You are on page 1of 32

SayÝ: 2007/10 16 Mart 2007 50 YKr

Emperyalizme, faßizme ve
ßovenizme karßÝ
Newroz alanlarÝna!

…zgŸrlŸk, eßitlik,
gšnŸllŸ birlik!
2  Kızıl Bayrak Kızıl Bayrak’tan... Sayı:2007/10  16 Mart 2007

İÇİNDEKİLER
Kürt halkına yönelik devlet odaklı
Kızıl Bayrak’tan
şovenist-faşist histeri tırmandırılıyor.... . 3 Bu sayımızda geçtiğimiz 8 Mart’a ilişkin
değerlendirmeler ve 12 Mart Gazi anma-
Newroz ve düzenin nevrotik krizi . . . . . 4 eylemlerinin haberleri yer alıyor.
Emperyalizme, faşizme ve şovenizme Orta sayfayı, TKİP Programı’nda ulusal
sorunun ele alınışını inceleyen bir çalışmaya
karşı “İşçilerin birliği halkların ayırdık. Bu sayı ilk bölümünü yayımladığımız
kardeşliği!” bilinciyle yazının devamı önümüzdeki sayılarda
okunabilecektir. Kürt halkına karşı saldırıların,
Newroz alanlarına! . . . . . . . . . . . . . . . . . 5 bir kez daha yoğunluk kazandığı günümüzde,
Düzen medyası yine andıçlandı... . . . . . 6 sorun ve çözümü üzerine teorik-ilkesel
yaklaşımların da bir kez daha önem kazandığı
Füze kalkanı kim için, kime karşı? . . . . 7 açıktır. Özellikle Kürt sorunu üzerine düşünmek
“Beyaz Eylem” mitingi... . . . . . . . . . . . 8 ve yazmak durumunda olan devrimcilerin,
ulusal sorun konusunda sağlam bir bakışa sahip
Sağlık emekçileri 14 Mart’ta iş bıraktı... 9 olma gerekliliği ortadadır.
Günümüzdeki saldırılara ilişkin sorunun bir
Seçim yalanları başladı. . . . . . . . . . . . . 10
yanını ise, Kürt halkıyla dayanışma zayıflığı
8 Mart eylem ve etkinliklerinden. . . 11-13 oluşturmaktadır. Teslimiyet platformunun Halkların kardeşliği, Irak işgalinin yıldönümü
durumu ve tutumları ile, Kürt halkının tamamen vesilesiyle yapılacak eylemlerin de temel şiarı
Ankara 8 Mart değerlendirmesi. . . . . . 15 durumundadır. Bu eylemler içinde, 17 Mart’ta
haklı ve meşru talepler uğruna mücadelesi
Parti programımızda ulusal sorun birbirine karıştırılmadan, biri ötekine Newroz arifesinde İstanbul’da Taksim’den
endekslenmeden tavır belirleyebilmek, halkın Dolmabahçe’ye yürüyüş şeklinde yapılacak olan
(Orta sayfa). . . . . . . . . . . . . . . . . . . 16-18 eylem, işgal altındaki Irak halkları yanısıra,
haklı taleplerinin yanında, devletin bastırma
8 Mart yurtdışı etkinlikleri . . . . . . . . . . 19 saldırılarının karşısında durabilmek gerekiyor. saldırı hedefindeki ve sıraya konmuş tüm
8 Mart ve 12 Mart eylem ve etkinlikleriyle Ortadoğu halklarıyla birlikte, Kürt halkıyla
“Sendikal arayışlar” sempozyumu. . . . 20 açılan devrimci bahar sürecinin, önümüzdeki dayanışmanın da vesilesi olacaktır.
Bir kitap, bir sempozyum ve önemli duraklarından biri de Newroz’dur. Ki, Söz konusu eylemlere katılım, dayanışma
Newroz, “İşçilerin birliği, halkların kardeşliği!” ihtiyacı yönünden olduğu kadar, devrimci 1
sendikacılığa dair . . . . . . . . . . . . . . . . . 21 şiarını yükseltmek açısından da önemli bir fırsat, Mayıs’a hazırlık açısından da önemlidir.
İşçi-emekçi eylemlerinden. . . . . . . . . . 22 güçlü bir imkan olabilir. Böyle Eylemlere katılımı artırmak için fazladan çaba
değerlendirilebilmelidir. gösterilmesi gerekmektedir.
Bush protestolarından. . . . . . . . . . . . . . 23 Farklı saiklerin de etkili olduğu bilinmekle
Irak’a komşu ülkeler Bağdat’ta konferans birlikte, devlet, güncel saldırılarını yaklaşan ***
Newroz’la gerekçelendirmeye çalışıyor.
düzenledi... . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 24 Saldırılara yönelik tepkilerin Newroz’da Ekim Gençliği’nin Mart 2007 tarihli 101.
ortaklaştırılabilmesi durumunda devletin sayısı çıktı. Okurlarımız Ekim Gençliği’nin yeni
Ahmedinecad’ın Suudi Arabistan
dizginlenebilmesi de mümkün olacaktır. En sayısını tüm Yaysat bayiilerinden, Eksen
ziyareti.. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 25 azından bugünkü pervasızlıkta bir saldırganlığı Yayıncılık bürolarından ve kitaplardan temin
sürdüremeyecektir. edebilirler.
Gazi katliamı lanetlendi. . . . . . . . . . 26-27
ODTÜ’de jandarma saldırısı . . . . . . . . 28
Devrimci yurtsever gençlik, durumu,
görev ve sorumlulukları/II . . . . . . . . . . 29
Bültenlerden . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 30
Mücadele Postası . . . . . . . . . . . . . . . . . 31
Sosyalizm İçin

Kızıl Bayrak n i n
Haftalık Sosyalist Siyasal Gazete

e n ç l i ğ i ’
Sayı: 2007/10  16 Mart 2007

Eki m G . .
Fiyatı: 50 Ykr
Sahibi ve Y. İşl. Md.: Gülcan CEYRAN EKİNCİ

ı s ı ç ı k t ı !
EKSEN Basım Yayın Ltd. Şti.
Yayın türü: Süreli Yaygın
101. s a y . . .
Yönetim Adresi:

a y i i l e r d e
Eksen Yayıncılık Mollaşeref Mh. Turgut Özal Cd.
(Millet Cd.) No: 50/10 İstanbul Tel: 0 (212) 621 74 52

a p ç ı v e b
Fax: 0 (212) 534 95 90
e-mail: kb1@tnn.net
Web: http://www.kizilbayrak.de
http://www.kizilbayrak.org
K i t
http://www.kizilbayrak.com
Baskı: Gün Matbaacılık Genel Dağıtım:
İSTANBUL YAYSAT
Tel: 0 (212) 426 63 30

CMYK
Sayı:2007/10 # 16 Mart 2007 Kapak Kızıl Bayrak # 3

Kürt halkına yönelik devlet odaklı şovenist-faşist histeri tırmandırılıyor...

Saldırılara karşı Newroz’da “İşçilerin birliği


halkların kardeşliği” şiarını yükseltelim!
Newroz’un yaklaşmasıyla birlikte, Kürt halkına anlaşılmaktadır. Yöneticilere yönelik bu tutuklamaları, taleplerinde ısrarlı oldukça da, baskıyla, zorla,
karşı saldırılar da devlet odaklı olarak yoğunlaştırılmış partiye yönelik kapatma davaları izlerse hiç zorbalıkla vazgeçirme yolunu tutuyorlar.
bulunuyor. Kürtler’in yaptığı her eylem, konuştuğu şaşırmamak gerekiyor. Nitekim, Ankara Cumhuriyet Oysa yakın tarihin de gösterdiği gibi, baskı ve zor,
her söz suç kapsamında değerlendiriliyor. Ancak Savcısı DTP kongresiyle ilgili soruşturma başlatmıştır. halk kitleleri nezdinde, örgütler, partiler, kurumlar
buradaki ‘suç kapsamı’nı düzen hukukunun Ancak bu, Kürt halkına karşı düzenlenen komploların üzerinde olduğu kadar etkili olamıyor. Partileri
çerçevesine bile sığdırmak mümkün değildir. Saldırıda ilki değildir. Kürt halkına karşı yürütülen kirli savaş kapatıyor, ama halk kitlelerini kapatamıyorsunuz.
hukuk kurumu da kullanılmakla birlikte, suça ilişkin yılları boyunca, buna benzemez ne komplolar örüldü, Kürt örgütleri, eninde sonunda Kürt halkının
kararlar önceden ve adliye dışında, karargahlarda ne akıl almaz kumpaslar kuruldu. Türk sermaye taleplerini dile getirmekle yükümlüdür. Ancak,
verilmekte, mahkeme heyetleri sadece verilen bu devleti ve özelde Türk ordusunun üstüne, örgütler dile getirse de, getirmese/getiremeseler de,
kararlara uymak, kesilen cezaları onaylamakla komploculukta, bir tek efendileri ABD’nin adı Kürt halkının hakları ve istemleri yerli yerinde
yükümlü piyonlar olarak kullanılmaktadır. anılabilmektedir. durmakta, her fırsatta bizzat halk kitleleri tarafından
Eylem yapmaya kalkan Kürdün cezası, önce Düzenin bir başka sorunu ve çıkmazı, bilindiği dile getirilmekte, savunulmaktadır. Yıllar boyu süren
sokakta, biber gazı, cop, tekme, tokat şeklinde gibi, Güneyli Kürtler’in devletleşme yolunda attığı kirli savaşın en alçak, en iğrenç, en kanlı araçları bile
uygulanıyor. Hemen ardından bu ceza uygulaması adımlardır. Bu devlet oluşumunun sınırlarının dışında Kürt halkını haklı taleplerini yükseltmekten
aynen, karakollarda devam ettiriliyor. Adliyelerse en gelişiyor olması, ‘misakı milli’ci Türk devletinin caydıramamıştır. Düzen cephesinde artan
son aşama devreye sokuluyor. Ancak adına sıkıntısını azaltmıyor, belki daha da artırıyor. Sınırları saldırganlığın, ırkçı-şoven kudurganlığın bir sebebi
aldanmamak gerekir. Bizdeki adliyelerin kapısından içinde gelişse, vuracak-kıracak-ezecek- de, bir halkın tümüyle haklı ve meşru taleplerini
adaletin ‘a’sı bile giremez. Böyle olunca da, uyduruk engelleyebilecek konumda olduğunu düşünüyor, ama bastırmada hiçbir yol ve yöntemin başarılı
gerekçelerle gözaltına alınıp işkencelerden geçirilen dışarda olunca ve efendiden de icazet çıkmayınca eli- olamamasıdır.
Kürtler, gerici-faşist hükümlerle yüklü ceza kolu bağlı seyretmek zorunda kalıyor. Kolunu oralara Düzenin başarısızlığı, tersinden Kürt halkının
yasalarında bile bulunmayan uydurma gerekçelerle uzatamayınca da, yumruğunu sınır içindekilere, Kuzey başarısına da işaret etmiyor kuşkusuz. Sermaye
tutuklanıyor. Bir parti il başkanı (Diyarbakır İl Kürtleri’ne indiriyor. En son, Kara Kuvvetleri düzeni, Kürt halkının haklı talepleri uğruna
Başkanı Hilmi Aydoğdu) sadece konuştuğu için, bir Komutanı Orgeneral İlker Başbuğ’un Diyarbakır’da mücadelesini hiçbir araç ve yöntemle bastırmayı
belediye başkanı yine bir konuşmasında geçen bir yaptığı sınır ötesi operasyon açıklamasını emperyalist başaramamasına rağmen, bu hakları tanıma, bu
sözcük yüzünden düzenin hışmına uğramış bulunuyor. efendileri yine olumsuz yanıtladı. ABD Dişişleri talepleri karşılamaya asla yanaşmıyor. Tam tersine,
Ancak Kürt halkına yönelik bu gözaltı ve tutuklama Bakanlığı’nın Başbuğ’a anında verdiği yanıtla, önderliğin teslimiyetine, legal örgütlerin düzenle
terörü, üç-beş yöneticiyle sınırlı değil. Saldırı, son bir- Türkiye’nin bir askeri operasyonuna kesinlikle karşı uzlaşma ve bütünleşme gayretlerine rağmen, kirli
iki hafta içinde yüzlerle hesaplanacak sayıda insanın olduğunu bir kez daha bildirdi. Bunu takip eden savaşı (PKK ateşkesleri süreçlerinde çoğu zaman tek
zindana tıkılmasına dönüştürüldü. 8 Mart kutlayan günlerde de, Kürt halkına yönelik saldırılar giderek taraflı olmak üzere) sürdürmedeki ısrarını koruyor.
Kürt kadınları, parti binasında toplantı yapan DTP azgınlaştı. Düzenin başarısızlığının Kürt halkının başarısıyla
yönetici ve üyeleri, barış anneleri beşer onar gözaltına Esasta silahlı güçlerle adliyelerin kullanıldığı karşılanabilmesi için, Kürt halkının direngenliği
alındı, işkence gördü, tutuklandı. Parti binaları basıldı, baskın, gözaltı, tutuklama saldırıları işin öne yanında, ülkedeki tüm halkların kardeşçe destek ve
gazeteler toplatıldı, yayın yasakları getirildi. Parti çıkan/çıkarılan yanıdır. Oysa saldırı, kurumsal ya da dayanışması da gerekiyor. Düzenin bunca ırkçı-şoven
yöneticileri sadece tutuklama terörüne maruz kalmadı, sözde sivil tüm düzen güçlerinin katıldığı, seferberlik kışkırtmaları altında bu kardeşliği ve dayanışmayı inşa
küfür ve hakarete de uğradı. ABD’nin diye tanımlanabilecek türden kapsamlı bir saldırıdır. edebilmek de, ancak, devrimci bir işçi sınıfı
‘koordinatörlük’ oyununa piyon atanan general eskisi, Hükümeti ve muhalefetiyle düzen partileri, sendika ve hareketinin altından kalkabileceği bir görev ve
konuşması nedeniyle tutuklanan DTP Diyarbakır İl dernekleriyle “STÖ”leri ve düzen medyası, genelde sorumluluk kapsamına giriyor. Türkiye’de yaşayan
Başkanı’na, ‘yaratık’ sözüyle hakaret etmeye kalktı. ırkçı-şoven kışkırtma, özelde Kürt düşmanlığı tüm ulus ve azınlıklardan derlenmiş işçi taburları,
Bu çerçevede bu süre içinde DTP’nin Diyarbakır, konusunda adeta birbirleriyle yarışmaktadırlar. Son kendi içinde nasıl, dil, din, ırk farkı gözetmemeyi
Mardin, Siirt, Batman, Van, Şırnak/Cizre, dönemlerde bunlara bir de “kuvvayı milliye” öğrenmiş, onur kabul etmiş ve teorik bağlamda da
İstanbul/Esenyurt, İzmir, Dersim binalarına baskınlar dernekleri gibi yarı-resmi paramiliter faşist olsa herkese kabul ettirmişse, bu insani değerin
düzenlendi. Parti il ve ilçe başkanları başta olmak örgütlenmelerle spor klüplerinin yönetim ve amigoluk Türkiye halkları nezdinde pratik karşılığını bulması
üzere onlarca insan gözaltına alındı, gözaltına kurumları da eklemlenmiş durumdadır. Türkiye’nin için çaba göstermek de yine işçi sınıfına düşmektedir.
alınanların da çoğu tutuklandı. düzeni ve devleti baştan beri ırkçı, faşist olmakla Düzenin tüm gayretlerine rağmen Türkiye’nin iki
Düzenin basın yayın organları bu azgın birlikte, bu yönlü faaliyetlerin azgınlaştığı ya da büyük halkı birbirine düşürülemediyse, işçi sınıfının
saldırganlığı ‘Newroz alarmı’ çerçevesinde nispeten durgunlaştığı dönemler yaşandı. İçinden bu görevi çok da zor sayılmasa gerektir. Sadece Kürt
açıklamaya/meşrulaştırmaya çalışıyor. Düzenin geçtiğimiz süreç de, milliyetçilik (ya da düzen halkının en haklı taleplerini sahiplenmek ve
Newroz fobisi bilinmekle birlikte, bu, son saldırıları solundaki versiyonuyla “ulusalcılık”) adı altında desteklemek yetiyor bunun için. Düzen cephesinden
açıklamaya yetmiyor. Düzenin azgınlaşan ırkçılığın artık açıktan savunulduğu, ortadaki sistemli biçimde kışkırtılan şovenist histerinin
saldırganlığını anlayabilmek için, üstüste binen farklı cinayetlere rağmen aklanmaya çalışıldığı ve kıyasıya karşısına, “halkların kardeşliği” şiarıyla dikilebilmek
sıkıntılarını da görmek ve kavramak gerekiyor. bir reklam kampanyasının yürütüldüğü, en azgınlaştığı gerekiyor.
Sıkıntılardan biri yaklaşan seçimlerle ilgili olandır ve dönemlerden biri oldu. Düzenin sol partileri, ırkçı- Bütün bunların ötesinde, ezilen bir halkın tümüyle
buna yönelik kutuplaşma/kutuplaştırma faaliyetleri faşist söylemde MHP-BBP gibi sicilli faşist partileri meşru ve haklı taleplerini ve uğradığı baskıları
çoktan hızlandırılmış durumdadır. Dışarıya, laik- bile çoktan sollamış durumdalar. görmezden gelen ya da buna karşı militan bir tutum
antilaik/ordu-hükümet çatışması gibi sunulan seçim Her saldırılarına bahane olarak ‘terör’ yaftası almayı başaramayan bir işçi sınıfı, devrimci iktidarı
gündemine ilişkin düzenin temel sıkıntılarından biri yapıştırıyorlar hedeftekilere ama, ortada, düzen talep etme gücü ve cüreti hiç gösteremeyecektir. İşçi
de Kürtler ve Kürt partileri, özelde DTP’dir. sathında dahi saldırılarını meşrulaştırabilir bir durum sınıfının devrimci iktidar yürüyüşü, halklar arasına
Marjinalleşmiş durumdaki kimi düzen partilerinin bulunmuyor. Son saldırılar, tümüyle, yasal bir parti ve ekilen düşmanlık tohumlarıyla zayıfladığı gibi,
meclise sokulması yoluyla AKP’nin elenebilmesi için doğrudan halk kitlelerine, Kürt halkının en meşru, en tersinden de iki halkın kardeşliği temelinde alacağı
seçim barajının düşürülmesi gerekirken, bu aynı temel hak ve istemlerine yöneltilmiştir. Kürdün, daha destekle güçlenecektir.
yöntem DTP’ye de meclis yolunu açacağından, ne düne kadar inkardan geldikleri varlığını eli mahkum Bu çerçevede, Irak işgalinin 4. yıldönümü
yapacaklarını bilemez hale düşmüşlerdir. Bu kabul etmek zorunda kalınca, artık en temel hak ve vesilesiyle yapılacak olan savaş karşıtı eylemde, Kürt
çaresizlikle, DTP’yi öyle ya da böyle devre dışı istemlerini red ve inkardan geliyorlar. Kürt halkı bu halkına karşı yürütülen kirli savaşa da karşı
bırakma konusunda her yolu mübah gördükleri red ve inkarı tanımayıp haklarını kullanmada ve durulabilmeli, son saldırılar lanetlenebilmelidir.
4 # Kızıl Bayrak Özgürlük, eşitlik, gönüllü birlik! Sayı:2007/10 # 16 Mart 2007

Çözüm halkların birleşik devrimci mücadelesinden geçiyor!..

Newroz ve düzenin nevrotik krizi


“Sınır ötesi operasyonu” şimdilik gözüne engelleniyor, dava konusu ediliyor. Belediyelerin kültür Newroz’un Kürt halkı tarafından kitlesel ve coşkulu
kestiremeyen sermaye iktidarı, sınır içi operasyona çalışmaları, Kürtçe kitap ve etkinlikler yasaklanıyor. kutlanması, sömürgeci Türk sermaye devletinin en
yönelmiş bulunuyor. Bu konudaki son demagoji Belediye başkanlarına dava üstüne dava açılıyor. büyük korkularından biri olagelmiştir. O, bu
malzemesi ise, yaklaşan Newroz. Kara Kuvvetleri DTP’nin başta Cumhurbaşkanı olmak üzere korkularının bir sonucu olarak, sadece açık fiziki
Komutanı İlker Başbuğ Diyarbakır’da yaptığı Erdoğan ve Arınç’a Newroz kutlamalarına katılmaları baskıyla yetinmemiş aynı zamanda Newroz’un içini
konuşmada Newroz’u kutlamaya hazırlanan Kürt için gönderdiği davetiyelerin Kürtçe ve Türkçe yazılı boşaltmaya da özel bir önem vermiştir. Bu çerçevede
halkına gözdağı verdi. Konuşmanın içeriği, olduğu gerekçesiyle dava açılıyor. Sermaye medyası bu Newroz’un aslında “bir Türk bayramı” olduğunu iddia
generallerin Newroz’u bir takım provokasyonlarla davetiyeleri bile şovenizmi körüklemenin bir aracına ederek Newroz’u Nevruz’laştırmaya çalıştı, çalışıyor.
şovenizm dalgasını daha da güçlendirmek için bir fırsat dönüştürüyor. Kuşkusuz ki amaçları, bu yolla da Newroz’u
olarak kullanabileceği düşüncesini güçlendiriyor. Tüm bu baskı ve terör tablosunu Kara Kuvvetleri sulandırmak Kürt halkını denetim altına almaktır.
Bunun yanında Kürt politikacılara ve basın yayın Komutanı Org. İlker Başbuğ’un Diyarbakır’a “sürpriz Açıktır ki, ister açık fiziksel baskı biçiminde olsun
organlarına dönük baskılar da giderek ziyaret”i tamamlıyor. Başbuğ, orada “sürpriz” isterse örtülü biçimde olsun sömürgeci sermaye
boyutlandırılıyor. Ülkenin birçok yerinde DTP parti olmayan bir demeç verdi. Başbuğ’un, Newroz devletinin amacı, Newroz’un Kürt halkı tarafından
binaları, yöneticilerin evleri basılıyor, pek çok kişi öncesinde hem verdiği mesaj, hem de mesajı coşkulu ve kitlesel olarak kutlanmasını engellemektir.
gözaltına alınıyor ya da tutuklanıyor. Deyim Diyarbakır’dan vermiş olması dikkat çekiciydi. Fakat tüm baskılara rağmen o bu amacına
yerindeyse, düzenin depreşen yeni bir nevrotik kriziyle Başbuğ, Newroz öncesinde Diyarbakır’dan, Kürt ulaşamamıştır. Kürt halkı Newroz kutlamalarına daha
karşı karşıyayız. halkını bir DGM savcısı gibi yasaları hatırlatarak kitlesel ve coşkulu katılmıştır ve bu yıl da böyle
Ezilen ve sömürülen kitleler, çelişki ve çatışmaların uyardı: olacaktır. Çünkü Kürt halkı enerjik-özgüveni yüksek ve
alabildiğine derin yaşandığı topraklarda, kendi “Önümüzde ulusça kutlayacağımız Nevruz Bayramı ulusal değerlere güçlü bir bağlılık göstermesinin
ezilmişliklerini çoğu kez açığa vuracak özel günler vardır. Halkımızın bu bayramı büyük bir coşku ile yanısıra yoksulluk ve sefaletin körüklediği yoğun bir
yaratır. İşte Newroz böylesi günlerden biridir. O, kutlaması, ancak bölücü amaçlara alet olmaması temel öfkeye de sahiptir. Ulusal ezilmişliğin yanı sıra güçlü
kendisine yüklenilen tüm efsaneleri aşmış, siyasal bir isteğimizdir. Bu nedenle Terörle Mücadele Kanunu’nun bir toplumsal temeli de bulunan Kürt sorunu, Kürt
kimlik kazanmış, mazlum Kürt halkının isyan günü 7’nci maddesini bir defa daha hatırlatmak isterim. halkının özverili, militan ve kararlı mücadelesiyle her
olmuştur. 1990’ların başında milyonlarca Kürt Terör örgütünün propagandasını yapmak terör defasında daha da büyüyerek gündeme gelmiştir.
sokaklara dökülmüş ve yükselen ulusal mücadele suçudur. Terör örgütünün üyesi veya destekçisi Teslimiyetçi çizgiye rağmen bugün çözümünü gitgide
Newroz’u değiştirerek, onu siyasallaştırarak bir olduğunu belli edecek şekilde örgüte ait amblem ve daha belirgin bir biçimde dayatmaktadır.
mücadele gününe dönüştürmüştür. Kürt emekçilerinin işaretlerin taşınması, slogan atılması veya ses cihazları Sermaye devletinin zorbalığı da, İmralı sürecinin
öfkesinin bir kanalı olagelmiş Newrozlar’da yüzbinler, ile yayın yapılması, ya da terör örgütüne ait amblem ve tüm tahrip edici ve geriletici etkisine rağmen Kürt
kırmızı, yeşil ve sarı renklere bürünerek alanları işaretlerin üzerinde bulunduğu üniformanın giyilmesi halkının mücadelesi de sürüyor. Tek yanlı olarak atılan
doldurmuşlardır. de bu suç kapsamına girmektedir.” onca geri adıma, siyasal kimlik üzerinden verilen onca
Her yıl olduğu gibi bu yıl da Türk sermaye devleti, Başbuğ, Kürt halkıyla adeta alay ediyor. Kürtlerin tavize rağmen devletin yanıtı, 80 yıllık inkâr ve imha
Newroz öncesinde Kürt halkı üzerindeki baskı ve dillerini, renklerini, işaretlerini, kıyafetlerini çizgisinde ısrar olmuştur. Dahası tüm bu tek yanlı geri
saldırılarını devam ettiriyor. DTP Genel Başkanı kullanmaları yasak, ama bayramlarını kutlamaları adımlar, devleti inkâr ve imha çizgisiyle sonuç
Ahmet Türk ve Eşbaşkan Aysel Tuğluk, Kürtçe bildiri serbest! alabileceği konusunda umutlandırmış, pervasızlığını
basıp dağıttıkları gerekçesi ile 1 yıl 6 ay hapse mahkûm Başbuğ’un, Diyarbakır’da Newroz’la ilgili yaptığı boyutlandırmıştır. Yedi yıllık teslimiyet sürecinin hiçbir
edildiler. DTP Kongresi için soruşturma başlatıldı. açıklamaların ilginç bir yönü de, Mersin’de “bayrak kazanım bırakmadığı, sermaye devletinin ise, Kürt
Tuğluk hakkında daha önce verilen gıyabi tutuklama provokasyonu”nun yaşandığı 2005 Newroz’unu halkına en küçük bir hakkı bile vermeye
kararı kaldırılmadığı için DTP Genel Merkezi’nden çağrıştırmasıdır. Hatırlanacağı üzere, dönemin Kara yanaşmadığının görüldüğü bir dönemden geçiyoruz.
polislerce alınıp Cumhuriyet Başsavcılığı’na götürüldü. Kuvvetleri Komutanı Yaşar Büyükanıt, 2005 yılı Ortadoğu’nun direniş geleneğini sürdürmekte
Van ve Diyarbakır’ın DTP il başkanları tutuklandı. Newroz öncesinde “terör örgütünün eylem hazırlığı kararlı olduğunu her vesile ile kanıtlayan Kürt halkının
Yine, Çermik ilçe yöneticisi slogan attığı gerekçesiyle içinde olduğu”nu ve “terör örgütü üyelerinin sayısı yakıcı ihtiyacı, devrimci enerjisini gerçek bir özgürlük
tutuklandı. Eskişehir Emniyet Müdürlüğü yaptığı 1999’daki rakama ulaşırken biz 1999’daki mücadele ve eşitlik programı ekseninde harekete geçirebilecek
konuşmadan dolayı Selim Sadak hakkında savcılığa gücünün gerisindeyiz, bu çok tehlikeli bir durum” bir siyasal önderliktir. Kürt halkının özgürlük ve eşitlik
suç duyurusunda bulundu. diyerek Newroz kutlamalarını yasadışı göstermeye mücadelesinin gerçek ihtiyacı, devletle ve kurulu
8 Mart Emekçi Kadınlar Günü’nde “yasadışı çalışmıştı. Sonrasında Newroz kutlamaları yurt düzenle değil, fakat Türkiye’nin işçi ve emekçileriyle
gösteri” yaptıkları gerekçesiyle, Cizre’de 31 Kürt genelinde sakin geçerken, Mersin’de gerçekleşen birleşmek ve bütünleşmektir. Ulusal özgürlük ve eşitlik
kadını tutuklandı. Aralarında 77 yaşında yaşlı bir kadın mitingde “bayrak provokasyonu” yaşanmış, Kürtler istemlerini boğmakta kararlı olduğunu her vesile ile
ile 18 gün önce doğum yapmış bir kadın da bulunuyor. “sözde vatandaş” ilan edilmişti. Askerin yaptığı bu kanıtlayan sermaye devletine karşı birlikte, omuz
8 Mart günü “Kadının Statüsü, Cinsel Taciz ve çıkış, aynı zamanda ülke çapında şoven-milliyetçi omuza savaşmaktır. Bunun dışında bir çıkış yolu
Tecavüz” konulu bir panel için Van’da bulunan Av. kampanyanın start noktası olmuştu. 2005 Mart’ını yoktur. Bugün Kürt halkına yönelik her türlü saldırının
Eren Keskin de 9 Mart Cuma günü sabaha karşı çağrıştıran başka bir gelişme de Gündem gazetesine karşısına dikilmek, onun haklı ve meşru özgürlük ve
yönelik baskılardır. Bu yıl kapatma cezası alan ve eşitlik istemlerini savunmak, buna yönelik
yayını engellenen Gündem gazetesi, 2005 Martı’nda da
gözaltına alındı.
Bu arada DTP parti binalarına baskın düzenleniyor. mücadelesini desteklemek ile hareketi içten içe
Yasaklamalar ve tutuklamalar birbirini izliyor. Sarı, toplatılmıştı. çürüten, zayıf düşüren ve çıkmaza sokan İmralı
kırmızı, yeşil mendillerle halay çekildiği gerekçesi ile Genelkurmay’ın ikinci adamı Başbuğ’un çizgisine açık bir tutum almak, Kürt sorununda
soruşturma başlatılıyor. Demeç veren, açıklama yapan, Diyarbakır’daki açıklamalarının da gösterdiği gibi, devrimci çözüm çizgisinin birbirinden koparılamaz
hak ve özgürlük diyen yasalarla ve fiili olarak tehdit burjuvazi adına ülkeyi yönetenler, Kürt sorununda gerekleridir.
ediliyor, dahası cezaevini boyluyor! seksen yıllık imha, inkâr ve asimilasyona dayalı Yeni bir Newroz’un ön günlerindeyiz. Komünistler
DTP’li belediye başkanlarına ve Kürt halkına karşı şovenist politikaları dayatarak içeride ve dışarıda Kürt dün olduğu gibi bugün de, Kürt sorununun ancak işçi
saldırı giderek artıyor. Belediye başkanları hedef halkını tehdit ediyor. Üstelik tüm bunlar, tek taraflı sınıfı önderliğinde halkların birleşik devrimci
tahtasından indirilmiyor. Kayapınar Belediye Başkanı ateşkese ve barış girişimlerine rağmen oluyor. Ezilen mücadelesi ile çözüleceğini ısrarla anlatmaya devam
Zülküf Karatekin 5 ay hapis cezasına çarptırıldı. DTP’li Kürt halkı bu yıl da Newroz’u dizginsiz bir devlet ediyorlar, edecekler. Bugün de burjuva gericiliğinin
belediyeler kıskaca alınıyor. Park ve bahçelerdeki terörüyle, baskıların, tutuklamaların, operasyonların imha ve inkâr politikasının karşısına daha kararlı bir
heykellerin ne anlama geldiği araştırılıyor! Bir parktaki altında karşılıyor. Sömürgeci Türk devleti, son biçimde dikilmek, Kürt ulusunun başta kendi kaderini
havuzun Kürdistan haritasına benzediği iddiasıyla dönemlerde Kerkük’ün statüsünü belirleyecek tayin hakkı olmak üzere haklı ve meşru ulusal
soruşturma açılıyor. DTP’li belediyelerin Kürt dili ve referanduma ve Güney Kürdistan’ın bağımsızlık istemlerini daha büyük bir kararlılıkla savunmak ve
kültürü doğrultusunda sürdürdükleri çalışmalar, “resmi ilânına karşı “sessiz kalmayacağız”, “savaş ilânıdır” bunları emekçiler arasında etkili bir faaliyetin konusu
ideolojiye uymuyor, mevzuata sığmıyor” gerekçesiyle diyerek Kürt halkına gözdağı vermeye çalışıyor. haline getirmek görevleriyle yüzyüzeyiz.
Sayı:2007/10 # 16 Mart 2007 Yaşasın Newroz, yaşasın halkların kardeşliği! Kızıl Bayrak # 5

Emperyalizme, faşizme ve şovenizme karşı,

“İşçilerin birliği halkların kardeşliği!”


bilinciyle Newroz alanlarına!
2007 Newroz’una sayılı günler kaldı. rahatlıkla girme olanağı sağlamaktadır. Güney
Bir kez daha her Newroz’da Kürdistan üzerinden estirilen savaş rüzgarları da bu
karşılaştığımız bir tablo ile yüzyüzeyiz. yolda egemenler için bir basamak durumundadır. Öyle
Sermaye devleti, Newroz hazırlıklarına ki, Güney Kürdistan’da Kürt halkının kazandığı
günler öncesinden başladı. Henüz Şubat mevzileri yıkmaya yönelik yürütülen saldırgan
ayının ortasında devletin önde gelen politikaların bir yüzünde de, ABD emperyalizminin
askeri kurmayları biraraya gelerek hem güdümünde kardeş halklara yönelik savaş planlarında
Newroz’da kuş uçurmayacakları yönünde maşalık vazifesini üstlenmek bulunmaktadır. Yani
kararlılık mesajları verdiler, hem de şovenizm, milliyetçilik, emperyalist savaşa maşalık
alacakları önlemleri planladılar. Buna birbirinin ikiz kardeşi olup esasında emperyalizm ve
paralel olarak Kürt hareketine yönelik ülkedeki işbirlikçilerin halkları kölelik zincirlerine
kapsamlı bir saldırı dalgasının startı bağlamanın araçlarıdır. Her koşul ve her durumda bu
verildi. Bir yandan azgın bir şoven politikaların hedefinde olan halklar için de, bu
cereyan estirilirken, diğer yandan Kürt politikalara bir biçimde alet olan halklar için de büyük
kurumlarına ve güçlerine yönelik gözaltı bedeller ve zararlar yaratacak bir süreçtir. Dolayısıyla
ve tutuklama furyası başlatıldı. Bu Türkiye’den başlayarak Ortadoğu’ya yayılacak
kapsamda medya etkin biçimde kullanıldı ve şovenizm başlatılmıştı. biçimde ezilen halkların birleşik direnişi ve isyanına
ile azgın saldırganlık atbaşı gitti. Bu şoven kampanya o günden bugüne hızından hiç olmadığı kadar ihtiyaç duyulan bir tarihsel eşikten
Devletin bu çerçevede sürdürdüğü Newroz bir şey yitirmeden devam etti. Zira hem Kürt sorunu geçmekteyiz. İşte böyle bir tarihsel anda kutlanacak
hazırlıkları, geçtiğimiz hafta Kara Kuvvetleri çözüm bekleyen ve düzenin dengelerini bozan bir olan 2007 Newroz’u bu yolda iyi bir başlangıç olabilir.
Komutanı İlker Başbuğ’un Diyarbakır çıkarması ile sorun olarak canlılığını korumaya devam etti. Hem de Bunun için 2007 Newroz’unda öne çıkarılması
bir üst seviyeye ulaştı. Başbuğ, burada yaptığı düzen cephesi, bu sorunu toplumu yönetmenin etkili gereken şiar, “Emperyalizme, faşizme ve şovenizme
açıklamalarda Kürt halkına yönelik açık tehditlerde bir aracı olarak kullanmaktan vazgeçmedi. Bir de karşı işçilerin birliği halkların kardeşliği!” olmalıdır.
bulunarak Newroz’a yönelik katılım, coşku ve militan buna, düzenin yönetici sınıfı arasındaki bölünme ve bu Newroz alanları bu şiar doğrultusunda halkların isyan
ruhu hedefledi. Bu arada medya aracılığıyla da bildik bölünmenin bir tarafı durumundaki ordunun başını duygusuyla militan ve görkemli bir buluşmasına sahne
“Nevruz” teraneleri de okunmaya başlandı. Belli ki, çektiği güçlerin şoven-milliyetçiliği güç ve olabilirse, düzenin karanlığında ciddi bir gedik açılmış
her ne kadar yararsızlığı defalarca ispatlansa da düzen konumlarını korumak amacıyla kullanması eklenince, olacaktır. Bunun ne anlama geldiğini kavramak için,
cephesi biraz da çaresizliğinden olsa gerek bu beyhude sonuçta günden güne toplum alabildiğine zehirlendi. Hrant Dink’in cenazesindeki tabloyu anımsamak
davranışından vazgeçemiyor. Bu da bir başka yönden Öyle ki, emekçi halklar arasında ciddi soğukluklar ve yeterlidir. Bu tabloda “Hepimiz Ermeni’yiz!”
onun Kürt sorunu karşısındaki çözümsüzlüğünün ve mesafeler oluştu, ciddi güvensizlikler yaratıldı. sloganında hayat bulan halkların kardeşlik ruhu, düzen
acizliğinin ifadesi sayılmalı. İşte 2007 Newroz’u egemenlerin bu amaçlarla ve cephesinde nasıl da büyük bir korkuya yol açmıştı. Bu
Sermaye devleti bugüne kadar, tüm saldırılarında, bu biçimde yarattıkları karanlığın gölgesi altında korkuyla önce sendelemiş, sonra da ikiyüzlülüğü
gerici propagandalarında ve Newroz’un özünü kutlanacak. Kürt halkı, egemenlere karşı uyanış ve bırakıp çıplak bir faşist kudurganlıkla topyekûn olarak
boşaltmaya yönelik girişimlerinde başarı kazanamadı, başkaldırı günü olan Newroz’u kutlamaya ve militan karşı saldırıya geçmişlerdi. Çünkü Hrant Dink’in
bugün de kazanması mümkün değil. Zira Kürt sorunu bir ruhla sokaklara taşmaya hazırlanırken, düzen cenazesinin bu biçimde sahiplenilmesi düzenin on
bu devletin çözüm bulamadığı gibi, denetim altında cephesinin şoven bir kudurganlıkla yoğunlaştırdığı yıllar boyunca topluma salgıladığı zehirle ördüğü
dahi tutma yeteneğine sahip olamadığı bir kapsam ve gerici dalganın etkisi altında bulunan Türk halkı karanlık duvarların ne kadar da çürük olduğunu açığa
dinamiğe sahiptir. Devlet ne kadar bastırmaya, ne Newroz alanlarından uzak duracak ve bir kesimiyle çıkarmıştı. İşte düzeni bir bütün olarak şaşkınlıkta
kadar yok saymaya ve başka türlü göstermeye çalışsa Kürt halkının isyanına şoven bir öfkeyle yaklaşacak. bırakan ve büyük korkulara sürükleyen gerçekte
da bunda başarılı olamamaktadır. Öcalan’ın Oysa, Newroz egemenlere karşı bir başkaldırı günü buydu. Fakat bilindiği üzere sonrasında düzenin bu
yakalanması ardından elde ettiği uygun koşullarda olarak halkların ortak bir mücadele ruhuyla el ele korkularını büyütecek ve yakalanan kardeşlik bağını
başarı kazanamayan bir devletin, bugünkü şartlarda verdikleri bir güne dönüştürülebilse, böylece ezilen geliştirecek bir inisiyatif sergilenemedi ve düzen
başarılı olması mümkün değildir. Bunun böyle olduğu yığınları kasıp kavuran acı ve keder yüklü karanlığa güçleri ipleri bir kez daha ellerine alarak karanlıklarını
devlet ve düzen cephesinden de kabullenilen bir büyük bir darbe vurulabilir. Çünkü, Newroz ateşlerini yoğunlaştırdılar.
gerçektir. Bundan dolayı, bu çaresizlikle birlikte yakmaya Kürt halkının olduğu kadar diğer uluslardan İşte Newroz, Hrant’ın cenazesinde yakalanan
şovenizm ve terör silahlarını kullanarak, en azından, işçi ve emekçilerin de ihtiyacı var. Çünkü, düzenin tablo üzerine çekilen düzen karanlığını dağıtmanın,
Newroz’un görkemini ve gücünü sınırlamaya ve Kürt halkına yönelik düşmanca politikalarına halkların kardeşlik bayrağını yükseltmenin bir fırsatı
gözlerden saklamaya çalışmaktadır. Bu kapsamda yedeklenmenin işçi ve emekçilere faturası, kölelik haline getirilebilir. Bunun için Newroz alanlarında,
halen kullanmakta olduğu saldırıların yanısıra, çeşitli zincirlerinin kalınlaşması, daha fazla sefalet, acı ve “İşçilerin birliği halkların kardeşliği!” şiarının yanısıra
provokasyonlara başvurmaktan da kaçınmayacaktır. yokluk içinde bir yaşamdır. Çünkü, bu düzen halkları “Hepimiz Ermeniyiz, hepimiz Kürtüz, hepimiz
2005 Newroz’undaki bayrak provokasyonu hala bölüp birbirlerine düşman hale getirebildiği ölçüde kardeşiz!” şiarını da yükseltmek büyük önem taşıyor.
belleklerdedir. Öyle ki, yüzbinlerin alanlara çıkarak varlığını sürdürebilmekte, gemisini Elbette kardeşlik ve birliktelik sermayeye ve
görkemli bir gösteriyle devletin Kürt sorunundaki yüzdürebilmektedir. Aksi halde, ülkede yaşayan her emperyalizme karşı mücadeleyle birleşmeli ve bu
iflasını tescil edip yeniden mücadeleye yüzünü ulustan işçi ve emekçilerin Kürt halkıyla birlikte yolda emperyalizme karşı direnen halklarla dayanışma
döndüğü Newroz, anında bu tür bir provokasyonla Newroz alanlarında buluşması ve isyan ateşlerini köprüsü oluşturulmalıdır. Bunun için Newroz
karşılanarak günlerce devam eden histerik bir şoven yakması bu düzenin ölüm çanlarının çaldığının alanlarında, “Hepimiz Iraklı, hepimiz Filistinli’yiz”
kampanya örgütlenmişti. Bu kampanyanın startı da o resmidir. diye haykırmak büyük önem taşımaktadır. Sonuçta
zaman dönemin Genelkurmay Başkanı tarafından Newroz alanlarında yakalanacak böyle bir ortaya çıkacak tablo, halkların özgür geleceği için
verilmişti. Kürt halkına “sözde vatandaş” sıfatını birliktelik ve birleşik isyan ruhu, tarihsel bir ölçekten açılacak bir kapıyı aralamak anlamına gelecektir.
yakıştıran bu Genelkurmay Başkanı açıklamasının çok güncel ihtiyaçlardan kaynaklanmaktadır. Zira, Böylelikle Newroz, tam olarak tarihsel anlamına
ardından medya da işbaşı yaparak toplum düzeyinde şoven-milliyetçi saldırganlığın toplum düzeyinde uygun bir biçimde kutlanmış olacaktır.
Kürt halkına yönelik bir linç kampanyası yarattığı tahribatlar ve bölünmeler egemenlere Tüm bunlar, devrimci ve ilerici güçler ile Kürt
yürütülmüştü. Faşist çeteler sokaklara salınmış, birçok düzenlerini sürdürme olanağı verdiği gibi, dışarıda da halkının örgütlü güçlerinin omuzlarındaki görev ve
kentte Kürt halkına ve ilerici güçlere yönelik sürek avı emperyalizmin dümeninde bir takım maceralara sorumluluklara ışık tutuyor.
6 # Kızıl Bayrak Sınırsız söz, basın, örgütlenme özgürlüğü! Sayı:2007/10 # 16 Mart 2007

Düzen medyası yine andıçlandı...

