You are on page 1of 32

SayÝ: 2007/08 2 Mart 2007 50 YKr

SaÛlÝk emekileri, saÛlÝkta


yÝkÝm saldÝrÝlarÝna
saldÝrÝlarÝna karßÝ
karßÝ
alanlara ÝkÝyor!

SaÛlÝkta yÝkÝmÝ
durduralÝm!
2  Kızıl Bayrak Kızıl Bayrak’tan... Sayı:2007/08  2 Mart 2007

İÇİNDEKİLER
Sağlıkta yıkım saldırılarına karşı Sağlık
Kızıl Bayrak’tan
emekçileriyle elele, mücadeleye! . . . . . . 3 Bugün 1 Mart. 4 Mart Pazar günü yapılacak olan tarafından
ABD’de ikna edildiler, MGK’de karara bu yılki 8 Mart mitinglerine hazırlık için sadece 3 uygulandığı için,
dönüştürdüler...Güneyli Kürtler ile ‘siyasi gün kaldı. Bu önemli günü vesile ederek son bir özellikle ev
vediplomatik’ ilişki kurulacak! . . . . . . . 4 aydır yoğunlaştırdığımız bilinçlendirme kadınlarının,
Tutuklanan DTP’liler serbest bırakılsın! faaliyetlerine ilişkin haberlerimiz düzenli biçimde sorunu
Kürt halkına yönelik saldırılara son! . . . 5 yayımlandı. Bu sayımızda da, geçen hafta sonu bireysel/ailevi
ABD’nin telkinleri ve MGK kararları yapılan şenliklerin, toplantıların haberleri yer alıyor. algılamaları son
ekseninde…Türkiye’nin Güney Ve bu haberlerde de görüleceği gibi, emekçi derece doğaldır.
Kürdistan ve İran politikası . . . . . . . . . . 6 kadınların bilinçlendirilmesi, mücadeleye katılması, Oysa daha geniş
ODTÜ’de faşizme geçit vermeyeceğiz! 7 haklarına ve özgürlüklerine sahip çıkması için, işçi toplumsal
Dünyanın en pahalı 10 evinden ikisi ve emekçi kadınların, devrimcilerin daha çok çaba kesimlerle,
göstermesi gerekiyor. 8 Mart faaliyetleri devlet
bizim asalaklarımıza ait!.. Saraylara savaş
yoğunluğunda sürdürülme imkanı olmamakla kurumlarıyla vb.
kulübelere barış!. . . . . . . . . . . . . . . . . . . 8
birlikte, emekçi kadınlara yönelik faaliyetin daha karşılaşma şansı
Büyüyen açlık ve yoksulluk kaderimiz düzenli, daha planlı biçimde sürdürülmesi gereği de yakalayan işçi
olamaz!. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 9 açıktır. ve emekçi
8 Mart etkinlikleri...“Eşitlik ve özgürlük Kadınlar, hiç kuşku yok ki yaşadıkları sorunların kadınlar,
için 8 Mart’ta alanlara!” . . . . . . . . . 10-12 farkındadır. Bu sorunlar yüzünden rahatsızdır. Ne sorunun
Anadolu Yakası’nda emekçi kadın var ki, kadın sorunu bireysel, en fazlasından ailesel toplumsal/siyasal niteliğini algılama konusunda
çalışması. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 13 görünmeye uygun sorunların başında gelmektedir. büyük bir şans da yakalamış oluyorlar. Ayrımcılık,
“Eşit işe eşit ücret!” talebinin tarih Bu da, çözüm konusunda bireysellik, dolayısıyla da baskı ve terör evdekinden daha ağır biçimde
sahnesine çıkışı... . . . . . . . . . . . . . . . . . 14 bir tür imkansızlık duygusu yaratmaktadır kadınlar işyerinde, sokakta, devlet dairelerinde karşılarına
Gençlikten . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 15 üzerinde. Gerçekten de sorun bireysel, çözüm de her dikilir.
İşsizlik: Kara ölüm mü? kadının kendi sorunu olsaydı sonuç çoğu kadın için Bu da, kadın işçileri kadınların kurtuluşu
(Orta sayfa). . . . . . . . . . . . . . . . . . . 16-18 çözümsüzlük olurdu. Oysa, kadında çözümsüzlük mücadelesinin baş aktörü yapmaktadır. Nasıl ki,
Haluk Gerger: ‘Yurtseverlik ilehalk duygusu yaratanın kendisi, tam da, sorunun toplumsal kurtuluş işçi sınıfının devrimci
toplumsal olmasıdır. Sorunu bu derece büyük kalkışmasıyla mümkünse, kadınların kurtuluşu da
sevgisi iç içedir’ . . . . . . . . . . . . . . . 19-20
gösteren/büyüten de budur. kadın işçilerin öncü mücadelesini gerektiriyor.
İstanbul İşçi Kurultayı:
Yakın çevresindeki bir erkeğin (baba, ağabey, Buradan da, işçi, emekçi, devrimci kadının, sadece
Ortadoğu’da süreç kışkırtılıyor . . . . . . 21 koca vd.) baskısı altında bunalan kadın, bu baskıya işçi sınıfının devrim mücadelesinde etkin birer
İran’a saldırı hazırlıkları devam karşı koymaya kalktığında başvurduğu hemen her militan olmakla yetinemeyeceğini, yanısıra kadınları
ediyor!Emperyalizme ve siyonizme karşı bireyin, her kurumun aynı türden baskısıyla uyarmak ve devrime kazanmak için fazladan çaba
direnişi yükseltelim!. . . . . . . . . . . . . . . 22 karşılaşır. Çevresindeki kadınlar dahil hemen herkes göstermeleri gerektiği sonucu çıkıyor.
Abdullah Gül Pakistan’daydı!Savaş baskı yapan erkeğin yanında, kurtulmaya çalışan Değil mi ki iki kat ezilmekteyiz, o halde
kundakçıları işbirlikçilerini de seferber kadının karşısında yer almaktadır. Erkeğin baskısına mücadeleye de iki kat çaba katmalıyız.
ediyor . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 23 açıktan destek vermeyenler de, karşılaşacağı tehdit
Misket bombasının yasaklanması için ilk ve tehlikeler konusunda kadını uyarma adına, onu * * *
konferans düzenlendi... . . . . . . . . . . . . 24 boyun eğmeye davet etmek yoluyla bu baskı Özgür Bir Gelecek İçin Liselilerin Sesi dergisinin
Büyük tekellerden geniş çaplı tensikat sistemine dahil olmaktadır. Mart 2007 tarihli sayısı çıktı. Okurlarımız Liselilerin
saldırısı . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 25 Ayrımcılık, baskı ve terör daha ziyade ve düzenli Sesi dergisini Eksen Yayıncılık bürolarından ve
DİSK’in 40. yılı ve Çelebiler’in biçimde aile ve yakın akraba çevresindeki erkekler kitapçılardan temin edebilirler.
misyonu! . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 26
“DİSK Kırk Yıllık Dostlarıyla
Buluşuyor” etkinliği . . . . . . . . . . . . . . . 27
Eylem ve etkinliklerden . . . . . . . . . . . . 28
Bültenlerden... . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 29
Yüz Çiçek Açsın Kültür Merkezi’nden
etkinlik... . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 30
Mücadele Postası . . . . . . . . . . . . . . . . . 31

Kızıl Bayrak
Sosyalizm İçin

Haftalık Sosyalist Siyasal Gazete

Ç ı k t ı ! . .
Sayı: 2007/08  2 Mart 2007
r d e . . .
Fiyatı: 50 Ykr

b a y i i le
Sahibi ve Y. İşl. Md.: Gülcan CEYRAN EKİNCİ

p ç ı v e
Kita
EKSEN Basım Yayın Ltd. Şti.
Yayın türü: Süreli Yaygın
Yönetim Adresi:
Eksen Yayıncılık Mollaşeref Mh. Turgut Özal Cd.
(Millet Cd.) No: 50/10 İstanbul Tel: 0 (212) 621 74 52
Fax: 0 (212) 534 95 90
e-mail: kb1@tnn.net
Web: http://www.kizilbayrak.de
http://www.kizilbayrak.org
http://www.kizilbayrak.com
Baskı: Gün Matbaacılık Genel Dağıtım:
İSTANBUL YAYSAT
Tel: 0 (212) 426 63 30
Sayı:2007/08 # 2 Mart 2007 Kapak Kızıl Bayrak # 3

Sağlıkta yıkım saldırılarına karşı


Sağlık emekçileriyle elele, mücadeleye!
Sermaye devletinin sağlıkta yıkım politika ve
uygulamalarına karşı sağlık emekçileri bu kez de
“beyaz eylemler” sürecini başlatmış bulunuyor.
Zaten, işçi sınıfının 150 yıllık kazanımlarının böylesine kolayından geri
Ankara Tabip Odası’ndan yapılan açıklamaya göre alınabilmesi, emek gücünün böylesine barbar bir yağmaya konu
sağlıkçılar, 1 Mart’ta, Aile Hekimliği’ni protesto edilebilmesi de bu yüzden değil mi? Kazanılmış hakları korumanın ve
etmek için bir sağlık ocağı önünde yapacakları
eylemle süreci başlatacaklar. 4 Mart’ta eğitim yeni haklar kazanmanın, bilinen/ispatlanan tek yolu örgütlü mücadeledir.
hastanelerindeki kadrolaşmaya yönelik bir panel Sermaye sınıfı ve devleti, tam da bu nedenle, işçi sınıfı ve emekçi kitleleri
düzenlenecek. 5-9 Mart’ta referandum, 11 Mart’ta da
Ankara’da bir miting yapılacak. Tabip Odaları’nın
örgütsüzleştirmeyi, varolan örgütlerini etkisizleştirmeyi, yıkım ve yağma
aldığı kararla, hekimler, 14 Mart’ta ise iş bırakacak. programlarının başına almıştır. Saldırılar sadece haklara ve özgürlüklere
Bir günlük bu iş bırakma eylemine ilişkin, Ankara değil, bunlara yönelebilmek için öncelikle örgütlere yöneltilmiştir.
Tabip Odası Başkanı Önder Okay, acil, çocuk ve
hamilelere verilecek hizmetler dışında sağlık
hizmetlerini durduracaklarını açıklamış bulunuyor.
Tabip Odası’nın açıklamasında, sağlık sektöründeki
diğer örgütlerin yanısıra, mücadeleye tüm işçi ve
emekçilerden destek vermeleri çağrısı yer alıyor.
Gündemdeki politika ve uygulamaların özeti,
sermaye devletinin, sırtında bir yük olarak gördüğü
sağlık hizmetlerinden tümden kurtulmak, bunu da,
sağlık hakkını özel sektörün bir kâr alanı haline
getirmek suretiyle yapmaktır. Özelleştirilen tüm
alanlarda olduğu gibi, sağlık alanında da yağmaya
açılan, bir yandan işçi sınıfı ve emekçi kitlelerin 150
yıllık kazanımları, diğer yandan zaten açlık sınırının
da altına çekilmiş durumdaki günlük nafakalarıdır.
Sağlık sektöründe çalışan işçi ve emekçiler, saldırının
ilk etapta ve doğrudan muhatabı olmakla birlikte,
saldırı tüm işçi ve emekçilere yöneliktir. Dolayısıyla,
bu saldırıyı durdurma görevi de tüm işçi sınıfı ve
emekçi kitlelere düşmektedir.
Diğer tüm haklar gibi sağlık sigortası hakkı da,
dünya işçi sınıfının uzun yılları kapsayan ve bedelini
kanları/canlarıyla ödedikleri bir mücadelenin
kazanımdır. Bu zorlu mücadeleler yanında, kapitalist
sistemden bu hakları koparmada sosyalizmin önemli
bir etken olduğu biliniyor. Sosyalist Sovyetler Birliği, durumu yüzünden, kazanımlarını koruma gücü bilinçlendirmek için ayrıca bir zamana da ihtiyacı
ilk elden kurdukları parasız ve kaliteli sağlık sistemi bulamıyor. Ödedikleri ağır bedellerin ve sosyalizmin bulunmuyor. Sadece karar almaları ve üyelerine
ve işçi-emekçilerin yaşam kalitesini yükseltmeye kazanımı sosyal hakları birer birer kaybediyorlar. duyurmaları bile mücadelenin birleştirilmesi ve
yönelik diğer pek çok kurumsallaşma nedeniyle, Bu hak gaspları sürecine Türkiye’den yükseltilmesi için yeterli olacakken, bundan bile uzak
kapitalist-emperyalist ülkelerin işçi ve emekçileri için baktığımızda, başka pek çok ülkeye göre baş durulabiliyorlar.
güçlü bir çekim merkezi haline geliyordu. Kapitalist- döndürücü bir hızla geriye gidiş görülecektir. Özellikle Zaten, işçi sınıfının 150 yıllık kazanımlarının
emperyalist haydutların hiçbir anti-propagandası, sağlık alanında, ‘paran kadar sağlık’ tepkisiyle karşı böylesine kolayından geri alınabilmesi, emek gücünün
Sovyetler Birliği’ndeki bu gelişmeler karşısında etkili durulmaya çalışılan kayıplar süreci başı çekiyor. Bir böylesine barbar bir yağmaya konu edilebilmesi de bu
olamıyor, sosyalizmin prestiji hızla artıyordu. yandan, hiçbir denetime tabi tutulmayan özel sağlık yüzden değil mi? Kazanılmış hakları korumanın ve
Nitekim, ikinci emperyalist paylaşım savaşı, Doğu kuruluşları mantar gibi çoğalırken, diğer yandan yeni haklar kazanmanın, bilinen/ispatlanan tek yolu
Avrupa’da bir dizi ülkenin sosyalizme yönelmesiyle, devlet kuruluşlarında hizmet önce paralı, giderek örgütlü mücadeledir. Sermaye sınıfı ve devleti, tam da
yani emperyalist-kapitalist sistemin dışına çıkışla pahalı hale getiriliyor. Birbiri ardına çıkarılan kanun bu nedenle, işçi sınıfı ve emekçi kitleleri
sonuçlandı. Emperyalist sistemden bu kopuşa Çin’in ya da kararnameler ile işçi ve emekçilerin bu alandaki örgütsüzleştirmeyi, varolan örgütlerini
de eklenmesiyle, sömürü sistemi dünya nüfusunun kazanılmış hakları parça parça gaspediliyor. etkisizleştirmeyi, yıkım ve yağma programlarının
yarıya yakınını kaybetmiş oldu. Tümüyle soygun ve Bu çerçeveden bakıldığında, Tabip Odaları’nın başına almıştır. Saldırılar sadece haklara ve
sömürü üzerine korulu sistem bu kayıpları eylemlerine destek çağrısı, aslında, olması gerekenin özgürlüklere değil, bunlara yönelebilmek için
kabullenemezdi, kabullenmedi. Başka kayba çok gerisinde kalmaktadır. Çünkü işçi sınıfı ve emekçi öncelikle örgütlere yöneltilmiştir. Yani, saldırı
uğramamak ve kayıplarını geri alabilmek için her yolu kitleler, destek vererek değil, mücadelenin bileşenleri programlarının mantığı ve uygulaması gözönüne
denedi. Bu yollardan biri de, “sosyal devlet” olarak süreçte yer almalıdır. Tüm işçi ve emekçi alındığında, sendikalar, sınıfa ve emekçilere yöneltilen
propagandası eşliğinde, işçi sınıfı ve emekçilerin örgütleri, saldırının her türüne olduğu gibi, sağlıkta her saldırıyı kendilerine, kendi örgütlülüklerine
mücadele taleplerinin bir kısmına karşılık vermekti. yıkım saldırısına karşı da birleşik bir mücadele içinde yönelmiş saymalı, buna uygun bir tutum içinde
Böylece, sağlık ve sigorta hakkı “sosyal devlet” olmak zorundalar. olmalıdır.
tanımında öncelikli yeri almıştır. Ancak bugün böyle olmadığı, tabiplerin ve sağlık İşçi ve emekçiler saldırılara karşı birleşik ve güçlü
Sovyetler Birliği’nin yenilgisiyle sonuçlanan emekçilerinin yalnız bırakıldığı görülüyor. İşçi ve bir mücadele sergileyebilmek için örgütlerini bu yönde
soğuk savaş sürecinde, emperyalist-kapitalist emekçiler elbette “beyaz eylemleri” gönülden zorlamalıdır. Zorlamanın bir aracı da, örgüt kararı
devletlerin, “sosyal devlet” demagojisi eşliğinde işçi destekleyebilir ve desteklemelidir. Ancak ihtiyaç olsun olmasın sağlık sektöründe 1 Mart’ta başlatılacak
örgütlerini de ehlileştirmeyi başardığı, savaş gönül desteği değil, eylem desteği, daha doğrusu olan eylemlilik sürecinde yer almak, kendi sağlık
sonrasında sınıfa yöneltilen kapsamlı saldırılar eylem birlikteliğidir ki, bunun için örgüt kararları haklarını koruyabilmek için, sağlık emekçilerinin
sürecinde açığa çıkmış bulunuyor. Dünyanın pek çok gerekmektedir. İşçi ve emekçi kitleler, koşar adım mücadelesine eylemli destek vermektir. Parasız,
ülkesinde işçi sınıfı ve emekçiler, ne yazık ki, kimi uygulamaya konulan sağlıkta yıkım politikalarını kaliteli, yaygın sağlık hizmeti için, mücadelede sağlık
ihanet kimi teslimiyet içinde çürümüş örgütlerinin yaşayarak öğrendikleri için, sendikaların üyelerini emekçilerinin yanında yerimizi alalım.
4 # Kızıl Bayrak Yaşasın halkların kardeşliği! Sayı:2007/08 # 2 Mart 2007

ABD’de ikna edildiler, MGK’de karara dönüştürdüler...

Güneyli Kürtler ile ‘siyasi ve


diplomatik’ ilişki kurulacak!
Milli Güvenlik Kurulu, aylık ‘olağan’ isteseler de istemeseler de uyacaklar. Türkiye’yi devleti ne zaman bir hukuk devletine dönüştü?
toplantılarından birini daha yaptı. Bu toplantıda da, Washington’dan yönetmekte ısrar ettikleri sürece Uluslararası hukuk -ki bu bir burjuva hukuktur-
yine, devletin kısa vadeli temel (stratejik değilse de elleri mahkumdur. tüm eksiklerine, sapkınlıklarına, sakatlıklarına
taktik) yönelimleri belirlendi. Hükümetin izlemesi Nitekim, son MGK bildirisine yansıyan ‘uzlaşı’ rağmen, örneğin, her ulusun devlet kurma hakkını,
gereken yol çizildi. Türkiye tipi cumhuriyet rejiminde görüşünün de Washington’da telkin edildiği açıktır. kağıt üzerinde de kalsa, hala tanımaktadır. Kendi de
seçilmişlerin, nasıl atanmışlar tarafından yönetildiği Genelkurmay Başkanı’nın ABD temasları, öncelikle burjuvazinin olan Türk sermaye devleti ise, ulusal
bir kez daha tescillenmiş oldu. Ancak bu biçim iki Irak ve ilişkili sorunlar üzerinden gerçekleşmiştir. sorun yaşayan hemen her burjuva devlet gibi, Kürt
ayda bir toplanan kurul tarafından defalarca Türk ordusunun başı, Kürt devleti, Kerkük ve PKK ulusunun, bırakınız devlet kurma hakkını tanımayı,
tescillendiğine göre, son toplantının dikkat çekici üzerine kaygılarını dile getirmiş, efendileri de çıkar ulus olarak varlığını bile inkar etmeyi sürdürüyor.
özelliğini oluşturmuyor. Dikkat çekici özellik ortaklığı konusunda ikna etmişlerdir. Karşılıklı, daha Güney Kürtleri’ne ilişkin yaklaşımı da bu inkarına
toplantıda alınan kararlarda yatıyor. ne sözler alındı verildi, açıklamalara yansımıyor ama, paralel gidiyor. PKK’ye destek verdikleri argümanı,
Toplantının ana gündemi, son aylarda devletin temelinde olan da, MGK sonuç bildirisine yansıyan sadece, iç politika malzemesinden başka bir şeyi ifade
ana gündemi olan Irak, Kerkük, Kürt devleti da budur. etmiyor. Esas olarak Kürtlerin devletleşmelerine,
konularıydı. Bu konular toplantıyı önceleyen Görüş açıklama konusundaki sahtekarlık, kendi ulusal devletlerini kurabilme hakkına karşılar.
günlerde, devletin zirvesinde bir farklı fikir, bir Kurul’un sadece ordu kanadına has değil elbette. Sınırdaki bir Kürt devletinin varlığının, Türkiye
çatışma bulunduğu izlenimi yaratacak şekilde Hükümet cephesinden de aynı tükürdüğünü yalama, Kürtler’i üzerinde yapacağı etkiden korkuyorlar. Kürt
gündeme getiriliyordu. Özetle, hükümet Güneyli Kürt aynı ikiyüzlülük sözkonusu. Başbakan’ın Kurul halkının, bu etkiyle, PKK’nin teslimiyet politikası
liderlerle görüşülebileceği, ordunun başı ise sonrası yaptığı açıklamada kullandığı, “Biz çözümü dışına çıkmasından çekiniyorlar.
görüşülemeyeceği doğrultusunda açıklamalarda masada arayan hukuk devletiyiz. Kimse bizi masanın Efendileri ABD’den PKK konusunda elle tutulur
bulunmuştu. Bunların arasında en dikkat çekici olanı dışına çekmeye çalışmasın“ ifadeleri, bunun en bariz bir ‘güvence’ alabilseler, bu çekinceleri de ortadan
ve bugün MGK kararları üzerinden bakıldığında örneği durumunda. Yeri geldiğinde, ‘gerekli görürsek kalkacak ve Güney Kürtleri’nin devlet kurması
çelişkili görüneni Genelkurmay Başkanı Büyükanıt’ın müdahale ederiz, kimse bizi engelleyemez’ yönlü konusunu bu derece dert etmeyecekler, ama, bugüne
Amerika’dan yaptığı açıklamadır. Bu açıklamalarda açıklamalarla, Irak’a doğru bir askeri hareketten söz dek böyle bir güvence de alabilmiş değiller.
Büyükanıt, Kürt liderlerle görüşmeye şiddetle karşı edenler bunlar değil mi? Masalar ne zaman kuruldu, Dolayısıyla, Türk sermaye devletinin bu
olduğunu açıkça ifade etmişti. hukukun anlamını bile bilmedikleri/öğrenmek de konulardaki kaygıları da, feveranları da, ve ABD’ye
Toplantı bitiminde yayınlanan bildiride yer alan, istemedikleri her gelişmeyle kanıtlanan hukuksuzluk ikna turları da daha epeyce bir zaman sürecektir.
“Irak’taki duruma ilişkin temel kaygılarımız ışığında
Kuzey Irak’tan yönelen tehdidin ve Kerkük’e ilişkin
uzlaşmazlığın Irak’taki istikrarsızlık ve gerilimin
aşılabilmesi amacıyla, siyasi ve diplomatik çabaların
TTB’nin “Beyaz Eylem” takvimi
yoğunlaştırılmasında yarar görülmüştür.“ ifadesi,
hiç kuşkusuz, kurulun Büyükanıt’a rağmen bu kararı Devletin dört yıldır “Sağlıkta Dönüşüm” adı kitlesel basın açıklaması yapacaklar ve tüm
alacağı, imzalayacağı anlamına gelmiyor. “Baş”ının altında uygulamaya çalıştığı programın sağlıkta halkımız sağlık hakkına, kamu sağlık kurumlarına,
yıkıma neden olduğunu vurgulayan TTB, Mart sağlık ocaklarına sahip çıkarak hekimleri ve sağlık
açıkladığı görüşler elbette “kurmay”ın da görüşleri
ayında Beyaz Eylemler’e hazırlanıyor. çalışanlarını desteklemeye davet edilecektir.
oluyor. Kurul’un asıl işlevi, ordunun hükümet
“Torba Yasa”nın ithal hekim uygulamasının Beyaz Referandum (Nabız sayımı): 5-9 Mart
üzerindeki vesayetinin devamı ve korunması
tüm hekimlere zorunlu mali sorumluluk sigortası 2007 Pazartesi-Cuma günleri boyunca tüm sağlık
olduğuna göre, kararlar, kurulun hükümetten katılan
getirdiğini, mecburi hizmet yapan hekimleri kurumlarında gerçekleştireceğimiz Beyaz
üyelerin bastırmasıyla alınmış da olmuyor.
istekleri dışında aile hekimliği yapmaya Referandum ile dört yıldır uygulanmakta olan
Bunlar ihtimal dışı kaldıktan sonra da, geriye
zorladığını, radyasyonla çalışan sağlıkçıların sağlık politikaları konusunda hekimlerin ve sağlık
kalan tek olasılık, Kurul öncesi ordunun başından
haklarının kısıtlandığını, anestezi teknisyenlerine çalışanlarının yükselen “nabzını sayacağız”.
‘sert açıklamalar’la ortaya konan görüşlerin
uzman olmaksızın hasta uyutma yetkisi verdiğini Beyaz MİTİNG: 11 Mart 2007 Pazar günü
gerçekleri tam olarak ifade etmediğidir. Yahut, bir
vurgulayan TTB, “sağlıkta norm ve standart Ankara Sıhhiye’de Sağlık Bakanlığı önünde bütün
başka ifade ile, o sözlerin sadece kurmayın
birliği” gerekçesiyle çıkarılan ve Anayasa illerden gelecek hekimlerle gerçekleştirilecek
duygularını ifade ettiği, ama tutum olarak politik
Mahkemesi’nin verdiği iptal kararıyla uygulanma mitingde Beyaz Referandum’dan çıkan Nabız
gerçeklerle duyguları ayırmayı da çok iyi şansı kalmayan GSS’nin 1 Temmuz’da yeniden sayımının sonuçları açıklanacak ve Türkiye sağlık
bildikleridir. yürürlüğe sokulmak istenmesine karşı eylemde ortamına yönelik görüşlerimiz kamuoyuna
Düzen medyası, doğal olarak, kurmay olacaklarını açıkladı. duyurulacaktır.
açıklamalarındaki bu çelişkiye hiç değinmemeyi Sağlıkta yıkım anlamına gelen uygulamalara Beyaz GöREV: Türkiye’de modern tıp
tercih ediyor. Onun yerine, ‘Kurul’dan uzlaşma çıktı’ karşı 10 Şubat’ta toplanan TTB Genel Yönetim eğitiminin başladığı ve uzun yıllardır Tıp Bayramı
yorumlarıyla yetiniyor. Uzlaşma, hükümet cephesinin Kurulu Türkiye’nin sağlık ortamını, “Sağlıkta olarak kutladığımız 14 Mart 2007 Çarşamba günü
görüşleri ekseninde gerçekleştiğine göre, Dönüşüm” programının geldiği aşamayı, TTB’nin bütün sağlık birimlerinde GöREVde olacağız.
Genelkurmay’ın nasıl ve neden ‘uzlaştığı’nı önümüzdeki dönem önceliklerini ve güncel GöREV etkinliğimiz sırasında sağlık hizmetlerinin
açıklamaya kalkarlarsa, altından kalkamayacaklarını gelişmeleri değerlendirdiğini açıkladı. ticarileştirilmesi politikalarına yönelik
biliyorlar çünkü. Bu değerlendirmeler ışığında sağlık ve itirazlarımızın yanı sıra TTB’nin yıllar içerisinde
ABD’nin Kürt kartını nasıl kullandığı dünyaca hekimlik ortamını tahrip eden politikalara karşı biriktirdiği değerlerden oluşacak pozitif çözüm
malum. En az bunun kadar açık olan bir başka Mart ayı boyunca bir dizi eylem ve etkinlik yapma önerilerimizi kamuoyuna açıklayacağız.
gerçeklik de, Türk sermaye devletinin bir Amerikan kararı aldığını duyurdu. Dr. Füsun Sayek 2. Eğitim Hastaneleri
uydusu olduğudur. Bu demektir ki, Türk sermaye Kurultayı: 23-24 Mart 2007 tarihlerinde Sağlık
devleti, Amerikan emperyalizminin çıkarları, TTB’nin açıkladığı eylem takvimi şöyle: Bakanlığı’nın eğitim hastanelerini arka bahçesine
yönelimleri, yönlendirmeleri dışında hareket edemez. Beyaz Çağrı (Sağlık Ocaklarımıza Sahip çevirme girişimlerine karşı ülkemizde uzmanlık
Bu arzu ve istekleri dışında da gerçekleşmiyor üstelik. Çıkıyoruz): 1 Mart 2007 Perşembe günü Tabip eğitiminde eğitim hastanelerinin yeri, önemi ve
Pek çok konuda bunun böyle olduğunu bizzat ifade Odaları kendi tespit edecekleri bir sağlık ocağının sorunlarını bu alanın gerçek sahipleri ile birlikte
ediyorlar. Farklı çıkarları olduğunu sık sık, ancak ima önünde hekimler ve sağlık çalışanlarıyla birlikte tartışacağımız kurultayı gerçekleştireceğiz.
edebildikleri bir tek Kürt sorunu var. Bu konuda da
Sayı:2007/08 # 2 Mart 2007 Yaşasın halkların kardeşliği!.. Kızıl Bayrak # 5

Tutuklanan DTP’liler serbest bırakılsın!

Kürt halkına yönelik saldırılara son!


Sermaye devleti Kürt düşmanlığında sınır yuttuğu görülüyor. Toplantı sonrasında yayınlanan bu derece çileden çıkaran, konuşmanın içeriğinde,
tanımıyor. Ne kendi hukukunu, ne uluslararası bildiride yer alan, “Irak’taki duruma ilişkin temel yakında çiğneneceği çok açık olan Kerkük kırmızı
sözleşmeleri, ne insan haklarına ilişkin genel geçer kaygılarımız ışığında Kuzey Irak’tan yönelen terör çizgisinin yer almasıdır. ‘Kerkük’e saldırı
kuralları… tehdidinin ve Kerkük’ün statüsüne ilişkin Diyarbakır’a saldırıdır’ sözlerinin yer aldığı konuşma,
18 Şubat’ta Van’da, 23 Şubat’ta Diyarbakır’da uzlaşmazlığın Irak’ta yarattığı istikrar ve gerilimin tam da Kerkük sorunu üzerinden fırtınalar koparılan
DTP’lilere yöneltilen saldırılarda onlarca partili aşılabilmesi amacıyla siyasi ve diplomatik çabaların bir süreçte yapılmakla, suları tümden bulandırmıştır.
gözaltına alındı, işkenceden geçirildi. DTP Diyarbakır yoğunlaştırılmasında yarar görülmüştür” ifadelerinin, Dink cinayeti ardından ve cenaze töreninin
İl Başkanı Hilmi Aydoğdu bir toplantıda yaptığı Genelkurmay Başkanı’nın son dönem atıp tutmalarıyla alevlendirmesiyle, zaten, devlet ve düzen cephesinde
konuşma gerekçesiyle; Van İl Başkanı İbrahim Sunkur hiç de bağdaşmadığı görülüyor. Bu da, son ABD bir ‘paçaları tutuşmuş’ telaşı görülüyor. O hızla
ve Gençlik Meclis üyesi Abdulvahap Turhan da ‘örgüt ziyaretinde nelerin ‘telkin’ edilmiş olabileceğine işaret şovenizm propagandasını iyice kızıştırdılar. İşin bir
üyesi’ olabilecekleri şüphesiyle tutuklandılar. Bu arada ediyor. Bu durumda Kürt düşmanlarına bir tek içerdeki cephesinde cinayetle bozulan milliyetçilik imajının
bir dizi yerde DTP binalarına keyfi polis saldırıları da Kürtler’e yönelik saldırı imkanı kalıyor ki, bugün düzeltilmesi olmakla birlikte, esas olarak propaganda
sürüyor... Esenyurt İlçe Örgütü’ne saldırı bunun son yaptıkları da budur. ağırlıklı bir faaliyet bu. Böyle olunca da,
örneği oldu... Kürtlere saldırı gözaltı, işkence ve tutuklama milliyetçiliğin olmazsa olmazı mahiyetindeki şoven
Kürt politikacılarına yöneltilen bu saldırıların, terörüyle de sınırlı değil. Kendi Kürt düşmanlıklarıyla kışkırtmaların da kızıştırılması gerekiyordu. Bir
Güney Kürdistan’daki gelişmelerden duyulan yetinmek istemiyor, bu zehri herkese bulaştırmak, yandan, milliyetçilik ırkçılık değildir savunusu
rahatsızlıkla yakından ilgili olduğu biliniyor. Güney’e kitleleri şovenist histeri dalgasıyla sersemletmek yürütülürken, öte yandan ‘Hepimiz Ermeniyiz!’
müdahale konusunda efendisinden bir türlü izin istiyorlar. Ellerindeki tüm imkanları, özellikle de sloganına tepkiler ve klasik Kürt düşmanlığı gemi
koparamayan Türk sermaye devleti, hırsını Kuzey düzen medyasını bu amaçla sistemli biçimde azıya almış durumda.
Kürtleri’nden çıkarıyor. kullanıyorlar. Bu son saldırılar kapsamında da benzer Açıktır ki, düzen ve devlet cephesinden
Son saldırılar, Güney’i ve Kuzey’i ile Kürdistan’ın bir faaliyet içindeler. DTP Diyarbakır İl Başkanı Hilmi yoğunlaştırılan bu şovenizm kampanyası, devrim
ana gündem maddesi olarak ele alındığı MGK Aydoğdu’nun tutuklanması ardından, bir televizyon cephesinden yükseltilecek “Halkların kardeşliği!”
toplantısı öncesine rastlatıldı. Her fırsatta Kürt kanalı, PKK Özel Koordinatörü Edip Başer’in, küfür kampanyasıyla karşılanmak ve kırılmak zorundadır.
düşmanlığını dile getiren, özellikle de son süreçte ve hakaret dolu saldırılarını yayımladı. Televizyonda, Hrant Dink nasıl sahiplenildiyse, tutuklanan DTP’liler
Güney Kürtleri’nin liderleriyle görüşme ihtiyaç ve ‘’DTP İl Başkanı olduğu söylenen yaratığın ifade de sahiplenilmelidir.
ihtimali üzerinden kıyametleri koparan ettiği şeyler tamamen bu amaca yönelik’‘ ifadelerini Devrimci bahar, şovenizm dalgasının, işçi ve
Genelkurmay’ın, son toplantı kararlarıyla ilgili yapılan kullanan Başer, yürüttüğü sözde görevin amacı ve emekçi kitlelerden oluşturulacak bir dalgakıranla
açıklamaya bakılırsa, bu ‘kırmızı çizgi’sini de yalayıp içeriği hakkında da fikir vermiş oldu. Devlet erkanını göğüslenip püskürtülebilmesi için değerlendirilmelidir.

