Dr. Masaru Emoto klorlu çeşme sularıyla,
çevre kirliliğinin çok olduğu bölgelerden
aldığı su örnekleriyle ve negatif
düşüncelere maruz bırakılan su
örnekleriyle yaptığı deney sonucunda ise
kristal yapının bozulduğunu
gözlemlemiştir. Küfür sözlerinin aksettiği
suyun kristal yapısı tamamen parçalanıp
dağılmıştır.
• Demek ki kötü söylenen söz ve yapaylık
da su üzerinde olumsuz etki yapıyor.

1866
• Dr. Masaru Emoto, bu çalışmalarıyla
görünmeyen bir ruh âleminin varlığına da
işaret etmektedir.
• Dr. Masaru Emoto, dünyanın her tarafına
konferanslar vermek üzere davet
edilmektedir. Japonya, Avrupa ve
Amerika’da yaptığı canlı deneylerle
düşünce, davranış ve duygularımızın
çevre üzerinde ne derece derin etkileri
olduğunu göstermiştir.

1867
• Bu konu ile ilgili olarak Amerikan Holistik
Tıp Derneği (American Holistic Medical
Association) Başkanı Dr. Norman Shealy
şu yorumu yapmıştır: ‘’Dünyanın yarısı
sularla kaplıdır ve bizim vücudumuzun
dörtte üçü de sudur. Su, bizim içinde
yaşadığımız dördüncü boyutla ruhumuzun
beşinci boyutu arasındaki bağlantıyı temsil
eder. Suyun infrared (kızıl ötesi) IR
ışınlarını emmesi gibi su ile ilgili pek çok
çalışma, suyun gözle görünmeyen
etkilerini meydana çıkartmıştır.
1868
• Ancak, bu çalışmaların hiçbirisi Dr. Masaru
Emoto’nun zarif çalışması ile boy
ölçüşemez. Düşünce ve güzelliğin etkisi
bundan evvel bu kadar iyi bir şekilde bilim
adamlarınca hiç anlatılmamıştı.’’
• Holistik düşünde; hayatın fiziksel, mental
ve ruhsal yönlerine bağlantılı, bütüncül ve
dengeli bakıştır. Başka bir ifadeyle bilim ve
ruhun birleşmesiyle dünyayı algılamaktır.
• Naturally Well mecmuasının editörü olan
Dr. Marcus Laux ise şöyle bir yorum
yapmıştır:
1869
• ‘’Galileo, Newton, Einstein gibi Dr. Masaru
Emoto’nun net vizyonu da bize hem
kendimizi hem de evreni farklı bir şekilde
algılamayı göstermiştir. Burada bilim ve
ruh birleşerek bizim dünyayı
algılayışımızla ilgili inkâr edilemeyecek bir
kuantum sıçraması yapmış, sağlığımızı
kazanarak nasıl huzur duyabileceğimizi
göstermiştir.’’

1870
NÜKLEER SANTRAL ATIKLARI
• Yanmış yakıt, 10 sene yüksek sıcaklık ve
basınca dayanıklı havuzda muhafaza
edilir. Bu suretle radyoaktivitenin % 99’u
ölmüş olur.
• Kalan % 1’i plütonyumdur. Plütonyumun
yarı ömrü 24 000 yıldır. Yenilse bile zararı
olmaz. Plütonyum çeşitli şekillerde
değerlendirilebilir veya depolanabilir.
• Plütonyum atığı, tekrar yakıt olarak
kullanılabiliyor; yapay elementtir.
1871
NÜKLEER SANTRALİN
ZARARI YOKTUR
• Evde veya iş yerinde otururken bile bir
nükleer santralin çevreye yaydığı
radyasyondan 460–470 misli daha fazla
radyasyona maruz kalınır. Reaktörün yanı
başına oturulsa dahi bu kadar radyasyon
olmaz.
• Dünyanın her tarafında uranyum vardır.
1872
• Uranyum zamanla bozunup radona
dönüşür veya başka bir element uranyuma
dönüşür. Radon gazı her yerden geçer.
Sürekli etki hâlindeyiz. Bunlar doğal ve
faydalı olaylardır.
• Ayrıca doğal kozmik ışınlarla gelen
radyasyon bile, bir nükleer reaktörden
gelen radyasyondan 120 kat daha fazladır.
• Nükleer santraller, kaza durumunda
ısınınca kendi kendini kapatıp zincirleme
reaksiyonu kapatacak şekilde
tasarlanmıştır.
1873
• Nükleer kaza riski ve çevreye zarar
konusu ve iddiaları, kasıtlı ve cahilliğe
bağlı abartılardır.
• Soğutma suyu nedeniyle kaybolan enerji
ihmal edilebilir boyuttadır.

