You are on page 1of 32

SayÝ: 2007/11 23 Mart 2007 50 YKr

newroz piroz be!

YŸzbinler ulusal
šzgŸrlŸk ve eßitlik
iin alanlara õktõlar!
2  Kızıl Bayrak Kızıl Bayrak’tan... Sayı:2007/11  23 Mart 2007

İÇİNDEKİLER
Emperyalist işgalin dördüncü yılında
Kızıl Bayrak’tan
Irak… Kapitalist barbarlık ve ezilen Devlet ve düzen cephesinin tüm baskı ve tehdit
lerine karşın, Newroz, büyük bir coşku ve kararlılıkla
halkların direnme gücü! . . . . . . . . . . . . . 3 kutlandı. Diyarbakır’da yüzbinlerin katılımıyla
merkezi, Kürdistan’ın tamamında da yaygın ve kitlesel
Newroz’un gösterdikleri. . . . . . . . . . . . . 4
kutlamalar vardı. Adana, Mersin, İstanbul ve İzmir
Ülke çapında coşkulu ve kitlesel Newroz başta olmak üzere, ‘batı’nın pek çok merkezi ve
ilçesinde de Newroz kutlamaları gerçekleştirildi.
kutlamaları!... . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 5-6 Devletin tek gayreti Newroz’u sabote etmeye
Cumhurbaşkanlığı seçimleri... Burjuva yönelik olmadı. Sermaye devleti Ankara ve İstanbul’da
‘resmi Nevruz’ törenleri düzenledi, sermaye medyası
düzenden demokrasi manzaraları . . . . . 7 ‘Nevruz Türk bayramıdır’ şeklinde reklam
kampanyaları yürüttü, ancak devlet ve düzen
İMF ve hükümet anlaştı….. . . . . . . . . . . 8 cephesinin saldırıları gibi reklamları da Newroz’un
İşgalin 4. yılında eylemlerden. . . . . . 9-11 gölgesinde silinip gitti.
Ağzına yakışanın da yakışmayanın da sarfettiği
“Beyazıt ve Halepçe katliamlarını ‘barıştır, kardeşliktir’ sözlerine inat, yüzbinlerce Kürt
talepleriyle alanlardaydı. Kürt halkı da tüm mazlum
unutmadık, unutturmayacağız!”.... . 12-13
halklar gibi ve hiç kuşkusuz halkların kardeşliğinden
Eğitim-Sen alanlara çıkmaya yanadır. Yine tüm mazlum halklar gibi Kürt halkı da
barıştan yanadır. Ancak, Newroz’da alanları dolduran
hazırlanıyor! . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 14 yüzbinlerin özlediği barış, halk olarak haklarının
Tarımda yoksulluk kentte yoksulluk . . 15 tanındığı bir barış ve arzuladığı kardeşlik eşitlik ve
özgürlük temelinde gelişip serpilecek bir kardeşliktir.
Parti programımızda ulusal sorun/2 Demirci Kawa’nın yaktığı Newroz ateşinin, Kürt
halkı tam bir özgürlüğe kavuşana dek sönmeyeceği
(Orta sayfa). . . . . . . . . . . . . . . . . . . 16-18 açıktır. Ve bu yılın Newroz’u, tüm olumsuz koşullara
ABD taşeronlarının Filistin sorununa rağmen halkın bu ateşi beslemeye devam ettiğini
göstermiştir. Mesele artık zulme başkaldırmakta değil,
“çözüm” arayışı . . . . . . . . . . . . . . . . . . 19 kaldırılan başın nereye çevrileceğinde, kurtuluşun
nerede aranacağındadır. 1 Mayıs; tarihte, ulusların kendi kaderini tayin
Şeriatçı rejim bir kez daha sahnede!
Düzen medyası tam tersi anlama gelmek üzere hakkını kayıtsız şartsız savunma ve uygulama gücünü
Bağdat’ta yeni kukla hükümet kullansa da, evet, Newroz amacına uygun kutlanmıştır. sadece işçi sınıfının ortaya koyabildiğini, uluslar
Zulme karşı isyanın haklılığını ve soyluluğunu hapishanesi tabir edilen çarlık rejimini yıkıp, onlarca
kurma arayışları! . . . . . . . . . . . . . . . . . 20 göstermiştir. Şimdi önümüzde 1 Mayıs var. İşçi sınıfının ulusu özgürlüğe kavuşturanın da yine işçi sınıfı
ABD ve İsrail’in İran ve Suriye’ye işaret ettiği kurtuluşun simgesi 1 Mayıs, gerçek ve kalıcı olduğunu hatırlatıyor.
bir özgürlük için isyanların nasıl ve ne şekilde Aslında sadece Kürt halkının değil, tüm dünya
yönelik tehditleri . . . . . . . . . . . . . . . 21-22 sonuçlandırılması gerektiğini anlatıyor. halklarının emperyalist-kapitalist baskı ve sömürüden,
Türkiye’de Kürtler, Türkler, Ermeniler, her ulus ve işkence ve zulümden kurtuluşunun sadece işçi sınıfı
Asalak düzeninize tutulan ayna! . . . . . 23 kökenden işçi ve emekçiler, tüm ezilen ve sömürülenler iktidarıyla, sosyalizmle mümkün olduğunu ilan ediyor.
“Dünyanın bütün dillerini konuşuyoruz!” için sınırsız özgürlüklerin, savaşsız ve sömürüsüz bir 1 Mayıs’a doğru bu anlamları en fazla da Kürt işçi
düzen zemininde tam eşitlik temelinde kurulacak ve emekçilere hatırlatmak gerekiyor. 1 Mayıs’ı da tıpkı
kampanya faaliyetinden . . . . . . . . . 24-25 sarsılmaz kardeşliğin, ancak ve ancak, her ulustan işçi Newroz’da olduğu gibi, ‘anlam ve önemine uygun’, yani
ve emekçinin birleşik mücadelesiyle ve sosyalist ‘İşçilerin birliği, halkların kardeşliği’ mesajlarını
Eylem ve etkinliklerden . . . . . . . . . . . . 26 iktidarıyla sağlanıp korunabileceğini anlatıyor. yükselterek kutlamak gerekiyor.
Ekim Gençliği’nden . . . . . . . . . . . . . . . 27
Devrimci Yurtsever Gençlik, durumu,
görev ve sorumlulukları / III . . . . . . . . 28
Bültenlerden.. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 29
Pusulanız neyi işaret ediyor?.. . . . . . . . 30
Mücadele Postası . . . . . . . . . . . . . . . . . 31

r d e . . .
Sosyalizm İçin

y i i l e
Kızıl Bayrak
p ç ı v e b a
Kita
Haftalık Sosyalist Siyasal Gazete

Sayı: 2007/11  23 Mart 2007


Fiyatı: 50 Ykr
Sahibi ve Y. İşl. Md.: Gülcan CEYRAN EKİNCİ
EKSEN Basım Yayın Ltd. Şti.
Yayın türü: Süreli Yaygın
Yönetim Adresi:
Eksen Yayıncılık Mollaşeref Mh. Turgut Özal Cd.
(Millet Cd.) No: 50/10 İstanbul Tel: 0 (212) 621 74 52
Fax: 0 (212) 534 95 90
e-mail: kb1@tnn.net
Web: http://www.kizilbayrak.de
http://www.kizilbayrak.org
http://www.kizilbayrak.com
Baskı: Gün Matbaacılık Genel Dağıtım:
İSTANBUL YAYSAT
Tel: 0 (212) 426 63 30
Sayı:2007/11  23 Mart 2007 Kapak Kızıl Bayrak  3

Emperyalist işgalin dördüncü yılında Irak…

Kapitalist barbarlık ve
ezilen halkların direnme gücü!
ABD emperyalizminin halklara karşı ilan ettiği sınırlardaki bir başarısı bile, “yenilmez güç” diye lanse
“süresiz savaş”ın Irak cephesi 20 Mart 2003’te açılmıştı. taktiklerinin uygulanması ya da yeni savaş cephelerinin
edilen Amerikan savaş makinesinin sahte imajını
Saddam Hüseyin başkanlığındaki çürümüş rejim ve açılması ihtimal dahilindedir. Bu ise tüm bölge
sarsmaya yetebiliyor. Kuşkusuz ki, Irak halkları
ordusunun utanç verici kaçışı sayesinde, emperyalist halklarının geleceğini yakından ilgilendirmektedir. Zira
devrimci bir önderlik etrafında kenetlenip ortak direniş
ordular kayda değer kayıplar vermeden kısa sürede Irak’taki yangın heran bölge ülkelerinden birine
sergileyebilseydi, emperyalist ordulara indirilecek darbe
başkent Bağdat’a girebilmiş, bu beklenmedik sıçratılabilir.
şimdikiyle kıyas kabul etmez boyutta etkili ve sonuç
“başarı”, rambo kılığına bürünen neo-faşist çetenin başı alıcı olacaktı.
Bush’un 1 Mayıs’ta “zafer” ilan etmesine neden Emperyalist/siyonist vebanın
olmuştu. Mezhepler arası kışkırtma ve işbirlikçilerin temizlenebilmesi için bölge halklarının
katılımıyla İran’a karşı cephe açma tehdidi birleşik/devrimci direnişi!
“Model ülke” Irak
Ebu Garib, gizli işkence merkezleri, -Felluce’de Mezhep çatışmaları ile kemirilen Irak direnişi, ABD
Ordularının çiçeklerle karşılanacağını varsayan olduğu gibi- Iraklılar’ın kimyasal silahlarla yakılması, savaş makinesini bataklığa sürükleyebildi, buna karşın
Washington’daki savaş kurmayları, son model savaş salkım bombaları… Bunların hiçbiri ne direnişi halihazırdaki çizgisiyle emperyalizme karşı zafer
uçağı ve tanklarla Irak halkını kurtaracaklarını, burada zayıflatabildi, ne de işgal ordularının bataklıktan kazanması neredeyse imkansız durumda. Çünkü bu
kuracakları “demokratik/müreffeh” bir yönetimin çıkmasını sağladı. Irak’ın bataklığa dönüştüğünü haliyle direniş, ne mezhep çatışmalarının önüne
Ortadoğu’ya model olacağını öne sürmüşlerdi. Bu farkeden savaş kurmayları, hedefe ulaşmak için yeni geçebiliyor, ne de diğer halkları kucaklayabilecek bir
fanteziye göre, Irak’taki “örnek demokrasiyi” gören planlar hazırlamaya veya önceden hazırlanan planları program ortaya koyabiliyor. Yani direniş, Irak halklarını
bölge halkları da “biz de isteriz, biz de isteriz” diye uygulamaya başladılar. Yeni plan mezhep çatışmalarının ilerici-devrimci bir program etrafında birleştirecek
ABD’nin peşinden koşturacaklardı. kışkırtılmasını, İran ve ona yakın duran Suriye, konum, nitelik ve kapasiteden yoksundur halen.
Kendinden fazlasıyla emin ve bir o kadar da küstah Hizbullah, Hamas gibi güçlerin hedef alınmasını esas Gerek ABD’yle işbirlikçilerinin uygulamaya
olan Bush liderliğindeki savaş kurmaylarının bu hesabı, alıyordu. çalıştığı sinsi plan, gerekse de direnişin taşıdığı ciddi
Irak halklarının “direnmeyeceği” tezine dayanıyordu. Siyonist İsrail’in Lübnan’a saldırısı yeni planın zaaflar, Irak halklarıyla devrimci dayanışmanın önemini
Nitekim Bush’un yardımcıları bu ölümcül yanılgılarını önemli bir aşamasıydı. Ancak İsrail savaş makinesinin bir kat daha arttırıyor. Bu yönüyle dayanışma
sonradan itiraf etmek durumunda kaldılar. Bilindği gibi ortaya konulan hedefler çerçevesindeki hezimeti, yeni eylemlerinin takvimlere bağlı kalınarak değil, belli bir
neo-faşist ekibin bu temelsiz “özgüven”i, savaşa planın ilk fiyaskosu oldu. Bu aşamadan sonra Suudi sürekliliğe göre örgütlenebilmesinin ayrı bir önemi var.
başlarken BM ile diğer emperyalist güç odaklarının bir Arabistan, Mısır, Ürdün gibi Amerikancı Arap devletleri Direnişle dayanışma eylemleri, aynı zamanda ABD
kenara itilmesine de neden olmuştu. uğursuz rolleriyle sahneye çıktılar. İsrail saldırısını ilk emperyalizmi ile işbirlikçilerinin yeni planını da hedef
Kapitalist/emperyalist düzenin efendileri, işgalin defa açıktan destekleyen bu gerici devletler, ABD’nin alacak perspektifle örülmelidir. Unutulmamalıdır ki,
üzerinden dört yıl geçtikten sonra Irak’ı gerçekten de İran’a karşı oluşturacağı “ılımlı Sünni koalisyon”un hedeflerinden biri mezhep çatışmalarını kışkırtmak olan
“model ülke” yapmayı başardılar. Ancak bu “model” omurgasını oluşturacaktı. Apoletlisinden sarıklısına, eli bu plana karşı bölgesel çapta bir mücadele hattı örmek
onların pazarladığı fanteziye hiç mi hiç uymuyordu. Zira kalem tutanından siyasetçisine bu cenahta yer alan hayati bir önem taşımaktadır. Bu yönde atılacak önemli
dört yıllık işgalden sonra demokrasi, özgürlük, refah bir herkes, emperyalist işgali görmezden gelip, Şiiler’in adımlardan biri, bölgedeki ilerici-devrimci güçler ve
yana, gerçekte harabeye çevrilmiş, her tarafından ceset Sünniler’i baskı altına aldığını vaazetmeye başladı. direniş odaklarıyla iletişim kanallarının kurulmasıdır.
fışkıran bir Irak var bugün tüm dünyanın gözleri Yüzbinlerce Iraklı’yı katleden işgalcilerin çizdiği rotayı Sonrasında ise mümkün olduğu ölçüde paralel bir
önünde. izlemeye başlayan bu soysuzlar takımı, utanmadan mücadele ve direniş hattının örülmesi yönünde çaba
İşgalin ardından şekillenen “Irak modeli”nin iki “Sünniler’in hamiliği”ne talip olduklarını ilan ettiler. sarfedilmelidir.
temel özelliği öne çıkıyor: Bunlardan ilki, Ancak bu “hamilik” hiç de emperyalist/siyonist güçlerin Tekrar vurgulayalım ki, emperyalist/siyonist
emperyalizmin ne kadar acımasız, yağmacı, kibirli, Filistin veya Irak’ta işledikleri cinayetlere karşı halklar güçlerle işbirlikçilerinin Ortadoğu’yu hedef alan
barbar, yıkıcı, katliamcı bir düzen olduğuna dair oluşan için değildi; tam tersine, emperyalist işgalcilerin saldırıları, ancak bölge halklarının birleşik/devrimci
veciz tablodur. Diğeri ise, ezilen halkların hiçbir koşulda hizmetinde, İran’ın yanısıra Irak’taki Şiiler ile direnişi ile püskürtülebilir.
işgalcilerin dayattığı köleliği kabul etmeyeceği, ne Lübnan’daki Hizbullah’ın hedef haline getirilmesiydi
pahasına olursa olsun direnişin kaçınılmaz olduğudur. sözkonusu olan. Dört yılın ardından yaratılan
Görünürde Sünniliğin merkezi olan Vahabi Suudi “model ülke” tablosu…
Amerikan savaş makinesine Arabistan rejimi, “Sünni” Filistin halkını 50 yıldır
indirilen ağır darbe katleden İsrail’le işbirliği yapmaktan kaçınmıyor artık. Dört yıldır devam eden emperyalist işgal süresince
Ne de olsa İran her iki tarafın “ortak düşmanı” sayılır. 650 binden fazla Iraklı katledildi. 3 milyon Iraklı
Saddam Hüseyin rejiminin ABD’nin teşvik, destek Dahası Ortaçağ kalıntısı bu rejimin, ABD yaralandı. Bir milyonu ülke içinde, toplam 4 milyon
ve yönlendirmesi ile 1980’de İran’a savaş açması, emperyalizminin halkları birbirine kırdırma planının Iraklı mülteci durumuna düşürüldü. 24 milyon nüfuslu
ülkeyi tüketen bu savaşın bitiminden sadece üç yıl finansörü olduğunu ortaya koyan güçlü iddialar da var. ülkede, önceki savaşlar ve dört yıllık işgal sonucunda 2
sonra, 1991’de gerçekleşen körfez savaşında ABD Şeriatçı Suudi rejimi, bu tutumuyla hem halklar arasında milyon 300 bin kadının dul bırakıldığı tahmin
öncülüğündeki emperyalit güçlerin Irak’ı tahrip etmesi, kışkırtıcılık yapıyor, hem de Filistin ve Irak halklarına edilmektedir.
tüm bunların ardından on yıl süren vahşi bir ambargo… karşı işlenen ağır suçlara dolaysız şekilde ortak oluyor. On milyarlarca dolarlık petrol gelirinin sistematik olarak
Irak halkları peşpeşe gelen ve iki on yıl süren bu Elbette Mısır, Ürdün rejimleri ile Ankara’daki yağmalandığı Irak’ta elektrik, su, kanalizasyon
ağır yıkımların ardından bile kararlı bir direniş Amerikancılar da aynı suçun ortaklarıdır. Mısır-Türkiye hizmetleri sağlanamıyor. Eğitim ve sağlık kurumları
sergilemiş ve insanlık tarihinin gelmiş geçmiş en güçlü dışişleri bakanlarının bir ay içerisinde beş defa büyük ölçüde işlevsizleştirilmiş. Yüzlerce akademisyen
savaş makinesini acze düşürmüştür. Üstelik Irak’ı görüşmesi ve Mısır devlet başkanı Hüsnü Mübarek’in ve bilim insanı katledilmiş, bir o kadarı da canını
işgalciler için bir bataklığa çeviren direnişe hala da Irak Ankara ziyaretine hazırlanması, suç ortaklığının giderek kurtarmak için ülkeden kaçmıştır. Üretici güçleri tahrip
halklarının fiilen sadece bir kesimi katıldığı halde. Ve pekiştirildiği kanısını güçlendiriyor. edilen Irak’ta işsizlik oranı tam olarak bilinmemekle
dahası, Irak direnişi bu kadarını devrimci bir önderlikten ABD-İsrail ikilisi ile işbirlikçilerinin uygulamaya birlikte yüzde 40’ın üzerinde olduğu tahmin ediliyor.
yoksun olmanın dezavantajlarına rağmen çalıştığı plan, bölgedeki tüm direniş odaklarının tasfiye Dört yıllık bir yıkım savaşının ardından
başarabilmiştir. edilmesini hedefliyor. Bu amaca ulaşmak için mezhep emperyalizmin Ortadoğu halkları için yaratmayı
Dört yıllık işgalin sonunda görüldü ki, direnişin bu çatışmalarının yaygınlaştırılması, kirli savaş başardığı “model ülke”nin acı tablosu işte budur.
4  Kızıl Bayrak Yaşasın halkların kardeşliğ! Sayı:2007/11  23 Mart 2007

Newroz’un gösterdikleri
Newroz başta Diyarbakır, İstanbul,
İzmir, Mersin, Adana ve Van olmak üzere
birçok kent merkezinde kitlesel gösterilerle
kutlandı. Böylelikle devletin günler
öncesinden baskı ve terör kampanyasıyla
oluşturduğu kuşatma, Kürt halkı tarafından
boşa çıkarıldı. Ne baskılar, ne yasaklamalar
ve tutuklamalar, ne de tehdit ve şantaj işe
yaradı. Kürt halkı militan bir ruhla, engelleri
bir bir yıkarak alanları doldurdu. Büyük bir
mücadele coşkusu ve kararlılığıyla düzen
güçlerine teslim olmayacağını ve ulusal
özgürlük taleplerine sahip çıktığını gösterdi.
Bu haliyle Kürt halkı sermaye iktidarı
karşısında bir Newroz’u daha kazanmış oldu.
Oysa devlet Newroz öncesinde son
yıllarda görülmemiş bir hazırlık yapmıştı.
Öyle ki, günler öncesinden üst düzey askeri
yetkililerin katıldığı güvenlik zirvelerinde
konu tartışıldı. Hassas bölgelere büyük bir
askeri yığınak yapıldı. En önemlisi üst
perdeden tehditler savruldu, halk Newroz
alanlarından uzak durması konusunda
uyarıldı. Yetmedi, her yıl hafta sonu yapılan
Newroz mitinglerine bu kez hafta sonları
yasaklandı. Bitmedi Mersin gibi kent
merkezlerinde, belediyenin ulaşım araçları
seferden kaldırılarak katılım engellenmeye
çalışıldı. Bazı merkezlerde ise tutulan
otobüslerin hareket etmesine engel olundu.
Yetmedi, halkın önü birçok noktada programına esas oluşturan değerlendirme bu ve moral atmosfer halkın ufkunun ve umudunun
kesilerek bitmek bilmeyen arama-tarama prosedürleri biçimdeydi. Bundan dolayı DTP yönetimi Newroz bunun çok daha ötesinde olduğunu göstermektedir.
uygulandı. Miting alanlarının girişlerinde ise insanlar alanlarında herşeyden önce bunun gereklerini Bundan dolayı düzen küçük kırıntılar vermeyi ve bir
didik didik arandı, taciz edildi. Yasaklanan döviz, yapmaya çalıştı. Dolayısıyla kürsü ve organizasyon takım düzen içi kanallar yaratmayı bir politika olarak
pankart ve flamalara el kondu. Birçok kişi gözaltına bakımından Newroz’a damgasını vuran bu hassasiyet benimsese dahi Kürt halkı bu kadarıyla yetinmeyecek,
alındı. Direnenler dayaktan geçirildi, bazı yerlerde ise ve bunun ürünü tutumlar oldu. İşte DTP’nin bu sıkı daha ötesini isteyecektir. İşte düzenin çok yönlü
kurşunlandı. Devletin müdahalesi alan ve kürsülere denetimi ve müdahaleleri olmasaydı, Newroz kuşatması ile birlikte DTP’nin dizginleyici tutumuna
kadar uzandı. Polis helikopterleriyle alanı taciz alanlarına bugün olandan çok daha mücadeleci ve karşın Newroz’un bu denli militan ve görkemli bir
etmekten kitlenin açtığı döviz ve flamalar gerekçe militan bir ruh egemen olabilirdi. Zira biçimde kutlanıyor olmasının sırrı buradadır. Kürt
gösterilerek kürsüye yapılan anlık müdahalelere kadar gözlemlenebildiği ölçüde Kürt halkının mücadele halkının hareketini belirleyen o denli çok faktör vardır
oldukça provokatif davranışlarda bulunuldu. Fakat azmi ve enerjisi, özellikle son yaşanan saldırılarla ki, ne düzenin ne de DTP ve PKK’nin bu hareketi tam
tüm bu saldırgan ve provokatif tavırlara karşın ne birlikte oldukça artmıştır. olarak denetleme ve yönetme imkanı
Newroz’un kitleselliği ve coşkusu baltanabildi, ne de DTP’nin Kürt halkı üzerinde uyguladığı bu bulunmamaktadır. İşte bu yılın Newroz’unun en
Kürt halkının kendisini ifade etmesine engel denetim, her ne kadar Kürt halkının mücadele önemli sonuçlarından biri de bu olmuştur.
olunabildi. Newroz her yıl olduğu gibi, militan bir ruh enerjisinin açığa çıkmasına mani olmuşsa da, bir Bir yıl öncesinin Newroz’u ile karşılaştırıldığında
ve coşkulu bir atmosferde kutlandı. başka yönden bu enerjinin ve mücadele dinamiklerinin bu yılın Newrozu’nu ayırt eden en dikkat çekici olgu,
Newroz gösterilerini örgütleyen DTP yönetimi bu boyutlarının test edilmesine de yardım etmiştir. Öyle alana hakim ruh halidir. Öyle ki, bu yılın
yıl, alanlarda herhangi bir çatışmalı durumun ki alan, kürsünün düzen güçlerine barışçıl mesajlar Newroz’unda kopması beklenen bir fırtınanın
çıkmasını engellemek ve olası provokasyonları gönderen ifadeleri karşısında oldukça tepkisiz öncesinde olabilecek nitelikte, endişe ile dinginliğin iç
önlemek üzere özel bir hassasiyet gösterdi. Bunun için kalırken, Kürt ulusal davası ve Güney Kürdistan içe geçtiği bir ruhhali gözlemlenmekteydi.
“belirlenen slogan ve pankartlar dışında pankart ve konusundan bahsedildiğinde alabildiğine canlanmış, Emperyalist savaş hazırlıklarının gizli kapılar ardında
slogan kullanılmaması” yönünde sık sık uyarılarda gerilim yükselmiştir. Diğer taraftan DTP yönetiminin sürdüğü, buna bağlı olarak Ortadoğu’yu karanlık
bulunuldu. Kolluk güçlerinin saldırgan tutumlarına denetiminin zayıfladığı her durumda halk kolluk bulutların kapladığı bir dönemde bölgenin kadim
karşı öfkesini haykıran halk sakinleştirildi, militan ve güçleriyle karşı karşıya gelmiş ve uzun süreli haklarından Kürt halkının bu tepkisi boşuna değil.
coşkulu çıkışların önü baştan alındı vb. DTP yönetimi çatışmalar yaşanmıştır. Örneğin Diyarbakır’da polisin Son olarak belirtmek gerekirse, 2007
bu hassasiyetine gerekçe olarak, ordu merkezli devlet bazı insanları gözaltına almak istemesi üzerine halk Newroz’unda Kürt halkı bir kez daha mücadele
güçlerinin Cumhurbaşkanlığı seçimi ekseninde polisi ve polisin sığındığı binayı taşlamıştır. enerjisini ve gücünü ortaya koymuştur. Fakat bu güç
yaşanan çatışmada Newroz’u kullanma ihtimalini İstanbul’da, Siirt’te, Mersin’de, Adana ve İzmir’de de ve enerjinin düzeni temellerinden sarsması için
gösterdi. DTP yönetimine göre, Cumhurbaşkanlığı benzer görüntüler yaşanmıştır. Tüm bunlar Kürt “İşçilerin birliği, halkların kardeşliği” ekseninde diğer
konusunda çatışan güçler, Newroz’u bahane ederek halkının düzenle bağlarının son derece zayıf, milliyetlerden işçi ve emekçilerle devrimci bir çizgide
ellerini güçlendirmeye, kendi lehlerine avantaj mücadele isteğinin ise son derece güçlü olduğunu teyit buluşması zorunludur. Maalesef Kürt halkı 2007
sağlamaya çalışacaklardı. Ordu merkezli düzen etmektedir. Bu halkın bugün ihtiyacı net hedefler ve Newroz’unda devrimci güçlerin sınırlı desteği bir yana
güçlerinin hazırlığı bu yöndeydi, bunun için günlerdir doğru bir mücadele perspektifidir. bırakılırsa, büyük ölçüde yalnız kalmıştır. Bu
ortamı gerecek biçimde davranmakta, sınır ötesi DTP yönetiminin bugün bu halka gösterdiği tek yalnızlığı ortadan kaldırmak bugünün en önemli
operasyon ve Öcalan’ı zehirleme gibi provokasyonlara somut hedef seçimlerdir, seçimler yoluyla halkın görevidir ve Newroz’da olmadıysa 1 Mayıs bu
imza atmaktaydılar. Bundan dolayı Newroz bu iradesinin meclise taşınmasıdır. Newroz alanında her buluşma için bir zemin olarak değerlendirilebilir.
güçlerin emellerini boşa çıkaracak biçimde sükunet şeyi getirip bu noktaya bağlamışlardır. Fakat Bunun için Newroz ruhunu 1 Mayıs’a taşıyacak bir
içinde olaysız ve barışçıl geçmeliydi. İşte DTP karşılarında duran halkın ufku, hiç de mecliste temsil bakışla hareket etmek büyük önem taşımaktadır.
yönetiminin Newroz’a hazırlığı ve Newroz edilmekle sınırlı değildir. Newroz alanlarındaki politik
Sayı:2007/11  23 Mart 2007 Yaşasın halkların kardeşliği! Kızıl Bayrak  5

Baskı, terör ve tehditler bir kez daha sonuçsuz kaldı...

Ülke çapında coşkulu ve


kitlesel Newroz kutlamaları!..
Devletin aylar öncesinden başlayan baskı ve yüzbinlerin, diğer pek çok ilde de onbinlerin sabahı semtlerden miting alanına kitleleri taşımak
engellemelerine rağmen, Newroz bu yıl da ülke katılımıyla yapılan mitinglere yanaşamamanın hırsıyla üzere tutulan otobüsler engellenmeye çalışıldı.
çapında kitlesel ve coşkulu kutlamalara sahne oldu. mitingin sona ermesi ve dağılan kitlenin arasından Şoförler tehdit edildi. Bir kısmı da engellendi. Buna
Kutlamaların merkezi ise, yine yüzbinlerin katılımıyla hedef seçtiklerine saldırarak ceza kesmek için rağmen düzen medyasının 50-60 bin, Kürt haber
Diyarbakır’dı. DTP İl Başkanı’nın tutuklanması başta bekliyordu. Nitekim, hemen tüm illerde, miting sitelerinin 100 bin olarak bildirdiği bir kitle
olmak üzere saldırıların kitleleri Newroz ateşi dağılımlarında polis saldırısı ve gözaltılar yaşandı. Kazlıçeşme alanında buluştu. Daha miting
etrafında toplanmaktan caydıramadığı, böylece bir kez Özellikle Mersin’den televizyon ekranlarına yansıyan başlamadan, arama noktalarında polis sataşmasıyla
daha görüldü. görüntülerde yine kadınlara, çocuklara yöneltilen başlayan gerginlik, miting bitiminde yine polis
Tutuklu il başkanı Hilmi Aydoğdu’nun mesajı, azgın polis terörü önplandaydı. saldırısı ve gözaltılarla tırmandırıldı. İstanbul’da
Belediye Başkanı Osman Baydemir ve Leyla Zana’nın Bir partinin veya belediyenin yöneticisini, gözaltı sayısının en son 100’e yaklaştığı bildiriliyordu,
konuşmaları, Diyarbakır mitingine damgasını vurdu. kullandığı ‘sayın’ sıfatı nedeniyle tutuklayıp bu satırlar kaleme alınırken.
Mitingin genel havası, Yaşar Kemal’in bir yargılamak, cezalara boğmak kolay görünebilir, ancak Diyarbakır, Mersin ve İstanbul dışında, Van,
konuşmasından alınarak ana slogan yapılıp pankartlara kitlelerin bu cezalandırılanları sahiplendiği, takibeden Batman, Şırnak, Mardin, Adıyaman, Siirt, Ağrı,
yansıtılan “Ya gerçek demokrasi ya hiç!” sözüne ilk kitlesel gösterilerde, Newroz alanlarında onbinlerin Hakkari, Iğdır, Urfa, Dersim, Bingöl, Antep, Muş,
uygun olmakla birlikte, devletin mitingdeki haykırdığı ‘sayın Öcalan’ sloganlarını bastırmak, Ardahan, Varto, Şemdinli, Elbistan, Adana, İzmir,
konuşmalara vereceği yanıtlar, Türkiye’de ‘gerçek söyleyenleri tutuklamak, cezalandırmak zor tarafından Manisa, Muğla, Bandırma, Edremit, Konya,
demokrasi’ umutlarının akıbeti hakkındaki soruları da bile imkansızdır. ‘Sayın’ soruşturmalarına Çanakkale, Osmaniye, İskenderun dahil, pek çok il
karşılayacaktır. Daha ilk akşamdan, mitingleri konuşmalarda gösterilen tepkiler ise, Kürtler’in merkezi ve ilçesinde Newroz kutlamaları
takibeden haber saatlerinde, düzen medyası, başta bireyler olarak da bu tür baskı ve yıldırma gerçekleştirildi. Devrimci örgütlerin ve çeşitli
Leyla Zana ve Osman Baydemir olmak üzere, pek çok hareketlerine boyun eğme niyetinde olmadığını çevrelerin katılımı olmakla birlikte, gösterilere
konuşmacıyı hedef göstermeye başlanmıştı bile. göstermektedir. damgasını vuran Kürt halkının siyasal örgütlerce öne
Gerçi düzenin yasak ve baskıyla görevli güçlerine, Sömürgeci sermaye devletinin Newroz konusunda çıkarılan güncel talepleriydi. ‘Öcalan’ın sağlığı,
ayrıca hedef gösterme ihtiyacı da bulunmuyor. Çünkü büyük hassasiyet gösterdiği illerden biri de demokrasi, barış, kardeşlik, eşitlik temelinde birlik’
onların bir bölüğü, silahlı terör güçleri, gün boyu İstanbul’du. Günler, haftalar öncesinden DTP ritüellerinin hakim olduğu bu talepler, hemen tüm
miting alanları civarında pusuya yatmış, Diyarbakır’da üzerinden yoğunlaştırılan baskılar bir yana, miting illerdeki gösterilerin ortak rengini ortaya koyuyordu.

Newroz Türkiye’nin dört bir yanında


coşkuyla kutlandı
İstanbul: “Yaşasın halkların milliyetçiliğe, savaşa, faşizme karşı yaşasın halkların operasyonlardan vazgeçin, diyaloğa geçin. Yıllardır

kardeşliği!”
kardeşliği!” pankartının bulunduğu kürsüden barış ve PKK’ye karşı operasyon yapıyorsunuz sonuç ne oldu?
demokrasi mücadelesinde şehit düşenler için bir PKK Türkiye’nin içindedir, dışından gelen bir tehdit
Demirci Kawa’nın zalim Dehaq’a karşı isyanının dakikalık saygı duruşuna çağrı yapıldı. değil. PKK bir realitedir. Bu yüzleşmeden korkmamak
adı olan Newroz, bugün de zalimlere karşı halkların Saygı duruşundan ardından Demokratik Toplum gerekiyor” dedi. Sakık Cumhurbaşkanı seçimlerine
direniş, mücadele ve isyan günü olarak kutlandı. Partisi (DTP) İstanbul İl Başkanı Doğan Erbaş bir değinerek, Cumhurbaşkanı’nın halklara karşı kindar
İstanbul’da Newroz’u kutlamak için biraraya gelen konuşma yaptı. Daha sonra, Jehat Kürtçe şarkılar değil demokrat olması gerektiğini ifade etti.
onbinlerce kişi sabah saatlerinden itibaren Kazlıçeşme söyledi. Barış Anneleri adına bir konuşma yapıldı. Cumhurbaşkanı Türkiye’de yaşayan tüm halkların
Meydanı’nda toplanmaya başladı. Bu seneki mitingi Ardından DTP Genel Başkan yardımcısı Sırrı Sakık bir Cumhurbaşkanı olmalıdır dedi. Bizleri birilerinin arka
DTP, EMEP, SDP, ESP, EHP ve İHD düzenledi. konuşma yapıtı. bahçesi sananların kimlerin arka bahçesi olarak
Alanda “Newroz piroz be, ırkçılığa, Sakık yaptığı konuşmada “Sınır ötesi kullanıldıklarını çok iyi bildiklerini dile getirdi.
6  Kızıl Bayrak Newroz kutlamaları... Sayı:2007/11  23 Mart 2007