8 Mart’ın mücadele geleneği ve değerlerine sahip çıkmak için,


4 Mart’ta kavga alanlarına!
8 Mart, 1857’den 2007’ye 150 yıldır Ev kadınlarının sigortalanması ve
emekçi kadınların mücadele çağrısı sigorta primlerinin devlet tarafından
olmaya devam ediyor. ödenmesi için,
Emekçi kadınlar, 8 saatlik iş günü, 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar
oy ve sendika hakkı için alanları Günü’nün ücretli izin ve resmi tatil ilan
doldurdular, direndiler, mücadele edilmesi için
ettiler. 150 yıldır emekçi kadınlar hem Emekçi Kadınlar Günü’nde
kendileri, hem de mensubu oldukları mücadele alanlarına!
işçi sınıfının çıkarları için direnmeye Sadece bizlere bu tarihsel günü ve
devam ediyor. uğruna mücadele ettiğimiz talepleri
İşçi sınıfının ve emekçilerin bugün armağan eden emekçi kadınları anmak
her zamankinden fazla tarihinden sonuçlarını kadınlar üzerinde gösteriyor. için değil,
öğrenmeye ihtiyacı var. Çünkü kapitalist Kapitalist sömürü, baskı ve eşitsizlik Kadınların eşitlik ve özgürlük
sömürü ve yıkım her geçen gün daha karşısında 8 Mart’ın çağrısı mücadeledir, istemini haykırmak, işçi sınıfının talep ve
fazla derinleşiyor. Bunun ürünü olarak da kavgadır, isyandır! özlemlerini dile getirmek, sermaye
kadınlara sigortasız, sendikasız, Kadının üzerindeki çifte sömürü, sınıfına karşı gücümüzü göstermek için 8
işgüvencesiz, düşük ücretle çalışma baskı ve ezilmişliği yaratan kapitalizme Mart’ın kızıllığını kuşanarak kavga
dayatılıyor. Kadınlar evde, sokakta, karşı çıkmak, sermaye düzeninden hesap alanlarına!
fabrikada, okulda gözaltında şiddete sormak, taleplerimizi haykırmak için Cinsel, ulusal, sınıfsal sömürüye
maruz kalıyor. Töre adı altında her yıl kadın-erkek mücadeleyi yükseltmeliyiz! son!
yüzlerce kadın katlediliyor. Emperyalist Toplumsal yaşamın tüm alanlarında Kadın-erkek elele, örgütlü
saldırganlığın sonucu olarak en ağır kadın-erkek eşitliği için, mücadeleye!
bedelleri kadınlar ödüyor. Ezilen cins Zorunlu mesailere, gece çalışmasına, Bağımsız Devrimci
olarak olduğu kadar ezilen ulusun ferdi sigortasız çalıştırmaya karşı çıkmak için, Sınıf Platformu
olarak da Kürt kadını ağır baskı ve Tüm işyerlerinde ve emekçi (BDSP)
saldırıları yaşamaya devam ediyor. semtlerinde kreş hakkı için,
Yoksulluk ve yozlaşma en ağır
6 # Kızıl Bayrak Yaşasın halkların kardeşliği! Sayı:2007/08 # 2 Mart 2007

ABD’nin telkinleri ve MGK kararları ekseninde…

Türkiye’nin Güney Kürdistan ve


İran politikası
Düzen cephesinde özellikle de Kürt sorunuyla Kürdistan’a askeri bir operasyon için düğmeye yansıtıyor: “Arkalarındaki tarih ne olursa olsun,
ilgili olarak işlerin pek iyi gitmediği gözleniyor. basılması ve Meclis’ten bu yönde karar Türkiye ve Irak Kürdistan’ı birbirlerine muhtaçlar.
Güney Kürdistan ve Kerkük’le ilgili gelişmelerden çıkarılmasıydı. CHP’nin bu girişimiyle toplanan Kürdistan, Türkiye ile güneydeki kaos arasında bir
rahatsız olduğu bilinen düzen siyasetçileri bundan meclis konuyu “gizli gündem” kapsamına alarak tampon olabilir. Buna karşılık, Türkiye de, teknik
bir süre önce sınır ötesi operasyon planları üzerinden görüştü. Son olarak ise, Irak Milli Petrol Şirketi’nin, olarak Irak’ın parçası olsa da, işlevselliğini yitirmiş
atıp tutuyorlardı. Ta ki ABD emperyalistleri hem petrol ticareti yapan Türk şirketlerine bundan böyle bir Bağdat hükümetinden fiilen kopmuş bir
hükümet hem de ordu temsilcilerini Washington’a muhataplarının Güney Kürdistan Yönetimi olduğu Kürdistan’ın hamisi olabilir. Dahası, Türkiye’nin
çağırıp kendilerine gerekli telkinlerde bulunana dek. biçimindeki kararı gündeme geldi. Kerkük gündemi Kuzey Irak’ta büyük ekonomik imkânı mevcut; şu
Son günlerde alevlenen Talabani ve Barzani’yle bu tartışma konularına bağlı olarak sistemli bir anda Kürt kalkınmasının ana motoru 300’den fazla
“görüşürdük, görüşmezdik” tartışmasının arkasında şekilde işleniyor, bu şoven-milliyetçi bir kampanya Türk şirketi ve kayda değer yatırımlar... Karşılıklı
da aslında ABD kaynaklı telkinlerin bulunduğu son biçiminde yürütülüyordu. Açıktır ki, sermaye yakınlaşma, her iki tarafın büyük çabasını
MGK toplantısı sayesinde açıklık kazandı. devletinin en önemli gündemlerinden birini Kerkük gerektiriyor... Kerkük’e ilişkin meşru Türk
Sorunların çözümü için “siyasal ve diplomatik oluşturuyor. kaygılarını gözönüne alacak bir uzlaşma zorunlu.
çabaların” arttırılacağını ilan eden MGK bildirisi, Kuşkusuz ki, Kerkük’ü düzen için bu denli Bu, özellikle, Türk askeri tarafından zor olacak olsa
Güney’e dönük bir askeri operasyon ihtimalinin de önemli bir gündem haline getiren neden, Kerkük’ün bile, güçlü Amerikan teşviki ile buna çaba
şimdilik rafa kalktığını gösteriyor. statüsünün belirleneceği referandumun 2007 yılı göstermenin gerekli olduğuna inanıyorum.”
Son MGK toplantısında, “Kuzey Irak’tan içerisinde yapılacak olmasıdır. Çünkü, Kürt nüfusu Kuşkusuz ki, teşvik edici bu sözler, ordusuyla
yönelen terör tehdidinin ve Kerkük’ün statüsüne Kerkük’te ezici bir ağırlığa sahiptir ve bu durumda hükümetiyle sermaye iktidarının “siyasi ve
ilişkin uzlaşmazlığın Irak’ta yarattığı istikrarsızlık Kerkük’ün Güney Kürdistan yönetimine bağlanacağı diplomatik çabası” nın da arka planına ışık tutuyor.
ve gerilimin aşılabilmesi amacıyla siyasi ve kesin gibidir. Bu sonuç, Irak petrollerinin yarısına Gerçekte Türkiye açısından yaşanan, ABD’nin
diplomatik çabaların yoğunlaştırılmasında yarar yakınının çıkarıldığı bu kentin Kürt yönetimine Büyük Ortadoğu Projesi doğrultusunda iç ve dış
görüldüğü” görüşüne varıldı. MGK bildirisinin bırakılması anlamı taşıdığı ölçüde, bağımsız bir politikasının yeniden şekillendirilmesi sürecinden
dikkat çeken yönü, “siyasi ve diplomatik çaba” Kürdistan için de hayati bir adım olacaktır. Elbette ibarettir. Bu politika değişimini ABD için yakıcı hale
vurgusuydu. Çünkü, MGK toplantısı öncesinde bu durum, Türkiye‘de de Kürt sorununu getiren temel etkenlerden birisi, besbelli ki İran’a
gündeme damgasını vuran Güneyli Kürt liderlerle alevlendirecek ve Kürt sorunu konusunda 80 yıllık dönük askeri saldırının güçlü bir olasılık
görüşme konusuydu. politikası iflas etmiş bulunan düzen açısından büyük kazanmasıdır. Güney Kürdistan’daki İran
Hatırlanacağı gibi Büyükanıt, Kürt liderlerle bir açmaz olacaktır. Bu çerçevede Güney Konsolonsluğu’na yönelik çuval operasyonunu,
görüşme konusunda, bu grupların PKK’ye destek Kürdistan’daki gelişmelerin Kuzey’de yaratacağı Irak’taki İran gizli istihbarat ajanlarının öldürülmesi
verdiğini belirterek, bir asker olarak kendisinin sonuçlar konusunda uzun süredir etraflı bir tartışma emrini ve savaş gemilerinin Basra Körfezi’ne
onlarla görüşecek bir şeyinin olmadığını, ama yapılıyor. Bir süre önce eski MİT müsteşar gönderilmesini bu çerçevede değerlendirmek
isteyenin görüşebileceğini söylemişti. Bu konuda yardımcısı soruna ilişkin oldukça net ve çarpıcı gerekir. Bütün gelişmeler, ABD’nin İran’a yönelik
ordu ile hükümet arasında öze ilişkin bir ayrım ifadeler kullandı. Devletin inkâr ve imha siyasetinin bir askeri operasyon hazırlığı yaptığını gösteriyor.
olmadığı, her iki kesimin de ABD’nin telkin ettiği çözümsüz bir siyaset olduğunu, artık Güney Anlaşılacağı üzere, ABD’nin Türkiye’den talepleri
gibi, Barzani ve Talabani’yle daha yakın bir Kürdistan’daki önü alınamayan devlet oluşumu de bu askeri saldırı kapsamındadır. Kuşkusuz ki, son
işbirliğine gidilmesi gerektiği konusunda görüş karşısında imha siyaseti dışında yeni politik MGK kararlarına rengini veren de ABD’nin talepleri
birliği içinde oldukları son MGK kararlarıyla açılımların üretilmesi gerektiğini, aksi halde olmuştur.
resmiyet kazandı. Gelinen yerde aralarındaki çelişki, Türkiye’nin oldukça ciddi bir bölünme riskiyle yüz Bir başka ifadeyle, Türkiye’nin Güney
sürecin siyasi sorumluluğunu yüklenme noktasında yüze kalacağını, Kürt sorunu konusunda inisiyatifi Kürdistan’a yönelik “siyasi ve diplomatik çaba”sının
düğümleniyor denebilir. Kuşkusuz ki, ordu bu tümden yitirebileceğini dile getirdi. Statüsünün öbür yüzünü genelde Ortadoğu’ya, özelde İran’a
süreçten hükümeti zayıflatarak çıkmak isteyecektir. kesinleştirilmesiyle birlikte Kürdistan devletine yönelik ABD askeri saldırısına suç ortaklığı
ABD’nin Irak’ı işgal etmesiyle birlikte Güney sağlam bir ekonomik temel kazandıracak olan tamamlıyor. Nitekim son ABD gezisinde Büyükanıt,
Kürtleri devletleşme sürecinde geri dönülmez bir Kerkük, tam da bundan dolayı sermaye devletinin İran konusunu ihmal etmedi. Büyükanıt,
yola girdi. Buna paralel olarak onlarca yıldır öncelikli siyaseti haline geldi. “Korkularımızın, duygularımızın esiri olmamamız
sermaye iktidarının temel çizgilerini oluşturan kimi Sermaye devletinin Kerkük üzerinden lazım” dediği konuşmasında, İran’ın nükleer tehdit
tercihleri siyaseten tartışma konusu haline gelmeye geliştirdiği tek siyaset, hiçbir karşılığı olmayan oluşturması konusunda kaygılar taşıdıklarını
başladı. Son üç yıldır siyasal gündem ve toplumsal Türkmen kartı ve askeri bir saldırıdan başka bir şey vurguladı. Hiçbir şeyden korkmazken, İran
yaşamı belirleyen gelişmeler bu eksene bağlı olarak değildi. Düzenin tüm siyasal güç odakları da bu konusunda kaygılı olmalıydık! Açıktır ki, ABD
şekilleniyor. ABD’nin Irak işgalinin ardından seçenekten başkasını telaffuz etmemekteydiler. gezisinde verilen bu mesaj, Türkiye’nin İran
bölgesel tercihleri ne Güney Kürdistan’ı ne de Fakat gelinen noktada son MGK kararlarının da politikasında tümüyle ABD söylemine angaje oluşu
Türkiye’yi küstürmemek şeklinde belirince, Türkiye gösterdiği gibi, ABD’ye rağmen Güney Kürdistan’a anlamına geliyor.
siyaseti bir dizi başlıkta sıkışma içine girdi. yönelik bir askeri müdahale mümkün değildir. Yaşanan gelişmeler üzerinden söylemek
Hatırlanacağı üzere, düzen cephesi yeni yılın ilk Çünkü, köpekçe bir sadakat düzeyinde Amerikancı gerekirse, halkların emperyalizme ve işbirlikçi gerici
günlerinden başlayarak Kerkük konusuna olan hükümet ve ordunun, daha genelde ise sermaye rejimlere karşı birleşmesinin, tam bir dayanışma
yoğunlaştı. Açılış Erdoğan tarafından yapıldı. iktidarının ABD’ye rağmen bunu yapma olanağı içerisinde hareket etmesinin ne kadar yakıcı bir
Erdoğan özlü biçimde “dış politikada önceliğimiz yoktur. Öyle ki, Güney Kürdistan konusunu “kırmızı ihtiyaç haline geldiğini göstermektedir. Bölgenin
AB değil Irak’tır“ diyerek, konuşmasında ayrıca çizgi” diye pazarlık konusu yapmaya kalkanlar, bir mazlum halklarının birbirlerine dayanmaktan,
ABD’ye göndermelerde bulunarak, Irak’a müdahale kez daha ABD’nin telkini karşısında, tutumlarını emperyalizme ve işbirlikçilerine karşı birleşmekten
haklarının olduğunu iddia etti. Onu MİT yumuşatmak zorunda kalmışlardır. Bu sonuç başka bir çıkış yolları yoktur. Emperyalizmin ve
Müsteşarı‘nın, “Türkiye bölgedeki gelişmeler üzerinde Dışişleri Bakanı Gül’ün ve Genelkurmay işbirlikçi uşak takımının Kürt sorununu, bölge ülke
karşısında savunmada kalamaz” biçimindeki çok Başkanı Büyükanıt’ın son ABD ziyaretlerinin ve halklarını kendi gerici emellerine yedeklemek
konuşulan çıkışı izledi. Hemen ardından CHP, belirleyici olduğu besbelli. için kullanmasını ve onlara dönük saldırganlığı
meclisi Güney Kürdistan ve özelde Kerkük Richard Holbrooke, Washington Post‘ta engellemenin yolu, açıktır ki, “İşçilerin birliği,
konusunda konuşmak üzere meclisi olağanüstü yayınlanan “Türkler ve Kürtler için fırsat mı?” halkların kardeşliği” temelinde mücadeleyi
toplantıya çağırdı. CHP’nin meclisten talebi Güney başlıklı yazısında ABD’nin bu konudaki tutumunu yükseltmekten geçmektedir.
Sayı:2007/08 # 2 Mart 2007 Gençlik gelecek, gelecek sosyalizm! Kızıl Bayrak # 7

Kışkırtmalara karşı antifaşist eyleme yüzlerce öğrenci katıldı...

ODTÜ’de faşizme geçit vermeyeceğiz!


ODTÜ’de yeni dönemle beraber hem toplumun vurguladık. Halklar arasında düşmanlık yaratmaya bölgesine eylemli bir şekilde bildiri dağıtmaya gittik.
gündemine girmiş olan Hrant Dink’in katledilmesi olayı çalışanlara, bizleri karanlığa ve bataklığa çekmeye Yemekhaneden yaklaşık 120 kişi çıkmıştık. Ancak son
ve toplumda yükseltilmeye çalışılan şovenizme, hem çalışanlara, üniversitemize girmeye çalışan Ogün durağımız olan 2. yurda geldiğimizde sayımız 300’dü.
de ODTÜ’de geçen dönem stadyumdaki DEVRİM Samastlar’a karşı mücadele edeceğimizi söyledik. Bütün yurtları gezerek bildirilerimizi dağıttık,
yazısına gerçekleştirilen saldırıya, faşistlerin seslerini Bu olayların ardından 26 Şubat Pazartesi akşamı afişlerimizi astık, ajitasyon konuşmaları yaptık.
çıkartmaya çalışmaları üzerine “Yaşasın halkların yurtlar bölgesine giderek yurtları gezdik. 2. yurtta bir Sloganlarla tavrımızı net bir şekilde gösterdik.
kardeşliği!” şiarının öne çıktığı bir sürecin grup Azeri öğrenci, Ermeni halkının savunulduğunu Eylemde “Türk, Kürt, Ermeni, yaşasın halkların
örgütlenmesi üzerine kararlar alındı. Bu sürecin ilk söyleyerek bildiriyi masalarında istemediklerini kardeşliği!”, “Hepimiz Hrant’ız, hepimiz Ermeni’yiz!”,
ayağı olarak bir yürüyüş gerçekleştirmeye ve Hrant söylediler ve dağıtımı engellemeye çalıştılar. Net ve “Yaşasın devrim ve sosyalizm!”, “Faşizme karşı omuz
Dink anısına bir fidan dikmeye karar verdik. kararlı bir tutum sergileyerek bildirilerimizi ve orada omuza!”, “Hepimiz Azeri, hepimiz Ermeni’yiz!”
28 Şubat günü gerçekleştirilecek yürüyüş için afiş ifade ettiklerimizi sahiplendik. Azeri öğrencilerden bir sloganları attık, marşlar söyledik. Ardından Azeriler’in
ve bildiri çalışmalarına erkenden başladık. Bizler bu kez daha bildirilerimize el uzatmayacaklarına dair yoğun olduğu 2. yurda girerek kantine oturduk.
çalışmayı sürdürürken okulda Azeri öğrenciler “söz” aldık. Azeriler’in temsilcisi olduğunu söyleyen Yaklaşık 300 kişi hep bir ağızdan türküler ve marşlar
tarafından, Azerbaycan Talebe ve Mezunlar Birliği ve kişiler kendi arkadaşlarının fevri davranışlar söyledik, halay çektik. “Yaşasın halkların kardeşliği!”
Türk Dünyası İnsan Hakları Derneği imzalı, Ermeni sergilediğini söyleyerek engel olacaklarını ifade ettiler. şiarını kaykırdık. 2. yurtta saldırgan tutum içerisine
halkını düşman olarak nitelendiren ve “Hocalı Tüm bu gelişmelere rağmen bizler yurtları giren birkaç Azeriyle itişmeler yaşandı,
Soykırımı” için yapılacak olan eyleme çağrı yapan gezdikten ve okuldan çıktıktan sonra 30 Azeri yumruklaşmalar oldu. Ancak bu olaylar fevri
bildiri dağıtılmaya çalışıldı. Ancak bizler bildiride öğrencinin bildirileri topladığını ve afişlerimizi davranışla açıklanamaz. Azeriler’in BBP ile olan
imzası bulunan derneğin BBP ile olan ilişkisinden yırttığını, bazı arkadaşlarımızı da tehdit ettiklerini ilişkisi bilinmektedir. BBP’liler Azerileri kışkırtarak
dolayı ve faşistlerin çalışma yapmasına izin öğrendik. Benzer tutumlarını 27 Şubat Salı günü de devrimcilerin, solcuların üzerine salmaktadırlar.
verilmeyen ODTÜ’de Azerileri kullanmaya gün boyunca devam ettirdiler. Son olarak hazırlıkta Dahası Azeriler’in arasında faşistlerin olduğu da
çalışmalarını da anlatarak bildirileri topladık. okuyan Azeri bir öğrencinin arkadaşlarımızı tehdit bilinmektedir.
Halklar arasında düşmanlık yaratmaya çalışan, etmesi üzerine yaklaşık 60 kişi toplu bir şekilde bildiri Bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da
Ermeni halkını düşman olarak gören bildiriye karşı dağıtmak üzere Hazırlık binasına gittik. Daha önce faşistlere gereken cevap verilecektir. ODTÜ’de
faşist düşüncelerin okulda barındırılmayacağını çok arkadaşlarımızı tehdit ettiğini öğrendiğimiz Azeri yıllardır mücadeleyle, kanla, dişle tırnakla kazanılmış
net bir şekilde anlattık. Bildiri dağıtmaya çalışan öğrenciyi ders çıkışında yakaladık ve gereken cevabı mevziler geri verilmeyecektir. ODTÜ’de faşistlere
öğrencilerle de konuşarak dağıttırmayacağımızı ve verdik. ODTÜ’de hiçbir koşulda bildirilerimizin, faaliyet hakkı tanınmayacaktır. Hiç kimsenin
faşist düşüncelere yaşama hakkı vermeyeceğimizi afişlerimizin yırtılmasına, kafaların tokuşturulmasına, bildirilerimizi, afişlerimizi yırtmasına izin
söyledik. Azeri öğrenciler dağıtmayacaklarına dair söz halklar arasında düşmanlık yaratacak ideolojilere, verilmeyecektir. Bunları yapmaya çalışanlara karşı
verdiler. milliyetçiliğe ve faşizme izin verilmeyeceğini bir kez tavrımız nettir. Faşizmle tartışılmaz. Özgürlük ancak
Ortak bir bildiri hazırlayarak halkların birbirine daha söyledik. Kendilerini son kez uyardığımızı faşizme karşı mücadele ederek, onu ve onu yaratan
düşman olamayacağını, gerçekleştirilen katliamlardan hatırlattık. Daha öncesinde aldığımız karar gereği koşulları ortadan kaldırarak kazanılabilir.
sermayenin ve burjuva devletlerin sorumlu olduğunu akşam saat 18:00’de yemekhanede buluşarak yurttlar ODTÜ Ekim Gençliği

YTÜ: “Silahlanma için değil,


insanlık için bilim”
Trabzon: Soruşturmalar geri çekilsin!
Öğrenci Kolektifleri 27 Şubat Salı günü Meydan Parkı’nda soruşturmalarla ilgili bir sokak tiyatrosu
Yıldız Teknik Üniversitesi yüz kızartıcı bir gelişmeye daha sahneledi. Oyunun ardından basın açıklaması gerçekleştirdi. KTÜ mahkemesinde öğrencilerin idamla
imza atıyor. Rektörlüğün daveti üzerine Savunma Bakanlığı yargılanmasını işleyen tiyatroya ilgi yoğun oldu.
Müsteşar Yardımcısı Faruk Özlü ile kara, hava ve deniz Basın açıklamasında ise “Eşit, parasız, bilimsel eğitim!” talebini savunanlara yönelik baskı ve
kuvvetlerinden görevliler 23 Şubat günü üniversitemize geldi. soruşturmalara değinildi.Basın açıklamasına 30 kişi katıldı.
Buradan anlıyoruz ki alkışların ve patlayan flaşların, sıkılan Eylemde “Tüccarlar dışarı üniversiteler bizimdir! sloganı atıldı. Eyleme Ekim Gençliği, DPG,
ellerin ve kanlı kelimelerin karanlığında yeni bir işbirliğine Kaldıraç, TKP Gençliği, Halkevi, İHD de destek verdi.
daha gidilecek. Aslında pek de yabancısı değiliz Ekim Gençliği Trabzon
üniversitelerimizle bu şekildeki dirsek temaslarının. Ama şimdi
savaş sanayisi soluk alma hazırlığı içinde laboratuarlarımızda,
koridorlarımızda, tam da yanı başımızda. ODTÜ’yü hedef
seçen zihniyet, şimdi YTÜ sınırlarında. Amaç daha fazla para,
daha fazla kâr, daha fazla silah, bomba, uçak, daha fazla kan,
Azeri öğrenciler kullanılıyor!..
acı, ceset… Halkların üzerine sıkılacak kurşunlar, düşecek
bombalar üniversitemiz içerisindeki mühendislerin elleriyle Cebeci’de faşistlerle gerginlik...
yapılacak. Cebeci Kampüsü’nde, bu eğitim yılının başından itibaren eski yıllara göre artan faşist saldırılar hala
Savunma Sanayi Müsteşarı Murad Bayar’ın kısa bir sürüyor. Bu saldırılardan biri de dün yaşandı.
dönem önce “Üniversitelerden çok nitelikli mühendisler A.Ü. Siyasal Bilgiler Fakültesi’nde faaliyet yürüten Azeri öğrencilerin kurmuş olduğu “Araz
yetişiyor. Artık sanayicilerimiz doktora sahibi mühendisler Topluluğu”, “Hocalı katliamı” konulu bir panel gerçekleştirdi. Bir gün önce aynı topluluğun ODTÜ’de
aramaya başladılar” sözü bu şekilde karşılığını bulmaya devrimci öğrencilerin Hrant Dink eylemine çağrı yaptığı afişleri yırtması etkinliğin gergin başlamasına
çalışıyor. neden oldu. Gerginlik etkinliğin sonunda yapılan soru-cevap bölümünde iyice tırmandı. Gösterilen
Anlıyoruz ki eski YÖK Başkanı Kemal Gürüz’ün tarihe sinevizyonun sonunda ekrana üç hilal resminin yansımış olduğunu belirten öğrencilere cevap olarak bir
kazınan “girişimci üniversite” tanımlamasını YTÜ hak etmek faşist kalkıp tehditkar bir şekilde, bilgisayarın kendine ait olduğunu ve gerekirse çıkışta
için elinden geleni yapıyor. Bizler kampüslerimizde, konuşabileceğini söyledi.
sınıflarımızda, “Yaşasın halkların kardeşliği!” derken, Bu faşistin bu çıkışının ardından etkinlikte bulunan bir grup faşist daha alkışlarla karşılık verdi. Tüm
sermayeyi üniversitelerimizden kovmaya çalışırken, önümüze bu gerginlikler sonucunda etkinlik erken bitirildi, ancak devrimci öğrenciler çıkışta dağılmadan
son teknoloji polis barikatları koyanlar, şimdilerde halkların faşistlerin çıkmasını bekledi. Çıkan bir grup faşistin peşinden koşan devrimci öğrenciler kampus
üzerine düşecek karanlığın hesabını yapmaktadırlar. dışında faşistleri yakaladılar. Dışarıda bir arbede yaşandı. Okulun karşısında bulunan kafelerden çıkan
YTÜ öğrencileri olarak bu tetiği tutan insanlar, pimi çeken bir grubun da olaya katılması dikkat çekiciydi. Faşistlerin üzerinde satır ve demir çubuklar bulundu.
parmaklar olmayı, döşenen mayınlar üzerinde izlerimizin Kitlenin dağılmasıyla gerginlik sona erdi.
olmasını reddediyoruz. Daha sonra “Araz Topluluğu”nun Cebeci’deki temsilcileriyle görüşüldü. Temsilciler kendilerinin
Üniversitelerin gerçek sahipleri olarak karanlığın karşısına hiçbir örgütle ve ideolojiyle ilişkileri olmadığını iddia ettiler. Ayrıca ODTÜ’deki Araz Topluluğu’yla da bir
tüm insanlık için bilim diyerek çıkıyoruz. bağlantılarının olmadığını söylemeleri dikkat çekiciydi.
Bugün üniversitelerin savunma sanayi için silah Cebeci’de özellikle bu dönemde faşistler kendilerine örgütlenme alanları yaratmaya başladılar.
üretmesini protesto etmek için YTÜ’lü öğrenciler olarak bir Karşılaştığımız fiziki saldırılar da bunların bir sonucu. Geçmişinden bu yana devrimci bir geleneğe
eylem gerçekleştirdik. Eylem öncesinde durumu teşhir eden sahip olan Cebeci Kampüsü bundan sonra da bu geleneği elden bırakmayacaktır ve her türden faşist
duvar gazeteleri hazırladık ve bildiri dağıttık. örgütlenmeye gereken cevap verilecektir.
YTÜ Ekim Gençliği Ekim Gençliği/Cebeci
8 # Kızıl Bayrak Sağlıklı konut hakkı için sosyalizm! Sayı:2007/08 # 2 Mart 2007

Dünyanın en pahalı 10 evinden ikisi bizim asalaklarımıza ait!..

Saraylara savaş kulübelere barış!


Forbes dergisi, Oysa bu “araştırmacı” gazeteciler” işin aslını
sermaye sınıfının en öğrenmek için Müfit Erbilgin’in peşine düşeceklerine,
itibarlı yayın oturup da halen yürürlükte olan vergi sistemini doğru
organlarından bir düzgün inceleselerdi sorularının yanıtını rahatlıkla
tanesidir. Dünyanın kanını bulabilirlerdi. Mesela bu ülkede bütçe gelirlerinin asıl
emen asalaklarla ilgili pek büyük kısmının dolaylı vergi adı altında emekçilerden
çok ayrıntıyı bu dergiden alındığını öğrenirlerdi. Gelir vergisinin büyük kısmını
takip etmek mümkündür. da işçi ve emekçilerin ödediğini, işverenlerin ise
Bu dergi geçtiğimiz kazandıklarının çok büyük bir kısmını vergiden
günlerde bir araştırmanın kaçırdığını, kaçırmadığı kısmını ise yatırım
sonuçlarını yayınladı. harcamasına ayrılmış kaynak vb göstererek vergisini
Dergi, bütün ülkelerdeki vermediğini, üstüne üstlük de yatırım yaptığı için
pahalı evleri belirleyip devletten teşvikler aldığını görürlerdi. Gene bu
karşılaştırmış, bunun “araştırmacı” gazeteciler eğer inceleselerdi, kurumlar
sonucunda da dünyanın en vergisi oranlarının ne kadar düşük olduğunu fark
pahalı 10 evini tespit edebilirler, yasaların tanıdığı haklardan yararlanan
etmişti. Buna göre pek çok holdingin bu düşük oranlı kurumlar vergisini
dünyadaki en pahalı dahi ödemediğine şahit olabilirlerdi. Bu arada borsada
evlerden ikisine Türkiyeli oynanan kumardan, kazanılan büyük paralardan da
iki kapitalistin sahip olduğu anlaşıldı. mümkündür. Boğaz’da sıralanan yalılar, yollarda tek kuruş vergi alınmadığını görebilirlerdi.
Bunlardan ilki Ankaralı bir müteahhitti. Verilen yarışan ve her biri yüzmilyarlar değerindeki son model Tüm bunlardan da anlaşılacağı gibi kapitalist
bilgilere göre Ankaralı müteahhit Müfit Erbilgin’in arabalar, lüks tüketim mallarının ithalat içindeki düzende vergi sisteminin hedefi saraylarda
boğaz manzaralı, 64 odalı 2 bin 787 metrekarelik payının sürekli artması; tüm bunlar sırtımızdaki oturanlardan vergi almak değil barakalarda
evinin değeri tam 100 milyon dolar olarak asalakların yalanlarını yüzlerine vuran somut kulübelerde oturanları soyup soğana çevirmektir. Gene
belirlenmişti. gerçeklerdir. kapitalizmin hukuk sisteminin emekçilerin kanını
En pahalı evlerden bir diğerine sahip olan Düzen medyasındaki kimi yazarlar Halis Toprak emen asalak sermayedarlara dokunması, onları
Türkiyeli kapitalist ise Halis Toprak’tı. Geçtiğimiz için iyi ama bankası batmış adam nasıl böyle bir eve suçlarından dolayı cezalandırması söz konusu değildir.
yıllarda sahibi olduğu bankanın içini boşalttığı için adı sahip olabilir diye soruyor. Sanki o banka iyi Eğer bazı davalar açılıyor, kimi cezalar veriliyorsa
sıkça duyulan, devlete trilyonlarca lira borcu olduğu yönetilmediği için batmış gibi. Sanki bu ülkede bunlar da emekçilerin gözünü boyamak, gerçekleri
bilinen Halis Toprak’ın Londra’da bulunan evinin sermaye sınıfı için banka batırmak büyük vurgun görmelerini zorlaştırmak içindir. Büyük depremden
fiyatının ise 60 milyon sterlin olduğu ifade vurmanın, milyar dolarları cebe indirip sonra tüm sonra binlerce müteahhide açılan davaların hemen
edilmekteydi. faturayı emekçilere ödetmenin en gözde yollarından hepsinin sonuçsuz kalması, milyar dolarları yüklenip
Forbes’in sözkonusu araştırması yayınlandıktan biri değilmiş gibi. Ve sanki en az 15-20 banka bu götüren Halis Toprak gibilerinin hala ortalarda itibarlı
sonra konu Türkiye’deki pek çok gazeteye haber oldu. amaçla sistemli olarak batırılıp sonra emekçilerin kişiler olarak dolaşması bu düzenin hukuk sisteminin
Bununla ilgili yazılarda Müfit Erbilgin’in adının son 5 sırtına yük edilmemiş gibi. Emekçilerin sırtına bu birer aynasıdır.
yıl içinde en çok vergi verenler listesinde olmaması nedenle en az 40 milyar dolarlık bir yükün bindiği Sermayenin vergi ve hukuk sisteminin amacı
eleştirildi. Aynı şekilde Halis Toprak’ın devlete o bilinmiyormuş gibi. saraylarda oturanları korumak, kulübelerde,
kadar borcu varken böyle pahalı bir evin sahibi olması Vergi konusu da aynı şekilde. Düzen medyasının barakalarda oturanları ise kölece çalışmaya razı etmek,
üzerine şaşkınlığını dile getirenler oldu. Hatta “araştırmacı” gazetecileri boğazdaki 100 milyon ekmeğini elinden almak, evini başına geçirmek, eğer
Hürriyet gazetesi, konuyu işlediği haberinin dolarlık evin sahibi olan Müfit Erbilgin’in son 5 itiraz edecek olursa da hak ve özgürlük istemlerini
başlığında Halis Toprak’ı kastederek “Dünyanın en yıldaki vergi listelerinde adına rastlayamamışlar. ezmektir.
zengin batığı” ifadesini kullandı. Haberlerin genelinde Öğrenmek için de gidip kendisine sormuşlar. Tahmin O halde işçi ve emekçiler açısından bu vesileyle
övünmeyle karışık bir şaşkınlık göze çarpıyordu. edileceği gibi o da kendileriyle bir güzel dalgasını söylenebilecek tek bir şey kalmaktadır; Saraylara
Fakat ortada şaşırılacak bir şey bulunmamaktadır. geçmiş. savaş, kulübelere barış!
Adına kapitalizm denilen sistem işte tam da böyle
işlemektedir. Bir ülkede işsizlik almış başını gidiyorsa,
milyonlarca emekçi yoksulluk içinde yaşama savaşı Haramiler dünyanın en pahalı evlerinde, yoksullar çöp dağları arasında!..
veriyorsa, gene milyonlarca insan başını sokacak iki
göz bir evden yoksunsa, iyi kötü bir gecekonduya
sahip olanlar evlerinin her an tepelerine yıkılacağının
Harmandalılar’dan insanca yaşam eylemi
korkusuyla yaşıyorlarsa o ülkede mutlaka milyon İzmir’de toplanan çöplerin Harmandalı Beldesi’ndeki çöplüğe boşaltılması sonucu oluşan tehlikeyi dile
dolarlık evlere sahip olanlar da var demektir. getirmek ve bundan doğacak olumsuz sağlık sonuçlarını engellemek amacıyla Harmandalı halkı tarafından
Tersinden ifade edecek olursak eğer, bir avuç asalağın bir eylem yapıldı. 22 Şubat günü Saat 14:30’da Konak Pier’den pankartlar ve dövizler eşliğinde sloganlarla
dünyanın en güzel, en gösterişli, en pahalı evlerine, Büyükşehir Belediyesi önüne gelen yaklaşık 250 kişi burada taleplerini ifade etmek amacıyla bir basın
arabalarına, katlarına yatlarına sahip olabilmesi için, açıklaması yaptı.
en şatafatlı bir biçimde yaşayabilmeleri için “Harmandalı Ümraniye olmasın!”, “Çöplük kaderimiz değildir!”, “Çöplükte yaşamak istemiyoruz!”,
milyonlarca emekçinin işsizlik belasıyla boğuşması, “Temiz hava-temiz su– sağlıklı yaşam-çöplüğe hayır!”, “Harmandalı kokmasın, Harmandalılı koklamasın!”,
bir iş bulup çalışabilenlerin nefesinin açlıktan “Harmandalı Yerel Sorunları Çözme Komitesi” pankartının ve “Harmandalı Ümraniye olmadan
kokması, her türlü haktan mahrum köleler olarak vicdanımızın sesini dinleyelim!”, “İnsanca yaşamak istiyoruz!”, “Kanser olmak istemiyoruz!” dövizlerin
işyerlerinde ömürlerini tüketmesi gerekmektedir. taşındığı eylemde, Harmandalı halkı adına yapılan açıklamada şunlar söylendi:
Ortada şaşılacak bir şey yoktur. Fakat sözkonusu “Bizler Çiğli ve Harmandalı halkı olarak, yıllardır ölümün kollarında, İzmir’den gelen çöpün
haberin, sermayenin bazı söylemlerinin aslında koca kucağında yaşıyoruz. Çöp dağları her gün biraz daha büyüyor. Evlerimizle çöp dağları arasında otuz
birer yalandan ibaret olduğunu gösterdiği de ortadadır. metrelik mesafe kaldı. Çok değil birkaç gün sonra oturma odalarımıza yatak odalarımıza kadar girecek.
Asgari ücret fazla olduğu için yatırım yapamıyoruz Çöplükten ve çöp arabalarından sızan kimyasal ve tıbbi atık suları yüzünden sokaklarımızda yürüyemiyoruz.
diye ağlayan patronların, ülkeye hizmet etmek için Çöp arabaları ölümlü kazalara neden olmaktadır. Harmandalı Beldesinde bebek ve çocuk ölümleri İzmir
yatırım yapmak istiyoruz, ama teşvikler yeterli değil, ortalamasının çok üzerine çıkmıştır. Sokaktan evlerimize mikrop taşıyoruz. Çocuklarımız okula giderken
vergiler çok fazla diye sızlanan işverenlerin doğru sınıflarına mikrop taşıyorlar. Balkonumuzda oturup bir bardak çay içemiyoruz. Sabah penceremizi açıp bir
söyleyip söylemediklerini bu haber sayesinde anlamak nefes temiz hava alamıyoruz. Korkuyoruz, çünkü patlamaya hazır bir bomba ile yatıp kalktığımızın
bilincindeyiz. Endişeliyiz. Zehir soluyoruz, havamız kirlendi. Zehir içiyoruz, çünkü suyumuz kirlendi. Açıkta
Sayı:2007/08 # 2 Mart 2007 IMF-TÜSİAD yıkım programlarına son! Kızıl Bayrak # 9

Büyüyen açlık ve yoksulluk


kaderimiz olamaz!
İçinde bulunduğumuz 2007 yılına dair herhangi bir düzelme içerisinde olağanüstü ölçülerde
konuşulanlar daha çok yaşanacak bir takım önemli sağlamayacağı o günden artmıştır. Bütçeyi denk tutmaya
siyasal gelişmelerle ilgili. Cumhurbaşkanlığı seçimi, ortadaydı. Türk-İş’in Ocak hevesli hükümetin bunu bazı mal ve
genel seçimler, Türkiye’nin emperyalizmin Ortadoğu ayına ilişkin olarak yayınladığı hizmetlerdeki vergi oranlarıyla
planlarında daha aktif bir biçimde yer almaya dönük açlık ve yoksulluk sınırı oynayarak yapması sonucunda ise
hazırlıkları. Bölgede yeni bir savaşa dair çanların rakamları da bunu kanıtlıyor. benzin, sigara gibi kimi mallarda
giderek daha yoğun biçimde çalması gibi faktörler Türk-İş’in araştırmasına fiyatlar önemli oranlarda
nedeniyle bunda şaşılacak bir şey de yok. göre Ocak ayı sonunda ülkede yükselmiştir. Bunlardan asıl
Fakat gene de bütün bunların üzerini örttüğü bir açlık sınırı 628 YTL’ye, önemlisi petrol ürünlerinde olan
başka gerçek var. Önemli siyasal gelişmelere gebe yoksulluk sınırı ise 2 bin 49 fiyat artışlarıdır. Çünkü hemen bütün
2007 yılı aynı zamanda işçi ve emekçiler açısından, YTL’ye ulaşmış görünüyor. sektörlerde bir biçimde üretim
onların yaşam koşullarının daha da kötüleşmesi Bunun anlamı, dört kişilik bir girdisi durumunda olan petrol
bakımından da “zor bir yıl” olacak. Bununla ilgili ilk ailenin sadece mutfak ürünlerinin zamlanması, zincirleme
belirtiler zaten daha yılbaşından önce bütçe masrafının 628 YTL, insanca bir zam dalgasını da tetikleyecektir.
belirlenirken, asgari ücret saptanırken ya da TİS’ler yaşayabilmek için ihtiyaç Çeşitli kentlerde ulaşım ücretlerinin
imzalanırken ortaya çıkmıştı. Ancak gene de bir seçim duyduğu asgari gelirin ise 2 bin artması, gene TCDD’nin tren
yılına girilmesi nedeniyle hükümetin işçi ve YTL’nin üzerinde olmasıdır. Bir yolculuğu ücretlerini artırma yoluna
emekçilerin oylarını çalmaya dönük kimi göstermelik önceki ayın rakamlarıyla gitmesi bununla ilgilidir ve
ekonomi politikalarını devreye sokabileceği, bunun da karşılaştırıldığında, emekçilerin mutfak giderlerinin önümüzdeki haftalarda bunun arkası gelecektir.
onların yaşam koşullarında kısmi iyileşmeler Aralık 2006’ya göre yüzde 1.76 oranında arttığı
sağlayabileceği yönünde beklentiler vardı. görülmektedir. Bu önemli bir artıştır ve “hedeflenen Borsadaki depremlerin faturası da
Fakat hem Türkiye kapitalizminin esnemeye enflasyon” rakamının emekçilerin mutfağındaki işçi ve emekçilere!
imkan vermeyen sorunları, hem de düzen içi siyasal gerçek enflasyon açısından 3 ay gibi bir sürede
rekabette AKP’nin kayda değer bir alternatifinin aşılacağını göstermektedir. Türkiye’deki kapitalist ekonominin son derece
bulunmaması emekçilere dönük sözünü ettiğimiz Aynı şey 2 bin YTL’nin üzerine çıkan yoksulluk kırılgan dengeler üzerinde durduğu, az çok ciddi
türden politikaların söz konusu olmayacağını, olsa bile sınırı açısından da geçerlidir. Dört kişilik bir ailenin burjuva iktisatçılarının da kabul ettiği bir gerçektir.
bunların her seçim döneminde görmeye insanca koşullarda yaşaması için gerekli olan asgari “Sıcak para girişi” ve düşük kur politikasına dayalı
alıştıklarımızın yanında çok güdük kalacağını gelirin 2 bin YTL’yi aştığı bir ülkede asgari ücretin denge özellikle uluslararası finans piyasalarındaki
gösteriyor. Son günlerde ortaya çıkan yeni veriler ve sadece ve sadece 400 YTL dolaylarında olması, spekülatif hareketlere fazlasıyla duyarlıdır. Bunun
yaşanan gelişmeler, işçi ve emekçilerin yaşadığı yaşanan açlık ve sefaletin boyutlarını fazlasıyla böyle olduğu geçtiğimiz günlerde bir kez daha
yoksullaşmanın daha derinleştiğini ortaya koyuyor. anlatmaktadır. görülmüştür. Tam da sermaye sözcülerinin “sıcak para
girişinde rekor kırıldı” dediği günlerde Çin ve ABD
Açlık sınırı 628 YTL’ye dayandı Zamlar emekçilerin yaşamını daha da borsalarındaki hareketlenme anında İstanbul’daki
çekilmez hale getiriyor borsayı etkilemiş, ani para çıkışı nedeniyle İMKB bir
Bundan daha bir ay önce asgari ücret belirlenirken günde ciddi oranda değer yitirmiş, öte yandan dolar
ilgili komisyon kılı kırk yarmış ve İMF’nin direktifleri Belli bir gerçekliği yansıtsa da Türk-İş’in fiyatı da ciddi miktarda yükselmiştir. Bunun anlamı
doğrultusunda “hedeflenen enflasyon” rakamına açıkladığı rakamlar ekonomi cephesindeki bazı sıcak önemli oranda bir paranın vurguncular tarafından
dayanarak göstermelik bir artışa gitmişti. Hükümetin gelişmelerin emekçilerin yaşamında yarattığı, Türkiye’den çekilmesi, ve başka karlı yatırım
plan ve programlarında yer alan fakat emekçilerin yaratacağı tahribatı göstermekten uzaktır. Örneğin alanlarına transfer edilmesidir.
yaşadığı gerçek yoksullaşmayı yansıtmaktan da bir o tarımsal üretimdeki azalma ve ihracat gibi nedenlerle Borsalardaki hareketlenme henüz durulmamıştır
kadar uzak olan “hedeflenen enflasyon” oranına dayalı özellikle sebze ve meyve fiyatları son iki üç hafta ve sürecin nasıl seyredeceği şimdilik belirsizdir. Fakat
bir ücret artışının, işçilerin yaşam koşullarında şimdiden belli olan tek şey, sıcak para kaçışının ciddi
oranlara yükselmesi durumunda ortaya çıkacak mali
faturanın yeni bir takım “istikrar politikaları”
sağlıksız koşullarda denetimsiz ve rastgele yığılan çöpler arasındaki kadavra parçalarını köpekler vasıtasıyla işçi ve emekçilere ödettirileceğidir. Mart
sokaklara taşımakta, kış günü evlerimiz sivri sineklerle dolup taşmakta. Ve bu yüzden sağlığımız büyük bir ayında gözden geçirme görüşmeleri için Türkiye’ye
tehdit altındadır. Korkuyoruz, çünkü yakında büyük salgın hastalıklar ve kitlesel ölümler bizi beklemektedir. bir heyet gönderecek olan İMF’nin hükümetin
Yarın harmandalı Ümraniye örneği yaşar mı? Biz bu patlama sesinden sonra bir daha uyanabilir miyiz? burnuna önümüzdeki haftalarda yeni bir “ek önlemler
yönetimlerin bu vurdumduymazlığı niye? Soruyoruz. Bizler niçin buradayız? Ne istiyoruz? Harmandalı halkı paketi” dayaması sürpriz olmayacaktır.
olarak, bugün gasp edilen “yaşama”hakkımızı geri alabilmek için buradayız! Hep bir arada ve sağlıklı bir Her şey ortadayken Başbakan ve diğer hükümet
yaşam için buradayız! Çocuklarımıza mutlu bir gelecek, temiz bir çevre, yaşanabilir bir Harmandalı yetkilileri işçi ve emekçilerin sorunlarını çözmeye
bırakabilmek için buradayız. Çiğli’nin ve Harmandalı’nın Ümraniye olmasını istemediğimiz için buradayız. dönük tek laf edemiyorlar. Başbakan ve Maliye
İSTEKLERİMİZ ACİLDİR DUYUN SESİMİZİ! Bakanı’nın tek yaptığı ikiyüzlü bir biçimde İMF
* Harmandalı’ya çöp akışı hemen kesilsin. borçlarının nasıl da azaltıldığı üzerine demogojik
* Kalan çöp dağının zararsız hale gelebilmesi için metan gazı salınım bacaları acilen kurulsun. açıklamalar yapmaktan, ekonomideki sözde başarıları
* Çöp gazlarının ayrışması için geri dönüşüm olayı gerçekleşsin. övüp durmaktan ibaret. Tabi bir de Erdoğan’ın AKP’li
*Tüm bunlar için gerekli tesislerin acilen kurulmasını ve çalıştırılmasını istiyoruz. belediyelere yoksullara kömür ve gıda yardımı
* Depolama alanının daha güvenli ve kontrollü şekilde Harmandalı’dan uzaklaştırılmasını istiyoruz. yapılması konusundaki talimatları var. Bunun da
* Elektrik, içilebilir su, alt yapı ve ulaşım sorunu yaşayan Harmandalı halkının mağduriyetinin sorunları çözmeye değil göz boyamaya, emekçilerin
Büyükşehir ve Yerel Belediyeler tarafından bir an önce giderilmesini istiyoruz.” oylarını almaya dönük bir manevra olduğu açık.
Yapılan açıklamanın ardından komite adına bir grup sözcü, Büyükşehir Belediyesi yetkilileri ile İşçi sınıfı ve emekçilere düşen sermayenin
konuşmak için Belediye binasına çıktılar. İlk önce muhatap bulamayan komite, daha sonra Büyükşehir yalanlarına kanmamak, İMF-TÜSİAD politikalarına
Belediye Başkanı sekreterinin gelmesinin ardından kısa bir görüşme yaptılar. Görüşme sonrası bekleyenlere karşı, yoksulluk ve sefalete kararlı bir mücadele
yapılan açıklamanın ardından eylem sona erdi. Eylemde “İnsanca bir yaşam istiyoruz!” sloganı öne içerisine girmektir. 2007 sonunda kimin güleceğini bu
çıkarken gelişmeler karşısında Harmandalı halkının duyarlılığının devam edeceği vurgulandı. konuda yapılacaklar belirleyecektir.
Kızıl Bayrak/İzmir
10 # Kızıl Bayrak Vardık, varız, varolacağız!.. Sayı:2007/08 # 2 Mart 2007

