You are on page 1of 44

KON U : 2

TOPRAK OLUŞUMU ve ÖNEMİ

Prof. Dr. Mahmut YÜKSEL

İÇİNDEKİLER
1. GİRİŞ
1.1 Toprağın Tanımı:
1.2 Toprağın Dört Esas Temel Maddesi

2. TOPRAK ANA MADDESİ

2.1 İnorganik Ana Materyal


2.2 Organik Ana Materyal
2.3 Taşınmış Ana Materyal

3. TOPRAK OLUŞUMUNDA AŞINMA, AYRIŞMA VE BİRLEŞME


OLAYLARI

3.1 Fiziksel Olaylar


3.2 Kimyasal Ayrıştırma Olayları
3.3 Biyolojik Olaylar

4. TOPRAKLARA KARAKTER KAZANDIRAN FAKTÖRLER


4.1. Ana Materyal
4.2. Topoğrafya
4.3. Zaman
4.4. İklim
4.5. Biosfer
5. TOPRAĞIN ÖNEMİ

6. EROZYON, ARAZİ KULLANIM PLANLAMASI ve YANLIŞ ARAZİ


KULLANIMI

6.1 Toprak Erozyonu


6.1.1 Sularla Oluşan Erozyon
6.1.2.Rüzgâr Erozyonu
6.2 Arazi Kullanım Planlaması(AKP) ve Yanlış Arazi Kullanımı

KAYNAKÇA

-1-
1. GİRİŞ
İnsanlar dünya üzerinde var oldukları andan itibaren doğrudan yada dolaylı olarak
toprağa bağlı kalmışlardır. Yiyecek, giyecek ve yakacaklar ile içinde oturulacak barınakların
kurulmasında kullanılan birçok malzeme topraklardan elde edilmektedir. Besin maddesi
olarak hizmet eden tahıllar ve benzeri ürünler, meyveler ve sebzeler toprakta yetişmektedir.
Giyim eşyalarının yapılmasında kullanılan lifli materyaller toprakta yetişen ürünlerden elde
edilmektedir. Ağaçlar ve diğer birçok bitkiler toprağın direkt ürünleri olup, ağaçlar
endüstrinin, insanların ve insanların kullanımındaki evcil hayvanların barınmasında hizmet
gören barınakların yapımında kullanılmaktadırlar.
Aynı şekilde evcil hayvanların beslenmesinde kullanılan yemleri oluşturan taneler ve
yem bitkileri toprağın direkt ürünleridirler. Toprak ürünü olan yemler ve otlarla beslenen
hayvanlar insanların et, süt, yumurta ve diğer benzeri besin maddesi gereksinmelerini
karşılamaktan başka, giyim eşyalarının yapımında kullanılan yün ve ipeği de vermektedirler.
Dünyanın büyük bir kısmında insanlar, enerji gereksinimlerini, arz kabuğunun altında
bulunan ve jeolojik devirlerde toprak üzerinde yetişmiş bulunan bitkilerin değişim ürünleri
olan kömür , petrol veya gaz yakıtlarla karşılamaktadır.
Yukarıdaki örnekleri artırmak mümkündür. Bütün bunlardan kolayca anlaşılacağı
üzere, insanlar var oldukları tarihten itibaren toprağa bağlı kalmışlardır.İnsanlığın devamı
bundan sonra da toprakların rasyonel bir şekilde kullanılmasına, uygun olarak gübrelenmesine
ve doğal kuvvetlerle taşınmasına karşı alınacak önlemlere bağlı olacaktır.
Arazi sahibi geçmişte ve hatta bugün de, toprağını arzu ettiği şekilde kullanmaktadır.
Artan nüfus karşısında birey başına düşen arazi birimindeki azalmalar, toprağın aşırı derecede
sömürülmesine yol açmakta ve erozyon önemli bir sorun olarak ortaya
çıkmaktadır.Toprakların verimlilik kapasitesi, aşırı derecede ürün üretimi ve ihmaller sonucu
gittikçe gerileyebileceği gibi, uygun önlemlerle mevcut durum muhafaza edilebilir ve hatta
bazı önlemlerle daha ileriye de götürülebilir. Bu önlemlerden bazıları, toprakta arzu edilen
fiziksel koşulların devam ettirilmesi, organik maddelerin tekrar toprağa iadesi, gereksinme
oranında gübre verilmesi, yağışlı bölge topraklarının kireçlenmesi olarak sıralanabilir. Bunlara
ek olarak eğimli alanlarda verimli olan üst toprağı yerinde tutmak için gereken koruma
işlemleri de uygulanmalıdır.
İnsanların yaşaması ve refahı toprağa bağlı olduğuna göre, toprağın bugünkü sahipleri
onları ileriki nesillere aynen teslim etmekle görevlidirler. Bunun için toprağın geçici sahipleri
verimliliğin devamlılığını sağlamak ve erozyonla taşınmasına engel olmak için gerekli
önlemleri almak zorundadır. Bu ulusal bir görevdir.
Toprakların kabiliyetleri oranında en yüksek ürünü verebilmesi ve bunun
devamlılığının sağlanması, doğa kuvvetleri ile taşınmalarına engel olunması ve gelecek
nesillere üzerinde refah içinde yaşanabilir bir vatan teslim edilebilmesi için alınacak
önlemlerin uygulanmasında toprakların tanınması, özelliklerinin bilinmesi birinci derecede
önem taşımaktadır.
Bu bölümün amacı tarımın temeli olan toprakları, bunlardan en iyi şekilde
yararlanmayı mümkün kılmak üzere tanıtmak ve özellikleri hakkında bilgi vermektir.

1.1. Toprağın Tanımı:


Yer küresinin yüzeyini ince bir tabaka halinde kaplayan, kayaların ve organik
maddelerin değişik ayrışma ürünlerinin karışımından meydana gelen, içerisinde ve üzerinde
geniş bir canlılar alemi barındıran, bitkilere durak yeri ve besin kaynağı olan, belli oranlarda
su ve hava içeren üç boyutlu canlı bir varlıktır.
Toprağın oluşumu ve özelliklerini açıklamadan önce genel görünümü hakkında bilgi
sahibi olmakta yarar vardır.

-2-
Bir tarla, bahçe, çayır yada orman toprağında bir profil çukuru kazılıp bunun bir düşey
yüzü incelendiğinde, birbirinden farklı katmanlardan(horizonlardan) oluştuğu gözlemlenir. En
üstte genellikle organik maddece zengin koyu renkli bir katman yer alır. Bitki köklerinin en
fazla yayıldığı bu üst toprak katı, bitki gelişmesinde en önemli rolü oynamaktadır. Bunun
altında daha açık renkli fakat daha yoğun yapılı alt toprak katmanı bulunmaktadır. Daha altta
da toprağı oluşturan ana materyal yer almaktadır.
Toprakların büyük çoğunluğunu mineral orijinli olanlar oluşturmaktadır. Bazı küçük
alanlarda organik maddece zengin yada yalnız organik maddelerden ibaret organik orijinli
topraklar da vardır. Dünya yüzeyini kaplayan toprakların çok büyük bir bölümü ve Türkiye
topraklarının hemen tamamına yakın bir bölümü mineral orijinlidir.

1.2. Toprağın Dört Temel Maddesi


Bir miktar toprak alınıp kabaca incelendiğinde, bunun katı maddeler ve boşluklarla, bu
boşlukları dolduran su ve havadan ibaret olduğu görülür.
Toprağın hacim olarak yaklaşık % 50 si katı madde ve % 50 si de boşluklardan
oluşmaktadır. Katı maddeler inorganik ve organik olarak ikiye ayrılırlar. Mineral orijinli olan
inorganik maddeler bütün hacmin yaklaşık % 45’ini, organik maddeler % 5’ini oluştururlar.
Geriye kalan % 50 oranındaki boşluklar değişen oranlarda su ve hava ile doludur. Burada bu
yapı maddeleri hakkında kısa bilgiler verilecektir (Şekil 1).

Şekil 1. Bir toprağı oluşturan temel yapı maddelerinin yüzde hacim oranları.

1.2.1. Toprağın İnorganik Yapı Maddeleri


Toprağın inorganik yapı maddelerini, yerküresinde ayrıştırma faktörlerinin
etkilemeleriyle ufalanıp ayrışmaya uğramış tortul, püskürük ve metamorfik kayalar
oluştururlar.
Toprakların yapısında, kayaların ufalanma ve ayrışmaları sonucu açığa çıkan yada
sonradan oluşan iki tip mineral vardır. Bunlardan bir kısmı ana kayadan fiziksel olarak
ayrıldıktan sonra kimyasal değişmelere uğramadan varlıklarını aynen sürdürenler olup,
bunlara orijinal veya “primer mineraller” adı verilir. Örneğin kuvars topraklarda en fazla
rastlanan primer minerallerden birisidir.
Ayrışma sırasında, orijinal yapı ve bileşimlerini değiştirerek tamamen farklı bir yapı ve
bileşime dönüşen minerallere “sekonder mineraller” adı verilmektedir. Kil minerallerinin
büyük bir kısmı ile hematit, limonit ve jips sekonder minerallerin önemli örnekleridir.
Bu mineral yapı maddeleri kayalardan başlayarak, çakıl, kum, silt ve kil tanelerine
doğru gittikçe küçülen birimler halinde bulunmaktadırlar. Büyük kaya ve taşlar farklı
minerallerden oluşmuş bulunmalarına karşılık, özellikle ince kum, silt ve kil taneleri esas
itibariyle bireysel minerallerden ibarettirler.

-3-
Katı kısımların inorganik maddeler bölümünün 2 mikrondan küçük kısımlarını
oluşturan kil taneleri, bir çok fonksiyonlara sahip olması nedeni ile olağanüstü önemlidir.
Killerin bir çok fonksiyonlara sahip olması, bunların kollaidal özellik göstermeleri
nedeniyledir. Killer nemli iken yapışkan ve jelatin tabiatında olmalarına karşılık,
kuruduklarında sert ve birbirine sıkı bir şekilde bağlıdırlar. Bu nedenle toprakların pratikte
gözlenen fiziksel özellikleri, kil tipi ve miktarı tarafından büyük ölçüde etkilenmektedir.
Ayrıca bunların toprak çözeltisinde bulunan iyonları çekip yüzeylerinde tutmaları ve sonra
bitkilerin emrine sunmaları, bitki beslenmesi yönünden büyük bir önem taşımaktadır.
İki mikrondan daha büyük olan inorganik yapı maddelerinin 2-20 mikron arasında
büyüklüğe sahip olanlarına silt, 20-2000 mikron çaplı olanlarına ise kum adı verilmektedir.
Bu taneler daha çok primer minerallerden oluşmaktadır ve toprağın yalnız fiziksel özellikleri
üzerinde çok önemli bir rol oynamaktadırlar. Ayrışmaları sonucunda yeni kil minerallerinin
oluşmasını ve bu sırada bitki besin maddelerinin açığa çıkmasını da sağlamaktadırlar.

1.2.2. Toprakların Organik Maddeleri


Toprağın daha çok yüzey kısımlarında yer alan organik maddeler, gerek toprakların
oluşumunda, gerekse oluşmuş bulunan toprakların özellikleri üzerinde olağanüstü önemli
etkilere sahip bulunmaktadırlar. Mineral toprakların hacim olarak %0.5-12 sini oluşturan
organik maddeler, ortalama olarak %5 düzeyinde bulunmaktadırlar.
Organik maddeler toprağın koyu renginin oluşmasında çok etkendirler. Toprağa düşen
bitkisel ve hayvansal artıklar mikroorganizmaların yaşama ve beslenme ortamlarını
oluştururlar. Bunlar, ölü organik artıkları ayrıştırarak ince dağılmış, kollaidal yapılı, koyu
renkli olan ve humus adı verilen maddeyi meydana getirirler.
Humus, toprağın fiziksel ve kimyasal özellikleri üzerinde killer kadar, hatta daha etkili
bulunmaktadır. Bir taraftan ayrışmaları sonucu nitrojen ve fosfor gibi bitki besin maddelerini
açığa çıkarırlarken, diğer taraftan bitkilerce kolaylıkla kullanılabilen mineral orijinli iyonları
yüzeylerinde, toprak çözeltisinde bol bulunan diğer iyonlarla yer değiştirip bitkilerin emrine
verilebilecek şekilde tutmaktadırlar.
Bir gram toprak içerisinde milyarlarca mikroorganizma yaşamaktadır( çizelge 1). Bu
canlılar olmasa idi, organik maddeler ayrışamayacaklarından dünyanın yüzeyi ölü artıkları ile
dolacak ve yaşanmaz bir hal alacaktı.

Çizelge 1. Mikroorganizmaların toprak horizonlarındaki dağılımları (Kaynak ?????)


Derinlik Aerobik Anaerobik
Horizon Aktinomiset Mantar Alg
(cm) Bakteri Bakteri

A1 3-8 7.800 x 103 1.950 x 103 2.080 x 103 119 x 103 25 x 103

A2 20 - 25 1.800 x 103 379 x 103 245 x 103 50 x 103 5 x 103

A2-B1 35 - 40 472 x 103 98 x 103 49 x 103 14 x 103 0.5 x 103

B1 65 - 75 10 x 103 1 x 103 5 x 103 6 x 103 0.1 x 103

B2 135 - 140 1 x 103 0.4 x 103 - 3 x 103 -

1.2.3. Toprak Suyu

-4-
Toprak boşlukları su ve hava ile doludur. Suyun kaynağını yağışlar ve sulama ile
toprağa verilen sular oluşturmaktadır. Toprağa giren su toprak boşluklarını doldurduktan
sonra, bunun bir kısmı yer çekimi ile alt katlara doğru sızar, bir kısmı buharlaşır ve bir kısmı
da gerektikçe bitkilerin kullanımına sunulmak üzere küçük toprak boşlukları içinde tutulur.
Bitki gelişmesi için optimal nem koşullarına sahip olan normal bir yüzey toprağının su
kapsamı, hacim olarak yaklaşık % 25 düzeyinde bulunmaktadır. Yağmurlar ve sulama anında
boşlukları dolduran su, boşluklardaki toprak havasını kovar. İyi geçirimli bir toprakta ilave
olunan suyun bir kısmı alt katlara doğru sızmaya başlar ve onun boş bıraktığı yeri oksijence
zengin taze hava alır. Bitkiler, toprağın küçük boşluklarında ve toprak taneleri etrafında yer
çekimine karşı tutulmuş bulunan sudan yararlanırlar.
Su, toprakların oluşumunda fiziksel, kimyasal ve dolaylı olarak da biyolojik yollardan
büyük etki sahibidir.
Su, mineral maddelerden çözdüğü bitki besin maddelerini bitkilerin kullanımına
sunmaktadır. Su, bitkisel ve hayvansal hücrelerde turgoru sağlayarak canlılığın devamına
hizmet etmektedir.
Özellikle kurak bölgelerde su, bütün faktörler arasında en önemli bitki gelişim
faktörüdür.

1.2.4. Toprak Havası


Toprak havası veya toprağın gaz fazı, mevcut su miktarı ile ters orantılı olarak
değişmektedir. Daha önce açıklandığı gibi, toprak boşluklarının %50 si su ile dolu bulunduğu
zaman, toprakta bitki köklerinin gereksinmesini karşılayacak miktarda hava var demektir ve
koşullar bu yönden bitki gelişmesi için ideal durumdadır. Bitki kökleri gelişmek için havaya
gereksinim gösterirler. Toprak uzun bir süre su ile doygun durumda kaldığı taktirde, bitki
kökleri faaliyetlerini durdururlar ve sonunda oksijen eksikliğinden ölürler. Bu olaya
“fizyolojik kuraklık” denir.
Toprak havasının bileşimi atmosfer havasındakine benzemektedir. Ancak, toprak
havasında atmosfer havasındakinden yaklaşık 10-20 kat kadar fazla CO2 bulunmaktadır.
Çünkü, bitki kökleri ve mikroorganizmalar gelişirken solunumlarında oksijen kullanmakta ve
bunu karbondioksit halinde geri vermektedirler. Toprak havasındaki CO2 su ile birleşerek
karbonik asit oluşturmaktadır. Bu nedenle çözme gücü artan su, mineralleri etkileyerek onları
çözer ve bitkilerin gereksinimi olan besin maddelerini yarayışlı formlara çevirir ve onların
kullanımına sunar.
Toprak havası, atmosfer havasına oranla daha dinamik olup, organik ayrışmaların
miktarına göre bileşim değiştirmektedir.

2. TOPRAK ANA MADDESİ


Topraklar, yerküresinin en üst bölümünde bulunan kayalar, mineraller ve organik
maddelerin çeşitli doğal faktörlerin etkileriyle parçalanması, ayrışması ve ayrışan bir kısım
ürünlerin tekrar birleşerek yeni bileşimler oluşturması sonucu oluşan ana materyal üzerinde
gelişmektedirler. Oluşan topraklar, özellikle başlangıçta, kendilerini meydana getiren ana
materyalin etkisi altında bulunmaktadırlar. Toprağın verimliliği ana materyalin çeşidi ile çok
yakından ilgilidir. Ancak bu ilişki zaman akışı içinde, iklimin etkisi ile yavaş, yavaş
zayıflamaktadır.
Topraklar esas itibariyle, 1- Kaya ve mineraller(inorganik materyal) ve 2- Kısmen
ayrışmaya uğramış bitkisel dokular(organik materyal) olmak üzere iki ana materyal
grubundan oluşmaktadırlar. Bunlardan birinci grup daha büyük bir yer tutmaktadır.

2.1. İnorganik Ana Materyal

-5-
İnorganik ana materyali oluşturan püskürük, tortul ve metamorfik kayalar çeşitli
minerallerden oluşmuşlardır. Bu mineraller ayrışmalar sonucunda açığa çıkmakta, açığa çıkan
mineraller zamanla bir takım fiziksel, kimyasal ve biyolojik faktörlerin etkisi ile değişime
uğrayarak çeşitli toprakları oluşturmaktadırlar. Aşağıda, topraklarda en fazla rastlanan önemli
mineral türleri hakkında kısa bilgiler verilecektir.

