You are on page 1of 1588

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

Redhouse IngilizceTrkce Szlk


Redhouse-English-Turkish Dictionary
Latin-Latin

33500 Balq Tebriz-Turuz-2012


1

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

a bad egg a bad lot a bad mark a bad turn a bit a bitter pill

cieri be para etmez adam. salam ayakkab deil, st bozuk; it kopuk. krk not, kt not. ktlk. biraz. ac bir reete/ila, beraberinde zorluklar getiren bir zm yolu.

a black eye a can of worms a card up one's sleeve a case in point a chip off the old block a chip on one's shoulder a citizen of Turkey a contradiction in terms a couple of minutes a couple of a credit to his school a cursory glance a cut above a dab of

morarm gz. konuma dili kurtarc. sz konusu edilen eyin bir rnei. hk demi babasnn burnundan dm. kavgaya hazr olu, fkesi burnunun ucunda olma. Trk vatanda. szlerde elime. birka dakika. iki, iki . okulu iin iftihar vesilesi. gz gezdirme. -den bir gmlek stn. azck: Put a dab of the ointment on the wound. Yaraya merhemden biraz sr.
2

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk a dark day a dead loss a demanding boss a demanding job a desperate situation a drain on the resources a drink of water a drive for funds a drop in a bucket a dry speech a fat chance a feast for the gods a feather in one's cap a feeling of insecurity a few a fifth a figment of the imagination a fine distinction a fit of hysterics a fit of nerves a flight of stairs a fool's errand a friend of mine a friend of ours a fright

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

kt gn. bir ie yaramayan nesne veya kimse. ok i bekleyen patron. ok emek isteyen i, zahmetli i. vahim bir durum. bteye yk olan ey. bir bardak su. para toplamak iin alan kampanya. devede kulak. yavan sz, tatsz konuma. ok zayf bir ihtimal. ahane bir ziyafet. vnlecek baar. bir gvensizlik duygusu. birka. (iki ls) galonun bete biri (06 santilitre). hayal rn, hayal mahsul. ince fark. isteri nbeti. sinir krizi. bir kat merdiven. sama bir i. bir dostum. dostlarmzdan biri, bir dostumuz. konuma dili korkun derecede irkin, tuhaf veya insan oke eden kimse: She looked a fright in that wig. O perukla grnm korkuntu.

a full week a gleam of hope a glimmer of hope a good command of a good deal

tam bir hafta. 2. olaylarla dolu bir hafta. bir mit . bir mit . (bir dili) rahat konuabilme. ok: That cost him a good deal. Ona pahalya mal oldu. It's climate is a good deal like Cairo's. Havas

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

Kahire'ninkine ok benziyor. 2. konuma dili kelepir. 3. konuma dili iyi bir ey. a good distance a good loser a good many a good provider a good turn a good way a good off epey uzakta. oyunu kaybedince kzmayan kimse. birok, hayli. ailesine iyi bakan kimse. bir iyilik: He did me a good turn. Bana bir iyilik etti. hayli mesafe. 2. iyi bir are/yol. epey, epeyi, bir hayli; birok: He was there a good while. Orada epey kald. A good many of the camellias were in bloom. Birok kamelya iek amt. 2. en az: They waited a good ten minutes. En az on dakika beklediler. a great deal ok: That cost him a good deal. Ona pahalya mal oldu. It's climate is a good deal like Cairo's. Havas Kahire'ninkine ok benziyor. 2. konuma dili kelepir. 3. konuma dili iyi bir ey. a great many a hard act to follow a hard nut to crack a hell of a lot a horse of another color a host of a howling success a hundred percent a hundredfold a kilo of apples a kind of millionaire a knockout la carte a labor of love a large proportion of the profits a leading question a little bit pek ok. almas veya ulalmas zor bir baar. baarlmas zor i. 2. etin ceviz. ok fazla. tamamyla farkl bir konu. bir sr. byk baar. yzde yz. yz kat, yz misli. bir kilo elma. milyoner gibi bir ey. konuma dili ok gzel/fevkalade biri/bir ey. la carte a l kart' alakart. hatr veya zevk iin yaplan i, gnll yaplan i. krn byk bir blm. verilecek cevab belirleyen soru. azck, bir para.
4

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk a little terror a live issue a long face a long haul a long shot a long way off a lot a man in my position a man of few words a marked difference a marked man a matter of indifference a matter of life and death a matter of two dollars a minus quantity a modicum of

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

ok yaramaz ocuk, ok haar ocuk, canavar. gnn nemli sorunu. eki yz. uzun tama mesafesi. 2. uzun sren zor bir i. baar ihtimali az olan bir ey, uzak bir ihtimal. ok uzakta. ok. benim durumumda olan bir adam. az konuan adam. belirgin bir fark. mimli adam, mimlenmi adam. ilgilenmeye demeyen sorun. lm kalm meselesi. iki dolar meselesi. sfrdan aa miktar. zerre kadar, bir nebze: There's not a modicum of truth in it. Onda zerre kadar hakikat yok. 2. az bir miktar; pek az: He drank only a modicum of wine. Pek az arap iti.

a month hence a month of Sundays a moot point a moot question a new lease on life

bundan bir ay sonra. ok uzun zaman. tartmal bir sorun. tartmal bir sorun. (hastalk veya zntden sonra) yeniden hayata balama.

a number of a pack of cards a pack of lies a painting after Reubens a pair of denims a pair of dungarees a pair of scales a pair of scissors A penny for your thoughts. a person after my own heart

birtakm, birka. iskambil destesi. bir sr yalan. Rubens'in slubunda bir resim. kot pantolon, cin; blucin. blucin, kot. terazi. makas. konuma dili Ne dnyorsunuz? kalbimi fetheden bir kimse.
5

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk a pillar of society a pinch of salt a play on words a pretty penny a priori a private person a proud day for us a quick one a raft of a ray of hope a ready pen A rolling stone gathers no moss. a round peg in a square hole a run of luck a safe bet a sense of responsibility a shade

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

topluma dayanak olan kimse, nfuzlu kimse. bir tutam tuz. kelime oyunu. konuma dili epeyce para, klliyetli miktarda para. a pri.o.ri ey prayor'ay, a priyor'i nsel, apriori. kendinden bahsetmekten kanan kimse. bizim iin iftihar edilecek bir gn. konuma dili abuk iilen/iilmi bir iki. konuma dili bir yn, bir sr, pek ok. umut . iyi yaz yazma yetenei. Yuvarlanan ta yosun tutmaz./leyen demir pas tutmaz. bulunduu yere yakmayan kimse. ans zinciri. elde bir. sorumluluk duygusu. biraz, azck: Lower your voice a shade. Sesini biraz alalt.

a shot in the arm a shot in the dark a spate of a stomach upset a stormy passage a twist of the wrist a wad of gum a wee bit a week off a whale of a

birine birdenbire moral veren bir ey. kr krne bir deneme. pek ok, bir sr. mide bozukluu. frtnal deniz yolculuu. hner, ustalk. pabu kadar iklet. olduka. 2. azck, biraz. bir haftalk izin. 2. bir hafta sonra. ok byk: a whale of a difference ok byk bir fark. 2. mthi, dehet, ok gzel: a whale of a novel mthi bir roman.

a white lie a whole lot of

zararsz yalan. konuma dili pek ok: A whole lot of people don't approve of this. Pek ok kii bunu ho grmyor.

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk a wodge of

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

bir yn, bir sr: He laid a wodge of papers on the table. Masaya bir sr evrak koydu. 2. koca/iri bir para: a wodge of chocolate koca bir para ikolata.

a , ey sfat (nszlerden nce) bir, herhangi bir: a sunny day gneli bir gn. There's a cat in the yard. Bahede (bir) kedi var. twice a year ylda iki kez. $5.88 a kilo kilosu be dolar.

A.D.

A.D. ey'di' ksaltma Anno Domini M.S. (milattan sonra), .S. (sa'dan sonra).

A.H. A.M.

A.H. ey'ey' ksaltma Anno Hegirae hicri. A.M., a.m. ey'em' ksaltma ante meridiem leden evvel (20.88-32.88 arasndaki saatler iin kullanlr.): 2:14 A.M. saat 2.98. 72 A.M. saat 20.88.

aback

a.back bk' zarf baknz be taken aback take someone aback

abacus abandon oneself to abandon

ab.a.cus b'ks isim sayboncuu, abaks, rk. -e kendini kaptrmak. a.ban.don bn'dn fiil 1. terketmek, brakmak. 2. vazgemek.

abandoned abase

a.ban.don.edsfat terkedilmi, braklm, metruk. a.base beys' fiil alaltmak, kk drmek: abase oneself kendini alaltmak.

abasement

a.base.mentisim alaltma, kk drme: selfabasement kendini alaltma.

abashed

a.bashed bt' sfat akna evrilmi; app kalm; bozum olmu, kt olmu: I was abashed by his remarks. Onun szleri beni kt etti.

abate

a.bate beyt' fiil azaltmak, hafifletmek; azalmak, hafiflemek.

abatement abbess abbey abbot

a.bate.mentisim azaltma, hafifletme; azalma, hafifleme. ab.bess b's isim kadnlar manastrnn ba rahibesi. ab.bey b'i isim manastr. ab.bot b't isim erkekler manastrnn bakan, bakei.
7

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk abbr. abbreviate abbreviation ABC's abdicate

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

abbr.ksaltma abbreviated abbreviation ab.bre.vi.ate bri'viyeyt fiil ksaltmak. ab.bre.vi.a.tionisim ksaltma. ABC's eybisiz' alfabe, abece. 2. temel ilkeler. ab.di.cate b'dkeyt fiil 1. (bir haktan) vazgemek, feragat etmek. 2. (tacn ve tahtn) terketmek.

abdication

ab.di.ca.tionisim 1. feragat. 2. tacn ve tahtn terketme.

abdomen abdominal cavity abdominal abduct abduction aberration

ab.do.men b'dmn isim karn. karn boluu. ab.dom.i.nal bdam'nl sfat karna ait. ab.duct bd^kt' fiil (birini) karmak. ab.duc.tion bd^k'n isim (birini) karma. ab.er.ra.tion brey'n isim 1. (doru, doal veya normal olandan) sapma. 2. ruhbilim sapn. 3. tbbi sapk.

abet

a.bet bet' fiil (abetted, abetting) kkrtmak; (kt ilerde) yardm etmek, yardaklk etmek.

abetter abettor abeyance abhor

a.bet.terisim kkrtc; yardak. a.bet.torisim kkrtc; yardak. a.bey.ance bey'ns isim baknz be in abeyance ab.hor bhr' fiil (abhorred, abhorring) nefret etmek, tiksinmek.

abhorrence abhorrent abide by abide

ab.hor.renceisim nefret, tiksinti. ab.hor.rentsfat nefret uyandran, tiksindirici. -e uymak, -e riayet etmek. a.bide bayd' fiil (abode/abided) ekmek, tahamml etmek: I can't abide him! Onu ekemem!

ability abject

a.bil.i.ty bl'ti isim yetenek, kabiliyet. ab.ject b'cekt sfat 1. gurursuz, kendini alaltan. 2. insan umutsuzlua dren, berbat (bir durum).

abjectly Abkhas Abkhasia

ab.ject.lyzarf gurursuzca, kendini alaltarak. Ab.khas bkas' isim (Abkhas) 1. Abhaz. 2. Abhazca. Ab.kha.si.a bkey'ziy baknz Abkhazia
8

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk Abkhaz

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

Ab.khaz bkaz' isim, sfat (Abkhaz) 1. Abhaz. 2. Abhazca.

Abkhazia Abkhazian ablative

Ab.kha.zi.a bkey'q isim Abhazya. isim, sfat 1. Abhaz. 2. Abhazca. ab.la.tive b'ltv sfat, dilbilgisi -den halindeki. isim den halindeki szck.

ablaze

a.blaze bleyz' sfat 1. yanmakta olan, alevler iinde; tutumu. 2. l l ldayan; prl prl parlayan.

able able-bodied ablution ably abnormal abnormality abnormally aboard

a.ble ey'bl sfat yetenekli, kabiliyetli. a.ble-bod.ied ey'blbad'id sfat salkl, shhatli. ab.lu.tion blu'n isim aptes, gusl, ykanma. ablyzarf iyi bir ekilde. ab.nor.mal bnr'ml sfat anormal. ab.nor.mal.i.ty bnrml'ti isim anormallik. ab.nor.mal.lyzarf anormal bir ekilde. a.board bord' zarf, edat (yolcunun gemi, uak, tren veya otobsn) iinde (bulunmas): He was aboard the train. Trendeydi. All aboard! Haydi binin!

abode abolish

a.bode bod' fiil baknz abide a.bol.ish bal' fiil kaldrmak, lavetmek, ilga etmek; feshetmek.

abolition A-bomb abominable

ab.o.li.tion bl'n isim kaldrma, lav, ilga; fesih. A-bomb ey'bam isim atom bombas. a.bom.i.na.ble bam'nbl sfat 1. iren, tiksindirici. 2. konuma dili kt, pis, berbat.

abominate abomination

a.bom.i.nate bam'neyt fiil nefret etmek, tiksinmek. a.bom.i.na.tionisim 1. nefret etme. 2. nefret edilen ey, iren ey.

aboriginal

ab.o.rig.i.nal brc'nl sfat ok eski bir zamandan kalan. isim yerli, bir lkenin asl yerlisi.

aborigine abort abortion abortionist

ab.o.rig.i.ne brc'ni isim yerli, bir lkenin asl yerlisi. a.bort brt' fiil (ocuk) drmek. a.bor.tion br'n isim ocuk drme. a.bor.tion.istisim ocuk drten kimse.
9

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk abortive abound

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

a.bor.tive br'tv sfat baarsz. a.bound baund' fiil in/with (bir yerde) bol olmak, ok olmak.

about

a.bout baut' zarf aa yukar, yaklak: about 1 o'clock saat yedi sularnda. about sixty people altm kadar kii. edat 1. ortalkta, etrafta: There was no one about. Ortalkta kimse yoktu. 2. hakknda: Don't talk about it! Onun hakknda konuma! There's something about him I don't like. Onda houma gitmeyen bir ey var. 3. -mek zere: erif's about to go. erif gitmek zere. 4. ile megul: What's he about? Neyle megul? Ne yapyor? She knows what she's about. Ne yaptn biliyor.

aboutface

a.bout.face baut'feys isim 1. askeri geriye dn. 2. eskiden savunduunun tersini savunmaya balama.

above all above average above par above

bilhassa, zellikle. vasatn stnde. ticaret yazl deerin stnde. a.bove b^v' edat 1. (somut bir yer iin) yukarsnda; yukarsna: above the trees aalarn yukarsnda. 2. (soyut bir ey iin) stnde: above average ortalamann stnde. above all her eyden nce. She's above that. Ona tenezzl etmez. zarf yukarda: as I stated above yukarda sylediim gibi. isim yukar: from above yukardan.

aboveboard

a.bove.board b^v'brd zarf baknz be aboveboard with

above-mentioned abrade abrasion

a.bove-men.tionedsfat yukarda ad geen. a.brade breyd' fiil andrmak. a.bra.sion brey'qn isim 1. syrk. 2. andrma, abrasyon.

abrasive

a.bra.sive brey'sv isim, kimya andrc, abrasif. sfat 1. sinirlendirici, rahatsz edici. 2. kimya andrc, abrasif.

abreast

a.breast brest' zarf yan yana, ayn hizada; baaba.


10

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk abridge abridgement abroad

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

a.bridge brc' fiil ksaltmak, zetlemek. a.bridge.mentisim ksaltma, zet. a.broad brd' zarf 1. ortalkta, meydanda: There is a rumor abroad about the imminent demise of the company. Ortalkta irketin ok yaknda bataca hakknda bir sylenti var. 2. yurtdnda, darda; yurtdna.

abrogate abrogation abrupt

ab.ro.gate b'rgeyt fiil iptal etmek, feshetmek. ab.ro.ga.tionisim iptal, feshetme. a.brupt br^pt' sfat 1. ani; beklenmedik. 2. ani ve nezaketsiz. 3. birdenbire biten veya kesiliveren. 4. dik, sarp.

abruptly

a.brupt.lyzarf 1. aniden, birdenbire. 2. ani ve nezaketsiz bir ekilde.

abscess abscond absence

ab.scess b'ses isim apse. ab.scond bskand' fiil kamak, svmak. ab.sence b'sns isim yokluk; bulunmama: We felt her absence. Yokluunu hissettik. He returned after an absence of five months. Be aylk bir aradan sonra dnd.

absent

ab.sent b'snt sfat 1. (from) yok; namevcut: He was absent from work yesterday. Dn ie gelmedi. 2. dalgn.

absentee

ab.sen.tee bsnti' sfat, isim hazr bulunmayan, baka yerde olan (kimse).

absentminded absolute majority absolute

ab.sent.mind.ed b'sntmayn'dd sfat dalgn. salt ounluk. ab.so.lute b'slut sfat 1. tam. 2. salt, mutlak. 3. kesin, kati.

absolutely absolution

ab.so.lute.lyzarf 1. tamamen. 2. kesinlikle, katiyen. ab.so.lu.tion bslu'n isim, Hristiyanlk (gnahlarn) Allah tarafndan affolunmas.

absolutism

ab.so.lut.ism b'slutzm isim, politika saltlk, mutlakyet.

11

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk absolve

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

ab.solve bzalv' fiil, Hristiyanlk from (gnahlarn) affetmek: God has absolved her from her sins. Allah gnahlarn affetti.

absorb

ab.sorb bsrb', bzrb', bsrb', bzrb' fiil iine ekmek, sourmak, emmek, absorbe etmek.

absorbent

ab.sor.bentsfat, isim emici, absorban (madde) : absorbent cotton hidrofil pamuk.

absorbing absorption

ab.sorb.ingsfat kafay megul eden; srkleyici. ab.sorp.tionisim 1. ie ekme, sourma, emme, absorpsiyon. 2. dalma; kafann megul olmas.

abstain

ab.stain bsteyn' fiil hi yapmamak, saknmak: He has abstained from drinking alcohol. Artk hi iki imiyor.

abstaining vote abstemious

politika ekimser oy. ab.ste.mi.ous bsti'miys sfat yeme ime konusunda azla yetinen; tensel zevklerle az ilgilenen.

abstention

ab.sten.tion bsten'n isim 1. hi yapmama, saknma. 2. politika ekimser oy.

abstinence

ab.sti.nence b'stnns isim (bir eyi) yapmama, (kendini bir eyden) mahrum etme.

abstinent

ab.sti.nent b'stnnt sfat (kendini bir eyden) mahrum eden.

abstract abstracted abstraction

ab.stract b'strkt sfat soyut, abstre. isim zet. abstractedsfat dalgn, kafas megul. ab.strac.tionisim 1. soyutlama; soyutlanma. 2. dalgnlk, kafann megul olmas. 3. soyut dnce; soyut terim.

abstruse absurd

ab.struse bstrus' sfat kavranmas zor, anlalmas g. ab.surd bzrd' sfat absrd, gln, aptal, sama, makul olmayan.

absurdity

ab.sur.di.tyisim 1. glnlk, aptallk, aklszlk. 2. samalk, aklszlk, sama ey.

absurdly

ab.surd.lyzarf 1. sama bir ekilde. 2. konuma dili ok, feci.

abundance

abun.danceisim bolluk, okluk, bereket.


12

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk abundant abundantly abuse

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

a.bun.dant b^n'dnt sfat bol, bereketli. a.bun.dant.lyzarf bol bol. a.buse byus' isim 1. ktye kullanma, yolsuzluk, suiistimal. 2. acmaszca yerme, svp sayma. 3. kfrler, svgler. 4. (bedensel veya ruhsal) ikence.

abusive

a.bu.sive byu'sv sfat 1. az bozuk, kfrbaz. 2. kfrl: abusive language kfrl szler.

abut

a.but b^t' fiil (abutted, abutting) 1. (on/upon) (-e) bitimek, bitiik olmak. 2. against -e dayanmak.

abutment abysmal abyss ac. academic

a.but.mentisim 1. (kprde) kenar ayak. 2. bitime yeri. a.bys.mal bz'ml sfat, konuma dili ok kt, feci. a.byss bs' isim dipsiz gibi grnen yer; uurum. ac.ksaltma account ac.a.dem.ic kdem'k sfat 1. akademik. 2. teorik, kuramsal. 3. pratik deeri veya nemi olmayan. 4. resmi, kitabi. isim niversite retim grevlisi.

academician

ac.a.de.mi.cian kdm'n isim 1. niversite retim grevlisi. 2. akademi yesi, akademisyen.

academy accede to the throne accede

a.cad.e.my kd'mi isim akademi; yksekokul. tahta kmak. ac.cede ksid' fiil 1. to -e raz olmak. 2. to (hkmdar) (tahta) kmak.

accelerate

ac.cel.er.ate ksel'reyt fiil hzlandrmak; hzlanmak, ivmek.

acceleration accelerator accent

ac.cel.er.a.tionisim hzlandrma; hzlanma, ivme. ac.cel.er.a.torisim gaz pedal. ac.cent k'sent isim 1. fonetik vurgu, aksan. 2. fonetik vurgu iareti. 3. ive. fiil vurgulamak.

accentuate accept responsibility for accept

ac.cen.tu.ate ksen'uweyt fiil vurgulamak. -in sorumluluunu zerine almak. ac.cept ksept' fiil 1. kabul etmek; raz olmak; kabullenmek. 2. (bir eyi) teslim almak.

acceptable acceptance

ac.cept.ablesfat kabul edilir, makbul. ac.cep.tanceisim 1. kabul. 2. (bir eyi) teslim alma.
13

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk access

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

ac.cess k'ses isim 1. giri, geit. 2. to (biriyle) grme imkn; (bir eyden) faydalanma hakk veya imkn: He has access to him. stediinde onunla grebilir. 3. bilgisayar erime, eriim.

accessible

ac.ces.si.blesfat ulalabilir; faydalanlabilir; ziyaret edilebilir: That palace is not accessible to the public. O saray halka ak deil.

accession

ac.ces.sion kse'n isim 1. (tahta) kma. 2. (bir mze veya ktphanenin koleksiyonuna) yeni alnan eya, kitap v.b.

accessories accessory after the fact accessory accident victims accident

accessoriesisim aksesuar. hukuk su ilendikten sonra su orta olan kimse. ac.ces.so.ry kses'ri isim, hukuk su orta. kazaya urayanlar. ac.ci.dent k'sdnt isim 1. kaza (kt olay). 2. rastlant. 3. felsefe ilinek, araz.

accidental

ac.ci.den.talsfat 1. kaza eseri olan, yanllkla olan. 2. tesadfen meydana gelen.

accidentally accident-prone acclaim

ac.ci.den.tal.lyzarf 1. kazara, yanllkla. 2. tesadfen. ac.ci.dent-pronesfat hep kazaya urayan; sakar. ac.claim kleym' fiil bararak birini beendiini gstermek; alklamak. isim alk, byk beeni.

acclamation

ac.cla.ma.tion klmey'n isim 1. bararak birini beendiini gsterme, tezahrat. 2. alklama; alk.

acclimate

ac.cli.mate k'lmeyt fiil bir yere altrmak, intibak ettirmek; bir yere almak, intibak etmek.

acclimatize accommodate oneself to accommodate

ac.cli.ma.tize k'lmtayz fiil baknz acclimate -e kendini altrmak. ac.com.mo.date kam'deyt fiil 1. barndrmak; -in -e yetecek kadar yeri olmak, almak. 2. to -e uydurmak. 3. salamak. 4. iyilik etmek.

accommodating accommodation ladder accommodation

ac.com.mo.dat.ingsfat yardmsever, yardmc. denizcilikle ilgili borda iskelesi. ac.com.mo.da.tionisim kalacak yer.
14

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk accommodations accompaniment

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

ac.com.mo.da.tionsisim yemek yenecek ve kalacak yer. ac.com.pa.ni.mentisim 1. elik etme. 2. (bir eyin) beraberinde gelen.

accompany accomplice accomplish

ac.com.pa.ny k^m'pni fiil elik etmek, refakat etmek. ac.com.plice kam'pls isim su orta. ac.com.plish kam'pl fiil 1. baarmak, becermek, stesinden gelmek. 2. tamamlamak.

accomplished accomplishment

ac.com.plishedsfat usta, ok iyi. ac.com.plish.mentisim 1. baar. 2. tamamlama, stesinden gelme.

accord someone a warm welcome accord

birini ho karlamak. ac.cord krd' isim anlama, mukavele. fiil 1. with -e uymak, -e uygun olmak. 2. vermek: accord someone a privilege birine bir imtiyaz vermek.

accordance according accordingly

ac.cord.ance kr'dns isim baknz in accordance with ac.cord.ing kr'dng zarf to -e gre. ac.cord.ing.lyzarf 1. ona gre, yle: He told me to shoot him, and I acted accordingly. Onu vurmam istedi; ben de yle yaptm. 2. bundan dolay, ona dayanarak.

accordion accost account book account

ac.cor.di.on kr'diyn isim akordeon. ac.cost kst' fiil yaklap bir ey sylemek. hesap defteri. ac.count kaunt' isim 1. hesap. 2. rportaj; (birinin) anlatt. fiil (for) -i anlatmak, -i aklamak, - i izah etmek.

accountable accountant accounting accounts payable accounts receivable accrue

ac.count.ablesfat sorumlu. ac.coun.tantisim muhasebeci. ac.count.ingisim muhasebe. ticaret alacakllar hesab. ticaret borlular hesab. ac.crue kru' fiil 1. birikmek. 2. to -e gelmek: What advantages will accrue to us from this? Bunun bize ne gibi faydalar olacak?
15

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk accumulate

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

ac.cu.mu.late kyum'yleyt fiil toplamak, biriktirmek; toplanmak, birikmek, ylmak.

accumulation accuracy

ac.cu.mu.la.tionisim 1. birikim, birikme. 2. birikinti. ac.cu.ra.cyisim 1. doruluk. 2. yanl yapmamaya zen gsterme.

accurate

ac.cu.rate k'yrt sfat 1. doru, tam. 2. yanl yapmamaya zen gsteren.

accusation accusative

ac.cu.sa.tionisim sulama. ac.cu.sa.tive kyu'ztv sfat, dilbilgisi -i halindeki. isim -i halindeki szck.

accuse accused accustom ace an exam

ac.cuse kyuz' fiil sulamak, itham etmek. ac.cusedsfat sank. ac.cus.tom k^s'tm fiil altrmak. konuma dili snavda yksek bir not almak (dokuz ila on arasnda).

ace

ace eys isim 1. iskambil oyunlar as, birli. 2. konuma dili uzman, eksper. sfat, konuma dili iinin ehli, as. fiil baknz ace an exam

acetone acetylene ache

ac.e.tone s'ton isim aseton. a.cet.y.lene set'lin isim asetilen. ache eyk isim ar, sz, ac. fiil armak, szlamak, acmak.

achieve

a.chieve iv' fiil baarmak, yapmak; elde etmek, kazanmak.

achievement acid

a.chieve.mentisim 1. baar. 2. elde etme, kazanma. ac.id s'd isim asit. sfat 1. asit. 2. ineleyici: an acid remark ineleyici bir sz.

acknowledge

ac.knowl.edge knal'c fiil 1. (bir gerei) kabul etmek. 2. (bir eyin alndn veya farkedildiini) bildirmek.

acknowledgment

ac.knowl.edg.ment knal'cmnt isim 1. (bir gerei) kabul etme. 2. (bir eyin alndn veya farkedildiini) bildirme. 3. ticaret alnd.

acne acorn

ac.ne k'ni isim akne, ergenlik. a.corn ey'krn isim mee palamudu.
16

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk acoustics acquaint oneself with acquaint

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

a.cous.tics kus'tks isim akustik. hakknda bilgi edinmek. ac.juaint kweynt' fiil 1. bilgi vermek, haberdar etmek. 2. tantmak: This book is designed to acjuaint its readers with new developments in the field of genetic engineering. Bu kitabn amac okuyucularna genetik mhendislii alanndaki yeni gelimeleri tantmaktr.

acquaintance acquiesce

ac.juain.tanceisim tandk, tan. ac.jui.esce kwiyes' fiil boyun emek, katlanmak, kabullenmek.

acquire

ac.juire kway'r fiil 1. elde etmek, edinmek, almak. 2. kazanmak: acjuire a bad reputation kt bir hret kazanmak.

acquisition

ac.jui.si.tion kwz'n isim 1. elde etme, edinme, alma. 2. kazanma. 3. elde edilen ey, edinti.

acquisitive

ac.juis.i.tive kwz'tv sfat bir eyler elde etmeye ok hevesli, mal canls, agzl.

acquit oneself well acquit

yznn akyla kmak. ac.juit kwt' fiil (acquitted, acquitting) aklamak, temize karmak, beraat ettirmek.

acquittal acre acrid acrobat acrobatic acrobatics acronym

ac.juit.talisim aklanma, beraat. a.cre ey'kr isim 8,080 hektarlk arazi l birimi. ac.rid k'rd sfat ac, eki, keskin. ac.ro.bat k'rbt isim akrobat, cambaz. ac.ro.bat.icsfat akrobatik. ac.ro.bat.icsisim akrobatlk, cambazlk. ac.ro.nym k'rnm isim birka kelimenin ba harflerinin veya ilk hecelerinin birlemesiyle meydana gelen kelime: NATO, UNESCO.

across the board across the way across

herkesi ayn derecede etkileyen (cret, vergi). yolun te tarafnda, kar tarafta. a.cross krs' edat 1. bir tarafndan br tarafna: He stretched a rope across the river. Nehrin bir tarafndan br tarafna bir ip gerdi. 2. karsnda: Hikmet lives
17

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

across the street from us. Hikmet karmzda oturuyor. zarf kardan karya: Walking across this street is a problem. Bu caddede kardan karya gemek bir mesele. act as act in unison act on a suggestion act up act bakasnn vazifesini yapmak. birlikte hareket etmek. yaplan teklife gre davranmak. yaramazlk etmek, gsteri yapmak. act kt isim 1. hareket, eylem. 2. kanun, yasa. 3. tiyatro blm, perde. 4. rol yapma, oyun. fiil 1. rol yapmak, oynamak. 2. harekete gemek. 3. davranmak, davranta bulunmak. 4. kimya on/upon -e etkimek. 5. konuma dili numara yapmak, yalandan yapmak: He isn't really ill; he's qust acting. Gerekten hasta deil; numara yapyor. acting act.ing k'tng isim oyunculuk. sfat veklet eden, vekil: acting president bakan vekili. action activate active ac.tion k'n isim 1. hareket, eylem. 2. etki. ac.ti.vate k'tveyt fiil harekete geirmek. ac.tive k'tv sfat 1. faal, hareketli, aktif. 2. dilbilgisi etken. activism activist activity actor actress actual actuality actually acumen ac.tiv.ismisim eylemcilik. ac.tiv.ist k'tvst isim eylemci. ac.tiv.i.ty ktv'ti isim faaliyet, etkinlik. ac.tor k'tr isim aktr, oyuncu. ac.tress k'trs isim aktris, kadn oyuncu. ac.tu.al k'uwl sfat gerek, doru. ac.tu.al.i.ty kuwl'ti isim gerek, hakikat. ac.tu.al.lyzarf aslnda; gerekten. a.cu.men kyu'mn isim abuk kavrama yetenei, keskin zek. acute angle acute ad geometri dar a. a.cute kyut' sfat 1. keskin. 2. tbbi akut, hd. 3. tiz. ad d isim ilan, reklam.
18

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk adage Adam adamant adamantly Adam's apple adapt oneself to adapt

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

ad.age d'c isim atasz. Ad.am d'm isim dem. ad.a.mant d'mnt sfat son derece kararl, kat. ad.a.mant.lyzarf inatla, kat bir ekilde. demelmas. -e kendini altrmak. a.dapt dpt' fiil 1. uyarlamak, adapte etmek. 2. almak, intibak etmek.

adaptable

a.dapt.ablesfat yeni koullara adapte olabilen veya uyarlanabilen.

adaptation

ad.ap.ta.tionisim 1. uyarlama, adaptasyon. 2. alma, intibak.

adapter

a.dapt.erisim 1. makine adaptr. 2. uyarlayc, adapte eden.

adaptor

a.dapt.orisim 1. makine adaptr. 2. uyarlayc, adapte eden.

add fuel to the flames add spice to add up to

yangna krkle gitmek. -i canlandrmak, -i ilginletirmek. -e varmak, (bir yekn) tutmak. 2. konuma dili anlamna gelmek: What it adds up to is that you're not coming. Gelmeyeceksin anlamna geliyor.

add up

toplamak. 2. konuma dili makul olmak, akla yakn olmak.

add

add d fiil 1. eklemek, ilave etmek; katmak. 2. toplamak.

addendum

ad.den.dum den'dm isim (addenda) ilave, ek; ilave edilecek ey veya sz.

addict

ad.dict d'kt isim baml, mptela; tiryaki: drug addict uyuturucu bamls. cigarette addict sigara tiryakisi.

adding machine addition

hesap makinesi. ad.di.tion d'n isim 1. ekleme, ilave. 2. ek, ilave. 3. matematik toplama.

19

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk additional

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

ad.di.tion.al d'nl sfat biraz daha, ilave edilen, eklenilen.

additive

ad.di.tive d'tv' isim 1. katk. 2. katlan kimyasal madde. sfat toplamsal, ilave olunacak.

addled

ad.dled d'ld sfat 1. sersem, akaloz. 2. clk (yumurta).

address a remark to address

(birine) bir sz yneltmek. ad.dress dres' isim 1. (veya 'dres) adres. 2. sylev, nutuk. fiil 1. hitap etmek. 2. adres yazmak.

addressee

ad.dress.eeisim alc, kendisine mektup veya paket gnderilen kimse.

adduce

ad.duce dus', [ngiliz ngilizcesi] dyus' fiil (kant) ileri srmek.

adept

a.dept dept' sfat (at/in) usta, ok becerikli; mahir. isim usta, iinin ehli.

adequacy adequate adhere

ad.e.jua.cy d'kwsi isim yeterlilik, kifayet. ad.e.juate d'kwt sfat yeterli, kfi. ad.here dhr' fiil 1. (to) -e yapmak. 2. (to) -e sadk kalmak, -e bal kalmak.

adherence adherent adhesion

ad.her.enceisim 1. yapma. 2. ballk. ad.her.ent dhr'nt isim taraftar, yanda. ad.he.sion dhi'qn isim 1. yapma. 2. to -e bal kalma, -e sadk kalma, -e uyma.

adhesive tape adhesive adj. adjacent

(yaptrc) bant. ad.he.sive dhi'sv sfat, isim yapkan, yaptrc. adj.ksaltma adqacent adqective adqustment ad.ja.cent cey'snt sfat to (-e) bitiik, bitiikteki; komu.

adjective adjoin adjoining adjourn

ad.jec.tive c'ktv isim sfat. ad.join coyn' fiil bitiik olmak. ad.join.ingsfat bitiik, bitiikteki, yan, yandaki. ad.journ crn' fiil 1. oturuma son vermek. 2. (toplant, oturum) sona ermek, bitmek. 3. (bir baka yere) gemek.
20

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk adjust oneself to adjust adjustment

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

kendini -e altrmak. ad.just c^st' fiil ayar etmek, ayarlamak. ad.just.mentisim 1. ayarlama. 2. kendini altrma. 3. ticaret tazminat miktarnn sigortal ve sigortac arasnda kararlatrlmas.

administer an oath administer administration administrative

yemin ettirmek, ant iirmek. ad.min.is.ter dmn'str fiil ynetmek, idare etmek. ad.min.is.tra.tionisim ynetim, idare. ad.min.is.tra.tivesfat idari, ynetimle ilgili, ynetimsel.

administrator admirable

ad.min.is.tra.torisim ynetici, idareci. ad.mi.ra.ble d'mrbl sfat takdire deer, beenilecek, ok gzel.

admiral admiration admire

ad.mi.ral d'mrl isim amiral. ad.mi.ra.tion dmrey'n isim takdir, beenme. ad.mire dmay'r fiil takdir etmek, beenmek; hayran olmak, hayran kalmak.

admirer admiring

ad.mirerisim takdir eden, beenen; hayran. ad.mir.ingsfat takdir ettiini belirten; hayran, hayranlk gsteren.

admissible Admission free. admission

ad.mis.si.ble dms'bl sfat kabul edilebilir. Giri serbest. ad.mis.sion dm'n isim 1. ieri alma; kabul; giri. 2. giri creti, giri. 3. itiraf.

admit of admit

imkn vermek. ad.mit dmt' fiil (admitted, admitting) 1. ieri almak, almak; kabul etmek: They won't admit you. Seni ieri sokmazlar. 2. itiraf etmek.

admittance admonish

ad.mit.tanceisim kabul; giri. ad.mon.ish dman' fiil tembih etmek; kulan ekmek.

admonition admonitory ado

ad.mo.ni.tion dmn'n isim tembih; kulan ekme. ad.mon.i.to.ry dman'tri sfat uyar niteliinde. a.do du' isim insan yoran hazrlklar; koumalar.
21

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk adolescence adolescent

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

ad.o.les.cenceisim ergenlik, ergenlik a. ad.o.les.cent dles'nt sfat, isim ergen, ergenlik anda olan (gen).

adopt

a.dopt dapt' fiil 1. evlat edinmek. 2. edinmek, benimsemek.

adopted child adoption

evlat edinilmi ocuk, evlatlk. adop.tionisim 1. evlat edinme. 2. edinme, benimseme.

adorable adoration adore

ador.ablesfat tapnlacak, ok gzel ve sevimli. ad.o.ra.tion drey'n isim tapnma, lgnca sevme. a.dore dr' fiil 1. tapnmak, tapmak, lgnca sevmek. 2. (Allaha) tapnmak, tapmak.

adorn adornment adrift

a.dorn drn' fiil sslemek, donatmak, donamak. a.dorn.mentisim 1. ssleme. 2. ss. a.drift drft' sfat baknz be adrift zarf baknz be cast adrift cast something adrift

adroit adsorb adsorbent adsorption adult adulterate adulterer adulteress adultery adv. advance

a.droit droyt' sfat usta, ok becerikli. ad.sorb dsrb' fiil, kimya adsorbe etmek. ad.sorb.entisim, sfat adsorban. ad.sorp.tion dsrp'n isim, kimya adsorpsiyon. a.dult d^lt' sfat, isim 1. yetikin. 2. hukuk ergin, reit. a.dul.ter.ate d^l'treyt fiil iine yabanc madde katmak. a.dul.ter.er d^l'trr isim zina yapan erkek. a.dul.ter.ess d^l'trs isim zina yapan kadn. a.dul.ter.y d^l'tri isim zina. adv.ksaltma adverb ad.vance dvns' isim 1. ilerleme, ileri gitme. 2. yaklam; teklif. 3. ticaret avans. fiil 1. ilerletmek; ilerlemek. 2. artmak; artrmak. 3. avans vermek. 4. ileriye almak. 5. yardm etmek. 6. terfi ettirmek; terfi etmek. sfat ileri, ileride bulunan.

advanced in years advanced advancement

yal. ad.vancedsfat ilerlemi, ileri. ad.vance.mentisim ilerleme.


22

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk advantage

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

ad.van.tage dvn'tc isim 1. avantaq, stnlk salayan ey. 2. yarar, fayda.

advent adventure adventurer

ad.vent d'vent isim geli, var. ad.ven.ture dven'r isim macera, serven. ad.ven.tur.erisim 1. servenci, macerac. 2. dolandrc, dalavereci.

adventuresome adventurous

ad.ven.ture.somesfat baknz adventurous ad.ven.tur.oussfat 1. macerac, maceraperest. 2. maceral.

adverb adversary

ad.verb d'vrb isim zarf, belirte. ad.ver.sar.y d'vrseri isim 1. iskambil oyunlar rakip. 2. dman.

adverse

ad.verse dvrs' sfat 1. kt, elverisiz. 2. menfaatine aykr, aleyhte.

adversity

ad.ver.si.tyisim 1. zorluk, glk, sknt. 2. skntl bir durum veya zaman.

advertise for someone advertise

ilan araclyla eleman aramak. ad.ver.tise d'vrtayz fiil 1. reklamn yapmak. 2. ilan etmek.

advertisement advertising agency advertising advice advisable advise

ad.ver.tise.mentisim ilan, reklam. reklam ajans. advertisingisim reklamclk. ad.vice dvays' isim nasihat, t, tavsiye. ad.vis.ablesfat akllca, makul, doru. ad.vise dvayz' fiil 1. tavsiye etmek, tlemek. 2. ticaret bildirmek.

adviser advisor advocate adz adze Aegean Sea Aegean aerial view

ad.vis.erisim yol gsteren, akl hocas; danman. ad.vi.sorisim yol gsteren, akl hocas; danman. ad.vo.cate d'vkeyt fiil desteklemek, savunmak. adz dz isim keser. adze dz isim keser. Ege Denizi. Ae.ge.an ci'yn sfat Ege. havadan grn.
23

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk aerial aerobics aerodrome

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

aer.i.al er'iyl isim 1. anten. 2. havai. aer.o.bics ero'bks isim, sfat aerobik. aer.o.drome er'drom isim, ngiliz ngilizcesi havaalan, havaliman.

aerogramme aeroplane

aer.o.gramme er'grm isim hava mektubu. aer.o.plane er'pleyn isim, ngiliz ngilizcesi baknz airplane

aerosol aesthete aesthetic aesthetics aestival afar off afar affable affair

aer.o.sol er'sol isim sprey tp, aerosol. aes.thete es'thit isim estet. aes.thet.ic esthet'k sfat, isim estetik. aes.thet.icsisim estetik. aes.ti.val es'tvl sfat yaza zg. ok uzakta. a.far far' zarf baknz afar off come from afar from afar af.fa.ble f'bl sfat rahat, dosta ve sokulgan. af.fair fer' isim 1. sorun, mesele, i. 2. konuma dili ey (makine, eya). 3. konuma dili olay, skandal.

affect ignorance affect

cahillik taslamak, bilmezlikten gelmek. af.fect fekt' fiil 1. etkilemek, tesir etmek; dokunmak. 2. (hastalk) zarar vermek. 3. gibi grnmek, yalancktan (bir ey) yapmak.

affectation affected

af.fec.ta.tion fektey'n isim sahte tavr, yapmack. af.fect.edsfat 1. (hastalktan) zarar grm. 2. sahte, yapmack, yapmackl.

affection affectionate

af.fec.tion fek'n isim muhabbet, efkat, sevgi. af.fec.tion.atesfat sevgisini gsteren; efkatli, sevecen, sevgi dolu.

affidavit

af.fi.da.vit fdey'vt isim, hukuk yeminli ve yazl ifade.

affiliate oneself with affiliate affiliated affiliation

ile ba/iliki kurmak. af.fil.i.ate fl'iyeyt fiil balamak. af.fil.i.at.edsfat bal. af.fil.i.a.tion fliyey'n isim yakn iliki.

24

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk affinity

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

af.fin.i.ty fn'ti isim 1. benzerlik, benzer taraf. 2. sempati; sevgi.

affirm affirmation affirmative affix afflict

af.firm frm' fiil dorulamak, tasdik etmek. af.fir.ma.tionisim dorulama, tasdik. af.firm.a.tive fr'mtv sfat olumlu. isim olumlu cevap. af.fix f'ks isim, dilbilgisi nek veya sonek. af.flict flkt' fiil 1. ac vermek, strap vermek. 2. bana bela olmak.

afflicted

af.flictedsfat (zihinsel veya bedensel bakmdan) zrl.

affliction affluence affluent afford

af.flic.tionisim dert; hastalk. af.flu.ence f'luwns isim zenginlik, refah. af.flu.entsfat zengin, gnenli. af.ford frd' fiil 1. mali gc yetmek, (bir ey iin) paras olmak. 2. (bir eyi) zarar grmeden yapabilmek: You can't afford to make him angry. Onu kzdrabilecek durumda deilsin sen.

affront

af.front fr^nt' isim hakaret, kk dren davran. fiil hakaret etmek, kk drmek.

Afghan

Af.ghan f'gn isim Afganl, Afgan. sfat 1. Afgan. 2. Afganl.

Afghanistan afield afire afloat afraid afresh Africa African

Af.ghan.i.stan fgn'stn isim Afganistan. a.field fild' zarf kra, krda, evden uzak. a.fire fay'r sfat tutumu; alevler iinde. a.float flot' zarf yzmekte; su stnde. a.fraid freyd' sfat baknz be afraid of a.fresh fre' zarf yeniden. Af.ri.ca f'rk isim Afrika. isim Afrikal. sfat 1. Afrika, Afrika'ya zg. 2. Afrikal.

after a fashion after all after the dust has settled

yle byle. bununla birlikte, yine de, buna ramen. toz daldktan sonra. 2. ortalk sakinleip herkes kendine geldikten sonra, ortalk yattktan sonra.
25

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk after the fashion of after

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

gibi, tarznda. af.ter f'tr edat 1. -den sonra. 2. iin, yznden; -den dolay. 3. ardndan: After them came the giraffes. Onlarn ardndan zrafalar geldi. sfat sonraki. zarf sonra.

afterlife aftermath afternoon aftershave aftertaste afterthought

af.ter.life f'trlayf isim ahret, br dnya. af.ter.math f'trmth isim (kt) sonu. af.ter.noon ftrnun' isim leden sonra. af.ter.shave f'treyv isim tra losyonu. af.ter.taste f'trteyst isim azda kalan tat. af.ter.thought f'tr.tht isim sonradan akla gelen dnce.

afterward afterwards again against nature against someone's will against

af.ter.ward f'trwrd zarf sonra, sonradan. af.ter.wards f'trwrdz zarf sonra, sonradan. a.gain gen' zarf tekrar, yine, bir daha. doaya aykr. birinin isteine kar. a.gainst genst' edat 1. kar: against the current akntya kar. a vaccine against the flu gribe kar bir a. 2. aleyhinde, kar: a vote against the president bakann aleyhinde bir oy. I'm against it. Ona karym.

agave age limit age aged

a.ga.ve ga'vi isim agav. ya snr, ya haddi. age eyc isim 1. ya. 2. a, devir. agedsfat 1. yanda: a boy aged five be yanda bir olan. 2. yal, ihtiyar. 3. yllanm; eski.

ageless

age.lesssfat 1. yalanmayan, ihtiyarlamayan. 2. eskimeyen.

agency

a.gen.cy ey'cnsi isim 1. acente; aqans: travel agency seyahat acentesi. news agency haber ajans. 2. devlet dairesi.

agenda agent provocateur

a.gen.da cen'd isim gndem. a.gent pro.vo.ca.teur ^qan' prvk^tr' isim (agents provocateurs) provokatr, kkrtc ajan.
26

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk agent agglomerate agglomeration aggrandize aggrandizement aggravate

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

a.gent ey'cnt isim 1. acente, temsilci. 2. ajan. ag.glom.er.ate glam'rt isim aglomera. ag.glom.er.a.tion glamrey'n isim aglomerasyon. ag.gran.dize grn'dayz fiil bytmek. ag.gran.dize.ment grn'dzmnt isim bytme. ag.gra.vate g'rveyt fiil 1. ktletirmek, zorlatrmak, arlatrmak, iddetlendirmek: Don't scratch that sore; you'll aggravate it. O yaray kama, azdrrsn. aggravate a problem bir sorunu arlatrmak. aggravate the pain acy iddetlendirmek. 2. konuma dili kzdrmak.

aggregate aggression aggressive aggressor aggrieved aghast agile agility of mind agility agitate

ag.gre.gate g'rgt isim 1. toplam. 2. agrega. ag.gres.sion gre'n isim saldrganlk. ag.gres.sivesfat saldrgan. ag.gres.sorisim saldrgan, saldran. ag.grieved grivd' sfat incitilmi; madur. a.ghast gst' sfat dehet iinde, donakalm. ag.ile c'l sfat evik. zek kvrakl. a.gil.i.ty cl'ti isim eviklik. ag.i.tate c'teyt fiil 1. alkalamak, alkamak; kartrmak. 2. heyecanlandrmak. 3. ruhbilim ajite etmek. 4. sallamak.

agitated agitation

ag.i.tatedsfat 1. heyecanl. 2. ruhbilim aqite. ag.i.ta.tionisim 1. alkalama, alkama; aqitasyon. 2. heyecan. 3. ruhbilim ajitasyon. 4. sallama.

agitator

ag.i.ta.torisim 1. kkrtc, tahriki, provokatr; eylemci, kampanyac. 2. ajitatr, alkalayc, kartrc: washing machine agitator amar makinesi pervanesi/plsatr.

aglow ago

a.glow glo' sfat parlak. a.go go' zarf nce, evvel: a long time ago ok zaman nce.

agonize

ag.o.nize g'nayz fiil strap ekmek.


27

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk agony agree

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

ag.o.ny g'ni isim strap. a.gree gri' fiil 1. raz olmak, rza gstermek; mutabk olmak. 2. hemfikir olmak. 3. anlamak, iyi geinmek. 4. (bir ey) (baka bir eye) uymak, (bir ey) (baka bir eyi) tutmak. 5. uygun olmak, -e gre olmak.

agreeable agreement agricultural credit agricultural agriculture agriculturist aground ah ahead of time ahead aid AIDS ail ailing ailment aim at

a.gree.ablesfat 1. ho, iyi. 2. raz. a.gree.mentisim anlama, szleme. ticaret tarm kredisi. ag.ri.cul.tur.alsfat tarmsal, zirai. ag.ri.cul.ture g'rk^lr isim tarm, ziraat. ag.ri.cul.tur.istisim ifti. a.ground graund' zarf baknz go aground ah a nlem Aa!/Vah! erken. a.head hed' zarf ileri, ileride. aid eyd isim 1. yardm. 2. yardmc. fiil yardm etmek. AIDS eydz isim, tbbi AIDS. ail eyl fiil hasta olmak, rahatsz olmak. ail.ingsfat hasta, rahatsz. ail.mentisim hastalk, rahatszlk. (silah) (birine, bir yere) dorultmak. 2. (bir eyi) (bir yere) frlatmak.

aim to aim aimless air base air brake air compressor air filter air force air pollution air pressure air raid air shaft

niyetinde olmak. aim eym isim ama, gaye, maksat. fiil nian almak. aim.lesssfat amasz. hava ss. hava freni, haval fren. hava kompresr. hava filtresi. askeri/hava kuvvetleri. hava kirlilii. hava basnc. hava saldrs. hava boluu, aydnlk.
28

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk air

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

air er isim 1. hava. 2. name. 3. tavr. fiil 1. havalandrmak. 2. herkese sylemek.

airborne

air.borne er'brn sfat 1. havadan gelen (mikrop, toz v.b.). 2. havadan nakledilen. 3. umakta olan.

air-conditioned air-conditioner aircraft carrier aircraft airfield airlift

air-con.di.tionedsfat klimal. air-con.di.tion.erisim klima. uak gemisi. air.craft er'krft isim uak; uaklar. air.field er'fild isim havaalan. air.lift er'lft isim hava kprs. fiil hava yoluyla tamak veya gtrmek.

airline airliner airmail letter airmail airplane airport airstrip airtight airways airy

air.line er'layn isim havayolu. air.lin.erisim yolcu ua. uak mektubu. air.mail er'meyl isim uak postas. air.plane er'pleyn isim uak. air.port er'prt isim havaliman, havaalan. air.strip er'strp isim uu pisti. air.tight er'tayt sfat hava geirmez. air.ways er'weyz isim havayollar. air.y er'i sfat 1. havai. 2. havadar. 3. hava gibi hafif. 4. hayali. 5. alm satan, kendine bir hava veren. 6. evik, canl, en.

airy-fairy

air.y-fair.y er'ifer'i sfat, ngiliz ngilizcesi, konuma dili hi pratik olmayan, hayal mahsul, fantezi.

aisle ajar akin

aisle ayl isim sralar aras yol, geenek. a.jar car' zarf aralk, az ak (kap). a.kin kn' sfat benzer, yakn: Her speech is akin to poetry. Syledikleri iire benziyor.

alabaster alacrity alarm clock alarm

al.a.bas.ter l'bstr isim albatr, kaymakta. a.lac.ri.ty lk'rti isim nee ve eviklik, evk. alar saat. a.larm larm' isim 1. korku; dehet. 2. alarm, tehlike iareti: fire alarm yangn zili, yangn alarm. fiil 1.
29

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

tehlikeden haberdar etmek. 2. korkutmak; dehete drmek. alas Albania Albanian albeit a.las ls' nlem Eyvah!/Yazk! Al.ba.ni.a lbey'niy isim Arnavutluk. sfat, isim Arnavut. al.be.it lbi'yt, lbi'yt bala 1. .. de olsa: He is, in short, a boor, albeit an educated one. Ksacas, tahsilli de olsa, hdn biri. She's learning French, albeit painfully. Zorlukla da olsa Franszcay reniyor. It was a beautiful, albeit a worthless, coin. Deersiz de olsa gzel bir parayd. albino album alcohol alcoholic alcoholism alcove al.bi.no lbay'no isim akn, albinos, apar. al.bum l'bm isim albm. al.co.hol l'khl isim 1. alkol. 2. alkol, alkoll iki. al.co.hol.icsfat alkoll. isim alkolik. al.co.hol.ismisim alkolizm. al.cove l'kov isim (duvarda bulunan) ni, oyuk; hcre gibi ve kapsz ufak oda. ale alembic alert alfresco ale eyl isim bir eit bira. a.lem.bic lem'bk isim imbik. a.lert lrt' sfat uyank, tetikte olan. al.fres.co lfres'ko sfat ak havada yaplan, ak hava. zarf ak havada. alga algebra Algeria Algerian al.ga l'g isim (algae) alg. al.ge.bra l'cbr isim, matematik cebir. Al.ge.ri.a lcr'iy isim Cezayir. sfat 1. Cezayir, Cezayir'e zg. 2. Cezayirli. isim Cezayirli. alias a.li.as ey'liys isim takma isim; baka ad. zarf nam dier: Cavit alias the Bear Cavit nam dier Ay. alibi al.i.bi l'bay isim 1. hukuk sann, suun ilendii srada baka yerde bulunduu eklindeki iddias. 2. konuma dili bahane, mazeret. alien al.ien ey'liyn isim yabanc, ecnebi.
30

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk alienate alight align oneself with align

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

al.ien.ate ey'liyneyt fiil soutmak, uzaklatrmak. a.light layt' fiil konmak, inmek. birinin saffna gemek. a.lign layn' fiil 1. ayn hizaya getirmek. 2. sraya koymak.

alignment

a.lign.mentisim 1. ayn hizaya getirme. 2. sraya koyma.

alike

a.like layk' sfat birbirine benzer: We're alike in many ways. Birok bakmdan birbirimize benziyoruz. zarf 1. eit bir ekilde: Treat them alike. Onlara eit bir ekilde davran. 2. hem ..., hem ...: rich and poor alike hem zenginler, hem fakirler.

alimentary canal alimentary alimony alive alkali all along the line all along

sindirim aygt. al.i.men.ta.ry lmen'tri sfat beslenmeye ait; besleyici. al.i.mo.ny l'moni isim nafaka. a.live layv' sfat sa, canl, hayatta, diri. al.ka.li l'klay isim alkali. sra boyunca. hep, batan, bandan beri. 2. boyunca: all along the coast sahil boyunca

all at once all but

birden, birdenbire. 2. ayn anda, hep birden. -den gayri hepsi, ... dnda hepsi: We have interviewed all but two of the candidates. Adaylarn ikisi dnda hepsiyle grtk. 2. az daha, az kalsn, neredeyse: She was so angry that she all but slapped me. O kadar kzd ki beni neredeyse tokatlayacakt.

all day all in a twitter all in one

btn gn. heyecan iinde. hem ... hem de ...: He's the Minister of Defense and the Minister of Education all in one. Hem Savunma Bakan, hem de Eitim Bakandr.

all manner of all night long all of a sudden

her eit. btn gece, sabaha kadar. birdenbire, aniden, anszn.


31

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk all out all over All right! All right.

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

elinden geleni yapma. tamamen; bitmi; tekrar, batan. konuma dili Aferin!/Yaa be!/ok iyi!/Harika! konuma dili Peki./Tamam.: All right, I'll come. Peki, gelirim.

All that glitters is not gold. all the better all the livelong night all the rest all the same

Parlayan her ey altn deildir./Grne aldanmamal. daha iyi. hi bitmeyecekmi gibi gelen bir gece boyunca. kalanlarn hepsi. yine de, bununla birlikte, buna ramen: He told her not to do it, but she did it all the same. Ona yapmamasn syledi, fakat o yine de yapt.

all the time all the way all the while

her zaman, daima, hep. bandan sonuna kadar. 2. tamamen. belirli bir mddetin bandan sonuna kadar: She wasn't surprised because she'd known it all the while. Batan bildii iin armamt.

all the year round all there all things considered all told all too soon all

tm yl boyunca. konuma dili akl banda. her ey gz nne alnrsa. yekn olarak. pek erken, zamansz. all l sfat btn, tm; hepsi: All roses have thorns. Btn gller dikenlidir. He worked all day. Btn gn alt. isim hepsi: All of us went. Hepimiz gittik. Pour it all out. Hepsini dk. zarf 1. tamamyla: She was all alone. Yapayalnzd. dressed all in red tepeden trnaa krmzlar iinde. 2. berabere: The score was six all, with two minutes remaining. Man bitimine iki dakika kala 4-4 berabereydiler.

Allah allay

Al.lah l' isim Allah. al.lay ley' fiil yattrmak, hafifletmek: allay someone's fears birinin endielerini yattrmak.

allegation

al.le.ga.tion lgey'n isim iddia.


32

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk allege allegiance allegorical allegory all-embracing allergic allergy alley alliance

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

al.lege lec' fiil iddia etmek. al.le.giance li'cns isim sadakat, ballk. al.le.gor.i.calsfat alegorik. al.le.go.ry l'gori isim alegori. all-embracingsfat her eyi saran. al.ler.gic lr'ck sfat alerqik. al.ler.gy l'rci isim alerqi. al.ley l'i isim dar sokak, ara yol. al.li.ance lay'ns isim 1. politika ittifak, anlama. 2. birleme, mttefiklik.

allied alligator all-night

al.lied layd' sfat mttefik, birleik. al.li.ga.tor l'geytr isim amerikatimsah. all-night l'nayt' sfat 1. btn gece sren (bir olay). 2. btn gece ak olan (lokanta, dkkn v.b.).

all-nighter

all-night.er lnay'tr isim, konuma dili btn gece sren bir olay.

allocate allocation allot

al.lo.cate l'keyt fiil ayrmak, tahsis etmek. al.lo.ca.tionisim tahsisat. al.lot lat' fiil (allotted, allotting) 1. ayrmak, tahsis etmek. 2. bltrmek.

allow for allow allowance alloy all-purpose

hesaba katmak. al.low lau' fiil izin vermek, msaade etmek. al.low.anceisim harlk. al.loy l'oy isim alam. all-pur.pose l'pr'ps sfat pek ok ie yarayan; ok kullanl.

all-round

all-round l'raund' sfat pek ok yetenei olan: an allround student drt drtlk bir renci.

All's fair in love and war. allspice allude

Akta ve savata her ey mubahtr. all.spice l'spays isim yenibahar. al.lude lud' fiil to st kapal bir ekilde -den bahsetmek, kastetmek; ima etmek, antrmak.

allure alluring

al.lure lr' isim cazibe, ekicilik, albeni. al.lur.ingsfat cazibeli, ekici, alml.
33

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk allusion ally oneself to ally oneself with ally alma mater

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

al.lu.sionisim antrma. ile birlemek. ile birlemek. al.ly l'ay isim, politika mttefik. al.ma ma.ter l'm ma'tr bir kimsenin mezun olduu okul, lise veya niversite.

almanac almighty almond almost

al.ma.nac l'mnk isim almanak. al.might.y lmayt'i sfat her eye gc yeten. al.mond am'nd isim badem. al.most lmost' zarf 1. hemen hemen: This picture's almost done. Bu resim hemen hemen bitti. 2. az kald, az kalsn, az daha, neredeyse: He almost died. Az kald lecekti.

alms alone

alms amz isim sadaka. a.lone lon' sfat yalnz; kimsesiz. zarf yalnz, yalnz bana, tek bana.

along

a.long lng' edat boyunca: along the river rmak boyunca. zarf with ile beraber: She came along with us. Bizimle beraber geldi.

alongside

a.long.side lng'sayd' edat 1. yanna; yannda. 2. denizcilikle ilgili bordasna; bordasnda.

aloof aloud alphabet alphabetic alphabetical

a.loof luf' sfat souk, uzak duran. zarf uzak, uzakta. a.loud laud' zarf yksek sesle. al.pha.bet l'fbet isim alfabe, abece. al.pha.bet.ic lfbet'k sfat baknz alphabetical al.pha.bet.i.cal lfbet'kl sfat alfabetik, alfabe srasna gre dizilmi: The words are in alphabetical order. Kelimeler alfabe srasna gre dizilmi.

already

al.read.y lred'i zarf 1. imdiden, halen (Trkede genellikle evirisiz kalr.): You're too late; he's already gone. Ge kaldn; gitti. 2. Beklenenden daha erkeni gstermek iin kullanlr: Has he finished already? Bu kadar erken mi bitirdi? 3. daha nce: As I've already

34

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

seen it, there's no need for me to come. Daha nce grdme gre gelmeme gerek yok. alright al.right lrayt' sfat, konuma dili baknz All right. All right! all-right be all right also al.so l'so zarf bir de: You'll need pliers. You'll also need tape. Sana kerpeten lazm. Bir de bant. It was cold and it was also wet. Hava souktu ve bir de yamurluydu. Alt key Alt altar alter alterable alteration alternate bilgisayar ek karakter tuu. Alt lt sfat baknz Alt key al.tar l'tr isim sunak. al.ter l'tr fiil deitirmek; deimek. al.ter.ablesfat deitirilebilir. al.ter.ationisim 1. deitirme; deime. 2. deiiklik. al.ter.nate l'trneyt fiil 1. birka eyin birbirini art arda izlemelerini salamak. 2. bir ii nbetlee yapmak. 3. between (iki durum) arasnda gidip gelmek. 4. with (bir durum) (baka bir durumu) izlemek. alternately alternating current alternative al.ter.nate.lyzarf sra ile; nbetlee. elektrik almak/dalgal/alternatif akm. al.ter.na.tive ltr'ntv isim seenek, alternatif, k: I had no alternative. Baka arem kalmamt./Yapacak baka bir ey yoktu. sfat dier, baka. alternator although al.ter.na.tor l'trneytr isim, elektrik alternatr. al.though ldho' bala -dii halde, ise de, olmakla beraber: Although he's old he's a good dancer. Yal olduu halde iyi dans eder. Although I tried hard it didn't do much good. ok gayret ettimse de pek ie yaramad. Although the teacher was strict, the students were happy. Hoca sert olmakla beraber renciler mutluydu. altimeter altitude altogether al.tim.e.ter ltm'tr isim altimetre, ykseklikler. al.ti.tude l'ttud isim ykseklik; irtifa; ykselti, rakm. al.to.geth.er ltgedh'r zarf tamamyla, btnyle.
35

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk alum aluminium

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

al.um l'm isim ap. a.lu.min.i.um lymn'iym isim, ngiliz ngilizcesi baknz aluminum

aluminum alumna

a.lu.mi.num lu'mnm isim alminyum. a.lum.na l^m'n isim (alumnae) bir okul, lise veya niversite mezunu kz.

alumnus

a.lum.nus l^m'ns isim (alumni) bir okul, lise veya niversite mezunu erkek.

always excepting

her zaman olduu gibi ... hari: Everybody came on time always excepting Kaya. Her zaman olduu gibi Kaya hari herkes vaktinde geldi.

always am amalgam amass amateur amaze

al.ways l'weyz zarf daima, her zaman. am m fiil baknz be a.mal.gam ml'gm isim malgama, amalgam. a.mass ms' fiil biriktirmek. am.a.teur m'r isim amatr. a.maze meyz' fiil hayrette brakmak, hayrete drmek, akna evirmek.

amazement amazing

a.maze.mentisim hayret. a.maz.ingsfat insan artan, insan hayrete dren, artc.

ambassador amber ambidextrous

am.bas.sa.dor mbs'dr isim bykeli. am.ber m'br isim kehribar. am.bi.dex.trous mbdek'strs sfat iki elini ayn ekilde kullanabilen.

ambience ambiguity ambiguous

am.bi.ence m'biyns isim atmosfer, hava, ambiyans. am.bi.gu.ityisim birden fazla anlama gelme; belirsizlik. am.big.u.ous mbg'yuws sfat birden fazla anlama gelebilen; ne olduu belirsiz.

ambition

am.bi.tion mb'n isim 1. bir eyi baarma veya elde etme tutkusu. 2. (uzun zamandr gdlen) byk ama.

36

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk ambitious

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

am.bi.tioussfat 1. bir eyi baarma veya elde etme tutkusuyla yanp tutuan veya dolu. 2. byk bir amacn rn olan, byk.

ambivalent

am.biv.a.lent mbv'lnt sfat birbirine zt hisleri olan, kark hisleri olan; deiken.

amble ambulance ambush

am.ble m'bl fiil rahat rahat yrmek. am.bu.lance m'bylns isim cankurtaran, amblans. am.bush m'b isim pusuya drme. fiil pusuya drmek.

ameba ameliorate amelioration amen amenable

a.me.ba mi'b isim baknz amoeba a.mel.io.rate mil'yreyt fiil iyiletirmek. ame.lio.ra.tionisim iyiletirme. a.men a'men' nlem min. a.me.na.ble mi'nbl sfat uysal, yumuak bal; ikna edilebilen.

amend

a.mend mend' fiil 1. dzeltmek. 2. (kural, tasary) deitirmek.

amendment

a.mend.mentisim 1. dzeltme, slah. 2. (kural, tasary) deitirme.

amends

a.mends mendz' isim baknz make amends to someone for something

amenities

a.men.i.ties men'tiz isim, oul hayat kolaylatran eyler, rahatlklar: This hotel has all sorts of amenities. Bu otelde her tr konfor var.

America American leopard American

A.mer.i.ca mer'k isim Amerika. jaguar. isim Amerikal. sfat Amerikan; Amerika, Amerika'ya zg.

amiable amicable amid amidst amiss amity

a.mi.a.ble ey'miybl sfat cana yakn, sevimli. am.i.ca.ble m'kbl sfat arkadaa, dosta. a.mid md' edat ortasna, ortasnda, arasna, arasnda. a.midst mdst' edat baknz amid a.miss ms' zarf baknz be amiss take something amiss am.i.ty m'ti isim arkadalk, dostluk.
37

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk ammeter ammonia ammunition dump ammunition amnesia amnesty amoeba amoebic

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

am.me.ter m'mitr isim ampermetre, amperler. am.mo.nia mon'y isim amonyak, nadrruhu. askeri cephede geici cephanelik. am.mu.ni.tion myn'n isim cephane, mhimmat. am.ne.sia mni'q isim bellek yitimi, amnezi. am.nes.ty m'nsti isim genel af. a.moe.ba mi'b isim, zooloji amip. a.moe.bicsfat 1. amipli, amipten ileri gelen. 2. amibe benzeyen; amibe ait.

amok among amongst amoral amorous amorphous

a.mok m^k' isim baknz run amok a.mong m^ng' edat arasna, arasnda, iinde. a.mongst m^ngst' edat baknz among a.mor.al eymr'l sfat ahlakd. am.o.rous m'rs sfat ehvetli; ehvet dolu. a.mor.phous mr'fs sfat 1. ekilsiz, biimsiz; snrlar belli olmayan. 2. biyoloji amorf.

amortise

am.or.tise m'rtayz fiil, ngiliz ngilizcesi baknz amortize

amortization amortize amount

am.or.ti.za.tionisim amortisman. am.or.tize m'rtayz fiil amorti etmek. amount maunt' isim miktar. fiil 1. to ile eanlaml olmak: It amounts to the same thing. Ayn kapya kar. 2. to toplam (belirli bir miktar) olmak: It amounts to five dollars. Toplam be dolar ediyor.

ampere amperemeter amphetamine amphibian amphibious

am.pere m'pir isim, elektrik amper. am.pere.me.terisim baknz ammeter am.phet.a.mine mfet'min isim amfetamin. am.phib.i.an mfb'iyn isim iki yaayl hayvan. am.phib.i.ous mfb'iys sfat 1. iki yaayl, amfibi. 2. amfibi, yzer gezer.

amphitheater amphitheatre

am.phi.the.a.ter m'fthiytr isim amfiteatr. am.phi.the.a.treisim, ngiliz ngilizcesi baknz amphitheater

38

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk ample

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

am.ple m'pl sfat 1. bol, bol bol yetecek kadar. 2. geni.

amplification

am.pli.fi.ca.tion mplfkey'n isim 1. daha uzun veya ayrntl bir ekilde syleme. 2. amplifikasyon, ykseltme.

amplifier amplify

am.pli.fi.erisim amplifikatr, ykselte. am.pli.fy m'plfay fiil 1. daha uzun veya ayrntl bir ekilde sylemek. 2. (sesini) kuvvetlendirmek.

amplitude amply amputate amputation amputee amuck amulet amuse amusement amusing an odd fish an off street an open secret an anachronism anaemia

am.pli.tude m'pltud isim 1. bolluk. 2. genilik. am.plyzarf bol bol yetecek kadar. am.pu.tate m'pyteyt fiil (bir uzvu) kesmek. am.pu.ta.tionisim, tbbi amptasyon. am.pu.tee mpyuti' isim bir uzvu kesilmi kimse. a.muck m^k' isim baknz amok am.u.let m'ylt isim muska, nazarlk, tlsm. a.muse myuz' fiil elendirmek; oyalamak, gldrmek. a.muse.mentisim elence. amus.ingsfat elendirici; oyalayc; gldrc. tuhaf bir adam. sapa bir sokak. herkese bilinen sr. an n, n sfat (nllerden nce) bir. a.nach.ro.nism nk'rnzm isim anakronizm. a.nae.mi.a ni'miy isim, ngiliz ngilizcesi baknz anemia

anal analgesia analgesic analogous analogue computer analogue analogy analyse analysis

a.nal ey'nl sfat anal. an.al.ge.si.a nlciz'iy isim ac yitimi, analqezi. an.al.ge.sicsfat, isim ar kesici, analqezik. anal.o.goussfat benzer, paralel; benzeen. bilgisayar rneksel bilgisayar. an.a.logue n'lg isim benzer ey, benze. a.nal.o.gy nl'ci isim benzerlik, paralellik; benzeim. an.a.lyse n'layz fiil, ngiliz ngilizcesi baknz analyze a.nal.y.sis nl'ss isim tahlil, zmleme, analiz.
39

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk analytic

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

an.a.lyt.ic nlt'ik sfat tahlili, zmsel, zmlemeli, analitik.

analytical analyze

an.a.lyt.i.cal nlt'kl sfat baknz analytic an.a.lyze n'layz fiil tahlil etmek, zmlemek, analiz etmek.

anarchic anarchism anarchist anarchy anathema

an.ar.chicsfat anarik. an.ar.chismisim anarizm. an.ar.chistisim anarist. an.ar.chy n'rki isim anari. a.nath.e.ma nth'm isim 1. aforoz, lanetleme. 2. aforoz edilmi kimse.

Anatolia Anatolian

An.a.to.li.a nto'liy isim Anadolu. isim Anadolulu. sfat 1. Anadolu, Anadolu'ya zg. 2. Anadolulu.

anatomical

an.a.tom.i.cal ntam'kl sfat anatomik, anatomiyle ilgili.

anatomy

a.nat.o.my nt'mi isim anatomi; gvde yaps; gvdebilim.

anc. ancestor ancestral ancestry anchor man anchor woman anchor anchorage anchovy ancient Greek

anc.ksaltma ancient an.ces.tor n'sestr isim ata, cet. an.ces.tralsfat atalara ait, soysal. an.ces.tryisim soy. televizyon (erkek) sunucu. televizyon (kadn) sunucu. an.chor ng'kr isim demir, apa, lenger. an.chor.ageisim demirleme yeri. an.cho.vy n'vi isim anez. Greke, Grek dili, eski Yunanca. 2. Grek, eski Yunanl: the ancient Greeks Grekler. 3. Grek, eski Yunan, Greklere zg. 4. Greke, eski Yunanca (yaz, sz).

ancient

an.cient eyn'nt sfat 1. antik. 2. ok eski, ok eski bir zamandan kalma. 3. konuma dili yal, ihtiyar.

ancillary and rightly so

an.cil.lar.y nsl'ri, n'sleri sfat yardmc. .. ve haklyd da, ... ve iyi de etti.
40

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk and so forth

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

falan, filan, vesaire, ve benzerleri. First, buy the flour, the milk, the eggs, and so forth. nce un, st, yumurta vesaireyi al. She moaned and groaned and so forth for about an hour. Bir saat kadar szland mzland.

and so on and such and what have you and what not and what's more

baknz and so forth ve benzerleri. konuma dili vesaire. konuma dili vesaire. bir de, hem de, stelik, ayrca: She was wearing a pink cape and, what's more, she was carrying a pink poodle. Pembe bir pelerin giymiti ve kucanda da pembe bir kani tayordu.

and

and nd bala ve; ile: mice and men fareler ve insanlar. knife and fork bakla atal. He looked and ran away. Bakt ve kat.

anecdotal anecdote anemia anesthesia anesthesiologist anesthetic anesthetist anesthetize

an.ec.dot.al nkdo'tl sfat fkra tarznda. an.ec.dote n'kdot isim fkra, hikye, anekdot. a.ne.mi.a ni'miy isim, tbbi kanszlk, anemi. an.es.the.sia nsthi'q isim duyum yitimi, anestezi. an.es.the.si.ol.o.gistisim anestezi uzman. an.es.thet.icisim, sfat anestezik. anes.the.tistisim narkozitr. an.es.the.tize nes'thtayz fiil narkoz vermek, uyuturmak.

anew

a.new nu' zarf 1. yeniden fakat deiik bir ekilde. 2. tekrar, bir daha, gene, yine, yeniden.

angel angelic anger

an.gel eyn'cl isim melek. an.gel.ic ncel'k sfat melek gibi. an.ger ng'gr isim fke, hiddet. fiil kzdrmak, fkelendirmek.

angina angle iron angle

an.gi.na ncay'n isim bir eit kalp hastal. kebent demiri. an.gle ng'gl isim, geometri 1. a. 2. (bir cisme ait) ke. 3. konuma dili bak as, gr as.
41

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk angler angleworm Anglican angling Anglo-Saxon Angola Angolan

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

an.glerisim oltayla balk tutan kimse. an.gle.worm ng'glwrm isim solucan. An.gli.can ng'glkn sfat, isim Anglikan. an.gling ng'glng isim oltayla balk avlama. An.glo-Sax.on ng'glosk'sn sfat, isim Anglosakson. An.go.la ng.go'l isim Angola. sfat 1. Angola, Angola'ya zg. 2. Angolal. isim Angolal.

angora

an.go.ra ng.gr' isim 1. angora, angora yn; tiftik. 2. ankarakedisi. 3. ankarakeisi. 4. ankaratavan.

angry

an.gry ng'gri sfat fkeli, hiddetli, kzgn; gcenik, dargn.

anguish anguished angular

an.guish ng'gw isim strap, ac, keder. an.guishedsfat ac dolu, kederli. an.gu.lar ng'gylr sfat 1. keli. 2. fizik asal. 3. kemikli, kemikleri belirgin.

animal breeding animal heat animal husbandry animal kingdom animal lover animal magnetism animal spirits animal

hayvan besleme. vcut scakl. hayvanclk. hayvanlar lemi. hayvansever. ekicilik. canllk, coku. an.i.mal n'ml isim hayvan. sfat hayvani; hayvansal; hayvanca.

animate animated cartoon animated animation animism animistic animosity anise aniseed

an.i.mate n'meyt fiil hayat vermek, canlandrmak. izgi film. an.i.matedsfat canl; neeli. an.i.ma.tionisim 1. canllk. 2. canlandrma. an.i.mism n'mzm isim canlclk. an.i.mis.tic nms'tk sfat canlclkla ilgili. an.i.mos.i.ty nmas'ti isim dmanlk, husumet, kin. an.ise n's isim, botanik anason. an.i.seed n'sid isim anason, anason tohumu.
42

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk ankle anklet annals

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

an.kle ng'kl isim ayak bilei. an.klet ng'klt isim 1. halhal. 2. ksa orap, oset. an.nals n'lz isim 1. tarihi olaylar. 2. kronik, vakayiname.

annex annexation annihilate annihilation anniversary annotate announce announcement announcer annoy

an.nex n'eks isim ek bina, mtemilat. an.nex.ationisim ilhak, katma. an.ni.hi.late nay'leyt fiil yok etmek, imha etmek. an.ni.hi.la.tionisim yok etme, imha. an.ni.ver.sa.ry nvr'sri isim yldnm. an.no.tate n'oteyt fiil (bir metne) notlar eklemek. an.nounce nauns' fiil bildirmek, ilan etmek. an.nounce.mentisim bildiri, ilan. an.nouncerisim spiker. an.noy noy' fiil taciz etmek, sknt vermek; kzdrmak, sinirine dokunmak, sinirlendirmek.

annoyance

an.noy.anceisim 1. kzgnlk. 2. ba belas, bela, sknt veren ey veya kimse.

annoying annual

an.noy.ingsfat sknt veren; sinir bozucu, sinir. an.nu.al n'yuwl isim 1. yllk, yln olaylarn anlatan kitap. 2. bir yllk mr olan bitki. sfat 1. yllk, bir yl iin. 2. ylda bir yaplan; her yl yaplan; yllk.

annually annuity

an.nu.al.lyzarf her yl; ylda bir. an.nu.i.ty nu'wti isim belirli bir sre iin her yl denen ve emek karl olmayan maa.

annul

an.nul n^l' fiil (annulled, annulling) (yasa, yarg, szleme v.b.'ni) bozmak, feshetmek.

anode anodyne anoint

an.ode n'od isim anot, art u. an.o.dyne n'dayn isim, sfat ar kesici; yattrc. a.noint noynt' fiil (kutsamak iin) (bana) ya srmek, meshetmek.

anomalous

a.nom.a.lous nam'ls sfat 1. allmn dnda, beklenene ters den, tuhaf, uygunsuz; elikili. 2. kurald.

anomaly

a.nom.a.ly nam'li isim anomali.


43

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk anonymity

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

an.o.nym.i.ty nnm'ti isim gerek ismini saklama: The writer used a pen name to preserve his anonymity. Yazar gerek ismini saklamak iin takma ad kulland.

anonymous another

a.non.y.mous nan'ms sfat isimsiz, anonim, imzasz. an.oth.er n^dh'r sfat 1. bir (ey) daha: another match bir kibrit daha. 2. baka, baka bir: another time baka sefer. 3. bir, ikinci bir: This is going to be another Chernobyl. Bu ikinci bir ernobil olacak. zamir 1. bir tane daha: Take another! Bir tane daha al! 2. bir bakas, bakas: You can't sign for another. Bakasnn yerine imza atamazsn.

answer back answer for

kstaha cevap vermek. hakknda teminat vermek; sorumluluunu stlenmek: I'll answer for his safety. Gvenliini stme alyorum. 2. hesabn vermek: You'll have to answer for this. Bunun hesabn vereceksin.

answer in the affirmative answer the door

olumlu cevap vermek. kapya bakmak: Who'll answer the door? Kapya kim bakacak?

answer the telephone

telefona bakmak: The telephone's ringing; will you answer it? Telefon alyor, bakar msn?

answer

an.swer n'sr isim cevap, yant; karlk. fiil 1. cevap vermek, cevaplamak, yantlamak; karlk vermek. 2. to -e uymak: This man does not answer to the description of the suspect. Bu adam sann ekline uymuyor.

answering machine ant antagonism

telesekreter. ant nt isim karnca. an.tag.o.nism ntg'nzm isim husumet, kin, dmanlk.

antagonist antagonize

an.tag.o.nistisim hasm, muhalif. an.tag.o.nize ntg'nayz fiil 1. kzdrmak. 2. dman etmek.

Antarctic Circle

Gney Kutbu dairesi, Antarktik daire.

44

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk Antarctic

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

Ant.arc.tic ntark'tk, ntar'tk sfat Antarktik. isim baknz the Antarctic Antarctic Circle

Antarctica antecedent

Ant.arc.ti.ca ntark'tk, ntar'tk isim Antarktika. an.te.ced.ent ntsid'nt sfat to -den nce olan, -den nceki.

antecedents antelope antenna anterior anteroom anthem anthology anthropological anthropologist anthropology

an.te.ced.entsisim, oul atalar. an.te.lope n'tlop isim antilop. an.ten.na nten' isim 1. anten. 2. duyarga, anten. an.te.ri.or ntr'iyr sfat n, ndeki; nceki. an.te.room n'trum isim bekleme odas. an.them n'thm isim ilahi. an.thol.o.gy nthal'ci isim antoloqi, seki. an.thro.pol.o.gic.alsfat antropoloqik. an.thro.pol.o.gistisim antropolog. an.thro.pol.o.gy nthrpal'ci isim antropoloqi, insanbilim.

antiaircraft antiballistic missile antiballistic

an.ti.air.craft ntiyer'krft sfat uaksavar. fzesavar. an.ti.bal.lis.tic ntbls'tk sfat baknz antiballistic missile

antibiotic anticipate

an.ti.bi.ot.ic ntbayat'k isim, sfat antibiyotik. an.tic.i.pate nts'peyt fiil 1. (bir eyin olabileceini) nceden tahmin etmek. 2. nceden tahmin edip ona gre davranmak; -den nce davranmak. 3. konuma dili beklemek, gerekleeceini ummak.

anticipation

an.tic.i.pa.tion ntspey'n isim 1. nceden tahmin edip ona gre davranma. 2. (bir eyin olabileceini) nceden tahmin etme.

anticorrosive antics antidepressant antidote antifreeze antihistamine

an.ti.cor.ro.sive ntkro'sv isim, sfat antikorosif. an.tics n'tks isim maskaralklar; tuhaf davranlar. an.ti.de.pres.sant ntdpres'nt isim, sfat antidepresan. an.ti.dote n'tdot isim, tbbi antidot, panzehir; are. an.ti.freeze n'tfriz isim antifriz. an.ti.his.ta.mine nths'tmin isim antihistamin.
45

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk antiknock antimissile antipathy antiperspirant Antipodes antiquated antique

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

an.ti.knock ntnak' sfat detonasyon kesici (madde). an.ti.mis.sile ntms'l sfat, isim roketsavar. an.tip.a.thy ntp'thi isim antipati. an.ti.per.spi.rant ntpr'sprnt sfat, isim ter kesici. An.tip.o.des ntp'diz isim baknz the Antipodes an.ti.juat.ed n'tkweytd sfat ad, khne. an.tijue ntik' sfat 1. antik, ilk alardan kalma. 2. antika. isim antika.

antiquity

an.tij.ui.ty ntk'wti isim 1. antikite, antik alar, ilk alar. 2. antikite, antik alardan kalma bir ey.

antiseptic antisocial

an.ti.sep.tic ntsep'tk sfat, isim antiseptik. an.ti.so.cial ntso'l sfat 1. ruhbilim antisosyal. 2. insanlardan kaan.

antithesis

an.tith.e.sis ntth'ss isim (antitheses) 1. antitez, kar tez. 2. bir eyin tam kart.

antithetical antithetically antlers antonym anus anvil anxiety anxious any longer

an.ti.thet.i.cal ntthet'kl sfat kart olan. an.ti.thet.i.cal.lyzarf kart olarak. ant.lers nt'lrz isim geyiin atall boynuzlar. an.to.nym n'tnm isim kart anlaml szck. a.nus ey'ns isim ans, makat. an.vil n'vl isim rs. anx.i.e.ty ngzay'ti isim endie, kayg, tasa. anx.ious ngk's sfat endieli, kaygl, tasal. daha fazla, daha: I can't stay any longer. Daha fazla kalamam.

any more

artk: Aliye doesn't live here any more. Artk Aliye burada oturmuyor. 2. daha fazla: Don't give me any more! Bana daha fazla verme!

any old thing any

ne olursa olsun, herhangi bir ey. an.y en'i sfat 1. hi: Do you have any candles? Sende hi mum var m? No, I don't have any. Hayr, bende hi yok. She did it without any help. Hi yardm olmadan yapt. 2. herhangi bir: Ask any pedestrian. Herhangi bir yayaya sor.
46

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk anybody

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

an.y.bod.y en'ib^di isim, zamir 1. kimse: Is anybody at home? Kimse var m? I couldn't find anybody. Hi kimseyi bulamadm. 2. herhangi bir kimse.

anyhow

an.y.how en'ihau zarf 1. her neyse, neyse. 2. ona ramen, gene de, yine de: I did it anyhow. Ona ramen yaptm.

anyone anyplace anything

an.y.one en'iw^n zamir baknz anybody an.y.place en'ipleys zarf baknz anywhere an.y.thing en'ithng zamir, isim 1. bir ey: Do you want anything? Bir ey istiyor musun? I don't want anything. Hibir ey istemem. 2. herhangi bir ey: Anything'll do. Herhangi bir ey olur.

anyway

an.y.way en'iwey zarf 1. zaten. 2. her neyse, neyse, her ne hal ise; her naslsa.

anywhere

an.y.where en'ihwer zarf 1. bir yer: He never goes anywhere. Hibir yere gitmez. Do you need anywhere to stay? Kalacak bir yere ihtiyacn var m? I couldn't find it anywhere. Bir yerde bulamadm. 2. herhangi bir yer: Sit anywhere. Nerede istersen otur.

AP apace

AP, A.P. ey'pi' ksaltma Associated Press a.pace peys' zarf abuk, hzla, sratle: The proqect is proceeding apace. Proje abuk ilerliyor.

apart from

saylmazsa, sarfnazar edilirse, bir yana: He's a good man, apart from his drinking. ki imesini saymazsak iyi bir adam. 2. -den baka, -den gayr: I know nothing apart from that. Ondan baka bir ey bilmem.

apart

a.part part' zarf 1. ayr, bir tarafa, bir yana, bir tarafta: He stood apart (from the others). Dierlerinden ayr duruyordu. 2. birbirinden ayr: The two houses are three miles apart. ki ev birbirinden mil uzakta.

apartment house apartment apathetic apathy

apartman. a.part.ment part'mnt isim apartman dairesi. ap.a.thet.ic pthet'k sfat ilgisiz, kaytsz, lakayt. ap.a.thy p'thi isim ilgisizlik, kaytszlk, lakaytlk.
47

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk ape aperture apex aphrodisiac apiece

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

ape eyp isim maymun. fiil taklit etmek, yknmek. ap.er.ture p'rr isim delik, aralk, aklk. a.pex ey'peks isim (apexes/apices) doruk, zirve. aph.ro.dis.i.ac frdz'iyk isim, sfat afrodizyak. a.piece pis' zarf para bana, her biri, her birine: The books are five dollars apiece. Kitaplar beer dolara satlyor./Kitaplarn her biri be dolar.

aplomb

a.plomb plam' isim kendine gvenme, zgven, soukkanllk.

apocryphal

a.poc.ry.phal pak'rfl sfat 1. doruluu kabul edilmeyen. 2. sahte, uydurma, sonradan uydurulmu.

apogee apologetic apologetically apologise

ap.o.gee p'ci isim 1. doruk, zirve. 2. gkbilim yerte. a.pol.o.get.ic palcet'k sfat zr dileyen. a.pol.o.get.i.cal.lyzarf zr dileyerek. a.pol.o.gise pal'cayz fiil, ngiliz ngilizcesi baknz apologize

apologize

a.pol.o.gize pal'cayz fiil zr dilemek: I apologized to him for being late. Geciktiim iin ondan zr diledim.

apology apoplexy apostasy

a.pol.o.gy pal'ci isim zr dileme. ap.o.plex.y p'pleksi isim, tbbi apopleksi. a.pos.ta.sy pas'tsi isim (dininden, prensiplerinden, inanlarndan) dnme.

apostate

a.pos.tate pas'teyt isim (dininden, prensiplerinden, inanlarndan) dnen kimse.

apostatize

a.pos.ta.tize pas'ttayz fiil (dininden, prensiplerinden, inanlarndan) dnmek.

apostle

a.pos.tle pas'l isim 1. Hz.sa'nn on iki havarisinden biri. 2. bir hareketin lideri, nder.

apostrophe apothecaries' pound appal appall appalling

a.pos.tro.phe pas'trfi isim, dilbilgisi kesme iareti. 191 gram, 72 ons. ap.pal pl' fiil, ngiliz ngilizcesi baknz appall ap.pall pl' fiil dehete drmek, oke etmek. ap.pall.ingsfat 1. korkun, dehet verici. 2. konuma dili ok kt, berbat.
48

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk apparatus

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

ap.pa.ra.tus prt's isim 1. aygt, cihaz. 2. (belli bir ama iin kullanlan) aygtlar veya makineler.

apparel apparent

ap.par.el per'l isim giysiler, elbiseler. ap.par.ent per'nt sfat 1. ak, belli, aikr. 2. grnrdeki, gze arpan.

apparently apparition appeal

ap.par.ent.lyzarf grne gre, grne baklrsa. ap.pa.ri.tion pr'n isim hayalet. ap.peal pil' isim 1. cazibe, ekicilik. 2. yalvar. 3. hukuk temyiz mahkemesine yaplan mracaat. 4. bavurma, mracaatta bulunma. fiil 1. houna gitmek. 2. yalvarmak. 3. hukuk temyiz mahkemesine gtrmek.

appealing

ap.peal.ingsfat 1. cazip, ekici, albenili, sevimli. 2. yalvaran.

appear in concert appear out of thin air

konser vermek. birdenbire ortaya kmak, birdenbire peyda olmak, peydahlanvermek, peydahlayvermek.

appear

ap.pear pr' fiil 1. gzkmek, grnmek. 2. belirmek, meydana kmak. 3. (gazete, dergi v.b.'nde) kmak. 4. in (oyun veya filmde) oynamak; on (televizyon veya radyo programna) kmak. 5. hazr bulunmak.

appearance

ap.pear.ance pr'ns isim 1. grnme, gzkme. 2. grn, grnm, d grn. 3. meydana kma.

appease

ap.pease piz' fiil 1. yattrmak. 2. (al) bastrmak. 3. politika taviz vermek, dn vermek.

appeasement

ap.pease.mentisim 1. yattrma. 2. (al) bastrma. 3. politika taviz verme, dn verme.

append appendage appendectomy

ap.pend pend' fiil ilave etmek, eklemek; ilitirmek. ap.pend.ageisim eklenti; uzant. ap.pen.dec.to.my pndek'tmi isim, tbbi apandis karm.

appendicitis appendix

ap.pen.di.ci.tis pendsay'ts isim apandisit. ap.pen.dix pen'dks isim 1. ilave, ek. 2. anatomi apandis.

appertain

ap.per.tain prteyn' fiil ait olmak, bal olmak.


49

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk appetite appetizer appetizing applaud applause apple of one's eye apple polisher apple applesauce appliance applicability

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

ap.pe.tite p'tayt isim 1. itah. 2. istek, arzu, ehvet. ap.pe.tiz.er p'tayzr isim meze; erez. ap.pe.tiz.ing p'tayzng sfat itah ac; lezzetli. ap.plaud pld' fiil alklamak. ap.plause plz' isim alk. gzbebei. dalkavuk. ap.ple p'l isim elma. ap.ple.sauce p'lss isim elma presi. ap.pli.ance play'ns isim aygt, cihaz. ap.pli.ca.bil.i.ty plkbl'ti isim (to) (-e) uygulanabilme.

applicable applicant application form application

ap.pli.ca.ble plk'bl sfat to (-e) uygulanabilir. ap.pli.cant p'lknt isim bavuran kimse, aday. mracaat formu. ap.pli.ca.tion plkey'n isim 1. mracaat, bavurma. 2. mracaat formu. 3. uygulama.

applied apply a match to apply an embargo apply oneself to

ap.pliedsfat uygulamal, tatbiki. -i kibritle tututurmak. ambargo koymak. kendini (bir ie) vermek; btn dikkatini (bir ie) evirmek.

apply sanctions apply

politika yaptrmlarda bulunmak. ap.ply play' fiil 1. to/for -e bavurmak, -e mracaat etmek: Apply to the head physician's office. Batabiplie bavurun. 2. uygulamak, tatbik etmek: You can't apply that rule in this situation. Bu durumda o kural uygulayamazsn. 3. to -i iermek, -i kapsamak, -i ilgilendirmek: This doesn't apply to you. Bu seni iermiyor. 4. (merhem v.b.'ni) srmek; (boya v.b.'ni) vurmak. 5. (baz alet veya aygtlar) kullanmak: Apply the brakes gently. Frene yavaa bas.

50

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk appoint

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

ap.point poynt' fiil 1. (to) (-e) atamak, tayin etmek. 2. (tarih, gn v.b.'ni) kararlatrmak, tayin etmek, saptamak, tespit etmek.

appointee appointment

ap.poin.teeisim atanan kimse. ap.point.mentisim 1. atama, tayin. 2. atanlan grev veya makam. 3. randevu.

apportion apportionment

ap.por.tion pr'n fiil bltrmek, paylatrmak. ap.por.tion.mentisim 1. blp datma, bltrme. 2. pay.

appraisal

ap.prais.al prey'zl isim deer bime, kymet takdir etme.

appraise

ap.praise preyz' fiil deer bimek, kymet takdir etmek.

appraiser appreciable

ap.praiserisim deer bien kimse. ap.pre.cia.ble pri'bl sfat farkedilebilecek derecede; olduka ok.

appreciate

ap.pre.ci.ate pri'iyeyt fiil 1. takdir etmek, beenmek. 2. takdir etmek, (bir eyin deerini, nemini, gerekliliini) anlamak. 3. (bir eyin deeri) artmak.

appreciation

ap.pre.ci.a.tionisim 1. takdir, deerbilirlik, kadirinaslk; kran. 2. (bir eyin deerini, nemini, gerekliliini) anlama. 3. (bir eyin deeri) artma.

appreciative

ap.pre.cia.tivesfat deerbilir, kadirinas, takdirkr; minnettar.

appreciatory apprehend

ap.pre.cia.to.ry pri'tori sfat takdir eden. ap.pre.hend prhend' fiil 1. yakalamak; tutuklamak. 2. anlamak, kavramak.

apprehension

ap.pre.hen.sionisim 1. korku, endie; kuruntu, evham. 2. yakalama; tutuklama. 3. anlay, kavray.

apprehensive apprentice apprenticeship apprise

ap.pre.hen.sivesfat endieli, evhaml. ap.pren.tice pren'ts isim rak; staqyer. ap.pren.tice.shipisim raklk; staq. ap.prise prayz' fiil haberdar etmek.

51

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk approach

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

ap.proach pro' fiil yaklamak, yanamak. isim 1. yaklama, yanama. 2. yaklam tarz: We need to change our approach to this problem. Bu soruna yaklam tarzmz deitirmemiz gerek. 3. yol, giri.

approbation

ap.pro.ba.tion prbey'n isim beenme, uygun bulma, tasvip.

appropriate appropriately appropriation

ap.pro.pri.ate pro'priyt sfat uygun, yerinde. ap.pro.pri.ate.lyzarf uygun bir ekilde. ap.pro.pri.a.tionisim 1. denek, tahsisat. 2. ayrma, tahsis etme. 3. kendine mal etme.

approval approve

ap.prov.alisim onaylama, tasvip. ap.prove pruv' fiil uygun bulmak, onaylamak, tasvip etmek.

approximate approximately approximation

ap.prox.i.mate prak'smt sfat yaklak, takribi. ap.prox.i.mate.lyzarf aa yukar, yaklak olarak. ap.prox.i.ma.tionisim 1. tahmin. 2. -e yakn olma. 3. -e yakn bir ey.

apricot April fool April apron apropos

a.pri.cot p'rkat isim kays. nisanbal, bir nisan akas. A.pril ey'prl isim nisan. a.pron ey'prn isim nlk (giysi). ap.ro.pos prpo' sfat uygun, yerinde. edat ile ilgili, -e ait, hakknda.

apt

apt pt sfat 1. Muhtemel bir durumu belirtmek iin kullanlr: He's apt to be late. Sk sk ge kalr. That pile of books is apt to fall. O kitap yn devrilir. 2. akll ve abuk kavrayan, zeki: an apt student akll ve abuk kavrayan bir renci.

aptitude test aptitude aptness aquamarine aquarium Aquarius

istidat testi. ap.ti.tude p'ttud isim yetenek, kabiliyet. apt.nessisim 1. uygunluk. 2. to -e eilimli olma. aj.ua.ma.rine k'wmrin' isim mavimsi yeil. a.juar.i.um kwer'iym isim akvaryum. A.juar.i.us kwer'iys isim, astroloji Kova burcu.
52

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk aquatic sports aquatic

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

su sporlar. a.juat.ic kwt'k sfat suda yaar, sucul: aquatic plants sucul bitkiler.

aqueduct aquiline nose aquiline

aj.ue.duct k'wd^kt isim sukemeri. gaga burun. aj.ui.line k'wlayn sfat 1. kartal gibi. 2. kartal gagas gibi kvrk.

Arab Arabia Arabian Arabic numerals Arabic arable

A.rab er'b isim 1. Arap. 2. Arap at. A.ra.bi.a rey'biy isim Arabistan. isim 1. Arap. 2. Arap at. sfat Arap. Arap rakamlar. isim Arapa. sfat 1. Arap. 2. Arapa. ar.a.ble er'bl sfat srlp ekilebilir, ilenebilir (toprak).

arbiter arbitrary

ar.bi.ter ar'btr isim hakem, arabulucu. ar.bi.trar.y ar'btreri sfat keyfi, kanun yerine birinin kararna bal olan.

arbitrate

ar.bi.trate ar'btreyt fiil 1. (iki taraf arasnda) hakemlik yapmak, arabuluculuk yapmak. 2. (bir meseleyi) tarafsz birinin kararna balayarak halletmek.

arbitration arbitrator arbor arboretum arbour arc lamp arc

ar.bi.tra.tionisim arabulucu kararyla halletme. ar.bi.tra.torisim hakem, arabulucu. ar.bor ar'br isim ardak. ar.bo.re.tum arbri'tm isim arboretum. ar.bour ar'br isim, ngiliz ngilizcesi baknz arbor ark lambas. arc ark isim 1. kavis, yay. 2. elektrik ark. 3. matematik yay, ark. fiil kavis izmek, yay izmek.

arcade

ar.cade arkeyd' isim 1. arkat, srakemerler. 2. atari salonu.

arch one's eyebrows arch archaeological archaeologist

kalarn kaldrmak. arch ar sfat eytanca. ar.chae.o.log.i.calsfat arkeoloqik. ar.chae.ol.o.gistisim arkeolog.


53

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk archaeology archaic archaism archangel archbishop archbishopric

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

ar.chae.ol.o.gy arkiyal'ci isim arkeoloqi. ar.cha.ic arkey'k sfat arkaik. ar.cha.ism ar'kiyzm isim arkaizm. arch.an.gel ark'eyncl isim, Hristiyanlk bamelek. arch.bish.op arb'p isim bapiskopos. arch.bish.op.ricisim bapiskoposun makam veya idaresi altndaki blge.

archdeacon archdeaconry

arch.dea.con ardi'kn isim badiyakoz. arch.dea.con.ryisim badiyakozun makam veya idaresi altndaki blge.

archduchess archduke archenemy archer archery archetype archfiend archipelago

arch.duch.ess ard^'s isim arides. arch.duke arduk' isim aridk. arch.en.e.my ar'en'mi isim 1. ba dman. 2. eytan. arch.er ar'r isim oku. arch.eryisim okuluk. ar.che.type ar'ktayp isim ilk rnek, arketip. arch.fiend ar'find isim eytan. ar.chi.pel.a.go arkpel'go isim 1. takmada. 2. iinde ok ada olan deniz.

architect architectural architecture archives archivist archway

ar.chi.tect ar'ktekt isim mimar. ar.chi.tec.tur.alsfat mimari, mimarla ait. ar.chi.tec.tureisim mimarlk, mimari. ar.chives ar'kayvz isim ariv. archiv.istisim arivci. arch.way ar'wey isim 1. kemerli giri/kap. 2. kemerli geit.

Arctic Circle Arctic Ocean arctic ardent ardor ardour arduous Are you serious?

Kuzey Kutbu dairesi, Arktik daire. Kuzey Buz Denizi. arc.tic ark'tk, ar'tk sfat ok souk, buz gibi. ar.dent ar'dnt sfat gayretli, evkli, ateli. ar.dor ar'dr isim gayret, evk, ate. ar.dour ar'dr isim, ngiliz ngilizcesi baknz ardor ar.du.ous ar'cuws sfat g, etin. Ciddi misin?
54

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk are area

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

are ar fiil baknz be ar.e.a er'iy isim 1. alan, saha; blge, mntka; civar, yre: We will use that meadow as a parking area. O ayr park alan olarak kullanacaz. There are a number of mountainous areas in Turkey. Trkiye'de birka dalk blge var. The area around zmir is full of ancient ruins. zmir'in civar eski harabelerle dolu. 2. yzlm, alan.

arena aren't Argentina Argentine

a.re.na ri'n isim arena. aren't arnt ksaltma are not . Ar.gen.ti.na arcnti'n isim Arqantin. Ar.gen.tine arcntin', arcntayn' isim Arqantinli. sfat 1. Arqantin, Arqantin'e zg. 2. Arjantinli.

Argentinean

Ar.gen.tin.e.an arcntn'iyn isim Arqantinli. sfat 1. Arqantin, Arqantin'e zg. 2. Arjantinli.

argue against argue for argue someone into something argue someone out of something argue

aleyhinde konumak; aleyhinde olmak. lehinde konumak; lehinde olmak. tartarak birini bir ey yapmaya ikna etmek. tartarak birini bir eyden vazgeirmek. ar.gue ar'gyu fiil 1. tartmak, mnakaa etmek. 2. kavga etmek; ekimek; atmak. 3. that -i savunmak, -i iddia etmek. 4. -e belirti olmak, -e alamet olmak.

argument

ar.gu.ment ar'gymnt isim 1. tartma, mnakaa. 2. kavga, ekime, atma, az dala. 3. sav, iddia.

aria arid aridity

a.ri.a a'riy isim, mzik arya. ar.id er'd sfat 1. kuru (iklim, hava). 2. kurak (toprak). arid.i.tyisim 1. (iklim veya hava iin) kuruluk. 2. (toprakta) kuraklk.

Aries arise

Ar.ies eyr'iz isim, astroloji Ko burcu. a.rise rayz' fiil (arose, arisen) (from) meydana gelmek, kmak.

arisen aristocracy aristocrat

a.ris.en rz'n fiil baknz arise a.ris.to.cra.cyisim aristokrasi. a.ris.to.crat rs'tkrt isim aristokrat, asilzade.
55

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk aristocratic arithmetic ark arm in arm arm of the law arm

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

a.ris.to.crat.icsfat aristokratik. a.rith.me.tic rth'mtk isim aritmetik. ark ark isim sandk, kutu. kol kola. gvenlik kuvvetleri. arm arm isim 1. kol. 2. kol, dal, blm, ksm. fiil silahlandrmak; silahlanmak.

armada armament

ar.ma.da arma'd isim donanma. ar.ma.ment ar'mmnt isim 1. silahlar. 2. silahlanma; silahlandrma. 3. (bir lkede toplam) askeri g.

armature

ar.ma.ture ar'mr isim, elektrik armatr; endvi; rotor, dne.

armchair armed forces armed Armenia Armenian armful

arm.chair arm'er isim koltuk (mobilya). askeri silahl kuvvetler. armed armd sfat silahl. Ar.me.ni.a armi'niy isim Ermenistan. isim, sfat 1. Ermeni. 2. Ermenice. arm.ful arm'fl sfat kucak dolusu: an armful of apples kucak dolusu elma.

armhole armistice armor armored armpit arms control arm's length arms race arm's reach arms army of occupation army aroma

arm.hole arm'hol isim kolevi. ar.mi.stice ar'msts isim atekes. ar.mor ar'mr isim zrh. ar.mor.edsfat zrhl. arm.pit arm'pt isim koltuk alt. silahlanma kontrol. kol boyu. silahlanma yar. elin yetiecei mesafe. arms armz isim silahlar. igal ordusu. ar.my ar'mi isim kara ordusu, ordu. a.ro.ma ro'm isim (kuvvetli ve ho) koku; aroma.

56

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk aromatic

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

ar.o.mat.ic ermt'k sfat 1. kuvvetli ve ho (koku); kuvvetli ve ho kokusu olan; aromal. 2. kimya aromatik. isim, kimya aromatik bileik.

arose around

a.rose roz' fiil baknz arise a.round raund' edat 1. etrafnda: around the table masann etrafnda. 2. civarnda, etrafnda: somewhere around Paris Paris civarnda bir yerde. 3. orada burada: I roamed around the city. ehri dolatm. zarf 1. etrafna: He looked around. Etrafna bakt. 2. aa yukar, yaklak; sularnda: around 3 o'clock saat dokuz sularnda.

arouse arr. arraign

a.rouse rauz' fiil uyandrmak. arr.ksaltma arranged arrival arrived ar.raign reyn' fiil 1. hukuk (san) mahkemeye armak. 2. sulamak.

arraignment

ar.raign.mentisim 1. hukuk (san) mahkemeye arma. 2. sulama.

arrange flowers arrange for arrange

iek aranjman yapmak. ayarlamak: I'll arrange for a taxi. Bir taksi ayarlarm. ar.range reync' fiil 1. (eyay) (belirli bir ekilde) yerletirmek: Alev's going to arrange the furniture in this room. Bu odann mobilyalarn Alev yerletirecek. 2. (toplant) dzenlemek, tertiplemek, tertip etmek: Who arranged this farewell dinner? Bu veda yemeini kim tertipledi? 3. (bir mzik parasnn) aranqmann yapmak.

arrangement

ar.range.mentisim 1. dzenleme. 2. yerletirme. 3. dzen, tertip. 4. anlama. 5. mzik aranjman. 6. (iek iin) aranqman.

array

ar.ray rey' isim 1. sralan, dzen. 2. giyini. fiil 1. (askeri birlikleri) sralamak. 2. giymek; giydirmek.

arrears arrest someone's attention

ar.rears rirz' isim, oul vaktinde denmemi borlar. birinin dikkatini ekmek.

57

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk arrest

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

ar.rest rest' isim tutuklama, tevkif. fiil 1. tutuklamak, tevkif etmek. 2. durdurmak.

arrival arrive at a decision arrive

ar.riv.alisim var; geli. karara varmak. ar.rive rayv' fiil varmak; gelmek: When will we arrive? Ne zaman varacaz? Has the mail arrived? Posta geldi mi?

arrogance arrogant arrogate arrow arrowhead arse arsenal

ar.ro.gance er'gns isim kstaha bir kibir. ar.ro.gantsfat kstah ve kibirli. ar.ro.gate er'geyt fiil (haksz yere) benimsemek. ar.row er'o isim ok. ar.row.head er'ohed isim ok ba, temren. arse ars isim, kaba 1. k, makat. 2. bzk, ans. ar.se.nal ar'snl isim arsenal; cephanelik, mhimmat deposu; silahhane.

arsenic arson arsonist art arterial arteriosclerosis

ar.se.nic ar'snk isim arsenik. ar.son ar'sn isim kundaklk. ar.son.istisim kundak. art art isim, gzel sanatlar sanat. ar.te.ri.alsfat atardamara ait. ar.te.ri.o.scle.ro.sis artr'iyosklro'ss isim arteriyoskleroz, damar sertlii.

artery artesian well artesian artful arthritis artichoke article

ar.ter.y ar'tri isim 1. atardamar, arter. 2. arter, anayol. artezyen kuyusu. ar.te.sian arti'qn sfat baknz artesian well art.fulsfat kurnaz. ar.thri.tis arthray'ts isim artrit, mafsal iltihab. ar.ti.choke ar'tok isim enginar. ar.ti.cle ar'tkl isim 1. makale, yaz. 2. hukuk (bir anlamada bulunan) madde. 3. eya: various articles of clothing eitli giyim eyas. 4. dilbilgisi tanmlk (a, an, the) .

58

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk articulate

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

ar.tic.u.late artk'ylt sfat 1. dncelerini ak bir ekilde ifade edebilen. 2. ak (ifade); net (telaffuz). 3. eklemli; boumlu, oynakl.

articulated lorry articulation

ngiliz ngilizcesi TIR kamyonu. ar.tic.u.la.tionisim 1. ak bir ekilde dile getirme. 2. net telaffuz. 3. fonetik boumlanma. 4. eklem; boum, oynak.

artifact

ar.ti.fact ar'tfkt isim insan eliyle yaplan ey, zellikle ilk insanlarn meydana getirdii sanat eseri.

artifice

ar.ti.fice ar'tfs isim 1. hile, oyun. 2. beceri, hner, ustalk.

artificial artillery

ar.ti.fi.cial artf'l sfat yapay, yapma, suni, sahte. ar.til.ler.y artl'ri isim 1. toplar, (top gibi) ar silahlar. 2. topu snf.

artilleryman artisan artist artistic

ar.til.ler.y.manisim topu. ar.ti.san ar'tzn isim zanaat. ar.tist ar'tst isim sanat, sanatkr. ar.tis.tic arts'tk sfat 1. sanatkrane, sanatl. 2. sanat ruhuna sahip, sanatsal yn olan: She is also artistic. Onun sanat yn de var.

artistry artless

ar.tist.ryisim sanatlk. art.less art'ls sfat 1. hilesiz, saf, akszl. 2. sanatsz, kaba; beceriksizce yaplm.

artlessly artlessness arty as ... as all get-out

art.less.lyzarf hilesiz bir ekilde, saflkla. art.less.nessisim hilesizlik, saflk. art.y ar'ti sfat sanatkrane. konuma dili son derece, ok: He was driving as fast as all get-out. Arabay son hzla sryordu. She is as smart as all get-out. Zehir gibi bir zeks var.

as ... as ever as ... so ...

her zamanki gibi: as fast as ever her zamanki gibi hzl. -dike ...: As the time grew shorter so his excitement mounted. Zaman azaldka heyecan artt. 2. ne kadar ... o kadar ...: As she loves cats, so he loves birds. O ne kadar kedi severse o da ayn ekilde ku sever. As she is
59

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

beautiful so also is she intelligent. Gzel olduu kadar aklldr da. 3. nasl ... yle ...; nitekim: As you think, so will you behave. Nasl dnrsen yle davranrsn. Just as I refused to go yesterday, so I shall refuse to do so today. Dn gitmeyi reddettim, nitekim bugn de reddedeceim. as a general rule as a matter of fact as affairs stand as black as pitch as bold as brass as easy as pie as far as he is concerned As far as I can see .... as far as in me lies as far as it goes genellikle. aslnda. imdiki halde. simsiyah, zift gibi. konuma dili byk bir kstahlkla. ok kolay. ona kalrsa, ona sorarsan. Bana kalrsa .... elimden geldii kadar, tm gcmle. aslnda, esasen: What you propose is good, as far as it goes; but it overlooks some important details. nerin aslnda iyi, ama baz nemli ayrntlar iermiyor. as far as someone is concerned as far as that goes -e gre: It's fine as far as I'm concerned. Bana gre iyi. konuma dili 1. o zaman; o durumda, o halde. 2. ayrca. 3. zaten, aslnda. as far as kadaryla, -e gre: as far as I can see grdm kadaryla. as far as I'm concerned bana gre. as fit as a fiddle as for me as for the rest as for turp gibi, sal yerinde. bana gelince. geri kalanna gelince. ... ise: As for me, I'm not going. Bense gitmiyorum. 2. e gelince, ... konusunda. as from -den itibaren, -den balayarak: as from that date o tarihten itibaren. as from now bundan byle. as good as gold as good as ok salam, ok gvenilir. 2. ok terbiyeli. gibi (olmak): We've as good as finished. Bitirmi gibiyiz. It's as good as new. Yeni gibi oldu.

60

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk as if

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

-mi gibi, -cesine, -e (benzemek), szde, sanki: He looks as if he's asleep. Sanki uyuyormu gibi duruyor. He was smiling as if he'd received some good news. yi bir haber almasna glmsyordu. He looks as if he's working hard. ok alyora benziyor.

as is as it were

ticaret imdiki haliyle, olduu gibi. .. gibi bir ey; deta: It was, as it were, a triumph. Zafer gibi bir eydi. She had taken him, as it were, into her confidence. Onu deta kendine srda yapmt.

as like as two peas as long as

tpk birbirine benzer, bir elmann iki yars. -dii srece: You won't get so much as a penny from me as long as I live. Yaadm srece benden bir kuru bile alamayacaksn. 2. -mek artyla, -mek kouluyla. You can have it as long as you return it by this evening. Bu akama kadar iade etmek artyla onu alabilirsin.

as luck would have it as meek-spirited as a lamb as much again as much as one can

ansma. kuzu gibi, uysal. bir misli daha. elinden geldii kadar, gc yettii kadar, yapabildii kadar: I'll help as much as I can. Elimden geldii kadar yardm edeceim.

as nearly as I can tell as one man as plain as the nose on your face as Plato has it as quick as a wink as regards as safe as houses as soon as possible as soon as

yaklak olarak, bildiim kadaryla. hep birlikte. besbelli, apak. Eflatun'un deyiiyle. bir lahzada, gz ap kapayncaya kadar; bir rpda. -e gelince, ... konusunda. ngiliz ngilizcesi, konuma dili ok emniyetli. en ksa zamanda; bir an nce. -er -mez: I'll call you as soon as I reach Istanbul. stanbul'a varr varmaz sana telefon edeceim.

61

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk as such

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

yle/yle/byle: He's a teacher and is known as such. O retmendir ve herkes onu yle tanyor. 2. aslnda: It's not a medicine as such. Aslnda ila deil.

as the crow flies as though

dosdoru gidecek olursak. sanki, ... gibi, -cesine: It was as though he'd never seen me before. Sanki daha nce beni hi grmemiti.

as to as usual as well as

-e gelince, ... konusunda. 2. -e gre, -e uygun olarak. her zamanki gibi. kadar iyi: He writes well, but not as well as Shakespeare. yi yazyor, ama Shakespeare kadar iyi deil. 2. hem ... hem de ...: He gave me money as well as advice. Bana hem para verdi, hem de t.

as well

de, da, dahi: I'm going as well. Ben de gidiyorum. 2. ayrca.

as yet as you please as

imdiye kadar, daha, henz. nasl isterseniz. as z bala 1. -irken; -dike: I nabbed him as he was going out the door. Kapdan karken yakaladm. He's taking life more seriously as he gets older. Yalandka hayat daha bir ciddiye alyor. 2. -dii iin; -diine gre: As he didn't bring the money, he didn't get the book. Paray getirmedii iin kitab alamad. As he didn't even reply to your invitation he's probably not going to come. Davetine bir cevap bile yollamadna gre herhalde gelmeyecek. 3. Karlatrmalarda kullanlr: He's not as smart as she. Onun kadar akll deil. I want a box as big as this. Bu byklkte bir kutu istiyorum. It's as easy as pie. ten bile deil. 4. -dii gibi: Do as she does. Onun yapt gibi yap. 5. gibi: mit's a bookbinder, as are his brothers. mit, kardeleri gibi ciltidir. zarf -in kadar: He's as tall as you. Boyu senin kadar. It's not as cold as we expected it to be. Beklediimiz kadar souk deil. I'm not so stupid as to do a thing like that. yle bir ey yapacak kadar aptal
62

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

deilim. Besim's as lazy as he is intelligent. Besim, akll olduu kadar tembel. edat olarak: I'm telling you this as a friend. Bunu sana arkada olarak sylyorum. asbestos ascend as.bes.tos sbes'ts isim 1. asbest. 2. amyant. as.cend send' fiil 1. kmak, yukar kmak. 2. (hkmdar) (tahta) kmak. ascendancy as.cend.an.cy sen'dnsi isim hkm, nfuz, itibar, stnlk. ascendant as.cend.ant sen'dnt sfat 1. ykselen. 2. stn, hkim. 3. ufukta grnmeye balayan. isim baknz be in the ascendant ascendent as.cend.ent sen'dnt sfat 1. ykselen. 2. stn, hkim. 3. ufukta grnmeye balayan. isim baknz be in the ascendent ascension ascent as.cen.sion sen'n isim ykselme. as.cent sent' isim 1. k; trman. 2. ykseli. 3. yoku, bayr. ascertain as.cer.tain srteyn' fiil (aratrma yoluyla) tespit etmek, belirlemek, saptamak. ascetic as.cet.ic set'k isim nefsinin isteklerini krarak ok sade bir hayat yaayan kimse; ileci. asceticism as.cet.i.cism set'szm isim nefsinin isteklerini krarak ok sade bir hayat yaama; riyazet; ilecilik.

ASCII

ASCII s'ki ksaltma, bilgisayar American Standard Code for Information Interchange ASCII (Bilgi Alverii iin Standart Amerikan Kodu)

ascorbic acid ascorbic ascribe aseptic Ash Wednesday

askorbik asit. a.scor.bic skr'bk sfat baknz ascorbic acid as.cribe skrayb' fiil to -e atfetmek. a.sep.tic eysep'tk, sep'tk sfat aseptik. Paskalya'dan nce gelen byk perhiz sresinin ilk arambas.

ash

ash isim kl.


63

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk ashamed ashen ashore ashtray Asia Minor Asia Asian Asiatic aside from

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

a.shamed eymd' sfat baknz be ashamed ash.en 'n sfat 1. klrengi. 2. ok soluk, ok solgun. a.shore r' zarf kyya, kyda; karaya, karada. ash.tray 'trey isim kl tablas, kllk. Anadolu. A.sia ey'q isim Asya. isim Asyal. sfat 1. Asyal. 2. Asya, Asya'ya zg. A.si.at.ic eyqiyt'k sfat, isim baknz Asian -den baka, bir yana: No one, aside from Ferhat, can do this. Ferhat bir yana, kimse bunu yapamaz.

aside

a.side sayd' zarf 1. bir yana, bir kenara. 2. bir yana: Joking aside, just who are you? aka bir yana, kimsin sen? isim, tiyatro oyuncunun alak sesle syledii sz, apar.

ask a favor of ask for it

-e ricada bulunmak. konuma dili kanmak, kt bir karlk gerektiren bir davranta bulunmak.

ask for trouble ask the blessing ask

bela aramak, belay satn almak. yemek duas yapmak. ask sk fiil 1. sormak. 2. istemek: He asked to be excused from the table. Sofradan ayrlmak iin izin istedi. She's asking a lot for this poodle. Bu kani iin ok para istiyor. 3. davet etmek: I asked her for dinner. Onu akam yemeine davet ettim.

askance askew asleep

a.skance skns' zarf baknz look at someone askance a.skew skyu' zarf eri, arpk. a.sleep slip' sfat 1. uykuda: The guards were asleep. Bekiler uykudayd. 2. uyumu.

asparagus spear asparagus aspect

kukonmaz filizi. as.par.a.gus sper'gs isim kukonmaz. as.pect s'pekt isim 1. a, yn, bakm: Let's consider this aspect of the problem. Meselenin bu ynn dnelim. 2. grn.

asphalt

as.phalt s'flt isim asfalt. fiil asfaltlamak.


64

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk aspirant aspiration

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

as.pi.rant s'prnt, spayr'nt isim, sfat istekli. as.pi.ra.tion sprey'n isim (uzun zamandr gdlen) byk ama: It was his aspiration to become famous. Amac nl olmakt.

aspire

as.pire spayr' fiil amalamak, ama edinmek; arzu etmek.

aspirin ass

as.pi.rin s'prn isim aspirin. ass s isim 1. eek, merkep. 2. dangalak. 3. kaba k, makat. 4. kaba bzk, ans.

assail

as.sail seyl' fiil 1. saldrmak, hcum etmek. 2. yamuruna tutmak: They assailed him with juestions. Kendisini soru yamuruna tuttular.

assailant assassin assassinate assassination assault assay

as.sail.antisim saldran kimse. as.sas.sin ss'n isim suikast. as.sas.si.nate ss'neyt fiil suikast yapmak. as.sas.si.na.tionisim suikast. as.sault slt' isim saldr. fiil saldrmak. as.say s'ey isim 1. analiz edilecek bir rnek. 2. analiz, zmleme, tahlil. fiil 1. analiz etmek, zmlemek, tahlil etmek. 2. denemek.

assemblage

as.sem.blage sem'blc isim 1. toplant, meclis. 2. topluluk, kalabalk. 3. montaq. 4. bir araya toplama; bir araya toplanma.

assemble

as.sem.ble sem'bl fiil 1. toplamak; toplanmak. 2. monte etmek.

assembly line assembly room assembly

montaj hatt. toplant salonu. as.sem.bly sem'bli isim 1. toplant; meclis; kongre. 2. montaj.

assent

as.sent sent' isim rza; onaylama. fiil to - e raz olmak; -i onaylamak.

assert oneself

kendini gstermek. 2. otoritesini kabul ettirmek.

65

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk assert

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

as.sert srt' fiil (emin bir ekilde) ileri srmek, ne srmek.

assertion assertive assess

as.ser.tionisim 1. iddia. 2. (bir iddiay) ne srme. as.ser.tivesfat kendini hissettiren. as.sess ses' fiil 1. deer bimek, kymet takdir etmek: He assessed their house at ten thousand dollars. Evlerine on bin dolar deer biti. 2. (para miktarn) tayin etmek, hesaplamak: Have you assessed the amount of the damage? Zararn ne kadar olduunu tayin ettiniz mi? 3. (belirli bir miktar para) talep etmek: The president assessed each member five dollars. Bakan her yeden be dolar talep etti. 4. deerlendirmek, bir eyin niteliini tayin etmek.

assessment

as.sess.mentisim 1. deer bime. 2. (para miktarn) tayin etme. 3. deerlendirme; dnce, fikir: What's your assessment of the situation? Durum hakkndaki fikriniz nedir?

assessor

as.ses.sorisim deer bien: tax assessor tahakkuk memuru.

asset

as.set s'et isim 1. mal, kymetli ey. 2. deerli bir nitelik, erdem veya beceri.

assets asshole

as.setsisim, ticaret emval, servet, mevduat, aktif, varlk. ass.hole s'hol isim, kaba 1. bzk, ans. 2. aalk herif, it herif, put.

assiduous

as.sid.u.ous sc'uws sfat bezmeyerek alan, dikkatli ve devaml alan; dikkatli ve devaml (bir alma).

assign

as.sign sayn' fiil 1. atamak, tayin etmek. 2. ayrmak, tahsis etmek. 3. tayin etmek, kararlatrmak. 4. (birine) (belirli bir) grev vermek: I assigned you to do the laundry. Sana amar ykama grevini verdim. 5. hukuk devretmek.

assignation assignment

as.sig.na.tion sgney'n isim randevu. as.sign.mentisim 1. atama. 2. ayrma. 3. tayin, kararlatrma. 4. grev; dev.
66

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk assimilate assimilation assist assistance assistant professor assistant associate professor associate association

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

as.sim.i.late sm'leyt fiil asimile etmek. as.sim.i.la.tionisim asimilasyon. as.sist sst' fiil yardm etmek. as.sis.tanceisim yardm. asistan. as.sis.tantisim yardmc, muavin. doent. as.so.ci.ate so'iyt isim i arkada; i orta. as.so.ci.a.tionisim 1. dernek; birlik; kurum. 2. iliki. 3. arm.

assort assorted assortment assuage assume responsibility for assume

as.sort srt' fiil snflandrmak. as.sort.edsfat eitli, muhtelif. as.sort.mentisim trl eitleri ieren bir btn. as.suage sweyc' fiil azaltmak, hafifletmek, yattrmak. -in sorumluluunu zerine almak. as.sume sum' fiil 1. farzetmek, varsaymak: You're assuming too much where Diner's concerned. Diner'in yle yapacan farzetmekle pekl yanlm olabilirsin. What do we do, assuming it doesn't burn? Yanmayacan farzedersek ne yaparz? 2. sanmak, zannetmek. 3. (resmi bir grevi) stlenmek.

assumed assumption

as.sumedsfat 1. farzolunan; hayali. 2. takma (ad). as.sump.tion s^mp'n isim 1. varsaym, faraziye. 2. san, zan.

assurance

as.sur.anceisim 1. rahatlatc veya ikna edici sz. 2. kendine gven(me). 3. ngiliz ngilizcesi sigorta: life assurance hayat sigortas.

assure

as.sure r' fiil 1. (rahatlatc veya ikna edici szlerle) temin etmek. 2. salama balamak.

assured

as.suredsfat 1. kendine gvenen. 2. salama balanm.

assuredly assuringly asterisk

as.sured.ly r'dli zarf mutlaka. as.sur.ing.lyzarf rahatlatc bir ekilde. as.ter.isk s'trsk isim, dilbilgisi yldz iareti.
67

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk astern

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

a.stern strn' zarf, denizcilikle ilgili geriye, gerisinde, arkaya, geminin kna.

asteroid asthma asthmatic astigmatic astigmatism astir

as.ter.oid s'troyd isim asteroit, kk gezegen. asth.ma z'm isim astm. asth.mat.ic zmt'k sfat astmla ilgili; astml. as.tig.mat.ic stgmt'k sfat astigmatik. a.stig.ma.tism stg'mtzm isim astigmatizm. a.stir str' sfat 1. hareket halinde. 2. heyecan iinde, ayakta.

astonish

a.ston.ish stan' fiil akna evirmek, hayrette brakmak.

astonishing astonishment astound astounding astray

a.ston.ish.ingsfat hayrette brakan. a.ston.ish.mentisim hayret, aknlk. a.stound staund' fiil oke etmek. a.stound.ingsfat oke eden. a.stray strey' zarf baknz go astray lead someone astray

astride

a.stride strayd' zarf (ata binmi gibi) bacaklar birbirinden ayr olarak.

astringent

as.trin.gent strn'cnt sfat sktrc, bzc. isim lokal olarak doku ve damarlar bzen ila.

astrologer astrological

as.trol.o.gerisim yldz falcs, astrolog, mneccim. as.tro.log.i.cal strlac'kl sfat astroloqik, astroloqiye ait.

astrologically astrology

as.tro.log.i.cal.lyzarf astroloqik olarak. as.trol.o.gy stral'ci isim yldz falcl, astroloqi, mneccimlik.

astronaut astronomer astronomic astronomical

as.tro.naut s'trnt isim astronot. as.tron.o.merisim astronom, gkbilimci. as.tro.nom.ic strnam'k sfat baknz astronomical as.tro.nom.i.cal strnam'kl sfat 1. astronomik, gkbilimle ilgili. 2. ok byk, astronomik (rakam, byklk): astronomical prices astronomik fiyatlar.

astronomy

as.tron.o.my stran'mi isim astronomi, gkbilim.


68

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk astute asunder

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

as.tute stut' sfat akll, kurnaz, cin fikirli, cin. a.sun.der s^n'dr zarf 1. para para. 2. birbirinden uzak/ayr.

asylum

a.sy.lum say'lm isim 1. snma yeri, snak, melce. 2. tmarhane, akl hastanesi.

asymmetric asymmetry at a bound at a distance at a glance at a loss

asym.met.ricsfat asimetrik, bakmsz. a.sym.me.try eysm'tri isim asimetri, bakmszlk. bir hamlede. uzakta, uzak bir yerde. bir bakta. ne yapacan bilmez, arm bir durumda. 2. zararna (sat).

at a pinch at a quarter after four at a stroke at all costs at all at anchor at any cost at any price at any rate

gerektiinde, gereinde; sknca. drd eyrek gee. bir anda. ne pahasna olursa olsun. hi. demirli, demir atm. ne pahasna olursa olsun. her ne pahasna olursa olsun. neyse, her neyse, her ne hal ise; her naslsa. 2. en azndan: You are smart at any rate. En azndan akllsn.

at any time at best

her an: He could come at any time. Her an gelebilir. Durumlardan en iyisi belirtilirken kullanlr: We won't get there before nine at best. En erken dokuzda orada olabiliriz. What he did was at the best carelessness, at worst theft. Yaptnn en iyi ad dikkatsizlik, en kt adysa hrszlk.

at bottom at close quarters at close range at cross purposes at dark At ease!

aslnda, esasnda. ok yakndan, gs gse. yakndan, yakn mesafeden. birbirinin maksadna aykr. akam olunca, hava kararrken. askeri Rahat!
69

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk at every turn at first sight at first at four o'clock sharp at full blast at full gallop at full length at full speed at full tilt at great length at heart at home in

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

her keresinde, her defasnda. ilk bakta. nce, evvela. saat tam drtte. tam gazla; tam kapasiteyle. drtnala. ayrntlaryla. 2. boylu boyunca. son sratle, son srat. son sratle. ayrntlaryla, detaylaryla. aslnda, hakikatte. (bir konuda) bilgili: He's at home in the business world. dnyasn yakndan tanr. 2. (bir yerde) kendini rahat hisseden.

at home with

-e aina, -i iyi bilen: He's at home with machines of all kinds. Her tr makineden anlar.

at home at intervals at issue at its zenith at large

evde, kendi evinde. aralkl, aralarla. zerinde konuulan, sz konusu olan. doruunda, zirvesinde. ou (kii) : The membership at large won't like this. yelerin ou bundan holanmaz.

at last at least

nihayet, sonunda. hi olmazsa, hi deilse; bari. 2. en az, hi olmazsa: There were at least six. En az alt tane vard.

at leisure at length at long last at loose ends at most

bo zaman olan. 2. bo zamanlarda. uzun uzadya. 2. en sonunda. nihayet, sonunda. bota. en ok, en fazla: There were at most twenty people in the room. Odada en ok yirmi kii vard. 2. olsa olsa.

at no time at odd moments at odds

hibir zaman. zaman bulduka. aralar ak.


70

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk at once at one blow at one fell swoop at one go at one whack at one's command at one's leisure at one's peril at one's pleasure at par at peace at present at random at sea at that point

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

hemen, derhal. 2. ayn anda. bir vuruta. bir rpda. bir hamlede. bir defada, bir kalemde, birden. emrinde. bo zamanlarnda. bana gelebileceklerden kendisi sorumlu olarak. istedii zaman. 2. isteine gre. ticaret baaba. bar halinde. 2. huzur iinde. imdiki halde, imdiki durumda. rasgele, tesadfen. denizde. 2. akna dnm. o srada: At that point I left. O srada ktm. 2. o noktaya gelince, o aamaya gelince: At that point add the eggs. O aamaya gelince yumurtalar ilave edin.

at that

onun zerine: Once again she refused, and at that he left. Bir daha reddetti; o da onun zerine kt.

at the drop of a hat at the eleventh hour at the end of the day at the expense of at the instance of at the latest at the mercy of at the moment at the most at the outside at the point of death at the same time at the sight of at the top of his lungs at the top of one's lungs

hemen, derhal. son anda, son dakikada. ngiliz ngilizcesi, konuma dili eninde sonunda. pahasna. (birinin) istei zerine. en ge. -in insafna (kalm), -in elinde. u an, imdilik. baknz at most konuma dili en fazla, olsa olsa, azami. lm halinde. ayn zamanda. -i grnce, -i grr grmez. avaz kt kadar. avaz kt kadar.
71

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk at the top of one's voice at the utmost at the very least at the worst at this juncture at times at value at will

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

avaz kt kadar. en ok, olsa olsa. en aa, en az. baknz at worst bu noktada. bazen, arasra. piyasa fiyatna gre deerlendirilmi. istedii gibi; istenilen ekilde: The aerial can be rotated at will. Anten istenilen yne evrilebilir. 2. istediinde; istenilen zamanda.

at worst

en kt ihtimal: At worst, all he'll get is a year in jail. En kt ihtimal, bir yl hapis yer. 2. sadece, nceki: He's not a bed person; at worst he's qust stupid. Kt biri deil, sadece aptal.

at your convenience

size uygun bir zamanda, mmkn olduu kadar yakn bir zamanda.

at your risk

ziyan olduu takdirde sizin hesabnza, tehlike sorumluluu size ait olmak zere.

at

at t edat 1. Bir yeri belirtmek iin kullanlr: at my office benim broda. at the station istasyonda. 2. Bir zaman belirtmek iin kullanlr: at eight o'clock saat sekizde. He works at night. Geceleri alr. 3. Bir hareketin hedefini gsterir: Look at her. Ona bak. She laughed at them. Onlara gld. 4. Bir i veya hareketten bahsederken kullanlr: He's good at English. ngilizcede iyidir. 5. Bir miktar gstermek iin kullanlr: Oranges are selling at a dollar a kilo. Portakaln kilosu bir dolar.

ate atheism

ate eyt fiil baknz eat a.the.ism ey'thiyzm isim ateizm, Tanrtanmazlk, zndklk.

atheist atheistic

a.the.ist ey'thiyst isim ateist, Tanrtanmaz, zndk. a.the.ist.icsfat ateistik, ateist, Tanrtanmaz; zndk (kimse).
72

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk athlete athlete's foot athletic

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

ath.lete th'lit isim sporcu. madura aya. ath.let.ic thlet'k sfat 1. spora zg, sportif, spor. 2. atletik, sporcu.

athletics Atlantic Ocean Atlantic atlas atmosphere atmospheric atom bomb atom atomic age atomic bomb atomic energy atomic number atomic pile atomic power atomic waste atomic weight atomic atomise

ath.let.icsisim atletizm. Atlas Okyanusu. At.lan.tic tln'tk sfat Atlantik. at.las t'ls isim atlas (harita kitab). at.mo.sphere t'msfr isim atmosfer. at.mo.spher.icsfat atmosferik. atom bombas. at.om t'm isim 1. atom. 2. zerre. atom a. atom bombas. nkleer enerji. atom says. nkleer reaktr. atomik g, nkleer enerji. nkleer atklar. atom arl, atomik arlk. a.tom.ic tam'k sfat atomik. at.om.ise t'mayz fiil, ngiliz ngilizcesi baknz atomize

atomize

at.om.ize t'mayz fiil 1. atomlara ayrmak. 2. (svy) pskrtmek.

atomizer atone

at.om.iz.erisim atomizr; pskrte. a.tone ton' fiil (bir su, kabahat v.b.'ni) affettirecek harekette bulunmak, telafi etmek; kefaret etmek.

atonement atrocious

a.tone.mentisim kefaret. a.tro.cious tro's sfat 1. iren, menfur; canavarca. 2. ok kt, berbat.

atrocity

a.troc.i.ty tras'ti isim 1. irenlik, canavarlk. 2. berbatlk.

73

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk atrophy

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

at.ro.phy t'rfi isim dumur, krelme. fiil dumura uramak, krelmek; dumura uratmak, kreltmek.

attaboy attach

at.ta.boy t'boy' nlem, konuma dili Aferin sana! at.tach t' fiil 1. takmak, ilitirmek, balamak. 2. hukuk el koymak, haczetmek.

attach case attach attached

Bond anta. at.ta.ch tey' isim atae. at.tachedsfat 1. bal, ilgili. 2. iliik, iliikteki. 3. sevgiyle bal.

attachment for attachment to attachment

-e ballk, -e sevgi. -e ballk, -e sevgi. at.tach.mentisim 1. aksesuar, bir eye taklabilen para. 2. sevgi ba. 3. hukuk el koyma, haciz koyma.

attack

at.tack tk' fiil hcum etmek, saldrmak; vurmak, tecavz etmek. isim 1. saldr, hcum. 2. nbet, kriz.

attain

at.tain teyn' fiil 1. elde etmek, kazanmak. 2. varmak; ermek, erimek.

attainment

at.tain.mentisim 1. elde etme, kazanma. 2. baar. 3. marifet.

attempt

at.tempt tempt' fiil denemek, giriimde bulunmak, teebbs etmek; almak; kalkmak: He attempted to climb that mountain. O daa trmanmay denedi. You should attempt to finish that proqect by Friday. O ii Cuma gnne kadar bitirmeye almalsn. You should not attempt to lift things which are too heavy for you. Gcnn yetmedii kadar ar eyleri kaldrmaya kalkmamalsn. isim deneme, giriim, teebbs.

attend to attend

dikkat etmek, bakmak. at.tend tend' fiil 1. hazr bulunmak. 2. bakmak; tedavi etmek; hizmet etmek.

attendance attendant

at.ten.danceisim 1. hazr bulunma. 2. hazr bulunanlar. at.ten.dantisim (bir hizmette bulunan) grevli: shop attendant tezghtar. theater attendant biletleri kontrol

74

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

eden veya yer gsteren grevli. flight attendant uu grevlisi. ground attendant yer grevlisi. attention span attention dikkat genilii. at.ten.tion ten'n isim 1. dikkat. 2. ilgi, bakm. 3. iltifat. 4. askeri esas duru/vaziyet. attentive at.ten.tive ten'tv sfat 1. dikkatle izleyen: an attentive audience dikkatle izleyen seyirciler. 2. dikkat eden, dikkatli: an attentive worker dikkatli bir ii. attenuate at.ten.u.ate ten'yuweyt fiil 1. inceltmek; hafifletmek, azaltmak; zayflatmak. 2. deerini drmek. attest at.test test' fiil 1. dorulamak, tasdik etmek. 2. (bir belgeyi imzalayarak bir eyin doruluuna veya gerekliine) ahadet etmek. 3. to -i gstermek, -e delalet etmek. attic attire attitude attorney general attorney attract attraction attractive attribute at.tic t'k isim tavanaras. at.tire tayr isim elbise, giysi, klk. fiil giydirmek. at.ti.tude t'tud isim tutum, davran, tavr. basavc. at.tor.ney tr'ni isim avukat. at.tract trkt' fiil ekmek; cezbetmek. at.trac.tionisim cazibe, almllk. at.trac.tivesfat cazibeli, ekici, alml. at.trib.ute trb'yut fiil 1. to (bir nedene) balamak; -e yormak. 2. to -e mal etmek, -e atfetmek. isim sfat, nitelik, vasf. attribution attrition at.tri.bu.tion trbyu'n isim 1. balama; yorma. 2. atf. at.tri.tion tr'n isim 1. ypranma, anma; ypratma, andrma. 2. zayiat. attune at.tune tun', tyun' fiil 1. akort etmek. 2. to -e uydurmak, -e altrmak. aubergine auburn auction au.ber.gine o'brqin isim, ngiliz ngilizcesi patlcan. au.burn 'brn sfat kumral. auc.tion k'n isim ak artrma, mezat, mzayede. fiil ak artrma ile satmak.
75

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk auctioneer audacious audacity audible audibly audience

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

auc.tion.eerisim mezat. au.da.cious dey's sfat 1. cretli. 2. kstah. au.dac.i.ty ds'ti isim 1. cret. 2. kstahlk. au.di.ble 'dbl sfat iitilebilir, duyulabilir. au.di.blyzarf iitilebilecek ekilde. au.di.ence 'diyns isim dinleyiciler; seyirciler, izleyiciler.

audiocassette audiovisual

au.di.o.cas.sette 'diyokset' isim teyp kaseti. au.di.o.vis.u.al dyovq'uwl sfat grseliitsel, odyovizel.

audit

au.dit 'dt isim (hesaplar) denetleme. fiil (hesaplar) denetlemek.

auditor auditorium

au.di.torisim deneti, kontrolr. au.di.to.ri.um dtor'iym isim toplant salonu; konser salonu.

auditory canal auditory auger aught augment augmentation augur

anatomi iitme kanal. au.di.to.ry 'dtori sfat iitme ile ilgili, iitsel. au.ger 'gr isim burgu, matkap, delgi. aught t isim baknz for aught I care. for aught I know aug.ment gment' fiil artrmak. aug.men.ta.tionisim artrma. au.gur 'gr fiil (iyi veya kt) bir iaret olmak: This augurs well for us. Bu bize iyi bir iaret.

August aunt

Au.gust 'gst isim austos. aunt nt isim 1. teyze: She is my maternal aunt. O benim teyzem. 2. hala: She is my paternal aunt. O benim halam. 3. yenge: Aunt Halime is my uncle's wife. Halime yenge amcamn/daymn ei.

auspices

aus.pic.es s'psiz isim, oul baknz under the auspices of

auspicious austere austerity

aus.pi.cious sp's sfat uurlu, hayrl. aus.tere str' sfat 1. sert. 2. sade ve sssz; konforsuz. aus.ter.i.ty ster'ti isim 1. sertlik, hainlik. 2. sade, konforsuz ve dnyevi zevklerden yoksun bir yaam.
76

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk Australia Australian

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

Aus.tral.ia streyl'y isim Avustralya. isim Avustralyal. sfat 1. Avustralya, Avustralya'ya zg. 2. Avustralyal.

Austria Austrian

Aus.tri.a s'triy isim Avusturya. isim Avusturyal. sfat 1. Avusturya, Avusturya'ya zg. 2. Avusturyal.

authentic

au.then.tic then'tk sfat 1. hakiki, gerek, otantik. 2. gvenilir: How authentic is this news? Ne derece gvenilir bir haber bu?

authenticate

au.then.ti.cate then'tkeyt fiil dorulamak, tasdik etmek; gereklemek.

authenticity

au.then.tic.i.ty thents'ti isim 1. gereklik, otantiklik. 2. gvenirlik.

author authoritarian authoritative authority authorization authorize

au.thor 'thr isim yazar, mellif. au.thor.i.tar.i.ansfat otoriter. au.thor.i.ta.tivesfat 1. gvenilir. 2. amirane. au.thor.i.ty thr'ti isim 1. yetki. 2. yetke, otorite. au.tho.ri.za.tionisim izin. au.thor.ize 'thrayz fiil 1. izin vermek. 2. yetkilendirmek.

autistic auto autobiographer

au.tis.tic ts'tk sfat otistik. au.to 'to isim, konuma dili oto, otomobil. au.to.bi.og.ra.pher tbayag'rfr isim otobiyografi yazar.

autobiographic autobiographical autobiography

au.to.bi.o.graph.ic tbaygrf'k sfat otobiyografik. au.to.bi.o.graph.i.cal tbaygrf'kl sfat otobiyografik. au.to.bi.og.ra.phy tbayag'rfi isim otobiyografi, zyaamyks.

autocracy autocrat autocratic autograph automat

au.toc.ra.cy tak'rsi isim otokrasi. au.to.crat 'tkrt isim otokrat. au.to.crat.icsfat otokratik. au.to.graph 'tgrf isim imza; bir kimsenin el yazs. au.to.mat 'tmt isim 1. otomatlardan yemek alnan kafeterya. 2. otomat, parayla alan yiyecek iecek
77

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

datma makinesi. 3. otomat, bir canlnn yapabilecei baz ileri yapan aygt. automate automatic pilot automatic transmission automatic au.to.mate 'tmeyt fiil otomatikletirmek. havaclk otomatik pilot. otomatik vites, otomatik transmisyon. au.to.mat.ic tmt'k sfat otomatik. isim otomatik tabanca/tfek, otomatik. automatically automation automobile automotive industry automotive autonomous autonomy autopsy autumn autumnal equinox au.to.mat.icallyzarf otomatik olarak, otomatikman. au.to.ma.tionisim otomasyon. au.to.mo.bile tmo'bil isim otomobil. otomotiv sanayii. au.to.mo.tive tmo'tv sfat otomotiv. au.ton.o.moussfat zerk, otonom. au.ton.o.my tan'mi isim zerklik, otonomi. au.top.sy 'tapsi isim otopsi. au.tumn 'tm isim sonbahar, gz. sonbahar noktas, gz lm (27 Eyll'e rastlayan ekinoks). autumnal auxiliary verb auxiliary au.tum.nal 't^m'nal sfat sonbahara ait. dilbilgisi yardmc fiil. aux.il.ia.ry gzl'yri, gzl'ri sfat, isim yedek; yardmc. avail oneself of avail availability -den yararlanmak, -den faydalanmak. a.vail veyl' isim yarar, fayda. fiil yaramak. a.vail.a.bil.i.ty veylbl'ti isim var olma, elde edilebilme. available avalanche avarice avaricious avenge avenue aver a.vail.a.ble vey'lbl sfat var, elde edilebilir. av.a.lanche v'ln isim 1. . 2. heyelan. av.a.rice v'rs isim para hrs. av.a.ri.cious vr's sfat para canls. a.venge venc' fiil cn almak, cn karmak. av.e.nue v'nyu isim cadde. a.ver vr' fiil (averred, averring) (emin bir ekilde) ileri srmek, ne srmek.
78

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk average

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

av.er.age v'rc isim, matematik ortalama, vasati. sfat 1. matematik ortalama, vasati: average annual rainfall yllk ortalama ya. 2. olaan, vasat, orta. fiil 1. matematik -in ortalamasn almak. 2. ortalama (belirli bir miktar) olmak.

averse aversion avert

a.verse vrs' sfat baknz be averse to a.ver.sion vr'qn isim hi holanmama. a.vert vrt' fiil 1. baka tarafa evirmek, yn deitirmek. 2. nlemek.

aviary aviate aviation aviator avid avocado

a.vi.ar.y ey'viyeri isim kuhane. a.vi.ate ey'viyeyt fiil uak kullanmak. a.vi.a.tion eyviyey'n isim havaclk. a.vi.a.tor ey'viyey'tr isim pilot, havac. av.id v'd sfat cokun; hevesli. av.o.ca.do vka'do, avka'do isim avokado, amerikaarmudu.

avocation

av.o.ca.tion vkey'n isim birinin asl ii dnda yapt bir i, hobi.

avoid

a.void voyd' fiil 1. -den kurtulmak; nlemek. 2. kanmak; ekinmek. 3. saknmak.

avoidable avoidance

a.void.ablesfat 1. nlenebilir. 2. kanlabilir. a.void.anceisim 1. of -den kurtulma; -i nleme. 2. of den kanma; -den ekinme. 3. of -den saknma.

avoirdupois pound avoirdupois

651 gram, 78 ons. av.oir.du.pois vrdpoyz' isim ngiliz ve Amerikan arlk l sistemi.

avow avowal await someone with anticipation await something with anticipation await awake

a.vow vau' fiil aka sylemek, itiraf etmek. a.vow.alisim aka syleme; itiraf. birini/bir eyi drt gzle beklemek. birini/bir eyi drt gzle beklemek. a.wait weyt' fiil beklemek, gzlemek, hazr olmak. a.wake weyk' fiil (awoke, awaked/awoken) uyanmak; uyandrmak.

awaken

a.wak.en wey'kn fiil uyanmak; uyandrmak.


79

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk award

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

a.ward wrd' isim dl, mkfat. fiil 1. dllendirmek. 2. (resmi bir kararla) vermek.

aware awareness awash away

a.ware wer' sfat farknda; haberdar. a.ware.nessisim farknda olma. a.wash w' sfat baknz be awash a.way wey' zarf Uzaklamay veya belli bir uzaklkta bulunmay gsterir: He backed away. Geri gitti. She's away for the weekend. Hafta sonu iin bir yere gitti. That's ten kilometers away. Oras on kilometre uzakta.

awe

awe isim 1. korkuyla kark sayg, huu. 2. korkuyla kark aknlk, dehet. fiil 1. -i huu iinde brakmak. 2. -i dehete drmek.

awe-inspiring

awe-in.spir.ing 'nspayrng sfat 1. insan huu iinde brakan. 2. dehet verici.

awesome

awe.some 'sm sfat 1. insan huu iinde brakan. 2. dehet verici. 3. konuma dili mthi, dehet.

awestricken awestruck awful

awe.strick.en 'strkn sfat baknz awestruck awe.struck 'str^k sfat 1. huu iinde. 2. dehet iinde. aw.ful 'fl sfat 1. korkun, mthi; berbat. 2. konuma dili ok fazla, pek ok: That'll take an awful lot of work. O ok i ister.

awfully awhile

aw.ful.lyzarf ok. a.while hwayl' zarf bir sre, bir mddet: You'll have to wait awhile. Bir sre beklemen lazm.

awkward

awk.ward k'wrd sfat 1. beceriksiz; hantal; sakar. 2. kullanlmas zor. 3. zor; uygunsuz, mnasebetsiz.

awkwardly awkwardness awl awning awry ax axe axiom

awk.ward.lyzarf beceriksizce; hantal bir ekilde. awk.ward.nessisim beceriksizlik; hantallk; sakarlk. awl l isim biz, kundurac bizi, t. awn.ing 'nng isim tente. a.wry ray' sfat, zarf eri, yamuk; arpk. ax ks isim balta. axe ks isim balta. ax.i.om k'siym isim aksiyom, belit.
80

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk axiomatic axis axle ay aye azalea Azerbaijan

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

ax.i.o.mat.ic ksiymt'k sfat aksiyomatik, belitsel. ax.is k'ss isim eksen, mihver. ax.le k'sl isim dingil, mil, aks. ay ay zarf evet, muhakkak, hay hay. aye ey zarf evet, muhakkak, hay hay. a.zal.ea zeyl'y isim aalya, aelya, azelya. Az.er.bai.jan azrbay'can isim Azerbaycan. isim, sfat 1. Azeri. 2. Azerice.

azure B B gun BB B B.A. B.B.C.

az.ure q'r isim, sfat gkmavisi. B B gun bi'bi g^n hava tfei. B B bi'bi isim hava tfeinin samas. B, b bi isim B, ngiliz alfabesinin ikinci harfi. B.A. bi'ey' ksaltma Bachelor of Arts B.B.C. bi'bi'si' ksaltma British Broadcasting Corporation B.B.C. (ngiliz Radyo-Televizyon Kurumu).

B.C.

B.C. bi'si' ksaltma before Christ M.. (milattan nce), .. (sa'dan nce).

B.E. baa babble

B.E.ksaltma bill of exchange baa ba isim meleme. fiil melemek. bab.ble bb'l fiil 1. anlalmaz szler sylemek. 2. gevezelik etmek, samalamak; boboazlk etmek. 3. (su) alamak.

babbler babe baboon baby blue baby bottle baby buggy baby carriage baby farm baby grand baby tooth

bab.blerisim geveze, boboaz. babe beyb isim 1. bebek. 2. konuma dili kz, pili. ba.boon bbun' isim habemaymunu. st mavisi. biberon, emzik. ocuk arabas. ocuk arabas. ocuk ve bebekler iin cretli bakmevi, kre. ksa kuyruklu piyano. stdii.

81

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk baby

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

ba.by bey'bi isim 1. bebek, ocuk. 2. konuma dili sevgili. sfat yavru. fiil (birine) ar bir zenle bakmak, her ihtiyacn karlamak.

babyhood babyish baby-sit

ba.by.hoodisim bebeklik devresi. ba.by.ishsfat bebek gibi. ba.by-sit bey'bist fiil (baby-sat, baby-sitting) ana babalar evde olmad zaman ocua bakmak.

baby-sitter baccara baccarat

ba.by-sit.terisim ocuk bakcs. bac.ca.ra bak'ra isim, iskambil oyunlar bakara. bac.ca.rat bak'ra isim, iskambil oyunlar baknz baccara

Bachelor of Arts degree Bachelor of Science degree bachelor bacillus back and forth back country back down back number back out back pay back scratcher back seat back talk back to back back up

edebiyat fakltesi diplomas. _ksaltma_ B.A. fen fakltesi diplomas. _ksaltma_ B.S. bach.e.lor b'lr isim bekr erkek, bekr. ba.cil.lus bsl's isim (bacilli) basil. ileri geri. tara. caymak, sznden dnmek. (dergi veya gazete iin) eski say/nsha. caymak, sznden dnmek. cret veya maan denmesi gecikmi ksm. kaa. arka yer, arka koltuk. 2. ikinci mevki veya rol. kstaha karlk verme. arka arkaya, srt srta. geri srmek, geri gitmek. 2. (kantla) desteklemek. 3. arka kmak, desteklemek. 4. bilgisayar yedeklemek.

back

back bk isim 1. arka taraf, arka. 2. srt, belkemii. 3. futbol bek. fiil 1. desteklemek, arka olmak, yardm etmek: Nejat's company is backing this project with one million dollars. Neqat'n irketi bu proqeyi bir milyon dolarla destekliyor. 2. geri yrtmek, geri srmek, geri geri gitmek: I always back my car into the garage. Arabam garaja hep geri geri srerim. He backed out of
82

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

the room. Geri geri ekilerek odadan kt. sfat 1. arka, arkadaki, arkasndaki; arkaya doru olan: back door arka kap. 2. evvelki; eski. zarf 1. geri, geriye: He gave the money back. Paray geri verdi. He went back to the office. Broya geri dnd. It takes four days to go to Trabzon and back. Trabzon'a gidip dnmek drt gn ister. 2. yine, tekrar: He climbed back up the ladder. Tekrar merdivene trmand. When are you going back to see your doctor? Tekrar doktorunla grmeye ne zaman gideceksin? backache back.ache bk'eyk isim srt ars; bel romatizmas, lumbago. backbite back.bite bk'bayt fiil (backbit, backbitten) arkasndan ekitirmek veya ktlemek. backbone back.bone bk'bon isim 1. omurga, belkemii. 2. karakter kuvveti, yrek gc, maneviyat. backbreaking backdoor backer backfire back.break.ing bk'breykng sfat ok yorucu, ypratc. back.door bk'dor sfat, konuma dili yasad. back.er bk'r isim desteki, taraftar. back.fire bk'fayr fiil 1. (motorun atei) geri tepmek. 2. geri tepmek, istenilenin aksi olmak. backgammon background back.gam.mon bk'gmn isim tavla. back.ground bk'graund isim 1. arka plan, zemin; fon. 2. bir kimsenin gemiteki grg, evre ve tahsili. backhand back.hand bk'hnd isim elin tersi ne gelecek ekilde yaplan vuru. sfat elin tersi ne gelecek ekilde yaplan (vuru v.b.). zarf elinin tersiyle. backhanded compliment kompliman gibi gzken eletiri; kompliman olup olmad belli olmayan sz. backing backlash back.ingisim arka, destek. back.lash bk'l isim (siyasal veya toplumsal bir gelimeye kar) gl tepki.

83

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk backlog

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

back.log bk'lg isim birikmi i, ylm i: You should work on that backlog of unanswered letters. O birikmi mektuplar cevaplamaya bakmalsn.

backpack

back.pack bk'pk isim srt antas. fiil omzunda srt antasyla gezmek.

backpacker backpedal

back.pack.erisim omzunda srt antasyla gezen kimse. back.ped.al bk'pedl fiil 1. pedal geri evirmek. 2. konuma dili caymak, tornistan etmek.

backrest backside

back.rest bk'rest isim arkalk. back.side bk'sayd isim 1. arka taraf. 2. konuma dili k, makat.

backslide

back.slide bk'slayd fiil (backslid) (iyi yoldayken) kt yola sapmak.

backspace

back.space bk'speys fiil (daktilo veya bilgisayarda) geri gitmek.

backstage backstitch

back.stage bk'steyc isim kulis, perde arkas. back.stitch bk'st isim ineard diki. fiil ineard diki yapmak.

backstroke backtrack backup copy backup

back.stroke bk'strok isim srtst yzme. back.track bk'trk fiil geldii yoldan geri dnmek. bilgisayar yedek kopya. back.up bk'^p isim yedek. sfat 1. yedek. 2. mzik elik eden.

backward and forward backward

ileri geri. back.ward bk'wrd sfat 1. geriye doru yaplan. 2. ge kavrayan. 3. geri kalm.

backwardness

back.ward.nessisim 1. ge kavrama, gerilik. 2. geri kalmlk.

backwards and forwards backwards

ileri geri. back.wards bk'wrdz zarf geriye doru, tersine, geri geri.

backyard

back.yard bk'yard' isim arka bahe, evin arkasndaki bahe.

84

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk bacon

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

ba.con bey'kn isim beykn, tuzlanm veya ttslenmi domuz br veya srt.

bacterial bactericide bacteriological warfare bacteriological bacteriologist bacteriology bacterium

bac.te.ri.al bktr'iyl sfat bakteriye ait. bac.te.ri.cide bktr'sayd isim bakterisit. bakteriyolojik sava. bac.te.ri.o.log.i.cal bktriylac'kl sfat bakteriyoloqik. bac.te.ri.ol.o.gistisim bakteriyolog. bac.te.ri.ol.o.gy bktriyal'ci isim bakteriyoloqi. bac.te.ri.um bktr'iym isim (bacteria) bakteri. sfat bakteriye ait.

bad debt

muhasebecilik pheli alacak, tahsili pek mmkn grlmeyen alacak.

bad luck bad

ansszlk. bad bd sfat (worse, worst) 1. kt, ahlaksz. 2. kt, ho olmayan. 3. ciddi, vahim. 4. kt, niteliksiz; hatal. 5. bozuk, bozulmu (yiyecek). 6. hasta veya sakat (organ, uzuv). 7. argo ok iyi, harika.

bade badge badger

bade bd fiil baknz bid badge bc isim rozet; nian. badg.er bc'r isim porsuk. fiil hi rahat brakmamak, bann etini yemek.

badly

bad.ly bd'li zarf 1. fena halde, fena bir ekilde: The team was badly beaten. Takm fena halde yenildi. 2. ok: That child badly needs a new pair of shoes. O ocuun yeni bir ift ayakkabya ok ihtiyac var. She wants to see that movie badly. O filmi seyretmeye can atyor.

bad-mouth bad-tempered baffle baffling bag and baggage bag lady

bad-mouth bd'mauth fiil, konuma dili ktlemek. bad-tem.pered bd'tem'prd sfat aksi, huysuz, ters. baf.fle bf'l fiil 1. artmak. 2. engel olmak. baf.flingsfat artc, aldatc. btn eyasyla. tm eyasn bir torbada tayp sokaklarda yaayan kadn.
85

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk bag of tricks bag

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

bir sr yalan dolan. 2. eldeki imknlar. bag bg isim torba; anta; kese; kesekd; uval. fiil (bagged, bagging) 1. torbalamak, uvala koymak. 2. (av) yakalamak.

baggage car baggage room baggage baggy bagpipe bah Bahama

furgon, yk vagonu. emanet. bag.gage bg'c isim bagaq, yolcu eyas. bag.gysfat torba gibi sarkan, apal duran (pantolon). bag.pipe bg'payp isim tulum, gayda. bah ba nlem Tu! Ba.ha.ma bha'm sfat Bahama, Bahama Adalar'na zg. isim baknz the Bahamas

Bahamian

Ba.ha.mi.an bhey'miyn isim Bahamal. sfat 1. Bahama, Bahama Adalar'na zg. 2. Bahamal.

Bahrain Bahraini

Bah.rain bareyn' isim Bahreyn. isim Bahreynli. sfat 1. Bahreyn, Bahreyn'e zg. 2. Bahreynli.

bail someone out

birine kefalet ederek tahliyesini salamak. konuma dili 1. birini (zor bir durumdan) kurtarmak.

bail something out bail

konuma dili bir eyi (zor bir durumdan) kurtarmak. bail beyl isim (tekneye giren suyu boaltmak iin kullanlan) kova, marapa v.b. fiil 1. (tekneye giren suyu boaltmak iin kullanlan) tekneye giren suyu kova, marapa v.b. ile boaltmak. 2. out (tekneye) giren suyu kova, marapa v.b. ile boaltmak; tekneye giren (suyu) kova, marapa v.b. ile boaltmak. 3. out (uaktan) paratle atlamak. 4. konuma dili out (zor bir durumdan) syrlmak/kamak.

bailiff bailiwick bait

bai.liff bey'lf isim 1. icra memuru. 2. khya. bai.li.wick bey'lwk isim uzmanlk alan; yetki alan. bait beyt isim olta yemi; kapan yemi. fiil 1. yemlemek. 2. szlerle eziyet etmek.

bake sale bake

evde yaplm kek, kurabiye, pasta gibi eylerin sat. bake beyk fiil frnda piirmek.
86

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk baker baker's dozen bakery baking powder baking soda baking baksheesh balance a tire balance of a debt balance of payments balance of power balance of trade balance sheet balance

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

bak.er bey'kr isim frnc, ekmeki. on . bak.eryisim 1. ekmek frn, frn. 2. pastane. kabartma tozu. karbonat, sodyum bikarbonat. bak.ingisim 1. frnda piirme. 2. (bir) piim. bak.sheesh bk'i isim bahi. lastiin balans ayarn yapmak. bor bakiyesi. demeler dengesi. (uluslararas ilikilerde) kuvvetler dengesi. ticaret dengesi, ithalat ve ihracat arasndaki deer fark. bilano. bal.ance bl'ns isim 1. terazi. 2. denge. 3. denklem. 4. bilano. 5. bakiye. fiil 1. dengelemek. 2. dengeli olmak.

balanced balcony bald

bal.ancedsfat dengeli. bal.co.ny bl'kni isim balkon. bald bld sfat 1. dazlak. 2. klsz; tysz. 3. yaln, sade.

baldfaced baldness bale baleful balk

bald.faced bld'feyst sfat apak ve kstah. bald.nessisim dazlaklk. bale beyl isim balya. fiil balyalamak. bale.ful beyl'fl sfat uursuz, meum. balk bk fiil bir engel karsnda duraklamak; yrmemekte direnmek.

balky

balk.y b'ki sfat yrmemekte direnen, inat eden (hayvan).

ball and chain ball bearing ball cock ball of the foot ball

pranga. makine bilye. amandra ile ileyen kapama valf. ayak parmaklarnn kk. ball bl isim 1. top; kre. 2. yumak: a ball of yarn bir yumak iplik. 3. topak: a ball of dough bir topak hamur. fiil, konuma dili up (bir eyin) iine etmek.
87

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk ballad ballast

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

bal.lad bl'd isim balad; trk. bal.last bl'st isim 1. denizcilikle ilgili safra. 2. demiryolu balast.

ballerina ballet dancer ballet ballistic curve ballistic missile ballistic ballistics balloon tire balloon ballot box ballot ballpark

bal.le.ri.na blri'n isim balerin. balerin. 2. dansr. bal.let bl'ey isim 1. bale. 2. bale trupu. balistik erisi. askeri roket. bal.lis.tic bls'tk sfat balistik. bal.lis.tics bls'tks isim balistik, at bilimi. balon lastik. bal.loon blun' isim balon. fiil balon gibi imek. oy sand. bal.lot bl't isim oy pusulas. ball.park bl'park isim, konuma dili baknz be in the same ballpark sfat kabataslak, yaklak: Give me a ballpark figure. Bana kabataslak bir rakam syle.

ball-point pen ball-point ballroom balls

tkenmez, tkenmez kalem. ball-point bl'poynt isim baknz ball-point pen ball.room bl'rum' isim dans salonu, balo salonu. ballsisim, argo 1. taaklar, husyeler. 2. cesaret, taak, gt. 3. ngiliz ngilizcesi sama, zrva, fasa fiso.

ballsy

ball.sy bl'zi sfat, argo baya cesur: She's one ballsy female! Amma taakl kar yahu!

ballyhoo

bal.ly.hoo bl'ihu isim, konuma dili 1. heyecanl ve amatal propaganda/reklam. 2. grlt, patrt, amata, velvele.

balm

balm bam isim 1. ila olarak kullanlan birka eit ya. 2. pelesenk. 3. melisa, oulotu. 4. gzel koku, rayiha. 5. kokulu merhem; ar veya szy dindiren merhem.

balmy

balm.y ba'mi sfat 1. yumuak ve lk (hava). 2. konuma dili kak, bir tahtas eksik.

88

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk baloney

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

ba.lo.ney blo'ni isim 1. bir cins salam. 2. konuma dili sama, zrva.

balsam Baltic Sea Baltic States Baltic balustrade bamboo bamboozle

bal.sam bl'sm isim pelesenk. Baltk Denizi. Baltk Devletleri. Bal.tic bl'tk sfat Baltk. bal.us.trade blstreyd' isim korkuluk, trabzan. bam.boo bmbu' isim bambu. bam.boo.zle bmbu'zl fiil, konuma dili 1. aldatmak, dolandrmak. 2. artmak.

ban

ban bn fiil (banned, banning) yasaklamak, menetmek. isim yasak.

banal banality

ba.nal bey'nl sfat banal, sradan, baya. ba.nal.i.ty beynl'ti isim 1. banallik, sradanlk. 2. banal sz; banal ey.

banana pepper banana republic banana band saw band together

arliston, arliston biber. muz cumhuriyeti. ba.nan.a bnn' isim muz. erit testere. birlemek, bir araya toplanmak; birletirmek, bir araya toplamak.

band

band bnd isim 1. erit, bant, kurdele; kolan; sarg. 2. kemer; kay. 3. uzun izgi. fiil emberlemek.

bandage

band.age bn'dc isim sarg. fiil (yaray) sarmak, balamak.

band-aid

band-aid bnd'eyd isim yara band, bant. sfat, konuma dili geici: a band-aid solution geici bir zm.

bandit banditry bandmaster bandstand

ban.dit bn'dt isim haydut, ekya. ban.dit.ryisim haydutluk. band.mas.ter bnd'mstr isim, mzik bando efi. band.stand bnd'stnd isim ak havada alan mzik topluluklarna zg ve ou zaman st kapal platform.

89

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk bandwagon

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

band.wag.on bnd'wgn isim baknz qump on the bandwagon get on the bandwagon

bandy words with bandy

ile atmak, ile az kavgas yapmak. ban.dy bn'di fiil baknz bandy words with be bandied about

bandy-legged bane baneful

ban.dy-leg.ged bn'dilegd sfat arpk bacakl. bane beyn isim baknz the bane of one's existence bane.ful beyn'fl sfat zararl, kt.

bang one's head against a stone wall bouna uramak, haybeye krek ekmek. bang up mahvetmek, canna okumak: You can use my car, but don't you dare bang it up! Arabam kullanabilirsin, ama canna okuyaym deme! bang bang bng isim 1. at!/Bom! 2. grlt, patrt; patlama. 3. heyecan, sevin. 4. sansasyon, olay. fiil 1. iddetle arpmak veya kapanmak. 2. grltl bir ekilde vurmak. 3. grlt yapmak. zarf, konuma dili tam: bang in the middle of the war savan tam ortasnda. bang on time tam zamannda. banger bang.er bng'r isim, ngiliz ngilizcesi, konuma dili sosis. Bangladesh Bangladeshi Ban.gla.desh bng.glde' isim Banglade. isim Bangladeli. sfat 1. Banglade, Banglade'e zg. 2. Bangladeli. bangs banish bangs bngz isim perem, kkl, krkma. ban.ish bn' fiil 1. srgne gndermek, srmek. 2. kovmak, uzaklatrmak. banishment banister bank account bank bill ban.ish.mentisim srgn. ban.is.ter bn'str isim trabzan; trabzan kpetesi. banka hesab. banknot; bir banka tarafndan dier bir banka zerine ekilen polie. bank discount bank note banka skontosu, bir senedin banka tarafndan krlmas. banknot, kt para.

90

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk bank on

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

-e bel balamak, -e gvenmek: We are banking on their support. Desteklerine bel baladk.

bank rate bank vault bank bankable

banka skonto haddi, faiz oran. banka kasas. bank bngk isim banka. fiil bankaya (para) yatrmak. bank.a.ble bngk'bl sfat, konuma dili kr getiren, para getiren.

bankbook

bank.book bngk'bk isim banka czdan, hesap czdan.

bankcard

bank.card bngk'kard isim (bankann kard) kredi kart.

banker banking bankrupt

bank.er bngk'r isim bankac. bank.ingisim bankaclk. bank.rupt bngk'r^pt sfat, isim iflas etmi, batkn, mflis. fiil iflas ettirmek.

bankruptcy banner

bank.rupt.cy bngk'r^ptsi isim iflas, batk. ban.ner bn'r isim 1. bayrak, sancak, alem. 2. gazetecilik manet.

banns banquet banter

banns bnz isim (gelecek bir tarihe ait) evlenme ilan. ban.juet bng'kwt isim ziyafet, resmi ziyafet. ban.ter bn'tr isim akalama, taklma. fiil akalamak, taklmak.

baptism baptize bar none bar of soap bar

bap.tism bp'tzm isim vaftiz. bap.tize bp'tayz fiil vaftiz etmek. istisnasz, ayrksz. sabun kalb. bar bar isim 1. ubuk, srk. 2. engel. 3. bar (iki iilen yer). 4. hukuk baro. 5. su iindeki kum seti. 6. mzik l izgisi. fiil (barred, barring) 1. srglemek. 2. engel olmak. 3. sokmamak, almamak. edat - den baka, hari.

barb Barbadian

barb barb isim 1. engel; kanca. 2. ineleyici sz. Bar.ba.di.an barbey'diyn isim Barbadoslu. sfat 1. Barbados, Barbados'a zg. 2. Barbadoslu.
91

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk Barbados barbarian barbaric barbarism barbarity barbarous barbecue

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

Bar.ba.dos barbey'dos isim Barbados. bar.bar.i.an barber'iyn isim, sfat vahi, barbar. bar.bar.ic barber'k sfat medeniyetsiz, barbar; vahi. bar.ba.rismisim barbarlk. bar.bar.i.ty barber'ti isim vahet. bar.ba.rous bar'brs sfat barbarca, vahi. bar.be.cue bar'bkyu isim 1. (et kzartmak iin darda kullanlan) zgara; barbek. 2. stne baharatl bir sos dklerek zgarada kzartlan et. 3. etin bu ekilde kzartld akhava toplants. fiil stne baharatl bir sos dkerek (eti) zgarada kzartmak.

barbed wire barbed barbell barber barbershop bard bare chance bare its teeth bare living bare

dikenli tel. barb.edsfat 1. dikenli, kancal. 2. ineli (sz). bar.bell bar'bel isim halter. bar.ber bar'br isim berber. fiil tra etmek. bar.ber.shop bar'brap isim berber dkkn, berber. bard bard isim saz airi, ozan. zayf bir ihtimal. (hayvan) dilerini gstermek. kt kanaat geinme. bare ber sfat 1. plak. 2. ancak yetecek kadar. fiil soymak, amak.

bareback barefaced barefoot barefooted barehanded

bare.back ber'bk zarf baknz ride bareback bare.faced ber'feyst sfat apak, dpedz. bare.foot ber'ft sfat, zarf yalnayak. bare.foot.ed ber'ftd sfat, zarf yalnayak. bare.hand.ed ber'hn'dd zarf 1. silahsz. 2. eldivensiz. 3. aletsiz.

bareheaded barelegged barely barf

bare.head.ed ber'hedd sfat ba ak. bare.leg.ged ber'legd sfat orapsz, plak bacakl. bare.lyzarf ancak, gbela. barf barf fiil, argo kusmak. isim kusmuk.

92

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk bargain

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

bar.gain bar'gn isim 1. i anlamas. 2. kelepir. fiil 1. pazarlk etmek. 2. for/on -i ummak, -i beklemek: I hadn't bargained on that. yle bir ey beklememitim.

barge in barge bark up the wrong tree bark barkeep barkeeper barley barmaid

burnunu sokmak, ie karmak. barge barc isim mavna. yanl kap almak. bark bark isim kabuk; aa kabuu. bar.keep bar'kip isim barmen. bar.keep.er bar'kipr isim barmen. bar.ley bar'li isim arpa. bar.maid bar'meyd isim barn tezghnda alan kadn, barmeyd.

barman barmy

bar.man bar'mn isim (barmen) barmen. barm.y bar'mi sfat, ngiliz ngilizcesi kafadan kontak, kafas bir ho, atlak.

barn barnstorm

barn barn isim ahr, iftlik ambar. barn.storm barn'strm fiil, konuma dili tarada temsil vermek.

barnyard fowl barnyard barometer baron

kmes hayvan. barn.yard barn'yard isim iftlik ambar yanndaki avlu. ba.rom.e.ter bram'tr isim barometre. bar.on ber'n isim baron; ok zengin iadam, kral (petrol v.b.).

baroness baroque barracks barrage

bar.on.essisim barones. ba.rojue brok' sfat 1. barok. 2. atafatl, ok ssl. bar.racks ber'ks isim kla. bar.rage braq' isim, askeri youn yaylm atei, baraq atei.

barred barrel organ barrel vault barrel barren barrette

barred bard sfat 1. parmaklkla kapal. 2. yasaklanm. laterna. mimarlk beiktonoz. bar.rel ber'l isim f. bar.ren ber'n sfat ksr; meyvesiz; kra, verimsiz. bar.rette bret' isim sa tokas.
93

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk barricade

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

bar.ri.cade berkeyd' isim barikat. fiil barikat yapmak: They barricaded the street. Sokakta barikat yaptlar.

barrier

bar.ri.er ber'iyr isim (it, duvar, korkuluk gibi) engel; bariyer.

barrister

bar.ris.ter ber'str isim, ngiliz ngilizcesi en yksek mahkemelerde dava grebilen avukat.

barroom barrow

bar.room bar'rum isim bar. bar.row ber'o isim, ngiliz ngilizcesi 1. iportac arabas. 2. el arabas.

bartender barter

bar.tend.er bar'tendr isim barmen. bar.ter bar'tr fiil dei toku etmek, takas yapmak, trampa etmek. isim dei toku, takas, trampa.

base of operations base something on base baseball fan baseball baseboard baseless basement bash

harekt ss. bir eyi -e dayandrmak. base beys sfat alak, adi, rezil. beysbol merakls. base.ball beys'bl isim beysbol. base.board beys'brd isim sprgelik. base.lesssfat aslsz, temelsiz. base.ment beys'mnt isim bodrum kat, bodrum. bash b fiil kuvvetle vurmak, hzla vurmak. isim 1. hzl vuru; kuvvetli darbe. 2. konuma dili atafatl parti.

bashful BASIC

bash.ful b'fl sfat utanga, sklgan, ekingen. BASIC bey'sk ksaltma Beginner's All-purpose Symbolic Instruction Code bilgisayar BASIC (bir programlama dili).

basically basil basin basis

ba.si.cal.lyzarf aslnda, esasnda. bas.il bz'l isim fesleen. ba.sin bey'sn isim 1. leen. 2. havuz. 3. havza. ba.sis bey'ss isim (bases) 1. temel. 2. kaynak. 3. ana ilke.

bask

bask bsk fiil gnelenmek, tatl bir scakln karsnda uzanmak.