Doğru haber alma hakkı için sosyalizm!


Düzen medyası günlerdir Genelkurmay’ın yeni neden iki satır yazı ve sözle baskı kurmaktan geri
andıcını konuşuyor/tartışıyor. Sadece andıca konu dursun?
olanlar değil elbette, düzen siyasetinden de tartışmaya Gerçi düzen medyasının herhangi bir baskıya
katılan az değil. ihtiyacı olmadığı, ordu övgüsünü canı gönülden ve
Andıçta ordu karşıtı olarak sınıflandırılan gazete büyük bir gayretkeşlikle yapıp durduğu biliniyor.
ve gazeteciler, hiç kuşkusuz karşıt değiller, olamazlar. Bunu elbet ordunun başındakiler de biliyor. Bu böyle
Hem üzerinden defalarca tank paletleri geçmiş düzen olduğu halde andıç metinlerinin ortada dolaştırılması,
sathında tutunmaya çalışıp hem de başını kaldırmak basına baskı adı altında kitleleri baskılama niyetine
mümkün değil. Askeri darbeler sadece düzenin gerçek yorulmalıdır. Kitleleri baskı altına almaya yönelik
muhalifi devrimci hareketi ezmekle yetinemezdi. diğer bilindik araç ve yöntemlerin yanı sıra, ve bir
Düzeni de düzlemeleri, tek ‘karşıt’ kalmayana dek psikolojik harp taktiği olarak, andıcın da devreye
ezmeleri gerekiyordu, ezdiler. sokulduğu anlaşılıyor.
Dolayısıyla, bugün TSK’nın karşıt ilan ettikleri, İşin bir de iyi tarafından yaklaşırsak, işçi sınıfı ve
aslında küçük çaplı da olsa eleştiri cüreti gösterenlerle, Sorular daha da artırılabilir. Ancak görüleceği emekçi kitlelerin düzen medyası dışında, haberleri
okunma/izlenme kaygısıyla zaman zaman korkularını gibi, bu metin gerçek mi sahte mi, ordu demokratik mi doğru okuma kaynağı da bulunuyor. Bunlar devrimci
unutanlardır. Nitekim, karşıt sınıfında adı geçenler değil mi, basını böylesine baskılar mı baskılamaz mı, basın-yayın organlarıdır ve düzenin vesayetinden
dahil, andıcın duyulmasını takip eden günlerde, soruları burada devre dışı kalıyor. TSK’nın tarihi ve olduğu kadar böylesi andıçlardan da azadedir.
medyada bir ordu övgüsüdür gidiyor. TSK’dan, yok yapısı andıç olayını tartışmalı olmaktan çıkarıyor, Düzen medyasında hala “basın özgürlüğü” masalı
böyle bir şey türünden bir açıklama gelmediği halde, tartışmasız bir gerçek olarak ve çırılçıplak ortada okunadursun, devrimci-sosyalist basın, her gün, her
belgeyi yalanlamaya, TSK’yı yıpratmaya yönelik bir bırakıyor. TSK, darbeci bir geleneğin temsilcisidir. saat işçi ve emekçilerin karşısına gerçek haberlerle
komploymuş gibi göstermeye çalışanlar var. Oysa, Darbeler ki, baskının top, tüfek, panzer, kurşun, idam çıkmakta, bedeli neyse ödemekten çekinmeden
TSK avukatı Baykal bile belgeyi inkardan gelmeyip sehpası, işkence eşliğinde ve bir kan deryası içinde özgürlüğü yaşamaktadır. Kitlelerin gerçek ve doğru
savunmayı tercih etti. Bir iç çalışmadır, her kurum yapıldığı bir olgudur. Bu geleneğe sahip bir ordu, haber alma özgürlüğü de böyle kazanılacaktır.
yapar, yapıyor, başbakanın uçağına da her gazeteci
giremiyor gibi açıklamalarla yetindi.
Yoktur böyle bir şey, bizim ordumuz çok Andıç: Türkiye’de bir ordu geleneği
demokratiktir yaklaşımındakiler, sözde, belgenin
dilini orduya yakıştıramamış, çok acemice imiş. Düzen medyası daha 28 Şubat tartışmalarını değiştiririz ki” hayalleri kurulabilir. Ama TSK’nın
Bunlar basın mensubu ya, güya imla kurallarına bitiremeden yeni bir andıçla “sarsıldı.” Sarsıntı, en son andıç olayıyla bir kez daha kanıtladığı
dikkat ediyor, böyle köklü bir kurumda bu kadar andıcın tam da TSK’yı aklama çabalarının üstüne yapısal özellikleri, bu hayallerin de artık sonu
kötü bir metin kaleme alınamaz diye düşünüyorlar. gelmesi, yani zamanlamasıydı. Yoksa, ‘demokratik olmalıdır. TSK’nın elbette pek bağlı olduğu
Aslında elbet düşünmüyor, düşündürmeye ordu’ yavelerine kendileri de inanmıyorlar. Hatta gelenekleri, alışkanlıkları var. Hiyerarşik bir
çalışıyorlar. pek çok düzen kaleminin açıkça savunduğu gibi, örgütlenmesi, kontracı bir yapılanması var ve
Andıç olayına -aslında kendilerinin ordunun demokratik olması gereğine de benzeri. Ama onu asıl değişmez kılan üstlenmiş
dışlanmasına- pek sert tepki gösterenler de, bu ilkel inanmıyorlar. ‘Vurdu mu oturtacak’, ‘asker gibi bulunduğu vazifesidir. Ordunun tepesinden sık sık
savunuculardan fazla farklı sayılmaz. Onlar da “ordu asker’ bir Genelkurmay Başkanı isteyeninden, ifade edildiği gibi, kurulu düzeni -onlar
karşıtı” etiketine itiraz ediyor, orduya karşı ‘Irak’a, Irak’a!’ naralarıyla savaş çığırtkanlığı cumhuriyeti demeyi tercih ediyor- koruma/kollama
olmadıkları, siyasete müdahalesine karşı oldukları yapanına kadar, Türk medyasının, tam da Türk görevidir bu. Aynı sisteme sahip başka ülkelerin
savunusuna girişiyorlar. Ama nedense andıcın ordusuna yaraşır -ilişik değil adeta yapışık- bir aynı görevle yükümlü başka ordularından farklı
kendisine, yani basın özgürlüğüne müdahale kısmına düzen kurumu olduğu biliniyor. gibi görünen, zaman zaman ifrata kaçan tutumlarını
fazlaca girmiyor, girmek istemiyorlar. Düzen medyası, buna rağmen andıçlanıyorsa anlamak için de, dönüp, cumhuriyetin kuruluş
Bunu bir kez yaşadılar, bir daha yaşamak artık gerisini düşünün. Yani, 28 Şubat yıldönümü sürecine bakmak gerekiyor. “Cumhuriyeti biz
istememeleri doğal tabi. Bir önceki andıç vakasında, vesilesiyle girişilmiş tüm o ‘demokrasi’ reklamları kurduk, biz koruduk, dolayısıyla da yönetimde son
kimi büyük gazetelerin kimi büyük kalemleri bir çırpıda boşa çıkarılmış oldu. Ne AB süreci, ne söz de bizimdir” tutumu o ilk yıllardan kalmadır.
işlerinden oldular, bugün bunlar da işsiz kalmak bu zorlamayla çıkarılan yasalar, ne sivil iradeye Mustafa Kemal ve ekibinin “kurucu” rolünün,
istemiyor, köşelerini, maaşlarını, rahatlarını tabilik… Tüm bunlar ordu cephesinde en küçük bir kendilerine bu hakkı “doğal” olarak devrettiğini
korumaya çalışıyorlar. değişiklik yaratmamıştı. Ordu aynı ordu idi. düşünüyorlar.
Özetle, medya cephesinde yeni bir şey yok. Zihniyetiyle, çalışma ve elbette savaşma Sermaye sınıfı cephesinden ordunun bu kaprisi
Ancak, andıçlanan medya kuruluşları ve tarzıyla; gerici, ırkçı, darbeci, kontracı, komplocu çok da sorun yaratmıyor. Zaman zaman modern
kalemleri göz önüne alındığında, TSK’da ciddi bir vb. özelliklerini aynen korumaktaydı. Ordu burjuva imajlarına halel geldiğini düşünseler de,
sıkıntı yaşandığı görülecektir. Andıç metninde adı cephesinden her seferinde farklı bir bahane temelde, düzenlerinin bekası sağlandığı sürece,
‘karşıt’a çıkarılan pek çok kalemin ordudan daha çok yaratılmaya çalışılmasına rağmen, AB sürecine yönetimde sivillerin mi, apoletlilerin mi ağırlıklı
orducu olduğu da biliniyor. Örneğin, sabah-akşam karşı gösterilen direncin temelinde de bu, tek söz sahibi olacağı onlar için sorun değil. İkide bir
orduya övgüler düzenler, TSK’da simgeleşen resmi başına iktidar geleneğinin sarsılması ihtimali demokrasi raporları hazırlatıp yayınlatmayı,
ideolojinin tüm ırkçı-şoven söylemleriyle öne çıkan bulunuyor. Onların ABD ile ilişkilerinde tartıştırmayı alışkanlık haline getirmiş olan
Kanaltürk’ü bile karşıt gösterebiliyorlarsa, artık bildikleri/alıştıkları bir tarz var; efendi uşağın iç TÜSİAD baronları, düzenlerinin sarsıldığı
gerisini düşünmek gerekiyor. işlerine karışmaz; çoğu durumda destekler, yardım korkuları ne zaman yoğunlaşsa, darbelerin en güçlü
Düzen ve ordusunun sıkıntılarını anlayabilmek eder, alkışlar. Amerikan demokrasisinin gereğidir destekçisi, finansörü oluyorlar.
için birkaç soru sıralamakta fayda var. bu. Türk ordusu da, elbette, Amerikan Dolayısıyla, Türk ordusu gericilikteki bu
Bu andıca neden şimdi, bu süreçte ihtiyaç demokrasisine tabi olmak babında ‘demokrat’tır. tutuculuğunu koruyup kollamakla yükümlü olduğu
duyuldu? Ancak “Avrupa demokrasisi” (ya da üyelik sürecini sermaye sınıfının desteğiyle sürdürüyor. Bir yandan
Gizli ibareli bir metin, ordudan, nasıl –esasta hep askıda tutmaya yönelik gayretler) bu efendileri ABD’nin, diğer yandan sermaye sınıfının
neden- basına sızdırıldı? alışkanlıkları baltalayacak dayatmalar desteğiyle, ırkçı/faşist/gerici/darbeci/katliamcı bir
NATO bünyesinde zaten çoktan cepheye getirmektedir. Türk ordusu, NATO’da kucak ordunun keyfi yönetimi altında, Türkiye işçi sınıfı
sürülmüş bulunan Türk ordusu, ABD bünyesinde kucağa olduğu Avrupa emperyalizminin üyelik ve emekçi halklarının gelişme, ilerleme umutları
hazırlandığı yeni ve daha sıcak savaşa hazırlık üzerinden dayatmalarına bu yüzden direnmektedir. ezilmeye çalışılıyor.
babında, içerde, yeni bir psikolojik savaş mı açmış Herşeyin hızla “değiştiği” bir çağda TSK neden Ordunun demokratikleştiğine dair hayallere son
bulunuyor? bu kadar katı bir “muhafazakar” tutum vermek, gerçek bir demokrasiye kavuşabilmek için
Bu andıçla birlikte artan ordu övgüsüne bu kadar sergilemekte, diye düşünülebilir. “Neden gericilik bataklığı kapitalist düzeni ortadan
çok mu ihtiyaç duyuyorlar? değişmesin, pekala da değişebilir, öyle bir kaldırmak gerekiyor.
Sayı:2007/10 # 16 Mart 2007 Kahrolsun emperyalizm! Kızıl Bayrak # 7

Füze kalkanı kim için, kime karşı?


Arap Birliği dışişleri sözkonusu değildir” iddiasını ortaya atarken,
bakanlarının Kahire’deki ABD’nin Türkiye-İran sınırına “füze kalkanı”
toplantısına gözlemci olarak yerleştirmeye hazırlandığına dair haberler ortalıkta
katılan dışişleri bakanı ve dolaşmaya başlamıştı bile. Belirtildiğine göre
başbakan yardımcısı Abdullah sermaye devletinin açtığı ihalede Amerikan Patriot ve
Gül’e, Arap Birliği genel Rus S 300 füzeleri arasında tercih yapılacak. Ancak
sekreteri Amr Musa ile alımın gerçekleşmesi durumunda Patriot füzelerinin
düzenlediği ortak basın tercih edileceği söyleniyor.
toplantısında, “İran’a bir saldırı Füze kalkanı durduk yerde bir ülkeye
düzenlenmesi durumunda yerleştirilmez. Füze kalkanına ihtiyaç duyanlar, ya
Türkiye’nin topraklarını saldırı başka bir ülkeye saldırı hazırlığı içindeler, ya da
için kullandırıp gerçekleşecek olası bir saldırının üssü olmayı kabul
kullandırılmayacağı” soruldu. etmiş olmalılar. Eğer Türkiye bir füze saldırısı tehdidi
İran’ın nükleer meselesinin altında olsaydı böylesi varsayımlara gerek kalmazdı.
barışçıl yollardan çözümünden Ancak böyle bir tehditin olduğunu hiçbir taraf iddia
yana olduklarını öne süren edemediğine göre, füze kalkanı yerleştirme girişimini
Abdullah Gül, “Türkiye’den İran’a saldırı hazırlığının dolaysız bir parçası saymak
komşularına hiçbir zaman dışişleri bakanı ve başbakan yardımcısıydı. gerekir.
saldırı söz konusu değildir, bu olmamıştır da” dedi. Dışişleri Bakan’ının sözlerine inanılacak olursa, Füze kalkanı yerleştirme tartışmalarının gündeme
Savaş makinesi NATO’nun ikinci büyük ordusunu yakın gelecekte İran’a karşı girişilecek olası bir gelmesi, dahası füze alımları için ihalenin açıldığına
beslemekle övünen, dahası bu gücü 1950’lerden beri ABD-İsrail saldırısına Türk sermaye devleti ortak dair haberler, Abdullah Gül’ün gerçeğin üstünü
emperyalist güçlerin emrine sunan bir rejimin bakanı olmayacak. Güncel olan esas sorun da budur zaten. örtmeye çalıştığını gösteriyor. Türkiye toprağı,
tarafından sarf edilen bu sözlerin elbette hiçbir Emperyalist/siyonist güçler İran’a saldırmak için havası, suyu ile emperyalist/siyonist güçlerin saldırı
inandırıcılığı yoktur. Diğer suç otaklıkları bir yana, Ankara’daki işbirlikçi rejimden istedikleri desteği üssü haline getirildikten sonra, komşu halklara
İncirlik Üssü’nden kalkan uçakların 10 yıl boyunca alabilecekler mi? Siyasi, askeri, diplomatik erkânın yönelik saldırıya fiilen katılmasa bile tetikçilik rolünü
Irak halkları üzerine bomba yağdırdığını hatırlamak Beyaz Saray’da kapalı kapılar ardında yürüttüğü yerine getirmiş olacaktır. Füze kalkanı yerleştirme
bile, Abdullah Gül’ün “Türkiye’den komşularına görüşmelerde ne tür taahhütler verildiğini tam olarak hazırlığı da bu utanç verici rolün provalarından başka
hiçbir zaman saldırı olmamıştır” iddiasını çürütmeye bilmiyoruz, ama Abdullah Gül bu suça ortak bir şey değildir.
yeter. İşgal sırasında Irak’ı bombalayan ABD olmayacaklarını öne sürüyor. Bu durumda, ABD’nin başını çektiği emperyalist
uçaklarının Türkiye hava sahasında binlerce sorti Yakın geçmişi kaba bir şekilde inkar etmekten saldırganlık ve savaş politikasına karşı direnen
yaptığını açıklayan genelkurmay şefleri, başlarına kaçınmayan başbakan yardımcısının geleceğe dair ilerici-devrimci güçlerin, füze kalkanı yerleştirme
çuval geçirildiği halde Washington’daki efendilerine sözleri doğru olabilir mi? Abdullah Gül Kahire’de, hazırlığını boşa düşürecek şiarları da yükseltemeleri
sundukları bu hizmetle övünürken de Abdullah Gül “Türkiye’den komşularına hiçbir zaman saldırı gerekiyor.

Meslek örgütlerinden çağrı: Adana’da Irak işgali


“20 Mart’ta savaşa dur de!” protestosu
DİSK, KESK, TMMOB, TDHB,
TEB, İstanbul Serbest Muhasebeciler ve
Mali Müşavirler Odası, İstanbul Barosu
ve İstanbul Veteriner Hekimler Odası’nın
aralarında bulunduğu çeşitli sendika,
dernek ve meslek odaları Irak’ın
işgalinin 4. yılında, 20 Mart günü akşam
saat 20:00’de, Taksim’den
Dolmabahçe’ye düzenleyeceği
yürüyüşün çağrısı için 12 Mart günü saat
12:00’de Gezi Parkı’nda bir basın
açıklaması düzenledi. 12 Mart günü İnönü Parkı’nda biraraya
Eylemde “20 Mart’ta 20’de savaşa gelen sendikalar, devrimci gruplar reformist
dur de!” pankartı açıldı, “Savaşa, işgale çevreler Amerikan emperyalizminin Irak
karşı yürüyoruz!”, “Ortadoğu halkları işgalini protesto ettiler. Eylemde “Dünyada ve
yalnız değildir!” ve “Savaşa ve işgale bölgemizde barış, işgale son! Yaşasın halkların
karşı barış, eşitlik ve adalet istiyoruz!” kardeşimiz gibi ‘savaşa dur’ diyoruz. Irak’ta kardeşliği” pankartı açıldı. Yapılan basın
yazılı dövizler taşındı. öldürülen 650 bin kişinin hesabını sormak için, açıklamasında, Amerikan emperyalizminin
Basın açıklamasını kurum ve sendikalar adına insanlık için, insanlık borcumuzu yerine getirelim, Ortadoğu’dan derhal çekilmesi gerektiği
DİSK Genel Başkanı Süleyman Çelebi yaptı. milyonlarca savaş karşıtını harkete geçirelim. vurgulandı. Savaş sırasında yaklaşık 600 bin
Çelebi şunları söyledi: Ev kadınları, öğrenciler, emekliler, işçiler,
“Bugün ABD eperyalizmi ile hesaplaşmak
kişinin yaşamını yitirdiği ve Amerikan
kamu emekçileri, doktorlar, diş hekimleri, mimarlar,
gerekiyor.
emperyalizmin gücüne dayanarak sürdürdüğü
mühendisler, eczacılar, avukatlar ve
Ya vicdan ya cüzdan demek gerekiyor.
bu teröre dur demek gerektiği belirtildi.
muhasebeciler... ve siz ve biz... Tüm dünya ile
Irak’a özgürlük ve demokasi getireceğini
Açıklamanın sonunda 20 Mart’ta yapılacak olan
beraber ‘savaşa ve işgale hayır’ diyeceğiz ‘savaşa
söyleyen işgalciler Irak’ta 650 bin kişiyi katlettiler.
savaş karşıtı meşaleli yürüyüşe çağrı yaptı.
dur’ diyeceğiz. ‘Savaşa bir daha asla’ diyeceğiz...
Biz gücün terörüne ve terörün gücüne karşı
KESK, DİSK, TMMOB, Adana Tabip
İnanıyoruz biz bu savaşı durduracağız.”
çıkıyoruz. ABD ve işbirlikçilerinin bir an önce
Odası, Alevi Birlikleri, ÖDP, SDP, DTP, EMEP,

Ortadoğu’yu terk etmesini istiyoruz.


Basın açıklamasından sonra İstiklal İHD, ESP, Halkevleri, ÇHKM, İşçi Mücadelesi

9 emek ve meslek örgütü olarak, milyonlarca


Caddesi’nde bildiri dağıtımı yapıldı. Eyleme 60 kişi tarafından düzenlenen eylem basın metninin

yurttaşımız ve farklı ülkelerden milyarlarca


okunmasının ardından sona erdi.
Kızıl Bayrak/Adana
katıldı.
Kızıl Bayrak/İstanbul
8 # Kızıl Bayrak Ücretsiz, yaygın, kaliteli sağlık hakkı! Sayı:2007/10 # 16 Mart 2007

“Beyaz Eylem” mitingi...

“Sağlık haktır satılamaz!”


Türk Tabipleri Birliği, Türk Toplanma esnasında Kızıl Bayrak gazetesinin satışını
Diş Hekimleri Birliği, SES, Türk gerçekleştirdiler. Sağlık emekçilerine Sosyalist Kamu
Eczacılar Birliği, Dev Sağlık-İş’in Emekçileri imzalı bildiri dağıttılar.
örgütlediği “Beyaz Eylem” Yürüyüş kolu ESP, Kaldıraç ve Emek Partisi,
mitingi 11 Mart günü il dışından SDP, ÖDP’nin kortejleriyle devam etti.
gelenlerin sabah saatlerinden Yürüyüş sırasında “Sağlık haktır satılamaz!”,
itibaren Ankara Garı’nda “Herkese parasız sağlık!”, “Gün gelecek devran
toplanmasıyla başladı. Toplanma dönecek AKP halka hesap verecek!”, “İMF’ye değil
sırasında kitledeki coşku yürüyüş sağlığa bütçe!”, “Sağlıkta tasarruf ölüm demektir!”,
sırasında yerini durgunluğa “Kurtuluş yok tek başına, ya hep beraber ya
bıraktı. hiçbirimiz!” sloganları atıldı.
Yürüyüş kolunun en önüne Yürüyüşe10 bin civarında bir katılım gerçekleşti.
“Sağlık haktır satılamaz!” şiarlı Sıhhıye’ye varıldığında tüm kitlenin alana
imzasız pankart açıldı. Arkasından girmesiyle miting başladı. Mitinge gelen her örgüt
TTB ve ona bağlı odalar, Diş kürsüden selamlandı. Ardından Füsun Sayek ve
Hekimleri Birliği, Türk Eczacılar bugüne kadar kaybedilen tüm sağlık çalışanları ile
Birliği, SES ve Dev Sağlık-İş yer demokrasi şehitleri için bir dakikalık saygı duruşu
aldılar. Yürüyüş kolunda, SES şubelerinden sonra Halkevi geliyordu. Ardından gerçekleştirildi. Saygı duruşunun bitiminde konuşma
İstanbul Şubeleri’nin yanısıra TTB ve İstanbul Tabip siyasal örgütlenmeler, öğrenci kortejleri ve devrimci yapmak için TTB Başkanı Prof. Dr. Gencay Gürsoy
Odası kitleselliğiyle göz doldurdu. Fakat aynı gruplar yürüdü. Sırasıyla Alınteri, Mücadele Birliği çağrıldı.
örgütlerin Ankara şubeleri oldukça zayıftı, İzmir ve Platformu, Hukuk Fakültesi Öğrenci Derneği, Gürsoy’dan sonra Diş Hekimleri Birliği, Eczacılar
Adana’nın katılımı daha güçlü oldu. Diğer illerin Hacettepe Öğrenci Derneği, DTCF Öğrenci Derneği, Birliği, SES ve Dev Sağlık-İş başkanları da birer
katılımı ise ortalama bir sayıyı tutturmuştu. TMMOB, HÖC yeraldı. konuşma yaptılar. Konuşmalar yapılırken kitlenin
DİSK Emekli-Sen ve KESK Ankara Şubeler Komünistler mitinge “Herkese parasız, nitelikli sayısında azalma yaşandı. Konuşmaların ardından
Platformu’nun katılımı ise temsili düzeyde gerçekleşti. Suavi bir konser verdi.
Kızıl Bayrak/Ankara
ulaşılabilir sağlık!/BDSP” imzalı pankartla katıldılar.
Kortej sıralamasında meslek örgütleri ve sendika

Sağlığın piyasalaştırıldığı düzenden türeyen sahte ilaç çeteleri... İzmir: Sağlık


Sahtecilik ve vurgunculuk bu düzenin mayasında var ocakları
Son günlerde sermaye basınında İstanbul merkezli diyaliz, ağrı kesici, ateş düşürücü, şeker, kolesterol vb. kapatılamaz!
çalışan ve birçok ilde örgütlenmeleri olan sahte ilaç hayati değeri olan ilaçlar olduğu belirtiliyor. İzmir’de 243 sağlık ocağının
çetesinden bahsediliyor. Ümraniye’de tedavi gördükleri Hatırlanacağı üzere Sağlık ve Maliye Bakanlıkları, kapatılarak birinci basamak sağlık
hastanelerde kendilerine kullanım süresi geçmiş ilaç tasarruf adı altında ve İMF’nin emirleri doğrultusunda hizmetlerinin özelleştirilmesine karşı
verildiğini fark eden hasta ve yakınlarının şikayetinin geçen yıl hayati değeri olan bu ilaçların çoğunu ödeme İzmir Sağlık Platformu harekete geçti.
ardından mali polis bir soruşturma başlattı. 3 aylık bir listesinden çıkarmışlardı. Birden bire “piyasada yok Pilot bölge olarak seçilen İzmir’de Aile
takibatın ardından İstanbul’un da aralarında olduğu 6 satan” ve yoksul hastaları karaborsanın eline mahkum Hekimliği yerleştirmelerinin yapılacağı
ilde gerçekleştirilen sahte ilaç operasyonunda 50 kişi eden bakanlıkların bu uygulaması yüzünden birçok 31 Mart, 1-2 Nisan tarihleri öncesinde
gözaltına alındı. hasta bile bile ölüme terkedilmişti. Gözaltına alınan Mart ayı eylemlilik ayı olarak ilan edildi.
Bu operasyonun ardından kamuoyuna yansıyanlar, bazı zanlılar “sahte ilaç işini İstanbul’daki eczanelerin İzmir Sağlık Platformu bileşenleri 1
kâr amacıyla piyasalaştırılan sağlığın durumunu yüzde 80’inin yaptığını” öne sürdü. Bu tek satırlık söz Mart günü önceden belirlediği Bornova
gösteriyor. Hastanelerde kullanım süresi geçtiği için çöp bile sağlık sorununun/sağlıkta yıkımın gelinen aşamada Atatürk Sağlık Ocağı, Çiğli Aydınlıkevler
konteynerlerine atılan ilaçları toplayıp tekrar piyasaya hangi boyutlara ulaştığını gösteriyor. Sağlık Ocağı, Konak Çimentepe Sağlık
süren çetenin ayrıca bir sürü meziyeti daha bulunuyor. Başbakan Erdoğan, sağlığın piyasalaşmasının Ocağı, Konak Yüzbaşı Şerafettin Sağlık
Operasyonda 17 milyon YTL’lik sahte, çalıntı ve son sorumlusu kendileri değilmiş gibi adamlarına gerekenin Ocağı ve Konak Barış Sağlık
kullanma tarihi çeçmiş 3 tır dolusu ilaç bulunduğu ve şu yapılmasına dair talimat verdiğini açıkladı! Polisin bu Ocakları’nın önünde “Sağlık hakkıma ve
ana kadar yapılan araştırmada devletin 15 milyon operasyonları tam da sağlık emekçilerinin sağlığın sağlık ocağıma sahip çıkıyorum!” şiarıyla
dolarlık zarara uğratıldığı söyleniyor. piyasalaştırılmasına karşı başlattıkları eylemlilik eylemler düzenledi, açıklamalar yaptı.
Söz konusu çetenin başındaki şahıs bir ecza deposu sürecine denk getirmesi ise oldukça dikkate değer. 3-6 Mart tarihleri arasında ise Konak
sahibi. Gözaltına alınan 50 kişiden 40’ının üniversite Sahte ilaç operasyonunun satılık basında işleniş tarzı, Bahribaba Parkı’nda “Güzel İzmir Sağlık
mezunu olduğu bildiriliyor. 6 grupluk organizasyondan sanki bütün eczacı ve doktorlar bu işin içindeymiş gibi Ocağı” adı ile İzmirli’lere Aile Hekimliği
oluştuğu (1-Sahte ilaç üreten, 2-İlaç hırsızlarıyla bir izlenim yaratıyor. hakkında özelleştirmelerin sonuçlarının
bağlantı kuran, 3-Süresi geçmiş ilaçları depolayan, 4- Sağlığın bu derecede piyasalaştığı ve insan sağlığı anlatıldığı çadırlar kuruldu. Halkın da
İlaçların barkodlandırılmasını yapan, 5-Sahte ilaç üzerinden acımasızca kâr edildiği bir düzende bu tür desteği ile imza kampanyası başlatıldı. 5
kutuları hazırlayan, 6-İlaçları piyasaya süren eczacılar) olayların yaşanması şaşırtıcı değil. Tarihi geçen Mart akşamı ise meşaleler yakılarak
söylenen çetenin, ayrıca başka bağlantıları olduğu da ilaçların toplu olarak piyasaya sürülmesi, daha büyük “Sağlık Ocakları İzmir’i aydınlatıyor!”,
açığa çıktı. ticari şirketlerin de işin içinde olduğunu gösteriyor. “Ocaklar sönmesin, bebekler ölmesin!”
Çorum polisi tarafından süresi geçmiş yaklaşık 5 Sağlık emekçilerinin son dönemde sıkça dile mesajı verildi. 6 Mart günü saat 12.30’da
milyon YTL’lik ilacı piyasaya sürdüğü gerekçesiyle getirdikleri bir slogan var: “AKP sağlığa zararlıdır!” ise sağlık emekçileri, İzmir halkı,
tutuklanan emekli Albay Ali Cemal Saraç’ın Gerçekte ise AKP’nin de bir parçası olduğu, kökü sendikalar, meslek örgütleri, DKÖ’ler ve
İstanbul’daki çetenin tutuklu lideri Saim Cemşit ve sermaye devletine uzanan çürümüş, kokuşmuş, dernekler parkta açılan çadırda toplanarak
matbaacı Bülent C. ile görüştüğü tespit edilmiş. çeteleşmiş bir sistemdir söz konusu olan. İşçi ve sağlık ocaklarının kapatılamayacağını
Ele geçirilen ilaçların fiyatları 1000 ve 9000 YTL emekçiler bu sistemden kurtulamadığı müddetçe, vurgulayan bir basın açıklaması yaptılar.
arasında değişen kanser ilaçlarının yanısıra, astım, kalp, kitlesel hastalık ve ölümler çok uzağımızda değil.
Sayı:2007/10 # 16 Mart 2007 “Beyaz Eylemler”den... Kızıl Bayrak # 9

Sağlık emekçileri 14 Mart’ta iş bıraktı...

“Sağlık haktır satılamaz!”


