You are on page 1of 32

SayÝ: 2007/05 9 Þubat 2007 50 YKr

TÝrmanan bšlgesel gerici


savaß karßÝsÝnda gŸncel
devrimci gšrevler
Sayfa 3

Baßkanlar Kurulu kararlarÝ


ÝßÝÛÝnda
DÜSK ve 2007
Sayfa 5

‚ocuk bakÝmÝ toplumsal bir


sorumluluktur!..
†cretsiz, nitelikli kreß
istiyoruz!
Sayfa 14

GŸlŸ politik ve šrgŸtsel


bir hazÝrlÝkla 8 Mart'Ý ve
baharÝ kazanmaya!
Sayfa 16

GŸlŸ politik ve šrgŸtsel


bir hazÝrlÝkla 8 Mart'Ý ve
baharÝ kazanmaya!
2 ★ K›z›l Bayrak Kızıl Bayrak’tan... Sayı:2007/05 ★ 9 Şubat 2007

İÇİNDEKİLER
Tırmanan bölgesel gerici savaş karşısında
K›z›l Bayrak’ tan
güncel devrimci görevler... . . . . . . . . . . . 3 Bölgede kaynatılan cadı kazanının kıyısında
“Derin devlet” tartışmaları neye hizmet görünmesine rağmen, Türkiye'nin, esasta onun tam
ediyor? . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 4 göbeğinde durduğu, son haftaların gelişmeleriyle bir
Başkanlar Kurulu kararları ışığında kez daha açığa çıkmış bulunuyor.
DİSK ve 2007 . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 5-6 Ortadoğu'ya cadı kazanını kuran, altındaki ateşi
sürekli körükleyen, halkları en sonunda birbirine
Merkez Bankası Başkanı uyardı, Türk-İş kırdırma aşamasına getiren emperyalizmdir. Elbette o
ağalarına peşreve çıkmak şart oldu!.. ülkelerde de emperyalizmin uşakları, işbirlikçileri bu
İhaneti boşa çıkarmak için eylemli bir suça ortak oluyor. Ancak Türkiye'de bu, nerdeyse
karşı koyuş! . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 7 tümüyle kurulu düzen ve devlet eliyle
Birleşik Metal-İş ve “ulusal çıkarlar” . . 8 gerçekleştirilmektedir. Emperyalizmin yol göstericiliği
ve desteği açık olmakla birlikte, asıl sorumluluk ve suç
Yine çocuk yuvaları, yine şiddet ve
sermaye düzeni ve devletinin üzerindedir.
terör... Çocuklarımızı örseleyen devletin “Bölücü terör” diye tepinenlerin şovenizmi nasıl
elidir!. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 9 körüklediği, şovenizmin ise halkları birbirine
İlerici-devrimci güçlerden düşmanlaştırarak gerçek bölücülüğü nasıl üstlendiği
8 Mart'a çağrı! . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 10 ortadadır. Hrant Dink cinayeti ve sonrasındaki
İşçi ve emekçi kadınlar! gelişmeler devletin bizzat üstlendiği şoven kışkırtmanın
meyvelerini tezgaha çıkarmıştır. Ama bu aynı
Ulusal, cinsel, sınıfsal baskı ve sömürüye
gelişmeler, aynı zamanda, düzen ve devlet eliyle de
karşı; İsyan hakkınızdır!..... . . . . . . . . . 11 körüklense, şovenist histeri dalgasının sınırlarına da
Kadınlara yönelik etkinlikler ve işaret etmektedir. Bu faşist, bu yıkıcı ve bölücü dalga,
8 Mart çalışmalarından.... . . . . . . . . 12-13 Hrant Dink cenazesinde kurulan 'halkların kardeşliği'
Çocuk bakımı toplumsal bir barikatıyla kırılıp püskürtülmüş durumdadır. Düzen
sorumluluktur!.. Ücretsiz, nitelikli kreş cephesi şimdilerde hasarını onarmakla meşguldür.
Düzen medyası sabah akşam milliyetçilik savunusuna
istiyoruz!. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 14
soyunmuş durumdadır. Dün, devletin ve düzenin bekası
Bir cinayetin düşündürdükleri….. . . . . 15 adına üstlendikleri cinayetler yine düzen ve devlet
Güçlü politik ve örgütsel bir hazırlıkla tarafından kutsanan, katilleri şerefli ilan edilen tescilli
8 Mart'ı ve baharı kazanmaya! faşist partiler, bugün, 'milliyetçiler adam öldürmez'
(Orta sayfa). . . . . . . . . . . . . . . . . . . 16-17 demeçleri vermek zorunda kalıyor. desteklenen/özendirilen töre cinayetleriyle; kimsesiz
Afganistan'da kukla rejim rüşvet Türkiye'deki egemenlerin tek suçu, ülke içinde çocuklar yurtlarda estirilen terör ve devlet eliyle
ektikleri nifak tohumlarını sulayıp gübrelemek de değil. zorlandıkları fuhuş bataklığıyla; tarım işçileri kamyonla
batağında yüzüyor... . . . . . . . . . . . . . . . 18
Onlar, emperyalist efendilerinin hizmetinde, komşu taşınma işkencesiyle kırılıyor, tek tek ve toplu ölümlere
Savaş aygıtı NATO Ortadoğu'ya yerleşme halklara yönelik saldırılarda da giderek daha aktif roller mahkum ediliyor.
çabalarını arttırıyor. . . . . . . . . . . . . . . . 19 üstleniyor, Ortadoğu'da yakılan bölgesel gerici savaş Yoğunlaşan 8 Mart çalışmalarıyla, devrimci baharın
Eğitim-Sen Program Kurultayı başladı 20 ateşini körüklemekte bir sakınca görmüyorlar. Halkların ilk büyük yıldönümünü karşılamaya hazırlanan devrimci
Sermayenin kasasında katili emperyalizmin hizmetinde, NATO şemsiyesi hareketin, bu sürecin tüm yıldönümlerini, anti-
“bilim insanlığı”. . . . . . . . . . . . . . . . . . 21 altında, komşu halkların katline hazırlanıyorlar. emperyalist, anti-şovenist, anti-kapitalist dalganın
Bu ortam, bu ülkede ezilenlerin ezileni konumundaki büyütülmesi yönünde ve en etkin biçimde
Devrim Okulları sona erdi . . . . . . . 22-23
kesimlerin; kadınların, çocukların özellikle de kimsesiz kullanabilmesi gerekiyor. İşçi ve emekçi kitleleri
Bertold Brecht (10 Şubat 1898- 14 olanlarının- işçi sınıfının en yoksul kesimlerinin şovenizm zehrinden koruyabilmek için, devrim ve
Ağustos 1956): üzerindeki baskı ve terörün katmerlenmesini sağlıyor. sosyalizm panzehirini daha çok, daha yaygın kullanma
Proleter sanatın çalışkan işçisi... . . . 24-25 Kadınlar giderek artan bir şiddetle, adeta zorunluluğu ortada duruyor.
Ekim Gençliği’nden . . . . . . . . . . . . 26-27
Bir cinayet ve ortaya çıkardığı
gerçekler. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 28
Günlük Kızıl Bayrak sitesi Ocak ayı
rakamları:
Ziyaretçi sayısında süren artış...... . . . . 29
Basından. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 30
Mücadele Postası . . . . . . . . . . . . . . . . . 31
Sosyalizm İçin

K›z›l Bayrak 0 0 .
Haftalık Sosyalist Siyasal Gazete

i ’ n i n 1
Sayı: 2007/05 ● 9 Şubat 2007

G e n ç l i ğ
Eki m
Fiyatı: 50 Ykr

ı ! . .
Sahibi ve Y. İşl. Md.: Gülcan CEYRAN EKİNCİ
EKSEN Basım Yayın Ltd. Şti.

ı s ı ç ı k t
a y
Yayın türü: Süreli Yaygın

s r d e . . .
le
Yönetim Adresi:

y i i
Eksen Yayıncılık Mollaşeref Mh. Turgut Özal Cd.

e b a
(Millet Cd.) No: 50/10 İstanbul Tel: 0 (212) 621 74 52

ç ı v
Fax: 0 (212) 534 95 90

Kita p
e-mail: kb1@tnn.net
Web: http://www.kizilbayrak.de
http://www.kizilbayrak.org
http://www.kizilbayrak.com
Baskı: Gün Matbaacılık Genel Dağıtım:
İSTANBUL YAYSAT
Tel: 0 (212) 426 63 30
Sayı:2007/05 ★ 9 Şubat 2007 Kapak K›z›l Bayrak ★ 3

T›rmanan bölgesel gerici savafl karfl›s›nda


güncel devrimci görevler
Bölge ve ülke olarak karmaşık, belirsizliklerle dolu belirleyecek olan bu kritik sürecin nasıl seyredeceğini, görüşü dillendiren yetkili ve etkili ağızlar gelinen
ve gitgide sertleşen bir çatışma ortamına doğru ortaya çıkacak olası sonuçları kestirmek hiç de çok yerde bunun çoktan beridir bir tercih olmaktan çıkıp
ilerleyen bir sürecin en kritik günlerini yaşıyoruz. En güç değildir. bir zorunluluk haline geldiğini eklemekten de geri
özlü ifadeyle süreç, giderek halklar arası Mevcut haliyle sürdüğü koşullarda sözkonusu durmuyorlar. Bir başka anlatımla, onlar yıllardır klasik
boğazlaşmaları da tetikleyecek bir biçimde gelişen bir çatışmaların her halükarda bölge halklarına ve yöntemlerle üzerine gittikleri ve çözmeye muktedir
bölgesel savaşa doğru tırmanmaktadır. Bu tırmanışa işçilerine yıkımdan başka bir şey getirmeyeceği olamadıkları köklü toplumsal ve tarihsel sorunların ve
herbir gerici bölge ülkesinin iç politikasında gericiliği kesindir. Kapsamlı ve çok yönlü emperyalist saldırılar bu sorunlar üzerinden boy veren çatışmaların, gelinen
tırmandırması eşlik etmektedir. Bir başka ifadeyle, ya bölgenin işçi ve emekçi halklarının damgasını yerde kendi boylarını aştığını da itiraf etmiş ediyorlar.
Ortadoğu’nun herbir ülkesi, bu savaşın dolaysız bir vuracağı bağımsız ve devrimci bir mücadeleyle Dün “Irak’taki Kürt oluşumu bir realite” diyenler,
parçası ve tarafı kılınmış bulunmaktadır. Ya Irak’ta püskürtülür ve emperyalistler bölgeden kovularak, şimdi “ulusal güvenliğimiz ve ulusal çıkarlarımız için
olduğu gibi işgal altındadır, ya İran, Suriye, Lübnan gerici iktidarlar devrilerek, böylece toplumsal bir bu savaşa katılmamız kaçınılmaz” diyorlar.
gibi hedef tahtasındadır. Ya da savaşta, devrime giden yeni bir sürecin önü açılır ya da Son dönemlerde yapılan bütün hazırlıklar (Güney
emperyalistlerin yanında “cephe gerisi”nde bir rol emperyalist saldırganlar eninde sonunda bir şekilde sınırına 240 bin askerle yapılan yığınak, İran’a karşı
oynamaktadırlar. Herbiri bu barbarca saldırılardan ya emellerine ulaşırlar. Uzun vadede ortaya çıkacak olan İsrail ile alttan alta yürütülen operasyon hazırlıkları,
pay kapma, ya da çıkarlarını koruma ve pekiştirme bu iki olasılığın dışındaki tüm olasılıklar, geçici ve Lübnan’da üstlenilen rol, NATO’da alınan yeni
peşindedir. Bugün saldırılara hedef olan ülkelerdeki iğreti kalmaya mahkumdur. Örneğin, bu süreç, görevler, AB gündeminin bir anlamda rafa
gerici sınıfların tek derdi ise, bir şekilde emperyalistler ile miadını doldurmuş bölgenin gerici kaldırılması vb.) emperyalizm karşısında bu zorunlu
egemenliklerini sürdürmekten ibarettir. rejimleri arasında varılacak bir uzlaşma ve anlaşmayla boyun eğiş doğrultusunda atılan pratik adımlardır.
Kısacası, bölgede olup da tarafsız kalan bir tek da sonuçlanabilir pekala. Nitekim bunun en başta Görünen o ki, eğer yürürlüğe girerse, sınırları ve
ülke bulmak artık mümkün değildir. Sözkonusu olan; bölgemizde olmak üzere pek çok yerde sayısız örneği koşulları ABD tarafından belirlenecek bir PKK
güç dengeleri, çıkar ilişkileri gereği yalnızca bölge de var. Ya da bölgenin gerici devletleri emperyalistler operasyonuyla bu yönelişin önündeki önemli bir pürüz
ülkelerinin değil, dünyadaki tüm devletlerin, demek arası çelişkilerden, ABD’nin başarısız kalmasından da giderilmiş olacaktır. ABD sermaye iktidarının işini bir
oluyor ki tüm gerici egemen sınıfların, bir şekilde taraf yararlanıp bir süre daha egemenliklerini de parça kolaylaştırmak için bu kadarını yapmaya
olduğu bir savaştır. sürdürebilirler. Ama bunlar, asla uzun vadede kalıcı hazırdır. Hatta Türkiye’nin Kerkük konusundaki bazı
Somut olarak Ortadoğu’da cereyan eden bölgesel bir çözüm olmayacaktır. Eğer emperyalist haydutlar hassasiyetlerini bile gözetebilir. Zira, o, gelinen yerde
çapta bir savaşın tırmanmakta olduğuna işaret yenilgiye uğratılacaksa, halklar arasında gerici tüm hesaplarını Türkiye’nin de içinde yer alacağı bir
ettiğimiz yerde, bir yanda emperyalist haydutlar ve boğazlaşmaya son verilecekse, bunun yalnızca bir tek bölgesel savaş üzerinden yapmaktadır. Türkiye’nin,
işbirlikçileri, diğer yanda direnen halklar biçiminde koşulu var. Irak sınırının içlerine doğru tek bir adım bile atması,
beliren bir saflaşmanın gerçekleştiği bir durumda, Onca bedele rağmen belirsizliklerden ve sınırlı da olsa bir operasyon yapmasının koşulu,
karmaşıklık ve belirsizlik tanımlaması bir çelişki değil emperyalistlerin hazırladığı sondan kurtulmanın ABD’nin hizmetinde İran’a karşı harekete geçmeye
midir? Düz bir mantıkla bakıldığında evet, bu bir yegane yolu, emperyalist işgalcilere, onların yerli hazır olmasıdır. Bir başka ifadeyle Türkiye’nin Irak
çelişki gibi görünür. Oysa, eğer sözkonusu savaş, işbirlikçi ve uşaklarına, bölgenin gerici iktidarlarına vizesi, yönünü İran’a dönmesinden geçmektedir.
emperyalist haydutlar ile egemenliklerini korumak karşı devrimci bir mücadele cephesi açmak, tüm Önümüzdeki birkaç ay içinde tüm bu hesaplar iyice
dışında başka bir şeyin peşinde olmayan bölgenin gericilere karşı bir bayrak yükseltmektir. netleşecektir.
gerici sınıf iktidarları arasındaki bir çatışma olmaktan Emperyalist haydutlara ve onların işbirlikçi Tüm bu gelişmeler, egemen sınıfların kirli hesap ve
çıkarılmaz, ezenlerle ezilenler, sömürülenlerle uşaklarına karşı bu bayrağı Türkiye’den yükseltmenin çıkarlarının üstünü örtmeye dönük olarak yürürlüğe
sömürenler, ezilen halklar ile emperyalistler ve gitgide daha da yakıcı bir ihtiyaç haline geldiği bir koydukları gerici kamplaştırma girişimlerinin
işbirlikçileri arasında bir hesaplaşmaya süreçten geçiyoruz. Zira, sermaye iktidarı, kendi sefil fazlasıyla karşılık bulduğu bu kritik süreçte,
dönüştürülememişse, böyle bir devrimci alternatif çıkarları için bu sert çatışmaların cereyan ettiği şovenizme karşı mücadelenin önemini bir kez daha
kanal açılamamışsa, bu durumda tabloda bölgede yeni serüvenlerin peşinde koşarken, aynı ortaya koymaktadır. Ulusal güvenlik ve çıkarlar
belirsizliklerin olması son derece olağandır. Galibi zamanda bu serüvenin önünü döşeyecek gerici bir edebiyatıyla başlayan, Kürt düşmanlığıyla biten
kim olursa olsun, bu sınırlarda cereyan eden bir savaş, toplumsal atmosfer yaratma, bunun siyasal koşullarını zehirleyici şovenist bir atmosfer yaratılmadan, bu kirli
yalnızca yeni belirsizliklerle sonuçlanır. Yeni gerici olgunlaştırma çabası ve arayışına hız vermiş hesaplar çok kolayından tutmayacaktır. Ama bir kez
boğazlaşmalara fırsat, zemin ve mazeret yaratır. Tüm bulunmaktadır. Şimdiye kadar bu yönde atılan tuttuğu ölçüde, emekçi yığınların bu zehrin
bunlar emperyalist bir saldırı ve işgalin, gerici egemen adımlardan sonuç alınamaması, esas olarak sermaye sersemletici etkisinden çok kolayından
sınıfların egemenliği ve önderliği altındaki bir iktidarının bu yönelime sahip olmamasından değil, sıyrılamayacağı, başka halklara karşı kullanılacağı ve
direnişle püskürülemeyeceği gerçeği ile birarada fakat öncelikle en temelde ABD ile yaşanan bir takım tüm hesapların bu yönde olduğu ortadadır. Hrant
değerlendirildiğinde, ne kastettiğimiz daha iyi pürüzlerin giderilememiş olmasından Dink’in cenazesinin kitlesel biçimde sahiplenilmesi de
anlaşılır. kaynaklanıyordu. Kürt sorunu etrafında yaşanan bu göstermektedir ki sokaklara çıkmadan, eyleme
pürüzlerin giderildiği koşullarda Türkiye, eş geçmeden şovenist dalganın önüne bir barikat
Tüm gericilere karşı bir bayrak açmanın başkanlığını yürüttüğü bu kanlı projenin hayata çekilemez.
yakıcı önemi geçirilmesi için bizzat süngüsüyle de üstüne düşeni Bu son olay ve tüm bu gelişmeler, 1 Mayıs’a kadar
yapmaktan geri kalmayacaktır. olan süreci nasıl bir politik eksen üzerinden
Halihazırda Ortadoğu’da boy veren çatışmalara İşbirlikçi burjuvazinin son üç yıldaki çabaları ve örgütlememiz gerektiği konusunda bir fikir
yerli ve yabancı egemen sınıf ve klikler arasındaki gitgide artan ABD ziyaretleri bu pürüzleri gidermeye vermektedir. Çifte sömürü ve baskı altında ezilen
çıkar ve hesapların damgasını vurması, işçi ve yöneliktir. Son dönemde iktidar ve güç odakları emekçi kadınlar, varlığı inkar edilen ve işgal ve
emekçilerin bağımsız siyasal bir güç ve taraf olarak tarafından peşpeşe yapılan açıklama ve açılımlar, savaşlarla yıkıma sürüklenen halklar, ağır çalışma ve
henüz bu çatışmada sınıfsal bir ağırlık koyamaması, buraya varmaktadır. Bu açılımların hepsinin, şaşmaz yaşam koşullarına mahkum edilen işçi sınıfı ve
emperyalist işgal ve saldırılara karşı sürdürülen biçimde Türkiye’nin yerel ve “ulusal” sınırlarda kalan emekçiler, özünde ve esasında aynı sorundan -sermaye
mücadelenin içine hapsolduğu gerici cendereden savunma eksenli politikalarda ısrar etmekten vazgeçip, iktidarına tabi olmaktan- kaynaklı farklı görünümleri
kurtulamaması, belirsizliklerin gerisindeki başlıca bir an önce temel güç odaklarıyla birlikte bölgesel ve olan ortak bir kaderi paylaşmaktadırlar.
etkendir. Fakat bu belirsizliklere rağmen, önümüzdeki emperyal bir politikaya geçiş yapmanın taşıdığı hayati Mücadelelerini ortaklaştırmadan, kaderlerini de
birkaç yılın siyasal gidişatını ve toplumsal atmosferini önem noktasında odaklaşması dikkat çekicidir. Bu değiştiremezler.
4 ★ K›z›l Bayrak Katil devlet hesap verecek! Sayı:2007/05 ★ 9 Şubat 2007

“Derin devlet” tart›flmalar›


neye hizmet ediyor?
Hrant Dink Amerikan emperyalizminin ve emperyalist NATO
cinayetiyle birlikte ittifakının hizmetinde olmasıdır. Bu aynı zamanda,
ve bir kez daha, ordu merkezli örgütlendiğine göre, TSK’nın ABD ve
“derin devlet” NATO’nun hizmetinde olması anlamına geliyor. Başka
tartışmaları düzen pek çok olgu sürekli biçimde açığa çıkartsa da, bunu,
gündemine oturdu. müttefiklerin birliği, küreselleşmenin icabı gibi
Cinayetin hemen şallarla örtmeyi başarıyorlar. Ancak kontrgerilla
ardından, meselesindeki hizmet, doğrudan doğruya bu ülke
Başbakan’ın, halkları aleyhine bir hizmet olduğu için, ABD
“nereye giderse, ne bağlantısından hiç söz edilmemeye çalışılıyor.
kadar giderse” Pek çok aydının halen, aradan onyıllar geçmesine
türünden mutat rağmen, faili mechul kalmış cinayetlerinden tutun da,
açıklamaları, ‘77 1 Mayısı, Maraş, Sivas, Çorum gibi bir dizi toplu
muhaliflerinin - katliama imzasını atan kontrgerilla, tıpkı örgütleyicisi
özellikle de CHP ve ABD emperyalizmi gibi, halkların katili bir örgüttür.
lideri Baykal’ın- Devrimcilerin, işçi sınıfı ve emekçi kitlelerin
azarlamalarıyla düşmanıdır. Zaten, örgütlenme amacı da, kendi
karşılandı ve egemenliklerindeki topraklarda devrimci gelişmelere
püskürtüldü. karşı, komplolarla, suikastlerle, her türden kanlı-kirli
Düzenin politik yöntemle savaşmaktır.
arenasında kıyasıya bir “derinlik” yarışı sürdüren inkardan geliyorlar. Başbakan bir kez olsun doğru söylemiştir:
düzen muhalefeti, özellikle de “derinlik”te başa Konu bu derece ayağa düşmesine rağmen, aslında Kontrgerillanın tasfiyesi, onun hizmetinde görev
güreşen CHP, şöyle demeye getiriyordu: Sen tam da bu yüzden, kontrgerillaya ilişkin kitlelerden yapan hükümetlerin harcı değildir. Çünkü onun
başbakansın ve dolayısıyla derin devletten özenle gizlenmeye çalışılan gerçeklerin, döne döne tasfiyesi için başta TSK’nın tasfiye edilmesi gerekir.
yakınamazsın; uluorta konuşup duracağına, varsa öyle kitlelerin karşısına dikilmesi gerekiyor. Özenle Bu ise ancak bir işçi ihtilaliyle, bugünkü düzeni tüm
bir şey açığa çıkar ve tasfiye et … gizlemeye çalıştıkları gerçeklerin başında ise, bu kirli kanlı ve kirli yapısıyla silip süpürecek bir sosyalist
Derinlerden gelen bu ses, hiç kuşku yok ki, ve kanlı örgütün, daha başından beri ve halen devrimle mümkündür.
söyleyenlerin arzu ve temennisini ifade etmiyor.
Sadece hükümeti sıkıştırmaya yönelik basit bir
demagojiden ibaret. CIA finaslı-Ordu merkezli bu
“çukur” örgütlenmeye, çizme yalayıcılardan bir itiraz
gelecek değil elbette. Tersine, her fırsatta onu Yeni deliller döne döne devleti iflaret ediyor
savunmaya geçen, aklamaya çalışan öncelikle CHP
yönetimi ve Baykal oluyor. Özellikle böyle konularda
ve özellikle Baykal, adeta TSK’nın ve kontrgerillanın
Hrant’›n katili sermaye devletidir!
avukatlığına soyunuyor. Kontrgerillanın her kirli-
kanlı icraatı ardından, TSK’dan önce ve onun adına Daha cenazesi kalkmadan Dink cinayetini Sözde katilin alelacele teşhiri ve yakalanması
Baykal açıklama/savunma yapıyor. aydınlattık diye böbürlenmeye kalkmışlardı. Bir da, kitlelerin bu yargısını ortadan kaldırma
Ama artık başbakan da acemi davranmıyor. Böyle çocuğu önce teşhir edip, sonra güya hemen telaşından başka bir anlama gelmiyordu. Sandılar
ucuz numaralara prim vermiyor, bu tür boş atışlara yakalayarak işin bittiği, olayın aydınlandığı havası ki, emekçi kitlelerin yargısı da kendi burjuva
adeta gülüp geçiyor. Nitekim Baykal’ın boş yaratmak istediler. Ama başaramadılar... yargılarına benzer. Satın alınabilir, şu yada bu yolla
yüklenmelerini, “o kadar kolaysa siz açığa Geçen her gün olayın hiç de aydınlanmadığını kolayca değiştirilebilir. Sandılar ki kitleler sürüdür,
çıkarsaydınız” dolu atışıyla savuşturdu. Ancak, vazife gösteren yeni deliller çıkarıyor ortaya. En son nereye sürerlerse orada otlar. Oysa, Dink’in
icabı da olsa girdiği konunun derinliğini o da fark etti bilgiler, Ogün Samast’ın belki tetikçi bile olmadığı cenazesinde hiç de öyle olmadığı görülmüştür. ‘İşte
ki tartışmayı alevlendirmeden konuyu değiştirmeyi doğrultusunda. Azmettirici olarak lanse edilen katili yakaladık!’ diye tepinmelerine rağmen,
yeğledi. Yasin Hayal’in, cinayet sırasında Samast’ın yanında onbinlerce insan bu cinayetten devletin sorumlu ve
Bir zamanlar sadece devrimcilerin, sosyalistlerin, olduğu, hatta -bir görgü tanığının ifadesine göre- suçlu olduğunu haykırmaya devam etti. Bu ilk
ilericilerin konuşabildiği, devletinse sürekli biçimde Dink’e kurşun sıkanın da Samast değil Hayal genel yargının ne kadar doğru olduğu ise, her gelen
inkardan geldiği kontrgerilla pisliği, Susurluk’ta açığa olduğu söyleniyor. Bunun hemen öncesinde de, gün ve ortaya çıkan her yeni bilgi ile yeniden
çıkmasının ardından, artık düzen politikacıları yakalandığında jandarma ve polislerin Türk kanıtlanıyor.
tarafından bile konuşulup tartışılır hale geldi. Ama bu bayraklı hatıra fotoğrafı çektirmesi olayı ve Zaten Samast’ın öyle çabucak yakalanıvermesi
durum, bu kadar ciddi bir konunun fotoğraflar ifşa edilmişti. bir ilkti ve devlet geleneğine aykırıydı. Bu tür
sulandırılmasından başka bir şeye yaramıyor. Önümüzdeki günlerde olayla ilgili daha ne tür cinayetlerde bilinen ve beklenen katilin ya da
Politikacılar, kimi zaman böyle sulandırarak, kimi skandalların ortaya çıkacağı bilinmiyor. Bilinen bir katillerin korunmasıdır. Üzerinden 20-30 yıl geçtiği
zaman açıktan savunarak; TSK en nihayet kabul edip şey varsa, ortaya çıkan her yeni ip ucunun, yumağı halde hala pek çok cinayetin tetikçisi yakalanmış
yasal zeminlerden bahsederek, kontrgerilla elinde tutan devleti işaret ettiğidir. Samsun değil. Meğerse yakaladık deyip teşhir ettikleri asıl
gerçekliğini, olduğu gibi değilse bile bir biçimde emniyetinden başka, İstanbul emniyetinden bir katil değil sadece bir figüranmış. Fakat, şimdi
kitlelere kabul ettirmeye çalışıyorlar. Benimseyen başka, jandarmadan daha başka böylesine deşifre olduktan sonra, asıl katil
destekleyerek, karşı çıkan boyun eğerek bu kirli açıklamalar/yalanlamalar gelse de, her biri diğerini Hayal’miş deyip işin içinden sıyrılmaya çalışsalar
gerçekle “yaşamayı öğrenecek” diyorlar bir bakıma. yalancı çıkardığı oranda, resmi açıklama tümden ne olacak? Cinayet aydınlanmış mı olacak?
Elbette “eylem”ler yine gizli yapılmaya inandırıcılığını yitiriyor. Hiç kuşku yok ki, tetikçinin Hayal mi yoksa
çalışılıyor. Kimi general eskilerinin büyük bir Gerçi Dink cinayetinin arkasında devletin Samast mı olduğu zerre kadar önem taşımıyor. Bu
küstahlıkla itiraf ettikleri gibi, Şemdinli’de bombaları durduğunu bilmek ve söylemek için bu cinayet vesilesiyle bir kez daha anlaşılmıştır ki;
biz attırdık, Danıştay’a saldırıyı biz tezgahladık, gelişmelerin yaşanması da gerekmiyordu. Daha devlet, ihtiyaç duyduğunda kullanmak üzere daha
Cumhuriyet’i de biz bombaladık demiyorlar. Arada olay duyulur duyulmaz gazete önüne toplananlar nice Samastlar, Hayaller yetiştirmiştir. Onlar
bir, Şemdinli bombacısına yaptıkları türden “iyi suçluyu ilan etmişti bile: “Katil devlet hesap devletin ‘temiz’ ve pek milliyetçi çocukları olarak,
çocuk” muhabbetine girseler de, esas olarak durumu verecek!..” devlete hizmete her zaman amade durumdadırlar.
Sayı:2007/05 ★ 9 Şubat 2007 DİSK Başkanlar Kurulu... K›z›l Bayrak ★ 5

Başkanlar Kurulu kararları ışığında

D‹SK ve 2007
DİSK Genişletilmiş düşünmektedir.
Başkanlar Kurulu’nun 25 Fakat 3 numaralı kararın tamamı bütünlüklü olarak
Kasım 2006 tarihli ele alındığında, DİSK yönetiminin hiç de AKP
toplantısından sonra hükümetini inisiyatifli davranmaya ve sorumluluk
yayınlanan sonuç bildirgesi şu almaya çağırmak gibi bir niyetinin olmadığı
satırlarla bitiyordu: görülmektedir. Sözünü ettiğimiz maddede DİSK
“Önümüzde yönetimi AKP iktidarının hükümet olduğu süreç
Cumhurbaşkanlığı seçimleri içinde “İşsizlik, düşük ücret, eğitimde eşit fırsatlardan
ve genel seçim dönemini de yoksunluk, yetersiz sağlık hizmeti, güvenli gelecek
kapsayan bir yıllık sürenin beklentisi, ülke varlıklarının ve doğal kaynakların
Türkiye’de önemli gelişmelere hoyratça tüketilmesi” gibi sorunları daha da
neden olacağı açıktır. Bu büyüttüğünü, bütün sorunların “demokrasi, özgürlük,
nedenle, önümüzdeki dönemin sosyal adaleti gerçekleştirecek doğrultuda
siyasal gelişmeler yönünden çözümlenmesi”nin ise bütün toplumsal kesimlerin
de değerlendirileceği ve bu beklentisi haline geldiğini vurgulamaktadır. Maddenin
sürece ilişkin olarak DİSK devamında yer alan “Önümüzdeki dönem yaşanacak
kararlarının olan seçimlerde sonuçları belirleyecek olan, bizlerin
temellendirileceği kaldırılmasıdır. de talepleri olan bu beklentilerin karşılanması için
Genişletilmiş Başkanlar Kurulu toplantısı Ocak DİSK’in karar metninde “politik cinayetler” olarak ortaya konacak çözüm önerileri olacaktır”
2007’de yapılacaktır.” tanımlanan tüm bu katliamların arkasında sermaye cümlesiyle de asıl amaç daha belirgin şekilde ortaya
Sözkonusu Genişletilmiş Başkanlar kurulu devletinin kanlı karanlık birimlerinin bulunduğunu konulmaktadır.
toplantısı belli bir gecikmenin ardından nihayet 2-3 bugün artık herkes şu ya da bu ölçüde bilmektedir. DİSK yönetiminin beklentisi olan “çözüm
Şubat tarihlerinde yapılmıştır. DİSK, bu tür Gene Hrant Dink’in katledilmesinin de aynı zincirin önerileri”ni seçimler döneminde kimlerin program
toplantıları genelde aynı gün kamuoyuna bir devamı olduğunu gösteren kanıtlar şu günlerde haline getirip savunacağı da artık bir sır değildir.
duyurmaktaydı. Bu kez öyle olmamıştır. 3 Şubat’ta ortalığa dökülmüş durumdadır. Dolayısıyla tıpkı Kısacası DİSK yönetimi genişletilmiş Başkanlar
tamamlanan Genişletilmiş Başkanlar Kurulu’nda bundan öncekiler gibi Hrant Dink cinayetiyle ilgili Kurulu kararları içerisine küçük bir seçim programı
alınan kararlar, “DİSK GENİŞLETİLMİŞ soruşturmaların da birkaç tetikçi kurban edilerek sıkıştırmıştır. 10 Aralık Hareketi’nin siyaset sahnesine
BAŞKANLAR KURULU (Şubat 2007) kapatılacağı, soruşturmaların bundan öte kayda değer çıkmaya hazırlanmasından bu yana DİSK yönetimi
KARARLARI” başlığıyla 7 Şubat günü bir sonuç vermeyeceği yaygın ve haklı bir görüştür. AKP hükümetini bir siyasal rakip olarak algılamakta
konfederasyonun internet sitesine konularak Bütün bunlar ortadayken ve bilinmekteyken DİSK ve eleştirilerini bu zemin üzerinden yöneltmektedir.
kamuoyuna açıklanmıştır. Başkanlar Kurulu’nun bu gerçekleri daha açık bir Ele aldığımız karar metninin özellikle ilk bölümleri
Açıklanan kararlara bir bütün olarak bakacak biçimde dile getirmekten kaçınması, Kemal Türkler’in bunun yeni bir halkası durumundadır. Süreç
olursak, DİSK Genişletilmiş Başkanlar Kurulu bir ve diğerlerinin katillerini “sis perdesi” arkasında ilerledikçe bu durum daha açık bir biçimde görülecek,
önceki toplantısında ele aldığı kimi başlıkları daha da araması, bu konuda titrek bir tutum aldığını, bilip de kaçınılmaz biçimde de DİSK ve sınıf hareketi içinde
ayrıntılandırıp somutlaştırmış, Hrant Dink’in bilmezden geldiğini göstermektedir. Sermaye bazı tartışmaların ortaya çıkmasına vesile olacaktır.
katledilmesi gibi yeni gelişmeler üzerinden de belli devletinin eli kanlı odakları karşısında bu türden titrek
görüşler açıklamıştır. Son aylarda AKP hükümetini bir tutum takınan DİSK’in her fırsatta dile getirilen 12
hedefe koyan DİSK yönetiminin bu kez de
Sınıf hareketinin gündemi ve DİSK
Eylül rejimiyle hesaplaşma iddiası da havada
alışkanlığını bozmadığı ve pek çok karar maddesinde kalmakta, hiçbir inandırıcılık taşımamaktadır. Bu
AKP’yi eleştirdiği görülmektedir. Buna karşılık karar DİSK Genişletilmiş Başkanlar Kurulu karar metni
kadarla gene fazla sorun yok. Öte yandan DİSK’in dördüncü maddeden onuncu maddeye kadar olan
metninde Cumhurbaşkanlığı seçimine hiç
meselenin çözümünü soruşturmaların kararlılıkla bölümde sınıf hareketinin bazı temel gündem
değinilmemesi ve milletvekili genel seçimlerinden
yürütülmesine ve birkaç yasal değişikliğe bağlayan maddelerini ele almaktadır. Konfederasyon
sadece bir yerde, o da geçerken, söz edilmesi dikkat
tutumu, sermaye devletinin eli kanlı kimliğini yönetimlerinin alışılmış toplantı sonuç bildirileriyle
çekmektedir.
gizleyen, onu meşrulaştıran bir işlev de taşımaktadır. kıyasla elimizdeki metin bu konuda oldukça kapsamlı
DİSK’in faili belli cinayetler karşısındaki ve somut bir içerik taşımaktadır. Şimdi mümkün
Hükümet eleştirisi mi seçim bildirgesi mi? olduğu kadar özet bir biçimde bu maddelerde neler
titrek tutumu söylendiğine yakından bakalım.
DİSK Genişletilmiş Başkanlar Kurulu kararlarının 4. maddede mevcut 2821 ve 2822 sayılı yasaların
DİSK Başkanlar Kurulu’nun karar metninde ilk iki ilk üç maddesinde bir saptama dikkatleri çekecek sendikal hakların önünde engel olduğu belirtilmekte,
madde, Hrant Dink’in katledilmesi üzerinden “politik biçimde tam üç kez yineleniyor. Buna göre yaşanan patronların bu yasalarda yapılacak değişikliğin bedeli
cinayetler”e ayrılmıştır. “İçinde bulunduğumuz gelişmelerin “kaygı veren” bir boyut kazanmasında olarak kıdem tazminatı hakkının gaspını gündeme
günlerde ülkemizde yaşananlar, toplumsal barışı tehdit
hükümetin önemli bir payı vardır. AKP hükümeti getirdiği belirtilerek, bu dayatmanın reddedildiği
eden bir nitelik kazanmıştır. Yönlendirildiği anlaşılan
“sorumluluk üstlenmek yerine, olaylardan ve vurgulanmaktadır. Ayrıca DİSK bundan böyle 2821 ve
gelişmeler, olayları kaygı veren bir boyuta
gelişmelerden şikayetçi” olmaktadır. Hükümet “siyasi 2822 sayılı yasalarla getirilen engelleri
taşımaktadır” tespitiyle başlayan 1 numaralı kararda
tercih yapmaktan ve inisiyatif kullanmaktan” tanımayacağını, örgütlenme ve sendikal çalışmaların
Türkiye’de yıllardan beri “toplumsal muhalefetin
kaçınmaktadır. Yapay gündemler ve “iktidarın uluslararası sözleşmelerin tanıdığı haklara dayanılarak
susturulması, bastırılması ve etkisizleştirilmesi”ni
inisiyatif almaktan kaçınan tutumu, toplumda yürütüleceğini açıklamaktadır.
hedefleyen “politik cinayetler”in işlendiği
belirsizlik, kaygı ve korku duygusu”nun Ne var ki bu keskin ve kararlı söylemin arkası
belirtilmektedir. Bunlardan en önemlisinin de 1 Mayıs
yaygınlaşmasına neden olmaktadır. önemli ölçüde boştur. Çünkü “Sendikal hak ve
77 katliamı olduğu belirtilmektedir.
Bu vurgulardan da anlaşılacağı üzere DİSK, özgürlükler, uluslararası hukuktan kaynaklanan temel
“Politik cinayetler” konusunda DİSK’in iki pratik
hükümetin siyasi tercih yapmamasından ve inisiyatif haklardır” dediğiniz yerde sizin sınırlarınızı gene de
önerisinin olduğu görülmektedir. Birincisi “Hrant
almaktan kaçınmasından fena halde şikayetçidir ve bu sermayenin hukuku çiziyor demektir. Oysa sendikal
Dink cinayetinin gerisindeki ilişki ağının ortaya
çıkarılması, katil ve azmettiricilerinin durumu eleştirmektedir. Tersinden okuyacak olursak, hak ve özgürlükler hiç de uluslararası hukuktan
yargılanmalarının tam bir açıklıkla” yürütülmesidir. DİSK yönetimi AKP hükümetinin inisiyatifli kaynaklanan haklar değildir. Bu hakları işçi sınıfı
Diğeri ise “başta TCK’nın 301. Maddesi olmak üzere” davrandığı, sorumluluk üstlendiği ve gelişmelere bedeli hayli ağır uzun mücadeleler sonucunda
yasalardaki antidemokratik hükümlerin müdahale ettiği takdirde birçok sorunun çözüleceğini, kazanmıştır ve kapitalizmin “uluslararası” hukuku
hiç değilse bu ölçüde ağırlaşmayacağını belli bir noktadan sonra bunları kayda geçirmek ve
6 ★ K›z›l Bayrak DİSK Başkanlar Kurulu... Sayı:2007/05 ★ 9 Şubat 2007

