Professional Documents
Culture Documents
SaÛlÝkta yÝkÝmÝ
durduralÝm!
2 Kızıl Bayrak Kızıl Bayrak’tan... Sayı:2007/08 2 Mart 2007
İÇİNDEKİLER
Sağlıkta yıkım saldırılarına karşı Sağlık
Kızıl Bayrak’tan
emekçileriyle elele, mücadeleye! . . . . . . 3 Bugün 1 Mart. 4 Mart Pazar günü yapılacak olan tarafından
ABD’de ikna edildiler, MGK’de karara bu yılki 8 Mart mitinglerine hazırlık için sadece 3 uygulandığı için,
dönüştürdüler...Güneyli Kürtler ile ‘siyasi gün kaldı. Bu önemli günü vesile ederek son bir özellikle ev
vediplomatik’ ilişki kurulacak! . . . . . . . 4 aydır yoğunlaştırdığımız bilinçlendirme kadınlarının,
Tutuklanan DTP’liler serbest bırakılsın! faaliyetlerine ilişkin haberlerimiz düzenli biçimde sorunu
Kürt halkına yönelik saldırılara son! . . . 5 yayımlandı. Bu sayımızda da, geçen hafta sonu bireysel/ailevi
ABD’nin telkinleri ve MGK kararları yapılan şenliklerin, toplantıların haberleri yer alıyor. algılamaları son
ekseninde…Türkiye’nin Güney Ve bu haberlerde de görüleceği gibi, emekçi derece doğaldır.
Kürdistan ve İran politikası . . . . . . . . . . 6 kadınların bilinçlendirilmesi, mücadeleye katılması, Oysa daha geniş
ODTÜ’de faşizme geçit vermeyeceğiz! 7 haklarına ve özgürlüklerine sahip çıkması için, işçi toplumsal
Dünyanın en pahalı 10 evinden ikisi ve emekçi kadınların, devrimcilerin daha çok çaba kesimlerle,
göstermesi gerekiyor. 8 Mart faaliyetleri devlet
bizim asalaklarımıza ait!.. Saraylara savaş
yoğunluğunda sürdürülme imkanı olmamakla kurumlarıyla vb.
kulübelere barış!. . . . . . . . . . . . . . . . . . . 8
birlikte, emekçi kadınlara yönelik faaliyetin daha karşılaşma şansı
Büyüyen açlık ve yoksulluk kaderimiz düzenli, daha planlı biçimde sürdürülmesi gereği de yakalayan işçi
olamaz!. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 9 açıktır. ve emekçi
8 Mart etkinlikleri...“Eşitlik ve özgürlük Kadınlar, hiç kuşku yok ki yaşadıkları sorunların kadınlar,
için 8 Mart’ta alanlara!” . . . . . . . . . 10-12 farkındadır. Bu sorunlar yüzünden rahatsızdır. Ne sorunun
Anadolu Yakası’nda emekçi kadın var ki, kadın sorunu bireysel, en fazlasından ailesel toplumsal/siyasal niteliğini algılama konusunda
çalışması. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 13 görünmeye uygun sorunların başında gelmektedir. büyük bir şans da yakalamış oluyorlar. Ayrımcılık,
“Eşit işe eşit ücret!” talebinin tarih Bu da, çözüm konusunda bireysellik, dolayısıyla da baskı ve terör evdekinden daha ağır biçimde
sahnesine çıkışı... . . . . . . . . . . . . . . . . . 14 bir tür imkansızlık duygusu yaratmaktadır kadınlar işyerinde, sokakta, devlet dairelerinde karşılarına
Gençlikten . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 15 üzerinde. Gerçekten de sorun bireysel, çözüm de her dikilir.
İşsizlik: Kara ölüm mü? kadının kendi sorunu olsaydı sonuç çoğu kadın için Bu da, kadın işçileri kadınların kurtuluşu
(Orta sayfa). . . . . . . . . . . . . . . . . . . 16-18 çözümsüzlük olurdu. Oysa, kadında çözümsüzlük mücadelesinin baş aktörü yapmaktadır. Nasıl ki,
Haluk Gerger: ‘Yurtseverlik ilehalk duygusu yaratanın kendisi, tam da, sorunun toplumsal kurtuluş işçi sınıfının devrimci
toplumsal olmasıdır. Sorunu bu derece büyük kalkışmasıyla mümkünse, kadınların kurtuluşu da
sevgisi iç içedir’ . . . . . . . . . . . . . . . 19-20
gösteren/büyüten de budur. kadın işçilerin öncü mücadelesini gerektiriyor.
İstanbul İşçi Kurultayı:
Yakın çevresindeki bir erkeğin (baba, ağabey, Buradan da, işçi, emekçi, devrimci kadının, sadece
Ortadoğu’da süreç kışkırtılıyor . . . . . . 21 koca vd.) baskısı altında bunalan kadın, bu baskıya işçi sınıfının devrim mücadelesinde etkin birer
İran’a saldırı hazırlıkları devam karşı koymaya kalktığında başvurduğu hemen her militan olmakla yetinemeyeceğini, yanısıra kadınları
ediyor!Emperyalizme ve siyonizme karşı bireyin, her kurumun aynı türden baskısıyla uyarmak ve devrime kazanmak için fazladan çaba
direnişi yükseltelim!. . . . . . . . . . . . . . . 22 karşılaşır. Çevresindeki kadınlar dahil hemen herkes göstermeleri gerektiği sonucu çıkıyor.
Abdullah Gül Pakistan’daydı!Savaş baskı yapan erkeğin yanında, kurtulmaya çalışan Değil mi ki iki kat ezilmekteyiz, o halde
kundakçıları işbirlikçilerini de seferber kadının karşısında yer almaktadır. Erkeğin baskısına mücadeleye de iki kat çaba katmalıyız.
ediyor . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 23 açıktan destek vermeyenler de, karşılaşacağı tehdit
Misket bombasının yasaklanması için ilk ve tehlikeler konusunda kadını uyarma adına, onu * * *
konferans düzenlendi... . . . . . . . . . . . . 24 boyun eğmeye davet etmek yoluyla bu baskı Özgür Bir Gelecek İçin Liselilerin Sesi dergisinin
Büyük tekellerden geniş çaplı tensikat sistemine dahil olmaktadır. Mart 2007 tarihli sayısı çıktı. Okurlarımız Liselilerin
saldırısı . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 25 Ayrımcılık, baskı ve terör daha ziyade ve düzenli Sesi dergisini Eksen Yayıncılık bürolarından ve
DİSK’in 40. yılı ve Çelebiler’in biçimde aile ve yakın akraba çevresindeki erkekler kitapçılardan temin edebilirler.
misyonu! . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 26
“DİSK Kırk Yıllık Dostlarıyla
Buluşuyor” etkinliği . . . . . . . . . . . . . . . 27
Eylem ve etkinliklerden . . . . . . . . . . . . 28
Bültenlerden... . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 29
Yüz Çiçek Açsın Kültür Merkezi’nden
etkinlik... . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 30
Mücadele Postası . . . . . . . . . . . . . . . . . 31
Kızıl Bayrak
Sosyalizm İçin
Ç ı k t ı ! . .
Sayı: 2007/08 2 Mart 2007
r d e . . .
Fiyatı: 50 Ykr
b a y i i le
Sahibi ve Y. İşl. Md.: Gülcan CEYRAN EKİNCİ
p ç ı v e
Kita
EKSEN Basım Yayın Ltd. Şti.
Yayın türü: Süreli Yaygın
Yönetim Adresi:
Eksen Yayıncılık Mollaşeref Mh. Turgut Özal Cd.
(Millet Cd.) No: 50/10 İstanbul Tel: 0 (212) 621 74 52
Fax: 0 (212) 534 95 90
e-mail: kb1@tnn.net
Web: http://www.kizilbayrak.de
http://www.kizilbayrak.org
http://www.kizilbayrak.com
Baskı: Gün Matbaacılık Genel Dağıtım:
İSTANBUL YAYSAT
Tel: 0 (212) 426 63 30
Sayı:2007/08 # 2 Mart 2007 Kapak Kızıl Bayrak # 3
8 Mart etkinlikleri...
Kartal
Esenyurt
Sefaköy
Mamak’ta emekçi kadınlar Küçükçekmece’de 8 Mart gerçekleştirilecek 8 Mart mitingine katılma çağrısı
yapıldı. Etkinlik saat 15.30’da bitirildi.
buluştu şenliği! Etkinliğe 100’ü aşkın kişi katıldı. Katılım
beklediğimizin altında olmasına rağmen kitlenin
Mamak İşçi Kültür Evleri olarak yaklaşık 1.5 aydır Küçükçekmece Emekçi Kadın Komisyonu’muz
ağırlıklı olarak emekçi kadınlardan oluşması
8 Mart gündemiyle yoğun bir faaliyet yürütüyoruz. uzun süredir devam eden anket, bildiri, seminer, imza
olumluydu.
Çeşitli araçlarla emekçi kadınlara ulaşmaya çalışması, panel ve film gösterimi gibi çalışmalarının
Etkinliğin bitiminde “Çifte sömürü, baskı, şiddet,
çalışıyoruz. Bu süreçte anket, bildiri, el ilanı, afiş vb. ardından 25 Şubat günü bir şenlik gerçekleştirdi.
ayrımcılık... Kadının kurtuluşu
materyalleri yaygın olarak kullandık. Emekçi kadın Şenliğe yönelik hazırlık çalışmalarında birçok araç
sosyalizmde!/Küçükçekmece Emekçi Kadın
etkinliği öncesinde sistemli ve planlı bir faaliyet kullanıldı. İmza standları açıldı, el ilanları, toplantılar,
Komisyonu” pankartını açarak ana yolu trafiğe
gerçekleştirdik. afişleme ve kitle çalışmasına ağırlık verildi. Bu
kapattık. Sık sık “Kadının kurtuluşu sosyalizmde!”,
24 Şubat Cumartesi günü Mamak İşçi Kültür çalışmalar esnasında yüzlerce emekçi kadına ulaşıldı.
“Kadın-erkek el ele mücadeleye!” sloganlarıyla İnönü
Evleri Kadın Komisyonu’nun düzenlediği ana-çocuk Etkinlik programının hazırlanması için düzenli ve
Postanesi önünde kadar yürüdük. Burada yapılan basın
sağlığıyla ilgili bir seminer geçrekleştirdik. Çocuk disiplinli bir çalışma sürdürüldü. 8 Mart Dünya
açıklamasında emekçi kadınların çeşitli taleplerini dile
doktoru bir dostumuzun katıldığı seminer canlı geçti. Emekçi Kadınlar Günü vesilesiyle kapsamlı bir
getirdik. Eylem sloganlarla son buldu.
Kadınlarla yapılan sohbetin konusu koruyucu çalışma örgütlendi. Önceki yıllara göre çıta bir üst
Önümüzdeki hafta ise yoğunlaşan bir tempoyla
hekimlik ve çocuk psikolojisiydi. seviyeye çıkarıldı ve şenliğin kendi mekanımız
mitinge yükleneceğiz. Alanda güçlü bir katılımla
8 Mart gündemli aylık programın son etkinliği olan dışında geniş bir mekanda yapılması kararlaştırıldı.
yerimizi alacağız.