İstanbul: “Sağlıkta ticaret
ölüm demektir!”
14 Mart günü saat 12.00’de Galatasaray Lisesi
önünde toplanan doktorlar ve sağlık çalışanları, diğer
hastanelerden eylemcilerin de gelmesiyle kortejler
oluşturarak Taksim Meydanı’na doğru yürüyüşe geçti.
Yürüyüş boyunca “Sağlıkta ticaret ölüm demektir!”,
“Sağlık haktır satılamaz!”, “Susma sustukça sıra sana
gelecek!”, Yaşasın örgütlü mücadelemiz!” sloganlarını
atan doktor ve sağlık emekçilerine halk da alkışlarla
destek verdi. Taksim Tramvay duraklarında basın
açıklaması yapıldı ve Atatürk Anıtı’na çelenk
bırakıldı.
Basın açıklaması öncesinde konuşma yapan
İstanbul Tabib Odası Başkanı Özdemir Aktan, sağlık
politikalarındaki sorunlardan kaynaklı her geçen 14
Mart’ı daha buruk kutladıklarını, olan biteni halka
aktarmayı bir borç bildiklerini ifade etti. “Bugün
buradaki eylem sadece sağlıkçıları değil, tüm halkı
ilgilendiren bir eylemdir” diyerek herkesi bu
eylemlere sahip çıkmaya ve destek olmaya çağırdı.
Aktan’ın ardından SES Aksaray Şubesi Başkanı
Songül Beydilli bu eylemin amaçları ve sağlık zaman yürüyüş kolu durdu. Fakat emekçilerin yürüme Hastanesi’nde biraraya gelen SES, TTB, Türk Sağlık
politikalarındaki yanlışlıklardan bahseden bir kararlılığı göstermesi üzerine yürüyüş devam etti. Sen üyesi sağlık emekçileri burada bir açıklama
konuşma yaptı. 500’ü aşkın kişinin katıldığı yürüyüşe Yürüyüş boyunca sağlık emekçileri coşkulu bir yaptıktan sonra Çukurova Devlet Hastanesi’ne
ÇHD, KESK, Sine-Sen, Belediye-İş, TMMOB, biçimde sloganlarını haykırdı. Kolluk güçlerinin yürüyüş gerçekleştirdiler. Çukurova Devlet Hastanesi
Birleşik Metal-İş, Haber-İş, Limter-İş yönetim kurulu tutumu “Emekçiye değil çetelere barikat!” sloganıyla önünde basın metnini SES Adana Şube Başkanı
üyeleri, Çapa, Cerrahpaşa Tıp Fakültesi’nden hocalar, karşılandı. Sağlık emekçileri, Sağlık Bakanlığı’na Mehmet Antmen okudu.
aydın ve sanatçılar da katılarak destek verdi. yakın bir yer olan Abdi İpekçi Parkı’nda toplanarak Daha sonra SES, TTB ve Dev Sağlık-İş’te örgütlü
Bu arada aynı gün sağlık emekçileri Cerrahpaşa eylemlerini sürdürdüler. Eyleme yaklaşık 400 emekçi sağlık emekçileri Uğur Mumcu Meydanı’ndan Atatürk
Tıp Fakültesi Hastanesi girişinde eylem katıldı. (Kızıl Bayrak/Ankara) Parkı’na “Beyaz Yürüyüş” gerçekleştirdiler. Yürüyüş

İzmir: Sağlık emekçileri


gerçekleştirdiler. “Bu işyerinde grev var!/SES Aksaray sırasında yolun bir kısmını trafiğe kapatan sağlık
Şube” imzalı pankartı ile farklı pankartların açıldığı emekçileri sendika ve oda pankartları dışında “Sağlık

eylemi...
eylemde ilk olarak SES Aksaray Şube Başkanı bir ocakları kapatılamaz!”, “Hastaneler halkındır
konuşma yaptı. Daha sonra Türk Tabipler Birliği satılamaz!”, “SSGSS paran kadar sağlık demektir!”,
Merkez Konseyi üyesi Erkan Kapaklı bir konuşma “Aile hekimliği aldatmacasına hayır!” yazılı pankart
ve döviz taşıdılar. (Kızıl Bayrak/Adana)
14 Mart’ta hastanelerde ve sağlık ocaklarında iş
yaptı. Hastaneye gelenlere eylemle ilgili bilgi verildi, bırakma eylemi gerçekleştirildi. İş bırakma eylemi

Edirne: “Herkese parasız


bildiri dağıtıldı. İzmir’deki çeşitli sağlık ocaklarında saat 11.00’de
Aynı saatlerde Anadolu Yakası’nda emekçiler

nitelikli sağlık hizmeti!”


sağlık emekçileri ve mahalle halkı tarafından
Marmara Üniversitesi Hastanesi önünde basın gerçekleştirildi. Bu eylemlerin yanısıra, İzmir Sağlık İl
açıklaması yaparak iş bırakma eylemini kamuoyuna Müdürlüğü önünde de kitlesel bir eylem yapıldı.
duyurdular. “Sağlık haktır satılamaz!” önlüklerinin SES ve TTB üyesi bir grup hekim, İl Sağlık Sağlık çalışanları Edirne’de Selimiye Devlet
giyildiği açıklamada sağlıkta yıkım saldırısına karşı Müdürlüğü tarafından 14 Mart Tıp Bayramı’nı Hastanesi önünde saat 12.30’da bir basın açıklaması
mücadele çağrısı yapıldı. Basın metnini SES Anadolu kutlamak için Atatürk Kültür Merkezi’nde düzenlenen gerçekleştirdi. Açıklamada sağlık sektöründeki
Şubesi Yönetim Kurulu Üyesi Ayten Tutan okudu.
(Kızıl Bayrak/İstanbul)
toplantıya katılarak protesto etti. Saat 12.00’de özelleştirmelere, GSS’ye ve Aile Hekimliği’ne vurgu
Alsancak Cumhuriyet Meydanı’nda toplanan sağlık yapıldı. Yaklaşık 70 kişinin katıldığı basın

Ankara: “Emekçiye değil


emekçileri, buradan kortejler oluşturarak sloganlar açıklamasında sık sık “Kurtuluş yok tek başına, ya hep

çetelere barikat!”
eşliğinde İl Sağlık Müdürlüğü önüne yürüdü. Burada beraber ya hiçbirimiz!”, “Herkese parasız nitelikli
basın açıklaması gerçekleştirdi. Eyleme yaklaşık 400 sağlık hizmeti!” sloganları gür bir şekilde atıldı.
emekçi katıldı. (Kızıl Bayrak/İzmir) Eyleme Trakya Üniversitesi’nden öğrenciler de destek

Adana: “SSGSS paran kadar


Ana eylem Ankara Numune Hastanesi’nde verdi.
gerçekleşti. Burada diğer hastanelerden gelecek olan Ekim Gençliği/Edirne

sağlık demektir!” İzmir Güzeltepe halkından


sağlık emekçileri beklendi. Dışkapı Yıldırım Beyazıt
Eğitim Araştırma Hastanesi, Etlik İhtisas Hastanesi ve

sağlık eylemi
Kadın Doğum Hastanesi’ndeki sağlık emekçilerine Sağlık emekçilerinin Ankara’da düzenledikleri
özel güvenlik güçlerinin saldırdığı haberi geldi. Beyaz Miting’in ardından 14 Mart iş bırakma
Zaman ilerledikçe kitlenin sayısı da arttı. Coşkuyla eylemleri çerçevesinde sağlıkta yıkımı durduracağız Sağlık ocaklarına sahip çıkmak için 14 Mart günü
slogan atan kitle diğer hastanelerden emekçilerin şiarıyla Adana’da üç ayrı eylem yapıldı. İzmir’de birçok sağlık ocağının önünde eylemler
gelmesiyle birlikte Sağlık Bakanlığı’na doğru Eylemlerden ilki Balcalı Üniversitesi yapıldı. Güzeltepe’de grev yapan sağlık personeline
yürüyüşe geçti. Hastanesi’nde gerçekleşti. Yaklaşık 100 sağlık halkın desteği anlamlı oldu. BDSP olarak bizler de
En önde “Herkese sağlık güvenli gelecek!/Sağlık emekçisinin katıldığı eylemde SES, TTB, Dev Sağlık- Güzeltepe Sağlık Ocağı’nın önünde saat 11:00’den
emekçileri” pankartı açıldı. Yürüyüş sırasında polisin İş adına hazırlanan basın metnini ATO Başkanı Osman itibaren katılarak destek verdik. Ses düzeni ile sürekli
provokatif tutumu gerginlik yarattı. Zaman zaman Küçükosmanoğlu okudu. müzik yayını yaptık, konuşmalar gerçekleştirdik.
arbede yaşandı. Kolluk güçlerinin provokatif tutumu Balcalı Hastnesi’nde yapılan eylemin ardından Yaklaşık 3 saat süren eyleme kadınların ağırlıkta
yürüyüş boyunca devam etti. Bundan dolayı kimi saat 11:00’de Adana Numune Eğitim ve Araştırma olduğu 100’ü aşkın emekçi katıldı. (Kızıl
10 # Kızıl Bayrak Herkes kendi bayrağı altına! Sayı:2007/10 # 16 Mart 2007

Hükümet şimdiden işçi ve emekçileri kandırma derdine düştü...

Seçim yalanları başladı


En geç Kasım ayında milletvekili genel seçimleri
yapılacak. Seçim zamanı yaklaştıkça düzen
siyasetinde de bildik senaryoların sahnelenmesi için
harekete geçildi. Önceki seçimlerden aşina
olduğumuz şeyleri bir kez daha görmeye, duymaya,
yaşamaya başladık.
Malum adettendir, düzen siyasetçileri seçim
dönemleri yaklaşınca o güne kadar dönüp yüzüne
bakmadıkları işçileri, emekçileri, köylüleri, kadınları,
kısacası birer oy deposu durumundaki kesimleri
birden bire hatırlayıverirler. Seçim döneminden önce
sermayeye hizmetten başka bir şey düşünmeyen
politikacılar birden bire emekçi dostu kesilirler.
Onların gönlünü hoş tutacak laflar etmeye, aklını
çelecek vaatler sıralamaya başlarlar. Özellikle de
hükümet partileri, seçimler kapıya dayandığı vakit
‘kaz gelecek yerden tavuk esirgenmez‘ anlayışıyla,
ellerindeki imkanları işçi ve emekçileri bir kez daha
kandırmak için sonuna kadar kullanırlar.
AKP hükümetinin düzen siyasetinin bu köklü
geleneğini bozmayacağı, hatta bu konuda önceki
hükümetleri dahi geride bırakacağı şimdiden
anlaşılmaktadır. Daha yakın zamana kadar “popülizm yağmalayabilmek için gündeme getirmektedir. ilişkin hazırlıklar ha bitti ha bitecek derken aylardan
yapmayacağız”, “ne olursa olsun seçim ekonomisi Tayyip Erdoğan Rifat Hisarcıklıoğlu’nun bu beridir sürüyor. Ve hem hükümet, hem de Türk-İş’in
uygulamayacağız” laflarını her vesileyle papağan önerisini “Hazırdan geçinmek kolay. Nemalar başındaki ihanet çetesi bu yasanın işçilerin gözünde
gibi tekrarlayan hükümet yetkilileri, seçimler ufukta olayında olduğu gibi çeşitli açıkları kapatmaya kendilerine hayli itibar kazandıracağını düşünüyorlar.
göründüğünden bu yana ağız değiştirmiş niyetim yok” diyerek yanıtladı. “Fildişi kulelerden Yasa değişikliğinin sürüncemede bırakılmasının ve
görünmektedir. Hem Erdoğan’ın kimi konuşmaları, gelen taleplerle imtiyazlı mekânlardan değil halkın seçime daha yakın bir süreçte meclisten geçirilmek
hem de hükümetin bazı icraatları bunu açıkça içinden geldik. Nereden geldiğimizi aklımızdan istenmesinin en büyük nedenlerinden biri bu.
göstermektedir. çıkarmıyoruz. Herkese kulak veriyoruz” şeklinde Konuyla ilgili haberlere göre kamuda bugün
Tayyip Erdoğan tam dört yıldır bu ülkenin konuşarak emekçilere “ben de sizlerden biriyim” toplam 245 bin geçici işçi çalışıyor. Bunların ağırlıklı
başbakanı. Ve bu dört yıl içinde hem emperyalist mesajı vermeye çabalayan Erdoğan, “Bazen söylenen bir kısmı mahalli idarelere bağlı işlerde çalıştırılıyor.
odaklara, hem de sermayeye hizmette ciddi bir dertler samimi gelmiyor. Söylenenlerle verilen ve Merkezi yönetim kapsamındaki geçici işçilerin sayısı
kusuru olmadı. Emperyalistlerden ve sermayeden kazanılanlar çok farklı“ sözleriyle de güya ise 37 bin civarında. Şu an için sadece merkezi
gelen her isteği büyük bir görev aşkıyla yerine patronların samimiyetine inanmadığını göstermiş ve yönetim kapsamındaki geçici işçilerin sürekli statüye
getirdi, bu uğurda işçi ve emekçi yığınları yıkıma onları azarlamış oldu. Patronlar Erdoğan’ın durup geçişleriyle ilgili ayrıntıların belli olduğu, 27 bin
sürükleyen, sefaletini derinleştiren, onların en temel dururken bu sözleri niye ettiğini bildikleri için çok da işçinin sözleşmeli statüde çalışmaya zorlanacakları,
haklarını ortadan kaldıran icraatlara imza atmaktan üzerlerine alınmamış olacaklar ki, ilerleyen günlerde sadece 17 bin işçiye daimi kadro verileceği
geri durmadı. Tam anlamıyla bir işçi, emekçi hiçbiri kendisine yanıt verme gereği dahi belirtiliyor.
düşmanı olduğunu hem hükümetin icraatları duymadı.Erdoğan bununla da kalmadı, patronlara Rakamlardan da anlaşıldığı gibi işçilerin büyük
sayesinde, hem de kişisel tavır ve davranışlarıyla yönelik çıkışlarını ilerleyen günlerde de sürdürdü. Bu bölümüne kadro verilmesi söz konusu dahi
sayısız kez ispatladı. kez hedefinde “Biz de KDV indirimi isteriz” diye edilmiyor. Fakat hükümet yetkilileri bu konuyla ilgili
sızlanan turizm sektörü patronları vardı. Katıldığı bir olarak ağızlarını her açtıklarında sanki bütün geçici
Başbakan’ın patronlara karşı göstermelik şurada turizmci patronların isteklerini dinleyen işçilere kadro dağıtılacakmış gibi konuşuyorlar. Yerel
çıkışları Erdoğan, yarın gidip oy isteyeceği emekçilere şirin yönetim ve mahalli idarelere bağlı çalışan geçici
görünmek için iyi bir fırsat daha yakaladığını işçilerin durumu ise daha kötü. Buralardaki işçilerin
Fakat aynı Tayyip Erdoğan son zamanlarda daha düşünmüş olsa gerek, patronlara fırçayı bastı. “Siz çok daha küçük bir kısmına kadro verilecek, gerisi
değişik bir biçimde işçi ve emekçilerin karşısına önce sektördeki kayıt dışını düşürün” diye konuşan sözleşmeli çalışmaya zorlanacak ya da işini yitirecek.
çıkmaya başladı. Hala da emperyalistlerden ve Erdoğan, turizm sektöründe gerçekte 1.5 milyon Sözleşmeli statüye geçen işçiler, geçici olarak
patronlardan emir alan, hala da onların çıkarlarını kişinin çalıştığını, oysa bunlardan sadece 240 bininin çalıştıklarında kullandıkları bir dizi haktan mahrum
korumak için canla başla çalışan Erdoğan, bir kayıt içinde göründüğünü belirterek, sözlerine kalacak. Hükümet bu yasa sayesinde hem kendini
taraftan da işçi ve emekçilerin gönlünü kazanma “Önce siz istihdamı 7 haneye çıkarın, biz vergileri geçici işçilik sorununu çözen yönetim olarak sunma
çabası içerisine girdi. tek haneye indiririz” diyerek devam etti. imkanı yakalayacak, hem de kamu işçisinin sendikal
Patronlar örgütü Türkiye Odalar ve Borsalar Erdoğan’ın ve bakanlarının işçi ve emekçilere örgütlülüğünü zayıflatmış, kimi hak ve kazanımlarını
Birliği (TOBB) Başkanı’nın bir açıklamasına verdiği şirin görünmeye dönük bu tür çıkışlarına ise ortadan kaldırmış olacak.
yanıt buna iyi bir örnektir. İşsizlik Sigortası önümüzdeki dönemde daha çok tanık olunacak gibi. AKP hükümetinin işçi-emekçi düşmanı iktidar
Fonu’nda ciddi bir paranın biriktiği, sermayenin de Fakat sadece şirinlik yaparak işçi ve emekçileri çetelesi ortadadır. Gene AKP’ye vurarak, emekçi
bu paraya bir süredir gözünü diktiği bilinmektedir. aldatmanın pek de kolay olmadığını AKP hükümeti kurultayları düzenleyerek işçilerin gözüne girmeye
İşte TOBB Başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu sermayenin de biliyor. Bu nedenle başka bir takım politikaları da çalışan DSP gibi partilerin de emek düşmanlığı
bu konudaki özlemlerini dile getirmiş, hükümete bir devreye sokmaya hazırlanıyorlar. konusunda hiç de aşağı kalır yanının olmadığı
öneri sunmuştur. “İstihdamın arttırılması” gibi güzel bilinmektedir. O halde işçi ve emekçiler, seçim
bir gerekçeyle ambalajlanan bu öneri, patronların Geçici işçilere kadro aldatmacası dönemi yaklaştıkça daha da yoğunlaşacak olan bu tür
fazladan işe alacağı işçilerin sigorta primlerinin iki yalan kampanyalarına karşı uyanık olmalıdırlar.
yıl boyunca bu fondan ödenmesini öngörmektedir. Bunların en önemlilerinden birinin kamuda Bağımsız sınıf çıkarlarına dayalı bir mücadele
Şüphesiz ki patronlar bu öneriyi istihdamı arttırmak çalışan geçici işçilere kadro dağıtma politikası programı etrafında birleşilmeli, sermayenin seçim
için değil fakat fonda biriken parayı olduğu biliniyor. Bu konudaki yasa değişikliğine oyununu boşa çıkartmak için çaba sarfedilmelidir.
Sayı:2007/10 # 16 Mart 2007 Vardık, varız, varolacağız! Kızıl Bayrak # 11

8 Mart eylem ve etkinlikleri bu hafta da ülke çapında sürdü...

“Cinsel, ulusal ve sınıfsal baskı ve


sömürüye son!”
Maltepe PSAKD Adana

Maltepe PSAKD’nde coşkulu Yürüyüş Çakmak Caddesi girişinde “Cinsel, Taksim’de 8 Mart eylemleri
8 Mart şenliği
ulusal, sınıfsal sömürüye karşı kadın dayanışması!
8 Mart günü birçok kurum Dünya Emekçi
Faşizme karşı halkların kardeşliği!” pankartının
Kadınlar Günü nedeniyle Taksim’de basın açıklaması
Pir Sultan Abdal Kültür Derneği Maltepe Şubesi açılmasıyla başladı. Yürüyüşte “Cinsel, ulusal, sınıfsal
gerçekleştirdi. İlk açıklamayı KESK’li Kadınlar yaptı.
8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü’nü Gülsuyu sömürüye son!”, “Kurtuluş yok tek başına, ya hep
Taksim Postanesi önünde toplanan kadınlar “Siyasette
Mahallesi’ndeki Şube binasında gerçekleştirdiği bir beraber ya hiçbirimiz!” sloganları atıldı. Açıklamada 8
temsil, iş yaşamında istihdam için 8 Mart’ta
şenlikle kutladı. 8 Mart akşamı gerçekleşen etkinlik Mart’ın sınıf savaşımının bir ürünü olarak ortaya
alanlardayız!” pankartını açtılar. İkinci açıklamayı ise
baştan sona canlı ve coşkulu geçti. çıktığı vurgulandı. Kadınlar üzerindeki tüm baskı ve
Halkevci Kadınlar düzenledi. Galatasaray Postanesi
Etkinliğin yapıldığı salona “Yaşasın 8 Mart eşitsizliklerin ancak sınıfsız toplamda ortadan
önünde toplanan Halkevi üyesi kadınlar “Herkes
Dünya Emekçi Kadınlar Günü!” pankartı ile çeşitli kalkacağının altı çizildi. Tüm emekçi kadınlar bir kez
sussun kadınlar konuşsun!” yazılı pankart açarak
taleplerin yazılı olduğu pankartlar asılmıştı. Etkinlik, daha sınıf mücadelesine çağrıldı. Yaklaşık 50 kişinin
tencere ve tavalar eşliğinde Gezi Parkı’na yürüdüler.
katıldığı eylem sloganlarla sona erdi. (Kızıl
Bayrak/Adana)
PSAKD Maltepe Şube Başkanı İlhan Kılıçaslan’ın
Diğer bir basın açıklaması düzenleyen kurum ise
yaptığı açılış konuşmasıyla başladı. Kılıçaslan, tüm
Emekçi kadınlar (EKA) idi. Tramvay durağında

ÇÜ’de 8 Mart eylemi


kadınları dernek faaliyetinde ve mücadelede daha ileri
toplanan Emekçi Kadınlar “Yaşasın dünya emekçi
ve daha aktif rol almaya çağırdı.
kadınlarının mücadele birliği!” şiarlı pankart açarak
Etkinlikte kadınların yaşadığı sorunları ilk
sloganlarla Galatasaray Postanesi’ne kadar yürüdüler.
çağlarından itibaren ele alan ve özel mülkiyet Çukurova Üniversitesi’nde 8 Mart Dünya
Demokratik Özgür Kadın Hareketi üyesi kadınlar da
düzeninin gelişip yerleşmesiyle beraber sorunların Emekçi Kadınlar Günü 8 Mart günü R1 derslikleri
Galtasaray Postanesi önünde yaptıkları açıklama ile
daha da derinleştiğini vurgulayan ve kadının önünde yapılan basın açıklamasıyla kutlandı.
tüm kadınların 8 Mart’ını kutladıklarını ifade ettiler.
kurtuluşunun sosyalizmde olduğunun altını çizen Öncesinde yapılan afiş ve bildirilerle eylemin
Açıklamanın ardından Postane’den hapishanelerde
“Ekmek ve Gül” adlı sinevizyon gösterildi. duyurusu ve mücadele çağrısı yapıldı. “Yaşasın 8 Mart
bulunan kadın tutsaklara dayanışma kartı gönderdiler.
Eylem “Yaşasın 8 Mart!” sloganı ile son buldu. (Kızıl
Derneğin çalışmalarına katılan bir kadın Dünya Emekçi Kadınlar Günü” şiarlı pankartın
Bayrak/İstanbul)
öğretmen, kadınların toplumsal yaşamda sosyal, açıldığı eylemi Adana Gençlik Derneği, DGH, Ekim
kültürel faaliyetten yoksun olduğunu vurguladı. Gençliği, SGD, YDG örgütledi. Eyleme 40 öğrenci
katıldı. (ÇÜ Ekim Gençliği)
Samsun’da 8 Mart etkinlikleri
Kadınların haklarına, kimliklerine daha fazla sahip

ÇÜ-ÖDER’de 8 Mart etkinliği


çıkması gerektiğini belirtti. Dernek üyesi bir kadın da
mücadeleyi anlatan şiiriyle yoğun alkış aldı. Daha Samsun’da 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü
sonra yapılan konuşmalarda kadının çifte baskıya, faaliyetleri kapsamında 7 Mart akşamı “Demir Çeneli
sömürüye maruz kalmasının nedenleri anlatıldı. Çukurova Üniversitesi Öğrenci Derneği, 8 Mart
Melekler” filmi gösterildi. Amerika’da oy hakkı için
Kadının emperyalist-kapitalist sistemin boyunduruğu günü saat 13.30’da, Eğitim Fakültesi İsmail Hakkı
mücadele eden kadınların mücadelelerinin anlatıldığı
altında iki kat daha fazla sömürüldüğü ve bunun için Tonguç Toplantı Salonu’nda, Dünya Emekçi Kadınlar
film katılımcılar tarafından ilgiyle izlendi.
mücadeleye iki kat daha fazla atılmaları gerektiği Günü’yle ilgili bir etkinlik gerçekleştirdi. Etkinlik
7 Mart akşamı düzenlenen 8 Mart Emekçi Kadın
vurgulandı. Grup Fırtına türküleriyle etkinliğe renk açılış konuşmasıyla başladı. Açılış konuşmasında
Platformu toplantısında Halkevleri, sarı-kırmızı
kattı. Etkinlik halayların ardından sona erdi. Etkinliğe kısaca kadınların yaşadığı sorunlar anlatıldı. Ardından
150 kişi katıldı. (Kızıl Bayrak/Kartal)
renklerden rahatsız olduklarını, başka renklerin de
ÇÜ öğretim görevlilerinden Andaç Çuhadar Kadın
kullanılması gerektiğini, “8 Mart kızıldır, kızıl
sorunu hakkında yaklaşık bir saatlik bir sunum yaptı.

Adana: 8 Mart’ta meşaleli


kalacak!” sloganını kitlelerin anlamayacağını,
Etkinlikte Eğitim Fakültesi Dekanı da kısa bir
mahallelerden gelen kadınların tepki duyabileceklerini

yürüyüş
konuşma yaptı. Ardından “İklimsiz Kadınlar” isimli
söyledi. Bizler emekçi vurgusunda reformistlerden
belgesel gösterildi. Belgesel gösteriminin ardından
ayrıldığımızı, bizi içi boşaltılmış 8 Mart anlayışından
etkinliğe kısa bir süre ara verildi. Aranın ardından ÇÜ-
ayıran pankart ve sloganlarımız olması gerektiğini
8 Mart günü saat 18:00’de Çakmak Caddesi ÖDER şiir grubunun hazırladığı emekçi kadınlarla
söyledik. Bunun üzerine Halkevleri platformdan
girişinde biraraya gelen Alınteri, BDSP, ÇHKM, DHP, ilgili şiir dinletisi sunuldu. “Osama” filmi gösterildi.
ayrılarak saat 17:00’de bir basın açıklaması
Mücadele Birliği, Partizan, HÖC’lü Kadınlar İnönü Yaklaşık 80 öğrencinin katıldığı etkinlik film
gösterimin ardından sona erdi. (ÇÜ Ekim Gençliği)
gerçekleştirdi.
Parkı’na kadar meşaleli yürüyüş gerçekleştirdiler.
8 Mart Emekçi Kadınlar Platformu olarak
12 # Kızıl Bayrak Vardık, varız, varolacağız! Sayı:2007/10 # 16 Mart 2007

düzenlediğimiz eylem önemi vurgulandı. Günümüzde kadına yönelik


“Kadınlar: sömürünün, saldırıların ve cinsel istismarın anlatıldığı
Emperyalizme, basın açıklamasına yaklaşık 100 kişi katıldı. Akşam
şovenizme, sömürüye yapılan etkinlik ise Deveci Han’da gerçekleştirildi.
karşı birleşik mücadele!” Etkinlikte Behice Boran’ın mücadele dolu hayatını
pankartının açılması ile anlatan bir belgesel gösterimi yapıldı. Yaklaşık 60 kişi
başladı. Polisin engelleme katıldı. (Ekim Gençliği/Edirne)

Antakya’da 8 Mart kutlaması


girişimine rağmen
pankartımızı kararlı bir
biçimde basın
açıklamasını yapacağımız 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü nedeniyle
Konak Sineması önüne BDSP, HÖC, Alınteri ve Partizan tarafından ortak bir
kadar taşıdık ve basın eylem gerçekleştirildi. Kitlenin Sistem Dersanesi
açıklamasını (İHD binası) önünde toplanması ile yürüyüş başladı.
gerçekleştirdik. Eylemde, Yaklaşık 40 kişilik kitle sloganlar eşliğinde Saray
“8 Mart kızıldır, kızıl Caddesi’nde yolu trafiğe kapatarak Ulus Alanı’na
kalacak!”, “Devrime yürüdü. Alana varıldıktan sonra basın açıklanması
meşale bizim okundu.
kadınlarımız!”, “Kadınlar Eylemde “Kadınlar emperyalizme, şovenizme ve
eyleme mücadeleye!”, sömürüye karşı birleşik mücadeleye!” ortak imzalı
“Eşit işe eşit ücret!” dilekçeler Kadın ve Aileden Sorumlu Devlet Bakanı pankart açıldı ve yanısıra dünya kadın devrim
sloganları atıldı. Eylem halaylar ile son buldu. BDSP, Nimet Çubukçu ile Çalışma ve Sosyal Güvenlik önderlerinin, Türkiyeli devrimci kadınların,
ESP, HÖC, DSÖB ve Kaldıraç’ın katıldığı eyleme Bakanı Murat Başesgioğlu’na postalandı. Eylemde savaşlarda, tarla ve fabrikalarda baskı ve sömürüye
TKP temsili düzeyde katıladak destek verdi. (Samsun maruz kalan kadınların yer aldıgı bir pano sergilendi.
Emekçi Kadınlar Platformu)
“Eşit işe eşit ücret!”, “Kadınız haklıyız,
kazanacağız!”, “Kadına şiddete son verilsin!”, “Kadın Komünistler eyleme, “Yaşasın 8 Mart Dünya Emekçi

Kayseri’de 8 Mart
erkek elele, mücadeleye!” sloganları atıldı. Yaklaşık Kadınlar Günü!”, “Kadınlar emperyalizme, şovenizme
150 kişinin katıldığı açıklamaya BDSP de destek ve sömürüye, ezilmeye karşı birlesik
verdi. (Kızıl Bayrak/Kayseri)
mücadeleye!/BDSP” imzalı döviz ve flamaları ile
Kayseri’de 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü katıldı. (Antakya BDSP)

Edirne’de 8 Mart etkinlikleri Cebeci’de 8 Mart kutlaması


KESK Şubeleri tarafından 8 Mart günü Eğitim-
Sen’den Hunat PTT’si önüne kadar yapılan yürüyüşle
kutlandı. Kadınların hak ve özgürlük taleplerinin dile 8 Mart günü saat 12.30’da Edirne Postanesi
getirildiği açıklama sonrası çeşitli taleplerin yer aldığı Dünya Emekçi Kadınlar Günü, 8 Mart günü
önünde yapılan basın açıklamasında 8 Mart’ın tarihsel
Cebeci Kampüsü Hukuk Fakültesi’nde yapılan bir
etkinlikle kutlandı. Hukuk Fakültesi Öğrenci Derneği
tarafından düzenlenen etkinlik saat 13.00’te başladı.
İzmir’de 8 Mart mitingi... Konuşmaların ardından Diyez Müzik Grubu’nun
söylediği türkülerle etkinlik sona erdi. Etkinliğe
yaklaşık olarak 60 kişi katıldı. (Ekim Gençliği/Cebeci
Kampüsü)

Trabzon’da coşkulu 8 Mart


Her yıl Trabzon’da, 8 Mart sınıfsal ve devrimci
özünden arındırılarak bir karnaval havasında kutlanır.
Bu yıl ise, Trabzon’daki devrimciler olarak (Ekim
Gençliği, DPG, Temel Haklar ve Özgürlükler Derneği
Gençlik Federasyonu, YDG ve ÖEP) 8 Mart’ın
sınıfsal ve tarihi devrimci özüne uygun olarak
kutlanması için bir çalışma başlattık. İlk olarak
önümüze bir etkinlik programı koyduk. Etkinlik
çağrısını hem kent merkezinde hem de okulda
yaparak çeşitli materyaller kullandık. 7 Mart günü
Alınteri, BDSP, DKH, EKD, HÖC, İCİ, İşçi yürüdüler. saat 18.00’de Trabzon Gençlik Kültür ve Sanat
Gazetesi, Köz, Mücadele Birliği ve Partizan Miting tüm kortejlerin alana girmesinin Evi’nde bir etkinlik düzenledik. Etkinliğe 50 kişi
tarafından Ocak ayının başlarında örgütlenme ardından saygı duruşuyla başladı. Bu seneki 8 Mart katıldı.
çalışmalarına başlanan 8 Mart Dünya Emekçi mitingi Irak’ta emperyalist işgale karşı direnişte 8 Mart günü ise Meydan Parkı’nda ‘Kadın-erkek
Kadınlar Günü mitingi 11 Mart günü gerçekleşti. tutsak edilen ve idamla yargılanan 3 direnişçi kadın elele emperyalizme karşı mücadeleye!” şiarının yazılı
Afiş ve bildiri dağıtımı son haftaya sıkıştı. şahsında tüm dünya emekçi kadınlarına adandı. olduğu pankartı açarak bir basın açıklaması
Mitinge Devrimci Hareket ve Ege 78’liler de Ardından kurumların ortak hazırladığı metin gerçekleştirdik. Eylemde “Yaşasın emekçi kadınlar
katılarak destek verdi. Miting saat 13.00’te okundu. Ortak metinde, emperyalist saldırganlığa, günü!”, “Kadın-erkek elele emperyalizme karşı
Bornova Stadı’nda kortejlerin toplanmasıyla kadına yönelik şiddete ve sömürüye karşı kadınlar mücadeleye!”, “Ortadoğu halkları yalnız değildir!”,
başladı. Buradan Bornova Cumhuriyet Meydanı’na örgütlü mücadeleye çağrıldı. “Yaşasın halkların kardeşliği!”, “Kurtuluş yok tek
doğru yürüyüşe geçildi. Önde ortak imzalı “Yaşasın Miting programı DKH’tan emekçi bir kadının başına, ya hep beraber ya hiçbirimiz!” sloganları
atıldı. Coşkulu geçen eyleme 40 kişi katıldı. Eylem
çekilen horonlarla sona erdi. (Trabzon Ekim Gençliği)
8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü” pankartı okuduğu şiirle ve Ayışığı tiyatro topluluğunun
taşındı. Katılımcılar ortak pankartın arkasında sahnelediği, Dario Fo’nun “Ulrike Mainhoff” adlı

Halkevci Kadınlar’dan 8 Mart


kendi pankartlarıyla yürüyüşe geçtiler. oyunuyla devam etti. İşçi Kültür Sanat Evi şiir
Komünistler mitinge “Kadının kurtuluşu

etkinliği
topluluğu “Yürek İşçileri” sahnede yerini alarak
sosyalizmde!/BDSP” ve “Eşitlik ve özgürlük “Asıl mahpusluk esareti dışarıda yaşamaktır” adlı
mücadelesinde vardık, varız, var olacağız!/İşçi ürünlerini eylemcilerle paylaştılar. Sincan, Uşak
Kültür Sanat Evi Kadın Komisyonu” imzalı hapishanelerinden kadın tutsakların ve ölüm orucu İstanbul Birlik Halkevi 11 Mart günü Ümraniye-
pankartlarıyla mitinge katıldılar. BDSP kortejinde gazisi Sevgi Saymaz’ın gönderdiği mesajların Dudullu Öğretmenevi’nde bir etkinlik gerçekleştirdi.
emekçi kadınlar alana kendi taleplerini taşıdılar. okunmasının ardından Kavel Müzik Grubu Program ilk olarak Birlik Halkevi adına yapılan açılış
“Ev kadınları için sigorta hakkı!”, “Fabrikalarda ve sahnedeki yerini aldı. Ardından sahneye grup konuşması ile başladı. Yapılan konuşmada, bugünün
işyerlerinde kreş açılsın!”, “Gece çalışması Günışığı çıktı. Çekilen halaylarla miting programı neden emekçi kadınlar günü ilan edildiği
yasaklansın!”, “8 Mart ücretli ve resmi tatil ilan bitirildi. Mitinge yaklaşık 500 kişi katıldı. vurgulanırken, kadınların bugünkü toplumda karşı
edilsin!” vb. taleplerin yeraldığı dövizlerle Kızıl Bayrak/İzmir karşıya kaldığı sorunlar dile getirildi. Açılış
Sayı:2007/10 # 16 Mart 2007 Vardık, varız, varolacağız! Kızıl Bayrak # 13

konuşmasının ardından “Ekmek ve Gül” sinevizyonu


gösterildi. Yaklaşık 100 kadının katıldığı etkinlik sıcak
bir atmosferde geçti. (Kızıl Bayrak/Ümraniye)

Yurtsever Cephe’den 8 Mart


etkinliği
8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü vesilesiyle
10 Mart günü Kadıköy İskele Meydanı’nda toplanan
Yurtsever Cephe Kadın İnisiyatifi üyeleri basın
açıklaması gerçekleştirdi. Basın açıklamasının
ardından Kadıköy Halk Eğitim Merkezi’nde yapılacak
olan 8 Mart etkinliğine toplu olarak bildiri dağıtımı
eşliğinde gidildi. Yaklaşık 400 kişilik kitlenin önü
Bahariye’de çevik kuvvet barikatıyla kesildi. Çıkan
olayda 4 kişi gözaltına alındı. Gözaltılardan sonra

Trabzon
Halk Eğitim Merkezi’nin giriş ve çıkışları polis
tarafından kontrol altına alındı ve etkinliğe gelenlerin
üzeri arandı. Ardından gerçekleştirilen şenliğe polis
saldırısı kınanarak başlandı. Şenliğe 500 kişi katıldı.
(Kızıl Bayrak/Kartal)
Sivas’ta 8 Mart
Ankara: Kadın Platformu
Kadın Platformu tarafından 10 Mart günü yapılan
eylemle 8 Mart’ı kutladı. Osmangazi Metro

yürüyüşü
8 Mart günü Dünya Emekçi Kadınlar Günü ile
İstasyonu’ndan Orhangazi Parkı’na kadar yürüyen
ilgili Cıbıllar Parkı’nda bir basın açıklaması
yaklaşık 250 kadın, burada konuşmalar, şiir ve
gerçekleştirildi. Sistem tarafından uygulanan çifte
müziğin yer aldığı bir program gerçekleştirdiler.
Ankara’da reformist ve feminist çevrelerden sömürünün, kadınların toplumsal yaşamda yaşadığı
Eylemde “Yaşasın kadın dayanışması!”, “Susma
oluşan Kadın Platformu’nun eylemi 8 Mart’ta ezilmişliğin vurgulandığı eyleme sendikalar, ilerici ve
haykır kadınlar öldürülmesin!” gibi sloganlar
kadınların Yüksel Caddesi’nde biraraya gelmesiyle devrimci gruplar destek verdi. Eğitim-Sen ayrıca bu
zıplayarak ve davullar eşliğinde sıklıkla atıldı. (Kızıl
Bayrak/Bursa)
başladı. “İnadına isyan inadına özgürlük!/Kadın düzende kadının durumunu anlatan bir etkinlik
Platformu” imzalı pankartın arkasında çeşitli dövizler gerçekleştirdi.
taşındı. KESK, DİSK, ATO, TMMOB yürüyüşe “Eşit
işe eşit ücret!” şiarlı pankartla katıldılar.
Buradan Mithatpaşa güzergahından Abdi İpekçi
Parkı’na yürümek isteyen grubun önü kolluk güçleri BDSP: “Kadının kurtuluşu sosyalizmde!”
tarafından kesildi. Polisin engellemesini protesto
etmek amacıyla burada bir süre oturma eylemi yapıldı.
Ardından kolluk güçlerinin gösterdiği güzergahtan
yürüyüş başladı. Yalnızca kadınlardan oluşan yaklaşık
700 kişilik kitlenin ağırlıklı bölümü Ankara Kadın
Platformu pankartı arkasında yürüdü. (Kızıl
Bayrak/Ankara)

Adana: Feministlerin 8 Mart


mitingi
“Dünya Kadınlar Günü”nü kutlamak için
biraraya gelen feminist çevreler ve reformistler 8 Mart
günü Mimar Sinan Açık Hava Tiyatrosu önünde
kortejlerin oluşturulmasından sonra “Irkçılığa,
militarizme, cinsiyetçiliğe, emek sömürüsüne karşı
özgürlüğümüz için yürüyoruz!” ortak pankartı ardında
yürüyüş başladı. Katılımcıların ağırlıklı kesimini Kürt
kadınlarının oluşturduğu mitinge Öcalan’ın
zehirlenmesi ve buna karşı ortaya çıkan tepki
damgasını vurdu. Sık sık atılan “Biji serok Apo!” Bağımsız Devrimci Sınıf Platformu 8 Mart kurtuluşu için adımlarımızı büyütmeye,en acil
sloganları tertip komitesinin müdahaleleriyle günü yaptığı basın açıklamasıyla 150 yıl önce taleplerimizin bir an önce gerçekleşmesi için
engellendi. Miting halaylarla son buldu. (Kızıl mücadeleyi yükseltmeye çağırıyoruz.
Bayrak/Adana)
meydanları dolduran New York’lu tekstil
işçilerinin kan ve can bedeli yarattıkları 8 Mart * Çalışma yaşamındaki kuralsızlıklar son
bulsun!
Eskişehir’de 8 Mart eylemi
Dünya Emekçi Kadınlar Günü’nü selamladı.
Saat 11.00’de Galatasaray Lisesi önünde * Zorunlu mesailer kaldırılsın, gece çalışması
toplanan BDSP’liler “Yaşasın 8 Mart Dünya yasaklansın, sigortasız çalışma engellensin!
* Tüm ev kadınları sigortalansın, sigorta
Eğitim-Sen, SES, ÇGD, EKD, EMEP, EHP’li
Emekçi Kadınlar Günü!” yazılı pankart açtılar.
primleri devlet tarafından ödensin!
Kadınlar, SDP’li Kadınlar, Halkevleri, Üniversiteli
İşçi ve emekçi kadınların taleplerinin yazılı
* Tüm emekçi semtlerinde ve işyerlerinde
Kadınlar, Öğrenci Kolektifleri, ESP’den oluşan
olduğu dövizler taşıdılar. Eylemde okunan basın
ücretsiz, nitelikli kreşler açılsın!
Eskişehir Demokratik Kadın Platformu 8 Mart günü
metninde şunlar söylendi:
“Kadınların yaşadığı tüm ezilmişliklerin, * 8 Mart ücretli izin ve resmi tatil günü ilan
bir eylem gerçekleştirdi. Eylem Hamam Yolu Yediler
baskının kaynağı, tepeden tırnağa çürümüş edilsin!”
Parkı’nda kitlenin toplanmasıyla başladı. Kadınların
kapitalist sistemin kendisidir. Kadının toplumsal
önde, erkeklerin arkada yürüdüğü eylemde kitle
Açıklamanın ardından kampanya
eşitliğinin ve özgürlüğünün önündeki en büyük
sloganlarla Adalar Migros önüne yürüdü. Açıklamanın
çerçevesinde toplanan imzalar Galatasaray
engel bugünün sömürü düzenidir. Kadının gerçek
ardından kadınların oluşturduğu ritm grubu eşliğinde
Postanesi’nden TBMM Başkanlığı’na gönderildi.
kurtuluşu için, bu sistemin yıkılması, sosyalizmin
çekilen halaylarla eylem sona erdi. Eyleme yaklaşık
200 kişi katıldı. (Kızıl Bayrak/Eskişehir)
Eylem boyunca “Kadının kurtuluşu
kurulması gerekmektedir. Bağımsız Devrimci Sınıf sosyalizmde!”, “Kurtuluş yok tek başına, ya hep
Platformu olarak 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar
Bursa’da 8 Mart
beraber ya hiçbirimiz!”, “Cinsel, ulusal, sınıfsal
Günü’nde bir kez daha, tüm işçi ve emekçileri sömürüye son!” sloganları atıldı.
Reformist ve feministlerin oluşturduğu Bursa hem insanlığın kurtuluşu, hem de kadının Kızıl Bayrak/İstanbul
14 # Kızıl Bayrak 8 Mart üzerine... Sayı:2007/10 # 16 Mart 2007