1874
PİL KONUSUNDA DİKKAT
EDİLMESİ GEREKEN
HUSUSLAR
• Piller taze satın alınmalıdır. Gereksiz yere
bol miktarda pil alıp saklanmamalıdır.
Çünkü zamanla bayatlar ve ömrü azalır.
• Saklanması gerekiyorsa, buzdolabı gibi
soğuk ve serin yerlerde saklanmalıdır.
Piller, devamlı güneş ışığı alan yerlerde
tutulmamalıdır, soğuk ve karanlık yerlerde
saklanmalıdır.
1875
• Pillerin kutupları birbirine değdirilmemeli,
kısa devre yaptırılmamalıdır. Aksi
durumda pil ömrünü kaybeder.
• Uzun süre kullanılmayan cihazlardaki piller
akarak cihaza zarar verebilir. Bu nedenle
kullanılmayan cihazların pillerini çıkarmak
ihmal edilmemelidir. Bir aleti pil takılı iken
30 gün çalıştırmıyorsak, pili aletin içinden
çıkarmalıyız. Aksi durumda pil
sızmasından ve pilin kendi kendine
deşarjından dolayı alet zarar görür.
1876
• Şarj edilmeyen piller ve özellikle de lityum
türleri kesinlikle şarj işlemine tabi
tutulmamalıdır. Aksi takdirde aşırı ısınma,
şişme, gaz çıkışı, alevlenme ve hatta
patlama görülebilir.

1877
PİLİN ÇEVREYE ZARARI
• Piller en pahalı enerji kaynakları arasında
yer almaktadır.
• Ayrıca bünyesinde çok pahalı ürünler
bulundurmaktadır.
• Hatta içeriğinde riskli kimyasallar vardır.
Bu yüzden piller yutulduğunda tehlikeli ve
ölümcül olabilirler.

1878
• Artık çoğu bölgelerde, kullanılmış pillerdeki
toksik maddelerin geri kazanımı için, geri
dönüşüm merkezleri kurulmuştur.
• Çevreye atılan atık piller çevre kirliliğine
sebep olur.
• Güneş ısısının etkisiyle atık pillerin
patlama olasılığı kaçınılmazdır. Patlama
mekanik zarar doğurur. Bundan başka,
patlama sonucu pilin içindeki kimyasal
maddeler dışarı çıkar. Bu kimyasallar,
insan sağlığı için risk unsuru taşır.
1879
ATIK PİLLER NEREYE
ATILMALI?
• Ömürleri tükenen piller, diğer evsel
atıklardan ayrı olarak atık pil kutularına
atılmalıdır.
• Biriktirilen bu atık piller geçici depolama
alanlarında depolandıktan sonra gerekli
birimlerce ve gerekli yöntemlerle bertaraf
edilmektedir.
• Atık piller yakılmamalıdır, denize
atılmamalıdır ve toprağa gömülmemelidir.
1880
ATIK PİLLERİN TOPLANMASI
• Atık piller evsel atıklardan ayrı
toplanmalıdır.
• Atık piller, pil ürünlerinin dağıtımını ve
satışını yapan işletmeler veya belediyeler
tarafından oluşturulan atık pil toplama
noktalarına bırakılmalıdır.
• Atık piller, ekolojik sisteme uyum
sağlayabilecek şekilde depolanmalı,
toplanmalı, taşınmalıdır.
1881
ATIK PİLİN BERTARAFI VEYA
GERİ DÖNÜŞÜMÜ
• Atık piller toplandıktan sonra toprak altında
inşa edilmiş, geçirimsizlik koşulları
sağlanmış, nemden arındırılmış,
meteorolojik şartlardan korunmuş, kapalı,
sızdırmaz ve su geçirmez özellikli
depolama alanlarına gömülür veya geri
kazanımı yapılır veya ihracat yoluyla
muhtemel olumsuz çevresel etkileri
giderilir.
1882

You might also like