CHP’nin bugün militarizmin, askerlerin partisi konuşmalarda son günlerde DTP’ye yöneltilen
olduğunu vurguladı. “AKP irticanın, MHP ve DYP ise saldırılar protesto edildi, barış talebi dile getirildi.
çete ve suç örgütlerinin partisidir”, “Bizler ise arka Sennur Sezer, Adnan Özyalçıner ve Barış Anaları
bahçe değil, bir halkın partisiyiz, demokratik bir İnisiyatifi adına bir Kürt kadınının yaptığı
partiyiz” dedi. konuşmaların ardından Newroz ateşi yakıldı. Kürtçe
Sakık, “Bizi bugünlere taşıyanlara, Newroz ezgiler eşliğinde Newroz ateşi önünde çekilen
yasaklarına karşı bedenini ateşe veren kardeşlerimize, halayların ardından kutlamalar sona erdi.
Diyarbakır zindanında 1992’de yaşamını yitiren 102 Yaklaşık 2 bin kişinin katıldığı mitingde “Sayın
insanımıza diyoruz ki, onlar rahat uyusunlar” Öcalan!”, “Biji serok Apo!” sloganlarının yanı sıra
sözleriyle şehitleri selamladı. Konuşmasını bitirirken “Susma haykır halklar kardeştir!”, “Biji bıratiya
herkesin Newroz bayramını “Biji Newroz, biji aşiti!” gelan!”, “Biji Newroz!” gibi sloganlar atıldı.
sözleriyle kutladı. Miting alanına “Ya demokrasi ya hiç!” DTP
Ozan Ferhat’ın şarkılarının ardından Asrın Bursa İl Örgütü imzalı pankart ile “Operasyonlar
Hukuk Bürosu’nun gönderdiği mesaj okundu. durdurulsun!”, “Kürt sorununda adil, onurlu,
Grup Munzur ve Rewşen’in söylediği şarkılardan katıldığı eyleme Alınteri ve Kurtuluş flamalarıyla demokratik barış!”, “Emperyalizme, şovenizme,
sonra eylem sona erdi. katılarak destek verdiler. faşizme, inkar ve imhaya karşı yaşasın halkların
Sarı, kırmızı, yeşil kıyafetleriyle alandaki Kızıl Bayrak/Kartal kardeşliği!” Tertip Komitesi imzalı pankartlar asıldı.
yerlerini alan Kürt kadınları eyleme ayrı bir renk Kızıl Bayrak/Bursa
kattılar. Halkların kardeşliği şiarını haykıran onbinler
Adana’da coşkulu Newroz
yakılan Newroz ateşinin üzerinden atladılar.
Adana’da Newroz kutlamaları yaklaşık bir hafta
İskenderun’da Newroz
Eyleme BDSP, DGH, Partizan, Mücadele Birliği,
önce Kürt nüfusunun yoğun olduğu emekçi İskenderun’da Newroz 21 Mart’ta
HKM, TÖP, Kaldıraç, Çağrı, SODAP, KÖZ, Limter-İş,
semtlerinde başlamıştı. Ağırlığını gençlerin Yıldırımtepe’de saat 11:30’da devrim şehitleri anısına
Halkevleri ve Anarşist Komünistler katılarak destek
oluşturduğu Kürt halkı günler öncesinden geceleri ateş bir dakikalık saygı duruşuyla başladı. İskenderun DTP
verdiler.
yakarak, sokaklara çıkarak Newroz gününe kadar Başkanı’nın konuşması ile devam etti. Konuşmada son
Komünistler eyleme “Özgürlük, eşitlik, gönüllü
kutlamalar gerçekleştirdiler. Kürt halkının Newroz dönemde Kürt halkına yönelik baskılara değinildi.
birlik!/BDSP” imzalı pankartıyla ve kızıl bayraklarla
kutlamalarına devlet azgınca saldırdı, Kürt Tutuklanan DTP temsilcilerinin serbest bırakılması
katıldılar.
mahallelerinde terör estirerek Newroz’a katılımı talep edildi. Barış ve kardeşlik çağrısı yapıldı.
Eylemde sık sık “Biji Newroz, biji sosyalizm!”,
düşürmeye çalıştı. Kürtlerin yoğun olarak yaşadığı Ardından EMEP temsilcisi konuştu. Eyleme katılan
“Yaşasın halkların kardeşliği!”, “Biji serok Apo!”,
emekçi mahallelerinde Adana Emniyet Müdürlüğü devrimci grupların gönderdiği mesajların okunmasıyla
“Yaşasın proletarya entarnasyonalizmi!”, “Kürt
tarafından hazırlanan, “Nevruz”un barış ve kardeşlik program devam etti. Müzik gruplarının sahne
ulusuna özgürlük, eşitlik, gönüllü birlik!” sloganları
ateşinin yandığı bir bayram günü olduğunu anlatan almasıyla kitle halay çekti. Konuşmalarda ve
atıldı.
afişler bilbordlarda yerini almıştı. sloganlarda barış ve halkların kardeşliği vurgusu öne
Onbinlerce kişinin katıldığı eylemde alana girişte
Newroz günü ise binlerce Kürt emekçi çıktı.
15 kişi gözaltına alındı. Eylem bitiminde ise kitleye
Newroz’un kutlanacağı yer olan Mimar Sinan Açık Kızıl Bayrak/Antakya
saldıran kolluk güçleriyle çıkan çatışmada onlarca kişi
Hava Tiyatrosu’na akın etti. DTP, ESP, EMEP ve SDP
ÇÜ’de Newroz kutlaması
gözaltına alındı.
Kızıl Bayrak/İstanbul tarafından örgütlenen Newroz’a 20 binden fazla Kürt
emekçi katıldı.
Gülsuyu’nda Newroz Alana giriş sırasında polis sarı, kırmızı, yeşil
renkli flama ve bayraklarla Güncel gazetesini
Bu yıl Çukurova Üniversitesi’nde Newroz 20 Mart

kutlaması
günü YÖGEH’in gerçekleştirdiği yürüyüşün ardından
toplamaya çalıştı. Tertip komitesinde yer alan Emrah yakılan Newroz ateşi etrafında çekilen halaylara
21 Mart akşamı Gülsuyu’ndaki ilerici, devrimci Toplaoğlu gözaltına alındı. kutlandı.
güçler Newroz kutlaması gerçekleştirdiler. Mitingte Öcalan’ın zehirlenmesi ve barış söylemi Saat 11.30’da R1 derslikleri önünde toplanarak
Saat 19.30’da Gülsuyu’nun farklı noktalarından öne çıktı. “Unutmayalım ki barış için hala bir şans “Newroz ateşiyle direnişe, özgürlüğe!” pankartı açan
yapılan yürüyüşlerde Kürt halkına özgürlük talebi var!”, “Biz barış dedik siz zehirlediniz!”, “Türkiye’de 80 kişlik kitle sloganlarla Fen-Edebiyat Fakültesi
haykırıldı. ESP, SDP, EMEP, DTP ve Köz, Tepe Son ve Ortadoğu’da barış, halklara özgürlük!”, “Ya gerçek önüne, oradan da yemekhaneye yürüdü. Yemekhane
Durak’tan, DHP ve PDD As Kıraathanesi’nden, demokrasi ya hiç!”, “Newroz ruhuyla güneşimizi önünde okunan açıklamanın ardından tekrar kortejler
Partizan ise Kaşgarlı’dan başlayarak, pankart ve özgürleştireceğiz!” pankartlarının asılı olduğu alana oluşturularak R1 önüne gelindi ve araba lastiklerinden
flamalarını açarak yürüyüşe geçtiler. Bileşenler “Biji serok Apo!”, “Newroz piroz be!” sloganları Newroz ateşi yakıldı. Yaklaşık 300 kişi Newroz ateşi
Nurettin Sözen Parkı’nda biraraya geldiler. damgasını vurdu. etrafında halay çekti.
Komünistler ise “Özgürlük, eşitlik, gönüllü İlk sözü DTP Adana İl Başkanı Ali Arslan aldı. Kutlama sırasında çevik kuvvet ve sivil polis
birlik!/BDSP” pankartı ve Gülsuyu BDSP imzalı Arslan konuşmasında Kürt halkı ve önderliği üzerinde yığınak yaptı. Kutlama öncesi kolluk güçleri ateş
flamalarıyla Trafo’dan yürüyerek ana cadde üzerinden estirilen teröre ve saldırı politikalarına değindi. yakılmaması konusunda “uyarı”da bulundular. Bir gün
meydana girdiler. Yürüyüş güzergahı boyunca mahalle Saldırılar karşısında barış, özgürlük ve demokrasiye önce yapılan YÖGEH afişleri polis ve güvenlik
halkına ajitasyon konuşmaları ve Newroz kutlamasına vurgu yaptı. Mitingde ayrıca DTP Genel Merkezi görevlilerinin “takibi”ne uğradı, afişlerden parmak izi
katılma çağrısı yapıldı. Nurettin Sözen Parkı’nda adına Dr. Nazmi Gür, EMEP adına Ercüment Akdeniz, alındı. Saldırılara rağmen coşkulu bir Newroz
biraraya gelen kitle davul zurna eşliğinde halaylar SDP adına Yılmaz Gül ve ESP adına Dinçer Ergün örgütlenmiş oldu.
çekti. Alanda “Biji Newroz!”, “Emperyalizme, birer konuşma yaptılar. Konuşmaların ardından Çukurova Üniversitesi Ekim Gençliği
şovenizme ve faşizme karşı yaşasın halkların sahneye Xero Abbas, Suzana Barmani ve Koma
kardeşliği!” ortak pankartı açıldı. Alanda halkların Raperin çıktı. Miting çekilen halaylarla sona erdi.
Kızıl Bayrak/Adana
Cebeci’de Newroz ateşi
özgürlük mücadelesinde yaşamını yitirenler adına
21 Mart günü öğlen saatlerinde Cebeci
saygı duruşunda bulunuldu. Newroz ateşinin yakıldığı
eylemde ortak açıklama metni okundu. Açıklamada, Bursa: “Biji Newroz!” Kampüsü’nde buluşan 200’ü aşkın öğrenci sloganlarla
yürüyüş gerçekleştirdiler. Daha sonra kampüs içinde
son dönemde Kürt halkına ve partilerine yönelik Bursa’da Newroz’un isyan ateşi 21 Mart günü Newroz ateşi yakıldı, saygı duruşunda bulunuldu.
baskılara rağmen Kürt halkının özgürlük Gökdere Meydanı’nda yapılan mitingle yakıldı. DTP, Okunan basın metinde son dönemde DTP’ye yönelik
mücadelesinin boğulamadığı dile getirildi. Türkiyeli EMEP, SDP, ESP, DHP tarafından örgütlenen Newroz baskılara, yükseltilen faşist teröre değinildi, halkların
işçi ve emekçilerin özgürlük mücadelesinin yolunun mitingine sendikalar temsili düzeyde katıldı. Partizan kardeşliğine vurgu yapıldı.
Kürt halkıyla vereceği birleşik mücadeleden geçtiği kendi pankartıyla alandaki yerini aldı. HÖC ve BDSP Newroz kutlamalarında davul, zurna eşliğinde
vurgulandı. Eylem hep bir ağızdan söylenen devrimci “Emperyalizme, şovenizme, faşizme karşı yaşasın halaylar çekildi. Yürüyüşte “Yaşasın halkların
marşlarla devam etti. halkların kardeşliği!” ortak pankartıyla eyleme kardeşliği!”, “Ortadoğu halkları yalnız değildir!”
Yaklaşık birbuçuk saat boyunca süren eylemin katıldılar. Yenişehir ve İnegöl ilçelerinden gelen sloganları atıldı.
son bölümünde halaylar çekildi. DTP’lilerin otobüslerinin durdurulması nedeniyle Coşkulu geçen eylem 13.30’da sona erdi. Eylemi
Eylem boyunca “Yaşasın halkların kardeşliği!”, kutlama bir saat gecikmeli olarak saat 11:30’da YÖGEH, SGD, SDG, Öğrenci Kolektifleri, Emek
“Biji Newroz!”, “Yaşasın devrimci dayanışma!”, başladı. Gençliği örgütledi.
“Kahrolsun faşizm, yaşasın mücadelemiz!”, “Biji DTP ve Tertip Komitesi adına yapılan Cebeci Ekim Gençliği
bıratiya gelan!” sloganları atıldı. Yaklaşık 400 kişinin
Sayı:2007/11  23 Mart 2007 Burjuva politik arenadan... Kızıl Bayrak  7

Cumhurbaşkanlığı seçimleri...

Burjuva düzenden demokrasi manzaraları


A. Aydın

Cumhurbaşkanlığı seçimi yaklaştıkça ve Köşk


başında iç dalaş kızıştıkça, burjuvazinin demokrasi
anlayışı konusunda enteresan örnekler de artıyor.
Çoktandır kadim faşist partilerle milliyetçilik
yarışı sürdüren ve gelinen noktada onları geçmiş
durumda bulunan düzen solunda dizilmiş ‘sosyal
demokrat’ partiler, artık açıktan orduyu göreve
çağırıyor. Bilindiği gibi bunu en açık yapan da ‘ana
muhalefet’ CHP ve başındaki Baykal’dır. CHP ve
başının, düzen içinde bile kaygıyla izlenen bu
milliyetçilik seferi, sosyal demokrasinin sermaye
düzeni nezdindeki anlamı, önemi ve de işlevi
konusunda soru işaretleri yaratmaktadır.
Bilindiği gibi düzen solu, işçi ve emekçi kitleleri
düzene bağlama aracıdır. Bu kitlelerin sıkıntı ve
talepleri üzerinden politika yapar. Umutlarını kendine
ve kendiyle birlikte hizmetinde bulunduğu sermaye
düzenine bağlar. Onları oyalayabildiği sürece oyalar.
Oyalayamadığı zamanlarda ise düzenin işçi ve emekçi
kitlelerin taleplerini bastıracak farklı araç ve
yöntemleri hazırdır. Hangisi gerekli görülürse, her
(Ermeni sorununu da artık daha fazla buna dahil bu kez sokak yerine yönetimin merkezinden yapmayı
türden baskı tedbiri devreye sokulur. Sermaye düzeni,
etmek gerekiyor) şoven milliyetçiliği kışkırtmak, düşündüklerini de gösteriyor bu tercih. Ama tüm bu
devamlılık ve kalıcılığını sağlamak üzere bu havuç-
örgütlemek, harekete geçirmek yoluyla gidermeye tercih ve tutumların gösterdiği asıl gerçek, Türkiye
sopa siyasetini, bugüne dek devresel biçimde
çalışan sermaye düzeni, demek ki sadece eski faşist demokrasisinin bir ‘mızraklı demokrasi’ olduğudur.
uygulayagelmiştir.
kanadın güç ve imkanlarına kanaat edemiyor. Terör üzerine kurulu Amerikan demokrasisinin
Bir başka ifade ile, sermaye düzeninin solunun
Düzen partilerinin tümünden düzen medyasına, taklidinden de, olsa olsa namluların gölgesinde bir
‘sol’ ile, sosyal demokrasisininse ‘sosyal’ sorunlarla
devlet kurumlarının tamamından ‘sivil toplum’ Türkiye demokrasisi çıkarılabilirdi. Bırakın işçi ve
ve ‘demokrasi’ ile uzaktan yakından ilgisi
örgütlerine hatta DKÖ ve sendikalara kadar (işte bu emekçi kitlelerin haklarını hukuklarını, burjuva düzen
bulunmamaktadır. Türkiye’deki örneklerinden de
derece pervasızlaştılar) resmi ırkçı-şoven ideoloji ve devletin iç işleyişinde dahi burjuva demokrasisinin
bilindiği gibi, sosyal demokrat partilerin tüm o
etrafında kenetlenme emrediyor, bekliyorlar. Emreden bilinen geçerli kuralları burada artık geçerli değildir.
‘emekten ve demokrasiden’ yana söylemleri sahtedir,
ve bekleyen, tabii ki, Cumhuriyet’in ve Amerikan Meclis iradesi diye bir şeyin
kitleleri zehirleyen kocaman yalanlar olarak yakın
demokrasisinin Türkiye versiyonunun ‘koruyucu olmadığı/olamayacağı, bu ülkenin yönetiminde gerçek
tarihimizde yazılı durmaktadır. Bu böyle olduğu halde
kollayıcı’ gücü ordudur. Ordunun başındaki kurmay irade sahibinin ordu olduğu, ‘sosyal demokrasi’
ve bu söylemlerin düzenin belirli ihtiyaçlarını
heyettir. Yönetimde hakim güç ordu olunca, işler de tarafından savunulmakta, hatta dayatılmaktadır.
karşılamak üzere kurgulandığı, ortaya sürüldüğü
emir-kumanda zinciriyle halledilecek sanılıyor. Herkes CHP’nin bu hali ve tutumu, burjuva demokrasisi
bilindiğine göre, şimdi, sosyal demokrasinin bugünkü
önlerinde hazırola geçsin, tekmil versin istiyorlar. meraklılarına ibret olmalıdır. Türkiye’nin bu
faşist yüzünün düzenin hangi ihtiyaçları
Düzen ve devlet cephesinde tekmil vermeyen zaten demokrasi tablosundan işçi ve emekçi kitlelerin
doğrultusunda ortaya çıktığı/çıkarıldığı irdelenmek
kalmadı ama görüntüyü de kurtarmaları gerektiği için, çıkarması gereken ders ise, bir kez daha, demokratik
durumundadır. Yahut, bu durumda sosyal demokrasiye
başta hükümet olmak üzere, kimileri hala hak ve özgürlüklerin ancak ve ancak mücadeleyle
yüklenen eski göreve ne olduğu, ne olacağı
demokrasinin işleyişinden bahsetme gereği kazanılacağıdır. Gerçek ve kalıcı bir demokrasi içinse,
sorgulanabilir.
duyabiliyor. kendi sınıf iktidarlarını kurmak zorundadırlar. Yoksa,
Sermaye düzeni artık işçi sınıfı ve emekçi kitleleri
Bunların başını, adı gereği sosyal demokrasinin cumhurbaşkanının Ahmet mi Mehmet mi olacağının,
oyalama ihtiyacı duymuyor mu? Kitlelerin refah
çekmesi beklenir. Ancak sosyal demokrasinin bugün ülkenin rejimi açısından zerre kadar değeri
düzeyini yükselterek düzene bağladı da şimdi daha
ana muhalefet koltuğunu işgal eden ‘en büyük’ bulunmuyor. Bugünkü iç dalaşını ortaya çıkaran,
yukarıdan, milliyetçi-şoven politikalarına mı
partisinin başındaki şahsiyet onbaşılığa soyununca, Köşk’ün yönetim açısından önemi de değildir. Çünkü
eklemlemeye çalışıyor? Sosyal demokrasiye biçilen
sermaye düzeninin lafta demokrasisinin dahi lafını Çankaya’nın devlet katındaki gücü ve önemi, ‘birinci
yeni misyon bunun gereği mi?
edemez hale düşmüş oldu. Baykal ve CHP’si, ve ikinci’ adamdan sonra hemen tümüyle ortadan
Refah düzeyi konusunda tam tersi bir tabloyla
generaller şovenizmi işaret ettiğinde en hızlı şovenist, kaldırılmış, makam tamamen göstermelik bir kuruma
karşı karşıya olduğumuz açıktır. İşsizlik oranları hızla
savaşı işaret ettiğinde en büyük mücahit kesiliyor. dönüştürülmüştür. Önceleri hepten emekli generallere
artmakta, kitlelerin alım gücü daha hızlı biçimde
Kendilerinin kesilmesi de onları kesmiyor olacak ki, ayrılan bu koltuğa, şimdilerde sivillerin de oturmasına
düşmektedir. Sınıfa ve kitlelere yönelik iktisadi,
kitlelerin dikkatini de generallerin ağzından çıkacak izin çıkmakla birlikte, hangi sivilin çıkacağına ilişkin
sosyal, siyasal saldırıların ardı arkası kesilmiyor.
sözlere çekmeye çalışıyorlar. Meclisin (cumhuriyetin iznin yine ordudan çıktığı/çıkacağı görülüyor.
Dolayısıyla, sıkıntıları da istemleri de her geçen gün
pek övülen özelliklerinin başında gelen millet Bugünün tablosunda ise Erdoğan’ın bu izni alamadığı
büyümekte. Bu da, sermaye düzeni özel bir çaba
iradesinin) üstündeki namluların gölgesini açık. Kavga da izinsiz çıkabilir mi çıkamaz mı
içinde olmaz, çok dikkatli taktik ve araçlar
meşrulaştırma ve Cumhurbaşkanlığı seçiminde bile kavgasıdır. Mecliste çoğunluk sahibi hükümet üyeleri,
yaratamazsa, kitlelerin devrimci/sosyalist seçeneklere
meclis iradesini çiğnemesi umuduyla, gözünü Nisan demokrasiden ve demokrasilerde meclis iradesinden
yönelmesinin kaçınılmazlığını gösterir.
başında gerçekleşecek MGK toplantısına dikmiş bahsederken, kuşkusuz sözlerine kendileri de
Sosyal demokrasinin, düzen açısından bu çok
bulunuyor. inanmıyor. Onlar da (hatta balans ayarları hesaba
riskli durumda ‘demokratik’ söylemlerini (aslında
Zaten MGK’nin normalde (her ne kadar normalse katıldığında diğer düzen güçlerinden daha fazla)
düzene karşı görevlerini) terkederek milliyetçilik
artık) ay sonunda yapılması gereken toplantıyı erkene hakimiyetin ‘kayıtsız-şartsız’ orduda olduğunu
kulvarına yerleşmesi aklın ve mantığın sınırlarını
çekmesinin nedenlerinden biri de Cumhurbaşkanlığı biliyorlar. Bu yüzden bu iç dalaşın daha fazla
zorlayan bir tutum. Ancak, işçi ve emekçi kitlelerin
adaylıklarının Nisan ortasından itibaren açıklanacak büyümesi beklenmemelidir. Sınıf ve kitleler, düzenin
ihtiyaç ve talepleri dışında, pek çok farklı basınç
ve seçim turlarının Nisan sonlarından itibaren bu sahte kavga oyunuyla fazla oyalanmadan, kendi
altında zorlanan sermaye düzeninde akıl ve mantık
başlayacak olması. Seçimden önce konuyu bir kez talepleri etrafında birleşmeli ve sermaye düzeniyle
aramak da pek akılcı olmasa gerek.
daha ve en tepedeki masaya yatırmak, balans ayarını kavgayı kızıştırmalıdır.
Özellikle Kürt sorunu konusundaki sıkışıklığını
8  Kızıl Bayrak Kahrolsun emperyalizm! Sayı:2007/11  23 Mart 2007

İMF ve hükümet anlaştı…

Sosyal yıkım saldırısına seçim rötarı


İMF heyeti bir kez daha Türkiye’de. Stand by işini yılbaşına yetiştirmekten umudunu kesen hükümet meclisten geçirilmesini “diğer reformlar için mali
anlaşmasının 6. gözden geçirme çalışmaları için gelen de yasanın yürürlük tarihini ertelemek zorunda kaldı. kaynak yaratma açısından” hayati önemde görüyor,
heyet yaklaşık iki haftadır çeşitli görüşmelerde Yasanın yürürlüğe girme tarihi Ocak’tan Temmuz’a hükümete elini çabuk tutmasını telkin ediyordu.
bulunuyor. ertelendi. Hükümet ise buna direniyor ve konuyu seçim sonrasına
Yıllardan bu yana, İMF’nin hükümete yönelik Fakat önce Cumhurbaşkanlığı, arkasından da bırakmakta ısrar ediyordu.
temel dayatmalarından birinin sosyal yıkım yasalarının milletvekili genel seçimlerine hazırlanan AKP hükümeti Hazine Müşteşarlığı’nın 20 Mart tarihli konuyla
meclisten geçirilmesi olduğu biliniyor. Nitekim için, bu nitelikte bir saldırı yasasını 2007 yılı içinde ilgili açıklaması, İMF ile hükümet arasındaki görüşme
hükümet geçen yıl bu konuda önemli adımlar atmış ve gündeme getirmek ve meclisten geçirmek hiç de tercih ve pazarlıkların esas olarak tamamlandığını, hükümetin
sosyal güvenlik sisteminin baştan aşağıya edilebilir bir şey değildi. Çünkü söz konusu yasa ister sosyal yıkım yasasının seçim sonrasına bırakılması
değiştirilmesini öngören, bu arada işçi ve emekçilerin en istemez bir takım tepkilerin hedefi olacak, bu da yönündeki isteğinin ise İMF tarafından kabul gördüğünü
temel sosyal haklarından bazılarının ortadan seçimler nedeniyle emekçi dostu görünme çabası gösteriyor.
kaldırılmasını sağlayan yasal düzenlemeleri meclisten içindeki hükümetin zor durumda kalmasına neden Fakat elbette İMF, hükümetten gelen böyle bir
geçirmişti. olacaktı. Bunu hesap eden AKP hükümeti sosyal yıkım isteği sırf jest olsun diye kabul etmemiştir. Hazine’nin
Fakat evdeki hesap çarşıya uymadı. Hükümetin yasasını Kasım 2007 genel seçimlerinden sonrasına açıklamasından da anlaşılacağı gibi hükümet İMF’nin
çıkardığı “sosyal reform” yasaları, düzen siyasetindeki bırakmayı kendisi için daha uygun görüyor, adımlarını belirlediği 2007 yılı harcama hedeflerini tutturmaya söz
iç çatışma ve dalaşmaların kurbanı oldu. AKP karşıtı da buna uygun atıyordu. vermiştir. Yani hükümet, İMF yetkililerini “sosyal
cephede yer alan Anayasa Mahkemesi söz konusu İMF heyetinin son ziyaretinde görüşmelerin en güvenlik yasası”nın seçim sonrasına ertelenmesinin
yasanın birçok maddesini iptal etti ve işlemez hale temel gündem maddelerinden birisi bu konu oldu. İMF, sermaye açısından yaratacağı faturayı başka yollardan
getirdi. Yasayı yeniden düzenleyip meclisten geçirme sosyal yıkım yasasının bir an önce yeniden hazırlanıp emekçilerin sırtına yıkma konusunda ikna etmiştir.
Bunun anlamı başta sağlık hizmetleri olmak üzere
bütçeden ayrılan kaynakların daha da kısılması, yanı
Emperyalist işgal dünyanın dört bir sıra bazı gelir arttırıcı tedbirlerin de devreye
sokulmasıdır. Hazine’nin açıklamasında yer alan “2007
yanında protesto edildi yılı kamu maliyesi hedeflerine ulaşılmasını teminen
alınabilecek harcama tedbirleri tespit edilmiştir. Sağlık
19 Mart günü Irak’ın işgali dünyanın dört bir yanında protesto edildi. Savaş karşıtı onbinlerce kişi harcamalarının 2007 yılı program öngörüleri dahilinde
işgalin sona erdirilmesi ve tüm kalmasını ve bu harcamaların etkinliğinin …
emperyalistlerin Ortadoğu’dan çekilmesi artırılmasını sağlayacak adımlar belirlenmiştir” sözleri
şiarını yükselttiler. bunun ifadesidir.
Amerika’da New York’tan San İMF’nin hükümete bu konuda gösterdiği
Fransisco’ya kadar büyük yürüyüş ve “anlayış”ın daha başka nedenleri de vardır. AKP
mitingler gerçekleşti. 19 Mart’tan itibaren hükümeti, emperyalizmin Ortadoğu politikalarına her
birçok şehirde uyarı nöbetleri ile eylemler türlü hizmete hazır olduğunu yakın zaman önce
devam edecek. Eylemler kısa bir süre önce gerçekleştirilen ABD ziyaretlerinde açık bir biçimde
Pentagon’un Irak’taki asker sayısını 30 ortaya koymuştur. Şu anki görünen tabloya göre
bine çıkardığını açıklamasına verilmiş bir emperyalistler açısından AKP hükümeti kimi sorunlara
yanıt niteliğinde. rağmen iyi bir uşaktır. Dolayısıyla da belli bir desteği
Irak işgalinin 4. yılına denk gelen bu hak etmektedir. İMF’nin hükümete gösterdiği toleransı
gösteriler aynı zamanda Vietnam savaşına bu bağlantı üzerinden de değerlendirmek gerekmektedir.
karşı Pentagon’da 17 Mart 1967’de Hazine’nin açıklamasında sosyal yıkım saldırısının
düzenlenen ve Vietnam’daki savaşın sona zamanlamasıyla ilgili olarak şunlar söylenmektedir:
erdirilmesi için sokakları dolduran, “Anayasa Mahkemesi kararı çerçevesinde, sosyal
kendilerine saldıran askerlerle çatışan 70 güvenlik reformunun ana hedeflerini koruyacak
bin kişinin katıldığı ve Amerikan halkında bir bilinç değişimine yolaçan dev yürüyüşün 40. yıldönümüne çözümler geliştirilmesi … bugüne kadar sağlanan
de rastlıyor. ilerlemeleri daha da güçlendirecek ve geliştirecek
Washington’da savaş karşıtı gösteriler 16 Mart günü başladı. 5 bin kişinin biraraya geldiği gösteride adımların takvime bağlanması konularında tam bir
Irak savaşı ve Bush protesto edildi. Protestocular Amerika’nın Irak’tan derhal çekilmesi çağrısını görüş birliği sağlanmıştır.”
yükselttiler. Bu satırlardan da anlaşılacağı gibi, hükümetin
19 Mart günü yine Washington’da “Dünya artık daha fazla bekleyemez! Bush rejimini devir!” sloganı sosyal yıkım saldırısını şimdilik rafa kaldırma eğilimi
altında yapılan çağrıya uyan 50 bin kişi, Vietnam Savaşı Anıtı önünde toplanarak Pentagon’a doğru içerisine girmesi esas olarak seçimlerle ilgili kaygıların
yürüyüşe geçti. “Savaşı ve ırkçılığı durdurmak için şimdi harekete geç!/Answer”in çağrı yaptığı bir ürünüdür. Yoksa saldırıdan tümüyle vazgeçmek diye
yürüyüşe barış örgütleri, sendikalar ve savaş gazileri örgütleri de katıldı. “Amerika Irak’tan defol- bir şey söz konusu değildir. Aksine İMF ve hükümet bu
derhal!”, “Amerika İran’dan ellerini çek!” gibi pankartlar ve dövizler taşınan yürüyüş Vietnam Savaşı’na saldırının kapsamını “daha da güçlendirecek ve
karşı yürüyüşün güzergahında gerçekleşti. geliştirecek” adımların hesabını şimdiden yapmaktadır.
Savaşa Karşı Gaziler Örgütü, Pentagon önüne Amerikan bayrağına sarılı bir tabut ve Irak’ta Üstelik bu gizli bir şey değildir. Şu an Türkiye’de
yaşamını yitiren savaş karşıtı bir Amerikan askerinin çizmelerinin ve resminin bulunduğu bir tabut bulunan İMF yetkilileri seçimden sonraki dönemin
koydular. Burada aralarında oğlunu Irak savaşında yitiren ve tüm dünyada savaşa karşı direnen anaların yapısal reformların (yani büyük saldırıların) hayata
sembolühaline gelen Cindy Sheehan bir konuşma yaptı. Sheehan, “Bush savaş suçu işlemiştir, savaş geçirilmesi için çok önemli bir fırsat olduğunu
suçluları mahkemesinde yargılanmalıdır!” dedi. konuşmalarında açıktan dile getirmektedir.
*** Saldırılara kararlılıkla devam etme konusunda İMF
Irak savaşı İspanya’nın birçok kentinde yapılan savaş karşıtı eylemlerle protesto edildi. Sadece ve hükümet tam bir mutabakat içerisindedir. İMF ile
Madrit’te yürüyüş komitesinin açıklamasına göre 400 bin kişi alanları doldurdu. Yürüyüşcüler Bush, sürdürdüğü problemsiz ilişki ve uyum ise AKP
Tony Blair ve eski İspanya Başbakanı Aznar’ı insanlık suçu işleyenler olarak ilan eden pankart ve hükümetinin emekçi düşmanı niteliğinin bariz
dövizler taşıdılar. kanıtlarından biri durumundadır.
Roma’daki savaş karşıtı eyleme 30 bin kişi katıldı. İşçi ve emekçiler hükümetin ve diğer düzen
Atina’da da 6 bin kişi alanlarda savaşı protesto etti. partilerinin seçim yalanlarına kanmamalı, hepsinin ortak
Ayrıca Kopenhag, Prag, Selanik, Lefkoşa, Soul, Sandiago de Şili, ve Avustralya’nın Montreal ve programı durumundaki İMF-TÜSİAD politikalarına
diğer kentlerinde de protesto gösteri ve mitingleri gerçekleşti. karşı birleşik mücadeleyi örgütlemek için çaba
Londra’da 20 Mart günü “Savaş koalisyonunu durdur !” şiarı altında halk toplantısına çağrı yapıldı. sarfetmelidir.
Sayı:2007/11  23 Mart 2007 “Emperyalizm yenilecek, direnen halklar kazanacak!” Kızıl Bayrak  9

İstanbul Dolmabahçe’de binlerce kişi haykırdı...

“Emperyalizm yenilecek,
direnen halklar kazanacak!”
Irak işgalinin 4. yılında biraraya gelen
Emperyalizme Karşı Yurtsever Cephe, Haklar ve
Özgürlükler Cephesi, Bağımsız Devrimci Sınıf
Platformu, Halkevleri, Emekçi Hareket Partisi, Odak,
Kaldıraç, Demokratik Haklar Platformu, Devrimci
Hareket, Halk Kültür Merkezi, Çağdaş Hukukçular
Derneği, Proleter Devrimci Duruş, Divriği Kültür
Derneği, Tunceliler Dernekleri Fedarasyonu, Alınteri ve
Pir Sultan Abdal Kültür Derneği, 17 Mart günü saat
15.00’te Taksim’den Dolmabahçe’ye bir yürüyüş
gerçekleştirdi. Yürüyüşte işgalci ABD emperyalizmi
lanetlendi, başta Irak ve Ortadoğu halkları olmak üzere
direnen tüm halklarla dayanışma çağrısı yapıldı.
Taksim AKM önünde saat 15.00’te toplanmaya
Ankara’da işgal lanetlendi... başlayan kitle, en önde “Emperyalizm yenilecek,
direnen halklar kazanacak! Yaşasın halkların kardeşliği”
“Yaşasın halkların kardeşliği!” ortak pankartı taşıdı. Eylemde sırasıyla “Emperyalizm
yenilecek direnen halklar kazanacak!/Divriği Kültür
17 Mart günü, Irak işgalinin 4 .yılında devrimci yerlerini aldılar. Öğrenci pankartların arkasında ise Derneği”, “Emperyalist saldırganlığa karşı halkların
gruplar, siyasi partiler, DKÖ ve sendikalar ABD SDP, EMEP, DTP, TKP gibi siyasi partiler yer haklı mücadelesini yükseltelim!/DHP”, “Medeniyetler
emperyalizmini ve işbirlikçilerini lanetleyen bir aldılar. beşiği Ortadoğu modern barbarlara mezar
protesto eylemi gerçekleştirdiler. Eylem Kolej Yürüyüş boyunca “Emperyalizm yenilecek, olacak!/Kaldıraç”, “İşgale karşı direnen Irak halkı
Kavşağı’nda saat 13.00’te başladı. Her zamanki gibi direnen halklar kazanacak!”, “Yaşasın halkların kazanacak!/HÖC”, TUDEF, ÇHD, “Iraklılar korkmadı
polis eylemi terörize etmek için yürüyüşün kardeşliği!”, “Kahrolsun emperyalizm!”, “Yaşasın biz de korkmuyoruz, Amerikan emperyalizmine meydan
başlayacağı kavşağı ablukaya aldı. Fakat kitlenin devrim ve sosyalizm!”, “Kurtuluş devrimde, barış okuyoruz!/Yurtsever Cephe, “Yaşasın halkların
kararlı duruşu ile barikat aşıldı. Ziya Gökalp sosyalizmde!”, “Emperyalistler işbirlikçiler 6. mücadele kardeşliği!/Alınteri”, “Emperyalizmi ve
Caddesi trafiğe kapatılarak yürüyüşe geçildi. Filo’yu unutmayın!” sloganları coşkuyla atıldı. Kitle şovenizmi direnen halklar yenecek!/EHP”, “Yaşasın
Yürüyüş kolunun en önünde ortak pankart taşındı. kortejler halinde Sakarya Meydanı’na geldiğinde Ortadoğu direniş çemberi!/HKM, “İşgale, zulme,
Hemen arkasında KESK Ankara Şubeler Platformu, katılımcı tüm kurumlar kürsüden selamlandı. yağmaya karşı halkların direnişi!/Odak, “Katil ABD
Halkevleri, Emperyalizme ve Siyonizme Karşı Kortejler alana yerleştikten sonra program başladı. Ortadoğu’dan defol!/Halkevleri”, “Emperyalizm
Ankara Platformu ortak pankartı yer aldı. İlk olarak şair Mehmet Özer günün anlamına yenilecek, direnen halklar kazanacak!/BDSP”,
Komünistler, “Emperyalizm savaş demektir! Barış uygun bir şiir okudu. Ardından hazırlanan ortak “Kahrolsun ezen ulus şovenizmi!/Köz”, Özgürlük
sosyalizmle gelecek!/BDSP” imzalı pankartla basın açıklamasını okumak için KESK Ankara Dergisi ve “Kerkük’e girme kardeş kanı
Emperyalizme ve Siyonizme Karşı Ankara Şubeler Platformu dönem sözcüsü kürsüye çağrıldı. dökme!/Öğrenci Muhalefeti” pankartları açıldı.
Platformu’nun arkasındaki yerlerini aldılar. Basın metninin okunmasının ardından sahneye Pankartlar, dövizler ve flamalarıyla harekete geçen
Platform bileşenlerinin ardında ise öğrenci İdilcan Kültür Merkezi Müzik Topluluğu çıktı. yaklaşık 3500 kişilik kitle sloganlarla Dolmabahçe’ye
pankartları yer aldı. Okul pankartları arasında İdilcan Müzik Topluluğu söylediği marşlarla kitleyi kadar yürüdü.
Hukuk Fakültesi Öğrenci Derneği ve Hacettepe coşturdu. Marşlardan sonra eylem bitirildi. Eyleme Dolmabahçe’ye gelindiğinde kitle adına ortak basın
Öğrenci Derneği ortak pankart açtılar. Ayrıca yaklaşık bin kişi katıldı. metni okundu. Yapılan açıklamada; “ABD’nin Irak’a
ODTÜ öğrencileri de ayrı pankart açarak eylemde Kızıl Bayrak/Ankara dönük başlattığı saldırının ve işgalin üzerinden dört yıl
geçti. Kendi egemenliklerinin ve sistemlerinin devamı
için saldırı, işgal gibi her türlü insanlık dışı yönteme

İzmir’de işgal karşıtı eylemler


başvuran çekinmeyen ABD emperyalizmi ve
işbirlikçileri, bundan 4 yıl önce ‘Irak’ta kitle imha
silahları üretiliyor’ yalanını dünyanın gözünün içine
Irak işgalinin 4. yılı nedeniyle İzmir’de bir dizi yapıldı. Önce saat 12:30’da Konak Kemeraltı baka baka söylediler. Tıpkı Vietnam’da, Kore’de
eylem yapıldı. 20 Mart günü ilk olarak İzmir girişinde işgal görüntülerinden oluşan resim yaptıkları gibi, Irak’a saldırmanın bahanesi olarak
Cezaevi İnisiyatifi üyeleri tarafından saat 13.00’te sergisi açıldı ve yoldan geçenlerden açılan deftere ‘kitle imha silahları’ yalanını kullandılar. Diğer bir
Konak eski Sümerbank önünde bir eylem işgalle ilgili duygu ve düşüncelerini yazmaları yalan da Irak’a demokrasi ve özgürlü
gerçekleştirildi. “İşgale, katliamlara, tecavüzlere istendi. Saat 18.00’e kadar devam eden etkinlik götürecekleriydi...” denildi.
idamlara inat, umut emperyalist saldırganlığın en boyunca bin adet bildiri dağıtılarak hem ABD Basın metninin okunmasının ardından devrim
karanlık yerinde büyüyor” pankartının açıldığı emperyalizmi teşhir edildi hem de akşamki eyleme şehitleri için bir dakikalık saygı duruşu yapıldı. Şehir
eylemde “Emperyalizm yenilecek, direnen halklar çağrı yapıldı. Işıkları, Hasan Birben, İlkay Akkaya, Metin Coşkun ve
kazanacak!”, “Irak halkı yalnız değildir!”, Akşam saat 18.00’de yapılan eylemde “İşgale Grup Yorum’un söylediği şiir ve şarkılardan sonra
“Filistin’de intifada, Irak’ta direniş kazanacak!” karşı direnen Irak halkı kazanacak! Yaşasın eylem sona erdi.
sloganları atıldı. Amerikan emperyalizminin Irak halkların kardeşliği!” ve “Emperyalizm ve
Eylem boyunca sık sık “ Emperyalizm yenilecek,
halkına uyguladığı vahşetin dile getirildiği siyonizm yenilecek, direnen halklar kazanacak!”
direnen halklar kazanacak!”, “Yaşasın halkların
eylemde, emperyalizm işbirlikçi Irak yönetimi pankartı açıldı. Katliam fotoğrafları taşındı.
kardeşliği!”, “ Katil ABD Ortadoğu’dan defol!”, “Irak
tarafından idam edilmek istenen üç kadın direnişçi Eylemde, “Emperyalizm yenilecek, direnen
halkı yalnız değildir!”, “Kahrolsun emperyalizm,
selamlanarak, dayanışma ve mücadele çağrısı halklar kazanacak!”, “Katil ABD Ortadoğu’dan
yapıldı. defol!”, “Irak halkı yalnız değildir!”, “Yaşasın yaşasın mücadelemiz!”, “ Biji bratiya gelan!”, “ Filistin
Emperyalist işgal vesilesiyle bir diğer eylem halkların kardeşliği!”, “Biji bratiya gelen!”, halkı yalnız değildir!”, “Kahrolsun emperyalizm!”,
Emperyalizm ve Siyonizm Karşıtı Birlik (EHP, “Kurtuluş yok tek başına, ya hep beraber ya “Emperyalistler, işbirlikçiler 6. Filo’yu unutmayın!”
HÖC, Kaldıraç, Ege 78’liler), Alınteri, BDSP, hiçbirimiz!” sloganları atıldı. sloganları atıldı.
Devrimci Hareket, ESP ve Partizan tarafından Kızıl Bayrak/İzmir Kızıl Bayrak/İstanbul
10  Kızıl Bayrak Emperyalizm yenilecek, direnen halklar kazanacak! Sayı:2007/11  23 Mart 2007

Emperyalist saldırganlık ülkenin dört bir yanında protesto edildi...

“Katil ABD Ortadoğu’dan defol!”