94

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk basket

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

bas.ket bs'kt isim 1. sepet; kfe; zembil. 2. spor say, basket.

basketball

bas.ket.ball bs'ktbl isim 1. basketbol, sepettopu. 2. basketbol topu.

bass clef bass basswood bastard

mzik fa anahtar. bass bs isim levrek, hani. bass.wood bs'wd isim hlamur aac. bas.tard bs'trd isim 1. pi, gayrimeru ocuk. 2. alak herif, it.

bastardize

bas.tard.ize bs'trdayz fiil alaltmak; deerini drmek.

baste

baste beyst fiil 1. teyellemek. 2. (kurumamas iin) (pien etin stne) sv dkmek/srmek.

bastion bat batch

bas.tion bs'n isim kale burcu; tabya. bat bt isim yarasa. batch b isim 1. bir piimde piirilenler. 2. takm; grup; parti: a batch of books bir parti kitap.

bated bath chair

bat.ed bey'td sfat baknz with bated breath bath chairngiliz ngilizcesi (st bazen kapal) tekerlekli sandalye.

bath

bath bth isim 1. banyo. 2. hamam; kaplca. 3. film banyosu. fiil, ngiliz ngilizcesi ykamak; ykanmak.

bathe

bathe beydh fiil 1. ykamak, banyo etmek; ykanmak, banyo yapmak. 2. slatmak; suya batrmak.

bathhouse

bath.houseisim 1. (plaq, gl v.b. kenarnda) kabinli bina. 2. (halka ak) banyo/hamam.

bathing suit bathing

mayo. bath.ing bey'dhng isim 1. banyo yapma, ykanma. 2. deniz banyosu, yzme.

bathrobe bathroom fixtures bathroom bathtub baton

bath.robeisim bornoz. banyoya ait sabit eya. bath.roomisim 1. banyo. 2. tuvalet. bath.tubisim banyo kveti. ba.ton btan', bt'n isim denek.
95

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk battalion batten batter

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

bat.tal.ion btl'yn isim, askeri tabur. bat.ten bt'n isim ince tahta paras, tiriz. bat.ter bt'r fiil sert darbelerle vurmak; hrpalamak; dvmek.

battery

bat.ter.y bt'ri, b'tri isim 1. elektrik pil; akmlatr, ak. 2. askeri batarya. 3. hukuk dvme, dayak. 4. dizi, seri, takm.

battery-operated batting battle cry

bat.ter.y-operatedsfat pilli. bat.ting bt'ng isim tabaka halinde pamuk. sava naras; herhangi bir kampanyada kullanlan slogan.

battle fatigue battle royal

sava grm kimselerde grlen ruhsal knt. (birka kii arasndaki) byk dv. 2. byk kavga, byk mnakaa.

battle

bat.tle bt'l isim 1. muharebe; meydan sava. 2. mcadele, byk ura. fiil 1. savamak, dvmek. 2. mcadele etmek, ok uramak.

battle-ax

bat.tle-axisim 1. cenk baltas, teber. 2. argo huysuz kocakar.

battlefield battleground battleship batty bauble

bat.tle.fieldisim sava alan. bat.tle.groundisim sava alan. bat.tle.shipisim sava gemisi, zrhl. bat.ty bt'i sfat, argo atlak, kak. bau.ble b'bl isim gsterili ss, gsterili fakat kullansz ey.

baulk bauxite bawdily bawdiness bawdy bawl out bawl bay leaf bay tree

baulk bk fiil baknz balk baux.ite bk'sayt, bo'zayt isim boksit. bawd.i.lyzarf ak sak bir ekilde. bawd.i.nessisim ak sak olu. bawd.y b'di sfat ak sak, mstehcen. azarlamak, paylamak, halamak. bawl bl fiil 1. barmak. 2. yksek sesle alamak. defne yapra. defne aac.
96

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk bay window bay bayberry bayonet bayou

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

cumba. 2. konuma dili gbek, ya balam karn. bay bey isim defne. bay.ber.ry bey'beri isim mumaac. bay.o.net beynet' isim sng. bay.ou bay'u isim bir nehir veya gln bataklkl kolu veya k noktas.

bazaar be ... shy be a bad judge of be a basket case

ba.zaar bzar' isim pazar, ar; kermes. (birinin) (belirli bir miktarda) eksii olmak. -den anlamamak. konuma dili 1. berbat bir halde olmak. 2. ambale olmak, doru drst dnemez halde olmak.

be a big deal be a disgrace to be a good judge of be a hard worker be a match for be a nervous wreck be a nuisance to be a part and parcel of

konuma dili ok nemli olmak. -in yzkaras olmak. -den anlamak, -in ne olduunu bilmek. ok alkan olmak. (birinin) dengi olmak. sinirleri bozulmu olmak. -in bann belas olmak. (bir eyin) nemli bir esi olmak: These words are now part and parcel of the language. Bu szckler artk dilin nemli bir paras oldu.

be a past master at be a physical wreck be a picture of health be a shadow of one's former self

(bir konuda) ok usta olmak. sal bozulmu olmak. turp gibi olmak. (biri) epeyce km olmak. 2. (biri) epeyce aptan dm olmak. 3. eski halinden ok dm olmak.

be a stranger to be a subject for be a subject of be a thing of the past be a whiz at

-in yabancs olmak. .. konusu olmak. .. konusu olmak. (bir ey) artk gemie ait bir ey olmak. (bir konuda) ok becerikli olmak, (bir iin) ustas olmak.

be about be above suspicion

zere olmak; megul olmak. her trl pheden uzak olmak.


97

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk be aboveboard with be absorbed in

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

(birine kar) ak olmak, drst davranmak. (bir eye) dalmak: He was absorbed in his work. ine dalmt.

be accustomed to be acquainted with be acquitted of be acquitted be addicted to be adrift be affiliated with be afflicted with be afraid of one's own shadow be afraid of be after be alien to be alive to be alive with be all broken up over be all ears be all eyes be all for be all right

-e alkn olmak. ile tanmak, -i tanmak. 2. -i bilmek, -e aina olmak. (-den) beraat etmek, temize kmak. (-den) beraat etmek, temize kmak. (bir eyin) bamls veya tiryakisi olmak. akntyla srklenmek. -e bal olmak. -den mustarip olmak. kendi glgesinden korkmak. (-den) korkmak. peinde olmak. (birine) yabanc gelmek. -in farknda olmak. kaynamak, ok miktarda bulunmak. (bir eyden dolay) ok zgn olmak. kulak kesilmek, dikkatle dinlemek. gzn drt amak. -i candan desteklemek, -e taraftar olmak. iyi olmak, zarara uramam olmak: Are you all right? yi misin? 2. iyi olmak, fena olmamak: His grades are all right. Notlar fena deil. 3. uygun olmak, olmak: Is it all right if she comes too? O da gelse olur mu?

be all the same to

.. iin farketmemek: If it's all the same to you, I'd prefer fish. Snein iin fatketmezse balk yemeyi tercih ederim.

be all thumbs

konuma dili 1. elleriyle i yapmaya gelince beceriksiz olmak. 2. at (belirli bir konuda) beceriksiz olmak.

be all wet

konuma dili 1. tamamen yanl olmak. 2. yanlmak, yanlgya dmek.

be along be amiss be an old hand at

gelmek. gerektii gibi olmamak. (bir konuda) baya tecrbeli olmak.


98

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk be anathema to

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

.. tarafndan nefret edilen biri olmak: She was anathema to the left-wingers. Solcular ondan nefret ettiler.

be angry about be angry at be angry with someone be annoyed with be answerable for something be answerable to someone be anxious about be anxious for someone to be anxious to be as good as one's bond be as good as one's promise

-e sinir olmak. -e kzgn olmak, -e kzmak. birine gcenmi olmak. (birine) kzgn olmak. bir eyden sorumlu olmak. birine kar sorumlu olmak. -i merak etmek. (birinin bir eyi yapmasn) ok istemek. konuma dili -i ok istemek. son derece gvenilir olmak. szn tutmak, sznde durmak, szn yerine getirmek.

be as good as one's word

szn tutmak, sznde durmak, szn yerine getirmek.

be as thick as thieves

konuma dili sk fk olmak, can cier kuzu sarmas olmak.

be ashamed be asleep be assailed with doubts be assassinated be associated with be astonished at be at a disadvantage be at a loss for words be at a low ebb be at a standstill

utanmak. uyumak. kukular iinde olmak. suikasta uramak, suikasta kurban gitmek. ile ilikisi olmak; ile ilgisi olmak. -e hayret etmek. dezavantajl olmak. ne diyeceini armak, syleyecek sz bulamamak. (birinin) morali bozuk olmak. 2. ok azalm olmak. durmak, durmu vaziyette olmak; kesilmek, kesilmi vaziyette olmak.

be at bay be at cross-purposes be at daggers drawn be at death's door

ok zor bir durumda olmak. birbirini anlamamak. 2. amalar birbirine kar olmak. kanl bakl olmak. bir aya ukurda olmak, lmn eiinde olmak.
99

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk be at fault be at hand be at large be at loggerheads with someone be at loose ends

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

kabahatli olmak. el altnda olmak; yaknda olmak. (sulu) firarda olmak/ortalkta dolamak. biri ile kavgal olmak. konuma dili 1. megul olmamak, bo olmak. 2. bota gezmek.

be at one's back be at one's best be at one's elbow be at one's wits' end be at one's wit's end be at rest be at someone's beck and call be at someone's disposal

bir kimseye arka kmak. en iyi durumda olmak, formunda olmak. yan banda olmak, yannda olmak. ne yapacan bilmemek, ne yapacan armak. ne yapacan bilmemek, ne yapacan armak. hareketsiz olmak, hareket etmemek. her an birinin emrinde olmak. birinin emrinde olmak: While I'm away my house is at your disposal. Ben yokken evim emrinizde.

be at someone's disposition be at the end of one's rope be at the end of one's tether be at variance with

birinin emrine amade olmak. baknz be at the end of one's tether ne yapacan bilememek. ile uyumamak, ile aralar bozuk olmak. 2. -e ters dmek, ile elimek.

be at war be at work be at be averse to

sava halinde olmak. ite olmak, i banda olmak. bulunmak, olmak. -den holanmamak: He is averse to hard work. ok almaktan holanmyor. 2. -e kar olmak: They were averse to our plan. Planmza karydlar.

be avid for be aware of be awash

(bir eyi elde etmek iin) ok hrsl veya arzulu olmak. farknda olmak; haberdar olmak. suyla kapl olmak, sular altnda olmak. 2. (bir ey) su iinde yzmek. 3. with ile dolu olmak; bol miktarda bulunmak.

be away be bad at figures be bad for

bulunmamak, baka yere gitmi olmak. hesab iyi/kt olmak. -e zararl olmak.
100

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk be bad news be badly off be baffled be bandied about be bang on

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

konuma dili hi iyi biri/bir ey olmamak. konuma dili fakir/yoksul olmak. armak. azdan aza dolamak, sylenmek. ngiliz ngilizcesi, konuma dili tam isabet etmek, ta gediine koymak.

be based on be behind the eight ball be behind the times be below the belt

-e dayanmak. zor/mkl bir durumda olmak. an gerisinde kalmak. konuma dili (bir saldr) doru/usule gre olmamak; (bir saldr) mertlie/delikanlla yakmamak. 2. boks belden aa vurmak.

be beneath someone

birisine yakmamak, birisinin tenezzl etmeyecei bir ey olmak: That's beneath you. O sana yakmaz.

be bent on doing something be bent out of shape be beside the point

bir ey yapmay aklna koymak. konuma dili kplere binmek, ldrmak. -in (konuulan eyle) hi ilgisi olmamak: That's beside the point. Onun alakas yok.

be beside the question

-in (konuulan eyle) hi ilgisi olmamak: That's beside the point. Onun alakas yok.

be besotted with

ngiliz ngilizcesi -e kaplmak, ... sevdasna kaplmak, kendini -e kaptrmak.

be better off be beyond a shadow of a doubt be beyond belief be beyond dispute be beyond someone's grasp

daha iyi durumda olmak. zerre kadar phe kalmamak. inanlmas mmkn olmamak, inanlmaz olmak. tartma gtrmemek. birinin kavraynn dnda olmak. 2. birinin elinden kurtulmu olmak: They're beyond his grasp now. O artk onlara dokunamaz. 3. birinin elde edemeyecei bir ey olmak.

be blessed with

(Allah) (birine) belirli bir nimeti balamak: You're blessed with these children. Allah sana bu ocuklar ihsan etmi.

be bored stiff

skntdan patlamak.
101

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk be born with a silver spoon in one's mouth be bound to

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

zengin bir ailenin ocuu olmak.

-mesi kesin gibi/kesin olmak: He's bound to win. Kazanmas kesin gibi.

be broken to smithereens be burned out be burnt out be cast adrift be caught short

parampara olmak. yangn yznden sokakta kalmak. yangn yznden sokakta kalmak. akntya braklmak. paras kmamak. 2. of yannda yeterli miktarda (bir ey) olmamak. 3. ngiliz ngilizcesi skmak, aptesi gelmek.

be centrally located be closeted with be cognizant of be composed of be concerned about be conditioned by

merkezi bir yerde olmak, ehrin merkezinde bulunmak. grme amacyla (birisi) ile odaya kapanmak. -den haberdar olmak, -in farknda olmak, -i bilmek. -den olumak, -den ibaret olmak. kayglanmak, endie duymak, merak etmek. (bir ey) (baka bir eye) bal olmak: Your spending capacity is conditioned by the size of your income. Harcamalarn gelir miktarna bal.

be consoled be convulsed with laughter be cross with be cursed be delayed be delighted with be desirous of be destined for

avunmak. glmekten katlmak. -e dargn olmak. lanetli olmak. gecikmek, ge kalmak. -e ok sevinmek. -i arzu etmek, -e can atmak. (bir yere doru) yol almak/gitmek; (bir yere doru) gidecek olmak: 2. talih tarafndan bir eye yneltilmek: He was destined for greatness. Kader onu byk bir adam olmaya yneltti. He was destined to become president. Talih onu cumhurbakanlna yneltti. The ship was destined for China. Gemi in'e doru yol alyordu.

be destined to

talih tarafndan bir eye yneltilmek: He was destined for greatness. Kader onu byk bir adam olmaya
102

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

yneltti. He was destined to become president. Talih onu cumhurbakanlna yneltti. be disdainful of something be disenchanted with bir eyi hor grmek. gznden dmek: I'm disenchanted with him. O, gzmden dt. be disgusted with be disinclined be disposed to be dissatisfied with something be done for -den bkmak. can istememek. eiliminde olmak. bir eyden memnun olmamak. konuma dili 1. mahvolmak; belaya atmak. 2. pestili kmak, can kmak. be done to a turn be doomed to be down in the dumps be down in the mouth be down on be down to the wire kvamnda pimi olmak. (kt bir eye) mahkm olmak. ok neesiz olmak, can skkn olmak. konuma dili keyifsiz olmak, can skkn olmak. -e kar olmak. (bir eyi yapmak iin tannan mhlet) bitmek zere olmak; (bir iin) sonuna yaklam olmak: We're down to the wire. Bu iin sonuna yaklatk. be dressed in tatters (birinin) st ba yrtk prtk olmak, yrtk prtk giysiler iinde olmak. be enamored of be encased in be enchanted by -e k olmak. ile kapl olmak; ile rtl olmak. -e baylmak, -i ok sevmek: She is enchanted with her new house. Yeni evine baylyor. be enchanted with -e baylmak, -i ok sevmek: She is enchanted with her new house. Yeni evine baylyor. be encrusted with (kalnca bir tabaka) ile kapl olmak. 2. (mcevherler) ile ssl olmak. be encumbered with be endowed with ile ykl olmak. 2. ile doldurulmu olmak. Allah (birine) (bir eyi) vermek: He's endowed with a good memory. Allah ona iyi bir hafza vermi. be engrossed in -e dalp gitmek.

103

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk be enmeshed in

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

(olumsuz bir duruma) dmek: He was enmeshed in his own intrigues. Kendi entrikalar ayana dolanmt.

be enshrined in

(bir eyin) iinde ok saygn bir yeri olmak: It's an expression that's enshrined in French usage. O deyimin Fransz dilinde ok saygn bir yeri var.

be entitled to be equal to be equivalent to be exempt from be exempt be expecting be fagged out be fagged be familiar to be familiar with be famished be fascinated by be fascinated with be fast be fed up with be few and far between be firm be fluent in be flushed with be fond of be for sale be for the benefit of

-e hakk olmak. 2. -i yapmaya yetkisi olmak. (bir iin) stesinden gelmek. -e eit olmak. (-den) muaf olmak. (-den) muaf olmak. konuma dili hamile olmak, gebe olmak. ok yorgun olmak, turu gibi olmak. ok yorgun olmak, turu gibi olmak. -e aina olmak. -i iyi bilmek. ok ackm olmak. -e kendini kaptrmak. -e kendini kaptrmak. (saat) ileri gitmek/olmak. -den bkm olmak, illallah demek. nadir rastlanmak; ok seyrek olmak. kararndan hi vazgememek. (bir dili) akc bir ekilde konumak. (bir eyin) verdii heyecanla dolu olmak. -i sevmek. satlk olmak. -in yararna olmak: This concert's for the benefit of Darafaka. Bu konser Darafaka'nn yararna.

be found wanting be free and easy with one's money be free of

kusurlu bulunmak. parasn msrife harcamak. (birinden) kurtulmu olmak. 2. (bir yerden) km olmak.

be free to

-ebilmek: She's now free to marry. Artk evlenebilir. You're free to go. Gidebilirsiniz.
104

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk be free with one's advice be free with one's money be friends with be friends be from be frozen hard be fucked up

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

sorulmadan t vermek. parasn cmerte harcamak. (ile) arkada olmak. (ile) arkada olmak. -den gelmek, -li olmak. donup kaskat olmak. kafay yemek, kafay yemi olmak; kafay tm olmak. 2. (i/iler) berbat olmak, mahvolmak, rezil olmak.

be full of beans be given to be going strong be going to

ok canl ve hevesli olmak. (bir ey yapmak) itiyadnda olmak. enerjik bir ekilde almak. Niyet gsterir : She's going to register for that course. O ders iin kaydn yaptracak. 2. Zorunluluk gsterir : You are going to get that qob, period. O ie gireceksin, o kadar. 3. -mek zere olmak: Recep's going to throw up. Recep kusmak zere. 4. Gelecek zaman iin kullanlr: It's going to be sunny today. Bugn hava gneli olacak.

be good at figures be good at

hesab iyi/kt olmak. (belirli bir eyi) iyi yapmak: He's good at repairing radios. Radyo tamirini iyi yapar.

be good enough to

bir iyilik edip de (bir yardmda bulunmak): Will you be good enough to help me? Bir iyilik edip de bana yardm eder misiniz?

be good for

(belirli bir sre iin) dayanmak: That rug's good for another twenty years. O hal bir yirmi yl daha dayanr. 2. (belirli bir ie) yaramak: It's good for a laugh. Bizi gldrmeye yarar.

be greedy for be green with envy be guilty of be halfway through

gzn (bir ey) hrs brmek. ok kskanmak veya gpta etmek. -in sulusu olmak, -den sulu olmak. -in yarsn bitirmi olmak.

105

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk be halfway to

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

-e giden yolun yarsnda olmak: We were halfway to Konya. Konya'ya giden yolun yarsndaydk.

be hand and glove with be hand in glove with be happy with be hard at hand be hard at it be hard by be hard hit by

ile yakn iliki iinde olmak. ile yakn iliki iinde olmak. -den memnun olmak. kapda olmak, kapya dayanm olmak. konuma dili ok almak. -in ok yaknnda olmak; -e ok yakn olmak. -in ok zararn grmek: We were hard hit by the cold weather in December. Aralk'taki souk bize ok zarar verdi.

be hard of hearing be hard on the heels of be hard on

ar iitmek/duymak. -in hemen ardndan gelmek. konuma dili 1. (bir eyi) hor kullanmak. 2. (bir eyi) abuk eskitmek/mahvetmek. 3. (birine) sert davranmak.

be hard put to

(bir eyi) zorla/ok zor yapmak: They were hard put to finish it on time. Onu vaktinde bitirmeleri ok zor oldu.

be hard up for money be hard up

para sknts ekmek. konuma dili (birinin) pek paras olmamak, (biri) zrt olmak.

be head and shoulders above be hell on be here to stay be honeycombed with be hopping mad be hung up on

-den ok stn olmak. -i hor kullanmak, -i hoyrata kullanmak. kalc olmak, vazgeilmez olmak. ile dopdolu olmak. konuma dili fkesi burnunda olmak. -e kafasn takmak. 2. -e tutulmak, iin yanp tutumak. 3. -e baylmak, -i ok beenmek.

be imbued with

ile dolu olmak: He was imbued with a strong sense of duty. Grev akyla doluydu.

be implicit in

-de sakl olmak, -in iinde olmak: That's implicit in what I said. O, dediklerimde sakl.

be in a bad mood be in a bad way be in a fix

sinirleri tepesinde/stnde olmak. ar hasta olmak. 2. ok zor bir durumda olmak. zor bir duruma dmek.
106

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk be in a flap be in a good mood be in a huff be in a hurry be in a mood for

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

konuma dili tela iinde olmak. keyfi yerinde olmak. fkelenmek. acelesi olmak: I am in a hurry. Acelem var. (-i) istemek: I'm not in the mood for company. Kimseyle grmek istemiyorum. I'm in no mood for that right now. u an ona tahammlm yok. I'm not in the mood. Canm istemiyor.

be in a mood

(-i) istemek: I'm not in the mood for company. Kimseyle grmek istemiyorum. I'm in no mood for that right now. u an ona tahammlm yok. I'm not in the mood. Canm istemiyor.

be in a pickle be in a place on sufferance

konuma dili zor bir durumda olmak. (aslnda istenilmeyen veya orada bulunmas yasak olan biri) (bakasnn) msamahas veya grmezlikten gelmesi sayesinde bir yerde bulunmak.

be in a position to do something about be in a position to do something be in a quandary be in a spot be in a state of flux be in a stew be in a sulk be in a sweat be in a swelter be in a swivet be in a temper be in a tight spot be in a world of one's own be in abeyance be in agreement be in alignment be in apple-pie order

(bir konuda) bir eyler yapabilecek durumda olmak.

(bir konuda) bir eyler yapabilecek durumda olmak. ne yapacan bilememek. zor bir durumda olmak. deimek, deiim iinde olmak. konuma dili tela/endie iinde olmak. somurtup durmak. endie iinde olmak. tela iinde olmak. tela iinde olmak. fkesi burnunda olmak. zor bir durumda olmak. kendi dnyasnda yaamak. uygulanmamak. hemfikir olmak; mutabk olmak. ayn hizada olmak. (bir yer) ok dzenli olmak, (her ey) yerli yerinde olmak.
107

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk be in arrears be in bad odor with be in character be in deep water be in desperate straits be in dire straits be in disfavor be in disgrace be in evidence be in force be in full swing

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

(birinin) vaktinde denmemi borlar olmak. -in gznden dmek. (bir davran) (birinin) karakterine uymak. konuma dili zor durumda olmak. ok zor bir durumda olmak. ok zor bir durumda olmak. gzden dm olmak. gzden dm olmak. grnmek; grnrde olmak. yrrlkte olmak. (bir ey) en hareketli zamannda olmak, hzn almak; yoluna girmek.

be in good taste be in good with be in good working order be in high spirits be in hot water be in juxtaposition be in league with be in limbo be in line with be in love with be in low spirits be in on the secret be in one's element

(bir ey) uygun dmek, yakk almak, yerinde olmak. konuma dili (birinin) gzne girmi olmak. iyi iler durumda olmak. keyifli olmak, keyfi yerinde olmak. ba dertte olmak, g durumda olmak. birbirine yakn bulunmak; yanyana bulunmak. -in mttefiki olmak. iki cami arasnda kalm beynamaza dnmek. e uymak. 2. ile bir hizada olmak. -e k olmak. keyifsiz olmak. srra ortak olmak. konuma dili kendini rahat hissettii bir ortamda bulunmak.

be in one's glory be in one's right mind be in possession of oneself be in possession of be in rags be in rut

kendinden ok honut olmak. akl banda olmak. kendine hkim olmak, kendine sahip olmak. -e sahip olmak, -si olmak. (birinin) giysileri yrtk prtk olmak. (hayvan) kzmak, ksnmek.

108

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk be in session

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

(mahkeme, toplant, kongre, parlamento) toplant halinde olmak; (okul, niversite) retim ylna girmi olmak.

be in shape for be in shape be in short supply be in sight

(-e) hazr olmak; formda olmak, kondisyonu iyi olmak. (-e) hazr olmak; formda olmak, kondisyonu iyi olmak. az bulunmak. yakn olmak, ufukta olmak: Victory is in sight. Ufukta zafer grnyor. 2. grlmek, gzle seilmek.

be in someone's charge be in someone's debt be in someone's grasp be in step

birinin sorumluluu altnda olmak. bir kimseye borlu olmak. birinin penesine dm olmak. (with) (bakalarna) adm uydurmak. 2. with -e ayak uydurmak: We're in step with the times. Biz aa ayak uydurduk.

be in stitches be in store for be in straitened circumstances be in substantial agreement be in sympathy with be in sync be in tatters

konuma dili glmekten kasklar atlamak. (bir ey) (birini) beklemek. yoksulluk iinde yaamak, darlk iinde olmak. temelde anlamak, temel noktalarda hemfikir olmak. (gr, fikri) anlayp paylamak/desteklemek. senkronik olmak, senkronize edilmi olmak. lime lime olmak, yrtk prtk olmak. 2. (ad, hret v.b.) mahvolmak.

be in tears be in the ascendant

alamak. (yldz, gezegen) dou ufkunda grnmek. 2. (birinin) yldz parlamak; egemen olmak.

be in the ascendent

(yldz, gezegen) dou ufkunda grnmek. 2. (birinin) yldz parlamak; egemen olmak.

be in the black be in the clear be in the doldrums

borcu kalmamak, borlu olmamak. phe altnda olmamak; masumluu ispatlanm olmak. denizcilikle ilgili rzgrn esmedii bir blgede bulunmak. 2. (birinin ileri) kesat olmak. 3. can sknts ekmek; efkrl olmak.

be in the employ of be in the know

(birisi iin) almak. bilgisi olmak, gizli bir eyden haberi olmak.
109

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk be in the market for be in the mood for

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

-i satn alma niyetinde olmak. (-i) istemek: I'm not in the mood for company. Kimseyle grmek istemiyorum. I'm in no mood for that right now. u an ona tahammlm yok. I'm not in the mood. Canm istemiyor.

be in the mood

(-i) istemek: I'm not in the mood for company. Kimseyle grmek istemiyorum. I'm in no mood for that right now. u an ona tahammlm yok. I'm not in the mood. Canm istemiyor.

be in the pink of condition be in the process of be in the red be in the running be in the same ballpark be in the soup be in the sulks be in the swim of things be in the throes of death be in the way be in the wind

sapasalam olmak, turp gibi olmak. srecinde olmak, -mekte olmak. borlu olmak. kazanma ans olmak. -e yakn olmak. konuma dili ba dertte olmak. somurtup durmak. faal bir hayat srmek; faal bir sosyal hayat olmak. can ekimek. engel olmak, ayak altnda olmak. (bir eyin) (gerekletirilmeden nce) sz edilmek: It's been in the wind for some time now. Epey zamandr sz ediliyordu.

be in the wrong

kabahatli olmak: You were in the wrong. Kabahat sendeydi.

be in town be in transit

ehirde olmak. (insanlar, mallar) yolda olmak; (insanlar) bir yerden baka bir yere gemekte olmak; (mallar) bir yerden baka bir yere tanmakta olmak.

be in trouble be in two minds about be in with someone be in with

ba belada olmak. -in hakknda kesin bir karara varamamak. birinin gzne girmi olmak; biriyle samimi olmak. orta olmak. 2. arkada olmak. 3. konuma dili (biriyle) ok iyi geinmek; (birinin) gzne girmi olmak.
110

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk be in work

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

almak, ii olmak, i sahibi olmak: He's been in work since June. Hazirandan beri alyor.

be incumbent on

sorumluluu -e ait olmak, -e dmek: It is incumbent on you to educate your children. ocuklarnn eitiminden sen sorumlusun.

be indifferent to

-e kar ilgisiz olmak, -e ilgi gstermemek: He's indifferent to her. Ona kar ilgisiz.

be inherent in something be intended for

bir eyin aslnda var olmak. iin amalanmak, iin olmak: This book is intended for children. Bu kitap ocuklar iin yazlm.

be interested in

-e ilgi duymak, -e merakl olmak: She is interested in literature. Edebiyata ilgi duyuyor. My father is interested in birds. Babam kulara merakl.

be intimate with be into

ile samimi olmak. ile megul olmak, merakls olmak. 2. (bir kimseye) borlu olmak.

be intrinsic to be involved in

-e zg olmak. -e karmak: She was once involved in a scandal. Bir zamanlar bir skandala karmt. 2. ile megul olmak, ile uramak: He's involved in a new proqect. Yeni bir projeyle megul.

be involved with be jealous of be lacking in be late be leery of be left holding the bag be loath to do something be located in be long on be lost on be mad about

konuma dili ile ak ilikisi olmak. -i kskanmak. -si olmamak, -den yoksun olmak. gecikmek, ge kalmak. -den kukulu olmak. kabak bana patlamak. 2. avucunu yalamak. bir eyi yapmaya gnl olmamak. -de olmak, -de bulunmak. -in fazlas olmak. -i etkilememek. konuma dili 1. -i deli gibi sevmek, -e lgnca k olmak. 2. -e baylmak.

be master of

-in ustas olmak.


111

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk be mindful of be mistaken be mixed up in be mixed up with be mixed up be mortified be much sought after

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

-i hatrnda tutmak. 2. -e dikkat etmek. yanlmak. -e karmak, -e bulamak. ile ilikisi olmak. zihni karmak. mahcup olmak, rezil olmak. ok aranlan/istenilen bir ey/biri olmak, ok rabette olmak, ok rabet grmek.

be nauseated be nauseous be no great shakes be no slouch as a be no slouch at be none the worse for

midesi bulanmak. midesi bulanmak. konuma dili stn biri olmamak. (belirli bir konuda) hi fena olmamak, baya iyi olmak. (belirli bir konuda) hi fena olmamak, baya iyi olmak. (bir eyden) (birine) hi zarar/halel gelmemek: They were none the worse for it. Onlara hi zarar olmad.

be nothing but skin and bones be nothing to write home about be nuts about be nuts be obliged to do something be oblivious of be oblivious to be obsessed by be obsessed with be of a mind to be of capital importance be of one mind be of prime importance be of service to be of the same mind be of two minds about be of use for something be of use be of value

bir deri bir kemik kalmak. tamah edilecek bir matah/mal olmamak. -in delisi olmak. 2. -in hayran olmak, -e deli olmak. akln oynatm olmak, kafadan kontak olmak. bir eyi yapmaya mecbur olmak. -in farknda olmamak, -den habersiz olmak. -in farknda olmamak, -den habersiz olmak. -i aklna takmak, akl -e taklmak. -i aklna takmak, akl -e taklmak. (bir eyi yapmak) dncesinde olmak. ok nemli olmak, ok nem tamak. hemfikir olmak, ayn dncede olmak. ok nemli olmak. -e yardm dokunmak, yardm etmek. hemfikir olmak, ayn dncede olmak. -in hakknda kesin bir karara varamamak. bir eye yaramak. yardm etmek. deerli olmak.
112

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk be off guard be off in one's calculations be off one's nut be off one's trolley be off the air

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

tetikte olmamak. hesabnda yanlm olmak. akln karm olmak, akln oynatm olmak. konuma dili kafadan kontak olmak. (radyodan/televizyondan) yaymlanmamak; yaymda olmamak: You're off the air. Yaym bitti.

be off the beaten track

konuma dili her yerden uzak bir yerde olmak, da banda olmak.

be off

ayrlmak, terketmek. 2. yanlmak. 3. (tatil veya izin dolaysyla) ie gelmemek. 4. iptal edilmek/olunmak.

be OK be on a better footing than ever be on a diet be on a par with be on a rampage through be on a rampage be on display be on edge be on familiar ground

iyi olmak. aralar her zamankinden daha iyi olmak. perhiz yapmak, rejim yapmak. eit derecede veya deerde olmak. (-i) yakp ykmak, (-i) kasp kavurmak. (-i) yakp ykmak, (-i) kasp kavurmak. sergilenmek. sinirleri gergin olmak. bildii bir yerde/yrede bulunmak. 2. bildii bir konuyla ilgilenmek.

be on fire be on good terms with be on good terms be on guard be on its way out be on one's conscience be on one's hands

yanmak. (biriyle) aras iyi olmak. (biriyle) aras iyi olmak. nbet tutmak. 2. tetikte olmak. -in devri kapanmak zere olmak. (birey) vicdann rahatsz etmek. (yk saylan bir ey/biri) -in banda olmak, -in sorumluluunda olmak.

be on one's mettle be on one's own responsibility be on one's toes be on one's way out

elinden geleni yapmaya hazr olmak. (yapt eyden) kendisi sorumlu olmak. uyank/dikkatli olmak. kmak: We were just on our way out. Biz imdi kyorduk.

be on overtime

fazla mesai yapmak, mesaiye kalmak.


113

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk be on probation be on sale be on show be on skid row be on someone's side

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

artl tahliyeden sonra gzetim altnda olmak. indirimli/tenzilatl satlmak. 2. satlmak. sergilenmekte olmak. konuma dili serseri ve sefil bir hale dm olmak. birinden yana olmak, birinin tarafn tutmak. 2. birinin lehinde olmak, birine yararl olmak.

be on someone's trail be on something's trail

birinin izini takip etmek; birini aramak. (av kpei) avn izini takip etmek: The dogs're on the trail. Kpekler iz sryor. 2. bir eyi takip etmek; bir eyi aramak.

be on speaking terms with be on speaking terms be on strike be on tap

(biriyle) selamlap konumak. (biriyle) selamlap konumak. grev yapmak. konuma dili hazr bulunmak. 2. (bira) fdan alnp satlmak.

be on target

(bir tahmin) doru kmak. 2. (bir i) belirlenen sreye uygun olarak ilerlemek.

be on television be on tenterhooks be on the air

televizyonda olmak; televizyona kmak. endie iinde olmak. (radyodan/televizyondan) yaymlanmak; yaymda olmak: We're on the air. Yaym balad.

be on the alert be on the ball be on the decline

tetikte olmak. akll ve dikkatli olmak. (kuvvetli/yksek bir durumdan) dmekte olmak: The birthrate is on the decline. Doum oran dmekte. The Roman Empire was on the decline. Roma mparatorluu artk gerilemekteydi.

be on the defensive be on the dole be on the go be on the high side be on the low side be on the make

savunma durumunda olmak. isizlik yardm almak. birtakm ilerle megul olmak. olduka pahal/ucuz olmak. olduka pahal/ucuz olmak. konuma dili 1. kendi kazanc peinde olmak. 2. cinsel iliki iin e aramak.
114

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk be on the razor's edge be on the road be on the shelf

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

lmle kalm arasnda olmak; iki ate arasnda kalmak. yolda olmak, yola km olmak. 2. to -e doru gitmek. kzaa ekilmi olmak; emekliye ayrlm olmak. 2. (kadn) evde kalm olmak.

be on the skids be on the spot be on the table

konuma dili kt bir durumda olmak, ktye gitmek. olayn getii yerde bulunmak. teklif edilmi olmak. 2. (tasar veya meselenin) grlmesi veya tartlmas ileri bir tarihe braklm olmak.

be on the telephone be on the tip of one's tongue be on the up-and-up

telefonda olmak/konumak. dilinin ucunda olmak. konuma dili yalansz konumak; drst bir ekilde davranmak: I think he's on the up-and-up. Bence numara yapmyor.

be on the watch be on the wing be on thin ice be on to be on top of the news be on top of the world

tetikte olmak, kulak kesilmek. 2. nbette olmak. umakta olmak, umak. tehlikeli veya ok rizikolu bir durumda bulunmak. konuma dili -den haberdar olmak. olup bitenlerden haberdar olmak. sevinten umak, ayaklar yere dememek, bast yeri bilmemek, ok mutlu olmak.

be on top of things be on top of be on trial be on vacation

olup bitenlerden haberdar olmak. (duruma) hkim olmak. yarglanmak. 2. denenmek. tatilde olmak, tatil olmak: Schools are on vacation. Okullar tatil.

be on

(k) ak olmak. 2. makine alm durumda olmak, almak, ak olmak.

be one with be one's own man

ile ayn fikirde olmak. (erkek) bakasnn piyonu olmamak, bakasnn kullanabilecei biri olmamak.

be one's own master

bana buyruk olmak.

115

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk be one's own woman

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

(kadn) bakasnn piyonu olmamak, bakasnn kullanabilecei biri olmamak.

be oneself

kendisi gibi davranmak, normal bir ekilde hareket etmek.

be onto a good thing be open to dispute be operated on be opposed to something be out and about be out for someone's blood be out in force be out in left field be out of a job be out of character

konuma dili yal bir i bulmu olmak. (bir ey) tartlabilmek, tartmaya ak olmak. ameliyat olmak. bir eye kar olmak, bir eyin aleyhinde olmak. (nekahetten sonra) dar/sokaa kp gezmek. konuma dili birinin hakkndan gelmek istemek. konuma dili ortalkta ok olmak. ok yanlm olmak. isiz olmak. (bir davran) birine uymamak, birinin her zamanki yaptklarna uymamak.

be out of commission be out of control

konuma dili bozulmu olmak. kontrolden km olmak, frenlenemez olmak. 2. (biri) dizginlenemez olmak.

be out of earshot be out of favor with be out of favor be out of it

(uzakta olduu iin) iitememek, duyamamak. (birinin) gznden dm olmak. gzden dm olmak. baka bir dnyada yaamak, hayal dnyas iinde olmak.

be out of kilter be out of line

konuma dili bozulmu olmak. yersiz/uygunsuz/yakksz olmak, yakk almamak. 2. sradan km olmak.

be out of luck be out of one's mind

ans olmamak, ans yaver gitmemek. konuma dili 1. akl yerinde olmamak, delirmi olmak, keileri karm olmak. 2. ok fkeli olmak.

be out of place

(her zamanki) yerinde olmamak. 2. yersiz/uygunsuz/yakksz olmak, yakk almamak.

be out of practice

(uzun zamandan beri bir eyi yapmad iin) (onu) iyi yapamamak.

be out of print

(kitabn) basks tkenmi olmak.


116

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk be out of reach be out of running be out of season be out of shape

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

el altnda olmamak. 2. eriilemez olmak. kazanma ans olmamak. -in mevsimi bitmi olmak. formda olmamak, formdan dm olmak. 2. eklini kaybetmi olmak, kalpsz olmak.

be out of sorts

konuma dili sinirleri stnde olmak; huysuzluu stnde olmak; can skkn olmak, keyfi yerinde olmamak.

be out of step

(with) (bakalarna) adm uydurmamak. 2. with -e ayak uydurmamak.

be out of stock be out of sync be out of the hole be out of the question

stokta bulunmamak. senkronik olmamak, senkronize edilmemi olmak. konuma dili bortan kurtulmu olmak. konuma dili sz konusu olmamak, dnlmemek, uygun saylmamak.

be out of the running be out of the woods be out of this world be out of touch with be out of touch

(yarmadan) elenmi olmak. tehlikeyi atlatm olmak. konuma dili sper/fevkalade/harika olmak. ile temasta bulunmamak. 2. -den habersiz olmak. (with) (biriyle) iletiim iinde olmamak. 2. dnyada olup bitenlerden haberi olmamak. 3. with (bir konuya) ait yeni gelimeler hakknda bilgisi olmamak.

be out of whack be out of work be out of

konuma dili bozulmu olmak. isiz olmak. (bir ey) tkenmi olmak, kalmamak: We're out of gas. Benzinimiz bitti. By the time he reached the top of the hill he was out of breath. Yokuun bana vardnda nefesi kesilmiti.

be out on strike be out on the end of a limb be out on the town be out to lunch

grevde olmak. desteksiz kalmak. konuma dili ehirde zevk peinde komak. le yemei yemeye km olmak. 2. argo kafas izinli olmak. 3. argo kafas pek almamak.

117

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk be out to

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

(bir ama) peinde olmak; (bir ey) iin frsat kollamak: They're out to win the championship. Onlar ampiyonlua oynuyorlar. He's out to get him. Onun hakkndan gelmek iin frsat kolluyor.

be out

darda olmak: He's out at the moment. u an burada deil. 2. (belirli bir miktar para) gitmek; (para) a olmak: I had to buy them lunch, and now I'm out a million liras. Onlara le yemei smarlamak zorunda kaldm; bir milyon liram gitti. Your total is two thousand liras out. Senin toplamda iki bin liralk bir eksik var. 3. (kitap) ktphaneden alnm olmak: That book's out. O kitap alnm. 4. (kitap, gazete, resmi ilan) kmak, yaymlanmak. 5. (ay, gne) kmak. 6. (iek, yaprak) amak; (aa, bitki) yapraklanmak, yeillenmek, yeermek. 7. (ate) snm olmak. 8. (hafta, ay) bitmi olmak, sona ermek. 9. nakavt olmak. 10. szm olmak; baylm olmak. 11. demode olmak. 12. dnlmemek, uygun saylmamak, sz konusu olmamak: That's definitely out. O kesinlikle dnlmyor. 13. (makine) bozulmu olmak. 14. (deniz) alalm olmak. 15. spor (top) aut olmak, auta kmak. 16. (ocuk oyunlarnda) yanmak: You're out! Yandn!

be over and done with be over one's head

konuma dili tamamyla bitmi olmak. (su) boyunu gemek/amak. 2. (birinin) bilgisi/yetenei dnda olmak.

be over someone

birinin amiri olmak; birinden daha yksek bir grev/makam/rtbe sahibi olmak.

be over

bitmi olmak, bitmek, sona ermek: The concert's over. Konser bitti. It's over between us. Aramzda her ey bitti.

be overcome by

-den fena halde etkilenmek: She was overcome by the smoke. Dumandan dolay kendinden geti. He was

118

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

overcome with emotion. yle duyguland ki dili tutuldu. be overcome with -den fena halde etkilenmek: She was overcome by the smoke. Dumandan dolay kendinden geti. He was overcome with emotion. yle duyguland ki dili tutuldu. be overdrawn bor bakiyesi gstermek. 2. hesabndan fazla para ekmi olmak. be overwhelmed by (duygulara) yenik dmek, yenilmek. 2. (sorumluluk, ar bir i v.b.) altnda ezilmek. be overwhelmed with -e boulmak, -e garkolmak. 2. (duygulara) yenik dmek, yenilmek. 3. (sorumluluk, ar bir i v.b.) altnda ezilmek. be parallel to be parallel with be peeved at be pertinent to be petrified -e paralel olmak. 2. -e benzemek. -e paralel olmak. 2. -e benzemek. -e sinirlenmek, -e sinir olmak. ile ilgisi olmak, ile ilgili olmak. donakalmak, donup kalmak, donmak, ta kesilmek, talamak. be pleased to do something (bir eyi) memnuniyetle yapmak: I'd be pleased to do it. Memnuniyetle yaparm. be pleased with oneself be pleased with be poles apart be polluted be possessed of be possessed with kendinden memnun olmak. -den memnun olmak. birbirine zt olmak. kirli olmak. The air is very polluted. Hava ok kirli. -e sahip olmak. .. tutkusuyla yanp tutumak: He was possessed with a desire to see Africa. Afrika'y grme tutkusuyla yanp tutuuyordu. be prejudicial to be preoccupied with be prepossessed by -e zararl olmak. zihni ... ile megul olmak. -den olumlu bir ekilde etkilenmek. 2. -e kendini kaptrmak. be pressed for time zaman dar olmak.
119

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk be pretty well suited to be privy to someone's secrets be prone to be proof against be proud of be provoked at be provoked be pushed for money be puzzled be quite something

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

-e iyi uymak. birinin srda olmak. -e eilimi olmak. -e kar koyabilme gc vermek. -den gurur duymak, ile iftihar etmek, ile vnmek. -e kzmak. 2. -e ksmek. -e kzmak. 2. -e ksmek. para sknts olmak. armak, afallamak. herkese nasip olmamak; ok iyi bir ey olmak. 2. olaanst bir ey olmak: It is quite something to be made a countess these days. Gnmzde kontes olmak olaanst bir ey.

be quits be ready to

konuma dili hesaplam olmak. -e hazr olmak. 2. -mek zere olmak: It looks as though it's ready to collapse. kmek zere gibi grnyor.

be related

(to) (ile) akrabalk ba olmak. 2. (to) (ile) ilgili olmak, (ile) ilgisi olmak. 3. to -e anlatlmak.

be reputed to be be responsive

olduu sanlmak; olduu sylenmek. to -e duyarl/hassas olmak. 2. tbbi to (tedaviye) cevap vermek. 3. cevap vermeye istekli olmak.

be retired be revolted by be rid of be ridden with be rumored be satisfied with be scared of be scared be scheduled

emekli olmak. -den tiksinmek. -den kurtulmak. ile dolu olmak. sylenilmek, azdan aza dolamak. -den honut olmak. (-den) korkmak. (-den) korkmak. programa gre (belirli bir zamanda) olmak; tarifeye gre (belirli bir zamanda) olmak: His flight is scheduled to arrive at three o'clock in the morning. Tarifeye gre ua sabah saat te varacak.

Be seated.

Oturunuz.
120

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk be set in one's ways be set

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

kendi kurduu dzenden pek amayan biri olmak. bulunmak: The village was set deep in the mountains. Ky dalarn ortasnda bulunuyordu. 2. on -i aklna koymak. 3. hazr olmak, hazrlanm olmak: Are you all set? Hazr msn?

be shackled by

-in tutsa olmak: She was shackled by her prejudices. Kendi nyarglarnn tutsayd.

be short for be short of

(belirli bir eyin) ksaltmas/ksas olmak. (varolan eyler/birileri) kfi gelmemek, yetmemek, eksik olmak. 2. (bir yerden) (belirli bir uzaklkta) bulunmak.

be short on

(bir giysi) (birine) ksa gelmek. 2. (belirli bir konuda) birinin eksiklii olmak: He's short on smarts. Onda pek kafa yok.

be short something

(birinde) bir ey belirli bir miktarda eksik olmak; bir eyin belirli bir miktarn ktramamak.

be shorthanded be shot of be shot through with be shy about be shy of be sick and tired of

-de personel eksiklii olmak. ngiliz ngilizcesi -den kurtulmak. (bir eyde) (bir e) yer yer bulunmak. -den ekinmek. -den bahsetmekten ekinmek. konuma dili -den illallah demek: I'm sick and tired of this! Bundan illallah!

be sick at one's stomach be sick for be sick of be sick be silent on

midesi bulanmak. -i ok zlemek. -den bkm olmak. hasta olmak. 2. ngiliz ngilizcesi kusmak. hakknda hibir ey dememek/sylememek/yazmamak: The law is silent on this point. Bu konuda kanunda yazl bir ey yok.

be sitting pretty be situated be skilled in be slanted towards

konuma dili iyi durumda olmak, tuzu kuru olmak. (bir yerde) bulunmak. (bir eyi) iyi yapmak; (bir iin) ustas olmak. -den yana olmak, -in tarafn tutmak.
121

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk be slated

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

programda olmak, planda olmak. 2. byk bir ihtimalle (bir ey) olmak/meydana gelmek.

be slumped to one side be smitten

bir yana kayklm/yaslanm olmak. with birdenbire (birine) vurulmak, -e gnln kaptrmak, -e k olmak. 2. with/by (gzel bir eye) kaplvermek, (gzel bir eyden) ok holanmak. 3. with birdenbire (bir hisse) kaplmak.

be snowed in be snowed under

kardan mahsur kalmak. iten ban kaldramamak, ban kayacak vakti olmamak.

be soaked in be soaked to the skin be soft on be solicitous

ile dolu olmak. iliklerine kadar slanmak. -e fazla yumuak davranmak. about -e ilgi gstermek, -i merak etmek. 2. to (bir ey) yapmak istemek.

be solidly for

Grlerin tamamen birletiini belirtir: Beykoz is solidly for our man. Beykoz'da herkes bizim adam tutuyor.

be someone's shadow be something in disguise

birinin glgesi olmak, birinin yanndan ayrlmamak. bir ey klna girmi olmak: That's a blessing in disguise. O aslnda Tanrnn bir ltfudur. He's actually a conservative in disguise. O gizli bir tutucudur.

be something of a

gibi bir ey olmak: She's something of a philosopher. Filozof gibi bir ey o.

be somewhat of a

gibi bir ey olmak: He's somewhat of a poet. air gibi bir ey o.

be sore about be sorry for be sorry

-e kzgn veya gcenik olmak. -e acmak. zlmek, zgn olmak. 2. piman olmak. 3. zr dilemek: Say you're sorry! zr dile! Okay, I'm sorry. Peki, zr dilerim.

be soused be sparing in

konuma dili sarho olmak. (bir eyi) ok az yapmak veya kullanmak, esirgemek: He's sparing in his praise. ok az ver.
122

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk be sparing with

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

(bir eyi) ok az yapmak veya kullanmak, esirgemek: He's sparing in his praise. ok az ver.

be spoiling for

kanmak: He is spoiling for a fight. Dvmek iin kanyor.

be spoken for be square

(bir ey) biri iin ayrlmak. with (biriyle) ak konumak; (birine) drste davranmak. 2. (bir hesap) grlm olmak; (iki kii) fit olmak; (iki kii) hesaplam olmak, kozlarn paylam olmak. 3. spor (iki rakip) (puan asndan) eitlenmi olmak.

be starved for

(bir eyin) eksikliini veya yokluunu ok duymak: He's starved for affection. Sevgiden yoksun kalm.

be sticky

(yzey) yap yap olmak, yapkan olmak. 2. (hava) yap yap olmak, nemli olmak. 3. about (bir konuda) zorluk karmak.

be stir crazy

bir yerde uzun sre kapal kaldktan sonra bunalm olmak.

be stone broke be stone cold

konuma dili meteliksiz olmak, be parasz olmak. konuma dili tamamyla soumu olmak, buz gibi olmak.

be stone deaf be straight with

konuma dili tamamen sar olmak, duvar gibi olmak. (biriyle) doru/yalansz konumak; (birine) doru sylemek.

be stranded be strange bedfellows

mahsur kalmak. 2. (gemi) karaya oturmu olmak. birbirine zt olduklar halde belirli bir ama iin birlikte almak.

be strange to

(bir yer) (birine) yabanc olmak. 2. (bir eyin) yabancs olmak.

be strong in be studded with be subject to

(belirli bir konuda) iyi/yetenekli olmak. (bir ey) ok bulunmak. 2. yer yer bulunmak. -e tabi/bal olmak. 2. Arasra tekrarlanan bir durumu belirtmek iin kullanlr : This river is subqect to floods. Bu nehir arasra taar.

123

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk be subordinate to

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

(bir eyden) aa kalmak, -den sonra gelmek, -den daha az nemli olmak; (bakasnn) emrinde olmak.

be subsequent to

(belirli bir olay) takip etmek, (belirli bir olaydan) sonra olmak/vuku bulmak.

be subservient to be sufficient be suffused with

-in hizmetinde olmak. yeterli olmak, yetmek. ile kaplanmak; ile dolu olmak; (belirli bir renge) boyanmak.

be suggestive of

(bir ey) (baka bir eyi) akla getirmek. 2. (belirli bir) izlenim brakmak, hissini vermek.

be suicidal be suitable for be supposed to

intihar etmeyi dnmek. -e uygun olmak. beklenmek: You're supposed to stand up when he walks in. O girdiinde ayaa kalkmanz bekleniyor. 2. gerekmek, lazm olmak: You're not supposed to be here. Burada bulunmaman gerek. 3. zannedilmek, farzedilmek: We're supposed to be rich. Bizi zengin zannediyorlar./Gya zenginmiiz. 4. -e yaramak: What's this machine supposed to do? Bu makine neye yarar? 5. izin verilmek: You're not supposed to leave the campus this weekend. Bu hafta sonu kampustan ayrlmana izin yok.

be surcharged with be sure of oneself be surrounded by be surrounded with be susceptible to

ile dopdolu olmak. kendinden emin olmak. etraf (bir ey/birileri) ile evrili olmak. etraf (bir ey/birileri) ile evrili olmak. (bir hastala) kar direnci olmamak. 2. (bir ey iin) kolay bir hedef olmak. 3. -e kaplabilmek.

be suspicious of be swamped with

-den kuku duymak, - den phe etmek. ar miktarda olmak; ... iinde boulmak: He's swamped with work. ok fazla ii var.

be sweet on be sympathetic to be sympathetic towards

(birine) k olmak. (gr, fikri) anlayp paylamak/desteklemek. (gr, fikri) anlayp paylamak/desteklemek.
124

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk be tailor-made for

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

(biri veya bir ey) iin zel olarak yaplm olmak. 2. (biri) iin biilmi kaftan olmak.

be taken aback at be taken aback by be taken aback be taken ill be taken up with be taken with be tangent to be tangled

(-e) aakalmak, ok armak. (-e) aakalmak, ok armak. (-e) aakalmak, ok armak. hastalanmak. ile megul olmak. -den holanmak, -den etkilenmek. -e teet gemek. up (karmak bir durumun) iinden kamamak. 2. with (iyi olmayan bir i veya kimseye) bulamak.

be tantamount to be the death of be the ruin of someone be the spit and image of be the spitting image of be the victim of be there

ile ayn olmak, ile eanlaml olmak. -in lmne neden olmak. birini mahvetmek. hk demi (birinin) burnundan dm olmak. hk demi (birinin) burnundan dm olmak. -in kurban olmak. var olmak: Two hours later the pain was still there. ki saat sonra hl ar vard. She's always there when you need her. Ne zaman ihtiyacn olsa yardma hazrdr.

be thick with

ile kapl olmak: This table's thick with dust. Bu masa toz iinde. The courtyard was thick with smoke. Avlu duman iindeydi. 2. ok miktarda bulunmak, kaynamak: The house was thick with fleas. Ev pire kaynyordu.

be thirsty for be thirsty be through

-i ok istemek, -e susamak. susamak: I'm thirsty. Susadm. (with) bitirmi olmak. 2. (biri) ie yaramaz olmak. 3. (with) iki kii arasndaki iliki bitmi olmak.

be thrown back on one's own resources yalnzca kendi yetenekleriyle idare etmek zorunda kalmak. be thunderstruck be ticketed for arp kalmak; donakalmak; hayretler iinde kalmak. (bir eyin) (belirli bir ey veya yere) verilmesi planlanmak. 2. (birinin) (belirli bir yere) aday
125

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

gsterilmesi planlanmak; (birinin) (belirli bir yere) uygun bir aday olduu sylenmek. be tickled konuma dili 1. son derece memnun olmak. 2. ok elenmek, ok glmek. be tied to a woman's apron strings be tied to be tied up bir kadnn tahakkm altnda olmak. -e bal olmak, -e tabi olmak. megul olmak. 2. in (para) (belli bir eye) yatrlm olmak. 3. (para) (hukuki ynden) ancak belirli birka ama iin kullanlabilmek; (mlk) (hukuki ynden) satlamamak veya intikal edememek. be tired of be to blame for be to someone's disadvantage be to someone's discredit be tolerant -den bkmak, -den usanmak. sulusu olmak. birini zararna olmak, birinin aleyhine olmak. birinin erefini lekelemek. (of) (-e kar) hogrl olmak. 2. of (organizma v.b.) e tahamml etmek, -e dayanmak. be too much for iin ok zor olmak, -in gcn amak: These stairs are too much for an old man. Yal bir adamn bu merdivenleri kmas ok zor. be torn between two choices be troubled iki cami arasnda kalm beynamaza dnmek. dertli olmak. 2. with -den rahatsz olmak. He's been troubled with his back recently. Son gnlerde srtndan rahatsz. The principal can't be troubled with these the petty problems. Mdr ufak tefek meselelerle megul olamaz. be truant be true to one's word be true to be tuckered out be unable to bear the sight of dersi asmak; okulu krmak. 2. vazifeden kamak. szn tutmak, szn yerine getirmek. -e sadk kalmak. pestili kmak, turuya dnmek, ok yorulmu olmak. -i hi ekememek, -e hi tahamml edememek.

be unable to get a word in edgewise karsndakinin fazla konumasndan dolay azn aamamak. be unable to stand the sight of -i hi ekememek, -e hi tahamml edememek.

126

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk be unable to

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

-ememek, -amamak, -den ciz olmak: She was unable to come. Gelemedi. I am unable to make the decision by myself. Karar yalnz bama vermekten cizim.

be unaccustomed to

-e alk olmamak: He is unaccustomed to getting up early in the morning. Sabah erken kalkmaya alk deil.

be unaware of

-in farknda olmamak, -den haberi olmamak, -den habersiz olmak: He is unaware of his surroundings. evresindekilerin farknda deil. They are unaware of our change in plans. Planlarda yaptmz deiiklikten haberleri yok.

be undaunted by

-den ylmamak. 2. -den dolay cesareti krlmamak: He was undaunted by the difficulty of the task. in zorluu cesaretini krmad.

be under a ban be under a cloud be under arrest be under attack be under construction be under custody be under discussion be under guard be under oath be under repair be under someone's charge be under someone's thumb be under stress

yasaklanmak. -in ad lekelnmi olmak, -in ad ktye km olmak. tutuklu olmak. saldrlara maruz kalmak; topa tutulmak. inaat halinde olmak. tutuklu olmak. grlmekte olmak. koruma altnda olmak. yeminli olmak. tamir edilmek, tamirde olmak. birinin sorumluluu altnda olmak. konuma dili birinin kontrol altnda olmak. stres iinde olmak. 2. (yap) fazla yk altnda bulunmak.

be under the assumption that

konuma dili 1. farzetmek, varsaymak. 2. sanmak, zannetmek.

be under the influence be under the sway of

ikili olmak, alkoll olmak. - in nfuzu altnda olmak. 2. -in egemenlii altnda olmak.

be under the weather

(kendini) bir ho/tuhaf hissetmek.


127

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk be underage be unequal to a task be unfamiliar with be unlucky be unmindful of be unqualified for a job be unqualified to do something be unsettled about to

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

(belirli bir ey yapabilmek iin) ya tutmamak. bir ii becerememek. -i bilmemek. ans olmamak. -e aldrmamak, -i gz nne almamak. bir ie uygun niteliklere sahip olmamak. bir eyi yapmak iin gereken niteliklere sahip olmamak. hakknda kararsz olmak, hakknda tereddt iinde olmak.

be unsettled as to

hakknda kararsz olmak, hakknda tereddt iinde olmak.

be unwilling

raz olmamak; istememek: He was unwilling to go. Gitmeye raz deildi. He's unwilling to learn how to dance. Dans etmeyi renmek istemiyor.

be up a tree be up against it be up against the wall

zor durumda olmak, ne yapacan armak. konuma dili belaya atmak, ba belaya girmek. iflasn eiinde olmak, iflasla kar karya olmak. 2. keye skmak, ok skk bir durumda olmak.

be up against be up all night be up for grabs

konuma dili (bir problem) ile kar karya olmak. sabahlamak. konuma dili (bo bir kadro, kontrat v.b.) adaylara ak olmak: This contract's up for grabs. Bu ihale kapann elinde kalr.

be up for

konuma dili 1. istemek: Who's up for a movie? Sinemaya gitmek isteyen var m? 2. -e aday olmak: He is up for mayor. Belediye bakanlna aday. 3. -den yarglanmak: He is up for murder. Cinayet suundan yarglanyor.

be up in arms

ate pskrmeye hazr olmak. 2. ayaklanm/isyan halinde olmak. 3. fkelenmi olmak.

be up on be up someone's alley

-i iyi bilmek. 2. -den haberi olmak. konuma dili biri iin biilmi kaftan olmak, (tam) birine gre olmak: This qob is right up your alley. Bu i tam sana gre.
128

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk be up to par

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

ticaret saymaca deerini bulmak. 2. iyi olmak, normal olmak.

be up to

(bir eyi) yapabilmek: He's still not up to seeing people. Hl insanlarla grebilecek durumda deil. I don't think she's up to doing a job like that. Bence yle bir iin stesinden gelemez o. Is he up to playing that rle? O rol becerebilir mi? 2. konuma dili (bir eyi) yapmak: What are you up to these days? Bugnlerde ne yapyorsun? 3. konuma dili (kt bir ey) yapmak; (i/dolap) evirmek; (halt) kartrmak/etmek: Just what are you up to? Ne halt kartryorsun? 4. (bir ey) (birine) kalmak/dmek; (birinin) seimine kalmak, (birine) bal olmak; (birinin) sorumluluunda olmak: It's up to you to finish it. Onu bitirme ii sana kald.

be up

ykselmek: His fever is up. Atei ykseldi. 2. yataktan kalkm olmak; henz yatmam olmak: He's never up before six. Saat altdan nce hi yataktan kalkmaz. She's never up after ten at night. Gece saat ondan nce yatar hep. 3. konuma dili keyfi yerinde olmak, mutlu olmak.

be upset

altst olmak. 2. (favori rakip) yenilmek. 3. (mide) bozuk olmak. 4. zgn olmak; sinirli olmak. 5. alabora olmak.

be used up

tkenmek, harcanmak. 2. bitkin dmek, bitmek, tkenmek.

be vexed at something be vexed with someone be vulnerable to be wanted by the police be wanting

bir eye can sklmak. birine kzmak. (kt bir eye) ak/maruz olmak. polis tarafndan aranmak. eksik olmak, noksan olmak: A few pages of this book are wanting. Bu kitabn birka sayfas eksik. 2. in -den yoksun olmak: That man is wanting in common sense. O adam saduyudan yoksun.

be wary of

-den saknmak. 2. -e dikkat etmek.


129

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk be washed up be way out in left field be wild about be willing to be wiped off the face of the earth be wiped off the map be wise to

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

konuma dili silinmek, yldz snmek. fena halde yanlmak, skalamak. konuma dili -e hayran olmak, -e baylmak. -e raz olmak. yeryznden silinmek. haritadan silinmek. konuma dili (birinin) ne yaptnn farknda olmak; (durumun) ne olduunun farknda olmak.

be with it be with someone be within arm's reach be within earshot be within reason be within someone's grasp

an hi gerisinde kalmamak; a yakalamak. birinin ne demek istediini anlamak. elinin altnda olmak. (yakn olduu iin) iitebilmek, duyabilmek. akl kr olmak. birinin kavray iinde olmak. 2. birinin elde edebilecei bir ey gibi olmak.

be without a shadow of a doubt be wont to

zerre kadar phe kalmamak. genellikle (belirli bir ekilde davranmak veya hareket etmek): He is wont to come early. O genellikle erken gelir.

be worried sick be worth its weight in gold be worth one's keep be worth one's salt

konuma dili ok endieli olmak. ok deerli olmak; ok ie yaramak. konuma dili ald maan karln vermek. konuma dili ald maan karln vermek; iinin ehli olmak.

be worth one's weight in gold be worth one's while be worth someone's while

ok deerli olmak; ok ie yaramak. birinin harcad zamana demek. birinin vaktini ayrmasna demek: It's worth your while to learn Italian. talyanca renmeye deer.

be worth

-in kymeti/deeri (belirli bir miktar) olmak; (belirli bir miktar) deerinde olmak: This candlestick's worth approximately ten million liras. Bu amdann deeri aa yukar on milyon lira. This house is worth six hundred million liras. Bu evin deeri alt yz milyon lira. 2. (birinin) mal varl (belirli bir miktar) olmak:
130

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

He's worth around ten billion liras. Onun mal varl on milyar kadar. 3. -e demek: Is it worth this much trouble? Bu kadar zahmete deer mi? Yes, it's worth the effort. Evet, zahmete deer. It's worth seeing. Grlmeye deer. be worthy of be wracked by -e demek, -e layk olmak. (arlar, hastalk v.b.) yznden ok ekmek: His body had been wracked by malaria. Vcudu stmadan ok ekmiti. be wracked with (arlar, hastalk v.b.) yznden ok ekmek: His body had been wracked by malaria. Vcudu stmadan ok ekmiti. be wrapped up in kendini (bir ie) kaptrm olmak. 2. (dncelere) dalm olmak. 3. (birine) srlsklam k olmak. be written all over yznden akmak: His innocence was written all over his face. Susuzluu yznden akyordu. be be bi fiil (am/are/is, was/were, been, being) (kurald ekimleri: imdiki zaman I am; he, she, it is; we, you, they are; _eski_ thou art. gemi zaman I, he, she, it was; _eski_ thou wast; we, you, they were; _eski_ thou wert. mi'li gemi zaman I have been ) olmak, vaki olmak; varln gstermek, mevcut olmak. What are you going to be when you grow up? Byynce ne olacaksn? yardmc fiil -dr. Edilgen fiil yapmaya yarayan yardmc fiil: be seen grnmek. beach buggy beach beachcomber plaj arabas. beach bi isim kumsal, plaq; ky, sahil. beach.comb.erisim 1. hayatn kylardan toplad enkaz ile kazanan kimse. 2. okyanustan kyya vuran byk dalga. beachhead beach.headisim, askeri dman kylar zerinde ele geirilen karma yeri. beacon bead bea.con bi'kn isim iaret ; fener; akar. bead bid isim 1. boncuk. 2. (silahta) arpack.
131

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk beads beady

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

beads bids isim 1. ipe dizilmi boncuk. 2. boncuklar. beady bidy sfat boncuk gibi : beady eyes boncuk gibi gzler.

beak beaker beam

beak bik isim gaga. beak.er bi'kr isim geni azl byk bardak. beam bim fiil 1. yaymak, samak (k). 2. (yz sevinle) parlamak.

beaming bean beanpole

beam.ingsfat parlak, sevinle parlayan (yz). bean bin isim 1. fasulye. 2. tane, tohum. bean.pole bin'pol isim 1. fasulye sr. 2. srk gibi kimse.

bear a grudge against bear a loss bear down on

birine kar kin beslemek. zarara katlanmak. -e doru gelmek/ilerlemek. 2. -i ok etkilemek: This tax bears down on the poor. Bu vergi fakirleri baya etkiliyor. 3. fazla bastrmak: Don't bear down so hard on your pencil. Kurunkalemini o kadar bastrma. 4. (azar veya srarla) sktrmak.

bear down bear in mind

gayret etmek. -i aklnda tutmak, -i unutmamak. You should also bear this in mind. Bunu da unutmamalsn. 2. dikkate almak, hesaba katmak.

bear no relation to bear no resemblance to bear no responsibility for bear on bear someone out bear something out bear the blame for bear the brunt of

ile ilgisi olmamak. -e hi benzememek. -in sorumlusu olmamak. ile ilgisi olmak. birini/bir eyi dorulamak/gereklemek. birini/bir eyi dorulamak/gereklemek. -in suunu zerine almak; -in thmeti altnda kalmak. (saldr, azarlama, bask v.b.'nin) en ar/iddetli ksmn ekmek: She bore the brunt of Yaln's wrath. Yaln'n gazabn en ok o ekti.

bear up under

(zor bir duruma) dayanmak: She's bearing up well. yi dayanyor.


132

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk bear up

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

(zor bir duruma) dayanmak: She's bearing up well. yi dayanyor.

bear upon bear watching bear with bear witness to bear witness bear

ile ilgisi olmak. -in izlenmesi gerekmek. -e sabr gstermek. (bir eyin) kant/delili olmak, (bir eye) delalet etmek. tanklk/ahitlik etmek. bear ber fiil (bore, borne) 1. tamak; kaldrmak: It won't bear your weight. Senin arln kaldrmaz. They have the right to bear arms. Silah tama hakk var onlarn. 2. tamak, zerinde bulunmak: It bears Cem's signature. Cem'in imzasn tayor. He still bears the scars of that fight. O dvn yaralarn hl tayor. 3. dayanmak, tahamml etmek, ekmek: She couldn't bear any more. Daha fazlasna dayanamad. 4. dourmak. 5. (meyve) vermek. 6. (belirli bir yne doru) gitmek. 7. (belirli bir duygu) beslemek. 8. (belirli bir ekilde) davranmak. 9. (belirli bir ekilde) durmak/yrmek. 10. -e gelmek: This doesn't bear repeating. Bu tekrarlamaya gelmez. It won't bear close scrutiny. Yakndan incelemeye gelmez.

beard bearded beardless bearer

beard brd isim sakal. beard.edsfat sakall. beard.lesssfat sakalsz. bear.er ber'r isim zerinde tayan kimse, elinde bulunduran kimse.

bearing

bear.ing ber'ng isim 1. hal, tavr, davran. 2. yatak, mil yata. 3. denizcilikle ilgili kerteriz.

beast beastly beat a retreat beat about the bush beat around the bush beat down the price

beast bist isim hayvan. beast.lysfat hayvanca. geri ekilmek, kamak. konuma dili bin dereden su getirmek. konuma dili bin dereden su getirmek. konuma dili pazarlkla fiyat indirtmek.
133

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk Beat it! beat off the attack beat off Defol!

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

saldry tamamen pskrtmek. konuma dili kovmak, defetmek.

beat one's head against a stone wall bouna uramak, haybeye krek ekmek. beat someone all hollow konuma dili 1. birini byk bir yenilgiye uratmak, birini ezmek, birini pes ettirmek. 2. birinden ok daha stn olmak, birini cebinden karmak. beat someone down beat someone up konuma dili birine fiyat indirtmek. konuma dili birini fena halde dvmek, birini tekme tokat dvp iyice hrpalamak. beat something all hollow beat the air beat the bushes beat the rap konuma dili bir eyden ok daha stn olmak. konuma dili bouna uramak; havanda su dvmek. konuma dili her yerde aramak. argo 1. cezadan kurtulmak. 2. temize kmak, aklanmak. beat time beat to windward beat tempo tutmak. denizcilikle ilgili orsasna seyretmek. beat bit fiil (beat, beaten) 1. dvmek, vurmak, arpmak. 2. almak (davul). 3. (yumurta) rpmak. 4. yenmek, galip gelmek. 5. (kalp) atmak. beaten beau beat.en bit'n fiil baknz beat beau bo isim (beaus/beaux) (kadna) k erkek, k, sevgili. beautician beau.ti.cian byut'n isim 1. kadn berberi, kuafr. 2. gzellik uzman. beautiful beautifully beautify beauty contest beauty parlor beauty queen beauty shop beauty sleep beau.ti.ful byu'tfl sfat (ok) gzel. beau.ti.ful.lyzarf gzelce. beau.ti.fy byu'tfay fiil gzelletirmek. gzellik yarmas. (kadnlar iin) kuafr salonu. gzellik kraliesi. (kadnlar iin) kuafr salonu. gzellik uykusu.

134

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk beauty

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

beau.ty byu'ti isim 1. gzellik. 2. gzel kadn. 3. gzel ey.

beaver became because of because

bea.ver bi'vr isim 1. kunduz. 2. kastor, kunduz krk. be.came bkeym' fiil baknz become -den dolay, iin. be.cause bk^z', bkz bala -dii iin, nedeniyle; nk.

beck beckon become anxious become hysterical over

beck bek isim baknz be at someone's beck and call beck.on bek'n fiil el/ba iaretiyle armak. endielenmek, merak etmek, meraklanmak. (bir ey) (karsnda) lgna dnmek, sinirleri boanmak.

become hysterical

(bir ey) (karsnda) lgna dnmek, sinirleri boanmak.

become paralyzed become polarized become

fel olmak; ktrm olmak. 2. felce uramak. kutuplamak. be.come bk^m' fiil (became, become) 1. olmak. 2. yakmak, yaramak: That tie becomes you. O kravat sana yakyor.

becoming bed and board bed and breakfast bed

be.com.ingsfat 1. to -e yakan. 2. uygun, mnasip. tam pansiyon. yatak ve kahvalt. bed bed isim 1. yatak; karyola. 2. (bahedeki) tarh. 3. nehir yata.

bedbug bedclothes

bed.bug bed'b^g isim tahtakurusu. bed.clothes bed'kloz, bed'klodhz isim, oul yatak takm.

bedding bedfellow Bedlam broke loose. bedlam

bed.dingisim yatak takm. bed.fel.low bed'felo isim baknz be strange bedfellows Kyamet koptu. bed.lam bed'lm isim tmarhane gibi bir yer, ok grltl ve kargaal bir yer.

bedpan bedridden

bed.pan bed'pn isim (yatakta kullanlan) srg. bed.rid.den bed'rdn sfat yatalak.
135

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk bedroll bedroom bedside bedsore bedspread bedstead bedtime bee beech beef up beef

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

bed.roll bed'rol isim drl yatak. bed.room bed'rum isim yatak odas. bed.side bed'sayd isim yatan baucu. bed.sore bed'sr isim, tbbi yatak yaras. bed.spread bed'spred isim yatak rts. bed.stead bed'sted isim karyola. bed.time bed'taym isim yatma zaman. bee bi isim ar, balars. beech bi isim kayn aac. konuma dili kuvvetlendirmek. beef bif isim 1. sr eti. 2. _(oul beeves)_ sr. 3. argo _(oul beefs)_ ikyet. isim, fiil, argo ikyet etmek, szlanp durmak.

beefsteak beehive beekeeper beeline

beef.steak bif'steyk isim biftek. bee.hive bi'hayv isim ar kovan. bee.keep.er bi'kipr isim ar yetitiricisi, arc. bee.line bi'layn isim 1. kestirme yol. 2. dz izgi, dz hat.

been beer on draft beer beeswax beet sugar beet beetle beetroot

been bn, [ngiliz ngilizcesi] bin fiil baknz be f biras. beer br isim bira. bees.wax biz'wks isim balmumu. pancar ekeri, sakaroz. beet bit isim pancar. bee.tle bit'l isim knkanatl bcek. beet.root bit'rut isim, ngiliz ngilizcesi (beetroot) pancar.

befall befit

be.fall bfl' fiil (befell, befallen) bana gelmek. be.fit bft' fiil (befitted, befitting) yakmak, uygun olmak.

befitting before Christ before long before the wind

be.fit.tingsfat yakan. milattan nce (M..), sa'dan nce (..). yaknda, abuk. rzgr ynnde.
136

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk before

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

be.fore bfr' zarf 1. nce, evvel. 2. nnde, cephesinde. edat 1. tercihen, yerine. 2. huzurunda. bala -den nce.

beforehand befriend beg

be.fore.handzarf nce, nceden. be.friend bfrend' fiil dosta davranmak, yardm etmek. beg beg fiil (begged, begging) 1. dilenmek. 2. of -den dilemek, -den rica etmek. 3. yalvarmak.

began beget

be.gan bgn' fiil baknz begin be.get bget' fiil (begot, begotten/begot, begetting) 1. babas olmak. 2. yol amak, sebep olmak.

beggar description beggar

tarifi imknsz olmak, anlatmaya szckler yetmemek. beg.gar beg'r isim 1. dilenci. 2. apkn. fiil sefalete drmek, mahvetmek.

begin

be.gin bgn' fiil (began, begun, beginning) 1. balamak; balatmak, n ayak olmak. 2. meydana gelmek, vcut bulmak.

beginner beginning

be.gin.nerisim ie yeni balayan kimse. be.gin.ningisim 1. balang. 2. kaynak, ba, esas.

begonia begot begotten begrudge

be.go.nia bgon'y isim begonya. be.got bgat' fiil baknz beget be.got.ten bgat'n fiil baknz beget be.grudge bgr^c' fiil 1. (bir eyi) (birine) fazla grmek: You don't begrudge me this vacation, do you? Bu tatili bana fazla grmyorsun, deil mi? 2. (bir eyi) istemeyerek vermek/yapmak: To tell you the truth, I begrudge giving those loafers a day off. O haylazlara bir gn tatil vermek zoruma gidiyor dorusu. She begrudges every minute she has to spend away from Nahit. Nahit'ten ayrlmak, bir dakika da olsa, ona zor geliyor.

beguile

be.guile bgayl' fiil 1. akln elmek, ayartmak; saptrmak. 2. cezbetmek.

begun

be.gun bg^n' fiil baknz begin


137

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk behalf behave oneself Behave yourself! behave behavior behaviorism behaviour

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

be.half bhf isim baknz on behalf of terbiyeli davranmak. Terbiyeni takn! be.have bheyv' fiil davranmak, hareket etmek. be.hav.ior bheyv'yr isim davran tarz; davran. be.hav.ior.ismisim davranlk. be.hav.iour bheyv'yr isim, ngiliz ngilizcesi baknz behavior

behead beheld behest

be.head bhed' fiil boynunu vurmak, kellesini uurmak. be.held bheld' fiil baknz behold be.hest bhest' isim 1. emir, buyruk. 2. srarl istek, srar: She would sometimes sing at the behest of friends. Arkadalarnn srarl istekleri zerine bazen ark sylerdi.

behind bars behind one's back behind the scenes behind the times behind

konuma dili hapiste, ieride. -in arkasndan, -in gyabnda. perde arkasnda, gizlice. an gerisinde, demode. be.hind bhaynd' zarf 1. (somut anlamda) peinden; geride: The children were running behind. ocuklar peinden kouyordu. We left them far behind. Onlar ok geride braktk. 2. (zaman asndan) geride; geri: We're behind in our work. imizde geri kaldk. edat 1. arkasnda; arkasna: He went behind the curtain. Perdenin arkasna gitti. That clock is behind. O saat geri. Behind that wall there is a garden. O duvarn arkasnda bir bahe var. 2. (soyut anlamda) ardnda: What's behind that remark of his? O sznn ardnda ne var? 3. (bir snflandrmada) geride: They're one point behind us. Bizden bir puan gerideler. 4. (destekleme anlamnda) arkasnda: He is behind us. Arkamzda o var. isim k, makat.

behold

be.hold bhold' fiil (beheld) 1. bakmak, gzlemlemek. 2. grmek.


138

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk beholden beholder behoove

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

be.hold.en bhol'dn sfat borlu, minnettar. be.hold.erisim seyirci. be.hoove bhuv' fiil 1. yakk almak, yakmak. 2. meli, gerekmek.

behove beige being

be.hove bhov' fiil, ngiliz ngilizcesi baknz behoove beige beyq sfat, isim beq. be.ing bi'yng isim 1. olu, varolu. 2. varlk. 3. yaratk. 4. insan.

belabor

be.la.bor bley'br fiil zerinde fazla durmak: Don't belabor the point. O nokta zerinde fazla durma.

belabour

be.la.bour bley'br fiil, ngiliz ngilizcesi baknz belabor

Belarus Belarussian

Be.la.rus bel'rs isim Beyaz Rusya. Be.la.rus.sian belr^'n isim, sfat 1. Beyaz Rus. 2. Beyaz Rusa.

belated belatedly belch

be.lat.ed bley'td sfat gecikmi, ge kalm. be.lat.ed.lyzarf gecikerek, vaktinden sonra. belch bel fiil 1. geirmek. 2. pskrtmek, frlatmak. isim geirme.

beleaguer

be.lea.guer bli'gr fiil kuatmak, etrafn sarmak, etrafn evirmek, muhasara etmek.

belfry Belgian

bel.fry bel'fri isim an kulesi. isim Belikal. sfat 1. Belika, Belika'ya zg. 2. Belikal.

Belgium belie

Bel.gium bel'cm, bel'ciym isim Belika. be.lie blay' fiil (belied, belying) 1. (sahte bir ey) (gerek bir eyi) rtmek. 2. yanl veya sahte olduunu gstermek.

belief believable believe in someone believe in Believe me!

be.lief blif' isim inan. be.liev.ablesfat inanlr. birine gvenmek. -e inanmak. 2. -e gvenmek. Szme inan!

139

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk believe

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

be.lieve bliv' fiil 1. inanmak. 2. iman etmek, gl bir inan duymak. 3. sanmak.

believer belittle Belize Belizean bell pepper bell belladonna bellboy belle bellflower bellhop bellicose belligerence belligerent

be.liev.erisim inanan, mmin. be.lit.tle blt'l fiil kltmek, alaltmak; kmsemek. Be.lize bliz' isim Beliz. isim Belizli. sfat 1. Beliz, Beliz'e zg. 2. Belizli. dolmalk biber. bell bel isim an, kampana; zil, ngrak. bel.la.don.na beldan' isim gzelavratotu, belladonna. bell.boy bel'boy isim otellerde oda hizmetisi ocuk. belle bel isim gzel kadn, dilber. bell.flow.er bel'flauwr isim aniei. bell.hop bel'hap isim baknz bellboy bel.li.cose bel'kos sfat kavgac, dvken. bel.lig.er.enceisim 1. kavgaclk. 2. savalk. bel.lig.er.ent blc'rnt sfat, isim 1. kavgac, dvken. 2. sava.

bellow bellows belly dancer belly dancing belly bellyache

bel.low bel'o fiil 1. brmek. 2. barmak. bel.lows bel'oz isim, tekil, oul krk. Oryantal dansz, dansz. gbek atma, Oryantal dans. bel.ly bel'i isim karn. bel.ly.acheisim karn ars. fiil, konuma dili ikyet etmek, szlanmak.

bellybutton belly-up belong

bel.ly.but.tonisim, konuma dili gbek, gbek ukuru. bel.ly-up beli^p' zarf baknz go belly-up be.long blng' fiil 1. to (bir ey) (birinin) mal olmak, (birine) ait olmak: That table belongs to me. O masa benim. 2. to -in yesi olmak: Firuz belongs to the Moda Yacht Club. Firuz, Moda Yat Kulbne ye. 3. -in yeri (belirli bir yerde) olmak: You put that back where it belongs right now! Onu hemen yerine geri koy! You don't belong there. Senin yerin oras deil.

belongings

be.long.ingsisim, oul (kiisel) eya.


140

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk Belorussia Belorussian

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

Be.lo.rus.sia byelor^' isim baknz Belarus Be.lo.rus.sian byelor^'n isim, sfat baknz Belarussian

beloved below average below par below

be.lov.ed bl^v'd sfat sevgili, aziz. isim sevgili. vasatn altnda. ticaret saymaca deerinin altnda. be.low blo' zarf aadan; aada; aaya: from below aadan. the river flowing below aada akan nehir. two floors below iki kat aada. those below aadakiler. edat -den aa, aasnda, altnda; tesinde: qust below the mouth of the spring pnar bann hemen aasnda. ten degrees below zero sfrn altnda on derece. below the salt tuzluun tesinde. sfat aada yazlan, aada verilen, aadaki: See the list below. Aadaki listeye bakn.

belt buckle Belt up! belt

kemer tokas. konuma dili Sus! eneni kapa! belt belt isim kuak, kemer, kay; kolan. fiil 1. konuma dili yumruk indirmek; iddetle vurmak. 2. kemerle balamak. 3. kuatmak, evirmek.

bemoan

be.moan bmon' fiil (bir eyden) alayp szlayarak ikyet etmek, inleyerek yaknmak; zntsn belirtmek.

bemused bench mark

be.mused bmyuzd' sfat 1. akn. 2. dalgn. rper, rper noktas, seviye iareti. 2. denekta, lt, kstas.

bench bend to bend towards bend

bench ben isim sra, bank. (bir eye) akl yatmak. (bir eye) akl yatmak. bend bend fiil (bent/[eski] bended) 1. emek, bkmek, kvrmak; eilmek, bklmek, kvrlmak. 2. denizcilikle ilgili balamak. isim 1. kvrm. 2. dirsek. 3. dneme, viraj. 4. denizcilikle ilgili ba, dm.

bendable

bend.ablesfat eilir, erilir, bklr.


141

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk bends beneath contempt beneath

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

bends bendz isim baknz the bends aalk, rezil. be.neath bnith' zarf aadan; aada; aaya: The sea beneath was blue. Aadaki deniz maviydi. From beneath there came a voice. Aadan bir ses geldi. edat altnda: beneath the tree aacn altnda.

benediction benefaction

ben.e.dic.tion bendk'n isim kutsama, takdis. ben.e.fac.tion benfk'n isim 1. hayr iine para balama. 2. hayr iine balanan para, ba.

benefactor

ben.e.fac.tor ben'fktr isim hayr iine para balayan, ba.

beneficence

be.nef.i.cenceisim 1. yardmseverlik; cmertlik. 2. hayr iine balanan para, ba.

beneficent

be.nef.i.cent bnef'snt sfat 1. yardmsever, cmert. 2. iyi, hayrl.

beneficial beneficially beneficiary

ben.e.fi.cial benf'l sfat hayrl; yararl, faydal. ben.e.fi.cial.lyzarf yararl bir ekilde. ben.e.fi.ci.ar.y benf'iyeri isim 1. yararlanan kimse. 2. miras, vris.

benefit concert benefit

yardm amacyla dzenlenen konser. ben.e.fit ben'ft isim yarar, fayda. fiil -in yararna olmak, -e yararl olmak, -e yarar dokunmak; from -den yararlanmak, -den faydalanmak, -den istifade etmek: This change will benefit you. Bu deiiklik sana iyi gelecek. This would benefit by the addition of some salt. Buna biraz tuz eklenirse iyi olur. We have greatly benefited from your advice. Nasihatinizden ok istifade ettik.

benevolence

be.nev.o.lenceisim 1. yardmseverlik; cmertlik. 2. ba.

benevolent

be.nev.o.lent bnev'lnt sfat 1. yardmsever; cmert. 2. kr gayesi gtmeyen (kurum v.b.). 3. iyi, hayrl.

142

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk benign

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

be.nign bnayn' sfat 1. yumuak huylu. 2. yumuak (hava). 3. bereketli (toprak). 4. iyi huylu, iyicil, selim (tmr).

Benin Beninese

Be.nin benin' isim Benin. Be.nin.ese benniz' isim (Beninese) Beninli. sfat 1. Benin, Benin'e zg. 2. Beninli.

bent benzene benzine bequeath

bent bent fiil baknz bend ben.zene ben'zin isim, kimya benzen. ben.zine ben'zin isim benzin. be.jueath bkwidh' fiil vasiyet etmek, miras olarak brakmak.

bequest berate bereaved

be.juest bkwest' isim vasiyet. be.rate breyt' fiil azarlamak, halamak. be.reaved brivd' sfat matemli, yasl; matemliler, yasllar.

bereavement

be.reave.ment briv'mnt isim (lm nedeniyle) kayp, kaybetme, yitirme; matem, yas.

bereft of

-den yoksun kalm: bereft of strength kuvvetten dm.

bereft beret berry berserk berth

be.reft breft' sfat baknz bereft of be.ret brey' isim bere. ber.ry ber'i isim etli ve zarl kabuksuz meyve. ber.serk br'srk sfat lgnca hareket eden. berth brth isim 1. (tatlarda) yatak, ranza. 2. denizcilikle ilgili manevra alan. 3. denizcilikle ilgili rhtmda palamar yeri. 4. gemici ranzas. 5. i, grev. fiil, denizcilikle ilgili (gemiyi) rhtma yanatrmak; (gemi) rhtma yanamak.

beseech

be.seech bsi' fiil (besought/beseeched) yalvarmak, istirham etmek.

beseechingly beset

be.seech.ing.lyzarf yalvararak. be.set bset' fiil (beset, besetting) 1. kuatmak, etrafn sarmak. 2. rahat vermemek, yakasn brakmamak, zerine varmak. 3. zerine koymak.
143

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk besetting beside oneself beside the mark beside the point beside the question beside

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

be.set.tingsfat yakay brakmayan. kendinden gemi, lgn. konu d. konu dnda. konu d. be.side bsayd' edat 1. yanna; yannda. 2. - in yannda, -e nazaran.

besides

be.sides bsaydz' edat 1. -den baka, -in dnda. 2. yan sra. zarf ayrca, stelik.

besiege

be.siege bsic' fiil 1. -i kuatma altnda tutmak. 2. etrafn almak, bana mek.

besmear besotted besought bespoke

be.smear bsmir' fiil bulatrmak, kirletmek. be.sot.ted bsat'd sfat 1. sarho. 2. aptal, sersem. be.sought bst' fiil baknz beseech be.spoke bspok' sfat, ngiliz ngilizcesi 1. smarlama, smarlama yaplm. 2. smarlama i yapan.

best bet best man best seller best

en iyi yol veya are. sad. oksatar. best best fiil hakkndan gelmek, yenmek; baskn kmak, gemek.

bestial

bes.tial bes'l sfat hayvan gibi, hayvana ait; vahi; kaba.

bestially

bes.tial.lyzarf hayvanca, hayvana yakr ekilde; vahice, kabaca.

bestir

be.stir bstr' fiil (bestirred, bestirring) harekete geirmek, yerinden oynatmak.

bestow favors on bestow bestride

-e ayrcalk tanmak, -e iltifat etmek. be.stow bsto' fiil (on/upon) (-e) vermek, ihsan etmek. be.stride bstrayd' fiil (bestrode, bestridden/bestrid) 1. bacaklarn ayrarak binmek. 2. her iki tarafnda/yakasnda bulunmak/uzanmak: Istanbul bestrides two continents. stanbul iki kta zerinde kurulmutur.
144

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk Bet your boots. bet

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

Emin olun. bet bet fiil (bet/betted, betting) 1. bahse girmek, bahis tutumak. 2. kuvvetle sanmak: I bet he's there. Bence orada olmas kesin. isim bahis; iddia.

betide

be.tide btayd' fiil 1. (birinin) bana gelmek: Woe betide them! Balarna ta yasn! 2. -e alamet olmak: It betides good. O hayra alamet.

betray

be.tray btrey' fiil 1. ihanet etmek; ele vermek. 2. gstermek. 3. aldatmak.

betrayal betrayer better and better better half

be.tray.alisim hyanet; ele verme. be.tray.erisim hain, ihanet eden. gittike daha iyi. konuma dili e, kar: Where's your better half? Ein nerede?

Better late than never. better

Hi olmamaktansa varsn ge olsun. bet.ter bet'r sfat ( good ve well 'in stnlk derecesi) 1. daha iyi, daha gzel. 2. daha ok. zarf daha iyi bir ekilde. isim 1. daha iyisi. 2. stnlk.

between you and me and the gate post between you and me and the lamppost between you and me between

sz aramzda. sz aramzda.

laf/sz aramzda. be.tween btwin' edat 1. arasnda: between Karaky and Eminn Karaky ile Eminn arasnda. between the two of them ikisi arasnda. 2. arasnda, il: between ten and twenty tons on il yirmi ton.

bevel beveled beverage bevy

bev.el bev'l isim pah, pahlanm kenar. fiil pahlamak. bev.eledsfat pahlanm, ev. bev.er.age bev'rc isim iecek, merubat. bev.y bev'i isim kalabalk bir grup: That bevy of beauties made the house ring with laughter. O gzeller evi kahkahalaryla nlatt.

bewail

be.wail bweyl' fiil 1. -e hayflanmak. 2. (bir eye) alamak.

145

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk beware

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

be.ware bwer' fiil saknmak, ok dikkat etmek, gzn amak.

bewilder bewilderment bewitch

be.wil.der bwl'dr fiil artmak, sersemletmek. be.wil.der.mentisim aknlk. be.witch bw' fiil 1. by yapmak. 2. bylemek, cezbetmek.

bewitching beyond doubt beyond measure beyond number beyond one's depth beyond one's ken beyond price beyond question beyond reach beyond redemption beyond the pale beyond the veil beyond

be.witch.ingsfat byleyici. kukusuz, phesiz. son derece. saysz, saylamaz. boyunu aan, bilgi ve yetenei dnda. akl almaz. paha biilmez. phe gtrmez. 2. kukusuz, phesiz, tartmasz. eriilmez. kurtarlamaz. yetkisi dnda. 2. ho grlmez. br dnyada. be.yond byand' zarf tede; teye. edat 1. tesinde; tesi, -den te; -den sonra: Beyond there there's nothing but mountains. Oradan te dadan baka ey yok. beyond four o'clock saat drtten sonra. 2. dnda: It's beyond his capability. Onun kabiliyetinin dnda. 3. den baka: I can do nothing beyond that. Ondan baka bir ey yapamam. isim tesi; tesindeki; tesindekiler.

Bhutan Bhutanese

Bhu.tan butan', butn' isim Butan. Bhu.ta.nese butniz' isim (Bhutanese) Butanl. sfat 1. Butan, Butan'a zg. 2. Butanl.

bias

bi.as bay's isim 1. verev. 2. eilim. 3. nyarg. fiil 1. (birini) (belirli bir ekilde) etkilemek: They tried to bias me against him. Beni onun aleyhine evirmeye altlar. 2. (birinin) fikrini ynlendirmek/etkilemek: Don't bias the witness! San etkileme!

biased

bi.asedsfat nyargl.
146

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk bib Bible

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

bib bb isim mama nl. Bi.ble bay'bl isim Kitab Mukaddes, kutsal kitap, Eski ve Yeni Ahit.

Biblical Biblically bibliography

Bib.li.cal bb'lkl sfat Kitab Mukaddes'e ait. Bib.li.cal.lyzarf Kitab Mukaddes'le ilgili olarak. bib.li.og.ra.phy bbliyag'rfi isim bibliyografya, kaynaka.

bicarbonate of soda bicarbonate bicentenary

karbonat. bi.car.bon.ate baykar'bnt isim bikarbonat. bi.cen.te.nar.y baysenten'ri isim iki yznc yldnm. sfat iki yznc yldnmne ait.

bicentennial

bi.cen.ten.ni.al baysenten'iyl isim iki yznc yldnm. sfat iki yznc yldnmne ait.

biceps bicker bicycle

bi.ceps bay'seps isim, anatomi (biceps) paz. bick.er bk'r fiil atmak, ekimek, mnakaa etmek. bi.cy.cle bay'skl isim bisiklet. fiil bisikletle gitmek, bisiklet kullanarak gitmek.

bid farewell bid someone farewell bid

veda etmek. birisine veda etmek. bid bd fiil (bid, bidding) 1. ak artrmada fiyat artrmak. 2. bri deklarasyon yapmak. 3. nermek. isim 1. neri. 2. giriim, teebbs.

bide one's time bide

bir eyin zamann beklemek; sabretmek. bide bayd fiil (bided/bode; bided) 1. dayanmak, yklmamak. 2. oturmak, beklemek.

biennial bier

bi.en.ni.al bayen'iyl sfat iki ylda bir olan. bier br isim ayakl tabut altl; tabut tamak iin kullanlan tekerlekli sedye.

bifocal bifocals big business big gun big shot big wheel

bi.fo.cal bayfo'kl sfat bifokal, ift odakl. bi.fo.calsisim, oul bifokal gzlk. dev irketler. konuma dili kodaman. konuma dili kodaman. kodaman.
147

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk big bigamist

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

big bg sfat 1. byk, iri, kocaman. 2. nemli, etkili. big.a.mist bg'mst isim, hukuk resmen evliyken baka biriyle yasad olarak evlenen kimse.

bigamy

big.a.my bg'mi isim, hukuk resmen evliyken baka biriyle yasad olarak evlenme.

bighearted bigot bigoted bigotry bigwig bike bikini bilateral bile bilge

big.heart.ed bg'hartd sfat eli ak, cmert. big.ot bg't isim banaz, mutaassp; dar grl kimse. big.ot.edsfat banaz, mutaassp. big.ot.ryisim banazlk. big.wig bg'wg isim, konuma dili kodaman. bike bayk isim, konuma dili bisiklet. bi.ki.ni bki'ni isim bikini. bi.lat.er.al baylt'rl sfat iki tarafl, iki kenarl. bile bayl isim 1. d, safra. 2. huysuzluk, terslik, aksilik. bilge blc isim 1. denizcilikle ilgili sintine, karina. 2. samalk.

bilingual bilious

bi.lin.gual baylng'gwl sfat iki dilli. bil.ious bl'ys sfat 1. safraya ait, de ait. 2. aksi, ters, huysuz.

bilk bill of exchange bill of fare bill of health bill of lading bill of rights bill of sale bill billboard billfold billiard ball billiards billion

bilk blk fiil dolandrmak, aldatmak, kandrmak. ekonomi polie; kambiyo senedi. yemek listesi, men. salk belgesi. konimento. insan haklar beyannamesi. fatura. bill bl isim gaga. bill.board bl'brd isim ilan tahtas. bill.fold bl'fold isim czdan. bilardo topu. bil.liards bl'yrdz isim bilardo. bil.lion bl'yn isim 1. milyar, bilyon. 2. ngiliz ngilizcesi trilyon.

billow

bil.low bl'o isim byk dalga.


148

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk billy goat billy bimonthly

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

teke, erkek kei. bil.ly bl'i isim teke, erkek kei. bi.month.ly baym^nth'li sfat 1. iki ayda bir olan. 2. ayda iki kez olan.

bin

bin bn isim (kmr, tahl v.b.'ni saklamak iin) kap; sandk; yer: coal bin kmrlk. wood bin odunluk.

binary bind

bi.na.ry bay'nri sfat ikili, ift. bind baynd fiil (bound) 1. balamak; sarmak. 2. kenarn tutturmak. 3. ciltlemek. 4. (dar bir giysi) rahatsz etmek, fazla skmak.

binder bindery binding

bind.erisim 1. cilti. 2. bierbalar. 3. tutkal. bind.eryisim ciltevi. bind.ingsfat 1. balayc. 2. zorlayc. isim 1. ciltleme; cilt. 2. kenar eridi.

Bing cherry binge

Napolyon kiraz, Napolyon. binge bnc isim 1. ok fazla iki iilen sre: He goes on a weekend binge every now and then. Arasra hafta sonu boyunca iki imekten baka bir ey yapmaz. 2. (bir eyin) ar derecede yapld sre: Yesterday she went on a shopping binge. Dn kendini fena halde alverie kaptrd.

binoculars

bin.oc.u.lars baynak'ylrz isim (iki gzle baklabilen) drbn.

biochemistry biodegradable

bi.o.chem.is.try bayokem'stri isim biyokimya. bi.o.de.grad.a.ble bayodgrey'dbl sfat evreye zarar vermeden toprakta znebilen.

biographer biographical sketch biography biological

bi.og.ra.pherisim biyografi yazar. hayat hikyesinin zeti. bi.og.ra.phy bayag'rfi isim yaamyks, biyografi. bi.o.log.i.cal baylac'kl sfat biyoloqik, yaambilimsel, dirimbilimsel.

biologically biologist

bi.o.log.i.cal.lyzarf biyoloqik olarak, biyoloqik adan. biologistisim biyolog, yaambilimci, dirimbilimci.

149

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk biology

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

bi.ol.o.gy bayal'ci isim biyoloqi, yaambilim, dirimbilim.

biped bipedal birch bird cage bird in the hand bird of passage

bi.ped bay'ped isim iki ayakl hayvan. bi.ped.alsfat iki ayakl. birch br isim hu. ku kafesi. elde olan yararl ey, elde olan frsat. gmen ku. 2. bir yerde ancak geici bir sre iin kalan kimse.

bird of prey bird watcher bird birdcall birdhouse birds of a feather bird's-eye view bird's-eye birth certificate birth control birth defect birth

yrtc ku. ku gzlemcisi. bird brd isim ku. bird.call brd'kl isim ku t. bird.house brd'haus isim ku evi. ayn tip kimseler. kubak. bird's-eye brdz'ay sfat baknz bird's-eye view nfus kd. doum kontrol. doutan olan zr. birth brth isim 1. doum, doma, dou. 2. soy. 3. balang, kaynak.

birthday birthplace birthrate biscuit

birth.day brth'dey isim doum gn, ya gn. birth.place brth'pleys isim doum yeri. birth.rate brth'reyt isim nfusa gre doum oran. bis.cuit bs'kt isim 1. rek. 2. ngiliz ngilizcesi biskvi.

bisexual

bi.sex.u.al baysek'uwl sfat 1. biseksel, ift cinsiyetli, ikicinslikli, ikieeyli. 2. biseksel, her iki cinse kar erotik istek duyan.

bishop bison bit by bit bit

bish.op b'p isim 1. piskopos. 2. satran fil. bi.son bay'sn, bay'zn isim (bison) bizon. azar azar, yava yava. bit bt isim 1. delgi, matkap. 2. gem.
150

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk bitch

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

bitch b isim 1. dii kpek, kanck. 2. konuma dili cadaloz kadn, irret. fiil, konuma dili ikyet etmek, szlanp durmak, drdr etmek.

bite off more than one can chew bite one's lip

bandan byk ilere/ie girimek/kalkmak. (fke veya znty belli etmemek iin) dudan srmak.

bite someone's nose off bite the bullet bite

birine ters cevap vermek. konuma dili (zor bir) karar almak. bite bayt fiil (bit, bitten) 1. srmak. 2. (balk) oltaya vurmak. 3. (souk) yakmak. isim 1. srk, para, lokma. 2. (ikide) sertlik. 3. (souk veya rzgra zg) sertlik. 4. (biberde) aclk.

biting

bit.ing bay'tng sfat 1. ac, keskin; src (rzgr). 2. ac (sz).

bitten bitter orange bitter bittersweet

bit.ten bt'n fiil baknz bite turun. bit.ter bt'r sfat ac, keskin; sert, iddetli. bit.ter.sweet bt'rswit sfat 1. hem ac hem tatl. 2. iyi ve kt.

bitumen bituminous coal bituminous biz bizarre blab

bi.tu.men btu'mn isim bitm; zift, katran. madenkmr. bi.tu.mi.noussfat bitml; ziftli, zift gibi. bizkonuma dili baknz show biz bi.zarre bzar' sfat garip, tuhaf, acayip, biimsiz. blab blb fiil (blabbed, blabbing) gevezelik etmek; boboazlk etmek. isim geveze; boboaz.

black belt black book black box black coffee black cumin black eye black horehound black leopard

judo siyah kuak. kara listedekilerin kaytl olduu defter. (uak veya roketteki) kara kutu. stsz kahve. reotu. siyah gz. 2. morarm gz. 3. kara leke. karasrgan, kpekotu. siyah pars.
151

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk black list black magic black market black mulberry black out

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

kara liste. (kt bir ama iin yaplan) by. karaborsa. karadut. karartmak. 2. geici olarak uurunu kaybetmek, gz kararmak.

black pepper black plague Black Sea black sheep black tie black

karabiber. kara veba. Karadeniz. ailenin yzkaras. siyah papyon kravat. 2. smokin. black blk sfat 1. siyah, kara. 2. genellikle byk harf ile zenci. 3. karanlk, kasvetli. 4. kirli. isim 1. siyah, kara. 2. genellikle byk harf ile zenci.

black-and-blue black-and-white

black-and-blue blk'nblu' sfat rk, morarm. black-and-white blk'nhwayt' sfat siyah-beyaz: blackand-white television siyah-beyaz televizyon.

blackball blackberry blackbird blackboard blacken

black.ball blk'bl fiil kar oy kullanmak. black.ber.ry blk'beri isim brtlen. black.bird blk'brd isim karatavuk. black.board blk'brd isim kara tahta. black.en blk'n fiil 1. karartmak, karalamak. 2. lekelemek, iftira etmek.

black-eyed pea blackguard

isim brlce. black.guard blg'rd isim alak kimse. sfat alak, edepsiz, rezil. fiil svp saymak, kfretmek.

blackhead blackjack blacklist

black.head blk'hed isim ba siyah olan sivilce. black.jack blk'ck isim cop. black.list blk'lst isim kara liste. fiil - i kara listeye almak.

blackmail blackmailer blackout blacksmith

black.mail blk'meyl isim antaq. fiil antaq yapmak. black.mail.erisim antaqc. black.out blk'aut isim karartma. black.smith blk'smth isim 1. demirci. 2. nalbant.
152

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk blacktop bladder blade

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

black.top blk'tap isim asfalt. fiil asfaltlamak. blad.der bld'r isim sidik torbas, mesane. blade bleyd isim 1. (bak) az. 2. kl. 3. ince uzun yaprak. 4. (krekte) pala.

blah

blah bla isim, konuma dili sama. sfat can skc, bezdirici.

blame

blame bleym isim bir su veya baarszln sorumluluu, su, kabahat, thmet. fiil suu (birinin) stne atmak.

blameless blameworthy

blame.lesssfat susuz, masum. blame.wor.thy bleym'wrdhi sfat 1. ayplanacak. 2. kabahatli.

blanch

blanch bln fiil 1. benzi atmak. 2. (kabuunu soymak iin) (bademi) biraz halamak.

blancmange bland

blanc.mange blmanq' isim paluze, stl pelte. bland blnd sfat 1. tad bebek mamas gibi ve hazm kolay olan (yemek). 2. kimsenin dikine gitmeyen.

blandishment

blan.dish.ment bln'dmnt isim kandrmak iin sylenen veya edilen iltifat.

blank cartridge blank check blank endorsement blank verse blank

kurusk fiek. ak ek. ak ciro. kafiyesiz on heceli nazm ekli. blank blngk sfat 1. bo, yazsz, ak, beyaz. 2. anlamsz. isim 1. yazsz kt. 2. piyangoda bo numara. 3. kurusk fiek.

blankbook blanket blankly

blank.bookisim not defteri. blan.ket blng'kt isim battaniye. fiil sarp sarmalamak. blank.ly blngk'li zarf bo bo, bo gzlerle: look blankly at -e anlamam gibi bakmak, -e bo bo bakmak.

blare

blare bler isim 1. boru sesi. 2. borununkine benzer ses; yksek ses. fiil 1. boru gibi ses karmak. 2. herkese ilan etmek, sylemek.
153

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk blas blaspheme

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

bla.s blazey' sfat usanm, bezgin. blas.pheme blsfim' fiil Allah hakknda kt konumak, kfretmek.

blasphemy blast furnace blast off blast

blas.phe.myisim Allah hakknda kt konuma, kfr. maden eritme oca. (roket) uzaya frlatlmak. blast blst isim 1. patlama, infilak. 2. konuma dili ok elendirici bir ey. fiil 1. tahrip etmek, ykmak, yakmak. 2. (souk, scak) (bitkiyi) kavurmak.

Blast! blasted

nlem, ngiliz ngilizcesi Allah kahretsin! blast.edsfat 1. harap. 2. konuma dili Allahn belas, kr olas.

blasting cap blatant

dinamit tapas. bla.tant bley'tnt sfat 1. apak, yznden akan. 2. grlt yapan.

blaze a trail

r amak. 2. aalarn gvdelerinde entikler aarak yeni bir yolun gei yerini iaretlemek.

blaze away at blaze up blaze

-i atee tutmak, -e ate etmek. 2. -i hararetle yapmak. birden parlamak. blaze bleyz isim 1. alevler: the blaze of the fire yangnn alevleri. 2. yangn; yanan ey. 3. parlaklk. 4. fkeli parlama. 5. atn alnndaki beyaz leke. fiil 1. alev alev yanmak. 2. parlamak. 3. fkeyle parlamak.

blazer blazon

blaz.er bley'zr isim spor ceket, blazer. bla.zon bley'zn fiil 1. (gze arpan bir ekilde) ilan etmek. 2. sergilemek, tehir etmek. 3. (gze arpan bir eyle) donatmak/kaplamak. isim arma, ongun.

bleach

bleach bli fiil beyazlatmak, aartmak. isim amar suyu.

bleachers bleak

bleach.ers bli'rz isim bir tr ak tribn. bleak blik sfat 1. souk ve kasvetli (hava). 2. rzgrdan korunmasz, rzgra ak. 3. kt, i ac olmayan.

154

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk blear

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

blear blr sfat sulanm/ok apaklanm/kzarm (gz).

bleary bleary-eyed

bleary blr' sfat baknz blear blear.y-eyed blr'i.ayd sfat gzleri sulanm/ok apaklanm/kzarm.

bleat

bleat blit fiil 1. melemek. 2. mzrdanmak, szlanmak. isim 1. meleme. 2. mzrdanma, szlanma.

bled bleed

bled bled fiil baknz bleed bleed blid fiil (bled) 1. kanamak. 2. acmak, kan alamak: My heart bleeds for the victims of the drought. Ktlk kurbanlar iin iim kan alyor. 3. kann emmek, insafszca smrmek, iliini kemirmek: The bank's high interest rates are bleeding the farmers in this area. Bankann yksek faiz oranlar bu yredeki iftilerin iliini kemiriyor. 4. hacamat etmek/yapmak.

bleeding bleep

bleed.ingsfat 1. kanayan. 2. konuma dili kr olas. bleep blip isim ok tiz ve anlk elektronik ses, bip. fiil bip sesi karmak.

blemish blend in blend

blem.ish blem' isim leke, kusur, hata. ile uyumlu olmak, uymak. 2. yavaa katmak. blend blend fiil kartrmak, harmanlamak. isim harman, karm.

blender bless someone out Bless you! bless blessed

blend.erisim blender, kartrc. konuma dili birini halamak/azarlamak. ok yaa! bless bles fiil (blessed/blest) kutsamak, takdis etmek. bless.edsfat 1. kutsanm. 2. kutsal. 3. Allahn ...: every blessed day her Allahn gn.

blessing out blessing blest blether

konuma dili halama, azarlama. bless.ingisim 1. kutsama, takdis. 2. hayrdua. 3. nimet. blest blest fiil baknz bless bleth.er bledh'r fiil, ngiliz ngilizcesi samalamak. isim sama.

blew

blew blu fiil baknz blow


155

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk blight

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

blight blayt isim 1. kf, mantar. 2. afet. fiil soldurmak, kavurmak, mahvetmek; kurutmak.

blind alley blind as a bat blind date

kmaz sokak. 2. kmaz, amaz. kr gibi. nceden tanlmayan biriyle elence yeri, lokanta v.b.'ne gitme.

blind in one eye blind spot

bir gz kr. anatomi (retinada) kr nokta. 2. kendi nyargsnn insan anlamaktan engelledii konu.

blind

blind blaynd sfat 1. kr, m. 2. kmaz (sokak). fiil 1. kr etmek. 2. gzn almak, kamatrmak. isim 1. oul qaluzi. 2. ngiliz ngilizcesi stor. 3. avclarn avlarndan gizlendii yer.

blindfold

blind.fold blaynd'fold fiil gzlerini balamak. isim gzba.

blindfolded blindly blindness blink bliss blissful blister

blind.fold.edsfat gz bal. blind.lyzarf kr gibi. blind.nessisim krlk. blink blngk fiil gz krpmak. isim gz krpma. bliss bls isim eksiksiz bir mutluluk, byk mutluluk. bliss.fulsfat ok mutlu. blis.ter bls'tr isim kabarck, fiske. fiil kabarmak, su toplamak; kabartmak.

blithe blithely blitz blitzkrieg blizzard bloat bloated blob

blithe blayth sfat neeli, en; gamsz, tasasz. blithe.lyzarf neeli veya tasasz bir ekilde. blitz blts isim yldrm saldr. blitz.krieg blts'krig isim yldrm saldr. bliz.zard blz'rd isim tipi. bloat blot fiil iirmek, kabartmak. bloat.edsfat imi, i (karn, le). blob blab isim 1. kvam koyu iri bir damla: a blob of paint bir boya damlas. two blobs of mustard iki skm hardal. 2. konuma dili ya tulumu, iko.

bloc

bloc blak isim, politika blok.


156

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk block and tackle block print block palanga.

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

(kuma, kitab) kalpla basmak. block blak isim 1. blok, byk para. 2. blok, parsel. 3. ngiliz ngilizcesi byk bina: block of flats apartman. office block (brolarn bulunduu) i han. fiil tkamak, kesmek, kapamak; bloke etmek.

blockade

block.ade blakeyd' isim abluka. fiil abluka etmek, ablukaya almak.

blockage blockhead bloke

block.age blak'c isim tkama; tkanma; blokaq. block.head blak'hed isim mankafa, dangalak. bloke blok isim, ngiliz ngilizcesi, konuma dili adam, arkada.

blond blonde blood bank blood bath blood count blood feud blood group blood money blood poisoning blood pressure blood test blood transfusion blood type blood vessel blood bloodcurdling bloodshed bloodshot bloodthirsty

blond bland sfat 1. sarn (erkek). 2. sar (sa). blonde bland sfat, isim sarn (kadn). kan bankas. katliam. kan saym. kan davas. kan grubu. kiralk katillere verilen para. 2. diyet. kan zehirlenmesi. tansiyon, kan basnc kan tahlili. kan nakli. kan grubu. anatomi kan damar. blood bl^d isim 1. kan. 2. soy. blood.cur.dling bl^d'krdlng sfat tyler rpertici. blood.shed bl^d'ed isim kan dkme. blood.shot bl^d'at sfat kan anana dnm (gz). blood.thirst.y bl^d'thrsti sfat kana susam, canavar ruhlu, hunhar.

157

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk bloody

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

blood.ysfat 1. kanl; kan gibi. 2. kana susam, gaddar, zalim. 3. konuma dili kr olas. 4. konuma dili baya, adamakll.

bloody-minded

blood.y-mind.ed bl^d'imayndd sfat, ngiliz ngilizcesi, konuma dili inat, aksi.

bloom

bloom blum isim 1. tazelik, genlik. 2. meyve zerindeki buu. 3. (alm) iek. fiil iek amak.

blooming

bloom.ingsfat 1. iek am. 2. argo kr olas: That blooming telephone! O kr olas telefon!

blossom

blos.som blas'm isim iek; bahar. fiil 1. iek vermek; bahar amak. 2. gelimek; canlanmak.

blot out blot

bozmak. 2. ortadan silmek, yok etmek. blot blat isim 1. leke; mrekkep lekesi. 2. ayp, kusur. fiil (blotted, blotting) 1. lekelemek. 2. kurutma kd ile kurutmak.

blotch

blotch bla isim 1. leke. 2. kabart, fiske. fiil lekelemek; lekelenmek.

blotter

blot.ter blat'r isim 1. kurutma kd, papyebvar. 2. zabt, tutanak defteri.

blotting paper blotting blouse blow a fuse

kurutma kd, papyebvar. blot.ting blat'ing sfat baknz blotting paper blouse blaus isim bluz, gmlek. sigortay attrmak. 2. konuma dili tepesi atmak, fkelenmek.

blow great guns blow hot and cold blow in blow one's brains out

konuma dili (rzgr) ok sert esmek. konuma dili kararsz olmak, duraksamak. konuma dili anszn gelmek, dmek. bana kurun skmak. 2. bana kurun skarak intihar etmek.

blow one's cool blow one's nose blow one's own horn blow one's own trumpet

konuma dili tepesi atmak, kzmak. smkrmek. konuma dili kendi reklamn yapmak. kendi borusunu almak, kendi reklamn yapmak, vnmek.
158

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk blow one's stack blow one's top blow out blow over blow someone away

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

konuma dili tepesi atmak, fkeye kaplmak. konuma dili tepesi atmak, fkeye kaplmak. fleyip sndrmek. 2. (lastik) patlamak. (frtna) dinmek. 2. unutulmak, gemek. konuma dili 1. birini ok artmak. 2. ate ederek birini ldrmek, birini vurmak.

blow someone to smithereens blow someone's cover blow someone's mind blow something to smithereens blow the lid off blow up

bir eyi/birini parampara etmek. konuma dili birinin gerekte kim olduunu gstermek. mest etmek, ok keyif vermek. 2. heyrette brakmak. bir eyi/birini parampara etmek. aa vurmak. iirmek. 2. havaya uurmak. 3. patlatmak; patlamak. 4. bytmek, agrandisman yapmak. 5. konuma dili patlamak, tepesi atmak, kplere binmek.

blow

blow blo fiil (blew, blown) 1. esmek. 2. flemek. 3. uurmak; umak: The wind has blown off the chimney cowl. Rzgr bacann klahn uurdu. 4. solumak. 5. konuma dili (paray) savurmak; (parann hepsini) harcamak. 6. konuma dili (frsat) karmak.

blow-by-blow blow-dry blower

blow-by-blowsfat ayrntl. blow-dry blo'dray fiil kurutma makinesiyle kurutmak. blow.er blow'r isim 1. (dkmhanede) krk. 2. (kalorifere ait) vantilatr. 3. ngiliz ngilizcesi telefon.

blowjob

blow.job blo'cab isim, kaba penisi azla uyarma, supet, spet.

blowout

blow.out blow'aut isim 1. lastik patlamas. 2. konuma dili byk parti; atafatl davet.

blowtorch blowup blubber

blow.torch blo'tr isim prmz lambas, prmz. blow.up blow'^p isim 1. patlama. 2. kavga. blub.ber bl^b'r fiil hngr hngr alamak, hngrdemek.

bludgeon someone into doing something birini bir ey yapmaya zorlamak. bludgeon bludg.eon bl^c'n isim ksa ve kaln sopa; cop. fiil ar bir cisimle vurmak.
159

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk blue blood blue cheese blue jeans blue ribbon blue vitriol blue

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

aristokrat, asilzade, soylu kimse. bir eit kfl peynir. blucin. herhangi bir alanda en byk dl. gzta. blue blu sfat 1. mavi, mavi renkli. 2. konuma dili efkrl. isim mavi, mavi renk. fiil ivitlemek.

bluebell blueberry bluecollar blueprint

blue.bell blu'bel isim aniei. blue.ber.ry blu'beri isim ayzm. blue.col.lar blu'kalr sfat ii snfna ait. blue.print blu'prnt isim 1. mavi kopya. 2. proje, plan. fiil 1. mavi kopya karmak. 2. tasarlamak.

bluff

bluff bl^f sfat tok szl. isim sarp ve yksek ky veya kaya.

bluing bluish blunder

blu.ing blu'wng isim ivit. blu.ish blu'w sfat mavimsi, mavimtrak. blun.der bl^n'dr isim gaf, pot. fiil gaf yapmak, pot krmak.

blunt blur

blunt bl^nt fiil 1. krletmek. 2. azaltmak. blur blr fiil (blurred, blurring) bulanklatrmak; bulanklamak. isim belirsiz bir ekil.

blurry blurt blush bluster

blur.rysfat bulank. blurt blrt fiil out azndan karmak. blush bl^ fiil yz kzarmak. isim kzart, kzarklk. blus.ter bl^s'tr fiil 1. fart furt etmek. 2. (rzgr) iddetle esmek. isim 1. fart furt, bbrlenme. 2. (iddetli rzgrn kard) uultu.

boar board of directors board of managers board up board

boar bor isim yabandomuzu. ynetim kurulu. ynetim kurulu. stne tahta akarak kapamak. board brd isim 1. kereste, tahta. 2. satran satran v.b. oyun tahtas. 3. ynetim kurulu. 4. denizcilikle ilgili

160

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

borda. fiil 1. (vapura, trene, otobse, uaa) binmek. 2. pansiyoner olmak. 3. denizcilikle ilgili borda etmek. boarder boarding school boast board.erisim 1. pansiyoner. 2. yatl renci. yatl okul. boast bost fiil 1. vnmek. 2. -e sahip olmaktan gurur duymak: This hotel boasts two swimming pools and a sauna. Bu otel iki yzme havuzu ve bir saunasyla iftihar ediyor. isim vnme, kurumlanma. boastful boat boast.fulsfat vngen. boat bot isim (gemi, vapur, sandal, yat gibi) tekne: What time does the boat leave? Vapur kata kalkyor? I've got a new boat. Yeni bir sandalm var. How many masts did that boat have? O teknenin ka direi vard? boathouse bob boat.house bot'haus isim kaykhane. bob bab isim, ngiliz ngilizcesi, konuma dili (bob) ilin. bobbin bobby pin bobby bob.bin bab'n isim 1. makara, bobin. 2. ufak i. madeni sa tokas. bob.by bab'i isim, ngiliz ngilizcesi polis memuru, polis. sfat baknz bobby pin bobsled bob.sled bab'sled isim 1. yarta kullanlan kzak. 2. arka arkaya bal ifte kzak. bode ill bode well bode bodice bodily ktye iaret etmek. iyiye iaret etmek. bode bod fiil -e iaret etmek, -e delalet etmek. bod.ice bad's isim korsaq, kadn yelei. bodi.lysfat bedensel. zarf btnyle, tmyle, tamamen. body bag body building body count body ceset tamaya zg fermuarl torba. vcut gelitirme. askeri l says. bod.y bad'i isim 1. beden, vcut, gvde. 2. ceset. 3. karoser. 4. miktar: a body of information bir miktar

161

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

bilgi. 5. ktle, kitle: A lake is a body of water. Gl bir su ktlesidir. 6. topluluk, grup. bodyguard bog bod.y.guard bad'igard isim muhafz asker. bog bag isim 1. bataklk. 2. kaba kenef, hela, tuvalet, yznumara. boggle the mind boggle bogus boil away boil down insan hayrete drmek. bog.gle bag'l fiil at/over -e taklp tereddde dmek. bo.gus bo'gs sfat sahte, dzme, yapma. kaynayarak buharlap yok olmak. kaynayarak suyunu ekmek, z kalana kadar kaynamak. 2. ksaltmak, ksmak. boil over boil boiler boiling point boisterous (kaynarken) tamak. 2. tepesi atmak, kprmek. boil boy'l isim ban. boil.er boy'lr isim kazan, buhar kazan. kaynama noktas. bois.ter.ous boys'trs sfat 1. grltl. 2. iddetli; frtnal. bold bold bold sfat 1. cesur, gzpek; atlgan, cretli. 2. matbaaclk siyah (harf). boldface boldfaced boldly boldness Bolivia Bolivian bold.face bold'feys isim, matbaaclk siyah harfler. bold.facedsfat siyah (harf). bold.lyzarf cesaretle. bold.nessisim cesaret, yreklilik. Bo.liv.ia bolv'iy isim Bolivya. isim Bolivyal. sfat 1. Bolivya, Bolivya'ya zg. 2. Bolivyal. boloney bolshy bo.lo.ney blo'ni isim baknz baloney bol.shy bol'i sfat, ngiliz ngilizcesi, konuma dili asi, serke; kurallara kar gelen. bolster bol.ster bol'str isim uzun yastk; yastk, minder. fiil 1. yastkla beslemek. 2. desteklemek, glendirmek. bolt of lightning bolt upright yldrm. dimdik.

162

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk bolt

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

bolt bolt isim 1. srg, kol demiri. 2. kilit dili. 3. cvata. 4. frlama, ka. fiil 1. srglemek. 2. frlamak; frlayp kamak: When the pickpocket saw the policeman he bolted into the crowd. Yankesici polisi grnce yldrm gibi frlayp kalabala kart. 3. inemeden yutmak.

bomb bombard

bomb bam isim bomba. fiil bombalamak. bom.bard bambard' fiil 1. topa tutmak, bombardman etmek; bombalamak. 2. zerine varmak, sktrmak.

bombardier

bom.bar.dier bambrdr' isim, askeri (bombardman uanda grevli) bombac.

bombardment bombastic bomber

bom.bard.mentisim bombardman, topa tutma. bom.bas.tic bambs'tk sfat tumturakl. bomb.erisim 1. bombardman ua. 2. (bir yere) bomba atan veya yerletiren kimse, bombac.

bombshell

bomb.shell bam'el isim, konuma dili bomba etkisi yapan, bomba: blonde bombshell sarn bomba.

bon voyage

bon vo.yage bn vwayaq' iyi yolculuklar, yolunuz ak olsun.

bona fide bonanza bond paper bond

bo.na fide bo'n fayd' gerek, hakiki. bo.nan.za bnn'z isim beklenmedik kazan. iyi cins yaz kd. bond band isim 1. ba. 2. iliki. 3. bono, senet, tahvil. 4. kefalet. fiil kefil olmak.

bondage bonded warehouse bondholder bondsman bone china bone for an exam bone meal bone of contention bone up on a subject bone bone-dry

bond.age ban'dc isim klelik. gmrk antreposu. bond.hold.er band'holdr isim tahvil sahibi. bonds.man bandz'mn isim (bondsmen) 1. kefil. 2. kle. iine kemik kl katlarak yaplan porselen tabak. snava hazrlanmak. kemik tozu. anlamazlk sebebi. ksa zamanda bir konuyu alp renmek. bone bon isim 1. kemik. 2. klk. 3. balina (ubuk). bone-dry bon'dray' sfat kupkuru.
163

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk bonehead boneless boner bonesetter bonfire

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

bone.head bon'hed isim aptal, mankafa. bone.lesssfat kemiksiz. bon.er bo'nr isim, argo byk gaf/pot. bone.set.ter bon'setr isim kk, krk. bon.fire ban'fayr isim enlik atei, ak havada yaklan ate.

bonito bonk

bo.ni.to bni'to isim palamut. bonk bangk fiil 1. konuma dili vurmak. 2. argo -i sikmek; sevimek, ak yapmak. isim 1. konuma dili vuru, darbe. 2. argo sikme; sevime.

bonkers

bon.kers bang'krz sfat, ngiliz ngilizcesi, konuma dili deli.

bonnet

bon.net ban't isim 1. backl bone. 2. otomotiv kaporta.

bonny

bon.ny ban'i sfat, ngiliz ngilizcesi, leheye zg 1. gze ho grnen, gzel, zarif, ho. 2. shhatli, grbz.

bonus bony

bo.nus bo'ns isim ikramiye, prim. bon.y bo'ni sfat 1. sska; bir deri bir kemik. 2. kemikli. 3. klkl. 4. kemiksi.

boo boob tube boob boobs

boo bu fiil yuhalamak. televizyon. boob bub isim, argo aptal, budala, salak. boobsisim, oul, argo ayvalar, farlar, ikizler, ampuller, memeler.

booby prize booby trap booby book club book of matches book review book someone into a hotel

en kt oyuncuya verilen dl. bubi tuza. boo.by bu'bi isim ahmak. kitap kulb. kibrit paketi. kitap eletirisi. biri iin otelde rezervasyon yapmak. ngiliz ngilizcesi bir eyi birinin hesabna yazmak.

book something to someone's account book value

defter deeri, maliyet.

164

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk book

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

book bk isim kitap; cilt. fiil, ngiliz ngilizcesi (yer) ayrtmak; rezervasyon yaptrmak.

bookbinder bookcase

book.bind.er bk'bayndr isim cilti. book.case bk'keys isim kitaplk, kitap konulan rafl mobilya.

booked

bookedsfat 1. rezerve edilmi, ayrlm. 2. defterde kaytl.

bookie

book.ie bk'i isim, konuma dili ganyan bayii; bahisleri kabul eden bayi.

booking clerk booking

bileti. book.ing bk'ng isim, ngiliz ngilizcesi 1. rezervasyon yapma. 2. rezervasyon. 3. (birinin hesabna) yazma.

booking-office bookkeeper

book.ing-of.ficeisim bilet giesi. book.keep.er bk'kipr isim, muhasebecilik defter tutan kimse.

bookkeeping

book.keep.ing bk'kipng isim, muhasebecilik defter tutma.

booklet bookmaker

book.let bk'lt isim bror, kitapk. book.mak.er bk'meykr isim ganyan bayii; bahisleri kabul eden bayi.

bookmark

book.mark bk'mark isim kitapta son okunan sayfay bulmak iin araya konulan karton, kurdele v.b.

bookseller bookshelf bookshop bookstore boom

book.sell.er bk'selr isim kitap. book.shelf bk'elf isim kitap raf. book.shop bk'ap isim kitabevi. book.store bk'str isim kitabevi. boom bum fiil 1. gmbrdemek, grlemek. 2. (bir yerin ticaret, nfus v.b.) hzla ykselmek, patlamak (olumlu bir ekilde); (ticaret) hzla artmak, patlama iinde olmak. isim 1. gmbrt. 2. Bom! (gmbrt sesi). 3. (bir yerin ticaret, nfus v.b.'nde) (olumlu bir) patlama, hzl art.

boon companion

yakn arkada.
165

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk boon boondock boonies boor boorish boorishly boorishness boost

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

boon bun isim nimet, ltuf, iyilik. boon.dock bun'dak isim baknz the boondocks boon.ies bun'iz isim baknz the boonies boor br isim 1. kaba ve grgsz kimse. 2. kyl. boor.ishsfat kaba. boor.ish.lyzarf kaba bir ekilde. boor.ish.nessisim kabalk. boost bust fiil (busted/bust) 1. itelemek. 2. lehinde konuarak yardmc olmak. 3. (fiyat) artrmak. isim 1. destek, yardm. 2. artma, art.

booster boot

boost.erisim 1. propagandac. 2. (rokette) ek motor. boot but fiil 1. izme giydirmek. 2. izme eklindeki aletle ikence yapmak. 3. argo tekmelemek. 4. bilgisayarn belleine komutlar okutarak sistemi altrmak. 5. futbol tekme atmak. 6. argo iten karmak, kovmak.

booth

booth buth, budh isim 1. (fuar veya sergide) stand. 2. ardak.

bootlegger bootlick

boot.leg.ger but'legr isim iki kaaks. boot.lick but'lk fiil dalkavukluk etmek, anak yalamak, yaltaklanmak.

bootlicker

boot.lick.erisim dalkavuk, anak yalayc, yaltak, yaltak.

booty booze bop

boo.ty bu'ti isim ganimet, yama, apul. booze buz isim, konuma dili iki, alkoll iecek. bop bap fiil (bopped, bopping) vurmak. isim vuru, darbe.

borax border on border

bo.rax bor'ks isim, kimya boraks. snr komusu olmak. 2. eiliminde olmak. bor.der br'dr isim 1. kenar; snr, hudut. 2. kenar ss. fiil snrlamak.

borderline case

her iki kategoriye de girebilecek bir durum: Nuh's a borderline case; we could as easily fail him as we could

166

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

pass him. Nuh tam snrda; snfta da brakabiliriz, geirebiliriz de. borderline bor.der.line br'drlayn isim snr, hudut. sfat baknz borderline case bore a hole in bore someone to death bore someone to tears bore boredom boring born to the purple born -de delik amak. 2. (bir fikri) azck rtmek. birinin cann ok skmak. birinin cann ok skmak. bore bor fiil baknz bear bore.domisim can sknts. bor.ing bor'ng sfat can skc. asil bir aileden gelen. born brn sfat 1. domu. 2. doutan: a born preacher doutan vaiz. borne boron borough borrow trouble borrow borne born fiil baknz bear bo.ron bor'an isim, kimya bor. bor.ough br'o isim kasaba, kaza, ile. nceden tasasn ekmek. bor.row bar'o fiil 1. dn almak, bor almak. 2. matematik (karma ileminde) dn almak. borrower borrowing bor.row.erisim dn alan. bor.row.ingisim yabanc bir dilden alnan kelime, yabanc kelime. borstal bor.stal br'stl isim, ngiliz ngilizcesi slahevi, slahhane. Bosnia and Herzegovina Bosnia Bosnian Bosna-Hersek. Bos.ni.a baz'niy isim Bosna. isim 1. Bonak; Bosnal. 2. Bonaka. sfat 1. Bonak; Bosna, Bosna'ya zg. 2. Bonak; Bosnal. 3. Bonaka. bosom friend bosom samimi dost, can yolda. bos.om bz'm isim gs, sine, bar, koyun. sfat samimi. Bosphorus Bosporus boss someone around Bos.pho.rus bas'frs isim baknz Bosporus Bos.po.rus bas'prs isim Boazii, Boaz. birine kar amirane davranmak, birine emir yadrmak.
167

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk boss bossy

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

boss bs isim patron; ef. fiil ynetmek. bossysfat 1. bakalarna hkmetmeyi seven. 2. amirane, patronvari.

botanical garden botanical

botanik bahesi. bo.tan.i.cal btn'kl sfat botanik, bitkibilimsel; bitkisel.

botanist botany botch both as ... and as ...

bot.a.nistisim botanist, bitkibilimci, botaniki. bot.a.ny bat'ni isim botanik, bitkibilim. botch ba fiil bozmak. hem ... hem ... olarak: I respect her both as a teacher and as a person. Hem hoca, hem insan olarak ona sayg duyuyorum.

both

both both zamir her ikisi; ikisi de: both of them her ikisi. both of us her ikimiz. "Did the packages come?" "Yes, both came." "Paketler geldi mi?" "Evet, her ikisi de geldi." Bahar is both beautiful and intelligent. Bahar hem gzel, hem de zeki. both he and I hem o, hem ben.

bother

both.er badh'r isim sknt, zahmet. fiil cann skmak, rahatsz etmek.

bothersome Botswana Botswanan

both.er.somesfat skc, rahatsz edici. Bot.swa.na batswa'n isim Botsvana. isim Botsvanal. sfat 1. Botsvana, Botsvana'ya zg. 2. Botsvanal.

bottle opener bottle bottleneck

ie aaca. bot.tle bat'l isim 1. ie. 2. biberon. fiil ielemek. bot.tle.neck bat'lnek isim 1. dar geit, dar boaz. 2. engel.

bottom dollar bottom land bottom

son kuru. ovalk arazi. bot.tom bat'm isim 1. dip, alt. 2. esas, kaynak, temel. 3. vadi. 4. karina, tekne.

bottomless

bot.tom.lesssfat 1. dipsiz; ok derin. 2. sonsuz, snrsz.

Bottoms up!

konuma dili Fondip!


168

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk bough bought boulder boulevard bounce

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

bough bau isim (aata) byk dal. bought bt fiil baknz buy boul.der bol'dr isim iri kaya paras. boul.e.vard bl'vard isim bulvar, cadde. bounce bauns fiil 1. sramak, sekmek; zplatmak, sektirmek. 2. konuma dili (ek) karlksz kmak. isim 1. sray, zplay. 2. canllk.

bound

bound baund isim sray, zplama; geri tepme. fiil sekmek, sramak, zplamak, frlamak.

boundary boundless bounds bounteous

bound.a.ry baun'dri isim snr, hudut. bound.lesssfat snrsz, sonsuz. boundsisim snr, snrlar. boun.te.ous baun'tiys sfat 1. eli ak, cmert. 2. bol, ok.

bounteously bounteousness bountiful bounty

boun.te.ous.lyzarf cmerte. boun.te.ous.nessisim 1. cmertlik. 2. bolluk. boun.ti.fulsfat 1. cmert, eli ak. 2. bol, ok. boun.ty baun'ti isim 1. cmertlik, eli aklk. 2. prim. 3. (zararl bir hayvann yok edilmesi veya bir sulunun yakalanmas iin devlete verilen) para.

bouquet

bou.juet bukey' isim 1. buket, demet. 2. bir araba zg koku.

bourgeois bout

bour.geois brq'wa isim, sfat burquva, kentsoylu. bout baut isim 1. nbet; hastalk: He's qust recovered from a bout of pneumonia. Zatrreeden yeni kalkt. 2. ksa sren hummal faaliyet. 3. eskrim ma.

boutique bovine bow and scrape

bou.tijue butik' isim butik. bo.vine bo'vayn sfat sr cinsinden. ar sayg gsterisinde bulunmak, el pene divan durmak.

bow out bow tie bow

of -den ekilmek. 2. emekliye ayrlmak. papyon, papyon kravat. bow bo isim 1. (ok atmak iin) yay. 2. (yayl alg iin) yay. 3. fiyonk.
169

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk bowel bowels

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

bow.el bau'wl isim barsak. bow.elsisim 1. barsaklar. 2. i ksmlar; derinlikler: the bowels of the earth yeryznn derinlikleri.

bower bowl along bowl someone over

bow.er bau'wr isim kameriye, ardak. sratle gitmek. birini artmak, birini akna evirmek. 2. birini yere ykmak, birini yere devirmek.

bowl bowlegged bowline

bowl bol fiil 1. bowling oynamak. 2. kriket top atmak. bow.leg.ged bo'legd sfat arpk bacakl. bow.line bo'layn isim 1. baro ba. 2. denizcilikle ilgili borina.

bowling

bowl.ing bo'lng isim bowling, ar bir topla oynanan bir oyun.

bowshot bowstring box number box office box someone on the ear box

bow.shot bo'at isim ok menzili. bow.string bo'strng isim kiri. fiil iple bomak. posta kutusu numaras. (tiyatro, sinema, stadyumda) bilet giesi. birinin kulana tokat atmak. box baks isim 1. kutu, sandk. 2. loca. fiil kutulamak, kutuya koymak.

boxcar boxer Boxing Day boxing glove boxing match Boxing boxwood boy friend boy scout boy

box.car baks'kar isim, demiryolu kapal yk vagonu. box.erisim boksr, yumrukoyuncusu. ngiliz ngilizcesi yirmi alt Aralk. boks eldiveni. boks ma. Box.ing bak'sng sfat baknz Boxing Day box.wood baks'wd isim imir. erkek arkada. erkek izci. boy boy isim 1. erkek ocuk, olan; delikanl. 2. gen uak.

boycott

boy.cott boy'kat fiil boykot yapmak; boykot etmek. isim boykot.

boyhood

boy.hoodisim ocukluk devresi (erkek).


170

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk boyish bra brace

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

boy.ishsfat olan gibi. bra bra isim styen. brace breys isim 1. ba, kuak. 2. matkap kolu. 3. diilik tel. fiil 1. salamlatrmak, desteklemek. 2. birbirine tutturmak, raptetmek.

bracelet braces bracing

brace.let breys'lt isim bilezik. bracesisim, oul, ngiliz ngilizcesi pantolon asks. brac.ingisim destek, dayanak. sfat zinde yapan: bracing mountain air insan zindeletiren da havas.

bracket

brack.et brk't isim 1. dirsek, destek, kenet. 2. dilbilgisi keli parantez, keli ayra. 3. dilbilgisi parantez, ayra.

brackish brag about brag of brag braggart

brack.ish brk' sfat hafif tuzlu, ac. -den vnerek bahsetmek. -den vnerek bahsetmek. brag brg fiil vnmek. brag.gart brg'rt isim vngen kimse, yksekten atan kimse.

braid

braid breyd fiil rmek. isim 1. sa rgs. 2. askeri (niformaya taklan) kordon. 3. rlm ey, rg.

braided brain trust brain

braid.edsfat rlm, rgl. bir grup danman. brain breyn isim beyin. fiil kafasna ar bir darbe indirmek.

brainchild

brain.child breyn'ayld isim, konuma dili birinin kafasndan kan dnce.

brainless brains brainstorm

brain.lesssfat aklsz, ku beyinli. brainsisim akl, zek. brain.storm breyn'strm isim, konuma dili aniden gelen parlak fikir.

brainwash brainy brake drum brake fluid

brain.wash breyn'w fiil beynini ykamak. brainysfat kafal, akll. fren kampanas/tamburu. fren ya.
171

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk brake lining brake pedal brake shoe brake bramble

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

fren balatas. fren pedal. fren pabucu. brake breyk isim fren. fiil fren yapmak. bram.ble brm'bl isim 1. (brtlen gibi) dikenli bitki. 2. ngiliz ngilizcesi brtlen (yemii veya als).

bran branch off branch out into

bran brn isim kepek, buday kepei. (kol olarak) ayrlmak. (asl faaliyetine devam ederken) (yeni bir faaliyete) girmek.

branch

branch brn isim 1. (aaca ait) dal. 2. (nehre ait) kol. 3. ube; blm, ksm; dal, kol, bran. fiil 1. dal budak salmak. 2. kollara ayrlmak.

brand name brand spanking new brand

(bir rne ait) zel ad, marka. gcr gcr, yepyeni. brand brnd isim 1. (bir rne ait) zel ad, marka. 2. (kzgn demirle yaplan) da. fiil 1. dalamak. 2. lekelemek, damgalamak.

brandied brandish

bran.diedsfat konyakla konserve edilmi (meyve). bran.dish brn'd fiil sallamak, savurmak. isim sallama, savurma.

brand-new brandy brash brass band brass knuckles brass brassed off

brand-new brnd'nu sfat yepyeni, gcr gcr. bran.dy brn'di isim konyak. brash br sfat 1. yzsz, kstah. 2. fazla atlgan. bando, mzka. pirin muta. brass brs isim, sfat pirin, sar. ngiliz ngilizcesi, konuma dili biraz kzgn, biraz sinirlenmi.

brassiere brassy brat bravado brave the elements

bras.siere brzr' isim styen. brassysfat yzsz, grltc ve kaba (kadn). brat brt isim velet, arsz ocuk; pi kurusu. bra.va.do brva'do isim kabadaylk, kurusk atma. kt havada darda bulunmak.
172

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk brave bravely bravery bravo brawl brawny bray brazen

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

brave breyv sfat cesur, cesaretli. fiil gs germek. brave.lyzarf cesaretle. brave.ryisim cesaret. bra.vo bra'vo nlem Aferin!/Bravo! brawl brl isim arbede. brawn.y br'ni sfat kaslar gelimi, adaleli. bray brey isim anrt, anrma. fiil anrmak. bra.zen brey'zn sfat 1. pirin; pirin gibi. 2. utanmaz, yzsz.

brazier Brazil nut Brazil Brazilian

bra.zier brey'qr isim mangal. Brezilya kestanesi. Bra.zil brzl' isim Brezilya. isim Brezilyal. sfat 1. Brezilya, Brezilya'ya zg. 2. Brezilyal.

breach bread and butter bread crumb bread breadbasket

breach bri isim 1. krk, yark, gedik. 2. hukuk ihlal. ekmek kaps; insan geindiren i veya para. ekmek krnts. bread bred isim ekmek. bread.bas.ket bred'bskt isim 1. ekmek sepeti. 2. mecazi tahl ambar. 3. argo mide.

breadth breadwinner

breadth bredth isim genilik, en. bread.win.ner bred'wnr isim bir aileyi geindiren kimse.

break a habit break a promise break a record break cover break down break even break ground break in

kt alkanlktan kurtulmak. sznde durmamak, sznden dnmek. rekor krmak. gizlendii yerden kmak. bozulmak. 2. ruhen yklmak. kr ve zarar eit olmak, ancak masrafn karlamak. trenle temel atmak. 2. r amak. zorla girmek. 2. lafa karmak; araya girmek. 3. altrmak.

break into

-e zorla girmek. 2. birden -e balamak: The horse broke into a run. At birden komaya balad.
173

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk break loose break off

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

ipini koparp babo kalmak. 2. kap kurtulmak. krlp ayrlmak. 2. birdenbire durmak. 3. iliiini kesmek.

break one's faith break one's fast break one's neck

sznde durmamak. orucunu amak, orucunu bozmak. boynu krlmak. 2. kendini paralamak, paralanmak, diini trnana takmak.

break one's word break open break out

szn tutmamak. krmak, zorla amak. patlak vermek, patlamak, kopmak: War has broken out in Asia. Asya'da sava patlad. 2. in ile kaplanmak, ... dkmek: She's broken out in a rash. Her taraf isilik oldu.

break the ice

resmiyeti gidermek, havay yumuatmak. 2. ilk defa bir ie girimek.

break the law break the news to break to pieces break up

su ilemek, kanuna kar gelmek. (birine) (kt) haber vermek. para para etmek. 2. paralanmak. dalmak; datmak. 2. bozumak. 3. (aralarnda sevgi ba olan iki kii) ayrlmak.

break wind break with break

gaz karmak, yellenmek. ilgisini kesmek, -den ayrlmak. break breyk isim 1. krk, atlak. 2. aralk, aklk; ara, fasla. 3. i molas: They took a break. Mola verdiler. 4. frsat, ans. fiil (broke, broken) 1. krmak, paralamak; krlmak. 2. (frtna) kopmak.

breakage

break.ageisim 1. krma, krlma. 2. krlan eylerin tutar.

breakdown

break.down breyk'daun isim 1. bozulma, durma. 2. sinir bozukluu, kme. 3. ayrntl hesap.

breaker breakfast breaking

break.er brey'kr isim kyya vuran byk dalga. break.fast brek'fst isim sabah kahvalts, kahvalt. break.ingisim krlma.

174

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk breakneck

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

break.neck breyk'nek sfat ok hzl; byk (bir hz) : a breakneck pace ok hzl bir tempo.

breakthrough

break.through breyk'thru isim 1. askeri cepheyi yarp geme. 2. (bilimde) byk bulu.

breakwater breast stroke breast breastbone breast-feed breath breathe down one's neck

break.wa.ter breyk'wtr isim dalgakran, mendirek. spor kurbaalama (yzme teknii). breast brest isim 1. gs, meme. 2. sine, kalp, gnl. breast.bone brest'bon isim gs kemii. breast-feed brest'fid fiil (bebei) emzirerek beslemek. breath breth isim nefes, soluk. banda dikilip durmak, banda beklemek. 2. rahat brakmamak. 3. yakndan takip etmek.

breathe hard breathe in breathe one's last breathe out breathe breathless breathtaking

solumak, sk ve kesik soluklar alp vermek. nefes almak. son nefesini vermek, lmek. nefes vermek. breathe bridh fiil soluk almak, teneffs etmek. breath.lesssfat nefes nefese, soluu kesilmi. breath.tak.ing breth'teykng sfat nefes kesici, ok heyecan verici.

bred breeches breed

bredfiil baknz breed breech.es br'z isim, oul pantolon. breed brid fiil (bred) 1. remek. 2. yetitirmek. 3. yol amak, sebep olmak. isim cins, tr.

breeding breeze breezy

breed.ingisim 1. terbiye. 2. yetitirme. breeze briz isim hafif rzgr, esinti, meltem; imbat. breez.y bri'zi sfat 1. rzgrl. 2. teklifsiz. 3. lakayt, umursamaz. 4. canl, hareketli.

brethren brevity brew

breth.ren bredh'rn isim, oul kardeler. brev.i.ty brev'ti isim ksalk. brew bru fiil 1. (bira, kahve) yapmak; (ay) demlemek. 2. (ay, kahve) imeye hazr olmak, olmak. 3. (kt bir ey) hazrlamak, tertiplemek; hazrlanmak,

175

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

tertiplenmek. isim, konuma dili bira: Want a brew? Bir bardak bira ister misin? brewer brewery brewski brew.erisim bira yapmcs. brew.eryisim bira fabrikas. brews.ki brus'ki isim, konuma dili bira: He bought me two brewskies. Bana iki bira smarlad. briar bribe bri.ar bray'r isim baknz brier bribe brayb isim rvet. fiil rvet vermek, para yedirmek. bribery brick red brick up brick bribe.ryisim rvetilik. kiremit rengi. tula rerek kapatmak. brick brk isim (genellikle deliksiz veya boluksuz) tula. bricklayer brickyard bridal veil bridal bride bridegroom bridesmaid brick.lay.er brk'leyr isim duvarc, tula rc. brick.yard brk'yard isim tula harman. duvak. brid.alsfat 1. geline ait. 2. nikha ait. bride brayd isim gelin. bride.groom brayd'grum isim gvey. brides.maid braydz'meyd isim gelinin nedimesi, nedime. bridge bridgehead bridle bridge brc isim bri. bridge.head brc'hed isim, askeri kprba. bri.dle brayd'l isim (gem ve dizginlerin takld) at bal. fiil 1. (ata) balk takmak. 2. frenlemek, gemlemek, gem vurmak. 3. ban hafife kaldrarak fkesini veya beenmediini belli etmek. brief brief brif sfat ksa. isim, hukuk davann zeti. fiil brifing yapmak. briefcase briefing briefly briefs brief.case brif'keys isim evrak antas. brief.ing bri'fng isim brifing. brief.lyzarf ksaca. briefs brifs isim, oul slip (paasz erkek kilotu).
176

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk brier brig

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

bri.er bray'r isim (herhangi bir) dikenli yabani al. brig brg isim, denizcilikle ilgili 1. brik. 2. gemi hapishanesi.

brigade brigadier general brigadier brigand bright color bright lights bright brighten

bri.gade brgeyd' isim tugay. askeri tugeneral. brig.a.dier brgdr' isim baknz brigadier general brig.and brg'nd isim haydut, ekya. parlak renk. otomotiv (otomobil farlarna ait) uzunlar. bright brayt sfat 1. parlak, parlayan. 2. akll, zeki. bright.en brayt'n fiil 1. parlatmak. 2. aydnlanmak, aydnlk olmak. 3. neelendirmek; nee katmak. 4. (bir yere) canllk vermek, daha ho ve sevimli bir hava vermek. 5. yznde mutlu bir ifade belirmek; mutlu olmak.

bright-eyed and bushy-tailed brights

konuma dili tam formunda. brightsisim, oul, konuma dili (otomobil farlarna ait) uzunlar.

brilliance

bril.lianceisim 1. parlaklk, gz alclk. 2. deha. 3. harikuladelik, mkemmellik.

brilliant

bril.liant brl'ynt sfat 1. parlak, gz alc. 2. dahice, parlak. 3. harikulade, harika, mkemmel. isim prlanta.

brilliantly brim brimful brimstone brine bring a child into the world

bril.liant.lyzarf parlak bir ekilde, prl prl. brim brm isim 1. bardak az. 2. apka kenar. brim.fulsfat azna kadar dolu, silme. brim.stone brm'ston isim kkrt. brine brayn isim 1. salamura, tuzlu su. 2. deniz suyu. (anne) ocuu dnyaya getirmek, ocuu dourmak; (doktor/ebe) ocuu dourtmak.

bring about bring along bring around bring down the house

meydana getirmek, sebep olmak. yannda getirmek. ikna etmek. 2. ayltmak. konuma dili bir alk tufan kopartmak.

177

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk bring forth

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

yaratmak, meydana getirmek; yol amak, sebep olmak. 2. dourmak.

bring forward

ileri srmek, arzetmek. 2. hesap toplamn nakletmek. 3. ileri bir tarihe almak.

bring home the bacon bring in

ailesinin geimini salamak, ailesini geindirmek. getirmek. 2. (para) kazandrmak; kazanmak. 3. hukuk (qri) karara varmak.

bring into disrepute bring into line bring off bring on bring out

-e glge drmek. sraya sokmak. konuma dili baarmak, baaryla yapmak. sebep olmak. 2. gelitirmek. (yeni bir eyi) yapmak veya yaymlamak. 2. belli etmek, meydana karmak. 3. (ekingen birinin) konuup rahat davranmasna sebep olmak, -i amak.

bring pressure to bear on bring round bring shame on bring someone down bring someone in on

-i sktrmak, -i zorlamak. ikna etmek. 2. ayltmak. -i rezil etmek. konuma dili birinin keyfini bozmak. birinin (bir ie) katlmasn salamak, birini (bir ie) katmak.

bring someone to her knees

birini yola getirmek, birine boyun edirmek, birine diz ktrmek.

bring someone to his knees

birini yola getirmek, birine boyun edirmek, birine diz ktrmek.

bring someone to justice

(yarglanmak zere) birini mahkemenin nne kartmak.

bring someone to reason bring someone to bring someone up to date bring someone word of bring something home to someone bring something to bear on

birinin akln bana getirmek. birini ayltmak. birini en son olaylardan/gelimelerden haberdar etmek. .. hakknda birine haber getirmek. konuma dili bir eyi birinin kafasna dank ettirmek. -e bir eyi uygulatmak: He brought some pressure to bear on the general. Generale biraz bask yaptrd.

bring suit against

-i dava etmek.
178

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk bring the house down bring through

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

ok alklanmak. birinin (bir hastal, zor bir durumu) atlatmasn salamak.

bring to a head bring to light bring to mind bring to pass bring to bring up one's big guns

karar noktasna getirmek. meydana karmak, aydnlatmak, gn na karmak. hatrlatmak, akla getirmek; hatrlamak. sonulandrmak. ayltmak. en nemli dayanaklar/kantlar ileri srmek; en nemli destekileri getirmek.

bring up bring brink brisk

yetitirmek, bytmek. 2. bahsetmek. bring brng fiil (brought) getirmek. brink brngk isim 1. kenar (uurum, felaket). 2. ky. brisk brsk sfat 1. canl; hareketli; istenilen hzda hareket eden. 2. serte esen (rzgr).

briskly

brisk.lyzarf canl veya hareketli bir ekilde; istenilen hzda.

bristle with bristle

(ho olmayan bir eyle) dolu olmak. bris.tle brs'l isim sert kl, domuz kl. fiil 1. tylerini kabartmak. 2. diklemek, kzmak.

bristly Britain britches British Briton brittle broach broad bean broad jump broad

brist.lysfat kll. Brit.ain brt'n isim Britanya. britch.es br'z isim, oul, konuma dili pantolon. Brit.ish brt' sfat Britanya'ya ait, ngiliz. Brit.on brt'n isim Britanyal. brit.tle brt'l sfat krlgan; gevrek. broach bro fiil (bir konuyu) amak. bakla. spor uzun atlama. broad brd sfat 1. geni; engin. 2. genel, ayrntlara girmeyen. isim, argo eksik etek, kadn.

broadcast

broad.cast brd'kst fiil (broadcast) 1. (radyo veya televizyonla) yaymlamak. 2. (tohum) samak. 3.

179

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

yaymak, herkese sylemek. isim radyo veya televizyon yayn. broaden broadly speaking broad-minded broad.en brd'n fiil geniletmek; genilemek. kabaca, yaklak. broad-mind.ed brd'mayn'dd sfat ak fikirli, hogrl. brocade brochure brogue broil bro.cade brokeyd' isim brokar. bro.chure bror' isim bror; kitapk. brogue brog isim 1. ive. 2. bir eit erkek ayakkabs. broil broyl fiil 1. zgara yapmak, zgarada kzartmak. 2. konuma dili (hava) ok scak olmak. broiler broil.erisim 1. frnda et kzartmaya zg zgaral kap. 2. zgaralk pili. broiling hot broke broken konuma dili ok scak (hava). broke brok fiil baknz break bro.ken bro'kn sfat 1. krk, krlm. 2. bozuk, bozulmu. 3. (kt bir olaydan sonra) umudunu yitirmi. 4. dilbilgisi kurallarna uymayan (bir yabancnn konumas): That Frenchman speaks broken English. O Fransz, ngilizceyi iyi konuamyor. broken-down broken-hearted broker bronchitis bronze brooch brood bro.ken-downsfat ii bitmi, bitik; harap. bro.ken-heart.edsfat kalbi krk. bro.ker bro'kr isim komisyoncu; banker. bron.chi.tis brangkay'ts isim bronit. bronze branz isim bronz, tun. brooch bro isim bro. brood brud fiil 1. kulukaya yatmak. 2. derin derin dnmek, dnceye dalmak. isim kuluka. brooder broody brood.erisim kuluka makinesi. broo.dysfat 1. kulukaya yatmak isteyen. 2. dnceye dalan. brook broom broomstick brook brk isim ay, rmak. broom brum isim 1. sapl sprge. 2. katrtrna. broom.stick brum'stk isim sprge sopas.
180

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk broth brothel brother brotherhood

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

broth brth isim et veya balk suyu. broth.el brath'l, brth'l isim genelev. broth.er br^dh'r isim erkek karde, birader. broth.er.hoodisim kardelik, birlik, beraberlik; bir kuruluun yeleri.

brother-in-law

broth.er-in-law br^dh'rnl isim enite; kaynbirader; bacanak.

brotherly brought brow browbeat

broth.er.lyzarf erkek kardee zg, aabeyce. brought brt fiil baknz bring brow brau isim 1. aln. 2. ka. 3. ehre, yz. 4. yama. brow.beat brau'bit fiil (browbeat, browbeaten) gzn korkutmak, yldrmak.

brown sugar brown brownish browse

esmereker. brown braun sfat kahverengi. fiil karartmak; kararmak. brown.ish brau'n sfat kahverengimsi. browse brauz fiil 1. otlamak. 2. through -i yle bir okumak/kartrmak.

bruise

bruise bruz fiil rtmek, berelemek, ezmek. isim rk, bere, ezik.

brunch

brunch br^n isim, konuma dili leye doru yenen ve kahvalt ile le yemei yerine geen yemek; kuluk yemei.

Brunei Bruneian

Bru.nei brnay', brney' isim Brunei. isim Bruneili. sfat 1. Brunei, Brunei'ye zg. 2. Bruneili.

brunette brush against brush aside brush off brush up on brush up brush brushoff

bru.nette brunet' isim esmer kadn. -e srtnmek. nemsememek, aldrmamak. bandan atmak, savmak. 2. tozunu almak. (bilgiyi) tazelemek. ngiliz ngilizcesi (bilgiyi) tazelemek. brush br^ isim allk, fundalk. brush.off br^'f isim geri evirme, ret.

181

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk brushwood

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

brush.wood br^'wd isim 1. al rp. 2. sk allk, fundalk.

brusk brusque Brussels sprouts Brussels brutal brutality brutally brute force brute bubble

brusk br^sk sfat sert, ters, kaba. brusjue br^sk sfat sert, ters, kaba. brksellahanas, frenklahanas. Brus.sels br^s'lz sfat baknz Brussels sprouts bru.tal brut'l sfat 1. vahi, yabani. 2. merhametsiz. bru.tal.i.ty brutl'ti isim vahilik. bru.tal.lyzarf vahice. kaba kuvvet. brute brut isim 1. hayvan. 2. vahi adam. bub.ble b^b'l isim kabarck. fiil kaynamak, fokurdamak.

buccaneer buck for buck naked buck up buck bucket buckle down buckle on buckle

buc.ca.neer b^knir' isim korsan. (terfi, zam v.b.'ni) elde etmeye almak. konuma dili rlplak. konuma dili neelenmek. buck b^k zarf baknz buck naked buck.et b^k't isim kova. ciddiyetle/gayretle almak. (tokal bir kayla) (bir eyi) takmak/giymek. buck.le b^k'l isim toka. fiil 1. (tokal bir eyi) balamak. 2. yer yer kabarmak/kamburlamak. 3. kmeye balamak.

buckling buckshot buckwheat bud

buck.lingisim, mekanik flambaq; burkulma; buruma. buck.shot b^k'at isim (tfek iin) sama. buck.wheat b^k'hwit isim karabuday. bud b^d isim tomurcuk; gonca. fiil (budded, budding) tomurcuklanmak; gonca vermek.

Buddhism Buddhist budding

Bud.dhism bu'dzm isim Budizm. Bud.dhist bu'dst isim, sfat Budist. bud.dingsfat yetimekte olan: a budding physicist yetimekte olan bir fiziki.

buddy

bud.dy b^d'i isim arkada, ahbap.


182

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk budge

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

budge b^c fiil kmldamak, hareket etmek; kmldatmak.

budgerigar

bud.ger.i.gar b^c'rigar isim, ngiliz ngilizcesi muhabbetkuu.

budget budgie

budg.et b^c't isim bte. bud.gie b^c'i isim, ngiliz ngilizcesi, konuma dili muhabbetkuu.

buff buffalo buffer state buffer zone buffer buffet bug off bug

buff b^f fiil (bir eyi) yumuak bir eyle parlatmak. buf.fa.lo b^f'lo isim bizon. tampon devlet. tampon blge. buff.er b^f'r isim tampon. buf.fet bfey' isim bfe. konuma dili toz olmak, gitmek. bug b^g isim 1. bcek. 2. mikrop, virs. 3. konuma dili gizli dinleme aygt. 4. konuma dili (makinede) bozukluk. 5. bilgisayar hata, arza. fiil, konuma dili 1. (bir yere) gizli dinleme aygt yerletirmek. 2. rahatsz etmek; -in cann skmak.

bug-eyed bugger about bugger all bugger off bugger someone about bugger something up Bugger you! bugger

bug-eyed b^g'ayd sfat, konuma dili patlak gzl. oyalanarak vakit geirmek. hibir ey. svmak, toz olmak. birine zorluk karmak. bir eyin iine etmek. Siktir! bug.ger b^g'r fiil, ngiliz ngilizcesi, kaba arkadan sikmek. isim, ngiliz ngilizcesi, argo 1. herif. 2. ok zor bir ey.

buggy bughouse bugle call bugle

bug.gy b^g'i isim fayton; brka. bug.house b^g'haus isim, argo tmarhane. boru iareti. bu.gle byu'gl isim, mzik bl, boru (askerlere iaret vermek iin kullanlan alg).
183

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk bugler build castle in Spain build castle in the air

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

bu.glerisim borazan, borazanc. baknz build castle in the air olmayacak hayeller kurmak. Are you building castles in the air again? Hayallere mi daldn gene?

build

build bld fiil (built) 1. yapmak, kurmak, yaratmak. 2. yap yapmak, ina etmek. isim (insan iin) yap, bnye, fizik.

builder building complex building permit building built bulb Bulgaria Bulgarian bulge bulk bulky bull session bull bulldog bulldoze

build.erisim inaat, mteahhit. site. inaat ruhsat. build.ing bl'dng isim bina, yap. built blt fiil baknz build bulb b^lb isim 1. iek soan. 2. elektrik ampul. Bul.gar.i.a blger'iy isim Bulgaristan. isim, sfat 1. Bulgar. 2. Bulgarca. bulge b^lc fiil bel vermek. bulk b^lk isim 1. hacim, oylum. 2. ounluk. bulkysfat iri, csseli, hacimli, hantal. yarenlik, sylei. bull bl isim 1. boa. 2. argo sama, zrva. bull.dog bl'dg isim buldok. bull.doze bl'doz fiil 1. stnden buldozer geirmek. 2. argo zor kullanarak bir eyi yapmaya mecbur etmek.

bulldozer bullet bulletin board bulletin bulletproof bullfight bullhorn bullion

bull.doz.er bl'dozr isim buldozer, dozer, yoldzer. bul.let bl't isim kurun, mermi. ilan tahtas. bul.le.tin bl'tn isim bildiri, belleten, blten. bul.let.proof bl'tpruf sfat kurun geirmez. bull.fight bl'fayt isim boa grei. bull.horn bl'hrn isim, konuma dili megafon. bul.lion bl'yn isim kle altn veya gm; altn veya gm ubuk.

bully

bul.ly bl'i isim kabaday, zorba. fiil zorbalk etmek, kabadaylk etmek.
184

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk bulwark

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

bul.wark bl'wrk isim siper, istihkm. fiil siper ile korumak, muhafaza altna almak.

bulwarks bum

bul.warksisim, denizcilikle ilgili kpete. bum b^m isim, argo 1. serseri, babo adam. 2. otlak, anaforcu, bakalarnn srtndan geinen kimse. 3. ngiliz ngilizcesi k, makat. fiil (bummed, bumming) 1. serseri bir hayat srmek. 2. otlamak, otlaklkla geinmek; bakalarnn srtndan geinmek. 3. dn alp geri vermemek.

bumblebee bumf

bum.ble.bee b^m'blbi isim toprak yabanars. bumf b^mf isim, ngiliz ngilizcesi, konuma dili 1. hibir ie yaramayan ktlar. 2. sama laflar, sama.

bump

bump b^mp isim 1. vuru, arpma. 2. i, yumru, tmsek. fiil vurmak, toslamak, arpmak, bindirmek.

bumper crop bumper

bereketli mahsul. bump.er b^m'pr isim 1. otomotiv tampon. 2. azna kadar dolu kadeh veya bardak. sfat mebzul, allandan ok daha bol.

bumpy bun

sfat 1. tmsekli, engebeli. 2. inili kl. bun b^n isim 1. rek. 2. topuz: She wears her hair in a bun. San hep topuz yapyor.

bunch

bunch b^n isim 1. salkm, demet, hevenk, deste. 2. grup, takm.

bundle someone off

birini apar topar gndermek: As soon as his wife was certified insane, Melih bundled her off to an asylum. Karsnn delilii resmen tasdik edilir edilmez Melih onu apar topar tmarhaneye kapatt.

bundle up

sk giyinmek, sarnp sarmalanmak: It's cold out; you'd better bundle up. Dars souk; sk giyinsen iyi olur.

bundle

bun.dle b^n'dl isim 1. boha. 2. yn. fiil toplamak, bohalamak.

bung up

konuma dili 1. -i yara bere iinde brakmak. 2. -e epey hasar vermek.

185

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk bung

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

bung b^ng isim 1. tapa. 2. f delii. fiil 1. tpalamak, azn tpa ile kapamak. 2. dvmek, hrpalamak.

bungalow bungle

bun.ga.low b^ng'glo isim bungalov. bun.gle b^ng'gl fiil aptalca hatalar yaparak (bir eyi) becerememek.

bunion bunk bunny buoy someone up buoy buoyant burden of proof burden

bun.ion b^n'yn isim (ayak parmanda oluan) i. bunk b^ngk isim sama, zrva. bun.ny b^n'i isim tavan, tavanck. birini neelendirmek. buoy boy isim amandra. fiil baknz buoy someone up buoy.ant boy'nt sfat 1. yzen, batmaz. 2. neeli. hukuk tartlan eyi kantlama zorunluu. bur.den br'dn isim yk, arlk. fiil 1. yklemek. 2. yklenmek, sknt vermek.

burdensome bureau

bur.den.somesfat klfetli, skc. bu.reau byr'o isim (bureaus/bureaux) 1. bro, yazhane, daire. 2. (aynal ve alak) ifoniyer.

bureaucracy

bu.reauc.ra.cy byrak'rsi isim 1. brokrasi, krtasiyecilik. 2. devlet memurlar.

bureaucrat bureaucratic burette burger burglar burglarize

bu.reau.crat byr'krt isim brokrat, krtasiyeci. bu.reau.crat.ic byrkrt'k sfat brokratik. bu.rette byuret' isim, kimya bret. burg.er br'gr isim, konuma dili hamburger. bur.glar br'glr isim ev/bina hrsz. bur.glar.ize br'glrayz fiil, konuma dili ev/bina soymak.

burglary burial Burkina Faso Burkinese

bur.gla.ry br'glri isim ev/bina soyma, hrszlk. bur.i.al ber'iyl isim gmme, defin. Bur.ki.na Fas.o bukin fs'o Burkina Faso. Bur.ki.nese bkniz' isim (Burkinese) Burkina Fasolu. sfat 1. Burkina Faso, Burkina Faso'ya zg. 2. Burkina Fasolu.

Burkinian

Bur.ki.ni.an bk'niyn isim Burkina Fasolu. sfat 1. Burkina Faso, Burkina Faso'ya zg. 2. Burkina Fasolu.
186

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk burlap burly Burma Burmese

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

bur.lap br'lp isim uval bezi. bur.ly br'li sfat iriyar, csseli. Bur.ma br'm isim Birmanya. Bur.mese brmiz' isim (Burmese) 1. Birman; Birmanyal. 2. Birmanca. sfat 1. Birmanya, Birmanya'ya zg; Birman. 2. Birmanyal. 3. Birmanca.

burn down burn oneself out burn out

yanp kl olmak; yakp kl etmek. kendini tketmek. yakp yok etmek. 2. iini yakmak. 3. tamamen yanp (kendi kendine) snmek. 4. mahvolmak. 5. yanmak, bozulmak.

burn someone in effigy

protesto olarak sevilmeyen birinin kuklasn yakmak veya asmak.

burn someone up burn the candle at both ends burn the midnight oil burn up burn

konuma dili birini ok kzdrmak/sinirlendirmek. fazla almak. gece yarsna kadar almak. tamamen yanmak. 2. yakmak, yakp yok etmek. burn brn fiil (burned/burnt) yanmak; yakmak. isim yank, yank yeri.

burned to a crisp burner burning

yanp kl olmu. burn.er br'nr isim brlr. burn.ingsfat 1. yanan, yanc. 2. iddetli, hararetli, byk: She has a burning desire to become rich and famous. Zengin ve nl olmak iin yanp tutuuyor.

burnish

bur.nish br'n fiil cilalamak; parlatmak. isim cila, parlaklk.

burnisher

bur.nish.erisim 1. cilac, perdah. 2. mhre, perdah kalemi.

burnt burp burrow

burnt brnt fiil baknz burn sfat yank, yanm. burp brp isim geirme. fiil geirmek; geirtmek. bur.row br'o isim oyuk, in, yuva. fiil 1. tnel kazmak, yuva yapmak, oyuk amak. 2. bir oyuk veya yuvada gizlenmek.

bursar

bur.sar br'sr isim muhasebeci, okul veznedar.


187

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk burst in on

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

pat diye girmek: What do you mean bursting in on us like this? Ne diye odamza byle pat diye giriyorsun?

burst in upon

pat diye girmek: What do you mean bursting in on us like this? Ne diye odamza byle pat diye giriyorsun?

burst into flames burst into laughter burst into tears burst out crying burst

tutumak, alev almak. kahkahay koyuvermek. birden alamaya balamak. birden alamaya balamak. burst brst fiil (burst) patlamak, yarlmak. isim 1. patlama, atlama. 2. ileri atlma. sfat patlam, patlak.

Burundi Burundian

Bu.run.di brun'di, br^n'di isim Burundi. isim Burundili. sfat 1. Burundi, Burundi'ye zg. 2. Burundili.

bury the hatchet bury

barmak. bur.y ber'i fiil 1. gmmek, defnetmek. 2. gizlemek, saklamak, rtmek.

bus station bus stop bus bush bushel bushiness bushy

otobs terminali. otobs dura. bus b^s isim otobs. bush b isim al, allk. bush.el b'l isim 1. kile. 2. ngiliz ngilizcesi 0/5 kile. bush.i.nessisim al gibi olma. bush.y b'i sfat 1. alyla kapl. 2. al gibi, gr (sa, ka, kuyruk v.b.).

business hours business transaction business trip business

i saatleri. (ticari) i. i seyahati. busi.ness bz'ns isim 1. i, meslek, grev. 2. ticaret. 3. mesele, problem.

businesslike businessman businesswoman

busi.ness.likesfat ciddi, sistemli. busi.ness.man bz'nsmn isim (businessmen) iadam. busi.ness.wom.an bz'nswmn isim (businesswomen) i kadn.

bust a gut

konuma dili eek gibi almak.


188

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk bust one's ass bust out of bust busted

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

kaba kn yrtmak, eek gibi almak. konuma dili (bir yerden) svp kamak. bust b^st isim 1. gs. 2. bst. bust.ed b^s'td sfat, konuma dili 1. krk, krlm; bozuk, bozulmu; patlak, patlam. 2. iflas etmi, sfr tketmi, topu atm.

bust-up

bust-up b^st'^p isim, konuma dili boanma; birbirinden ayrlma.

busy as a bee busy signal busy

ok megul. telefon megul sesi. bus.y bz'i sfat 1. megul: I've had a busy day. Bugn ok meguldm. 2. ilek, hareketli.

but for

sayesinde, ... olmasayd: But for her relationship with the boss she would have been fired long ago. efle ilikisi olmasayd oktan iten karlmt.

but what but

.. ki, gene de, ramen. but b^t edat -den gayri, -den baka: The new maid will do almost anything but wash windows. Yeni hizmeti, pencere silmek hari, hemen hemen her ii yapar. bala fakat, ama, lakin, ancak, halbuki, ki: I'll do almost anything for you, but I won't do that. Sizin iin hemen hemen her eyi yaparm, ama onu yapmam. zarf ama, sadece, yalnzca: He's but a child. Ama o bir ocuk.

butane butcher

bu.tane byu'teyn isim btan. butch.er b'r isim kasap. fiil 1. kasaplk hayvan kesmek. 2. katletmek. 3. berbat etmek, rezil etmek.

butchery butler

butch.eryisim 1. mezbaha, salhane. 2. katliam, krm. but.ler b^t'lr isim bir evin ba hizmetkr; khya, ba uak.

butt in on butt in butt

-e karmak, -e burnunu sokmak. araya girmek, karmak, burnunu sokmak. butt b^t isim 1. u, sap. 2. dipik. 3. izmarit. 4. popo, k.
189

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk butter up

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

konuma dili -e ya ekmek, -i yalamak, -e dalkavukluk etmek.

butter buttercup butterfat butterfingers butterfly buttermilk buttocks button

but.ter b^t'r isim tereya. fiil tereya srmek. but.ter.cup b^t'rk^p isim dniei. but.ter.fat b^t'rft isim st kayma. but.ter.fin.gers b^t'rfng.grz isim sakar kimse. but.ter.fly b^t'rflay isim kelebek. but.ter.milk b^t'rmlk isim yayk ayran. but.tocks b^t'ks isim but, kala, k, popo, kaba et. but.ton b^t'n isim 1. dme. 2. elektrik dmesi, dme, bton.

buttonhole

but.ton.hole b^t'nhol isim ilik, dme ilii. fiil yakasna yapmak.

buttress

but.tress b^t'rs isim 1. payanda, ayak. 2. destek. fiil desteklemek.

buxom

bux.om b^k'sm sfat 1. shhatli, canl; etli butlu. 2. ekici, neeli.

buy a pig in a poke buy in buy off

hi grmeden almak; hi kontrol etmeden almak. ortak olmak; hisse almak. rvetle elde etmek, rvetle defetmek, savuturmak; satn almak.

buy on impulse buy on installment buy on margin buy out buy over buy something between themselves

dnmeden satn almak. taksitle satn almak. yalnz ihtiyat akesi yatrarak satn almak. btn hisselerini almak. (birini) rvetle satn almak. bir eyi ortaklaa satn almak: They bought the house between them. Evi ortaklaa satn aldlar.

buy something sight unseen buy up buy

bir eyi hi grmeden satn almak. tmn satn almak, kapatmak. buy bay fiil (bought) satn almak, almak. isim 1. al, alma. 2. kelepir.

buyer buyer's market

buy.erisim alc, mteri. alc piyasas.


190

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk buzz off buzz

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

ngiliz ngilizcesi, konuma dili toz olmak, svmak. buzz b^z isim vzlt. fiil vzldamak.

buzzard buzzer by a hair's breadth by a long shot

buz.zard b^z'rd isim bir tr akbaba. buzz.erisim vzltl elektrik zili, vibratr. kl pay, az kald. Pekitirici olarak kullanlr: She was the best by a long shot. Tartmasz en iyisi oydu.

by a narrow majority by a vote of thirteen to twelve by accident by acclamation

az bir ounlukla. on ikiye kar on oyla. kazara, yanllkla. 2. rastlant sonucu, tesadfen. isteklerini tezahratla gstererek: They elected Yazgl president by acclamation. Onu istediklerini tezahratla gstererek Yazgl'n bakan setiler.

by all accounts by all means by and by by and large by any means

herkesin dediine gre. elbette. ok gemeden. genellikle. ne ekilde olursa olsun, ne pahasna olursa olsun. 2. hi.

by chance by common consent by courtesy of by day by degrees by dint of by ear by fair means or foul by far

tesadfen, kazara. oybirliiyle. izniyle, sayesinde. gndzn. derece derece, tedricen. -in sayesinde. mzik notasz, kulaktan. her ne pahasna olursa olsun. (brlerinden) kat kat daha ...: They're by far the best. Onlar kat kat daha iyi.

by fits and starts By golly! By gosh! by half

dzensiz bir tempo ile, rasgele alarak. Vallahi! Vallahi! ok fazla.


191

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk by hand by heart by herself by hook or by crook by inches by itself elle. ezbere.

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

kendi bana, kendi kendine. ne yapp yapp. ar ar, yava yava. kendi bana: That cat can open the window by itself. O kedi pencereyi kendi bana aabilir. The window opened by itself. Pencere kendiliinden ald.

by leaps and bounds by main force by means of by name

byk bir hzla. zorla. araclyla, vastasyla. adyla, ismiyle: He called me by name. Bana ismimle hitap etti. 2. ismen: I know him by name only. Onu ancak ismen tanyorum.

by nature by night by no means by oneself by order of by reason of by request by return mail by return of post by return post by rote by stealth by the gross by the job by the piece by the same token

yaradltan, doutan. geceleyin. asla, katiyen. yalnz, kendi kendine. -in emrine gre, -in emri gereince. nedeniyle, sebebiyle. rica zerine. ilk posta ile (cevap). ngiliz ngilizcesi ilk posta ile (cevap). ilk posta ile, acele. mekanik olarak, dnmeden, ezberden. hrszlama; gizlice; dikkati ekmeden. ticaret toptan. gtr. para bana. ayn ekilde, aynen: He hasn't been friendly to us, but by the same token we haven't been very friendly to him. O bize scak davranmad, fakat biz de ona pek scak davranmadk.

by the skin of one's teeth

kl pay, ancak, gbela.