2.1.1. Toprağın Yapısında Bulunan Mineraller


Konuya girerken, her şeyden önce, mineralin tanımını yapmak gerekmektedir.
Mineral, yer kabuğunda bulunan, doğa ürünü olarak oluşan, esas itibariyle katı ve ender
olarak da sıvı halde bulunan(örneğin civa), genellikle belirli bir kimyasal bileşime sahip,
homojen ve çoğunlukla inorganik olan maddelerdir.
İnsanlar tarafından kimya laboratuar ve fabrikalarında yapılan vitrioller, şeker
kristalleri gibi maddeler birer mineral olmadıkları gibi, deniz, göl, nehir ve memba sularında
erimiş halde bulunan maddeler de mineral değildir.
Yukarıda belirtildiği gibi, mineraller katı halde bulunur, yalnız civa sıvı halde bulunan
bir mineraldir. Kehribar, asfalt gibi sayısı çok az olan organik mineraller göz önüne
alınmazsa, mineraller inorganiktir. Organik bir mineralde, organizmanın asıl şekil ve yapısını
kaybetmiş olması gerekir. Mineral maddeleri ile dolarak taş haline dönüşmekle beraber esas
şekil ve yapısını korumuş bitki ve hayvanlara veya onların parçalarına mineral denilmez.
Bunlar Paleontoloji bilimine ait cisimlerdir. Canlılar, gıda maddelerini kendilerine özgü
uzuvları ile yine kendilerine uygun bir şekle sokmak zorundadırlar. Minerallerin ise böyle bir
özelliği yoktur. Bunlar aynı çeşit maddelerin belirli kimya ve fizik yasalarına uygun olarak
doğada bir araya toplanması ile oluşur.
Yukarıdaki tanıma uyan cisme mineral adı verilir. Buna göre kalsit(CaCO3),
galenit(PbS) ve altın(Au) birer mineraldir. Bu minerallerden galenit’in bileşiminde bulunan
kurşun ve altın birer metaldir. Bir mineralden metal çıkarmak ekonomik ise o minerale
çoğunlukla maden, bazen de cevher denir. Örneğin galenit bir madendir, bunun için ona
kurşun madeni adı da verilir.
Bir mineral, doğal bir inorganik madde olup, kimyasal bileşimi ya belirlidir yada belli
sınırlar dahilinde değişiklikler göstermektedir. Kristal şekli, dilinim, sertlik, renk, renk
çizgileri, özgül ağırlık, çözünürlük ve ışığı kırma indeksleri gibi az çok belirli fiziksel
özelliklere belirli ölçülerde sahiptir.
Oksijenin, silisyum ve demir gibi elementler ile birleşmesi sonucu meydana gelen
SiO2, Fe2O3 gibi bileşiklere oksit mineralleri adı verilmektedir. Ca(OH)2 ve Mg(OH)2 gibi
bazik bileşiklerin CO2 ile birleşmesi sonucu, toprak oluşumunda büyük önem taşıyan karbonat
mineralleri oluşmaktadır. En fazla mineral türünü içeren grup silikat grubu olup, bunlar Ca,
Mg, Na, K, Fe ve Al’un ortosilisik asit(H4SiO4), metasilisik asit(H2SiO3) ve polisilisik
asit(H4Si3O8) gibi çeşitli silis asitleri ile bağlanması sonucu meydana gelen bileşikleri
durumundadırlar. Bu bileşiklerde alüminyum, alumino silikatları oluşturan negatif kökün bir
parçası olarak rol oynamaktadır. Bu bileşiklerin birçoğu veya bunlardan oluşan sekonder
bileşikler bünyelerine su alarak hidrate olmaktadırlar.
Bir mineral, ergimiş magmatik kitlenin soğuyarak sertleşmesi sonucunda meydana
gelmiş ise, buna primer mineral adı verilmektedir. Eğer bir mineral, primer minerallerin
sıcaklık, gaz ve sıvıların etkisi ile değişmesi sonucunda meydana gelmiş ise buna sekonder
mineral denilmektedir. Kuvars ve feldispatlar primer, karbonat mineralleri, bazı oksit
mineralleri ve kil minerallerinin çoğunluğu sekonder minerallerdir (Çizelge 2).

-6-
Çizelge 2. Toprak ve toprak oluşturan kayalarda en fazla yer alan mineraller(Berger, 1965)
Mineral grupları ve Bulunduğu Yer
Kimyasal Yapı
türleri Kayalarda Toprakta
Meta Silikatlar (H2SiO3 Tuzları)
Amfiboller
a. Tremolit Ca2 Mg5 H2 (SiO3)8 Bol Ara sıra
b. Aktinolit Ca2 (Mg, Fe)5 H2 (SiO3)8 Bol Ara sıra
c. Hornbland Ca2 Na2(Mg, Fe)8 (Al, Fe, Ti)6 Si12 O44 OH Bol Ara sıra
Piroksenler
a. Enstalit (Mg, Fe)2 (SiO3)2 Bol Ara sıra
b. Diopsit Ca Mg (SiO3)2 Bol Ara sıra
c. Ojit Ca Mg (SiO3)2 + (Mg, Fe) (Al, Fe)2 SiO6 Bol Ara sıra
Orta Silikatlar (H4SiO3 Tuzları)
Mikalar
a. Muskovit KH2 Al3 (SiO4)3 Bol Bol
b. Biotit KH2 (Mg, Fe)3 Al (SiO4)3 Bol Ara sıra
Epidot Ca2 (Al, Fe)3 OH (SiO4)3 Bol Yaygın
Elivin (Mg, Fe)2 SiO4 Nadir
Poli Silikatlar (H4SiO8 Tuzları)
Feldspatlar
a. Ortoklas K Al Si3O4 Bol Bol
b. Albit Ca Al Si3O8 Bol Yaygın
c. Anortit Ca Al2 Si2O8 Ara sıra Ara Nadir
d. Anortoklas K Al Si3O8 + Na Al Si3O8 sıra Ara sıra Nadir
e. Plajioklas Na Al Si3O8 + Ca Al2 Si2O8 Nadir
Silisyum Dioksitler Oksitler
a. Kuvars SiO2 Bol Bol
b. Kristobalit SiO2 Ara sıra Ara sıra
c. Kalsedon SiO2 Ara sıra Ara sıra
Demir Oksitler
a. Hematit Fe2O3 Bol Bol
b. Götit Fe2O3 . H2O Yaygın Yaygın
c. Limonit 2 Fe2O3 . 3 H2O Yaygın Bol
d. Ksantosiderit Fe2O3 . 2 H2O Ara sıra Yaygın
e. Limnit Fe2O3 . 3 H2O Nispeten Az Yaygın
f. Magnetit Fe3O4 Yaygın Yaygın
Aliminyum Oksitler Al2O3
a. Korundum AlO (OH) Yaygın Nadir
b. Diaspor Al (OH)3 Yaygın Nadir
c. Gibsit MnO (OH) Yaygın Ara sıra
Manganez Oksitler Mn4O4 veya MnO . Mn2O3
a. Manganit MnO2 Nispeten Az Nadir
b. Hausmannit TiO2 Nadir Nadir
c. Pirolusit Fe TiO3 Yaygın Ara sıra
Titan Oksitler
a. Rutil Yaygın Yaygın
b. İlmenit Yaygın Ara sıra
Karbonatlar (H2CO3 Tuzları)
Kalsit Ca CO3 Bol Yaygın
Magnesit Mg CO3 Ara sıra Nadir
Dolomit Ca Mg (CO3)2 Bol Ara sıra
Siderit Fe CO3 Yaygın Nadir
Fosfatlar (H3PO4 Tuzları)
Apatit Ca5 (F, Cl, OH) (PO4)3 Yaygın Ara sıra
Strengit Fe PO4 . 2 H2O Ara sıra Nadir
Vavelit Al3 (OH)3 (PO4)2 5 H2O Ara sıra Nadir
Vivianit Fe3 (PO4)2 . 8 H2O Nadir Nadir

-7-
Diğer Mineraller
Pirit Fe S Yaygın Ara sıra
Turmalin H4 Na Mg3 B3 Al6 Si6 O31 Yaygın Yaygın
Zirkon Zr SiO4 Yaygın Yaygın
Jips Ca SO4 . 2 H2O Yaygın Ara sıra
Kaya tuzu Na Cl Yaygın Yaygın
Şili güherçilesi Na NO3 Ara sıra Ara sıra
Kil Mineralleri
Kaolinit Al2 (OH)4 Si2O5 Yaygın Yaygın
Montmorillonit Al2 (OH)2 Si4O10 Yaygın Yaygın
Nontronit Fe2 (OH)2 Si4O10 Nadir Nadir
Hidros mika K Al2 (OH)2 (Al, Si3) O10 Yaygın Yaygın

2.1.1.1. Feldispatlar
Sodyum, kalsiyum ve potasyumun alumino silikatlarına feldispatlar denilmekte olup,
yer kabuğundaki püskürük ve tortul kayalarda yaklaşık % 60 oranında bulunan mineral
grubunu oluşturmaktadırlar. Bunlar genellikle sert olup beyazdan, sarı, pembe ve kırmızıya
kadar değişen renklere sahiptirler. Doğal dilinim yüzeyleri çok parlak bir görünümdedir.
Potasyumlu bir feldispat olan ortoklas topraklarda çok yaygındır ve topraktaki potasyumun
büyük bir kısmının kaynağını oluşturmaktadır. Feldispatlar bir çok püskürük kayalarda ve
toprakta kolaylıkla teşhis edilebilirler.

2.1.1.2. Amfibol ve Piroksenler


Amfibol ve piroksenler kalsiyum-magnezyum-sodyum-aluminyum silikatlardır.
Bunlar çok küçük kristallerden oluşmuşlardır. Cilalı, parlak ve ışıldayan görünümleri vardır.
Genellikle koyu yeşil ve siyah renklidirler. Püskürük kayaların yapılarında %17 oranında
bulunurlar, fakat kolaylıkla ayrışmaya uğrarlar. Topraklarda çoğunlukla bol bulunmamalarına
karşın, kalsiyum, magnezyum, sodyum ve demirin çoğunun kaynağını oluşturmaktadırlar. Kil
minerallerinin oluşumunda da oldukça önemli rol oynamaktadırlar.

2.1.1.3. Mikalar
Mikalar, kayalarda geniş bir dağılım gösteren, levha şekilli, esnek minerallerdir.
Potasyum, magnezyum, sodyum ve lityum’un silikatlarında olduğu gibi, bunlar da çok ince
levhacıklardan ibaret kümeler oluşturmaktadırlar. Toprağın bileşiminde oldukça önemli rol
alan bazı sekonder kil minerallerinin oluşumunda rol oynamaları dolayısıyla dikkati
çekmektedirler.
İki grup mika mevcuttur. Beyaz renkli mikaya muskovit, siyah renkli mikaya biotit adı
verilmektedir. Potasyum-aluminyum silikat yapısına sahip olan muskovit ayrışmaya fazla
dayanıklıdır. Demir-magnezyum-aluminyum silikattan ibaret olan biotit, kolayca okside
olabilen demiri içermesi nedeni ile kolaylıkla ayrışabilen bir mineraldir.

2.1.1.4. Kuvars
Kuvars, SiO2 in kaya ve topraklarda en fazla bulunan bir şeklidir. Çok serttir. Çeliği
çizebilir ve hidroflorik asitin dışında bütün asitlere karşı büyük bir dayanıklılık gösterir.
Kırıldığı zaman dilinim çizgileri vermez, kavisli kırılma kenarları gösterir. Bir çok topraklarda
en fazla yer alan mineraldir. Genellikle kırmızı veya sarı demir oksitlerden ibaret bir manto ile
kaplı kum taneleri olarak gözükmektedir.

2.1.1.5. Demir Oksitler


En fazla rastlanan demir oksitler, magnetit, hematit, göthit ve limonittir. Bunların
varoluşu kayalarda ve topraklarda genellikle gözlenen sarı, kahverengi ve kırmızı renklere
neden olmaktadır. Magnetit genellikle iri taneler halinde bağımsız bulunmasına karşılık,

-8-
diğerleri daha iri minerallerin yüzeylerinde ince tanecikler halinde yapışık durumdadırlar.
Demir oksitler çok yumuşak ve ağırdırlar. Bünyelerine artan miktarlarda su alarak renklerini
kırmızıdan sarıya doğru değiştirirler. Toprak mineralleri arasında önem bakımından en üst
düzeylerde bulunan gruplardan biridir.

2.1.1.6. Diğer Oksitler


Korindon, diaspor ve gibsit adları ile anılan üç alüminyum oksit bulunmaktadır.
Renkleri açıktır. Kaya ve topraklarda geniş bir dağılım gösterirler. Ancak alüminyum,
genellikle silikatları oluşturmak üzere silisyum dioksitlerle birleştiğinden, topraklardaki saf
şekilleri fazla değildir.

Manganez oksitler, topraklarda nispeten az miktarda bulunmalarına karşın, oldukça


geniş bir yayılma alanına sahiptirler. Bununla birlikte, bazı tropik bölge topraklarında bol
miktardadırlar. Titan oksitler çözünürlüklerinin çok az ve miktarlarının da nispeten düşük
olması nedeni ile fazla önemli değildirler.

2.1.1.7. Karbonatlar
Toprakta yer alan belli başlı karbonat mineralleri, kalsiyum, magnezyum ve demir
karbonatlardır. Kalsiyum karbonata, kalsit, magnezyum karbonata, magnezit, kalsiyum-
magnezyum karbonata, dolomit, demir karbonata, siderit adı verilmektedir. Bu mineraller çok
yumuşak olup, asitle tepkimeye girdiklerinde kolaylıkla çözünürler ve CO2 gazını açığa
çıkarırlar.
Kalsit , mermerin, kalsiyum-magnezyum karbonat ise dolomitin ana yapı maddeleridir.
Dolomit ve kalsit bütün kireç taşlarının ana yapısını oluştururlar. Bu mineraller kolaylıkla
ayrışırlar ve yağışlı bölgelerde yağmur suları ile yüzey katlarından alt katlara ve taban suyuna
doğru yıkanırlar. Yağışların azaldığı yerlerde, yüzeyden yıkanan minerallerin bir kısmı
toprağın alt katlarında tekrar çökerler.
CaCO3 + H2O + CO2 → Ca(HCO3)2

Ca(HCO3)2 → CaCO3 + H2O + CO2


Kireç taşlarının toprak idaresindeki önemi büyüktür. Bunlar ince öğütülerek, yüksek
toprak asitliğini düşürmek ve bitkiler için kalsiyum ve magnezyum sağlamak amacı ile
kullanılırlar.
Toprakta çok az miktarlarda bakır, manganez ve çinko karbonatlara da rastlanmaktadır. Bütün
bu karbonatlar bitki beslenmesinde önem taşımaktadırlar.

2.1.1.8. Fosfatlar
Topraktaki fosfat minerallerinin miktarının az olmasına karşın, fosforun çok önemli bir
bitki elementi olması nedeni ile, mevcut miktarlar büyük bir önem taşımaktadır. Apatit
minerali fosforlu bir mineral olup, bazı püskürük kayalarda ve çok az ayrışmış topraklarda,
küçük kristaller halinde yer almaktadır. Özellikle yağışlı bölgelerin asit topraklarında çok az
miktarlarda bulunmaktadır. Asit topraklardaki fosforun büyük bir kısmı yarayışsız olan demir,
aluminyum ve organik fosfat bileşiklerine dönüşmüştür. Çok küçük miktarlarda bulunan
fosforlu mineraller, demir fosfat(strengit), vavellit ve ara sıra rastlanan vivianittir.

2.1.1.9. Turmalin
Turmalin değişen miktarlarda demir ve magnezyum içeren bor’lu bir mineraldir.
Bazen aluminyum ve silikatlarla birlikte bulunan diğer çeşitli bazlar, bunlara boro aluminyum
silikat isminin verilmesine neden olurlar. Topraklarda çok az miktarlarda bulunur. Işığı fazla
kıran ve sert bir mineral olan turmalin, nemli bölgelerde bor’un ana kaynağını

-9-
oluşturmaktadır. Düşük yağış alan bölgelerde, sodyum, kalsiyum ve potasyum boratlar, borlu
mineralleri temsilen az miktarlarda bulunmaktadırlar.

2.1.1.10. Zirkon
Zirkon, bir zirkonyum silikattır. Topraklarda az miktarda bulunur. Bitki besleme
yönünden hiçbir rolü bulunmamasına karşın, kimyasal ayrışmaya olağan üstü dayanıklı
olduğundan, toprak araştırmalarında indeks mineral olarak kullanılmaktadır. Bu mineralin
profil içindeki dağılımı izlenerek toprağın gelişme derecesi belirlenmektedir.
Zirkon genellikle tam oluşmuş kristaller halinde bulunur. Bunların bazıları sertliği
nedeni ile mücevher olarak da kullanılır.

2.1.1.11. Pirit
Demirli minerallerin topraklarda rastlanılanlarından biri de pirittir. Pirit daha çok
kayalarda ve ara sıra topraklarda bulunur. Parlak sarı rengi dolayısıyla yalancı altın olarak
adlandırılır. Ayrışması ile bir yandan demir iyonları, öte yandan da kükürt ve dolayısıyla SO 4
iyonlarının oluşmasına neden olarak, bitki beslenmesine katkıda bulunur.

2.1.1.12. Jips
Kurak bölge topraklarında bolca rastlanan jips(CaSO4.2H2O), yağışlı bölge
topraklarında bulunmaz. Jipsin kaya halinde bulunan susuz şekli anhidrit(CaSO4) dir. Bu
mineral bir yandan toprakların kükürt gereksinimlerini karşılamak üzere verilirken, öte
yandan kurak bölgelerdeki alkali toprakların ıslahında kullanılmaktadır.

2.1.1.13. Kil Mineralleri


Kil mineralleri, topraklar ve bitki beslenmesi için çok önemli olan bir mineral grubunu
oluşturmaktadırlar. Bunlar, feldispat, mika ve diğer silikatların ayrışmaları ile oluşan hidro
aluminyum ve demir silikatlar dır. Bunların çok büyük bir bölümü sekonder mineraller
şeklindedirler. Topraklarda ve bir çok tortul kayalarda bol miktarlarda bulunurlar. Toprakların
kollaidal veya ince kil kısmı büyük ölçüde bu minerallerce temsil edilmektedir. Bunlar,
potasyum, sodyum, kalsiyum ve magnezyum gibi bitki besin elementlerini yıkanmaya karşı
koruyan ve bitkilerin emrine verilmek üzere saklayan çok önemli mekanizmayı
oluşturmaktadırlar.
Kil mineralleri çok yüksek bir kimyasal aktiviteye ve kuvvetli bir adhezyon ve su
tutma kapasitesine sahiptirler. Bunlar toprakların fiziksel özellikleri üzerinde çok etkendirler
ve toprakların yapısı, canlılığı, ve verimi konularında büyük bir rol oynamaktadırlar.