8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü’nün ardından…

Emekçi kadınlar günü ve


emekçi kadın çalışmamız üzerine
8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Bir diğer eksiklik alanımız ise taleplerin
Günü, çeşitli kentlerde gerçekleşen işlenmesinde yaşandı. Bu konuda geçmişe göre bir
etkinlik ve eylemlerle geride kaldı. hayli yol aldığımızı söyleyebilsek de, taleplerin
Komünistler olarak Şubat eylemli süreçlerle birlikte işlenmesinde ve
ayının başından itibaren bir yandan gündemleştirilmesinde eksikliklerimiz oldu.
kendi bağımsız çalışmamızı Faaliyetimiz eylemli süreçleri örgütlemeye yönelen,
yürütürken, diğer yandan devrimci taleplerden somut çalışmayı ören bir perspektifle
güçlerle 8 Mart Dünya Emekçi yürütülse de bu yönlü sonuç yaratamadı. Öte yandan,
Kadınlar Günü’ne yönelik ortak bir imza metinleri aynı şekilde fabrikalardan semtlere,
süreci örgütlemenin adımlarını sendikalardan kitle örgütlerine kadar daha yaygın
attık. Sürecin başında çalışma şekilde kullanılabilirdi. Bu açıdan da çalışmamızın
planlandı, bir hat oluşturuldu. 8 belli darlıklar taşıdığını söylemeliyiz.
Mart’ın gündemleri belirlendi, Çalışmamızın başladığı ilk andan itibaren eğitim
hedefler ve araçlar tanımlandı. 8 toplantılarına ve seminerlerine önem verdik. Ama
Mart gününe kadar yoğunlaştırılmış bugün dönüp bakıldığında, emekçi kadın çalışması
bir faaliyet örgütlendi. açısından faaliyetin örgütleyici güçlerinden çeper
Güçlü bir 8 Mart çalışmasının güçlerine doğru eğitim sürecinin işletilmesi açısından
bahar sürecini belirlemedeki yetersiz kaldığımızı söyleyebiliriz. Bu durum
öneminin yanısıra emekçi kadın çalışmamızın ete- ardından sürecin gündemleri belirlenmiş, araçları kendisini talepleri emekçi kitlelere anlatmada, emekçi
kemiğe bürünmesi bakımından da önemli olduğunun ortaya konulmuş ve çalışmanın hedefleri net olarak kadınlar arasında etkin bir çalışma yürütürken yaşanan
altını çizmiştik. Şunu rahatlıkla ifade edebiliriz ki, çizilmiştir. Mevcut taleplerimiz çerçevesinde önden zorlanmada hissettirdi. Emekçi kadın çalışmasının
bahar dönemine canlı, etkin ve yüzü emekçi kitlelere belirlenen araçlarla emekçi kitlelere seslenilmiş, alana yeniliği bu durumu bir parça anlaşılır kılıyor. Ancak
dönük bir çalışmayla girilmiş, yanısıra emekçi kadın da çalışmanın ifadesi olan talepler taşınmıştır. Tüm bu duruma hızla müdahale edilmesi ve geride
çalışmasında anlamlı adımlar atılmıştır. süreç boyunca iç bütünlük korunmuştur. bırakılması gereken bir sorun olarak yaklaşmak
İki aylık süreç boyunca tüm faaliyet sistemli bir durumundayız.
Emekçi kadın çalışmasında güçlü ve şekilde emekçi kitlelere, özelde de emekçi kadınlara Emekçi kadınlara yönelik çalışmamızın yeniliğini
tok adımlar seslenmiştir. Genel bir 8 Mart çağrısından öte, emekçi gözettiğimizde, ne kadar etkin bir çalışma yürütsek de
kadınların sorunları ve talepleri işlenmiştir. Aynı mevcut çalışmayı bugün için miting alanına taşımakta
Geçmiş dönemlerde yürüttüğümüz emekçi kadın zamanda tüm alanlarımızda çalışma zengin araçlar ile zorlanma yaşayacağımızı biliyorduk. Yöneldiğimiz
çalışmasının bir iç bütünlüğe, sistematik bir yönelime örgütlenmiştir. Eğitim seminerlerinden film kadın kitleleri açısından alana katılımı artırabilmek
yeterince konu olamadığı biliniyor. Sürecin başında gösterimlerine, panellerden, şenliklere, afiş, bildiri, için daha zorlayıcı müdahalelerin yapılmasının
gerçekleştirdiğimiz müdahale ile varolan ve yer yer bülten ve imza metinlerine kadar çok sayıda yanısıra, miting hazırlığını siyasal faaliyetimizin
yeni kurduğumuz emekçi kadın komisyonları ile propaganda araçlarıyla emekçi kadınlara ulaşılmaya toplam güçlerine maletmenin gerekliliğine de işaret
faaliyet yürüttük. Bulunduğumuz alanlarda oluşturulan çalışılmıştır. Bir yandan yaygın ve etkin bir etmiştik. Ne yazık ki, bu açıdan gerekli sonuçların
emekçi kadın komisyonlarının zeminleri ile propaganda faaliyeti yürütülürken, diğer yandan alınamaması, yer yer bu açıdan atıl kalınması, alana
çalışmanın düzeyi farklı olmasına rağmen, attığımız gerçekleştirilen kadın etkinlikleriyle yüzlerce emekçi katılımımızı bir ölçüde etkiledi. Bu açıdan hedefimizin
yeni adımlar emekçi kadın çalışmasındaki örgütlülük kadının buluşması sağlanmıştır. altında bir katılım sağladığımız söyleyebiliriz.
yeni bir aşamayı ifade ediyor. Emekçi kadınlara Tüm bu başarıya ve kazanımlara rağmen emekçi
yönelik çalışmamızın daha önce dağınık ve parçalı kadın çalışmamızın yetersizliklerini tespit etmek, bu Eksikliklerimize yüklenerek dönemi
yapısına son vermiş, bu alandaki zayıflığımızı güçlü eksikliklere doğru müdahalelerde bulunmak, yeni
kazanmaya!
bir politik müdahale ile birlikte geride bırakmış dönem çalışmamız açısından önem taşımaktadır.
bulunuyoruz. Atılan bu adımlarla birlikte önümüzdeki Çalışmamızın başarılarını ve kazanımlarını kalıcı hale
getirmek ama aynı zamanda yetersizliklerimizi de tüm Tüm eksikliklerimize rağmen, merkezi işçi
dönem sürekliliği olan ve örgütlü bir zemine dayanan kurultayı sürecinin ardından yüzünü kitlelere dönen,
bir emekçi kadın çalışması yürütmenin güçlerine, açıklığıyla ortaya koyarak geride bırakmak emekçi
kadın çalışmamız için tayin edici önemdedir. canlı bir siyasal faaliyet yürüttüğümüzü söyleyebiliriz.
olanaklarına ve araçlarına sahibiz. Herşeyin ötesinde en önemli sorumluluğumuz, mevcut
Bu çalışma ile çevre-çeper güçlerimiz özne haline En temel eksikliğimizin çalışmanın gereğince
sınıf zemininde yürümemesi olduğunu söyleyebiliriz. birikimi ileriye taşımaktır. Attığımız adımları
getirilmiş, çalışmalara aktif katılımları sağlanmış, güvenceleyecek ve kalıcılaştıracak bir çalışma
faaliyet zemininde değişim ve dönüşüm Emekçi kadın çalışmasından bahsettiğimiz yerde,
faaliyetin ağırlığının en başta işçi kadınlar içinde kapasitesi sergileyebilmek gerekiyor. Bunun yolu da
başarılabilmiştir. Bugün bu çalışma tam anlamıyla eksikliklerimize müdahale etmekten, çalışmada ısrar,
güçlerini bulamasa da, bu doğrultuda anlamlı adımlar yürütülen çalışma olarak algılanması ve buradan
beslenmesi gerekmektedir. Buradan baktığımızda, irade ve süreklilik gösterebilmekten geçmektedir.
atılmıştır. Halihazırda çalışmanın içinde ya da Mevcut emekçi kadın komisyonlarını büyüterek,
destekçisi olan güçler siyasal çalışmanın genel belirlenen taleplerin fabrika fabrika
gündemleştirilmesinden kadın işçi toplantılarının güçlerin çok yönlü eğitimini ve dönüşümünü
etkisiyle çevremizde birikmiş, emekçi kadınlara sağlayarak, başta işçi kadınlar olmak üzere emekçi
yönelik çalışmanın bir ürünü olarak kazanılmamış, yaygınlığına kadar birçok eksiklikten söz edebiliriz.
Kuşkusuz bu durumun kendi içinde çeşitli nedenleri kadınları örgütleme çabamızı sürdürmeliyiz.
dahası büyük oranda işçi kimliğini taşımayan Kendi içinde yoğunlaşmış bir siyasal faaliyetin
güçlerdir. Ancak sistemli ve hedefleri belirgin bir olabilir. Henüz dayandığımız kadın güçlerinin önemli
bir bölümüyle dolaysız olarak sınıfın içinde ardından şimdi kesintisiz bir şekilde 1 Mayıs’a
çalışmanın zaman içinde kendi güçlerini üretmesi yöneleceğiz. 1 Mayıs’ın emekçi kadın çalışmasını
kaçınılmazdır. olmamalarından kitlesel etkinlikler gerçekleştirme
ihtiyacına kadar bunun çeşitli nedenleri olabilir. Ama zayıflatması bir yana, 1 Mayıs’ı emekçi kadınların
Bir diğer temel kazanımımız ise, çalışmanın mücadeleye çağrılması için etkin bir faaliyete
başından sonuna kadar iç bütünlüğüne sahip olması ve önümüzdeki süreçte hızlı bir biçimde, çalışmanın
kendi zeminine doğru yol alması gerektiğini bir kez dönüştürebilmek, politik hattı önden belirlenmiş,
merkezi bir çalışma olarak yürütülmesidir. Emekçi hedefleri iyi çizilmiş, araçları tanımlanmış bir
Kadın Komisyonları’nın güçlerinin tanımlanmasının daha vurgulamayı gerekli görüyoruz.
çalışmaya tüm güçleri seferber etmekten geçiyor.
Sayı:2007/10 # 16 Mart 2007 8 Mart değerlendirme... Kızıl Bayrak # 15

Ankara’da 8 Mart süreci...

Tutumlar, eğilimler ve ayrışmalar...


Üç yıldır bir ayrışmaya konu olan 8 Mart süreci, ve aynı yerde bütünleşme sorunu kalıyordu ve bunu da Bunun gerisinde somut birkaç neden yatıyor.
Ankara’da yine bir dizi tartışmalara ve dolayısıyla farklı birkaç toplantının ardından çözdüler. Devrimcilerin Birincisi dörtlünün esasta oyalamaktan başka hiçbir şey
tutum ve eğilimlerin ortaya çıkmasına vesile oldu. defalarca yaptığı çağrılara hiçbir yanıt vermeyen ifade etmeyen, devrimcileri geri bir zemine çekme
Genel planda iki ayrı sınıf tutumu ve ideolojik dörtlünün, sözde “Birleşik ve kitlesel bir 8 Mart” adı çabasından ibaret olan çağrısıdır. Devrimci birliktelik
konumlanıştan kaynaklanan ayrışma süreci, toplumsal altında yaptıkları kendi çağrıları, gerçekte Kadın içerisinde yer alan ve dörtlünün çağrısını “gayet anlamlı
muhalefetin her alanını kesen bir çerçevede gerçekleşti. Platformu ile bütünleşme çabasından öte bir şey ifade ve iyi niyetli” olarak değerlendiren siyasetlerin tutumu
Burada ilk olarak kısaca reformist-feminist etmiyordu. Ki bu çağrı sadece bu temelde bir karşılık oldu. Komünistlerin tüm ısrar ve müdahalesini
çevrelerin süreç içerisindeki yerini özetlemek gerekiyor. buldu ve zaten hedeflenen de bundan ibaretti. “önyargı” olarak değerlendiren bu siyasetlerin “iyi
Zira bu çevreler Ankara’da 8 Mart sürecini 25 Yaptıkları çağrı içerisinde devrimcileri de hesaba niyetli” tutumları sürecin zayıflamasında fazlasıyla
Kasım’da oluşturulan Kadın Platformu üzerinden katan DİSK, KESK, TMMOB ve ATO amacı ise, etkili oldu diyebiliriz. Birlikteliğin eylem programını
önlerine alarak, Ocak ayından itibaren 8 Mart “yaramaz çocuklar” olarak baktıkları devrimcileri kendi dahi deklare etmesinin önüne geçen bu tavır
hazırlıklarını başlattılar. Önceki yıllardan farklı olarak geri zeminlerinde sürece katmak, iki yıldır yaşanan devrimcilere sadece zaman kaybettirdi. “Birleşiklik ve
herhangi bir çağrı yapmaksızın kendi durdukları zemin ayrışmanın temsilcilerini bu temelde yan yana kitlesellikten” yana tavır alan bu siyasetlerin meselenin
üzerinden hareket eden Kadın Platformu, hemen hemen getirmekten ibaretti. Kendi tabirleri ile “iki uç noktayı” gerisinde yatan sınıf tutumunu, siyasal arka planını
birbuçuk ay öncesinde bir program oluşturmuştu. birleştirme iddiasıyla hareket eden dörtlü, gerçekte maalesef yeterince kavrayamadığını söyleyebiliriz.
Politik-siyasal zemini bildiğimiz bir eksene, “liberal- ayrışmanın “ideolojik-siyasal” bir muhtevaya, sınıfsal Devrimci siyasal bir zeminde, buna uygun politik bir
reformist” bir çizgiye sahip olan Kadın Platformu, bu bir konumlanışa sahip olduğunu gayet iyi bilmesine tutum etrafında yaratılacak “birleşik, kitlesel bir 8
yönüyle, durduğu yeri herhangi bir tartışmaya konu rağmen sürecin sonunda “ne yapalım, birleştirmek için Mart’ı” reformizmi ikna etme sınırlarında algılayan bu
etmeksizin daha net bir şekilde pekiştirmiş oldu. biz elimizden geleni yaptık” deme samimiyetsizliğini anlayış sürecin yeterince değerlendirilememesinde
Sürece dahil olan bir diğer blok tutum ise gösterdi. Kaldı ki tüm çabası Kadın Platformu ile önemli bir etken oldu. Buradan bakıldığında önceki
Ankara’da yakından tanıdığımız dörtlü DİSK, KESK, bütünleşmek olan dörtlünün devrimcilere yönelik yıllara göre kendi durduğu geri liberal zeminde daha
ATO ve TMMOB üzerinden şekillendi. 8 Mart sürecine çağrısının ne kadar göstermelik bir tutum olduğu çok ısrarcı olan, bu çerçevede herhangi bir tartışmaya dahi
en geç giren, hemen hemen hiçbir ön hazırlık sürecine geçmeden ortaya da çıktı. Yaptıkları son deklarasyonla kapı aralamayan bir Kadın Platformu vardı karşımızda.
sahip olmayan bu birlik, esasta ve siyasal planda Kadın Kadın Platformu ile birlikte hareket edeceğini duyuran Yaşanan ayrışmayı gayet açık bir şekilde “siyasal”
Platformu’ndan farklı bir zemine sahip değildi. Zira dörtlü, aslında sürecin en başından itibaren buna olarak değerlendiren, “1987’den beri bunun
buraları tutan sendikal bürokrasi bilindiği gibi siyasal yönelik bir hazırlıkta olduğunu da deklare etmiş oldu. mücadelesini veriyoruz” diyen bu feminist-reformist
kimliğini, Kadın Platformu’nun bileşeni olan liberal- Bu temelde Ankara’da gerçekte tek bir ayrışma blok yaşanan ayrışmanın arka planına gayet hakimdi.
reformist parti ve çevreler üzerinden belirliyor. Daha yaşanmıştır. Bu da devrimciler ve reformist-feminist Süreci zayıflatan bir başka etken ise birlikteliğin
doğrusu siyasal tutumunu örgütlü oldukları reformizm çevreler arasında yaşanan ayrışmadır. oluşturulma sürecinde yaşanan tartışmalar oldu. Gerek
içerisinden şekillendiriyor ve bu tür platformalara Devrimci-ilerici güçler de Ankara 8 Mart sürecini politik bütünlüğün kurulmasını geciktiren, gerekse
taşıyor. erken bir tarihte, Ocak ayı içerisinde başlattılar. oyalayan bu tartışmalar maalesef iki yıldır birlikte
Bu iki kümenin 8 Mart sürecinin başında ayrı gibi Komünistlerin çağrısı ile yan yana gelen devrimci- hareket edilen kimi güçler şahsında da bir etki alanı
görünen tutumları ise, önceki yıllarda ve yakın tarihte ilerici güçler, 8 Mart’ı tarihsel, sınıfsal ve devrimci yaratabildi. Bu çerçevede yine 8 Mart’larda bir süredir
yaşanan bir dizi teknik ve pratik sorundan içeriğine uygun bir temelde örgütlemek, bu zeminde en ortak tutum alan devrimcilerin yakaladığı siyasal
kaynaklanıyor. 8 Mart’a yönelik yaklaşımlarında geniş birlikteliği yakalayabilmek hedefi ile hareket etti. zeminin ESP tarafından tartışma konusu edilmesi, pratik
temelli bir sorun olmayan bu iki platform, esasta bir ve Fakat çağrı bu kadar erken yapılmasına, tartışmalar olarak süreci kazanmayı geçiktiren bir faktöre
aynı siyasal ve ideolojik zemini ifade ediyor. Hal böyle erken başlatılmasına rağmen maalesef bu sürecin dönüşebildi. Defalarca benzeri tartışmaların açılması ve
olunca geriye sadece kendi aralarında ilişkileri onarmak kendisi yeterince güçlü değerlendirilemedi diyebiliriz. yaratılan belirsizlik tablosu, zaman zaman somut adım
atmanın önünde bir engele dönüşebildi. Birlikteliğin iki

Irkçı Perinçek Lozan’ı “fethetti”! yıldır ördüğü süreci bir yerden “kırmaya”, “öncesiz”
olarak tartışmaya çalışan bu eğilim, kimi siyasal
“Anti-emperyalizm” sosuyla sıvanmış ırkçılık çizgisinin simgeleştiği İşçi Partisi ile şefi Doğu Perinçek, birkaç
yıl önce kaçınılmaz olan durağa, faşist partiyle kucaklaşma merhalesine varmıştı. İşçi Partisi (İP)-MHP
çevrelerin yine temelsiz bir “birleşiklik” anlayışıyla

buluşması, Perinçek ve şebekesini “sol maske” takma yükünden kurtarmıştı.


birleşince tartışmalar da fazlasıyla uzadı. Bu

“Solcu” bir partinin faşist partiyle kucaklaşması şaşırtıcı görünebilir ama değil. Zira “Perinçekçi sol” çizginin
tartışmaların kendisi maalesef bir kez daha zaman
geçmişi de karanlık ve lekelidir. Bu zihniyetin ‘70’li yıllardaki ayırt edici özelliği, devrimcileri ihbar etmekti. Bir
kaybetmekten başka bir işleve sahip olmadı. Zira esasta
dönem reformist sol çizgi tutturma teşebbüsleri olsa da, Perinçek ve şürekâsı kısa sürede olmaları gereken yere,
bu tartışmaları sonlandıran şey, komünistlerin döne
devletin militarist kurumunun postal yalayıcılığı misyonuna dönüş yaptılar. döne izah ve ısrar ettiği önden oluşturulmuş birleşik,
Üstlendiği misyon gereği, “Perinçekçi sol”un politikasında devrimci harekete düşmanlık önemli bir yer güçlü politik bir tutumdan ziyade, yazık ki reformist-
kaplamaktadır. Irkçı-şoven yarışta kimi zaman faşist partiyi bile geride bırakan Perinçekçi-İP çizgisi, “anti-
emperyalist” söylemi de dilinden düşürmüyor. Ancak bu “anti-emperyalist” hamaset emperyalizmin iç
liberal çevrelerin ve dörtlünün açık siyasal tutumu oldu.

dayanaklarına karşı tutumla birleştirilmediği gibi, emperyalizmin içteki en güçlü dayanağı olan NATO’nun ikinci
Liberal-reformist çevrelere fazlasıyla “iyimser”

büyük ordusuna tiksinti verici bir yaltaklanmayla birleşiyor.


yaklaşan, “bütünleşme” çabası gösteren platform
Irkçı-faşist histerinin körüklendiği bir dönemde Ermeni halkına düşmanlık yarışına Perinçekçi-İP’in de
bileşenlerinin geç de olsa reformistler tarafından
katılması kimse için şaşırtıcı olmadı. İP’in şefi Perinçek, kendi deyimiyle, yaptığı “Lozan çıkarması”nda Ermeni
deklare edilen bu açık politik tutum karşısında önü
katliamını inkar ettiği için, İsviçre’de hakkında soruşturma açılmıştı. Duruşmaya 90 kiloluk dosya ile giden kesilmiş oldu. Süreç bir kez daha sınıf devrimcilerini
Perinçek’in mahkeme salonunda şov yapma girişimleri olduysa da, savcı tarafından azarlanarak yerine oturmak doğruladı.
durumunda bırakıldı. Komünistler olarak 2007 8 Mart’ında yürütülen
Yaptığı savunmada, “Ermeni katliamını inkar etmediğini, çünkü böyle bir katliam olmadığını” iddia eden İP
şefi, Türkiye’ye gelişinde “Lozan fatihi” olarak karşılandı. “Ermeni katliamı olmamıştır” diyerek Ermeni halkının
tartışmaların, yaratılan pratik ve siyasal birikimin

kıyımdan geçirilerek sürgüne gönderilmesi politikasını savunan Perinçek, diğer sermaye hizmetçileri gibi ırkçı-
önümüzdeki yıllarda takipçisi ve temsilcisi olmaya
şoven histerinin yükselişinden siyasi rant elde etme peşinde. “Lozan’ı fethetmek” dönemin ruhuna fazlasıyla
devam edeceğiz. 8 Martlar’ın, 1 Mayıslar’ın ve işçi
uygundur. Ancak orijinal faşist partiler varken, solcu olduğunu söyledikten sonra ırkçı-faşist kulvara demir atan
sınıfının devrimci mirasına ait her şeyin bu temelde
Perinçekçi-İP gibilerinin ırkçı-şoven histerinden nemalanma şansları zayıf görünüyor.
sahiplenilmesi bugün için tarihsel ve sınıfsal özüne,
“Lozan fatihi”ne destek veren resmi kişiler de dikkat çekiciydi. İlki kendisi de ırkçı-faşist zihniyeti temsil eden devrimci içeriğine uygun bir temelde örgütlenmesi, aynı
İsviçreli Adalet Bakanı’dır. İsviçreli Bakan, Türkiye’ye gelmiş, ülkesinde çıkan ve Türkiye’de Ermeni katliamını zamanda kendi tarihsel sürecine hakim olmaktan,
tanıyan yasa ile İsviçre’deki ırkçılık karşıtı yasadan duyduğu rahtsızlığı dile getirerek Perinçek’in arkasında
durmuştu. Diğeri ise, yine faşist çizgisiyle bilinen eski MHP’li yeni AKP’li Adalet bakanı Cemil Çiçek’tir. Gerçi iki
güncel planda yaşanan ayrışmaların ve konumlanışların

bakanın sahiplenmesi Perinçek’i mahkum olmaktan kurtaramadı ama arkasının da “sağlam” olduğunu gösterdi.
bu tarihsel-sınıfsal temele sahip olduğunu görmekten
İsviçre, Fransa gibi gerici rejimlerin halkların kıyımına karşı olduklarını söylemeleri elbette ikiyüzlü bir iddiadan
geçiyor. Bu unutularak, bir kenara bırakılarak hareket
ibarettir. Zira, bu iddialarında samimi olsalardı Filistin’de, Irak’ta, Afganistan’da, Yemen’de halen devam eden
edilemez. Güne yüklenmek ve geleceği kazanmak, aynı
kıyımlara karşı dururlardı. Buna karşın, emperyalistlerin ikiyüzlülüğü İP şefinin ikiyüzlülüğünü ortadan
zamanda bu tarihsel zemine güçlü bir şekilde hakim
kaldırmadığı gibi, ırkçı-faşist histerinin önemli bir aktörü olduğu gerçeğini de değiştirmiyor. olmaktan geçiyor.
Ankara’dan Komünistler
16  Kızıl Bayrak  Sayı:2007/10  16 Mart 2007 Parti programımı

Parti programım
1. Bö
Siyasal mücadele ve parti programı şaşmaz bir kılavuz ipidir. Partimizin kuruluş oluşturmaktadır. Tüm bunları “Stratejik ve Taktik
kongresinin program konulu tartışmalarında da üzerinde İlkeler” başlıklı son bir alt bölüm tamamlamaktadır.
Devrimci teori siyasal mücadelede yolgösterici önemle durulduğu gibi, Türkiye sol hareketinin bu Programımızın teorik bölümünü unutursanız,
kılavuzdur, belli bir tarihi dönem için somutlanmış alanda son derece kötü bir geleneği var. Uzun yıllar bir stratejik ve taktik bölümlerini anlayamazsınız. Stratejik
ifadesini programda bulur. Eğer devrimci bir teorik programdan yoksun olmak geleneksel solda pek sorun bölümü unutup da taktik bölümü kendi içinde esas
bakışınız ve bunun ürünü devrimci bir programınız edilmediği gibi, nihayet bir program ortaya alırsanız, bu kez stratejik ufkunuzu yitirir, böylece
yoksa, değil süreçlere doğru devrimci müdahale, konulduğunda ise bu çoğu durumda bir biçimsel gündelik sürüklenmeler içinde kabaca reformizme
olayların akışı içerisinde yönünüzü bulabilmeniz bile gerekliliğin gerçekleştirilmesi olarak ele düşürseniz. Programımızın taktik bölümü stratejik
mümkün olamaz. Olayların karmaşık akışı içinde alınabilmektedir. Ortaya konulan program sınıf bölümüne sıkı sıkıya bağlıdır, onsuz düşünülemez,
sayısız gelişme yaşanır, yeni durumlar ve sorunlar mücadelesi sürecinde yolgösterici bir silah, şaşmaz bir tümüyle ona tabidir, ona hizmet eder ve ona hizmet
ortaya çıkar. Şu veya bu sınıfın/sınıf çıkarının temsilcisi kılavuz ipi değil, çoğu kere salt parti olabilmenin ettiği ölçede bir anlam taşır. Bu sıkı organik bağı
her siyasal güç odağı ya da akım, bu gelişmeleri kendi biçimsel bir koşulu olarak kalabilmektedir. koparıp taktik bölümü kendi içinde bir bağımsız
sınıf çizgisinde yorumlamaya ve yönlendirmeye çalışır. Oysa program, bir partinin verdiği mücadelenin çerçeveye indirgerseniz, böylece tipik bir reformist
Bu karmaşanın içinde boğulmamak, olayların ardından genel ufku ve temel çerçevesi demektir; ilkelerini, program elde edersiniz. Bu tipik bir II. Enternasyonal
sürüklenmemek, başkalarının politikalarına dolgu varmak isteği hedefleri, gerçekleştirmek istediği programı olur. Nitekim tarih içinde II. Enternasyonal
malzemesi olmamak, burjuva siyasal akımların ya da amaçları içerir, o hedef ve amaçlara götürecek temel yol oportünizminin ortaya çıkışının program anlayışı
sınıf politikalarının yedeğine düşmemek için, her ciddi ve yöntemlere ilişkin temel ilkesel yaklaşımları ortaya planındaki mantığı da tamı tamına bu olmuştur. Bunlar
devrimci partinin kendine ait sağlam bir teorik koyar. Bir parti mücadelenin seyri içinde sürekli bizde, Kuruluş Kongresi’nin program gündemi
perspektife, bu teorik perspektifin ürünü devrimci bir kendisine kutup yıldızı gibi yol gösterecek devrimci bir çerçevesinde, enine boyuna tartışılmış sorunlardır.
programa ve bu programa hizmet eden devrimci bir programı sahipse, o sınıf bilincine dayalı öncü devrimci Programımızın taktik bölümünü sratejik bölümüne
stratejik çizgiye sahip olması gerekir. Bunlar bir parti olmanın olmazsa olmaz temel koşullarından sıkı sıkıya bağlı olarak, onun ışığında ve hizmetinde ele
olmaksızın, doğru devrimci bir politika ve taktikler birine ve üstelik birincisine sahip demektir. Böyle bir almak, temel önemde bir ilkesel yaklaşım sorunudur.
izlemek olanağı da olamaz. partinin gerçek bir amacı ve temsil etmek iddiası Partimiz, taktiğini her durumda stratejisine tabi kılmaya,
Parti olarak zaman zaman altını çizerek, başından taşıdığı sınıfa önderlik yeteneği ve kapasitesi var böylece strateji-taktik ilişkisi konusunda marksist-
beri Kürt sorununa ve hareketine genel planda doğru demektir. Bu yoksa eğer, bir parti öncü olmanın en leninist bilimsel yaklaşıma bağlı kalmaya özen
yaklaşmayı başardığımızı söyleyegeldik. Bunu başarmış temel vasıflarından birinden, birincisinden, tüm ötekiler göstermektedir. O, bu tutum ve özenden her sapmanın,
olmak elbette bir rastlantı değil; tersine bu, partimizin için olmazsa olmaz olanından yoksun demektir. programın taktik bölümlerini kendisi için büyük bir
ilkelere dayalı teorik ve programatik konumunun bir Kendisini aydınlatacak, kendi önünü görmesini potansiyel tuzağa dönüştürebileceği konusunda açık bir
sonucu olmuştur. Eğer bu üstünlük olmasaydı, olayların sağlayacak bir programı olmayan bir partinin öncü bilince sahiptir. Program Taslağı üzerine kongre
akışı içerisinde sayısız hata yapar, gelişmeleri niteliği de yok demektir. Buna yönelik iddiası tartışmaları aynı zamanda bu alandaki bilinç açıklığına
zamanında ve doğru kavramayı başaramaz, şu veya bu dayanaktan ve ciddiyetten yoksun demektir. tanıklık etmektedir.
akımın etkisinde ya da yörüngesinde kalırdık. Nitekim Biz her zaman programımıza başvuruyoruz ve Taktik bölümün teorik ve stratejik bölümlerden
bugünün Türkiye solunda bunun bir dizi olumsuz bugünün Türkiye’sinde programına başvuran, siyasal kopartılması, kendi içinde bir programa dönüştürülmesi,
örneğini görüyoruz da. Kürt hareketinin dıştan hattını ve dönemsel taktiklerini buna göre saptayan tarih içinde II. Enternasyonal’in tipik davranış biçimi
bakıldığında hala da iyi ve sorunsuz göründüğü, nereydeyse tek devrimci parti durumundayız. Bugünün oldu, bunu her zaman özenle ve önemle akılda tutmak
herkesin artık Kürdistan’da “ikili iktidar” var dediği bir Türkiye’sinde ne devrimci ne reformist hemen hiçbir sol gerekir. Kuruluşunda hiç değilse niyet planında
gelişme evresinde biz, Kürt hareketinin gerçekte bir parti, siyasal faaliyet ve mücadelesinde, şeklen bağlı devrimci görünen II. Enternasyonal partilerinden
“yol ayrımı”na gelip dayanmış bulunduğunu açıklıkla göründüğü programa dayalı olarak hareket ediyor değil. zamanla ama son derece de kolay bir biçimde dört
saptayarak onun bugünkü akibetini ciddi bir ihtimal Partimiz bu alanda tüm ötekilerden farklıdır ve bu onun dörtlük reformist partilerin doğması bundandır, işin
olarak oldukça erken bir zamanda öngörebildiysek eğer, en temel üstünlüklerinden biridir. düşünsel-programatik cephesinde bu ele alış vardır.
bu tam da ilkelere dayalı teorik ve programatik bakış Programımızın taktik bölümünü teorik ve stratejik
açısı sayesinde olanaklı olabilmiştir. Devrimci Programımızın organik bütünlüğü bölümünden koparıp kendi içinde ele alırsanız bu size
döneminde bu hareketin haklı devrimci muhtevasını aşağı yukar bugünkü EMEP’i verir dersek, böylece
budalaca gerekçelerle desteklemekten geri durup da, Programımız bir bütündür; bu, programımızı sorunun anlamını ve önemini günümüze ait bir örnek
tam da reformizme yöneldiği bir evrede tutup onu gerekçelendirirken hep altını çizdiğimiz çok temel üzerinden en veciz biçimde ortaya koymuş da oluruz
ölçüsüz abartmalara ve yüceltmelere konu edenlerin, önemde bir noktadır. Parti programımız değişik herhalde.
bunu o günden beri ve hala da izleyegeldikleri kuyrukçu bölümlerden oluşsa bile toplamı içerisinde bütünsel bir
politikalarının dayanağı haline getirenlerin durumu ise, organik mantığa sahiptir. Programımızın teorik ve Kapitalizm ve ulusal sorun
bu aynı konuda tümüyle negatif bir örnek olarak ilkesel yaklaşımlara ayrılmış ilk ana bölümünü
duruyor önümüzde. Böyleleri tutarlı devrimci bir bakış unutursanız, proletarya devriminin sorunlarına ayrılmış Programımızın iki ana bölümünden ilkini oluşturan
açısından yoksundurlar; dolayısıyla, politikada ciddi ikinci ana bölümdeki stratejik ve taktik yaklaşımları da I. Bölüm teorik ve ilkesel yaklaşımlarımızı kapsar ve
hatalar yapmaları, olayların ve başkalarının ardından gereğince anlayamazsınız. Zira ikinci ana bölümdeki “Kapitalizm”, “Toplumsal Devrim, Sosyalizm ve
sürüklenmeleri, onların politikalarına basitçe dolgu stratejik ve taktik tanımlamalar ve belirlemeler, Komünizm”, “Emperyalizm ve Dünya Devrim Süreci”
malzemesi olmaları kaçınılmazdır. tümüyle, birinci ana bölümdeki teorik ilke ve esaslardan ve “Sosyalizm Deneyimi” başlıklı dört ana alt bölümden
Her siyasal konuya olduğu gibi temel önemde bir hareketle ifade edilmiştir, ancak onlarla birlikte oluşur. Eğer bir toplumsal sistem olarak kapitalizme ve
siyasal konu olarak ulusal soruna bakarken de anlaşılabilir. Birinci ana bölüm teoriktir; orada teorik bir tarihi çağ olarak emperyalizme ilişkin teorik
partimizin programına sıkı sıkıya sarılmak bakış açısı ve temel ilkeler ortaya konulmuştur. İkinci yaklaşımlarımızın ışığında ele alınmazsa, “Türkiye
durumundayız. Bizim programımız biçimsel bir ana bölüm, ki “Türkiye Devrimi” başlıklı alt bölümle Devrimi”nin bir alt başlığını oluşturan “Ulusal Sorun”
gereklilik, parti olarak kabul edilebilmenin biçimsel bir başlar, toplumsal devrimin stratejik sorunlarına bölümünü tam ve doğru anlamak olanağı da bulunamaz,
gereği ve aksesuarı değil, fakat tümüyle, siyasal ayrılmıştır. Daha ilerde “Acil Demokratik ve Sosyal bunu ilkesel ve yöntemsel bir yaklaşım olarak yinelemiş
mücadelenin akışı içerisinde partimizin her zaman ve İstemler” ile “Emeğin Korunması” alt bölümleri vardır, oluyoruz. Program tabii ki bir ayrıntılı açıklamalar ve
durumda sıkı sıkıya bağlı kalması ve sarılması gereken bunlar birlikte programımızın taktik bölümünü gerekçelendirme yeri değildir, bunu da her zaman
CMYK
ızda ulusal sorun Sayı:2007/10  16 Mart 2007  Kızıl Bayrak  17