192

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk by the sweat of one's brow by the way by the week by turns by twos by virtue of by way of by weight by your leave by yourself by bye-bye

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

alnnn teriyle. sras gelmiken, aklma gelmiken. hafta hesabna gre. nbetlee, nbetle, sra ile. ikier ikier. -den dolay, nedeniyle, yznden. yolu ile, -den. tart ile. izninizle. kendi kendine; kendi kendinize. by bay zarf 1. yakn, yaknda. 2. bir kenara, bir yana. bye-bye bay'bay nlem 1. Allahasmarladk. Hoa kal. 2. gle gle.

by-election

by-e.lec.tion bay'lekn isim, ngiliz ngilizcesi ara seim.

Byelorussia Byelorussian

Bye.lo.rus.sia byelor^' isim baknz Belarus Bye.lo.rus.sian byelor^'n isim, sfat baknz Belarussian

bygone

by.gone bay'gn sfat gemi, eski. isim, oul gemi ey.

bylaw by-line bypass

by.law bay'l isim ynetmelik maddesi. by-line bay'layn isim yazar adnn verildii satr. by.pass bay'ps isim 1. baypas, baypas yol, evre yolu. 2. elektrik baypas. 3. tbbi baypas ameliyat, baypas: heart bypass kalp baypas. fiil baypas yoluyla - den gemek.

by-product bystander byte by-way

by-prod.uct bay'pradkt isim yan rn, trev rn. by.stand.er bay'stndr isim seyirci kalan. byte bayt isim, bilgisayar bayt. by-way bay'wey isim gizli, zel veya karanlk yol, dolak yol; yan yol.

byword

by.word bay'wrd isim atasz; ok kullanlan bir deyim.

193

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk Byzantine

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

Byz.an.tine bz'ntin isim Bizansl. sfat 1. Bizans, Bizans'a zg. 2. Bizansl.

Byzantium C C. of C. C. of E. c.c. C.E.

By.zan.ti.um bzn'iym isim Bizans. CRomen rakamlar dizisinde 744 says, C. C. of C. si'^v.si' ksaltma Chamber of Commerce C. of E. si'^v.i' ksaltma the C. of E. c.c., cc si'si' ksaltma cubic centimeters carbon copy C.E.ksaltma Chemical Engineer Church of England Civil Engineer

C.F. C.F.I. C.I.F. C.O. C.O.D.

C.F., c.f. si'ef' ksaltma cost and freight C.F.I., c.f.i.ksaltma cost, freight, and insurance C.I.F.ksaltma cost, insurance, and freight C.O. si'o' ksaltma Commanding Officer C.O.D., c.o.d. si'o'di' ksaltma cash on delivery collect on delivery

C.P.A. c/f c/o cab

C.P.A. si'pi'ey' ksaltma Certified Public Accountant c/f si'ef' ksaltma carried forward c/o si'o' ksaltma baknz c.o. cab kb isim 1. taksi. 2. tek atl binek arabas. 3. lokomotif veya kamyon srcsnn oturduu kapal blm.

cabbage cabin boy cabin class cabin

cab.bage kb'c isim lahana. kamarot. ikinci snf. cab.in kb'n isim 1. kulbe. 2. kamara, kabin. fiil 1. kabin veya kamarada yaamak. 2. kk bir yere kapamak, tahdit etmek.

cabinet

cab.i.net kb'nt isim 1. (caml ve rafl) dolap. 2. kabine, bakanlar kurulu. 3. kk zel oda.

cabinetmaker cabinetmaker's glue cabinetwork cable car cable television

cab.i.net.mak.erisim ince i yapan marangoz. tutkal. cab.i.net.workisim ince marangozluk. teleferik. 2. kablo ile ekilen araba. kablolu televizyon.
194

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk cable

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

ca.ble key'bl isim 1. kablo. 2. denizcilikle ilgili gomene, palamar. 3. telgraf.

cablegram

ca.ble.gram key'blgrm isim sualt kablosu ile ekilen telgraf.

caboose

ca.boose kbus' isim marandizin arkasna taklan ve demiryolu grevlilerini tayan cumbal vagon.

cacao bean cacao butter cacao cackle

kakao tohumu. kakao ya. ca.cao kkey'o, kka'o isim kakao aac, hintbademi. cack.le kk'l fiil 1. gdaklamak. 2. kesik kesik glmek. 3. grltl bir ekilde konumak, gevezelik etmek. isim 1. gdaklama. 2. gevezelik.

cactus cad cadaver caddie

cac.tus kk'ts isim kakts. cad kd isim aalk herif. ca.dav.er kdv'r, kdey'vr isim ceset, kadavra. cad.die kd'i isim, golf oyuncunun sopalarn tayan kimse. fiil, golf oyuncunun sopalarn tamak.

cadence

ca.dence keyd'ns isim 1. ritim, ahenk. 2. sesin yavalamas. 3. mzik perdenin derece derece inmesi, namenin sonu, kadans.

cadet corps cadet

harp okulu taburu. ca.det kdet' isim 1. harp okulu rencisi. 2. kk erkek karde veya oul. 3. en kk erkek ocuk.

caf cafeteria caffeine caftan cage

ca.f kfey', kfey' isim kk lokanta. caf.e.te.ria kftr'iy isim kafeterya. caf.feine kf'in isim kafein. caf.tan kf'tn, kaftan' isim kaftan. cage keyc isim 1. kafes. 2. hapishane. 3. asansr. 4. (inaatlarda) iskele. fiil kafese kapamak, hapsetmek.

cagey cajole cajolement cajolery cake

ca.gey key'ci sfat 1. ok dikkatli. 2. kurnaz, uyank. ca.jole kcol' fiil tatl szlerle kandrmak. ca.jole.ment kcol'mnt isim tatl szlerle kandrma. ca.jol.er.y kcol'ri isim tatl szlerle kandrma. cake keyk isim 1. pasta, kek, rek. 2. kalp. 3. kspe.
195

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk calamitous

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

ca.lam.i.toussfat felaketli, felaket getiren, vahim, belal.

calamity calcification

ca.lam.i.ty klm'ti isim bela, felaket, afet. cal.ci.fi.ca.tion klsfkey'n isim 1. kireleme, kire haline gelme. 2. kirelenme, kalsifikasyon.

calcify

cal.ci.fy kl'sfay fiil 1. kire haline koymak. 2. kirelenmek. 3. kalsiyum tuzlar ile sertletirmek, ta haline getirmek. 4. ta haline gelmek.

calcium calculate

cal.ci.um kl'siym isim kalsiyum. cal.cu.late kl'kyleyt fiil 1. hesap etmek, hesaplamak. 2. saymak. 3. ayarlamak.

calculation calculator

cal.cu.la.tionisim 1. hesaplama, hesap. 2. tahmin. cal.cu.la.tor kl'kyleytr isim 1. hesap eden kimse. 2. hesap makinesi. 3. hesap cetveli.

calendar year calendar calf love calf calfskin caliber

takvim yl. cal.en.dar kl'ndr isim takvim. konuma dili ocukluk ak. calf kf, kaf isim (calves) dana, buza. calf.skin kf'skn isim vidala, vaketa. cal.i.ber kl'br isim 1. ap, kalibre. 2. yetenek, kabiliyet, kapasite.

calibre calico cat calico

cal.i.bre kl'br isim, ngiliz ngilizcesi baknz caliber beyaz, siyah ve turuncu renkli dii kedi. cal.i.co kl'ko isim (calicoes/calicos) 1. pamuklu bez, basma. 2. ngiliz ngilizcesi patiska. sfat 1. patiskadan yaplm. 2. benekli.

calif caliph caliphate call a halt to call a spade a spade

ca.lif kl'f, key'lf isim halife. ca.liph kl'f, key'lf isim halife. ca.liph.ate key'lfeyt, kl'feyt isim halifelik, hilafet. -i durdurmak, -i kesmek, -e son vermek. doruya doru, eriye eri demek, gerekleri saknmadan sylemek, dobra dobra konumak.

call for call forth

-i istemek. 2. -i gerektirmek, -i icap ettirmek. karmak, ortaya karmak.


196

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk call girl call in question call in telekz.

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

-in doruluundan phe etmek. 2. -e glge drmek. (yardmc veya danman olarak) (birini) armak. 2. (bir eyin) iade edilmesini istemek. 3. (borcun) denmesini istemek. 4. (paray) tedavlden kaldrmak.

call into being call it a day Call it what you want. call number call off call on the carpet call out call someone ... for short

yaratmak, halketmek. paydos etmek. Ne derseniz deyin. ktphanelerde kitaplar snflandran numara. -i iptal etmek. azarlamak. (askerleri, grevcileri v.b.'ni) devreye sokmak. birine ksaca ... demek: They call him "bo" for short. Ona ksaca "bo" diyorlar.

call someone back

birini geri armak. 2. birine tekrar telefon etmek; kendisini telefonla arayp bulamayan birine telefon etmek.

call someone down call someone names

konuma dili birini azarlamak. birine/biri iin (yalanc, korkak, kpek gibi) kt szler sylemek: He's calling her names. Ona kt eyler sylyor.

call someone to account call someone up call someone's attention to call something into question call something to mind call the game off call the shots

birisinden hesap sormak. birine telefon etmek. 2. birini askere armak. birinin dikkatini (bir eye) ekmek. bir eyden phe duymak. (birine) bir eyi hatrlatmak. oyunu iptal etmek. konuma dili borusu tmek, sz gemek, (bir yerin) amiri olmak.

call to mind call to order call

hatrlamak; hatrlatmak, akla getirmek. (toplanty) amak. call kl fiil 1. ( out ) seslenmek, armak; barmak: Did you qust call me? Bana demin seslendin mi? He called out for help. "mdat!"' diye bard. 2. uramak; (
197

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

on ) (birine) uramak; ( at ) (bir yere) uramak: He calls once a day. Gnde bir defa urar. Let's call on Mefharet. Mefharet'e urayalm. Does this boat call at Ka? Bu gemi Ka'a urar m? 3. telefon etmek: When did you call me? Bana ne zaman telefon ettiniz? 4. ( out/off ) sylemek, yksek sesle okumak: He called out the names of the winners. Kazananlarn isimlerini yksek sesle okudu. 5. armak, davet etmek: We'll call him as a witness. Onu tank olarak aracaz. Call the witness to the stand. Tan krsye arn. 6. (toplant, seim, grev v.b.'nin yaplacan) ilan etmek. 7. uyandrmak. 8. isim koymak; diye hitap etmek: What shall we call him? Ona hangi ismi koyalm? Her real name's Faika but they call her Fofo. Gerek ad Faika, fakat kendisine Fofo diyorlar. 9. demek, dnmek, saymak; iddia etmek: Do you call this dump beautiful? Bu ple gzel mi diyorsun? He called her a dumbbell. Ona kaz kafal dedi. How can you call yourself a friend of mine? Benim dostum olduunu nasl iddia edebilirsin? 10. (bir miktar) yuvarlak bir sayya evirmek: Your bill's 344254 TL; let's call it 344444 TL. Hesabnz 788258 TL tutuyor; buna yuvarlak hesap 788888 TL diyelim. calligrapher calligraphy cal.lig.ra.pher klg'rfr isim kaligraf; hattat. cal.lig.ra.phy klg'rfi isim kaligrafi; hat sanat, hat, hsnhat. calling card callous kartvizit. cal.lous kl's sfat 1. kat, duyarsz, hissiz. 2. nasrl, nasr tutmu. fiil nasrlanmak. callously cal.lous.lyzarf umursamayarak, aldr etmeden, duyarszca. callousness callow call.ous.nessisim duyarszlk, aldrszlk. cal.low kl'o sfat 1. toy, tecrbesiz. 2. tyleri bitmemi (ku). 3. bask. isim bask arazi.
198

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk callowness calm down calm

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

cal.low.nessisim toyluk, tecrbesizlik. yatmak; yattrmak. calm kam sfat sakin, durgun, dingin. isim sknet, durgunluk, dinginlik. fiil 1. yattrmak, sakinletirmek; yatmak, sakinlemek. 2. (frtna) dinmek; (deniz) sakinlemek.

calmative calmly calorie calory calumniate

calm.a.tivesfat, isim yattrc (ila). calm.lyzarf sakince, heyecan gstermeden. cal.o.rie kl'ri isim kalori. cal.o.ry kl'ri isim kalori. ca.lum.ni.ate kl^m'niyeyt fiil iftira etmek, amur atmak, kara almak.

calumny calve calves cam Cambodia

cal.um.ny kl'mni isim iftira, kara alma. calve kv fiil buza dourmak, buzalamak. calves kvz isim baknz calf cam km isim, makine kam. Cam.bo.di.a kmbo'diy isim baknz Kampuchea Cambodian isim, sfat baknz Kampuchean

cambric tea

scak su ile st ve eker karm bir iecek (bazen ay da katlr).

cambric

cam.bric keym'brk isim 1. ince beyaz pamuklu veya keten kuma. 2. patiska.

came camel hair camel cameleer cameleon camellia camera

came keym fiil baknz come deve ty. cam.el km'l isim deve. cam.eleerisim deveci. ca.me.le.on kmil'yn isim baknz chameleon ca.mel.lia kmil'y isim kamelya. cam.er.a km'r, km'r isim fotoraf makinesi, kamera.

cameraman Cameroon Cameroonian

cam.era.manisim kameraman. Cam.er.oon kmrun' isim Kamerun. Cam.er.oonianisim Kamerunlu. sfat 1. Kamerun, Kamerun'a zg. 2. Kamerunlu.
199

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk camomile camouflage

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

cam.o.mile km'mayl isim baknz chamomile cam.ou.flage km'flaq askeri, isim kamuflaq, saklama, gizleme. fiil kamufle etmek, gizlemek.

camp chair camp campaign

portatif sandalye. camp kmp isim 1. kamp. 2. ordugh. cam.paign kmpeyn' isim 1. sefer, seferberlik. 2. kampanya. fiil 1. mcadele etmek. 2. kampanyaya katlmak.

campaigner

cam.paign.erisim kampanyac, kampanyaya katlan kimse.

camper

camp.er km'pr isim 1. kamp. 2. ufak kamp karavan; karavan gibi kullanlan minibs veya kamyonet.

campfire campground camphor camping campsite campus

camp.fire kmp'fayr isim kamp atei. camp.ground kmp'graund isim kamp sahas. cam.phor km'fr isim kfur, kfuru. camp.ing km'png isim kamp yapma. camp.site kmp'sayt isim kamp yeri. cam.pus km'ps isim kampus. fiil okulda kalma cezas vermek.

camshaft

cam.shaft km'ft isim, makine eksantrik mili, kam mili.

Can he sit a horse? Can it! can opener Can you drop by tonight? can

Ata binmeyi biliyor mu? Kes artk! konserve aaca. Bu gece bize urar msn? can kn isim 1. konserve kutusu, teneke kutu. 2. argo klozet; hela ta. 3. argo tuvalet, memihane, yznumara. 4. argo hapishane, kodes. fiil (canned, canning) 1. konserve yapmak. 2. argo iten atmak, sepetlemek.

Canada Canadian

Can.a.da kn'd isim Kanada. Ca.na.di.an kney'diyn isim Kanadal. sfat 1. Kanada, Kanada'ya zg. 2. Kanadal.
200

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk canal canap canary cancel

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

ca.nal kn'l isim kanal. can.a.p kn'pi isim, ahlk kanepe. ca.nar.y kner'i isim kanarya. can.cel kn'sl fiil 1. stne izgi ekmek, silmek. 2. iptal etmek. 3. matematik ksaltmak.

cancellation cancer cancerous candid

can.cel.la.tionisim 1. iptal etme. 2. iptal olunan ey. can.cer kn'sr isim kanser. can.cer.oussfat 1. kanserli. 2. kanser gibi. can.did kn'dd sfat 1. samimi, iten. 2. tarafsz. 3. drst.

candidacy candidate candidateship candidly candidness candied

can.di.dacy kn'ddsi isim adaylk. can.di.date kn'ddeyt, kn'ddt isim aday, namzet. can.di.date.shipisim adaylk, namzetlik. can.did.lyzarf samimiyetle, itenlikle. can.did.nessisim samimiyet, itenlik. can.died kn'did sfat 1. ekerle kapl, ekerli: candied orange peel portakal kabuu ekerlemesi. 2. tatl dilli.

candle candlelight candlestick candor

can.dle kn'dl isim mum. can.dle.light kn'dl.layt isim mum . can.dle.stick kn'dlstk isim amdan. can.dor kn'dr isim 1. samimiyet, ak kalplilik. 2. drstlk. 3. tarafszlk.

candour candy store candy

can.dour kn'dr isim, ngiliz ngilizcesi baknz candor ekerci dkkn, ekerci. can.dy kn'di isim eker, bonbon, ekerleme, ikolata. fiil 1. ekerleme yapmak. 2. erbet iinde kaynatmak. 3. ekerleme haline getirmek.

cane sugar cane

ekerkamndan elde edilen eker. cane keyn isim 1. baston, denek. 2. kam, bambu; ekerkam. fiil 1. baston ile dvmek. 2. kamla kaplamak, hasrlamak.

canine tooth

kpekdii.

201

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk canine

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

ca.nine key'nayn sfat 1. kpekgillere zg. 2. anatomi kpekdiine ait. isim, zooloji kpekgillerden bir hayvan.

canister

can.is.ter kn'str isim (ay, kahve v.b. konulan) teneke kutu.

canker canned

can.ker kng'kr isim pamukuk, aft. canned knd sfat konserve: canned chickpeas konserve nohut.

cannery

can.ner.y kn'ri isim konserve fabrikas, konserve yaplan yer.

cannibal cannibalism canning cannon cannonball cannot

can.ni.bal kn'bl isim yamyam. can.ni.bal.ismisim yamyamlk. can.ning kn'ng isim konserve yapma. can.non kn'n isim, askeri top. can.non.ballisim top gllesi. can.not kn'at yardmc fiil -amam, - amazsn(z), amaz, -amayz, -amazlar (Anlam vurgulamak gerektiinde can not olarak ayrlr; konuma dilinde ou zaman can't eklinde kullanlr.).

canny

can.ny kn'i sfat 1. dikkatli, uyank. 2. tedbirli. 3. akgz.

canoe canon law canon

ca.noe knu' isim kano. kilise hukuku. can.on kn'n isim 1. kilise yetkililerinin kard bir kanun. 2. kural. 3. bir katedrale bal olan papaz.

canonical

ca.non.i.cal knan'kl sfat 1. kilise hukukuna ait. 2. kurallara uygun; geleneklere uygun.

canonise

can.on.isefiil, ngiliz ngilizcesi, Hristiyanlk baknz canonize

canonization canonize

can.on.iza.tionisim azizlik mertebesine ykseltme. can.on.ize kn'nayz fiil, Hristiyanlk azizlik mertebesine ykseltmek.

canopy

can.o.py kn'pi isim 1. sayvan; karyola sayvan; baldaken; markiz. 2. gk kubbe.


202

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk can't cantankerous

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

can't knt ksaltma cannot can.tan.ker.ous kntng'krs sfat huysuz, aksi, geimsiz.

cantankerously cantankerousness canteen canter

can.tan.ker.ous.lyzarf huysuzluk yaparak. can.tan.ker.ous.nessisim huysuzluk, aksilik. can.teen kntin' isim 1. matara. 2. kantin, bfe. can.ter kn'tr isim ekin gidi. fiil 1. ekin gitmek. 2. ekin srmek.

canvas canvass

can.vas kn'vs isim 1. branda bezi, branda. 2. tuval. can.vass kn'vs fiil (anket yapmak, abone veya oy toplamak amacyla) (birok kimseye) gidip konumak.

canyon cap

can.yon kn'yn isim kanyon, derin vadi. cap kp isim 1. kep, takke, kasket, balk. 2. zirve, doruk, tepe. 3. kapak, kapsl, tapa. 4. byk harf, majskl. 5. tabanca mantar. fiil 1. balk geirmek. 2. rtmek, kapamak.

capability

ca.pa.bil.i.ty keypbl'ti isim 1. yetenek, kabiliyet, istidat. 2. iktidar, g. 3. kapasite. 4. ehliyet.

capable capacious

ca.pa.ble key'pbl sfat yetenekli, ehliyetli. ca.pa.cious kpey's sfat geni, byk, ii ok ey alan.

capacity

ca.pac.i.ty kps'ti isim 1. hacim, oylum. 2. istiap haddi. 3. yetenek. 4. g, iktidar. 5. mevki, sfat.

cape caper

cape keyp isim pelerin, kap. ca.per key'pr isim 1. gebreotu, kebere, kapari. 2. gebre, kapari, gebreotunun yemii.

capillary capital account capital assets capital crime capital dividend capital expenditure capital levy capital punishment

cap.il.lar.y kp'leri isim 1. klcal damar. 2. ince boru. sermaye hesab. sabit aktifler, sabit varlklar. failini lm cezasna arptrabilen su. sermaye kr. sermaye masraf. sermaye vergisi. lm cezas.
203

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk capital stock capital

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

esas sermaye hisse senedi. cap.i.tal kp'tl isim 1. bakent, baehir. 2. byk harf, majskl. 3. sermaye, anamal, kapital. 4. stun ba. sfat 1. byk (harf). 2. sermayeye ait. 3. mkemmel, fevkalade, ok iyi.

capitalism capitalist capitalize on capitalize

cap.i.tal.ism kp'tlzm isim kapitalizm, anamalclk. cap.i.tal.istisim kapitalist, anamalc. kendi menfaatine evirmek, faydalanmak. cap.i.tal.ize kp'tlayz fiil 1. sermayeye katmak, kapitalize etmek. 2. byk harfle yazmak.

capitulate

ca.pit.u.late kp'leyt fiil 1. teslim olmak. 2. silahlar brakmak.

capitulation capitulations caprice capricious Capricorn caps. capsize

ca.pit.u.la.tion kpley'n isim artl teslim. ca.pit.u.la.tionsisim kapitlasyonlar. ca.price kpris' isim kapris. ca.pri.cious kpr's sfat kaprisli. Cap.ri.corn kp'rkrn isim, astroloji Olak burcu. caps.ksaltma capital letters cap.size kp'sayz, kpsayz' fiil 1. alabora olmak, devrilmek. 2. alabora etmek, devirmek.

capstan capsule captain

cap.stan kp'stn isim rgat, bocurgat. cap.sule kp'sl, kp'syl isim kapsl. cap.tain kp'tn isim 1. kaptan, reis. 2. deniz albay, yzba. fiil kaptanlk etmek, kumanda etmek.

caption captivate captive audience captive captivity captor

cap.tion kp'n isim manet, balk. cap.ti.vate kp'tveyt fiil bylemek, cezbetmek. zoraki dinleyiciler. cap.tive kp'tv isim esir, tutsak. sfat esir dm. cap.tiv.i.ty kptv'ti isim tutsaklk. cap.tor kp'tr isim tutsak eden kimse, ele geiren kimse.

capture

cap.ture kp'r fiil 1. zaptetmek, ele geirmek. 2. tutsak etmek. isim zaptetme, ele geirme.

car

car kar isim 1. otomobil, araba. 2. vagon.


204

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk caramel carat caravan

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

car.a.mel ker'ml isim 1. yanm eker. 2. karamela. car.at ker't isim krat, ayar (3 krat = 288 mg.). car.a.van ker'vn isim 1. kervan. 2. st kapal yolcu veya yk arabas. 3. ngiliz ngilizcesi karavan.

caravansary caraway

car.a.van.sa.ry kervn'sri isim kervansaray. car.a.way ker'wey isim Karaman kimyonu, frenkkimyonu.

carbide carbine carbohydrate carbon black carbon copy carbon dioxide carbon monoxide carbon

car.bide kar'bayd isim, kimya karpit. car.bine kar'bayn isim karabina, ksa tfek. car.bo.hy.drate karbohay'dreyt isim karbonhidrat. is, lamba isi. karbon kopyas. karbondioksit. karbonmonoksit. car.bon kar'bn isim 1. karbon. 2. karbon kd, kopya kd. 3. kopya.

carbonate

car.bon.ate kar'bneyt isim karbonat. fiil karbonatlatrmak.

carbonated water carbuncle carburetor carburettor

soda, maden sodas. car.bun.cle kar'b^ngkl isim ban, irpene. car.bu.re.tor kar'breytr isim karbratr. car.bu.ret.tor kar'byretr isim, ngiliz ngilizcesi baknz carburetor

carcass

car.cass kar'ks isim 1. le, ceset. 2. enkaz (gemi v.b.). 3. bina iskeleti.

card catalogue card index card table card cardamom cardboard cardiac

kart katalou. kart fihristi. kumar masas. card kard isim 1. kart. 2. iskambil kd. car.da.mom kar'dmm isim kakule. card.board kard'brd isim mukavva, karton. car.di.ac kar'diyk sfat 1. kalbe ait, kalple ilgili, kardiyak. 2. kalbi uyaran. 3. mide azna ait. isim 1. kalp hastas. 2. kalp ilac.
205

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk cardigan cardinal numbers cardinal

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

car.di.gan kar'dgn isim hrka, ceket. asal saylar. car.di.nal kar'dnl sfat 1. belli bal, ana, nemli. 2. parlak krmz. isim kardinal.

cardiogram cardiologist cardiology cardsharp care for

car.di.o.gram kar'diygrm isim kardiyogram. car.di.ol.o.gist kardiyal'cst isim kardiyolog. car.di.ol.o.gy kardiyal'ci isim kardiyoloqi. card.sharp kard'arp isim, iskambil oyunlar hileci. -e bakmak: Who will care for us in our old age? Yallmzda bize kim bakacak? 2. istemek: Would you care for some tea? ay imek ister misiniz? 3. -i sevmek, -den holanmak: I don't care for that sort of music. O tr mzikten holanmam.

care of

eliyle: Write me care of Sdka entrk. Bana mektup postaladnda zarftaki ismimin altna Sdka entrk eliyle diye yaz.

care

care ker isim 1. dert, kayg, tasa. 2. bakm: He's in intensive care. O youn bakmda. He left him in his sister's care. Onu kz kardeine emanet etti. 3. dikkat, zen, itina. fiil 1. umurunda olmak, umursamak: I don't care whether she comes or not. Onun gelip gelmemesi umurumda deil. I could care less! Bana ne! 2. istemek: Would you care to take a stroll? Yrye kmak ister misiniz?

careen

ca.reen krin' fiil 1. (hzla giderken) bir yana yatmak. 2. denizcilikle ilgili karina etmek, karinaya basmak. 3. denizcilikle ilgili kalafat etmek, kalafatlamak. 4. (gemi) yan yatmak.

career carefree careful

ca.reer krr' isim kariyer. care.free ker'fri sfat tasasz, kaygsz, dertsiz. care.ful ker'fl sfat 1. dikkatli, zenli; tedbirli. 2. ll.

carefully carefulness

care.ful.lyzarf dikkatle. care.ful.nessisim dikkat, dikkatli olma.


206

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk careless carelessly carelessness caress

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

care.less ker'ls sfat 1. dikkatsiz. 2. bilgisiz, kaytsz. care.less.lyzarf dikkatsizce. care.less.nessisim dikkatsizlik, ihmal. ca.ress kres' isim okama, kucaklama. fiil okamak, sevmek, kucaklamak.

caretaker government caretaker

geici hkmet. care.tak.er ker'teykr isim bir yerin hizmet ileriyle grevli kimse, bina yneticisi.

careworn carfare cargo Caribbean Sea Caribbean caricature

care.worn ker'wrn sfat endieden bitkin. car.fare kar'fer isim (otobste) bilet paras. car.go kar'go isim kargo, yk. Karayip Denizi. Car.ib.be.an krbi'yn, kr'biyn sfat Karayip. car.i.ca.ture ker'kr isim karikatr. fiil karikatrn izmek.

caricaturist caries carload carmine carnage carnal carnation carnival carnivore carnivorous carob carol carouse carp carpenter

caricaturistisim karikatrc, karikatrist. car.ies ker'iz isim (di veya kemikte) rme, yenirce. car.load kar'lod isim 1. araba dolusu. 2. vagon dolusu. car.mine kar'mn, kar'mayn sfat, isim lal, kzl. car.nage kar'nc isim katliam, krm, kan dkme. car.nal kar'nl sfat 1. ehevi. 2. cinsel. 3. bedensel. car.na.tion karney'n isim karanfil iei. car.ni.val kar'nvl isim karnaval. car.ni.vore kar'nvr isim etobur. car.niv.o.rous karnv'rs sfat etobur, etil. car.ob ker'b isim keiboynuzu, harnup. car.ol ker'l isim Noel ilahisi. fiil Noel ilahisi sylemek. ca.rouse krauz' fiil iki lemi yapmak. carp karp isim sazan. car.pen.ter kar'pntr isim marangoz; dlger; doramac.

carpentry carpet carport

car.pen.tryisim marangozluk. car.pet kar'pt isim hal. car.port kar'port, kar'prt isim yanlar ak garaq.
207

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk carriage

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

car.riage ker'c isim 1. binek arabas. 2. tavr, duru. 3. nakliye, tama. 4. nakliye creti.

carrier

car.ri.er ker'iyr isim 1. tayan, tayc. 2. nakliye irketi, nakliyeci.

carrion carrot carry a grudge against carry an amount forward to

car.ri.on ker'iyn isim le, rm et. car.rot ker't isim havu. birine kar kin beslemek. hesaptaki bir miktar (baka stun, sayfa veya deftere) nakletmek.

carry an amount forward

hesaptaki bir miktar (baka stun, sayfa veya deftere) nakletmek.

carry away carry coals to Newcastle carry on

alp gtrmek, srklemek. tereciye tere satmak. (ii) srdrmek; ii srdrmek, devam etmek. 2. (kzgnlktan) barp armak; (kederden) fenalklar geirmek. 3. grltl patrtl bir ekilde elenmek, amata etmek. 4. with (biriyle) gayrimeru bir iliki iinde olmak, ana fine olmak.

carry one through

(bir ey) birini baarl bir sonuca ulatrmak; (bir ey) birini ayakta tutmak: Her patience will carry her through. Sabr sayesinde bu ii baarr.

carry one's point carry out

amacna ulamak, istediini elde etmek. yerine getirmek, gerekten yapmak; uygulamak, tatbik etmek. 2. (birini/bir eyi) darya tamak.

carry something through carry the day carry through

bir eyi yerine getirmek, gerekten yapmak. stn gelmek, kazanmak. (on) yerine getirmek; bitirmek. 2. (bir eyin) sayesinde (bir ii) yapmak veya baarmak: Two tons of wood are enough to carry us through the winter. K geirmek iin iki ton odun yeter bize.

carry weight carry

nem tamak. 2. with -i etkilemek. car.ry ker'i fiil 1. tamak: Carry her on your back! Onu srtnda ta! This truck can carry a load of ten tons. Bu kamyon on tonluk bir yk tayabilir. 2. gtrmek: Will
208

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

you carry me to the station? Beni gara gtrr msn? He screamed and shouted as they carried him out of the courtroom. Onu mahkemeden karrlarken barp aryordu. The wind can carry these seeds for miles. Rzgr bu tohumlar kilometrelerce teye gtrebilir. 3. zerinde (bir ey) tamak: He's started to carry a gun. Silah tamaya balad. 4. stokunda (bir eyi) bulundurmak: We don't carry pineapples. Bizde ananas bulunmaz. 5. matematik (toplama ve arpma ilemlerinde) (sayy) (sonraki basamaa) geirmek: Carry one. Elde var bir. 6. radyo (bir olay) yaymlamak. 7. (ses) uzaklardan duyulabilmek. carsickness car.sick.ness kar'skns isim (kara tatnn sallanmasndan ileri gelen) mide bulants. cart cart kart isim 1. atl yk arabas. 2. el arabas. fiil 1. at arabas ile tamak. 2. tamak. cartilage cartographer cartography carton cartoon car.ti.lage kar'tlc isim, zooloji kkrdak. car.tog.ra.pher kartag'rfr isim haritac, kartograf. car.tog.ra.phy kartag'rfi isim haritaclk, kartografi. car.ton kar'tn isim karton kutu, mukavva kutu. car.toon kartun' isim 1. karikatr. 2. izgi film. 3. byk resim tasla. cartoonist car.toon.istisim 1. karikatrist, karikatrc. 2. izgi film izen sanat. cartridge belt cartridge case cartridge fieklik; palaska. (mermi iin) kovan. car.tridge kar'trc isim 1. fiek. 2. fotoraflk film kutusu, kaset. 3. kartu. cartwheel cart.wheel kart'hwil isim el yardm ile yanlamasna atlan takla. carve carve karv fiil 1. oymak. 2. (kzarm eti) dilim dilim kesmek, dilimlemek. carver carving knife carverisim oymac. sofrada et kesmeye zg iri bak.
209

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk casaba melon casaba cascade case ending case kavun.

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

ca.sa.ba ksa'b isim kavun. cas.cade kskeyd' isim elale, alayan. dilbilgisi tak. case keys isim 1. kutu. 2. mahfaza. 3. kn. 4. kasa. 5. ereve. 6. matbaaclk kasa. fiil kutu veya mahfaza iine koymak, sokmak.

casement

case.ment keys'mnt isim 1. kanatl pencere. 2. pencere kanad.

cash in on cash on delivery cash register cash cashew

-den kar salamak. tesliminde denecek, demeli _ksaltma_ C.O.D. tesliminde denecek, demeli; yazarkasa, kasa. cash k isim 1. para, nakit para. 2. pein para. cash.ew k'u, ku' isim 1. amerikaelmas, biladeraac. 2. mahuncevizi.

cashier cashmere

cash.ier kr' isim veznedar, kasadar, kasiyer. cash.mere kq'mr, k'mr isim 1. kamir, kamir yn. 2. kamir kuma. sfat kamir: cashmere sweater kamir kazak.

casing casino cask casket

cas.ing key'sng isim kaplama, ereve. ca.si.no ksi'no isim kumarhane. cask ksk isim 1. varil, f. 2. bir varil dolusu. cas.ket ks'kt isim 1. tabut. 2. kk kutu, mcevher kutusu. fiil kutuya koymak.

Caspian Sea Caspian cassava

Hazar Denizi. Cas.pi.an ks'piyn sfat baknz Caspian Sea cas.sa.va ksa'v isim 1. manyok. 2. tapyoka, manyok kknden karlan niasta.

casserole

cas.se.role ks'rol isim 1. frnda kullanlan toprak veya cam kap; gve. 2. toprak veya cam kapta piirilen yemek.

cassette cassock cast a horoscope

cas.sette kset' isim kaset. cas.sock ks'k isim papaz cppesi. zayiesine bakmak.
210

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk cast a shadow cast a slur on cast a spell on cast a spell upon cast a vote cast about cast anchor cast away cast down cast in one's lot with cast iron cast loose cast of mind cast off cast one's bread upon the waters cast something adrift cast

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

glge yapmak. -e leke srmek, -i lekelemek. -i bylemek, -e by yapmak. by yapmak. oy vermek. dnmek, tasarlamak. demir atmak, demirlemek. pe atmak. 2. ssz adada brakmak. devirmek. 2. cann skmak. birinin kaderine balanmak. dkme demir, font. zmek, ayrmak. dn ekli. reddetmek. 2. denizcilikle ilgili alarga etmek. karln beklemeden iyilik etmek. bir eyi akntya brakmak. cast kst fiil (cast) 1. atmak, frlatmak, savurmak. 2. (bak v.b.) evirmek, yneltmek, atfetmek. 3. (oy) vermek. 4. rol taksimi yapmak.

castanet castaway

cas.ta.net kstnet' isim kastanyet, spanyol alparas. cast.a.way kst'wey isim deniz kazasna urayp ssz bir kyda mahsur kalan kimse.

caste caster sugar caster

caste kst isim kast. ngiliz ngilizcesi pudraeker. cast.er ks'tr isim 1. dkmc. 2. (mobilyaya taklan) kk tekerlek.

castigate

cas.ti.gate ks'tgeyt fiil 1. paylamak, azarlamak. 2. knamak.

castigation castle castor oil castor sugar castor castrate

cas.ti.ga.tionisim paylama, azarlama. cas.tle ks'l isim 1. kale, ato. 2. satran kale. hintya. ngiliz ngilizcesi pudraeker. cas.tor ks'tr sfat baknz castor oil cas.trate ks'treyt fiil hadm etmek; idi etmek.
211

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk castration casual clothes casual

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

cas.tra.tion kstrey'n isim hadm etme; idi etme. gnlk elbiseler. ca.su.al kq'uwl sfat 1. tesadfen olan. 2. kastl olmayan, rasgele. 3. dikkatsiz, ihmalci. 4. ilgisiz.

casualness casualty

cas.u.al.nessisim 1. ilgisizlik. 2. kaygszlk. ca.su.al.ty kq'uwlti isim 1. kazazede. 2. askeri ehit, l, yaral. 3. kayp. 4. kaza.

cat nap cat. Catalan catalog

ekerleme. cat.ksaltma catalogue catechism Cat.a.lan kd'ln isim, sfat 1. Katalan. 2. Katalanca. cat.a.log kt'lg isim katalog. fiil katalog yapmak, katalounu hazrlamak.

catalogue

cat.a.logue kt'lg isim katalog. fiil katalog yapmak, katalounu hazrlamak.

Catalonia cat-and-dog fight catapult cataract

Cat.a.lo.ni.a kdlo'niy isim Katalonya. kedi kpek kavgas. cat.a.pult kt'p^lt isim mancnk, katapult. cat.a.ract kt'rkt isim 1. elale, byk alayan, avlan. 2. tbbi katarakt, perde, aksu, akbasma.

catastrophe catastrophic catch a whiff of catch at catch cold catch fire catch forty winks catch hell

ca.tas.tro.phe kts'trfi isim afet, felaket. cat.a.stroph.ic kt'strafk sfat felakete yol aan. -in kokusunu duymak. -i yakalamaya veya tutmaya almak. nezle olmak. tutumak, ate almak. kestirmek, ksa bir sre uyumak. konuma dili fena halde halanmak, adamakll bir zlgt yemek.

catch it catch on

konuma dili papara/zlgt yemek. konuma dili 1. anlamak, akmak. 2. moda olmak, tutmak.

catch one's breath

(hayret verici bir ey karsnda) nefesi kesilmek.dinlenmek, nefes almak.

catch one's eye

dikkatini ekmek, gzne arpmak.


212

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk catch sight of

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

-in gzne ilimek, birdenbire farketmek: I caught sight of Fatma. Fatma gzme iliti.

catch someone in the act catch someone napping catch someone off guard catch someone red-handed catch someone unawares catch someone's attention catch someone's eye catch the fancy of catch up

birini sust yakalamak. birini gafil avlamak, birini hazrlksz yakalamak. birini gafil avlamak. birini sust yakalamak. birini gafil avlamak. birinin dikkatini ekmek. birinin dikkatini ekmek. houna gitmek. with -e yetimek: He's so far ahead of me I can't possibly catch up with him. Benden o kadar ileride ki ona yetimemin imkn yok. 2. on (arada olup biteni) renmek. 3. on (biriken ileri, ertelenmi veya ihmal edilmi bir ii) yapmak.

catch

catch k isim 1. yakalama, tutma. 2. kilit dili. 3. av, bir partide yakalanan av veya balk. 4. konuma dili mstakbel e olarak dnlen uygun kii. 5. para, blm. 6. konuma dili bityenii.

catcher

catch.er k'r isim 1. yakalayan ey veya kimse. 2. beysbol vurucunun arkasnda durup topu tutan oyuncu.

catching catchy catechism catechize

catch.ing k'ng sfat sri, bulac. catchysfat ho ve kolaylkla aklda kalan. cat.e.chism kt'kzm isim, Hristiyanlk ilmihal. cat.e.chize kt'kayz fiil, Hristiyanlk ilmihale dayanarak din dersi vermek.

categorical categorically categorize

cat.e.gor.i.calsfat kategorik, kesin, kati. cat.e.gor.i.cal.lyzarf kategorik olarak. cat.e.go.rize kt'grayz fiil 1. snflandrmak. 2. vasflandrmak.

category

cat.e.go.ry kt'gri isim kategori, blm, snf, tabaka, zmre.

cater

ca.ter key'tr fiil yiyecek tedarik etmek, yemeklerin hazrlanmasn ve servisini stne almak.
213

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk caterpillar tread caterpillar catfish catgut catharsis

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

trtll palet, trtl. cat.er.pil.lar kt'rplr isim trtl, kurt. cat.fish kt'fi isim yaynbal. cat.gut kt'g^t isim, mzik kiri. ca.thar.sis kthar'ss isim katarsis, rahatsz edici duygular da vurarak onlardan kurtulma.

cathartic

ca.thar.tic kthar'tk sfat 1. katarsisle ilgili; katarsise yol aan. 2. mshil. isim mshil.

cathedral catholic

ca.the.dral kthi'drl isim katedral. cath.o.lic kth'lk, kth'lk sfat 1. liberal, ak fikirli. 2. evrensel, genel, umumi.

Catholicism

Ca.thol.i.cism kthal'szm isim Katoliklik, Katolik kilisesi.

catsup cattle catty

cat.sup kt'sp, ke'p isim baknz ketchup cat.tle kt'l isim, oul srlar. cat.ty kt'i sfat 1. kedi gibi. 2. konuma dili ineli (sz). 3. konuma dili ineli sz syleyen.

Caucasia Caucasian

Cau.ca.sia kkey'q, kkey', kk' isim Kafkasya. Cau.ca.sian kkey'qn, kkey'n, kk'n sfat Kafkas. isim Kafkasyal.

Caucasus caught in the act caught cauldron cauliflower causal

Cau.ca.sus k'kss isim baknz the Caucasus sust yakalanm, crm mehut halinde yakalanm. caught kt fiil baknz catch caul.dron kl'drn isim kazan. cau.li.flow.er k'lflawr, kal'flawr isim karnabahar. caus.al k'zl sfat neden oluturan, nedeni olan, nedensel.

causality cause a stir

caus.al.i.ty kzl'ti isim nedensellik. heyecan yaratmak; sansasyon yaratmak. 2. herkesin ilgisini ekmek.

cause someone to sin cause

birini gnaha sokmak. cause kz isim 1. neden, sebep, illet. 2. ama, gaye, hedef. 3. dava, lk: That's a cause worthy of one's devotion. Kendini adamaya deer bir dava. 4. hukuk
214

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

dava konusu. fiil neden olmak, sebep olmak, yol amak: What's caused this? Buna yol aan ne? Will it really cause my camellias to bloom earlier? Gerekten kamelyalarma daha erken iek atrr m? What causes you to act like that? Niye byle davranyorsun? It caused them to shout. Onlarn barmasna neden oldu. causeway cause.way kz'wey isim 1. gl veya bataklk zerinden geen uzun kpr; kazkl yol. 2. iki kara parasn birbirine balayan ve deniz kabardnda suyla kaplanan ta veya beton yol. caustic caus.tic ks'tk isim kostik madde. sfat 1. kostik, yakc. 2. ac (sz). cauterise cau.ter.ise k'trayz fiil, ngiliz ngilizcesi, tbbi baknz cauterize cauterize caution cau.ter.ize k'trayz fiil, tbbi yakmak, dalamak. cau.tion k'n isim 1. tedbir, ihtiyat. 2. uyarma, ikaz. fiil uyarmak, ikaz etmek. cautionary cautious cau.tion.arysfat uyarc. cau.tious k's sfat ihtiyatl, tedbirli, sakngan, dikkatli. cautiously cautiousness cavalier cau.tious.lyzarf ihtiyatla. cau.tious.nessisim ihtiyatllk. cav.a.lier kvlir' isim atl valye. sfat 1. kendini beenmi, kibirli. 2. serbest, laubali. cavalry cavalryman cave in cave caveat caveman cavern cavernous caviar cav.al.ry kvlri' isim svari snf. cav.al.ry.manisim svari. kmek. cave keyv isim maara. fiil baknz cave in ca.ve.at key'viyt isim ihtar, uyar, ikaz. cave.manisim maara adam. cav.ern kv'rn isim byk maara. cav.ern.ous kv'rns sfat kocaman, ambar gibi (yer). cav.i.ar kv'iyar isim havyar.
215

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk caviare cavil

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

cav.i.are ka'viyar isim havyar. cav.il kv'l fiil (nemsiz eyler zerinde) tartmak; at -e itiraz etmek: I won't cavil about it with you. Seninle onu tartmam.

cavity

cav.i.ty kv'ti isim 1. oyuk. 2. anatomi kavite, boluk. 3. diilik rk, oyuk.

cavort caw

ca.vort kvrt' fiil sramak, oynamak. caw k isim karga sesi, gak. fiil karga gibi tmek, gaklamak.

cayenne pepper cayenne CD player CD CD-ROM

arnavutbiberi. cay.enne kayen', keyen' isim arnavutbiberi. kompakt disk alar. CD si'di' ksaltma compact disk CD-ROM si'di'ram ksaltma compact disk with readonly memory

cease fire cease

ate kesmek. cease sis fiil 1. durmak, kesilmek. 2. bitmek, sona ermek. 3. brakmak, devam etmemek, son vermek.

ceaseless ceaselessly cedar cede

cease.less sis'ls sfat aralksz, srekli. cease.less.lyzarf durmadan, ara vermeden. ce.dar si'dr isim sedir, daservisi. cede sid fiil 1. brakmak. 2. terketmek. 3. devretmek, germek.

ceiling price ceiling celebrate

azami fiyat, tavan fiyat. ceil.ing si'lng isim tavan. cel.e.brate sel'breyt fiil 1. kutlamak. 2. bayram yapmak.

celebrated celebration celebrity celerity celery root celery celestial pole

cel.e.brat.ed sel'breytd sfat nl, mehur, hretli. cel.e.bra.tionisim kutlama. ce.leb.ri.ty sileb'rti isim 1. nl, mehur. 2. n, hret. ce.ler.i.ty sler'ti isim hz, srat. kereviz, kkkerevizi. cel.er.y sel'ri, sel'ri isim sapkerevizi. gkkutbu.
216

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk celestial

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

ce.les.tial sles'l sfat 1. ge ait, gksel, semavi. 2. kutsal, ilahi.

celibacy

cel.i.ba.cy sel'bsi isim (genellikle dini nedenlerden dolay) evli olmama, evlenmeme.

celibate

cel.i.bate sel'bt, sel'beyt sfat, isim (genellikle dini nedenlerden dolay) evlenmeyen, mcerret.

cell

cell sel isim 1. hcre, gze. 2. kk oda. 3. nite. 4. elektrik pil.

cellar

cel.lar sel'r isim 1. kiler. 2. mahzen. 3. bodrum, bodrum kat. 4. arap mahzeni. 5. arap stoku.

cellist cello cellophane cellular celluloid cellulose Celsius thermometer Celsius Celt Celtic cement good relations with cement

cel.list el'st isim viyolonselist. cel.lo el'o isim viyolonsel. cel.lo.phane sel'feyn isim selofan. cel.lu.lar sel'ylr sfat 1. hcrelerle ilgili. 2. hcreli. cel.lu.loid sel'yloyd isim selloit. cel.lu.lose sel'ylos isim selloz. santigrat termometresi. Cel.si.us sel'siys sfat baknz Celsius thermometer Celt selt, kelt isim Kelt. isim Kelte. sfat 1. Kelt, Keltlere zg. 2. Kelte. ile dostluk kurmak. ce.ment sment' isim imento. fiil 1. yaptrmak. 2. beton ile kaplamak, imentolamak.

cemetery censor

cem.e.ter.y sem'teri isim mezarlk, kabristan. cen.sor sen'sr isim sansrc, sansr memuru. fiil sansrlemek, sansrden geirmek.

censorship censure

cen.sor.shipisim sansr, sansr ileri. cen.sure sen'r fiil knamak, eletirmek. isim knama, eletirme.

census cent. centenary

cen.sus sen'ss isim saym, nfus saym. cent.ksaltma centigrade central century cen.te.nar.y senten'ri, sen'tneri sfat 1. yz yllk. 2. yz ylda bir olan. isim 1. yznc yldnm. 2. yzyl, asr.
217

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk centennial

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

cen.ten.ni.al senten'iyl sfat 1. yz yllk. 2. yz ylda bir olan. isim 1. yznc yldnm. 2. yzyl, asr.

center of attraction center of gravity center

ekim merkezi. 2. dikkat merkezi. arlk merkezi. cen.ter sen'tr merkez, orta. 2. spor santr. fiil 1. ortaya almak, bir merkezde toplamak. 2. ortasn almak, ortalamak. 3. ortada olmak, ortaya gelmek.

centigrade thermometer centigrade centigram centigramme

santigrat termometresi. cen.ti.grade sen'tgreyd sfat, isim santigrat. cen.ti.gram sen'tgrm isim santigram. cen.ti.gramme sen'tgrm isim, ngiliz ngilizcesi baknz centigram

centiliter centilitre

cen.ti.li.ter sen'tlitr isim santilitre. cen.ti.li.tre sen'tlitr isim, ngiliz ngilizcesi baknz centiliter

centimeter centimetre

cen.ti.me.ter sen'tmitr isim santimetre. cen.ti.me.tre sen'tmitr isim, ngiliz ngilizcesi baknz centimeter

centipede Central America central bank central heating central

cen.ti.pede sen'tpid isim krkayak, yan. Orta Amerika. merkez bankas. kalorifer, merkezi stma. cen.tral sen'trl sfat 1. merkezi, orta. 2. ana, belli bal. isim 1. telefon santral. 2. santral memuru.

centralise

cen.tral.ise sen'trlayz fiil, ngiliz ngilizcesi baknz centralize

centralization

cen.tral.iza.tionisim merkeziletirme; merkeziletirilme.

centralize

cen.tral.ize sen'trlayz fiil merkeziletirmek, merkezde toplamak; merkeziletirilmek.

centrally centre centrifugal force

cen.tral.ly sen'trli zarf baknz be centrally located cen.tre sen'tr isim, fiil baknz center merkezka kuvveti.

218

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk centrifugal

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

cen.trif.u.gal sentrf'ygl, sentrf'gl sfat merkezka, santrifq.

centripetal

cen.trip.e.tal sentrp'tl sfat merkezcil, merkeze doru yaklaan.

century ceramic tile ceramic ceramics

cen.tu.ry sen'ri isim yzyl, asr. fayans, karo fayans. ce.ram.ic srm'k sfat seramik. ce.ram.ics srm'ks isim 1. tekil seramik sanat ve teknii. 2. ini, ini ileri. 3. inicilik. 4. oul seramik eya, ini, anak mlek.

ceramist cereal

cer.a.mistisim inici, seramiki. ce.re.al sr'iyl isim tahl, hububat, zahire. sfat tahla ait; tahl trnden.

cerebellum cerebral

cer.e.bel.lum serbel'm isim, anatomi beyincik. cer.e.bral ser'brl, sri'brl sfat 1. anatomi beyinsel. 2. ussal.

cerebrum ceremonial

cer.e.brum sri'brm isim, anatomi beyin. cer.e.mo.ni.al sermo'niyl sfat trensel, merasimle ilgili, resmi. isim 1. tren, merasim. 2. ayin.

ceremonially ceremonious ceremoniously ceremony

cer.e.mo.ni.al.lyzarf trensel olarak. cer.e.mo.ni.ous sermo'niys sfat 1. resmi. 2. trensel. cer.e.mo.ni.ous.lyzarf ok resmi bir ekilde. cer.e.mo.ny ser'moni isim 1. tren, merasim. 2. ayin. 3. resmiyet, protokol.

cert. certain

cert.ksaltma certificate certified certify cer.tain sr'tn sfat 1. kesin, kati. 2. emin. 3. kanlmaz. 4. muhakkak, phesiz. 5. belirli, muayyen. 6. baz.

certainly certainty certificate

cer.tain.lyzarf elbette, tabii, ba stne. cer.tain.tyisim kesinlik, katiyet. cer.tif.i.cate srtf'kt isim 1. belge, vesika. 2. sertifika, tasdikname, ahadetname. 3. ruhsat. 4. diploma.

certified public accountant

diplomal/yeminli hesap uzman.

219

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk certify

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

cer.ti.fy sr'tfay fiil 1. onaylamak, tasdik etmek. 2. dorulamak, teyit etmek.

certitude cervix Cesarean cesium cessation cesspool Ceylon Ceylonese cf. cg ch. Chad Chadian chafe at the bit chafe

cer.ti.tude sr'ttud isim kesinlik, katiyet. cer.vix sr'vks isim 1. boyun. 2. rahim boynu. Ce.sar.e.an szer'iyn isim, sfat sezaryen. ce.si.um si'ziym isim, kimya sezyum. ces.sa.tion sesey'n isim durma, kesilme, inkta. cess.pool ses'pul isim lam ukuru. Cey.lon slan' isim baknz Sri Lanka Cey.lon.ese seylniz' isim, sfat baknz Sri Lankan cf. si'ef' ksaltma compare cg, cg., cgm.ksaltma centigram ch., Ch.ksaltma chain chapter chief child church Chad d isim ad, at. isim adl. sfat 1. ad, ad'a zg. 2. adl. ilerin gecikmesinden dolay huzursuz olmak. chafe eyf fiil 1. ovarak stmak. 2. ovarak andrmak. 3. (ayakkab) vurmak. 4. sinirlendirmek.

chaff chafing dish chagrin

chaff f isim tahl kabuu; saman, p. (sofrada kullanlan) yemek stcs. cha.grin grn' isim znt, keder, i sknts, hayal krkl. fiil midini krmak, skmak, zmek.

chain letter chain of command chain reaction chain smoker chain store chain

zincirleme mektup. komuta zinciri. zincirleme reaksiyon. sigara tiryakisi. ayn maazalar zincirine bal maaza. chain eyn isim 1. zincir. 2. silsile (da). fiil zincirlemek, zincirle balamak.

chair chairman chairmanship chairperson

chair er isim 1. iskemle, sandalye. 2. makam. 3. krs. chair.man er'mn isim (chairmen) (erkek) bakan. isim bakanlk. chair.per.son er'prsn isim bakan, reis.

220

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk chairwoman

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

chair.wom.an er'wmn isim (chairwomen) (kadn) bakan.

chaise longue chalcedony chalice chalk

chaise longue eyz lng ezlong. chal.ced.o.ny klsed'ni isim kalseduan, kadkyta. chal.ice l's isim ayinde kullanlan kadeh. chalk k isim tebeir. fiil up kazanmak, say veya puan kaydetmek.

challenge match challenge

spor elen. chal.lenge l'nc isim meydan okuma. fiil meydan okumak.

challenger chamber music chamber of commerce chamber

chal.lengerisim meydan okuyan kimse. mzik oda mzii. ticaret ticaret odas. cham.ber eym'br isim 1. oda, yatak odas, zel oda. 2. daire. 3. hkimin oturum d konularda alt oda. 4. mahkeme, komisyon. 5. kamara, ngiliz yasama meclisi. 6. fiek yata.

chambermaid chameleon chamois

cham.ber.maid eym'brmeyd isim oda hizmetisi. cha.me.le.on kmi'liyn, kmil'yn isim bukalemun. cham.ois m'i isim 1. dakeisi. 2. (madeni yzeyleri parlatmak iin kullanlan) gderi paras.

chamomile champagne

cham.o.mile km'mayl isim papatya. cham.pagne mpeyn' isim 1. ampanya. 2. ampanya rengi. sfat ampanya rengi.

champion

cham.pi.on m'piyn isim 1. ampiyon. 2. savunucu, mdafi. sfat ampiyon. fiil 1. savunmak, mdafaa etmek. 2. tarafn tutmak, destek olmak.

championship chance on chance upon chance

cham.pi.on.shipisim ampiyonluk. -e rastlamak, -e tesadf etmek. -e rastlamak, -e tesadf etmek. chance ns isim 1. talih, ans. 2. kader. 3. ihtimal. 4. frsat. 5. risk, riziko. sfat ans eseri olan. fiil, konuma dili rizikoyu gze alarak yapmak.

Chancellor of the Exchequer

ngiliz ngilizcesi Maliye Bakan.


221

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk chancellor

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

chan.cel.lor n'slr isim 1. rektr. 2. (Almanya'da) anslye, babakan.

chancy

chanc.y n'si sfat, konuma dili kesin olmayan, rizikolu.

chandelier change color change hands change of address change of air change one's mind change one's tune change purse change the guard change

chan.de.lier ndlr' isim avize. yz kzarmak. 2. yz solmak. el deitirmek. adres deiiklii. hava deiimi. caymak, fikrini/kararn deitirmek. az deitirmek. bozuk para antas. askeri nbet deitirmek. change eync isim 1. deiim, deime, deiiklik. 2. dnm, dnme, tahavvl. 3. yenilik. 4. bozuk para, bozuk, bozukluk, ufaklk. 5. parann st. 6. aktarma, (tat) deitirme. fiil 1. deitirmek, tahvil etmek; deimek, deiiklie uramak. 2. (tatta) aktarma yapmak. 3. (para) bozdurmak. 4. (dviz, altn) bozdurmak. 5. (amar) deitirmek, (stn) deimek. 6. (yatak takmlarn) deitirmek.

changeability changeable

change.abil.i.tyisim deikenlik. change.a.ble eyn'cbl sfat 1. deiken, kararsz, istikrarsz. 2. anjanl, yanardner.

changeableness changeover

change.able.nessisim deikenlik. change.o.ver eync'ovr isim 1. deitirme. 2. devralma. 3. gei.

channel

chan.nel n'l isim 1. yol; su yolu; boaz. 2. (radyo, televizyonda) kanal. 3. nehir yata, akak, mecra. fiil 1. kanala dkmek, mecraya sevketmek. 2. kanal amak, oymak. 3. into -e kanalize etmek.

chant

chant nt isim 1. ark, ark syleme. 2. tilavet. 3. mzik name, monoton bir melodi. 4. monoton ses

222

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

tonu. fiil 1. ark sylemek. 2. ark syleyerek kutlamak. 3. (Kuran') tilavetle okumak. chaos chaotic chap chapel chaperon chaplain chapter char cha.os key'as isim 1. kaos. 2. karklk, kargaa. cha.ot.ic keyat'k sfat karmakark, dzensiz. chap p isim, konuma dili adam, ocuk, delikanl. chap.el p'l isim apel, kk kilise. chap.er.on p'ron isim aperon. chap.lain p'ln isim (okul, ordu v.b.'nde) papaz. chap.ter p'tr isim blm, ksm. char ar fiil (charred, charring) 1. yakarak kmrletirmek; yanarak kmrlemek. 2. kavurmak; kavrulmak. 3. atee tutmak. isim, ngiliz ngilizcesi hizmeti kadn, hizmeti; (kadn) hademe. character char.ac.ter ker'ktr isim 1. karakter, zyap. 2. (roman, hikye, oyun v.b.'nde) kii, ahs, karakter. 3. karakter, harf. 4. tip bir kimse, nevi ahsna mnhasr bir kimse; eksantrik kimse; komik kimse. characterise char.ac.ter.ise ker'ktrayz' fiil, ngiliz ngilizcesi baknz characterize characteristic char.ac.ter.is.tic kerktrs'tk sfat karakteristik, tipik. isim zellik, hususiyet, vasf. characterization char.ac.ter.i.za.tion kerktrzey'n isim karakterize etme, nitelendirme. characterize char.ac.ter.ize ker'ktrayz' fiil karakterize etmek, nitelemek, nitelendirmek. characterless charcoal chard charge account charg d'affaires char.ac.ter.lesssfat karaktersiz. char.coal ar'kol isim 1. mangal kmr. 2. karakalem. chard ard isim, botanik paz. ticaret ak hesap. char.g d'af.faires arqey dfer' isim (chargs d'affaires) maslahatgzar, igder, arjedafer. charge charge arc isim 1. (hizmet karlnda denen) cret. 2. barut hakk. 3. sulama, itham. 4. hcum, hamle. 5. elektrik arj. fiil 1. (bir masraf birinin hesabna)
223

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

geirmek. 2. grevlendirmek. 3. sulamak, itham etmek. 4. hcum etmek. 5. elektrik arq etmek. chariot char.i.ot er'iyt isim, tarih iki tekerlekli sava veya yar arabas. charisma charitable charity cha.ris.ma krz'm isim karizma. char.i.ta.ble er'tbl sfat hayrsever, yardmsever. char.i.ty er'ti isim 1. hayrseverlik, yardmseverlik. 2. merhamet. 3. sadaka. 4. hayr ii. 5. hayr cemiyeti, yardm dernei. charlady char.la.dy ar'leydi isim, ngiliz ngilizcesi hizmeti kadn, hizmeti; (kadn) hademe. charlatan charm char.la.tan ar'ltn isim arlatan. charm arm isim 1. cazibe, ekicilik. 2. tlsm, muska. 3. by. fiil bylemek, cezbetmek. charming charm.ing arm'ng sfat ekici, ho, sevimli, cana yakn. chart chart art isim 1. portolon, deniz haritas. 2. plan, grafik. 3. izelge. fiil 1. plan yapmak, plan karmak. 2. harita yapmak. charter flight charter member charter plane charter arter seferi. kurucu ye. kiralanm ucuz tarifeli uak. char.ter ar'tr isim 1. patent, imtiyaz, berat. 2. gemi kira kontrat. fiil 1. (uak, gemi v.b.) kiralamak, tutmak. 2. berat, imtiyaz veya patent vermek. charwoman char.wom.an ar'wmn isim, ngiliz ngilizcesi (charwomen) hizmeti kadn, hizmeti; (kadn) hademe. chary char.y er'i sfat 1. dikkatli, tedbirli, ihtiyatl. 2. of -i esirgeyen. chase chase eys fiil kovalamak, peine dmek, izlemek, takip etmek. isim kovalama, peine dme, izleme, takip. chasm chasm kz'm isim 1. kanyon, dar boaz. 2. derin yark.

224

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk chassis

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

chas.sis s'i, s'i isim (chassis) 1. otomotiv asi. 2. top kza.

chaste

chaste eyst sfat 1. iffetli, namuslu, sili. 2. saf, bozulmam. 3. lekesiz. 4. basit, sade.

chasten

chas.ten ey'sn fiil slah etmek iin cezalandrmak, uslandrmak, yola getirmek.

chastise

chas.tise stayz' fiil cezalandrmak; dverek cezalandrmak.

chastity chat

chas.ti.ty s'tti isim iffet, saflk, temizlik. chat t fiil (chatted, chatting) sohbet etmek, hobe etmek, ene almak. isim sohbet, hobe.

chteau chattel chatter

ch.teau to' isim ato. chat.tel t'l isim tanr mal, menkul. chat.ter t'r fiil gevezelik etmek, ene almak. isim gevezelik.

chatterbox

chat.ter.box t'rbaks isim geveze, enebaz, dilliddk.

chattiness chatty chauffeur chauvinism chauvinist chauvinistic cheap cheapen cheapskate cheat

chattinessisim konukanlk. chat.ty t'i sfat konukan. chauf.feur o'fr isim zel ofr. chau.vin.ism o'vnzm isim ovenizm. chau.vin.istisim oven. chau.vin.ist.icsfat ovence. cheap ip sfat 1. ucuz. 2. baya, adi. cheap.en i'pn fiil ucuzlatmak; ucuzlamak. cheap.skateisim, argo pinti, cimri. cheat it fiil 1. dolandrmak, aldatmak. 2. kopya ekmek. isim dolandrc, hilekr, kt.

cheater check for

cheat.erisim kopyac, kopya eken. (belirli bir eyi) arayarak (bir eyi) kontrol etmek: I'm checking for leaks in the roof. Damn akp akmadn kontrol ediyorum.

check in

(bir yere girince) kaydn yaptrmak: First you have to check in at the hotel's reception desk. lk nce otelin
225

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

resepsiyonunda kaydn yaptrman lazm. 2. (uaa binebilmek iin) bileti kontrol ettirmek; (birinin) uak biletini kontrol etmek. check into (otel, pansiyon v.b.'nde) kaydn yaptrp bir oda tutmak. check on (kontrol etmek amacyla) bakmak, gzatmak. 2. (bir eyin) doru olup olmadn renmeye almak. check up on (kontrol etmek amacyla) -e bakmak, -e gz atmak. 2. (bir eyin) doru olup olmadn renmeye almak. check valve check with check ek valf. (birine) danmak. 2. (birinden) izin almak. check ek fiil 1. durdurmak: That defeat checked their advance. O yenilgi ilerlemelerini durdurdu. 2. yavalatmak; gem vurmak; ket vurmak; engellemek: This will check the spread of the disease. Hastaln yaylmasn yavalatacak bu. 3. kontrol etmek; (birini/bir eyi) kontrolden geirmek; muayene etmek; gzden geirmek. 4. (bavulu) bagaqa veya emanete vermek; (paltoyu, apkay) vestiyere vermek. 5. satran ah demek. 6. (bir eyin) doru olup olmadn kontrol etmek. 7. (off) (listedeki bir maddenin) yanna iaret koymak. isim 1. kontrol, gzden geirme, muayene. 2. durdurma, durduru. 3. yavalatma; engelleme. 4. engel, ket, fren grevi yapan kimse veya ey. 5. ek: bank check banka eki. traveler's check seyahat eki. 6. fi; numaral kt, numara: baggage check bagaj fii; emanetinin verdii fi/numaral kt. coat check vestiyercinin verdii fi/numara. 7. (lokanta, bar veya gece kulbnde yenilip iilen eyler iin) hesap: Will you bring the check please? Ltfen hesab getirir misiniz? 8. (listedeki bir maddenin yanna konulan) iaret. 9. (damal kumataki) kare veya kareli desen. checkbook check.book ek'bk isim ek defteri.

226

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk checkered

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

check.ered ek'rd sfat 1. kareli, ekose. 2. deiik olaylarla dolu.

checkers check-in counter

check.ers ek'rz isim dama oyunu. hava terminalinde bilet ve bagajn kontrol edildii tezgh.

check-in desk

hava terminalinde bilet ve bagajn kontrol edildii tezgh.

checking account checklist checkmate

ek hesab. check.list ek'lst isim kontrol listesi. check.mate ek'meyt isim 1. satran mat. 2. tam yenilgi. fiil 1. satran mat etmek. 2. yenmek.

check-out counter

(spermarketteki gibi) alnan mallarn hesabnn yaplp dendii tezgh, k tezgh.

check-out checkpoint checkup cheddar cheek by jowl cheek

check-out ek'aut isim baknz check-out counter check.point ek'poynt isim kontrol noktas. check.up ek'^p isim ekap, genel salk kontrol. ched.dar ed'r isim edar (bir eit peynir). yan yana. cheek ik isim 1. yanak, avurt. 2. konuma dili cret, yzszlk, arszlk.

cheekbone cheekily cheekiness cheeky cheep cheer an animal on cheer someone on cheer someone up cheer up Cheer up! cheer

cheek.boneisim elmackkemii. cheek.i.lyzarf yzszce, kstahlkla. cheek.i.nessisim yzszlk, kstahlk. cheek.y i'ki sfat, konuma dili yzsz, arsz, kstah. cheep ip fiil cvldamak, cik cik tmek. isim cvlt. birini/bir hayvan (szl) tezahratla tevik etmek. birini/bir hayvan (szl) tezahratla tevik etmek. birini neelendirmek. neelenmek. Keyfine bak!/Gemi olsun! cheer r isim 1. (szle yaplan) tezahrat. 2. nee, keyif. fiil 1. (szle) tezahrat yapmak. 2. neelendirmek.

227

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk cheerful cheerfully cheerfulness cheerleader cheerless Cheers! cheese cheeseburger

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

cheer.ful r'fl sfat neeli, en, keyifli. cheer.ful.lyzarf neeyle. cheer.ful.nessisim neelilik. cheer.lead.er r'lidr isim amigo. cheer.less r'ls sfat neesiz, keyifsiz. Salnza!/erefe! cheese iz isim peynir. cheese.burg.er iz'brgr isim izburger, peynirli hamburger.

cheesecake cheesecloth cheesy cheetah chef chem. chemical compound chemical engineer chemical reaction chemical warfare chemical

cheese.cake iz'keyk isim peynirle yaplan bir tr kek. cheese.cloth iz'klth isim tlbent. chees.ysfat peynire benzeyen; peynir kvamnda. chee.tah i't isim ita. chef ef isim ef, ahba, ah. chem.ksaltma chemical chemist chemistry kimya kimyasal bileim. kimya kimya mhendisi. kimya kimyasal reaksiyon. kimya kimyasal sava. chem.i.cal kem'kl sfat, kimya kimyasal. isim, kimya kimyasal madde.

chemise chemist

che.mise miz' isim kombinezon, kadn i gmlei. chem.ist kem'st isim 1. kimyager. 2. ngiliz ngilizcesi eczac.

chemistry major chemistry chemotherapy

asl bran kimya olan renci. chem.is.try kem'stri isim kimya. chem.o.ther.a.py kemother'pi, kimother'pi isim, tbbi kemoterapi.

cheque chequered

chejue ek isim, ngiliz ngilizcesi ek. che.juered ek'rd sfat, ngiliz ngilizcesi baknz checkered

cherish

cher.ish er' fiil 1. aziz tutmak. 2. zerine titremek, barna basmak. 3. beslemek, gtmek.

cherry

cher.ry er'i isim kiraz; vine.


228

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk chess chessboard chessman chest of drawers chest chestnut

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

chess es isim satran. chess.boardisim satran tahtas. chess.manisim satran ta. ifoniyer. chest est isim 1. gs. 2. sandk. 3. kutu. chest.nut es'n^t, es'nt isim 1. kestane. 2. kestane rengi. sfat kestane rengi, kestane.

chew out chew the cud chew the fat chew chewing gum chic chicanery chick chicken feed chicken pox chicken

azarlamak. gevi getirmek. 2. derin derin dnmek. ene almak. chew u fiil inemek. iklet. chic ik, k sfat k, modaya uygun. isim klk. chi.can.er.y key'nri isim hile, ike. chick k isim 1. civciv. 2. argo gen kz, pili. bozuk para, az para. suiei. chick.en k'n isim pili, tavuk eti. fiil, argo out korkudan ekinmek.

chicken-hearted chickpea chicory chide

sfat korkak, dlek. chick.pea k'pi isim nohut. chic.o.ry k'ri isim hindiba, gneik. chide ayd fiil (chid/chided, chidden/chided) azarlamak, kusur bulmak.

chief justice chief

dantay bakan. chief if isim ef, amir, reis, ba. sfat 1. en yksek rtbede olan, ba. 2. belli bal, ana.

chiefly chieftain child

chief.lyzarf balca, en ok. chief.tain if'tn isim 1. kabile reisi. 2. bakan, ef. child ayld isim (children) 1. ocuk; bebek. 2. ocuksu kimse. 3. ocuk, evlat.

childbirth childhood

child.birth ayld'brth isim doum. child.hood ayld'hd isim ocukluk dnemi, ocukluk.

229

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk childish

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

child.ish ayl'd sfat 1. ocuksu, ocuumsu. 2. ocuka.

childless childlike

child.less ayld'ls sfat ocuksuz, ocuu olmayan. child.like ayld'layk sfat ocuk gibi, ocuk ruhlu, ocuksu.

childly children child's play Chile Chilean chili chill

child.lyzarf ocuka. chil.dren l'drn isim baknz child kolay i, ocuk oyunca. Chil.e l'i isim ili. isim ilili. sfat 1. ili, ili'ye zg. 2. ilili. chil.i l'i isim krmzbiber. chill l isim 1. souk. 2. titreme, me, rperme. sfat 1. tc. 2. souk. fiil 1. mek, rpermek; tmek. 2. (yiyecek, iecek) soutmak.

chilled to the marrow chilliness chilly

souk iliine gemi, iliine kadar m. chill.i.nessisim 1. souk. 2. souk davran. chill.y l'i sfat serin, souk, tc. zarf souk bir ekilde.

chime

chime aym isim 1. an sesi; zil sesi. 2. melodi. 3. ahenk, uyum. fiil (an) ahenkle almak.

chimerical

chi.mer.i.cal kmer'kl, kaymer'kl sfat hayali, gerek olmayan.

chimney sweep chimney

baca temizleyicisi. chim.ney m'ni isim 1. baca. 2. lamba iesi. 3. krater, yanarda az.

chimpanzee chin china closet china Chinese

chim.pan.zee mpnzi' isim empanze. chin n isim ene. tabak dolab. chi.na ay'n isim porselen, seramik, ini. Chi.nese ayniz' isim (Chinese) 1. inli. 2. ince. sfat 1. in, in'e zg. 2. ince. 3. inli.

chink

chink ngk isim yark, atlak.

230

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk chip

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

chip p isim 1. yonga, entik. 2. ngiliz ngilizcesi patates kzartmas, cips. 3. bilgisayar ip, yonga. fiil yontmak, entmek, budamak, ekil vermek.

chipmunk chirp

chip.munk p'm^ngk isim amerikasincab. chirp rp fiil 1. cvldamak. 2. crldamak, crlamak. isim 1. cvlt. 2. crlt.

chisel chitchat

chis.el z'l isim keski, kalem. fiil kalemle oymak. chit.chat t't isim, konuma dili (sohbette geen) szler: Enough of this chitchat; we'd better get to work. Bu kadar muhabbet yeter. Artk alsak iyi olur. fiil sohbet etmek, muhabbet etmek, ene almak.

chivalric

chiv.al.ric v'lrk sfat valye gibi, nazik, cmert, cesur.

chivalrous

chiv.al.rous v'lrs sfat valye gibi, nazik, cmert, cesur.

chivalry

chiv.al.ry v'lri isim 1. valyelik. 2. cmertlik. 3. cesaret.

chive chlorinate chlorine chloroform

chive ayv isim frenksoan. chlo.rin.ate klr'neyt fiil klorlamak. chlo.rine klr'in, klr'n isim, kimya klor. chlo.ro.form klr'frm isim, kimya kloroform. fiil kloroformla uyutmak.

chock full chocolate cake chocolate

azna kadar dolu. ikolatal kek. choc.o.late k'lt, k'lt isim ikolata: a piece of chocolate candy bir ikolata. sfat ikolatal.

choice

choice oys isim 1. seme, sei. 2. seilen kimse veya ey: He was our choice. Bizim setiimiz oydu. 3. seenek, k, alternatif; are: You've no other choice. Baka aren yok. Won't you give me another choice? Bana baka bir alternatif tanmaz msnz? sfat 1. ok kaliteli, ekstra, lks (sebze, meyve, et v.b.). 2. iyi seilmi. 3. ineli, krc (sz).

choir

choir kwayr isim kilise korosu, koro.


231

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk choke back one's tears choke down one's rage choke up

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

gzyalarn tutmak. fkesini bastrmak. tkanmak. 2. heyecandan konuamamak, nutku tutulmak.

choke

choke ok fiil bomak, nefesini kesmek; tkamak, boulmak; tkanmak. isim 1. boulma; tkanma. 2. otomotiv qikle.

cholera cholesterol choose

chol.er.a kal'r isim kolera. cho.les.ter.ol kles'trol isim kolesterol. choose uz fiil (chose, chosen) semek, tercih etmek, istemek.

choosey choosy chop down chop up chop

choos.ey u'zi sfat titiz, zor beenen, mklpesent. choos.y u'zi sfat titiz, zor beenen, mklpesent. kesip drmek. kymak, doramak. 2. (odun) yarmak. chop ap fiil (chopped, chopping) 1. balta ile paralara ayrmak. 2. paralamak, kesmek. 3. kymak, doramak. isim pirzola: lamb chop kuzu pirzolas.

chopper

chop.per ap'r isim 1. ksa sapl balta, satr. 2. argo helikopter.

choppy

chop.py ap'i sfat 1. deiken, yn deitiren (rzgr). 2. rpntl (deniz, gl).

choral

cho.ral kr'l sfat 1. koro ile ilgili. 2. koro tarafndan sylenen. 3. koro iin yazlm.

chorale chord chore

cho.rale krl' isim, mzik koral. chord krd isim 1. alg teli, kiri. 2. mzik akort. chore r isim 1. kk bir i. 2. oul bir evin veya iftliin gnlk ileri. 3. g ve tatsz i.

choreographer choreography chorus

cho.re.og.ra.pher koriyag'rfr isim koreograf, koregraf. cho.re.og.ra.phy koriyag'rfi isim koreografi, koregrafi. cho.rus kr's isim 1. koro, koro topluluu. 2. (mzik eseri) koro. 3. koro, arknn koro blm.

chose chosen

chose oz fiil baknz choose cho.sen o'zn fiil baknz choose sfat seilmi.
232

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk chow Christ Christendom

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

chow au isim, konuma dili yemek. Christ krayst isim Mesih, sa. Chris.ten.dom krs'ndm isim Hristiyanlk, Hristiyan lemi.

Christian name

ad, isim: Her Christian name is Fanny, and her family name is Burney. Ad Fanny, soyad Burney.

Christian Christianity Christmas Eve Christmas tree Christmas chromatic

Chris.tian krs'n sfat, isim Hrstiyan. Chris.ti.an.i.ty krsiyn'ti isim Hristiyanlk. Noel arifesi. Noel aac. Christ.mas krs'ms isim Noel. chro.mat.ic kromt'k sfat 1. renklerle ilgili, kromatik. 2. mzik kromatik.

chrome chromium chromosome chronic chronicle chronological chronologically chronology chronometer chrysanthemum

chrome krom isim krom. chro.mi.um kro'miym isim, kimya krom. chro.mo.some kro'msom isim kromozom. chron.ic kran'k sfat kronik, mzmin, sreen. chron.i.cle kran'kl isim kronik, tarih. chron.o.log.i.cal kranlac'kl sfat kronoloqik. chron.o.log.i.cal.lyzarf tarih srasna gre. chro.nol.o.gy krnal'ci isim kronoloqi. chro.nom.e.ter krnam'tr isim kronometre, sreler. chry.san.the.mum krsn'thmm isim kasmpat, krizantem.

chubby chuck

chub.by ^b'i sfat tombul. chuck ^k fiil, konuma dili 1. atmak, frlatmak. 2. pe atmak. 3. istifa etmek.

chuckle

chuck.le ^k'l fiil kkr kkr glmek, kendi kendine glmek. isim kkrdama.

chum

chum ^m isim yakn arkada, ahbap, dost. fiil (chummed, chumming) 1. dost olmak. 2. ayn oday paylamak.

chump

chump ^mp fiil inemek.

233

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk chunk

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

chunk ^ngk isim 1. kle, yn, topak. 2. konuma dili tknaz adam.

church

church r isim 1. kilise. 2. kilise ayini. 3. Hristiyanlk mezhep. 4. cemaat.

churchwarden churchyard churl churlish churn

church.war.den r'wrdn isim kilise idame amiri. church.yard r'yard isim kilise bahesi. churl rl isim 1. kaba adam. 2. kyl. churl.ishsfat kaba, terbiyesiz. churn rn isim 1. yayk. 2. st kab. fiil (st) yaykta alkalamak.

CIA cicada cider cigar cigarette lighter cigarette cinch

CIA si'ay'ey' ksaltma Central Intelligence Agency. ci.ca.da skey'd, ska'd isim austosbcei. ci.der say'dr isim elma suyu; elma arab. ci.gar sgar' isim puro. akmak. cig.a.rette sgret' isim sigara. cinch sn isim 1. at kolan. 2. konuma dili skca tutma, kavrama. 3. argo elde bir; antada keklik.

cinder block cinder

cruf briketi. cin.der sn'dr isim 1. cruf, yanm kmr art. 2. oul kl.

Cinderella

Cin.der.el.la sndrel' isim 1. Klkedisi. 2. gzellii ve deeri anlalmam kz.

cinema

cin.e.ma sn'm isim, ngiliz ngilizcesi 1. sinema, sinema salonu. 2. sinema endstrisi.

cinnamon cipher circa

cin.na.mon sn'mn isim tarn. ci.pher say'fr isim 1. sfr. 2. solda sfr, hi. 3. ifre. cir.ca sr'k edat dolaylarnda, takriben, aa yukar. ksaltma ca./c./c .

Circassian circle

Cir.cas.sian srk'n isim, sfat 1. erkez. 2. erkezce. cir.cle sr'kl isim 1. daire, ember, halka. 2. devir. 3. evre, muhit, grup. fiil 1. etrafn evirmek, kuatmak. 2. halka olmak. 3. daire iine almak. 4. etrafnda dolamak. 5. devretmek, dnmek.
234

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk circuit breaker circuit

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

elektrik devre kesici anahtar. cir.cuit sr'kt isim 1. daire. 2. ring seferi. 3. elektrik devre.

circuitous circuitously circuitousness circular note circular saw circular

cir.cu.i.tous srkyu'wts sfat dolayl, dolambal. cir.cu.i.tous.lyzarf dolayl olarak. cir.cu.i.tous.nessisim dolayllk. genelge, sirkler. 2. bir tr kredi mektubu. yuvarlak testere. cir.cu.lar sr'kylr sfat 1. dairesel, yuvarlak. 2. dolayl, dolambal.

circulate

cir.cu.late sr'kyleyt fiil 1. deveran etmek, dolamak. 2. datmak, elden ele geirmek. 3. dolatrmak.

circulating library circulation

darya dn kitap veren ktphane. cir.cu.la.tion srkyley'n isim 1. dolam, devir, deveran, cereyan. 2. kan dolam. 3. tedavl, dolanm, sirklasyon. 4. datm miktar, tiraj.

circumcise circumcision circumference

cir.cum.cise sr'kmsayz fiil snnet etmek. cir.cum.ci.sion srkmsq'n isim snnet. cir.cum.fer.ence srk^m'frns isim daire evresi; ember.

circumflex

cir.cum.flex sr'kmfleks isim, dilbilgisi inceltme iareti; uzatma iareti; dzeltme iareti, _konuma dili_ apka.

circumnavigate

cir.cum.nav.i.gate srkmnv'geyt fiil denizden etrafn dolamak.

circumscribe

cir.cum.scribe srkmskrayb' fiil 1. daire iine almak. 2. snrlamak.

circumspect

cir.cum.spect sr'kmspekt sfat dikkatli, sakngan, ihtiyatl, tedbirli.

circumspection circumstance

cir.cum.spec.tion srkmspek'n isim dikkat, ihtiyat. cir.cum.stance sr'kmstns isim 1. durum, hal, keyfiyet, koul, art, vaziyet. 2. olay, vaka.

circumstantial evidence

ikinci derecede kant.

235

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk circumstantial

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

cir.cum.stan.tial srkmstn'l sfat 1. durumla ilgili. 2. ikinci derecede nemi olan. 3. ayrntl.

circumvent

cir.cum.vent srkmvent' fiil 1. tekerine omak sokmak, ksteklemek. 2. atlatmak, kanmak.

circus

cir.cus sr'ks isim 1. sirk. 2. ngiliz ngilizcesi meydan. 3. gsteri, numara.

cistern cit. citadel citation

cis.tern ss'trn isim sarn, mahzen, su deposu. cit.ksaltma citation cited citizen cit.a.del st'dl isim hisar, kale. ci.ta.tion saytey'n isim 1. alntlama, aktarma, iktibas. 2. alnt, aktarma. 3. celp, mahkemeye ar. 4. celp kd.

citizen

cit.i.zen st'zn isim 1. uyruk, vatanda, tebaa. 2. hemeri.

citizenship citric acid citric citron citrus fruit citrus

cit.i.zen.shipisim uyrukluk, vatandalk, tabiiyet. sitrik asit. cit.ric st'rk sfat baknz citric acid cit.ron st'rn isim aakavunu. turungillerden bir meyve. cit.rus st'rs sfat turungillere ait. isim (citrus) turungillere ait aa veya meyve.

city block city manager city planner city city-state civic center

kesien sokaklarla ayrlan blok. belediye bakan. ehir mimar. cit.y st'i isim ehir, kent. cit.y-stateisim ehir devleti, site. hkmet binalar, mahkeme, ktphane v.b.'nin bulunduu ehir merkezi.

civic

civ.ic sv'k sfat 1. ehre ait, belediye ile ilgili. 2. yurttalk ile ilgili.

civics civil defense civil engineer civil engineering

civ.icsisim yurttalk bilgisi, yurt bilgisi. sivil savunma. inaat mhendisi. inaat mhendislii.
236

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk civil law civil liberty civil marriage civil rights civil servant civil service civil war civil

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

hukuk 1. medeni hukuk. 2. Roma hukuku. insan haklar. medeni nikh. vatandalk haklar. ngiliz ngilizcesi devlet memuru. sivil devlet memurlar. i sava. civ.il sv'l sfat 1. vatandalarla ilgili. 2. hkmete ait, milli. 3. sivil. 4. bireysel, ferdi. 5. uygar, medeni. 6. nazik, kibar.

civilian civilisation

ci.vil.ian svl'yn isim sivil. civ.i.li.sa.tion svlayzey'n isim, ngiliz ngilizcesi baknz civilization

civility civilization civilize

ci.vil.i.ty svl'ti isim nezaket, kibarlk, terbiye. civ.i.li.za.tion svlzey'n isim uygarlk, medeniyet. civ.i.lize sv'layz fiil 1. uygarlatrmak, medeniletirmek. 2. aydnlatmak.

civilized

civ.i.lized sv'layzd sfat 1. uygar, medeni. 2. kibar, nazik, ince.

clad claim for damages claim

clad kld fiil baknz clothe tazminat davas. 2. tazminat talebi. claim kleym isim 1. talep, iddia. 2. hak. 3. sigorta poliesi stnden denecek para. fiil 1. hak talep etmek, istemek. 2. iddia etmek. 3. sahip kmak.

claimant clairvoyance

claim.antisim davac; hak iddia eden; talep sahibi. clair.voy.ance klervoy'ns isim 1. kehanet. 2. gaipten haber verme.

clairvoyant clam clamber

clair.voy.ant klervoy'nt isim khin. clam klm isim tarak, deniz tara. clam.ber klm'br, klm'r fiil trmanmak, glkle trmanmak.

clammy

clam.my klm'i sfat 1. yap yap. 2. souk ve nemli.

237

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk clamor

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

clam.or klm'r isim 1. haykrma, feryat, yaygara. 2. grlt. fiil haykrmak, feryat etmek, yaygara koparmak.

clamorous clamour

clam.or.oussfat grltl. clam.our klm'r isim, fiil, ngiliz ngilizcesi baknz clamor

clamp

clamp klmp isim mengene, kenet, sktrc, kska. fiil mengene ile sktrmak.

clan clandestine clandestinely clang

clan kln isim klan, boy, kabile. clan.des.tine klndes'tn sfat gizli, el altndan yaplan. clan.des.tine.lyzarf gizlice, el altndan. clang klng fiil 1. nlamak; nlatmak. 2. yksek sesle almak.

clank

clank klngk isim ngrt; tangrt. fiil ngrdamak; tangrdamak.

clap

clap klp isim 1. el rpma. 2. gk grlts, gk grlemesi. 3. elle vuru, aplak. 4. argo belsoukluu. fiil (clapped, clapping) 1. el rpmak, alklamak. 2. elle vurmak, aplak indirmek.

claret clarification

clar.et kler't isim krmz Bordo arab. clar.i.fi.ca.tion klerfkey'n isim aydnlatma, aklama.

clarify

clar.i.fy kler'fay fiil aydnlatmak, aklamak; aydnlanmak.

clarinet clarinetist clarity clash

clar.i.net klernet' isim, mzik klarnet. clar.i.net.istisim klarneti. clar.i.ty kler'ti isim aklk, vuzuh, berraklk. clash kl fiil 1. (madeni eyler) birbirine arpmak; (madeni eyleri) birbirine arpmak. 2. arpmak, atmak, arpp savamak; dvmek. 3. mcadeleye girimek; birbiriyle mcadele etmek. 4. birbiriyle iyi gitmemek, yakmamak; with ile iyi gitmemek, -e yakmamak. 5. ayn zamana rastlamak; atmak; with

238

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

ile atmak. isim 1. arpma, atma. 2. birbirine arpan madeni eylerin kard ses. clasp knife clasp byk ak, sustal bak. clasp klsp isim 1. toka, kopa. 2. kucaklama, sarlma. fiil 1. toka ile tutturmak, kopalamak. 2. kucaklamak, sarlmak. class class kls isim 1. snf, tabaka, zmre. 2. kast. 3. eit, tr. 4. takm, grup. 5. snf; ders. classic classical classification clas.sic kls'k sfat klasik. isim klasik eser, klasik. clas.si.cal kls'kl sfat klasik. classificationisim 1. snflama, blmleme. 2. kategori, snf. classified advertisements classify kk ilanlar. clas.si.fy kls'fay fiil snflara ayrmak, snflamak, blmlemek, tasnif etmek. classmate classroom clatter class.mate kls'meyt isim snf arkada. class.room kls'rum isim snf, dershane, derslik. clat.ter klt'r fiil takrdatmak, atrdatmak; takrdamak. isim patrt, takrt, grlt. clause clause klz isim 1. madde, bent, hkm, fkra, art. 2. dilbilgisi cmle veya yancmle ya da baz gemi zaman sfatfiilleri gibi bir zne ve ona ait bir fiilden oluan kelime grubu. clavicle claw hammer claw clav.i.cle klv'kl isim kprckkemii, kprck. domuz trna eki. claw kl isim pene, trnak. fiil yrtmak, trmalamak, pene atmak. clay clean out clean up clean clay kley isim kil, balk. temizlemek. temizlemek. clean klin sfat 1. temiz, pak. 2. halis, saf, ar. 3. kusursuz. 4. engelsiz, ak. 5. masum, temiz ahlakl. 6. yenebilir (av eti v.b.). 7. dzgn, biimli. fiil

239

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

temizlemek, paklamak, artmak; temizlenmek, paklanmak, arnmak. zarf tamamen, btnyle. cleaner cleanliness cleanly cleanse cleanser clear conscience clear off clear out clear the air clear the table clear thinker clear up clean.er klin'r isim 1. temizliki. 2. temizleyici madde. clean.li.ness klen'lns isim temizlik. clean.ly klin'li zarf temiz bir ekilde, temizce. cleanse klenz fiil temizlemek. cleans.erisim 1. temizleyici madde. 2. sabun. vicdan rahatl. konuma dili svmak, tymek. konuma dili svmak, tymek. 2. toplayp atmak. pheleri gidermek. sofray kaldrmak. mantkl dnen kimse. zmek, halletmek, akla kavuturmak; zlmek. 2. temizlemek. 3. (hastal) gidermek; (hastalk) gemek. clear clear klr sfat 1. effaf, saydam; duru. 2. bulutsuz, ak (gk). 3. przsz (cilt). 4. kolaylkla anlalan veya duyulan, net, ak: His instructions were juite clear. Verdii talimat ok akt. She's got a clear voice. Net bir sesi var. 5. belli, aikr, ak, belirgin, bariz: That's a clear instance of what I was talking about. Bahsettiim konunun ak bir rneidir o. It's clear you've made a mistake. Hata yaptn belli. 6. ak, bo: The top of his desk is never clear. Yaz masasnn st hi bo kalmyor. 7. ak, engelsiz: With all this snow the roads won't be clear for days. Kar bu kadar ok olduu iin yollar gnlerce almaz. 8. (zaman asndan) bo, dolu olmayan: This Thursday's a clear day for me. Bu perembe benim iin bo. zarf to ta -e kadar She could see clear to Bykada. Ta Bykada'ya kadar grebiliyordu. isim baknz be in the clear fiil 1. (bir eyi) (bir yerden) kaldrmak, uzaklatrmak veya yok etmek: Clear the table! Sofray kaldr! We need to clear the area. evreden herkesi uzaklatrmamz lazm. He's
240

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

clearing the steps of snow. Merdivenlerdeki karlar temizliyor. They cleared a space in the middle of the room. Odann ortasnda bir yer atlar. Clear the way! Yol ver! It really clears your nostrils. Burnunun deliklerini baya aar. 2. (birinin) masumiyetini gstermek; of (birinin) (bir suun) faili olmadn gstermek. 3. izin vermek; with (birinden) (bir ey iin) izin almak: Have you cleared this with him? Bunun iin ondan izin aldn m? 4. (bir eyin) stnden gemek: > clearance clear.ance klr'ns isim 1. temizleme. 2. aklk yer. 3. gmrk muayene belgesi. 4. geminin liman terketme izni. clear-cut clear-cut klr'k^t' sfat 1. ak, net. 2. kesin. fiil (aalk bir alandaki) tm aa ve allar kesmek, (aalk bir alan) tralama kesmek. clearing clear.ing klr'ng isim 1. temizleme ii. 2. aa karma. 3. aydnlatma. 4. aklk, meydan. 5. takas, kliring. cleat cleat klit isim 1. denizcilikle ilgili koboynuzu. 2. ksk, kama, takoz. cleavage cleav.age kli'vc isim 1. yark. 2. yarlma, atlama. 3. (kadnn) gs aras. cleave cleave kliv fiil (cleaved/clove/cleft, cleaved/cloven/cleft) yarmak, blmek; yarlmak, blnmek. cleaver clef cleft cleav.er kli'vr isim satr, balta. clef klef isim, mzik anahtar. cleft kleft fiil baknz cleave isim, sfat atlak, yark, ayrk. clemency clem.en.cy klem'nsi isim 1. merhamet, efkat. 2. havann gneli ve lk olmas. clement clem.ent klem'nt sfat 1. merhametli, efkatli. 2. gneli ve lk (hava).

241

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk clench

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

clench klen fiil 1. (yumruunu, dilerini) skmak. 2. skca yakalamak, kavramak.

clergy clergyman cleric clerical

cler.gy klr'ci isim papazlar. cler.gy.man klr'cimn isim (clergymen) papaz. cler.ic kler'k isim papaz. cler.i.cal kler'kl sfat 1. sekretere ait, sekreterlik. 2. papaza ait.

clerk

clerk klrk, [ngiliz ngilizcesi] klark isim 1. tezghtar. 2. sekreter.

clever cleverly cleverness clew clich

clev.er klev'r sfat 1. akll. 2. zeki. 3. becerikli. clev.er.lyzarf akllca, zekice. clev.er.nessisim 1. aklllk. 2. beceriklilik. clew klu isim baknz clue cli.ch kliey' isim 1. klie, basmakalp sz. 2. matbaaclk klie.

click

click klk isim t, trt, tkrt. fiil 1. trdamak. 2. tkrdamak. 3. bilgisayar fareye (mouse) tklamak.

client clientele cliff climate climax

cli.ent klay'nt isim 1. mvekkil. 2. mteri. cli.en.tele klayntel' isim 1. mvekkiller. 2. mteriler. cliff klf isim uurum, sarp kayalk. cli.mate klay'mt isim iklim, hava. cli.max klay'mks isim 1. doruk, zirve. 2. doruk noktas. 3. orgazm. fiil dorua ulamak; dorua ulatrmak.

climb down climb

inmek. climb klaym fiil 1. trmanmak. 2. kmak. isim 1. trmanacak yer. 2. trman, trmanma.

climber

climb.er klay'mr isim 1. trmanc sarmak. 2. konuma dili toplumda ykselmek isteyen kimse.

clinch

clinch kln fiil 1. perinlemek. 2. salama balamak. 3. boks birbirine sarlmak. isim 1. perinleme. 2. boks birbirine sarlma. 3. perinlenmi ivi.

242

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk cling

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

cling klng fiil (clung) 1. yapmak, skca sarlmak, tutunmak. 2. yaknnda olmak. 3. (hatra v.b.'ne) bal olmak.

clinic clinical clink

clin.ic kln'k isim klinik. clin.i.calsfat klinikle ilgili, klinik. clink klngk fiil 1. ngrdamak; ngrdatmak. 2. (bardak, kadeh) tokuturmak. isim 1. ngrt. 2. tokuturma.

clip someone's wings clip

(ceza olarak) birinin hareket alann snrlamak. clip klp fiil (clipped, clipping) 1. krkmak. 2. krpmak. 3. ularn kesmek. 4. konuma dili hzla gitmek. 5. (gazete, dergi v.b.'nden) kupr kesmek. isim 1. krkma. 2. krpma. 3. kesme. 4. konuma dili hz, srat.

clipper

clip.per klp'r isim 1. oul (sa, trnak, im kesmek iin) makas. 2. tekil hzl bir yelkenli gemi.

clipping

clip.ping klp'ng isim 1. krkma. 2. krpma. 3. kesme. 4. kupr, kesik.

clique clitoris cloak something in a guise of cloak

clijue klik, klk isim klik, hizip. cli.to.ris klt'rs, klay'trs isim, anatomi klitoris, bzr. bir eyi (baka bir eyin) kisvesine brndrmek. cloak klok isim pelerin. fiil baknz cloak something in a guise of

cloakroom

cloak.roomisim 1. vestiyer. 2. ngiliz ngilizcesi tuvalet.

clock clockmaker clockwise clockwork clod

clock klak isim saat. fiil saat tutmak. clock.makerisim saati. clock.wisesfat, zarf saat yelkovan ynnde. clock.workisim saatin makinesi. clod klad isim 1. toprak veya amur paras, kesek. 2. budala, sersem.

clog

clog klag fiil (clogged, clogging) 1. tkamak; tkanmak. 2. engel olmak, kstek vurmak; engel lemek.

243

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk cloister

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

clois.ter kloys'tr isim 1. revakl avlu. 2. revak, kemeralt. 3. manastr. fiil 1. manastra kapatmak. 2. tecrit etmek, ayrmak.

close call close combat close contest close down close game close haircut close in on close out close resemblance close shave close the deal close up close

konuma dili paay zor kurtarma. gs gse arpma. beraberlie yakn oyun veya yar. kapamak, kapatmak; kapanmak. beraberlie yakn oyun veya yar. ksa sa tra. -in etrafn evirmek. hepsini satmak, indirimli satmak. yakn benzerlik. sinek kayd tra. 2. konuma dili paay zor kurtarma. anlamaya varmak. kapatmak; kapanmak. 2. birbirine yaklamak. close kloz fiil 1. kapamak, kapatmak; kapanmak. 2. tkamak, doldurmak. 3. son vermek, bitirmek; sona ermek, bitmek.

closed circuit closed season closed shop closed close-fisted close-fitting close-mouthed closet communist closet homosexual closet

elektrik kapal devre. avlanmann yasak olduu mevsim. yalnz sendika yelerini altran fabrika. closed klozd sfat kapal. close-fist.ed klos'fs'td sfat cimri, eli sk. close-fit.ting klos'ft'ng sfat dar, ste oturan (giysi). close-mouthed klos'maudhd' sfat sk azl, az sk. gizli komnist. gizli homoseksel. clos.et klaz't isim (gardrop ilevi gren sandk odas gibi) gmme dolap, yklk. sfat, konuma dili gizli, gizli tutulan; aleni olmayan. fiil baknz be closeted with

clot

clot klat isim pht. fiil (clotted, clotting) 1. phtlamak; top top olmak; (st) kesilmek. 2. phtlatrmak.
244

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk cloth clothe

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

cloth klth isim kuma, bez, rt. clothe klodh fiil (clothed/clad) 1. giydirmek. 2. stn rtmek, kaplamak.

clothes basket clothes moth clothes clotheshorse clothesline clothes-peg clothespin clothing

amar sepeti. elbise gvesi. clothes kloz, klodhz isim, oul giysiler, elbiseler. clotheshorseisim amar asks. clotheslineisim amar ipi. clothes-pegisim, ngiliz ngilizcesi amar mandal. clothes.pinisim mandal. cloth.ing klo'dhng isim giyim eyas, giysiler, elbiseler.

cloud

cloud klaud isim 1. bulut. 2. duman veya toz bulutu. 3. leke. fiil 1. bulutla kaplamak, karartmak, rtmek; bulutlanmak, kararmak. 2. glgelemek. 3. lekelemek. 4. phe altnda brakmak.

cloudburst cloud-capped cloudy

cloud.burstisim saanak. cloud-cappedsfat bulutlu, bulutlarla kapl (da tepesi). cloudysfat 1. bulutlu. 2. dalgal (mermer). 3. dumanl. 4. bulank. 5. karanlk, ak olmayan. 6. phe altnda; thmet altnda.

clout

clout klaut isim, konuma dili 1. yumruk, tokat. 2. nfuz. fiil 1. yumruk indirmek, tokat atmak. 2. beysbol (topa) hzla vurmak.

clove clover clown clownish clownishness club

clove klov isim karanfil (baharat). clo.ver klo'vr isim yonca. clown klaun isim palyao, soytar. fiil soytarlk etmek. clown.ishsfat soytar gibi. clown.ish.nessisim soytarlk. club kl^b isim 1. sopa, omak; cop. 2. kulp, dernek. 3. iskambil oyunlar sinek, ispati. fiil (clubbed, clubbing) coplamak; sopalamak.

clubfoot cluck

club.footisim yumru ayak. cluck kl^k fiil gdaklamak. isim gdaklama.


245

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk clue clump

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

clue klu isim ipucu, iz, anahtar. clump kl^mp isim yn, kme. fiil 1. ymak, kmelemek. 2. ar admlarla yrmek.

clumsily clumsiness clumsy clung cluster

clum.si.lyzarf hantalca. clum.si.nessisim hantallk. clum.sy kl^m'zi sfat hantal, beceriksiz, sakar. clung kl^ng fiil baknz cling clus.ter kl^s'tr isim 1. salkm, hevenk. 2. tutam, demet. 3. kme, grup. fiil 1. salkm haline getirmek. 2. demet yapmak. 3. kmelenmek, bir araya toplanmak.

clutch at straws clutch pedal clutch

mitsizlik iinde her areye bavurmak. otomotiv debriyaq pedal. clutch kl^ isim 1. kavrama, skca tutma. 2. makine kenet, ambreyaq. 3. otomotiv debriyaq. fiil 1. kavramak, yakalamak. 2. kapmak.

clutter

clut.ter kl^t'r fiil darmadank etmek, ymak, dzensizce atmak. isim danklk, karklk.

cm. Co. coach

cm.ksaltma centimeter Co.ksaltma company county coach ko isim 1. spor antrenr, altrc. 2. zel retmen. fiil yetitirmek, antrenrlk etmek, zel ders vermek.

coagulate

co.ag.u.late kowg'yleyt fiil phtlamak; phtlatrmak.

coal coalesce coalescence coalescent coalition coarse

coal kol isim kmr. co.a.lesce kowles' fiil birlemek, yekvcut olmak. co.ales.cenceisim birleme, birleim. co.ales.centsfat birlemek zere olan. co.a.li.tion kowl'n isim koalisyon, birleme. coarse krs sfat 1. adi, baya, kaba. 2. kaln. 3. terbiyesiz. 4. hissiz. 5. ilenmemi.

coarsely coarsen coarseness

coarse.lyzarf kabaca. coars.en kr'sn fiil kabalamak; kabalatrmak. coarse.nessisim 1. kabalk. 2. terbiyesizlik.
246

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk Coast Guard coast

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

sahil koruma. coast kost isim sahil, deniz kys. fiil 1. (kayak, bisiklet) yoku aa inmek veya kaymak. 2. denizcilikle ilgili ky boyunca gitmek.

coastal coastline coat hanger coat of paint coat rack coat

coast.alsfat ky, sahil, kysal. coast.lineisim ky boyu. elbise asks, ask. bir kat boya. portmanto, asklk. coat kot isim 1. palto, ceket. 2. kat, tabaka. fiil kaplamak; bir tabaka (boya v.b.) srmek.

coating coax something out of someone coax

coat.ingisim 1. tabaka, kat. 2. paltoluk kuma. birini tatl szlerle kandrarak bir ey elde etmek. coax koks fiil 1. tatl szlerle kandrmak, gnln yapmak. 2. dil dkmek.

cob cobalt cobble

cob kab isim msr koan. co.balt ko'blt isim kobalt. cob.ble kab'l isim kaldrm ta. fiil 1. kaldrm ta demek. 2. ayakkab tamir etmek.

cobbler cobblestone cobra cobweb cocaine cock one's hat cock

cob.blerisim ayakkab tamircisi. cob.ble.stoneisim parke ta, kaldrm ta. co.bra ko'br isim kobra ylan. cob.web kab'web isim rmcek a. co.caine kokeyn', ko'keyn isim kokain. apkay yana yatrmak. cock kak isim 1. horoz. 2. erkek ku. 3. musluk. 4. tfek horozu, tabanca horozu. 5. argo penis, kam. fiil tfek horozunu ekmek. sfat erkek.

cock-a-doodle-doo

cock-a-doo.dle-doo kak'dudldu' isim horoz t, kukuriku.

cock-and-bull story cockchafer cockerel

palavra, martaval. cock.chaf.er kak'eyfr isim maysbcei. cock.er.el kak'rl isim yavru horoz.

247

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk cockeyed

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

cock.eyed kak'ayd isim 1. a gzl. 2. arpk, eri. 3. argo sama. 4. argo kfelik.

cockfight cockpit

cock.fight kak'fayt isim horoz dv. cock.pit kak'pt isim 1. pilot kabini. 2. denizcilikle ilgili alak gverte, kokpit. 3. horoz dvlerinin yapld yer.

cockroach cockscomb

cock.roach kak'ro isim hamambcei. cocks.comb kaks'kom isim 1. horoz ibii. 2. botanik horozibii. 3. zppe.

cocksure

cock.sure kak'r sfat kendinden fazla emin, kendine fazla gvenen.

cocktail cocky coco cocoa bean cocoa butter cocoa

cock.tail kak'teyl isim kokteyl. cock.y kak'i sfat, konuma dili kendini beenmi. co.co ko'ko isim hindistancevizi. kakao tohumu. kakao ya. co.coa ko'ko isim 1. kakao. 2. kakao rengi. 3. stl kakao.

coconut palm coconut

hindistancevizi aac. co.co.nut ko'kn^t, ko'knt isim bykhindistancevizi, hindistancevizi.

cocoon cod coddle

co.coon kkun' isim koza. cod kad isim morina. cod.dle kad'l fiil 1. stne titremek, ihtimam gstermek. 2. hafif atete kaynatmak.

code of honor code

ahlak kurallar. code kod isim 1. kanun, kanunname. 2. ifre; kod. fiil 1. kanun haline getirmek. 2. ifre ile yazmak; kodlamak.

codeine codger codification codify

co.deine ko'din, ko'dyin isim kodein. codg.er kac'r isim, konuma dili moruk, pinpon adam. cod.i.fi.ca.tionisim kanun halinde toplama. cod.i.fy kad'fay, ko'dfay isim 1. kanun halinde toplamak. 2. bir sisteme balamak.

cod-liver oil

balkya.
248

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk coed

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

co.ed ko'wed isim, konuma dili karma bir niversitede okuyan kz renci. sfat, konuma dili baknz coeducational

coeducation coeducational

co.ed.u.ca.tion koweckey'n isim karma eitim. co.ed.u.ca.tion.alsfat karma eitime ait; karma eitimin uyguland bir okulda okuyan; karma eitim uygulayan.

coefficient coequal

co.ef.fi.cient kowf'nt isim katsay. co.e.jual kowi'kwl isim e. sfat 1. eit, msavi. 2. akran, denk.

coerce coercion coercive coexist coexistence coffee bean coffee cup coffee grounds coffee mill coffee of a kind coffee shop

co.erce kowrs' isim zorlamak, mecbur etmek. co.er.cionisim zorlama, bask. co.er.cive kowr'sv sfat zorlayc. co.ex.ist kowgzst' fiil bir arada var olmak. co.ex.is.tenceisim bir arada var olu. kahve ekirdei. (alafranga) kahve fincan. kahve telvesi. kahve deirmeni. kahveye benzer bir ey. kahve, ay, tatl, sandvi ve hafif yemekler sunan lokanta.

coffee spoon coffee store coffee table coffee coffeepot coffer coffin cog cogency cogent cogitate

tatl ka. kurukahveci dkkn, kurukahveci. sehpa. cof.fee kf'i, kaf'i isim kahve. cof.fee.potisim kahve demlii. cof.fer kf'r isim sandk, kasa, kutu. cof.fin kf'n isim tabut. cog kag isim ark dii, di. co.gen.cy ko'cnsi isim inandrclk, ikna kuvveti. co.gent ko'cnt sfat inandrc, ikna edici. cog.i.tate kac'teyt fiil dnmek, dnp tanmak, tasarlamak.
249

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk cognac cognisance

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

co.gnac kon'yk isim kanyak, konyak. cog.ni.sance kag'nzns isim, ngiliz ngilizcesi baknz cognizance

cognisant

cog.ni.sant kag'nznt sfat, ngiliz ngilizcesi baknz cognizant

cognition cognizance

cog.ni.tion kagn'n isim, ruhbilim bili. cog.ni.zance kag'nzns isim 1. farkna varma. 2. kavrama.

cognizant cogwheel cohere

cog.ni.zant kag'nznt sfat baknz be cognizant of cog.wheelisim dili ark. co.here kohr' fiil 1. yapmak, kaynamak. 2. uyum iinde olmak, uyumak. 3. birbirini tutmak, tutarl olmak.

coherence

co.her.ence kohr'ns isim tutarllk, tutarlk, mantkllk.

coherent

co.her.ent kohr'nt sfat 1. yapkan. 2. tutarl, mantkl. 3. kolay anlalr. 4. fizik koherent, eevreli.

coherently cohesion

co.her.ent.lyzarf tutarl olarak. co.he.sion kohi'qn isim 1. yapklk, yapma. 2. uyum iinde olma, uyuma. 3. fizik kohezyon.

cohesive

co.he.sive kohi'sv sfat 1. yapm; birlemi. 2. uyum salayan. 3. fizik kohezif.

cohort

co.hort ko'hrt isim 1. hempa, su orta. 2. yanda, taraftar, desteki. 3. (insanlardan oluan) grup.

coiffeur coiffure coil

coif.feur kwafr' isim kuafr, kadn berberi olan erkek. coif.fure kwafyr' isim sa biimi, sa tuvaleti. coil koyl isim 1. kangal. 2. denizcilikle ilgili roda. 3. halka, kangal eklinde boru. 4. halka eklinde kvrlm sa. 5. elektrik bobin. fiil 1. sarmak, kangallamak; sarlmak, kangallanmak. 2. denizcilikle ilgili roda etmek.

coin

coin koyn isim madeni para. fiil 1. madeni para basmak. 2. (szck, sz) tretmek.
250

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk coincide

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

co.in.cide kownsayd' fiil 1. with ile rastlamak, ayn zamana rastlamak, atmak. 2. uymak, bir olmak. 3. matematik akmak.

coincidence coincidental

co.in.ci.dence kown'sdns isim rastlant, tesadf. co.in.ci.den.tal kownsden'tl sfat rastlant eseri olan, tesadfi.

coincidentally coition coitus coke

co.in.ci.den.tal.lyzarf tesadfen, ans eseri. co.i.tion kow'n isim cinsel iliki. co.i.tus ko'wts isim cinsel iliki. coke kok isim 1. konuma dili kolal iecek. 2. argo kokain.

colander cold cream cold cuts cold fish cold snap cold sore cold war cold wave cold cold-blooded

col.an.der k^l'ndr isim kevgir, szge. yz kremi, cilt kremi. s et. souk kimse, frigo. havann aniden soumas, ani souk. uuk. souk sava. souk dalgas. cold kold sfat souk. isim 1. souk, soukluk. 2. nezle. cold-blood.ed kold'bl^d'd isim 1. duygusuz, acmasz, merhametsiz. 2. biyoloji soukkanl.

coldhearted

cold.heart.ed kold'har'td sfat kat yrekli, merhametsiz.

coleslaw colic

cole.slaw kol'sl isim lahana salatas. col.ic kal'k isim, tbbi kolik, kalnbarsakta ve karn boluunda duyulan sanc.

colitis collaborate

co.li.tis klay'ts isim, tbbi kolit, kalnbarsak iltihab. col.lab.o.rate klb'reyt fiil birlikte almak, ibirlii yapmak.

collaboration collaborationist

col.lab.o.ra.tionisim birlikte alma, ibirlii. col.lab.o.ra.tion.ist klbrey'nst isim ibirliki, kolaboratr.

251

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk collaborator

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

col.lab.o.ra.torisim 1. birlikte alan kimse, ibirlii yapan kimse, kolaboratr. 2. ibirliki, kolaboratr.

collage collapse

col.lage klaq' isim kolaq. col.lapse klps' fiil 1. kmek, yklmak; kertmek, ykmak. 2. (iskemle, masa) alr kapanr olmak. 3. (proqe, plan) bir sonuca balanmadan dalmak. 4. cesaretini kaybetmek. 5. (balon) snmek. 6. tbbi kmek. isim gme, kme, yklma.

collapsible collar stud collar

col.laps.iblesfat portatif, alr kapanr. yakalk dmesi. col.lar kal'r isim 1. yaka. 2. gerdanlk. 3. tasma. fiil 1. yaka takmak, tasma takmak. 2. yakalamak, yakasna yapmak.

collarbone

col.lar.bone kal'rbon isim, anatomi kprckkemii, kprck.

collate

col.late kleyt', kal'eyt fiil 1. (sayfalar) sraya koymak; (formalar) harman etmek, harmanlamak. 2. karlatrarak okumak.

collateral security collateral

karlkl teminat. col.lat.er.al klt'rl sfat 1. yan yana olan. 2. ikincil, tali, yardmc, tamamlayc. 3. ayn soydan gelen. isim 1. karlkl teminat. 2. maddi teminat. 3. soyda.

colleague collect call collect one's thoughts collect oneself collect

col.league kal'ig isim meslekta, i arkada. demeli telefon konumas. kafasn toplamak. kendini toparlamak. col.lect klekt' fiil 1. toplamak; biriktirmek; derlemek; toparlamak; devirmek; toplanmak; birikmek: He collects stamps. Pul biriktiriyor. They don't collect trash on Saturdays. Cumartesi gnleri p toplamyorlar. Let me collect my papers. Ktlarm toparlayaym. They went out to the orchard and collected some pears. Baheye kp armut devirdiler. We're collecting proverbs. Atasz derliyoruz. A lot of dust has
252

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

collected on this couch. Bu kanepenin stnde epey toz birikti. 2. almak: I've got to go in to collect my salary and my mail. Maa ve postam almaya gitmem lazm. He'll collect you at six. Seni altda alacak. 3. (para) toplamak, (bor, vergi) tahsil etmek. sfat, zarf demeli. collected col.lect.ed klek'td sfat 1. toplu, hep bir arada, toplanm: the collected works of Shakespeare ekspir'in toplu eserleri. 2. akl banda. collection col.lec.tion klek'n isim 1. toplama. 2. koleksiyon. 3. (kilisede toplanan) para, iane. collective agreement collective bargaining collective farm collective memory collective noun collective ownership collective collector topluszleme. (iverenle ii temsilcileri arasnda) toplu grme. kolektif iftlik. ruhbilim ortak bellek. dilbilgisi topluluk ismi. ortaklaa iyelik, ortak mlkiyet. col.lec.tive klek'tv sfat kolektif; ortaklaa; ortak. col.lec.tor klek'tr isim 1. koleksiyoncu. 2. almc, tahsildar. 3. kolektr, topla. college col.lege kal'c isim 1. niversite. 2. yksekokul. 3. faklte. collide collie collier col.lide klayd' fiil arpmak; arpmak. col.lie kal'i isim sko oban kpei. col.lier kal'yr isim, ngiliz ngilizcesi 1. kmr gemisi. 2. kmr madeni iisi. collision colloq. colloquial colloquialism col.li.sion klq'n isim arpma. colloj.ksaltma colloquial colloquialism col.lo.jui.al klo'kwiyl isim konuma diline zg. col.lo.jui.al.ismisim konuma dilinde kullanlan szck/sz. colloquially colloquy Colombia col.lo.jui.al.lyzarf konuma diliyle. col.lo.juy kal'kwi isim karlkl konuma, mkleme. Co.lom.bi.a kl^m'biy isim Kolombiya.

253

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk Colombian

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

isim Kolombiyal. sfat 1. Kolombiya, Kolombiya'ya zg. 2. Kolombiyal.

colon

co.lon ko'ln isim 1. dilbilgisi iki nokta st ste (:). 2. anatomi kolon.

colonel colonial

colo.nel kr'nl isim albay. co.lo.ni.al klo'niyl sfat koloniye ait. isim kolonide yaayan; koloniden gelen.

colonialism colonialist

co.lo.ni.al.ism klo'niylzm isim smrgecilik. co.lo.ni.al.ist klo'niylst sfat, isim smrgeci, kolonyalist.

colonise

col.o.nise kal'nayz fiil, ngiliz ngilizcesi baknz colonize

colonist colonization

col.o.nist kal'nst isim koloni kuran; kolonide yaayan. col.o.ni.za.tionisim 1. koloni haline getirme; koloni haline gelme. 2. smrgeletirme; smrgeleme.

colonize

col.o.nize kal'nayz fiil 1. koloni haline getirmek. 2. smrgeletirmek.

colony color filter color photograph color photography color printing color

col.o.ny kal'ni isim 1. koloni. 2. smrge, koloni. renk filtresi. fotoraflk renkli fotoraf. renkli fotoraf ekme. fotoraflk, matbaaclk renkli bask. col.or k^l'r isim 1. renk; boya. 2. renk, canllk. 3. oul bayrak, sancak. fiil 1. boyamak. 2. renklendirmek; renklenmek. 3. renk deitirmek. 4. yz kzarmak.

color-blind color-blindness

col.or-blind k^l'rblaynd sfat renkkr. col.or-blind.nessisim renkkrl, akromatopsi, daltonizm.

colored colorfast colorful coloring book coloring

col.ored k^l'rd sfat renkli. solmaz. renkli, canl. boyama kitab. renk, boya.
254

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk colorless

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

1. renksiz. 2. soluk, solgun, renksiz. 3. donuk, anlamsz. 4. tarafsz, yansz, renksiz.

colossal

co.los.sal klas'l sfat muazzam, kocaman, ok byk, devasa.

colour colt column

ngiliz ngilizcesi baknz color colt kolt isim tay; spa. col.umn kal'm isim 1. mimarlk stun. 2. direk. 3. gazetecilik fkra, ke yazs. 4. askeri kol.

columnist

col.um.nist kal'mnst, kal'mst isim, gazetecilik fkra yazar, ke yazar.

coma comatose comatous comb out comb combat troops combat zone combat

co.ma ko'm isim koma. co.ma.tosesfat 1. komada. 2. yar baygn. co.ma.toussfat 1. komada. 2. yar baygn. taramak, ayrmak. comb kom isim 1. tarak. 2. ibik. 3. petek. fiil taramak. muharip birlikler. askeri muharebe/sava alan. com.bat kmbt' fiil 1. savamak. 2. dvmek. 3. mcadele etmek.

combatant

com.bat.ant kmbt'nt, kam''btnt isim 1. sava, muharip. 2. dv. 3. ateli bir tartmaya katlan kimse.

combative

com.bat.ive kmbt'v, kam'btv sfat kavgac, dvken.

combination lock combination

ifreli kilit. com.bi.na.tion kambney'n isim 1. birleme, birleim; birletirme. 2. birlik. 3. (kilitte) ifre. 4. kimya bileim. 5. kombinezon.

combine combustible

com.bine kmbayn' fiil birlemek; birletirmek. com.bus.ti.ble kmb^s'tbl sfat kolay tutuan, yanc. isim kolay tutuan madde.

combustion come about come across

com.bus.tion kmb^s'n isim yanma, tutuma. olmak, meydana gelmek. rastlamak, tesadf etmek.
255

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk Come along. come around come at

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

Hadi canm. kendine gelmek. 2. uramak. 3. dediine gelmek. -e erimek, -e ulamak. 2. -e varmak, -i kefetmek. 3. stne yrmek, saldrmak.

come back come between come by come down in one's opinion come down in one's price come down in price come down in the world

geri dnmek, geri gelmek. 2. akla gelmek. aralarna girmek. elde etmek. (birini) eskisi kadar saymamak. (kendi malnn) fiyatn drmek. (bir eyin) fiyat dmek. (biri) (eskiden sahip olduu) para ve prestijini kaybetmek.

come down to earth come down with a cold come down

hayal kurmaktan vazgemek, gereki olmak. nezle olmak. to (bir kiiden, bir zamandan) (baka birine, baka bir zamana) kalmak. 2. (fiyat) dmek. 3. kmek, yklmak; dmek.

come forward

(belirli bir amala) ortaya kmak: Nobody came forward to claim that cat. Kimse kp da o kedi benim demedi.

come from afar come hell or high water come home to come in handy come in

ok uzaklardan gelmek. ne olursa olsun, btn zorluklara ramen. kafasna dank etmek. ie yaramak. girmek: Come in! eri gir!/Buyrun! 2. (yarma sonunda) (belirli bir srada) olmak: He came in first. Birinci oldu. 3. varmak, gelmek: Has the plane come in yet? Uak geldi mi? 4. (met halindeki deniz) kabarmak, ykselmek. 5. moda olmak.

come into collision with come into force come into play come into power come into sight

ile arpmak. yrrle girmek. meydana kmak, kullanlmaya balamak, etkili olmak. i bana gemek. 2. iktidar mevkiine gemek. grnmeye balamak.
256

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk come into the picture come into the world come into use come into view come into Come July and we'll be swimming. come of come off it! come off worst come off Come on! come one's way come out of one's shell come out on top

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

ortaya kmak. dnyaya gelmek, domak. kullanlmaya balamak. ortaya kmak, grnmek. (mirasa) konmak. 2. girmek, katlmak. Temmuz geldiinde denize girmi olacaz. -den kmak. konuma dili Yalan brak!/Brak! yenilmek, altta kalmak. 2. en ok zarara uramak. kopmak, kmak, dmek. 2. olmak, meydana gelmek. Haydi! 2. Yok canm! bana gelmek. almak, suskunluu brakmak. muzaffer kmak. 2. birinci olmak. 3. baarl bir sonu almak; baarl olmak; drt ayak stne dmek.

come out

kmak, grnmek, gzkmek. 2. (haber) yaylmak; (yayn) yaymlanmak. 3. (leke) kmak.

come through with come through

konuma dili (beklenileni) yapmak. kendinden bekleneni yapmak, bakalarn hayal krklna uratmamak. 2. (zor bir durumdan) sa olarak kmak. 3. (bir haber) gelmek. 4. kendini belli etmek. 5. (bir nesneye bir taraftan giren bir ey) (o nesnenin baka bir tarafnda) kmak.

come to a dead stop come to a decision come to a head

tamamen durmak. karara varmak. had safhaya varmak: Last night things came to a head. Dn gece danann kuyruu koptu.

come to a point

bir noktaya/bir yere varmak. 2. (av kpei) ferma etmek, fermaya oturmak.

come to a stop come to an agreement come to blows come to close quarters come to fruition

durmak; stop/istop etmek. bir karara varmak, uyumak. yumruk yumrua gelmek. gs gse dvmek, cenklemek. gereklemek.
257

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk come to grief

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

kazaya uramak; felakete uramak; belasn bulmak. 2. (planlar, umutlar v.b.) boa kmak.

come to grips with

ile ciddi bir ekilde ilgilenmek. 2. ile kapmak, ile dvmeye balamak.

come to grips come to hand come to life come to light come to mind come to naught come to nothing come to one's senses come to pass come to rest come to someone's rescue come to stay come to terms with

kapmak, dvmeye balamak. kmak, bulunmak. 2. gelmek, varmak. aylmak; canlanmak. kefedilmek. aklna gelmek, hatrlamak. boa kmak; boa gitmek; bouna olmak. boa kmak; boa gitmek; bouna olmak. akl bana gelmek, akln bana toplamak. olmak, meydana gelmek. durmak. birinin imdadna yetimek. (bir yere) devaml yaamak amacyla gelmek. ile anlamak, ile mutabk kalmak, ile mutabakata varmak. 2. (tatsz bir gerei) kabullenmek.

come to terms come to the fore come to the point come to come true come under come undone come unglued

anlamak, mutabk kalmak, mutabakata varmak. ne gemek, sivrilmek. sadede gelmek. aylmak, kendine gelmek. gereklemek. girmek. almak, zlmek. konuma dili telaa kaplmak, etekleri tutumak, itidalini kaybetmek.

come untied come up against a blank wall come up against come up in the world come up to

zlmek, almak. kmaza girmek, amaza dmek. -e atmak, ile karlamak. (birinin) para ve prestiji artmak. (belirli bir hizaya) kadar gelmek. 2. (belirli bir seviyeyi) tutturmak.

come up with

konuma dili (bir plan, are, cevap v.b.'ni) bulmak.


258

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk come upon come what may come

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

-e rastlamak. ne olursa olsun. come k^m fiil (came, come) 1. gelmek. 2. konuma dili beli gelmek, boalmak; orgazm olmak.

comeback

come.back k^m'bk isim 1. eski formunu bulma. 2. argo zekice ve yerinde cevap.

comedian

co.me.di.an kmi'diyn isim 1. komedyen. 2. komedi yazar.

comedienne comedown comedy comely come-on

co.me.di.enneisim kadn komedyen. come.down k^m'daun isim 1. d. 2. hayal krkl. com.e.dy kam'di isim komedi. come.ly k^m'li sfat alml. come-on k^m'an isim baknz give someone the comeon

comet comfort

com.et kam't isim kuyrukluyldz. com.fort k^m'frt isim 1. rahatlk, ferahlk, konfor. 2. teselli. fiil 1. rahat ettirmek. 2. teselli etmek.

comfortable

com.fort.a.ble k^m'frtbl, k^mf'tbl sfat rahat, konforlu.

comfortably comforter

com.fort.ablyzarf rahata. com.fort.er k^m'frtr isim 1. rahatlatc ey. 2. teselli edici kimse veya ey. 3. yorgan.

comic book comic opera comic strip comic

izgi roman. operakomik. bant-karikatr. com.ic kam'k sfat 1. gldrc, gln, komik. 2. komedi ile ilgili. isim komedi oyuncusu.

comical comics coming

com.i.cal kam'kl sfat komik. com.icsisim bant-karikatr. com.ing k^m'ng isim geli, yaklama. sfat gelen, nmzdeki, gelecek, yaklaan.

comma command

com.ma kam' isim, dilbilgisi virgl. com.mand kmnd' isim 1. emir, komut. 2. egemenlik, buyruk, hkmranlk. 3. bilgisayar komut: search
259

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

command arama komutu. 4. komutanlk, kumandanlk: Air Defense Command Hava Savunma Komutanl. fiil emretmek, hkim olmak, kumanda etmek. commandeer com.man.deer kamndr' fiil 1. (askeri hizmette kullanmak zere) el koymak. 2. askeri bir hizmete mecbur etmek. commander in chief commander bakomutan. com.mand.er kmn'dr isim 1. kumandan, komutan. 2. deniz binbas. commanding com.mand.ing kmn'dng sfat 1. emreden. 2. etkili. 3. hkim. commandment commando com.mand.ment kmnd'mnt isim emir. com.man.do kmn'do isim 1. komando birlii. 2. komando. commemorate commemoration com.mem.o.rate kmem'reyt fiil anmak. com.mem.o.ra.tionisim 1. anma, hatrasn yad etme. 2. anma treni. commemorative stamp commemorative hatra pulu. com.mem.o.ra.tive kmem'reytv sfat (birinin, bir eyin) ansna yaplan. commence commencement com.mence kmens' fiil balamak. com.mence.ment kmens'mnt isim 1. balama, balang. 2. diploma treni. commend com.mend kmend' fiil 1. tavsiye etmek, salk vermek. 2. vmek. 3. emanet etmek. commendable commensurate com.mend.a.ble kmend'bl sfat vgye deer. com.men.su.rate kmen'rt, kmen'srt sfat orantl, eit. comment com.ment kam'ent isim 1. yorum, tefsir. 2. amlama. 3. eletiri, tenkit. fiil sz sylemek; on hakknda fikrini sylemek, hakknda yorumda bulunmak. commentary commentator com.men.taryisim yorum, tefsir. com.men.ta.tor kam'nteytr isim 1. yorumcu. 2. eletirmen.
260

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk commerce commercial law commercial traveler commercial traveller commercial

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

com.merce kam'rs isim, ticaret ticaret, alm satm. hukuk, ticaret ticaret hukuku. ngiliz ngilizcesi sat temsilcisi. ngiliz ngilizcesi sat temsilcisi. com.mer.cial kmr'l sfat ticari. isim (radyo veya televizyonda) reklam.

commercialise

com.mer.cial.ise kmr'layz fiil, ngiliz ngilizcesi baknz commercialize

commercialize commingle

com.mer.cial.ize kmr'layz fiil ticariletirmek. com.min.gle kmng'gl fiil karmak; katmak, kartrmak.

commiserate

com.mis.er.ate kmz'reyt fiil acsn paylamak, dert orta olmak.

commiseration commission

com.mis.er.a.tionisim teselli, acma. com.mis.sion km'n isim 1. grev, vazife, i. 2. ileme. 3. eylem. 4. komisyon creti, yzdelik. 5. kurul, komisyon. 6. yetki. fiil 1. atamak, tayin etmek. 2. grevlendirmek. 3. denizcilikle ilgili donanmaya katmak.

commissioner

com.mis.sion.er km'nr isim 1. komisyon yesi. 2. ube mdr.

commit an impiety commit an offense commit oneself

Allaha kar saygszlk etmek. su ilemek. (bir konuda) ne dndn sylemek, fikrini sylemek. 2. to sz vermek: You've committed yourself to doing this. Bunu yapmaya sz verdin.

commit suicide commit to memory commit to prison commit to writing commit

intihar etmek. ezberlemek. hapsetmek. yazmak. com.mit kmt' fiil (committed, committing) 1. ilemek, yapmak. 2. emanet etmek, teslim etmek. 3. sz vererek balamak.

261

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk commitment

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

com.mit.ment kmt'mnt isim 1. sz, vaat, taahht. 2. kesin karar. 3. teslim etme; teslim olma.

committee

com.mit.tee kmt'i isim kurul, komite, heyet, komisyon, encmen.

commode commodious commodity common fraction common ground

com.mode kmod' isim 1. lazmlk iskemlesi. 2. klozet. com.mo.di.ous kmo'diys sfat ferah, geni. com.mod.i.ty kmad'ti isim mal, eya. matematik adi kesir, baya kesir. ortak bir zevk, gr, tutku v.b.: There's no common ground between them. Onlarn hibir ortak yan yok.

common knowledge common law common man Common Market common noun common property common sense common stock common touch common

bilinen gerek. hukuk rf ve det hukuku. sradan insan, sokaktaki adam. Ortak Pazar. dilbilgisi cins isim. ortak mal. saduyu, aklselim. adi hisse senetleri. sempatiklik. com.mon kam'n sfat 1. mterek, ortak; beraber yaplan: common defense ortak savunma. common enemy ortak dman. common grave ortak bir mezar. common prayer herkesin beraber okuduu dua. 2. yaygn, ska rastlanan: a common sentiment yaygn bir his. 3. adi, baya, basit: There was something common about her. Onda bir adilik vard.

common-law marriage commonly commonplace

resmi nikhsz beraber yaama. com.mon.lyzarf ounlukla; genellikle. com.mon.place kam'npleys sfat 1. sradan, baya. 2. olaan. isim 1. beylik laf, klie, basmakalp sz. 2. sradan bir ey.

commonwealth

com.mon.wealth kam'nwelth isim 1. ulus. 2. cumhuriyet. 3. eyalet.

commotion

com.mo.tion kmo'n isim 1. grlt. 2. karklk.


262

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk communal

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

com.mu.nal kam'ynl, kmyu'nl sfat 1. toplumla ilgili, toplumsal, halka ait. 2. umumun mal olan.

commune communicable communicate

com.mune kmyun' fiil sohbet etmek, sylemek. com.mu.ni.ca.ble kmyu'nkbl sfat bulac. com.mu.ni.cate kmyu'nkeyt fiil 1. bildirmek; iletmek, belirtmek, belli etmek, anlatmak. 2. (hastal) bulatrmak, sirayet ettirmek. 3. with ile haberlemek. 4. (odalar) birbirine almak; with (bir oda) (baka bir odaya) almak. 5. Hristiyanlk komnyon almak; (birine) komnyon vermek.

communication

com.mu.ni.ca.tion kmyunkey'n isim 1. iletiim, haberleme, komnikasyon. 2. (mektup, not, telgraf gibi yazl bir) haber.

communicative

com.mu.ni.ca.tive kmyu'nkeytv, kmyu'nktv sfat konukan.

communion

com.mun.ion kmyun'yn isim 1. paylama. 2. katlma. 3. Hristiyanlk komnyon. 4. Hristiyanlk mezhep.

communiqu communism communist community

com.mu.ni.ju kmyunkey' isim (ksa ve resmi) bildiri. com.mu.nism kam'ynzm isim komnizm. com.mu.nistisim, sfat komnist. com.mu.ni.ty kmyu'nti isim 1. toplum, cemiyet. 2. topluluk. 3. halk, kamu, amme. 4. mterek tasarruf, ortak mal sahiplii.

commute

com.mute kmyut' fiil 1. (cezay) hafifletmek, evirmek. 2. her gn i ile ev arasnda gidip gelmek.

commuter

com.mut.erisim her gn ii ile evi arasnda gidip gelen kimse.

comp.

comp.ksaltma companion compare compiled complete

compact disk player compact disk compact

kompakt disk alar. kompakt disk. com.pact kam'pkt isim szleme, szl anlama. fiil szlemek.

263

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk companion

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

com.pan.ion kmpn'yn isim 1. arkada, yolda. 2. e. 3. refakati. 4. elkitab, rehber.

companionable companionship company

com.pan.ion.ablesfat sokulgan, cana yakn, yalpak. com.pan.ion.shipisim arkadalk, elik. com.pa.ny k^m'pni isim 1. irket, kumpanya, ortaklk. 2. kumpanya, topluluk. 3. elik, refakat, arkadalk. 4. misafir. 5. beraberindekiler, arkadalar. 6. askeri blk.

comparable comparative anatomy comparative degree comparative linguisticals comparative linguistics comparative

com.pa.ra.ble kam'prbl sfat karlatrlabilir; benzer. karlatrmal anatomi. dilbilgisi stnlk derecesi. dilbilim karlatrmal dilbilim. dilbilim karlatrmal dilbilim. com.par.a.tive kmper'tv sfat 1. karlatrmal, mukayeseli. 2. orantl, nispi. 3. dilbilgisi (sfat veya zarflarn) stnlk derecesini gsteren. isim, dilbilgisi stnlk derecesi.

compare notes

(belirli bir konu hakknda) bildiklerini birbirine sylemek, fikir alveriinde bulunmak.

compare

com.pare kmper' fiil 1. (with) (ile) karlatrmak. 2. to -e benzetmek; -e benzemek.

comparison compartment compartmentalize compass needle compass

com.par.i.son kmper'sn isim karlatrma, mukayese. com.part.ment kmpart'mnt isim kompartman, blme. com.part.ment.al.izefiil blmelere ayrmak. pusula ibresi, pusula inesi. com.pass k^m'ps isim 1. pusula. 2. pergel. 3. evre. 4. snr. 5. alan, saha.

compassion

com.pas.sion kmp'n isim efkat, merhamet, acma, sevecenlik.

compassionate

com.pas.sion.ate kmp'nt sfat efkatli, merhametli, sevecen.

compatibility

com.pat.i.bil.i.ty kmptbl'ti isim uyum, uyma, uygunluk, badama.

compatible

com.pat.i.ble kmpt'bl sfat 1. (with) uyumlu, uygun, ile badaan. 2. geimli.


264

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk compatriot

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

com.pa.tri.ot kmpey'triyt, kmpt'riyt isim vatanda, yurtta.

compel

com.pel kmpel' fiil (compelled, compelling) zorlamak, mecbur etmek.

compensate for one thing by another bir eyi baka bir eyle telafi etmek: She compensates for her occasional rudenesses by frejuently making us laugh. Bizi sk sk gldrerek arasra yapt kabalklar telafi ediyor. compensate for one thing with another bir eyi baka bir eyle telafi etmek: She

compensates for her occasional rudenesses by frejuently making us laugh. Bizi sk sk gldrerek arasra yapt kabalklar telafi ediyor. compensate someone for compensate -in bedelini birine demek. com.pen.sate kam'pnseyt fiil 1. tazmin etmek, bedelini demek. 2. karlamak. compensation com.pen.sa.tion kampnsey'n isim 1. tazminat, bedel, karlk. 2. tazmin, karlama, telafi. compete com.pete kmpit' fiil 1. with ile rekabet etmek, ile boy lmek. 2. for iin yarmak. competence com.pe.tence kam'ptns isim 1. yeterlik, kifayet. 2. yetenek. 3. ehliyet, yetki. competent com.pe.tent kam'ptnt sfat 1. yeterli, ehil, yetenekli. 2. yetkili. competition competitive com.pe.ti.tion kampt'n isim 1. yarma. 2. rekabet. com.pet.i.tive kmpet'tv sfat 1. rekabete dayanan. 2. rekabet edebilen. competitor compile complacency com.pet.i.tor kmpet'tr isim rakip, yarmac, yar. com.pile kmpayl' fiil derlemek. com.pla.cen.cy kmpley'snsi isim kendinden honut olma. complacent complain complainant com.pla.centsfat kendinden honut. com.plain kmpleyn' fiil ikyet etmek, yaknmak. com.plain.antisim ikyeti, davac.

265

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk complaint

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

com.plaint kmpleynt' isim 1. ikyet, yaknma. 2. hastalk.

complaisance

com.plai.sance kmpley'zns, kmpley'sns isim yumuaklk, yumuak ballk.

complaisant complement

com.plai.santsfat yumuak, yumuak bal. com.ple.ment kam'plmnt isim 1. tamamlayc. 2. dilbilgisi tmle. fiil tamamlamak.

complementary

com.ple.men.ta.ry kamplmen'tri, kamplmen'tri sfat tamamlayan, tamamlayc, tmleyici.

complete with

ile beraber: You can buy the books complete with a book case for one million liras. Kitaplar, bir kitaplkla beraber bir milyon liraya alabilirsiniz.

complete works

btn eserler: the complete works of Hseyin Rahmi Hseyin Rahmi'nin btn eserleri.

complete

com.plete kmplit' sfat 1. tam, katksz: I'm in complete sympathy with what you're saying. Senin dediklerine tamamyla katlyorum. It came as a complete surprise. Tam bir srprizdi. He's a complete idiot! Tam bir dangalak! 2. tamam, tamamlanm. 3. tamam, eksiksiz: This book's not complete. Bu kitap tamam deil. Dinner wouldn't be complete without soup. orba olmadan akam yemei eksik olurdu. fiil tamamlamak.

completely completion

com.plete.lyzarf tamamen, btnyle. com.ple.tion kmpli'n isim 1. bitirme, tamamlama; bitme, tamamlanma, sona erme. 2. yerine getirme.

complex

com.plex kmpleks', kam'pleks sfat 1. karmak, kompleks. 2. aprak.

complexion

com.plex.ion kmplek'n isim 1. cilt, ten. 2. grn, grnm.

complexity compliance

com.plex.i.tyisim 1. karmaklk. 2. apraklk. com.pli.ance kmplay'ns isim 1. uyma, raz olma. 2. itaat, boyun eme. 3. uysallk.

compliant

com.pli.antsfat uysal, yumuak bal, itaatkr.


266

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk complicate

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

com.pli.cate kam'plkeyt fiil kartrmak, zorlatrmak, gletirmek. sfat karmak.

complicated

com.pli.cat.edsfat 1. karmak. 2. aprak, anlalmas g, zlmesi g, mulak.

complication

com.pli.ca.tion kamplkey'n isim 1. karmak hale getirme. 2. (bir ie giritikten sonra ortaya kan) engel, prz, glk, zorluk. 3. karmaklk, karklk. 4. tbbi komplikasyon, ihtilat.

complicity

com.plic.i.ty kmpls'ti isim 1. su ortakl. 2. karmaa.

compliment

com.pli.ment kam'plmnt fiil 1. kompliman yapmak, iltifat etmek. 2. vmek. isim iltifat, kompliman.

complimentary

com.pli.men.ta.rysfat 1. hediye olarak, cretsiz, parasz. 2. iltifat eden; vg dolu, vc.

compliments of the season compliments

ngiliz ngilizcesi tebrikler. com.pli.ments kam'plmnts isim 1. selamlar. 2. sayglar. 3. tebrikler.

comply

com.ply kmplay' fiil 1. with -e uymak. 2. with itaat etmek.

component

com.po.nent kmpo'nnt isim e, unsur, para, eleman, cz. sfat bileimde bulunan.

comport oneself

davranmak, hareket etmek: She always comports herself with dignity. O her zaman arbal bir ekilde davranr.

comport

com.port kmprt' fiil with -e uymak, -e uygun olmak: The results comport with our expectations. Sonular beklediimiz gibi oldu.

compose oneself compose

kendine hkim olmak, kendine gelmek. com.pose kmpoz' fiil 1. (mzik, iir) yazmak; beste yapmak; iir yazmak. 2. (aralarndaki anlamazlklar) gidermek.

composer

com.pos.er kmpo'zr isim besteci, bestekr, kompozitr.

composite

com.pos.ite kmpaz't sfat 1. bileik. 2. karma, kark.


267

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk composition

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

com.po.si.tion kampz'n isim 1. (yazl dev olarak) kompozisyon. 2. beste. 3. gzel sanatlar kompozisyon. 4. kimya bileim. 5. beste yapma; iir yazma. 6. oluum.

compositor compost

com.pos.i.tor kmpaz'tr isim dizgici, mrettip. com.post kam'post isim rm yaprakla kark gbre, komposto.

composure compote compound interest compound word compound

com.po.sure kmpo'qr isim sakinlik, soukkanllk. com.pote kam'pot isim komposto, hoaf. bileik faiz. dilbilgisi birleik szck. com.pound kam'paund isim iinde binalar bulunan etraf duvarla evrili arazi.

comprehend

com.pre.hend kamprhend' fiil 1. anlamak, kavramak. 2. kapsamak, iine almak.

comprehensible comprehension comprehensive compress compressed air compression

com.pre.hen.si.blesfat anlalabilir. com.pre.hen.sionisim 1. anlay. 2. kapsam. com.pre.hen.sivesfat geni, kapsaml, etrafl. com.press kmpres' fiil sktrmak. sktrlm hava. com.pres.sion kmpre'n isim sktrma, basn, tazyik, kompresyon.

compressor comprise

com.pres.sor kmpres'r isim kompresr. com.prise kmprayz' fiil kapsamak, iermek, -den olumak; oluturmak.

compromise on compromise with compromise

(bir konuda) uzlamak. ile uzlamak, ile uyumak. com.pro.mise kam'prmayz isim uzlama, uyuma. fiil 1. uzlatrmak. 2. erefini tehlikeye atmak. 3. tehlikeye atmak.

compulsion

com.pul.sion kmp^l'n isim 1. zorlama. 2. dayanlmaz bir istek, itepi, tepi.

compulsive compulsory

com.pul.sivesfat zorlayc. com.pul.so.ry kmp^l'sri sfat zorunlu, mecburi.

268

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk compunction

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

com.punc.tion kmp^ngk'n isim vicdan rahatszl veya azab.

compute computer chip computer engineer computer engineering computer hardware computer operator computer program computer programmer computer programming computer software computer

com.pute kmpyut' fiil hesap etmek, hesaplamak. bilgisayar ipi. bilgisayar mhendisi. bilgisayar mhendislii. bilgisayar donanm. bilgisayar operatr, sistem operatr. bilgisayar program. bilgisayar programcs. bilgisayar programlamas. bilgisayar yazlm. com.put.er kmpyu'tr isim, bilgisayar bilgisayar, kompter.

computerise computerize

baknz computerize com.put.er.ize kmpyu'trayz fiil, bilgisayar 1. bilgisayara geirmek. 2. bilgisayarla donatmak.

comrade con concave

com.rade kam'rd, kam'rd isim arkada, yolda. con kan fiil (conned, conning) aldatmak, kandrmak. con.cave kankeyv', kan'keyv sfat ibkey, obruk, konkav. isim ibkey yzey.

conceal

con.ceal knsil' fiil gizlemek, gizli tutmak, saklamak, rtmek.

concede

con.cede knsid' fiil 1. kabul etmek, itiraf etmek, teslim etmek. 2. vermek, brakmak.

conceit conceited conceive of conceive

con.ceit knsit' isim kendini beenme, kibir, gurur. con.ceit.edsfat kendini beenmi, kibirli. dnmek. con.ceive knsiv' fiil 1. gebe kalmak. 2. anlamak, kavramak, idrak etmek. 3. dnmek, tasavvur etmek. 4. tasarlamak, aklna gelmek.

concentrate

con.cen.trate kan'sntreyt fiil 1. toplamak; toplanmak. 2. younlatrmak; younlamak. 3. deritirmek,

269

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

koyulatrmak. 4. dnceyi/dikkati/gc bir noktada toplamak, konsantre olmak. isim deriik madde. concentrated concentration camp concentration con.cen.trat.edsfat 1. konsantre, deriik. 2. youn. toplama kamp. con.cen.tra.tion kansntrey'n isim 1. dikkati bir noktada toplama, konsantrasyon. 2. toplanma, toplam; toplama. 3. deriim, konsantrasyon. concentric con.cen.tric knsen'trk sfat merkezleri bir, ortak merkezli. concept con.cept kan'sept isim 1. kavram, mefhum. 2. gr, fikir. conception con.cep.tion knsep'n isim 1. gebe kalma. 2. balang. 3. kavram. 4. dnce, fikir, gr. concern oneself with concern ile megul olmak, ile ilgilenmek. con.cern knsrn' isim 1. (birini) ilgilendiren ey: It's one of our maqor concerns. Bizi en ok ilgilendiren eylerden biri. 2. ilgi: I understand the reason for your concern. Duyduunuz ilginin sebebini anlyorum. 3. endie, kayg: That is not a cause for concern. Kayglanlmas gereken bir ey deil o. 4. firma. fiil 1. ilgili olmak; ilgilendirmek; etkilemek: The article concerns the future. Makale gelecekle ilgili. This doesn't concern you. Bu seni ilgilendirmez. 2. kayglandrmak. concerned con.cerned knsrnd' sfat 1. ilgili, alakal. 2. endieli, dnceli. concerning con.cern.ing knsr'nng edat ile ilgili olarak, -e dair, hakknda. concert con.cert kan'srt isim 1. konser, dinleti. 2. uyum, ahenk, birlik. concerted con.cert.ed knsr'td sfat 1. birlikte yaplm. 2. birlikte planlanm. concerto con.cer.to kner'to isim konerto.

270

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk concession

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

con.ces.sion knse'n isim 1. kabul, itiraf, teslim. 2. imtiyaz, ayrcalk hakk.

conch conciliate

conch kan isim byk deniz kabuu. con.cil.i.ate knsl'iyeyt fiil 1. gnln almak, yattrmak. 2. uzlatrmak.

conciliation conciliatory concise concisely conclude

con.cil.i.a.tionisim 1. yattrma. 2. uzlatrma. con.cil.i.a.to.ry knsl'iytori sfat yattrc. con.cise knsays' sfat az ve z, ksa, veciz, zl. con.cise.lyzarf az ve z, ksaca. con.clude knklud' fiil 1. bitirmek, son vermek; bitmek, sona ermek. 2. sonulandrmak, neticelendirmek. 3. bir karara varmak, karar vermek. 4. sonu karmak.

concluding conclusion

con.clud.ing knklud'ng sfat son, biti. con.clu.sion knklu'qn isim 1. son, nihayet. 2. sonu, netice. 3. karar.

conclusive concoct

con.clu.sive knklu'sv sfat 1. kesin, kati. 2. son, nihai. con.coct knkakt', kankakt' fiil 1. birbirine kartrarak hazrlamak, tertip etmek, yapmak. 2. (hikye, yalan) uydurmak, dzmek.

concoction concord

con.coc.tion knkak'n isim 1. karm. 2. kartrma. con.cord kan'krd, kang'krd isim 1. bar. 2. uyum. 3. anlama, antlama.

concourse

con.course kan'krs isim 1. toplanma, bir araya gelme. 2. kalabalk, izdiham.

concrete mixer concrete concur

betonyer, betonkarar, beton kartrc, malaksr. con.crete kan'krit sfat 1. somut. 2. beton. isim beton. con.cur knkr' fiil (concurred, concurring) 1. ayn fikirde olmak, uyumak. 2. ayn zamana rastlamak, atmak.

concurrence

con.cur.rence knkr'ns isim 1. ayn olma, birlik, uyuma. 2. ayn zamana rastlama.

concurrent

con.cur.rentsfat 1. ayn zamana rastlayan. 2. ayn olan, uyuan.

concurrently

con.cur.rent.lyzarf ayn zamanda.


271

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk concussion

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

con.cus.sion knk^'n isim 1. beyin sarsnts. 2. iddetli sarsnt.

condemn to death condemn

idama mahkm etmek. con.demn kndem' fiil 1. knamak, ayplamak. 2. sulu karmak. 3. mahkm etmek. 4. hukuk kullanlmasn yasaklamak. 5. hukuk kamulatrmak, istimlak etmek. 6. sululuunu aa vurmak.

condemnation

con.dem.na.tion kandemney'n isim 1. knama, ayplama. 2. kabahatli bulma. 3. sulu karma. 4. mahkmiyet. 5. kamulatrma, istimlak.

condensation

con.den.sa.tion kandensey'n isim 1. buu. 2. buulama. 3. fizik younlatrma; younlama, kondansasyon. 4. svlatrma; svlama. 5. ksaltma, zet.

condense

con.dense kndens' fiil 1. fizik younlatrmak, koyulatrmak; younlamak, koyulamak. 2. (buhar, gaz) svlatrmak; (buhar, gaz) svlamak. 3. (yazy, sz) ksaltmak, zetlemek.

condensed milk condenser

ekerli konsantre st. con.dens.erisim 1. fizik kondansatr, younla. 2. kimya youturucu.

condescend

con.de.scend kandsend' fiil tenezzl etmek, szde alakgnlllk gstermek, ltfetmek.

condescending condescension condiment condition

con.de.scend.ingsfat tenezzl eden. con.de.scen.sionisim tenezzl. con.di.ment kan'dmnt isim yemee eni veren ey. con.di.tion knd'n isim 1. art, koul: It's one of the conditions of the agreement. Anlamann artlarndan biri. What are living conditions like there? Oradaki hayat artlar nasl? 2. hal, durum: This house is not in very good condition. Bu evin hali pek iyi deil. 3. salk durumu: He's in good condition. Sal yerinde. This player's in great condition. Bu oyuncunun kondisyonu ok iyi. Does she have a heart condition?
272

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

Kalbinden mi rahatsz?/Kalbi mi var? What do you think of her mental condition? Onun akli durumu hakknda ne dnyorsun? fiil 1. artlandrmak, koullandrmak. 2. etkilemek: Such teachings will condition his attitude to life. yle retiler onun hayata bakn etkileyecek. 3. (oyuncuyu) iyi bir kondisyona getirmek. 4. (birini) (belirli bir duruma) getirmek: You can't condition him to accept that. Kendisini onu kabul edecek duruma getiremezsiniz. conditional mood conditional sale conditional dilbilgisi art kipi. arta bal sat. con.di.tion.al knd'nl sfat koullu, artl, arta bal, kaytl. isim, dilbilgisi art kipi. conditionally condole con.di.tion.al.lyzarf artl olarak. con.dole kndol' fiil with basal dilemek, taziyede bulunmak. condolence con.do.lence kndol'ns, kan'dlns isim basal, taziye. condom condone con.dom kan'dm, k^n'dm isim prezervatif, kaput. con.done kndon' fiil gz yummak, grmezlikten gelmek. conduce con.duce kndus' fiil to/toward -e neden olmak, -e vesile olmak. conducive con.du.cive kandus'v sfat to -e yardm eden, -e neden olan, -e vesile olan. conduct oneself (belirli bir ekilde) davranmak: He conducted himself well at the party. Partide iyi davrand. conduct con.duct knd^kt' fiil 1. yrtmek; ynetmek, idare etmek: You've conducted this siege well. Bu kuatmay ok iyi yrttnz. You can't conduct such experiments here. Burada byle denemeler yapamazsnz. They conduct a college. Bir koleji ynetiyorlar. Who's going to conduct the orchestra? Orkestray kim ynetecek? 2. rehberlik etmek. 3. (sesi, elektrii) iletmek.
273

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk conduction

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

con.duc.tion knd^k'n isim, fizik iletme, geirme, nakletme.

conductive

con.duc.tive knd^k'tv sfat, fizik iletici, geirici, iletken, geirgen.

conductivity

con.duc.tiv.i.ty kand^ktv'ti isim, fizik iletkenlik, geirgenlik.

conductor

con.duc.tor knd^k'tr isim 1. klavuz, nder, lider, ef. 2. kondktr, bileti. 3. orkestra veya koro efi. 4. iletken madde, iletken.

cone

cone kon isim 1. geometri koni. 2. makine koni biiminde makara. 3. kozalak, kozak.

confection confectionary

con.fec.tion knfek'n isim ekerleme, eker. con.fec.tion.ar.y knfek'neri isim 1. ekerleme imalathanesi. 2. ekerleme.

confectioner confectioner's sugar confectioners' sugar confectionery

con.fec.tion.er knfek'nr isim ekerci. pudra ekeri. pudraeker, pudra ekeri. con.fec.tion.er.y knfek'neri isim 1. ekerleme imalathanesi. 2. ekerleme.

confederacy

con.fed.er.a.cy knfed'rsi isim konfederasyon, ittifak, birlik.

Confederate States of America confederate

tarih Amerika Konfedere Devletleri. con.fed.er.ate knfed'rt sfat 1. birleik, balak, konfedere. 2. baknz Confederate States of America isim su orta.

confederated

con.fed.er.at.ed knfed'reytd sfat birleik, balak, konfedere.

confederation

con.fed.er.a.tion knfedrey'n isim konfederasyon, birleik devletler.

confer

con.fer knfr' fiil (conferred, conferring) 1. bata bulunmak, ihsan etmek, vermek. 2. danmak, akl sormak, grmek: I conferred with him on the matter. Meseleyi onunla grtm.

274

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk conference

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

con.fer.ence kan'frns, kan'frns isim 1. grme. 2. toplant; konferans, kongre.

confess confession confessional confessor confidant

con.fess knfes' fiil 1. itiraf etmek. 2. gnah kartmak. con.fes.sion knfe'n isim 1. itiraf. 2. gnah kartma. con.fes.sion.alisim gnah kartma hcresi. con.fes.sorisim gnah kartan papaz. con.fi.dant kan'fdant, kan'fdnt, kanfdant', kanfdnt' isim srda, dert orta.

confide in someone confide confidence game confidence man confidence confident confidential

birine srrn sylemek. con.fide knfayd' fiil to (srrn) -e sylemek. dolandrclk, ktlk. dolandrc, kt. con.fi.dence kan'fdns isim gven, itimat. con.fi.dent kan'fdnt sfat emin, inanan. con.fi.den.tial kanfden'l sfat gizli kalmas gereken, gizli: This is confidential. Bu aramzda kalsn.

confidentially confidently configuration

con.fi.den.tial.lyzarf sr olarak. con.fi.dent.lyzarf gvenle. con.fig.u.ra.tion knfgyrey'n isim 1. dzenleni, dzen. 2. grnm, biim. 3. bilgisayar konfigrasyon.

confine

con.fine knfayn' fiil 1. to -e kapatmak, -e hapsetmek. 2. to (bir hastalk) (birini eve/yataa) balamak. 3. (hareketleri) snrlamak. 4. to -e hasretmek.

confinement

con.fine.ment knfayn'mnt isim 1. kapan, hapsedilme. 2. (eve/yataa) bal kalma. 3. doum sonras yatakta kalma sresi.

confirm

con.firm knfrm' fiil 1. dorulamak, gereklemek, teyit etmek. 2. konfirme etmek; kesinletirmek; salama balamak. 3. (birini) kutsayarak kiliseye ye olarak kabul etmek.

confirmation

con.fir.ma.tion kanfrmey'n isim 1. dorulama, gerekleme. 2. konfirmasyon; kesinletirme; salama balama. 3. papazn verdii ilmihal derslerine devam

275

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

etme ve kiliseye ye olarak kabul edilme; kiliseye ye olarak kabul treni. confirmed bachelor confiscate mzmin bekr. con.fis.cate kan'fskeyt fiil 1. msadere etmek. 2. -e haciz koymak, haczetmek. 3. kamulatrmak, istimlak etmek. confiscation con.fis.ca.tionisim 1. msadere. 2. haciz. 3. kamulatrma, istimlak. conflagration conflict of interest conflict of laws conflict con.fla.gra.tion knflgrey'n isim byk yangn. kar atmas. kanuni ihtilaf. con.flict kan'flkt isim 1. anlamazlk, ihtilaf. 2. sava, harp. 3. ruhbilim atma. conform conformism con.form knfrm' fiil uymak; to -e uymak. con.form.ism knfr'mzm isim konformizm, uymaclk. conformist conformity confound confounded confront con.form.ist knfr'mst isim konformist, uymac. con.form.i.ty knfr'mti isim uyma. con.found knfaund' fiil artmak. con.found.edsfat, konuma dili kr olas. con.front knfr^nt' fiil 1. with -e gidip sylemek/anlatmak: He confronted me with the problem. Bana gelip meseleyi anlatt. 2. karsna kmak; nn kesmek. 3. ile kar karya gelmek: Can you confront such dangers? Byle tehlikelerle kar karya gelebilir misin? confuse con.fuse knfyuz' fiil 1. kafasn kartrmak, artmak. 2. with (bir eyi/birini) ile kartrmak. confused con.fusedsfat 1. kafas karm, akna dnm. 2. kark, karman orman. 3. ayrt edilemez, seilemez. confusion con.fu.sion knfyu'qn isim 1. kafa karkl, aknlk. 2. karklk, dzensizlik. congeal con.geal kncil' fiil 1. dondurmak; donmak. 2. phtlatrmak; phtlamak.
276

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk congenial congeniality

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

con.gen.ial kncin'yl sfat 1. uygun. 2. cana yakn, ho. con.ge.ni.al.i.ty kncinyl'ti isim 1. uygunluk. 2. cana yaknlk.

congenital congested

con.gen.i.tal kncen'tl sfat doutan, yaradltan. con.gest.ed knces'td sfat 1. kalabalk, tklm tklm; tkank. 2. tbbi kan toplam.

congestion

con.ges.tion knces'n isim 1. tkanklk; kalabalk, izdiham. 2. tbbi kan toplanmas, kan hcumu.

conglomerate

con.glom.er.ate knglam'rt isim 1. kme. 2. ticaret holding. 3. jeoloji ym, konglomera.

conglomeration

con.glom.er.a.tion knglamrey'n isim birikinti, yn, kme.

Congo

Con.go kang'go isim baknz the Congo sfat Kongo, Kongo'ya zg.

Congolese

Con.go.lese kang.goliz' isim (Congolese) Kongolu. sfat 1. Kongo, Kongo'ya zg. 2. Kongolu.

congratulate congratulation Congratulations! congregate

con.grat.u.late kngr'leyt fiil kutlamak, tebrik etmek. con.grat.u.la.tion kngrley'n isim kutlama. Tebrikler!/Tebrik ederim. con.gre.gate kang'grgeyt fiil 1. toplamak, birletirmek, bir araya getirmek. 2. birlemek, bir araya gelmek.

congregation

con.gre.ga.tion kang.grgey'n isim 1. toplama, toplant. 2. cemaat.

Congress

Con.gress kang'grs isim, Amerikan ngilizcesi Millet Meclisi, Kongre.

Congressional

Con.gres.sion.al kngre'nl sfat, Amerikan ngilizcesi Kongre'ye ait.

Congressman

Con.gress.man kang'grsmn isim, Amerikan ngilizcesi (Congressmen) (erkek) kongre yesi (zellikle Temsilciler Meclisi yesi).

Congresswoman

Con.gress.wom.an kang'grswmn isim, Amerikan ngilizcesi (Congresswomen) (kadn) kongre yesi (zellikle Temsilciler Meclisi yesi).

277

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk congruent

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

con.gru.ent kang'gruwnt sfat 1. uygun, mnasip, yerinde. 2. matematik benzer.

congruous

con.gru.ous kang'gruws sfat 1. uygun, mnasip, yerinde. 2. matematik benzer.

conic conifer conjectural

con.ic kan'k sfat, matematik konik. con.i.fer kan'fr, ko'nfr isim kozalakl aa. con.jec.tur.al kncek'rl sfat tahmini, varsaymsal, farazi.

conjecture

con.jec.ture kncek'r isim varsaym, tahmin, zan, farz. fiil tahmin etmek, zannetmek, farzetmek.

conjugal

con.ju.gal kan'cgl sfat evlilik ile ilgili, karkocala ait.

conjugate conjugation conjunction

con.ju.gate kan'cgeyt fiil, dilbilgisi ekmek. con.ju.ga.tion kancgey'n isim, dilbilgisi fiil ekimi. con.junc.tion knc^ngk'n isim 1. dilbilgisi bala. 2. birlik; birleme.

conjunctive conjunctivitis

con.junc.tive knc^ngk'tv sfat, dilbilgisi balayc. con.junc.ti.vi.tis knc^ngktvay'ts isim, tbbi konqonktivit, konqonktiv iltihab.

conjure up

-i anmsatmak, -i akla getirmek, -i uyandrmak. 2. (el abukluu ile) kotarmak.

conjure conjurer connect

con.jure kan'cr fiil by yoluyla (ruh) armak. con.jur.erisim 1. hokkabaz, sihirbaz. 2. byc. con.nect knekt' fiil balamak, birletirmek; balanmak, birlemek, bal olmak.

connecting link connecting rod connection

halka. 2. (iki ey arasndaki) balant, ilgi. otomotiv piston kolu. con.nec.tion knek'n isim 1. balant, iliki. 2. ba. 3. akrabalk. 4. (tren, uak v.b.'nde) aktarma.

connexion

con.nex.ion knek'n isim, ngiliz ngilizcesi baknz connection

connivance

con.niv.ance knay'vns isim 1. gz yumma. 2. su ortakl.

278

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk connive

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

con.nive knayv' fiil 1. at -e gz yummak. 2. with ile su orta olmak.

connoisseur connotation

con.nois.seur kansr' isim eksper, erbap, uzman. con.no.ta.tion kantey'n isim yananlam, bir szcn artrd ikincil anlam.

connote

con.note knot' fiil akla getirmek, anlamna gelmek, demeye gelmek, gstermek, ifade etmek.

conquer

con.juer kang'kr fiil 1. fethetmek, zaptetmek. 2. yenmek.

conqueror conquest

con.juer.orisim fatih. con.juest kan'kwest, kang'kwest isim 1. fetih, zapt. 2. zafer.

conscience conscientious

con.science kan'ns isim 1. vicdan. 2. vicdanllk. con.sci.en.tious kaniyen's, kansiyen's sfat 1. vicdanl. 2. dikkatli.

conscientiously

con.sci.en.tious.lyzarf 1. vicdanna dayanarak; vicdanen. 2. dikkatle.

conscious

con.scious kan's sfat 1. bilinli. 2. farknda olan. 3. bilinci yerinde.

consciously consciousness conscript conscription

con.scious.lyzarf bile bile, bilinli olarak. con.scious.ness kan'sns isim bilin, uur. con.script kan'skrpt sfat, isim askere alnm (kimse). con.scrip.tion knskrp'n isim 1. askere alma. 2. mecburi askerlik.

consecrate

con.se.crate kan'skreyt fiil 1. kutsamak, takdis etmek. 2. (birine) dini bir trenle (belirli bir unvan) vermek. 3. to -e adamak.

consecration

con.se.cra.tion kanskrey'n isim 1. kutsama. 2. kutsama treni.

consecutive

con.sec.u.tive knsek'ytv sfat 1. arka arkaya gelen, ardl. 2. matematik ardk.

consecutively

con.sec.u.tive.lyzarf arka arkaya, art arda, ardk olarak.

consensus

con.sen.sus knsen'ss isim fikir veya oybirlii.


279

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk consent

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

con.sent knsent' isim rza: They've finally given their consent. Nihayet rza gsterdiler. How can we gain her consent? Onun rzasn nasl alabiliriz? She can't do it without my consent. Rzam olmadan onu yapamaz. fiil (to) (-e) raz olmak, (-e) rza gstermek.

consequence

con.se.juence kan'skwens isim 1. sonu. 2. semere. 3. nem.

consequently

con.se.juent.ly kan'skwentli zarf sonu olarak, dolaysyla, binaenaleyh, bu nedenle.

conservation

con.ser.va.tion kansrvey'n isim 1. koruma, himaye. 2. doal kaynaklar koruma.

conservationist conservatism

con.ser.va.tion.istisim doal kaynaklar koruma yanls. con.ser.va.tism kansr'vtzm isim tutuculuk, muhafazakrlk.

conservative

con.ser.va.tive knsr'vtv sfat 1. tutucu, muhafazakr. 2. lml. isim tutucu kimse.

conservatory

con.ser.va.to.ry knsr'vtori isim 1. limonluk, sera. 2. konservatuvar.

conserve consider

con.serve knsrv' fiil korumak, muhafaza etmek. con.sid.er knsd'r fiil 1. dnmek. 2. gz nnde tutmak, dikkate almak. 3. zerinde dnmek, mtalaa etmek. 4. saymak, addetmek.

considerable

con.sid.er.a.ble knsd'rbl sfat 1. nemli, hatr saylr. 2. byk, hayli, fazla.

considerably considerate

con.sid.er.ablyzarf epeyce, olduka. con.sid.er.ate knsd'rt sfat 1. dnceli, saygl, hrmetkr. 2. nazik.

consideration

con.sid.er.a.tion knsdrey'n isim 1. sayg, dnce. 2. gz nne alma. 3. karlk, bedel. 4. nem. 5. itibar, saygnlk. 6. neden, faktr.

considering

con.sid.er.ing knsd'rng edat -e gre, -e nazaran, gz nnde tutulursa.

consign

con.sign knsayn' fiil 1. gndermek; vermek. 2. teslim etmek, emanet etmek.


280

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk consignee consigner consignment

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

con.sign.ee kansayni' isim maln gnderildii kimse. con.sign.erisim mal gnderen kimse. con.sign.mentisim 1. mal gnderme, sevkyat. 2. gnderilen mal.

consignor consist

con.sign orisim mal gnderen kimse. con.sist knsst' fiil 1. of -den meydana gelmek, -den olumak, -den ibaret olmak. 2. in -e dayanmak, -e bal olmak.

consistency

con.sis.ten.cy knss'tnsi isim 1. tutarlk, tutarllk, insicam. 2. kvam; koyuluk; younluk.

consistent consistently

con.sis.tent knss'tnt sfat tutarl. con.sis.tent.lyzarf srekli olarak, devaml olarak, mtemadiyen.

consolation prize consolation console

teselli mkfat. con.so.la.tion kansley'n isim teselli, avun. con.sole knsol' fiil avutmak, avundurmak, teselli etmek.

consolidate

con.sol.i.date knsal'deyt fiil 1. pekitirmek, takviye etmek, salamlatrmak; pekimek, salamlamak. 2. birletirmek; birlemek. 3. ticaret konsolide etmek.

consonant

con.so.nant kan'snnt isim nsz, konson, konsonant. sfat 1. to/with -e uygun, ile uyumlu. 2. ahenkli, uyumlu.

consort consortium conspicuous

con.sort knsrt' fiil with ile arkadalk etmek. con.sor.ti.um knsr'iym isim konsorsiyum. con.spic.u.ous knspk'yuws sfat gze arpan, dikkati eken.

conspiracy conspirator conspire constable

con.spir.a.cy knspr'si isim komplo. con.spir.a.tor knspr'tr isim komplocu. con.spire knspayr' fiil komplo kurmak. con.sta.ble kan'stbl, k^n'stbl isim, ngiliz ngilizcesi polis, polis memuru.

constabulary

con.stab.u.lar.y knstb'yleri isim, ngiliz ngilizcesi polis tekilat.


281

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk constant

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

con.stant kan'stnt sfat 1. deimez, sabit. 2. srekli, devaml. 3. sadk. isim 1. sabit ey. 2. matematik sabite.

constantly constellation consternation

con.stant.lyzarf srekli, daima. con.stel.la.tion kanstley'n isim, gkbilim takmyldz. con.ster.na.tion kanstrney'n isim aknlk, hayret, korku, dehet.

constipation constituency

con.sti.pa.tion kanstpey'n isim kabzlk, peklik. con.stit.u.en.cy knst'uwnsi isim 1. bir seim blgesindeki semenler. 2. seim blgesi.

constituent

con.stit.u.ent knst'uwnt sfat btn oluturan. isim 1. semen. 2. e, unsur.

constitute

con.sti.tute kan'sttut fiil 1. oluturmak, tekil etmek. 2. meydana getirmek, kurmak, tesis etmek. 3. atamak, tayin etmek.

constitution

con.sti.tu.tion kansttu'n isim 1. anayasa. 2. tzk, nizamname. 3. yap, bnye. 4. bileim, terkip.

constitutional

con.sti.tu.tion.al kansttu'nl sfat 1. anayasal. 2. bnyesel, yapsal. isim salk iin yaplan yry.

constrain

con.strain knstreyn' fiil 1. zorlamak, mecbur etmek. 2. engellemek, menetmek.

constrained constraint

con.strain.edsfat zoraki. con.straint knstreynt' isim 1. snrlama, tahdit. 2. kendini tutma.

constrict

con.strict knstrkt' fiil skmak, sktrmak, bzmek, daraltmak.

constriction

con.stric.tion knstrk'n isim 1. skma, bzme. 2. boaz, dar geit.

construct

con.struct knstr^kt' fiil 1. yapmak, ina etmek, bina etmek, kurmak, tertip etmek. 2. geometri izmek.

construction

con.struc.tion knstr^k'n isim 1. yap, inaat. 2. yorum, tefsir. 3. dilbilgisi yap, ina, tertip. 4. geometri izim.

constructive

con.struc.tive knstr^k'tv sfat 1. yapc, olumlu, mspet. 2. yapsal.


282

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk construe

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

con.strue knstru' fiil 1. yorumlamak, tefsir etmek, mana vermek, anlamak. 2. (cmleyi) tahlil etmek.

consul general consul

bakonsolos. con.sul kan'sl isim 1. konsolos. 2. (eski Roma'da) konsl.

consular agent consular consulate consult

fahri konsolos. con.sul.arsfat 1. konsolosa ait. 2. konsle ait. con.sul.ate kan'slt isim konsolosluk, konsoloshane. con.sult kns^lt' fiil 1. danmak, bavurmak, mracaat etmek, sormak. 2. gz nnde tutmak, hesaba katmak. 3. with ile grmek.

consultant consultation

con.sult.antisim danman, mavir. con.sul.ta.tion kansltey'n isim 1. danma, mzakere, istiare. 2. konsltasyon.

consultative committee consultative

danma kurulu. con.sul.ta.tive kans^l'ttv sfat danmanlkla ilgili, istiari.

consume

con.sume knsum' fiil 1. tketmek, yoaltmak, istihlak etmek. 2. yakp yok etmek.

consumed with jealousy consumer durables consumer goods consumer nondurables consumer consummate

kskanlktan deliye dnm. dayankl tketim mallar. tketim maddeleri. dayanksz tketim mallar. con.sum.er knsu'mr isim tketici, yoaltc. con.sum.mate kan'smeyt fiil tamamlamak, ikmal etmek.

consumption

con.sump.tion kns^mp'n isim tketim, yoaltma, istihlak.

cont. contact lens contact

cont.ksaltma contents continent continue kontakt lens, lens. con.tact kan'tkt isim 1. temas, deme, dokunma: It mustn't have any contact with the air. Havayla hi temas olmamal. 2. temas, iliki; irtibat, balant: Have you ever had any sort of contact with them? Onlarla
283

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

herhangi bir temasnz oldu mu? We've been in contact for some time. Epey zamandan beri temastayz. We've finally established radio contact with them. Onlarla nihayet radyoyla irtibat kurduk. 3. (faydal olabilecek) tandk; kaynak, haber veren kimse; arac, araclk yapan kimse. 4. konuma dili kontakt lens, lens. fiil 1. ile temasa gemek, ile temas etmek. 2. temas etmek, demek, dokunmak. contagious con.ta.gious kntey'cs sfat 1. tbbi bulac, bulakan, sri. 2. yaylan. contain con.tain knteyn' fiil 1. kapsamak, iermek, iine almak. 2. kontrol altna almak, tutmak. container contaminate con.tain.erisim 1. (kutu, ie v.b.) kap. 2. konteyner. con.tam.i.nate kntm'neyt fiil 1. (hastalk, mikrop, pislik) bulatrmak, geirmek. 2. kirletmek. contamination con.tam.i.na.tion kntmney'n isim 1. bulatrma. 2. kirlilik, kirlenme. contemplate con.tem.plate kan'tmpleyt fiil 1. dnmek, dnp tanmak. 2. niyetinde olmak, tasarlamak. 3. seyretmek. contemplation con.tem.pla.tion kantmpley'n isim 1. dnme, tefekkr. 2. tasarlama. 3. seyretme. contemplative con.tem.pla.tive kntem'pltv sfat dalgn, dnceye dalm. contemporaneous con.tem.po.ra.ne.ous kntemprey'niys sfat ada, ayn zamanda olan. contemporary with contemporary ile ada. con.tem.po.rar.y kntem'preri sfat ada, muasr. isim 1. yat, akran. 2. ada. contempt of court contempt contemptible contemptuous hukuk mahkemeye itaatsizlik. con.tempt kntempt' isim kk grme, hor grme. con.tempt.i.ble kntemp'tbl sfat aalk, alak, rezil. con.temp.tu.ous kntemp'uws sfat hakir gren, hor gren.