tanımak durumunda kalmıştır. Üstelik bu işi bile konferansına dair görüşler, F tipi cezaevleri ve küresel düzen siyasetiyle hem de sınıf hareketiyle ilgili belli
sözkonusu hakların kullanımını mümkün olduğu ısınma gibi diğer temel gündemlerle ilgili. başlı tüm gelişmeler üzerinden gündeme bir biçimde
ölçüde zorlaştırarak, içini boşaltarak yapmaya özen Toplamına bakıldığında, DİSK yönetiminin 2007 gelecekler. Genel kurullar bu yoğunlaşmayı daha da
göstermiştir. yılını hem önümüzdeki genel kurullar sürecine dönük arttıracak. Bu arada Süleyman Çelebi ve ekibinin ince
Dolayısıyla şayet DİSK sendikal hak ve bir hazırlık dönemi olarak gördüğü, hem de daha önce planlarının tersine dönme ihtimalini de yabana
özgürlükler noktasında sınıfın karşısına dikilen vurguladığımız gibi milletvekili genel seçimlerine dair atmamak gerekir. Özellikle keskin dönemeçlerde
engelleri çiğnemek istiyorsa ve bu niyetinde birazcık kimi hesaplar yaptığı anlaşılmaktadır. toplumsal gelişmelerin nasıl şekilleneceğini önden
olsun samimiyse sırtını ILO normlarına değil sınıfın Konfederasyon ve sendika yönetimlerinin toptan kestirmek çok da kolay değildir. Her durumda 2007
mücadelesinin gücüne dayamalı, bu büyük gücü açığa ve bir bütün olarak aynı kaygılarla hareket ettiği iddia yılı “D”İSK’in düzen sendikacılığında daha derinlere
çıkartabilmenin, örgütleyebilmenin derdine edilemez elbette. Fakat Süleyman Çelebi ve onunla mi yol alacağını yoksa yeniden DİSK olmak yolunda
düşmelidir. aynı sendikal-siyasal anlayışı paylaşan ekip için bu farklı bir rotaya mı gireceğini daha rahat
Beşinci maddede Anayasa Mahkemesi’nden dönen söylenenlerin fazlasıyla geçerli olduğu da ortadadır. anlayacağımız bir süreç olmaya adaydır. Ortaya
SSGSS yasası ile ilgili görüşler ortaya konulmaktadır. Süleyman Çelebi şu son zamanlarda DİSK üyelerini çıkacak sonuç, sınıf devrimcilerinin, işçi sınıfının
DİSK yönetiminin muhtemelen yaz aylarında ve genel olarak da bütün işçileri birer oy pusulası davasına inanan güçlerin kritik süreçlerde ortaya
gündeme gelecek sosyal yıkım saldırısı ile ilgili bir olarak görmektedir. Çizilmeye çalışılan kararlı, koyacakları müdahale ve mücadele gücüne bağlı
mücadele ve eylem programı belirlemediği mücadeleci DİSK yöneticisi portresinin gerisinde bu olarak şekillenecektir.
görülmektedir. Bu konuda tek söylenen iptal edilen oy pusulalarına dönük hesapların küçümsenemez bir Sınıf devrimcileri bu süreçleri hem düzen içi
yasanın sendikalar tarafından dile getirilen talepler payı vardır. sendikal anlayışlarla hesaplaşmanın, onları etkili
dikkate alınarak yeniden düzenlenmesidir. Bu noktada Durum öyle gösteriyor ki, konfederasyonlar ve biçimde teşhir etmenin bir imkanı olarak görecekler.
Anayasa Mahkemesi’nin belirlediği sınırlara uyulması bunların içinde de DİSK, 2007 yılı içerisinde hem Hem de sınıf hareketini devrimci temellerde yeniden
konusunun ayrıca vurgulanması ise bir işçi sendikası
için fazlasıyla gariptir.
Altıncı maddede geçen yıl hükümet tarafından Mensa patronunun pervasızlığı ve sendikanın ihaneti...
onaylanan Avrupa Sosyal Şartı’nın onay sürecinin
tamamlanması ve konulan çekincelerin kaldırılması “Sendikac›lar ya görev bafl›na ya kap› d›fl›na!”
talep edilmektedir.
Yedinci maddede tüm çalışanlar için ortak MENSA patronu Mehmet Ulutaş,
çalışanlar yasası talebi dile getirilmektedir. İçeriği kendisini “örnek patron” ilan eden DİSK
sınıfın ve emekçilerin acil istemlerine ve çıkarlarına Genel Başkanı Süleyman Çelebi’ye ne kadar
dayalı olarak ayrıntılandırılmak koşuluyla ortak iyi bir patron olduğunu gösterircesine,
çalışanlar yasası talebi olumlu karşılanabilir. Fakat geçtiğimiz yıl işçilerin tüm kazanımlarını
DİSK yönetiminin bu talebi daha çok DİSK ile gasp etmiş, sendika temsilcileri dahil
KESK’in birlikteliği olarak anladığı ve istediği çalışanların önemli bir kısmını kapı dışarı
bilinmektedir. etmişti.
Sekizinci maddede 2007 yılı boyunca DİSK’in 40. Bununla da yetinmeyen MENSA patronu
kuruluş yıldönümünde etkinlikler yapılacağı Mehmet Ulutaş, bir yandan işten atılmalar
belirtilmekte, kutlamaların DİSK geleneğinin ve konusunda işçileri suçlarken, diğer yandan da
örgütlenmesinin tanıtılmasına, örgütlenmesinin evrakta sahtecilik yaparak yargı sürecini
yükseltilmesine yönelik olacağı vurgulanmaktadır. etkilemeye çalışmıştı. Tüm bunlar
Dokuzuncu maddede 1 Mayıs kutlamalarına yaşanırken, DİSK yönetimi işçilere sahip
değinilmektedir. Bugünkü pratik öneminden dolayı çıkmak bir yana, direnişe geçmek gerektiğini
tümüyle aktardığımız maddede şunlar söylenmektedir. düşünen işçileri de “eğer benim inisiyatifim
“1 MAYIS 2007, siyasal geçmişimizde ve DİSK’in dışında iş yaparsanız sizi sahiplenmem” MENSA’da şu an 300 civarında işçi çalışıyor.
40 yıllık mücadele tarihinde önemli bir köşe taşı olan diyerek tehdit etmişti. Bunların 120 tanesi almaları gereken maaşları
1 Mayıs 1977 katliamının 30. yılıdır. Bu tarih, DİSK Aradan geçen süreçte patronla oturup yemek alamadıkları gibi, ücretli izne çıkarılmış
açısından son derece önemlidir. DİSK, bu yıl 1 yemek ve iltifatlarda bulunmak dışında bir şey durumdalar. İşten atılan 38 işçi için Adana İş
Mayıs’ın, “77 Katliamı”nın ardındaki gerçeklerin yapmayan Süleyman Çelebi’nin aksine işçiler Mahkemesi işe iade kararı almış olmasına rağmen,
ortaya çıkarılması ve sanıklarının yargılanması çeşitli eylemler yapmışlar, ancak sendikanın alacakları ödenmediği gibi işe dönüşlerine de izin
talepleriyle, özüne, geleneklerine ve mücadelesine uzlaşmacı çizgisi nedeniyle başarıya verilmiyor. 15 Mayıs 2006 tarihinde işten atılan 94
uygun bir şekilde Taksim’de kutlanması konusunda ulaşamamışlardı. Buna rağmen yasal yollara işçiden 43’ü Adana İş Mahkemesi kararıyla işe
kararlıdır.” başvuran işçilerin mahkemeleri sonuçlanmaya dönüş hakkı kazandı, karar şu anda Yargıtay’da.
Hangi niyetle hareket ediyor olursa olsun, DİSK başladı. Gerek Bölge Çalışma İl Müdürlüğü’nün Diğer 41 işçinin duruşması ise 9 Şubat’ta
yönetiminin 1 Mayıs 2007 kutlamalarını Taksim’de gerekse de mahkemelerin atadığı bilirkişi ve gerçekleşecek. 10 Kasım’da çıkarılan 78 işçiden
gerçekleştirmeye dönük olarak ortaya koyduğu bu müfettişlerin yaptıkları araştırma ve hazırladıkları 22’si 28 Aralık’ta işe dönüş hakkı lazandı. Bu
“kararlı”lığın altı mutlaka çizilmelidir. DİSK raporlar, hükümetle yakın ilişkilerde bulunan işçiler de Yargıtay’ın vereceği kararı bekliyorlar.
Genişletilmiş Başkanlar Kurulu’nun son toplantısında patronun evrakta sahtecilik yaptığını da ortaya Diğer 56 işçinin duruşması ise 23 Şubat’ta
aldığı en önemli ve somut kararlardan biri kesinlikle koyuyor. yapılacak.
budur. İşten atılan işçiler 8 Kasım 2006 tarihinde Tüm bu süreç boyunca işçilerin yanında yer
Belli bir aşamadan sonra DİSK’in bu konudaki Bölge Çalışma İl Müdürlüğüne 5 aydır maaşlarını almayan, patronların masalarında kuracağı yeni
kararını ortada bırakıp bırakmamasının fazla bir alamadıkları gerekçesiyle şikâyette bulunmuşlardı. parti için destek arayan Süleyman Çelebi, işçilerin
önemi de yoktur. Eğer devrimci hareket ve sınıf Bölge Çalışma İl Müdürlüğü tarafından yapılan harekete geçmesini engellemiş, atılmaların olduğu
içerisindeki ilerici devrimci güçler kendi üzerlerine incelemede her bir işçinin 1.120 YTL alacakları dönemde işçilerin basıncıyla ortaya konan eylem
düşen görevleri gerektiği ölçüde yerine getirmeyi olduğu tespit edildi. Oysa işçilerin Haziran-Şubat takviminin uygulanmasının önüne geçmiştir.
başarabilirlerse bu yıl 1 Mayıs’ı daha ilerden aylarını kapsayan alacakları da var. Bu da işçi Yaşananlar, hükümetin ve sendikal ihanet
kazanmanın önü açılabilir. DİSK’in kararı bu konuda başına 4.5-5 milyar kadar ediyor. Ama bilirkişi ve şebekesinin desteğini arkasına alan MENSA
belli bakımlardan uygun bir zemin ve meşruluk müfettişler incelemelerinde, işçilere paraları patronunun ne kadar pervasızlaşabildiğini
yaratabilecek niteliktedir ve mutlaka bu yanıyla ele ödendiğine dair sahte imzalarla karşılaştılar. İşçiler gösteriyor. Bu durum Mehmet Ulutaş’ın bir
alınmalıdır. Mayıs ayından bu yana kadar hiçbir bordroyu burjuva olarak kendi sınıfsal konumuna uygun
almamışlardı. Buna rağmen bordrolarda işçilerin davrandığını, Süleyman Çelebi ve ekibinin ise işçi
2007 tercih yılı olacak; imzalarının bulunması, patronun evrakta sahtecilik sınıfına ihanete doğru giden yolda ne kadar mesafe
yapacak kadar ileri gittiğinin göstergesiydi. kaydettiğini ortaya koyuyor.
“D”İSK mi DİSK mi?
İşçiler bu durum karşısında önümüzdeki İşçilerin yapması gereken, kendi kaderlerini bu
günlerde Bölge Çalışma İl Müdürlüğü’ne ihanet şebekesine teslim etmemek, mücadele
Genişletilmiş Başkanlar Kurulu kararlarının son üç
itirazlarını yapacaklar ve evrakta sahtecilik yolunu tutarak kendilerine ait olan sendikaları
maddesi Irak’ın işgalinin yıldönümü dolayısıyla
gerekçesiyle işveren hakkında Cumhuriyet gerçek bir sınıf örgütü haline getirmektir.
yapılacak eyleme katılım, Kürt sorunu kapsamında
savcılığına suç duyurusunda bulunacaklar. Kızıl Bayrak/Adana
geçtiğimiz ay yapılan “Türkiye Barışını Arıyor”
Sayı:2007/05 ★ 9 Şubat 2007 Sendikal ihanet! K›z›l Bayrak ★ 7

Merkez Bankası Başkanı uyardı, Türk-İş ağalarına peşreve çıkmak şart oldu!..

‹haneti bofla ç›karmak için


eylemli bir karfl› koyufl!
Merkez Bankası Başkanı Durmuş Yılmaz,
geçtiğimiz günlerde 2007’deki enflasyon beklentisine
ilişkin bir açıklama yaparken hedeflerin
tutturulmasında, kamu çalışanlarına toplu
sözleşmelerde verilecek zammın belirleyici olduğunu
söyledi. İşte kamuoyunun kamuda toplu sözleşme
görüşmelerinin varlığından haberi de bu açıklama ile
mümkün oldu. Yoksa kamu TİS’leri, başladığı gibi
sessiz ve kimsenin haberi olmadan sonuçlandırılacaktı.
Bu açıklama kamu TİS’lerini bir anda tartışılır hale
getirdi. Tartışmada taraf olarak çıkan Türk-İş ve Türk-
İş’e bağlı sendikaların yöneticileri ard arda
açıklamalarda bulunarak Durmuş Yılmaz’a yanıt
verdiler.
En net yanıtlardan birini veren Türk Harb-İş
Sendikası Başkanı Osman Çimen, Merkez Bankası
Başkanı Yılmaz’ın, kamu çalışanlarına yapılacak ücret
artışı konusundaki ifadelerini, haddi aşma ve toplu
pazarlık hakkına müdahale olarak değerlendirdi ve
şöyle devam etti: “IMF sözcüsü gibi konuşan Merkez
Bankası Başkanı Sayın Durmuş Yılmaz’a ülke
ekonomisinin geleceğine ilişkin uyarıları, ekonomiyi
krize sokan çevrelere yapmasını öneriyoruz.”
Petrol-İş Başkanı da benzer ifadeler kullanmakla
birlikte sözünü mücadeleye bağlayarak duruma seyirci oluşturmaktadır. Bu güçler “popülist politikalar” için, Türk-İş ağalarından bunun dışında bir karar
kalmayacaklarını söyledi. Türk-İş’in en yetkili ismi olarak adlandırdıkları, bu tür göz boyayıcı kırıntıları vermelerini beklemek tek kelimeyle abes olacaktır.
olan Salih Kılıç ise, “Merkez Bankası’nın tüketici dahi hoş görmemektedirler. Bundan dolayı seçim Türk-İş ağalarının TİS staretejisi büyük ölçüde
beklentisinin de zayıflamasından dolayı, iç talepteki deyince, düzenin acımasız politikalarını uygulayacak AKP hükümetini seçim sandığıyla tehdit etmek
bastırmayla enflasyonun düşürülebileceği ve bununla güçte bir siyasi sonuç elde etmek ihtiyacı yanısıra, biçiminde olacaktır. Bunun içinse her zaman olduğu
birlikte ücretin de düşürülebileceği gibi bir yaklaşımı “ekonominin hassas dengelerini bozmamak” adı gibi eylemli bir süreçten uzak duracak, salt bu
ortaya koymasının yanlış olduğu”nu söyledi ve ekledi: altında katı bir emekçi düşmanı çizginin minvalde tehdit dolu açıklamalar yapmakla
“Merkez Bankası’nın önüne gidip pankart açmak uygulanmasında esnemeye izin vermemekte ve bu son yetineceklerdir. Böyle yapacaklardır çünkü, işçi
istemiyoruz”. örnekte olduğu gibi açık müdahalelerde sınıfının kontrollü bir şekilde eylem alanına
Salih Kılıç’ın son sözü bu bürokrat takımının bulunmaktadırlar. Demek ki, Merkez Bankası çekilmesinden dahi korkmaktadırlar. Zira, işçi sınıfının
sendikal mücadeleden ne denli uzaklaştığının aslında Başkanı’nın ifade ettiği TİS tehlikesinin nedeni yüksek tüm örgütsüzlüğüne karşın biriktirdiği mücadele
bir itirafı sayılmalıdır. Öyle ki, madem Merkez ücret talebinde bulunan işçi sendikaları değil, seçim enerjisi ve isteğinin farkındadırlar. Bu enerji ve istek
Bankası gibi bir kurum İMF sözcüsü gibi davranıp TİS hesaplarının bir parçası olarak hedeflenen enflasyonun ki, sınırlı ve güdük de olsa eylemle buluştuğunda önü
sürecine müdahalede bulunmuştur, öyleyse birkaç puan üzerinde bir ücret zammı yapma ihtimali alınamaz bir güce dönüşme potansiyellerine sahiptir.
sendikaların yapması gereken elbette eylemli bir yanıt olan hükümettir. İşte bundan dolayı Türk-İş ağaları, bir ölçüde kendi
üretmek olmalıdır. Dahası bu eylemin biçiminin Belli ki, sendikacılık yapmayı unutmuş olan ve konumlarını güçlendirecek ve düzenden kendileri için
“Merkez Bankası’nın önüne gidip pankart açmak” ve göstermelik olsa dahi hükümetle peşrev tutmaktan kırıntı koparabilmelerini kolaylaştırmak gibi sonuçları
kitlesel bir yürüyüş olarak belirlemek de son derece kaçınan sendika ağaları, hükümetin seçim hesaplarıyla olacak bu tür sınırlı eylemlerden dahi özenle
anlamlı ve yararlı olacaktır. Ama sendikacılığın ve önlerine atacağı kırıntıları bir sendikacılık başarısı kaçınmaktadırlar-kaçınacaklardır.
sendikal mücadele geleneğinin gereği bu iken, işte olarak yutturacaklardı işçilere. Fakat sermayenin ve Bu noktada kamu işçileri payına, özellikle de kamu
Salih Kılıçlar lafı dolandırıp durumu başka türlü emperyalistlerin Merkez Bankası aracılığıyla yaptığı işçilerinin ileri güçleri payına önemli görevler
göstermek için bin dereden su getiriyor, bundan müdahale onları bu düşlerinden uyandırmış oldu. çıkmaktadır. Nihayet gündeme girmiş bulunan ve
kaçınıyorlar. Kaçındıkları gibi, üyelerinin haklarını Artık bu noktada en azından bir peşrev gösterisi sendika ağalarının da mücadele söylevleri çekmek
savunmaktan ne denli uzak bir sendikacılık anlayışına yapmak zorunda kalacaklardır. Öyle ki, nihayet Türk- zorunda kaldıkları TİS’in seyrine müdahale etmek bu
sahip olduklarını da ilan ediyorlar. Aslında Salih İş yönetimi Başkanlar Kurulu’nun toplanarak kamu görevlerin genel çerçevesini oluşturmaktadır. Eğer
Kılıç’ın bu tepkisi, Durmuş Yılmaz’ın suyu TİS’leri konusunda taleplerini ve mücadele stratejisini sınıf güçleri, TİS’in işçilerin yararına ve beklentilerine
bulandırmış olmasından dolayıdır. Salih Kılıç, Merkez belirleyeceğini duyurmak zorunda kaldı. Fakat yine de karşılık verecek düzeyde sonuçlanması uğruna sendika
Bankası Başkanı’na “ne diye sessiz sakin bir şekilde bu peşrevin, pankart açıp alanları doldurmak ağalarını harekete geçmek ve eylemli bir karşı duruş
durumu idare ederken suları bulandırıyorsun, biçiminde olmayacağını söyleyebiliriz. Zira, Türk-İş örgütlemek yönünde örgütlü bir basınç
dikkatleri üzerimize çekiyorsun” demeye getirmekte ağaları uzun süredir, güçlü bir örgütlü işçi basıncını oluşturabilirlerse, bu müdahale son derece anlamlı
ve “eğer sen böyle davranırsan biz de çıkar bir eylem hissetmediklerinden dolayı durumu son derece rahat olacaktır. Bu uğurda yapılması gereken ise bellidir.
yaparız o zaman da ortalık iyice karışır” biçiminde bir şekilde idare etmektedirler. Satışsa satış, sendikal Öncelikle ileri sınıf güçlerinin birliği yaratılmalı,
serzenişte bulunmaktadır. kaynakları yağmalamaksa yağmalamak, sendika beraberinde ise bulunulan her alanda sendika
Merkez Bankası Başkanı’nı suyu bulandırmaya ağalıklarını tam bir şekilde icra etmektedirler. Fakat bu yöneticilerin kapılarına dayanılmalı, onları eyleme
iten neden ise malumdur. 2007 seçim yılıdır ve karşılığında hiçbir şekilde rahatsız edilmemektedirler. zorlamalı ve TİS’in sürecine taraf olunmalıdır. Eğer bu
hükümetin kendisine oy kazandıracak manevralar Zira Türk-İş bünyesinde örgütlü işçilerin direncini hakkıyla yapılabilirse olası bir ihanet ve satışa dur
yapma gereksinimi duyarak kamuda beklentilerin büyük ölçüde kırmışlardır ve böyle olduğu ölçüde de demek mümkün olacaktır. Aksi halde, emperyalistlerin
üzerinde bir zam yapma olasılığı bulunmaktaydı. İşte saltanatlarını keyiflerince sürmektedirler. İşte sendika ve sermaye sınıfının, son olayın ayrıca kanıtladığı gibi,
bu durum, İMF ve dolayısıyla sermaye sınıfının her ağalarının sendikal eylem ufkunu belirleyecek yegane sürece son derece aktif bir biçimde katıldığı bir
seçim dönemi başlarken dile getirdikleri kaygılarını güç olan işçi sınıfının örgütlü basıncı ortada olmadığı durumda ihanet ve satış kaçınılmazdır.
8 ★ K›z›l Bayrak Sendikal hareket... Sayı:2007/05 ★ 9 Şubat 2007

İşçi sınıfını temsil etme iddiasında olan bir emek örgütü sermayenin iç çatışmalarında taraf
olabilir mi?

Birleflik Metal-‹fl ve “ulusal ç›karlar”


Genel Temsilciler Kurulu’nu 27 Ocak 2007 tarihinde yıllık süreci bir yana bırakıp sadece güncel gelişmeler İktidar dalaşı içinde bulunan burjuvazinin faklı
Kocaeli Derbent’te toplayan Birleşik Metal-İş Sendikası, bakmak yeterlidir. Örneğin sonuç bildirgesi kesimleri gerçekte “tek yumurta ikizleri”dir. Çıkarları
“gündemdeki konuları” görüşerek kamuoyuna sonuç yayınlandığında, Dışişleri Bakanı ve Başbakan gereği kimi olay veya sorunlara politik yaklaşımları
bildirgesini açıkladı. (Bkz. BMİS internet sitesi) Yardımcısı Abdullah Gül Washington yolundaydı, arasında elbette fark vardır. Ancak temel meselelerde
Sonuç bildirgesi farklı yönlerden irdelenebilir Genelkurmay başkanı Yaşar Büyükanıt ise Washington aralarında öze dair fark görmek mümkün değil.
kuşkusuz, ancak biz sermayenin iki kesimi arasında yolcuğunun son hazırlıklarına başlamıştı. Dahası Örneğin, taraflar -AB’den çok- ABD emperyalizmine
sertleşme ihtimali yüksek olan çatışmada taraf olmayı Başbakan öncelikli sorunun AB değil Irak olduğunu ilan yaranmak için tam bir yarış içindeler. Zira iktidar
ifade eden birkaç vurgu ve bu vurguların siyasal etmişti. Bilindiği gibi Irak AB’nin değil fakat ABD dalaşında Washington’dan gelecek desteğin önemini her
gündemle bağlantısı üzerinde durmakla yetineceğiz. emperyalizminin de öncelikli sorunudur. Demek ki, dış iki taraf da deneyimleriyle çok iyi bilmektedir.
Öncelikle sonuç bildirgesinin sitede yayına politika AB’ye değil, ABD’ye teslim edilmiştir. Buna Devrimci-ilerici harekete, işçi sınıfı ve emekçilere
konulduğu tarihin (30.01.2007), malum merkezler dair sayısız örnek vermek mümkündür. Peki, BMİS düşmanlıkta da yıllardır birbiriyle yarışıyor sermayenin
tarafından koordine edilen ırkçı-faşist saldırganlığın yöneticileri bu gerçeği çarpıtmaya neden ihtiyaç bu faklı kesimleri. Bir diğer önemli ortak noktaları ise,
gemi azıya alarak ülkenin gündemine damgasını duymuştur? Dahası dış politikayı emperyalistlere teslim emperyalist/siyonist güçlerin Ortadoğu’da izlediği
vurmaya çalıştığı günlere denk düştüğünü hatırlatalım. eden salt hükümet midir? Yoksa işbirlikçi burjuvazi ve halkları parçalama politikasını ülke koşullarına
Bilindiği gibi bu arsız saldırganlık, Hrant Dink onun sınıfsal çıkarlarını korumakla mükellef olan tüm uyarlamak için yoğun çaba sarf etmeleridir. Biri dinsel
cinayetine tepki gösteren onbinlerin ırkçı-faşist zihniyete kurumlarıyla kapitalist devleti mi? inancı istismar ederek emekçileri sersemletme, giderek
karşı sesini yükseltme duyarlılığı ve cesareti Burjuva bir cumhuriyete “anti-emperyalistlik” payesi mücadele dinamiklerini çürütmeye çalışırken, diğeri
göstermesiyle tedirgin olan sivil-üniformalı, resmi-gayri biçmek abesle iştigaldir. Kaldı ki Türkiye ırkçı-şoven propaganda ile işçilerin birliğini
resmi tüm ırkçı/şoven/faşist güçler tarafından Cumhuriyeti’nin anti-emperyalist olduğuna dair tek bir parçalamaya, halkları birbirine düşman yapmaya
kışkırtılmaktadır. Bu fütursuzluk, Susurluk benzeri kanlı veriye bile rastlamak mümkün olmadığı gibi, daha çalışıyor. Bu politikalar, emperyalizmin halkları etnik,
ilişkiler ağının ortalığa saçılmasına rağmen yapılıyor. kuruluş sürecinde bile kapitalist/emperyalist sisteme tabi dinsel, mezhepsel parçalara ayırma taktiklerinin
Zira artık ırkçı-faşist zihniyetin temsilcileri Nazilere olunacağı konusunda emperyalist güçlere teminat Türkiye’ye uyarlanmış halinden başka bir şey değildir.
özendiklerini gizleme gereği duymayacak kadar verilmiş, bu söze de sonuna kadar sadık kalınmıştır. Yazık ki sorun bununla da bitmiyor. BMİS yönetimi
pervasızlaşmış durumdalar. Şovenizmin doruklarda seyrettiği bu günlerde, BMİS “ulusal çıkarlarımız”ı keşfederek ipin ucunu büsbütün
yönetimi, hangi saiklerle cumhuriyeti emperyalizm kaçırmış.
Irkçı-faşist saldırganlık karşıtlığıyla taltif etme ihtiyacı duymuştur? Bilindiği üzere “ulusal çıkarlarımız” söylemi
BMİS yönetimini ilgilendirmiyor mu? BMİS’in, cumhuriyetin kuruluş ilkeleriyle işçi kapitalist sınıflar ve onların tüm paralı uşakları
sınıfının güncel sorun veya talepleri arasında nasıl bir tarafından en sık kullanılan kavramlardır. İşçi sınıfı ve
Hal böyleyken, ezilen halkları yanısıra ilerici- bağ kurduğu da merak konusudur. Sonrası bir yana, emekçileri şovenizmle sersemletmenin, bilinçlerini
devrimci güçleri, işçi sınıfı ve emekçileri bir bütün daha kuruluş aşamasında iken komünistleri katleden, dumura uğratmanın, emek-sermaye
olarak hedef alan ırkçı-faşist kudurganlık BMİS’in Koçgiri’de akıllara durgunluk veren katliamlar yapan, çelişkisinin/çatışmasının üstünü örtmenin ana teması,
Genel Temsilciler Kurulu’nun gündemindeki konulara Kürt halkını kıyımdan geçiren, sendikaları kapatan, hemen her zaman “ulusal çıkarlarımız” demagojisinde
dahil edilmemiştir. En azından yayınlanan sonuç grevleri önce jandarma kurşunuyla bastıran ardından ifadesini bulur.
bildirgesinde konuya dair tek bir kelime geçmemektedir. yasaklayan, 50 yıl boyunca 1 Mayıs’ın kutlanmasını “Ulusal çıkarlarımız” söylemi tam bir demagojidir,
Bu tür bir ihmal kimi zaman dikkatsizlikten de engelleyen süreci başlatan… bir cumhuriyetin hangi sınıflar arasında derin uçurumların bulunduğu kapitalist
kaynaklanabilir, oysa sonuç bildirgesinin içeriğine kuruluş ilkesini savunacak işçi sınıfı? bir toplumda, iki temel sınıfın, işçi sınıfı ile
dikkatle bakıldığında, bunun hiç de bir tesadüf olmadığı kapitalistlerin çıkarları birbirine zıttır. Birinin çıkarı
anlaşılmaktadır. Sermayenin farklı kesimleri arasındaki diğerinin zararınadır. “Ulusal çıkarlarımız” söylemi ise
Güncel planda ırkçı-faşist saldırganlık kardeş çatışmada işçi sınıfı taraf olabilir mi? sınıfsal ayrımı yok saydığı için egemen olana, yani
Ermeni ve Kürt haklarına karşı iğrenç bir düşmanlık sermayeye hizmet eder.
kampanyası eşliğinde yürütülmektedir. Buna karşın “Kurulumuz; 2007 yılında yapılacak
faşizmin esas hedefi her zaman için işçi sınıfı ve Cumhurbaşkanlığı seçiminde toplumsal bir gerilim Sınıf sendikacılığı çizgisi izleyeceğini
emekçilerdir. Öncelikle de emekçilerin önüne düşerek yaşanmasına gerek olmadığını, yaklaşan parlamento vaadederek başa geçen BMİS yönetimi,
anti-emperyalist, anti-kapitalist mücadeleyi seçimini de dikkate alarak Genel Seçimlerden sonra “ulusal çıkarların” savunuculuğuna mı
omuzlayanlardır. Bu böyleyse eğer, emek yapılacak Cumhurbaşkanlığı seçiminin ulusal soyunuyor?
mücadelesinden söz eden bir kurum, ülkenin atmosferini çıkarlarımız ve ülkemizde istikrar açısından daha uygun
zehirleyen, giderek işçi sınıfını etnik, dinsel, mezhepsel bulmaktadır…” Bazı istisnalar dışında sendikaların sermaye ajanları
temelde parçalamayı hedefleyen böyle bir tehlikeyi BMİS Genel Temsilciler Kurulu’nun sonuç tarafından içten ele geçirildiği bir dönemde, BMİS
görmezden gelebilir mi? Emek mücadelesi yürütme bildirgesinde yukarıdaki ifadeler de yer alıyor. yönetimi kendisini söz konusu anlayışlardan farklı bir
iddiasında asgari bir samimiyeti olan hiçbir kişi veya İçerik olarak bu sözlerin aynısını, AKP’li birinin yere koyuyor, kendine özgü bir takım çabalar harcıyor.
kurumun bu soruya olumlu yanıt vermesi mümkün cumhurbaşkanı olmasını istemeyen laik-şeriat Bu kadarı iyi de, BMİS yönetimi ırkçı-faşist histeriye
değildir. çatışmasını körükleyen sermayenin “laik” kesiminden karşı işçilerin birliğini, halkların kardeşliğini savunacağı
sık sık duymaktayız. Geçerken belirtelim ki, sermayenin yerde, cumhuriyetin “kuruluş ilkeleri”nden, “ulusal
İşçi sınıfı, cumhuriyetin hangi kuruluş bu kesimi, ırkçı-faşist histerinin de kışkırtıcısı ve çıkarlarımız”dan dem vurarak, ya da sermayenin farklı
ilkesini örnek alacaktır? koordinatörüdür. kesimleri arasında devam eden iktidar dalaşına taraf
Şeriatçı kesimle bugünlerde ırkçı-faşist histeriyi olarak mı gösteriyor bu farkını?
“Siyasi iktidarın dış politikayı AB’ye, ekonomiyi de kışkırtan güçler arasında bir çatışma yaşandığı, Sermayenin ekonomik-sosyal kazanımları ortadan
IMF’ye teslim ettiğine işaret eden Kurulumuz; cumhurbaşkanlığı mevkisinin bu çatışmada önemli bir kaldırma, demokratik hakları tırpanlama, kapitalizme
Cumhuriyetin kuruluş ilkeleri ile Cumhuriyetimizin anti- sembol olduğu bilinmektedir. Ancak bu çatışmanın karşı yükselen her sesi boğma saldırısını ırkçı-faşist
emperyalist niteliğinin ihmal edilmemesi gerektiğini nedenine inildiğinde, asıl meselenin işçi sınıfının ürettiği histerinin kışkırtılması ve şeriat karanlığının
özellikle vurgulamaktadır…” artı-değerin yağmasından daha büyük pay alma kavgası yaygınlaştırılması tamamlamaktadır. Bu çok yönlü
Sonuç bildirgesinde yer alan bu ifadeler, işçi sınıfı olduğunu görmekte hiç bir zorluk yoktur. Dolayısıyla kuşatmaya karşı durmak, mücadeleyi işçilerin
adına konuşanlardan çok, farklı hesaplar peşinde BMİS’in ifadesi, düpedüz sermaye kesimlerinden birine birliği/halkların kardeşliği ekseninde geliştirmek, bu
olanların sözlerini çağrıştırıyor. İlkin siyasal iktidarın yedeklenmek anlamına gelmektedir. Böylesi bir tutumun şiarı her zamankinden daha çok öne çıkarmak
“dış politikayı AB’ye teslim ettiği” iddiası Türkiye emek mücadelesi ya da işçi sınıfı davasını savunmakla günümüzde emek örgütü sıfatı taşımanın da asgari
gerçekliğine uymamaktadır. Bunu anlamak için son 60 herhangi bir ilgisi olabilir mi? koşuludur.
Sayı:2007/05 ★ 9 Şubat 2007 Çürüyen düzenden manzaralar... K›z›l Bayrak ★ 9

Yine çocuk yuvaları, yine şiddet ve terör...