ızda ulusal sorun


ölüm
söylüyoruz. Tersine program, teorik inceleme ve gelen Ekim Devrimi, temelden farklı bir tutumla, tüm düzeniyle kopmaz organik bağını ortaya koymaktadır.
çözümlemelerden çıkmış temel sonuçların, tanım ve ulusların özgürlüğünü ve temel ulusal demokratik Tersinden de sosyalist Ekim Devrimi tarihsel
saptamalar olarak en özlü biçimde kayda geçirilmesidir. haklarını tam güvenceye alıyordu. Böylece, ulusal örneği var önümüzde. Rusya proletaryasının burjuvaziyi
Bu nedenle programımızda, ayrıntılı açıklamalar bir sorunda, burjuva sınıf düzeni olarak kapitalizm ile devirmesi, beraberinde ulusların özgürlüğünü ve siyasal
yana, en ufak bir gerekçelendirme girişimi bile proleter sınıf düzeni olarak sosyalizm arasındaki temel bakımdan eşitliğini getirdi. Ezilen uluslar ve istinasız
bulamazsınız. Ama, diyelim ki, kapitalizme ilişkin ilkesel ve pratik davranış farkının tarihsel önemde bir tüm azınlık topluluklar, ulusal özgürlüğe ve demokratik
bölüme bakıp da şöyle tek bir cümleyle örneğini ortaya koyuyordu. ulusal haklarına kavuştular. Yüzyılların “halklar
karşılaştığınızda, böylece ulusal sorunun kapitalizm Her bakımdan daha da öğretici olan 20. yüzyıl hapishanesi”, sosyalist Ekim Devrimi sayesinde, özgür
gerçeği üzerinden temel bir teorik dayanağını da bulmuş Yugoslavya’sıdır. Birinci emperyalist paylaşım savaşını ve eşit ulusların gönüllü birliğine dayalı bir devrimci
olursunuz (“Kapitalizm” üzerine alt bölümün 8. ve son izleyen tarihi evrede, kendilerini yüzyıllardır ezen halklar cumhuriyetine dönüştü. Fakat ne zamanki
maddesi): “Özel mülkiyet düzenine dayanan burjuva Avusturya-Macaristan ve Osmanlı imparatorluklarının Sovyetler ülkesinde sosyalizmin kuruluşu zaafa uğradı
sınıf egemenliği, siyasal gericiliğin, savaşın, ulusal ortadan kalkması ile bağımsız bir devlet haline gelen ve adım adım bir yeni burjuvazi peydah oldu, işte o
baskı ve düşmanlıkların, kadının sosyal ezilmişliğinin ve halklar Yugoslavya’sında, bu kez Sırp egemenliğine zamandan itibaren ve bu aynı sürece paralel olarak,
köleliğinin de kaynağıdır.” (TKİP/Program-Tüzük, dayalı kapsamlı bir yeni türden ulusal sorun ortaya çıktı. ulusal baskı ve ayrıcalıklar da peyder pey kendilerini
s.17) Hırvatlar, Slovenyalılar, Arnavutlar, Boşnaklar vb. hissettirmeye başladılar. Sosyalizmin idealleri ve pratik
Programımızın temel önemdeki bu teorik maddesi ulusal baskı altına alındılar ve temel ulusal haklarından kuruluş süreci halkları kenetleyip kaynaştırırken,
kadın sorununu, savaş sorununu, ulusal baskı ve yoksun bırakılarak ezildiler. İkinci Dünya Savaşı’na tersinden kapitalizmin restorasyonu onlar arasındaki
düşmanlıkları ve tüm biçimleriyle siyasal gericiliği, açık paralel olarak gelişen Yugoslav halk devrimi, faşist bağları adım adım kemirdi, gevşetti, zamanla
ve kesin biçimde kapitalizm olgusu ile ilişkilendiriyor, işgalcileri altederek ve burjuva-feodal sınıflar iktidarını birbirinden soğuttu ve uzaklaştırdı. Nihayet yıkılış ve
ana ve asıl kaynağı yönünden ona bağlıyor. Bu ortaya yıkarak, bu mücadeleler içinde kenetlenmiş ve dağılma ile birlikte, burjuva gericiliği milliyetçiliği en
koyuş, sayılan temel önemde sosyal-siyasal sorunların kaynamış tüm halkların gönüllü devrimci birliğine rezil biçimiyle bayrak haline getirdi, bu temelde milli
ancak kapitalizm gerçekliği temelinde, demek oluyor ki dayalı bir federal cumhuriyetler birliği kurdu. Devrim çekişmeler, düşmanlıklar, yer yer boğazlaşmalar baş
burjuvazinin özel mülkiyete dayalı sınıf düzeninden sayesinde ve devrim ayakta olduğu sürece, tüm gösterdi.
hareketle ele alınıp açıklanabileceğini, ancak bu temel Yugoslav uluslarının ve azınlıkların hakları tam güvence Bütün bunlar ve bunlara eklenebilecek sayısız
üzerinde tam ve doğru olarak kavranabileceğini dile altında idi. Fakat devrimci sürecin çok geçmeden başka tarihsel ya da güncel örnekler, tümüyle nesnel
getiriyor. kesintiye uğraması ve böylece burjuva sınıf ilişkilerinin tarihsel veriler olarak durmaktadır önümüzde. Ve bütün
Bu temel önemde bilimsel gerçeğe tarihten ya da zamanla yeniden kurulması ölçüsünde, beraberinde bu verilerin birlikte doğruladığı temel önemde gerçek
günümüzden rastgele örnekler verilebilir pekâlâ. Birinci kapitalizme özgü tüm öteki sorunlarla birlikte ulusal ya da gelip birleştikleri ortak payda, programımızın
emperyalist paylaşım savaşı sonrasının Polonya’sında baskı, ayrıcalıklar, önyargılar, çekişmeler ve kapitalizm bölümünün 8. maddesinde dile getirilen o
ortaya çıkan çok boyutlu ulusal sorunu, ya da örneğin düşmanlıklar da gerisin geri sökün etti. Ve bilindiği gibi özlü temel teorik tezden başka bir şey değildir: “Özel
Cumhuriyet sonrası Türkiye’sinde Kürtler’in inkarı bu, federal birlikten kopmalarla çıplak “ulusal” burjuva mülkiyet düzenine dayanan burjuva sınıf egemenliği,
edilmesini ve ezilmesini, ya da ‘90’lı yılların sınıf iktidarlarının kurulduğu ‘90’lı yıllarda, tarihin siyasal gericiliğin, savaşın, ulusal baskı ve
Yugoslavya’sındaki ulusal kopmaları ve boğazlaşmaları, gördüğü en trajik ulusal boğazlaşmalar boyutlarına düşmanlıkların, kadının sosyal ezilmişliğinin ve
ya da nihayet günümüz Belçika’sında başgösteren ulaştı. Devrimin birleştirip kenetlediği, içiçe geçirip köleliğinin de kaynağıdır.”
ulusal çekişmeleri buna örnekler olarak verebiliriz. Bu kaynaştırdığı kardeş Yugoslavya halkları, kuşaklar boyu Bütün bunlardan programımızın yapısı ve organik
yapıldığında görülecektir ki, sorun hep de burjuvazinin iz bırakacak kitlesel boğazlaşmalarla birbirlerinden bütünlüğü bakımından çıkan sonucu da bir kez daha
sınıf egemenliği sistemi ile, kapitalist özel mülkiyete koptular, kanlı bıçaklı düşmanlar haline geldiler. Ve bu yinelemek gerekir: “Ulusal Sorun”a ayrılmış alt
dayalı burjuva toplum düzeni ile sıkı sıkıya arada, biribirlerinden koptukları ölçüde emperyalizme bölümü, her durumda, 1. ana bölümde yer alan bu temel
bağlantılıdır. muhtaç ve köle hale geldiler, köleci ilişkiler içinde teorik yaklaşımın ışığında ele almak zorundayız. Fakat
Polonya 18. yüzyılın sonunda gerçekleşen yeni emperyalizme bağlandılar, üstelik onları sinsi biçimde bu da kendi başına yetmez; bunu, “Emperyalizm ve
paylaşımın ardından birinci emperyalist paylaşım savaşı biribirine kırdıran aynı emperyalist güçlere. Dünya Devrim Süreci”ne ayrılmış III. bölümde,
sonrasına kadar üç parça halinde üç ayrı imparatorluğun Yugoslavya ile Sovyetler Birliği’ndeki kapitalist emperyalizm çağına ilişkin olarak ortaya konulan teorik
(Alman, Avusturya-Macaristan ve Çarlık restorasyon süreçleri, burjuva sınıf ilişkilerinin ve gerçeklerle de mutlaka birleştirmek gerekir.
imparatorluklarının) ulusal boyunduruğu altında kaldı. giderek de iktidarlarının kurulması sürecine,
Fakat yüzyılları bulan bu ulusal kölelikten nihayet kapitalizmin tüm öteki melanetlerinin yanısıra ulusal Emperyalizm çağı ve ulusal sorun
kurtulur kurtulmaz, burjuva Polonya’sı, bu kez kendi sorunun her biçimiyle yeniden ortaya çıkışının da eşlik
bünyesindeki azınlıkları ulusal baskı altına alma ve ettiğini, son derece öğretici bir biçimde göstermektedir. Programımızın bu bölümünde, çağımızda ulusal
ezme yoluna gitti. Böylece bundan böyle kendisi Buna, sorunun kapitalist sınıf ve mülkiyet sorunun kaynağına ve ulusal kurtuluş dinamiklerine
kapsamlı bir yeni ulusal sorunlar ülkesi haline geldi. ilişkileriyle bağına, daha farklı örnekler de verilebilir. ilişkin olarak şu tespitler ortaya konulur (18. madde):
Emperyalist işgale karşı “ulusal kurtuluş” şiarı ile yola Bugünün Belçika’sı dünyanın en zengin ve kültürlü “Zayıf ülkelerin ve ulusların bir avuç emperyalist
çıkan kemalist burjuvazi, başarıya ulaşıp egemen hale ülkelerinden biridir ve az-çok düzenli işleyen bir devlet tarafından iktisadi, mali ve siyasi boyunduruk
gelir gelmez, yeni devletin sınırları içinde kalan Kürtleri burjuva demokrasisine sahiptir. Fakat böyle bir ülkede altına alınarak köleleştirilmesi, ulusal baskıyı ve
inkar etme yoluna gitti, onları tüm öteki ulusal buna rağmen farklı etnik kimlikleri birarada tutan bağlar sömürüyü evrenselleştirdi. Böylece ezilen ve sömürülen
azınlıklarla birlikte sistemli bir baskı ve asimilasyona günden güne gevşemekte, zaafa uğramakta, olayların halkların emperyalist sömürüye ve köleliğe karşı
tabi tutmaya yöneldi. seyri ülkenin birliğini tehdit etmekte, hatta bazıları bu başkaldırılarını ve kurtuluş mücadelelerini hazırladı.”
Her iki durumda da sorunun kaynağı, kurulan yeni sürecin sonunun kaçınılmaz olarak Belçika’nın (TKİP/Program-Tüzük, s.21-22)
rejimlerin burjuva sınıf niteliği idi. Burjuvazi kendi parçalanması olacağını söyleyebilmektedirler. Bunun Burada 20. yüzyılın bütün bir tarihi tarafından
pazarına egemen olmakla kalmıyor, olanak bulduğu gerisinde, şu veya bu burjuva sınıf çıkarının ulusal dil doğrulanmış temel önemde bir teorik yaklaşım ile
ölçüde bunu öteki halkların köleleştirilmesine dayalı ve kültür farklılıklarını kendi gerici amaçlarına alet yüzyüzeyiz. Emperyalizm çağı ulusal sorunu şu veya bu
olarak genişletmeye de bakıyor, bu arada öteki ulusları etmeye yönelmesi vardır kuşkusuz. Irkçı ayrımcılığa ülkeye ilişkin bir iç özel sorun olmaktan çıkarmış, onu
ve tüm ulusal azınlıkları temel demokratik haklarından dayalı faşist Flaman hareketi somutta bunun ifadesidir. dünya ölçüsünde genelleştirmiş, böylece çözümünü de
yoksun bırakıyordu. Oysa aynı tarihi döneme denk Belçika örneği de sorunun burjuva özel mülkiyet ezilen halkların dünya ölçüsünde emperyalizmin baskı,
CMYK
18 # Kızıl Bayrak Sayı:2007/10 # 16 Mart 2007

sömürü ve köleliğinden kurtuluşu genel sorununa toplumun sınıflara bölünmesinin ve bu bölünmeden yıkılması”na ilişkin hedef, bu aynı enternasyonalist
bağlamıştır. Burada hem sorunun kaynağı, hem yeni doğan her türlü toplumsal ve politik eşitsizliğin ortadan yaklaşımın kendini nihai hedefler üzerinden
biçimi ve kapsamı, ve hem de çözümüne ilişkin temel kaldırılmasıdır.” Bu, aynı zamanda uluslar arasındaki göstermesidir.
önemde belirlemeler içiçedir. Çağımızda ulusal sorunun her türden eşitsizliğin de ortadan kaldırılması anlamına Yine emperyalizm bölümünde, emperyalist
kazandığı bu yeni nitelik ve muhteva anlaşılmaksızın, gelir. Nitekim ilgili madde dolaysız olarak buna da küreselleşmeye ayrılmış maddeyi izleyen madde,
sorunun doğru bir biçimde ortaya konulabilmesi ve işaret etmektedir: emperyalizmin halkların köleleştirilmesine ve her
dolayısıyla başarılı bir çözüme bağlanması olanaksızdır. “Bir tarihi geçiş çağının ardından ulaşılacak düzeyde eşitsizliklerin derinleştirilmesine dayalı
Emperyalizm, her zaman ve binbir yol ve sınıfsız komünist toplumda, insanın insan tarafından yöneliminin karşısına proletaryanın devrimci
yöntemle, ülkeleri denetim altına almaya ve ulusları sömürüsü son bulur. Çalışma bir eziyet ve geçinmek için enternasyonalist tutumunu ve dolayısıyla daha geniş bir
köleleştirmeye çalışır. Tam da bu nedenle ve bu sayede bir zorunluluk olmaktan çıkar, yaşamın doğal bir çerçevede dünya devrimi perspektifini çıkarır (26.
ulusal sorunu döne döne yeniden üretir. Onu salt bir gereksinmesi haline gelir. İşbölümüne kölece bağımlılık, madde):
siyasal kurtuluş sorunu olmaktan çıkarır, uluslararası onunla birlikte kafa emeği ile kol emeği arasındaki “Emperyalist küreselleşmeye devrimci
sermayenin sömürü ve köleliğinden kurtulma genel farklılık ortadan kalkar. Kadın-erkek eşitsizliği tüm proletaryanın yanıtı devrimci enternasyonalizm,
sorununa, yani sosyal kurtuluş sorununa bağlar. görünümleriyle silinip gider. Uluslar arasına örülmüş çözümü dünya devrimi ve sosyalizmdir. Üretici güçlerin
20. yüzyılın bütün bir tarihi bu temel marksist- her türden çitlerin yıkılmasıyla birlikte devlet sınırları bugünkü uluslararasılaşma düzeyi, proleter sınıf
leninist yaklaşımı, olumlu deneyimler üzerinden olduğu da ortadan kalkar...” mücadelesi ve proletarya devrimi için son derece güçlü
kadar olumsuz deneyimler ya da mevcut deneyimlerin “Uluslar arasına örülmüş her türden çitlerin bir enternasyonal temel yaratmıştır. Engeller ve
olumsuz yönü üzerinden de sınamış bulunmaktadır. 20. yıkılması” -bu, biz marksistlerin ulusal sorunu bir sorunlar kadar, onların aşılması ve çözümü de
yüzyılın ulusal özgürlük mücadeleleri genel planda tarihsel kategori olarak ele alan görüşünün mantıksal bir uluslararasılaşmıştır. Uluslararası devrimci sınıf
emperyalizme karşı kurtuluş mücadeleleri olarak yansımadır. Ulus bir tarihsel üründür; tarihin belli bir mücadelesinin gerektirdiği her düzeyde örgütlenmeler,
gerçekleştiler. Fakat bu mücadeleler salt siyasal kurtuluş evresinde, kapitalizmin şafağında biçimlendi ve tarihin bugün her zamankinden daha fazla gerekli ve nesnel
sınırları içinde kaldıkları ve emekçilerin sosyal kurtuluş ileriki bir evresinde, sınıfların ve sömürü ilişkilerinin açıdan olanaklıdır. ”(s. 25)
mücadeleleri ile birleştirilemedikleri ölçüde ise, tasfiyesine bağlı olarak da silinip gidecektir. Ulusla Programımızda 20. yüzyılın kusurlu sosyalizm
emperyalizmin köleliği yeni biçimler (yeni-sömürgeci birlikte elbetteki onunla kopmaz biçimde bağlı olan her deneyimlerine de bu temel yaklaşımların ışığında
biçim ve yöntemler) altında kaçınılmaz olarak yeniden şey, uluslar arasına örülmüş görünür-görünmez her bakılmaktadır. “Tek ülkede sosyalizm” teorisinden
kuruldu. türden sınır ve çitler, ve elbetteki bu arada ulusal sınırlar beslenen “ulusal sosyalizm” anlayışının mahkum
Öte yandan programımızın 20. maddesi da silinip gidecektir. edilmesi, burada ortaya konulan temel noktalardan
emperyalizmin “bir şiddet ve gericilik eğilimi” Ama biz komünistler, aynı zamanda, uluslar biridir. 30. 31. ve 32. maddeler bu sorunu ele alır.
olduğunu, bununla da kalmayıp “çağdaş dünyadaki her özgürleşmeden, siyasal ve kültürel açıdan gelişip “Kapitalizmin yarattığı iktisadi ve kültürel temeller
türlü gericiliğin temel dayanağı”nı da oluşturduğunu serpilmeden, uluslar arasında her alanda ve düzeyde üzerinde, ondan daha ileri bir uygarlık olarak
tespit eder (s. 22). Dolayısıyla, emperyalizmin bir şiddet eşitlik ilişkileri kurulmadan, bu temel üzerinde tarihten sosyalizm, gerçek sonuçlarına ancak evrensel bir
ve gericilik eğilimi olduğunu, dahası çağdaş dünyadaki kalma bütün güvensizliker, haksızlıklar, her türden çerçevede ulaşabilir. Sosyalizme geçişin öncelikle en
her türlü gericiliğe de temel dayanak oluşturduğu eşitsizlikler giderilmeden, bu çitlerin yıkılamayacağını zayıf halkalarda gündeme gelmesi, bu gerçeği
gerçeğini unutursak, programımızın ulusal sorun da, geleceğin uluslarötesi ve üstü büyük insanlık değiştirmez” tespiti, dünya devrimi sürecinin eşitsiz
bölümünü gene tam olarak anlayamayız. Emperyalizm ailesinin kurulamayacağını da çok iyi biliyoruz. gelişme seyrinden doğan geçici tarihi durumların
bir şiddet ve gericilik, saldırganlık ve savaş eğilimidir. Dolayısıyla programımızın bu bölümü ulusal soruna “ulusal sosyalizm”in meşrulaştırılmasına dayanak
Hilferding’in tarihsel olaylarla tam olarak doğrulanan ilişkin çok daha ileri, çok daha geniş bir tarihsel yapılmasını hedef alır. 20. yüzyılın bütün bir tarihi
ünlü veciz ifadesinde dile getirildiği gibi, “emperyalizm perspektif içerisinde, salt komünizmin ilk evresi olarak deneyiminin de gösterdiği gibi, “ulusal sosyalizm” bir
özgürlük değil fakat egemenlik peşindedir”. sosyalizm üzerinden değil, sosyalizmden komünizme çıkmaz yoldur. Sosyalizmin tek tek ülkelerin kendi
Amerikan emperyalizminin Ortadoğu’ya ve üstelik geçiş süreci üzerinden de bir temel tespit yapıyor. Sınıflı sınırları içinde bütün sonuçlarına götürülebileceği
demokrasi götürmek iddiasıyla yaptığı son müdahaleler toplumun, tüm öteki sosyal ve siyasal sorunlar kadar, iddiası bilimsel dayanaktan yoksundur ve tarihsel
bile, bu maddede ortaya konulan bütün bir teorik uluslar arasında örülmüş çitlerin de kaynağı olduğunu, deneyimin de gösterdiği gibi sonuçta yalnızca
gerçeği olduğu gibi doğrulamaktadır. Savaş, kitlesel oysa sınıflı toplumdan sınıfsız topluma geçişi yozlaşmaya ve yıkıma götürür. Enternasyonalizm ilkesi
katliamlar, işkence sorunun bir yanıysa, emperyalist sağlayacak tarihsel sürecin uluslar arasındaki ilişkilere ve dünya devrimi perspektifi burada tek çıkış yoludur.
amaçlarına ulaşabilmek için her türden gerici akımla yeni bir temel kazandıracağını, onları sürekli bir Sömürüsüz ve sınıfsız bir toplumun inşası “uluslar
işbirliği bunun öteki yanıdır. Zamanında Afganistan’da biçimde birbirine yakınlaştıracağını ve kaynaştıracağını, arasına örülmüş her türden çitlerin yıkılması”ndan,
gerici Taliban rejimine destek veren Amerikan giderek de ulusal her türden ayrım ve farkın anlamını sınırsız ve devletsiz bir dünyanın kurulmasından ayrı
emperyalizmi, bugün aynı ülkede farklı türden fakat yitireceğini, proleter devletin akibetine ilişkin ünlü düşünülemez, bundan ayrı gerçekleşemez.
aynı ortaçağ gericili artığı güçlere destek veriyor, onlara marksist ifadeyle, ulusların “sönümleneceği”ni Programımızın da net ifadelerle vurguladığı gibi, “...
dayanıyor. Bunun benzer bir örneğini Irak’ta görüyoruz. anlatıyor. Sosyalizme geçiş sorunuyla öncelikle yüzyüze kalan
Mazlum Filistin halkına kan kusturan ırkçı siyonist Demek ki programımızın ulusların özgürlüğüne ve ülke proletaryası, kazanımlarını kalıcılaştırmak
gericiliğe emperyalizmin sunduğu ortak destek, bu aynı temel haklarına ilişkin stratejik hedefleri, insanlığın istiyorsa, kendi devriminin kaderini hiçbir biçimde
olguya bir başka örnek olarak verilebilir. geleceğine ilişkin bu daha genel ve geniş hedefler uluslararası devrimin kaderinden koparmamalıdır.” (s.
Öte yandan, bu kapsamlı ve çok yönlü içinde kavranmalı, bu aynı tarihi sürecin bir alt 27, madde: 32). “... Devrimin sürekliliği ve dünya
belirlemenin ulusal sorun sözkonusu olduğunda ne basamağı olarak görülmelidir. devrimi perspektifi, kesin zafer için belirleyici
anlama geldiğini somut olarak görebilmek için kendi önemdedir.” (s. 30, madde: 39).
toplumumuza bakmamız bile yeterli olabilir. İnkarcı Devrimci proletarya enternasyonalisttir Komünistler ulusal sorunu ele alırken, kapitalizm
Türk burjuvazisi Kürt ulusu üzerindeki köleci koşullarının döne döne yarattığı ulusal sorunlara çözüm
egemenliğini sürdürürken her dönem emperyalizmin Programımızın ulusal soruna ilişkin teorik tutumu ararken, bütün bunlara dayalı geniş bir perspektifle
tam desteğine sahip olmuştur. 12 Martlar ve 12 Eylüller bundan da ibaret değil. Daha bir de sosyalizmin tarihsel hareket ederler. Ulusal baskıya, köleliğe, uluslar
toplumsal muhalefetle birlikte Kürt halk hareketinin de deneyimlerinden çıkarılmış ilk temel sonuçlar var. Bu arasındaki her türden eşitsizliğe karşı kararlılıkla
ezilmesi demekti; ve her ikisinin de arkasında ABD deneyimlere programımızın teorik bölümünde, mücadele ederler. Ulusların özgürlüğünü ve tam hak
emperyalizmi, NATO ve NATO üzerinden genel olarak “Sosyalizm Deneyimi” başlığı altında başlı başına bir eşitliğini içtenlikle savunurlar. Fakat bütün bunları
batılı emperyalistler vardı. Sorunun bu yönü üzerinde alt bölüm ayrıldığını biliyoruz. yaparken de hiçbir biçimde ulusal dargörüşlülüğe, içe
programımızın ulusal sorun üzerinden Kürt sorununa Burada ulusal sorunla bağlantılı en temel konu, kapanıklığa ve hele hele de milliyetçiliğe zerre kadar
ayrılmış bölümünü ele alırken daha yakından görmek proletarya enternasyonalizmidir. Proletarya prim vermezler. Haklı ulusal istemlerin farklı uluslardan
olanağı bulacağız. enternasyonalizmi gerçekte programımızın bütün bir işçilerin ve emekçilerin birbirinden şu veya bu biçimde
ruhudur. Buna dayalı tutum ve yaklaşım programımızın uzaklaştırılmasına dayanak yapılmasına karşı aynı
Devrimci proletaryanın ulusal bütününe sinmiştir. Teorik bölümün daha ilk satırları kararlılıkla mücadele ederler.
sorunda nihai hedefleri örneğin bununla başlar: Bu, temelde ulusal sorunu sınıfsal bir bakış
“Kapitalizmin uluslararası karakteri, açısıyla, yani devrimci proletaryanın bakış açısıyla ele
proletaryanın devrimci sınıf mücadelesine de almak anlamına gelmektedir. Programımızın “Ulusal
uluslararası bir karakter kazandırır. Bütün ülkelerin
Programımızın teorik bölümünde ulusal soruna
Sorun”a ayrılmış özel bölümünü incelediğimizde bunun
proletaryasının tarihi eyleminin yöneleceği nihai hedef
ilişkin olarak referans olacak yaklaşımlar bundan da
ibaret değildir. Programımızın “Toplumsal Devrim,
somut anlamını daha somut biçimde görmüş olacağız.
ortaklığı buradan gelir.”(s.15) (Ekim, Sayı: 245, Mart 2006)
Sosyalizm ve Komünizm” başlıklı ikinci bölümünün 13.
“Uluslar arasına örülmüş her türden çitlerin (Devam edecek...)
maddesinde denilir ki; “Proletaryanın nihai hedefi,
Yurtdışında 8 Mart etkinlikleri
Sayı:2007/10 # 16 Mart 2007 Vardık, varız, varolacağız! Kızıl Bayrak # 19

Köln’de 8 Mart etkinliği Mart’ın daha geniş bir katılımla kutlanması


hedeflendi. Bu vesileyle Wuppertal Alevi Kültür
11 Mart’ta Köln’de gerçekleştirilen 8 Mart
Merkezi’yle görüşmeler yapıldı ve 9 Mart günü ortak
etkinliğine 70 kişi katıldı. Çok sayıda emekçi
kutlama kararı alındı. Ortak bir komite oluşturuldu ve
kadının ilk defa etkinliğimize katılması
ortak materyaller kullanıldı.
sevindiriciydi.
Alevi Kültür Merkezi’nin salonunda yaptığımız
Program açılış konuşmasının ardından devrim
etkinlikte açılış konuşmasını Alevi Kültür Merkzi
şehitleri anısına yapılan saygı duruşu ile başladı.
başkanı ile Enternasyonal İşçiler Birliği ve Gençlik
Bir kadın arkadaşımız, 8 Mart’ın tarihsel, siyasal ve
Merkezi yönetim kurulundan bir arkadaşımız yaptı.
güncel anlamına ilişkin bir konuşma yaptı. Daha
Ardından “Bu bahar önce emekçi kadınlar
sonra kadın sorununu anlatan sinevizyon gösterildi.
yürüyecek!” isimli sinevizyon gösterildi.
Grup İsyan devrimci marş ve türküleriyle
Bir kadın arkadaşımız 8 Mart’ın anlam ve önemine
etkinliğimize anlamlı bir katkı yaptı.
işaret eden, kadınları mücadeleye ve örgütlenmeye
Aranın ardından program kardeş Yunan halk
çağıran uzun bir konuşma yaptı. İlgiyle dinlenen
dansları grubunun gösterisi ile başladı. 8 Mart
konuşmanın ardından düşüncelerini paylaşmak ve soru
kutlaması, Kültürevi tiyatro grubumuzun 11 Mart Pazar günü ise bir panel gerçekleştirdik. sormak isteyenlere söz verildi. Programın akışı içinde
sergilediği, kadının çifte ezilmişliğini anlatan kısa Panel saygı duruşuyla başladı. Ardından 8 Mart’ın yer alan Salkım Söğüt Tiyatro Grubu güzel bir
tiyatral şiir gösterisi ile sona erdi. Gösteri beğeniyle tarihçesini anlatan ve günümüze bağlayan bir film tiyatoral şiir dinletisi sundu.
izlendi. seyredildi ve bir şiir dinletisi sunuldu. Etkinlikte üç Son olarak Wuppertal’daki devrimci gençlerden
Her yıl olduğu gibi bu 8 Mart etkinliğini de politik arkadaşın hazırladığı “Kadın hareketi ve oluşan Grup İsyan Kürtçe ve Türkçe’den oluşan
bir çalışmanın ürünü olarak planladık, buna uygun Almanya’daki kadının durumu”, “Kadın ve şiddet”, türküler ve marşlarla güzel bir dinleti sundu. Kapanış
politik-pratik bir çalışma yürüttük.
Köln İşçi-Gençlik Kültürevi çalışanları
“Almanya’da yaşayan göçmen kadınların durumu” Grup İsyan’ın eşliğinde halaylarla yapıldı. Etkinliğe
başlıklı üç sunum yapıldı. 250 emekçi katıldı.
Bir-Kar/Wuppertal
Bielefeld’de 8 Mart etkinliği
Yaklaşık 70 kişinin katıldığı etkinliği, Bir-Kar,

Stuttgart’ta 8 Mart eylemi


AGİF Kadın Komitesi, Demokratik Kadın Hareketi,
Proleter Devrimci Duruş, Roter Oktober birlikte
Bielefeld’de Bir-Kar, AGİF ve Anadolu Kültür düzenledi.
Merkezi olarak 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Bir-Kar/Berlin Bu yıl Stuttgart’da iki ayrı eylem gerçekleşti. 8
Günü’nü coşkulu bir etkinlikle kutladık. Ağırlıklı

La Chaux-de-Fonds’da 8 Mart
Mart, feministlerin eylemi ile emperyalist savaşa karşı
olarak kadınlardan oluşan 40 kişilik bir emekçi
kurulan ve içinde Türkiyeli, Filistinli, Lübnanlı,

etkinliği
topluluğunun katıldığı etkinliğimiz devrim şehitleri
Alman ilerici, devrimci grupların yeraldığı plaftormun
anısına bir dakikalık saygı duruşuyla başladı.
gerekleştirdiği eylemle kutlandı.
Günün anlam ve önemini belirten kısa bir açılış
La Chaux-de-Fonds’da gerçekleştirdiğimiz 8 Mart Eylemlerin ilki feministler tarafından saat 15:00-
konuşmasının ardından katılımcıların da fikirlerini
etkinliğimizde İşçi Kültür Evleri’nin hazırladığı 17:00 arasında gerçekleştirildi. Ardından devrimci ve
sundukları serbest bir tartışma yapıldı. Tartışma
sinevizyon gösterildi, çocuk korosu, çocuk halk ilerici kurumlar eylem alanındaydılar.
bölümünün ardından BDSP’nin hazırladığı “Bu bahar
oyunları ekibi, şiir dinletisi ve bir kadın arkadaşın Pankart ve dövizlerde “Savaşsız ve sömürüsüz bir
önce kadınlar yürüyecek!..” başlıklı sinevizyon
yaptığı konuşma yer aldı. dünya için” şiarlarının öne çıktığı 8 Mart Dünya
gösterimi büyük bir ilgiyle izlendi.
Programa, kısa bir açılış konuşmasıyla başladı, Emekçi Kadınlar Günü herkesin sorunlarını dile
Ardından Salkımsöğüt Tiyatro Grubu 8 Mart’la
mücadelede şehit düşen devrimciler şahsında saygı getirdiği bir mitingle kutlandı.
ilgili hazırladığı şiir dinletisini sundu. Programda N.
duruşu ile devam etti. Sinevizyon gösteriminin Yürüyüş ve miting alanında yapılan konuşmalarda,
Hikmet, Adnan Yücel Rahime Henden’den ve James
ardından Echo du Silence çocuk korosu sahne aldı. Almanya’daki sosyal saldırılar ile işçi kadınların
Oppenheimer’den şiirler okundu.
Bir-Kar/Bielefeld Ardından bir kadın konuşmacı kürsüye çıktı. üzerindeki etkileri, düşük ücret, iş yaşamındaki fırsat
eşitsizliği dile getirildi. İşçi kadının iki kat maruz

Berlin’de 8 Mart etkinlikleri


Bölgemizde sınırlı imkanlara rağmen anlamlı bir
kaldığı sömürü vurgulandı.
Bir-Kar/Stuttgart
çalışma yürüttük. Etkinliğe yaklaşık 100 kişi katıldı.
Sessizliğin Yankısı Derneği/İsviçre

Hamburg’da 8 Mart
Wuppertal’de 8 Mart kutlaması
8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar günü vesilesiyle
Berlin’de bir eylem ile bir panel düzenledik.
8 Mart eylemini Türkiyeliler’in yoğun oturduğu Hamburg’da Mezopotamya Özgür Kadın Derneği,
Kreuzberg semtinde gerçekleştirdik. Yaklaşık bir saat Dünya Emekçi Kadınlar Günü her yıl Alman Filistin Derneği, Hamburg Formu (AGIF)
süren eyleme 50 kişi katıldı. Wuppertal’de düzenli olarak kutlanıyor. Bu yılki 8 Kadın Komisyonu, Afganistan Kadın Meclisi, (ATIF)
Kadın Komisyonu, Avrupa Kadın Hareketi ve Bir-Kar
“Tecrit kaldırılsın, genelge uygulansın!” 8 Mart öncesinde biraraya gelerek platform
oluşturmak için toplantılar gerçekleştirdiler. 8 Mart
Dünya Emekçi Kadınlar Günü olması nedeniyle
22 Ocak günü Adalet Bakanlığı tarafından çıkarılan F tiplerine ilişkin genelgenin hala keyfi bir şekilde toplantılara kadınların katılabileceği, erkek
hapishanelerde uygulamaya başlanmaması üzerine 10 Mart günü Taksim Tramvay duraklarında ortak bir katılımcıların dışarı çıkması gerektiği söylendi. Bir-
basın açıklaması düzenlendi. Kar olarak, bu tür bir uygulamanın feminist bir
TMMOB-İKK, KESK Şubeler Platformu, DİSK Genel İş 2 No’lu Bölge, DİSK Genel-İş 3 No’lu Şube, yaklaşım olacağını, 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar
DİSK Dev Sağlık-İş, DİSK Basın-İş, DİSK Emekli Sen 2 No’lu Şube, Çağdaş Avukatlar Grubu, ÇHD, Günü’nün içeriğine uygun düşmeyeceğini söyleyerek
Tecrite Karşı Avukatlar, Tecrite Karşı Sanatçılar, Tiyatro Simurg, PSAKD, Halkevleri, ÖDP, EMEP, TKP, toplantıyı terkettik.
SDP, EHP, HÖC, HKM, Anti Kapitalist, Kaldıraç, BDSP, Çağrı, İşçi mücadelesi, TÖP, ESP, Partizan, Odak, Platformdan ayrılmamıza rağmen çalışmalarımızı
SEH, Devrimci Hareket, İHD, TUDEF, Divriği Kültür Derneği, SODAP tarafından düzenlenen açıklamada sürdürdük. Emekçi kadınları 10 Mart Cumartesi günü
“Tecrit kaldırılsın, genelge uygulansın!” yazılı pankart ve dövizler taşındı. yapılacak mitinge çağırdık. 10 Mart günü yürüyüşte
Ortak açıklamayı okuyan Av. Taylan Tanay, 22 Ocak tarihli genelgenin uygulanması için gerekli olan yerimizi aldık. Yürüyüş sırasında bildirilerimizi
altyapının hazırlanması için yeterli zamanın geçmesine rağmen hala hiçbir hapishanede tam olarak
uygulanmadağını ifade etti ve “çeşitli hapishanelerde neden göstermeksizin veya fiziksel imkansızlık
dağıttık, sloganlarımızı haykırdık.

iddasıyla sürenin on saatin de altında kabul ettirilmeye çalışıldığı görülmektedir” dedi. Adalet Bakanlığı’nı
Miting Alma-Wartenberg-Platz’da gerçekleşti.
Tertip komitesi adına yapılan konuşmaların ardından
kamuoyu önünde verdiği sözleri bir an önce yerine getirmeye çağırdı. türküler söylendi, halaylar çekildi. Eyleme yaklaşık
Eylemde “Tecrit kaldırılsın, genelge uygulansın!” sloganı atıldı.
Kızıl Bayrak/İstanbul
300 kişi katıldı.
Bir-Kar/Hamburg
20 # Kızıl Bayrak Sınıf hareketi Sayı:2007/10 # 16 Mart 2007

“Sendikal arayışlar” sempozyumu


Ankara’da “Sendikal Arayışlar” sempozyumunun biçimde vurgulanması gerektiğini, anti-emperyalizmle geçersiz kılması gerektiğini ifade etti. Beşeli,
ilk günkü oturumu 8 Mart günü Siyasal Bilgiler anti-kapitalizmin arasındaki aranın hızlı kapandığını, herşeyden önce siyasal bir işçi hareketinin gerekli
Fakültesi’nde gerçekleştirildi. bunun ise işçi sınıfının birleşik, politik bir sınıf olduğunu vurguladı.
Sempozyumda konuşan DİSK Genel Başkanı hareketini yaratmada önemli bir koşul olduğunu Konuşmaların ardından soru-cevap kısmına
Süleyman Çelebi DİSK’in tarihinden, 40 yıllık vurguladı. Yıldırım Koç, sendikacılığın geçildi.
başkaldırı geleneğinden ve kazanılmış hakların antiemperyalist olması gerektiğini savundu. Yüksel
İkinci gün…
korunmasından bahsetti. KESK Genel Başkanı İsmail Akkaya ise konuşmasına “yeni döneme eski silahlarla
H. Tombul konuşmasında hak kayıpları ile yanıt verilemeyeceği” tespitiyle başladı ve ardından
“Sendikal Arayışlar” sempozyumunun ikinci günü
sendikalarda yaşanan krizin aynı sürece denk geldiğini bugünkü yapılarıyla sendikaların çürüme içinde
olduğunu, bunların yok edilmesi gerektiğini, 9 Mart’ta SBF’de gerçekleştirildi. Açılış konuşmasını
dile getirdi. Sınıfın bir bütün olarak güven sorunu
yaşadığını, bunu aşması ve dar sendikal mücadeleden sendikaların sınıf hareketinin tümü olmadığını, sadece Türk-İş Başkanı Salih Kılıç yaptı. Kılıç konuşması
siyasallaşma sürecine girmesi gerektiğini, saldırıların bir parçası olduğunu, bu nedenle işçinin en çok boyunca sık sık uluslararası finans kuruluşlarını
mücadele ile boşa çıkarılabileceğini ifade etti. Kamu- işyerinde deforme edildiğini ve işçileri buralarda suçladı. Fakat tanımladığı sorunlara yönelik ne
Sen Genel Başkanı Bircan Akyıldız sendikal hareketin dönüştürmek gerektiğini söyledi. Ö. Müftüoğlu, yapılacağını ya da çözüm önerilerini aynı açıklıkta
kurumsal, küresel ve hukuksal sorunlarına değindi, sendikaların ayakta kalmak istediğini fakat dile getirmekten özenle kaçındı. Küreselleşmenin
sendikaların rejim ve devlet düşmanı gibi algılandığını kapitalizmin yeni örgütlenmesinde yerlerinin ehlileştirilmesi gerektiğini, sendika içi demokrasinin
dile getirdi. olmadığını, sendikaların işbirlikçi konumları olmadığını, sendikaların birleşmesi gerektiğini
İkinci bölümde panelistler “Sendikal Kriz ve nedeniyle sömürüyü “şirin” göstermeye yaradıklarını, vurgulayarak konuşmasını bitirdi.
Sendikal Arayışlar”a ilişkin görüşlerini dile getirdiler. bu nedenle işçinin sendikalara güvenmediğini, yerli Daha sonra panelistlerin konuşmasına geçildi. İlk
Doç. Dr. Metin Özuğurlu konuşmasında; geleneksel sermaye ile uluslararası sermayenin birlikte hedefe önce sözü Petrol-İş Başkanı Mustafa Öztaşkın aldı.
sendikacılığın miadını doldurduğunu, yeni sürecin konulması gerektiğini vurguladı.
Sermayeye karşı anti-kapitalist konumlanmanın
eskisinin eleştirisinin üzerinden yükseleceğini ve Kısa bir aranın ardından diğer panelistlerin
gereğinden bahsetti. Üretimin parçalandığını, bu
sermayenin neoliberal saldırılarına karşı bu geleneğin sunumuna geçildi.
bir geleceği olmadığını ifade etti. Bu bölümde Aziz Çelik, Murat Özveri ve Mehmet nedenle örgütlenme biçimlerinin de buna göre yeniden
Yıldırım Koç, Türkiye’de ve dünyada işçi sınıfının Beşeli konuşma yaptılar. Aziz Çelik konuşmasında biçimlenmesi gerektiğini dile getirdi.
kalabalıklaştığını ve mülksüzleştiğini söyledi. sınıfın önemli ölçüde değişim geçirdiğini, sınıfın Mülkiyeliler Başkanı Ali Çolak konuşmasında
Emperyalist ülkelerin işçilerinin sömürüden hatırı içinde sınıfların oluştuğunu, sınıfın nicel olarak sendikaların krizinin aslında kapitalizmin krizi
sayılır bir pay aldığını ve bu nedenle geliştiğini fakat siyasal ya da sendikal mücadelede olduğunu, mücadelenin sadece dışsal bir faktörle
enternasyonalizmin söz konusu olamayacağını ifade aynı ölçüde yer tutmadığını ifade etti. Yanısıra açıklanamayacağını (soyut emperyalizm vurgusuyla),
etti. sendikal hareket programsal açıdan küresel anti-emperyalist mücadelenin içerdeki sermayeye
Prof. Dr. Yüksel Akkaya, sendikal krizin kapitalizme ve neoliberal saldırılara karşı emeğin karşı mücadeleyle birleştirilmesi gerektiğini,
kökeninde kapitalist sistemle bütünleşmenin yarattığı çıkarlarını savunmalıdır dedi. Selüloz-İş Hukuk günümüzde anti-kapitalist olunmadan anti-emperyalist
sorunlar olduğunu, sendikal hareketin sistemle Müşaviri Murat Özveri daha çok somut olayları olmanın gerçekçi olmadığını söyledi.
bütünleşmesi karşısında sınıfın güvensizlikle anlattı. Sınıfın mücadelesinin adliye koridorlarına Türkiye Maden-İş Sendikası adına Gen. Bşk. Yrd.
yaklaştığını, sistemin işçiyi işletmeyle bütünleştirmeye sıkıştırılarak çözülemeyeceğini dile getirdi. Mehmet
Murat Beken konuştu. 12 Eylül’e değinen Beken,
çalıştığını, sermaye tarafından uygulanan bu Beşeli konuşmasında sermayenin egemenliğinin arttığı
sınıfın sindirilmişliğine vurgu yaptı. Sınıfın
politikaların mutlaka elemine edilmesi gerektiğini dile koşullarda proletaryanın da arttığını, krizin aslında işçi
getirdi. sınıfına devrimci olanaklar sunduğunu, bunun sendikacılara güven duymadığını ifade etti.
Yrd. Doç. Dr Özgür Müftüoğlu, sendikaların süreç devrimci bir yöntemle değerlendirilebileceğini BMİS Genel Sekreteri Selçuk Göktaş, sendikaların
içinde sistemin içine çekildiklerini, sistem sendika vurguladı. eylemlerinde yalnız kaldığını, genel kurullarda sınıfın
ilişkisinde bir farklılaşma yaşanması nedeniyle Aziz Çelik çözüm kısmında sınıf içi parçalanmaya sorunlarının tartışılmadığını, sendikaları kısıtlayan
sendikaların yeni döneme ayak uyduramadıklarını dile bir çözüm bulunmayacaksa çıkışın mümkün yasalara karşı ortak tavır geliştirilmesi gerektiğini
getirdi. görünmediğini, yeni bir enternasyonalizme ihtiyaç ifade etti.
Daha sonra çözüm önerilerinin sunulduğu bölüme duyulduğunu dile getirdi. Özveri ise, bu işin yasalarla Bu bölümün sonunda soru-cevap kısmına geçildi.
geçildi. Metin Özuğurlu, sınıf siyasetinin özel bir olmadığını, işçilerin mücadeleyle yasaları fiilen İkinci bölümde panelistler kürsüye çağrıldı. SES
Genel Başkanı Köksal Aydın konuşmasında, krizin
Çeksan Tersanesi’nde direniş kazandı! sendikal anlayışlardan kaynaklandığını, işyerlerinden
9 Mart günü akşam saatlerinde Çeksan Tersanesi Çırakoğlu taşeronunda çalışan 8 işçi, Tersane İşçileri
kopuk bürokratik anlayışların önemli bir etken
Birliği Derneği’ne başvurdu. Bunun üzerine dernek başkanıyla beraber Çeksan Tersanesi’ne gidildi. Önce olduğunu savundu. Sendikacıların profesyonelliğinin
taşeronla ardından tersane idari müdürüyle yapılan gergin tartışmalardan bir sonuç alınamayınca, neler
yapabileceğini tartışmak ve karara bağlamak için derneğe geri dönüldü. Akşam yapılan tartışmalardan sonra
sınırlanması gerektiğini ifade etti. Ayrıca kapitalizmin

tersane önünde direnişe geçilmesi gerektiği ifade edildi. Bunun üzerine 10 Mart sabahı dernek binasında diğer
emek sömürüsü olmadan yaşayamayacağını, bu
dernek üyeleri ile biraraya gelindi. Yapılan değerlendirmenin ardından işçiler olarak tersane önüne gidildi. Burada
nedenle kapitalizmi aşan bir ideolojik platformdan
çevrede bulunan işçilere sözlü açıklamada bulunularak ve ajitasyon konuşmaları yapılarak direnişe geçildiği hareket edilmesinin çok önemli olduğunu vurguladı.
açıklandı.
“İşçilerin birliği sermayeyi yenecek!”, “Ücret hakkımız gaspedilemez!”, “Sigorta hakkımız gaspedilemez!”,
Türk Ulaşım Sendikası Genel Başkanı Nazmi

“Artık yeter, iş cinayetlerine son!”, “Direne direne kazanacağız!” yazılı dövizler açıldı ve sloganlar atılarak kapı
Güzel, Türkiye’deki krizin ekonomik, toplumsal,
önünde beklenmeye başlandı. Bekleme anında tersane patronları ve uşaklarıyla bir gerginlik yaşandı. Yaklaşık
siyasal alanda yaşandığını belirtti. Sendikacıların
1,5 saat süren direniş boyunca Çeksan Tersanesi patronu -aynı zamanda GİSBİR’in başkanı- TİB-DER söylemleriyle pratiklerinin tutarlı olması gerektiğine
başkanıyla görüşerek ücretlerin tamamının ödeneceğini açıkladı. Ücretlerin tamamının ödenmesinden sonra
eylem sona erdi.
dikkat çekti.