Emekçi Kadın Buluşması 25 Şubat günü gerçekleşti. Programın içeriği tümüyle kendi hazırlıklarımız
Küçükçekmece Emekçi Kadın Komisyonu
Mamak İşçi Kültür Evi’nde düzenlenen etkinlik saat üzerinden biçimlendirildi. Koro, tiyatro, şiir, müzik ve
13:00’te başladı. Etkinlik öncelikle 1912 yılında resim sergisinin tamamının hazırlanmasını komisyon
Amerika’daki grev dalgasında yapılan yürüyüşte bir bileşenlerimiz üstlendi. Eşitlik ve özgürlük için 8
grup genç kadın işçinin açtığı “Hem ekmek hem de Etkinliğin yapılacağı salonun içerisinde “Savaşta
gül istiyoruz” yazılı pankarttan ilham alınarak Kadın, Şiddet ve Kadın, Sovyetler’de Kadın, Mart Şenliği...
yazılmış olan “Ekmek ve gül” şiirinin okunmasıyla Mücadelede Kadın ve Çocuklarımız” (çocukların Anadolu Yakası’nda 8 Mart’a hazırlık
başladı. Açılış konuşmasının ardından işçi sınıfı yaptıkları resimler)… başlıklı fotoğraf sergisi çerçevesinde yürütülen “Bu bahar önce kadınlar
mücadelesinde ölümsüzleşen tüm kadınlar ile tüm hazırlandı. Sergi beğeniyle izlendi. Ayrıca salona yürüyecek! Eşitlik ve özgürlük için 8 Mart
devrim ve sosyalizm şehitleri için saygı duruşunda Hatice Yürekli, Rosa Luxemburg, Clara Zetkin, Şenliği’nde buluşalım!” etkinliği 25 Şubat Pazar günü
bulunuldu. Nadejda Krupskaya, Aleksandr Kollantai’in TMMOB Kartal Temsilciliği’nde başarıyla
“Bu Bahar Önce Emekçi Kadınlar Yürüyecek” resimleri ve “Kadın-erkek el ele mücadeleye!”, “Çifte gerçekleştirildi.
isimli sinevizyon ilgiyle izlendi. Mamak İşçi Kültür sömürü, baskı, şiddet, ayrımcılık.... Kadının kurtuluşu Salona “Kapitalizm çifte sömürü, baskı ve
Evleri Sokak Tiyatrosu topluluğunun sunduğu sosyalizmde/Küçükçekmece Emekçi Kadın eşitsizlik demektir! Eşitlik ve özgürlük için 8 Mart’ta
“Kukla” isimli oyunla sermayenin saldırıları anlatıldı. Komisyonu!” imzalı iki pankart asıldı. alanlara!” afişleri ile 4 Mart’ta Kadıköy’de yapılacak
Mamak İşçi Kültür Evleri Çocuk Tiyatro Topluluğu Etkinliğimiz saat 13.30’da mücadelede şehit düşen mitinge çağrı yapan ozalit asıldı. Etkinlikte emekçi
Armağan Özkultavul’un yazdığı “En güçlü kim” emekçi kadınlar şahsında tüm devrim şehitleri adına kadınların mücadelesinden tarihsel kesitlerin yeraldığı
isimli oyunu sahneledi. İlk kez sahne alan 21 kişilik saygı duruşu ve kısa bir sunumla başladı. “Bu bahar fotoğraf sergisi açıldı.
topluluk büyük bir heyecan ve ilgiyle izlendi. Çalışan önce emekçi kadınlar yürüyecek!” sinevizyon Öğle saatlerinde başlayan etkinlik canlı ve coşkulu
ve üreten insanın toplum yaşamında tuttuğu yeri çocuk gösteriminin ardından açılış konuşması yapıldı. bir atmosferde gerçekleşti.
diliyle ifade eden şarkılı oyun büyük beğeni topladı. Konuşmada 8 Mart’ın tarihçesi, sınıfsal anlamı, Program 8 Mart’ı yaratanların anısına yapılan
Cevahir Canpolat dostumuz türküleriyle ve devrimci günümüzde kadının konumu ve ezilmişliği anlatıldı ve saygı duruşuyla başladı. Ardından Anadolu Yakası
marşlarla sahnede yerini aldı. 8 Mart mitingine katılma çağrısı yapıldı. Ardından iki Emekçi Kadın Komisyonu’ndan Eylem Duygu Çağlar
Etkinlik 4 Mart’ta gerçekleştirilecek 8 Mart arkadaşımızın sunduğu şiir dinletisi büyük bir ilgiyle bir konuşma yaptı. Çağlar konuşmasında 1857’den
mitingine yapılan çağrının ardından halaylarla ve izlendi. Etkinlik komisyon korosunun marşlarıyla bugüne mücadelenin hala devam ettiğini vurguladı ve
sloganlarla son buldu. devam etti. kadınların yaşadığı sorunları anlattı. Çifte baskı,
Emekçi Kadın Buluşması’na çoğu kadın 150 işçi Ardından şair Rahime Henden günün anlam ve sömürü ve ezilmeye maruz kalan kadınların töre
ve emekçi katıldı. Politik olarak güçlü geçen etkinlik önemini anlatan şiirlerini bizlerle paylaştı. Ayrıca cinayetlerine kurban gittiğini ifade etti. Sınıfsal, ulusal
başarıyla tamamlandı. komisyon tarafından hazırlanan “Uyanış” adlı oyun ve cinsel olarak iki kere ezilen kadınların iki kat daha
Mamak İşçi Kütür Evleri olarak yoğun bir süreci ilgiyle izlendi. Aylardır hazırlanan oyun amacına fazla mücadele etmesi gerektiğini dile getirdi. İki ay
geride bıraktık. Başta emekçi kadınlar olmak üzere ulaştı. boyunca yürütülen 8 Mart çalışmasını anlattı. Emekçi
tüm işçi ve emekçileri 4 Mart alanına taşımak için Sonra Şahintepe’den bir tekstil işçisinin söylediği kadınları ve emekçileri kendi talepleriyle 4 Mart’ta
hazırlıklarımızı güçlendireceğiz. parçalarla halaylar çekildi. Kapanış konuşmasında Kadıköy alanında olmaya çağırdı. Konuşma, “Bundan
Mamak İşçi Kültür Evi çalışanları mücadele çağrısı yapılarak 4 Mart günü Kadıköy’de yüzyıllar önce vardık,varız ve varolacağız!” sözleriyle
12 # Kızıl Bayrak 8 Mart etkinli Sayı:2007/08 # 2 Mart 2007
sona erdi.
Şenlik, kadının toplumsal yaşamdaki yerini ve kadın
sorununun tarihsel gelişimini anlatan “Bu bahar önce
emekçi kadınlar yürüyecek!” adlı sinevizyon gösterimi ile
İzmir’de 8 Mart çalışmaları sürüyor
devam etti. İlgiyle izlenen sinevizyonun ardından Emekçi 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü yaklaştıkça çalışmalarımızı hızlandırıyoruz.
Kadın Komisyonu’ndan bir arkadaş “Ekmek ve Gül” şiirini 8 Mart bildirilerinin dağıtımıyla başladığımız pratik faaliyetimizde öncelikle Çiğli
okudu. Şiir izleyenlerden yoğun alkış aldı. Etkinlik organize işçilerine ulaşmayı hedefledik. Bu kapsamda Çiğli organize girişinden başlayan
Kurtköy Cambazbayırı’nda yıkımlara karşı direnişte ön dağıtımlarımız tekstil fabrikalarıyla devam etti. Ardından Pazar yerlerinde yaptığımız
saflarda yer alan Hüsniye Yıldız’ın konuşmasıyla devam
dağıtımlarla emekçilere ulaşmaya çalıştık.
etti. Emekçi kadınlara köleliğe, sömürüye, eşitsizliğe karşı
mücadele çağrısı yapan Yıldız, tüm kadınları 4 Mart’ta Çiğli Belediyesi önünde açtığımız imza standlarında da bir taraftan bildiri dağıtırken
Kadıköy’e çağırdı. Türküleriyle etkinliğe renk katan diğer taraftan da imza toplamaya devam ediyoruz. Afişlerimizi ise Güzeltepe, Çiğli
Sevinç ve Selçuk ikilisi beğeniyle izlendi. Merkez, Anadolu Caddesi üzerine yaptık.
Aranın ardından Dario Fo’nun “Uyanış” isimli tiyatro Bu faaliyetimiz esnasında zaman zaman kolluk güçlerinin keyfi engellemeleriyle karşı
oyunu sahnelendi. Grup Mevsim devrimci marşları ve karşıya kaldık. 25 Şubat günü Çiğli’de afiş yapan iki BDSP çalışanı, izinsiz afiş yaptıkları
türküleriyle etkinliğe canlılık kattı. Emekçi Kadın
bahanesiyle polis tarafından gözaltına alınarak Çiğli merkez karakoluna götürüldü ve 5
Komisyonu’nda yeralan metal sektöründe çalışan bir kadın
işçi de, işyerinde hem sınıfsal hem de cinsel kimliğinden saat keyfi olarak tutuldu. Çalışanlarımız para cezası verilerek serbest bırakıldı. 8 Mart
kaynaklı yaşadığı sorunları anlattı. Emekçi kadınları erkek çalışmalarımız tüm engellemelere rağmen devam edecek, baskılar, gözaltılar bizleri
sınıf kardeşleriyle birlikte sömürü düzenine karşı yıldıramayacak.
mücadeleye çağırdı. Şenliğin son bölümünde Grup Fırtına Çiğli BDSP çalışanları
türküleriyle sahnedeki yerini aldı. Kapanış konuşması
mücadeleye ve 4 Mart’ta Kadıköy’e yapılan çağrıyla son
buldu. Adana: “4 Mart’ta alanlara!”
Haftalardır yoğun olarak yürütülen şenlik çalışmasının 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü’nü tarihsel anlamına, sınıfsal özüne, devrimci
başarısı etkinliğe de yansıdı. 100 kişinin katıldığı şenlik
baştan sona canlı geçti.
içeriğine uygun kutlamak için biraraya gelen ilerici, devrimci güçler 26 Şubat günü
Emekçi Kadın Komisyonu şenlikten aldığı güçle 4 gerçekleştirdikleri basın açıklaması ile işçi ve emekçileri 4 Mart’ta alanlara çağırdılar.
Mart günü Kadıköy’e 8 Mart’ın mücadeleci ruhunu Miting tertip komitesi adına yapılan açıklamada, işçi-emekçi kadınların cinsel, ulusal,
taşıyacağını ifade etti. sınıfsal sömürüye maruz kaldıkları dile getirildi. Kadınların savaşlarda “ganimet” olarak
Kızıl Bayrak/Kartal görüldükleri, kapitalist patronlar tarafından ikinci cins olarak görülerek ezildikleri
söylendi. İşçi ve emekçi kadınların kurtuluşunun mücadelede olduğu vurgulandı.
Şakirpaşa’da 8 Mart etkinliği Basın metninin okunmasının ardından tertip komitesi Çarşı merkezine afiş
Şakirpaşa İşçi Kültür Evi Emekçi Kadın Komisyonu yapılacağını duyurdu. Polisin uyarısına rağmen afişler toplu bir şekilde yapıldı. İşçi ve
olarak yaklaşık bir aydır emekçi kadınları mücadeleye emekçiler 4 Mart Pazar günü gerçekleşecek 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü
kazanmak hedefiyle faaliyet yürütüyoruz. Faaliyetimizi 25 mitingine çağrıldı.
Şubat günü gerçekleştirdiğimiz bir etkinlikle daha da Kızıl Bayrak/Adana
büyüttük.
Şubat ayı başında yaptığımız tartışmaların ardından
emekçi kadınların taleplerinin yeraldığı imza
kampanyasına başladık. Kapitalist sömürüye karşı emekçi Adana BDSP’den 4 Mart’a çağrı
kadınları mücadeleye çağıran afişlerimizi yaptık. Bir
yandan çeşitli araçlarla kadınlara seslenirken diğer yandan
sistemli hale getirdiğimiz ev ziyaretlerinde emekçi Adana BDSP, 8 Mart Dünya Emekçi
kadınlara kapitalizmin çifte baskı ve sömürüsünü anlattık. Kadınlar Günü vesilesiyle emekçi
Kadının özgürleşmesinin mücadele ile, kurtuluşunun ise kadınları yaşamın ve mücadelenin öznesi
devrim ve sosyalizmle mümkün olduğunu ifade ettik. haline getirmek hedefiyle başlattığı imza
Bulunduğumuz çalışma alanlarına ve şehir merkezine kampanyasını 28 Şubat günü sonlandırdı.
afişlerimizi yaygın olarak yaptık. Diğer siyasetlerin Aynı gün Büyük Postane önünde yaptığı
konuyla ilgili çalışma yürütmemesi etkimizi daha da basın açıklamasıyla emekçi kadınların
artırdı. taleplerini içeren imza föylerini TBMM
Geçtiğimiz hafta için planladığımız sağlık panelini ise Başkanlığı’na gönderdi. BDSP, tüm işçi
konuşmacı olarak katılacak sağlık emekçilerinin şehir ve emekçi kadınları 4 Mart günü
dışında olmaları nedeniyle gerçekleştiremedik. yapılacak mitinge çağırdı.