2.1.1.14. Kayalar
Kayalar genellikle birkaç mineralden oluşmaktadırlar. Bir esas mineral ve bunun
yanında iz miktarlardaki ikincil minerallerden ibaret kayalar da vardır. Kayalar oluşumlarına
göre üç gruba ayrılırlar.

2.1.1.14.1. Püskürük Kayalar


Bunlar, magmanın arz kabuğunun çeşitli derinliklerinde soğuması sonucunda
oluşmuşlardır. Yerküresinin derinliklerinde yavaş, yavaş soğuma sonucu iri kristaller
oluşturarak oluşan kayalara iç püskürük, yerküresinin yüzeyine yakın bölgelerde çabuk
soğuduklarından iri kristaller geliştiremeden oluşan püskürük kayalara dış püskürük kayalar
adı verilmektedir. Püskürük kayalar mineral bileşimlerine ve kimyasal yapılarına göre de
çeşitli isimler almaktadırlar.
Püskürük kayaların fazla miktarda Fe ve Mg içerenlerine bazik kayalar adı verilmekte
olup bunlar genellikle koyu renklidirler. Fazla oranda silisyum içeren minerallerden oluşan

- 10 -
kayalar ise asit kayalar olarak adlandırılmakta olup, renkleri genellikle açık olmaktadır.
Toprak oluşumunda rol oynayan önemli kayalar Çizelge 3 de verilmiştir.

2.1.1.14.2. Tortul Kayalar


Bu kayalar mineral materyalin genellikle sular içinde çökelmesi ve sonra büyük
basınçlar etkisi ile kaya şeklinde pekişmesi suretiyle oluşmuşlardır. Kum taşları, Dolomitler
ve şeyl’ler önemli tortul kaya örnekleridir(Çizelge 3).

2.1.1.14.3. Metamorfik Kayalar


Bu kayalar hem püskürük, hem de tortul kayalardan oluşan, fakat büyük basınçlara ve
yüksek sıcaklık derecelerine maruz kaldıklarından, mineral kristallerinin diziliş, şekil ve
büyüklükleri değişmiş bulunan kayalardır. Metamorfizma olayı orijinale oranla ağır ve daha
yoğun bir materyal oluşturmaktadır. Metamorf kayalara örnek olarak gnays, şist, mermer,
sleyt ve kuvarsitler gösterilebilir.

Çizelge 3. Püskürük, tortul ve metamorf kayalar, bunların alt bölümleri ve yapıları.


Granit: Genellikle açık renklidir. İri ve Fazla miktarda kuvars ve feldispatlarla, az
orta büyüklükteki mineral miktarda mika, amfibol ve demir oksitleri
kristallerinden oluşmuştur. kapsamaktadır.
İç püskürüktür.
Püskürük kayalar Diorit: Gri ve koyu gri renklidir. İri ve Kuvars azdır veya hiç yoktur. Fazla miktarda
Ergimiş magmanın orta büyüklükteki minerallerden feldispatlar ve anfiboller ile az miktarda mika
soğuması ile ibarettir. ve demir oksitleri içermektedir.
oluşmuşlardır. Dış püskürüktür.
Bazalt: Koyu gri ve siyah renklidir. Hiç kuvars yoktur. Önemli miktarda feldispat
Yoğun ve ince tanelidir. ve piroksen, az miktarda demir oksit ve biotit
Dış püskürüktür. içerir.
Kum Taşları: Griden kırmızıya kadar Esas itibariyle kuvars, bir miktarda kalsiyum
değişen renge ve genellikle granüler karbonat, demir oksit ve kil gibi çimento
poröz strüktüre sahiptirler. maddelerinden oluşmuşlardır.
Tortul Kayalar Şey’ler: açıktan koyuya kadar değişen Kil mineralleri ve bir miktarda organik madde
Ayrışma ürünlerinin çeşitli renklerde, ince levhalı strüktüre içermektedirler.
pekişmesi sonucu sahip tortul kütlelerdir.
oluşmuşlardır. Kireç Taşları: Renkler genellikle açık Esas itibariyle kalsit ve kalsit ve dolomit ile,
gri ve sarı olup, ince taneli ve sıkı daha az miktarlarda demir oksitler, kil, fosfatlar
yapılıdırlar. ve organik maddelerden oluşmuşlardır.
Gnays: Birbirini izleyen açık ve koyu Granitlerden oluşur. Mineral bileşimi granitinki
renkler gösteren çizgili ve yapraklı gibidir.
tekstüre sahip metamorf kayadır.
Şist: Renk, orijinal kayanınkine Bazlt ve şeyl’lerden oluşur, mineral bileşimi
Metamorf Kayalar benzemekte olup, yapraklı strüktür orijinal mineralinki gibidir.
Kayalardan sıcaklık hakimdir.
ve basınç altında Kuvarsit: Renk açıktan koyuya değişir. Kum taşlardan oluşur. Mineral bileşimi kum
değişime uğrayarak Sıkı ve yeknesak tekstüre sahiptir. taşlarınki gibidir.
oluşmuşlardır. Sleyt: Renk griden siyaha değişir. Sıkı Şeyl’lerden oluşur. Mineral bileşimi şeyl’linki
ve yumuşak tekstürlüdür. gibidir.
Mermer: Renk beyazdan kırmızıya, Kireç taşlarından oluşmuştur. Esas itibariyle
yeşile ve siyaha kadar değişir. Sıkıdır ve kalsit ve dolomitten ibaret olup, az miktarda
inceden kabaya değişen bir tekstür demir oksit gibi renk maddeleri içerir.
gösterir.

2.2. Organik Ana Materyal


Genellikle buzul devirlerinde, buzulların etkisine maruz kalmış bulunan yağışlı
bölgeler için önemli olan bu ana materyal tipine, ülkemizde bazı eski göl yataklarında küçük
alanlar halinde rastlanmaktadır.

- 11 -
Organik ana materyalin oluşumunda yavaş çürüme esastır. Çürümeyi yavaşlatan
nedenler mikroorganizmaların faaliyetlerini yavaşlatan veya durduran nedenlerle aynıdır.
Bunlar, fazla su ve buna paralel olarak oksijen noksanlığı ve düşük sıcaklık dereceleridir.
Gelişmekte olan bitkiler yavaş mikrobiyal faaliyetler sonucu tamamen çürüyemeyerek
birikmeye başlarlar. Bu suretle biriken materyale genel olarak turba adı verilir.
Turbalar gelişme durumlarına göre, az gelişmiş olandan başlayarak, 1.Çökelti
turbaları, 2.Lifli turbalar, 3.Odunsu turbalar olarak üç tip altında incelenmektedirler.
Ülkemizde her üç tipin de çok küçük alanlar kaplayan birkaç örneğine rastlanmaktadır.

2.3. Taşınmış Ana Materyal


Ana kayaların ayrışması sonucu, ayrışma yerinde biriken ana materyal çeşitlerine
yerinde oluşmuş ana materyal adı verilmesine karşılık, ayrışmadan sonra çeşitli doğa
kuvvetleri ile başka yerlere taşınıp oralarda biriken ana materyal çeşitlerine taşınmış ana
materyal denilmektedir. Bu ana materyal grubu, materyali nakleden gücün çeşidine göre,
1.Sularla taşınmış ana materyal, 2.Rüzgarla taşınmış ana materyal, 3.Buzullarla taşınmış ana
materyal. 4.Yer çekimi ile taşınmış ana materyal olarak dörde ayrılmaktadır.

2.3.1. Sularla Taşınmış Ana Materyal


Sularla taşınmış olan ana materyal, 1.Aluviyal, 2.Göl, 3. Deniz ana materyali olmak
üzere üç sınıf altında incelenmektedir.

2.3.1.1. Aluviyal ana materyal


Aluviyal materyal, büyüklü küçüklü akarsular vasıtası ile taşınıp değişik yerlere
yığılan ana materyal çeşididir. Periyodik taşkınlar sonucu akarsu yatağı kenarında çökeltilen
materyalle meydana gelen birikinti düzlüklerine taşkın ovaları adı verilmektedir. Akarsu
tarafından önceleri yığılmış olup, halen taşkına maruz kalmayan kısımlara teras
denilmektedir.
Yüksek araziden akarak gelen dere ve sel sularının taşkın ovası düzlüğüne eriştiği
yerde bıraktığı oldukça iri materyal tarafından oluşturulan ana materyaller yan dere ağzı
olarak adlandırılmaktadır.
Akarsuların denizlere ulaştığı yerde deniz suyunun akarsuyu frenleyici ve tuzlu sudaki
iyonların ince kil zerrelerini çöktürücü etkileri sonucu biriken, genellikle ince yapılı ve
çoğunlukla kolloidal tabiatlı materyalin oluşturduğu düzlüğe delta adı verilmektedir.
Akarsuların meydana getirdiği aluviyal ana materyal üzerinde oluşan topraklar,
genellikle düzdürler, derindirler, sulama suyuna yakındırlar, ancak bazı durumlarda, su
fazlalığı, taşkın ve tuzlanma gibi tehlikelerle karşı karşıya bulunmaktadırlar.

2.3.1.2. Göl Dolgusu Ana Materyal


Göl dolgusu ana materyal, buzul devirlerinde tatlı su göllerinde çökelen
sedimentlerden ibarettir. Eriyen buzulların oluşturduğu akar sular ile doldurulan çukur
arazilere sularla taşınan materyal oralarda çökelmiştir. Buzullar kuzeye çekilip etkileri ortadan
kalktığında, bu göllerin suları buharlaşmış ve geriye çökelen materyal kalmıştır. Bu materyale
göl dolgusu ana materyal adı verilmekte olup, bunlar kuzey ülkelerinde yaygındırlar.

2.3.1.3. Deniz Dolgusu Ana Materyal


Deniz dolgusu ana materyaller, denizlerin içine akarsular vasıtası ile getirilip
depolanan materyalden oluşmuşlardır. Jeolojik devirlerde arazi yüzeyinin yükselmesi sonucu,
deniz yüzeyi üzerine çıkan bu maddelere deniz dolgusu ana materyal adı verilmektedir.
Bunlar ayrışmaya uğrayarak toprağı oluşturmaktadırlar.

- 12 -
2.3.2. Rüzgarlarla Taşınmış Ana Materyal
Rüzgarlar tarafından taşınarak rüzgarın hızının azaldığı veya tamamen kesildiği
yerlerde biriken materyale rüzgar ana materyali adı verilmektedir. Bunlar üç grup halinde
incelenmektedirler.

2.3.2.1 Kumullar
Kumullar, rüzgarla sürüklenen iri ve ince kum zerrelerinin rüzgar hızının azaldığı
noktalarda birikmesi ile oluşmaktadırlar. Tarımsal değerleri yoktur. Tarım arazilerini
kaplayarak zararlı olmaktadırlar. Bunlar, 1. Karasal kumullar ve 2. Kıyı kumulları olarak ikiye
ayrılırlar.

2.3.2.2. Volkanik Küller


Volkanik küllerin genellikle volkan çevrelerinde çökelmeleri ile oluşurlar. Gözenekli
yapıya sahip olan bu tip ana materyal üzerinde oluşan toprakların tarımsal değeri düşüktür.

2.3.2.3. Lösler
Lösler, buzullar arası devrelerde eriyen buzulların oluşturduğu akarsuların taşıdığı ince
materyalin rüzgarlarla taşınarak, rüzgarın hızının kesildiği yerlerde çökelmesi ile meydana
gelmişlerdir. Çernozyem adı verilen çok verimli topraklara ana materyal vazifesi
görmektedirler.

2.3.3. Buzul Ana Materyali


Pleistosen devrinde hakim soğuk hava koşulları sonucu kuzey yarım küresinin kuzey
bölgeleri dört buzul baskınına uğramıştır. Bazı araştırmacılara göre dünyamız halen beşinci
buzullar arası dönemi yaşamakta olup, kuzey kutbu civarındaki buzulların kalınlıkları
artmaktadır. Buna karşılık yer küresi atmosferinin ısınması, ozon tabakasının olumsuz
etkilenmesi ve delinmesinden dolayı da bazı noktalarda da hızla buzulların erimesi söz
konusudur.
Buzul dönemlerinde kalın kristalin buz kütleleri, yavaş hareketleri sırasında,
oluşturdukları yüksek basınçlarla, üzerinden geçtikleri arazileri düzlemişler, kayaları
aşındırmışlar ve birlikte taşıdıkları buzultaş(moren) adı verilen materyali belli yerlerde
yığmışlardır. Buzulun yanlarında birikenlere yan buzul taş, buzulun eridiği yerde birikenlere
son buzultaş adları verilmiştir.
Buzulun çabuk erime sonucu ilerleyemediği bölgelerde biriken ve genellikle çakıl
büyüklüğünde iri taneleri içeren, genellikle düz birikintilere çakıllı buzul ovası ve hızla eriyen
buzulların oluşturduğu sularla bir miktar sürüklenip çökelen iri kum ve çakıllardan ibaret
materyal ile oluşan düzlüklere ise dış yıkantı ovaları adları verilmektedir.

2.3.4. Yer Çekimi ile Taşınmış Ana Materyaller


Eğimli arazilerdeki gevşek materyallerin yer çekimi etkisi ile yuvarlanarak eteklerde
birikmesi sonucu oluşan yığıntılara kolluviyal ana materyal denilmektedir. Bu ana materyal
tipi çok eğimli topoğrafik yapısı nedeniyle ülkemizde oldukça yaygın bulunmaktadır.

3. TOPRAK OLUŞUMUNDA AŞINMA, AYRIŞMA VE BİRLEŞME


OLAYLARI
Temel yapıyı oluşturan ana kayalardan, ana materyal ve toprağın oluşması için,
bunların ufalanması, kimyasal ve biyolojik olaylarla ayrışması ve ayrışan bir kısım
materyalin yeni bileşikler oluşturmak üzere tekrar birleşmesi gibi değişmelere uğraması
gerekmektedir. Bu aşınma, ayrışma ve tekrar birleşme olayları fiziksel, kimyasal ve biyolojik
olayların etkisi altında meydana gelmektedir. Aşağıda bu olaylar sıra ile ele alınacaktır.

- 13 -
3.1. Fiziksel Olaylar
Bazı doğal olaylar kaya ve minerallerin yalnız şekil ve büyüklüklerini değiştiren
aşınma ve parçalanmalara neden olurlar. Kimyasal ve mineralojik yapıda herhangi bir
değişme yapmazlar. Ana materyalin yalnız şekil ve büyüklüğünü değiştiren bu etmenlere
fiziksel ayrıştırma etmenleri denilmektedir. Kurak bölgelerde toprağın oluşunda bu etmenler
hakim rol oynamaktadırlar.

3.1.1. Sıcaklık Değişmeleri


Yaz ve kış, gece ve gündüz sıcaklıkları arasında büyük farklar olmaktadır. Örneğin,
gündüzleri fazla sıcaklık nedeni ile genişleyen bazı kaya mineralleri, gecenin serinliğinde
büzülürler. Isınma ısıları ve genişleyip büzülme oranları birbirinden farklı minerallerden
oluşan bir kayada, bu etkiler zayıf noktalardan çatlamalara yol açar ve kaya zamanla
dağılmaya başlar.
Kayalarda oluşan çatlaklara giren su, soğuk mevsimde donarak hacmini 1/11 oranında
genişletip buz haline dönüşür. Buz çevresine 165 kg/cm2 ye yaklaşan bir basınç yaparak,
dağılma ve parçalanmalara yol açar.

3.1.2. Hareket Eden Su, Buz ve Rüzgarların etkisi

3.1.2.1. Hareket Eden Suyun Etkisi


Akan su, kitlesi ve taşıdığı katı taneler vasıtası ile üzerinden aktığı materyali aşındırır
ve kopardığı zerreleri birlikte sürükleyerek bunları hızının kesildiği yerlerde depo eder.

3.1.2.2. Hareket Eden Buzun Etkisi


Çok yavaş akan buz kitleleri olan buzullar, aktıkları yataklarda aşındırma yaparlar ve
kopardıkları materyali moren(buzultaş) yığınları halinde belli noktalarda depo ederler.

3.1.2.3. Rüzgarın Etkisi


Rüzgarlar hareket halindeki hava kitleleridir. Bunlar küçümsenmeyecek bir taşıma
gücüne sahiptirler. Gerek kendi kitleleri, gerekse taşıdıkları materyal ile temas ettikleri zemin
üzerinde aşındırma ve parçalanma yaparlar.

3.1.3. Biyolojik Varlıkların Etkisi


Yosun ve liken gibi basit bitkiler, açıkta bulunan kayalar üzerinde yerleşerek
gelişmeye başlarlar. Bunlar toz tanelerini yakalayarak fazla miktarda organik madde içeren
ince bir zar oluştururlar. Bu ince zar, kayanın dayanıklılığının azalmasına yol açar. Yüksek
bitkiler kaya çatlaklarında kök geliştirme olanağına sahip olduklarında, genişleyen kökler
çatlakların büyümesine ve kayaların parçalanmasına neden olurlar.
Bitki ve hayvanlar ana materyalin parçalanmasından daha çok, toprağın
olgunlaşmasında etkili role sahip bulunmaktadırlar.

3.2. Kimyasal Ayrıştırma Olayları


Ana kayanın kimyasal bileşimini değiştirmek suretiyle ana materyal ve toprağın
oluşturulmasına hizmet eden olaylara kimyasal ayrıştırma etmenleri adı verilmektedir.
Kimyasal ayrışma sonucunda, belli mineraller kısmen veya tamamen değişerek, yeni
mineralleri meydana getirirler.
Fiziksel ayrışmalarla ufalanmış yada gözenekli hale gelmiş olan materyale kimyasal
etmenlerin etkisi kolaylaşır.
Kimyasal ayrışmalarda su, hava ve sıcaklık büyük rol oynamaktadır.

- 14 -
Kurak bölgelerde suyun az olması nedeni ile daha çok fiziksel aşınma hakimdir.
Yağışlı ve sıcak bölgelerde ise kısmen fiziksel ve daha çok kimyasal etmenler aktif rol
oynamaktadırlar.
Aşağıda, toprak oluşumunda en aktif olan kimyasal değişim olayları açıklanacaktır.