Çırakoğlu taşeronu geçen yıl 22 Mayıs tarihinde DESAN Tersanesi’nde aynı sorunu yaratmış ve yine TİB bir
Dev Sağlık-İş Genel Sekreteri Arzu Çerkezoğlu,
direniş başlatmıştı. Bu direniş sırasında polisin saldırısı sonucu TİB çalışanlarının da aralarında bulunduğu 5 işçi
sendikal krize karşı iki tutumun olduğunu, bunlardan
gözaltına alınmıştı. birincisinin neoliberal politikaların sonuçlarıyla

Tuzla Gemi Tersanesi’nde de kazandık!


uyuştuğunu, ikinci tutumun yeni üretim ilişkilerine

Tuzla Gemi Tersanesi’nde ALFA taşeronunda çalışan 5 işçinin “iş bitti” gerekçesiyle işten atılması ve
karşılık yeni bir işçi hareketini yaratmada toplumsal
ücretlerinin ödenmemesi üzerine, ihbar tazminatlarını ve ücretlerini taşerondan talep ettiler. Bu nedenle patronun
hareket sendikacılığı modelini savunduğunu söyledi.
tehditlerine maruz kalan işçiler TİB-DER’e başvurdular. Bunun üzerine TİB-DER ALFA isimli firmadan 5 işçinin bu Panelistlerin konuşmalarından sonra soru-cevap
haklarını talep etti. Bu talepler taşeron tarafından kısa sürede karşılandı.
Tersane İşçileri Birliği
kısmına geçildi. Saatin çok geç olması nedeniyle
verimli bir soru-cevap bölümü gerçekleşemedi.
Kızıl Bayrak/Ankara
Sayı:2007/10 # 16 Mart 2007 Devrimci sınıf sendikacılığı! Kızıl Bayrak # 21

Bir kitap, bir sempozyum ve


sendikacılığa dair
Yüksel Akkaya

Editörlüğünü Fikret Sazak’ın yaptığı Epos Ancak, herşeyi bir sefer yapıp sonra da geriye başka dileğimiz elbette ki uygulamada sonuçlarını
Yayınları’ndan çıkan “Türkiye’de Sendikal Kriz ve çekilmek yerine, bu kez hem bir kitap hem de bir görmek olacaktır.
Sendikal Arayışlar” başlıklı kitabın bir “tanıtımı” ve sempozyum olarak bu meseleyi siyasal tarafları ile Sempozyumun ve kitabın en önemli vargısı artık
“devamı” olan “Sendikal Arayışlar” sempozyumu bazı tartışmaya açmak çok daha anlamlı ve yararlı klasik sendikal örgütlenme ve politikalar ile sonuç
“gerçekleri” ortaya koyması açısından “işlevsel” olacaktır. Umarız, bu işin düzenleyicisi olan yayınevi alınamayacağına dair fikir birliği idi. Ancak önerilen
olmuştur. Zira, bu sempozyumda hem kitaba katkıda sürecin ikinci ayağını da hayata geçirmeye çalışır; çözüm yolları açısından benzeri şeyi söylemek
bulunan yazarlar meseleye “akademik” açıdan böylece daha zengin ve anlamlı bir tartışma ortamının mümkün değildi. Doğru/yanlış, eksik/fazla
yaklaşarak hem de sendikacılar uygulayıcılar olarak oluşumuna olan katkısını artırır. önerilenlerden bazı sonuçlar çıkarmak,
bakarak görüşlerini dile getirmişler, sendikal hareketi Kitap “piyasaya” sunulduğu için burada uzun uzun oluşturulan/oluşturulacak olan politikalar için
kriz ve yeni yönelimler açısından “tartışmışlardır”. değerlendirilmeyecektir. İlgilisi ve meraklısı bir yararlanmak açısından bakıldığında, bu
Gerek akademik yaklaşımın gerekse de yer yer şekilde kitabı edinip, yazılanları okuyarak bu konuya sempozyumdaki bu sunuşların bir “düşünce”
uygulayıcıların sorunun temelini kapitalist sistemde dair düşüncelerini bizzat kendisi oluşturabilir. Ancak, zenginliği oluşturduğu söylenebilir. Kuşkusuz bir
görmeleri ve çözümün kapitalizm dışı bir arayışta az sayıda izleyicinin tanığı olduğu sempozyum, kitaba sıkışmış 15-20 sayfa ya da bir sempozyumun
görmeleri elbette ki önemli olmakla birlikte yeterli özellikle sendikacıların söylemleri nedeni ile, üzerinde 15-20 dakikasına sıkışmış sunuşlar ile kapsamlı bir
değildir. durulmaya değer. çözüm önerisinde bulunmak mümkün değildir. Ancak,
Epos yayınlarında çıkan kitapta Aziz Çelik, Murat Kitabın yazarı olan sendika uzmanları ve yaklaşımların sınıfsal temelde olup olmadığı, devrimci
Özveri, Yıldırım Koç, Mehmet Beşeli gibi sendika akademisyenler kitaptaki yazılarını birer tebliğ olarak öneriler içerip içermediği tartışılabilir. Kitap ve
uzmanlarının yanı sıra Özgür Müftüoğlu, Metin sunduklarından, bu tebliğler üzerinde de ayrıntılı sempozyum, sosyalistler ve devrimciler açısından bu
Özuğurlu, Yüksel Akkaya gibi akademisyenlerin durmayacağım. Anti kapitalist bir mücadele olmadan temelde sorgulanabilir. Böyle bir sorgulama, hem
yazıları da bulunmaktadır. Sendikal krize ve çözüm sendikal krizin aşılamayacağı, krizi aşma çabalarının kitapta hem de sempozyumda sınıf adına siyaset yapan
arayışlarına “teori” ve “pratiğin” üzerinden bakılmaya anlamsız kalacağı konusunda ortak görüşün oluştuğu kurumların/örgütlerin yokluğunu bir kez daha ortaya
çalışılan bu kitapta sorun farklı boyutlarda ele alınmış, ilk oturumda biraz ayrıksı duran yaklaşım Yıldırım koyar, eksikliğe dikkat çeker. www.kizilbayrak.net’te
buna yönelik görüşler ortaya konmuştur. Bir derleme Koç’a ait idi. Y. Koç’un vurgusu anti kapitalist sempozyum ile ilgili haberler/değerlendirmeler,
kitap olmanın yanı sıra farklı kesimlerin düşüncelerini olmaktan çok anti kapitalizm üzerine idi. Ancak, bu sempozyum ile ilgili temel bilgileri içerdiğinden,
dile getirmesi açısından da bir katkı olarak vurgu anti kapitalist olmaya yönelik bir eğilimi bir tekrar olmaması babında bunlara yeniden
değerlendirilebilecek bu çalışmanın “tanıtımı” için parça “gizlese” de emperyalist sendikacılığı sorgulama değinilmeyecektir.
düşünülen sempozyum, aynı formatını koruyarak, bu ve değerlendirme açısından dikkate değerdi. Bu DİSK Başkanı S. Çelebi’nin konuşmasının Türk-
kez daha geniş bir katılım ile işin içine sendikacıları nedenle Y. Koç’un sunuşu, sendikal krizin arkasında İş’e bağlı sendikalardan biri olan Petrol-İş
da koyarak sorunu tartışmaya açmıştır. Bu yanı ile de emperyalist sendikacılığın da bulunduğunu ortaya Başkanı’nca eleştirilmesi oldukça anlamlıdır. Bir
bir “zenginlik” olarak düşünülebilecek bir faaliyet koyması açısından önemli idi. yandan 40. yıl vesilesi ile radikal bir eylem programını
gerçekleşmiştir. Kuşkusuz AB, ABD türü emperyalist ülkeler ile önüne koyan DİSK, öbür yandan işverenler ile
Bunlar bir kitap ve bu kitap eksenli bir sempozyum kurulan sendikal ilişkileri sorgulamak açısından. Av. işbirliğinin gerekliliğine, işi sevmenin erdemine dikkat
için söylenecek olumlu şeyler. Kuşkusuz, bu tür M. Özveri’nin artık hukukun bittiğini dile getiren çeken DİSK Başkanı! Yine DİSK Başkanı’nın
çalışmalar herşeyin başı ve sonu değil, sadece birer yazısı ve tebliği ise bizim yıllardır dile getirdiğimiz söylemini eleştiren kendisine bağlı sendika olan
katkıdır. Bu nedenle derinleştirilerek sürdürülmesi sorunun bir hukukçu tarafından da paylaşılması Birleşik Metal-İş yöneticisi. Sempozyumun belki de
halinde çok daha anlamlı olabilir. Örneğin, sorunun açısından oldukça anlamlı idi. Belki de bu kitap ve en anlamlı görüntüsü idi bu durum. Kuşkusuz bir değil
taraflarından biri olan siyasal çevrelerin sempozyumun en anlamlı, somut durumu ve hukuksal birden fazla DİSK olduğunu ve DİSK’te hala diri
düşüncelerinin hem kitapta hem de sempozyumda yer çaresizliği ortaya koyan en önemli değerlendirmesi kesimlerin olduğunu göstermesi açısından.
almamış olması bir eksiklik olarak değerlendirilebilir. idi. Herkes tarafından dikkate alınacağını ummaktan Benzeri bir durum Türk-İş için de söz konusu idi.
Suya sabuna dokunmayan, serzenişte bulunan, eylem
konusunda tek kelime söylemeyen Türk-İş Başkanı’na
karşı Maden-İş ve Petrol-İş yöneticilerinin
“Sendikalar ve milliyetçilik” paneli... değerlendirmeleri oldukça anlamlı idi. İki
Eğitim Sen İstanbul 2 No’lu Şube, 10 Mart günü “Sendikalar ve milliyetçilik” başlıklı bir panel
gerçekleştirdi. Panele Evrensel gazetesi yazarı Fatih Polat, Radikal gazetesi yazarı Necmiye Alpay ve
konfederasyon başkanı suya sabuna dokunmayan bir
şekilde geride, sermayeye yanaşık/sempatik bir yerde
sendika uzmanı Osman Ergin konuşmacı olarak katıldılar. Panele yaklaşık 80 kişi katıldı. dururken bağlı sendikaların yöneticileri onlara göre
Panelde ilk sözü Necmiye Alpay aldı. Milliyetçilik kavramının dil yönünden gelişim ve değişiminin çok daha “radikal” bir şekilde “sol”da duruyordu.
tarihsel evrimine değinerek, milliyetçilik ve ulusalcılık arasında sözlük anlamında fark olmadığını fakat “Teori”den uzunca bir süre sonra da olsa “pratiğin”
özünde farklı anlayışları temsil ettiğini söyledi. de yüksek sesle sendikal krizi itirafı ve şu ana kadar
Panel Fatih Polat’ın konuşmasıyla devam etti. Polat, sendikaların, işçilerin çıkarlarını koruyup çözüm için başvurulan yolların eksikliği ve
geliştirmek için mücadele eden örgütler olduğunu ve milliyetçiliğin hakim sınıfların çıkarlarını yanlışlığını itirafı belki de en önemli “olduğu” idi.
gerçekleştirme, sömürünün üzerini örtme amacı taşıdığını söyleyerek, sendikal mücadelede özü itibariyle Umar ve dileriz ki, yanlış ve eksik olanın sınıfsal
milliyetçiliğe yer olmadığını ve hakim sınıf ideolojisinin bir aracı haline getirildiğini söyledi. 1970’li bakış olduğu, daha devrimci bir tutuma muhtaç
yıllarda milliyetçiliği ilke edinen MİSK’in komünizme karşı mücadelede Türk-İş’e paralel tutumlar olunduğu yönünde bir görüş gecikmeden “teori”den
sergilediğini ifade eden Polat, hakim siyasal konseptin kendi anlayışı dışındaki anlayışlara izin sonra “pratiğe” de sirayet eder. Böylece, daha sınıf
vermeyeceğini “Kışlaya, fabrikaya siyaset sokulmamalıdır!” sözünün hakim sınıf anlayışını yansıttığını eksenli, devrimci bir sendikal politika, örgütlenme ve
belirtti. Milliyetçiliğe karşı genel mücadelenin işyerlerinden, tabandan yaratılması gerektiğini vurguladı. mücadele hayata geçirilir.
Panelin ilk bölümünde son olarak sözü sendika Uzmanı Osman Ergin aldı. Ergin, Türkiye sendikal Bu kitap ve sempozyumun tüm eksik ve zaaflarına
hareketinin düşünüş ve davranışta devrime ihtiyacı olduğunu ve sendikaların bunu kendiliğinden rağmen bir adım olması itibari ile önemli olduğuna bir
yapamayacağını söyledi. Adresin emekçi sınıflar ve işçi sınıfı olduğunu ifade etti. Kürt halkının temel hak kez daha dikkat çekip, bir sonraki adım/adımlar ile
ve özgürlükleri için ayağa her kalktığında sistem tarafından Türk emekçilerine de baskı uygulandığının yeni bir mecrada yeni arayışlara vesile olmasını
altını çizdi. dileyelim. Hatta dilemenin ötesinde, bir sonraki adım
Panelin ikinci bölümünde panelistler katılımcıların sorularını yanıtladılar.
Kızıl Bayrak/Kartal
veya adımlar için çaba gösterelim ki, bu adımların bir
anlamı olsun, sonuçları itibari ile.
İşçi-emekçi hareketinden...
22 # Kızıl Bayrak Eylem ve etkinliklerden... Sayı:2007/10 # 16 Mart 2007

Horoz Nakliyat patronundan Sivil savunma emekçilerinin TMMOB TİS imzaladı


saldırı eylemi TMMOB’da örgütlü bulunan Tez Koop-İş Sendikası
ile TMMOB yönetimi arasında 2007-2008 dönemini
TÜMTİS, mahkeme kararıyla işe iade edilen Horoz KESK’e bağlı Büro Emekçileri Sendikası (BES) ve
kapsayan TİS imzalandı.
Nakliyat işçilerinin tekrar işten atılmasını 12 Mart günü Memur-Sen üyesi sivil sağlık çalışanları sosyal
TİS, genel sekreter, genel sekreter yardımcısı, teknik
yaptığı bir eylemle protesto etti. haklarıyla ilgili ortak basın açıklaması düzenledi.
görevliler ve danışmanları kapsamıyor. Bu kesimlerin
Nilüfer Organize Sanayi Bölgesi’nde (NOSAB) 9 Mart günü İzmir Cumhuriyet Meydanı’nda yapılan
dışında kalan çalışanları kapsayan sözleşmede ücretlere
fabrikalara nakliyat işi yapan işyerinde ağır çalışma açıklamada BES ve Memur-Sen adına konuşmalar
ilk 6 ay için %11, ikinci, üçüncü ve dördüncü 6 ay için
koşullarına karşı işçiler TÜMTİS’te örgütlenmiş, bunun yapıldı. İki ayrı pankart ile “En büyük enkaz biziz, ya
ise altı aylık periyotlarla (TEFE+TÜFE)/2 x 1.2
üzerine Horoz Nakliyat patronu, 15 Şubat ‘06 günü 13 bizi kim kurtaracak!”, “Enkazda ölümü bile göze
oranında artış öngörüldü.
işçiyi işten çıkartmıştı. İşçiler birçok kez saldırıya alıyoruz, fakat risk tazminatı alamıyoruz!”, “Sesimizi
Ayrıca yol yardımı için aylık 100 YTL şehir içi
uğramalarına karşın 112 gün boyunca direnmiş ancak duyan var mı?”, “İşte birlik, işte mücadele, arama
otobüs bileti bedeli karşılığı nakit para, yemek yardımı
hak ettiği desteği alamayan direniş sona ermişti. Açılan kurtarma çalışanları elele!” yazılı dövizler açıldı.
için günlük net 8,8 YTL ödenmesi belirlendi. Çocuk,
işe iade davasının kazanılması ile işçiler 19 Ocak günü Her iki sendika tarafından ortak taleplerin dile
getirildiği açıklamada şunlar söylendi: “Sivil savunma
giyim, öğrenim, evlenme, doğum, ölüm, doğal afet, izin
yeniden işe başlamışlardı. Horoz Nakliyat patronunun
birliklerinde çalışan emekçilerin sorunları ve iş koşulları
gibi sosyal yardımlarda da artış sağlandı.
emekli bir polisi işe alarak işçileri sendikadan istifaya
diğer emekçilerden daha farklıdır. Çünkü deprem,
Tez Koop-İş’ten kadro talebi ve
zorlamasıyla başlayan süreç sonunda TÜMTİS üyesi 6
işçi 5 Mart günü işten atıldı. 6 Mart’tan beri işyeri yangın, trafik kazaları, sel baskınları ve toplumsal

sendika ağalarına tepki…


önünde direnişe geçen işçiler bekleyişlerini devam olaylar karşısında 24 saat görev yapmaktadırlar.
ettiriyorlar. Dolayısıyla sivil savunma emekçileri aşırı iş yükü,
İşyeri önünde yapılan basın açıklamasında, patronun ödenek sorunu, görev tanımı, iş riski tazminatı, servis
hizmeti, mesai, ek gösterge, kadro ve eksik personel gibi
Tez Koop-İş Sendikası, 14 Mart günü
saldırılarına karşı Horoz Nakliyat işçilerinin sendika
sorunlarla boğuşmaktadırlar. Bu sorunlar altında insan
Altunizade’deki Marmara Üniversitesi Hastanesi önünde
hakkının engellenemeyeceği vurgulandı ve sınıf
hayatını kurtarmak gibi önemli bir hizmet üretiminde
sermayenin sendikasızlaştırma ve kadrosuzlaştırma
dayanışması için çağrı yapıldı. Türk-İş’e bağlı
bulunmak zorunda bırakılmışlardır. Bugüne kadar sivil
saldırısına karşı eylem yaptı. Sağlık emekçilerinin iş
sendikaların temsili olarak destek verdiği açıklamaya,
savunma çalışanlarının ücret ve özlük haklarında hiçbir
bırakma eylemine ve basın açıklamasına destek veren
TÜMTİS’e üye işyerlerinden işçiler eyleme katılarak
iyileştirme yapılmadığı gibi, bu konuda atılmış olumlu
Tez Koop-İş üyeleri, yeni işçi alımlarının 4-B yasasına
destek verdi. Eylemde “Horoza sendika girecek, başka
bir adım yoktur. Sivil savunma ve arama kurtarma
göre yapılarak işe alımlarda ve halen çalışmakta olan
yolu yok!”, “Sendika hakkımız, söke söke alırız!”,
birlikleri çalışanlarının taleplerine kulak verilmeli,
memurlara karşı uygulanmak istenen sözleşmeli
“Yılgınlık yok, direniş var!”, “İş ekmek yoksa barış da
sorunları bir an önce çözülmelidir.”
personel dayatmasına karşı çıktılar. Bu uygulamayla
yok!” sloganları işçiler tarafından sıklıkla ve coşkuyla
Kızıl Bayrak/İzmir
birlikte çalışan ve işe alınan memurlar ne işçi, ne de
atıldı. Basın açıklamasına 100 işçi katıldı. memur sendikalarına üye olabiliyorlar, sosyal
Nakliyat Horoz patronunun işyerindeki malları

PTT çalışanlarından eylem


güvenceden yoksun ve örgütsüz bırakılıyorlar.
erkenden boşaltması, eylem esnasında kapıları tümüyle 4-B saldırısına karşı Türk-İş’in sesini çıkarmasını ve
kapalı tutması ve eylem anında içeriden kamerayla eyleme geçmesini isteyen işçiler, “Kahrolsun sendika
çekim yapılması işçilerin tepkisine neden oldu Ayrıca Haber-Sen İzmir Şubesi, PTT Genel ağaları!”, “ Susma haykır, 4-B’ye hayır!”, “4-B değil
işçiler, Horoz Lojistik tabelasının indirilmesini patronun Müdürlüğü’nde yaşanan sorunlara ilişkin eylem yaptı. 9 kadro istiyoruz!” “Suskun Türk-İş istemiyoruz!”
yeni bir oyunu olarak nitelendiriyorlar.
Kızıl Bayrak/Bursa
Mart günü İzmir Posta İşleme Merkezi önünde yapılan sloganlarını attılar. SES üyelerinin de destek verdiği
eyleme yaklaşık 350 emekçi katıldı. Basın açıklamasını açıklamayı Tez Koop-İş Şube Yönetim Kurulu Üyesi

Akoğlu’nda sendikalaşma
Şube Başkanı Ali Yılbaşı okudu. Açıklamada şunlar Cemalettin Usta okudu.
söylendi: Eylem, Kurtuluş yok tek başına ya hep beraber ya
“PTT çalışanlarının sayıları gittikçe
hakkına saldırı
hiçbirimiz!” sloganıyla sona erdi.
azalmakta,yerine yeni eleman alınmadığı için Kızıl Bayrak/Kartal
omuzlarındaki yük her geçen gün artmakta, fiziksel ve
ruhsal sağlıkları bozulmakta, çalışma ortamlarında PTT’ye kadrolu çalışan!
Bursa’da Çalı Sanayi Bölgesi’nde faaliyet yürüten,

hiçbir güvenlik önleminin olmaması can güvenliklerini


Toyota, Fiat ve BMC gibi uluslararası tekellere üretim

tehdit etmekte, gasp sonucu çalınan paralar


yapan Akoğlu Pres Montaj’da patronun 11 Mart’ta basına yansıyan İstanbul Pendik’te bazı
çalışanlardan haksız yere tahsil edilmektedir. Bugün
sendikasızlaştırma saldırısı devam ediyor. postaların yakılması ile ilgili haberin ardından Haber-
birçok PTT işyerinde eleman eksikliği had safhaya
Birleşik Metal-İş’te örgütlenen Akoğlu işçileri 2005 Sen 13 Mart günü konuyla ilgili bir açıklama yaptı.
gelmiştir. Sadece İzmir de norm kadro sayısından
Eylül ayı içinde sendikalaşma sürecini tamamladı. PTT’de yaşanan personel eksikliğine ve kamu
toplamda 378 personel eksiği ile hizmet vermektedir.
Bunun üzerine patron Çalışma ve Sosyal Güvenlik hizmetlerinin özelleştirilmesinin bir sonucu olarak
Personel yetersizliği yüzünden vatandaşa verilen
Bakanlığı’na itirazda bulundu. Ancak BMİS’in TİS yaygınlaşan taşeronlaştırmaya dikkat çekti.
hizmetin niteliği ve hızı giderek düşmektedir. PTT’de
yetkisi patronun itirazından 16 ay sonra mahkeme kararı Açıklamada “İstanbul Pendik’te 11 Mart’ta
sorunlar giderek artarken ve çözüm üretilmezken, PTT
ile kesinleşti. Buna rağmen sendikaya yönelik saldırıları yaşanan olay, PTT’de taşeronlaştırmanın ve personel
yönetimi yepyeni bir hizmeti daha devreye sokuyor...”
bitmedi. Patron “yasal hak” bahanesine sığınarak eksikliğinin yarattığı sonuçları bir kez daha gözler önüne
itirazda bulunmaya devam ediyor. Konuyla ilgili sermiştir. Aralarında çeşitli bankalara ait kredi kartı

Haber-İş’ten TİS açıklaması


açıklama yapan BMİS Genel Merkezi şunları söyledi:
“... Sendikamız çoğunluk tespitini aldıktan sonra 60
özetleri, özel ve kamu kurum kuruluşlarından gönderilen

üyemizi işten çıkarmış, 15 üyemizi işi bırakmaya


yazı ve mektuplar, çeşitli mahkemelere ait tebligatlar,

zorlamış ve içeride kalan işçileri de işten çıkarma


dergi ve kitapların bulunduğu 5 çanta dolusu posta,

tehditleriyle Sendikamızdan istifa ettirmiştir. Sendikamız


Haber-İş Genel Başkanı Ali Akcan yaptığı açıklama Ümraniye Atakent PTT Müdürlüğü’nün posta dağıtım

işten atılan üyelerimizin işe dönüşü için açtığı davaları


ile Türk Telekom AŞ ile 7. dönem, PTT Genel işini verdiği taşeron bir firmanın çalışanları tarafından

kazanmış ancak bu üyelerimizden sadece 5’ine işveren


Müdürlüğü ile 12. dönem TİS’leriyle ilgili Çalışma dağıtılmadan yakılmaya çalışılmıştır” ifadelerine yer

işbaşı yaptırmış, ancak baskılarını devam ettirerek işe


Sosyal Güvenlik Bakanlığı’yla yazışmaya başladıklarını veren Haber-Sen, sendikanın yıllardır PTT Genel

iade edilen bu üyelerden 1’ini istifaya zorlamış, diğer 1


duyurdu. Bakanlıktan yetki tespiti aldıktan sonra Müdürülüğü’nde artan iş yüküne dikkat çektiğini ifade

işçiyi de işten çıkarmıştır.”


işverenle TİS görüşmelerine başlanacağını açıkladı.
Yapılan açıklamada “Türk Telekom ile yapılacak
etti. İMF güdümlü politikaları uygulamakta ısrar eden

TİS’lerde mücadelemiz eşit işte çalışan, aynı hizmet yılı


AKP hükümeti ile PTT bürokratlarının kadrolu çalışan
Sendikanın toplusözleşme yetkisinin 11 Ocak’ta
ve aynı ünvana sahip (1. tip, 2.tip ve kapsam içi olarak)
istihdam etmek yerine kamusal hizmetleri
kesinleştiği, buna rağmen patronun toplu sözleşme
çalışanlar arasındaki ücret dengesizliğini ortadan
özelleştirmeye, taşeronlaştırmayı yaygınlaştırmaya
çağrısını yanıtsız bıraktığı, dahası 3 işçiyi işten attığı
kaldırmak en büyük hedefimizdir” denildi.
çalıştığını söyledi. Yaşanan olayın kamu hizmetlerinin
belirtilen açıklamada, yapılanan suç olduğu, Akoğlu taşeronlaştırılmasının bir sonucu olduğunu vurguladı.
patronunun bu suçtan yargılanacağı vurgulanıyor.
Sayı:2007/10 # 16 Mart 2007 Kahrolsun emperyalizm, yaşasın halkların mücadelesi! Kızıl Bayrak # 23

“Arka bahçe”de onbinler Bush’u


protestolarla karşıladı
Ortadoğu halklarını köleleştirmek amacıyla işçi ve emekçilerden yana vaatlerden geçmeye sözcüleri ise Bush’un, Latin liderleri, Chavez’in
başlattıkları “haçlı seferi”nin beklenenden uzun başladı. Nitekim peşpeşe birkaç ülkede “sahte popülizm vaatlerine sırtlarını dönmeye” ikna
sürmesi, savaş kundakçılarının “arka bahçe” olarak “solcu/sosyalist” adaylar devlet başkanlığı seçimlerini etmeye çalışacağını açıkladılar.
gördükleri Latin Amerika kıtasına gerekli “ilgiyi” kazandı. Bir kez daha görüldü ki, Washington’daki
göstermelerine engel oldu. Gerçi kıta büsbütün ihmal Haydutbaşı Bush liderliğindeki Yankiler’in bu hesaplar Latin Amerika’ya uymuyor. Zira protestolar
edilmiş sayılmaz. Dikkatler Ortadoğu üzerinde gidişe uzun süre ilgisiz kalması beklenemezdi elbet. Bush’un kıta çıkartması başlamadan iki gün önce
yoğunlaşmasına rağmen Hugo Chavez’e karşı askeri Gerçi Irak bataklığından henüz çıkış yolu bulabilmiş başlamıştı bile. Brezilya’dan Arjantin’e,
darbe girişiminde bulunuldu, devrimci gerilla hareketi değiller ama, düşmanları dahil birçok ülkeyi Bağdat Guatemala’dan Uruguay’a, Arjantin’den
ve işçi emekçilere karşı kirli savaş yürüten konferansında bir araya getirerek bir umar arayışına Kolombiya’ya, yani kıtanın her yanında haydutbaşı
Kolombiya’daki kontra rejime gerekli olan askeri ve girmiş bulunuyorlar. Arayışların İstanbul Bush’a, ABD emperyalizminin Irak işgaline, Brezilya
mali destek sağlandı. Yanı sıra Bolivya’da Evo Konferansıyla devam edeceğini söylüyorlar. Bu ile etanol karteli oluşturma çabalarına karşı çıkan
Morales yönetiminin iş yapmasını engelleyen asalak şartlarda artık “şefkatli kolları”nı yeniden kıtaya onbinler alanlara indiler.
burjuvalara destek verilerek, Peru, Meksika gibi uzatmaya karar verdiklerini ilan eden Yankiler, şefleri Gezinin ilk durağı Brezilya’da, ülkenin en büyük
ülkelerde Amerikancı adayların başkan seçilmesi için Bush’u “arka bahçe çıkartması” için Brezilya’dan kenti Sao Paulo’da 30 bin kişi sokaklara döküldü. Sao
dolarlar harcandı. Ancak 1970-80’li yıllarda CIA’nın Meksika’ya uzanan bir kıta turuna gönderdiler. Paulo’da, “Bush Avı” adıyla düzenlenen gösterilerde,
onlarca askeri faşist darbe tezgâhladığı göz önüne Kıta turuna çıkmadan önce “fetva”lar veren Bush ABD bayrakları ve Bush’un kuklaları yakıldı.
alındığında, son yılda yeterli ölçüde ilgi iki önemli mesaj veriyordu. İlki, “Fidel Castro Bush’un gideceği Kolombiya, Uruguay, Guatemala ve
gösterilemediği açıktır. öldüğünde Küba’da komünizmin sona ermesi Meksika’da da sokak gösterileri aynı günlerde başladı.
Latin Amerikalı işçiler, emekçiler, kent gerektiği” şeklinde özetleniyor. Diğeri ise, “Kıta’nın Brezilya’da 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar
yoksulları, köylüler, yerliler, yani asalaklardan oluşan ABD için büyük bir önem taşıdığı” dolayısıyla “Latin Günü yürüyüşü de Bush’u protestoya dönüştü.
bir azınlık dışında kıta halkları ilgisizlikten Amerika’da eğitim, barınma ve sağlık hizmetlerinin Çoğunluğunu işçiler, sendikacılar ve çevrecilerin
yakınmıyordu. Tersine, Amerikancı rejimleri, kimi iyileştirilmesinde kullanılmak üzere milyonlarca oluşturduğu 30 bin eylemci, 4 bin polisin
zaman ayaklanma boyutuna varan meşru-militan dolarlık yardım programlarının uygulanacağı” konuşlandığı ana caddede “Bush Irak’tan defol!”, “Bir
mücadelelerle alaşağı etmekle meşgullerdi. Böylece müjdesi... Tabii “yolsuzlukla mücadele” de vaatler numaralı teröriste ölüm!” gibi şiarların bulunduğu
birkaç yıldır devlet başkanı seçilebilmenin yolu, ABD arasında yeralıyor. Bush güya bu “müjdelerle” kıta pankartlarla yürüdü.
emperyalizmine, neoliberalizme karşı bir söylemden, haklarının gönlünü yeniden fethedecek. Beyaz Saray 8 Mart eylemini Bush karşıtı protestolarla
birleştiren Brezilyalı topraksız kadınlar ise ABD’li
gıda tekeli Cargill’e ait bir araziyi ve Sosyal ve
Ekonomik Kalkınma Bankası’nın Rio de Janerio
Ekvador devlet başkanı reformlar kentindeki merkez şubesini işgal ettiler.
Chavez önderliğinde Arjantin’de gerçekleştirilen
için destek istedi 20 bin kişilik gösteride de haydut başı Bush protesto
ABD karşıtı söylemi ve neo-liberal politikaların reddi propagandasıyla Ekvador devlet başkanlığına edildi. Kitleye hitap eden Chavez, “Bu eylem, Güney
seçilen Rafael Correa’nın yapmak istediği düzenlemeler, mecliste çoğunluğu oluşturan sağcı milletvekilleri Amerika’nın kahraman topraklarında emperyalist
tarafından engellenmek isteniyor. İki tarafın tutumlarında ısrar etmesi ortamın kısa sürede gerilmesine yol patronun varlığına hayır demek için düzenlendi” diye
açtı. konuştu. Bush’un, Brezilya ve diğer Güney Amerika
Seçim vaadlerine bağlı kalmaya çalışan Correa, Nisan’da referandum yaparak kurucu meclis oluşturmak ülkelerinde etanol üretimini teşvik planını akıl dışı ve
istiyor. Kurucu meclis oluşturmak için ise meclisin feshedilmesi gerekiyor. Meclisteki koltukların çoğunu ahlak dışı olarak nitelendiren Chavez, ABD
işgal eden sermaye temsilcileri Correa’nın bu girişimine karşı çıktı. Bunun üzerine Ekvador Yüksek Seçim Başkanının kıtaya yönelik yolsuzlukla mücadele
Mahkemesi, Correa’nın yeni bir anayasa düzenlemek için aldığı referandum kararına karşı çıkan 57 kongre planınıysa “kuzu postuna bürünmüş kurt” olarak
üyesinin üyeliğini iptal etti. nitelendirdi.
Mahkeme kararını reddeden kongre üyeleri, mahkemenin 100 kişilik üye yapısını yok sayma yetkisinin Onbinlerin protesto ettiği Bush’u ilk ağırlayan
olmadığını iddia ettiler. Kongre Başkanı Jorge Cevallos, mahkeme kararının yasa dışı olduğunu öne sürerek kişi Brezilya’nın “solcu” başkanı Lula da Silva oldu.
gerekirse savaşacaklarını söyledi. Cevallos’un tehditlerine rağmen seçim mahkemesi, anayasayı çiğnedikleri Benzini destekleyici olarak kullanılan etanolün bir
ve seçim kararlarını hiçe saydıkları gerekçesiyle 52 kongre üyesi hakkında bir yıl politikadan uzaklaştırma numaralı üreticisi Brezilya ile iki numaralı üreticisi
kararı aldı. ABD’nin başkanları, etanol üretimi ve kullanımını
Mahkeme, Rafael Correa’nın isteği yönünde karar almakla birlikte, kararları hayata geçirmek kolay değil. teşvik anlaşmasını imzaladı. Bu anlaşma, birkez daha
Durumun farkında olan Correa emekçilere çağrıda bulunarak destek istedi. Haftalık radyo konuşmasında, Lula da Silva yönetimi ile emekçilerin zıt kutuplarda
kendisine oy verenlerin hafta başında sokaklara dökülmesini isteyen Correa, gösterilerin sükunet içinde bulunduğunu gözler önüne serdi. Uruguay’da da
yapılması çağrısında bulundu. Çağrı karşılık bulursa, Correa’nın muhaliflerini etsizleştirmesi zor olmayacak. benzer bir tablo oluştu. Binlerce emekçi haydutbaşını
Zira kamuoyu yoklamaları halkın yüzde 70’inin sözkonusu reformlara destek verdiğini gösteriyor. protesto ederken, koalisyon hükümetinin şefleri
Çatışmanın sonucunu önümüzdeki günlerde görmek mümkün olacak. Çıkacak sonuç Correa’nın bundan Bush’la anlaşmalar imzalıyordu. Uruguay solunu
sonraki adımlarını da etkileyecek. temsil eden Frente Amplio 2004 yılından beri
Devlet başkanı tarafından desteğe çağrılan emekçiler, 10 yılda neo-liberal politikalarda ısrar eden 7 devlet koalisyon hükümetinde yer alıyor. Kolombiya,
başkanını kovmuştu. Şimdi Correa, planladığı düzenlemeleri hayata geçirebilmek için kendisinden önceki Guatemala, Meksika halen Amerikancı başkanlar
başkanları kovan emekçilerin desteğine muhtaç. tarafından yönetiliyor. Ancak bu ülkelerde de işçiler,
Emekçilerin Correa’nın çağrısına olumlu yanıt verme ihtimali yüksek. Çünkü emekçiler de seçim emekçiler ve gençlik Bush’u militan eylemlerle
öncesinde dillendirilen vaadlerin yerine getirilmesini istiyor. protesto ettiler.
Ekvador örneği bir kez daha, burjuva devlet aygıtının başına geçmenin yetmediğini, ancak emekçilerin Bush’un Latin Amerika turu bazı “solcu”
örgütlü mücadelesinin basıncıyla bazı reformların yapabileceğini gösteriyor. Daha önemlisi ise, tüm dünyada yönetimlerin Amerikancılıktan vazgeçmediğini ortaya
olduğu gibi Ekvador işçi sınıfı ve emekçilerinin sorunlarına kalıcı çözümler üretebilmeleri için burjuvazi ve koydu. Ama ortaya koyduğu daha önemli bir başka
onun devlet aygıtından tamamen kurtulmaları gerekiyor. gerçek daha var. O da kıtadaki işçiler, emekçilerle
kent ve kır yoksullarının emperyalizme ve
neoliberalizme karşı mücadeledeki kararlılığıdır.
24 # Kızıl Bayrak Emperyalizm, Ortadoğu... Sayı:2007/10 # 16 Mart 2007

Irak’a komşu ülkeler Bağdat’ta konferans düzenledi ...