25 Şubat’ta toplam çalışmamızın sonuçlarının Eylemde “Cinsel, ulusal, sınıfsal
yansıyacağı bir etkinlik yapmayı planladık. Etkinlik sömürüye karşı mücadele alanlarına!”
öncesinde yüzlerce el ilanını mahallede dağıttık. Dağıtım pankartı açıldı. İmza kampanyasının
sırasında kadınları etkinliğimize davet ettik. amacı anlatıldıktan sonra basın metni
Etkinlik açılış konuşması ve saygı duruşuyla başladı. okundu.
Ardından emekçi bir kadın arkadaşımız “Ekmek ve Gül” Açıklamada şunlar söylendi:
şiirini okudu. “Bu Bahar Önce Kadınlar Yürüyecek” isimli “Bugünün Türkiye’sinde kadınlar, toplumsal yaşamın her alanında eşitsizliğe, ayrımcılığa, şiddete,
sinevizyonun ardından bir arkadaşımız Nazım Hikmet’in tacize ve sömürüye maruz kalıyorlar. Kapitalist sistemde, patronlar her geçen gün kârlarına kâr
“Kadınlarımız” isimli şiirini okudu. katarken, işçi ve emekçilere açlık ve sefaleti dayatıyor. Emekçi kadınlar ise bu açlığın, sefaletin,
Emekçi Kadın Komisyonu’ndan bir arkadaşımız 8 sömürünün ve işsizliğin bedelini iki kat daha ağır ödüyorlar...
Mart’ın tarihsel anlamını ve emekçi kadınların kurtuluşunu Bugün kadınların yaşadığı tüm ezilmişliklerin, baskının kaynağı, tepeden tırnağa çürümüş olan
anlatan bir konuşma yaptı. Emekçi Kadın Komisyonu’nun kapitalist sistemin kendisidir. Dolayısıyla kadının gerçek kurtuluşu bu sistemin yıkılması, sömürüsüz bir
çalışmalarına da değinen arkadaşımız, tüm olumsuzluklara dünyanın adı olan sosyalizmin kurulmasıyla olanaklı olacaktır. Gerçek kurtuluşumuz için bugünden
rağmen emekçi kadınların mücadelede yeralarak bu mücadeleyi yükseltmek, kölelik zincirlerine bugünden darbeler indirmek için adımlarımızı büyütmeliyiz.
durumu değiştirebileceğini, çifte sömürüye ve eşitsizliğe Bizler Bağımsız Devrimci Sınıf Platformu olarak, tüm işçi ve emekçileri, kadınların cinsel, ulusal,
dur diyebileceğini anlattı. sınıfsal olarak sömürülmesine karşı 4 Mart Pazar günü Uğur Mumcu Meydanı’nda yapılacak mitinge
Ardından “Demir Çeneli Melekler” isimli filmi izledik. katılmaya çağırıyoruz.”
Film ilgiyle izlendi. Eylemde “Cinsel, ulusal, sınıfsal sömürüye son!”, “Kadının kurutuluşu devrimde, sosyalizmde!”,
Etkinliğimiz 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü için Kurtuluş yok tek başına, ya hep beraber ya hiçbirimiz!”, “Kadın-erkek elele mücadeleye!” sloganları
4 Mart’ta yapılacak mitinge katılım çağrısıyla sona erdi. atıldı. Açıklamanın ardından toplanan imzalar postaneden gönderildi.
Şakirpaşa İşçi Kültür Evi Emekçi Kadın Komisyonu Kızıl Bayrak/Adana
Sayı:2007/08 # 2 Mart 2007 8 Mart etkinliklerinden... Kızıl Bayrak # 13
Tuzluçayır Anadolu
Liselilerin Sesi’nden “Dünyanın bütün dillerini konuşuyoruz!” Lisesi’nde eylem
etkinliklerine katılım çağrısı
Tuzluçayır Anadolu Lisesi idaresi
öğlen teneffüsünde öğrencilerin
Geçtiğimiz ay 100. sayısını çıkartan Ekim Gençliği’nin başlatmış olduğu “Dünyanın bütün dillerini konuşuyoruz”
dışarıya çıkmasını yasaklamak
kampanyası, bugün coğrafyamızda ve dünyada egemen kılınmaya çalışılan şovenist histeriye karşı verilmiş güçlü bir
amacıyla dış kapıyı 19 Şubat
yanıttır. Bizler Liselilerin Sesi çalışanları ve okurları olarak bu kampanya vesilesiyle halkların kardeşliğini haykıracak
gününden itibaren kapatmaya başladı.
ve mücadelemizi büyüteceğiz.
Önceki yıllarda da uygulanmaya
Kampanya kapsamında gerçekleşecek olan “Dünyanın bütün dillerini konuşuyoruz!” etkinliklerine katılmak, bu
çalışılan bu yasaklama okuldaki
etkinliklerin çalışmasını yapmak, okullarımızda, sokaklarda halkların kardeşliği şiarını yükseltmek, bugün biz bütün
öğrencilerin tepkisiyle boşa
liselilerin ortak sorumluluğudur.
düşürülmüştü. Eğitimin
Bu çerçevede 4 Mart günü Ankara’da, 17 Mart’ta İzmir’de, 24 Mart’ta Adana’da, 25 Mart’ta İstanbul’da
ticarileştirilmesi ve liselerin F
şenliklerimize bütün liseli gençliği bekliyoruz.
tipleştirilmesi sürecini okulda
Çağrımız, mücadelenin dilini konuşanlaradır!
hızlandırma anlamına gelen bu
Çağrımız bu topraklarda kardeşliği yaratacak olanlaradır!
uygulamayı Tuzluçayır Lisesi
öğrencileri 3 gündür protesto
Etkinlikler için daha ayrıntılı bilgiye, www.kizilbayrak.net sitesinden ulaşılabilir. Ayrıca bizlerle irtibata geçmek için
ediyorlar. Öğlen teneffüsünde
liselilerin_sesi@yahoo.com adresini kullanabilirsiniz.
ıslıklarla, alkışlarla ve sloganlarla ana
Liselilerin Sesi
kapı önünde biriken öğrenciler 3
gündür fiili bir eylem süreci
örmekteler.
Eylemde “Kurtuluş yok tek
başına, ya hep beraber ya
Şakirpaşa Nilüfer Hatun İlköğretim Okulu’nda eylem... hiçbirimiz!”, “Yaşasın demokratik
Öğrenciler eğitim hakkından yoksun bırakılıyor! lise mücadelemiz!” sloganları atıldı.
Eyleme öğrencilerden anlamlı bir
katılım sağlandı.
Adana Şakirpaşa Mahallesi’nde bulunan Nilüfer Hatun İlköğretim Okulu eğitim yılı başından itibaren öğretmen 21 Şubat günü ise yine polis ve
sıkıntısı yaşıyor. Ancak ikinci dönem başında okulda bulunan öğretmenlerin önemli bir kısmının başka okullara güvenlik görevlilerinin kapıda
atamalarının yapılmasıyla birlikte öğretmen sıkıntısı kendini iyice gösterdi. beklemesi üzerine demir kapı
600 öğrencisi olan okulda şu an sadece 4 öğretmen var. Onlar da velilerin basıncı sonucunda dilekçelerini geri üzerinden atlayarak bu uygulamayı
çekerek okuldan ayrılmaktan vazgeçtiler. Göçle gelen yoksul Kürt emekçilerin çocuklarının eğitim gördüğü okulda boşa düşürmeye çalışan öğrenciler
öğrenciler adeta eğitim haklarından yoksun bırakılıyorlar. Öğrencilerin önemli bir kısmı derste olmaları gerekirken bugün kapının açılmasını sağlamış
öğretmen yokluğundan dolayı zamanlarını bahçede oynayarak geçiriyorlar. Yaşanan öğretmen sıkıntısı üzerine 20 Şubat oldular. Öğrencilerin büyük
günü okul önünde toplanan öğrenci velileri burada müdürle görüştükten sonra okul önünde bir eylem yaptılar. Eylemin çoğunluğunun karşı çıktığı bu
ardından veliler hep birlikte İl Milli Eğitim Müdürlüğü’ne giderek yetkililerle görüştüler ve öğretmen sorununun uygulama sırasında okul kantinindeki
çözülmesini istediler. Yetkililerden en kısa zamanda öğretmen gönderileceği sözünü alan veliler evlerine döndüler. gıda maddelerinin pahalanmış olması
Ancak 21 Şubat günü okulda herhangi bir değişikliğin olmadığını hatta var olan öğretmenlerin de okuldan bu uygulamanın arkasındaki temel
ayrılmaya devam ettiğini gören veliler, okul önünde toplanıp müdür ve okulda kalan öğretmenlerle görüştüler. Veliler; nedenlere de işaret etmektedir.
kendilerinden istenen tüm giderleri binbir fedakârlıkla karşıladıklarını ancak bunun karşısında tek istekleri olan Tuzluçayır Anadolu Lisesi’ndeki
çocuklarının iyi bir eğitim görme haklarının elinden alındığını dile getirerek tepki gösterdiler. bu saldırıya karşı mücadele
Gerek müdürün gerekse de İl Milli Eğitim Müdürlüğü yetkililerinin verdikleri sözler üzerine bir süre bekleme önümüzdeki süreçte öğrencilerin
kararı alan veliler, eğer okuldaki öğretmen açığı kapatılmazsa tüm veliler ve öğrencilerle eylemler yapmayı planlıyorlar. kararlı duruşu ile devam edecek.
Kızıl Bayrak/Adana Kızıl Bayrak/Ankara
16 # Kızıl Bayrak # Sayı:2007/08 # 2 Mart 2007
İşsizlik: Kar
Zaman zaman, gerekli ya da gereksiz olarak hastalıktır. Bu hastalık insanlarda yaşamlarının sonunun koşullarının kötüleşmesine izin vermeyen, asgari ücretin
sermaye cephesi “işsizlik” olgusunu çok önemser ve geldiği düşüncesini yaratır. Böyle olduğu için, hastalığa birkaç katı ücret verilmemesine rıza göstermeyen bu
ona dair bazı şeyler söyler. Bunu hayra yormak mı yakalanmamak, hastalıktan kurtulmak için korsakof-işçiler, birden asgari ücrete, uzun süreli
gerekir, yoksa arkasında bir hinlik mi aramak gerekir? hastalananlardan uzak durulmaya, onlardan çalışmaları, düşük ücrete, kötü çalışma koşullarına rıza
Bilinmez!... kurtulunmaya çalışılır. Bunun için hastaların toplandığı gösterirler. Bu işçiler özelleştirilen KİT işletmesinde
büyük karantinalar oluşturularak onlar toplumdan tecrit kendisinin değil de arkadaşının işten çıkarılmasına dua
“Netekim, netekim” yine sermaye cephesinden bir
edilerek daha hızlı bir ölüme terk edilir. Tıpkı bugünkü ederler. İşsiz kalmamak için işçi arkadaşları aleyhinde
kurum çıkmış, “işsizlik başa bela” demiş! TOBB gibi
F Tipi Cezaevleri gibi. Hastalananlar mağaralara, muhbirlik yapmayı, onlarla dayanışma yerine, rekabet
bir sermaye temsilcisinin bir kez daha işsizlik sorununa
hücrelere kapatılıp, ölüme terk edilirken, yaşama etmeyi bir “erdem” bilirler. Böylece, korsakof-işçi
dikkat çekmesi elbette ki ciddiye alınmalı. Ama,
isteklerini içeren acı dolu iniltileri doğayı sarsarken, sağ sınırlarını zorlayarak, bir üst rütbeye, panoptik-işçiye
kaygısını da iyi değerlendirmek lazım. Acaba, işsiz
kalanlar kendilerini kurtardıklarını düşündüklerinden bu terfi eder. Bu kez, sadece diğer işçilere değil, kendisine
kalanların derdine mi çare arıyor, yoksa işsiz kalanların
iniltilerden sarsılmazlar! Yüzyıllar önce, girdiği her de ihanet ederler. Zira, birer panoptik-işçi olarak
bir gün “varoş” dedikleri yerlerden çıkıp, kendilerini
yerde büyük kırımlara yol açan, bazen nüfusun yarısını, işverenden çok işveren, ya da daha yaygın ve bildik bir
tehdit etmesinden mi korkuyor? Ne dersiniz?
bazen üçte ikisini, bazen de tamamını yok eden vebanın deyimle, kraldan çok kralcı olmuşlardır.