8 Mart etkinlikleri...

“Eşitlik ve özgürlük için


8 Mart’ta alanlara!”

Kartal
Esenyurt

Esenyurt’ta emekçi kadın Oyunda emekçi kadınların yaşadığı sorunları ve bu


sorunlara karşı kadınların başkaldırısı anlatıldı. İşçi ve
sistem teşhir edildi. Kadının kurtuluşunun ancak
toplumsal bir devrimle mümkün olacağı ifade edildi.
şenliği emekçiler tarafından ilgiyle izlenen oyunun ardından İşçi sınıfının iktidarının mümkün ve kaçınılmaz
Küçükçekmece Emekçi Kadın Komisyonu’nun olduğu, bunu gerçekleştirmek içinse kadın emekçilerin
Sınıf devrimcileri olarak 8 Mart gündemiyle
hazırladığı tekstil işçisi kadınların çalışma yaşamında de bu mücadelede aktif bir şekilde yer almasının
yürüttüğümüz çalışmalarımız hız kazanıyor. Kapitalist
yaşadığı sorunlara karşı örgütlenmelerini anlatan gerekliliği vurgulandı. İşçi ve emekçilerdeki
sistemde emekçi kadınların yaşadığı sorunları bir kez
“Ayna” isimli tiyatro oyunu sahnelendi. Beğeniyle yılgınlığın son bulması gerektiği, burjuvazi feodaliteyi
daha bilince çıkarmak ve emekçi kadınları
izlenen oyunun ardından sahneye sanatçı dostumuz devirerek nasıl iktidara geldiyse işçi sınıfının da
mücadeleye kazanmak amacıyla yürüttüğümüz
Nurettin Güleç çıktı. Nurettin Güleç’in söylediği burjuvaziyi devirerek kendi iktidarını kuracağı ifade
çalışmalarımıza yenilerini ekleyerek devam ediyoruz.
türküler eşliğinde çekilen halayların ardından bir edildi. Konuşmanın sonunda kadınlar bir kez daha
Bu ay içerisinde film gösterimleri, seminer vb.
dostumuz şiirlerini paylaştı. Grup Araf türkü ve hem kendi sorunlarına sahip çıkmaya, hem de sınıfın
gerçekleştirdiğimiz etkinliklerimizin ardından İşçi
devrimci marşlarından oluşan bir program sundu. iktidar mücadelesine katılmaya çağrıldı.
Kültür Evi olarak 25 Şubat tarihinde 8 Mart Dünya
Etkinliğimiz 4 Mart’ta düzenlenecek olan Kadıköy Etkinlik İşçi Kültür Evleri tarafından hazırlanan
Emekçi Kadınlar Günü etkinliği gerçekleştirdik.
mitingine çağrı ile son buldu. “Bu bahar önce emekçi kadınlar yürüyecek!” isimli
Şenliğimize yaklaşık 200 işçi ve emekçi katıldı.
Esenyurt İşçi Kültür Evi çalışanları sinevizyon gösterimi ile devam etti. Sinevizyonun
Program kısa bir sunumun ardından devrim ve
ardından Başaran Gençlik Birliği’nin hazırladığı şiirler
sosyalizm mücadelesinde şehit düşenler anısına saygı
sunuldu. Kadınların yaşamını ve mücadelesini anlatan
duruşuyla başladı. Emekçi kadınların toplumsal OSİM-DER’de 8 Mart şiirler kitlenin beğenisini topladı. Peşi sıra bir işçi
yaşamda karşılaştıkları sorunların işlendiği “Ekmek ve
Gül” isimli sinevizyonla devam etti. etkinliği bağlamasıyla halk türkülerinden oluşan kısa bir sunum
yaptı.
8 Mart’ın anlamı ve tarihçesi üzerine yapılan kısa OSB-İMES İşçileri Derneği Kadın İşçi Komisyonu Çaz-Der Gençlik Komisyonu’nun hazırladığı
sunumun ardından BDSP temsilcisi Melek Altıntaş 25 Şubat günü 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü emekçi ve burjuva kadınlar arasındaki eşitsizliği
konuşma yaptı. Altıntaş, 8 Mart’ın hala güncelliğini gündemiyle bir etkinlik gerçekleştirdi. Etkinlik mizahi bir dille konu alan tiyatro gösterimi ilgiyle
koruduğunu, sermaye sınıfının işçi ve emekçilerin öncesinde fabrika önlerinde, sanayi bölgelerinde ve izlendi. Derneğin çalışmalarına hukuksal destek sunan
haklarını bir bir gaspettiğini, işçi ve emekçilerin kendi emekçi semtlerde kadınlar çifte sömürü, eşitsizlik ve Av. Şengül Özdemir söz alarak, kadınların yaşadığı
mücadele tarihinden dersler çıkarması gerektiğini ezilmişliğe karşı mücadeleye çağrıldı. 4 Mart günü sorunları hukuksal boyutları ile ele aldı. Mevcut yasal
vurguladı. Kadın, erkek tüm işçi ve emekçilerin gerçekleşecek mitingin ve etkinliğin duyurusu yapıldı. düzenlemeleri değerlendirdikten sonra “İşyerinde kreş
kurtuluşunun işçi sınıfının iktidarında olduğunu dile Etkinlik öncesinde salon 8 Mart gündemi ile açılmasının kadın işçi sayısına bağlı olmaması”,
getirdi. Bugün işçi sınıfı ve emekçilerin çalışma yeniden düzenlendi. Sahneye “Cinsel, ulusal, sınıfsal “Kadının üzerindeki iktisadi, sosyal hukuksal
yaşamında karşılaştıkları kuralsızlıkları anlattı. Güncel sömürüye son!/OSİM-DER” pankartı ile üzerinde baskıların kalkması için yasal düzenlemeler
ve acil taleplerimiz arasında yeralan gece çalışmasının Clara Zetkin, Rosa Luksemburg, Nadejda yapılması” gibi bir dizi öneri sundu. Özdemir’in
yasaklanması, zorunlu mesailerin kaldırılması, Krupskaya’nın resimlerinini bulunduğu “Vardık, varız, ardından söz alan Ümraniye İşçi Platformu temsilcisi
sigortasız çalışmanın yasaklanması, emekçi varolacağız!” yazılı pankart asıldı. 8 Mart’ın tarihsel önemini bir kez daha vurgulayarak
semtlerinde ve fabrikalarda ücretsiz ve nitelikli kreşler Ayrıca duvarlarda fabrikada, savaşta ve zindanda emekçileri kadın-erkek elele mücadeleye ve 4 Mart
açılması, ev kadınlarının sigortalanması ve sigorta direnen kadınları simgeleyen fotoğraflar sergilendi. günü Kadıköy’de gerçekleştirilecek mitinge çağırdı.
primlerinin devlet tarafından ödenmesi, 8 Mart’ın Novamed işçileri, Rachel Corrie ve Hatice Yürekli’nin Etkinlikte son olarak devrimci türkü ve marşları ile
ücretli izin ve resmi tatil ilan edilmesi uğruna yazdıkları mektuplardan oluşan büyük boy afişler Grup Göç sahne aldı. Türküler eşliğinde çekilen
mücadele edilmesi gerektiğini ifade etti. Tüm asıldı. halayların ardından hep bir ağızdan söylenen “Çav
emekçileri kapitalist sömürüye ve eşitsizliğe karşı 4 Etkinlik açılış konuşması ve devrim şehitleri Bella!” marşı ile etkinlik sona erdi.
Mart günü gerçekleştirilecek olan Kadıköy’deki anısına gerçekleştirilen saygı duruşuyla başladı. BDSP Coşkulu bir atmosferde geçen etkinliğe 60’ın
mitinge çağırarak konuşmasını sonlandırdı. adına yapılan konuşma ile devam etti. Konuşmada üzerinde işçi ve emekçi katıldı.
Esenyurt İşçi Kültür Evi’nden işçi arkadaşların kadının çifte ezilmişliğinin nedeni olan kapitalist Kızıl Bayrak/Ümraniye
hazırladığı tiyatro oyunu ile etkinlik devam etti.
Sayı:2007/08 # 2 Mart 2007 8 Mart etkinliklerinden... Kızıl Bayrak # 11

Sefaköy

Mamak’ta emekçi kadınlar Küçükçekmece’de 8 Mart gerçekleştirilecek 8 Mart mitingine katılma çağrısı
yapıldı. Etkinlik saat 15.30’da bitirildi.
buluştu şenliği! Etkinliğe 100’ü aşkın kişi katıldı. Katılım
beklediğimizin altında olmasına rağmen kitlenin
Mamak İşçi Kültür Evleri olarak yaklaşık 1.5 aydır Küçükçekmece Emekçi Kadın Komisyonu’muz
ağırlıklı olarak emekçi kadınlardan oluşması
8 Mart gündemiyle yoğun bir faaliyet yürütüyoruz. uzun süredir devam eden anket, bildiri, seminer, imza
olumluydu.
Çeşitli araçlarla emekçi kadınlara ulaşmaya çalışması, panel ve film gösterimi gibi çalışmalarının
Etkinliğin bitiminde “Çifte sömürü, baskı, şiddet,
çalışıyoruz. Bu süreçte anket, bildiri, el ilanı, afiş vb. ardından 25 Şubat günü bir şenlik gerçekleştirdi.
ayrımcılık... Kadının kurtuluşu
materyalleri yaygın olarak kullandık. Emekçi kadın Şenliğe yönelik hazırlık çalışmalarında birçok araç
sosyalizmde!/Küçükçekmece Emekçi Kadın
etkinliği öncesinde sistemli ve planlı bir faaliyet kullanıldı. İmza standları açıldı, el ilanları, toplantılar,
Komisyonu” pankartını açarak ana yolu trafiğe
gerçekleştirdik. afişleme ve kitle çalışmasına ağırlık verildi. Bu
kapattık. Sık sık “Kadının kurtuluşu sosyalizmde!”,
24 Şubat Cumartesi günü Mamak İşçi Kültür çalışmalar esnasında yüzlerce emekçi kadına ulaşıldı.
“Kadın-erkek el ele mücadeleye!” sloganlarıyla İnönü
Evleri Kadın Komisyonu’nun düzenlediği ana-çocuk Etkinlik programının hazırlanması için düzenli ve
Postanesi önünde kadar yürüdük. Burada yapılan basın
sağlığıyla ilgili bir seminer geçrekleştirdik. Çocuk disiplinli bir çalışma sürdürüldü. 8 Mart Dünya
açıklamasında emekçi kadınların çeşitli taleplerini dile
doktoru bir dostumuzun katıldığı seminer canlı geçti. Emekçi Kadınlar Günü vesilesiyle kapsamlı bir
getirdik. Eylem sloganlarla son buldu.
Kadınlarla yapılan sohbetin konusu koruyucu çalışma örgütlendi. Önceki yıllara göre çıta bir üst
Önümüzdeki hafta ise yoğunlaşan bir tempoyla
hekimlik ve çocuk psikolojisiydi. seviyeye çıkarıldı ve şenliğin kendi mekanımız
mitinge yükleneceğiz. Alanda güçlü bir katılımla
8 Mart gündemli aylık programın son etkinliği olan dışında geniş bir mekanda yapılması kararlaştırıldı.
yerimizi alacağız.
Emekçi Kadın Buluşması 25 Şubat günü gerçekleşti. Programın içeriği tümüyle kendi hazırlıklarımız
Küçükçekmece Emekçi Kadın Komisyonu
Mamak İşçi Kültür Evi’nde düzenlenen etkinlik saat üzerinden biçimlendirildi. Koro, tiyatro, şiir, müzik ve
13:00’te başladı. Etkinlik öncelikle 1912 yılında resim sergisinin tamamının hazırlanmasını komisyon
Amerika’daki grev dalgasında yapılan yürüyüşte bir bileşenlerimiz üstlendi. Eşitlik ve özgürlük için 8
grup genç kadın işçinin açtığı “Hem ekmek hem de Etkinliğin yapılacağı salonun içerisinde “Savaşta
gül istiyoruz” yazılı pankarttan ilham alınarak Kadın, Şiddet ve Kadın, Sovyetler’de Kadın, Mart Şenliği...
yazılmış olan “Ekmek ve gül” şiirinin okunmasıyla Mücadelede Kadın ve Çocuklarımız” (çocukların Anadolu Yakası’nda 8 Mart’a hazırlık
başladı. Açılış konuşmasının ardından işçi sınıfı yaptıkları resimler)… başlıklı fotoğraf sergisi çerçevesinde yürütülen “Bu bahar önce kadınlar
mücadelesinde ölümsüzleşen tüm kadınlar ile tüm hazırlandı. Sergi beğeniyle izlendi. Ayrıca salona yürüyecek! Eşitlik ve özgürlük için 8 Mart
devrim ve sosyalizm şehitleri için saygı duruşunda Hatice Yürekli, Rosa Luxemburg, Clara Zetkin, Şenliği’nde buluşalım!” etkinliği 25 Şubat Pazar günü
bulunuldu. Nadejda Krupskaya, Aleksandr Kollantai’in TMMOB Kartal Temsilciliği’nde başarıyla
“Bu Bahar Önce Emekçi Kadınlar Yürüyecek” resimleri ve “Kadın-erkek el ele mücadeleye!”, “Çifte gerçekleştirildi.
isimli sinevizyon ilgiyle izlendi. Mamak İşçi Kültür sömürü, baskı, şiddet, ayrımcılık.... Kadının kurtuluşu Salona “Kapitalizm çifte sömürü, baskı ve
Evleri Sokak Tiyatrosu topluluğunun sunduğu sosyalizmde/Küçükçekmece Emekçi Kadın eşitsizlik demektir! Eşitlik ve özgürlük için 8 Mart’ta
“Kukla” isimli oyunla sermayenin saldırıları anlatıldı. Komisyonu!” imzalı iki pankart asıldı. alanlara!” afişleri ile 4 Mart’ta Kadıköy’de yapılacak
Mamak İşçi Kültür Evleri Çocuk Tiyatro Topluluğu Etkinliğimiz saat 13.30’da mücadelede şehit düşen mitinge çağrı yapan ozalit asıldı. Etkinlikte emekçi
Armağan Özkultavul’un yazdığı “En güçlü kim” emekçi kadınlar şahsında tüm devrim şehitleri adına kadınların mücadelesinden tarihsel kesitlerin yeraldığı
isimli oyunu sahneledi. İlk kez sahne alan 21 kişilik saygı duruşu ve kısa bir sunumla başladı. “Bu bahar fotoğraf sergisi açıldı.
topluluk büyük bir heyecan ve ilgiyle izlendi. Çalışan önce emekçi kadınlar yürüyecek!” sinevizyon Öğle saatlerinde başlayan etkinlik canlı ve coşkulu
ve üreten insanın toplum yaşamında tuttuğu yeri çocuk gösteriminin ardından açılış konuşması yapıldı. bir atmosferde gerçekleşti.
diliyle ifade eden şarkılı oyun büyük beğeni topladı. Konuşmada 8 Mart’ın tarihçesi, sınıfsal anlamı, Program 8 Mart’ı yaratanların anısına yapılan
Cevahir Canpolat dostumuz türküleriyle ve devrimci günümüzde kadının konumu ve ezilmişliği anlatıldı ve saygı duruşuyla başladı. Ardından Anadolu Yakası
marşlarla sahnede yerini aldı. 8 Mart mitingine katılma çağrısı yapıldı. Ardından iki Emekçi Kadın Komisyonu’ndan Eylem Duygu Çağlar
Etkinlik 4 Mart’ta gerçekleştirilecek 8 Mart arkadaşımızın sunduğu şiir dinletisi büyük bir ilgiyle bir konuşma yaptı. Çağlar konuşmasında 1857’den
mitingine yapılan çağrının ardından halaylarla ve izlendi. Etkinlik komisyon korosunun marşlarıyla bugüne mücadelenin hala devam ettiğini vurguladı ve
sloganlarla son buldu. devam etti. kadınların yaşadığı sorunları anlattı. Çifte baskı,
Emekçi Kadın Buluşması’na çoğu kadın 150 işçi Ardından şair Rahime Henden günün anlam ve sömürü ve ezilmeye maruz kalan kadınların töre
ve emekçi katıldı. Politik olarak güçlü geçen etkinlik önemini anlatan şiirlerini bizlerle paylaştı. Ayrıca cinayetlerine kurban gittiğini ifade etti. Sınıfsal, ulusal
başarıyla tamamlandı. komisyon tarafından hazırlanan “Uyanış” adlı oyun ve cinsel olarak iki kere ezilen kadınların iki kat daha
Mamak İşçi Kütür Evleri olarak yoğun bir süreci ilgiyle izlendi. Aylardır hazırlanan oyun amacına fazla mücadele etmesi gerektiğini dile getirdi. İki ay
geride bıraktık. Başta emekçi kadınlar olmak üzere ulaştı. boyunca yürütülen 8 Mart çalışmasını anlattı. Emekçi
tüm işçi ve emekçileri 4 Mart alanına taşımak için Sonra Şahintepe’den bir tekstil işçisinin söylediği kadınları ve emekçileri kendi talepleriyle 4 Mart’ta
hazırlıklarımızı güçlendireceğiz. parçalarla halaylar çekildi. Kapanış konuşmasında Kadıköy alanında olmaya çağırdı. Konuşma, “Bundan
Mamak İşçi Kültür Evi çalışanları mücadele çağrısı yapılarak 4 Mart günü Kadıköy’de yüzyıllar önce vardık,varız ve varolacağız!” sözleriyle
12 # Kızıl Bayrak 8 Mart etkinli Sayı:2007/08 # 2 Mart 2007

sona erdi.
Şenlik, kadının toplumsal yaşamdaki yerini ve kadın
sorununun tarihsel gelişimini anlatan “Bu bahar önce
emekçi kadınlar yürüyecek!” adlı sinevizyon gösterimi ile
İzmir’de 8 Mart çalışmaları sürüyor
devam etti. İlgiyle izlenen sinevizyonun ardından Emekçi 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü yaklaştıkça çalışmalarımızı hızlandırıyoruz.
Kadın Komisyonu’ndan bir arkadaş “Ekmek ve Gül” şiirini 8 Mart bildirilerinin dağıtımıyla başladığımız pratik faaliyetimizde öncelikle Çiğli
okudu. Şiir izleyenlerden yoğun alkış aldı. Etkinlik organize işçilerine ulaşmayı hedefledik. Bu kapsamda Çiğli organize girişinden başlayan
Kurtköy Cambazbayırı’nda yıkımlara karşı direnişte ön dağıtımlarımız tekstil fabrikalarıyla devam etti. Ardından Pazar yerlerinde yaptığımız
saflarda yer alan Hüsniye Yıldız’ın konuşmasıyla devam
dağıtımlarla emekçilere ulaşmaya çalıştık.
etti. Emekçi kadınlara köleliğe, sömürüye, eşitsizliğe karşı
mücadele çağrısı yapan Yıldız, tüm kadınları 4 Mart’ta Çiğli Belediyesi önünde açtığımız imza standlarında da bir taraftan bildiri dağıtırken
Kadıköy’e çağırdı. Türküleriyle etkinliğe renk katan diğer taraftan da imza toplamaya devam ediyoruz. Afişlerimizi ise Güzeltepe, Çiğli
Sevinç ve Selçuk ikilisi beğeniyle izlendi. Merkez, Anadolu Caddesi üzerine yaptık.
Aranın ardından Dario Fo’nun “Uyanış” isimli tiyatro Bu faaliyetimiz esnasında zaman zaman kolluk güçlerinin keyfi engellemeleriyle karşı
oyunu sahnelendi. Grup Mevsim devrimci marşları ve karşıya kaldık. 25 Şubat günü Çiğli’de afiş yapan iki BDSP çalışanı, izinsiz afiş yaptıkları
türküleriyle etkinliğe canlılık kattı. Emekçi Kadın
bahanesiyle polis tarafından gözaltına alınarak Çiğli merkez karakoluna götürüldü ve 5
Komisyonu’nda yeralan metal sektöründe çalışan bir kadın
işçi de, işyerinde hem sınıfsal hem de cinsel kimliğinden saat keyfi olarak tutuldu. Çalışanlarımız para cezası verilerek serbest bırakıldı. 8 Mart
kaynaklı yaşadığı sorunları anlattı. Emekçi kadınları erkek çalışmalarımız tüm engellemelere rağmen devam edecek, baskılar, gözaltılar bizleri
sınıf kardeşleriyle birlikte sömürü düzenine karşı yıldıramayacak.
mücadeleye çağırdı. Şenliğin son bölümünde Grup Fırtına Çiğli BDSP çalışanları
türküleriyle sahnedeki yerini aldı. Kapanış konuşması
mücadeleye ve 4 Mart’ta Kadıköy’e yapılan çağrıyla son
buldu. Adana: “4 Mart’ta alanlara!”
Haftalardır yoğun olarak yürütülen şenlik çalışmasının 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü’nü tarihsel anlamına, sınıfsal özüne, devrimci
başarısı etkinliğe de yansıdı. 100 kişinin katıldığı şenlik
baştan sona canlı geçti.
içeriğine uygun kutlamak için biraraya gelen ilerici, devrimci güçler 26 Şubat günü
Emekçi Kadın Komisyonu şenlikten aldığı güçle 4 gerçekleştirdikleri basın açıklaması ile işçi ve emekçileri 4 Mart’ta alanlara çağırdılar.
Mart günü Kadıköy’e 8 Mart’ın mücadeleci ruhunu Miting tertip komitesi adına yapılan açıklamada, işçi-emekçi kadınların cinsel, ulusal,
taşıyacağını ifade etti. sınıfsal sömürüye maruz kaldıkları dile getirildi. Kadınların savaşlarda “ganimet” olarak
Kızıl Bayrak/Kartal görüldükleri, kapitalist patronlar tarafından ikinci cins olarak görülerek ezildikleri
söylendi. İşçi ve emekçi kadınların kurtuluşunun mücadelede olduğu vurgulandı.
Şakirpaşa’da 8 Mart etkinliği Basın metninin okunmasının ardından tertip komitesi Çarşı merkezine afiş
Şakirpaşa İşçi Kültür Evi Emekçi Kadın Komisyonu yapılacağını duyurdu. Polisin uyarısına rağmen afişler toplu bir şekilde yapıldı. İşçi ve
olarak yaklaşık bir aydır emekçi kadınları mücadeleye emekçiler 4 Mart Pazar günü gerçekleşecek 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü
kazanmak hedefiyle faaliyet yürütüyoruz. Faaliyetimizi 25 mitingine çağrıldı.
Şubat günü gerçekleştirdiğimiz bir etkinlikle daha da Kızıl Bayrak/Adana
büyüttük.
Şubat ayı başında yaptığımız tartışmaların ardından
emekçi kadınların taleplerinin yeraldığı imza
kampanyasına başladık. Kapitalist sömürüye karşı emekçi Adana BDSP’den 4 Mart’a çağrı
kadınları mücadeleye çağıran afişlerimizi yaptık. Bir
yandan çeşitli araçlarla kadınlara seslenirken diğer yandan
sistemli hale getirdiğimiz ev ziyaretlerinde emekçi Adana BDSP, 8 Mart Dünya Emekçi
kadınlara kapitalizmin çifte baskı ve sömürüsünü anlattık. Kadınlar Günü vesilesiyle emekçi
Kadının özgürleşmesinin mücadele ile, kurtuluşunun ise kadınları yaşamın ve mücadelenin öznesi
devrim ve sosyalizmle mümkün olduğunu ifade ettik. haline getirmek hedefiyle başlattığı imza
Bulunduğumuz çalışma alanlarına ve şehir merkezine kampanyasını 28 Şubat günü sonlandırdı.
afişlerimizi yaygın olarak yaptık. Diğer siyasetlerin Aynı gün Büyük Postane önünde yaptığı
konuyla ilgili çalışma yürütmemesi etkimizi daha da basın açıklamasıyla emekçi kadınların
artırdı. taleplerini içeren imza föylerini TBMM
Geçtiğimiz hafta için planladığımız sağlık panelini ise Başkanlığı’na gönderdi. BDSP, tüm işçi
konuşmacı olarak katılacak sağlık emekçilerinin şehir ve emekçi kadınları 4 Mart günü
dışında olmaları nedeniyle gerçekleştiremedik. yapılacak mitinge çağırdı.
25 Şubat’ta toplam çalışmamızın sonuçlarının Eylemde “Cinsel, ulusal, sınıfsal
yansıyacağı bir etkinlik yapmayı planladık. Etkinlik sömürüye karşı mücadele alanlarına!”
öncesinde yüzlerce el ilanını mahallede dağıttık. Dağıtım pankartı açıldı. İmza kampanyasının
sırasında kadınları etkinliğimize davet ettik. amacı anlatıldıktan sonra basın metni
Etkinlik açılış konuşması ve saygı duruşuyla başladı. okundu.
Ardından emekçi bir kadın arkadaşımız “Ekmek ve Gül” Açıklamada şunlar söylendi:
şiirini okudu. “Bu Bahar Önce Kadınlar Yürüyecek” isimli “Bugünün Türkiye’sinde kadınlar, toplumsal yaşamın her alanında eşitsizliğe, ayrımcılığa, şiddete,
sinevizyonun ardından bir arkadaşımız Nazım Hikmet’in tacize ve sömürüye maruz kalıyorlar. Kapitalist sistemde, patronlar her geçen gün kârlarına kâr
“Kadınlarımız” isimli şiirini okudu. katarken, işçi ve emekçilere açlık ve sefaleti dayatıyor. Emekçi kadınlar ise bu açlığın, sefaletin,
Emekçi Kadın Komisyonu’ndan bir arkadaşımız 8 sömürünün ve işsizliğin bedelini iki kat daha ağır ödüyorlar...
Mart’ın tarihsel anlamını ve emekçi kadınların kurtuluşunu Bugün kadınların yaşadığı tüm ezilmişliklerin, baskının kaynağı, tepeden tırnağa çürümüş olan
anlatan bir konuşma yaptı. Emekçi Kadın Komisyonu’nun kapitalist sistemin kendisidir. Dolayısıyla kadının gerçek kurtuluşu bu sistemin yıkılması, sömürüsüz bir
çalışmalarına da değinen arkadaşımız, tüm olumsuzluklara dünyanın adı olan sosyalizmin kurulmasıyla olanaklı olacaktır. Gerçek kurtuluşumuz için bugünden
rağmen emekçi kadınların mücadelede yeralarak bu mücadeleyi yükseltmek, kölelik zincirlerine bugünden darbeler indirmek için adımlarımızı büyütmeliyiz.
durumu değiştirebileceğini, çifte sömürüye ve eşitsizliğe Bizler Bağımsız Devrimci Sınıf Platformu olarak, tüm işçi ve emekçileri, kadınların cinsel, ulusal,
dur diyebileceğini anlattı. sınıfsal olarak sömürülmesine karşı 4 Mart Pazar günü Uğur Mumcu Meydanı’nda yapılacak mitinge
Ardından “Demir Çeneli Melekler” isimli filmi izledik. katılmaya çağırıyoruz.”
Film ilgiyle izlendi. Eylemde “Cinsel, ulusal, sınıfsal sömürüye son!”, “Kadının kurutuluşu devrimde, sosyalizmde!”,
Etkinliğimiz 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü için Kurtuluş yok tek başına, ya hep beraber ya hiçbirimiz!”, “Kadın-erkek elele mücadeleye!” sloganları
4 Mart’ta yapılacak mitinge katılım çağrısıyla sona erdi. atıldı. Açıklamanın ardından toplanan imzalar postaneden gönderildi.
Şakirpaşa İşçi Kültür Evi Emekçi Kadın Komisyonu Kızıl Bayrak/Adana
Sayı:2007/08 # 2 Mart 2007 8 Mart etkinliklerinden... Kızıl Bayrak # 13

Anadolu Yakası’nda emekçi kadın çalışması


Anadolu Yakası’ndan sınıf devrimcileri kurguladık.
olarak 8 Mart vesilesiyle bir süredir emekçi Şenliğin kendisine geçmeden önce ön hazırlık
kadın çalışması yürütüyoruz. Çalışmalarımız sürecine değinecek olursak, tüm kitle ilişkilerine
miting günü yaklaştıkça hız kazanmaya ulaşıldı ve tüm araçları kullanırken şenliği temel bir
başladı. Bugüne gelene kadar da bir dizi etkin yere koyduk. Şenliğin örgütlenme süreci ise tümüyle
araçla emekçi kadınlarla buluştuk. Çalışmayı komisyon bileşenlerinin düşünsel planda da pratik
önce kendi öz bileşenine kavuşturmak için bir planda da ortak bir emeğinin ürünüydü.
komisyon oluşturmak ve yanısıra toplam Bu çaba kendisini etkinlik alanında da gösterdi.
araçların kullanıldığı ve bu çerçevede Salonun düzenlenmesinden, programın düzenine kadar
çalışmanın planlandığı bir süreç olarak ortak bir emek vardı. Etkinlikte kimileri tesadüfî de
kurguladık. olsa hiçbir teknik aksaklık yaşamadık. Program
başından nasıl kurgulandıysa öyle gerçekleşti.
Komisyonun oluşması... Sunumundan, tiyatrosuna sinevizyondan, müzik
8 Mart çalışmasına bölgedeki çevre-çeper grubuna, şiirlere salondaki fotoğraf sergisine kadar bir
ilişkilerimizi katmak, çalışmayı kendi dar zenginlik içinde geçtiğini söylemek mümkün.
güçlerimizden çıkararak daha geniş ve etkin Etkinliğin sonunda ise gelen kitleye 4 Mart
bir bileşenle örgütlemek hedefiyle hareket İmza kampanyası... çağrılarının olduğu karanfiller dağıttık. En önemli
ettik. Bu çerçevede komisyonun oluşması için kendi yönü ise tümüyle kadın inisiyatifinin ve emeğinin
Bugüne kadar en etkin örgütlediğimiz çalışmanın
güçlerimizin dışında çalışmaya güç verecek, emek önplana çıktığı, uyum içinde geçen bir çalışmanın
imza kampanyası olduğunu söylemek gerekir. Emekçi
harcayacak bir bileşenle ilk toplantıyı gerçekleştirdik. ürünü bir etkinlikti. Çalışmanın temel
semtlerinde kapı kapı dolaşarak imza toplamaya
Yaptığımız toplantıyı dar bir pratik tartışmadan kazanımlarından biri olarak düşünüyoruz. Bu gerek
çalıştık, imza standları için emniyetten izin geç
çıkarak öncelikle politik arka planını tartıştık. bileşenlerin böyle bir çalışmada ilk defa yer almaları
çıkmasına rağmen hemen hemen her gün imza
Tartışmanın konu başlıkları, kadın sorununun bu ve ilk defa bir etkinlik düzenledikleri gözetildiğinde
standlarını açtık. Yanısıra çalışmaya pratik olarak
düzende nasıl tanımlanması gerektiği ve yanısıra nasıl kendi içinde profesyonellik taşıdığını söylemek
katkısı olmayan tali güçlere ulaştırarak imza
bir emekçi kadın çalışması yürütmek gerektiği üzerine mümkün.
toplamalarını sağladık. Buna rağmen 700’e yakın imza
kuruluydu. Özellikle çalışmanın bu cephesinin Çalışmanın toplamına ve sonrasına ilişkin burada
topladık. Zamanın kısa olması ve çok yönlü araçları
örülmesinde bizim merkezi metinlerimizin oldukça değinmeğimiz bir takım yönleri ise 8 Mart sonrasına
kullanmamızın etkisi olmasına rağmen çalışma
yol açıcı olduğunu söylemek gerekir. Öyle ki çalışma bırakıyoruz.
yürütülen kitlenin yani emekçi kadınların bilinç
yürüten güçler politik planda asgari düzeyde bir Geldiğimiz son hafta ise tümüyle 4 Mart’a
düzeyi ve toplumsal yaşamdaki konumlanışları imza
açıklığa kavuştuğu ölçüde çalışmanın örülmesinde de kilitlenmiş durumdayız. 28 Şubat gününden itibaren
çalışmasının temel zorlayıcı yönüydü.
pratikle uyum o çerçevede gerçekleşti. çağrı bildirilerimizi etkin olarak kullanıyor ve tüm
Bunun dışında en önemli kazanımımız kitle
Yaptığımız ilk toplantıda bu tartışmanın ardından ilişkilerimizi geziyoruz. Toplam çalışmanın gücüyle
çalışmasında deneyimi olmayan güçlerin bu sayede
çalışmanın nasıl ve hangi araçlar üzerinden alanda taleplerimizle yer alacağız.
pratik deneyim kazanmasıydı. Çünkü komisyon
örgütleneceği, imza kampanyası ve taleplerimiz, Anadolu Yakası Emekçi Kadın Komisyonu
bileşenimizin yarısı daha önce böyle bir çalışmaya
kadınlarla daha sıcak ilişkililer yakalayacağımız ve katılmamıştı ve kitlelerle bu kadar yakından temas
düşüncelerimizi daha rahat anlatacağımız ev içinde değildi. İlk olarak bir fabrikanın önünde imza
toplantıları, eğitim seminerleri, paneller ve görsel toplamayı zorladık. 10 dakika içinde ajitasyon
araçların kullanılması üzerinden tartıştık. Ve bu konuşmalarıyla 40 adet imza topladık. Bu da toplam
Tüm Bel-Sen çalışan
çerçevede bir hareket planı oluşturduk. Öncelikle
komisyon bileşenleri dışındaki ilişkilere ulaşmak
bileşenlere pratik deneyimle birlikte oldukça iyi bir kadınların sorunlarını
motivasyon kazandırdı.
amacıyla bir toplantı düzenlemek ve buradan tartışıyor
planlayacağımız ev toplantılarını karara bağladık. Eğitici etkinlikler ve film gösterimleri
Çalışmanın başında 8 Mart sürecine kadar birden Tüm Bel-Sen yerel yönetimlerde çalışan
Ev toplantıları... fazla eğitici etkinlik düzenlemek gibi bir fikir vardı. kadınların sorunlarını tartışmak ve bu sorunlara
Bugüne kadar dört ev toplantısı gerçekleştirdik. Ancak zaman daraldıkça sadece bir etkinlik çözümler üretmek amacıyla “Yerel yönetim
Ev toplantılarına giderken temel yaklaşımımız yapabileceğimizi gördük ve bir avukat ve bir çalışanı kadınlar sorunlarını tartışıyor!” başlığı ile
çalışmamızı aktarmak, görsel olarak daha önce de yer eğitimcinin katıldığı bir panel örgütledik. Nitelik bir kurultay düzenleyecek.
yer kullandığımız kısa belgeselleri izletmek, buradan olarak iyi ancak katılım açısından zayıf bir etkinlik 17-18 Mart tarihlerinde düzenlenecek kurultay
hareketle kadın sorunu üzerinden tartışmak ve ileri oldu. Ev toplantılarında gerek kimi kadınların talebi Ankara’da gerçekleşecek.
çıkan kadınları asgari ölçüde de olsa çalışmamızın bir olması gerekse kimi kadınların bilinç düzeyinin Kurultayın gündemleri ve konuşmacılar şöyle:
parçası yapabilmekti. geriliği, sağlıktan çocuk eğitimine, yasalara ve I. GÜN: Akademisyenlerin sunuşları
Düzenlediğimiz toplantılar çoğunlukla yeni tarihimizi öğrenmeye kadar bu tür etkinliklerin 1. Oturum: Çalışma Yaşamında Kadın
ilişkiler üzerinden şekilleniyordu. Ötesinde yol süreklileşmesi gerektiği sonucunu bir kez daha Prof. Dr. Gülay Toksöz / A.Ü-Siyasal Bilgiler
yürürken tartıştığımız temel bir sorun alanı da, göstermiş oldu. Fakültesi
çalışmada yeni olmamızın yarattığı bir takım Bir kez de film gösterimi yaptık. Filmin kadınların 2. Oturum : Sendikal Mücadele Kadın
olumsuzluklardı. Örneğin kimi zaman tartışırken genel oy hakkı mücadelesini canlı bir şekilde anlatması Öğr. Gör. Dr. Fevziye Sayılan / A.Ü-Eğitim
bir ajitasyona boğulup sorunun özüne inemiyorduk. katılanların ilgiyle izlemesine ve beraberinde tartışma Fakültesi
Bununla birlikte “mücadele etmek gerekir” zemininin açılmasına neden oldu. Önümüzdeki
dediğimizde çoğu kadın “iyi de nasıl” diye dönemde de bu filmi tekrar katamadığımız kadınlarla II. GÜN: Katılımcıların Tebliğ Sunumu ve
soruyorlardı. Bunun altını şu yüzden çiziyoruz; özgün birlikte izlemeyi ve dinlemeyi hedefliyoruz. Tartışmalar
bir alan olduğunu bilmemize rağmen henüz Yerel Yönetimlerde Çalışan Kadınların Sorunları
dünyalarına girip onlara uygun araçlar üretememek 8 Mart Şenliği... Karşılaşılan sorunlar ve çözüm önerileri
niyetten bağımsız genel bir çalışma olarak kalması İşkolumuzdaki kadınların talepleri
Çalışmanın başından itibaren tüm araçlarla birlikte
sonucunu yaratıyor. Bu gerek ev kadınları gerekse işçi Sendikal Mücadele Ve Kadın
örgütlediğimiz şenlik komisyon bileşenleri açısından
kadınlar için böyle. Politik bir açıklık olmamasından Sendikal mücadelede karşılaşılan engeller
en önemli deneyimlerden biriydi. Şenliği kurgularken
ziyade aslında talepleri somut pratiklere dökecek güç, Yerel yönetimlerdeki kadınların sendikal
kadının mücadeledeki yeri, alanlarda talepleriyle
olanak ve kısmen de zamandan yoksun olmaktan mücadeleye katılımı ile ilgili öneriler
birlikte olmasının anlamı, sınıfsal özünün vurgulandığı
kaynaklandığını düşünüyoruz. Tüm Bel-Sen’de kadın örgütlenmesi için yapılması
ve daha çok bölgede kendi kitlemize sesleneceğimiz
sıcak bir ortam yaratacağımız bir şenlik olarak gerekenler
14 # Kızıl Bayrak Vardık, varız, varolacağız!.. Sayı:2007/08 # 2 Mart 2007