Çocuklar›m›z› örseleyen devletin elidir!


Küçücük çocuklara yönelik şiddet görüntüleri
günlerce televizyon ekranlarına getirildikten sonra,
Yine kamyon taşımacılığı, yine facia... nihayet ilgili bakanlıktan açıklama geldi: Şiddet
uygulayanlar görevden alınmıştı. Yine elbirliğiyle birkaç
Tar›m iflçilerinin katili sermaye devleti! ‘cahil’ çalışan suçlu ilan edildi. Vicdandan, insaftan
bahsedildi. İşten atıldı ya da daha büyük bir ihtimalle
görev yerleri değiştirildi.
Urfa’da tarım işçilerini İstanbul’daki büyük bir çocuk yuvasında çekildiği
taşıyan bir kamyon dereye belirtilen -fakat nedense yuvanın adı belirtilmeyen-
devrildi. Derenin üzerindeki şiddet görüntüleriyle gündeme oturan bu son skandal,
köprüyü sel suları kimsesiz çocuklar üzerindeki bu ‘devlet terörü’nün,
götürmüştü çünkü. Yağışlarla münferit değil sistemli olduğunu bir kez daha kanıtlamış
derinliği 3 metreye ulaştığı oldu. Bir televizyon kanalının koruyucu anne olarak işe
bildirilen dere işçilerden bir soktuğu çalışanı sayesinde ortaya çıkan bu son skandal
kısmını yuttu. Diğerleri da gösteriyor ki, aslında, bu sözde yuvalarla devlet
binbir zorlukla ve en ilkel dışında ilgilenen bulunsa, ülkenin her yanındaki tüm
koşullarda kurtarıldı. çocuk yurtlarından yansıyan görüntüler sabahtan akşama
Zaten, kış günü kamyon ekranları dolduracak, televizyon kanalları korku ve şiddet
kasasında işçi taşımacılığı da filmleri için para harcama zahmetinden kurtulacaktır.
en ilkel koşulları anlatıyordu. Ortada bir insaf, bir vicdan, bir ahlak, bir insanlık
Bu en ilkel koşullarda sorunu olduğu çok açık. Ancak bu vicdansızlık,
çalışmaya ve yaşamaya insafsızlık, ahlaksızlık 3-5 yurtta afişe olmuş 3-5
mahkum edilenlerin çoğu çalışanla açıklanamayacak kapsam ve derinlikte bir
kadın ve çocuktu. Erkek de sorundur. Bu çocuklar, devlet tarafından sözde koruma
olabilirdi kuşkusuz, daha altına alınmıştır. Bu çalışanlar devletin elemanıdır.
önce yaşanan pek çok Yemekten temizliğe, çocukların bakımından eğitimine
vahşette olduğu gibi. Sadece, tüm işlerin yüklendiği son derece sınırlı sayıda ve son
yaptıkları iş gereği çoğunluk kadındı. Kasaları tıklım tıklım işçi dolu. Kadın erkek derece cahil elemanlarının yaptıklarından da devlet
Çocuklarıyla birlikte kamyon kasasında, kışın çoluk çocuk. Ve her bahar geldiğinde, böyle ardı sorumludur. Yeterli ve uzman kadro bulundurmaz, kadro
ayazında işe gidiyorlardı. ardına kazalar, ardı ardına ölümlerle gündeme alımında hiçbir kıstas getirmez, çalıştırdığınız kadroları
Tarım işçilerinin, mevsimlik işçilerin kamyon geliyor mevsimlik tarım işçileri. sistemli bir denetim altında tutmazsanız, olacakların tek
ve traktör kasalarında, koyun sürüleri gibi Kurulu düzen ve devlet bundan zerre kadar sorumlusu sizsiniz demektir.
istiflenmiş halde taşınması da, sırf bu yüzden etkilenmiyor. Sadece duruma müdahale Peki neden bu yurtlarda bu sorunlar yaşanıyor. Neden
sıklıkla uğradıkları kazalarda topluluklar halinde etmemek anlamında bir etkilenmeme değil ama zavallı, masum, küçücük çocuklar eziyet ve işkence
ölmesi de, ne yazık ki yeni bir haber değil. bu. Sarsılmıyor, zedelenmiyor, hiçbir şey altında tutuluyorlar?..
Urfa’daki bu son kazayı diğerlerinden farklı ve olmamışçasına hüküm sürmeye devam ediyor. Ezme ve ezilme üzerine kurulu bir sistemin, ezen
önemli kılan, patronun ve katilin dolaysız Çünkü işçi sınıfı onun yüzüne suçunu sınıfının temsilcisi, koruyucusu, sürdürücüsü olan devlet
biçimde devlet olmasıdır. Çoğu kadın ve çocuk haykıracak, hesap soracak bir bilinç ve bu çocukları başına bela görmektedir çünkü. Sermayenin
bu 40’ı aşkın işçi, bir devlet işletmesinde günde örgütlenmeden yoksundur. Tarım işçileri zaten devleti hiçbir sosyal görev yüklenmek istemiyor. Bir
3 lira yövmiyeyle çalıştırılmakta, bu yetmediği örgütsüzdür. Bu nedenle kendi sorunlarına kendi zamanlar şartlar gereği ve istemeden yüklendiklerinden
gibi bir de kamyonla taşınmaktadırlar. İlgili başlarına çözüm arayıp bulma imkanına da sahip kurtulmaya çalışıyor. Sağlık, eğitim, sigorta gibi kimi
bakan henüz çıkıp bir açıklama yapma değiller. Tam da bu nedenle, bu tür sorunlar sınıf sosyal hizmetleri devlet olmanın gereği değil bir yük
zahmetine katlanmadı, ki olay başlıbaşına bir hareketi tarafından sahiplenilmek durumundadır. kabul ediyor. Yük gördüğü ve bir an önce sırtından
istifa nedeni görülmelidir. Açıklama zahmetine Metropollerin örgütlü işçileri, en sefil koşullarda atmak istediği yükümlülüklerden biri de kimsesiz çocuk
girdiğinde ise durumu nasıl açıklayacak belli çalıştırılan ve öldürülen bu sınıf kardeşlerine ve yaşlıların bakımıdır. Kaldı ki, halihazırdaki çocuk ve
değil. Çünkü çocuk işçi çalıştırılmasına, sahip çıkmak, sistemi ve devleti, bu soruna yaşlı yurtları, bakıma muhtaç durumdaki çocuk ve
kamyonla işçi taşımaya ilişkin belirgin çözüm bulma konusunda sıkıştırmak zorundadır. yaşlıların yarısına bile yeterli değildir. Büyük kentlerin
yasakların bulunduğu yasalar, bu aynı devletin Tarım işçilerinin bilinçlenmesi ve ara sokakları, köprü altları, viranelikleri evsiz, işsiz, aç
yasalarıdır. Yasalarını öncelikle kendisi çiğneyen örgütlenmesinin önü de böyle bir sahiplenmeyle insanlarla doludur. Yurtlarda açığa çıkan bu devlet
bir devlettir söz konusu olan. Tarım işçilerine açılabilecektir. Sermaye düzeni ve devletinin bir terörüne biraz daha göz yumulursa eğer, devlet, sokak
hayvan muamelesi yapan bu düzen ve devlettir. kangrene dönüşmüş durumdaki mevsimlik çocukları için itlaf ekipleri düşünecek kadar
Gerçi bu düzende insan muamelesi gören bir tek işçilik ve ilkel taşımacılığı sorununa el atması, pervasızlaşacaktır.
işçi yok ama, tarım işçilerinin durumu her yani bu sorun yüzünden başının ağrıması da Çocuklarımız toplumun geleceğidir. Buna, ailesini bir
açıdan içler acısı. Pamuk, pirinç, tütün, ekin ancak böyle mümkün olabilir. biçimde kaybetmiş, ya bir devlet yurdunda ya da sokakta
tarlalarında, incir, zeytin, fındık bahçelerinde, Hrant Dink cinayeti gibi açık seçik olaylarda kalmış çocuklar da dahildir. Kurulu düzen ve devletin bu
ormanlarda en ağır şartlarda çalışmaya, en ilkel devleti suçlamak marifet değildir. çocukları asla umursamadığı, umursar göründüğü yerde
koşullarda yaşamaya mahkum edilmiş bu Asıl başarı, töre cinayetleriyle, kamyon ise devlet terörü altında ezdiği, her yeni gelişme ile bir
insanlar, bir de böyle ilkel taşıma süreçlerinde taşımacılığıyla işlenen katliamların kez daha kanıtlanmaktadır. Öyleyse, kendi geleceğimize
toplu katliamlarla kırılıyor. sorumluluğunun da kurulu düzen ve devletin kendimiz sahip çıkmak zorundayız. Çocukları, ama
Bu insanların bu işlere muhtaçlıklarından üzerinde olduğunu görebilmek, hesap bütün çocukları her türlü tehlike ve tehditten koruyacak
yararlanıyorlar. Aşırı yoksulluklarından, sorabilmek, bu insanlara da sahip bir toplumsal düzen kurmak, sorunun tek çözümüdür.
cehaletlerinden ve hepsinin hem sonucu hem çıkabilmektedir. Çünkü düzen ve devlet, bu tür Yurtlardan yansıyan, çürüyen bir düzen ve devletinin
sebebi olan örgütsüzlüklerinden yararlanıyorlar. olaylarda bireyleri suçlama konusunda son manzaralarıdır. Sermayenin devleti ve düzeni,
Tarım sektöründe mevsimlik işçilik, çoğu Kürt, derece başarılı olabilmekte, kendi toplumumuz için kangrenli bir uzuvdan başka bir şey
hepsi yoksul insanların akıl almaz boyutlardaki sorumluluklarının üzerini kolayca değildir. Bir an önce kesilip atılmadığı taktirde
sömürüsü üzerinden yürütülmektedir. Bahar örtebilmektedir. Buna izin verilmemeli, devlet çürümenin tüm topluma yayılacağı açıktır.
geldiğinde, Kürt illerinden ülkenin dört bir ve düzen olarak sorumluluk ve suçu sistemli Çocuklarımız, yani geleceğimiz için çok geç olmadan
yanına kamyonlar sefer etmeye başlıyor. biçimde yüzüne vurulmalıdır. sermaye düzeni ve devletinden kurtulmak zorundayız.
10 ★ K›z›l Bayrak Vardık, varız, varolacağız! Sayı:2007/05 ★ 9 Şubat 2007

‹lerici-devrimci güçlerden 8 Mart’a ça¤r›!


Devrimci 8 Mart çalışmasına polis saldırısı…
Devrimci faaliyetimiz engellenemez!
Sınıf devrimcileri bu yıl da devrimci Kültür Merkezi çalışanı devrimci
8 Mart çalışmasına haftalar öncesinden dostlarımız da devletin saldırgan tutumu
başladı. Kapitalizmin çifte sömürünün, ile karşılaştı. İki İdilcan Kültür Merkezi
baskı ve eşitsizliğin kaynağı olduğunu çalışanı tartaklanarak zorla gözaltına
öne çıkartan çalışmamız birçok aracın alındı. Bu sırada devletin devrimci avına
birarada kullanımı ile sürüyor. Bu yıl da çıktığı ve gözaltı terörü estirdiği haberini
8 Mart’ı tarihsel ve sınıfsal özüne uygun alan İdil Can Kültür Merkezi çalışanı
örgütlemeyi hedefliyoruz. Aynı zamanda diğer dostlarımız da gözaltına alınanlara
emekçi kadınları bu sürecin içinde sahip çıkmak ve gözaltılara izin
özneleştirebilmek için kitle çalışmasına vermemek için polislere müdahale
hız verdik. ettiler. Arkadaşlarımızı sahiplenmeye
Baharın mücadele ruhuyla gelen dostlarımıza polis biber gazı
sürdürdüğümüz 8 Mart çalışmasına sıkarak saldırdı.
devletin kolluk güçleri bu yıl da azgınca Gözaltına alınan 3 yoldaşımıza ve bir
saldırmaya devam etti. Devlet geçtiğimiz İdilcan Kültür Merkezi çalışanı
yıllarda da, çalışanlarımızı gözaltına arkadaşımıza, Tuzluçayır Karakolu’nda 6 Son iki yıldır biraraya gelen devrimci ve ilerici güçler, 8 Mart’ın içini
alarak, yargılayarak, sokak ortasında linç saat tutulduktan sonra “çevreyi boşaltan, tarihsel anlamını yok sayan, sınıfsal özünü karartan reformist ve
etmeye çalışarak, faaliyetimizi kirletmek”ten ve “kimlik feminist anlayışların pratik olarak miting alanına yansıyan “erkeksiz” ve
engellemeye çalışmıştı. Ancak bu saldırı göstermemek”ten para cezası verildi ve “devrimci gruplar”dan arındırılmış 8 Mart dayatmasına karşı müdahalede
devrimci direnişçi tutumla geri ardından serbest bırakıldılar. İdilcan bulunuyorlar.
püskürtülmüştü. İki yıldır Mamak İşçi Kültür Merkezi çalışanı ise polise Son iki yıldır tarihsel ve sınıfsal özüne uygun 8 Mart’ı örgütleme
Kültür Evleri’nin sürdüğü 8 Mart mukavemet etme gerekçesi ile savcılığa iradesi gösteren devrimci, ilerici güçler bu yıl da biraraya geldiler. Son iki
faaliyetine yönelik devlet terörüne karşı sevkedildi ve oradan serbest bırakıldı. yılı bir kez daha değerlendirdiler. 2007 8 Mart’ını bir süreç olarak
direnişle yanıt verilmiş, polis saldırısı örgütlemeye, tarihsel anlamına, sınıfsal ve devrimci özüne uygun bir
boşa düşürülmüştü. Devlet son üç yıldır 8 Mart şekilde kutlamaya karar verdiler.
çalışmamıza saldırıyor! Biz üç Yürütülen tartışmaların ardından bu yılki 8 Mart’ın başlığını şu şekilde
Devletin Mamak’ta 8 Mart yıldır haykırıyoruz: Hiçbir güç belirlediler, “Kadınlar; emperyalizme, şovenizme, ezilmeye, sömürüye
çalışmamıza yönelik saldırısı bu devrimci çalışmayı engelleyemez! karşı birleşik mücadeleye!”
yıl da devam etti 8 Mart’a kadar ulusal, sınıfsal, cinsel baskı ve sömürünün işleneceği,
Üç yıldır 8 Mart faaliyetimize kadınlara mücadele çağrısının yapılacağı bir hat izlemeye karar verdiler.
Faşist saldırganlığın tırmandırıldığı saldıran devlete yanıtımız hep direniş Birleşik, kitlesel ve devrimci bir 8 Mart için tüm sendikalara, kitle
bir süreçte, “Faşizme ve şovenizme karşı oldu. Devrimci faaliyetin kitlelerle örgütlerine, partilere, derneklere çağrı yaptılar. Bileşenler, yürütülen ortak
halkların kardeşliği!/BDSP” ve buluşmasından korkan sermaye çalışmaların ardından Dünya Emekçi Kadınlar Günü’nü 4 Mart günü
“Kapitalizm çifte sömürü, baskı ve devletinin saldırılarını arttırdığı, ilerici, Kadıköy Meydanı’nda düzenleyecekleri bir mitingle taçlandırmayı
eşitsizlik demektir! Eşitlik ve özgürlük devrimci güçlere yönelik saldırılarını ise hedefliyorlar.
için 8 Mart’ta alanlara!/BDSP” şiarlı sistematik hale getirdiği bir süreçten BDSP’nin de içinde yeraldığı bileşenlerin tüm emek güçlerine 8 Mart
afişlerimizi yaygın bir biçimde geçmekteyiz. Fakat tüm bu çabaları çağrısı devam etmektedir. Her Pazartesi günü saat 19:00’da TMMOB
kullanmaya başladık. beyhudedir. Sermaye düzeninin bu Makine Mühendisleri Odası’nda gerçekleştirilen toplantılar herkesin
Bu çalışma kapsamında, 7 Şubat hesabını bozmak için faaliyetimize katılımına açık bir şekilde devam ediyor.
günü saat 11:30’da, Şirintepe Mahallesi kesintisiz bir şekilde devam edeceğiz.
1. Cadde üzerinde afiş yapan Hiçbir kuvvet bizlerin işçi sınıfı ve Ortak çağrı metni:
çalışanlarımız devletin kolluk güçleri emekçi kitlelerle devrimci bir temelde “Bizler bu seneki 8 Mart’ı kitlesel, sınıfsal özüne ve devrimci içeriğine
tarafından keyfi bir biçimde bütünleşmesini engelleyemeyecek. uygun, emekçi kadınların çifte sömürü, baskı, eşitsizlik ve ezilmelerine
durdurularak alıkonulmak istendi. Sermaye düzeninin bu korkusunu karşı kadınların kurtuluşunu alanlarda ifade edebilecekleri bir çerçevede
Devrimci faaliyetin engellenmesine gerçekleştirmek için önümüzdeki süreçte kutlanması gerektiğini düşünüyoruz.
yönelik bu saldırı karşısından direnen günün devrimci sorumluluklarına daha Bu yılki 8 Mart’ın emperyalist saldırganlığa, şovenizme, devlet
çalışanlarımız, zorla polis arabalarına güçlü bir şekilde sarılarak geleceği terörüne, sosyal yıkım saldırılarına, kadına yönelik şiddete karşı emekçi
bindirilerek gözaltına alındılar. Aynı kazanacağız. kadınları mücadele alanlarına çağıran bir içerikte olması gerektiğini
anda afiş çalışması yürüten İdilcan Mamak BDSP düşünüyoruz. Ulusal, cinsel, sınıfsal baskı ve sömürüye karşı emekçi
kadınların yaşadığı sorunları vurgulamayı, taleplerini yükseltmeyi,
kadınları mücadeleye çağırmayı hedefliyoruz.
Bir süreç olarak örgütlemeyi hedeflediğimiz Dünya Emekçi Kadınlar
4 Mart’ta Kad›köy’deyiz! Günü’nü 4 Mart günü Kadıköy Meydanı’nda gerçekleştireceğimiz
mitingle kutlamak istiyoruz. Süreci ve mitingi birlikte örgütlemek için
neler yapabileceğimizi tartışmak üzere gerçekleştireceğimiz toplantılara
8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü’nü sınıfsal özüne, tarihsel anlamına uygun katılımınızı bekliyoruz.”
kutlamak için biraraya gelen devrimci ve ilerici güçler adına oluşturulan tertip komitesi, 7 Alınteri, Bağımsız Devrimci Sınıf Platformu, Demokratik Haklar
Şubat günü Valiliğe miting başvurusunda bulundu. Platformu, Demokratik Kadın Hareketi, Devrimci Hareket, Divriği
Miting için 4 Mart günü Kadıköy Meydanı’na başvuru yapıldı. Kültür Derneği, Emekçi Kadınlar, Emekçi Kadınlar Derneği, Emekçi
Mitingi örgütleyen güçler adına tertip komitesi 4 Mart mitingine çağrı amacıyla 9 Hareket Partili Kadınlar, Ezilenlerin Sosyalist Platformu, HÖC’lü
Şubat günü saat 12:00’de Kadıköy İskele Meydanı’nda bir basın açıklaması Kadınlar, Halk Kültür Merkezleri, Kaldıraç, Odak, Partizan, Pir
düzenleyerek tüm kadınları, işçileri, emekçileri, sendikaları, meslek örgütlerini, Sultan Abdal Kültür Derneği Marmara Şubeleri, Proleter Devrimci
demokratik kitle örgütlerini, partileri mitinge davet edecek. Duruş, Tüm Bel-Sen 4 No’lu Şube
Sayı:2007/05 ★ 9 Şubat 2007 Vardık, varız, varolacağız! K›z›l Bayrak ★ 11

‹flçi ve emekçi kad›nlar!


Ulusal, cinsel, s›n›fsal bask› ve sömürüye karfl›;
‹syan hakk›n›zd›r!
Bugünün Türkiye’sinde kadınlar, toplumsal 8 Mart yol göstermeye devam ediyor!
yaşamın her alanında eşitsizliğe, ayrımcılığa,
şiddete, tacize ve sömürüye maruz kalıyorlar. Emekçi kadınlar, bugüne kadar tüm haklarını erkek
Kapitalist sistem, patronlar her geçen gün sınıf kardeşleriyle omuz omuza mücadele ederek
kârlarına kâr katarken, işçi ve emekçilere açlık kazandılar. 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü de
ve sefaleti dayatıyor. Emekçi kadınlar ise bu mücadele ile kazanılan günlerden birisidir.
açlığın, sefaletin, sömürünün ve işsizliğin 8 Mart 1857’de 40 bin dokuma işçisi kadın, uzun
bedelini iki kat daha ağır ödüyorlar. çalışma saatlerine ve kötü çalışma koşullarına karşı
başkaldırdılar. Yine 1886 yılında Amerika’da dokuma
Çalışma yaşamında kuralsızlıklar işçisi kadınlar, 8 saatlik işgünü, eşit işe eşit ücret,
artıyor! Kadının üzerindeki çifte sendikalaşma ve oy hakkı için mücadeleyi yükselttiler.
baskı vesömürü büyüyor! Direniş sırasında polisin çıkardığı yangında 118 kadın
işçi yaşamını yitirdi. Onlar ve onların ardılları sınıf
Kadınlar işyerlerinde ucuz işçi olarak kardeşlerimiz can bedeli direnişler ile bu kazanımları
görülür. Aynı işi yaptığı erkek işçilerden daha bizlere armağan ettiler.
düşük ücret alır. Bu nedenle sigortasız 8 Mart, bir büyük mücadele çağrısıdır. Bundan
çalıştırma kadın işçilerde daha yaygındır. Kriz dolayı sermayedarlar ve onların hizmetindekiler, 8
anlarında ilk işten çıkartılanlar ise genellikle Mart’ı yok saymaya, unutturmaya, içini boşaltmaya
kadın işçiler olur. çalışıyorlar. Kadınıyla, erkeğiyle, tüm emekçilerin
Kreş, emzirme odaları vb. haklar bir yana, mücadeleyi sahiplenmesini engellemek istiyorlar.
patronlar gece vardiyalarında dahi kadınları Ancak bizler, alanlarda taleplerimizi haykırmak için 8
çalıştırmaktan geri kalmazlar. Tüm bu çalışma Mart’ın ücretli izin ve resmi tatil ilan edilmesini
koşullarının yanısıra evin tüm işlerinin ve istemeliyiz. Acil taleplerimiz uğruna mücadeleyi
çocuk bakımının yükü de kadının omuzuna kararlılıkla yükseltmeliyiz!
biner. Zorunlu mesailerden, gece
çalışmasından en fazla etkilenen kadınlar olur. Çifte baskıya, ezilmişliğe, sömürüye karşı
Böylece hem işyerinde, hem de evde kadın kadın-erkek örgütlü mücadeleye!
tüketici bir cendere içine alınmış olur. Bu cendereyi Tüm ev kadınları sigortalansın, sigorta
kırmak ise acil istemler uğruna mücadeleyi primleri devlet tarafından ödensin! Bugün kadınların yaşadığı tüm ezilmişliklerin,
yükseltmekle başlar. baskının kaynağı, tepeden tırnağa çürümüş olan
Sömürücü kapitalist sistemde ev kadınları, kapitalist sistemin kendisidir. Kadının toplumsal
Tüm emekçi semtlerinde ve işyerlerinde kültürel-sosyal yaşamdan soyutlandıkları gibi, eğitim eşitliğinin ve özgürlüğünün önündeki en büyük engel
ücretsiz ve nitelikli kreş istiyoruz! hakkından da yararlanamazlar. Kapitalist sistem bugünün sömürü düzenidir. Dolayısıyla kadının gerçek
kadının okumasını, bilinçlenmesini istemediği gibi, kurtuluşu bu sistemin yıkılması, sömürüsüz bir
Ev işleri ve çocuk bakımı toplumsal bir sorumluluk binbir yolla gerici ve yoz kültürel bombardımana dünyanın adı olan sosyalizmin kurulmasıyla olanaklı
olmasına rağmen bu düzen altında hemen tümüyle tutarak, onları uyuşturmaya, uyutmaya çalışır. Ev olacaktır. Gerçek kurtuluşumuz için bugünden
kadınların omuzlarındadır. Bu durum, üretime kadınları evin tüm yükünü omuzlarken, sergiledikleri mücadeleyi yükseltmek, kölelik zincirlerine bugünden
katılmak başta olmak üzere kadınların sosyal, kültürel emek hiç görülmez. Oysa bu emek, işgücü maliyetini darbeler indirmek için adımlarımızı büyütmeliyiz.
ve siyasal gelişimlerini engeller. düşürerek, böylece kapitalistlerin kârını dolaysız Fabrikalarımızdaki sigortasız çalıştırılmaya,
Bu nedenle devlet ve kapitalistler, sigorta ve sosyal olarak çoğaltır. çalışma koşullarındaki her türlü kuralsızlığa karşı,
güvenlik hakkı gibi temel bir talebimiz olan kreş Ev kadınları, ekonomik-sosyal özgürlüğü olmadığı Ekmeğimize dahi göz diken kan emicilerin
hakkını da karşılamalıdır. Çocuklarımızın sağlıklı için geleceğine güvensizdir ve eşine bağımlı saldırılarına karşı,
gelişmesi için, kadınların özgürce üretime ve sosyal yaşamaktadır. Devlet ev kadınlarına herhangi bir Sokağımızdaki çetelere, çocuğumuzu kapmaya
yaşama katılabilmeleri için, tüm emekçi semtlerinde güvence sağlamadığı gibi sağlık hizmeti de sunmaz. çalışan tüccarlara karşı,
ve işyerlerinde parasız, nitelikli kreş açılmalıdır. Bütün bu nedenlerle tüm ev kadınlarının Bizleri eve hapseden, gelecek vaadetmeyen
sigortalanması talebini yükseltmeli, aynı zamanda yasalara karşı,
primlerin devlet tarafından ödenmesini istemeliyiz. Emperyalist barbarların kirli savaşlarına karşı,
Kapitalizmin dayattığı kültüre, eğitimsizliğe,
güvencesizliğe karşı,
Acil istemlerimiz: Kadın-erkek omuz omuza, mücadeleyi
yükseltmeliyiz!
* Herkese iş, tüm çalışanlara iş güvencesi!
* 7 saatlik işgünü, 35 saatlik çalışma haftası!
Toplumsal hayatın tüm alanlarında
* Kesintisiz iki günlük hafta tatili!
* İnsanca yaşamaya yeten, vergiden muaf asgari ücret! kadın-erkek eşitliği!
* Herkese parasız sağlık hizmeti. Çifte baskı, sömürü ve eşitsizliğe
* Eşit işe eşit ücret! karşı mücadeleye!
* Zorunlu mesailer yasaklansın! Kadın olmadan devrim olmaz,
* Kadın işçilerin kadın, ana ve çocuk sağlığına zararlı işlerde çalıştırılması yasaklansın! devrim olmadan kadın kurtulmaz!
* Doğumdan önce ve sonra 3’er aylık ücretli izin, tıbbi bakım ve yardım!
* Kadınların çalıştığı tüm işyerlerinde kreş ve emzirme odaları!
Bağımsız Devrimci Sınıf Platformu
12 ★ K›z›l Bayrak Devrim olmadan kadın kurtulmaz! Sayı:2007/05 ★ 9 Şubat 2007

Kad›nlara yönelik etkinlikler ve


8 Mart çal›flmalar›ndan...

PSA Maltepe Mamak İKE

Hukuk” konularıyla ilgili seminerler düzenledik. Önümüzdeki günlerde kadın emekçilerin


Çiğli’de kadın etkinlikleri... 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü’ne güçlü bir sorunlarını geniş kitlelere anlatabilmek ve taleplerini
Çiğli İşçi Kültür Sanat Evi Kadın Komisyonu hazırlık için de çalışmalara başladık. duyurmak için imza kampanyası başlatacağız.
olarak yaklaşık iki aydır kadınları bilinçlendirmeye 18 Şubat’ta “Kadın emeği ve örgütlü mücadele” Çiğli’nin merkezi yerlerinde masa açacağız,
yönelik faaliyetler yürütüyoruz. İlk olarak emekçi konulu bir seminer gerçekleştirmeyi, 4 Mart’ta ise 8 imzalarımızı emekçi semtlerinden, fabriklardan
kadınları yaşadıkları güncel sorunlar hakkında Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü dolayısıyla geniş toplayacağız. Yanı sıra ev ziyaretleri düzenleyerek
bilgilendirmek amacıyla çeşitli başlıklar altında katılımlı bir etkinlik gerçekleştirmeyi planladık. hem Kadın Komisyonu’nu tanıtıp çalışmalara destek
seminerler planladık. “İş hukuku ve Kadın”, “Kadın Etkinliğe çağrı afişleri ile tanıtım çalışmalarına isteyeceğiz, hem de 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar
ve Medya”, “Kadın ve Şiddet”, “Kadın ve Medeni başladık. Günü etkinliğimize ve İzmir’de yapılacak mitinge
davet edeceğiz.
Sömürüye, eşitsizliğe, baskı ve şiddete karşı

8 Mart’›n devrimci-s›n›fsal özünü


emekçi kadınları mücadeleye davet etmeye devam
edeceğiz!
İşçi Kültür Sanat Evi Kadın Komisyon
yaflataca¤›z!
OSİM-DER’in 8 Mart
Mamak’ta bugün bu bayrağı
emekçi kadın taşıyanlara da çalışmaları
çalışması ile 8 azgınca OSİM-DER Kadın İşçi Komisyonu 8 Mart
Mart çalışmalarına saldırıyorlar. Bize yaklaşırken çalışmalarını yoğunlaştırarak devam
erken bir tarihte yapılan saldırının ettiriyor. 8 Mart’ı sınıfsal özüne uygun bir şekilde
başladık. 8 Mart gerçek anlamı kutlayabilmek için çeşitli araçlarla emekçi kadınlara
faaliyetimiz baharı budur. Önceki yıl sesleniyor.
kazanma Beyazıt’ta Çalışma kapsamında düzenlenen imza kampanyası
perspektifine yaşananlar bunu sanayi bölgesinde ve emekçi semtlerinde yoğun olarak
uygun bir şekilde anlatmaktadır. sürüyor. Komisyon adına hazırlanan bildirilerle
planlandı. Bir Geçtiğimiz yıl birlikte sabah iş girişlerinde, gün içinde de emekçi
yandan 8 Mart’ı “sesimizi boğmaya semtlerinde kapı kapı imzalar toplanıyor. Ayrıca
tarihsel ve sınıfsal gücünüz yetmez!” semtlerde gerçekleştirilen ev toplantıları ve ev
özüne uygun bir diye haykırmıştık. ziyaretleri ile etkinliklere ve 8 Mart mitingine çağrı
şekilde Çünkü bu ses yapılıyor.
örgütlemek, diğer gücünü tarihin Etkinlikler için oluşturulan komiteler teknik ve
yandan tüm emekçi kadınları sürecin bir parçası bizlere yüklediği misyondan alıyor. Çünkü bu ses politik hazırlıkla birlikte yoğun bir kitle çalışması
haline getirmek için, yaygın ve etkin bir kitle gücünü 8 Martlar’ı yaratanların bizlere bıraktığı yürütüyorlar. Hafta sonu iki semtte gerçekleştirilecek
çalışması örgütlemeyi hedefliyoruz. Buna Şubat devrimci mirastan alıyor. Dolayısıyla işçi sınıfı ve etkinlikler için imza kampanyası ile birlikte kapı kapı
ayının ilk günlerinde 8 Mart materyallerini emekçilerin bizlere bıraktığı bu devrimci geleneği dolaşılarak emekçi kadınlar ziyaret ediliyor.
kullanarak başlamış bulunuyoruz. onlara hiçbir biçimde teslim etmeyeceğiz. Onlar 25 Şubat günü dernek binasında gerçekleştirilecek
saldırdıkça 8 Martlar bizim için yeni, daha etkili şenliğin hazırlıkları da sürüyor. Programın
8 Mart’ın devrimci ruhundan duyulan kaygı ve coşkulu kavga günlerine dönüşecek. hazırlanmasından derneğin düzenlenmesine,
Ve biz 1886’da meşaleyi yakan işçi kadınlara davetiyelerin işçi ve emekçilere ulaştırılmasına kadar
Burjvazinin istediği 8 Mart’ın içini boşaltmak, bir kez daha buradan söz veriyoruz: Hiçbir güç tüm hazırlıklar bugünden yoğunluk kazanmış
devrimci sınıfsal özünden arındırmak ve böylece sizlerin yarattığı değerleri teslim alamayacak. durumda.
onu sıradan bir “kadınlar günü” havasında Yaşasın 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar OSİM-DER, 8 Mart’ı sınıfsal özüne uygun bir
geçiştirmektir. 1886’da yanarak yaşamlarını yitiren Günü! şekilde kutlamak için hazırlıklarına önümüzdeki
ve bir direniş meşalesi olan emekçi kadınları Yaşasın devrim ve sosyalizm! günlerde daha da yoğunlaştırarak devam edecek.
hatırladıkça yataklarında rahat uyuyamayanlar, Mamak BDSP OSİM-DER Kadın İşçi Komisyonu
Sayı:2007/05 ★ 9 Şubat 2007 Devrim olmadan kadın kurtulmaz! K›z›l Bayrak ★ 13