3.2.1. Yükseltgenme(Oksidasyon)
Oksijen çok aktif bir atmosfer elementi olduğundan, diğer bir çok elementlerle serbest
olarak birleşir. Bu birleşme sonucunda artan oksijen miktarı bileşiğin dayanıklılığını azaltır.
Yükseltgenmeye en fazla maruz kalan maddeler, demir sülfür, karbonat ve silikat
tuzlarıdır. Demirin yükseltgenmesi, kayanın renginde meydana gelen değişmelerle
gözlenebilir. Amfibol ve piroksen grubu demirli silikat mineralleri demirin
yükseltgenmesinden kolayca etkilenirler ve çok değişik görünümlü ürünler oluştururlar.
Demir taşıyan minerallerden örneğin olivin’in hidrolizi sonucu açığa çıkan ferro oksit
yükseltgenerek limonite dönüşür.
3MgFeSiO4 + 2H2O → H4Mg3Si2O9 + SiO2 + 3FeO
Olivin Serpantin Ferro oksit

4FeO + 3H2O + O2 → 2Fe2O3. 3H2O


Ferro oksit Limonit
Sideritteki ferro demir de yükseltgenerek feri demir oksit şekline dönüşmektedir.

4FeCO3 + O2 → 2Fe2O3 + 4CO2


Ayrışmış bir ana materyalde fazla miktarda ferri demiroksit in bulunması ayrışma
çevresinde bol miktarda oksijen bulunduğunu göstermektedir.

3.2.2. Hidroliz
Su çok aktif bir kimyasal ayrıştırıcıdır. Suyun serbest H+ iyonları birçok bileşiklerdeki
katyonlarla yeni bir bileşik meydana getirmek üzere yer değiştirme eğilimindedir.
Kayalarda etkili olan çeşitli kimyasal değişmeler arasında hidroliz, özellikle
feldispatların, mikaların ve benzeri silikat minerallerinin ayrışmasında ilk önce meydana
gelen kimyasal değişmelerden biridir.

Aşağıda mikroklin’in hidrolizi basit bir şekilde gösterilmiştir.

KAlSi3O8 + HOH → HAlSi3O8 + KOH


Mikroklin Asit silikat
Bu olay, aslında burada gösterildiğinden daha karmaşıktır. Denklemde
gösterildiğinden daha kompleks bir yapıya sahip olan asit silikat, sentez olayını da içine alan
bazı değişimlere maruz kalarak kili oluşturmaktadır. Açığa çıkmış bulunan normal hidroksit
derhal karbondioksitle birleşerek karbonat veya bikarbonata dönüşmektedir.

3.2.3. Hidrasyon
Suyun toprak minerallerine bağlanmasına hidrasyon denilmektedir. Birçok mineraller
ve özellikle feldispat, amfibol, piroksen ve mika grupları kolaylıkla hidrate olurlar. Hidrate
olan mineraller, bağlanan suyun etkisi ile yumuşarlar, parlaklık ve esnekliklerini kaybederler
ve hacimlerini artırırlar. Bunun sonucu olarak fiziksel ve kimyasal olayların etkisine
kolaylıkla boyun eğerler. Kil mineralleri de oluşları sırasında bünyelerine su aldıklarından,
yüksek derecede hidrate olmuş durumdadırlar. Aşağıda basit, fakat aynı zamanda çok önemli
iki hidrasyon örneği verilmiştir. Bunlardan birisi hematitin, limonite, diğeri ferro oksitin
limonite dönüşünü göstermektedir.

- 15 -
2Fe2O3 + 3H2O → 2Fe2O3. 3H2O
Hematit Limonit

4FeO + 3H2O + O2 → 2Fe2O3. 3H2O


Ferro oksit Limonit
Hidrasyon ürünü, değişen hava koşulları altında kuruduğu taktirde, su kaybederek
dehidrasyona uğrayabilmektedir. Bu suretle örneğin limonit tekrar daha az hidrate bir şekil
olan göthit veya hematit’e dönüşerek kırmızı bir renk almaktadır.

3.2.4. Karbonasyon
Topraktaki organik maddelerin ayrışması ve köklerin solunumları sonucunda, toprak
havasına fazla miktarda CO2 katılmaktadır. Bu gaz hidroliz sonucu açığa çıkan metalik
hidroksitleri etkileyerek onları karbonat veya bikarbonat haline dönüştürmektedir.

Ca(OH)2 + 2CO2 → Ca(HCO3)2

2KOH + CO2 → K2CO3 + H2O


Karbonasyon olarak adlandırılan bu reaksiyon, toprak minerallerinin ayrışmasında çok
etkilidir.
Toprak havası atmosfer havasına oranla daha fazla CO2 içermektedir. İnce toprak
tanelerini çevreleyen su zarı da bu gazca zengindir. Mineral tanelerinin yüzeylerinde oksijen,
su ve karbondioksitin yan yana bulunuşu nedeni ile bunların bağımsız olarak etkide
bulunmaları söz konusu olamaz. Aslında, oksidasyon, hidroliz ve karbonasyon bir arada ve iç,
içe meydana gelirler. Karbonasyon ve hidrolizin birlikte etkisi aşağıdaki denklemlerle
gösterilmiştir.

2KAlSi3O8 + CO2 + H2O → H4Al2Si2O9 + 4SiO2 + K2CO3


Ortoklas Kaolinit

Ca3(PO4)2 + 2CO2 + 2H2O → 2CaHPO4 + Ca(HCO3)2


Trikalsiyum fosfat Dikalsiyum fosfat

Toprak havasındaki CO2 in su ile birleşerek oluşturduğu karbonik asit bazlarla doygun
killeri etkileyerek, bazların yerine hidrojeni yerleştirip, bazları toprak çözeltisine
geçirmektedir. Yağışlı bölgelerde bu bazlar, yağmur suları ile derinlere doğru
yıkanmaktadırlar.
H-

Ca = Kil + 2H2CO3 → Kil + Ca(HCO3)2
Değişebilir Karbonik H-
Ca asit Asit kil Bikarbonat

Bu şekilde meydana gelen asit killer, primer silikatları etkileyerek, onları asit silikat
haline çevirmekte ve kendileri de bazla doygun hale gelmektedirler.

Ca(Feldispat) + 2H(Kil) → 2H(Silikat) + Ca(Kil)
Anortit Asit kil Asit silikat Yarayışlı kalsiyum

3.2.5. Solusyon
Kimyasal ayrışmalarla bir takım kompleks ürünler meydana gelirken, önemli miktarda
sadeleşmeler de olmaktadır. Su yaygın bir çözücü olduğundan, bir kısım çözülme

- 16 -
olaylarından kaçınılamamaktadır. Kalsiyum, magnezyum, sodyum, potasyum ve diğer
katyonlar kayaların ve toprak materyalinin içinde dolaşan suda bulunmaktadırlar. Bu metalik
katyonlar genellikle klorür, sülfat, bikarbonat, karbonatlar ve benzeri anyonlarla denge
oluşturmaktadırlar. Karbondioksit suyun çözücülük gücünü önemli ölçüde artırmaktadır.
Çürüyen organik maddelerin bu konudaki rolü, miktarları az da olsa, çok önemlidir. Toprakta,
kimyasal ve biyolojik olaylarla meydana gelen mineral asitler HNO2 , HNO3 , H2SO3 ve
H2SO4 olarak sıralanabilir. Bunlar topraklarda genellikle çok az miktarlarda bulunmakla
birlikte, minerallerin son ayrışmalarında önemli rol oynamaktadırlar.

Kireç taşlarının, karbonik asit içeren sularla çözünmesi, solusyonun en önemli


örneklerinden birini oluşturmaktadır.

CaCO3 + H2CO3 → Ca(HCO3)2


Karbonik asitin etkisi ile meydana gelen kalsiyum bikarbonat sularda kireç taşlarına
oranla daha kolay çözünmektedir.

3.2.6. İndirgenme(Redüksiyon)
Oksidasyonun tersi bir olay olan indirgenme oksijenin yetersiz olduğu yerlerde
meydana gelir. Bu nedenle indirgenme yer kabuğunun alt kısımlarında, kötü drenaj
koşullarına sahip olup ta, suyun hava boşluklarını doldurduğu topraklarda, havanın güç nüfuz
ettiği sıkı yapılı toprak kümelerinin iç kısımlarında, özetle havanın yeterli olmadığı
topraklarda meydana gelir. Bitkilerin kullanabildikleri NO3 ve SO4 gibi anyonlar indirgenerek
element haline dönüştüklerinden, indirgenme zararlı bir reaksiyon olarak kabul edilmektedir.

3.3. Biyolojik Olaylar


Çeşitli toprak geliştirici olayların nispi yoğunlukları toprağın üzerinde bitkiler ile
toprağın içinde bulunan hayvansal ve bitkisel canlılar tarafından büyük ölçüde değiştirilmekte
ve toprağın karakterlerini etkilemektedir. Aynı şekilde toprak özellikleri de içlerinde ve
üzerlerinde yaşayan bitkisel ve hayvansal canlıların türünü tayin etmektedir.
Minerallerin ayrışması ve toprak oluşumunun ilk dönemlerinde liken, mantar ve
bakteri gibi mikrobik canlılar önemli bir rol oynamaktadırlar. Örneğin, likenler kayalar
üzerinde yaşama olanağı bularak en sert kayalarda bile, likenin kayada oluşturduğu
ayrıştırmalar sonucu biriken ince bir toprak materyali dikkati çekmektedir.
Bazı bakteriler, toprak oluşumunun ilk dönemlerinde, havanın nitrojenini kullanarak,
bunun toprağa aktarılmasında ve gelişecek olan yüksek bitkilerin emrine sunulmasında
önemli rol oynamaktadırlar.
Mikrobik canlılar ayrıca yüksek bitki artıklarının ayrışmasına hizmet ederek, toprağın
humus ihtiyacını karşılamaktadırlar.
Yüksek bitkiler de altlarında gelişen toprağın karakterleri üzerinde, büyük etkiye
sahiptirler. Bunların erozyon ve nem koşullarına etkileri, toprak özelliklerinin değişmesinde
rol oynamaktadır. Köklerin çürümesi ve toprak üstü kısımların tekrar toprağa karışması, bitki
besin maddelerinin doğal olarak oluşumunda aktif bir rol oynamaktadır. Kökler, özellikle ince
olanlar, kaya çatlaklarına girerek, onları genişletmekte ve hatta dağılmalarına yol
açmaktadırlar. Kök gelişmesi sonucu, toprağın boşluklar hacmi de artmaktadır.
Kurtçuklar, böcekler ve solucanlar toprak özelliklerini, daha büyük hayvanlara oranla,
daha fazla değişime uğratırlar. Bu canlıların toprakta açtıkları delikler, drenaj kanalları gibi
vazife görerek, toprağın havalanmasında, su hareketlerinin düzenlenmesinde etkili olurlar ve
toprak strüktürünün değişmesini sağlarlar. Solucanlar vücutlarından geçirdikleri toprak
materyalini değişikliğe uğratarak tekrar toprağa iade ederler. Böcekler de organik artıkları
toprak ile karıştırırlar.

- 17 -
Topraklarda yaşayan bütün bitki ve hayvan türleri, öldüklerinde toprağa karışırlar ve
onun bir parçası olarak doğal dengede rol alırlar.

4. TOPRAKLARA KARAKTER KAZANDIRAN FAKTÖRLER


Ana materyalin ufalanıp ayrışması ve belli oranlarda organik madde ile karışması
sonucu oluşan kitle, yani genç toprak, beş faktörün birlikte etkisi sonucunda gelişme
göstermekte ve bu faktör kombinasyonlarının gösterdiği farklılıklara bağlı kalarak değişik
karakterler kazanmaktadır.
Bu beş faktör aşağıda verilmiştir(Şekil 2).

1. Ana materyal, 2. Topoğrafya, 3. Zaman, 4. İklim, 5. Biosfer

Topraklar bu faktörlerin nisbi etkilerine göre, zonal, intrazonal ve azonal toprak


grupları olarak sınıflandırılmaktadırlar. Bazen, normal yada olgun olarak da adlandırılan zonal
topraklar, iyi drenajlı ana materyal üzerinde oluşmaktadırlar. Bunların iyi gelişmiş profilleri
çevre koşulları ile denge içinde bulunmaktadır. İntrazonal topraklar, belirli bir profile
sahiptirler, fakat bunların karakterlerinde ana materyal veya topoğrafya hakim rol
oynamaktadır. Azonal toprakların ana materyalleri yeterli derecede ayrışmaya maruz
kalmadığından, belirli bir profilleri yoktur.
Toprakların oluşumuna ve karakter kazanmasına hizmet eden faktörler pasif ve aktif
olarak ikiye ayrılmaktadır. Ana materyal, topoğrafya ve zaman pasif, iklim ve biosfer aktif
faktörlerdir.

Şekil 2. Toprak oluş faktörleri

4.1. Ana Materyal


Ana materyalin yapısı kendisinden meydana gelen topraklar üzerinde özellikle
oluşumun ilk devrelerinde etkili olmaktadır.
Topraktaki bitki besin maddelerinin çoğu ana maddeden geçmektedir. Bitki besin
elementlerini bol miktarda içeren ana materyalden oluşan topraklar, benzer koşullar altında,
besin elementlerince fakir ana materyalden oluşan topraklara oranla daha verimlidirler.
Örneğin bir bölgede kireç taşları üzerinde oluşan topraklar, kumtaşları yada granitler üzerinde
oluşanlardan daha fazla bitki besin maddesi içermektedirler.
Ana materyal, toprağın olgunlaşmasına paralel olarak iklimin hakim etkisine boyun
eğmek zorunda kaldığından pasif faktörler arasında yer almaktadır. Örneğin, aynı ana
materyal üzerinde, çeşitli iklim koşullarında gelişen topraklar birbirinden farklı olduğu gibi,
iklimin etkisinin yüksek olduğu yerlerde de çeşitli ana materyalden benzer karakterli topraklar
oluşabilmektedir.

- 18 -
Ana materyalin bazen nemli bölgelerde bile toprakların karakterleri üzerinde belirli bir
etkiyi sürdürdüğü gözlenmektedir. Örneğin ana materyalin tekstürü, su hareketlerini
kısıtlayarak nemli bölgedeki toprak oluşumunu ve oluşan toprağın özelliklerini
etkilemektedir.
Nemli bölgelerde, kireç taşının ana materyal olarak bulunması halinde, oluşan
topraklardaki asitliğin yükselmesi engellenmektedir. Nemli bölgelerde örneğin,
kumtaşlarından oluşan toprakların asitlik dereceleri, kireç taşından oluşanlarınkinden daha
yüksek olmaktadır.
Toprakların büyük bir bölümü taşınmış ana materyal çeşitleri üzerinde
oluştuklarından, bu pekişmemiş çökellerden oluşan toprakların çeşitleri, oluştukları ana
materyalin bünye, yapı, besin maddeleri içeriği ve topoğrafik pozisyonlarına büyük ölçüde
bağlı kalmış bulunmaktadır.

4.2. Topoğrafya
Topoğrafya, iklimin ve özellikle suyun etkilerini hızlandıran veya yavaşlatan arazi
şekilleri olarak, toprak oluşumunda dolaylı bir şekilde etkendir. Bu nedenle pasif faktörler
arasında yer almaktadır.
Benzer iklim koşullarına sahip, benzer ana materyal üzerinde oluşan topraklardan dik
eğimli arazide bulunanlar, doğal erozyon ve yüzey akışların fazla olması nedeni ile toprağa
sızan suyun azlığından dolayı, nispeten daha düz arazideki topraklara oranla daha az bir
toprak kalınlığına sahiptirler.
Hafif eğimli arazilerde alt katlara sızan su miktarı fazla olduğundan, bu arazilerdeki
toprak profilleri, dik eğimli arazilerdekinden genellikle daha derindir, gelişen bitkiler daha bol
ve canlıdır, organik madde düzeyi ve sonuç olarak da verimlilikleri daha yüksektir.
Çukur araziler, çevrenin yüzey akışlarını da aldıklarından, devamlı olarak veya yılın
uzun bir bölümünde su ile doygun bulunurlar. Böyle bir koşul fazla bitkisel gelişmeye, buna
karşılık sınırlı bir çürümeye yol açar. Bunun sonucu olarak, organik maddeler birikir ve turba
adı verilen organik topraklar oluşur.
Arazi eğiminin yönü de toprak oluşumunda farklı bir etkiye sahiptir. Kuzey yönleri,
güney yönlerine oranla daha nemli ve serindir. Bunun sonucu olarak, özellikle kurak
bölgelerde, kuzeye bakan yamaçlardaki bitkisel gelişme de daha zengin olmaktadır. Gerek
nem fazlalığı, gerekse farklı bitkisel örtü, kuzey yamaçlarında oluşan topraklarla, güney
yamaçlarında oluşan topraklar arasında farklılık oluşturmaktadır.

4.3. Zaman
Ana materyalin ayrışmaya maruz kaldığı süre toprak oluşumunda önemli bir rol
oynamaktadır. Diğer koşulların benzer olması halinde, uzun süre etkilenen ana materyalden
oluşan toprak, kısa süre etkilenmiş olanınkinden daha olgundur.
Genç, olgun ve yaşlı toprak deyimleri, toprak yaşı ile ilgili olmakla birlikte, bu
durumlar, her zaman oluşum için geçen süreye karşılık gelmeyebilir.
Örneğin, nemli bir bölgede,uygun oluşum koşulları altında gelişmiş bir toprak, kuru
bir bölgede aynı sürede gelişmiş bulunan topraktan daha olgundur. Toprakların
olgunluklarında, geçen süreden çok, toprak gelişmesini etkileyen faktörlerin etki dereceleri rol
oynamaktadır.
Uygun koşullar altında, örneğin bir aluviyal materyal üzerindeki toprak profili 200 yıl
içinde dikkati çekecek kadar bir gelişme göstermesine karşılık, elverişli olmayan koşullarda,
aynı durumun meydana gelebilmesi için birkaç bin yılın geçmesi gerekmektedir.
Ana materyal, koşullar uygun olduğu taktirde, nispeten kısa bir sürede genç bir toprak
profilini oluşturur. Bu profilin üst kısmında bir miktar organik madde birikmiştir. Henüz
önemli bir yıkanma ve kolloid hareketi yoktur. Toprak karakterleri halen ana materyalin

- 19 -
etkisindedir. Geçen zaman içinde, üst toprak katında oluşan kil mineralleri ve diğer bir kısım
ayrışma ürünleri, sularla alt katlara taşınarak, belli bir yerde biriktirilirler. Daha altta ise ana
materyal yer alır. Böyle bir toprak, fiziksel, kimyasal ve biyolojik olayların dengeli bir şekilde
devam ettiği olgun bir topraktır. Ayrışma ve yıkanmaların had safhaya vardığı topraklarda, üst
toprak kolloidlerinin büyük bir kısmını kaybetmiştir. Bunların biriktiği kısımda sert katmanlar
meydana gelmiştir. Bitki besin maddeleri potansiyeli en düşük bir düzeye inmiştir. Böyle
topraklara da yaşlı topraklar denilmektedir.