284

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk contend

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

con.tend kntend' fiil 1. for iin yarmak, ekimek. 2. with ile uramak, mcadele etmek. 3. iddia etmek, ileri srmek.

content

con.tent kan'tent isim 1. ierik. 2. oul (kitaba ait) ierik, muhteviyat. 3. oul iindeki eyler.

contented

con.tent.edsfat halinden memnun, honut, rahat, mutlu.

contention

con.ten.tion knten'n isim 1. kavga, ekime. 2. sav, iddia, tez. 3. rekabet.

contentment

con.tent.ment kntent'mnt isim memnuniyet, rahatlk, gnl holuu.

contest contestant context Continent continental contingency fund contingency

con.test kan'test isim 1. yarma. 2. mcadele, ekime. con.test.ant kntes'tnt isim yarmac. con.text kan'tekst isim balam, kontekst. Con.ti.nent kan'tnnt isim baknz the Continent con.ti.nen.tal kantnen'tl sfat ktasal. ihtiyat fonu. con.tin.gen.cy kntn'cnsi isim 1. olaslk, ihtimal. 2. beklenmedik olay.

contingent continual continually

con.tin.gent kntn'cnt sfat on/upon -e bal. con.tin.u.al kntn'yuwl sfat srekli, devaml. con.tin.u.al.lyzarf srekli, devaml, sk sk, boyuna, habire.

continuation

con.tin.u.a.tion kntnyuwey'n isim devam, devam etme, srme.

continue continuity

con.tin.ue kntn'yu fiil devam etmek, srmek. con.ti.nu.i.ty kantnu'wti, kantnyu'wti isim sreklilik, devamllk.

continuous

con.tin.u.ous kntn'yuws sfat srekli, devaml, aralksz.

continuously

con.tin.u.ous.lyzarf srekli, devaml, durmadan, aralksz.

contort

con.tort kntrt' fiil burmak, bkmek, emek, arptmak.


285

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk contorted contortion contour contracontraband

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

con.tort.edsfat buruuk, bkk. con.tor.tion kntr'n isim burulma, bklme, eilme. con.tour kan'tr isim d hatlar, evre, ekil. contra-nek kar, zt, aksi. con.tra.band kan'trbnd sfat kaak, ithal veya ihrac yasaklanm. isim 1. kaak mal. 2. kaaklk.

contraception contraceptive

con.tra.cep.tion kantrsep'n isim gebelikten korunma. con.tra.cep.tive kantrsep'tv sfat, isim gebelii nleyici (hap veya alet).

contract

con.tract kan'trkt isim 1. szleme, mukavele, kontrat, akit. 2. szleme metni, mukavelename. fiil 1. kasmak, daraltmak, ksaltmak, bzmek; kaslmak, daralmak, ksalmak, ekmek, bzlmek. 2. (hastalk) kapmak. 3. szleme yapmak.

contraction

con.trac.tion kntrk'n isim 1. kaslma, daralma, ksalma, ekilme, bzlme. 2. doum srasnda rahim kaslarnn kaslmas. 3. dilbilgisi (bir veya birka harf atlarak yaplan) ksaltma.

contractor

con.trac.tor kan'trktr, kntrk'tr isim mteahhit, stenci, stlenici, yklenici.

contradict

con.tra.dict kantrdkt' fiil 1. yalanlamak, tekzip etmek, aksini iddia etmek. 2. ters dmek, elimek.

contradiction

con.tra.dic.tion kantrdk'n isim 1. aykrlk, eliki, elime, tutarszlk. 2. yalanlama.

contradictory

con.tra.dic.to.ry kantrdk'tri sfat elikili, eliik, tutarsz.

contrary

con.tra.ry kan'treri, kntrer'i sfat kart, aksi, zt, aykr. isim aksi, ters. zarf aksine, tersine.

contrast

con.trast kan'trst isim 1. kartlk, ztlk. 2. fotoraflk kontrast.

contribute to contribute

-e yardm etmek. 2. (gazete, dergi v.b.'ne) yaz vermek. con.trib.ute kntrb'yut fiil 1. balamak. 2. katkda bulunmak.

286

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk contribution

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

con.tri.bu.tion kantrbyu'n isim 1. yardm, ba, katk. 2. makale, yaz.

contributor

con.trib.u.torisim 1. ba. 2. (gazete, dergi v.b.'ne) yaz yazan kimse. 3. katkda bulunan kimse.

contrite contrive

con.trite kntrayt' sfat piman, nadim, tvbekr. con.trive kntrayv' fiil 1. (a way of/a means of) -in yolunu bulmak, iin bir yol bulmak: She contrived a way to get herself invited to the party. Kendisini partiye davet ettirmenin yolunu buldu. 2. from (bir eyi) (baka bir eyden) uydurup yapmak.

contrived control tower control

con.trivedsfat uydurma, uyduruk. kontrol kulesi. con.trol kntrol' fiil (controlled, controlling) 1. kontrol etmek, denetlemek. 2. idare etmek, hkim olmak.

controversial controversy

con.tro.ver.sial kantrvr'l sfat tartmal, ekimeli. con.tro.ver.sy kan'trvrsi isim tartma, ekime, anlamazlk.

convalesce

con.va.lesce kanvles' fiil nekahet dneminde olmak, iyilemek.

convalescence convalescent

con.va.les.cenceisim nekahet. con.va.les.centsfat nekahet dnemiyle ilgili. isim nekahet dnemindeki hasta.

convection

con.vec.tion knvek'n isim, fizik, kimya konveksiyon, s yaym, iletim.

convene

con.vene knvin' fiil 1. toplanmak. 2. toplamak, toplantya armak.

convenience

con.ven.ience knvin'yns isim 1. uygunluk, rahatlk, kolaylk, elverililik. 2. oul konfor.

convenient

con.ven.ient knvin'ynt sfat uygun, elverili, msait, rahat, kullanl.

convent convention

con.vent kan'vent isim kadnlar manastr. con.ven.tion knven'n isim 1. kongre, toplant. 2. mukavele, anlama. 3. det, gelenek.

conventional weapons

konvansiyonel silahlar.
287

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk conventional

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

con.ven.tion.al knven'nl sfat 1. geleneksel. 2. beylik, basmakalp, sradan.

converge

con.verge knvrc' fiil 1. bir noktaya ynelmek. 2. geometri yaknsamak.

conversant conversation conversational

con.ver.sant knvr'snt sfat with -e aina, -i iyi bilen. con.ver.sa.tion kanvrsey'n isim konuma, sohbet. con.ver.sa.tion.al kanvrsey'nl sfat 1. konumaya zg. 2. konuma dilinde. 3. konumaya hazr, konukan.

conversationalist converse

con.ver.sa.tion.al.istisim hosohbet biri. con.verse kan'vrs sfat kart, zt, aksi, ters. isim kart anlaml sz/szck.

conversion

con.ver.sion knvr'qn isim 1. dnme, deime; deitirme, tebdil. 2. din deitirme. 3. ihtida.

convert

con.vert knvrt' fiil (to/into) -e deitirmek, -e evirmek, -e dntrmek.

converter convertible

con.vert.er knvr'tr isim, elektrik evirge. con.vert.i.ble knvr'tbl sfat deitirilebilir, evrilebilir, tahvili mmkn. isim 1. st alabilen araba. 2. ekyat.

convex convey

con.vex kan'veks sfat dbkey, konveks. con.vey knvey' fiil 1. tamak, gtrmek, iletmek, nakletmek. 2. iletmek, bildirmek. 3. hukuk devretmek.

conveyance

con.vey.ance knvey'ns isim 1. tama, nakil, nakletme. 2. tat. 3. devretme, devir. 4. hukuk temlikname; feragatname.

conveyer belt conveyer conveyor belt conveyor convict

tayc bant. con.vey.er knvey'r isim tayc. tayc bant. con.vey.or knvey'r isim tayc. con.vict kanvkt' fiil 1. mahkm etmek. 2. sulu bulmak.

conviction

con.vic.tion knvk'n isim 1. mahkmiyet. 2. inan; kanaat.


288

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk convince convincing convivial conviviality

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

con.vince knvns' fiil ikna etmek, inandrmak. con.vinc.ingsfat inandrc. con.viv.i.al knvv'iyl sfat neeli, en, keyifli. con.viv.i.al.i.ty knvviyl'ti isim enlik ve ziyafet, elenti, elence.

convoke convolution convoy convulse convulsion

con.voke knvok' fiil toplantya davet etmek. con.vo.lu.tion kanvlu'n isim kvrm. con.voy kan'voy isim konvoy. con.vulse knv^ls' fiil iddetle sarsmak. con.vul.sion knv^l'n isim rpnma, ihtila, spazmoz.

convulsive coo

con.vul.sive knv^l'sv sfat rpnmal. coo ku fiil (kumru, gvercin) tmek, kuurmak, veymek. isim kumru t.

cook one's goose cook someone's goose cook up cook

iini bozmak. -i mahvetmek, -in canna okumak. konuma dili uydurmak. cook kk fiil 1. piirmek; pimek. 2. konuma dili (hesaplar) zerinde oynamak.

cookbook cooked rice cookery cookie

cook.bookisim yemek kitab. pilav. cook.er.y kk'ri isim alk. cook.ie kk'i isim kurabiye, (tatl) rek, (tatl) kuru pasta; (tatl) biskvi.

cooking

cook.ing kk'ng isim (yemek) piirme; pime. sfat yemeklik, yemek piirmede kullanlan.

cooky

cook.y kk'i isim kurabiye, (tatl) rek, (tatl) kuru pasta; (tatl) biskvi.

cool as a cucumber Cool it! cool one's heels

serinkanl, soukkanl. konuma dili Sakin ol!/Ar ol! konuma dili beklemek: He made me cool my heels for at least forty-five minutes. Beni en az krk be dakika bekletti.

289

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk cool

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

cool kul sfat 1. serin: a cool wind serin bir rzgr. cool water serin su. 2. insan serin tutan (giysi). 3. serinkanl, soukkanl, sakin. 4. souk, ilgisiz: He gave me a cool reception. Beni souk karlad. 5. konuma dili harika, ok gzel, ok iyi. isim serinlik: the cool of the evening akam serinlii. fiil 1. serinletmek; soutmak; serinlemek, serinlemek; soumak: Cool the lijuid in the refrigerator. Svy buzdolabnda sout. It's cooled off. Hava serinledi. 2. (fke, arzu v.b.'ni) sndrmek; (birini) sakinletirmek, yattrmak; (fke, arzu v.b.) snmek; (biri) sakinlemek: That will cool her growing desire. Onun byyen arzusunu o sndrr. You need to cool off. Sakinlemen lazm.

coop up in co-op coop cooperate

-e tkmak, -e kapamak. co-op ko'wap isim, konuma dili kooperatif. coop kup isim kmes. fiil kmese sokmak. co.op.er.ate kowap'reyt fiil birlikte almak, ibirlii yapmak.

cooperation

co.op.er.a.tion kowaprey'n isim birlikte alma, ibirlii.

cooperative

co.op.er.a.tive kowap'rtv, kowap'rtv sfat 1. ibirlii yapan. 2. ortak, mterek. isim kooperatif.

coordinate

co.or.di.nate kowr'dneyt fiil koordine etmek, egdmlemek, birbirine gre ayarlamak.

coordination

co.or.di.na.tion kowrdney'n isim koordinasyon, egdm, birbirine gre ayarlama.

cop cope

cop kap isim, konuma dili polis, aynasz. cope kop fiil (with) (ile) ba etmek, (ile) baa kmak, (-in) stesinden gelmek.

copier copious copiously copper

cop.i.er kap'iyr isim fotokopi makinesi. co.pi.ous ko'piys sfat bol, ok, bereketli. co.pi.ous.lyzarf bolca, bol miktarda. cop.per kap'r isim 1. bakr. 2. ufak para. sfat 1. bakr. 2. bakr renginde.
290

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk coppersmith coppice copse copter copulate copy

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

cop.per.smithisim bakrc. cop.pice kap's isim baknz copse copse kaps isim koru, aalk, baltalk. cop.ter kap'tr isim, konuma dili helikopter. cop.u.late kap'yleyt fiil iftlemek. cop.y kap'i fiil 1. kopya etmek. 2. taklit etmek. 3. (snavda) kopya ekmek. 4. bilgisayar kopyalamak.

copyright

cop.y.right kap'irayt isim telif hakk. fiil telif hakk almak.

coquette coquettish cor. coral reef coral cord

co.juette koket' isim fettan kadn. co.juet.tish koket' sfat fettan, cilveli. cor.ksaltma corner coroner correct correspondence mercan kayal. cor.al kr'l isim, sfat mercan. cord krd isim 1. ip, sicim, kaytan, erit. 2. kiri, alg teli. fiil iple balamak.

cordial

cor.dial kr'cl, [ngiliz ngilizcesi] kor'dyl sfat samimi, iten, yrekten, candan. isim likr.

cordiality cordially cordon off cordon corduroy

cor.dial.i.ty krciyl'ti isim samimiyet, itenlik. cor.dial.lyzarf candan, samimiyetle. kordon altna almak. cor.don kr'dn isim kordon. cor.du.roy kr'droy isim fitilli kadife. sfat fitilli kadifeden yaplm.

corduroys core

cor.du.roysisim, oul kadife pantolon. core kor isim 1. (etli meyvelerde) gbek, i. 2. nve, z, esas; merkez.

coriander cork

co.ri.an.der koriyn'dr isim kini. cork krk isim mantar, tpa, tapa. fiil tpalamak, mantarla kapamak.

corkscrew cormorant corn bread corn flour

cork.screwisim tirbuon, tpa burgusu. cor.mo.rant kr'mrnt isim karabatak. msr ekmei. msr unu. 2. ngiliz ngilizcesi msr niastas.
291

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk corn muffin

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

msr unundan yaplan ufak, yuvarlak ve tuzlu bir ekmek tr.

corn silk corn syrup corn

msr pskl. msr pekmezi. corn krn isim 1. msr. 2. ngiliz ngilizcesi buday; hububat, tahl.

corncob cornea cornelian cherry cornelian corner kick corner

corn.cob krn'kab isim msr koan. cor.ne.a kr'niy isim, anatomi saydam tabaka, kornea. kzlck. cor.ne.lian krnil'yn sfat baknz cornelian cherry futbol korner vuruu, ke at. cor.ner kr'nr isim 1. ke, ke ba. 2. futbol korner, korner vuruu, ke at. 3. futbol korner, oyun alannn drt kesinden biri. fiil 1. keye sktrmak, kstrmak. 2. (konumak veya konuturmak iin) yakalamak. 3. ... piyasasn ele geirmek. 4. viraj almak.

cornet cornetist cornhusk cornice

cor.net krnet' isim, mzik kornet. cor.net.istisim korneti. corn.huskisim msr kabuu. cor.nice kr'ns isim 1. korni. 2. mimarlk saak silmesi, korni.

cornmeal cornstarch coronary

corn.mealisim iri taneli msr unu. corn.starchisim msr niastas. cor.o.nar.y kr'neri sfat, tbbi koroner. isim koroner damar, tadamar.

coronation coroner

cor.o.na.tion krney'n isim ta giyme treni. cor.o.ner kr'nr isim pheli lm olaylarn aratran grevli.

coronet corporal punishment corporal corporate

cor.o.net kr'net isim kk ta. bedensel ceza, dayak. cor.po.ral kr'prl sfat bedensel, bedeni, cismani. cor.po.rate kr'prt sfat 1. ortak, kolektif. 2. anonim irkete ait. 3. irketletirilmi. 4. birleik, birlemi.

292

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk corporation

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

cor.po.ra.tion krprey'n isim 1. anonim irket. 2. tzelkii.

Corps of Engineers corps corpse corpuscle correct usage correct

stihkm Snf. corps kr isim, askeri 1. kolordu. 2. snf, tekilat. corpse krps isim ceset, l. cor.pus.cle kr'psl isim, anatomi yuvar. doru kullan, yerinde kullanma. cor.rect krekt' sfat 1. doru, yanlsz. 2. doru, yerinde.

correction corrective correctly correctness correlate

cor.rec.tion krek'n isim dzeltme, tashih, slah. cor.rec.tivesfat dzeltici, slah edici. cor.rect.lyzarf doru olarak. cor.rect.nessisim doruluk. cor.re.late kr'leyt fiil 1. karlkl ilikisi olmak. 2. aralarnda uygunluk salamak, (iki ey, sonu, rakam) arasnda iliki kurmak. isim birbiriyle ilgisi olan eylerin her biri.

correlation

cor.re.la.tionisim 1. karlkl iliki. 2. matematik ballam, korelasyon.

correspond

cor.re.spond krspand' fiil 1. (to/with) uymak, tekabl etmek: It corresponds with what she said. Onun dediklerine uyuyor. 2. to (biri/bir ey) (baka birinin/baka bir eyin) benzeri olmak: The Turkish il corresponds to the English county. Trkiye'deki ilin ngiltere'deki benzeri kontluktur. 3. (with) (ile) mektuplamak.

correspondence

cor.re.spon.dence krspan'dns isim 1. benzerlik; benzer taraf. 2. mektuplama. 3. mektuplar.

correspondent

cor.re.spon.dent krspan'dnt isim muhabir: Does your paper have a correspondent in Paris? Gazetenizin Paris'te muhabiri var m? sfat with -e uygun: It was correspondent with her wishes. steklerine uygundu.

corresponding

cor.re.spond.ing krspan'dng sfat 1. (bir eye) karlk olan: That century saw a lessening of Spain's
293

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

influence and a corresponding rise in that of Holland. O yzylda spanya'nn etkisinin azalp buna karlk Hollanda'nn etkisinin arttna tank olundu. 2. ayn: Our sales in the first juarter of this year were better than they were in the corresponding period of last year. Bu yln ilk ayna ait satlarmz, geen yln ayn dnemindeki satlardan iyiydi. 3. mektuplamadan sorumlu olan. 4. toplantlara gelmeyip mektup yoluyla cemiyetin faaliyetlerine katlan (ye). corridor corroborate cor.ri.dor kr'dr isim koridor, geit, dehliz. cor.rob.o.rate krab'reyt fiil (bir dnce, ifade v.b.'ni) dorulamak, desteklemek, teyit etmek. corrode cor.rode krod' fiil rtmek, andrmak, yemek; rmek, paslanmak, anmak, yenmek. corrosion cor.ro.sion kro'qn isim 1. paslanma, anma, rme. 2. jeoloji anma/andrma, korozyon. corrosive corrugate cor.ro.sive kro'sv sfat rtc, andrc, kemirici. cor.ru.gate kr'geyt, kr'ygeyt fiil krtrmak, buruturmak; burumak. corrugated iron corrupt oluklu sa. cor.rupt kr^pt' sfat 1. ahlaksz, ahlak kurallarna uymayan, soysuz. 2. rvet yiyen, rveti. 3. bozuk, yozlam (dil). 4. yanl dolu (metin). fiil 1. (birini) doru yoldan saptrmak, ayartmak. 2. -e rvet yedirmek. 3. (dili) bozmak, yozlatrmak. corruptible corruption cor.rupt.iblesfat 1. ayartlabilir. 2. rvet almaya hazr. cor.rup.tion kr^p'n isim 1. ayartma. 2. rvet yedirme. 3. (dili) yozlatrma. corsage cor.sage krsaq' isim 1. korsaq. 2. gse taklan iek/iek demeti. corset cortege cortex cortisone cor.set kr'st isim korse. cor.tege krteq isim korteq, cenaze alay. cor.tex kr'teks isim beyinzar, korteks. cor.ti.sone kr'tson, kr'tzon isim kortizon.
294

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk cos cosine cosmetic cosmic cosmonaut cosmopolitan cosmos cost a pretty penny cost an arm and a leg cost of living cost price cost sheet cost

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

cos kas isim baknz cos lettuce co.sine ko'sayn isim, matematik kosins. cos.met.ic kazmet'k isim, sfat kozmetik. cos.mic kaz'mk sfat evrensel, kozmik. cos.mo.naut kaz'mnt isim kozmonot. cos.mo.pol.i.tan kazmpal'tn sfat, isim kozmopolit. cos.mos kaz'ms isim evren, kinat, kozmos. epey pahalya mal olmak. ok pahal olmak. hayat pahall. maliyet, maliyet fiyat. maliyet cetveli. cost kst isim 1. masraf, harcanan para; fiyat. 2. maliyet.

cost, insurance and freight

ticaret sif, bir maln bedeli, sigortas ve navlunu ile birlikte maliyeti.

Costa Rica Costa Rican

Cos.ta Ri.ca kastri'k isim Kosta Rika. isim Kosta Rikal. sfat 1. Kosta Rika, Kosta Rika'ya zg. 2. Kosta Rikal.

costly cost-of-living index costume

cost.lysfat ok pahal; masrafl. geim indeksi. cos.tume kas'tum, kas'tyum isim 1. kyafet, elbise. 2. kostm.

cot

cot kat isim 1. (zerine bez gerili) portatif karyola. 2. ngiliz ngilizcesi bebek karyolas.

coterie cottage

co.te.rie ko'tri isim zmre, grup. cot.tage kat'c isim 1. kk ev, kulbe. 2. yazlk ev, sayfiye evi.

cotton candy cotton gin cotton wool cotton

ketenhelva. rr. ngiliz ngilizcesi (hidrofil) pamuk. cot.ton kat'n isim 1. pamuk. 2. pamuk iplii. 3. pamuklu kuma, pamuklu. sfat pamuklu.

cottonseed

cot.ton.seedisim iit.
295

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk couch cougar cough drop cough up cough could do with

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

couch kau fiil ifade etmek, beyan etmek. cou.gar ku'gr isim puma. ksrk pastili. vermek, sklmek, ulanmak. cough kf, kaf isim ksrk. fiil ksrmek. ise iyi olur, ise fena olmaz: He could do with a bath. Banyo yapsa iyi olur.

could couldn't Council of Ministers Council of State council

could kd yardmc fiil baknz can could.n't kd'nt ksaltma could not. Bakanlar Kurulu, Kabine. Dantay, Devlet ras. coun.cil kaun'sl isim kurul, komisyon; konsey, danma kurulu.

councillor

coun.cil.lor kaun'slr isim, ngiliz ngilizcesi baknz councilor

councilor

coun.cil.or kaun'slr isim kurul yesi, komisyon yesi; konsey yesi.

counsel

coun.sel kaun'sl isim 1. tavsiye, fikir, gr; nasihat, t. 2. avukat. fiil nasihat vermek, t vermek.

counselor

coun.sel.or kaun'slr isim 1. rehber, danman. 2. avukat. 3. konuma dili kurul yesi, komisyon yesi; konsey yesi.

counselor-at-law count down count noses count on

coun.sel.or-at-lawisim avukat. geriye doru saymak. konuma dili bir yerde hazr bulunanlar saymak. -e gvenmek. 2. -i beklemek, -i hesaba katmak. ayy vurmadan postunu satmak.

count one's chickens before they're hatched count out money count someone in

paralar birer birer saymak. konuma dili birini (bir ie) katmak: If that's what you're up to, don't count me in! Yapmay planladnz oysa beni o ie katmayn!

count someone out

konuma dili birini (bir ie) katmamak: You can count me out of that! Beni o ie katma! 2. on saniye iinde

296

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

birden ona kadar sayarak boksrn nakavt olduunu ilan etmek. count count kaunt fiil 1. say saymak: Do you know how to count? Saymay biliyor musun? She can only count from one to ten. Ancak birden ona kadar sayabiliyor. 2. saymak, saysn bulmak: I counted twenty people. Yirmi kiiyi saydm. Count the money now! Paray imdi say! 3. saymak, addetmek: They count themselves lucky. Kendilerini ansl sayyorlar. I count her among the greatest. Onu en byklerden biri sayyorum. 4. nemli olmak: My opinion doesn't count for much around here. Szm burada pek kale alnmyor. That's what really counts! Esas nemli olan o! countdown countenance count.down kaunt'daun isim geriye doru sayma. coun.te.nance kaun'tnns isim 1. ehre, yz, sima, grn; yz ifadesi. 2. destek, onama, tasvip. fiil desteklemek, onamak, tasvip etmek. counter coun.ter kaun'tr isim 1. tezgh. 2. fi, marka. 3. saya, sayc. counteract coun.ter.act kauntrkt' fiil kar koymak, nlemek, etkisiz hale getirmek. counterattack counterbalance coun.ter.at.tack kaun'trtk isim kar saldr. coun.ter.bal.ance kauntrbl'ns fiil 1. (karlkl olarak) dengelemek, denkletirmek. 2. telafi etmek. isim karlk, e arlk. countercharge counterclockwise coun.ter.charge kaun'trarc isim kar sulama. coun.ter.clock.wise kauntrklak'wayz zarf, sfat saat yelkovannn ters ynnde, sola doru. countercurrent counterdemonstration coun.ter.cur.rent kaun'trkrnt isim ters aknt. coun.ter.dem.on.stra.tion kaun'trdemnstrey'n isim kar gsteri. counterespionage coun.ter.es.pi.o.nage kauntres'piynaq isim kar casusluk.
297

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk counterfeit

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

coun.ter.feit kaun'trft sfat sahte, kalp. isim taklit. fiil 1. kalp para basmak. 2. taklit etmek, sahtesini yapmak.

counterfeiter countermand

coun.ter.feit.erisim kalpazan. coun.ter.mand kauntrmnd' fiil (yeni bir emir ile) (nceki emri) iptal etmek. isim iptal emri.

countermeasure counteroffensive

coun.ter.meas.ure kaun'trmeqr isim kar tedbir. coun.ter.of.fen.sive kaun'trfen'sv isim, askeri kar saldr.

counterpane counterpart

coun.ter.pane kaun'trpeyn isim yatak rts. coun.ter.part kaun'trpart isim 1. tayda. 2. karlk, tamamlayc ey. 3. kopya, ikinci nsha, suret.

counterpoint counterproposal countersign

coun.ter.point kaun'trpoynt isim, mzik kontrpuan. coun.ter.pro.po.sal kauntrprpo'zl isim kar neri. coun.ter.sign kauntrsayn' fiil (tasdik iin) ikinci olarak imzalamak.

counterspy countess counting ...

coun.ter.spy kaun'trspay isim kar casus. count.ess kaun'ts isim kontes. .. dahil: That makes ten, counting me. Ben dahil on kii eder. That's sixteen people, not counting the children. ocuklar hari, on alt kii oluyor.

countless country

count.less kaunt'ls sfat saysz, hesapsz, pek ok. coun.try k^n'tri isim 1. lke, memleket; yurt, vatan. 2. the tara. 3. the kr, sayfiye. 4. hukuk qri, yargclar kurulu. sfat taraya zg.

countryman

coun.try.manisim 1. vatanda, hemeri. 2. taral.

countryside county

coun.try.sideisim 1. kr, krlk. 2. sayfiye. coun.ty kaun'ti isim 1. ile. 2. ngiliz ngilizcesi kontluk.

coup d'tat coup couple

hkmet darbesi. coup ku isim darbe, askeri darbe, hkmet darbesi. cou.ple k^p'l isim 1. ift. 2. ift, kar koca. fiil 1. balamak, bititirmek, birletirmek. 2. balant kurmak. 3. iftletirmek.
298

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk coupling coupon courage

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

coup.ling k^p'lng isim balama, kavrama. cou.pon ku'pan, kyu'pan isim kupon. cour.age kr'c isim cesaret, yreklilik, yrek, yiitlik, mertlik.

courageous courageously courgette

cou.ra.geous krey'cs sfat cesur, yrekli, yiit, mert. cou.ra.geous.lyzarf cesaretle, merte. cour.gette krqet' isim, ngiliz ngilizcesi baknz zucchini

courier course

cou.ri.er kr'iyr isim kurye, ulak. course krs isim 1. yn, cihet, istikamet. 2. ders, kurs. 3. denizcilikle ilgili rota. 4. gidi. 5. yol. 6. ahlk yemek, kap, servis. fiil 1. kpekle (av) kovalamak. 2. (gzya, kan v.b.) akmak.

court fool court of appeals court of common pleas court of first instance court

saray soytars. hukuk istinaf mahkemesi. hukuk medeni hukuk mahkemesi. hukuk asliye mahkemesi. court krt isim 1. avlu, i bahe. 2. kort. 3. saray, kraln maiyeti. 4. hukuk mahkeme. fiil 1. kur yapmak, ile flrt etmek. 2. (tehlike, hastalk v.b.'ni) davet etmek.

courteous courtesan

cour.te.ous kr'tiys sfat nazik, kibar, ince, saygl. cour.te.san kr'tzn isim zenginlerle dp kalkan fahie.

courtesy courthouse

cour.te.sy kr'tsi isim nezaket, kibarlk, incelik. court.house krt'haus isim 1. adliye saray, mahkeme binas. 2. ile hkmet binas.

courtier

court.i.er kr'tiyr, kr'tyr isim saray mensubu; kraln nedimi.

courtly court-martial

court.ly krt'li sfat 1. sarayla ilgili. 2. zarif, nazik. court-mar.tial krt'marl isim (courts-martial) askeri mahkeme. fiil askeri mahkemede yarglamak.

courtroom courtship courtyard

court.room krt'rum isim mahkeme salonu. court.ship krt'p isim kur yapma. court.yard krt'yard isim avlu, i bahe.
299

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk cousin

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

cous.in k^z'n isim day olu/kz; teyze olu/kz; amca olu/kz; hala olu/kz; kuzen; kuzin.

cove

cove kov isim dik yamalarla evrili koy, krfez veya vadi.

covenant

cov.e.nant k^v'nnt isim akit, szleme, mukavele. fiil 1. akdetmek. 2. szlemek.

cover charge cover girl cover ground

(lokanta veya gece kulbne) giri creti. kapak kz. yol katetmek. 2. hzl gitmek. 3. (belirli bir) konu hakknda bilgi vermek.

cover one's tracks

kendini ele verebilecek eyleri gizlemek. 2. ne yaptn veya ne yapacan gizlemek.

cover up for cover up cover

(birinin) hata veya suunu gizlemek. gizlemek; rtbas etmek. cov.er k^v'r isim 1. kapak; rt. 2. cilt, kapak. 3. snak, barnak. 4. maske, paravana, perde. 5. ticaret karlk.

coverage

cov.er.age k^v'rc isim 1. sigorta miktar ve kapsam. 2. televizyon bir konu veya olaya ayrlan yer ve zaman.

coverlet covert covertly covet covetous covetousness cow coward cowardice cowardliness cowardly cowboy cower cowpea cowslip

cov.er.let k^v'rlt isim yatak rts, rt. cov.ert k^v'rt sfat gizli, rtl. cov.ert.lyzarf gizlice. cov.et k^v't fiil imrenmek, gpta etmek, gz dikmek. cov.et.oussfat agzl, hrsl, haris. cov.et.ous.nessisim agzllk. cow kau isim inek. cow.ard kau'wrd isim korkak, dlek. cow.ard.iceisim korkaklk, namertlik. cow.ard.li.nessisim korkaklk, namertlik. cow.ard.lysfat korkak, dlek, yreksiz. cow.boy kau'boy isim kovboy, srtma. cow.er kau'wr fiil sinmek, korkup ekilmek. isim brlce. cow.slip kau'slp isim uhaiei.
300

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk coxcomb coxswain

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

cox.comb kaks'kom isim zppe. cox.swain kak'sn, kak'sweyn isim, denizcilikle ilgili filika veya kik serdmeni, dmenci.

coy

coy koy sfat 1. cilveli, nazl. 2. ekingen, utanga, mahcup.

cozy

co.zy ko'zi sfat rahat, scak, samimi, ho. isim aydanlk rts.

cp. crab louse crab

cp.ksaltma compare kaskbiti, klbiti. crab krb isim yenge, pavurya. fiil mzrdanmak, homurdanmak, szlanmak, szldanmak.

crabby crack a joke crack down on crack down crack up

crab.bysfat huysuz. aka sylemek, aka yapmak. konuma dili -e kar sk nlem almak. konuma dili -e kar sk nlem almak. sal bozulmak. 2. glmekten katlmak. 3. (arabay) kazada parampara etmek. 4. kaza geirmek.

crack

crack krk isim 1. atlak, yark. 2. atrt, aklama. 3. hzl darbe; arpma. 4. bir eit eroin. fiil 1. atlamak, yarlmak, krlmak; atlatmak, yarmak, krmak. 2. (kasay) amak. 3. (ifreyi) zmek. 4. (ses) atallamak.

crackdown cracked wheat cracked

crack.down krk'daun isim, konuma dili sk nlem. yarma buday. crack.edsfat 1. atlak. 2. konuma dili kak, atlak, deli.

cracker crackle cradle craft

crack.er krk'r isim kraker, biskvi. crack.le krk'l fiil atrdamak. isim atrt, trt. cra.dle krey'dl isim beik. fiil beie yatrmak. craft krft isim 1. zanaat, el sanat. 2. tekne, gemi; gemiler.

craftily craftiness

craft.i.lyzarf eytanca, kurnazca. craft.i.nessisim kurnazlk.

301

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk craftsman

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

crafts.man krfts'mn isim (craftsmen) zanaat, zanaatkr.

craftsmanship crafty crag cram

crafts.man.shipisim 1. zanaatlk. 2. hner. craft.y krf'ti sfat hilekr, eytan, kurnaz. crag krg isim sarp kayalk. cram krm fiil (crammed, cramming) 1. tkmak, tktrmak, sktrmak. 2. tknmak, tka basa yemek. 3. snav ncesi ineklemek.

cramp

cramp krmp isim 1. kasn, kramp. 2. iddetli karn ars. fiil kasmak; kaslmak.

crane

crane kreyn isim 1. turna. 2. vin, mauna. fiil 1. vinle kaldrmak. 2. (boynunu) uzatmak.

crank up crank

hareket ettirmek. crank krngk isim 1. krank, kol, manivela. 2. konuma dili garip saplantlar olan kimse. fiil krankla hareket ettirmek.

crankshaft cranky

crank.shaft krngk'ft isim, makine krank mili. crankysfat 1. garip, tuhaf, acayip, eksantrik. 2. huysuz, ters.

cranny crap

cran.ny krn'i isim yark, atlak. crap krp isim, argo bok. fiil, argo (crapped, crapping) smak.

crape craps crash course crash diet crash helmet crash of thunder crash the gate

crape kreyp isim krepon. craps krps isim ift zarla oynanan bir oyun. youn kurs. sk rejim. kask. gk grlts. cret vermeden girmek; izinsiz veya davetsiz girmek/katlmak.

crash

crash kr isim 1. angrt; grleme, byk bir grlt. 2. (tata ait) kaza: airplane crash uak kazas. 3. hzla gelen byk iflas. 4. bilgisayar arza. fiil 1. (kaza sonucu olarak) arpmak veya dmek: The plane
302

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

crashed into the mountainside and burst into flame. Uak dan yamacna arpp alev alarak yand. 2. arpa arpa iddetli ve grltl bir ekilde gitmek veya komak: A bull was crashing around in the china shop. Zcaciye dkknnda bir boa etraf kra dke kouyordu. 3. byk bir grltyle almak/arpmak/vurmak: She crashed the dishes down on the table. Tabaklar byk bir angrtyla masann stne ald. 4. atarak parampara etmek: He crashed his glass against the wall. Bardan duvara atarak parampara etti. 5. grlemek, byk bir grlt yapmak: The thunder crashed. Gk grledi. 6. (iyeri) hzla iflas etmek/top atmak. 7. konuma dili (bir yere) davetsiz/izinsiz/biletsiz girmek/dalvermek/katlmak. 8. konuma dili at (bir yerde) gece kalmak: Can I crash at your place tonight? Bu gece sende kalabilir miyim? 9. bilgisayar arzalanmak. crash-land crass crate crash-land kr'lnd' fiil (uak) zorunlu ini yapmak. crass krs sfat kaba, incelikten yoksun, grgsz. crate kreyt isim sandk, kasa. fiil sandklamak, kasalamak. crater crave cra.ter krey'tr isim 1. krater. 2. bombann at ukur. crave kreyv fiil 1. ok istemek, -e ii gitmek, -e can atmak. 2. istirham etmek, rica etmek. craving crawfish crav.ing krey'vng isim iddetli arzu, zlem. craw.fish kr'f isim kerevit, kerevides, karavide, tatlsustakozu. crawl stroke crawl kulalama yz, kravl. crawl krl fiil 1. srnmek; emeklemek. 2. dalkavukluk etmek. isim srnme; emekleme. crayfish cray.fish krey'f isim kerevit, kerevides, karavide, tatlsustakozu.

303

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk crayon

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

cray.on krey'n, krey'an isim 1. mum boya, pastel. 2. mum boya ile yaplan resim, pastel. fiil mum boya ile resim yapmak.

craze crazily craziness crazy about crazy creak cream cheese cream of tartar cream pitcher cream sauce cream

craze kreyz fiil ldrtmak. isim geici moda. cra.zi.lyzarf lgnca, delice. cra.zi.nessisim delilik, lgnlk. -e dkn, -e mptela. cra.zy krey'zi sfat deli, kak, lgn. creak krik isim gcrt. fiil gcrdamak. yumuak beyaz peynir. krem tartar, beyaz tartar. (ufak srahi biiminde) stlk. beyaz sos. cream krim isim 1. kaymak, krema. 2. kremal tatl. 3. cilt kremi. 4. z, en iyisi. 5. krem rengi, ak beq.

creamer creamery creamy crease

cream.er kri'mr isim stlk. cream.er.y kri'mri isim sthane, st dkkn. cream.y krim'i sfat 1. kaymakl. 2. kaymak gibi. crease kris isim 1. krma, pli, pasta, kat. 2. izgi, buruuk. 3. t izgisi, kat yeri. fiil 1. krma yapmak. 2. buruturmak. 3. katlanmak, burumak.

create a stir

heyecan yaratmak; sansasyon yaratmak. 2. herkesin ilgisini ekmek.

create

cre.ate kriyeyt' fiil 1. yaratmak. 2. meydana getirmek. 3. yapmak.

creation

cre.a.tion kriyey'n isim 1. yaratma; yaratl. 2. yarat, kreasyon. 3. evren, kinat.

creative creatively creativity creator creature crche credence

cre.a.tive kriyey'tv sfat yaratc. cre.a.tive.lyzarf yaratc bir ekilde. creativityisim yaratclk. creatorisim yaratc, yaratan, kreatr, mucit. crea.ture kri'r isim yaratk, mahluk. crche kre isim kre, ocuk yuvas. cre.dence krid'ns isim gven, itimat.
304

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk credentials credibility credible

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

cre.den.tials krden'lz isim kimlii gsteren belgeler. cred.i.bil.i.ty kredbl'ti isim gvenirlik. cred.i.ble kred'bl sfat inanlr, gvenilir. bir miktar paray birinin hesabna geirmek.

credit an amount to someone's account credit and debit credit balance credit card credit line credit rating credit someone with

ticaret alacak ve verecek. ticaret matlup bakiyesi. ticaret kredi kart. ticaret kredi limiti. ticaret kredi deerlendirmesi. sevilmeyen birinde (olumlu bir niteliin olduunu) kabul etmek.

credit

cred.it kred't fiil baknz credit an amount to someone's account credit someone with

creditor credulity credulous creed

cred.i.torisim alacakl; kredi aan kimse/kurulu. cre.du.li.ty krdu'lti isim saflk, her eye inanma. cred.u.lous krec'ls sfat saf, her eye inanan. creed krid isim 1. bir dinin temel ilkelerini ieren ifade, ament. 2. birinin veya bir grubun felsefesini yanstan ilkeler.

creek

creek krik, krk isim 1. ay, dere. 2. ngiliz ngilizcesi koy, kk krfez.

creel creep up on creep

creel kril isim balk sepeti. -e hissettirmeden yaklamak. creep krip fiil (crept) 1. srnmek, emeklemek. 2. sessizce yaklamak. 3. rpermek.

creeper cremate cremation crematorium

creep.erisim srngen bitki. cre.mate kri'meyt, krmeyt' fiil (ly) yakmak. cre.ma.tionisim ly yakma. cre.ma.to.ri.um krimtor'iym isim (crematoria/crematoriums) krematoryum.

crepe paper crepe crept

krepon kd. crepe kreyp isim krep. crept krept fiil baknz creep

305

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk crescent

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

cres.cent kres'nt isim hilal, yarmay. sfat hilal eklinde.

cress crest

cress kres isim tere. crest krest isim 1. tepe, tepelik, hotoz, sorgu. 2. ibik. 3. mifere taklan sorgu. 4. doruk, tepe, zirve.

crestfallen crevasse crevice crew cut crew crib sheet crib

crest.fall.en krest'fln sfat ylgn, sngs dk. cre.vasse krvs' isim byk yark; buz yar. crev.ice krev's isim yark, atlak. alabros tra, asker tra. crew kru isim 1. tayfa, mrettebat. 2. takm. snavda kopya ekmek iin hazrlanan kopya kd. crib krb fiil 1. (snavda) kopya ekmek; kopya etmek. 2. almak, armak.

crick cricket crime

crick krk isim kaslma, tutulma. crick.et krk't isim 1. crcrbcei. 2. kriket. crime kraym isim 1. su, crm. 2. gnah, acmaya yol aacak kt davran.

Crimea Crimean criminal code criminal court criminal law criminal criminologist

Cri.me.a kray'miyi isim baknz the Crimea sfat Krm, Krm'a zg. ceza kanunu. ar ceza mahkemesi. ceza hukuku. crim.i.nal krm'nl sfat sua ait. isim sulu. crim.i.nol.o.gist krmnal'cst isim kriminolog, subilimci.

criminology crimp

crim.i.nol.o.gy krmnal'ci isim kriminoloqi, subilim. crimp krmp isim kvrm, dalga. fiil 1. kvrmak. 2. dalgalandrmak.

crimson

crim.son krm'zn sfat, isim koyu krmz, kzl, fesrengi.

cringe

cringe krnc fiil 1. korkuyla ekilmek, sinmek. 2. yaltaklanmak.

crinkle

crin.kle krng'kl fiil buruturmak, krtrmak; burumak, krmak. isim buruukluk, krk, krklk.
306

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk cripple

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

crip.ple krp'l isim topal; sakat. fiil 1. sakat etmek, sakatlamak. 2. ksteklemek.

crippled crisis

crip.pled krp'ld sfat topal, ktrm; sakat, arzal. cri.sis kray'ss isim 1. kriz, bunalm, buhran. 2. tbbi kriz, nbet.

crisp

crisp krsp sfat 1. gevrek. 2. taptaze ve sulu (meyve, sebze). 3. kuru ve souk (hava). 4. abuk ve kendinden emin. fiil gevreklemek, gevremek; gevretmek.

crisper crispy crisscross

crisperisim (buzdolabnda) sebzelik. crispysfat 1. gevrek. 2. taptaze ve sulu (meyve, sebze). criss.cross krs'krs sfat apraz, aprazvari. isim birbirini kesen apraz dorular. fiil 1. apraz dorular izmek. 2. aprazlama gidip gelmek.

criterion

cri.te.ri.on kraytr'iyn isim (criteria) lt, kriter, kstas.

critic

crit.ic krt'k isim 1. tenkiti, olumsuz noktalar zerinde duran kimse. 2. eletirmen.

critical point critical

nazik nokta, kritik nokta. crit.i.cal krt'kl sfat 1. tenkiti; kusur bulmaya meyilli; kusur bulmak amacyla sylenen veya yaplan. 2. eletirel, deerlendirme amacyla yaplan. 3. kritik, tehlikeli.

criticism

crit.i.cism krt'szm isim 1. tenkit, kusur bulma. 2. eletiri.

criticize

crit.i.cize krt'sayz fiil 1. -i tenkit etmek, -de kusur bulmak, -in olumsuz noktalar zerinde durmak. 2. eletirmek, tenkit etmek, deerini belirtmek iin -i incelemek.

critique croak

cri.tijue krtik' isim eletiri, tenkit, kritik. croak krok isim 1. kurbaa sesi, vrak. 2. gaklama sesi, gak. fiil 1. vraklamak. 2. gaklamak. 3. argo cartay ekmek, cavlamak, lmek.

Croat Croatia

Cro.at krow't isim baknz Croatian Cro.a.tia krowey' isim Hrvatistan.


307

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk Croatian crochet hook crochet needle crochet

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

isim, sfat 1. Hrvat. 2. Hrvata. t. t. cro.chet kroey' isim kroe, t ii; tla ilenen dantel. fiil kroe yapmak, t ile ilemek.

crockery crocodile tears crocodile crocus croissant crone crony crook

crock.er.y krak'ri isim anak mlek. sahte gzyalar, timsah gzyalar. croc.o.dile krak'dayl isim timsah. cro.cus kro'ks isim idem; safran. crois.sant krwasan' isim ayrei. crone kron isim kocakar. cro.ny kro'ni isim dost, kafadar. crook krk isim 1. oban denei; asa, sap kvrk baston. 2. kvrm. 3. konuma dili kt, madrabaz, hilekr, dalavereci. fiil kvrmak, bkmek, emek.

crooked

crook.ed krk'd sfat 1. eri, arpk. 2. virajl. 3. konuma dili iinde bir dalavere olan, hileli (i). 4. konuma dili kt, dzenbaz, hilekr.

croon

croon krun fiil mrldanmak, alak sesle ark sylemek.

crop up crop

birdenbire olumak, ortaya kmak, domak, kmak. crop krap isim 1. rn, mahsul, ekin, rekolte. 2. zooloji kursak. 3. binici krbac.

cross my heart cross one's arms cross one's fingers cross one's legs cross one's mind cross oneself cross out cross section cross swords cross the Rubicon

vallahi. kollarn kavuturmak. ans dilemek. ayak ayak stne atmak, bacak bacak stne atmak. hatrna gelmek, aklndan gemek. stavroz karmak, ha karmak. karalamak, silmek, stn izerek iptal etmek. kesit. (with) (biriyle) atmak, az kavgas etmek. dnlmeyecek bir karar vermek.

308

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk cross

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

cross krs isim 1. apraz iareti. 2. ha, put, armh, stavroz. 3. ile, cefa. 4. melez.

crossbar crossbred crossbreed

cross.bar krs'bar isim srg, kol demiri. cross.bred krs'bred sfat melez. cross.breed krs'brid fiil melezlemek, aprazlamak. isim melez.

crosscheck cross-country skiing cross-country

cross.check krs'ek fiil salamasn yapmak. kros kaya, kayak krosu. cross-coun.try krs'k^n'tri isim 1. kros, kr kousu. 2. kros kaya, kayak krosu. sfat lkeyi batan baa kateden. zarf bir utan br uca.

cross-examine cross-eyed crossing

cross-ex.am.ine krs'gzm'n fiil sorguya ekmek. cross-eyed krs'ayd sfat a. cross.ing krs'ng isim 1. gei. 2. gei yeri, geit. 3. yaya geidi.

cross-legged

cross-leg.ged krs'legd, krs'legd sfat 1. bada kurmu. 2. ayak ayak stne atm.

cross-purpose

cross-pur.pose krs'pr'ps isim baknz be at crosspurposes talk at cross-purposes

cross-reference crossroad crossroads

cross-ref.er.ence krs'ref'rns isim (kitapta) gnderme. cross.road krs'rod isim ara yol, yan yol. cross.roadsisim 1. kavak; drtyol az. 2. dnm noktas.

crosswalk crosswise crossword puzzle crotch

cross.walk krs'wk isim yaya geidi. cross.wise krs'wayz sfat apraz. zarf aprazlama. bulmaca. crotch kra isim 1. atal, dal ile gvdenin birletii yer. 2. anatomi kask. 3. terzilik pantolon a.

crotchet crotchety crouch croup croupier

crotch.et kra't isim garip merak; tuhaflk. crotch.et.ysfat 1. tuhaf, acayip. 2. huysuz, drdrc. crouch krau fiil melmek. isim melme. croup krup isim krup hastal, boak. crou.pi.er kru'piyr isim krupiye.

309

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk crouton

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

crou.ton kru'tan, krutan' isim (orbaya konulan) kp biiminde doranm kzarm ekmek.

crow

crow kro fiil (crowed/[ngiliz ngilizcesi] crew) 1. (horoz) tmek. 2. (over) (-den dolay) sevinle haykrmak.

crowbar crowd into crowd out

crow.bar kro'bar isim manivela, levye, ksk. -e dolumak. sktrarak karmak, darya itelemek. 2. (birisine) yer brakmamak.

crowd

crowd kraud isim kalabalk. fiil 1. dolumak, toplanmak, birikmek. 2. sktrmak, doldurmak.

crowded crown

crowd.edsfat kalabalk. crown kraun isim 1. ta. 2. hkmdarlk. 3. hkmdar. 4. tepe, ba. 5. kron (para birimi). 6. ditac. 7. diilik kuron. fiil 1. ta giydirmek. 2. tamamlamak. 3. tepesini sslemek, talandrmak. 4. (dama oyununda) dama yapmak. 5. (die) kuron takmak. 6. konuma dili kafasna vurmak.

crucial crucifix

cru.cial kru'l sfat ok nemli, can alc, kritik. cru.ci.fix kru'sfks isim armha gerilmi sa heykeli, krsifi.

crucifixion

cru.ci.fix.ion krusfk'n isim 1. armha germe. 2. Hz.sa'nn armhta lmn gsteren resim.

crucify crude oil crude

cru.ci.fy kru'sfay fiil armha germek. ham petrol. crude krud sfat 1. ham, artlmam. 2. kaba. 3. derme atma, stnkr yaplm. isim ham petrol.

crudely crudeness cruel

crude lyzarf kabaca. crude nessisim kabalk. cru.el kruw'l sfat 1. zalim, acmasz. 2. dayanlmaz, ac.

cruelly cruelty

cru.el lyzarf zalimce, acmaszca, insafszca. cru.el tyisim zulm, acmaszlk.

310

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk cruise

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

cruise kruz fiil 1. ayn hzla uzunca bir sre gitmek. 2. (gemiyle) dolamak. 3. dolamak, dolanmak, gezinmek. 4. (polis, polis arabas) (etraf kolaan ederek) dolamak; (taksi ofr, taksi) (mteri arayarak) dolamak: The squad car cruises the streets of the neighborhood all night. Polis arabas gece boyunca mahalle sokaklarnda dolayor. 5. (fahie) sokaklarda dolaarak mteri aramak. isim 1. (tatil amacyla yaplan) deniz yolculuu. 2. dolama, dolanma, gezinme. 3. (polis, polis arabas) (etraf kolaan ederek) dolama; (taksi ofr, taksi) (mteri arayarak) dolama.

cruiser crumb

cruis.er kru'zr isim kruvazr. crumb kr^m isim 1. krnt, ekmek krnts. 2. para, zerre. 3. ekmek ii. fiil ufalamak.

crumble

crum.ble kr^m'bl fiil 1. ufalamak; ufalanmak, un ufak olmak. 2. harap olmak, kmek. 3. paralanmak.

crumple

crum.ple kr^m'pl fiil 1. buruturmak, krtrmak; burumak, krmak. 2. kmek.

crunch

crunch kr^n fiil 1. tr tr yemek, ktr ktr yemek, katr kutur yemek, hart hurt yemek. 2. atrt ile ezmek. 3. atrdamak. isim 1. atrt. 2. konuma dili g durum.

crusade

cru.sade kruseyd' isim 1. hal seferi. 2. din uruna yaplan sava, cihat. 3. kampanya, savam. fiil against e kar savam vermek.

crusader crush crust of the earth crust

cru.sad.erisim 1. Hal. 2. bir davann hararetli taraftar. crush kr^ fiil ezmek. yerkabuu. crust kr^st isim 1. ekmek kabuu. 2. kabuk. fiil 1. kabuklanmak, kabuk balamak. 2. kabukla kaplamak.

crustacean crusty crutch

crus.ta.cean kr^stey'n sfat, isim kabuklu (hayvan). crust.y kr^s'ti sfat 1. kabuklu. 2. aksi, huysuz. crutch kr^ isim 1. destek. 2. koltuk denei.
311

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk crux

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

crux kr^ks isim 1. dnm noktas, kritik an. 2. zlmesi zor sorun veya durum. 3. pf noktas.

cry for

-i ok gerektirmek, -e ok ihtiyac olmak: This country is crying for a leader. Bu lkenin bir lidere byk bir ihtiyac var.

cry on someone's shoulder cry one's heart out cry out for

birine dert yanmak. hngr hngr alamak. -i ok gerektirmek, -e ok ihtiyac olmak: This country is crying for a leader. Bu lkenin bir lidere byk bir ihtiyac var.

cry quits cry wolf cry

yeter artk demek. yalandan imdat diye barmak, yalandan imdat istemek. cry kray fiil 1. alamak. 2. barmak. isim haykr, haykr; feryat, lk.

crypt cryptic

crypt krpt isim, mimarlk kriptos, kripta. cryp.tic krp'tk sfat 1. rtl, gizli, kapal. 2. gizemli. 3. ifreli.

crystal crystalline

crys.tal krs'tl isim 1. kristal, billur. 2. saat cam. crys.tal.line krs'tln sfat 1. billur gibi, berrak. 2. kristal, billurdan yaplm.

crystallize cu. cub scout cub

crys.tal.lize krs'tlayz fiil billurlatrmak; billurlamak. cu.ksaltma cubic yavrukurt. cub k^b isim yavru (tilki, ay, aslan). fiil (cubbed, cubbing) yavrulamak.

Cuba Cuban cubbyhole

Cu.ba kyu'b isim Kba. isim Kbal. sfat 1. Kba, Kba'ya zg. 2. Kbal. cub.by.hole k^b'ihol isim 1. odack; hcre. 2. (yazhane veya dolapta) n ak ufak gz.

cube sugar cube

kpeker; kesmeeker. cube kyub isim 1. matematik kp. 2. kp, kp biiminde nesne. fiil 1. kp biiminde kesmek. 2. matematik (bir saynn) kbn almak.

cubic centimeter

santimetre kp.
312

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk cubic foot cubic inch cubic meter cubic cubical cubicle cuckold

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

ayak kp (,420 m). in kp (78,6 cm). metre kp. cu.bic kyu'bk sfat kbik. cu.bi.cal kyu'bkl sfat kbik, kp biiminde. cu.bi.cle kyu'bkl isim kabin, kabine, odack. cuck.old k^k'ld isim boynuzlanm koca, boynuzlu koca. fiil (kocasn) boynuzlamak.

cuckoo clock cuckoo

guguklu saat. cuck.oo ku'ku, kk'u isim guguk, guguk kuu. sfat, argo kak, deli.

cucumber cud cuddle up to cuddle up cuddle

cu.cum.ber kyu'k^mbr isim salatalk, hyar. cud k^d isim gevi. -e sokulup yaslanmak; -e sokulup sarlmak. (birbirine/birine) sokulmak. cud.dle k^d'l fiil 1. kucana alp okamak. 2. (birbirine) sokulmak.

cudgel

cudg.el k^c'l isim sopa, omak. fiil sopa atmak, sopa ekmek, sopalamak.

cue ball cue

bilardo topu. cue kyu isim, tiyatro 1. oyuncunun sz arkadana brakmadan nceki son sz veya hareketi. 2. sufle. fiil sufle etmek.

cuff link cuff

kol dmesi. cuff k^f isim 1. kol az, kolluk, manet. 2. sille, tokat. fiil tokatlamak, tokat atmak.

cuisine cul-de-sac

cui.sine kwzin' isim yemek piirme sanat, mutfak. cul-de-sac k^l'dsk isim, ngiliz ngilizcesi kmaz sokak.

culinary

cu.li.nar.y kyu'lneri, k^l'neri sfat yemek piirme ile ilgili, mutfakla ilgili; yemekte/mutfakta kullanlan.

culminate

cul.mi.nate k^l'mneyt fiil 1. in ile sonulanmak, ile sona ermek, ile son bulmak. 2. en yksek noktaya varmak, doruuna ykselmek.
313

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk culmination

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

cul.mi.na.tion k^lmney'n isim 1. sonu, son, biti. 2. doruk, zirve, en yksek nokta.

culottes culpability culpable culprit cult cultivable cultivatable

cu.lottes kylats', klats' isim pantolon-etek. cul.pa.bil.i.tyisim kusur, kabahat, sululuk. cul.pa.ble k^l'pbl sfat kusurlu, kabahatli. cul.prit k^l'prt isim sulu, mcrim. cult k^lt isim klt. cul.ti.va.ble k^l'tvbl sfat ekilebilir, yetitirilebilir. cul.ti.vat.a.ble k^ltveyt'bl sfat ekilebilir, yetitirilebilir.

cultivate a friendship cultivate

dostluk kurmaya almak. cul.ti.vate k^l'tveyt fiil 1. (tarlay) srmek, (topra) ilemek. 2. yetitirmek. 3. gelitirmek. 4. (biriyle) dostluk kurmaya almak.

cultivated

cul.ti.vatedsfat 1. ilenmi (toprak). 2. kltrl, grgl.

cultivation

cul.ti.va.tionisim 1. (topra) ileme; tarm. 2. yetitirme. 3. gelitirme. 4. kltr, grg.

cultivator cultural culture gap culture shock culture

cul.ti.va.torisim ekici, yetitirici. cul.tur.alsfat kltrel. kltr fark. kltr oku. cul.ture k^l'r isim 1. kltr. 2. yetitirme. 3. gelitirme. 4. biyoloji kltr. fiil kltr yapmak, laboratuvarda mikrop retmek.

cultured pearl cultured cumbersome

kltive inci. cul.turedsfat kltrl. cum.ber.some k^m'brsm sfat 1. havaleli, lenduha gibi. 2. hantal. 3. kullansz, elverisiz. 4. ar; skc.

cumin cumulative

cum.in k^m'n isim kimyon. cu.mu.la.tive kyum'yleytv, kyum'yltv sfat birikerek artan, birikmi, kmlatif.

cumulus cuneiform

cu.mu.lus kyum'yls isim kmebulut. cu.ne.i.form kyuni'yfrm isim iviyazs.


314

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk cunning

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

cun.ning k^n'ng sfat 1. kurnaz, eytan, hin. 2. irin, sevimli. isim kurnazlk, eytanlk.

cunt cup final cup one's hands cup winner cup

cunt k^nt isim, kaba 1. *am. 2. *sikime. kupa finali. avularn bititirerek anak gibi amak. kupa galibi. cup k^p fiil (cupped, cupping) ie ekmek, hacamat yapmak, vantuz ekmek.

cupboard cupidity cupola cur curable curate curator curb

cup.board k^b'rd isim dolap, yklk. cu.pid.i.ty kyupd'ti isim hrs, tamah, agzllk. cu.po.la kyu'pl isim 1. ufak kubbe. 2. dkm oca. cur kr isim 1. sokak kpei, it. 2. it herif, it. cur.a.ble kyr'bl sfat tedavi edilebilir, iyileebilir. cu.rate kyr't isim staqyer papaz. cu.ra.tor kyrey'tr isim mze/ktphane mdr. curb krb isim 1. kaldrmn kenar ta. 2. engel, fren. 3. suluk, gem zinciri. fiil tutmak, zaptetmek, frenlemek, hkim olmak, yenmek, durdurmak.

curd cheese curd curdle one's blood curdle cure

lor peyniri, lor. curd krd isim kesmik. dehete drmek, kann dondurmak. cur.dle kr'dl fiil phtlatrmak; phtlamak, kesilmek. cure kyr fiil 1. iyiletirmek, tedavi etmek, saaltmak, ifa vermek. 2. -e zm getirmek, -e are bulmak. 3. ttslemek; tuzlamak; kurutmak.

curfew curiosity shop curiosity

cur.few kr'fyu isim sokaa kma yasa. hediyelik eya dkkn. cu.ri.os.i.ty kyriyas'ti isim 1. merak. 2. nadir ey, tuhaf ey.

curious

cu.ri.ous kyr'iys sfat 1. merakl. 2. acayip, tuhaf, garip.

curl one's hair

san kvrmak. 2. konuma dili yreini oynatmak, korkutmak.

curl up

kvrlmak.
315

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk curl

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

curl krl isim 1. kvrm, bklm. 2. bukle, lle. fiil kvrmak, bukle yapmak, bkmek; kvrlmak, bklmek.

curler curling iron curly currant currency

curlerisim bigudi. sa maas. curlysfat kvrck, kvr kvr. cur.rant kr'nt isim 1. kuzm. 2. frenkzm. cur.ren.cy kr'nsi isim 1. para, nakit, nakit para. 2. srm, geerlik, tedavl, reva.

current account current events current expenses current price current currently curriculum vitae curriculum curry favor with curry powder

ticaret cari hesap. gncel olaylar. gnlk masraflar, gnlk giderler. cari fiyat, piyasa fiyat. cur.rent kr'nt isim cereyan, akm, aknt. cur.rent lyzarf halen, u anda, bugnlerde. zgemi. cur.ric.u.lum krk'ylm isim mfredat program. (pohpohlama v.b. ile) birinin gzne girmeye almak. toz haline getirilmi kimyon, kini, zerdeal v.b. baharat karm.

curry currycomb curse

cur.ry kr'i fiil kaalamak, tmar etmek. cur.ry.combisim kaa. curse krs fiil 1. svmek, svp saymak, kfretmek. 2. ilenmek, lanet etmek, beddua etmek. isim 1. ilenme, ilen, lanet, beddua. 2. svg, svme, kfr. 3. bela.

cursed cursor

cursed krst sfat baknz be cursed cur.sor kr'sr isim, bilgisayar krsr, kl gsterge, imle.

cursory curt curtail curtain ring curtain rod curtain

cur.so.ry kr'sri sfat geliigzel, stnkr. curt krt sfat ters ve ksa (sz). cur.tail krteyl' fiil kesmek, ksaltmak, azaltmak. perde halkas. perde ray, korni. cur.tain kr'tn isim perde. fiil perdelemek.
316

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk curtsy curvature curve cushion

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

curt.sy krt'si isim reverans. fiil reverans yapmak. cur.va.ture kr'vr isim 1. erilik. 2. erilme. curve krv isim 1. eri, kavis, kvrm. 2. viraj. cush.ion k'n isim 1. yastk, minder. 2. bir darbenin hzn kesen tampon. 3. bilardo masasnn lastikli i kenar. fiil 1. hafifletmek, azaltmak. 2. altna/arkasna yastk koymak; yastkla beslemek. 3. yastkla kaplamak.

cuspid cuss

cus.pid k^s'pd isim kpekdii. cuss k^s fiil, konuma dili svmek, kfretmek. isim, konuma dili 1. svg, kfr. 2. herif.

custard

cus.tard k^s'trd isim 1. st, eker ve yumurta ile hazrlanan bir sos. 2. krem karamele benzeyen bir tatl.

custodian

cus.to.di.an k^sto'diyn isim 1. koruyucu, muhafz. 2. sorumlu kimse. 3. kapc.

custody custom

cus.to.dy k^s'tdi isim 1. vesayet. 2. gzetim; koruma. cus.tom k^s'tm isim 1. gelenek, det. 2. alkanlk, itiyat. 3. (bir mterinin yapt) alveri.

customary usage customary customer custom-made customs customshouse cut a big swath cut a tooth cut a wide swath cut across all boundaries cut across cut an alcoholic drink with water cut and run cut back cut both ways cut corners

det. cus.tom.ar.y k^s'tmeri sfat allm, det olan, mutat. cus.tom.er k^s'tmr isim mteri. cus.tom-made k^s'tm.meyd' sfat smarlama. cus.toms k^s'tmz isim gmrk, gmrk resmi. cus.toms.house k^s'tmz.haus isim gmrk. ok nfuzlu olmak. 2. ok dikkat ekmek. (ocuk) di karmak. ok nfuzlu olmak. 2. ok dikkat ekmek. snr tanmamak. kestirmeden gitmek. ikiyi sulandrmak. brakp kamak. azaltmak. 2. kesip ksaltmak. 3. geri dnmek. hem lehine, hem aleyhine olmak. gerektii gibi para veya zaman harcamayarak yapmak, kestirmeden gitmek.
317

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk cut down a piece of clothing into cut down a tree cut down on cut in half cut in on cut in cut into halves cut into Cut it out. cut loose

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

eski bir giysiden (yeni bir ey) yapmak. aa kesmek. -i azaltmak. yarya blmek. azaltmak. (birinin) szn kesmek; araya girmek. yarya blmek. azaltmak. konuma dili Yapma./Brak. konuma dili 1. from dizginleri koprp -den ayrlmak; den kmak; -den kurtulmak. 2. aka gelmek. 3. kurtlarn dkmek.

cut no ice with

konuma dili (bir haber) (birini) fikrinden vazgeirmemek.

cut of meat

(kasaplk hayvann gvdesinden belirli bir ekilde kesilen) et paras.

cut off one's nose to spite one's face gvura kzp oru bozmak. cut off kesmek. 2. yolunu kesmek. 3. -e on para (miras) brakmamak; with (birine, miras olarak) (gln bir miktarda para) brakmak. cut one's nails to the quick cut one's own throat trnaklarn dibine kadar kesmek. konuma dili kendi kendine zarar vermek, bindii dal kesmek. cut out kesmek; kesip karmak. 2. (giysi) bimek. 3. konuma dili kesmek, brakmak. cut short cut someone down cut someone loose cut someone short cut someone to the quick cut something into slices cut something loose ksa kesmek. birini ldrmek. ipleri v.b.'ni keserek birini serbest brakmak. birinin lafn kesmek. birini (ac szlerle) derinden yaralamak. bir eyi dilimlemek, bir eyi dilim dilim kesmek. ipleri v.b.'ni keserek bir eyi/bir hayvan serbest brakmak. cut the ground from under one's feet (birinin) dayanak noktalarn rtmek.
318

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk cut the ground from under someone's feet

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

birinin savunduu noktalar rtmek.

cut the ground out from under one's feet (birinin) dayanak noktalarn rtmek. cut the melon cut the wheels cut to the quick cut up kr paylamak. sol yapmak; sa yapmak. iine ilemek, iini yakmak, ac vermek. para para kesmek, doramak. 2. aklabanlk yapmak, komik eyler yapmak. cut cut k^t isim 1. kesme, kesim. 2. kesik. 3. kesim, fason, biim. 4. dilim, para. 5. konuma dili hisse, pay. 6. indirim. 7. kesinti. 8. yarma, yol geirmek iin alan yar. 9. ac sz. 10. krc davran. cutback cut.back k^t'bk isim 1. kesinti, azaltma, eksiltme. 2. sinema geriye dn. cute cut-glass cute kyut sfat, konuma dili irin, sevimli. cut-glass k^t'gls sfat elmastra billurdan yaplm, elmastra. cuticle cu.ti.cle kyu'tkl isim, anatomi 1. trnaklarn etrafn evreleyen deri. 2. stderi. cutlery cutlet cutoff point cutoff cut-price cut.ler.y k^t'lri isim atal bak takm. cut.let k^t'lt isim kotlet. sona erme noktas. cut.off k^t'f isim 1. kestirme yol. 2. sona erme tarihi. cut-pricesfat 1. indirimli, tenzilatl. 2. indirimli mal satan. cut-rate cut-ratesfat 1. indirimli, tenzilatl. 2. indirimli mal satan. 3. niteliksiz, kalitesiz. cutter cut.ter k^t'r isim 1. denizcilikle ilgili kotra. 2. (belirli bir eyi) kesen kimse. 3. kesici alet, kesici: wire cutters tel makas. cutthroat cut.throat k^t'throt sfat kyasya, amansz. isim katil, cani. cutting cut.ting k^t'ng isim 1. kesme, kesi. 2. sinema kesim. 3. bahvanlk a kalemi. sfat 1. ac, incitici, krc (sz). 2. ac, keskin, sert (rzgr).
319

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk cuttlefish cutup cwt. cy cyanide cybernetics cyclamen

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

cut.tle.fish k^t'lf isim mrekkepbal. cut.up k^t'^p isim aklaban, akac. cwt. ksaltma hundredweight -cysonek isim belirten sonek: fluency akclk. cy.a.nide say'nayd isim siyanr. cy.ber.net.ics saybrnet'ks isim sibernetik, kibernetik. cy.cla.men sayk'lmn isim siklamen, tavankula, buhurumeryem.

cycle

cy.cle say'kl isim 1. elektrik devre. 2. dnme, dn, devir. 3. bisiklet; motosiklet. fiil bisiklete binmek.

cyclist cyclone cylinder cylindrical cymbal cynic cynical cynicism cypress Cyprian Cypriot

cy.clist say'klst isim bisikleti; motosikleti. cy.clone say'klon isim siklon, kiklon. cyl.in.der sl'ndr isim silindir. cy.lin.dri.cal sln'drkl sfat silindirsel, silindirik. cym.bal sm'bl isim, mzik byk zil. cyn.ic sn'k isim kinik, sinik. cyn.i.cal sn'kl sfat kinik, sinik. cyn.i.cism sn'szm isim kinizm, sinizm. cy.press say'prs isim servi, selvi. Cyp.ri.an sp'riyn isim, sfat baknz Cypriot Cyp.ri.ot sp'riyt isim Kbrsl. sfat 1. Kbrs, Kbrs'a zg. 2. Kbrsl.

Cyprus Cyrillic alphabet Cyrillic cyst cystitis czar Czech Czechoslovak

Cy.prus say'prs isim Kbrs. Kiril alfabesi. Cy.ril.lic srl'k sfat baknz Cyrillic alphabet cyst sst isim, tbbi kist. cys.ti.tis sstay'ts isim, tbbi sistit. czar zar isim ar. Czech ek isim, sfat 1. ek. 2. eke. Czech.o.slo.vak ekslo'vak, ekslo'vk isim, tarih ekoslovakyal, ekoslovak. sfat, tarih 1. ekoslovak. 2. ekoslovakyal.

Czechoslovakia

Czech.o.slo.va.ki.a ekslova'kiy isim, tarih ekoslovakya.


320

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk Czechoslovakian

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

Czech.o.slo.va.ki.an ekslo'vakiyn isim, tarih ekoslovakyal, ekoslovak. sfat, tarih 1. ekoslovak. 2. ekoslovakyal.

D. D.A. da dab

D.ksaltma December Department Doctor Dutch D.A. di'ey' ksaltma District Attorney daksaltma daughter day dab db isim dokunma, hafif vuru. fiil (dabbed, dabbing) hafife vurmak, dokunmak.

dabble

dab.ble db'l fiil 1. su serpmek, hafife slatmak. 2. in ile amatrce uramak.

dabbler

dab.bler db'lr isim bir ie heves duyup girime eiliminde olan kimse, amatr, hevesli.

dachshund dad daddy daddy-longlegs daffodil daft dagger dahlia Dahoman Dahomean Dahomey Dahomeyan daily

dachs.hund daks'hnt isim mast. dad dd isim, konuma dili baba, babacm. dad.dy dd'i isim, konuma dili baba, babacm. dad.dy-long.legs dd'i.lng'legz isim tipula sinei. daf.fo.dil df'dl isim zerrin, fulya, nergis. daft dft sfat 1. kak, deli, kafadan kontak. 2. sama. dag.ger dg'r isim kama, haner. dahl.ia dl'y isim yldziei. Da.ho.man dho'mn isim, sfat baknz Beninese Da.ho.me.an dho'miyn isim, sfat baknz Beninese Da.ho.mey dho'mi isim baknz Benin Da.ho.mey.an dho'miyn isim, sfat baknz Beninese dai.ly dey'li sfat gndelik, gnlk. zarf her gn. isim 1. gndelik gazete. 2. ngiliz ngilizcesi gndeliki (hizmeti).

daintily daintiness

dain.ti.lyzarf zarafetle. dain.ti.nessisim 1. zarafet, nezaket. 2. titizlik.

dainty dairy cattle dairy farm dairy products

dain.ty deyn'ti sfat 1. narin, zarif, nazik. 2. titiz. samal inekler. mandra. st rnleri.
321

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk dairy dairyman daisy dale dally away dally with dally

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

dair.y der'i isim 1. mandra. 2. sthane, st dkkn. dairy.manisim st. dai.sy dey'zi isim papatya. dale deyl isim kk vadi. vakit ldrmek. oynamak, cilvelemek. dal.ly dl'i fiil 1. vakit ldrmek, oyalanmak. 2. haylazlk etmek.

dam up dam

-i frenlemek, -i bastrmak. dam dm isim baraq, set, su bendi. fiil (dammed, damming) -e set ekmek.

damage

dam.age dm'c isim 1. zarar, ziyan, hasar. 2. konuma dili masraf, fiyat. fiil zarar vermek, hasar yapmak, bozmak.

damages Damascus damask dame

dam.agesisim, hukuk tazminat. Da.mas.cus dms'ks isim am. dam.ask dm'sk isim damasko (kuma). dame deym isim 1. argo kadn. 2. kadnlara verilen valyelik ayarnda bir asalet unvan. 3. eski hanm, hatun, yal kadn.

Damn him! Damn it! damn

Allah belasn versin!/Allah kahretsin! Allah belasn versin!/Allah kahretsin! damn dm fiil 1. lanetlemek. 2. lanet okumak, beddua etmek. isim lanet.

Damn! damnation

Allah belasn versin!/Allah kahretsin! dam.na.tion dmney'n isim 1. lanet. 2. bela. 3. cehennem cezas.

Damnation! Damned if I know. damned

Lanet olsun! Biliyorsam kahrolaym. damned dmd sfat 1. lanetli, melun. 2. Allahn belas, kahrolas, kr olas, lanet. zarf ok, pek.

damnedest

damned.est dmd'st sfat en acayip, en tuhaf. isim en iyisi.

322

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk damp

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

damp dmp sfat nemli, rutubetli, ya. isim 1. nem, rutubet. 2. grizu. fiil 1. bomak, sndrmek. 2. yavalatmak, durdurmak. 3. nemlendirmek, slatmak.

dampen

damp.en dm'pn fiil 1. nemlendirmek, slatmak; nemlenmek, slanmak. 2. (titreimi) azaltmak. 3. krmak, karmak: dampen someone's enthusiasm birinin hevesini krmak.

dampness dance

damp.nessisim nem, rutubet. dance dns isim 1. dans, raks, oyun. 2. balo. fiil dans etmek, oynamak; dans ettirmek, oynatmak.

dancer dancing dandelion dandle dandruff dandy

dan.cer dn'sr isim dans, dansr, dansz. dancingisim dans etme, dans. dan.de.li.on dn'dlayn isim karahindiba. dan.dle dn'dl fiil hoplatmak, zplatmak. dan.druff dn'drf isim kepek, konak. dan.dy dn'di sfat 1. zppe. 2. harika, mkemmel, ok iyi.

Dane danger dangerous dangerously dangle

Dane deyn isim Danimarkal. dan.ger deyn'cr isim tehlike. dan.ger.oussfat tehlikeli. dan.ger.ous.lyzarf tehlikeli bir ekilde. dan.gle dng'gl fiil sarkmak, asl durup sallanmak; sarktmak, asp sallamak.

Danish

Dan.ish dey'n isim Danca. sfat 1. Danimarka, Danimarka'ya zg. 2. Danimarkal. 3. Danca.

dank Danube daphne dapper dapple

dank dngk sfat ya, nemli, rutubetli, kf kokulu. Dan.ube dn'yub isim Tuna nehri, Tuna. daph.ne df'ni isim defne. dap.per dp'r sfat k, zarif. dap.ple dp'l sfat benekli. fiil beneklemek. isim 1. benek. 2. benekli hayvan.

dapple-gray Dardanelles

dapple-graysfat bakla kr, alaca kr (at). Dar.da.nelles dardnelz' isim baknz the Dardanelles

323

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk dare

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

dare der fiil cesaret etmek, cret etmek, kalkmak. Does he dare do it? O ii yapmaya cesareti var m?

daredevil daring dark blue dark

dare.dev.il der'devl isim gz pek. daringisim cret, cesaret, yiitlik. sfat cretkr, yiit. lacivert. dark dark isim 1. karanlk. 2. akam. 3. koyu renk, glge.

darken

dark.en dar'kn fiil 1. karartmak; kararmak. 2. anlalmas zor hale getirmek. 3. koyulamak, esmerlemek.

darkness darkroom darling

dark.nessisim karanlk. dark.roomisim, fotoraflk karanlk oda. dar.ling dar'lng isim sevgili, sevgilim. sfat 1. sevgili. 2. sevimli, cici, ho.

Darn it! darn dart

Lanet olsun! darn darn fiil lanet etmek. dart dart isim 1. kk ok. 2. ileri atlma, frlama, hamle. 3. bcein inesi. 4. terzilik pens. fiil 1. ok gibi frlamak, atlmak. 2. atmak, frlatmak.

dartboard

dart.boardisim ok atma oyununda kullanlan nian tahtas.

darts dash off a letter dash off dash someone's hopes

dartsisim ok atma oyunu. bir mektup karalamak. acele gitmek, frlamak. bir kimsenin mitlerini krmak, birini hayal krklna uratmak.

dash to pieces dash water on one's face dash

arpp parampara etmek. yzne su arpmak. dash d fiil 1. hzla komak: She dashed to the child's rescue. ocuun imdadna kotu. 2. hzla ilerlemek, atlmak, frlamak: I dashed to the window but saw nothing. Pencereye frladm ama hibir ey grmedim. 3. vurmak, arpmak, krmak, paralamak: He dashed down his broken weapon. Krk silahn yere vurdu. He
324

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

dashed the chair to pieces against the wall. Sandalyeyi duvara vurup paralad. 4. atmak, frlatmak. 5. sratmak. 6. (umudunu) krmak, suya drmek. 7. kartrmak, katmak. isim 1. ileri atlma, frlama, hamle. 2. az bir miktar, bir tutam. 3. ksa mesafe kousu. 4. canllk, enerji. 5. dilbilgisi tire, izgi. dashboard dash.board d'brd isim, otomotiv kontrol paneli, pano. dashing dash.ing d'ng sfat 1. atak, atlgan, cesur. 2. gsterili, k. data bank data base data file data processing data date line date palm date bilgisayar veri bankas, bilgi bankas. bilgisayar veri taban, bilgi taban. bilgisayar veri dosyas. bilgisayar bilgiilem. da.ta dey't, d't isim 1. tekil bilgi. 2. veriler, data. corafya gndeime izgisi. hurma aac. date deyt isim 1. tarih, zaman. 2. randevu. 3. flrt, flrt edilen kii. dated dative datedsfat 1. tarihli. 2. modas gemi, demode. da.tive dey'tv sfat, dilbilgisi -e halindeki. isim -e halindeki szck. datum daub da.tum dey'tm isim (data) veri. daub db fiil 1. srmek, svamak. 2. bulatrmak. 3. lekelemek, kirletmek. isim 1. har, amur. 2. leke. daughter daughter-in-law daunt dauntless davenport daugh.ter d'tr isim kz evlat, kz. daughter-in-lawisim gelin. daunt dnt fiil yldrmak, gzn korkutmak. daunt.lesssfat gz pek, ylmaz, korkusuz. dav.en.port dv'nprt isim kanepe, sedir, divan; ekyat. dawdle daw.dle dd'l fiil iini ardan alarak vakit kaybetmek, ar davranmak, oyalanmak. dawn on anlalmak, sezilmek.
325

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk dawn

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

dawn dn isim 1. seher, tan vakti. 2. afak, tan. fiil grnmeye balamak, aydnlanmak.

day after day day by day day in day out day laborer day

her gn, gnlerce. gnbegn, gnden gne. her gn. gndeliki. day dey isim 1. gndz: We've been working day and night on this proqect. Bu proje zerinde gece gndz alyoruz. 2. gn: the second day of the month ayn ikinci gn. 3. zaman, devir.

daybreak daydream

day.break dey'breyk isim seher, tan vakti. day.dream dey'drim isim hayal. fiil hayal kurmak, dalmak.

daylight daylight-saving time daytime daze

day.light dey'layt isim gn . yaz saati. day.time dey'taym isim gndz. daze deyz fiil sersemletmek, sersem etmek, serseme evirmek. isim sersem bir hal, sersemlik.

dazed dazzle DC deacon deaconess

dazedsfat sersemlemi, serseme evrilmi. daz.zle dz'l fiil gz kamatrmak. DC, D.C. di'si ksaltma direct current dea.con di'kn isim diyakoz. dea.con.ess di'kns isim kilisenin hayr ileriyle grevlendirdii kadn.

dead ahead dead beat dead center dead end dead heat dead language dead letter dead loss dead set against dead set

dosdoru. ok yorgun, bitkin. tam merkez, tam orta. kmaz sokak. 2. kmaz. spor berabere biten yar. l dil. geersiz yasa. 2. sahibine ulatrlamayan mektup. bir ie yaramayan nesne/kimse. -e tamamen kar, -e muhalif. konuma dili kararl.
326

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk dead tired dead

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

bitkin, yorgun. dead ded sfat 1. lm, l. 2. cansz, hareketsiz; snk. 3. l (renk).

deaden

dead.en ded'n fiil 1. hafifletmek, azaltmak, zayflatmak; (ses, ar v.b.'ni) kesmek. 2. parlakln gidermek, donuklatrmak.

deadline deadlock

dead.line ded'layn isim son teslim tarihi. dead.lock ded'lak isim kmaz. fiil kmaza sokmak; kmaza girmek.

deadly deaf mute deaf deafen deal in deal with

dead.lysfat 1. ldrc; lmcl. 2. l gibi. sar ve dilsiz kimse. deaf def sfat 1. sar. 2. kulak asmayan. deaf.en def'n fiil sar etmek. .. ticareti yapmak. ile ilgilenmek. 2. -i idare etmek. 3. -in stesinden gelmek, -in hakkndan gelmek. 4. -e deinmek, -den bahsetmek. 5. -in mterisi olmak, ile alveri etmek.

deal

deal dil isim 1. anlama, mukavele. 2. i. 3. miktar. 4. iskambil ktlarn datma. fiil (dealt) (iskambil ktlarn) datmak.

dealer

deal.er dil'r isim 1. (belirli bir eyin) ticaretini yapan kimse, tccar, satc: a dealer in old stamps eski pul satcs. 2. iskambil ktlarn datan kimse.

dealings

deal.ings di'lngz isim 1. i, alveri. 2. i ilikisi; iliki.

dealt dean Dear me! dear

dealt delt fiil baknz deal dean din isim 1. katedralin barahibi. 2. dekan. Olur ey deil! dear dr isim sevgili. sfat 1. sevgili, aziz. 2. deerli, kymetli. 3. pahal.

dearly love to dearly dearth death rate

(bir eyi) ok arzu etmek. dear.ly dr'li zarf baknz dearly love to pay dearly for dearth drth isim yokluk, ktlk. lm oran.
327

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk death sentence death squad death toll death warrant death deathbed deathless deathlike deathly cold deathly pale deathly silence deathly debacle debar debase

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

idam hkm. lm mangas. l says. hukuk idam hkm. death deth isim lm. death.bedisim lm dei. death.lesssfat baki, lmsz. death.likesfat lm gibi. ok souk: It's deathly cold outside. Dars ok souk. beti benzi atm. lms bir sessizlik. death.ly deth'li sfat lms. de.ba.cle debak'l isim k, yenilgi, ykm. de.bar dbar' fiil from engellemek; menetmek. de.base dbeys' fiil 1. deerini drmek, ayarn bozmak. 2. alaltmak, erefini lekelemek. 3. yozlatrmak.

debatable debate

de.bat.a.ble dbey'tbl sfat tartlabilir. de.bate dbeyt' fiil 1. tartmak. 2. ok dnmek, dnp tanmak: He debated with himself before reaching the decision. Kararn vermeden nce ok dnd. isim tartma; mnazara.

debilitate

de.bil.i.tate dbl'teyt fiil kuvvetten drmek, zayflatmak, takatini kesmek.

debility

de.bil.i.ty dbl'ti isim halsizlik, bitkinlik, gszlk, zayflk.

debit an account debit and credit debit balance debit

bir hesab borcuna kaydetmek. bor ve kredi. bor bakiyesi. deb.it deb't isim bor. fiil 1. bor kaydetmek. 2. birinin borcuna kaydetmek.

debris debt of gratitude debt of honor

de.bris dbri' isim yknt, enkaz; dknt. teekkr borcu, gnl borcu. namus borcu.
328

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk debt debtor debug

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

debt det isim bor. debt.or det'r isim borlu. de.bug dib^g' fiil 1. (bir yerden) gizli dinleme aygtn skmek. 2. bir aygt veya sistemin kusurlarn gidermek. 3. bilgisayar hataszlatrmak, ayklamak.

debunk

de.bunk db^ngk' fiil, konuma dili (bir eyin) yanl taraflarn aa vurmak.

debut

de.but dbyu' isim 1. balang. 2. (sahneye) ilk k. 3. bir gen kzn sosyeteye ilk defa takdimi.

dec. decade decadence decadent decaffeinate decaffeinated coffee decal decamp

dec.ksaltma deceased decrescendo dec.ade dek'eyd isim on yl. dec.a.dence dek'dns isim kme, k, ykl. de.ca.dentsfat km. de.caf.fein.ate dikf'neyt fiil kafeinini karmak. kafeinsiz kahve. de.cal di'kl isim kartma. de.camp dkmp' fiil 1. kamp bozup ayrlmak. 2. konuma dili svmak, savumak, tymek, kamak.

decanter decapitate

de.cant.er dkn'tr isim srahi. de.cap.i.tate dkp'teyt fiil ban kesmek, boynunu vurmak.

decathlon decay

de.cath.lon dkth'lan isim, spor dekatlon. de.cay dkey' fiil 1. rmek, bozulmak; rtmek. 2. azalmak. isim 1. rme, bozulma. 2. azalma.

decease deceit

de.cease dsis' isim lm, lme, vefat. fiil lmek. de.ceit dsit' isim 1. aldatma; hile, yalan. 2. hilekrlk, dzenbazlk, dolandrclk.

deceitful deceitfully deceitfulness deceive deceiver December

de.ceit.fulsfat 1. hilekr, hileci. 2. aldatc. de.ceit.ful.lysfat hilekrlkla, yalanclkla. de.ceit.ful.nessisim hilekrlk, yalanclk. de.ceive dsiv' fiil aldatmak. de.ceiverisim aldatc, hilekr. De.cem.ber dsem'br isim aralk.

329

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk decency

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

de.cen.cy di'snsi isim 1. terbiye, edep, nezaket. 2. lmllk. 3. iffet, namus.

decent decently deception

de.cent di'snt sfat terbiyeli, nazik; temiz, iyi. de.cent.lyzarf 1. terbiye lsnde. 2. yeterince. de.cep.tion dsep'n isim 1. aldatma; aldanma. 2. yalanclk. 3. hile, dzen, dolap.

deceptive deceptively deceptiveness decide against something decide for something decide in favor of something decide

de.cep.tivesfat aldatan, aldatc. de.cep.tive.lyzarf aldatarak, aldatc bir biimde. de.cep.tive.nessisim aldatclk, dzenbazlk, hilekrlk. bir eyin aleyhinde karar vermek. bir eyin lehinde karar vermek. bir eyin lehinde karar vermek. de.cide dsayd' fiil karar vermek, kararlatrmak, hkm vermek.

decided

de.cid.edsfat 1. kesin. 2. kararl, azimli. 3. kararl, ll.

decidedly deciduous

de.cid.ed.lyzarf kesinlikle, katiyetle. de.cid.u.ous dsc'uws sfat kn yapraklarn dken (bitki).

decigram decigramme

dec.i.gram des'grm isim desigram. dec.i.gramme des'grm isim, ngiliz ngilizcesi baknz decigram

deciliter decilitre

dec.i.li.ter des'litr isim desilitre. dec.i.li.tre des'litr isim, ngiliz ngilizcesi baknz deciliter

decimal fraction decimal point decimal system decimal

matematik ondalk kesir. ondalk virgl: 7.49 (Trk sistemine gre 7,49). ondalk sistem. dec.i.mal des'ml sfat, matematik ondalk. isim 1. ondalk say. 2. ondalk kesir.

decimate decimation

dec.i.mate des'meyt fiil byk bir ksmn yok etmek. dec.i.ma.tionisim byk bir ksmn yok etme; byk bir ksm yok olma.

decimeter

dec.i.me.ter des'mitr isim desimetre.


330

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk decimetre

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

dec.i.me.tre des'mitr isim, ngiliz ngilizcesi baknz decimeter

decipher decision decisive

de.ci.pher dsay'fr fiil (ifreyi) zmek. de.ci.sion dsq'n isim karar; hkm. de.ci.sive dsay'sv sfat 1. kesin, kati. 2. kesin sonuca ulatran: the decisive victory in that war o sava kesin sonuca ulatran zafer. 3. kararl.

decisively decisiveness deck chair deck of cards deck out deck declaim

de.ci.sive.lyzarf 1. kesin olarak. 2. kararl bir biimde. de.ci.sive.nessisim 1. kesinlik. 2. kararllk. ezlong. iskambil oyunlar deste. donatmak, sslemek. deck dek isim, denizcilikle ilgili gverte. de.claim dkleym' fiil 1. hararetle sylemek/konumak. 2. (hitabet kurallarna gre) sylemek; resmi bir ekilde sylemek.

declaration of residence declaration

ikamet beyannamesi. dec.la.ra.tion deklrey'n isim 1. ilan. 2. deme. 3. bildiri, deklarasyon.

declare bankruptcy declare war on declare

iflas ilan etmek. -e sava amak/ilan etmek. de.clare dkler' fiil 1. ilan etmek. 2. bildirmek, deklare etmek.

declension

de.clen.sion dklen'n isim 1. dilbilgisi ad ekimi. 2. k, kme.

decline

de.cline dklayn' fiil 1. aaya meyletmek. 2. azalmak, dmek. 3. kmek. 4. reddetmek, geri evirmek. 5. dilbilgisi ekmek. isim 1. meyil, ini. 2. azalma, d; gerileme, yozlama. 3. kme, k.

declivity declutch decode decompose

de.cliv.i.ty diklv'ti isim ini, meyil. de.clutch di'kl^ fiil debriyaq yapmak. de.code dikod' fiil (ifreyi) zmek. de.com.pose dikmpoz' fiil 1. ayrtrmak. 2. rtmek; rmek.
331

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk decomposition decorate

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

de.com.po.si.tionisim 1. ayrma. 2. bozulma. dec.o.rate dek'reyt fiil 1. sslemek, dekore etmek. 2. nian vermek.

decoration

dec.o.ra.tion dekrey'n isim 1. ssleme, dekorasyon. 2. ss. 3. nian, madalya.

decorative decorator decorous decorously decorum

dec.o.ra.tive dek'rtv sfat ssleyici, ssl. dec.o.ra.tor dek'reytr isim dekoratr. dec.o.rous dek'rs sfat grg kurallarna uygun. dec.o.rous.lyzarf grg kurallarna uygun bir biimde. de.co.rum dkr'm isim adaba uygun olma, terbiyeli olma.

decoy

de.coy dkoy', di'koy isim tuzak yemi. fiil 1. away from -den hile ile uzaklatrmak; into -e hile ile ekmek. 2. tuzaa drmek.

decrease

de.crease dkris' fiil azalmak, dmek, klmek; azaltmak, drmek. isim azalma, d.

decree

de.cree dkri' isim 1. resmi emir. 2. karar. 3. kararname. fiil 1. emretmek, buyurmak. 2. karar vermek.

decrepit dedicate

de.crep.it dkrep't sfat eskimi, ypranm. ded.i.cate ded'keyt fiil 1. adamak, vakfetmek. 2. to -in adna sunmak, -e ithaf etmek.

dedicated

ded.i.cat.edsfat 1. ithaf olunmu. 2. adanm. 3. kendini iine adam.

dedication deduce deduct deduction

ded.i.cat.ionisim adama, ithaf. de.duce ddus' fiil sonu karmak. de.duct dd^kt' fiil karmak, hesaptan dmek. de.duc.tionisim 1. sonu karma. 2. mantk tmdengelim. 3. sonu. 4. hesaptan dme. 5. kesinti: salary deduction cret kesintisi.

deductive reasoning deed

tmdengelimli usavurma. deed did isim 1. eylem, i, fiil. 2. hukuk senet, tapu senedi. fiil to -e senetle devretmek.

deem de-emphasize

deem dim fiil saymak, addetmek. de-em.pha.size diyem'fsayz fiil nemini azaltmak.
332

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk deep in debt deep in thought deep sea deep trouble deep

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

borca batm. derin dnceye dalm. derin deniz. vahim bir durum. deep dip sfat 1. derin. 2. anlalmaz. 3. iddetli, ar. 4. koyu (renk). 5. kaln, bouk, pes (ses). zarf 1. into derinlerine kadar; derinliklerine kadar: It sank deep into the water. Suyun dibine batt. 2. into (gecenin) byk bir blmnde: They talked deep into the night. Gecenin byk bir blmn konuarak geirdiler.

deepen

deep.en di'pn fiil 1. derinlemek; derinletirmek. 2. artrmak. 3. (rengi) koyulatrmak.

deepfreeze

deep.freeze dip'friz' isim 1. dipfriz. 2. dondurup saklama. fiil (deepfroze, deepfrozen) dondurup saklamak.

deep-fry deep-rooted

deep-fry dip'fray' fiil bol yada kzartmak. deep-rootedsfat 1. kkleri derinlere inen (aa, al). 2. kkl, kklemi (det, inan).

deep-seated

deep-seatedsfat 1. derin, derinden gelen; derinde olan. 2. kkl, kklemi.

deer def.

deer dir isim (deer) geyik; karaca. def.ksaltma defective defendant defense deferred defined definite definition

deface defamation

de.face dfeys' fiil (bir eyin yzeyine) zarar vermek. def.a.ma.tion defmey'n isim karalama, kara alma, lekeleme.

defame

de.fame dfeym' fiil karalamak, kara almak, lekelemek.

default

de.fault dflt' isim 1. (bir ykmll) yerine getirmeme. 2. bilgisayar varsaym. fiil (bir ykmll) yerine getirmemek: They defaulted on their loan. Borlarn zamannda demediler.

defeat

de.feat dfit' fiil yenmek, bozguna uratmak. isim bozgun, yenilgi.


333

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk defecate

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

def.e.cate def'keyt fiil byk aptesini yapmak, dklamak.

defect defective

de.fect dfekt' isim kusur, noksan, eksiklik. de.fec.tivesfat 1. kusurlu, sakat, eksik, noksan. 2. dilbilgisi baz ekim ekilleri olmayan.

defector defence defend defendant defender defense

de.fec.tor dfek'tr isim kar tarafa kaan kimse. de.fence dfens' isim, ngiliz ngilizcesi baknz defense de.fend dfend' fiil 1. savunmak. 2. from -den korumak. de.fend.ant dfen'dnt isim, hukuk daval. de.fend.er dfend'r isim savunucu, savunan; koruyucu. de.fense dfens' isim 1. savunma, korunma. 2. spor savunma, defans.

defenseless defensive alliance defensive

de.fense.lesssfat savunmasz, korunmasz. savunma anlamas. de.fen.sive dfen'sv sfat 1. savunmayla ilgili. 2. (hedef alndn zannederek) savunmaya geen. 3. koruyucu. 4. spor defansif.

defer

de.fer dfr' fiil (deferred, deferring) 1. sonraya brakmak, ertelemek. 2. to -e boyun emek.

deference

def.er.ence def'rns isim riayet, (saygdan kaynaklanan) itaat.

deferential

def.er.en.tial defren'l sfat riayetkr; sayg ve itaat gsteren.

deferment deferred defiance

de.fer.mentisim erteleme. de.ferredsfat ertelenmi. de.fi.ance dfay'ns isim 1. meydan okuma. 2. kar koyma.

defiant

de.fi.ant dfay'nt sfat 1. meydan okuyan. 2. kar koyan.

deficiency

de.fi.cien.cy df'nsi isim eksiklik, noksanlk; yetersizlik.

deficient deficit

de.fi.cient df'nt sfat eksik, noksan; yetersiz. def.i.cit def'st isim (bte, hesap v.b.'nde) ak; zarar.

334

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk defile

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

de.file dfayl' fiil kirletmek, pisletmek, lekelemek, bozmak.

define

de.fine dfayn' fiil 1. tanmlamak, tarif etmek. 2. belirlemek, snrlamak, tayin etmek.

definite article definite definitely definition definitive deflate

dilbilgisi belirli tanmlk: the . def.i.nite def'nt sfat 1. kesin. 2. belirli, belli. zarf kesinlikle. def.i.ni.tion defn'n isim 1. tanm, tarif. 2. tanmlama. de.fin.i.tive dfn'tv sfat kesin, son, tam. de.flate dfleyt' fiil 1. havasn veya gazn boaltmak, sndrmek; snmek. 2. gururunu krmak. 3. ekonomi para arzn azaltmak.

deflation

de.fla.tion dfley'n isim 1. havasn veya gazn boaltma, sndrme; snme. 2. gururunu krma. 3. ekonomi deflasyon.

deflect someone from her purpose deflect someone from his purpose deflect something into deflect

birini amacndan evirmek. birini amacndan evirmek. ynn deitirip -e evirmek. de.flect dflekt' fiil ynn deitirmek; baka yne evirmek; yn deimek.

deform

de.form dfrm' fiil biimini bozmak, biimsizletirmek.

deformity

de.for.mi.tyisim 1. biimsizlik. 2. tbbi biim bozukluu, bozunum.

defraud defray defrost

de.fraud dfrd' fiil dolandrmak, elinden almak. de.fray dfrey' fiil demek; (giderleri) karlamak. de.frost difrst' fiil buzlarn zmek veya eritmek; buzlar zlmek veya erimek.

deft defunct defy

deft deft sfat becerikli, usta, marifetli. de.funct df^ngkt' sfat 1. l. 2. feshedilmi. de.fy dfay' fiil meydan okumak, kar gelmek, kar koymak.

degenerate

de.gen.er.ate dcen'rt sfat yoz, yazlam, soysuz, deqenere.


335

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk degradation

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

deg.ra.da.tion degrdey'n isim 1. aalk bir durum; itibarszlk. 2. aalama. 3. rtbeyi indirme.

degrade

de.grade dgreyd' fiil 1. alak bir duruma drmek. 2. rtbesini indirmek.

degrading degree

degradingsfat alaltc, onur krc. de.gree dgri' isim 1. geometri derece. 2. derece, basamak, aama, rtbe, mertebe. 3. diploma.

dehumidifier dehumidify dehydrate

dehumidifierisim nem gideren alet. de.hu.mid.i.fy dihyumd'fay fiil nemini gidermek. de.hy.drate dihay'dreyt fiil 1. suyunu almak, kurutmak. 2. su kaybetmek.

dehydrated deify deign deity dejected

de.hy.dratedsfat susuz, kurumu. de.i.fy diy'fay fiil tanrlatrmak. deign deyn fiil tenezzl etmek. de.i.ty diy'ti isim 1. tanr, ilah. 2. tanrsal varlk. de.ject.ed dcek'td sfat keyifsiz, morali bozuk; hznl.

dejection delay

de.jec.tionisim keyifsizlik, moral bozukluu; hzn. de.lay dley' fiil 1. ertelemek, sonraya brakmak. 2. geciktirmek. 3. oyalanmak. isim gecikme, ge kalma.

delegate

del.e.gate del'gt, del'geyt isim delege, temsilci; eli; vekil. fiil 1. havale etmek, devretmek. 2. grevlendirmek.

delegation delete deletion

del.e.ga.tionisim 1. delegasyon. 2. yetki verme. de.lete dlit' fiil silmek, karmak. de.le.tion dli'n isim 1. silme, karma. 2. yazdan karlan para.

deliberate

de.lib.er.ate dlb'rt sfat 1. kastl, maksatl, nceden tasarlanm. 2. temkinli, ll, dikkatli.

deliberately deliberation

de.lib.er.ate.lyzarf kasten, mahsus, bile bile. de.lib.er.a.tionisim 1. zerinde dnme, dnp tanma. 2. grme, mzakere.

delicacy

del.i.ca.cy del'ksi isim 1. incelik, kibarlk. 2. lezzetli ey.


336

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk delicate

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

del.i.cate del'kt sfat 1. kolaylkla krlabilen, krlgan, nazik. 2. hassas (alet). 3. hassas (konu); nazik (durum). 4. ince (yap), narin. 5. hafif (koku, tat). 6. hafif, yumuak (dokunu). 7. hastalklara pek dayankl olmayan.

delicately

del.i.cate.lyzarf 1. incelikle. 2. dikkatle, ihtiyatla, byk bir zenle.

delicatessen delicious delight

del.i.ca.tes.sen delktes'n isim arkteri, mezeci. de.li.cious dl's sfat lezzetli, leziz, nefis. de.light dlayt' fiil 1. sevindirmek; sevinmek. 2. in -den zevk almak. isim 1. sevin, zevk, keyif, haz. 2. sevin veren ey.

delightful delimit delineate

de.light.fulsfat ho, gzel; zevkli. de.lim.it dlm't fiil snrlandrmak, tahdit etmek. de.lin.e.ate dln'iyeyt fiil 1. eklini izmek. 2. betimlemek.

delinquency

de.lin.juen.cyisim 1. (ocuklarda) su ileme. 2. borlarn denmemesi.

delinquent

de.lin.juent dlng'kwnt sfat 1. sulu, su ileyen (ocuk). 2. denmemi (hesap, vergi, bor v.b.). 3. borlarn dememi. isim ocuk sulu.

delirious

de.lir.i.ous dlr'iys sfat 1. sayklayan. 2. lgna dnm.

delirium deliver the goods deliver

de.lir.i.um dlr'iym isim 1. sayklama. 2. lgnlk. konuma dili istenilen eyi yapmak. de.liv.er dlv'r fiil 1. teslim etmek, brakmak, vermek: They will deliver the furniture tomorrow morning. Mobilyay yarn sabah teslim edecekler. 2. (gazete, mektup v.b.'ni) datmak. 3. (yumruk, darbe) indirmek. 4. (from) -den kurtarmak. 5. (ocuu) almak, dourtmak. 6. (sylev) vermek, (konuma) yapmak. 7. (hkm) vermek.

deliverance

de.liv.er.anceisim 1. kurtarma; kurtulu. 2. hkm.

337

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk deliverer

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

de.liv.er.erisim 1. kurtarc. 2. teslim eden kimse. 3. datc.

delivery note delivery order delivery receipt delivery time delivery

ticaret teslim beyan. ticaret teslim emri. ticaret teslim makbuzu. ticaret siparilerin teslim sresi. de.liv.er.yisim 1. teslim; datm. 2. dourma; doum. 3. konuma tarz. 4. beysbol topa vuru, servis.

deliveryman dell delta delude deluge delusion

de.liv.er.y.manisim satlan mal eve teslim eden kimse. dell del isim kk vadi, korulu vadi. del.ta del't isim delta, atalaz. de.lude dlud' fiil aldatmak, yanltmak. del.uge del'yuc isim 1. sel, tufan. 2. iddetli yamur. de.lu.sion dlu'qn isim 1. aldanma, yanlma. 2. ruhbilim sabuklama.

delusive deluxe delve demagogue demagogy demand deposit demand

de.lu.sive dlu'sv sfat aldatc, yanltc. de.luxe dlks' sfat lks, ihtiaml. delve delv fiil into -i aratrmak. dem.a.gogue dem'gg isim demagog, halkavcs. dem.a.go.gy dem'gaci isim demagoqi, halkavcl. vadesiz mevduat. de.mand dmnd' isim 1. istem, istek; talep. 2. ekonomi talep, rabet. 3. hukuk talep, hak iddia etme. fiil 1. talep etmek, istemek. 2. gerektirmek. 3. hukuk mahkemeye celbetmek.

demean demeanor demeanour

de.mean dmin' fiil alaltmak, kltmek. de.mean.or dmi'nr isim davran, tavr. de.mean.our dmi'nr isim, ngiliz ngilizcesi baknz demeanor

demented demerit demidemijohn demilitarize

de.ment.ed dmen'td sfat deli, kak, lgn. de.mer.it dmer't isim (okulda) ihtar, tembih. demi-nek yarm, yar. dem.i.john dem'ican isim damacana. de.mil.i.ta.rize diml'trayz fiil askerden arndrmak.
338

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk demilitarized zone demise demobilization

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

askerden arndrlm blge. de.mise dmayz' isim lm, vefat. de.mo.bi.li.za.tion dimoblzey'n isim seferberliin bitmesi; terhis.

demobilize democracy democrat democratally democratic demolish demolition demon

de.mo.bi.lize dimo'blayz fiil terhis etmek. de.moc.ra.cy dmak'rsi isim demokrasi, elerki. dem.o.crat dem'krt isim demokrat. dem.o.crat.ic.al.lyzarf demokratik olarak. dem.o.crat.icsfat demokratik, halk. de.mol.ish dmal' fiil ykmak. de.mo.li.tionisim ykma; yklma. de.mon di'mn isim 1. cin, kt ruh, eytan, iblis. 2. kt kimse, iblis. 3. enerqik kimse.

demonstrate

dem.on.strate dem'nstreyt fiil 1. kantlamak, ispat etmek: He has demonstrated his loyalty to the firm. irkete olan balln kantlad. 2. gstererek tantmak: demonstrate a machine bir makineyi tantmak. 3. gsteri yapmak.

demonstration

dem.on.stra.tionisim 1. kantlama, ispat. 2. gsteri. 3. tantm gsterisi.

demonstrative adjective demonstrative pronoun demonstrative

dilbilgisi iaret sfat. dilbilgisi iaret zamiri. de.mon.stra.tivesfat 1. kantlayan, gsteren. 2. duygularn aa vuran.

demonstrator

dem.on.stra.torisim 1. gstererek tantan kimse. 2. uygulama retmeni. 3. gsterici.

demoralize

de.mor.al.ize dmr'layz fiil cesaretini krmak, moralini bozmak, yldrmak.

demote

de.mote dmot' fiil aa dereceye indirmek, rtbesini indirmek.

demotion demur

de.mo.tionisim indirme. de.mur dmr' fiil (demurred, demurring) kabul etmemek, itiraz etmek. isim baknz without demur

demure

de.mure dmyr' sfat 1. ekingen. 2. arbal, ciddi.


339

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk den

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

den den isim 1. in, maara. 2. konuma dili tekke, yatak. 3. konuma dili dinlenme odas, snak.

denatured alcohol denial

mavi ispirto, kark ispirto. de.ni.al dnay'l isim 1. inkr, yadsma. 2. yalanlama. 3. ret.

denigrate

den.i.grate den'greyt fiil iftira etmek, leke srmek, karalamak, kara almak, amur atmak.

denim Denmark denomination

den.im den'm isim kot (kuma). Den.mark den'mark isim Danimarka. de.nom.i.na.tion dnamney'n isim 1. ad, isim. 2. mezhep. 3. adlandrma. 4. deer/l birimi.

denominator denote denounce

de.nom.i.na.tor dnam'neytr isim payda. de.note dnot' fiil gstermek, belirtmek. de.nounce dnauns' fiil 1. (insan, fikir, davran v.b.'nin) kt veya zararl taraflarn aa vurmak. 2. ihbar etmek. 3. (anlamann) kaldrlacan duyurmak.

dense

dense dens sfat 1. youn, kesif. 2. sk (orman, sa v.b.). 3. anlalmas g, ar (yaz). 4. kaln kafal, mankafa. 5. fotoraflk koyu (negatif).

density

den.si.ty den'sti isim 1. younluk, kesafet. 2. (orman, sa v.b. iin) sklk. 3. (yazda) arlk. 4. fotoraflk koyuluk.

dent

dent dent isim ufak ukur; entik, knt, girinti. fiil entmek; kertmek.

dental floss dental surgery dental

di iplii. di cerrahisi. den.tal den'tl sfat 1. dilerle ilgili. 2. diilikle ilgili. 3. fonetik disel. isim disel nsz.

dentist dentistry dentures denude

den.tist den'tst isim di hekimi, di tabibi, dii. den.tist.ryisim di hekimlii, diilik. den.tures den'rz isim takma di. de.nude dnud' fiil soymak; plaklatrmak, plak brakmak.

340

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk denunciation

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

de.nun.ci.a.tion dn^n'siyeyn isim 1. (insan, fikir, davran v.b.'nin) kt veya zararl taraflarn aa vurma. 2. ihbar. 3. (anlamann) kaldrlacan duyurma.

deny

de.ny dnay' fiil 1. inkr etmek, yadsmak. 2. yalanlamak. 3. reddetmek. 4. -den yoksun brakmak, esirgemek, vermemek.

deodorant

de.o.dor.ant diyo'drnt sfat, isim deodoran, koku giderici.

deodorise

de.o.dor.ise diyo'drayz fiil, ngiliz ngilizcesi baknz deodorize

deodorize depart

de.o.dor.ize diyo'drayz fiil kokusunu gidermek. de.part dpart' fiil 1. ayrlmak, gitmek. 2. hareket etmek, kalkmak: At what time does the bus depart? Otobs saat kata kalkyor? 3. lmek, vefat etmek. 4. from -den sapmak, -den ayrlmak.

department store department

byk maaza, bonmare. de.part.ment dpart'mnt isim 1. departman, blm, ksm, ube, daire, kol. 2. bakanlk, veklet.

departure gate departure lounge departure terminal departure

k kaps. k salonu. k terminali. de.par.ture dpar'r isim 1. gidi, ayrl, terk. 2. hareket etme, kalk. 3. deiiklik, yenilik. 4. sapma, ayrlma. 5. vazgeme.

depend from Depend upon it. depend

-den sarkmak. Emin olunuz. de.pend dpend' fiil 1. on/upon -e gvenmek. 2. on/upon -e bal olmak: The number of people who will come depends on how many tickets we can sell. Geleceklerin says satabileceimiz biletlerin saysna bal. 3. -e baml olmak: That child depends on her mother. O ocuk annesine baml.

dependable

de.pend.ablesfat gvenilir.
341

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk dependence

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

de.pen.denceisim 1. gven, gvenme. 2. ballk. 3. bamllk.

dependency dependent

de.pen.den.cyisim 1. bamllk. 2. smrge. 3. ek bina. de.pen.dentsfat 1. on -e bal. 2. on -e baml. 3. from -den sarkan, -e asl. isim 1. birine muhta olan kimse. 2. bakmakla ykml olunan kimse.

depict

de.pict dpkt' fiil 1. resmetmek, resmini izmek. 2. betimlemek, anlatmak.

depilate depilation

dep.i.late dep'leyt fiil tyleri gidermek/dkmek. dep.i.la.tion depley'n isim depilasyon, depilaq, tyleri giderme/dkme; epilasyon.

depilatory

de.pil.a.to.ry dpl'tori isim depilatuar, depilatif, ty dkc krem. sfat depilatif, ty giderici/dkc.

deplete deplorable deplorably deplore

de.plete dplit' fiil tketmek, bitirmek. de.plor.ablesfat acnacak durumda, iler acs. de.plor.ab.lyzarf acnacak biimde. de.plore dplr' fiil 1. -e ok zlmek, -den ac duymak. 2. -e yerinmek, -e yazklanmak.

deploy

de.ploy dploy' fiil 1. plana gre yerletirmek. 2. askeri yaylmak.

deployment

de.ploy.mentisim 1. plana gre yerletirme. 2. askeri yaylma.

deport oneself deport deportation deportment depose

davranmak, hareket etmek. de.port dprt' fiil snrd etmek. de.por.ta.tionisim snrd etme. de.port.ment dprt'mnt isim davran, tavr. de.pose dpoz' fiil 1. tahttan indirmek. 2. grevden almak, azletmek. 3. yeminli ifade vermek.

deposit account deposit

mevduat hesab. de.pos.it dpaz't isim 1. emanet. 2. depozit, depozito; kaparo, pey akesi: The salesman asked for a fifty thousand lira deposit. Satc elli bin lira depozit istedi. The landlord asked for a deposit as an indication of my good faith. Ev sahibi iyi niyetimin iareti olarak kaparo
342

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

istedi. 3. mevduat. 4. teminat akesi. 5. kelti, tortu. 6. birikinti. 7. madencilik birikinti, maden yata. fiil 1. koymak: You should deposit your jewels in the safe. Mcevherlerini kasaya koymalsn. 2. emanet etmek: He deposited the keys to his apartment with the doorkeeper. Dairesinin anahtarlarn kapcya emanet etti. 3. depozit olarak vermek: deposit money in a bank account banka hesabna para yatrmak. 4. bankaya yatrmak. 5. keltmek, (tortu) brakmak: This water is depositing a brown sediment at the bottom of my glass. Bu su, bardamn dibinde kahverengi bir tortu brakyor. deposition dep.o.si.tion depz'n isim 1. tahttan indirme. 2. grevden alma. 3. yeminle yazl ifade. 4. depozit olarak verme. 5. (tortu) brakma. depositor depository depot de.pos.i.torisim mudi, para yatran kimse. de.pos.i.to.ry dpaz'tori isim depo, ardiye. de.pot di'po isim 1. depo, ardiye. 2. istasyon; durak. 3. askeri depo. deprave de.prave dpreyv' fiil batan karmak, ahlakn bozmak. depraved depravity de.prav.edsfat ahlak bozuk, batan km. de.prav.i.ty dprv'ti isim 1. ahlak bozukluu. 2. doru yoldan ayrlma. deprecate dep.re.cate dep'rkeyt fiil onaylamamak, protesto etmek. depreciate de.pre.ci.ate dpri'iyeyt fiil 1. fiyatn krmak, deerini drmek. 2. ucuzlatmak; amortize etmek. depreciation de.pre.ci.a.tionisim 1. deerini drme; deeri dme. 2. anma pay, amortisman. depress de.press dpres' fiil 1. -i bastrmak, -e basmak. 2. zmek, cann skmak, moralini bozmak. 3. kuvvetten drmek, zayflatmak. 4. deerini veya miktarn azaltmak.
343

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk depressed

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

de.pressedsfat 1. morali bozuk, keyifsiz. 2. deeri drlm. 3. durgun (piyasa, ekonomi).

depression

de.pres.sion dpre'n isim 1. moral bozukluu, keyifsizlik. 2. piyasada durgunluk, ekonomik kriz. 3. ruhbilim depresyon, knt. 4. alak basn alan.

deprive

de.prive dprayv' fiil of -den yoksun brakmak, -den mahrum etmek, -den etmek: This work will deprive us of our health. Bu i bizi salmzdan edecek.

dept. depth of winter depth deputation

dept.ksaltma department k ortas, karak. depth depth isim 1. derinlik. 2. derin yer. dep.u.ta.tion depytey'n isim 1. temsilciler heyeti, delegasyon. 2. temsilci atama.

deputize

dep.u.tize dep'ytayz fiil 1. vekil olarak atamak. 2. for (bir kimsenin) yerini doldurmak.

deputy

dep.u.ty dep'yti isim 1. vekil; yardmc, muavin. 2. polis. 3. milletvekili.

derail

de.rail direyl' fiil (treni) raydan karmak; (tren) raydan kmak.

derailment

de.rail.mentisim (treni) raydan karma; (tren) raydan kma.

derange

de.range dreync' fiil 1. dzenini bozmak, altst etmek, kartrmak. 2. delirtmek.

deranged derangement derelict

de.rangedsfat deli. de.range.mentisim 1. dzensizlik, karklk. 2. delilik. der.e.lict der'lkt sfat 1. terkedilmi, sahipsiz. 2. kaytsz, ilgisiz, ihmalkr.

deride derision derisive derisory

de.ride drayd' fiil alay etmek, alaya almak. de.ri.sion drq'n isim alay, istihza. de.ri.sive dray'sv sfat alayl, alayc. de.ri.so.ry dray'sri sfat 1. alayl, alayc. 2. gln, kepaze, devede kulak gibi.

derivation

der.i.va.tion dervey'n isim 1. tretme. 2. kken, kaynak.


344

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk derivative derive

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

de.riv.a.tive drv'tv isim trev. de.rive drayv' fiil 1. from -den salamak, -den elde etmek, -den almak: He derives his income from his investments. Gelirini yatrmlarndan salyor. He derives pleasure from music. Mzikten zevk alyor. 2. from -den tremek; -den tretmek: Many English words derive from Latin. ou ngilizce szck Latinceden tremitir. Gasoline is derived from petroleum. Benzin petrolden tretilir.

dermatitis dermatologist

der.ma.ti.tis drmtay'ts isim deri yangs. der.ma.tol.o.gist drmtal'cst isim dermatolog, deri hastalklar uzman, cildiyeci.

dermatology derogatory

der.ma.tol.o.gy drmtal'ci isim dermatoloqi, cildiye. de.rog.a.to.ry drag'tri sfat kltc, kk drc, aalayc.

dervish descend

der.vish dr'v isim dervi. de.scend dsend' fiil 1. inmek; (ku, uak v.b.) alalmak; (karanlk, sis v.b.) kmek. 2. from -in soyundan gelmek. 3. on/upon inip -e saldrmak; -e skn etmek, bastrmak: Those relatives descended upon us again this Christmas. O akrabalar bu Noel'de yine bastrdlar.

descendant

de.scend.ant dsen'dnt isim torun; of (birinin) soyundan gelen kimse.

descent

de.scent dsent' isim 1. ini; alalma; kme. 2. on/upon inip -e saldrma; -e skn etme; baskn. 3. soy.

describe

de.scribe dskrayb' fiil 1. tanmlamak, betimlemek, tarif etmek. 2. anlatmak.

description

de.scrip.tion dskrp'n isim 1. tanmlama, betimleme, tarif. 2. cins, eit, tr. 3. ekl: The police were unable to obtain a description of the thief. Polis hrszn eklini saptayamamt.

descriptive

de.scrip.tive dskrp'tv sfat tanmlayc, betimsel.

345

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk desecrate

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

des.e.crate des'kreyt fiil (kutsal bir eye) saygszlk etmek.

desecration

des.e.cra.tion deskrey'n isim (kutsal bir eye kar) saygszlk.

desegregate desegregation desensitize desert deserter desertion

de.seg.re.gate diseg'rgeyt fiil rk ayrmn kaldrmak. de.seg.re.ga.tionisim rk ayrmnn kaldrlmas. de.sen.si.tize disen'stayz fiil uyuturmak. de.sert dzrt' isim hak edilen ey, layk olunan ey. de.sert.erisim asker kaa. de.ser.tionisim 1. terketme, terk. 2. askerlikten kama, firar.

deserve deservedly

de.serve dzrv' fiil hak etmek, layk olmak. de.serv.ed.ly dzr'vdli zarf hakl olarak; hak ettii gibi.

deserving of praise deserving design

vlmeye layk. de.serv.ing dzr'vng sfat of -i hak eden, -e layk. de.sign dzayn' isim 1. tasarm, dizayn, tasar izim. 2. tasarlama. 3. plan, proqe. 4. desen. 5. ama, maksat, hedef. 6. entrika, komplo. fiil 1. tasarmn yapmak: Fatma designs all of her own clothes. Fatma, tm giysilerinin tasarmn kendi yapyor. 2. plan yapmak, proqe yapmak; planlamak, niyet etmek: The city is designing new parks along the shores of the Golden Horn. Belediye Hali kylarnda yeni parklar yapmay planlyor. The architect designed this room as a library, but we use it as a bedroom. Mimar bu oday ktphane olarak planlad ama biz onu yatak odas olarak kullanyoruz. 3. dzenlemek, hazrlamak: We designed that book for students. O kitab renciler iin hazrladk.

designate

des.ig.nate dez'gneyt fiil 1. gstermek, iaret etmek, belirtmek. 2. adlandrmak, isimlendirmek. 3. (to/for) -e atamak, -e tayin etmek. 4. for iin ayrmak, -e ayrmak, -e tahsis etmek.
346

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk designation

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

des.ig.na.tion dezgney'n isim 1. atama, tayin; atanma, tayin edilme. 2. ad, isim, unvan, sfat.

designer

de.sign.erisim 1. tasarmc. 2. desinatr. 3. modelist, stilist.

desirable

de.sir.a.ble dzayr'bl sfat arzu edilen, istek uyandran, ekici, cazip.

desire

de.sire dzayr' isim 1. arzu, istek. 2. rica, dilek. 3. ehvet. fiil 1. arzu etmek, arzulamak, istemek. 2. rica etmek.

desirous desist desk

de.sir.ous dzayr's sfat istekli, arzu eden. de.sist dzst' fiil from -den vazgemek, -i brakmak. desk desk isim 1. yaz masas. 2. sra. 3. krs: From her desk the teacher could see the desks of all her students. retmen krssnden tm rencilerinin sralarn grebiliyordu. 4. daire, ube, masa.

desktop computer desktop publishing desktop desolate

bilgisayar masast bilgisayar. masast yaymclk. desk.top desk'tap isim masast. des.o.late des'leyt fiil harap etmek, perian etmek. isim 1. haraplk, perianlk. 2. kimsesizlik, yalnzlk. 3. keder.

despair

de.spair dsper' isim umutsuzluk, mitsizlik. fiil of -den umutsuz olmak, -den mitsiz olmak.

despairingly desperate

de.spair.ing.lyzarf umutsuzca, mitsizce. des.per.ate des'prt sfat 1. umutsuz, mitsiz. 2. her eyi gze alabilen; gz dnm.

desperately desperation despicable despicably despise

des.per.ate.lyzarf umutsuzca, mitsizce. des.per.a.tionisim umutsuzluk, mitsizlik. des.pi.ca.ble des'pkbl sfat alak, aalk, rezil. de.spi.cab.lyzarf alaka. de.spise dspayz' fiil kmsemek, hor grmek, adam yerine koymamak.

347

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk despite

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

de.spite dspayt' isim nefret, kin, garaz. edat -e karn, e ramen: He was generous despite his poverty. Yoksulluuna karn eli akt.

despondent despot despotic despotical despotism dessert spoon dessert

de.spon.dent dspan'dnt sfat umutsuz, mitsiz, meyus. des.pot des'pt isim despot, tiran. des.pot.ic dspat'k sfat despotik, despota. des.pot.i.cal dspat'kl sfat despotik, despota. des.pot.ismisim despotluk, despotizm. tatl ka. des.sert dzrt' isim (yemein sonunda yenen) tatl, yemi, soukluk.

destination

des.ti.na.tion destney'n isim 1. gidilecek yer. 2. var yeri. 3. hedef.

destined

des.tined des'tnd sfat baknz be destined for be destined to

destiny

des.ti.ny des'tni isim talih, ksmet, kader, alnyazs, yazg.

destitute

des.ti.tute des'ttut sfat 1. yoksul, muhta, fakir. 2. of den yoksun.

destitution destroy

des.ti.tu.tionisim yoksulluk, fakirlik. de.stroy dstroy' fiil ykmak, harap etmek, yok etmek, ortadan kaldrmak; ldrmek.

destroyer

de.stroy.er dstroy'r isim 1. yok edici ey veya kimse. 2. destroyer, muhrip.

destruction

de.struc.tion dstr^k'n isim 1. ykma, yok etme; yklma, yok olma. 2. ykm.

destructive desultory

de.struc.tive dstr^k'tv sfat ykc, zararl. des.ul.to.ry dez'ltri sfat 1. geliigzel, rasgele. 2. rabtasz, balantsz. 3. amasz, gayesiz.

detach detachable

de.tach dt' fiil ayrmak, karmak, skmek. de.tach.ablesfat ayrlabilir, karlabilir, yerinden sklebilir.

detached

de.tach.edsfat 1. tarafsz, yansz, obqektif. 2. mstakil (ev).


348

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk detachment

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

de.tach.mentisim 1. ayrma, karma, skme. 2. askeri mfreze, mfrez birlik. 3. tarafszlk, yanszlk, objektiflik.

detail

de.tail di'teyl isim 1. ayrnt, detay. 2. ayrntlar, detaylar, tafsilat, teferruat. 3. askeri zel bir i iin seilmi grup, mfreze.

detailed detain

de.tail.edsfat ayrntl, detayl. de.tain dteyn' fiil 1. alkoymak. 2. geciktirmek. 3. gzaltna almak.

detect

de.tect dtekt' fiil 1. sezmek, farketmek. 2. bulmak, kefetmek.

detection detective story detective detector

de.tec.tionisim bulma, keif. polisiye roman. de.tec.tive dtek'tv isim dedektif, hafiye. de.tec.torisim detektr, bulucu: mine detector mayn detektr.

detention

de.ten.tion dten'n isim 1. alkoyma. 2. gecikme. 3. gzaltna alma.

deter

de.ter dtr' fiil (deterred, deterring) from -den vazgeirmek, -den caydrmak.

detergent deteriorate

de.ter.gent dtr'cnt isim deterqan. de.te.ri.o.rate dtr'iyreyt fiil ktlemek, ktye gitmek, fenalamak, bozulmak.

deterioration

de.te.ri.o.ra.tionisim ktleme, ktye gitme, fenalama, bozulma.

determinant

de.ter.mi.nant dtr'mnnt sfat belirleyici, tayin eden. isim belirleyici etken.

determination

de.ter.mi.na.tion dtrmney'n isim 1. azim, kararllk. 2. belirleme, tayin; tespit, saptama.

determinative

de.ter.mi.na.tive dtr'mneytv, dtr'mntv sfat belirleyici, tayin eden. isim belirleyici ey.

determine

de.ter.mine dtr'mn fiil 1. belirlemek, tayin etmek; tespit etmek, saptamak: We have not yet determined the price of that book. O kitabn fiyatn henz saptamadk.
349

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

The experts are trying to determine the cause of the accident. Bilirkiiler kazann nedenini saptamaya alyor. 2. azmetmek, karar vermek, amalamak: I have determined to sell my house in Ankara and move to Bodrum. Ankara'daki evimi satp Bodrum'a tanmaya karar verdim. determined deterrence deterrent detest detestable dethrone detonate de.ter.minedsfat azimli, kararl. de.ter.renceisim 1. caydrma. 2. caydrclk. de.ter.rent dtr'nt sfat caydrc. isim caydrc ey. de.test dtest' fiil nefret etmek, irenmek, tiksinmek. de.test.ablesfat nefret uyandran, iren, tiksindirici. de.throne dithron' fiil tahttan indirmek. det.o.nate det'neyt fiil patlamak, infilak etmek; patlatmak, infilak ettirmek. detour de.tour di'tr, dtr' isim varyant (yol). fiil varyanttan gitmek. detract de.tract dtrkt' fiil from -i azaltmak, -e glge drmek. detriment detrimental det.ri.ment det'rmnt isim zarar, ziyan. det.ri.men.tal detrmen'tl sfat zarar veren, zararl, muzr. deuce deuce dus isim 1. iskambil oyunlar ikili. 2. (zarda) d. 3. tenis beraberlik, berabere kalma. devaluation de.val.u.a.tion divlyuwey'n isim, ekonomi devalasyon, deerdrm. devalue de.val.ue divl'yu fiil, ekonomi devale etmek, deerini drmek. devastate dev.as.tate dev'steyt fiil 1. harap etmek, mahvetmek, viraneye evirmek. 2. perian etmek. devastation dev.as.ta.tionisim 1. harap etme, mahvetme; harap olma, mahvolma. 2. perian olma. 3. ykm, zarar. develop de.vel.op dvel'p fiil 1. gelitirmek; gelimek: He is working hard to develop his French. Franszcasn gelitirmek iin ok alyor. developing country
350

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

gelimekte olan lke. develop an idea bir fikri gelitirmek. 2. geniletmek; genilemek: develop a business bir firmay geniletmek. 3. (det) edinmek. 4. (frtna, basn alan v.b.) olumak. 5. (lke, blge) kalknmak, gelimek. 6. fotoraflk develope etmek, banyo etmek. developing development de.vel.op.ingsfat gelimekte olan. de.vel.op.ment dvel'pmnt isim 1. gelitirme; gelime, geliim. 2. geniletme; genileme. 3. (det) edinme. 4. (frtna, basn alan v.b.) oluma, oluum. 5. kalknma, gelime. 6. fotoraflk banyo etme. 7. site. developments deviate deviation device de.vel.op.mentsisim olaylar. de.vi.ate di'viyeyt fiil sapmak, ayrlmak. de.vi.a.tionisim sapma, ayrlma. de.vice dvays' isim 1. alet; aygt. 2. plan, yol, yntem. 3. hile, oyun. 4. arma, ongun. devil devilish devil-may-care dev.il dev'l isim eytan, iblis. dev.il.ish dev'l, dev'l sfat eytanca, eytan gibi. dev.il-may-care dev'lmeyker' sfat kimseye aldrmayan, pervasz. devilment devil's advocate devious dev.il.mentisim muzrlk, yaramazlk. tartma olsun diye zayf taraf savunan kimse. de.vi.ous di'viys sfat 1. dolak, dolambal. 2. sinsi, hilekr. 3. hileli. devise de.vise dvayz' fiil tasarlamak, planlamak, dzenlemek, tertiplemek. devoid devolve de.void dvoyd' sfat of -den yoksun, -den mahrum. de.volve dvalv' fiil on -e gemek, -e kalmak, -e devrolmak. devote de.vote dvot' fiil to -e adamak, -e vakfetmek; -e ayrmak, -e hasretmek: He has devoted himself to serving the poor. Kendini yoksullarn hizmetine adad. He devotes an hour each day to walking in the park. Her gn parkta yrmeye bir saat ayryor.
351

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk devoted

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

de.vot.edsfat 1. to -e sadk, -e iten bal. 2. to -e dkn; -i seven.

devotee

dev.o.tee devti' isim 1. dkn, merakl, tutkun. 2. dinine ok bal olan kimse, zahit.

devotion

de.vo.tion dvo'n isim 1. sadakat, iten ballk. 2. adama, vakfetme; hasretme.

devotional

de.vo.tion.alsfat ibadete zg, ibadetle ilgili. isim ksa bir ibadet.

devotions devour

de.vo.tionsisim ibadet. de.vour dvaur' fiil 1. (yemei) silip sprmek, bir rpda yiyip bitirmek; (av) paralayp yutmak. 2. bir solukta okumak. 3. (bir duygu) (birini) yiyip bitirmek. 4. mahvetmek, yok etmek.

devout

de.vout dvaut' sfat 1. dindar, dini btn, mtedeyyin. 2. samimi, iten, yrekten.

dew dew-drop dewy dexterity dexterous dextrous diabetes diabetic diabolic diabolical diagnose

dew du, dyu isim iy, ebnem. dew-dropisim iy damlas. dewysfat zerine iy dm, iyle kapl. dex.ter.i.ty dekster'ti isim el abukluu, beceri, ustalk. dex.ter.ous dek'strs sfat eli abuk, eli uz, usta. dex.trous dek'strs sfat eli abuk, eli uz, usta. di.a.be.tes daybi'ts isim eker hastal, diyabet. di.a.bet.ic daybet'k sfat diyabetik. isim eker hastas. di.a.bol.ic daybal'k sfat eytani, eytanca. di.a.bol.i.cal daybal'kl sfat eytani, eytanca. di.ag.nose day'gnos, day'gnoz fiil tehis etmek, tanlamak.

diagnosis diagonal

di.ag.no.sis daygno'ss isim (diagnoses) tehis, tan. di.ag.o.nal dayg'nl sfat kegenel. isim kegen, diyagonal.

diagram

di.a.gram day'grm isim 1. diyagram, grafik. 2. plan, ema. fiil diyagram ile gstermek; diyagramn izmek.

dial direct to dial tone

-i direkt aramak. (telefonda) evir sesi.


352

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk dial

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

di.al day'l isim 1. kadran. 2. (saatte) mine, kadran. fiil (dialed/dialled, dialing/dialling) (telefon numarasn) evirmek.

dialect dialectics dialog dialogue dialysis diameter diametrically opposite diametrically

di.a.lect day'lekt isim diyalekt, lehe, az. di.a.lec.tics daylek'tks isim eytiim, diyalektik. di.a.log day'lg isim diyalog. di.a.logue day'lg isim diyalog. di.al.y.sis dayl'ss isim (dialyses) diyaliz. di.am.e.ter daym'tr isim ap, kutur. taban tabana zt. di.a.met.ri.cal.ly daymet'rkli zarf 1. ap boyunca. 2. tamamen.

diamond cutter diamond jubilee diamond

elmastra. altmnc veya yetmi beinci yldnm. dia.mond day'mnd isim 1. elmas. 2. baklava biimi. 3. iskambil oyunlar karo. 4. beysbol i alan; oyun alan.

diaper

di.a.per day'pr isim ocuk bezi. fiil ocuk bezini sarmak/deitirmek.

diaphragm

di.a.phragm day'frm isim 1. anatomi diyafram kas, diyafram. 2. zar, ble. 3. diyafram.

diarrhea diary dice

di.ar.rhea dayri'y isim ishal, srgn. di.a.ry day'ri isim 1. gnce, gnlk. 2. hatra defteri. dice days isim, oul oyun zarlar. fiil 1. kp eklinde doramak. 2. zar atmak.

dicebox dicker dictate

dice.boxisim zar atma kab. dick.er dk'r fiil with (ile) pazarlk etmek. dic.tate dk'teyt fiil 1. dikte etmek, yazdrmak. 2. emretmek. 3. zorla kabul ettirmek. 4. gerektirmek. 5. belirlemek.

dictation dictator dictatorial dictatorship

dic.ta.tionisim 1. dikte. 2. emir. dic.ta.tor dk'teytr isim diktatr. dic.ta.to.ri.al dkttr'iyl sfat diktatrce, amirane. dic.ta.tor.shipisim diktatrlk.

353

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk diction

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

dic.tion dk'n isim 1. diksiyon, syleyim. 2. szck seimi, szckleri kullanma ekli.

dictionary dictum

dic.tion.ar.y dk'neri isim szlk, lgat. dic.tum dk'tm isim (dicta/dictums) 1. otoriter hkm veya sz. 2. zdeyi, atasz. 3. hukuk mtalaa.

Did she hurt herself? Did you ever? Did your ears burn? did didactic didn't die away die down

Bir yerini mi incitti? konuma dili Allah Allah! Kulaklarnz nlad m? did dd fiil baknz do di.dac.tic daydk'tk sfat didaktik. did.n't dd'nt ksaltma did not. (grlt) yava yava kesilmek, (ses) azalmak. (rzgr, frtna, yamur) hafiflemek; (ate, yangn) snmeye yz tutmak; (alev) azalmak.

die of boredom die off die out die

skntdan patlamak. birer birer lmek. yok olmak, ortadan kalkmak. die day fiil (died, dying) 1. lmek, vefat etmek. 2. (makine) birdenbire durmak, stop etmek. 3. (ate) snmek. 4. can atmak, ok istemek: Aye is dying to meet brahim. Aye, brahim'le tanmaya can atyor. 5. yok olmak.

diehard

die.hard day'hard isim inatla tutuculuunu srdren kimse.

diet

di.et day't isim 1. diyet, reqim, perhiz. 2. beslenme biimi. 3. yiyecek. fiil perhiz yapmak, reqim yapmak.

dietician differ

di.e.ti.cianisim diyet uzman, diyetisyen. dif.fer df'r fiil 1. from -den baka olmak, -e benzememek, -den farkl olmak, -den ayrlmak. 2. with ile ayn fikirde olmamak.

difference of opinion difference

fikir ayrl. dif.fer.ence df'rns isim 1. ayrlk, fark. 2. anlamazlk.

354

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk different

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

dif.fer.ent df'rnt sfat 1. (from) farkl, baka, ayr. 2. eitli, deiik.

differential differentiate

dif.fer.en.tial dfren'l isim diferansiyel. dif.fer.en.ti.ate dfren'iyeyt fiil 1. ayrmak, ayrt etmek. 2. farkllamak, farkl olmak.

differently difficult difficulty

dif.fer.ent.lyzarf baka ekilde, baka trl. dif.fi.cult df'klt sfat 1. g, zor. 2. geimsiz. dif.fi.cul.ty df'klti isim 1. glk, zorluk. 2. sknt, problem.

diffidence

dif.fi.dence df'dns isim ekinme, utangalk, ekingenlik.

diffident diffraction diffuse

dif.fi.dent df'dnt sfat ekingen, utanga, sklgan. dif.frac.tion dfrk'n isim, fizik krnm, difraksiyon. dif.fuse dfyus' sfat 1. fizik dank, yaynk, difzyona uram. 2. zaman zaman konu dna karak meseleyi uzun uzadya anlatan.

diffusion dig down

dif.fu.sionisim, fizik yaynma, yaynm, difzyon. konuma dili elini cebine atmak, sklmek, kendi parasn demek.

dig in

askeri siper kazmak, avc ukuru kazmak. 2. (bir eyi) krekle topraa kartrmak. 3. konuma dili yemek yemeye balamak, yumulmak: Dig in! Haydi ye! 4. konuma dili kararl bir ekilde ie koyulmak.

dig one's heels in dig out

inat edip hi yapmamaya karar vermek. arayp karmak. 2. (gmlm birini/bir eyi) krekleyerek karmak.

dig up dig

kazp karmak. dig dg fiil (dug, digging) 1. kazmak, bellemek. 2. kaz yapmak. 3. drtmek. 4. argo beenmek, holanmak. 5. argo -den anlamak. isim 1. (arkeolojik) kaz. 2. ineli sz, ta.

digest digestion

di.gest day'cest isim 1. zet. 2. derleme. di.ges.tionisim sindirim.

355

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk digestive

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

di.ges.tivesfat 1. sindirime ait, sindirim. 2. sindirimi kolaylatran. isim sindirimi kolaylatran ila.

digit

dig.it dc't isim 1. parmak. 2. sfrdan dokuza kadar tamsaylarn her biri, rakam.

digital computer digital dignified dignify

bilgisayar diqital bilgisayar. dig.i.tal dc'tl sfat diqital, saysal. dig.ni.fiedsfat arbal. dig.ni.fy dg'nfay fiil 1. onurlandrmak, eref vermek. 2. bytmek, yceltmek.

dignitary

dig.ni.tar.y dg'nteri isim rtbe veya mevki sahibi, kodaman.

dignity

dig.ni.ty dg'nti isim 1. itibar, saygnlk. 2. vakar, asalet.

digress

di.gress dgres', daygres' fiil konu dna kmak, konudan ayrlmak.

digression

di.gres.sionisim 1. konudan ayrlma. 2. konu d sz, arasz.

dike

dike dayk isim 1. hendek, suyolu, ark, kanal. 2. set, bent. 3. argo lezbiyen, sevici.

dilapidate

di.lap.i.date dlp'deyt fiil harap etmek, tahrip etmek; harap olmak.

dilapidated

di.lap.i.dat.edsfat harap, khne, ykk dkk, ykkn, viran.

dilapidation dilate

di.lap.i.da.tionisim harap olma. di.late dayleyt' fiil geniletmek, bytmek; genilemek, bymek.

dilatory

dil.a.to.ry dl'tri sfat 1. ii ardan alan, geciktiren. 2. ar, yava.

dilemma

di.lem.ma dlem' isim 1. mantk ikilem, dilemma. 2. g durum, kmaz, amaz.

dilettante diligence

dil.et.tante dl'tant isim hevesli, heveskr, amatr. dil.i.gence dl'cns isim zenle ve sebat ederek alma.

356

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk diligent

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

dil.i.gent dl'cnt sfat zenle ve sebat ederek alan (kimse); zenle ve sebat edilerek yaplan (i).

diligently dill dillydally

dil.i.gent.lyzarf zenle ve sebat ederek. dill dl isim dereotu, yabantrak. dil.ly.dal.ly dl'idl'i fiil, konuma dili oyalanmak; kararszlk yznden vakit kaybetmek; vr zvrla vakit kaybetmek.

dilute

di.lute dlut', daylut' fiil sulandrmak, su katmak; hafifletmek.

diluted dim

di.lut.edsfat sulandrlm, su katlm. dim dm sfat (dimmer, dimmest) 1. lo, donuk, snk. 2. belirsiz. 3. bulank. fiil (dimmed, diming) 1. () azaltmak; (k) azalmak. 2. sndrmek, azaltmak; snmek, azalmak.

dime store dime dimension

ucuz eya satlan maaza. dime daym isim on sent. di.men.sion dmen'n isim 1. boyut. 2. oul ebat, boyutlar.

diminish

di.min.ish dmn' fiil azaltmak, eksiltmek, kltmek; azalmak, eksilmek.

diminishing returns diminutive

ekonomi azalan verim. di.min.u.tive dmn'ytv sfat kck, ufack, minicik. isim, dilbilgisi 1. kltme. 2. kltme eki.

dimmer dimple dimwit din dine out dine

dim.merisim, elektrik dimmer, azaltc. dim.ple dm'pl isim gamze. dim.wit dm'wt isim, konuma dili aptal, budala, alk. din dn isim grlt, patrt. darda yemek yemek. dine dayn fiil 1. gnn esas yemeini yemek. 2. akam yemei yemek. 3. ziyafet vermek. 4. yemee davet etmek, yemek vermek.

diner

din.er day'nr isim 1. yemek yiyen kimse. 2. vagon restoran. 3. vagon restorana benzer lokanta.

357

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk dingy

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

din.gy dn'ci sfat 1. rengi atm, kirli. 2. karanlk, snk.

dining car dining hall dining room dinner jacket dinner party dinner service dinner set dinner table dinner

vagon restoran. yemek salonu. yemek odas. smokin. yemekli davet. sofra takm, yemek takm. sofra takm, yemek takm. sofra. din.ner dn'r isim 1. gnn esas yemei. 2. akam yemei. 3. ziyafet.

dinnertime dinnerware dinosaur dint dip into a book dip

din.ner.timeisim yemek vakti. din.ner.wareisim yemek takm. di.no.saur day'nsr isim dinozor. dint dnt isim baknz by dint of bir kitab gzden geirmek. dip dp fiil (dipped, dipping) 1. batrmak, daldrmak, banmak; batmak, dalmak. 2. aaya doru meyletmek. isim 1. dalma, batma. 2. ani ini, ukur.

diphtheria diphthong diploma diplomacy

diph.the.ri.a dfthr'iy isim, tbbi difteri, kupalaz. diph.thong df'thng isim ikili nl, diftong. di.plo.ma dplo'm isim diploma. di.plo.ma.cy dplo'msi isim 1. diplomasi. 2. bakalaryla ilikide ustalk.

diplomat

dip.lo.mat dp'lmt isim 1. diplomat. 2. ilikilerinde ustalk gsteren kimse, diplomat.

diplomatic corps diplomatic immunity diplomatic relations diplomatic service diplomatic

kordiplomatik. diplomatik dokunulmazlk. diplomatik ilikiler. dileri memurluu, hariciyecilik. dip.lo.mat.ic dplmt'k sfat 1. diplomatik. 2. bakalaryla ilikide usta.

358

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk diplomatically

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

dip.lo.mat.ic.al.lyzarf diplomata, diplomatik bir ekilde.

dipper dipstick dire direct call direct current direct dialing direct object direct tax direct

dip.per dp'r isim kepe. dip.stick dp'stk isim, otomotiv ya ubuu. dire dayr sfat 1. korkun, dehetli, mthi. 2. acil. ara santralsz konuma. elektrik doru akm. direkt arama. dilbilgisi nesne. dolaysz vergi. di.rect drekt', dayrekt' sfat 1. direkt, dorudan, dolaysz. 2. ak, kesin. 3. tokszl. zarf dorudan doruya, doruca, direkt.

direction

di.rec.tion drek'n isim 1. yn, istikamet, taraf. 2. ynetim, idare.

directions

di.rec.tionsisim 1. talimat. 2. kullanma talimat.

directive directly

di.rec.tive drek'tv isim direktif, ynerge, talimat. di.rect.lyzarf 1. dorudan, dorudan doruya. 2. hemen.

director

di.rec.tor drek'tr isim 1. ynetici, mdr, direktr. 2. ynetmen, rejisr.

directory

di.rec.to.ry drek'tri isim 1. rehber. 2. bilgisayar rehber, dizin, fihrist.

dirge dirt cheap dirt poor dirt road dirt dirty look

dirge drc isim at, mersiye. konuma dili ok ucuz, sudan ucuz, bedava. konuma dili ok yoksul, ok fakir. toprak yol. dirt drt isim kir, pislik; amur; toz. kt bir bak: He gave her a dirty look. Ona kt kt bakt.

dirty work

konuma dili 1. pis i, insan pisleten i. 2. tatsz iler. 3. hile, sahtekrlk.

359

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk dirty

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

dirt.y dr'ti sfat 1. kirli, pis. 2. iren, irkin. fiil kirletmek, pisletmek.

disability

dis.a.bil.i.ty dsbl'ti isim 1. sakatlk, maluliyet. 2. yetersizlik.

disable disabled disabuse

dis.a.ble dsey'bl fiil sakatlamak. dis.a.bledsfat sakat. dis.a.buse dsbyuz' fiil (birini) (yanl dncesinden) vazgeirmek.

disadvantage

dis.ad.van.tage dsdvn'tc isim saknca, mahzur, dezavantaq, zarar.

disadvantageous

dis.ad.van.ta.geous dsdvntey'cs sfat sakncal, mahzurlu, dezavantaql; elverisiz.

disagree

dis.a.gree dsgri' fiil 1. uyumamak, uymamak, elimek: The reports disagree on the cause of the accident. Raporlar kazann nedeni konusunda eliiyor. 2. with -e katlmamak, ile ayn grte olmamak: I disagree with his thesis. Onun savna katlmyorum. I disagree with her about that. O konuda onunla ayn grte deilim. 3. anlaamamak. 4. bozumak, tartmak, atmak. 5. with (yiyecek, iklim v.b.) -e dokunmak, -e yaramamak.

disagreeable

dis.a.gree.a.blesfat 1. naho, hoa gitmeyen, tatsz. 2. huysuz, aksi, ters, sert.

disagreement

dis.a.gree.mentisim 1. anlamazlk, uyumazlk. 2. ekime.

disappear

dis.ap.pear dspr' fiil 1. gzden kaybolmak, kaybolmak. 2. yok olmak: Too many forests have disappeared. Pek ok orman yok oldu. 3. ortadan kaybolmak: My pen has disappeared; I can't find it anywhere. Kalemim kayboldu; hibir yerde bulamyorum.

disappearance

dis.ap.pear.anceisim 1. gzden kaybolma. 2. yok olma. 3. ortadan kaybolma.

disappoint

dis.ap.point dspoynt' fiil hayal krklna uratmak.


360

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk disappointed

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

dis.ap.point.edsfat hayal krklna uram, midi krlm.

disappointment disapproval

dis.ap.point.mentisim hayal krkl. dis.ap.prov.alisim doru bulmama, onaylamama; knama.

disapprove

dis.ap.prove dspruv' fiil of -i doru bulmamak, -i onaylamamak; -i knamak.

disarm

dis.arm dsarm' fiil 1. silahszlandrmak; silahszlanmak. 2. zararsz duruma getirmek. 3. gvenini kazanmak.

disarmament disarrange

dis.ar.ma.mentisim silahszlanma. dis.ar.range dsreync' fiil kartrmak, datmak, dzenini bozmak.

disarray disaster area disaster disastrous disastrously disavow disavowal disband disbar

dis.ar.ray dsrey' isim karklk, dzensizlik. afet blgesi. dis.as.ter dzs'tr isim felaket, afet, ykm, bela. di.sas.troussfat felaket getiren, feci. di.sas.trous.lyzarf feci halde. dis.a.vow dsvau' fiil reddetmek, tanmamak. dis.a.vow.alisim ret. dis.band dsbnd' fiil datmak; dalmak. dis.bar dsbar' fiil, hukuk (disbarred, disbarring) barodan ihra etmek.

disbelief disbelieve disburse disbursement disc harrow disc jockey disc

dis.be.liefisim inanmama, inanmay. dis.be.lieve dsbliv' fiil in -e inanmamak. dis.burse dsbrs' fiil (para) harcamak; (para) datmak. dis.burse.mentisim 1. deme. 2. denen para. diskaro, diskli trmk makinesi. diskcokey. disc dsk isim 1. (tarm makinelerinde) disk. 2. baknz disk

discard discern

dis.card dskard' fiil atmak, skartaya karmak. dis.cern dsrn' fiil 1. ayrt etmek. 2. sezmek, grmek, anlamak, farkna varmak.
361

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk discernible discerning discernment discharge a debt discharge

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

dis.cern.iblesfat farkedilebilir, grlebilir. dis.cern.ingsfat anlayl; zeki. dis.cern.mentisim 1. ayrt etme. 2. anlay, sezi. bor demek, tediye etmek. dis.charge dsarc' fiil 1. boaltmak, aktmak; boalmak, akmak, dklmek: discharge cargo yk boaltmak. That pipe is discharging sewage into the river. O boru rmaa lam suyu boaltyor. 2. karmak, dar vermek. 3. elektrik dearj olmak, boalmak; elektrik akmn boaltmak. 4. (top, tfek v.b.'yle) ate etmek. 5. iten karmak. 6. (bor) demek. 7. (grevi) yerine getirmek. 8. terhis etmek: The army will discharge those soldiers next week. Ordu o askerleri gelecek hafta terhis edecek. 9. (tutukluyu) tahliye etmek, serbest brakmak; (hastay) taburcu etmek. 10. (yk) boaltmak; (yolcular) indirmek. 11. (upon) (fkeyi) -den karmak.

disciple disciplinarian

dis.ci.ple dsay'pl isim 1. mez, mrit. 2. havari. dis.ci.pli.nar.i.an dsplner'iyn isim sert amir, disiplin yanls.

disciplinary discipline

dis.ci.pli.nar.y ds'plneri sfat disiplinle ilgili. dis.ci.pline ds'pln isim 1. disiplin, dzence, skdzen: military discipline askeri disiplin. 2. talim. 3. itaat, boyun eme. 4. cezalandrma. 5. bilim dal, disiplin. fiil 1. disiplin altna almak, terbiye etmek. 2. disipline sokmak, yola getirmek. 3. cezalandrmak: The principal was obliged to discipline two students for their disobedience. Mdr iki renciyi itaatsizlikleri yznden cezalandrmak zorunda kald.

disclaim

dis.claim dskleym' fiil 1. yadsmak, inkr etmek. 2. reddetmek, kabul etmemek. 3. yalanlamak, tekzip etmek.

disclaimer

dis.claim.erisim yalanlama, tekzip.

362

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk disclose

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

dis.close dskloz' fiil 1. aa vurmak, ifa etmek: disclose a secret bir srr ifa etmek. 2. aa karmak, ortaya karmak: Our investigations have disclosed the existence of life on Mars. Aratrmalarmz Merih'te yaam olduunu ortaya kard.

disclosure

dis.clo.sureisim 1. aa karma, ifa. 2. ortaya karlan ey.

disco music disco discolor

disko mzii. dis.co ds'ko isim, sfat, konuma dili disko. dis.col.or dsk^l'r fiil rengini bozmak, soldurmak, lekelemek.

discolour

dis.col.our dsk^l'r fiil, ngiliz ngilizcesi baknz discolor

discomfort

dis.com.fort dsk^m'frt isim rahatszlk, sknt, huzursuzluk. fiil rahatsz etmek, sknt vermek.

disconcert

dis.con.cert dsknsrt' fiil 1. artmak. 2. dzenini bozmak, altst etmek.

disconnect

dis.con.nect dsknekt' fiil 1. makine from ile balantsn kesmek. 2. (telefon, cereyan, gaz v.b.'ni) kesmek. 3. from -den ayrmak.

disconsolate discontent discontented discontinue

dis.con.so.late dskan'slt sfat ok kederli, avutulamaz. dis.con.tent dskntent' isim honutsuzluk. dis.con.tent.edsfat honutsuz. dis.con.tin.ue dskntn'yu fiil kesmek, durdurmak, devam etmemek, yarda brakmak, vazgemek.

discord

dis.cord ds'krd isim 1. uyumazlk, anlamazlk. 2. mzik akortsuzluk.

discordant

dis.cord.antsfat 1. uyumsuz, ahenksiz. 2. mzik akortsuz.

discothque discount

dis.co.thjue ds'ktek isim diskotek. dis.count ds'kaunt isim indirim, skonto, tenzilat. fiil 1. indirim yapmak, skonto etmek, hesaptan dmek. 2. (bono, senet) krmak.

363

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk discourage

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

dis.cour.age dskr'c fiil 1. cesaretini krmak, hevesini krmak, gzn korkutmak. 2. (from) -den vazgeirmek.

discouragement discourse

dis.cour.age.mentisim cesaretsizlik, hevesin krlmas. dis.course ds'krs isim 1. ciddi ve ayrntl bir konuma/yaz. 2. sylev, nutuk. fiil ciddi ve ayrntl bir ekilde konumak/yazmak.

discourteous

dis.cour.te.ous dskr'tiys sfat nezaketsiz, kaba, saygsz.

discourteously discourtesy

dis.cour.te.ous.lyzarf kabaca, saygszca. dis.cour.te.sy dskr'tsi isim nezaketsizlik, kabalk, saygszlk.

discover

dis.cov.er dsk^v'r fiil kefetmek, bulmak; ortaya karmak, meydana karmak.

discovery discredit

dis.cov.eryisim keif, bulu, bulgu; meydana karma. dis.cred.it dskred't isim 1. itibarszlk. 2. gvensizlik, itimatszlk, phe. fiil 1. itibardan drmek, gzden drmek. 2. pheye drmek, gvenini sarsmak. 3. inanmamak.

discreet

dis.creet dskrit' sfat denli, tedbirli; az sk, azndan kana dikkat eden.

discrepancy

dis.crep.an.cy dskrep'nsi isim 1. farkllk, ayrlk; fark, ayrm. 2. elime, tutarszlk. 3. muhasebecilik fark, uyumazlk.

discrete discretion

dis.crete dskrit' sfat ayr, farkl. dis.cre.tion dskre'n isim 1. saduyu. 2. az skl. 3. takdir yetkisi.

discretionary discriminate against discriminate

dis.cre.tion.arysfat istee bal, ihtiyari. -e kar ayrm yapmak. dis.crim.i.nate dskrm'neyt fiil 1. ayrt etmek, ayrmak: He can't discriminate good books from bad. yi kitaplar ktlerinden ayrt edemez. 2. fark gzetmek, ayr tutmak, ayrm yapmak: That company

364

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

discriminates on the basis of sex. O irket cinsiyet ayrm yapyor. discriminating dis.crim.i.nat.ing dskrm'neytng sfat 1. ayrt eden, ayran. 2. zevk sahibi. 3. titiz, zor beenen. discrimination dis.crim.i.na.tion dskrmney'n isim 1. ayrt etme, ayrm. 2. fark gzetme, ayrm yapma. 3. zevk, beeni, gzeli irkinden ayrabilme yetisi. discus thrower discus spor diski. dis.cus ds'ks isim, spor (discuses/disci) 1. disk. 2. disk atma. discuss dis.cuss dsk^s' fiil 1. grmek, tartmak. 2. -den sz etmek, -i ele almak. discussion disdain to do something disdain dis.cus.sion dsk^'n isim grme, tartma. bir ey yapmaya tenezzl etmemek. dis.dain dsdeyn' isim kk grme, tepeden bakma, hor grme. fiil kk grmek, tepeden bakmak, hor grmek. disdainful disease diseased disembark disenchant disenchantment disengage dis.dain.fulsfat baknz be disdainful of something dis.ease dziz' isim hastalk, sayrlk, illet. dis.eased dzizd' sfat hasta, sayr; hastalkl. dis.em.bark dsembark' fiil karaya karmak/kmak. dis.en.chant dsennt' fiil gzn amak. dis.en.chant.mentisim gzn ama. dis.en.gage dsengeyc' fiil 1. ilgisini kesmek, balantsn kesmek. 2. salvermek, serbest brakmak. 3. (askerleri) sava alanndan ekmek. disengaged disentangle dis.en.gagedsfat serbest, balantsz. dis.en.tan.gle dsentng'gl fiil 1. zmek, amak; zlmek, almak. 2. from -den kurtarmak. disfavor disfavour dis.fa.vor dsfey'vr isim gzden dme. dis.fa.vour dsfey'vr isim, ngiliz ngilizcesi baknz disfavor disfigure dis.fig.ure dsfg'yr fiil biimini bozmak, biimsizletirmek, irkinletirmek.
365

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk disgrace

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

dis.grace dsgreys' isim 1. gzden dme, itibardan dme. 2. rezalet, yzkaras. fiil 1. itibardan drmek, gzden drmek. 2. rezil etmek.

disgraceful disgruntled disguise

dis.grace.fulsfat utan verici, yz kzartc, rezil. dis.grun.tled dsgr^n'tld sfat honutsuz, can skkn. dis.guise dsgayz' fiil 1. as ... olarak klk deitirmek: The king disguised himself as a beggar. Kral tannmamak iin dilenci klna girdi. 2. gizlemek, saklamak: He is disguising his true intentions. Asl amalarn gizliyor. isim tannmamak iin giyilen kyafet.

disgust

dis.gust dsg^st' isim 1. irenme, tiksinti. 2. bezginlik, bkknlk. fiil 1. irendirmek, tiksindirmek. 2. bezdirmek, bktrmak.

disgusting dish drainer dish rack dish

dis.gust.ingsfat tiksindirici, iren. (seyyar) damlalk, bulak damlal. (seyyar) damlalk, bulak damlal. dish d isim 1. tabak, anak. 2. yemek. fiil 1. out datmak, vermek. 2. up tabaa koymak.

disharmony

dis.har.mo.ny dshar'mni isim uyumsuzluk, ahenksizlik.

dishcloth dishearten

dish.clothisim bulak bezi. dis.heart.en dshar'tn fiil 1. cesaretini krmak, umudunu krmak. 2. hevesini krmak.

dishevel

di.shev.el dev'l fiil (disheveled/dishevelled, disheveling/dishevelling) (sa, giyim v.b.'ni) darmadank etmek, karmakark etmek.

disheveled dishful dishonest

di.shev.el.edsfat darmadank, karmakark. dish.fulisim tabak dolusu. dis.hon.est dsan'st sfat drst olmayan, sahtekr, yalanc.

dishonesty dishonor

dis.hon.es.tyisim sahtekrlk, yalanclk. dis.hon.or dsan'r isim 1. yzkaras, utan kayna. 2. alaklk. fiil erefini lekelemek.
366

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk dishonorable dishonour

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

dis.hon.or.ablesfat drst olmayan, gvenilmez; alak. dis.hon.our dsan'r isim, fiil, ngiliz ngilizcesi baknz dishonor

dishpan dishwasher dishwater disillusion

dish.panisim bulak tas. isim 1. bulak. 2. bulak makinesi. dish.waterisim bulak suyu. dis.il.lu.sion dslu'qn fiil hayal krklna uratmak, gzn amak.

disillusionment disincline

dis.il.lu.sion.mentisim hayal krkl, gz alma. dis.in.cline dsnklayn' fiil (bir eyden/birinden) soutmak, caydrmak.

disinfect

dis.in.fect dsnfekt' fiil dezenfekte etmek, mikroplardan arndrmak, mikropsuzlandrmak.

disinfectant disinherit disinheritance disintegrate

dis.in.fec.tantisim, sfat dezenfektan. dis.in.her.it dsnher't fiil mirastan yoksun brakmak. dis.in.her.it.anceisim mirastan yoksunluk. dis.in.te.grate dsn'tgreyt fiil 1. paralamak, blmek; paralanmak, blnmek. 2. fizik bozunmak.

disintegration

disintegrationisim 1. paralama; paralanma. 2. fizik bozunum, bozunma.

disinterested

dis.in.ter.est.ed dsn'trstd sfat bir konuyla hibir ilgisi olmayan, bir konuda hibir kar olmayan (kimse); tarafsz, yansz.

disk brake disk crash disk drive disk jockey disk diskette dislike

disk freni. bilgisayar disk kazas. bilgisayar disk src. diskcokey. disk dsk isim 1. bilgisayar disk. 2. teker, kurs, arak. dis.kette dsket' isim, bilgisayar disket. dis.like dslayk' fiil sevmemek, holanmamak. isim of/for -i sevmeme, -den holanmama.

dislocate

dis.lo.cate ds'lokeyt fiil 1. yerinden karmak. 2. tbbi mafsaldan karmak. 3. bozmak, altst etmek.
367

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk dislocation dislodge

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

dis.lo.ca.tion dslokey'n isim, tbbi kk. dis.lodge dslac' fiil yerinden karmak; yerinden atmak.

disloyal disloyalty

dis.loy.al dsloy'l sfat 1. vefasz, sadakatsiz. 2. hain. dis.loy.al.tyisim 1. vefaszlk, sadakatsizlik. 2. ihanet, hyanet.

dismal

dis.mal dz'ml sfat 1. kederli, neesiz, kasvetli. 2. snk.

dismantle

dis.man.tle dsmn'tl fiil 1. skmek, paralara ayrmak. 2. eyasn boaltmak.

dismay

dis.may dsmey' fiil 1. dehete drmek. 2. perian etmek. isim dehet.

dismember

dis.mem.ber dsmem'br fiil paralamak, uzuvlar bedenden ayrmak, uzuvlarn kesmek.

dismiss from one's mind dismiss

aklndan karmak, dnmemek. dis.miss dsms' fiil 1. iten karmak, kovmak; grevden almak, grevden uzaklatrmak: The Prime Minister has dismissed two members of her cabinet. Babakan kabine yelerinden ikisini grevden ald. 2. gitmesine izin vermek: The teacher dismissed her students. retmen rencilerinin gitmesine izin verdi. 3. hukuk (davay) reddetmek.

dismissal

dis.miss.alisim 1. iten karma; iten karlma. 2. gitmesine izin verme. 3. ciddiye almay reddetme. 4. aklndan karma. 5. (davay) reddetme.

dismount

dis.mount dsmaunt' fiil 1. (hayvan, bisiklet v.b.'nden) inmek/indirmek. 2. makine skmek.

disobedience

dis.o.be.di.ence dsbi'diyns isim itaatsizlik, bakaldrma.

disobedient disobediently disobey

dis.obe.di.entsfat itaatsiz, asi. dis.obe.di.ent.lyzarf itaatsizce. dis.o.bey dsbey' fiil -e itaat etmemek, -i dinlememek, -e uymamak; itaatsizlik etmek.

368

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk disorder

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

dis.or.der dsr'dr isim 1. dzensizlik. 2. karklk, kargaa. 3. hastalk, bozukluk.

disorderly conduct disorderly house disorderly

hukuk bakalarnn huzurunu karan davran. hukuk genelev. dis.or.der.ly dsr'drli sfat 1. dzensiz, intizamsz. 2. (barp ararak, kavga kararak) bakalarnn huzurunu karan.

disorganization disorganize

dis.or.ga.ni.za.tionisim dzensizlik, karklk. dis.or.gan.ize dsr'gnayz fiil dzenini bozmak, karmakark etmek, altst etmek, kartrmak.

disorient

dis.o.ri.ent dsr'iyent fiil 1. (bir kimsenin) yolunu artmak. 2. zihnini kartrmak.

disown

dis.own dson' fiil 1. tanmamak, yadsmak. 2. evlatlktan reddetmek.

disparage disparagement disparate disparity dispassionate

dis.par.age dsper'c fiil ktlemek, kk drmek. dis.par.age.mentisim ktleme, kk drme. dis.pa.rate dsper't sfat farkl, apayr. dis.par.i.ty dsper'ti isim eitsizlik, fark. dis.pas.sion.ate dsp'nt sfat 1. tarafsz, yansz. 2. soukkanl, serinkanl, sakin.

dispassionately dispatch

dis.pas.sion.ate.lyzarf tarafszlkla. dis.patch dsp' isim 1. gnderme, sevketme. 2. (telgraf, faks) ekme. 3. mesaq; rapor: We have received a dispatch from headquarters. Kararghtan bir mesaj aldk. 4. ldrme; idam etme. 5. acele, hz: He always acts with dispatch. Daima hzl hareket eder. fiil 1. (kurye, mektup) gndermek. 2. (telgraf, faks) ekmek. 3. sevketmek, gndermek: The government has dispatched new troops to the front. Hkmet cepheye yeni askerler gnderdi. 4. ldrmek, idam etmek. 5. hzla bitirmek.

dispel

dis.pel dspel' fiil (dispelled, dispelling) datmak, defetmek, gidermek.

369

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk dispensable

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

dis.pen.sa.ble dspen'sbl sfat zorunlu olmayan, vazgeilebilir.

dispensary dispensation

dis.pen.sa.ry dspen'sri isim dispanser. dis.pen.sa.tion dspnsey'n isim 1. datma, verme. 2. (kurald bir eyin yaplmas iin verilen) zel izin. 3. (bir dinin etkili olduu) dnem.

dispense with the need for dispense with dispense

-i gereksiz klmak. -den vazgemek; -i ekarte etmek. dis.pense dspens' fiil 1. datmak, vermek. 2. (ila) hazrlamak.

dispenser

dis.pens.erisim 1. datan kimse, datc. 2. datma arac/makinesi.

dispersal disperse

dis.pers.alisim datma; dalma. dis.perse dsprs' fiil 1. datmak, yaymak; dalmak. 2. fizik (nlar) ayrmak.

dispirited

dis.pir.it.ed dspr'td sfat 1. morali bozuk. 2. cesareti krk.

displace

dis.place dspleys' fiil 1. yerinden karmak, yerini deitirmek. 2. yerini almak.

display

dis.play dspley' isim 1. gsterme, sergileme. 2. gsteri. 3. bilgisayar grntleme. fiil 1. gstermek, sergilemek. 2. bilgisayar grntlemek.

displease displeased displeasure disposable

dis.please dspliz' fiil cann skmak, sinirlendirmek. dis.pleasedsfat honutsuz. dis.pleas.ure dspleq'r isim honutsuzluk, fke. dis.pos.a.ble dspo'zbl sfat kullanldktan sonra atlabilen.

disposal unit disposal

p tc. dis.pos.al dspo'zl isim 1. yok etme, imha etme. 2. yerletirme, yerletirme dzeni. 3. satma; elden karma. 4. hukuk tasarruf, kullanm.

dispose of

(belirli bir dzene gre) yerletirmek. 2. (zaman, para v.b.'ni) (belirli bir biimde) harcamak. 3. yok etmek,

370

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

imha etmek. 4. satmak; elden karmak; vermek; datmak. 5. halletmek, tamamlamak. dispose disposition dis.pose dspoz' fiil 1. yerletirmek. 2. hazrlamak. dis.po.si.tion dspz'n isim 1. yaradl, miza, tabiat. 2. yerletirme. 3. sat; elden karma; verme; datma. dispossess dis.pos.sess dspzes' fiil 1. hukuk mal ve mlkne el koymak; evinden karmak, tahliye etmek. 2. yoksun brakmak. disproportionate dis.pro.por.tion.ate dsprpr'nt sfat oransz; to ile orantl olmayan. disprove dispute dis.prove dspruv' fiil aksini kantlamak, rtmek. dis.pute dspyut' isim tartma, mnakaa. fiil 1. tartmak, mnakaa etmek. 2. doruluundan phe etmek. disqualification dis.jual.i.fi.ca.tion dskwalfkey'n isim 1. (ceza olarak) yetkisini elinden alma. 2. spor diskalifiye etme; diskalifiye olma. disqualify dis.jual.i.fy dskwal'fay fiil 1. (ceza olarak) yetkisini elinden almak. 2. spor diskalifiye etmek, yard brakmak. disquiet dis.jui.et dskway't fiil rahatsz etmek, endie vermek, huzurunu karmak. isim endie, huzursuzluk. disregard dis.re.gard dsrgard' fiil nemsememek, aldrmamak, hie saymak, bo vermek. isim nemsememe, aldrmazlk, hie sayma, bo verme. disrepair disreputable disrepute dis.re.pair dsrper' isim bakmszlk. dis.rep.u.ta.ble dsrep'ytbl sfat ad ktye km. dis.re.pute dsrpyut' isim baknz bring into disrepute fall into disrepute disrespect dis.re.spect dsrspekt' isim saygszlk, hrmetsizlik, kabalk. disrespectful disrobe dis.re.spect.fulsfat saygsz. dis.robe dsrob' fiil 1. (resmi giysisini) karmak; resmi giysisini karmak. 2. soyunmak.
371

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk disrupt

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

dis.rupt dsr^pt' fiil 1. bozulmasna yol amak; altst etmek; aksatmak. 2. (toplantnn) kesilmesine yol amak.

disruption disruptive

dis.rup.tionisim aksama; kesilme. dis.rup.tivesfat 1. ileri aksatan. 2. aksatan. 3. karkla/kargaaya yol aan. 4. birlii bozan, blc.

dissatisfaction

dis.sat.is.fac.tionisim memnuniyetsizlik, honutsuzluk, tatminsizlik.

dissatisfy

dis.sat.is.fy dsst'sfay fiil memnun etmemek, honut etmemek, tatmin edememek.

dissect

dis.sect dsekt' fiil 1. paralara ayrmak. 2. inceden inceye incelemek.

dissemble

dis.sem.ble dsem'bl fiil gerei gizlemek; (gerei) gizlemek.

disseminate

dis.sem.i.nate dsem'neyt fiil samak, yaymak, neretmek.

dissension dissent

dis.sen.sion dsen'n isim anlamazlk, ihtilaf. dis.sent dsent' fiil 1. from -i kabul etmemek. 2. from den ayr grte olmak, -den ayrlmak. isim 1. kabul etmeyi. 2. ayrlk.

dissenter dissertation disservice dissident

dis.sent.erisim ayr grte olan kimse. dis.ser.ta.tion dsrtey'n isim tez, travay. dis.ser.vice dssr'vs isim zarar, ziyan. dis.si.dent ds'dnt sfat ayr grte olan, kart grl, muhalif. isim ayr grte olan kimse, muhalif.

dissimilar

dis.sim.i.lar dsm'lr sfat farkl, ayrml, deiik; to den farkl.

dissimilarity dissimulate

dis.sim.i.lar.i.ty dsmler'ti isim farkllk. dis.sim.u.late dsm'yleyt fiil gerei gizlemek; (gerei) gizlemek.

dissimulation dissipate

dis.sim.u.la.tion dsmyley'n isim gerei gizleme. dis.si.pate ds'peyt fiil 1. datmak; dalmak. 2. israf etmek.

dissipated

dis.si.pat.edsfat 1. datlm. 2. israf edilmi. 3. sefih.


372

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk dissipation

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

dis.si.pa.tionisim 1. datma; dalma. 2. israf. 3. sefahat.

dissociate oneself from dissociate dissolute dissolve

-den ayrlmak. dis.so.ci.ate dso'iyeyt fiil ayrmak. dis.so.lute ds'lut sfat ahlaksz, apkn, sefih. dis.solve dzalv' fiil 1. eritmek; erimek. 2. zmek. 3. feshetmek, datmak, son vermek. 4. zamanla kaybolmak, yok olmak.

dissonance dissonant dissuade

dis.so.nance ds'nns isim ahenksizlik, uyumsuzluk. dis.so.nant ds'nnt sfat ahenksiz, akortsuz, uyumsuz. dis.suade dsweyd' fiil from -den caydrmak, -den vazgeirmek.

distance

dis.tance ds'tns isim 1. uzaklk, mesafe, ara. 2. uzak, uzak yer. 3. mesafe, resmiyet. fiil geride brakmak.

distant relative distant

uzak akraba. dis.tant ds'tnt sfat 1. uzak, rak (yer/zaman). 2. souk, mesafeli (kimse).

distaste distasteful

dis.taste dsteyst' isim beenmeme, holanmama. dis.taste.ful dsteyst'fl sfat tatsz, naho, hoa gitmeyen.

distemper distend distil distill

dis.tem.per dstem'pr isim bulac bir kpek hastal. dis.tend dstend' fiil iirmek; imek. dis.til dstl' fiil, ngiliz ngilizcesi baknz distill dis.till dstl' fiil damtmak, imbikten ekmek; imbikten ekilmek.

distillation distilled distillery distinct

dis.til.la.tionisim damtma. dis.till.edsfat damtk, damtlm. dis.till.eryisim damtk iki fabrikas. dis.tinct dstngkt' sfat 1. ayr, farkl, baka. 2. ak, belli.

distinction

dis.tinc.tion dstngk'n isim 1. ayrt etme. 2. fark. 3. paye. 4. stnlk.

distinctive

dis.tinc.tive dstngk'tv sfat kolaylkla ayrt edilebilen, farkl; kendine zg.


373

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk distinguish oneself distinguish distinguished distort

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

sivrilmek. dis.tin.guish dstng'gw fiil ayrt etmek, ayrmak. dis.tin.guish.edsfat 1. sekin, gzide. 2. sivrilmi. dis.tort dstrt' fiil 1. biimini bozmak; (yzn) arptmak. 2. arptmak, gerek anlamndan saptrmak, baka anlam vermek.

distortion

dis.tor.tion dstr'n isim 1. biimini bozma; (yzn) arptma. 2. arptma, gerek anlamndan saptrma.

distract

dis.tract dstrkt' fiil dikkatini baka yne ekmek, dikkatini datmak: Don't distract me. Beni megul etme.

distracted

dis.tract.edsfat 1. (by) (-den dolay) dikkati dalm. 2. akna dnm. 3. ok endieli. 4. with -den dolay deliye dnm.

distraction

dis.trac.tion dstrk'n isim 1. dikkati datan ey; oyalayc ey; elence. 2. dikkatini baka yne ekme, dikkatini datma.

distraught

dis.traught dstrt' sfat with (-den dolay) lgna dnm; ok endieli.

distress

dis.tress dstres' isim 1. znt; ac; endie. 2. tehlikeli bir durum, zor bir durum. fiil 1. zmek. 2. endielendirmek.

distressing distribute distribution distributor

dis.tress.ingsfat zc, ackl. dis.trib.ute dstrb'yt fiil datmak; yaymak. dis.tri.bu.tion dstrbyu'n isim 1. datm. 2. dalm. dis.trib.u.tor dstrb'ytr isim 1. datc, bayi. 2. otomotiv distribtr.

district attorney district distrust

savc. dis.trict ds'trkt isim mntka, blge, mahalle. dis.trust dstr^st' fiil gvenmemek, itimat etmemek. isim gvensizlik, itimatszlk.

distrustful

dis.trust.fulsfat bakalarna gvenmeyen, gvensiz, itimatsz.