Sermaye cephesi işsizlik meselesi ile ilgileniyorsa, toplumda yarattığı dehşet duygusu ve korkusu hiç
Özelleştirme ile birilikte işsizlik korkusu ile
biliniz ki, korku dağları sarmıştır. Halkın, işsizlerin, unutulmadı. Veba onları yok etmeden, onlar veba
korsakof-işçilikten panoptik-işçiliğe terfi eden bu işçiler
kitlelerin ne yapacağı önceden kestirilemez, bilinemez. tehlikesini yok etmek için, ya kendilerini kapattılar, aynı
artık kapitalist sistemin istediği işçi tipini oluştururlar.
TOBB da, TÜSİAD da, TİSK de bunu çok iyi bildikleri anlama gelmek üzere tecrit ettiler ya da tehlike
Bu işçi tipinin ne denetlenmeye, ne de yönetilmeye
için sendikaların ciddi olarak ele alıp incelemediği bu potansiyeli taşıyan hastaları tecrit edip, ulaşılmaz yerlere
ihtiyacı vardır. İşverenin beklediği her şeyi içselleştirmiş
işsizlik meselesi ile çok ilgilenirler. Zira, tehlikeli olan kapatıp, ölüme terk ettiler. Kuşkusuz, kurtulmak uğruna.
bir işçi olarak en iyi bir şekilde yerine getirmeye çalışır.
sınıf işbirlikçi sendikalar ve üyeleri değil, öfkeli
Veba karşısındaki çaresizlik, insanları en acımasız Bu işçi ne mesai saatlerini aksatmaya çalışır, ne işten
“kalabalıklar” olan işsizlerdir. Bu nedenle kendileri için
ama en kolay yola itti. Bu büyük korku ile her şey kaytarmaya çalışır, ne verimsiz çalışmak için çaba
hem avantaj hem de dezavantaj oluşturan bu “kesimi”
vebalaştırıldı. Emekçiler için veba korkusu işsizlik ile gösterir; tersine bütün bunları en iyi yapmak için çaba
dikkatle izlerler. Ama bunu yaparken de “kitleleri”,
çalışma yaşamında korkunç bir hal aldı. Her işsiz kalmış gösterir. Tek amacı sahip olduğu işi korumak, yaşamını
işsizleri uyuşturmak için çok ama çok çaba harcarlar.
işçi ya da hiç işe başlayamamış olan işçi bir başkasının sürdürecek bir gelirden yoksun kalmamaktır. Böylece,
Ekonomik büyüme ve büyüme oranları ile işsizlik
vebası olurken, vebadan kurtulmak isteyen işçiler artık nüfus olan gereksiz işsizler arasına girmekten
arasında ilişki kurup, “mavi baloncuk” dağıtırlar.
sınıfdaşlarını vebadan kurtulmak adına karantinaya alıp kurtulur. Onur ve özgürlük gibi kavramlar bu panoptik-
Ancak, kapitalizmin tarihi işsiz üretme tarihidir. ölüme terk ettiler. Vebanın kara ölümü kendi kapılarını işçi için anlamsızdır. Panoptik işçi, artık bir İnsan
Zira, kapitalizm işsizliğin olmadığı yerde nefes alamaz. çalıncaya kadar, yaptıkları yanlışı da anlamadılar... olmaktan çok bir canlı varlıktır, üretimin bir öznesi
Öyle olduğu için de kapitalizm işsizliği bir kara ölüm Vebanın kara ölümü, toplum için işsiz kalma değil, nesnesidir. Panoptik-işçi, bırakalım kendisi için
olan veba olarak çok iyi kullanır. Zira işsizlik toplumu korkusunun kara ölümüne dönüştü. Hastalık bu kez sınıf bilincine sahip olmayı, kendinde sınıf için bir
bir büyük korku ile terbiye ederken onlara büyük bir işsizlik ve yoksullaştırma kaynaklı idi. İşsizlik, bir bilincin gerektirdiği asgari özelliklere bile sahip değildir.
cesaret verir. vebanın kara ölümü gibi işçi sınıfının üzerine çökerken,
Korsakof-işçi, panoptik işçiye göre daha
yoksul kalma korkusu ile yaratılan duygu adeta bir veba
Karı koca Fransız Marksist sosyologlar Michel masumdur! Zira korsakof-işçi, yok edilmek üzere ağır
hastalığı korkusudur! Bu nedenle, işsizliği anlamadıkça,
Pinçon ve Monique Pinçon-Charlot on yıllık zahmetli bir saldırıya uğramıştır, iradesi dışında davranılacak bir
sonuçlarını da anlamak mümkün değildir. Zira, işsizlik
araştırmalarının sonucunu yayınladıkları “Burjuvazi durum ile karşı karşıya bırakılmıştır. Panoptik-işçi ise,
olgusu basit bir emek piyasası sorunu değildir. Etkisi ve
Sosyolojisi” kitabında sermaye cephesinin kendisine kendi isteği ve iradesi doğrultusunda istenilenleri,
sonuçları itibari ile yarattığı yıkım görünenden daha
olan güvenini ve pervasızlığını çok çarpıcı bir şekilde gösterilenleri yapmaktadır. Bu nedenle, panoptik-işçi,
büyük ve daha etkileyicidir.
ortaya koydular. Ivır zıvır kitapları çevirtenler bu devasa korsakof-işçiye göre daha hain ve daha bozulmuş,
çalışmalara nedense yüz vermediler! Hadi onlar yüz İşçi sınıfını sınıf yapan ve sınıf bilinci edinmesinde kişiliksizleşmiş işçidir. İşsizlik politikasının ilk amacı,
vermedi, tam da bu bilgiye muhtaç olanlar neden yüz etkili olan en önemli araç mücadeledir, eylemdir. İşsizlik her zaman olmasa bile genellikle, korsakof-işçi
vermediler? Bu yazıda sermaye cephesinin işsizliği nasıl politikasının da temel amacı, felsefesi işçi sınıfını bu yaratmaktır, ikinci amacı korsakof-işçiyi hızla panoptik-
bir terbiye edici “araç” olarak kullandığını, “kitleleri” mücadele ve eylem yeteneğinden yoksun bırakmaktır. işçiye dönüştürmektir. Korsakof-işçi karşılaşacağı
nasıl uyuşturduğunu dile getirmeye çalışcağız. Bir veba olarak işsizlikle tanışan işçiler, korsakof-işçiye olumsuzluklara direnme isteği taşır. Bu nedenle, şiddeti
Kuşkusuz, fındık reklamında olduğu gibi sermaye dönüştüğünde belleksizleşir, sermayenin iktidarını karşı tarafa değil, bir “açlık” olarak kendisine yöneltir.
cephesinin bu manevrasını “yerseniz” diyerek!.. rahatlatır, pekiştirir. Kapitalist sistemin kendisini özüne Bu, sınıf bilinci açısından ilk körelme ve yanlış
uygun olarak yeniden restore edebilmesi için işçi sınıfını tutumdur. Zira, kendisini yok edecek uygulamanın
Çok ilgisiz gibi görünse de işsizlik ile “kara ölüm”
kütlesel olarak teslim alması, bunun için de kendisine, sınıf bilinci temelinde bir çıkış, karşı koyuş
olarak adlandırılan veba arasında büyük benzerlikler
belleksizleştirmesi ve kendisine olan güvenini kırması yerine, tepkiyi kendi varlığı üzerinde ortaya koyar.
vardır. Hem nedenleri hem de sonuçları açısından.
gerekir. İşsizlik korkusu bunun en büyük yöntem ve Kendi varlığı üzerindeki tepki, zamanla onu
İşsizliği iyi anlayabilmek, sonuçlarını
araçlarından biridir. İşsizlik ile birlikte, büyük bir belleksizleştirir, soyutlama yeteneğini kısıtlar, böylece
değerlendirebilmek için önce vebayı bilmek ya da
korkuya kapılan işçi kütlesi, önce belleksizleşir, bildiği sınıf mücadelesinin dışına taşır. Kuşkusuz, bundan
hatırlamak gerekiyor. Tıbbın “ruhsuz”, toplumsal
her şeyi unutur, sonra soyutlama yeteneğini yitirip, kurtuluş da mümkün olmakla birlikte, uğranılan “zarar”
yaşamdan kopuk tanımlar içeren sözlüklerine
günlük düşünmeye başlar. Kuşkusuz, bütün bunlar da telafisi zor olan bir zarardır. Korsakof-işçide her zaman
bakıldığında genellikle veba şöyle tanımlanır: “Veba,
bir sınıf olarak hareket edebilme yeteneğini köreltir. İşçi sınıf mücadelesinin içinde yer alma isteği vardır. Böyle
bulaşıcı ve öldürücü bir hastalıktır. Pis ve güneş
kütlesi, birer korsakof-işçi toplamından oluştuğu için, olduğu için de, işsizlik ve özelleştirme politikası,
girmeyen yerler veba için en uygun ortamlardır.
bellek bozukluğu ve soyutlama yeteneğini kaybetmesine felsefesi ve amacı korsakof-işçi ile yetinmez, onu bir
Yapılacak ilk iş hastayı tecrit etmektir. Bugün için önemi
bağlı olarak, düşünme yeteneğinden yoksun olarak “üst” aşamaya zorlar, panoptik işçiye dönüşmesini ister.
kalmayan ve eski devirlerde olduğu kadar çok
dikkatini de kaybeder, istemeyi, soru sormayı unutur, Çünkü, panoptik-işçi, bir belleğe “sahip” olsa da, daha
görülmeyen bu hastalığın tedavisi için geç kalmadan
adeta iradesiz bir canlı varlığa dönüşür. İşsizliğin baştan teslim olmuştur ve iktidarı, denetimi
sağlık kuruluşlarına haber vermek gerekir”.
yarattığı korsokaf-işçi, bozulmanın, çürümenin, içselleştirmiştir, korsakof-işçinin taşıdığı potansiyel
Oysa, veba bir hastalığın ötesinde, etkileri açısından kimliksizleşmenin, karaktersizleşmenin, tehlikeyi daha az taşır.
toplumda çok daha farklı şeylere işaret eder. Veba çok yabancılaşmanın bir örneğini oluşturur. Örneğin,
Panoptik-işçi sadece fiziki varlığını sürdürmesine
korkulan ve asla yakalanılmaması gereken bir KİT’lerde, sendikalaşmadan çalışmayan, çalışma
yardımcı olacak her şeye rıza gösterir. Bu nedenle,
CMYK
Sayı:2007/08 # 2 Mart 2007 # Kızıl Bayrak # 17
ra ölüm mü?