Ankara İstanbul/Kadıköy

ABD Büyükelçiliği önünde Başkanı Atilay Ayçin ABD emperyalizmine ve yerli

eylem
işbirlikçilerine karşı mücadale çağrısı yaptılar ve ESP’den işgal protestosu
Irak’ta 4 yıldır süren direnişi selamladılar. Konuşmalar
ESP tarafından 18 Mart’ta Kadıköy İskele
Ankara’da işgalin 4. yılında “savaşa ve işgale dur” sık sık atılan anti-emperyalist sloganlarla kesildi.
Meydanı’nda gerçekleştirilen eylemde çözümün
demek için 16 Mart’ta ABD Büyükelçiliği önünde Birçok sendika ve odanın genel başkanının
“Demokratik Ortadoğu Federasyonu” olduğu
açıklama yapan demokratik kitle örgütleri, siyasi katıldığı mitingin son bölümünde söylediği şarkılarla
vurgulandı. “Yankee go home!” pankartının açıldığı
partiler ve sendikalar Bush’u protesto etti. Bulutsuzluk Özlemi yer aldı.
eyleme ESP’liler flamalarıyla katıldılar. Eylem
Saat 12:30’da Yüksel Caddesi’nde toplanan kitle Yaklaşık 2500 kişinin katıldığı miting sloganlarla
boyunca “Katil ABD Ortadoğu’dan defol!”, “Yaşasın
buradan ABD Büyükelçiliği’ne yürüdü ve basın sona erdi.
halkların kardeşliği!”, “Emperyalizm yenilecek
açıklaması yaptı. Basın açıklamasını KESK Genel Kızıl Bayrak/Kartal
direnen halklar kazanacak!” sloganları atıldı.
Başkanı Dr. İsmail Hakkı Tombul okudu. Açıklamada
Eskişehir: “Kahrolsun ABD
Kızıl Bayrak/Kartal
şunlar söylendi:

emperyalizmi!” Kartal’da işgal karşıtı eylem


“Bush’un yalanlarla gerekçelendirdiği savaş ve
işgal, dört yıl boyunca yüz binlerce insanın hayatını
kaybetmesine neden oldu. Amerika’nın vaadettiği 17 Mart günü Eskişehir’de Irak işgali Kartal’da biraraya gelen ilerici, devrimci güçler 20
‘özgürlük ve demokrasinin’ yerine bugün Irak’ta kanlı gerçekleştirilen bir eylemle lanetlendi. Hamam Yolu Mart günü emperyalist işgali lanetlediler, halkların
bir iç savaş yaşanmakta. Sokaklarda her gün Yediler Parkı’nda toplanan kitle sloganlarla Adalar direnişini selamladılar. “Emperyalistler Ortadoğu’dan
bombalar patlamakta, yeni kıyımlar yaşanmakta... Migros önüne yürüdü. Burada okunan basın elinizi çekin! Yaşasın halkların kardeşliği!” yazılı
1 Mart 2003’te verdiğimiz mücadeleyle dünyanın açıklamasında ABD’nin Irak işgali lanetlendi. ortak pankartın açıldığı eylemi BDSP, İLPS, Partizan,
tüm halklarının sevgisini kazanan biz Türkiyeli savaş DİSK, İHD, EMEP, SDP, EHP, ESP, BDSP, DPG, HKM, EKD ve ESP örgütledi.
karşıtları, bundan sonra da barış yanlısı sesimizi SGD, DGH, Halkevleri, Mücadele Birliği Bileşenlerin kendi bayrak ve flamalarıyla katıldığı
haykırmaya devam edeceğiz. Amerikan Platformu’nun birlikte örgütlediği eylemde “Katil eylemde dünya çapında emperyalist işgallere karşı
emperyalizminin dün Irak’ta yaptıklarını, yarın ABD Ortadoğu’dan defol!”, “Katil ABD işbirlikçi eylemlerin gerçekleştirildiği ve Irak’ta, Afganistan’da,
İran’da ya da dünyanın herhangi bir bölgesinde AKP!”, “Kahrolsun ABD emperyalizmi!”, “Irak halkı Filistin’de mazlum halkların emperyalist saldırganlığa
yapmasına izin vermeyeceğiz...” yalnız değildir!”, “Ortadoğu halkları yalnız değildir!”, karşı direndiği vurgulandı. Türkiye topraklarında da
Kızıl Bayrak/Ankara “Yaşasın halkların kardeşliği!” sloganları sıklıkla bu açık işgale karşı ilerici, devrimci güçlerin biraraya
atıldı. Eyleme 130 kişi katıldı. gelerek ABD emperyalizmi ve yerli işbirlikçilerine
Kadıköy’de işgal karşıtı miting Kızıl Bayrak/Eskişehir karşı mücadele ettiği belirtildi. Ardından basın
açıklamasına geçildi.
Yurtsever Cephe’den işgal
ABD’nin Irak işgalini protesto eden Küresel BAK
Açıklamada; “Bizler bugün burada, Irak işgalinin
17 Mart’ta saat 13.00’te Haydarpaşa Numune
protestosu
4. yılında biraraya gelen kurumlar olarak, bir kez daha
Hastanesi önünden başlayan yürüyüş sonrası Kadıköy
başta ABD emperyalizmi olmak üzere tüm işgal
İskele Meydanı’nda bir miting gerçekleştirdi.
Emperyalizme Karşı Yurtsever Cephe 17 Mart güçlerine ve onların yerli uşak ve işbirlikçilerine karşı
Yürüyüşe TMMOB, DİSK, KESK, TTB, Türkiye
günü Heykel’de yaptığı basın açıklamasıyla Irak öfkemizi haykırıp direnen Irak halkının ve tüm
Diş Hekimleri Birliği, Türkiye Eczacılar Birliği,
işgalini protesto etti. Okunan basın açıklamasında direnen halkların yanında olduğumuzu ilan ediyoruz.”
Üniversite Öğretim Üyeleri Derneği, ÖDP, TÜM-İGD
“Onursuzluktan, bağımlılıktan, yoksulluktan, denildi. Newroz’un yaklaşmasıyla beraber Kürt
ve SEH Parti Girişimi pankartlarıyla katılarak yer
NATO’dan, kontrgerilladan, IMF’den, yabancı halkına yönelik gözaltı ve tutuklama terörü kınandı.
aldılar. Kortejlerin alana girmesiyle miting programı
üslerden, dış borçlardan, tehdit ve şantaj Eylemde “Katil ABD Ortadoğu’dan defol!”,
başladı.
politikalarından kurtulmak için kolları sıvıyoruz” “Yaşasın halkların kardeşliği!”, “Kürt halkı yalnız
Küresel BAK aktivisti Mehmet Ali Alabora’nın
denildi. “Yaşasın halkların kardeşliği”, “Yaşasın değildir!”, “Newroz Piroz be!” sloganları atıldı.
sunduğu programda sözü ilk olarak İsrail yönetiminin
Yurtsever Cephe” sloganlarının atıldığı eyleme 30 kişi Genel-İş 3 No’lu Bölge, Kurtuluş Sosyalist Dergi,
tutukladığı Filistinli Milletvekili Ahmet Saadet’in eşi
katıldı. Açıklamanın ardından imza masası açıldı, Eğitim-Sen ve EMEP’in destek verdiği eyleme 40’a
Abla Saadet aldı.
bildiri dağıtımı yapıldı. yakın kişi katıldı.
TMMOB Genel Başkanı Mehmet Soğancı, KESK
Kızıl Bayrak/Bursa Kızıl Bayrak/Kartal
Genel Başkanı İ. Hakkı Tombul ve Hava-İş Genel
Sayı:2007/11  23 Mart 2007 Emperyalizm yenilecek, direnen halklar kazanacak! Kızıl Bayrak  11

İstanbul/Kartal Bursa

İstanbul: Irak işgali protesto Ortadoğu’dan defol!”, “Kahrolsun ABD Setbaşı’nda toplanan yaklaşık 300 emekçi buradan

edildi
emperyalizmi!”, “Hepimiz Arap’ız, hepimiz Orhangazi Parkı’na kadar “Savaşa dur de! Bir ışık yak
Iraklı’yız” sloganları attı. bir ses ver!” pankartıyla yürüdüler. Reformist partiler
20 Mart günü Irak’ın işgalinin 4. yıldönümünde Kitle İnönü Parkı’na vardığında yapılan ve derneklerin de katıldığı eyleme devrimci gruplar da
çeşitli sendika ve meslek odaları “Irak’ta savaşa ve açıklamada şunlar söylendi: “Irak’a özgürlük ve katılarak destek verdi.
işgale dur de!” şiarlı bir yürüyüş gerçekleştirdi. DİSK, demokrasi götüreceğini söyleyen işgalci güçlerin bu Eylemde, “Hepimiz Filistinli’yiz, Iraklı’yız!”,
KESK, TTB, Türk Diş Hekimleri Birliği, Türk ülkeye götürdükleri tek şey kan ve gözyaşı olmuştur. “Kahrolsun ABD emperyalizmi!”, “Katil ABD
Eczacılar Birliği, İstanbul Serbest Muhasebeciler ve Irak’ta bugün ölenlerin çoğu çocuklar ve kadınlardır. Ortadoğu’dan defol!”, “Yaşasın halkların kardeşliği!”’
Müşavirler Odası, İstanbul Barosu ve İstanbul ... İnsanın insana bu denli hoyrat ve acımasız sloganları atıldı.
Veteriner Hekimler Odası tarafından organize edilen yaklaşımı emperyalizmin ve vahşi kapitalizmin son Kızıl Bayrak/Bursa
yürüyüşe yaklaşık 2 bin kişi katıldı. ürünüdür.”
Taksim Gezi Parkı’nda toplanan eylemciler Irak’a KESK, DİSK, TMMOB, ATO, İHD, Alevi Edirne: Irak işgali protesto
edildi
ilk bombanın düştüğü saat olan 20.00’de düdük ve Birlikleri, ÖDP, SDP, DTP, EMEP, Halkevleri, ESP,
ıslıklarla ABD’yi protesto ettiler. Protestonun ardından ÇHKM, İşçi Mücadelesi ve TÖP tarafından örgütlenen
Dolmabahçe’ye Fındıklı Parkı istikametinden eyleme 200 aşkın kişi katıldı. Eylem basın metninin 20 Mart günü Edirne’de Irak işgalini protesto eden
yürümek isteyen kitleye polis izin vermedi. Gezi okunmasının ardından sloganlarla sona erdi. bir basın açıklaması gerçekleştirildi. Saat 20.00’de
Parkı’nın arkasından yürüyüşe izin verilmesi üzerine Kızıl Bayrak/Adana Antik Park’ta gerçekleştirilen meşaleli eylemde ABD
kitle sloganlarla Dolmabahçe’nin yukarısında bulunan emperyalizmi lanetlendi, ölen insanlar anısına saygı
İnönü Stadyumu’na kadar yürüdü. Yürüyüş boyunca Sivas: “Direnen halklar duruşu yapıldı ve ardından basın açıklaması okundu.

kazanacak!”
sıklıkla “Katil ABD Ortadoğu’dan defol!”, “Irak halkı Sık sık “Katil ABD Ortadoğu’dan defol!”, “Gün
yalnız değildir!”, “Hepimiz Iraklı hepimiz gelecek, devran dönecek, katiller halka hesap
Filistinli’yiz!”, “Yaşasın halkların kardeşliği!”, Sivas’ta, 20 Mart günü saat 20.00’de Eğitim-Sen verecek!”, “Kurtuluş yok tek başına, ya hep beraber ya
“Susma haykır savaşa dur de!” sloganları atıldı. Kitle önünden Cıbırlar Parkı’na doğru sessiz bir şekilde hiçbirimiz!” sloganları gür bir şekilde atıldı. Eyleme
İnönü Stadyumu önünde bir basın açıklaması yürüyen yaklaşık 200 kişilik kitle, burada meşaleler yaklaşık 200 kişi katıldı.
gerçekleştirdi. yakarak basın açıklaması gerçekleştirdi. KESK’in Ekim Gençliği/Edirne
Burada yapılan ortak açıklamayı KESK Genel organize ettiği eyleme; ÖDP, EMEP, Halkevleri,
Başkanı Hakkı Tombul okudu. Tombul, “Tarihin en Yurtsever cephe, Anarşistler, YÖGEH, GDF, ESP ve Kayseri’de işgal karşıtı eylem
utanç verici olaylarından biri tam dört yıldır, Ekim Gençliği katıldı.
20 Mart günü ABD’nin Irak işgali Kayseri’de de
milyarlarca insanın gözü önünde yaşanmaya devam Eylemde sık sık “Katil ABD Ortadoğu’dan defol!”,
protesto edildi. Eylem Eğitim-Sen’in önünde alkışlarla
ediyor” derken, 4 yıl boyunca Irak’ta bombalanmayan “Yaşasın halkların kardeşliği!”, “Direnen halklar
başladı. Eylemde Irak direnişi meşaleler ve sloganlarla
yıkılmayanın sadece petrol kuyuları olduğunu ve daha kazanacak!”, Katil ABD, işbirlikçi AKP!”, Katil ABD
selamlandı.
fazla petrol için savaş bezirgânlarının yüzbinlerce şimdi sıra nerede!”, “Susma zaten sıra sen de!”,
80 kişinin katıldığı eylemde “Katil ABD
insanın kanını döktüğünü vurguladı. “Emperyalizm halklara hesap verecek!” sloganları
Ortadoğu’dan defol!”, “Kahrolsun AB-ABD
Açıklamayı “Biz bu savaşı durduracağız. Mutlaka atıldı.
emperyalizmi!”, “Irak’ta direniş kazanacak!”, “Savaşa
durduracağız!” sözleri ile bitiren Tombul, bu yürüyüşü Basın açıklamasının sonunda bir süre oturma
değil eğitime-sağlığa bütçe!” sloganları atıldı. Eylem
düzenleyen kurumların Irak’ın işgaline ortak olan eylemi yapıldı. Bu sırada sloganlar susmadı. Eylemin
alkışlarla bitirildi.
ülkelerin Irak’ın savaş zararlarını tanzim etmesini, ardından Eğitim-Sen’e doğru meşelalerle ve
Kayseri/Kızıl Bayrak
Bush ve Blair’in savaş suçlusu olarak yargılanmasını sloganlarla yürüyüşe geçen kitlenin önü devletin

Öğrenci Kolektifleri’nden savaş


ve ABD ve işbirlikçilerinin Ortadoğu’dan derhal kolluk güçlerin tarafından kesildi. Slogan atılmaması
çekilmesini talep ettiklerini belirtti. Eylem ve meşalelerin söndürülmesi uyarısına kitle, “Faşizme
açıklamanın ardından bitirildi.
Kızıl Bayrak/İstanbul
karşı omuz omuza!” sloganıyla karşılık verildi. Bir
süre yaşanan gerginlik, tertip komitesinin uyarıları
karşıtı eylem
sonucu meşalelerin söndürülmesiyle son buldu. Öğrenci Kolektifleri 20 Mart günü emperyalist
Adana’da işgal karşıtı eylem Sloganların susturulamadığı yürüyüş Eğitim-Sen’in savaşın 4. yıldönümü sebebiyle Ege Üniversitesi’nde
bir eylem gerçekleştirdi.Bir grup öğrenci savaş alanı
önüne kadar devam etti.
Irak işgalinin 4. yıldönümünde, 20 Mart günü saat olarak belirledikleri mediko binası önünde ölen
Sivas Ekim Gençliği
20.00’de, 5 Ocak Meydanı’ndan başlayan ve İnönü Iraklılar’ı temsilen yere uzandılar. Trampetler
Bursa’da işgal karşıtı eylem
Parkı’nda sona eren meşaleli bir yürüyüş eşliğinde atılan “savaşa değil, eğitime bütçe!”, “Tayip
gerçekleştirildi. ananı da savaşa götür!”, “Kolektifler Ortadoğu’da
5 Ocak Meydanı’nda “Irak’ta savaşa son! ABD Bursa’da, DİSK, KESK, TMMOB,TTB, TDB ve savaş istemiyor!” sloganlarının ardından eylem
Ortadoğu’dan defol!” pankartının açılmasıyla TEB tarafından 20 Mart akşamı saat 20.00’de “isyan!” vurgusuyla sona erdi.
başlayan meşaleli yürüyüşte kitle Çakmak Caddesi’ni gerçekleştirilen bir eylemle ABD’nin Irak’ı işgali Ege Üniversitesi Ekim Gençliği
araç trafiğine kapattı ve yol boyunca “Katil ABD protesto edildi.
12  Kızıl Bayrak Faşizme karşı omuz omuza! Sayı:2007/11  23 Mart 2007

“Beyazıt ve Halepçe katliamlarını


unutmadık, unutturmayacağız!”
Cebeci’de katliamlar lanetlendi
15 Mart günü Cebeci Kampüsü’nde
gerçekleştirilen eylemle Beyazıt ve Halepçe
katliamları protesto edildi. Öğlen saat 12.30’da Eğitim
Bilimleri Fakültesi kantininde konuşmalarla, alkışlarla
ve sloganlarla başlayan yürüyüşte sırasıyla İletişim,
Siyasal Bilgiler ve Hukuk fakülteleri dolaşıldı.
Katliamlar ve katliamların faili olan devlet teşhir
edildi. Yürüyüş kolu tekrar İletişim Fakültesi önüne
geldi. Beyazıt’ta katledilen 7 devrimci öğrenci ve
Halepçe’de katledilenle anısına bir fidan dikildi.
Dikilen fidanın başında Beyazıt Marşı’nın
söylenmesinin ardından eylem sona erdi. Cebeci Anti-
Faşist Öğrenci Birliği tarafından düzenlenen eyleme
yaklaşık 60 öğrenci katıldı.
Ekim Gençliği/Cebeci

ÇÜ’de faşizme ve şovenizme


öfke!
Beyazıt faşizme mezar olacak! Çukurova Üniversitesi’nde 14 Mart günü Halepçe
ve Beyazıt katliamlarını kınamak için bir eylem
Beyazıt ve Halepçe katliamları 16 Mart günü öğrenciler üç koldan yürüyerek İstanbul gerçekleştirildi. R1’de “Beyazıt ve Halepçe
Beyazıt Meydanı’nda bulunan İstanbul Üniversitesi ana kapısı önünde birleşti. Burada katliamlarını unutmadık, unutturmayacağız!/ÇÜ
Üniversitesi Eczacılık Fakültesi önünde yapılan “16 Mart, Hrant Dink, Metin Kurt, Katil devlet Öğrencileri” yazılı pankartın arkasında biraraya gelen
basın açıklamalarıyla protesto edildi. Protestolar hesap verecek!”, “Hepimiz Kürd’üz, hepimiz kitle, R1 derslikleri binasının içerisinden sloganlarla
boyunca polis binlerce çevik kuvvet ve panzer ile Ermeni’yiz!” şiarlı iki ayrı pankart açan öğrenciler geçerek Fen-Edebiyatın önüne doğru yürüyüşe geçti.
Beyazıt’ı abluka altına aldı. ana kapı önünden Eczacılık Fakültesi’ne kadar Fen-Edebiyatın önünde bir süre durduktan sonra Amfi
İlk olarak saat 12.00’de Beyazıt otobüs “Faşizme karşı omuz omuza!”, “Faşizmi döktüğü Kantini’ne doğru yürüyüşe devam edildi. Kantin
duraklarında toplanan DTP Gençlik Meclisleri, kanda boğacağız!”, “Beyazıt faşizme mezar içerisinde kitle toplandıktan sonra Halepçe ve Beyazıt
YÖGEH, EMEP Gençliği, SGD, EHP Gençliği, olacak!”, “Türk, Kürt, Ermeni, yaşasın halkların katliamlarında ölenler adına bir dakikalık saygı duruşu
ÖGD, SGD, DGD üyeleri burada “16 Mart’tan kardeşliği!”, “Devrim şehitleri ölümsüzdür!”, yapıldı. Ardından Ey Raqip ve Beyazıt marşı okundu
Newroz’a özgürlük ve kardeşlik kazanacak!” “Beyazıt şehitleri ölümsüzdür!” sloganları ile ve tekrar sloganlarla R1 önüne doğru yürüyüşe
pankartı açtı. Kitle sloganlarla Eczacılık yürüdü. geçildi. R1 önünde basın metninin okunmasının
Fakültesi‘ne yürüdü. Katliamın gerçekleştiği yere Burada yapılan saygı duruşunun ardından basın ardından eylem bitirildi.
karanfillerin bırakılması ve saygı duruşunun metni okundu. Yapılan ortak açıklamada bu yıl 16 Eylemde “Faşizme karşı omuz omuza!”, “Faşizmi
ardından, Beyazıt katliamının tanıklarından birisi Mart katliamının yıldönümünde bu alanda olmanın döktüğü kanda boğacağız!”, “Yaşasın hakların
katliamın öncesi ve sonrasını anlatan bir konuşma her zamankinden daha anlamlı olduğu, 16 Mart kardeşliği!”, “İmralı’ya bağımsız doktor heyeti!”
yaptı. Konuşmanın ardından basın açıklaması Beyazıt katliamının ardından bugün Hrant Dink sloganları atıldı. Eyleme yaklaşık 120 kişi katıldı.
okundu. Açıklamada, devletin katliamları ve siyasi cinayetiyle devlet bağlantısının bir kez daha ortaya Eylem bitirildikten sonra R2 dersliklerinde eyleme
cinayetleri bir yöntem olarak kullandığı söylendi. çıktığı ifade edildi. Saddam’ın Halepçe’de Kürt katılan arkadaşlara yönelik laf atılmasına devrimci-
Yıllardır 16 Martlar’da alanlara çıkarken bunun halkına yönelik gerçekleştirdiği imha demokrat öğrenciler müdahale etti. Bu müdahale
geçmişi anmak olmadığı, 16 Mart’tan önce de operasyonunun bir benzerinin bugün Türkiye üzerine polislerle öğrenciler arasında bir arbede
sonra da bu ülkede yüzlerce ‘faali belli’ katliam egemenleri tarafından tartışıldığı söylendi. yaşandı. Polisin müdahalesi kitle tarafından alkış ve
yapıldığı, tam da bu sebeple bugün alanlarda Açıklama şöyle devam etti: “Biliyoruz ki böyle sloganları protesto edildi. Kitlenin “Polis defol
olmanın güncel bir görev ve sorumluluk olduğu dönemlerde faşist saldırılar, faili meçhul üniversiteler bizimdir!”, “YÖK kalkacak, polis
vurgulandı. cinayetler, devlet provokasyonları artar. Bu gidecek üniversiteler bizimle özgürleşecek!”,
1988 Halepçe katliamına ilişkin ise binlerce ülkenin tarihi 16 Mart gibi daha nice katliamları “Faşizme karşı omuz omuza!”, “Baskılar bizi
Kürt’ün ABD desteğiyle kimyasal silahlarla görmüştür. Bu katliamların ve saldırıların yıldıramaz!” sloganları atılması ile polis R2 binasını
katledildiği, Ortadoğu’yu kana bulamaya devam sorumlusu olan devlet hesap vermelidir. Kürt terketti. R1 önünde tekrar biraraya gelen kitle kısa bir
eden, halklara dönük katliamlarını sürdüren halkına dönük saldırılar sonlandırılmalıdır. süre sonra dağıldı.
ABD’nin şimdi de İran’a saldırı hazırlıkları Üniversitelerimizde ve ülkemizde 16 Mart gibi Çukurova Üniversitesi Ekim Gençliği
kapsamında Türk devletiyle sınır ötesi operasyon devlet eliyle yapılan katliamlar yaşandığı sürece,
pazarlıkları sürdürdüğü, böylece yeni Halepçeler’e
davetiye çıkardığı söylendi.
bölgemiz emperyalistlerin projeleri doğrultusunda
savaşlara ve işgallere gömüldüğü sürece bu
Adana’da 16 Mart protestosu
Yaklaşık 250 kişinin katıldığı eylemde sıklıkla alanlar boş kalmayacak. Üniversite öğrencileri Beyazıt ve Halepçe katliamları 16 Mart günü saat
“Beyazıt faşizme mezar olacak!”, “Faşizme karşı olarak karanlığın üstüne yürümeye devam 12:30’da İHD Adana Şubesi önünde yapılan basın
omuz omuza!”, “Türk, Kürt, Ermeni yaşasın edeceğiz.” açıklamasıyla protesto edildi. Eylemde Halepçe
halkların kardeşliği!”, “Devrim şehitleri Basın metninin okunmasının ardından Grup katliamını teşhir eden fotoğraflar taşındı. Basın
ölümsüzdür!”sloganları atıldı. Yorum ‘16 Mart’ ve ‘Bize ölüm yok’ marşlarını metnini İHD Adana Şube Sekreteri Ethem Açıkalın
Saat 13.00’te; Ekim Gençliği, Öğrenci söyledi. Eylem fakülte önüne karanfillerin okudu. 16 Mart katliamlarının sorumlularına işaret
Kollektifleri, Gençlik Federasyonu, DPG, DGH, bırakılması ile son buldu. Eyleme yaklaşık 250 kişi eden açıklama DTP’ye yönelik baskıların teşhir
DSG, EHP Gençliği, Öğrenci Muhalefeti, ÖDP katıldı. edilmesi ile sürdü.
Gençliği, Öğrenci Otonomları, ÇHD ortak bir Ayrıca Emperyalizme Karşı Yurtsever Cephe, İHD, KESK, ESP, EMEP, SDP, DTP, ÇHKM,
basın açıklaması yaptı. Kaldıraç ve ÇHD’de katliamı lanetleyen eylemler BDSP, Halkevleri tarafından düzenlen eylem, basın
İÜ Edebiyat Fakültesi, Merkez Kampüs gerçekleştirdi. metninin okunmasının ardından sloganlarla sona erdi.
öğrencileri ve diğer üniversitelerden gelen Kızıl Bayrak/İstanbul Adana Gençlik Derneği de Çukurova
Sayı:2007/11  23 Mart 2007 Faşizme karşı omuz omuza! Kızıl Bayrak  13

Üniversitesi’nde saat 13.00’te bir eylem gerçekleştirdi.

Beyaz Saray Ermeni yasa tasarısına neden karşı...


“16 Mart Beyazıt katliamını unutmadık,
unutturmayacağız!” pankartının açıldığı eylemde yapılan
açıklamada katliamlar lanetlendi. Eylem okunan şiirin ardından
sona erdi.
Kızıl Bayrak/Adana ABD emperyalizmi gerçekte
Cebeci’de 16 Mart katliamı protestosu
16 Mart Beyazıt katliamı 16 Mart günü, Cebeci Kampüsü
Eğitim Fakültesi kantininde yapılan panel ve sonrası
neden korkuyor!
gerçekleştirilen basın açıklaması ile lanetlendi. Etkinlik Eğitim ABD senatosu Ermeni soykırımına ilişkin karşılaşan Arap milliyetçiliği, resmi
Bilimleri Fakültesi kantininde yapılan panel ile başladı. Panel, yasa tasarısını 24 Nisan’da görüşecek. ideolojilerin değil, tersine, Amerikancı resmi
konuşmaların ardından Beyazıt katliamını anlatan “O” Gün isimli Tasarıya ilişkin görüşler, Türkiye’de haftalar ideolojilere karşı kitlesel tepkilerin ortaya
kısa bir belgesel gösterimi ile devam etti. Belgesel gösterimi öncesinden konuşulup tartışılıyor. Denebilir ki konduğu bir akım şeklinde gelişti. Mısır,
sırasında kantindeki öğrenci sayısı 100’ü aştı. Türkiye, bu tasarı ile Amerika’dan da fazla Suriye ve Irak gibi yönetime geldiği ülkelerde,
Panelin ardından öğrenciler Eğitim Fakültesi’nden “16 ilgileniyor. kayda değer ileri hamlelere dayanak oldu.
Mart’tan bugüne katliamların sorumlusu devlettir!” yazılı ABD’den yansıtılan bilgilere bakılırsa, Bugün Türkiye için tartışılan
pankart açarak alkış ve sloganlarla yürüyüşe geçti. “Katil devlet tasarı Demokratlar’ca savunulurken, milliyetçiliğe gelince, bu, sadece bugün de
hesap verecek!”, “Bedel ödedik bedel ödeteceğiz!”, “16 Mart’ı yönetimdeki Cumhuriyetçiler pek sıcak değil, on yıllardır bir yandan faşist partilerin
unutmadık!”, “Beyazıt’ın hesabı sorulacak!”, “Kahrolsun faşizm, yaklaşmıyor. Sıcak yaklaşmamalarınınsa diğer yandan devletin resmi ideolojisi olarak
yaşasın devrim ve sosyalizm!” sloganları atıldı ve Cebeci Kampüsü soykırım yapılmadığını düşünmeleriyle bir kitlelere dayatılmaya çalışılan; bırakın anti-
giriş kapısına kadar yüründü. Yapılan açıklamanın ardından 7 ilgisi yok. Hatta tasarının BM yaklaşımıyla emperyalizm gibi ‘ileri’ bir görüş
karanfil anısına marşlar söylendi ve eylem sona erdi. uyumlu olduğundan da kuşku duymuyorlar. benimsemeyi, ırkçılık, katliamcılık,
Eylemi Ankara Sosyalist Gençlik Derneği, Ankara Gençlik Bununla birlikte yasalaşmamasına çalışıyor, kontrgerillacılık türünden bilumum gerici-
Derneği, DGH, EHP, Ekim Gençliği, Genç Direnişçi, Marksist yasalaştığı durumda bir takım sorunlar faşist görüşü benimseyen ve propagandasını
Bakış, Öğrenci Kolektifleri, Özgür Eğitim Platformu ve Tüm-İGD yaratacağı iddialarıyla tasarıya karşı yapan bir akımdır. Bir Amerikan projesi olan
birlikte örgütledi. çıkıyorlar. Türk-İslam sentezini Türkiye topraklarında
16 Mart’ta Halepçe katliamında ölenler İletişim Fakültesi Beyaz Saray sakinlerinin öne sürdüğü uygulamaya sokan da, başta darbeci ordu
kantininde düzenlenen bir etkinlikle de anıldı. Etkinlik kısa bir sorunlardan biri, Türkiye ile ilişkilerin olmak üzere devletteki ve başta MHP olmak
açılış konuşmasının ardında gerçekleştirilen saygı duruşu ile bozulacağı, Türk devletinin ABD’ye üzere sözde sivildeki uzantılarıyla Türk
başladı. Ardından katliama ilişkin hazırlanan slaytların sunumu ile desteğinin azalabileceğidir. Ki bu, en geçersiz milliyetçiliğidir. Bu emperyalist projenin
devam etti. Müzik dinletisinin ardından etkinlik sona erdi. Anmaya tezlerden biridir. ABD’den gelen hiçbir uygulamaya sokulabilmesinin, Türkiye’de,
yaklaşık 60 öğrenci katıldı. kötülüğün ilişkileri zedelemediği, desteği ‘Amerika’nın oğlanları’ çetesinin darbe
Ekim Gençliği/Cebeci Kampüsü azaltmadığı biliniyor. Çuval vakasının bile yapması, işçi ve emekçi kitlelerin istemlerinin
zedeleyemediği kölelik ilişkilerinin bir yasa ve bu istemlerle yöneldiği devrimci hareketin
Eskişehir: Katil devlet hesap verecek! tasarısıyla zedelenebileceğini iddia etmek,
ahmaklığın da ötesinde kitleleri ahmak yerine
kanla bastırılması gerekmiştir.
Yakın tarihimize ilişkin bu kısa hatırlatma
16 Mart günü Anadolu Üniversitesi Cumhuriyet kapısı önünde koymakla aynı anlama geliyor. Dolayısıyla bu bile, ABD emperyalizminin asıl korkusunun
AÜ ve OGÜ Öğrencileri tarafından bir basın açıklaması iddiaya iki muhatap da inanmadığı gibi, milliyetçi gericilik olmadığını, tam tersine, her
gerçekleştirildi. Beyazıt’tan Gazi’ye tüm katliamlar protesto edildi. ahmak yerine konmaya çalışılan kitleler hiç türlü gericilik yanında milliyetçi gericiliğin de
Açıklamada, “Bizler devrimci, demokrat, yurtsever öğrenciler inanmıyor. en büyük destekçisi olduğunu göstermeye
olarak bugün de dün olduğu gibi, katliamları ve katliamcıları Bush yönetiminin biraz daha inandırıcı yetecektir. Onun asıl korkusu, 1917’de
unutmayacak ve unutturmayacağız.” denildi. Hürriyet ve Beyazıt görünen (aslında Türkiye’deki Bush’çular başlayan ve ‘tamam, artık bitti’ demesine
marşları söylenerek basın açıklaması sona erdi. tarafından inandırıcı kılınmaya çalışılan) bir rağmen hala ve bir türlü kurtulamadığı en
Ekim Gençliği, EHP Gençliği, Gençlik Derneği, Öğrenci diğer iddiası, Türkiye’de yükselen büyük korkusu, anti-Amerikancılığın devrimci
Kolektifleri ve SGD’nin örgütlediği basın açıklamasına, DGH, milliyetçiliğe katkıda bulunacağıdır. Güya kanallara yönelmesidir. Türkiye sözkonusu
DPG, Mücadele Birliği Platformu, ESP, SDP, Kaldıraç, ODAK, Amerikan yönetimi, Türkiye’de yükselen bu olduğunda ise, Amerika da gayet iyi biliyor ki,
TKP, ÖDP ve İHD destek verdi. ırkçı/gerici akımdan kaygı duymakta, milliyetçi gericilikte antiemperyalist bir kanal
Eylemde “Gençlik gelecek, gelecek sosyalizm!”, “Katil devlet Amerikan karşıtlığını artıracağından yoktur. Antiemperyalist mücadele, onyıllardır
hesap verecek!”, “Faşizme karşı omuz omuza!”, “Beyazıt, Gazi, korkmaktadır. Türkiye’ye yansıtılan, kitlelere devrimci kanallarda süregelmiştir.
şehitleri ölümsüzdür!”, “Devrim şehitleri ölümsüzdür!”, “Hepimiz empoze edilmeye çalışılan görüş budur. Peki, Bu böyleyken, yönetimin Ermeni
Hrant’ız hepimiz Ermeni’yiz!”, “Yaşasın halkların kardeşliği!”, acaba bu görüş gerçeğin neresinde tasarısına karşı görüşünü en akla yatkın
“Bedel ödedik bedel ödeteceğiz!” sloganları atıldı. Eyleme durmaktadır. Amerikan emperyalizmi, gerekçelendiren, Dışişleri Bakanı’nın son
yaklaşık 70 kişi katıldı. gerçekten, Amerikan karşıtlığını dahi açıklaması oldu. ‘Bu tasarının Türkiye
Ekim Gençliği/Eskişehir barındırsa, sömürgelerinde ırkçı-şoven Ermenistan ilişkilerine hiçbir katkısı
gericiliğin yükselmesinden korku mu olmayacak’ diyen Rice, aslında, Türkiye
Samsun: Katliamın hesabını soralım! duyuyor? Yoksa ‘korku’ olarak yansıtılan bu halkları nezdinde Türk-Amerikan ilişkilerine
Samsun’da 17 Mart günü gerçekleştirilen bir basın açıklaması görüşler bu ülkelerde, konumuz itibarıyla demek istiyordu. İlişkiler gerçekte bir tasarıyla
ile Gazi, Halepçe ve Beyazıt katliamlar protesto edildi. Bir grup Türkiye’de, ırkçı-şoven gericiliğin zedelenemeyecek denli sağlam -Türk
faşist güruh tarafından eylem provoke edilmeye çalışıldı. Polis desteklenmesi anlamına mı geliyor?.. devletinin pek sevdiği tabirle stratejikti- ama,
destekli grup slogan atmaya başlayınca kolluk güçleri “şimdi değil ABD’nin içerde ne kadar ırkçı, şoven, böyle bir tasarının yasalaşması, bu kölelik
daha sonra” diye eylemi ne zaman provoke etmeleri gerektiğini gerici düşünce ve akım varsa beslediği, dünya ilişkilerinin teşhirini sağlayacağından
gösterdi. Olayı büyütmeye çalışan faşistler kitlenin üzerine sopa, halklarına kan kusturma stratejisini de bunun riskliydi. Oysa ABD’nin, başta Ortadoğu
çakmak vb. maddeler attılar. Eylemi provoke etme girişimini geri üzerine inşa ettiği ortada. Diğer yandan, seferi olmak üzere, Türkiye’nin piyonluğuna
püskürten kitle, pankartı kapatmayıp sloganları daha gür olarak geçmişte, örneğin Arap milliyetçiliğine karşı ihtiyaç duyduğu daha pek çok alan, pek çok
haykırdı. ortaya koyduğu tepkiler de biliniyor, ki bugün, cephe bulunuyordu.
Eylem, Çiflik Vakıfbank önünden Süleymaniye Geçidi’ne kadar Türkiye’de yükselen milliyetçilikten Türkiye işçi sınıfı ve emekçi kitlelere
devam eden meşaleli bir yürüyüşle başladı. Süleymaniye kaygılandığı tezi, biraz da bu Arap gelince, onlar, düzen cephesinde ABD
Geçiti’nde basın açıklaması okundu. Eylemde “Yaşasın halkların milliyetçiliğine karşı tutumları üzerinden senatosunda görüşülecek bu tasarı
kardeşliği!”, “Daha fazla Gazi, daha fazla direniş!”, “Beyazıt açıklanmaya çalışılıyor. Fakat, 1900’lerin tartışılırken, asıl ilgi alanlarını anlatan
şehitleri ölümsüzdür!”, “Halepçeyi unutmadık!”, “Yaşasın örgütlü ortasındaki Arabistan ile 2000’li yıllardaki eylemlerle alanlardaydı. Irak işgalinin 4.
mücadelemiz!”, “Katiller halka hesap verecek!”, “Türk, Kürt, Türkiye tablosunun (dolayısıyla yıldönümü nedeniyle gerçekleştirilen bu
Ermeni yaşasın halkların kardeşliği!” sloganları atıldı. milliyetçiliğinin) çok farklı olduğundan hiç eylemlerin organizasyonu ve içeriği,
Eylemi BDSP, ESP, HÖC, Kaldıraç ve DSÖB birlikte örgütledi. söz edilmiyor. Geçmişte ABD’nin büyük Türkiye’de antiemperyalizmin hangi kanalda
Eyleme yaklaşık 40 kişi katıldı. tepkileri, hatta baskıları, darbe girişimlerine geliştiği ve gelişebileceğinin somut kanıtı
Kızıl Bayrak/Samsun varan komplolarla önünü alma çabaları ile oldu.
14  Kızıl Bayrak Sınıf hareketi... Sayı:2007/11  23 Mart 2007

Eğitim-Sen alanlara çıkmaya hazırlanıyor!