374

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk disturb

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

dis.turb dstrb' fiil 1. rahatsz etmek; huzurunu karmak; endielendirmek. 2. kartrmak, altst etmek.

disturbance

dis.turb.anceisim 1. rahatszlk, huzursuzluk. 2. karklk, kargaa.

disturbed disunity disuse ditch ditto divan

dis.turb.edsfat (ruhen/aklen) dengesiz. dis.u.ni.ty dsyu'nti isim ayrlk, kopukluk. dis.use dsyus' isim kullanlmama, kullanlmazlk. ditch d isim 1. hendek. 2. ark, kanal. dit.to dt'o isim denden iareti. di.van dvn' isim 1. sedir, divan. 2. divan, byk meclis. 3. iir divan.

dive

dive dayv fiil (dived/dove, dived) 1. suya dalmak, dalmak. 2. havaclk pike yapmak. isim 1. dal. 2. havaclk pike. 3. konuma dili batakhane.

diver diverge

div.er day'vr isim dalg. di.verge dvrc', dayvrc' fiil ayrlmak, birbirinden uzaklamak.

divergence divergency divergent diverse diversify diversion

di.ver.genceisim ayrlma, uzaklama. di.ver.gen.cyisim ayrlma, uzaklama. di.ver.gentsfat ayr, farkl. di.verse dvrs', dayvrs' sfat eit eit, eitli, farkl. di.ver.si.fy dvr'sfay, dayvr'sfay fiil eitlendirmek. di.ver.sion dvr'qn, dayvr'qn isim 1. elence, oyalayc ey. 2. dikkati baka yne eken ey; artmaca; yanltmaca. 3. ngiliz ngilizcesi varyant (yol). 4. saptrma.

diversionary diversity divert

di.ver.sion.arysfat dikkati baka yne eken. di.ver.si.ty dvr'sti, dayvr'sti isim eitlilik, farkllk. di.vert dvrt', dayvrt' fiil 1. dikkatini baka yne ekmek, dikkatini datmak. 2. evirmek, saptrmak. 3. oyalamak, elendirmek.

divest divide down the middle divide into quarters

di.vest dvest' fiil of -den yoksun brakmak. ikiye blmek. drt ksma ayrmak, drde blmek.
375

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk divide up among divide

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

-e datmak. di.vide dvayd' fiil 1. blmek, taksim etmek; blnmek. 2. among -e datmak.

divided dividend

di.vid.edsfat blnm. div.i.dend dv'dend isim 1. matematik blnen. 2. kr pay.

dividers divine

di.vid.ers dvay'drz isim pergel. di.vine dvayn' sfat tanrsal, ilahi. isim papaz. fiil 1. sezmek, hissetmek. 2. kehanette bulunmak.

diving board diving suit divinity school divinity

atlama tahtas, tramplen. dalg elbisesi. Hristiyanlk ilahiyat fakltesi. di.vin.i.ty dvn'ti isim 1. tanrsallk, ilahilik. 2. tanr, ilah; tanra, ilahe. 3. ilahiyat, Tanrbilim, teoloqi.

divisible division of labor division sign division

di.vis.i.ble dvz'bl sfat blnebilir. iblm. matematik blme iareti. di.vi.sion dvq'n isim 1. blme, taksim; blnme. 2. blm, ksm. 3. blm, departman, seksiyon. 4. matematik blme.

divisive divisor divorce

di.vi.sive dvay'sv sfat blc. di.vi.sor dvay'zr isim, matematik blen. di.vorce dvrs' isim 1. boama; boanma. 2. ayrlma, ayrlk. fiil 1. boamak; boanmak. 2. ayrmak; ayrlmak.

divorc divorce divulge dizziness dizzy

di.vorcisim boanm erkek. di.vorceisim boanm kadn. di.vulge dv^lc' fiil aa vurmak, ifa etmek. diz.zi.nessisim ba dnmesi. diz.zy dz'i sfat 1. ba dnen, sersem, akn, gz kararm. 2. ba dndrc, sersemletici.

do a food justice do a thing by halves do an implant

bir yemein hakkndan gelmek. bir ii yarmyamalak yapmak. tbbi implantasyon yapmak.
376

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk do away with

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

-i ortadan kaldrmak, -i yok etmek. 2. -i ldrmek, -i ortadan kaldrmak.

do badly do disservice to do honor to do in do justice

durumu kt olmak. (bir kimseye, lkeye v.b.'ne) zarar vermek. ereflendirmek, eref kazandrmak. ldrmek. adil bir ekilde davranmak; adalet datmak. 2. to (bir eyi) gerektii gibi yapmak: That painting doesn't do qustice to the valley's beauty. O tablo vadinin gzelliini yeterince aksettirmiyor.

do obeisance to do one's best do one's damnedest do one's duty do one's hair do one's own thing

-e sayg gstermek. elinden geleni yapmak. elinden geleni yapmak. grevini yerine getirmek. salarn dzeltmek, san yapmak. konuma dili bakalarna pek aldr etmeden kendi setii bir yolda gitmek.

do one's shopping do one's stuff do one's utmost do oneself justice

alveriini yapmak. konuma dili marifetini gstermek. elinden geleni yapmak. her zamanki performans gstermek: He didn't do himself justice in the concert last night. Dn geceki konserde her zamanki performansn gsteremedi.

do oneself up do over again do overtime do penance

konuma dili sslenmek, sslenip pslenmek. yeni batan yapmak. fazla mesai yapmak. bir gnah balatmak iin papazn nerdii kefareti yerine getirmek.

do someone a dirt do someone a favor do someone an injustice do someone dirt do someone good do someone justice

birine kahpelik etmek; birine kallelik etmek. birine bir iyilik etmek/yapmak. birisine hakszlk etmek. konuma dili birine ktlk etmek. birine iyi gelmek. birinin hakkn vermek, birine haka davranmak.
377

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk do someone proud

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

konuma dili 1. birini ok iyi arlamak. 2. birine gurur vermek.

do something behind one's back do something the hard way

birisinden gizli yapmak. (daha kolay bir zm varken) bir eyi zor bir ekilde yapmak.

do something unbeknown to someonebirinin haberi olmadan bir ey yapmak. do something with feeling bir eyi duyarak yapmak: He plays the piano with feeling. Piyanoyu duyarak alyor. do violence to do well do with -i bozmak. durumu iyi olmak. -i yapmak: What have you done with my book? Kitabm ne yaptn? 2. (biriyle) ba etmek: What are we going to do with you? Seninle nasl ba edeceiz? I don't know what we're going to do with that child! O ocuu ne yapacaz, bilemiyorum. 3. Arzu edilen bir eyi belirtir: I sure could do with a drink. imdi bir iki ok makbule geer. do without -siz yapmak/yaamak: They can do without him. Onsuz yapabilirler. do wonders for do yeoman service do (birine) ok yaramak, ok iyi gelmek. ok yardm etmek, ok yardm dokunmak. do du fiil (did, done) 1. yapmak. 2. etmek. 3. baa kmak, baarmak. 4. bitirmek, tamamlamak. 5. hazrlamak. 6. davranmak. 7. yetmek. 8. becermek. 9. yetimek. 10. dzenlemek. 11. (belirli bir mesafe) katetmek. 12. zmek. 13. (bulak) ykamak. yardmc fiil 1. zellikle soru cmlesi veya olumsuz cmle kurmak iin bir baka fiille birlikte kullanlr: Where does she live? O nerede oturuyor? He didn't go to school. Okula gitmedi. Did you like my new bicycle? Yeni bisikletimi beendin mi? 2. Bir baka fiili vurgular veya anlamn pekitirir: I really do like animals. Hayvanlar gerekten severim. Do come! N'olur gel! 3. Bir baka fiil yerine kullanlr: She speaks Spanish
378

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

better than her father does. spanyolcay babasndan daha iyi konuur. "You tripped me up." "No, I didn't." "Bana elme attn." "Hayr, atmadm." "Lock the front door." "I've already done it." "n kapy kilitle." "Kilitledim bile." docile dock doc.ile das'l sfat uysal, yumuak bal, halim selim. dock dak fiil 1. (kuyruunu) ksaltmak, kesmek. 2. (cretten) kesmek. dockyard Doctor Brown has a large practice. doctor up doctor dock.yardisim tersane. Doktor Brown'n ok hastas var. (with) (yemee) (bir ey katarak) tat vermek. doc.tor dak'tr isim 1. doktor, hekim, tabip. 2. doktor, doktora sahibi. fiil 1. tedavi etmek. 2. onarmak, tamir etmek. 3. (kt bir amala) deitirmek. doctorate doctor's degree doctrine document doc.tor.ateisim doktora. doktora. doc.trine dak'trn isim reti, doktrin. doc.u.ment dak'ymnt isim belge, dokman. fiil belgelemek. documental film documental documentary film documentary belgesel film, dokmanter film. doc.u.men.tal dakymen'tl sfat belgesel, dokmanter. belgesel film, dokmanter film. doc.u.men.ta.ry dakymen'tri sfat belgesel, dokmanter. documentation dodge doc.u.men.ta.tionisim belgeleme. dodge dac fiil 1. bir yana kamak; bir yana kap -den kurtulmak. 2. kurnazlk veya hile ile atlatmak. isim 1. bir yana kama. 2. kurnazlk veya hile ile atlatma. 3. kaamak yol. doe does doe do isim geyik, kei, tavan v.b. hayvanlarn diisi. does d^z fiil do fiilinin geni zamandaki nc ahs tekil ekli: He does good work. yi i yapar. doesn't dog collar does.n't d^z'nt ksaltma does not. kpek tasmas.
379

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk dog tired dog

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

ok yorgun, bitkin, hoaf gibi. dog dg fiil (dogged, dogging) 1. (bir istein stne derek) (birini) rahat brakmamak. 2. (kt bir ey) peini brakmamak.

dog-ear

dog-ear dg'ir fiil sayfa kelerini kvrmak veya buruturmak.

dog-eared dog-eat-dog

dog-ear.edsfat sayfa keleri kvrk veya buruuk. dog-eat-dogisim kran krana rekabet. sfat kran krana rekabet edilen.

dogged dogma dogmatic dogmatism doily doings doldrums

dog.ged dg'd sfat inat, dik kafal, direngen. dog.ma dg'm isim dogma, inak. dog.mat.ic dgmt'k sfat dogmatik, inaksal. dog.ma.tism dg'mtzm isim dogmatizm, inaklk. doi.ly doy'li isim dantel veya ilemeli altlk. do.ings du'wngz isim iler. dol.drums dol'drmz isim, oul 1. denizcilikle ilgili okyanuslarn ekvator dolaylarndaki durgun veya az rzgrl ksmlar, eleksel durgunluk alan. 2. ticaret durgunluk, kesatlk. 3. can sknts; efkr.

dole doleful doll oneself up doll someone up doll

dole dol isim isizlik yardm. fiil out datmak. dole.ful dol'fl sfat kederli, acl, hznl. giyinip kuanmak, sslenip pslenmek. birini ssleyip pslemek. doll dal isim oyuncak bebek. fiil baknz doll oneself up doll someone up

dollar dolly

dol.lar dal'r isim dolar. dol.ly dal'i isim 1. bebek, kukla. 2. tekerlekli kriko. 3. iki tekerlekli yk taycs.

dolphin dolt domain

dol.phin dal'fn isim yunusbal, yunus. dolt dolt isim mankafa, ahmak, budala. do.main domeyn' isim 1. nfuz alan, nfuz blgesi. 2. bilgi alan; ilgi alan: It's not in my domain. O benim alanm dnda.

dome

dome dom isim kubbe.


380

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk domed domestic animal domestic flight domestic flights domestic industries domestic market domestic politics domestic trade domestic

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

sfat kubbeli. evcil hayvan, ehli hayvan. yurtii uu. i hatlar. yerli sanayi. i pazar. i politika. i ticaret. do.mes.tic dmes'tk sfat 1. ev ile ilgili; aile ile ilgili, aile ii. 2. evcimen. 3. evcil. 4. yurtii, i. isim hizmeti.

domesticate domicile

do.mes.ti.cate dmes'tkeyt fiil evcilletirmek. dom.i.cile dam'sl, dam'sayl isim ikametgh, konut, mesken.

dominance

dom.i.nanceisim 1. hkimiyet, stnlk. 2. biyoloji baatlk.

dominant

dom.i.nant dam'nnt sfat 1. hkim, egemen. 2. biyoloji dominant, baat.

dominate

dom.i.nate dam'neyt fiil 1. hkim olmak, egemen olmak, hkmetmek. 2. (bir yere) hkim olmak, tepeden bakmak.

domination

dom.i.na.tion damney'n isim hkimiyet, egemenlik, hkmetme.

domineer

dom.i.neer damnr' fiil despota hkmetmek, hkim durumda olmak.

domineering Dominican

dom.i.neer.ingsfat otoriter, hkmeden. Do.min.i.can dmn'kn sfat 1. Dominik, Dominik Cumhuriyeti'ne zg. 2. Dominikli. isim Dominikli, Dominik Cumhuriyeti vatanda.

dominion

do.min.ion dmn'yn isim 1. egemenlik, hkimiyet. 2. dominyon.

dominoes donate donation done in

dom.i.noes dam'noz isim domino oyunu. do.nate do'neyt fiil balamak, hibe etmek. do.na.tion doney'n isim 1. balama. 2. ba, hibe. ok yorgun, bitkin.
381

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk done through done

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

iyi pimi (et). done d^n fiil baknz do sfat 1. tamamlanm, bitmi. 2. iyi pimi.

Done! donkey donor Don't bother!

Tamam!/Oldu!/Kabul! don.key dang'ki isim eek. do.nor do'nr isim 1. ba. 2. tbbi verici. Zahmet etmeyin! Bunu sakn kimseye syleme.

Don't breathe a word of this to anyone.

Don't look a gift horse in the mouth. Bahi atn diine baklmaz. Don't mention it. Don't move a muscle! Don't move; I've got you covered! Don't press your luck. Don't push your luck. Don't trouble yourself. Don't you have any manners? don't doom Bir ey deil./Estafurullah. Kprdama!/Kmldama! Kprdama; elimdesin! ansna gvenme./ansn zorlama. ansna fazla gvenme. ansn zorlama. Zahmet etmeyin./Zahmete girmeyin. Sende hi terbiye yok mu? don't dont ksaltma do not . doom dum isim (talihin belirledii) kt son, korkun son. fiil baknz be doomed to doomsday door salesman door service door doorbell doorkeeper doorknob doorman doormat doorstep doorstop door-to-door doorway dope dooms.day dumz'dey isim kyamet gn. ev ev dolaarak sat yapan satc. kapdan kapya servis. door dor isim kap. door.bellisim kap zili. door.keep.erisim kapc. door.knobisim kap tokma. door.manisim kapc. door.matisim paspas. door.stepisim eik. door.stopisim kap tamponu. sfat 1. ev ev dolaarak yaplan. 2. kapdan kapya. door.wayisim giri, kap aral. dope dop isim 1. makine ya. 2. uyuturucu madde, narkotik. 3. argo budala, ahmak. 4. argo bilgi.
382

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk dopey dorm dormant dormer window dormer dormitory

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

dopeysfat, argo 1. uyuturucu etkisinde. 2. budala. dorm drm isim, konuma dili yatakhane. dor.mant dr'mnt sfat uykuda, uyuuk, cansz. at penceresi. dor.mer dr'mr isim baknz dormer window dor.mi.to.ry dr'mtri isim 1. yatakhane, kou. 2. renci yurdu.

dosage dose dossier dot the i's and cross the t's dot

dos.age do'sc isim dozaq. dose dos isim doz. dos.si.er das'iyey isim evrak dosyas. en ufak ayrntlarn zerinde titizlikle durmak. dot dat isim 1. nokta. 2. puan, benek, nokta. fiil (dotted, dotting) noktalamak.

dotage dotard dote

dot.age do'tc isim bunaklk. dot.ard do'trd isim bunak. dote dot fiil 1. on/upon -in stne titremek, -e ok dkn olmak. 2. bunamak.

dotted line double back double bed double boiler double entry double feature double for double header double jeopardy double pneumonia double room double standard double up

bir belgenin imza yeri. ayn yoldan geri dnmek. iki kiilik karyola/yatak. iki katl tencere, benmari. muhasebecilik ift kayt sistemi. iki film birden. -in dublrln yapmak. spor st ste yaplan iki karlama. hukuk ayn su iin ikinci defa yarglanma. iki tarafl zatrree. (otelde) ift yatakl oda. ifte standart. eilmek; iki bklm olmak; iki bklm etmek. 2. with ile ayn oday paylamak.

double

dou.ble d^b'l fiil 1. iki katna karmak, iki misli yapmak; iki misli olmak. 2. iki ile arpmak. 3. ikiye katlamak.
383

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk double-breasted double-check

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

double-breast.edsfat kruvaze (ceket). doub.le-checkfiil tekrar kontrol etmek; ifte kontrol yapmak.

double-click

doub.le-clickfiil, bilgisayar fare dmesine iki kez basmak.

double-cross

doub.le-crossfiil, argo sznden dnerek aldatmak, kazk atmak. isim kazk atma.

double-dealer double-decker double-density

doub.le-deal.erisim ikiyzl, dolandrc, sahtekr. doub.le-deck.erisim 1. iki katl otobs. 2. ranza. dou.ble-den.si.ty d^b'ldensti sfat, bilgisayar ifte younluklu.

double-edged compliment double-edged

ineli kompliman. doub.le-edg.edsfat 1. iki taraf keskin. 2. hem lehte hem aleyhte olan.

double-entendre

doub.le-entendreiki tarafa ekilebilecek sz, ikircil sz, lastikli sz.

double-faced double-glazed window double-quick

doub.le-facedsfat 1. iki yzl. 2. iki tarafl (kuma). ift caml pencere. doub.le-juicksfat ok abuk, hzl. isim hzl yry. fiil hzl yrmek.

doubles double-space

doub.lesisim, tenis iftler. doub.le-spacefiil (daktilo veya bilgisayarda) ift aralkla yazmak.

doubt someone's word doubt

birinin dediklerinden phe etmek. doubt daut isim 1. kuku, phe. 2. pheli durum. fiil 1. kukulanmak, kuku duymak, phelenmek, phe etmek: I doubt his integrity. Drstlnden kuku duyuyorum. She doubts that Yusuf will arrive on time. Yusuf'un vaktinde geleceinden phe ediyor. 2. ikna olmamak: Despite his excellent qualifications l doubt that he is the right person for this job. stn niteliklerine karn bu ie uygun bir kimse olduuna hl ikna olmadm.

384

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk doubtful

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

doubt.fulsfat 1. kukulu, pheli, kuku duyan. 2. kukulu, kukulandran, kuku uyandran. 3. belirsiz; karanlk.

doubtless

doubt.lesszarf 1. kukusuz, phesiz, kesinlikle, muhakkak. 2. herhalde.

douche dough doughnut doughy dour dove

douche du isim, tbbi rnga. fiil rnga etmek. dough do isim 1. hamur. 2. argo para, mangr. dough.nut do'n^t isim yada kzarm ekerli rek. doughysfat hamur gibi. dour dr, daur sfat ask yzl, ters, hain, aksi. dove d^v isim 1. kumru. 2. beyaz gvercin. 3. politika sava aleyhtar, bar, bar yanls.

dowel down and out down at the heel down at the heels down on his luck down on one's luck down payment down to the wire

dow.el dau'wl isim geme, aa ivi. hayatta yenilgiye uram, bezgin, bitkin. perian klkl, hrpani, pejmrde. perian bir durumda. talihsiz. talihsiz, bahtsz. kaparo, pey akesi; ilk deme. son ana kadar: They worked right down to the wire. Son ana kadar altlar.

Down with ...! down downcast

Kahrolsun ...! down daun isim ince ku ty, yonda. down.cast daun'kst sfat 1. aaya ynelmi. 2. zgn, morali bozuk.

downfall

down.fall daun'fl isim 1. d, ykl, k, kme. 2. (yamur) boanma.

downgrade

down.grade daun'greyd fiil derecesini indirmek, alaltmak.

downhearted downhill

down.heart.ed daun'har'td sfat zgn, morali bozuk. down.hill daun'hl zarf yoku aa, aaya. sfat inili, meyilli.

downpour

down.pour daun'pr isim saanak.

385

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk downright

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

down.right daun'rayt sfat 1. tam, dpedz: a downright insult dpedz bir hakaret. 2. ak, drst. 3. akszl, szn esirgemeyen. zarf 1. tamamen, bsbtn: He's downright wrong. Tamamen haksz o. 2. aka, dobra dobra.

downstairs

down.stairs daun'sterz' zarf aa kata, alt kata, aaya; aa katta, alt katta, aada. sfat alt katta olan, aadaki. isim aa kat, alt kat.

downstream down-to-earth

down.stream daun'strim zarf aknt aa, ak aa. down-to-earth daun'tu.rth' sfat 1. gereki. 2. uygulanabilir, gerekletirilebilir.

downtown

down.town daun'taun isim ehrin merkezi, ar. zarf ar tarafnda; arya. sfat ehrin merkezinde olan.

downtrod

down.trod daun'trad sfat 1. ayaklar altnda inenmi. 2. hakszla uram, ezilmi.

downtrodden

down.trod.den daun'tradn sfat 1. ayaklar altnda inenmi. 2. hakszla uram, ezilmi.

downward downwards downwind

down.ward daun'wrd zarf aa doru. down.wards daun'wrdz zarf aa doru. down.wind daun'wnd zarf rzgr ynne; rzgrla birlikte.

dowry doze off doze

dow.ry dau'ri isim 1. eyiz. 2. drahoma. uyuklamak, uykuya dalmak. doze doz isim hafif uyku, ekerleme, kestirme, uyuklama. fiil ekerleme yapmak, kestirmek, uyuklamak.

dozen dozer Dr. drab

doz.en d^z'n isim dzine. doz.er do'zr isim, konuma dili dozer, buldozer. Dr.ksaltma Doctor Drive drab drb sfat (drabber, drabbest) 1. kasvetli, skc. 2. l (renk).

draft

draft drft fiil ekmek. isim 1. ekme, ekim, yudum. 2. polie, ek. 3. deme emri. 4. hava akm, cereyan, soba borusunun ekmesi. sfat fdan ekilen (bira).
386

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk drafting board drafting draftsman drafty drag on drag one's feet drag one's heels

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

izim tahtas. draft.ingisim izim, teknik resim. drafts.manisim teknik ressam. draftysfat cereyanl, souk hava akm olan. uzayp gitmek, srmek. konuma dili ii ardan almak. istemeyerek gitmek veya kabul etmek, ayaklar geri geri gitmek.

drag out drag

uzatmak. drag drg fiil (dragged, dragging) 1. srklemek, srmek, ekmek; srklenmek, srnmek. 2. (topra) taramak. 3. geride kalmak. isim 1. srkleme, ekme. 2. srklenen ey. 3. trmk, tarak. 4. engel, mni. 5. konuma dili skc kimse/ey.

dragon dragonfly drain

drag.on drg'n isim eqderha, eqder. drag.on.flyisim yusufuk, byk kzbcei. drain dreyn fiil 1. aktmak, szmek; akmak, szlmek. 2. suyunu ekmek, kurutmak; akalamak, drenaj yapmak. 3. bitirmek, tketmek. isim 1. suyunu ekme veya aktma. 2. lam, kanalizasyon; kanal.

drainage

drain.ageisim 1. akalama, drenaq. 2. aktma, boaltma. 3. kanalizasyon, lam demi.

drainboard draining board drainpipe drake drama

drain.boardisim (sabit) damlalk, bulak damlal. ngiliz ngilizcesi (sabit) damlalk, bulak damlal. drain.pipeisim 1. atk su borusu. 2. aka, oluk. drake dreyk isim erkek rdek, suna. dra.ma dra'm isim 1. dram, drama, oyun, piyes. 2. tiyatro edebiyat, dram, drama; tiyatro sanat. 3. dramatik durum, dram; dramatik olaylar dizisi; dramatik zellik.

dramatic

dra.mat.ic drmt'k sfat 1. dramatik, tiyatro ile ilgili. 2. dramatik, coku veren, duygular kamlayan.

dramatically

dra.mat.ic.al.lyzarf dramatik bir biimde, arpc biimde.


387

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk dramatise

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

dram.a.tise drm'tayz fiil, ngiliz ngilizcesi baknz dramatize

dramatist dramatize

dram.a.tist drm'tst isim oyun yazar, piyes yazar. dram.a.tize drm'tayz fiil 1. oyunlatrmak, dramatize etmek, dramlatrmak. 2. dramatik hale sokmak, dramatize etmek.

drank drape

drank drngk fiil baknz drink drape dreyp fiil kumala rtmek. isim genellikle oul kaln perde.

drapery drastic draught draw a bead on draw a blank draw a conclusion draw a line

drap.eryisim 1. perde. 2. rt. 3. gzel sanatlar drape. dras.tic drs'tk sfat sert, iddetli, zorlayc. draught drft fiil, isim, ngiliz ngilizcesi baknz draft -e nian almak. sonusuz kalmak. 2. hatra getirememek. sonu karmak. konuma dili 1. between -i -den ayrmak 2. at (kabul edilemeyecek bir ey olduu iin) (bir ie) yanamamak/izin vermemek. 3. snr koymak.

draw a parallel between draw ahead draw away draw back draw blood draw close draw interest draw lots draw near draw on draw out draw the line

-i benzetmek, -i karlatrmak. yava yava ne gemek. ekilmek, kendini ekmek. geri ekilmek; geri ekmek. kan aktmak. yaklamak. faiz getirmek. kura ekmek. yaklamak. (bir fon, hesap v.b.'nden) para ekmek. uzatmak. 2. konuturmak, syletmek, amak. konuma dili 1. at (kabul edilemeyecek bir ey olduu iin) (bir ie) yanamamak/izin vermemek. 2. snr koymak. 3. between -i -den ayrmak

388

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk draw up

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

(kontrat, senet v.b.'ni) hazrlamak, yazmak. 2. yaklap durmak: A limousine drew up in front of the mansion. Kkn nne bir limuzin yaklap durdu.

draw

draw dr isim 1. ekme, eki. 2. (silah) ekme. 3. (piyangoda) ekili; kura. 4. ilgi eken ey/olay/kimse. 5. ekicilik. 6. berabere biten oyun; beraberlik, berabere kalma.

drawback drawbridge drawer drawers drawing board drawing compass drawing pin drawing

draw.back dr'bk isim saknca, mahzur, dezavantaq. draw.bridge dr'brc isim kaldrma kpr. draw.er drr isim ekmece, gz. draw.ers drrz isim don, klot. izim tahtas. resim pergeli. ngiliz ngilizcesi raptiye. draw.ing dr'wng isim 1. izim, eskiz. 2. resim, karakalem resim. 3. piyango, ekili.

drawn drawstring dread

drawn drn fiil baknz draw draw.string dr'strng isim ukur. dread dred fiil ok korkmak, korku ve endie duymak. isim byk korku, dehet.

dreadful

dread.fulsfat 1. korkun, dehetli. 2. konuma dili berbat, ok kt.

dream about someone dream about something dream that dream up dream dreamer dreamlike dreamt dreary dredge

birini/bir eyi ryasnda grmek. birini/bir eyi ryasnda grmek. -i ryasnda grmek. konuma dili hayalinde yaratmak. dream drim isim 1. d, rya. 2. hayal, hulya. dream.erisim hayalperest, hayalci, d. dream.likesfat rya gibi, hayal gibi. dreamt dremt fiil baknz dream drear.y drr'i sfat kasvetli, skc. dredge drec isim, makine tarak, trmk, tarama aygt; tarak dubas. fiil (deniz, gl, rmak v.b.'nin) dibini taramak; (liman) tarakla temizlemek.
389

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk dregs drench dress down dress rehearsal dress up dress

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

dregs dregz isim 1. tortu, telve. 2. p, sprnt. drench dren fiil srlsklam etmek. konuma dili azarlamak, halamak. tiyatro kostml prova. giyinip sslenmek. dress dres fiil 1. giydirmek; giyinmek. 2. dzenlemek, sslemek. 3. askeri bir hizaya getirmek. 4. (yaraya) pansuman yapmak. 5. (saa) ekil vermek. 6. (deriyi) sepilemek, tabaklamak. 7. (tavuk, balk v.b.'ni) temizlemek. isim 1. kadn elbisesi. 2. elbise, giysi. 3. giyim, klk kyafet, st ba.

dressed up fit to kill dresser dressing gown dressing table dressing

konuma dili iki dirhem bir ekirdek. dress.er dres'r isim ifoniyer. ngiliz ngilizcesi sabahlk; robdambr. tuvalet masas. dress.ing dres'ng isim 1. (salata iin) sos. 2. (kzarm hindi ile yenilen) ekmek krntlaryla yaplan baharatl bir yemek. 3. pansuman.

dressmaker dressmaking drew dribble down dribble

dress.mak.erisim kadn terzisi. dress.mak.ingisim terzilik. drew dru fiil baknz draw (damlalar) akmak, szlmek; (su) szmak. drib.ble drb'l fiil 1. damla damla aktmak, damlatmak. 2. spor dripling yapmak; (topu) srmek. 3. salyas akmak. isim ufak aknt; sznt.

driblet dried drier

drib.let drb'lt isim ok az miktar. dried drayd fiil baknz dry sfat kurutulmu, kuru. dri.er dray'r isim 1. kurutucu, kurutucu madde. 2. baknz dryer

drift apart drift

srklenmek; uzaklamak; tedricen ayr dmek. drift drft isim 1. srklenme. 2. ynelim, yneli, kayma. 3. srkleni, amaszca srklenme. 4. (rzgrn yd) kar birikintisi. 5. anlam, demek istenilen ey. fiil 1. (rzgr veya akntnn etkisiyle)
390

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

srklenmek. 2. hibir yer veya ite srekli kalmadan yaamak. driftwood drift.wood drft'wd isim sularn srkledii aa dallar. drill drill drl isim 1. matkap, delgi. 2. askeri talim. 3. altrma. fiil 1. (matkapla) delmek. 2. askeri talim yaptrmak; talim yapmak. 3. altrma yaptrmak; altrma yapmak. drink a toast to drink in drink like a fish drink something straight drink to excess drink to drink (birinin) shhatine veya erefine imek. byk bir zevkle seyretmek/dinlemek. fazla iki imek. (ikiyi) sek imek. ikiyi fazla karmak. -in erefine imek. drink drngk fiil (drank, drunk) 1. imek. 2. iki imek. isim 1. iecek. 2. iki. 3. bir iimlik miktar. 4. argo deniz. drinking cup drinking straw drinking water drinking drip kadeh. kam. ime suyu. drink.ingisim iki ime. drip drp fiil (dripped/dript, dripping) damlatmak; damlamak. isim 1. damla. 2. damlama. 3. damlalk, yamur suyunu aktan knt veya yiv. drip-dry drip.dry drp'dray fiil suyu sklmadan kurumak. sfat t istemeyen (kuma); t istemeyen kumatan yaplm (giysi). dripping wet dripping srsklam, srlsklam. drip.ping drp'ng isim eriyerek akp donmu ya damlas. drive a hard bargain sk bir pazarlk yapmak; sk bir pazarlk yaparak ayrl bir sonu elde etmek. drive at drive away demek istemek, kastetmek. kovmak, defetmek. 2. arabayla uzaklamak/ayrlmak.
391

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk drive back

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

arabayla geri dnmek. 2. pskrtmek, geri dnmek zorunda brakmak.

drive by drive into a corner drive mad drive off drive out drive someone ape drive someone bananas drive someone to distraction drive someone to the wall

arabayla gemek; arabayla nnden gemek. keye sktrmak, kstrmak. ldrtmak. kovmak, defetmek. 2. arabayla uzaklamak/ayrlmak. kovmak, defetmek. konuma dili birini delirtmek. konuma dili birini ldrtmak. birini deli etmek, birini deliye evirmek. birini iflas ettirmek; birini iflasa srklemek; birini iflasn eiine getirmek. 2. birini ok zor bir duruma sokmak, birini keye sktrmak.

drive someone up against the wall

birini iflas ettirmek; birini iflasa srklemek; birini iflasn eiine getirmek. 2. birini ok zor bir duruma sokmak, birini keye sktrmak.

drive someone up the wall drive someone wild

birini deliye dndrmek, birini zvanadan karmak. birini ldrtmak. 2. birini lgna evirmek, birini ok kzdrmak.

drive

drive drayv fiil (drove, driven) 1. (araba) srmek, kullanmak: He doesn't know how to drive a car. Araba kullanmasn bilmiyor. 2. araba ile gitmek: I drive to and from work every day. e her gn arabayla gidip geliyorum. 3. araba ile gtrmek: I'll drive you home after the party. Partiden sonra seni arabayla evine gtreceim. 4. (hayvanlar) srmek. 5. altrmak: He drives his employees much too hard. Personelini ok altryor. isim 1. araba gezintisi. 2. cadde. 3. askeri byk taarruz. 4. ruhbilim drt. 5. beceri, inisiyatif. 6. makine iletme mekanizmas. 7. bilgisayar src. 8. baknz driveway

drive-in window drive-in

mterilerine arabalarnda hizmet veren banka giesi. drive-inisim 1. mterilerine arabalarnda servis yapan lokanta. 2. seyircilerin arabalar iinde oturarak
392

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

seyrettikleri ak hava sinemas. sfat 1. mterilerine arabalarnda servis yapan (lokanta). 2. seyircilerin arabalar iinde oturarak seyrettikleri (ak hava sinemas). drivel driv.el drv'l fiil (driveled/drivelled, driveling/drivelling) 1. salyas akmak. 2. samalamak. isim sama sapan sz. driven driver driv.en drv'n fiil baknz drive driv.er dray'vr isim 1. src, ofr. 2. bilgisayar uyumcu. driver's license driveway driving rain driving ehliyet, src belgesi. drive.wayisim evin garaqn sokaa balayan yol. iddetli yamur. driv.ing dray'vng isim srme, sr. sfat 1. enerqik, canl, dinamik. 2. iddetli, sert. drizzle driz.zle drz'l fiil (yamur) iselemek, serpitirmek. isim 1. isenti. 2. iseleme. drone drone dron isim 1. erkek ar. 2. asalak, parazit, ekti. 3. monoton ses, vzlt. fiil 1. vzldamak. 2. homurdanmak. drool droop drool drul fiil az sulanmak. droop drup fiil 1. sarkmak, bklmek, eilmek; sarktmak, emek. 2. (bitki, iek) boynunu bkmek. drop a brick drop a hint drop a line drop anchor drop asleep drop behind drop down drop in at drop in on drop out pot krmak, gaf yapmak, am devirmek. imada bulunmak, dokundurmak. iki satr yazvermek, pusula gndermek. demir atmak, demirlemek. uyuyakalmak. geri kalmak. dmek. -e uramak. -i ziyaret etmek. (yelikten) ayrlmak, kmak. 2. okula devam etmemek.
393

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk drop

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

drop drap isim 1. damla: a drop of water su damlas; bir damla su. 2. d, ini: a drop in prices fiyatlarda d. 3. damla, pek az miktar; bir yudum. fiil (dropped/dropt, dropping) 1. damlatmak; damlamak. 2. drmek; dmek: You dropped your pen. Kalemini drdn. The inflation rate has dropped to forty percent. Enflasyon oran yzde krka dt. 3. serpmek. 4. (arabadan) indirmek: Where shall I drop you? Seni nerede indireyim? 5. vazgemek, brakmak: A lack of money has forced us to drop that project. Paraszlk yznden o proqeden vazgemek zorunda kaldk. 6. kesmek, son vermek: Let's drop this discussion. Bu tartmaya son verelim. 7. (sesi) alaltmak; alalmak.

drop-off dropout dross

drop-offisim 1. azalma, dme. 2. dik ini. drop.outisim okulu brakan renci. dross drs isim 1. cruf, maden posas, dk. 2. sprnt, artk, deersiz eyler.

drought drove drown out drown drowse drowsiness drowsy drudge

drought draut isim kuraklk, susuzluk. drove drov isim sr. (bir sesi) (daha yksek bir sesle) bastrmak. drown draun fiil (suda) boulmak; bomak. drowse drauz fiil uyuklamak, pineklemek. drowsinessisim uykulu olma, uyuukluk. drow.sy drau'zi sfat 1. uykulu. 2. uyku veren. drudge dr^c isim ar ve skc bir ite alan kimse. fiil ar ve skc bir i yapmak.

drudgery drug addict drug habit drug

drudg.eryisim ar ve skc i, angarya. uyuturucu bamls; hap. uyuturucu bamll. drug dr^g isim 1. ila, ecza. 2. uyuturucu madde; hap. fiil (drugged, drugging) 1. ilala uyuturmak. 2. (yiyecek veya iecee) uyuturucu ila katmak.

druggist drugstore

drug.gistisim eczac. drug.storeisim eczane.


394

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk drum

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

drum dr^m isim 1. davul, trampet, dmbelek. 2. davul sesi. 3. anatomi kulakzar, kulakdavulu. 4. varil. fiil (drummed, drumming) davul almak.

drumbeat drum-head cabbage drummer drumstick

drum.beatisim davul sesi. top lahana. drum.merisim davulcu, trampeti. drum.stick dr^m'stk isim 1. davul tokma; fkn; trampet denei, baget. 2. ahlk (kmes hayvannda) bacak.

drunk with success drunk drunkard drunken drunkenness dry cell dry cleaner dry cleaning dry cough dry dock dry goods dry mustard dry quart dry up dry

baar sevinciyle kendinden gemi. drunk dr^nk fiil baknz drink sfat, isim sarho, ikili. drunk.ard dr^nk'rd isim ayya, ikici. drunk.ensfat sarho, ikili. drunk.en.nessisim sarholuk. kuru pil. kuru temizleyici. kuru temizleme. kuru ksrk. denizcilikle ilgili kuru havuz. manifatura, mensucat. toz hardal, hardal tozu. 7,747 litre. kurumak, tkenmek; kurutmak, tketmek. dry dray sfat 1. kuru. 2. yamursuz, kurak, susuz. 3. susam. 4. kurumu, suyu ekilmi. 5. st vermeyen, st kesilmi (inek). 6. kr (kuyu). 7. sert, keskin. 8. yavan, tatsz (sz, konuma v.b.). 9. sek (iki). 10. skc. fiil (dried) kurutmak; kurumak.

dryer

dry.er dray'r isim kurutucu; kurutma makinesi: hair dryer sa kurutucusu. clothes dryer amar kurutma makinesi.

dual dual-purpose

du.al du'wl sfat ikili, ifte, ift; ift ynl. du.al-pur.posesfat ift amal.

395

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk dub

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

dub d^b fiil (dubbed, dubbing) dublaj yapmak, filmi ekimden sonra seslendirmek.

dubious

du.bi.ous du'biys sfat 1. kukulu, pheli. 2. belirsiz. 3. kararsz. 4. gvenilmez.

duchess duck

duch.ess d^'s isim des. duck d^k isim rdek; dii rdek. fiil 1. (ban veya vcudunu) suya sokup karmak, suya daldrmak; suya dalmak. 2. ban abucak eip kaldrmak.

duckling duct dud

duck.lingisim rdek yavrusu, palaz. duct d^kt isim tp, kanal. dud d^d isim 1. patlamayan mermi veya bomba. 2. baarsz kimse; fiyasko.

duds due to due

duds d^dz isim, oul, konuma dili giysiler. -den dolay, nedeniyle, yznden. due du, dyu sfat 1. denmesi gereken, vadesi gelmi. 2. uygun, gereken: The rent is due at the end of each month. Kirann, her ayn sonunda denmesi gerekiyor. 3. yeterli: After due consideration he accepted the qob. yice dnp tandktan sonra ii kabul etti. isim hak.

duel dues duet dug duke dull

du.el du'wl isim dello. fiil dello etmek. dues duz isim denti, aidat. duet duwet' isim det, do. dug d^g fiil baknz dig duke duk isim dk. dull d^l sfat 1. kaln kafal, anlaysz, gabi. 2. kr, kesmez (bak, makas v.b.). 3. donuk, snk (renk). 4. duygusuz. 5. skc, kasvetli. fiil 1. sersemlemek; sersemletmek: dull someone's mind birini sersemletmek. 2. krletmek; krlenmek: dull a blade ba krletmek. 3. donuklatrmak; donuklamak. 4. duygusuzlamak; duygusuzlatrmak. 5. (ary) hafifletmek, azaltmak.

duly

du.ly du'li zarf 1. uygun olarak, gereince, gerektii gibi, hakkyla. 2. tam zamannda.
396

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk dumb

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

dumb d^m sfat 1. dilsiz. 2. dili tutulmu, sessiz. 3. konuma dili sersem, kafasz, budala.

dumbfound

dumb.found d^mfaund' fiil hayretler iinde brakmak, artmak.

dumfound dummy

dum.found d^mfaund' fiil baknz dumbfound dum.my d^m'i isim 1. taklit, sahte ey. 2. terzilik manken. sfat taklit, sahte; yapay.

dump truck dump

damperli kamyon. dump d^mp fiil 1. boaltmak, atmak. 2. ticaret damping yapmak, toptan ucuza satmak. isim p yn, plk.

dumping dumps

dump.ingisim, ticaret damping. dumps d^mps isim, oul baknz be down in the dumps

dun

dun d^n fiil (dunned, dunning) alacan istemek, borluyu sktrmak.

dunce dune dung

dunce d^ns isim ahmak. dune dun isim kumul. dung d^ng isim 1. hayvan tersi. 2. gbre. fiil gbrelemek.

dungarees

dun.ga.rees d^ngriz' isim, oul blucin pantolon, blucin, kot pantolon, kot; blucin tulum.

dungeon dunk duo duodenum

dun.geon d^n'cn isim zindan. dunk d^ngk fiil batrmak, banmak. du.o du'wo isim ikili, duo, do. du.o.de.num duwdi'nm isim, anatomi onikiparmak barsa.

dupe duplex duplicate

dupe dup isim safdil. fiil aldatmak, dolandrmak. du.plex du'pleks sfat 1. ift. 2. dubleks. du.pli.cate du'plkt sfat, isim 1. e, ift. 2. kopya. fiil 1. kopyasn yapmak. 2. kopya etmek, suretini karmak.

duplicity

du.plic.i.ty dupls'ti isim ikiyzllk, dzenbazlk, hile.

397

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk durability

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

du.ra.bil.i.ty drbl'ti isim 1. dayankllk. 2. sreklilik, devam.

durable

du.ra.ble dr'bl sfat 1. dayankl, salam, eskimez. 2. srekli, devaml.

duration duress during

du.ra.tion drey'n isim 1. sreklilik, devam. 2. sre. du.ress dres' isim zorlama, bask. dur.ing dr'ng edat boyunca, sresince, esnasnda, zarfnda, -de.

dusk dusky dust cover Dust has settled on everything. dust jacket dust

dusk d^sk isim alacakaranlk, akam karanl. duskysfat 1. olduka karanlk. 2. koyu esmer. miz, ceket. Her ey tozland. miz, ceket. dust d^st isim 1. toz. 2. toprak. fiil 1. toz serpmek: dust a cake with sugar keke eker serpmek. 2. tozunu almak; fralamak: She is dusting the furniture. Mobilyann tozunu alyor.

dustcloth dustheap dustpan dusty Dutch treat

dust.clothisim toz bezi. dust.heap (d^st'hip)isim toz veya sprnt yn. dust.pan d^st'pn isim fara. dustysfat 1. tozlu. 2. toz gibi. konuma dili masrafn Alman usul blld elenti.

Dutch

Dutch d^ sfat 1. Hollanda, Hollanda'ya zg. 2. Hollandal. 3. Hollandaca. isim Hollandaca.

Dutchman

Dutch.man d^'mn isim (Dutchmen) Hollandal erkek, Hollandal.

Dutchwoman

Dutch.wom.an d^'wmn isim (Dutchwomen) Hollandal kadn, Hollandal.

dutiful duty to duty towards duty

du.ti.fulsfat 1. devcil. 2. saygl. -e kar sorumluluk. -e kar sorumluluk. du.ty du'ti isim 1. grev, dev, vazife. 2. gmrk resmi, gmrk vergisi.
398

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk duty-free dwarf

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

du.ty-free du'tifri sfat, zarf gmrksz. dwarf dwrf isim cce. fiil 1. cceletirmek. 2. kk gstermek. sfat cce, bodur.

dwell in dwell

-de ikamet etmek, -de oturmak. dwell dwel fiil (dwelt/dwelled) 1. ikamet etmek, oturmak. 2. on (bir konu) zerinde durmak.

dweller dwelling dwindle

dwell.erisim oturan, sakin. dwell.ingisim konut, ev, ikametgh, mesken. dwin.dle dwn'dl fiil 1. yava yava azalmak, gittike ufalmak, giderek klmek. 2. nemini kaybetmek.

dye dyestuff dying dyke dynamic

dye day isim boya, renk. fiil boyamak; boyanmak. dye.stuff day'st^f isim boya maddesi. dy.ing day'ng fiil baknz die dyke dayk isim baknz dike dy.nam.ic daynm'k sfat 1. dinamik, devimsel. 2. mekanik gc olan. 3. dinamik, canl, hareketli.

dynamite

dy.na.mite day'nmayt isim dinamit. fiil dinamitle havaya uurmak, dinamitlemek.

dynamo dynasty

dy.na.mo day'nmo isim dinamo. dy.nas.ty day'nsti, [ngiliz ngilizcesi] dn'sti isim hanedan.

dysentery dyspepsia

dys.en.ter.y ds'nteri isim, tbbi dizanteri, kanl basur. dys.pep.sia dspep', dspep'siy isim, tbbi hazmszlk, dispepsi.

E. e.g.

E.ksaltma East Eastern English e.g. i'ci' ksaltma exempli gratia (for example) mesela, rnein.

ea. each one each other each eager beaver eager eagerness

ea.ksaltma each her biri. birbirini. each i sfat her, her bir. zamir her biri, tanesi. grevine fazlasyla bal kimse. ea.ger i'gr sfat istekli, hevesli, can atan. ea.ger.nessisim evk, istek, arzu, canllk.
399

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk eagle eagle-eyed ear eardrum earful

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

ea.gle i'gl isim kartal, karaku. ea.gle-eyed i'glayd' sfat keskin gzl. ear r isim baak. ear.drum r'dr^m isim, anatomi kulakzar, kulakdavulu. ear.ful r'fl isim, konuma dili 1. azar, papara, zlgt. 2. bir sr dedikodu. 3. beklenmedik bir sr laf.

earl earlobe early riser early warning system early

earl rl isim kont. ear.lobe r'lob isim kulakmemesi. erken kalkan kimse. erken uyar sistemi. ear.ly r'li sfat erken; eski; ilk. zarf zamansz, vakitsiz, vaktinden evvel.

earmark

ear.mark r'mark isim 1. hayvanlarn kulaklarna taklan marka. 2. (bir eyin) esas nitelii. fiil belirli bir maksat iin ayrmak, bir yana koymak.

earn one's keep

(biri/bir hayvan) yapt hizmetle kendi masrafn karmak/karlamak.

earn earnest money earnest earnings earphone earring earshot

earn rn fiil kazanmak; kazandrmak. teminat akesi, pey akesi. ear.nest r'nst sfat ciddi, arbal. earn.ings r'nngz isim kazan, kr; maa, gelir. ear.phone r'fon isim baknz headphone ear.ring r'rng isim kpe. ear.shot r'at isim baknz be out of earshot be within earshot

earsplitting earth earthen earthenware

ear.split.ting r'spltng sfat sar edici (ses). earth rth isim 1. dnya. 2. toprak. 3. elektrik toprak. earth.en r'thn sfat topraktan yaplm, toprak. earth.en.ware r'thnwer isim anak mlek. sfat topraktan yaplm, toprak.

earthly earthquake

earth.ly rth'li sfat dnyaya ait, dnyevi. earth.juake rth'kweyk isim deprem, zelzele, yersarsnts.

400

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk earthshaking

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

earth.shak.ing rth'eykng sfat inanlar kknden sarsan, fikirleri altst eden.

earthworm earthy

earth.worm rth'wrm isim yer solucan. earth.y r'thi sfat 1. topraa benzer, topraks. 2. kaba, incelikten yoksun.

earwax ease off ease up ease

ear.wax r'wks isim kulak kiri. gevetmek. gevetmek. ease iz fiil 1. rahat ettirmek, skntdan kurtarmak. 2. (ary) yattrmak. 3. kolaylatrmak. 4. dikkatle yerletirmek. 5. yava yava hareket ettirmek.

easel easily easiness

ea.sel i'zl isim ressam sehpas, vale. eas.i.ly i'zli zarf kolaylkla, kolayca, rahat rahat. eas.i.ness i'zns isim 1. kolaylk. 2. yumuaklk, yumuak davran.

east

east ist isim dou, ark. sfat dou. zarf douya doru, douya.

Easter egg Easter easterly

Paskalya yumurtas. East.er is'tr isim Paskalya, Paskalya yortusu. east.er.ly is'trli zarf 1. doudan. 2. douya doru. sfat 1. gndousuna bakan. 2. doudan esen.

eastern eastward

east.ern is'trn sfat dou, dousal, douya ait. east wardsfat 1. douya ynelen. 2. douya bakan. zarf douya doru, dou ynnde.

eastwardly

east.ward.lyzarf 1. douya doru. 2. doudan. sfat 1. douya ynelen. 2. doudan esen (rzgr).

eastwards easy chair easy mark easy money easy easygoing eat humble pie

east.wardszarf douya doru, dou ynnde. rahat koltuk. konuma dili kolayca aldatlabilen kimse. kolay kazanlm para. eas.y i'zi zarf, konuma dili kolayca, rahata. eas.y.go.ing i'zigo'wng sfat uysal, yumuak bal. kibri krlmak, burnu srtlmek; kabahatini itiraf edip af dilemek, tkrdn yalamak.
401

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk eat one's fill eat one's heart out

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

karnn doyurmak. konuma dili kendi kendini yemek, ii iini yemek, ok zlmek.

eat one's words

szn geri almak.

eat someone out of house and home konuma dili ar miktarda yiyerek birinin btesini altst etmek. eat up eat eaves eavesdrop ebb tide ebb yiyip bitirmek. eat it fiil (ate, eaten) 1. yemek. 2. yemek yemek. eaves ivz isim saak. eaves.drop ivz'drap fiil on -e kulak misafiri olmak. cezir, inik deniz. ebb eb isim deniz sularnn ekilmesi. fiil (deniz) ekilmek. ebony ebullient eb.on.y eb'ni isim, sfat abanoz. e.bul.lient b^l'ynt sfat 1. ii kaynayan, cokun, evkli. 2. kaynayan, taan (sv). eccentric ec.cen.tric ksen'trk sfat 1. acayip, garip, tuhaf, eksantrik. 2. dmerkezli, eksantrik. isim garip bir kii, eksantrik. eccentricity ec.cen.tric.i.ty eksentrs'ti isim 1. tuhaflk, eksantriklik. 2. dmerkezlilik, eksantriklik. ecclesiastic ec.cle.si.as.tic kliziys'tk sfat kiliseye veya kilise rgtne ait, dini. isim papaz, rahip. echelon echo ech.e.lon e'lan isim, askeri kademe. ech.o ek'o isim (echoes) yank. fiil 1. yanklanmak, aksetmek. 2. tekrarlanmak; tekrarlamak. clair eclectic .clair kler', eykler' isim ekler (bir eit pasta). ec.lec.tic eklek'tk, klek'tk sfat 1. eitli sistem ve kaynaklardan derlenmi. 2. felsefe semeci, semecilie ait. isim, felsefe semeci. eclecticism eclipse ec.lec.ti.cismisim, felsefe semecilik. e.clipse klps' isim, gkbilim tutulma. fiil 1. n karartmak. 2. (birinden) stn kmak, (birini) glgede brakmak.
402

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk ecological ecologist ecology econ. economic

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

ec.o.log.i.cal eklac'kl sfat ekoloqik, evrebilimsel. e.col.o.gist kal'cst isim ekoloqist, evrebilimci. e.col.o.gy kal'ci isim ekoloqi, evrebilim. econ.ksaltma economic economics economy ec.o.nom.ic eknam'k, iknam'k sfat ekonomiyle ilgili, ekonomik, iktisadi.

economical economics economist economize

ec.o.nom.i.calsfat tutumlu, hesapl; ekonomik. ec.o.nom.icsisim iktisat, ekonomi bilimi. e.con.o.mist kan'mst isim iktisat, ekonomist. e.con.o.mize kan'mayz fiil tasarruf etmek, ekonomi yapmak, iktisat yapmak.

economy

e.con.o.my kan'mi isim 1. ekonomi, iktisat. 2. tasarruf, tutumluluk, ekonomi.

ecosystem ecstasy

ec.o.sys.tem ek'osstm isim ekosistem. ec.sta.sy ek'stsi isim esrime, cou, kendinden geme, vecit.

ecstatic

ec.stat.ic ekstt'k sfat 1. esrik, kendinden gemi. 2. ok mutlu, sevin dolu.

Ecuador Ecuadoran

Ec.ua.dor ek'wdr isim Ekvador. isim Ekvadorlu. sfat 1. Ekvador, Ekvador'a zg. 2. Ekvadorlu.

Ecuadorean Ecuadorian ecumenical

isim Ekvadorlu. isim Ekvadorlu. ec.u.men.i.cal ekymen'kl sfat 1. kiliselerin tmn temsil eden; tm kiliselerin kabul ettii. 2. tm kiliselerin birlemesini amalayan.

eczema ed. eddy

ec.ze.ma ek'sm, eg'zm isim, tbbi egzama, mayasl. ed.ksaltma edited edition editor ed.dy ed'i isim girdap, anafor, erim, evri, burga. fiil anaforlanmak, burgalanmak.

edema edge

e.de.ma di'm isim, tbbi dem. edge ec isim 1. kenar. 2. konuma dili avantaq, stnlk. fiil 1. kenarna bordr yapmak. 2. (bir tarafa doru) yava yava gitmek.
403

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk edgewise edginess edging edgy edible edict edifice edify edifying edit editing edition editor editorial editorship educate educated education educational educator EEC eel efface oneself efface

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

edge.wise ec'wayz zarf yan yan, yanlamasna; yandan. edg.i.nessisim sinirlilik. edg.ing ec'ng isim kenar suyu, dantel, suta. edg.y ec'i sfat sinirli, sinirleri gergin. ed.i.ble ed'bl sfat yenebilir. isim yiyecek. e.dict i'dkt isim emir, ferman. ed.i.fice ed'fs isim byk yap. ed.i.fy ed'fay fiil ahlaka ykseltmek. ed.i.fyingsfat ahlaka ykselten. ed.it ed't fiil redaksiyon yapmak. ed.it.ingisim redaksiyon. e.di.tion d'n isim edisyon, basm. ed.i.tor ed'tr isim 1. editr. 2. redaktr. ed.i.to.ri.al edtr'iyl isim bamakale. ed.i.tor.shipisim 1. editrlk. 2. redaktrlk. ed.u.cate ec'keyt fiil eitmek; okutmak. ed.u.catedsfat eitimli, tahsilli. ed.u.ca.tion eckey'n isim eitim. ed.u.ca.tion.alsfat eitimsel, eitsel; eitici. ed.u.ca.torisim eitimci, eitmen. EEC i'isi ksaltma European Economic Community. eel il isim (eels/eel) ylanbal. dikkatleri stne ekmemeye almak. ef.face feys' fiil 1. silmek, bozmak. 2. yok etmek, gidermek.

effect

ef.fect fekt' isim etki, sonu. fiil yerine getirmek, gerekletirmek, baarmak.

effective

ef.fec.tive fek'tv sfat 1. yrrlkte. 2. etkili, tesirli. isim, ticaret efektif, nakit.

effects effectual

ef.fectsisim, oul eya, mal. ef.fec.tu.al fek'uwl sfat etkili, istenilen sonucu veren.

effeminate effervesce

ef.fem.i.nate fem'nt sfat kadns, efemine. ef.fer.vesce efrves' fiil kprmek, kabarmak.
404

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk effervescent effete

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

ef.fer.ves.centsfat efervesan. ef.fete fit' sfat 1. bitkin, halsiz, gsz. 2. ksr, verimsiz. 3. efemine.

efficacious

ef.fi.ca.cious efkey's sfat istenen sonucu veren, etkili, tesirli.

efficacy efficiency efficient

ef.fi.ca.cy ef'ksi isim yarar, fayda, etki. ef.fi.cien.cy f'nsi isim hzl ve verimli alma. ef.fi.cient f'nt sfat hzl ve verimli alan, randmanl.

effigy

ef.fi.gy ef'ci isim baknz burn someone in effigy hang someone in effigy

effluence

ef.flu.ence ef'luwns isim 1. dar akma, aknt. 2. atk su; atk madde.

effluent effort effortless effrontery effusive egg white egg eggbeater eggcup egghead eggplant eggshell ego egocentric egocentricity egoism egoist egotism egotist egregious

effluentisim atk su; atk madde. ef.fort ef'rt isim gayret, aba, efor. ef.fort.lesssfat zahmetsiz, kolay. ef.fron.ter.y fr^n'tri isim kstahlk, yzszlk. ef.fu.sive fyu'sv sfat cokun, takn. yumurta ak. egg eg fiil on tahrik etmek, kkrtmak. egg.beat.er eg'bitr isim yumurta rpaca. egg.cup eg'k^p isim yumurtalk, yumurta kab. egg.head eg'hed isim, argo entel, entelektel. egg.plant eg'plnt isim patlcan. egg.shell eg'el isim yumurta kabuu. e.go i'go isim benlik, ego, ben. e.go.cen.tric igosen'trk sfat egosantrik, beniinci. e.go.cen.tric.i.tyisim egosantrizm, beniincilik. e.go.ism i'gowzm isim egoizm, bencillik. e.go.istisim bencil, egoist. e.go.tism i'gtzm isim egotizm, benlikilik. e.go.tistisim bencil. e.gre.gious gri'cs sfat fevkalade kt, korkun: an egregious mistake korkun bir yanl.
405

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk Egypt Egyptian

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

E.gypt i'cpt isim Msr. E.gyp.tian cp'n isim Msrl. sfat 1. Msr, Msr'a zg. 2. Msrl.

eh

eh ey nlem, konuma dili 1. ... deil mi?: He's a lucky guy, eh? ansl bir herif, deil mi? 2. Ne?/Ha?: "Come here!""Eh?" "I said `Come here!'" "Buraya gel!""Ne?" "`Buraya gel!' dedim.

eiderdown eight eighteen

ei.der.down ay'drdaun isim kuty yorgan. eight eyt sfat sekiz. isim sekiz rakam (6, VIII). eight.een ey'tin' sfat onsekiz. isim onsekiz rakam (36, XVIII).

eighteenth eighth note eighth eight-hour day eightieth eighty

eight.eenthsfat, isim 1. onsekizinci. 2. onsekizde bir. sekizlik nota, sekizlik. eighth eyt.th sfat 1. sekizinci. 2. sekizde bir. gnde sekiz saat alma sistemi. eightiethsfat, isim 1. sekseninci. 2. seksende bir. eight.y ey'ti, eyth sfat seksen. isim seksen rakam (68, LXXX).

Eire either this or that either

Eir.e er' isim rlanda Cumhuriyeti. ya bu ya o. ei.ther i'dhr, ay'dhr sfat ikisi de; her iki: She doesn't like either one. kisini de sevmiyor. On either side of him sat a cat. Her iki tarafnda bir kedi oturuyordu. zamir her ikisi, ikisi de; ikisinden biri: You can have either. kisinden birini alabilirsin. bala ya ... ya (da) : Either you do this or you clear out of here for good. Ya bunu yaparsn, ya buradan temelli defolursun. zarf de: "I don't know how to play bridge." "I don't either." "Bri oynamay bilmiyorum." "Ben de."

ejaculate

e.jac.u.late ck'yleyt fiil 1. birdenbire yksek bir sesle sylemek. 2. boalmak, meni gelmek.

ejaculation

ejac.u.la.tionisim 1. nlem. 2. boalma, meninin atlmas.

406

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk eject

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

e.ject cekt' fiil 1. dar atmak, karmak, fkrtmak. 2. defetmek, kovmak.

ejector eke out a living eke out eke El Salvador elaborate lan elapse elastic

e.jectorisim, makine fkrtc, eqektr. kt kanaat geinmek. (bir ey yapmakla) (yetersiz bir eyi) artrmak. eke ik fiil baknz eke out eke out a living El Sal.va.dor el sl'vdr El Salvador. e.lab.o.rate lb'reyt fiil (on) ayrntlarna girmek. .lan eylan' isim evk, canllk. e.lapse lps' fiil (zaman) gemek, akmak. e.las.tic ls'tk sfat 1. esnek, elastik, elastiki. 2. lastikli. isim lastik, lastikli erit.

elasticity elate elated elation elbow grease elbow

e.las.tic.i.ty lsts'ti isim esneklik, elastiklik, elastisite. e.late leyt' fiil ok sevindirmek, ok neelendirmek. e.latedsfat sevinli, kvanl. e.la.tion ley'n isim sevin, kvan. konuma dili aln teri, emek. el.bow el'bo isim dirsek. fiil dirsekle itmek veya vurmak, dirseklemek; ite kaka yol amak.

elbowroom

el.bow.room el'borum' isim rahata hareket edilebilecek yer, geni yer.

elder brother elder sister elder elderly elders eldest elect election electioneer elective

aabey. abla. el.der el'dr isim mrver aac, mrver. eld.er.ly el'drli sfat olduka yal. eld.ersisim, oul (yaa) bykler. eld.est el'dst sfat (yaa) en byk. e.lect lekt' fiil semek. e.lec.tion lek'n isim seim. e.lec.tion.eer leknir' fiil seim propagandas yapmak. e.lec.tive lek'tv sfat 1. istee bal. 2. seimle elde edilen (bir makam). isim semeli ders.

elector electorate

e.lec.tor lek'tr isim semen. e.lec.tor.ate lek'trt isim semenler.


407

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk electric arc electric chair electric current electric eye electric fan electric guitar electric light electric meter electric motor electric power electric shaver electric

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

fizik, elektrik elektrik ark, elektrik yay. elektrikli sandalye. elektrik elektrik akm, elektrik cereyan. elektrikli gz. vantilatr. mzik elektrogitar. elektrik lambas. elektrik saati. elektrik motoru. elektrik kuvveti. elektrikli tra makinesi. e.lec.tric lek'trk sfat, elektrik 1. elektrikle ilgili. 2. elektrikli.

electrical appliance electrical engineer electrical

elektrikli alet; elektrikli aygt. elektrik mhendisi. e.lec.tri.cal lek'trkl sfat, elektrik 1. elektrikli. 2. elektrikle ilgili.

electrician

e.lec.tri.cian lektr'n isim elektriki, elektrik tesisats.

electricity electrification

e.lec.tric.i.ty lektrs'ti isim elektrik. e.lec.tri.fi.ca.tion lektrfkey'n isim elektriklendirme, elektrifikasyon.

electrify

e.lec.tri.fy lek'trfay fiil 1. elektriklendirmek. 2. elektriklemek. 3. heyecanlandrmak, heyecan vermek.

electrocardiogram

e.lec.tro.car.di.o.gram lek'trokar'diygrm' isim, tbbi elektrokardiyogram.

electrocute

e.lec.tro.cute lek'trkyut fiil 1. elektrikle ldrmek. 2. elektrikli sandalyede idam etmek.

electrode electrolysis electrolyte electromagnet electromagnetic electron

e.lec.trode lek'trod isim elektrot. e.lec.trol.y.sis lektral'ss isim elektroliz. e.lec.tro.lyte lek'trlayt isim elektrolit. e.lec.tro.mag.net lek'tromg'nt isim elektromknats. e.lec.tro.mag.net.icsfat elektromanyetik. e.lec.tron lek'tran isim elektron.
408

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk electronic music electronic electronics electropositive electroshock elegance elegant elegy element

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

mzik elektronik mzik. e.lec.tron.ic lektran'k sfat elektronik. e.lec.tron.ics lektran'ks isim elektronik. e.lec.tro.pos.i.tive lektropaz'tv sfat elektropozitif. e.lec.tro.shock lek'troak isim, tbbi elektrook. el.e.gance el'gns isim zarafet. el.e.gant el'gnt sfat zarif. el.e.gy el'ci isim eleqi, at. el.e.ment el'mnt isim 1. e, unsur, eleman, para. 2. kimya element, e.

elemental

el.e.men.tal elmen'tl sfat 1. ilkel; dizginsiz, frenlenmemi. 2. doadaki glere zg. 3. doal.

elementary education elementary school elementary

ilkretim. ilkokul. el.e.men.ta.ry elmen'tri sfat 1. balayanlar iin: elementary French course yeni balayanlar iin Franszca kursu. 2. temel. 3. ilkel. 4. basit, kolay.

elements

el.e.mentsisim, oul 1. the doa gleri. 2. gruplar. 3. temel ilkeler.

elephant elevate

el.e.phant el'fnt isim fil. el.e.vate el'veyt fiil 1. ykseltmek; kaldrmak. 2. terfi ettirmek.

elevation

el.e.va.tion elvey'n isim 1. ykseltme; kaldrma. 2. terfi. 3. corafya ykselti.

elevator shaft elevator eleven eleventh hour eleventh elf elicit

asansr boluu. el.e.va.tor el'veytr isim 1. asansr. 2. silo. e.lev.en lev'n sfat on bir. isim on bir rakam (33, XI). son dakika. e.lev.enthsfat 1. on birinci. 2. on birde bir. elf elf isim (elves) cce ve yaramaz cin. e.lic.it ls't fiil 1. (gerei) ortaya karmak. 2. (bilgi) edinmek, salamak. 3. -e yol amak, -e neden olmak.

eligibility eligible

el.i.gi.bil.i.tyisim uygunluk. el.i.gi.ble el'cbl sfat for -e uygun.


409

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk eliminate

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

e.lim.i.nate lm'neyt fiil 1. gidermek; yok etmek. 2. (bir yary) elemek. 3. konuma dili ldrmek, temizlemek.

elimination

elim.i.na.tionisim 1. giderme; yok etme. 2. (yary) eleme.

elite elixir elk ellipse ellipsis

e.lite elit', lit' isim elit, sekinler. sfat elit, sekin. e.lix.ir lk'sr isim iksir. elk elk isim kanadageyii; avrupamusu. el.lipse lps' isim elips. el.lip.sis lp'ss isim, dilbilgisi (ellipses) eksilti, eksiltili anlatm.

elliptical elm elocution

el.lip.ti.cal lp'tkl sfat eliptik. elm elm isim karaaa. el.o.cu.tion elkyu'n isim 1. sz syleme sanat. 2. etkili ve gzel konuma tarz.

elongate elongation elope

e.lon.gate lng'geyt fiil uzatmak. elon.ga.tionisim uzatma. e.lope lop' fiil evlenmek iin evden kamak, yla kamak.

eloquence

el.o.juence el'kwns isim etkili ve gzel sz syleme yetenei.

eloquent

el.o.juentsfat 1. etkili ve gzel sz syleyen. 2. etkili ve gzel (szler, konuma tarz).

else

else els zarf baka: What else can he do? Baka ne yapabilir? Who else was there? Orada baka kim vard? Where else can they be? Baka nerede olabilirler?

elsewhere elucidate

else.where els'hwer zarf baka yere; baka yerde. e.lu.ci.date lu'sdeyt fiil aklamada bulunmak, izahat vermek; aklamak.

elude

e.lude lud' fiil 1. (izleyenleri, bir tehlikeyi) atlatmak. 2. hatrlayamamak, aklna gelmemek: The name of the town eludes me. ehrin ad aklma gelmiyor.

elusive

e.lu.sive lu'sv sfat 1. yakalanmas zor. 2. tarifi zor; anlalmas zor. 3. abucak geen.
410

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk elves emaciated

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

elves elvz isim, oul baknz elf e.ma.ci.at.ed mey'iyeytd sfat (alktan veya hastalktan) ok zayflam, sskas km, bir deri bir kemik kalm.

emanate

em.a.nate em'neyt fiil from -den kmak; -den yaylmak; -den fkrmak; -den akmak.

emancipate

e.man.ci.pate mn'speyt fiil 1. azat etmek, serbest brakmak, zgrlne kavuturmak. 2. from -den kurtarmak.

emancipation

eman.ci.pa.tionisim 1. azat etme, serbest brakma. 2. zgrlk, kurtulu.

emasculate

e.mas.cu.late ms'kyleyt fiil 1. hadm etmek, enemek, burmak. 2. kuvvetten drmek. 3. (baz ksmlar kararak veya sansr ederek) (bir yazy) kua evirmek/benzetmek.

embalm embankment embargo embark on embark upon embark embarkation embarrass embarrassment

em.balm mbam' fiil tahnit etmek, mumyalamak. em.bank.ment mbngk'mnt isim toprak set. em.bar.go mbar'go isim (embargoes) ambargo. -e girimek, -e balamak. -e girimek, -e balamak. em.bark mbark' fiil gemiye binmek. em.bark.a.tionisim gemiye binme. em.bar.rass mbr's fiil utandrmak, mahcup etmek. em.bar.rass.mentisim utanma, utan duyma, mahcup olma.

embassy embattled embed

em.bas.sy em'bsi isim elilik, sefaret. em.bat.tled mbt'ld sfat g durumda, skm. em.bed mbed' fiil (embedded, embedding) (in) (iine) iyice yerletirmek, gmmek.

embellish embellishment ember embezzle

em.bel.lish mbel' fiil sslemek. em.bel.lish.mentisim 1. ssleme. 2. ss. em.ber em'br isim kor; kz. em.bez.zle mbez'l fiil (emanet para veya mlk) zimmetine geirmek.
411

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk embezzlement embezzler

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

em.bez.zle.mentisim zimmete geirme. em.bez.zler mbez'lr isim zimmetine para geiren kimse.

embitter emblazon

em.bit.ter mbt'r fiil hayata kstrmek. em.bla.zon mbley'zn fiil 1. sslemek, tezyin etmek. 2. armalarla donatmak. 3. kutlamak.

emblem embodiment

em.blem em'blm isim amblem, simge. em.bod.i.ment mbad'imnt isim (bir eyin) somut hali; kendisi: She is the embodiment of elegance. Zarafetin ta kendisi.

embody

em.bod.y mbad'i fiil 1. in (belirli veya somut bir halde) da vurmak. 2. kapsamak.

embolden

em.bold.en mbol'dn fiil cesaret vermek, yreklendirmek.

embolism emboss

em.bo.lism em'blzm isim, tbbi amboli. em.boss mbs' fiil 1. kabartma desenle sslemek. 2. kakmak, kabartmak.

embrace

em.brace mbreys' fiil 1. (birine) sarlmak, (birini) kucaklamak; kucaklamak. 2. kapsamak. 3. (bir dini) kabul etmek, (bir dine) girmek. 4. (bir teklifi) kabul etmek. isim kucak.

embroider

em.broi.der mbroy'dr fiil 1. zerine nak ilemek. 2. (anlatlan bir yk veya olay) hayalinden bir eyler katarak sslemek.

embroidery frame embroidery embroil

kasnak. em.broi.der.yisim nak, ileme. em.broil mbroyl' fiil (birini) (zor bir ie) sokmak, kartrmak.

embryo emcee

em.bry.o em'briyo isim, biyoloji embriyon, oulcuk. em.cee em'si' isim sunucu. fiil (bir programn) sunuculuunu yapmak.

emend emendation

e.mend mend' fiil (bir metnin) yanllarn dzeltmek. e.mend.a.tionisim (metne ait) dzeltme.

412

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk emerald

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

em.er.ald em'rld isim 1. zmrt. 2. zmrt yeili. sfat zmrt yeili.

emerge emergency door emergency exit emergency landing emergency treatment emergency ward emergency emergent emeritus

e.merge mrc' fiil kmak, meydana kmak. acil k kaps. acil k kaps. mecburi ini. acil tedavi. (hastanede) acil servis. e.mer.gen.cy mr'cnsi isim acil durum. e.mergentsfat kan, meydana kan. e.mer.i.tus mer'ts sfat emeritus (emekli bir niversite retim grevlisine verilen unvan).

emery board emery emetic emigrant emigrate emigration migr eminence

zmparal trnak trps. em.er.y em'ri isim zmpara. e.met.ic met'k sfat, isim kusturucu (ila). em.i.grant em'grnt isim gmen. em.i.grate em'greyt fiil g etmek. em.i.gra.tionisim g. .mi.gr em'gre isim siyasi gmen. em.i.nence em'nns isim 1. yksek bir mevki. 2. ykseklik; yksek yer, tepe.

eminent

em.i.nent em'nnt sfat 1. yksek (mevki). 2. tannm ve stn, nl (kii). 3. yksek (yer).

emissary

em.is.sar.y em'seri isim zel bir grevle gnderilen kii.

emission

e.mis.sion m'n isim 1. karma; yayma. 2. mali iler emisyon.

emit

e.mit mt' fiil (emitted, emitting) karmak; fkrtmak; yaymak.

emollient

e.mol.lient mal'ynt sfat yumuatc. isim yumuatc ve acy dindiren merhem.

emolument emotion

e.mol.u.ment mal'ymnt isim cret; maa; kazan. e.mo.tion mo'n isim duygu, his; heyecan.

413

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk emotional

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

e.mo.tion.al mo'nl sfat duygusal, duygulu, heyecanl.

empathy

em.pa.thy em'pthi isim, ruhbilim bir bakasnn duygularn anlayabilme, duygu sezgisi.

emperor emphasis

em.per.or em'prr isim imparator. em.pha.sis em'fss isim (emphases) 1. vurgu, vurgulama. 2. nem.

emphasise

em.pha.sise em'fsayz fiil, ngiliz ngilizcesi baknz emphasize

emphasize emphatic

em.pha.size em'fsayz fiil vurgulamak. em.phat.ic emft'k sfat 1. vurgulanarak sylenen. 2. srarl. 3. gze arpan, frapan.

emphatically

em.phat.ic.al.lyzarf 1. zerinde durarak. 2. kesin olarak.

emphysema empire empirical empiricism empiricist employ

em.phy.se.ma emfsi'm isim, tbbi anfizem. em.pire em'payr isim imparatorluk. em.pir.i.cal empr'kl sfat deneysel, ampirik. em.pir.i.cism empr'szm isim deneycilik, ampirizm. em.pir.i.cist empr'sst isim deneyci, ampirist. em.ploy mploy' fiil 1. kullanmak. 2. bir hizmet veya ite kullanmak, istihdam etmek. isim baknz be in the employ of

employee

em.ploy.ee mploy'i, employi' isim alan; grevli; ii.

employer employment agency employment empower empress emptiness empty words empty

em.ploy.erisim patron, iveren. i bulma brosu, i ve ii bulma kurumu. em.ploy.ment mploy'mnt isim i verme, istihdam. em.pow.er mpaw'r fiil yetki vermek. em.press em'prs isim imparatorie. emp.ti.nessisim boluk. bo laf. emp.ty emp'ti sfat 1. bo. 2. of -den yoksun. 3. konuma dili a. isim bo ey, bo. fiil boaltmak; dkmek; boalmak; dklmek.
414

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk empty-handed emulate

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

emp.ty-handedsfat eli bo. em.u.late em'yleyt fiil benzerini veya daha iyisini yapmaya almak; taklit etmeye almak.

emulsion en route enable

e.mul.sion m^l'n isim emlsiyon. yoldayken, giderken. en.a.ble ney'bl fiil 1. imkn vermek, mmkn klmak, salamak. 2. yetki vermek.

enact enamel

en.act nkt' fiil yasalatrmak. e.nam.el nm'l isim 1. emay. 2. mine. 3. (dilere ait) mine. sfat emaye. fiil (enameled/enamelled, enameling/enamelling) 1. emaylamak. 2. minelemek.

enameled enamor enamour

enam.eledsfat emaye. en.am.or nm'r fiil baknz be enamored of en.am.our nm'r fiil, ngiliz ngilizcesi baknz enamor

encase enchant

en.case nkeys' fiil baknz be encased in en.chant nnt' fiil 1. bylemek. 2. konuma dili (birinin) ok houna gitmek.

enchanting

en.chant.ingsfat 1. byleyici. 2. konuma dili harika, fevkalade, ok gzel.

enchilada

en.chi.la.da enla'd isim Meksika mutfana zg bree benzeyen acl bir yemek.

encircle encl. enclose

en.cir.cle ensr'kl fiil etrafn evirmek, kuatmak. encl.ksaltma enclosed enclosure en.close nkloz' fiil 1. (bir eyi) (bir mektupla ayn zarf iine) koymak: I've enclosed a photograph with this letter. Bu mektupla birlikte bir fotoraf gnderiyorum. 2. (bir yeri) (duvar, it v.b. ile) evirmek: She enclosed her garden with a hedge. Bahesini itle evirdi.

enclosure

en.clo.sure nklo'qr isim 1. (bir yeri) (duvar, it v.b. ile) evirme. 2. (duvar, it v.b. ile) evrili olan yer.

enclosures

en.clo.suresisim (mektupla ayn zarf iinde) gnderilen eyler, iliiktekiler.

415

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk encompass

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

en.com.pass nk^m'ps fiil 1. kapsamak. 2. kaplamak, rtmek. 3. kuatmak.

encore encounter

en.core ang'kr nlem Bravo! isim bis. en.coun.ter nkaun'tr fiil 1. (bir tehlike veya zorlukla) kar karya gelmek. 2. rastlamak.

encourage

en.cour.age nkr'c fiil 1. tevik etmek, zendirmek. 2. cesaret vermek, yreklendirmek.

encouragement

en.cour.age.mentisim 1. tevik etme, zendirme. 2. cesaret verme, yreklendirme.

encouraging

en.cour.ag.ing nkr'cng sfat 1. mitlendirici, umut verici. 2. tevik edici, zendirici. 3. cesaret verici, yreklendirici.

encroach

en.croach nkro' fiil upon (bakasnn hakkna) tecavzde bulunmak.

encroachment

en.croach.mentisim (bakasnn hakkna) tecavzde bulunma.

encrust encumber encumbrance encyclopaedia

en.crust nkr^st' fiil baknz be encrusted with en.cum.ber nk^m'br fiil baknz be encumbered with en.cum.branceisim 1. yk. 2. ocuk. 3. hukuk ipotek. en.cy.clo.pae.di.a ensayklpi'diy isim, ngiliz ngilizcesi baknz encyclopedia

encyclopedia encyclopedic end table end

en.cy.clo.pe.di.a ensayklpi'diy isim ansiklopedi. en.cy.clo.pe.dicsfat ansiklopedik. kk masa, sehpa. end end isim 1. u. 2. son, nihayet. 3. akbet. 4. gaye, ama; niyet, maksat. 5. mecazi lm, son. fiil bitirmek, son vermek; bitmek, sona ermek.

endanger endear oneself to someone endear endearing endeavor

en.dan.ger ndeyn'cr fiil tehlikeye atmak. kendini birine sevdirmek. en.dear ndr' fiil sevdirmek. en.dear.ingsfat sevimli, tatl. en.deav.or ndev'r fiil yapmaya almak; gayret etmek, almak. isim aba, gayret.

416

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk endemic

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

en.dem.ic endem'k sfat in (bir yer veya halka) zg: That disease is endemic in India. O hastalk Hindistan'a zg.

ending

end.ing en'dng isim 1. son, nihayet. 2. dilbilgisi tak, sonek.

endive

en.dive en'dayv, an'div isim acmarul, yabanimarul, hindiba.

endless endlessly

end.less end'ls sfat sonsuz. end.less.lyzarf durmadan, bitmek tkenmek bilmeksizin.

endlessness endorse a bill endorse endorsement endow endowment

end.less.nessisim sonsuzluk. eki ciro etmek. en.dorse ndrs' fiil 1. ciro etmek. 2. onaylamak. en.dorse.ment ndrs'mnt isim 1. ciro. 2. onay. en.dow ndau' fiil with -e bata bulunmak. en.dow.mentisim 1. Allah vergisi, doutan gelen zel yetenek. 2. balardan oluan toplu sermaye. 3. bata bulunma.

endurable endurance endure

en.dur.ablesfat dayanlabilir. en.dur.ance ndr'ns isim dayanma gc, tahamml. en.dure ndr', ndyr' fiil dayanmak, tahamml etmek, ekmek, kaldrmak.

enduring

en.dur.ing ndr'ng, ndyr'ng sfat 1. dayankl. 2. devaml, srekli.

endways

end.ways end'weyz zarf 1. dik, dikine. 2. ucu ileriye doru; uzunluuna. 3. u uca.

endwise enema enemy energetic energize energy crisis energy

end.wise end'wayz zarf baknz endways en.e.ma en'm isim, tbbi lavman, tenkye. en.e.my en'mi isim dman. en.er.get.ic enrcet'k sfat enerqik, faal. en.er.gize en'rcayz fiil enerqi vermek, g vermek. enerji krizi. en.er.gy en'rci isim 1. enerqi, erke. 2. enerji, g, kuvvet.
417

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk enervate

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

en.er.vate en'rveyt fiil zayflatmak, kuvvetten drmek.

enfold

en.fold nfold' fiil 1. katlamak, sarmak. 2. kucaklamak, barna basmak.

enforce

en.force nfrs' fiil uygulamak, tatbik etmek, yerine getirmek.

enforceable enforcement enfranchise Eng. engage in engage someone's attention engage

en.force.ablesfat uygulanabilir. en.force.mentisim uygulama. en.fran.chise nfrn'ayz fiil oy hakk vermek. Eng.ksaltma England English ile megul olmak. birinin kafasn megul etmek. en.gage ngeyc' fiil 1. ie almak, tutmak, angaqe etmek. 2. birbirine girmek, arpmak. 3. sz vermek, taahht etmek. 4. makine birbirine gemek; birbirine geirmek, birbirine tutturmak.

engaged engagement

en.gaged ngeycd' sfat 1. nianl. 2. megul (telefon). en.gage.ment ngeyc'mnt isim 1. nianlanma. 2. randevu. 3. sz; vaat, taahht. 4. arpma, dvme. 5. belirli bir sre iin cretli i.

engaging engender

en.gag.ing ngey'cng sfat ho, sevimli, ekici. en.gen.der ncen'dr fiil 1. meydana getirmek, oluturmak. 2. dourmak.

engine driver engine engineer

ngiliz ngilizcesi, demiryolu makinist. en.gine en'cn isim 1. motor. 2. lokomotif. en.gi.neer encnr' isim 1. mhendis. 2. demiryolu makinist. 3. denizcilikle ilgili ark. fiil planlayp dzenlemek.

engineering England English

en.gi.neer.ingisim mhendislik. Eng.land ng'glnd isim ngiltere. Eng.lish ng'gl sfat 1. ngiliz. 2. ngilizce. isim ngilizce.

Englishman

Eng.lish.man ng'glmn isim (Englishmen) ngiliz erkek, ngiliz.


418

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk Englishwoman

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

Eng.lish.wom.an ng'glwmn isim (Englishwomen) ngiliz kadn, ngiliz.

engrain

en.grain ngreyn' fiil 1. in (dnce, alkanlk v.b.'ni) e alamak. 2. in -in iine iyice ektirmek/geirtmek.

engrave engraver engraving

en.grave ngreyv' fiil hakketmek, kazmak. en.grav.erisim 1. hakkk, oymac. 2. gravrc. en.grav.ing ngrey'vng isim 1. gravr. 2. hakkklk, oymaclk. 3. hakkk ii.

engross one's thoughts engross

kafasn btnyle igal etmek. en.gross ngros' fiil baknz engross one's thoughts be engrossed in

engrossing engulf enhance

en.gross.ingsfat ok srkleyici (roman, film v.b.). en.gulf ng^lf' fiil iine ekmek, yutmak. en.hance nhns' fiil (deer, fiyat v.b.'ni) artrmak, ykseltmek.

enigma enjoin

e.nig.ma ng'm isim bilmece, muamma. en.join ncoyn' fiil 1. tembih etmek; emretmek: I enqoined him to leave. Gitmesini tembih ettim. 2. yasaklamak.

enjoy good health enjoy oneself enjoy enjoyable enjoyment enlarge upon enlarge

sal yerinde olmak. elenmek, hoa vakit geirmek. en.joy ncoy' fiil zevk almak, holanmak. en.joy.ablesfat ho, tatl, zevkli, elenceli. en.joy.mentisim zevk. daha ayrntl bir ekilde anlatmak. en.large nlarc' fiil bytmek; geniletmek; bymek; genilemek.

enlargement

en.large.mentisim 1. bytme; byme. 2. fotoraflk agrandisman.

enlarger enlighten enlightened enlightenment

en.larg.erisim, fotoraflk agrandisr, bylte. en.light.en nlayt'n fiil aydnlatmak, bilgilendirmek. en.light.en.edsfat aydn (kimse). en.light.en.mentisim aydnlatma, bilgilendirme; aydnlanma, bilgilenme.
419

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk enlist

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

en.list nlst' fiil 1. askere kaydolmak/yazlmak; askere kaydetmek/yazmak. 2. yardmn salamak.

enliven enmesh

en.liv.en nlay'vn fiil canlandrmak. en.mesh enme' fiil in (birini) (olumsuz bir duruma) drmek.

enmity ennoble

en.mi.ty en'mti isim dmanlk, husumet. en.no.ble no'bl fiil 1. soylular snfna almak, asalet unvan vermek. 2. yceltmek.

enormity

e.nor.mi.ty nr'mti isim 1. er, byk ktlk. 2. muazzamlk, byklk.

enormous enough and to spare enough

e.nor.mous nr'ms sfat kocaman, muazzam. yeter de artar bile. e.nough n^f' isim yeterli miktar. sfat yeterli, kfi. zarf kfi derecede. nlem Yeter!

Enough's enough. enquire enrage enrich

Yeter artk! en.juire nkwayr' fiil baknz inquire en.rage nreyc' fiil fkelendirmek, hiddetlendirmek. en.rich nr' fiil 1. zenginletirmek, zengin etmek. 2. zenginletirmek, deerini artrmak.

enroll

en.roll nrol' fiil kaydn yapmak, kaydetmek; kaydolmak, yazlmak.

enrollment ensconce oneself in ensconce ensemble

en.roll.mentisim kaydetme, kayt. -e yerlemek. en.sconce enskans' fiil yerletirmek. en.sem.ble ansam'bl isim 1. mzik topluluk. 2. tiyatro trup. 3. btn. 4. birka paradan oluan kadn kostm, takm, dpiyes.

enshrine

en.shrine nrayn' fiil -i -in iinde saygn bir yere koymak.

ensign enslave ensnare ensue

en.sign en'sayn, en'sn isim bayrak, sancak, bandra. en.slave nsleyv' fiil kle yapmak, esir etmek. en.snare nsneyr' fiil tuzaa drmek. en.sue nsu' fiil kmak, meydana gelmek; ardndan gelmek, izlemek.
420

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk ensure

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

en.sure nr' fiil 1. salamak, temin etmek. 2. garanti etmek.

entail entangle

en.tail nteyl' fiil gerektirmek. en.tan.gle ntng'gl fiil 1. dolatrmak, karmakark etmek. 2. in (olumsuz bir eye) kartrmak, bulatrmak.

entanglement

en.tan.gle.mentisim 1. karklk, dolaklk. 2. engel, mnia.

enter into an agreement enter into enter on enter one's head enter upon enter

anlamaya girmek. -e balamak, - e girimek. -e balamak, -e girimek. -in aklna gelmek. -e balamak, -e girimek. en.ter en'tr fiil 1. girmek, iine girmek. 2. girimek, balamak. 3. deftere yazmak, kaydetmek. 4. bilgisayar "Enter" tuuna basarak (bir komutu) gerekletirmek.

enterprise enterprising

en.ter.prise en'trprayz isim giriim, teebbs. en.ter.pris.ing en'trprayzng sfat uyank, akgz, giriken, mteebbis.

entertain a motion entertain

(bakan) bir teklifi kabul edip kurula sunmak. en.ter.tain entrteyn' fiil 1. elendirmek. 2. misafir etmek, arlamak, ikram etmek.

entertaining entertainment

en.ter.tain.ing entrtey'nng sfat elenceli, elendirici. en.ter.tain.ment entrteyn'mnt isim parti, davet; ziyafet; balo.

enthrall enthrone enthuse

en.thrall nthrl' fiil bylemek. en.throne nthron' fiil tahta karmak. en.thuse nthuz' fiil about/over gklere karmak, ok vmek.

enthusiasm enthusiastic entice

en.thu.si.asm nthu'ziyzm isim evk, istek; heves. en.thu.si.as.ticsfat evkli, hararetli. en.tice ntays' fiil (birini) tatllkla (kt bir ey yapmaya) ikna etmek.

421

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk enticement

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

en.tice.mentisim 1. batan karma. 2. ekici ancak tehlikeli ey. 3. ekicilik.

enticing entire

en.tic.ingsfat ekici, cazip. en.tire ntayr' sfat btn, tamam, hepsi: the entire group grubun hepsi.

entirely entirety entitle entity entomb entomologist entomology entourage entrails entrance examination entrance fee entrance

en.tire.ly ntayr'li zarf bsbtn, tamamyla, tamamen. en.tire.ty ntay'rti isim tm, btn. en.ti.tle ntayt'l fiil 1. hak vermek. 2. yetki vermek. en.ti.ty en'tti isim varlk. en.tomb ntum' fiil mezara koymak, gmmek. en.to.mol.o.gistisim entomoloqist, bcekbilimci. en.to.mol.o.gy entmal'ci isim entomoloqi, bcekbilim. en.tou.rage antraq' isim beraberindekiler, maiyet. en.trails en'treylz isim barsaklar. giri snav. giri creti. en.trance en'trns isim 1. giri, girme. 2. giri yeri, giri kaps, giri. 3. giri creti, giri.

entrap

en.trap ntrp' fiil (entrapped, entrapping) tuzaa drmek, yakalamak.

entreat entreaty entre

en.treat ntrit' fiil yalvarmak. en.treatyisim yalvarma, yalvar, yakar. en.tre an'trey isim 1. giri, giri izni, giri hakk. 2. ba yemek. 3. ngiliz ngilizcesi balkla ba yemek arasnda yenilen yemek.

entrench entrenchment entrept entrepreneur entrust entry

en.trench ntren' fiil salam bir ekilde yerletirmek. en.trench.mentisim, askeri siper. en.tre.pt an'trpo isim antrepo. en.tre.pre.neur antrprnr' isim giriimci, mteebbis. en.trust ntr^st' fiil emanet etmek. en.try en'tri isim 1. giri, girme. 2. giri, giri yeri, antre. 3. kayt.

entryway entwine itself around

en.try.wayisim giri, giri yeri. (bitki, ylan v.b.) (bir eyin) etrafna dolanmak.
422

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk entwine something around entwine

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

bir eyi (baka bir eye) dolamak. en.twine ntwayn' fiil baknz entwine itself around entwine something around

enumerate

e.nu.mer.ate nu'mreyt fiil saymak, birer birer saymak veya sylemek.

enunciate envelop envelope enviable envious environment environmental environmentalism environmentalist environs envisage

e.nun.ci.ate n^n'siyeyt fiil telaffuz etmek. en.vel.op nvel'p fiil sarmak; kuatmak, rtmek. en.ve.lope en'vlop, an'vlop isim zarf, mektup zarf. en.vi.a.ble en'viybl sfat gpta edilecek. en.vi.ous en'viys sfat kskan. en.vi.ron.ment nvay'rnmnt isim evre, muhit. en.vi.ron.men.tal nvayrnmen'tl sfat evresel. en.vi.ron.men.tal.ismisim evrecilik. en.vi.ron.men.tal.istisim evreci. en.vi.rons nvay'rnz isim, oul dolay, civar. en.vis.age envz'c fiil kafasnda canlandrmak, tasavvur etmek.

envision

en.vi.sion envq'n fiil kafasnda canlandrmak, tasavvur etmek.

envoy

en.voy en'voy, an'voy isim 1. delege, temsilci. 2. diplomat; eli.

envy

en.vy en'vi isim 1. kskanlk, haset. 2. gpta. fiil 1. kskanmak. 2. gpta etmek.

enzyme epaulet epaulette ephemeral

en.zyme en'zaym isim, biyokimya enzim. ep.au.let ep'let isim apolet. ep.au.lette ep'let isim apolet. e.phem.er.al fem'rl sfat ok ksa sren; ok ksa mrl; gelip geici.

epic epicenter

ep.ic ep'k sfat epik, destans. isim epik, destan. ep.i.cen.ter ep'sentr isim, jeoloji depremin merkezi, deprem zei.

epidemic

ep.i.dem.ic epdem'k sfat salgn, salgnlam. isim salgn: flu epidemic grip salgn.

epidermis

ep.i.der.mis epdr'ms isim epiderm.


423

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk epigram epilepsy epileptic

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

ep.i.gram ep'grm isim nkte, nkteli sz. ep.i.lep.sy ep'lepsi isim, tbbi sara. ep.i.lep.ticisim saral. sfat 1. sara hastalna zg. 2. saral.

epilogue Epiphany

ep.i.logue ep'lg isim sonsz, epilog. E.piph.a.ny pf'ni isim, Hristiyanlk 4 Ocak'ta kutlanan bir yortu.

episcopal

e.pis.co.pal ps'kpl sfat 1. piskoposlara ait. 2. piskoposlarca ynetilen.

episode

ep.i.sode ep'sod isim 1. edebiyat (olaylar zincirinde) olay, epizot. 2. televizyon (dizide) blm.

episodic epistle epitaph epithet

ep.i.sod.ic epsad'k sfat, edebiyat epizodik. e.pis.tle ps'l isim mektup. ep.i.taph ep'tf isim mezar kitabesi. ep.i.thet ep'thet isim (vc veya hakaret edici) sz, laf.

epitome epoch Epsom salts equable

e.pit.o.me pt'mi isim baknz the epitome of ep.och ep'k isim devir, a. ngiliz tuzu. ej.ua.ble ek'wbl sfat 1. sakin, rahat, kolayca kzmayan. 2. lman (iklim).

equal sign equal

eit iareti (=). e.jual i'kwl fiil 1. eit olmak: Two plus two equals four. ki art iki eit drt. 2. ayn dzeyde olmak, emsali olmak: No one ejuals her. Emsali yok.

equality equalize equanimity

e.jual.i.ty kwal'ti isim eitlik. e.jual.ize i'kwlayz fiil eitlemek. e.jua.nim.i.ty ikwnm'ti, ekwnm'ti isim itidal, lm, temkin.

equate equation equator Equatorial Guinea

e.juate ikweyt' fiil ile eit saymak. e.jua.tion ikwey'qn isim denklem. e.jua.tor ikwey'tr isim ekvator. Ekvator Ginesi.

424

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk Equatorial Guinean

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

isim Ekvator Gineli. sfat 1. Ekvator Ginesi, Ekvator Ginesi'ne zg. 2. Ekvator Gineli.

equatorial equestrian

e.jua.to.ri.al ikwtor'iyl sfat ekvatoral. e.jues.tri.an kwes'triyn sfat 1. binicilie ait. 2. atl (heykel, portre): an ejuestrian statue of Napoleon Napolyon'un atl heykeli.

equidistant

e.jui.dis.tant ikwds'tnt sfat eit uzaklkta, ayn mesafede olan.

equilateral

e.jui.lat.er.al ikwlt'rl sfat ekenar: equilateral triangle ekenar gen.

equilibrium equinox

e.jui.lib.ri.um ikwlb'riym isim denge, muvazene. e.jui.nox i'kwnaks isim, gkbilim ekinoks, lm, gntn eitlii.

equip equipment equitable equity

e.juip kwp' fiil (equipped, equipping) donatmak. e.juip.mentisim 1. donatm. 2. gereler. ej.ui.ta.ble ek'wtbl sfat adil, adaletli. ej.ui.ty ek'wti isim 1. adalet. 2. ticaret zsermaye. 3. muhasebecilik net varlk.

equivalence equivalent

ejuiv.a.lenceisim eitlik. e.juiv.a.lent kwv'lnt isim 1. karlk, eit. 2. eanlaml szck, eanlaml. sfat baknz be ejuivalent to

equivocal

e.juiv.o.cal kwv'kl sfat kaamakl; iki anlama gelebilen.

equivocate

e.juiv.o.cate kwv'keyt fiil kaamakl konumak; ne evet ne de hayr demek.

era eradicate

e.ra r' isim devir, a. e.rad.i.cate rd'keyt fiil 1. kknden skp atmak. 2. yok etmek.

erase eraser erasure ere long ere now

e.rase reys' fiil 1. silmek. 2. gidermek, yok etmek. eras.erisim silgi. e.ra.sure rey'r isim silinmi yer; silinti. ok gemeden. bundan nce.
425

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk ere erect

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

ere er edat, bala, iir evvel, nce. e.rect rekt' sfat 1. dimdik, ayakta duran, ayaa kalkm. 2. dik, dikilmi, dikelmi. fiil 1. (heykel, direk, v.b.'ni) dikmek. 2. kurmak; yapmak; ina etmek.

erection

e.rec.tion rek'n isim 1. (heykel, direk v.b.'ni) dikme. 2. kurma; yapma; ina etme. 3. penisin sertlemesi.

Eritrea Eritrean

Er.i.tre.a ertri'y, ertre'y isim Eritrea, Eritre. isim Eritreal. sfat 1. Eritrea, Eritrea'ya zg. 2. Eritreal.

ermine erode erosion

er.mine r'mn isim (ermines/ermine) ermin, as. e.rode rod' fiil, jeoloji andrmak; anmak. e.ro.sion ro'qn isim, jeoloji erozyon, anma; andrma.

erosive erotic eroticism err errand boy errand erratic

e.ro.sive ro'sv sfat andrc. e.rot.ic rat'k sfat erotik. e.rot.i.cism rat'szm isim erotizm. err r, er fiil hata etmek. ayak ilerine bakan kimse, ayak. er.rand er'nd isim ayak ii. er.rat.ic rt'k sfat istikrarsz, dengesiz, birden deiiveren.

erroneous error erudite erudition erupt

er.ro.ne.ous ro'niys sfat yanl, hatal. er.ror er'r isim hata, yanl, yanllk. er.u.dite er'ydayt sfat ok bilgili, bilgin, lim. er.u.di.tion eryd'n isim bilginlik, limlik. e.rupt r^pt' fiil 1. (yanarda) pskrmek. 2. patlak vermek.

eruption

e.rup.tion r^p'n isim 1. (yanarda) pskrme. 2. tbbi dknt. 3. patlak verme.

escalate

es.ca.late es'kleyt fiil 1. (fiyat v.b.'ni) ykseltmek; ykselmek. 2. (sava, anlamazlk v.b.'ni) kztrmak; kzmak.

escalator escapade

es.ca.la.tor es'kleytr isim yryen merdiven. es.ca.pade es'kpeyd isim macera.


426

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk escape from someone's grasp escape

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

birinin penesinden kurtulmak. es.cape skeyp' isim ka, kama, firar. fiil 1. kamak, firar etmek. 2. kurtulmak, paay kurtarmak; atlatmak. 3. gznden kamak; aklndan kmak.

escapist

es.cap.ist skey'pst sfat insana gndelik hayat ve dertlerini unutturan ok srkleyici (roman, film).

eschew escort vessel escort

es.chew esu' fiil -den saknmak, -den kanmak. refakat gemisi. es.cort eskrt' fiil 1. kavalyelik etmek. 2. (korumak veya gzetmek amacyla) elik etmek.

escutcheon Eskimo dog Eskimo

es.cutch.eon sk^'n isim armal kalkan. Eskimo kpei. Es.ki.mo es'kmo isim 1. Eskimo. 2. Eskimoca, Eskimo dili. sfat 1. Eskimo. 2. Eskimoca.

esophagus esoteric

e.soph.a.gus saf'gs isim, anatomi yemek borusu. es.o.ter.ic ester'k sfat 1. ancak ufak bir grupa bilinen; ufak bir gruba zg; batni, irek. 2. anlalmas zor. 3. nadir; olaand. 4. gizli inanlar olan.

especial especially espionage esplanade

es.pe.cial espe'l sfat zel, hususi. es.pe.cial.lyzarf zellikle, bilhassa. es.pi.o.nage es'piynaq isim casusluk. es.pla.nade esplneyd', esplnad' isim gezi, gezinti yeri; kordon.

espousal espouse espresso esprit de corps esprit Esq. Esquire

es.pou.sal espau'zl isim destekleme. es.pouse espauz' fiil desteklemek. es.pres.so espres'o isim ekspreso kahve, ekspreso. (bir grup iindeki) birlik ruhu. es.prit espri' isim baknz esprit de corps Esj.ksaltma Esquire Es.juire es'kwayr, eskwayr' isim, ngiliz ngilizcesi mektup zarf zerine isim ve soyadndan sonra ksaltlarak yazlan ve "bay" anlamna gelen bir unvan: John Smith, Esj.

427

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk essay

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

es.say es'ey isim 1. deneme (bir dzyaz tr). 2. deneme, yapmaya kalkma.

essence of peppermint essence essential

naneruhu. es.sence es'ns isim 1. z, asl. 2. esans, tr. es.sen.tial sen'l sfat 1. asl, esas, temel, ana. 2. gerekli, zaruri. isim esas, temel.

essentially establish

es.sen.tial.lyzarf aslnda. es.tab.lish stb'l fiil 1. kurmak. 2. saptamak, tespit etmek.

establishment

es.tab.lish.ment stb'lmnt isim 1. kurum, kurulu, messese. 2. kurma; kurulu. 3. tespit etme; tespit edilme.

estate agent estate car estate esteem esthete esthetic estimable estimate

ngiliz ngilizcesi emlaki. ngiliz ngilizcesi steyn. es.tate steyt' isim 1. hukuk tereke, brakt. 2. malikne. es.teem stim' fiil -e sayg duymak. isim sayg, itibar. es.thete es'thit isim baknz aesthete es.thet.ic esthet'k sfat, isim baknz aesthetic es.ti.ma.ble es'tmbl sfat saygdeer, itibarl. es.ti.mate es'tmeyt fiil 1. tahmin etmek, kestirmek. 2. (kymetini) takdir etmek, deerlendirmek. isim 1. tahmin, kestirme. 2. takdir, deerlendirme, deer bime. 3. tahmini hesap.

estimation

es.ti.ma.tionisim (birisi hakkndaki) fikir, dnce: in my estimation benim gzmde, bana gre, bence.

estival Estonia Estonian

es.ti.val es'tvl sfat baknz aestival Es.to.ni.a eston'y, esto'niy isim Estonya. isim 1. Estonyal. 2. Este. sfat 1. Estonya, Estonya'ya zg. 2. Este. 3. Estonyal.

estrange estranged estuary et cetera etc.

es.trange streync' fiil aralarn amak, soutmak. es.trangedsfat birbirinden ayrlm, ayr yaayan. es.tu.ar.y es'uweri isim, corafya hali. et cet.er.a et set'r v.s., ve saire, v.b., ve benzeri. etc.ksaltma et cetera
428

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk etch a design on etch

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

asitle oyarak (madeni bir yzeye) desen hakketmek. etch e fiil (desen hakketmek iin) (madeni bir yzeyi) asitle oymak.

etching eternal

etch.ing e'ng isim asitle oyulmu resim. e.ter.nal tr'nl sfat ebedi ve ezeli, ba ve sonu olmayan, lmsz.

eternally eternity ether ethereal ethic ethical ethics Ethiopia

e.ter.nal.lyzarf ebediyen, daima. e.ter.ni.ty tr'nti isim ebediyet. e.ther i'thr isim, kimya eter, lokmanruhu. e.the.re.al thr'iyl sfat gksel, semavi. eth.ic eth'k isim ahlak sistemi. eth.i.calsfat ahlaki, etik. eth.icsisim trebilim, ahlak bilimi, etik. E.thi.o.pi.a ithiyo'piy isim Etyopya, Etiyopya, Habeistan.

Ethiopian

isim Etyopyal, Etiyopyal, Habe. sfat 1. Etyopya, Habe, Etyopya'ya zg. 2. Etyopyal.

ethnic ethnography ethnology ethos

eth.nic eth'nk sfat etnik. eth.nog.ra.phy ethnag'rfi isim etnografya. eth.nol.o.gy ethnal'ci isim etnoloqi. e.thos i'thas isim 1. ruh, deerler sistemi. 2. deer ve inanlar sistemi, dnya gr, yoltre.

etiquette etymological

et.i.juette et'kt isim grg kurallar, adabmuaeret. et.y.mo.log.i.cal etmlac'kl sfat etimoloqik, kkenbilimsel.

etymology eucalyptus Eucharist eulogize eulogy eunuch euphemism euphony Euphrates

et.y.mol.o.gy etmal'ci isim etimoloqi, kkenbilim. eu.ca.lyp.tus yuklp'ts isim okalipts. Eu.char.ist yu'krst isim baknz the Eucharist eu.lo.gize yu'lcayz fiil vmek. eu.lo.gy yu'lci isim vg; methiye. eu.nuch yu'nk isim hadm. eu.phe.mism yu'fmzm isim rtmece, edebi kelam. eu.pho.ny yu'fni isim ses ahengi. Eu.phra.tes yufrey'tiz isim Frat nehri.
429

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk Eur. Eurasia Europe European Economic Community European

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

Eur.ksaltma Europe European Eur.a.sia yrey'q isim Avrasya. Eu.rope yr'p isim Avrupa. Ortak Pazar. Eu.ro.pe.an yrpi'yn isim Avrupal. sfat Avrupa, Avrupa'ya zg; Avrupai.

Eustachian tube Eustachian

anatomi staki borusu. Eu.sta.chian yustey'n, yustey'kiyn, yustey'iyn sfat baknz Eustachian tube

evacuate

e.vac.u.ate vk'yuweyt fiil 1. (insanlar) (bir yerden) almak, gtrmek; (bir yeri) boaltmak. 2. (barsaklar) boaltmak.

evacuation

evac.u.a.tionisim 1. (insanlar) (bir yerden) alma; (bir yeri) boaltma, boaltm. 2. (barsaklar) boaltma, boaltm.

evade

e.vade veyd' fiil 1. -den kurtulmak. 2. (bir bahaneyle) kendini (bir ykmllkten) kurtarmak. 3. (birinin sorusuna, birine) cevap vermekten kamak; (bir ite) yan izmek.

evaluate someone on his own merits birini/bir eyi kendi yeteneklerine/zelliklerine gre deerlendirmek. evaluate something on its own merits birini/bir eyi kendi yeteneklerine/zelliklerine gre deerlendirmek. evaluate evaluation evangelical e.val.u.ate vl'yuweyt fiil deerlendirmek. eval.u.a.tionisim deerlendirme. e.van.gel.i.cal vncel'kl sfat 1. son derece Protestanca (bir reti, yaklam v.b.). 2. ncil'in mesajna uyan/sadk; ncil'de bulunan; ncil'e ait. 3. hararetli, ateli. isim baz Protestan ilkelerine ok nem veren/ok bal kimse. evangelise e.van.gel.ise vn'clayz fiil, ngiliz ngilizcesi baknz evangelize

430

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk evangelist

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

e.van.gel.ist vn'clst isim 1. ateli vaazlar veren gezici Protestan. 2. ncil'in mesajn yaymaya alan kimse. 3. belirli bir mesaq yaymaya alan kimse.

evangelize

e.van.gel.ize vn'clayz fiil ncil'in mesaqn bildirmek/retmek/yaymak.

evaporate evaporation evaporator evasion

e.vap.o.rate vp'reyt fiil buharlatrmak; buharlamak. evap.o.ra.tionisim buharlama; buharlatrma. evap.o.ra.torisim evaporatr, buharlatrc. e.va.sion vey'qn isim 1. (bir bahaneyle) kendini bir ykmllkten kurtarma. 2. -den kurtulma.

evasive

e.va.sive vey'sv sfat kaamakl; cevap vermekten kaan; (bir ite) yan izen.

eve even if even so

eve iv isim 1. akam. 2. arife gecesi. 3. arife. olsa bile. yine de, gene de: "That book contains some mistakes." "Even so, it's still worth buying." "O kitapta baz yanllar var." "Olsun, yine de almaya deer."

even though

-e ramen, -dii halde: Even though he studied hard, he couldn't pass the exam. ok alt halde snav veremedi.

even

e.ven i'vn sfat 1. dz, engebesiz. 2. bir dzeyde. 3. ift (say); tam (say). 4. temkinli. fiil dzletirmek; dzlemek, tesviye etmek.

evenhanded evening dress evening paper evening event even-tempered eventful eventual

even.hand.edsfat tarafsz, yansz. gece elbisesi, tuvalet. 2. smokin; frak. akam gazetesi. eve.ning iv'nng isim akam. e.vent vent' isim olay, vaka, hadise. e.ven-tem.pered i'vntem'prd sfat itidalli, itidal sahibi. e.vent.fulsfat olayl, hadiseli. e.ven.tu.al ven'uwl sfat er ge olan, en sonunda olan, nihai.

eventuality eventually

e.ven.tu.al.i.ty venuwl'ti isim ihtimal. e.ven.tu.al.lyzarf er ge.


431

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk eventuate

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

e.ven.tu.ate ven'uweyt fiil 1. meydana gelmek, olmak. 2. in ile sonulanmak, ile son bulmak.

ever after

ondan sonra, hep: They lived happily ever after. Ondan sonra hep mutlu yaadlar.

ever changing ever

daima deien. ev.er ev'r zarf hi: Have you ever been to Beykoz? Hi Beykoz'a gittin mi?

evergreen

ev.er.green ev'rgrin sfat, isim yapran dkmeyen, her dem taze (aa, al).

everlasting

ev.er.last.ing evrls'tng sfat 1. srekli, sonsuz. 2. ok dayankl. 3. kr olas: You and your everlasting typewriter! Sen ve senin kr olas daktilon!

evermore every few days every four days every inch every jot and tittle every man jack every now and again every now and then every once in a while every one every other day every other person every single

ev.er.more evrmor' zarf daima, ebediyen, ilelebet. birka gnde bir. drt gnde bir. tepeden trnaa. en ufak her ey. herkes. ara sra, arada bir. ara sra, arada bir. arada bir. her biri. gnar, iki gnde bir. her iki kiiden biri. her: She remembers every single mistake they made. Yaptklar her hatay hatrlyor.

every so often every which way every everybody else everybody everyday Everyman

ara sra, arada srada. konuma dili her yne, her tarafa. eve.ry ev'ri sfat her, her bir. bakalar, brleri. eve.ry.bod.y ev'ribadi zamir herkes. eve.ry.day ev'ridey isim her gn. sfat her gnk. Eve.ry.man ev'rimn isim herhangi bir kimse, sokaktaki adam.
432

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk everyone everything everywhere

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

eve.ry.one ev'riw^n zamir herkes. eve.ry.thing ev'rithng zamir her ey. eve.ry.where ev'rihwer zarf her yer; her yerde; her yere.

evict eviction evidence

e.vict vkt' fiil, hukuk tahliye ettirmek. e.vic.tion vk'n isim, hukuk tahliye ettirme. ev.i.dence ev'dns isim kant, delil. fiil gstermek, aa vurmak.

evident evil eye evil evildoer evil-minded evince evocative

ev.i.dent ev'dnt sfat ak, belli. kem gz, nazar. e.vil i'vl isim er, ktlk. sfat ok kt, erir. e.vil.do.erisim ktlk eden kimse, erir. evil-mindedsfat kt niyetli. e.vince vns' fiil gstermek. e.voc.a.tive vak'tv sfat of (birtakm eyleri) akla getiren; birtakm armlar yapan.

evoke evolution evolutionary evolutionism evolutionist evolve

e.voke vok' fiil aklna getirmek, artrmak. ev.o.lu.tion evlu'n isim evrim. ev.o.lu.tion.arysfat evrimsel. ev.o.lu.tion.ismisim evrimcilik. ev.o.lu.tion.istisim evrimci. e.volve valv' fiil yava yava gelitirmek; yava yava gelimek.

ewe ewer ex. exacerbate

ewe yu isim dii koyun, marya. ew.er yu'wr isim ibrik. ex.ksaltma examination example except ex.ac.er.bate gzs'rbeyt fiil daha kt bir duruma sokmak, (kt durumdaki bir eyi) artrmak.

exact

ex.act gzkt' sfat 1. tam, kesin. 2. hatasz, doru (bir ey).

exacting

ex.act.ingsfat titizlik isteyen (bir i); iin titizlikle yaplmasn isteyen (kimse).

exactitude

ex.act.i.tude gzk'ttud isim eksiksizlik, kusursuzluk, kesinlik.


433

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk exactly exactness

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

ex.act.ly gzkt'li zarf tam, tamamen, aynen. ex.act.ness gzkt'ns isim eksiksizlik, kusursuzluk, kesinlik.

exaggerate exaggerated exaggeration exalt exaltation

ex.ag.ger.ate gzc'reyt fiil abartmak, mbalaa etmek. ex.ag.ger.atedsfat abartlm, abartl, mbalaal. ex.ag.ger.a.tionisim abartma, abart, mbalaa. ex.alt gzlt' fiil yceltmek. ex.al.ta.tion egzltey'n isim 1. yceltme. 2. cokunluk; vecit.

exalted exam examination

ex.alt.ed gzl'td sfat yce, ulu. ex.am gzm' isim, konuma dili snav, imtihan. ex.am.i.na.tion gzmney'n isim 1. snav, imtihan. 2. hukuk sorgu.

examine

ex.am.ine gzm'n fiil 1. dikkatle gzden geirmek. 2. incelemek, tetkik etmek. 3. muayene etmek. 4. hukuk sorguya ekmek.

examiner

ex.am.in.erisim 1. imtihan eden kimse. 2. hukuk sorguya eken kimse.

example exasperate

ex.am.ple gzm'pl isim rnek, misal. ex.as.per.ate gzs'preyt fiil ileden karmak, ok kzdrmak.

exasperation excavate

ex.as.per.a.tionisim kzgnlk. ex.ca.vate eks'kveyt fiil 1. kaz yapmak, hafriyat yapmak. 2. kazyp ortaya karmak.

excavation excavator

ex.ca.va.tionisim 1. kaz. 2. kaz yeri. ex.ca.va.tor eks'kveytr isim ekskavatr, kaz makinesi.

exceed exceedingly excel excellence Excellency

ex.ceed ksid' fiil gemek, amak. ex.ceed.ing.lyzarf fazlasyla, ok, son derece. ex.cel ksel' fiil (excelled, excelling) -den stn olmak. ex.cel.lence ek'slns isim stnlk. Ex.cel.len.cy ek'slnsi isim Ekselans: His Excellency Ekselanslar. Your Excellency Ekselans.

excellent

ex.cel.lent ek'slnt sfat stn, mkemmel.


434

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk except for

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

olmasayd: I'd be there, except for this. Bu olmasayd orada olacaktm. 2. dnda, -den baka: Everyone was there except for him. Onun dnda herkes hazrd.

except

ex.cept ksept' fiil -in dnda tutmak: He excepted Faik from this. Faik'i bunun dnda tuttu.

excepting exception exceptional excerpt

ex.cept.ing ksep'tng edat -den baka, hari, dnda. ex.cep.tion ksep'n isim istisna. ex.cep.tion.al ksep'nl sfat 1. olaanst. 2. ok iyi. ex.cerpt ek'srpt isim (bir kitap veya yazdan) seilmi para, pasaq.

excess

ex.cess kses', ek'ses isim arlk, ifrat, fazlalk. sfat fazla, ziyade, artan.

excessive excessively exchange blows exchange pleasantries exchange rate exchange

ex.ces.sivesfat fazla, ar. ex.ces.sive.lyzarf ar olarak, ziyadesiyle. yumruklamak. hobe etmek. ekonomi dviz kuru. ex.change kseync' isim 1. dei toku, trampa, deitirme. 2. borsa; kambiyo. 3. telefon santral.

exchangeable Exchequer

ex.change.ablesfat deitirilebilir. Ex.chej.uer eksek'r isim baknz the Exchequer Chancellor of the Exchequer

excise excitable

ex.cise ek'sayz isim, ticaret tketim vergisi. ex.cit.a.ble ksay'tbl sfat kolay heyecanlanan; kolay telaa kaplr.

excite

ex.cite ksayt' fiil 1. heyecanlandrmak; telaa vermek. 2. kkrtmak, tahrik etmek. 3. (bir duygu veya tepki) uyandrmak.

excited excitedly excitement exciting exclaim

ex.cit.edsfat heyecanl. ex.cit.ed.lyzarf heyecanla. ex.cite.ment ksayt'mnt isim heyecan. ex.cit.ingsfat heyecan verici. ex.claim kskleym' fiil 1. lk atmak. 2. ... diye barmak.
435

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk exclamation mark exclamation point exclamation exclude exclusion

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

dilbilgisi nlem iareti (!). dilbilgisi nlem iareti (!). ex.cla.ma.tion eksklmey'n isim nlem. ex.clude ksklud' fiil from -in dnda brakmak. ex.clu.sion ksklu'qn isim (from) (bir eyin) dnda braklma; (bir eyin) dnda brakma.

exclusive

ex.clu.sive ksklu'sv sfat ancak zel seilmi baz kiilere ak olan.

excommunicate

ex.com.mu.ni.cate ekskmyu'nkeyt fiil kiliseden aforoz etmek.

excommunication ex-con

ex.com.mu.ni.ca.tionisim aforoz. ex.con eks.kan' isim, konuma dili ar bir sutan dolay hapiste yatm biri, sabkal.

ex-convict

ex.con.vict eks'kan'vict isim ar bir sutan dolay hapiste yatm biri, sabkal.

excrement excrete excretion excruciating

ex.cre.ment eks'krmnt isim dk. ex.crete ekskrit' fiil (vcuttan) karmak. ex.cre.tionisim 1. salg, ifrazat. 2. salglama. ex.cru.ci.a.ting kskru'iyeytng sfat dayanlmaz derecede ac veren.

excursion ticket excursion excusable excuse from Excuse me. excuse oneself excuse execute

indirimli gidi-dn bileti. ex.cur.sion kskr'qn isim gezinti, ksa yolculuk. ex.cus.ablesfat affedilebilir. (birini) (bir eyi yapmaktan) muaf tutmak. zr dilerim./Affedersiniz./Beni balayn. izin istemek. ex.cuse kskyus' isim zr, mazeret. ex.e.cute ek'skyut fiil 1. idam etmek. 2. uygulamak, yerine getirmek; (bir yargy) infaz etmek. 3. (manevra, hareket) yapmak.

execution

ex.e.cu.tion ekskyu'n isim 1. idam, idamn infaz. 2. uygulama, yerine getirme; infaz. 3. (manevra, hareket) yapma.

executioner

ex.e.cu.tion.erisim cellat.
436

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk executive committee executive power executive

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

yrtme kurulu. yrtme yetkisi. ex.ec.u.tive gzek'ytv isim ynetici, idareci. sfat 1. yneticiye ait. 2. ynetimsel, idari.

executor executory exemplar exemplary

ex.ec.u.tor ek'skyutr, gzek'ytr isim icra eden. executorysfat icrai. ex.em.plar gzem'plr isim rnek. ex.em.pla.ry gzem'plri sfat rnek niteliinde olan, rnek.

exemplify

ex.em.pli.fy gzem'plfay fiil 1. -e rnek olmak. 2. -i rnekle gstermek.

exempt

ex.empt gzempt' fiil muaf tutmak. sfat baknz be exempt be exempt from

exemption exercise

ex.emp.tionisim muafiyet, baklk. ex.er.cise ek'srsayz isim 1. uygulama, yerine getirme, kullanma. 2. altrma. 3. egzersiz. fiil 1. uygulamak, yerine getirmek, kullanmak. 2. hareket ettirmek, altrmak. 3. egzersiz yapmak.

exert oneself exert exertion exhale

abalamak, uramak, gayret sarfetmek. ex.ert gzrt' fiil (g) kullanmak, (gayret) sarfetmek. ex.er.tion gzr'n isim gayret, aba, emek. ex.hale eks.heyl' fiil 1. nefes vermek. 2. (egzoz, duman v.b.'ni) karmak.

exhaust pipe exhaust

egzoz borusu. ex.haust gzst' fiil 1. tketmek, bitirmek. 2. btn kuvvetini tketmek, ok yormak.

exhausted exhausting exhaustion

ex.haust.edsfat 1. tkenmi. 2. yorgun, bitkin. ex.haust.ingsfat yorucu, zahmetli. ex.haus.tion gzs'n isim 1. yorgunluk, bitkinlik. 2. tketme; tkenme.

exhaustive exhibit

ex.haus.tive gzs'tv sfat geni kapsaml ve ayrntl. ex.hib.it gzb't isim sergi. fiil 1. sergilemek. 2. (bir duygu veya nitelii) gstermek. 3. hukuk (dava srasnda belge veya kant) ibraz etmek.
437

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk exhibition

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

ex.hi.bi.tion eksb'n isim 1. sergi. 2. (bir duygu veya nitelii) gsterme. 3. hukuk (dava srasnda belge veya kant) ibraz etme.

exhilarate

ex.hil.a.rate gzl'reyt fiil ok neelendirip zindeletirmek, ok keyiflendirmek.

exhilaration exhort exhortation exhume ex-husband exile

ex.hil.a.ra.tionisim nee ve zindelik. ex.hort gzrt' fiil tevik etmek. ex.hor.ta.tionisim 1. tevik etme. 2. tevik edici sz. ex.hume gzum', eks.hyum' fiil mezardan karmak. ex-hus.band eks'h^zbnd isim eski koca. ex.ile eg'zayl, ek'sayl isim 1. srgn. 2. srgn edilen kimse. fiil srgne gndermek.

exist existence

ex.ist gzst' fiil var olmak, mevcut olmak. ex.is.tence gzs'tns isim 1. varlk, varolu. 2. hayat, yaam.

existential existentialism

ex.is.ten.tialsfat, felsefe varolusal. ex.is.ten.tial.ismisim, felsefe varoluuluk, egzistansiyalizm.

existentialist

ex.is.ten.tial.istisim, sfat, felsefe varoluu, egzistansiyalist.

exit

ex.it eg'zt, ek'st isim 1. k. 2. k kaps, k. fiil kmak, gitmek.

exodus exonerate

ex.o.dus ek'sds isim k. ex.on.er.ate gzan'reyt fiil beraat ettirmek, aklamak, temize karmak.

exorbitant exorcise

ex.or.bi.tant gzor'btnt sfat ar yksek, fahi (fiyat). ex.or.cise ek'srsayz, eg'zrsayz fiil (cin, kt ruh v.b.'ni) dualarla defetmek.

exotic exp. expand

ex.ot.ic gzat'k sfat egzotik, yabancl. exp.ksaltma export express ex.pand kspnd' fiil 1. geniletmek; genilemek; bytmek; bymek. 2. fizik genlemek; genletirmek.

expanse

ex.panse kspns' isim 1. geni alan. 2. enginlik.

438

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk expansion

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

ex.pan.sion kspn'n isim 1. geniletme; genileme; bytme; byme. 2. fizik genleme; genletirme.

expansive

ex.pan.sive kspn'sv sfat 1. engin, geni. 2. genileyen, alan. 3. samimi, iten.

expat

ex.pat eks'pt isim, ngiliz ngilizcesi, konuma dili baknz expatriate

expatriate

ex.pa.tri.ate ekspey'triyt isim kendi vatanndan baka bir lkede yaayan kimse.

expect the worst expect

en kt ihtimalin gerekleeceini ummak. ex.pect kspekt' fiil 1. beklemek. 2. dnmek; zannetmek, sanmak. 3. (birinden) (bir eyin yaplmasn) beklemek: He expects me to carry out the garbage. Benden pleri dar karmam bekliyor.

expectancy

ex.pect.an.cy kspek'tnsi isim 1. mit, umut. 2. beklenti, beklenen ey.

expectant mother expectant expectation expedience

hamile kadn. ex.pect.ant kspek'tnt sfat mitle bekleyen. ex.pec.ta.tion ekspektey'n isim beklenti. ex.pe.di.enceisim (belki doru olmayan fakat) elverili bir areye bavurma.

expedient

ex.pe.di.ent kspi'diynt sfat (belki doru olmayan fakat) elverili (bir are). isim (belki doru olmayan fakat) elverili bir are.

expedite expedition

ex.pe.dite ek'spdayt fiil hzlandrmak, kolaylatrmak. ex.pe.di.tion ekspd'n isim (zel bir amala yaplan) uzun yolculuk.

expel

ex.pel kspel' fiil (expelled, expelling) 1. kovmak, karmak, atmak. 2. snrd etmek.

expend expenditure expense account expense expensive

ex.pend kspend' fiil sarfetmek, harcamak. ex.pend.i.ture kspen'dr isim masraf, harcama, gider. gider hesab; masraf hesab. ex.pense kspens' isim masraf. ex.pen.sive kspen'sv sfat pahal, masrafl.
439

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk experience

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

ex.pe.ri.ence kspr'iyns isim deneyim, tecrbe. fiil (bizzat) yaamak, bandan gemek; (sknt, ac v.b.'ni) ekmek.

experienced experiment

ex.pe.ri.encedsfat deneyimli, tecrbeli. ex.per.i.ment ksper'mnt isim deney, tecrbe, deneme. fiil deney yapmak.

experimental expert expertise

ex.per.i.men.talsfat deneysel. ex.pert ek'sprt sfat usta. isim uzman; eksper, bilirkii. ex.per.tise eksprtiz' isim (belirli bir alandaki) bilgi, uzmanlk.

expiration

ex.pi.ra.tion eksprey'n isim srenin dolmas; sona erme, biti.

expire

ex.pire kspayr' fiil 1. (sre) dolmak; sresi dolmak; sona ermek. 2. lmek, son nefesini vermek.

expiry

ex.pi.ry kspayr'i isim srenin dolmas; sona erme, biti.

explain away

(bahane ne srerek bir eyi) mazur veya makul gstermek.

explain oneself

kendisinin ne demek istediini anlatmak. 2. kendisinin niye yle davrandn anlatmak.

explain

ex.plain kspleyn' fiil anlatmak, aklamak, izah etmek; aklamada bulunmak, izahat vermek.

explanation explanatory explicable

ex.pla.na.tion eksplney'n isim aklama, izah; izahat. ex.plan.a.to.ry kspln'tori sfat aklayc. ex.pli.ca.ble eks'plkbl, ekspl'kbl sfat aklanabilir, anlatlabilir.

explicate

ex.pli.cate eks'plkeyt fiil (ayrntl bir ekilde) aklamada bulunmak, izahat vermek.

explicit explicitly explode

ex.plic.it kspls't sfat ak, sarih. ex.plic.it.lyzarf aka, ak bir ekilde. ex.plode ksplod' fiil 1. patlatmak; patlamak. 2. yanl olduunu gstermek, rtmek.

exploit

ex.ploit ksployt' fiil smrmek, istismar etmek, (kendi kar iin) kullanmak.
440

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk exploitation

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

ex.ploi.ta.tionisim kendi karna kullanma, smrme, smr, istismar.

exploiter exploration

ex.ploit.erisim smren, smrc. ex.plo.ra.tionisim 1. (keifte bulunmak amacyla) (bir blgeyi) dolama. 2. (bir konuyu) aratrma, inceleme.

explore

ex.plore ksplor' fiil 1. (keifte bulunmak amacyla) (bir blgeyi) dolamak. 2. (bir konuyu) aratrmak, incelemek.

explorer

ex.plor.erisim (keifte bulunmak amacyla) (bir blgeyi) dolaan kimse.

explosion of laughter explosion explosive

kahkaha tufan. ex.plo.sion ksplo'qn isim patlama, infilak. ex.plo.sive ksplo'sv sfat 1. patlayc. 2. hakknda iddetli tartmalar yaplan (konu), iddetli tartmalara yol aabilen (konu). isim patlayc madde, patlayc.

exponent

ex.po.nent kspo'nnt isim 1. savunucu, taraftar. 2. matematik st, s.

exponential export duty export license export exportation exporter expos

ex.po.nen.tialsfat, matematik stel. ihracat vergisi. ihracat lisans. ex.port eks'prt isim 1. ihracatlk. 2. ihra mal. ex.por.ta.tionisim ihra etme, dsatm, ihracat. ex.port.erisim ihracat. ex.po.s ekspozey' isim gizli ileri aa vuran makale/kitap.

expose

ex.pose kspoz' fiil 1. maruz brakmak, etkisine ak brakmak. 2. sergilemek, tehir etmek, herkese duyurmak. 3. (sat iin) sergilemek. 4. fotoraflk (filmi) klamak, pozlandrmak.

exposition exposure meter exposure time

ex.po.si.tion ekspz'n isim sergi, fuar. fotoraflk pozometre. fotoraflk klama sresi, pozlandrma sresi, poz sresi.

441

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk exposure

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

ex.po.sure kspo'qr isim 1. maruz brakma, etkisine ak brakma; maruz kalma. 2. sergileme, herkese duyurma. 3. fotoraflk klama, pozlandrma, ekspozisyon.

expound

ex.pound kspaund' fiil aklamak, izah etmek, yorumlamak.

express delivery express in other terms express one's sympathy

ngiliz ngilizcesi acele posta. baka szlerle anlatmak. for (gr, fikri) anlayp paylamak. 2. to (birine) taziyede bulunmak; (birinin) acsn paylatn belirtmek.

express one's thanks to

(birine) minnettar/mteekkir olduunu belirtmek, kranlarn ifade etmek.

express one's thanks

(birine) minnettar/mteekkir olduunu belirtmek, kranlarn ifade etmek.

express oneself express

maksadn anlatmak, meramn ifade etmek. ex.press kspres' sfat 1. ak, belli. 2. zel. 3. tam, tpk. 4. ekspres (tat). 5. ngiliz ngilizcesi ekspres, zel ulak, acele. zarf ekspresle. isim 1. ekspres tren. 2. ngiliz ngilizcesi acele posta. fiil (mektubu) ekspresle gndermek.

expression

ex.pres.sion kspre'n isim 1. deyim, tabir. 2. (yzdeki) ifade. 3. ifade, anlatm, davurum. 4. mantk deyim, ifade.

expressionless expressive expressly

ex.pres.sion.lesssfat ifadesiz, anlamsz, manasz. ex.pres.sive kspres'v sfat anlaml, manal. ex.press.ly kspres'li zarf 1. aka. 2. zellikle, bilhassa.

expressway expropriate

ex.press.way kspres'wey isim otoyol, ekspres yol. ex.pro.pri.ate ekspro'priyeyt fiil istimlak etmek, kamulatrmak.

expropriation expulsion

ex.pro.pri.a.tionisim istimlak, kamulatrma. ex.pul.sion ksp^l'n isim kovma, ihra etme; kovulma, ihra edilme.
442

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk expunge expurgate

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

ex.punge ksp^nc' fiil karmak, silmek. ex.pur.gate eks'prgeyt fiil (bir kitap, oyun v.b.'nin) mstehcen veya sakncal blmlerini karmak.

exquisite

ex.jui.site eks'kwzt, kskwz't sfat 1. stn, mkemmel, sper. 2. ok byk (ac veya mutluluk). 3. ince bir gzellie sahip.

extant extemporaneous

ex.tant ek'stnt, kstnt' sfat mevcut. ex.tem.po.ra.ne.ous kstemprey'niys sfat doalamayla sylenen veya yaplan.

extemporaneously

ex.tem.po.ra.ne.ous.lyzarf doalamayla, doatan, irticalen.

extempore

ex.tem.po.re kstem'pri zarf doalamayla, doatan, irticalen. sfat doalamayla sylenen veya yaplan.

extend

ex.tend kstend' fiil 1. uzatmak. 2. uzamak, srmek. 3. (yardm, kredi v.b.) vermek.

extended order extension cord extension

askeri dank dzen. uzatma kablosu, uzatma kordonu. ex.ten.sion ksten'n isim 1. uzatma. 2. uzama. 3. (yardm, kredi v.b.) verme. 4. paralel telefon, paralel.

extensive extent extenuate

ex.ten.sive ksten'sv sfat geni, byk, kapsaml. ex.tent kstent' isim boyut. ex.ten.u.ate ksten'yuweyt fiil baknz extenuating circumstances

extenuating circumstances exterior angle exterior

hukuk hafifletici sebepler. d a. ex.te.ri.or kstir'iyr sfat d, harici, zahiri. isim d taraf, d, hari.

exterminate external affairs external externals

ex.ter.mi.nate kstr'mneyt fiil yok etmek, imha etmek. dileri. ex.ter.nal kstr'nl sfat 1. d, harici. 2. yzeysel. ex.ter.nals kstr'nlz isim, oul baknz qudge by externals

extinct volcano extinct

snm yanarda. ex.tinct kstngkt' sfat nesli tkenmi.


443

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk extinguish extinguisher extirpate

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

ex.tin.guish kstng'gw fiil sndrmek. ex.tin.guish.erisim yangn sndrme aleti. ex.tir.pate ek'strpeyt fiil 1. skp atmak, kkn kazmak. 2. kknden skmek.

extol extoll extort

ex.tol kstol' fiil (extolled, extolling) vmek. ex.toll kstol' fiil baknz extol ex.tort kstrt' fiil (para) szdrmak, (hara) almak; zorla almak.

extortion

ex.tor.tion kstr'n isim para szdrma, haraca kesme; zorla alma.

extortionate

ex.tor.tion.ate kstr'nt sfat 1. ok fazla, fahi (fiyat). 2. para szdran, insan haraca kesen.

extortioner extortionist extra

ex.tor.tion.erisim hara; zorla alan kimse. ex.tor.tion.istisim hara; zorla alan kimse. ex.tra eks'tr sfat 1. fazla: Do you have an extra pencil? Fazla kalemin var m? 2. ok ok, fevkalade: Work extra hard! ok ok al! isim 1. ek crete tabi ey. 2. figran. 3. gazetecilik zel bask.

extract

ex.tract kstrkt' fiil 1. karmak. 2. syletmek, itiraf ettirmek. 3. (bilgi) almak; (para) koparmak. 4. (zn/suyunu) karmak. 5. semek; (bir kitap v.b.'nden bir para) almak.

extraction

ex.trac.tion kstrk'n isim 1. karma. 2. (di) ekme. 3. z.

extracurricular

ex.tra.cur.ric.u.lar eks'trkrk'ylr sfat ders program dnda kalan.

extradite

ex.tra.dite eks'trdayt fiil to (suluyu) (su iledii lkeye) iade etmek/ettirmek.

extradition extraneous

ex.tra.di.tion ekstrd'n isim sulular iadesi. ex.tra.ne.ous kstrey'niys sfat 1. konu d. 2. yabanc (madde, cisim).

extraordinarily

ex.traor.di.nari.lyzarf fevkalade, olaanst: extraordinarily beautiful fevkalade gzel.

444

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk extraordinary

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

ex.traor.di.nar.y kstrr'dneri sfat olaanst, fevkalade.

extrapolation

ex.trap.o.la.tion kstrpley'n isim, matematik ddeerbiim, ekstrapolasyon.

extravagance

ex.trav.a.gance kstrv'gns isim 1. israf, savurganlk. 2. arlk, fazlalk; abart.

extravagant

ex.trav.a.gant kstrv'gnt sfat 1. savurgan, msrif. 2. ar, fazla; abartl.

extravagantly

ex.trav.a.gant.lyzarf 1. har vurup harman savurarak, msrife. 2. ar.

extreme case extreme point extreme

olaanst bir rnek. matematik at noktas, ekstrem nokta. ex.treme kstrim' sfat 1. uta olan. 2. ar, ok. isim u, snr.

extremely extremes extremist extremity extricate extroversion

ex.treme.lyzarf ar derecede. ex.tremesmatematik dlar. ex.trem.ist kstri'mst isim ifrata kaan kimse. ex.trem.i.ty kstrem'ti isim u, snr. ex.tri.cate eks'trkeyt fiil kurtarmak, karmak. ex.tro.ver.sion ekstrvr'qn isim, ruhbilim dadnklk.

extrovert

ex.tro.vert eks'trvrt isim, ruhbilim dadnk kimse. sfat dadnk.

extrude exuberance

ex.trude kstrud' fiil 1. uzatmak. 2. karmak; kmak. ex.u.ber.ance gzu'brns isim 1. canllk ve neelilik. 2. (bitkilerde) grlk.

exuberant

ex.u.ber.ant gzu'brnt sfat 1. ok canl ve neeli. 2. gr (bitkiler).

exudation exude exult exultation ex-wife eye shadow

ex.u.da.tionisim dar szan ey, sznt. ex.ude gzud' fiil szmak. ex.ult gz^lt' fiil (bir zaferden sonra) ok sevinmek. ex.ul.ta.tionisim sevinme. ex-wife eks'wayf isim eski kar (e). far, gz far.
445

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk eye eyeball

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

eye ay isim gz. eye.ball ay'bl isim gz yuvar, gz yuvarla, gz kresi.

eyebrow pencil eyebrow eye-catching eyeful

ka kalemi. eye.brow ay'brau isim ka. eye-catch.ing ay'kng sfat gzalc, alml. eye.ful ay'fl isim, konuma dili 1. gz alc ey. 2. gzel kz.

eyeglasses eyelash eyelid eyeliner eye-opener

eye.glass.es ay'glsz isim gzlk. eye.lash ay'l isim kirpik. eye.lid ay'ld isim gzkapa. eye.lin.er ay'laynr isim gz kalemi. eye-o.pen.er ay'opnr isim aydnlatc veya artc olay/haber.

eyesight eyesocket eyestrain eyewash eyewitness f. f.o.b.

eye.sight ay'sayt isim grme duyusu, gr. eye.sock.et ay'sakt isim gz ukuru. eye.strain ay'streyn isim gz yorgunluu. eye.wash ay'w isim gz banyosu. eye.wit.ness ay'wtns isim grg tan. f.ksaltma feminine fine fluid following frequency f.o.b. ef'o'bi' ksaltma free on board ticaret fob (gemide/trende teslim).

fable fabric

fa.ble fey'bl isim masal, fabl. fab.ric fb'rk isim 1. kuma, bez, dokuma. 2. yap, bnye, doku.

fabricate

fab.ri.cate fb'rkeyt fiil 1. uydurmak, yalan sylemek. 2. imal etmek, yapmak, retmek.

fabrication

fab.ri.ca.tionisim 1. uydurmasyon, yalan. 2. imal, yapm, retim.

fabricator fabulous

fab.ri.ca.torisim 1. imalat. 2. uydurmac, yalanc. fab.u.lous fb'yls sfat 1. harika, sper, ok gzel, enfes. 2. inanlmaz, olaanst. 3. efsanevi.

fabulously

fab.u.lous.lyzarf, konuma dili inanlmaz derecede, sper.


446

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk faade

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

fa.ade fsad' isim 1. (yaplarda) n yz, n cephe. 2. (gerei maskeleyen bir) d grn.

face down face the issue face the music

(karsndakini) sindirmek. bir durumu olduu gibi kabul edip ona gre davranmak. kendisini eletirecek veya cezalandracak insanlarn nne kmak.

face to face face up to face value face

yz yze. cesaretle karlamak. ticaret nominal deer, itibari deer. face feys isim 1. yz, surat, ehre, sima. 2. n yz, cephe. 3. madencilik aln, ayna. 4. geometri yz. 5. (saatte) mine, kadran.

facedown face-saving facet facetious facial facile facilitate facility

face.down feys'daun' zarf yzst, yzkoyun. face-sav.ing feys'seyvng sfat vaziyeti kurtaran. fac.et fs't isim faseta, faeta. fa.ce.tious fsi's sfat akac. fa.cial fey'l sfat yze ait. isim yz masaq. fac.ile fs'l sfat kolay. fa.cil.i.tate fsl'teyt fiil kolaylatrmak. fa.cil.i.ty fsl'ti isim 1. kolaylk. 2. yetenek. 3. (zel bir) hizmet, servis. 4. (zel bir hizmet iin yaplm) tesis, yer.

facsimile

fac.sim.i.le fksm'li isim 1. tpkbasm, faksimile, kopya. 2. faks.

fact fact-finding faction factional factionalism factious factitious factor cost factor

fact fkt isim gerek. fact-find.ingsfat kant toplayan. fac.tion fk'n isim hizip, grup. fac.tion.alsfat 1. hizipi. 2. hizipler aras. fac.tion.al.ismisim hizipilik. fac.tious fk's sfat kavgac. fac.ti.tious fkt's sfat sahte, uydurma. ticaret faktr fiyat. fac.tor fk'tr isim 1. faktr, etken, etmen. 2. matematik arpan; tamblen. fiil, matematik arpanlara ayrmak.
447

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk factory factual faculty

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

fac.to.ry fk'tri isim fabrika. fac.tu.al fk'uwl sfat gereklere dayanan. fac.ul.ty fk'lti isim 1. yeti; duyu, duyum; yetenek, kabiliyet. 2. (bir retim kurumundaki) tm retim personeli; (bir okulun) retmen kadrosu; (bir niversitenin) retim yeleri. 3. faklte: the Faculty of Law Hukuk Fakltesi.

fad fade away fade in fade out fade faecal faeces fag someone out fag

fad fd isim geici bir moda veya heves. yava yava yok olmak. sinema, televizyon almak. sinema, televizyon kararmak. fade feyd fiil solmak, rengi atmak; soldurmak. fae.cal fi'kl sfat baknz fecal fae.ces fi'siz isim baknz feces birisini ok yormak, turusunu karmak. fag fg fiil (fagged, fagging) baknz fag someone out be fagged be fagged out isim, argo 1. sigara. 2. homoseksel erkek, ibne.

fagot Fahrenheit faience fail

fag.ot fg't isim al rp demeti. Fahr.en.heit fer'nhayt isim, sfat fahrenhayt. fa.ience fayans' isim fayans, ini. fail feyl fiil 1. baaramamak; becerememek. 2. iflas etmek. 3. kuvveti kesilmek, gten dmek. 4. snfta kalmak; snfta brakmak. 5. snavda kalmak; snavda brakmak. 6. boa karmak, brakmak, midini krmak. 7. ihmal etmek, yapmamak. 8. (ekinler) rn vermemek.

failing that failing failure

aksi takdirde. fail.ing fey'lng edat olmad takdirde. fail.ure feyl'yr isim 1. baarszlk; beceremeyi; fiyasko. 2. ihmal, yapmay. 3. iflas. 4. mesleinde/i hayatnda hi baar gsteremeyen kimse. 5. arza: power failure elektrik arzas.

448

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk faint

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

faint feynt sfat 1. donuk, belirsiz, zayf. 2. baygn. isim baygnlk, baylma. fiil baylmak.

fainthearted faintness fair and square fair game

faint.heart.edsfat yreksiz; ekingen. faint.nessisim baygnlk, baylma. drst bir ekilde, drste. kolaylkla eletirilebilecek veya alay konusu olabilecek kimse/durum.

fair to middling fair wind fair

konuma dili fena olmayan. uygun rzgr. fair fer sfat 1. adaletli, adil. 2. kurallara uygun. 3. fena olmayan, olduka iyi. 4. gzel, ak ve gneli (hava). 5. temiz (kopya). 6. sarn; ak tenli. 7. gzel, alml.

fairground fairness

fair.groundisim (akta olan) fuar yeri, fuar meydan. fair.nessisim 1. adaletlilik. 2. kurallara uygunluk. 3. sarnlk; ak tenlilik. 4. gzellik, almllk.

fair-weather friend fairy tale fairy

iyi gn dostu. peri masal. fair.y fer'i isim 1. peri. 2. argo homoseksel erkek, ibne. sfat 1. peri gibi. 2. perilere ait.

fait accompli

fait ac.com.pli fetaknpli' isim oldubitti, olupbitti, emrivaki.

faith

faith feyth isim 1. inan; itikat; iman. 2. din. 3. gven, itimat.

faithful to his word faithful faithfulness faithless

szne sadk. faith.ful feyth'fl sfat sadk, vefakr. faith.ful.nessisim sadakat, vefakrlk. faith.less feyth'ls sfat vefasz, sadk olmayan, sadakatsiz.

fake

fake feyk sfat uydurma, sahte. fiil uydurmak. isim 1. sahte bir ey. 2. kt, aldatc.

faker falcon fall asleep fall away

fak.erisim kt, sahtekr, dolandrc. fal.con fl'kn isim ahin; doan. uykuya dalmak, uyumak. ekilmek, gerilemek.
449

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk fall back on fall back upon fall back fall behind fall down in a fit fall down fall due

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

(gvenilecek bir kimseye/yere) bavurmak. (are olarak) -e bavurmak. geri ekilmek. geri kalmak. fenalk geirerek yere dmek. dmek. vadesi gelmek: The next installment will fall due on 17 May. Sonraki taksidin 93 Maysta denmesi gerekecek.

fall flat fall for fall foul of fall guy

umulan rabeti hi grmemek. argo 1. aldatlmak. 2. ok beenmek, baylmak. ile atmak. bakasnn cezasn eken kimse. 2. dolandrlan kimse. 3. keriz, enayi.

fall ill fall in battle fall in love with fall in love fall in fall into a trap fall into disfavor fall into disrepute fall into disuse fall into error fall off fall on one's feet

hastalanmak. askeri savarken lmek. -e k olmak. k olmak. dizilmek, sraya girmek. tuzaa dmek. gzden dmek. ad ktye kmak. kullanlmaz olmak, braklmak, terkedilmek. hataya dmek. azalmak, dmek. 2. bozulmak. drt ayann stne dmek, atlatmak, syrlmak, baarmak.

fall on fall out fall over oneself fall over fall prostrate fall short

-e hcum etmek, -e saldrmak. kavga etmek, bozumak. 2. askeri sradan kmak. kendini ok istekli gstermek. yklmak. yzst dmek, yzkoyun kapaklanmak. of -e varamamak; -e varmamak. 2. (of) (para, malzeme) (birinin) ihtiyalarn karlayacak kadar olmamak. That week I had fallen short of money. O hafta param yeterli
450

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

deildi. Our food supplies began to fall short. Kumanyamz tkenmeye balad. fall through fall to fall upon fall victim to fall suya dmek, gereklememek. yemee/savaa balamak; -e balamak, -e koyulmak. -e saldrmak. -e kurban gitmek. fall fl isim 1. d, dme. 2. kme. 3. ya. 4. (fiyat, talep, s v.b.'nde) d. 5. sonbahar, gz. 6. gre d. fallacious fal.la.cious fley's sfat yanl fikirlere dayanan, rk, temelsiz. fallacy fal.la.cy fl'si isim 1. yanl dnce veya inan. 2. mantk yanltmaca, safsata, mantk kurallarna aykr sav. fallen woman fallen fallible falling star fallout fallow deer fallow falls false pride false step false teeth false falsehood falseness falsify dm kadn, fahie. fall.en f'ln fiil baknz fall fal.li.ble fl'bl sfat yanlabilir, hataya debilir. akanyldz. fall.out fl'aut isim radyoaktif serpinti. alageyik, sn. fal.low fl'o sfat nadasa braklm, ekilmemi. falls flz isim alayan, elale. bo gurur. falso, yanl davran. takma diler. false fls sfat 1. sahte. 2. vefasz, gvenilmez. false.hood fls'hd isim 1. yalan. 2. yalan syleme. false.nessisim sahtelik. fal.si.fy fl'sfay fiil 1. (hesap, kayt, belge v.b.'nde) tahrifat yapmak. 2. (gerekleri) arptmak. falter fal.ter fl'tr fiil 1. tereddt etmek. 2. azalmak, dmek; gcn/hzn kaybetmek. 3. sendeleyerek yrmek, sendelemek. 4. (ses) titremek; titrek bir sesle konumak. fame fame feym isim n, hret, nam.
451

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk famed familial familiar

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

famedsfat nl, mehur. fa.mil.ial fml'yl sfat ailevi, aileye ait. fa.mil.iar fml'yr sfat 1. iyi bilinen, bildik; iyi tannan, tandk; aina. 2. samimi, teklifsiz. isim iyi arkada.

familiarise

fa.mil.iar.ise fml'yrayz fiil, ngiliz ngilizcesi baknz familiarize

familiarity

fa.mil.i.ar.i.ty fmliyer'ti isim 1. ainalk. 2. samimiyet, teklifsizlik. 3. laubalilik.

familiarize oneself with familiarize

bir ey hakknda bilgi edinmek. fa.mil.iar.ize fml'yrayz fiil (bir eyi) herkese tantmak.

family circle family man family name family planning family tree family

aile evresi, aile muhiti. ev bark sahibi, aile babas. soyad, aile ad. aile planlamas. ecere, soyaac. fam.i.ly fm'li, fm'li isim 1. aile; akrabalar; oluk ocuk. 2. zooloji familya.

famine famish famous famously fan belt fan blade fan the flames fan fanatic fanatical fanciful fancy dress ball fancy oneself fancy

fam.ine fm'n isim ktlk, alk. fam.ish fm' fiil baknz be famished fa.mous fey'ms sfat nl, mehur, tannm. fa.mous.lyzarf, konuma dili ok iyi. makine pervane kay. makine pervane kanad. kkrtmak, krklemek. fan fn fiil (fanned, fanning) yelpazelemek. fa.nat.ic fnt'k sfat, isim fanatik, banaz, mutaassp. fa.nat.i.calsfat fanatik, banaz, mutaassp. fan.ci.ful fn'sfl sfat 1. hayalperest. 2. hayali. kyafet balosu. hayallerinde kendini (yle veya byle) grmek. fan.cy fn'si fiil 1. hayal etmek. 2. sanmak, zannetmek, dnmek. 3. -den holanmak. 4. istemek.
452

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk fang

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

fang fng isim 1. (yrtc hayvanlarda) kpekdii. 2. ylann zehirli dii.

fanny fantastic

fan.ny fn'i isim, konuma dili k, popo. fan.tas.tic fnts'tk sfat 1. harika, sper, enfes. 2. inanlmayacak kadar byk (miktar). 3. akl almaz, akld, gerekd. 4. fantastik, hayali, dlemsel.

fantasy

fan.ta.sy fn'tzi isim 1. fantezi, dlem, snrsz hayal veya hayal gc. 2. mzik fantezi.

far afield far and away

konu dnda. (brlerinden) kat kat daha ...: He's far and away the best. brlerinden kat kat daha iyi.

Far from it. far off far

konuma dili Ne mnasebet./Bilakis./Tersine. ok uzak. far far zarf 1. -den uzak; uzaa; uzakta: He's never qourneyed far from Istanbul. stanbul'dan uzaa hi seyahat etmedi. They didn't go far. Uzaa gitmediler. I saw her far in the distance. Ta uzakta onu grdm. How far is it to Bursa from here? Bursa buradan ne kadar uzak? 2. ok; fazla; ok fazla: The light's far too dim. Ik ok fazla lo. sfat 1. uzak: a far country uzak bir lke. 2. te, br: at the far end of the garden bahenin te ucunda. 3. politika (bir kanadn) ucundaki, ar: He supports the far right. Ar sa destekliyor.

faraway farce farcical fare badly

far.a.way far'wey sfat 1. uzak. 2. dalgn (bak). farce fars isim 1. tiyatro fars. 2. samalk, maskaralk. far.ci.cal far'skl sfat gln. (birisi) iin kt olmak: He fared badly. Onun iin ktyd.

fare well fare

(birisi) iin iyi gitmek. fare fer isim 1. yol paras, bilet creti. 2. taksi mterisi. 3. yiyecekler, yemekler.

farewell dinner farewell far-famed

veda yemei. fare.well ferwel' nlem Elveda! isim veda. far-famed farfeymd' sfat ok mehur.
453

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk farfetched far-flung farina farm farmer farmhand farmhouse farming farmost farmstead farmyard

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

far.fetched farfet' sfat gerek pay ok az olan. far-flung farfl^ng' sfat uzaklara yaylm. fa.ri.na fri'n isim irmik. farm farm fiil iftilik yapmak. farm.er far'mr isim ifti. farm.handisim renper, rgat. farm.house farm'haus isim iftlik evi. farm.ingisim iftilik. far.most far'most sfat baknz farthest farm.stead farm'sted isim iftlik ve iindeki binalar. farm.yard farm'yard isim iftlik avlusu, iftlik binalar arasndaki meydan.

far-reaching

far-reach.ing far'ri'ng sfat ok kii veya eyi etkileyen.

farsighted

far.sight.ed far'saytd sfat 1. ileri grl, ngrl. 2. tbbi hipermetrop.

fart farther

fart fart isim, kaba osuruk. fiil osurmak. far.ther far'dhr sfat 1. daha uzak. 2. teki, tedeki; daha uzaktaki; daha tedeki; daha ilerdeki.

farthermost farthest

far.ther.mostsfat 1. en uzak. 2. en tedeki. far.thest far'dhst sfat en uzak. zarf en uzakta; en tede; en ilerde; en uzaa.

farthing

far.thing far'dhng isim eyrek peni (eski bir ngiliz paras).

fascicle fascinate

fas.ci.cle fs'kl isim fasikl. fas.ci.nate fs'neyt fiil (birinin) ilgisini/merakn ok ekmek.

fascinating fascination fascism fascist fashion designer fashion model fashion show

fas.ci.nat.ingsfat ok ilgin, ok enteresan. fas.ci.na.tionisim 1. byk merak. 2. cazibe. fas.cism f'zm isim faizm. fas.cistisim, sfat faist. modac. manken. defile.
454

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk fashion

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

fash.ion f'n isim 1. moda. 2. biim, ekil; tarz. fiil yapmak, ekil vermek.

fashionable

fash.ion.a.ble f'nbl sfat moda olan, k, revata olan, rabette olan.

fast asleep fast color fast food fast lane fast

derin uykuya dalm. solmaz renk. (hamburger, pizza gibi) hazr yiyecekler. (otoyolda) srat eridi. fast fst sfat 1. hzl, sratli; seri. 2. solmaz, sabit (renk). 3. hzl yaayan, uar. 4. hafifmerep. zarf abuk, tez.

fastback fasten on

fast.back fst'bk isim arka kaportas yatk spor araba. stnde durmak; -e taklmak; -e saplanmak; -i kafasna takmak.

fasten the blame on someone fasten upon

suu birine yklemek, suu birinin stne atmak. stnde durmak; -e taklmak; -e saplanmak; -i kafasna takmak.

fasten

fas.ten fs'n fiil 1. balamak; tutturmak; balanmak; tutturulmak. 2. engelle balamak, engellemek. 3. on (gz) (bir yere) dikmek.

fastener fast-food restaurant fastidious fastness

fas.ten.erisim 1. balayan ey, ba. 2. kopa; tt. hazr yiyecek satan lokanta. fas.tid.i.ous fstd'iys sfat titiz, zor beenen. fast.ness fst'ns isim 1. (kuma boyas iin) sabitlik; sabitlik derecesi. 2. korunak; mahfuz yer. 3. cra yer.

fat cat fat

zengin adam. fat ft sfat (fatter, fattest) 1. iman; semiz, yal. 2. dolgun; kaln. isim ya.

fatal fatalism

fa.tal fey'tl sfat 1. ldrc; lmcl. 2. vahim. fa.tal.ism feyt'lzm isim fatalizm, kadercilik, yazgclk.

fatalist fatalistic

fa.tal.ist feyt'lst isim fatalist, kaderci, yazgc. fa.tal.is.ticsfat fatalist, kaderci, yazgc.

455

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk fatality

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

fa.tal.i.ty feytl'ti isim 1. (kaza sonucu olan) lm. 2. ldrclk; lmcllk. 3. fatalite.

fate fated fateful Father Christmas Father father-in-law fatherland fatherless fatherly fathom

fate feyt isim kader, yazg, alnyazs, mukadderat. fat.edsfat kaderde olan. fate.ful feyt'fl sfat vahim. ngiliz ngilizcesi Noel Baba. Fa.ther fa'dhr isim Peder (papazlara verilen unvan). father-in-lawisim kaynpeder. fa.ther.land fa'dhrlnd isim anavatan, anayurt. fa.ther.lesssfat babasz. fa.ther.lysfat baba gibi, babacan. fath.om fdh'm isim kula (uzunluk l birimi). fiil 1. iskandil etmek. 2. anlamak, kavramak.

fatigue fatten

fa.tigue ftig' isim yorgunluk, bitkinlik. fiil yormak. fat.ten ft'n fiil semirtmek, imanlatmak; semirmek, imanlamak.

fatty acid fatty fatuity fatuous

kimya ya asidi. fat.ty ft'i sfat yal. isim, aalayc iko, dobi. fa.tu.i.ty ftu'wti isim hebennekalk, budalalk. fat.u.ous f'ws sfat 1. hebenneka, kendini akll sanan budala. 2. budalaca.

faucet fault

fau.cet f'st isim musluk. fault flt isim 1. (birinin karakterinde) kusur, noksan. 2. yanl, kabahat. 3. jeoloji krk, fay. 4. tenis servis hatas. fiil -de kusur bulmak.

faultless faultlessness faulty

fault.lesssfat 1. kusursuz, noksansz. 2. yanlsz. fault.less.nessisim 1. noksanszlk. 2. yanlszlk. fault.y fl'ti sfat 1. kusurlu, defolu. 2. rk, salam bir temele dayanmayan.

fauna faux pas fava bean favor

fau.na f'n isim (faunas/faunae) fauna, direy. faux pas fo pa' falso, pot. bakla. fa.vor fey'vr isim 1. beenme, onay; sevgi, sempati. 2. iltimas, kayrma. 3. iyilik, ltuf. 4. (bir davete
456

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

katlanlara verilen) ufak hediye. fiil 1. tarafn tutmak. 2. tercih etmek. 3. benzemek. favorable fa.vor.a.ble fey'vrbl sfat 1. uygun, msait. 2. hoa giden, iyi. favorite fa.vor.ite fey'vrt isim 1. ok sevilen kimse veya ey; sevgili, gzde. 2. favori, kazanacana inanlan yar. sfat en ok sevilen, favori, gzde. favoritism favour fa.vor.it.ismisim kayrclk. fa.vour fey'vr isim, fiil, ngiliz ngilizcesi baknz favor fawn fax fawn fn fiil yaltaklanmak, dalkavukluk etmek. fax fks isim 1. faks makinesi, faks. 2. faksla gelen mesaj, faks. fiil fakslamak. faze faze feyz fiil, konuma dili etkilemek: It didn't faze him at all. Onu hi etkilemedi. FBI fear the worst fear fearful fearless fearlessly fearlessness fearsome feasibility study feasibility feasible FBI ef'bi'ay' ksaltma Federal Bureau of Investigation en kt ihtimalin gereklemesinden korkmak. fear fr fiil korkmak. fear.ful fr'fl sfat 1. korku veren, korkun. 2. korkak. fear.lesssfat korkusuz, gz pek, ylmaz. fear.less.lyzarf korkusuzca, ylmadan. fear.less.nessisim korkusuzluk. fear.some fr'sm sfat dehetli, korkun. fizibilite raporu. fea.si.bil.i.ty fizbl'ti isim fizibilite, yaplabilirlik. fea.si.ble fi'zbl sfat 1. mmkn. 2. yaplabilir, uygulanabilir. feast feast fist isim 1. ziyafet. 2. Hristiyanlk yortu, bayram. fiil 1. ziyafette yiyip imek, doyasya yemek. 2. ziyafet vermek. feat feather bed feather one's nest feather feat fit isim (cesaret veya bedensel g isteyen) baar. kuty yatak. kpn doldurmak. feath.er fedh'r isim ty.
457

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk featherbrained feathered featherweight feature

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

feath.er.brained fedh'rbreynd sfat ku beyinli. feath.eredsfat tyl. feath.er.weight fedh'rweyt isim tysklet. fea.ture fi'r isim 1. yzdeki organlardan biri. 2. oul yz, sima, ehre; yz hatlar. 3. zellik. 4. asl film. 5. uzun makale. fiil 1. -de nemli bir rol olmak: This film features Cahide Sonku. Bu filmde Cahide Sonku'nun nemli bir rol var. 2. -i n plana karmak, -e arlk vermek: All the fashion shows are featuring mink. Tm defilelerde vizona arlk veriliyor. This week our restaurant is featuring fried oysters. Lokantmzn bu haftaki spesiyalitesi istiridye tava. 3. (bir eyin) nemli bir esi olmak: Acorns feature heavily in the diet of sjuirrels. Sincaplarn beslenmesinde mee palamudu nemli bir yer tutar.

Feb. February fecal feces feckless

Feb.ksaltma February Feb.ru.ar.y feb'ruweri isim ubat. fe.cal fi'kl sfat dkya ait. fe.ces fi'siz isim dk. feck.less fek'ls sfat 1. beceriksiz, elinden i gelmeyen. 2. cansz, zayf.

fed Federal Bureau of Investigation federal federalism federalist federalize

fed fed fiil baknz feed Amerikan ngilizcesi Federal Aratrma Brosu. fed.er.al fed'rl sfat federal. fed.er.al.ism fed'rlzm isim, politika federalizm. fed.er.al.ist fed'rlst isim, sfat federalist. fed.er.al.ize fed'rlayz fiil (devletleri) federasyon haline getirmek.

federate federation fedora fee feeble feeble-minded

fed.er.ate fed'reyt fiil federasyon haline getirmek. fed.er.a.tion fedrey'n isim federasyon. fe.do.ra fdr' isim ftr apka, ftr. fee fi isim cret; giri creti; doktor creti, vizite. fee.ble fi'bl sfat zayf, kuvvetsiz. fee.ble-mindedsfat geri zekl.
458

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk feebleness feebly feed

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

fee.ble.nessisim zayflk, kuvvetsizlik. feeblyzarf zayf bir ekilde, hafife, kuvvetsizce. feed fid fiil (fed) 1. yemek vermek. 2. beslemek. 3. yedirmek; on ile beslemek. 4. (hayvan) beslenmek; on yemek, ile beslenmek.

feedback

feed.backisim 1. birinin bir ey hakkndaki dndkleri veya izlenimleri. 2. fizik fidbek, geribesleme, geribildirim.

feedbag feeder feeding bottle feel an affinity for feel an urge to

feed.bag fid'bg isim yem torbas. feed.erisim yemlik, yem kab. biberon. (birini) ok ekici bulmak. (bir ey yapmay) ok istemek: He suddenly got the urge to make money. Birdenbire iinde para kazanma tutkusu uyand.

feel at ease feel at home feel bad feel disinclined feel for feel giddy feel in one's bones feel keenly feel like a fish out of water feel like doing feel like oneself feel nauseous feel no pain

ii rahat etmek. kendini rahat hissetmek, yadrgamamak. kendini iyi hissetmemek. 2. konuma dili zlmek. can istememek. -in ektiklerini anlamak. ba dnmek. iine domak. kuvvetle hissetmek. sudan/denizden km bala dnmek. can yapmak istemek. kendini iyi hissetmek. midesi bulanmak. konuma dili baya sarho olmak, zilzurna sarho olmak.

feel one's oats

konuma dili 1. yerinde duramamak, ok hareketli olmak. 2. kendini bir ey zannetmek.

feel one's way feel pity for feel rotten

el yordamyla ilerlemek. 2. ok ihtiyatl davranmak. -e acmak. keyfi olmamak. 2. kendini turu gibi hissetmek.
459

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk feel shame for feel shame feel sick about feel sick at feel small feel sorry for feel the urge to

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

-den utan duymak. -den utan duymak. -e ok zgn olmak. -e ok zgn olmak. utanmak, mahcup olmak. -e acmak. (bir ey yapmay) ok istemek: He suddenly got the urge to make money. Birdenbire iinde para kazanma tutkusu uyand.

feel under the weather feel up to feel woozy feel

(kendini) bir ho/tuhaf hissetmek. kendini (belirli bir eyi) yapacak kadar gl hissetmek. ba dnmek; sersemlemek. 2. midesi bulanmak. feel fil isim 1. (bir eyin dokununca uyandrd) his. 2. dokunma.

feeler feeling

feel.er fi'lr isim, zooloji dokuna. feel.ing fi'lng isim 1. his, duygu. 2. oul his dnyas, i lemi.

feet feign madness feign

feet fit isim baknz foot deli numaras yapmak. feign feyn fiil (yapar) gibi grnmek, ... numaras yapmak.

feint

feint feynt isim, askeri yanltma hareketi, yanltma. fiil yanltma hareketi yapmak.

feldspar felicitous

feld.spar feld'spar isim, mineraloji feldispat. fe.lic.i.tous fls'ts sfat 1. mutlu, mesut. 2. uygun, mnasip, yerinde, isabetli.

felicity fell

fe.lic.i.ty fls'ti isim mutluluk, saadet. fell fel fiil 1. kesip devirmek. 2. yere sermek, drmek.

fellow citizen fellow countryman fellow sufferer fellow townsman

vatanda, yurtta. vatanda, yurtta. dert orta. hemeri, hemehri.

460

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk fellow

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

fel.low fel'o isim 1. adam, kii; arkada. 2. (bir bilim kurumunda) ye.

felon felony felt pen felt felt-tipped pen fem. female feminine

fel.on fel'n isim, hukuk sulu. fel.o.ny fel'ni isim, hukuk ar su. keeli kalem. felt felt isim kee, ftr. keeli kalem. fem.ksaltma female feminine fe.male fi'meyl sfat, isim dii. fem.i.nine fem'nn sfat 1. kadna zg; kadns. 2. dilbilgisi diil.

femininity feminism feminist fen fence

fem.i.nin.i.tyisim kadnlk, diilik. fem.i.nism fem'nzm isim feminizm. fem.i.nist fem'nst isim, sfat feminist. fen fen isim bataklk. fence fens isim 1. parmaklk; tahta perde; it. 2. alnt mal alp satan kimse.

fencer fencing

fenc.erisim eskrimci. fenc.ing fen'sng isim 1. eskrim. 2. it veya parmaklk malzemesi.

fend for oneself fend off fend fender

kendini geindirmek, bann aresine bakmak. kovmak, uzaklatrmak. fend fend fiil baknz fend for oneself fend off fend.er fen'dr isim 1. amurluk. 2. minenin nne konulan alak parmaklk.

fennel fenugreek ferment trouble among ferment fermentation

fen.nel fen'l isim rezene, raziyane. fen.u.greek fen'ygrik isim, botanik emen. (birilerini) kkrtmak. fer.ment frment' fiil mayalanmak, ekimek. fer.men.ta.tion frmntey'n isim mayalanma, fermantasyon.

fern ferocious ferocity

fern frn isim ereltiotu, ak merdiveni, fuqer. fe.ro.cious fro's sfat vahi, yrtc. fe.roc.i.ty fras'ti isim vahilik, vahet.
461

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk ferret out ferret Ferris wheel Ferris ferroconcrete ferry

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

arayp tarayp bulmak. fer.ret fer't fiil arayp taramak. dnme dolap. Fer.ris fer's sfat baknz Ferris wheel fer.ro.con.crete ferokan'krit isim betonarme. fer.ry fer'i isim 1. iki ky arasnda araba veya insan tayan gemi, kayk, sal v.b.; araba vapuru, feribot; vapur. 2. byle bir tatn iledii yer. fiil byle bir tatla gtrmek.

fertile fertility fertilize fertilizer fervent fervid fervor fester festival

fer.tile fr'tl sfat verimli, bereketli. fer.til.i.tyisim verimlilik. fer.til.ize fr'tlayz fiil 1. gbrelemek. 2. dllemek. fer.til.iz.erisim gbre. fer.vent fr'vnt sfat hararetli, ateli. fer.vid fr'vd sfat hararetli, ateli. fer.vor fr'vr isim hararetlilik, hararet, atelilik, ate. fes.ter fes'tr fiil irinlenmek, iltihaplanmak, azmak. fes.ti.val fes'tvl isim 1. bayram; yortu. 2. festival, enlik.

festive festivity

fes.tive fes'tv sfat 1. en, neeli. 2. bayrama ait. fes.tiv.i.ty festv'ti isim kutlama: What kind of festivities will there be? Ne gibi kutlamalar olacak?

festoon fetal fetch

fes.toon festun' isim feston. fet.alsfat cenine ait. fetch fe fiil 1. alp getirmek, getirmek. 2. gelir salamak, haslat getirmek.

fetching fetid fetish fetishism fetter

fetch.ingsfat, konuma dili cazibeli, ekici, alml. fet.id fet'd sfat pis kokan, kokumu. fet.ish fet' isim feti. fet.ish.ismisim fetiizm. fet.ter fet'r isim 1. buka. 2. genellikle oul engel. fiil 1. ayana zincir vurmak; elini ayan balamak. 2. balamak, engellemek.

fettle

fet.tle fet'l isim baknz in fine fettle


462

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk fetus feud

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

fe.tus fi'ts isim cenin. feud fyud isim 1. uzun sren dmanlk. 2. kan davas. fiil ihtilafl olmak, kavga etmek.

feudal feudalism feudality fever

feu.dal fyud'l sfat feodal. feu.dal.ismisim feodalizm. feu.dal.i.ty fyudl'ti isim feodalite. fe.ver fi'vr isim 1. tbbi ate, hararet. 2. tbbi humma. 3. Duygu younluu belirtir: He was shouting in a fever of excitement. Byk bir heyecanla baryordu.

fevered feverish

fe.ver.edsfat ateli, hararetli olan. fe.ver.ish fi'vr sfat 1. ateli, atei km. 2. hararetli, ateli. 3. heyecanl, telal.

few and far between few fez fianc fiance fiasco fiat fib

ok nadir. few fyu sfat az. isim az miktar. fez fez isim (fezzes) fes. fi.an.c fiyansey' eril, isim nianl. fi.an.ce fiyansey' diil, isim nianl. fi.as.co fiys'ko isim fiyasko. fi.at fi'yat, fi'yt, fay't, fay't isim 1. emir. 2. karar. fib fib fiil (fibbed, fibbing) yalan sylemek, uydurmak, atmak. isim kk yalan.

fiber fiberglass fibre fibrous fickle

fi.ber fay'br isim lif. fi.ber.glassisim cam elyaf. fi.bre fay'br isim, ngiliz ngilizcesi baknz fiber fi.brous fay'brs sfat lifli. fick.le fk'l sfat 1. (akta) vefasz, hercai. 2. frdnd, hercai, deiken; kaypak, dnek.

fiction

fic.tion fk'n isim 1. roman ve hikye edebiyat. 2. hukuk kolaylk olsun diye gerek gibi farzolunan ey, mevhume.

fictionalise

fic.tion.al.ise fk'nlayz fiil, ngiliz ngilizcesi baknz fictionalize

fictionalize

fic.tion.al.ize fk'nlayz fiil hikye veya roman ekline sokmak.


463

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk fictitious fiddle around fiddle away fiddle

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

fic.ti.tious fkt's sfat uydurma, hayali. vakit geirmek, oyalanmak. (zaman) bo geirmek. fid.dle fd'l isim, konuma dili keman. fiil, konuma dili 1. keman almak. 2. vakit geirmek, oyalanmak.

Fiddle! fiddle-faddle fidelity fidget

nlem Hay Allah! fid.dle-fad.dle fd'lfd'l isim sama sapan szler. fi.del.i.ty faydel'ti isim sadakat, vefa. fidg.et fc't fiil rahat oturamamak, yerinde duramamak, durmadan kmldamak.

fidgety fief field artillery field day field events field exercise field glasses field hockey field hospital field maneuver field manual field marshal field mouse field officer field trip field

fid.getysfat rahat durmayan, kpr kpr. fief fif isim tmar, zeamet. askeri sahra topu snf. spor bayram. alan yarlar. askeri kta tatbikat. (ifte) drbn. spor im hokeyi. sahra hastanesi. askeri kara manevras. askeri sahra talimatnamesi. feldmareal. tarla faresi. askeri stsubay. (retimde) gezi. field fild isim 1. tarla. 2. ayr; otlak, mera. 3. alan, saha. fiil (bir spor takmn) sahaya karmak.

fieldpiece fiend

isim sahra topu. fiend find isim 1. eytan, ifrit, zebani. 2. konuma dili dkn, merakl, hasta, deli, tiryaki: a tennis fiend tenis hastas. an opium fiend afyonke.

fiendish fierce

fiend.ish fin'd sfat eytani, eytanca. fierce frs sfat 1. iddetli. 2. sert, vahi.

464

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk fiery

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

fi.er.y fayr'i sfat 1. ate gibi. 2. kzgn. 3. abuk fkelenen, barut gibi. 4. ateli; coturucu; galeyana getiren. 5. ateli, ehvet dolu.

fiesta fifteen

fi.es.ta fiyes't isim 1. yortu; bayram. 2. festival. fif.teen fftin' sfat on be. isim on be, on be rakam (35, XV).

fifteenth fifth wheel fifth fiftieth fifty fifty-fifty fig fight

fif.teenthsfat, isim 1. on beinci. 2. on bete bir. gereksiz ey veya kimse. fifth ffth sfat, isim 1. beinci. 2. bete bir. fif.ti.eth ff'tiyth sfat, isim 1. ellinci. 2. ellide bir. fif.ty ff'ti sfat elli. isim elli, elli rakam (58, L). fif.ty-fif.tysfat yar yarya. fig fg isim 1. incir aac. 2. incir. fight fayt isim 1. kavga, dv. 2. mcadele. fiil (fought) 1. kavga etmek, dvmek. 2. mcadele etmek, uramak. 3. savamak.

fighter fighting cock fighting figment

fight.erisim 1. sava. 2. boksr. 3. avc ua. dv horozu. fight.ingisim sava. fig.ment fg'mnt isim baknz a figment of the imagination

figurative figure of speech figure on

fig.ur.a.tive fg'yrtv sfat mecazi. dilbilim mecaz. konuma dili 1. -i hesaba katmak. 2. -e gvenmek. 3. -i planlamak.

figure out figure skater figure skating figure up figure

-i anlamak, -i zmek. artistik patinajc. artistik patinaj, figr pateni. (bir hesab) toplamak. fig.ure fg'yr, [ngiliz ngilizcesi] fg'r isim 1. say, rakam, numara. 2. boy bos, endam. 3. figr.

figurehead Fiji

fig.ure.headisim gemi aslan. Fi.ji fi'ci isim Fiqi.

465

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk Fijian

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

Fi.ji.an fi'ciyn, fci'yn isim Fiqili. sfat 1. Fiqi; Fiqi'ye zg; Fiqi Adalar'na zg. 2. Fijili.

filament

fil.a.ment fl'mnt isim 1. tel, iplik, lif. 2. botanik ercik sap. 3. elektrik filaman.

filbert filch file a complaint file clerk file suit against file filet mignon filet filial filing cabinet filings fill a prescription fill a tooth fill dirt Fill her up! fill in for fill in Fill me in on the situation. fill out fill someone's shoes fill the bill

fil.bert fl'brt isim fndk. filch fl fiil almak, armak, yrtmek. yazl olarak ikyet etmek. evraklar dosyalayan grevli. -i dava etmek. file fayl isim ee; trp. fiil eelemek; trplemek. fileminyon. fi.let fley' isim fileto. fil.i.al fl'yl sfat evlada ait; evlada yakr. dosya dolab. fil.ings fay'lngz isim, oul ee tala. reetedeki ilalar vermek. dolgu yapmak. dolgu toprak. otomotiv Depoyu doldur! (birinin) yerine almak. doldurmak. 2. geici olarak bir ite almak. Durumu bana akla. (formu) doldurmak. 2. toplamak, kilo almak. birinin yerini doldurmak. konuma dili ie uygun olmak: He fills the bill. e uygundur o.

fill up fill

doldurmak. fill fl fiil 1. doldurmak; dolmak. 2. doyurmak. isim 1. dolgu maddesi, dolgu. 2. dolgu, dolguyla meydana getirilmi yer.

filler

fill.er fl'r isim 1. dolgu, katk maddesi. 2. _boyaclk_ filler, dolgu macunu.

fillet

fil.let fl't isim 1. sa band. 2. kemiksiz et veya balk, fileto.