4.4. İklim
Toprakların oluşu ve gelişmesinde en etkili faktör, aktif bir etmen olan iklimdir. İklim
özellikle yağış ve sıcaklık etmenleri ile etkili olmaktadır. Daha önce de belirtildiği gibi,
sıcaklık ve yağışlarla temin edilen su, kimyasal ve fiziksel ayrışma olaylarının hızını, bu
olaylarda toprak profilinin gelişme derecesini tayin etmektedir.
Yağışlı bölgelerde, bol olan yağış suları, ayrışmayı hızlandırır ve ayrışan materyali alt
katlara doğru nakleder. Toprağın üst katları bazik elementlerce fakirleşir, hidrojen iyonlarınca
zenginleşir. Bu suretle, topraklar asit reaksiyon kazanır. Buna karşılık kurak bölgelerde suyun
yetersizliği, ayrışmayı sınırladığı gibi, ayrışan materyalin alt katlara iletimini de
kısıtlamaktadır. Kurak bölge topraklarında, ayrışma ürünü olan bazik elementler, hidrojenden
fazla olduğundan, bu topraklar alkalin reaksiyona sahip olup alt katlarında kireç
konkresyonlarını içermektedirler. Çöl ve yarı çöl alanları ile tundra bölgeleri topraklarında,
çok az kil oluşabilmektedir. Benzer sıcaklığa sahip bölgelerde, diğer etmenler kararlı kalmak
koşulu ile kil oluşumu, artan yağış miktarına paralel olarak hızlanmaktadır. Benzer yağışa
sahip bölgelerde oluşan kil ise, artan sıcaklığa paralel olarak artmaktadır.
Nemli bölgelerin yüksek arazi topraklarında kesin olarak belirmiş horizonlar
bulunmasına karşılık, benzer koşullara sahip düşük yağışlı kuru bölge topraklarında, bu
derecede belirgin toprak horizonlarına rastlamak güçtür.
İklimin etkenliği bağımsız olmaktan uzaktır. İklim genellikle diğer faktörlerle birlikte
etkili olmaktadır. Örneğin, iklim, vejetasyon tipini ve vejetatif gelişmeyi tayin etmek
suretiyle, toprak oluşma ve gelişmesinde de dolaylı bir role sahip bulunmaktadır. Nemli
bölgelerdeki fazla yağış, yalnız kimyasal ve fiziksel ayrışmanın hızını tayin etmekle
kalmamakta, aynı zamanda ağaçların yetişip gelişmesine uygun bir çevre koşulu da
yaratmaktadır. Bu iki faktörün gelişmekte olan toprağın türü üzerindeki birlikte etkisi büyük
olmaktadır.
İklime ait rüzgar ve bağıl nem etmenleri de toprağa düşen ve alt katlara sızan suyun
miktarını kontrol etmek suretiyle etkili olmaktadırlar.

4.5. Biosfer
Biosfer, aktif bir toprak oluşturucu ve geliştirici faktör olup, bitkiler alemi(fitosfer) ile
hayvanlar alemi(zoosfer) den oluşmaktadır. Bunlardan bitkiler daha aktif ve yoğun bir etkiye
sahiptirler
Bir bölgenin yerli bitki örtüsü, iklimin etkilerini değiştirecek şekilde etkenlik gösterir.
Buna karşılık bitki gelişmesi de iklimin kontrolündedir. Bitkiler ve bitki artıklarının toprak
gelişmesi ve özellikleri üzerindeki rolü çok yönlüdür. Bitkiler yağmur sularının toprağa
sızmasına yardım ederler, toprağa organik madde ve humus sağlarlar, toprak yüzeyini
erozyondan korurlar ve hızlı bir toprak oluşumuna olanak hazırlarlar.
Benzer iklim koşullarında, orman vejetasyonu altında gelişen topraklar, çayır
vejetasyonu altında gelişen topraklardan daha yüksek bir asitliğe sahiptirler. Bunun nedeni,
orman tabanındaki yaprak döküntüleri ve yosunlar arasından geçen yağmur sularının, çayır
otları altında biriken organik materyalden süzülüp geçen yağmur sularına oranla daha fazla
alkali element çözme ve bunları yıkama yeteneğinde olmasıdır.

- 20 -
Orman örtüsü altındaki asit toprakların oluşmasında, ağaç türü de önemli bir etmendir.
Genellikle kuvvetli asit reaksiyonlu topraklar iğne yapraklı ağaçlar altında oluşmaktadır.
Bunun nedeni, iğne yaprakların toprak yüzeyinde daha uzun süre kalmaları ve asitliği devam
ettirmeleridir.
Buna karşılık, yapraklarını döken geniş yapraklı ağaçlardan dökülen yapraklar hızla
ayrışarak içerdikleri bazik elementleri toprağın yüzeyine bırakırlar. Bu elementler,
kolloidlerce tutulmuş bulunan H+ iyonlarının yerlerine geçerek oluşturdukları yeni bir denge
sonucunda, asitliği kısmen azaltırlar.
Bitkiler, iklimi az çok değiştirmek suretiyle dolaylı etkiye de sahiptirler. Ormanlar,
iklim koşullarını yumuşatmakta ve rüzgarları kesmek suretiyle buharlaşmayı azaltmakta,
yüzeyden akan suyu kontrol etmektedirler.
Mikroorganizmalar da toprak oluşumunda dolaylı etkiye sahiptirler. Bir kısım
bakteriler nitrat oluşumuna hizmet ederek toprak florasını zenginleştirirler. Oluşturdukları
humus, toprakların verimlilik düzeyini artırır, suya dayanıklı agregatların ve iyi fiziksel
koşulların oluşmasına yol açar.
Hayvanlar, toprak içerisinde dehlizler açarak ve kısmen de organik materyali,
inorganik materyalle karıştırmak suretiyle etkili olurlar. Ancak bunların etkileri bitkilere
oranla çok zayıftır.
Solucanlar büyük miktardaki toprağı vücutlarından geçirerek kimyasal ve fiziksel
olarak bunların değişmesine yol açmaktadırlar(Resim 1).

Resim 1. Canlı üst toprak ve içindekiler

5. TOPRAĞIN ÖNEMİ

Resim 2. Toprak en önemli varlığımızdır

Toprak üzerinde tüm canlıların barınıp yaşadığı, insan ve hayvan beslenmesi için
gerekli ürünlerin yetiştiği yaşayan canlı bir varlıktır ve yaşamın kaynağıdır(Resim 2).

- 21 -
Toprak, hava, su ve diğer doğal kaynaklar gibi insan yaşamı için önem taşıyan kısıtlı
bir değerdir. Toprak, doğal değişim döngüsü içinde atıkların emilmesini sağlayan bir filtre,
organizmalar için genetik bir rezervuar, madenler ve suyun saklanması için bir depo ve
sosyoekonomik faaliyetler için mekansal bir temel, tarihi, kültürel mirasımızı gözeten bir
unsur olarak yararlı bir çok özelliğe sahiptir.
Toprağın doğal oluşum sürecini değiştirmek olanaksız olduğu gibi, teknolojik usullerle
yapay üretilmesi de mümkün değildir ve kaybedilmesi halinde yerinde başka bir kaynak da
kullanılamaz. Toprak var olan en önemli madendir. Yerin kütlesinde var olan katmanlardan en
az yer kaplayan bölüm yüzeyde ve belirli derinliklerde bulunan toprak katmanıdır (Şekil 3).

Şekil 3. Yer küresinin katmanları

Yapılan araştırmalara göre bir parmak (2,5 cm) kalınlığındaki bir toprak tabakasının
oluşması için 300 ile 1000 yılın geçmesi gerekmektedir(Şekil 4).

Şekil 6. Toprak oluşum süresi

Şekil 4. Toprak oluşum süresi

Aynı ana materyalden farklı özelliklerde topraklar oluşabileceği gibi, çeşitli ana
materyallerden benzer özelliklerde topraklar oluşabilir.

- 22 -
Yeni üretim alanlarının oluşturulması ile ilgili dünya ölçeğinde yapılan tüm
çalışmalara rağmen en önemli üretim ortamı yinede topraktır.
Toprağın üretkenliği çok yönlüdür.
Toprak üretimin temelini oluşturmaktadır. Temelsiz bir bina kurulamayacağı gibi,
toprak bilgisinden yoksun üretim ve onu değişik amaçlara yönelik kullanma ve yönlendirme
düşünülemez. Bu nedenle toprak bilimi, örneğin fizik ve kimya gibi temel disiplin olarak
kabul edilmektedir.
Toprakta genelde, ortalama tane büyüklüğü azaldıkça, birim toprakta toplam yüzeyin
arttığı bilinmektedir. Çizelge 4 de topraktaki çeşitli fraksiyonlara ait bazı karakteristikler
görülmektedir.
Görüldüğü gibi kaba fraksiyonlar düşük yüzey alanı gösterirken ince fraksiyonlarda ve
özellikle kil fraksiyonunda bu değer çok fazla olmaktadır.

Çizelge 4. Toprak fraksiyonlarına ait bazı karakteristikler(Foth ve Turk, 1972).


Beher gr’daki Yüzey Alanı
Fraksiyon Çap mm*
tanecik sayısı cm2/gr
Çok kaba kum 2.00 – 1.00 90 11

Kaba kum 1.00 – 0.50 720 23


Orta kum 0.50 – 0.25 5.700 45
İnce kum 0.25 – 0.10 46.000 91
Çok ince kum 0.10 – 0.05 722.000 227
Silt 0.5 – 002 5.776.000 454
Kil ** < 0.002 90.260.853.000 8.000.000
* ABD Tarım Bakanlığı Sistemine Göre
** Montmorillonit

6. EROZYON, ARAZİ KULLANIM PLANLAMASI ve YANLIŞ ARAZİ


KULLANIMI

6.1. Toprak Erozyonu


Çeşitli doğa kuvvetlerinin etkisi altında oluşan topraklar, yine bazı doğa kuvvetlerinin
etkisi ile yerlerinden koparılıp başka yerlere taşınmaktadırlar. Doğal ve normal koşullar
altında, toprağın bitki örtüsü bu taşınmayı frenlemekte ve taşınan kadar yeni üst toprak
oluşmaktadır. Bu olaya doğal erozyon yada jeolojik erozyon adı verilmektedir. Jeolojik
erozyon dünyanın kuruluşundan beri olagelen faydalı bir olaydır. Dünya yüzeyinin girinti ve
çıkıntıları yavaş, yavaş aşınmakta ve taşınan materyal ile verimli ovalar meydana gelmektedir.
Son dönemlerde dünya nüfusunun devamlı bir şekilde artması sonucu, daha fazla besin
maddesine gereksinim duyulmaya başlanmıştır. Bunu temin etmek için başvurulan en pratik
yol, tarım yapılan araziyi genişletmek olmuştur. Bu suretle eğimli arazilerde bulunan doğal
çayır ve orman örtüsü tahrip edilerek tarlalara dönüştürülmeye başlanmış ve toprak, doğa
kuvvetlerinin etkisine sunulmuştur(Şekil 5). Yağışı bol bölgelerde yağan yağmur suları, kurak
bölgelerde ise rüzgarlar, direnci azalan verimli tarım topraklarını taşımaya ve tarım arazisini
verimsiz hale getirmeye başlamıştır(Resim 3). İnsanların neden olduğu bu erozyona
hızlandırılmış erozyon yada yalnızca erozyon adı verilmektedir(Resim 4). Aşağıda sular ve
rüzgarlarla meydana gelen erozyonun nedenleri ve şekilleri açıklanacaktır (Resim 5),
(Çizelge 5).

- 23 -
Şekil 5. Erozyon olgusu Resim 3. Toprak taşıyan bir akarsu

Resim 4. Barajların akarsuların taşıdığı Resim 5. Su ve rüzgar erozyonu oluşumları


sedimentlerle dolması

Çizelge 5. Erozyonun nedenleri


Doğal Etmenler • İklim
• Topoğrafya
• Toprak Özellikleri
(Türkiye’de her üçü de erozyonu teşvik eder niteliktedir.)
Toprak ve Arazi amenajmanı • Arazinin kullanıma uygun olması
ile ilgili etmenler • Nadas alanlarının azaltılması
(Nadas yıllarında yem bitkilerinin yetiştirilmesi)
• Bitki ekim nöbeti
• Gübreleme
• Örtü bitkileri ve yeşil gübre uygulaması
• Meralarda kontrollü otlatma yapılması
• Uygun sürüm yöntemlerinin seçilmesi
Sosyo-ekonomik Etmenler • İmkansızlıklar nedeniyle orman ve mera tahribi
• Miras yoluyla arazilerin çok küçük parçalara ayrılması
• Kiracılık ve yarıcılık
• Eğitim ve bilgi noksanlığı

6.1.1. Sularla Oluşan Erozyon


Su erozyonu, yağmur ve eriyen kar sularının bitki örtüsünden mahrum toprağı çözüp
taşıması olayıdır. Bunun derecesi, eğim, toprak karakterleri, bitki örtüsü ve yağmurun miktarı
ve yoğunluğuna bağlıdır. Suyun erozyon gücünü, lehte ve aleyhte çalışan faktörlerin meydana
getirdiği denge tayin etmektedir.
Sularla oluşan erozyon beş gruba ayrılmaktadır(Çizelge 6).
1.Yağmur damlası erozyonu, 2. Tabaka erozyonu, 3. Parmak erozyonu, 4. Sel
yarıntısı(oyuntu, gully) erozyonu, 5. Akarsu kıyı ve yatak erozyonu

- 24 -
Çizelge 6. Toprak erozyonu çeşitleri

6.1.1.1. Yağmur Damlası Erozyonu


Bulutta oluşup, toprağa düşmeye başlayan yağmur damlası, büyüklüğü ile orantılı bir
kinetik enerji kazanır. Bu enerji düştüğü toprak yüzeyindeki agregatların gevşeyip
çözülmelerinde ve etrafa sıçramalarında sarf edilir. Çapı 2 mm olan bir yağmur damlasının
taşıdığı enerji yaklaşık 104 erg tir.
Düşen yağmur damlalarının vurma etkisi toprağın infiltrasyon kapasitesini azaltır.
Sağanak halinde yağan yağmurlar sırasında sellerin meydana gelmesinin nedeni budur.
Yağmur damlası, çıplak yada ince bir su tabakası ile örtülü toprağa vurduğu zaman, bir
sıçrama meydana gelir. Bu suretle toprağa çarpan damla ince toprak taneleri ile birlikte tekrar
havaya doğru yönelir. Bu sıçrayan taneler yaklaşık 60 cm dikey, 150 cm yatay mesafe
alabilirler. Kuvvetli bir yağmurda, bitkisel örtüden mahrum bir dekarlık tarlada 25 tondan
fazla toprak tanesi, damla etkisi ile sıçrayarak yer değiştirir. Eğimli arazilerdeki üst toprak,
yağmur damlalarının etkisi ile yavaş, yavaş eteklere doğru hareket etmektedir(Şekil 6).

Şekil 6. Ülkemizde erozyonla kaybolan veya yer değiştiren toprak miktarı

6.1.1.2. Tabaka(Yüzey) Erozyonu


Tabaka erozyonu, düzgün yüzeyli eğimli arazilerde toprağın yüzey akış oluşturan
yağmur suları ile ince bir tabaka halinde taşınması olayıdır.
Bu olay sinsi bir şekilde devam ettiğinden, çiftçiler alt toprak yada kaya katı meydana
çıkıncaya kadar bunun farkına varamazlar.

- 25 -
Eğim yönünden akan sular önce toprak tarafından emilir. Suda mevcut silt ve killer
toprak gözeneklerini tıkayarak ve suların toprak tarafından emilmesine engel olarak sel
miktarını artırır. Sel sularının aşındırma gücü, yağmur damlalarının da etkisi ile artar.
Yağmur suları eğim aşağı akarken, yerçekiminin yaptığı etki sonucunda enerjilerini
artırırlar. Bu enerjinin bir kısmı aşındırmada, bir kısmı da aşındırılan materyali taşımada
kullanılır. Suyun toprak tanelerini yerlerinden sökme ve sökülen maddeleri taşıma kapasiteleri
denge halinde olduğu zaman erozyon en yüksek düzeye ulaşmıştır.

6.1.1.3. Parmak Erozyonu


Toplanıp bir kanaldan akmaya başlayan su, hem kendi etrafında dönme, hem de taşıma
enerjisi kazanır. Dönme enerjisi toprak tanelerini gevşetip yerlerinden kopartır. Taşıma
enerjisi ise, kopan tanelerin eğim aşağı taşınmalarını sağlar. Bu enerjiler, arazi üzerinde dar
alanlarda toplandıkları taktirde, yüzey toprağında olukçukların açılmasına neden olurlar.
Derinlikleri 5-10 cm olan bu olukçuklara parmak adı verilir.
Bu erozyon tipi, yüzey erozyonuna oranla daha belirgin bir şekilde kendini gösterir.
Parmaklar, yağmur damlalarının yüzeyde oluşturduğu minyatür arazi dalgalarını takip ederler.
Meydana gelen parmaklar, toprağın sürülmesi ile giderilebilir. Ancak parmak erozyonu ile her
yıl bir miktar yüzey toprağı kaybedilmiş olur(Resim6, 7).