İşçi-emekçi hareketinden...
Eğitim-Sen 31 Mart-1 Nisan tarihleri arasında
“İnsanca bir yaşam, demokratik Türkiye” şiarıyla 8
ilde bölge mitingleri gerçekleştirecek.
Şovenizmin tırmandırıldığı, eğitimden, sağlığa ve
sosyal güvenliğe kadar temel sosyal hakların
Erzurum’da sağlık emekçilerinden tepki
Erzurum Aziziye Kadın Hastalıkları ve Doğum Hastanesi, Sağlık Bakanlığı’na devredildikten sonra
gaspedildiği, herşeyin paralı hale getirildiği bir
kapatılmaya çalışılan hastanelerden birisi. 19 Mart günü hastane çalışanları gerçekleştirdikleri eylemle kapatma
süreçte bölge mitingleri gerçekleştiren Eğitim-Sen,
kararına, sağlıkta özelleştirme uygulamasına ve SGGSS’ye tepkilerini gösterdiler. Hastane yönetimi
tüm bu uygulamaların “Paran varsa varsın, paran
çalışanların eyleme katılımını engellemek için hastane kapısını kapattı. Emekçiler pencerelere çıkarak eyleme
kadar varsın” anlayışı olduğunu dile getiriyor.
alkış ve sloganlarla destek verdiler.
“Demokrasi ve özgürlük diye meydanları
Eylemde SES MYK üyesi Abbas Koluaçık bir konuşma yaptı. Deprem bahanesiyle kapatılmak istenen
inletenler bugün her tür demokrasi ve özgürlük
binanın devir sırasında SSK Sağlık İşleri Genel Müdürlüğü tarafından istendiğini ancak Bakanlığın bunu o
talebinin karşısına dikiliyor. 301 tartışmalarında da
zaman kabul etmediğini söyledi. “Çürük” denilerek yıkılacağı iddia edilen binanın bağımsız bilimsel bir heyet
gördük ki, demokrasi sözle sağlanmıyor” vurgusu
tarafından incelenmesini talep ettiklerini ancak bakanın bundan kaçtığını ifade etti. 15 dönüm alanı olan
yapan Eğitim-Sen, “İnsanca Yaşam Demokratik
hastane bahçesinde yeni bir hastane inşaatı başlaması halinde mevcut binanın yıkılmasına itirazları olmadığını,
Türkiye İstiyoruz” talebiyle alanlarda olacağını
ancak niyetlerinin hastane yapmak değil 15 dönüm alanı gaspetmek olduğunu vurguladı.
açıkladı.
Eylemde hastanenin kapatılması ile işlerine son verilen 60 taşeron işçisi ile muayene olmak için hastaneye
Eğitim-Sen yaptığı açıklamada, halkı eylemlere
geldiği halde İl Sağlık Müdürlüğü tarafından hastaneden geri çevrilmeye çalışılan hastalar da birer konuşma
destek vermeye çağırarak, şunları söyledi:
yaptılar. Sık sık “Bakan istifa!”, “Hastane bizimdir kapatırmayacağız!”, “Hastane kapatan bakana yuh!”
“... Demokratik Türkiye talebi aynı zamanda
sloganları atıldı.
eşitsizliklere, adaletsizlikleri karşı çıkmak, yoksulluğa
ve açlığa karşı insanca bir yaşamı savunmak
demektir. Neo-liberal politikalarla, eğitimden-sağlığa
tüm alanları sermayeye devrederek paralı hale
Haber-İş TİS imzaladı
getiriyor. Çalışma yaşamı güvencesizleştiriliyor, Türkiye Haber-İş Sendikası ile Türk Koop-İş Sendikası arasında yürütülen ve 110 T. Haber-İş personelini
emekçiler yoksulluk sınırın altında yaşıyor... kapsayan 1. Dönem Toplu İş Sözleşmesi 19 Mart günü anlaşmayla sonuçlandı.
Bizler, özelleştirmelere, neo-liberalizme, gelir Bir konuşma yapan Türk Koop-İş Sendikası Genel Başkanı Eyüp Alemdar, Türkiye Haber-İş
adaletsizliklerine, yoksulluk sınırın altında yaşamaya Sendikası’nın 110 personelinin Koop-İş Sendikası’na üye olduğunu belirterek, “Sendika personelinin hem
mecbur edilmeye karşı insanca bir yaşamı üyelik hem de sözleşme görüşmelerinde hak edişleri aşamasında Haber-İş Yönetim Kurulu’nun gösterdiği
savunuyoruz. Herkese iş ve insanca yaşanabilecek bir desteğe ve sendikal anlayışlarına teşekkür ediyorum” dedi. Daha sonra T. Haber-İş Genel Başkanı Ali Akcan
ücret istiyoruz. bir konuşma yaparak, en büyük sorunun sendikal örgütlenmenin önündeki engeller olduğunu belirtti. Akcan,
Demokratik Bir Türkiye’de İnsanca Bir Arada TİS kazanımlarını şöyle sıraladı: İlk altı ay için yüzde10, diğer altı aylar için yüzde 4 ve enflasyon farkı, yılda
Yaşamak İstiyoruz… iki defa 400 YTL giyim yardımı, net ücretin yüzde 20’si yemek yardımı, net ücretinin yüzde 10’u yakacak
Bu karanlığa mahkum değiliz, 31 Mart-1 Nisan’da yardımı, izin harçlığı vb. sosyal haklar sağlanacak, yardımlar yapılacak. Toplu iş sözleşmesi 01 Ocak 2007-31
bu karanlık içinde bir güneş olup ülkemizin aydınlık Aralık 2008 tarihleri arasında geçerli olacak.
gelecek umudunu yaratmak için yan yana geliyoruz.
Bizleri bir yanda siyasal İslamın diğer yanıyla Bağ Yağları işçilerine saldırı
milliyetçi-faşizan düşüncelerin olduğu kamplaşmanın İzmir-Kahramanlar’da kurulu bulunan Bağ Yağları işçileri bir süredir Tek Gıda-İş Sendikası’nda
içine çekmeye çalışanlara HAYIR başka bir yaşam, örgütlenme faaliyeti yürütüyor. Ancak Bağ Yağları patronu örgütlenme çalışmalarını çeşitli yöntemlerle
başka bir yol daha var ve bu ancak neo-liberalizme- engellemeye çalışıyor.
milliyetçiliğe-gericiliğe ve emperyalizme karşı Bağ Yağları işçileri 14 Mart günü topluca Tek Gıda-İş Sendikası’na üye oldular. 15 Mart günü patron,
durarak yaratılabilir demek için… sendikaya üye oldukları gerekçesiyle 7 işçiyi işten attı. Arkadaşlarına sahip çıkan Bağ Yağları işçileri bu tutumu
Başka bir ülkenin başka bir sesi olmak için bir fabrika önünde gerçekleştirdikleri eylemle protesto ettiler. Patronun adamları bu sefer de arkadaşlarına sahip
araya geliyoruz… çıkan işçilerin üzerine yürüyerek, baskı ve tehditle işçileri sindirmeye çalıştılar.
Türkiye’nin bu umuda ihtiyacı var…” Bu gelişmeler üzerine sendika tarafından yapılan açıklamada şunlar söylendi:“İşveren yetkilileri bilmelidir
ki; bu tür baskı ve tehditler ne üyelerimizi ne de sendikamızı anayasal mücadelesinden geri bıraktırabilir.
Miting yapılacak iller: Yasalar çerçevesinde gerekli suç duyuruları yapılmış bulunmakla birlikte, meşruiyet çizgileri içinde
ANKARA: Eğitim Sen Eskişehir, Afyon, sendikalaşma çalışmalarımız da bütün gücü ve kararlılığıyla devam etmektedir ve edecektir...”
Karaman, Aksaray, Kırıkkale, Kırşehir, Nevşehir,
Kastamonu, Bolu, Zonguldak, Bartın, Karabük, SES: “Göreve devam edeceğiz!”
Amasya, Tokat, Sivas ve Ankara Şubeleri.
SES Genel Başkanı Köksal Aydın 14 Mart’ta gerçekleşen iş bırakma eyleminin ardından 15 Mart günü
İSTANBUL: Eğitim Sen Edirne, Kırklareli,
yaptığı basın toplantısında Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın eylemi karalayan söylemlerine yanıt verdi. Sağlık
Tekirdağ, Bursa, Bilecik, Yalova, Kocaeli, Sakarya,
emekçileri olarak “sağlıkta dönüşüm” programına sessiz kalmayacaklarını ifade ederek şunları söyledi: “Sayın
Gebze, Düzce, İstanbul Şubeleri.
Bakan GöREVDEYİZ eylemine Türkiye genelinde itibar olmadığını, hekim ve sağlık çalışanlarının %99’unun
İZMİR: Eğitim Sen Çanakkale, Balıkesir,
eyleme katılmadığını söylemektedir. Gerçekler böyle değil. Türkiye genelinden aldığımız veriler Bakanı
Kütahya, Uşak, Manisa, Denizli, Muğla, Aydın, İzmir
yalanlıyor. Görev etkinliği başarıyla tamamlanmıştır.”
Şubeleri.
“İMF, DB politikalarını hayata geçirmek için kendi çalışanına, kendi halkına bu denli tahammülsüz bir
DİYARBAKIR: Eğitim Sen Diyarbakır,
Bakanla sağlık alanının sorunlarını çözebilmek mümkün değildir” diyen Aydın, Sağlık Bakanı’nı bir an önce
Adıyaman, Malatya, Şanlıurfa, Mardin, Batman,
istafa etmeye çağırdı.
Elazığ, Tunceli, Bingöl, Muş, Şırnak, Siirt Şubeleri
TRABZON: Eğitim Sen Trabzon, Giresun,
Gümüşhane, Bayburt, Rize, Artvin, Erzincan, THY AO’da TİS süreci başladı
Erzurum, Ardahan, Samsun, Sinop, Ordu Şubeleri THY AO’da 21. dönem TİS görüşmelerinin ilk oturumu 16 Mart günü Genel Müdürlük’te yapıldı. THY
ADANA: Eğitim Sen Adana, Mersin, Hatay, AO’da örgütlü bulunan Hava-İş Sendikası ile işveren adına yetkililerin katıldığı toplantıda taraflar görüşlerini
İskenderun, Osmaniye, Gaziantep, Kilis, ifade ettiler. İlk toplantıda sendikanın teklif ettiği 1. ve 2. maddeler sembolik olarak kabul edildi. Hava-İş
Kahramanmaraş, Kayseri, Niğde, Tarsus Şubeleri. yetkililerinin üzerinde değişiklik yapılmayan maddelerin tümünün kabul edilerek geçirilmesi, iş tazminatları
VAN: Eğitim Sen Van, Bitlis, Kars, Ağrı, Iğdır, kademelerindeki intibak farklılıkları ve pilot sinyoritesi ile ilgili komisyonların göreve başlaması yönündeki
Hakkari Şubeleri. teklifleri ise işveren yetkilileri tarafından bir sonraki toplantıya bırakıldı. THY AO 21. dönem TİS
ANTALYA: Eğitim Sen Antalya, Isparta, Burdur, görüşmelerinin 2. oturumu 22 Mart günü yapılacak. Görüşmeler sendika üyelerinin tümüne açık olarak
Konya Şubeleri. gerçekleştiriliyor.
Sayı:2007/11  23 Mart 2007 Sermayenin saldırılarına karşı mücadeleye! Kızıl Bayrak  15

Tarımda yoksulluk, kentte yoksulluk


Yüksel Akkaya

Raporları ile gündem “belirlemekte” mahir olan Ankara


Danone-Tikveşli’de Ticaret Odası bir kez daha bir rapor ile karşımızda. ATO’nun
hazırladığı ve Başkanı’nın “Ya istihdam ya ölüm” şeklinde takdim
ettiği İstihdam Raporu’na göre, tarım sektöründeki çözülme
sendikasızlaştırmaya karşı eylem istihdama katılım oranlarını düşürüyor; bu çözülmenin temelinde
Tek Gıda-İş Sendikası eğemeyeceğimiz de ücretsiz aile işçileri yatıyor. 1988 yılından 2005 yılı sonuna
2003 yılından beri sistematik bir yıldırma kadar 2,2 milyon ücretsiz aile işçisi tarım sektöründen
örgütlenme çalışmaları politikasına kurban ayrılmışken; tarımdaki çözülmenin daha hızlı arttığı son yıllarda,
yürüttüğü Danone- edilmeye çalışılmaktadır. 2002 yılından 2006 yılı sonuna kadar, tarımdan ayrılanların sayısı
Tikveşli’de uyarı Bugün artık sözün bittiği 1 milyon 370 bin kişi olmuş. Tarımdaki çözülmeye rağmen kırdan
eylemlerine başladı. 2003 eylemin başladığı kente gelenlerin işgücü piyasası içinde yer bulamadığına dikkat
yılında işten atılan 13 işçi gündür. Danone- Tikveşli çekiliyor. Tüm bu gelişmelere ve çözülmeye rağmen tarım
işe iade davasını kazandı. çalışanlarının sektörünün istihdamdaki payının hala çok yüksek olduğuna dikkat
Ancak Danone patronu işe anayasayla güvence çekilen Rapor’da. 9. Beş Yıllık Kalkınma Planı’nda 2013 yılında
iade kararına itiraz etti ve işe alımları kabul altına alınmış sendikalaşma hakkının, tarım sektörünün istihdam içindeki payının yüzde 19’a
etmedi. yasaya karşı olan baskı, sindirme, tehdit düşmesinin hedeflendiği de belirtiliyor. Aslında, ATO’nun
Tek Gıda-İş’in sendikalaşma çabalarını gibi yöntemlerle daha fazla ayaklar altına İstihdam Raporu’nda bilinmedik ve yeni olan bir şey yok, “Ya
baltalamak isteyen Danone-Tikveşli alınmasına izin verilmeyecektir. istihdam ya ölüm” malumun ilanı daha çarpıcı şekilde yapılıyor.
patronları bünyesinde çalışan işçileri tehdit Sendikalarıyla beraber DANONE- Üstelik asıl gerçek “es” geçilerek.
edip örgütlenme çalışmalarının önünü TİKVEŞLİ işçileri için omuz omuza ve elele Özellikle 1950’li yıllarda başlayan tarımdaki çözülme hep
kesmeye çalışıyor. Tek Gıda-İş Sendikası kesintisiz eylem süreci başlatılmıştır. Bu kentlerde ucuz işgücünün kaynağını oluşturmuştur. Her yeni gelen
Donone patronunun baskıcı ve uzlaşmaz süreçte, her bir DANONE-TİKVEŞLİ işyeri bir öncekinin rakibi olmuş, işçiler ile işsiz arasındaki, işsizler ile
tutumunu protesto etmek için örgütlenme önü bizim için bir bayram ve mücadele işsizler arasındaki bu rekabet ücretlerin üzerinde olumsuz etkide
çalışması yürüttüğü yerlerde eylemlere yeridir ve işten çıkarılan arkadaşlarımız bulunmuş, böylece işverenler için kesintisiz bir ucuz işgücü
başladı. Lüleburgaz, Gönen, Kağıthane, geri alınıncaya, toplu sözleşmeli kaynağı yaratmıştır. Kendisi bir işveren olan ve büyük işveren
Beylikdüzü ve Kavacık’ta eylemlere geçen sendikalaşma hakkımız teslim edilinceye kuruluşlarından biri olan ATO Başkanı nedense bu gerçeğe hiç
Tek Gıda-İş Sendikası Genel Başkanı kadar her ne pahasına olursa olsun devam değinmemektedir. Oysa, tüm işverenler gibi ATO Başkanı da bu
Mustafa Türkel yazılı bir açıklama yaptı. edecektir.” ucuz işgücü kaynağının sürekliliğinden çok memnundur.
12 Mart tarihli açıklamada şu ifadelere Açıklamada sözün bittiği, sıranın Tarımdaki mülksüzleşme ve yoksullaşmaya bağlı olarak bu
yer verildi: eyleme geldiği vurgulandı ve DANONE- çözülme uzun yıllar devam edecektir. Gerçek kır nüfusunun yüzde
“Üyelerimiz gayrı yasal bir şekilde TİKVEŞLİ ürünlerini boykot çağrısı 35 civarında olduğu Türkiye’de bu oran yüzde 5 civarına
sürekli gece vardiyasında çalıştırılmak, yapıldı. Sendika yöneticileri mücadelenin düşünceye kadar devam edecektir. Her yeni göç kentteki emek
sendikaları hakkında iftiraya varan devam edeceğini, 800 işçi toplusözleşme piyasaları üzerinde olumsuz etkisini hissettirmeye devam edecek,
beyanlarla sendika-üye ilişkisini bozmaya yetkisi alana kadar çeşitli eylemliliklerde böylece reel ücretlerin artışı çok büyük ölçüde baskı altında
çalışan hareketlere maruz bırakılmak gibi bulunacaklarını vurguluyorlar. kalacaktır.
asla kabul edemeyeceğimiz ve asla boyun Kızıl Bayrak/Kartal Tarımdaki çözülme, kentlerde yansımasını sınıf hareketi
üzerinde de gösterecektir. İyi örgütlenmemiş, mücadele isteği ve
geleneği olmayan yerlerde işsiz kalma korkusu, yeni gelenlerin
istihdam edilmek için arayışları sınıf hareketinin de sönük
Alkoç Deri’de direniş! kalmasına yol açacaktır. Böylece, tarımdaki çözülme hem emek
piyasaları üzerinde hem de sınıf mücadelesinde sermaye cephesi
Son dönemde Tuzla Organize Deri Sanayi imzalattı. için önemli fırsatlar sunmuş olacaktır. Tarımdaki yoksulluk,
Bölgesi’nde işten çıkarmalar sıkça Atılan işçilerden Erol Kazan patron kentlere taşınmış olacaktır: Hem işsizlik nedeniyle, hem de
yaşanmaya başladı. Üretimin azaldığını tarafından zorla imzalatıldığını söyleyerek işsizliğin yarattığı olumsuz ortam sonucunda reel ücret artışlarının
bahane eden deri patronları sendikal imzasını noterden geri çektirdi ve diğer 7 önüne geçilmesi nedeniyle. Böyle olduğu için de sermaye
örgütlenmeden duydukları rahatsızlık arkadaşıyla beraber fabrika önünde cephesinin üzülmesi gereken bir şey yoktur ortada.
sebebiyle işten atma saldırısına hız verdiler. beklemeye başladı. İçeride halen çalışmakta Kapitalizmin temel yasalarından bir olan bu durum
En son Organize Deri Sanayi’nin en fazla olan işçilerle dayanışma halinde ve birlik kaçınılmaz olduğundan emekçilerin yapacağı en önemli şey
üretim hacmine sahip fabrikalarından olan içerisinde olduklarını söyleyen işçiler, tarımdaki çözülmenin emek piyasaları ve ücretler üzerinde
Alkoç Deri’nin sahibi Abdinur Alkoç 12 patronun çalışan işçilerin dini duygularını yarattığı olumsuzlukları gidermeye yönelik politikalar üretmek ve
Mart tarihinde sendikaya üye olan 15 işçinin istismar ederek kandırdığını ifade ediyorlar. faaliyetlerde bulunmaktır. Bu nedenle bir yandan kentteki işçilerin
işine 13 Mart sabahı son verdi. İşçilerin iş Bundan sonra deri sanayinde başka hiçbir sınıf bilinci pekiştirilmeli, diğer yandan yeni gelenlere sınıf bilinci
akitleri zorla feshettirilmeye çalışıldı. İşçiler yerde işe giremeyeceklerini söyleyerek taşınmalıdır. Kuşkusuz bu günümüz koşullarında çok kolay
baskılara karşı fabrika önünde direnişe işçileri tehdit ettiğini belirtiyorlar. olmayacaktır. Ancak, unutmamak gerekir ki, günümüzün
geçtiler. Sabah saat 07.30’da fabrika önüne gelen kentlerinde en tehlikeli kesimler olarak görülenler işçi sınıfından
50’ye yakın kişinin çalıştığı Alkoç işçiler saat 18.00’e kadar bekliyorlar. çok bu işsiz kalmış, iş bulmaktan umudunu kesmiş ve kendilerini
Deri’de daha önce Deri-İş Sendikası Tuzla Fabrikada 10 yıldır çalışan ve sendika “dışlanmış” hisseden yeni “kentli” kesimin gençliğidir. ATO
Şubesi’ne üye olan 17 işçiden sonra 13 Mart üyelikleri eski olan işçilerin bu süreçte Başkanı ve diğerlerini korkutan ve ürküten de budur. Böyle
günü 15 işçi daha sendikaya üye olunca, kendilerini yalnız bıraktıklarını ifade eden olduğu için soruna sadece buradan bakarak “Ya istihdam, ya
sendikanın yetki sahibi olmasını istemeyen işçiler patronun bu saldırısının kabul ölüm” demektedirler. Bu bir korkunun, kaygının çok açık
Alkoç Deri patronu işten atma saldırısına edilemez olduğunu vurguladılar. Organize ifadesidir.
başvurdu. Deri Sanayi’nde bulunan diğer fabrika Tarımdaki çözülme ve kentlerdeki emek piyasası ile ücretler
İşçiler kendilerini her türlü sosyal işçilerinden destek alan işçiler, direnişleriyle üzerindeki baskısı uzun bir süre acımasız bir rekabet ortamında
güvenceden yoksun, düşük ücrete çalıştıran dayanışma çağrısı yapıyorlar. Ukrayna, süreceğine göre emek adına hareket edenlerin bu soruna yönelik
ve örgütsüzleştirmek isteyen deri patronuna Rusya, Azerbaycan ve Yunanistan’a ayakkabı politikalar üretmeleri, böylece göçün yaratacağı olumsuzlukları
karşı tek yol olarak direnişi seçtiklerini ve çantalık ham deri üretilen fabrikada işçiler tersine çevirmeye çalışmaları gerekmektedir. Üstelik işsizliğin
söylüyorlar. Alkoç patronu işten attığı sendikasızlaştırma saldırısına karşı arttığı, emek piyasasında işçiler ile işsizler, işsizler ile işsizler
işçilerden 3’ünü çeşitli yöntemlerle aldatarak gösterdikleri direnişe destek bekliyorlar. arasında yıkıcı bir rekabetin yaşandığı ve yaşanacağı bir ortamda
ve kandırarak, iş akitlerini fesheden kağıdı Kızıl Bayrak/Kartal bu sorun daha fazla dikkatle değerlendirilmeyi gerektirmektedir.
16  Kızıl Bayrak  Sayı:2007/11  23 Mart 2007 Parti programımızd

Parti programımızd
II. Bö
ezerek, bu egemenliği burjuva sınıf düzeninin yeni Parti programımızın “ulusal sorun” başlıklı alt
Türkiye’de ulusal sorun ve Kürt sorunu temelleri üzerinden yeniden kurdu. Türkiye’de Kürtler bölümünün önden yapılmış ayrıntılı bir
daha baştan, burjuva cumhuriyetinin ilk kuruluş gerekçelendirilmesi niteliğindedir (Bkz. Kürt Ulusal
“Parti Programımızda Ulusal Sorun” konusuna anından itibaren, resmen inkar edildiler ve zora dayalı Sorunu-1, Eksen Y, s.23-72). Bu bize, burada Kürt
programımızın teorik bölümü ile başlamış, I. olarak temel ulusal haklarından yoksun bırakıldılar. ulusal sorununun anlamı ve kapsamı üzerine
Bölüm’de sorunun daha çok teorik-ilkesel ele alınışına Bu hakları direnerek elde etmeye yönelik tüm söyleyeceklerimizi mümkün mertebe sınırlı tutmak
ilişkin sorunlar üzerinde durmuş, bunları tarihsel bir girişimleri her defasında geniş çaplı katliamlar ve olanağı vermektedir.
çerçeve içinde irdelemeye çalışmıştık (bkz. Ekim, sayı: sürgünlerle bastırıldı.
245, Mart 2006). Burada ise programımızın “Ulusal Zora dayalı olarak kurulmuş bu egemenliği Ulusal sorun ve azınlık milliyetler
Sorun” başlıklı özel alt bölümüne geçiyoruz ve bunu süreklileştirmek ve zaman içinde pekiştirmek ihtiyacı,
iki sayı sürecek iki ayrı bölüm halinde incelemek Kürt ulusal varlığını sistemli biçimde baskı altında Esasını bu oluşturmakla birlikte Türkiye’de ulusal
istiyoruz. tutmayı, Kürtlerin her türden özgürlük ve eşitlik sorun Kürt sorununu aşan bir kapsama sahiptir. Ezilen
Programımızın “Ulusal Sorun” başlıklı özel alt istemini boğmayı, Kürt kimliğini, dilini ve kültürünü bir ulus olarak Kürtlerin yanısıra Türkiye’nin devlet
bölümü, dört ana maddeden oluşmaktadır. İlk madde sistemli çabalarla egemen ulus kimliği içinde eritip sınırları içinde çok sayıda azınlık milliyet de
toplumumuzda ulusal sorunun genel kapsamını, yoketmeyi gerektiriyordu. Türk burjuvazisi bunu yaşamaktadır. Arap, Ermeni, Rum, Laz, Çerkez,
sosyal-sınıfsal kaynaklarını ve başlıca özelliklerini kendi kötü tarihsel ününe yakışan biçimde yapmak Gürcü, Yahudi, Asuri, Süryani, Roman, Arnavut,
ortaya koymaktadır. Bütünlüğü içinde bu ilk madde yoluna gitti. Abhaza vb.’den oluşan bu azınlık milliyetler de, şu
şöyledir: Burjuva sınıf düzeninin zora, inkâra ve veya bu biçimde ve ölçüde, ulusal baskı altındadırlar
“1-) Bugünkü düzen altında Kürt ulusunun temel asimilasyona dayalı bu çizgisi, toplumumuzdaki Kürt ve temel demokratik haklarından yoksundurlar.
ulusal hakları inkar edilmekte, Kürtler ve tüm azınlık sorununun tarihsel temelini oluşturmakta ve bize Lozan Antlaşması kapsamında kültürel ve dinsel
milliyetler (Araplar, Ermeniler, Rumlar, Lazlar, Türkiye’deki ulusal sorunun asıl kapsamını hakları tanınmış olan Hıristiyan ve Musevi azınlıklar
Çerkezler, Gürcüler vb.) sistematik olarak ulusal baskı vermektedir. Bu kapsam tarihsel, sınıfsal ve siyasal ilk bakışta bu tanımlamanın dışındaymış gibi
altında tutulmaktadır. Türk burjuvazisinin Kürdistan yönleriyle, Ekim 1. Genel Konferansı’nın Kürt görünseler de gerçekte bu tümüyle yanlıştır ve
üzerindeki köleci egemenliği içte Kürt burjuva-feodal Ulusal Sorunu başlıklı metninde bütünsel bir yanıltıcıdır. Tam tersine, tüm Cumhuriyet tarihi
sınıflara, dışta emperyalizme dayanmaktadır. Bu, çerçevede ortaya konulmuştur. Komünist hareketin boyunca en çok baskı gören ve aşağılanan azınlıkların
ulusal özgürlük sorununu Kürt köylülüğünün 1991 yılı başına ait bu temel önemde belgesi, genel başında tam da Hıristiyan azınlıklar, yani Rumlar ve
özgürleşmesi sorununa bağlamakta ve ona anti- kapsamıyla özellikle Kürt sorunu çerçevesinde, adeta Ermeniler gelmektedir. Kaldı ki bu azınlıkların Lozan
emperyalist bir karakter Antlaşması çerçevesinde kullanabildikleri haklar da
kazandırmaktadır.” (TKİP - Program salt içe dönük “cemaat” yaşamı sınırları içindedir;
Tüzük, s. 44-45) devlet ve kamu yaşamı alanında onlar da her türlü
Türkiye iki uluslu ve çok milliyetli demokratik ulusal haktan yoksundurlar.
bir ülkedir. Türkiye’nin bugünkü Cumhuriyet’ten önceki kitlesel kıyımlar ve toplu
devlet sınırları içinde Türk ve Kürt bir kıyıma dönüşen tehcir Ermenileri ve
uluslarının yanısıra çok sayıda azınlık Cumhuriyet’ten sonraki nüfus mübadelesi Rumları,
milliyet yaşamaktadır. Türkler, Türk binlerce yıldır yaşadıkları Anadolu topraklarında zaten
burjuvazisinin sınıf egemenliği neredeyse tükenme noktasına getirmişti. Cumhuriyet
üzerinden, egemen ulustur ve burjuva dönemi boyunca sistemli biçimde süren baskılar,
cumhuriyetinin kuruluşundan beri, tümüyle azınlıkları hedef alan Varlık Vergisi türünden
devlete ve topluma yalnızca Türk uygulamalar ve bu arada 6-7 Eylül örneği devlet
kimliği damgasını vurmaktadır. Ezilen odaklı kontrgerilla provokasyonları, Anadolu’nun bu
ulus olarak Kürtler ve tüm öteki en eski halklarını, bugünün Türkiye’sinde ancak birkaç
azınlık milliyetler, temel ulusal onbinlik sayılarla ifade edilebilen küçük azınlıklar
demokratik hak ve özgürlüklerden durumuna düşürmüştür. Fakat bu bile onlar üzerindeki
yoksundurlar. Burjuva sınıf düzeni baskıların ve onlara karşı ayrımcılığın hafiflemesi
kuruluşundan beri “tek ulus, tek dil, sonucuna yolaçmış değildir. Tersine, özellikle
tek bayrak” ideolojisi ve politikasına Ermeniler hala da günümüzde her vesileyle
dayanmakta, bu çerçevede tüm öteki aşağılanırlar, olur olmaz hakaretlerin ve şoven
ulusal topluluklar sistemli bir baskı kampanyaların hedefi haline getirilirler. Bu çıplak
altında tutulmakta, varlıkları bile halen olgusal durum, Lozan antlaşmasıyla verilmiş dinsel,
resmi düzeyde inkar edilmektedir. eğitsel-kültürel bir takım haklara rağmen, Rumların ve
Çok sayıda azınlık milliyeti de Ermenilerin gerçekte ağır bir ulusal baskının hedefi
kapsamakla birlikte Türkiye’de ulusal olduklarının açık bir ifadesinden başka bir şey
sorunun esas kapsamını Kürt sorunu değildir.
oluşturmaktadır. Öte yandan Hırıstiyan ve Musevi azınlıklara
Türk burjuvazisi Kürdistan tanındığı kadarıyla bu kültürel, dinsel ve eğitsel
üzerindeki köleci egemenliğini tarihsel haklar, kendi içine kapalı birer Ermeni, Rum ve
mirasçısı olduğu feodal Osmanlı Musevi cemaati yaratmaktadır. Bu ise hiçbir biçimde
İmparatorluğu’ndan devraldı ve ilerici ya da demokratik bir toplumsal durum ve
Kürtlerin başlangıçta, burjuva çözüm değildir. Zira bu, sözkonusu azınlıkları
cumhuriyetinin o ilk kuruluş evresinde, toplumun genelinden soyutlamakta, halklar arası çok
isyanlar yoluyla gösterdiği direnişi yönlü ilerici bir yakınlaşmayı, bütünleşmeyi ve

CMYK
da ulusal sorun / 2 Sayı:2007/11  23 Mart 2007  Kızıl Bayrak  17

da ulusal sorun / 2
ölüm
Kürdistan’daki toplumsal ilerlemeyi sınırlamak ve geri
sorununa ilişkin belirlemelerle sürmektedir:
“Türk burjuvazisinin Kürdistan üzerindeki köleci
toplumsal ilişkileri, dolayısıyla onların temsilcisi konumundaki egemenliği içte Kürt burjuva-feodal sınıflara, dışta
emperyalizme dayanmaktadır...”
geleneksel sömürücü sınıfları olanaklı olduğunca korumak ve Bu temel önemde belirlemeye ilişkin olarak önce

kollamak, Türk burjuvazisi için Kürdistan üzerindeki köleci


kısa bir yöntemsel hatırlatma: Devrimci parti programı
belirli bir tarihi ve toplumsal ortamda gündeme gelir
egemenliğini sürdürme politikasının bir gereği olagelmiştir. Zira ve doğal olarak anlamını ve muhtevasını bunun ürünü
ve ifadesi somut ilişkiler üzerinden bulur. Burada
geleneksel yapı ve ilişkiler ile bu ilişkilerin temsilcisi egemen partimizin programı, onun ulusal sorunu ele alışı

sınıflar sayesinde, Kürt halk kitleleri üzerindeki denetimi korumak


üzerinde duruyoruz; parti programı çerçevesinde bizi
geçmiş ya da gelecek tarihsel süreç değil fakat
alabildiğine kolaylaşmıştır. tümüyle ve yalnızca mevcut ilişkiler, bunların
bugünkü nesnel yapısı ilgilendirmektedir. Marksist bir
parti programı, her zaman mevcut olgusal gerçeklere
dayanır, Lenin’in ifadesiyle, “varolandan hareket
kaynaşmayı engellemektedir. Dahası, kültürel haklar azınlık sözkonusu olduğunda, bu baskı kendini belli eder”. Türk burjuvazisinin Kürdistan üzerindeki köleci
dinsel kimliğe göre tanımlandığı ve bu da fiilen biçimler içinde açıktan da gösterebilmektedir. egemenliğinin iç ve dış dayanaklarına da buradan,
kilisenin tekeline verildiği için, sözkonusu azınlıklar Öte yandan bugünkü durum gelecekte devrimci parti programına ilişkin bu temel yöntemsel
içe kapalı topluluklar olarak yaşamakla kalmamakta, koşullardaki belli değişimlere bağlı olarak bu yaklaşımdan bakmak durumundayız.
neredeyse tamamen dinin ve kilisenin de esiri azınlıkların açık bir ulusal baskı ve aşağılamanın Toplumumuzdaki kapsamlı ulusal sorunun sınıfsal
olmaktadırlar. hedefi olamayacakları anlamına da gelmez. Bu ulusal kaynağı, tüm öteki temel toplumsal-siyasal sorunlarda
Hırıstiyan ve Musevi azınlıkların mevcut statüsü, azınlıklar dilleri ve kültürleriyle ilgili istemlerle ortaya olduğu gibi, Türk burjuvazisinin gerici sınıf
ulusal sorunda “ulusal-kültürel özerklik” olarak çıktıklarında, benzer baskıların kaçınılmaz olarak egemenliğidir. Kapitalist sömürü ilişkileri, bu ilişkilere
tanımlanan programın uygulanışının tipik bir hedefi haline geleceklerdir. Zira kurulu burjuva sınıf dayalı burjuva sınıf egemenliği, bu ilişkilerin ve
örneğidir. Bu, emperyalizmin ve birinci emperyalist düzeni, Türk kimliği dışındaki herhangi bir ulusal ya sınıfsal egemenliğin mantığı ve kaçınılmaz gerekleri
dünya savaşından itibaren artık tümüyle onun da etnik kimliğe ilke olarak yaşam alanı kavranmaksızın, bir ulusun bir başka ulus üzerindeki
hizmetindeki II. Enternasyonal’in 1920’li yıllarda tanımamaktadır. Tüm ulusal ve etnik kimlikleri ve köleci egemenliği, dolayısıyla da toplumumuzdaki
ulusal sorun konusundaki sözde çözüm programıdır. kültürleri Türk kimliği içinde eritmek ve yoketmek, Kürt sorununun sınıfsal kaynağı kavranamaz. Kürt
Lozan’da emperyalistlerin dayatmasıyla Rumlar ve onun tarihsel çizgisidir ve halen de bu çizgide büyük ulusu ve öteki azınlık milliyetler üzerindeki köleci
Ermenilere tanınan kültürel haklar, bu programın bir gerici kararlılık sergilemektedir. Ya da örneğin ulusal egemenlik, genel olarak toplum üzerindeki
ruhunu ve anlamını da ortaya koymaktadır. Sorunun Suriye ile ciddi bir ihtilaf içerde Arap azınlığı, ya da gerici burjuva sınıfsal egemenliğin özel bir ürünü,
devrimci-demokratik çözümü, ulusal azınlıkların gelecekte Gürcistan ile benzer bir ihtilaf Gürcü ulusal ilişkiler planındaki özgün bir yansımasıdır.
kapalı dinsel-ulusal cemaatler olarak toplumun geriye azınlığı, pekala özel baskıların hedefi haline Başka ulusların köleleştirilmesi yoluyla ekonomik,
kalanından tecritinde değil, fakat ulusal hakları da tam getirebilir. Burjuva sınıf düzeni ve ilişkilerinin siyasal, kültürel ve askeri avantajlarını olanaklı
olarak içermek üzere demokratik özgürlükler mantığında bu her zaman ihtimal dahilindedir. olduğunca büyütmek, her ülkenin egemen
temelinde, toplumun geneliyle gönüllü ilerici Bütün bunları gerçek ve potansiyel sorunlar olarak burjuvazisinin doğal, kaçınılmaz ve genellikle de
kaynaşmasında yatmaktadır. Emperyalizmin ve onun ortadan kaldırmak, her türden ulusal baskı ve tarihten beslenen gerici bir sınıf eğilimidir. Her
hizmetindeki II. Enternasyonal oportünizminin sözde ayrıcalığı ortadan kaldırmak, tüm ulusların ve dillerin ülkenin burjuvazisi, çeşitli türden tarihsel, kültürel ve
çözümleri bu açıdan gericidir, sorunu çözmez yalnızca hak eşitliğini tanımakla olanaklıdır. Bu ise ancak coğrafi olanakları da kullanarak, dolaysız siyasal
farklı biçimler içinde sürdürmeye hizmet eder. proletarya devrimi ve sosyalizm sayesinde olabilir. egemenlik alanını toprak bakımından sürekli olarak
Müslüman kökenli ulusal azınlıkların durumu hiç Ulusal baskı, eşitsizlik ve ayrıcalıklar kapitalist genişletmek ister. Birbirine komşu durumunda
değilse görünüm olarak daha farklıdır. Bu azınlıklar egemenlik ve sömürü ilişkilerinden ayrı düşünülemez. bulunan kapitalist ülkeler arasındaki sonu gelmez
üzerindeki ulusal baskı ilk bakışta fazlaca hissedilmez. Ulusal sorunun tam ve kalıcı çözümünü proletarya çekişme, anlaşmazlık ve çatışmalar kural olarak
Bugün örneğin Çerkezler, Gürcüler ve öteki Kafkas devrimine bağlayan tam da bu nesnel toplumsal buradan kaynaklanmaktadır. Kapitalist dünya
kökenli müslüman azınlıklara yönelik bir ulusal baskı gerçekliktir. sisteminin bağımlı ülkeler kategorisini oluşturanlar da
ve aşağılama görünürde yoktur. Ama bu aynı *** dahil olmak üzere hemen tüm ülkelerin gerici
azınlıkların kamu yaşamı alanında herhangi bir özel Programımızın “Bugünkü düzen altında Kürt burjuvazisinin daha geniş topraklara egemen olmak
ulusal hakları da yoktur. Bu alanda dillerini ulusunun temel ulusal hakları inkar edilmekte, Kürtler anlamında hep de bir “büyük” ülke hedefi gütmesinin
kullanamamakta, genel planda kültürlerini özgürce ve tüm azınlık milliyetler (Araplar, Ermeniler, Rumlar, gerisinde de bu aynı gerici burjuva dürtü vardır. Bu,
yaşayamamakta ve geliştirememektedirler. Buna Lazlar, Çerkezler, Gürcüler vb.) sistematik olarak her ülkenin burjuvazisi için, dolaysız olarak egemen
rağmen müslüman kökenli azınlıklar sorununun ulusal baskı altında tutulmaktadır...” belirlemesi, tüm olduğu coğrafyanın büyütülmesi arzu ve çabasının bir
toplumda kendini fazlaca göstermemesinin gerisinde, kapsamıyla işte bütün bu olgusal gerçekleri dile ifadesi ve yansımadır.
bu azınlıkların daha çok dinsel kimlikleri üzerinden getirmektedir. Türk burjuvazisinin Kürdistan üzerindeki
toplumla kaynaşmaları, ulusal demokratik istemlerle egemenliğinin sınıfsal mantığı da burada anlamını
ortaya çıkmamaları olgusu vardır. Fakat burada, Türk ve Kürt burjuvazisinin bulmaktadır. Kürdistan üzerindeki egemenlik, Türk
burjuvazisi için daha büyük bir coğrafya üzerinde
gönüllü bir kaynaşmışlık ya da ilerici bir organik bütünlüğü
özümsemeden çok, ulusal baskı, inkar ve yasaklamalar dolaysız hakimiyet, daha büyük bir nüfusa yönelik
karşısında bir sinmişlik, bu çerçevede duruma boyun sömürü olanağı, daha büyük bir pazar ve daha zengin
Türkiye’deki ulusal sorunun eksenini ve asıl doğal kaynaklar üzerinde dolaysız denetim demektir.
eğmişlik sözkonusudur. Kaldı ki tüm müslüman
kapsamını Kürt sorunu oluşturduğu için ulusal sorun Türk burjuvazisi Kürdistan üzerindeki
azınlıkların durumu da aynı değildir. Örneğin Arap
programımızın 1. maddesi de doğal olarak Kürt