Yüksel Akkaya
yüksek ücret, daha iyi çalışma koşulları, daha az kısmında değişen kısmı aleyhine devamlı bir artış değişimin hızındaki artıştan etkilenir. (Tablo 1)
çalışma, örgütlenme, dayanışma gibi şeyleri aklının göstererek, bileşiminde gitgide artan bir nitel değişime
Böyle bir etki altında kaldığı için işçiler kendi
ucundan bile geçirmez. Sahip olduğu mevcut işi neden olur. Birikimin ilerlemesiyle, değişmeyen
yarattıkları sermaye birikimi ile birlikte, kendilerini
koruyabilmek için bütün bunlardan feragat eder. İşsizlik sermayenin değişen sermayeye oranı değişir, başlangıçta
nispi ölçüde fazlalık haline getirip, işsize dönüştüren
politikasının temel amacı da böyle bir işçi yaratmaktır. 1:1 olan oran daha sonra 2:1, 3:1, 4:1 ve benzeri haline
araçları da üretmiş olur. Bunu da daima artan boyutlarda
İşsizlik politikası ve felsefesine uygun olarak gelerek toplam değerin içinde emek gücünü azaltır.
yapar. Ne var ki, kapitalist üretim tarzının bu temel
“duruşunu” belirleyen panoptik-işçi için en büyük Çünkü, emeğe olan talep, sermayenin bütünü ile değil,
yasası gözönüne alınmadığında, emek verimindeki
“erdem”, istememektir! Ne daha yüksek ücreti, ne ancak değişen kısmının miktarıyla belirlenmektedir ve
artışın üstünde yeterli bir istikrarlı büyüme ile istihdam
sendikalaşma hakkını, ne iyi koşullarda emekli olmayı bu talep toplam sermayedeki artış ile orantılı olarak
artışı arasında doğrusal bir ilişki kurulabildiği
istemek panoptik-işçiye uygun düşer. Panoptik işçi için artacağına, gittikçe küçülen şekilde, toplam sermayenin
görülmektedir. Buna bağlı olarak, “İş yaratmada
önemli olan her koşulda işsiz kalmamaktır, yani kara büyüklüğü oranında ve büyüklüğün artması ölçüsünde
gereken asgari büyüme oranı” bulunup böylesi bir
ölüm vebaya, işsizliğe yakalanmamaktır. Bu durum, artan bir hızla düşer (Marx, 1986: 646-647). Böyle
doğrusal ilişki kurulduğu zaman, Avrupa Birliği
sınıf bilincinin yok edilişinden, sendikaların işçi olduğu için de ekonomik büyümeye bağlı olarak işsizlik
ekonomilerinde ancak % 2’nin üzerinde bir büyümenin
sınıfının birer kalesi olduğunu, sosyal güvenliğin her zaman azalmaz, yani ekonomik büyümenin her
istihdam üzerinde pozitif bir artışa yol açacağını ileri
geleceğe umut ve güvenle bakış olduğunu “inkardan” koşulda işsizliği azaltacağını ileri sürmek doğru bir
sürenler olmaktadır. Ne var ki Tablo 2 bu tezi
başka bir şey değildir. Kısacası bir yozlaşma, çürüme ve yaklaşım değildir. Çünkü, işsizliği, “yani sermayenin
doğrulamaz. Örneğin, 1994-2004 arası dönemde,
bozulma kadar sınıf mücadelesinin dışına “gönüllü” kendisini genişletmesi için gerekli olandan çok daha
Avusturya, Yunanistan, Lüksemburg, Polonya, Portekiz,
düşme isteğidir. İşsizliğin asıl tahribatı buradadır, başka fazla bir emekçi nüfusu, bu yüzden de bir artı nüfusu
Slovenya, Çek Cumhuriyeti gibi ülkelerde belirtilen ve
yerde değil! Böyle olduğu için de kapitalist sistem her kendi enerjisi ve büyüklüğü ile doğru orantılı olarak
üstünde bir büyümeye rağmen işsizlik de artmıştır. Öte
zaman bir miktar işsize muhtaçtır. Muhtaç olunan durmadan üreten şey, kapitalist birikimin ta kendisidir”
yandan Güney Kore’de 1994-2004 arasındaki % 4.9’luk
işsizlik oranı ise koşullara göre değişebilir. Bu gerçeği (Marx, 1986: 647).
büyümeye rağmen işsizlik de 1994’te % 2.5 iken
daha iyi anlayabilmek için işsizlik olgusunun kaynağını,
Ekonomik büyümede belli bir orana ulaşılarak her 2004’te 3.5’e yükselmiştir. Tabloya bakıldığında bu
dolayısı ile ekonomik büyüme ile işsizlik arasındaki
yıl işsizliğin azaltılacağı söylemi kapitalist sistemin örnekler çoğaltılabilir. Tablo 2 başka bir gerçeği daha
ilişkiyi iyi bilmek gerekir.
işleyiş yasalarına uygun değildir. Tablo 2’de Fransa göstermektedir. ABD, Hollanda gibi kısmi süreli, part-
İşsizlik olgusu, bugün bir sorun olarak istisnasız üzerinden gösterilen örnek bu açıdan önemli bir veri time çalışmanın yaygın olduğu ülkelerde büyüme ile
herkesi ilgilendirmekte, herkes işsizliğin önemli olmak ile birlikte tek istisnai durum değildir. Kapitalist birlikte işsizlik de azalmış görünmektedir. Ancak tam
boyutlara ulaşmasının büyük bir sorun oluşturduğunu üretim tarzında sermayenin değişen kısmındaki artış ve gün çalışmanın kapsamının daraltıldığı, iki saat
dile getirmektedir. Böyle görünse de, görüntü ile öz çalıştırdığı işçi sayısı, daima şiddetli dalgalanmalar ve çalışanın da işsiz kabul edilmediği bu gibi ülkelerdeki
arasında bir fark vardır. Zira işsizlik, hem işçileri hem de işsiz nüfus artışına bağlanmış durumdadır. Bu türden bu işsizlik oranı nesnel gerçeği yansıtamaz. Zira, işsiz
işsizleri kontrol altında tutan önemli bir kontrol işsizlik artışı işçilerin bir kısmının işten atılması olmamayı yarım saat çalışmış olmaya bile
mekanizmasıdır; öyle olduğu için de “sermaye, biçiminde olabileceği gibi, mevcut işsizlerin her endekslediğimizde hiçbir ülkede işsiz kalmaz. Bu
toplumun koyduğu zorunluluklar olmaksızın işçinin zamanki kanallardan daha güç emilmesi şeklinde de nedenle işsizlik olgusu açısından bu tür ülkelerin,
sağlığına karşı da, yaşayacağı ömrün uzunluğuna karşı olabilir. İşsizlik, emek üretkenliğindeki artışın, yaklaşımları ve istatistikleri sorunludur, gerçeği
da vurdumduymaz” (Marx, 1986: 283) olduğu kadar, sermayenin organik bileşimindeki ve teknik şeklindeki göstermekten uzaktır. (Tablo 2)
işsizlerin haline karşı da vurdumduymazdır.
Türkiye için istihdam yaratacak asgari büyüme
oranı bazı iktisatçılara göre yıllık ortalama 1974-1998
Rekabet, kapitalist üretimin içinde yatan yasaları
dönemi için % 2.8’dir ( Gürsel-Ulusoy, 1999: 59, 63).
kapitalistler üzerinde güce sahip zorlayıcı dış yasalar
Ne var ki, son yıllardaki gelişmeleri de göz önüne alan
olarak ortaya çıkarır. Yedek işgücü de nihayetinde
bu iktisatçılar bu kez istihdam yaratacak büyüme oranını
kapitalist için bu yasalardan biridir. Ücretleri
% 5’e yükselttiler (Capital, 2003: 66). Ancak, resmi
baskılamak, işçileri ve işsizleri kontrol altında tutmak
verilere göre, 2002 yılında % 7.8’lik büyümeye rağmen,
için, onlar arasında yıkıcı bir rekabet yaratmak için
işsizliğin % 8.5’ten %10.6’ya yükselmesi herkesi
kapitalistlerin her zaman işsize ihtiyacı vardır. Çünkü,
yeniden bu sorunu incelemeye itmiştir. Bu inceleme de
işsiz ile işçi arasındaki, işsiz ile işsiz arasındaki bu
büyüme ile istihdam arasındaki ilişkiyi sorgulamıştır, ne
rekabet “burjuvazinin elinde proletaryaya karşı en
var ki kapitalizmin temel yasalarını görmezlikten
keskin silahtır” (Engels, 1997:130). Öyle ki,
gelerek (Capital, 2003: 62-66). Oysa işsizlik, birikimin
“İşçilerin kendi aralarındaki rekabetle doruk
ya da kapitalist temele dayanan zenginliğin gelişmesinin
noktasına çıkan işçi üretkenliği, işbölümü, makine
zorunlu bir ürünü olduğu gibi, tersine olarak, işsizlik,
kullanımı ve doğa güçlerinin sanayiye uygulanması
kapitalist birikimin kaldıracı ve hatta üretim biçiminin
birçok işçiyi ekmeğinden yoksun bırakır”. Yani, bir
varlık koşulu haline gelir. Ekonomik büyüme ile işsizlik
bakıma, işsizliğin bir bölümünü “aslında işçilerin
arasında doğrusal bir ilişki kurmaya çalışan iktisatçıların
kendi aralarındaki rekabet yaratır” (Engels, 1997:
düştükleri yanılgı bu gerçeği göz ardı etmelerinden
136).
kaynaklanmaktadır. Oysa, “Sonuçlar, sırası gelince,
Teknolojik gelişmeye ve yenilenmeye bağlı neden halini alırlar ve durmadan kendi koşullarını
olarak, fazlalık haline gelen işçiler de işsiz kalmaya yeniden üreten sürecin tümü içerisindeki değişik olaylar,
başlar. Makine, aynı anlama gelmek üzere teknoloji, devresel bir şekle bürünürler. Bu devresellik bir kez
durmadan yeni üretim alanlarına el attıkça işçiler de yerleşti mi, nispi artı-nüfusun yaratılmasını -yani
işlerinden olmaya başlar. Çünkü, “kapitalist üretim sermayenin kendisini genişletmesi için gerekli olandan
tarzının, işçiye karşı, bütünüyle emek araçlarına ve fazla bir nüfusun meydana gelmesini- ekonomi politiğin
ürüne kazandırdığı bağımsız ve yabancılaşmış kendisi bile, büyük sanayiin zorunlu bir koşulu olarak
nitelik, makine aracılığı ile tam bir uzlaşmaz çelişki görür” (Marx, 1986: 651).
halini almaktadır” (Marx, 1986: 443). Sermaye
“Üretim araçları, büyüklük ve etki güçleri
birikimi, basit bir miktar büyümesi olmayıp,
bakımından artarken, daha az emekçi çalıştırma
sermayenin organik bileşiminin değişmeyen
araçları haline geldikleri gibi, bu durum, bir de emeğin
CMYK
18 # Kızıl Bayrak Sayı:2007/08 # 2 Mart 2007
üretkenliğindeki artış oranında, sermayenin emek Son yirmi yıldaki ekonomik gelişmeler ekonomik kısaltmak gerekmektedir. Fransa haftada 35 saat çalışma
arzını, emekçi talebinden daha büyük bir hızla büyüme ile istihdam arasında doğrusal bir ilişki süresi ile küçümsenmeyecek bir oranda yeni bir
yükseltmesi gerçeğiyle değişikliğe uğratılır. Bir yandan olmadığını göstermektedir. En azından, Tablo 2’deki istihdam olanağı yaratmıştır. Bu yeni istihdam sahip
işçi sınıfının çalışan kesiminin aşırı çalışması yedek kimi veriler her iki olgu arasında anlamlı bir ilişki olduğu gelir ve tüketim düzeyi ile iç pazarı beslemiş,
ordunun saflarını şişirirken, öte yandan da bu yedek olmadığını göstermektedir. Aslında bu anlamsızlığın da bunun sonucunda yatırımları canlandırarak yeni iş
ordunun rekabet yoluyla çalışanlar üzerindeki artan açıklanabilir yanları bulunmaktadır. Örneğin gelişmiş olanaklarına yol açmıştır. Fransa bu yaklaşımı ile yeni
baskısı, bunları, aşırı çalışmaya boyun eğmek ve ülkelerde teknolojik yenilenmeler, emek yoğun istihdam olanağı yaratamadığı sektörlerde hiç değilse
sermayenin diktası altına girmek zorunda bırakır. İşçi yatırımlar yerine, sermaye yoğun yatırımlar ve yeni işsizliklere yol açmamıştır.