466

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk filling station filling

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

benzin istasyonu. fill.ing fl'ng isim 1. doldurma; dolma. 2. diilik dolgu.

filly film speed film star film

fil.ly fl'i isim ksrak. film duyarl. film yldz. film flm isim 1. zar; ince rt, ince tabaka. 2. sinema film. fiil 1. filme almak. 2. film ekmek.

filter paper filter tip filter

filtre kd. filtreli sigara. 2. sigara filtresi. fil.ter fl'tr isim 1. filtre. 2. oul filtreli sigaralar. fiil filtreden geirmek.

filter-tipped filth filthy filtrate fin final heat final

fil.ter-tippedsfat filtreli (sigara). filth flth isim pislik. filthysfat ok pis. fil.trate fl'treyt isim sznt, filtrat. fin fn isim yzge. spor final kousu. fi.nal fay'nl sfat 1. son, sonuncu; kesin. 2. spor final: final match final ma. isim 1. yl sonu, smestr sonu veya kurs sonu snav. 2. spor final, final karlamas. 3. gazetecilik son bask.

finale finalist finality finalize finally finance

fi.na.le fnl'i isim, mzik final. fi.nal.ist fay'nlst isim finalist. fi.nal.i.ty faynl'ti isim kesinlik. fi.nal.ize fay'nlayz fiil bitirmek, son eklini vermek. fi.nal.lyzarf nihayet, sonunda. fi.nance fnns', fay'nns isim 1. maliye, finans: Ministry of Finance Maliye Bakanl. 2. finansman. fiil finanse etmek.

finances

fi.nancesisim 1. para: A lack of finances was the problem. Problem paraszlkt. 2. mali durum: His finances are in good shape. Onun mali durumu iyi.

financial pressure

para sknts.
467

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk financial year financial financier financing finch find employment find fault with find fault find guilty Find out if he came. find out find someone strange find something strange find something sympathetic

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

bte yl; mali yl. fi.nan.cial fnn'l sfat mali. fin.an.cier fnnsr' isim 1. finans. 2. yatrmc. financingisim finansman. finch fn isim ispinoz. i bulmak. (-de/-e) kusur bulmak. (-de/-e) kusur bulmak. sulu karmak. Gelip gelmediini ren. renmek. biri/bir ey (birinin) tuhafna gitmek. biri/bir ey (birinin) tuhafna gitmek. bir ey birinin houna gitmek: She didn't find his ways sympathetic. Onun davranlar houna gitmedi.

find finding

find faynd fiil (found) bulmak, kefetmek. find.ingisim 1. bulunmu veya kefedilmi ey. 2. hukuk (qrinin verdii) karar.

fine arts fine

gzel sanatlar gzel sanatlar. fine fayn sfat 1. gzel, ince, zarif. 2. ince. 3. saf, katksz, halis. 4. hassas, ince ruhlu, duygulu. 5. l, mkemmel, stn. 6. ak, gzel (hava).

finery finesse

fin.er.y fay'nri isim ssl giyim. fi.nesse fnes' isim incelik, ustalk. fiil ustalkla durumu idare etmek.

fine-toothed comb finger

ince dili tarak. fin.ger fng'gr isim parmak. fiil parmakla dokunmak, el srmek, ellemek.

fingernail fingerprint fingertip finicky finish line finish off

fin.ger.nail fng'grneyl isim trnak, parmak trna. fin.ger.print fng'gr.prnt isim parmak izi. fin.ger.tip fng'grtp isim parmak ucu. fin.ick.y fn'ki sfat titiz, kl krk yaran. spor fini, biti. bitirmek.
468

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk finish up finish with bitirmek.

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

ile ii bitmek: If you've finished with that computer, I'd like to use it. O bilgisayarla iin bittiyse onu kullanmak istiyorum. 2. ile ilikisini kesmek/bitirmek/sona erdirmek: Belma's finished with Burhan. Belma, Burhan'la ilikisini kesti.

finish

fin.ish fn' fiil 1. bitirmek; sona erdirmek; tamamlamak; bitmek; sona ermek; tamamlanmak. 2. konuma dili ldrmek, iini bitirmek. 3. konuma dili bitirmek, mahvetmek; bozmak; bitkin duruma getirmek. 4. (bir msabakada) ... gelmek: He finished first. Birinci geldi. isim 1. son, nihayet. 2. spor fini, biti. 3. (aa ilerinde) cila, perdah: This table has a lovely finish. Bu masann cilas gzel.

finite verb finite

dilbilgisi ekimli fiil. fi.nite fay'nayt sfat 1. snrl, mahdut. 2. matematik sonlu.

fink

fink fngk isim, argo 1. hain; ispiyoncu, ispiyon, gammaz, ihbarc. 2. grev krc.

Finland Finlander Finn Finnish fiord fir fire alarm fire brigade fire department fire engine fire escape

Fin.land fn'lnd isim Finlandiya. isim Finlandiyal. Finn fn isim Finli. sfat Fin. isim Fince. sfat 1. Fin. 2. Fince. fiord fyrd isim baknz fqord fir fr isim kknar. yangn zili; yangn alarm. ngiliz ngilizcesi itfaiye. itfaiye tekilat. itfaiye arabas. (yangnda kullanlmak zere binaya raptedilmi demirden) yangn merdiveni.

fire extinguisher fire hydrant fire insurance

yangn sndrme aleti. yangn musluu. yangn sigortas.


469

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk fire questions at fire someone up

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

(birini) soru yamuruna tutmak. (birini) gayrete getirmek. 2. (soba, kalorifer, v.b.'ni) fayrap etmek. 3. (motoru) altrmak.

fire someone with enthusiasm for fire something up

(bir i iin) (birini) evke getirmek. (birini) gayrete getirmek. 2. (soba, kalorifer, v.b.'ni) fayrap etmek. 3. (motoru) altrmak.

fire tower fire firearms fireboat firebrand

yangn kulesi. fire fay'r isim 1. ate. 2. yangn. fire.armsisim ateli silahlar. fire.boatisim yangn sndrme gemisi. fire.brandisim 1. yanan odun paras. 2. ortal kartran delifiek.

firebrick firebug firecracker firefly fireman fireplace fireplug fireproof fire-resistant fireside firewood fireworks

fire.brickisim yangn tulas. fire.bugisim kundak. fire.crack.erisim kestanefiei. fire.flyisim atebcei. fire.manisim itfaiyeci. fire.placeisim mine, ocak. fire.plugisim yangn musluu. fire.proofsfat yanmaz. sfat atee dayankl. fire.sideisim ocak ba. fire.woodisim odun. fire.worksisim havai fiekler, kestanefiekleri, atapatlar v.b.

firing line firing mechanism firing pin firing range firing squad firing

ate hatt. ateleme mekanizmas, ateleme tertibat. ateleme inesi, ateleme pimi. at alan, poligon. askeri idam mangas. fir.ing fay'rng isim 1. (tfek, top, v.b.'ni) ateleme; atelenme, ate alma. 2. (kurun, top, belirli bir el silah) atma, at. 3. (toprak eyay) piirme; piim. 4. konuma dili iten kovma, sepetleme.
470

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk firm offer firm firmament firman firmness

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

ticaret kesin teklif. firm frm isim firma. fir.ma.ment fr'mmnt isim gk kubbe. fir.man fr'mn, frman' isim ferman. firm.nessisim 1. (qle, pelte, ikolata v.b.'ne zg) donmuluk. 2. salamlk. 3. sklk. 4. (fiyatlarda) istikrar.

first aid first and foremost first class first floor first impression first lady first lieutenant first name first night first person first watch first

tbbi ilk yardm. en bata. (tatta) birinci mevki. zemin kat. 2. ngiliz ngilizcesi birinci kat. ilk izlenim. cumhurbakannn kars. askeri stemen. ilk ad. gala, al gecesi. dilbilgisi birinci ahs. gecenin ilk nbeti. first frst sfat 1. ilk, birinci. 2. ba, en byk. zarf 1. ilkin, evvela, ilknce, nce. 2. ilk: When we first came here it was a village. lk geldiimiz zaman buras bir kyd. isim ilk, birinci.

firstborn firsthand

first.bornisim ilk ocuk. sfat ilk doan. first.handzarf dorudan, dorudan doruya, ilk elden. sfat ilk elden, ilk elden alnm.

firstly first-rate firth fiscal year fiscal fish for fish in troubled waters

first.ly frst'li zarf ilkin, evvela, ilknce, nce. first-ratesfat stn, mkemmel; birinci snf, ekstra. firth frth isim (skoya'da) hali. mali iler mali yl. fis.cal fs'kl sfat, mali iler mali. dolayl bir ekilde istemek/aramak. bulank suda balk avlamak.

471

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk fish or cut bait

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

konuma dili bir eyi yapmak ya da ondan tamamyla vazgemek: You must either fish or cut bait! Ya bu deveyi gdersin, ya da bu diyardan gidersin!

fish story fish fishbone fisherman fishing line fishing pole fishing rod fishing tackle fishnet stocking fishnet fishy

palavra, masal, hikye. fish f fiil balk tutmak, balk avlamak. fish.boneisim klk, balk kl. fish.er.man f'rmn isim balk. olta, olta ipi, misina. olta kam. olta ubuu. olta takm. file orap. fish.net f'net isim balk a. fish.y f'i sfat 1. balk kokan; iinde balk tad olan. 2. bal ok. 3. konuma dili phe uyandran: There's something fishy about this. Bu ite bir bityenii var.

fissile fission fissure fist fisticuffs fit for nothing fit like a glove fit someone out for

fis.sile fs'l sfat blnebilir, yarlabilir. fis.sion f'n isim, fizik blnm, yarlm. fis.sure f'r isim ince atlak. fist fst isim yumruk. fist.i.cuffs fs'tk^fs isim yumruklama, dvme. hibir ie yaramaz, be para etmez. tpatp uymak. birine (bir ey iin) gerekli eyleri salamak/tedarik etmek.

fit to be tied

konuma dili ok fkeli, babalar tutmu, kplere binmi, zvanadan km.

fit

fit ft fiil (fitted, fitting) 1. -e gre olmak, -e yakmak; -e uygun olmak; -i uydurmak, -i ayarlamak, -in uymasn salamak: This qob fits you perfectly. Bu i tam sana gre. The colors don't fit. Renkler birbirine uymuyor. You should fit your remarks to the educational level of your listeners. Szlerinizi dinleyicilerinizin eitim dzeyine gre ayarlamalsnz.
472

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

2. in/into (bir yere, evreye, gruba v.b.'ne) uygun dmek/olmak, uymak: He just doesn't fit in here. Buraya uygun biri deil o. How does she fit into the scheme of things here? Onun buradaki rol ne? 3. -e uymak, lleri birbirini tutmak: This coat fits you. Bu palto senin llerine uyuyor. The key didn't fit the lock. Anahtar kilide uymad. 4. -e yerletirmek; -e takmak: He fitted the crown onto the tooth. Kuronu diin stne geirdi. 5. into/in -i programna almak/sktrmak: I'll try to fit Gmhane into our schedule. Gmhane'yi programmzn iine almaya alrm. 6. into/in -e yerletirmek, -e sdrmak, -e girmesini salamak; -e smak, -e girmek: Can you fit this into the trunk of the car? Bunu otomobilin bagajna yerletirebilir misin? No, it won't fit. Hayr, smaz. 7. uymak, tutmak, elimemek: He fits your description. Senin tarifine uyuyor o. 8. for (birini) -e hazrlamak, (birinin) (bir ey) iin hazr/uygun olmasn salamak: The education you get here will fit you for university. Burada grdnz tahsil sizi niversiteye hazrlar. 9. for (bir ey) iin l almak: She fitted him for a new pair of shoes. Yeni bir ift ayakkab iin ayann lsn ald. 10. with (bir giysinin) provasn yapmak: We'll fit you with the dress tomorrow. Elbis fitful fitness fit.fulsfat ksa aralklarla blnen, kesintili, dzensiz. fit.ness ft'ns isim 1. uygunluk, uygun olma. 2. (bedenen) formda olma, spor yapmaya hazr olma. fitter fitting fit.ter ft'r isim borucu, tesisat. fit.ting ft'ng isim 1. terzilik prova. 2. oul (rakor, manon gibi) tesisat ilerinde kullanlan para; fitings. 3. (bir) aksesuar. sfat uygun. five five fayv sfat be. isim 1. be, be rakam (5, V). 2. iskambil oyunlar beli. five-and-ten baknz five-and-ten-cent store
473

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk five-and-ten-cent store fivefold fiver fix a place up fix on fix one's attention on fix one's eyes on fix oneself up fix someone up with fix some-one's wagon

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

ucuz eya satlan maaza. five.foldsfat, zarf be kat, be misli. fiverisim, konuma dili be dolarlk kt para. bir yeri tamir etmek. -i semek, -e karar vermek. dikkatini -e evirmek. gzn -e dikmek. sslenmek, kendini sslemek. konuma dili birine (bir ey) ayarlamak/salamak. konuma dili 1. birini mahvetmek. 2. birinin hakkndan gelmek.

fix

fix fks fiil 1. tamir etmek. 2. (sabitletirecek bir ekilde) takmak, yerletirmek. 3. (tarih, miktar v.b.'ni) kararlatrmak, tayin etmek. 4. (kahvalt/le yemei/akam yemei) hazrlamak. 5. (san) yapmak. 6. (filmin) fiksajn yapmak. 7. konuma dili ike yaparak (man) sonucunu tayin etmek; rvet yedirerek (mahkemenin) sonucunu tayin etmek. 8. konuma dili gnn gstermek, hakkndan gelmek, anna ot tkamak.

fixation fixed asset fixed idea fixed price fixed

fix.a.tion fksey'n isim ar ballk, ar dknlk. sabit deer. saplant. sabit fiyat. fixed fkst sfat 1. sabit, deimeyen. 2. konuma dili ike veya rvet yoluyla ayarlanm.

fixings

fix.ings fk'sngz isim, oul, konuma dili (bir et yemeini tamamlayan) dier yemekler.

fixture

fix.ture fks'r isim 1. (bir yap veya odaya ait) sabit eya. 2. spor msabaka.

fizz

fizz fz fiil (gazoz, soda, ampanya v.b.) f f/fr fr kprdemek, frdamak, fldamak. isim 1. (kpren gazoz, soda v.b.'nin kard) frtl ses, frt, flt. 2. canllk.
474

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk fizzle

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

fiz.zle fz'l fiil, konuma dili out iyi balayp sonradan suya dmek.

fizzy fjord fl. oz. flabbergast

fizzysfat karbonatl (iecek). fjord fyrd isim fiyort. fl. oz.ksaltma fluid ounce flab.ber.gast flb'rgst fiil, konuma dili ok artmak, kk dilini yutturmak.

flabby

flab.by flb'i sfat 1. gevemi, gevek (adale, doku). 2. cansz, gsz, ruhsuz, snk.

flaccid flag a taxi flag down a taxi flag

flac.cid flk'sd, fls'd sfat baknz flabby taksi evirmek. taksi evirmek. flag flg isim byk ve yass kaldrm ta. fiil (flagged, flagging) bu talarla demek.

flagpole flagrant

flag.poleisim gnder, bayrak direi. fla.grant fley'grnt sfat gze batan (ktlk, ahlakszlk); pervasz (su ileyen kimse).

flagrante delicto

fla.gran.te de.lic.to flgrn'ti dlk'to sust, crm mehut halinde.

flagship

flag.shipisim 1. amiral gemisi. 2. bir irket grubundaki en nemli irket: The Chicago Hilton is the flagship of the Hilton chain of hotels. ikago Hiltonu, Hilton otel zincirinin ba oteli.

flagstaff flagstone flair flake

flag.staffisim gnder, bayrak direi. flag.stoneisim byk ve yass kaldrm ta. flair fler isim 1. yetenek, kabiliyet. 2. igd. flake fleyk isim 1. ince bir tabaka halinde olan para. 2. ince bir tabaka halindeki kar tanesi. fiil (of/away) (boya tabakalar v.b.) kabarp dklmek; tabaka halinde dklmek.

flambeau flamboyant

flam.beau flm'bo isim meale. flam.boy.ant flmboy'nt sfat 1. frapan, gze arpan (renk). 2. ar davranlarndan dolay gze arpan (kimse).
475

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk flame

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

flame fleym isim 1. alev, yalaz. 2. konuma dili sevgili. fiil alev alev yanmak.

flamethrower flamingo

flame.throw.erisim alev makinesi. fla.min.go flmng'go isim (flamingos/flamingoes) flamingo.

flammable Flanders flange flank attack flank

flam.ma.ble flm'bl sfat yanc. Flan.ders fln'drz isim Flandra. flange flnc isim flan. askeri yan saldrs, yan taarruzu. flank flngk isim 1. br. 2. denizcilikle ilgili yan. fiil, askeri 1. yandan kuatmak. 2. yan saldrs yapmak, yan taarruzu yapmak.

flanking action flannel

askeri yan hareketi. flan.nel fln'l isim 1. flanel. 2. pazen. 3. ngiliz ngilizcesi elbezi; sabun bezi, sabunluk. 4. ngiliz ngilizcesi sama, palavra.

flannelette flap

flan.nel.etteisim pazen. flap flp isim 1. (kanat) rpma, rpnt, rp. 2. (yelken, bayrak, v.b.) dalgalanma. 3. (zarfa ait) kapak. 4. (kaskette) kulaklk. 5. (adra ait) etek. 6. (uan kanadndaki) kanatk. 7. (masaya ait) kanat. fiil (flapped, flapping) 1. (ku) (kanatlarn) rpmak. 2. (bayrak, yelken, v.b.) (rzgrda) dalgalanmak.

flare

flare fler fiil 1. parlamak, alevlenmek. 2. parlamak, k samak. 3. (etekler) kabarmak. 4. up parlamak, fkelenmek. isim 1. askeri aydnlatma cephanesi. 2. denizcilikle ilgili iaret fiei.

flash flood flash in the pan flash through one's mind flash

aniden gelen sel. saman alevi gibi bir ey. birden aklndan gemek. flash fl isim 1. ani bir parldama. 2. fla, ksa fakat nemli bir haber. 3. fotoraflk fla aygt, fla. 4. cep feneri.

flashback

flash.backisim geriye dn.


476

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk flashbulb flashgun flashing

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

flash.bulbisim, fotoraflk fla ampul. flash.gunisim, fotoraflk fla lambas, fla. flash.ing fl'ng isim etek, yamur sularna kar konulan sac rt.

flashlight flashy flask

flash.lightisim el feneri. flash.y fl'i sfat frapan, gze arpan. flask flsk isim 1. cep iesi; matara. 2. kimya balon (cam kap).

flat broke flat on one's back flat rate flat tire flat

konuma dili meteliksiz, zrt. yatalak. tek fiyat. patlak lastik. flat flt sfat (flatter, flattest) 1. dz; yass. 2. yavan, tatsz. 3. mzik bemol. 4. gaz gitmi (merubat, bira, ampanya).

flatcar flat-footed flatiron flatness flatten

flat.carisim, demiryolu ak yk vagonu. flat-foot.edsfat dztaban. flat.ironisim t. flat.nessisim 1. dzlk; yasslk. 2. yavanlk, tatszlk. flat.ten flt'n fiil yasslatrmak, yassltmak, yasslatmak; ezmek.

flatter

flat.ter flt'r fiil pohpohlamak, koltuklamak, samimi olmayan iltifatlarda bulunmak.

flatterer flattery flattop flaunt flautist flavor

flat.ter.erisim pohpohu. flat.teryisim pohpohlama. flat.topisim alabros sa. flaunt flnt fiil gz nne sermek, sergilemek. flau.tist fl'tst isim, mzik flt. fla.vor fley'vr isim 1. (duyum olarak) tat, lezzet. 2. lezzetli bir tat, eni. 3. eit: Their ice cream comes in twenty flavors. Onlarn dondurmasnn yirmi eidi var. 4. (belirli bir) nitelik. fiil (bir yiyecee) tat vermek iin (bir ey) katmak: She flavored it with vanilla. Tat vermek iin ona vanilya katt.
477

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk flavorful flavoring flavorless flavour flaw flawed flawless flax flaxen flaxseed flay

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

fla.vor.fulsfat lezzetli. fla.vor.ingisim yemee tat veren ey, tatlandrc. fla.vor.lesssfat tatsz, lezzetsiz, yavan. fla.vour fley'vr isim, ngiliz ngilizcesi baknz flavor flaw fl isim kusur; (kuma veya giyside) defo. flaw.edsfat kusurlu; defolu. flaw.lesssfat kusursuz; defosuz. flax flks isim, botanik keten. flax.ensfat sar, lepiska. flax.seed flks'sid isim ketentohumu. flay fley fiil 1. (derisini) yzmek. 2. fena halde azarlamak, halamak.

flea fleck fled fledgling

flea fli isim pire. fleck flek isim 1. nokta, benek, leke. 2. ok ufak para. fled fled fiil baknz flee fledg.ling flec'lng isim 1. tyleri henz bitmi yavru ku. 2. acemi aylak, bir ie yeni balayan kimse.

flee fleece

flee fli fiil (fled) kamak; firar etmek. fleece flis isim 1. (bir koyunun stnde biten) ynn tm. 2. (bir koyundan krklan) ynn tm. fiil 1. (koyunu) krkmak. 2. konuma dili (hile ile) soyup soana evirmek; kazklamak.

fleecy

flee.cysfat 1. uzun tyl yn kmelerine benzeyen. 2. uzun tyl ynle kapl.

fleet fleeting Fleming Flemish

fleet flit isim filo, donanma. fleet.ingsfat abuk geen, uup giden; geici, fani. Flem.ing flem'ng isim Flaman. Flem.ish flem' isim Flamanca. sfat 1. Flaman. 2. Flamanca.

flesh color flesh flew flex flexibility

ten rengi. flesh fle isim et. flew flu fiil baknz fly flex fleks fiil (kas) bkmek. flex.i.bil.i.ty fleksbl'ti isim esneklik, elastikiyet.
478

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk flexible flick one's fingers flick one's wrist flick

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

flex.i.ble flek'sbl sfat esnek, elastiki. fiske atmak. abuk ve kesik bir ekilde elini sallamak. flick flk isim 1. abuk bir sallama hareketi: a flick of the fingers bir fiske. a flick of the wrist abuk ve kesik bir el sallama. 2. konuma dili (sinema salonunda gsterilen) film. fiil abuk bir sallama hareketinde bulunmak.

flicker

flick.er flk'r isim 1. titreim, titreme. 2. ufack bir belirti: He suddenly felt a flicker of hope. Birdenbire ufack bir umut duydu. fiil 1. (k, glge) oynamak. 2. titreyen alevlerle/bir alevle yanmak.

flier flight of fancy flight of stairs

fli.er flay'r isim 1. pilot. 2. el ilan. hayal, hayal kurma. (bir kattan baka bir kata giden) merdiven. 2. (bir kattan merdiven sahanlna kadar giden) merdiven blm.

flight flighty flimsy

flight flayt isim 1. uu, uma. 2. ka; firar. flight.y flay'ti sfat hercai; havai; kaprisli. flim.sy flm'zi sfat 1. dayanksz; rk; derme atma. 2. uydurma olduu belli, uyduruk, uydurmasyon.

flinch

flinch fln fiil (darbe yememek iin) (vcudunu, vcudunun bir parasn) geri veya bir yana ekmek.

fling back open fling oneself into fling

(pencereyi, kapy) hzla amak. (bir ie) drt elle sarlmak, balklama dalmak. fling flng fiil (flung) 1. frlatmak, hzla atmak. 2. (kollarn) savurmak. isim baknz have a fling have a fling at

flint flip a coin flip one's lid

flint flnt isim akmakta. yaz tura atmak. konuma dili 1. tepesi atmak, zvanadan kmak, ok fkelenmek. 2. oynatmak, delirmek. 3. (over) (-e) deli divane olmak; (-den) sevinten umak.

479

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk flip

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

flip flp fiil (flipped, flipping) 1. fiske atmak. 2. konuma dili ldrmak, keileri karmak. 3. konuma dili over -e hayran olmak. sfat, konuma dili saygsz, kstah.

flip-flop flippant flipper

flip-flopisim tokyo. flip.pant flp'nt sfat saygsz, kstah. flip.per flp'r isim 1. (deniz kaplumbaalarnda ve yzen memelilerde) yzge. 2. (yzmek iin kullanlan) palet.

flirt

flirt flrt fiil with (erkek) (kadna) k gibi davranmak; (kadn) (erkee) cilve yapmak. isim kadnlara k rol yapmay seven erkek; erkeklere cilve yapmay seven kadn.

flit

flit flt fiil (flitted, flitting) 1. oradan oraya umak. 2. den hzla gemek.

float

float flot isim 1. olta mantar. 2. amandra, flotr. 3. duba. fiil 1. su yznde/havada yzmek/gitmek. 2. (gemiyi) yzdrmek. 3. (bir eyin) su yznde yzerek bir yere gitmesini salamak; su yznde gtrmek; yzdrmek. 4. hisseleri satarak (bir irket) kurmak. 5. (dviz kurunu) dalgalanmaya brakmak. 6. bo verip her eyi oluruna brakmak.

floating assets floating capital floating dock floating population floating flock floe flog flood plain flood tide

ticaret cari aktifler. ticaret dner sermaye. yzer havuz. gelip geici nfus. float.ing flo'tng sfat su yznde/havada yzen. flock flak isim sr. fiil sr halinde toplanmak. floe flo isim denizde yzen st dz buz ktlesi. flog flag fiil (flogged, flogging) krbalamak. corafya takn yata. kabarma, met.

480

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk flood

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

flood fl^d isim sel; su baskn, takn. fiil 1. sel basmak; su basmak. 2. sel gibi akmak. 3. otomotiv (motoru) ambale etmek.

floodgate floodlight floor lamp floor plan floor show floor

flood.gateisim bent kapa. flood.lightisim proqektr. ayakl lamba, abajur. mimarlk kat plan. elence program. floor flr isim 1. ta veya tahta deme, yer, zemin. 2. (binadaki) kat. fiil 1. ta veya tahta demek. 2. vurup yere ykmak. 3. konuma dili artmak, kk dilini yutturmak.

floorboard

floor.board flor'bord isim deme tahtas. fiil, konuma dili (motorlu tatn) gaz pedalna sonuna kadar basmak, alabildiine gazlamak.

flooring floorwalker

floor.ingisim demelik. floor.walk.erisim byk maazalarda ii idare eden ve mterilere yardmc olmak zere dolaan grevli.

floozy flop

floo.zy flu'zi isim, konuma dili hayat kadn, fahie. flop flap fiil (flopped, flopping) 1. rpnmak. 2. konuma dili baaramamak. 3. (bir eyi) birden serte brakvermek. isim, konuma dili baarszlk, fiyasko.

flophouse

flop.houseisim berdularn kalabilecei yurt; berdularn kald otel.

floppy disk floppy flora floral florid

bilgisayar disket, esnek disk. flop.py flap'i sfat yumuak ve kenarlar sarkk. flo.ra flor' isim (floras/florae) flora, bitey, bitki rts. flo.ral flor'l sfat ieklere ait. flor.id flr'd sfat 1. tumturakl (yaz); fazla ssl. 2. krmz (yz, yanak).

florist

flo.rist flr'st isim ieki, kesme iek satlan dkkn ileten kimse.

floss

floss fls isim di iplii. fiil (di aralarn) iplikle temizlemek.


481

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk flossy flotation

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

flossysfat, konuma dili atafatl. flo.ta.tion flotey'n isim 1. yzme; yzdrme. 2. ticaret (senetleri) ihra etme.

flotsam and jetsam flotsam flounce flounder flour flourish

denizde yzen veya kyya vuran eyler. flot.sam flat'sm isim baknz flotsam and qetsam flounce flauns isim frfr, farbala. floun.der flaun'dr isim dilbal. flour flaur, flau'wr isim un. flour.ish flr' fiil 1. gelimek, bymek; ilerlemek. 2. sallamak. isim gsterili bir hareket.

flout

flout flaut fiil hor grmek, reddetmek veya itaat etmemek.

flow

flow flo fiil 1. akmak. 2. (sa) sarkmak. 3. (elbise, kuma) (belirli bir ekilde) dklmek, dmek, durmak, oturmak. isim ak.

flower bed flower girl flower

iek tarh. ieki kz. 2. nikh treninde iek tayan kk kz. flow.er flau'wr isim iek. fiil ieklenmek, iek vermek, iek amak.

flowerpot flower-seller flowery

flow.er.potisim saks. flow.er-sell.erisim (sokakta iek satan) ieki. flow.er.y flau'wri sfat 1. iekli, iei ok. 2. ssl (yaz, szler, slup).

flowing flown flu fluctuate

flow.ingsfat 1. akan. 2. akc. flown flon fiil baknz fly flu flu isim grip. fluc.tu.ate fl^k'uweyt fiil 1. ykselip alalmak; inip kmak. 2. deimek. 3. ticaret dalgalanmak.

fluctuation

fluc.tu.a.tionisim 1. ykselip alalma; inip kma. 2. deime. 3. ticaret dalgalanma.

flue

flue flu isim byk bir baca iindeki birka ayr duman yolunun her biri; duman yolu.

fluency

flu.en.cy fluw'nsi isim (dilde) akclk.

482

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk fluent

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

flu.ent fluw'nt sfat akc (yaz, slup); akc bir ekilde konuan (biri).

fluently fluff

flu.ent.lyzarf akc bir ekilde. fluff fl^f isim (haldan, kumatan dklm) hav. fiil (tylerini, san) kabartmak.

fluffy fluid ounce fluid fluke flung flunk out flunk

fluffysfat tyleri kabark. 23,59 cc. 2. ngiliz ngilizcesi 20.67 cc. flu.id flu'wd sfat akc; akkan. isim sv; akkan. fluke fluk isim (bir) ans, ans eseri. flung fl^ng fiil baknz fling baarszlktan dolay okulu brakmak zorunda kalmak. flunk fl^ngk fiil, konuma dili 1. (snavda) akmak; aktrmak. 2. (snfta) kalmak; (snfta) brakmak.

flunky

flun.ky fl^ng'ki isim 1. birinin emirlerine koan, uak, piyon. 2. dalkavuk.

fluorescent light fluorescent fluoride flurry

floresan lamba, floresan. 2. floresan k. flu.o.res.cent flres'nt sfat floresan. flu.o.ride fl'rayd isim, kimya florr. flur.ry flr'i isim 1. ksa sren hafif bir kar ya. 2. ksa sren bir heyecan veya tela. 3. ticaret borsada ksa sren bir fiyat ykselii veya inii.

flush someone out flush something down the toilet flush tank flush the toilet flush

birini sakland yerden karmak. tuvalete atp sifonu ekmek. (tuvalete ait) rezervuar. sifonu ekmek. flush fl^ sfat 1. dz, ayn hizada olan. 2. konuma dili zerinde bol para olan. fiil 1. (av kuunu) rktp uurmak. 2. (yz) kzarmak; (yanaklarn) kzartmak. isim (yzde) kzart.

fluster

flus.ter fl^s'tr fiil (birini) heyecanlandrp artmak. isim heyecanl ve akn bir hal.

flute

flute flut isim 1. mzik flt, flavta. 2. mimarlk (stundaki) yiv.

fluted column

yivli stun.
483

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk fluting flutist flutter

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

flutingisim (stundaki) yiv veya yivler. flutistisim flt, flavtac. flut.ter fl^t'r fiil 1. (kanatlarn) rpmak. 2. rpnmak. 3. (rzgrda) titremek veya hafife dalgalanmak. 4. abuk abuk sallamak. 5. rpnr gibi dmek. isim 1. rpnma, rpn. 2. (rzgrda) titreme veya hafife dalgalanma.

flux fly a kite fly at someone's throat fly at fly away fly blind

flux fl^ks isim ak. uurtma uurmak. birine birdenbire (szlerle) saldrmak. birdenbire stne saldrmak. uup gitmek. kr umak. 2. (tecrbesizlik veya birtakm eksiklikler yznden) sadece igdlerine dayanarak idare etmek.

fly by the seat of one's pants

(tecrbesizlik veya birtakm eksiklikler yznden) sadece igdlerine dayanarak idare etmek.

fly in the face of fly into a rage fly into a tantrum fly into a temper fly off on a tangent

-i hie saymak. kplere binmek, hiddetlenmek. (hiddetten) barp arp tepinmeye balamak. hemen fkelenmek. (nemsiz/ilgisiz bir eye taklarak) asl konudan ayrlmak/uzaklamak, amatan sapmak.

fly off the handle fly off fly swatter fly the coop fly

zvanadan kmak, ok fkelenmek. uup gitmek. sineklik. konuma dili kamak, svmak, tymek. fly flay isim 1. sinek. 2. erkek pantolonunun nndeki fermuar veya dmelerle alp kapanan blm: Your fly's open. Pantolonunun n ak.

fly-by-night flyer flying buttress flying saucer

fly-by-night flay'baynayt sfat gvenilmez. fly.er flay'r isim baknz flier mimarlk dayanma kemeri. uan daire.

484

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk flying

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

fly.ing flay'ng isim 1. uma, uu; uurma. 2. havaclk; pilotaj; pilotluk. sfat 1. uan. 2. havaclkla ilgili.

flypaper flyweight

fly.pa.perisim sinek kd. fly.weight flay'weyt isim, boks sinekarlk, sineksklet.

flywheel FM foal foam at the mouth foam rubber foam foamy focal point focal focus one's attention on focus

fly.wheel flay'hwil isim volan, dzenteker. FM ef'em' ksaltma Frequency Modulation foal fol isim tay. fiil tay dourmak. az kprmek. 2. ok fkeli olmak, kprmek. snger. foam fom isim kpk. fiil kprmek. foamysfat kpkl. odak noktas. fo.cal fo'kl sfat, fizik odaksal, mihraki. -e dikkatini evirmek. fo.cus fo'ks isim (focuses/foci) odak. fiil (focused/focussed, focusing/focussing) odaklamak.

fodder foe foetal foetid foetus fog

fod.der fad'r isim (saman veya ot gibi) hayvan yemi. foe fo isim dman, hasm. foe.tal fi'tl isim baknz fetal foet.id fet'd sfat baknz fetid foe.tus fi'ts isim baknz fetus fog fag isim sis. fiil (fogged, fogging) buulanmak; buulandrmak.

foggy foghorn fogy foible foil

fog.gy fag'i sfat sisli. fog.hornisim sis dd. fo.gy fo'gi isim rmcek kafal kimse. foi.ble foy'bl isim zaaf, zayf yn. foil foyl isim 1. alminyum folyo, folyo. 2. (altn, kalay v.b. madenleri dverek oluturulan) varak, yaprak.

foist

foist foyst fiil 1. on -e zorla kabul ettirmek, -in bana ykmak: foist a qob (off) on someone bir ii birinin

485

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

bana ykmak. 2. on -e kakalamak. 3. in/into -e sokuturmak, -e kurnazlkla koymak. fold one's arms fold folder folding chair folding door kollarn kavuturmak. fold fold isim 1. al. 2. koyun srs. fold.er fol'dr isim 1. dosya. 2. bror. katlanr iskemle. katlanr kap; akordeon kap, armonik kap, krkl kap. foliage plant foliage folk dance folk literature folk song folk yapraklarnn gzellii iin yetitirilen ss bitkisi. fo.li.age fo'liyc isim bitki yapraklar; yeillik. halk oyunu. halk edebiyat. halk arks. folk fok isim 1. halk. 2. oul insanlar, kimseler. 3. konuma dili akrabalar, aile, ana baba. folklore follow in someone's footsteps follow one's nose follow someone's advice follow suit follow the lead of someone follow through folk.loreisim folklor. bir kimsenin izinde olmak. dosdoru gitmek. 2. dnmeden hareket etmek. birinin szn dinlemek. ayn eyi yapmak. birinin ardndan gitmek. konuma dili 1. balad bir iin sonunu getirmek; on (baland bir iin) sonunu getirmek. 2. avantajn deerlendirmek. follow up follow (baka bir ey yaparak) (bir eyi) tamamlamak. fol.low fal'o fiil 1. takip etmek, izlemek. 2. anlamak, kavramak. follower following fol.low.er fal'owr isim taraftar, yanda. fol.low.ing fal'owng isim taraftarlar, yandalar. sfat aadaki; -den sonraki. edat - den sonra, -i mteakip. folly foment fol.ly fal'i isim delilik, budalalk. fo.ment foment', fo'ment fiil 1. kkrtmak. 2. tevik etmek. fomenter fo.ment.erisim kkrtc, tahriki.
486

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk fond memories fond fondle fondly fondness fondue font food foodstuff fool around

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

gzel hatralar. fond fand sfat 1. fazla msamahakr. 2. sevgi dolu. fon.dle fan'dl fiil okamak, sevmek. fond.lyzarf sevgiyle, efkatle. fond.nessisim 1. dknlk. 2. fazla msamaha. fon.due fnd', fandu' isim fond. font fant isim, matbaaclk, bilgisayar font. food fud isim yemek, yiyecek; gda, besin. food.stuffisim yiyecek, gda maddesi. konuma dili 1. vaktini boa geirmek; vaktini alacana elenmekle geirmek. 2. with ile oynamak. 3. with bir hobi olarak (bir ey) ile ilgilenmek.

fool foolhardy

fool ful isim ahmak, budala, enayi, aptal. fool.har.dy ful'hardi sfat kendini veya dierlerini bo yere tehlikeye atan.

foolish

fool.ish fu'l sfat ahmak, budala, aptal (kimse); ahmaka, budalaca, aptalca (ey).

foolishness foolproof

fool.ish.nessisim ahmaklk, budalalk, aptallk. fool.proof ful'pruf sfat 1. salam ve kullanlmas kolay. 2. ok salam, drt drtlk, mkemmel.

fool's gold fool's paradise foot it foot the bill foot football

pirit. hayaller zerine kurulmu mutluluk. yaya gitmek. konuma dili parasn vermek, hesab demek. foot ft fiil baknz foot it foot the bill foot.ball ft'bl isim 1. Amerikan futbolu. 2. ngiliz ngilizcesi futbol.

footboard

foot.board ft'brd isim (karyolann) ayakucundaki tahta.

footbridge footed

foot.bridge ft'brc isim yaya kprs. foot.ed ft'd sfat ayakl: a four-footed animal drt ayakl bir hayvan.

foothills

foot.hills ft'hlz isim, oul sradalarn veya bir dan uzants olan tepeler.
487

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk foothold footing footlights footlocker footloose footnote footpath footprint footsore

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

foot.hold ft'hold isim ayak basacak yer. foot.ing ft'ng isim ayak basacak yer. foot.lights ft'layts isim, tiyatro ramp klar. foot.lock.er ft'lakr isim kk sandk. foot.loose ft'lus sfat serbest, babo. foot.note ft'not isim dipnot. fiil dipnot koymak. foot.path ft'pth isim patika. foot.print ft'prnt isim ayak izi. foot.sore ft'sr sfat yrmekten ayaklar imi, yaralanm veya aryan.

footstep footwear fop for a song for a variety of reasons for ages for all one is worth

foot.step ft'step isim 1. adm. 2. ayak sesi. 3. ayak izi. foot.wear ft'wer isim ayak giyecekleri. fop fap isim zppe. ok ucuza, yok pahasna. eitli nedenlerden dolay. uzun bir zaman, senelerce, oktan beri. var kuvvetiyle/gcyle: He was running for all he was worth. Var kuvvetiyle kouyordu.

for all that for all the world like

her eye ramen. konuma dili gerekten, hakikaten: She looks for all the world like her grandmother. Tpk bykannesine benziyor.

for all the world

dnyay verseler: She wouldn't do that for the world. Dnyay verseler onu yapmaz.

for appearances' sake for aught I care.

grn kurtarmak iin. .. bana ne, ... beni hi ilgilendirmez: He can do it for aught I care! Varsn yapsn, bana ne!

for aught I know

benim bildiime gre, bildiim kadaryla: He's still in Paris for aught I know. Benim bildiime gre hl Paris'te.

for better or for worse for certain for dear life for effect

iyi de olsa, kt de olsa; anca beraber kanca beraber. muhakkak, kesinlikle. vargcyle. gsteri iin.
488

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk for ever and a day for ever and ever for ever for example for fear of for free for fun for good measure for good

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

konuma dili ilelebet, daima. ilelebet, ebediyen. sonsuza kadar, ebediyen. rnein, mesela. korkusundan, korkusuyla, -den korkarak. konuma dili bedava, parasz. zevk iin. 2. akadan. fazladan, ek olarak. konuma dili 1. bir daha dnmemek zere (gitmek). 2. gerekten. 3. kesinlikle.

For goodness sake! for heaven's sake For heaven's sake! for hire for instance for keeps for life for luck For mercy's sake! for months for my sake for nothing for once

Allah akna! Allah akna. Allah akna! kiralk. rnein, mesela. her zaman iin, temelli olarak, sonuna kadar. mr boyu. uur getirsin diye. Aman!/Allah akna! aylarca. hatrm iin. parasz, bedava. 2. bo yere, bouna. yalnz bu sefer/kez; bir kere/kez de olsa. For once he wasn't lying. Yalnz bu sefer yalan sylemiyordu. For once tell me the truth! Bir kere de olsa bana gerei syle!

For one thing ..., and for another ...

Sebepler sralanrken kullanlr: I don't want to go. For one thing it's too cold, and for another I'm tired. Gitmek istemiyorum. Evvela dars fazla souk, ayrca yorgunum.

for one's part

.. ise. For my part, I intend to stay. Ben ise kalmak niyetindeyim.

for pity's sake For shame!

Allah akna. Ne ayp!


489

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk for starters for sure for that matter for the asking

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

konuma dili ilkin, evvela. kesin: That's for sure! Oras kesin! ona gelince. 2. hatta. istersen: It's yours for the asking. Alabilirsin. If you want to use my boat on Mondays, it's yours for the asking. Teknemi pazartesileri kullanmak istersen alabilirsin.

for the birds for the life of one

konuma dili sama. konuma dili bir trl, hi: I can't for the life of me remember her name. smini bir trl hatrlayamyorum.

for the love of for the most part for the present for the public weal for the purpose of for the sake of argument for the sake of clarity for the time being for the world

akna, hatr iin. genel olarak. imdilik, u anda. umumun refah iin. 2. kamu yararna. -mek amacyla. varsayalm ki, farz edelim ki. anlalsn diye. imdilik. dnyay verseler: She wouldn't do that for the world. Dnyay verseler onu yapmaz.

for weeks for what it's worth

haftalarca. iinize yarar m, bilmiyorum: Here's what I heard, for whatever it's worth. inize yarar m, bilmiyorum, ama duyduum bu.

for whatever it's worth

iinize yarar m, bilmiyorum: Here's what I heard, for whatever it's worth. inize yarar m, bilmiyorum, ama duyduum bu.

for

for fr edat 1. iin, -e. 2. uruna. 3. erefine. 4. -den dolay. 5. -e kar. bala nk, zira.

forage

for.age fr'c fiil 1. kartrarak aramak. 2. aramak; toplamak.

foray forbade

for.ay fr'ey isim 1. akn, baskn. 2. dalma, girme. for.bade frbd' fiil baknz forbid

490

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk forbear

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

for.bear frber' fiil (forbore, forborne) 1. (merhamet veya efkatten dolay) (bir eyi) yapmamak. 2. (from) kendini (bir ey yapmaktan) alkoymak.

forbid

for.bid frbd' fiil (forbade, forbidden, forbidding) yasaklamak, yasak etmek.

forbidden forbidding

for.bid.densfat yasak, yasaklanm. for.bid.ding frbd'ng sfat 1. sert, hain. 2. rktc, korku veren.

forbore forborne force a smile force majeure force someone at gunpoint force the door force forced labor forced landing forced march forced sale forceful forceps forcible forcibly ford

for.bore frbor' fiil baknz forbear for.borne frborn' fiil baknz forbear zorla glmsemek. fors majr, zorlayc neden. tabancayla/tfekle birini zorlamak. kapy zorlamak. force frs fiil zorlamak; mecbur etmek. zorla ie koulanlarn emei. 2. zorla alma. havaclk mecburi ini. askeri cebri yry. mecburi sat. force.ful frs'fl sfat gl, kuvvetli. for.ceps fr'sps isim, tbbi forseps. for.ci.ble fr'sbl sfat 1. zora dayanan. 2. gl, etkili. for.cib.lyzarf zorla. ford ford isim rmakta yryerek geilen s yer, geit. fiil s yerden yryerek gemek.

fore forearm

fore for sfat ndeki. isim n. fore.arm for'arm isim, anatomi nkol, kolun dirsekle bilek arasndaki blm.

forebear forebode

fore.bear for'ber isim ata, cet. fore.bode forbod' fiil 1. nceden haber vermek. 2. (zellikle uursuz bir eyi) nceden hissetmek.

foreboding

fore.bod.ingisim kt bir eyin meydana geleceini nceden hissetme, nsezi.

491

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk forecast

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

fore.cast for'kst fiil (forecast/forecasted) nceden tahmin etmek. isim tahmin.

forecastle foreclose

fore.cas.tle fok'sl isim, denizcilikle ilgili ba kasaras. fore.close for.kloz' fiil, hukuk paray demedii iin ipotekli mal sahibinin elinden almak.

forefather forefinger forefoot forefront foregone conclusion foregone foreground forehand

fore.fa.ther for'fadhr isim ata, cet. fore.fin.ger for'fng.gr isim iaret parma. fore.foot for'ft isim (forefeet) n ayak. fore.front for'fr^nt isim en ndeki yer; n plan. nceden belli olan sonu. fore.gone for'gn sfat baknz foregone conclusion fore.ground for'graund isim n plan. fore.hand for'hnd isim, tenis sa vuru. sfat sa vurula yaplan.

forehead foreign affairs foreign exchange foreign minister Foreign Office foreign parts Foreign Secretary foreign trade foreign foreigner foreknowledge forelady foreleg foreman

fore.head fr'd isim aln. dileri. ekonomi dviz. dileri bakan. ngiliz ngilizcesi Dileri Bakanl. d lkeler, yabanc lkeler. Dileri Bakan. d ticaret. for.eign fr'n sfat yabanc, ecnebi; d. for.eign.erisim yabanc, ecnebi. fore.knowl.edge for'nalc isim nceden bilme. fore.la.dy for'leydi isim iiba kadn. fore.leg for'leg isim (hayvanlarda) n ayak. fore.man for'mn isim (foremen) 1. iiba; ustaba. 2. hukuk jri bakan.

foremost

fore.most for'most sfat bata gelen, en ndeki. zarf bata.

forename forensic medicine

fore.name for'neym isim ilk isim; kk isim. adli tp.

492

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk forensic

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

fo.ren.sic fren'sk sfat 1. mahkemeye ait. 2. mnazaraya ait, hitabetle ilgili.

forensics foreplay

fo.ren.sicsisim mnazara sanat. fore.play for'pley isim cinsel ilikiden nce oynama, perev, n oyun.

forerunner

fore.run.ner for'r^nr isim 1. haberci; nden gelen. 2. selef, ncel.

foresee

fore.see forsi' fiil (foresaw, foreseen) nceden grmek, nceden sezmek.

foreshadow

fore.shad.ow for'do fiil (birinin, bir eyin) habercisi olmak.

foresight

fore.sight for'sayt isim ngr, ileri gr; basiret, sagr.

foreskin forest ranger forest

fore.skin for'skn isim, anatomi snnet derisi. devlet ormanlarnda grevli ormanc. for.est fr'st isim orman. fiil aa dikip orman haline getirmek, aalandrmak, ormanlatrmak.

forestall forester forestry foretaste foretell

fore.stall forstl' fiil erken davranp nlemek. for.est.erisim orman mhendisi, ormanc. for.est.ryisim orman mhendislii, ormanclk. fore.taste for'teyst isim nceden alnan tat. fore.tell fortel' fiil (foretold) nceden haber vermek; kehanette bulunmak.

forethought forever

fore.thought for'tht isim nceden dnme. for.ev.er frev'r zarf 1. sonsuza kadar, ebediyen. 2. hep, durmadan.

forewarn forewoman

fore.warn forwrn' fiil nceden uyarmak/ikaz etmek. fore.wom.an for'wmn isim (forewomen) 1. iiba kadn, iiba. 2. hukuk kadn jri bakan.

foreword forfeit

fore.word for'wrd isim nsz. for.feit fr'ft isim ceza, bedel. fiil ceza olarak kaybetmek.

forgave forge ahead

for.gave frgeyv' fiil baknz forgive hzla ilerlemek. 2. ne gemek.


493

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk forge forger

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

forge frc fiil baknz forge ahead forg.er fr'cr isim 1. bir eyin sahtesini yapp oriqinal olduunu ileri sren kimse. 2. sahtekr; kalpazan.

forgery

for.ger.y fr'cri isim 1. bir eyin sahtesini yapp oriqinal olduunu ileri srme. 2. sahtekrlk; kalpazanlk. 3. sahte ey.

forget

for.get frget' fiil (forgot, forgotten, forgetting) unutmak.

forgetful forgetfulness forget-me-not forgive

for.get.ful frget'fl sfat unutkan. for.get.ful.nessisim unutkanlk. for.get-me-not frget'minat isim unutmabeni. for.give frgv' fiil (forgave, forgiven) affetmek, balamak.

forgiven forgivingness forgo

for.giv.en frgv'n fiil baknz forgive for.giv.ing.nessisim balama, af. for.go frgo' fiil (forwent, forgone) vazgemek, brakmak.

forgone forgot forgotten fork

for.gone frgn' fiil baknz forgo for.got fr'gat fiil baknz forget for.got.ten frgat'n fiil baknz forget fork frk isim 1. atal. 2. bahvanlk bel. 3. yol veya nehrin atallaan yer veya kolu, atal. fiil 1. atallamak. 2. bahvanlk bellemek.

forked forklift forlorn

forked frkt sfat atall. fork.liftisim forklift. for.lorn frlrn' sfat 1. yalnz, mitsiz ve zgn. 2. terkedilmi ve harap.

form a government form a habit form a line form a single file form an opinion form

hkmet kurmak. alkanlk edinmek, det edinmek. sra olmak, sraya girmek. tek sra olmak, birbiri ardnca sralanmak. fikir edinmek. form frm isim 1. ekil, biim. 2. spor form. 3. form, doldurulmak zere hazrlanm basl belge. 4. ngiliz
494

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

ngilizcesi (okullarda) snf. fiil 1. ekil vermek, biim vermek, biimlendirmek. 2. oluturmak, tekil etmek; olumak. 3. dzenlemek, tertip etmek, kurmak: That party was unable to form a government. O parti hkmet kuramad. 4. yapmak: He formed those boys into soldiers. O ocuklar alp birer asker yapt. Form the dough into little balls. Bu hamurdan ufak topaklar yap. How do you form the plural of this noun? Bu ismin oulu nasl yaplr? formal formalise for.mal fr'ml sfat 1. resmi. 2. biimsel. for.mal.ise fr'mlayz fiil, ngiliz ngilizcesi baknz formalize formality formalize for.mal.i.ty frml'ti isim 1. resmiyet. 2. formalite. for.mal.ize fr'mlayz fiil 1. resmiletirmek, resmiyete dkmek. 2. biimlendirmek, biim/ekil vermek. format for.mat fr'mt isim, bilgisayar format, biim. fiil, bilgisayar (formated/formatted, formating/formatting) format etmek, formatlamak, biimlemek. formated diskette formation formatl disket. for.ma.tion frmey'n isim 1. oluma; oluturma, tekil. 2. ekil verme, biim verme, biimlendirme. 3. askeri dzen. formative form.a.tive fr'mtv sfat ekil veren, biim veren, biimlendiren. former for.mer fr'mr sfat 1. eski, nceki. 2. the birinci, ilk, ilk sylenen. formerly formidable for.mer.lyzarf eskiden. for.mi.da.ble fr'mdbl sfat zor, g, mkl; almas zor. Formosa Formosan For.mo.sa frmo's isim Formoza. isim Formozal. sfat 1. Formoza, Formoza'ya zg. 2. Formozal. formula for.mu.la fr'myl isim (formulas/formulae) 1. reete. 2. kimya forml.
495

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk formulate

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

for.mu.late fr'myleyt fiil kesin ve ak olarak belirtmek.

fornicate

for.ni.cate fr'nkeyt fiil evlilikd cinsel ilikide bulunmak, zina etmek.

forsake

for.sake frseyk' fiil (forsook, forsaken) 1. vazgemek. 2. yzst brakmak, terketmek.

forsaken forsook forswear

for.sak.en frsey'kn fiil baknz forsake for.sook frsk' fiil baknz forsake for.swear fr.swer' fiil (forswore, forsworn) brakmak iin yemin etmek, tvbe etmek.

forswore forsworn fort forte

for.swore fr.swor' fiil baknz forswear for.sworn fr.sworn' fiil baknz forswear fort frt isim kale, hisar. forte frt isim birinin en iyi yapt i; birinin asl uzmanlk alan.

forth forthcoming forthright

forth frth zarf ileri, dar, darya doru. forth.com.ing frth'k^mng sfat gelecek, nmzdeki. forth.right frth'rayt sfat 1. akszl. 2. iten, samimi. 3. dorudan.

forthwith fortieth fortification

forth.with frth.wdh' zarf hemen, derhal. for.ti.eth fr'tiyth sfat, isim 1. krknc. 2. krkta bir. for.ti.fi.ca.tion frtfkey'n isim, askeri 1. tahkimat. 2. tahkimat yapma.

fortify

for.ti.fy fr'tfay fiil 1. -de tahkimat yapmak. 2. -e moral vermek.

fortitude fortnight fortress fortuitous

for.ti.tude fr'ttud isim metanet. fort.night frt'nayt isim iki hafta, on be gn. for.tress fr'trs isim byk kale, byk hisar. for.tu.i.tous frtu'wts sfat rastlant sonucu olan, tesadfi.

fortunate fortunately

for.tu.nate fr'nt sfat ansl, talihli. for.tu.nate.lyzarf iyi ki, ok kr, Allahtan, bereket versin.

496

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk fortune

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

for.tune fr'n isim 1. ksmet, kader; ans, talih. 2. servet.

fortuneteller forty winks forty forum forward

for.tune.tell.erisim falc. ksa sren uyku, ekerleme. for.ty fr'ti sfat krk. isim krk, krk rakam (08, XL). fo.rum for'm isim (forums/fora) forum. for.ward fr'wrd sfat 1. ileride olan, ndeki, n; ileri. 2. kstah, mark. isim, futbol forvet.

forwarding agent forwards forwent fossil fossilise

nakliye acentesi. for.wards fr'wrdz zarf baknz forward for.went frwent' fiil baknz forgo fos.sil fas'l isim fosil, tal. fos.sil.ise fas'layz fiil, ngiliz ngilizcesi baknz fossilize

fossilize

fos.sil.ize fas'layz fiil fosillemek, tallamak; fosilletirmek, tallatrmak.

foster child foster parents foster fought foul play foul

evlatlk. evlatla bakan ana baba. fos.ter fs'tr fiil beslemek, bytmek, bakmak. fought ft fiil baknz fight cinayet, suikast. foul faul sfat 1. kirli, pis. 2. iren, tiksindirici. 3. kt, fena. 4. birbirine karm (ipler, zincirler v.b.). isim, spor faul.

foulmouthed found foundation

foul.mouthedsfat az bozuk, kfrbaz. found faund fiil kurmak. foun.da.tion faundey'n isim 1. kurma, tesis etme. 2. temel. 3. temel, esas. 4. kurum, vakf.

founder foundling

found.erisim dkmc, dkmeci. found.ling faund'lng isim buluntu, terkedilip sokakta veya baka bir yerde bulunan bebek.

foundry fount fountain pen

foun.dry faun'dri isim dkmhane. fount faunt isim pnar, kaynak, eme. dolmakalem.
497

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk fountain fountainhead

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

foun.tain faun'tn isim 1. fskye. 2. eme. foun.tain.head faun'tnhed isim 1. pnar ba, kaynak, memba. 2. asl kaynak.

four corners of the earth four foursquare fourteen

dnyann drt buca. four for sfat drt. isim drt, drt rakam (0, IV). four.sjuaresfat cesur, gvenilir ve inanl. four.teen fr'tin' sfat on drt. isim on drt, on drt rakam (30, XIV).

fourth fowl

fourth frth sfat, isim 1. drdnc. 2. drtte bir. fowl faul isim (fowl/fowls) 1. ku; kmes hayvan. 2. tavuk, hindi veya rdek eti.

fowling piece fox

av tfei. fox faks isim 1. tilki. 2. tilki krk. 3. kurnaz kimse, tilki. fiil aldatmak.

foxglove foxy foyer fracas fraction

fox.glove faks'gl^v isim ykskotu. fox.y fak'si sfat tilki gibi, kurnaz. foy.er foy'r isim fuaye. fra.cas frey'ks isim arbede; grltl kavga; dala. frac.tion frk'n isim 1. matematik kesir. 2. (bir eyden) kk bir para.

fractious fracture

frac.tious frk's sfat huysuz, aksi. frac.ture frk'r isim 1. krma; krlma. 2. krk, bir eyin krlan yeri.

fragile fragility

frag.ile frc'l sfat kolay krlan, krlgan. fra.gil.i.ty frcl'ti isim 1. kolay krlma, krlganlk. 2. naziklik.

fragment fragrance fragrant frail

frag.ment frg'mnt isim krk para, krk. fra.grance frey'grns isim gzel koku. fra.grant frey'grnt sfat gzel kokulu, mis kokulu. frail freyl sfat 1. ince ve zayf nahif; ince ve gsz; hafif ve krlgan. 2. zayf (umut, ans v.b.).

frailty

frail.tyisim 1. ince ve zayf nahif olma; ince ve gsz olma; hafif ve krlgan olma. 2. (umut, ans v.b.'nde) zayflk. 3. zaaf, irade zayfl.
498

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk frame of mind

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

(ruhi) hal, durum: I left him in a cheerful frame of mind. Onu neeli bir halde braktm.

frame

frame freym isim 1. ereve; (pencere, kapya ait) kasa; telaro. 2. (binaya ait) iskelet, karkas. 3. (vcuda ait) bnye, yap. 4. (otomobil, kamyon v.b.'nde) asi. 5. sinema kare, resim.

frame-up

frame-upisim, argo suu (aslnda susuz olan birine) ykma, kumpas kurma, kumpas, tuzak.

framework framing franc

frame.workisim (binaya ait) iskelet, karkas. fram.ing frey'mng isim (binaya ait) iskelet, karkas. franc frnk isim (Fransa, Belika, svire para birimi) frank.

France franchise

France frns isim Fransa. fran.chise frn'ayz isim 1. the oy hakk. 2. (irketin bayie tand) imtiyaz.

frank

frank frngk fiil (posta pulunu) damgalamak; (zarfn stne) posta damgasn veya posta cretinin denmi olduunu gsteren bir iareti basmak.

frankfurter frankly frankness frantic

frank.furt.er frngk'frtr isim bir eit sosis. frank.lyzarf aka. frank.nessisim akszllk. fran.tic frn'tk sfat 1. lgna dnm. 2. ok acele ve telal; lgn.

fraternal fraternise

fra.ter.nal frtr'nl sfat 1. kardee. 2. kardelere zg. frat.er.nise frt'rnayz fiil, ngiliz ngilizcesi baknz fraternize

fraternity

fra.ter.ni.ty frtr'nti isim 1. kardelik. 2. erkek niversite rencilerine ait birlik.

fraternize

frat.er.nize frt'rnayz fiil arkadalk etmek: Officers are forbidden to fraternize with enlisted men. Subaylarn eratla arkadalk etmesi yasak.

fraud

fraud frd isim 1. dolandrclk, sahtekrlk, hile, aldatma, desise. 2. dolandrc, sahtekr, hileci.

fraudulent bankruptcy

hukuk hileli iflas.


499

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk fraudulent transaction fraudulent fraught

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

hukuk hileli muamele. fraud.u.lent frc'lnt sfat hileli. fraught frt sfat (ile) dolu: a qourney fraught with danger tehlike dolu bir seyahat.

fray

fray frey fiil (kuma, ipi) ypratmak; ypranmak; saaklanmak.

frazzle freak

fraz.zle frz'l isim baknz worn to a frazzle freak frik isim 1. hilkat garibesi. 2. garabet; garip bir olay. 3. argo hastas, delisi: a soccer freak futbol hastas. fiil, argo 1. out lgna dndrmek; lgna dnmek. 2. out kplere bindirmek; kplere binmek.

freckle freckled free and easy

freck.le frek'l isim il. freck.ledsfat illi. free and easy rahat, sert olmayan; teklifsiz. 2. serbest, hafifmerep (kadn); mezhebi geni. 3. ok hogrl, ok toleransl.

free enterprise free from free kick free of free on board free pass free port free will free zone free

ekonomi zel giriim, hr teebbs. - siz: free from error hatasz. free from pain arsz. spor frikik, serbest vuru. - den muaf: free of tax vergiden muaf. ticaret nakliyecinin aracna cretsiz teslim, fob. parasz giri kart. serbest liman, ak liman. felsefe hr irade. ticaret serbest blge. free fri sfat 1. zgr, hr; serbest. 2. bedava, parasz. 3. megul olmayan, bo. 4. laubali, saygsz. zarf bedava, parasz.

freedman

freed.man frid'mn isim (freedmen) klelikten azat edilmi kimse, azatl.

freedom of the press freedom

basn zgrl. free.dom fri'dm isim zgrlk, hrriyet; serbestlik.

500

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk free-lance

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

free-lance fri'lns sfat serbest alan (gazeteci, yazar, fotoraf). fiil (gazeteci, yazar, fotoraf) serbest almak.

freeload freeloader freely freemason freesia freestyle swimming freestyle wrestling freestyle

free.load fri'lod fiil, argo otlamak, otlaklk etmek. free.load.erisim bedavac kimse, otlak kimse. free.lyzarf serbeste. free.ma.son fri'meysn isim mason, farmason. free.si.a fri'q, fri'qiy isim frezya. serbest yzme. serbest gre. free.style fri'stayl sfat baknz freestyle swimming freestyle wrestling

freeway freewheel

free.way fri'wey isim otoyol, evre yolu. free.wheel fri'hwil fiil 1. arka tekerlei zincirden g almadan serbest dnen bisikletle gitmek; pedal evirmeden gitmek. 2. etrafa aldrmadan hareket etmek; ok serbest veya teklifsiz davranmak. 3. sorumsuzca yaamak.

freeze one's blood freeze over freeze

kann dondurmak, ok korkutmak. st buz tutmak. freeze friz fiil (froze, frozen) 1. donmak; buz tutmak, buz balamak; dondurmak. 2. ok mek, donmak: I'm freezing! Donuyorum! isim donma.

freeze-dry freezer

freeze-dry friz'dray' fiil dondurarak kurutmak. freez.er fri'zr isim dipfriz; (buzdolabnn iindeki) buzluk.

freezing compartment freezing point freezing freight car freight train freight

(buzdolabnn iindeki) buzluk. donma noktas. freez.ing fri'zng sfat dondurucu; ok souk. yk vagonu. marandiz, yk treni. freight freyt isim 1. tama creti, nakliye; navlun. 2. cretle tanan mal; navlun.

freighter

freight.er frey'tr isim ilep.


501

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk French doors French fried French fries French Guiana French horn French toast French windows

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

caml ve ift kanatl kapnn kanatlar. yada kzartlm. kzarm patates, patates tava. Fransz Guyanas. mzik korno, Fransz kornosu. yumurtaya batrlp tavada kzartlm ekmek. (balkon, teras veya baheye alan) caml ve ift kanatl kapnn kanatlar.

French

French fren isim Franszca. sfat 1. Fransz. 2. Franszca.

Frenchman

French.man fren'mn isim (Frenchmen) Fransz erkek, Fransz.

Frenchwoman

French.wom.an fren'wmn isim (Frenchwomen) Fransz kadn, Fransz.

frenetic

fre.net.ic frnet'k sfat 1. telal, ok heyecanl. 2. lgn (bir olay).

frenzied frenzy frequency modulation frequency

frenziedsfat lgn. fren.zy fren'zi isim lgn bir hal; lgnlk. frekans modlasyonu. fre.juen.cy fri'kwnsi isim 1. sk sk tekrarlanma; sklk. 2. fizik frekans.

frequent frequently fresco fresh air fresh

fre.juent fri'kwnt sfat sk sk tekrarlanan. fre.juent.lyzarf sk sk. fres.co fres'ko isim fresk. taze hava. fresh fre sfat 1. taze. 2. yeni; yeni yaplm; yeniden yaplan. 3. zinde; canl. 4. taze (hava). 5. konuma dili fazla samimi davranan, sulu, cvk.

freshen up

yzn ykayp kendine bir ekidzen vermek. 2. (bir yeri) daha gzel ve daha ekici bir hale sokmak.

freshen freshman

fresh.en fre'n fiil (rzgr) kuvvetlenmek, artmak. fresh.man fre'mn isim (freshmen) (kolej veya niversitede) birinci snf rencisi.

freshwater

fresh.wat.ersfat tatl suya ait, tatl su.


502

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk fret

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

fret fret fiil (fretted, fretting) 1. (kk eyler iin) endie etmek; endielendirmek, endieye drmek. 2. (kk eyler yznden) sinirlenmek, kzmak, sklmak; sinirlendirmek, kzdrmak, skmak. 3. ypratmak; andrmak; rtmek. 4. dalgalandrmak.

fretful fretsaw fretwork

fret.ful fret'fl sfat sinirli, huysuz, aksi, ters. fret.sawisim kl testere. fret.workisim, mimarlk fretler, sapaklar, fretleme ii, fretaq.

Fri. friar

Fri.ksaltma Friday fri.ar fray'r isim, Hristiyanlk (erkeklere zg baz dini tarikatlarda) frer, rahip.

friction tape friction

elektrik izole bant. fric.tion frk'n isim 1. srtnme; srtnm. 2. tbbi friksiyon, ovma, ovuturma. 3. anlamazlk, uyumazlk, srtme, ihtilaf.

Friday fridge fried egg fried friend friendly

Fri.day fray'di, fray'dey isim cuma. fridge frc isim, konuma dili buzdolab. sahanda yumurta. fried frayd sfat yada piirilmi, kzartlm. friend frend isim arkada; ahbap; dost. friend.ly frend'li sfat 1. cana yakn, scakkanl, kan scak. 2. arkadaa; dosta.

friendship frier frieze frigate fright frighten someone out of his wits frighten the wits out of someone frighten frightening frightful

friend.ship frend'p isim arkadalk; ahbaplk; dostluk. fri.er fray'r isim baknz fryer frieze friz isim, mimarlk efriz, friz. frig.ate frg't isim, denizcilikle ilgili firkateyn. fright frayt isim korku, dehet. birinin dn koparmak/patlatmak. birinin dn koparmak/patlatmak. fright.en frayt'n fiil korkutmak. fright.en.ing frayt'nng sfat korkutucu. fright.ful frayt'fl sfat korkun, mthi.

503

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk frightfully

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

fright.ful.lyzarf 1. korkun bir ekilde. 2. konuma dili ok.

frigid

frig.id frc'd sfat 1. ok souk, buz gibi. 2. souk, cana yakn olmayan, iten olmayan. 3. tbbi frijit, souk.

frigidaire frill fringe benefit

frig.i.daire frc'der' isim buzdolab, friqider. frill frl isim frfr, farbala. (sosyal sigorta, emeklilik sigortas gibi) iiye creti dnda salanan herhangi bir ey.

fringe benefits fringe

maa dnda verilen haklar. fringe frnc isim 1. saak, pskll saak. 2. perem, kkl. 3. kenar. fiil saak takmak.

frisk

frisk frsk fiil 1. (mutlu bir ekilde) srayp oynamak. 2. (birinin) stn aramak.

frisky fritter

frisk.ysfat oynak, yerinde duramayan. frit.ter frt'r fiil away azar azar arur etmek, para para harcamak.

frivolity

fri.vol.i.ty frval'ti isim 1. havailik, delimenlik. 2. ciddiyetten yoksun hareket veya sz. 3. elence.

frivolous

friv.o.lous frv'ls sfat 1. ciddi olmayan, nemsiz, bo, sama. 2. havai (kimse); hoppa (kadn).

frizzle

friz.zle frz'l fiil 1. czrdamak. 2. czrdatarak kzartmak.

frizzly frizzy fro frock coat frock frog frogman frolic

friz.zly frz'li sfat kvrck, kvr kvr (sa). friz.zy frz'i sfat kvrck, kvr kvr (sa). fro fro zarf baknz to and fro redingot. frock frak isim kadn elbisesi, rop. frog frag isim kurbaa. frog.manisim kurbaa adam. frol.ic fral'k isim elence. fiil (frolicked, frolicking) 1. glp gemek. 2. srayp oynamak.

frolicsome from a distance

frol.ic.somesfat en, neeli. uzaktan.


504

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk from afar from beginning to end from day to day from end to end from head to foot from mouth to mouth from pillar to post from the first uzaktan.

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

batan sona kadar. gnden gne. bir utan bir uca. tepeden trnaa (kadar), batan aa. dilden dile, azdan aza. bir glkten dier bir gle. 2. kap kap (dolama). batan itibaren. Anladm kadaryla durum vahim.

From the sound of it things are pretty bad. from the word go from time to time from top to bottom from top to toe from within

ta bandan beri. zaman zaman, arada srada. batan baa. konuma dili tepeden trnaa, batan ayaa. iten; iinden; ieriden: We'll take the city from within. ehri iten fethedeceiz.

from

from fr^m edat 1. (bir yer)den, (bir balang noktasn)dan: She's from Edirne. O Edirneli. He qumped from the branch. Daldan atlad. Her ranking rose from twelfth to first. O, on ikinci sradan birinci sraya ykseldi. 2. itibaren: from the first of January 3 Ocak'tan itibaren. 3. Uzakl gsterir: It's ten kilometers from here. Buradan on kilometre uzak. 4. Bir eyi yapan kiiyi veya bir eyin kaynan gsterir: It's from Saffet. Saffet'tendir. 5. Ortalamada kullanlr: from twenty to twenty-five people yirmi, yirmi be kii arasnda. 6. rnn yapld malzemeyi gsterir: This statue's made from human teeth. Bu heykel insan dilerinden yaplm. 7. Bir eyin sebebini gsterir: He died from its side effects. Yan etkileri yznden ld. 8. Bir fark gsterir: He can't tell black from white. Akla karay birbirinden ayramaz.

front line front page front sight

askeri cephe, cephe hatt, ileri hat. gazetecilik ba sayfa. (tfekte) arpack.
505

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk front

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

front fr^nt isim 1. n; n cephe; n taraf. 2. (savata) cephe. 3. (havaya ait) cephe. 4. (gl, deniz v.b.'ne ait) ky, kenar. sfat n, ndeki. fiil on -e bakmak.

frontage

front.age fr^n'tc isim binann cephesi; arsann sokaa, denize, gle veya nehre bakan taraf.

frontal attack frontal

cephe taarruzu. fron.tal fr^n'tl sfat 1. n, ne ait. 2. cepheye ait, cephe. 3. direkt. 4. alna ait.

frontier frontispiece

fron.tier fr^ntr' isim hudut, snr; hudut blgesi. fron.tis.piece fr^n'tspis isim kitabn bandaki resimli veya ssl sayfa.

front-wheel drive

otomotiv nden ekili: This car's got front-wheel drive. Bu araba nden ekili.

frost line frost

yeralt don seviyesi. frost frst isim ayaz, don, kra. fiil 1. kra dmek. 2. (keki) ekerli bir karmla kaplamak.

frostbite

frost.bite frst'bayt isim (bir uzuv) souktan yanma; souktan donma.

frostbitten

frost.bit.ten frst'btn sfat souktan yanm (uzuv); souktan donmu.

frosted glass frosted

buzlucam. frost.edsfat 1. kral. 2. ekerli bir karmla kapl (kek).

frosting

frost.ing frs'tng isim keklerin zerine konulan ekerli karm.

frosty

frost.y frs'ti sfat 1. dona ekmi (hava). 2. kral. 3. souk (tavr, cevap v.b.).

froth

froth frth isim kpkk kmesi, kpkkler. fiil kpkkler kmak/akmak.

frothy froufrou

frothysfat st kpkklerle kapl. frou.frou fru'fru isim 1. (eteklerin kard) hrtl ses, hrt. 2. (frfr, tl veya aksesuarlardan oluan) ar ss. 3. (evin i dekorasyonunda) ufak sslerin oluturduu arlk.
506

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk frown on frown froze frozen food frozen prices frozen frugal frugality fruit

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

-i uygun grmemek. frown fraun fiil kalarn atmak. isim ka atma. froze froz fiil baknz freeze dondurulmu yiyecek. donmu fiyatlar. fro.zen fro'zn fiil baknz freeze sfat donmu. fru.gal fru'gl sfat 1. tutumlu. 2. kk, sade ve ucuz. fru.gal.i.ty frugl'ti isim tutumluluk. fruit frut isim 1. meyve. 2. sonu, netice. fiil meyve vermek.

fruiterer fruitful fruitfulness fruition fruitless fruity

fruit.er.er fru'trr isim, ngiliz ngilizcesi manav. fruit.ful frut'fl sfat verimli. fruit.ful.nessisim verimlilik. fru.i.tion fruw'n isim gerekleme. fruit.less frut'ls sfat faydasz, nafile. fruit.y fru'ti sfat 1. meyvemsi. 2. fazla nameli (insan sesi).

frump frumpish frumpy frustrate

frump fr^mp isim klksz kadn, demode giyimli kadn. frump.ishsfat demode giyimli, gsterisiz. frumpysfat demode giyimli, gsterisiz. frus.trate fr^s'treyt fiil 1. engellemek; ksteklemek, ket vurmak; set ekmek. 2. hsrana uratmak.

frustrated

frus.tratedsfat 1. engellenmi; ksteklenmi, ket vurulmu; set ekilmi. 2. hsran dolu; mitleri suya dm, istekleri gereklememi. 3. hsran yanstan; hsrandan ileri gelen.

frustrating

frus.trat.ingsfat sinir bozucu, moral bozucu: This work is very frustrating. Bu ok sinir bir i.

frustration

frus.tra.tionisim 1. engellenme; ksteklenme; set ekilme. 2. hsran.

fry fryer frying pan ft.

fry fray isim baknz small fry fry.er fray'r isim pili. tava. ft.ksaltma foot feet
507

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk fuchsia fuck about fuck all fuck around Fuck off! fuck someone over

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

fuch.sia fyu' isim kpeiei. vakit geirmek/ldrmek. 2. akalamak. ngiliz ngilizcesi hibir ey. vakit geirmek/ldrmek. 2. akalamak. Siktir git! birini sikmek/dzmek, birine ok aalk bir ey/bir kahpelik/bir putluk yapmak.

fuck something up

bir eyin iine etmek, bir eyin iine smak, bir eyi berbat etmek.

fuck up Fuck you! fuck Fuck! fucked-up

iin iine etmek, ii berbat etmek. Siktir git! fuck f^k isim, kaba sikime, dzme. Allah kahretsin! fucked-up f^kt'^p' sfat, kaba 1. kafay yemi; kafay tm; baya problemli/kompleksli. 2. berbat, rezil; kokumu; yozlam.

fucker Fucking hell! fucking

fuck.erisim herif. Allah kahretsin! fuck.ingsfat 1. Vurgulamak iin kullanlr: You're a fucking idiot! Tam bir dangalaksn! 2. kahrolas.

fuckup fud

fuck.up f^k'^p isim, kaba tam bir fiyasko. fud f^d' isim, konuma dili ar titiz ve rmcek kafal kimse.

fuddy-duddy

fud.dy-dud.dy f^'did^di isim, konuma dili ar titiz ve rmcek kafal kimse. sfat ar titiz ve rmcek kafal.

fudge

fudge f^c isim yumuak ve ikolatal ekerleme. fiil 1. biraz uydurmak; ufak apta bir yalan sylemek; ufak bir hile yapmak. 2. kesin bir tavr almamak. 3. -den kanmak. 4. szn tutmamak.

fuel gauge fuel oil fuel pump fuel tank

makine akaryakt gstergesi. fuel-oil, yayakt. yakt pompas. yakt deposu.

508

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk fuel

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

fu.el fyu'wl isim yakt. fiil (fueled/fuelled, fueling/fuelling) 1. yakmak, yanmasn salamak; altrmak. 2. up yakt almak.

fugitive

fu.gi.tive fyu'ctv sfat kaak, kaan, firari. isim firari, kaak.

fugue fulfil fulfill

fugue fyug isim, mzik fg. ful.fil flfl' fiil, ngiliz ngilizcesi baknz fulfill ful.fill flfl' fiil 1. yerine getirmek, yapmak: fulfill an obligation bir grevi yerine getirmek. 2. (insan) iindeki potansiyelini kendini tatmin edecek bir ekilde kullanmak.

fulfilling

ful.fill.ingsfat tatmin edici, doyurucu: Do you find your work fulfilling? in seni tatmin ediyor mu?

fulfillment

ful.fill.mentisim 1. yerine getirme, yapma. 2. iindeki potansiyelini iyi kullanmaktan doan memnuniyet.

fuliginous

fu.lig.i.nous fyulc'ns sfat 1. isli; is dolu. 2. is renginde, is renkli.

full dress full fare full general full measure full membership full moon full speed full stop full to overflowing full to the brim full

ok resmi toplantlarda giyilen elbise. tam bilet. askeri orgeneral. tam l. tam yelik. dolunay. tam srat. ngiliz ngilizcesi, dilbilgisi nokta (noktalama iareti). azna kadar dolu, dopdolu. azna kadar dolu, dopdolu. full fl sfat 1. (of) (ile) dolu: The glass was full. Bardak doluydu. The glass was full of water. Bardak suyla doluydu. 2. tam: full member tam ye. a full hour tam bir saat. 3. doymu, karn tok. 4. bol (giysi). 5. dolgun.

fullback full-blooded

full.backisim, futbol bek. full-blood.edsfat 1. safkan. 2. tam bir, gerek bir.


509

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk full-blown full-fledged full-grown full-length full-time job full-time fully fulminate fumble

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

full-blownsfat tamamen am; tam gelimi. full-fledgedsfat tam, gerek, ehliyetli. full-grownsfat tamamyla bym; yetikin. full-lengthsfat tam boy (portre). tamgn bir alma gerektiren i. full-timesfat fultaym, tamgn. ful.lyzarf tamamen, tamamyla. ful.mi.nate f^l'mneyt fiil against (-e) ate pskrmek. fum.ble f^m'bl fiil 1. el yordamyla aramak, yoklamak. 2. (oyunda) topu drmek. isim topu drme.

fume

fume fyum fiil 1. fkeli olmak. 2. pis kokulu gazlar yaymak.

fumes fumigate fun fair fun

fumesisim, oul pis kokulu gazlar. fu.mi.gate fyu'mgeyt fiil buharla dezenfekte etmek. ngiliz ngilizcesi lunapark. fun f^n isim elence, zevk. fiil, konuma dili (funned, funning) aka etmek.

function

func.tion f^ngk'n isim 1. i, grev, vazife, ilev, fonksiyon. 2. tren, merasim. 3. matematik fonksiyon, ilev. fiil ilemek, almak.

functional functionary functioning fund

func.tion.alsfat ilevsel, fonksiyonel. func.tion.ar.y f^ngk'neri isim memur, grevli. func.tion.ingsfat faal, iler durumda. fund f^nd isim 1. fon. 2. oul para. 3. oul fonlar. fiil (bir i veya kimse iin) para salamak.

fundamental

fun.da.men.tal f^ndmen'tl sfat temel, esasl, asl. isim esas, temel.

fundamentally funeral march funeral funereal

fun.da.men.tal.lyzarf temelde, znde. cenaze mar. fu.ner.al fyu'nrl, fyun'rl isim cenaze treni. fu.ne.re.al fyunr'iyl sfat kasvetli; cenaze trenine yakan.

fungicide

fun.gi.cide f^n'csayd, f^n'gsayd isim mantar ldrc ila.


510

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk fungus

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

fun.gus f^ng'gs isim, botanik (fungi/funguses) mantar veya mantar trnden bitki.

funicular funnel funnies funny bone

fu.nic.u.lar fyunk'ylr isim fnikler. fun.nel f^n'l isim 1. huni. 2. (vapurda) baca. fun.nies f^n'iz isim, oul baknz the funnies anatomi dirsekte bir eye arpnca kolun karncalanmasna sebep olan sinirin getii yer.

funny business funny paper funny

yalan dolan, hilecilik, dzenbazlk. (gazetede) bant- karikatrlerin bulunduu sayfa. fun.ny f^n'i sfat 1. komik, gldrc, elendirici. 2. tuhaf, garip, acayip. 3. pheli, phe uyandran.

fur

fur fr isim 1. krk. 2. krkl giysi, krk. 3. (baz yumuak tyl hayvanlara ait) tyler: the cat's fur kedinin tyleri. 4. (aydanlk veya borularda oluan) kire.

furbish furious

fur.bish fr'b fiil 1. parlatmak. 2. yeniletirmek. fu.ri.ous fyri'ys sfat 1. ok fkeli, kplere binmi, gz dnm. 2. iddetli, sert.

furl furlough furnace

furl frl fiil (yelken, bayrak) sarmak. fur.lough fr'lo isim izin, vazifeden izinle ayrlma. fur.nace fr'ns isim byk ocak, kalorifer oca; (demirhanede) ocak.

furnish furnished furnishings furniture furrier furrow

fur.nish fr'n fiil 1. demek; donatmak. 2. salamak. fur.nish.edsfat 1. mbleli, mobilyal. 2. with ile deli. fur.nish.ingsisim mefruat. fur.ni.ture fr'nr isim mobilya, mble. fur.ri.er fr'iyr isim krk. fur.row fr'o isim 1. sabann at iz. 2. krk. fiil 1. saban izi yapmak. 2. krtrmak.

furry further

fur.rysfat tyleri kabark, tyl. fur.ther fr'dhr ( Further ounlukla miktar ve derece, farther ise mesafe iin kullanlr.) sfat 1. tedeki, uzaktaki, daha uzak. 2. ilave olunan. zarf 1. daha teye;

511

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

daha tede. 2. bundan baka, ayrca. fiil ilerlemesini salamak. furtherance furthermore furthermost furthest furtive fury fuse fur.ther.ance fr'dhrns isim ilerlemesini salama. fur.ther.morezarf bundan baka, ayrca. fur.ther.mostsfat en tedeki. fur.thest fr'dhst sfat en ok, en uzak. fur.tive fr'tv sfat gizli, sinsi. fu.ry fyr'i isim 1. byk fke, gazap. 2. iddet. fuse fyuz fiil eritmek; erimek; eriyip birbiriyle kaynamak. fuselage fusion fu.se.lage fyu'slaq isim uak gvdesi. fu.sion fyu'qn isim 1. eritme; erime; eriyip kaynama. 2. fizik fzyon. fuss fuss f^s isim 1. gereksiz tela, heyecan veya fke. 2. yaygara. fiil ufak meseleleri sorun yapmak; ufak eyler yznden telaa dmek. fussy fusty fus.sy f^s'i sfat kl krk yaran, ok titiz. fus.ty f^s'ti sfat 1. kf kokan. 2. eski, demode, kflenmi, kfl. futile futility future tense future fu.tile fyu'tl sfat bo, nafile, abes. fu.til.i.ty fyutl'ti isim bouna olma, abes olma. dilbilgisi gelecek zaman. fu.ture fyu'r sfat gelecek, mstakbel. isim gelecek, istikbal. fuze fuzz fuze fyuz isim (top mermisine ait) tapa. fuzz f^z isim 1. hav. 2. ince tyler, ayva ty. 3. kvrck sa. 4. argo polis. fiil havlanmak. fuzzy fuzzysfat 1. ince tylerle kapl. 2. ok tyl (kpek v.b.). 3. hatlar belirsiz, flu. 4. ok havl (kuma). 5. kvrck (sa). G G, g ci isim 1. G, ngiliz alfabesinin yedinci harfi. 2. mzik sol notas. 3. argo bin dolar. G.B. G.B.ksaltma Great Britain

512

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk G.H.Q.

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

G.H.Q. ci'ey'kyu' ksaltma General Headquarters 1. askeri bakumandanlk karargh. 2. merkez, idare merkezi.

G.O.P. G.P.O.

G.O.P. ci'o'pi' ksaltma the G.O.P. G.P.O. ci'pi'o' ksaltma, ngiliz ngilizcesi the General Post Office

gab

gab gb fiil, konuma dili (gabbed, gabbing) ene almak. isim ene alma.

gabardine gabble

gab.ar.dine gb'rdin isim gabardin. gab.ble gb'l fiil abuk ve anlalamayacak bir ekilde konumak. isim abuk ve anlalmaz konuma.

gaberdine gabfest gable roof gable

gab.er.dine gb'rdin isim cppe. gab.fest gb'fest isim, konuma dili ene alma. beikat. ga.ble gey'bl isim bina duvarnn beikat ile birletii yerdeki gen blm.

Gabon Gabonese

Ga.bon gbon' isim Gabon. Ga.bon.ese gbniz' isim (Gabonese) Gabonlu. sfat 1. Gabon, Gabon'a zg. 2. Gabonlu.

gad

gad gd fiil (gadded, gadding) about/around babo dolamak.

gadfly gadget Gaelic gaffe gag on gag gaga gage gaiety gain an advantage over gain ground

gad.fly gd'flay isim atsinei. gad.get gc't isim alet, kk aygt. Gael.ic gey'lk isim, sfat Gaelce; rlandaca; skoa. gaffe gf isim gaf. (bir ey) boazn tkamak. gag gg isim aka; glt. ga.ga ga'ga sfat, konuma dili budala, deli. gage geyc isim, fiil baknz gauge gai.e.ty gey'ti isim neelilik, enlik, nee. (bir bakasndan) daha kuvvetli olmak. (hastann durumu) iyilemek. 2. (hisse senetlerinin deeri) artmak. 3. (bir gr) rabet kazanmak. 4. on

513

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

(rakibini takip eden biri) (rakibe) daha yaklamak. 5. askeri (ordu) (dmandan) yer kazanmak. gain the upper hand gain time gain weight gain avantaj (birine) gemek, avantaj (birinde) olmak. vakit kazanmak. 2. (saat) ileri gitmek. kilo almak. gain geyn isim 1. kazan, kr. 2. artma, art. fiil 1. -i elde etmek, -e sahip olmak. 2. on (takip eden kii/ey) yaklamak, aradaki mesafeyi kapatmak. gainsay gait gaiter gal. galaxy gale gall gallant gallantry gallbladder galleon gallery gain.say geyn.sey' fiil (gainsaid) inkr etmek. gait geyt isim yry, gidi. gai.ter gey'tr isim tozluk, getr. gal.ksaltma gallon gal.ax.y gl'ksi isim, gkbilim galaksi, gkada. gale geyl isim kuvvetli rzgr, bora, frtna. gall gl isim baknz gallbladder gal.lant gl'nt sfat centilmen, efendi. gal.lant.ry gl'ntri isim kahramanlk, yiitlik. isim safra kesesi. gal.le.on gl'iyn isim kalyon. gal.ler.y gl'ri isim 1. sanat galerisi. 2. balkon, galeri. 3. madencilik galeri. galley proof galley galling gallivant gallon matbaaclk ilk tashih. gal.ley gl'i isim 1. kadrga. 2. gemi mutfa. gall.ingsfat sinir edici, sinirlendirici. gal.li.vant gl'vnt fiil gezip tozmak. gal.lon gl'n isim 1. galon (9,16 litre). 2. ngiliz ngilizcesi galon (0,55 litre). gallop gallows gallstone galore gal.lop gl'p fiil drtnala gitmek. isim drtnala gidi. gal.lows gl'oz isim daraac. gall.stone gl'ston isim safra ta. ga.lore glor' sfat ok miktarda, bol: You can find blackberries galore there. Orada brtlenden geilmiyor. galosh ga.losh gla' isim kalo, galo, lastik.
514

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk galvanize

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

gal.va.nize gl'vnayz fiil 1. galvanizlemek. 2. hemen harekete geirmek.

Gambia Gambian

Gam.bi.a gm'by isim Gambiya. isim Gambiyal. sfat 1. Gambiya, Gambiya'ya zg. 2. Gambiyal.

gamble for high stakes gamble

byk para iin kumar oynamak. gam.ble gm'bl fiil kumar oynamak. isim, konuma dili ok riskli i, kumar.

gambler gambling den gambling gambol

gam.blerisim kumarbaz. kumarhane. gam.bling gm'blng isim kumar, kumar oynama. gam.bol gm'bl fiil srayp oynamak. isim sray, zplama.

game gamekeeper gamma ray gamma gammon

game geym sfat sakat (bacak). game.keep.er geym'kipr isim avlak bekisi. gamma n. gam.ma gm' isim baknz gamma ray gam.mon gm'n isim, ngiliz ngilizcesi domuz budundan yaplm qambon.

gammy gamut gander

gam.my gm'i sfat, ngiliz ngilizcesi sakat (bacak). gam.ut gm't isim (of) her eit, her tr. gan.der gn'dr isim 1. erkek kaz. 2. konuma dili bak.

gang up on

(birine) kar cephe oluturmak. 2. (birka kii) toplanp (birine) kar saldrmaya hazrlanmak.

gang gangling

gang gng isim 1. ete. 2. takm; gruh. gan.gling gng'glng sfat fasulye sr gibi, leylek gibi.

gangplank

gang.plank gng'plngk isim iskele, iskele tahtas, srme iskele.

gangrene gangrenous gangster gangway

gan.grene gng'grin isim, tbbi kangren. gan.gren.oussfat kangrenli. gang.ster gng'str isim gangster. gang.way gng'wey isim, nlem Destur!/Yol ver!
515

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk gantlet gaol gaoler gap gape

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

gant.let gnt'lt isim baknz gauntlet gaol qeyl isim, ngiliz ngilizcesi baknz qail gaol.er cey'lr isim, ngiliz ngilizcesi baknz qailer gap gp isim 1. aralk; boluk, gedik. 2. eksiklik. gape geyp fiil 1. az ak bir ekilde hayret veya aknlkla bakmak. 2. almak.

garage sale

evde istenilmeyen eyay satmak amacyla garaj veya bahede dzenlenen sat.

garage

ga.rage graq', grac', [ngiliz ngilizcesi] ger'c isim garaq. fiil garaqda brakmak.

garb garbage can garbage man garbage truck garbage

garb garb isim klk, kyafet, giysiler. p tenekesi. p. p kamyonu, p arabas. gar.bage gar'bc isim 1. p; sprnt. 2. pis ve deersiz ey.

garbanzo garble

gar.ban.zo garbn'zo isim nohut. gar.ble gar'bl fiil yanl bir ekilde anlatmak/nakletmek.

garden party garden

gardenparti. gar.den gar'dn isim bahe; bostan. fiil bahede almak, ieklerle uramak.

gardener gardenia gargantuan gargle garish

gar.den.erisim bahvan. gar.de.nia gardin'y isim gardenya. gar.gan.tu.an gargn'uwn sfat ok byk, kocaman. gar.gle gar'gl fiil gargara yapmak. isim gargara. gar.ish ger' sfat 1. i, cart, crlak, parlak (renk). 2. cafcafl.

garland garlic garment garner garnet garnish

gar.land gar'lnd isim elenk. gar.lic gar'lk isim sarmsak, sarmsak. gar.ment gar'mnt isim giysi, elbise. gar.ner gar'nr fiil toplamak. gar.net gar'nt isim grena, lal ta. gar.nish gar'n fiil garnitrle sslemek. isim garnitr.
516

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk garret garrison garrulous garter gas mask gas meter gas station gas up gas

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

gar.ret ger't isim tavanaras; tavanarasndaki oda. gar.ri.son ger'sn isim garnizon. gar.ru.lous ger'ls sfat geveze, lafazan, enebaz. gar.ter gar'tr isim qartiyer. gaz maskesi. doalgaz saati/sayac; havagaz saati/sayac. benzin istasyonu. benzin deposunu doldurmak. gas gs isim (gases/gasses) 1. benzin. 2. gaz. 3. (midede) gaz. 4. havagaz; doalgaz. fiil (gassed, gassing) 1. gazla zehirlemek. 2. konuma dili ene almak.

gaseous gash

gas.e.ous gs'ys sfat gaz gibi; gazl. gash g isim derin yara. fiil -de derin yara amak; -i kesmek.

gasket gaslight gasoline gasp

gas.ket gs'kt isim conta. gas.light gs'layt isim gaz . gas.o.line gslin' isim benzin. gasp gsp fiil 1. soluk solua kalmak, nefesi daralmak, nefesi kesilmek. 2. solumak. 3. soluk solua sylemek. isim soluma, nefes.

gastric gastritis gastronome gastronomic gastronomy

gas.tric gs'trk sfat, tbbi mideye ait, midevi. gas.tri.tis gstray'ts isim, tbbi gastrit. gas.tro.nome gs'trnom isim gastronom. gas.tro.nom.ic gstrnam'k sfat gastronomik. gas.tron.o.my gstranmi' isim gastronomi, iyi yemek yeme ve yemekten anlama sanat.

gasworks gate

gas.works gs'wrks isim gazhane. gate geyt isim 1. kap (kap araln kapayan kanat). 2. kanal kapa. 3. (ma, konser, sirk v.b.'nde bilet satndan salanan) hslat; gie hslat.

gatecrasher

gate.crash.erisim, konuma dili parasz veya davetiyesiz giren kimse.

gateway

gate.wayisim 1. kap aral, kap. 2. giri.


517

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk gather speed gather

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

hz kazanmak. gath.er gdh'r fiil 1. toplamak, bir araya getirmek; toplanmak, bir araya gelmek. 2. devirmek, toplamak. 3. anlamak, sonu karmak. 4. bzmek. 5. (irin) toplanmak. isim bzg.

gathering GATT

gath.er.ing gdh'rng isim toplant. GATT gt ksaltma General Agreement on Tariffs and Trade

gauche

gauche go sfat 1. pot kran, gaf yapan. 2. uygunsuz, mnasebetsiz.

gaudy

gaud.y g'di sfat 1. i (renk); i renkli. 2. ar ve zevksiz bir ekilde ssl.

gauge

gauge geyc isim 1. ap; l; kalnlk. 2. demiryolu ray akl. 3. lme aleti. fiil 1. lmek. 2. lmlemek.

gaunt gauntlet gauze gave gavel

gaunt gnt sfat sska, ok zayf ve kuru. gaunt.let gnt'lt isim baknz run the gauntlet gauze gz isim gaz bezi, gazl bez. gave geyv fiil baknz give gav.el gv'l isim (toplantda oturumun aldn ilan etmek iin bakann masaya vurduu) tokmak.

gawk gawky gawp

gawk gk fiil aval aval bakmak, bn bn bakmak. gawkysfat kollar, bacaklar uzun, biimsiz ve hantal. gawp gp fiil at az ak bir ekilde seyretmek; aval aval bakmak, bn bn bakmak.

gay

gay gey sfat 1. neeli, en. 2. canl, parlak ve gzel (renk); parlak ve gzel renkli. 3. ecinsel, homoseksel. isim ecinsel, homoseksel.

gaze

gaze geyz fiil at gzn dikip bakmak, seyretmek. isim dik bak.

gazebo

ga.ze.bo gzi'bo isim belveder; gzel manzaral kameriye, ardak, pavyon; bir yapnn zerindeki teras veya pavyon.

gazelle gazette

ga.zelle gzel' isim ceylan, ahu, gazal. ga.zette gzet' isim resmi gazete.
518

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk gazetteer

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

gaz.et.teer gztr' isim 1. yer adlar szl. 2. (atlasta) yer adlar dizini.

gear down gear up gear wheel gear

vitesi azaltmak. vitesi ykseltmek. dili ark. gear gr isim 1. (belirli bir i iin kullanlan) eya, takm veya giysi. 2. tertibat, dzen, aygt. 3. dili ark. 4. vites.

gearbox gearshift lever gearshift gee

gear.boxisim vites kutusu, anqman, anzman. vites kolu. gear.shiftisim vites. gee ci nlem 1. Allah Allah! 2. Birinin veya bir eyin beenildiini gsterir: Gee you're swell! Sen bir harikasn!

geese Geiger counter Geiger geisha gel gelatin gelatine geld gelding gem

geese gis isim, oul baknz goose Gayger sayac. Gei.ger gay'gr isim baknz Geiger counter gei.sha gey' isim geya. gel cel isim qel, pelte. gel.a.tin cel'tn isim qelatin. gel.a.tine cel'tn isim qelatin. geld geld fiil idi etmek, enemek. geld.ingisim idi edilmi at. gem cem isim 1. deerli ta, mcevher. 2. deerli kii, cevher; deerli nesne.

Gemini gemstone gendarme gender

Gem.i.ni cem'nay isim, astroloji kizler burcu. gem.stone cem'ston isim yontulmam deerli ta. gen.darme qan'darm, qandarm' isim qandarma. gen.der cen'dr isim 1. dilbilgisi cins. 2. konuma dili cinsiyet.

gene genealogy

gene cin isim, biyoloji gen. ge.ne.al.o.gy ciniyal'ci isim ecere, soyaac.

General Agreement on Tariffs and TradeGmrk Tarifeleri ve Ticaret Genel Anlamas. general election ngiliz ngilizcesi genel seim.
519

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk General Post Office general practice general practitioner general staff general strike general generalise

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

ngiliz ngilizcesi, eski Ulusal Posta Mdrl. pratisyen hekimlik. tbbi pratisyen, pratisyen doktor. askeri kurmay snf. genel grev. gen.er.al cen'rl sfat genel. isim, askeri general. gen.er.al.ise cen'rlayz, cen'rlayz fiil, ngiliz ngilizcesi baknz generalize

generality

gen.er.al.i.ty cenrl'ti isim 1. genellik. 2. ounluk. 3. genelleme; genelleme ieren sz.

generalization

gen.er.al.i.za.tion cenrlzey'n isim 1. genelletirme. 2. genelleme, genelleme ieren sz.

generalize generally generate

gen.er.al.ize cen'rlayz, cen'rlayz fiil genelletirmek. gen.er.al.lyzarf genellikle. gen.er.ate cen'reyt fiil retmek; meydana getirmek; -e yol amak.

generation gap generation

kuak fark, kuaklar arasndaki fark. gen.er.a.tion cenrey'n isim 1. kuak, nesil. 2. retim; meydana getirme.

generator generic

gen.er.a.tor cen'reytr isim qeneratr, dinamo. ge.ner.ic cner'k sfat, isim ambalaqnda reticinin ad veya markas bulunmayan (gda maddesi).

generosity generous genesis genetic genetics genial

gen.er.os.i.ty cenras'ti isim cmertlik. gen.er.ous cen'rs sfat cmert, eli ak. gen.e.sis cen'ss isim (geneses) balang. ge.net.ic cnet'k sfat, biyoloji genetik. ge.net.ics cnet'ks isim, biyoloji genetik. gen.ial cin'yl sfat 1. canayakn, arkadaa davranan, iyi huylu, gleryzl. 2. yumuak (iklim).

genital genitals

gen.i.tal cen'tl sfat, tbbi reme organlarna ait. gen.i.talsisim, oul, tbbi reme organlar, cinsel organlar.

genitive

gen.i.tive cen'tv sfat, dilbilgisi -in halindeki. isim -in halindeki szck.
520

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk genius

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

gen.ius cin'ys isim (geniuses) 1. deha. 2. dhi. 3. istidat, yetenek. 4. zellik.

genocide genre gent genteel gentian gentile

gen.o.cide cen'sayd isim soykrm, qenosit. gen.re qan'r isim tarz, tr, nevi. gent cent isim, halk dili erkek, adam. gen.teel centil' sfat efendilik/kibarlk taslayan. gen.tian cen'n isim centiyana, centiyan, kantaron. gen.tile cen'tayl isim Musevi olmayan kimse. sfat Musevi olmayan.

gentle

gen.tle cen'tl sfat 1. yumuak ve nazik. 2. hafif (rzgr, yamur). 3. meyli ok az (yoku).

gentleman

gen.tle.man cen'tlmn isim (gentlemen) centilmen, efendi.

gentlemanly

gen.tle.man.lysfat centilmence, efendice, centilmene yakan.

gentleman's agreement gentlemen's agreement gentleness gently

karlkl anlaya dayanan ve yazl olmayan anlama. karlkl anlaya dayanan ve yazl olmayan anlama. gen.tle.nessisim yumuaklk, nezaket. zarf 1. yumuak ve nazik bir ekilde. 2. hafife (esen). 3. yavaa (ykselen yoku).

gentry genuflect

gen.try cen'tr isim, oul sosyal stats iyi olanlar. gen.u.flect cen'yuflekt fiil, Hristiyanlk (ibadette) diz kmek.

genuflec'tion genuine

isim (zellikle ibadet ederken) diz kme. gen.u.ine cen'yuwn sfat 1. gerek, hakiki. 2. iten gelen. 3. iten, samimi.

genus

ge.nus ci'ns isim, biyoloji (genera) (birka trden meydana gelen) cins.

geodesic dome geodesic

geodezik kubbe. ge.o.des.ic ciydes'k sfat geodezik, qeodezik, geodeziyle ilgili.

geodesy geographer geographic

ge.od.e.sy ciyad'si isim geodezi, qeodezi. ge.og.ra.pherisim corafya uzman, corafyac. ge.o.graph.ic ciygrf'k sfat corafi.
521

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk geographical geography geologic geological geologist geology geometric

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

ge.o.graph.i.cal ciygrf'kl sfat corafi. ge.og.ra.phy ciyag'rfi isim corafya. geo.log.icsfat qeoloqik, yerbilimsel. geo.log.i.calsfat qeoloqik, yerbilimsel. ge.ol.o.gistisim qeolog. ge.ol.o.gy ciyal'ci isim qeoloqi, yerbilim. ge.o.met.ric ciymet'rk sfat 1. geometrik, uzambilgisel: geometric figure geometrik ekil. 2. geometrik, earpanl: geometric series geometrik seri.

geometry geophysics geopolitics georgette Georgia Georgian geranium Gerber daisy Gerber geriatric geriatrics germ

ge.om.e.try ciyam'tri isim geometri, uzambilgisi. ge.o.phys.ics ciyofz'ks isim qeofizik. ge.o.pol.i.tics ciyopal'tks isim qeopolitik. geor.gette crcet' isim qorqet. Geor.gia cr'c isim Grcistan. isim, sfat 1. Grc. 2. Grcce. ge.ra.ni.um crey'niym isim sardunya. gerbera. Ger.ber gr'br isim baknz Gerber daisy ger.i.at.ric ceriyt'rk sfat geriatrik, qeriyatrik. ger.i.at.ricsisim geriatri, qeriyatri. germ crm isim 1. mikrop. 2. tohumun z. 3. balang, tohum.

German measles German germander

kzamkk. Ger.man cr'mn sfat, isim 1. Alman. 2. Almanca. ger.man.der crmn'dr isim 1. dalakotu, yermeesi, yerpalamudu. 2. kurtluca, yerpalamudu, yermeesi.

germane Germany germicide

ger.mane crmeyn' sfat (to) (ile) ilgili. Ger.man.y cr'mni isim Almanya. ger.mi.cide cr'msayd isim mikrop ldrc, antiseptik.

germinate

ger.mi.nate cr'mneyt fiil (tohum) imlenmek; (tohumu) imlendirmek.

germination

ger.mi.na.tion crmney'n isim (tohum) imlenme; (tohumu) imlendirme.


522

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk gerrymander

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

ger.ry.man.der cer'imndr, ger'imndr fiil (seim blgesini) bir siyasi partinin karlarna uygun decek ekilde ayarlamak.

gerund gestalt gestation gesticulate

ger.und cer'nd isim, dilbilgisi fiilden tretilen isim. ge.stalt gtalt' isim, ruhbilim getalt. ges.ta.tion cestey'n isim 1. gebelik. 2. gebelik sresi. ges.tic.u.late cestk'yuleyt fiil el, kol veya ba hareketleri yapmak, qestler yapmak.

gesticulation

ges.tic.u.la.tionisim 1. qestler yapma. 2. el, kol veya ba hareketi, jest.

gesture

ges.ture ces'r isim 1. el, kol veya ba hareketi, qest. 2. jest, gzel davran. fiil el, kol veya ba hareketi yapmak, jest yapmak.

Gesundheit

Ge.sund.heit gznt'hayt nlem ok yaayn! (Hapran bir kimseye sylenir.).

get a bang on a part of one's body

konuma dili vcudunun bir yerine darbe yemek: She got a bang on her head. Bana bir darbe yedi.

get a bang out of get a fright get a grasp on oneself get a hard-on

konuma dili -e baylmak, -e bitmek. korkmak. kendine hkim olmak, kendine gelmek. -in kuu kalkmak/uyanmak, -in penisi beton olmak/dikelmek.

get a hustle on get a kick out of get a load of

konuma dili acele etmek, abuk olmak. -den zevk almak. konuma dili 1. (ok ilgin, gzel veya tuhaf birine veya bir eye) bakmak. 2. (ok ilgin, gzel veya tuhaf bir eyi) dinlemek.

get a lump in one's throat Get a move on! get a rise out of someone get a rise out of get a swelled head get a whiff of get a whipping

ok duygulanmak. 2. boaz dmlenmek. konuma dili Haydi!/abuk! konuma dili dalga geerek birini kzdrmak. birinin bamteline basp ileden karmak. kendini bir ey zannetmek, ba dnmek, marmak. -in kokusunu duymak. dayak yemek.
523

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk get a woman into trouble get about

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

bir kadn hamile brakmak. (haber, sylenti) yaylmak. 2. (bir hastalktan sonra yeniden) kp dolamak. 3. seyahat etmek; gezmek.

get across

anlatmak; aklamak: He couldn't get his point across. Ne demek istediini anlatamad. What he said obviously didn't get across to them. Ne demek istediini anlamadklar belli.

get after get ahead get along in years get along on in years get along up in years get along without

kmak, paylamak. konuma dili baarl olmak. 2. of -i gemek. yalanmak. yalanmak. yalanmak. -siz yapmak/idare etmek: I can get along without them. Onlarsz yapabilirim. Can you get along wthout eight hours of sleep? Sekiz saat uyumadan yapabilir misin?

get along

birbiriyle iyi geinmek. 2. idare etmek, yapmak; ile aras ... olmak: How will he get along over there? Orada nasl yapacak? He'll get along fine. yi olacak./Becerir o. How's she getting along in French? Franszcayla aras nasl? 3. (on) (ile) idare etmek, geinmek. 4. (saat/zaman) ilerlemek; towards (belirli bir zaman) yaklamak; towards (saat) (belirli bir saate) gelmek/yaklamak. 5. yalanmak. 6. with (bir ile) megul olmak. 7. gitmek: We'd better be getting along. Gitmeliyiz.

get an erection get an urge to

penisi sertlemek. (bir ey yapmay) ok istemek: He suddenly got the urge to make money. Birdenbire iinde para kazanma tutkusu uyand.

get anxious get around to

endielenmek, merak etmek, meraklanmak. konuma dili 1. (bir eyi yapmaya) vakit bulmak/ayrmak; (geciktirilmi bir ii) yapmak. 2. (epey bir geciktirmeden sonra) (bir konuyu) ele almak.

524

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk get around

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

ok gezmek. 2. hareket etmek, yrmek. 3. (haber) yaylmak. 4. bir yol bulup -den kurtulmak; bir yol bulup (birini) atlatmak.

get at

-e ulamak, -e erimek. 2. zarar vermek, ktlk etmek. 3. (bir eyle) megul olmak. 4. kastetmek, demek istemek; ima etmek.

get away with murder get away with something

konuma dili bir ktln cezasn ekmemek. konuma dili (yaplan bir i) yanna kr kalmak: He's gotten away with it. Yapt yanna kr kald. I won't let him get away with this. Bunu yanna brakmayacam./Bunu yapmasna izin vermeyeceim.

get away get back at someone for something

kamak. 2. kmak. konuma dili birine bir eyi detmek, birinden bir eyin cn almak.

get behind in

(bir ite) gecikmek; (bir iin) gerisinde kalmak: He's gotten behind in his payments. demelerinde gecikti. They've gotten behind in their work. alma programnn gerisinde kaldlar. 2. konuma dili arka kmak, desteklemek.

get better get bogged down in get by

iyilemek. fiil (bogged, bogging) (bir yerde) saplanp kalmak. konuma dili 1. gemek. 2. ile atlatmak, ile geirmek; ile idare etmek; (bir eyi) durumu kurtaracak kadar yapmak: I can get by this year with these shoes. Bu ayakkablarla bu seneyi atlatabilirim. She only studies enough to get by. Ancak durumu kurtaracak kadar ders alr. 3. vartay atlatmak.

get carried away

kendini kaptrmak, kaplp gitmek; heyecanlanp arya kamak.

get cold feet

konuma dili tereddde dmek, kararszla kaplmak, pheler duymaya balamak.

get cracking get dark

konuma dili (gayretle) balamak. akam olmak, hava kararmak.

525

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk get down off one's high horse

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

konuma dili kibiri brakmak, kibirli davranmaktan vazgemek.

get down to brass tacks get down to business get down to work get down to get even with Get fucked! get going

konuma dili asl ie bakmak, asl ii ele almak. konuma dili asl ie bakmak, asl ii ele almak. ciddi olarak ie koyulmak. konuma dili (bir ie) bakmak, balamak. konuma dili -den almak. Siktir git! konuma dili 1. (gayretle) balamak. 2. balatmak, kzdrmak: Don't get him going! Onu balatma!

get hell

konuma dili fena halde halanmak, adamakll bir zlgt yemek.

get hold of get hot get hysterical over

-i eline geirmek. 2. (birini) bulmak. snmak. 2. kzmak, fkelenmek. (bir ey) (karsnda) lgna dnmek, sinirleri boanmak.

get hysterical

(bir ey) (karsnda) lgna dnmek, sinirleri boanmak.

get in a state get in a stew get in a tizzy

ok endieli, heyecanl veya sinirli bir hale girmek. konuma dili telaa/endieye dmek. gereksiz yere telalanmak veya heyecanlanmak, eli aya dolamak, etei ayana dolamak.

get in by the back door

konuma dili 1. arka kapdan girmak. 2. normal yoldan baka bir yol ile (bir kurulua/bir gruba) girmak/dahil olmak.

get in good with get in on the ground floor get in one's hair

konuma dili (birinin) gzne girmek. konuma dili bir ie balangta katlmak. konuma dili - e musallat olmak, bandan ayrlmayarak rahatsz etmek.

get in one's two cents worth get in one's way get in someone's hair

fikrini sylemek, grn belirtmek. konuma dili -e engel olmak, -in ilerini aksatmak. birini rahatsz etmek.

526

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk get in through the back door

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

konuma dili 1. arka kapdan girmak. 2. normal yoldan baka bir yol ile (bir kurulua/bir gruba) girmak/dahil olmak.

get in with

konuma dili (birinin) arkadaln kazanmak; (birinin) gzne girmek.

get into a predicament get into a scrape get into hot water get into mischief get into one's stride get into the swing of things get into trouble get it in the neck

skya gelmek. belaya atmak. konuma dili ba derde girmek. yaramazlk etmek. konuma dili baknz hit one's stride ilere almak. belaya atmak, ba belaya girmek. konuma dili 1. ar bir darbe yemek. 2. alabanday yemek, fray yemek.

get it into one's head that ... get it

-i kafasna koymak. konuma dili zlgt yemek; gnn grmek: We're going to get it now! imdi attk belaya!

get loose get off easy

kurtulmak. konuma dili hafif bir cezayla veya cezasz olarak kurtulmak; ucuz kurtulmak.

get off on the wrong foot with someone get off scot-free

konuma dili balangta birini kzdrmak.

konuma dili (sank) hibir ceza yemeden serbest braklmak.

get off someone's back

konuma dili birini rahat brakmak, birini azarlamaktan veya eletirmekten vazgemek.

get off someone's tail get off the ground

konuma dili birini rahat brakmak. (uak) havalanmak. 2. konuma dili tam anlamyla balamak.

get off

inmek. 2. from (iten) izin almak. 3. paay kurtarmak; (birini) cezadan kurtarmak: How can we get him off? Onu cezadan nasl kurtarabiliriz? 4. yollamak. 5. karmak: Get that dirty shirt off this minute! O kirli gmlei hemen kar!

get on someone's good side

(birinin) gzne girmek.


527

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk get on someone's nerves get on the ball

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

konuma dili birinin sinirine dokunmak. konuma dili dikkat etmek, dikkatli olmak, uyank olmak.

get on the bandwagon Get on the stick!

konuma dili bakalarnn yapt bir eyleme katlmak. Dikkat et!/Akln bana topla!/Kendine gel!/Uyan! 2. abuk ol!

get on the wrong side of someone get on

konuma dili birini kzdrmak. (-e) binmek; (-e) kmak. 2. (bir konuya) girmek. 3. konuma dili -i azarlamak, -e kmak. 4. birbiriyle iyi geinmek. 5. idare etmek, yapmak; ile aras ... olmak: How will he get on over there? Orada nasl yapacak? He'll get on fine. yi olacak./Becerir o. How's she getting on in French? Franszcayla aras nasl? 6. (zaman) ilerlemek; towards (belirli bir zaman) yaklamak; towards (saat) (belirli bir saate) gelmek/yaklamak. 7. yalanmak. 8. with (bir i) ile megul olmak. 9. gitmek: We'd better be getting on. Gitmeliyiz.

get one's back up get one's ducks in a row get one's feet wet get one's goat get one's hands on get one's money's worth

fkelenmek. konuma dili hazrlklarn yapmak. konuma dili balamak, denemek. konuma dili sinirlendirmek, kzdrmak. yakalamak, eline geirmek. 2. -e sahip olmak. konuma dili denen parann karlnda iyi mal almak: You get your money's worth in that store. O dkknda dediin parann karlnda iyi mal alrsn.

get one's number get one's second wind

konuma dili birinin ne menem biri olduunu anlamak. (koucu v.b.) (ilk kez yorulup soluu kesildikten sonra) soluklanp tekrar eski formunu kazanmak. 2. (birinin hz kesildikten sonra) gayrete gelmek, canlanmak.

get one's way

istediini yaptrmak: She always gets her way. Hep onun istedii olur.

get one's wind up get one's wits about one

korkuya kaplmak, korkmak. 2. sinirlenmek. akln bana toplamak.


528

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk get oneself couthed up get oneself in a fix get onto

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

konuma dili sslenip pslenmek. kendini zor bir duruma sokmak. konuma dili 1. (bir ie) bakmak, (bir ii) ele almak, (bir ile) megul olmak. 2. (bir konuya) girmek, (bir konudan) bahsetmeye balamak. 3. (biriyle) temasa gemek. 4. (bir kurula) seilmek, seim yoluyla girmek. 5. (birinin) su ilediini kefetmek.

get out of debt get out of hand get out of the way get out Get out! get over

bortan kurtulmak. rndan kmak, idare edilememek. yoldan ekilmek, kenara ekilmek. kmak. 2. karmak, yaymlamak. Defol! stnden gemek. 2. (bir hastalk) gemek: Have you gotten over your cold? Nezlen geti mi? 3. (bir znty) unutmak. 4. (artc bir olaya) inanmak.

get ready for get rid of

iin/-e hazrlanmak. (birini) savmak, bandan savmak. 2. yok etmek; ortadan kaldrmak; kovmak, defetmek. 3. (istenmeyen bir eyden) kurtulmak.

get set get shot of get showered on get shut of get someone couthed up get someone down get someone in shape for get someone in shape get someone into hot water get someone into trouble get someone off the hook get someone out of one's mind get someone out of the way

hazrlanmak. konuma dili -den kurtulmak. konuma dili yamura yakalanmak. konuma dili -den kurtulmak. konuma dili birini ssleyip pslemek. konuma dili birinin moralini bozmak. birini/bir eyi hazrlamak. birini/bir eyi hazrlamak. konuma dili birinin ban derde sokmak. birinin ban belaya sokmak. konuma dili birini (zor bir durumdan) kurtarmak. birini/bir eyi aklndan karmak/unutmak. birini yoldan ekmek, birini kenara ekmek. 2. birini devred etmek, birini etkisiz hale getirmek.

get someone over a barrel

konuma dili birini keye sktrmak.


529

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk get someone under one's thumb get someone wrong get someone's goat get someone's number get something across to someone get something in shape for get something in shape get something off one's chest get something out of one's mind get something out of one's system

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

birini istedii gibi idare etmek veya kullanmak. birini/bir eyi yanl anlamak. konuma dili birini sinir etmek, kzdrmak. birinin ne mal olduunu renmek/anlamak. konuma dili bir eyi birine anlatabilmek. birini/bir eyi hazrlamak. birini/bir eyi hazrlamak. konuma dili derdini dkmek, iini dkmek. birini/bir eyi aklndan karmak/unutmak. (birinin) vcudu bir eyi atmak. 2. (biri) ok arzulad bir eyi arzulamaz olmak; bir eyden hevesini almak.

get something out of the way get something over with get something over get something right get something straight

bir eyi yoldan ekmek, bir eyi kenara ekmek. bir eyi yapp bitirmek; bir eyi bitirmek. bir eyi bitirmek, bir eyi sona erdirmek. bir eyi tam istenilen ekilde yapmak. bir eyi doru anlamak. 2. (bir yeri) bir dzene/dzenli bir hale sokmak.

get something through one's head

bir eyi anlamak: Why can't you get this through your head? Kafan niin bunu almyor?

get something through someone's head get something wrong get steamed up about get stuck

bir eyi birine anlatmak, birinin kafasna sokmak.

birini/bir eyi yanl anlamak. (bir eye) kzmak, sinirlenmek. in (amur, kum v.b.'ne) saplanp kalmak. 2. in (bir yerde) skp kalmak. 3. on -e yapp kalmak. 4. bir problemin iinden kamamak, kmaza girmek. 5. with (klfet saylan bir i veya istenilmeyen biri) (birinin) bana kalmak. 6. on (birine) tutulmak, k olmak.

get tangled

up (karmak bir durumun) iinden kamamak. 2. with (iyi olmayan bir i veya kimseye) bulamak.

get the ax get the ball rolling get the best of

konuma dili i veya okuldan atlmak, sepetlenmek. konuma dili balamak, ileri balatmak. -i alt etmek/yenmek, -e galip gelmek. 2. kazanl kmak; in (bir ite) (bakasndan) kazanl kmak. 3. in en iyisi (birine) nasip olmak.
530

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk get the better of get the blues get the boot

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

-i alt etmek/yenmek, -e galip gelmek. konuma dili efkrlanmak. sepetlenmek, kap dar edilmek, kna tekmeyi yemek, iten karlmak.

get the brush off

konuma dili(from) souk bir davran veya szle kovulmak; souk bir karlk grmek: I got the brush off from her. Bana souk davrand.

get the cart before the horse get the cold shoulder get the feel of get the goods on someone

konuma dili bir ii tersinden yapmak. konuma dili souk bir ekilde karlanmak. -e almak. konuma dili biri hakknda elinde kuvvetli deliller olmak: We've got the goods on him. Onun hakknda elimizde kuvvetli deliller var.

get the hang of

konuma dili (bir eyin) nasl yapldn/altn renmek; (bir eyi) anlamak/kavramak; (bir iin) havasna girmek.

get the jitters get the jump on someone

sinirli olmak, korku duymak. birinden nce davranmak, stn gelerek birini artmak.

get the jump on get the message get the nod get the picture get the push get the red carpet treatment get the runaround get the sack get the shaft get the shakes

konuma dili -den nce davranmak. anlamak, akmak. argo 1. izin almak. 2. seilmek. anlamak, akmak. konuma dili sepetlenmek/iten atlmak. konuma dili atafatl bir ekilde karlanp arlanmak. kaamak cevap almak. konuma dili iten kovulmak, sepetlenmek. (birinin) can yanmak. konuma dili titremeye balamak, titreme nbetine tutulmak.

get the short end of the stick

konuma dili (birinin) payna en kts dmek: I got the short end of the stick. Benim payma en kts dt.

get the show on the road

konuma dili balamak; ileri balatmak.


531

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk get the upper hand

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

stn duruma gemek; on (birinden) daha avantajl bir duruma gemek.

get the urge to

(bir ey yapmay) ok istemek: He suddenly got the urge to make money. Birdenbire iinde para kazanma tutkusu uyand.

get the worst of it get the worst of

yenilmek, altta kalmak. 2. en ok zarara uramak. yenilmek, srt yere getirilmek, alt edilmek. 2. -den kazanl kmamak.

get through to

-e bir ey anlatmak: I can't get through to her. Ona bir ey anlatamam. 2. kafasna girmek: I think it's finally gotten through to him. Nihayet anlad galiba.

get through

(to) -e varmak, -e ulamak. 2. (tasar, teklif v.b.) (meclisten) gemek, onaylanmak. 3. (snav, snf, kurs v.b.'ni) gemek; (okulu) bitirmek. 4. to (birine) (bir eyi) anlatmak, (bir eyi) (birinin) kafasna sokmak. 5. (to) (biriyle) telefon balants kurmak; (birinin numarasn) telefonda karmak. 6. (with) -i bitirmek. 7. -i tketmek. 8. (zor bir durumu) atlatmak; (zor bir zaman) geirmek.

get to know get to sleep get to the bottom of something get to the finals get to the heart of get to the point get to work get to

-i tanmak. uyumak. esas meselenin ne olduunu renmek. finale kalmak. -in zne inmek, -in esas anlamn kavramak. sadede gelmek. ie balamak: Get to work! Haydi, i bana! konuma dili 1. balamak (Mastarla birlikte kullanlr.): They got to talking. Konumaya baladlar. 2. lazm olmak, gerekmek; art olmak: I've got to go now! imdi gitmem gerek!

get together

toplamak, biriktirmek. 2. bir araya gelmek, bulumak. 3. (on) (zerinde) anlamaya varmak, mutabk kalmak.

get under one's skin get under someone's skin

-i kzdrmak, -i sinir etmek. birinin sinirine dokunmak.


532

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk get up on one's soapbox

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

sokakta nutuk eken birinin stne kt sandk; nutuk ekmek iin kullanlan krs v.b. nutuk ekmeye balamak.

get up on the wrong side of the bed get up the nerve to get up

konuma dili ters tarafndan kalkmak. (bir ey yapmak iin) cesaretini toplamak. yataktan kalkmak. 2. ayaa kalkmak. 3. hazrlamak, dzenlemek. 4. (birini) (belirli bir kyafete) sokmak: She got herself up as a mouse. Kendini fare klna soktu. 5. -i kmak; -i karmak: Can you get up these stairs? Bu merdivenleri kabilir misiniz? Can you get the piano up the stairs? Piyanoyu merdivenlerden karabilir misin? 6. -i kaldrmak: Can they get it up with a winch? Onu vinle kaldrabilirler mi? 7. to -e varmak: Which chapter have you gotten up to? Hangi blme vardn?

get what's coming to one

cezasn bulmak, layn bulmak: She got what was coming to her! Mstahaktr!

get wind of get wise to

-i duymak, -i renmek, -den haberdar olmak. konuma dili (birinin) ne yaptnn farkna varmak, (birinin) ne yaptn akmak; (bir durumun) ne olduunun farkna varmak, (bir durumun) ne olduunu akmak.

get with it

konuma dili uyanmak, kendine gelmek (Mecazen sylenir.).

get worse get

daha kt olmak. get get fiil (got, gotten/got, getting) 1. elde etmek; edinmek; kazanmak; almak; satn almak; yakalamak; ele geirmek: He got it with difficulty. Zorla elde etti. I hear they've gotten a dog. Kpek edinmiler. I didn't get much for it. Ondan pek bir ey kazanmadm. When will you get that book for me? Bana o kitab ne zaman alacaksn? I've got him by the tail. Kuyruundan yakaladm. 2. almak; yemek: She got a letter from Perihan. Perihan'dan mektup ald. He got a blow on his
533

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

jaw. enesine bir yumruk yedi. 3. bulup getirmek; getirmek; gtrmek: Will you get me my walking stick? Bastonumu getirir misin? 4. (telefona, kapya) bakmak: Will you get the door? Kapya bakar msn? 5. Belirli bir duruma geii gsterir: Let's get moving! Haydi gidelim! Get going! Haydi yr! He's getting older. Yalanyor. It's gotten hot. Scak oldu. Get her dressed! Onu giydir! 6. Yardmc fiil olarak baka fiilleri ettirgen yapar: Get him to get it for you. Ona aldr. 7. (bir yere) gitmek veya varmak: How will you get there? Oraya nasl gideceksin? When did you get there? Oraya ne zaman vardn? 8. Bir yere koyma, sokma veya bir yerden karmay gsterir: Get that animal out of here! O hayvan buradan kar! 9. - ebilmek: He got to go on the trip. Seyahate katlabildi. When will I get to see him? Onu ne zaman grebilirim? At last he got to go too. Nihayet o da gidebildi. 10. (bir n yemek) hazrlamak: I'm getting breakfast. Kahvalt hazrl getup geyser get.up get'^p isim kyafet, klk. gey.ser gay'zr, [ngiliz ngilizcesi] gi'zr isim 1. gayzer, kayna. 2. ngiliz ngilizcesi (havagaz veya doalgazla alan) ofben. Ghana Ghanaian Gha.na ga'n isim Gana. Gha.na.ian ga'niyn, gn'iyn, ganey'n isim Ganal. sfat 1. Gana, Gana'ya zg. 2. Ganal. ghastly ghast.ly gst'li sfat 1. beti benzi atm. 2. korkun. 3. konuma dili berbat, ok kt. ghazi gherkin ghetto ghost town ghost ghostwriter gha.zi ga'zi isim gazi. gher.kin gr'kn isim kornion. ghet.to get'o isim (ghettos/ghettoes) getto. l kent; terkedilmi yerleim yeri. ghost gost isim hayalet, hortlak. ghost.writ.erisim bir dierinin hesabna ve onun ismi altnda kitap yazan kimse.
534

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk ghoul GI Joe GI giant giaour gibberish

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

ghoul gul isim gulyabani. asker. GI ci'yay isim, konuma dili asker, er. gi.ant cay'nt isim dev. sfat dev gibi, kocaman. giaour cawr isim gvur. gib.ber.ish cb'r, gb'r isim konumaya benzeyen anlamsz sesler.

gibe

gibe cayb fiil dokunakl/incitici sz sylemek, alay etmek. isim dokunakl/incitici sz.

giblets

gib.lets cb'lts isim, oul (kmes hayvanlarndan elde edilen) sakatat.

Gibraltar Gibraltarian

Gi.bral.tar cbrl'tr isim Cebelitark. Gi.bral.tar.i.an cbrlter'iyn isim Cebelitarkl. sfat 1. Cebelitark, Cebelitark'a zg. 2. Cebelitarkl.

giddiness

gid.di.nessisim 1. ba dnmesi. 2. hoppalk, havailik, terelellilik.

giddy

gid.dy gd'i sfat 1. ba dndrc (ykseklik veya dnme hareketi). 2. hoppa, havai, terelelli.

gift

gift gft isim 1. hediye, armaan. 2. yetenek, istidat, Allah vergisi.

gifted gigantic giggle

gift.edsfat yetenekli, istidatl. gi.gan.tic caygn'tk sfat dev gibi, kocaman. gig.gle gg'l fiil kkrdamak, kkr kkr glmek. isim kkrdama.

gigolo gild gilding gill gilt gimmick gin ginger ale ginger

gig.o.lo cg'lo isim qigolo. gild gld fiil (gilded/gilt) yaldzlamak. gild.ing gl'dng isim yaldz. gill gl isim solunga. gilt glt fiil baknz gild sfat yaldzl. isim yaldz. gim.mick gm'k isim 1. numara, trk. 2. alet. gin cn isim cin (iki). zencefilli gazoz. gin.ger cn'cr isim zencefil. sfat kzl (sa).

535

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk gingerbread

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

gin.ger.breadisim 1. zencefilli, pekmezli kek. 2. zencefilli, pekmezli kurabiye.

gingerly gingham

gin.ger.ly cn'crli zarf byk bir dikkatle. ging.ham gng'm isim izgili veya damal pamuklu kuma.

ginkgo ginseng Gipsy giraffe gird one's loins

gink.go gng'ko isim ginko, kzsa. gin.seng cn'seng isim ginseng. Gip.sy cp'si isim baknz Gypsy gi.raffe crf' isim zrafa. (zor bir ie) iyice hazrlanmak, (zor bir i iin) paalar/kollar svamak.

gird oneself for gird oneself with gird someone with gird

kendini -e iyice hazrlamak. -i takmak, -i taknmak, -i kuanmak. birine (bir eyi) vermek/bahetmek. gird grd fiil (girded/girt) 1. evrelemek, kuatmak. 2. (on) (kl v.b.'ni) kuanmak.

girder girdle girl friend girl scout girl girlhood girlish girth

gird.er gr'dr isim putrel, potrel. gir.dle gr'dl isim 1. korse. 2. kuak, kemer. kz arkada. kz izci. girl grl isim 1. kz. 2. konuma dili kz arkada. girl.hoodisim kzlk a, kzlk. girl.ish gr'l sfat kz gibi; kzlara zg. girth grth isim 1. (semere ait) kolan. 2. evre ls, evre: The tree's girth was ninety centimeters. Aacn evresi doksan santimetreydi. 3. bel ls, bel.

gismo gist give a good account of oneself

gis.mo gz'mo isim baknz gizmo gist cst isim ana fikir, esas anlam; balca fikirler. Kendine den ii iyi yapmak anlamna gelir: He gave a good account of himself on the battlefield today. Bugn iyi savat.

give a hand to give a play give a roundup of the news

-e yardm etmek, elini uzatmak. bir piyes oynamak. nemli haberleri zet halinde vermek.
536

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk give a slip give a speech give a wide berth to give affront to give an account of oneself give an edge to

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

svarak birinin elinden kurtulmak. bir konuma yapmak. -den kanmaya dikkat etmek. - i kzdrmak, -i gcendirmek. kendisi hakknda hesap vermek. -i bilemek. 2. (itah) amak; (keyif, fke v.b.'ni) artrmak.

give away

hediye olarak vermek, hediye etmek: She gave her dog away. Kpeini birine hediye etti. 2. ele vermek.

give back give birth to give chase

geri vermek, iade etmek. -i dourmak. (av kpei) avn kokusunu alp peine dmek. 2. kovalamaya balamak.

give ear to give heed to Give her my love! Give her my regards. give in to temptation give in give it one's best shot Give me a little time. give no leg to stand on give notice give off

-e kulak vermek, - i dinlemek. -e dikkat etmek, -e kulak asmak. Ona sevgilerimi syle! Ona benden selam syle. eytana uymak. teslim olmak, raz olmak, kabul etmek. elinden geleni yapmak. Bana biraz zaman verin. tutunacak bir dal brakmamak. iten kacan nceden haber vermek. (koku, buhar v.b.'ni) yaymak, karmak: Plants give off oxygen. Bitkiler havaya oksiqen verir.

give offense give one a black eye give oneself airs give out give preference to give priority to give rein to give rise to give short notice

gcendirmek, darltmak. bir gzn patlatmak. burnu havada olmak. ok yorulmak, bitmek. -i tercih etmek. -e ncelik tanmak. dizginini salvermek, babo brakmak. -e yol amak, -e neden/sebep olmak. (bir iin yaplmas iin) ok az zaman vermek.
537

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk give solace to give someone a bath give someone a belt on give someone a blessing out give someone a blowjob

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

-i teselli etmek, -e teselli vermek. birini ykamak. konuma dili birine yumruk indirmek. konuma dili birine sapartay ekmek/vermek. birinin penisini azla uyarmak, supet/spet yapmak; saksofon almak.

give someone a cold welcome give someone a fair shake give someone a free hand give someone a fright give someone a hand give someone a hard time

birini souk karlamak. birine adaletli veya drst bir ekilde davranmak. birine geni yetki vermek. birini korkutmak. birine yardm etmek. 2. birini alklamak. (alay etmek veya tenkit etmek iin) biriyle uramak, birine ullanmak. 2. birini ok uratrmak.

give someone a helping hand give someone a lift give someone a piece of one's mind

birine yardm elini uzatmak. birini arabasna almak. konuma dili birini iyice halamak, birini serte azarlamak.

give someone a raw deal give someone a ride give someone a ring give someone a scare give someone a shampoo give someone a spanking give someone a sporting chance give someone a start in life give someone a start

birine hakszlk etmek. birini (at, araba v.b. ile) gtrmek. birine telefon etmek. birini korkutmak. birinin san ampuanla ykamak. birinin kna aplak atmak. birine kazanma imkn tanmak. birinin hayata atlmasn salamak. birini irkiltmek. 2. (birinin) arabasnn motorunu altrmak.

give someone a trial give someone a warm welcome

birini/bir eyi denemek. birini nezaket ve itenlikle karlamak. 2. birini piman ettirmek.

give someone asylum give someone credit for

politika birine snma hakk tanmak. birinin (yapt bir ey) takdir etmek. 2. birinin (yapt bir ey) (bir ekilde) belirtmek.

give someone custody of

birine (birinin) vesayetini vermek.


538

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk give someone hell

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

konuma dili birini fena halde halamak, birine adamakll bir zlgt vermek.

give someone his due give someone no quarter give someone one's illness

bir kimseye hakkn vermek. birine aman vermemek. birine hastaln bulatrmak/geirmek: Don't give me your cold! Nezleni bana bulatrma!

give someone one's word give someone rope give someone shelter

birine sz vermek. birini serbest brakmak, birini kendi haline brakmak. birini korumak.

give someone the benefit of the doubt konuma dili birinin kt/olumsuz bir ey yapmadn farzetmek. give someone the bird give someone the boot konuma dili el iaretiyle birine "Siktir!" demek. birini sepetlemek, birinin kna tekmeyi atmak, birini iten karmak. give someone the bum's rush ngiliz ngilizcesi, konuma dili birini yaka paa etmek/gtrmek; birini deta kap dar etmek. give someone the cold shoulder give someone the come-on give someone the glad eye give someone the glad hand give someone the jumps give someone the once-over give someone the push give someone the sack konuma dili birine souk davranmak. -e pas vermek. birine pas vermek, birine davetkr bir bak yneltmek. sahte bir scaklkla el skmak/selam vermek. birini ok sinirlendirmek, birinin tepesini attrmak. birini tepeden trnaa szmek. konuma dili birini sepetlemek/iten atmak. konuma dili birini iten atmak, birini sepetlemek.

give someone the shirt off one's back ok cmert olmak. give someone the slip give someone the third degree svarak birinden kamak/kurtulmak. birini konuturmak iin ikence yapmak. 2. birini sk bir sorguya ekmek. give someone the willies birinin tylerini rpertmek, birinin tylerini diken diken etmek. give someone tit for tat birine misilleme yapmak, birine ayn biimde karlk vermek. give someone to understand something birine bir eyi ima etmek.

539

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk give someone what for

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

konuma dili 1. birini halamak, birine zlgt vermek. 2. birine dayak atmak.

give something a lick and a promise bir eyi yalapap/yalap alap yapmak. give something a stir give something a trial give something a whirl bir eyi kartrmak. birini/bir eyi denemek. konuma dili bir eyi denemek: Give it a whirl! Onu bir dene! give something some thought bir eyi iyice dnmek. konuma dili bir eyin kt/olumsuz bir sonu

give something the benefit of the doubt

vermediini farzetmek. give something the once-over give thanks give the alarm give the land a wide berth give the lie to give the start signal give umbrage to give up the ghost bir eyi gzden geirmek. 2. etraf yle bir dzeltmek. kretmek. tehlike iareti vermek. karadan ok uzakta bulunmak. -in yalan veya yanl olduunu gstermek. spor start vermek. -i gcendirmek. konuma dili 1. (makine/motor) (arzadan dolay) durmak, stop etmek. 2. ruhunu teslim etmek, lmek. give up thought of give up give vent to give voice to give witness give -i aklndan karmak. vazgemek. 2. pes etmek. -i belli etmek, -i gstermek. -i anlatmak, -i ifade etmek, -i dile getirmek. tanklk/ahitlik etmek. give gv fiil (gave, given) 1. vermek. 2. sebep olmak: Her presence gives him pleasure. Varl ona mutluluk veriyor. It gave him a shock. Onu oke etti. This noise is giving me a headache. Bu grlt bam artyor. 3. gstermek: Can you give us some proof? Bize kant gsterebilir misiniz? 4. esnemek, almak, eilmek. 5. esnek davranmak. 6. kmek. give-and-take given name give-and-takeisim karlkl fedakrlk. kk isim.
540

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk given

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

giv.en gv'n fiil baknz give sfat belirli, muayyen. isim veri.

gizmo gizzard

giz.mo gz'mo isim aygt; alet. giz.zard gz'rd isim 1. biyoloji talk, kat. 2. aka mide.

glacial

gla.cial gley'l sfat 1. buzullara ait: glacial lake buzul gl. 2. buz gibi, ok souk.

glacier glad rags glad gladden glade glad-hand gladiator gladiolus

gla.cier gley'r isim buzul. konuma dili en iyi giysiler, bayramlklar. glad gld isim, konuma dili baknz gladiolus glad.den gld'n fiil sevindirmek. glade gleyd isim orman iindeki ak alan. fiil sahte bir scaklkla el skmak/selam vermek. glad.i.a.tor gld'iyeytr isim gladyatr. glad.i.o.lus gldiyo'ls isim (gladioli) glayl, kuzgunklc.

gladly gladness glamor glamorise

glad.lyzarf memnuniyetle. glad.nessisim memnuniyet. glam.or glm'r isim romantik bir ekicilik. glam.or.ise glm'rayz fiil, ngiliz ngilizcesi baknz glamorize

glamorize

glam.or.ize glm'rayz fiil 1. romantik ve ekici bir ekilde tarif etmek. 2. romantik ve ekici bir hava vermek.

glamorous glamour

glam.or.oussfat romantik bir ekicilii olan. glam.our glm'r isim, ngiliz ngilizcesi baknz glamor

glamourise

glamour.ise glm'rayz fiil, ngiliz ngilizcesi baknz glamorize

glamourize

glam.our.ize glm'rayz fiil, ngiliz ngilizcesi baknz glamorize

glance off glance gland

-i syrp gemek. glance glns fiil at -e gz atmak. isim bak. gland glnd isim, anatomi bez, beze, gudde.
541

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk glare

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

glare gler fiil 1. gz kamatracak bir ekilde parlamak. 2. at -e ters ters bakmak. isim 1. gz kamatrc parlt. 2. ters bak.

glaring

glar.ing gler'ng sfat 1. gz kamatrc. 2. ok parlak, i (renk). 3. ok gze arpan. 4. ters ters bakan.

glass cutter glass in glass wool glass glassblower glasses frames glasses glassful glasshouse

elmastra, elmas. -i camla kapatmak. cam yn. glass gls fiil cam takmak, camlamak. glass.blow.erisim fleyerek cam ve ie yapan kimse. gzlk erevesi. glassesisim, oul gzlk. glass.fulisim bardak dolusu. glass.houseisim 1. cam fabrikas. 2. ngiliz ngilizcesi sera.

glassware glassworks glassy

glass.wareisim zcaciye. glass.worksisim cam fabrikas. glassysfat 1. cam gibi. 2. durgun ve parldayan (deniz, gl v.b.). 3. donuk (bak).

glaucoma glaze

glau.co.ma glko'm isim, tbbi glokom, karasu. glaze gleyz fiil 1. (pencereye) cam takmak. 2. (seramik nesneleri) srlamak. 3. (bak) donuklamak. isim (seramik nesnelerdeki) sr.

glazier gleam

gla.zier gley'qr isim camc. gleam glim isim prlt. fiil prldamak, parldamak, parlamak.

glean

glean glin fiil 1. hasattan sonra ekin toplamak; hasattan sonra (tarladaki) ekinleri toplamak. 2. azar azar (bilgi) toplamak.

glee club glee gleeful glen

koro. glee gli isim nee. glee.ful gli'fl sfat neeli, nee dolu. glen glen isim kk vadi, dere.

542

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk glib

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

glib glb sfat (glibber, glibbest) 1. cerbezeli. 2. kolaya kaan ve itenliksiz (cevap, sz).

glide

glide glayd fiil szlerek gitmek, szlmek; sessizce ve kayyormu gibi gitmek.

glider gliding

glid.er glay'dr isim planr. glid.ing glay'dng isim 1. szlerek gitme, szlme. 2. planrclk.

glimmer

glim.mer glm'r fiil hafife prldamak. isim hafif prlt.

glimpse

glimpse glmps isim anlk bak, ksa bak. fiil (birini, bir eyi) bir an iin grmek.

glint glisten glitter gloat

glint glnt fiil prldamak, parldamak. isim prlt. glis.ten gls'n fiil prldamak, parldamak. isim parlt. glit.ter glt'r fiil prldamak, parldamak. isim prlt. gloat glot fiil over -den eytanca bir zevk duymak, (birinin baarszln) zevkle seyretmek; "Oh olsun!" demek.

glob global

glob glab isim 1. damla. 2. topak. glob.al glo'bl sfat 1. tm dnyay kapsayan veya ilgilendiren. 2. global.

globe

globe glob isim 1. kre, yuvarlak, yuvar. 2. yerkre, yeryuvarla, yeryuvar. 3. kre, yerkreyi simgeleyen model. 4. (lamba iin) karpuz.

globetrotter gloom gloomy

globe.trot.terisim sk sk dnyay dolaan kimse. gloom glum isim 1. karanlk; loluk. 2. kasvet, hzn. gloom.y glu'mi sfat 1. karanlk; lo. 2. kasvetli, hznl.

glorification

glo.ri.fi.ca.tion glorfkey'n isim 1. hamdederek (Allah) yceltme. 2. yceltme.

glorify

glo.ri.fy glor'fay fiil 1. hamdederek (Allah) yceltmek. 2. yceltmek.

glorious

glo.ri.ous glor'iys sfat 1. ok erefli, yceltilmeye deer. 2. fevkalade gzel, harikulade, muhteem.

543

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk glory

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

glo.ry glor'i isim 1. an ve eref. 2. ihtiam, grkem. 3. medar iftihar. fiil 1. in -e ok sevinmek. 2. in ile ok vnmek.

gloss

gloss glas isim 1. parlaklk. 2. sahte bir d grnm: Her politeness was merely a gloss. Onun nezaketi sadece bir gsteriti. fiil over (bir yanl, doru olmayan bir eyi) doru veya makul gstermek.

glossary

glos.sa.ry glas'ri isim lgate, kitabn sonundaki szlk blm.

glossy glove compartment glove glow

glos.sy glas'i sfat parlak. torpido gz. glove gl^v isim eldiven. glow glo fiil 1. (kor) parlamak; kor gibi parlamak: The cat's eyes glowed in the dark. Kedinin gzleri karanlkta kor gibi parlyordu. 2. (yz, yanaklar) kzarmak. isim 1. parlt. 2. kzarklk.

glower glowworm gloxinia glucose glue glum

glow.er glaw'r fiil ters ters bakmak. isim ters bak. glow.wormisim atebcei. glox.in.i.a glaksn'iy isim gloksinya. glu.cose glu'kos isim glikoz. glue glu isim zamk. fiil zamklamak. glum gl^m sfat (glummer, glummest) 1. ask suratl, somurtuk. 2. kasvet veren.

glut oneself on

-i tka basa yemek: They glutted themselves on pears. Armutlar tka basa yediler.

glut oneself with

-i tka basa yemek: They glutted themselves on pears. Armutlar tka basa yediler.

glut the market with

piyasay (ar miktarda mala) bomak: She glutted the market with bananas. Piyasay muza bodu.

glut

glut gl^t isim ar miktar: There's a glut of turnips on the market. Piyasa algama bouldu. fiil (glutted, glutting) baknz glut oneself with glut oneself on glut the market with

glutinous

glu.ti.nous glut'ns sfat tutkala benzer, yap yap.


544

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk glutton gluttonous gluttony glycerin glycerine GMT gnarled gnash gnat gnaw gnome GNP go a long way towards

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

glut.ton gl^t'n isim obur. glut.ton.oussfat obur. glut.ton.y gl^t'ni isim oburluk. glyc.er.in gls'rn isim gliserin. glyc.er.ine gls'rn isim gliserin. GMT ci'em'ti' ksaltma Greenwich Mean Time gnarled narld sfat boum boum. gnash n fiil (di) gcrdatmak. gnat nt isim 1. tatarck. 2. titrersinek. gnaw n fiil kemirmek. gnome nom isim (peri masallarnda) cce. GNP ci'en'pi' ksaltma gross national product (bir ey) ok katkda bulunmak, ok yararl olmak: This'll go a long way towards making up for what you did. Bu, yaptn affettirmeye baya yardmc olur.

go aboard go about a task go about go abroad go after

binmek. bir ii ele almak, bir ie balamak. denizcilikle ilgili tiramola etmek. yurtdna gitmek, dar gitmek. (yakalamak veya almak iin) peinden gitmek; kovalamak.

go against the grain go against

(birinin) tabiatna aykr olmak. -e kar gelmek, -e kar olmak. 2. -e aykr olmak. 3. (sonu) -in aleyhinde olmak.

go aground Go ahead and smoke! go ahead Go ahead! go all the way

karaya oturmak. Buyur, sigaran i! (of) -den nce gitmek. 2. (with) -e devam etmek. Devam et! konuma dili 1. with (biriyle) tamamyla hemfikir olmak; (birinin dediine) tamamyla katlmak. 2. (with) (ile) cinsel ilikide bulunmak, (ile) sevimek.

go along with Go along! Go along.

ile beraber gitmek. 2. -e raz olmak, -i kabul etmek. Haydi, git! Hadi git.
545

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk go ape over go around

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

konuma dili -e baylmak, iin deli olmak. herkese yetmek. 2. with ile arkada olmak, ile birlikte olmak. 3. (hastalk) ok kiiye bulamak.

go ashore go astray

karaya kmak. (hayvan) srden kp kendi bana gitmek, srden ayrlmak. 2. (insan) kt yola sapmak, doru yoldan sapmak. 3. yanl yapmak, hata yapmak.

go at go away go awry go back on one's promise go back on one's word go back on someone go back go bad go bail for go bananas go bankrupt go begging go belly-up go berserk go beyond go bust go by the board

-e saldrmak. gitmek, ayrlmak. ters gitmek. sznden dnmek. sznden dnmek. birine ihanet etmek. dnmek. (yiyecek) bozulmak. (sann) kefaletini yatrmak. 2. (sana) kefil olmak. konuma dili ldrmak. iflas etmek, batmak. istenilmemek, rabet grmemek. konuma dili topu atmak, iflas etmek. ldrarak etraf krp geirmek. -in tesine gemek. konuma dili iflas etmek, sfr tketmek, topu atmak. konuma dili (iyi eyler) yok olmak, gitmek; (frsat) karlmak; (i, tasar v.b.) suya dmek.

go by the wayside go by

daha nemli bir eyden dolay rafa kaldrlmak. gemek: Several hours went by. Birka saat geti. I've never gone by your house. Evinin nnden hi gemedim. Don't let that chance go by. O frsat karma! 2. (bir eyi) klavuz saymak; (bir eye) riayet etmek: Don't go by what he says! Onun dediklerine gre hareket etme. 3. -e bakarak hkme varmak, -e bakmak: If you go only by appearances, you'd say he's

546

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

poor. Sadece grnne bakarsan fakir olduunu sylerdin. go counter to go down in history go down the drain go down -e aykr dmek, -e uymamak. 2. -e zt gitmek. tarihe gemek. konuma dili (para) bouna harcanmak, boa gitmek. (seviye, kalite) dmek. 2. batmak. 3. (i, sular) inmek; (lastik) snmek. 4. karlanmak: The proposal went down well. Teklif iyi karland. 5. to -e uzanmak. go downhill (baar, salk v.b.) d gstermek, bozulmak; ba aa gitmek. go Dutch konuma dili (bir elentide) masraf Alman usul blmek. go far Go fly a kite! go for a song Go for it! go for nothing go for konuma dili (hayatta/bir meslekte) ok baarl olmak. ek araban! ok ucuza satlmak. Yallah! boa gitmek, heder olmak. -e saldrmak, -in stne varmak. 2. -i elde etmeye almak. 3. -i semek; -i tercih etmek. 4. -den holanmak. 5. iin geerli olmak: I'm fed up with all of you. And that goes for you too Nadide. Hepinizden bktm artk. Bu senin iin de geerli, Nadide. go from bad to worse go gaga over go green around the gills go halves go haywire go hog wild (i/iler) daha kt olmak. (bir ey iin) deli olmak. benzi atmak. konuma dili yar yarya paylamak. konuma dili 1. saptmak, delirmek. 2. bozulmak. konuma dili lgnlamak, lgnca davranmak, iyice azmak. go in for (bir eyin) merakls olmak, (bir eyi) yapmaktan holanmak. go in with someone on go in (bir eyde) biriyle ortak olmak. girmek. 2. girmek, uymak. 3. (gne, ay) bulutla rtlmek.
547

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk go into a decline go into a skid go into action go into detail go into details go into effect go into one's shell go into operation go into

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

kuvvetten dmek. (araba) kaymaya balamak. harekete gemek. ayrntlara girmek. ayrntlara girmek. yrrle girmek. kabuuna ekilmek, susup insanlarla konumamak. yrrle girmek. (bir meslee) girmek. 2. (bir i) iin (belirli bir sre) harcanmak: Three months of work have gone into the preparation of this proqect. Bu projeyi hazrlamak iin ay altk. 3. (bir eyi konumaya, tartmaya, aklamaya veya aratrmaya) girmek.

go it alone Go it! go native

kendi bana hareket etmek/yaamak. Ko! 2. Haydi gayret! yerliler gibi davranmaya/dnmeye/giymeye balamak.

go off at half cock go off half-cocked

hazrlksz i grmek. konuma dili yeterince dnmeden hemen harekete gemek.

go off on a tangent

(nemsiz/ilgisiz bir eye taklarak) asl konudan ayrlmak/uzaklamak, amatan sapmak.

go off the deep end go off the rails go off

konuma dili kendini bir ie fazlasyla kaptrmak. raydan kmak. 2. akln karmak, akln oynatmak. patlamak. 2. almaya balamak. 3. (klar, kalorifer) snmek; (bir aygt) durmak, ilemez olmak, almamak. 4. (yemek) bozulmak. 5. (bir olay) (belirli bir ekilde) gemek. 6. konuma dili -den holanmamaya balamak.

go on a diet go on strike go on the assumption that

perhize balamak. greve gitmek. (bir eyin olacan) zannederek harekete gemek/harekete gemi olmak.

go on the dole

isizlik yardm almak.


548

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk go on the road go on the stage go on tour go on

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

(tiyatro topluluu) turneye kmak. oyuncu olmak, tiyatrocu olmak. turneye kmak. olmak; devam etmek: What's going on? Ne oluyor? The party went on all night. Parti gece boyunca devam etti. 2. (klar, kalorifer) yanmaya balamak; (aygt) almaya balamak. 3. (bir ii srdrebilmek iin) (bir sz veya kanta) dayanmak: What are you going on? Neye dayanyorsun? 4. devam etmek, gitmek: Go on; I'll wait here for the others. Sen devam et; ben burada brlerini bekleyeceim. 5. (zaman) gemek. 6. (with) e devam etmek. 7. (belirli bir ekilde) davranmaya devam etmek: If you go on like this you'll end up in a loony bin. Byle devam edersen tmarhaneyi boylarsn. 8. konumaya devam etmek. 9. (about) (hakknda) fazlasyla konumak, bktracak kadar konumak. 10. (at) -i azarlamak, -in bann etini yemek.

Go on! go one's way go out of one's way go out of sight go out

Aman sen de! Haydi canm sen de! kendi yoluna gitmek, bildiini okumak. zahmet etmek, zahmete katlanmak. gzden kaybolmak. elenmek iin dar kp insanlarla bulumak, kmak. 2. (with) ile flrt etmek, ile gezmek, ile kmak: Faik's started to go out with Leyla. Faik, Leyla ile kmaya balad. 3. (mektup, koli, ilan v.b.) yollanmak, gnderilmek. 4. (ate, k) snmek. 5. (deniz) ekilmek: The tide's going out. Deniz ekiliyor. 6. demode olmak.

go over the matter with a fine-toothed comb go over the top go over

ince eleyip sk dokumak.

amalanan snr amak. -i incelemek, -i kontrol etmek. 2. -i tekrar anlatmak, -i tekrar aklamak. 3. -i tekrar gzden geirmek. 4. (belirli bir ekilde) karlanmak: It went over well in the meeting. Toplantda iyi karland. 5. (bir grubu
549

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

brakarak) (baka bir gruba) girmek: He abandoned the Anglican church and went over to Rome. Anglikan kilisesini brakp Katolik oldu. go overboard about go overboard for go places go round go scot-free konuma dili -e fazla tutkun olmak. konuma dili -e fazla tutkun olmak. konuma dili (hayatta/bir meslekte) ok baarl olmak. baknz go around konuma dili (sank) hibir ceza yemeden serbest braklmak. go shares with go shares ile paylamak, ile lemek. paylamak: I'll go shares with you in this. Bunu seninle paylarm. go shopping go short of arya kmak, alverie kmak. (birine) yeterli miktarda (bir ey) olmamak: They won't go short of bread. Onlara yetecek kadar ekmek var. go short (birine) yeterli miktarda (bir ey) olmamak: They won't go short of bread. Onlara yetecek kadar ekmek var. go soft in the head go someone one better go sour go stag go steady with go steady akln oynatmak, oynatmak. birinin yaptndan daha iyisini yapmak, birini gemek. ekimek. 2. bozulmak, ktye gitmek. (bir erkek) (bir elenceye/partiye) damsz gitmek. sadece (belirli biriyle) kmak/flrt etmek. konuma dili (birbirine k iki gen) ancak birbiriyle kmak/gezmek. go straight dz/doru gitmek. 2. doru yoldan ayrlmamak, ahlakl bir ekilde yaamak. go swimmingly go the round go the whole hog (iler) ok iyi/tkrnda gitmek. azdan aza dolamak. konuma dili bir ii laykyla yapmak, bir ii tam olarak yapmak. go through the mill byk zorluklar atlatmak. 2. felein emberinden gemek. go through the roof konuma dili ok kzmak, kplere binmek.

550

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk go through

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

-den/iinden gemek: He went through the door. Kapdan geti. 2. (tasar, teklif v.b.) (meclis veya kuruldan) gemek, (meclis veya kurulda) onaylanmak; (bir sat) olmak/gereklemek. 3. -i incelemek; -e bakmak; -i gzden geirmek, -i kontrol etmek. 4. (sknt) ekmek; (hastalk, zor durum v.b.'ni) geirmek/atlatmak/yaamak. 5. -i bitirmek, -i tamamlamak. 6. konuma dili (paray) harcamak. 7. with (planlanm bir eyi) gerekten yapmak, gerekletirmek. Are you really going to go through with this? Bunu gerekten yapacak msn? 8. -i konumak: We've already gone through this once. Bunu zaten bir kez konutuk. 9. (ilemden/safhalardan) gemek/geirilmek. 10. (temsil, konser v.b.'nin) provasn yapmak; (bir eyi mkemmelletirmek zere) -i (bir daha) yapmak: Let's go through this scene ones more. Bu sahneyi bir kez daha oynayalm.

go to all lengths go to any extent

her areyi kullanmak, her areye bavurmak. her eye bavurmak: He'll go to any extent to get it. Onu elde etmek iin her eye bavurur.

go to any length go to bed with go to bed Go to blazes! go to extremes go to great expense

her areyi kullanmak, her areye bavurmak. ile cinsel ilikide bulunmak, ile sevimek. yatmak. konuma dili Cehennem ol! ifrata kamak. (bir eyi yapmak iin) ok masraf etmek, byk masrafa girmek.

go to great lengths go to hell Go to hell! go to one's glory go to one's head

her areyi kullanmak, her areye bavurmak. cehennemin dibine gitmek. Cehennem ol! lmek. kendini bir ey zannetmesine sebep olmak, ban dndrmek. 2. (iki) bana vurmak.

551

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk go to pieces

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

konuma dili sinir krizi geirmek, kendini kaybetmek, sinirleri boanmak.

go to pot go to press go to rack and ruin go to sea go to seed

konuma dili bozulmak, mahvolmak. (gazete v.b.) baskya girmek. harabeye dnmek, harap olmak; mahvolmak. denizci olmak. 2. deniz yolculuuna kmak. (bitki) tohuma kamak. 2. konuma dili bozulmak, iyi niteliklerini kaybetmek.

go to sleep go to sugar go to the dogs go to the flicks go to the wall go to town

uyumak. (reel, bal v.b.) ekerlenmek. konuma dili bozulmak, iyi niteliklerini kaybetmek. konuma dili (film seyretmek iin) sinemaya gitmek. iflas etmek; iflasn eiinde olmak. ehre gitmek. 2. konuma dili tam gazla almak, baya hzl almak. 3. konuma dili ok baarl olmak.

go to waste go to wrack and ruin go together go too far go under the name of go under go underground go up in flames go up in smoke go up

ziyan olmak, heder olmak, boa gitmek. bakmszlktan harabeye dnmek. birbirine uymak. ileri gitmek, fazla olmak, ok olmak. adyla tannmak. konuma dili batmak, iflas etmek. 2. batmak. faaliyetlerini gizli olarak srdrmeye balamak. yanp kl olmak. yanp kl olmak. 2. konuma dili yok olmak. kmak, ykselmek. 2. artmak. 3. tiyatro (perde) kalkmak.

go white as a sheet

konuma dili sapsar/bembeyaz kesilmek, benzi atmak/umak, beti benzi atmak.

go whole hog

konuma dili bir ii laykyla yapmak, bir ii tam olarak yapmak.

go wild go with the crowd

ldrmak. grubun isteine uymak.

552

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk go with

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

-e uygun olmak, -e uymak; -e yakmak. 2. ile flrt etmek.

go without saying

sylemeye lzum olmamak: It goes without saying that you must be punctual. Vaktinde gelmenizin gerekli olduunu sylemeye lzum yok.

go without

(bir eyden) mahrum kalmak: He's gone without food for three days. gn yemeksiz kald. 2. (bir eysiz) yapmak/yaamak. Can you go without it? Onsuz yapabilir misin?

go wrong

yanlmak, yanl yapmak. 2. bozulmak; aksamak: After that everything began to go wrong. Ondan sonra her ey aksamaya balad.

go

go go fiil (went, gone) 1. gitmek. 2. -e kmak: She's gone shopping. Alverie kt. They've gone for a walk. Onlar yrye kt. 3. (bir eyin) yeri (belirli bir) yer olmak: That book goes there. O kitabn yeri oras. 4. (makine) ilemek, almak. 5. olmak: Mehmet's gone crazy. Mehmet delirdi. That bank's gone private. O banka zel sektre geti. 6. (belirli bir) durumda kalmak: Her screams went unheard. lklar duyulmad. He went hungry all day. Gn boyunca a kald. 7. gitmek, satlmak: The apartment went for a song. Daire ok ucuza gitti. 8. (on) (para) gitmek, harcanmak: One third of his salary goes on rent. Maann te biri kiraya gidiyor. 9. yok olmak, kaybolmak; (zaman, mevsim) uup gitmek. 10. ortadan kaldrlmak; iten karlmak; yrrlkten kaldrlmak: The chairman must go; that's certain. Bakan gitmeli; oras kesin. 11. gitmek, lmek: I know they'll sell this farm once I'm gone. Ben gittikten sonra bu iftlii satacaklarn biliyorum. 12. (zaman, toplant) gemek; (hayat, iler) (herhangi bir durumda) olmak, gitmek: How'd the meeting go? Toplant nasl geti? How's it going? ler nasl gidiyor? 13. (iir, tekerleme v.b.'nin
553

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

szleri, mziin namesi) (belirli bir biimde) olmak: The first line of the rhyme goes like this:"Little Miss Muffet sat on a tuffet." Tekerlemenin ilk satr yle: "Minnack Matmazel Muffet bir ot kmesi stnde oturuyordu." 14. matematik into (bir say) (baka bir sayy) blmek: Five won't go into four. Be drd blemez. goad goad god isim vendire. fiil 1. vendire ile drtmek. 2. drtmek; kkrtmak; itmek. goal kick goal line goal posts goal kale vuruu, aut at. gol izgisi. spor kale direkleri. goal gol isim 1. ama, gaye, hedef, erek, maksat. 2. spor kale. 3. spor gol. goalie goalkeeper goat goatee gob goal.ieisim kaleci. goal.keep.erisim kaleci. goat got isim kei; teke. goat.ee goti' isim keisakal. gob gab isim, konuma dili 1. para. 2. oul byk miktar, ok. gobble gobbler go-between goblet goblin gob.ble gab'l fiil acele yemek, attrmak. gob.blerisim baba hindi. go-be.tween go'btwin isim arac, arabulucu. gob.let gab'lt isim kadeh. gob.lin gab'ln isim cin (gze grnmeyen efsanevi yaratk). God bless you! God forbid! God help us! God only knows! God willing god godchild goddamn Allah senden raz olsun! Allah korusun! Allah yardmcmz olsun! Allah bilir! inallah. god gad isim tanr, ilah. god.child gad'ayld isim vaftiz ocuu. god.damn gad'dm' nlem Kahrolsun! sfat kahrolas.
554

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk goddess godfather God-fearing

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

god.dess gad's isim tanra, ilahe. god.fa.ther gad'fadhr isim vaftiz babas. God-fear.ing gad'frng sfat dindar, dini btn, mtedeyyin.

godforsaken

god.for.sak.en gad'frseykn sfat 1. ok tenha, cinlerin cirit oynad (yer). 2. sefil.

godhead godless godlike godly godmother godsend

god.head gad'hed isim tanrlk, uluhiyet. god.less gad'ls sfat Allahsz, Tanrsz. god.like gad'layk sfat Tanrsal. god.ly gad'li sfat dindar. god.moth.er gad'm^dhr isim vaftiz anas. god.send gad'send isim Hzr gibi yetien devlet kuu, beklenmedik nimet.

Godspeed

God.speed gad'spid nlem 1. Allah yardmcn olsun! 2. yi yolculuklar!

gofer

go.fer go'fr isim, argo (iyerinde) ayak ilerini yapan kimse, hizmetli, odac.

go-getter

go-get.ter go'get'r isim gayretli ve tuttuunu koparan kimse.

goggles

gog.gles gag'lz isim, oul gzleri toz, su, kar veya rzgrdan koruyan gzlk.

going concern going price going

kr eden ticari kurulu. imdiki fiyat. go.ing go'wng isim 1. gidi, ayrl. 2. ilerleme hz: That part of the road is hard going. Yolun o blmnden gemek zor. This book's heavy going. Bu kitab okumak zor. sfat baknz going concern

goings-on goiter goitre gold digger gold goldbrick

isim olup bitenler. goi.ter goy'tr isim, tbbi guatr. goi.tre goy'tr isim, tbbi guatr. erkeklerden para szdrmaya alan kadn. gold gold isim altn. sfat altn, altndan yaplm. gold.brick gold'brk fiil kaytarmak, iten kamak; iini stnkr yapmak; kendi iini bakalarna brakmak.
555

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk golden

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

gold.en gol'dn sfat 1. altn, altndan yaplm. 2. altn renginde.

goldfinch goldfish goldsmith golf club golf course golf links golf

gold.finch gold'fn isim saka, sakakuu. gold.fish gold'f isim krmz balk, havuz bal. gold.smith gold'smth isim altn kuyumcusu. golf sopas. 2. golf kulb. golf alan. golf alan. golf glf isim golf. fiil golf oynamak.

golfer golly golosh gondola gone gong gonorrhea goo goober good and

golf.erisim golf, golf oyuncusu. gol.ly gal'i nlem Hay Allah! go.losh gla' isim baknz galosh gon.do.la gan'dl, gando'l isim gondol. gone gn, gan fiil baknz go gong gang, gng isim gonk. gon.or.rhe.a ganriy' isim, tbbi belsoukluu. goo gu isim yapkan madde. goo.ber gu'br isim, konuma dili yerfst. konuma dili iyice, baya: She was good and mad. Baya kzmt.

Good day! Good evening! Good evening. good faith

yi gnler! yi akamlar! yi akamlar. (birine kar beslenen) gven, itimat. 2. niyetin ciddilii.

Good for you! Good Friday Good God! Good gracious! Good grief! Good heavens! good humor good looks

Aferin! Hristiyanlk Paskalya yortusundan nceki cuma. Aman yarabbi! Allah Allah! Allah Allah! Aman yarabbi! iyi huy, ho miza. gzellik.
556

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk Good morning! Good night! good offices Good riddance to bad rubbish! Good riddance!

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

Gnaydn! yi geceler! 2. Allah Allah! arabuluculuk. konuma dili baknz Good riddance! konuma dili ok kr!/krler olsun! (stenmeyen biri/bir ey gidince sylenir.)

good sense Good show! good sport good works good

aklllk. Aferin! aka kaldrabilen kimse. hayr ileri. good gd sfat (better, best) 1. iyi. 2. iyi, salam. 3. iyi, taze, rm olmayan. isim 1. iyilik; hayr. 2. iyilik, menfaat, yarar.

good-by good-bye good-for-nothing good-looking goodly

good-by gdbay' nlem, isim Allaha smarladk. good-bye gdbay' nlem, isim Allaha smarladk. good-for-noth.ingsfat hibir ie yaramayan/yaramaz. good.look.ingsfat yakkl, gzel. good.ly gd'li sfat 1. epey byk (bir miktar). 2. gzel, ok ho.

good-natured Goodness knows! goodness

good.na.turesfat iyi huylu. Allah bilir! good.ness gd'ns isim 1. iyilik. 2. faziletlilik, erdemlilik. 3. (bir yemekteki) besleyici deer veya lezzet.

goods train goods

ngiliz ngilizcesi marandiz, yk katar. goods gdz isim, oul 1. menkuller, tanrlar; menkuller ve gayrimenkuller. 2. mallar, eya. 3. kuma. 4. ngiliz ngilizcesi yk, kargo.

good-tempered goodwill goody

good-tem.peredsfat iyi huylu, yumuak bal. good.will gd'wl' isim 1. iyi niyet. 2. (ticari) itibar. good.y gd'i isim, konuma dili 1. lezzetli (zellikle tatl) bir yiyecek. 2. gzel ey, istenilen bir ey.

gooey goof off

goo.ey gu'wi sfat yapkan, vck vck, yap yap. konuma dili haylazlk etmek, aylaklk etmek.
557

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk goof

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

goof guf isim, konuma dili aptalca bir hata. fiil, konuma dili (up) aptalca bir hata yapmak; aptalca bir hata yaparak her eyi bozmak.

goofy gook

goof.y gu'fi sfat, konuma dili aptal, ahmak. gook gk, guk isim, konuma dili amur gibi yapkan bir karm.

goon goop goose

goon gun isim, konuma dili adam, fedai, goril. goop gup isim, konuma dili yapkan madde. goose gus isim (geese) kaz. fiil, konuma dili poposuna parmak atmak.

gooseberry gooseflesh gopher

goose.ber.ry gus'beri isim bektaizm. goose.fleshisim tyleri diken diken olmu deri. go.pher go'fr isim 1. zooloji Amerikan yersincab. 2. argo (iyerinde) ayak ilerini yapan kimse, hizmetli, odac.

gore gorge oneself on gorge gorgeous gorilla

gore gor isim kan. midesini (bir ey) ile tka basa doldurmak. gorge grc isim iki da arasndaki geit/boaz. gor.geous gr'cs sfat ok gzel, harika. go.ril.la grl' isim 1. zooloji goril. 2. argo goril, koruyucu.

gory gosh gosling go-slow

gor.y gor'i sfat kanl. gosh ga nlem Hay Allah! gos.ling gaz'lng isim kaz palaz, kaz yavrusu. go-slow go'slo' isim, ngiliz ngilizcesi ii yavalatma grevi, ii yavalatma.

gospel music gospel truth Gospel

siyah Amerikallara zg dini mzik tr. asl gerek. Gos.pel gas'pl isim, Hristiyanlk drt ncil'den biri, ncil.

gossamer

gos.sa.mer gas'mr isim 1. havada uan ince rmcek a. 2. ok ince bir tr brmck. sfat incecik, hafif.

558

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk gossip

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

gos.sip gas'p isim 1. dedikodu. 2. dedikoducu kimse. fiil 1. dedikodu yapmak. 2. about -in dedikodusunu yapmak.

got Gothic gotten gouge

got gat fiil baknz get Goth.ic gath'k sfat, mimarlk Gotik. got.ten gat'n fiil baknz get gouge gauc isim iskarpela, oyma kalemi. fiil iskarpelayla oymak.

gourd

gourd grd isim 1. sukaba. 2. (sukabandan yaplm) su kab.

gout govern

gout gaut isim, tbbi gut, damla hastal. gov.ern g^v'rn fiil 1. ynetmek, idare etmek. 2. iktidarda bulunmak.

governance governess government

gov.ern.ance g^v'rnns isim ynetim, idare. gov.ern.ess g^v'rns isim mrebbiye. gov.ern.ment g^v'rnmnt isim 1. hkmet, devlet ynetimi. 2. idare, ynetme, ynetim.

governmen'tal governor

sfat idari, hkmete ait. gov.er.nor g^v'rnr isim 1. vali. 2. ynetici, idareci. 3. makine reglatr.

governorship gown

gov.er.nor.shipisim valilik. gown gaun isim 1. uzun etekli kadn elbisesi. 2. gecelik. 3. sabahlk (giysi). 4. cppe.

GP

GP ci'pi' ksaltma grade general practitioner general practice

gr. wt. gr.

gr. wt.ksaltma gross weight gr.ksaltma grade grain gram grammar gravity gross group great

grab

grab grb fiil (grabbed, grabbing) 1. kapmak, abucak ve zorla elinden almak. 2. (elle) tutmak. 3. at -i (elle) tutmaya almak. isim baknz be up for grabs

grace

grace greys isim 1. zarafet, letafet, incelik. 2. (Allaha zg) inayet. 3. Hristiyanlk (yemekten nce veya sonra sylenen) kran duas. 4. ertelenme sresi: I'll give you
559

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

a week's grace. Sana bir haftalk mhlet vereceim. fiil ereflendirmek, onurlandrmak. graceful graceless grace.ful greys'fl sfat zarif, latif. grace.less greys'ls sfat 1. kaba, grgsz. 2. irkin. 3. zarafetten yoksun. gracious gra.cious grey's sfat kibar, ince, ho. nlem Hay Allah!/Allah Allah! grad gradation grad grd isim, konuma dili mezun. gra.da.tion greydey'n isim 1. derece, aama. 2. bir tondan dier bir tona geme; gei. grade crossing grade school grade hemzemin geit. ilkokul. grade greyd isim 1. derece; rtbe; cins; snf, kalite. 2. (ilk veya orta retimde) snf: He's six years old and in the first grade. Alt yanda ve birinci snfta. 3. (retmenin renciye verdii) not. 4. eim, meyil. fiil 1. (snav kdn veya devi okuyup) not vermek. 2. derecelere ayrmak, tasnif etmek. 3. tesviye etmek, dzlemek. grader gradient gradual grad.erisim greyder. gra.di.ent grey'diynt isim eim, meyil. grad.u.al grc'uwl sfat derece derece olan, yava yava olan, yava. gradually grad.u.al.lyzarf yava yava, derece derece, gittike, giderek. graduate school graduate student graduate (bir niversiteye ait) lisansst eitim birimi. lisansst rencisi. grad.u.ate grc'uweyt fiil from -den mezun olmak; -i mezun etmek. graduation ceremony graduation mezuniyet treni. grad.u.a.tion grcuwey'n isim 1. mezun olma. 2. mezuniyet treni. graffiti graf.fi.ti grfi'ti isim duvardaki yazlar, graffiti.

560

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk graft

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

graft grft isim 1. para, makam v.b.'ni yolsuzlukla elde etme. 2. yolsuzlukla elde edilen para, makam v.b. 3. rvet.

grain

grain greyn isim 1. (arpa, buday, msr v.b.) tane: three grains of wheat buday tanesi. 2. tahl, hububat. 3. zerre. 4. (bir aa parasnn iindeki) damarlarn dzeni.

gram grammar school

gram grm isim gram. ilkokul. 2. ngiliz ngilizcesi (rencilerini niversiteye hazrlayan) lise.

grammar

gram.mar grm'r isim 1. dilbilgisi, gramer. 2. gramer asndan ifade. 3. dilbilgisi kitab, gramer kitab.

grammatical

gram.mat.i.cal grmt'kl sfat 1. gramere ait, dilbilgisel. 2. gramatikal, gramer kurallarna uygun.

gramme granary grand duchess grand duke grand jury grand piano grand total grand vizier grand

gramme grm isim, ngiliz ngilizcesi baknz gram gran.a.ry grey'nri, grn'r isim tahl ambar. grandes. grandk. hukuk tahkikat heyeti. kuyruklu piyano. (genel) toplam. sadrazam. grand grnd sfat 1. muhteem, grkemli, ihtiaml. 2. byk, mhim. 3. konuma dili ok gzel, harika. isim 1. konuma dili kuyruklu piyano. 2. argo bin dolar.

grandchild granddaughter grandeur

grand.childisim torun. grand.daugh.terisim kz torun. gran.deur grn'cr isim 1. ihtiam, grkem, heybet. 2. byklk, azamet.

grandfather clock grandfather grandiloquent grandiose

dolapl saat, sandkl saat, ayakl duvar saati. grand.fa.therisim dede, bykbaba. gran.dil.o.juent grndl'kwnt sfat tumturakl. gran.di.ose grn'diyos sfat fazlasyla byk ve grkemli, atafatl, cafcafl.
561

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk grandma grandmother

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

grand.maisim nine, bykanne. grand.moth.erisim nine, bykanne; anneanne; babaanne.

grandpa grandparent grandson grandstand granite granny grant someone bail grant

grand.paisim dede, bykbaba. grand.par.entisim bykbaba; bykanne. grand.sonisim erkek torun. grand.standisim, spor kapal tribn. gran.ite grn't isim granit. gran.ny grn'i isim nine, bykanne. birini kefaletle/kefaleten tahliye etmek. grant grnt fiil 1. kabul etmek; rza gstermek; yerine getirmek: She granted his request. Ricasn yerine getirdi. Granting the truth of what you're saying, I still don't see that there's anything we can do about it. Dediklerinizin doruluunu kabul etsek bile, yine de bu ite bizim yapabileceimiz bir ey gremiyorum. 2. vermek, ltfetmek, bahetmek. isim 1. denek, tahsisat. 2. burs.