CMYK
18  Kızıl Bayrak Parti programımızda ulusal sorun / 2 Sayı:2007/11  23 Mart 2007

egemenliğini, daha önce de dile getirdiğimiz gibi, bile bu konuda yeterli bir fikir verebilmektedir.
halefi olduğu Osmanlı İmparatorluğu’ndan bir miras Abdülkadir Aksular, Hüseyin Çelikler, Dengir Mir egemenliğin aracı bir devlet sözkonusudur. Türk
olarak devraldı; başlangıçta Kürt burjuva-feodal Mehmet Fıratlar, Cüneyt Zapsular, Kürt burjuvazisinin burjuvazisinin temsil ettiği milli kimliğin bugünkü
sınıflarının hiç değilse bir kesiminin istek ve iradesine Türkiye’deki genel burjuva sınıf egemenliği içinde egemen sınıf devletine rengini veriyor olması bu
rağmen, dahası onların önderlik ettiği isyanlar serisini tuttukları yeri sergilemektedirler. Onlar son 60 yıllık toplumsal-sınıfsal gerçeğin özüne değil biçimine
bastırarak ve ardından boyun eğmeye mecbur ederek süreç içinde gerçekleşmiş çok yönlü kaynaşmanın ilişkin bir olgudur. Kapsamlı bir ulusal sorunla
korudu ve pekiştirdi. Cumhuriyetin ilk 15 yılına bugünkü simgesi durumundadırlar. yüzyüze bulunan bir toplumda yaşadığımız için, biz
yayılan isyanların bastırılmasının ardından Türk 15 yıllık savaş boyunca ve halen devletin komünistler mevcut egemen sınıfı egemen milli
burjuvazisi, Kürt burjuva-feodal sınıflarını ekonomik, Kürdistan’da 90 bin kişilik bir korucu ordusu istihdam kimlik üzerinden tanımlamayı, yani Türk burjuvazisi
sosyal, kültürel ve elbette siyasal açıdan kendisiyle etmeyi başarabilmesi, bu açıdan ayrıca son derece ifadesini kullanmayı tercih ederiz genellikle. Fakat
bütünleştirmeye yöneldi ve bilindiği gibi zaman içinde önemli bir maddi toplumsal veridir elimizde. Bugünün gerçekte sözkonusu olan, Türk, Kürt ve çeşitli
bunda büyük başarı da elde etti. dünyasında BM üyesi devletlerin önemli bir bölümü milliyetlerden burjuvazinin organik bütünlüğünden
Böylece her iki ulustan burjuva-feodal sınıflar bile bu sayısal çapta bir ordudan yoksundur. Ama Kürt oluşun bir egemen sınıftır. Salt sınıfsal ilişkiler
arası ilişkilerde tümüyle yeni bir tarihi dönem halkının özgürlük mücadelesine karşı bizzat üzerinden baktığımızda, bugünkü egemen sınıf değişik
başlamış oldu. Bu, her iki ulustan burjuvazinin ve Kürdistan’da Kürt aşiretlerinden 90 bin kişilik uluslardan ve milliyetlerden oluşan bir Türkiye
burjuva-feodal tabakaların Türk ulusal devleti istikrarlı bir korucu ordusu kurulabilmiştir. Aradan burjuvazisidir. Ama yineliyoruz; ulusal sorun
bünyesinde sınıfsal kaynaşması dönemi idi. Zaman geçen 20 yıla, bu 20 yılın ulusal uyanış ve bütünleşme gerçekliğinden hareketle, devletin egemen sınıf
içinde bu kaynaşma ekonomik, mali, siyasal, ideolojik alanında sağladığı büyük ilerlemelere rağmen, bu güç üzerinden de yansıyan ulusal kimliğine vurgu yapmak
ve kültürel boyutları kapsayacak düzeyde gelişti ve bugüne dek korunabilmiştir. Korunabilmiştir; zira için, biz genellikle Türk burjuvazisi deriz. Ulusal
sağlam bir biçimde oturdu. Sınıfsal çıkarlar temeline gerisinde, Kürt burjuvaları, büyük toprak sahipleri, sorunun toplumumuzda taşıdığı özel önemden dolayı
dayalı bu organik bütünleşmeyi kapitalist gelişme, aşiret reisleri ve tarikat şeyhleri vardır. Toprak bu nitelemeyi özellikle önemseriz ve tercihen öne
onun toplumsal yaşamın her alanındaki sonuçları ağalarının, aşiret reislerinin, tarikat şeyhlerinin ve çıkarırız.
alabildiğine kolaylaştırdı, ona modern anlamda sağlam elbette Kürt büyük burjuvalarının desteği olmasaydı,
bir iktisadi-sınıfsal zemin kazandırdı, böylece bin bir böyle bir durumun gerçekleşmesi düşünülemezdi. Konunun politik önemi
yolla ve bağla pekiştirdi. Bugün artık her iki ulustan Bu olgu bizi sorunun bir öteki yönüne getirmektir.
burjuvazi, ekonomik ilişkiler ve sınıfsal çıkarlar Bugünün Türkiye toplumunda yarı-feodal toprak Türk burjuvazisinin Kürdistan üzerinde Kürt
temelinde sağlam biçimde içiçe geçmiş durumdadır. sahipleri, aşiret reisleri ve tarikat şeyhleri denilince, burjuva-feodal sınıflarına dayanan, onlardan güç alan
(Bu ilişkilerin tarihsel seyri, daha somut olarak 19. akla doğal olarak öncelikle Kürt egemen sınıfları egemenliği tanımı ve tespiti, programatik ve stratejik
yüzyıldaki ve Cumhuriyet’in ilk evresindeki durumu ve gelmektedir. Zira bu pre-kapitalist ilişkilerin hala da açıdan son derece önemlidir. Ortaya konulacak çözüm
gelişimi, EKİM 1. Genel Konferansı’nın daha önce de belli bir dirençle yaşayabildiği alan öncelikle programının, bu temelde izlenecek stratejik çizginin
sözünü ettiğimiz Kürt Ulusal Sorunu başlıklı Kürdistan’dır. Bu toplumsal olgu, Türk burjuzisinin ve onun ürünü ittifaklar politikasının özüne ilişkin bir
metninde temel çizgileriyle ortaya konulmuştur. Bkz. Kürdistan üzerindeki egemenliğinden ayrı sorundur, burada sözkonusu olan. Çıkışında devrimci
II. ve III. bölümler). düşünülemez. Bunun bir yönü, sömürgeci politikaların bir kimlik taşıyan Kürt ulusal hareketi de başlangıçta
Kürt burjuva-feodal sınıfları, uzun zamandan bir sonucu olarak Kürdistan’da kapitalist gelişmenin genel planda bu tespite dayanıyordu, devrimci-
beridir ve bugün halen, Türk burjuvazisinin Kürdistan ağır ilerlemesidir. Fakat bundan ayrı düşünelemez olan demokratik stratejik çizgisini bu temel üzerinde
üzerindeki egemenliğinin en sağlam toplumsal öteki yönü ise, bu sınıf ve tabakaların Türk burjuva kurmuştu. Fakat mücadelenin elde ettiği ilk önemli
dayanakları durumundadır. Mevcut sınıf ilişkilerinin egemenlik sistemi tarafından her açıdan korunması, ilerlemelerin ardından bu tespitler hızla anlamını
somut çözümlemesi kadar politik süreçlerin verileri de kollanması ve desteklenmesidir. yitirdi, geri plana itildi ve zamanla da terkedildi.
bu konuda fazlasıyla açıklayıcıdır. İlki özel Kürdistan’daki toplumsal ilerlemeyi sınırlamak ve Kuşkusuz bu, ulusal mücadelenin kendi sınırılarında
açıklamaları gereksiz kılacak denli açık bir toplumsal geri toplumsal ilişkileri, dolayısıyla onların temsilcisi dahi sınıfsal bakış ve ölçülerin tümüyle terkedilmesi
olgudur artık. Bugünün Türkiye’sinde egemen sınıf konumundaki geleneksel sömürücü sınıfları olanaklı anlamına geliyordu.
olgusunu Türk ve Kürt burjuvazisinin (artı tüm öteki olduğunca korumak ve kollamak, Türk burjuvazisi Daha somut konuşursak; PKK siyasal sahneye
milliyetlerden burjuvazinin) organik bütünlüğü dışında için Kürdistan üzerindeki köleci egemenliğini çıkarken, Kürdistan’daki sınıfların kendince bir
düşünmek olanağı yoktur. Bu milliyet ötesi sağlam sürdürme politikasının bir gereği olagelmiştir. Zira tahlilini yaptı, Kürt burjuva-feodal sınıflarını Türk
sınıfsal kaynaşma, Kürt kökenli burjuva-feodal geleneksel yapı ve ilişkiler ile bu ilişkilerin temsilcisi burjuva egemeniğinin iç sosyal dayanağı olarak
sınıfları Türk burjuvazisinin Kürdistan üzerindeki egemen sınıflar sayesinde, Kürt halk kitleleri tanımladı. Gelgelelim bu programatik ve stratejik
egemenliğinin sağlam dayanağı haline getirmekte, üzerindeki denetimi korumak alabildiğine tespitler, sonradan izlediği siyasal çizgiye neredeyse
sözkonusu kaynaşma bu temelde gerçekleşmektedir. kolaylaşmıştır. Feodal bağımlılığın her biçimi, aşiret hiç yansımadı, hemen tamamen kağıt üzerinde kaldı.
İkincisi, politik süreçlerin verileri ise, Kürt halkının ve tarikat bağları, sonuçta buna hizmet etmiştir. PKK sınıf olarak Kürt egemenlerine değil, Türk
son 40 yıl içinde yaşadığı büyük ulusal uyanışı, bu Bugün, 40 yıllık yeni ulusal uyanış dönemine ve iki burjuvazisiyle organik bir bütün oluşturan ve sınıfsal
uyanış içinde ya da karşısında oluşan sınıfsal tavırlar onyılı bulan son isyana rağmen, Kürt halkının bir olarak onunla siyasal iktidarı paylaşan sosyal
üzerinden açıklıkla izlenebilmektedir. Herşey bir yana, kesiminin hala da ulusal mücadelenin dışında, dahası katmanlara değil, fakat yalnızca bireysel planda devlet
son onyılların büyük Kürt ulusal uyanışının önemli ölçüde karşısında tutulabilmesi bu sayede yanlılarına, devlet yanlısı tek tek burjuvalara, aşiret
bastırılması çabasında Türk burjuvazisi en büyük olanaklı olabilmiştir ve ancak bu temelde anlaşılabilir. reislerine, toprak sahiplerine, kendi çok bilinen
desteği bizzat Kürt burjuva-feodal sınıflardan almıştır. Partimizin programı Türk burjuvazisinin ifadesiyle salt “TC’nin ajanları”na yöneldi. Bu aynı
Neredeyse 20 yıldır varlığını sürdüren 90 bin kişilik Kürdistan üzerindeki köleci egemenliğinin “içte Kürt mantık tersinden de işledi; devletle işbirliği yapan
korucu ordusu bunun en dolaysız bir kantıdır. burjuva-feodal sınıflar”ına dayandığını söylerken, düşmanımdır mantığının öteki yüzü, benimle işbirliği
Dolayısıyla bu ikincisi ilkini, yani nesnel toplumsal aynı zamanda modern ulusal oluşumu, bütünleşmeyi yapansa dostumdur, ister tarikat şeyhi, ister aşiret reisi,
olguyu, ayrıca doğrulamakta, bu konuda herhangi bir ve birleşmeyi geciktiren, Kürt halk kitlelerini düzenin isterse toprak ağası olsun yaklaşımı oldu. Buradaki
belirsizlik bırakmamaktadır. ihtiyaçları çerçevesinde denetim altında tutmayı ayrım sınıfsal değil, fakat en dar anlamda siyasaldı;
Uzun onyıllardan beridir Kürt burjuva-feodal kolaylaştıran bu sosyo-ekonomik ilişkiler gerçeğine de sınıflar arası değil bireyler arası ayrıma dayanıyordu.
sınıfları Türkiye’deki sınıfsal egemenlik sisteminin bir işaret etmiş olmaktadır. Oysa devrimci bir akım bu ayrımı sınıfsal ölçülerde
parçasıdırlar. Her türden ulusal istemi ve özlemi bir Türk burjuvazisi Cumhuriyeti izleyen ilk isyan yapabilmek, stratejik çizgisini buna dayandırmak,
yana itmiş olmak karşılığında, ekonomide ve ticarette, dalgasının ardından, zaman içinde Kürt burjuva-feodal bunun gerektirdiği bir politik çizgi izlemek
ülke yönetiminde ve devlet bürokrasisinde, sınıflarını kendine entegre etti. Bu sınıfların özel durumundadır. Bundan uzak durmak, Kürt sorununun
parlamentoda, hükümette ve siyasal partiler ulusal varlık imkanını ortadan kaldırdı ve sınıfsal sınıfsal-sosyal muhtevasını gözardı etmek, ulusal
bünyesinde etkin biçimde yer almakta, dolayısıyla planda organik olarak kendisiyle bütünleştirdi. sorunun çözümü ile Kürt toplumunun devrimci
burjuva sınıf egemenliğini her açıdan paylaşmakta, Bugünün Kürt büyük burjuvaları ve toprak ağaları, dönüşümü arasındaki organik bağı koparmak, sonuçta
olanaklarından tam olarak yararlanmakta, elbette Kürt aşiret reisleri ve tarikat şeyhleri, elbette Türk devrimden, devrimci çözüm arayışından kopmak
sorumluluğunu da paylaşmakta, bu sayede ekonomik, kimliği temelinde, Türk burjuvazisi ile içiçedirler ve demektir. Nitekim çıkışında genel manada devrimci
ticari ve mali açıdan sınırlanmaksızın gelişmekte, birlikte Türkiye burjuvazisini oluşturmaktadırlar. Türk bir kimliğe sahip olan Kürt hareketinin zaman içindeki
güçlenmekte, palazlanmaktadırlar. Bugün Kürt burjuvazisi kavramı bu çerçevede sadece devletin evrimiyle bugün tam olarak ulaşmış bulunduğu nokta
kökenli burjuva siyasetçiler hemen her partide etkin milli kimliğini dile getirmek sınırları içinde bir anlam da budur.
bir yer tutmakta, hükümetlerde önemli görevler taşır, ama yalnızca bu sınırlar içinde. Bunun ötesinde (Devam edecek...)
üstlenebilmektedirler. Bugünkü parlamentonun ve çeşitli milliyetlerden büyük burjuvazinin ve büyük
hükümetin bileşimine ve danışman kadrosuna bakmak toprak sahiplerinin birleşik sınıf egemenliği ve bu (Ekim, Sayı: 246, Şubat 2007)
Sayı:2007/11  23 Mart 2007 Ortadoğu emperyalizme mezar olacak! Kızıl Bayrak  19

ABD taşeronlarının Filistin sorununa “çözüm” arayışı

El Fetih’le Hamas “ulusal birlik


hükümeti” konusunda anlaştı
ABD emperyalizminin İran’a karşı önce sunduğu “barış planı”nı yeniden gündeme
oluşturmaya çalıştığı “ılımlı Sünni eksen”in getirdi. Göründüğü kadarıyla şeriatçı rejim,
İngiliz emperyalizmi de başını çeken Suudi Arabistan, “aktif taşeron” Filistin sorununa “çözüm” üretme inisiyatifini de
rolüne soyunmuş görünüyor. Şeriatçı rejimin, ele almak istiyor.
nükleer başlıklı Ortadoğu’da sorunların düğümlendiği Filistin, Suudi Arabistan tarafından ortaya atılan
Lübnan, Irak gibi ülkelerde yaşanan olaylara sözkonusu “barış planı”, İsrail’in 1967’de işgal
füze üretecek! doğrudan müdahil olmaya başlaması,
Washington’da yazılan senaryonun
ettiği topraklardan çekilmesini, bunun
karşılığında Arap ülkelerinin İsrail ile ilişki
ABD’den sonra İngiliz emperyalizmi de nükleer başlıklı
uygulandığına işaret ediyor. kurarak barış anlaşmaları imzalamalarını
füze üretimine yeniden başlamaya hazırlanıyor. Savaş
Emperyalist/siyonist güçlerin öngörüyor. Bu plan uygulanırsa, İsrail’in
kundakçısı çetenin izinden gittiği için Bush’un “fino köpeği”
saldırgan/yayılmacı politikalarıyla sorun yumağı bölgedeki izolasyonu ortadan kalkacak.
ünvanını hakkıyla kazanan Tony Blair, nükleer silah üretimi
haline getirilen bu bölgelerde, Filistin sorunu Böylece Arap dünyasının en şeriatçı rejiminin
konusunda da sadık izleyici rolünü terketmedi.
merkezi bir yer tutuyor. Bundan dolayı, Arap “İsrail’i kurtarma” yaklaşımına uygun içerikte
Hükümetin silah sisteminin yenilenmesine yönelik planı
halkları nezdinde yerlerde sürünen imajını hazırladığı “barış planı”, Arap Birliği’ni de
oylaması öncesinde Avam Kamarası’nda konuşan Tony Blair,
düzeltmeye çalışan ABD, hem İsrail’i kurtarmak, sürece dahil ediyor. Nitekim Mart ayı sonunda
ülkesinin mümkün olan en kısa sürede nükleer silah sistemini
hem de imaj düzeltme girişiminde kısmen de Suudi Arabistan’ın başkenti Riyad’ta toplanması
yenilemesi gerektiğini söyledi. İngiltere’nin ulusal çıkarlarının
olsa başarıya ulaşmak için Filistin sorununu beklenen Arap Birliği’nin Suudi “barış planı”nı
da bunu gerektirdğini, nükleer silah sisteminin yenilenmesinin
“çözmek” istiyor. “Amerikan barışı” diye görüşmesi bekleniyor.
gecikmesinin “saçma” olacağını belirtti.
yutturulmaya çalışılan “çözüm”, bölgedeki Konuyla ilgili açıklama yapan İsrail
Trident adı verilen İngiliz nükleer başlıklı füze sistemi üç
Amerikancı rejimler üzerindeki toplumsal Başbakanı Ehud Olmert de, Arap Birliği’nin
unsurdan oluşuyor: Denizaltılar, füzeler ve bunlara takılan
basıncı hafifletmesi açısından da gereklidir. sunacağı çözüm önerilerini ciddiyetle ele
nükleer başlıklar. Resmi açıklamaya göre İngiltere’de 200
Washington’da tasarlanan “çözümler” şu ana alacaklarını söyledi. Ancak “barış planı”nda bazı
nükleer başlık ve bunları taşıma kapasitesine sahip 4 denizaltı
kadar istenen sonucu veremedi. ABD’nin temel değişiklikler yapılmasını istemekten de geri
bulunuyor.
amaçlarından biri İsrail’i kurtarmak olduğu durmadı. Siyonist bakanlar da, sürgündeki
Nükleer başlıklı füze sisteminin değişmesinin İngiltere’ye
halde, siyonistler altına imza attıkları hiçbir Filistinliler’in geri dönüş hakkının kabul
maliyetinin yaklaşık 20 milyar sterlin olacağı belirtiliyor.
anlaşmaya uymadılar. Zira “Büyük İsrail”i edilmeyeceğini, bu meselenin İsrail’in “kırmızı
Hükümetteki İşçi Partisi’ne mensup bazı milletvekillerinin
kurma hayalleri peşinde koşan siyonist şefler her çizgileri” olduğunu açıkladılar.
bu plana karşı çıkabileceği, ancak ana muhalefetteki
tür çözüme karşılar. Nitekim en iğreti çözüm bile Planın fikir babası görünen Suudi Arabistan
Muhafazakar Parti’nin desteği sayesinde hükümetin planının
İsrail’in yayılma emellerine son vermek Dışişleri Bakanı Prens Suud el Faysal, Ehud
Avam Kamarası’nda onaylanacağı söyleniyor.
anlamına geleceği için, ırkçı-siyonistler şu ana Olmert’in talebini gülünç olarak niteledi. Suud el
Nükleer başlıklı füze üretimi kararı ile, sayısız yalanı
kadar tüm girişimleri sabote ettiler. Faysal’a göre, İsrail önce öneriyi kabul etmeli,
ortaya çıkan Tony Blair ve başında bulunduğu İşçi Partisi’nin,
Elbette direnişçi Filistin halkı da bugüne sonrasında yapılacak görüşmelerle uzlaşmaya
nükleer silahlanma konusunda da seçmenlerini aldattığı ortaya
kadar ABD patentli iğreti çözümleri reddetmiştir. varmanın yolları nasılsa bulunur.
çıkmış oldu. Zira İşçi Partisi nükleer silahların yayılmasını
Zira “barış” diye sunulan tüm planların bir Oysa siyonist rejim, yeni kurulan Filistin
önleme vaadiyle başa geçmişti.
aldatmacadan ibaret olduğu kısa sürede ortaya hükümetini meşru kabul etmeyeceğini daha ilk
Tony Blair’e göre, İngiltere’nin “ulusal çıkarları” nükleer
çıkmıştır. Tezgahlanan bu çirkin oyunlar Filistin günden ilan etti. Küstahlığı elden bırakmayan
başlıklı füze üretimini yeniden başlatmayı gerekli kılıyor.
direnişini tasfiye etmeyi başaramamış, tersine siyonistler, emperyalist güçlerin Filistin’e
“Ulusal çıkarlar” söyleminin kaba bir demagojiden ibaret
direnişin sürekliliğini kaçınılmaz kılmıştır. uyguladığı ekonomik ambargonun devam
olduğu bilinmektedir. Britanya adalarının saldırı altında
Hamas’ın 2006 yılı başlarında yapılan etmesini de talep ediyor. Yani İsrail, bir anlaşma
olduğunu, böylesi bir tehditi savuşturmak için nükleer başlıklı
seçimlerden zaferle çıkması, Filistin halkını olacaksa bile, anlaşmanın, Filistin yönetimine
füze gerektiğini “fino köpeği” bile iddia edemiyor. Bu
topyekûn bir saldırıyla karşı karşıya bıraktı. utanç verici bir teslimiyeti dayatan içerikte
durumda “ulusal çıkarlar”, olsa olsa İngiliz tekellerinin çıkarlı
Emperyalist/siyonist güçlerin uyguladığı olmasını istiyor. Bu durumda kurulmaktan olan
olabilir. İngiliz ordusu Afganistan, Irak vb. ülkelerin işgaline
ambargo ile Filistin halkı, Hamas’a oy verdiği “ulusal birlik hükümeti”nin, söylendiği gibi
onbinlerce askerle katılarak “ulusal çıkarlar”ın ne anlam ifade
için aç bırakıldı. Ambargoyu delmeyi göze Filistin’de yeni bir dönemi başlatması pek olası
ettiğini gösteriyor.
alamayan Arap rejimleri, fiilen ABD-İsrail görünmüyor.
Emperyalist saldırganlık ve savaş politikasının önde gelen
ikilisinin suç ortağı oldular. Böylece ilerleyen ABD’nin çizdiği çerçeveye uygun olarak
suç ortaklarından biri olan Tony Blair’in “ulusal çıkarlar”
aylarda yaratılan kaos ortamında kışkırtılan iç Filistin sorununu “çözme”ye soyunan Suudi
derken sömürgeci zihniyeti dışavurduğuna kuşku yoktur. Zira
çatışmalar onlarca Filistinli’nin hayatına Arabistan rejiminin, İsrail’i sıkıştıran bir tutum
o, Irak’ın işgali konusunda en az haydutbaşı Bush kadar
maloldu. içine girmesi mümkün değil. Zira şu ana kadar
hevesliydi.
Ambargonun üzerinden neredeyse bir yıl Washington patentli veya onaylı hiçbir planda bu
Hatırlanacağı gibi Irak işgalinin gerekçesi, Saddam
geçtikten sonra sahneye çıkan Suudi Arabistan yönde bir madde yer almamıştır. Alması da
Hüseyin rejiminin kitle imha silahları ürettiği yalanına
rejimi, Filistin yönetimi başkanı Mahmut beklenemez. Oysa kısmi bir çözüm için bile
dayandırılmıştı. Ancak bu iddianın yalan olduğunu artık tüm
Abbas’la Başbakan İsmail Haniye İsrail’in mültecilerin dönüş hakkı, yerleşimlerin
dünya biliyor. Buna karşın, dünyanın en büyük kitle imha
başkanlığındaki heyetleri Mekke’ye çağırarak boşaltılması, Kudüs’ün statüsü gibi temel
silahları deposu olan iki emperyalist gücün, ABD ile
Filistinlileri “barıştırdı”. Bu arada “ılımlı Sünni sorunlarda sıkıştırılmasını şart koşuyor.
İngiltere’nin nükleer başlıklı füze üretimini yeniden
eksen”in diğer iki bileşeni Ürdün’le Mısır’ın İsrail’i temel sorunlar konusunda geri adım
başlattığını da dünya biliyor. Burada “yenileme” söylemi
gerici rejimleri de aynı yönde yoğun çaba atmaya zorlamayan girişimlerin, Filistin halkının
aldatıcı olmamalı. Bu, teknolojinin sunduğu yeni olanaklarla
harcadılar. Bir ayı aşkın devam eden çabalar bu sorunlarına çözüm üretme iddiası, en hafif
kitle imha silahı üretiminin resmen başlatılmasıdır.
sonucunda Mahmut Abbas ve İsmail Haniye deyimle ikiyüzlülüktür. Dolayısıyla ABD
Evet, insanlık ve dünya üzerindeki yaşam alanları kitle
“ulusal birlik hükümeti” kurma konusunda vesayetindeki Suudi Arabistan’ın yeni bir
imha silahlarının tehditi altındadır. Ancak bu silahlar Irak veya
anlaşmaya vardılar. mizansen sahnelemenin ötesine geçebilme
İran’da değil ABD-İngiliz emperyalistleri, siyonist İsrail ve
Hamas’la El Fetih’in “ulusal birlik hükümeti” ihtimali son derece düşüktür. Bir kez daha altını
diğer emperyalist güçlerin stoklarında bulunmaktadır. konusunda anlaşmaya varmalarını sağlayan çizmek gerekir ki, halkları gerici rejimlerin
Suudi Arabistan, bir hamle daha yaparak 5 yıl planları değil, direniş özgürleştirecektir.
20  Kızıl Bayrak Kahrolsun emperyalizm! Sayı:2007/11  23 Mart 2007

Şeriatçı rejim bir kez daha sahnede!

Bağdat’ta yeni kukla hükümet


kurma arayışları!
Suudi Arabistan’ın Amerikancı rejimi Lübnan ve Sömürge valisi Zalmay Halilzad’ın Bağdat’ta yapılan
Filistin’den sonra kirli ellerini Irak’a da uzattı. uluslararası konferansın hemen ardından Ürdün’ün
Bağdat’taki Nuri el Maliki hükümetini, İran’a yakın başkenti Amman’a yaptığı sürpriz ziyaretin amacının da
durduğu gerekçesiyle tasfiye etme hazırlığının baş bu gelişmeyle ilgili olduğu belirtiliyor. Zalmay
aktörlerinden biri olarak sahneye çıkan Suudi Arabistan, Halilzad’ın Ürdün ziyaretinin, Amman’da tedavi gören
Washington’daki efendileri için canla başla çalışmaya Irak “Cumhurbaşkanı” Celal Talabani’ye geçmiş olsun
devam ediyor. ziyareti olduğu açıklanmıştı.
Söz konusu girişimin Irak’taki sömürge valisi Halilzad’ın Talabani’ye yeni oluşuma verdiği desteği
Zalmay Halilzad ile ABD ajanı olarak bilinen eski kukla ve Nuri el-Maliki hükümetinin değiştirilmesi
başbakan İyad Allavi gibi isimler tarafından başlatıldığı konusundaki görüşlerini Talabani’ye aktardığını belirten
bildiriliyor. Suudi Arabistan’ın da içinde yer aldığı siyasi gözlemciler, İyad Allavi’nin “Ulusal Kurtuluş
ABD-İyad Allavi girişiminin, Birleşik Irak İttifakı Hükümeti” adlı bir plan hazırladığını ve bu plan
listesinden “başbakan” seçilen Nuri el Maliki Nitekim Erbil’de Barzani ile görüşen İyad Allavi’nin, doğrultusunda illere askeri valiler atamak üzere
başkanlığındaki hükümeti devirmeyi amaçladığı planını, Türkiye’de düzenlenmesi beklenen uluslararası planlama yapıldığını belirtiyorlar.
söyleniyor. konferansa “Irak’ı kurtarma planı” olarak sunacağı Bu arada Kuzey Irak’taki Özerk Yönetimin Başkanı
Son günlerdeki görüşme trafiği, bu savın somut belirtiliyor. Mesut Barzani ile İyad Allavi, Suudi Arabistan Kralı
dayanakları olduğuna işaret ediyor. Yeni koalisyon kurma kararını Mısır, Suudi Abdullah bin Abdülaziz tarafından Riyad’ta
Hedeflenen planın başarıya ulaşması durumunda, Arabistan ve Ürdün’e yaptığı geziden sonra açıklayan buluşturuldu. Suudi Arabistan rejiminin amacı belli;
İyad Allavi’nin “başbakan” olacağı söyleniyor. Bazı İyad Allavi, bu geziden önce de ABD’nin Bağdat’taki Nuri el Maliki hükümetini saf dışı edip yeni bir kukla
kaynaklar, Zalmay Halilzad ile birlikte eski “başbakan” sömürge valisi Büyükelçisi Zalmay Halilzad’la birlikte hükümet oluşturmaya çalışan İyad Allavi’ye Kürt
İyad Allavi’nin Tarık Haşimi grubuyla birlikte ittifak Kürdistan bölgesine gitmiş ve Kürt ittifakının yeni partilerinin destek vermesini sağlamak.
kurduğunu ve bu ittifaka Kürt İttifakı’nın Barzani kurulacak koalisyona katılması için Barzani’den destek Riyad dönüşü Erbil’de basın açıklaması yapan Mesut
liderliğindeki kesimini katmaya çalıştığını kaydediyor. talebinde bulunmuştu. Barzani, Suudi Arabistan yönetiminin Kürtlerin haklarını
desteklediğini, Suudi Arabistan’la ikili ilişkileri ve
Irak’taki son durumu mütalaa ettiklerini ifade etti.
Barzani’nin sözlerinin somut bir temele dayanıp
Airbus çalışanları tüm Avrupa’da alanlardaydı! dayanmadığı belli değil, ama Suudi Arabistan rejiminin
ezilen halklara dost olmadığı aşikâr. Hele Kürt halkına
Avrupa Hava Savunma ve Uzay Şirketi EADS, geçtiğimiz günlerde AİRBUS’la ilgili yeniden yapılanma kesinlikle dost değildir. Çünkü uzun yıllar Saddam
planı (Power 8) çerçevesinde 10 bin kişiyi çıkaracağını açıklamıştı. Buna göre Almanya’da 3.700, Fransa’da Hüseyin rejimine destek veren, ulusal-demokratik
4.300, İngiltere’de 1.100 ve İspanya’da 400 kişiyi işten çıkaracak; Almanya’da Varel ve Laupteim’deki fabrikalar haklarını talep eden Kürtleri ise “hain” ilan eden bu
ile Fransa’daki St. Nazaire fabrikalarını satışa sunacak; Nordenham’daki fabrikayı da tekelin bir ortağına şeriatçı rejimden başkası değildi. Dahası Suudi Arabistan
devredecekti. Şu an Airbus işletmelerinde 57 bin kişi çalışıyor. rejimi, Kürt halkının katledilmesinin suç ortağı da
Buna karşı Almanya ve Fransa’da grevler, eylemlilikler, iş bırakmalar gerçekleştirildi. Avrupa Metal sayılır. Zira Halepçe’de kullanılan kimyasal silahların
Sendikaları Birliği (EMB), 16 Mart günü yan sanayi kolları da dahil olmak üzere tüm çalışanlarını Avrupa
Suudi Arabistan Riyaliyle alınmış olma ihtimali çok
çapında ortak bir eyleme çağırmıştı. Bu çağrıya uyan Alman, Fransız, İngiliz, İspanyol ve Belçikalı işçiler, 16
Mart günü Avrupa çapında alanlara çıktılar. Onbinlerce Airbus çalışanı, Power8 Programı’na karşı Avrupa yüksektir. Nitekim Halepçe katliamı, Kuveyt işgaline
çapında ortak iş bırakma eylemi gerçekleştirdi. kadar Suudi Arabistan toplumundan gizlenmişti.
Almanya’da 25 bin kişi grev ve yürüyüşlerle Airbus’ta tensikatları, işletmelerinin devredilmesi ve satılması Medyanın devletin sıkı denetimi altında olduğu bu
planlarını protesto ettiler. Eylemde yapılan konuşmalarda “Bizler Almanya ve Avrupa’da Airbus çalışanları ülkede, Halepçe katliamının kamuoyu tarafından
EADS tekeline karşı mücadele ediyoruz, birbirimize karşı değil”, “Güçlülüğümüz birliğimizde ve bilinebilmesi için Kuveyt’in işgal edilmesi gerekmişti.
kararlılığımızda!” diyerek Fransız işçi kardeşleri ile omuz omuza mücadele edeceklerini vurguladılar. Son dönemde Suudi Arabistan rejimi ve onun
Sadece Hamburg’da, Bremen, Stade, Buxtehude, Varel, Nordenham ve Laupheim işletmelerinden gelen 20
bin kişi alanlardaydı. Eylemlerde geniş bir gençlik katılımı dikkati çekiyordu. Varel’de grev kolu fabrika
sermayesiyle yayın yapan medya kuruluşlarının Kürtleri
kapılarını yine tutmuş vve ateşler yakmıştı. “keşfetmesi” bir tesadüf değil. Şeriatçı rejim durduk
İG-Metal Şefi Jürgen Peters Hamburg’da yaptığı konuşmada “menejerlerin hatası ile ortaya çıkan maddi yerde Kürt halkına dost olamayacağına göre, bu yoğun
sorun işçilere fatura ediliyor” diyerek işten çıkarmaların gündeme gelmesi durumunda “sert mücadelelerden” “ilginin” tek geçerli nedeni olabilir; o da, Nuri el Maliki
bahsetti. Ama sadece Almanya’da değil, Fransa, İspanya ve İngiltere’deki işyerlerinde de aynı oyunlar hükümetini yıkma planına Barzani-Talabani
oynanıyor. önderliğindeki Kürt güçleri dâhil etme çabasıdır.
Fransa’da 10 bin Airbus çalışanı greve giderek, alanlarda tensikatları protesto ettiler. 1100 kişinin işten Bu hesabın tutup tutmayacağı henüz belli değil. Zira
atılacağı açıklanan Toulose’deki ana işletmelerde çalışan 7.500 işçi ve memur aileleriyle birlikte protesto
yürüyüşü yaparken, yan sanayi kollarında çalışanlar da çağrıya uyarak greve gittiler..
Suudi Arabistan’ı ziyaret eden Mesut Barzani, plana
Méaulte’deki Airbus çalışanlarının %80 i de grev çağrısına uyarak iki saat işi durdurdular. dâhil olmayacağını açıladı. Birleşik Irak İttifakı Lideri
Saint-Nazaire de çalışanlar işi bırakarak protesto yürüyüşü yaptılar. Abdülaziz el-Hekim’i telefonla arayan Barzani, Nuri el-
Paris’teki protesto gösterisi ise EADS tekelinin önünde yapıldı. Buradaki gösteriye Belçika’daki Airbus’a mal Maliki hükümetini desteklediğini bildirdi. Irak
üreten yan sanayi kolunda çalışanlar da katıldı. “cumhurbaşkanı” Celal Talabani’nin de benzer bir tutum
Fransız sendikacılar yaptıktıkları konuşmalarda gerekirse eylemlerini sertleştirerek sürdüreceklerini içinde olduğu bildiriliyor. Ancak ABD emperyalizminin
vurguladılar. Nuri el Maliki hükümetini yıkma konusunda ısrarcı
İngiltere’de de Airbus çalışanları Avrupa çapında eylem günü çağrısına uyarak Chester’de protesto
toplantısı yaptılar. 15 Mart günü de Broughton’daki işletmede 5 bin kişinin katıldığı bir toplantı gerçekleşmişti.
olması halinde, Barzani-Talabani ikilisinin şimdiki
İspanya’da toplam 9 bin kişinin çalıştığı 3 işletmede 3 bin Airbus çalışanı “Tensikatlara ve fabrikaların duruşlarını korumalarının zor olacağını tahmin etmek
kapanmasına hayır!” şiarı altında bir saat iş bıraktı. EADS’in İspanya’daki diğer 7 işletmesinde de dayanışma güç değil.
mitingleri yapıldı. Suudi Arabistan-Zalmay Halilzad-İyad Allavi
Airbus yanlış hesaplardan dolayı zarar ettiği ve rekabet etme kapasitesinin güçlenmesi için yeniden oluşumunun Nuri el Maliki hükümetini yıkmaya
yapılanmaya gitmesi gerektiği açıklamasının koca bir yalan olduğunu, Tüm İşyeri Temsilciler Meclisi Başkanı muvaffak olup olmayacağı bilinmez, ama Riyad’taki
Rüdiger Lütjen açıkladı. Lütjen, “sipariş defterlerinin dolu olduğunu ve bu güzetildiğinde ne Toulouse ne de kokuşmuş şeriatçı rejimin İran’a karşı Amerikan
Hamburg’daki çalışanların işlerini kaybetmek zorunda olmadıklarını” açıkladı.
Gerçekte Power 8 bir yeniden yapılanma programı değil, tersine tekel için daha fazla kâr programıdır.
emperyalizmi adına çalışmaya karar verdiğine şüphe
kalmamıştır.
Sayı:2007/11  23 Mart 2007 Emperyalizm Ortadoğu’dan elini çek! Kızıl Bayrak  21