Resim 6. Eğime paralel toprak işleme Resim 7. Eğime paralel sürüm ile arazide
sonucunda arazide oluşan erozyon kanalları oluşan erozyon kanallar
(Gördes –Demirci Arası-MANİSA)

6.1.1.4. Sel Yarıntısı(Oyuntu, Gully) Erozyonu


Bazı arazilerde oluşan parmaklar, önlem alınmadığı taktirde, zamanla derinleşip,
genişleyerek sel yarıntısı şeklini alırlar. Oluşan bu sel yarıntılarına çevreden gelen sel suları
katılır. Bu sular, sel yarıntısının yan yarıntılarla dallanmasına ve zarar gören alanın
genişlemesine neden olurlar. Sel yarıntılarının derinlik ve genişlikleri jeolojik yapıya, toprağın
kalınlığına, sert kaya katının derinliğine, toprak altı materyalinin yumuşaklığına, arazinin
eğim derecesine ve bu sel yarıntısından akan sel sularının taşıdığı materyalin miktar ve
çeşidine bağlı olarak farklılık gösterir.

6.1.1.5. Akarsu Kıyı ve Yatak Erozyonu


Akarsuların hem yatak içinde hem de kenarlarında meydana gelen erozyondur.
Oyuntularda sadece su akışının olduğu zamanlarda erozyon oluşmasına karşın, akarsularda
devamlı bir erozyon söz konusudur. Akarsu kenarları yanlardan gelen yüzey akış suları ile
aşındırılabildikleri gibi yatağın içinden akan su tarafından da aşındırılabilmektedirler. Kıyı
erozyonu, bitki örtüsünün yok edilmesi ve kanala çok yakın mesafeye kadar yapılan toprak
işleme sonucu artmaktadır.

- 26 -
Su akış yolunun düzensiz ve menderesli olması kıyı erozyonunu artırmaktadır. Akarsu
yatağının aşındırılmasında, su akıntısının hızı ve yönü, akarsu kanalının derinlik ve genişliği
ve yatağın üzerinden aktığı malzemenin türünün önemi vardır.

6.1.2. Sularla Meydana Gelen Erozyonu Etkileyen Faktörler


Bitki örtüsü, topoğrafya, toprak ve iklim sel miktarını ve erozyonu etkileyen
faktörlerdir.
Bitki örtüsü sele ve dolayısıyla toprak taşınmasına karşı diğer fiziksel faktörlerin teker,
teker hepsinden daha etkilidir(Resim 9, 10). Arazinin eğimi, eğimin uzunluğu, yağmurların
yoğunluğu, toprak tipi, nem içeriği ve geçirgenliğinin etkileri bitki örtüsününkinden daha
azdır.

Resim 9. Bitki örtüsü-erozyon ilişkisi Resim 10. Bitki örtüsü-erozyon ilişkisi


Foto: H. KARACA

Sağanak halinde yağan yağmurlar, sakin olanlardan daha fazla erozyona neden olurlar.
Bitki örtüsünden yoksun çeşitli toprak çeşitleri, suyun absorbe edilmesine karşı değişik
şekillerde reaksiyon gösterirler. Dolayısıyla bunlar erozyona farklı derecede maruz kalırlar.
Geçirgenliği iyi olan toprakta erozyon az olur. Fazla miktarda organik madde içeren topraklar,
erozyona karşı, az organik madde içerenlere oranla daha dayanıklıdırlar.
Diğer koşullar eşit olduğu taktirde, uzun eğimlerde meydana gelen erozyon, kısa
eğimlerdekinden, dik eğimlerdeki erozyon, yatık olanlardakinden daha fazladır.
Erozyon kontrolünün planlanmasında, yukarıda sözü edilen bütün bilgiler göz önünde
bulundurulmalıdır. Bunlara ek olarak tarım şekli, otlatma işlemleri ve toprak işleme
yöntemleri de dikkate alınmalıdır.

6.1.3. Sularla Meydana Gelen Erozyondan Korunma


Bilim adamları ve uzmanlar yıllarca süren araştırma ve çalışmaları ile toprak ve suyun
özel bir şekilde korunması yollarını bulmuşlardır. Bunlardan bazıları, binlerce yıldan beri
kullanılmakta olan işlemlerin geliştirilmesiyle ortaya konulmuştur. Bütün koruma önlemleri 4
esasa dayanmaktadır.
1. Araziyi kabiliyetine göre kullanmak, 2. Araziyi ölü yada canlı bitkilerle mümkün
olduğu kadar fazla süre ile örtülü bulundurmak, 3. Düzeç eğrilerine paralel tarım yapmak, 4.
Araziye düşen suları çevirmek, zarar vermeyecek bir hızla, korunmuş su yollarından akıtmak.
Erozyona meydan vermemek için her şeyden önce araziyi kabiliyetine göre kullanmak
lazımdır. Arazi, kültivasyona uygun ve uygun olmayan arazi olmak üzere ikiye ayrılmaktadır.
Bu araziler 8 arazi yetenek sınıfını içermektedir. Bu sınıfların her türlü tarım işlemlerine
uygunluk derecesi birinci sınıftan, sekizinci sınıfa doğru gittikçe azalmaktadır. İlk dört sınıf
kültivasyona uygun arazileri, ikinci dört sınıf devamlı bitki örtüsüne uygun arazileri
içermektedir. Bu arazi sınıflarının yanlış kullanılması erozyona neden olmaktadır(Şekil 7).

- 27 -
Şekil 7. Arazi yetenek sınıfları

Erozyona engel olmak için, toprak korumalı çiftlik planlarına gereksinme duyulur.
Tam ve sağlıklı bir çiftlik planı yapabilmek için ise, iki şeye ihtiyaç vardır. Bunlardan
birincisi, çiftliğin topraklarını ve arazi yetenek sınıflarını gösteren bir harita, ikincisi, çiftlikte
mevcut olanak ve araçların listesidir. Elde mevcut olanaklara, Pazar durumuna, çitçinin
deneyimine en uygun olan planlama yapılır. Gerekli erozyon kontrol işlemleri belirtilir. Bütün
tarlaların sınırları yeniden düzenlenir. Her tarla için yapılan öneriler belirlenip kaydedilir.
Çiftçinin elindeki plana göre, bütün yıl boyunca yapılacak işlerin zaman ve miktarı
belirlenmiş olur. Plan iyi uygulandığı taktirde, çiftlik işleri düzene girer, toprağın korunması
sağlanır, verim artar ve tarım işletmesinin devamı garanti altına alınmış olur.

6.1.4. Toprak Koruma Önlemleri


Toprak korunmasında kullanılan yöntemler 1- Bitkisel, 2- Mekanik olmak üzere ikiye
ayrılır.

6.1.4.1. Bitkisel Yöntemler


Bitkisel yöntemlerde esas, doğayı taklit etmek, erozyona karşı doğanın kendi silahı
olan bitkileri kullanmaktır.
İyi bir bitki örtüsü toprağı gayet iyi korur. Örneğin, bir ormana düşen yağmur
damlalarının hızları, önce ağaçların dalları ve yaprakları tarafından kesilir. Damlalar
parçalanır ve bir kısmı bu sırada buharlaştırılır. Toprağa sızan sular ise organik maddece
zengin toprak tarafından kolayca emilir. Çayır toprakları da suyu orman toprağına benzer bir
şekilde emerler yada üzerlerinden yavaş, yavaş süzdürerek akıtırlar. Bu suretle toprak ve fazla
su kaybına meydan vermezler.
Ormanlık bölgelerde toprağın su biriktirme kapasitesi gayet yüksektir. Ormanlık
alandan çıkan kaynaklar her mevsim akarlar. Ormansız yamaçlardaki kaynaklar ise kışın biraz
akar, yazın kururlar.

- 28 -
Bitkisel koruma yöntemleri, örtü bitkileri, bitki ekim nöbeti, toprak oluşturan ve
toprağı koruyan bitkisel ve ölü bitki örtüsü uygulama ve rüzgar erozyonuna karşı rüzgar kırıcı
ağaç şeritleri kurmak şeklinde sıralanabilir.

6.1.4.1.1. Örtü Bitkileri


Hasat edilmeden önce, tarlanın yüzünü boydan boya bir örtü halinde kaplayan bitkilere
örtü bitkisi denir. Tahıllar, çayır otları ve yeşil gübre oluşturmak üzere ekilen bitkiler, örtü
bitkilerine önemli birer örnektirler.

6.1.4.1.2. Bitki Ekim Nöbeti


Bir tarlada her yıl aynı bitkiyi yetiştirmek yerine, çeşitli bitkileri düzenli bir sıra
halinde yetiştirmeye bitki ekim nöbeti adı verilir. Bu suretle bir bitki tarafından sömürülen
bitki besin maddelerinden bazılarının, diğer bitki ekildiğinde yenilenmesine olanak verilir.
Bazı bitkilerin kökleri yüzlek, bazılarınınki derin olduğundan, çeşitli bitkiler ekilmek suretiyle
toprağın her derinliğinden yararlanmak mümkün olur.
Toprak korunmasını esas alan ekim nöbetinde, sık büyüyen bitkileri, çapa bitkileri
izler. Sık büyüyen yem bitkileri, çapa bitkileri ve tahıllardan ibaret üçlü ekim nöbeti, toprak
korumalı ekim nöbetinin temelini oluşturur. Erozyon tehlikesinin fazla olduğu yerlerde, ekim
nöbeti dönemindeki sık büyüyen bitkilerin, yani buğdaygil ve baklagillerin yada bunların
karışımlarının ekilme süresi iki yada üç yıla çıkarılır.

6.1.4.1.3. Toprağı Oluşturan ve Koruyan Bitkiler ve Ölü Bitki Örtüsü


Toprak, canlılığının büyük kısmını, toprağa karışan bitkisel ve hayvansal artıkların
çürüyen kısımlarından alır. Çürüyen organik maddeler, toprağın fiziksel ve kimyasal yapısını
düzeltip, toprağa hava ve suyun kolayca girmesini sağlarlar.
Hasattan sonra toprakta bırakılan organik artıklara ölü bitki örtüsü adı verilmektedir.
Bunlar, rüzgar ve su erozyonuna karşı etken araçlardır(Resim 11).

Resim 11. Mısır tarımında sıra aralarında malçlama uygulaması

Tarlada ekilen baklagil ve çayır otları gömülmek suretiyle yeşil gübre olarak
kullanılırlar. Bu suretle toprağın organik madde miktarı artar ve organik madde ile ilgili
özellikleri düzelir.

6.1.4.1.4. Rüzgar Kırıcılar


Yazları kurak geçen bölgelerde örtüsüz arazilerin yada çapa bitkisi yetiştirilen
tarlaların, rüzgar etkisinden korunmaları için hakim rüzgar yönüne dik olarak birkaç ağaç
sırasından ibaret rüzgar kırıcı şeritler kurulur. Bu şeritler, yüksekliklerinin 15-20 katı
uzunluktaki arazi parçalarını rüzgar etkisinden korurlar(Resim 12).

- 29 -
Resim 12. Rüzgar erozyonuna karşı rüzgar perdeleri(Karapınar-KONYA)

6.1.4.2. Mekanik Yöntemler


Bitkisel yöntemlerle korunma sağlanamayan yerlerde, mekanik önlemler almak
gerekir. Aşağıda en fazla başvurulan önlemler kısaca açıklanacaktır.

6.1.4.2.1 Teraslama
Eğimli arazilerde yoğun yağmur sularını erozyon meydana getirmeyecek surette
önlemek veya çevirmek amacı ile düzeç eğrilerine paralel olarak kurulan toprak seddelere
teras adı verilmektedir.Üç tip teras vardır:
1. Sırt teraslar: Düzeç eğrilerine paralel olarak kurulan 40-50 cm yükseklikte bir
sedde ve bir kanaldan ibarettir. Bu teraslar özellikle kurak bölgelerde su absorpsiyonunu
artırarak su korunmasını sağlarlar.
2. Geniş kanallı teraslar: Yağışların bol olduğu yerlerde, suyun çok hafif eğimli bir
kanal içerisinden zararsız bir şekilde akmasını temin ederler. Bu teraslar vasıtasıyla çevrilen
sular, otlandırılmış su boşaltma alanlarına akıtılırlar.
3. Seki teraslar: Nüfusun fazla, tarım arazisinin az olduğu alanlarda, dik eğimli
arazilerden erozyona neden olmadan yararlanmak amacı ile kurulan teraslardır. İklimin uygun
olduğu güney ve güney batı Anadolu’da dağlık arazide yapılan seki teraslarda, zeytin,
antepfıstığı, bağ ve diğer meyve ağaçları yetiştirilmektedir(Resim13, 14, 15).

Resim 13. Teraslı arazi kullanımı Resim 14. Taş setlerle arazi kullanımı
(Zınnar Vadisi-MARDİN) Foto: C.ERGÜN (Zınnar Vadisi-MARDİN) Foto:C.ERGÜN

Resim 15. Bitkisel setlerle arazi kullanımı


(Zınnar Vadisi-MARDİN) Foto: C.ERGÜN
6.1.4.2.2. Şerit Üzerine Ekim

- 30 -
Bitkilerin düzeç eğrilerine paralel olarak birbirlerini izleyen 20-25 metre genişlikteki
şeritler üzerine ekilmesine şerit üzerine ekim denilmektedir(Resim 16).

Resim 16. Şerit üzerine ekim

Bu sistemde sık büyüyen çayır şeritleri ile çapa bitkisi şeritleri birbirini izler. Sık
büyüyen çayır şeritleri eğimli tarlaya düşen yağmur sularının meydana getirdiği yüzeysel su
akışlarının hızını keserler. Bu suretle bir sonraki çapa bitkisi şeridi zarar görmez. Çapa
bitkileri şeridinde biraz hız kazanan sular, sık büyüyen bitki şeridinde yavaşlatılırlar ve
taşıdıkları materyal bitkiler tarafından tutulur. Şeritler arasında ekim nöbeti kullanıldığı
taktirde, koruma etkisi daha da artar.

6.1.4.2.3. Düzeç Eğrilerine Paralel Tarım


Topraklar düzeç eğrilerine paralel sürülürse, meydana gelen karıklar, suyun akışına
engel olan ve suyun bir kısmını emen binlerce minyatür teras vazifesini görürler(Resim 17).

Resim 17. Düzeç eğrilerine paralel tarım

Düzeç eğrilerine paralel tarımda toprak işleme için sarf edilen kuvvet ve zaman, eğim
yönündekine oranla daha azdır.

6.1.5. Rüzgar Erozyonu


Rüzgar, jeolojik çağlardan itibaren aktif bir erozyon aracı olmakta devam etmektedir.
Çin de, Amerikanın Missisipi ve Missouri nehirleri çevresinde uzanan lös yığınları, eski
çağlara ait rüzgar erozyonu örneklerini oluşturmaktadırlar.
Rüzgar erozyonu, insanların doğal düzene olumsuz karışmaları, fazla otlatmalar ve
uygunsuz kültivasyonlar sonucunda artırılmış bulunmaktadır.
Rüzgar erozyonu, arazi yüzeyinin genellikle kuru ve bitkiden mahrum olduğu kurak ve
yarı kurak bölgelerde çok aktiftir(Resim 18).

- 31 -
Resim 18. Rüzgar erozyonu (Karapınar-KONYA)

Toprakların rüzgarlarla taşınması olayı karmaşık bir olay olup, bunu rüzgar ve toprak
koşulları(toprak yüzeyinin doğası ve toprağın su içeriği) etkilemektedir. Rüzgarların
aşındırma ve taşıma gücü birçok faktörün etkisine tabidir. Bu faktörlerden bir kısmı toprağın
hareketlerini kolaylaştırır, bir kısmı zorlaştırır. Her özel durumdaki hareket oranı, birlikte
çalışan faktörlerin net etkilerinin bileşkesine tabidir.
Rüzgar erozyonunda üç tip toprak hareketi vardır. Bunlar, sıçrama, hava hareketleriyle
uçma ve arazi yüzünde sürüklenmedir.
Çapları 0.1-0.5 mm büyüklükte olan toprak taneleri, rüzgarın döndürme etkisi ile
sıçrayarak hallaç yayı şeklinde kavisli bir yörünge çizdikten sonra düşerler. Düştüklerinde,
çarptıkları 0.5 mm den iri tanelerin rüzgarla sürüklenmesine, 0.1 mm den ince tanelerin ise
hava hareketlerine kapılarak uçmasına neden olurlar.
Rüzgar erozyonu ile hareket ettirilen taneler, rüzgar hızının kesildiği yerlerde
birikirler.

6.1.5.1. Rüzgar Erozyonunun Kontrolü


Rüzgar erozyonunun kontrolünde iki nokta özellikle göz önünde tutulmaktadır.
Bunlardan biri, arazi yüzeyinden esen rüzgarın hızını azaltmak, diğeri de toprakları erozyona
dayanıklı hale getirmek üzere ıslah etmektir. Birçok önlemler, her iki noktayı da
içermektedirler. Örneğin, bitki örtüsü rüzgar hızını azaltmakla kalmaz, aynı zamanda toprak
yapısını da uygun duruma sokar.

6.1.5.1.1. Arazi Yüzeyinden Esen Rüzgarın Hızının Kontrolü

6.1.5.1.1.1. Bitkisel Yöntemler


Rüzgar erozyonunun kontrolünde en etken yöntem bitkisel korunma yöntemidir.
Toprak yüzünde etkili olan bitkiler, rüzgarın hızını keserek erozyon oluşturmayacak düzeye
indirirler. Ayrıca kökleri de organik maddeleri ile toprak agregatlarının dayanıklılığını
artırırlar. Rüzgar kırıcı ağaç şeritleri, arkalarında kalan geniş alanlarda rüzgarın hızını
azaltmak suretiyle erozyona engel olurlar.

6.1.5.1.1.2. Toprak İşleme


Rüzgar erozyonunun başlamasına engel olunması, durdurulmasından daha kolaydır.
Toprak işleme gibi çeşitli kültürel işlemlerle rüzgar erozyonunun başlamasına engel olunur.
Toprakların büyük kesekler oluşturulacak şekilde işlenmesi, yüzey pürüzlülüğünü
artırır. Büyük kesekler oluşturmak için, toprağın uygun nem miktarına sahip olduğu zamanda,
yani nemli iken işlenmesi gereklidir.
Toprak yüzünde ölü bitki örtüsü bulundurmakla da, rüzgar erozyonuna engel olunur.
Rüzgar yönüne dik şeritler üzerine ekim de erozyona karşı başarı ile kullanılan
yöntemlerden biridir.