“Eşit işe eşit ücret!” talebinin tarih sahnesine çıkışı


1800’lü yıllarda sanayinin gelişmesiyle birlikte, taleptir. Kadın ve erkek, tüm işçi ve emekçiler bu ve emekçiler üzerindeki sömürüyü artırmaya çalışırlar.
erkek emeğinin yanı sıra kadın ve çocuk emeği de düzende sömürülseler de, erkek işçiler erkek Kadın emekçiler üzerinden bunu cinsel kimliğini öne
toplumsal üretime dahil oldu. Üretim tekniklerindeki olmalarından kaynaklı bir eşitsizliğe uğramıyorlar. İşçi sürerek yaparken, göçmen işçiler üzerinden de ulusal,
gelişme, üretim sürecindeki işlerin basitleşmesi, daha ve emekçi kadınlar sırf kadın oldukları için ayrımcı bir etnik kimlikler üzerinden gerçekleştirirler. Bugün
çok yardımcı işlerde kullanılan kadın ve çocuk muameleye maruz kalıyor, daha azgın bir sümürünün Fransa burjuvazisi Afrika kökenli işçilere sırf Afrika
emeğinin giderek erkek işçilerle aynı düzeyde konusu oluyorlar. Hem sınıfsal hem de cinsel baskı ve kökenli olması nedeniyle aynı işe daha düşük ücret
kullanılması sonucunu doğurdu. Artık kadın ve sömürüyü birlikte yaşıyorlar. verirken, Amerikalı kapitalistler de Güney Amerikalı ve
çocuklar da sanayide 14-16 saat, hatta yer yer 18 saat Çifte sömürünün muhatabı kadınlar olsa da, bu Hispanic kökenli işçilere karşı aynı tutumu
çalışmakta, ancak erkek işçilerle aynı işi yapmalarına talep sadece emekçi kadınları ilgilendirmiyor. Aynı sergilemektedir. Türkiyeli patronlar da Romen ve
rağmen daha düşük ücret almaktaydılar. sınıfın mensupları olarak erkek işçileri de ilgilendiriyor. Azerbaycanlı işçileri daha düşük ücretle
Kadın emekçiler 1850’li yıllardan itibaren bu Eğer erkek işçiler bu talebe ve kadınları ilgilendiren çalıştırmaktadır.
eşitsizliğe karşı haklı taleplerini daha gür bir şekilde diğer taleplere sahip çıkmazlarsa, işçi ve emekçi Demek ki “eşit işe eşit ücret” sorunu ne sadece
ileri sürmeye başladılar. Sırf cinsel kimliklerinden kadınların cinsel kimlikleri yüzünden daha ağır bir kadın emekçilerin sorunudur ne de bu sorunu yaşayan
kaynaklı daha düşük ücretle çalıştırılmalarına karşı biçimde sömürülmelerine onay vermiş olurlar. Bir emekçilerle sınırlıdır. Sorun iki karşıt sınıf arasındaki
“Eşit işe eşit ücret!” talebini ileri sürmekle kalmayıp işçinin başka bir sınıf kardeşinin cinsel kimliğinden mücadele sorunudur.
yanı sıra uzun çalışma koşullarına bir sınırlandırma ötürü daha fazla sömürülmesine sessiz kalması ise,
getirilmesi için “8 saatlik iş günü!” talebini de kendi kölelik zincirlerine daha sıkı sarılması anlamına Patronların böl ve yönet taktiği olarak
yükselttiler. İşçi ve emekçi kadınların bu mücadelesi gelir. Çünkü kadınların cinsel kimliklerinden dolayı aynı işe farklı ücret uygulaması
sermaye temsilcilerinin öfkesini çekmeye yetti. Yüzü ikinci sınıf insan sayılmasından işçi ve emekçilerin
aşkın dokuma işçisi kadının yanarak can vereceği süreç hiçbir çıkarı yoktur; işçi ve emekçileri köleleştiren bu Kapitalist patronlar aynı işe farklı ücret politikasına
böylece başlamış oldu. düzen kadın emekçilere ise kölelerin kölesi olmayı işçi ve emekçileri bölmek ve ücretleri aşağı çekmek için
İşte işçi ve emekçilerin vesile oldukça dile getirdiği dayatmaktadır. Kadının ikinci sınıf sayılması burjuva de başvurmakta, böylece işçiler arasındaki birlikteliğin
“Eşit işe, eşit ücret!” talebi, 1850’li yıllardan itibaren ideolojisi tarafından binbir yolla topluma şırınga önüne geçmeyi hedeflemektedirler. Eşit işe eşit ücret
kadın işçi ve emekçilerin can bedeli mücadelelerinin bir edilmektedir. Çünkü kapitalistler özgürlük ve eşitlikten talebi ise ortak bir sınıfsal tutumun ifadesidir,
mirasıdır. değil kölelik ve sömürüden yanadırlar, çıkarları bunu patronların sömürü koşullarına sınırlama getirir.
gerektirmektedir. Çünkü kadınlar azgınca İşçilerin patronlar karşısında elini güçlendiren, birliği
“Eşit işe eşit ücret” talebini bir bütün olarak sömürebilecekleri ucuz işgücü ve istedikleri an kapı pekiştiren, ücretlerin düşmesini engelleyen bir talep
işçi sınıfı yükseltmek durumundadır! önüne konulabilecek uysal köleler olarak kalmalıdırlar. niteliğindedir.
Öte yandan, “Eşit işe eşit ücret” talebi yalnızca Bu nedenle “Eşit işe eşit ücret!” talebini daha gür
“Eşit işe eşit ücret!” talebi işçi ve emekçi kadın işçileri ilgilendirmemektedir. Kapitalistler her bir şekilde haykırmalıyız. Bizlere bırakılan mücadele
kadınların çifte sömürüye karşı ileri sürdükleri haklı bir zaman daha fazla kâr etmek istediklerinden dolayı işçi mirasından öğrenmeye ve öğretmeye devam etmeliyiz.

Esareti kırmak için yürüyeceğiz!


8 Mart 1857’de Şikago’lu kadınlar daha iyi söylenemez. Burjuva kadınlarını işçi kadınlarımızdan temizlikçi, çocuk bakıcısı olarak düşünülen kadın
çalışma koşulları için mücadele bayrağını açtılar. ayrı tutmamız gerekir. İşçi kadın yaşamının her medyada “erotik” olarak kabul edilen bir et parçası,
Kadınlar günde 15-16 saate kadar çalıştırılıyordu. alanında mücadele etmekteyken, asalak burjuva seyirlik bir nesne konumundadır. Cinselliğin ve
Talepleri 10 saatlik iş günü, daha iyi iş koşulları ve kadınları parasını nereye harcayacağını, hangi kuaföre bedenin teşhiri medya için önemli kar demektir.
daha iyi ücretti. gideceğini ve evinin mobilyasını hangi yeni modelle Kadınların yer aldığı haberlerin %32.3’ü eğlence ve
Yine 1886’da Amerika’da dokuma işçisi on değiştireceğini düşünür. magazin, %17.4’ü ise şiddet içeriklidir. Kadın
binlerce kadın aynı taleplerle direnişe geçti. Bu grev Bu kadar eşitsizliğin yanı sıra kadının teşhirinin yapıldığı haber sayısı erkeklerin konu
zor kullanılarak bastırıldı. Fabrika polis tarafından güçsüzlüğünden de yararlanılır. En fazla şiddeti edildiği haberlerin kat be kat üstündedir. Yazılı ve
ateşe verildi. Çıkartılan bu yangında bir çok kadın işçi yabancı erkeklerden değil, tanıdıkları erkeklerden görsel basında kadının cinselliği “arka sayfa güzeli”
yanarak can verdi ve birçoğu da tutuklandı. görürler. Evleri bir sığınak değil bir dehşet yuvasıdır olarak doğrudan pazarlanmaktadır. Tecavüz ve taciz
Clara Zetkin 1910 yılında Kopenhag’daki kadın onlar için. haberleri dahi cinsel çağrışımlar yaratıcı biçimde
konferansında, öldürülen kadınların anısına 8 Mart’ın Ataerkil sistem, eğitim eksikliği, ekonomik yapılmakta ve sansasyon içermektedir.
“Dünya Emekçi Kadınlar Günü” olarak kabul bağımlılık, hukuksal süreçlerle ilgili bilgisizlik, sosyal Son yıllarda Türkiye dahil olmak üzere tüm
edilmesini 2. Enternasyonal’e önerdi. Bu öneri kabul hakların olmaması gibi bir dizi faktör, başta ev içi dünyada kadınların medyada artan oranlarda cinsel
edildi. şiddet olmak üzere kadına yönelik pek çok ihlal nesne olarak teşhir edilmeleri tesadüf değildir.
Sınıflara bölünmüş toplumların tarihleri boyunca, kamusal alana taşınamamaktadır. Çünkü ceza Kapitalizmin derinleşen krizi bir yandan işsizliği çığ
toplumsal ilişkilerde kadınların bir takım özellikleri yasasında “kadına yönelik şiddet” adı altında gibi büyütmekte, bir yandan da kapitalistlerin
öne çıkarılmış ve onlara görevler biçilmiştir. Bu düzenlenen bir bölüm yer almamaktadır. Yasalar kârlarını artıracağı “yeni sektörler” yaratılmakta ve
görevlere kendileri de inandırılmıştır. Onlar her kadına yönelik suçları görmezden gelmektedir. Bu buna uygun “piyasalar” genişletilmektedir. Tüm
zaman korunmaya muhtaçtırlar! Evlenmeden önce şiddet onların ruh ve beden bütünlüğüne veya bunlara bağlı olarak 20-30 yıldır fuhuşta büyük bir
babanın ve ağabeyin himayesinde, evlendikten sonra kimliğine karşı bir saldırı olarak değil de aile patlama yaşanmakta, cep telefonu ve internet
da kocasına “ait” olarak düşünülürler. Tıpkı Nazım düzenine bir saldırı olarak algılanmaktadır. pornografisi vb. kolları olan küresel bir fuhuş
Hikmet’in dediği gibidir; “soframızdaki yeri Türkiye’de ev içi şiddetin %41’i karakollara endüstrisi oluşmaktadır.
öküzümüzden sonra gelendir” ... Arka plandadırlar, yansımaktadır. Bu şikayetlerin sadece %43’ü işleme Kadınların eğitilmesi, gözlerinin açılması
söz sahibi değildirler. Dolayısıyla da özgüvensiz ve tabi tutulurken,%57’sinde kadın “ikna” edilerek eşiyle istenmez. Mücadeleyi başlatan, tabuları yıkan,
pasiftirler. Evde hem kadınlık, annelik görevini yerine barıştırılmaktadır. erkeklerle eşit haklara sahip olması gerektiğini
getirirken, hem de bütün işlerin sorumluluğunu almak Kadına yönelik şiddet erkek egemenliğinin savunan anaların bilinçli, bu yozlaşmış ve çürümüş
zorunda olan kadınlarımız daima çifte sömürüye sürdüğü, mevcut sistemin yıkılıp sosyalist bir sistemin düzeni yıkabilecek evlatlar yetiştirilmesinden
maruz kalmaktadırlar. kurulmadığı, erkek “mağdur” kadın daima “suçlu” korkulmaktadır. Çünkü sosyalizmin olduğu yerde kan
Doğal gibi gösterilen bu durumun gerisinde olarak düşünüldüğü sürece devam edecektir. emicilerin beslenecek yerleri kalmayacaktır.
sınıflı toplum gerçeği yaratmaktadır. Bu yüzden Bu çağda dahi hala töre cinayetleri Kadınlarımızın nihai kurtuluşu sınıfsız,
kadınlarımızın mücadelesi kapitalist sisteme karşı yaşanmaktadır. Elinde medya gibi büyük bir gücü sömürüsüz bir sistem olan sosyalizmden geçmektedir.
sınıf mücadelesi olmak durumundadır. bulunduran düzen kitlelere şiddeti normal bir şeymiş Kadın, kurtuluşunun yolunu açmak için kapitalist
Kapitalistler için kadın ucuz işgücü anlamına gibi göstermektedir. Bunun tek suçlusu devlettir. düzene karşıyı mücadeleyi yükseltmek durumundadır.
gelir. Hamile kalması onun işten çıkarılma sebebi Çünkü devlet, feodal kalıntıları ortadan kaldırmakla, Kadının esaret zincirleri bugünden yükseltilecek
olur. Çünkü çocuğu için işten izin alması gerekir, ki insanların canını, malını ve onurunu korumakla mücadele içinde kırılmaya başlayacaktır.
bu da patron için mali kayıp anlamına gelir. Aslında yükümlüdür. İzmir İşçi Kültür Sanat Evi
bütün kadınlarımızın aynı sorunları yaşadığı Kapitalist sistemde ve ataerkil sistemde ücretsiz Kadın Komisyonu’ndan bir emekçi
Sayı:2007/08 # 2 Mart 2007 Gençlik gelecek, gelecek sosyalizm! Kızıl Bayrak # 15

İLGP’den “ÖSS’ye hayır!” kampanyası:


ÖSS’nin 5 seçeneğine karşı tek seçenek mücadele!
Herkesin ÖSS hakkında konuştuğu bir karartıyor. Ancak bu tabloya rağmen ÖSS
dönemden geçiyoruz. Birileri ÖSS’nin mali öğrenciler için halen bir umut kapısı olmaya
külfetini, başka bazıları ise ÖSS’nin yapısını devam ediyor. Liseli gençliğin bu temelsiz
tartışıyor; ÖSS kaldırılsın deniyor. Hatta tüm umutlarını değiştirmek zorundayız.
düzen partilerinde, seçimin yaklaşmasıyla birlikte ÖSS’ye dair sözümüzü söylediğimiz
bu fikir ortak olarak dillendiriliyor. AKP, bugün kampanyamızın ilk çalışmasını bir referandumla
ÖSS yerine geçecek yeni sınav projeleri sunuyor. başlatıyoruz. Referandum çalışmasıyla liseli
Ama hepsi ÖSS yerine farklı bir eleme sınavı gençliğe sunulan ÖSS dayatmasını ve neden
koyuyor. Yani adı değişen ancak işlevi aynı olan ÖSS’ye karşı olduğumuzu tartışacağız. Aynı
bir sistem öneriyorlar. zamanda yeni çıkarılacak özgün araçlarla (bülten,
Biz İLGP’ler ise, herkesin ÖSS’yi konuştuğu bildir, broşür vb.) liseli gençliğin sorunlarını
bugünlerde işçi-emekçi çocuklarının saflarını tartışacağız ve sistemin geleceksizlik saldırısını
belirlemesi için bir çalışma başlatıyoruz. Liseli teşhir edeceğiz. Meslek liselerine ve dershane
gençliğin kendi geleceği hakkında sözünü daha öğrencilerine seslenen iki ayrı bültenin
tok ve daha net söylemesini istiyoruz. ÖSS’ye ve hazırlıklarını başlattık.
eleme sınavına muhalif güçleri bir araya getiren ÖSS karşıtı kampanyamızı bu ilk
ve bu güçleri birleştirmeyi hedefleyen yoğun bir çalışmalarla başlatmış bulunuyoruz. İlerleyen
çalışma planlamasıyla 2. döneme başlıyoruz. ÖSS günlerde daha etkili ve tempolu bir çalışmayla
2 milyondan fazla öğrencinin hayatını değiştiriyor, kampanyamızı sürdüreceğiz.
geleceğini belirliyor. Daha doğrusu geleceğini İstanbul Liseli Gençlik Platformu

Tuzluçayır Anadolu
Liselilerin Sesi’nden “Dünyanın bütün dillerini konuşuyoruz!” Lisesi’nde eylem
etkinliklerine katılım çağrısı
Tuzluçayır Anadolu Lisesi idaresi
öğlen teneffüsünde öğrencilerin
Geçtiğimiz ay 100. sayısını çıkartan Ekim Gençliği’nin başlatmış olduğu “Dünyanın bütün dillerini konuşuyoruz”
dışarıya çıkmasını yasaklamak
kampanyası, bugün coğrafyamızda ve dünyada egemen kılınmaya çalışılan şovenist histeriye karşı verilmiş güçlü bir
amacıyla dış kapıyı 19 Şubat
yanıttır. Bizler Liselilerin Sesi çalışanları ve okurları olarak bu kampanya vesilesiyle halkların kardeşliğini haykıracak
gününden itibaren kapatmaya başladı.
ve mücadelemizi büyüteceğiz.
Önceki yıllarda da uygulanmaya
Kampanya kapsamında gerçekleşecek olan “Dünyanın bütün dillerini konuşuyoruz!” etkinliklerine katılmak, bu
çalışılan bu yasaklama okuldaki
etkinliklerin çalışmasını yapmak, okullarımızda, sokaklarda halkların kardeşliği şiarını yükseltmek, bugün biz bütün
öğrencilerin tepkisiyle boşa
liselilerin ortak sorumluluğudur.
düşürülmüştü. Eğitimin
Bu çerçevede 4 Mart günü Ankara’da, 17 Mart’ta İzmir’de, 24 Mart’ta Adana’da, 25 Mart’ta İstanbul’da
ticarileştirilmesi ve liselerin F
şenliklerimize bütün liseli gençliği bekliyoruz.
tipleştirilmesi sürecini okulda
Çağrımız, mücadelenin dilini konuşanlaradır!
hızlandırma anlamına gelen bu
Çağrımız bu topraklarda kardeşliği yaratacak olanlaradır!
uygulamayı Tuzluçayır Lisesi
öğrencileri 3 gündür protesto
Etkinlikler için daha ayrıntılı bilgiye, www.kizilbayrak.net sitesinden ulaşılabilir. Ayrıca bizlerle irtibata geçmek için
ediyorlar. Öğlen teneffüsünde
liselilerin_sesi@yahoo.com adresini kullanabilirsiniz.
ıslıklarla, alkışlarla ve sloganlarla ana
Liselilerin Sesi
kapı önünde biriken öğrenciler 3
gündür fiili bir eylem süreci
örmekteler.
Eylemde “Kurtuluş yok tek
başına, ya hep beraber ya
Şakirpaşa Nilüfer Hatun İlköğretim Okulu’nda eylem... hiçbirimiz!”, “Yaşasın demokratik
Öğrenciler eğitim hakkından yoksun bırakılıyor! lise mücadelemiz!” sloganları atıldı.
Eyleme öğrencilerden anlamlı bir
katılım sağlandı.
Adana Şakirpaşa Mahallesi’nde bulunan Nilüfer Hatun İlköğretim Okulu eğitim yılı başından itibaren öğretmen 21 Şubat günü ise yine polis ve
sıkıntısı yaşıyor. Ancak ikinci dönem başında okulda bulunan öğretmenlerin önemli bir kısmının başka okullara güvenlik görevlilerinin kapıda
atamalarının yapılmasıyla birlikte öğretmen sıkıntısı kendini iyice gösterdi. beklemesi üzerine demir kapı
600 öğrencisi olan okulda şu an sadece 4 öğretmen var. Onlar da velilerin basıncı sonucunda dilekçelerini geri üzerinden atlayarak bu uygulamayı
çekerek okuldan ayrılmaktan vazgeçtiler. Göçle gelen yoksul Kürt emekçilerin çocuklarının eğitim gördüğü okulda boşa düşürmeye çalışan öğrenciler
öğrenciler adeta eğitim haklarından yoksun bırakılıyorlar. Öğrencilerin önemli bir kısmı derste olmaları gerekirken bugün kapının açılmasını sağlamış
öğretmen yokluğundan dolayı zamanlarını bahçede oynayarak geçiriyorlar. Yaşanan öğretmen sıkıntısı üzerine 20 Şubat oldular. Öğrencilerin büyük
günü okul önünde toplanan öğrenci velileri burada müdürle görüştükten sonra okul önünde bir eylem yaptılar. Eylemin çoğunluğunun karşı çıktığı bu
ardından veliler hep birlikte İl Milli Eğitim Müdürlüğü’ne giderek yetkililerle görüştüler ve öğretmen sorununun uygulama sırasında okul kantinindeki
çözülmesini istediler. Yetkililerden en kısa zamanda öğretmen gönderileceği sözünü alan veliler evlerine döndüler. gıda maddelerinin pahalanmış olması
Ancak 21 Şubat günü okulda herhangi bir değişikliğin olmadığını hatta var olan öğretmenlerin de okuldan bu uygulamanın arkasındaki temel
ayrılmaya devam ettiğini gören veliler, okul önünde toplanıp müdür ve okulda kalan öğretmenlerle görüştüler. Veliler; nedenlere de işaret etmektedir.
kendilerinden istenen tüm giderleri binbir fedakârlıkla karşıladıklarını ancak bunun karşısında tek istekleri olan Tuzluçayır Anadolu Lisesi’ndeki
çocuklarının iyi bir eğitim görme haklarının elinden alındığını dile getirerek tepki gösterdiler. bu saldırıya karşı mücadele
Gerek müdürün gerekse de İl Milli Eğitim Müdürlüğü yetkililerinin verdikleri sözler üzerine bir süre bekleme önümüzdeki süreçte öğrencilerin
kararı alan veliler, eğer okuldaki öğretmen açığı kapatılmazsa tüm veliler ve öğrencilerle eylemler yapmayı planlıyorlar. kararlı duruşu ile devam edecek.
Kızıl Bayrak/Adana Kızıl Bayrak/Ankara
16 # Kızıl Bayrak # Sayı:2007/08 # 2 Mart 2007

İşsizlik: Kar
Zaman zaman, gerekli ya da gereksiz olarak hastalıktır. Bu hastalık insanlarda yaşamlarının sonunun koşullarının kötüleşmesine izin vermeyen, asgari ücretin
sermaye cephesi “işsizlik” olgusunu çok önemser ve geldiği düşüncesini yaratır. Böyle olduğu için, hastalığa birkaç katı ücret verilmemesine rıza göstermeyen bu
ona dair bazı şeyler söyler. Bunu hayra yormak mı yakalanmamak, hastalıktan kurtulmak için korsakof-işçiler, birden asgari ücrete, uzun süreli
gerekir, yoksa arkasında bir hinlik mi aramak gerekir? hastalananlardan uzak durulmaya, onlardan çalışmaları, düşük ücrete, kötü çalışma koşullarına rıza
Bilinmez!... kurtulunmaya çalışılır. Bunun için hastaların toplandığı gösterirler. Bu işçiler özelleştirilen KİT işletmesinde
büyük karantinalar oluşturularak onlar toplumdan tecrit kendisinin değil de arkadaşının işten çıkarılmasına dua
“Netekim, netekim” yine sermaye cephesinden bir
edilerek daha hızlı bir ölüme terk edilir. Tıpkı bugünkü ederler. İşsiz kalmamak için işçi arkadaşları aleyhinde
kurum çıkmış, “işsizlik başa bela” demiş! TOBB gibi
F Tipi Cezaevleri gibi. Hastalananlar mağaralara, muhbirlik yapmayı, onlarla dayanışma yerine, rekabet
bir sermaye temsilcisinin bir kez daha işsizlik sorununa
hücrelere kapatılıp, ölüme terk edilirken, yaşama etmeyi bir “erdem” bilirler. Böylece, korsakof-işçi
dikkat çekmesi elbette ki ciddiye alınmalı. Ama,
isteklerini içeren acı dolu iniltileri doğayı sarsarken, sağ sınırlarını zorlayarak, bir üst rütbeye, panoptik-işçiye
kaygısını da iyi değerlendirmek lazım. Acaba, işsiz
kalanlar kendilerini kurtardıklarını düşündüklerinden bu terfi eder. Bu kez, sadece diğer işçilere değil, kendisine
kalanların derdine mi çare arıyor, yoksa işsiz kalanların
iniltilerden sarsılmazlar! Yüzyıllar önce, girdiği her de ihanet ederler. Zira, birer panoptik-işçi olarak
bir gün “varoş” dedikleri yerlerden çıkıp, kendilerini
yerde büyük kırımlara yol açan, bazen nüfusun yarısını, işverenden çok işveren, ya da daha yaygın ve bildik bir
tehdit etmesinden mi korkuyor? Ne dersiniz?
bazen üçte ikisini, bazen de tamamını yok eden vebanın deyimle, kraldan çok kralcı olmuşlardır.
Sermaye cephesi işsizlik meselesi ile ilgileniyorsa, toplumda yarattığı dehşet duygusu ve korkusu hiç
Özelleştirme ile birilikte işsizlik korkusu ile
biliniz ki, korku dağları sarmıştır. Halkın, işsizlerin, unutulmadı. Veba onları yok etmeden, onlar veba
korsakof-işçilikten panoptik-işçiliğe terfi eden bu işçiler
kitlelerin ne yapacağı önceden kestirilemez, bilinemez. tehlikesini yok etmek için, ya kendilerini kapattılar, aynı
artık kapitalist sistemin istediği işçi tipini oluştururlar.
TOBB da, TÜSİAD da, TİSK de bunu çok iyi bildikleri anlama gelmek üzere tecrit ettiler ya da tehlike
Bu işçi tipinin ne denetlenmeye, ne de yönetilmeye
için sendikaların ciddi olarak ele alıp incelemediği bu potansiyeli taşıyan hastaları tecrit edip, ulaşılmaz yerlere
ihtiyacı vardır. İşverenin beklediği her şeyi içselleştirmiş
işsizlik meselesi ile çok ilgilenirler. Zira, tehlikeli olan kapatıp, ölüme terk ettiler. Kuşkusuz, kurtulmak uğruna.
bir işçi olarak en iyi bir şekilde yerine getirmeye çalışır.
sınıf işbirlikçi sendikalar ve üyeleri değil, öfkeli
Veba karşısındaki çaresizlik, insanları en acımasız Bu işçi ne mesai saatlerini aksatmaya çalışır, ne işten
“kalabalıklar” olan işsizlerdir. Bu nedenle kendileri için
ama en kolay yola itti. Bu büyük korku ile her şey kaytarmaya çalışır, ne verimsiz çalışmak için çaba
hem avantaj hem de dezavantaj oluşturan bu “kesimi”
vebalaştırıldı. Emekçiler için veba korkusu işsizlik ile gösterir; tersine bütün bunları en iyi yapmak için çaba
dikkatle izlerler. Ama bunu yaparken de “kitleleri”,
çalışma yaşamında korkunç bir hal aldı. Her işsiz kalmış gösterir. Tek amacı sahip olduğu işi korumak, yaşamını
işsizleri uyuşturmak için çok ama çok çaba harcarlar.
işçi ya da hiç işe başlayamamış olan işçi bir başkasının sürdürecek bir gelirden yoksun kalmamaktır. Böylece,
Ekonomik büyüme ve büyüme oranları ile işsizlik
vebası olurken, vebadan kurtulmak isteyen işçiler artık nüfus olan gereksiz işsizler arasına girmekten
arasında ilişki kurup, “mavi baloncuk” dağıtırlar.
sınıfdaşlarını vebadan kurtulmak adına karantinaya alıp kurtulur. Onur ve özgürlük gibi kavramlar bu panoptik-
Ancak, kapitalizmin tarihi işsiz üretme tarihidir. ölüme terk ettiler. Vebanın kara ölümü kendi kapılarını işçi için anlamsızdır. Panoptik işçi, artık bir İnsan
Zira, kapitalizm işsizliğin olmadığı yerde nefes alamaz. çalıncaya kadar, yaptıkları yanlışı da anlamadılar... olmaktan çok bir canlı varlıktır, üretimin bir öznesi
Öyle olduğu için de kapitalizm işsizliği bir kara ölüm Vebanın kara ölümü, toplum için işsiz kalma değil, nesnesidir. Panoptik-işçi, bırakalım kendisi için
olan veba olarak çok iyi kullanır. Zira işsizlik toplumu korkusunun kara ölümüne dönüştü. Hastalık bu kez sınıf bilincine sahip olmayı, kendinde sınıf için bir
bir büyük korku ile terbiye ederken onlara büyük bir işsizlik ve yoksullaştırma kaynaklı idi. İşsizlik, bir bilincin gerektirdiği asgari özelliklere bile sahip değildir.
cesaret verir. vebanın kara ölümü gibi işçi sınıfının üzerine çökerken,
Korsakof-işçi, panoptik işçiye göre daha
yoksul kalma korkusu ile yaratılan duygu adeta bir veba
Karı koca Fransız Marksist sosyologlar Michel masumdur! Zira korsakof-işçi, yok edilmek üzere ağır
hastalığı korkusudur! Bu nedenle, işsizliği anlamadıkça,
Pinçon ve Monique Pinçon-Charlot on yıllık zahmetli bir saldırıya uğramıştır, iradesi dışında davranılacak bir
sonuçlarını da anlamak mümkün değildir. Zira, işsizlik
araştırmalarının sonucunu yayınladıkları “Burjuvazi durum ile karşı karşıya bırakılmıştır. Panoptik-işçi ise,
olgusu basit bir emek piyasası sorunu değildir. Etkisi ve
Sosyolojisi” kitabında sermaye cephesinin kendisine kendi isteği ve iradesi doğrultusunda istenilenleri,
sonuçları itibari ile yarattığı yıkım görünenden daha
olan güvenini ve pervasızlığını çok çarpıcı bir şekilde gösterilenleri yapmaktadır. Bu nedenle, panoptik-işçi,
büyük ve daha etkileyicidir.
ortaya koydular. Ivır zıvır kitapları çevirtenler bu devasa korsakof-işçiye göre daha hain ve daha bozulmuş,
çalışmalara nedense yüz vermediler! Hadi onlar yüz İşçi sınıfını sınıf yapan ve sınıf bilinci edinmesinde kişiliksizleşmiş işçidir. İşsizlik politikasının ilk amacı,
vermedi, tam da bu bilgiye muhtaç olanlar neden yüz etkili olan en önemli araç mücadeledir, eylemdir. İşsizlik her zaman olmasa bile genellikle, korsakof-işçi
vermediler? Bu yazıda sermaye cephesinin işsizliği nasıl politikasının da temel amacı, felsefesi işçi sınıfını bu yaratmaktır, ikinci amacı korsakof-işçiyi hızla panoptik-
bir terbiye edici “araç” olarak kullandığını, “kitleleri” mücadele ve eylem yeteneğinden yoksun bırakmaktır. işçiye dönüştürmektir. Korsakof-işçi karşılaşacağı
nasıl uyuşturduğunu dile getirmeye çalışcağız. Bir veba olarak işsizlikle tanışan işçiler, korsakof-işçiye olumsuzluklara direnme isteği taşır. Bu nedenle, şiddeti
Kuşkusuz, fındık reklamında olduğu gibi sermaye dönüştüğünde belleksizleşir, sermayenin iktidarını karşı tarafa değil, bir “açlık” olarak kendisine yöneltir.
cephesinin bu manevrasını “yerseniz” diyerek!.. rahatlatır, pekiştirir. Kapitalist sistemin kendisini özüne Bu, sınıf bilinci açısından ilk körelme ve yanlış
uygun olarak yeniden restore edebilmesi için işçi sınıfını tutumdur. Zira, kendisini yok edecek uygulamanın
Çok ilgisiz gibi görünse de işsizlik ile “kara ölüm”
kütlesel olarak teslim alması, bunun için de kendisine, sınıf bilinci temelinde bir çıkış, karşı koyuş
olarak adlandırılan veba arasında büyük benzerlikler
belleksizleştirmesi ve kendisine olan güvenini kırması yerine, tepkiyi kendi varlığı üzerinde ortaya koyar.
vardır. Hem nedenleri hem de sonuçları açısından.
gerekir. İşsizlik korkusu bunun en büyük yöntem ve Kendi varlığı üzerindeki tepki, zamanla onu
İşsizliği iyi anlayabilmek, sonuçlarını
araçlarından biridir. İşsizlik ile birlikte, büyük bir belleksizleştirir, soyutlama yeteneğini kısıtlar, böylece
değerlendirebilmek için önce vebayı bilmek ya da
korkuya kapılan işçi kütlesi, önce belleksizleşir, bildiği sınıf mücadelesinin dışına taşır. Kuşkusuz, bundan
hatırlamak gerekiyor. Tıbbın “ruhsuz”, toplumsal
her şeyi unutur, sonra soyutlama yeteneğini yitirip, kurtuluş da mümkün olmakla birlikte, uğranılan “zarar”
yaşamdan kopuk tanımlar içeren sözlüklerine
günlük düşünmeye başlar. Kuşkusuz, bütün bunlar da telafisi zor olan bir zarardır. Korsakof-işçide her zaman
bakıldığında genellikle veba şöyle tanımlanır: “Veba,
bir sınıf olarak hareket edebilme yeteneğini köreltir. İşçi sınıf mücadelesinin içinde yer alma isteği vardır. Böyle
bulaşıcı ve öldürücü bir hastalıktır. Pis ve güneş
kütlesi, birer korsakof-işçi toplamından oluştuğu için, olduğu için de, işsizlik ve özelleştirme politikası,
girmeyen yerler veba için en uygun ortamlardır.
bellek bozukluğu ve soyutlama yeteneğini kaybetmesine felsefesi ve amacı korsakof-işçi ile yetinmez, onu bir
Yapılacak ilk iş hastayı tecrit etmektir. Bugün için önemi
bağlı olarak, düşünme yeteneğinden yoksun olarak “üst” aşamaya zorlar, panoptik işçiye dönüşmesini ister.
kalmayan ve eski devirlerde olduğu kadar çok
dikkatini de kaybeder, istemeyi, soru sormayı unutur, Çünkü, panoptik-işçi, bir belleğe “sahip” olsa da, daha
görülmeyen bu hastalığın tedavisi için geç kalmadan
adeta iradesiz bir canlı varlığa dönüşür. İşsizliğin baştan teslim olmuştur ve iktidarı, denetimi
sağlık kuruluşlarına haber vermek gerekir”.
yarattığı korsokaf-işçi, bozulmanın, çürümenin, içselleştirmiştir, korsakof-işçinin taşıdığı potansiyel
Oysa, veba bir hastalığın ötesinde, etkileri açısından kimliksizleşmenin, karaktersizleşmenin, tehlikeyi daha az taşır.
toplumda çok daha farklı şeylere işaret eder. Veba çok yabancılaşmanın bir örneğini oluşturur. Örneğin,
Panoptik-işçi sadece fiziki varlığını sürdürmesine
korkulan ve asla yakalanılmaması gereken bir KİT’lerde, sendikalaşmadan çalışmayan, çalışma
yardımcı olacak her şeye rıza gösterir. Bu nedenle,

CMYK
Sayı:2007/08 # 2 Mart 2007 # Kızıl Bayrak # 17

ra ölüm mü?
Yüksel Akkaya
yüksek ücret, daha iyi çalışma koşulları, daha az kısmında değişen kısmı aleyhine devamlı bir artış değişimin hızındaki artıştan etkilenir. (Tablo 1)
çalışma, örgütlenme, dayanışma gibi şeyleri aklının göstererek, bileşiminde gitgide artan bir nitel değişime
Böyle bir etki altında kaldığı için işçiler kendi
ucundan bile geçirmez. Sahip olduğu mevcut işi neden olur. Birikimin ilerlemesiyle, değişmeyen
yarattıkları sermaye birikimi ile birlikte, kendilerini
koruyabilmek için bütün bunlardan feragat eder. İşsizlik sermayenin değişen sermayeye oranı değişir, başlangıçta
nispi ölçüde fazlalık haline getirip, işsize dönüştüren
politikasının temel amacı da böyle bir işçi yaratmaktır. 1:1 olan oran daha sonra 2:1, 3:1, 4:1 ve benzeri haline
araçları da üretmiş olur. Bunu da daima artan boyutlarda
İşsizlik politikası ve felsefesine uygun olarak gelerek toplam değerin içinde emek gücünü azaltır.
yapar. Ne var ki, kapitalist üretim tarzının bu temel
“duruşunu” belirleyen panoptik-işçi için en büyük Çünkü, emeğe olan talep, sermayenin bütünü ile değil,
yasası gözönüne alınmadığında, emek verimindeki
“erdem”, istememektir! Ne daha yüksek ücreti, ne ancak değişen kısmının miktarıyla belirlenmektedir ve
artışın üstünde yeterli bir istikrarlı büyüme ile istihdam
sendikalaşma hakkını, ne iyi koşullarda emekli olmayı bu talep toplam sermayedeki artış ile orantılı olarak
artışı arasında doğrusal bir ilişki kurulabildiği
istemek panoptik-işçiye uygun düşer. Panoptik işçi için artacağına, gittikçe küçülen şekilde, toplam sermayenin
görülmektedir. Buna bağlı olarak, “İş yaratmada
önemli olan her koşulda işsiz kalmamaktır, yani kara büyüklüğü oranında ve büyüklüğün artması ölçüsünde
gereken asgari büyüme oranı” bulunup böylesi bir
ölüm vebaya, işsizliğe yakalanmamaktır. Bu durum, artan bir hızla düşer (Marx, 1986: 646-647). Böyle
doğrusal ilişki kurulduğu zaman, Avrupa Birliği
sınıf bilincinin yok edilişinden, sendikaların işçi olduğu için de ekonomik büyümeye bağlı olarak işsizlik
ekonomilerinde ancak % 2’nin üzerinde bir büyümenin
sınıfının birer kalesi olduğunu, sosyal güvenliğin her zaman azalmaz, yani ekonomik büyümenin her
istihdam üzerinde pozitif bir artışa yol açacağını ileri
geleceğe umut ve güvenle bakış olduğunu “inkardan” koşulda işsizliği azaltacağını ileri sürmek doğru bir
sürenler olmaktadır. Ne var ki Tablo 2 bu tezi
başka bir şey değildir. Kısacası bir yozlaşma, çürüme ve yaklaşım değildir. Çünkü, işsizliği, “yani sermayenin
doğrulamaz. Örneğin, 1994-2004 arası dönemde,
bozulma kadar sınıf mücadelesinin dışına “gönüllü” kendisini genişletmesi için gerekli olandan çok daha
Avusturya, Yunanistan, Lüksemburg, Polonya, Portekiz,
düşme isteğidir. İşsizliğin asıl tahribatı buradadır, başka fazla bir emekçi nüfusu, bu yüzden de bir artı nüfusu
Slovenya, Çek Cumhuriyeti gibi ülkelerde belirtilen ve
yerde değil! Böyle olduğu için de kapitalist sistem her kendi enerjisi ve büyüklüğü ile doğru orantılı olarak
üstünde bir büyümeye rağmen işsizlik de artmıştır. Öte
zaman bir miktar işsize muhtaçtır. Muhtaç olunan durmadan üreten şey, kapitalist birikimin ta kendisidir”
yandan Güney Kore’de 1994-2004 arasındaki % 4.9’luk
işsizlik oranı ise koşullara göre değişebilir. Bu gerçeği (Marx, 1986: 647).
büyümeye rağmen işsizlik de 1994’te % 2.5 iken
daha iyi anlayabilmek için işsizlik olgusunun kaynağını,
Ekonomik büyümede belli bir orana ulaşılarak her 2004’te 3.5’e yükselmiştir. Tabloya bakıldığında bu
dolayısı ile ekonomik büyüme ile işsizlik arasındaki
yıl işsizliğin azaltılacağı söylemi kapitalist sistemin örnekler çoğaltılabilir. Tablo 2 başka bir gerçeği daha
ilişkiyi iyi bilmek gerekir.
işleyiş yasalarına uygun değildir. Tablo 2’de Fransa göstermektedir. ABD, Hollanda gibi kısmi süreli, part-
İşsizlik olgusu, bugün bir sorun olarak istisnasız üzerinden gösterilen örnek bu açıdan önemli bir veri time çalışmanın yaygın olduğu ülkelerde büyüme ile
herkesi ilgilendirmekte, herkes işsizliğin önemli olmak ile birlikte tek istisnai durum değildir. Kapitalist birlikte işsizlik de azalmış görünmektedir. Ancak tam
boyutlara ulaşmasının büyük bir sorun oluşturduğunu üretim tarzında sermayenin değişen kısmındaki artış ve gün çalışmanın kapsamının daraltıldığı, iki saat
dile getirmektedir. Böyle görünse de, görüntü ile öz çalıştırdığı işçi sayısı, daima şiddetli dalgalanmalar ve çalışanın da işsiz kabul edilmediği bu gibi ülkelerdeki
arasında bir fark vardır. Zira işsizlik, hem işçileri hem de işsiz nüfus artışına bağlanmış durumdadır. Bu türden bu işsizlik oranı nesnel gerçeği yansıtamaz. Zira, işsiz
işsizleri kontrol altında tutan önemli bir kontrol işsizlik artışı işçilerin bir kısmının işten atılması olmamayı yarım saat çalışmış olmaya bile
mekanizmasıdır; öyle olduğu için de “sermaye, biçiminde olabileceği gibi, mevcut işsizlerin her endekslediğimizde hiçbir ülkede işsiz kalmaz. Bu
toplumun koyduğu zorunluluklar olmaksızın işçinin zamanki kanallardan daha güç emilmesi şeklinde de nedenle işsizlik olgusu açısından bu tür ülkelerin,
sağlığına karşı da, yaşayacağı ömrün uzunluğuna karşı olabilir. İşsizlik, emek üretkenliğindeki artışın, yaklaşımları ve istatistikleri sorunludur, gerçeği
da vurdumduymaz” (Marx, 1986: 283) olduğu kadar, sermayenin organik bileşimindeki ve teknik şeklindeki göstermekten uzaktır. (Tablo 2)
işsizlerin haline karşı da vurdumduymazdır.
Türkiye için istihdam yaratacak asgari büyüme
oranı bazı iktisatçılara göre yıllık ortalama 1974-1998
Rekabet, kapitalist üretimin içinde yatan yasaları
dönemi için % 2.8’dir ( Gürsel-Ulusoy, 1999: 59, 63).
kapitalistler üzerinde güce sahip zorlayıcı dış yasalar
Ne var ki, son yıllardaki gelişmeleri de göz önüne alan
olarak ortaya çıkarır. Yedek işgücü de nihayetinde
bu iktisatçılar bu kez istihdam yaratacak büyüme oranını
kapitalist için bu yasalardan biridir. Ücretleri
% 5’e yükselttiler (Capital, 2003: 66). Ancak, resmi
baskılamak, işçileri ve işsizleri kontrol altında tutmak
verilere göre, 2002 yılında % 7.8’lik büyümeye rağmen,
için, onlar arasında yıkıcı bir rekabet yaratmak için
işsizliğin % 8.5’ten %10.6’ya yükselmesi herkesi
kapitalistlerin her zaman işsize ihtiyacı vardır. Çünkü,
yeniden bu sorunu incelemeye itmiştir. Bu inceleme de
işsiz ile işçi arasındaki, işsiz ile işsiz arasındaki bu
büyüme ile istihdam arasındaki ilişkiyi sorgulamıştır, ne
rekabet “burjuvazinin elinde proletaryaya karşı en
var ki kapitalizmin temel yasalarını görmezlikten
keskin silahtır” (Engels, 1997:130). Öyle ki,
gelerek (Capital, 2003: 62-66). Oysa işsizlik, birikimin
“İşçilerin kendi aralarındaki rekabetle doruk
ya da kapitalist temele dayanan zenginliğin gelişmesinin
noktasına çıkan işçi üretkenliği, işbölümü, makine
zorunlu bir ürünü olduğu gibi, tersine olarak, işsizlik,
kullanımı ve doğa güçlerinin sanayiye uygulanması
kapitalist birikimin kaldıracı ve hatta üretim biçiminin
birçok işçiyi ekmeğinden yoksun bırakır”. Yani, bir
varlık koşulu haline gelir. Ekonomik büyüme ile işsizlik
bakıma, işsizliğin bir bölümünü “aslında işçilerin
arasında doğrusal bir ilişki kurmaya çalışan iktisatçıların
kendi aralarındaki rekabet yaratır” (Engels, 1997:
düştükleri yanılgı bu gerçeği göz ardı etmelerinden
136).
kaynaklanmaktadır. Oysa, “Sonuçlar, sırası gelince,
Teknolojik gelişmeye ve yenilenmeye bağlı neden halini alırlar ve durmadan kendi koşullarını
olarak, fazlalık haline gelen işçiler de işsiz kalmaya yeniden üreten sürecin tümü içerisindeki değişik olaylar,
başlar. Makine, aynı anlama gelmek üzere teknoloji, devresel bir şekle bürünürler. Bu devresellik bir kez
durmadan yeni üretim alanlarına el attıkça işçiler de yerleşti mi, nispi artı-nüfusun yaratılmasını -yani
işlerinden olmaya başlar. Çünkü, “kapitalist üretim sermayenin kendisini genişletmesi için gerekli olandan
tarzının, işçiye karşı, bütünüyle emek araçlarına ve fazla bir nüfusun meydana gelmesini- ekonomi politiğin
ürüne kazandırdığı bağımsız ve yabancılaşmış kendisi bile, büyük sanayiin zorunlu bir koşulu olarak
nitelik, makine aracılığı ile tam bir uzlaşmaz çelişki görür” (Marx, 1986: 651).
halini almaktadır” (Marx, 1986: 443). Sermaye
“Üretim araçları, büyüklük ve etki güçleri
birikimi, basit bir miktar büyümesi olmayıp,
bakımından artarken, daha az emekçi çalıştırma
sermayenin organik bileşiminin değişmeyen
araçları haline geldikleri gibi, bu durum, bir de emeğin