sınıfının bir kesiminin aşırı-çalışmayla diğer kesimi esnekliğe dayalı yönetim biçimlerindeki gelişmelerin
Türkiye’de istihdam yaratacak yatırımların
zorunlu bir işsizliğe mahkum etmesi ve bunun tersi, düzeyine bağlı olarak ekonomik büyüme sağlansa da,
yapıldığı dönem iç pazara yönelik politikaların izlendiği
bireysel kapitalistleri zenginleştirmenin bir aracı halini bu durumun istihdamı otomatik olarak artırıp, işsizliği
dönemlerdir. Bu dönemlerde özellikle özel kesimde atıl
aldığı gibi, aynı zamanda da, yedek sanayi ordusu azaltmadığı görülmektedir. Çünkü, teknolojideki yenilik
kapasiteden daha yüksek kapasiteye geçiş, bu kapasite
üretimini, toplumsal birikimin ilerlemesine uygun emek gücünü ikame edecek bir süreci başlatmakta,
artışının yarattığı istihdam ve ek talebe bağlı olarak da
düşecek ölçüde hızlandırır” (Marx, 1986: 653-654). işletmelerin yönetim biçimindeki değişiklikler yıkıcı bir
iç pazardaki tüketim hacminin, talebinin genişlemesine
rekabet ortamında maliyetleri düşürmek için çok sayıda
Yedek işgücü olan bu işsizler, kapitalizmin bağlı olarak istihdamın düzeyi artmıştır. Son yirmi
işçi çalıştırmak yerine az sayıda işçi ile aynı üretimi
duraklama ve ortalama refah dönemlerinde işçi sınıfını yıldaki istatistiki veriler bunun açık bir kanıtı olarak
gerçekleştirmeyi ön plana çıkarmaktadır. Böyle olduğu
baskı altında tutar, aşırı üretim ve refah dönemlerinde ortada durmaktadır: iç pazarın önemli olduğu ama
için de işçi başına verimliği artıracak her yeni yöneliş
onların isteklerini dizginler. Sadece bu nedenle, işsizler, ekonomik büyümenin olmadığı bir dönemde işsizliğin
yeni işçi istihdamını artırmak yerine daha az işçi ile aynı
emeğin arz ve talep yasasının geçerlilik alanını, daha düşük olduğuna, öte yandan iç pazarın önemli
üretimi yapacak arayışları pekiştirmektedir. Bu nedenle,
sermayenin sömürü ve egemenlik faaliyetlerine mutlak olmadığı ama ekonomik büyümeye rağmen bir önceki
son yıllarda gelişmiş ülkelerde işletmelerin yönetim
şekilde uyan sınırlar içerisinde tutar. Çünkü, genel ücret döneme göre işsizlik oranındaki artışa bakmakta yarar
biçimlerindeki bu değişiklik yeni iş olanakları yaratmak
hareketleri, tamamıyla, yedek sanayi ordusunun vardır. Bu veriler dış pazarlarda tıkanmış olan bir
yerine işsizliğe yol açmıştır.
genişleme ve daralmasıyla düzenlenir ve bu da sınai ekonominin iç pazarda talebi büyük ölçüde
çevrimin devresel değişmelerine uygun olarak meydana Gelişmiş, sanayileşmiş ülkeler büyük ölçüde canlandıracak politikalara yönelmediği sürece, kırdan
gelir. Ücret hareketleri, işçi sınıfının faal ve yedek işçi kentleşmiş, kırsal nüfusu azalmış ülkelerdir. Bu nedenle kente yönelen göçün düzeyine bağlı olarak da, işsizliği
ordusu şeklinde bölünüşünü gösteren değişen oranlarla bir kırsal göç ve bunun yol açacağı bir işsizlik baskısı ile azaltamayacağını, tersine artıracağına yönelik
nispi artı-nüfus miktarındaki artış ve azalmayla, bazen karşı karşıya değildir. Ancak, hala nüfusunun önemli bir düşünceleri desteklemektedir.
emilen, bazen serbest bırakılan işçi miktarıyla bölümü kırsal kesimde olan ülkeler için yukarıda
Üstelik böylesi bir süreçte gelir düzeyi düşen
belirlendiğinden, kapitalist sistem her zaman işsizlere belirtilen yaklaşımlar işsizlik açısından ciddi sorunlar
ailelerde kadınların ve çocukların emek piyasasına dahil
ihtiyaç duyar. yaratmaya aday görünmektedir. Türkiye de bu
olması işsiz sayısını ve doğal olarak işsizlik oranını
sorunlarla karşı karşıya kalan ülkelerden biridir.
Emek arzı ve talebi yasasının sermaye birikim artırmaktadır. Türkiye’nin 2003 yılında yaşadığı
sürecinde de yeni işsizliğe yol açan esas üzerinde Türkiye 1980 öncesi ekonomik büyüme oranlarına ekonomik büyümeye rağmen işsizlik oranındaki artış da
işlemesi ise sermayenin tahakkümünü tamamlar. Bu bağlı olarak doğrusal bir ilişki içinde önemli istihdam yukarıda belirtilen nedenlerin doğal sonucundan başka
süreçte, kapitalistler daha da zenginleşirken, çalışanların olanakları da yaratmaktaydı. Ancak, 1980 sonrasında bir şey değildir. Önümüzdeki yıllar hem dış
reel ücretleri düştüğünden daha da yoksullaşırlar. izlenen iktisat politikaları ekonomik büyüme ile piyasalardaki işletmelerle, hem de zaman zaman iç
Örneğin, Türkiye’de sendikal hareketin çok güçlü istihdam arasındaki bu pozitif ilişkiyi sona erdirmiştir. piyasadaki rakip işletmelerle rekabete girecek olan
olduğu düşünülen 1965-1979 döneminde kar/GSYİH 1980 sonrasının izlenen politikaları istihdam sorununu işletmelerin karşı karşıya kalacağı bu yıkıcı rekabet
(tarım dışı) oranı 68.55 iken, sendikal hareketin çok farklı baskılar altında bırakmıştır. Bu baskılardan durumu ekonomide işsizliği azaltmak açısından umut
çökertildiği ve işçi sınıfının etkisiz olduğu, büyümenin ilki iç pazarın göz ardı edilerek dış pazarlara yönelik verici bir perspektif sunmamaktadır. Kırdan kente
sürdüğü, ama işsizliğin arttığı 1980-1997 döneminde bu üretim yapılmasıdır. Dış pazarlara yönelik yapılan yönelik göçün yoğunlaşma derecesine, gelir
oran 71.79 olmuştur (Onaran, 2002). Ancak, kapitalistin üretim iç pazarları önemsiz kılmış, bu nedenle de dağılımındaki bozulmaya, aile gelirlerindeki düşüşe
daha da zenginleştiği, sermayesinin arttığı bu dönemde maliyetleri düşürmek uğruna az işgücü ile daha fazla bağlı olarak da kent nüfusu içindeki kadın ve çocuk
aynı oranda yeni iş olanakları yaratılmaz, işsizlik aynı üretmeyi gündeme getirmiştir. Atıl kapasitenin emeğinin emek piyasasına girişinden kaynaklanan bu
oranda ve hızda azalmaz. Çünkü, teknikte ve yönetim artırılmasına yol açan bu süreç, ne yazık ki yeni olumsuz tablo daha da derinleşecektir. Böylesi bir
biçimindeki her yenilik daha az işçi çalışmayı gerektirir, yatırımları teşvik etmemiş, daha çok çalışan işçileri süreçte, TÜSİAD’ın ön gördüğü yüzde 6’lık bir büyüme
kapitalist ise tercihini hep yeni teknik ve yeni yönetim daha fazla sürelerde çalıştırarak üretimi sürdürmesi bile işsizliği önlemede yetersiz olacaktır. Peki, durum
biçimlerinden yana yapar. İşte bu nedenle, emekçiler yönünde bir politika izlemesine yol açmıştır. Böyle bir bu iken TOBB’un “uyarısına” ne demeli?
daha fazla çalıştıkları, başkaları için daha fazla servet tutumun ise istihdam ve işsizlik üzerinde olumlu bir
Korkan kim, korkutan kim, korkutulan kim?
ürettikleri ölçüde kendi mezarlarını da kazarlar, işsizliğe etkisi olmamıştır. Bu olumsuzluğa ek olarak, kırsal
Dünyanın bütün işsizleri, korkunuzu yenin! Korkunuzu
davetiye çıkarırlar. Son yirmi yıldır sanayileşmiş kesimdeki mülksüzleşmeyle/mülksüzleştirmeyle
yenin ve unutmayın ki ne işsizlerin ne de kitlelerin
ülkelerdeki işsizliğin kronikleşmesinin arkasında yatan birlikte, eksik istihdam içinde yer alan, aile ekonomisi
önceden ne yapacağı bilinemez!...
gerçek kapitalizmin bu kuralının hayatta içinde çalışıyor görünen nüfusu da kentlere göçe
somutlaşmasından başka bir şey değildir. Yani pasta zorlamış, kırdan kente olan bu göç işsizliğin artmasına KAYNAKLAR
büyüdükçe, buradan herkese pay düşmemekte, tam yol açmıştır. Nüfusunun yaklaşık yüzde kırkı hala kırsal
Capital, (2003) Yıl: 11, Sayı: 9
tersine bu pastadan yararlanan işçilerin hem sayısı kesimde yaşayan Türkiye’de tarım kesimindeki
Engels, Friedrich, (1997) İngiltere’de Emekçi
azalmakta, hem de payı düşmektedir. Türkiye mülksüzleşme, bu mülksüzleşmeyle birlikte kente
Sınıfın Durumu, (Çeviren: Y. Fincancı), Sol:Ankara.
ekonomisi büyüyen pasta ve dağıtılan pay açısından göçler, ekonomik büyümeye rağmen işsizliğe yol
Gürsel, Seyfettin-Ulusoy, Veysel, (1999)
değerlendirildiğinde, kapitalizmin bu temel kuralının açacak gibi görünmektedir. Bu sürecin işsizliğe yol
Türkiye’de İşsizlik ve İstihdam, Yapı Kredi Yayınları:
işlediği oldukça net olarak görülmektedir. 1980 açmaması için kente göç eden nüfus ile kent işsizlerini
İstanbul.
sonrasında işçilerden, toplumdan fedakarlık istenmiş, emen bir ekonomik büyüme oranına ve özelliğine sahip
INSEE, (2005) “L’economie française 2004-2005”,
ihracata yönelik iktisat politikalarının büyüteceği olmak gerekmektedir. Ancak, dünya pazarları ile
Insee conjoncture ( mars 2005).
pastadan herkese pay düşeceği ileri sürülmüştü. 1980 bütünleşmeye çalışan, bu nedenle de rekabet gücünü
Marx, Karl, (1986) Kapital, (Çeviri: A. Bilgi),
sonrasında reel ücretler hızla düşerken, ekonominin yükseltmek için daha az işçi ile daha verimli üretimi
Birinci Cilt, Sol Yayınları: Ankara.
istihdam artışı bir önceki dönemin gerisinde kaldı. amaçlayan ve çok büyük boyutlara ulaşmayan bir
OCDE,
1963-1979 döneminde % 5.7 olan istihdam artış hızı, yatırım kapasitesine sahip olmayacak bir ülkede
http://ocde.p4.siteinternet.com/publications/doifiles/0
pastanın büyüdüğü 1980-1995 döneminde % 3.3’e işsizliğin azaltılması mümkün görünmemektedir. Bu
12005061T005.xls
düştü (Onaran, 2003: 582). olumsuz baskılara ek olarak, son yıllarda, bir de
Onaran, Özlem, (2002), “Türkiye’de İktisadi
işletmelerin rekabet gücünü artırmak için yöneldikleri
Bir ülke ekonomisinde ekonomik büyümeye Tercihlerin Sermaye Birikimi Rejimi Açısından
teknolojik yenilenme baskısı vardır. Teknoloji yenileyen
rağmen işsizlik oranlarının kaygı verecek düzeyde Değerlendirmesi: Yüksek Karlar Toplumsal
her şirket mevcudundan daha az işçi ile üretimini
yüksek boyutlara ulaşması pek açıklanabilir bir durum Meşruluğunu Nerden Alır?”
sürdürmeye yönelik yönetim politikaları hayata
olarak görünmese de bilimde tesadüflere, açıklanamaz (Derleyenler: A. H. Köse-F. Şenses-E. Yeldan),
geçirmektedir. Emek yoğun yatırımlardan teknoloji
olgulara yer yoktur. Tersi durumda bilimin de bir anlamı İktisat Üzerine Yazılar II: İktisadi Kalkınma, Kriz ve
yoğun yatırımlara yönelik bu politikalar ekonomik
kalmaz. Bugün gelişmiş ülkelerden gelişmekte olan İstikrar, Yayınları: İletişim Yayınları: İstanbul.
büyümeye rağmen istihdamı artırmamakta, tersine artan
ülkelere kadar pek çok yerde ekonomik büyümeye Onaran, Özlem, (2003) “Türkiye’de İhracat
işsizliğe yol açmaktadır.
rağmen istihdam artmamakta, işsizlik oranı artmaktadır. Yönelimli Büyüme Politikalarının İstihdam
Kuşkusuz her ülkenin kendine özgü açıklanabilir pek Böylesi olumsuz bir süreç yaşayan Türkiye gibi Üzerinde Etkileri”, İktisat Dergisi,
çok nedeni bulunmaktadır. ülkelerde işsizliği azaltmak için çalışma sürelerini Sayı: 418-419.