- 32 -
Toprak neminin korunmasına hizmet eden bütün yöntemler, rüzgar erozyonunun
kontrolünü de sağlamaktadır(Resim 19).

Resim 19. Konya-Karapınar’da rüzgar erozyonu ile mücadele sonucunda


kazanılan araziler

6.2. Arazi Kullanım Planlaması(AKP) ve Yanlış Arazi Kullanımı

6.2.1. Arazi Kullanım Planlaması

6.2.1.1. Arazi Kullanım Planlamasının Gereği


Tarla arazisi, çayır-mera, orman, av alanları, turizm ve şehirleşmeye olan talep mevcut
toprak kaynaklarının çok üzerindedir. Gelişmekte olan ülkelerde bu problem daha da
büyüktür. Çünkü gelecek 30 ila 50 yılda bu ülkelerde nüfus iki katına yükselecektir. AKP’nın
(Arazi Kullanım Planlaması) amacı hedeflerimize ulaşmamızı sağlayacak en uygun arazi
kullanımlarının seçimidir.

6.2.1.2. AKP (Arazi Kullanım Planlaması) Ne Zaman Yararlıdır?


1. Arazi kullanımının değişmesi veya değişmemesi zorunluluğu üzerinde yaşayan
insanlarca kabul edilmelidir.
2. Politik açıdan kabul görmeli ve uygulamaya konulabilmelidir. Aksi taktirde AKP
faydasızdır.

6.2.1.3. AKP (Arazi Kullanım Planlaması) Nedir?


Arazi kullanım planlaması, arazi ve toprakların, gösterdikleri fiziksel, kimyasal ve
biyolojik özellikleri ile birlikte çevresel, ekonomik ve sosyal değerlendirme sonucunda en iyi
kullanım türlerine ayrılması(tahsis edilmesi) işlemine denir.
Diğer bir ifade ile, AKP (Arazi Kullanım Planlaması) sınırlı kaynakları en iyi şekilde
kullanmaktır. Bunun için,
1. Bugünkü ve gelecekteki ihtiyaçları ve arazinin bu ihtiyaçları karşılama kabiliyetini
sistematik biçimde değerlendirmek.
2. Birbirine rakip kullanım şekilleri ile fertlerin bugünkü ve toplumun gelecekteki
üretim ihtiyaçları arasındaki çatışmaları çözmek.
3. Alternatif kullanım şekillerini belirleyip bunlardan ihtiyaçlarımıza en uygun
düşenleri seçmek.
4. Arzu edilen kullanım şekillerini planlamak.
5. Hatalardan öğrenmek gerekir.
Planlama süreci daimi tekrarları gerektirir. Yeni bir alternatif doğduğunda veya yeni
bir veri elde edildiğinde plan yenilenebilmelidir. AKP (Arazi Kullanım Planlaması) sadece
işletme planlaması değildir. AKP nın (Arazi Kullanım Planlaması) başka bir boyutu daha
vardır ki o da bütün toplumun menfaatidir.

- 33 -
Topraklarını ve arazilerini kötü kullanan toplumlar geleceklerini feda etmektedirler.

6.2.1.4. AKP’nın (Arazi Kullanım Planlaması) Odak Noktaları


1. Planlama insanlar içindir. AKP (Arazi Kullanım Planlaması) onu uygulayacak
insanlar tarafından kabul görmelidir. Sadece kanuna, yönetmeliğe vesaire ye dayalı ve halkın
desteği olmayan plan yürümez. Köylere, dağlara, bayırlara polis yetişmez. Arazi Kullanım
Planlaması pozitif olmalıdır. Buda tabandan tavana planlama ile mümkün olabilir, tepeden
inme politikalarla AKP (Arazi Kullanım Planlaması) başarıya ulaşamaz.
2. Arazi farklı özellikler taşır, her arazi aynı değildir. Bu bakımdan AKP’nda arazinin
özellikleri iyi bilinmelidir.
3. Teknoloji. Tarım, orman, hayvancılık ve toprağın kullanıldığı diğer disiplinlerdeki
teknolojiler bilinmelidir. Arazi Kullanım Planlaması, genellikle bu konulardaki yeni
teknolojilerin devreye sokulması demektir.
4. Entegrasyon. İlk zamanlarda yapılan bir hata Arazi Kullanım Planlamasında arazi
özellikleri ile sınırlı kalmak olmuştur. Halbuki tarıma elverişli arazi genellikle diğer
kullanımlar için de elverişlidir. AKP sadece toprak kabiliyetine bağlı olarak yapılmaz, önemli
olan talep ve o bölge için kritik olan kullanım amacıdır. Bu bakımdan Arazi Kullanım
Planlaması, arazinin niteliğini, alternatif ürünlere veya kullanımlara olan talepler ve bu
talepleri diğer uygun arazide bugün ve gelecekte karşılayabilme imkanlarını entegre
edebilmelidir. Arazi Kullanım Planlaması mevzuata ve yapıya uygun tarzda
uygulanabilmelidir. Bu entegre yaklaşım ülke seviyesinde stratejik planlamadan ferdi veya
bireysel proje ve programlara uzanabilmelidir.
6.2.1.5. Arazinin Sosyal Birimlerinin Sınıflandırılması
Arazinin sosyal üniteleri veya genel kullanma sınıfları şunlardır. 1. Ürün yetiştirme
alanları, 2. Çayır ve mera alanları, 3. Ormanlık alanlar, 4. Rekreasyon alanları, 5. Hammadde
kaynak alanları(taş ve kum ocakları, maden ocakları vb), 6.Her türlü yerleşim alanları(konut
alanları, sanayi bölgeleri ve diğer yerleşimler), 7. Halk hizmet alanları( Kara ve demir yolları,
hava meydanları, mezarlıklar vb), 8. Doğal hayatı koruma ve devam ettirme alanları, 9.
Koruma Alanları
Bu sınıfların bazıları, bir arada birleştirilerek de verilebilir veya sınıflandırılabilir. Bazı
araziler, ürün elde etmeye veya değer yaratan diğer hizmetlere elverişli olmayabilir. Bunlara
işe yaramayan arazi denir. Ürün yetiştirilebildiği halde kullanılmayan araziye de boş arazi
denir. Toprakla ilgili çalışmalar, birinci derecede ürün yetiştirme, çayır-mera ve orman
alanları ile ilgilenir. Fakat bu çalışmalar diğerlerinin amenajman planlarının hazırlanmasında
da büyük ölçüde yararlanılan çalışmalardır. Bazı toprak çeşitleri, bu genel kullanma
sınıflarının yalnız bazıları için uygundur. Örneğin ürün yetiştirmeye uygun olmayan bir toprak
çeşidi, çayır-mera veya ormancılık için uygun olabilir. Bazı toprak çeşitleri de hammadde
kaynağı hariç bütün genel kullanma sınıfları için farklı derecelerde uygundur. Fakat bir çeşit
toprak, yukarıda sayılan genel kullanma sınıflarına, çok kere değişik ölçülerde elverişli
bulunabilir. Bu noktada önemli olan toprağın bulunduğu ülke, bölge veya planlama alanı için
ve o toprak özelliklerine en uygun kullanım türünü belirleyip uygulamaya koyabilmektir.
Arazinin genel kullanma sınıflarının saptanması ve uygulamada da bu saptamalara
uyulması, bir memleketin geleceği bakımından son derece önemlidir. Örneğin verimli tarım
arazilerinde, fabrika vb tesislerin kurulmaması, karayolları geçirilmemesi, birinci sınıf
sulanabilir arazinin ormana ayrılmaması vb gibi(Resim 20, 21, 22, 23, 24, 25).

- 34 -
Resim 20. Yetenek sınıflarına uygun olmayan Resim 21. Yanlış arazi kullanımı.
kullanım. Ormandan tarım için açılan araziler Ormandan açılan tarım arazileri

Resim 22. Amaç dışı arazi kullanımı. Çok verimli Resim 23. Amaç dışı arazi kullanımı.
tarım alanlarına sanayi tesisi kurulması Çok verimli tarım alanlarında
yerleşim alanları

Resim 24. Amaç dışı arazi kullanımı. Devletin Resim 25. Amaç dışı arazi kullanımı.
sulama yatırımı yaptığı bir arazide yerleşim Verimli tarım alanlarına konut yapımı
ünitesinin kurulması

6.2.1.6. Farklı Ölçekteki Planlamalar


1. Ülke seviyesinde AKP, Milli hedefler ve kaynak dağılımı ile ilgili olup arazi
kullanım politikasını, kalkınma planları ve bütçelerini, kanuni düzenlemeleri(arazi tasarruf
rejimleri, orman politikası, su kullanım hakları) şekillendirir. Kullanılacak harita bakanlık
masasını örtebilmelidir(yani 1:1000000 veya 1: 5000000).
2. Bölge seviyesinde AKP. Bu tür planlarda yeni yerleşimler, plantasyonlar, sulama
sistemleri, alt yapı(su, yol, işletme girdileri, pazarlama), arazi kullanım şekilleri ile uğraşılır.
Bazı alt konularda daha detaylı olmak üzere 1:50000 ölçekli haritalar yeterlidir.
3. Köy seviyesinde planlama. Köyde yaşayanlarca öncelikleri belirlenen ilk planlama
aşamasını oluşturur. Ne? Nerede? Ne zaman? Kim sorumlu? Sorularına cevap verir. Drenaj,
sulama, toprak muhafaza, alt yapı, yol, süt toplama veya veteriner hizmetleri, pazarlama ve
arz merkezleri, ürün planlaması konularını içine alır. En iyisi 1:20000 – 1:5000 arası ölçekli
haritalardır. Hava fotoğrafları çok yararlı olur. Bu sayede köylüler konumlarını açıkça
görebilirler.

6.2.1.7. Planlama Ekibi

- 35 -
Planlama, doğal kaynaklar, mühendislik, ziraat, çevre ve sosyal bilimler konularını
içine almaktadır. Bu bakımdan ekip çalışması elzemdir. Toprak, sulama ve mera uzmanı ziraat
mühendisi, orman mühendisi, veteriner, mühendis, ekonomist, tapu ve kadastro uzmanı,
sosyolog, bölge planlama uzmanı gibi birçok uzman gerekir. Halbuki rastlanan tipik bir
planlama ekibi 3 kişidir ve 1 plancı ve 2 de tecrübesiz yardımcıdan ibarettir. O zaman bu ekip
dolaşacak, gezip görecek ve sorup öğrenecektir.
Planlama ekibindekiler dışında AKP’nda (Arazi Kullanım Planlaması) iki grup insan
daha vardır. Bunlardan birincisi planı uygulayacak vatandaşlar, diğeri ise karar vericiler(bölge
sorumlusu, köy ihtiyar heyeti başkanı veya muhtar) dir. Planlamanın sorumlusu bu kişidir.
Planı uygulamaya bu insanlar sokar. Planlama ekibi bu kişilere teknik tavsiyelerde bulunur,
bilgi sağlar. Lider durumda olan bu kişilerde planlama ekibine yol gösterir, anahtar meseleleri
iletir ve alternatif arazi kullanımları arasında en uygununu seçerler.

6.2.1.8. Planlama İle İlgili Konular


AKP(Arazi Kullanım Planlaması) sektörel değildir ama plancılar değil sektörel
kuruluşlarca(Tarım Bakanlığı, Ulaştırma Bakanlığı, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı,
tarım reformu teşkilatı, yayım teşkilatı, özel teşebbüs ve fertler…) uygulanacaktır.
AKP (Arazi Kullanım Planlaması) ile kırsal kalkınmanın diğer unsurları arasında kesin
bir sınır yoktur. Örneğin AKP (Arazi Kullanım Planlaması) ile gübre talebi büyük olan yeni
bir ürün plana girmiş olsun. Bu durum verimli gübre kullanımı konusunda çiftçi eğitimini,
yayımı ve kredi sistemini gündeme getirir. Ülke seviyesinde bir gübre kullanım politikası
yoksa yöresel kuruluşların varlığı bir anlam ifade etmez. Gübre fabrikası inşası veya gübre
dağıtım politikası tabi ki AKP (Arazi Kullanım Planlaması) değildir. Ama bu durumda AKP
(Arazi Kullanım Planlaması) uygulanacaksa başarısı için şarttır. Arazi kullanım plancısı her
ne kadar kendi konusu olmasa da bu ihtiyaçları açıkça kuvvetli bir şekilde ifade edebilmelidir.
Planlama iki ileri bir geri adımla olur. Daha çok bilgi elde ettikçe başlangıç
noktasından daha değişik planlar üretilebilir. Planlamanın aşamaları şunlardır.

1. Hedeflerin ve temel esasların belirlenmesi-Amaçları saptamak ve kurallara oturtmak


2. Planlamayı planlamak-Plan için plan
3. Problemleri ve imkanları belirlemek-Problemlerin yapıları ve imkanlar
4. Muhtemel arazi kullanımlarını seçmek-Geleceği iyi arazi kullanımlarının seçimi
5. Arazinin belli bir amaca uygunluğunun belirlenmesi-Arazi uygunluğunun
değerlendirilmesi
6. Alternatiflerin ekonomik, sosyal ve çevre etkileri-Değerlendirme alternatifleri
7. En uygun alternatifi seçmek
8. Değişiklik planları üretmek-Değişimler için plan
9. Planı uygulamak-Yürütme planı
10. Uygulamayı incelemek ve düzeltmek-tekrar gözden geçirme ve revize etmek.

6.2.1.8.1. Hedeflerin ve Temel Esasların Belirlenmesi-Amaçları Saptamak ve


Kurallara Oturtmak
Planlama, planın yapıldığı insanlarla mülakatla başlar. Bu hayati bir aşamadır, bu
aşamada plancı ile planı uygulayacak kişiler arasında fikir alış verişi yapılır. Lider çiftçi bölge
temsilcileri planlama sahası konusunda bilgi verirler, ne istediklerini açıklarlar. Plancı, AKP’
nın bu konuların hangilerinde işe yarayıp hangileri ile ilgili olmadığını açık biçimde tespit
edebilmelidir. Toplantılar, kısa ve gayri resmi olmalı ve planlama sahasında yapılmalıdır. Bu
ilk aşamada aşağıdaki hususlar üzerinde durulur.
• Planlama sahasının yeri, büyüklüğü, sınırları, nüfus merkezleri, civar merkezler….
(harita gerekecektir).

- 36 -
• Hedeflerin belirlenmesi. Bölgesel ihtiyaçlar, mevzuat, ülkesel planlamalar
hedefleri belirler. Beklenen faydalar sıralanır. Uzun ve kısa dönem hedefler ayrılır.
Planlama sahası dışında kalan hedefler ayıklanır. Arazi kullanım problem ve
alternatifleri belirlenir.
• Arazi kullanım kararlarının alınmasına esas teşkil edecek kriterler belirlenir.
Örneğin sermayeye en yüksek getiri kriter olarak seçilebileceği gibi en fazla
nüfusa hitap eden çözüm tarzı veya bunların ağırlıklı bir ortalaması da kriter olarak
seçilebilir. Tabidir ki kriterler ve ağırlıkları çok çeşitli olabilir.
• Arazi Kullanım Planlamasının uygulanmasına engel teşkil edecek kanuni, yapısal,
sosyal ve çevresel kısıtlayıcıların belirlenmesi.
• Planlama çerçevesinin belirlenmesi. Plan neleri ihtiva edecek? Örneğin yollar
plana dahil edilecek mi?
• Planlama sürecinin tayini. Plan ne zaman uygulamaya girecek. Bu süre 3-5 yıl
veya daha uzun olabilir.
• Planın formatının belirlenmesi. Örneğin plan bir mevzuat şeklinde mi yoksa arazi
ve bütçe dağılımını gösteren bir yapıda mı olacak? Bu planın hitap edeceği
topluma bağlıdır.
• Uygulama ile ilgili hususlar. Planın finansmanı, kurumsal yapısı, diğer kuruluşlarla
işbirliği, kayıt tutma sistemleri, anahtar kişiler, üretim takvimi gibi konular.

Bölge ile İlgili Temel Bilgiler

• Arazi kaynakları. Topoğrafik haritalar, hava fotoğrafları, iklim, arazi şekilleri(delta,


vadi, ova…), toprak, hidroloji, jeoloji ve ekoloji ile ilgili bütün veriler.
• Arazi kullanımı ve alt yapısı. İşletme sistemleri, arazi kullanımı, üretim seviyeleri ve
çok yıllık trendleri, nakliye, haberleşme ve tarım girdileri.
• Nüfus. Yerleşim yerleri, demografik bilgiler, etnik gruplar, sınıf yapıları, liderlik, arazi
tasarruf rejimleri.
• Planlama sahasında devlet. İdari yapı, anahtar personel, bölgeye devlet eliyle
götürülen hizmetler. Ayrıca kooperatifler(planlamada rolleri olabilir).

6.2.1.8.2. Planlamanın Planlanması-Plan İçin Plan


İş planlaması sıkıcıdır. Belki de bu nedenle çoğu zaman tam anlamıyla önemsenmez ve
sırf bu nedenden dolayı koordinasyon noksanlığı, sıkışma, gereksiz gecikmeler olur. Tabi ki
beklenmeyen olaylar her zaman gündeme gelebilir ama iyi bir organizasyon birçok problemi
önceden önler ve güçlerin birleştirilmesini sağlar. Bunun için önce planlamadaki görev ve
faaliyetler sıralanır, gerekirse detaylandırılır. Her bir görev sorumlusu ve yardımcıları
belirlenir. Bu işler için işin başlama ve bitme tarihleri ve sorumluları belirlenir. Para ve
malzemenin dağılımının gösterildiği şekiller çizilir. Olay çok kompleks ise profesyonelce
davranılır.

6.2.1.8.3. Problemlerin ve İmkanların Belirlenmesi- Problemlerin Yapıları ve


İmkanlar
Bu aşamada şimdiki arazi kullanım durumu belirlenir, mevcut durum gelişme hedefleri ile
karşılaştırılır, arazi kullanımı ile ilgili problemler belirlenir ve çözüm yolları araştırılır.