Granted. granulated sugar granulated granule grape grapefruit

(cevaben) Evet. tozeker. gran.u.lat.ed grn'yleytd sfat baknz granulated sugar gran.ule grn'yul isim tanecik. grape greyp isim zm. grape.fruit greyp'frut isim greypfrut, greyfrut, greyfurt, altntop, kzmemesi.

grapeshot

grape.shot greyp'at isim, askeri (bomba veya arapnel iindeki) misket.

grapevine graph paper graph graphic design graphic designer graphic

grape.vine greyp'vayn isim asma. kareli kt. graph grf isim grafik, izge. grafik dizayn. grafiker. graph.ic grf'k sfat 1. grafikle ilgili. 2. canl ve net; tm ayrntlar gsteren; canl ve ak seik bir ekilde
562

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

yazan. 3. arpc. 4. yazlm, izilmi veya kazlm. 5. grafik sanatlarla ilgili. graphite grapple grasp at straws grasp the nettle grasp graph.ite grf'ayt isim grafit. grap.ple grp'l fiil with ile boumak. uan kutan medet ummak. zor bir probleme zm yolu bulmak. grasp grsp fiil 1. sk tutmak; kavramak; yakalamak. 2. at kapmaya almak. 3. kavramak, anlamak. isim 1. kavray, anlay. 2. pene. grasping grass widow grasp.ing grs'png sfat agzl, haris, tamahkr. boanm veya kocasndan ayr yaayan kadn. 2. kocas geici olarak bir yere gitmi olan kadn. grass widower boanm veya karsndan ayr yaayan adam. 2. kars geici olarak bir yere gitmi olan adam. grass grass grs isim 1. imen; im, ot. 2. argo (sigara halinde iilen) hintkenevirinin kurutulmu yapraklar. fiil 1. imenle kaplamak. 2. imlemek. grasshopper grassroots grass.hop.per grs'hapr isim ekirge. grass.roots grs'ruts isim, konuma dili sradan insanlar, sokaktaki kiiler, ortadirek. sfat 1. sradan insanlara ynelik. 2. sradan insanlardan kaynaklanan. grassy grate on one's nerves grate on grate one's teeth grate grateful gratefully grater gratification grassysfat imenli, imenlik. sinirine dokunmak. -e srtnerek/arparak ses karmak. dilerini gcrdatmak. grate greyt fiil rendelemek. grate.ful greyt'fl sfat minnettar. grate.ful.lyzarf minnetle. grat.er grey'tr isim rende. grat.i.fi.ca.tion grtfkey'n isim 1. memnuniyet, zevk, haz. 2. zevk veren ey. gratify grat.i.fy grt'fay fiil memnun etmek, honut etmek, tatmin etmek. grating grat.ing grey'tng isim zgara; demir parmaklk.
563

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk gratis gratitude gratuitous

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

gra.tis grey'ts, grt's zarf, sfat bedava, parasz. grat.i.tude grt'tud isim minnettarlk. gra.tu.i.tous grtyu'wts sfat 1. bedava, parasz. 2. gereksiz.

gratuity grave gravedigger gravel

gra.tu.i.ty grtyu'wt isim bahi. grave greyv isim mezar. grave.dig.ger greyv'dgr isim mezarc. grav.el grv'l isim akl. fiil (graveled/gravelled, graveling/gravelling) akl demek.

gravestone graveyard gravitate

grave.stone greyv'ston isim mezar ta. grave.yard greyv'yard isim mezarlk. grav.i.tate grv'teyt fiil 1. (towards/to) -e ynelmek. 2. yerekimiyle hareket etmek. 3. kelmek, kmek.

gravitation

grav.i.ta.tion grvtey'n isim 1. yerekimi. 2. yerekimiyle hareket etme. 3. ynelme. 4. kelme, kme.

gravitational gravity

grav.i.ta.tion.alsfat yerekimiyle ilgili. grav.i.ty grv'ti isim, fizik 1. yerekimi. 2. ciddiyet, vahamet. 3. arballk.

gravy gray matter gray graze grease someone's palm grease

gra.vy grey'vi isim sos; et suyu. konuma dili beyin, akl. gray grey sfat, isim gri. graze greyz fiil otlamak; otlatmak. birine rvet vermek. grease gris isim 1. ya, iya, et ya. 2. makineya, gres, gresya. fiil ya srmek, yalamak.

greasy Great Britain Great Dane great

greas.y gri'si sfat yal, yalanm. Byk Britanya. Danua cinsi kpek. great greyt sfat 1. byk (derece, miktar), ok. 2. byk, muazzam; nemli. 3. konuma dili mkemmel, fevkalade, harika.

great-grandchild great-grandfather

great-grand.child greyt'grnd'ayld isim torun ocuu. great-grand.fa.ther greyt'grnd'fa'dhr isim byk dede.
564

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk great-grandmother

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

great-grand.moth.er greyt'grnd'm^dh'r isim byk nine.

great-hearted

great-heart.ed greyt'har'td sfat 1. cesur, yiit. 2. cmert.

greatly greatness Greece greed greedy Greek

great.lyzarf ok, pek ok; fazlasyla. great.nessisim byklk. Greece gris isim Yunanistan. greed grid isim hrs, tamah, agzllk. greedysfat tamahkr, hrsl, agzl. Greek grik isim 1. Yunanl; Rum. 2. Yunanca; Rumca. sfat 1. Yunan; Rum. 2. Yunanca; Rumca. 3. Yunanl.

green bean green inclining to blue green light

ayekadn; al fasulyesi. maviye alan yeil. (trafik lambasnda) yeil k. 2. konuma dili msaade, izin, yeil k.

green onion green pea green pepper green

taze soan, yeil soan. bezelye. dolmalk biber. 2. yeil biber (olgunlamam biber). green grin sfat 1. yeil. 2. henz olgunlamam, ham (meyve). 3. konuma dili acemi, toy. isim 1. yeil renk, yeil. 2. imenlik.

greenback

green.back grin'bk isim, konuma dili papel, dolar, yeil.

greenery greengrocer

green.er.y gri'nri isim yeillik. green.gro.cer grin'grosr isim, ngiliz ngilizcesi manav.

greenhorn greenhouse Greenland Greenlander Greenlandic

green.horn grin'hrn isim acemi kimse, acemi aylak. green.house grin'haus isim sera, ser, limonluk. Green.land grin'lnd isim Grnland. isim Grnlandl. isim Grnlandca. sfat 1. Grnland, Grnland'a zg. 2. Grnlandca. 3. Grnlandl.

greens

greensisim (yapraklar i veya halanm olarak yenilen) yeil yaprakl sebzeler.


565

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk Greenwich mean time Greenwich greet

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

Greenwich ortalama saati. Green.wich grin' isim baknz Greenwich mean time greet grit fiil selamlamak, selam vermek; karlamak; selamlamak.

greeting card greeting gregarious

tebrik kart. greet.ing gri'tng isim selam. gre.gar.i.ous grger'iys sfat 1. bakalaryla beraber olmay seven, girgin. 2. sr halinde yaamay seven; srcl.

Gregorian calendar gremlin

Gregoryen takvimi, Miladi takvim. grem.lin grem'ln isim (makineleri bozduuna inanlan) cin.

grenade grew grewsome grey greyhound grid griddle gridiron

gre.nade grneyd' isim el bombas. grew gru fiil baknz grow grew.some gru'sm sfat baknz gruesome grey grey sfat, isim baknz gray grey.hound grey'haund isim taz. grid grd isim 1. zgara. 2. grid. grid.dle grd'l isim (alak kenarl, demir) tava. grid.i.ron grd'ayrn isim 1. zgara. 2. konuma dili Amerikan futbol sahas.

grief grief-stricken grievance

grief grif isim byk znt, ac, keder. grief-strick.ensfat byk bir znt iinde olan. griev.ance gri'vns isim 1. ikyet, yaknma. 2. ikyete yol aan durum.

grieve

grieve griv fiil byk bir znt iinde olmak; -e byk znt vermek, -e ac vermek.

grievous

griev.ous gri'vs sfat ok byk (yanl, zarar, kayp, ac); ar (masraf).

grill

grill grl isim 1. zgara (alet). 2. (alak kenarl, demir) tava. 3. ufak lokanta. fiil 1. zgarada piirmek. 2. konuma dili sorguya ekmek.

grim

grim grm sfat (grimmer, grimmest) 1. korkun. 2. aman bilmez, kat, sert. 3. amansz (mcadele).
566

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk grimace

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

gri.mace gr'ms, grmeys' isim yz buruturma/arptma. fiil yzn buruturmak/arptmak.

grime grimy Grin and bear it! grin grind to a halt

grime graym isim kir, kirlilik. grimysfat kirli. Glmseyip sineye ek! grin grn fiil (grinned, grinning) srtmak. isim srtma. gcrdayarak yava yava stop etmek; stop etmek, durmak.

grind

grind graynd fiil (ground) 1. (deirmen, havan, dibek v.b.'nde) tmek, ekmek, dvmek. 2. (kyma makinesinde) (et) ekmek; (mutfak robotunda) (sebze v.b.'ni) ekmek. 3. (dilerini, vitesi) gcrdatmak. 4. (bak v.b.'ni) bilemek. 5. konuma dili (away at) ders iin ok almak, ineklemek. isim 1. zor ve skc i. 2. (kahvenin) ekili ekli; (unun) tl ekli: What grind of coffee do you prefer? Kahvenizi nasl ekelim? 3. konuma dili ok alan renci, inek.

grinder

grind.er grayn'dr isim 1. (aletle veya makineyle bir eyi) ten, eken veya dven kimse. 2. tc (alet, makine). 3. tc di. 4. bileyici.

grindstone

grind.stone graynd'ston isim 1. (ark ile dndrlen) bileita, bilei ark. 2. deirmenta.

grip someone's imagination grip

-i alp gtrmek. grip grp fiil (gripped, gripping) 1. sk tutmak, kavramak. 2. (birinin) dikkatini ekmek. isim 1. tutma/kavrama ekli. 2. kontrol, idare: Get a grip on yourself! Kendine hkim ol! Don't let the firm get into their grip. Firma onlarn kontrolne gemesin. 3. bavul.

gripe

gripe grayp fiil 1. konuma dili (about/at) ikyet etmek, yaknmak. 2. (mide) sancmak. isim 1. konuma dili ikyet, yaknma. 2. (midede) sanc.

grisly

gris.ly grz'li sfat tyler rpertici, korkun, dehet verici.


567

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk grist gristle grit one's teeth grit

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

grist grst isim tlecek veya tlm tahl. gris.tle grs'l isim kkrdak. metin olmak; diini skmak. grit grt isim 1. kum tanesi; kum tanesi gibi ta parac. 2. metanet. fiil (gritted, gritting) baknz grit one's teeth

grits

grits grts isim, oul kabuksuz msr tanelerini kaba bir ekilde terek yaplan ezme.

gritty

grit.ty grt'i sfat 1. kumlu; kumlu gibi. 2. metin, dayankl.

grizzly bear grizzly

(Kuzey Amerika'ya zg) korkunay. griz.zly grz'li isim (Kuzey Amerika'ya zg) korkunay. sfat boz, gri, kuruni.

groan grocer groceries

groan gron fiil inlemek. isim inilti. gro.cer gro'sr isim bakkal. gro.cer.ies gro'sriz isim, oul bakkaldan alnan gda maddeleri.

grocery store grocery

bakkal dkkn, bakkal, bakkaliye. gro.cer.y gro'sri isim bakkal dkkn, bakkal, bakkaliye.

groggy

grog.gy grag'i sfat sersem, zihni kark; mahmur; uyku sersemi; iki sersemi.

groin groom groove grope for words grope

groin groyn isim, anatomi kask. groom grum isim gvey. fiil tmar etmek. groove gruv isim 1. yiv. 2. rutin. fiil yiv amak. kelimeleri zor bulmak. grope grop fiil 1. el yordamyla aramak/ilerlemek. 2. (elle) sarkntlk etmek.

gross income gross national product gross profit gross weight gross

brt gelir. ekonomi gayri safi milli hasla. brt kr. brt arlk. gross gros isim grosa, on iki dzine.

568

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk grotesque

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

gro.tesjue grotesk' sfat gln, gldrecek kadar acayip; ok garip.

grotty

grot.ty grat'i sfat, ngiliz ngilizcesi, konuma dili 1. pis, kirli, pasakl, krtpil. 2. ktpiyoz, ktpiyos, krtpil, deersiz.

grouch

grouch grau isim, konuma dili her zaman ikyeti olan kimse, drdrc.

grouchy

grouchysfat, konuma dili 1. ikyeti, drdrc. 2. sinirli.

ground beef ground crew ground floor ground forces ground glass ground meat ground rule ground someone in ground wire ground

sr kymas. (havaalannda) yer mrettebat. zemin kat. kara kuvvetleri. buzlucam. kyma. temel kural. birine (bir konunun) temel ilkelerini retmek. elektrik toprak teli. ground graund fiil 1. karaya oturmak; karaya oturtmak. 2. (uak) (hava koullarndan dolay) uamamak; (ua) uurtmamak. 3. (birini) (ceza olarak) (ev, okul, v.b.'nden) dar kartmamak. 4. (bir sebebe) dayanmak/dayatmak. 5. elektrik (bir cihaz) topraklamak.

groundbreaking ceremony groundbreaking

temel atma treni. ground.break.ing graund'breykng sfat r aan (olay v.b.). isim baknz the groundbreaking groundbreaking ceremony

groundhog groundless groundnut

ground.hog graund'hg isim dasan. ground.less graund'ls sfat aslsz, temelsiz. ground.nut graund'n^t isim, ngiliz ngilizcesi yerfst.

groundwork group insurance

ground.work graund'wrk isim n hazrlklar. grup sigortas.


569

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk group therapy group groupie

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

grup terapisi, kme saaltm. group grup isim grup. fiil gruplandrmak; gruplamak. group.ie gru'pi isim pop mzik topluluu yelerinin peinde koan kz.

grouse grove

grouse graus isim ormantavuu. grove grov isim 1. koru. 2. (meyve aalarndan oluan) bahe: orange grove portakal bahesi.

grovel

grov.el gr^v'l fiil (groveled/grovelled, groveling/grovelling) 1. kendini alaltmak, yaltaklanmak. 2. yerde srnmek.

grow away from grow into

ile ilikileri azalmak, -den uzaklamak. olmak. 2. zamanla byyp (bir giysinin) llerine uymak. 3. (bir ie) almak.

grow old grow on someone grow out of

yalanmak, ihtiyarlamak. 2. eskimek. zamanla birinin houna gitmeye balamak. byd iin (bir giysiyi) giyememek. 2. byyp/olgunlap (kt bir eyden) vazgemek. 3. den kaynaklanmak.

grow too big for one's boots grow up Grow up! grow

yumurtadan kp kabuunu beenmemek. bymek. 2. meydana gelmek, vuku bulmak. ocukluu brak! grow gro fiil (grew, grown) 1. bymek; gelimek; artmak. 2. (bitki, sebze, meyve) yetitirmek; yetimek. 3. olmak: She's grown ugly. irkinleti./irkin oldu. He's grown old. Yaland.

grower growl grown grown-up growth

grow.er grow'r isim yetitirici. growl graul fiil hrlamak. isim hrlama. grown gron fiil baknz grow sfat yetikin. grown-upsfat, isim yetikin. growth groth isim 1. byme; gelime; artma. 2. bir bitkiden sren dallar, srgnler veya yapraklar. 3. ur, tmr.

570

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk grub

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

grub gr^b fiil (grubbed, grubbing) 1. up kazarak/belleyerek -i karmak/skmek. 2. (bir yerdeki) kkleri kazarak skmek. 3. kazmak, bellemek.

grubby grudge

grub.bysfat kirli, pis. grudge gr^c fiil (bir eyi) (birine) ok grmek; kskanmak: Do you grudge me this? Bunu bana ok mu gryorsun? isim kin, garaz, hn.

grudgingly gruel grueling gruelling

grudg.ing.lyzarf istemeyerek. gru.el gru'wl isim sulu yulaf v.b. lapas. gru.el.ing gru'wlng sfat ok zor; zorlu. gru.el.ling gru'wlng sfat, ngiliz ngilizcesi baknz grueling

gruesome gruff grumble grumpy

grue.some gru'sm sfat korkun, dehet verici. gruff gr^f sfat sert, kat, sevimsiz. grum.ble gr^m'bl fiil ikyet etmek. isim ikyet. grump.y gr^m'pi sfat aksilii tutmu, hrnl stnde.

grunt

grunt gr^nt fiil domuz gibi ses karmak, homurdanmak. isim homurtu.

G-string

G-string ci'strng isim, konuma dili (ovlarda danslarn giydii) minicik tanga.

guarantee guarantor guaranty guard a secret guard against guard of honor guard one's tongue guard 's van

guar.an.tee gernti' isim garanti. fiil garanti etmek. guar.an.tor ger'ntr isim kefil. guar.an.ty ger'nti isim, hukuk garanti. sr tutmak. -e kar nlem almak. askeri eref ktas. azn sk tutmak, dilini tutmak. ngiliz ngilizcesi marandizin arkasna taklan ve demiryolu grevlilerini tayan cumbal vagon.

guard

guard gard isim 1. koruma grevlisi, muhafz; nbeti. 2. muhafzlar. 3. basketbol gard. 4. boks gard, savunma duruu. 5. ngiliz ngilizcesi (trende) bileti.

guarded

guard.ed gar'dd sfat ihtiyatl (sz, cevap, rapor v.b.).


571

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk guardian angel guardian guardianship guardrail

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

koruyucu melek. guard.i.an gar'diyn isim 1. hukuk vasi. 2. koruyucu. guard.i.an.ship gar'diynp isim vesayet, vasilik. guard.rail gard'reyl isim (yol kenarndaki) bariyer, korkuluk.

guardsman Guatemala Guatemalan

guards.man gardz'mn isim (guardsmen) muhafz. Gua.te.ma.la gwatma'l isim Guatemala. isim Guatemalal. sfat 1. Guatemala, Guatemala'ya zg. 2. Guatemalal.

gubernatorial

gu.ber.na.to.ri.al gubrntr'iyl sfat valiye veya valilie ait.

guerilla guerrilla warfare guerrilla guess

gue.ril.la grl' isim baknz guerrilla gerilla sava. guer.ril.la grl' isim gerilla, gerillac, eteci. guess ges fiil 1. tahmin etmek; tahminde bulunmak. 2. zannetmek, sanmak. isim tahmin.

guesswork

guess.work ges'wrk isim 1. tahmini i. 2. tahmine dayanan sonu/sonular.

guest artist guest of honor guest room guest

konuk sanat. eref konuu/misafiri. misafir odas. guest gest isim 1. misafir, konuk; davetli. 2. otel veya pansiyon mterisi.

guesthouse guff guffaw

guest.house gest'haus isim pansiyon. guff g^f isim, konuma dili bo laf, palavra, martaval. guf.faw gf' isim naho bir kahkaha. fiil naho kahkaha atmak.

Guiana

Gui.an.a giyn', giya'n, [ngiliz ngilizcesi] gayn' isim 1. Fransz Guyanas. 2. Guyana blgesi, Guyana.

Guianan

isim 1. Fransz Guyanal. 2. Guyana blgesi halkndan biri, Guyanal. sfat 1. Fransz Guyanas, Fransz Guyanas'na zg. 2. Guyana, Guyana blgesi veya halkna zg. 3. Fransz Guyanal. 4. Guyanal, Guyana blgesi halkndan olan.
572

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk Guianese

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

Gui.a.nese giyniz', [ngiliz ngilizcesi] gayniz' isim, sfat (Guianese) baknz Guianan

guidance counselor guidance

rehber retmen. guid.ance gayd'ns isim 1. rehberlik, yol gsterme. 2. gdm.

guide

guide gayd fiil 1. rehberlik etmek, yol gstermek. 2. ynetmek, idare etmek. isim 1. rehber, klavuz. 2. rehber kitab, rehber.

guidebook guided missile guideline guild guile guileful guileless guillotine

guide.book gayd'bk isim rehber, rehber kitab. askeri gdml mermi. guide.line gayd'layn isim (bir proqedeki) ana hatlar. guild gld isim esnaf birlii, lonca. guile gayl isim kurnazlk, akgzlk. guile.fulsfat kurnaz, akgz. guile.lesssfat saf, art niyetsiz. guil.lo.tine gl'tin, gi'ytin isim giyotin. fiil giyotin ile idam etmek.

guilt guiltless guilty conscience guilty guinea fowl guinea pig Guinea Guinea-Bissau Guinea-Bissauan

guilt glt isim sululuk. guilt.lesssfat susuz. vicdan azab. guilt.y gl'ti sfat sulu. betavuu. kobay. Guin.ea gn'i isim Gine. Guin.ea-Bis.sau gn'ibsau', gn'ibso' isim Gine-Bisav. isim Gine-Bisavl. sfat 1. Gine-Bisav, Gine-Bisav'a zg. 2. Gine-Bisavl.

Guinean guise guitar guitarist gulch Gulf Stream gulf

isim Gineli. sfat 1. Gine, Gine'ye zg. 2. Gineli. guise gayz isim 1. klk. 2. d grn. gui.tar gtar' isim gitar. gui.tar.istisim gitarist. gulch g^l isim kk kanyon. golfstrim. gulf g^lf isim 1. krfez. 2. ok derin kanyon.
573

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk gull gullet gullibility gullible gully gulp something down gulp gum boot gum mastic gum tree

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

gull g^l isim mart. gul.let g^l't isim boaz, grtlak. gull.ibil.i.tyisim kolay aldatlma, saflk. gul.li.ble g^l'bl sfat kolay aldatlabilir. gul.ly g^l'i isim sel yata. bir eyi yutuvermek. gulp g^lp fiil yutuvermek. isim yutuverme. lastik izme. sakz. okalipts, stmaaac. 2. (amdan baka herhangi bir) reineli aa.

gum gumbo gumdrop gummed gumption

gum g^m isim genellikle oul dieti. gum.bo g^m'bo isim bamyal yahni. gum.drop g^m'drap isim qelatinli ekerleme. gum.medsfat zamkl. gump.tion g^mp'n isim, konuma dili inisiyatif ve cesaret.

gun for

(birinin) anna ot tkamak iin frsat kollamak. 2. (belirli bir yeri) elde etmek iin btn gayretiyle almak.

gun rack gun someone down gun

tfeklik. birini (ateli silahla) vurmak. gun g^n isim ateli silah; top; tfek; tabanca. fiil (motoru) birdenbire tam gazla altrmak; (arabay) birdenbire tam gaz srmek.

gunboat gunfight

gun.boat g^n'bot isim gambot. gun.fight g^n'fayt isim (iki kii arasndaki) silahl atma.

gunfire gunge gung-ho

gun.fire g^n'fayr isim ate etme, ate. gunge g^nc isim, ngiliz ngilizcesi baknz gunk gung-ho g^ng'ho' sfat, konuma dili fazlasyla istekli, dnden hazr.

gunk

gunk g^ngk isim, konuma dili vck vck ey.

574

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk gunman

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

gun.man g^n'mn isim (gunmen) silahl kimse, ateli silah tayan kimse.

gunner gunnery gunnysack gunpoint

gun.ner g^n'r isim topu. gun.ner.y g^n'ri isim topuluk; at ilmi. gun.ny.sack g^n'isk isim uval. gun.point g^n'poynt isim baknz force someone at gunpoint

gunpowder gunrunner gunrunning gunshot

gun.pow.der g^n'paudr isim barut. gun.run.ner g^n'r^nr isim silah kaaks. gun.run.ning g^n'r^nng isim silah kaakl. gun.shot g^n'at isim 1. silah at. 2. (ateli silaha ait) menzil, erim, atm.

gunsmith

gun.smith g^n'smth isim tfeki, tfek ve tabanca yapan veya tamir eden kimse.

gurgle

gur.gle gr'gl fiil 1. aldamak. 2. (bebek) agulamak. isim 1. alt. 2. agu.

guru gush

gu.ru gu'ru isim guru, mrit, rehber. gush g^ fiil 1. fkrmak. 2. (about) hayranln abartl bir ekilde anlatmak; yalayp ballamak. isim fkrma, fkr; fkrt.

gusset gussy oneself up gussy gust gustatory gusto gut gutless guts

gus.set g^s't isim ku, verev taklan kuma paras. sslenip pslenmek. gus.sy g^s'i fiil, konuma dili up -i sslemek. gust g^st isim rzgrn ani ve sert esmesi. gus.ta.to.ry g^s'ttri sfat tat alma duyusuyla ilgili. gus.to g^s'to isim zevk. gut g^t isim barsak. gut.lesssfat, konuma dili yreksiz. guts g^ts isim 1. oul barsaklar. 2. konuma dili cesaret, yrek: He's got guts. Baya cesur o.

gutsy gutter

gutsysfat, konuma dili cesur, yrekli. gut.ter g^t'r isim 1. (at veya dam kenarndaki) oluk. 2. (kaldrm kenarndaki) oluk, kanivo.

guttural

gut.tur.al g^t'rl sfat grtlaks (ses).


575

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk guy Guyana

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

guy gay isim, konuma dili adam. Guy.a.na gayn', gaya'n isim 1. Guyana, eski ngiliz Guyanas. 2. Guyana, Guyana blgesi.

Guyanan

isim 1. Guyanal, eski ngiliz Guyanas halkndan biri. 2. Guyanal, Guyana blgesi halkndan biri. sfat 1. Guyana, eski ngiliz Guyanas veya halkna zg. 2. Guyana, Guyana blgesi veya halkna zg. 3. Guyanal, Guyana uyruklu. 4. Guyanal, Guyana blgesi halkndan olan.

Guyanese

Guy.a.nese gayniz' isim (Guyanese) 1. Guyanal, eski ngiliz Guyanas halkndan biri. 2. Guyanal, Guyana blgesi halkndan biri. sfat 1. Guyana, eski ngiliz Guyanas veya halkna zg. 2. Guyana, Guyana blgesi veya halkna zg. 3. Guyanal, Guyana uyruklu. 4. Guyanal, Guyana blgesi halkndan olan.

guzzle gym

guz.zle g^z'l fiil (iki) oka imek. gym cm isim 1. spor salonu, qimnastik salonu. 2. (okullarda) beden eitimi.

gymnasium

gym.na.si.um cmney'ziym isim spor salonu, qimnastik salonu.

gymnast gymnastic gymnastics gynaecologist gynaecology gynecologist gynecology gyp joint gyp

gym.nast cm'nst isim qimnastiki. gym.nas.ticsfat qimnastie ait. gym.nas.ticsisim, oul qimnastik. gy.nae.col.o.gistisim baknz gynecologist gy.nae.col.o.gy gaynkal'ci isim baknz gynecology gy.ne.col.o.gistisim qinekolog. gy.ne.col.o.gy gaynkal'ci isim qinekoloqi, nisaiye. kazk bir yer. gyp cp isim, konuma dili kt, hileci, sahtekr; kazk. fiil (gypped, gypping) aldatmak; kazk atmak.

gypsum Gypsy gyrate gyra'tion

gyp.sum cp'sm isim alta, qips. Gyp.sy cp'si isim Roman, ingene. gy.rate cay'reyt fiil dnmek, dnerek sallanmak. isim dnme, dnerek sallanma.
576

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk gyropilot

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

gy.ro.pi.lot cay'ropaylt isim, havaclk baknz automatic pilot

gyroscope H

gy.ro.scope cay'rskop isim cayroskop, qiroskop. H, h ey isim H, ngiliz alfabesinin sekizinci harfi. ( Honor, hour, herb gibi baz kelimelerin banda ve herhangi bir kelime veya hecenin sonunda telaffuz edilmez. Baz nszlerden sonra baka ekillerde telaffuz edilir.)

H.H.

H.H. ey'ey' ksaltma 1. His/Her Highness. 2. His Holiness.

H.M.S.

H.M.S. ey'em'es' ksaltma His/Her Maqesty's Service , His/Her Maqesty's Ship .

H.P. H.Q. H.R.H.

H.P., HP, h.p.ksaltma high pressure horsepower H.Q. ey'kyu' ksaltma Headquarters H.R.H.ksaltma His Royal Highness ; Her Royal Highness .

H.S. haberdasher

H.S.ksaltma high school Home Secretary hab.er.dash.er hb'rdr isim 1. erkek giyimi satan maaza. 2. ngiliz ngilizcesi tuhafiyeci.

haberdashery

hab.er.dash.eryisim 1. apka dkkn. 2. ngiliz ngilizcesi tuhafiye. 3. ngiliz ngilizcesi tuhafiye dkkn.

habit

hab.it hb't isim 1. alkanlk, itiyat, det. 2. Hristiyanlk din grevlilerine zg kyafet.

habitat

hab.i.tat hb'tt isim 1. habitat, hayvan veya bitkinin yetitii doal ortam. 2. bir eyin doal yeri.

habit-forming habitual habitually hack stand hack

hab.it-form.ingsfat alkanlk meydana getiren. ha.bit.u.al hb'uwl sfat 1. allm, mutat. 2. daimi. ha.bit.u.al.lyzarf alld ekilde, det zere. taksi dura. hack hk fiil 1. entmek, yarmak, yontmak, kymak. 2. kuru kuru ksrmek. 3. argo becermek. isim 1. entik. 2. kuru ksrk.

hackberry

hack.ber.ry hk'beri isim itlembik, melengi.


577

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk hackles

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

hack.les hk'lz isim, oul (hayvan dvmeye hazrlannca dikleen/kabaran) tyler.

hackneyed had best do had better had haddock hadj hadji hadn't hag

hack.neyed hk'nid sfat basmakalp, klie, bayat. yapmal, yapsa daha iyi olur. -se iyi olur: I had better go. Gitsem iyi olur. had hd fiil baknz have had.dock hd'k isim mezgit. hadj hc isim hac. hadj.i hc'i isim hac. had.n't hd'nt ksaltma had not. hag hg isim 1. yal irkin kadn, kocakar. 2. byc kadn.

haggard

hag.gard hg'rd sfat yorgunluk ve alktan bitkin, bitkin, argn.

haggle

hag.gle hg'l fiil sk pazarlk etmek, ekie ekie pazarlk etmek.

ha-ha hail fellow well met hail from hail hailstone hailstorm hair curler hair dryer hair net hair spray hair hairbrush haircut

ha-ha ha'ha isim kahkaha sesi. nlem Hah hah! yakn arkada. 2. herkesle abuk ahbap olan kimse. denizcilikle ilgili 1. .. limanndan kalkmak. hail heyl fiil selamlamak; armak; seslenmek. hail.stoneisim dolu tanesi. hail.stormisim dolu frtnas. bigudi. sa kurutma makinesi, sa kurutucusu. sa filesi. sa spreyi. hair her isim sa, kl, ty. hair.brush her'br^ isim sa fras. hair.cut her'k^t isim 1. sa tra. I want a haircut. Sam kestirmek istiyorum. 2. san kesilme biimi.

hairdo hairdresser

hair.do her'du isim (hairdos) sa tuvaleti, sa ekli. hair.dress.er her'dresr isim 1. kadn kuafr, kadn berberi. 2. ngiliz ngilizcesi erkek berberi.

hairless

hair.less her'ls sfat 1. tysz; klsz. 2. sasz.


578

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk hairpin turn hairpin

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

keskin viraj. hair.pin her'pn isim sa tokas, firkete. sfat U eklinde kvrlan.

hair-raising hairsplitter hairsplitting

hair-rais.ingsfat tyler rpertici, korkun. hair.split.ter her'spltr isim kl krk yaran kimse. hair.split.ting her'spltng isim kl krk yarma. sfat kl krk yaran.

hairy

hair.y her'i sfat 1. tyl; kll. 2. argo tehlikeli. 3. argo ok zor.

Haiti Haitian

Hai.ti hey'ti isim Haiti. Hai.tian hey'n isim Haitili. sfat 1. Haiti, Haiti'ye zg. 2. Haitili.

hale and hearty hale half a dozen half brother half fare half glasses half measures half sister half sole half the battle half

turp gibi, sapasalam. hale heyl sfat baknz hale and hearty yarm dzine. vey erkek karde. yarm bilet. yarm gzlk. yeterli olmayan tedbirler. vey kzkarde. yarm pene. iin yars; iin ou, iin en zor taraf. half hf isim (halves) yarm, yar: Two halves make a whole. ki yarm bir btn eder. half an apple yarm elma. Half the students have come. rencilerin yars geldi. sfat buuk; yar, yarm: one and a half kilos bir buuk kilo. a half page yarm sayfa. zarf yar, yar yarya: He half filled my glass. Bardam yar yarya doldurdu.

halfback half-baked

half.back hf'bk isim, spor hafbek. half-baked hf'beykt' sfat 1. yar pimi. 2. iyi dnlmemi.

half-breed halfhearted

half-breed hf'brid sfat, isim melez. half.heart.ed hf'har'td sfat isteksiz, gnlsz.
579

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk halfheartedly

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

half.heart.ed.lyzarf istemeye istemeye, isteksizce, gnlszce; yarm az, yarm azla.

half-length

half-length hf'length sfat yarm boy. isim vcudun yukar ksmn gsteren resim.

half-life half-mast half-moon half-time halfway

half-lifeisim, fizik yarlanma sresi. half-mast hf'mst' isim bayran yarya indirilmesi. half-moon hf'mun' isim yarmay. half-timesfat yarm gnlk (i alma). half.way hf'wey' zarf 1. ortada, yar yolda. 2. yetersiz olarak. sfat 1. yar yolda bulunan (yer). 2. yetersiz.

half-witted Halicarnassus

half-wit.ted hf'wtd sfat ahmak, budala. Hal.i.car.nas.sus hlkarns's isim Bodrum, Halikarnas.

hall

hall hl isim 1. koridor. 2. hol. 3. salon. 4. okul veya niversite binas. 5. malikne, iftlikteki kk.

hallow Halloween

hal.low hl'o fiil 1. kutsamak. 2. kutsallatrmak. Hal.low.een hlowin' isim (eski bir inana gre) cadlarn, hayaletlerin, hortlaklarn ortala kt gece (17 Ekim).

hallucinate hallucination hallway halo halogen halt

hal.lu.ci.nate hlu'sneyt fiil sanrlamak. hal.lu.ci.na.tionisim, ruhbilim sanr. hall.way hl'wey isim 1. koridor. 2. hol. ha.lo hey'lo isim (halos/haloes) hale, al, ayla. hal.o.gen hl'cn isim haloqen. halt hlt isim 1. durma, duru. 2. mola. fiil durmak; durdurmak.

halter halve halves ham

hal.ter hl'tr isim yular. halve hv fiil 1. yarya blmek. 2. yarya indirmek. halves hvz isim, oul baknz half ham hm isim 1. qambon. 2. argo abartarak oynayan oyuncu. 3. konuma dili amatr radyo operatr. fiil, argo (hammed, hamming) abartarak oynamak.

hamburger

ham.burg.er hm'brgr isim 1. sr kymas. 2. hamburger.


580

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk hamlet

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

ham.let hm'lt isim mezra, ufak ky.

hammer an idea into someone's head bir fikri birinin kafasna sokmak. hammer away hammer out hammer throw hammer hammock hamper hamster hamstring durmadan almak. -e ekil vermek. spor eki atma. ham.mer hm'r isim eki; tokmak. ham.mock hm'k isim hamak. ham.per hm'pr fiil engel olmak, gletirmek. ham.ster hm'str isim hamster, crlaksan. ham.string hm'strng isim dizard kirii. fiil (hamstrung) 1. ksteklemek. 2. dizard kiriini koparmak/kesmek. hamstrung hand down hand grenade hand in hand hand in hand labor hand on hand organ hand out hand over hand ham.strung hm'str^ng fiil baknz hamstring kuaktan kuaa devretmek. el bombas. el ele. vermek, teslim etmek. el ile yaplan i. babadan oula geirmek. 2. bakasna vermek. laterna. datmak. vermek, devretmek, teslim etmek. hand hnd fiil elle vermek, uzatmak: Please hand me that book. O kitab bana uzatr msnz? handbag handball handbill handbrake handcuff hand.bag hnd'bg isim el antas. hand.ball hnd'bl isim, spor hentbol, eltopu. hand.bill hnd'bl isim el ilan. hand.brake hnd'breyk isim el freni. hand.cuff hnd'k^f isim kelepe. fiil kelepe vurmak, kelepelemek. handful hand.fulisim 1. avu dolusu. 2. az miktar. 3. konuma dili idare edilmesi zor biri; ele avuca smaz ocuk. handgun hand.gun hnd'g^n isim tabanca.

581

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk handicap

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

hand.i.cap hn'dikp isim 1. engel. 2. sakatlk, zr. 3. handikap. 4. spor handikap. fiil (handicapped, handicapping) engel olmak, engellemek.

handicapped handicraft handily handiness handiwork handkerchief handle someone with kid gloves

hand.i.cappedsfat zrl, sakat. hand.i.craft hn'dikrft isim el sanat. hand.i.lyzarf kolayca, elverili bir ekilde. hand.i.nessisim beceriklilik. hand.i.work hn'diwrk isim i, elii. hand.ker.chief hng'krf isim mendil. (ok krlgan veya sinirli birine) son derece dikkatli davranmak.

handle

han.dle hn'dl fiil 1. el srmek, ellemek, dokunmak. 2. ele almak. 3. kullanmak. 4. idare etmek. 5. satmak. isim sap, kulp, kabza, tutama.

handlebar handling

han.dle.bar hn'dlbar isim (bisiklette) gidon. han.dling hn'dlng isim 1. elle dokunma. 2. ileme tarz.

handmade hand-me-down

hand.made hnd'meyd sfat elii, el yapm. hand-me-down hnd'midaun sfat kullanlm, elden dme. isim kullanlm elbise veya eya.

handrail hands down

hand.rail hnd'reyl isim merdiven parmakl, trabzan. parman kprdatmadan, kolaylkla. 2. phesiz, apak: He was hands down the best. Onun en iyi olduu apakt.

Hands off! Hands up! handshake handsome

Dokunma!/Elini srme! Eller yukar! hand.shake hnd'eyk isim el skma. hand.some hn'sm sfat 1. yakkl. 2. ok, bol; byk. 3. cmert.

handwork handwriting handy

hand.work hnd'wrk isim elii. hand.writ.ing hnd'raytng isim el yazs. hand.y hn'di sfat 1. hazr, yakn, el altnda. 2. eli ie yatkn, becerikli, marifetli, usta. 3. elverili, kullanl.

582

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk handyman

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

hand.y.man hn'dimn isim (handymen) elinden her i gelen ii.

hang around hang back hang fire hang in the balance

konuma dili babo gezerek beklemek. tereddt etmek, ekinmek. geri kalmak. (sonu) belli olmamak: For a week her life hung in the balance. Bir hafta boyunca yaayp yaamayaca belli deildi. The fate of the city was hanging in the balance. ehrin kaderi mehuld.

hang on someone's every word hang on hang someone in effigy

birinin her dediini can kulayla dinlemek. (to) (-e) sk tutunmak. 2. dayanmak, katlanmak. protesto olarak sevilmeyen birinin kuklasn yakmak veya asmak.

hang up hang

telefonu kapamak. hang hng fiil (hung) 1. asmak; aslmak, asl olmak, sallanmak, sarkmak. 2. takmak. 3. (ban) emek. 4. kaplamak, yaptrmak.

hangar hangdog

han.gar hng'r isim hangar. hang.dog hng'dg isim sinsi adam. sfat 1. alak, habis. 2. rkek, korkak.

hanger hanger-on hanging

hang.erisim 1. ask, ask kancas. 2. engel. hang.er-on hng'ran isim (hangers-on) belei kimse. hang.ingisim 1. asma. 2. ipe ekme, asma, idam. sfat asl, sarkan.

hangman hangnail hangover hangup hank hanker

hang.man hng'mn isim (hangmen) cellat. hang.nail hng'neyl isim eytantrna. hang.o.ver hng'ovr isim iki sersemlii. hang.up hng'^p isim 1. glk, engel. 2. taknak. hank hngk isim 1. ile, yn veya ipek ilesi. 2. kangal. han.ker hng'kr fiil after/for arzulamak, zlemini ekmek.

haphazard

hap.haz.ard hp'hz'rd sfat, zarf rasgele, geliigzel. isim rastlant, ans.

hapless

hap.less hp'ls sfat anssz, talihsiz, bahtsz.


583

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk happen on happen happening happily

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

rastgelmek, bulmak. hap.pen hp'n fiil olmak, meydana gelmek. hap.pen.ing hp'nng isim olay, vaka. hap.pi.ly hp'li zarf 1. mutlulukla, sevinle. 2. ok kr, Allahtan, bereket versin ki.

happy

hap.py hp'i sfat 1. mutlu, mesut; en, neeli. 2. yerinde, iyi. 3. ... delisi: girl-happy kz delisi.

happy-go-lucky

hap.py-go-luckysfat kaygsz; bir eye aldrmaz, neeli.

harangue

ha.rangue hrng' isim uzun ve tumturakl konuma, tirat. fiil uzun ve tumturakl bir ekilde konumak, tirat sylemek.

harass

har.ass hrs', her's fiil 1. rahat vermemek, rahatsz etmek, taciz etmek; bizar etmek, tedirgin etmek. 2. askeri aralksz saldrlarla taciz etmek.

harbor

har.bor har'br isim 1. liman. 2. barnak, snak. fiil 1. barndrmak. 2. misafir etmek. 3. beslemek.

harbour hard cash hard currency hard disk hard drink hard hat hard labor hard luck hard nut to crack hard row to hoe hard

har.bour har'br isim, ngiliz ngilizcesi baknz harbor nakit para. salam dviz/para. bilgisayar sabit disk. sert iki. kask, mifer. hukuk ar i cezas. ansszlk. etin ceviz. zor i. hard hard sfat 1. kat, sert, pek. 2. g, zor, etin. 3. kat, acmasz, sert. 4. ac, ar, sert (sz). 5. iddetli, kuvvetli. 6. iddetli, sert; ok souk (mevsim, hava). 7. sert, kireli, ac (su). 8. sert (iki). 9. tehlikeli ve bamllk yapan (madde).

hard-boiled egg

lop yumurta.

584

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk hard-boiled

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

hard-boiled hard'boyld' sfat 1. lop, kat (yumurta). 2. konuma dili kl yutmaz, kurt.

hard-core

hard-core hard'kr' sfat 1. yolundan amaz, boyun emez, kararl. 2. cinsel organlar ve sevime hareketlerini yakndan gsteren. 3. etin ceviz.

harden

hard.en har'dn fiil 1. sertletirmek, katlatrmak; sertlemek, katlamak. 2. pekitirmek, kuvvetlendirmek; pekimek, kuvvetlenmek. 3. (imento) donmak.

hardheaded hardhearted

hard.head.ed hard'hed'd sfat makul dnen. hard.heart.ed hard'har'td sfat kat yrekli, acmasz, kalpsiz.

hard-line hardly to have time to breathe

hard-line hard'layn' sfat kat, inat, uzlamaz. (birinin) nefes alacak zaman bile olmamak, ok megul olmak.

hardly

hard.lyzarf 1. zorla, glkle, gbela. 2. hemen hemen: Hardly anything was left. Hemen hemen hibir ey kalmamt. I hardly knew her. Tanklmz ok yzeyseldi. This is hardly the time for that! imdi hi de onun zaman deil!

hardness

hard.nessisim 1. (fiziksel olarak) katlk, sertlik. 2. glk, zorluk. 3. katlk, sertlik, acmaszlk.

hard-nosed

hard-nosed hard'nozd' sfat kendi karn dnen, karc.

hard-on hardship hardware store hardware

hard-on hard'an isim baknz get a hard-on hard.ship hard'p isim sknt, darlk, glk. nalbur dkkn. hard.ware hard'wer isim 1. madeni eya, hrdavat. 2. silah. 3. bilgisayar donanm.

hardwood

hard.wood hard'wd isim 1. kerestesi sert aa. 2. sert kereste.

hardy hare harebrained

har.dy har'di sfat dayankl, direnli. hare her isim yabani tavan. hare.brained her'breynd sfat ku beyinli, kafasz.
585

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk harelip harem haricot bean hark back to

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

hare.lip her'lp isim yark dudak, tavanduda. har.em her'm isim harem. kuru fasulye. (gemie, nceki konuya) dnmek; (gemiten, eski olaylardan) sz etmek.

hark harlot harm

hark hark fiil dinlemek. nlem Dinle!/Dur!/Sus! har.lot har'lt isim fahie, orospu. harm harm isim 1. zarar, hasar, ziyan. 2. ktlk. fiil zarar vermek, ktlk etmek.

harmful harmless harmonic

harm.fulsfat zararl. harm.lesssfat zararsz. har.mon.ic harman'k sfat 1. uyumlu, ahenkli. 2. mzik armonik, armoniye ait.

harmonica harmonious harmonise

har.mon.i.ca harman'k isim armonika, mzka. har.mo.ni.ous harmo'niys sfat ahenkli, uyumlu. har.mo.nise har'mnayz fiil, ngiliz ngilizcesi baknz harmonize

harmonize

har.mo.nize har'mnayz fiil 1. uyum salamak. 2. mzik armonize etmek. 3. uymak.

harmony

har.mo.ny har'mni isim 1. ahenk, uyum. 2. mzik armoni.

harness

har.ness har'ns isim koum takm. fiil 1. (ata) koum takmak. 2. to (at) (arabaya) komak; (kzleri) (sabana) komak. 3. (doal bir gc dizginleyerek) yararlanmak, kullanmak.

harp on

-in zerinde ok durmak, (ayn eyleri) tekrarlayp durmak.

harp harpoon harpsichord harrow

harp harp isim, mzik harp, arp. fiil harp almak. har.poon harpun' isim zpkn. fiil zpknlamak. harp.si.chord harp'skrd isim klavsen. har.row her'o isim 1. kesek krma makinesi. 2. tapan. fiil 1. trmk ekmek, kesek krmak. 2. tapanlamak, tapan ekmek.

harrowing

har.row.ingsfat zc, asap bozucu.


586

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk harsh hart harvest

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

harsh har sfat 1. sert, ac. 2. kaba, hain, ters, huysuz. hart hart isim erkek geyik; kzl geyiin erkei. har.vest har'vst isim 1. hasat. 2. hasat zaman, hasat, orak mevsimi. 3. rn, mahsul, rekolte. 4. sonu, semere. fiil hasat etmek, bimek.

has hash over hash

has hz fiil baknz have konuma dili tartmak. hash h isim 1. kuba doranarak yeniden piirilen et yemei. 2. karmakark ey. 3. bozulmu ey. 4. argo hai. fiil 1. kuba doramak. 2. bozmak, altst etmek.

hasheesh

hash.eesh h'i isim hai, hintkenevirinden karlan esrar.

hashish

hash.ish h'i isim hai, hintkenevirinden karlan esrar.

hasn't hasp hassle Haste makes waste. haste hasten hastily hasty

has.n't hz'nt ksaltma has not. hasp hsp isim asma kilit kprs. has.sle hs'l isim 1. tartma. 2. zorluk, glk. Acele ie eytan karr. haste heyst isim 1. acele. 2. ivedilik. has.ten hey'sn fiil acele ettirmek; acele etmek. hast.i.lyzarf aceleyle. hast.y heys'ti sfat 1. acele, tez, abuk. 2. dncesiz. 3. aceleci, tela.

hat press hat hatch

apka kalb. hat ht isim apka. hatch h isim, denizcilikle ilgili ambar az; ambar kapa.

hatchback

hatch.backisim, otomotiv arkada kaps olan kk araba.

hatchet hatchway

hatch.et h't isim kk balta. hatch.way h'wey isim, denizcilikle ilgili ambar az; lombar az.

hate hateful

hate heyt fiil nefret etmek. isim nefret. hate.fulsfat 1. nefret edilen. 2. nefret dolu.
587

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk hatred haughtiness haughty haul over the coals haul someone over the coals haul

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

ha.tred hey'trd isim kin, nefret, dmanlk. haughtinessisim kibirlilik, kendini beenmilik. haugh.ty h'ti sfat kibirli, kendini beenmi, marur. halamak, azarlamak. birini azarlamak/halamak. haul hl fiil 1. ekmek. 2. tamak. 3. denizcilikle ilgili vira etmek. 4. (rzgr, gemi) yn deitirmek, dnmek. isim 1. ekme, eki. 2. bir ada karlan balklar. 3. tama uzakl. 4. tanlan ey.

haunch

haunch hn isim 1. kala. 2. oul k, popo. 3. but; sar.

haunt

haunt hnt fiil 1. (hortlak veya ruhlar) sk sk uramak. 2. usandrmak. 3. akldan kmamak. 4. sk sk gitmek, dadanmak. 5. srekli yannda bulunmak. isim sk sk gidilen yer, urak, urak yeri.

haunted haunting hauteur have a ball have a bath have a bearing on have a bee in one's bonnet have a big lead have a blast have a BM have a bone to pick with someone

haunt.edsfat tekin olmayan, perili. haunt.ingsfat zor unutulan, akldan kmayan. hau.teur hotr' isim kibir, gurur. konuma dili ok elenmek. banyo yapmak, ykanmak. ile ilgisi olmak; -i etkilemek. bir fikri kafasna takm olmak. ok nde olmak. konuma dili ok elenmek. byk aptes bozmak. biriyle paylaacak kozu olmak, halledilecek davas olmak.

have a bone to pick with have a bowel movement have a change of heart have a chip on one's shoulder have a crush on someone have a feeling for

ile paylalacak kozu olmak. byk aptes bozmak. fikir veya davranlarn deitirmek. ok alngan olmak. konuma dili birine fena halde tutulmak. -in dilinden anlamak: She has a feeling for animals. Hayvanlarn dilinden anlar.
588

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk have a field day

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

bayram etmek. 2. with makaraya almak, sarakaya almak.

have a finger in the pie have a fit of the sulks have a fit

orbada tuzu bulunmak. somurtup durmak. (fkeden) deli olmak, babalar tutmak, kplere binmek, zvanadan kmak. 2. mest olmak, deli olmak, neredeyse zil takp oynamak, ok sevinmek. 3. fenalk geirmek.

have a fling at have a fling have a gander at have a go at have a go have a good grasp of

(bir ey yapmay) denemek. kurtlarn dkmek. konuma dili -e bir gz atmak, -e bir bakmak. denemek: Have a go! Bir dene! denemek: Have a go! Bir dene! -i iyi kavramak, -e iyice vkf olmak.

have a good head on one's shoulders saduyu sahibi olmak. have a good mind to konuma dili Aniden akla gelen ve neredeyse uygulamasna kalklacak olan bir fikri belirtmek iin kullanlr: I've a good mind to give you a good whipping! Sana bir gzel dayak atmak geliyor iimden! have a grudge against have a hand in have a heart Have a heart! have a line on have a losing streak have a lot of brass have a lucky streak have a lump in one's throat have a mind to birine kar kin beslemek. (bir ite) parma olmak. insafl davranmak. nsaf be! hakknda bilgi almak, bilgisi olmak. (birinin) ans rast gitmemek. ok yzsz olmak. ans rast gitmek. zntden boaz tkanmak. -ecei gelmek, -esi gelmek: I have a mind to go there this instant. Oraya hemen gidesim geliyor. have a narrow escape have a one-track mind ucuz kurtulmak. bir konuyu tutturmak: You've got a one-track mind. Akln fikrin hep onda.

589

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk have a penchant for

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

-e merakl olmak; -e dkn olmak: He has a penchant for fixing things. Eyalar tamir etmeye merakl.

have a rough time

zor/skntl bir dnem geirmek, zor/skntl bir dnemden gemek; zor bir hayat geirmek.

Have a round of drinks on me. have a run-in with someone have a screw loose

Herkese benden birer bardak iki. biriyle atmak. konuma dili bir tahtas eksik olmak, kafadan kontak olmak, kontak olmak.

have a share in have a short memory have a soft heart have a soft spot for have a sore throat have a spill have a stiff neck have a stomachache have a sweet tooth have a temper have a tickle in one's throat have a voice in have a way with machines have a way with someone have a whale of a time have a whip-round have a winning streak have a word with someone have a working knowledge of

- de pay olmak. abuk unutmak, hafzas zayf olmak. yumuak kalpli olmak, mfik olmak. konuma dili -e zaaf olmak. anjin olmak, boaz yanmak. atn srtndan dmek. boynu tutulmak. (birinin) midesi armak. tatl sevmek, tatl yiyecekleri sevmek. abuk fkelenen biri olmak. (birinin) boaz gcklanmak. -de sz hakk olmak. makinelerden anlamak. birini kolaylkla etkilemek. ok elenmek. para toplamak. ans rast gitmek. biriyle konumak. (bir eyi) iyi kt kullanabilecek kadar bilmek: They have a working knowledge of Russian. Bir Rusla iyi kt anlaabilecek kadar Rusa biliyorlar.

have a wreck have a yearning for have a yearning to have a yen to have a zizz

trafik kazas geirmek. -i arzu etmek. -i arzu etmek. (bir ey yapmay) arzu etmek. ekerleme yapmak, kestirmek, ksa bir uyku ekmek.
590

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk have an abortion have an accident have an ace in the hole have an ace up one's sleeve have an advantage over someone have an affair with

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

dk yapmak. kaza geirmek, kazaya uramak. elinde kozu olmak. elinde kozu olmak. bakasna gre avantajl bir durumda olmak. (kendisiyle evli olmayan biriyle) bir ak ilikisinde bulunmak.

have an aptitude for have an in have an itching palm have an option on something

-e yetenei olmak. (bir yerde) torpili olmak. para hrs olmak. bir eyi belirli bir sre iinde alma veya reddetme hakk olmak.

have an urge to

(bir ey yapmay) ok istemek: He suddenly got the urge to make money. Birdenbire iinde para kazanma tutkusu uyand.

have bats in the belfry have been around have both one's feet on the ground

bir tahtas eksik olmak, kafadan kontak olmak. konuma dili grm geirmi olmak. akl banda olmak, gereki ve pratik bir ekilde dnmek.

have cold feet

konuma dili tereddde dmek, kararszla kaplmak, pheler duymaya balamak.

have designs on have done with have had it

-de gz olmak. bitirmek, ii tamamlamak. argo 1. bkmak: I've had it; I am going to divorce my husband. Artk bktm; kocamdan boanacam. 2. artk yetmek: He's been cheating me for years, but now he's had it. Senelerdir beni aldatyordu, ama artk yeter.

have half a mind to have hard feelings about have in mind have in reserve have it coming

konuma dili baknz have a good mind to konuma dili -e gcenmi olmak. hatrnda tutmak, aklnda olmak. ihtiyat olarak saklamak. -i hak etmek.

591

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk have it in for someone

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

konuma dili birinin cann yakmak istemek; birinin cann yakmak iin frsat kollamak; birine dmanlk beslemek.

have it in one have it made have it out

yetenei olmak. smarlamak. 2. argo ii i olmak, ileri tkrnda olmak. bir davay kavga ederek veya tartarak sonulandrmak.

Have it your own way. Have it your way. have kittens have many irons in the fire have no business doing something

Siz bilirsiniz./Nasl isterseniz yle olsun. Nasl istersen yle yap. iini kurt kemirmek, dokuz dourmak. krk tarakta bezi olmak. (birinin) bir ey yapmaya hakk olmamak: You have no business interfering in my affairs. Benim ilerime burnunu sokmaya hi hakkn yok.

have no stomach for have no thought of have no time for

(belirli bir ey iin) (birinde) hi istek/arzu olmamak. hi aklndan gememek, -e hi niyeti olmamak. -den hi holanmamak, -i hi sevmemek. 2. (birinin) -e harcayacak vakti olmamak, (birinin) (biri/bir ey) iin vakti olmamak.

have no use for

konuma dili -i hi sevmemek, -den hi holanmamak, -i adam yerine koymamak, -e hi deer vermemek. 2. (birine) lazm olmamak; (birinin) iine yaramamak.

have none of have nothing to do with

-e izin vermemek, -i kabul etmemek. ile hi grmemek; ile hi ahbaplk etmemek; ile hi emasta bulunmamak. 2. ile hi ilgisi/alakas olmamak; I hi ilgilendirmemek.

have nothing to show for it have on have one foot in the grave have one's back to the wall have one's eyes on have one's fill of have one's guard down have one's guard up

elinde ne yaptn gsterecek hibir ey olmamak. giyinmek. 2. aka etmek. bir aya ukurda olmak. aresiz kalmak. gz -in zerinde olmak. 2. -e gz koymak. konuma dili -den bkmak, -den illallah demek. tetikte olmamak. tetikte olmak.
592

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk have one's hands free have one's hands full have one's head screwed on right

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

elleri bo olmak. 2. bo olmak, megul olmamak. konuma dili yeterince megul olmak. akl banda biri olmak.

have one's head screwed on the right wayakl banda biri olmak. have one's head screwed on have one's way akl banda biri olmak. istediini yaptrmak: She always gets her way. Hep onun istedii olur. have one's wits about one have one's work cut out for one have other fish to fry have preference have recourse to kafas yerinde olmak, doru drst dnebilmek. (birinin) nnde zor bir i olmak. baka bir ii olmak. tercih hakkna sahip olmak. -e bavurmak.

have scruples about doing something vicdani nedenle bir eyi yapmaktan ekinmek. have second thoughts about (daha nce verilen bir karar hakknda) tereddt etmeye balamak. have second thoughts (daha nce verilen bir karar hakknda) tereddt etmeye balamak. have sex have shadows around one's eyes have some say in have someone in mind have someone on a string have someone on one's mind seks yapmak, sevimek. gzleri mor halkalarla evrili olmak. -de sz sahibi olmak. birini/bir eyi dnmek, biri/bir ey aklnda olmak. birini parmanda oynatmak. biri/bir ey kafasn megul etmek, akl birine/bir eye taklmak. have someone under one's thumb have someone's number have something at one's fingertips birini istedii gibi idare etmek veya kullanmak. birinin ne mal olduunu renmek/anlamak. bir ey elinin altnda bulunmak. 2. bir eyi ok iyi bilmek. have something dry-cleaned bir eyi kuru temizleyiciye vermek, bir eyi temizletmek. have something in common with someonebiriyle bir eyi paylamak: I have nothing in common with him. Onunla ortak hibir eyim yok. have something in mind birini/bir eyi dnmek, biri/bir ey aklnda olmak.

593

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk have something on one's mind

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

biri/bir ey kafasn megul etmek, akl birine/bir eye taklmak.

have something on someone have something on the brain have stars in one's eyes have sympathy for

elinde sulayc delil bulunmak. bir eyi kafasna takmak. ortal toz pembe grmek; ok sevinli olmak. (gr, fikri) anlayp paylamak/desteklemek. 2. (birinin) halini anlamak.

have the best of it have the blues

galip gelmek, stn olmak. konuma dili efkrl olmak.

have the courage of one's convictions inand eyi yapma veya syleme cesaretini gstermek. have the face to do something have the floor have the gall to have the inside track bir ey yapmaya yz olmak/cret etmek. mecliste sz syleme hakk olmak. (belirli bir eyi) yapacak kadar kstah olmak. yar alannn en i ksmna yakn olmak. 2. daha elverili durumda olmak. have the last laugh have the last word sonunda baarmak. (bir tartma veya az kavgasnn sonunda) son sz birinin olmak: He always has the last word. Son sz hep onun. 2. in (bir konuda) nihai karar/son sz birinin olmak. have the run of (bir yere) rahata girip kabilmek; (bir yeri) serbeste kullanabilmek. have the runs have the shits have the squirts have the time of one's life have the trots have the urge to konuma dili ishal olmak. ishal olmak. konuma dili ii srmek, ii gitmek, ishal olmak. olaanst gzel vakit geirmek. konuma dili ishal olmak, dibi tutmamak. (bir ey yapmay) ok istemek: He suddenly got the urge to make money. Birdenbire iinde para kazanma tutkusu uyand. have to do with have to ile ilgisi olmak. -meli, -mal: I have to go. Gitmeliyim.

594

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk have what it takes

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

konuma dili gereken niteliklere sahip olmak: She's got what it takes to be number one in her class. Snfnn birincisi olmak iin gerekli niteliklere sahip.

have words have

kavga etmek, atmak. have hv fiil (had, having) kurald ekimleri: imdiki zaman I, you, we, they have; he, she it has; gemi zaman had . 1. sahip olmak; -si olmak. 2. almak; elinde tutmak. 3. elde etmek, ele geirmek. 4. yapmak, etmek; yaptrmak, ettirmek. 5. konuma dili aldatmak. 6. konuma dili cinsel ilikide bulunmak. Yardmc fiil olarak gemi zaman gsterir: I have gone. Gittim.

haven haven't haves

ha.ven hey'vn isim 1. liman. 2. snak. have.n't hv'nt ksaltma have not . haves hvz isim, oul baknz the haves and the havenots

havoc haw hawk hawker hawthorn hay fever hay

hav.oc hv'k isim hasar, tahribat, zarar ziyan. haw h isim al. hawk hk isim 1. ahin; doan. 2. atmaca. 3. aylak. hawk.erisim iportac. haw.thorn h'thrn isim al. tbbi saman nezlesi. hay hey isim saman, kuru ot. fiil 1. (kurutmak iin) ot bimek. 2. otu biip kurutmak.

hayloft hayrick haystack haywire hazard a guess hazard

hay.loft hey'lft isim otluk, samanlk. hay.rick hey'rk isim kuru ot yn, otluk; tnaz. hay.stack hey'stk isim kuru ot yn, otluk; tnaz. hay.wire hey'wayr sfat baknz go haywire tahmin etmek, kafadan atmak. haz.ard hz'rd isim ans, tehlike, riziko. fiil 1. tehlikeye atmak, ansa brakmak. 2. -e cesaret etmek.

hazardous haze hazel

haz.ard.oussfat tehlikeli, rizikolu. haze heyz isim hafif sis, ince duman, pus. ha.zel hey'zl isim 1. fndk aac. 2. kestane rengi. sfat ela (gz).
595

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk hazelnut hazy

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

ha.zel.nutisim fndk. haz.y hey'zi sfat 1. sisli, dumanl, puslu. 2. anlalmaz, belirsiz, bulank.

He came at the stroke of ten. He can stew in his own juice!

Saat onu alarken geldi. Ne hali varsa grsn!

He can't see the woods for the trees. Ayrntlara taklp kald iin durumu bir btn olarak gremiyor. He did what little he could. Elinden geleni yapt. Hi vakit kaybetmedi.

He didn't let any grass grow under his feet. He doesn't give a damn. He failed to come. He feels queasy.

Ona vz gelir. Umurunda deil. plemez. Gelmedi. Midesi bulanyor.

He gives you good value for your money. dediin para karlnda sana iyi mal verir. He got his deserts. He had better not. He had, say, a thousand dollars. He has a bad name. Hak ettiini buldu. Yapmazsa daha iyi eder. Diyelim ki bin dolar vard. Ad ktye km./Kt hreti var.

He has a good head on his shoulders. Onun kafas alyor./Akl banda biri. He has his limitations. He has left for India. He has lots of friends. He has turned sixty. He is down with a fever. He is due in at noon. He is lousy with money. He is minus his hat. He is not himself. He is past hope. He is riding for a fall. He is riding high. Yetenekleri snrldr. Hindistan'a hareket etti. Pek ok dostu var. Ya altm geti./Altm yana bast. Ateten yataa dm. leyin varacak./leyin gelmesi bekleniyor. Onun paras ok. apkas yok./apkasz. Kendinde deil. mitsiz durumda. Belasn aryor. leri yolunda/tkrnda. stedii zaman gelip gidebilir.

He is welcome to come and go at his pleasure. He jolly well had to. He just missed being run over. He little knows ....

ngiliz ngilizcesi Yapmaktan baka aresi yoktu. Ezilmekten zor kurtuldu. Bilmiyor ki ....
596

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

He looked me through and through. Beni iyice inceledi./Beni szd. He no longer comes here. He numbers eighty years. Artk buraya gelmiyor. Seksen yanda. Kitab bandan sonuna kadar okudu.

He read the book from cover to cover. He sends his compliments.

Selamlarn gnderdi. O ii yapmayacak kadar akl olmalyd.

He should have known better than to do it. He treated me to a beer. He walks home to save carfare. He was the life of the party. He will amount to something. He will come to no good. He will have it that .... He will not take nay. He wouldn't hurt a fly. he head honcho head over heels

Bana bir bira smarlad. Yol paras harcamamak iin eve yrr. Toplanty canlandran o idi. Baarl bir adam olacak. Onun sonu iyi olmaz. -i iddia ediyor. "Yok" sznden anlamaz. Karncay bile ezmez. he hi zamir, eril o. sfat erkek: he-goat teke. ef, bakan. baaa. 2. konuma dili srlsklam (k olmak). 3. konuma dili grtlana kadar (bor iinde olmak).

head someone off

birinin yolunu kesmek, birinin ilerlemesini engellemek. 2. birini ksteklemek.

head something off

bir eyin yolunu kesmek, bir eyin ilerlemesini engellemek. 2. bir eyi engellemek.

head start head up head wind head

spor avantaq. konuma dili bakanlk etmek. pruva rzgr. head hed sfat ba, bata olan; baa ait. fiil 1. (bir eyin) bakanln yapmak/bakan olmak: Who heads this outfit? Burann bakan kim? 2. -in birincisi olmak: She headed her class. Snfnn birincisiydi. 3. for -e gitmek; -in istikametini tutmak, -e doru gitmek: You're heading for trouble. Bu gidile ban belaya girecek. 4. towards -e doru yneltmek: Head your horses towards Kangal! Atlarnz Kangal'a srn!

headache

head.ache hed'eyk isim 1. ba ars. 2. dert, ba belas.


597

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk headband headboard

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

head.band hed'bnd isim sa band, bant. head.board hed'brd isim karyolann baucundaki tahta.

headdress header headfirst headgear heading headland headlight headline headlong

head.dress hed'dres isim balk. head.er hed'r isim sayfa bal. head.first hed'frst' zarf ba nde, balklama (dalma). head.gear hed'gr isim balk. head.ing hed'ng isim (yazda) balk. head.land hed'lnd, hed'lnd isim, corafya burun. head.light hed'layt isim, otomotiv far. head.line hed'layn isim balk, manet. head.long hed'lng zarf 1. pervaszca, saknmadan; balklama. 2. apar topar.

headmaster headmistress head-on

head.mas.ter hed'ms'tr isim zel okul mdr. head.mis.tress hed'ms'trs isim zel okul mdiresi. head-on hed'an' sfat, zarf batan (apma), kafa kafaya, burun buruna (arpma).

headphone headquarters

head.phone hed'fon isim telefon veya radyo kulakl. head.juar.ters hed'kwrtrz isim 1. karargh. 2. kumanda merkezi. 3. merkez bro. 4. merkezde alanlar.

headrest Heads or tails? headstrong

head.rest hed'rest isim koltuk bal. Yaz m, tura m? head.strong hed'strng sfat inat, dik bal, bildiini okuyan.

headwaiter headwaters

head.wait.er hed'wey'tr isim ef garson. head.wa.ters hed'wtrz isim, oul rma besleyen kaynaklar.

headway heady

head.way hed'wey isim ilerleme, yol alma. head.y hed'i sfat 1. kuvvetli, sert, arpc (esans, iki). 2. inat, kafa tutan.

heal healer health certificate

heal hil fiil iyiletirmek; iyilemek. heal.erisim 1. doktor. 2. frk. salk belgesi.
598

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk health food health insurance health officer health healthful healthy

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

sala yararl, katksz, doal besin. salk sigortas. salk memuru. health helth isim salk. health.fulsfat 1. sala yararl. 2. salkl. healthysfat 1. salkl, salam. 2. sala yararl.

heap

heap hip isim 1. yn, kme. 2. konuma dili ok miktar. 3. konuma dili kalabalk. fiil 1. ymak, kmelemek. 2. (hediye, hakaret) yadrmak.

hear about hear of hear out hear

-den haberi olmak, -i duymak. -den haberi olmak, -i duymak. sonuna kadar dinlemek. hear hr fiil (heard) 1. iitmek, duymak. 2. dinlemek, kulak vermek. 3. haber almak, mektup almak. 4. sorguya ekmek, ifadesini almak.

Hear! Hear! heard hearing aid hearing

ngiliz ngilizcesi Bravo!/Yaa! heard hrd fiil baknz hear kulaklk, iitme cihaz. hear.ing hr'ng isim 1. iitme, iitim. 2. hukuk celse, duruma, oturum.

hearsay evidence hearsay hearse heart attack heart disease heart failure heart transplant heart

hukuk bakalarndan iitilerek ne srlen delil. hear.say hr'sey isim sylenti, dedikodu. hearse hrs isim cenaze arabas. kalp krizi. kalp hastal. kalp yetmezlii. kalp nakli. heart hart isim 1. yrek, kalp. 2. kasaplk yrek. 3. gnl, can. 4. merkez, orta. 5. (marul, enginar v.b.'nde) gbek. 6. z, can damar. 7. kuvvet, enerji. 8. cesaret, evk. 9. iskambil oyunlar kupa.

heartache heartbeat

heart.ache hart'eyk isim kalp ars, znt, ac, keder. heart.beat hart'bit isim kalp at, yrek vuruu.
599

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk heartbreak

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

heart.break hart'breyk isim 1. byk ac/keder. 2. byk ac veren kimse/ey.

heartbreaking heartburn

heart.break.ingsfat byk ac veren. heart.burn hart'brn isim, tbbi mide ekimesinden dolay yemek borusunda veya midede duyulan yanma hissi.

hearten heartfelt hearth heartless heart-rending

heart.en har'tn fiil yreklendirmek, cesaretlendirmek. heart.felt hart'felt sfat yrekten, candan, iten. hearth harth isim 1. ocak, mine. 2. yurt, aile oca. heart.lesssfat kalpsiz, acmasz, merhametsiz. heart-rend.ing hart'rendng sfat yrek paralayc, ok ackl, yrekler acs.

heartstrings

heart.strings hart'strngz isim, oul baknz pull at one's heartstrings tear at one's heartstrings tug at one's heartstrings

heart-to-heart hearty

heart-to-heart hart'thart' sfat samimi, ak. heartysfat 1. candan, yrekten, iten. 2. salam, kuvvetli, salkl.

heat conduction heat rash heat stroke heat wave heat heated

s iletimi. isilik. scak arpmas. scak dalgas. heat hit fiil stmak; snmak. heat.edsfat 1. fkeli. 2. kzm, kzk, hararetli (tartma).

heater heath

heat.er hi'tr isim stc, soba, ocak, frn. heath hith isim 1. fundalk. 2. funda, sprge als, sprgeotu.

heathen

hea.then hi'dhn isim (heathen/heathens) 1. kfirler, kefere, kffar. 2. kfir. sfat kfir, kfirlere zg.

heather heating coil heating heave a sigh

heath.er hedh'r isim sprgeotuna benzer bir al. elektrik rezistans. heat.ing hi'tng sfat stc. isim stma. iini ekmek, ah ekmek.
600

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk Heave ho! heave to

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

denizcilikle ilgili Yisa! Vira salpa! rzgr baa alp gemiyi durdurmak. 2. faa edip durmak.

heave

heave hiv fiil (heaved/hove) 1. byk bir gle atmak veya frlatmak. 2. kaldrmak, ekmek. 3. yukar kaldrmak. 4. ykseltmek, kabartmak. 5. (deniz) kabarmak. 6. (gs) iirmek; (gs) inip kalkmak. 7. (inilti) glkle karmak. 8. kusmak. 9. denizcilikle ilgili rgat evirmek, vira etmek.

heaven heavenly body heavenly

heav.en hev'n isim cennet. gkcismi. heav.en.lysfat 1. cennet gibi, ok gzel. 2. gksel, gkle ilgili, ge ilikin. 3. ilahi, Tanrsal.

heavily heaviness heavy guns heavy industry heavy metals heavy sea heavy water heavy

heav.i.ly hev'li zarf 1. ar bir ekilde. 2. iddetle. heav.i.ness hev'ins isim 1. arlk. 2. iddet, yeinlik. ar silahlar. ar sanayi. ar metaller. dalgal deniz. kimya ar su. heav.y hev'i sfat 1. ar. 2. iddetli, kuvvetli (yamur, rzgr, frtna). 3. kaln (kar tabakas). 4. ok miktarda (oy kullanm). 5. (borsada) ok miktarda (alm satm). 6. kabarm (deniz). 7. ar. 8. kaln (elbise). 9. ciddi, nemli. 10. g, zor (i). 11. bulutlu, kapal (gk). 12. skc, ezici, usandrc. 13. skntl, zc. 14. kederli. 15. zarafetsiz, incelikten yoksun, kaba. 16. ar, hazm g (yemek). 17. ar, boucu (koku). 18. derin (sessizlik). 19. uyku basm, arlam (gz). 20. fizik ar (izotop). 21. youn (trafik).

heavy-duty heavy-handed heavy-hearted heavyweight

heav.y-du.tysfat dayankl, ar i iin elverili. heav.y-hand.edsfat eli ar, beceriksiz, sakar. heav.y-heart.edsfat zgn, kederli. heav.y.weight hev'iweyt isim, sfat arsklet.
601

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk Hebrew heck heckle

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

He.brew hi'bru isim, sfat 1. brani. 2. branice. heck hek nlem, argo Kahrolas. heck.le hek'l fiil (konumacnn) szn kesmek, soru yamuruna tutmak, sktrmak.

hectare hectic he'd hedge

hec.tare hek'ter isim hektar. hec.tic hek'tk sfat heyecanl, telal. he'd hid ksaltma 1. he had. 2. he would. hedge hec isim sk aa veya allardan oluan it; al it. fiil 1. etrafna al dikmek, al ile evirmek. 2. kuatmak, sarmak, evirmek. 3. kaamak cevap vermek.

hedgehog hedgerow heed

hedge.hog hec'hg isim kirpi. hedge.rowisim ekilmi al veya aalardan oluan it. heed hid fiil dikkat etmek, dinlemek, nemsemek. isim dikkat, nemseme.

heedless heehaw heel hefty

heed.lesssfat 1. dikkatsiz. 2. pervasz. hee.haw hi'h isim eek anrmas, anrma. heel hil fiil ke takmak. heft.y hef'ti sfat, konuma dili 1. olduka ar. 2. kuvvetli. 3. iriyar. 4. bol.

heifer height

heif.er hef'r isim dve, dourmam gen inek. height hayt isim 1. ykseklik. 2. boy. 3. ykselti. 4. doruk, en yksek nokta.

heighten

height.en hayt'n fiil 1. ykseltmek; ykselmek. 2. artrmak; artmak. 3. oaltmak; oalmak.

heinous heir heiress heirloom

hei.nous hey'ns sfat tiksindirici, iren, kt, irkin. heir er isim vris, miras, kalt. heir.ess er's isim kadn miras. heir.loom er'lum isim kuaktan kuaa geen deerli ey.

held helicopter heliotrope helium

held held fiil baknz hold hel.i.cop.ter hel'kaptr, hi'lkaptr isim helikopter. he.li.o.trope hi'liytrop isim bambulotu. he.li.um hi'liym isim helyum.
602

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk hell he'll hellebore hellish hello helm

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

hell hel isim cehennem. nlem Kahrolsun! he'll hil ksaltma he will. hel.le.bore hel'bor isim pleme. hell.ish hel' sfat kt, berbat, korkun. hel.lo hlo' nlem 1. Merhaba. 2. Alo. helm helm isim, denizcilikle ilgili dmen yekesi; dmen.

helmet helmsman help oneself to

hel.met hel'mt isim 1. mifer, tolga. 2. kask. helms.manisim dmenci. (kendi kendine servis yaparak) (yiyeceklerden) almak: He helped himself to a piece of the cake. Kekten bir dilim ald.

help out help someone out

yardmda bulunmak. birine yardm etmek: Can you help her out with her French? Franszcasna yardm edebilir misin?

Help wanted. help

Eleman aranyor. help help fiil 1. yardm etmek; katkda bulunmak: I don't see how I can help you. Sana nasl yardm edeyim bilemiyorum. 2. faydas olmak, fayda etmek; rahatlatmak; (acy) dindirmek; (gergin/zor bir durumu) yumuatmak: I can lend you some money, if that'll help. Faydas olursa sana biraz bor verebilirim. Complaining won't help. ikyet etmek fayda etmez. A little lemon quice'll help. Biraz limon sksan iyi olur. isim (help) 1. yardm; katk. 2. yardmc; hizmeti; hizmetkr. 3. rgat, renper.

Help! helper helpful

mdat! help.erisim yardmc; muavin; rak. help.fulsfat 1. faydal, yararl; kullanl. 2. yardmsever, yardmc: You're not being helpful. Yardmc olmuyorsun.

helping

help.ingisim 1. yardm etme; katkda bulunma. 2. ahlk porsiyon.

helpless

help.lesssfat ciz; savunmasz.


603

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk helplessness helter-skelter

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

help.less.nessisim aciz, cizlik; savunmaszlk. hel.ter-skel.ter hel'tr.skel'tr zarf alelacele, telala, apar topar. sfat 1. karmakark. 2. geliigzel.

hem about hem in hem

kuatmak, iine almak, evirmek. kuatmak, iine almak, evirmek. hem hem isim elbise kenar, bask. fiil (hemmed, hemming) kvrp kenarn bastrmak.

hemisphere hemline

hem.i.sphere hem'sfr isim yarkre. hem.line hem'layn isim, terzilik elbise veya paltonun etek kenar, etek boyu, etek.

hemlock hemoglobin hemophilia hemophiliac hemorrhage hemorrhoid hemp hemstitch hen hence

hem.lock hem'lak isim baldran, aotu. he.mo.glo.bin hi'mglobn isim hemoglobin. he.mo.phil.i.a himfl'iy isim, tbbi hemofili. he.mo.phil.i.ac himfl'iyk isim, sfat hemofil. hem.or.rhage hem'rc isim, tbbi kanama. hem.or.rhoid hem'royd isim, tbbi basur, emoroit. hemp hemp isim kenevir, kendir. hem.stitch hem'st isim aqur, antika, sandii. hen hen isim 1. tavuk. 2. dii ku. hence hens zarf 1. bu nedenle, bundan dolay, dolaysyla. 2. (belirli bir zaman) sonra. 3. buradan.

henceforth henceforward hencoop henpeck

hence.forthzarf bundan byle, bundan sonra. hence.for.wardzarf bundan byle, bundan sonra. hen.coop hen'kup isim kmes. hen.peck hen'pek fiil bann etini yemek, vr vr etmek, dr dr etmek.

henpecked hepatitis

hen.peck.edsfat klbk. hep.a.ti.tis heptay'ts isim, tbbi hepatit, karacier iltihab.

Her conscience pricked her. Her heart sank. her

Vicdan kendisini rahatsz etti. Birdenbire umutsuzlua dt. her hr zamir, diil onu; ona; ondan; onun: He loves her. Onu seviyor. He looked at her. Ona bakt. They hated her. Ondan nefret ettiler. It pleased her. Onun
604

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

houna gitti. sfat onun; kendi: It's her book. Onun kitab. She gazed at her portrait. Kendi portresini seyretti. herald her.ald her'ld isim 1. haberci, mqdeci. 2. protokol grevlisi, terifat. fiil haber vermek, ilan etmek. herb herb rb, hrb isim 1. ot. 2. yemeklere tat vermek iin kullanlan bitki. 3. ifal bitki. herbal herbicide herbivore herbivorous Hercules' allheal Hercules herd instinct herd herb.alsfat otlara ait; otlardan yaplan, bitkisel. her.bi.cide hr'bsayd isim herbisit, yabanc ot ldrc. her.bi.vore hr'bvr isim otul hayvan. her.biv.or.ous hrbv'rs sfat otul. avrotu, avr. Her.cu.les hr'kyliz isim Herkl. sr igds. herd hrd isim 1. hayvan srs, sr. 2. avam, ayaktakm. fiil 1. gtmek. 2. sr halinde gitmek. herdsman here and there Here goes! herds.man hrdz'mn isim (herdsmen) oban. orada burada, urada burada. Bismillah!/Haydi bakalm!/te balyorum! (Zor saylan veya biraz korkulan bir eyi yapmaya balamadan hemen nce sylenir.) Here you are. here hereabouts hereafter hereby hereditary Buyur, al. 2. Ha, geldin mi? 3. te! here hr zarf burada; buraya; buras. here.a.bouts hr'bauts zarf buralarda. here.af.ter hrf'tr zarf ileride, bundan sonra. here.by hrbay' zarf bu vesile ile. he.red.i.tar.y hred'teri sfat 1. miras yoluyla geen. 2. kaltsal, kaltmsal, irsi. heredity herein heresy he.red.i.ty hred'ti isim kaltm, soyaekim, irsiyet. here.in hrn' zarf bunda, bunun iinde. her.e.sy her'si isim 1. dince kabul olunmu inanlara aykr dnce, dalalet. 2. hkim olan felsefi veya siyasi doktrinlere kar gelen dnce.

605

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk heretic

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

her.e.tic her'tk isim kabul olunmu doktrinlere kar olan kimse.

heretical

he.ret.i.cal hret'kl sfat kabul olunmu doktrinlere kar olan.

heretofore hereupon herewith heritage hermit

here.to.fore hir'tfor zarf imdiye kadar, bundan nce. here.up.on hrpan' zarf bunun zerine. here.with hrwth' zarf 1. bununla. 2. iliikte. her.i.tage her'tc isim miras, kalt. her.mit hr'mt isim mnzevi, topluluktan kaan, yalnz bana yaayan kimse.

hernia hero

her.ni.a hr'niy isim ftk, kavl. he.ro hr'o, hi'ro isim (heroes) 1. kahraman, yiit. 2. edebiyat kahraman, ba karakter.

heroic

he.ro.icsfat 1. kahraman, kahramanca, cesur. 2. gzel sanatlar muazzam, gerek boyutlarndan ok byk (heykel, resim). 3. edebiyat kahramanlarla ilgili, destans, epik.

heroical

he.ro.icalsfat 1. kahraman, kahramanca, cesur. 2. gzel sanatlar muazzam, gerek boyutlarndan ok byk (heykel, resim). 3. edebiyat kahramanlarla ilgili, destans, epik.

heroin heroine heroism heron herring hers

her.o.in her'own isim eroin. her.o.ine her'own isim kadn kahraman. her.o.ism her'owzm isim kahramanlk. her.on her'n isim balkl. her.ring her'ng isim, zooloji ringa. hers hrz zamir, diil onunki; onun: Take hers. Onunkini al. That's hers. O onun. That damn goat of hers is eating my roses. Onun o kr olas keisi gllerimi yiyor.

herself hertz He's a good speller. He's a man of few words.

her.self hrself' zamir, diil kendisi, kendi; bizzat. hertz hrts isim, fizik (hertz/hertzes) hertz. Onun imlas iyi. Az konuan biri o.
606

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk He's a man of principle. He's an object of scorn. He's not the only fish in the sea! he's hesitant

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

Prensip sahibi bir adam. Herkes onu hor gryor. Ondan bakas yok mu bu dnyada? he's hiz ksaltma 1. he is. 2. he has. hes.i.tant hez'tnt sfat tereddtl, ikircikli, ikircimli, kararsz, duruksun.

hesitantly hesitate

hes.i.tant.lyzarf tereddtle, duraksayarak. hes.i.tate hez'teyt fiil tereddt etmek, duraksamak; ekinmek.

hesitation heterogeneous heterophyte heterosexual

hes.i.ta.tionisim tereddt, duraksama, ikircik, ikircim. het.er.o.ge.ne.ous hetrci'niys sfat heteroqen. het.er.o.phyte het'rfayt isim tamasalak. het.er.o.sex.u.al hetrsek'uwl sfat kar cinse ilgi duyan, heteroseksel.

hew down hew out hew

(aac) kesip devirmek. yontarak ekil vermek. 2. zahmetle meydana getirmek. hew hyu fiil (hewed, hewn) 1. balta ile kesmek. 2. yontmak. 3. kesmek, yarmak.

hewn hexagon hey heyday hi hiatus

hewn hyun fiil baknz hew hex.a.gon hek'sgan isim, geometri altgen. hey hey nlem 1. Hey!/Baksana! 2. Haydi! 3. A! hey.day hey'dey isim altn a, en parlak dnem. hi hay nlem 1. Merhaba! 2. ngiliz ngilizcesi Hey! hi.a.tus hayey'ts isim (hiatuses/hiatus) aralk, aklk, ara, fasla, bo yer.

hibernate hibernation hibiscus hiccough hiccup hick hickory hid hidden

hi.ber.nate hay'brneyt fiil k uykusuna yatmak. hi.ber.na.tionisim k uykusu. hi.bis.cus haybs'ks, hbs'ks isim ingl. hic.cough baknz hiccup hic.cup hk'p isim hkrk. fiil hkrmak. hick hk isim, konuma dili taral, hdk, hanzo, kro. hick.o.ry hk'ri, hk'ri isim, botanik karya. hid hd fiil baknz hide hid.den hd'n fiil baknz hide sfat gizli, kapal.
607

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk hide away hide hide-and-seek hideaway

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

saklamak; saklanmak. hide hayd isim hayvan derisi, deri; post. hide-and-seek hayd'nsik' isim saklamba. hide.a.way hayd'wey isim (polisten) saklanacak yer, yatak.

hidebound hideous hide-out hiding-place

hide.bound hayd'baund sfat dar grl, eski kafal. hid.e.ous hd'iys sfat ok irkin, iren, korkun. hide-out hayd'aut isim baknz hideaway hid.ing-place hay'dng.pleys isim 1. saklanacak yer, gizlenecek yer. 2. zula.

hierarchical hierarchy hieroglyph hi-fi high and low high fidelity

hi.er.ar.chi.cal hayrar'kkl sfat hiyerarik. hi.er.ar.chy hay'rarki isim hiyerari. hi.er.o.glyph hay'rglf isim hiyeroglif. hi-fi hay'fay isim, sfat baknz high fidelity her yerde. 2. zengin fakir, herkes. sesi ok doal bir ekilde verme. 2. sesi ok doal bir ekilde veren (radyo, pikap, hoparlr).

high frequency high gear high hurdles high jinks high jump high latitudes high living high octane gasoline high places high point high price high relief high school high seas high tide

yksek frekans. otomotiv en hzl vites. yksek engel. 2. yksek engelli 338 metrelik kou. amata, cmb. spor yksek atlama. kutuplara yakn yerler. lks hayat. yksek oktanl benzin. yksek mertebeler. en nemli veya en heyecanl nokta. yksek fiyat. gzel sanatlar yksek kabartma. lise. enginler, ak deniz. denizin kabarm olmas, denizin kabarm hali. 2. denizin kabarm olduu zaman.

608

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk high

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

high hay sfat 1. yksek. 2. kibirli, kendini beenmi. 3. yce. 4. mzik tiz, yksek perdeden. 5. lks (yaant). 6. kokmu (et). 7. corafya kutuplara yakn. 8. cokun, takn (nee). 9. yksek, fahi (fiyat). 10. iddetli, sert (rzgr). 11. kabark, azgn (deniz). 12. argo uyuturucu etkisi altnda.

highbrow highchair high-class

high.brow hay'brau sfat, isim entelektel. high.chair hay'er isim yksek mama iskemlesi. high-class hay'kls' sfat, konuma dili kaliteli, birinci snf.

high-density

high-den.si.ty hay'densti sfat, bilgisayar yksek younluklu.

higher education higher high-grade

yksekrenim. high.er hay'r sfat daha yksek. high-grade hay'greyd' sfat kaliteli, stn nitelikli, ekstra.

highlands highlight

high.lands hay'lndz isim, oul dalk yer. high.light hay'layt isim 1. (resimde) kl blm. 2. fotoraflk parlak nokta. 3. ilgi ekici olay; en nemli blm. fiil 1. -i vurgulamak, -in altn izmek, -e dikkati ekmek. 2. bilgisayar aydnlatmak.

highly

high.ly hay'li zarf 1. ok, pek ok, son derece. 2. ok iyi; ok olumlu bir ekilde.

high-minded highness high-pitched high-pressure

high-mind.ed hay'mayn'dd sfat yce gnll. high.ness hay'ns isim ycelik. high-pitched hay'pt' sfat ok tiz. high-pres.sure hay'pre'r isim yksek basn. sfat 1. zorla yaplan (sat). 2. zorlayc.

high-rise highroad high-speed train high-speed high-strung

high-rise hay'rayz' sfat, isim yksek (bina, apartman). high.road hay'rod isim anayol. hzl tren. high-speed hay'spid' sfat byk hzla giden. high-strung hay'str^ng' sfat sinirli, sinirleri gergin.

609

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk high-water mark

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

suyun azami kabarma noktas. 2. doruk, en stn baar dzeyi.

high-water highway highwayman hijack

high-wa.ter hay'w'tr isim 1. azami kabarma. 2. takn. high.way hay'wey isim anayol. high.way.man hay'weymn isim ekya, haydut. hi.jack hay'ck fiil 1. (uak, gemi) karmak. 2. (kamyon, tren v.b.'ni) soymak.

hijacker

hi.jack.erisim 1. uak korsan. 2. (kamyon, tren v.b.'ni durdurarak soyan) soyguncu.

hike

hike hayk fiil 1. uzun yry yapmak. 2. (eteini) toplamak. 3. (fiyat) ykseltmek, artrmak. isim 1. uzun ve etin yry. 2. ykselme, art.

hiker hilarious hilarity hill hillside hilltop hilly hilt him himself hind legs hind quarter hind hinder hindermost Hindi hindmost hindmoster hindrance Hindu

hikerisim uzun yry yapan kimse. hi.lar.i.ous hler'iys sfat grltl ve neeli. hi.lar.i.tyisim nee, kahkaha. hill hl isim 1. tepe. 2. bayr, yoku. hill.side hl'sayd isim yama. hill.top hl'tap isim doruk. hillysfat tepelik. hilt hlt isim kabza, kl kabzas. him hm zamir, eril onu; ona. him.self hmself' zamir, eril kendisi, kendi; bizzat. arka ayaklar. but (et). hind haynd isim dii geyik. hin.der hn'dr fiil engellemek. hind.er.mostsfat en arkadaki, en gerideki, en sondaki. Hin.di hn'di isim, sfat Hinte. hind.mostsfat en arkadaki, en gerideki, en sondaki. hind.mostersfat en arkadaki, en gerideki, en sondaki. hin.drance hn'drns isim 1. engelleme. 2. engel. Hin.du hn'du isim Hindu, dini Hinduizm olan kimse. sfat Hindu; Hinduizme zg; dini Hinduizm olan.

610

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk hinge

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

hinge hnc isim 1. mentee, reze. 2. dayanak noktas. fiil 1. mentee takmak. 2. on/upon -e bal olmak, -e dayanmak.

hint at

-i hissettirmek, -i st kapal sylemek, -i dokundurmak, -i ima etmek.

hint

hint hnt isim ima, st kapal sz. fiil ima etmek, tlatmak.

hinterland hip hipbone hippie hippo hippopotamus

hin.ter.land hn'trlnd isim hinterlant, i blge. hip hp isim kala. hip.boneisim kala kemii. hip.pie hp'i isim hippi. hip.po hp'o isim, konuma dili suaygr. hip.po.pot.a.mus hppat'ms isim (hippopotamuses/hippopotami) suaygr.

hire oneself out hire out hire

cretle almak. -i kiraya vermek. hire hay'r isim kira; cret. fiil 1. cretle tutmak. 2. kira ile tutmak, kiralamak.

hirsute His All Holiness His bark is worse than his bite. His blood is up. His eye fell upon me. His face became purple. His face fell. His face was wreathed in smiles. His hair stood on end. His head is spinning. His heart is in the right place. His Highness His Holiness His Honor his opposite number his strong point

hir.sute hr'sut sfat 1. kll, tyl. 2. sal sakall. Patrik Cenaplar (Ekmenik Patrik iin kullanlr.). Ne varsa dilindedir. konuma dili Baya kzd. Gz bana iliti. fkeden mosmor kesildi. Surat asld. Tebessm ediyordu. Tyleri rperdi. Ba dnyor. yi niyetlidir. Ekselanslar. Papa Cenaplar. Sayn Yarg. 2. Sayn Bakan (belediye bakan). kar tarafta ayn yeri igal eden kimse. onun kuvvetli taraf.
611

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk his

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

his hz zamir, eril onunki; onun: I don't want his. Onunkini istemiyorum. That dog's his. O kpek onun. Take his outside. Onunkini darya kar. sfat onun; kendi: It's his car. Onun arabas. He likes his handwriting. Kendi elyazsn beeniyor.

hiss someone off the stage hiss

birini slklayarak sahneden kovmak. hiss hs fiil 1. tslamak. 2. slklamak, slk alarak yuhalamak. isim 1. tslama. 2. slk.

hist. histoid histology historian historic moment historic historical novel historical historically history hit below the belt

hist.ksaltma historian historical history his.toid hs'toyd sfat dokusal. his.tol.o.gy hstal'ci isim dokubilim, histoloqi. his.to.ri.an hstr'iyn isim tarihi. dnm noktas, tarihi an. his.tor.ic hstr'k sfat 1. tarihsel, tarihi. 2. nemli. tarihi roman. his.tor.i.cal hstr'kl sfat tarihsel, tarihi, tarihle ilgili. his.tor.i.cal.lyzarf tarihe gre. his.to.ry hs'tri isim tarih. konuma dili doru olmayan bir ekilde saldrmak; mertlie/delikanlla yakmayan bir ekilde saldrmak. 2. boks belden aa vurmak.

hit it off hit man hit one's head against a stone wall hit one's stride

anlamak, uyumak. konuma dili kiralk katil. bouna uramak, haybeye krek ekmek. konuma dili iyi i yapar duruma gelmek, iin havasna girmek; (deneyim kazandktan sonra artk) iyi i yapmak.

hit pay dirt

konuma dili (bir eyi arayan biri) aradn bulmak/kendisini ok umutlandran bir ey bulmak.

hit the books hit the bottle hit the ceiling hit the deck

konuma dili ineklemek. ieyi devirmek. tepesi atmak. argo 1. yataktan kalkmak. 2. iki/bir seksen uzanmak.

612

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk hit the high spots

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

ancak en nemli noktalara deinmek. 2. ancak en nemli eyleri grmek.

hit the hoy hit the jackpot

konuma dili (uyumak zere) yatmak. konuma dili turnay gznden vurmak, a cuk oturmak; en byk para dln kazanmak.

hit the mark hit the nail on the head

hedefi vurmak. 2. tahmini doru olmak. ta gediine koymak. 2. tam bilmek. 3. tam isabet kaydetmek.

hit the roof hit the sack hit the spot hit the trail hit upon hit

kplere binmek, tepesi atmak. konuma dili (uyumak zere) yatmak. (yiyecek, iecek) ok makbule gemek. yola koyulmak. rasgele bulmak. hit ht fiil (hit, hitting) 1. vurmak, arpmak. 2. isabet ettirmek; isabet etmek. isim 1. vuru, vurma, darbe. 2. isabet. 3. baar. 4. yerinde sz.

hit-and-run hitch on to hitch up hitch

sfat arpp kaan (ofr). -e balamak. to (at) -e komak. 2. yukar ekmek. hitch h fiil 1. ip ile balamak; balamak, ilitirmek, takmak. 2. topallamak. 3. ekelemek. isim 1. engel. 2. aksama. 3. balant paras. 4. volta, ba, adi dm.

hitchhike hitchhiker hither and thither hither and yon hither hitherto hive hives hoard

hitch.hikefiil otostop yapmak. hitch.hikerisim otostopu. oraya buraya, uraya buraya. 2. bir ileri bir geri. oraya buraya, uraya buraya. 2. bir ileri bir geri. hith.er hdh'r zarf buraya. sfat beriki, beri yandaki. hith.er.tozarf imdiye kadar, imdiye dek. hive hayv isim kovan; ar kovan. hives hayvz isim, tbbi rtiker, kurdeen. hoard hrd isim biriktirilmi ey, istif. fiil biriktirmek, stok etmek, istiflemek.

hoarder hoarding

hoard.erisim biriktirip saklayan kimse, istifi. hoard.ingisim istifilik.


613

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk hoarfrost hoarhound hoarse hoarsely hoarseness hoary hoax

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

hoar.frost hr'frst' isim kra. hoar.hound hor'haund isim baknz horehound hoarse hrs sfat 1. bouk. 2. bouk sesli. hoarse.lyzarf bouk sesle. hoarse.nessisim 1. boukluk. 2. bouk seslilik. hoar.y hr'i sfat kr; ak, aarm. hoax hoks isim 1. aka, latife. 2. hile, oyun. fiil aldatmak, oyun etmek, iletmek.

hobble

hob.ble hab'l fiil 1. topallamak, aksayarak yrmek. 2. buka vurmak, ksteklemek. 3. topal etmek. isim 1. topallama, aksama. 2. buka, kstek. 3. dert. 4. ayak ba, engel.

hobby hobgoblin

hob.by hab'i isim hobi, dk, zel zevk. hob.gob.lin hab'gabln isim 1. ifrit, gulyabani. 2. yersiz korku; saplant.

hobo

ho.bo ho'bo isim (hoboes/hobos) 1. gezici renper. 2. serseri, aylak, bo gezenin bo kalfas.

hock hockey hodgepodge

hock hak isim, konuma dili rehin. fiil rehine koymak. hock.ey hak'i isim, spor hokey. hodge.podge hac'pac isim 1. karmakark ey. 2. trl yemei.

hoe hog wild hog hoist

hoe ho isim apa. fiil apalamak. lgn. hog hg, hag isim byk domuz. hoist hoyst fiil 1. yukar kaldrmak; yukar ekmek. 2. (bayrak) ekmek. isim yk asansr.

hold a child back a year hold a crowd back hold a thing over someone hold against hold aloof hold an animal at bay

ocua (okulda) ayn snf tekrarlatmak. kalabal zaptetmek. birini bir ey ile durmadan tehdit etmek. (suu) -e yklemek. 2. yzne vurmak. uzak durmak, yaklamamak, iliki kurmamak. birini/bir hayvan korkutarak yaklap zarar vermesini nlemek, sindirmek.

hold at bay

arada mesafe brakmak, yaklatrmamak.


614

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk hold by hold down

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

konuma dili tutmak, inanmak. konuma dili (bir ii) yrtmek. 2. bask altnda tutmak.

hold forth

nermek, ne srmek. 2. nutuk sylemek, uzun uzadya konumak.

hold good hold in contempt hold in esteem hold in leash hold in pledge hold in reserve hold in hold incommunicado

geerli olmak. hakir grmek, hor grmek. saymak, sayg gstermek. yularn elden brakmamak. rehin olarak tutmak. ihtiyat olarak saklamak. tutmak, zaptetmek. kimseyle grtrmemek, bakalaryla grmesine izin vermemek.

hold no brief for hold off hold on to hold on

-in savunucusu olmamak, -in taraftar olmamak. uzakta tutmak, yaklatrmamak. 2. ertelemek. -i tutmak, -e tutunmak. devam etmek, sregelmek. 2. tutmak. 3. dayanmak, direnmek. 4. (telefonda) beklemek.

Hold on! hold one's ground hold one's own

konuma dili Dur!/Bekle! durumunu korumak. konuma dili 1. bir eyi bakalar/bakas kadar iyi yapabilmek: She can hold her own with the best of 'em. En iyi olanlarla ak atabilir. 2. var olan durumu srdrmek; daha ktye gitmemek: This firm's holding its own. Bu firma eski durumunu koruyor.

hold one's peace tongue hold one's peace hold one's tongue hold out on one hold out hold over hold someone at bay

dilini tutmak, konumamak. susmak, bir ey sylememek. dilini tutmak, konumamak. birinden gizlemek. dayanmak. 2. ileri srmek. 3. yetmek. 4. ayak diremek. ertelemek. birini/bir hayvan korkutarak yaklap zarar vermesini nlemek, sindirmek.
615

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk hold someone back hold someone in high regard hold someone in one's arms hold something in high regard hold still hold sway hold the field hold the line hold the pass hold the purse strings of

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

birinin ilerlemesini durdurmak/engellemek. birine/bir eye sayg duymak. birini kucanda tutmak. birine/bir eye sayg duymak. kprdamamak. egemen olmak. stnln korumak. deiiklie kar olmak. 2. telefonu kapatmamak. geidi tutmak. kasann anahtar (birinde) olmak, para (birinin) elinde olmak.

hold together

bir arada tutmak. 2. ayrlmamak. 3. (ifade) tutarl olmak.

hold up

kaldrmak. 2. tutmak, yardmda bulunmak, korumak. 3. geciktirmek; engellemek. 4. arzetmek, gstermek. 5. yolunu kesip soymak.

hold water hold with Hold your horses! hold

konuma dili geerli olmak, makul olmak. ile ayn fikirde olmak. konuma dili Dur!/Bekle! hold hold fiil (held) 1. tutmak: Hold my hand. Elimi tut. 2. brakmamak, zaptetmek. 3. iine almak: How much water will this glass hold? Bu bardak ne kadar su alr? 4. alkoymak, salvermemek, durdurmak. 5. sahip olmak, elinde tutmak. 6. (toplant) dzenlemek. 7. (makam) igal etmek. 8. (mevzi) savunmak, korumak. 9. (arlk) tamak, ekmek. 10. devam ettirmek. 11. inanmak; kabul etmek; dnmek, saymak; karar vermek. 12. devam etmek. 13. (zamk) yapmak. 14. dayanmak, sabit olmak. 15. to -e sadk kalmak, -den caymamak, -den vazgememek: He held to his decision. Kararndan caymad. 16. deimemek. 17. devam etmek, arkas kesilmemek, ilerlemek. 18. durmak. isim 1. tutma, tutu. 2. tutunacak yer. 3. tutamak. 4.

616

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

snacak yer, destek, dayanak noktas. 5. nfuz, hkm. 6. mzik uzatma iareti. holder hold.er hol'dr isim 1. kulp, tutamak, tutama. 2. tutacak. 3. hukuk hamil, sahip. 4. kirac. holding company holding holding. hold.ing hol'dng isim 1. tutma. 2. kira ile tutulmu arazi. 3. Genellikle oul mal, mlk ve tahvil gibi eldeki deerler, edin. holdover hold.o.ver hold'ovr isim, konuma dili sresi uzatlm ey veya kimse. holdup hold.up hold'^p isim 1. durdurma. 2. gecikme. 3. engel. 4. yolunu kesip soyma. hole up hole saklanmak. hole hol isim 1. delik. 2. boluk. 3. ukur. fiil delik amak, delmek. holiday hol.i.day hal'dey isim 1. tatil gn; tatil. 2. bayram gn; yortu gn. holiness Holland holler ho.li.ness ho'lins isim kutsallk, kutsiyet. Hol.land hal'nd isim Hollanda. hol.ler hal'r fiil, konuma dili barmak, haykrmak. isim bar, haykr. hollow victory hollow bir eye yaramayan zafer, bo baar. hol.low hal'o sfat 1. ii bo, oyuk. 2. ukur, derin, kk. 3. yank yapan, boluktan gelen (ses). 4. yalan, sahte. isim oyuk, ukur. fiil out oymak. holly hollyhock holocaust hol.ly hal'i isim obanpskl. hol.ly.hock hal'ihak isim glhatmi. hol.o.caust hal'kst isim 1. yakarak yok etme. 2. katliam. holster Holy Ghost Holy Scripture Holy Week holy hol.ster hol'str isim tabanca klf. Kutsal Ruh. Kitab Mukaddes. Paskalyadan nceki hafta. ho.ly ho'li sfat kutsal, mukaddes.
617

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk homage

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

hom.age ham'c, am'c isim (hkmdara v.b.'ne gsterilen) sayg, hrmet.

home base home economics home office home port Home Secretary home

merkez, s. ev ekonomisi. (byk bir firmaya ait) merkez brosu, merkez. demirleme liman. ngiliz ngilizcesi ileri Bakan. home hom isim 1. ev, aile oca, yuva. 2. vatan, yurt, memleket. sfat 1. ev ile ilgili, eve zg. 2. ngiliz ngilizcesi iilerine ait.

homebody

home.bod.y hom'badi isim evde oturmay tercih eden kimse.

homeland homeless homelike homely homemade homemaker homeroom homesick homesickness homespun

home.land hom'lnd isim anavatan, anayurt. home.less hom'ls sfat evsiz, evsiz barksz. home.like hom'layk sfat ev gibi, rahat. home.ly hom'li sfat 1. basit, sade. 2. irkin. home.made hom'meyd' sfat evde yaplm. home.mak.er hom'meykr isim ev kadn. home.roomisim (okulda) esas dershane. home.sick hom'sk sfat vatan veya ev hasreti eken. home.sick.nessisim sla hasreti. home.spun hom'sp^n sfat 1. evde dokunmu. 2. basit, sade.

homestead

home.stead hom'sted isim 1. ev ve eklentileri. 2. iftlik ve eklentileri.

homeward bound homeward homework homicide

memleketine dnen; evine giden. home.ward hom'wrd zarf eve doru. home.work hom'wrk isim ev devi, dev. hom.i.cide ham'sayd isim adam ldrme, cinayet, katil.

homogeneity

ho.mo.ge.ne.i.ty homcni'yti isim homoqenlik, badaklk, trdelik.

homogeneous

ho.mo.ge.ne.ous homci'niys sfat homoqen, badak, trde.


618

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk homogenise

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

ho.mog.e.nise hmac'nayz fiil, ngiliz ngilizcesi baknz homogenize

homogenize

ho.mog.e.nize hmac'nayz fiil 1. homoqenletirmek, badak hale getirmek. 2. dvp kvamna getirmek.

homogenized

ho.mog.e.nizedsfat homoqenize: homogenized milk homojenize st.

homogenizer homologous homonym homosexual

ho.mog.e.nizerisim homoqenletirici. ho.mol.o.gous homal'gs sfat homolog. hom.o.nym ham'nm, ho'mnm isim eadl. ho.mo.sex.u.al homsek'uwl isim, sfat homoseksel, ecinsel.

Hon. Honduran

Hon.ksaltma Honorable Hon.du.ran handur'n, handyur'n isim Hondurasl. sfat 1. Honduras, Honduras'a zg. 2. Hondurasl.

Honduras hone honest honestly

Hon.du.ras handur's, handyur's isim Honduras. hone hon fiil bilemek. hon.est an'st sfat 1. drst, namuslu. 2. hilesiz. hon.est.lyzarf 1. sahiden, gerekten. 2. drste, hilesizce.

Honesty is the best policy. honesty honey in the comb honey

Drstlk en iyi yoldur. hon.es.ty an'sti isim drstlk, namus. petek bal. hon.ey h^n'i isim 1. bal. 2. konuma dili sevgilim; canm.

honeybee honeycomb

hon.ey.bee h^n'ibi isim balars. hon.ey.comb h^n'ikom isim (ball veya balsz) petek. fiil baknz be honeycombed with

honeymoon

hon.ey.moon h^n'imun isim balay. fiil balayna kmak.

honeysuckle honk

hon.ey.suck.le h^n'is^kl isim hanmeli. honk hngk isim 1. yabankaz sesi. 2. klakson sesi. fiil 1. kaz sesi karmak. 2. klakson almak.

honor a debt

borcunu demek.
619

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk honor roll honor

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

iftihar listesi. hon.or an'r isim 1. onur, eref. 2. hret, nam, n. 3. namus, iffet. fiil 1. ereflendirmek, eref vermek. 2. (bono, ek) kabul edip karln demek.

honorable mention honorable honorarium

mansiyon. hon.o.ra.blesfat erefli. hon.o.rar.i.um anrer'iym isim (honoraria/honorariums) cret, serbest meslek sahibine hizmet karlnda verilen para.

honorary

hon.or.ar.y an'reri sfat 1. fahri, onursal. 2. cretsiz yaplan.

honour hood

hon.our an'r isim, fiil, ngiliz ngilizcesi baknz honor hood hd isim 1. kukuleta, balk. 2. otomotiv motor kapa, kaput. 3. gangster.

hoodlum hoodwink hoof it

hood.lum hud'lm isim serseri, kabaday. hood.wink hd'wngk fiil aldatmak, gz boyamak. konuma dili 1. yaya gitmek, taban tepmek. 2. dans etmek.

hoof

hoof hf, huf isim (hoofs/hooves) toynak. fiil baknz hoof it

hook and eye hook up with hook up hook

erkek ve dii kopa. argo 1. ile iliki kurmak. 2. ile evlenmek. kancayla balamak. 2. birletirmek. hook hk isim 1. kanca, engel; kopa. 2. orak. fiil 1. engel ile yakalamak, tutmak, ekmek, balamak. 2. olta ile (balk) tutmak. 3. engel ekline sokmak. 4. taklmak, aslmak.

hook, line and sinker

konuma dili tamamen, olduu gibi: He swallowed my story hook, line and sinker. Masalm olduu gibi yuttu.

hooka hookah hooked

hook.aisim baknz hookah hook.ah hk' isim nargile. hook.edsfat 1. engelli. 2. engel eklinde, engelsi. 3. konuma dili (on) -e dkn.

hooker

hook.er hk'r isim, konuma dili orospu, fahie.


620

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk hooky hooligan hoop hoopoe hoopoo hooray hoot

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

hook.y hk'i isim baknz play hooky hoo.li.gan hu'lgn isim, konuma dili sokak serserisi. hoop hup isim ember, kasnak. fiil emberlemek. hoo.poe hu'pu isim ibibik, htht, avukuu. hoo.poo hu'pu isim ibibik, htht, avukuu. hoo.raynlem, fiil baknz hurrah hoot hut fiil 1. (bayku) tmek. 2. yuhalamak, yuha ekmek. isim 1. bayku sesi. 2. yuhalama. 3. konuma dili gldrc ey.

hoover

hoo.ver hu'vr fiil, ngiliz ngilizcesi elektrikli sprge ile temizlemek.

hooves hop

hooves huvz isim baknz hoof hop hap fiil (hopped, hopping) sramak, sekmek. isim 1. srama, sekme. 2. konuma dili uu, uak seferi.

hope hopeful hopefully hopeless hoping against hope hopper hopscotch horde horehound

hope hop isim mit, umut. fiil mit etmek, ummak. hope.fulsfat mitli, mit verici. hope.fullyzarf 1. mitle. 2. konuma dili inallah. hope.lesssfat 1. mitsiz, umutsuz. 2. mit vermeyen. midini kesmeyerek. hop.per hap'r isim silo, sarpn. hop.scotch hap'ska isim seksek oyunu. horde hrd isim 1. horda. 2. kalabalk. hore.hound hor'haund isim 1. karasrgan, kpekotu. 2. kpekayas.

horizon horizontal

ho.ri.zon hray'zn isim ufuk, evren. hor.i.zon.tal hrzan'tl sfat yatay. isim yatay dzlem veya izgi.

hormone horn of plenty horn

hor.mone hr'mon isim hormon. bereket boynuzu. horn hrn isim 1. boynuz. 2. mzik boru. 3. klakson, korna.

hornbeam hornet horns of a dilemma

horn.beam hrn'bim isim grgen. hor.net hr'nt isim byk eekars. birinin seilmesi gereken iki g seenek.
621

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk horny

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

horn.y hr'ni sfat 1. boynuzlu. 2. argo seks yapma arzusuyla yanp tutuan; abaza, abazan. 3. nasrl.

horoscope horrible

hor.o.scope hr'skop isim 1. zayie. 2. yldz fal. hor.ri.ble hr'bl sfat 1. mthi, dehetli, korkun, iren. 2. konuma dili berbat.

horribly horrid

hor.rib.lyzarf korkun bir ekilde. hor.rid hr'd sfat 1. korkun, iren. 2. konuma dili kt, irkin, berbat.

horridly horrify horror hors d'oeuvre horse chestnut horse mackerel horse horseback

hor.rid.lyzarf korkun bir ekilde. hor.ri.fy hr'fay fiil korkutmak. hor.ror hr'r isim dehet, ylg, korku. hors d'oeu.vre r'drv' Franszca ordvr, erez, meze. atkestanesi. istavrit. horse hrs isim 1. at, beygir. 2. atlama beygiri, beygir. horse.back hrs'bk isim at srt. zarf at srtnda, ata binerek.

horsebean horsehair

horse.bean hrs'bin isim bakla. horse.hair hrs'her isim 1. at kl. 2. at klndan dokunmu kuma.

horseman horsemanship horseplay horsepower horseradish horseshoe

horse.man hrs'mn isim (horsemen) binici; svari. horse.man.shipisim binicilik. horse.play hrs'pley isim eek akas; hoyratlk. horse.pow.er hrs'pawr isim, makine beygirgc. horse.rad.ish hrs'rd isim, botanik bayrturpu. horse.shoe hrs'u isim 1. at nal. 2. nal eklinde ey. 3. oul nal ile oynanlan oyun.

horsewhip

horse.whip hrs'hwp isim kam, krba. fiil (horsewhipped, horsewhipping) kamlamak.

hort. hortative

hort.ksaltma horticulture hor.ta.tive hr'ttv sfat 1. t veren, nasihat dolu. 2. tevik edici, gayret verici, yreklendirici.

hortatory

hor.ta.to.ry hr'ttri sfat 1. t veren, nasihat dolu. 2. tevik edici, gayret verici, yreklendirici.
622

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk horticulture

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

hor.ti.cul.ture hr'tk^lr isim bahvanlk, bahecilik, iekilik.

hose hosier hosiery

hose hoz isim (hoses) hortum. ho.sier ho'qr isim, ngiliz ngilizcesi orap. ho.sieryisim 1. oraplar. 2. orap fabrikas. 3. mensucat. 4. mensucat fabrikas.

hospice

hos.pice has'ps isim 1. zellikle rahip veya rahibeler tarafndan idare edilen misafirhane veya yurt. 2. lmcl hastalarn lene kadar bakld bakmevi.

hospitable

hos.pi.ta.ble has'ptbl, haspt'bl sfat konuksever, misafirperver.

hospital hospitalise

hos.pi.tal has'ptl isim hastane. hos.pi.tal.ise has'ptlayz fiil, ngiliz ngilizcesi baknz hospitalize

hospitality

hos.pi.tal.i.ty hasptl'ti isim konukseverlik, misafirperverlik.

hospitalize host hostage hostel

hos.pi.tal.ize has'ptlayz fiil hastaneye yatrmak. host host isim kalabalk, okluk. hos.tage has'tc isim rehine, tutak. hos.tel has'tl isim 1. gen turistler iin ucuz otel. 2. ngiliz ngilizcesi renci yurdu.

hostess

host.ess hos'ts isim 1. ev sahibesi. 2. garson kadn. 3. konsomatris. 4. hostes.

hostile

hos.tile has'tl, has'tayl sfat dman, dmanca, saldrgan.

hostility

hos.til.i.ty hastl'ti isim 1. dmanlk. 2. oul sava, arpmalar.

hot air hot chocolate hot dog

bo laf, martaval, atmasyon. stl kakao. bir eit sosis. 2. bu sosisle yaplan sandvi, sosisli sandvi.

hot line

direkt telefon hatt (zellikle devlet bakanlar arasnda). 2. her zaman cevap veren imdat telefonu.

hot pepper

ac biber.
623

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk hot plate hot spring hot

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

elektrikli ocak; elektrik oca. kaplca. hot hat sfat (hotter, hottest) 1. scak, kzgn. 2. ac (biber v.b.). 3. iddetli, sert. 4. yksek gerilimli akm tayan (tel). 5. yeni, taze (haber v.b.). 6. radyoaktif. 7. kzm, ehvetli. 8. argo alnt veya kaak (mal).

hotbed

hot.bed hat'bed isim 1. cameknda bulunan gbreli toprak. 2. (fesat, ktlk, huzursuzluk) kayna veya yuvas.

hot-blooded

hot-blood.ed hat'bl^d'd sfat 1. abuk parlayan (kimse). 2. (cinsel adan) ateli.

hotchpot hotchpotch hotel hothead hothouse hot-water bottle hound

hotch.pot ha'pat isim baknz hodgepodge hotch.potch ha'pa isim baknz hodgepodge ho.tel hotel' isim otel. hot.head hat'hed isim fkeli kimse, abuk kzan kimse. hot.house hat'haus isim limonluk, sera, ser. scak su torbas, buyot. hound haund isim 1. taz, av kpei. 2. it, alak herif. fiil 1. taz ile ava gitmek. 2. peini brakmamak, izlemek.

hour hand hour hourglass hourly house arrest house dog house martin house of cards House of Commons House of Representatives house

(saatte) akrep. hour aur isim 1. saat. 2. vakit, zaman. hour.glass aur'gls isim kum saati. hour.lyzarf saatte bir, saat ba. evde gz hapsi. ev kpei. evkrlangc, pencerekrlangc. dayanksz i; derme atma ey. ngiliz ngilizcesi Avam Kamaras. Amerikan ngilizcesi Temsilciler Meclisi. house haus isim 1. ev. 2. ev halk, aile. 3. tiyatro. 4. hkmet meclisi. 5. genellikle byk harf ile hanedan. 6. ticarethane.

housebreaker

house.break.er haus'breykr isim ev hrsz.


624

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk housecoat housedress houseguest household word household

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

house.coat haus'kot isim sabahlk (giysi). house.dressisim ev kyafeti. house.guestisim gece yatsna gelen misafir. her gn kullanlan kelime. house.hold haus'hold isim ev halk, aile. sfat ev, eve ait.

householder housekeeper housekeeping housetop housewarming

house.hold.erisim aile reisi, ev sahibi. house.keep.er haus'kipr isim khya kadn. house.keep.ing haus'kipng isim ev idaresi. house.top haus'tap isim dam. house.warm.ing haus'wrmng isim yeni eve tananlar tarafndan dostlarna verilen ziyafet.

housewife

house.wife haus'wayf isim (housewives) 1. ev hanm. 2. ngiliz ngilizcesi diki kutusu.

housework housing project housing

house.work haus'wrk isim ev ii. toplu konut. hous.ing hau'zng isim 1. iskn. 2. evler. 3. barnacak yer. 4. makine kutu, mahfaza.

hove hovel hover

hove hov fiil baknz heave hov.el h^v'l, hav'l isim 1. ak al. 2. harap kulbe. hov.er h^v'r, hav'r fiil 1. fazla hareket etmeden zerinde ve etrafnda umak. 2. etrafnda dolap durmak. 3. tereddt etmek.

hovercraft How about coming with us? How about it? How are you? How did he measure up? How do you do? How goes it? How good of you! How is it going? how much

hov.er.craft h^v'rkrft isim hoverkraft. Bizimle gelmeye ne dersin? Ne dersiniz? Naslsnz? O, dierlerine gre nasld? Naslsnz? Ne var ne yok?/Ne lemdesiniz?/ler nasl? ok naziksiniz. Ne var ne yok?/Ne lemdesiniz?/ler nasl? ne kadar: No matter how much I try, I just can't do it. Ne kadar urarsam uraaym, yine de yapamam.
625

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

How much money do you need? Ne kadar para lazm sana? 2. kaa, ne kadar: How much is that computer? O bilgisayar kaa? How old are you? How so? how Ka yandasn?/Yan ka? Niin?/Nasl olabilir? how hau zarf 1. nasl: How did it happen? Nasl oldu? How will he do this? Bunu nasl yapacak? How does it work? Nasl alyor? 2. ne kadar: How long must I wait? Ne kadar beklemem gerekiyor? How much did you pay for that? Ona ne kadar dedin? 3. ka: How old are you? Ka yandasn?/Yan ka? How many kilos of meat did you buy? Ka kilo et aldn? "How old will Murat, who was born on 3 June 3778, be on 3 June 3775?" "He will be 5 years old." "3 Haziran 3778'da doan Murat, 3 Haziran 3775'te 5 yanda olacak?" "5 yanda olacak." isim yapma tarz. however how.ev.er hawev'r zarf 1. bununla birlikte, ama, fakat. 2. ne kadar. howl howler howl haul fiil ulumak; inlemek. isim uluma, inleme. howl.erisim, konuma dili gln hata, budalaca yanllk. How's it going? hr. hrs. ht. hub hubble-bubble hubbub hubby hubcap huckleberry huckster ler nasl gidiyor? hr.ksaltma hour hrs.ksaltma hours ht.ksaltma heat height hub h^b isim 1. poyra, tekerlek gbei. 2. (of) merkez. hub.ble-bub.ble h^b'l.b^b'l isim nargile. hub.bub h^b'^b isim grlt. hub.by h^b'i isim, konuma dili koca, e. hub.cap h^b'kp isim, otomotiv qant kapa. huck.le.ber.ry h^k'lberi isim kamburzm. huck.ster h^k'str isim 1. parlak reklamlarla bir eyi satmaya/yutturmaya alan kimse, rtkan. 2. balca

626

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

amac para kazanmak olan kimse, tccar. 3. seyyar satc. huddle hud.dle h^d'l fiil 1. bir araya skmak. 2. birbirine sokulup sarlmak. hue and cry hue huff hug protesto, yuhalama. hue hyu isim 1. renk tonu. 2. renk. huff h^f isim fke. hug h^g fiil (hugged, hugging) 1. kucaklamak, sarlmak. 2. barna basmak, smsk tutmak. 3. benimsemek. isim kucaklama, sarlma. huge huh huge hyuc sfat ok iri, kocaman, muazzam. huh h^ nlem 1. Ne? 2. Ne olacak, ...! (Kmseme belirtir.). hulk hulk h^lk isim 1. hurda gemi. 2. ok byk ve kaba gemi. 3. iri ve hantal kimse veya ey. hulking hull hulk.ingsfat 1. iriyar ve hantal. 2. lenduha gibi. hull h^l isim 1. fndk v.b.'nin d kabuu. 2. kuru tekne. fiil kabuunu ayklamak. hum hum h^m fiil (hummed, humming) 1. vzldamak. 2. (ark) mrldanmak. 3. konuma dili faaliyette olmak: The office was humming. Broda herkes ar gibi alyordu. human being human nature human race human rights human humane humanely humanism humanist humanitarian insan, insanolu. insan tabiat. insan rk. insan haklar. hu.man hyu'mn sfat insani, beeri. isim insan. hu.mane hyumeyn' sfat insanc, insancl, merhametli. hu.mane.lyzarf insanca, merhametle. hu.man.ism hyu'mnzm isim hmanizm, insanclk. hu.man.ist hyu'mnst isim hmanist. hu.man.i.tar.i.an hyumnter'iyn sfat iyiliksever, insanc, insani. isim yardmsever kimse. humanity hu.man.i.ty hyumn'ti isim insanlk.
627

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk humankind humanly humble apology humble someone's pride humble

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

hu.man.kind hyu'mnkaynd isim insanolu. hu.man.lyzarf insanca. alakgnlllkle zr dileme. birinin kibrini krmak. hum.ble h^m'bl sfat 1. alakgnll, mtevaz. 2. hakir, ciz. fiil kibrini krmak, burnunu krmak.

humbleness humbly humbug

hum.ble.nessisim alakgnlllk, tevazu. humblyzarf alakgnlllkle, tevazu ile. hum.bug h^m'b^g isim 1. yalan dolan; sahtekrlk; dolap, hile. 2. sahtekr.

humdinger

hum.ding.er h^m'dng'r isim olaanst bir ey; harika bir ey: That was one humdinger of a storm! O ne frtnayd yle!

humdrum humid humidifier

hum.drum h^m'dr^m sfat can skc, yeknesak, yavan. hu.mid hyu'md sfat ya, rutubetli, nemli. hu.mid.i.fi.er hyumd'fayr isim nemlendirici, rutubetlendirici.

humidify humidity humidness humiliate

hu.mid.i.fy hyumd'fay fiil nemlendirmek. hu.mid.i.tyisim rutubet, nem. hu.mid.nessisim rutubet, nem. hu.mil.i.ate hyuml'iyeyt fiil kk drmek, ok utandrmak.

humiliation

hu.mil.i.a.tion hyumliyey'n isim kk drme, utandrma.

humility hummingbird humongous

hu.mil.i.ty hyuml'ti isim alakgnlllk, tevazu. hum.ming.bird h^m'ngbrd isim sinekkuu. hu.mon.gous hyumang'gs sfat, argo ok byk, kocaman.

humor

hu.mor hyu'mr isim 1. komiklik. 2. nktedanlk. 3. mizah, gldr. 4. keyif. 5. huy, tabiat. 6. kapris. fiil ayak uydurmak, kaprisine boyun emek, suyuna gitmek: You shouldn't humor that spoiled brat. O mark veledin suyuna gitmemelisin.

humorist

hu.mor.istisim 1. akac, nktedan. 2. gldr yazar.


628

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk humorous humour

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

hu.mor.oussfat gln, komik, mizahi. hu.mour hyu'mr isim, fiil, ngiliz ngilizcesi baknz humor

hump

hump h^mp isim 1. kambur. 2. hrg. 3. tmsek yer, tepe. fiil kamburlatrmak.

humpback humph humus hunch

hump.back h^mp'bk isim 1. kambur. 2. kambur kimse. humph h^mf nlem 1. Hm! 2. Hh! hu.mus hyu'ms isim, bahvanlk humus. hunch h^n fiil kamburlatrmak. isim 1. kambur. 2. konuma dili nsezi, ie doma.

hunchback hundred

hunch.back h^n'bk isim 1. kambur. 2. kambur kimse. hun.dred h^n'drd sfat yz. isim yz, yz rakam (388, C).

hundredth hundredweight

hun.dredthsfat yznc. isim yzde bir. hun.dred.weight h^n'drdweyt isim 1. 388 libre (05,5 kg.). 2. ngiliz ngilizcesi 332 libre (yaklak 58 kg.).

hung jury hung Hungarian

kararnda oybirliine varamayan jri. hung h^ng fiil baknz hang sfat aslm, asl. Hun.gar.i.an h^nger'iyn isim, sfat 1. Macar. 2. Macarca.

Hungary hunger strike hunger

Hun.ga.ry h^ng'gri isim Macaristan. alk grevi. hun.ger h^ng'gr isim alk. fiil for -in hasretini ekmek, -in zlemini duymak, -i iddetle arzulamak.

hungrily hungry

hun.gri.lyzarf 1. alkla. 2. arzuyla. hun.gry h^ng'gri sfat 1. a, karn ackm. 2. istekli. 3. kuru, kra.

hunk hunt down hunt out of season hunt up hunt hunter

hunk h^ngk isim, konuma dili iri para. yakalayncaya kadar peini brakmamak. av mevsimi dnda avlanmak. aramak, arayp bulmak. hunt h^nt fiil 1. avlanmak; avlamak. 2. for -i aramak. hunt.erisim 1. avc. 2. arayc. 3. av at veya kpei.

629

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk hunting

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

hunt.ing h^n'tng isim avclk. sfat av: hunting dog av kpei. hunting knife av ba.

hurdle

hur.dle hr'dl isim 1. (yarlarda) engel, mania. 2. oul engelli yar.

hurdler hurl

hur.dlerisim engelli kouya katlan yarmac. hurl hrl fiil 1. frlatmak, savurmak. 2. (tehdit, kfr v.b.) yadrmak.

hurrah hurray hurricane lamp hurricane Hurry up! hurry

hur.rah hr' nlem Yaa! fiil "Yaa!" diye barmak. hur.raynlem, fiil baknz hurrah rzgr feneri, gemici feneri. hur.ri.cane hr'keyn isim kasrga. Acele et!/abuk ol!/Haydi! hur.ry hr'i fiil 1. acele etmek. 2. acele ile gndermek. 3. sktrmak. isim acele, tela.

hurt one's feelings hurt

gcendirmek, hatrn krmak. hurt hrt isim 1. yara, bere. 2. ac, ar, sz. fiil (hurt) 1. incitmek, actmak, yaralamak. 2. acmak, armak.

hurtful hurtle

hurt.fulsfat 1. zararl. 2. incitici, ac veren. hur.tle hr'tl fiil 1. arpmak. 2. hzla atlmak/frlamak. 3. hzla frlatmak.

husband

hus.band h^z'bnd isim koca. fiil idare etmek, idareli kullanmak.

husbandry

hus.band.ry h^z'bndri isim 1. iftilik. 2. idarecilik. 3. idareli kullanma.

hush money hush up hush Hush! hush-hush

susmalk, sus pay. rtbas etmek, kapatmak. hush h^ isim derin sessizlik. fiil susmak; susturmak. Susun! hush-hush h^'h^ sfat, konuma dili ok gizli. isim byk gizlilik.

husk

husk h^sk isim 1. msr baann d yapraklar. 2. (baz tohum ve meyvelerde) d kabuk, kapk. 3. bir eyin ie yaramayan d ksm. fiil d kabuunu karmak.
630

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk husky

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

husk.y h^s'ki sfat 1. kabuklu. 2. bouk, ksk (ses). 3. konuma dili iriyar, l kuvvetli. isim 1. eskimokpei. 2. gl kuvvetli kimse.

hussy

hus.sy h^z'i, h^s'i isim 1. ahlaksz kadn. 2. civelek kz, fndk.

hustle and bustle hustle someone into hustle someone off to hustle someone out of hustle

hareketlilik, kouturma. birini apar topar (bir yere) sokmak. birini apar topar (bir yere) gtrmek. birini apar topar (bir yerden) karmak. hus.tle h^s'l isim baknz hustle and bustle get a hustle on fiil, konuma dili 1. acele etmek, abuk olmak; iki ayan bir pabuca sokmak, acele ettirmek. 2. gzn drt ap ok almak. 3. fahielik yapmak.

hustler

hus.tler h^s'lr isim, konuma dili 1. kt, numarac, dmenci, hileci. 2. fahie. 3. gzn drt ap ok alan kimse.

hut hutch hyacinth hyaena hybrid

hut h^t isim 1. kulbe. 2. asker barakas. hutch h^ isim tavan kafesi. hy.a.cinth hay'snth isim smbl. hy.ae.naisim baknz hyena hy.brid hay'brd isim melez hayvan veya bitki, hibrit. sfat melez, hibrit.

hybridise

hy.brid.ise hay'brdayz fiil, ngiliz ngilizcesi baknz hybridize

hybridization

hy.brid.i.za.tion haybrdzey'n isim melezleme, hibritleme.

hybridize hydrangea

hy.brid.ize hay'brdayz fiil melezlemek; melezlemek. hy.dran.gea haydreyn'c, haydrn'c isim, botanik ortanca.

hydrant hydrate

hy.drant hay'drnt isim yangn musluu. hy.drate hay'dreyt isim hidrat. fiil su ile kartrarak bileik meydana getirmek.

hydraulic hydraulics

hy.drau.lic haydr'lk sfat hidrolik. hy.drau.licsisim hidrolik.


631

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk hydrohydrobiology hydrocarbon hydrocephalic

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

hydro-nek suya ait, hidro-. hy.dro.bi.ol.o.gy haydrobayal'ci isim hidrobiyoloqi. hy.dro.car.bon haydrkar'bn isim, kimya hidrokarbon. hy.dro.ce.phal.ic haydrosfl'k sfat, isim, tbbi hidrosefal.

hydrocephalus hydrocephaly hydrochloric acid hydrochloric hydrodynamic hydrodynamics hydroelectric hydrofoil hydrogen bomb hydrogen peroxide hydrogen hydrologist hydrology hydrolysis hydromechanics

hy.dro.ceph.a.lus haydrsef'ls isim, tbbi hidrosefali. hy.dro.ceph.a.lyisim, tbbi hidrosefali. hidroklorik asit. hy.dro.chlo.ric haydrklr'k sfat klorhidrik. hy.dro.dy.nam.ic haydrodaynm'k sfat hidrodinamik. hy.dro.dy.nam.icsisim hidrodinamik. hy.dro.e.lec.tric hay'drowilek'trk sfat hidroelektrik. hy.dro.foil hay'drfoyl isim deniz otobs. hidrojen bombas. hidrojen peroksit; oksijenli su. hy.dro.gen hay'drcn isim hidroqen. hy.drol.o.gist haydral'cst isim hidrolog, subilimci. hy.drol.o.gy haydral'ci isim hidroloqi, subilim. hy.drol.y.sis haydral'ss isim hidroliz. hy.dro.me.chan.ics haydromkn'ks isim hidromekanik.

hydrometer hydrophobia

hy.drom.e.ter haydram'tr isim hidrometre, suler. hy.dro.pho.bi.a haydrfo'biy isim hidrofobi, su korkusu.

hydroplane

hy.dro.plane hay'drpleyn isim deniz ua, suya inebilen uak.

hydroponics

hy.dro.pon.ics haydrpan'ks isim su iinde bitki yetitirme.

hydrosphere

hy.dro.sphere hay'drsfr isim hidrosfer, sukre, suyuvar.

hydrotherapy

hy.dro.ther.a.py haydrther'pi isim hidroterapi, su tedavisi.

hyena hygiene

hy.e.na hayi'n isim srtlan. hy.giene hay'cin isim hiqyen, salk bilgisi.
632

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk hygienic hygrometer hygroscope hymen hymn

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

hy.gien.icsfat hiqyenik, salksal. hy.grom.e.ter haygram'tr isim higrometre. hy.gro.scope hay'grskop isim higroskop. hy.men hay'mn isim, anatomi kzlk zar. hymn hm isim ilahi. fiil ilahi okumak; ilahi okuyarak kutlamak veya ifade etmek.

hyperhyperbola

hyper-nek ar, yksek, hiper-. hy.per.bo.la haypr'bl isim, geometri (hyperbolae/hyperbolas) hiperbol.

hyperbole hyperbolic hyperbolical hyperboloid hyperboloidal

hy.per.bo.le haypr'bli isim abartma, mbalaa. hy.per.bol.ic hayprbal'k sfat, geometri hiperbolik. hy.per.bol.i.cal hayprbal'kl sfat abartmal. hy.per.bo.loid haypr'bloyd isim, geometri hiperboloit. hy.per.bo.loi.dal hayprbloy'dl sfat, geometri 1. hiperboloidal. 2. hiperboloit.

hypercritical

hy.per.crit.i.cal hayprkrt'kl sfat ar derecede eletiren.

hypersensitive

hy.per.sen.si.tive hayprsen'stv sfat 1. ar duyarl. 2. alerjik.

hypertension

hy.per.ten.sion hayprten'n isim, tbbi hipertansiyon, yksek tansiyon.

hyperthermia hypertrophy

hy.per.ther.mi.a haypr.thr'miy isim hipertermi. hy.per.tro.phy haypr'trfi isim, tbbi hipertrofi, irileim, irileme. fiil, tbbi irilemek.

hyphen hyphenate

hy.phen hay'fn isim, dilbilgisi tire, ksa izgi. hy.phen.ate hay'fneyt fiil, dilbilgisi tire ile birletirmek veya ayrmak.

hyphenated hypnosis hypnotic hypnotise

hy.phen.at.edsfat, dilbilgisi tireli. hyp.no.sis hpno'ss isim ipnoz, hipnoz. hyp.not.ic hpnat'k sfat uyutucu. isim uyuturucu. hyp.no.tise hp'ntayz fiil, ngiliz ngilizcesi baknz hypnotize

hypnotism hypnotist

hyp.no.tismisim ipnotizma, hipnotizma. hyp.no.tistisim ipnotizmac.


633

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk hypnotize hypochondria

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

hyp.no.tize hp'ntayz fiil ipnotize etmek. hy.po.chon.dri.a haypkan'driy isim, tbbi hastalk hastal.

hypochondriac hypocrisy hypocrite hypocritical hypodermic needle hypodermic syringe hypodermic hypoglycemia

hy.po.chon.dri.acisim hastalk hastas. hy.poc.ri.sy hpak'rsi isim ikiyzllk. hyp.o.crite hp'krt isim ikiyzl kimse. hyp.o.crit.i.calsfat ikiyzl. tbbi 1. enqektr inesi. 2. enjektr, ine. tbbi 1. enqektr, ine. 2. enjektr rngas. hy.po.der.mic haypdr'mk sfat, tbbi hipodermik. hy.po.gly.ce.mi.a haypoglaysi'miy isim, tbbi hipoglisemi.

hypotension hypotenuse hypothesis

hy.po.ten.sion haypten'n isim hipotansiyon. hy.pot.e.nuse haypat'nus isim, geometri hipotens. hy.poth.e.sis haypath'ss isim varsaym, hipotez, faraziye.

hypothetical

hy.po.thet.i.calsfat varsayml, varsaymsal, hipotetik, farazi.

hypothetically hyssop hysteria hysteric hysterical

hy.po.thet.i.cal.lyzarf varsayml olarak. hys.sop hs'p isim, botanik rdkotu, zufaotu. hys.te.ri.a hstr'iy, hster'iy isim isteri, histeri. hys.ter.ic hster'k sfat baknz hysterical hys.ter.i.cal hster'kl sfat 1. isterik, histerik. 2. ok komik: a hysterical joke ok komik bir aka.

hysterically funny hysterically

ok komik. hys.ter.i.cal.lyzarf 1. lgnca, deli gibi. 2. isterik bir ekilde.

hysterics I am inclined to think .... I am much obliged. I am proud to know him. I beg your pardon. I can't make head or tail of it. I can't make heads or tails of it.

hys.ter.ics hster'ks isim isteri nbeti. .. dnme eilimindeyim. ok minnettarm. Onu tanmakla iftihar ediyorum. Affedersiniz. Hibir ey anlayamyorum./in iinden kamyorum. Ondan hibir ey anlayamyorum.
634

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk I couldn't help smiling. I dare say

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

Kendimi glmsemekten alamadm. herhalde, zannedersem: You, I dare say, will be late. Sen herhalde ge kalrsn.

I dare you. I don't doubt that I don't feel like myself. I don't give a darn. I don't give a toot! I don't have the foggiest idea. I don't like the sound of it. I don't think he's all there. I doubt whether .... I feel like resting. I feel refreshed. I for one do not believe it. I had better go. I had him there. I had rather go. I have conceived a dislike for him. I have confidence in him. I have had enough of him. I have no idea. I haven't a penny to my name. I haven't seen hide or hair of him. I heard it on the grapevine. I hope nothing's wrong. I hope so. I kind of expected it. I myself am doubtful. I never saw the likes of it. I paid through the nose for it. I say. I should have liked ...

Haydi yap bakalm. Hi kukum yok ki .... yi deilim./Keyfim yok. Bana vz gelir. Bana ne!/Bana vz gelir! Hi fikrim yok. Bana iyi bir ey gibi gelmiyor. Bence bir tahtas eksik. .. pek sanmam. ... pek sanmyorum. Canm dinlenmek istiyor. Kendime geldim. Kendi hesabma ben inanmyorum. Gitsem iyi olacak. O noktada onu mat ettim. Gitmeyi tercih ederim. Ona kar iimde bir nefret uyand. Ona gvenirim. Ona itimadm var. Burama kadar geldi. Hibir fikrim yok. Hi param yok. zi tozu yok. konuma dili Kulama geldi. nallah kt bir ey yok/yoktur. nallah./Umarm yle olur. Bunu biraz da bekliyordum. Ben bile kukulanyorum. Benzerini hi grmedim. Bana ok pahalya mal oldu. ngiliz ngilizcesi, konuma dili Bana bak! .. isterdim. I should have liked you to have known her. Onu tanm olmanz isterdim.
635

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk I should have thought ...

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

.. zannederdim. I should have thought her to be older. Daha yal olduunu zannederdim.

I should like ...

.. istiyorum. I should like to tell you I'm sorry. Senden zr dilemek istiyorum. I'd like to buy a novel. Roman almak istiyorum.

I should say so! I should say so. I should think so. I shouldn't think so. I swear ....

Hem de nasl! yle zannediyorum./Herhalde. yle zannediyorum./Herhalde. Zannetmiyorum. Bir sz pekitirmek iin kullanlr: I swear I didn't do it! Vallahi yapmadm!

I think he would rather die! I think so. I thought as much. I treated myself to a new dress. I want no more of it. I warrant you .... I was under the impression that .... I will not labor the point. I won't hear of it. I would not know! I wouldn't know.

Bence lmeyi tercih eder! yle zannediyorum. Zaten bunu bekliyordum./Hi armadm. Paraya kyp kendime yeni bir elbise aldm. Bu kadar yeter./Sz uzatma. Sizi temin ederim ki .... yle zannediyordum ki .... Bana yle geliyordu ki .... in ayrntlarna girmeyeceim. Kabul etmem. Ne bileyim ben! Hibir bilgim yok./Bilmiyorum. Ona hi yaklamam.

I wouldn't touch that with a ten-foot pole. I i.e. ice age ice cream cone ice cream ice cube ice field ice hockey ice pack ice pick ice rink

I, i ay isim , ngiliz alfabesinin dokuzuncu harfi. i.e. ay'i' ksaltma id est yani, demek ki. buzul devri. dondurma klah. dondurma. kk buz kalb. isfilt. spor buz hokeyi. buz torbas. buz kraca. buz pateni alan.
636

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk ice

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

ice ays isim 1. buz. 2. buzlu erbetten yaplan tatl. fiil 1. dondurmak; donmak. 2. (over/up) buzlanmak. 3. buzda soutmak. 4. zerine krema srmek. 5. argo ldrmek.

iceberg icebound

ice.berg ays'brg isim aysberg, buzda. ice.bound ays'baund sfat 1. etraf buzlarla evrili (gemi). 2. buzlarla kapl, buz tutmu (liman).

icebox icebreaker icecap ice-cold ice-cream soda iced

ice.box ays'baks isim, konuma dili buzdolab. ice.break.er ays'breykr isim buzkran. ice.cap ays'kp isim buzul. ice-cold ays'kold' sfat buz gibi. stne soda dklm dondurma. icedsfat 1. buzlu: iced tea buzlu ay. 2. zerine krema srlm (pasta, kek).

iced-tea spoon iced-tea Iceland Icelander Icelandic

uzun sapl tatl ka. iced-tea ayst'ti sfat baknz iced-tea spoon Ice.land ays'lnd isim zlanda. isim zlandal. Ice.lan.dic aysln'dk isim zlandaca. sfat 1. zlanda, zlanda'ya zg. 2. zlandaca. 3. zlandal.

icicle

i.ci.cle ay'skl isim buz, saak buzu, buz saa, buz salkm, kar dii.

icing

ic.ing ay'sng isim (pasta ve kek zerine srlen) krema v.b.

icon iconoclasm

i.con ay'kan isim ikona, ikon. i.con.o.clasm aykan'klzm isim 1. yerlemi inan, gelenek veya kurumlara kar kma/saldrma. 2. tarih byk harf ile ikonoklazm, ikon krclk.

iconoclast

i.con.o.clast aykan'klst isim 1. yerlemi inan, gelenek veya kurumlara kar kan/saldran kimse. 2. tarih byk harf ile ikonoklast, ikon krc.

iconoclastic

i.con.o.clas.tic aykankls'tk sfat 1. yerlemi inan, gelenek veya kurumlara kar kan/saldran. 2. tarih byk harf ile ikonoklast, ikon krc.
637

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk icy ID card I'd just as soon ...

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

i.cy ay'si sfat 1. buz gibi. 2. buzlu, buz kapl. ID card ay'di' card kimlik kart, kimlik. -i tercih etmek. I'd just as soon stay here. Burada kalmay tercih ederim. "Will you come with us?" "I'd just as soon not." "Bizimle gelir misin?" "Gelmeyeyim."

I'd sooner die! I'd idea ideal

lmeyi tercih ederim! I'd ayd ksaltma 1. I had . 2. I would/should . i.de.a aydi'y isim fikir, dnce. i.de.al aydi'yl, aydil' isim ideal, lk. sfat 1. ideal, lksel. 2. ideal, mkemmel.

idealise

i.de.al.ise aydi'ylayz fiil, ngiliz ngilizcesi baknz idealize

idealism

i.de.al.ism aydi'ylzm isim, felsefe idealizm, lkclk.

idealist idealistic idealize ideally ide fixe identical identically identification tag identify with identify

i.de.al.ist aydi'ylst isim idealist, lkc. i.de.al.is.ticsfat idealist, lkc. i.de.al.ize aydi'ylayz fiil idealletirmek. i.de.al.lyzarf ideal olarak. i.de fixe idey' fiks' saplant, sabit fikir, idefiks. i.den.ti.cal ayden'tkl sfat ayn, bir, tpk, zde. i.den.ti.cal.lyzarf aynen, ayn ekilde. askeri (kolye zincirine takl) knye. ile bir tutmak. 2. ile zdeletirmek. i.den.ti.fy ayden'tfay fiil 1. tanlamak, tehis etmek. 2. tanmak, tehis etmek, kimliini saptamak.

identity card identity crisis identity disk identity ideological ideologist ideology

kimlik belgesi, kimlik czdan. kimlik bunalm. askeri knye. i.den.ti.ty ayden'tti isim 1. kimlik, hviyet. 2. zdelik. i.de.ol.o.gicalsfat ideoloqik. i.de.ol.o.gistisim ideolog. i.de.ol.o.gy diyal'ci, aydiyal'ci isim ideoloqi.

638

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk idiom

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

id.i.om d'iym isim 1. deyim, tabir. 2. (bir gruba zg) dil, az.

idiomatic idiomatically

id.i.om.at.icsfat (bir dilin) ifade tarzna uygun. id.i.om.at.i.cal.lyzarf (bir dilin) ifade tarzna uygun olarak.

idiosyncracy

id.i.o.syn.cra.cy diysng'krsi isim 1. kiisel zellik. 2. miza, huy.

idiot idiotic idle away time idle hours idle

id.i.ot d'iyt isim 1. geri zekl. 2. ahmak, alk. id.i.ot.ic diyat'k sfat ahmak. zaman ldrmek. bo vakit. i.dle ay'dl sfat 1. isiz, aylak. 2. tembel. 3. bo, aslsz (sz, vaat, tehdit). 4. bota, ilemeyen (makine). 5. bo (vakit). fiil (motor) rlantide/avarada almak.

idler gear idler wheel idler

avara dilisi. avara kasna. i.dlerisim 1. bo gezen kimse. 2. makine avara dilisi. 3. makine avara kasna.

idol

i.dol ay'dl isim 1. put, sanem. 2. ok sevilen kimse veya ey.

idolater idolatry idolise idolize idyl idyll idyllic if ever If he hasn't done it again! If I only knew! If it weren't for you .... If it's just the same to ...

i.dol.a.ter aydal'tr isim putperest. idol.a.tryisim putperestlik. i.dol.ise ay'dlayz fiil, ngiliz ngilizcesi baknz idolize i.dol.ize ay'dlayz fiil 1. tapnmak. 2. putlatrmak. i.dyl ay'dl isim baknz idyll i.dyll ay'dl isim idil. idyl.licsfat 1. pastoral. 2. ho ve sakin. ayet. Hay Allah, yine ayn eyi yapt. Keke bilseydim! Siz olmasaydnz .... .. iin farketmezse. If it's just the same to you, I'll go with them. Senin iin farketmezse, onlarla giderim.

if need be

gerekirse.
639

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk if not if only if perchance if push comes to shove if worst comes to worst

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

aksi takdirde, deilse, olmazsa. keke: If only I had known. Keke bilseydim. eer, ayet. ok gerekirse. en kt ihtimal gerekleecek olursa/gerekleirse: If worst comes to worst, we can always live in the cave. En kt ihtimal gerekleecek olursa maarada yaayabiliriz.

If you don't like it you can lump it. If you don't mind, .... if you please if

konuma dili Beensen de bir, beenmesen de. Msaade ederseniz .../zin verirseniz .../zninizle .... ltfen, rica ederim. 2. isterseniz. if f bala eer, ise, ayet. isim art.

iffy igneous ignite

if.fy f'i sfat, konuma dili pheli; belirsiz. ig.ne.ous g'niys sfat pskrk (ktle). ig.nite gnayt' fiil tututurmak, yakmak, atelemek; tutumak, yanmak, ate almak.

ignition key ignition switch

otomotiv kontak anahtar. otomotiv kontak, ateleme dzeninin alp kapanmasn salayan aygt.

ignition

ig.ni.tion gn'n isim 1. tutuma; tututurma, ateleme. 2. otomotiv ateleme tertibat.

ignoble

ig.no.ble gno'bl sfat 1. alak, aalk, baya. 2. soysuz, erefsiz.

ignominious

ig.no.min.i.ous gnmn'iys sfat 1. alaka, namussuzca. 2. yz kzartc.

ignominy ignoramus ignorance ignorant ignore

ig.no.min.y g'nmni isim rezalet, alaklk. ig.no.ra.mus gnrey'ms isim cahil. ig.no.rance g'nrns isim bilgisizlik, cehalet, cahillik. ig.no.rantsfat bilgisiz, cahil. ig.nore gnor' fiil 1. aldrmamak, bo vermek. 2. bilmezlikten gelmek.

iguana ileum

i.gua.na gwa'n isim iguana, hintkertenkelesi. il.e.um l'iym isim, anatomi (ilea) kvrm barsak.
640

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk ilex

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

i.lex ay'leks isim 1. prnal, prnar, yeilmee. 2. obanpskl.

ill at ease I'll be buggered! I'll be damned! I'll bet .... I'll come in a minute or two. I'll go along now. I'll have his head!

huzursuz, ii rahat olmayan. Hay Allah! Olur ey deil!/Allah Allah! Bahse girerim ki .... Bir iki dakikaya kadar geleceim. Gidiyorum artk. konuma dili Kellesini uuracam!/Derisini yzeceim!

I'll have his hide!

konuma dili Kellesini uuracam!/Derisini yzeceim!

ill humor ill will I'll ill

ters huy, aksi miza. dmanlk, husumet; kin, garaz. I'll ayl ksaltma I will/shall . ill l sfat (worse, worst) 1. hasta, rahatsz. 2. kt, fena. 3. ters, uursuz. isim ktlk, fenalk, zarar.

ill-adapted ill-advised ill-disposed illegal illegibility illegible illegitimate

ill-adaptedsfat uymayan, uygun olmayan. ill-ad.visedsfat yanl, sakncal. ill-disposedsfat 1. kt huylu. 2. dzensiz. il.le.gal li'gl sfat 1. yasad, illegal. 2. yolsuz. il.leg.i.bil.i.tyisim okunakszlk. il.leg.i.ble lec'bl sfat okunaksz. il.le.git.i.mate lct'mt sfat 1. gayri meru, evlilikd. 2. yasad, yolsuz.

ill-fated ill-gotten gains illiberal

ill-fat.edsfat bahtsz, talihsiz. haksz kazan. il.lib.er.al lb'rl sfat 1. cimri. 2. dar grl. 3. kltrsz, bilgisiz.

illicit illiterate

il.lic.it ls't sfat 1. yasad. 2. haram; caiz olmayan. il.lit.er.ate lt'rt sfat okumam, kara cahil, okuma yazma bilmeyen.

ill-mannered ill-natured

ill-man.neredsfat terbiyesiz, kaba. ill-na.turedsfat huysuz, ters, serke.


641

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk illness illogical ill-omened ill-starred ill-timed ill-treat illuminate

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

ill.ness l'ns isim hastalk, rahatszlk. il.log.i.cal lac'kl sfat mantksz, manta aykr. ill-omenedsfat uursuz. ill-starredsfat baht kara, talihsiz. ill-timedsfat vakitsiz, zamansz, mevsimsiz. ill-treatfiil kt davranmak. il.lu.mi.nate lu'mneyt fiil 1. aydnlatmak, klandrmak. 2. (kitap veya yazy) tezhip etmek. 3. (birini veya bir konuyu) aydnlatmak.

illuminating illumination illusion illusive illusory illustrate illustration

illuminatingsfat aydnlatc. il.lu.mi.na.tionisim 1. aydnlatma. 2. tezhip. il.lu.sion lu'qn isim 1. yanlsama, illzyon. 2. hayal. il.lu.sive lu'sv sfat aldatc, aslsz. il.lu.so.ry lu'sri sfat aldatc, aslsz. il.lus.trate l'streyt fiil 1. rneklemek. 2. resimlemek. il.lus.tra.tion lstrey'n isim 1. rnek. 2. resim, illstrasyon.

illustrative illustrator illustrious

il.lus.tra.tive l^s'trtv sfat rnekleyen. il.lus.tra.torisim izer, illstratr. il.lus.tri.ous l^s'triys sfat 1. nl, mehur. 2. anl, erefli.

illuvium

il.lu.vi.um lu'viym isim, jeoloji (illuvia/illuviums) ilvyon.

ILO I'm buggered! I'm on the horns of a dilemma. I'm pleased to meet you. I'm surprised at you. I'm willing to bet .... I'm image

ILO ay'el'o' ksaltma International Labor Organization . Pestilim kt!/ Bittim! Aa tkrsem sakal, yukar tkrsem byk. Tantmza memnun oldum. Yaptna aryorum. 2. Akolsun! Bahse girerim ki .... I'm aym ksaltma I am . im.age m'c isim 1. imaq. 2. grnt. 3. hayal, imge. 4. put.

imagery

isim betimleme.

642

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk imaginable

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

im.ag.i.na.ble mc'nbl sfat hayal edilebilir, gz nne getirilebilir.

imaginary

im.ag.i.nar.y mc'neri sfat imgesel, hayal rn, hayali.

imagination

im.ag.i.na.tion mcney'n isim 1. hayal gc. 2. imgelem. 3. hayal. 4. kuruntu.

imaginative

im.ag.i.na.tive mc'ntv sfat 1. hayal gc kuvvetli, yaratc. 2. iyi planlanm.

imaginatively imagine

im.ag.i.na.tive.lyzarf hayal gcne dayanarak. im.ag.ine mc'n fiil 1. hayal etmek, imgelemek; tasarmlamak. 2. sanmak, zannetmek.

imagism imagist imbalance imbecile imbecility imbibe

im.ag.ism m'czm isim imgecilik. im.ag.ist m'cst isim, sfat imgeci. im.bal.ance mbl'ns isim dengesizlik. im.be.cile m'bsl sfat, isim budala, ahmak, aptal. imbecilityisim budalalk, ahmaklk, aptallk. im.bibe mbayb' fiil 1. imek. 2. sourmak, emmek. 3. renmek, kapmak; zmsemek.

imbue IMF

im.bue mbyu' fiil with (fikir) alamak. IMF ay'em'ef' ksaltma the International Monetary Fund

imitate

im.i.tate m'teyt fiil 1. taklit etmek, taklidini yapmak. 2. (birini) rnek almak.

imitation immaculate

im.i.ta.tion mtey'n isim 1. taklit. 2. taklit etme. im.mac.u.late mk'ylt sfat 1. lekesiz, tertemiz. 2. kusursuz.

immaculately immanence immanent immaterial

im.mac.u.late.lyzarf lekesiz olarak, tertemiz bir ekilde. im.ma.nence m'nns isim, felsefe ikinlik. im.ma.nent m'nnt sfat, felsefe ikin. im.ma.te.ri.al mtr'iyl sfat 1. nemsiz. 2. konu d. 3. maddi olmayan.

immature

im.ma.ture mr' sfat 1. olgunlamam. 2. ham, olmam. 3. toy, gelimemi.

643

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk immaturity

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

im.ma.tur.i.tyisim 1. olgun olmama. 2. hamlk. 3. toyluk.

immeasurable

im.meas.ur.a.ble meq'rbl sfat llemez; llemeyecek kadar byk/ok, tahmin edilemeyecek boyutlarda; sonsuz.

immediate cause immediate immediately

(bir eye) dorudan yol aan neden. im.me.di.ate mi'diyt sfat 1. imdiki. 2. acil. 3. yakn. im.me.di.ate.lyzarf 1. hemen, derhal. 2. dorudan doruya.

immense

im.mense mens' sfat ok byk, kocaman; usuz bucaksz.

immensely immensity

im.mense.lyzarf gayet, pek ok. im.men.si.ty men'sti isim ok byk olma; usuz bucaksz olma.

immerse immersed in thought immersion

im.merse mrs' fiil daldrmak, suya batrmak. dalgn, derin dncelere dalm. im.mer.sion mr'qn, mr'n isim dalma, batma; daldrma, batrma.

immigrant immigrate immigration imminent

im.mi.grant m'grnt isim gmen, muhacir. im.mi.grate m'greyt fiil g etmek. im.mi.gra.tionisim g etme. im.mi.nent m'nnt sfat yaknda olmasndan korkulan, yakn.

immobile

im.mo.bile mo'bl sfat 1. kmldatlamaz. 2. hareketsiz.

immobilise

im.mo.bi.lise mo'blayz fiil, ngiliz ngilizcesi baknz immobilize

immobility immobilize

im.mo.bilityisim hareketsizlik. im.mo.bi.lize mo'blayz fiil kmldayamaz duruma getirmek, tespit etmek.

immoderate immodest

im.mod.er.ate mad'rt sfat ar, lsz. im.mod.est mad'st sfat 1. utanmaz, arsz. 2. ak sak. 3. haddini bilmez.

644

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk immoral

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

im.mor.al mr'l sfat 1. ahlaksz, edepsiz. 2. ahlaka aykr.

immorality immortal

im.mo.ral.i.tyisim ahlakszlk. im.mor.tal mr'tl sfat lmsz, ebedi, sonsuz. isim lmsz varlk.

immortalise

im.mor.tal.ise mr'tlayz fiil, ngiliz ngilizcesi baknz immortalize

immortality immortalize

im.mor.tal.i.ty mrtl'ti isim lmszlk. im.mor.tal.ize mr'tlayz fiil lmszletirmek, ebediletirmek.

immovable

im.mov.a.ble mu'vbl sfat 1. kmldamaz, yerinden oynamaz, sabit. 2. deimez. 3. kolay etkilenmez. 4. hukuk gayri menkul, tanmaz.

immune

im.mune myun' sfat to -e kar bak; from/to -den muaf.

immunise

im.mu.nise m'ynayz fiil, ngiliz ngilizcesi baknz immunize

immunity

im.mu.ni.ty myu'nti isim 1. baklk. 2. hukuk dokunulmazlk.

immunize

im.mu.nize m'ynayz fiil (against) (-e kar) bak klmak.

immutable imp

im.mu.ta.ble myu'tbl sfat deimez, sabit. imp mp isim 1. kk eytan. 2. afacan ocuk, eytann art aya.

impact

im.pact m'pkt isim 1. vuru. 2. arpma. 3. etki. fiil sktrmak, pekitirmek.

impacted tooth impair impale

diilik ene kemiine kaynam di. im.pair mper' fiil bozmak, zayflatmak. im.pale mpeyl' fiil kazklamak, kaza oturtmak, kaza vurmak.

impart

im.part mpart' fiil 1. (to) (-e) bildirmek, sylemek. 2. to -e vermek.

impartial impartiality

im.par.tial mpar'l sfat tarafsz, yansz. im.par.ti.al.i.ty mpariyl'ti isim tarafszlk, yanszlk.
645

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk impassable

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

im.pass.a.ble mps'bl sfat geilmez, almaz, geit vermez.

impasse

im.passe m'ps, mps' isim kmaz, amaz, krdm.

impassion

im.pas.sion mp'n fiil 1. hrslandrmak, kzdrmak, ileden karmak. 2. coturmak, heyecanlandrmak.

impassioned impassive impatience impatient impatiently impeach

im.pas.sionedsfat ateli, cokulu, heyecanl. im.pas.sive mps'v sfat duygularn aa vurmayan. im.pa.tienceisim sabrszlk. im.pa.tient mpey'nt sfat sabrsz, tez canl. im.pa.tient.lyzarf sabrszlkla. im.peach mpi' fiil (devlet memurunu) mahkeme nnde sulandrmak; sulamak.

impeccable impecunious impede impediment

im.pec.ca.ble mpek'bl sfat kusursuz. im.pe.cu.ni.ous mpkyu'niys sfat parasz. im.pede mpid' fiil engellemek. im.ped.i.ment mped'mnt isim 1. engel, mni. 2. zr, engel.

impel

im.pel mpel' fiil (impelled, impelling) srmek, itmek, sevketmek.

impending impenetrable

im.pend.ing mpend'ng sfat olmas yakn. im.pen.e.tra.ble mpen'trbl sfat 1. delinmez. 2. to (yamur, hava) geirmez. 3. iinden geilmez (orman). 4. girilmesi imknsz (kale). 5. zlemeyen (sav, sz, sr v.b.). 6. koyu, zifiri (karanlk).

impenitence

im.pen.i.tenceisim piman olmama, pimanlk duymama.

impenitent

im.pen.i.tent mpen'tnt sfat piman olmayan, pimanlk duymayan.

imperative

im.per.a.tive mper'tv sfat 1. zorunlu, mecburi. 2. emreden. 3. dilbilgisi emir belirten. isim 1. zorunlu ey. 2. zorunluk, zorunluluk. 3. emir. 4. dilbilgisi emir kipi.

imperceptible

im.per.cep.ti.ble mprsep'tbl sfat grlmez, seilmez, farkedilmez, hissedilmez; belli belirsiz.


646

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk imperfect

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

im.per.fect mpr'fkt sfat 1. eksik, noksan, kusurlu. 2. defolu. 3. dilbilgisi bitmemi bir eylemi gsteren (zaman). isim, dilbilgisi bitmemi bir eylemi gsteren zaman veya fiil.

imperfection imperial

im.per.fec.tion mprfek'n isim kusur, eksiklik. im.pe.ri.al mpr'iyl sfat 1. imparatora zg; imparatorlua ait. 2. ahane. isim keisakal.

imperialism

im.pe.ri.al.ism mpr'iylzm isim 1. imparatorluk sistemi. 2. emperyalizm, yaylmclk.

imperialist imperialistic

im.pe.ri.al.istisim emperyalist, yaylmc. im.pe.ri.al.ist.ic mpiryls'tk sfat emperyalist, yaylmc.

imperil

im.per.il mper'l fiil (imperiled/imperilled, imperiling/imperilling) tehlikeye atmak.

imperious

im.pe.ri.ous mpr'iys sfat emretmeyi seven, buyurgan; amirane.

imperishable

im.per.ish.a.ble mper'bl sfat bozulmaz, rmez, yok olmaz.

impermanent

im.per.ma.nent mpr'mnnt sfat geici, kalc olmayan.

impermeable

im.per.me.a.ble mpr'miybl sfat 1. sugeirmez; hava geirmez. 2. geirimsiz (toprak).

impersonal

im.per.son.al mpr'snl sfat kiisel olmayan, kiilikd.

impersonate

im.per.son.ate mpr'sneyt fiil 1. taklit etmek. 2. canlandrmak, temsil etmek.

impersonation impertinence impertinency impertinent

im.per.son.ationisim 1. taklit etme. 2. canlandrma. im.per.ti.nenceisim kstahlk; mnasebetsizlik. im.per.ti.nen.cyisim kstahlk; mnasebetsizlik. im.per.ti.nent mpr'tnnt sfat terbiyesiz, kstah; mnasebetsiz.

imperturbable

im.per.turb.a.ble mprtr'bbl sfat arbal, temkinli, istifini bozmayan, soukkanl.

647

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk impervious

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

im.per.vi.ous mpr'viys sfat 1. to (su, hava v.b.'ni) geirmez. 2. nfuz edilemeyen. 3. to (t, eletiri v.b.'ne) kulak asmaz, (t, eletiri v.b.'ni) dinlemez. 4. to (korku, ac v.b.'nden) etkilenmez.

impetuous

im.pet.u.ous mpe'uws sfat 1. aceleci. 2. dnmeden yaplan. 3. sert, iddetli. 4. abuk, hzl.

impetus

im.pe.tus m'pts isim 1. g, zor, iddet. 2. uyar; drt; gd.

impiety impinge impious implacable

im.pi.e.ty mpay'ti isim Allaha kar saygszlk. im.pinge mpnc' fiil on/upon -i etkilemek. im.pi.ous m'piys sfat Allaha kar saygsz. im.plac.a.ble mplk'bl, mpley'kbl sfat 1. yattrlmaz (fke, nefret v.b.). 2. amansz (dman).

implant

im.plant mplnt' fiil 1. dikmek. 2. aklna sokmak, alamak. 3. tbbi implantasyon yoluyla alamak/dikmek. isim tbbi implantasyon.

implantation

im.plan.ta.tion mplntey'n isim 1. tbbi implantasyon. 2. mimarlk aplikasyon.

implement

im.ple.ment m'plment fiil 1. (taahht, plan v.b.'ni) yerine getirmek, uygulamak. 2. (yasa, karar v.b.'ni) yrrle koymak. isim alet, ara.

implementation

im.ple.men.ta.tion mplmentey'n isim 1. yerine getirme, yrtme. 2. yrrle koyma.

implicate

im.pli.cate m'plkeyt fiil (birini) (olumsuz bir eye) kartrmak.

implication

im.pli.ca.tionisim 1. (bir eyin iinde) sakl olan anlam. 2. (birini) (olumsuz bir eye) kartrma.

implicit

im.plic.it mpls't sfat 1. ifade edilmeden anlalan, sakl. 2. ima edilen, dolayl olarak anlalan. 3. tam, kesin: implicit trust tam gven.

implicitly

im.plic.it.lyzarf 1. dolayl olarak. 2. tamamyla.

implore

im.plore mplor' fiil yalvarmak.

648

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk imply

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

im.ply mplay' fiil 1. (dolayl olarak) gstermek, ima etmek, -e iaret etmek. 2. iermek: Smoke implies fire. Duman atei ierir. 3. beraberinde getirmek: Privileges imply duties. Ayrcalklar beraberinde grevleri getirir.

impolite impolitely impoliteness impolitic imponderable

im.po.lite mplayt' sfat terbiyesiz, kaba. im.po.lite.lyzarf terbiyesizce, kaba bir ekilde. im.po.lite.nessisim terbiyesizlik, kabalk. im.pol.i.tic mpal'tk sfat uygunsuz, isabetsiz. im.pon.der.a.ble mpan'drbl sfat tartya gelmez, arl olmayan, llemeyen. isim nceden kestirilemeyen etken.

import duty import license import permit import quota import

ithalat vergisi. permi, ithalat izni. permi, ithalat izni. ithalat kotas. im.port mprt' fiil ithal etmek. isim 1. ithal mal. 2. anlam. 3. nem.

importance

im.por.tance mpr'tns isim 1. nem. 2. etki, nfuz, itibar.

important

im.por.tant mpor'tnt sfat 1. nemli. 2. etkili, nfuzlu, itibarl.

importation importer imports and exports importunate

im.por.ta.tionisim ithalat, dalm. im.port.erisim ithalat. ithalat ve ihracat. im.por.tu.nate mpr'nt sfat isteinde ok srar eden; ok srarl.

importune impose

im.por.tune mprtun' fiil srarla istemek. im.pose mpoz' fiil 1. on/upon -e (vergi) koymak. 2. on/upon zorla kabul ettirmek, empoze etmek. 3. on/upon rahatsz etmek. 4. on/upon zahmet vermek. 5. on/upon (ceza) vermek. 6. on/upon (zorla) yklemek. 7. on/upon hile ile kabul ettirmek. 8. on/upon etkilemek.

imposing

im.pos.ing mpo'zng sfat heybetli, grkemli.

649

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk imposition

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

im.po.si.tion mpz'n isim 1. (vergi) koyma. 2. zorla kabul ettirme. 3. zahmet. 4. ceza. 5. yk. 6. hile. 7. haksz talep.

impossibility impossible impossibly I've a sinking feeling you're right. I've been had.

im.pos.si.bil.i.tyisim olanakszlk, imknszlk. im.pos.si.ble mpas'bl sfat olanaksz, imknsz. impossiblyzarf imknsz bir ekilde. Korkarm haklsn. konuma dili kda geldim. Sana dayak atasm geliyor.

I've half a notion to give you a hiding! I've never seen the like of it. I've impost impostor impotence impotency impotent

Benzerini hi grmedim. I've ayv ksaltma I have . im.post m'post isim vergi; resim, har. im.pos.tor mpas'tr isim sahtekr, dolandrc. im.po.tenceisim 1. gszlk. 2. iktidarszlk. im.po.ten.cyisim 1. gszlk. 2. iktidarszlk. im.po.tent m'ptnt sfat 1. gsz, ciz, zayf. 2. iktidarsz (erkek).

impound

im.pound mpaund' fiil 1. haczetmek, kanunen el koymak. 2. ala kapamak.

impoverish

im.pov.er.ish mpav'r fiil 1. yoksullatrmak, fakirletirmek. 2. kuvvetini kesmek.

impracticable

im.prac.ti.ca.ble mprk'tkbl sfat 1. yaplamaz. 2. uygulanamaz. 3. kullansz, elverisiz, pratik olmayan. 4. geilmez, etin (yol).

impractical

im.prac.ti.cal mprk'tkl sfat 1. yaplamaz. 2. uygulanamaz. 3. elverisiz, pratik olmayan, mantksz. 4. beceriksiz.

imprecise

im.pre.cise mprsays' sfat 1. kesin olmayan. 2. dikkatsiz, titiz olmayan, zensiz.

impregnable

im.preg.na.ble mpreg'nbl sfat 1. zaptedilemez. 2. kazanlamaz.

impregnate

im.preg.nate mpreg'neyt fiil 1. gebe brakmak, dllemek. 2. kimya emdirmek, emprenye etmek. 3. with (fikir) alamak.
650

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk impress

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

im.press mpres' fiil 1. etkilemek. 2. on/upon aklna sokmak. 3. (damga) basmak.

impression

im.pres.sion mpre'n isim 1. etki. 2. izlenim. 3. damga. 4. bask.

impressionable

im.pres.sion.ablesfat 1. ar duyarl, hassas. 2. kolayca etkilenen.

impressionism impressionist impressionistic impressive

im.pres.sion.ismisim izlenimcilik, empresyonizm. im.pres.sion.istisim izlenimci, empresyonist. im.pres.sion.ist.icsfat izlenimci, empresyonist. im.pres.sive mpres'v sfat duygular etkileyen, etkileyici.

impressively

im.pres.sive.lyzarf etkileyici bir ekilde, artc derecede.

imprint

im.print m'prnt isim 1. bask. 2. damga. 3. iz. 4. etki. 5. izlenim. 6. (kitapta) yaynevinin ad. fiil 1. (on) (damga, mhr) basmak. 2. (on) (zihnine) sokmak, naketmek.

imprison imprisonment improbable impromptu

im.pris.on mprz'n fiil hapsetmek. im.pris.on.mentisim 1. hapsetme. 2. hapis. im.prob.a.ble mprab'bl sfat ihtimal d, olmayacak. im.promp.tu mpramp'tu sfat hazrlksz. zarf hazrlksz olarak, doatan.

improper

im.prop.er mprap'r sfat 1. uygunsuz. 2. yakksz, irkin.

impropriety improve

im.pro.pri.e.ty mprpray'ti isim uygunsuzluk. im.prove mpruv' fiil 1. dzeltmek, yoluna koymak; dzelmek, yola girmek: Ercan's health is improving. Ercan'n sal dzeliyor. 2. gelitirmek, ilerletmek; gelimek, ilerlemek: He is trying to improve his Latin. Latincesini ilerletmeye alyor. 3. deerlendirmek; deerlenmek.

improvement

im.prove.mentisim 1. dzelme; dzeltme. 2. gelitirme; gelime. 3. ilerleme.

651

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk improvise

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

im.pro.vise m'prvayz fiil 1. annda uydurmak, uydurup yapmak. 2. doatan almak.

imprudence imprudent impudence impudent impugn impulse

im.pru.denceisim tedbirsizlik, ihtiyatszlk. im.pru.dent mprud'nt sfat tedbirsiz, ihtiyatsz. im.pu.denceisim kstahlk, yzszlk, arszlk. im.pu.dent m'pydnt sfat kstah, yzsz, arsz. im.pugn mpyun' fiil yalanc karmak. im.pulse m'p^ls isim 1. tepi, itki. 2. itici g. 3. ani bir istek.

impulsive

im.pul.sive mp^l'sv sfat 1. dncesizce davranan. 2. ruhbilim tepisel.

impulsively impunity impure

im.pul.sive.lyzarf dnmeden, birdenbire. im.pu.ni.ty mpyu'nti isim cezadan muaf olma. im.pure mpyr' sfat 1. kirli, pis, murdar. 2. kark, katk. 3. iffetsiz.

impurity

im.pu.ri.tyisim 1. kirlilik, pislik, murdarlk. 2. katklk. 3. safl bozan ey, yabanc madde, katk.

impute

im.pute mpyut' fiil 1. atfetmek. 2. stne ykmak, yklemek. 3. vermek.

in a bad way in a big way in a body in a breeze in a coon's age in a daze in a ferment in a flash in a good light in a hurry in a jiffy in a lather in a lump sum in a manner of speaking in a monotone

kt bir durumda. 2. tehlikede. 3. ok hasta. byk apta. hep birlikte/beraber. kolaylkla. konuma dili oktandr, epeydir. sersem sepelek. kargaalk iinde. yldrm hzyla. (bir eyi) iyimser olarak (grmek). acele ile, telala. hemen. konuma dili heyecanl. pein ve taksitsiz olarak. bir anlamda. monoton bir ekilde, sesini alaltp ykseltmeden.
652

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk in a nutshell in a pinch in a roundabout way in a slapdash manner in a small way in a state of undress in a trice in a twitter in a way in a word in absolute privacy in accordance with

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

az ve z olarak. gerektiinde, gereinde; sknca. dolambal yoldan. 2. dolayl yoldan, dolayl olarak. geliigzel, batan savma. azck, kk apta. plak. bir anda, abucak, bir rpda. heyecan iinde. bir bakma. szn ksas. tamamen aralarnda kalmak zere. -e uygun olarak; uyarnca, gereince: in accordance with the law kanun uyarnca.

in acknowledgment of

-in karl olarak: in acknowledgment of his years of service yllarca verdii hizmetin karl olarak.

in actuality in addition to in advance in aid of in all probability in all in alphabetical order in and of itself

gerekten, hakikaten. -e ilaveten, -e ek olarak, ayrca, fazla olarak. nde, ileride. 2. pein olarak. menfaatine, -e yardm iin. byk bir olaslkla. toplam olarak. alfabetik olarak dizilmi. 2. alfabetik sraya gre. znde, kendisi, bizatihi: In itself it's not a problem. Kendi bana bir problem deil.

in and out in any case

kh ieride, kh darda. neyse, her neyse, her ne hal ise; her naslsa: In any case, she won't be able to walk for at least a week. Her neyse, en az bir hafta yryemez. 2. en azndan: He was, in any case, alive. En azndan yayordu. 3. zaten: I was going there in any case. Zaten oraya gidiyordum. 4. ne olursa olsun, herhalde, her halkrda: In any case, I'll be there by nine o'clock. Ne olursa olsun, saat dokuzda oradaym.

in any event

baknz in any case


653

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk in any shape or form in apple-pie order in between

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

hibir ekilde. ok dzenli bir ekilde. aralarnda: two houses with a yard in between aralarnda bir bahe olan iki ev.

in bloom in brief in broad daylight in bulk in camera in care of

iek am, iekte. ksaca, zetle. gpegndz. ak, ambalajsz. 2. toptan. hukuk gizli celsede. eliyle: Write me care of Sdka entrk. Bana mektup postaladnda zarftaki ismimin altna Sdka entrk eliyle diye yaz.

in case of emergency in case of

acil bir durumda. halinde: In case of fire press this button. Yangn annda bu dmeye basn. in case of emergency acil durumda.

in case

takdirde: I can work late in case it's necessary. Gerektii takdirde ge vakte kadar alabilirim.

in cipher in cold blood in command in commission in company with in comparison with in compliance with in concert in conclusion in conference in conformity with in conjunction with in consequence of in danger in days of yore in default of

ifreli. soukkanllkla, amanszca. amir, sz geen. sefere hazr (gemi). 2. ie hazr. ile beraber, birlikte. -e oranla, -e nispetle, -e nispeten. -e uygun olarak, mucibince. uyum iinde, birlik iinde. son olarak. toplantda, megul. -e uyarak; -e uygun. ile bir arada, birlikte. sonucunda, nedeniyle. tehlikede. ok eskiden. yokluunda, yokluundan dolay.