Mamak’ta kadın
seminerleri
Mamak İşçi Kültür Evleri Kadın Komisyonu
olarak mahalledeki emekçi kadınların yaşadıkları
sorunları ele alan bir seminer programı hazırladık.
Sosyal sorunlar (kadın ve yozlaşma, anne-çocuk
ilişkileri vb.), eğitim, sağlık, ekonomik sorunlar, kadın
sorununun tarihsel kökenleri başlıklarından oluşan
seminerleri haftalık periyotlarla sürekli hale getirmeyi
hedefliyoruz.
Çocuk Tiyatrosu Topluluğu çalışmalarına katılan
çocukların annelerinin katıldığı “Anne-çocuk
ilişkileri” başlıklı semineri 3 Şubat Cumartesi günü
saat 13:00’de gerçekleştirdik. Sosyolog Aslıhan
Özden ve Psikolog Şule Akdağ’ın katıldığı seminer
aile ve çocuk ilişkileri kapsamında oldukça güçlü bir
şekilde sunuldu. Seminerde başarı-başarısızlık,
kıyaslama, kişisel güven ve çocuğun yetişkin birey
olduğu olguları üzerinde durulurken canlı örnekler
verildi. Mevcut toplumsal koşulların aile içi
ilişkilerdeki belirleyiciliğine dikkat çekildi. İlk dönem
karnelerinin alındığı bugünlerde düzenin eğitim
anlayışının oluşturduğu davranış biçimlerinin anne
üzerinden çocuğa yansıdığı, bunun çocuğun kişiliğinin
gelişiminde olumsuz sonuçlar doğurduğuna dikkat
çekildi. Çocukları koruma duygusu ile gösterilen özel toplumda yaşadığı sorunları, toplumsal yaşamdaki Etkinlik Emekçi Kadın Komisyonu’nun çalışmalarına
hassasiyetin özünde çocuğun kendine olan güven, yerini anlattı. Ardından Şengül Özdemir söz aldı. katılım ve 8 Mart şenliğini birlikte örgütleme
yanlışı-doğruyu kendi algısıyla kavrama gibi Özdemir, yasalarda kadının yeri ve konumuyla ilgili çağrısıyla sona erdi.
özelliklerinin gelişmesinin önünde engel olduğu bir sunum yaptı. Kadınların şiddet, taciz, töre Kızıl Bayrak/Kartal
söylendi. Eğitim sistemine dair yaşanan sorunların cinayetleri vb. saldırılarla karşılaştığında yasal
bireysel çözümlerle değil mücadele ile düzenlemelerin ne anlama geldiğini ifade etti.
giderilebileceği, taleplerimizi kazanmak için mücadele Kadınlara şiddet uygulayanların, töre cinayetlerinde GOP-DER’de kadın paneli
edilmesi gerektiği vurgulandı. katledenlerin, taciz ve tecavüz edenlerin yasalarda Emekçi Kadın Komisyonu olarak hem
Seminer soru-cevap bölümüyle devam etti. nasıl bir cezai yaptırıma maruz kaldığını anlattı. İş bölgemizdeki emekçi kadınlarla buluşabilmek, hem de
Seminerin ön çalışması kısa bir zaman diliminde yasalarında kadın işçilere yönelik düzenlemeleri yaklaşan 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü’ne
yapıldı. Tek tek evler gezilerek gerçekleştirilen anlattı. güçlü bir hazırlık yapabilmek amacıyla eylem ve
seminer duyurusu sırasında emekçi kadınlara yönelik Sorularla devam eden tartışmalarda özellikle etkinlik programı oluşturmuştuk. Bu program
hazırlanan anketler yapıldı. hukukun sorunları çözmediği, ancak mücadelenin çerçevesinde, panel, film gösterimi, söyleşi ve basın
Mamak İKE Emekçi Kadın Komisyonu sonucunda bir takım hakların kullanılabileceği üzerine açıklaması gerçekleştirme kararı aldık. Programımızın
bir fikir birliği oluştu. Sömürünün, şiddetin ve kadının ve emekçi kadınlara çağrı yaptığımız bir metnin yer
kadın olmasından kaynaklı sorunlarının kaynağının aldığı el ilanları ve afişler hazırladık. El ilanlarını
Maltepe PSA’da kadın sömürü düzeni olduğu tartışıldı. belirlediğimiz fabrika çıkışlarında emekçi kadınlara
Fatma Ünsal “Yasaları yapanlar bu yasaları bizim ulaştırdık. Ayrıca ev toplantıları düzenleyerek Emekçi
paneli için yapmıyorlar. Kendi düzenlerini korumak için Kadın Komisyonu’nun tanıtımını gerçekleştirdik.
4 Şubat günü Maltepe Pir Sultan Abdal yapıyorlar. Bizler ancak bizlerin oluşturduğu, Programımız çerçevesinde belirlediğimiz “Tarihten
Derneği’nde “Kadının Toplumsal Yaşamda ve denetlediği ve yasalarını kendimizin belirlediği bir bugüne emekçi kadın mücadelesi” başlıklı panelimizi
Yasalardaki Yeri” konulu bir panel düzenlendi. Avukat düzende gerçekten haklarımızı garanti altına alırız” 4 Şubat günü gerçekleştirdik.
Şengül Özdemir’in ve eğitimci Fatma Ünsal’ın sözleriyle emekçi kadınların izlemesi gereken yolu Panel “Bu bahar önce kadınlar yürüyecek” başlıklı
katıldığı panel canlı tartışmalara sahne oldu. ifade etti. sinevizyon gösterimi ile başladı. Kadın Komisyonu
İlk sözü alan Fatma Ünsal, kadının kapitalist Yaklaşık 2 saat süren panele 30 kişi katıldı. adına bir arkadaşımız komisyonun amaçlarını anlatan
kısa bir konuşma yaptı. Daha sonra sözü panelist
arkadaşımıza verdi. Sunumda tarihsel olarak emekçi
kadınların mücadelesi anlatıldı. Ardından sohbete
geçildi. Sohbette yaşanan sorunlar ve bu sorunların
Alt›ny›ld›z’da gözalt› terörü! nasıl aşabileceği üzerine tartıştık.
Panelin ardından belirlediğimiz program
çerçevesinde etkinliklerimize devam edeceğiz. Baharı
Geçmişte mücadele deneyimleri olan çıkışında dağıtırken kolluk güçleri tarafından kazanmak için, emekçi kadınlar olarak üzerimize
Altınyıldız’da çalışma koşulları oldukça ağır. engellendik. düşen sorumlulukla hareket edeceğiz.
Sendikanın işbirlikçi tavrı nedeniyle geçen toplu Altınyıldız’ın patronu Cem Boyner bizleri GOP-DER Emekçi Kadın Komisyonu
sözleşme sürecinde hak kayıpları yaşanmaya engellemek için kolluk güçlerini devreye
devam etmişti. Geçen sene Teksif Sendikası’nın sokmuştu. Üç resmi polis otosu fabrikaya geldi. Program:
imzaladığı satış sözleşmesine eski-yeni işçi ayrımı Kolluk güçlerinin engelleme girişimine karşılık
sokulmuş, yılda 4 maaş olan ikramiye hakkı 2,5’a vererek meşru, demokratik bir hakkı Film gösterimi
indirilmişti. Fakat o süreçte işçiler refleks bir kullandığımızı ve bu hakkın kullanımını Demir Çeneli Melekler
şekilde de olsa sözleşmeye tepki göstermiş, Teksif engelleyemeyeceklerini belirttik. Ancak kolluk Tarih: 18 Şubat (Pazar)
Sendikası’ndan hesap sormuştu. güçleri tarafından zorla gözaltına alındık. Saat : 15.00
Patron en son olarak çoğunluğu 6 yılı aşkın bir Götürüldüğümüz Yenibosna 75. Yıl Polis Yer : Gaziosmanpaşa İşçi Derneği
süredir çalışan 60 işçiyi işten attı. Tekstil İşçileri Merkezi’nde yaklaşık 5 saat keyfi bir şekilde
Bülteni olarak bu gelişme üzerine Altınyıldız alıkonulduk. Saat 21:00’de serbest bırakıldık.
işçilerine “Atılan işçi arkadaşlar geri alınsın!” Patronlar ve onların uşakları şunu iyi bilmeliler Basın açıklaması
başlıklı bir bildiriyle seslendik, atılan arkadaşlara ki, baskılar bizi yıldıramaz ve hiçbir güç devrimci Tarih: 24 Şubat (Cumartesi)
sahip çıkılması çağrısı yaptık. faaliyetimizi engellemeyemez! Saat : 16.00
Bildirileri 2 Şubat günü 03:00-11:00 Tekstil İşçileri Bülteni çalışanları Yer : Gaziosmanpaşa Meydanı
vardiyasına dağıttık. 07:00-03:00 vardiyasının
14 ★ K›z›l Bayrak Devrim olmadan kadın kurtulmaz! Sayı:2007/05 ★ 9 Şubat 2007

Çocuk bakımı toplumsal bir sorumluluktur!..

Ücretsiz, nitelikli krefl istiyoruz!


Kadın sorunu tarih sahnesine özel mülkiyet ve
toplumun sınıflara bölünmesi ile çıktı. Sınıflı
toplumlar varolduğu sürece kadının çifte sömürüsü
biçim yönünden değişse bile özü bakımından hep aynı
kalacaktır.
Kapitalist sistemde de kadın, daha önceki sınıflı
toplumlarda olduğu gibi, çifte sömürüye maruz kalır.
Yani kadın hem sınıfsal, hem ulusal, hem de cinsel
kimliğinden dolayı ezilir. Kadının ikinci sınıf olarak
görülmesi toplumsal hayatın tüm alanlarında kendini
gösterir. Günümüzde en gelişmiş burjuva
demokrasisine sahip ülkelerde bile ailenin reisi
tartışmasız biçimde erkektir. Özel mülkiyetin ortaya
çıkışıyla birlikte kadın ikincil konuma itilmiş, çocuk
bakımı ve ev işleri kadının görevi olarak biçilmiş, eve
hapsolan kadın üretim sürecinden uzaklaştırılmıştır.
Sanayi devriminin ardından ise kadın, kapitalizmin
ihtiyaçları çerçevesinde, modern üretim alanına ucuz
işgücü olarak sürülmüştür. Erkekle aynı işi yapıyor
olsa dahi ikincil cins konumu devam etmiş, daha az
ücretle çalıştırılmış, iş yaşamında vasıfsız eleman bir şey ifade etmemektedir. Ama bu talebin söyleniyor, analık ve ev kadınlığı görevi hatırlatılıyor.
olarak konumlandırılmış, beceri ve eğitim kazanılması, eve hapsolmuş kadın için de Kadının yaşamı tekrar bir kıskaç altına alınıyor. Ve bu
gerektirmeyen işlerde sorumluluk verilmiştir. Bugün özgürleşmesinin önündeki engellerin bir nebze olsun durum döne döne tekrarlanıyor.
modern burjuva toplumunda kadın çalışma yaşamına hafiflemesi anlamına gelmektedir. Ev işleri, çocuk bakımı gibi toplumsal iş bölümü ile
katılmış olsa da, hala kendisine biçilen toplumsal Kapitalist sömürü çarklarında gece gündüz çözülebilecek sorunlar kadının omuzlarına yıkılıyor.
rolden kurtulamamıştır. Bunların başında da çocuk demeden çalışan işçi kadınlar için durum iki kat daha Oysa bugünün kapitalist toplumunda bu koşulların
bakımı gelmektedir. zordur. Zira üretimde yer alan emekçi kadınlar da yine oluşturulmasına yetecek bütün kaynaklar mevcut.
Kadın insanoğlunun doğurgan cinsidir, insan sistemin kadına biçtiği toplumsal rollerini devam Hatta kimi gelişmiş kapitalist ülkelerde bu haklar belli
neslinin çoğalması kadın sayesinde olabilmektedir. ettirmektedirler. Gün içinde ağır çalışma koşullarıyla ölçülerde karşılanmaktadır da. Ancak bu haklar
Çocuk doğurmak toplumun kendini sürdürebilmesinin boğuşurken, akşam eve gittiklerinde de ev işleri ve kapitalistler tarafından bahşedilmiyor. Çoğu kapitalist
olmazsa olmaz koşuludur, dolayısıyla analık toplumsal çocuk bakımıyla uğraşmaktadırlar. Emekçi kadınlar ülkede işçi sınıfının uzun yıllar boyu verdiği zorlu
bir işlevdir. Bunun böyle olduğu koşullarda, çocuğun hem patronları tarafından hem de evde onu bekleyen mücadelelerin ardından bu haklar kazanılmıştır ve
bakımı ve yetiştirilmesi sadece ailenin, daha özelde ise yükler tarafından iki kere ezilmektedirler. Çalışan mücadele edildiği ölçüde korunabilmektedir. Çünkü
kadının sorumluluğunda olmamalıdır. Çocukların kadınlar çoğu durumda yine çocuk bakımı yüzünden kapitalist sistem bunalım dönemlerinde ve sınıf
bakımı toplumsal bir sorumluluk olarak ele alınmalı, bir yığın sorunla boğuşmaktadırlar. Çalıştıkları için mücadelesinin gerilediği koşullarda kazanılmış tüm
toplumsal kurumlaşmalar yoluyla çözülebilmelidir. çocuklarının bakımını üstlenecek birisi gerekmektedir. haklara azgınca saldırmakta, adım adım hepsini geri
Oysa modern burjuva toplumda da çocuk bakımı Eğer evde çocuğuna bakacak birisi yoksa, kreşe ve almaktadır.
kadının üzerinde ağır bir yüke dönüşür, onu toplumsal bakıcıya verecek para da olmayınca kadınlar yine iş Bugün yaşadığımız coğrafyada burjuvazinin
yaşama ve üretime gereğince katılmaktan alıkoyar. yaşamının dışına itilmektedirler. sorunlarımızı çözebilecek, taleplerimizi
Ağır ve uzun süreli bir yük haline gelen çocuk Bugün tüm işçi sınıfına kölelik dayatan iş yasasında karşılayabilecek olanakları elbette var. Emekçi
bakımı kadının üretime katılmasının önüne bu soruna ilişkin bazı maddeler bulunmaktadır. İş semtlerinde, işyerlerinde istenilen düzeyde kreşleri
geçmektedir. Kapitalizm koşullarında sınırlı da olsa yasasına göre işyerinde kreş açma zorunluluğu vardır. rahatlıkla açabilirler. Ama bu onlar için “gereksiz bir
katılabileceği sosyal ve kültürel etkinlikler de ev işleri Ama bu zorunluluk 150’den fazla kadın işçinin yük” olacağından bunu tercih etmezler. Üç kişinin
ve çocuk bakımı nedeniyle neredeyse imkansız hale çalıştığı yerler için geçerlidir. Patronlar bu yapacağı işi bir kişiye yaptırıp daha az ücret vermek
gelmektedir. Kadın ev işleri ve çocuk cenderesi “zorunluluğu” kârlarını artırmanın önünde bir engel dururken neden durduk yere kadını çalışma yaşamına
arasında sıkışıp kalmıştır ve bu onu hem fiziksel, hem olarak gördükleri için çoğu zaman kadın işçi sayısını katsın ve üstelik bir de bunun için kreş açsın?
de psikolojik olarak yıpratmaktadır. Sağlık sorunları, 149’da bile tutabilmektedirler. Bugün birçok fabrikada Kapitalist kendi çıkarlarını, kârına daha fazla kâr
sosyal yaşamın ve eğitim süreçlerinin dışında kalması bırakalım kadın işçi sayısını, toplam işçi sayısı bile bu katmayı düşünecektir.
kadının yıpranmışlığını daha da katmerleştirmektedir. rakamlara ulaşmıyor. Yani 150’den az kadın çalışan Ama biz sömürücü asalakların çıkarına göre değil
Bu durum çocukları da olumsuz yönde etkilemektedir. hiçbir işletmede kreş açılamıyor. Çünkü yasa bunu hak ve taleplerimiz doğrultusunda hareket etmeliyiz.
Çünkü çocukların sosyalleşmesi, paylaşmayı, üretmeyi güvence altına alıyor. Böylesi bir durumda çocuğunu Bütün diğer sorunlarda olduğu gibi çocuk bakımında
vb. öğrenebilmesi küçük yaşlarda kazanılması gereken bırakacak yeri olmayan kadın, iş yaşamının dışına da kısmi de olsa kadının üzerindeki yükün
özelliklerdir. Ama zaten birçok yönden ağır koşullara itilerek gerisin geri eve hapsolmakla yüzyüze kaldırılabileceğini biliyorsak, bunu talep etmekten
mahkum edilen kadınlar, çocuğun yetişmesi için kalmaktadır. uzak durmamalıyız. Talep ettiğimiz koşullarda elbette
gerekli olan koşulları evde kendi başına sağlayamaz. 150’den az kadın işçi çalıştıran patronları kreş bize “alın sizin olsun” demeyeceklerdir. Hakları
Yoksulluk ve sefaletin derinleştiği kapitalist sistemde açmaktan muaf tutan iş yasası dahi gözünü kâr hırsı kazanabilmek dişe diş bir mücadelenin sonucunda
ağır yaşama ve çalışma koşulları altında ezilen kadınlar bürümüş kapitalistler için yetmiyor. Son dönemde mümkündür. Bunun için bugünden başlayarak hem
çocuklarını kreş ya da bakımevi gibi kurumlara patronlar her zamanki teranelerini okumaya devam işyerlerimizde, hem de mahallelerimizde toplumsal
gönderememektedir. ediyorlar. “İstihdam üzerindeki yüklerin azaltılması” yaşamın tüm alanlarda kadın-erkek eşitliği için, her
Oysa mahallesinde çocuğuyla ilgilenecek, sosyal ve bahanesiyle emzirme odaları ve kreş zorunluluğunun semtte ve işyerinde ücretsiz, nitelikli, sağlıklı kreş
kültürel açılardan çocukları eğitecek, nitelikli, sağlıklı, kaldırılması için uğraşıyorlar. Önce emzirme odası ve hakkı için mücadele etmeliyiz.
ücretsiz kreşlerin olması, hem çocuğun sosyalleşmesi, kreş açılması için sayı zorunluluğu getiriliyor. Özel mülkiyet düzeni ortadan kalkmadıkça, kadının
hem de annenin yükünün azalması bakımından büyük Sonrasında ise zamanla sayıya bakılmadan bu hak yaşadığı sorunların da ortadan kalkması mümkün
kolaylıklar sağlayacaktır. Böylelikle çocuk bakımının ortadan kaldırılıyor. değildir. Kadın ancak sosyalist bir toplumsal düzen
ağır yükünden kurtarılan kadının üretime katılmasının Kapitalist sistemin yaşadığı yapısal krizler de ilk tarafından özgürleştirilebilir. Sosyalist bir toplum
da önü açılacaktır. Bu durum kadının kendine güven olarak kadınları vuruyor. Çünkü ilk işten atılanlar mücadelesi ise bugünden haklı ve meşru taleplerimizi
kazanmasını sağlayacaktır. Elbette toplumsal alanda kadın işçiler oluyor. Böylece kadına yüzyıllardır elde etme hedefiyle yüreteceğimiz mücadeleninin
bir yığın sorun dururken bir tek sorunun çözümü çok biçilen rol yeniden dayatılıyor. Evine geri dönmesi kazanımları ile ilerleyecektir.
Sayı:2007/05 ★ 9 Şubat 2007 Hrant’ın katili sermaye devleti! K›z›l Bayrak ★ 15

Bir cinayetin Bir, iki, üç, alt›n top:


301 ve ne yapmal›?
düflündürdükleri…
Yüksel Akkaya

Belleksizlik kötüdür. Ondan daha kötüsü belleksiz olarak bir iş


yapmaya kalkmaktır. Bu memlekette, sınıf mücadelesinin eşiklerini,
yükseliş ve düşüş dönemlerini görmeden, bunları dikkate almadan yasaları
daha “insani”, “demokratik” kılmaya çalışanlar hep olmuştur. Ancak, ceza
yasasındaki 301. madde ile ilgili yaşanan körlüğü pek az yaşamış olmalıdır.
Yasalar, sınıf mücadelesinin esaslarını belirlemek üzere çıkarılır. Burada
belirleyici olan güçlü ve iktidarda olan sınıftır. Kapitalist bir toplumda
yasalar mülkiyet hakkını garantiye almaktan başlar ve tüm düzenlemeleri
de bu temelde yapıp, yaptırımlara bağlar. Örgütlenme hakkından
mücadelesine kadar. Bunları bilmeden, Avrupa Birliği, ona üyelik süreci,
demokratikleşme gibi anlamsız olgular üzerinden yasal düzenlemeleri
tartışmak, ya tarihin sınıf mücadelelerinden ibaret olduğunu unutmaktır ya
da bunu inkardır. Tersi için ise söylenecek hem çok şey var, hem de
anlamsız olacağı için hiçbir şey yoktur.
Cumhuriyet’in erken tarihi, sınıf mücadelesinin henüz yeni yeni
filizlendiği dönemdir. Bu nedenle sınıf mücadelesinin aktörlerine verilen
cezalar da bugün ile kıyaslandığında komik denilecek kadar azdır! Ama, bu
19 Ocak günü sermaye iktidarının katliamlar defterine yeni bir sayfa daha yönetenlerin akılsızlığından değil, sınıf mücadelesinde henüz ağır cezayı
eklenmiş oldu. Hrant Dink katledildi. Bir Ermeni olduğu için, bir Ermeni olduğu gibi gerektirecek bir yükselişin yaşanmamasından kaynaklanır. Öyle ki, 1930’lu
Ermeni sorunu karşısında açık ve net bir tutumun temsilcisi olduğu için, bu yılların ortasında Hikmet Kıvılcımlı, TKP’yi bu düşük cezalara rağmen
coğrafyada özgürlük ve demokrasi mücadelesi içerisinde yer aldığı, halkların aktif olmamakla, yer yer uygun koşullar olmasına rağmen legal olanakları
kardeşliğini savunduğu, bütün saldırılar ve tehditler karşısında doğru bildiklerini kullanmamakla itham eder. “Bir broşürün cezası altı ay ise buna katlanmak
savunmaktan vazgeçmediği için katledildi Hrant Dink. Bu coğrafyada ne çok Hrant gerekir” derdi. Haklı idi. Nitekim, sınıf mücadelesinin yükseldiği ya da
Dink katledildi ve katledilmekte! potansiyel tehlike olarak algılandığı dönemlerde militan işçilere,
*** komünistlere verilen cezalar da arttırılmıştır. 1940’lı yıllar ve 1950’li yıllar
Bir insan düşüncelerinden dolayı öldürülünce ölüme ve ölen kişiye yabancılaşılır. bunun iyi bir göstergesidir. Ünlü 141 ve 142. maddeleri belki bugün bir tek
Ölen kişinin düşünceleri fiziki varlığının-yokluğunun önüne geçer. Çünkü bilinir ki yaşı 45 ve üstünde olanlar anımsıyordur. 141 ve 142. maddenin cezasının
kurşunlar o kişinin bedenine sıkılmamıştır, o bedenin içinde filizlenmiş, o bedenden az bulunduğu zamanlarda bir de Anayasa’yı ihlal ve benzeri suçlar
dışarıya çıkartılmış düşüncelere sıkılmıştır. Böyle bir yabancılaşma kötü değildir, uydurulurdu ki sonu ya müebbet hapis ya da idamla sonuçlanırdı. Ama, bu
aksine yüzbinlerin katıldığı bir cenaze töreninin içerisinde buruk bir gülümsemeyle maddelerin en acımasız ve zalim olarak uygulandığı, hukukun çiğnendiği
yürüyebilmeyi sağlar. Bir cinayet, “keşke Uğur Kaymaz öldürüldüğünde sokağa dönemler hep sınıf mücadelesinin keskinleştiği anlar olmuştur.
çıksaydım” düşüncesini getirir insanın aklına. Bu kendi kendine sorulmuş “Hrant’ın Bir ülkede sınıf mücadelesinin ulaştığı boyutu görmek için ceza
ölümünü nasıl önleyebilirdim?” sorusuna verilmiş bir yanıt gibidir. Sonra Rakel Dink yasalarındaki yaptırımlara ve mahkeme kararlarına bakmak lazım.
üzerine çıktığı minibüsten daha güçlü bir yanıt üretir ve der ki; “bir bebekten bir katil 1970’lerin ikinci yarısı ve 1980’lerin ilk yarısındaki yaklaşık on yıllık süreç
yaratan karanlığı sorgulamadan hiçbir şey yapılamaz”! bu mücadelenin ne kadar çetin geçtiğine tanıktır. Bu nedenle bugün ceza
*** yasasının 301. maddesini tartışanlar belleklerini tazeleyip, meseleye
Düşünceyi katleden bir cinayette kullanılan silahın tetiğinde 17 yaşında bir mutlaka buradan bakmalıdır. Peki, bakılıyor mu?
çocuğun parmak izi kalınca, “o yaşta bir çocuğa, tetiği çekmek için Trabzon’dan Bugün, sınıf mücadelesinin ulaştığı uğrakta tartışılması ve gündemde
İstanbul’a o uzun mesafeyi kat ettiren nedir?” diye düşünülür istemsizce. Katilin tutularak değiştirilmesi gereken pek çok madde varken, nedense onlardan
devlet olduğu ne kadar bilince çıkartılırsa çıkartılsın, 17 yaşında bir çocuğun hangi çok da önemli olmayan 301. maddeye saplanılıp kalınmıştır. Kuşkusuz 301.
saiklerle bu senaryoda yaptığı işten büyük bir gurur duyarak yer aldığı düşünülür. madde bir utançtır. Elbette düşünce özgürlüğünün önünde bir engeldir.
Bayrampaşa’da gerçekleştirilen karşılama töreni, emniyette çekilen posterlik Mutlaka ve mutlaka değiştirilmek yerine toptan kaldırılmalıdır. Ama, asıl
fotoğraflar birer yanıttır. Ama yetmez. Sonra eğitim müfredatı, sonra sermaye önemlisi, 301. maddeden daha zalim maddeler de vardır. Bugün sınıf
düzeninin yıllardır sürdüregeldiği düşmanlık politikaları düşünülür ve bu coğrafyada mücadelesinin pek çok yiğit militanı, önderi, mücadelecisi bu zalim yasa
çocuklara insanlıktan önce Türklüğün öğretildiği gerçeği çarpıcı bir biçimde açığa maddeleri ile çok ağır cezalara çarptırılmıştır. Asıl sorun da burada
çıkar. Sonra bir bakılır, bir ulusun diğerlerini katletmesi bu ülkede yıllardır meşru bir yatmaktadır. Sınıf mücadelesine ağır yaptırımların uygulandığı bir yerde
hak gibi lanse edilmektedir. Bu durumda insan olamadan Türk olmuş bir genci nice 301 ve benzeri maddeler ile de korkutucu olmasa da “ürkütücü”
harekete geçiren saikler bir bir açığa çıkmış olur. sembolik cezalar verilir. Sınıfın hakkını hukukunu savunmadan, geriye
*** kalanların hakkını hukukunu savunmak imkansızdır. Bu nedenle 301.
Bir cinayet, bu koşullarda işlenmişse eğer ve sermaye iktidarı üstünü örtmekten maddeye yönelik muhalif çalışma yapanlar, bir kez daha belleksiz
bile acizse, katil bir devletin vatandaşı olmanın kişiye ne tür sorumluluklar yüklediği kalmaktan vazgeçip, meselenin sınıf boyutunu görerek, köklü bir mücadele
sorusunu getirir akla. Vicdan azabı duymanın yeri ve zamanı değildir. Çünkü vermek zorundadır. Yoksa, 141, 142 gider 301 gelir, 301 gider 401 gelir, o
burjuvazi elbirliği ile katliam karşısında açığa çıkan tepkiyi karalamaya girişmiştir. gider 501 gelir, tıpkı kot numaraları gibi. Ceza kanunlarında numara
Daha önce Hrant Dink’i nasıl namlunun hedefine çaktıysa, bu kez de “Hepimiz bitmez!
Hrant’ız, hepimiz Ermeniyiz” diyenleri bir bütün olarak hedef göstermekte, şoven Şimdi, Terörle Mücadele Yasası’nı 301 ile birlikte tartışmanın
zehrini cenazede yürüyen yüzbinlerin üzerine boşaltmaktadır. Türklük bilinci, ulusal zamanıdır. Şimdi, sendikal örgütlenme ve faaliyetleri için biçilen cezalar ile
çıkarlar, “vatan millet Sakarya” edebiyatları inceden inceye işlenmeye başlanmış, 301’i birlikte tartışma zamanıdır. Şimdi, sınıfa düşman olan tüm yasa
yeni Hrant Dink cinayetlerinin hazırlıklarına çoktan girişilmiştir. Katilleri maddelerini 301 ile örtüştürerek, mücadeleyi ve muhalefeti daha köklü ve
kahramanlaştıran, doğruları yanlışlayan, insanı insana kırdıran bu düzen, iktidarının anlamlı kılmak zamanıdır. Tersi, buza yazılmış yazıdan ibaret kalacaktır ki,
sürekliliği için yıllardır tuğlalarını özenle döşeyerek yarattığı şoven kalkanında tek bu durumda 301 tek başına değişse ne olur kalksa ne olur; sonuçta yeni bir
bir delik açılmasın diye elinden geleni ardına koymamaktadır. numara bulunup, değişik bir versiyonda bir daha karşımıza çıkar. Öyleyse,
İşte atmosfer buyken kişinin üzerine düşen, karanlığı sorgulamak ama sınıf eksenli bir bakışı mücadelenin ve muhalefetin merkezine oturtmaktan
sorgulamakla kalmamaktır. Bu karanlık, karanlığa gizlenmiş kanlı düzen yıkılana, başka çaremiz yok. Başta KESK ve DİSK’e daha sonra TTB ve TMMOB
yerine kardeşliğin hüküm sürdüğü, insanın insana kulluk etmediği ve aydınlık bir gibi meslek örgütlerine ve devrimci, sosyalist muhaliflere düşen de bundan
dünya getirilene kadar mücadele etmektir. başka bir şey olmamalı.
16 ★ K›z›l Bayrak ★ Sayı:2007/05 ★ 9 Şubat 2007 8 Mart’ı ve baha