ABD ve İsrail’in İran ve Suriye’ye


yönelik tehditleri
Abu Şehmuz Demir

Beyaz Saray’daki savaş çetesinin başı ABD alınması için ne gerekiyorsa yapılması doğrultusunda
başkanı George Bush ve ekibi tarihe savaş tanrısına ABD ve emperyalist merkezlerin yürütülmektedir. Bu anlamda Beyaz Sarayın açık sözlü
aşık olmuş aparat olarak geçmek istiyorlar. Bu savaş başkan yardımcısı ve bir o kadarda provokatif olan
çetesi Afganistan ve Irak’tan sonra, yaralı bir hayvanın bölgeye yönelik sopa ve havuç Dick Cheney, “umarım İsrail ABD’den habersiz İran’a
sağa sola saldırması gibi, İran’a yönelik de bir siyaseti çok yönlü işliyor. Asıl bir saldırı düzenlemez” diyerek adeta İran’ı provoke
kudurganlık sergileyip öyle ömrünü tamamlamak etmeye çalışıyor. ABD’nin stratejik planlarının
istiyor. G. Bush ve ekibinin hayata geçirmek mesele ise, İran’ın ABD karşısında çerçevesini uluslararası müttefiklerine ve dünyaya en
istedikleri, Amerikan değerlerinin dünyada olduğu gibi elde ettiği bölgesel güçtür. İran’ın iyi izah eden Dick Cheney’in kendisidir. Çünkü
bu gücünü ABD’ye dayatması ve
Ortadoğu’da da kök salıp yayılmasını amaçlayan, bu G.Bush ve ekibinin tüm stratejik hedeflerinin
değerlere biat eylemeyenlerin ise askeri müdahalelerle planlayıcısı ve uygulayıcısıdır. Bu yılın başlarında
bertaraf edilmesine dayanan ve ABD’nin bugüne kadar gel Filistin’i, Lübnan’ı, Irak’ı vs. G.Bush’un “yeni Irak stratejisi” çerçevesinde Irak’a
üretmiş olduğu birçok doktrinin karışımı olan G.
Bush’un dış siyaset doktrini, ağırlıklı olarak Wilson
konuları görüşelim demesidir. daha fazla asker gönderme vb. gibi yaptığı
açıklamalardan sonra, Dick Cheney “İran’ın bulanık
ve Jacksonizm eksenli olarak şekillenmiştir. suda balık avladığını herkes biliyor ve İran’ın, Irak’ta
Bu her iki doktrinin temel kavramları, yayılmacı “ABD savunma onarımı” şeklinde yeniden gözden istikrarsızlık yaratma çabalarını görmek istemiyoruz”
ve saldırgan stratejiler üzerine inşa edilmiştir. geçirildi ve 11 Eylül saldırısından sonra “ABD Ulusal sözleriyle, bölgeye yönelik yayılmacı politikalarını
Wilson’un “Amerikan yayılmacılığı” olarak ünlenen Güvenlik Stratejisi” olarak yeniden düzenlendi. Bu izah ederek, İran karşıtı cepheye gönderme yapıyor ve
stratejisi, Amerikan değerlerinin korunması için strateji gereğince, ABD’nin dünya ölçüsündeki İran’ı tehdit ediyordu.
uluslararası alanda bir takım değişiklikleri kapsıyordu. egemenliğinin pekiştirilmesi ve Ortadoğu’da “teröre Dikkat edilirse, Irak savaşı öncesi sinirleri germe
Bunlar, Amerika’nın ulusal güvenlik stratejisi destek veren” devletlere karşı mücadele edilmesi savaşı denen psikolojik ve kültürel saldırı şu an İran’a
doğrultusunda askeri, siyasi ve ekonomik gücünün amacı doğrultusunda, Müslüman dünyasına karşı (burada İran’a yönelik birkaç hava saldırısı dışında
uluslararası alanda etkili olabilmesi için, ABD terörü destekleyenler olarak karalama kampanyası ABD’nin bir kara savaşını göze alacağını
değerlerini benimseyen ve koruyan hükümet ve başlatılarak, hakir ve küçümseme propagandasının söylemiyoruz) yönelik sürdürülüyor. Yani Arap-İsrail
rejimlerin işbaşına getirilmesi vb.’ni kapsıyordu. Buna sürdürülmesi gerekiyor. savaşları sırasında İsrail’in başvurduğu kışkırtma,
mukabil kendi başına buyruk davranan ve ABD Bu Beyaz Adamın ırk üstünlüğüne dayanan yıldırma ve korkutmayı, kendi yenilmezliğini empoze
çıkarlarına çomak sokan “muhalif” rejim ve devletlerin Mesihçi anlayışın kendi dışındakini etme ve düşman psikolojisini bozmayı amaçlayan
de bertaraf edilmesi için askeri güç ile etkisiz hale dışlayan/ötekileştiren bakışıdır. Edward W. Said, Batı psikolojik savaş stratejisini, bugün bölgeye yönelik
getirilmesi, ABD’nin öncelikleri arasında yer alıyordu. merkezlerinin ve özellikle ABD’nin Ortadoğu’ya olarak ABD arkasına aldığı güçler ile sürdürüyor.
Bunu bugün bu bağlamda G. Bush ve ekibi bakışlarını şöyle izah eder: “Washington’daki yüksek İran’a yönelik nükleer eksenli dayatılan süreçte
sürdürüyor. Onlar ABD emperyalizminin dünyada görevliler arasında ve diğer çevrelerde Ortadoğu’nun İran’ın böyle bir güce sahip olup olmamasının payı
hakim kılınması için “ilahi misyon”u adeta kurtarıcı haritasını değiştirmekten söz ediliyor sık sık. Ne var ki olsa da, mesele salt nükleer değildir. Hatta bugün İran
Mesih olarak üstlendiklerini iddia ediyorlar ve bu iş genelde ‘Şark’ sayesinde Napolyon’un böyle (nükleer) bir çalışmadan vazgeçiyorum dese
dünyaya da “adalet, barış, özgürlük, insan hakları ve onsekizinci yüzyıl sonunda Mısır’ı işgalinden beri, dahi, ABD’nin İran’a yönelik saldırgan tutumundan
demokrasi” için savaştıklarını söyleyerek emperyalist ‘İşte Şark’ın tabiatı budur ve ona buna göre muamele vazgeçeceğini söylemek zor. Bölgedeki emperyalist
yayılmacılıkta ısrar ediyorlar. Bu çerçevede ABD’nin etmemiz gerekir’...” söylemiyle yapılıyor. (Edward W. politika dikkatle izlendiği zaman, ABD ve
müttefikleri ‘hayır cephesi’ne oturtulurken, Said, Şarkiyatçılık, Batının Şark Anlayışları) müttefiklerinin yaptığı açıklamaların, İran’ın nükleer
Amerikanın hegemonyası için Doğu da şer ve şeytan 11 Eylül saldırısından sonra, George Bush asıl faaliyetinden ziyade bölgedeki etkinliği üzerine olduğu
eksenine konuldu. 2001 yılında Afganistan’ın niyetini söyleyerek ağzından kaçırdığı “Haçlı seferi” görülecektir. Yani ABD ve müttefikleri tarafından
işgalinden sonra 2003 yılında da Irak işgal edildi. Beyaz Adamın bilinçaltının dışavurumudur. Batı İran’a bölgeden “elini çek” mesajları veriliyor. Aynı
Şimdi sıranın İran veya Suriye’ye geldiği çerçevesinde merkezlerinin Doğu’yu yani Müslüman dünyasını mesaj bir diğer şekliyle İran ile ilişki içerisinde olan
bir psikolojik savaş sürdürülüyor. Her ne kadar sorgulayan bakışı, ona topyekûn terör ve gericilik bölge devletlerine de veriliyor. Batı merkezlerinin
İsrail’in Lübnan’a yönelik 34 günlük savaşında bu temelinde yaklaşması tamamen ideolojik temellidir. yüksek düzeyli memurlarının bölgeye birinin gidip
ortam doğmuş olsa da, Suriye ve İran’a bir ders Batı merkezli medyanın iletişim ve görsel araçlarının birinin gelmesinin, hatta geçen hafta Javier Salona’nın
vermek zaten planlanmıştı. Velakin bu olmadı. ilk gündem maddesi Müslüman coğrafyasına yönelik Suriye’ye gidişinin amacı da buydu.
Bu aparatın Tel Aviv’deki refikleri ise, özellikle sairleştirmedir. “Terör, terörist” sözcüklerini öne Kısacası ABD ve emperyalist merkezlerin bölgeye
2003 Irak savaşından bu yana, İran’ın dizginlenmesi çıkararak, adeta ABD’nin İran’a ve bir başka yere yönelik sopa ve havuç siyaseti çok yönlü işliyor. Asıl
için ne gerekiyorsa onun yapılması için büyük çaba saldırması için kamuoyunu kışkırtıyor ve kamuoyu mesele ise, İran’ın ABD karşısında elde ettiği bölgesel
içerisindeler. Irak’ın işgaliyle birlikte İran’ın ve yaratıyorlar. Aynı medya araçları Irak’ta, güçtür. İran’ın bu gücünü ABD’ye dayatması ve gel
Suriye’nin koltuğunun altına yerleşen İsrail, her iki Afganistan’da, Filistin’de vb. yerlerde her gün onlarca Filistin’i, Lübnan’ı, Irak’ı vs. konuları görüşelim
ülkenin de sınırlarına bir adım daha yaklaşarak Irak sivilin ABD, İsrail ve müttefiklerince öldürülmesine ya demesidir. Bu konuda İran’ın ABD’ye gel bölgeyi ve
üzerinden bu ülkelere yönelik tehdit, provokasyon, kerhen yer veriyorlar yada hiç yer vermeyip terörün iç nükleer sorunu görüşelim şeklinde kaç kez İsviçre
casusluk vb. faaliyetleri sürdürmektedir. Irak yüzünü bizzat gizliyorlar. Bu çerçevede G. Bush ve kanalıyla gönderdiği diplomat ve aracıları ABD’nin
savaşından bu yana ABD ve İsrail’in hedefinde İran’ın ekibinin şu an hedefine koyduğu İran’a ve bölgeye geri çevirdiği sır değildir. Yani sözün özeti olarak,
dizi getirilmesi ve mümkünse dişinin kırılması var. yönelik sürdürdüğü savaş, psikolojik savaş ve kültürel Beyaz Saray ve Tel Aviv’deki savaş aparatı, bölgedeki
Ayrıca ABD Ortadoğu enerji kaynakları üzerinde tek saldırı faaliyetleri, ABD’nin bölge üzerinde ekonomik, sorunları kendileriyle aynı masada ve koridorlarda
hakimiyeti sağlamak için dünyayı İran’a karşı askeri, ideolojik ve jeopolitik hegemonyasının görüşecek bir Doğu ülkesini görmek istemiyorlar.
kışkırtıyor ve İran’la boğuşmanın zeminlerini pekiştirilmesidir. Öte yandan ABD, İsrail ve müttefikleri, İran
yokluyor. Zira, ABD’nin Ortadoğu’ya yönelik planladığı ve tarafından Ortadoğu’nun önemli stratejik noktalarında,
Beyaz Saray’daki savaş aparatı ve Tel Aviv’deki ürettiği stratejilerde her ne kadar kendi çıkarları Irak’ta, Suriye’de, Lübnan’da, Filistin’de ve Körfezde
ortaklarının Ortadoğu’ya yönelik hakimiyet öncelikliyse de, İsrail devleti bu stratejilerin ortağı ve “köşeye” sıkıştırılmış durumda. Onlara göre,
stratejisinin plan ve projeleri, petrol ve ekonominin müttefiki olarak önemli bir yerde durmaktadır. ABD Ortadoğu’da böyle bir gücün varlığı emperyal
ötesinde, ideolojik boyutlar taşıyor. Birinci Körfez öncülüğünde Irak eksenli sürdürülen Ortadoğu’daki stratejinin geleceği açısından engel teşkil yaratacağı
savaşından sonra, 1993 yılında, Ortadoğu’ya yönelik hegemonya savaşı İsrail’e stratejik derinlik olanakları için kabul edilemez. Hele kitab-ı mukaddesin “vaat
olarak “Amerika savunma stratejisi bildirgesi” olarak sağlayarak yayılmacı ve işgalci emelleri doğrultusunda ettiği büyük İsrail devleti” için dua eden hahamlar ve
hazırlanan plan daha sonra Dick Cheney öncülüğünde İran, Suriye vs. gibi ülkelerin kıskaç ve denetim altına “Araplar olsa olsa İsraillilere kölelik eder” diyen ırkçı
22  Kızıl Bayrak Emperyalizm Ortadoğu’dan elini çek! Sayı:2007/11  23 Mart 2007

Siyonistler için asla! bu açıdan sıkıştıkça, yeni musibet (yani felaket) Cumhurbaşkanı Mahmud Ahmedinejad, İran’ın
İran Mollaları bunu çok iyi görüyor, ABD ve ortamlarını körüklüyorlar. Başta ABD olmak üzere nükleer faaliyetlerine yönelik olarak “Bu trenin geri
müttefikleri karşısında sorunu bilinçli olarak salt Batılı emperyalist merkezler bugün İran’ın nükleer vitesi ve freni yok” diyerek, nükleer çalışmaları sürekli
İran’ın nükleer konusu üzerinde yoğunlaştırıyorlar. problemini öne çıkartsalar da, bölge için petrolün ilerleyen bir trene benzetiyor.
Çünkü bu eksende İran’a yönelik bir askeri haydutluk ötesinde asıl hedefledikleri askeri, ekonomik, siyasi, Sonuç itibarıyla, İran Mollalar rejimi, nükleer
İslam dünyasında büyük tepkiye neden olacaktır ve ideolojik ve jeopolitik amacın gerçekleşmesidir. konusunda başta kendi halkı olmak üzere bölge ve
yukarda da belirttiğimiz gibi “Haçlı seferi” saldırısı Bunu Mollalar rejiminin Acem politikacıları iyi bölge dışından aldığı destek ile ABD ve
olarak algılanabilecektir. görüyor, buna göre de taktiksel ve stratejik olarak usta müttefiklerinin saldırgan politikalarına karşı şu an dik
Ayrıca İran ne Irak ne de Afganistan’dır. İran, davranmaya çalışıyorlar. İran Mollalar rejiminin duruşunu sürdürüyor.
engin ovaları ve yüksek dağları ile, 1 milyon 600 vitrininde radikal ve “reformcular” olarak bilinen
kilometrekarelik yüzölçümü ile, 70 milyonu aşkın kesimlerden kendilerine yönelik süreçle ilgili çeşitli 1
Zbigniew Brzezinski, Yeni strateji savaş habercisi,
nüfusuyla önemli bir güçtür ve yanısıra üç bin yıllık taktiksel açıklamaları görmek mümkün. İran’a yönelik aktaran Global Siyaset.com
bir tarihe ve derin bir kültürel varlığa sahiptir. Bush’un Batının izlediği çifte standarta dayalı politikalara karşı, (Bu yazı aracılığıyla herkesin, başta Kürt halkı
ataları daha devlet sistemlerini bilmezken, İran Asya İran’ın sağından soluna kadar her kesim, İran neden olmak üzere Mezopotamya halklarının Newroz
toprakları üzerinde Roma imparatorluğuna karşı böylesi bir güçten mahrum edilmek isteniyor diyerek, Bayramını kutlar ve bölge halklarına barış, özgürlük
imparatorluklar kurmuş bir ülkedir. İran kendi askeri İran’ın nükleer çalışmasını destekliyor. Bu anlamda ve demokrasi getirmesini dilerim).
gücünün dışında, Şii geleneği köklerine dayanan ve halkın desteğini arkasına almış olan İran’ın sivri dilli 18 Mart ‘07
bin yıl önce bugünkü ABD’nin kendisi gibi yayılmacı
ve sultacı olan Selçuklu devletine diz çöktüren ve
Haçlı seferlere karşı güçlü direniş sergileyen Hasan
Sabbah öğretisine yakınlığıyla bilinen, İran’ın elinin ODTÜ’de Ortadoğu paneli
altında Hizbullah ve benzeri gibi güçlü, ABD karşıtı Geçtiğimiz hafta yükseltilen milliyetçiliğe, şovenizme ve faşizme karşı Yaşasın Halkların Kardeşliği
atomize olmuş insani silahlar ile kendine saldıran Günleri çerçevesinde düzenlenen etkinliğin ardından 20 Mart günü saat 16.30’da bir panel düzenlendi.
güç/güçlere bölgede ve dünyada kan kusturma Panelin başlığı ”Ortadoğu: Ateş Çemberi”ydi. Panelde ABD’nin Irak’ı işgalinin 4. yıldönümünde,
imkanlarına sahiptir. Nitekim, ülkenin iç ve dış Ortadoğu’da değişen dengeler, çatışmalar, çıkarlar, çıkmazlar ele alındı. Petrol, para ve dünya hakimiyeti
siyasetinde en son sözü söyleyen dini lider Ayetullah ekseninde Ortadoğu konusu işlendi. Panel Kerkük, Musul, Türkiye’nin kırmızı çizgileri vb. alt başlıklardan
Ali Hameney; “Eğer saldırıya uğrarsak dünyanın dört oluşuyordu. Etkinliğe panelist olarak Haluk Gerger ve Temel Demirer katıldılar.
bir yanındaki ABD çıkarlarını hedef alacağız” diyor ve İlk olarak Haluk Gerger söz aldı. Ortadoğu’yu anlamak için Ortadoğu’nun tarihine bakmak gerekir diyen
dünya deniz ticaretinin merkezi olan “Hürmüz Boğazı Gerger, bu bölgede yüzyıllardır süren çıkar çatışmalarını, emperyalistlerin Ortadoğu’yu nasıl
ve Körfez’deki petrolün dünyaya akışını” şekillendirdiğini, bölüp parçalayarak yeni devletler kurduğunu, işbirlikçi iktidarlar yarattığını anlattı.
baltalayacaklarını söylüyordu. Zaten petrol hali Sovyetler Birliği’nin Ortadoğu’daki ilerici rolüne vurgu yaptı. 1. ve 2. emperyalist paylaşım savaşları
hazırda en ufak bir çalkantıda kapitalizmin borsa sonucunda Ortadoğu’da egemenlik kurma noktasında birçok emperyalist devletin çıkarlarının çatıştığını
merkezlerini altüst etmekteyken, ABD’nin ve söyledi. Türkiye’nin, Ürdün’ün kurulmasının, Irak ve Suriye’nin parçalanmasının tam da İngiliz ve ABD
müttefiklerinin İran’a karşı askeri bir müdahale emperyalizminin çıkarları doğrultusunda gerçekleştiğini belirtti. Tüm bunları emperyalizmin çıkarları
girişimi petrol fiyatlarını dramatik bir şekilde doğrultusunda halklar arasında yaratılmaya çalışılan düşmanlığa bağladı. Halkların ortak mücadelesini
artıracağı gibi, dünya ekonomisini de olumsuz yönde savundu.
etkileyecektir. Ardından Temel Demirer, Ortadoğu’da yaşananları güncel sorunlara bağlayarak, her koşulda
Bugün Irak’ta işgalci ABD ve müttefikleri emperyalizme karşı ezilen halkların yanında yer alınması, ancak sınıfsal kimliğin ve tavrın da her zaman ön
bataklığa saplanıp kapana takılıp işleri çıkmaza planda tutulması gerektiğini, bu olmadığı koşullarda reformizme kayılacağını söyledi. Bugün için Kürt
girmişse, bunu büyük ölçüde Acem siyasetini ustalıkla halkının özgür iradesinin sahiplenilmesi gerektiğini söyleyen Temel Demirer, “bugün Kürt halkının
sürdüren İran’ın kendisi bu hale getirmiştir. Batı özgürlüğü istemenin İmralı’yı kabullenmek” olmadığını söyledi. Direnişi yücelten ve bugüne kadar direnişçi
merkezlerinin ve ABD’nin o çok güvendiği ileri kimliğiyle var olan Kürt halkının talepleri için Türk burjuvazisine ve iktidarına karşı mücadeleye devam
teknolojisi her şey demek değildir, her ne kadar etmesi gerektiğini dile getirdi. Kürt halkının talebinin bağımsızlık olması gerektiğini, “sadece anadilde
kapitalist sistemin kendisi gelişmiş ileri teknolojiye eğitim için dağa çıkılmaz” diyerek somutladı. Barış Konferansı’na da atıfta bulunan Demirer, bugüne kadar
sahip olsa da, insan gücünü halen aşmış değildir. Eğer her koşulda Kürt halkının yanında yer alanların orada olmadığını, ancak geçmişte Kürtlere terörist
ABD ve müttefikleri İran’ı vurmaya kalkarlarsa, diyenlerin orada olduğunu söyleyerek eleştiride bulundu.
ABD’nin o çok güvendiği yüksek teknoloji İran Soru-cevap kısmında canlı tartışmalar yaşandı. Yaklaşık iki buçuk saat süren panele 60’a yakın öğrenci
dağlarında fazla bir iş göremeyecektir. Yani geçmiş katıldı.
emperyal güçlerin merkezden uzaklaştıkça kendi ODTÜ Ekim Gençliği
sonlarını hazırladıkları gibi, Amerika Afganistan’da ve
Irak’ta içine düştüğü bataklığa bir de İran’ı eklerse,
gelmiş geçmiş emperyal güçler gibi kendisi de bölgede
sonunu hazırlar. ABD’nin Avrasya stratejisinin Tecrit Karşıtı Birlik genelgenin uygulanması çağrısı yaptı!
mimarlarından olan Zbigniew Brzezinski, ABD’nin
bölgede geldiği konumuna gönderme yapan yazısında, Tecrit Karşıtı Birlik 19 Mart günü gerçekleştirdiği basın toplantısıyla Erol Zavar ve diğer hasta
“ABD’nin İran ve Suriye’yle görüşmek ihtimalini tutsakların yaşadıkları insanlık dışı muameleleri protesto etti ve devlete genelgenin uygulanması çağrısında
değerlendirmeyi reddetmesi, bu yönetimin strateji bulundu.
geliştirmek yerine slogan atmaya dayanan ‘kendi Saat 13:00’te TMMOB Makine Mühendisleri Odası Toplantı Salonu’nda gerçekleştirilen basın
kendini dışlama’ politikasının bir parçası” diyor ve toplantısında ilk sözü ÇHD aldı. Cezaevlerinin bugünkü koşullarını aktardı. Genelgenin birçok cezaevinde
ekliyor: “Amerika Irak’ta sömürgeci bir güç gibi uygulanmadığını dile getirdi. Daha sonra EHP İstanbul İl Başkanı Fadik Bilgetekin ortak açıklamayı okudu.
davranıyor. Ama sömürgecilik sonrası dönemde, Devletin yıllardır zindanlara yönelik uyguladığı politikalardan ve bu politikaların arka planlarından
sömürgeci bir savaşa girişmek kendi kendinizi bahsedilen basın metninde; “Ancak yılların tanıklık ettiği bir gerçek bugün de apaçık ortadadır; siyasi
yenilgiye uğratmak anlamına geliyor” ve “sömürge tutsaklar tek başlarına da çoğuldular. Fiziki koşullar onları kimliklerinden ayrıştıramazdı. Öldüler,
devri biteli çok oldu”1 diyordu. ABD’nin savaş yaralandılar, sakat kaldılar, ama her haksızlığa ve sömürüye başkaldırmayı bildiler. Tutsaktılar ama teslim
sevdalısı G. Bush ve ekibine yönelik olarak, buna alınamadılar. Bu anlamda tecrit hücrelerini de yendiler” denilerek, devletin tüm saldırılarının tutsakların
benzer biçimde kendi iç kamuoyunun yanı sıra birçok direniş duvarına çarptığı vurgulandı.
telkinler yapılıyor. Ancak, Beyaz Saray’daki savaş Ayrıca hasta tutsakların durumlarının gittikçe kötüleştiğinden ve bunun tecrit ve tretman uygulamalarının
ekibi ve Tel Aviv’deki ortakları bu telkinleri bir sonucu olduğundan bahsedilen açıklamada; “İşte Erol Zavar. Tam 13 kez ameliyat geçirmesine ve
dinlemeyecek kadar pervasız ve kibirlidirler. kanserli hücrelerin vücudun diğer organlarına sıçraması riskine karşın, üstelik safra kesesi alınmışken dahi
Zira ABD’nin Ortadoğu’ya yönelik BOP ve YOP ne modern infaz anlayışına ne de insan haklarına uygun düşmeyen bir tarzda hala F tipi şartlarında
(“Büyük Ortadoğu Planı” ve “Yeni Ortadoğu Planı”) tutuluyor. Sincan F tipi hapishanesinde tutulan Zavar için dışarıda ilgili kurum ve kuruluşlara yüzlerce
gibi çeşitli plan ve projeleri amacına erişmesi için girişimde bulunulmasına rağmen durumunda bir değişiklik yapılmamıştır” denildi.
Ortadoğu coğrafyasında yönünü arıyor. ABD’nin Irak Basın metninin okunmasının ardından EHP, ÖDP ve TKP il başkanları söz alarak genelgenin uygulanıp
işgaliyle birlikte Ortadoğu’ya yerleşmesi uzun sürmese uygulanmadığının takipçisi olacaklarını, gerekirse yeniden alanlara çıkarak mücadeleyi sürdüreceklerini
de, kısa vadede tek hakim güç olarak bölgede belirttiler.
kalıcılaşması ve Avrasya’ya erişmesi geciktikçe, süreç Kızıl Bayrak/İstanbul
Sayı:2007/11  23 Mart 2007 Kapitalizme ölüm! Kızıl Bayrak  23

Kapkaç, hırsızlık, çetecilik, fuhuş, uyuşturucu, yolsuzluk ve çürüme...

Asalak düzeninize tutulan ayna!


Toplumun üzerinde bir karabasana kanlı katil Necdet Menzir.
dönüşen kapitalizm çürümüşlüğü ile Kanlı ev baskınlarının, sokak infazlarının, “1000
kendini her geçen gün daha da çok operasyon”ların yapıldığı dönemlerde faşist katliam
hissettiriyor. aygıtının tepe noktalarında bulunmuş bu kontrgerillacı
CHP kadın milletvekilinin kapkaç ile Neşe Düzel’in bu hafta yaptığı röportajda (Radikal,
saldırısına uğramasının ardından son 19 Mart 2007) önemli noktalar var. Neşe Düzel
günlerde suç patlaması, kapkaç, varoşlarda neler olduğunu soruyor ve Menzir
hırsızlık ve çetecilik tartışmaları aldı yanıtlıyor: “Devlet oraya panzerlerle gidiyor. Son
başını gidiyor. İslamcı gericiler, birbuçuk aydır, halkı taşıyamasınlar diye varoşlarda
düzenin bayraktarlığını yapan aşağılık bazı bölgelerde molotofkokteyli atılarak belediye
medya organları ve düzenin diğer otobüsleri yakılıyor. Terör örgütü görüntüsü altında
sahipleri burjuva ailenin yakılıyor bunlar. Asıl neden kurtarılmış bölgeler
parçalanmasına, uyuşturucu salgınına, yaratmak orada. Amerika’nın Harlem’i gibi, yarın
suç oranlarının her geçen gün daha çok devlet gücüyle giremez, şahıs olarak da sokulamazsın
patlamasına, sokaklara yansıyan kör oraya...”
şiddete sızlanıp duruyorlar. Artık evler Ve ardından sözü 1970’lerin Ümraniye’sine
bile güvenli değilmiş! getiriyor:“O yıllarda en büyük toplumsal olayların
Tartışmalar toplumda büyük bir suç yapıldığı yerdi buralar. Ümraniye zaman içinde ne
patlaması yaşandığını ortaya koyuyor. oldu. İnsanlar bir yolla arsa sahibi oldu ve bu
Verilen rakamlar ise sermaye düzeninin arsaların üzerine büyük binalar yapıldı. Şimdi
özünü yansıtıyor. Son bir yılda şahsa herkesin kocaman binaları var. Zenginleştiler arsadan
karşı işlenen suçlarda yüzde 62, mala binadan.”
karşı işlenen suçlarda ise yüzde 60 uzaklara taşınmalı, lüks semtlere geçişler belli bir Necdet Menzir nihayet baklayı ağzından çıkartıp
oranında artış yaşanmış! 28 Şubat 2007 tarihi saatten sonra daha da çok denetlenmeliymiş! sözü getirmek istediği yere getiriyor: “Rant kazanmak
itibariyle tutuklu ve hükümlü sayısı 77 bin 425’e Sermayenin teorisyenlerinden de “bilim” fışkırıyor! isteyenle, ideolojisi olan örgüt mensubu hepsi beraber
ulaşmış. Bugüne kadar 43 defa af çıkarılmasına Suçun nedeninin toplumsal koşullar değil “suç geni” hareket ediyor buralarda. Devlete karşı bir direnç
rağmen, 1980 askeri faşist darbesi dışında, cezaevleri olduğunu kanıtlamak için çırpınıyorlar. sağlanıyor. Terör örgütleri, ideolojik örgütler ön
tarihinin en kalabalık dönemini yaşıyor, vb. Tabii bu saldırıları haklı çıkarmak için de, sanki tarafta, arsa çevirmeler, bina yapmalar, yasadışı
Peki sermayenin uşakları bu çürümüşlüğe karşı kendi eserleri değilmiş gibi, işsizlik ve yoksulluktan yollarla bina yapmalar arka tarafta duruyor.”
çözüm olarak ne sunuyor? Baskı ve terör önlemlerini dem vurmayı ihmal etmiyorlar. Peki sermayenin 40 yıllık bu has uşağı bu kanlı
arttırmak! Daha fazla polis, daha fazla hapishane, daha Sermayenin suç ve suçlu profili çizen uşaklarından katil, bu bir zamanların İstanbul kasabı, sorunlara
sert cezalar, hatta muhtemel suçlu tiplerin genetik biri de İstanbul’un eski Emniyet Müdürü. 40 yıllık karşı çözüm olarak ne sunuyor? Kısaca aktaralım:
soruşturması! Emekçi mahallelerinde yaşayan yoksul emniyetçi, zamanında İstanbul’da sayısız kanlı * Düne kadar bu alemde kabadayılar vardı.
kesimler potansiyel bir tehlike olarak sunuluyor. Buna operasyonun baş aktörü, 97-98 yılında DYP’den Bunlara ağır ağabeyler falan denilirdi. Onların
bağlı olarak emekçi mahalleleri, lüks semtlerden İstanbul milletvekili olmuş ve bakanlık yapmış olan çevresinde belli gruplar vardı. Eskiden bireysel olarak
suç işleyenler, terör ve uyuşturucu örgütlerini görünce
giderek organize oluyorlar.
* Varolan yasalar bunun önünde engel. Polisin
Adrese dayalı nüfus kayıt hareket kabiliyeti durduruldu. İnsan hakları ihlali,
işkence iddialarıyla polisin elinden alınan yetkileri
ya da devletin “fişleme” sistemi üzerine adliyeye verildi. İstanbul’da 30 bin kadar polis var,
50-60 bin olması lazım. Sokaklara hakim olunmalı.
İstanbul’da “asayiş olaylarını önlemek” amacıyla 20 milyon YTL harcanarak kurulan MOBESE, 17 Polisin her yerde halkın içerisinde olması lazım,
Haziran ‘05’de faaliyete geçmişti. Bu gözetleme sisteminin asıl hedefi, toplumun ilerici kesimlerini ve ayrıca atlı polisler gerekiyor. Savcının izni olmaksızın
devrimcileri gözetleyip takip etmekti. Ardından Tayyip Erdoğan İstanbul’a gelenler için vize uygulanması polis istediği an gözaltına alabilmeli, telefonunu
gerektiğini ifade etti. Adrese Dayalı Nüfus Kayıt Sistemi uygulaması ise bu gözetleme/fişleme sisteminin dinleyebilmeli, istediği şeye el koyabilmeli, vb., vb...
son halkasını oluşturuyor. Sermaye devletinin temsilcilerinin çürümüş
Emniyet Genel Müdürlüğü ve Türkiye İstatistik Kurumu’nun ortaklaşa yürüttüğü bu çalışma geçen yıl düzenin dolaysız ürünü olan sorunlara karşı
gündeme getirildi. Uygulamanın Haziran ayının sonunda bitirileceği söyleniyor. Evler tek tek dolaşılıyor ve sunabildiği çözüm reçetesi işte budur. Toplumun
hane halkı doldurulan formlarla kayıt altına alınıyor. aydınlık yüzü, geleceğin tek umudu olan devrimci
Söz konusu formda; evin adresi, telefonu, daimi oturulup oturulmadığı, hanenin aylık ortalama net örgütler, devletin rant, uyuşturucu ve kaçakçılık
geliri, geçim kaynağı, tüm aile fertlerinin kimlik bilgileri ve TC kimlik No’su, kişinin hane halkı çeteleriyle aynı kefeye konularak kitleler aldatılmaya,
sorumlusuna yakınlık derecesi ve eğitim düzeyine dair sorular soruluyor. hazırlıkları yapılan kapsamlı saldırılara kılıf
Devlet Bakanı Beşir Atalay konuya dair geçtiğimiz günlerde bir açıklama yapmıştı. Atalay, e-devlet hazırlanmaya çalışılıyor. Geçmiş deneyimler defalarca
uygulamasıyla ilgili hem hükümet programında, hem de acil eylem planında birçok hedefin yer aldığını göstermiştir ki, sermaye devleti devrimcilere ve
hatırlattı. E-devlet’te hedeflenenlerin en kapsamlısının adrese dayalı nüfus kayıt sisteminin ortaya emekçilere yönelik kapsamlı saldırılara girişeceği
çıkarılması olduğunu belirten Atalay konuşmasına şöyle devam etti: “Eskiden 10 yılda 1 gün sayım zaman toplumu bu türden bayağı propagandalarla
yapılıyordu. Artık nüfus sayımı diye bir şey ülkemizde olmayacak. Bu sisteme kayıt yaptıramayanlar birçok sersemletmeye çalışır.
problemle karşı karşıya kalacaklar. Bu önce genel yönetime, sonra yerel yönetimlere ve özel sektöre çok şey Önümüzdeki günlerde dünya işçi sınıfının birlik,
getirecek. Bütün bunlar için hedef kitlenin bilinmesi çok önemli” (14 Mart ‘07, Milliyet) mücadele ve dayanışma günü olan 1 Mayıs’ı
Peki ondan sonra ne olacak? Herkesin gelir durumu, yaşam standardı vb. bilgisi toplandıktan sonra bu kutlayacağız. Sermaye devletinin Newroz üzerinden
asalaklar yeni ekonomik-sosyal politikalar mı geliştirecek? Gelir durumu düşük olan insanlar için yeni Kürt halkına ve emekçi semtlere dönük olarak
olanaklar mı yaratılacak? Sosyal politikalar mı geliştirilecek? Tabii ki hiçbiri. Devlet Bakanı Beşir Atalay’ın başlattığı topyekûn saldırılar 1 Mayıs üzerinden de
“özel sektör, yerel ve genel yönetimlere çok şey getireceği” şeklinde ifade ettiği gibi bu uygulama gerçekte, devam edecektir. Sınıf ve emekçi hareketinin öncü
asalak düzenlerinin ömrünü uzatmayı hedefleyen bir denetim sistemi kurmayı sağlayacak. güçleri, devrimciler ve komünistler bu saldırılara karşı
MOBESE vb. sistemlerle İstanbul bir hapishaneye çevrilmek istenirken, Adrese Dayalı Kayıt Sistemi uyanık olmalı, 1 Mayıs’ı devletin bu saldırılarına karşı
ile tüm Türkiye tam denetimin kurulduğu bir açık hapishaneye çevrilmek istenmektedir. topyekûn bir karşı koyuşla karşılamalıdır.
A. S. Diren
24  Kızıl Bayrak Gençlik hareketi... Sayı:2007/11  23 Mart 2007

“Dünyanın Bütün Dillerini Konuşuyoruz!”