Sayı:2007/08 # 2 Mart 2007 Röportaj Kızıl Bayrak # 19
Haluk Gerger ile ABD’ye karşı kazanmış olduğu not dosyaya konduğu taktirde kabul edeceğimi olgunluğu zayıf ve dolayısıyla anti-emperyalist bir
“hukuk mücadelesi”, kapitalist sistemin emperyalist belirtmiştim ve bunu kabul etmişlerdi. Yine de hakim, bilince henüz dönüşmemiş ama yine de yaygın bir
merkezlerle işbirlikçilerin el ele vererek halkları maddi tazminat talebimizi reddetti. Bu talep, yol ve muhalefete işaret ediyor. Bu ortamda, herhalde bizim
korkutarak teslim alma stratejisi ve yurtseverlik vize masraflarının ödenmesini içermekteydi. Ayrıca, ne yapabileceğimizi de az çok kestirdiler. Biz elbette
üzerine sohbet ettik. (Sol.org.tr, 26.02.07)) manevi tazminat olarak da ilk başta 1 cent istedik ama ABD’nin peşini bırakmayacaktık ve işi bir Türkiye-
mahkeme kaleminde hesap zorluğu nedeniyle 1 dolara Amerika ilişkileri boyutuna taşıyacaktık. Örneğin,
soL: Yoğun programınız içinde bizimle röportaj çevrildi. Sonunda da, ABD’yi manevi tazminata icraya başvuracaktık, Ağır Ceza’ya gidecektik, suç
yapmayı kabul ettiğiniz için öncelikle teşekkür mahkum ettirdik. Amerikan Büyükelçiliği, 1 doları bir duyurusunda bulunacaktık, sonunda da Türkiye
ediyoruz. soL dergi formundayken sizinle açtığınız yıl kadar ödemedi. Bunun üzerine bir ihtarname çektik Devletine ve Hükümetine “kendi yargı kararına
davada ABD’nin mahkum edilmesi üzerine sohbet ve suç işlediklerini, işin takipçisi olacağımızı anlattık, uyulmasını sağla” diye başvuracaktık. Türkiye
etmiştik; ancak konuyu yeni öğrenen okurlarımız için bir hafta süre verdik. Onlar da, o süre içinde, parayı, görevini yapmazsa, onu da Avrupa İnsan Hakları
sizden bir kez daha meseleyi ve davanın gelişim yasal faizi ile birlikte benim vermiş olduğum banka Mahkemesi’ne götürecektik. Türkiye’nin bizim
sürecini dinleyebilir miyiz? hesabına yatırdılar. yanımızda bir karar alamayacağını biliyorduk; çünkü
Haluk Gerger: 2002 yılının Ekim ayında eşimle Davanın hukukî sonucunun bir siyasî sonucu da Amerika savunmanı avukat, Türk Dışişleri
birlikte New York’a gittik. Havaalanında bizi ayrı bir olacak mı? Daha açık biçimde soracak olursak; Bakanlığı’ndan mütalaa istemiş ve Amerikan tezine
bölmeye aldılar ve bana Ankara’daki ABD’nin sınırlarında özellikle 11 Eylül sonrası dayanak oluşturabilecek bir “uzman” beyanı almıştı.
büyükelçiliklerinden almış olduğum 10 yıl süreli başlatmış olduğu muamelelere karşı, kazanmış Bakanlık, “bir devlet istediğini ülkesine sokar,
vizemin Amerikan Dışişleri Bakanlığı’nca iptal olduğunuz dava bir emsal teşkil edebilecek mi? istemediğini sokmaz, özgürdür” gibi sığ bir uzmanlık
edildiğini, dolayısıyla ülkeye giremeyeceğimi Bu hukuki sonucun ayrıca pek çok başka boyutu yardımı yapmıştı Amerika’ya. Bu durumda, iki şey
bildirdiler. Eşim için bir sorun olmadığını, benimse da var elbette. Birincisi, ABD’nin kendi ülkesi olacaktı. Birincisi, Türk Devleti de zor durumda
geldiğim uçakla geri gönderileceğimi söylediler. İptal dışındaki yargıya bakışıyla ilgili. Biliyorsunuz, ABD, kalacaktı. İkincisi, ABD’nin bir müttefik ülke
kararının nedenini ise, bilmediklerini belirttiler. Bu altında kendi imzası da olan, uluslararası sözleşmeleri yargısını tanımaması, Türkiye’de yeni tepkilere yol
arada, silahlı bir memurun bana ayrıca bazı sorular bile tanımaz, uluslararası yargıyı dinlemez bir tavır açacaktı. İşte ABD bence bunu istemedi ve karara
sorma talebi olduysa da bunu hemen reddettim ve hiç içinde. Bu ülke bugün tam bir uluslararası kanun uydu. Bu, kamuoyunun ve iletişimin önemini
bir soruya yanıt vermeyeceğimi söyledim. İki saatten kaçağı konumunda. Örneğin, Guantanamo’da tuttuğu göstermesi bakımından tabii çok önemli. Benim gibi,
fazla bir süre ben bu ayrı bölümde tutuldum, tutsakların Cenevre Sözleşmesi’nden tek başına ve herhangi bir gücü olmayan bir bireyin
resimlerim çekildi, parmak izlerim alındı. Sonuçta, yararlanabileceğini yönetim kabul etmemekte. Aynı dahi, toplumsal gerçeklikten, en büyük güçlere karşı
eşim gidip valizlerimizi aldı, geri dönüş işlemlerini biçimde, Uluslararası Ceza Mahkemesi’ne de ABD bile, nasıl güç kazanabileceğini gösteriyor. Bu
yaptı. Beni de iki silahlı sınır polisi uçağa götürdü, Hükümeti’nin, Amerikalıları yargılayamayacağı “felsefi/soyut/teorik” güç, kendi yasalarının
uçak içinde pasaportumu geri verdiler ve Türkiye’ye yönünde, ihtirazi kaydı, şerhi var. ABD’nin BM’yi de dinamiğiyle maddi bir güce dolaylı yollardan
döndük. dinlemediği herkesçe biliniyor. Bu durumda yerel bir dönüşebiliyor, “insani/toplumsal çerçeve” ezeni de
Ankara’ya dönünce de ABD aleyhine eşimle yargı kararına uyması önemli. ezileni de, aralarındaki ilişkiyi de etkileyebiliyor.
birlikte maddi ve manevi tazminat davası açtık. İkinci olarak, ABD, özellikle 11 Eylül’den sonra, Tabii, ABD, sadece bir “hukuk tokadı” yemekle
Mahkeme ilk ağızda eşimin açtığı davayı kabul pek çok vizeli ziyaretçiyi ülkesine sokmadı. Bu kalmıyor, aynı zamanda, aşağılamaya, baskıya, hak
etmedi. Benim maddi tazminat talebim de reddedildi; durumlarda, çoğu kez, bir gerekçe dahi ileri sürmediği ihlaline karşı, tek başına bir insanın dahi
çünkü ABD adına davaya giren savunma avukatı, biliniyor. Dolayısıyla, sizin de değindiğiniz gibi, bir susmayabileceğini, direnebileceğini görüyor,
“maruf bir kişi olarak benim o gece bir otelde misafir emsal olma durumu söz konusu. ahlaki/moral bir darbe de yemiş oluyor.
edileceğimi, ertesi gün de elbette ülkeye Bu durumda, Ankara Asliye Hukuk ABD’nin uygulamalarının nedenine de değinmek
sokulacağımı, benim bunu istemeyip geri Mahkemesi’nin kararına neden uydu diye de sormak gerekir sanıyoruz... Daha önce soL’da konuyla ilgili
döndüğümü” iddia etti! Oysa, beni o gece bir hücrede gerekiyor. Bence, Amerikan Büyükelçiliği, bizim röportajınızda ABD’nin söz konusu tutumunun
tutacaklarını ve ertesi gün geri göndereceklerini ihtarnamede işlenen suçu takip edeceğimize ilişkin arkasında emperyalist sistemin korku ve korkutma
söylemişlerdi. Böyle olmaması ve eşimle uçakta tavrımızı değerlendirdi. Biliyorsunuz, bugün, üzerine kurulu mantığının olduğunu belirtmiştiniz.
buluşabilmem için giriş yapmaktan vazgeçtiğime dair dünyanın dört bir yanında olduğu gibi, Türkiye’de de Pek çok makale ve röportajınızda da benzer bir
bir matbu yazıyı imzalamam gerektiğini ABD’nin kanun tanımaz, hukuk bilmez saldırgan vurguya rastlıyoruz. Bu düşüncenizi açabilir misiniz?
söylemişlerdi. Ben de bunu ancak, o metni “tehdit tavrına büyük tepki var. Bu tepki yönünü bulamamış, ABD’nin genel saldırganlığında, ABD’nin gücü
altında” imzaladığımı belirten el yazımla yazılmış bir farklı ve çelişik nedenlerden kaynaklanıyor, politik ve bunun algılanmasından kaynaklanan fırsat
20 # Kızıl Bayrak Sayı:2007/08 # 2 Mart 2007
imkanları kadar zaafları ve onlardan kaynaklanan kazandırmak zorundadırlar. Örneğin, her emperyalist Demek ki, öncelikle, ideolojik müdahale/mücadele ve
korkuları da rol oynuyor. Örneğin, ABD, dünya saldırganlık, bugün ABD’nin Irak savaşında da örgütlenme hayati önem taşımakta.
nüfusunun yüzde dördünü oluşturuyor ama buna gördüğümüz gibi, o ülke halkının, emekçilerinin de,
karşılık dünya enerji pastasından yüzde 25 pay alıyor. ekonomik özverilerini gerektirir, savaş bütçesine Kitaptaki özlü deyişinizde “burjuva
Bu, onun gücünü gösteriyor ama aynı ABD’nin kaynak aktarımını gerektirir ve kaynaklar en zengin milliyetçiliğiyle değil, antikapitalist sosyalist
hapishane nüfusu da dünyadakinin yüzde 25’ine ülkede dahi sınırsız olmadığına göre, bu aktarım, yurtseverlikle emperyalizme gerçekten karşı
karşılık geliyor, bu da onun politik/sosyal zaaflarının toplumsal ihtiyaçlardan, en fazla da, en zayıf çıkılabilir; bu da aynı zamanda Türkiye kapitalizmine,
boyutunu gösteriyor. ABD, kendi parasıyla kesimlerden kesilerek, kısılarak yapılır. Ayrıca, düzene bütünlüklü, topyekun, devrimci bir karşı
borçlanıyor, bu onun gücü. Ama aynı zamanda insanların emperyalist maceralarda, sermayenin çıkıştır elbette” diyorsunuz. Sosyalist yurtseverliğin
dünyanın en borçlu ülkesi, en fazla ticaret ve bütçe savaşlarında ölmeleri de istenir. Bütün bunlarda inşası konusunda neler düşünüyorsunuz?