CMYK
18 # Kızıl Bayrak Sayı:2007/08 # 2 Mart 2007

üretkenliğindeki artış oranında, sermayenin emek Son yirmi yıldaki ekonomik gelişmeler ekonomik kısaltmak gerekmektedir. Fransa haftada 35 saat çalışma
arzını, emekçi talebinden daha büyük bir hızla büyüme ile istihdam arasında doğrusal bir ilişki süresi ile küçümsenmeyecek bir oranda yeni bir
yükseltmesi gerçeğiyle değişikliğe uğratılır. Bir yandan olmadığını göstermektedir. En azından, Tablo 2’deki istihdam olanağı yaratmıştır. Bu yeni istihdam sahip
işçi sınıfının çalışan kesiminin aşırı çalışması yedek kimi veriler her iki olgu arasında anlamlı bir ilişki olduğu gelir ve tüketim düzeyi ile iç pazarı beslemiş,
ordunun saflarını şişirirken, öte yandan da bu yedek olmadığını göstermektedir. Aslında bu anlamsızlığın da bunun sonucunda yatırımları canlandırarak yeni iş
ordunun rekabet yoluyla çalışanlar üzerindeki artan açıklanabilir yanları bulunmaktadır. Örneğin gelişmiş olanaklarına yol açmıştır. Fransa bu yaklaşımı ile yeni
baskısı, bunları, aşırı çalışmaya boyun eğmek ve ülkelerde teknolojik yenilenmeler, emek yoğun istihdam olanağı yaratamadığı sektörlerde hiç değilse
sermayenin diktası altına girmek zorunda bırakır. İşçi yatırımlar yerine, sermaye yoğun yatırımlar ve yeni işsizliklere yol açmamıştır.
sınıfının bir kesiminin aşırı-çalışmayla diğer kesimi esnekliğe dayalı yönetim biçimlerindeki gelişmelerin
Türkiye’de istihdam yaratacak yatırımların
zorunlu bir işsizliğe mahkum etmesi ve bunun tersi, düzeyine bağlı olarak ekonomik büyüme sağlansa da,
yapıldığı dönem iç pazara yönelik politikaların izlendiği
bireysel kapitalistleri zenginleştirmenin bir aracı halini bu durumun istihdamı otomatik olarak artırıp, işsizliği
dönemlerdir. Bu dönemlerde özellikle özel kesimde atıl
aldığı gibi, aynı zamanda da, yedek sanayi ordusu azaltmadığı görülmektedir. Çünkü, teknolojideki yenilik
kapasiteden daha yüksek kapasiteye geçiş, bu kapasite
üretimini, toplumsal birikimin ilerlemesine uygun emek gücünü ikame edecek bir süreci başlatmakta,
artışının yarattığı istihdam ve ek talebe bağlı olarak da
düşecek ölçüde hızlandırır” (Marx, 1986: 653-654). işletmelerin yönetim biçimindeki değişiklikler yıkıcı bir
iç pazardaki tüketim hacminin, talebinin genişlemesine
rekabet ortamında maliyetleri düşürmek için çok sayıda
Yedek işgücü olan bu işsizler, kapitalizmin bağlı olarak istihdamın düzeyi artmıştır. Son yirmi
işçi çalıştırmak yerine az sayıda işçi ile aynı üretimi
duraklama ve ortalama refah dönemlerinde işçi sınıfını yıldaki istatistiki veriler bunun açık bir kanıtı olarak
gerçekleştirmeyi ön plana çıkarmaktadır. Böyle olduğu
baskı altında tutar, aşırı üretim ve refah dönemlerinde ortada durmaktadır: iç pazarın önemli olduğu ama
için de işçi başına verimliği artıracak her yeni yöneliş
onların isteklerini dizginler. Sadece bu nedenle, işsizler, ekonomik büyümenin olmadığı bir dönemde işsizliğin
yeni işçi istihdamını artırmak yerine daha az işçi ile aynı
emeğin arz ve talep yasasının geçerlilik alanını, daha düşük olduğuna, öte yandan iç pazarın önemli
üretimi yapacak arayışları pekiştirmektedir. Bu nedenle,
sermayenin sömürü ve egemenlik faaliyetlerine mutlak olmadığı ama ekonomik büyümeye rağmen bir önceki
son yıllarda gelişmiş ülkelerde işletmelerin yönetim
şekilde uyan sınırlar içerisinde tutar. Çünkü, genel ücret döneme göre işsizlik oranındaki artışa bakmakta yarar
biçimlerindeki bu değişiklik yeni iş olanakları yaratmak
hareketleri, tamamıyla, yedek sanayi ordusunun vardır. Bu veriler dış pazarlarda tıkanmış olan bir
yerine işsizliğe yol açmıştır.
genişleme ve daralmasıyla düzenlenir ve bu da sınai ekonominin iç pazarda talebi büyük ölçüde
çevrimin devresel değişmelerine uygun olarak meydana Gelişmiş, sanayileşmiş ülkeler büyük ölçüde canlandıracak politikalara yönelmediği sürece, kırdan
gelir. Ücret hareketleri, işçi sınıfının faal ve yedek işçi kentleşmiş, kırsal nüfusu azalmış ülkelerdir. Bu nedenle kente yönelen göçün düzeyine bağlı olarak da, işsizliği
ordusu şeklinde bölünüşünü gösteren değişen oranlarla bir kırsal göç ve bunun yol açacağı bir işsizlik baskısı ile azaltamayacağını, tersine artıracağına yönelik
nispi artı-nüfus miktarındaki artış ve azalmayla, bazen karşı karşıya değildir. Ancak, hala nüfusunun önemli bir düşünceleri desteklemektedir.
emilen, bazen serbest bırakılan işçi miktarıyla bölümü kırsal kesimde olan ülkeler için yukarıda
Üstelik böylesi bir süreçte gelir düzeyi düşen
belirlendiğinden, kapitalist sistem her zaman işsizlere belirtilen yaklaşımlar işsizlik açısından ciddi sorunlar
ailelerde kadınların ve çocukların emek piyasasına dahil
ihtiyaç duyar. yaratmaya aday görünmektedir. Türkiye de bu
olması işsiz sayısını ve doğal olarak işsizlik oranını
sorunlarla karşı karşıya kalan ülkelerden biridir.
Emek arzı ve talebi yasasının sermaye birikim artırmaktadır. Türkiye’nin 2003 yılında yaşadığı
sürecinde de yeni işsizliğe yol açan esas üzerinde Türkiye 1980 öncesi ekonomik büyüme oranlarına ekonomik büyümeye rağmen işsizlik oranındaki artış da
işlemesi ise sermayenin tahakkümünü tamamlar. Bu bağlı olarak doğrusal bir ilişki içinde önemli istihdam yukarıda belirtilen nedenlerin doğal sonucundan başka
süreçte, kapitalistler daha da zenginleşirken, çalışanların olanakları da yaratmaktaydı. Ancak, 1980 sonrasında bir şey değildir. Önümüzdeki yıllar hem dış
reel ücretleri düştüğünden daha da yoksullaşırlar. izlenen iktisat politikaları ekonomik büyüme ile piyasalardaki işletmelerle, hem de zaman zaman iç
Örneğin, Türkiye’de sendikal hareketin çok güçlü istihdam arasındaki bu pozitif ilişkiyi sona erdirmiştir. piyasadaki rakip işletmelerle rekabete girecek olan
olduğu düşünülen 1965-1979 döneminde kar/GSYİH 1980 sonrasının izlenen politikaları istihdam sorununu işletmelerin karşı karşıya kalacağı bu yıkıcı rekabet
(tarım dışı) oranı 68.55 iken, sendikal hareketin çok farklı baskılar altında bırakmıştır. Bu baskılardan durumu ekonomide işsizliği azaltmak açısından umut
çökertildiği ve işçi sınıfının etkisiz olduğu, büyümenin ilki iç pazarın göz ardı edilerek dış pazarlara yönelik verici bir perspektif sunmamaktadır. Kırdan kente
sürdüğü, ama işsizliğin arttığı 1980-1997 döneminde bu üretim yapılmasıdır. Dış pazarlara yönelik yapılan yönelik göçün yoğunlaşma derecesine, gelir
oran 71.79 olmuştur (Onaran, 2002). Ancak, kapitalistin üretim iç pazarları önemsiz kılmış, bu nedenle de dağılımındaki bozulmaya, aile gelirlerindeki düşüşe
daha da zenginleştiği, sermayesinin arttığı bu dönemde maliyetleri düşürmek uğruna az işgücü ile daha fazla bağlı olarak da kent nüfusu içindeki kadın ve çocuk
aynı oranda yeni iş olanakları yaratılmaz, işsizlik aynı üretmeyi gündeme getirmiştir. Atıl kapasitenin emeğinin emek piyasasına girişinden kaynaklanan bu
oranda ve hızda azalmaz. Çünkü, teknikte ve yönetim artırılmasına yol açan bu süreç, ne yazık ki yeni olumsuz tablo daha da derinleşecektir. Böylesi bir
biçimindeki her yenilik daha az işçi çalışmayı gerektirir, yatırımları teşvik etmemiş, daha çok çalışan işçileri süreçte, TÜSİAD’ın ön gördüğü yüzde 6’lık bir büyüme
kapitalist ise tercihini hep yeni teknik ve yeni yönetim daha fazla sürelerde çalıştırarak üretimi sürdürmesi bile işsizliği önlemede yetersiz olacaktır. Peki, durum
biçimlerinden yana yapar. İşte bu nedenle, emekçiler yönünde bir politika izlemesine yol açmıştır. Böyle bir bu iken TOBB’un “uyarısına” ne demeli?
daha fazla çalıştıkları, başkaları için daha fazla servet tutumun ise istihdam ve işsizlik üzerinde olumlu bir
Korkan kim, korkutan kim, korkutulan kim?
ürettikleri ölçüde kendi mezarlarını da kazarlar, işsizliğe etkisi olmamıştır. Bu olumsuzluğa ek olarak, kırsal
Dünyanın bütün işsizleri, korkunuzu yenin! Korkunuzu
davetiye çıkarırlar. Son yirmi yıldır sanayileşmiş kesimdeki mülksüzleşmeyle/mülksüzleştirmeyle
yenin ve unutmayın ki ne işsizlerin ne de kitlelerin
ülkelerdeki işsizliğin kronikleşmesinin arkasında yatan birlikte, eksik istihdam içinde yer alan, aile ekonomisi
önceden ne yapacağı bilinemez!...
gerçek kapitalizmin bu kuralının hayatta içinde çalışıyor görünen nüfusu da kentlere göçe
somutlaşmasından başka bir şey değildir. Yani pasta zorlamış, kırdan kente olan bu göç işsizliğin artmasına KAYNAKLAR
büyüdükçe, buradan herkese pay düşmemekte, tam yol açmıştır. Nüfusunun yaklaşık yüzde kırkı hala kırsal
Capital, (2003) Yıl: 11, Sayı: 9
tersine bu pastadan yararlanan işçilerin hem sayısı kesimde yaşayan Türkiye’de tarım kesimindeki
Engels, Friedrich, (1997) İngiltere’de Emekçi
azalmakta, hem de payı düşmektedir. Türkiye mülksüzleşme, bu mülksüzleşmeyle birlikte kente
Sınıfın Durumu, (Çeviren: Y. Fincancı), Sol:Ankara.
ekonomisi büyüyen pasta ve dağıtılan pay açısından göçler, ekonomik büyümeye rağmen işsizliğe yol
Gürsel, Seyfettin-Ulusoy, Veysel, (1999)
değerlendirildiğinde, kapitalizmin bu temel kuralının açacak gibi görünmektedir. Bu sürecin işsizliğe yol
Türkiye’de İşsizlik ve İstihdam, Yapı Kredi Yayınları:
işlediği oldukça net olarak görülmektedir. 1980 açmaması için kente göç eden nüfus ile kent işsizlerini
İstanbul.
sonrasında işçilerden, toplumdan fedakarlık istenmiş, emen bir ekonomik büyüme oranına ve özelliğine sahip
INSEE, (2005) “L’economie française 2004-2005”,
ihracata yönelik iktisat politikalarının büyüteceği olmak gerekmektedir. Ancak, dünya pazarları ile
Insee conjoncture ( mars 2005).
pastadan herkese pay düşeceği ileri sürülmüştü. 1980 bütünleşmeye çalışan, bu nedenle de rekabet gücünü
Marx, Karl, (1986) Kapital, (Çeviri: A. Bilgi),
sonrasında reel ücretler hızla düşerken, ekonominin yükseltmek için daha az işçi ile daha verimli üretimi
Birinci Cilt, Sol Yayınları: Ankara.
istihdam artışı bir önceki dönemin gerisinde kaldı. amaçlayan ve çok büyük boyutlara ulaşmayan bir
OCDE,
1963-1979 döneminde % 5.7 olan istihdam artış hızı, yatırım kapasitesine sahip olmayacak bir ülkede
http://ocde.p4.siteinternet.com/publications/doifiles/0
pastanın büyüdüğü 1980-1995 döneminde % 3.3’e işsizliğin azaltılması mümkün görünmemektedir. Bu
12005061T005.xls
düştü (Onaran, 2003: 582). olumsuz baskılara ek olarak, son yıllarda, bir de
Onaran, Özlem, (2002), “Türkiye’de İktisadi
işletmelerin rekabet gücünü artırmak için yöneldikleri
Bir ülke ekonomisinde ekonomik büyümeye Tercihlerin Sermaye Birikimi Rejimi Açısından
teknolojik yenilenme baskısı vardır. Teknoloji yenileyen
rağmen işsizlik oranlarının kaygı verecek düzeyde Değerlendirmesi: Yüksek Karlar Toplumsal
her şirket mevcudundan daha az işçi ile üretimini
yüksek boyutlara ulaşması pek açıklanabilir bir durum Meşruluğunu Nerden Alır?”
sürdürmeye yönelik yönetim politikaları hayata
olarak görünmese de bilimde tesadüflere, açıklanamaz (Derleyenler: A. H. Köse-F. Şenses-E. Yeldan),
geçirmektedir. Emek yoğun yatırımlardan teknoloji
olgulara yer yoktur. Tersi durumda bilimin de bir anlamı İktisat Üzerine Yazılar II: İktisadi Kalkınma, Kriz ve
yoğun yatırımlara yönelik bu politikalar ekonomik
kalmaz. Bugün gelişmiş ülkelerden gelişmekte olan İstikrar, Yayınları: İletişim Yayınları: İstanbul.
büyümeye rağmen istihdamı artırmamakta, tersine artan
ülkelere kadar pek çok yerde ekonomik büyümeye Onaran, Özlem, (2003) “Türkiye’de İhracat
işsizliğe yol açmaktadır.
rağmen istihdam artmamakta, işsizlik oranı artmaktadır. Yönelimli Büyüme Politikalarının İstihdam
Kuşkusuz her ülkenin kendine özgü açıklanabilir pek Böylesi olumsuz bir süreç yaşayan Türkiye gibi Üzerinde Etkileri”, İktisat Dergisi,
çok nedeni bulunmaktadır. ülkelerde işsizliği azaltmak için çalışma sürelerini Sayı: 418-419.
Sayı:2007/08 # 2 Mart 2007 Röportaj Kızıl Bayrak # 19

Haluk Gerger: ‘Yurtseverlik ile


halk sevgisi iç içedir’
Halkların tarihi bize hiç bir kuşkuya yer bırakmayacak şekilde
gösteriyor ki, antikapitalist olmayan emperyalizm karşıtı mücadeleler
sonunda mutlaka yenilgiyle sonuçlanmışlardır. Bu yenilgi, biçimde genel
olarak, emperyalizmle uzlaşma, özde ise, emperyalizme açık iltihak
biçiminde olmuştur. Ortadoğu’dan Afrika’ya, Güney Amerika’ya sonuç
hep böyle olmuştur. Mesele basitçe şudur: Doğası gereği antikapitalist
olmayan “antiemperyalist” mücadele, işçi sınıfının önderliğinde olmayan,
yani başka bir sınıfın, (küçük burjuvazi, milli burjuvazi, rekabetçi büyük
burjuvazi, farklı toprak/kent/devlet burjuvazilerinin ortaklığı) çıkar ve
gereksinimleri doğrultusunda yürütülen mücadele demektir ve ufku
kaçınılmaz olarak beynelmilel sermaye ile, yani emperyalizmle uzlaşmadır,
ona tabi olmaktır.

Haluk Gerger ile ABD’ye karşı kazanmış olduğu not dosyaya konduğu taktirde kabul edeceğimi olgunluğu zayıf ve dolayısıyla anti-emperyalist bir
“hukuk mücadelesi”, kapitalist sistemin emperyalist belirtmiştim ve bunu kabul etmişlerdi. Yine de hakim, bilince henüz dönüşmemiş ama yine de yaygın bir
merkezlerle işbirlikçilerin el ele vererek halkları maddi tazminat talebimizi reddetti. Bu talep, yol ve muhalefete işaret ediyor. Bu ortamda, herhalde bizim
korkutarak teslim alma stratejisi ve yurtseverlik vize masraflarının ödenmesini içermekteydi. Ayrıca, ne yapabileceğimizi de az çok kestirdiler. Biz elbette
üzerine sohbet ettik. (Sol.org.tr, 26.02.07)) manevi tazminat olarak da ilk başta 1 cent istedik ama ABD’nin peşini bırakmayacaktık ve işi bir Türkiye-
mahkeme kaleminde hesap zorluğu nedeniyle 1 dolara Amerika ilişkileri boyutuna taşıyacaktık. Örneğin,
soL: Yoğun programınız içinde bizimle röportaj çevrildi. Sonunda da, ABD’yi manevi tazminata icraya başvuracaktık, Ağır Ceza’ya gidecektik, suç
yapmayı kabul ettiğiniz için öncelikle teşekkür mahkum ettirdik. Amerikan Büyükelçiliği, 1 doları bir duyurusunda bulunacaktık, sonunda da Türkiye
ediyoruz. soL dergi formundayken sizinle açtığınız yıl kadar ödemedi. Bunun üzerine bir ihtarname çektik Devletine ve Hükümetine “kendi yargı kararına
davada ABD’nin mahkum edilmesi üzerine sohbet ve suç işlediklerini, işin takipçisi olacağımızı anlattık, uyulmasını sağla” diye başvuracaktık. Türkiye
etmiştik; ancak konuyu yeni öğrenen okurlarımız için bir hafta süre verdik. Onlar da, o süre içinde, parayı, görevini yapmazsa, onu da Avrupa İnsan Hakları
sizden bir kez daha meseleyi ve davanın gelişim yasal faizi ile birlikte benim vermiş olduğum banka Mahkemesi’ne götürecektik. Türkiye’nin bizim
sürecini dinleyebilir miyiz? hesabına yatırdılar. yanımızda bir karar alamayacağını biliyorduk; çünkü
Haluk Gerger: 2002 yılının Ekim ayında eşimle Davanın hukukî sonucunun bir siyasî sonucu da Amerika savunmanı avukat, Türk Dışişleri
birlikte New York’a gittik. Havaalanında bizi ayrı bir olacak mı? Daha açık biçimde soracak olursak; Bakanlığı’ndan mütalaa istemiş ve Amerikan tezine
bölmeye aldılar ve bana Ankara’daki ABD’nin sınırlarında özellikle 11 Eylül sonrası dayanak oluşturabilecek bir “uzman” beyanı almıştı.
büyükelçiliklerinden almış olduğum 10 yıl süreli başlatmış olduğu muamelelere karşı, kazanmış Bakanlık, “bir devlet istediğini ülkesine sokar,
vizemin Amerikan Dışişleri Bakanlığı’nca iptal olduğunuz dava bir emsal teşkil edebilecek mi? istemediğini sokmaz, özgürdür” gibi sığ bir uzmanlık
edildiğini, dolayısıyla ülkeye giremeyeceğimi Bu hukuki sonucun ayrıca pek çok başka boyutu yardımı yapmıştı Amerika’ya. Bu durumda, iki şey
bildirdiler. Eşim için bir sorun olmadığını, benimse da var elbette. Birincisi, ABD’nin kendi ülkesi olacaktı. Birincisi, Türk Devleti de zor durumda
geldiğim uçakla geri gönderileceğimi söylediler. İptal dışındaki yargıya bakışıyla ilgili. Biliyorsunuz, ABD, kalacaktı. İkincisi, ABD’nin bir müttefik ülke
kararının nedenini ise, bilmediklerini belirttiler. Bu altında kendi imzası da olan, uluslararası sözleşmeleri yargısını tanımaması, Türkiye’de yeni tepkilere yol
arada, silahlı bir memurun bana ayrıca bazı sorular bile tanımaz, uluslararası yargıyı dinlemez bir tavır açacaktı. İşte ABD bence bunu istemedi ve karara
sorma talebi olduysa da bunu hemen reddettim ve hiç içinde. Bu ülke bugün tam bir uluslararası kanun uydu. Bu, kamuoyunun ve iletişimin önemini
bir soruya yanıt vermeyeceğimi söyledim. İki saatten kaçağı konumunda. Örneğin, Guantanamo’da tuttuğu göstermesi bakımından tabii çok önemli. Benim gibi,
fazla bir süre ben bu ayrı bölümde tutuldum, tutsakların Cenevre Sözleşmesi’nden tek başına ve herhangi bir gücü olmayan bir bireyin
resimlerim çekildi, parmak izlerim alındı. Sonuçta, yararlanabileceğini yönetim kabul etmemekte. Aynı dahi, toplumsal gerçeklikten, en büyük güçlere karşı
eşim gidip valizlerimizi aldı, geri dönüş işlemlerini biçimde, Uluslararası Ceza Mahkemesi’ne de ABD bile, nasıl güç kazanabileceğini gösteriyor. Bu
yaptı. Beni de iki silahlı sınır polisi uçağa götürdü, Hükümeti’nin, Amerikalıları yargılayamayacağı “felsefi/soyut/teorik” güç, kendi yasalarının
uçak içinde pasaportumu geri verdiler ve Türkiye’ye yönünde, ihtirazi kaydı, şerhi var. ABD’nin BM’yi de dinamiğiyle maddi bir güce dolaylı yollardan
döndük. dinlemediği herkesçe biliniyor. Bu durumda yerel bir dönüşebiliyor, “insani/toplumsal çerçeve” ezeni de
Ankara’ya dönünce de ABD aleyhine eşimle yargı kararına uyması önemli. ezileni de, aralarındaki ilişkiyi de etkileyebiliyor.
birlikte maddi ve manevi tazminat davası açtık. İkinci olarak, ABD, özellikle 11 Eylül’den sonra, Tabii, ABD, sadece bir “hukuk tokadı” yemekle
Mahkeme ilk ağızda eşimin açtığı davayı kabul pek çok vizeli ziyaretçiyi ülkesine sokmadı. Bu kalmıyor, aynı zamanda, aşağılamaya, baskıya, hak
etmedi. Benim maddi tazminat talebim de reddedildi; durumlarda, çoğu kez, bir gerekçe dahi ileri sürmediği ihlaline karşı, tek başına bir insanın dahi
çünkü ABD adına davaya giren savunma avukatı, biliniyor. Dolayısıyla, sizin de değindiğiniz gibi, bir susmayabileceğini, direnebileceğini görüyor,
“maruf bir kişi olarak benim o gece bir otelde misafir emsal olma durumu söz konusu. ahlaki/moral bir darbe de yemiş oluyor.
edileceğimi, ertesi gün de elbette ülkeye Bu durumda, Ankara Asliye Hukuk ABD’nin uygulamalarının nedenine de değinmek
sokulacağımı, benim bunu istemeyip geri Mahkemesi’nin kararına neden uydu diye de sormak gerekir sanıyoruz... Daha önce soL’da konuyla ilgili
döndüğümü” iddia etti! Oysa, beni o gece bir hücrede gerekiyor. Bence, Amerikan Büyükelçiliği, bizim röportajınızda ABD’nin söz konusu tutumunun
tutacaklarını ve ertesi gün geri göndereceklerini ihtarnamede işlenen suçu takip edeceğimize ilişkin arkasında emperyalist sistemin korku ve korkutma
söylemişlerdi. Böyle olmaması ve eşimle uçakta tavrımızı değerlendirdi. Biliyorsunuz, bugün, üzerine kurulu mantığının olduğunu belirtmiştiniz.
buluşabilmem için giriş yapmaktan vazgeçtiğime dair dünyanın dört bir yanında olduğu gibi, Türkiye’de de Pek çok makale ve röportajınızda da benzer bir
bir matbu yazıyı imzalamam gerektiğini ABD’nin kanun tanımaz, hukuk bilmez saldırgan vurguya rastlıyoruz. Bu düşüncenizi açabilir misiniz?
söylemişlerdi. Ben de bunu ancak, o metni “tehdit tavrına büyük tepki var. Bu tepki yönünü bulamamış, ABD’nin genel saldırganlığında, ABD’nin gücü
altında” imzaladığımı belirten el yazımla yazılmış bir farklı ve çelişik nedenlerden kaynaklanıyor, politik ve bunun algılanmasından kaynaklanan fırsat
20 # Kızıl Bayrak Sayı:2007/08 # 2 Mart 2007

imkanları kadar zaafları ve onlardan kaynaklanan kazandırmak zorundadırlar. Örneğin, her emperyalist Demek ki, öncelikle, ideolojik müdahale/mücadele ve
korkuları da rol oynuyor. Örneğin, ABD, dünya saldırganlık, bugün ABD’nin Irak savaşında da örgütlenme hayati önem taşımakta.
nüfusunun yüzde dördünü oluşturuyor ama buna gördüğümüz gibi, o ülke halkının, emekçilerinin de,
karşılık dünya enerji pastasından yüzde 25 pay alıyor. ekonomik özverilerini gerektirir, savaş bütçesine Kitaptaki özlü deyişinizde “burjuva
Bu, onun gücünü gösteriyor ama aynı ABD’nin kaynak aktarımını gerektirir ve kaynaklar en zengin milliyetçiliğiyle değil, antikapitalist sosyalist
hapishane nüfusu da dünyadakinin yüzde 25’ine ülkede dahi sınırsız olmadığına göre, bu aktarım, yurtseverlikle emperyalizme gerçekten karşı
karşılık geliyor, bu da onun politik/sosyal zaaflarının toplumsal ihtiyaçlardan, en fazla da, en zayıf çıkılabilir; bu da aynı zamanda Türkiye kapitalizmine,
boyutunu gösteriyor. ABD, kendi parasıyla kesimlerden kesilerek, kısılarak yapılır. Ayrıca, düzene bütünlüklü, topyekun, devrimci bir karşı
borçlanıyor, bu onun gücü. Ama aynı zamanda insanların emperyalist maceralarda, sermayenin çıkıştır elbette” diyorsunuz. Sosyalist yurtseverliğin
dünyanın en borçlu ülkesi, en fazla ticaret ve bütçe savaşlarında ölmeleri de istenir. Bütün bunlarda inşası konusunda neler düşünüyorsunuz?
açığı veren ülkesi de. Bu örnekleri çoğaltmak egemenlerin elindeki temel araç “korku”dur. Bir örnek Sosyalistlerin acil görevleri neler?
mümkün ama ne söylemek istediğimi bu kadarı çok anlamlıdır. Truman, İkinci Dünya Savaşı Halkların tarihi bize hiç bir kuşkuya yer
anlatıyor sanırım. sonrasında komünizme ve Sovyetler Birliği’ne karşı bırakmayacak şekilde gösteriyor ki, antikapitalist
ABD, fırsatların peşinde gücünü ölçüsüzce büyük Soğuk Savaş ve global hegemonya saldırısını olmayan emperyalizm karşıtı mücadeleler sonunda
kullandıkça, zaafları da büyüyor, korkuları da o başlatmaya karar verince, silahlanma harcamalarını mutlaka yenilgiyle sonuçlanmışlardır. Bu yenilgi,
ölçüde artıyor ve kısır bir döngü içine hapsoluyor. olağanüstü arttırma gereğiyle karşılaşır. Bunun ve biçimde genel olarak, emperyalizmle uzlaşma, özde
Örneğin, bütün Ortadoğu’yu köleleştirmek için Irak’a içerdeki özgürlüklere, burjuva demokrasisinin temel ise, emperyalizme açık iltihak biçiminde olmuştur.
giriyor, oradaki direniş karşısında askeri yenilgiye kimi normlarına karşı genel politik/yasal saldırı için Ortadoğu’dan Afrika’ya, Güney Amerika’ya sonuç
uğrayıp batağa saplanıyor. Bu durumda, daha da de yığınların desteğine ihtiyaç duyar. Bu “önlemleri” hep böyle olmuştur. Mesele basitçe şudur: Doğası
saldırganlaşıyor, daha fazla asker göndermede buluyor ve harcamaları Kongre’den geçirmek için desteğini gereği antikapitalist olmayan “antiemperyalist”
çareyi ama bu arada tek tek bireylerden bile korkar talep ettiği etkin bir Senatör, ona öncelikle “Amerikan mücadele, işçi sınıfının önderliğinde olmayan, yani
hale geliyor, onların ülkesini ziyaretlerinden bile halkının ödünü kopartması”nı öğütler! Gerçekten de başka bir sınıfın, (küçük burjuvazi, milli burjuvazi,
çekiniyor, en temel haklarını ihlal ederek yeni türden öyle yapılır, ilk önce Amerikan halkına korku salınır, rekabetçi büyük burjuvazi, farklı toprak/kent/devlet
bir saldırganlık sergiliyor. Zulmettikçe, kendisine örneğin “komünistlerin yeni doğmuş bebek burjuvazilerinin ortaklığı) çıkar ve gereksinimleri
karşı çıkışın tohumlarını da ektiğini biliyor, her yedikleri”ne inandırılır insanlar, vs. doğrultusunda yürütülen mücadele demektir ve ufku
şeyden, herkesten korkar duruma düşüyor... Ve Kitaplarınızdan devam edecek olursak, “Kan kaçınılmaz olarak beynelmilel sermaye ile, yani
böylece çırpınıp, debelenip duruyor... Tadı” kitabınızda ABD’nin kanlı sicilini veriyor ve bu emperyalizmle uzlaşmadır, ona tabi olmaktır. Bu, işçi
korku düzenini nasıl inşa edip sürdürebildiğini sınıfının öteki sınıf ya da kesimlerle ittifakını
“Türk Dış Politikasının Ekonomi Politiği” gösteriyorsunuz. Emperyalist sisteme karşı da yadsımaz ama önderlik sorununun hayati öneminin,
kitabınızda da sıkça tekrarladığınız nokta var: antikapitalizmi içeren antiemperyalist mücadeleden stratejik öneminin de gözardı edilemeyeceğini
Türkiye’de egemen sınıf, emperyalizmle ilişkilerini bahsediyorsunuz. Bu mücadele halklarımıza dayatılan gösterir.
emekçi halk nezdinde “meşru” gösterebilmek için korku ve teslimiyet sarmalından çıkışı sağlayabilir Bu sorun bizi “sosyalist karakterli yurtseverlik”
tehdit yoluyla korkutmaya başvuruyor. Mesela mi? sorunsalına götürmekte. Yurtseverlik kavramının önce
“memleketin demir perdenin ortasında kalması”ndan “Korku”nun iki temel dayanağı var egemenlerin bazı unsurlarını vurgulamak gerekir:
bahsediyorlar. Tezkerenin reddinde başbakanın sıkça kullandığı. Biri, insanları haber ve bilgi edinme Birincisi, yurtseverliğin, milliyetçilikten ayrı
“maaşlar ödenmezse sonra bana gelmeyin” deyişi de hakkından mahrum ederek hurafelere, cehalete, olarak, kurgusal değil, “doğal” olması gerçeğidir.
benzer bir tehdit öğesi içeriyor. Bu durumu geriliğe mahkum etmek, öteki de, örgütlenme ve hak İnsanların, doğup büyüdükleri ortama olan çok yönlü
genelleştirebilir miyiz? Bölgemizdeki ve dünyamızdaki arama gibi imkanlarından zorla yoksun hale getirerek bağlılığıdır bu.
işbirlikçi düzenler, hem korkmaya mahkum hem de çaresizleştirmek. Bunlar yenilince, “korku” da yenilir. İkincisi, yurtseverlik, yine milliyetçilikten ayrı
korkutmaya muhtaçlar mı? olarak, yerleşik (emekçi) sınıflara aittir. Yerleşik
Sadece işbirlikçiler değil, ABD olanlar, emeklerini harcadıkları yurtlarıyla, yani genel
gibi emperyalistler de, ezenler de. (fizik/moral-coğrafi/toplumsal-ekonomik/politik)
Tetikçiler, tehdit abartması yoluyla yaşam koşullarıyla kendi gönençleri arasındaki
aslında Amerika’yı da yolmanın bünyesel bağın ayırdındadırlar; çünkü bütünüyle buna
hesaplarını yapıyorlar. Türkiye’nin her bağımlıdırlar. Uluslararası ekonomik düzenle organik
daim müflis egemenleri, Soğuk Savaş bağları olanların yerel bağları, uluslararası bağın gücü
yıllarında, komünizm ve Sovyet ölçüsünde ve onunla ters orantılı olarak, zayıftır.
tehlikesinin abartılmasını, ABD’ye Beynelmilel sermaye ile kozmopolit açısındansa,
karşı bir şantaj gibi kullanmışlar, bunu neredeyse sıfırdır.
“altın yumurtlayan tavuğa” Üçüncüsü, yurtseverlik ile halk sevgisi iç içedir,
dönüştürmüşlerdi. Yakın tarihlerde halk sevgisi de emeğe verilen insanlık değeri ile
Çiller’in Batı’daki “İran ve İslam ancak ölçülebilir ve anlamlandırılabilir.
Devrimi, Şeriat” korkusunu, mali ve Dördüncüsü, özellikle bize özgü, yani çeşitli
politik bakımlardan yararlanmak için halkların birlikte yaşadığı yerlere ilişkin
nasıl abartarak kullandığını yurtseverliğin ayırdedici özelliğidir ki, bu, ancak
hatırlıyorsunuzdur. Daha sonra paylaşarak yeniden üretilebilecek olan bir
Erbakan’la koalisyona gidince yurtseverliktir. Bu da, halkların, “milli eşitlik” ve
Batı’daki aldatılmışlık duygusu da bir bunun getirdiği bütün haklarla birlikte ortaya çıkan ve
ölçüde dış desteğini çok olumsuz gönüllü paylaşılan bir irade olabilir ancak. Bunu
etkilemişti. özellikle çağımızda ancak komünistler anlayabilir,
Kendi halklarını korkutmak ise, iki formüle edebilir ve hayata geçirebilir.
tarafın da ortak özelliği. Türkiye, Son olarak bu bağlamda Paul Robenson‘un şu
NATO’nun vurucu gücü olabilmek sözlerini de hiç unutmamak gerekir: “Yurtsever, kendi
için, olayları tahrif ederek Türk halkını ülkesinden hiç memnun olmayan kişidir.”
Sovyet öcüsüyle korkuttu örneğin. Son olarak davaya geri dönecek olursak, önceki
İktidarlar, içerde sorun yaşadıkça, “dış söyleşimizde, davada esasen 1 centin kur karşılığını
tehlike/düşman” icat ederler, “dış isteyeceğinizi ancak kolaylık olsun diye 1 dolar
çatışma”dan medet umarlar. Böylece, istediğinizi, 99 centi ne yapacağımızı sonra
dış düşman karşısında, iç disiplin düşünürüz demiştiniz. 99 centi ne yapacağınızı
sağlanmış olur, çatışma döneminde düşündünüz mü?
içerdeki hak aramalar ertelenir, korkan Bu 99 cent manevi olarak “harca harca bitmez”
halk iktidar etrafında kenetlenir, vs. türünden bir değerdir, üstelik ortak mirasa bile girer.
Buna ek olarak, özellikle Şimdi doya doya mücadelesini vererek ortaklaşa
emperyalistler, saldırgan devletler, harcayacağız...
saldırganlıklarına içerde ve dünya Teşekkür ediyoruz.
kamuoyu nezdinde meşruiyet (sol.org.tr’den alınmıştır...)
Sayı:2007/08 # 2 Mart 2007 Kahrolsun emperyalizm! Kızıl Bayrak # 21