Güçlü politik ve örg


8 Mart’› ve baha
8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü’nün ön ölçüde katıldığına bağlıdır.” “Kadınlar olmaksızın zorluğu barındırmaktadır. Ancak işçi kadınların üretim
günlerindeyiz. Komünistler açısından 8 Mart, 1 Mayıs hiçbir gerçek kitle hareketi olamaz.” (Lenin) sürecinin bir parçası olması, bunun doğal bir sonucu
vb. gündemler bir günle sınırlı “kutlama”lar değildir. Her fırsatta dile getirilen bu temel gerçeğe rağmen, olarak da bağımsız davranabilme potansiyeli taşıması,
Sınıfı ilgilendiren tarihsel mücadele günlerini kutlamak, emekçi kadınlara yönelik özgül çalışmamız halen ciddi siyasal müdahaleye daha açık bir zeminin varlığını
komünistler açısından, güncel gelişmeler ışığında yetersizlikler taşıyor. Geride kalan son birkaç yıla gösterir. Ancak işçi kadınlara sürekli ve sistemli bir
yoğunlaştırılmış bir çalışma anlamına gelir. Burada baktığımızda, siyasal çalışmamızın yürüdüğü bir dizi faaliyeti taşıdığımızda, var olan zincirlerin de kırıldığı
amaç ve hedef; böyle bir çalışma ile tarihsel günleri en alanda emekçi kadınlara bir yönelim sağlanmış, görülecek, yılların ezilmişliği ve baskısı karşısında
anlamlı mesajları ile birlikte emekçilerin gündemine kadınların örgütlenmesi doğrultusunda hayli anlamlı zincirlerini kıran emekçi kadınların da mücadelede
taşımak, bunu da bu günlerin anlamı ile dönemin adımlar da atılmıştır. Bunun da sağladığı birikim ve konumlanışı çok daha farklı olacaktır.
sorunları arasında sağlam köprüler kurarak yapmak, deneyimle bugün halen yerel çalışma alanlarımız Bugün, somut gündemlerimiz ve taleplerimizle, her
böylece ikisini birarada sınıfın ve emekçi kitlelerin üzerinden farklı düzeylerde özgün çalışmalar türlü aracı etkin ve yaygın kullanarak 8 Mart’a
bilincini ve örgütlenmesini ilerletmenin etkili bir yürütüyoruz ve bu çalışmayı gitgide daha planlı ve hazırlanmamız gerekmektedir ve halen bunu yapıyoruz.
dayanağı olarak kullanmaktır. örgütlü bir yapıya kavuşturuyoruz. Ancak asıl önemli olan, emekçi kadın çalışmasında 9
Gündemdeki 8 Mart’a da bu temelde yaklaşıyoruz, Yine de bu çalışma henüz kendi içinde yeterli bir Martlar’a bir birikim ve deneyim bırakabilmektir,
sınıf devrimcileri olarak hazırlıklarımızı bu doğrultuda bütünlüğe, sistematiğe ve ortak politik zemine çalışmayı bu bakış açısıyla, bu amaca dayalı bir çizgide
yapıyoruz. oturtulabilmiş değildir. Bu, sürmekte olan emekçi kadın ilerletebilmektir.
“Baharı kazanmak”, “baharı devrimcileştirmek” çalışmamızın halihazırdaki en temel eksikliğidir.
şiarları somut karşılığını; baharın ilk adımı olan 8 Mart Dolayısıyla 8 Mart çalışması, emekçi kadınlar Somut gündemlerimiz ve taleplerimizle
Dünya Emekçi Kadınlar Günü’ne yoğunlaşmış bir kitle içerisinde yürüteceğimiz çalışmanın şekillenmesi, ortak sürece yüklenmeliyiz
çalışması yürütmekle, 8 Mart’ın gündemlerini ve ve bütünsel bir politik hatta ve kendi güçlerine
taleplerini emekçilere taşımakla, özünde siyasal sınıf kavuşabilmesi açısından ayrı bir önem taşımaktadır. Bu “Taleplerimiz, burjuva düzeni içinde zayıflar ve
çalışmasının temposunu yükseltmekle ve elbette bu da kendi içinde yapılacak güçlü politik hazırlık ve pratik hakları ellerinden alınmışlar olarak kadınların yakıcı
temelde mücadele alanlarına kitlesel katılım sağlamayı çaba ile, halihazırdaki çalışmanın bu yönde daha da ihtiyaçlarından ve rezilce alçaltılmalarından
hedeflemekle bulacaktır. güçlendirilmesiyle olanaklı olabilir ancak. çıkardığımız pratik sonuçlardır. Bu sonuçları
Bu yıl nispeten erken bir tarihte 8 Mart Dünya Bugün genel siyasal sınıf çalışmamızın yarattığı, çıkarmakla, bu ihtiyaçları bildiğimizi, kadının
Emekçi Kadınlar Günü hazırlıklarına başlamış küçümsenemeyecek bir kadın ilişki ağımız var, bunu aşağılanmasını ve erkeğin ayrıcalıklı olduğunu
bulunuyoruz. Bu hazırlık çerçevesinde karşımızda iki biliyoruz. Bu güçler, emekçi kadınlara yönelik özgül bir hissettiğimizi ispatlıyoruz. İşçi kadını, işçinin karısını,
önemli görev durmaktadır. çalışmadan çok genel sınıf çalışmasının ürettiği köylü kadını, küçük adamın karısını ve evet mülk sahibi
Birincisi, her geçen gün daha da yetkinleşen siyasal güçlerdir ve bunun böyle olması bir yerde olağandır da. sınıfların kadınlarını bile bazı açılardan ezen ve ıstırap
çalışmamızı daha da geliştirmek, faaliyetimizi daha da Fakat ilkin, bunu etkili bir özgül kadın çalışması ile çektiren her şeyden nefret ettiğimizi, evet nefret
büyütmek görevidir. Zira emperyalist saldırganlığın besleyip güçlendirmek; ve ikinci olarak, tam da bu amaç ettiğimizi ve ortadan kaldırmak istediğimizi ispatlıyoruz.
tırmandığı, devletin şovenizm zehirini kusmaya devam doğrultusunda, mevcut emekçi kadın potansiyelini özgül Burjuva toplumundan, kadınlar için talep ettiğimiz
ettiği, emekçilerin her türlü hak ve özgürlüklerinin bir kadın çalışması için örgütlü ve planlı bir biçimde haklar ve toplumsal önlemler, kadınların durumunu ve
elinden alındığı bir süreçten geçiyoruz. Sınıf seferber edebilmek gerekmektedir. Bu birikmiş güçleri çıkarlarını anladığımızın ve bunları proletarya
çelişkilerinin daha da keskinleştiği bu süreçte, işçi ve ilk elden toparlamak, özgül bir kadın çalışmasının diktatörlüğü altında hesaba katacağımızın kanıtıdır…”
emekçilerin sermaye düzenine karşı öfke ve tepkisini ihtiyaçları doğrultusunda hızla eğitmek, geniş ve (Lenin’den aktaran Clara Zetkin, Lenin’den Anılar,
örgütlemek, acil bir görev olarak duruyor karşımızda. yaratıcı bir inisiyatifle bu çalışmaya pratik olarak Kadın Sorunu Üzerine içinde, İnter Yayınları)
Bir yandan içte ve dışta yaşanan siyasal gelişmeler, yönelmelerini sağlamak gerekmektedir. Emekçi Lenin’in sözlerini, kadınlara yönelik özgül
diğer yandan sınıfın karşı karşıya kaldığı çok yönlü kadınlara kendi özgül talepleri üzerinden seslenen çalışmanın ruhunu ve bunun somutlanması olarak da
saldırılar devrimcilerin ve komünistlerin omuzlarına çok yoğunlaşmış bir kitle çalışması yürütmek, bu aynı kadınların özgül istemlerine dayalı bir çalışmanın
yönlü görevler yüklemektedir. İşçi sınıfının çabanın öteki bir temel önemde yönüdür. Bu önemini açıklıkla ortaya koyduğu için aktarmış
mücadelesinde tarihsel öneme sahip 8 Mart’la başlayan yapılmaksızın, bu çizgide planlı bir yönelime oluyoruz. Emekçi kadınları, kapitalist sömürü, baskı,
süreç, deyim uygunsa, tüm yılı da belirleyecek olan girişmeksizin, eldeki güçlerin eğitimi ve seferberliği için eşitsizliğe karşı mücadeleye çağırdığımız bu 8 Mart’ta
bahar sürecine güçlü bir müdahalenin imkanlarını da de amaca uygun bir zemin yakalanamaz. Bu da işçi ve emekçi kadınların özgül ve acil istemlerine
taşımaktadır içinde. yapılabildiği ölçüde ise, çalışmanın taşıyıcısı olabilecek gerekli önemi vereceğiz, bunları her yolla ve olanaklı
İkinci nokta ise daha özeldir ve daha çok bize güçler hızla çoğalır, yetenek ve deneyimleri gelişir, olduğunca güçlü bir biçimde ileri sürüp savunacağız.
özgüdür. Bu, bir süredir örgütlü adımlarını attığımız çalışma alanları bugünkü darlığı kırarak belirgin Bugün için bu istemlerin başında, işçi kadınların
emekçi kadın çalışmasını bu vesileyle geliştirmek ve biçimde genişler. çalışma yaşamının kuralsızlıkları karşısında yaşadığı
güçlendirmek, bu amaç ve kaygıyı belirgin bir biçimde Bugün halen ağırlıklı olarak işçi kadınlara ve siyasal sorunlar geliyor. Yeni iş yasasının ardından bir dizi
gözeten bir bakış açısıyla hareket etmektir. Bu hedef çalışma yürüttüğümüz emekçi semtlerindeki ev başka kural ve uygulamayla birlikte esnek çalışmanın
doğrultusunda gündemdeki 8 Mart’ı olanaklı olduğunca kadınlarına yönelik bir faaliyet yürütüyoruz. Emekçi yaygınlaşması, işçiler için tam anlamıyla kölelik
etkili bir kaldıraç olarak değerlendirmek gerekmektedir. semtlerindeki ev kadınlarına yönelik faaliyet, hem koşullarını doğurdu. Bundan elbette emekçi kadınlar da
kadınlara daha rahat ulaşmak ve hem de daha hızlı ve üstelik fazlasıyla nasibini aldı. Esnek çalışmanın
Sınıf içerisinde emekçi kadın sonuç almak bakımından kuşkusuz halen daha sayısız uygulaması kadın işçileri erkek sınıf
çalışmasını büyütmek!.. avantajlıdır. Ancak asıl olarak işçi kadınlara, atölyelere, kardeşlerinden daha ağır biçimde etkilemektedir. Bu
fabrikalara yönelme noktasında ısrarlı olmayı, sürekli ve çerçevede zorunlu mesailer, gece çalışması ve sigortasız
“Bütün kurtuluş hareketlerinin deneyimlerinden sonuç alıcı bir faaliyet yürütmeyi temel almalıyız. İşçi çalıştırma kadın emekçilerin yakıcı sorunları olarak
biliyoruz ki, bir devrimin başarısı, kadınların ona hangi kadınlara yönelik çalışma kuşkusuz kendi içinde bir dizi karşımıza çıkmaktadır. Zorunlu dayatmaların yanısıra
arı kazanmaya! Sayı:2007/05 ★ 9 Şubat 2007 ★ K›z›l Bayrak ★ 17

gütsel bir haz›rl›kla


ar› kazanmaya!
düşük ücretlere aranan bir nebzelik çözüm olarak da tatil günü olarak kabul edilmemesi anlamında halen alınan mesafeye rağmen hala da çalışmanın başındayız.
işçilerin fazla mesailerle nasıl bunaltığını biliyoruz. İşçi yasaklıdır. Dolayısıyla 8 Mart üzerindeki yasağın Çalışmayı örgütleyecek güçleri geliştirmek başta olmak
için gününün büyük bir bölümünü kapitaliste ayırmak kalkması, işçi sınıfının mücadelesinde tarihsel bir yere üzere, emekçi kadınlara seslenme, dünyalarına
anlamına gelen bu köleci uygulamanın kadınları daha sahip böylesi bir günde kadın işçi ve emekçilerin girebilme, siyasallaştırma, çalışmanın aktif bir parçası
ağır biçimde vurduğunu da. Zira erkek işçilerden farklı taleplerini özgürce ifade edebilmeleri için 8 Mart’ın yapabilme sorunu ile karşı karşıyayız.
olarak günümüz toplumunda işçi kadınların iş dışında da resmi tatil ilan edilmesi talebini yükseltmek Geniş bir çeper ağından bahsetmemize rağmen
ağır “yükümlülükler”i var. Uzun mesailerin ardından ev gerekmektedir. etkinliklerden eylemlere katılıma kadar hala da süren
işleri ve çocuk bakımı, işçi kadınlar için hepten yorucu, belirgin zayıflığını giderebilmek, ancak zayıflıkların
yıpratıcı, tüketici bir hal almaktadır. Aynı durum gece Araçların etkin ve yaygın kullanımı üzerine kararlılıkla gitmekle olanaklıdır. 8 Mart’ı
çalışması için de geçerlidir. Yine sigortasız çalıştırmanın örgütleme sürecini bu bakışla ele almalı, emekçi kadın
kadınlar içinde daha yaygın olduğu, bu açıdan büyük Bu yıl 8 Mart hazırlık çalışmalarında emekçi çalışmamızda yetkinleşebilmenin bir imkanı olarak en
çoğunluğunun erkek işçilere nazaran sigortasız kitlelere, özellikle de kadın emekçilere bildirilerle, ev ve iyi bir biçimde değerlendirebilmeliyiz.
çalıştırıldığı da bir gerçektir. fabrika toplantılarıyla, panel ve seminerlerle, afişlerle, Bir diğer sorun alanımız ise, 8 Mart Dünya Emekçi
“Zorunlu mesailer kaldırılsın, gece çalışması imza metinleriyle, hazırlıkları halen devam eden 8 Mart Kadınlar Günü çalışması ile emekçi kadın
yasaklansın, sigortasız çalıştırma engellensin!” talepleri bülteniyle seslenecek, çalışmamızı yerellerde çalışmasınının erkek yoldaşlarımıza da
elbette kadın-erkek bütün bir işçi sınıfı için yakıcı olan gerçekleştireceğimiz kitle etkinlikleriyle birleştireceğiz. maledilebilmesidir. Ne kadar ağırlık taşıdığından
istemlerimizdir. Elbette emeğin korunmasına yönelik Nihayetinde son olarak, 8 Mart’ın tarihsel ve sınıfsal bağımsız olarak, emekçi kadın çalışmasını kadınların
olarak sınıfın bu türden acil istemlerini salt kadınlar için önemine uygun olarak devrimci güçlerle ortak sorumluluğu olarak gören eğilimler gözlenebilmektedir.
ileri sürmüyoruz. Fakat bu istemlerin kadınlar için düzenleyeceğimiz miting alanında yerimizi alacağız. Emekçi kadınlara yönelmek, örgütlemek, partinin
özellikle önemli olduğunun da bilincindeyiz. Tüm bu süreç boyunca propaganda araçlarını etkin toplam güçlerinin sorumluluğudur. Çalışmanın
Toplumumuzda tüketici ev işleri yükünün ve çocuk ve yaygın bir şekilde kullanacağız. Emekçi kitlelerle, kendisine ilişkin yapılacak görevlendirme ve
bakımı sorumluluğunun halen kadının omuzlarında özellikle kadın kitleleriyle bire bir bağlar geliştirmek işbölümünde kadınların ağırlıklı bir rol üstlenmesi bu
bulunması gerçeği, sözkonusu uygulamaları kadın için için yoğun çaba harcayacağız. gerçeği değiştirmemekte, erkeklerin bu alandaki
daha da ağırlaştırmakta ve dolayısıyla buna yönelik Tüm propaganda araçlarını ve materyallerimizi etkin sorumluluğunu azaltmamaktadır.
istemleri onlar için daha önemli kılmaktadır. ve yaygın bir biçimde kullanabilmeliyiz. Özellikle de Buraya kadar ifade ettiklerimizle bağlantılı olarak
Çocuk bakımı gerçekte toplumsal bir sorumluluk imza metinlerinin kullanımına daha fazla ağırlık işaret etmek istediğimiz bir diğer nokta, çalışmanın
olmasına rağmen, mevcut düzen ve onun bekçisi olarak vermeliyiz. Zira taleplerimizin ifade bulduğu imza örgütleyici güçlerine ilişkindir. Tüm güçlerimiz
devlet, bu yükümlülüğü tümüyle kadının omuzlarına metinleri sadece propaganda amacını taşımamaktadır. önümüzdeki süreçte tam bir disiplin, ciddiyet ve
yıkmıştır. Bu, kadının üretime olduğu kadar sosyal, Bu metinleri somut talepler etrafında faaliyeti sorumlulukla davranabilmek durumundadır. Bahar
politik ve kültürel yaşama katılmasının da en önemli örgütleyen ve örgütlenmenin önünü açan bir araç olarak sürecini güçlü bir şekilde karşılamanın yolu, öncelikle
engellerinden biridir. Bu sorumluluğun bu düzen altında kullanabilmeliyiz. Örneğin, imza metinlerini taşıdığımız politik ve örgütsel hazırlıktan geçmektedir. 8 Mart’ın
kısmen olsun hafifletilmesini, bunun için de devlet herhangi bir işletmede zorunlu mesai uygulaması varsa, güçlü bir şekilde örgütlenmesi, peşisıra gelişecek
bütçesinden ve kapitalistlerin kasasından buna pay zorunlu mesailer yasaklansın talebini ete kemiğe süreçler için de belirleyici olacaktır.
ayrılmasını sağlamak önemli bir görevdir. “Tüm emekçi büründürmek doğrultusunda çaba harcamalıyız. Ya da 8 Mart çalışmalarımız halihazırda emekçi kadın
semtlerinde ve işyerlerinde ücretsiz, nitelikli kreşler sigortasız çalıştırmanın yaygın olduğu bir alanda sigorta komiteleri ya da komisyonları üzerinden yürümekte, bu
açılsın!” acil istemi bu amaca yöneliktir ve emekçi hakkının elde edilmesi doğrultusunda somut kazanımlar çalışmada kendi örgütlü güçlerimiz dışında
kadınlar için önemi büyüktür. elde etmek hedefiyle çalışma yürütmeliyiz. Veya bir çevremizdeki emekçi kadınlar da yer almaktadır.
Öte yandan, bugün azımsanmayacak oranda kadın emekçi semtinde “kreş istiyoruz” talebinden yola Çalışmanın parçası haline getirdiğimiz emekçi
çalışma yaşamının bir parçası olmakla birlikte yine de çıkarak mahallede kreş açılması yönünde somut bir kadınların politik düzeyi düşünüldüğünde, kimi
halen kadınların ezici çoğunluğunu ev kadınları faaliyeti başlatabilmeliyiz. Özetle, imza çalışmamızı bu zorlanmalar yaşamaları kaçınılmazdır. Bu durumun
oluşturmaktadır. Görevleri ev işleri ve çocuk bakımı taleplerin desteklenmesinin ötesine geçirebilmeli, bu kendisi daha fazla disiplin, kararlılık ve ısrarı
olarak tanımlanan, bu doğrultuda gün boyunca talepler doğrultusunda somut bir adıma gerektirmektedir. Çalışmaya kattığımız güçlere gerekli
sergilenen emeği ise hiç görülmeyen, beraberinde dört dönüştürebilmenin imkanlarını zorlamalıyız. esnekliği gösterebilmekle birlikte somut görevlerle
duvar arasında bunaltıcı ve köreltici bir yaşamın içine Çalışmanın somutlanmasını ve süreklileşmesini sürecin öznesi haline getirme doğrultusunda etkin bir
hapsedilen ev kadınları, ekonomik açıdan eşine sağlayacak bu adımlar, 8 Martlar’dan 9 Martlar’a daha çaba ortaya koyabilmeliyiz.
bağımlıdırlar. Ev kadınları her türlü gelecek güçlü adımlarla yürümemizi kolaylaştıracaktır.
güvencesinden yoksun bir şekilde yaşamlarını Örgütleyeceğimiz yerel kitlesel etkinliklerde Baharı kazanmak 8 Mart’ı
sürdürmektedir. “Tüm ev kadınları sigortalansın, mesajların güçlü verilmesi, etkin bir ön hazırlık kazanmaktan geçiyor!
sigorta primleri devlet tarafından ödensin!” talebi bu yapılması ve teknik planda azami bir başarını
gerçeği hesaba katmakta ve dile getirmektedir. Ev sergilenmesine önem verilmelidir. Zorlu bir dönemden geçiyoruz. Tüm bu zorluklara
kadınları arasında yürüteceğimiz çalışmada öne rağmen biriken güç ve imkanlarımız çalışma
süreceğimiz istemler arasında bunun ayrı bir yeri Zorlanma alanlarımızı aşmak için kapasitemiz her geçen gün büyütüyor. Baharı ve
olabilmelidir. önümüzdeki süreci kazanmanın yolunun biriktirdiğimiz
güçlü bir müdahale kapasitesi
Daha da çoğaltılabilecek bu türden taleplere “8 Mart bu güç ve ve olanakları en iyi bir biçimde
ücretli izin ve resmi tatil ilan edilsin!” talebini de değerlendirerek 8 Mart’ı kazanmaktan geçtiği bilinciyle
Değerlendirmemizin başında, 8 Mart çalışmamızın,
eklemek durumundayız. 8 Mart’tı vesile eden bir emekçi hareket etmeli, görev ve sorumluluklarımıza sımsıkı
aynı zamanda emekçi kadın çalışmamızı şekillendirmek
kadın çalışması için bu özellikle gereklidir. İşçi sınıfının sarılmalıyız!
ve büyütmek amacını taşıdığını söylemiştik. Açıktır ki,
can bedeli direnişler ile kazandığı bu tarihsel gün resmi
18 ★ K›z›l Bayrak Dünyadan... Sayı:2007/05 ★ 9 Şubat 2007

Afganistan’da kukla rejim rüşvet batağında yüzüyor...

Halklara bomba, katillere dolar!


ABD emperyalizmi ile suç ortakları Afganistan’ı yapan soysuzlara dağıtılan rüşvetten ibaret kaldı. Bu Pentagon ise, Afgan polisine “görevde kullanım
Ortaçağ karanlığına sürükleyen yıkım ve savaşlar ise “yeniden inşa” söylemini daha da iğrenç amaçlı” olarak verilen binlerce aracın da yasadışı
zincirine yeni bir halka ekleyerek, bu yoksul ülkeyi kılmaktadır. bir biçimde satıldığını açıkladı. Bu arada İnsan
tahrip etmekte büyük bir başarı gösterdiler. İşgalin Bu durum elbette yıllardan beri biliniyordu. Hakları İzleme örgütü, ABD askerleriyle işgalin
ardından CIA fideliğinde yetiştirilen Hamit Karzai Ancak gelinen yerde bizzat işgalciler de bunu teslim ardından iktidara getirilen Hamid Karzai’nin,
başkanlığında bir kukla yönetim kurarak güya etmek zorunda kalıyorlar. Basına yansıyan yolsuzluğa batmış kişilerle işbirliği yaptığını
“yeniden inşa sürecini” başlattılar. Ancak haberlerde, Afganistan halkının, ülkeye gönderilen belirterek, savaş suçları işleyen bu kişileri devlet
bombardıman uçaklarıyla kısa sürede Afganistan’ı uluslararası yardımlardan da yaygın rüşvet ve görevlerine atadığı konusunda uyardı.
yakıp yıkan emperyalist işgalciler, aradan geçen yolsuzluk olayları nedeniyle yararlanamadıkları dile Bütün bu ifşaatların ortak özelliği, yolsuzluğa
yıllara rağmen, bu ülkenin yeniden inşasında bir getiriliyor. Afganistan’a gönderilen “yardım”ların, batanların kukla yönetimin mensupları veya
arpa boyu bile yol almadılar. Salt bu durum bile, hükümet yetkilileri ve savaş ağaları tarafından destekçilerinden ibaretmiş gibi gösterilmesidir. Bu
yeniden inşa söyleminin kaba bir ikiyüzlülükten çalındığı artık herkes tarafından biliniyor. madalyonun sadece bir yüzüdür. Zira bu işbirlikçi
ibaret olduğunu göstermeye yetiyor. ABD’de yayımlanan The Sunday Telegraph düşkünler takımının yaptığı şey, efendileri, yani
Harabeye çevirdikleri ülkenin vahim durumuyla gazetesinin verdiği haberde, aşiret ağalarının da ABD ile müttefikleri tarafından önlerine atılan
ilgilenmeyen emperyalist güçler, işgal birliklerinin gönderilen mallara, inşaat malzemelerine ve petrole rüşvetleri paylaşmaktan ibarettir. Demek oluyor ki,
giderleri, lojistik destek, silah/cephanelik, kısacası el koyup, satarak yolsuzluğa ortak oldukları rüşveti işgal orduları dağıtıyor, Karzai ve soysuz
Afgan halklarına dünyayı dar etmek için ne belirtiliyor. 20 yaşındaki Afganlı durumu, “Askerler takımı komisyonculuk yapıyor. Bu durumda gelen
gerekiyorsa eksiksiz bir şekilde Afganistan’a buraya geldiler ve malları zenginlere teslim ettiler. “yardım”ın savaş suçluları/savaş ağaları gibi zorba
taşıyorlar. İşgal birliklerine yapılan harcamaların on Ağalar malları kendilerine aldı. Bize bir şey güçler arasında pay edilmesi şaşırtıcı değil.
milyarlarca doları bulduğu tahmin ediliyor. kalmadı” sözleriyle izah ediyor. Afganistan’daki halklar emperyalizmin vurucu
ABD ile suç ortakları “yeniden inşa” adı altında Geçen yaz Afganistan’ı ziyaret eden İngiltere gücü NATO birlikleri ile geçmişin ABD yetiştirmesi
Afganistan’a sınırlı da olsa kaynak aktardılar. Savunma Sekreteri Liam Fox da konuyla ilgili savaş ağaları arasında sıkışıp kalmış durumda.
Ancak sözkonusu kaynağın “yeniden inşa” açıklamasında, “Ülkedeki yolsuzluk, hükümet Yazık ki bu halklar, kanla beslenen bu güçlerle
çalışmalarıyla bir ilgisi yok. Bu kanlı para başta kademelerini baştan aşağı sarmış. ” ifadelerini hesaplaşma gücünü kendilerinde bulana kadar ağır
Hamit Karzai olmak üzere işgalcilerle işbirliği kullandı. bedeller ödemekten kurtulamayacaklar.

M›s›r’da binlerce tekstil


iflçisi greve ç›kt› Arap Birli¤i ABD-‹srail planlar› konusunda uyard›
Suudi Arabistan-Mısır-Ürdün rejimleri, Şii- muhtemel askeri müdahalesinde komşu ülkelerin
Ortadoğu’dan işçi grevlerine dair haberlere Sünni çatışmasını tüm Ortadoğu’ya yaymak için hava sahasını kullanmasının ise büyük bir çılgınlık
pek sık rastlamıyoruz. Bunun bir nedeni yaygın kirli oyunlar tezgahlayan ABD-İsrail ikilisinin olacağını söyledi. “İran ile Birleşik Arap
bir sınıf hareketinin olmaması ise, diğeri yapılan izinden giderken, Arap dünyasında bu planın Emirlikleri sürekli dost olmuştur ve bundan sonra
grevlerin basına yansıtılmamasıdır. Mısır’da tehlikeli olduğuna dikkat çeken sesler yükselmeye da dost olacaklardır” şeklinde konuştu.
binlerce tekstil işçisinin grev yaptığı haberi, bu başladı. Arap Birliği, Arap medyasının bazı İran’a karşı olası bir askeri harekatı doğru
kuşatmanın delinmeye başladığını gösteriyor. tanınmış simaları ile Kuveyt, Birleşik Arap bulmayan Kuveyt yönetimi de bir süre önce bazı
Bu engelleri aşan binlerce Mısırlı tekstil Emirlikleri (BAE) gibi Körfez ülkeleri, İran’la Iraklı Sünni çevrelerin Kuveyt’te konferans
işçisinin grev haberini BBC radyosu/internet çatışmanın değil anlaşmanın gerekli olduğunu dile yapmasına izin vermemişti.
sitesi verdi. Haber içinde geçen bir ifadeden, getirerek, bölgenin geleceğini tehdit eden gidişata Kuveyt’in tutumu, İran’la ilişkileri geliştirmek
yine Mısır’da geçen yılın son günlerinde Mahalla dikkat çekiyor. şeklide ifade edilmiyor, ancak ABD yönetiminin
Kobra tekstil fabrikasının 27 bin işçisinin greve Açıklamaları üye ülkeleri bağlamamakla İran ve Suriye ile işbirliğini geliştirmesi
çıktığını, bu sayede yıl sonu ikramiyelerini birlikte Arap Birliği Genel Sekreteri Amr Musa gerektiğini savunarak Suudi Arabistan-Mısır-
gaspetmeye hazırlanan patronlara geri adım önemli uyarılarda bulundu. Bir süre önce Şark el Ürdün üçlüsünden faklı bir tutum sergiliyor.
attırdığını öğreniyoruz. Avsat gazetesine demeç veren, bölgede güvenliğin Emperyalist/siyonist güçlerin bölge halklarını
Bu defa Mısır’ın kuzeyindeki Delta ve ancak Arap ülkeleri ve İran arasında varılacak bir birbirine kırdırma hazırlığı içinde olduğuna dikkat
çevresinde üç büyük tekstil fabrikasında çalışan anlaşma ile sağlanabileceğini, Arap ülkeleri ve çekerek bu kanlı planı teşhir eden birçok Arap
binlerce işçi, daha iyi ücret ve ikramiye talebiyle İran arasında görüşmelerin bir an önce yapılması yayın kuruluşu bulunuyor. Mısır’da yayınlanan
grev düzenliyor. Belli ki, 27 bin işçinin başarılı gerektiğini vurgulayan Musa, bu görüşmelerin Arap medyasının en etkili gazetelerinden el-
grevi diğer sınıf kardeşlerine örnek olmuştur. bölgenin geleceği açısından belirleyici olacağını Ahram da bu eğilimi destekliyor. “İran Mısır’ın
Emek gücünün Türkiye’deki kapitalistlere ifade etmişti. Bölgenin nükleer silahlardan düşmanı mı?” başlıklı bir değerlendirme
bile cazip gelecek kadar ucuz olduğu Mısır’da arınması gerektiğini de dile getiren Musa, bir yayınlayan gazete, ABD ve İsrail’in Sünnilerle
grev halen yasak. Daha önce yaşanan grevler gazetecinin, “İran’ı mı kastediyorsunuz?” Şiiler arasında mezhep çatışması çıkarmaya
genelde kolluk kuvvetlerinin zorbalığıyla şeklindeki sorusunu “Hayır, zira İran’ın nükleer çalıştığı belirtilerek, bu hedeflerini
bitirildiği için patronlara geri adım attıran çalışmaları zaten şeffaf ve Uluslararası Atom gerçekleştirebilmek için İran’ı Arap ülkelerine
grevler pek alışıldık değildi. Bu örnekler, Mısır Enerjisi Ajansı denetiminde” diye cevaplamış, karşı bir düşman olarak gösterdiği dile getirildi.
işçi sınıfının sessizliği parçalamaya başladığının böylece İsrail’deki nükleer silahlara dikkat ABD’nin Arapları İsrail’in değil İran’ın tehdit
işaretlerini veriyor. İşçi sınıfının gücünü çekmişti. ettiğine ikna etmeye çalıştığını yazan gazete, “böl
hissettirmesi kaçınılmazdı. Zira işçi sınıfının Davos zirvesinde gazetecilerin sorularını ve yönet” silahının sultacı güçlerin her zaman
yoğun emek sömürüsüne sonsuza kadar sessiz yanıtlarken de bölgeyi tehdit eden planlara dikkat başvurduğu en etkili silah olduğunu vurgulayarak,
kalması eşyanın tabiatına aykırıdır. Bu arada çeken Amr Musa, İran’a karşı olası bir askeri “bu politika şu an Ortadoğu’da uygulamaya
yabancı sermayenin ucuz işgücünü sömürmek saldırının bütün Ortadoğu’yu cehenneme konulmuştur” ifadesine yer verdi.
uğruna işletmelerini Mısır’a taşıması, işçi çevireceğini söyledi. Bu tepkiler kuşkusuz anti-emperyalist
sınıfının saflarına yeni bölükleri katmıştır. Bu Bu arada İran’a giden Birleşik Arap Emirlikleri tutumların yansıması değil. Ancak İran’a dönük
gelişmenin sınıfın saflarından daha güçlü Dışişleri Bakanı Şeyh Abdullah, Tahran’da yaptığı olası bir ABD-İsrail saldırısının tüm bölgeyi
seslerin yükselmesine ivme katması açıklamalarda, ABD ile suç ortaklığına yıkıma sürükleyeceği konusunda bir bilincin
kaçınılmazdır. girmeyeceklerini, İsrail ve ABD’nin İran’a oluştuğunu gösteriyor.
Sayı:2007/05 ★ 9 Şubat 2007 Emperyalistler Ortadoğu’dan defolsun! K›z›l Bayrak ★ 19

Savafl ayg›t› NATO Ortado¤u’ya yerleflme


çabalar›n› artt›r›yor
Son zirvesinde dünyanın tümünü hedef alan yeni altına alınamaması, 25 bin askerden oluşan birliğin
stratejisini açıklayan NATO, emperyalist güçler adına sınırlarını ortaya koyuyor.
dünya jandarmalığını üstleneceğini ilan etmişti. İlan Uzun vadeli hazırlıklar içinde olduğu gözlenen
edilen yeni stratejiye göre, kapitalist/emperyalist savaş aygıtı NATO’nun Ortadoğu’da kalıcı üsler
düzene karşı gelişen hareketler ya da istenen düzeyde peşinde olduğu açıklık kazanmıştır. Göründüğü
uyum sağlamayan devletler, dünyanın neresinde olursa kadarıyla savaş aygıtının öncelikli hedefi Irak ve
olsun NATO saldırganlığının hedefi olabilecektir. Bu Suudi Arabistan’a yerleşmek.
yönde yapılan ilk hazırlık kara, deniz ve hava Afganistan işgalinin sorumluluğunu Amerikan
birliklerinden oluşan 25 bin askerin “hazır kıta” olarak savaş makinesinden devralarak “görev alanı” dışına
tahsis edilmesi oldu. Acil Müdahale Gücü diye çıkan NATO, ikinci adımı Irak işgaline ortak olarak
adlandırılan 25 bin kişilik savaş birliğinde 3 bin Türk atmaya hazırlanıyor. Irak işgaline fiilen katılmak için
askeri de bulunuyor. meşru zemin hazırlamaya çalışan aygıtın genel
Yerküreyi hedefe yerleştiren NATO’nun 25 bin sekreteri Jaap de Hoop Scheffer, ilk mesajını “İslam
askerle bu işin üstesinden gelemeyeceği açık. Dünyası”na verdi.
Özellikle kapitalist/emperyalist düzenin efendilerinin Birleşik Arap Emirlikleri Haber Ajansı’na demeç
denetlemek istedikleri Ortadoğu gibi bölgeler veren NATO şefi, İngiliz askerlerinin veya ABD’nin
sözkonusu olduğunda bu gücün kayda değer bir işlev sürpriz bir şekilde Irak’tan çekilmesi ve Irak
görmesi mümkün değil. 200 bin işgal askerinin hükümetinin istemesi halinde Irak’a asker
bulunduğu Irak’ta başkent Bağdat’ın bile denetim gönderebileceklerini belirtti.
Irak ordusunun eğitiminde ve Irak’taki
operasyonlarda NATO’nun dolaylı da olsa rol aldığını

‹srail “Irkç› duvar”›n alan›n› geniflletiyor belirten Hoop Scheffer, NATO’nun herhangi bir İslam
ülkesine veya İslam dünyasına düşman olmadığını
söyledi. Bölge halkları nezdinde zerre kadar itibarı
Uluslararası Adalet Divanı, 9 Temmuz 2004’te kalmayan ABD emperyalizminden NATO’yu farklı
aldığı bir kararla İsrail’in Filistin topraklarına durumunda 1500 İsraillinin yaşadığı Naaleh ve
yere koymaya çalışan haydut Scheffer, Türkiye’yi
ördüğü ırkçı duvarı yasa dışı ilan etmiş, derhal Nili yerleşimleri İsrail sınırları içinde kalacak.
örnek göstererek NATO’nun bir “Hıristiyan gücü”
yıkılmasını istemişti. Ancak hiçbir kural ve yasa Ancak bu durumda 20 bin Filistinlinin yaşadığı
olmadığını savundu.
tanımayan siyonist rejim, kararı tanımadığını köyler de İsrail sınırları içine hapsedilmiş olacak”
NATO şefi cellât suratına melek maskesi takarak
açıklamıştı. bilgisi yer aldı. Yani 1500 İsrailli için 20 bin
“İslam Dünyası”na sahte gülücükler gönderirken,
Bilinen ırkçı fütursuz tutumunu sürdüren İsrail, Filistinlinin hayatı zindan edilecek. Oysa önceki
yardımcısı Alessandro Minuto-Rizzo, Suudi
Adalet Divanı kararına nispet yaparcasına duvar güzergâha göre bu ve benzeri yasadışı Yahudi
Arabistan’dan NATO’yla işbirliği konusunu
inşaatını hızlandırdı. Elbette bu arsızlığın yerleşimlerinin boşaltılması öngörülüyordu.
incelemesini istemek için başkent Riyad’taydı.
gerisinde her zaman olduğu gibi ABD Gazete, Başbakan Ehud Olmert’in sözkonusu
Kokuşmuş şeriat rejiminin yetkilileriyle görüştükten
emperyalizminin çok yönlü desteği vardı. önerilere onay verdiğini belirtirken, siyonist
sonra açıklama yapan Minuto-Rizzo, “şunu özellikle
Sözkonusu desteğe ırkçı duvar inşaatı için gerekli başbakanın bürosundan yapılan açıklamada ise
vurgulamak isterim ki NATO, Suudi Arabistan’ın
finansmanın sağlanması da dahildir. Zira oranı tam önerinin değerlendirilme aşamasında olduğu
NATO’da bulunmasına büyük değer veriyor” dedi.
bilinmemekle birlikte her yıl 4-5 milyar dolar söylendi. Ancak biliniyor ki, ırkçı/siyonist rejim
Suudi Arabistanlı yetkililerle aşırılıklarla nasıl
dolayında geri dönüşü olmayan kaynağın ABD Filistin topraklarının gaspıyla ilgili hiçbir öneriyi
mücadele edilebileceği ve bunun komşu ülkelerin
tarafından İsrail’e transfer edildiği tahmin geri çevirmiyor.
istikrarı üzerindeki etkileri çerçevesinde görüşmeler
edilmektedir. Filistinli yetkililer siyonistlerin pervasızlığına
yaptığını ifade eden Minuto-Rizzo, “Arabistan’ın bu
700 km uzunluğunda olduğu söylenen duvarın tepki gösterdiler. Konuyla ilgili açıklama yapan
işbirliğinden büyük çıkarları olacağına inanıyorum”
inşaatı bitmek üzereyken güzergâhını değiştirme Mahmut Abbas’ın sözcüsü Saib Erakat, İsrail’in
dedi.
kararı alan siyonist rejim, ek olarak 20 bin barış ya da duvar arasında tercih yapmak zorunda
Amerikancı Suudi rejiminin savaş aygıtına katılma
Filistinliyi daha hapsetmeye hazırlanıyor. Konuyla olduğunu söyledi.
yönünde aldığı sıcak davete nasıl karşılık verdiği
ilgili haberi veren İsrail’de yayınlanan Haaretz İsrail rejiminin tepkileri dikkate almayarak
henüz bilinmiyor. Zira kamuoyuna konuyla ilgili resmi
gazetesi, Batı Şeria’da inşa edilen duvarın bölgenin ırkçı duvar güzergâhını değiştirme ihtimali
açıklama yapılmadı. Belli ki, şeriatçı rejim ya atmaya
beş kilometre kadar içinde yer alan iki Yahudi yüksektir. Görüldüğü gibi Filistin halkı, ABD, AB
hazırlandığı adımları halka açıklamayı göze alamıyor
yerleşimini İsrail sınırlarına katacak şekilde ve gerici Arap rejimlerinin de katkılarıyla vahşi bir
ya da savaş aygıtına girmek, başka bir ifadeyle
genişletileceğini yazdı. abluka altında açlığa mahkûm edilirken, ırkçı-
NATO’nun Suudi Arabistan topraklarına yerleşmesi
Haberde, “böyle bir güzergâh değişikliği siyonistler toprak gaspına devam ediyor.
için henüz koşulları uygun bulmuyor.
Halkların cellâdı NATO’nun Irak veya Suudi
Arabistan’a yerleşmek için görünürde attığı somut bir
Yunanistan’da akademisyenler süresiz grevde adım yok henüz. Ancak Riga’da ilan edilen yeni
stratejinin uygulanmak isteneceği öncelikli alanın
Ortadoğu olduğuna da kuşku yoktur. NATO’nun
Yunanistan’da hükümetin özel üniversiteler yasasını çıkarmasını istemeyen, eğitime ayrılan bütçenin de yerleştiği bölgeler hakkında fikir edinmek için eski
yüzde 3,5’ten yüzde 5’e çıkarılmasını isteyen akademisyenler 5 Şubat günü süresiz greve başladı. Yugoslavya toprakları üzerinde kurulan iğreti
Muhafazakar “Yeni Demokrasi” hükümeti, özel üniversitelerin önünü açacak bir reform planını “devletçikler”e ya da Afganistan’a bakmak yeterlidir.
uygulamaya koymaya çalışıyor. Aynı zamanda, eğitim bütçesini düşük tutması nedeniyle de eleştiriliyor. Kapitalist/emperyalist düzenin vurucu gücü
Öğretim elemanları ve öğrencilerse, parasız eğitim hakkını savunuyorlar. NATO’nun yerleşeceği her toprak parçasına yıkım ve
Eğitim Bakanı Marietta Giannakou, cumartesi günü akademisyenlerle yaptıkları toplantıda, üniversitelere ölüm dışında bir şey götürmesi mümkün değildir.
ayrılan fonun yükseltileceği sözünü verdi, ama bununla ilgili herhangi bir ayrıntı bildirmedi. Bundan dolayı bölgedeki tüm devrimci-ilerici
Üniversitelere idari alanda daha fazla özerklik tanınacağını, kendi iç düzenlemelerini yapabileceklerini güçlerin, işçi-emekçilerin ve ezilen hakların son
de söyleyen Giannakou, “Bizim rolümüz kamu üniversitelerini, iyi üniversiteyi desteklemek; bu aynı derece uyanık olması ve bu savaş aygıtının bölgeye
zamanda gelirin yeniden dağıtılması anlamına da geliyor” dedi. (BİA/ 5 Şubat 2007) yerleşmesini engellemek için kararlı bir mücadeleye
hazırlanması ertelenemez bir görevdir.
20 ★ K›z›l Bayrak Sendikal hareket... Sayı:2007/05 ★ 9 Şubat 2007