- 37 -
6.2.1.8.3.1. Mevcut Durum Tespiti
• Proje alanının yeri. Topoğrafik harita veya hava fotoğrafı üzerinde gösterilir.
• Arazi kaynakları. Topoğrafya, toprak, iklim ve su kaynaklarını gösteren haritalar
yapılır.
• Şimdiki arazi kullanım durumu ve üretim trendleri çıkarılır. Üretim verileri
tablolandırılır, planlama periyodu içinde ekonomik projeksiyonlar, üretim trendleri
çıkarılır.
• Nüfus, yaş grupları, cinsiyet açısından çıkarılır, büyüme oranları bulunur, veriler temel
bir haritaya işlenir.
• İstihdam ve gelir. Veriler alan olarak, yaş, sosyal ve etnik gruplar açısından özetlenir.
• Altyapı. Yollar, Pazar ve hizmet merkezleri temel haritaya işlenir.
• İdari yapı. İdari yapı çıkarılır, kuruluşlar belirlenir, sorumlulukları listelenir.
• Mevzuat. Tapu durumları, arazi tasarruf rejimleri incelenir, arazi kullanımını etkileyen
mevzuat tek, tek ayıklanır.

Gerekli bilgilerin bulunamaması halinde araştırma yapılır veya lüzumu halinde hava
fotoğrafları alınır. Alanı tanımadan plana başlanılmaz.

6.2.1.8.3.2. Problemler
Problem, şimdiki durumla ulaşılmak istenen durum arasındaki farkı ifade eder.
Problemi tarif etmek için şu andaki durumu bilmemiz gerekir. Şimdiki durum neden tercih
edilmiyor, nasıl düzeltilebilir? Bazı problemler açık ve net olabilir ama çoğu kere problem,
problemi tespit edebilmektir. Bunun için ilgililer dinlenir, problem alanları gezilir ve mevcut
kullanımlar incelenir. Sonra şu sorular sorulur.
• Arazi halen nasıl kullanılıyor?
• Şimdiki kullanım devam ederse ne olur?
• Neden arazi böyle kullanılmaktadır? En iyisi olduğu için mi yoksa gelenekler, yetersiz
işgücü, sermaye noksanlığı, beslenme zorunluluğu, para ihtiyacı, mülkiyete kavuşmak,
boş zaman talebi, bilgi ve teknoloji noksanlığı, kötü planlama gibi sebeplerden mi?
• Daha sonra ilgili hususları birleştirin. Örneğin azalan verimin neden olduğu gıda
maddeleri açığı nadas yapmadan toprağı her sene ekmek den ileri gelmiştir, bunun da
sebebi arazi noksanlığıdır, bunun da sebebi nüfus artışıdır… gibi.
• Problem modelleri oluşturun. Modeller sebep-sonuç ilişkilerinden, ekonomik
modellere ve bilgisayar simulasyon modellerine varan şekillerde olabilir. Modeller
arazi kullanımının sebep sonuç ve muhtemel çözümlerine ışık tutacaktır.
• AKP (Arazi Kullanım Planlaması) dışında kalan problemleri dikkate almamak gerekir.

6.2.1.8.3.3. İmkanlar
• Yöre halkı işgücü ile, hünerleri ile, kültürleri ile yeni imkanlar oluşturabilir.
• Toprağın bugüne kadar değerlendirilmemiş özellikleri bulunabilir(madenler, av
sahaları, yer altı suları v.s.).
• Yeni teknolojiler üretim potansiyelini arttırabilir.
• Sermaye kaynakları, mal ve hizmet talepleri, yeni pazarlar, fiyat trendleri, ulaşım ve
haberleşmenin gelişmesi gibi ekonomik faktörler yeni imkanlar yaratabilir.
• Hükümetlerin alabilecekleri tedbirler(tarım reformu gibi) yeni ufuklar açabilir.

Üçüncü aşama problemleri ve imkanlarıyla mevcut durumun resimlendiği aşamadır. Bu


aşamada başa dönüp öncelikle belirlediğimiz hedeflerimizi elde edilen bu yeni verilerin ışığı

- 38 -
altında gözden geçirmeli ve gerekli değişiklikleri yapmalıyız(iki ileri bir geri). Örneğin tarım
reformu yapmadan arazi kullanımını değiştirmek mümkün değilse hedef bu yönde
geliştirilmelidir.

6.2.1.8.4. Alternatiflerin Belirlenmesi-Geleceği İyi Arazi Kullanımlarının Seçimi


Genellikle bir problemin birçok çözümü vardır. Çözüm ararken aklınıza ilk gelen çözümü
uygulama arzunuzu frenlemelisiniz. En iyisini bulmak için birçok alternatifi
değerlendirmelisiniz. Alternatifler aynı zamanda farklı grupların değişik tercihlerini de
değerlendirmek imkanı yaratır, onları uzlaştırmak da fayda sağlar. Sonunda kabul edilen plan
bütün bu hususların yansıdığı bir çözüm olacaktır. Bu aşamada geliştirilen alternatifler
önceden belirlenen hedeflere, bu hedeflere ulaşımda takip edilecek stratejilere, arazinin
sunduğu imkanlar ve ortaya koyduğu problemlere, insanlara ve ekonomik şartlara bağlı
olacaktır.

Dördüncü aşama aşağıdaki çalışmalarla tamamlanır.

1. Çözüm bekleyen soruların belirlenmesi


2. Çözüm yollarının sıralanması
3. Alternatif çözümlerin ve birbirleriyle ilişkilerinin incelenmesi
4. Muhtemel bütün çözümlerin belirlenmesi
5. Bütün çözümler arasında en uygun tercihlerin yapılması.

Bu aşamada üretilmesi gereken şey muhtemel arazi kullanım türlerinin dökümünün


belirlenmesidir. Henüz mevcut bilgiler eksiktir. 5. ve 6. aşamalarda bu eksiklikler giderilmiş
olmalıdır.

6.2.1.8.5. Arazinin Belli Bir Amaca Uygunluğunun İncelenmesi-Arazi Uygunluğunun


Değerlendirilmesi
3. ve 4. aşamalarda ihtiyaç duyulan arazi türlerini belirledik. Arzu edilen bu türler proje
alanında mevcut değilse veya yeteri kadar yoksa bu tür yeni alanlar kazanmak için toprak
muhafaza gibi bazı tedbirleri uygulamaya sokabiliriz. Bu ve bunun gibi önlemleri almak üzere
bölgede araştırmalar yapılması da gerekebilir.
FAO, bir arazinin belli bir amaca uygunluğunu göstermek için 7 sınıf geliştirmiştir. Bunlar
sırasıyla uygun (S), en uygun (S1), orta derecede uygun (S2), uygunluk alt sırında (S3), uygun
değil(N), halen ekonomik olarak uygun hale getirilemez(N1), hiçbir zaman uygun
olamaz(N2).
Bu sınıflandırmada en önemli husus uygun olanla olmayanın seçimidir. Aşağıdaki Çizelge
6’da Srilanka’da kuru şartlarda küçük tarım işletmelerinde çeltik yetiştiriciliğinde aranan arazi
özelliklerine ilişkin bir örnek verilmiştir.

Çizelge 6. Küçük Tarım İşletmelerinde Çeltik Üretimi İçin Arazi Gereklerine Örnek
Arazi karakteri belirleme sınırları
Arazinin kalitesi Arazinin karakteristiği
S1 S2 S3 N

- 39 -
>24 21-24 18-21 <18
Ortalama Yıllık Isı (C°)
Enerjinin Yeterliliği 0-600 600
Yükseklik (m) 1200 >1.800
1.200 1.800
% 75 Güvenle Yağmur 900 500
1.300 <500
(mm) 1300 900
Tam Oldukça
Drenaj Zayıf Azami
Değil İyi
Su Miktarı SC
C, ZC S
Toprak Tekstürü SCL SL
ZCL,L LS
ZL, Z
Toprak Kalınlığı (cm) >80 60-80 40-60 <40
Bitki Besin 5-6 4.5-5 <4,5
Toprak pH’sı 6-7
Maddeleri Miktarı 7-8 8-8.5 >8.5
Tuzluluk Tehlikesi EC e, mS cm-1 <3 3-5 5-7 >7
Su Kontrolü Eğim Açı Derecesi <1 1-2 2-6 >6
İşleme Kolaylığı Taşlılık (%) Yok 1-5 5-10 >10

Bunun gibi bütün kullanımlar için tablolar geliştirilmelidir. Arazinin belli bir amaca
uygunluğunun arttırılabilmesi için ne gibi tedbirler alınabileceği de(erozyon kontrolü, drenaj
v.s) bu aşamada incelenmelidir.
Bu aşamada arazinin belli amaçlara uygunluğunu gösteren haritaların üretilmesiyle
son bulur. Aynı zamanda bu muhtemel kullanımlar için üretim tahminleri ve girdi ihtiyaçları
hesaplanır. Yeterli girdi temini, depolama, dağıtım ve pazarlama ile ilgili ayrıntılı çalışmaları
yapabilmek için bu gereklidir.
5. aşamada dikkat edilecek önemli bir konu da arazinin belli bir amaca uygunluğunu
belirlerken bunun geçici bir uygunluk olmadığının garanti edilmesi gereğidir. Bu tahsis her ne
ise arazinin zamanla tahribine yol açmamalı, kullanımı devamlı mümkün olmalı, arazi
zamanla elden çıkmamalıdır.

6.2.1.8.6. Alternatiflerin Ekonomik, Sosyal ve Çevre Etkileri-Değerlendirme


Alternatifleri
Buraya kadar yapılan değerlendirmeler tamamen fizikidir. Bu aşamada alternatif
kullanımların çevre etkileri, ekonomik ve sosyal etkileri incelenecektir(ekonomik ve mali
analizler).
Bu aşamada geliştirilmiş olan arazi kullanım önerilerini bölgedeki çiftçilerin imkanları
ve arzuları açısından incelemek gereklidir. Bunu yapmanın direk yolu da çiftçi temsilcilerine
bu kullanım türlerinin sonuçlarını bir modelle açıklamaktır. Buraya kadar hep kantitatif
analizler üzerinde duruldu. Kantitatif analizler daima başarılıdır diye bir kural yoktur. Kalitatif
analizlerin daha başarılı olduğu birçok durum vardır.
Çevre etkileri incelenirken planın toprak ve su kaynakları üzerine etkilerini bölge ve
etki alanları açısından değerlendirmek gerekir. Aynı zamanda planın ormanlık alanlar, çayır ve
mera, hayvan varlığı üzerine etkileri de değerlendirilmelidir

6.2.1.8.7. Alternatifler Arasında Seçim-En İyisini Seçmek

Çizelge 7. Karar Aşamasının Sistematik Olarak Gösterilmesi

- 40 -
Çizelge 8. Bir Planlama Ünitesinde Alternatif Yaklaşımlar Matriksi
Net Net Çevre
Arazi kullanımı Nüfus/km2
gelir/ha gelir/nüfus etkisi
Tek yıllık bitkilerve hayvancılık, iyi 113 36 312 Orta
amenajman, 1.6ha lık işletmeler
Tek yıllık bitkiler,İyi amenajman, 50 30 167 Orta
30 ha lık işletmeler
Kahve, iyi amenajMan, 1.6 ha lık -10 -16 156 Düşük
İşletmeler
2 75 3 Düşük
Mera hayvancılığı
63 51 63 Düşük
Ormancılık

En iyinin yüzdesi olarak hedefe ulaşım derecesi

Tek yıllık bitkiler + hayvancılık 100 48 100 70

Sadece tek yıllık bitkiler 44 40 54 60

Mera hayvancılığı 2 100 1 90

Ormancılık 56 68 20 100

Ağırlıklı ortalama ile hedeflerin sıralanması

Ağırlıklar 0.3 0.2 0.3 0.2

Tek yıllık bitkiler + hayvancılık

- 41 -
Sadece tek yıllık Bitkiler 30 10 30 14

Mera hayvancılığı 13 8 16 12

Ormancılık 17 14 6 20

Bu şartlar altında en iyi alternatif tek yıllık bitkiler ve hayvancılığın 1.6 ha lık
işletmelerdeki kombinasyonu olup(84 puan) bunu 57 puanla ormancılık ve 49 puanla tek
yıllık bitkiler üretimi takip etmektedir. Mera hayvancılığı 40 puanla 4. sırada yer almaktadır.
Çok büyük ve heterojen yapıdaki bilgiler bilgisayar marifetiyle değerlendirilebilir. Bu
konuda LUPLAN ve LUPIS programları geliştirilmiştir.
Arazinin çeşitli kullanımlara tahsisine bazı tercihlerle başlanır. Örneğin temel gıda
maddelerinin belirli bir üretim seviyesinden aşağı düşmemesi, üretilecek yakacak odun
miktarının alt sınırının belirlenmesi, gerekli sermaye miktarı üst sınırının belirlenmesi yapılır.
Daha sonra arazi parselleri yapılacak bir etütle belirlenir, parsellerin ana özellikleri
coğrafik bir haritaya işlenir.
Her bir arazi kullanımı şekline, politika önceliklerine göre ağırlıklı puanlar verilir.
Sonuçta parseller alacakları puanlara göre çeşitli arazi kullanımlarına tahsis edilirler.
Sonuçlar karar vericiye gösterilir. Kara verici sonucu beğenmezse kendi ağırlık
tercihlerini ifade eder. Bilgisayar yardımıyla bu yeni tercihler planlanır. Aynı işlem bilgisayar
yardımı olmadan da yapılabilir. Bilgisayar burada daha çok alternatifi, daha kısa zamanlarda
değerlendirmek imkanlarını sağlar. Bu işlem sonucunda çözüm alternatifleri çiftçilerin
tamamının bilgisine ve görüşüne açılır. Çiftçi görüşleri alınarak sistematik bir biçimde
değerlendirilir. Herkesi tatmin etmek mümkün değildir. Önemli olan toplumun geneline hitap
eden çözümler üretebilmektir.

6.2.1.8.8. Planın Yazılması-Değişimler için Plan


Uygulaması olmayan planlama zaman israfından başka bir şey değildir. Bu bakımdan
planlamacı işin uygulamaya konulması için gerekli vasıtaları dikkate almalı ve uygulamanın
zamanlamasını ihtiva eden bir iş takvimi de hazırlamalıdır. Hedefler uygulanabilir olmalı,
iyimser tahminlere göre çizilmemelidir.
Rijit planlar çökmeye mahkumdur. Her ne kadar planlama sonucunda arazi kullanım
alternatifleri kristalleşmiş ise de planlama da kullandığımız bilgilerin mükemmel olmadığını
ve zaman içinde bu bilgilerde önemli değişkenlikler olabileceğini düşünmeli ve ona göre
esnek planlar üretebilmeliyiz(Hükümet politikalarında değişmeler, sel ve kuraklık, fiyat ve
masraflarda beklenmedik dalgalanmalar, malzeme temininde gecikmeler v.s.). Bu bakımdan
plan önemli değişiklikler karşısında yenilenebilir olmalıdır.

Farklı muhatap gruplarının anlayabilmesi için plan 3 ana bölümden oluşmalıdır.


• Teknik olmayan muhataplar için arazi kullanım durumunun özeti, arazinin
problemleri, sunduğu imkanlar ve yapılması gerekenlerin ifade edildiği bölüm
• Ana rapor. Materyal, yöntem ve sonuçların açıklandığı ana bölüm
• Teknik verilerin verildiği ek bölümler.

6.2.1.8.9. Planın Uygulanması-Yürütme Planı


Planı uygulamaya koymak konusunda karar vericiler, uygulayıcı kuruluşlar ve yöre halkı
sorumludur. Karar vericiler fonları harekete geçirmek, kuruluşları yönlendirmek ve özel
kuruluşları harekete geçirmekle sorumludurlar.

- 42 -
6.2.1.8.10. Uygulamanın İzlenmesi ve Değerlendirilmesi-Tekrar Gözden Geçirme ve
Revize Etmek

Bu bölümde aşağıdaki soruların cevapları aranır.


• Planlanan hedeflere ulaşılmış mıdır?
• Arazi kullanımı yapılan plan doğrultusunda mıdır?
• Beklenen sonuçlar elde edilmiş midir?
• Masraflar tahmin edildiği gibi midir?
• Planın dayandığı varsayımlar doğrumuydu?
• Hedefler hala geçerli midir?

6.2.2. Yanlış Arazi Kullanımı


Yanlış Arazi kullanımları, Araziyi yetenek sınıflarına uygun kullanmamak, Araziyi amaç
dışı kullanmak ve Araziyi hatalı tarım teknikleri ile kullanmak şeklinde
gerçekleştirilmektedir(Resim 27, 28, 29, 30).

Resim 27. Harran yerleşimi ve çok verimli Resim 28.Aynı Harran ovasında
Harran ovası yanlış ve bilinçsiz yapılan sulama
Uygulamaları

Resim 29. Yanlış ve bilinçsiz yapılan sulama Resim 30. Toprağı tanımadan
uygulamaları sonucunda Harran ovasında yapılan sulama uygulamaları
ortaya çıkan durum. Toprağın çok hızlı sonucunda yüzeyde su
bir şekilde tuzlulaşması birikintilerinin oluşması

KAYNAKÇA

Akalan, İ. 1968. Toprak(Oluşu, Yapısı ve Özellikleri). Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi


Yayınları: 356, Ders Kitabı: 120.

- 43 -
Akalan, İ. 1988. Toprak Bilgisi. Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi Yayınları: 1058, Ders
Kitabı: 309.

Çanga, M. 1995. Toprak ve Su Koruma. Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi Yayın No:
1386, Ders Kitabı: 400.

Gökduman, M. 2003. Harran Ovası Topraklarında Tuzluluk Değişimleri. Ankara


Üniversitesi Ziraat Fakültesi Toprak Bölümü. Yüksek Lisans Tezi.

Haktanır, K. , S. Arcak. 1997. Toprak Biyolojisi(Toprak Ekosistemine Giriş). Ankara


Üniversitesi Ziraat Fakültesi Yayın No: 1486, Ders Kitabı: 447.

Özkan, İ. 1985. Toprak Fiziği. Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi Yayınları: 946, Ders
Kitabı: 270.

Usta, S. 1995. Toprak Kimyası. Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi Yayın No: 1387, Ders
Kitabı: 401.

Yüksel, M. 1986. Toprak Mineralojisi Ders Notları. Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi
Toprak Bölümü.

Yüksel. M. 1995. Toprak Etüd ve Haritalama. Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi Yayın
No: 1404, Ders Kitabı: 405.

Yüksel, M. 2000. Arazi Değerlendirme Ders Notları. Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi
Toprak Bölümü.

- 44 -

You might also like