İşgali mahkum etmeyen girişimler


emperyalizme hizmet ediyor
Irak’a komşu ülkeler ile ABD, BM Güvenlik Konseyi üyesi
Rusya, Çin, İngiltere Fransa temsilcileri Bağdat’ta düzenlenen
uluslararası konferansta biraraya geldi. Konferansa katılan Türkiye,
Mısır, Suudi Arabistan gibi Amerikancı rejimlerin yanısıra ABD
temsilcileri, neo-faşist çetenin “şer ekseni”ne dahil ettiği Suriye ve
İran temsilcileriyle ilk kez aynı masada buluştu.
Yüksek memurlar düzeyinde yapılan konferansta Türkiye’yi Irak
Özel Temsilcisi Büyükelçi Oğuz Çelikkol temsil etti. Sömürge valisi
Zalmay Halilzad, Irak “başbakanı” Nuri El Maliki, Irak “dışişleri
bakanı” Hoşyar Zebari’nin de katıldığı konferansta “Irak’ta
güvenlik ve istikrar” konularının ele alındığı belirtildi. Bu
konferansın, -İran’la Irak’ın karşı çıkmasına rağmen- Nisan ayında
İstanbul’da yapılması planlanan dışişleri bakanları zirvesine temel
oluşturacağı söyleniyor.
Irak’ı işgal ettiğinde küstahlığın doruklarında dolaşan ABD
emperyalizminin, Irak’tan sonra “sıradaki ülkeler” diye anılan İran
ve Suriye ile aynı masaya oturmak zorunda kalması, doğal olarak
içine düştüğü aczin göstergesi sayıldı. Bağdat’ta kurulan masa,
dünyanın en güçlü, en donanımlı, en acımasız savaş makinesine
dayanarak halkları dize getirebileceklerini sanan Bush liderliğindeki
savaş kundakçılarının hezimetinin yeni bir tescili olmuştur.
Açıklandığına göre tarafların tümü konferanstan memnun
ayrıldı. Hoşyar Zebari konferansın başarılı ve yapıcı geçtiğini;
güvenlik, mülteciler, petrol konularında uzmanlardan oluşan üç Arap Birliği: UAEA İsrail’in nükleer
komitenin kurulmasına karar verildiğini söyledi.
Konferansta konuşan El Maliki ise, “Bölge ve dünya
ülkelerinden, belirli bir mezhebi, etnik grubu ya da partiyi
çalışmalarını incelesin
destekleyerek, Irak’ın içişlerine müdahale etmekten kaçınmalarını
istiyoruz” dedi. Elbette Irak’ı viraneye çeviren emperyalist işgalden Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı (UAEA) uzun süredir İran’la uğraşıyor. Gündeminin
söz etme cesaretini gösteremedi. merkezine İran’ın nükleer programını yerleştiren UAEA, ABD emperyalizmi ile bazı
Konferansa katılan sömürge valisi Zalmay Halilzad da işbirlikçilerinin nükleer silah üretmesinin sözünü bile etmiyor. Oysa UAEA’nın raporları bile,
düzenlediği basın toplantısında, İranlılarla yaptığı görüşmenin İran’ın nükleer silah ürettiğine dair hiçbir somut veriye ulaşılamadığını kayıt altına alıyor. Eğer
olumlu geçtiğini belirterek, İstanbul’da düzenlenecek olan Irak’a UAEA’nın dünyayı nükleer silahlardan koruma gibi bir derdi olsaydı, İran’dan önce ABD,
komşu ülkeler toplantısına ABD Dışişleri Bakanı Condoleezza İsrail, Hindistan, Pakistan gibi nükleer silah üreten ülkelerle uğraşırdı.
Rice’ın katılacağını söyledi. Konferansta da konuşma yapan Görünüşte UAEA’nın misyonu, BM Güvenlik Konseyi’ne somut verilere dayalı raporlar
sömürge valisi, “komşuların, militan ya da silah akışı, silahlı sunmaktan ibarettir. Buna karşın uygulamada emperyalist güçlerden aldığı direktiflerin dışına
gruplara desteği keserek, mezhepçi ve şiddeti artıracak her türlü çıkamıyor. Öyle görünüyor ki, Arap Birliği dışişleri bakanlarının Mısır’ın başkenti Kahire’de
söyleme son ver”melerini istedi. Emperyalist işgalle Irak’ı düzenlediği toplantıda aldığı karar, UAEA’yı, ya kitle imha silahları deposu olan İsrail’in
cehenneme çevirenler önde gelen sorumlular olduğu halde, suçu nükleer programını incelmeye almak zorunda bırakacak, ya da maskesinin tamamen düşmesini
komşulara atmayı tercih etti. sağlayacak. Zira Arap Birliği ilk kez İsrail’in nükleer silah üretiminin UAEA tarafından
Konferansta konuşulanlara dair ayrıntılı bilgi verilmedi. Yapılan denetlenmesini isteme cesaretini gösterebildi.
açıklamalarda işgalin sorgulandığını gösteren emarelere İran’a baskı yapılırken İsrail’in denetim dışı bırakılmasının çifte standart olduğunu
rastlanmadı. Bunun istisnası İranlı temsilcilerin görüşleri oldu. vurgulayan Arap Birliği, İsrail’in nükleer programından “derin endişe ve büyük rahatsızlık”
Ancak İranlı temsilciler de işgal güçlerinin hemen Irak’ı duyduğunu açıkladı. Benzer rahatsızlığı dile getiren İranlı yetkililer de, böyle giderse Atom
terketmesini değil, Irak güvenlik güçlerinin kontrolü almaya hazır Enerjisi Ajansı’nın yakında CIA ve diğer istihbarat teşkilatlarının bir şubesi haline geleceğini
olduğunu bildirmesinden sonra ABD’nin bir çekilme takvimi ifade ettiler.
açıklaması gerektiğini savundu. Arap Birliği ile İran’ın rahatsızlıklarını dünya kamuoyu önünde ilan etmeleri üzerine
Bu arada Ankara’daki Amerikancılar da konferansa özel önem UAEA Yönetim Kurulu, ajansın genel merkezinin bulunduğu Avusturya’nın başkenti
verilmesi gerektiğini dile getirdiler. Sözkonusu önem işgalin sona Viyana’da yaptığı açıklamada, İsrail’in nükleer programını da masaya yatırdığını bildirdi.
erdirilmesi veya Irak’ı yakıp kavuran yangına bir çözüm Viyana’daki toplantıya katılan Arap temsilciler İran’a uygulanan yaptırımların İsrail’e de
bulunmasına katkı sunmakla ilgili değil. Türk sermaye devletinin uygulanmasını isterken, Bağlantısızlar Hareketi adına konuşan Küba Büyükelçisi Norma
hesabı, “Irak’ın toprak bütünlüğü” tezini öne sürerek, konferansı Estenoz, “Bağlantısızlar Hareketi sürekli nükleer silahlar geliştiren ve stoklayan İsrail’i
Kürtlerin devletleşme sürecini baltalama platformuna çevirmektir. kınamaktadır” dedi. Estenoz, İsrail’in gecikmeden Nükleer Silahların yayılmasının Önlenmesi
Bu sinsi emellerine ulaşıp ulaşamayacakları meçhul olmakla birlikte Anlaşması’nı imzalamasını ve nükleer tesislerini denetime açmasını istedi.
bu yönde yoğun çaba sarf ettikleri kesin. 400-500 civarında nükleer başlıklı füze/bomba stoklayarak Ortadoğu’nun geleceğini ciddi
Özetlemek gerekirse; Bağdat konferansı Irak bataklığında bir tehditle karşı karşıya bırakan İsrail’in denetime alınması için çaba harcanması, kuşkusuz ki
çırpınan emperyalist orduların aczine bir çözüm üretemeyeceği gibi, olumlu bir gelişmedir. Ancak İsrail’in genelde emperyalistlerin, özelde ise ABD
işgalin cehenneme çevirdiği Irak halklarına da zerre kadar fayda emperyalizminin koruması altında olması, bu haydut devleti denetlemenin hiç de kolay
sağlamayacak. Zira asıl sorunu, yani emperyalist işgali mahkûm olmadığını gösteriyor. Dahası UAEA’nın emperyalistlerin elinde bir çeşit paravan örgüte
etmeyen, Irak halkları şahsında dünya halklarına karşı işlenen bu dönüşmüş olması bu işi daha da zorlaştırıyor. Dolayısıyla Arap Birliği ile Bağlantısızlar
ağır suçun hesabının sorulmasını temel almayan hiçbir platformun Hareketi üyesi ülkelerin İsrail’in nükleer silahlarını sürekli gündemde tutarak UAEA’yı basınç
halklar lehine çözüm üretmesi beklenemez. İşgali sonra erdirip altına almaları önemlidir. Aksi halde dile getirilen rahatsızlık aciz bir yakınmadan öte
işgalcilerden hesap sormak, gerici rejimlerin değil direnen halkların geçemeyecektir.
işidir.
Sayı:2007/10 # 16 Mart 2007 Dünyadan... Kızıl Bayrak # 25

Ahmedinecad’ın Suudi Arabistan ziyareti


Emperyalist-siyonist güçlerin İran’a iyimser bir tablo çizdi.
olası bir askeri saldırı için hazırlıkları Suudi Arabistan’ın eski Washington büyükelçisi
devam ederken, BM Güvenlik Konseyi Türki el-Faysal da olumlu bir tablo çizdi. Ülkesinin
ekonomik yaptırım kararı almakla tehdit dost olarak nitelendirdiği İran’la tarihi ve ekonomik
ediyor. Ekonomik, askeri, diplomatik ilişkilere sahip olduğunu belirtti. İran ve Suudi
alanlarda kıskaca alınmak istenen İran, liderlerinin Irak ve Lübnan’da mezhepler arası sorun
anlaşma zemini aramakla birlikte, küstahça ve çatışmaları bitirme konusunda anlaştıklarını
saldırganlığa boyun eğmiyor. İran’ın belirten Faysal muhtemelen kişisel görüş veya
kararlı tutumu, Bush liderliğindeki neo- temennilerini dile getiriyordu. Zira 20 yıldır
faşist çete tarafından, bu ülke şahsında Washington büyükelçiliği yaptığı halde, İran’a olası
halklara karşı yeni bir savaş açmanın bir saldırıya karşı çıktığı için geçtiğimiz aylarda istifa
gerekçesi gibi gösteriliyor. etmek zorunda bırakılmıştı.
Her yola başvurarak İran’a diz Suudi kralının Ahmedinecad’ın ziyaretiyle ilgili
çöktürme hayalleri kuran ABD-İsrail açıklaması iki satırdan ibaret kaldı. “Bütün
rejimleri, çok yönlü bir çaba ile Arap müslümanların kışkırtmalara karşı uyanık olması
devletlerini de bu suça ortak etmek için gerektiğini” söyleyen Suudi kralı, “iki ülkenin
zemin döşüyor. ABD emperyalizmi bundan sonra İslam dünyasının sorunlarının
güdümündeki Suudi Arabistan, Mısır, Ürdün rejimleri, Arabistan’a giderek, kral Abdullah bin Abdülaziz’le çözümünde daha etkin rol oynamasını umduğunu”
kendileri çok istemeseler de Washington’daki görüştü ve “bazı düşmanların İslam dünyası arasında belirtmekle yetindi. Ziyaretin planlanandan kısa
efendiye “hayır” diyecek iradeden yoksun oldukları fitne çıkarma planları”nı bozmak için birlikte çalışma sürmesi de, İran liderinin hedeflediği etkiyi
için “İran karşıtı cephe”yi oluşturmaya soyunmak önerisi götürdü. yaratamadığını gösterdi.
durumunda kaldılar. “Ilımlı Sünni eksen” diye Basına kapalı yapılan görüşmelerin ardından ortak Herşeye rağmen Amerikancı Suudi rejimi
adlandırılan bu oluşumun en etkili bileşeni Suudi bir basın toplantısı yapılmadı. Ancak Ahmedinecad, şeflerinin İran’a askeri saldırıyı tercih ettiği
Arabistan’dır. Bu arada, Türkiye, Pakistan, Tahran’a döndükten sonra Suudi Arabistan ziyaretiyle söylenemez. Zira emperyalist/siyonist güçlerin tüm
Endonezya, Malezya Amerikancı rejimleri de bu ilgili açıklamalarda bulundu. Suudi Arabistan ile bölgeyi ateşe vermesi anlamına gelecek böylesi bir
eksene katılma yolundadır. “İslam dünyasındaki komplolara karşı ortak girişim saldırının kokuşmuş krallık rejimi için de ciddi
ABD-İsrail ikilisinin Arap devletlerini İran’a karşı kararı aldıklarını” söyledi. Bütün müslümanları tehlikeler yaratabileceğini iyi biliyorlar. Eğer buna
kışkırtmaları, dahası Irak’ta devam eden mezhep düşman komplolarına karşı uyanık olmaya çağıran rağmen “ılımlı Sünni eksen”in başını şeriatçı Suudi
çatışmalarına bölgesel bir boyut kazandırma çabaları Ahmedinecad, iki ülkenin çoğu konuda aynı görüşe rejimi çekiyorsa, bu “tercih”, ancak emperyalizme
İran Cumhurbaşkanı Mahmud Ahmedinecad’ı sahip olduğunu, düşmanların “İslam bölgesine” hakim uşaklığı içselleştirenlerin hayati konularda bile irade
harekete geçirdi. Ahmedinecad geçtiğimiz hafta Suudi olmasına da karşı çıktığını dile getirerek oldukça gösterme gücünden yoksun olmalarıyla açıklanabilir.

Siyonist rejimin “yeni ölüm makinesi”! Yunanistan’da büyük


Türk ordusunun verdiği ihalelerle kasalarına milyarlarca dolar giren İsrail savaş sanayi, tüm öğrenci gösterisi
yeteneklerini daha çok insan katledecek makineler geliştirmeye hasretmiş. Irkçı-siyonist devlet aygıtının Yunanistan’da aylardır süren büyük protesto
organik bir parçası olan İsrail savaş sanayi, teknolojinin tüm olanaklarını kullanarak daha çok eylemlerine rağmen üniversitelerin işleyişine
Filistinli’yi/Lübnanlı’yı imha edebilecek yeni bir makine geliştirdiğini “müjdeledi”. ilişkin yeni yasal düzenleme Yunan parlamentosu
Siyonist kaynaklar tarafından yapılan açıklamaya göre, çatışma bölgelerinde işgalci İsrail ordusu tarafından, 8 Mart Perşembe günü öğlenden sonra
askerlerinin yerini alabilecek bir robot geliştirildi. Savaş alanlarına gidip çatışmalara katılabilecek şekilde yapılan oturumda, hükümet partisinin oylarıyla
tasarlandığı söylenen makineye “avcı-katil robot” adı uygun bulunmuş. kabul edildi. Yasanın oylandığı sırada, ağırlığını
Siyonist kaynaklar, küçük bir televizyon büyüklüğündeki VIPeR robotunun, Filistinliler veya öğrencilerin ve öğretim görevlilerinin oluşturduğu
Lübnan’daki gerillalarla çatışan İsrail askerlerinin karşılaşacağı riskleri azaltma çabasının bir parçası olarak 35 bin kişiyi aşkın büyük bir gösterici kalabalığı
tasarlandığını bildirdi. Üretici firma yetkilileri de, robotun merdivende, moloz yığınlarında, karanlık parlamento binasına doğru yürüyüşe geçti ve
geçitlerde, dar tünellerde, mağaralarda hareket edecek şekilde tasarlandığını söylüyor. Robotun bomba binayı kuşattı.
tespit etme, bombaları imha etme mekanizması bulunduğu, hatta Uzi makineli tüfeği taşıyabileceği veya el Yunanistan’ın hemen her kentinden gelen
bombası atabileceği iddia ediliyor. öğrenciler, önce öğle saatlerinde başkentteki Atina
Irkçı-siyonist rejimde ordu her zaman yönetimin köşe başlarını tutar. “Emekli” olan generaller de “sivil” Üniversitesi Rektörlüğü önünde toplandılar.
hayatta genellikle başbakan veya bakan olurlar. Militarizmin tabana yayıldığı bu ülkede, siyonist Hükümetin eğitim yasasında değişiklik yapmayı
propagandayla sersemletilmiş, “güvenlik paranoyası” içine sürüklenmiş Yahudi kadın ve erkeklerden sayısız öngören yasa tasarısını protesto eden göstericiler,
ölüm makinesi devşirmek yazık ki zor olmamaktadır. daha sonra meclis binasına doğru yürüyüşe
Filistin’de çocuk avına çıkan veya uçağına doldurduğu bombaları Filistin/Lübnan halkları üzerine serpen geçtiler. Göstericiler meclis çevresine geldiğinde,
bu ölüm makineleri, siyonistleri “büyük İsrail” hedefine ulaştırmaya yetmedi. Tabii bu ölüm makinelerinden Yunan kolluk güçlerinin yoğun güvenlik önlemleri
birçoğu ölü veya yaralı olarak savaş dışı da kalmaktadır. Daha önemlisi bazı askerler ölüm makinesi olmayı ile karşı karşıya kaldılar. Bir süre meclis önünde
reddederek Filistinliler’i katletme emrini yerine getirmiyor. Dahası, İsrail ordusunun vahşetini ortaya koyan hükümet aleyhine slogan atan kitle polis barikatını
açıklamalar da yaparak siyonist şefleri zor durumda bırakabiliyor. kırmak isteyince, polisle çatışma çıktı.
Siyonist ordu şefleri, ABD’den akıtılan sınırsız mali kaynak ve teknoloji transferinin de katkısıyla Göstericilerin ön safında polisle yaşanan
geliştirilen bu ölüm makinesinin sözkonusu sıkıntıları hafifleteceğini varsayıyor. Zira bu makine çocuk çatışmada polis vahşice davrandı, biber gazı ile
katletmeyi reddedemez, işlediği suçlardan dolayı yargılanamaz, İsrail vahşetinin görgü tanığı olmaz, birlikte ilk kez olarak plastik mermi kullandı.
katliamlar konusunda sorgulanamaz, tahrip edildiğinde ise Yahudiler ölmüş olmaz. Kısacası bu makine, Çatışma sırasında çok sayıda öğrencinin
zihinlerinde aydınlığa, güzelliğe, insanlığa dair zerre kadar yer ayırmayan, ölümün karanlık simgesinden öte gözaltına alındığı bildirildi.
bir şey ifade etmeyen siyonist şefler için biçilmiş kaftandır. Geçen Mayıs ayında sözkonusu yasa
Kapitalizmin geldiği evrede mali kaynakların sınırsız kullanımı ve teknolojik birikim sayesinde gündeme geldiğinden bu yana büyük tepkilere
“mükemmel ölüm makineleri” tasarlayıp üretmek mümkündür. Ancak hem tarihsel, hem güncel deneyimler, konu olmuş ve uluslararası yankısı olan büyük
canlı/mekanik ölüm makinelerinden oluşan savaş aygıtlarının direnen halkları teslim alabilmesinin mümkün protesto eylemleri düzenlenmiş, üniversiteler işgal
olmadığını da göstermektedir. edilmişti.
26 # Kızıl Bayrak Katil devlet hesap verecek! Sayı:2007/10 # 16 Mart 2007

Gazi katliamı protestoları...

“Gazi katliamını unutmadık, unutturmayacağız!


Katil devlet hesap verecek!”
Gülsuyu’nda Gazi anması
Ankara Gazi katliamının 12.yılında Gülsuyu’nda biraraya
gelen ilerici ve devrimci kurumlar, 10 Mart akşamı
meşaleli bir yürüyüş gerçekleştirdi.
BDSP, DHP, ESP, HKM, Proleter Devrimci Duruş,
Partizan ve SDP’nin örgütlediği eylem saat 18.15’te
As Kıraathanesi’nden başladı. “Gazi şehitleri
ölümsüzdür!”, “Kahrolsun MİT, CİA kontrgerilla!”
pankartının açıldığı eyleme bileşenler kendi
flamalarıyla katıldı.
Komünistler eyleme “Gülsuyu BDSP” imzalı
flamalarla katıldılar. Meşalelerle ve coşkulu
sloganlarla Fatma Hanım’a kadar yürüyen kitle
yürüyüş boyunca “Gazi şehitleri ölümsüzdür!”,
“Devrim şehitleri ölümsüzdür!”, “Bedel ödedik bedel
ödeteceğiz!” sloganları attı ve Gündoğdu Marşı
söyledi. Eylem boyunca Gülsuyulu işçi ve emekçiler
mücadeleye çağrıldı. Kitlenin Fatma Hanım
Meydanı’na gelmesiyle basın açıklaması okundu.
Açıklamada, “Bugün Gazi şehitlerini anmamızın, Gazi
Katliamı’nı unutmadığımızı, unutturmayacağımızı
Gazi’nin hesabını emekçiler haykırmamızın asıl anlamı sömürü düzenine karşı
açtığımız açık çağrılı savaşta kavga bayrağını yere
düşürmeyeceğimizin ilanıdır...” denildi.
soracak! Basın açıklaması sırasında çevik kuvvet ekipleri
meydana 50 metre uzaklıkta hazır beklediler. 200
kişinin katıldığı eylem sloganlarla sona erdi.
Kızıl Bayrak/Kartal
12 yıl önce devletin Gazi
Mahallesi’nde

Tuzluçayır: “Yaşasın Gazi


gerçekleştirdiği provokasyon
sonucu onlarca emekçi

direnişimiz!”
katledilmişti. Gazi
katliamının 12. yılında,
Bağımsız Devrimci Sınıf 12 Mart günü, Gazi katliamını lanetlemek ve
Platformu (BDSP) yaptığı katliama karşı direnişi selamlamak için Tuzluçayır’da
eylemle katliamı lanetledi, meşaleli bir yürüyüş gerçekleştirildi. BDSP, HÖC,
emekçileri şehitleri ESP, Alınteri, Mamaklı Devrimciler, Tüm-İGD, EHP
sahiplenmeye ve devrimci tarafından düzenlenen yürüyüş, Tuzluçayır muhtarlık
militan bir ruhla katliamların önünden başladı. Sloganlarla başlayan meşaleli
hesabını sormaya çağırdı. yürüyüşte en önde “Gazi katliamını unutmadık,
11 Mart’ta saat 13:00’te unutturmayacağız! Katil devlet hesap verecek!” şiarlı
Gazi eski karakol durağında imzasız ortak pankart taşındı.
biraraya gelen BDSP’liler, 100 kişinin katıldığı yürüyüş Tuzluçayır yol
“Gazi’nin faili sermaye ağzında basın metninin okunmasının ardından ara
devleti! Hesabını emekçiler sokaklarda devam etti. Devletin kolluk kuvvetlerinin
soracak!/BDSP” imzalı yoğun yığınak yaptığı eylem son yıllarda Gazi
pankart arkasında toplanmaya başladılar. Toplanma yerinden itibaren coşkulu ve öfkeli sloganlarıyla yıldönümlerinde bölgede yapılan en güçlü eylem oldu.
emekçileri saflara hesap sormaya çağırdılar. Kızıl bayrakları ve coşkulu sloganlarıyla yürüyüşe başlayan Eylemde her siyaset kendi dövizleri ve flamalarıyla
BDSP’liler yürüyüş ve eylem boyunca “Gazi faşizme mezar olacak!”, “Gazinin katili sermaye devleti!”, yer aldılar. Komünistler eyleme flamaları ve
“Gazinin hesabını emekçiler soracak!”, “Marks, Engels, Lenin yaşasın devrim ve sosyalizm!”, “Anaların önlükleriyle katıldılar.
öfkesi katilleri boğacak!”, “Devrim şehitleri ölümsüzür!”, “İşçiler partiye, devrime, sosyalizme!”, “Partiyi Eylem boyunca Gazi ve Ümraniye’de devlet
kazandık, partiyle kazanacağız!”, “Kurtuluş yok tek başına, ya hep beraber ya hiçbirimiz!”, tarafından katledilen 18 devrimcinin isimleri
“Halkımız/emekçiler saflara hesap sormaya!” şiarlarını haykırdılar. ‘Yaşıyor!’ haykırışlarıyla Tuzluçayır sokaklarında
Halkın alkışlı desteği altında gerçekleşen yürüyüş Gazi Cemevi önünde yapılan basın açıklaması ile sona yankılandı. Ayrıca “Yaşasın Gazi direnişimiz!”, “Katil
erdi. Cemevi önünde başta Gazi olmak üzere tüm devrim şehitleri anısına saygı duruşunda bulunuldu. devlet hesap verecek!”, “Kızıldere’yi, Maraş’ı,
Yapılan açıklamada şunlar söylendi:
“... Gazi direnişi, bugünümüzü ve geleceğimizi savunmak için, faşist düzenin saldırılarını püskürtebilmek
Çorum’u, 16 Mart’ı, Sivas’ı, Gazi’yi, 19 Aralık’ı

için nasıl mücadele edilmesi gerektiğini bizlere göstermektedir. Bundan 12 yıl önce Gazi halkı nasıl
unutmadık!”, “Kahrolsun MGK, MİT, CIA,

barikatlar arkasında ve can bedeli bu saldırılara yanıt vermiş ve militanca bir tutum almışsa, bugün de yeni
kontrgerilla!” sloganları atıldı. Eylem Tuzluçayır

saldırılara karşı alınması gereken tutum aynı militan çizgide, aynı devrimci zeminde olmalıdır. Gazi
Mahallesi’nin içerisinde sona erdi.
Mamak BDSP
katliamının hesabının sorulması, yeni saldırıların geri püskürtülebilmesi için de, gereken kendi tarihimize
yüzümüzü dönmek ve ondan öğrenmektir...”
Yürüyüş boyunca kolluk güçleri polis helikopteri ile kitleyi taciz etmeye çalıştı. Polisin tacizine karşı
Gazi’de katliam protestosu
Gazi halkı slogan ve alkışlarla eyleme destek verdi. Eyleme 100 kişi katıldı. Gazi katliamının yıldönümü olan 12 Mart’ta Gazi
Kızıl Bayrak/İstanbul Mahallesi’nde çeşitli kurumlar tarafından bir yürüyüş
Sayı:2007/10 # 16 Mart 2007 Gazi’nin hesabını emekçiler soracak! Kızıl Bayrak # 27

ve anma gerçekleştirildi.
Eylem kitlenin saat 10:00’da Eski Karakol’da
kortejler şeklinde toplanmasıyla başladı. Programda
GOP’ta 1 Mayıs hazırlıkları
ilk olarak şehit aileleri bir açıklama yaptı. Şehitlerin GOP İşçi Platformu örgütlenme kampanyasının ardından yeni programını oluşturmak için hazırlıklara
öz geçmişleri ve nasıl şehit düştükleri anlatılırken, başladı. İlk elden platform yürütmesi biraraya gelerek örgütlenme kampanyasını değerlendirdi. Platform
katliamın sorumlusunun devlet olduğu ancak, sözde bileşenleriyle yapılan değerlendirmelerin ardından yürütme toplantasında kampanya çalışmasının bir takım
yargılamalarla devletin kendini akladığı ifade edildi. eksiklikleri olmasına rağmen yine de belli bir başarıyla tamamlandığı sonucuna varıldı.
Açıklamanın ardından kitle kortejler halinde Özellikle kampanyanın finali sayılabilecek “GOP İşçileri Buluşuyor!“ etkinliğine katılan 200 kişiden
Cemevi’ne doğru yürüyüşe geçti. Cemevi önünde yarısından fazlasının işçi olması, hedeflediğimiz stratejik fabrikalardan işçileri sürece katabilmiş olmamız,
Grup Yorum kısa bir dinleti gerçekleştirdi ve etkinlik sonrası ilişkilerin farklı düzeylerde sürüyor olması ve kendilerini GOP İşçi Platformu’nun
Cemevi’nde yemek verildi. çalışmalarında ifade ediyor olmaları başarının asıl nedenleri arasında yeralıyor.
Buradaki programın ardından kitle tekrar kortejler Kampanya değerlendirmesinin ardından işçi sınıfının uluslararası birlik, mücadele ve dayanışma günü
oluşturarak anmanın yapılacağı mezarlığa yürüdü. olan 1 Mayıs’ın tarihçesi anlatıldı. 1 Mayıs’ın önemine işaret eden bir konuşma yapıldı. Yürütmenin diğer
Mezarlıkta saygı duruşunun ardından kurum bileşenlerinin de 1 Mayıs’la ilgili düşüncelerini ifade etmesinin ardından 1 Mayıs’a hazırlık tartışmaları
temsilcileri tek tek açıklamalarını yaptılar. Mezar yürütüldü. Toplantıda canlı tartışmalar yapıldı. Tartışmayı daha da güçlendirmek için 25 Mart’ta
anmasının bitmesinden sonra tekrar kortejler yürütmenin tespit ettiği başlıklar çerçevesinde genel platform toplantısı yapılması karara bağlandı.
oluşturularak cemevine doğru yürüyüşe geçildi ve İlk olarak 1 Mayıs’ın önemini anlatan bir konuşma ile 1 Mayıs’ı en güçlü şekilde nasıl örgütlemeliyiz
anma burada sona erdi. başlıklı bir sunumun gerçekleştirilmesi karara bağlandı. Ardından sırasıyla fabrikalarda, emekçi
1500 kişinin katıldığı anmada HÖC, DHP, semtlerinde, okullarda vb. 1 Mayıs hazırlık komiteleri oluşturulması, eğitim çalışmaları, ajitasyon-
Mücadele Birliği, DTP, ESP, Partizan, SDP, SODAP, propaganda çalışmaları, işçi toplantıları, panel vb. araç ve yöntemler üzerine bir fikir birliğine varıldı.
KÖZ, Alınteri, Öteki Kültür Merkezi, İşçi Mücadelesi, 25 Mart Pazar günü saat 16:00’da gerçekleştirilecek toplantıda belirlenen başlıklar tartışılarak karara
TÖP, Kaldıraç ve Halkevleri pankartlarıyla yeraldılar. bağlanacak. GOP İşçi Platformu’nun aldığı kararlar kitlesel bir basın açıklamasıyla deklare edilerek 1
Kızıl Bayrak/İstanbul Mayıs hazırlık çalışmalarına başlanacak.
Gop İşçi Platformu Yürütmesi

Bursa’da katliamlar lanetlendi!


Ekim Gençliği: “Dünyanın bütün dillerini konuşuyoruz!”
12 Mart ‘95 Gazi, 16 Mart ‘78 Beyazıt ve 16 Mart

24-25 Mart’ta buluşuyoruz!


‘88 Halepçe katliamları 12 Mart akşamı Bursa’da
yapılan bir meşaleli eylemle protesto edildi.
Setbaşı’ndan Heykel-AVP Tiyatro önüne kadar
yürüyen devrimci güçler, katliamların hesabını sormak
için emekçilere mücadele çağrısı yaptılar.
Yapılan basın açıklamasında “Halklar arasında
Bugün halkların kardeşliği şiarını yükseltmek, başlattığımız “Dünyanın bütün dillerini

düşmanlık ve boğazlaşma ortamı körüklenerek gerçek


sınıfsız ve sömürüsüz bir dünyayı savunmak, konuşuyoruz!” kampanyasını İstanbul’da 24-25

failin kontrgerilla devleti olduğu gerçeğinin üzeri


kapitalist düzene karşı, sınıfa karşı sınıf ekseninde Mart tarihlerinde gerçekleştireceğimiz iki

kapatılmak istenmiştir. Ancak Gazi’den Beyazıt’a


bir mücadele hattı örmekle anlamlı olacaktır. Bu etkinlikle sonlandıracağız. Bu etkinliklere bütün

oradan Şemdinli’ye kadar kontrgerilla devleti kanlı ve


kapsamda bir mücadeleyi örmek ise bugün artık dostlarımızı, halkların kardeşliğini savunan

kirli yüzünü sayısız kez göstermiştir” denildi.


bir tercih değil, kaçınılmaz bir zorunluluktur. herkesi davet ediyoruz.
Dünya ölçeğinde ardı ardına yaşanan emperyalist İstanbul Ekim Gençliği
BDSP, ESP, HÖC ve Partizan tarafından işgaller, emperyalistlerin çıkarları uğruna halkları 24 Mart 2007 Cumartesi (Panel)
“Ulusal sorun, halkların kardeşliği ve
örgütlenen eyleme yaklaşık 50 kişi katıldı. Eylemde birbirine kırdırma politikaları dünyayı yaşanabilir
enternasyonalizm”
“Gazi, Beyazıt, Halepçe katliamlarını unutmadık, bir yer olmaktan çoktan çıkartmıştır. Emperyalist-
hesabını soracağız!” pankartı açıldı ve sık sık kapitalist dünya düzeni bir avuç azınlığın çıkarları
“Faşizmi döktüğü kanda boğacağız!”, “Katil devlet uğruna milyonlarca işçi ve emekçinin sömürü ve Konuşmacılar: Haluk Gerger
hesap verecek!”, “Bedel ödedik, bedel ödeteceğiz!” talan koşullarına mahkum edildiği bir düzendir. Ragıp Duran
sloganları atıldı.
Kızıl Bayrak/Bursa
Ve bunun kendisi kapitalizmin tek başına tarihin Kayuş Gavrilof
çöplüğüne gömülmesi gerekliliğinin bir başka Yer : Eğitim Sen 2 No’lu Şube

Kocaeli’nde Gazi anması...


ifade ediliş biçimidir. Osmanağa Mh. Reşit
Türkiye’de de dünyada yaşanan gelişmelere Efendi Sk. No: 11/A Kat:1-2 Kadıköy
Kocaeli’nde, 12 Mart günü saat 17.30’da İnsan paralel olarak halkları birbirine kırdırma süreci
yaratılmaya çalışılmakta, işçi ve emekçi kesimler
Saat : 15.00-19.00
Hakları Parkı’nda Gazi katliamı protesto edildi. ESP, 25 Mart Pazar (Şenlik)
“Ezgilerimiz halkların kardeşliği için”
SDP, EHP ve DHP’nin çağrısını yaptığı eyleme azgın bir sömürü cenderesine sıkıştırılmaktadır.
EMEP, YÖGEH, Halkevleri ve Ekim Gençliği destek Son birkaç yıl içerisinde daha da derinleştirilen
verdi. Eylemde “MİT, CIA, kontrgerilla dağıtılsın!”, şovenist histeri dalgası ile halkların kardeşlik Katılımcılar: Vedat Sakman
“Faşizme karşı omuz omuza!”, “Yaşasın halkların bilinci bulanıklaştırılmaya çalışılmaktadır. Bayar Şahin
kardeşliği!” sloganları kitle tarafından sık sık atıldı. Sermaye iktidarı kendi açmazlarını aşmanın yolu Burhan Berken
Eyleme yaklaşık 60 kişi katıldı. olarak bir kez daha Türkiye halklarını birbirine
Ekim Gençliği/Kocaeli düşürmeyi seçmiştir. TMY, 301 vb.
Sevinç-Ferda Ereren
antidemokratik yasalar, linç girişimleri, faşist Ebral Aydın

Adana: Katliamların hesabı


saldırılar yaygınlaşmaktadır. Grup Tanura

sorulsun!
Ekim Gençliği’nin 100. sayısı vesilesiyle Grup Bozkır
yürüttüğümüz “Dünyanın bütün dillerini Kara Güneş
konuşuyoruz!” kampanyası faşist kudurganlığın, Ruhan Mavruk
12 Mart faşist askeri darbesinin ve Gazi şovenist histeri dalgasının yarattığı böylesi bir
Mahallesi’nde yaşanan katliamın yıldönümünde atmosferde işçilerin birliği, halkların kardeşliği
Toprak Kara
biraraya gelen ilerici, devrimci kurumlar basın zeminine oturmaktadır. Bugün gerek Sinevizyon: Mücadelenin Dili
açıklaması gerçekleştirdiler. coğrafyamızda gerekse dünya ölçeğinde halkların Yer : Semiramis (La Bela) Düğün
Eylem BDSP, ÇHKM, İşçi Mücadelesi, ESP, İHD, kardeşliğinin, işçilerin birliğinin sağlanması en Salonu Rumeli Cd. No:142/4 Osmanbey
Alevi Birlikleri, KESK, Adana Tabip Odası, ÖDP, temel ihtiyaçtır. Bizler Genç Komünistler olarak Saat : 12.00-18.00
Davetiyeler için:
SDP, DTP, EMEP ve Halkevleri tarafından düzenlendi. bu coğrafyada işçi sınıfının kurtuluş
12 Mart günü saat 12.45’te İnönü Parkı’nda mücadelesinin yürütücüleri olarak tam da bu
toplanan bileşenler “Bir daha yaşanmasın diye nedenle “Dünyanın bütün dillerini konuşuyoruz!”
Taksim Mephisto kitapevi
Sivas, Maraş, Çorum, Gazi’yi unutturmadık, diyoruz. Bu coğrafyanın sınıfsız, sömürüsüz, eşit Taksim Pentimento (Halep Pasajı)
unutturmayacağız!” yazılı pankart açtılar. Basın ve özgür bir dünya özlemi duyan bütün güzel Taksim Le Jardin Kafe
açıklamasını İHD Adana Şube Sekreteri okudu. Eylem insanlarını dünyanın bütün dillerini konuşmaya Kadıköy Khalkedon Kitap Kafe (Caferağa)
sloganlarla sona erdi.
Kızıl Bayrak/Adana
davet ediyoruz. İrtibat için: 0 555 684 64 25
Ekim Gençliği’nin 100. sayısı kapsamında
28 # Kızıl Bayrak Gençlik gelecek, gelecek sosyalizm! Sayı:2007/10 # 16 Mart 2007

ODTÜ: Baskılar bizi yıldıramaz!