E¤itim-Sen Program Kurultay›


üzerine notlar...
Eğitim-Sen Program Kurultayı 6-9 göstermektedir.
Şubat tarihleri arasında gerçekleştiriliyor.
Eğitim-Sen Genel Sekreteri’nin ifadesiyle Kurultayda neler konuşuldu?
kurultaya 260 delege “çağrıldı”, kurultay
sürecindeki komisyon çalışmalarına ise 977 Kurultayda, konu başlıklarına paralel olarak
Eğitim-Sen üyesi katıldı. Rakamlar tek küreselleşmeden çevre sorununa kadar bir dizi temel
başlarına bir şey ifade etmiyor. Ama gündem tartışma konusu edildi. Neredeyse bir siyasi
şöylesi bir karşılaştırma belki işimizi partinin programına eş başlıklar çerçevesinde görüşler
kolaylaştıracaktır. 120 bin üyesi olan ilan edildi.
Eğitim-Sen 977 kişiyle mi program Kurultayın gerekçelendirilmesi (dünyada değişen
kurultayına hazırlandı? Ne yazık ki buna koşullar, emek süreçlerindeki ve istihdam
da evet diyemiyoruz çünkü başlangıç biçimlerindeki değişim), Ortadoğu’daki son durum ve
aşamasında oluşturulan komisyonların bir Türkiye’nin konumlanışı, Kürt sorunu, 301. madde ve
bölümü sadece kağıt üstünde varlığını demokrasi mücadelesi, küreselleşme, emek süreci ve
sürdürmüş, çalışmamış, ya da tebliğlerin sendikalar, sendika siyaset ilişkisi, AB’ye bakış,
sunum tarihi geldiğinde apar topar bir cumhurbaşkanlığı seçimleri ve toplumsal saflaşma
rapor hazırlayıp göndermiştir. Bu apar- eğilimleri (laik-şeriat) hem tebliğlerin hem de
topar hazırlanan raporlar da daha çok gösteren temel metindir. Bir örgütün varlık nedenini, delegelerin temel gündem maddeleriydi.
bireyler üzerinden şekillenmiştir. Kurultaya çağrılı ne uğruna mücadele ettiğini gösterir. Bundan dolayı Ancak ilginç olan, neo-liberal politikalar dile
olan delegelerin ise neredeyse yarısı kurultaya katılım tüm üyelerin katılımı, taban inisiyatiflerinin harekete getirildiği halde bu saldırılara karşı nasıl bir mücadele
göstermiştir. geçirilmesi, gündemlerin derli-toplu ve tabana açık bir hattı izleneceği noktasında suskun kalınmış
Bu anlamda program kurultayı hiçbir biçimde biçimde tartışılması olmazsa olmaz koşuldur. Ancak olunmasıdır. Ülkenin siyasi gündemi, küreselleşme
örgütün tümüne mal edilmemiştir-edilmek Eğitim-Sen yönetimi kurultayı kendilerini aklama, enine boyuna tartışma konusu yapılmış ancak
istenmemiştir. Zaten aylar öncesinde il gezileri temize çıkarma, sözde yeni bir başlangıç yapma milyonlarca emekçiyi tehdit eden sorunlar karşısında
düzenleyen Eğitim-Sen Genel Başkanı Alattin Dinçer olanağı olarak görmekte ve buna uygun bir pratik sessiz kalınmıştır. Sosyal güvenliğin tasfiyesi,
şubelerde “Program kurultayına çok fazla bir anlam sergilemektedir. özelleştirme saldırısı, sağlık hakkına yönelik saldırılar
biçmeyin” diyebilmiştir. Kurultayın gündemlerinden delege seçimlerine vb.
Program bir örgütün en temel metnidir. Geleceğe kadar herşey Kurultay’ın anti demokratik olduğunu Kurultayın/tartışmaların örgütleniş biçimi ise
hangi bakışla, nasıl ve ne tür araçlarla yön vereceğini Eğitim-Sen ve KESK seçimlerinde gördüğümüz
tablonun minyatürü şeklindedir. Tebliğler okunmuş,
ardından Eğitim-Sen’e hakim reformist, liberal

E¤itim-Sen Program Kurultay› bafllad› anlayışlar kürsüye çıkarak her bir konu başlığı
üzerinden görüşlerini sıralamışlardır.
Birbirlerini tamamen dıştalayan görüşler ise
Eğitim-Sen Program Kurultayı 6 Şubat günü * Emek süreçlerindeki değişim, Kurultay’da Eğitim-Sen’in zenginliği olarak sunuldu.
başladı. 9 Şubat’a kadar sürecek olan Kurultay’da * Emek süreçlerindeki ve istihdam Tabii temel olarak devrimci güçlere yönelik bu söylem
bağımsızlık, demokratikleşme, AB, Kürt sorunu, biçimlerindeki değişime paralel olarak sendikal “birarada yaşamı savunalım” liberal formülasyonunun
kadın sorunu, çevre sorunu, çalışma yaşamında politikaların, örgütlenme biçimlerinin, mücadele Eğitim-Sen üzerinden tezahürüydü. Farklılıkların bir
yaşanan değişimler ve sendikalar, sendikal tarzlarının yeniden oluşturulması, arada varolabileceği dillendirildi.
örgütlenmede hedef, strateji ve mücadele biçimleri, * Yeni emek örgütlerinin yaratılması, Kurultay bir nevi “büyük” sorunlarla uğraşırken
sendikal demokrasi, karar alma süreçleri, * Eğitim-Sen’in gündemler üzerinden ortaya “küçük” sorunların unutulduğu bir zeminde
kurumsallaşma ve seçim sistemi, sendikal koyduğu perspektiflerin tüm örgüte maledilmesi, gerçekleşti. Büyük bir olasılıkla bu muğlaklık sonuca
örgütlenmede yaşanan sorunlar, örgütlenme ortak dil yaratılması. da yansıyacaktır.
modeli, farklı statülerde çalışanların sorunları, Türkiye’deki toplumsal gelişmeler bir diğer Kurultay’ın gündemleri tabanla birlikte
eğitim fakülteleri öğrencilerine yönelik çalışmalar başlıktı. Ortadoğu’daki durum, Kürt sorunu, Hrant oluşturulabilseydi ve işyerleri temelinde
başlıklı konular tartışılacak. Dink cinayeti ve 301. madde işlendi. Orhan tartışılabilseydi, bu hem işyerleriyle bağı
İlk gün Eğitim-Sen Genel Sekreteri Emirali Miroğlu tarafından yapılan bireysel sunum, güçlendirmenin bir imkanı hem de eğitim emekçileri
Şimşek’in Kurultayı gerekçelendiren konuşmasıyla Kurultay’da sıkça dillendirilen Kürt sorununun açısından iyi bir eğitim çalışması olabilirdi. Bu
başladı. Mücadelede yitirilenler anısına saygı “barışçıl çözümü” argümanını destekleyici yapılmadığı için kurultay bilinen anlayışların
duruşuyla devam etti. Sabahki oturumda Eğitim- nitelikteydi. kendilerini tekrar etmesi dışında bir amaca hizmet
Sen Genel Başkanı Alattin Dinçer ve konukların Sendika-siyaset ilişkisinin kuruluş biçimi, etmedi.
konuşmaları yapıldı. Öğleden sonraki oturumda ise KESK’e biçilen misyon ve sendikalist anlayış da
bireysel olarak hazırlanmış tebliğlerin sunumları konuşmalarda öne çıktı. Emekten yana siyaset Evet sorun var, ama neden?
gerçekleşti. yapan anlayışların sendikal mücadelenin önünü
Kurultaya konuk olarak katılan KESK Genel açması gerektiği vurgulandı. KESK’in onların Eğitim-Sen ve genel olarak sendikal hareketin
Başkanı İ. Hakkı Tombul, KESK eski Genel önünü değil, onların KESK’in önünü açması içinde yer aldığı koşulların -sendikal harekette yaşanan
Başkanı Sami Evren, Eğitim-Sen kurucularından gerektiği özellikle vurgulandı. erozyonun - dışa dönük nedenleri çokça dillendirilmiş
Yıldırım Kaya, CHP Denizli milletvekili Mustafa Son olarak ele alınan örgütlenme anlayışının olmasına rağmen, sendika bürokratlarına yüksek sesle
Gazalcı konuşma yaptılar. koşullara uyarlanması, yeni örgütsel formların eleştiriler yöneltilmedi. “Koşullar değişti, istihdam
Alattin Dinçer ve diğer sendikacıların oluşturulması tüm konuşmaların temel yapısı değişti, bu sendikal yapıyla biz süreci
konuşmalarının ana eksenini neden program eksenlerinden biriydi. karşılayamayız” cümlesi çokça söylendi ama, “bu
kurultayına ihtiyaç duyulduğu ve mevcut toplumsal Coşkunun zayıf olduğu kurultaya 250 emekçi yönetim anlayışıyla, bu sendikal kavrayışla “biz
durum, sendikal mücadelenin sorunları oluşturdu. katıldı. mücadelenin ihtiyaçlarını karşılayamayız” denilmedi.
Konu olarak şu başlıklara değinildi: Kızıl Bayrak/Ankara Kızıl Bayrak/Ankara
Sayı:2007/05 ★ 9 Şubat 2007 Kapitalizm çürüme ve yıkımdır! K›z›l Bayrak ★ 21

Sermayenin kasas›nda “bilim insanl›¤›”


Onları hiç görmemiş olabilirsiniz. İsimlerini açılır. Heyette, Türkiye’nin “elit” üniversitelerinin Üniversiteler toplumda her zaman güven duyulan
biliyorsunuzdur ama tanışma şerefine uzmanları yer alır. “İnceleme ve araştırmalarını” kurumlar olagelmiştir. “İnsanlık için var olan bir
erişememişsinizdir. Ama eninde sonunda onları tanıma detaylı bir rapor haline getiren heyet, mahkemeye kurum” imajı ciddi temellere oturmuş, toplumların bu
imkânını dersliklerde, amfilerde değil ama gazete 25.12.2002’de ‘yapı ruhsatı verilmesinde yasal açıdan kuruma duyduğu güven de üniversiteleri burjuvazinin
manşetlerinde yakalayabilirsiniz. Gönül ister ki bir sakınca bulunmadığı’ yönündeki raporu sunar. Ve ideolojik savaşı için etkin bir silah haline getirmiştir.
araştırmaları bilimsel bir yayında çıkmış olup, tablo bilindiği gibi; doğal SİT arazisi içinde (Beykoz Bu çerçevede, üniversiteleri toplumsal sistemden, sınıf
kendilerini makalelerinin üstündeki resimlerden ormanı) konumlandığı için sınırlı ölçüde (%6) inşaat ilişkilerinden bağımsız düşünemeyiz. Kapitalizmde
tanısak… Derslere gelmemelerinin nedenleri de yapılması öngörülürken, bu sınırın %60’ları bularak üniversiteler hiçbir zaman özgür biçimde, toplumsal
bununla ilişkili olarak yoğun olmaları, bilimsel, “bir miktar” aşılması ve orman arazisinin yok edilerek fayda için bilim üreten kurumlar olmadı. Dahası
toplumsal sorunlar için uğraş vermeleri olsa. Ama ne yapılaşmanın sağlanması olur. ideolojinin yeniden üretim alanlarından biri olma
yazık ki, böylesi bir yoğunluk, akademisyenlerimiz, Acarİstanbul sadece bir örnek. Ama bugün vasfını üstlendiler. Akademisyenler de farkında olarak
profesörlerimizin yaşamlarının çok dışında. Onlar üniversitelerden kapı dışarı edilmiş olan bilimin ve ya da olmayarak bu sistemin hegemonyası altında
yoğunlar ama ormanları yağmalayanları aklamak, su böyle bir atmosferde içi boşaltılmış bilim insanı hareket ediyorlar. Özelikle güncel planda eğitimin
havzaları üstüne yapılan inşaatlar için bilirkişi kavramının çarpıcı bir teşhiridir. Yoksa orman, tarım ticarileşmesinin giderek boyutlandığı, bilimsel
raporları hazırlamak gibi uğraşlarından dolayı alanı ve içme suyu havzası içinde kalan bölgeye F1 araştırmaların yerini sermaye için teknoloji üretiminin
yoğunlar. pistinin, Rumeli Feneri mevkiindeki devlet ormanı aldığı koşullarda, profesörlerimiz de engin bilgilerini
Son olarak profesörlerimizin adlarını Acarİstanbul içinde 160 hektarlık alana bahçe duvarı ruhsatı ile Koç öğrencileriyle paylaşmak yerine, burada
tartışmalarında duymuş olduk. Hâlbuki konuya biraz Üniversitesi’nin, Ömerli’deki orman ve tarım alanı harcayacakları vakti, bilirkişi raporları düzenleyerek
vakıf olanların aklına ilk gelen, genelde bu tür işlerin üzerine sahte planlarla villalar inşa edilmesi için yasal telafi ediyorlar. Tabii ki bu raporlar onlara bir villa, bir
arkasında arazi mafyasının olduğudur. Ama hayır, kılıf hazırlayanlar, Bergama’da siyanürlü altın cip olarak geri dönüyor.
binlerce ağacın katledilmesini sağlayan cahil cühela, aramanın halkın sağlığını etkilemeyeceğini Bilirkişi, sözlükte “konusunda uzmanlaşmış”
para hırsından gözü dönmüş mafya değil, söyleyenler, İstanbul’un planlamasını yaparak “kentsel ifadesiyle karşımıza çıkabilir. Ama kapitalizmin
üniversitelerimizde bilimsel araştırmalar yürütmesi dönüşüm” adı altında yeni rant alanları yaratanlar bu sözlüğünde bu sözcüğü; “nereden, nasıl çıkar
gereken akademisyenler, profesörler… ülkenin okumuş yazmışları. Bize çok uzakmış gibi sağlayacağını, işini bilen, akademik birikimini, dolara
Acarİstanbul projesi için ön izni bulunan gözükseler de, aslında çok yakın olan, derslerimize mı yoksa gayrimenkule mi dönüştüreceğini
Acarlar’ın, kesin izin başvurusunun Orman Bakanlığı giren daha doğrusu kendileri daha “önemli” işlerle hesaplayan” olarak tanımlamak daha doğru olur.
tarafından reddedilmesinin ardından Beykoz 1. Asliye meşgul olduklarından asistanlarını gönderen T. Ufuk
Hukuk Mahkemesi’nde 11.12.2002’de tespit davası profesörlerimiz…

“Kentsel Dönüşüm Projesi” kapsamındaki Roman mahalleleri için “acele” kamulaştırma


telaşı...
‹stanbul’da y›k›m haz›rl›klar›!
Geçtiğimiz yıl Güzeltepe’deki
yıkımlardan, Zeytinburnu’nda Son söz Romanlar’ın!
uygulanmak istenen kararlardan,
Dubai Kuleleri ve Galataport gibi 7 Şubat 2007 tarihinde Mimarlar Odası
projelerden adını sıkça İstanbul Büyükkent Şubesi’nde sivil toplum
duyduğumuz “Kentsel Dönüşüm kuruluşları ve meslek örgütleri ile biraraya gelen
Projesi” bu defa Romanlar’ın Sulukule sakinleri, Belediyeler’in kendilerini
yaşadığı mahalleleri hedef almış çağırdıklarını ve yeni yapılacak evlerden alıp
durumda. almayacaklarını sorduklarını, daha sonra da yeni
Fatih’te, Kürkçübaşı, yapılacak evlerde kalmanın zorluklarından
Atikmustafapaşa, Balat, Karabaş, bahsederek, kapıcı parası gibi giderler ile baş
Tahta Minare ve Sulukule olarak edemeyeceklerini söylediklerini ifade ettiler.
bilinen Neslişah ve Hatice Sultan Belediyenin kendilerine bu haklarını devredip
Mahalleleri’ni “Kentsel buradan gitmelerinin daha uygun olacağını
Yenileme” alanı olarak belirleyen söylediklerini sözlerine eklediler. Çok zorluk
İstanbul Büyükşehir Belediye çıkaran olursa “Sen istersen satma, biz paranı
Meclisi’nin Fatih Belediyesi ve yatırır evini yıkarız” dediklerini de vurguladılar.
TOKİ ile yaptığı protokol “Acele kamulaştırma” kararı için idari
çerçevesinde, 86 bin 760 mahkemeye başvuracak olan mahalle sakinleri,
metrekarelik 355 parseli kaplayan yaşananların basında gösterildiği kadar şenlikli
Roman evleri yıkılacak. dünyanın en sosyal projesi” derken, Sulukule’de olmadığını şu sözlerle ifade ediyorlar:
oturan herkesin ev sahibi olabileceğini belirtiyor “Kapılarımıza Almanya’da Naziler’in Yahudiler’e
Yıkım kararları yeni değil ve evlerin klasik Osmanlı-Türk mimarisiyle yaptığı gibi çarpı işareti koydular, bizleri
yapılacağını da vurguluyor. Ancak yaşananlar yaşadığımız yerden atmaya çalışıyorlar. Dönem
Geçtiğimiz yıl, ağırlıklı olarak yaz aylarında, gerçekleri ortaya koyuyor. ortasında okul yıkıp öğrencileri açıkta bıraktılar.
Romanlar’ın yoğun olarak yaşadığı, Ankara Belediyenin asıl amacının Romanları Bizlerin kendi kültürümüzle yaşamamıza izin
Çinçin Mahallesi, Bursa Kamberler, Karadeniz Sulukule’den çıkarmak olduğu, “acele vermiyorlar.”
Ereğli, İstanbul Kağıthane ve yine İstanbul kamulaştırma” kararının Bakanlar Kurulu’nda 13 Son sözü yıkımlar karşısında mücadele eden
Gaziosmanpaşa’da 500’den fazla ev yıkılarak Aralık 2006 tarihinde kararlaştırıldığı 5366 sayılı Romanlar söyleyecek!
yüzlerce aile evsiz bırakılmıştı. kanun ile ortaya çıktı. Bu kararla belediye Toplumcu Mühendislik Mimarlık
Fatih Belediye Başkanı Mustafa Demir, Romanlar’a evlerini satmak dışında hiçbir yol Öğrencileri/YTÜ
Sulukule ile ilgili sorulan sorulara “Bu proje bırakmıyor.
22 ★ K›z›l Bayrak Gençlik gelecek, gelecek sosyalizm! Sayı:2007/05 ★ 9 Şubat 2007

İstanbul’da Devrim Okulu tartışmaları


Esenyurt... sunacaklarını dile getirdiler.
Esenyurt Devrim Okulu 2 Sefaköy İLGP
Şubat günü yeni dönem
çalışmamız üzerine tartışmayla Gaziosmanpaşa...
sonlandırıldı. Yeni dönemde liseli 2. gün tartışmaları 31 Ocak tarihinde “Eğitim
gençliği bekleyen sorunların nereye?” başlığıyla gerçekleştirildi. Bir önceki
tanımlandığı, mücadele günün kısa bir bilgilendirmesinin ardından o günün
dinamiklerinin belirlenmeye konusuna geçildi. Tartışma “eğitim” kelimesinin
çalışıldığı verimli bir tartışma anlamı ve bize neyi çağrıştırdığının anlatımı ile
gerçekleştirdik. Devrim başladı. Eğitim alanında yaşadığımız sorunlar, nasıl
Okulu’nun daha önceki bir eğitim aldığımız ve “aldığımız eğitime gerçek
günlerinde detaylı bir şekilde anlamda bir eğitim diyebilir miyiz?” sorusu
tartıştığımız eğitimin sorunları tartışmaya açıldı, birlikte yanıtlar arandı.
üzerinden yürüteceğimiz İlk tartışmanın ardından arkadaşlarımız okullarında
mücadele ve omuzlarımızdaki yaşadıkları sorunları anlattılar. Bu sorunların temel
sorumluluklar üzerine konuştuk. nedenleri ile çözüm yolları üzerinde duruldu.
İkinci dönem çalışmasına ilişkin Sorunların sadece eğitim alanında değil,
ilk belirlemeleri yaptıktan sonra yaşadığımız her alanda karşımıza çıktığı ve
tartışmamıza son verdik. temelinde bir sistem sorunu olduğu vurgulandı.
Esenyurt İLGP 3. gün ise tartışmaları “Yeni dönem liseli gençlik
mücadelesi” başlığı altında sürdü. İlk olarak
Sefaköy... İLGP’nin yeni dönem çalışmaları anlatıldı ve
Sefaköy Devrim Okulu’nun okullarda kitle çalışmasının nasıl yapılması
ikinci günü 2 Şubat’ta başarıyla gerektiği üzerine tartışıldı.
gerçekleştirildi. İkinci gün Üç gün süren Devrim Okulları süresince oldukça
“Eğitim nereye?” başlığı altında canlı tartışmalar yaşandı. Tartışmaların oldukça
bir tartışma yürüttük. Eğitim verimli geçmesi ve tartışılan konuların birçok farklı
sisteminde ve hayatın diğer konuya ilgi uyandırması sonucunda “Kapitalizm”
alanlarında yansımasını bulan başlıklı bir tartışma daha yapılmasına karar verildi
sorunlar tartışıldı. Özellikle ve bunun için yeni bir gün belirlendi.
eğitim alanında yaşanan Gaziosmanpaşa/İLGP
dönüşüm okullarımızda,
dershanelerimizde karşımıza Anadolu Yakası...
çıkan örnekleriyle Anadolu Yakası’nda 3 Şubat günü yapılan son
ayrıntılandırıldı. Düzenin oturumla tüm devrim okulları sona erdi. Yeni dönem
gençliği kültürel alanda da ve ÖSS başlıkları üzerinden şekillenen tartışmalar
kuşatmaya çalıştığı vurgulandı. oldukça güçlü geçti. 2. dönem yürütülecek
Tartışmanın ardından katılan çalışmaya dair anlamlı tartışmalar yapıldı. Birçok
arkadaşlarla devrimci dostumuzun söz aldığı ve yorum yaptığı tartışma
mücadelenin gerekliliği ve günkü tartışmanın konu başlığını “Yeni dönem ikinci dönem çalışmasına dair hedeflerin belirlenmesi
mücadelenin genel dinamikleri üzerine sohbet çalışması” olarak belirledik. İLGP’nin ikinci dönemde ile bitti. Devrim okulunda liseli dostlarımızın yan yana
gerçekleştirdik. yürüteceği çalışmanın politik-pratik hedeflerini gelmesi ve sorunlarımızı tartışması ikinci dönem için
3 Şubat günü üçüncüsünü düzenlediğimiz tartışma konuştuk. Tartışmalar oldukça verimli geçti. umut verici oldu.
platformu ile Devrim Okulu’nu sonlandırdık. Son Tartışmaya katılan arkadaşlar yeni dönemde katkı İLGP/Anadolu Yakası

Berlin’de göç toplant›s›


G-8’in göç politikasına karşı Berlin’de, Ağustos 2006’dan bu yana, konusu G-8 ve göç olan bir birlik oluşturuldu. Bu alanda örgütlenmek için yeterli neden
var:
- G-8’lerin politikası yeni sömürge ülkelerde inanılmaz felaketlere yol açıyor. Bu politikanın sonuçları: Ekolojik felaketler, savaşlar, sürgünler, mültecilik
ve göçmenlik.
- İşçi göçmenler: İnsanlar, yaşadıkları ülkeler yıkıma uğratıldıkları için başka bir ülkede yaşama mücadelesi vermek zorunda kalıyor.
- Uluslararası göçü engelleme yöntemi, kaçış yolları ve olanakları üzerine korkunç sonuçlar doğuruyor. Bu politika sonucu örülen duvarlar bugüne kadar
binlerce insanın yaşamına maloldu.
- Avrupa’ya ulaşmayı başaran mültecilerin karşı karşıya kaldıkları yaşam gerçeği: Yapısal, kurumsal ve gündelik ırkçılık. Sosyal haklardan ve çalışma
hakkından yoksunluk. Yaşamlarına damgasını vuran, sürekli olarak geldikleri ülkede kalıp kalmama belirsizliği. İltica hakkını almış mültecilerin bile hukuki
güvencesi yok, çünkü her an bu hakları ellerinden geri alınabilir.
Benzeri noktalardan hareket eden birlik, 2 Şubat tarihinde Berlin’de, konusu Avrupa’nın etrafına örülen duvar politikasının sonuçları olarak
değerlendirilebilecek uluslararası göç yöntemi başlığı altında bir toplantı gerçekleştirdi. Toplantıya konuşmacı olarak K. Koop, Pro Asyl Avrupa bölümü
uzmanı davet edildi. Konuşmacı sunumunda yaptığı konuşmada, Avrupa Birliği topluluğunun sınır dışı etme ve Avrupa sınırlarını daha iyi koruyarak kimseyi
sınırdan geçirmeme politikası üzerine geniş bir bilgi aktarımı yaptı. G-8’lerin bu politikasına karşı ortak bir mücadelenin güçlendirilip büyütülmesi için
çağrıda bulundu.
Ardından etkinliği düzenleyen ARI Berlin, BİR-KAR, ADHF, AGİF, Proleter Devrimci Duruş adına yapılan konuşmada G-8’lerin politikasına karşı
mücadelenin çerçevesi çizildi. Somut olarak neler yapılabileceği üzerine önerilerde bulunuldu. Sonrasında devam eden tartışma bölümüyle toplantı bitirildi.
Yaklaşık 70 kişinin katıldığı etkinlik 2.5 saat sürdü.
Bir-Kar/Berlin
Sayı:2007/05 ★ 9 Şubat 2007 Faşist teröre karşı mücadeleye! K›z›l Bayrak ★ 23

Gözalt›lar protesto edildi...


BEKSAV Yönetim Kurulu Başkanı Hacı Orman ile EKD üyesi Duriye Sezgin’in gözaltına alınması
üzerine 1 Şubat günü protesto eylemleri gerçekleştirildi.
‹flçi Kültür Evleri’nden
Agos önünde protesto...
ça¤r›
Partizan, EHP, SDP, Odak, Halkevleri, ESP, Tekstil-Sen, EKD, Dayanışma Gazetesi tarafından Agos
Gazetesi önünde ortak bir basın açıklaması düzenlendi. Eylemde sık sık “Gözaltına alınanlar serbest İşçi Kültür Evleri, yeni bir dünya, yeni bir kültür
bırakılsın!” ve “Toplumla mücadele yasası iptal edilsin!” sloganları atıldı. (Kızıl Bayrak/İstanbul) hedefiyle uzun bir süredir mücadele etmektedir. İşçi
Kültür Evleri büyük bir özveri, emek ve bedelle
güçlenerek yoluna devam etmektedir. Yozlaşmanın her
İHD’de basın açıklaması... geçen gün boyutlandığı, bireyselliğin, bencilliğin,
İHD’de Yeşim Sönmez tarafından okunan basın açıklamasının ardından Atılım Gazetesi Yazı işleri yabancılaşmanın insanlığı sosyal yıkıma götürdüğü bir
Müdürü Ahmet Yaman, Tutuklu Gazetecilerle Dayanışma Platformu sözcüsü Necati Abay, geçtiğimiz dönemde İşçi Kültür Evleri, tüm bu sorunların kaynağı
günlerde tahliye olan İşçi Köylü Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Memik Horuz, İHD İstanbul eski Şube olan sömürücü sisteme karşı kültür-sanat alanından
Başkanı Eren Keskin ve KESK Dönem Sözcüsü Dursun Yıldız konuştu. (Kızıl Bayrak/İstanbul) verilen bir yanıttır. İşçi Kültür Evleri tüm devrimci
enerjisini ve yaratıcılığını sınıfın içinde bulmaktadır.
Bursa: “Baskılar bizi yıldıramaz!” Sınıf mücadelesinden beslenmekte ve mücadeleyi bu
Gözaltıları protesto etmek için AVP Tiyatrosu önünde bir basın açıklaması gerçekleştirildi. Devrimci zeminde büyütmektedir. Bundan dolayı geçmişin tüm
kurumların da destek verdiği eylemde “Gözaltılar, tutuklamalar, baskılar bizi yıldıramaz!”, “Hacı Orman- ilerici devrimci kültür mirasının yarınki kuşaklara
Duriye Sezgin serbest bırakılsın!” sloganları atıldı. (Kızıl Bayrak/Bursa) taşınması sorumluluğunu, görevlerinin bir parçası olarak
görmektedir. Diğer yandan yeni bir kültür yaratma
misyonuyla da hareket etmektedir. Bu misyonla müzikten
İzmir: “Yaşasın devrimci dayanışma!” şiire, tiyatrodan resme kadar sanatın tüm alanlarında bu
İHD, ESP, HÖC, BDSP, DHP, SDP, Partizan, KÖZ, Kaldıraç, Alınteri, EHP, İCİ, Halkevleri, Kurtuluş iddiayla çalışmaktadır.
Partisi bileşenleri tarafından gerçekleştirilen basın açıklamasında “Hacı Orman serbest bırakılsın! Baskılar Şu ana kadar ürettiklerimiz, devrimci yazar ve
bizi yıldıramaz!” pankartı açıldı. Eylemde “Hacı Orman serbest bırakılsın!”, “Baskılar, gözaltılar bizi şairlerin ürettiklerini kendimizce yorumlamakla sınırlı
yıldıramaz!”, “Yaşasın devrimci dayanışma!” sloganları atıldı. (Kızıl Bayrak/İzmir) kaldı. Üretkenliğimizin ve yaratıcılığımızın sonuçlarını
eskiye oranla daha çok almaya başladığımız son süreçte
kendimize ait bilgi ve birikimlerimizi yeterince
yansıtamadığımızı düşünüyoruz.
Hacı Orman yalnız değildir! Çalışmasını sınıfa yönelik sürdüren İşçi Kültür Evleri
olarak, sınıfın devrimci kültürünü yaratmak ve geleceğin
31 Ocak Çarşamba günü Kadıköy’de zorla devrimci kuşaklarına geliştirebilecekleri anlamlı bir miras
araçtan indirilerek gözaltına alınan BEKSAV bırakmak amacıyla tüm yoldaşlarımızı ve dostlarımızı
Yönetim Kurulu Başkanı Hacı Orman serbest üretimlerini (yazı, oyun, şiir, beste, karikatür, senaryo,
bırakıldıktan sonra hakkında tekrar yakalama resim vb.), bilgi ve birikimlerini bizlerle paylaşmaya
kararı çıkarıldı. 7 Şubat günü Kadıköy’de bulunan çağırıyoruz.
BEKSAV binasında konu ile ilgili basın toplantısı İşçi Kültür Evleri
düzenledi.
İlk olarak BEKSAV çalışanı Zuhal Yıldırım bir
açıklama yaparak, tekrar yakalama kararı
çıkarılması nedeniyle Hacı Orman’ın toplantıya
katılamayacağını söyledi. Daha sonra Necati Abay
söz alarak, Hacı Orman’ın hayatından kaygı “Tecride karfl› mücadele
duyduğunu, eğer başına bir iş gelirse
sorumlusunun İstanbul Emniyet Müdürlüğü sürüyor!”
olacağını söyledi. Ardından Hacı Orman’ın
hazırladığı, gözaltı boyunca yaşadığı süreci anlatan basın açıklaması metni okundu.
Basın açıklamasından sonra avukat Keleş Öztürk söz alarak; Hacı Orman’ın örgüt ile açık alan
arasındaki bağı sağladığı iddiasıyla gözaltına alındığını, üzerinde kitap taslağı ve aydınlarla yaptığı
İzmir’de tecrit karşıtı eylem...
görüşmelerden sonra aldığı notlar olduğunu, Hacı Orman’ın savcılık tarafından serbest bırakılmasının 3 Şubat günü İzmir Cezaevi İnisiyatifi tarafından
ardından Beşiktaş Ağır Ceza Mahkemesi tarafından hakkında yeniden yakalama emri çıkarıldığını düzenlenen basın açıklamasında F tipi hapishanelerde
söyledi. tecrit işkencesinin sürdüğü, baskı ve yasakların devam
Daha sonra eşi Songül Özbakır konuştu. Aylardır evlerinin izlendiğini, hırsızlık süsü verilerek evlerine ettiği dile getirildi. “Tecrit işkencedir ve insanlığın
girildiğini ve talan edildiğini dile getirdi. Tekrar konuşan Necati Abay ise, Hacı Orman’ın ciddi bir risk ortak değerlerine, özgür yarınlara dair özlemlerine
altında olduğunu, can güvenliğinden endişe duyduklarını bir kez daha vurguladı. açık bir saldırıdır. Bu saldırıya karşı gelin hep birlikte
Daha sonra Kartal EKD, FHDD, ESP, Limter-İş ve Tekstil-Sen adına konuşmalar yapıldı. sesimizi yükseltelim” denildi. Protesto amacıyla
Kızıl Bayrak/İstanbul eylemciler eylemlerine bir süre çıplak ayakla devam
ettiler. Eylemde “İnsanlık onuru işkenceyi yenecek!”,
“İçerde, dışarda hücreleri parçala!”, “Devrimci
tutsaklar onurumuzdur!”, “Yaşasın devrimci
Emekçinin Gündemi’ni emekçilere ulaştırdık dayanışma!” sloganları atıldı. (Kızıl Bayrak/İzmir)

Bölgemizde farklı sektörlerde konumlanmış yüzlerce büyük, orta, küçük ölçekli fabrika var. Adana’da tecrit karşıtı eylem...
Fabrikalarla semtin içiçe geçmiş bir yapısı da mevcut. Bu nedenle tüm alana seslenen bir materyal Tecrite Karşı Adana Platformu bileşenleri 3 Şubat
çıkarma ihtiyacı doğdu. Bu materyalle hem fabrikalara doğrudan seslenmek, hem emekçi semtlerinde Cumartesi günü saat 12:30’da İnönü Parkı’nda bir
kullanabilmek amacıyla yerel bir yayın çıkardık. basın açıklaması gerçekleştirdi.
Emekçinin Gündemi adlı bültenimizi bölgedeki fabrika ve atölyelere ulaştırmaya başladık. Geçmiş “Direniş kazandı - Tecride karşı mücadele sürüyor”
dönemlerde uyguladığımız genel bir dağıtımın yerine satış yöntemini tercih ettik. İlk başta böyle bir pankartı ve ölüm orucu direnişinde şehit düşenlerin
yöntemi ilk defa deneme kaygısı oluşsa da satış deneyimlerimiz bu kaygıyı yersiz çıkardı. İşçiler resimlerinin taşındığı eylemde “Tecriti kaldırın!”,
tarafından ilgi ile karşılanan yayınımız rahat ve sade dizaynından ötürü çok beğenildi. Bültenimizi “Tecrite karşı mücadelemiz sürecek!”, “Tecrite son!”
oldukça geniş bir alanda kullanacağız. sloganları atıldı. (Kızıl Bayrak/Adana)
Emekçinin Gündemi çalışanları
24 ★ K›z›l Bayrak Proleter sanat ve sanatçı... Sayı:2007/05 ★ 9 Şubat 2007

Bertold Brecht (10 Şubat 1898- 14 Ağustos 1956): Proleter sanatın çalışkan işçisi...