çağrısı İstanbul’un dört bir yanına yayılıyor!
Ekim Gençliği’nin 100. sayısı dolayısıyla Bakırköy: yayınlarımızın bulunduğu standımızda yaygın bir satış
başlatmış olduğumuz “Dünyanın Bütün Dillerini Bakırköy’de 18 Mart günü stand açarak gerçekleştirdik. Kartal’da binlerce adet el ilanı
Konuşuyoruz” kampanyasının çalışmaları İstanbul’un kampanyamızı ve kampanya kapsamındaki dağıtarak etkinliğimizi tanıttık. Çok sayıda insanla
dört bir yanında devam ediyor. etkinliklerimizin duyurusunu yaptık. Bakırköy’de tanıştığımız bu çalışma süresince yaygın bildiri
Son birkaç yıldır coğrafyamızda tırmandırılmaya açtığımız standa bütün yayınlarımızdan örnekler dağıtımı gerçekleştirdik. Ayrıca davetiye satışı
çalışılan şovenist histeri dalgasına kendi cephemizden koyduk ve ayrıca stant önünde el ilanı dağıtımı aracılığıyla onlarca kişiyi etkinliğimize katılmaya
sözümüzü güçlü bir biçimde söylemek, halkların gerçekleştirdik. Bakırköy’de 2 bin civarı el ilanı çağırdık.
kardeşliği bilincinin bu topraklarda ne ölçüde güçlü dağıtarak etkinliği duyurduk. Standın önünde
olduğunu açığa çıkartmak, düzenin ayak oyunlarına, yaptığımız ajitasyon konuşmalarıyla herkesi Avcılar:
kışkırtmalarına karşın bu coğrafyanın insanlarının “Halkların kardeşliği!” şiarını yükseltmeye çağırdık. Kampanya çalışmamız kapsamında Avcılar’da da
kardeşliğini ilan etmek için bugün “dünyanın bütün stant çalışması gerçekleştirdik. Bir hafta boyunca bazı
dillerini konuşmak” ve “dünyanın bütün dillerini
Kartal: günler Grup Tanura’dan arkadaşların da katılımıyla
konuşmaya çağrı yapmak” özel bir önem taşıyor. açtığımız stantımız Avcılar’da özellikle lise ve
Kampanya çalışmamız boyunca bir haftayı aşkın
Newroz öncesi düzen cephesinden yaratılan terör üniversite çevresinde anlamlı bir etki yarattı. Stant
bir süre boyunca Kartal’da stant açtık. Standımızı
atmosferi yıllar yılı bildiğimiz gerçeklerin altını bir çalışması boyunca yoğun el ilanı dağıtımı
görsel olarak da çok güçlü hazırladık. Standımızın
kez daha çizmiştir! Bu karanlık düzen en çok birlik ve gerçekleştirdik. Binlerce el ilanı dağıtılarak etkinliğin
arkasına yayınlarımızın ön ve arka kapaklarından
beraberlikten, dayanışma ve kardeşlikten korkar! Ve duyurusu yaklaşık 1.5 hafta boyunca yaygın bir
oluşan bir sergi hazırladık. Ekim Gençliği, Liselilerin
bu korkuyu yenebilmesinin tek yolu düşmanlığı biçimde yapıldı. Özellikle yayınlarımıza dönük ilgi
Sesi, Meslek Liselilerinin Sesi, 196. dakika gibi çeşitli
körüklemekten geçmektedir.
anlamlıydı.
İstanbul Ekim Gençliği olarak 100. sayı
kampanyamızı önemine uygun bir yoğunlaşma
ve kardeşlik çağrısını güçlendirmenin 17 Mart günü çağrımızı alanlara taşıdık!
coşkusuyla örüyoruz. Kampanya kapsamında
bugüne kadar 6 bin afiş ve 20 bin el ilanı 17 Mart günü Gümüşsuyu’ndan Dolmabahçe’ye
kullanıldı, etkinliğin yaygın bir duyurusu gerçekleşen yürüyüşün sonunda, Dolmabahçe’de
gerçekleştirildi. Yine yüzlerce etkinlik etkinliğimize bildirilerimiz ve el ilanlarımızla çağrı
davetiyesi ve yüzlerce Ekim Gençliği, yaptık. Ayrıca alanda davetiye satışı gerçekleştirdik.
Liselilerin Sesi satışı gerçekleştirildi. Yine aynı gün Kadıköy’de Küresel Bak’ın
Kampanyanın son günlerine yaklaşırken iddia gerçekleştirdiği mitingte de davetiyelerimizin satışını
ediyoruz ki, bu süreçte çalınabilecek bütün gerçekleştirdik ve 2 bine yakın el ilanı dağıttık.
kapıları çaldık, ulaşılabilecek bütün alanlara
yoğun bir enerji ve çabayla ulaştık! Sesimizi emekçi semtlerimize de taşıdık!
Kent merkezlerinde Kampanya çalışmamızı Gazi, Gülsuyu, Ümraniye,
halkların kardeşliği çağrısı! Sefaköy, Esenyurt gibi emekçi semtlerine de taşıdık.
Özellikle Gazi Mahallesi’nde kapı kapı gezerek
Taksim: kampanyamızı anlattık. Emekçilere bildirilerimiz ve el
Taksim’de kampanyanın başladığı günden ilanlarımızla ulaşmaya çalıştık. Oldukça olumlu
bu yana düzenli olarak yayın satışlarımızı tepkiler aldık. Esenyurt’ta İLGP olarak
sürdürdük. 100. sayının satışları sadece gerçekleştirilen film gösterimi etkinliği sonrasında
Taksim’de 100’e ulaştı. 101. sayının çıkışıyla davetiyeler katılımcılara dağıtılarak, liseliler halkların
beraber yine Taksim satışlarına ağırlık verdik. kardeşliğini ve mücadelesini savunmaya çağırıldı.
Şimdiden 50’ye yakın yayın satışı
gerçekleştirdik. Üniversite amfilerinde dünyanın bütün
Ayrıca kampanyamızın merkezi bildirisini dillerini konuşuyoruz!
ve İstanbul özelinde çıkarttığımız el ilanlarını
Taksim’de yayın satışları sırasında ve ayrıca
yaygın olarak kullandık. Yaklaşık 6 bin el ilanı
İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi:
ile etkinliğin duyurusu yaptık. Taksim’de İÜ Edebiyat Fakültesi’nde dönem başından bu
onlarca kafeye etkinlik çağrı afişlerimizi astık, yana uygulanan afiş yasağını kampanyamızla kendi
davetiye satışı gerçekleştirdik. Taksim’in bütün adımıza kırmış olduk. Katlarda ve amfilerde yaygın
ara sokaklarına ve İstiklal Caddesi’ne 300’e bir afiş çalışması gerçekleştirdik. Ayrıca üniversitede
yakın afiş yaptık. binin üzerinde bildiri dağıtımı gerçekleştirdik. Fen
edebiyat ve merkez kampus çevresinde yaygın bir afiş
çalışması yaparak etkinliğimizi duyurduk. Davetiye
Kadıköy: satışına hala devam ediyoruz.
Kadıköy’de yaygın el ilanı ve bildiri
dağıtımları gerçekleştirdik. Kadıköy’de
gerçekleştirdiğimiz afiş çalışmamızı özellikle
İstanbul Üniversitesi Avcılar kampusü:
dershaneler sokağında yaygınlaştırdık. Yine Kampusümüzde kampanya çalışmamız
yaklaşık 3 bin adet el ilanı ile etkinliğimizin çerçevesinde “Dünyanın bütün dillerini konuşuyoruz”
duyurusunu Kadıköy’e taşıdık. Bu alanda şiarının ne anlama geldiğini anlatan bir pano
ajitasyona ağırlık verdiğimiz yayın satışları hazırladık. Ardından yaygın bir el ilanı dağıtımı
gerçekleştirdik ve kafelerde davetiye satışı gerçekleştirdik. Afişlerimizi okulda görünen yerlere
yaptık. Onlarca kafeye afişlerimizi astık, etkili bir biçimde yaptık. Yüzlerce afiş ve binlerce
etkinlik duyuru bildirilerini dağıttık. bildiri dağıtarak Avcılar kampusü öğrencilerini
“dünyanın bütün dillerini konuşmaya” çağırdık.
Sayı:2007/11  23 Mart 2007 Gençlik hareketi... Kızıl Bayrak  25

Yıldız Teknik Üniversitesi:


YTÜ’de kampanya çalışmamız yaygın bir
çalışmaya konu edildi. Yüzlerce afiş ve bildiri ile
İzmir’den yükseltilen ses:
yaklaşık iki hafta boyunca etkinliğin yaygın bir
çağrısı ve duyurusu yapıldı. Tonoz kantininde “Dünyanın bütün dillerini konuşuyoruz!”
masa açarak ve çeşitli halkların ezgilerini çalarak
etkinliğin tanıtımı yapıldı. YTÜ’de iki hafta Tüm baskı, saldırı ve halklar arasına
boyunca hergün 200 civarı afiş yapılarak ve ekilmeye çalışılan düşmanlık
binlerce bildiri dağıtılarak etkinliğin yaygın bir tohumlarına karşı “Halkların kardeşliği!”
duyurusu yapıldı. ve “Dünyanın bütün dillerini
konuşuyoruz!” şiarı temelinde gençlik
Boğaziçi Üniversitesi: güçleriyle bulaşan bir etkinlik
Boğaziçi Üniversitesi’nde bu dönem gerçekleştirdik.
başlattığımız çalışmamıza kampanyamız Ekim Gençliği’nin 100. sayısı
çerçevesinde güçlü bir giriş yaptık. Okulda vesilesiyle yürüttüğümüz etkinlik hazırlık
kampanyamızı ve etkinliklerimizi duyurmak için çalışmaları, Ege ve Dokuz Eylül
yaygın afiş çalışması gerçekleştirdik. Ayrıca üniversitelerinde yoğun bir tanıtım
oldukça yoğun bir bildiri dağıtımı çalışması temelinde ete-kemiğe
gerçekleştirdik. büründürüldü.
“Dünyanın bütün dillerini
Mimar Sinan Üniversitesi: konuşuyoruz” başlıklı etkinliğimiz 17
Mimar Sinan Üniversitesi’nde Mart günü saat 16.00’da başladı. Etkinlik
kampanyamızı yaygın gerçekleştirdiğimiz bildiri programı “Su çürüdü” şiiriyle açıldı ve
dağıtımı ve yoğun kullandığımız afişlerimizle mücadelede şehit düşenler içn bir
duyurduk. Üniversite çevresinde yaptığımız dakikalık saygı duruşu yapıldı. Bu
afişlerimizle bütünleşen çalışmamız anlamlı bir esnada bir arkadaş “Diyet” isimli şiiri
ilgiye konu oldu. okudu. Ardından yapılan açılış
konuşmasında dünyadaki gelişmelere
dikkat çekildi, “halkların kardeşliği”
İstanbul Teknik Üniversitesi: şiarının ne denli yakıcı ve güncel olduğu
İTÜ’nün çeşitli kampuslerinde vurgulandı, dünyanın bütün dillerini
kampanyamızı yaygın yaptığımız afişler ve konuşmanın anlamı ve önemi üzerinde
dağıttığımız bildilerle duyurduk. İTÜ Taşkışla duruldu. Ardından “Mücadelenin dili
kampusünde yaklaşık bin bildiri dağıtıldı ve birdir!” sinevizyonu izlendi. Sinevizyon
yüzlerce afiş yapılarak etkinliğin duyurusu dünya halklarının yükselttiği direniş
yapıldı. Yine Maslak kampusünde etkinliğin ruhunu ve mücadele atmosferini salona
tanıtım bildirileri dağıtıldı. taşımayı başardı ve büyük bir ilgiyle
izlendi. Sinevizyondan değişik
Liselerde de mücadelenin dili coğrafyalardan yansıyan mücadele
konuşuluyor! kareleri yerini Ekim Gençliği’nin birçok
sayısının kapağının ve mücadele fotoğraflarının yeraldığı karelere bıraktı. Sinevizyon göstereminin ardından
iki arkadaşımız çeşitli ülkelerden şairlerin şiirlerini sundular.
Kampanya çalışmamızın liselerde örülen
Ardından İşçi Mücadelesi Müzik Grubu sahneye çıktı. Grup çeşitli dillerden marşlar ve şarkılar
ayağı özel bir güçlülük taşıyor. İstanbul’un dört
söyledi.Verilen aradan sonra etkinlik şiirlerle devam etti. Bir liseli arkadaşımız Liselilerin Sesi tarafından
bir yanındaki liselerde kampanyamız yaygın bir
yürütülen “Savaşa değil, eğitime bütçe!” başlıklı kampanyalarını anlattı ve liseli gençliğin de mücadelenin
biçimde sürüyor. Refhan Tümer Lisesi, Eyüp
dilini yükseltmeye devam edeceğini vurguladı. Yapılan konuşmanın ardından iki liseli arkadaşımızın okuduğu
Anadolu Lisesi, Plevne Lisesi, Alibeyköy Lisesi,
şiirler büyük bir ilgiyle dinlendi.
Şair Abay Lisesi, Halkalı Toplu Konut Lisesi,
Etkinliğimiz bir arkadaşımızın üniversitelerdeki neoliberal dönüşümler üzerine yaptığı sunumla devam etti.
Hacı Hatice Bayraktar Anadolu Lisesi,
Konuşmada neoliberal dönüşümlerin yansımalarına değinildi ve gençlik geleceksizliğe karşı mücadeleye
Ertuğrul Gazi Anadolu Lisesi, Ümraniye
çağrıldı.
Anadolu Lisesi, İncirtepe Lisesi, Esenyurt
Ardından Kavel Müzik Topluluğu’nun çeşitli dillerde söyledikleri marşlar ve türkülerle devam eden
Lisesi, Çakmaklı Lisesi, Kıraç Endüstri Meslek
etkinliğimizdeki coşku çekilen halaylarda da kendini gösterdi.
Lisesi, Bakırköy Kız Meslek Lisesi başta olmak
Demokratik Gençlik Hareketi, Özgür Eğitim Platformu, Bağımsız Devrimci Sınıf Platformu ve Toplumcu
üzere birçok liseye ve ayrıca 15’e yakın
Mühendislik-Mimarlık Öğrencileri’nin etkinliğimize gönderdikleri mesajlar okundu.
dershaneye davetiyelerimizi ulaştırdık.
Etkinliğimiz mücadelenin dilini hep beraber konuşma çağrısıyla bitirildi. Gerek hazırlamış olduğumuz
sinevizyon gerekse de şiir dinletileriyle yoğun bir emek ürünü olan etkinliğimizde, “Dünyanın bütün dillerini
Afişlerimiz İstanbul sokaklarında! konuşuyoruz!” şiarını İzmir’den de yükselttik.
Etkinlik öncesi Ekim Gençliği ve Liselilerin Sesi dergisinin bulunduğu bir masa açtık. Ayrıca Toplumcu
Kampanyamız çerçevesinde ayrıca yaygın Mimarlık-Mühendislik masası açıldı ve 50 imza toplandı.
olarak afiş kullandık. İlk olarak Maslak-Beşiktaş Başarıyla gerçekleştirdiğimiz etkinliğimiz yaklaşık 70 kişi katıldı.
hattına afiş yaptık. Ardından Karaköy-Beşiktaş İzmir/Ekim Gençliği
hattını bitirdik. Avcılar hattı ile Cevizlibağ
Aksaray hattına da yaygın afiş yaptık. Ayrıca
Kadıköy ve Taksim’de de oldukça yaygın afiş
kullandık. Oldukça etkili olan afiş çalışmamızla Ekim Gençliği’nden Trabzon’da etkinlik
kampanyamızı birebir ulaşamadığımız kesimlere
duyurmayı hedefledik!
Ekim Gençliği’nin 100. sayısı vesilesiyle 19 Mart günü Trabzon’da bir etkinlik düzenledik. Etkinlik açılış
***
konuşmasıyla başladı. Tüm devrim şehitleri anısına saygı duruşuyla devam etti. Saygı duruşu sırasında
Baştan sona sistematik bir çalışmaya konu
Enternasyonal marşı okundu.
edilen “Dünyanın Bütün Dillerini
Etkinlikte Ümit Altıntaş’ın “Tek Renk Kızıl” adlı yazısını okuduk. Şiir dinletisinin ardından Trabzon
Konuşuyoruz!” kampanyasının son
dışından etkinliğimize katılan bir yoldaşımız Ekim Gençliği’nin misyonunu anlattı. “Dünyanın Bütün Dillerini
günlerindeyiz. Önümüzde kalan sınırlı günlerde
Konuşuyoruz” çağrısının bu misyonla ilişkisine ve örgütlü mücadelenin gerekliliğine değindi. Seminer
faaliyetimizin etki alanını genişletmenin çabasını
devrimci mücadeleye çağrıyla sona erdi. Etkinliğimizi müzik dinletisiyle sonlandırdık. Trabzon Gençlik Kültür
yoğunlaştıracağız!
ve Sanat Evinde gerçekleşen etkinliğe 20 kişi katıldı.
İstanbul Ekim Gençliği
Trabzon Ekim Gençliği
26  Kızıl Bayrak Gençlik hareketi... Sayı:2007/11  23 Mart 2007

ÇMO 2. Öğrenci Üye Kurultayı gerçekleşti


Çevre Mühendisleri Odası Öğrenci Üye öldüren kapitalizme karşı mücadele edilmesi Kurultay’ın 2. günü “Çevre Mühendisliği Eğitimi
Kurultayı 17-18 Mart tarihlerinde Yıldız Teknik gerektiği vurgulandı. ve Sorunları”, “Küresel İklim Değişikliği”,
Üniversitesi’nde gerçekleşti. İki gün boyunca birçok Yetkin mühendislik, katılımcılar tarafından en “Endüstriyel Kirlilik: Tuzla Örneği”, “Kentleşme ve
üniversiteden yaklaşık 400 öğrencinin katıldığı çok merak edilen sunumdu. Sunum, mesleki Çevre Sorunları” başlıklı atölye çalışmaları sunuldu.
kurultayda üniversite öğrencilerinın eğitim sorunları, yeterlilik yasaları ve yetkin mühendislik saldırısının Serbest kürsüde ise mikrofon öğrencilerindi.
yetkin mühendislik saldırısı, sistemin doğayı ve mühendislik hakkını gaspettiği, yetkinlik, yeterlilik, Üniversitelerde yaşanan yerel sorunlar, TMMOB’un
insanlığı tehdit eden tahribatı tartışıldı. akreditasyon gibi uygulamaların AB uyum süreciyle misyonunu kaybetmesi, yetkin mühendislik, Irak
1. gün: Öğrenciler sorunlarına karşı birlikte Türkiye’de de yasallaştırılmaya çalışıldığı, işgali, ırkçılık işlenen konular arasındaydı. Dilovası
çözümlerini sundular yeni mezunların ucuz işgücüne dönüştürüldüğü, ve Eymir’de yaşanan çevre felaketi ve susuzluk
Açılış konuşmalarının ardından, farklı uzman/stajyer mühendis kavramlarıyla mühendisler tehlikesiyle ilgili kısa sunumlar aktarıldı. Bir
komisyonlar ve üniversiteler yerellerde arasında yaratılan kastlaşma anlatıldı. Mühendislerin arkadaş, sosyal bilimler öğrencisi olarak benzer
hazırladıkları “Üniversiteler ve Öğrenci Sorunları”, niteliksiz olmasına çözüm olacağı iddiasıyla saldırıları yaşadıklarından bahsetti. Bunun üzerine
“Yetkin Mühendislik”, “Nükleer Enerji ve TMMOB’un imzaladığı taslağın aslında çözüm başka bir arkadaş mesleklerdeki bu dönüşümün
Yenilenebilir Enerji Kaynakları”, “Savaş ve Çevre; olmayacağı, ancak üniversitelerdeki eğitimin daha kapsamlı bir saldırı olduğu, bu saldırının birlikte
Lübnan Örneği”, “Siyanürlü Altın Arama”, “Orta kaliteli ve bilimsel bir hale getirilerek sonuç tartışılması gerektiğini söyledi. 13-14 Nisan’da
Karadeniz’de Endüstriyel Kirlilik”, “Çevre, alınabileceği ifade edildi. gerçekleştirilecek “GATS ve AB Uyum Sürecinde
Mühendislik ve Felsefe”, “Çevre Politikaları” Öğrencilerden birinin “TMMOB bu taslağı Meslekler Nereye?” sempozyumuna çağrı yaptı..
başlıklı sunumları gerçekleştirdiler. imzalıyor peki ÇMO bu konuda ne düşünüyor?” Panelde, çevre mühendisliğinin taşıdığı
‘80 sonrası neo-liberal uygulamalarla sorusu üzerine oda yönetimi yetkin mühendislik sorumluluk ve mesleğin yaşadığı sorunlar tartışıldı.
üniversitelerin yeniden şekillendirildiği, eğitimin uygulamasının yanlış olduğunu, bu uygulamanın 2 gün süren kurultayda tartışılan konular üzerinden
ticarileşmesiyle öğrencilerin müşterileştirildiği, 12 karşısında net bir tutum aldıklarını, yetkinlik hazırlanan sonuç bildirgesi okundu.
Eylül’ün hala üniversitelerde yankılandığı, tartışmasının mühendisliğin felsefesine ters düştüğü Kurultaş Işığın Yansıması grubunun konseri ile
“güvenlik” önlemleriyle öğrencilerin denetim altına için karşı olunması gerektiğini söyledi. sona erdi.
alındığı ifade edildi ve soruşturma teröründen Sunumların ardından İstanbul öğrenci ***
bahsedildi. komisyonunun hazırladığı forum tiyatrosunda, TMMOB’un son dönemde demokratik bir
Nükleer enerjinin, emperyalist savaşların, üniversite öğrencilerinin yaşadığı sorunlar, işsizlik kurum olma özelliğini kaybetmesine karşılık onun
siyanürlü altın aramanın, endüstriyel kirliliğin sorunu ve yetkin mühendislik konusu işlendi. bir bileşeni olan ÇMO kurultay sürecinde farklı
yaratacağı olumsuz sonuçlar, daha fazla kâr hırsıyla Oyunun ardından salondakiler çözüm önerilerini duruşunu ortaya koydu. Özellikle yetkin
hareket eden sermayenin toplumun yaşam hakkını sunmak üzere sahneye çağrıldılar. Salondan sahneye mühendisliğin tartışılmasını dahi engelleyen
gaspettiği anlatıldı. Sözde “ceza” yasalarıyla çevre çıkanlar çözüm önerileri sunmaya çalıştılar. zihniyete rağmen kurultayda bu konuyla ilgili bir
sorunlarının çözülemeyeceği, toplumsal bilincin Birinci günün sonunda Kazım Koyuncu’yu oturum ayrılmış olması ve yönetimin bu konudaki
değişmesi gerektiği, çevre ve siyasetin birbirinden anlatan bir belgesel gösterimi gerçekleşti. fikirlerini net ifade etmesi olumluydu.
ayrı ele alınamayacağı, ortak gelecek için kirleten ve 2. gün: Atölye çalışmaları ve serbest kürsü İstanbul Toplumcu Mühendislik-Mimarlık
Öğrencileri

Mamak’ta gözaltı KTÜ’de gözaltı terörü


Mersin’de öğrenciler
terörü
tahliye edildi Soruşturmalar, gözaltılar,
Mersin Üniversitesi’nde yaşanan faşist
saldırıları protesto ettikleri için tutuklanan Sermaye iktidarının işçi ve emekçileri baskılar bizi yıldıramaz!
üniversite öğrencilerinin ikinci duruşması 15 şovenizmle zehirlemeye çalıştığı, Kürt halkına 21 Mart günü 3. haftasına giren “Arkadaşıma
Mart’ta gerçekleştirildi. dönük saldırıların yoğunlaştığı bir süreçte Newroz dokunma” eylemlerinin sonuncusunu yapmak için
Adliye önüne gelen üniversite öğrencileri ve gündemini ele alarak faşizme ve şovenizme karşı İnşaat Fakültesi önünde toplandık. Eylemden önce
DKÖ temsilcileri tutsak öğrencilere destek olmak halkların kardeşliği temelinde bir politik faaliyet kantinde konuşma yaparak kitleyi eyleme çağırdık.
için beklemeye başladılar. Ayrıca Eğitim-Sen yürüttük. “Emperyalizme, şovenizme ve faşizme Alkış ve ıslıklarla yürüyüşe geçtiğimiz sırada
Genel Başkanı Alaattin Dinçer de destek için karşı Newroz’da halkların kardeşliğini jandarmanın müdahalesi ile karşılaştık. Yürüyüşe
geldi ve basını kısaca bilgilendirdi. Saat 12.30’da haykıralım!” şiarıyla BDSP olarak çıkardığımız 4 devam ederken saldırıya maruz kaldık. Aralarında
yapılan açıklamada tutuklu öğrencilerin tahliye bine yakın el ilanını Ege Mahallesi’nden yoldaşlarımızın da olduğu 9 kişi sloganlarla gözaltına
oldukları açıklandı. Kitle kararı sloganlarla ve Tuzluçayır’a kadar olan bölgede yaygın bir şekilde alındı. Bir süre sonra Jandarma komutanlığı önünde
alkışlarla karşıladı. Çukurova Üniversitesi dağıttık. bir yoldaşımız ve bir arkadaşımız daha darpedilerek
öğrencileri de Adliye önündeydiler. “Tutuklu Düzenin kolluk kuvvetlerinin bölgeyi yoğun gözaltına alındı.
öğrenciler serbest bırakılsın!/Çukurova bir şekilde abluka altına aldığı bir süreçte devrimin İl jandarma karakolunda jandarmanın fiili ve
Üniversitesi Öğrencileri” imzalı pankart açtılar. ve sosyalizmin sesi Kızıl Bayrak’ın dağıtımını sözlü saldırısına maruz kaldık. Gözaltı sırasında
Öğrencilerin avukatları da bir açıklama yaparak, yapan yoldaşlarımız keyfi bir şekilde 20 Mart marşlarımızı, türkülerimizi söyledik ve halay çektik.
“asıl yargılanması gerekenler teşhir olmasına akşamı gözaltına alındılar. Faşist düzenin kolluk Bir süre bekledikten sonra bizi üniversitenin
rağmen bulunmadı ve mağdur olan üniversite güçlerinin devrimci faaliyeti engelleme girişimine karakoluna götürdüler. Bu esnada yine ağır darpa
öğrencileri yargılandı” dediler. Kitle daha sonra yoldaşlarımızın yanıtı fiili direniş oldu. maruz kaldık. Karakol komutanı gözaltına alınanların
Adliye önünden yürüyüşe geçti. Polisin Tekme-tokat zorla gözaltına alınmaya çalışılan militan tutumunu gördükçe daha da saldırganlaştı.
“slogansız” yürütme dayatması alkış ve ıslıklarla yoldaşlarımız saldırıya “Baskılar bizi yıldıramaz!” Kampüsteki Jandarma komutanlığına
protesto edildi. sloganları ile yanıt vermiş, bunun üzerine kuduran getirildiğimizde erkek arkadaşlarımızdan bazılarının
Yürüyüş boyunca polis üniversite sermayenin bekçileri yoldaşlarımızı polis otosuna yüzlerini duvara yaslayarak, kollarını arkadan
öğrencilerine sözlü tacizde bulundu. Taşbina bindirebilmek için saldırganlıklarını “ısırmaya” kenetleyerek gözaltı süresi boyunca bu şekilde
önüne gelindiğinde sloganlar atıldı. Yürüyüş kadar vardırabilmiştir. beklettiler. Bazılarını da ellerini kelepçeleyerek
sırasında Mersin Üniversitesi öğrencileri Gözaltına alınan yoldaşlarımız önce Mamak karakolun arkasına götürerek azgınca saldırdılar.
“Ogünleştirme özgürleştir!/Çukurova Üniversitesi Emniyet Müdürlüğü’ne ardından da Tuzluçayır Bayan arkadaşların ise zorla ellerini ve ağızlarını
Öğrencileri”, “Tutuklu öğrenciler serbest Karakolu’na götürüldü. Buralarda da devletin bağlayarak bir süre beklettiler. Akşam saat 18:00
bırakılsın!” ve Mersin Üniversitesi Öğrenci şiddetine maruz kalan yoldaşlarımız, akşam saat sularında gözaltına alınan 11 kişi serbest bırakıldı.
Derneği Girişimi “Eğitim hakkımız 23:00 civarında serbest bırakıldı. Kimlik Gözaltı çıkışında dışarda bekleyenlerle birlikte
engellenemez! Tutuklu öğrenciler serbest göstermemekten dolayı “para cezası” kesilen halaylar çektik, türküler söyledik.
bırakılsın!” pankartları açtılar. Eyleme 130 kişi yoldaşlarımız bir kez daha sınıf devrimcilerinin KTÜ’de devrimci, ilerici güçlere yönelik
katıldı. faaliyetinin hiçbir şekilde engellenemeyeceğini saldırılar bizleri yıldıramayacak.
Ekim Gençliği/Adana gösterdi. Trabzon Ekim Gençliği
Mamak BDSP
Sayı:2007/11  23 Mart 2007 Ekim Gençliği’nden... Kızıl Bayrak  27

Geleceğimizi kendi ellerimizle kuracağız!

Sermayenin kölesi, diplomalı işsiz olmamak için


birleşik devrimci mücadeleye!
Neo-liberal politikalar ekseninde yaşanan takım suni gündem arayışlarına girmek yerine, orta sağlanabilmeli, beraberinde ilerici-devrimci güçler
dönüşümler eğitim alanına çok yönlü bir biçimde yerde duran, gençliğin bütün kesimlerinin yakasına sempozyumun gençlik mücadelesi açısından etkin
yansıyor. Bu dönüşüm sürecinin eğitimin yapışmış olan bu geleceksizlik illetine karşı birleşik bir araca dönüşebilmesi yolunda birleşik bir çaba
ticarileşmesi üst başlığı ile ifade edebileceğimiz bir mücadelenin adımlarını atma cüretinde harcayabilmelidir.
somut sonuçları üniversiteler ve bölümler arası bulunmaktır. İstanbul’da yürütülen tartışmalar bugünkü
işbölümü çerçevesinde oldukça farklı yansımalar Bunun yapılabilmesi için öncelikle gençlik sınırıyla da olsa bir örnek olarak ele alınmalı ve bu
gösterebiliyor. Ancak bu farklılıklar içerisinde özel kitlelerine güvensizlik sorununun aşılabilmesi alandaki saldırılara karşı birleşik bir mücadele hattı
olarak öne çıkan ve kendi içinde belirgin bir gerekmektedir. “Gençlik kitleleri bize güvenmiyor” geliştirilebilmesinin olanakları diğer illerde de
bütünlük taşıyan başlığını mesleki alanlarda ile başlayan ve devamında ifade edilen “onlar zorlanmalıdır. Zira geniş gençlik kesimleri
yaşanan yeniden yapılandırma süreci oluşturuyor. politikadan korkarlar” cümleleri ile gençliğin en açısından hayati önem taşıyan bu gündemin kendisi,
Mesleki alanların yeniden yapılandırılması temel gündemleri üzerinden politika üretmek açık ki gençlik mücadelesi açısından uzun bir
esasında yeni bir tartışma değil. Eğitimciler gerekliliğini görmezden gelenler, esasında gençliğe dönem belirleyici olacak önemdedir.
cephesinden yıllardır kangrene dönüşen sözleşmeli- duydukları kaba güvensizliği, gençlik kesimlerinden Yaz aylarından bu yana Genç-Sen tartışmaları
ücretli-kadrolu öğretmen ayrımı ve bu ayrımın ve doğal olarak gündemlerinden kopukluklarını dışa gelinen yerde İstanbul dışında illerde de karşılık
yarattığı sonuçlar bugün ortada. Yine gerek vurmaktadırlar. bularak sürmektedir. Doğal olarak gençlik hareketi
mühendislik-mimarlık alanını kesen yetkinlik Ancak gelinen yerde gençlik hareketinin içerisindeki değişik öznelerin içerisinde yer tuttuğu
tartışması, gerekse hukuk alanında bugün rafa özneleri görmezden gelsin gelmesin, kendini Genç-Sen tartışmalarının kendisi bu heterojen
kaldırılmakla beraber uzun bir süre gündemden dayatan bir geleceksizlik gerçeği ile karşı yapının yarattığı çeşitli zorlanmalarla karşı
düşmeyen avukatlık sınavı tartışması hiç de yeni karşıyayız. Bu açık bir saldırı olduğu gibi aynı karşıyadır. Ancak, doğal olan ve kısa vadede
olmayıp, yılları bulan tartışmaların ürünüdür. zamanda gençlik hareketinin yükselmesi açısından aşılması güçlük taşıyan bu sorunun üzerinde
Bugün değişen ise, geçmişte tartışma düzeyinde da güçlü bir olanaktır. Hareket içerisindeki devrimci durmak yerine, var olan birleşik zemin içerisinde
kalan bu başlıklara ilişkin somut adımların atılmaya öznelere düşense, yoğunlaşan saldırılar karşısında gençliğin öne çıkan gündemleri üzerinden yol
başlanmış olmasıdır. Örneğin eğitim alanında yılgınlığa düşmek ya da yönünü kaybetmek yerine yürüyerek gençlik hareketinin nasıl
sözleşmeli-ücretli-kadrolu ayrımı ile yaratılan bu olanağı görüp olabildiğince birleşik bir tarzda büyütülebileceği sorununa odaklanmak doğru
güvencesiz ve eşitsiz çalışma koşullarına, “eşit işe üzerine gitmektir. olacaktır. Genç-Sen örgütlenmesinin benzerlerinden
eşit ücret” prensibi ile bütünüyle çelişen Bu noktada birleşik bir mücadelenin altını bir farklı olabilmesini belirleyecek olan, onun bir
başöğretmen-uzman öğretmen ve öğretmen ayrımı kez daha ve özenle çizmek gereğini duyuyoruz. Zira sendika olarak yeni ve yıpranmamış bir araç olması
da eklenmiştir. Mühendislik-mimarlık alanında sermaye düzeninin saldırıları alan alan somutlansa değil, aksine birleşik bir tarzda gençliğin
sürekli dile getirilen yetkinlik kâbusu inşaat da, bütünlüklü ve tek bir hedef üzerinden sorunlarına eğilmeyi tercih edip etmemesi olacaktır.
mühendisliği için İMO tarafından yürürlüğe sokulan yükselmektedir. Böylesi bütünlüklü bir saldırıyı Bu çerçevede özellikle İstanbul’da
bir yönetmelikle gerçek olmuştur. Hukuk alanında püskürtebilmenin tek koşulu ise saldırıların üzerine yürütülen/yürütülecek olan Genç-Sen çalışmaları
ise avukatlık sınavı tartışmaları kapatılarak yerine birleşik bir tarzda yürümektir. Gençlik hareketinin açısından söz konusu sempozyum çalışması ile bağ
ücretli avukat-avukat ayrımı getirilmeye bugünkü parçalı düzeyi, bu saldırıların kurabilmek özel olarak önemlidir. Gençliğin en
çalışılmaktadır. Tıp fakülteleri ve sağlık alanı da bu derinleşmesindeki ve pervasızlaşmasındaki temel temel sorununa ilişkin bir dizi unsurun söz söylediği
saldırıdan nasibini almış, aile hekimliği etkenlerden biridir. Sermaye düzenine büyük bir ve beraber çözüm aradığı bir platform oluşmuştur
uygulamasına start verilmiştir. rahatlık sağlayan bu tablonun kendisi hızla ve bu platformun kendisi üniversitelerle bağ
Özcesi, bugün bu saldırılar bütün güncelliği, dağıtılmak zorundadır. kurmaya çalışmaktadır. Genç-Sen eğer gençlik
somutluğu ve yakıcılığı ile ortadadır. Bu saldırıların sorunu ile ilgilenen bir birleşik gençlik örgütlenmesi
somut sonuçları arasında ünvansız diplomalar, yıllar Gençliğin gelecek mücadelesinde anlamlı olma niyet ve iddiasını taşıyorsa, sempozyum
boyu sürecek stajlar, yetkisi sınırlandırılmış bir araç: “AB ve GATS sürecinde çalışması ile bütünleşerek bu gündemler üzerinden
avukatlık ruhsatları, asgari ücretin altında bir ücretle meslekler nereye” sempozyumu aktif bir mücadelenin yürütücüsü olabilmelidir. Zira
çalışan öğretmenler, kapatılmış sağlık ocakları vb. Genç Sen ancak ve ancak gençlik kesimlerinin
sayılabilir. Ama bütün bunlardan daha genel ve somut gündemleri ile bağ kurabildiği ölçüde bir
Bu çerçevede İstanbul’da adımları atılmış olan
kapsayıcı olarak karşımıza çıkacak sonuç açık ki gençlik örgütlenmesi niteliğini kazanabilir ve bir
“AB ve GATS sürecinde Meslekler Nereye?”
“diplomalı işsizlik” ve “iş güvencesinden tabela örgütlenmesi olmanın ötesine geçebilir.
sempozyumu özel bir önem taşımaktadır.
yoksunluk” olacaktır ki, bu iki başlık derinleşen
Mühendislik, mimarlık, hukuk ve tıp alanından belli
geleceksizlikten başka bir şeyi anlatmamaktadır. Bu
mesleki örgütlenmelerin yan yana gelerek örgütleme Sonuç olarak
düzenin geniş gençlik kesimlerine geleceksizlikten
çalışmalarına başladıkları söz konusu sempozyum,
başka vaat edecek bir şeyinin kalmadığı artık gün Sermaye düzeninin saldırılarının çok yönlü bir
bugüne dek mesleki alanları hedef alan neo-liberal
yüzüne çıkmıştır. biçimde sürdüğü şu dönemde gençlik kesimlerinin
saldırılar karşısındaki parçalı muhalefet tablosunun
dışına çıkan bir ilk örneği oluşturabilme iki tercihi var. Ya bugünkü geleceksizlik tablosunun
Geleceğimiz için birleşik bir mücadele potansiyelini taşımaktadır. Sempozyumun ilk kendisini kabul etmek ve sermayenin kölesi olarak
hattı örmek bir tercih değil, imzacıları tarafından sempozyumun örgütlenme yaşamını sürdürmek, ya da geleceği için var
zorunluluktur! sürecine etkin katılım çağrısının yapılması ile gücüyle mücadele etmek!
beraber bir takım farklı örgütlenmelerin de Bu seçenekler daha özlü ifade edildiğinde, bizi
Gençlik için geleceksizlik sorunu artık bütün çalışmaya ilgi duyduklarını açıklamaları, gündemin varlık ve yokluk tartışmasına götürmektedir. Zira
yakıcılığı ve kapsayıcılığıyla ortadadır. Gençlik ne ölçüde yakıcı olduğunun bir göstergesidir. bugün bu iki seçenek dışında bir üçüncü yol
kesimleri bugün geleceğe dönük bütün umutlarını Sempozyumun kendisi bugüne kadar atılmış olmadığı açıkça ortadadır. Tercih yaparken gençlik
kaybetmiş durumdadır. Geçmişten beri adımlar çerçevesinde dahi anlamlıdır. Ancak kesimlerinin unutmaması gereken şudur;
tekrarlayageldiğimiz gibi, gençliğin böylesine derin sempozyumu gençliğin gelecek mücadelesi sermayenin saldırıları ne ölçüde sistematik olursa
bir geleceksizlik gerçeği ile karşı karşıya olduğu içerisinde bir araç olarak tanımlamanın gereği, ön olsun, gençliğin birleşik mücadelesi karşısında
koşullarda gençlik hareketinin bugünkü düzeyi kaba çalışmasından başlayarak sonrasına sermaye iktidarının ömrü pamuk ipliğine bağlıdır!
bir çelişkiden başka bir şey değildir. Ancak bu bırakabileceklerini tartışmaktan geçmektedir. Bu Yeter ki tercih mücadeleden, yani var olmaktan
çelişki aşılabilir. Bu noktada gençlik hareketi noktada ilk elden sempozyumun üniversitelerde yana olsun!
içerisinde yer alan öznelere düşen görev bellidir. Bir karşılık bulması, üniversite gençliği ile buluşması (Ekim Gençliği, Sayı:101, Mart 2007)
28  Kızıl Bayrak Yurtsever gençlik hareketi üzerine... Sayı:2007/11  23 Mart 2007