Ortadoğu’da süreç kışkırtılıyor


Abu Şehmuz Demir
ABD emperyalizmi ve müttefiklerinin Afganistan çullanmasını isteyecektir. bölge halklarını Şii-Sünni gibi din temelli kanlı
ve Irak savaşından sonra Ortadoğu’da hedef tahtasına Körfeze yerleştirilen Stennis, Eisenhower ve diğer çatışmalara çekerek güçten düşürmeyi hedefliyorlar.
koydukları İran eksenli kışkırtıcı süreç devam ediyor. filoların İran’a yönelik hava saldırısında tüm askeri Bu çerçevede, Toni Blair ve Robert Gates geçtiğimiz
İran’a yönelik olarak süren psikolojik ve kışkırtıcı tesislerin yanısıra, köprüler, elektrik trafoları, yılın son aylarında Körfez ülkelerinde bulundukları
siyaset, bölgede ve bölge dışında birçok taşları otobanlar, su tesisleri ve tüm sivil altyapıların havadan sırada ortak bir söylem geliştirerek; “İran bizi Lübnan,
yerinden oynatıyor. Yani ABD ve müttefiklerinin vurulmasının planlandığı söyleniyor. Böyle bir saldırı Irak ve Filistin’de köşeye sıkıştırmak istiyor” ,
Ortadoğu, Avrasya ve İran sorunu, Türk devletinin esnasında, buna yanıt verecek olan İran “İran’ın stratejik meydan okumasının farkında
Kerkük ve Musul bahanesiyle Güney Kürdistan roketatarlarının Güney Irak’a konumlandırılmış olan olmalıyız” diyerek,“ uzun süre bu bölgede”
çılgınlığı, İsrail’in “Büyük İsrail” fantezisi, gerici Patriot füzeleri ile vurulması hesaplanıyor. kalacaklarını gerekçelendiriyorlardı.
Arap rejimlerinin din temelli egemenliklerini Batı ağırlıklı medya iletişim araçları da bu Bugüne kadar bölgede hayata geçirmeye
sürdürmek için dayanıp kışkırttıkları mezhepçi çerçevede, Ortadoğu’ya yönelik tahrik ve kışkırtıcı çalıştıkları emperyalist stratejilerden biri tutmadığı
eğilimler… Hepsini toparlarsak, bu tüccarların haberleriyle adeta, bugün yarın bölgenin herhangi bir için bir diğeri devreye sokulmaya çalışılıyor. Zira Irak
mazlum Ortadoğu halklarına yönelik vahşi planları, yerinde ateşin fitillenmesi için simsar mantığıyla yazıp savaşına ilişkin hesapları tutmayan ABD ve müttefik
halkları tüketici bir cendere içine alma siyaseti devam çiziyor ve hareket ediyorlar. Buna ek olarak, dünyanın savaş güçleri, Avrasya’ya giriş hedeflerinin
ediyor. güvenliğini tehdit eden ve bu tehditi körükleyenlerin gecikmesinin sıkıntısıyla karşı karşıyalar. Bu nedenle,
Bu hengame arasında Türk devletinin misak-ı Doğu halkları olduğu propagandası yapılıyor, bir nevi İran ekseninin zayıflatılması için öne çıkarılan Suudi
milli dürtüleri ile Kerkük üzerinden bölgeye yönelik Doğu-Batı ayrımı kışkırtılıyor. Arabistan eksenli gerici blok ile İran’ın önünün
kışkırtıcı ve saldırgan tutumu, İsrail’in İslam Hal böyle olunca, dünyayı tehdit edenlere, teröre alınması planı devreye sokulmaya çalışılıyor. Nitekim,
dünyasının kalbi olan Mescid-i Aksa etrafında süreci ve terörün kaynaklarına yönelik çeşitli değerlendirme bu yöndeki gelişmelere atıfta bulunan İran’ın dini
provoke eden “kazı” çalışmaları, mazlum Filistin ve ve yaklaşımlar sorunun özünün anlaşılmasını lideri Ayetullah Hameney de, “ABD ve İngiltere’nin
Kürt halkına yönelik vahşi saldırı hazırlıklarıdır. güçleştiriyor. Çünkü çıkar çevreleri, salt ticari bazı Arap ülkelerini yanlarına alarak bölgede Şii-
“Büyük devlet” olma peşinde koşarak bölgede mantıkla hareket ederek meselenin özünü saptırıyorlar. Sünni çatışmasının peşinde” olduklarına dikkat
gelişmelerden kendine bir pay çıkarmak isteyen Halklar arasında derin uçurumların oluşması için, çekiyor. Hameney devamla, “düşmanların İran
Türkiye, Kerkük-Musul benimdir hezeyanıyla, sözde işin uzmanları, üç beş kuruş karşılığında aleyhinde bugün de sürdürmekte olduğu şeytani
bölgeye yönelik saldırgan ve çılgınca tutumunu sermayenin resmi söylemlerini insanların zihnine emeller asla sonuç vermeyecektir” diyor, “İran’a karşı
sürdürüyor. Hatta daha ileri giderek, Güney yerleştirmeye çalışıyorlar. Meselenin özünde politik 8 yıllık zorunlu savaş döneminde onca imkanlarını ve
Kürdistan’ın sınırlarında operasyon hazırlıkları çıkarlar ve emperyalist hegemonya anlayışı yattığı güçlerini kullandılar ama sonunda ellerine hiçbir şey
yapıyor, bu ülkeye yönelik savaş başlatacağını halde, bu gerçekler saptırılıyor; “iyi ile kötünün, hayır geçmedi ” sözleriyle Arapları uyarıyor.
söylüyor. Gerekçe ise Türkmenler! Türkmenlere karşı ve şer”in yaşamsal kavgası olduğu propagandasıyla Geçtiğimiz yaz İsrail’in Lübnan üzerinden
geçmişte katliamlar düzenlemiş Osmanlı geleneğinin kamuoyu oluşturulmaya çalışılıyor. Bu yolla dünya başlattığı ve ABD başta olmak üzere aşağı yukarı tüm
mirasçısı Türkiye, Saddam döneminde Kürtlerin halkları arasında yapay ayrımlar ile sahte batı merkezlerinin desteklediği süreç pek de istedikleri
yanısıra Türkmenlerin de katliama uğradığı dönemde kutuplaşmalar yaratılmaya çalışılıyor. Sözgelimi rotada işlemeyince, İran bölge devletleri üzerinde bir
sesini çıkarmayan Türkiye, nasıl olduysa yakın Batılıların kibirli ve önyargılı bakışaçısıyla Doğu’ya “Şii hilali” egemenliği oluşturuyor propagandası
dönemde Türkmenleri keşfetti? Türkiye’nin kaygısı ne yönelik küçümseyici yaklaşımlar sergilenerek, devreye sokuldu. Doğrudur, İran’ın bölgede
dün ne de bugün Türkmenlerdir. Onun tek Doğu’nun dünya halkları tarafından mezhepten ziyade, Sasaniler döneminde olduğu gibi
hazmedemediği Güney’deki Kürt federe oluşumdur. anlaşılması/kavranması zorlaştırılıyor. 11 Eylül böyle bir güç olma emeli ve arzusu mevcuttur. Ancak
Saddam döneminde Kerkük’ün demografik yapısıyla olaylarından bu yana Doğu’ya yönelik ABD eksenli İran bunu Şiiliği öne çıkarmaktan ziyade Cihan-ı
oynanıp Araplaştırılmasına, bu amaçla bölgede zulüm habis tezler ortalıkta dolaşmayı sürdürüyor. şumul İslam adına sürdürmektedir.
uygulayan Saddam’a hiçbir Türk yetkilisi tek kelime Bilindiği gibi “tarihin sonu”, ”medeniyetler Gelinen süreçte ABD’nin bugünkü savaş sevdalısı
söz söylememiştir. Dolayısıyla Türkiye’nin Türkmen çatışması” vb. gibi tezler hayat bulmadı. Bu nedenle, aparatı, Şii-Sünni ayrımını öne çıkararak, bölgede
kaygısı gerçekleri yansıtmıyor ve samimiyetten İslam dünyasında kendi konumlarını güçlendirmek mezhepler kavgasının fay hatlarının gerilmesi çabası
tümüyle yoksundur. Onun tek derdi Kürt varlığını için, bu kez de mezhep ayrımları kozunu öne sürerek, içerisinde.
içine sindirememiş olmasıdır. Öte yandan, bölge devletlerine dayatılan ve
Devam edelim. ABD’nin İran’a yönelik kışkırtıcı Bush’un dünyaya nizam veren kurtarıcı Mesih anlayışı
süreci gözönüne aldığımızda, bölge geneline ve bölge ile bölgedeki diğer bir anlayışa sahip olan Tevrat’a
dışına yayılacak kanlı bir süreçle karşı karşıya dayalı dini fanatizmin estirdiği vahşet görmezden
olduğumuzu görüyoruz. Her ne kadar şu aşamada geliniyor. Aynı güçler bu dini fanatizmin
İran’a yönelik bir saldırı sözkonusu değil denilse de, Ortadoğu’daki hedefleri için çabalıyorlar. Bu
İran her yolla tahrik edilmeye çalışılıyor. Beyaz doğrultuda, önündeki engellerin aşılması amacıyla,
Saray’ın tavrını en açık biçimde dışa vuran Dick dünya kamuoyu ikna edilmeye çalışılıyor. Özellikle
Cheney, İran gibi bir ülkenin nükleer güç sahibi ABD blokunun İran’a yönelik suçlamaları, Irak
olmasının ciddi bir hata olacağını ve İran’ın savaşından bu yana birkaç eksende ilerliyor.
Ortadoğu’da terörizme maddi destek verdiğini Bunlardan ilki, Irak’taki siyasal sürecin gidişatından
söylüyor (BBC). ABD’nin Irak’ta geçmişte Türk İran’ın sorumlu tutulmaya çalışılmasıdır. İkincisi,
askerlerinin başına çuval geçirmesinde olduğu gibi, bu İran’ın nükleer teknoloji konusunda dünyayı dinlediği
kez de Irak’ta ve Erbil’de İranlılara yönelik yok ve kendi başına “haydutça” davranıyor
operasyonlar gerçekleştiriliyor. Güney Irak’a dedirttirmek istenmesidir. Bir diğeri de, Şiilere karşı
yerleştirilen Patriot füzeleri, Stennis ve Eisenhower İslam dünyasında bölgenin kimi devletleriyle birlikte
adlı iki filonun Körfez’e konuşlandırılması ve bir Sünniliği öne çıkararak İran’a karşı cephenin
diğerinin de yolda olduğu söylentisi ile İran’ı, tahrik geliştirilmeye çalışılmasıdır.
etmenin ötesinde provoke etmeye çalışıyorlar. Yani Bu ve buna benzer birçok gerekçelerle, Amerikan
İran’ı, İsrail ve ABD hedeflerine yönelik bir saldırıya emperyalizmi İran’ı dünyadan soyutlamaya çalışıyor
yöneltmeyi amaçlıyorlar. Eğer İran da yanılıp bu ve dünyadan soyutlanan bir İran’ı vurmak istiyor. Şu
güçlerin herhangi bir varlığına yönelik bir saldırı an sinirleri germe savaşı denilen süreç önümüzdeki
hatasına düşerse, o zaman ABD, savaşı başlatan dönemde daha hızla ilerletilecek gibi görünüyor.
tarafın İran olduğunu söyleyip dünyanın İran’a 25 Şubat ‘07
22 # Kızıl Bayrak Yaşasın halkların kardeşliği! Sayı:2007/08 # 2 Mart 2007

İran’a saldırı hazırlıkları devam ediyor!

Emperyalizme ve siyonizme karşı


direnişi yükseltelim!
Washington-Tel Aviv kaynaklı resmi açıklamalara
göre İran’a saldırı henüz gündemde değil. Ancak resmi
olmayan açıklamaların tümü, tersini, yani İran
şahsında halklara karşı yeni bir cephe açmak için
hazırlıkların son aşamaya geldiğini söylüyor.
Resmi açıklamalar, toplumların yalan/yanlış
bilgilendirilmesi veya rejimle ilgili açığa çıkan bazı
gerçeklerin üstünün örtülmesini amaçladığı için,
genelde güvenilmez bir kaynaktır. Başka türlü olması
da mümkün değil. Zira kapitalist devletlerin genel
söylemi her zaman yalana dayalıdır. Bu durumda savaş
hazırlığına dikkat çeken uyarı ve haberleri temel almak
akla daha uygundur.

“Ancak bütün seçenekler masada”

Resmi söylem yalana dayalı olmakla birlikte kimi


zaman bunun bazı istisnaları olabiliyor. Pervasız veya
patavatsız devlet görevlileri, ortaya çıkıp kirli planları
açıkça dile getirebiliyor. Bu aynı zamanda tehdit
etmenin de bir biçimidir. İran’a saldırı hazırlığını
açıklama pervasızlığı bu sefer neo-faşist çetenin
azgınlarından Bush’un yardımcısı Dick Cheney’ye
düştü.
ABD’nin tehdit mesajları taşıyıcısı Dick Cheney,
Avustralya gezisi sırasında bu ülkenin başbakanı John
Howard ile düzenlediği basın toplantısında, İran’ı
nükleer programlarından vazgeçirmeye çalıştıklarını,
ABD yönetiminin tercihinin, bunun barışçıl yollardan
sağlanması olduğunu söyledi. Savaş kundakçısı Dick Emirlikleri’nin hava sahalarını İsrail’e açmaya hazır Bu listeyi daha da uzatmak mümkündür. Ancak bu
Cheney bu sözlerin ardından o bildik uğursuz nakaratı olduklarını Washington’a ilettikleri de savunuldu. kadarı bile İran’a karşı ilan edilecek bir savaş için
hatırlatmaktan da geri durmadı; “Ancak tüm Kuveyt’te yayınlanan El Siyasa gazetesi, NATO hazırlıkların iyice hızlandığını ortaya koyuyor.
seçenekler halen masada.” Demek oluyor ki, İran yetkililerinin İran’a olası bir saldırıda hava sahasını Amerikan büyük sermayesinin bu konuda mutabık
yönetimi haydut takımının küstahça dayatmalarına açması için Türkiye’yi de ikna etmeye çalıştıklarını kalması veya silah ve petrol tekellerinin organik
boyun eğmezse emperyalist/siyonist savaş makineleri yazdı. Gazeteye demeç veren bir İngiliz diplomat da parçası ve temsilcisi olan neo-faşisti çetenin inisiyatifi
İran’ın üstüne salınacak. Türkiye’nin 2003’te Irak Savaşı’nda yaptığı hatayı ele geçirmesi durumunda savaşın çıkma olasılığı çok
Bilindiği gibi İran yönetimi görüşmelere devam tekrarlamayacağını ve olası İran saldırısında hava yüksek olacaktır.
etmek için çaba harcıyor ancak tehditlere boyun sahasını açacağını söyledi.
eğmiyor. Dahası İran, nükleer programından hiçbir Bu haber özellikle önemlidir. Zira artık Emperyalist saldırganlık ve savaş karşıtı
koşulda vazgeçemeyeceğini de her vesileyle dile kapitalist/emperyalist düzenin vurucu gücü NATO, güçler atalete son vermelidir
getiriyor. İranlı yetkililer son açıklamalarında savaşa gündeme gelecek işgal girişimlerinin temel aktörleri
da hazır olduklarını ifade etmeye başladılar. Bu arasında yerini alacaktır. Riga zirvesinde tüm dünyayı İran’ı hedef alan bir savaşın bölge halklarına
durumda İran’ı dize getirmek için savaş çetesinin “görev alanı” ilan eden, bu “görev” için “Acil ödeteceği bedelin çok ağır olacağı konusunda hemen
masasında bir seçenek kalıyor: O da halklara karşı yeni Müdahale Gücü” oluşturan NATO, Afganistan işgaline tüm taraflar mutabık kalıyor. Buna savaş kurmayları da
bir cephe açmak. İşte son günlerde ortaya çıkan pek katılarak başlattığı süreci olası İran saldırısının suç dahildir. Hal böyleyken emperyalist savaş karşıtı
çok veri Washington’da bu yönde hazırlık yapıldığını ortağı olarak yeni kirli misyonunu sürdürecektir. güçlerin mücadele alanlarına inmekte ağır davrandığı
gösteriyor. NATO işin içinde olduktan sonra bu savaş gözlenmektedir. Oysa Irak işgalinden önce milyonlarca
aygıtının ikinci büyük ordusunu besleyen Ankara’daki insan alanlara inerek emperyalist barbarlığa karşı
Amerikancı takımının bu suça ortak olması da
Savaş aygıtı NATO da hazırlık sürecinde! sesini yükseltmiştir. Londra’da yapılan yüzbin kişilik
kaçınılmaz olacaktır. Bu ise Türkiye’deki anti- eylem dışında henüz kayda değer bir ses çıkmayan
emperyalist mücadelenin önemini daha da arttıracaktır. emperyalist savaş karşıtlarının, artık bu ataleti biran
İran’a olası bir saldırı için hazırlıklar yeni değil
Savaş hazırlığının geldiği boyutu değerlendiren önce kırmak dışında bir çıkış yolları yoktur. Gelinen
kuşkusuz. Örneğin Basra Körfezi’ne askeri yığınak
bazı uzmanlar, ABD’nin İran’a savaş açacağının yerde bu ölümcül sessizliğin kırılmasının hayati bir
yapan ABD emperyalizmi, iki savaş gemisini bölgeye
kesinleştiğini, hatta saldırı planın da hazır olduğunu önemi vardır.
konuşlandırmış durumda. Ancak son günlerde savaş
dile getiriyor. İran’a savaş açılmasına karşı çıkan Birçok veri Ankara’daki Amerikancı rejimin olası
konusu kalıcı şekilde gündeme yerleşti. İsrail kaynaklı
Pentagon’daki bazı generallerin saldırı olursa istifa bir savaşa katılma olasılığının yüksek olduğuna işaret
“sızdırma” haberlerde de İran’a saldırı ön sıralarda yer
edeceklerini ilan etmeleri, savaşla ilgili planların ediyor. Egemenlerin ırkçı-faşist güruhları örgütleyip
alıyor. Son olarak siyonist savaş makinesinin gerekirse
yapıldığı konusunda kuşkuya yer bırakmamaktadır. sokaklara salmasını da bu hazırlıktan bağımsız
İran’a saldırabileceği ve Irak hava koridorunu
Aralarında Türkiye’nin de bulunduğu ABD-İsrail düşünmek olası değil. Bu şartlarda hem ilerici-
kullanmak için ABD’den izin beklediği belirtilmişti.
işbirlikçisi rejimlerin yaptığı hazırlıklar da, İran’a olası devrimci güçlerin, hem de işçi sınıfı ve emekçilerin
Haberde İsrail savunma bakanlığından bir yetkilinin,
bir saldırıdan bağımsız değildir. Mezhep ayrımını kararlı bir direnişe hazırlanmaları kaçınılmazdır.
“Her türlü ihtimali göz önünde tutarak planlamamızı
kışkırtan bu gerici rejimler, Washington’dan aldıkları Direnişin ufku anti-emperyalist/anti- faşist olmakla
yapıyoruz ve bunun için de ABD’den uçuş koridoru
emir uyarınca İran’a karşı “ılımlı Sünni eksen” yetinmemeli, emperyalizmin iç dayanağı ve faşizmin
izni almaya çalışıyoruz” sözleri de aktarıldı. Aynı
oluşturmak için konferanslar düzenlemeye başladı. anası olan kapitalizmi de hedef almalıdır.
haberde Katar, Umman ve Birleşik Arap
Sayı:2007/08 # 2 Mart 2007 Ortadoğu hainlere mezar olacak! Kızıl Bayrak # 23

Abdullah Gül Pakistan’daydı!

Savaş kundakçıları işbirlikçilerini de


seferber ediyor
Emperyalist/siyonist güçlerin İran’a karşı saldırıya harbiyesi yoktur. Vahametin sorumluları olan işgalci konuşmanın çirkin bir versiyonundan ibarettir.
geçmek için son hazırlıkları tamamlamak üzere oldukları ABD-İsrail ikilisine dair -göstermelik de olsa- tek Ortadoğu’da durumun “vahim” olduğu, çözüm
farklı çevreler tarafından dile getirilirken, “Müslüman” olumsuz laf söylemeye cesaret edemeyen bu oluşumun noktasında kendini dayatan yığınla sorunun varlığı
Amerikancı rejimlerin yönetim kademelerinde de halklar lehine bir çözüm istemesi mümkün mü? Yedi tartışmasızdır. Bu sorunların en genel planda iki çözümü
hareketlilik artmaya başladı. Bu uğursuz hareketliliğin en devletin “ortak vizyonu”nu açıklayan Hurşid Kasuri, olabilir. Biri emperyalist/siyonist güçlerle işbirlikçilerinin
bariz örneklerinden biri Pakistan’ın başkenti nasıl bir çözüm arandığı hakkında da fikir veriyor. savaş aygıtlarını öne sürerek yıkım ve katliamlarla
İslamabad’da yapılan konferanstır. İran ve Suriye’nin konferansa davet edilmemesinin dayattığı “çözüm”dür. Irak bataklığına saplanan işgal
Ortadoğu konulu konferansa ev sahibi Pakistan’ın yarattığı tartışmaya değinen Pakistan Dışişleri bakanı, ordularının bu emellerine ulaşması mümkün olmadığı
yanısıra Türkiye, Mısır, Suudi Arabistan, Endonezya, “Sünni eksen” iddialarını reddederek yalnızca birçok içindir ki, İslamabad konferansı toplanmıştır. Dolayısıyla
Malezya, Ürdün dışişleri bakanları ile İslam Konferansı konuda ABD ile görüş ve çıkarlarının örtüştüğünü İslamabad’da yapılan konferansın asıl hedefi de bu
Örgütü (İKÖ) Genel Sekreteri Ekmeleddin İhsanoğlu söyledi. Görüş ve çıkarları ABD ile örtüşen devletlerin bataklıktan çıkış yolu bulmaya katkı sunmaktır. Demek
katıldı. Toplantıda Türk devletini, ABD/Suudi Arabistan Ortadoğu’nun “vahim” sorunlarına önereceği çözüm, ki ABD-İsrail ikilisi, çıkış yolu arayışına tetikçilerini de
ziyaretlerinin ardından Pakistan’a giden Dışişleri Bakanı olsa olsa emperyalist/siyonist güçlerin istediği “çözüm” aktif şekilde devreye koyarak çözümünü dayatmaya
ve Başbakan Yardımcısı Abdullah Gül temsil etti. olabilir. Bilindiği gibi bu “çözüm”ün adı; büyük çalışıyor.
El-Cezire televizyonunun konuyla ilgili yorumunda, Ortadoğu/büyük İsrail projesidir. Bu yöndeki başarı ise Bölgenin tüm emekçileri ve ezilen halkları açısında
İKÖ’yle ilişkili olarak düzenlenen toplantıya Suriye ve Bush liderliğindeki neo-faşist çetenin yürüttüğü halkları çözüm, kuşkusuz ki, gerici güç odaklarının istediği
İran’ın davet edilmemesinin, İKÖ bünyesinde köleleştirme seferinin amacına ulaşmasından başka bir çözümden bambaşka anlamlar taşıyor. Bölgede halkların
bölünmelere yol açabileceği savunuldu. şey değildir. Bu projenin başarısı için çalışanlara da kardeşliğine dayalı onurlu bir yaşam, her tür sömürü ve
ancak ABD-İsrail tetikçisi denebilir. baskıdan arınmış, eşitlik ve özgürlük temeline dayalı bir
“Ilımlı Sünni Eksen”i genişletme çabaları birliktelik! Böylesi bir çözüme ulaşmak, ancak Ortadoğu
Emperyalist/siyonist işgale karşı direnen sosyalist cumhuriyetler federasyonuna ilerleyen bir
Söylendiğine göre bu girişimi, kısa süre önce halklar kendi çözüm yollarını bulacaktır süreçle mümkün olabilir.
Türkiye’yi de kapsayan Ortadoğu ve Asya gezisine çıkan Bu hedefe ulaşmak elbette kolay olmayacaktır. Bu
Pervez Müşerref başlatmış. Cunta şefliğinden Pakistan Güncel planda ABD-İsrail projesinin önündeki en yol zorlu olduğu kadar karmaşık, yanısıra çetin ve uzun
Devlet Başkanı görevine terfi eden diktatör Müşerref’in büyük engel İran’dır. Bundan dolayıdır ki, İran’a soluklu bir mücadeleyi zorunlu kılmaktadır. Ancak iç
ülkesinde üstesinden gelemediği yığınla sorun varken, saldırmayı gündemlerinin ilk sırasına yerleştirmiş dayanaklarıyla birlikte emperyalist/siyonist güçleri
Ortadoğu sorunlarına çözüm bulmaya soyunması akla bulunuyorlar. İslamabad konferansından sonra bölgeden söküp atmanın başka yolu da yoktur. Bu yönde
uygun bir teşebbüs değil. Hal böyleyken Pervez yayınlanan ortak bildiride de, “özellikle İran’ın nükleer atılacak ilk adım emperyalist/siyonist işgale ve tüm suç
Müşerref’in bu işi üstlenmesi emrin yüksek yerden dosyasıyla ilgili olarak tehlikeli biçimde yükselen ortaklarına karşı birleşik direnişi örmek olmalıdır. Bu
geldiğine işaret ediyor. Pakistan da İsrail ve Mısır gibi gerginlikten derin endişe duyulduğu” belirtildi. Buna direniş, aynı zamanda halkları etnik, dinsel, mezhepsel
ABD’den düzenli “yardım” alan bir ülke olduğuna göre, göre gerginliğin nedeni İran’ın nükleer dosyasıdır. Bu parçalara ayırarak birbirine boğazlatmak isteyen
diktatör Müşerref’e kimlerin emir verebileceği ifade, Pentagon’da savaş planlayanların ağzıyla emperyalist/siyonist güçlerin oyununu da bozacaktır.
kendiliğinden anlaşılır.
Girişimin “öncüsü” Pervez Müşerref’e göre bu
oluşum, başta Filistin meselesi olmak üzere
Ortadoğu’daki “vahim durum” karşısında çözüm yolları
geliştirmeği ve İslam dünyasında uyumu sağlamayı
Siyonist İsrail’in savaş kışkırtıcılığı!
amaçlıyor. Oysa bu “ulvi” amaçlar için biraraya geldiği
söylenen 7 devletin temsilcisi, Ortadoğu’daki “vahim Siyonist devlet ve başındaki haydut takımının Tepeleri’nde tatbikat başlattı. Suriye’nin işgal
durum”un müsebbipleri hakkında tek kelime etme İran’ı hedef alacak bir saldırıyı dört gözle beklediği altındaki Golan Tepeleri’inde yapılan bu tatbikat
cesareti gösterememiştir. Sorunların nedenlerini ortaya biliniyor. Bush liderliğindeki neofaşist çetenin de Suriye halkı ve yönetimine yönelik bir tehdittir.
koyma iradesinden bile yoksun olan bir oluşumun aynı eğilimde olduğu, İran’a saldırmak için zemin Hatırlanacağı gibi Suriye yönetimi kısa süre önce
sözkonusu karmaşık sorunlara çözüm üreteceği savı bir hazırladığı da... Nitekim Amerikan rejimi içinde İsrail’le barış görüşmelerine yeniden başlamak
safsatadan ibarettir. Uşaklıktan öte bir mertebeye etkili olan güçler arasında yaşanan bir takım iç istediğini iletmiş, ancak ırkçı-siyonist rejim bu talebi
yükselmeye muvaffak olamamış bu rejimlerin “vahim sürtüşmeler artık basında da yer alıyor. geri çevirmişti.
sorunlara çözüm üretebilmek için çaba harcadıkları Bu durumda olası savaşın cereyan edeceği Golan Tepeleri’ndeki tatbikatı izleyen İsrail
iddiası ise, ancak durumda kaba bir ikiyüzlülük olarak coğrafyada bulunan İsrail boş durmuyor. İki hafta Genelkurmay Başkanı Gabi Aşkenazi, gazetecilere
tanımlanabilir. önce yeniden başlayan İsrail’in provokatif yaptığı açıklamada; geçen yıl 34 gün süren savaşta
İslamabad toplantısından yansıyanlar, amacın sorun girişimleri giderek tırmanıyor. İlkin İsrail ordusu Hizbullah’a büyük bir darbe vurduklarını, ancak
çözebilecek güçte bir irade koymak değil, fakat Suudi sınırı aşarak Lübnan topraklarına girdi. Bunun örgüt ve lideri Hasan Nasrallah’ın milislerini hızlı
Arabistan, Mısır, Ürdün üçlüsü ile başlatılan ABD üzerine Lübnan ordusu ile siyonist işgalciler biçimde yeniden takviye etmeye çalıştığını öne
denetimindeki “ılımlı Sünni eksen”i genişletmek arasında çatışma çıktı. BM’ye bağlı ISAF’ın da sürdü. Siyonist şef, yeniden silahlanma girişimlerini
olduğunu gösteriyor. girişimiyle çatışmanın büyümesi önlendi. durdurmak için Hizbullah ile tekrar karşı karşıya
Siyonist ordunun bir diğer küstahça girişimi, gelebileceklerini söyleyerek tehditler savurdu.
Oluşumun harcında Amerikan İsrail savaş uçaklarının Lübnan hava sahasına girip İsrail başbakan yardımcısı Şimon Peres de,
tetikçiliği var alçaktan uçuş yapması ile gündeme geldi. Bu Lübnan sınırına yaptığı ziyarette, BM’nin
saldırgan girişime tepki gösteren Lübnan ordusu, Hizbullah’a yapılan silah kaçakçılığını durdurması
İslamabad konferansına katılan 7’linin Pakistan
uçaksavarlarla İsrail ordusuna ateş açtı. İsrail gerektiğini belirtti. BM’nin üzerine düşeni
Dışişleri Bakanı Hurşid Kasuri tarafından okunan sonuç
uçakları isabet almadan bölgeyi terketti. yapmadığını iddia eden Şimon Perez, Lübnan’a
bildirisinde, Filistin sorununun gecikmeksizin BM
Lübnan ordusundan bir sözcü, İsrail savaş yönelik yeni bir saldırı için bahane uydurmaya
kararları çerçevesinde çözülmesi gerektiği söyleniyor.
Yanısıra İsrail’in, işgal altındaki Suriye ve Lübnan uçaklarının Lübnan’ın egemenliğini ihlal etiğini ve çalıştı.
topraklarından çekilmesi çağrısında bulunuluyor. Tabii BM Güvenlik Konseyi’nin Lübnan’daki 34 günlük Bu provokatif saldırı ve tehditler İsrail ordusuyla
Amerikancı 7’li Irak’ın toprak bütünlüğünü “savunmayı” savaşı sona erdiren 1701 sayılı kararını tehlikeye rejiminin olası bir askeri saldırıya hazırlandığını
da ihmal etmiyor. düşürdüğünü belirtti. İsrail ordusundan ise olayla gözler önüne sermektedir. Gerici bölge
Durumun “vahim” olduğunu saptayan bir ilgili açıklama yapılmadı. devletlerinden bu pervasızlığa karşı kayda değer bir
toplantıdan çıkan bu “çözüm” paketinin hiçbir kıymet-i İsrail ordusu, Lübnan toprakları ve hava sahasına tepkinin gelmesi beklenmiyor. Görev bölgenin
dönük pervasızca ihlallerin hemen ardından Golan ilerici-devrimci güçleriyle emekçilerine düşüyor.
24 # Kızıl Bayrak Sayı:2007/08 # 2 Mart 2007

Misket bombasının yasaklanması için ilk konferans düzenlendi...

Çocuklar, misket, bomba, kapitalizm!


katılanlardan sadece üç ülke (Japonya, Polonya,
Bu ölümcül silahları Romanya) bildirgeyi imzalamayı reddetti. Buna karşın
46 ülkenin deklarasyonu imzalaması misket
insanlığın başına musallat eden bombalarının fiilen yasaklanacağı anlamına gelmiyor.
kapitalist/emperyalist düzenin ta Yakıp yıkmaya, katliam yapmaya endeksli dünyanın en
büyük savaş makinelerinin bu bombalardan
kendisi olduğuna göre, bu vazgeçmesi en azında bugünkü şartlarda mümkün
silahlara karşı mücadele görünmüyor.
Yayınlanan deklarasyona karşı ilk itiraz da
kapitalizmi de hedef alacak bekleneceği gibi ABD-İsrail ikilisinden geldi. Tabii bu
çerçevede gelişebildiği zaman durum kimseyi şaşırtmadı. Zira yakın zaman önce
misket bombalarını halkların üzerine yağdıran bu iki
asıl etkisinin gösterecektir. zorba devletin aynı suçu ilk fırsatta tekrar
işleyeceğinden kuşku duyulmamaktadır. Başta ABD,
Misket denildiğinde doğal olarak çocukların çekmekte, bombayı eline alan çocuklar patlayan İngiltere olmak üzere emperyalist devletler misket
oyunları akla gelir. Çağımızın yetişkin insanının bombayla ölmekte veya sakat kalmaktadır. Bu bombasının yasaklanmasına karşı çıkıyorlar. ABD,
misketle bir işi olmadığı var sayılır. Varsayım doğru barbarlığın güncel örnekleri Irak ve Lübnan’dır. Rusya, Çin gibi güç odakları ise kara mayınlarının
olmakla birlikte bunun bazı istisnaları da var. Örneğin, *** yasaklanmasına ilişkin sözleşmeyi bile hala imzalamış
“bilim insanı” sıfatı taşıyan bir takım “yetişkin Geçtiğimiz günlerde Norveç’in başkenti Oslo’da değiller.
yaratıklar” ikinci emperyalist paylaşım savaşından beri misket bombalarının yasaklanması amacıyla iki gün Kapitalizmin ölümcül suretinin iğrenç
misketlerle yakından ilgileniyor. Zira onlar için süren bir konferans düzenlendi. Konferansa 50’ye görünümlerinden biri olan misket bombasının
misketler, “teknoloji harikası” yeni ürünlerin tasarımı yakın ülke ve farklı örgütlerden temsilciler katıldı. yasaklanması için çaba harcanmasının taşıdığı önem
için eşi bulunmaz bir esin kaynağı durumunda. Ancak Amerika Birleşik Devletleri, Rusya, Çin gibi elbette tartışma götürmez. Tıpkı dünyanın her yanında
Tahmin edileceği gibi, sözünü ettiğimiz “şey” ülkeler bu yönde bir yasağa karşı çıkarak toplantıya ölüm pususuna yatan milyonlarca kara mayınının
misket bombasıdır! katılmadılar. sökülmesi için verilen mücadelenin önem taşıması
Misket bombası tasarım ve üretimi, kapitalizmin Konferansa katılan bazı gruplar, Lübnan örneğinin gibi.
teknolojiyi hangi amaçlar doğrultusunda kullandığının ardından, hedef gözetilmeden atıldığı için çok sayıda Ancak ne kara mayınlarının temizlenmesini, ne de
veciz örneklerindendir. Çağımızda misket bombaları sivilin ölmesine ya da sakat kalmasına neden olan misket bombalarının yasaklanmasını sağlamak
dolaysız şekilde çocukları hedef almaktadır. Atılan bir misket bombalarının yasaklanması için çabalarını kapitalist devletlerin işidir. Bu devletlerin
bombanın yüzlerce (650) bomba şeklinde geniş bir yoğunlaştırdılar. Bilindiği gibi benzer bir çaba uzun imzalayacakları bildirgelerle bu sorunun çözülmesi
alana yayılması, daha da önemlisi bu bombaların süredir kara mayınlarının yasaklanması için de mümkün değildir. Bu ölümcül silahları insanlığın
önemli bir kısmının patlamaması, savaş bitse bile harcanıyor. başına musallat eden kapitalist/emperyalist düzenin ta
çocukların ölmeye devam etmesini sağlıyor. (Tıpkı Oslo’daki konferansa katılan 49 ülkeden 46’sı, kendisi olduğuna göre, bu silahlara karşı mücadele
günümüzde Irak ve Lübnan’da olduğu gibi) Misket 2008 yılında misket bombalarının yasaklanması kapitalizmi de hedef alacak çerçevede gelişebildiği
şeklinde tasarlanan bombalar çocukların ilgisini çağrısında bulunan deklarasyonu imzaladı. Konferansa zaman asıl etkisinin gösterecektir.

Zorba Yemen rejimine emperyalistlerden destek!