Dünyay› de¤ifltirme ve dönüfltürme


eyleminin sanatç›s›
A. Aras

“Savaşta biraz yorulmuş, ama siperinden yanını budayarak kendine mal etme yüzsüzlüğünü yaşamda, kültürde, sanattaki hakimiyetine karşı savaş
ayrılmamış bir asker”, devrimci bir sanatçı, sürdürmektedir. yürütmesinin, bunları bir bir ayıklamasının önünde
Burjuvazinin gösterdiği bu tarihsel ilginin işçi engel değildir.
materyalist bir sanat kuramcısı...
sınıfı ve sosyalistler tarafından gösterildiğini, olduğu İşte Brecht’in ve Brechtyen sanat anlayışının
Sanat sözkonusu olduğunda, kendisini
kadarıyla sürdürüldüğünü söylemek ise zor. Bu, onun sosyalistler cephesinde hak ettiği ilgiyi yeterince
Marksizm’e, işçi sınıfının kurtuluş mücadelesine yakın
ürünlerinin ya da sanat kuramının ve sanatsal görememesinin bir nedeni de, onun sanat anlayışının
gören aydın ve sanatçılar, bizzat bu politik kimliği
pratiğinin anlaşılmaz olmasından kaynaklanmıyor. ve eserlerinin komünist partilerin resmi güvencesini
taşıyanlar içinde yüz ağartıcı isimlerin başında gelir
Aksine, Brecht’in eserleri ve Brechtyen sanat anlayışı, arkasına alan sözde kuramcılarının ortaya koyduğu
Bertold Brecht. Yalnızca yaşamıyla değil, eylemiyle,
yaşadığı dönemde en çok işçiler ve sıradan halk sanat anlayışıyla açık ya da örtülü bir çatışma halinde
sanatsal pratiğiyle ve bizzat sanat kuramı alanında
tarafından ilgi görmüş, dahası anlaşılabilmiştir. Çünkü, olmasıdır. Hazır kalıplara, klişelere, sözde reçetelere
Marksizm’e yaptığı katkıyla Brecht, pek çok çağdaşı
bir cümlede özetlemek gerekirse Brecht, eylemin olan uzaklığıdır. Belirtmeliyiz ki, bu çatışma esasında
arasında öne çıkan, kolay aşılamayacak bir düzeyin ve
sanatını, dünyayı değiştirmenin ve dönüştürmenin kuramsal alanda sürdüğü ve Brecht, savaş sonrasında
kişiliğin temsilcisidir. Yazık ki, onun marksist sanata
sanatını yapmaya çalışmıştır. Kelimenin yalnızca yalnızca aydın-sanatçı kimliğiyle değil, bir komünist
yapmaya çalıştığı kuramsal katkı yarım kalmış,
politik anlamıyla değil, sanatsal anlamıyla da o, olarak da sorumluluklarını yerine getirmeye çabaladığı
yeterince geliştirilememiştir.
proleter sanatın çalışkan bir işçisidir. Sürekli bir için geri döndüğü ülkesinde dışlanmamış, kuramsal
Burjuvazi ve burjuva sanatçılar-eleştirmenler
araştırma içerisindedir. Yanılmayı da içeren alandaki gerilim ilişkilere yansımamış, Berliner
tarafından onunki kadar sistemli bir baskıya maruz
denemelerde bulunmaktan kaçınmaz. Kalıplarla, Ensemle Tiyatrosu’nu kurup çalışmalarına orada
kalan ve sanatsal çabası kuşatma altına alınan bir
doğmalarla istediği sonuca ulaşamayacağını bilir. Bu devam edebilmiştir.
sanatçı örneği pek azdır. Öyle ki, Brecht’e, onun sanat
yüzden o, devrimciliği politik angajmanlardan, sanat
anlayışına ve eserlerine dönük burjuva kuşatma ve
anlayışını ise burjuva ideolojisinden ödünç alan pek Brecht’in kuramsal çabası ve
tahrifat, ölümünden sonra da devam etmiştir ve halen
çok sanatçının karşısında gerçek bir devrimcidir, sanatı klasik gelenekle savaş
de devam etmektedir. Bu burjuva “ilgi”nin yalnızca
ise kuramsal arka planı ve sınıfsal özü ile devrimci bir
onun politik kimliğinden dolayı olduğunu düşünmek
sanattır. Onun eserleri son derece yalın ve halk Brecht’i marksist sanat kuramcıları içinde farklı
son derece yanıltıcı olur. Aksine, yaşadığı dönemde
tarafından kolay anlaşılan özelliğiyle dünyanın dört bir kılan, herşeyden önce, onun sanata, sanat ve kültür
Alman faşizmi onun eserlerine kendisinden daha fazla
yanında ilgiyle karşılanmıştır. Bu aynı zamanda onun alanındaki sınıf egemenliğine tarihsel materyalist
kin beslemiş, bir süre için sığınmak zorunda kaldığı
eserlerinin evrensel değerine de bir kanıttır. yöntemin eleştirel silahıyla yaklaşabilmesidir.
ABD emperyalizmi diğer sığınmacılara gösterdiği
Brecht, “halkın düzeyine inmek” bahanesinin Devrimci sanatsal pratiğinde gösterdiği ısrar ve
ilgiyi ondan esirgemiş, eserlerinin yayınlanmasına ve
arkasına gizlenen halk dalkavukluğundan da, titizliktir. O, bir bakıma Marks’ın iktisat alanında
sahnelenmesine güçlükler çıkarmıştır. Kuşkusuz
“burjuvazinin yüksek sanatı”ndan da nefret eder. uyguladığı yöntemi, benzer bir biçimde sanat alanında
diğerleri gibi mülteciliği benimsememiş olmasının da
Dahası, onun sanatsal ve kuramsal hasımlarından biri uygulamaya çalışmıştır. Onun için sanatta
bunda bir payı var. Ancak asıl neden, Brecht’in orada
(başta geleni) burjuvazi ve burjuva sanatı (tarihsel proletaryadan yana taraf olmanın bilinci ve temel
ve o koşullarda da burjuvaziye teslim olmaması,
kökleriyle klasik sanat anlayışı) ise, bir diğeri, çeşitli koşulu budur. Ancak bu gözle bakıldığında, sanat
ısrarla yürüttüğü savaşa devam etmesidir. Ve şimdi
kılıklara bürünen halk dalkavukluğu, burjuva alanında sürmekte olan sınıf savaşının ideolojik-politik
“yüksek sanat anlayışı”nın temsilcileri tarafından, bu
etkilerden sıyrılamamış sosyalist sanat ve sanatçılardır. görevleri, herhangi bir kabalığa, biçimciliğe
düşmanlık sinsi bir tahrifat biçiminde
Evet, Brecht saf proleter sanat olmayacağını da söyler, düşülmeden anlaşılabilir. Brecht, en köklü sanat dalı
sürdürülmektedir. Burjuvazi, yıllardır reklamından
ama bu asla onun burjuvaziye ve onun toplumsal olan tiyatroyu kendisine örneklem seçerek kuramsal ve
propagandasına kadar Brecht’in anlayışının devrimci
Sayı:2007/05 ★ 9 Şubat 2007 Brecht 109 yaşında! K›z›l Bayrak ★ 25

deneysel çalışmalarına başlar. Fakat şiirde de gericidir. Devrimci bir anlayış ve niyetle bile
bunu dener. olsa, kopya edilmesi değil, savaşılması gerekir.
Ona göre, burjuva sanatının esası-özü, Zira, yanılsama yaratmak, kitleleri pasifizme Birleflik cephe türküsü
antik Yunan tiyatrosunun klasik temalarının, sürüklemek, işçi ve emekçilere egemen
figürlerinin ve tarzının bugüne uyarlanmış anlayışın köhnemiş araçlarıyla seslenmek, bu
çağdaş bir versiyonuna dayanmaktadır. yolla onların salt duygularına hitap etmek,
Kostümler değişmekte, isimler değişmekte, devrimci sanatın, devrimci sanatçının işi
oyuncular değişmekte, fakat temel amaç ve bu olamaz. Sanatın, üretimden, hayatın
1.
amacın temsilcisi olan tiplemeler-roller aynı kendisinden koparılıp “yüce” hegemonyasının
kalmaktadır. Hatta içerikte bile çok fazla bir kalıplarını parçalamalı, sahneyi hayatın içinde
Ve insan insan oldu¤u için
değişim olmamaktadır. Devrimci sanat
anlayışını (“Epik tiyatro” olarak ün salsa da,
kurmalıdır. Resimler tuvallere, resim
galerilerine değil, geniş duvarlarda da
yemek isteyecektir, buyrun hadi.
aslında “epik”i ve “tiyatro”yu aşmaktadır) çizilmeli, caddelerde sergilenmelidir. Oysa sözcükler ne etin yerini tutar,
buradaki çözümlemeye borçludur. Boyacıyla ressam, taş yontucusuyla heykeltraş
Çözümlemesini iki kritik kavramla ifade arasındaki yeteneksel ve sınıfsal ayrım, ne de doldurur bofl mideyi.
etmek mümkündür: Özdeşleşme ve Katharsis duvarcılar ve taş ustaları lehine bozulmalı,
(boşalma-sağaltım). Ona göre klasik sanatın sermayenin büyümesi esasına göre oluşturulan
bu iki temel öğesi, burjuvazinin sanattaki işbölümü ortadan kaldırılmalı, sanat ayrıcalıklı
hegemonyasının da araçlarıdır. Amaç ise, bir işe değil, iş eğlenceli sanatsal ve kollektif Haydi sola, bir kii!
seyirciyi (halkı) sanatta (sahnede) yaratılan bir niteliğe dönüştürülmelidir. Verili üstün
yanılsamaya ortak ederek onu rahatlatmak ve yetenekli sanatçı kimliği reddedilmelidir. Haydi sola, bir kii!
tiyatrodan (sanatın etki alanından) çıktığında Sanat bir ayrıcalık, sanatçı ayrıcalıklı bir üst
normal hayatına normal işine rahatlamış kimlik olmaktan çıkarılmalıdır. Sanat ürünleri Yer var, yoldafl, sana da,
biçimde devam etmesini sağlamaktır. Bir işçi ve sanatsal üretim kitlelerin önünde diz çöküp
ya da bir köle olarak gelen izleyici, “doymuş”, tapınacakları değil, gündelik yaşamda al Birleflik Cephe'de yerini,
duygularını tiyatroda “boşaltmış” (katharsise etkileşime girecekleri, dokunacakları,
olmuş) bir şekilde hayata devam etmesi, eleştirecekleri, katılacakları, kendilerince
çünkü bir iflçisin sen de.
kurulu düzenin devamı demektir zira. yorumlayıp yeniden üretecekleri bir faaliyet
Bu sanat anlayışı (sahne düzeni ve bizzat haline getirilmeli, buna uygun bir biçim ve
oyun yoluyla) daha tiyatrodayken seyirciyi içeriğe kavuşturulmalıdır. Sanat, kitlelerin
dışlar, onu pasif izleyici bir konumda tutar. dünyayı dönüştürme pratiğini geliştiriyor, buna
İzlediği şeyi anlaması ve eleştirmesi değil, hizmet ediyorsa, ezilenlerin elinde gerçek bir 2.
onunla (iyi karakterler, kahramanlarla) silaha dönüşür.
özdeşleşmesi istenir izleyiciden. Oyun (sanat) Sonradan bir parça geliştirilmiş biçimiyle Ve insan insan oldu¤u için
uyaran, bilgilendiren değil, uyuşturan bu çerçevede özetlenebilecek Brecht’in
olmalıdır. Kahramanlar, “nesne”leştirilmiş sanatsal anlayışının o günkü koşullarda ürettiği hofl görmez surat›na inecek çizmeyi.
birer özdeşleşme “özne”si olarak, herkesin kilit kavram “yabancılaştırma”dır. Sanatın
yüce duygularını, bir takım toplumsal bir temsil olduğu gerçeğini karartmaya çalışan Ne kendi alt›nda köleler ister,
ideallerini temsil etmelidir. (Bu idealler, egemen klasik anlayışın karşısına Brecht,
oyunda olduğu gibi gerçek hayatta da egemen yabancılaştırmayı, yaratılmaya çalışılan ne de üstünde ister bir efendi.
sınıfın damgasını taşır, doğal olarak) İzleyici yanılsamayı kırıcı-devrimci bir araç olarak
adına, onun duygulanım dünyası içinden çıkarır. Burjuva sanatsal düzeneğe ve
yapılması gerekeni yapmalı, oyun olması yaratılmaya çalışılan ideolojik manipülasyona
gereken şekilde bitirilmeli, dışarıda-gerçek bir çomak gibi sokulan bu kavram, basit bir Haydi sola, bir kii!
hayatta tartışılacak-gerçekleştirilecek hiçbir tiyatrol teknik düzenleme değil, son derece
şey kalmamalıdır. Açıkta hiçbir şey güçlü bir ideolojik silahtır. İzleyen (seyirci) ve
Haydi sola, bir kii!
kalmamalıdır, bir tek soru işareti bile! Sahne oynayan (oyuncu), oynanan oyun (sanatsal
öyle düzenlenmelidir ki, seyirciye bunun ürün) ve gerçeklik arasına çekilmiş ve
Yer var, yoldafl, sana da,
içinde bir takım olayların geçtiği gerçek yüzyıllardır kanıksanan bir tarihsel duvarı-bir al Birleflik Cephe'de yerini,
dünyanın bir “temsil”i olduğunu unutturabilsin ayrımı parçalayarak, işçi ve emekçileri
ve yanılsama katsayısını-oyunun etkisini devrimci teorinin devrimci sanatının çünkü bir iflçisin sen de.
artırabilsin. Oyuncular da, rollerini öylesine silahlarıyla donatır, onları gerçek yaşamda da
sahici oynamalıdırlar ki, hayattaki herhangi bir seyirci koltuğundan siyasal sahneye çıkarır,
gerçek toplumsal karakteri en eksiksiz biçimde sahneyi (sanatı) dünyayı dönüştürmek üzere
verebilsinler. Rollerin, gerçek toplumsal devrimci müdahalenin bilinciyle ve devrimci
varlıkları (efendiyi oynayan bir “efendi”, eylemin yaratıcılığıyla donatır. Brecht’in
köleyi oynayan bir “köle”yi) “temsil” ettikleri eserlerinde bu devrimci tarzın yarattığı etkiyi 3.
anlaşılmasın. Bunun için de oyuncu oynadığı R. Wintzen, şu coşku dolu kelimelerle ifade
rolle mümkün olduğu ölçüde özdeşleşmelidir. ediyor: Ve iflçi iflçi oldu¤u için
Bu başarılırsa, seyirci de kendisine verilen “Tiyatro sahnesinde o, ateşli bir tutkuydu
“seyirci” rolünü daha iyi benimser. Böylece, sanki, halkın ağzıydı, şiirsel bir şimşek ve ona baflkas› vermez özgürlü¤ü.
toplamda, sahne, roller, tema (yani sanatın yıldırım sesiydi, tatlı bir aşk ezgisiydi.”
temsil ettiği gerçekler) gerçekle, gerçek Brecht’in sanatsal anlayışı ve eserleri Onu kurtaracak baflkalar› de¤il,
sınıfsal ilişkilerle yer değiştirmeye hizmet insanları eğlendirmeye, bu dünyayı boş
eder. Asıl gerçek tiyatronun dışında bırakılır, gözlerle izlemeye yönelten değil, kavga
bu ifl iflçinin kendi ifli.
oyunun yanılsamalı gerçeği seyirciye dayatılır. meydanına davet eden, onları kışkırtan bir
Varılan yer, oyunun-rollerin bir temsil savaş çağrısıdır.
olduğunun unutturulması yoluyla, izleyicinin Brecht hem bir anlayış geliştirme hem Haydi sola, bir kii!
gerçek hayata ve ilişkilere müdahalesini buna uygun ürünler sunabilme anlamında bir
ortadan kaldırmaktır. İşte, Brecht için sanatta “buz kıran” rolünü hakkıyla yerine getirmiştir. Haydi sola, bir kii!
burjuva gericiliği kendisini bu temel Sanatı mücadelenin ateşinde sınanmış, geriye
üzerinden, kuşkusuz Antikçağ tiyatrosuna anlamlı bir miras bırakmıştır. Yarım kalan Yer var, yoldafl, sana da,
eklenmiş bir dizi yenilikleri de katarak eserini, eksik kalan çabasını tamamlamak
üretmektedir. proletaryanın genç neferlerinin görevidir. al Birleflik Cephe'de yerini,
Biçim ve içerikte ne denli zenginleştirilme (Kızıl Bayrak, Sayı: 2000/30, 19 Ağustos
yoluna gidilirse gidilsin, üzerinde ne kadar 2000) çünkü bir iflçisin sen de.
oynanırsa oynansın, bu tarz ve anlayış esasta
26 ★ K›z›l Bayrak Ekim Gençliği’nin 100. sayısı... Sayı:2007/05 ★ 9 Şubat 2007

Dünyan›n bütün dillerini konufluyoruz!


“Komünist bir siyasal örgüt halk devriminin de eklendiği mücadele sürecinde de
tüm politik ve örgütsel süreçlere canlandırılmıştır, zafer bir kez daha direnen halkların
kendi siyasal ve sınıfsal misyonu olmuştur. Yine aynı yüzyıl Büyük Çin Halk
temelinde bakmak, kadrolarının Devrimi’nden Vietnam’daki küçük insanların
güncel pratik süreçlerde bu devleştiği direnişe, Cezayir halkının kurtuluş
misyonun belirleyiciliğinde mücadelesinden Güney Afrika’nın kara tenli halkının
hareket etmesini sağlamak ırkçılık karşısında yazdığı mücadeleye kadar bir dizi
zorundadır. Bu başarılamadığı direniş ve zafere sahne olmuştur.
koşullarda güncel kazanımların Dönüp bugüne baktığımızda karşımıza çıkan yine
orta ve uzun vadede süreklileşme koca bir direnişin resmidir. Ortadoğu’da Filistin’in
şansı bulunmamaktadır.” yarım asrı geçkin bir süredir sürdürdüğü direnişe aynı
“Biz genel olarak devrimci coğrafyada Irak, Afganistan, Lübnan halkı eklenmiş,
değil, fakat komünist emperyalist-kapitalist sistemin saldırdığı her alan, bu
devrimcileriz. Bu fark hiç de sisteme karşı mücadele bayrağının dalgalandırıldığı
etikete değil, fakat tümüyle dünya alanlara dönüştürülebilmiştir. Bugün Latin Amerika,
görüşüne, politik kavrayışa ve bugün Nepal, bugün halklara yoksulluk ve sefaleti
pratik davranışa dayalıdır. dayatan neoliberal politikalar karşısında Avrupa ve
Üzerinde titremenin önemi de Amerika’da emekçiler emperyalist-kapitalist sisteme
buradan gelmektedir. Ayrım karşı direnişe geçmektedirler.
çizgilerinin açık seçik olmasına
özen göstermek, genel bir Mücadelenin dili birdir!
devrimci söylem ve pratik içinde
kendine özgü kimliğimizin “Emperyalist küreselleşmeye devrimci
kararmasına izin vermemek, tam proletaryanın yanıtı devrimci enternasyonalizm,
da komünist gençliğin gençlik çözümü dünya devrimi ve sosyalizmidir. Üretici
hareketi içinde yerine getirmesi güçlerin bugünkü uluslararasılaşma düzeyi, proleter
gereken özel önderlik rolüyle sıkı sınıf mücadelesi ve proletarya devrimi için son derece
sıkıya bağlantılıdır. İlkinde ne güçlü bir enternasyonal temel yaratmıştır. Engeller ve
denli özenli ve tutarlı sorunlar kadar, onların aşılması ve çözümü de
davranılırsa, mücadele uluslararasılaşmıştır.”
ilişkilerine ve gereklerine ilişkin Bugün “dünyanın bütün dillerini konuşuyoruz”
bu ikinci alanda da o denli demek, dünyanın herhangi bir köşesinde ezilen ve
başarılı olunabilir. Komünist sömürülen halkların mücadelesini yürütüyoruz
gençlik kendine özgü konumunu, demektir. Türkiye’de Kürt, Fransa’da Cezayirli,
bunun tüm öteki sol siyasal ABD’de kızıl ya da kara derili olmak demektir.
akımlardan farkını anlamaz, Bugün bu şiarı sahiplenmek demek, tankla tüfekle
sindirmez ve gerekleri olsun, kirli pazarlıklarla olsun ama her koşulda masa
doğrultusunda üzerine düşenleri yerine getirmek için bir ihtiyaç olarak karşımızda durmaktadır. Yaşadığımız
başında çizilmiş sınırları tanımamak ve halkların
yeterli çabayı ortaya koymazsa eğer, zaten gençlik coğrafya bu ihtiyacın güncelliğini ve yakıcılığını
enternasyonal birliğini ve kardeşliğini savunmak
hareketi içinde herhangi bir özel önderlik rolü de çarpıcı bir biçimde açığa çıkartmaktadır. Sırasıyla
demektir.
oynayamaz.” Afganistan, Irak ve Lübnan’da yaşananlar, Filistin ve
Bugün “dünyanın bütün dillerini konuşmak”,
Ekim Gençliği’nin 100. sayısını çıkartmış Kürdistan’da biraz önceki tarih dizgisinin bütününe
halkları tek bir dil boyunduruğu altına almak yerine
bulunuyoruz. 100 sayılık bir yayın faaliyeti, 15 yıllık yayılan katliamlar, bütün bu katliam ve kıyımın arka
özgünlükleri ile özgürlüklerini kazanacakları
bir gençlik mücadelesi deneyimine denk düşüyor. planını oluşturmak, meşrulaştırmak adına sermaye
mücadelenin dilini, gücünü ve kendisini yaratmak
Yılları bulan gençlik mücadelesi deneyimi içerisinde düzenince girişilmiş uluslararası bir yaygınlığa sahip
demektir. Küresel bir öğütücüye dönüşmüş olan
Ekim Gençliği, her dönem gençlik hareketi içerisinde propagandalar ve bu propagandaların yarattığı güçlü
kapitalist barbarlık sisteminin karşısına enternasyonal
işçi sınıfı devrimciliğinin temsilcisi olma misyonunun etki… Yakın dönemde Hrant Dink’in katledilmesi ve
bir bilinçle, devrim ve sosyalizm hedefiyle
gereklerini yerine getirmiş, taşıdığı kimliğin “Hepimiz Ermeniyiz” sloganı üzerine süre giden
çıkabilmektir.
sorumluluğu ile hareket etmiştir. Bugün 100. sayımızla tartışmalar… Bütün bunlar düşünüldüğü ölçüde, bizi
Ekim Gençliği yıllardır gençlik alanı içerisinde,
beraber başlatmış olduğumuz kampanyanın kendisini bize kırdırmalarına bir dur demenin, katliamları
işçi sınıfının partisinden aldığı güç ve birikimle
de bu kimlik ve bu kimliğin yüklediği sorumluluğun sonlandıracak gücü açığa çıkartmanın, birlik ve
sınırsız, sınıfsız, sömürüsüz bir dünya mücadelesinin
gerekliliklerini gözeterek gündemleştirmiş dayanışmayı büyütmenin en temel yolunun güçlü bir
bayraktarlığını yapmakta, enternasyonal komünist
bulunmaktayız. kardeşleşme çağrısından, bu uğurda harcanacak
kimliğin gereklerini yerine getirmeye çalışmaktadır.
İlk olarak şu noktayı belirtmeliyiz: “Dünyanın çabadan geçtiği açıktır.
100. sayı ile başlattığımız kampanya yıllardır
bütün dillerini konuşuyoruz!” şiarıyla başlattığımız Halkların kardeşliği şiarı bir temenninin formüle
taşıdığımız misyonun pratik mücadeledeki yeni bir
kampanya çalışmamız, 100. sayı vesilesiyle girişilmiş edilişinden çok ötededir. Bu şiar en dar anlamıyla
yansımasından ibaret olacaktır.
bir yayın tanıtım faaliyetinin sınırlarını aşan bir ezilen ulusların kurtuluşa giden yoldaki kader birliğini
Kampanyamız bir çağrı olarak algılanmalıdır.
kapsama sahiptir. Elbette yayının tanıtımı ve geniş bir ifade eder. Tarih emperyalist-kapitalist sistem
Dünya ölçeğinde halklar arasına çekilmiş olan bütün
okuyucu kitlesiyle buluşabilmesi de gözetilen hedefler karşısında direnen halkların zaferleriyle doludur. Bu
duvarları yıkma, ezilen halkların ve sömürülen
arasındadır. Ancak kampanyanın esas hedefi, bugün direniş ve zaferler 20. yüzyılın başından günümüze
sınıfların özgürlüğünü kazanma, gecelerinde aç
dünya ölçeğinde ekilen halklar arası düşmanlık kadar uzanan uzun bir zaman dilimi içerisinde
yatılmayan, gündüzlerinde sömürülmeyen bir dünya
tohumlarının karşısında halkların kardeşliği şiarını yaşanmış ve yaşanmaktadır.
için enternasyonal bir bilinçle proleter sınıf
yükseltmek ve gençlik alanında bu eksende bir 20. yüzyılın başında sömürgeci kölelik koşulları
mücadelesine katılma, bu mücadeleyi büyütme
taraflaşma yaratabilmektir. içerisinde yaşayan halklar Büyük Sosyalist Ekim
çağrısıdır.
Devrimi’nin sağladığı muazzam itilimle her yerde
Ekim Gençliği gençliği dünyanın bütün dillerini
emperyalizme ve sömürgeciliğe karşı ayağa kalktılar.
Yaşasın halkların kardeşliği! konuşmaya çağırıyor!
Uzun ve zorlu mücadelelere, ödenen ağır bedellere
Ekim Gençliği mücadelenin dilini konuşmaya
karşın bu süreçte büyük bir zafer kazandılar. Aynı
Halkların kardeşliği şiarını yükseltmek, halklar çağırıyor!
sahne yine 20. yüzyıl içerisinde faşizme karşı halklar
arası kardeşleşme bilincini yaratma mücadelesinin (Ekim Gençliği’nin Şubat 2007 tarihli
cephesinden büyütülen ve anti-faşist zafere bir dizi
sürükleyicisi olmak bugün hiç olmadığı kadar güncel 100. sayısından alınmıştır...)
Sayı:2007/05 ★ 9 Şubat 2007 Ekim Gençliği’nin 100. sayısı... K›z›l Bayrak ★ 27

Dünyan›n bütün dillerini konufluyoruz!


Munther kardeşim, ***
Filistin sokaklarını arşınlayan adımların Dünyanın bütün ezilen Kapitalizm insanlığın biricik düşmanıdır. Bu
benimkiyle aynıdır senin. Kolunu kaldırıp atarken sömürü ve talan düzeni karşısında devrim kaçınılmaz
elindeki taşı, benim de yüreğim seninkiyle çarpar, halkları, dünyanın bütün bir zorunluluk, devrimci mücadele insan olmanın
sonra soluk alır veririz… Sefaletin dünyasıdır Filistin. gereği ertelenemez bir sorumluluktur. İşte Ekim
Yılları bulan işgalin altında düşmanın vahşetinin
ezilen, sömürülen yürekleri, Gençliği 10 yılı aşkın bir süredir, yeni Ekimler
panzehiri olan direniş, onurlu ve yürekli kanlarla
sulanmış topraklarda yeşerir.
dünyanın bütün işçileri, mücadelesinin gençlik alanındaki temsilcisi olma,
gençliği işçi sınıfının sosyalist mücadelesinin bir
Dante ve Ines kardeşler, kardeşim, emekçileri, gençleri… Bir parçası haline getirme ve bu temelde de gençlik
Bilirim, dünyanıza yabancılığınızın etiketi hareketinin devrimci önderlik boşluğunu doldurmayı
pantolonunuzun arka cebinde taşımak zorunda avuç yüreksizdir tepemize hedeflemektedir.
olduğunuz kimlik kâğıdı değil, kara teninizdir. Ekim Gençliği; çürüyen düzenin karşısında
Yıllarca “özgürlük” heykeli gölgesinde katliamlara
çöreklenen! marksist-leninist dünya görüşü ve işçi sınıfının
imza atan ülkeniz, yabancı ilan ettiği sizlere, devrimci programının yol göstericiliğinde mücadele
direngenliğine yabancı oldukları babanız Sacco’ya, Oysa biz onların küresel sömürülerine inat, eden komünist bir gençlik hareketidir.
yabancılıkları kendi coğrafyalarında hükümsüz olan enternasyonal bir yürek taşıyoruz. Oysa biz; onların Ekim Gençliği’nin bayrağı sınıfsız, sömürüsüz
Iraklılara, Afganistanlılara işkence etmiştir. Sizse hem küresel yıkıcılıklarına inat enternasyonal bir bilinç dünyanın, işçi sınıfının kurtuluşunun bayrağı, dili
yabancı ilan edilmenin işkencesini çekmiş, hem de taşıyoruz! Sadece korkunun dilini biliyor onlar. Oysa mücadelenin dilidir.
vatandaşı ilan edildiğiniz bu ülkenin katliamlarının biz, dünyanın bütün dillerini korkusuzca konuşuyoruz! Ekim Gençliği, bugün içinde yaşanılan bu talan ve
vicdan azabını… *** yağma düzeninin karşısındaki tek bilimsel alternatif
Kardeşim Lee, Bugün dünyanın her köşesinde insanlık olan sosyalizmin gençlik içindeki temsilcisidir.
Çekik gözlerinin ufak bebeklerinde yaşamın, kapitalizmin yarattığı çok yönlü bir çöküş ve tahribatla Ekim Gençliği işçi sınıfının kurtuluş
yaşatmanın yansısını görüyorum. Gözlerinin karşı karşıyadır. İnsanlığın öğütücü düşmanı mücadelesinin bir parçası, onun bugüne dek
küçüklüğüne bakınca yadırganıyor pirinç toplamaktan kapitalizm, emperyalist işgallerle, katliamlarla, oluşturduğu tarihsel birikimin güvencesi ve
şişmiş ellerin… Senin ülkenin üstüne atomlar sömürüyle, açlık ve sefaletle gerek insanlarda gerekse sahiplenicisidir. Dünyanın üzerinde yaşamış bütün
yağdırılmış, gaz bulutları sarmış dört bir yanını… doğada tedavisi zor hastalıklara yol açmaktadır. Bugün devrimcilerin, dünya üzerinde kapitalizme karşı
Pirinç tarlaları kavrulmuş, sular çekilmiş, buhar olmuş. dünyanın dört bir yanında insanlar kapitalist verilmiş bütün mücadelelerin taşıyıcısıdır.
Senin ülkende atomlar bölünüyor ama şimdi. Ülken hükümdarlığın acımasız uygulamaları karşısında Ekim Gençliği; Türkiye devrimci hareketinin
senin başka ülkelerdeki kardeşlerin pirinç yaşam mücadelesi vermektedir. Bu yaşam bugüne kadar oluşturduğu devrimci mirasın, devrimci
toplayamasın diye yapıyor bunları. Ama biliyorsun ki mücadelesinin kendisi ise kapitalistlerin elinde günlük gençlik hareketimizin on yıllardır ödediği bedellerin
kardeşlerinin elleri de seninki gibi… Çalışmaktan kara dönüştürülmektedir. üzerinden yükselmekte, tüm bu mirası ve yaratılan
perişan, şişmiş, nasırlı o eller, güçlü kuvvetli bilekler, Bugün üretenler, insanın dünyada yaşamayı borçlu devrimci değerleri geleceğe taşımak için yılmadan
hayatta kalmanın ve yaşatmanın onuru… olduğu üretken eller, beyinler, bedenler açlık ve sefalet mücadele etmektedir. Onun mücadelesi; bu
Rojan, Ahmet, Agop, Pedalisa… koşulları içerisinde yaşamaya mahkum edilmiştir. topraklarda devrimin soluğu olmuş Deniz
Coğrafyamın güzel insanları… Dünyanın dört bir yanında emperyalist işgaller Gezmişler’in, Mahir Çayanlar’ın ve İbrahim
Birbirinize düşürmeye çalışıyor sizleri, sürmekte ve bu işgallerin gerek fiziki, gerekse sosyal Kaypakkayalar’ın mücadelesidir.
yaşamlarınızı cehennem koşullarındaki fabrikalara ve iktisadi sonuçlarını bir bütün olarak alt sınıflar Ekim Gençliği; çürüyen düzenin karşısında
tıkan asalaklar sınıfı. Diliniz farklı diye… Dininiz ödemektedir. gençliğin soluğu ve mücadele bayrağıdır. Yayın
farklı, renginiz farklı diye. Oysa aynı saatte Küresel ısınma kontrol edilemez bir hal almaya hayatına ilk başladığı gün ifade ettiği “dönemin
doluşuyorsunuz fabrikalara. Aynı saatte sabahki başlamıştır. Dünyanın ömrü her geçen gün kısalmakta, devrimci önderlik boşluğunu doldurmak” misyonu
enerjinizin bütününü tüketmiş bir biçimde fabrika değişen bitki örtüsü, artan sıcaklıklar, dünyamızda geri bugün Ekim Gençliği’nin 100. sayısını kutladığımız şu
kapısından dışarı taşıyorsunuz. Aynı mavi kapılı dönüşsüz tahribatlar yaratmaktadır. günlerde halen genç komünistlerin gençlik içindeki
kondular, aynı kısık ateşte pişen çorbalar, aynı geçim Özcesi insanlığın yüzyılları bulan kapitalizm temel hedefini ifade etmektedir. Ve genç komünistler
telaşı, aynı çalışmak için yaşamak çelişkisi bekliyor esareti, dünyayı yaşanabilir bir yer olmaktan çoktan tüm azimleri ile gençlik içindeki bu sorumluluklarını
sizi iş çıkışı… çıkartmıştır. Sokaklar bölünmüş, okullar, parklar, yerine getirmek için mücadele etmektedirler.
Ve benim güzel ülkem, çarşılar, bütün alanlar iki sınıf arasında bölünmüştür. ‘95 yılında çıkan ilk sayının Çıkarken yazısında
Filistinim, Şilim, Vietnamım, Korem… Bunun sonucunda yaşamlar bölünmüştür. İnsanlar, belirtildiği gibi, “Ekim Gençliği tümüyle gençlik
Ellerimle gökyüzüne yıldızlar serpiştirmek insanlara ait olan bütün değerlerle beraber pazara alanındaki birikimin ve inisiyatifin ürünüdür.”
istiyorum, bugün seni hapsettikleri karanlığı yarmak sürülmüştür. İnsanlara, kendilerine ait olanlar kat be Genç komünistler, 100 sayıdır ısrarla, bütün
için… Kapitalizm denen insanlığın öğütücü düşmanını kat pahalıya satılmıştır. Yaşamın merkezine oturan içi zorlukların üstüne giderek, zaman zaman hata yaparak
yenmek için yüreğimi dünyanın dört bir yanına boşaltılmış estetik kaygılar üretimin ve tüketimin ama ama asla durmayarak uzun ve çetin olduğunu bildikleri
yaymak istiyorum… Kilit vurulmuş kapıları açmak, daha da önemlisi özlemlerin belirleyeni olmuştur. Yani bir yolda koşar adımlarla ilerliyorlar ve bundan sonra
suları gürül gürül akıtmak, dünyamızda iğreti duran kapitalizm kendi sürekliliğini güvence altına almak da ilerleyecekler!
sınırları aşmak, insanın insana kulluğu üzerine adına önüne engel olarak çıkan, çıkabilecek olan ne ***
kurulmuş sınıfları kaldırmak, bu iğrenç, bu kalleş, bu varsa her birini yakıp yıkmış, kendi lehine göre Biz dünyanın bütün dillerini biliyoruz. Çünkü
içine tükürülesi düzeni yakıp yıkmak istiyorum! düzenleyerek pazarlamaktadır. İnsanların değer yüreğimiz dünyanın dört bir yanında çarpıyor.
Cezayirim, Kürdistanım, Nepalim, Irakım… yargıları, toplumcul olma arzusu, insani nitelikleri, her Dünyanın acısını biz çekiyoruz! Dünyanın bütün
Dünyanın bütün ezilen halkları, dünyanın bütün biri kapitalizmin doğrudan saldırılarına maruz kalmış dillerini biliyoruz. Çünkü bilmek istiyoruz.
ezilen, sömürülen yürekleri, dünyanın bütün işçileri, ve adeta yeniden tanımlanmış sürümleri eğitim Somali’deki, Afganistan’daki, İngiltere’deki işçi ve
emekçileri, gençleri… Bir avuç yüreksizdir tepemize kurumlarıyla, medyanın görsel ve yazılı alanlarıyla emekçilerin sözlerini anlamak istiyor, yaşamlarını
çöreklenen! Bu yaşanılası dünyayı çöle dönüştüren, ince ince piyasaya sürülmüştür. Kapitalizmin yeni paylaşmak istiyoruz.
dostluğa, kardeşliğe tahammülsüzce saldıran, eksilten, dünya düzeni yalnızca bir göz bağından ibarettir. Biz dünyanın bütününe dair söz söylüyor ve
unutturan, ezen, yakan, sürükleyen, süründüren, Kapitalizmin özü ve özeti olan çelişkilerin ölesiye sesimizi duyuruyoruz. Ama bu bütün dilleri
kirleten, yalan söyleyen, arkadan vuran, arkamızdan ve öldüresiye derinleştiği günümüzde bu çelişkiler bilmemizden ileri gelmiyor. Mücadelenin dili, çeviri
vuran, arkamızdan gülen, yüzümüze gülen, sefahat içinde ezilmek-ezilmemek, bu çelişkileri gerektirmiyor!
içinde olan, sefalet içinde bırakan, üretmeyen, kabullenmek-kabullenmemek temel sorunu 100. sayımızla bir kez daha vurguluyoruz,
ürettiklerimizin üzerine yatan, üretenleri tüketen, oluşturmaktadır. Hem maddi hem manevi temelde mücadelenin soluğu olmaya, mücadelenin dilinde
üretilenleri tüketen, ürettiklerimizi bize satan… Bu insana ve insani olan her şeye karşı süregelen savaşın konuşmaya zafere kadar devam edeceğiz!
yaşanılası dünyayı bizler için çekilmez kılan bir avuç adı olan kapitalizmin karşısında insanlığın kurtuluşu (Ekim Gençliği’nin Şubat 2007 tarihli
yüreksizdir… için sosyalizmden başka çıkar yol görünmemektedir. 100. sayısından alınmıştır...)
28 ★ K›z›l Bayrak “Yaşasın halkların kardeşliği!” Sayı:2007/05 ★ 9 Şubat 2007