Devrimci Yurtsever Gençlik, durumu,


görev ve sorumlulukları / III
d) İmralı ve Devrimci Yurtsever Gençlik yönetilen bir siyasetin “bağımsızlığını”, iradesini çizgisinin etkisindedir. Bu gençlik için kendi somut
İmralı teslimiyeti ve tersine dönüş süreci, her tartışmak, bize göre abesle iştigal etmekten başka bir sorunları ve ihtiyaçlarını tartışmak, bu tartışmalar
açıdan bir silahsızlandırma ve tasfiye hareketidir. Bu şey değildir. Bununla birlikte bu niteliklere sahip, bu ışığında günlük ve uzun vadeli hedef ve görevlerini
tersine dönüş sürecinin gençlik üzerindeki etkileri az biçimde yönlendirilen bir hareketin varlığı da göz ardı belirlemek ve politik çalışmayı bu bağlam üzerinden
olmadı. Özellikle yapılan her çağrıda gençliğe ve edilemez! Bu, başka bir tartışma konusudur, götürmek gibi bir durumu yoktur. Onun ufku Öcalan
rolüne vurgu yapılması, bu olumsuz etkileri daha da konumuzla ilgili boyutu şudur: ile karartılmış, bu ufuksuzluk dinsel bir tapınmayla
derinleştirdi. Anılan teslimiyet ve tasfiye programı ve bunun tamamlanmıştır. Bu tapınmanın kendi ulusal ve
İmralı, tek başına bir teslimiyet, bugüne kadar sonuçları kavranmadan bu çizginin etkisindeki toplumsal gerçekliğinden kopuş anlamına geldiğini
yaratılan değerleri tasfiye etme, halkı, gençliği, Kürdistan gençliğini, onun sorunlarını ve çözüm bilmeyen bu kesim aynı zamanda yeni arayışların, yeni
gerillayı ideolojik ve politik olarak silahsızlandırma, perspektiflerini kavramak mümkün değildir. tartışmaların ve seçenekleri geliştirme çabalarının
iradelerini kırma ve düzene bağlama, gelecek ve ‘90’lı yıllarda kabaran devrimci dalga Kürdistan önünde engeldir!
özgürlük umudunu kırma hareketi değil, aynı zamanda, gençliğini de hemen hemen kavramış ve etkisine “Özgür Yurttaş Hareketi” olarak tanımlanan
bütün bu tasfiye hareketi üzerinden halkın, gençliğin ve almıştı. Ancak o dönemde kitlesellik diğer alanlarda girişim, özünde TC yurttaşlığını cilalayarak Kürt
bütün toplumun geleceğini ipotek altına alma sürecidir! olduğu bu alanda da kalıcı örgütlenmelere, kadrosal bir gençliğine yedirme, kafasında TC uyrukluğu
Kuşkusuz tasfiye konusu olan, devlete bağlanmak yapıya ulaştırılmadı. Şehirlerde, okullarda egemen olan düşüncesini yerle bir eden gençliği yeniden düzene
istenen hareket ve değerler küçük, sıradan ve bir durum örgütsüzlüktü. Bir önceki bölümde kısaca bağlama hareketinden başka bir şey değildir. Aynı
çırpıda yok edilecek düzeyde olmadığı için süreç farklı özetlediğimiz gibi bu genel politikasızlıktan, strateji şeyler çeşitli adlar altında ortaya çıkan girişimler için
biçimlerde yol alıyor. Şöyle ki: Kürdistan sorununun yoksunluğundan, bunun da Öcalan iktidar siteminden de söylenebilir.
karmaşık boyutları nedeniyle devlet somut bir tasfiye kaynağını aldığını vurgulamamız gerekiyor. Öcalan Ancak her şeye rağmen İmralı çizgisini kabul
stratejisine tam olarak sahip olamadı, bu konuda kendi yakalandığında gençlik her açıdan örgütsüz ve etmeyenler az değildir. Bu sözlerimizden cepheden
içinde süren tartışmaları bir sonuca vardıramadı. Bu politikasızdı. Bir-iki hafta süren ve bir saman alevi gibi tavır alan ve bu tavır alışı politik bir duruşa dönüştüren
nedenle tasfiye süreci inişli çıkışlı, çelişkili ve sönen eylemler, bir örgütlülüğün değil, örgütsüzlüğün bir gençlik hareketinden söz ettiğimiz gibi bir sonuç
karmaşık boyutlarla devam etti, devam ediyor. Bu ürünüydü... Daha önce birçok gençlik örgütünün çıkarılmamalıdır. Anılan “kabul etmeme” eğilimi ve
karmaşık boyutlardan biri de Güneydeki gelişmelerdir. kurulduğu söylense de bu adların altı boştur. Yasal durumu farklı biçimlerde somutlaşmaktadır. Kısaca
Bu, devletin açmazını içinden çıkılmaz boyutlara partinin içinde, “Gençlik komisyonları” içinde özetlemek gerekirse: Bir, İmralı’dan söylenen her şeyi
taşımıştır. Bu tasfiye sürecinin kendisine de örgütlenen gençlerin de pek bir etkisi ve etkinliği kendine göre yorumlamak ve kendisi için kabul
yansımaktadır. Gelinen noktada İmralı, devlete yoktur. edilebilir bir biçime dönüştürmek; bununla Kürtlerin
hizmeti, Kürdistan devrimci dinamiklerini İmralı süreci ile birlikte gençliğe belli bir rol temel istemlerini savunmanın düşünsel alt yapısını
silahsızlandırma ve giderek Kürtleri düzenin bir parçası verilmek istenmiştir. Özgür Yurttaş Hareketi, Canlı korumaya çalışmak... İki, ikili ve “dost sohbetlerinde”
haline getirme çizgisi biçiminde sürdürüyor. Bu, Kalkanlar gibi örgütlenmeler, bir yandan İmralı İmralı ve çizgisini açıktan açığa tartışmak, eleştirileri
egemen ve orta sınıflara dayalı bir sınıf hareketi çizgisini geniş kitlelere götürmede bir rol oynamış, yüksek sesle dillendirmek, ama bunu açık bir duruşa,
geliştirme, onu politik bir dayanak yaparak siyaset esas olarak ise gençliğin bilincini ve dinamizmini politik bir tutuma dönüştürmemek... Bu, tam anlamıyla
yapma biçiminde somutluk kazanıyor. Bunun başarılıp kontrol altında tutmanın çabası içinde olmuştur. “resmi görüş” duruşudur, iktidar karşısındaki çapsızlığı
başarılmayacağı ayrı bir tartışma konusudur. Politik Gençliğe biçilen rol, sadece yanlış bilinç taşıma değil, anlatmaktadır. Üç, gelebilecek politik, fiili ve
program birkaç kırıntı karşılığında Kürtleri devlete ve aynı zamanda onu bir sindirme ve bastırma, olası psikolojik saldırıları göze alıp açık tavır almak ve bunu
düzene bağlama, buna karşılık anılan sınıf hareketine muhalefet veya karşı hareketleri bastırma aracı olarak pratikte kopuş biçiminde gerçekleştirmek, bu, daha dar,
yasal siyaset yapma hakkı ile bu sınıf hareketine kullanma yaklaşımı da bir yöntem olarak kullanılmıştır. sınırlı ve küçük bir eğilimi ifade etmektedir.
düzende bazı politik ve ekonomik kırıntılar kazanma Kürdistan gençliği, özellikle politikayla yakından ilgili 2006 yılının yazında Diyarbakır’da gerçekleşen
biçimindedir. Bir kontrgerilla merkezinde üretilen ve olan, belli politik arayışları olan ve devrimci patlama, aslında İmralı çizgisini aşan, kurulu düzene,
mücadeleden etkilenenler, önemli ölçüde İmralı sömürgeci sisteme bir başkaldırıyı ifade etmektedir.
DTP ve Belediye başkanlarının bu başkaldırıyı
söndürmeye çalışması, Kongra-Gel / PKK’nin aynı
Sermaye devleti savaşın kirini körpe beyinlere şırınga ediyor işlevi görmesi kesinlikle rastlantı değildir. 17-21 yaş
grubunda olan, savaş sürecinde büyümüş bu gençlerin
ve eylemlerinin bu sisteme sığmadığını, sığma
“Diyarbakır’da Nafiye Ömer Şevki Cizrelioğlu Lisesi 11. sınıf öğrencileri, ders saatleri içerisinde okul eğiliminde olmadığını bir kez daha görmüş ve telaşa
yöneticileri ile resmi giyimli polislerce Rekabet Kurulu Cumhuriyet Fen Lisesi’nde verilen “terör” konulu kapılmışlardır, kendi teslimiyet programları için ciddi
konferansa götürüldü.” (19 Mart 2007/evrensel.net) bir tehdit olarak algılamışlardır.
Öğrencilerin zorla götürüldüğü “terör konferansı”, bir toplumun en soysuz kesimini oluşturan Kısacası, İmralı çizgisine ve çok yönlü denetimine
itirafçıların hayatının anlatıldığı bir sinevizyonla açılıyor. Amaç, ihanet edebilecek derecede düşkünleşmiş rağmen başta öğrenci gençlik olmak üzere bütün
itirafçı yaratıkların anlatımlarıyla körpe beyinleri kirletebilmek. gençlik Kürdistan yurtseverliğini korumakta, geçmişin
Sinevizyon gösteriminin ardından sahneye çıkan “terörle mücadele şubesi” görevlileri, yani olumlu anıları ve değer ölçüleri kendi etkisini
işkenceciler, liseli gençlere örgütler ile örgüt üyelerinin çalışmaları hakkında sunum yapıyor. sürdürmektedir. Gençlik taşıdığı dinamizmle bu
Konferansın ardından Diyarbakır Emniyet Müdürlüğü’nün hazırladığı “Teröre hayır!” başlıklı anket sisteme sığmayacağını her fırsatta göstermektedir.
soruları dağıtılarak öğrencilerin konferansa ilişkin görüşleri isteniyor. Anket formları üzerine “Diyarbakır Ancak bu enerjiyi boşa akıtan ve harcayan İmralı
Terörle Mücadele Şubesi”nin internet adresini yerleştiren kolluk kuvvetleri, liselilere “bizimle iletişime çizgisi karşısında ciddi bir politik alternatif çıkmadığı
geçin!” mesajı vermeyi de ihmal etmiyor. sürece aynı çizgisini sürdürmesi çok güçtür! Okullarda
Uygulamayla ilgili açıklama yapan Diyarbakır Eğitim-Sen Şube Başkanı İhsan Babaoğlu, gençlerin kendi somut talepleri için yürüyen bir gençlik,
yıllardan beri bu uygulamalara tabi tutulduğunu dile getiriyor. Ancak işin tuhaf yanı, Eğitim-Sen’in bu toplumun ekonomik ve toplumsal sorunlarına duyarlı
psikolojik işkenceye tepkisinin, “hukuki değil, konferanslarda itirafçıların görüntüleri yerine gençlerin barış gençlik, gençlik dinamizmini ancak devrimci bir çizgi
ve adalet duygusunu geliştirecek etkinlikler yapılması gerekirdi” söyleminin ötesine geçememesidir. ışığında ve devrimci bir hareket ile hayata geçirebilir.
Oysa uzun yıllar kirli savaşın en yoğun yaşandığı Diyarbakır gibi bir kentte, devletin inkârcı-ırkçı Gençliğin her türlü sorununun aşılmasının anahtarı bu
saldırganlığına maruz bırakılan bir halkın genç çocuklarına reva görülen bu uygulama düpedüz psikolojik noktada düğümlenmiştir.
işkencedir ve ona göre bir tepki hak ediyor. (Devam edecek…)
Son yıllarda halklara düşmanlık zehrini özel tarzda ortalığa yayarak ırkçı-faşist histeriyi körükleyen 13 Şubat 2007
sermaye devleti, Kürt gençlerini psikolojik işkenceye tabi tutarak bu kaba ilkelliğe başka bir boyut katıyor. SOSYALİST-ŞOREŞGER
(Kürdistan Devrimci Sosyalistleri)
Sayı:2007/11  23 Mart 2007 Bültenlerden... Kızıl Bayrak  29

Derneğine sahip çık! Üye ol


Tersane işçisi arkadaş! çatıya sahip olmamak değildi. Tersanelerdeki 25 bin
Bizler çeşitli tersanelerde çalışan bir grup öncü işçi kişilik işçi ordusu olarak biz aynı zamanda taşıdığımız
olarak, işyerlerinde yaşadığımız sorunlara karşı, bizlere işçi kimliğinin farkında değildik. Patronlar karşısında
dayatılan kölelik koşullarına karşı uzun süredir kaderimizin ve çıkarlarımızın bir olduğunu
mücadele yürütüyoruz. Sorunlarımızın merkezine tek göremiyorduk. Ne birbirimize, ne de kendimize
tek tersane patronları ya da tek tek taşeronları değil güveniyorduk. Patronlar bizleri bölmeyi ve parçalamayı
patronlar örgütü olan GİSBİR’i koyduk. Geçen yıl çok iyi başarmışlardı. Her şeye boyun eğen işçiler
Şubat ayında yaptığımız Tersane İşçileri Kurultayı’nda olarak biz de patronların ekmeğine yağ sürdük. Şöyle
sorunlarımızı tartıştık-çözüm yolları belirledik. ki, çoğumuzun sigortası yatmadı, geçici iş diye
Yaşadığımız başlıca sorunlar sigortasız çalıştırılmak, “uğraşmak” istemedik. Çoğumuzun ücretleri dahi
taşeronluk sistemi, yevmiyeci işçilik, iş cinayetleri idi. yatırılmadı- ama biz yine sesimizi çıkarmadık. Ya
Yaşanan bunca soruna karşılık biz işçiler örgütsüzdük, taşeronlar ya da tersane patronları rakı sofralarında
parçalıydık, dağınık ama kocaman da bir orduyduk. heba ettiler bizim günlerce çalıştığımız, emek
Örgütsüzlüğü aşabilmenin yolu da bir çatıya sahip harcadığımız alınterimizi. Yıllarca beraber çalıştığımız
olmaktı ve yaklaşık 7 ay önce Tersane İşçileri Birliği işçi arkadaşlarımız yanıbaşımızda iş cinayetlerine
Derneği’ni kurduk. kurban gitti, ama biz öte yandan pense sallamaya,
Kuşkusuz sorunun tek ve ana kaynağı sadece bir montaj yapmaya, taş yapmaya devam ettik. Bir araya
gelip tersane patronlarına “iş güvenliği tedbirlerini
Sigorta hakkına sahip çık! alın” diyemedik, kader dedik, yarın sıranın bize
geleceğini unutarak kendimizi kandırmaya çalıştık.
Bize takılan kölelik zincirleri hala duruyor. Ama
“Sigortasız tek bir işçi kalmayacak!” artık o zincirleri kırma umudumuz her zamankinden
kampanyasına destek ver! daha fazla. Çünkü artık tersane işçileri olarak
gücümüzün farkına varıyoruz ve örgütleniyoruz.
Sigorta hakkı en temel haklarımızdan biridir. İşçi sınıfı yüzyıllık can bedeli mücadeleyle bu hakkı elde Çünkü artık bir derneğimiz var. Daha şimdiden pek
etmiş, böylelikle bugünlere gelinmiştir. Ancak yazık ki işçi sınıfının yüzyıllık canını, kanını ortaya koyduğu çok arkadaşımız derneği sorunlar için bir çözüm
bu mücadele sahiplenilebilmiş değil. Özellikle Tuzla tersaneler havzasında çalışan biz işçiler olarak, bu imkanı olarak görmeye başladı. Sigorta ve ücret
sosyal güvenceden mahrum edilmişiz. Ağır sanayi iş kolunda çalışmamızdan kaynaklı ve havzadaki tersane sorunu olan birçok işçi derneğimize başvurdu. Bu
patronlarının üç kuruşluk iş güvenliği tedbiri almamasından kaynaklı, yaralanmalar, sakatlanmalar, ölümler sorunların çözümü için, haklarımızı söküp almak için
yaşanabilmektedir. İşte bu tip durumlarda sigortasız çalışmanın ceremesini çekiyoruz. Göze çapak kaçması birçok tersanede beraber eylemler yaptık.
dâhil, bütün yaralanma ve sakatlanmalarda taşeronun yaptığı tek şey arabasıyla evimizin önüne atmaktır. Ama bütün bunlar yeterli değil. Bizim daha
Ölümlü iş kazalarında ise ölen arkadaşımızın ailesini birkaç milyarla kandırmaya ve susturmaya örgütlü, daha güçlü olmamız gerekiyor. GİSBİR bize
çalışmaktadırlar. yönelteceği saldırıların dozunu derneğimizin ne kadar
Biz Tersane İşçileri Birliği Derneği olarak uzun süredir, “Sigortasız tek bir işçi kalmayacak!” adı altında sahiplenildiği ile ölçer. Dernek sahipsiz mi? Elbetteki
bir kampanya çalışması yürütüyoruz. Havzaya yaptığımız yüzlerce afiş, dağıttığımız binlerce bildiri ve değil, ama 25 bin işçinin çalıştığı tersanelerde
bültenin yanısıra avukatların da katıldığı seminerler, toplantılar düzenleyerek sigortasız çalışmanın yıkıcı sahiplenme düzeyi yeterli değil.
sonuçları üzerinden işçi arkadaşları bilgilendirmeye çalıştık. Galatasaray Lisesi önünde ailelerimizle
yaptığımız eylemle kamuoyunu havzada yaşananlarla ilgili bilgilendirmeye çalıştık, hem de sigorta Arkadaşlar!
kampanyamızı -iş cinayetleri- çalışmasıyla birleştireceğimizi açıkladık. Derneğin avukatları üzerinden sigorta Bugün cehennem koşullarında çalışan tersane
davaları açacağımızı ilan ettik. “Sigorta primlerinin yasaların da işaret ettiği gibi asıl işveren tarafından işçileri olarak birbirimize güvenmekten, Dernek çatısı
ödenmesini talep eden imza stantlarını 15 gün boyunca açtık, belli bir ilgiyle de karşılaştık. Çalıştığımız altında birleşmekten başka çıkar yolumuz yok.
tersanelerde, öğle araları çay içtiğiniz yerlerde sizlerle görüştük, imzalarınızı aldık. Yazık ki çoğu Cehennemi andıran tersaneleri cennete çevirmek
arkadaşımız imza atmaktan bile korkar durumda, çoğu arkadaşımızın, hukuki davalar için işi geçici olarak elimizde. Biz bu koşullara mahkum ediliyoruz. Ama
görmesi ve değmez gözüyle bakması bir başka olumsuzluktu. Birçok arkadaşımız üç kuruş daha fazla ücret bu koşullar bizim kaderimiz değil, değiştirmek
alalım diye, taşerondan sigorta primlerinin yatırılmamasını bile talep ediyor. mümkün.
Bütün bu olumsuzluklar tablosu içerisinde hiç mi iyi bir şeyle karşılaşmadık? Elbette ki karşılaştık. Ama Ama “artık yeter!” dememiz ve korkuları aşmamız
bu yeterli değildi. Zira tersanelerde çalışan işçilerin %65’inin sigortası yatmaz, sigortası yatanlar ise asgari lazım. İşsizlik baskısı, açlık ve sefalet baskısı,
ücret üzerinden yatırılıyor. Sigorta sorunu bugün en önemli sorunlardan biri diyoruz. Biz işçileri sosyal sesimizi çıkarırsak devletin baskısı belimizi bükmesin,
güvenlik sisteminin dışında bırakmasının yanısıra çalışma yaşantımıza da bir takım yansımaları var. Sigorta başka seçeneğimiz yok. Ya susarak cehennem
hakkı için mücadele neden bu kadar önemli? Çünkü sigortasızlık yevmiyeci işçiliği doğurarak düzenli bir zebanilerine yem olacağız ya da mücadele ederek
ücretten mahrum kalmamız anlamına geliyor. Çünkü sigortasızlık sömürünün katmerleşmesi anlamına gelen insanca çalışma koşullarını kazanacağız. Korkunun
taşeronluğu doğuruyor. Çünkü sigortasızlık işten atmanın keyfileşmesi, ihbar ve kıdem tazminatı hakkının ecele faydası olmaz. Bakın Kasımpaşa tersane işçileri
yok edilmesi anlamına geliyor. Hal böyleyken ve sorun bu kadar ağırken, sorunun ağırlığı kadar mücadele de 1921 yılında İstanbul işgal altındayken, yani
etkin olmalı. baskıların en yoğun, yoksulluğun en yoğun olduğu
dönemlerde bile İştirakçi (sosyalist) HİLMİ
Arkadaşlar! öncülüğünde işçileri evrensel olarak simgeleyen
Davlumbotlarda dumanı, demir tozunu içimize çeken biz, iş kazalarında yaralanmalara sakatlanmalara, bayraklarla, yani kızıl bayraklarla 1 Mayıs’ı
ölümlere maruz kalan biz. Kölece çalışma koşullarına mahkûm edilen yine biz. 25 bin işçinin çalıştığı kutlamışlar. Bizim yolumuz tam da bu yol olmalı.
tersanelerde büyük çoğunluğumuzun sigortası yatmıyor. Oysa sigorta hakkı sözde yasalarla güvence altına Çalışma koşullarımızın ağırlığı kadar mücadelemiz de
alınmış. Tuzla tersaneler havzasında işçilerin yararına olan yasalar işlemez. Burada orman kanunları sert olmalı.
geçerlidir. Bu durum böyleyse bunda kabahat büyük oranda bizim. Halen sesimizi çıkarmıyoruz, şaşılacak bir Bir gemiyi baştan sona nasıl sabırla, sebatla inşa
durgunluğun, suskunluğun içindeyiz. GİSBİR saltanatını bizim kanımız üzerinden kuruyor. Onlar bizi aptal ediyorsak, Derneğimizi de aynı sabır ve zorluklarla
yerine koyuyorsa bu çarkı bozacak olan bizleriz. İş cinayeti yaşandığında kitlesel olarak tersane önünü kurduk. Siz işçi arkadaşlara Tersane İşçileri Bülteni
mesken tutmak zorundayız. Sigorta hakkımız çiğnendiğinde Sigorta İl Müdürlükleri dâhil, GİSBİR ve aracılığıyla çağrı yapıyorum; Tersane İşçileri Birliği
Tersane önlerini seçmeliyiz. Bu haklarımız için her yeri eylem alanına çevirmeliyiz. Hâlihazırda Tersane Derneği’nde örgütlenmeye, derneğe üye olmaya ve bu
İşçileri Birliği Derneği bu işin öncüsü durumundadır. çatı altında kölelik zincirlerini kırma mücadelesini
Dolayısıyla sigortalarınız yatmıyorsa, prim günleriniz eksik yatıyorsa, iş kazasına uğradıysanız ya da yükseltmeye çağırıyorum.
herhangi bir hak gaspına uğradıysanız susmayın. Susmayalım! Tersane İşçileri Birliği Derneği’nde Tersane İşçileri Birliği Derneği Başkanı
örgütlenelim ve mücadeleyi daha da yükseltelim. Bundan başka çıkar yolumuz yoktur. Zeynel Nihadioğlu
Tersane İşçileri Birliği (Tersane İşçileri Bülteni’nin Mart 2007 tarihli
(Tersane İşçileri Bülteni’nin Mart 2007 tarihli sayısından alınmıştır...) sayısından alınmıştır...)
30  Kızıl Bayrak “Yıldızlara hayatı götüreceğiz!” Sayı:2007/11  23 Mart 2007

Pusulanız neyi işaret ediyor?


“Ya ölü yıldızlara hayatı götüreceğiz/ ya da çocuktaki dirençten bile zerre kadar taşımayan boş Kurulan bütün düşler, yaşanmak istenen güzellikler,
dünyamıza inecek ölüm” diyor mısralarında Nazım vermişliktir, vurdumduymazlıktır. henüz anne karnında olan bir bebek gibi daha
Hikmet. Tarihin tozlu sayfalarını karıştırdığımızda; yeni Mücadele; gecenin karanlığına inat cılız da olsa ışığı doğmasına izin verilmeden katledilmektedir. Ve bu ölü
çağlar yaratan, var olanları sonlandıran olayların aslında ile o karanlığı aydınlatma çabasında olan sokak düşler, güzellikler, ölüp anne karnında kalınca anneyi de
şu mısrada yer alan ölü yıldızlara hayatı taşıma lambasıdır, onun ışığıdır. zehirleyip öldüren bebek gibi yaşamları zehirlemekte,
mücadelesinden doğduğunu görürüz. Ve sayfaları Teslimiyet; doğanın kendisine sunduğu, özel bir yok etmektedir. Yani, kapitalizm, insanlardan
karıştırmaya devam ettikçe; yenilgilerin, bekleyişlerin, çaba sarf etmeksizin içinde barındırdığı ışığını bile güzellikleri değil, onlarla birlikte kaynağını da çalmakta
umutsuzlukların ise dünyaya inmesi beklenenin, paylaşmaktan, ortaya çıkarmaktan vazgeçmiş ateş ya da yok etmektedir...
beklerken hiçbir şey yapılmayan, kolların sükunetle böceği kadar, bu denli umarsızlıktır. Siz de sözkonusu geminin yolcularından birisiniz ve
açılarak karşılanan ölüm olduğunu görürüz. Bir ateş böceğinin kendinde olanı bile kendisine yük bunları okurken, sadece oturduğunuz yerden olanları
Bir ölü yıldıza hayat taşımamış bu mısra, ama sayması; bir kaplumbağanın sırtında onu koruyan size bu yazı özetledi. Misafirliğin yok olduğu bu
kafasında ışık taşıyana pusulalık etmiştir “beklemek kabuğunu fazlalık gibi görmesi; uzayda bir doğru zamanda, bu satırları konuk ettiniz, dinlediniz.
ölümdür” diyerek, kendisi sayfada yıllardır beklemesine parçasının oluşması için bir noktanın, bunun için Düşündünüz mü hiç, sizin pusulanız neyi işaret ediyor?
rağmen… olmazsa olmaz bir başka noktaya olan gereksinimini Kararsızım, ortadayım diyorsanız; kapitalizmin
Bir pusulalık eder bu mısra okuyanlara, ta ki reddetmesi ve daha niceleri nasıl ki “olan”a aykırıysa; yarattığı çatlakları doldurmakla uğraşanların yıllardır
Nazım’ın kaleminden dizelere aktığından beri… kişilerin de dünyada ve hayatlarında kapitalizmin kulaç attıkları, ancak hiçbir yere varamadıkları
Bu pusula; yoksulluk, sömürü denizinde yüzen yarattıklarına duyarsız kalması, teslimiyeti de bu denli yerdesiniz demektir.
kapitalizm gemisinin dümeninin burjuva sınıfının elinde tuhaf bir “sonuç”tur. Güneşe gitmek, ulaşmak imkansız denilir; ama
olduğu müddetçe, geminin hep o denizde yüzeceğini, O denizde yüzmenin ve geminin dümenini ele aslında güneşe ulaşmak sunduğu ışığı tutmaktır, güneş
karaya ulaşamayacağını, insanların “yaşamak” için ya o almaktan vazgeçmenin bizlere hiçbir şey ışınlar toplamıdır ve o ışının her birini tutacak mutlaka
gemide kaldıklarını ya da atlarlarsa boğularak getirmeyeceğini, yaşananlar zaten göstermektedir. bir insan vardır.
öldüklerini, ama tüm bunlara karşın yüreğinde yeni bir Kapitalizmin yarattığı yoz kültür atmosferinden İşte, düşüncelerinizi karasızlık rüzgarından sıyırıp
dünya özlemi taşıyanların dümeni ele geçirmesi böylesi yoğunlukla aldıkları nefeslerden boğulmayanlar, beyninizde güneşin aralanmasına izin vermenizle,
gerektiğini söyler. görmek istemedikleri gerçekliklerin herhangi bir yüzünüzü döneceğiz ve yakalayacağınız ışık bellidir
Bu pusulada dört tane yön yoktur, salt iki yön tanesini duysalar dahi yanıp sönmeyecek ateş böceği aslında; o ışığın adı mücadeledir! Yani, dünyamıza
vardır; ya mücadele, ya teslimiyet!.. tembelliklerini anında terkedip, hızla duymamak için inmesini beklemediğimiz ölüm yerine yıldızlara
Mücadele; “her ne olursa olsun” kendisine mutlaka duvar örmekte, kulaklarını kendi hayatlarının yok oluş taşıyacağımız hayatı var edecek olan sosyalizm
bir kaynak bulup doğan, baharda eriyen kar sularıyla çığlıklarına tıkamaktadırlar. güneşinin bir tutamıdır. Yani, her bir insanın
çoğalıp ulaştığı ve aktığı toprakları bereketli kılan bir Örülen duvarın yüksekliği ve kalınlığı artmaktadır. kucaklayacağı o ışıkla kavuşulacak olan aydınlık, umut
ırmaktır. Oysa örülen duvar, kişileri gerçeklik kaçışlarına dolu günlerdir. Bu sistemin çarklarında öğütülmeden,
Teslimiyet; avucundan şekeri alınacak diye sadece yaklaştırırken, kendilerinden ve yaşamlarından canlılık fışkıran düşüncelerin insanlık için yoğrulması,
bir küçük şeker için minik gövdesiyle direnen bir uzaklaştırmaktadır. üretmesi demektir. Yani, her insanın taşıdığı sol
memenin altındaki cevahirin kirlenmeden sevgi için,
kendinden başka acılar ve mutluluklar için çarpması
demektir. Çocuklarımızın umutsuzluk nedir bilmeden,
Bin yıl sonra sürgün… daha hüznün solgun yüzüne bakmadan büyümesidir.
Bu sokaklarda artık darbuka sesleri, klarnet sesleri olmayacak. Artık kapı önü sohbetleri, çekirdek Kulakların bomba seslerini değil daha güzel ve
çıtlatmaları olmayacak. Gacılar, “a be” ile başlayan dedikodular yapmayacak demli çaylar eşliğinde. Sulukule yaşanılası bir dünyanın şarkılarını duydukları günlerdir.
halkının yerinde, Romanların yerinde, kendine yabancılaşmış, aynı tip, aynı marka insanlar olacak. Utanç Yani, yekpare çimenlerde deli bir tay gibi coşkuyla
duvarları olacak, kameralarla donatılmış. Yüksek güvenlikli sitelerinde, kimden korundukları bilmeden süren yılmadan yeni bir kavuşmaya koşan yüreklerdeki
hayatlar olacak. Ya da eşi olmayan keskinlikte görünmez sınırlar olacak; iki aynı tip komşu yerleşme arasında… yanan özlem ateşinin aynı mutluluğa aynı anda
Bugün “kentsel dönüşüm” bahanesiyle dönüştürülen yer Sulukule ise, dün Alibeyköy’dü, Zeytinburnu’ydu,
çarpması; bir gökkuşağının yedi rengini aynı anda
yarın Haydarpaşa olacak. Gözden ırak tutulmak istenen bugün Romanlarsa, dün gecekondu sahipleriydi, yarın
yine bu zenginliği yaratan emekçiler olacak. Ve hayatı var edenler, hep oradan oraya ötelenenler olacak. gören gözler gibi yaşamın bütün yemişlerini,
‘Çingene tarihinin kalbi’ olarak nitelendirilen Sulukule, Romanlar’ın en eski yerleşim yerlerinden biri. güzelliklerini paylaşması demektir...
İstanbul’un, Bizans kenti olduğu dönemlerden beri Sulukule ve civarını Romanlar yurt edinmiş. Şimdiyse Mücadele, bizi kendi yarattığı kimlikle içine
sermayenin gözüne kestirdiği, merkezi ve rantı yüksek bölgelerden biri. İstanbul Büyükşehir Belediyesi ve Toplu almaya çalışan, kendi yaşamımıza ve kendimize dahi
Konut İdaresi (TOKİ) işbirliğiyle hayata geçirilecek ve 80 bin dönüm alanı kapsayacak bir proje söz konusu. vize koydurtan kapitalizme karşı, en arka sokaklara
“Tarihi çevreyi koruyoruz” demagojisiyle buradaki dokuyu koruyacaklarını iddia ediyorlar. Sanki tarihi çevre kaçarak düşlerimizden firar etmek değil, bizim olanı
insanlardan bağımsız korunabilirmiş gibi... Ama bunun da çözümünü bulmuşlar. Bu dokuyu yaratanları buradan
kovup, buraya yapılacak 300 bin YTL’lik Türk evlerinde yaşamanın maddi koşullarına sahip olanları buraya
bize ödünç verilmiş gibi gösteren ve yaşamımızı satım
ikame etmek. sözleşmesine dönüştürmek isteyen anlaşmaya imza
Bunu yaparken de çok demokratiklermiş gibi bir hava estirtiyorlar. Katılımcılık, paylaşımcılık, saydamlık gibi atmamak, konulan vizeyi reddetmektir.
süslü kelimelerle gözler boyanıyor. Çeşitli “alternatifler” sunuyorlar mesela. Bölgede ikamet eden mülk sahibi ya Yani, ölü yıldızlara hayatı götürmektir, ölümü
da kiracıların isterse yapacakları katkı payı ile orada yaşamaya devam edebileceklerini söylüyorlar. Romanlar, bu beklemek değil!
katkı payını karşılayabiliyor olsalar neden bu sağlıksız konutlarda oturmak istesinler ki? Diğer bir alternatif de Siz de okudunuz o mısrayı…Siz de fark ettiniz
mülk sahiplerinin, istemeleri halinde belirlenecek olan rayiç üzerinden kamulaştırma bedelini alabilecekleri. Yani yolcusu olduğunuz gemiyi ve denizini… Siz de fark
alacakları 8.500 YTL enkaz bedeli ile şehrin başka bir bölgesinde, gecekondu yapıp, orada yaşama “özgürlüğü”
tanıyorlar. Ta ki orası da bir rant alanı halini alıp, tekrar oradan sürülene kadar. Bir de mülklerini TOKİ’ye
ettiniz imkansız dediklerinizin aslında tam da bizim
devredenler TOKİ’nin kendilerine sunacağı yeni, modern bir siteye yerleşebilecekler. Şehrin çeperlerinde, ellerimizde olduğunu... İmkansız sandığımız
İkitelli’de, yaşam pratiklerinden, işlerinden çok uzak bir bölgeye gidebileceklerini söylüyorlar, tabii bedelini değiştirilemezleri değiştirecek kişilerin bizler olduğunu
ödediğin ölçüde. bilmeliyiz. Bizi ölümü gösterip sıtmaya razı eden,
Bugüne kadar “kentsel dönüşüm” adı altında birçok proje yapıldı. Yeri geldi deprem bahane edildi, “depreme denizini gösterip atlayarak ölmemizi isteyen
dayanıklı konutlar yapacağız” dendi. Zeytinburnu için projeler üretildi. Eskizlere ticaret merkezleri, oteller çizildi. kapitalizme karşı seçeneksiz değiliz, seçeneğimiz
Sonra oradaki insanlara yol göründü. İşlerini, evlerini, hayatlarını değiştirdiler. Çok bir şey yoktu zaten iki göz mücadele…
oda, asgari ücret… Giderken de bavullarına, geçmişlerini, komşularını, yaşamlarını koydular. Yeri geldi “bunlar
illegaldir, hazine arazisi üstüne konumlanmıştır, hepsini yıkacağız” dendi. Ama bunu diyenler boğaz sırtlarındaki
“Ya ölü yıldızlara hayatı götüreceğiz
villa konduların lafını bile etmediler. Ya da seçim zamanı tapu vaat edenler de onlardan başkası değildi. Sonuç Ya da dünyamıza inecek ölüm...”
olarak devlet arazilerini, süper lüks konutların inşası için burjuvaziye peşkeş çekenler, iyi-kötü başını sokacak bir Yani, ya teslim olup dayatılan hayatları yaşayacağız,
yeri, emekçilere çok gördüler. ya da mücadele edip gövdesiyle umut denizini yaran
Gecekondu yerleşmeleri, geneli itibariyle standartların altında, niteliksiz alanlardır. Gecekondu yıkımları gemiler yaratıp, ufku gürbüz çocukların yanaklarındaki
konu olduğunda da savunulan bu sağlıksız konutlar değildir. Barınma hakkıdır. Yaşam hakkıdır. Kapitalizm, özel kızıllığa boyalı gökyüzüne doğru yol alacak,
mülkiyet düzeni bu sorunu çözmeye çalışmaz. Aksine daha da derinleştirir. Her alanda olduğu gibi, konut
gündüzlerinde sömürülmeyen, gecelerinde aç
projeleri de burjuvazi için üretiliyor. Emekçilere yaşam alanı sunmak yerine de şehrin dışına itilmeleri tercih
ediliyor...
yatılmayan bir dünyayı var edeceğiz!
T. Ufuk Rojan
Mücadele Kurtuluşumuz örgütlü birliğimizde!
Postası Merhaba emeği ve alınteriyle yaşamını
devam ettiren işçi dostlar. Merhaba dünyayı
cesaretini bütün işçiler gösterebilmeli. “Biz de
varız” diyen güçlü bireylerle donatılmış, sonuca
üretenler. Bizler tarihten beri hep ezilen, ulaşmak isteyen, umut kapılarını ardına kadar
sömürülen, insani duyguları yıpratılan, yaralı açmış, kendini tanımak isteyen, düşüncelerini
yürekli fakat dili olmayan, daha doğrusu dili özgürce ifade etmekten çekinmeyen insanlar
kesilen ve gözü kör edilen bir kitleyiz. Geniş ve olmalıyız.
çok güçlü bir kitle olmamıza rağmen çok azımız Eğer bugünden böyle olmazsak yarın her şey
sesimizi çıkarıyor ve bu zulme son vermek için için çok geç olabilir. Bizler tarihi aydınlatacak ve
çaba harcıyoruz. Haykırışımızın ve kavgamızın yeniden yazacak işçi sınıfıyız. Bu gücümüzü
sebebi isteklerimizin karşılanabileceği ve hayat görelim ve GOP İşçi Platformu’nun çağrısına
Çorlu’da linç girişimi döngümüzü kendimizin kurabilecegi insanca kulak verelim. Tek yumruk ve tek yürek olalım.
yaşam ve özgür bir gelecektir. Artık O zaman önümüzde hiçbir güç duramayacaktır.
Vicdani retçi Halil Savda’nın 15 Mart günü sorunlarımıza karşı “biz de varız” diyebilme GOP’tan bir işçi
Çorlu’da gerçekleşen duruşması öncesi sabah
saatlerinde yürüyüş sonrası basın açıklaması eylemi
yapmak isteyen 30 kişi polis tarafından engellendi.
Daha sonra mahkeme salonunun önünde bekleyen Dr. Füsun Sayek Tıp Eğitimi Buluşması
15 kişilik grup, polisin kordonu altında olmasına
TTB 30-31 toplumun tüm kesimlerinin
rağmen, bozkurt işareti yapan “Kahrolsun PKK!”
Mart tarihleri ilgi göstermesi gerektiğini dile
sloganları atan 50 kişilik faşist güruhun saldırısına
arasında Ankara getirdi. Hekimlerin meslek
uğradı.
Üniversitesi Tıp örgütü Türk Tabipleri
Polis, saldırıya uğrayanlara göz yaşartıcı sprey
Fakültesi Birliği’nin de yıllardır, tıp
ile müdahale etti. Olay sonrasında vicdani retçi
Abdulkadir Noyan eğitimi konusunda çaba
Halil Savda’nın avukatı Suna Coşkun bir basın
Salonu’nda gösterdiğini vurguladı.
açıklaması gerçekleştirdi. Faşist güruh basın
“Sağlıkta Değişimin TTB’nin tıp fakültelerinin
açıklamasına da saldırı girişiminde bulundu.
Anahtarı, Dr. Füsun altyapı sorunları; öğrenci
Vicdani retçilerin otobüsleri taşlandı, eylemcilerden
Sayek Tıp Eğitimi sayısı/eğitim ilişkisini, tıp
yaralananlar oldu. Olayların ardından faşistlerin
Buluşması” eğitiminde değişimi, tıp
sırtını sıvazlayan kolluk güçleri saldırganları olay
gerçekleştirecek. eğitiminin sürekliliği ya da
yerinden uzaklaştırdı. Sağlıklı bir sürekli mesleki gelişim
topluma ulaşmanın konularını gündemine alarak
koşulları arasında tartıştığını ve katkıda

Antakya’da sağlıkçı eylemi


toplumu tanıyan, bulunduğunu söyledi. 30-31
toplumun Mart 2007 tarihleri arasında
sorunlarına Ankara’da Füsun Sayek Tıp
duyarlılık gösteren, akıl ve bilimsellikle yaklaşan Eğitimi Buluşması-II’nin bu konuları bir kez
hekimlere sahip olunması gerektiğini ifade eden daha tartışmak ve bir “Kararlılık Bildirgesi”
TTB, bu tür hekimlerin yetiştirilmesi için çıkarmak üzere düzenlendiğini ifade etti.

27-28 Eylül’de özelleştir(me)


sempozyumu
TMMOB Yönetim Kurulu, Özelleştirmelerin ve
Sonuçlarının Takibi Çalışma Grubu’nun önerisi üzerine
Ankara’da iki gün sürecek bir sempozyum düzenlenme
kararı aldı. Sempozyum 27-28 Eylül ‘07 tarihleri
arasında Ankara’da yapılacak.
“Türkiye’de Özelleştir(me) Gerçeği
Antakya Devlet Hastanesi önünde, 14 Mart günü
Sempozyumu”nun ana teması “özelleştirmeler
saat 12.30’da yapılan basın açıklamasında; Aile
karşısında neler yapılabileceği ve neler yapılması
Hekimliği uygulaması ile sağlık ocaklarının
gerektiği” olacak. Sempozyumun bir oturumunda
kapatılmasına, ‘özerkleştirme’ adı altında hastanelerin
dünyada yaşanan özelleştirme saldırısı incelenecek.
ticari işletmelere dönüştürülmesine ve sağlıkta yıkım
Türkiye dışından davet edilecek kurum ve kişiler de
yasası olan SSGSS Yasası’na karşı seyirci
konuşmacı olarak sempozyuma katılarak dünyada
kalınmayacağı vurgulandı.
özelleştirme uygulamalarına karşı geliştirilen
Eylemde ‘Sağlık haktır satılamaz!”, “Sağlık
mücadeleler ele alınacak.
ocakları kapatılamaz, hastanemizi kapattırmayacağız!”
Sonuncusu, forum olmak üzere toplam 5 oturum
sloganları atıldı
olarak düzenlenecek sempozyuma akademik
Kızıl Bayrak/Antakya
çevrelerden de katılım sağlanmaya çalışılacak.

EKSEN Yayıncılık Büroları Gazetene sahip çık! Abone ol! Abone bul!
Üsküdar (İstasyon) Cad. Pınar İşhanı 853. Sok. Bilen İşhanı No: 27/710
Adı : .......................................................................
Soyadı :........................................................................
No: 5 Kat: 4 Daire: 52 Kartal/İstanbul (0 216 353 35 82) Konak/İZMİR Tel-Fax: 0 (232) 489 31 23 Adresi : .......................................................................
Necatibey Cd. Gözlükçü İşhanı No: 26/24
........................................................................
Cemal Gürsel Cd. Shell Karşısı Vakıf İşhanı Kat: 3
Kızılay/ANKARA Tel: 0 (312) 229 06 44
Tel : .......................................................................
No: 306 ADANA Tel: 0 (322) 363 52 91
6 Aylık Yurt içi 30.000 000 TL Yurt dışı 100 Euro
Sönmez İş Sarayı Kat: 3 No: 220 Heykel/BURSA Cumhuriyet Mah. Tennur Sok. Cumhuriyet İşhanı 1 Yıllık Yurt içi 60.000 000 TL Yurt dışı 200 Euro
Tel: 0 (224) 220 84 92 Kat: 3/45 KAYSERİ Tel-fax: 0 (352) 2326671
Gülcan Ceyran adına,
Silifke Cd. Çavdaroğlu Çarşısı 2/93 Saadetdere Mah. Fırın Sok. No: 37/25 (Depo durağı) * TL için : Yapı Kredi Bankası İstanbul/Aksaray Şb. 0097680-3
* Euro için : İş Bankası İstanbul/Aksaray Şb. 10021127094
MERSİN Esenyurt/İSTANBUL No’lu hesaba yatırdım. Makbuzun fotokopisi ektedir.
Devrimci direniß ve
kararlÝlÝÛÝn, devrim uÛruna
kendini adamanÝn adÝdÝr...

KIZILDERE!
Mahir ‚ayan  HŸdai ArÝkan
Sinan KazÝm …zŸdoÛru
Ertan Saruhan  Saffet Alp
Sabahattin Kurt  Nihat YÝlmaz
Ahmet Atasoy  Cihan Alptekin>
…mer Ayna

You might also like