Tankla tüfekle Şii halkın üzerine saldıran Arap Emirlikleri de Yemen devletine destek söyledi.
Yemen ordusunun katliamları devam ediyor. verdiğini ilan etti. ABD emperyalizmi ile bazı Yemen hükümetinin ülkenin kuzeyindeki
Zorba rejim, katliamlarını “teröre karşı savaş” uşakları Yemen rejimine destek verirken, diğer Sa’de kenti civarında kadın ve çocuk demeden
verdiği gerekçesine dayandırıyor. Bu iddianın gerici güç odakları ise sessiz kalarak katliamları halkı katlettiğini, evleri yıktığını ve tarım
iğrenç bir yalandan ibaret olduğu bilindiği halde, destekliyor. alanlarını yaktığını belirten el-Husi, hükümetin
Yemen ordusunun işlediği suçlara Birleşmiş Gerici Yemen rejimi, Şiiler’i “hükümeti Yemenli Şiiler’e karşı bir soykırım uyguladığını
Milletler dahil hiçbir güç itirazda bulunmamıştır. yıkmak isteyen, İran ve Libya’dan destek alan kaydetti.
Ayrım gözetmeksizin Şiiler’i katleden, sivil teröristler” olarak lanse ederek güya “uluslararası Bildiride, Yemen’de yoğun bir sansür
yerleşimleri karadan ve havadan bombalayan toplum”un desteğine meşru zemin hazırlamış uygulanmasından dolayı yaşanan katliamların
Yemen rejimini göstermelik de olsa henüz oluyor. Oysa vahşi saldırılara maruz kalan duyurulamadığına dikkat çeken el-Husi,
kınayan devlet yoktur. Yemenli Şiiler, sorunun hükümetin iddia etiği gibi “Maalesef ne iç ne de dış basında bu korkunç
Yemen devletinin saldırganlığı, ilk günden olmadığını dile getiriyor. cinayetler duyurulamıyor. Yemen hükümeti,
kapitalist/emperyalist düzenin jandarması ABD Katliamlarla ilgili bir bildiri yayınlayan sadece haklarını isteyen masum halka tankla,
tarafından desteklendi. Amerikancı Suudi rejimi Yemenli muhalif Şii lider Abdülmelik Tabatabai topla ve savaş uçaklarıyla saldırıyor” dedi.
ise saldırıya fiilen katılarak suça doğrudan ortak el-Husi, hükümetin ülkenin kuzeyindeki muhalif Mezhep ayrımının hükümet ve hizmetindeki
oldu. Bush’un “fino köpeği” Blair başkanlığındaki Şiiler’in İran ve Libya’dan destek aldığı medya tarafından kışkırtıldığını dile getiren el-
İngiliz emperyalizmi de gecikmeden Yemen yönündeki iddiasını yalanlayarak “Ülkedeki iç Husi, Yemen’de yaşayan halkların kardeş
rejimine fiilen destek vermeye başladı. sorunları, bölgesel veya uluslararası meselelere olduğunu, hükümetin devam eden mezhep
Yemen içişleri bakan yardımcısı Reşad havale eden hükümetin bu çabasını kınıyor ve kışkırtmalarını mahkum ettiklerini ifade etti.
Muhammed el-Alimi ile görüşen bir İngiliz bunu kabul edilemez buluyoruz” dedi. Bu arada Yemen’den ulaşan bazı haberlerde,
güvenlik yetkilisi İngiltere’nin “terörle mücadele” Bildiride, savaşın bir an önce durdurulması ve muhalif Şiiler’in ordunun pervasız saldırısına
konusunda Yemen hükümetine güvenlik ve sorunun barışçı görüşmeler yoluyla halledilmesi kararlı bir direnişle karşılık verdikleri belirtiliyor.
istihbarat alanında her türlü desteği vermeye hazır gerektiğini dile getiren el-Husi, rejim tarafından Yemen ordusunun ayrım gözetmeyen
olduğunu belirtti. İngiliz yetkiliyle görüşen yapılan propagandaların aksine hükümeti saldırganlığı ve bu saldırganlığa verilen destek,
Yemenli bakan da, ülkesinin İngiltere’nin devirmek ve anayasayı ortadan kaldırmak gibi kapitalist/emperyalist düzenin, en temel
güvenlik konusundaki tecrübesinden yararlanmak hiçbir hedeflerinin olmadığını, istediklerinin demokratik haklar uğruna mücadele eden
istediğini söyledi. Bu arada petrol kuyuları yalnızca vatandaşlık haklarının ve ifade halkların bile üstüne bomba yağdırmayı “olağan”
üzerine kurulan krallıklardan biri olan Birleşik özgürlüklerinin resmen tanınması olduğunu kabul ettiğini bir kez daha göstermiştir.
Sayı:2007/08 # 2 Mart 2007 İşçilerin birliği sermayeyi yenecek Kızıl Bayrak # 25

Büyük tekellerden geniş çaplı


tensikat saldırısı
Dünya işçi sınıfı ve emekçilerini hedef alan onbinlerce yeni nefer ekleme hazırlığında.
neoliberal saldırı furyasının temel amaçlarından biri, Tensikat kararı açıklayanlardan biri dünyanın
işçi ücretlerinin asgari seviyede buluşturulmasıdır. önde gelen otomotiv şirketlerinden Daimler Chrysler.
Tekellerin üretimi kapitalist metropollerden bağımlı ABD’nin bu otomotiv devi, zarar ettiği gerekçesiyle
ülkelere kaydırması, işletmelerin sökülüp bu ülkelere Amerika ve Kanada tesislerinde çalışan toplam 13
taşınması gibi uygulamaları işgücünü ucuzlatmanın bin kişinin işine son vereceğini duyurdu. Şirket,
temel araçlarındandır. Kimi zaman işçilerin kararlı ABD’de 9 bin Kanada’da ise 4 bin işçiyi işten
direnişi, kimi zaman ise taviz vermesi ile bazı çıkaracağını ilan etti. Almanlar’ın da ortak olduğu
fabrikaların taşınması engellenmiş veya ABD sermayeli şirketten yapılan açıklamada,
ertelenmiştir. Buna karşın pekçok işletme emek- Chrysler’ın fabrikalarından birinin kapatılacağı da
gücünün son derece ucuz olduğu bağımlı ülkelere belirtildi. Bu tekelin bünyesinde halen 83 bin işçi
taşınmış, kalanların bir kısmı ise taşınma hazırlığını çalışıyor.
sürdürüyor. Diğer ABD otomotiv tekelleri Ford ve General
Üretimin bağımlı ülkelere taşınması, kapitalizmin Motors da “harcamaları azaltmak ve rekabet
metropollerinde onbinlerin/yüzbinlerin işsizliğe ortamında güçlenebilmek” adına binlerce işçiyi
mahkûm edilmesi demektir aynı zamanda. Kısmen kapının önüne koyma sürecini başlatmış bulunuyor.
genişleyen hizmetler sektörü işten çıkarılan işçilerin General Motors tekeli daha önce 12 tesisini
bir kısmına iş olanağı sağlasa da,“gelişmiş” diye kapatıp 34 binden fazla işçiyi sokağa atmıştı. Ford
tabir edilen kapitalist ülkelerdeki yedek sanayi şirketi ise Kuzey Amerika’daki 16 fabrikasını
ordusunun günden güne büyümesini engellemeye kapatıp, 45 bin işçinin işine son vermeyi planlıyor.
yetmiyor. Son günlerde peşpeşe tensikat kararı Bu arada dünyanın ikinci büyük gıda tekeli Kraft
açıklayan büyük tekeller, işsizler ordusuna da tensikat kararı açıklayanlardan. 94 bin çalışanı
bulunan Kraft’ın 8 bin işçiyi kapı önüne koymaya
hazırlandığı bildirildi.
Firmadan yapılan açıklamada, “yeniden
Dünya işçi hareketinden kısa kısa... yapılanma programı” kapsamında gerçekleştirilen ve
toplam işgücünün yüzde 9’una denk gelen işten
çıkarmaların, düşen satışları canlandırmasının
Almanya: 5 bin Airbus ve daha düşük saat ücretiyle çalıştırılacaklar.
hedeflediği öne sürüldü. Şirket 2004 yılından bu
Hizmet sendikası ver.di Telekom’u, planlarından
işçisinden grev... yana 5 bin 500 işçiyi işten atmıştı.
geri dönmedikleri taktirde greve gitmekle tehdit
Tensikat furyasına uçak üretimi yapan Airbus
ediyor.
Airbus-işçileri Almanya’daki Varel, tekeli de katılıyor. Şirket merkezinden yapılan
Nordenham ve Laupheim işletmelerinde 10 bin açıklamada “Power 83” adı verilen yeniden
işyerinin yok edileceğinin açıklanması üzerine 28 Romanya: Dacia-Renault yapılandırma planına göre Airbus’de çalışan 10 bin
Şubat günü 5 bin işçi greve gitti. Bir sendikacı ile 12 bin işçi tensikat kurbanı olacak.
işçilerin 2 Mart gününe kadar işbaşı
işletmelerinde grev Planda yer alan verilere göre Airbus, 2010 yılına
yapmayacaklarını açıkladı. Romanya’da otomobil tekeli Dacia-Renault kadar yüzde 30 civarında işçi kıyımına gidecek.
işletmelerinde, işçiler ücretilerine %25 zam Buna göre şirketin Fransa fabrikalarında 3 veya 4 bin
Airbus önümüzdeki 4 yıl içinde 10 işyerini yapılması talebiyle 27 Şubat günü greve gittiler. işçi kapı önüne konacak geri kalanlar ise şirketin
tasfiye edecek. Böylece 3700 işçi Almanya’da, Dacia işçisinin aylık ücreti 250 Euro civarında. Almanya’daki fabrikalarından çıkarılacak. Airbus’un
4300 işçi Franda’da, 1600 işçi İngiltere’de, 400 Renault 1999 yılında devlet işletmesi olan Dacia bazı işletmelerini de kapatacak olması, şirketin yan
işçi de İspanya’da işten atılma saldırısıyla karşı araba fabrikasını satın almıştı. sanayinde çalışan 10 civarında işçinin de işsizliğe
karşıya kalacak. İşten atılanların yarısını süresiz mahkum edilmesine yol açacaktır.
çalışanlar, diğer yarısını da süreli işçiler ve kiralık Alcatel-Lucent işçi atmaya hazırlanan bir diğer
işçiler oluşturuyor.
Belçika: Volkswagen işçileri büyük tekeldir.
direnişte! Fransız/Amerikan ortak sermayeli
telekomünikasyon tekeli hafta başında yaptığı
Belçika’da 26 Şubat günü Vorst’taki açıklamada, dünya genelinde 12 500 çalışanını işten
Almanya: 12 bin Telekom Volkswagen işletmelerinde sabah vardiyası yine çıkaracağını duyurdu.
direnişe geçti. Volkswagen işçileri, çalışma Alcatel-Lucent, 2 200 çalışanın bulunduğu
çalışanından eylem... saatinin 35 saatten 38 saate çıkarılması üzerine Belçika’nın Antwerpen ve Namur şehirlerinde
yapılan toplantıda yetkililerin taleplerini dikkate bulunan fabrikalarda “zorunlu olarak” 140 işçinin iş
Bonn’da dün (28 Şubat) Telekom’un önünde almaması üzerine direnişe geçtiler. akitlerini feshedeceğini açıkladı. Saldırı ilanı üzerine
biraraya gelen 12 bin kişi, burada tartışılan adı geçen iki fabrikadaki işçiler, iş yavaşlatma
denetleme meclisinin Telekom’da yapmayı Kamboçya: Bir sendikacı eylemine başladı.
planladıkları değişiklikleri protesto etti. Sözü İşçi sınıfının ürettiği artı-değeri yağmalayan bu
edilen değişiklik planları 60 bin Telekom öldürüldü tekellerin kasalarında biriken sermayenin haddi
çalışanının başka bir kuruma devredilmesini hesabı yokken, bu zenginliği üreten işçilerin payına
24 Şubat günü Kamboçya’da sabah saat 05.00
içeriyor. kapı önüne konmak düşüyor. “Kâr, daha çok kâr”
sularında fabrikadan evine dönen bir sendika
ilkesine dayanan kapitalizm, bu amacına hizmet
Buna göre Telekom T-Servisi altında üç alt yöneticisi sokak ortasında kurşunlandı. Kamboçya
ettiği sürece işçileri paçavra gibi sokağa atmaktan
şirket kuracak. Telekom böylece müşteri Özgür Sendikalar Birliği Başkanı Chea Mony, bu
geri durmayacaktır. Bu pervasız vahşeti
servisinde düzelmenin olacağını ve çalışma tür katliamların işçileri tekstil fabrikalarındaki
engellemenin yegâne yolu işçi sınıfının kapitalizme
masraflarının düşeceğini umuyor. T-Servisi’ne grev ve protesto eylemlerinden vazgeçmeye
karşı örgütlü direnişidir. Tekelleri bu kadar
devredilen işçi ve emekçilerin çalışma saatleri zorlamak, aynı şekilde de sendikasız işçilerin
küstahlaştıran, verili durumda direniş eğiliminin
34’ten 38’e çıkarılacak ve saat ücretleri sendikalarda örgütlenmelerini engellemek için
zayıf olmasıdır. Ancak geçici olan bu durum heran
düşürülecek. Yani Telekom çalışanları daha uzun tehdit olduğunu açıkladı.
tersine de dönebilir.
26 # Kızıl Bayrak Sendikalar bizimdir!.. Sayı:2007/08 # 2 Mart 2007

DİSK’in 40. yılı ve Çelebiler’in misyonu!


DİSK 40. yılını kutluyor. İşçi sınıfı 40 yıl önce büyüyor, AKP hükümeti çok pervasız, yapılması Nitekim, DSP’nin kurultayı yaptığı günün akşamında
DİSK’i can bedeli bir mücadeleyle kurmuştu. Bu, gereken bir sol odaklaşmayı yaratarak iktidara bir TV programına katılan Çelebi, yeni sol seçenek için
sermaye sınıfına karşı işçi sınıfının bağımsız bir sınıf yürümektir. Böyle yaparsak ve emek eksenli bu DSP’yi ve Kurultayı’nı adres olarak gösteriyordu.
olarak kendisini gösterdiği, güç ve eylem kapasitesini politikalarla hareket edersek toplumu saran milliyetçi Çelebiler böyle yaparak sadece DİSK’e, DİSK
ortaya koyduğu bir mücadeleydi. Bu mücadeleyle işçi kötülüklerden kurtulur, etnik temelli siyasetleri ortadan tarihine ve işçi sınıfına ihanet etmekle kalmıyorlar,
sınıfı, Amerikan sendikacılığını rehber edinen ve kaldırır ve bu gibi sorunları geri plana iteriz. Bu aynı büyük bir sahtekarlığa da imza atıyorlar. Çünkü
misyonu işçi sınıfını düzene bağlamak olan Türk-İş zamanda DİSK Genel Kurulu’nun aldığı bir karar ve eteklerine sarıldıkları o DSP, daha birkaç yıl önce MHP
yönetimini ezdi geçti. İşçi sınıfının DİSK’i kuran eylemi DİSK Yönetimi olarak bu karar doğrultusunda hareket ve ANAP ile kurdukları koalisyon hükümetiyle işçi ve
bundan dolayı her şeyden önce sınıf işbirlikçiliği ve etmekteyiz... emekçilere kan kusturmuş, ülkenin gördüğü en ağır
uzlaşmacılığa karşı tarihsel önemde bir eylem oldu. İşçi Çelebi’nin konuşması özetle böyle. Çelebi DİSK’in krizin faturasını işçi ve emekçilere ödetmiş, bir Dünya
sınıfı sermaye sınıfı karşısında saf tutarak sınıfsal kavga 40 yılını arkasına alarak, genel seçimlerin yaklaştığı bir Bankası memurunun önünde hizaya geçerek tüm bunları
bayrağı yükseltilmiş oldu. zamanda işçi ve emekçilere yeni bir siyası odaklaşma ve gerçekleştirmiş bir partidir. Sonuçta bu işçi ve emekçi
İşçi sınıfının mücadele tarihinde böylesine bir yer bloklaşma girişimini ilan etmiş oldu. düşmanları, emekçi halk tarafından 3 Kasım
tutan DİSK’in 40. yılını doldurmuş olmasının büyük bir Çelebi’nin bir yanında Zeki Sezer var, diğer yanında seçimlerinde sandığa gömülerek cezalandırılmıştı. İşte
anlam ve önemi var. İşçi sınıfı 40. yılı kutlarken, hem bu ÖDP, EMEP ve Mustafa Sarıgül... İşte Çelebi’nin (ve bu soysuz işçi-emekçi düşmanı, Kürt düşmanı
büyük tarihsel eylemin anısını belleğinde tazeleme DİSK yönetiminin) ebeliğine soyunduğu ve doğumu emperyalizm uşağı Ecevit’in tarihin çöp sepetine atılmış
imkanı bulacaktır ve hem de tarihsel bir aynadan kendi gerçekleştirmek için DİSK’i ve DİSK’in tarihini bir alet DSP’si (ki bu parti şu ana kadar MHP ile milliyetçilikte
varlığının bilincine varacaktır. olarak kullandığı yeni “sol blok” bu unsurlardan yarışan bir partidir), Çelebiler tarafından çöpten çıkarılıp
Diğer taraftan bunu, bu büyük eylemi yaratmış bir oluşuyor. Anlaşıldığı kadarıyla bu yeni blokun çatısı işçi ve emekçilere bir siyasi seçenek olarak sunuluyor.
sınıf olarak bugün içerisinde bulunulan durumun DSP olarak düşünülüyor ve Mustafa Sarıgül’e de özel Dahası bir de bu sunum, DİSK’in 40 yıllık mücadele
tartışılması ve aşılması yönünde ciddi dayanak haline bir misyon biçiliyor. değerleri ve tarihi kullanılarak gerçekleştirilmeye
getirebilirse eğer, son derece yararlı sonuçlar elde Bu noktada belirtmek gerekir ki, bu blok girişiminin çalışılıyor.
edebilecektir. Zira işçi sınıfının bir sınıf olarak varlığını projesi daha derin merkezlerde ve incelikli bir şekilde Onların bu yaptığı, DİSK’in emekçilerin hafızasında
ortaya koymasında DİSK’in doğumu ne kadar özel bir hazırlanmıştır. Aynı günlerde DSP de kendi cephesinden yaşayan değerlerini, tarihin çöp sepetindeki pislikleri
yere sahipse, işçi sınıfı hareketinin o günden bugüne Çelebi’nin girişimleriyle örtüşecek bir çıkış yaparak gizlemek için ambalaj olarak kullanmaktan başka bir
yaşadığı evrimin ve sınıf kimliğinde yaşanan “Sosyal adalet için emek kurultayı”nı topladı. Zeki anlama gelmiyor. Böylelikle DİSK ambalajına sarılmış
zayıflamanın anlaşılması açısından da bu tarih son Sezer bu kurultayda yaptığı konuşmada “zenginlikte bu pislik emekçilere yedirilecektir. Başka bir ifadeyle,
derece işlevseldir. sosyal adalet” adıyla bir program hazırladıklarını ve emekçiler DİSK tarihiyle kandırılıp burjuva düzene
İşçi sınıfı kendi cephesinden böyle bir bakışla “iktidar yürüyüşleri”nin bu program temelinde servis edilecektir. 40 yıllık tarihten bahsedenler, işçi ve
DİSK’e ve 40. yılına bakmak durumundadır. Çünkü gerçekleştirileceğini söylüyordu. emekçilerin birkaç yıl öncesinde yaşanmış
Türkiye işçi sınıfı bugün son derece zor bir dönemden Bu projenin özellikle 3 Kasım seçimlerinden sonra deneyimlerini dahi unutturma çalışmaktadır.
geçmekte, sınıf kimliği ve değerleri azgın bir saldırı artarak yoğunlaşan düzenin aradığı solun tarifine Ancak, DİSK’in tarihi ve mevcut DİSK konusunda
altında bulunmaktadır. Daha önemlisi, DİSK bu uyduğu açıktır. Belli ki, düzenin sol arayışının piyonu belli bir bilince sahip olan işçiler için Çelebiler’in
saldırının aleti haline getirilmeye çalışılmaktadır. İşçi olarak davranan Çelebi ve şürekası, bağımsız bir çıkış konumu ve misyonu yeterince açıktır. Sınıf bilinçli
sınıfının can bedeli mücadelelerle yarattığı DİSK bugün, yapacak güç ve imkanlara sahip olmadığından, eski işçiler, işçi ve emekçileri bekleyen büyük tehlikeyi
tam da bu değeri taşıdığından dolayı içeriden işgal ayları kırpıp yıldız yapmak politikasının bir gereği kavrayarak Çelebiler’e dur diyecek bir sınıf iradesini
edilerek işçi sınıfına karşı bir truva atı olarak olarak hedef gösterilen DSP’de soluğu almıştır. ortaya çıkarmak için harekete geçmek durumundadırlar.
kullanılmaya çalışılmaktadır. Öyle ki, DİSK’in 40. yıl
etkinlikleri bile böyle bir kullanıma sahne edilebilmiştir.
İşte bundan dolayı işçi sınıfı DİSK’in 40. yılına
öncelikle buradan hareketle bakmalı ve hesaplaşmaya
DİSK Genel –İş Sendikası İst. 3 No’lu Şube Başkanı Mevsim
da bu noktadan başlamalıdır. Gürlevik ile konuştuk...
“1 Mayıs’ı Taksim’de kutlanmalı!”
DİSK yönetimi tarafından düzenlenen 40. yıl
etkinlikleri esasta iki ana etkinlikten oluşmaktaydı.
Birinci etkinlik DİSK arşivinin kamuoyuna açılması,
ikinci etkinlik ise çeşitli sanatçıların da katıldığı bir
- DİSK bugün 40. yılını kutluyor ve 2007 yılına ilişkin başlattık. Biz buna yönelik DİSK’e bütün gücümüzü,
geceydi.
1 Mayıs’ın Taksim Meydanı’nda kutlanması, 1977 desteğimizi sonuna kadar sunuyoruz ve bize verilen her
Bir salon şenliği olarak düzenlenen bu ikinci
katliamcılarının yargılanması, ortaya çıkartılması ve görevi yerine getireceğiz.
etkinlikte daha salonun girişinde etkinliğe katılanları
örgütlenme çalışmalarının hızlandırılması hedeflerinin - Peki sizce ortaya konan bu mücadele programının
karşılayan şu pankart, aslında içeride ne ile
yer aldığı bir mücadele programı ortaya koyuyor DİSK. altı nasıl doldurulabilir?
karşılaşılacağı konusunda yeterli bir fikri veriyordu:
Siz bu hedeflere ilişkin ne düşünüyorsunuz? Mevsim Gürlevik: DİSK’in gücü belli. DİSK’in
“Emeğe değer veren Belediye Başkanımız Mustafa
Sarıgül’e teşekkür ederiz”! Sınıfın can bedeli Mevsim Gürlevik: Biliyorsunuz 2004 1 Mayıs’ında keşke kitlesel olarak Türk-İş kadar üyesi olmuş olsaydı,
mücadelelerle kurduğu DİSK’in 40. yılı etkinliğine DİSK zaten diğer konfederasyonlarla ayrışarak 1 Mayıs’ı zannediyorum biz bugün bunları tartışmayacaktık. Buna
gelen bir işçinin gördüğü DİSK, düzene kafa tutan, Saraçhane’de kutladı. Özüne yakışır bir biçimde 1 Mayıs rağmen özellikle fabrikalarda, işletmelerde işçi kitlesini
uzlaşmacılık ve işbirlikçiliğe göğüs geren tarihi mirasına kutlandı, Yenikapı’ya yürüyüş yapıldı. O zaman Türk-İş bu tabanın altına çekersek gerçekten DİSK’in
sahip çıkan bir DİSK değil, düzenin bu pespaye ikbal ve Hak-İş ayrılarak Çağlayan’da 1 Mayıs’ı kutladı. O mücadelesini biraz daha yükseltiriz ve DİSK’i 1977’deki
avcısı belediye başkanının önünde eğilen bir DİSK’tir. zaman da şube olarak bizim hedefimiz şuydu: Çukurda, seviyesine getiririz. Yani daha mücadeleci bir anlayışın
DİSK tarihini anlatan sinevizyon gösteriminin çayırda 1 Mayıs yapmayacağız, 1 Mayıs’ı 1 Mayıs mutlaka hakim olması gerekiyor.
ardından açılış konuşmasını yapmak üzere kürsüye alanında kutlamalıyız, hedefimiz Taksim’di. O günün - DİSK üyelerine bu süreçte düşen görevler nelerdir?
çıkan Süleyman Çelebi, lafı dolandırmadan doğrudan koşullarında bu mümkün olmadı. Saraçhane’den Mevsim Gürlevik: Tüm DİSK üyelerine düşen
konuya girdi ve ilk cümlesi etkinliğe mesaj gönderen Taksim’e yürüyüş başlattığımızda devlet güçleri bize görev bu süreçte DİSK’in aldığı kararlara uymaktır. Her
Cumhurbaşkanı’na teşekkür etmek oldu. Hemen engel oldu. En son biz valiliğe yürümeye karar verdik ve karara uymak değil tabii ki, yanlış kararlara uymak değil.
ardından ise başta DSP Başkanı Zeki Sezer olmak üzere Yenikapı’da 1 Mayıs’ımızı kutladık. Şimdi 2007 1 Biz şunu diyoruz; ki DİSK’in almış olduğu her doğru
ÖDP, EMEP ve SHP başkanları ile Erdal İnönü’ye Mayıs’ıyla hedefimiz de Taksim ve DİSK’in açıklamış kararın altına imzamızı koyarız, bedel ödenmesi
teşekkür ederek devam etti. Ve sözü bir sol güçbirliğine olduğu hedef doğrultusunda harekete geçmektir. Biz gerekiyorsa bedel de öderiz. Fakat 1 Mayıs üzerinde ve
getirip bağladı. Zaten konuşmasının bütünlüğü Genel-İş Sendikası olarak kararlıyız. 1 Mayıs’ı bu sene diğer konularda işsizlik sigortası, GSS’ye kadar bütün
içerisinde de her şey gelip bu noktaya varıyordu: Büyük 1977’nin 30. yılına, 37 şehidimize yakışır bir şekilde alanlarda DİSK’in altını doldurmak bizim görevimizdir....
bir saldırı altındayız, sosyal ve ekonomik sıkıntılarımız Taksim’de kutlamak için şimdiden çalışmalarımızı Kızıl Bayrak/İstanbul
Sayı:2007/08 # 2 Mart 2007 1 Mayıs’ta 1 Mayıs alanına!.. Kızıl Bayrak # 27

“DİSK Kırk Yıllık Dostlarıyla Buluşuyor” etkinliği


“DİSK Kırk Yıllık Dostlarıyla
Buluşuyor” etkinliği 26 Şubat günü saat DİSK’in 40. yılı vesilesiyle sendikacılarla konuştuk...
19.00’da, Lütfü Kırdar Kongre ve Sergi
Salonu’nda gerçekleştirildi. Etkinliğe
aralarında yazar, şair, siyasi parti
1 Mayıs’ın Taksim’de kutlanması geçmişteki
temsilcileri ve belediye başkanlarının da
bulunduğu toplam 1000’i aşkın kişi katıldı.
mücadeleye saygının da bir gereğidir!
Etkinlik ilk olarak Musa Çam’ın yaptığı
açılış konuşmasıyla başladı. Ardından - DİSK 40. yılını kutluyor. Bu yıl 1 Mayıs’ın nasıl doldurulabilir?
DİSK’in kuruluşundan bugüne kadar Taksim Meydanı’nda kutlanması, 1977 Ramazan Gecenoğlu: Tabandan daha fazla
yaşanan direnişler ve eylem görüntülerinin katliamcılarının yargılanması ve ortaya çıkartılması, örgütlenmeye ve tabanın daha fazla
yer aldığı ve DİSK’in 40 yılını anlatan bir örgütlenme çalışmalarının hızlandırılması demokratikleşmesine ihtiyaç var. Taban
sinevizyon gösterimi yapıldı. Ahmet Necdet hedeflerinin yer aldığı bir mücadele programı ortaya demokratikleştiği zaman bunun tüm üretenlere
Sezer’in geceye gönderdiği mesajın koyuyor. Siz bu hedeflere ilişkin ne düşünüyorsunuz? katkısı olacaktır. Bir filozof, bir alim bir şey söylemiş
okunmasından sonra DİSK Genel Başkanı Ramazan Gecenoğlu (Emekli-Sen Beyoğlu “Fırat’ın kenarında bir koyun kaybolsa hesabını
Süleymen Çelebi bir konuşma yaptı. Şubesi YK üyesi): Öncelikle DİSK’e teşekkür benden sorun” demiş. Böyle bir adalet var mı?
Çelebi yaptığı konuşmada; düşünce ve ediyorum. Çünkü Taksim’in her 1 Mayıs’ta anılması Cebimizden parayı çalıyorlar kimsenin haberi yok. O
örgütlenme özgürlüğü olmadan ve gereken bir yer olması gerektiğine inanıyorum. Orası zaman işçilerin, köylülerin, emekçilerin örgütlenmesi
çetelerden temizlenmeden demokratik bir işçi sınıfının alanı, işçi meydanı olmalıdır. Bu sene lazım.
devlet olunamayacağı, herkesin dil, din, umarım bütün emekliler çalışanlarla birlikte 1 - Sizce bu nasıl başarılabilir?
düşünce, etnik köken farkı olmaksızın eşit Mayıs’ı Taksim Meydanı’nda kutlarlar. Taksim’in Nebile Irmak Çetin: Bu gecede de bunun mesajı
haklara sahip olması gerektiği, çalışanların adını da işçi meydanı olarak değiştirmek için kısmen de olsa verilmiş oldu. Bizim çok acil olarak
sendikalı ve örgütlü olması gerektiği ve mücadele etmeye bir işçi emeklisi olarak yükselen faşizm, şovenizm dalgasına, yükselen bir
örgütlü olmayan toplumun demokratik katılıyorum. 1977 1 Mayıs’ında ben de oradaydım, kapitalist saldırıya karşı cevap verebilmenin tek yolu
olmayacağı, 301’in ve düşünce tank paleti belki de ayağımın yanından geçmiştir devrimcilerin, demokratların, aydınların, Kürd’ün,
özgürlüğünün önündeki engellerin ve benim. Türk’ün birleşik bir mücadele yürüterek saldırıları
kurumların kaldırılmasını, aydınların Nebile Irmak Çetin (Genel-İş Sendikası Konut püskürtmesi mümkündür. Bu mücadeleyi örmeyi
katledilmesi ve hapislere atılması değil İşçileri İst. Şube Başkanı): Tabii ki DİSK’in 40. yılı becerebilirsek istediklerimize kavuşacağımızı umut
sahip çıkılması gerektiği, Anayasa’nın 15. gerçekten de yaratılan bir tarih, ödenen bir bedeldir. ediyorum.
Maddesi’nin kaldırılması ve 1 Mayıs’ın Hepimiz çok iyi biliyoruz ki küreselleşen sermaye Veysel Demir: Bunu başarmanın yolu inanmak,
emeğin bayramı olması ve resmi tatil ilan çok boyutlu bir şekilde emeğe, halklara, emekçilere örgütlenmek, işçi sınıfına gitmek. Bunun için de
edilmesi gerektiğini vurguladı. saldırıyor. Burnumuzun dibinde Ortadoğu kan gölüne devrimcilerin, yurtseverlerin, demokratların,
Çelebi konuşmasına şöyle devam etti: dönüşmüş durumda. Ülkemiz coğrafyası da bundan öğrencilerin, evsizlerin tek vücut olması lazım.
“Düşüncelerimizi birbirimize aktarmak, payını alıyor ve savaş rantı gittikçe büyüyor. Bunun Örgütlü bir toplumun hiçbir zaman yenilmeyeceğini,
tartışmak ve yine geçmişte olduğu gibi faturası elbetteki emekçilere kesiliyor. Bu saldırılara yıkılmayacağını unutmamamız gerekiyor.
birlikte dayanışma içinde yürümek karşı emekçilerin de topyekûn cevap verebilmesi için - Bu süreçte DİSK üyelerine düşen görevler
zorundayız. Bugün bu birlikteliğe dünden gerçekten geçmişte ödenen bedellere, geçmişte nelerdir?
daha çok ihtiyacımız var. Yine bir araya gösterilen mücadeleye denk düşecek bir mücadeleyi Ramazan Gecenoğlu: DİSK üyelerine düşen
geleceğiz. ‘Nasıl bir sendika, nasıl bir yükseltmek zorundadır. Sanıyorum DİSK en görev daha çok çalışmaktır. Elinde bir mevzisi,
DİSK ve nasıl bir sol’ olması gerektiğini doğrusunu yapmıştır ve doğru kararı vermiştir. Hem imkanı olan herkes, kendisine yurtsever, aydın,
tartışacağız. Ve bunları birlikte hayata geçmişte verilen mücadeleye saygı anlamında, hem emekten yanayım diyen herkesin bugüne kadar
geçireceğiz. Geleceğin Türkiye’sini birlikte de elimizden alınan kazanımlarımızı belki geri alma çalıştığının on misli daha fazla çalışması gerekiyor.
yaratacağız. Neoliberal, gerici, ırkçı, veya gelecek nesillere bir şeyler bırakma anlamında Bizim emeklilerin çok güzel bir sözü vardır,
savaştan yana, yoksulluk ve yolsuzluk üreten kutluyoruz DİSK’in cesaretini. “Demokrasi mücadelesinden emekli olunmaz!” diye.
bu politikalara karşı özgür, demokratik bir Veysel Demir (Genel-İş Sendikası Anadolu Gerçekten demokrasi ve özgürlük mücadelesinden
Türkiye hayalimize dünden daha yakınız Yakası 3 No’lu Bölge Bşk.): 2007 yılı DİSK ve işçi emekli olunmaz.
inanın...” sınıfı için gerçekten yoğun bir tempoyla geçiyor. Nebile Irmak Çetin: Bugün Türkiye’de 10
Süleyman Çelebi’nin yaptığı DİSK’in 40. yılında 1977 1 Mayıs katliamının 30. milyonu aşkın işçiden sözediliyor ama bunun ancak 1
konuşmadan sonra sırasıyla Timur Selçuk, yılında hüzünle andığımız bir rövanş var önümüzde. milyonu, belki daha azı sendikalıdır. Burada üç ayrı
Meral Okay, Mazlum Çimen, Cahit Berkay, Bu rövanşta derin devletle ve kontr-gerillayla işçi konfederasyon da örgütlüdür. Bu sadece DİSK’le
Mehmet Ali Alabora, Onur Akın, Ferhat sınıfının hesaplaşması var. Bunun en güzelini DİSK yapılacak bir şey değildir. Bizim ‘80 öncesindeki işçi
Tunç, Ruhi Su Dostlar Korosu, Ataol yapacaktır, DİSK’in öncülüğünde devrimciler, jenerasyonu yakalayabilmemiz için işçi sınıfının
Behramoğlu, Yavuz Top, Sadık Gürbüz, yurtseverler, demokratik kitle örgütleri sola siyasallaşması gerekiyor. Çok acilen işçi sınıfı,
Suavi ve Edip Akbayram’ın da aralarında yakışacak, emeğe yakışacak bir tavırla 1 Mayıs’ta toplumsal muhalefetin diğer kesimleriyle taleplerini
bulunduğu birçok sanatçı şiir ve şarkıları Taksim Meydanı’nı doldurarak bunun rövanşını ortaklaştırmak zorundadır. Yani burada herkese
hep bir ağızdan söyledikten sonra “DİSK alacaktır. Buna niyetliyiz. Sadece Taksim’i görevler düşüyor. Bir devrimci gazetesini sadece
Kırkyıllık Dostlarıyla Buluşuyor” etkinliği doldurmakla değil DİSK’in kadrolarıyla, DİSK’in işyerine götürmemeli, fabrikaya girip işçi olup
sona erdi. önderleriyle, işçi sınıfıyla omuz omuza hareket oradaki işçiyi örgütlemeli, aydınlar yazmayla
Sınıf devrimcileri, gecede “Kontrgerilla etmeliyiz. 12 Eylül’ü yaratanlarla, 1977 katliamının çizmeyle kalmayacak, işçi semtlerinde, sokaklarda
ile hesaplaşmak için1 Mayıs’ta 30. yılında katliamcıların yargılanma durumları var. oturup insanlarla konuşacak. Diğer yandan bu süreçte
Taksim’e!/BDSP” imzalı çağrı bildirilerini Bunu yaratmak için çaba harcanacaktır. Sendikalar ilerici, öncü işçilere de büyük görevler düşüyor.
dağıttılar. Ayrıca Kızıl Bayrak 8 Mart özel gün geçtikçe eriyor, örgütlenme azalıyor. Bunun için Veysel Demir: Yılmayacaklar, yıpranmayacaklar,
sayısı ve 8 Mart ile ilgili taleplerin yeraldığı örgütlenmeye ihtiyacımız var. Özelleştirme geçmişte abilerimizin yoktan var ettiği DİSK’in “D”
bir imza metnini kullandılar. saldırısına karşı önümüzdeki dönemde İstanbul’da sine yakışır bir tavırla mücadeleyi en yüksek
Kızıl Bayrak / İstanbul yoğun bir örgütlenme çalışması olacak. Önümüzdeki noktasına çıkarmak gerekiyor. Kendi çelişkilerimizle
süreç eylemli ve sıcak olacak... değil renkliliklerimizle tartışmamız lazım diye
- Sizce 2007 yılı için belirlenen hedeflerin altı düşünüyorum.
28 # Kızıl Bayrak Sınıf hareketi Sayı:2007/08 # 2 Mart 2007

Ulugay işçilerinin direnişi sona erdi


İbrahim Ethem Ulugay işçilerinin 21 Şubat günü, sendika işte DİSK!”, “Direne direne kazanacağız!”, söyledi. “Onlar bir adım attı, biz de iyi niyetimizi
patronun servisleri göndermesiyle başlayan, işyerini “Kurtuluş yok tek başına, ya hep beraber ya hiçbirimiz!” göstermeliyiz, ne diyorsunuz arkadaşlar? Bu işi haftaya
terketmeme eylemi 22 Şubat günü saat 16.40 civarlarında sloganları atıldı. bırakalım mı? Bize güveniyor musunuz?” dedi. Bu
Lastik-İş Genel Başkanı’nın yaptığı açıklamayla bitirildi. İkinci gün saat 13:00 sıralarında Lastik-İş Genel açıklamanın ardından eylemin bitirildiğini duyurdu ve 17:30
Eylemin başladığı ilk günün akşamı saat 23:40 Başkanı’nın gelmesiyle ortam yeniden ısındı. İşçilerle vardiyasının işbaşı yapması için start verdi.
sıralarında Bayer İlaç Fabrikası’ndan gece vardiyasında içeride görüşmek isteyen başkan kapının açılmaması İ. E. Ulugay işçileri bir kez daha belirsiz bir sürece
çalışan işçiler, içerideki arkadaşlarını destek ziyaretine üzerine “Biz bu kapıyı açarız!” diyerek işçilerle beraber girmiş oldular. Kapalı kapılar arkasında yapılan
gelerek yolu trafiğe kapattı. Polisin müdahalesi sonucunda kapıya yüklendi. İçeriden ve dışarıdan otomatik kapı görüşmelerden bir sonuç çıkmadığını İ. E. Ulugay işçileri
yaşanan arbedenin ardından işçilerin kararlı duruşu polisin çekilerek açıldı ve dışarıda bekleyenlerle işçiler fabrikanın 1993’te görmüşlerdi.
müdahalesini boşa çıkarttı. Sabaha kadar fabrikanın avlusunda buluştu. Yapılması gereken başlatılan meşru eylemin sonuna
yemekhanesinde bekleyen işçiler ikinci gün de aynı coşku Bu militan gösterinin ardından yapılan konuşmalarda kadar sürdürülmesini sağlamaktır. Patron, birbuçuk gün
ve kararlılıkla eylemlerine başladı. Fakat sendika işçilerin “Bu kapıyı nasıl açtıysak sendikayı da öyle kabul süren direnişin etkisiyle bu sınırlı adımı attı. Direnişin
işbaşı yapması gerektiği yönünde bir açıklama yaparak ettireceğiz” sözleri verildi. Kısa bir süre sonra işveren sürmesi ve taleplerin kazanılması yönünde gösterilecek
eyleme son vermek istedi. Direnişçi İ. E. Ulugay işçileri temsilcileri sendikayla görüşme kararı alarak sendikacıları kararlılıkla süreç kazanılabilirdi. Yapılması gereken direniş
işbaşı yapmayı reddederek sonuç alıncaya kadar işe davet ettiler. yönünde ısrar etmek ve sonuca ulaşmayı hedeflemektir.
başlamayı kabul etmedi. Yapılan görüşmenin ardından sendikacılar bu sefer Ancak işçilerin iradesini kıran uzlaşmacı, bürokratik
Bu arada Lastik-İş Sendikası Kartal Şubesi temsilcileri, “bizim işimiz bu sorunu tatlıya bağlamaktır, onlar bir adım sendikal anlayış yine yapacağını yaptı ve direnişin ateşine
Kocaeli Şubesi temsilcileri ve bazı fabrika temsilcileri atmış oldular” biçiminde bir açıklama yaptılar. Bir süre su dökmekten geri durmadı.
işçileri yalnız bırakmadılar. Topkapı bölgesinde örgütlü sonra Türkiye İşverenler Sendikası (TİSK) Başkanı’nın da Yeri geldiğinde en militan ifadeleri kullanmaktan ve
Parma Vizyon işyeri temsilcileri sürecin başından sonuna fabrikaya gelmesiyle bir görüşme daha yapıldı. Yapılan gövde gösterileri yapmaktan çekinmeyen sendika
kadar direnişte yerlerini aldılar. Aynı zamanda Petrol-İş’e görüşmenin ardından bekleneceğini açıklayan Lastik-İş bürokratları eylemin kritik anında çözümü belirsizliklerle
bağlı Bayer İlaç Fabrikası işçileri de sürecin başından Genel Başkanı fabrikayı terketti. birlikte ve kazanım olmadan masaya oturmakta buldu.
somuna kadar İ. E. Ulugay işçilerinin yanında yer aldılar. Yaklaşık iki saat sonra yeniden fabrikaya gelen Lastik- Sendikal bürokrasiyi boşa düşürmek tabanda birleşmiş
Direniş boyunca fabrika içerisinde yapılan İş Genel Başkanı TİSK Başkanı’nın telefonla aradığını ve işçilerin iradesiye gerçekleşecektir.
yürüyüşlerde “İşçiler burada patronlar nerede!”, “İşte haftaya sendikayla bir görüşme daha yapılabileceğini Topkapı İşçileri

GOP işçileri buluştu! Kölenin kölesi:


Gaziosmanpaşa İşçi Platformu olarak bir süredir yürüttüğümüz örgütlenme kampanyasının finalini 25 Şubat günü “GOP İşçileri
Buluşuyor!” etkinliğiyle tamamladık.
Mevsimlik işçiler!
Etkinliğin ön hazırlık sürecinde devletin kolluk güçlerinin keyfi baskı ve çeşitli engelleme girişimleriyle karşılaştık. Kolluk güçlerinin Her yıl Mersin, Urfa, Şırnak,
düğün salonu sahiplerini tehdit ederek korkutmaya çalışması, etkinliğe çağrı yapan afişlerimizin alelacele sökülmesi, GOP İşçi Diyarbakır, Adıyaman, Mardin ve ülkenin
Derneği’ne yönelik taciz girişimleri vb. Tüm bu engelleme girimi ve baskılara rağmen etkinliğimize yaklaşık 200 işçi ve emekçi katıldı. çeşitli yerlerinden domates, biber,
Program açılış konuşması ve mücadelede yitirilenler anısına saygı duruşuyla başladı. Ardından canlı olarak seslendirdiğimiz karpuz, pamuk, yer fıstığı, pancar, nohut,
patates ekmek, dikmek ve toplamak için
sinevizyon ilgiyle izlendi. Ardından Gaziosmanpaşa İşçi Platformu temsilcisi, platformun amacını ve hedeflerini anlattı. Bugüne kadar
Osmaniye’den Amik Ovası’na,
yapılan faaliyetleri ifade etti, ne türden kazanımlar elde edildiğini vurguladı. Bundan sonra bölgede nasıl bir örgütlenme çalışması Çukurova’ya yollara düşen mevsimlik
yürütmek gerektiğini anlattı. Tüm işçi ve emekçileri platformun çalışmalarına katılmaya ve destek olmaya çağırdı. işçiler... En ağır koşullarda, her türlü
Bu konuşmanın ardından sahneye çıkan Ümit Öylü ve arkadaşları enstrümantal parçalardan oluşan müzik programlarını sosyal haktan ve işgüvencesinden
sundular. Karadeniz müzikleri ile etkinliğe renk kadan Grup Ligarba ilgiyle izlendi. Grup Fırtına söylediği türkülerle, marş ve halaylarla yoksun çalışan “ırgat”lar... Yılın dokuz ayı
coşkuyu arttırdı. kölelikten beter koşullarda yaşayanlar...
Son olarak sahneye İlyas Salman çıktı. Salman’ın seslendirdiği türküler ve anlattığı hikayeler ilgiyle dinlendi. Salman, son olarak Kölenin de kölesi onlar. Çünkü
etkinliğe katılan herkesi işçi sınıfı davasını ve mücadelesini sahiplenmeye çağırdı. Etkinlik 4 Mart’ta Kadıköy’de gerçekleştirilecek sigortasız, iş güvencesiz çalıştıkları için
mitinge çağrı ile sona erdi. tam olarak sayıları dahi bilinemiyor.
Ancak buna rağmen Birleşmiş Milletler’in
Etkinliğe katılım, ağırlıklı olarak kampanya çalışmamız vesilesiyle ulaştığımız işçi ve emekçilerle, çeper ilişkilerimizden
2005’te yayımladığı rapor mevsimlik
oluşuyordu. Bu açıdan etkinlik öncesinde sarfettiğimiz yoğun emeğin karşılığını büyük ölçüde aldık diyebiliriz. işçilerin sayısı hakkında bir fikir
Etkinlikte önemsiz de olsa bir takım teknik aksaklıklar yaşadık. Ancak tüm kampanya faaliyetimizin ve etkinliğin sonuçlarına vermektedir. Rapora göre dünyadaki en
baktığımızda asgari bir başarı elde ettiğimizi düşünüyoruz. Şimdi sırada 8 Mart mitingine ve bölgemizde gerçekleşecek olan 12 Mart büyük işgücünü oluşturan kesimi
Gazi anmasına etkin bir katılım sağlamak görevi var. Hiç ara vermeden kazanımlarımız üzerinden çalışmalarımıza devam edeceğiz. mevsimlik işçiler oluşturuyor. 450
GOP İşçi Platformu milyonluk ücretli tarım işçisinin çoğu ise
yoksulluk ve açlık içinde. Ekonomik
sorunlar, yıkım, tarım sektöründe zaten
Sarıgazi Belediyesi’nde baskı ve saldırılar... düşük olan ücretler... Hastalıklar ve
barınma sorunları...
Sarıgazi Belediyesi’nde 4 yılı aşkın süredir TİS yetkisine sahip Tüm Bel Sen 3 No’lu Şube üye ve yöneticileri, 20 Şubat günü şube İnsanca yaşama ve çalışma
başkanları Fahrettin Ağdaş’ın Sarıgazi Belediyesi önünde jandarma tarafından gözaltına alınmasıyla karşılaştılar. koşullarından yoksun olan mevsimlik
Sarıgazi Belediyesi’nde Tüm Bel Sen’in örgütlü olması belediyeyi fazlasıyla rahatsız ediyordu. Belediye yönetimi son olarak Tüm işçilerin günlük yevmiyeleri ise çok
Bel Sen 3 No’lu Şube Sekreteri Nurettin Kınık hakkında sendikal örgütlenmeden duyduğu rahatsızlık sebebiyle sürgün kararı çıkardı. düşük. Günlük 15-16 YTL ücret alıyorlar.
Şube Başkanı Fahrettin Ağdaş ise, bu kararla ilgili konuşmak üzere 20 Şubat sabahı Sarıgazi Belediyesi’ne gitti. Belediye binasının Aracılık yapan işçi simsarlarına ise
bahçesinde Belediye Başkan Yardımcısı Metin Çil ve yanında bulunanların sözlü ve fiziki saldırısına uğrayan Ağdaş, üye ve yönetim aldıkları ücretin 2 YTL’sini ödüyorlar. Yani
kuruluyla yaptığı toplantı sonucunda belediye yetkilileriyle tekrar görüşme talep etti. asgari ücretin dahi altında insanlık dışı
Ağdaş, ikinci kez belediye önüne gittiğinde kendisini, Sarıgazi Belediye Başkan Yardımcısı’nın çağırdığı jandarma ekiplerinin koşullarda gece-gündüz çalışıyorlar.
BM’nin raporu çarpıcı bir gerçeği
beklediğini gördü. Ağdaş ve belediye başkanı arasında yaşanan tartışmada başkan yardımcısı Ağdaş’ın alkollü olduğunu ve gözaltına
daha gözler önüne seriyor. Dünyada
alınması gerektiğini iddia etti. Sabah saatlerinde yaşanan gözaltı terörünün ardından öğleden sonra 15.00’te yapılan doktor kontrolu çalışan 246 milyon çocuktan 170 milyonu
sonucu kanında %0 alkol oranı tespit edilen Ağdaş serbest bırakıldı. tarım işçisi. Yani tarım sektöründe de
23 Şubat günü saat 11.00’de Sarıgazi Belediyesi önünde basın açıklaması yapan Tüm Bel Sen üyeleri, şube sekreterine dönük çocuk emeği ucuz işgücü olarak
sürgün kararını ve şube başkanlarının gözaltına alınmasını protesto ettiler. 200’ü aşkın kişinin katıldığı açıklamaya KESK’e bağlı kullanılıyor. Belirtmeye dahi gerek yok,
sendikaların üyeleri ve siyasi partiler destek verdiler. sanayide olduğu gibi tarımda da çocuk
Fahrettin Ağdaş sendika binasında gazetemize yaptığı açıklamada, sürgün kararının ve gözaltı terörünün özünde belediye işçilerin ücretleri çok daha düşük.
yönetiminin sendikanın çalışmalarından, örgütlülüğünden duyduğu korkunun ifadesi olduğunu vurgulayarak, konuyla ilgili kişiler Kapitalizm kâr hırsıyla hareket ettikçe
hakkında hukuki ve idari işlemleri yapacaklarını söyledi. Ağdaş, kamu emekçilerinin 15 yıldır yürütttüğü mücadelenin çeşitli baskı ve zor giderek daha da vahşileşiyor. İnsanlığa
ya kapitalist barbarlık içinde çöküş ya da
politikalarıyla engellenmeye çalışıldığı ancak emekçilerin hak ve çıkarlarını koruma mücadelesini hiçbir gücün engelleyemeyeceğini
sosyalizmden başka bir seçenek
ifade etti. bırakmıyor.
Kızıl Bayrak/Sarıgazi
Sayı:2007/08 # 2 Mart 2007 Bültenlerden... Kızıl Bayrak # 29

Doğu Sanayi Sitesi:


Patronlar için ucuz emek cenneti, bizler için cehennem!
Çeşitli işkollarından küçük ve orta ağırlığından dolayı içten içe bir tepki de kırıyor. Bu eksikliklerimizi giderecek süreci bir an önce
ölçekli işletmelerin bulunduğu organize duyuyorlar. Geçmişte azgın sömürü başlatmalıyız. Peki, nasıl?
sanayi siteleri ülke ekonomisinde koşullarına karşı işçiler ücretlerin Sitedeki üretim yapısı ve yasal kısıtlamalar nedeniyle
belirleyici bir yer tutmazlar, ancak artırılması, çalışma koşullarının düzeltilmesi işyerlerinin tek tek sendikalarda örgütlenmesi bugün için
önemli oranda bir istihdam sağlarlar. talepleriyle iş durdurup eylem yaptılar, çok güç. Bugün için tüm sitede, işçilerin birlik ve
Büyük kapitalistlere parça üretimi sendikada örgütlenme girişiminde beraberliğini sağlayacak daha kapsayıcı bir örgütlenmeye
yapan sanayi siteleri, son yıllarda daha bulundular. Bu da site işçilerinin ihtiyaç var. Buna en uygun araç ise dernek gibi görünüyor.
da büyümekte ve yaygınlaşmaktadır. mücadeleye yabancı olmadığını Patronlar işçilerin karşısına kooperatif örgütlenmesiyle
Bunun temel nedeni ise, sermayenin göstermektedir. Her ne kadar bu çıkıyorlar. Öyleyse biz de ilk etapta onların karşısında
taşeronlaştırmayı ulusal ve uluslararası mücadelelerin verildiği işyerleri siteden birliğimizi sağlayacak dernek türünden araçlarla
ölçekte yaygınlaştırmasıdır. taşınsalar da, geriye bir mücadele deneyimi çıkabilmeliyiz. Bu konuda işçilerde güçlü bir eğilim de var.
Büyük fabrikalarda üretimin kolektif bıraktılar. Burada asıl sorun, geçmişte Bu suskunluk artık yeter. Gelinen yerde bu eğilimi daha
yapısı ve kitleselliği, sömürüyü verilen mücadelenin kendiliğinden, şekilsiz da güçlendirme zamanıdır. Artık, site içerisinde
sınırlandırma konusunda işçilere ve örgütsüz olmasıydı. yaşadığımız sorunlara ve bir sınıf olarak karşı karşıya
önemli avantajlar sağlamaktadır. Site işçilerinin biraraya gelmesinin bulunduğumuz saldırılara karşı, örgütlenme yolunda bir
Tersinden bu patronlar için dezavantaj yakıcı bir ihtiyaç haline geldiği bir süreçten adım atmalıyız. Biz, Doğu Sanayi Site’sinde çalışan öncü
demektir. Bu yüzden kapitalistler uzun geçiyoruz. Doğu Sanayi Sitesi işçilerinin işçiler olarak, bu dağınıklığa ve suskunluğa son vermeye
bir süredir üretim süreçlerini her şeyden önce, acilen biraraya gelip kararlıyız. Tüm site işçisi kardeşlerimizi, ortaya
parçalamakta, işçilerin örgütlü gücünü zayıflatma yoluna sorunlarını tartışacağı, dayanışmasını sağlayıp sırtını koyacağımız çabalara destek olmaya, ortak sınıf
gitmektedirler. Büyük tekeller, bir ürünü kendilerine ait bir dayayacağı bir kuruma, bir mekâna, bir araca ihtiyacı var. çıkarlarımız etrafında sımsıkı kenetlenmeye çağırıyoruz.
işyerinde yapmak yerine, onu parçalara ayırarak farklı Kafalarda ve gönüllerde birlikte bir şeyler yapma isteği var. Doğu Sanayi Sitesi’nden İşçiler
taşeronlara yaptırma yoluyla bir taraftan işçilik maliyetini Ancak geçmişte yaşanan başarısız deneyimler ile genç (Emekçinin Gündemi’nin Mart ‘07 tarihli
düşürmekte, böylece bir ürünü daha ucuza mal etmekte, işçilerin deneyimsizliği, işçilerin kendisine olan güvenlerini 2. sayısından alınmıştır…)
diğer taraftan ise işçi sınıfının birliğini ve gücünü
zayıflatmaktadır.
Bunun sonucu olarak sanayi sitelerindeki işçilerin ezici
bir çoğunluğu sendikasız, sigortasız, işgüvencesiz ve her
Petrol-İş Sendikası KADIN dergisi Genel Yayın Yönetmeni Necla
türlü sosyal haktan mahrum olarak çalıştırılmaktadır.
İşçinin sadece emeği değil, eti, kemiği, canı, tüm yaşamı
Akgökçe ile konuştuk...
üç kuruşa alınır, satılır sanayi sitelerinde.
Biz Doğu Sanayi Sitesi işçileri her gün bu koşulları Sendikalarda da kadının adı yok!
iliklerimizde hissederek çalışıyoruz. 254 işyerinin
bulunduğu sitede metal, plastik, ayakkabı, matbaa, - Sendikal yönetim kademelerinde kadın sayısı neden az, bunu neye bağlıyorsunuz?
dokuma, mobilya, ilaç gibi iş kollarında üretim Aslında bu kadınların sendikalarda da az olmasının doğal bir sonucu. Sendikalarda örgütlü kadın az olduğu için
yapılmaktadır. Site yönetimi 60-70 kişinin başını çektiği bir temsiliyet düzeyinde de kadınları göremiyoruz. Ancak bu yalnızca sendikalar için geçerli değil. Örneğin Türkiye’de
kooperatif tarafından yönetilmektedir. Kooperatif üyelerinin çalışma yaşamının genelinde kadın sayısı çok çok az. Sendikalar da bundan muaf değil.
tamamı patronlardan oluşmaktadır. Genellikle burada Sendikalar cinsiyetine bakmaksızın emekçileri örgütlemek için faaliyet gösteriyorlar. Bu yapılarıyla her türlü
bulunan firmalar işçilerin canı, kanı ve hayatı üzerinden ezilme ilişkisini bir biçimde gündeme getirmeleri gerekiyor. Bundan dolayı sendikalarda ve sendikal yönetim
kazandıkları kârlarla büyümekte, epeyce semirdikten kademelerinde kadınların bulunmayışı, sendikalar açısından ciddi bir eksiklik. Çok söylenir, özellikle sendikaların
sonra ise Gebze, Çorlu, Hadımköy gibi bölgelere toplumun geneline oranla daha az erkek egemen olmaları gerekir. Eğer siz sınıf ezilmişliğine karşıysanız, sınıf
taşınmaktadırlar. Son dönemde Çağatay Kablo ve Sem içerisinde kadın olmaları nedeniyle de ezilen işçi kadınları daha çok kucaklamanız, bu soruna özel olarak eğilmeniz
Plastik buna örnek verebileceğimiz işletmelerdir. gerekir. Sendikalar bu noktada son derece yetersiz. Bundan dolayıdır ki, daha baştan çok önemli bir potansiyeli
Site patronları, işçileri ağır olan sömürü koşullarında dışarıda bırakmış oluyorlar.
tutabilmek için her türden örgütlü çalışmaya karşı -Bugün işçi kadınlar sınıf mücadelesinin biraz daha gerisinde duruyorlar. Sendikalara da bir o kadar uzaklar.
düşmanca bir tutum almaktadır. Site güvenliğini başında Sizce neden?
emekli bir polisin bulunduğu özel bir şirket sağlamaktadır. Bugün kadınların sendikalara mesafeli durmasının en önemli nedeni, kadının sırtındaki ikili yük. Ev işleri, çocuk
Bu düzen bekçileri kimi zaman faaliyet yürüten bakımı ve ataerkil toplumun-erkek egemen geleneksel yaklaşımın kadınlara yüklediği rol ve daha pek çok ev içi
devrimcilere ve kimi reformist sol partilere müdahale işler, kadının siyasal yaşama ve örgütlenme çalışmasına katılmasının önündeki en büyük engellerden birisidir.
ediyor, işçilerin bilinçlenmesine engel oluyorlar. Hemen Mesela sendikal hareket içerisine katılmak isteyen kadınlar bu gibi sorumluluklarının kendilerini engellediğini
hemen her işyerinde işçiler kameralarla denetleniyor. söylüyorlar. Ben bunu çok somut gözlemledim. “Toplantı yapılsa katılır mısınız” veya “sendikal bir etkinlik
Sitenin hemen yanı başında bulunan camide bizzat site olduğunda gelir misiniz” dediğimizde, çok istediklerini söylüyorlar. Çocuklara bakacak kimse olmadığını, akıllarının
kooperatifinin yönlendirmesi ile imamlar “ekmek yediğiniz evde kaldığını vb. söylüyorlar. “Sendikal toplantılar genellikle akşamları yapılıyor. Biz bu yüzden katılamıyoruz”
yere ihanet etmeyin, peygamber efendimiz sürekli sabırlı diyorlar. Eşler de bu noktada anlayış göstermiyorlar. Hatta engel bile olabiliyorlar. “Otur oturduğun yerde, çocuğuna
olmamızı söyler” türünden gerici propaganda yürütüyorlar. bak, kadının yeri evidir” diyebiliyorlar. Gelenek, görenekler de bu konuda çok belirleyici.
Yani onlar da patronların hizmetindedir. İşçilerin yemek Belki kadınlar zor örgütleniyorlar, mücadeleye kazanılmalarının önünde birçok engel var. Ancak kadınlar
molaları birçok yerde 30 ile 45 dakikaya indirildi. İşçilerin örgütlenince çok daha kararlı davranıyorlar. Mesela bizim Antalya Serbest Bölge’sinde Novamed grevimiz var. 83
site içerisinde birlikte olmalarını, sohbet etmelerini kadın işçi var bu direnişte. Sendikalaşma mücadelesi veriyorlar burada. Ve bu mücadele 5 aydır sürüyor. Buradaki
engellemek için yemek molaları dahi farklı zamanlara kadınlar son derece sağlamlar. Hiç geri adım atan yok içlerinde. Durumu kavrayınca, ezilme hallerinin farkına
denk getiriliyor. varınca, kadınlar önlerinde hiçbir engel tanımıyorlar. Yeter ki, bir kez zincir kırılsın. En fazla ezildikleri, çifte
Genelde sanayi içerisinde diğer işçi arkadaşlarımızla sömürüye maruz kaldıkları için daha kararlı mücadele ediyorlar.
aynı sorunları yaşıyoruz. 15 ile 80 işçi arasında değişen -Peki zinciri kırmak için neler yapılabilir? Emekçi kadınları nasıl öne çıkartabiliriz.
sayıda işçilerin olduğu atölyelerde çalışma saatleri, 10 ile Bir kere bu sorun konusunda sendikaların ve emek örgütlenmelerinin kendilerini yeniden tanımlamaları gerekir.
14 saat arasında değişiyor. İşçiler genelde asgari ücrete Buradaki erkeklerin de kendilerini gözden geçirmeleri gerekiyor. Tabii burada en büyük rol kadınlara düşüyor.
yakın bir ücret alıyorlar. Birçok işyerinde servis yok. Kadınlar kendilerini örgütlemeli. Güçlenmeliler. Kadınların kendileri güçlendikçe bu yapıları zorlayabiliyorlar. Ben
Sanayiinin yakın çevresinden işe gelen işçiler her gün 30- çeşitli siyasi partilerden de biliyorum, sendikalardan da biliyorum.
40 dakika yürümek zorunda kalıyor. İşyerlerinin yeterli Yurtdışında çeşitli sendikalar kampanyalar düzenliyorlar. Hedef kadın üye sayısını artırmak. Anketler,
havalandırma ve ısıtma sistemi olmadığı için, yazın sıcağı toplantılar, broşürler... Birçok araç kullanıyorlar. Kampanya neticesinde Güney Asya’da kadın üye sayısında %40
kışın soğuğu çekilmez oluyor. İş kazalarını azaltmak ve oranında bir artış olmuş. Afrika ülkelerinde de %30’luk bir artış söz konusu.. Bu demek oluyor ki, biraz yönelim, ilgi
önüne geçmek için patronlar tarafından gerekli önlemler ve çabayla kadınlar da örgütlenebiliyorlar.
ve gözlük, eldiven gibi koruyucular alınmıyor. Buna uzun Kadın örgütlenmesi farklı yapıda bir örgütlenme. Şöyle olmalı ve işlemeli bence: Her şeyden önce sendikalarda
ve yorucu çalışma koşulları da eklenince iş kazaları eksik kadın örgütçüler olmalı bence. Mevcut sendikal yapılanmalarda kadın örgütçüler yok.. Eğer sendikalar kadınları
olmuyor. örgütlemekte samimi iseler, profesyonel kadın işçileri istihdam etmek durumundalar. Kadınların örgütlenmesine
Sendikalı tek bir işyerinin bile olmadığı sitede, ayrıca bütçe ayırmak durumundalar. Kadın-erkek eşitliğini sağlayabilmek, cinsel ayrımcılığı ortadan kaldırabilmek
sigortasız çalıştırma oldukça yaygın. Çocuk işçilerin için de hem kadın işçiler hem de erkek işçiler bilinçlendirilmeli, eğitilmeliler.
emeği burada yoğun bir şekilde sömürülmektedir. Bir Bizim sendikamız bunu biraz yapıyor. Bize belli bir bütçe ayırıyorlar. Bu, büyüklüğü ne olursa olsun kadın
diğer uygulama ise ayrımcılık yaparak sömürüyü artırma işçilere ilginin ve kadın sorununa yönelik bir kavrayışın ifadesi. Bu, sendikanın politikasını gösteriyor, kadın
biçimindedir. “Göçmenler” diye adlandırılan işçilere daha meselelerine daha duyarlı olduğunu gösteriyor bence. Bir de size şunu söyleyeyim. Bizim toplam üye sayımız 25
düşük ücret ödenmekte ve sigorta primleri bin, kadın üye sayımız 1564. Ancak önemli olan burada toplumsal bakabilmek. Ayrımcılığa karşı bir tavrınız varsa,
yatırılmamaktadır. bu konuda da yapacaklarınız mutlaka vardır. Sonuçta bizim kalan 23 bin üyemizin de eşleri var.
Site işçileri bu ağır sömürü koşullarına karşı henüz bir (Emekçinin Gündemi’nin Mart ‘07 tarihli
tepki koyamıyorlar. Ancak çalışma koşullarının 2. sayısından alınmıştır…)
30 # Kızıl Bayrak Devrimci eylem ve etkinliklerden Sayı:2007/08 # 2 Mart 2007

Yüz Çiçek Açsın Kültür Merkezi’nden etkinlik...

“Yaşasın halkların kardeşliği!”


sürülmek istenen gençler üzerinde oynanan oyunlarla
başladı. Emekçilerin çocukları savaşa sürülmek
istenirken onların çocuklarının Amerikalar’da,
Avrupalar’da okuduğunu söyledi. Emekçilerin
çocuklarının sermayedarlara ücretli köle yapılmak
istendiğini, faşizmin vurucu gücü haline getirilmeye
çalışıldığını dile getirdi. Emperyalistlerin ve
işbirlikçilerinin kendi iktidarlarını korumak için
Ortadoğu’ya emekçi çocuklarını yolladığını söyledi.
Bu oyunun bozulacağını ifade etti. Tüm bu saldırılara
rağmen halkların direndiğini dile getirdi. Bugünkü
koşullarda işçi sınıfının iktidarının, devrim ve
sosyalizmin şart ve zorunlu olduğunu vurguladı.
Mustafa Suphiler’den bugüne devrim mücadelesinde
şehit düşenleri selamladı. F tiplerinde yitirilen 122
devrimciyi andı. Kürt halkının sorunlarına ve
mücadelesine değinen Gerger, bu ülkede yaşayan
Ermeni, Kürt, Laz, Çerkez, Gürcü halkları selamladı.
Yüz Çiçek Açsın Kültür Merkezi’nin düzenlediği ifade edildi. Baskı ve saldırıların Türkiye ve Kuzey Mücadeleye olan inancını dile getiren Gerger
III. Demokratik Haklar Kültür ve Sanat Şenliği 24 Kürdistan’da değil Afganistan’da, Somali’de, Irak’ta sözlerini “Biz kazanacağız!” diyerek bitirdi.
Şubat Cumartesi günü Bağcılar Olimpik Spor vb. her geçen gün artarak devam ettiği dile getirildi. Ardından emperyalizmle bağımlılığın sonuçlarını
Salonu’nda 18.00-23:00 saatleri arasında gerçekleşti. Emperyalizmin saldırılarına karşı sürdürülen ve ezilen halk kesimlerinin taleplerini anlatan
Etkinlikte Ortadoğu’da ve dünyada devam eden halkların direnişine vurgu yapıldı. Konuşma “Biz sinevizyon gösterimi yapıldı. Moğollar ve Ferhat
emperyalist işgaller ve saldırılar ile Irak’ta, kazanacağız, halk savaşı kazanacak!” sözleriyle son Tunç’un şarkıları hepbir ağızdan söylendi, halaylar
Filistin’de, dünyanın birçok ülkesinde yükselen anti- buldu. çekildi. Son olarak Grup Munzur’un söylediği şarkı
emperyalist mücadelelere değinildi, Nepal halkının Gecede sahne alan Grup Koma Çiya Kürtçe ve marşların ardından etkinlik sona erdi.
özgürlük yürüyüşü selamlandı. Salona F tipleri, şarkılar söyledi. Ardından tüm hapishanelerdeki Etkinliğe Dersim, Ankara, Erzincan DHP,
halkların kardeşliği, çevre sorunu, kültür-sanat, MKP’li tutsaklardan gelen mesaj okundu. Yeni Tunceli Kültür ve Sanat Derneği, PSA Esenler, İHD,
azınlık hakları, kölelik yasalarıyla ilgili pankartların Demokrasi Şehit ve Tutsak Aileleri adına bir ESP, BDSP, HKM, Partizan, Devrimci Demokrasi ve
yanısıra Nepal’deki mücadeleyi selamlayan, emekçi konuşma yapıldı. Özlem Özdil türküleriyle geceye Kürecikliler Derneği’nin gönderdiği mesajlar
kadınları mücadeleye çağıran 15 ayrı pankart asıldı. renk kattı. Nihat Behram ise şiirleriyle İboları, yoğunluktan dolayı okunamadı.
Ayrıca emperyalist işgali teşhir eden ve halkların Denizleri, Mahirleri ve tüm mücadele edenleri Etkinlik boyunca “Yaşasın halkların kardeşliği!”,
direnişini anlatan fotoğraf sergisi açıldı. selamladı. Demokratik Kadın Hareketi’nin 4 Mart’ta “Biji bıratiya gelan!”, “Önderimiz İbrahim, İbrahim
Program devrim şehitleri için yapılan saygı Kadıköy’de yapılacak olan mitinge çağrı yapan Kaypakkaya!”, “Yaşasın devrimci dayanışma!”,
duruşu ile başladı. DHP adına yapılan konuşmayla mesajı okundu. Erdal Bayrakoğlu’nun söylediği “Faşizme karış omuz omuza!”, “Kurtuluş yok tek
devam etti. Konuşmada işçilere, emekçilere, gençliğe Lazca şarkıların ardından Haluk Gerger sahneye başına ya hep beraber ya hiçbirimiz!” sloganları
ve Kürt halkına yönelik saldırılar dile getirildi. Tüm çıktı. atıldı.
bu saldırıların emperyalizmden bağımsız olmadığı Gerger, konuşmasına emperyalist savaşa Kızıl Bayrak/İstanbul

Ankara’da barış Devrimci faaliyetimiz sürüyor, engellenemez!


“GOP İşçileri Buluşuyor!” etkinliği ve kampanyamız kapsamında bugüne kadar onlarca işçi toplantısı, ev ziyareti
yürüyüşü gerçekleştirdik. 2500 afiş kullandık, binlerce bildiri dağıttık. Elmabahçesi’nde, GOP’ta, Rami Topçular’da bulunan
onlarca fabrikaya özel seslenen bildiriler dağıttık. Son iki haftadır ise “GOP İşçileri Buluşuyor!” etkinliğinin duyurusu ve
25 Şubat günü DTP, EMEP, SDP, ESP,
çağrısı için davetiyelerimizi sendikalı işyerlerine, en geniş işçi ve emekçilere ulaştırıyoruz.
Halkevleri ve PSAKD tarafından düzenlenen,
Etkinliğe bir hafta kala Elma Bahçesi, Gazi Mahallesi, Yunus Emre Mahallesi, Karadeniz Mahallasi, Barbaros
DİSK Ankara temsilciliği, KESK Şubeler
Hayrettinpaşa Mahallesi, Taş Köprü, Küçükköy başta olmak üzere birçok sanayi bölgesine ve emekçi mahallesine
Platformu, ATO, Ankara 78’liler ve İHD’nin
etkinliğe çağrı yapan afişlerimizi astık. Özellikle Elma Bahçesi bölgesi başta olmak üzere emeğimiz karşılık buldu ve
desteklediği “Halkların kardeşliği, demokrasi
bölgede canlılık yarattı. İşçiler GOP İşçi Platformu’na ve GOP İşçi Derneği’ne özel bir ilgi gösterdiler.
ve barış” yürüyüşü devlet tarafından
Kuşkusuz bu ilgiyi sadece işçiler göstermedi. Kampanya faaliyetimiz patronların da “ilgisi”ni çekti. Sermayenin
engellendi. Yürüyüşün engellenmesi ile
kolluk güçleri faaliyetimizi engellemek için saldırıya geçti. Afişlerimize dahi tahammül edemeyen polisler ve GOP
birlikte Kurtuluş Parkında toplanan 400 kişilik
Belediyesi yaptığımız afişleri birkaç saat içinde “temizleyerek” etkinlik çağrımızın işçi ve emekçilere ulaşmasını
kitle uzun süre abluka altında tutuldu.
engellemeye çalıştılar.
Polis yoğun yığınak yaptığı parkı ve
Belediye yönetimi, temizlik işçilerine “Elmabahçesi’nde ve çevresinde hiçbir siyasi afişin yapılmasına ve kalmasına
civarını çembere aldı. Giderek daraltılan
izin vermeyeceksiniz, özellikle içinde işçi yazan afişler yapıldığı anda temizleyeceksiniz” talimatında bulundu. GOP
çember içerisinde kalan kitle sloganlarla
Emniyeti ise Elmabahçesi’nde devriye gezen polis araçlarının sayısını artırarak çalışanlarımıza gözdağı vermeye çalıştı.
bekleyişe geçti. Aynı sırada KESK kitlesi yine
Aynı hafta içerisinde siyah Tempra marka bir araç GOP İşçi Derneği’nin önünden Çarşamba günü yarım saat arayla 3
Kurtuluş Parkı içerisinde farklı bir yerde polis
kere, Perşembe günü ise 2 kere geçerek havaya silahla ateş etti. Ancak unutulmasın ki, sermayenin ve uşaklarının bu
tarafından ablukaya alınarak bekletildi.
saldırıları faaliyetimizi engelleyemez. Bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da kimsenin buna gücü yetmez.
Devletin yürüyüşü engellemesi ile
Faaliyetimizi kesintisiz sürdürmeye devam ediyoruz. Kampanya çalışması çerçevesinde 23 Şubat günü İlbek
başlayan bekleyiş yaklaşık iki saat sürdü.
Tekstil’e bildiriyle seslendik. İlbek Tekstil’de performans uygulamasına yönelik hazırlamış olduğumuz bildirimizi
Ardından KESK kitlesi ile birleşilerek burada
dağıtırken ajitasyon konuşmaları yaptık, işçileri etkinliğimize davet ettik. Canlı geçen dağıtımımıza ve çağrımıza
bir basın açıklaması gerçekleştirildi. Tertip
işçilerin ilgisi yoğun oldu.
komitesi adına yapılan açıklamanın ardından
Sermayenin ve uşaklarının saldırılarını farklı araç ve yöntemleri devreye sokarak bir kez daha boşa düşürmüş olduk.
eylem sona erdi.
Onların saldırısı işçi sınıfının devrimcileşmesinden ve devrimci faaliyetten duydukları korkunun göstergesidir. Buradan
Eyleme BDSP, Kaldıraç ve Marksist
bir kez daha sesleniyoruz, korkunun ecele faydası yoktur. Bizler her koşulda işçi ve emekçilere seslenmeye, onların sesi-
Tutum katılarak destek verdi.
soluğu olmaya devam edeceğiz. İşçi ve emekçileri devrim mücadelesine çağırmaktan hiçbir güç bizi alıkoyamaz.
Kızıl Bayrak/Ankara
GOP İşçi Platformu Yürütmesi
Mücadele Hani ayrım yoktu!
Postası alanda üretim yapan Dönmezler Tekstil kişileri
Öteden beri ileri sürülür: “ Türkiye’de ayrım işe alırken şartlarından biri Kürt olmamasıdır.
yoktur,” “Her Kürt, her Çerkez, her Laz memur Daha açık bir ifadeyle Dönmezler Tekstil Kürt
olabilir ve istediği yerde çalışabilir” diye. Ama kökenlileri işe almıyor. Eğer kazara alınmış ise
bu doğru değildir. Bu bir yanılsamadır. daha sonra öğrendiklerinde işten çıkarıyor.
Çarpıtmadır. Bugün bir Kürt, bir Çerkez, bir Laz Dönmezler Tekstil’de yaşananlar ayrımcılığa
ancak kendi kimliğini inkar ederek ve bir Türk somut bir örnektir. Bunun dışında birçok
gibi davranarak istediği yerde çalışabilir veya firmanın böyle ayrımcılık yaptığını biliyoruz.
milletvekili olabilir. Son gelişmelerle birlikte ırkçılık içeren
Fakat son zamanlarda bu da yetmiyor. milliyetçilik ayyuka çıkmıştır. İnsanların bu
Maltepe HKM’nin 2. Kuruluş Yılı Birçok yerde Kürt’tür diye kiralık ev verilmiyor. duruma karşı duyarlı olması ve çevresini
Şenliği… Birçok işletme Kürtler’i işe almıyor. aydınlatması gerekiyor. Buna Dönmezler
En son Dönmezler Tekstil’de yaşanan bir Tekstil’deki olayı teşhir ederek başlayabiliriz. Bu
Maltepe Halk Kültür Merkezleri 25 Şubat günü olay buna örnektir. 22 Şubat günü 3 gün önce işe noktada siz devrimci gazetecilere büyük
Kartal’da Serenat Düğün Salonu’nda 2. Kuruluş alınan bir kadın Mardinli, yani Kürt olduğu için sorumluluk düşüyor.
Yılı’nı gerçekleştirdiği şenlikle kutladı. Maltepe HKM işten çıkarıldı. Haramidere’de olan ve birçok M. Yıldırım / İstanbul
Korosu, Halk Oyunları Ekibi, Grup Diyar ve tiyatro
grubunun yer aldığı şenlikte Betül Altındal’ın
yaşamının ve devrimci kimliğinin anlatıldığı
sinevizyon gösterildi. 8 Mart’ta alanlara çağrı yapan Şakirpaşa Sanayi’de Sanayi İşçileri Bülteni dağıtımı
konuşmaların yapıldığı etkinliğin son bölümünde
Hilmi Yarayıcı sahneye çıktı. Sanayi İşçileri Bülteni’nin Şubat sayısını Şakirpaşa’da
Kızıl Bayrak/Kartal bulunan Metal Sanayi Sitesi işçilerine taşımaya devam
ediyoruz.
İşçilerin katkısıyla çıkarılan ve işçilere seslenen
bültenimizi 22 Şubat günü sabah saatlerinde işlerine giden
Erol Zavar ile dayanışma işçilere ulaştırabilmek için işe gidiş güzergâhında dağıtıma
başladık. Sanayi girişinde gerek yürüyerek işe giden, gerekse
eylemi! de servislerle gelen yüzlerce işçiye bültenimizi ulaştırdık.
İşçiler araçlarını durdurarak bülteni aldılar ve yollarına
Sanayi İşçileri Bülteni’ni okuyarak devam ettiler. İşçilerin bir
İzmir
bölümüne dağıtım sırasında derneğimizi anlatma fırsatı
Cezaevi
bulduk.
İnisiyatifi
Bültenimizi daha fazla işçiye ulaştırmak ve dernek
tarafından,
çalışmamıza daha fazla işçiyi katmak için bundan sonra da
mesane
çalışmalarımızı güçlendirerek sürdüreceğiz.
kanseri olan
Sanayi İşçileri Derneği çalışanları/Adana
ve 2001
yılından
beri
hapishanede
olan Odak Halkların Kardeşlik İnisiyatifi’nden eylem: ‘Hepimiz Kürdüz!’
yazı işleri
Halkların Kardeşlik İnisiyatifi 24 Şubat günü
müdürü
Taksim Tramvay durağında bir basın açıklaması
Erol Zavar ile dayanışmak amacıyla bir eylem yapıldı.
gerçekleştirdi. Eylemde “Halkların kardeşliğini
24 Şubat Cumartesi günü saat 13:00’te Konak eski
savunmak ekmeğini savunmaktır. Kürt halkına
Sümerbank önünde yapılan eyleme 75 kişi katıldı. Erol
özgürlük!” yazılı pankart açıldı.
Zavar’ın sağlık durumuna da değinilen açıklamada,
“Hepimiz Kürdüz!” yazılı dövizlerin taşındığı
“bizler bugün yüreğimizi, sesimizi Erol Zavar için
eylemde “Yaşasın halkların kardeşliği, Kürt halkına
birleştiriyoruz. ‘Yaşam kazansın’ diyor ve bu ışık
özgürlük!” sloganları atıldı. Basın açıklamasında şu
sönmesin çağrımızla İzmir’de topladığımız 1000’in
görüşlere yer verildi:
üzerindeki dilekçeyi Cumhurbaşkanlığı’na
“Kürt meselesi ülkenin en temel demokrasi
gönderiyoruz” denildi.
sorunlarından biri olmaya devam ediyor. 25 yıldır
“Erol Zavar’a özgürlük” pankartının açıldığı
süren savaşta yaşanan büyük acılara rağmen
eylemde basın metninin okunmasının ardından kortej
egemenler tarafından gerekli dersler çıkarılmamıştır.
oluşturarak, sloganlarla Konak Postanesi’ne yüründü
Bu savaş ortamında binlerce gencimiz yaşamını
ve toplanan dilekçeler Cumhurbaşkanlığı’na
kaybetmiştir. Analarımızın gözyaşı hiç durmadı. Çocuklarımızın geleceği için kullanılması gereken
gönderildi.
milyarlarca dolar savaşa harcandı. Birçok köy boşaltıldı, ormanlar yakıldı. Güvenlik gerekçesiyle
“Devrimci tutsaklar onurumuzdur”, “İnsanlık
çıkartılan birçok anti demokratik yasa ile düşündüğümüzü söylemek suç sayıldı. Çocuklara siyasi
onuru işkenceyi yenecek”, “Anaların öfkesi katilleri
cinayetler işletildi. Üstelik bütün bunlar ‘demokrasi’ adına, ‘bölünmemek’ adına ‘vatanperverlik’ adına
boğacak”, “Zindanlar yıkılsın tutsaklara özgürlük” vb.
yapıldı.”
sloganların atıldığı eylem postane önünde sona erdi.
Basın açıklamasının okunmasının ardından eylem sloganlarla sona erdi.
Kızıl Bayrak/İzmir
Kızıl Bayrak/İstanbul

EKSEN Yayıncılık Büroları Gazetene sahip çık! Abone ol! Abone bul!
Adı : .......................................................................
Üsküdar (İstasyon) Cad. Pınar İşhanı 853. Sok. Bilen İşhanı No: 27/710 Soyadı :........................................................................
No: 5 Kat: 4 Daire: 52 Kartal/İstanbul (0 216 353 35 82) Konak/İZMİR Tel-Fax: 0 (232) 489 31 23 Adresi : .......................................................................
........................................................................
Necatibey Cd. Gözlükçü İşhanı No: 26/24 Cemal Gürsel Cd. Shell Karşısı Vakıf İşhanı Kat: 3 Tel : .......................................................................
Kızılay/ANKARA Tel: 0 (312) 229 06 44 No: 306 ADANA Tel: 0 (322) 363 52 91
6 Aylık Yurt içi 30.000 000 TL Yurt dışı 100 Euro
Sönmez İş Sarayı Kat: 3 No: 220 Heykel/BURSA Cumhuriyet Mah. Tennur Sok. Cumhuriyet İşhanı 1 Yıllık Yurt içi 60.000 000 TL Yurt dışı 200 Euro
Tel: 0 (224) 220 84 92 Kat: 3/45 KAYSERİ Tel-fax: 0 (352) 2326671
Gülcan Ceyran adına,
Silifke Cd. Çavdaroğlu Çarşısı 2/93 Saadetdere Mah. Fırın Sok. No: 37/25 (Depo durağı) * TL için : Yapı Kredi Bankası İstanbul/Aksaray Şb. 0097680-3
* Euro için : İş Bankası İstanbul/Aksaray Şb. 10021127094
MERSİN Esenyurt/İSTANBUL No’lu hesaba yatırdım. Makbuzun fotokopisi ektedir.
Sovyet halklarÝnÝn devrimci šnderi
Josef Stalin
21 AralÝk 1879-5 Mart 1953

…lŸmŸnŸn 54. yÝlÝnda


saygÝyla anÝyoruz...

You might also like