Bir cinayet ve ortaya ç›kard›¤› gerçekler


M. Can Yüce

Bilindiği gibi Hrant Dink hunharca katledildi. Katil


zanlısı yakalandı. Katil zanlısı Samsun jandarma ve
polis karakollarında “kahraman” gibi karşılandı, bu,
fotoğraf ve videoyla kayıt altına alındı. Ancak
egemenler cephesinin kendi iç çatışmaları nedeniyle
bu fotoğraf ve görüntüler basına sızdırıldı. Bu fotoğraf
ve görüntüleri diğer medya organlarına “servis yapan”
ve yayınlayan TGRT, Genelkurmay tarafından kara
listeye alındı. Yine ortaya çıkan belge ve bilgilerden
anlaşıldı ki, cinayetin işleneceği aylar öncesinden
biliniyormuş, bu konuyla ilgili sayısız kez kendi
muhbirlerinin ihbarları var, ama bu ihbarlar “ciddiye
alınmamış”! Katil zanlısı ve ilişkide bulunduğu
kişilerin polis ve yargı tarafından nasıl korunup
kollandığı birçok boyutuyla yazılıp çizildi.
Hrant Dink cinayeti ile birlikte ortaya çıkan bilgi
ve belgeler, bir kez daha “derin devlet” tartışmalarını
gündeme getirdi, buna Başbakan’ın kendisi önayak
oldu. Bu cinayetin “derin devlet” tarafından işlendiği
vurgulandı.
Bununla birlikte Hrant Dink’in cenaze töreninde
onbinlerin “Hepimiz Ermeni’yiz!” sloganında dile çıkar ve yerli yerine oturur. Anılan bu stratejik bağlamda başka hesapların
getirilen enternasyonalist düşünceyi boşa çıkarmak, bu Devrimcilere, Kürtlere karşı çeşitli yerlerde, olduğu da vurgulanmalıdır. Güney Kürdistan, Kerkük
harekette somutlaşan eğilimi gelişmeden boğmak için Trabzon’da, Ege’de ve daha birçok yerde linç sorunu üzerinden koparılan fırtınanın ideolojik,
“Hepimiz Türk’üz” sloganıyla ırkçı şoven hareket bir hareketleri gerçekleştiğinde, devletin yönetici psikolojik arkaplanının daha da güçlendirilmek
kez daha alevlendirilmeye, beyinler ve yürekler teslim organları bu linç hareketini nasıl karşılamıştı? “Halkın istenmesi gibi… Güneye askeri müdahale, öncesinde
alınmaya, zehirlenmeye çalışıldı… anlaşılır tepkisi” biçiminde meşrulaştıran devlet ve Kerkük konusunda atak bir diplomatik çaba
Bu ırkçı şoven atak boşuna değildi. Çünkü resmi ideoloji sözcüleri, aslında devletin özünü dile sergilemek gibi…
yüzbinlerce insan Hrant Dink’in cenaze törenine getiriyorlardı. TC, halkların inkârı, kırımı, bastırılması Bu cinayetin kısa vadeli hedefleri ise bir değil,
katıldı, taşıdıkları pankartlarda “Hepimiz Hrant ve imhası üzerine kuruludur, farklılıkların her türlü yol birkaç tanedir. Egemenler cephesinde giderek kızışma
Dink’iz, hepimiz Ermeni’yiz” sloganlarını dile getirdi. ve yöntemle bastırılması sistemidir; Kürtlere, eğiliminde olan iktidar hesaplaşmasında puslu ve
Bu, çok önemli bir duruştu ve TC’nin resmi ideolojisi Ermenilere, Rumlara, Alevilere, devrimcilere, dehşet havası yaratılmak isteniyordu.
ve egemen politik kültürü açısından “tehlikeli” bir sosyalistlere düşmanlık aygıtı, bir özel savaş Cumhurbaşkanlığı ve genel seçimler öncesinde bu ve
eğilimdi. Doğrusu, ırkçı şoven, soykırımcı bir ideoloji yapılanmasıdır! TC’nin tarihi bu yalın gerçekliğin benzeri cinayetlerin egemenler cephesindeki iktidar
ve politik kültüre karşı yüzbinlerin dile getirdiği bu sayısız kanıtlanması ve doğrulanması değilse nedir? kapışmasına elverişli bir zemin oluşturacağı biliniyor
enternasyonalist düşünce ve duruş devrimci mücadele Bunun en son örneğine Hrant Dink cinayetinde tanık ve bu, birçok çevre tarafından da dile getiriliyordu.
açısından çok önemli bir eğilime, önemli bir güç olmadık mı? Sadece basına yansıyan, yansıtılan bilgi Ortalığa sızdırılan bilgi ve belgeler de bu kapışmanın
potansiyeline işaret ediyordu. Böyle olduğu içindir ki ve belgeler bu gerçekliğin kanıtı değilse nedir? belli bir yansıması niteliğindedir. Tam da bu dönemde
Ertuğrul Özkök gibi ırkçı şoven bir kalem hemen TC, bir özel savaş örgütlenmesidir. Bu aygıt, her T. Erdoğan’ın “derin devlet” tartışmasını başlatması,
harekete geçti ve sarsılan resmi tabuyu onarma, açılan zaman farklılıkları bastırırken, sindirme hareketini bunu devlete sızan kimi kesim ve kişilerin çeteleşmesi
gediği kapatma yoluna gitti. Cenaze töreni ve bu örgütlerken “sivil uzantılar”, sokak güruhlarını olarak tanımlaması boşuna değildir!
cenaze töreninde yüzbinlerin verdiği net mesaj, geliştirmiş, örgütlemiş ve kullanmıştır. Milliyetçi, İki: Onyıllardır yaratılan ırkçı şoven kültürel
sergilediği net duruş devlet ve onun her düzeydeki İslamcı ideolojiler ve gruplar devletin saldırı sopaları zehirlenmeye, resmi tabulara, son yıllarda en üst
yöneticilerini, açık ve gizli iktidar odaklarını korkuttu. olarak kullanılmıştır. Geçmişte Komünizmle Mücadele düzeyde geliştirilen ve derinleştirilen linç kültürüne
Altlarındaki toprağın ne düzeyde kaydığını ve kayma Dernekleri, MHP ve Ülkü Ocakları, dinci gruplar, rağmen bu topraklarda enternasyonalist bir damar da
eğiliminde olduğunu dehşet içinde kalarak izlediler ve Hizbullah ve diğerleri… Bugün de benzer gruplar, vardır. Bu damarın mayaları Türkiye ve Kürdistan
gördüler. kişiler kullanmaktadır… Bundan dolayı 16-17 devrimci hareketleri tarafından atılmıştır. Bugün
Başka noktalara da vurgu yapmakta yarar var: yaşındaki çocukları katil olarak yetiştirmesi, politik hareket olarak güçsüz olsalar da, gündemi
“Derin devlet”, “sığ devlet” tartışmaları yapaydır, örgütlemesi hiç de şaşırtıcı değildir; devletin bekası etkileme olanakları sınırlı da olsa, bu damarın
gerçeklerin özünü karartmayı amaçlayan, gerçeklerin için her yol ve aracın mübah görüldüğü bir siyaset köklerinin ne kadar derinlere gittiği ve ne kadar
daha bütünlüklü ve özlü kavranmasını güçleştiren bir kültüründen başkasını beklemek safdillik olur! yayıldığı, yüzbinlerin Hrant Dink’in cenaze töreninde
tartışmadır! Tartışılması ve sorgulanması gereken Hrant Dink cinayetinde ortaya çıkan iki net çizgi, dile getirdiği “Hepimiz Ermeni’yiz!” sloganında
bütün kurumları, bütün gizli ve açık unsurlarıyla iki karşıt gerçek var. ortaya çıkmış ve kanıtlanmıştır. Bu net politik bir
devletin, yani TC’nin kendisidir! Bu devlet nedir, nasıl Bir: Cinayetin gerçek faili devlettir. Cinayetin duruş, net politik bir eğilimdir! Irkçı şoven
kuruldu, kuruluş özü, felsefesi, Osmanlı devletine stratejik hedefi ve vermek istediği uzun vadeli mesajı: milliyetçiliğe karşı devrimci enternasyonalist bir
uzanan damarları, iktidar ilişkileri, halklara, “Türkiye Türklerindir! Türkiye’de Türk’ten başkasına duruş, linç kültürüne karşı cesur bir tavır, mevcut
emekçilere, farklılıklara yaklaşımı, temel özellikleri, yaşam hakkı yok. Türk olmayan unsurları bekleyen inkarcı, halkların düşmanı devlete karşı demokratik bir
bunun resmi ideoloji ve politik yapıya yansımaları, gelecek, ölüm, kırım veya tehcirdir!” Devlet bütün tavır alıştır. Bu enternasyonalist damar ve eğilim, çok
kadro ve siyaset etme kültürü gibi unsurları unsurları ve kurumlarıyla kendisine yönelebilecek önemli… Daha da önemli olan bunun altını politik bir
tartışılmalıdır! Ermeni soykırımı, bunun TC’nin kuşkuları ortadan kaldırmak için harekete geçti, program ve politik bir hareket ile doldurabilmektir!
ideolojik ve politik çizgisine yansımaları, Türk cinayet kınandı, faillerin bir an önce yakalanması Ezilen halklar özgürlük, gerçek anlamda eşit ve
milliyetçiliği ve Ermeni, Rum, Kürt ve diğer halklara dilekleri dile getirildi, cenaze törenine sembolik kardeşçe bir zeminde ortak bir gelecek özlemini dile
düşmanlık kültürü arasındaki ilişki, linç anlayışı ve katılımlar gerçekleştirildi. Timsah gözyaşlarını getiriyor. Bu ortak gelecek özlemi, ancak sömürgeci,
bunun devlet tarafından korunmasının nedenleri dökmekten geri durmadı. Ancak bu yapay çabalar çok soykırımcı, linç kültürü üzerine kurulu düzenin yerle
tartışıldığında daha sağlıklı sonuçlara varmak kısa sürede balon gibi söndü. Katil zanlısı yakalandı, bir edilmesi temelleri üzerinde kurulabileceği
mümkündür! Devletin kendisi bütün tarihi ve politik bu, bir başarı olarak yansıtıldı, ancak kısa sürede gerçeğini içeren bir özlemdir!
yapısıyla tartışıldığında, onun şu veya bu kurumunun, ortaya dökülen ve sızdırılan bilgi ve belgeler, devletin Bu özlem Kürdistan ve Türkiye devrimcilerinin
şu veya bu unsurunun anlamı da daha doğru ortaya sorumluluğunu net olarak gösterdi. görev ve sorumluluklarının özünü de anlatıyor!
Sayı:2007/05 ★ 9 Şubat 2007 Günlük site üzerine... K›z›l Bayrak ★ 29

Günlük Kızıl Bayrak sitesi Ocak ayı rakamları:

Ziyaretçi say›s›nda süren art›fl...


6 aylık yayın dönemine ilişkin değerlendirmemizde günlük Kızıl Bayrak Ziyaretçi sayısı (Ocak 2007):
sitesinin (kizilbayrak.net) izlenmesine ilişkin rakamları bundan böyle
okurlarımızla düzenli biçimde paylaşacağımızı bildirmiştik. Bunu haftalık ya da
aylık olarak yapmak mümkündü, biz hiç değilse şimdilik aylık olarak yapmayı
tercih etmiş durumudayız. Yayın politikamızın esaslarını ve öteki bazı sorunları
nispeten geniş biçimde ele alan sözkonusu değerlendirmede (Bkz. 6. Ayında
Günlük Kızıl Bayrak Sitesi, Kızıl Bayrak, Sayı: 2005/50, 22 Aralık 2006)
Haziran başından Aralık ortasına kadar olan rakamları sunmuştuk (dolayısıyla
Aralık rakamlarını eksik olarak vermiştik). Burada şimdilik yeni bir
değerlendirme yapmaksızın, Aralık ayına ilişkin tam rakamları içerecek biçimde
geride kalan yılın 7 aylık toplu rakamlarını vereceğiz. Ardından buna Ocak ayı
rakamlarını ekleyeceğiz.
Öncelikle yayın yaşamımız ilk 7 ayı için toplu sonuçlar (grafik ve sayısal
değerler olarak) vermek istiyoruz:

Bakılan sayfa (Ocak 2007)):

Ziyaretçi sayısındaki artışı aynı şekilde izleyen ayda, yani Ocak ayında da
görüyoruz. Ocak 2007 yılına ilişkin toplam ziyaretçi sayısı 58.700’dür. Bu, Ocak
ayı günlük ortalaması olarak 1.894 ziyaretçi demektir. Tersinden ise, bakılan
sayfa sayısındaki düşüş Ocak ayında da sürmektedir. Aralık ayında 16.200 olan
günlük ortalama, belirgin bir düşüşle, Ocak ayında 12.650 olmuştur. Yineliyoruz,
bu sonuç (siyasal yaşamda neredeyse ilk on günü kapsayan yeni yıl ve bayram
rehavetiyle birlikte) olayların seyrindeki durulmayla ilgilidir. Herşeye rağmen
başarı olan bu rakama ulaşılmasında Hırant Dink cinayetini izleyen
hareketlenmenin özel bir payı olduğunu da eklemek gerekir.
Okura bir karşılaştırma olanağı ve kolaylığı sağlayabilmek için yayın
yaşamımıza başlamamızdan bu yana geçen 8 ayın toplu rakamlarını (aylık toplam
ve günlük ortalama olarak) aşağıda ayrıca veriyoruz:
8 aylık toplu sonuçlar (Günlük ortalama):
Aylar Ziyaretçi Bakılan sayfa
Haziran (7-30 Haziran): 750 10.000
Günlük sitemizin ilk 6 ayına ilişkin rakamlar, özellikle günlük ziyaretçi Temmuz: 710 8.500
sayısına ilişkin düzenli bir yükseliş tablosu sunuyordu. Aralık ayı rakamları Ağustos: 770 9.500
Kasım ayına göre belirgin bir yükseliş göstererek bu eğilimin sürdüğünü ortaya Eylül: 1.000 12.700
koydu. Kasım ayında 47.646 olan toplam ziyaretçi sayısı, Aralık ayında 56.621 Ekim: 1.200 11.500
olarak gerçekleşti. Bu Kasım ayı için günlük ortalama olarak 1.588 ve Aralık Kasım: 1.588 21.000
Aralık: 1.827 16.200
ayı için 1.827 ziyaretçi demekti. Aynı rakamlar bakılan sayfa açısından ise
Ocak (2007): 1.894 12.650
Kasım ayı için 621.044 ve Aralık ayı için 501.213’tür. Bu sayılar günlük
ortalama olarak alındığında, Kasım ayı için kabaca 21.000 ve Aralık ayı için
8 aylık toplu sonuçlar (aylık toplam):
16.200’dür.
Aylar Ziyaretçi Bakılan sayfa
Bu, ziyaretçi sayısındaki belirgin artışa karşın bakılan sayfa açısından
Haziran (7-30 Haziran): 17.212 227.306
belirgin bir düşüş anlamına gelmektedir. Doğal olarak biz ilkini daha çok Temmuz: 22.011 262.039
önemsiyoruz; zira önemli olan ziyaretçi sayısındaki artıştır, bu ziyaretçilerin Ağustos: 23.833 294.869
bazı günlerde daha az sayıda sayfaya bakmak durumunda kalmaları, bizim Eylül: 30.180 380.248
günlük sunuştaki başarımızda yaşanan dalgalanmalar kadar, dahası bundan da Ekim: 36.969 356.804
çok, olayların akışıyla ilgilidir. Hareketli dönemlerde sitemize daha çok dikkate Kasım: 47.646 621.044
değer yazı ve haber akışı olmakta ve bu okurda daha büyük bir sayfa ilgisi Aralık: 56.621 501.213
yaratmakta, tersi durumlarda ise doğal olarak bu ilgi düşmektedir. Ocak (2007): 58.700 392.066
30 ★ K›z›l Bayrak Basından... Sayı:2007/05 ★ 9 Şubat 2007

Kan sesi...
Hepimiz delirmiflsek!
Hiçbir şeye bu kadar çok Afyon’da maçta, bir Bildiğim kadarıyla ilk kez, en azından
heveslenmediler. kısım seyirci, yıllardan beri ilk kez, Lig’de üç takımı
Ancak “Ogün Samast” olmaya “Hepimiz Türk’üz” birden bulunan Sicilya’da ölümcül “Futbol
heveslendiler. Maçlarda binlercesi diyebilmek için, önüne şiddeti”, İtalya’da maçların durdurulmasına
“Hepimiz Ogün Samast’ız” diye “Hepimiz Ogün’üz”ü yol açtı.
bağırıyorlar. de koymuşlar. Çünkü fazlasıyla kitlesel, lakin ziyadesiyle
Demokrasi mücadelelerini Koymuşlar ki, hem şoven, aşırı saldırgan, epeyce nefret dolu
sevmediler. kafiye, hem mana kafa ve bedenlere de yataklık yapabilen
Gericiliğe ve irticaya karşı tepki tutsun. güzelim futbol, onlara terk edilemeyecek
göstermeyi sevmediler. “Türk olmayı” kadar
Temiz toplum istemeyi ister ırk, ister milliyet, “Hepimiz”in.
sevmediler. ister vatandaşlık olarak Bağıran ama pek düşünemeyen arkadaşlar,
Soygunlarla-hırsızlıkla kavga kavrayın; “Hepimiz bu ülkenin,
etmeyi sevmediler. Türk’üz” ile “hepimiz “Milli Takım”ın gelmiş geçmiş en büyük
Bir tek gün olsun yoksulluk için, Ogün’üz” arasında kurulan “yakın bağ”a bir itirazınız var 11 futbolcusundan birinin, Kaptan Lefter olduğunu da
açlık için ağızlarını açmadılar, mı, yok mu, kendinizi az yoklayın. bilir mi?
güçsüz yoksullar adına haykırmayı Kahpe bir cinayetle, daha çocuk sayılan bir 40 yaşında dahi, onca Fenerbahçe zirvesinden sonra
sevmediler. genci”suikast aktörü, katil sanığı” yapan bir süreçle, hala 2. Lig’de, Bolu’da forma giydiğini, asla terk
Ama “birer Ogün Samast onu muhakemeden ve vicdandan azade kılıp kalleşliğe etmediğini bilir mi?
olmaya” bayıldılar. sürükleyen bir zihniyetle nasıl akrabalık, nasıl ırkdaşlık, Ama kendileri gibi birileri, bir gün sevgili adasında,
Hafta sonları tribünlerde milliyet, vatandaşlık, ortaklık bağı kurulabilir; bir “Rum diye” onu dahi dövebilmişti.
“Hepimiz Ogün Samast’ız” diye düşünün. Ne demeliydik: “Hepimiz Türk’üz; Lefter’i de
bağırıyorlar avaz avaz. Kimliğimin o doğal ve önemli parçasıyla bu bağı döveriz”
Ogün Samast; katil... kurmayı reddediyorum. Bir başka Ogün; 10 Kasım 1938 doğumlu, Karşıyaka
“Hepimiz Ogün Samast’ız” Çünkü bir mağdurla, bir maktulle kurulan “empati” ve Fenerbahçe “milli” forveti Ogün Altıparmak onlara
diyorlar. filan değil; kahpeliğe, kalleşliğe, adiliğe, vahşete, anlatır belki, Ogün olmayı da, Lefter olmayı da, Lefter’le
Ve ne kadar da çoklar. faşizme övgüdür. omuz omuza oynamayı ve yaşamayı da!
Bin, iki bin, üç bin, on bin, yüz Onunla özdeşleşmek; o rolü üstlenmek, bir de bunu (…)
bin... ırkının, milliyetinin, vatandaşlığının parçası yapmaktır. Umur Talu
* *** (Sabah, 6 Şubat ‘07)
Biz geri zekalılar da “derin
devlet”i, “katil kim”i, “dış
mihraklar”ı, “gizli örgütler”i,
“cinayetin arkasındaki sır”rı
tartışıyoruz.
Oysa gerçek orada bağırıyor:
“Hepimiz Ogün Samast’ız...”
Yeni hayaller laz›m
Kimisi katilin beyaz beresinden
bulup kafasına dahi geçiriyor, daha Bir arkadaşım anlattı:
da iyi benzemek ve daha da onun Hrant Dink’in cenazesinde 100 bin kişi “Hepimiz
gibi olmak için... Ermeniyiz” diye yürüdü ya...
Her taraf onlarla dolu, etrafınıza Gösteride görevli bir polis memuru, yanındakinin
bakın. kulağına eğilip hayretle şöyle demiş:
Ben kimi zaman onlarla “Amma da çok Ermeni varmış Türkiye’de...”
karşılaştığımda “birazdan ***
bağıracak” diye beklerim. Zaten o Önceki gün Afyonkarahisar Atatürk Stadı’nda,
da “bağırsam mı?” diye etrafına tribünler Hrant’ın katilini destekleyen sloganlarla
bakınır, anlarım. “Hepimiz Ogün’üz” diye bağırınca, bazıları ona özenip
Bu tribünlerde gördükleriniz beyaz bere takınca, benim zihnimde de benzer bir hayret
bağırma olanağı bulanlar. nidası belirdi:
Birer “Ogün Samast” olduklarını “Amma da çok katil varmış Türkiye’de...”
haykırıyorlar. ***
Ogün Samast; katil... Her ülkede siyasi cinayetler olabilir.
Donanımlı, kültürlü, akıllı, En uygar toplumlarda bile aydınlar, gazeteciler,
bilinçli, birer iyi vatandaş olmak... siyasetçiler öldürülebilir.
Ülkelerinin ve ailelerinin gurur Dink cinayeti bizi dehşete düşürdüyse de hayrete
duyacağı birer kimlik sahibi olmak düşürmedi; bir mukadderat gibi biliyoruz Türkiye’de taşımayan, yılgın, umutsuz, çaresiz, öfkeli, bağnaz
için hiçbir zaman tepkileri yok. muhalif olmanın bedelini... kalabalıklar...
Adam olmak için bir gün olsun Sistemin serseri mayınlarını, polisin koruma Yaşadığı kuşatılmışlığın hıncını kendisini kuşatan
bağırmış değiller... kalkanlarını, jandarma-polis kavgalarını, istihbarat sisteme değil, o sistemin diğer kurbanlarına yönelten
İnsan olmak umurlarında değil... kirliliğiyle hava bulandırma çabalarını da maziden çaresizler...
“Ogün Samast olmak” istiyorlar. tanıyoruz. Celladına âşık cellat adayları...
Ve bağırıyorlar hep birlikte: Burada belki bilmediğimiz; bilsek de Nasıl olup da böyle “katilsever”lere dönüşebildiler?
“Hepimiz Ogün Samast’ız...” kabullenemediğimiz şey, insanlık dışı bir barbarlığın, Başta “bütün dünyanın saydığı bir başkumandan”
İyi haltsınız... tribünler dolusu insanın alkışına mazhar olabilmesi... olmadığından mı? _Siyasal bilinç, apolitik gözbağları
Bu ülkeye barışın, sevginin Bir hain cinayetin topyekûn üstlenilmesi... sayesinde nicedir yerini kör inanca bıraktığından mı?
hiçbir zaman gelmeyeceğinin gür Bu vicdansızlığı -tahlil etmek mümkünse de- Katillerin, televizyon dizisinde, siyaset sahnesinde,
sesidir o, dinleyin... hazmetmek zor. sokakta, mahkemede, üniversitede kahraman
Kan sesi... Yara, asıl orada kanıyor._ muamelesiyle itibar görmesinden mi?
Bekir Coşkun *** (...)
(Hürriyet, 6 Şubat 07) 10 yılda 15 milyon işsiz yarattık her yaştan... Can Dündar
Kazara bir işi olsa da mesleği olmayan, yarın umudu (Milliyet, 6 Şubat 07)
Mücadele BES yargı çalışanlarının haklarını arıyor
Postası BES, Adalet Bakanlığı ve yargı kurumlarında
yaşanan sorunlarla ilgili girişimlerde bulunmaya
* 1 Ocak 2006 tarihinde yürürlüğe giren
denge tazminatının (40+40) yargı çalışanlarını
devam ediyor. Çalışanların sorunları arasında ödemesi konusunda bir düzenlemenin yapılması.
yeralan gündemlerle ilgili Adalet Bakanı ile * Havuz paraları ve yargı tazminatının günün
görüşmek isteyen BES yönetimi, bakanın yoğun koşullarına göre yeniden düzenlenerek, her yargı
olmasından dolayı bakanlık müsteşarı Fahri çalışanına eşit dağıtımı konusunda düzenleme
Kasırga ile görüştü. yapılması.
* Suçüstü nöbetlerinin kaldırılması ile * KİK sonuçlarının yerine getirilmesi ile bu
birlikte bu nöbete kalan personelin kararların merkez ve taşra birimlerine
mağduriyetinin giderilmesi hususundaki bir duyurulması ve son süreçte üye ve temsilcilere
TAYAD’dan mezar anması yasal düzenlemenin yeniden yapılması. yönelik sürgün işlemlerinin durdurulması
* Adli yargı komisyonlarının gündemleri ile bakanlıkla görüşen BES,
demokratikleştirilmesi ve sendika temsiliyetinin bakanlığa iletilen taleplerin takipçisi ve ısrarcısı
sağlanması hususundaki düzenlemenin olmaya devam edeceğini ifade etti.
yapılması.

Partizan “Parti ve Devrim Şehitleri”ni andı


Partizan 4 Şubat günü Ankara’da “Parti ve
Devrim Şehitleri”ni anma etkinliği gerçekleştirdi.
Saat 16:00’da Mamak İşçi Kültür Evi’nde
gerçekleştirilen anma etkinliği devrim şehitleri
anısına yapılan saygı duruşu ile başladı.
Saygı duruşunun ardından Partizan temsilcisi
kısa bir konuşma yaptı. Devrim şehitleri şahsında
TAYAD’lı Aileler 4 Şubat günü Gaziosmanpaşa
devrimci iradeye ve mücadele kararlılığına vurgu
Cebeci Mezarlığı’nda bir anma gerçekleştirdi.
yapan konuşmanın ardından “Umudun Ateş
Mezarlık girişinde Zeybek oynanmasından sonra saygı
Toplarına-3” isimli belgesel gösterildi. Şiir
duruşu gerçekleştirildi. Ardından Ahmet Kulaksız bir
dinletisinden sonra etkinliğe ara verildi. Müzik
konuşma yaptı. Grup Kıvılcım’ın verdiği müzik
dinletisinin ardından etkinlik sona erdi.
dinletisinden sonra TAYAD adına açıklama okundu.
Kızıl Bayrak/Ankara
Açıklamada şunlar söylendi: “ ... Ödediğimiz-
ödediğiniz ağır bedeller sonucu bugün yedi yıldır
süren ölüm orucu eylemimizi zafere ulaştırdık.
Umutlarınız-umutlarımız, hayalleriniz- hayallerimiz,
Yaşasın halkların kardeşliği!
idealleriniz-ideallerimiz olacak, söz size! Bu zafer Hrant Dink’in katledilmesinin ardından bölgemizde BDSP imzalsıyla hazırlanan “Faşizme ve şovenizme
sizin zaferinizdir. Bu zaferi bugün biz ailelerinize, karşı yaşasın halkların kardeşliği!” şiarlı afişleri yaygın bir şekilde kullandık.
yoldaşlarınıza, dostlarınıza yaşattırdığınız için sizin Öncelikle cenaze öncesinde çıkardığımız el ilanlarını bir gün öncesinde kahvelerde ajitasyon konuşmaları
önünüzde bir kez daha saygı ile eğiliyoruz.” eşliğinde dağıttık. Daha sonra afişlerimizi E-5 üzerinde Merter’den Küçükçekmece’ye kadar olan güzergahta
Açıklamanın ardından Grup Kıvılcım bir dinleti daha kullandık. Sefaköy’ün merkezine kadar afiş yaptıktan sonra Şahintepe’de kolluk güçleri tarafından
sundu. Şiirlerin okunmasının ardından mezarlara engellendik.
çiçekler bırakıldı. Anmaya yaklaşık 600 kişi katıldı. BDSP Küçükçekmece
GOP/Kızıl Bayrak

EKD’den 8 Mart’a çağrı...


EKD 7 Şubat’ta Kadıköy İskele Meydanı’nda
gerçekleştirdiği basın açıklaması ile 8 Mart’ta
mücadele çağrısı yaptı. Saat 12.00’de biraraya gelen
EKD’liler “Kadına şiddete, yoksulluğa, yozlaşmaya,
şovenizme karşı 8 Mart’ta alanlara!” yazılı pankart
açtılar. “Kadınız, haklıyız EKD’de güçlüyüz!”,
“Yaşasın kadın dayanışması!”, “Kadına yönelik şiddete
karşı 8 Mart’ta alanlara!”, “Yaşasın Kürt, Ermeni,
Türk halklarının kadeşliği!” yazılı dövizler açtılar.
Eylem boyunca sık sık “ 4 Mart’ta
Kadıköy’deyiz!”, “Yaşasın 8 Mart, yaşasın
mücadelemiz!”, “ Yaşasın halkların kardeşliği!”,
“Yaşasın kadın dayanışması!”, “EKD susmadı,
susmayacak!” sloganları atıldı.
Kızıl Bayrak/İstanbul

EKSEN Yayıncılık Büroları Gazetene sahip çık! Abone ol! Abone bul!
Ad› : .......................................................................
Üsküdar (İstasyon) Cad. Pınar İşhanı 853. Sok. Bilen İşhanı No: 27/710 Soyad› :........................................................................
No: 5 Kat: 4 Daire: 52 Kartal/İstanbul (0 216 353 35 82) Konak/İZMİR Tel-Fax: 0 (232) 489 31 23 Adresi : .......................................................................
........................................................................
Necatibey Cd. Gözlükçü İşhanı No: 26/24 Cemal Gürsel Cd. Shell Karşısı Vakıf İşhanı Kat: 3 Tel : .......................................................................
Kızılay/ANKARA Tel: 0 (312) 229 06 44 No: 306 ADANA Tel: 0 (322) 363 52 91
6 Ayl›k Yurt içi 30.000 000 TL Yurt d›fl› 100 Euro
Sönmez İş Sarayı Kat: 3 No: 220 Heykel/BURSA Cumhuriyet Mah. Tennur Sok. Cumhuriyet İşhanı 1 Y›ll›k Yurt içi 60.000 000 TL Yurt d›fl› 200 Euro
Tel: 0 (224) 220 84 92 Kat: 3/45 KAYSERİ Tel-fax: 0 (352) 2326671
Gülcan Ceyran adına,
Silifke Cd. Çavdaroğlu Çarşısı 2/93 Saadetdere Mah. Fırın Sok. No: 37/25 (Depo durağı) * TL için : Yapı Kredi Bankası İstanbul/Aksaray Şb. 0097680-3
* Euro için : İş Bankası İstanbul/Aksaray Şb. 10021127094
MERSİN Esenyurt/İSTANBUL No’lu hesaba yatırdım. Makbuzun fotokopisi ektedir.
ÜYÜLÜK NEYE YARAR?
1.

Üyilik neye yarar,


…ldŸrŸlŸrse iyiler arabuk,
ya da iyilik gšrenler?

…zgŸrlŸk neye yarar,


yaßarsa bir arada
šzgŸrlerle tutsaklar?

AkÝlsÝz olmak madem ekmek


saÛlar herkese,
akÝl neye yarar?

2.

Üyi insan olacaÛÝnÝza,


šyle bir yere gštŸrŸn ki
dŸnyayÝ,
iyilik beklenmesin!

…zgŸr insan olacaÛÝnÝza,

ProletaryanÝn
šyle bir yere gštŸrŸn ki
dŸnyayÝ,
kavußsun šzgŸrlŸÛe herkes,

bŸyŸk ozanÝ šzgŸrlŸk sevgisi geersiz


olsun!

Bertold AkÝllÝ insan olacaÛÝnÝza,

Brecht
šyle bir yere gštŸrŸn ki
dŸnyayÝ,
akÝlsÝzlÝk zararlÝ olsun!

109 yaßÝnda! Bertold Brecht

You might also like