açığı veren ülkesi de. Bu örnekleri çoğaltmak egemenlerin elindeki temel araç “korku”dur. Bir örnek Sosyalistlerin acil görevleri neler?
mümkün ama ne söylemek istediğimi bu kadarı çok anlamlıdır. Truman, İkinci Dünya Savaşı Halkların tarihi bize hiç bir kuşkuya yer
anlatıyor sanırım. sonrasında komünizme ve Sovyetler Birliği’ne karşı bırakmayacak şekilde gösteriyor ki, antikapitalist
ABD, fırsatların peşinde gücünü ölçüsüzce büyük Soğuk Savaş ve global hegemonya saldırısını olmayan emperyalizm karşıtı mücadeleler sonunda
kullandıkça, zaafları da büyüyor, korkuları da o başlatmaya karar verince, silahlanma harcamalarını mutlaka yenilgiyle sonuçlanmışlardır. Bu yenilgi,
ölçüde artıyor ve kısır bir döngü içine hapsoluyor. olağanüstü arttırma gereğiyle karşılaşır. Bunun ve biçimde genel olarak, emperyalizmle uzlaşma, özde
Örneğin, bütün Ortadoğu’yu köleleştirmek için Irak’a içerdeki özgürlüklere, burjuva demokrasisinin temel ise, emperyalizme açık iltihak biçiminde olmuştur.
giriyor, oradaki direniş karşısında askeri yenilgiye kimi normlarına karşı genel politik/yasal saldırı için Ortadoğu’dan Afrika’ya, Güney Amerika’ya sonuç
uğrayıp batağa saplanıyor. Bu durumda, daha da de yığınların desteğine ihtiyaç duyar. Bu “önlemleri” hep böyle olmuştur. Mesele basitçe şudur: Doğası
saldırganlaşıyor, daha fazla asker göndermede buluyor ve harcamaları Kongre’den geçirmek için desteğini gereği antikapitalist olmayan “antiemperyalist”
çareyi ama bu arada tek tek bireylerden bile korkar talep ettiği etkin bir Senatör, ona öncelikle “Amerikan mücadele, işçi sınıfının önderliğinde olmayan, yani
hale geliyor, onların ülkesini ziyaretlerinden bile halkının ödünü kopartması”nı öğütler! Gerçekten de başka bir sınıfın, (küçük burjuvazi, milli burjuvazi,
çekiniyor, en temel haklarını ihlal ederek yeni türden öyle yapılır, ilk önce Amerikan halkına korku salınır, rekabetçi büyük burjuvazi, farklı toprak/kent/devlet
bir saldırganlık sergiliyor. Zulmettikçe, kendisine örneğin “komünistlerin yeni doğmuş bebek burjuvazilerinin ortaklığı) çıkar ve gereksinimleri
karşı çıkışın tohumlarını da ektiğini biliyor, her yedikleri”ne inandırılır insanlar, vs. doğrultusunda yürütülen mücadele demektir ve ufku
şeyden, herkesten korkar duruma düşüyor... Ve Kitaplarınızdan devam edecek olursak, “Kan kaçınılmaz olarak beynelmilel sermaye ile, yani
böylece çırpınıp, debelenip duruyor... Tadı” kitabınızda ABD’nin kanlı sicilini veriyor ve bu emperyalizmle uzlaşmadır, ona tabi olmaktır. Bu, işçi
korku düzenini nasıl inşa edip sürdürebildiğini sınıfının öteki sınıf ya da kesimlerle ittifakını
“Türk Dış Politikasının Ekonomi Politiği” gösteriyorsunuz. Emperyalist sisteme karşı da yadsımaz ama önderlik sorununun hayati öneminin,
kitabınızda da sıkça tekrarladığınız nokta var: antikapitalizmi içeren antiemperyalist mücadeleden stratejik öneminin de gözardı edilemeyeceğini
Türkiye’de egemen sınıf, emperyalizmle ilişkilerini bahsediyorsunuz. Bu mücadele halklarımıza dayatılan gösterir.
emekçi halk nezdinde “meşru” gösterebilmek için korku ve teslimiyet sarmalından çıkışı sağlayabilir Bu sorun bizi “sosyalist karakterli yurtseverlik”
tehdit yoluyla korkutmaya başvuruyor. Mesela mi? sorunsalına götürmekte. Yurtseverlik kavramının önce
“memleketin demir perdenin ortasında kalması”ndan “Korku”nun iki temel dayanağı var egemenlerin bazı unsurlarını vurgulamak gerekir:
bahsediyorlar. Tezkerenin reddinde başbakanın sıkça kullandığı. Biri, insanları haber ve bilgi edinme Birincisi, yurtseverliğin, milliyetçilikten ayrı
“maaşlar ödenmezse sonra bana gelmeyin” deyişi de hakkından mahrum ederek hurafelere, cehalete, olarak, kurgusal değil, “doğal” olması gerçeğidir.
benzer bir tehdit öğesi içeriyor. Bu durumu geriliğe mahkum etmek, öteki de, örgütlenme ve hak İnsanların, doğup büyüdükleri ortama olan çok yönlü
genelleştirebilir miyiz? Bölgemizdeki ve dünyamızdaki arama gibi imkanlarından zorla yoksun hale getirerek bağlılığıdır bu.
işbirlikçi düzenler, hem korkmaya mahkum hem de çaresizleştirmek. Bunlar yenilince, “korku” da yenilir. İkincisi, yurtseverlik, yine milliyetçilikten ayrı
korkutmaya muhtaçlar mı? olarak, yerleşik (emekçi) sınıflara aittir. Yerleşik
Sadece işbirlikçiler değil, ABD olanlar, emeklerini harcadıkları yurtlarıyla, yani genel
gibi emperyalistler de, ezenler de. (fizik/moral-coğrafi/toplumsal-ekonomik/politik)
Tetikçiler, tehdit abartması yoluyla yaşam koşullarıyla kendi gönençleri arasındaki
aslında Amerika’yı da yolmanın bünyesel bağın ayırdındadırlar; çünkü bütünüyle buna
hesaplarını yapıyorlar. Türkiye’nin her bağımlıdırlar. Uluslararası ekonomik düzenle organik
daim müflis egemenleri, Soğuk Savaş bağları olanların yerel bağları, uluslararası bağın gücü
yıllarında, komünizm ve Sovyet ölçüsünde ve onunla ters orantılı olarak, zayıftır.
tehlikesinin abartılmasını, ABD’ye Beynelmilel sermaye ile kozmopolit açısındansa,
karşı bir şantaj gibi kullanmışlar, bunu neredeyse sıfırdır.
“altın yumurtlayan tavuğa” Üçüncüsü, yurtseverlik ile halk sevgisi iç içedir,
dönüştürmüşlerdi. Yakın tarihlerde halk sevgisi de emeğe verilen insanlık değeri ile
Çiller’in Batı’daki “İran ve İslam ancak ölçülebilir ve anlamlandırılabilir.
Devrimi, Şeriat” korkusunu, mali ve Dördüncüsü, özellikle bize özgü, yani çeşitli
politik bakımlardan yararlanmak için halkların birlikte yaşadığı yerlere ilişkin
nasıl abartarak kullandığını yurtseverliğin ayırdedici özelliğidir ki, bu, ancak
hatırlıyorsunuzdur. Daha sonra paylaşarak yeniden üretilebilecek olan bir
Erbakan’la koalisyona gidince yurtseverliktir. Bu da, halkların, “milli eşitlik” ve
Batı’daki aldatılmışlık duygusu da bir bunun getirdiği bütün haklarla birlikte ortaya çıkan ve
ölçüde dış desteğini çok olumsuz gönüllü paylaşılan bir irade olabilir ancak. Bunu
etkilemişti. özellikle çağımızda ancak komünistler anlayabilir,
Kendi halklarını korkutmak ise, iki formüle edebilir ve hayata geçirebilir.
tarafın da ortak özelliği. Türkiye, Son olarak bu bağlamda Paul Robenson‘un şu
NATO’nun vurucu gücü olabilmek sözlerini de hiç unutmamak gerekir: “Yurtsever, kendi
için, olayları tahrif ederek Türk halkını ülkesinden hiç memnun olmayan kişidir.”
Sovyet öcüsüyle korkuttu örneğin. Son olarak davaya geri dönecek olursak, önceki
İktidarlar, içerde sorun yaşadıkça, “dış söyleşimizde, davada esasen 1 centin kur karşılığını
tehlike/düşman” icat ederler, “dış isteyeceğinizi ancak kolaylık olsun diye 1 dolar
çatışma”dan medet umarlar. Böylece, istediğinizi, 99 centi ne yapacağımızı sonra
dış düşman karşısında, iç disiplin düşünürüz demiştiniz. 99 centi ne yapacağınızı
sağlanmış olur, çatışma döneminde düşündünüz mü?
içerdeki hak aramalar ertelenir, korkan Bu 99 cent manevi olarak “harca harca bitmez”
halk iktidar etrafında kenetlenir, vs. türünden bir değerdir, üstelik ortak mirasa bile girer.
Buna ek olarak, özellikle Şimdi doya doya mücadelesini vererek ortaklaşa
emperyalistler, saldırgan devletler, harcayacağız...
saldırganlıklarına içerde ve dünya Teşekkür ediyoruz.
kamuoyu nezdinde meşruiyet (sol.org.tr’den alınmıştır...)
Sayı:2007/08 # 2 Mart 2007 Kahrolsun emperyalizm! Kızıl Bayrak # 21
EKSEN Yayıncılık Büroları Gazetene sahip çık! Abone ol! Abone bul!
Adı : .......................................................................
Üsküdar (İstasyon) Cad. Pınar İşhanı 853. Sok. Bilen İşhanı No: 27/710 Soyadı :........................................................................
No: 5 Kat: 4 Daire: 52 Kartal/İstanbul (0 216 353 35 82) Konak/İZMİR Tel-Fax: 0 (232) 489 31 23 Adresi : .......................................................................
........................................................................
Necatibey Cd. Gözlükçü İşhanı No: 26/24 Cemal Gürsel Cd. Shell Karşısı Vakıf İşhanı Kat: 3 Tel : .......................................................................
Kızılay/ANKARA Tel: 0 (312) 229 06 44 No: 306 ADANA Tel: 0 (322) 363 52 91
6 Aylık Yurt içi 30.000 000 TL Yurt dışı 100 Euro
Sönmez İş Sarayı Kat: 3 No: 220 Heykel/BURSA Cumhuriyet Mah. Tennur Sok. Cumhuriyet İşhanı 1 Yıllık Yurt içi 60.000 000 TL Yurt dışı 200 Euro
Tel: 0 (224) 220 84 92 Kat: 3/45 KAYSERİ Tel-fax: 0 (352) 2326671
Gülcan Ceyran adına,
Silifke Cd. Çavdaroğlu Çarşısı 2/93 Saadetdere Mah. Fırın Sok. No: 37/25 (Depo durağı) * TL için : Yapı Kredi Bankası İstanbul/Aksaray Şb. 0097680-3
* Euro için : İş Bankası İstanbul/Aksaray Şb. 10021127094
MERSİN Esenyurt/İSTANBUL No’lu hesaba yatırdım. Makbuzun fotokopisi ektedir.
Sovyet halklarÝnÝn devrimci nderi
Josef Stalin
21 AralÝk 1879-5 Mart 1953