Geçen yıl Doğu Perinçek’in ODTÜ’ye gelmesinin ardından
çıkan olaylarda 5 öğrenci birer yıl uzaklaştırma cezası almıştı. Bu
cezalara karşı mücadele çok yönlü olarak örgütleniyor.
14 Mart günü, bir süredir “Kim o?” “Kapıda biri var” vb.
sorularla duyurusu yapılan eylem gerçekleştirildi. Bu eylemde
“kapıdaki biziz, uzaklaştırılan öğrencileriz!” denilerek kapıya bir
çadır açıldı. Çadırın başında okuldan uzaklaştırma cezası alan
arkadaşlarımız bekledi. Bunun dışında bilim ağacına konuyla
ilgili büyük bir pankart ve “Ortadoğu Teknik Üniversitesi”
üzerine de “Atmak yetmez, asın bizi!” şiarlı bir döviz asıldı.
Sabahın erken saatlerinden başlayan bu eylem büyük bir ilgi
çekti.
Eylem başladıktan kısa bir süre sonra jandarma gelip tehditler
savurdu. Bu tehditleri muhatap almayarak eylemimizi sürdürdük.
Öğlen saatlerinde öğrencilerin yürüyüşü ile çadır eylemine
anlamlı bir destek verildi.Yaklaşık 100 kişilik kitle okulun
kapısından çıkarak yolu kapadı ve burada basın açıklaması
gerçekleştirdi. Çekilen halayların ve konuşmaların ardından
çadırdaki arkadaşlarımız eylemlerini sürdürürken, kitle okula geri
döndü.
Saat 14.00 civarında çadırımızı yavaş yavaş toplayarak
eylemimizi sona erdirmeye karar verdik. Bu sırada sivil polisler
gelerek pankartımızı kapatıp ayrılmamızı söylediler. Bu tehdit
üzerine akşama kadar burada olacağımızı ifade ettik. Bir süre
sonra jandarma robokopları kapıya geldiler. Bu sırada gelen
rektörlük temsilcileri ile yaptığımız konuşmada; mevcut durumda
(3 öğrenciye karşı 100 robokop) eylemi bitirmemiz kesinlikle
mümkün değildir; bu tablo üniversite adına utanç vericidir ve
sorumlusu rektörlüktür; rektörlük bu savaş gücünü buradan
Gözaltı terörüne karşı kitlesel tepki
çekmelidir, dedik. ODTÜ’de soruşturma ve okuldan uzaklaştırma saldırısına karşı okul içinde çadır kuran ve
Rektörlüğün verdiği karar onursuzlaşmanın ifadesi oldu. kapıya yürüyen öğrencilere saldıran ve 16 öğrenciyi gözaltına alan jandarma terörü
Rektörlük temsilcileri ortadan kaybolurken jandarma robokopları gerçekleştirilen bir eylemle protesto edildi. Gözaltına alınan öğrencilerin serbest bırakılması,
öğrencilerin üzerine yürümeye başladılar. Bu arada sayımız 16’yı cezaların geri çekilmesi, tüm üniversitelerdeki soruşturma terörüne son verilmesi talebiyle
buldu. Jandarmanın karşısında kolkola giren öğrenciler olarak Yüksel Caddesi’nde 14 Mart günü saat 19.00’da bir basın açıklaması gerçekleştirildi. Basın
bilim ağacının etrafında bekleyip sloganlarımızı haykırmaya açıklamasına yaklaşık 250 kişi katıldı.
başladık. Süren arbedede jandarma bizi gözaltı aldı. ODTÜ’lü ve diğer üniversitelerden öğrencilerin katıldığı eylemde sık sık soruşturma karşıtı
Haklılığımızdan aldığımız güç ve irade gözaltı süresi sloganlar atıldı. Birlik ve dayanışmanın ön plana çıktığı basın açıklaması, “Soruşturmalar,
boyunca sergilendi. Gözaltı aracında söylenen marşlar ve atılan gözaltılar baskılar bizi yıldıramaz!”, “Üniversiteler bizimdir, bizimle özgürleşecek!” denilerek
sloganlar bu iradenin ifadesiydi. bitirildi. Ardından bir grup öğrenci gözaltındaki arkadaşlarını almak için adliyeye gitti.
Gün boyunca binlerce ODTÜ öğrencisine sesini duyuran, Adliye’de hep bir ağızdan, “Baskılar bizi yıldıramaz!”, “Gözaltılar serbest bırakılsın!”, “İçeride
dışarıda hücreleri parçala!” sloganları atıldı. Gözaltıların serbest bırakılması ile eylem bitirildi.
Ankara Ekim Gençliği
güçlü bir etki yaratan ve saldırıya uğrayan eylemimizin temel

ÇÜ’de faşizme ve şovenizme öfke!


şiarı şu oldu: “Baskılar bizi yıldıramaz!”
Ankara Ekim Gençliği

kardeşliği!”, “İmralı’ya bağımsız doktor heyeti!”


Çukurova Üniversitesi’nde 14 Mart günü
sloganları atıldı. Eyleme yaklaşık 120 kişi katıldı.
Halepçe ve Beyazıt katliamlarını kınamak için bir
Eylem bitirildikten sonra R2 dersliklerinde
eylem gerçekleştirildi. R1’de “Beyazıt ve
eyleme katılan arkadaşlara birkaç öğrencinin laf
Halepçe katliamlarını unutmadık,
atması üzerine ufak çapta bir arbede yaşandı.
unutturmayacağız!/ÇÜ Öğrencileri” yazılı
Arbede anında çok sayıda sivil ve çevik kuvvet
pankartın arkasında biraraya gelen kitle, R1
polisinin bulunması üzerine devrimci-demokrat
derslikleri binasının içerisinden sloganlarla
öğrenciler de olaya müdahale etti ve bu müdahale
geçerek Fen-Edebiyatın önüne doğru yürüyüşe
üzerine polislerle öğrenciler arasında bir arbede
geçti ve Fen-Edebiyatın önünde bir süre durduktan
yaşandı. Polisin müdahalesi kitle tarafından alkış
sonra Amfi Kantini’ne doğru yürüyüşe devam
ve sloganlarla protesto edilerek, polisin okulun
edildi. Amfi Kantini’nin içerisinde kitle
dışına çıkarılması talep edildi. Kitlenin “Polis
toplandıktan sonra Halepçe ve Beyazıt
defol üniversiteler bizimdir!”, “YÖK kalkacak,
katliamlarında ölenler adına bir dakikalık saygı
polis gidecek üniversiteler bizimle özgürleşecek!”,
duruşu yapıldı. Saygı duruşunun ardından
“Faşizme karşı omuz omuza!”, “Baskılar bizi
Kürdistan marşı ve Beyazıt marşı okundu. Marşlar
yıldıramaz!” sloganları atması ile polis R2
okunduktan sonra tekrar sloganlarla R1 önüne
binasını terketti. R1 önünde tekrar biraraya gelen
doğru yürüyüşe geçildi ve R1 önünde basın metni
kitle kısa bir süre sonra dağıldı.
Çukurova Üniversitesi
okundu. Basın metninin ardından eylem bitirildi.
Ekim Gençliği
Eylemde “Faşizme karşı omuz omuza!”, “Faşizmi
döktüğü kanda boğacağız!”, “Yaşasın hakların
Sayı:2007/10 # 16 Mart 2007 Yurtsever gençlik hareketi üzerine... Kızıl Bayrak # 29

Devrimci yurtsever gençlik, durumu,


görev ve sorumlulukları/II
c) Gerilla ve serhıldanlar sürecinde
gençlik
götürülüyordu. Bu da en yumuşak yorumla devrimci akademik mücadele sürecinde geri kalmıştır. Bu
dalganın ortaya çıkardığı olanakların zamanla konuda yapılan haklı eleştiriler ise “Biz kendimizi
tüketilmesini, çürümesini ve özel savaşın yeni gerillaya hazırlıyoruz, bu tür eylemlerde yıpratmak
tamamlamıştık: “Kısacası 12 Eylül, başta gençlik
Bu çalışmamızın ilk bölümünü şu paragrafla
yönelimleri altında ezilmesini birlikte getirdi. Burada istemiyoruz, daha zorlu görevlere hazırlanıyoruz”
olmak üzere toplum üzerinde bir depolitizasyon bu konunun ayrıntılarına girmek olanaksızdır. Ancak biçiminde devrimci düşünce ve görev anlayışı ile
programını uyguladı, herşeyi buna göre şu kadarını belirtmekle yetinelim: ‘90’lı yılların bağdaşmayan bir gerekçe ile savuşturulmuştur. Bu
kurumlaştırdı. Kabul etmeliyiz ki bu konuda belli bir başında ortaya çıkan devrimci dalga ve sonuçları savunulan, aslında eylemsizliktir, keskin bir
başarı da kazandı. Ancak bu programını belli bir stratejik bakışla değerlendirilebilseydi radikalizm altında pasifizmin savunulmasıdır. Oysa
Kürdistan’da tümden ve uzun vadeli olarak Kürdistan’daki gelişmeler daha farklı olur, genel bir gençlik politikası olsa, bu politikanın
başaramadı, bunun da temel nedenleri var.” 12 Eylül kazanımlar daha kalıcı bir düzey kazanabilirdi. birçok aşaması, boyutu saptansa, bu bağlamda
faşizmine en ciddi darbe Kürdistan’dan geldi. 15 Ancak ne yazık tüm iktidar iplerini elinde toplayan öğrenci gençliğin demokratik-akademik görev ve
Ağustos 1984 tarihinde başlayan gerilla savaşı, salt Öcalan, kendi iktidarından başka bir şeyin sorumlulukları da belirlenir ve atıl kalan gençliğin
Kürdistan tarihi açısından değil, aynı zamanda TC kurumlaşmasına izin vermedi. Kendi iktidarı ise devrimci enerjisi yerinde ve zamanında işletilmiş
tarihi açısından önemli bir sürecin startı düzenle, sistemle bir an önce uzlaşmanın yollarını olunurdu. Ama bunlar yapılmadı, demokratik-
niteliğindedir. 15 Ağustos atılımının başlattığı süreç arıyordu, ama bunu da başaramayacaktı, bu da ayrı akademik mücadele ve bunun genel mücadeleye
Kürdistan toplumunun her kesiminde olduğu gibi, ele alınması gereken bir konudur. katkısı, katılan gençliğin gelişiminde oynayacağı
gençlik üzerinde de sarsıcı etkilerde bulundu. Bu dönemde genel bir stratejinin yokluğu, olumlu rol göz ardı edildi. Yine eğer bu doğru bir
Özellikle okuyan gençlik üzerinde, hem de 12 “metropol Kürtleri” politikasının, Türkiye devrimci politikaya bağlanmış olsaydı, Türkiye devrimci
Eylül’ün depolitizasyon programından en çok hareketiyle ilişkiler sorununun çözümünü, hareketleriyle Kürdistan devrim mücadelesi arasında
etkilenen, yabancılaşma ve dejenerasyon metropollerdeki gençlik politikasının belirsizliğini, olumlu ilişkilerin gelişmesi eylemli olarak
programlarına en çok maruz kalan ve bu hatta yokluğunu da koşulluyordu. Kürdistan’daki gerçekleşmiş olacaktı. Ama bunlar yapılmadı ve olası
politikalardan belli ölçülerde etkilenen öğrenci gençlik, gerillaya katılım, serhıldanlarda etkin rol olumlu sonuçlar ortaya çıkmadı. Sonuçta yurtsever
gençlik... Bu, anlaşılırdır ve nedensiz değildir. alma, köy alanlarında milislik gibi çalışmalar gençliğin ataleti, eylemsizliği militan bir gençlik
Gençlik konumu ve taşıdığı özellikler nedeniyle yapıyordu. Bunun dışında öğrenci gençliğin özgün hareketinin gelişmesini ve büyümesini önledi…
her türlü gelişmeye en açık, dinamik, aynı zamanda demokratik-akademik sorunlarına ilişkin, emekçi Kuşkusuz bugün için bu geçmiş hatalardan,
ulusal ve toplumsal sorunları çok daha yoğun ve gençliğin toplumsal sorunlarına, köylü gençliğin olumsuzluklardan dersler çıkarmak, günümüzü ve
etkin yaşayan, yaşadıklarına da en hızlı tepki veren sorunlarına, işsiz gençliğin çalışma, eğitim gibi günümüzün görevlerini bu dersler ışığında kavramak
özgün bir toplumsal kategoridir. Gerilladan en çok ve günlük somut sorunlarına ilişkin somut bir anlayış ve önemlidir. Bu kısa değerlendirmenin esas amacı da
hızlı bir biçimde gençlik etkilenmiştir. Öğrenci çözüm politikası yoktu. Genel yurtseverlik, ulusal zaten budur!
gençliğin, köylü gençliğin durumu böyledir. İlk kurtuluş görev ve sorumlulukları, gerillaya katılım, Kendi devrimci dinamizmine dayalı, etkin ve
birkaç yılda ilgi ve katılım düzeyi sınırlıdır. Ama lojistik destek gibi istemler genel olarak sürükleyici örgütlülüğü süreklilik kazanmış bir devrimci
öyle de olsa gerilla gençlik için bir umut, okuyan etkenler olmuştur. Gençliğin kendi somut ihtiyaçları yurtsever gençlik hareketinin ortaya çıkmaması,
gençlik için romantik boyutları olan heyecanlandırıcı ve bunların çözümünü devrimci mücadeleye adına gençlik hareketi denilen oluşumun ise daha çok
bir rüya gibidir… 1990’ların başında yaşanan bağlayan bir politik yaklaşım olmayınca mücadeleyi gerilla için lojistik destekçi konumunda kalması,
kitleselleşme ve serhıldanlar süreci, tüm sahiplenme bilinci de genel olarak soyut kalmakta ve vurguladığımız politikasızlıktan, politikasızlık da
Kürdistan’da bir sel gibidir… Bilinçli tercih ve bunun altı çok kolay oyulabilmekteydi. Aslında Öcalan iktidar siteminin kendi mantığından
katılımdan çok kabaran bu dalganın sürükleyiciliği günlük yaşam sorunları ve ihtiyaçlarına, bunların kaynaklanmaktadır. Oysa çok güçlü ve etkin
daha önde ve belirleyici rol oynamaktadır. Toplumun somut mücadelesine ilgisizlik, PKK’de genel bir zaaf olabilecek bir gençlik potansiyeli vardır. Bunun uzun
diğer kesimleri için olduğu kadar gençlik için bu ve ciddi bir biçimde ele alınmayan bir nokta vadeli değerlendirilmesi, planlanması ihtiyaç duyulan
daha bir böyledir. ‘90’lı yıllardaki katılımın nicel olmuştur. Bu da ulusal kurtuluş mücadelesinin kadroların ortaya çıkmasını koşullardı. Ama gençliğe
boyutlarına rağmen nitelik ve düzey geriliğinin toplumsal programını ve temellerini zayıflatan bir günübirlik yaklaşım, plansız ve örgütsüz harekete
belirginliği bu katılım biçimiyle bağlantılıdır. Daha unsur olmuştur. geçirilişi her açıdan önemli boşlukların ortaya
önceki yıllarda katılım daha bilinçli, belli bir Anılan bu dönemde gençliğin ilgisi kitlesel çıkmasını sağlamıştır. Kurumlaşma, kadro sorununun
düşünsel ve psikolojik hazırlığa dayalı ve bundan düzeydedir. Yurtseverlik hemen hemen bütün Kürt çözümü, demokratik mücadele, Türkiye emekçileri
dolayı daha nitelikliydi… gençliğini etkileyen en önemli motiflerden biridir. ve devrimci hareketleriyle sağlıklı ilişkilerin
Serhıldanlar süreci, yeni bir dönemdi, bu yeni Bu, kendisini gerillaya katılımda somut olarak kurulması ve geliştirilmesi gibi temel başlıkların
olma durumu hemen çözüm bekleyen sorunlar da göstermektedir. Aynı zamanda serhıldanlar ve toplu ve doğru kavranışı ve bu kavrayışa dayanan
getirmişti. En başta gelen sorun, stratejik vizyon gerillanın lojistik ihtiyaçlarını karşılama konularında doğru bir strateji, gençlik hareketinin yerli yerine
sorunuydu. Bu dönemin stratejisi ne olmalıydı, bu somut olarak göstermektedir. Bu kitlesel gençlik oturmasını ve gelişimini getirirdi. Ama baştaki,
dönemin kurumlaşması, kadroları, eylem çizgisi, hareketi kendisini belli örgütsel formlarla da ifade “sistemdeki” eğrilik zincirleme her alana sirayet
ittifaklar sorunu ne olmalı ve nasıl çözülmeliydi? etmiştir. Ama öyle de olsa bu, yukarda etmiştir.
Türkiye emekçileri ile ilişki sorunu nasıl ele vurguladığımız genel politikasızlığı aşmak anlamına Kısacası devrimci yurtsever gençlik bugün doğru
alınmalıydı, metropollerdeki Kürdistanlı emekçilerin, gelmiyor. Okuyan gençliğin sorunları nedir, köylü bir siyaset çizgisine sahip olmak istiyorsa, öncelikle
gençliğin eylemsel duruşu, görev ve sorumlulukları gençliğin durumu ve sorunları nelerdir, savaşın bu dönemi ve bu dönemin politikasızlığını, bunların
ne olmalıydı, bunlar nasıl bir stratejik planlamaya getirdiği ek sorunlar, yükler nelerdir? İşsiz gençliğin neden ve sonuçlarını çok iyi kavramak zorundadır.
tabi tutulmalıydı? Bunlara benzer soruları uzatmak durumu ve nedenleri, çözüm perspektifleri gibi Bir de İmralı süreciyle birlikte yurtsever gençliğin
mümkün, ama bunlar yeterlidir. Dönemin doğru konular tartışmanın, hatta düşünmenin bile dışında başına getirilenleri bütün yönleriyle kavramak
kavranışı ve sonraki aşamalarla bağlantılarının doğru tutulmuştur. gerekiyor. Bunu da bir sonraki bölümde ele almaya
kurulması, stratejik bir kavrayışı, stratejik bir Bu dönemde üniversitelerde okuyan gençlik de çalışacağız. Sonra sıra bugünkü devrimci yurtsever
planlamayı ve örgütlenmeyi gerektiriyordu. Ancak ne genel olarak politikadan yoksundur. Gerillaya katılım gençliğin durumuna, görev ve sorumluluklarına

(Devam edecek…)
yazık ortada stratejik bir yaklaşım, stratejik bir gerekçesi bir dizi zaafı ve olumsuzluğu örten bir şal gelecek…
vizyon ve stratejik bir planlama yoktu, hatta bunun işlevini görmüştür. Oysa YÖK’e karşı Türkiye

SOSYALİST-ŞOREŞGER
işaretleri bile yoktu… Herşey günü birlik Öcalan’ın devrimci hareketinin ve bağlı gençliğin hatırı sayılır 6 Şubat 2007

(Kürdistan Devrimci Sosyalistleri)


verdiği talimatlar, yaptığı çözümlemeler ile bir mücadelesi vardır. Sayıca daha fazla ve etkin
olmalarına rağmen yurtsever gençlik bu demokratik-
30 # Kızıl Bayrak Bültenlerden... Sayı:2007/10 # 16 Mart 2007

Haklarımızı bilelim, kullanalım!

Haklarımızın gaspedilmesine
izin vermeyelim!
İnsan, yaşam, düşünce, çalışma, örgütlenme, fırsat bilen patronlar hakkımız olanı elimizden Bir işçi patron karşısında hiçbir şeydir. İsterse tüm
eğitim, sağlık gibi pek çok kavram “hak” ile alabilmektedirler. Bu basit biçimde bilgisizlikten haklarımız kağıt üstünde tanınmış olsun. Burada
birleştiğinde anlamını buluyor. Bugün bizim için değil, bilinçli bir sınıf olamamaktan, bireysel aslolan bir sınıf olarak fiilen harekete geçmek,
belki çok sıradan ve doğal gelen pek çok hak, süreç davranmaktan kaynaklanmaktadır. saldırıları birlikte göğüslemektir. Bu da yetmez, hak
içerisinde büyük mücadeleler sonucu kazanılmıştır. Bir hakkın kağıt üstünde-yasalarda tanınmış ve özgürlüklerimizi daha da geliştirmek için siyasal
Kimi haklar dişle tırnakla sökülerek, uğruna bedeller olması yetmez, öğrenmek, kullanmak ve sahip bir mücadele yürütmek gerekir.
ödenerek elde edilmiştir. Örneğin 8 saatlik işgünü, çıkmak gerekir. Kullanılmayan hak, hak değildir. “Ağlamayan bebeğe mama verilmez” atasözü
sendikal örgütlenme, oy hakkı gibi pek çok hakkı Örneğin yasalarda, Anayasa’da sendikalaşma hak ve hakkına sahip çıkmayı ifade eder. Bugün bu hakları
bize ne patronlar bahşetmiştir ne de gökten zembille özgürlüğü tüm kısıtlamalara rağmen mevcuttur. Ama bilmiyor oluşumuz tümüyle bizim suçumuz. Bilsek,
inmiştir. Bu yüzden biz işçiler kazanılmış sınıf mücadelesinin bir aracı olan sendikalaşma, işçi istesek ve söke söke alıncaya kadar mücadele etsek,
haklarımızı kullanmayı, korumayı ve geliştirmeyi sınıfının önemli bir kesimi için ulaşılmaz noktadadır. patronlara kolayca boyun eğdiririz. Değilse biz ne
bilmek durumundayız. Çünkü insan, haklarıyla, Çünkü işçiler henüz sendikal örgütlenme hakkına verilirse ona boyun eğer hale geliriz. Burada önemli
yaşam olanaklarıyla insandır. Ne acıdır ki biz işçiler bile sahip çıkmamakta, sendikalaşma girişimleri olan kendi özgücümüze güvenmektir. Karşılarına tek
çoğunlukla haklarımızın ne olduğunu, nasıl patronlar tarafından binbir yolla engellenmektedir. bir işçi olarak çıksak bile, bir sınıfın tutumu
geliştireceğimizi bilmiyoruz. Bundan en çok Yani bir hakkı kullanmak için bile mücadele etmek almalıyız. Meşru olduğumuzu önce kendimiz bilelim
faydalananlar da patronlar oluyor. şarttır. ki onlar da karşımızda afallasınlar ve korksunlar.
Hepimiz farklı işyerlerinde çalışıyor olsak da Örnekleri çoğaltmak mümkün. Örneğin bir işçi Çalıştığım fabrikada yaşadığım bir deneyimi
sorunlarımız aynı. Bizimle aynı koşulları paylaşan işten atıldığında nasıl davranması gerektiğini aktararak yazımı bitirmek istiyorum.
milyonlarca işçi, işsiz var. Yasalarda varolduğu bilmezse, “kaderimizdir” deyip durumu kabullenirse, İşlerin azalmasından dolayı toplu işten atmalar
kadarıyla bile haklarımızı bilmediğimiz için bunu varolan haklarını da patronuna armağan etmiş olur. başladı. Elbette işten atılmak bizim kabahatimiz
değil. Çıkarılanlardan altı ayını dolduranlar yoktu.

Asgari ücretten sonra Ocak zamları da belirlendi...


Patron, mevcut yasayı çiğneyerek 15 gün öncesinden
işten çıkaracağını işçilere bildirmemişti. Bunun
üzerine birçok işçi arkadaşa 15 günlük ihbarı
alabileceğimizi, bunun yasal hakkımız olduğunu
Yine hüsran yine sefalet! söyledim. Çıkış kağıdına ihbar parası verilmezse
imza atmamalarını anlattım. Bu yasal hakkımızı
kullanalım dedim. Hepsi “tamam” dedi.
Biz işçi ve emekçilerin yaşamında önemli bir yer işgal eden asgari ücret, 2007 yılı için 403 YTL olarak İçeriye tek tek alınıyorduk. Giren arkadaşlar
belirlendi. Bundan önceki yıllarda olduğu gibi bu yıl da asgari ücret konusunda yine patronların dediği oldu kararının arkasında durmadılar. Bazıları itiraz etmiş,
ve bizlerin payına da her zamanki gibi sefalet ve yoksulluk düştü. Ama sadece biz asgari ücretlilerin payına ancak tok bir duruş sergilememiş, imzasını atmıştı.
mı? En son benle hesaplaştılar. Ben, suç işlediklerini, 15
Asgari ücret belirlenmesinin ardından, yüzbinlerce işçinin gözü-kulağı çalıştıkları fabrikalarda verilecek günlük ihbarımı istediğimi, aksi halde yasal
olan yeni yıl zamlarına çevrilmişti. Ama asgari ücrete verilen zamma bakarak aslında, Ocak ayından itibaren haklarımı kullanacağımı söyledim. İtirazlarına,
geçerli olacak zamlarının da farklı sonuçlanmayacağı daha baştan belliydi. Nitekim öyle oldu. Pek çok meşruluğuma ve özgücüme güvenerek hakkım olanı
fabrikada Ocak zammı bir kez daha beklentilerin çok çok altında gerçekleşti. alana kadar buradan gitmeyeceğimi söyleyerek
Nitekim pek çok fabrikada ya zam yapılmamış ya da asgari ücret zam oranın altında bir ücret zammı cevap verdim. Önce “sen de her şeyi biliyorsun”
yapılmıştır. Çünkü, bu ülkede patronlar asgari ücretin altında zam yapmayı bir gelenek haline getirmişlerdir. diye takılıp beni ikna etmeye çalıştılar. Ben ise
Patronlar yine “bakın asgari ücretle aynı oranda zam yapıyoruz” diyerek makul gösterme pişkinliği sınıfıma yakışır olanı yaparak sınıfsal bir tutum
gösteriyorlar. Düşük zamları yeni hak gaspları izliyor. Patronlar fırsat bu fırsat deyip tepemize daha fazla sergiledim. Kaybedecek bir şeyim yoktu. Asıl suç
biniyorlar. işleyen onlardı. Kararlılığım karşısında başlarına iş
Daha önce yılda iki kez zam alıyorken, bugün yalnızca yılda bir kez belirlenen komik zamlarla açacağımdan korkmuş olmalılar ki 400 YTL’yi
ücretlerimiz, adeta ateşe tutulan yağ gibi hemencecik erimektedir. Ücretlere yapılan zamlarla temel tüketim geçen ihbar parasını verdiler. Tüm haklarımı
mallarına yapılan zamlar arasındaki makas açıldığında ise sefil patronlar koro halinde “ne yapalım, aldıktan sonra çıkış kağıdını imzaladım. Ama elbette
enflasyon tahminlerimizin de üstünde çıktı” diyerek bu soygunun kabahatini üstlerinden atmaya çalışıyorlar. içim buruktu. Keşke bu tutumu diğer arkadaşlarla
Geçen yıllarda pek çok fabrikada yılda dört kez ikramiye verilirken, şimdi ya hiç verilmemekte ya da ortaklaşabilseydik ve hep beraber haklarımızı
ikramiye sayısı yılda 1-2’ye düşürülmüştür. Gözboyamak için yapılan erzak yardımı da artık tarihe karışmak alabilmiş olsaydık. Bir taraftan da onlara kızgındım
üzeredir. çünkü kendi çıkarlarını bile savunmaktan geri
Ama bu kadar da değil. Patronların aç gözlülüğü sınır tanımıyor. Yeni yılla birlikte pek çok fabrikada durdular. Ve kaybettiler. Dediğim gibi, maddi
işçilere çıkış verilip, tüm hakları tırpanlandıktan sonra yeniden işe alınıyormuş gibi gösteriliyor. Kadrolu işçi kazançtan öte manevi kazanç daha önemliydi.
taşeron işçisi yapılıyor, sendikalı işçi sendikasızlaştırılıyor. Birçok işçi ise işten çıkarılıyor. Bu arada kılıfına Birlikte direnip yine kaybetseydik içim buruk
uydurabilirlerse birikmiş haklarımıza da el koyuyorlar. Yüzlerce işçiyi çalıştıran ve milyonlarca dolar kar kalmazdı. Çünkü o zaman daha değerli olan bir şeyi,
elde eden, bu kârlarıyla kendilerine yeni yeni fabrikalar açan Makel, Colins, Yılmaz Redüktör, Samet Kalıp, sınıf dayanışmasını ve ortak mücadele etme
Gezer Terlik, Öztiryakiler gibi birçok fabrikanın patronları tüm bu saldırıları “işler kötü”, “sipariş deneyimini kazanmış olacaktık. Patronlar,
alamıyoruz” diyerek yutturmaya çalışıyorlar. Yani onlar her zamanki gibi çıkarları ne gerektiriyorsa onu karşılarında titrek, korkak, hakkını istemekten aciz
yapıyor ve yine bildiklerini okuyorlar. işçiler yerine sınıfsal bir güç görmüş olurdu. Bu da
Peki ya biz işçiler? Küfrederek, içimizden konuşarak ya da “bir dahaki sefere” diyerek daha ne kadar hem ona hem bize yeterdi.
kendimizi kandırabiliriz? “Benim ücretim ötekisinden üç-beş kuruş daha fazla” diyerek kendimizi daha ne Kölece çalışıp sefalet içinde yaşamaya mahkum
kadar avutabiliriz? “Buna da şükür” deyip boyun eğmeyi bir alışkanlık haline getirenlere ise hiçbir sözümüz edilen biz işçilerin kaybedeceği bir şey yok. Oysa
yok. Sözümüz, sefaletimizle birlikte derinleşen bu utanca artık daha fazla katlanmak istemeyen sınıf korkularımızdan, bireysel kaygılarımızdan sıyrılıp
kardeşlerimizedir. Suskunluğumuzu, sessiz ve tepkisiz kalmamızı fırsat bilen asalak patronları daha fazla haklarımız için mücadele ettiğimizde

(Esenyurt-Kıraç İşçi Bülteni’nin Mart ’07 tarihli


kazanamayacağımız bir hak yok.
(Esenyurt-Kıraç İşçi Bülteni’nin Mart ’07 tarihli
sevindirmeyelim.

son sayısından alınmıştır...) son sayısından alınmıştır...)


Mücadele Erol Zavar yalnız değildir!
Odak Dergisi Eski yaşamının artık tehlikede olduğunu
Postası Yazıişleri Müdürü Erol
Zavar’ın mesane kanseri
belirterek bir an önce serbest
bırakılması, gerekli müdahalelerin
olması ve sağlık yapılması gerektiğini söyledi. Ayrıca
koşullarının kötü olmasına Özge Kelekçi, Gökçe Otlu, Mesut
rağmen tedavisinin Deniz, Kemal Ertürk, Yaşar İnce
engellenmesini protesto gibi hasta tutsakların da serbest
etmek için ve tüm hasta bırakılması gerektiği vurgulandı.
tutsakların serbest Eylem “Erol Zavar yalnız
bırakılması talebiyle, değildir!”, “Hasta tutsaklar serbest
Tutuklu ve Hükümlü Yakınları Birliği (TUYAB) bırakılsın!”, “Devrimci irade teslim alınamaz!”
14 Mart günü Galatasaray Postanesi önünde bir sloganları ile son buldu.
basın açıklaması yaptı. 12 kez ameliyat olan Erol Zavar’ın bugün
TUYAB adına basın açıklamasını okuyan tekrar hastaneye kaldırıldığı, sağlık durumunun
Meltem Kuruhan, Erol Zavar’ın sağlık kötü olduğu öğrenildi.
durumunun giderek kötüye gittiğini ve Kızıl Bayrak/İstanbul

Eğitim-Sen’den Hizmetli ve Memur Çalıştayı


Eğitim-Sen, hizmetli, memur ve üniversitede öncelikle bu alanda (hizmetli, memur,
çalışan idari personelin sorunlarını tartışmak, üniversitede idari personel) çalışan ve bu
çözüm yolları üretmek amacıyla 24-25 Mart çalışmaların içinde yer alan üyelerin katılacağı
tarihleri arasında “Hizmetli ve Memur Çalıştayı” duyuruldu.
gerçekleştiriyor. 24 Mart tarihinde Eğitim-Sen Çalıştay’da memur ve hizmetlilerin yasal
Genel Merkezi’nde başlayacak olan Çalıştaya konumları, görevde yükselmeleri, karşılaşılan
175 sendika üyesinin katılması planlanıyor. sorunlar, soruşturmalar sırasında kullanılabilecek
Çalıştay için şubelerde üye toplantıları haklar, sendikadan hukuksal yardım almanın
yapılacağı, hizmetlilerin ve memurların sorunları yolları vb. ele alınacak.
ile bu sorunların çözümüne ilişkin tartışmalar Çalıştay 24 Mart 2007 tarihinde saat 10.00 da
yürütüleceği açıklandı. Ayrıca tüm bu Eğitim-Sen Genel Merkezi’nde
tartışmaların bir rapor haline getirileceği ifade gerçekleştirilecek.
edildi. Çalıştay’a katılım için her şubeden

Başıbüyük halkı imar istiyor


Maltepe’ye bağlı Başıbüyük Mahallesi Doğayı ve Çevreyi Koruma-Yaşatma Derneği 11 Mart günü
düzenlediği bir toplantıyla bugüne kadar Kentsel Dönüşüm Projesi’ne karşı yaptıkları çalışmaları anlatarak,
mahallelinin tapu ve imar hakkının verilmesini istedi.
Başıbüyük Mahallesi Futbol Sahası’nda gerçekleştirilen toplantıya katılan 1000’e yakın emekçi kentsel
ÇAZ-DER’de Alevilik paneli dönüşüm projesine izin vermeyeceklerini söyledi. Derneğin yöneticilerinden Beyler Baylan, Maltepe
ÇAZ-DER Samandıra Şubesi 10 Mart günü Belediye Başkanı Fikri Köse’nin Başıbüyük halkını mağdur etmeyecekleri yönünde demeç verdiğini
“Anadolu Aleviliğinin dünü-bugünü” başlıklı bir panel söyleyerek “Bizler buna inanmıyoruz. 40-50 yıldır burada yaşıyoruz ve başka bir yerde ev kuracak gücümüz
gerçekleştirdi. Panele konuşmacı olarak araştırmacı- yok. Bizler tapularımızı ve imarımızı istiyoruz. Kentsel Dönüşüm bugüne kadar insanları nasıl mağdur ettiği
yazar Esat Korkmaz ve PSAKD Sultanbeyli Şube ortadadır” dedi.
Başkanı Sadegül Çavuş katıldı. Dernek Başkanı Adem Kaya ise, derneğin Kentsel Dönüşüm’e karşı yapmış olduğu faaliyetleri anlatarak,
Açılış konuşmasında dernek yöneticilerine, gençlik Maltepe Belediyesi’ni eleştirdi. “Belediye Başkanı’ndan istediğimiz, halkı toplayarak yazılı, görsel basın
komisyonu çalışanlarına ve katılımcılara teşekkür edildi. önünde bizlere yazılı taahhüt vermesidir. Belediye, içimizden bazı vatandaşları 10’ar, 20’şer kişilik gruplar
İlk olarak söz alan Sadegül Çavuş 8 Mart Dünya halinde belediyeye çağırarak halkın bütünlüğünü bozmaya çalışmaktadır.” dedi. Kentsel dönüşüm projelerine
Emekçi Kadınlar Günü ile ilgili düşüncelerini belirtti. karşı yürütmeyi durdurma, imar uygulama planına itiraz davası ve belediye ile TOKİ arasındaki protokole
Kadın-erkek eşitsizliğinin halen devam ettiğini, iptal davası açtıklarını belirterek şöyle konuştu: “Başıbüyük Mahallesi’nde mevcut olan parkımızı imara
Aleviler’in evlerinde bile bu eşitsizliğin sürdüğünü açarak boş araziye binalar yapılmasını istemiyoruz... 2004 yerel seçimlerinde bu halka vermiş olduğunuz
vurguladı. namus sözünüzü tutun. Tapularımızı verin. Halkın arasına nifak tohumları ekmeyin.”
Esat Korkmaz ise konuşmasına Alevilik ve Belediye Başkanı’nın makamına çağırarak konuştuğu kişiler belediye başkanının kendilerini kandırmak
Bektaşiliği’nin oluşum sürecini anlatarak başladı. Tarih istediğini söyleyerek tapularını istediklerini ifade ettiler. Halk toplantısı sırasında “Kentsel dönüşüm değil,
boyunca bölgede zulümden kaçan ezilenlerin Anadolu’da rantsal bölüşüm!”, “Çapulcu değiliz, gerçek hak sahibiyiz!”, “İşgalci değil, 768 hanelik köyüz!” yazılı
birleşerek alevi-bektaşiliği oluşturduğunu anlattı. dövizler taşındı.
Emperyalizmin halkların dününü yok etmek istediğinin Kızıl Bayrak/Kartal
altını çizen Korkmaz, kültürünü bilmeyen insanların
geleceğine de sahip çıkamayacağını ifade etti. dirildi?” diye sordu. Korkmaz, Pir Sultan’ın, Hacı yorumlanamazsa, Alevi-Bektaşiliği’nin de anlamını
Soru-cevap bölümü ile birlikte canlı tartışmalar Bektaş’ın, Hz. Hüseyin’in dirildiğini, onların zulme kaybedeceğini ifade etti.
yaşandı. Korkmaz’ın konuşmasında, “Alevilikte ölüm karşı mücadelede yaşadığını vurguladı. Ayrıca bu Panele 80’e yakın kişi katıldı.
yoktur. Diriliş vardır. Ölümün olmadığı yerde gidecek insanların kime karşı ve niçin mücadele ettiği Kızıl Bayrak/Samandıra
yer de yoktur!” sözleri üzerine bir katılımcı “Kim bilinemezse, o günkü mücadele bugüne

EKSEN Yayıncılık Büroları Gazetene sahip çık! Abone ol! Abone bul!
Adı : .......................................................................
Üsküdar (İstasyon) Cad. Pınar İşhanı 853. Sok. Bilen İşhanı No: 27/710 Soyadı :........................................................................
No: 5 Kat: 4 Daire: 52 Kartal/İstanbul (0 216 353 35 82) Konak/İZMİR Tel-Fax: 0 (232) 489 31 23 Adresi : .......................................................................
........................................................................
Necatibey Cd. Gözlükçü İşhanı No: 26/24 Cemal Gürsel Cd. Shell Karşısı Vakıf İşhanı Kat: 3 Tel : .......................................................................
Kızılay/ANKARA Tel: 0 (312) 229 06 44 No: 306 ADANA Tel: 0 (322) 363 52 91
6 Aylık Yurt içi 30.000 000 TL Yurt dışı 100 Euro
Sönmez İş Sarayı Kat: 3 No: 220 Heykel/BURSA Cumhuriyet Mah. Tennur Sok. Cumhuriyet İşhanı 1 Yıllık Yurt içi 60.000 000 TL Yurt dışı 200 Euro
Tel: 0 (224) 220 84 92 Kat: 3/45 KAYSERİ Tel-fax: 0 (352) 2326671
Gülcan Ceyran adına,
Silifke Cd. Çavdaroğlu Çarşısı 2/93 Saadetdere Mah. Fırın Sok. No: 37/25 (Depo durağı) * TL için : Yapı Kredi Bankası İstanbul/Aksaray Şb. 0097680-3
* Euro için : İş Bankası İstanbul/Aksaray Şb. 10021127094
MERSİN Esenyurt/İSTANBUL No’lu hesaba yatırdım. Makbuzun fotokopisi ektedir.

CMYK
"Þimdiye kadar filozoflar
dŸnyayÝ deÛißik
biimlerde yorumlamakla
yetindiler; oysa asÝl
mesele onu
deÛistirmektir!"
Karl Marx
1818 - 14 Mart 1883

ÒAdõ yŸzyõllar
boyunca yaßayacak,
yapõtõ da!"

You might also like