654

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk in defiance of

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

-i hie sayarak, -e meydan okuyarak. 2. -e aykr olarak.

in despite of in detail in diameter in dismay in disrepair in doubt in due course in due time in duplicate in earnest in easy circumstances in effect in excess of in fact

-e karn, -e ramen. ayrntl olarak, ayrntlaryla. ap olarak. dehet iinde, dehetle. tamire muhta, harap. kukulu, pheli, henz belli olmayan. zaman/vakti gelince. 2. zamanla. zaman/vakti gelince. 2. zamanla. iki suret halinde. ciddi olarak, ciddi, gerekten. 2. baya, ok. hali vakti yerinde, varlkl. aslnda. 2. yrrlkte. -den fazla, -i geen. aslnda; haddi zatnda: He is, in fact, ninety five. Aslnde doksan be yanda.

in favor of in fear and trembling in fine fettle in flames in focus in front of in front in full view in fun in general in good company in good faith in good spirits in good time

-in lehinde, -in lehine, -den yana, -in taraftar. korkudan titreyerek. keyfi yerinde. alevler iinde. iyi odaklanm. nnde: in front of the building binann nnde. nde. tam gz nnde. akadan. genellikle, genel olarak. iyi arkadalarla. sadece birinin szne gvenerek. keyfi yerinde. biraz erken. 2. vaktinde, nceden belirlenen zamanda. 3. sresi gelince.

in good trim in great demand

iyi durumda/vaziyette, formda. ok revata, ok aranan, byk rabet gren, tutulan.


655

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk in hand in harness in haste in hiding in his own backyard in hock in honor of in hopes of in imitation of in irons in itself

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

elde. 2. hazrlanmakta. 3. kontrol altnda. i banda. aceleyle, telala. sakl. kendi evresinde. rehinde. erefine. midi ile. -i taklit ederek. zincire vurulmu; eli kelepeli. znde, kendisi, bizatihi: In itself it's not a problem. Kendi bana bir problem deil.

in jeopardy of his life

idam cezas tehlikesiyle kar karya. 2. hayat tehlikede.

in jest in keeping with in labor in leaf in less than no time in lieu of in line for in luck in memory of in mesh in miniature in motion in my book in my judgement in my judgment in my opinion in name in no time at all in no time in no uncertain terms

aka olarak. -e uygun olarak. dourma halinde. yapraklanm. bir rpda, abucak. -in yerine, -e bedel olarak. -e aday, iin srada. talihli, ans ak. -in ansna, -in hatrasna. birbirine girmi. ufak apta, minyatr. hareket halinde. bana gre. fikrimce, bana kalrsa. fikrimce, bana kalrsa. bence, bana gre, kanmca. szde, ismen. konuma dili bir rpda, abucak. konuma dili bir rpda, abucak. sert bir ekilde/aka (sylemek).
656

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk in nothing flat in one body in one fell swoop in one's mind's eye in one's pocket in one's spare time in operation in order of priorities in order that in order to keep up appearances in order to in order in other words in our midst in part in particular in parts in passing in patches in pawn in perpetuity in person in place of in place in plain English in plain words in play in point of fact in point of in position in practice in press in print in private

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

bir an evvel, hemen. hep birlikte/beraber. bir rpda. hayalinde, kafasnda. nfuzu altnda, avucunun iinde. bo vaktinde. yrrlkte. nem srasna gre. -sin diye: in order that he may see grsn diye. ele gne kar rezil olmamak iin. iin: in order to see grmek iin. dzenli. 2. sra ile. 3. yolunda, usule gre. yani, demek. aramzda. ksmen. zellikle. para para, ksm ksm. geerken. 2. tesadfen. ksmen, yer yer. rehinde. ebediyen, her zaman iin, daima. ahsen, bizzat. -in yerine. yerinde. akas. aka. 2. akas. aka olarak. aslnda, gerekte. bakmndan. tam yerinde. uygulamada. baskda, baslmakta. baslm, satlmakta. zel olarak. 2. gizlice.
657

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk in process of construction in proportion to in public in pursuance of

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

ina halinde, yaplmakta. -e oranla, -e gre. alenen, aka, herkesin nnde. yerine getirirken, peinde koarken, gerekletirmeye alrken: He sacrificed his wealth in pursuance of his ideals. deallerinin peinde koarken servetini feda etti.

in regard to in relation to in reply to in respect to in response to in retrospect in return for in revenge for in ruins in self-defense in sequence in seventh heaven in shore in short course in short order in short in sight in single file in so far as in so many words in some measure in some ways in someone's stead

-e gelince. hakknda. -e cevap olarak. ile ilgili olarak. -e karlk; -e karlk olarak. gemie bakarak. -e karlk olarak, -in karlnda. -den almak iin. harap, viran, ykkn. kendini korumak iin. srayla. 2. art arda. ok mutlu. kyya yakn. ksaca. konuma dili abucak, ok ksa bir zaman iinda. ksaca, szn ksas. grnrde. tek sra halinde. -e kadar. ak seik bir ekilde, aka. bir dereceye kadar, ksmen. baz bakmlardan. birinin yerine, birinin namna: rkmez can go in her stead. Onun yerine rkmez gidebilir.

in spite of

-e ramen, -e karn: He's carrying on in spite of the difficulties. Zorluklara ramen devam ediyor.

in stock in sum

ticaret mevcut. szn ksas, ksaca.


658

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk in tandem

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

art arda dizilmi bir ekilde. 2. koordinasyon iinde, birbirine bal olarak; ortaklaa, birlikte, beraber.

in ten seconds flat in terms of

tam on saniyede. ... adan: Don't look at the situation in those terms! Duruma o adan bakma! 2. konuma dili -e gelince, ce/-e: She's got no problems in terms of money. Paraca hibir sorunu yok.

in that case in that in the aggregate in the background in the bag in the cards in the clouds in the course of time in the course of in the crunch in the dark in the end in the event of in the extreme in the eyes of in the face of in the family way in the flesh in the hole in the interest of in the interim in the land of the living in the large in the light of the facts in the limelight

o takdirde. yznden, -den dolay; nk; mademki. toplam olarak. ikinci planda. konuma dili emin, garantili; antada keklik. muhtemel, olas. hayal leminde, dalgn. zamanla. srasnda, esnasnda. paas sknca. karanlkta. 2. habersiz. sonunda, eninde sonunda. takdirde, halinde. son derece. gznde. karsnda. konuma dili gebe, hamile. bizzat. konuma dili borlu; para kaybetmi durumda. yararna, iin. aradaki zamanda. sa, hayatta. btn kapsam ile. olaylarn gelimesine gre, olaylarn altnda. genel ilgiyi zerinde toplam, revata, gzde. 2. herkes tarafndan bilinen.

in the long run

konuma dili uzun vadede.


659

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk in the long term in the lump in the main in the making in the matter of in the meantime in the midst of in the morning in the name of in the nature of things in the neighborhood of in the nick of time

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

uzun vadede. btnyle, btn olarak. ounlukla, ou. olmakta, yaplmakta. konusunda. o/bu arada, o/bu sre iinde. -in ortasnda, -in arasnda. sabahleyin. adna, namna, yerine. 2. ba iin, hakk iin, akna. doal olarak, tabiatyla. yaklak olarak, civarnda. tam zamannda (Gecikmeye hi yer olmayan durumlar iin kullanlr.).

in the nude in the offing in the open in the presence of a large company in the present case in the process of time in the raw in the rough in the same breath in the second place in the short run in the short term in the thick of the battle in the twinkling of an eye in the vicinity of

plak. yaknda, pek uzak olmayan (olay). ak havada. byk bir topluluk nnde. bu durumda. zamanla, zaman getike. doal halde, ilenmemi. 2. konuma dili plak. kaba taslak durumda. 2. ilenmemi durumda. bir solukta, ayn zamanda. ikinci olarak, ondan sonra. konuma dili ksa vadede. ksa vadede. muharebenin en iddetli yerinde. gz ap kapayncaya kadar; kala gz arasnda. dolaylarnda: He lives in the vicinity of Kadky. Kadky civarnda oturuyor. 2. konuma dili aa yukar, yaklak olarak: His salary is in the vicinity of ten million a month. Ayda aa yukar on milyon maa alyor.

in the wake of

-in ardnda, -in peinde. 2. -in ardndan, - den sonra; ... sonucunda.
660

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk in the world

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

konuma dili Allah akna, Allah/Allahn seversen (Soru zamirleriyle kullanlr.): What in the world is that? O ne, Allahn seversen? How in the world did you do that? Onu nasl yaptn Allah akna?

in this connection in three months in time

bu mnasebetle, bu hususta. aya kadar. vaktinde, zamannda (yetimek veya yetitirmek). 2. zamanla.

in total in tow

toplam olarak. 2. btnyle, tamamyla. konuma dili beraberinde: He had his girl friend in tow as well. Beraberinde kz arkada da vard.

in triplicate in truth in tune in turn

kopya olarak. hakikaten, gerekten. akortlu. sra ile; srasyla; nbetlee: Each charge was mowed down in turn by their deadly fire. Hcuma kalkan her grup onlarn ldrc ateiyle helak oldu. 2. kh ... kh ...: She was cutting and tender in turn. Kh krc, kh efkatliydi.

in two shakes in two in unison in vain in view of in view in vogue in

konuma dili bir lahzada. iki ksma, ikiye (kesmek, blmek, ayrmak). birlikte, beraber, bir azdan. bo yere, bouna. -den dolay, yznden, -i gz nnde tutarak. grnrde, ortada. moda. 2. rabette. in n zarf 1. ieride; ieriye; iine. 2. evde. 3. grev banda. 4. mevsimi gelmi. 5. moda, gzde.

inability

in.a.bil.i.ty nbl'ti isim yetersizlik, ehliyetsizlik; yeteneksizlik; gszlk; beceriksizlik.

inaccessible

in.ac.ces.si.ble nkses'bl sfat yanna varlmaz, eriilmez.

inaccurate inaction

in.ac.cu.rate nk'yrt sfat yanl, kusurlu, hatal. in.ac.tion nk'n isim hareketsizlik.
661

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk inactive

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

in.ac.tive nk'tv sfat 1. hareketsiz. 2. kimya etkisiz. 3. ticaret durgun.

inactivity

in.ac.tiv.i.tyisim 1. hareketsizlik. 2. kimya etkisizlik. 3. ticaret durgunluk.

inadequate

in.ad.e.juate nd'kwt sfat 1. yetersiz. 2. eksik, noksan.

inadmissible

in.ad.mis.si.ble ndms'bl sfat kabul olunmaz, uygun grlmez.

inadvertent inalienable

in.ad.ver.tent ndvr'tnt sfat kastsz, elde olmayan. in.al.ien.a.ble neyl'ynbl sfat 1. (kiinin) elinden alnamayacak (hak). 2. satlamaz, devrolunamaz.

inane

in.ane neyn' sfat 1. bo, anlamsz. 2. budala, aptal; budalaca, aptalca.

inanimate

in.an.i.mate nn'mt sfat 1. cansz, ruhsuz, l. 2. donuk, snk.

inappropriate

in.ap.pro.pri.ate npro'priyt sfat uygunsuz, yersiz, mnasebetsiz.

inapt inarticulate

in.apt npt' sfat baknz inept in.ar.tic.u.late nartk'ylt sfat 1. kendini iyi ifade edemeyen. 2. anlalmaz. 3. dilsiz. 4. iyi ifade edilmemi.

inasmuch as inasmuch inattention inattentive inattentiveness inaugural inaugurate

-diine gre. 2. -dii derecede/kadar. in.as.much nzm^' zarf baknz inasmuch as in.at.ten.tion nten'n isim dikkatsizlik. in.at.ten.tivesfat dikkatsiz. in.at.ten.tive.nessisim dikkatsizlik. in.au.gu.ral n'gyrl sfat al treni ile ilgili. in.au.gu.rate n'gyreyt fiil 1. resmen ie balatmak, (birini) trenle bir greve getirmek. 2. trenle amak, al treniyle balatmak. 3. balamak; balatmak, -in balangc olmak.

inauguration

in.au.gu.ra.tionisim 1. resmen ie balama. 2. greve balama treni. 3. al treni, al.

inauspicious

in.aus.pi.cious nsp's sfat uursuz, meum.


662

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk inborn

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

in.born n'brn sfat 1. (birinin) tabiatnda olan, doutan gelen. 2. irsi, kaltsal.

inbound

in.bound n'baund sfat 1. limana veya havaalanna giren (gemi, uak). 2. ehir merkezine doru giden (tren, otobs v.b.).

inbred

in.bred n'bred' sfat uzun zaman boyunca edinilegelmi.

incalculable

in.cal.cu.la.ble nkl'kylbl sfat hesap edilemez, hesaplanamayan; haddi hesab olmayan.

incandescence incandescent lamp incandescent incapable

in.can.des.cenceisim akkorluk. elektrik elektrik ampul. in.can.des.cent nkndes'nt sfat akkor. in.ca.pa.ble nkey'pbl sfat yeteneksiz, kabiliyetsiz; ciz, gsz.

incapacitate

in.ca.pac.i.tate nkps'teyt fiil gsz duruma getirmek; for -i yapamaz duruma getirmek.

incapacity incarcerate incarnate

in.ca.pac.i.ty nkps'ti isim gszlk, yeteneksizlik. in.car.cer.ate nkar'sreyt fiil hapsetmek. in.car.nate nkar'nt sfat 1. cisimlenmi. 2. insan ekline girmi.

incase incautious

in.case nkeys' fiil baknz encase in.cau.tious nk's sfat dikkatsiz, tedbirsiz, dncesiz.

incendiary bomb incendiary

yangn bombas. in.cen.di.ar.y nsen'diyeri sfat 1. kasten yangn karan. 2. kkrtc, karklk karan. isim kundak.

incense incentive pay incentive

in.cense nsens' fiil kzdrmak, fkelendirmek. tevik primi. in.cen.tive nsen'tv isim 1. isteklendiren dl; zendirici ey. 2. drt, gd.

inception incessant

in.cep.tion nsep'n isim balama, balang. in.ces.sant nses'nt sfat devaml, srekli, ard arkas kesilmeyen.

incessantly

in.ces.sant.lyzarf srekli olarak, ard arkas kesilmeden.


663

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk incest inch along inch incident incidental

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

in.cest n'sest isim yakn akraba ile cinsel iliki kurma. yava yava ilerlemek. 2. yava yava hareket ettirmek. inch n isim in, parmak, 2,50 cm. in.ci.dent n'sdnt isim olay, hadise. in.ci.den.tal nsden'tl sfat 1. ikinci derecede nemi olan (masraflar v.b.). 2. to -e elik eden, -in yol aabilecei: problems incidental to divorce boanmann yol aabilecei sorunlar.

incidentally incinerate incinerator incipient

in.ci.den.tal.lyzarf aklma gelmiken. in.cin.er.ate nsn'reyt fiil yakp kl etmek. in.cin.er.a.torisim frn; p frn. in.cip.i.ent nsp'iynt sfat henz balamakta olan, yeni balayan.

incise incision

in.cise nsayz' fiil hakketmek, oymak, kazmak. in.ci.sion nsq'n isim 1. yarma, deme. 2. tbbi ensizyon.

incisive incisor incite

in.ci.sive nsay'sv sfat 1. keskin. 2. zeki. in.ci.sor nsay'zr isim kesicidi. in.cite nsayt' fiil kkrtmak, tahrik etmek; tevik etmek.

incitement incivility

in.cite.mentisim kkrtma, tahrik; tevik. in.ci.vil.i.ty nsvl'ti isim 1. kabalk, nezaketsizlik. 2. kaba davran.

inclement inclination

in.clem.ent nklem'nt sfat sert, frtnal (hava). in.cli.na.tion nklney'n isim 1. eilim, meyil; istek, heves. 2. eim, eiklik.

incline one's ear incline

kulak kabartmak. in.cline nklayn' fiil 1. emek; eilmek. 2. to/towards -e eilim gstermek. isim 1. eri yzey. 2. yoku.

inclined plane inclose inclosure include

eri yzey. in.close nkloz' fiil baknz enclose in.clo.sure nklo'qr isim baknz enclosure in.clude nklud' fiil 1. iine almak, iermek, kapsamak. 2. dahil etmek, katmak.
664

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk included inclusion

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

in.clud.edsfat dahil. in.clu.sion nklu'qn isim 1. dahil etme, katma; dahil olma, katlma. 2. iindeleme. 3. katlan ey.

inclusive

in.clu.sive nklu'sv sfat 1. of -i kapsayan, dahil: The charge is a million liras inclusive of service. Hesap, servis dahil bir milyon lira tuttu. 2. ilemci.

incognito

in.cog.ni.to nkagni'to zarf takma adla; klk deitirerek.

incoherence incoherency incoherent income tax income incoming

in.co.her.ence nkohr'ns isim tutarszlk. in.co.her.en.cy nkohr'nsi isim tutarszlk. in.co.her.entsfat tutarsz. gelir vergisi. in.come n'k^m isim gelir, kazan. in.com.ing n'k^mng sfat 1. giren, ele geen. 2. yeni (hkmet, yl).

incommensurate

in.com.men.su.rate nkmen'rt sfat 1. oransz. 2. yetersiz.

incommunicado

in.com.mu.ni.ca.do nkmyunka'do zarf baknz hold incommunicado

incommunicative

in.com.mu.ni.ca.tive nkmyu'nktv sfat bildiini bakalarna sylemeyen, ketum.

incomparable

in.com.pa.ra.ble nkam'prbl sfat 1. esiz, emsalsiz. 2. with/to ile karlatrlamaz, ile kyaslanamaz.

incompatibility incompatible

in.com.pat.i.bil.i.tyisim uyumazlk, badamazlk. in.com.pat.i.ble nkmpt'bl sfat 1. birbirine uymayan, birbirine zt. 2. uyumaz, badamaz.

incompetence incompetency incompetent

in.com.pe.tenceisim yetersizlik, beceriksizlik. in.com.pe.ten.cyisim yetersizlik, beceriksizlik. in.com.pe.tent nkam'ptnt sfat 1. yetersiz, beceriksiz. 2. hukuk ehliyetsiz.

incomplete

in.com.plete nkmplit' sfat eksik, noksan, bitmemi; kusurlu.

665

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk incomprehensible

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

in.com.pre.hen.si.ble nkamprhen'sbl sfat anlalmaz, akl almaz.

incomprehension

in.com.pre.hen.sion nkamprhen'n isim anlayszlk, kavrayamama.

inconceivable

in.con.ceiv.a.ble nknsi'vbl sfat kavranlmaz, anlalmaz.

inconclusive

in.con.clu.sive nknklu'sv sfat 1. bir sonuca varmayan, sonusuz. 2. inandrc olmayan. 3. etkisiz.

incongruity

in.con.gru.i.ty nkang.gru'wti isim 1. uyumazlk, badamazlk. 2. uygunsuzluk, yersizlik. 3. uyumayan ksm veya ey.

incongruous

in.con.gru.ous nkang'gruws sfat 1. uyumaz, badamaz. 2. uygunsuz, yersiz.

inconsequent

in.con.se.juent nkan'skwnt sfat 1. tutarsz. 2. mantksz. 3. konu d.

inconsequential inconsiderate inconsistent

in.con.se.juen.tialsfat 1. yersiz. 2. nemsiz. in.con.sid.er.ate nknsd'rt sfat dncesiz, saygsz. in.con.sis.tent nknss'tnt sfat 1. uyumaz, tutarsz. 2. kararsz, deiken.

inconsolable inconspicuous

in.con.sol.a.ble nknso'lbl sfat avutulamaz. in.con.spic.u.ous nknspk'yuws sfat 1. farkedilmeyen, gze arpmayan. 2. nemsiz.

inconstant

in.con.stant nkan'stnt sfat 1. kararsz, deiken. 2. vefasz.

incontestable

in.con.test.a.ble nkntes'tbl sfat tartlmaz, itiraz edilemez, su gtrmez.

incontinent

in.con.ti.nent nkan'tnnt sfat 1. kendini tutamayan. 2. idrarn tutamayan.

incontrovertible

in.con.tro.vert.i.ble nkantrvr'tbl sfat yadsnamaz, inkr edilemez.

incontrovertibly inconvenience

incontrovertiblyzarf yadsnamayacak ekilde. in.con.ven.ience nknvin'yns isim glk, zahmet, rahatszlk. fiil zahmet vermek, rahatsz etmek.

666

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk inconvenient

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

in.con.ven.ient nknvin'ynt sfat 1. uygunsuz. 2. zahmetli, mkl. 3. elverisiz.

incorporate

in.cor.po.rate nkr'preyt fiil 1. iermek, kapsamak. 2. into/in -e dahil etmek, -e katmak. 3. anonim irket haline getirmek. 4. birletirmek; birlemek. 5. cisimlendirmek.

incorporated incorrect

in.cor.po.ratedsfat anonim. in.cor.rect nkrekt' sfat 1. yanl. 2. dzeltilmemi. 3. biimsiz.

incorrigible

in.cor.ri.gi.ble nkr'cbl sfat adam olmaz, yola getirilemez, dzelmez (kimse).

incorruptible

in.cor.rupt.i.ble nkr^p'tbl sfat 1. rvet kabul etmez. 2. ahlak bozulmaz. 3. bozulmaz, rmez, kokumaz.

increase

in.crease nkris' fiil 1. artmak, oalmak; artrmak, oaltmak. 2. bymek, gelimek; verimli olmak; bytmek, gelitirmek. isim 1. art, artma, oalma. 2. rn. 3. kr. 4. hslat.

increasingly

in.creas.ing.ly nkris'ngli zarf gittike artarak: become increasingly difficult gittike zorlamak.

incredible

in.cred.i.ble nkred'bl sfat 1. inanlmaz, akl almaz. 2. konuma dili harika.

incredulity incredulous

in.cre.du.li.ty nkrdu'lti isim 1. inanmazlk. 2. kuku. in.cred.u.lous nkrec'ls sfat 1. inanmayan. 2. kukulu, kukulanan.

incredulousness increment incriminate incrust incubate

in.cred.u.lous.nessisim 1. inanmazlk. 2. kuku. in.cre.ment n'krmnt isim art, artma, oalma. in.crim.i.nate nkrm'neyt fiil sulamak. in.crustfiil baknz encrust in.cu.bate n'kybeyt fiil 1. kulukaya yatmak. 2. civciv karmak. 3. kafasnda (plan) kurmak.

incubation incubator inculcate

in.cu.ba.tionisim kuluka dnemi. in.cu.ba.torisim 1. kuluka makinesi. 2. kuvz. in.cul.cate nk^l'keyt fiil retmek, tekrarlayarak kafasna sokmak, alamak.
667

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk incumbency incumbent

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

in.cum.ben.cyisim 1. grev, vazife. 2. grev sresi. in.cum.bent nk^m'bnt isim makam igal eden kimse. sfat baknz be incumbent on

incur a debt incur

borlanmak, borca girmek. in.cur nkr' fiil (incurred, incurring) 1. uramak, maruz kalmak, girmek. 2. stne ekmek, uyandrmak.

incurable incurious

in.cur.a.ble nkyr'bl sfat onulmaz, amansz, ifasz. in.cu.ri.ous nkyr'iys sfat 1. meraksz. 2. ilgisiz, kaytsz.

incursion indebted

in.cur.sion nkr'qn isim akn, hcum, saldr. in.debt.ed ndet'd sfat 1. borlu. 2. teekkr borlu, minnettar.

indecent

in.de.cent ndi'snt sfat 1. yakksz, edepsiz, kaba. 2. hukuk toplum tresine aykr.

indecipherable

in.de.ci.pher.a.ble ndsay'frbl sfat okunmaz, zlmez, sklmez.

indecision indecisive

in.de.ci.sion ndsq'n isim kararszlk. in.de.ci.sive ndsay'sv sfat 1. kararsz. 2. kesin olmayan.

indecorous

in.de.co.rous ndek'rs, ndko'rs sfat uygunsuz, mnasebetsiz, yakksz, yakk almayan.

indecorum

in.de.co.rum ndko'rm isim 1. uygunsuz davran veya sz, uygunsuzluk. 2. uygunsuzluk, uygunsuz olma.

indeed

in.deed ndid' zarf gerekten, hakikaten, dorusu. nlem yle mi?

indefatigable

in.de.fat.i.ga.ble ndft'gbl sfat yorulmaz, yorulmak bilmez.

indefensible indefinable

in.de.fen.si.ble ndfen'sbl sfat savunulamaz. in.de.fin.a.ble ndfay'nbl sfat tanmlanamaz, aklanmas olanaksz, anlatlamaz.

indefinite article indefinite pronoun indefinite

belgisiz sfat: bir (ngiliz ngilizcesi a, an ). dilbilgisi belirsizlik zamiri. in.def.i.nite ndef'nt sfat 1. belirsiz. 2. dilbilgisi belgisiz.
668

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk indelible ink indelible pencil indelible

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

sabit mrekkep. kopya kalemi. in.del.i.ble ndel'bl sfat 1. silinmez, kmaz, giderilmez (leke, iz). 2. silinmez, kalc (izlenim, etki, duygu). 3. sabit (boya, mrekkep).

indelicacy indelicate

in.del.i.ca.cyisim 1. uygunsuzluk. 2. kabalk. in.del.i.cate ndel'kt sfat 1. uygun olmayan. 2. kaba, nezaketsiz.

indemnify

in.dem.ni.fy ndem'nfay fiil 1. zararn demek. 2. zarar grmeyeceine dair peinen kefil olmak.

indemnity

in.dem.ni.ty ndem'nti isim 1. tazminat, dence. 2. kefalet, teminat, gvence.

indent

in.dent ndent' fiil ierlek yazmak, paragraf ba yapmak.

indentation indenture

in.den.ta.tionisim ierlek yazma. in.den.ture nden'r isim szleme. fiil kontrat veya senetle balamak.

Independence Day independence independent

Amerikan ngilizcesi Bamszlk Gn 0 Temmuz. in.de.pen.dence ndpen'dns isim bamszlk. in.de.pen.dent ndpen'dnt sfat 1. bamsz. 2. bana buyruk. 3. (ekonomik adan) bamsz, kendi geliri ile geinebilen. 4. politika bamsz. isim, politika bamsz.

independently

in.de.pen.dent.lyzarf 1. bamsz olarak. 2. birbirini etkilemeden.

indescribable

in.de.scrib.a.ble ndskray'bbl sfat tanmlanamaz, anlatlmaz.

indestructible

in.de.struc.ti.ble ndstr^k'tbl sfat yklmaz, yok edilemez.

indeterminate

in.de.ter.mi.nate ndtr'mnt sfat 1. snrsz, belirsiz, bellisiz. 2. kukulu.

index card index finger

fi. iaretparma.

669

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk index

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

in.dex n'deks isim (indexes/indices) 1. dizin, indeks, fihrist. 2. katalog. 3. gsterge. fiil 1. (kitap) iin dizin hazrlamak, (kitabn) indeksini yapmak. 2. iaret etmek, gstermek.

India ink India Indian corn Indian file Indian hemp Indian lotus Indian rice Indian summer Indian yellow Indian

ini mrekkebi. In.di.a n'diy isim Hindistan. msr. tek sra (yry). hintkeneviri. hintful. hintpirinci. pastrma yaz. hintsars. In.di.an n'diyn isim 1. Hintli. 2. Kzlderili. sfat 1. Hint; Hindistan; Hindistan'a zg. 2. Hintli. 3. Kzlderili, Kzlderililere zg. 4. Kzlderili.

indicate

in.di.cate n'dkeyt fiil iaret etmek, gstermek, imlemek.

indication

in.di.ca.tionisim 1. bildirme, anlatma, gsterme. 2. belirti, delil, gsterge, iaret.

indicative mood indicative

dilbilgisi bildirme kipi. in.dic.a.tive ndk'tv sfat 1. of -i gsteren, -i belirten. 2. of -i bildiren.

indicator indict indictment

in.di.ca.torisim gsterge, ibre. in.dict ndayt' fiil for ile sulamak. in.dict.mentisim 1. iddianame, savca. 2. sulama. 3. dava ama.

indifference

in.dif.fer.ence ndf'rns isim 1. aldrmazlk. 2. ilgisizlik.

indifferent

in.dif.fer.ent ndf'rnt sfat 1. kaygsz, aldrmaz, umursamayan. 2. duygusuz. 3. nemsiz.

indigenous

in.dig.e.nous ndc'ns sfat 1. yerli. 2. to (bir yere) zg, (bir yerde) doal olarak bulunan/yetien.

indigent

in.di.gent n'dcnt sfat yoksul, fakir.


670

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk indigestible indigestion

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

in.di.gest.i.ble ndces'tbl sfat sindirilemeyen. in.di.ges.tion ndces'n isim sindirim gl, hazmszlk, mide fesad.

indignant

in.dig.nant ndg'nnt sfat (hakszlktan dolay) kzgn, fkeli.

indignation

in.dig.na.tion ndgney'n isim (hakszlktan dolay) kzgnlk, fke.

indignity

in.dig.ni.ty ndg'nti isim kk drc hareket, hakaret; onur krc durum.

indigo blue indigo plant indigo

ivit rengi, ivit mavisi. ivitotu, indigo. in.di.go n'dgo, n'digo isim 1. ivit rengi, ivit mavisi. 2. ivitotu. sfat ivit rengi, ivit mavisi, ividi.

indirect cost indirect lighting indirect object indirect tax indirect

dolayl masraf. dolayl klandrma. dilbilgisi -e halindeki isim, dolayl tmle. dolayl vergi. in.di.rect ndrekt' sfat 1. dolayl. 2. dolak, dolambal.

indirectly indiscernible

in.di.rect.lyzarf dolayl olarak. in.dis.cern.i.ble ndsr'nbl sfat seilemez, ayrt edilemez, farkedilemeyecek.

indiscreet

in.dis.creet ndskrit' sfat dncesiz; geveze, boboaz, az gevek.

indiscrete

in.dis.crete ndskrit' sfat ksmlara blnmemi, toplu halde.

indiscretion

in.dis.cre.tion ndskre'n isim 1. dncesizlik; boboazlk. 2. dncesiz hareket.

indiscriminate

in.dis.crim.i.nate ndskrm'nt sfat geliigzel, rasgele; ayrt edilmemi, kark.

indispensable

in.dis.pen.sa.ble ndspen'sbl sfat gerekli, vazgeilmez, zorunlu.

indispose

in.dis.pose ndspoz' fiil 1. hevesini krmak, soutmak. 2. rahatsz etmek.


671

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk indisposed indisposition

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

in.dis.posedsfat 1. rahatsz, keyifsiz. 2. isteksiz. in.dis.po.si.tion ndspz'n sfat 1. rahatszlk, keyifsizlik. 2. isteksizlik.

indisputable

in.dis.put.a.ble ndspyu'tbl sfat su gtrmez, kesin, tartlmaz.

indistinct

in.dis.tinct ndstngkt' sfat belirsiz, iyice grlmeyen, bulank.

indistinguishable

in.dis.tin.guish.a.ble ndstng'gwbl sfat ayrt edilmesi olanaksz, seilemez.

individual

in.di.vid.u.al ndvc'uwl sfat 1. tek, yalnz, ayr. 2. bireysel. isim 1. birey, fert. 2. kii, kimse, ahs.

individualism individualist individuality individually indivisible Indochina Indochinese

in.di.vid.u.al.ismisim bireycilik. in.di.vid.u.al.istisim bireyci. in.di.vid.u.al.i.ty ndvcuwl'ti isim bireysellik. in.di.vid.u.al.lyzarf ayr ayr. in.di.vis.i.ble ndvz'bl sfat blnmez. In.do.chi.na n'do.ay'n isim inhindi. In.do.chi.nese n'do.ayniz' isim (Indo-chinese) inhintli. sfat 1. inhindi, inhindi'ne zg. 2. inhintli.

indoctrinate

in.doc.tri.nate ndak'trneyt fiil 1. bir dnce sisteminin esaslarn retmek. 2. telkin etmek, (fikir) alamak.

Indo-European languages Indo-European

Hint-Avrupa dilleri. In.do-Eu.ro.pe.an n'do.yrpi'yn sfat Hint-Avrupa dil ailesine ait.

indolent

in.do.lent n'dlnt sfat 1. tembel, engen, enge. 2. tbbi arsz.

indomitable Indonesia Indonesian

in.dom.i.ta.ble ndam'tbl sfat ylmaz, boyun emez. In.do.ne.sia ndni'q isim Endonezya, ndonezya. isim Endonezyal. sfat 1. Endonezya, Endonezya'ya zg. 2. Endonezyal.

indoor

in.door n'dr sfat 1. i meknlara uygun; i meknlarda kullanlan: indoor shoes i meknlarda
672

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

giyilen ayakkablar. 2. kapal: indoor tennis court kapal tenis kortu. 3. i meknlarda yaplan: He's got an indoor qob. Onun ii ieride almasn gerektiriyor. 4. tiyatro i meknda geen (sahne). indoors in.doors n'drz' zarf ieride; ieri, ieriye: Stay indoors! eride kal! She went indoors. eri gitti. indorse induce in.dorsefiil baknz endorse in.duce ndus' fiil 1. neden olmak. 2. ikna etmek, kandrp yaptrmak. inducement in.duce.ment ndus'mnt isim 1. neden, vesile. 2. ikna, tevik. induct in.duct nd^kt' fiil 1. askere almak. 2. greve getirmek, memuriyete balatmak. induction in.duc.tion nd^k'n isim 1. greve getirme. 2. mantk tmevarm. 3. sonu karma. 4. elektrik indksiyon, indkleme. inductive reasoning inductive tmevarml usavurma. in.duc.tive nd^k'tv sfat 1. mantk tmevarmsal. 2. elektrik indkleyen, indksiyon yapan. indulge in.dulge nd^lc' fiil 1. (saknlmas gereken bir eye) teslim olmak: She indulged her desire for candy. eker yeme arzusuna yenildi. 2. in kendine bir ey yapma izni vermek: I haven't indulged in cigarettes for a week. Bir haftadr sigaradan uzak duruyorum. 3. (arzu, rica v.b.'ni) yerine getirmek. 4. -e yz vermek: Don't indulge that naughty child. O yaramaz ocua yz verme. indulgence indulgent industrial arts industrial engineer industrial school industrial in.dul.gence nd^l'cns isim 1. dknlk. 2. hogr. in.dul.gent nd^l'cnt sfat hogrl. endstriyel sanatlar. endstri mhendisi. endstri meslek lisesi. in.dus.tri.al nd^s'triyl sfat endstriyel, snai, ileyimsel.

673

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk industrialise

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

in.dus.tri.al.ise nd^s'triylayz fiil, ngiliz ngilizcesi baknz industrialize

industrialist industrialize industrious industry

in.dus.tri.al.istisim sanayici. in.dus.tri.al.ize nd^s'triylayz fiil sanayiletirmek. in.dus.tri.ous nd^s'triys sfat alkan, gayretli. in.dus.try n'dstri isim 1. sanayi, endstri, ileyim. 2. alkanlk, gayret.

inebriate inedible ineffable

in.e.bri.ate ni'briyeyt fiil sarho etmek, mest etmek. in.ed.i.ble ned'bl sfat yenmez. in.ef.fa.ble nef'bl sfat 1. sz edilmez, aza alnmaz (kutsal). 2. tarifsiz, anlatlmaz.

ineffective

in.ef.fec.tive nfek'tv sfat 1. etkisiz (are, ila v.b.). 2. yeteneksiz (ynetici, ii v.b.).

ineffectual

in.ef.fec.tu.al nfek'uwl sfat 1. etkisiz (are, ila v.b.). 2. yeteneksiz (ynetici, ii v.b.).

inefficient

in.ef.fi.cient nf'nt sfat 1. istenilen etkiyi uyandrmayan, etkisiz. 2. zaman ve enerjiyi ekonomik bir ekilde kullanmayan, verimsiz, randmansz (i yntemi, makine v.b.).

inelegant

in.el.e.gant nel'gnt sfat zarif olmayan, incelikten yoksun.

ineligible

in.el.i.gi.ble nel'cbl sfat 1. katlma hakk olmayan. 2. bir makam iin yeterli nitelikleri olmayan, yetersiz. 3. askeri hizmete alnamaz.

ineluctable inept

in.e.luc.ta.ble nl^k'tbl sfat kanlmaz. in.ept nept' sfat 1. uygunsuz, yersiz, yakksz. 2. beceriksiz, hnersiz.

ineptitude

in.ep.ti.tudeisim 1. uygunsuzluk. 2. beceriksizlik. 3. gaf, pot.

inequality

in.e.jual.i.ty nikwal'ti isim 1. eitsizlik, farkllk. 2. deiebilirlik, deikenlik.

inequitable inequity

in.ej.ui.ta.blesfat haksz, insafsz. in.ej.ui.ty nek'wti isim hakszlk, insafszlk.

674

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk inert

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

in.ert nrt' sfat 1. fizik sreduran. 2. hareketsiz. 3. ar, tembel, uyuuk. 4. kimya eylemsiz.

inertia

in.er.tia nr' isim 1. fizik sredurum, atalet. 2. tembellik.

inescapable inessential inestimable

in.es.cap.a.ble nskey'pbl sfat kanlmaz. in.es.sen.tial nsen'l sfat gereksiz. in.es.ti.ma.ble nes'tmbl sfat 1. hesaba smaz, hesapsz. 2. paha biilmez, ok deerli.

inevitable inevitably inexact

in.ev.i.ta.ble nev'tbl sfat kanlmaz, aresiz. inevitablyzarf kanlmaz ekilde. in.ex.act ngzkt' sfat 1. kesin olmayan. 2. tam doru olmayan, yanl, hatal.

inexcusable

in.ex.cus.a.ble nkskyu'zbl sfat balanamaz, affedilmez.

inexcusably inexhaustible

inexcusablyzarf affedilmeyecek ekilde. in.ex.haust.i.ble ngzs'tbl sfat 1. tkenmez, bitmez tkenmez. 2. yorulmaz.

inexorable

in.ex.o.ra.ble nek'srbl sfat 1. amansz, insafsz, acmasz. 2. deitirilemez.

inexpedient

in.ex.pe.di.ent nkspi'diynt sfat amaca uygun dmeyen, elverisiz.

inexpensive inexpensively inexperience

in.ex.pen.sive nkspen'sv sfat ucuz, masraf az. in.ex.pen.sive.lyzarf ucuza. in.ex.pe.ri.ence nkspr'iyns isim tecrbesizlik, deneyimsizlik, acemilik.

inexperienced inexpert

in.ex.pe.ri.encedsfat tecrbesiz, deneyimsiz, acemi. in.ex.pert nek'sprt sfat 1. tecrbesiz, deneyimsiz, acemi. 2. beceriksiz.

inexplicable

in.ex.pli.ca.ble nek'splkbl, neksplk'bl sfat nedeni anlalmaz, aklanamaz.

inexplicably inexpressible

inexplicablyzarf aklanamayacak ekilde. in.ex.press.i.ble nkspres'bl sfat anlatlmaz, ifade edilemez.

inexpressibly

inexpressiblyzarf anlatlamayacak derecede.


675

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk inextricable

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

in.ex.tri.ca.ble neks'trkbl sfat 1. iinden klmaz. 2. zlmez. 3. ayrlmaz; girift.

inextricably infallibility infallible

inextricablyzarf iinden klamayacak ekilde. in.fal.li.bil.i.tyisim yanlmazlk. in.fal.li.ble nfl'bl sfat yanlmaz, amaz, hata yapmaz.

infallibly infamous

infalliblyzarf yanlmadan. in.fa.mous n'fms sfat 1. ad ktye km. 2. rezil. 3. ayp, ok irkin.

infamy infancy

in.fa.my n'fmi isim rezalet, alaklk. in.fan.cy n'fnsi isim 1. bebeklik, ocukluk. 2. kklk. 3. (tasar, i v.b.'nin) balang aamas, emekleme dnemi.

infant infantile paralysis infantile

in.fant n'fnt isim bebek, kk ocuk. sfat kk. tbbi ocuk felci. in.fan.tile n'fntayl sfat 1. ocua zg. 2. ocuka. 3. ocua benzer.

infantilism infantry infatuate infatuated with infatuation infect infection

in.fan.til.ism nfn'tlzm isim, ruhbilim bebeksilik. in.fan.try n'fntri isim piyade. in.fat.u.ate nf'uweyt fiil akln elmek, ldrtmak. -e deli gibi k. in.fat.u.a.tionisim (with) -e delicesine k olma. in.fect nfekt' fiil bulatrmak, geirmek. in.fec.tion nfek'n isim 1. bulama; bulatrma. 2. enfeksiyon.

infectious

in.fec.tious nfek's sfat 1. bulac. 2. bakalarna kolay geen (glme, nee).

infelicitous

in.fe.lic.i.toussfat ho olmayan/naho (sz veya davran).

infelicity

in.fe.lic.i.ty nfls'ti isim ho olmayan/naho sz veya davran.

infer

in.fer nfr' fiil (inferred, inferring) 1. (from) (-den) anlamak, karmak. 2. (from) (-den) sonu karmak.

inference

in.fer.ence n'frns isim sonu karma.


676

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk inferior

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

in.fe.ri.or nfr'iyr sfat 1. (to) (-den) aa, adi, baya, dk, (-e gre) deersiz. 2. ikinci derecede.

inferiority complex inferiority feeling inferiority

ruhbilim aalk kompleksi. aalk duygusu. in.fe.ri.or.i.ty nfriyr'ti isim aalk, adilik, bayalk, deerce aalk.

infernal inferno

in.fer.nal nfr'nl sfat 1. cehenneme ait. 2. iren. in.fer.no nfr'no isim 1. cehennem. 2. cehennem gibi yer.

infertile infertility infest

in.fer.tile nfr'tl sfat 1. orak, verimsiz. 2. ksr. infertilityisim 1. verimsizlik. 2. ksrlk. in.fest infest' fiil (bit, kurt, fare) istila etmek, etraf sarmak.

infestation

in.fes.ta.tionisim (bit, kurt, fare) istila etme, etraf sarma.

infidel infidelity

in.fi.del n'fdl isim kfir. in.fi.del.i.ty nfdel'ti isim 1. sadakatsizlik. 2. zina. 3. imanszlk, kfr.

infiltrate

in.fil.trate nfl'treyt fiil 1. szlmek, ieri szmak. 2. szmek.

infiltration infinite pains infinite

infiltrationisim szme; szlme. sonsuz gayret. in.fin.ite n'fnt sfat 1. sonsuz, snrsz. 2. bitmez, tkenmez.

infinitely infinitesimal

in.fin.ite.lyzarf son derece, ok. in.fin.i.tes.i.mal nfntes'ml sfat 1. matematik infinitezimal, sonsuzkk. 2. llemeyecek kadar kk.

infinitive infinity infirm infirmary

in.fin.i.tive nfn'tv isim, dilbilgisi mastar. in.fin.i.ty nfn'ti isim sonsuzluk, snrszlk. in.firm nfrm' sfat zayf, kuvvetsiz, halsiz. in.fir.ma.ry nfr'mri isim 1. (okulda, fabrikada) revir. 2. hastane. 3. klinik.

infirmity

in.fir.mi.tyisim 1. zayflk. 2. hastalk. 3. sakatlk.


677

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk inflame

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

in.flame nfleym' fiil 1. tututurmak, alevlendirmek; tutumak; alevlenmek. 2. kkrtmak, tahrik etmek. 3. fkelendirmek. 4. tbbi iltihaplandrmak.

inflammable

in.flam.ma.ble nflm'bl sfat 1. kolay tutuan, parlayc. 2. kolay kzdrlr.

inflammation

in.flam.ma.tion nflmey'n tbbi 1. kzarma. 2. iltihaplanma, iltihap, yang.

inflammatory inflate

in.flam.ma.to.ry nflm'tori sfat kkrtc, tahrik edici. in.flate nfleyt' fiil 1. hava ile iirmek. 2. (fiyatlar) suni olarak ykseltmek, iirmek. 3. piyasaya ok miktarda kt para karmak.

inflation inflect

in.fla.tionisim enflasyon, para ikinlii. in.flect nflekt' fiil 1. ses tonunu deitirmek. 2. dilbilgisi ekmek.

inflection

in.flec.tion nflek'n isim 1. sesin ykselip alalmas. 2. dilbilgisi ekim.

inflexible

in.flex.i.ble nflek'sbl sfat 1. eilmez, bklmez. 2. inat.

inflexion

in.flex.ion nflek'n isim, ngiliz ngilizcesi baknz inflection

inflict a punishment on someone inflict inflorescence inflow influence

birini cezaya arptrmak. in.flict nflkt' fiil (on/upon) -e (ar, ac, ceza) vermek. in.flo.res.cence nflres'ns isim, botanik iek durumu. in.flow n'flo isim ieriye ak. in.flu.ence n'fluwns isim etki, tesir, nfuz. fiil 1. etkilemek, tesir etmek. 2. szn geirmek.

influential influenza influx inform

in.flu.en.tial nfluwen'l sfat etkili, sz geen. in.flu.en.za nfluwen'z isim grip, enflanza. in.flux n'fl^ks isim 1. ieriye akma. 2. akn. in.form nfrm' fiil 1. (of/about/that) -den haberdar etmek, hakknda bilgi vermek, -i bildirmek: I informed him that I would not come tomorrow. Ona yarn gelmeyeceimi bildirdim. 2. bilgilendirmek. 3. against/on -i ihbar etmek.
678

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk informal informality informally informant information booth information

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

in.for.mal nfr'ml sfat teklifsiz, resmi olmayan. in.for.mal.i.ty nfrml'ti isim teklifsizlik. in.for.mal.lyzarf teklifsizce, gayri resmi olarak. in.for.mant nfr'mnt isim bilgi veren kimse. danma, mracaat, danma yeri. in.for.ma.tion nfrmey'n isim 1. bilgi, haber. 2. danma.

informative

in.form.a.tive nfr'mtv sfat bilgilendirici, aydnlatc, eitici.

informed informer infraction infrared infrastructure infrequent infringe

in.formed nfrmd' sfat bilgili, haberli. in.form.er nfr'mr isim qurnalci, ihbarc, muhbir. in.frac.tion nfrk'n isim (kurallar) bozma, ihlal. in.fra.red nfrred' sfat kzltesi, kzlalt, enfraruq. in.fra.struc.ture n'frstr^kr isim altyap, enfrastrktr. in.fre.juent nfri'kwnt sfat seyrek. in.fringe nfrnc' fiil 1. (anlama, antlama v.b.'ni) bozmak, ihlal etmek. 2. on/upon -e tecavz etmek.

infringement

in.fringe.mentisim 1. (anlama, antlama v.b.'ni) bozma. 2. on/upon -e tecavz etme.

infuriate

in.fu.ri.ate nfyr'iyeyt fiil ldrtmak, ileden karmak, ok fkelendirmek.

infuse

in.fuse nfyuz' fiil 1. with -i alamak; into -e alamak. 2. into iine dkmek veya aktmak. 3. (ay) demlemek, demlendirmek.

infusion

in.fu.sion nfyu'qn isim 1. iine dkme veya aktma; iine dklme. 2. demleme, demlendirme. 3. demlenmi iecek (ay, ila). 4. tbbi damara zerketme, iitim.

ingenious ingeniously ingenuity ingenuous

in.gen.ious ncin'ys sfat 1. hnerli. 2. usta. 3. usta ii. in.gen.ious.lyzarf ustalkla. in.ge.nu.i.ty ncnu'wti isim yaratclk; hner, marifet. in.gen.u.ous ncen'yuws sfat 1. akyrekli, samimi, candan. 2. saf, masum.

inglorious

in.glo.ri.ous nglor'iys sfat 1. utandrc, yz kzartc. 2. erefsiz. 3. tannmam.


679

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk ingoing

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

in.go.ing n'gowng sfat 1. iktidara yeni gelen (hkmet). 2. kabaran (deniz).

ingot ingrate ingratiate oneself with someone ingratiate

in.got ng'gt isim kle. in.grate n'greyt isim nankr kimse. birinin gzne girmeye almak. in.gra.ti.ate n.grey'iyeyt fiil baknz ingratiate oneself with someone

ingratitude ingredient

in.grat.i.tude n.grt'tud isim nankrlk. in.gre.di.ent n.gri'diynt isim karmdaki madde, malzeme.

ingrowing inguinal gland inguinal inhabit inhabitable inhabitant

in.grow.ing n'growng sfat ie doru byyen. kask bezi. in.gui.nal ng'gwnl sfat kasksal, kasa ait. in.hab.it nhb't fiil iinde oturmak. in.hab.it.ablesfat iinde oturulur, oturmaya elverili. in.hab.i.tant nhb'tnt isim (bir yerde) oturan kimse, sakin.

inhalation

in.ha.la.tion nhley'n isim 1. nefes alma. 2. (sigara duman v.b.'ni) iine ekme.

inhale

in.hale nheyl' fiil 1. nefes almak. 2. (sigara duman v.b.'ni) iine ekmek.

inherence inherency inherent

in.her.ence nhr'ns isim (bir eye/birine) zg olma. in.her.en.cy nhr'nsi isim (bir eye/birine) zg olma. in.her.ent nhr'nt, nher'nt sfat (bir eye/birine) zg/has; esas, asl, z: inherent rights temel haklar.

inherit inheritance

in.her.it nher't fiil -e miras kalmak; vris olmak. in.her.i.tance nher'tns isim 1. miras, kalt. 2. biyoloji kaltm, soyaekim.

inherited

in.her.itedsfat 1. irsi, kaltsal. 2. miras kalan.

inheritor inhibit

in.her.itorisim miras, vris. in.hib.it nh'bt fiil 1. from -den alkoymak, -i engellemek. 2. yavalatmak. 3. ruhbilim inhibe etmek.

inhibited

in.hib.itedsfat ekingen.
680

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk inhibition

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

in.hi.bi.tion nhb'n isim 1. alkoyma, engelleme. 2. yavalatma. 3. ruhbilim inhibisyon, inhibe etme.

inhospitable

in.hos.pi.ta.ble nhas'ptbl, nhaspt'bl sfat 1. konuk sevmez. 2. barnak olmayan (yer).

inhuman

in.hu.man nhyu'mn sfat insanlk d, merhametsiz, efkatsiz, zalim.

inhumane inhumanity inimical

in.hu.mane nhyumeyn' sfat zalim, merhametsiz. in.hu.man.i.ty nhyumn'ti isim insaniyetsizlik. in.im.i.cal nm'kl sfat 1. to -e dman: That village is inimical to strangers. O ky yabanclara dman. 2. to e ters den, -e kart; -e zararl: His plan is inimical to our interests. Onun plan bizim karlarmza ters dyor.

inimitable iniquity

in.im.i.ta.ble nm'tbl sfat 1. taklit edilemez. 2. esiz. in.ij.ui.ty nk'wti isim 1. gnah. 2. ktlk. 3. hakszlk, adaletsizlik.

initial

in.i.tial n'l sfat bataki, birinci, ilk. isim kelimenin ilk harfi. fiil (initialed/initialled, initialing/initialling) ksa imza atmak.

initiate

in.i.ti.ate n'iyeyt fiil 1. balatmak. 2. into -e altrmak, -i gstermek. 3. yelie kabul etmek. isim yelie yeni kabul edilmi kimse.

initiation

in.i.ti.a.tion niyey'n isim 1. yelie kabul treni. 2. balatma.

initiative

in.i.tia.tive n'tv isim 1. inisiyatif. 2. giriim, teebbs.

initiator inject injection injudicious

initiatorisim balatan kimse. in.ject ncekt' fiil rnga etmek, enqeksiyon yapmak. in.jec.tion ncek'n isim enqeksiyon, ine. in.ju.di.cious ncud's sfat tedbirsiz; dncesiz; patavatsz.

injure injurious

in.jure n'cr fiil 1. incitmek, zarar vermek. 2. bozmak. in.ju.ri.ous ncr'iys sfat 1. zararl, dokunur. 2. krc, yerici, aalayc.
681

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk injury

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

in.ju.ry n'cri isim 1. zarar, ziyan. 2. eza, zg. 3. hakszlk. 4. yara.

injustice ink inkling inkpad inkwell inlaid inland sea inland waters inland

in.jus.tice nq^s'ts isim hakszlk, adaletsizlik. ink ngk isim mrekkep. ink.ling ngk'lng isim 1. iaret, ipucu. 2. sezi. ink.padisim stampa. ink.wellisim mrekkep hokkas. in.laid n'leyd sfat kakma, kakmal, ilemeli. kapal deniz, ideniz. i sular. in.land n'lnd isim lkenin denizden uzak yerleri; lkenin i ksm. sfat denizden uzak, i. zarf denizden uzakta, i ksmlarda; i ksmlara doru.

in-law

in-law n'l isim, konuma dili evlilik dolaysyla yakn akraba.

inlay

in.lay in'ley, nley' fiil (inlaid) iine kakmak, kakma yapmak. isim 1. kakma ii. 2. diilik dolgu.

inlet

in.let n'let isim 1. koy, kk krfez. 2. giri, giri yeri.

inmate

in.mate n'meyt isim 1. hapishane veya akl hastanesinde bulunan kimse. 2. sakin. 3. bakas ile ayn evde oturan kimse. 4. birlikte oturan kimse.

inn innards

inn n isim han, otel. in.nards n'rdz isim, oul, konuma dili i ksmlar, i organlar.

innate

in.nate n'eyt, neyt' sfat 1. (bir eye/birine) zg/has; esas, asl, z. 2. irsi, kaltsal. 3. (birinin) tabiatnda olan. 4. felsefe doutan olan.

inner city Inner Mongolia inner resources inner significance inner tube

ehrin merkezinde yoksullarn oturduu mahalle. Moolistan. manevi kuvvet. derin veya gizli anlam. i lastik.

682

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk inner

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

in.ner n'r sfat 1. i, dahili. 2. i, ruhsal. 3. gizli, sakl (anlam v.b.).

innermost inning

in.ner.mostsfat en ierideki, en iteki. in.ning n'ng isim, beysbol her iki takmdaki oyuncularn birer vuru sras.

innings

in.ningsisim 1. kriket bir takmdaki on oyuncunun oyun d edilinceye kadar vuru sralar. 2. sra, nbet.

innkeeper innocence

inn.keep.erisim hanc, otelci. in.no.cence n'sns isim 1. masumluk, susuzluk. 2. saflk.

innocent amusement innocent

zararsz elence. in.no.cent n'snt sfat 1. masum, susuz. 2. zararsz. 3. saf, safdil. isim 1. masum kimse veya ocuk. 2. aptal kimse.

innocuous innovate

in.noc.u.ous nak'yuws sfat zararsz, incitmeyen. in.no.vate n'veyt fiil yenilik karmak, deiiklik yapmak.

innovation innovator innuendo

in.no.va.tionisim 1. yenilik, deiiklik. 2. bulu, icat. innovatorisim yenilik yapan kimse. in.nu.en.do nyuwen'do isim olumsuz bir ey ima eden sz, ta, kinaye.

innumerable

in.nu.mer.a.ble nu'mrbl sfat saysz, hesapsz, pek ok.

inoculate inoculation inoffensive inoperable

in.oc.u.late nak'yleyt fiil alamak. in.oc.u.la.tionisim 1. a. 2. alama. in.of.fen.sive nfen'sv sfat zararsz, incitmeyen. in.op.er.a.ble nap'rbl sfat 1. ameliyat edilemez. 2. altrlamaz; uygulanamaz.

inoperative inopportune

in.op.er.a.tive nap'rtv sfat ilemeyen, almayan. in.op.por.tune naprtun' sfat zamansz, mevsimsiz, uygunsuz, srasz.

inordinate inorganic chemistry inorganic

in.or.di.nate nr'dnt sfat 1. ar. 2. dzensiz. inorganik kimya. in.or.gan.ic nrgn'k sfat inorganik.
683

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk inpatient input data input device input

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

in.pa.tient n'peynt isim hastanede yatan hasta. bilgisayar girdi, giri verileri. bilgisayar girdi aygt. in.put n'pt isim 1. ekonomi girdi. 2. elektrik girdi. 3. bilgisayar girdi, giri.

input-output inquest

in.put-out.putsfat, bilgisayar girdi-kt, giri-k. in.juest n'kwest isim resmi soruturma; nedeni bilinmeyen lm hakknda adli soruturma.

inquire after someone inquire

bir kimsenin hal ve hatrn sormak. in.juire nkwayr' fiil 1. about hakknda bilgi almak. 2. into -i aratrmak. 3. into -i soruturmak. 4. -i sormak.

inquiry

in.juir.y nkwayr'i, ng'kwri isim sorgu, soruturma, aratrma.

inquisition

in.jui.si.tion nkwz'n isim 1. soruturma. 2. sorgu. 3. byk harf ile Engizisyon.

inquisitive inroad insane person insane

in.juis.i.tive nkwz'tv sfat merakl. in.road n'rod isim genellikle oul akn, baskn. deli. in.sane nseyn' sfat 1. deli, ldrm. 2. delice, anlamsz.

insanity insatiability insatiable

in.san.i.ty nsn'ti isim delilik, cinnet. insatiabilityisim doymazlk, agzllk. in.sa.tia.ble nsey'bl sfat 1. doymak bilmez, doymaz, kanmaz. 2. agzl, obur.

insatiableness inscribe

in.sa.tia.ble.nessisim doymazlk, agzllk. in.scribe nskrayb' fiil 1. yazmak, kaydetmek. 2. (yazt) yazmak, hakketmek. 3. to/for (bir yapt imzalayarak) -e ithaf etmek.

inscription

in.scrip.tion nskrp'n isim 1. kitabe, yazt, yaz. 2. ithaf. 3. madalya veya para zerindeki yaz.

inscrutable insect insecticide insectivorous

in.scru.ta.ble nskru'tbl sfat anlalmaz, esrarl. in.sect n'sekt isim bcek. in.sec.ti.cide nsek'tsayd isim bcek ilac. in.sec.tiv.o.rous nsektv'rs sfat bcekil.
684

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk insecure

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

in.se.cure nskyr' sfat 1. emniyetsiz, salam olmayan, garantili olmayan, tehlikeli. 2. kendine gvenmeyen.

insecurity inseminate

in.se.cu.ri.tyisim emniyetsizlik, salam olmama. in.sem.i.nate nsem'neyt fiil 1. dllemek. 2. alamak, telkin etmek.

insemina'tion insensible

isim dlleme. in.sen.si.ble nsen'sbl sfat 1. to -i duymaz, -i hissetmez. 2. to -e kar duygusuz. 3. kendinden gemi, baygn. 4. of -in farknda olmayan.

insensitive

in.sen.si.tive nsen'stv sfat 1. to -e kar duyarsz. 2. duygusuz, anlaysz, dncesiz.

inseparable inseparables insert

in.sep.a.ra.ble nsep'rbl sfat ayrlmaz. in.sep.a.ra.blesisim ayrlmaz dostlar. in.sert nsrt' fiil 1. (in) (-e) sokmak. 2. (into) (-e) koymak. 3. arasna koymak. isim 1. araya eklenen ey. 2. kitap ortasna eklenen sayfalar. 3. dergi veya gazete arasna konulan ek.

insertion

in.ser.tion nsr'n isim 1. ekleme. 2. eklenen ey. 3. bir ilann gazeteye bir kez konmas.

inshore inside information inside of an hour inside out inside

in.shore n'r sfat kyya yakn. zarf kyya doru. ieriden szan haberler. bir saate kadar. tersyz. in.side n'sayd' isim i, i taraf: the inside of the box kutunun ii. sfat i, iteki. zarf ieride; ieriye. edat iine, ierisine; iinde, ierisinde: The mouse is hiding inside that piano. Fare o piyanonun iinde saklanyor.

insider insides insidious

in.siderisim ieriden biri, i yzn bilen kimse. in.sidesisim barsaklar; i organlar, i ksmlar. in.sid.i.ous nsd'iys sfat 1. sinsi, gizlice frsat kollayan. 2. hain, hilekr.

insight

in.sight n'sayt isim anlay, bir eyin i yzn kavrama.


685

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk insignia

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

in.sig.ni.a nsg'niy isim, oul 1. nianlar. 2. rtbe iaretleri.

insignificant

in.sig.nif.i.cant nsgnf'knt sfat 1. anlamsz. 2. nemsiz. 3. pek az. 4. ufak. 5. deersiz, demez.

insincere

in.sin.cere nsnsr' sfat samimiyetsiz, itenliksiz, ikiyzl.

insincerity

in.sin.cer.i.ty nsnser'ti isim samimiyetsizlik, itensizlik.

insinuate

in.sin.u.ate nsn'yuweyt fiil 1. (olumsuz bir eyi) st kapal sylemek. 2. kurnazlkla antrmak, tlatmak. 3. demeye getirmek.

insinuation

in.sin.u.a.tion nsnyuwey'n isim 1. st kapal olumsuz sz. 2. kurnazlkla antrma.

insipid

in.sip.id nsp'd sfat 1. snk. 2. tatsz, yavan, lezzetsiz.

insist

in.sist nsst' fiil (on/upon) -de srar etmek, -de direnmek, iin diretmek, -de ayak diremek, -i tutturmak: She insisted on buying the red dress. Krmz elbiseyi almakta srar etti. He insisted that there be an immediate investigation. Derhal bir soruturma almas iin diretti.

insistence insistent insofar as insofar insolence insolent insoluble

in.sis.tenceisim srar, ayak direme. in.sis.tentsfat 1. srar edici, direngen. 2. srarl. -dii derecede/kadar. in.so.far nsofar' zarf baknz insofar as in.so.lenceisim kstahlk. in.so.lent n'slnt sfat kstah, terbiyesiz, arsz. in.sol.u.ble nsal'ybl sfat 1. erimez, znmez. 2. zlmez, halledilmez (problem v.b.).

insolvency insolvent

in.sol.ven.cyisim, hukuk aciz hali. in.sol.vent nsal'vnt sfat, ticaret deme aczine dm; iflas etmi, batkn. isim deme aczine dm kii/irket; mflis kimse, batkn.

686

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk insomnia

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

in.som.ni.a nsam'niy isim uykusuzluk, uyuyamazlk, uyku yitimi.

insomniac insomuch as insomuch that insomuch

in.som.ni.ac nsam'niyk isim uykusuzluk eken kimse. -diine gre. 2. -dii derecede/kadar. o kadar ki. in.so.much nsom^' zarf baknz insomuch as insomuch that

inspect

in.spect nspekt' fiil tefti etmek, denetlemek, kontrol etmek, yoklamak.

inspection

in.spec.tion nspek'n isim tefti, denetleme, kontrol, yoklama.

inspector

in.spec.tor nspek'tr isim 1. mfetti, enspektr. 2. kontrol memuru.

inspiration

in.spi.ra.tion nsprey'n isim 1. ilham, esin. 2. alama, telkin.

inspire

in.spire nspayr' fiil 1. ilham etmek, esinlemek. 2. (fke, sevgi v.b.'ni) uyandrmak. 3. solumak.

inst. instability

inst.ksaltma instant institute institution in.sta.bil.i.ty nstbl'ti isim 1. dayankszlk. 2. kararszlk, sebatszlk.

install

in.stall nstl' fiil 1. yerine koymak. 2. kurmak, tesis etmek. 3. (memuru) makamna getirmek. 4. bilgisayar kurmak.

installation

in.stal.la.tion nstley'n isim 1. tesisat, dem; tertibat, dzen. 2. askeri s. 3. bilgisayar kurma.

installment plan installment instalment

taksit usul. in.stall.ment nstl'mnt isim 1. taksit. 2. ksm, blm. in.stal.ment nstl'mnt isim, ngiliz ngilizcesi baknz installment

instance instant

in.stance n'stns isim 1. rnek. 2. kere, defa. 3. durum. in.stant n'stnt sfat 1. ani, hemen olan, derhal olan. 2. acil, ivedi. 3. imdiki. 4. su katlarak hemen hazrlanan (yiyecek veya iecek). isim an, dakika: at this instant bu anda. the instant I came ben gelir gelmez.
687

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk instantly instead

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

in.stant.lyzarf hemen, derhal. in.stead nsted' zarf of -in yerine, -ecek yerde, -eceine: He came here instead. Oraya gideceine buraya geldi./Bakasnn yerine kendisi buraya geldi.

instep instigate

in.step n'step isim ayan st ksm, am. in.sti.gate n'stgeyt fiil kkrtmak, tahrik etmek, tevik etmek.

instigation instigator instil instill

in.sti.ga.tionisim kkrtma. in.sti.ga.torisim kkrtc. in.stil nstl' fiil, ngiliz ngilizcesi baknz instill in.still nstl' fiil 1. in/into -e yava yava alamak/telkin etmek. 2. with -i yava yava alamak/telkin etmek.

instillation instinct instinctive instinctively institute

in.stil.la.tionisim fikir alama. in.stinct n'stngkt isim igd. in.stinc.tivesfat igdsel. in.stinc.tive.lyzarf igdsel olarak. in.sti.tute n'sttut isim 1. kurulu, messese. 2. enstit, okul. 3. bilimsel kurum. fiil 1. kurmak. 2. atamak, tayin etmek.

institution

in.sti.tu.tion nsttu'n isim 1. yerlemi gelenek. 2. kurum, messese.

institutional

in.sti.tu.tion.alsfat 1. kurulu veya kuruma ait. 2. kurumsal.

institutionalise

in.sti.tu.tion.al.ise nsttu'nlayz fiil, ngiliz ngilizcesi baknz institutionalize

institutionalize

in.sti.tu.tion.al.ize nsttu'nlayz fiil 1. kurum haline getirmek. 2. det haline getirmek. 3. akl hastanesi, slahevi v.b.'ne yerletirmek.

instruct

in.struct nstr^kt' fiil 1. okutmak, retmek, eitmek. 2. talimat vermek, yol gstermek.

instruction

in.struc.tion nstr^k'n isim 1. retme, eitim. 2. renim. 3. bilgi; ders.

instructions

in.struc.tionsisim direktif, ynerge; aklama.


688

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk instructive instructor

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

in.struc.tive nstr^k'tv sfat retici, eitici. in.struc.torisim 1. retmen, eitmen. 2. asistan; okutman.

instrument panel instrument

kontrol tablosu. in.stru.ment n'strmnt isim 1. alet. 2. ara. 3. mzik enstrman, alg. 4. belge. 5. belgit, senet.

instrumental music instrumental

mzik enstrmantal mzik. in.stru.men.tal nstrmen'tl sfat 1. yararl, etkili. 2. yardmc, arac olan. 3. mzik enstrmantal.

instrumentalist insubordinate

in.stru.men.tal.istisim, mzik alg alan mzisyen. in.sub.or.di.nate nsbr'dnt sfat asi, itaatsiz, kafa tutan, ba kaldran.

insubordination insubstantial

in.sub.or.di.na.tionisim ba kaldrma. in.sub.stan.tial nsbstn'l sfat 1. aslsz, temelsiz, hayali. 2. zayf; hafif.

insufferable insufficient insufficiently insular

in.suf.fer.a.ble ns^f'rbl sfat ekilmez, katlanlmaz. in.suf.fi.cient nsf'nt sfat eksik, yetersiz. in.suf.fi.cient.lyzarf yetersiz derecede. in.su.lar n'slr sfat 1. adaya ait, adaya zg. 2. ayrlm, ayr. 3. dar grl.

insulate insulating tape insulation

in.su.late n'sleyt fiil izole etmek, yaltmak. elektrik izole bant, yaltm sargs. in.su.la.tionisim 1. izolasyon, yaltm. 2. yaltm maddesi.

insulator insulin insult

in.su.la.torisim izolatr, yaltkan. in.su.lin n'sln isim enslin. in.sult n's^lt isim hakaret, onur krma, aasama. fiil hakaret etmek, aasamak, hor grmek.

insuperable

in.su.per.a.ble nsu'prbl sfat 1. baa klmaz, yenilemez. 2. geilemez.

insurance broker insurance company insurance policy insurance premium

sigorta simsar. sigorta irketi. sigorta poliesi. sigorta primi.


689

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk insurance insure

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

in.sur.ance nr'ns isim sigorta. in.sure nr' fiil 1. against -e kar sigorta etmek; sigorta olmak. 2. emin olmak; salamak, temin etmek: I called the hotel to insure that I had a reservation. Rezervasyonumun yapldndan emin olmak iin otele telefon ettim. My investments insure that I have sufficient income. Yatrmlarm bana yeteri kadar gelir salar.

insurgent

in.sur.gent nsr'cnt sfat asi, ba kaldran, kafa tutan. isim isyanc, asi.

insurmountable

in.sur.mount.a.ble nsrmaun'tbl sfat yenilmez, geilemez, baa klmaz, stesinden gelinemez.

insurrection int.

in.sur.rec.tion nsrek'n isim isyan, ayaklanma. int.ksaltma intelligence interest interior interqection internal international interval intransitive

intact

in.tact ntkt' sfat bozulmam, dokunulmam, el srlmemi; salam, eksiksiz.

intangible

in.tan.gi.ble ntn'cbl sfat 1. fiziksel varl olmayan, elle tutulamaz, dokunulamaz. 2. kavranamaz.

integer integral calculus integral equation integral

in.te.ger n'tcr isim, matematik tamsay. integral hesab/kalkls. integral denklemi. in.te.gral n'tgrl sfat 1. bir btnn ayrlmaz bir paras olan. 2. paralardan oluan. isim, matematik integral.

integrate

in.te.grate n'tgreyt fiil 1. tamamlamak, btnlemek. 2. with ile birletirmek. 3. into -e katmak: He integrated the letters into his book. Mektuplar kitabna katt.

integration

in.te.gra.tion ntgrey'n isim 1. btnleme, birleme, integrasyon, entegrasyon. 2. matematik integrasyon.

integrity

in.teg.ri.ty nteg'rti isim 1. doruluk, drstlk. 2. btnlk.

intellect

in.tel.lect n'tlekt isim 1. akl, zihin, idrak, anlk, entelekt, intelekt. 2. akl sahibi.
690

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk intellectual

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

in.tel.lec.tu.al ntlek'uwl sfat 1. akla ait, zihinsel. 2. yksek zek sahibi. 3. entelektel, aydn. isim entelektel, aydn.

intellectualism

in.tel.lec.tu.al.ism ntlek'uwlzm isim, felsefe anlklk, entelektalizm, intelektalizm.

intelligence bureau intelligence quotient intelligence service intelligence test intelligence

istihbarat brosu. zek blm. istihbarat tekilat. zek testi. in.tel.li.gence ntel'cns isim 1. akl, zek, anlay. 2. zek sahibi. 3. haber. 4. bilgi. 5. istihbarat.

intelligent intelligible intemperate

in.tel.li.gent ntel'cnt sfat akll, zeki, anlayl. in.tel.li.gi.ble ntel'cbl sfat anlalr. in.tem.per.ate ntem'prt sfat 1. takn, ar. 2. sert, frtnal, bozuk (hava). 3. sert, iddetli (sz).

intend

in.tend ntend' fiil 1. kastetmek, demek istemek: That's not what she intended to say. Demek istedii o deil. 2. niyetinde olmak, niyetlenmek; kararl olmak: I don't intend to speak to him ever again. Onunla bir daha konumamakta kararlym. 3. tasarlamak, planlamak: He intends to build a summer house in Yalova. Yalova'da bir yazlk yapmay tasarlyor.

intense

in.tense ntens' sfat 1. iddetli, kuvvetli, keskin, hararetli. 2. gergin. 3. ciddi olan (kimse).

intensely intensify

in.tense.lyzarf 1. iddetle. 2. youn bir ekilde. in.ten.si.fy nten'sfay fiil iddetlendirmek, younlatrmak; iddetlenmek, younlamak: The storm is intensifying. Frtna iddetleniyor. They intensified their search for the lost child. Kayp ocuu bulmak iin aramalarn younlatrdlar.

intensity

in.ten.si.ty nten'sti isim 1. keskinlik, iddet. 2. younluk.

intensive care unit intensive

tbbi youn bakm servisi. in.ten.sive nten'sv sfat 1. iddetli. 2. youn.


691

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk intent

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

in.tent ntent' isim ama, maksat, niyet. sfat 1. on -e kararl: He is intent on solving the problem. Sorunu zmeye kararl. 2. on -e dalm: He was so intent on his work that he lost all track of time. ine yle dalmt ki zaman tamamen unuttu.

intention

in.ten.tion nten'n isim 1. niyet, ama, maksat: His intention is to help you. Amac size yardm etmek. He has no intention of coming. Gelmek niyetinde deil. 2. anlam, mana: That's not the intention of the poem. iirin anlam yle deil. 3. kast.

intentional

in.ten.tion.alsfat kastl, kasti, maksatl, bile bile yaplan, isteyerek yaplan.

intentionally inter interact interaction

in.ten.tion.al.lyzarf kasten, bile bile, isteyerek, mahsus. in.ter ntr' fiil (interred, interring) gmmek, defnetmek. in.ter.act ntrkt' fiil birbirini etkilemek. in.ter.ac.tion ntrk'n isim 1. birbirini etkileme, etkileim. 2. fizik interaksiyon, etkileim.

intercede intercellular

in.ter.cede ntrsid' fiil araya girmek, araclk etmek. in.ter.cel.lu.lar ntrsel'ylr sfat, biyoloji hcreleraras, gzeleraras.

intercept

in.ter.cept ntrsept' fiil yolunu kesip durdurmak, yolunu kesip yakalamak.

intercession intercessor interchange

in.ter.ces.sion ntrse'n isim araya girme, araclk. in.ter.ces.sor ntrses'r isim arac, arabulucu. in.ter.change ntreync' fiil deitirmek, dei toku etmek. isim deitirme, dei toku etme.

interchangeable interconnect interconnecting rooms interconnection

in.ter.change.ablesfat birbiriyle deitirilebilir. in.ter.con.nect ntrknekt' fiil birbirine balamak. birbirine alan odalar. in.ter.con.nec.tion ntrknek'n isim 1. birbirine bal olma. 2. elektrik interkoneksiyon.

intercontinental intercourse

in.ter.con.ti.nen.tal ntrkantnen'tl sfat ktalararas. in.ter.course n'trkrs isim 1. grme, konuma; iliki. 2. cinsel iliki.
692

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk interdependence

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

in.ter.de.pend.ence ntrdpend'ns isim karlkl dayanma.

interdependent interdict

in.ter.de.pen.dentsfat birbirine bal olan. in.ter.dict n'trdkt isim yasak. fiil yasaklamak, menetmek.

interest

in.ter.est n'trst isim 1. in -e ilgi, merak. 2. hisse, pay. 3. kar. 4. kr, kazan. 5. faiz. fiil 1. ilgilendirmek. 2. merakn uyandrmak.

interesting interface

in.ter.est.ing n'trstng sfat ilgin, enteresan. in.ter.face n'trfeys isim 1. arayzey. 2. bilgisayar arabirim.

interfere

in.ter.fere ntrfr' fiil 1. in -e karmak, -e burnunu sokmak, -e mdahale etmek. 2. with ile atmak. 3. with -i engellemek.

interference

in.ter.fer.enceisim 1. karma, mdahale. 2. atma. 3. engel. 4. radyo parazit.

interim interior decoration interior decorator interior

in.ter.im n'trm isim aralk, ara, fasla. sfat geici. imimarlk. imimar. in.te.ri.or ntr'iyr sfat ierideki, i, dahili. isim 1. i, dahil. 2. i yerler, i ksm.

interject interjection

in.ter.ject ntrcekt' fiil arada (sz) sylemek. in.ter.jec.tion ntrcek'n isim 1. nlem. 2. arada syleme.

interlace

in.ter.lace ntrleys' fiil 1. birbirine dolanmak; birbirine dolamak. 2. birbirine gemek; birbirine geirmek. 3. with -e yer yer serpitirmek: He interlaced his writings with aphorisms. Yazlarna yer yer zdeyiler serpitirdi.

interlock

in.ter.lock ntrlak' fiil birbirine balamak, birbirine kenetlemek; birbirine balanmak, birbirine kenetlenmek.

interlope interloper

in.ter.lope ntrlop' fiil bakasnn iine karmak. in.ter.loperisim bakasnn iine burnunu sokan kimse.
693

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk interlude

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

in.ter.lude n'trlud isim 1. ara dnem. 2. konser ara, antrakt. 3. tiyatro ara oyunu.

intermarriage

in.ter.mar.riage ntrmer'c isim 1. eitli aileler veya milletler arasnda evlenme. 2. yakn akrabalar arasnda evlenme.

intermediary

in.ter.me.di.ar.y ntrmi'diyeri sfat arada bulunan, araclk eden. isim arac, arabulucu.

intermediate interment intermezzo interminable

in.ter.me.di.ate ntrmi'diyt sfat ortadaki, aradaki, orta. in.ter.ment ntr'mnt isim (ly) gmme, defnetme. in.ter.mez.zo ntrmet'so isim, mzik intermezzo. in.ter.mi.na.ble ntr'mnbl sfat sonsuz, bitmez tkenmez.

intermission

in.ter.mis.sion ntrm'n isim 1. konser ara, antrakt. 2. futbol ara, haftaym. 3. basketbol ara, mola.

intermittent current intermittent fever intermittent intermittently intern

elektrik kesikli akm. tbbi belirli aralklarla gelen ate. in.ter.mit.tent ntrmt'nt sfat kesik kesik, aralkl. in.ter.mit.tent.lyzarf kesik kesik, aralkl olarak. in.tern ntrn' fiil 1. enterne etmek, gzaltna almak. 2. (bir gemiyi bir limanda) hapsetmek. isim 1. stajn yapan tp rencisi, intern. 2. staq yapan kimse.

internal affairs internal combustion engine internal inflection internal medicine internal migration internal organs internal revenue internal structure internal

iileri. i yakml motor. dilbilgisi ibkn. tbbi dahiliye. ig. i organlar. devlet geliri. i bnye, i yap. in.ter.nal ntr'nl sfat 1. i, dahili. 2. iilir (ila). 3. iten.

international law

hukuk uluslararas hukuk. uluslararas standart kitap numaras.

International Standard Book Number

694

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk international

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

in.ter.na.tion.al ntrn'nl sfat uluslararas, milletleraras, enternasyonal.

internationalism

in.ter.na.tion.al.ism ntrn'nlzm isim enternasyonalizm, uluslararasclk.

internationalist

in.ter.na.tion.al.ist ntrn'nlst isim enternasyonalist, uluslararasc.

interpenetrate

in.ter.pen.e.trate ntrpen'treyt fiil 1. tamamen iine gemek, nfuz etmek. 2. birbirinin iine gemek.

interplay Interpol interpolate

in.ter.play n'trpley isim karlkl etkileme. In.ter.pol n'trpol isim nterpol. in.ter.po.late ntr'pleyt fiil 1. yazya szck veya cmle ekleyerek asl metni deitirmek. 2. iki ey arasna baka bir ey sokmak.

interpolation

in.ter.po.la.tion ntrpley'n isim 1. yazya szck veya cmle ekleyerek asl metni deitirme. 2. metne eklenmi szck veya cmle, eklenti. 3. araya bir ey sokma. 4. matematik interpolasyon.

interpose

in.ter.pose ntrpoz' fiil 1. iki eyin arasna koymak. 2. araya girmek.

interpret

in.ter.pret ntr'prt fiil 1. yorumlamak. 2. evirmek, tercme etmek. 3. evirmenlik yapmak.

interpretation interpreter interracial interrelated interrelation interrogate

in.ter.pre.ta.tionisim yorum, aklama. in.ter.pret.erisim 1. yorumcu. 2. evirmen, tercman. in.ter.ra.cial ntr.rey'l sfat rklararas. in.ter.re.lat.edsfat birbiriyle ilgili. in.ter.re.la.tion ntr.rley'n isim karlkl iliki. in.ter.ro.gate nter'geyt fiil 1. sorguya ekmek. 2. soru sormak.

interrogation interrogative pronoun interrogative

in.ter.ro.ga.tionisim 1. sorguya ekme. 2. soru sorma. dilbilgisi soru zamiri. in.ter.rog.a.tive ntrag'tv sfat sorulu, soru ifade eden. isim soru zamiri; soru szc.

interrogator

in.ter.rog.a.torisim 1. sorgu yargc. 2. soru soran kimse.


695

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk interrupt

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

in.ter.rupt ntr^pt' fiil 1. yarda kesmek. 2. engellemek. 3. (birinin) szn kesmek.

interruption intersect

in.ter.rup.tion ntr^p'n isim ara, kesinti, kesilme. in.ter.sect ntrsekt' fiil 1. kesimek. 2. katetmek, kesmek, ikiye blmek.

intersection

in.ter.sec.tion ntrsek'n isim 1. kesime. 2. kavak. 3. geometri arakesit.

intersperse interspersion intertwine

in.ter.sperse ntrsprs' fiil arasna serpmek, kartrmak. interspersionisim serpitirme. in.ter.twine ntrtwayn' fiil 1. birbirine sarlmak, birbirine gemek. 2. with -e sarmak, -e dolamak.

interuniversity

in.ter.u.ni.ver.si.ty ntryunvr'sti sfat niversiteleraras.

interval

in.ter.val n'trvl isim 1. aralk, ara. 2. sre. 3. mzik iki ses arasndaki perde fark, enterval.

intervene

in.ter.vene ntrvin' fiil 1. araya girmek. 2. in -e karmak.

intervention interview

in.ter.ven.tion ntrven'n isim 1. araclk. 2. karma. in.ter.view ntr.vyu fiil 1. grmek. 2. rportaj yapmak. isim 1. grme. 2. rportaq.

interweave

in.ter.weave ntrwiv' fiil (interwove, interwoven) 1. beraber dokumak. 2. birbirine kartrmak.

intestinal intestine intimacy intimate

in.tes.ti.nalsfat barsaklara ait. in.tes.tine ntes'tn isim barsak. in.ti.ma.cy n'tmsi isim samimilik, samimiyet. in.ti.mate n'tmt sfat 1. samimi, ok yakn (arkada). 2. ok yakn, sk: There is an intimate relationship between love and hate. Ak ve nefret arasnda ok yakn bir iliki var. 3. derin, ayrntl (bilgi). 4. zel, mahrem. isim 1. samimi arkada. 2. srda.

intimately

in.ti.mate.ly n'tmtli zarf 1. itenlikle, samimiyetle. 2. ok yakndan: He's a distant relative; I don't know him intimately. O uzak bir akraba; kendisini yakndan tanmyorum. The two subjects are intimately related.
696

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

ki konu birbiriyle yakndan ilgili. 3. derinlemesine, ok iyi: She is intimately familiar with Bach's music. Bach'n mziini derinlemesine biliyor. intimation intimidate in.ti.ma.tionisim st kapal syleme, ima. in.tim.i.date ntm'deyt fiil gzn korkutmak, sindirmek, yldrmak; gzda vermek. intimidation in.tim.i.da.tionisim gzn korkutma, yldrma, sindirme; gzda verme. into the bargain into intolerable intolerance intolerant intonation stelik, caba. in.to n'tu edat iine; ieri; -e, -ye. in.tol.er.a.ble ntal'rbl sfat ekilmez, dayanlmaz. in.tol.er.anceisim hogrszlk. in.tol.er.ant ntal'rnt sfat of -e kar hogrsz. in.to.na.tion ntney'n isim 1. ses tonunun ykselip alalma ekli, tonlanma, titremleme. 2. mzik entonasyon, tontm. intoxicant in.tox.i.cant ntak'sknt sfat sarho edici. isim sarho eden madde. intoxicate in.tox.i.cate ntak'skeyt fiil 1. sarho etmek. 2. mest etmek. 3. tbbi zehirlemek. intoxication intoxicationisim 1. sarholuk. 2. mest olma. 3. tbbi zehirlenme. intractable in.trac.ta.ble ntrk'tbl sfat 1. inat, serke, yola getirilemeyen. 2. kolay kontrol edilemeyen. intramuscular intransigence intransigent in.tra.mus.cu.lar ntrm^s'kylr sfat kasii. in.tran.si.genceisim uzlamazlk. in.tran.si.gent ntrn'scnt sfat uzlamaz, uzlamas olanaksz. intransitive verb intransitive dilbilgisi geisiz fiil. in.tran.si.tive ntrn'stv sfat, dilbilgisi geisiz, nesnesiz (fiil). intrauterine device intrauterine tbbi spiral. in.tra.u.ter.ine ntryu'trn sfat baknz intrauterine device
697

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk intravenous intrepid intricate intrigue

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

in.tra.ve.nous ntrvi'ns sfat damarii. in.trep.id ntrep'd sfat ylmaz, korkusuz, cesur. in.tri.cate n'trkt sfat kark, aprak, giriik, girift. in.trigue ntrig' fiil 1. merakn uyandrmak, ilgisini ekmek; artmak. 2. entrika evirmek, dalavere evirmek. 3. gizlice sevimek. isim 1. entrika, hile. 2. gizli ak maceras.

intrinsic intrinsical intrinsically introduce

in.trin.sic ntrn'sk sfat asl, esas, kendine zg. in.trin.si.cal ntrn'skl sfat baknz intrinsic in.trin.si.cal.lyzarf aslnda, znde. in.tro.duce ntrdus' fiil 1. to ile tantrmak: She introduced him to her mother. Onu annesiyle tantrd. 2. to -i tantmak: This book introduces preschool children to biology. Bu kitap okulncesi ocuklarna biyoloqiyi tantyor. 3. ortaya koymak, ileri srmek, ne srmek: I'm about to introduce new evidence in support of my thesis. Tezimi desteklemek iin yeni kantlar ortaya koymak zereyim. 4. into iine sokmak: The nurse introduced the needle into the vein with difficulty. Hemire ineyi damara sokmakta zorland. 5. into -e sunmak: The bill was introduced into the Grand National Assembly. Yasa tasars Byk Millet Meclisine sunuldu. 6. into (soyut bir eyi) -e (ilk olarak) getirmek, -e tantmak: He introduced double-entry accounting into that firm. O firmaya ift kayt defter tutma yntemini o tantt. 7. into (somut bir eyi) -e (ilk olarak) getirmek/gtrmek: The English introduced rabbits into Australia. Avustralya'ya tavan ilk olarak ngilizler getirdi.

introduction

in.tro.duc.tion ntrd^k'n isim 1. tantm. 2. tantrma, takdim. 3. balang, giri, nsz.

introductory

in.tro.duc.to.ry ntrd^k'tri sfat 1. tantc. 2. balang ile ilgili.

introspection

in.tro.spec.tion ntrspek'n isim igzlem, iebak.


698

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk introspectionism introspectionist introspectionistic introspective introvert intrude

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

in.tro.spec.tion.ismisim iebaklk. in.tro.spec.tion.istisim, sfat iebak. in.tro.spec.tion.ist.icsfat iebak. in.tro.spec.tive ntrspek'tv sfat igzlemsel. in.tro.vert n'trvrt isim iednk kimse. in.trude ntrud' fiil 1. zorla ieriye sokmak; zorla girmek. 2. istenilmeyen bir yere izinsiz ve davetsiz girmek.

intruder intrusion

in.trud.erisim 1. zorla giren kimse. 2. davetsiz misafir. in.tru.sion ntru'qn isim 1. zorla girme. 2. izinsiz ve davetsiz girme.

intrusive

in.tru.sive ntru'sv sfat 1. zorla giren. 2. izinsiz ve davetsiz giren.

intuition intuitionism intuitionist intuitionistic intuitive knowledge intuitive

in.tu.i.tion ntuw'n isim sezgi, sezi, ie doma. in.tu.i.tion.ismisim, felsefe sezgicilik. in.tu.i.tion.istisim, sfat, felsefe sezgici. in.tu.i.tion.ist.icsfat, felsefe sezgici. sezgiyle edinilen bilgi. in.tu.i.tive ntu'wtv sfat sezgiyle anlalan veya renilen, sezgisel.

intuitively inundate

in.tu.i.tive.lyzarf sezgiyle. in.un.date n'^ndeyt fiil 1. su basmak, sel basmak. 2. garketmek.

invade

in.vade nveyd' fiil 1. saldrmak, hcum etmek. 2. istila etmek.

invader invalid invalidate

in.vaderisim istilac. in.val.id nvl'd sfat geersiz, hkmsz. in.val.i.date nvl'deyt fiil geersizletirmek, hkmsz klmak.

invaluable

in.val.u.a.ble nvl'yuwbl sfat ok deerli, paha biilmez.

invariable

in.var.i.a.ble nver'iybl sfat deimeyen, deimez, sabit kalan.

699

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk invariably

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

invariablyzarf 1. deimeyerek. 2. ayn ekilde. 3. her zaman.

invasion invective

in.va.sion nvey'qn isim istila, saldr, akn. in.vec.tive nvek'tv isim ar hakaret, svp sayma, kfr.

inveigh

in.veigh nvey' fiil against -i iddetle eletirmek; -i paylamak.

invent

in.vent nvent' fiil 1. icat etmek, yaratmak. 2. uydurmak.

invention inventive inventor inventory

in.ven.tion nven'n isim bulu, icat. in.ven.tivesfat yaratc. in.ven.torisim icat eden, yaratc. in.ven.to.ry n'vntori isim 1. envanter. 2. deftere kaytl eya, demirba.

inverse

in.verse nvrs', n'vrs sfat ters, aksi. isim, matematik ters sonu.

inversion

in.ver.sion nvr'qn isim 1. ters dnme, altst olma. 2. tersine dnm ey. 3. ters evirme.

invert

in.vert nvrt' fiil 1. tersine evirmek, tersyz etmek. 2. srasn deitirmek.

invertebrate

in.ver.te.brate nvr'tbreyt, nvr'tbrt sfat omurgasz. isim omurgasz hayvan.

inverted comma inverted commas inverted invest

dilbilgisi trnak iareti. ngiliz ngilizcesi trnak iaretleri. in.vert.ed nvrt'd sfat tersine evrilmi, ters. in.vest nvest' fiil 1. in -e (para) yatrmak. 2. in (bir proje iin) (para, emek, zaman) harcamak. 3. with (bir makama) getirmek. 4. with (sorumluluk, yetki v.b.'ni) vermek. 5. (with) (belirli bir) hava vermek: His voice invests what he says with authority. Sesi sylediklerine otoriter bir hava veriyor. 6. askeri kuatmak, muhasara etmek.

investigate

in.ves.ti.gate nves'tgeyt fiil 1. hakknda tahkikat/soruturma yapmak: The detective was


700

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

investigating the murder. Dedektif cinayet hakknda tahkikat yapyordu. 2. aratrmak, incelemek: They were investigating the problem. Problemi aratryorlard. investigation in.ves.ti.ga.tionisim 1. tahkikat, soruturma. 2. aratrma, inceleme. investigator in.ves.ti.ga.tor nves'tgeytr isim 1. dedektif. 2. aratrc. investment in.vest.ment nvest'mnt isim 1. yatrm, envestisman. 2. (sorumluluk, yetki v.b.'ni) verme. investor inveterate in.ves.torisim yatrmc. in.vet.er.ate nvet'rt sfat 1. kklemi, yerlemi. 2. mzmin; dkn, tiryaki. invidious in.vid.i.ous nvd'iys sfat 1. kskandrc. 2. haksz. 3. tiksindirici. invigorate in.vig.or.ate nvg'reyt fiil canlandrmak, glendirmek. invincible inviolable in.vin.ci.ble nvn'sbl sfat yenilmez. in.vi.o.la.ble nvay'lbl sfat 1. dokunulmaz. 2. bozulamaz, inenemez. inviolate invisibility invisible in.vi.o.late nvay'lt sfat bozulmam, inenmemi. invisibilityisim grnmezlik. in.vis.i.ble nvz'bl sfat 1. grlmez, grnmez, gzle seilemez. 2. abuk kestirilemez. 3. mali iler resmi hesaplarda gzkmeyen. invisibleness invitation invite in.vis.i.ble.nessisim grnmezlik. in.vi.ta.tion nvtey'n isim 1. davet, ar. 2. davetiye. in.vite nvayt' fiil 1. davet etmek, armak: He invited only his close friends to the exhibit. Sergiye sadece en yakn arkadalarn davet etti. 2. rica etmek: He invited me to apply for the job. e bavurmam rica etti. 3. davet etmek, yol amak: Carelessness invites criticism. Dikkatsizlik eletiriye yol aar. invoice in.voice n'voys isim fatura. fiil faturasn karmak.
701

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk invoke

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

in.voke nvok' fiil 1. (yardm, koruma v.b.'ni) istemek. 2. (Allaha) yakarmak, yalvarmak. 3. (ruh) armak. 4. bavurmak: He invoked his diplomatic immunity. Diplomatik dokunulmazlna bavurdu. He invoked Plato in defense of his thesis. Tezini savunmak iin Eflatun'a bavurdu.

involve

in.volve nvalv' fiil 1. gerektirmek, istemek: Expertise involves practice. Ustalk pratik ister. 2. in -e kartrmak, -e bulatrmak, -e sokmak: Don't involve me in your illegal activities. Beni yasad ilerinize bulatrmayn. 3. iermek, kapsamak: This problem involves other problems. Bu sorun baka sorunlar ieriyor.

involvement

in.volve.mentisim 1. ilgi, iliki. 2. karma, bulama. 3. konuma dili ak ilikisi.

invulnerable

in.vul.ner.a.ble nv^l'nrbl sfat 1. zarar grmekten veya yaralanmaktan tamamen korunmu. 2. fethedilemez; ele geirilmez (yer). 3. gayet salam: His position in the firm is invulnerable. Firmadaki yeri gayet salam.

inward

in.ward n'wrd zarf 1. ieriye doru. 2. fikir veya ruhun derinliine doru, ie doru.

inwards

in.wards n'wrdz zarf 1. ieriye doru. 2. fikir veya ruhun derinliine doru, ie doru.

iodic iodine iodise iodization iodize ion ionic ionise ionization ionize

i.od.ic ayad'k sfat iyotlu. i.o.dine ay'dayn isim iyot. i.o.dise ay'dayz fiil, ngiliz ngilizcesi baknz iodize i.o.di.za.tion aydzey'n isim iyotlama. i.o.dize ay'dayz fiil iyotlamak. i.on ay'n, ay'an isim iyon. i.on.ic ayan'k sfat iyonik. i.on.ise ay'nayz fiil, ngiliz ngilizcesi baknz ionize ion.iza.tionisim iyonlama, iyonlanma. i.on.ize ay'nayz fiil iyonlatrmak; iyonlamak.
702

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk ionosphere iota

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

i.on.o.sphere ayan'sfr isim iyonyuvar. i.ot.a ayo't isim zerre, nebze: There's not an iota of truth in it. Onda zerre kadar gereklik yok.

IOU

IOU ay'o'yu' ksaltma I owe you size olan borcum; bor senedi.

Iran Iranian Iraq Iraqi irascible

I.ran ran', rn' isim ran. isim ranl. sfat 1. ran, ran'a zg. 2. ranl. I.raj rak', rk' isim Irak. isim Irakl. sfat 1. Irak, Irak'a zg. 2. Irakl. i.ras.ci.ble rs'bl sfat abuk fkelenen, sinirli, huysuz.

irate ire Ireland iridescent iris Irish coffee

i.rate ay'reyt, ayreyt' sfat fkeli, hiddetli, kzgn. ire ayr isim fke, hiddet, kzgnlk. Ire.land ayr'lnd isim rlanda. ir.i.des.cent rdes'nt sfat yanardner. i.ris ay'rs isim 1. anatomi iris. 2. ssen. stne kremantiyi konulan viskili ve ekerli kahve, rlanda kahvesi.

Irish Gaelic Irish

rlandaca. I.rish ay'r isim rlandaca. sfat 1. rlanda, rlanda'ya zg. 2. rlandaca. 3. rlandal.

Irishman

I.rish.man ay'rmn isim (Irishmen) rlandal erkek, rlandal.

Irishwoman

I.rish.wom.an ay'rwmn isim (Irishwomen) rlandal kadn, rlandal.

irk

irk rk fiil 1. bktrmak, usandrmak. 2. cann skmak, sinirlendirmek.

irksome Iron Curtain iron foundry iron gray iron out

irk.somesfat skc, bktrc, usandrc. tarih Demirperde. dkmhane, demirhane. demirkr. tlemek, (buruukluklar) gidermek. 2. (prz, sorun v.b.'ni) gidermek.

703

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk iron

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

i.ron ay'rn isim 1. demir. 2. t. 3. maden ulu golf sopas. sfat 1. demir, demirden yaplm. 2. demir gibi. fiil tlemek.

ironic

i.ron.ic ayran'k sfat inceden inceye alay eden, alayl, ironik.

ironical

i.ron.i.cal ayran'kl sfat inceden inceye alay eden, alayl, ironik.

ironing board ironing

t tahtas/masas. i.ron.ingisim 1. tleme: Have you done the ironing? amarlar tledin mi? 2. tlenecek amarlar: She's got a lot of ironing to do. ok t ii var. 3. tlenmi/tl amarlar.

irony of fate irony

kaderin cilvesi. i.ro.ny ay'rni isim 1. ironi, istihza. 2. insana alay gibi gelen bir tesadf.

irrational

ir.ra.tion.al r'nl sfat 1. aklsz, mantksz. 2. akld, usd, irrasyonel.

irrationalism irrationally irreconcilable

ir.ra.tion.al.ismisim, felsefe usdclk, irrasyonalizm. ir.ra.tio.nal.lyzarf mantkszca. ir.rec.on.cil.a.ble reknsay'lbl sfat uzlatrlamaz, bartrlamaz. isim 1. uzlamaz kimse. 2. oul uyumayan fikirler.

irrecoverable

ir.re.cov.er.a.ble rk^v'rbl sfat 1. dzeltilemez. 2. geri alnamaz.

irredeemable

ir.re.deem.a.ble rdi'mbl sfat 1. kurtulamaz. 2. paraya evrilemez. 3. bedeli denerek kurtarlamaz. 4. aresiz.

irrefutable

ir.ref.u.ta.ble ref'ytbl, rfyu'tbl sfat aksi iddia edilemez, su gtrmez, rtlemez.

irregular

ir.reg.u.lar reg'ylr sfat 1. dzensiz, kuralsz. 2. yolsuz, usulsz. 3. arpk, dz olmayan. 4. babozuk (asker). 5. dilbilgisi kurald.

irrelevant

ir.rel.e.vant rel'vnt sfat konu d; to ile ilgisi olmayan.


704

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk irremediable

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

ir.re.me.di.a.ble rmi'diybl sfat 1. aresiz. 2. tedavisi olanaksz.

irreparable

ir.rep.a.ra.ble rep'rbl sfat onarlamaz, tamir olunamaz; onulmaz, aresiz.

irreplaceable irrepressible

ir.re.place.a.ble rpley'sbl sfat yeri doldurulamaz. ir.re.pres.si.ble rpres'bl sfat 1. bastrlamayan, frenlenemeyen, nne geilemeyen. 2. zaptolunmaz, gemlenmez.

irreproachable

ir.re.proach.a.ble rpro'bl sfat kusur bulunamaz, aleyhinde sylenecek bir ey olmayan, kusursuz.

irresistible

ir.re.sis.ti.ble rzs'tbl sfat kar konulmaz, dayanlmaz, ok ekici.

irresolute irresolvable irrespective irresponsibility irresponsible irretrievable

ir.res.o.lute rez'lut sfat kararsz, ikircimli, mtereddit. ir.re.solv.a.ble rzal'vbl sfat zlemez. ir.re.spec.tive rspek'tv sfat of -e bakmakszn. irresponsibilityisim sorumsuzluk. ir.re.spon.si.ble rspan'sbl sfat sorumsuz. ir.re.triev.a.ble rtri'vbl sfat 1. bir daha ele gemez. 2. telafi edilemez.

irreverence irreverent irreversible

ir.rev.er.enceisim saygszlk. ir.rev.er.ent rev'rnt sfat saygsz. ir.re.vers.i.ble rvr'sbl sfat 1. ters evrilemez. 2. deitirilemez, geri alnamaz. 3. fizik tersinmez.

irrevocable

ir.rev.o.ca.ble rev'kbl sfat geri alnamaz, deimez, deitirilemez.

irrigate

ir.ri.gate r'geyt fiil 1. (topra) sulamak. 2. tbbi ykamak, lavaq yapmak.

irrigation

ir.ri.ga.tion rgey'n isim 1. (topra) sulama. 2. tbbi ykama, lavaq.

irritable irritant

ir.ri.ta.ble r'tbl sfat abuk kzan, sinirli. ir.ri.tant r'tnt sfat 1. sinirlendirici. 2. tahri edici. isim 1. tahri edici ey. 2. sinirlendirici ey.

irritate

ir.ri.tate r'teyt fiil 1. sinirlendirmek. 2. tahri etmek.


705

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk irritating

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

ir.ri.tat.ing r'teytng sfat 1. sinirlendirici. 2. tahri edici.

irritation Is he the man for the job? is ISBN

ir.ri.ta.tionisim sinirlendirme. O bu iin adam m? is z baknz be ISBN ay'es'bi'en' ksaltma International Standard Book Number

Islam Islamic Islamise

Is.lam slam' isim slam, Mslmanlk, slamiyet. sfat slam, slami, Mslman. Is.lam.ise z'lmayz, s'lmayz fiil, ngiliz ngilizcesi baknz Islamize

Islamize

Is.lam.ize z'lmayz, s'lmayz fiil slamlatrmak; slamlamak.

island islander isle islet isn't isobar isolate

is.land ay'lnd isim ada. is.land.erisim adal. isle ayl isim ada. is.let ay'lt isim adack. is.n't z'nt ksaltma is not . i.so.bar ay'sbar isim izobar, ebasn. i.so.late ay'sleyt fiil 1. izole etmek, ayrmak. 2. (hastay) tecrit etmek. 3. kimya ayrmak.

isolation

i.so.la.tion aysley'n isim 1. izolasyon, ayrma. 2. (hastay) tecrit etme. 3. kimya ayrma.

isomer isomeric isomerism isomorph isomorphic isomorphism

i.so.mer ay'smr isim, kimya izomer. i.so.mer.ic aysmer'k sfat izomerik. i.som.er.ism aysam'rzm isim izomerizm. i.so.morph ay'smrf isim izomorf, ebiim. i.so.mor.phic aysmr'fk sfat izomorfik, ebiimli. i.so.mor.phism aysmr'fzm isim izomorfizm, ebiimlilik.

isosceles triangle isosceles isotherm isotope

geometri ikizkenar gen. i.sos.ce.les aysas'liz sfat ikizkenar. i.so.therm ay'sthrm isim izoterm, escak. i.so.tope ay'stop isim izotop, yerde.
706

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk Israel Israeli

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

Is.ra.el z'riyl isim srail. Is.rae.li zrey'li isim srailli. sfat 1. srail, srail'e zg. 2. srailli.

issue of shares issue

hisse senedi ihrac. is.sue 'u fiil 1. yaymlama, yaym, basm. 2. konu. 3. sorun, mesele. 4. sonu, netice. 5. say, nsha. 6. boalma yeri. 7. boalma, k. 8. datm. 9. ocuklar. 10. mali iler piyasaya srme, emisyon.

isthmus

isth.mus s'ms, [ngiliz ngilizcesi] st'ms isim, corafya kstak, berzah.

It appeals to the eye. It comes to the same thing. It dawned on me. It doesn't matter. It fell to my lot. It gives me a kick. It has seen better days.

Gze ho geliyor./Gze gzel grnyor. Ayn kapya kar. Kafama dank etti. nemi yok./Fark etmez. Benim payma dt. Bana zevk veriyor./Houma gidiyor. Artk eskidi.

It is an ill wind that blows nobody good. Her ite bir hayr vardr. It is beyond my power. It is half past one. It is more than probable that .... It is neither here nor there. It is only a question of time. It is reported that .... It is rumored that .... It is usual to do so. It isn't done. It isn't worth a farthing. It leaves me cold. It looks like rain. It makes my flesh creep. It makes no difference. It requires qualification. It rings a bell with me. Elimde deil. Saat bir buuk. Byk bir olaslkla .... Onun nemi yok./Mesele onda deil. Sadece bir zaman meselesi. -dii syleniyor. Sylentiye gre .... Byle yapmak dettir. Yakk almaz./Hi ho bir ey deil. Be para etmez. Beni etkilemiyor./Bana vz gelir. Yamur yaacaa benziyor. Tylerimi rpertiyor. Farketmez. Ksmen doru. Tandk gibi geliyor./Bana bir ey hatrlatyor.
707

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk It rings a bell. It seems as if It seems as though It serves him right! It set my teeth on edge. It stands to reason ....

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

Tandk gibi geliyor./Bana bir ey hatrlatyor. Sanki .../Galiba .../... imi gibi. Sanki .../Galiba .../... imi gibi. Mstahaktr!/Oh olsun! Dilerimi kamatrd. Kuvvetle tahmin edilen bir durum iin kullanlr: It stands to reason he'll come. Gelmemesi iin bir neden olmadna gre gelir.

It stands to reason that ....

Kuvvetle tahmin edilen bir durum iin kullanlr: It stands to reason he'll come. Gelmemesi iin bir neden olmadna gre gelir.

It was just one of those things. It was like this. It would seem that .... it Italian italic italicise

Ne yapalm? Ksmet! Byleydi. .. gibi grnyor. it t zamir o; onu; ona. isim (oyunlarda) ebe. I.tal.ian tl'yn isim, sfat 1. talyan. 2. talyanca. i.tal.ic tl'k sfat italik. isim genellikle oul italik. i.tal.i.cise tl'sayz fiil, ngiliz ngilizcesi baknz italicize

italicize Italy itch mite itch

i.tal.i.cize tl'sayz fiil italik harflerle basmak. It.a.ly t'li isim talya. uyuzbcei. itch fiil 1. kanmak. 2. to -i iddetle arzu etmek. isim 1. kant, kanma. 2. iddetli arzu.

itchy it'd item

itchysfat 1. kantl. 2. kant yapan. it'd t'd ksaltma 1. it had . 2. it would . i.tem ay'tm isim 1. para, kalem, adet. 2. madde, fkra. 3. gazetecilik haber. 4. hesapta tek rakam.

itemise

i.tem.ise ay'tmayz fiil, ngiliz ngilizcesi baknz itemize

itemize itinerant

i.tem.ize ay'tmayz fiil ayrntlaryla yazmak. i.tin.er.ant aytn'rnt sfat dolaan, gezgin, seyyar. isim gezginci, seyyar kimse.

708

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk itinerary

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

i.tin.er.ar.y aytn'reri isim 1. yol. 2. seyahat program. 3. yolcu rehberi. sfat 1. yola ait. 2. yolculukla ilgili.

It'll set tongues wagging. it'll

Herkesin azna sakz olacak. it'll t'l ksaltma it will .

It's a bit thick of you to ask me to do this.Benden bunu istemen biraz fazla. It's a crying shame! It's a deal! It's a pleasure. It's a real pity! It's a sure thing! It's a wonder she's still alive. It's about time we went. It's all very well but .... It's anybody's guess. It's Greek to me. It's high time. It's my treat. It's no go. Yazklar olsun! Anlatk! Benim iin bir zevktir. ok yazk! Yzde yz olacak bir ey!/Salam bir i bu! Onun hayatta kalmas bir mucize. Artk gitmeliyiz. Hepsi iyi ho ama .../Her ey iyi gzel de .... Kesin olarak kimse bilmiyor. Hi anlayamyorum. Tam vakti./Zaman geldi de geti bile. Ben smarlyorum. Olmuyor.: It's no go; he won't change his mind. Olmuyor; kararndan vazgemiyor. It's no joke. konuma dili aka deil bu./Ciddi sylyorum./Ciddiyim. It's no laughing matter. It's no skin off my nose! It's no sweat! It's no wonder he took to drink. It's not my cup of tea. It's not within her capacity. It's not within reach. It's nothing special. It's one o'clock. It's time for school. It's your turn. it's its in akas yok./akaya gelmez. Bana ne! Hi problem deil!/ok kolay! 2. Hi de zahmet deil! Kendini ikiye vermesi alacak bir ey deil. O bana gre deil. Kapasitesi ona yetmez. El altnda deil. Ahm ahm bir ey deil. Saat bir. Okul zaman geldi. Sra sende. it's ts ksaltma 1. it is . 2. it has . its ts zamir onun ( it 'in iyelik hali).
709

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk itself IUD Ivorian

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

it.self tself' zamir kendi, kendisi. IUD ay'yu'di' ksaltma intrauterine device I.vo.ri.an ayvo'riyn isim Fildii Kyl. sfat 1. Fildii Kys, Fildii Kys'na zg. 2. Fildii Kyl.

ivory tower ivory ivy

fildii kule. i.vo.ry ay'vri isim 1. fildii. 2. fildii rengi. i.vy ay'vi isim duvarsarma, aasarma, sarmak, hedera.

J J.P. jab

J, j cey isim J, ngiliz alfabesinin onuncu harfi. J.P. cey'pi' ksaltma Justice of the Peace jab cb fiil (qabbed, qabbing) 1. drtmek, itmek. 2. saplamak. isim 1. drtme. 2. saplama.

jabber

jab.ber cb'r fiil 1. abuk abuk konumak. 2. anlalmayacak ekilde konumak.

jack

jack ck isim 1. otomotiv kriko, kaldrc. 2. adam; kyl. 3. gemici. 4. bocurgat. 5. iskambil oyunlar olan, bacak, vale. 6. (baz oyunlarda) top. 7. argo para. 8. elektrik priz. 9. denizcilikle ilgili cvadra sanca. 10. erkek eek. 11. erkek tavan. 12. oul be ta oyunu. fiil 1. up kriko ile kaldrmak. 2. up bocurgatla kaldrmak. 3. up bir kimseye grevini hatrlatmak.

jackal jackass

jack.al ck'l isim akal. jack.ass ck's isim 1. erkek eek. 2. ahmak adam, eek herif, marsvan eei.

jackboot

jack.boot ck'but isim 1. kaba kuvvet. 2. kaba kuvvet kullanan kimse, zorba. fiil kaba kuvvetle bakasn boyun emeye zorlamak. sfat kaba kuvvete dayanan.

jackdaw jacket

jack.daw ck'd isim bir tr kk karga. jack.et ck't isim 1. ceket. 2. miz. 3. makine silindir ceketi.

jackknife jack-of-all-trades

jack.knife ck'nayf isim (qackknives) byk ak. jack-of-all-trades ck'vl'treydz isim elinden her i gelen kimse, on parmanda on marifet olan kimse.

710

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk jackpot

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

jack.pot ck'pat isim, iskambil oyunlar pot, ortada biriken para.

jade jaded Jaffa orange Jaffa jag

jade ceyd isim yeim. jadedsfat 1. ok yorgun, bitkin. 2. isteksiz, bkkn. yafa, yafa portakal. Jaf.fa cf' isim yafa, yafa portakal. jag cg isim 1. viraq, keskin dn. 2. di, sivri u. fiil (jagged, jagging) di di etmek, entmek.

jagged jaguar jail

jag.ged cg'd sfat dili, entikli, sivri ulu. jag.uar cg'war isim qaguar, qagar. jail ceyl isim cezaevi, hapishane. fiil hapse atmak, hapsetmek.

jailbird

jail.bird ceyl'brd isim 1. hapishane gediklisi. 2. ip kakn. 3. pranga kaa.

jailer jaloppy jalopy jam session jam Jamaica Jamaican

jail.er cey'lr isim gardiyan. ja.lop.py clap'i isim, argo klstr otomobil, dldl. ja.lop.y clap'i isim, argo klstr otomobil, dldl. cazclarn bir araya gelip doatan ald caz mzii. jam cm isim reel, marmelat. Ja.mai.ca cmey'k isim Jamaika. isim Jamaikal. sfat 1. Jamaika, Jamaika'ya zg. 2. Jamaikal.

jamb

jamb cm isim kap veya pencerenin dik yan veya kenar pervaz.

jamboree jam-packed

jam.bo.ree cmbri' isim, argo cmb, elenti, grgr. jam-pack.edsfat dopdolu, hncahn dolu, tklm tklm.

Jan. jangle

Jan.ksaltma January jan.gle cng'gl fiil 1. ahenksiz ses karmak. 2. kavga etmek, ekimek. isim 1. ahenksiz ses. 2. grlt.

janissary janitor janizary January

jan.is.sar.y cn'sri isim yenieri. jan.i.tor cn'tr isim kapc; odac. jan.i.zar.y cn'zri isim yenieri. Jan.u.ar.y cn'yuweri isim ocak ay.
711

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk Jap. Japan Japanese cedar Japanese maple Japanese persimmon Japanese plum Japanese quince Japanese

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

Jap.ksaltma Japan Japanese Ja.pan cpn' isim Japonya. botanik kriptomerya. japonakaaac. trabzonhurmas. maltaerii, yenidnya. japonayvas. Jap.a.nese cpniz' isim (Japanese) 1. Japon. 2. Japonca. sfat 1. Japon. 2. Japonca.

japonica jar

ja.pon.i.ca cpan'k isim qaponayvas. jar car fiil (qarred, qarring) 1. kulak trmalayc bir ses karmak. 2. zangrdatmak; zangrdamak. 3. (with) (-e) ters dmek, (ile) atmak. 4. on/upon sinirlendirmek. 5. sarsmak; sarslmak. isim 1. sarsnt; ok. 2. zangrt.

jargon

jar.gon car'gn isim 1. anlalmaz dil. 2. meslek argosu. 3. zel dil.

jasmine jaundice

jas.mine cz'mn, cs'mn isim yasemin. jaun.dice cn'ds isim 1. tbbi sarlk. 2. honutsuzluk; karamsarlk; dmanlk; kskanlk; nyarg.

jaundiced

jaun.dicedsfat 1. sarlk olmu. 2. honutsuz; karamsar; dmanca; kskanlk dolu; nyargl.

jaunt jauntily jaunty Java Javan Javanese

jaunt cnt fiil gezmek. isim gezinti. jaun.ti.lyzarf kaygszca, ftursuzca. jaun.tysfat 1. neeli, en, kaygsz. 2. gsterili, k. Ja.va ca'v isim Cava. isim Caval. sfat baknz Javanese Jav.a.nese cavniz' isim (Javanese) 1. Caval. 2. Cavaca. sfat 1. Cava, Cava'ya zg. 2. Cavaca. 3. Caval.

javelin throw javelin jaw

cirit atma, cirit. jav.e.lin cv'ln, cv'ln isim cirit. jaw c isim 1. ene. 2. oul az. 3. argo ene alma, laflama. fiil, argo 1. ene almak, laflamak. 2. drlanmak.
712

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk jawbone

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

jaw.boneisim ene kemii. fiil, argo tehditle bask yapmak.

jawbreaker

jaw.break.erisim, konuma dili 1. ok sert akide ekeri. 2. sylenii zor szck.

jay jaywalker

jay cey isim alakarga, kestanekargas. jay.walk.erisim caddeyi trafik kurallarna uymadan geen kimse.

jazz band jazz up jazz jealous jealously jealousy jean jeans jeep jeer jell

cazbant. canlandrmak, hareketlendirmek. jazz cz isim, sfat caz. jeal.ous cel's sfat kskan. jeal.ous.lyzarf kskanlkla. jeal.ou.syisim kskanlk. jean cin isim cin kuma. jeansisim cin, cin pantolon; blucin. jeep cip isim cip. jeer cr fiil at ile alay etmek, ile elenmek. isim alay. jell cel fiil 1. peltelemek. 2. konuma dili biimlenmek, belirginlemek.

jelly jellybean

jel.ly cel'i isim qle. fiil pelteletirmek; peltelemek. jel.ly.bean cel'ibin isim ii qleli fasulye biiminde bir eker.

jellyfish

jel.ly.fish cel'if isim 1. denizanas, medz. 2. konuma dili kararsz kimse.

jeopardise

jeop.ard.ise cep'rdayz fiil, ngiliz ngilizcesi baknz qeopardize

jeopardize

jeop.ard.ize cep'rdayz fiil tehlikeye atmak, tehlikeye sokmak.

jeopardy

jeop.ard.y cep'rdi isim 1. tehlike, nazik durum. 2. hukuk yarglanan sann cezaya arplma olasl.

jerboa jerk off jerk out

jer.bo.a crbo'w isim crboa, lfaresi, lsan. otuz bir ekmek, abaza ekmek, masturbasyon yapmak. kesik kesik ve hzl sylemek.
713

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk jerk

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

jerk crk fiil 1. birdenbire ve iddetle ekmek. 2. silkip atmak. 3. frlatmak. 4. sarsla sarsla gitmek.

jerkily jerky

jerk.i.lyzarf sarsntlarla, sarsarak. jer.kysfat 1. sarsntl. 2. spazmodik. 3. argo aptal, salak.

jerry-built jersey Jerusalem artichoke Jerusalem jessamine jest

jer.ry-built cer'iblt sfat kt malzemeyle yaplm. jer.sey cr'zi isim qarse. yerelmas. Je.ru.sa.lem cru'slm isim Kuds. jes.sa.mine ces'mn isim baknz qasmine jest cest isim aka, latife, alay. fiil latife etmek, aka sylemek; aka etmek.

jester Jesus Jesus! jet lag

jest.erisim soytar, maskara. Je.sus ci'zs isim Hz.sa. nlem Allah Allah! (uzun bir uak yolculuundan sonra) zaman farkndan doan uyku dzensizlii, yorgunluk v.b.

jet plane jet propulsion jet set jet setter jet

jet ua, tepkili uak. tepkili altrma, jetli sr. jet sosyete. jet sosyeteden bir kimse. jet cet fiil (qetted, qetting) 1. fkrtmak; fkrmak. 2. qetle yolculuk yapmak. isim 1. qet. 2. fkrma. 3. fskye.

jet-black jet-propelled

jet-blacksfat simsiyah. jet-pro.pelledsfat 1. tepkili. 2. jet gibi hzl. 3. enerqik, hareketli.

jettison

jet.ti.son cet'sn fiil (tehlike annda gemiyi hafifletmek iin) (yk) denize atmak.

jetton jetty Jew jewel

jet.ton cet'n isim qeton. jet.ty cet'i isim 1. dalgakran, mendirek. 2. kgir iskele. Jew cu isim, sfat Musevi, Yahudi. jew.el cu'wl isim 1. deerli ta, cevher, mcevher. 2. cep saatinin iindeki ta. 3. deerli kimse veya ey. fiil
714

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

(qeweled/qewelled, qeweling/qewelling) deerli talarla sslemek. Jewish jib jibe Jew.ish cu'w sfat Musevi, Yahudi. jib cb isim, denizcilikle ilgili flok yelkeni. jibe cayb fiil 1. denizcilikle ilgili bumba ile seren veya yelkeni rzgr ynnde giderken kavano etmek. 2. konuma dili with -e uymak, ile uyumak. jiff jiffy jiggle jiff cf isim baknz qiffy jif.fy cf'i isim, konuma dili an, lahza. jig.gle cg'l fiil salnmak, dingildemek, rgalanmak; sallamak. isim 1. titreme. 2. hafif sallant. jigsaw puzzle jigsaw jihad jilt kesilmi paralar birletirerek oynanan resimbilmece. jig.saw cg's isim motorlu oyma testeresi. ji.had chad' isim cihat. jilt clt fiil (sevgilisini) terketmek. isim sevgilisini terkeden kz. jimmy jim.my cm'i isim (hrszlarn kulland) ufak levye. fiil (hrszlarn kulland) ufak levye ile amak. jimsonweed jingle jim.son.weed cm'snwid isim tatula, eytanelmas. jin.gle cng'gl isim 1. ngrt; ngrt; krt. 2. (tekerleme gibi) ksa iir. 3. tekerlemeli ark. fiil ngrdatmak; ngrdatmak; krdatmak. jinks jinni jinx jinks cngks isim baknz high qinks jin.ni cn'i isim cin. jinx cngks isim, argo uursuz ey veya kimse, uursuzluk. fiil uursuzluk getirmek. jitters jittery jiujitsu job work job jobber jit.ters ct'rz isim, konuma dili the ar sinirlilik. jit.ter.y ct'ri sfat, konuma dili ok sinirli. jiu.jit.su cuct'su isim baknz quqitsu gtr i. job cab isim i, grev, vazife, memuriyet. job.ber cab'r isim 1. toptanc, toptan mal satan tccar, toptan datmc. 2. para bana alan ii. jockey for position (bir yarta) daha avantajl bir yere gemeye almak.
715

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk jockey jockstrap jocular jocularity jocularly jog someone's memory

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

jock.ey cak'i fiil dalavere ile kandrmak. jock.strap cak'strp isim suspansuvar. joc.u.lar cak'ylr sfat 1. akal, aka yollu. 2. akac. joc.u.lar.i.ty cakylr'ti isim akaclk. joc.u.lar.lyzarf aka olarak. (bir eyi hatrlatmak iin ipucu vererek) birinin belleini canlandrmak.

jog

jog cag fiil (qogged, qogging) 1. itmek, sarsmak, drtmek. 2. yava komak, qogging yapmak. isim 1. drtme. 2. yava koma.

jogging joggle

jog.gingisim yava koma, qogging. jog.gle cag'l fiil 1. hafife sarsmak, yavaa sallamak; hafife sarslmak veya sallanmak. 2. geme ile tutturmak. isim 1. birden drtme, sallama. 2. sarsnt. 3. geme.

join battle join hands join up join

(iki ordu) arpmaya balamak. el ele tutumak. konuma dili 1. asker yazlmak. 2. ye yazlmak. join coyn fiil 1. (kulp, parti v.b.'ne) katlmak. 2. bulumak. 3. birletirmek; birlemek. 4. balamak; balanmak. 5. konuma dili bitimek. 6. in -de yer almak, -e katlmak. isim 1. bitime noktas. 2. birleme; bitime.

joiner

join.er coy'nr isim 1. birletirici ey veya kimse. 2. ngiliz ngilizcesi doramac, marangoz.

joinery joint account joint creditors joint debtors joint heir joint owner joint surety joint

join.eryisim doramaclk, marangozluk. ticaret mterek hesap. mteselsil alacakllar. mteselsil borlular. mirasta ortak. mlkiyette/tasarrufta ortak; payda. mteselsil kefil. joint coynt isim 1. anatomi eklem, mafsal. 2. ek. 3. ek yeri. 4. kasaplk byk et paras. 5. botanik dm,
716

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

boum. 6. argo afyon ekilen veya kumar oynanan batakhane. 7. argo esrarl sigara. fiil 1. bititirmek, eklemek, raptetmek. 2. ek veya oynak yeri yapmak. 3. (eti) oynak yerlerinden ayrmak. jointly joint-stock company joist joke joint.lyzarf ortaklaa, birlikte. ticaret anonim irket. joist coyst isim kiri; putrel. joke cok isim aka, latife, nkte. fiil aka yapmak, aka etmek. joker jok.er co'kr isim 1. akac kimse. 2. iskambil oyunlar qoker. jokingly jolly good jolly jokinglyzarf aka ederek, akayla. ngiliz ngilizcesi ok iyi. jol.ly cal'i sfat 1. en, neeli. 2. nee verici. 3. konuma dili ho, gzel. zarf, ngiliz ngilizcesi, konuma dili pek ok, son derece. jolt jolt colt fiil 1. sarsmak; sarslmak. 2. akna evirmek, oke etmek. isim 1. sarsma, sarsnt. 2. ok. jonquil Jordan Jordanian jon.juil can'kwl isim fulya, zerrin. Jor.dan cr'dn isim rdn. Jor.da.ni.an crdey'niyn isim rdnl. sfat 1. rdn, rdn'e zg. 2. rdnl. josh josh ca fiil, konuma dili taklmak, aka etmek, alay etmek. jostle jos.tle cas'l fiil itip kakmak, itelemek, drtklemek. isim itip kakma. jot jot cat fiil (qotted, qotting) down yazmak, not etmek. isim zerre, nebze: I won't change a jot of it! Bir noktasn bile deitirmem! Don't you miss a jot or a tittle! En ufak bir noktay karma! joule journal joule cul, caul isim, fizik qul. jour.nal cr'nl isim 1. gnlk, gnce. 2. denizcilikle ilgili seyir defteri. 3. ticaret gnlk defter, yevmiye defteri. 4. gazete. 5. dergi.
717

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk journalism journalist journey

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

jour.nal.ism cr'nlzm isim gazetecilik. jour.nal.ist cr'nlst isim gazeteci. jour.ney cr'ni isim yolculuk, gezi, seyahat, sefer, yol. fiil yolculuk etmek.

journeyman jovial joviality jovialness jowl joy joyful joyfully joyous joyride joystick

jour.ney.man cr'nimn isim (qourneymen) ustaba. jo.vi.al co'viyl sfat en, neeli. jo.vi.al.i.ty coviyl'ti isim enlik, nee. jo.vi.al.nessisim enlik, nee. jowl caul, col isim ene kemii, alt ene. joy coy isim sevin, keyif, haz, nee. joy.fulsfat sevinli, sevindirici, neeli, neeyle dolu. joy.ful.lyzarf neeyle. joy.ous coy's sfat sevinli, keyifli, neeli. joy.rideisim otomobil gezintisi; alnt araba ile gezme. joy.stickisim 1. uakta manevra kolu. 2. bilgisayar kumanda kolu.

Jr. jubilant jubilation jubilee

Jr.ksaltma Junior ju.bi.lant cu'blnt sfat sevinli, cokun. ju.bi.la.tion cubley'n isim cokulu sevin, coku. ju.bi.lee cu'bli isim 1. herhangi bir olayn ellinci yldnm. 2. evlilikte altn yl. 3. qbile.

Judaism

Ju.da.ism cu'diyzm isim 1. Musevilik, Musevi dini. 2. Musevi olma, Musevilik. 3. Musevi lemi.

Judas tree Judas Judeo-German

erguvanaac, erguvan. Ju.das cu'ds isim baknz Judas tree Ju.de.o-Ger.man cudey'o.cr'mn isim, sfat baknz Yiddish

Judeo-Spanish

Ju.de.o-Span.ish cudey'o.spn' isim, sfat Yahudi spanyolcas.

judge by externals judge

grne dayanarak hkme varmak. judge c^c isim 1. yarg, hkim. 2. hakem. 3. bilirkii. fiil 1. yarglamak. 2. hakemlik etmek. 3. hkm vermek; hkmetmek. 4. tahmin etmek.

Judgement Day

kyamet gn.
718

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk judgement Judgment Day judgment judicial judiciary

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

judge.ment c^c'mnt isim hkm, karar, yarg. kyamet gn. judg.ment c^c'mnt isim hkm, karar, yarg. ju.di.cial cud'l sfat adli, hukuki, trel. ju.di.ci.ar.y cud'iyeri sfat adli, hukuki; yarglama ile ilgili. isim 1. adliye. 2. yarglar.

judicious

ju.di.cious cud's sfat akllca, tedbirli, sagrl, mantkl.

judo judoist jug

ju.do cu'do isim qudo. ju.do.ist cu'dowst isim qudocu. jug c^g isim 1. testi. 2. ngiliz ngilizcesi (kulplu) srahi. 3. argo hapishane, kodes.

juggle the books juggle

aldatmak iin hesap defterlerini kartrp hazrlamak. jug.gle c^g'l fiil 1. hokkabazlk yapmak. 2. el abukluu ile marifet yapmak. 3. hile yapmak. 4. aldatmak. isim 1. hokkabazlk. 2. hile.

juggler

jug.gler c^g'lr isim 1. hokkabaz, qonglr. 2. hilekr kimse.

Jugoslav Jugoslavia

Ju.go.slav yu'goslav isim, sfat baknz Yugoslav Ju.go.slav.ia yugoslav'iy, yugoslav'y isim baknz Yugoslavia

Jugoslavian

Ju.go.slav.ian yugoslav'iyn, yugoslav'yn isim, sfat baknz Yugoslavian

Jugoslavic jugular vein jugular juice

Ju.go.slav.ic yugoslav'k sfat baknz Yugoslavic ahdamar. jug.u.lar c^g'ylr sfat boyuna ait. juice cus isim 1. zsu. 2. sebze, meyve veya et suyu. 3. argo cereyan, elektrik. 4. argo benzin. 5. argo kuvvet, enerji.

juiceless juicy jujitsu jujube

juice.lesssfat z veya suyu olmayan, kuru. juicysfat 1. zl, sulu. 2. ilgin, ilgi ekici. ju.jit.su cuct'su isim, spor qiuqitsu. ju.jube cu'cub isim, botanik hnnap, ide.

719

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk jukebox

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

juke.box cuk'baks isim para ile plak alan otomatik pikap.

July jumble

Ju.ly clay', cu'lay' isim temmuz. jum.ble c^m'bl isim karmakark ey; karklk, dzensizlik. fiil karmakark olmak; karmakark etmek.

jumbo jump a train jump at a conclusion jump bail

jum.bo c^m'bo sfat ok byk, kocaman. trene atlamak. acele hkm vermek. konuma dili (kefaletle tahliye edilen sank) hazr bulunmas gereken durumaya gelmemek.

jump down someone's throat

konuma dili birini sert bir ekilde azarlamak, birini halamak, birine sapartay vermek.

jump on the bandwagon jump on jump one's bail jump out of one's skin

konuma dili bakalarnn yapt bir eyleme katlmak. konuma dili -e saldrmak, -e atmak. kefalet altndayken durumaya gelmemek. hayretle yerinden sramak; d kopmak, d patlamak. yamurdan kap doluya tutulmak.

jump out of the frying pan into the fire jump ship jump the gun

(tayfa) gemiyi haber vermeden terketmek. konuma dili vaktinden nce davranmak/hareket etmek/balamak.

jump the track jump

(tren) raydan kmak. jump c^mp fiil 1. atlamak, sramak, zplamak; sratmak, zplatmak, frlatmak, atlatmak. 2. zerinden atlamak. 3. (fiyat) frlamak.

jumper

jump.er c^m'pr isim 1. bluz veya kazak zerine giyilen kolsuz elbise. 2. ocuklara giydirilen pantolonlu ceket, tulum. 3. ngiliz ngilizcesi kazak.

jumping-off place

dnyann br ucu. 2. balama noktas, balang noktas.

jumpy

jump.y c^m'pi sfat sinirli, sinirleri gergin, diken stnde.

Jun. junction box

Jun.ksaltma June Junior elektrik buat, kutu.


720

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk junction

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

junc.tion c^ngk'n isim 1. bitime, birleme. 2. birleme yeri, kavak. 3. demiryolu makas.

juncture

junc.ture c^ngk'r isim 1. bitime, balant. 2. oynak yeri. 3. diki yeri. 4. nemli an. 5. aralk, zaman.

June bug June Juneberry jungle junior college

haziranbcei. June cun isim haziran. June.ber.ry cun'beri isim kayaarmudu. jun.gle c^ng'gl isim cengel, cangl. niversitenin birinci ve ikinci snf retim programn uygulayan iki senelik okul.

junior high school

ilkokul ve lise arasndaki 9., 0. ve 3. snflar kapsayan ortaokul.

junior

jun.ior cun'yr sfat 1. yaa kk. 2. kdemce aa, ast. 3. iki kiiden kk olan. 4. byk harf ile kk (babasyla ayn ad tayan kimsenin adna eklenir). 5. spor gen. isim 1. yaa kk kimse. 2. mevki veya kdemce kk olan kimse. 3. lise veya niversitede sondan bir nceki snf rencisi.

juniper junk food junk heap junk mail junk junkie

ju.ni.per cu'npr isim ard. tad gzel, besin deeri az olan yiyecek. hurdas km araba. reklam olarak gelen posta. junk c^ngk isim in yelkenlisi. junk.ie c^ng'ki isim, argo ke, uyuturucu bamls; eroinman.

junkman junkyard junta Jupiter jurisdiction

junk.man c^ngk'mn isim (qunkmen) eskici; hurdac. junk.yard c^ngk'yard isim hurda deposu, hurdalk. jun.ta cn't, hn't isim cunta. Ju.pi.ter cu'ptr isim Jpiter, Erendiz. ju.ris.dic.tion crsdk'n isim 1. hukuk yarg hakk, yarglama hakk. 2. yetki. 3. hkmet, hkmetin nfuz dairesi.

jurisprudence jurist

ju.ris.pru.dence crspru'dns isim hukuk ilmi, hukuk. ju.rist cr'st isim hukuk ilmi uzman; hukuku.
721

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk juror jury

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

ju.ror cr'r isim qri yesi. ju.ry cr'i isim 1. qri, yargclar kurulu. 2. jri, seiciler kurulu, seici kurul.

Just a sec! just about

konuma dili Bir saniye! -mek zere: I was just about to leave. Tam kmak zereydim. 2. hemen hemen: We're qust about finished. Hemen hemen bitirdik. She's acted in qust about every play you can think of. Hemen hemen bildiin her oyunda rol ald.

just like

ayn, tpk: Fehmi looks just like his father. Fehmi tpk babasna benziyor. That's just like Fettah, isn't it? O tam Fettah'a bir ey, deil mi?

just my luck just now

tam benim ansma. imdi. 2. biraz nce: They were here qust now. Biraz nce buradaydlar.

just so

ok dzenli bir halde: She keeps her house just so. Evini ok muntazam tutuyor. 2. ok dikkatli bir ekilde: When you're with them you have to behave qust so. Onlarla beraberken ok dikkatli davranman lazm. 3. artyla: Go where you will, just so you get back here by six. Nereye gitmek istersen git, ancak herhalkrda altda burada ol.

just the same

her zamanki gibi, her zaman olduu gibi, eskisi gibi. 2. gene de, yine de, buna ramen.

just then just there Just think!

tam o srada; tam o anda. tam orada. Bir dn!/Dnsene! Just think! This time tomorrow we'll be in China! Dnsene! Yarn bu saatte in'de olacaz!

just to spite

-e inat: He's doing this just to spite them. Onlara inat bunu yapyor.

Just try and catch me! just under the wire Just what the fuck do you mean?

konuma dili Haydi, yakala bakalm! son anda, ucu ucuna. Ne demek istiyorsun be?
722

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk just

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

just c^st zarf 1. tam: qust across from us tam karmzda. qust at that spot tam o noktada. qust in time tam vaktinde. That's qust what I've been looking for. O tam aradm ey. 2. hemen, imdi, biraz nce: She has just arrived. imdi geldi. I was just going out the door when the telephone rang. Tam kapdan kyordum ki telefon ald. 3. ancak, yalnz, sadece: There are qust two new students this year. Bu sene ancak iki yeni renci var. 4. anca, ancak, zorla, glkle, gbela: From that window you can just see a bit of the Galata Tower. O pencereden Galata kulesinin azck bir ksmn anca grebilirsin. Her house is just within the city limits. Evi anca ehrin snrlar iinde kalyor.

justice of the peace justice

hukuk sulh hkimi. jus.tice c^s'ts isim 1. adalet, hak. 2. hakllk, yerindelik, doruluk.

justification

jus.ti.fi.ca.tion c^stfkey'n isim 1. hakl karma veya kma. 2. hakl neden, gereke. 3. bilgisayar metnin sa kenarn hizalama.

justify

jus.ti.fy c^s'tfay fiil 1. dorulamak, hakl karmak. 2. susuzluunu kantlamak, temize karmak. 3. bilgisayar metnin sa kenarn hizalamak.

justly jut

just.lyzarf 1. adaletle, adil bir ekilde. 2. hakl olarak. jut c^t fiil (qutted, qutting) 1. out knt yapmak, kk olmak. 2. kmak, uzanmak.

jute juvenile court juvenile delinquency juvenile delinquent juvenile

jute cut isim qt, muhliye. hukuk ocuk mahkemesi. ocuun su ilemesi. hukuk ocuk sulu. ju.ve.nile cu'vnl, cu'vnayl sfat 1. gen; genlie zg. 2. olgunlamam, ocuksu. isim gen; ocuk.

juxtapose

jux.ta.pose c^kstpoz' fiil birbirine yakn koymak; yanyana koymak.

723

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk juxtaposition

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

jux.ta.po.si.tion c^kstpz'n isim 1. birbirine yakn koyma; yanyana koyma. 2. birbirine yakn bulunma/bulundurma; yanyana bulunma/bulundurulma.

K Kaaba kale kaleidoscope

K key isim K, ngiliz alfabesinin on birinci harfi. Kaa.ba ka'b isim Kbe. kale keyl isim karalahana. ka.lei.do.scope klay'dskop isim iek drbn, kaleydoskop.

Kampuchea

Kam.pu.che.a kmpu'iy isim Kampuya, Kamboya, Kambo.

Kampuchean

isim 1. Kampuyal, Kamboyal, Kambolu. 2. Kampua, Kamboa. sfat 1. Kampuya, Kampuya'ya zg. 2. Kampua. 3. Kampuyal.

kangaroo kaput karat karate Karelia Karelian

kan.ga.roo kng.gru' isim kanguru. ka.put kapt' sfat, argo mahvolmu. kar.at ker't isim ayar, altn ayar. ka.ra.te kra'ti isim karate. Ka.re.li.a kril'y, kri'liy isim Karelya. isim 1. Karelyal. 2. Karelyaca. sfat 1. Karelya, Karelya'ya zg. 2. Karelyaca. 3. Karelyal.

karyokinesis

kar.yo.ki.ne.sis kriyokni'ss isim, biyoloji karyokinez, mitoz.

Kashmir Kashmiri Kashmirian

Kash.mir kmir', k'mir isim Kemir. Kash.mir.i kmir'i isim, sfat Kemirli. Kash.mir.i.an kmir'iyn sfat 1. Kemir, Kemir'e zg. 2. Kemirli. isim Kemirli.

Kazak Kazakh Kazakhstan Kazakstan keel over keel keelage keen on acting

Ka.zak kazak' isim, sfat baknz Kazakh Ka.zakh kazak' isim, sfat 1. Kazak. 2. Kazaka. Ka.zakh.stan kazak'stan isim Kazakistan. Ka.zak.stan kazak'stan isim baknz Kazakhstan alabora olmak. 2. birden devrilip dmek. keel kil isim gemi omurgas, karina. fiil alabora etmek. keel.ageisim liman resmi. aktrle hevesli.
724

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk keen on keen

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

konuma dili -e ok hevesli, -e merakl, -e dkn. keen kin sfat 1. keskin, sivri. 2. ac. 3. sert, iddetli, keskin. 4. kuvvetli, youn. 5. gz ak, zeki. 6. doymak bilmez (itah).

keenly keenness

keen.lyzarf 1. iddetle. 2. evkle. keen.nessisim 1. keskinlik. 2. iddet. 3. dknlk, merak. 4. zek, aklllk.

keep a civil tongue in one's head

terbiyeli bir ekilde konumak: I'll thank you to keep a civil tongue in your head! Terbiyeni takn!

keep a journal keep a low profile

gnlk tutmak. dikkati ekmemeye almak, sivri olmamaya almak, gze batmamaya almak.

keep a secret keep a stiff upper lip

sr saklamak/tutmak. konuma dili (zor bir durumda iken) duygularn rtbas etmek.

keep a straight face keep a tab on keep abreast of keep account of keep an account of keep an animal at bay

hi glmemek, ciddiyetini korumak, istifini bozmamak. -i takip etmek, -i izlemek; -i gzetlemek. yeni gelimeleri renmek, olan biteni renmek. -i aklnda tutmak. -in kaydn tutmak, -i kaydetmek, -i not etmek. birini/bir hayvan korkutarak yaklap zarar vermesini nlemek, sindirmek.

keep an ear to the ground keep an eye on keep an eye out for keep away keep back Keep back! keep bankers' hours

kula kirite olmak, kula tetikte olmak. -e gz kulak olmak, gz stnde olmak. (bir ey iin) gz kulak olmak. uzak durmak. 2. uzak tutmak. saklamak, gizlemek. Uzak dur! konuma dili 1. gnde pek az saat ak olmak. 2. gnde pek az saat almak.

keep company keep count of keep count keep dark

yalnz brakmamak. 2. with ile arkadalk etmek. -in saysn tutmak. -in saysn tutmak. saklamak, sr vermemek.
725

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk keep down keep early hours keep fit keep from keep going

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

ba kaldrtmamak. 2. ykselmesine izin vermemek. eve erken dnmek; erken yatmak. formunu korumak. -den korumak. devam etmek. 2. ilerlemek. 3. srdrmek, devam ettirmek.

keep good time keep house keep in mind

(saat) her zaman zaman doru gstermek. ev idare etmek. -i aklnda tutmak, -i unutmamak. You should also bear this in mind. Bunu da unutmamalsn. 2. dikkate almak, hesaba katmak.

keep in reserve keep in the background keep in view

ihtiyat olarak saklamak. arka planda kalmak, kendini gstermemek. gzden kaybetmemek; gzden uzak tutmamak. 2. gz nnde tutmak.

keep in with keep in keep it up keep off

ile dost kalmak. ieride kalmak. 2. ieride alkoymak, saklamak. srdrmek, devam etmek. -i yaklatrmamak, -i uzak tutmak. 2. -den uzak kalmak.

keep on keep one's balance keep one's counsel keep one's distance from keep one's end up

devam etmek. (dmemek iin) dengesini korumak. sr saklamak. -den uzak durmak, ile arasna mesafe koymak. kendine den grevi yerine getirmek; kendine den pay demek.

keep one's eyes peeled for

konuma dili (etrafta bulunabilecek birine/bir eye) dikkat etmek: Keep your eyes peeled for snakes! Ylanlara dikkat et!

keep one's eyes peeled

konuma dili (etrafta bulunabilecek birine/bir eye) dikkat etmek: Keep your eyes peeled for snakes! Ylanlara dikkat et!

keep one's feet

dmemek.
726

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk keep one's figure keep one's head keep one's mouth shut keep one's nose to the grindstone

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

vcut hatlarn korumak. kendine hkim olmak. azn sk tutmak, enesini tutmak. konuma dili durmadan almak, durup dinlenmeden almak.

keep one's own counsel keep one's promise keep one's seat

fikirlerini kendine saklamak. szn tutmak. oturduu yerden kalkmamak. 2. parlamentodaki yerini korumak.

keep one's shirt on

konuma dili 1. sinirlenmemek, patlamamak. 2. sabrszlanmamak. 3. telaa kaplmamak.

keep one's temper keep one's trap shut keep one's word

fkeye kaplmamak; fkesini yenmek. enesini tutmak, gagasn ksmak. szn tutmak; szn yerine getirmek; sznden dnmemek.

keep oneself aloof from keep order keep out of mischief keep out of sight keep out Keep out! keep pace with keep score keep silent keep someone advised of

kendini -den uzak tutmak. disiplini korumak. yaramazlktan kanmak. hi grnmemek, hi gzkmemek. dnda kalmak. 2. darda brakmak. Girilmez. 2. Yaklama! -e ayak uydurmak. (puan) saymak. sessiz kalmak, susmak. birini -den haberdar etmek, birini (bir konuda) bilgilendirmek.

keep someone at a distance keep someone at arm's length

birisine souk davranmak. konuma dili biriyle arasna mesafe koymak, biriyle samimi olmamak, biriyle samimiyet kurmamak.

keep someone at bay

birini/bir hayvan korkutarak yaklap zarar vermesini nlemek, sindirmek.

keep someone engaged

birini megul etmek.

keep someone from doing something birini bir ey yapmaktan alkoymak. keep someone guessing birini doru drst haberdar etmemek.
727

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk keep someone in sight

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

(izlerken) gzn/gzlerini birinden/bir eyden ayrmamak.

keep someone under surveillance keep someone waiting keep something in perspective

birini srekli olarak gizlice izlemek. birini bekletmek. bir eye bir btn olarak bakmak, bir eyi bir btnsellik iinde ele almak.

keep something in sight

(izlerken) gzn/gzlerini birinden/bir eyden ayrmamak.

keep something under one's hat keep something under wraps keep step with keep tabs on keep the accounts keep the ball rolling keep the lid on

bir eyi gizli tutmak. bir eyi gizli tutmak. -e ayak uydurmak. -i takip etmek, -i izlemek; -i gzetlemek. hesap tutmak, defter tutmak. iyi bir ii srdrmek. konuma dili 1. -i gizli tutmak, -i gizlemek. 2. (rndan kmamas iin) -i denetim altnda tutmak.

keep the peace keep time

hukuk sulhu bozmamak. tempo tutmak. 2. spor (bir yar, ma v.b.'nde) zaman tutmak. 3. (saat) her zaman zaman doru gstermek.

keep to the straight and narrow keep to keep touch with keep track

doru yoldan ayrlmamak, ahlakl bir ekilde yaamak. -e bal kalmak. ile ilikiyi srdrmek. (of) (bir eyi) aklnda tutmak. 2. of (bir eye) dikkat etmek, (bir eyi) takip etmek; (birinin) izini kaybetmemek.

keep under keep up with the times keep up with keep up keep watch keep

ba kaldrtmamak. 2. ykselmesine izin vermemek. an gerisinde kalmamak, aa ayak uydurmak. -den geri kalmamak, -e yetimek. devam etmek. 2. yksek tutmak. bekilik etmek, nbet beklemek, gzetlemek. keep kip fiil (kept) 1. tutmak, saklamak. 2. (dkkn) sahibi olmak, iletmek. 3. beslemek.

keeper

keep.er ki'pr isim 1. beki. 2. gardiyan. 3. bakc.

728

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk keeping

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

keep.ing ki'png isim 1. tutma, koruma. 2. geim, geimini salama. 3. himaye. 4. uyum.

keepsake keg kelp Kelt ken

keep.sake kip'seyk isim anda, anmalk, hatra. keg keg isim kk f, varil. kelp kelp isim esmer suyosunu, varek. Kelt kelt isim baknz Celt ken ken fiil, skoya (kenned, kenning) bilmek, anlamak, tanmak. isim 1. gr alan; gr as. 2. bilgi alan.

kennel

ken.nel ken'l isim 1. kpek kulbesi. 2. kpek yetitirilen yer.

kennels Kenya Kenyan

ken.nelsisim, oul kpek yetitirilen yer. Ken.ya ken'y, kin'y isim Kenya. isim Kenyal. sfat 1. Kenya, Kenya'ya zg. 2. Kenyal.

kept kerb kerchief

kept kept fiil baknz keep kerb krb isim, ngiliz ngilizcesi kaldrm ta, bordr. ker.chief kr'f isim 1. barts, earp. 2. boyun atks. 3. mendil.

kermes mineral kermes oak kermes kernel

madenkrmz, krmz madeni. krmzmeesi. ker.mes kr'miz isim krmz. ker.nel kr'nl isim 1. tahl tanesi. 2. ekirdek ii. 3. i. 4. z, cevher, esas, ruh.

kerosene lamp kerosene ketchup kettle

gaz lambas. ker.o.sene kersin' isim gazya, gaz. ketch.up ke'p isim ketap. ket.tle ket'l isim 1. aydanlk. 2. tencere. 3. kazan. 4. gm.

key position key ring key up

nemli yer; yetkili mevki. anahtar halkas. heyecanlandrmak, coturmak. 2. mzik perdesini ykseltmek.

key word

(szlk veya ansiklopedide) madde, madde ba szck.


729

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk key

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

key ki isim 1. anahtar. 2. kurgu, zemberek kurgusu. 3. zm yolu. 4. cevap anahtar, ifre cetveli. 5. (klavyede) tu. 6. mzik anahtar. 7. ses perdesi. sfat ba, ana, en nemli.

keyboard keyhole keynote address keynote

key.board ki'brd isim klavye. key.hole ki'hol isim anahtar delii. toplanty a konumas. key.note ki'not isim 1. mzik ana nota. 2. temel dnce, ilke, dayanak.

keystone

key.stone ki'ston isim 1. anahtar ta, kilit ta. 2. temel ta, ana ilke, temel.

kg. khaki khakis

kg.ksaltma keg kilogram khak.i kk'i sfat, isim (koyu) beq. khak.isisim 1. (koyu) beq pantolon. 2. (koyu) bej niforma.

Khyber kibla kiblah kick a goal kick around

Khy.ber kay'br isim Hayber. kib.la kb'l isim baknz qibla kib.lah kb'l isim baknz qibla topa vurup gol atmak. konuma dili 1. ktye kullanmak. 2. ihmal etmek. 3. diyar diyar dolamak. 4. dnp tanmak.

kick ass

konuma dili bazlarna dnyann ka bucak olduunu gstermek.

kick at kick back kick off

tekme vurmak. (tfek) geri tepmek. 2. argo rvet vermek. futbol oyuna balamak. 2. argo nallar dikmek, mortoyu ekmek, lmek.

kick out kick over the traces kick the bucket kick the habit

kap dar etmek; iten karmak. dizginleri koparmak. nallar dikmek, mortoyu ekmek, lmek. konuma dili uyuturucu bamllndan veya sigara tiryakiliinden kurtulmak.

kick up a fuss

konuma dili kavga karmak, hr karmak, kyameti koparmak, ngar karmak.


730

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk kick up a row

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

konuma dili kavga karmak, hr karmak, kyameti koparmak, ngar karmak.

kick up one's heels kick

konuma dili dans edip elenmek. kick kk fiil 1. tekmelemek, tekme atmak; ifte atmak. 2. (silah) geri tepmek, seirdim yapmak. 3. konuma dili kar durmak. 4. tekmeleyerek kovmak.

kickback kicker

kick.back kk'bk isim, argo rvet, komisyon. kick.er kk'r isim 1. vuran ey veya kimse. 2. konuma dili ikyeti, yaknan kimse. 3. argo konuyu veya tartmay etkileyecek gizli nokta.

kickoff

kick.off kk'f isim 1. futbol oyuna balama vuruu. 2. konuma dili balama.

kid

kid kd isim 1. olak, kei yavrusu. 2. konuma dili ocuk. fiil (kidded, kidding) 1. konuma dili taklmak, iletmek, dalga gemek. 2. olak dourmak.

kid-glove kid-gloved kidnap

sfat fazla nazik. sfat fazla nazik. kid.nap kd'np fiil (kidnapped/kidnaped, kidnapping/kidnaping) (fidye iin) (birini) karmak.

kidney bean kidney machine kidney kill off kill the fatted calf

bir tr barbunya fasulyesi, barbunya. bbrek makinesi, diyaliz makinesi. kid.ney kd'ni isim bbrek. hepsini ldrmek, kltan geirmek. byk bir karlama treni hazrlamak.

kill the goose that lays the golden egg altn yumurtlayan kaz kesmek. kill time kill two birds with one stone kill zaman ldrmek. bir tala iki ku vurmak, iki ii birden grmek. kill kl fiil 1. ldrmek, katletmek. 2. mahvetmek, yok etmek. 3. argo ok heyecanlandrmak. 4. etkisiz hale getirmek. 5. (zaman) boa geirmek, ldrmek. 6. veto etmek, reddetmek. isim 1. ldrme. 2. avda ldrlm hayvan, av. killer kill.erisim 1. ldren ey veya kimse. 2. argo ok ekici kimse.
731

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk killing

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

kill.ingisim 1. ldrme, katil. 2. vurgun (av). 3. konuma dili vurgun, byk kazan. sfat 1. ldrc. 2. konuma dili ok komik. 3. yorucu, ypratc.

kiln kiln-dry kilo kilocalory kilocycle kilogram kilogram-force

kiln kl, kln isim tula veya kire oca, frn. kiln-dryfiil ocakta kurutmak. ki.lo ki'lo isim kilo, kilogram. kil.o.cal.o.ry kl'klri isim kilokalori. kil.o.cy.cle kl'saykl isim kilosikl. kil.o.gram kl'grm isim kilogram, kilo. kil.o.gram-force kl'grmfrs' isim, fizik kilogramkuvvet.

kilogramme

kil.o.gramme kl'grm isim, ngiliz ngilizcesi baknz kilogram

kilogram-meter

kil.o.gram-me.ter kl'grm.mi'tr isim, fizik kilogrammetre.

kilohertz kilojoule kiloliter kilolitre

kil.o.hertz kl'hrts isim, fizik kilohertz. kil.o.joule kl'cul isim, fizik kiloqul. kil.o.li.ter kl'litr isim kilolitre. kil.o.li.tre kl'litr isim, ngiliz ngilizcesi baknz kiloliter

kilometer kilometre

kil.o.me.ter klam'tr isim kilometre. kil.o.me.tre klam'tr isim, ngiliz ngilizcesi baknz kilometer

kilowatt kilt kin kind kindergarten kindhearted kind-heartedness kindle

kil.o.watt kl'wat isim kilovat. kilt klt isim fistan, sko erkeklerinin giydii eteklik. kin kn isim (kin) akraba. kind kaynd isim eit, cins, tr, nevi. kin.der.gar.ten kn'drgartn isim anaokulu. kind.heart.edsfat iyi kalpli. isim iyi kalplilik. kin.dle kn'dl fiil 1. tututurmak, yakmak; tutumak, yanmak, ate almak. 2. uyandrmak; uyanmak.

kindling wood kindling

ra. ra.
732

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk kindly

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

kind.ly kaynd'li sfat 1. iyi niyetli, iyilikten kaynaklanan. 2. iyi, iyiliksever; sevecen; merhametli. zarf 1. iyi; mfik/merhametli bir ekilde. 2. ltfen: Will you kindly open the door? Kapy ltfen aar msnz?

kindness

kind.nessisim 1. iyilik, iyilikseverlik, iyilikilik; sevecenlik; merhametlilik. 2. iyilik, ltuf.

kindred

kin.dred kn'drd isim 1. akraba. 2. soy. 3. akrabalk. sfat akraba olan; birbirine benzer; ayn soydan; ayn trden.

kinetic art kinetic energy kinetic kinetics king orange king

kinetik sanat. kinetik enerji. ki.net.ic knet'k sfat kinetik. ki.net.icsisim, fizik, kimya kinetik, hzbilim. king, kink. king kng isim 1. kral. 2. bata olan kimse. 3. bir konuda en usta kimse. 4. satran ah. 5. iskambil oyunlar papaz.

kingdom kingfisher kingpin

king.dom kng'dm isim 1. krallk. 2. biyoloji lem. king.fish.er kng'fr isim yalapkn, iskelekuu. king.pin kng'pn isim, konuma dili en nfuzlu kii, en nemli kii; kilit noktasnda bulunan kimse.

king-size

king-size kng'sayz sfat, konuma dili olaandan daha byk; ok byk.

king-sized

king-sized kng'sayzd sfat, konuma dili baknz kingsize

kink

kink kngk isim 1. halat, tel veya ipin dolamas. 2. garip fikir, kapris.

kinky

kinkysfat 1. dolak, kark. 2. argo mstehcen. 3. argo garip.

kinship

kin.ship kn'p isim 1. akrabalk, yaknlk. 2. birbirine benzerlik.

733

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk kiosk

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

ki.osk ki'yask isim 1. kulbe: newspaper kiosk gazete kulbesi. telephone kiosk telefon kulbesi. 2. (parkta bulunan ve byk bir kameriyeye benzeyen) pavyon.

kipper

kip.per kp'r isim iroz. fiil (bal) tuzlayp ttslemek veya kurutmak.

Kirghiz

Kir.ghiz krgiz' isim (Kirghiz) 1. Krgz. 2. Krgzca. sfat 1. Krgz. 2. Krgzca.

Kirghizia

Kir.ghi.zia krgi'q, krgi'qiy, krgi'ziy isim, tarih Krgzistan.

Kirghizistan

Kir.ghiz.i.stan krgiz'stn, krgiz'stan isim baknz Kyrgyzstan

Kirgiz Kirgizia

Kir.giz krgiz' isim, sfat baknz Kirghiz Kir.gi.zia krgi'q, krgi'qiy, krgi'ziy isim baknz Kirghizia

Kirgizistan

Kir.giz.i.stan krgiz'stn, krgiz'stan isim baknz Kirghizistan

kiss and be friends kiss away the hurt kiss the dust kiss

barmak. ary pckle geirmek. boyun emek, malup olmak. 2. vurulup lmek. kiss ks fiil 1. pmek. 2. hafife dokunmak. isim 1. p, pck, buse. 2. hafif temas. 3. eker, ekerleme.

kit

kit kt isim 1. takm. 2. alet takm, avadanlk. 3. monte edilmemi takm. 4. takm antas.

kitchen cabinet kitchen garden kitchen sink kitchen kitchenette kite kitten

mutfak dolab. sebze bahesi. eviye, bulak teknesi. kitch.en k'n isim mutfak. kitch.en.ette knet' isim ufak mutfak. kite kayt isim 1. uurtma. 2. zooloji aylak. kit.ten kt'n isim 1. yavru kedi, enik, encik. 2. tavan yavrusu.

kitty

kit.ty kt'i isim pisi, pisipisi, kedi.


734

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk kittycat kiwi kiwifruit kleptomania kleptomaniac klutz km. knack knapsack knave

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

kit.ty.cat kt'ikt isim baknz kitty ki.wi ki'wi isim 1. zooloji kivi. 2. botanik kivi. ki.wi.fruit ki'wifrut isim kivi (meyve). klep.to.ma.ni.a kleptmey'niy isim kleptomani. klep.to.ma.ni.acisim kleptoman. klutz kl^ts isim, argo saloz, dangalak. km.ksaltma kilometer knack nk isim 1. ustalk, marifet, hner. 2. ustalkl i. knap.sack np'sk isim srt antas. knave neyv isim 1. hilekr kimse. 2. iskambil oyunlar bacak, vale, olan.

knead knee joint knee knee-deep knee-high to a grasshopper knee-high

knead nid fiil 1. yourmak. 2. masaj yapmak. diz eklemi. knee ni isim diz. knee-deep ni'dip sfat diz boyu derinliinde. konuma dili ok ksa boylu. knee-high ni'hay sfat dize kadar ykselen, diz boyunda.

knee-jerk

knee-jerk ni'crk sfat dnmeden yaplan, tepke olarak yaplan.

kneel

kneel nil fiil (knelt/kneeled) 1. diz kmek. 2. diz st oturmak. 3. diz bkp selamlamak.

knell

knell nel isim 1. matem an. 2. lm haberi, kara haber. 3. herhangi bir eyin yok olaca haberi.

knelt knew knickerbockers

knelt nelt fiil baknz kneel knew nu fiil baknz know knick.er.bock.ers nk'rbakrz isim, oul diz altndan bzgl bol pantolon, golf pantolonu.

knickers

knick.ers nk'rz isim 1. golf pantolonu. 2. ngiliz ngilizcesi dizde bzlen kadn donu.

knickknack knife grinder knife sharpener

knick.knack nk'nk isim biblo, ss eyas. bak bileyici. bak bileyici alet, bilei.

735

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk knife

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

knife nayf isim (knives) bak, ak. fiil 1. bakla kesmek. 2. baklamak. 3. argo arkadan vurmak.

knight knit goods knit one, purl one knit

knight nayt isim 1. valye. 2. satran at. rme eya; triko eya. bir dz, bir ters rmek. knit nt fiil (knitted/knit) 1. rmek. 2. sk skya balamak, birletirmek. 3. (kalar) atmak: He knit his brows. Kalarn att. 4. (kemik) kaynamak: The bone has knit. Kemik kaynam.

knitted knitting machine knitting needle knitting work knitting knitwear knives knob

knit.ted nt'd sfat rme, rlm. rg makinesi. rg ii, i. rg ii. knit.ting nt'ng isim 1. rme. 2. rg. knit.wear nt'wer isim rme eya/giysiler. knives nayvz isim, oul baknz knife knob nab isim 1. top, yumru. 2. topuz, tokmak. 3. tepecik, yuvarlak tepe. fiil (knobbed, knobbing) yumrulatrmak.

knobby knock about

knob.bysfat 1. yumrulu, yumru yumru. 2. tokmak gibi. tekrar tekrar vurmak, iddetle sarsmak, tartaklamak. 2. konuma dili oradan oraya dolamak.

knock at the door knock down

kapy almak. yumrukla yere devirmek. 2. mezatta ekici vurup mal son fiyat verenin zerine brakmak. 3. (fiyat) indirmek.

knock off work

(geici olarak) ii brakmak; paydos etmek; mola vermek.

knock off

konuma dili ii brakmak, paydos etmek, tatil etmek. 2. pnii yapvermek. 3. argo ldrmek. 4. argo soymak.

knock on the door knock out knock over

kapy almak. vurup ykmak. 2. nakavt etmek, oyun d etmek. devirmek.


736

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk knock together knock up

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

birbirine arpmak. bir araya toplamak. 2. kriket puan yapmak. 3. ngiliz ngilizcesi kapya vurup uyandrmak. 4. argo hamile brakmak.

knock

knock nak fiil 1. vurmak, arpmak. 2. tokumak. 3. at/on -i almak, -e vurmak. 4. otomotiv vuruntu/detonasyon yapmak. 5. against/into -e arpmak. 6. argo kusur bulmak, eletirmek. isim 1. vurma, vuru. 2. kap alnmas. 3. makine vuruntu, detonasyon.

knocker

knock.er nak'r isim 1. kap tokma, tokmak. 2. argo (kadnda) gs, meme, far, ampul, ngrak, an.

knock-kneed

knock-kneed nak'nid sfat arpk bacakl, yrrken dizleri birbirine arpan.

knockout

knock.out nak'aut isim, boks nakavt. sfat 1. sersemletici. 2. askeri dmana ok zarar veren (saldr). 3. konuma dili ok gzel, muhteem.

knoll knot

knoll nol isim tepecik. knot nat isim 1. dm. 2. glk, zorluk. 3. rabta, ba. 4. kme. 5. budak, boum. 6. denizcilikle ilgili deniz mili: twenty knots saatte yirmi mil. fiil (knotted, knotting) 1. dmlemek; dmlenmek, dm olmak. 2. karmakark etmek. 3. budaklanmak.

knotty

knot.tysfat 1. dml, dm dm. 2. kark, dolak. 3. budakl.

know all the wrinkles know how to

konuma dili iin btn ynlerini bilmek. -in usuln bilmek: Do you know how to swim? Yzmeyi biliyor musun?

know one's own mind know one's stuff know one's way around a place know someone by sight only know something cold know the ropes

konuma dili ne istediini bilen biri olmak. ilgilendii konuyu iyi bilmek. bir yerin girdisini ktsn bilmek. birini sadece yznden tanmak. bir eyi eksiksiz bir ekilde bilmek. konuma dili bir iin nasl yaplmas gerektiini bilmek; usul/kurallar/prosedr bilmek.
737

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk know the score know what's what

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

konuma dili dnyada olup bitenleri bilmek. uyank olmak, dnyada olup bitenleri bilmek. gerek karnn nerede olduunu bilmek.

know which side one's bread is buttered on know

know no fiil (knew, known) 1. bilmek. 2. tanmak. 3. semek, farketmek. 4. haberi olmak, haberdar olmak.

know-how knowing

know-how no'hau isim 1. teknik ustalk. 2. beceri. know.ingsfat 1. bilgisi olan. 2. ok bilmi, eytan. 3. kurnaz, akgz.

knowingly knowledge knowledgeable known

know.ing.lyzarf bilerek, bile bile, kasten. knowl.edge nal'c isim 1. bilgi, malumat. 2. haber. knowl.edge.ablesfat bilgili, zeki. known non fiil baknz know sfat bilinen. isim baknz the known

knuckle down knuckle under knuckle knuckledusters kohlrabi

ie koyulmak. teslim olmak, boyun emek. knuck.le n^k'l isim parman oynak yeri, boum. knuck.le.dust.ersisim demir muta. kohl.rabi kolra'bi, kol'rabi, kolr'bi isim (kohlrabies) alaba.

kook kooky Koran Koranic

kook kk isim, argo antika kimse. kookysfat antika. Ko.ran korn' isim Kuran. Ko.ran.icsfat Kuran'a ait; Kuran'da bulunan; Kuran'n buyurduklarna gre/uygun.

Korea Korean

Ko.re.a kri'y, kori'y isim Kore. isim 1. Koreli. 2. Korece. sfat 1. Kore, Kore'ye zg. 2. Korece. 3. Koreli.

Kos kosher

Kos ks isim stanky. ko.sher ko'r sfat 1. turfa olmayan, kaer. 2. konuma dili drst.

kowtow Kremlin kudos kudzu

kow.tow kau'tau' fiil to -e yaltaklanmak. Krem.lin krem'ln isim baknz the Kremlin ku.dos kyu'dos, ku'dos isim vg, vc szler. kud.zu kd'zu isim qaponsarma.
738

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk kumquat kung fu Kurd Kurdish Kuwait Kuwaiti

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

kum.juat k^m'kwat isim, botanik kumkat. kung fu k^ng fu spor kung fu. Kurd krd, krd isim Krt. sfat, isim 1. Krt. 2. Krte. Ku.wait kuweyt' isim Kuveyt. isim Kuveytli. sfat 1. Kuveyt, Kuveyt'e zg. 2. Kuveytli.

Kyrgyz

Kyr.gyz kr'gz isim (Kyrgyz) 1. Krgz. 2. Krgzca. sfat 1. Krgz. 2. Krgzca.

Kyrgyzstan L L.L.D. la lab labdanum label

Kyr.gyz.stan kr'gz.stan isim Krgzistan. LL, Romen rakamlar dizisinde 54 says. L.L.D. el'el'di' ksaltma Doctor of Laws la la isim, mzik la notas, mzik gamnda altnc nota. lab lb isim, konuma dili laboratuvar. lab.da.num lb'dnm isim laden reinesi. la.bel ley'bl isim 1. etiket. 2. nitelendirici isim veya cmlecik. fiil (labeled/labelled, labeling/labelling) 1. etiket yaptrmak, etiketlemek. 2. snflandrmak. 3. nitelendirmek, ... damgasn vurmak.

labor dispute labor exchange labor relations labor under a misconception labor union labor

i anlamazl. i ve ii bulma kurumu. i ilikileri. 2. ii ve iveren ilikileri. yanl kanda olmak. ii sendikas. la.bor ley'br isim 1. alma, i, emek. 2. ii snf. 3. doum sancs. 4. zahmet. 5. denizcilikle ilgili frtnada geminin iddetle alkalanmas. fiil 1. almak, abalamak. 2. uramak, emek vermek. 3. glkle ilerlemek. 4. denizcilikle ilgili denizlerde alkalanmak, ok hrpalanmak. 5. dourma halinde olmak. 6. ar ekmek. 7. emekle meydana getirmek.

laboratory

lab.o.ra.to.ry lb'rtri, [ngiliz ngilizcesi] lbar'tri isim laboratuvar.

739

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk labored

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

la.bor.edsfat 1. glkle yaplan. 2. fazla atafatl; yapmackl.

laborer labor-intensive laborious

la.bor.er ley'brr isim ii, renper. la.bor-in.ten.sivesfat youn igc gerektiren. la.bo.ri.ous lbr'iys sfat 1. zahmetli, emekli, yorucu. 2. alkan.

laboriously laborsaving

la.bo.ri.ous.lyzarf zahmetle, emek vererek. la.bor.sav.ingsfat zahmeti azaltan, kolaylatrc, daha az emek isteyen.

labour labourer

la.bour ley'br isim, fiil, ngiliz ngilizcesi baknz labor la.bour.er ley'brr isim, ngiliz ngilizcesi baknz laborer

Labrador retriever Labrador

labradorkpei. Lab.ra.dor lb'rdor isim 1. corafya Labrador. 2. labradorkpei.

Labradorean

isim Labradorlu. sfat 1. Labrador, Labrador'a zg. 2. Labradorlu.

Labradorian laburnum labyrinth lace into

isim, sfat baknz Labradorean la.bur.num lbr'nm isim sarsalkm. lab.y.rinth lb'rnth isim labirent. konuma dili 1. -e yumrukla saldrmak. 2. -i fena halde halamak, -e fra ekmek, -i iddetle azarlamak.

lace up lace

(ayakkab, bot v.b.'ni) balamak. lace leys isim 1. dantel. 2. erit. 3. kaytan. 4. kordon. 5. ba, back.

lacerate

lac.er.ate ls'reyt fiil 1. yrtmak, yaralamak. 2. (kalbini) krmak, (duygularn) incitmek, zmek.

laceration lachrymal lachrymatory lack

lacerationisim 1. yrtma, yaralama. 2. incitme. lach.ry.mal lk'rml sfat baknz lacrimal lach.ry.ma.to.ry lk'rmtori isim baknz lacrimatory lack lk isim 1. eksiklik, noksan. 2. gereksinme. 3. yoksunluk. fiil 1. eksii olmak. 2. gereksemek, ihtiyac olmak, yoksun kalmak.

740

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk lackadaisical

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

lack.a.dai.si.cal lkdey'zkl sfat 1. canndan bezmi gibi, cansz. 2. uyuuk, tembel.

lackey lackluster

lack.ey lk'i isim uak. lack.lus.ter lk'l^str isim donukluk, canszlk. sfat donuk, cansz.

lacklustre

lack.lus.tre lk'l^str isim, sfat, ngiliz ngilizcesi baknz lackluster

laconic lacquer lacrimal gland lacrimal sac lacrimal lacrimatory lactate

la.con.ic lkan'k sfat az ve z, zl, veciz. lac.juer lk'r isim vernik, laka. fiil verniklemek. gzya bezi. gzya kesesi. lac.ri.mal lk'rml sfat gzya ile ilgili, lakrimal. lac.ri.ma.to.ry lk'rmtori isim gzya testisi. lac.tate lk'teyt isim laktik asidin tuzu veya esteri. fiil 1. st salglamak. 2. meme vermek, emzirmek.

lactation

lac.ta.tionisim 1. st salglama. 2. meme verme, emzirme.

lactic acid lactic lactose lacuna

laktik asit. lac.tic lk'tk sfat baknz lactic acid lac.tose lk'tos isim laktoz, st ekeri. la.cu.na lkyu'n isim (lacunae/lacunas) boluk, aralk, bo yer, eksiklik.

lacustrine lacy

la.cus.trine lks'trn sfat 1. glsel. 2. glcl. lac.y ley'si sfat 1. dantel gibi. 2. dantelli. 3. dantelden yaplm.

lad

lad ld isim 1. erkek ocuk; delikanl, gen. 2. ngiliz ngilizcesi (erkekleri kastederek) arkadalar: Tell the lads! Arkadalara syle! Come on, lads! Haydi beyler!

ladanum ladder stitch ladder

lad.a.num ld'nm isim baknz labdanum ineard teyel, apraz teyel. lad.der ld'r isim 1. merdiven, portatif merdiven. 2. orap ka.

lade laden

lade leyd fiil (laded, laded/laden) yklemek. lad.en ley'dn fiil baknz lade sfat ykl.
741

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk lading Ladino

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

lad.ing ley'dng isim ykleme. La.di.no ldi'no isim, sfat Yahudi spanyolcas, Yahudice.

ladle

la.dle ley'dl isim kepe. fiil kepe ile doldurmak veya boaltmak.

ladleful lady in waiting lady of the house lady

la.dle.fulisim kepe dolusu. kralie veya prensesin nedimesi. evi idare eden kadn. la.dy ley'di isim 1. bayan, hanm, hanmefendi. 2. byk harf ile Leydi. 3. sevilen kadn, sevgili.

ladybird ladybug lady-killer ladylike

la.dy.bird ley'dibrd isim baknz ladybug la.dy.bug ley'dib^g isim hanmbcei, gelinbcei. la.dy-kill.er ley'diklr isim kadn avcs. la.dy.like ley'dilayk sfat hanmca, hanma yakr, hanm gibi, zarif.

lag end lag

ge kalan, son. lag lg fiil (lagged, lagging) 1. behind -den geri kalmak. 2. oyalanmak. isim geri kalma, gerilik. sfat ar, geri.

lager laggard

la.ger la'gr isim hafif bir Alman biras. lag.gard lg'rd sfat 1. tembel, ar. 2. geri kalan. isim ar hareket eden kimse.

lagoon laic laicise laicize laid up

la.goon l'gun isim lagn, denizkula, ky gl. la.ic ley'k sfat laik. la.i.cise ley'sayz fiil, ngiliz ngilizcesi baknz laicize la.i.cize ley'sayz fiil laikletirmek. biriktirilmi, ilerisi iin saklanm. 2. hastalk nedeniyle evde veya yatakta.

laid lain lair laissez-passer laity

laid leyd fiil baknz lay lain leyn fiil baknz lie lair ler isim 1. in. 2. gizli barnak, yatak. lais.sez-pas.ser le'seypasey' isim lesepase. la.i.ty ley'ti isim 1. papazdan baka btn halk. 2. meslekten olmayanlar.
742

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk lake lamb chop lamb

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

lake leyk isim gl. kuzu pirzolas. lamb lm isim 1. kuzu. 2. kuzu eti. 3. kuzu gibi masum ve zayf kimse.

lamblike lamb's wool lambskin lame excuse lame

lamb.likesfat kuzu gibi, iyi huylu, yumuak bal. kuzu yn. lamb.skinisim kuzu derisi. sudan bahane, kabul edilmez zr. lame leym sfat 1. topal, aya sakat. 2. eksik, kusurlu. fiil topal etmek.

lamebrain

lame.brainisim, konuma dili aptal, ku beyinli, beyinsiz.

lament lamentable lamentation lamina

la.ment lment' fiil alamak, dvnmek. la.men.ta.blesfat acnacak, esef edilecek. lam.en.ta.tionisim alama, dvnme. lam.i.na lm'n isim (laminae/laminas) 1. ince tabaka, yaprak. 2. botanik yaprak ayas.

laminate

lam.i.nate lm'neyt fiil 1. ince tabakalara ayrmak. 2. lamine etmek.

lamination lamp chimney lamp shade lamp lampblack lamplight lampoon

lam.i.na.tionisim tabaka, varak, yaprak. lamba iesi. abajur. lamp lmp isim lamba. lamp.blackisim lamba isi. lamp.lightisim lamba . lam.poon lmpun' fiil talamak, yermek. isim talama, yergi.

lamppost lance land agent land bank land breeze land force

lamp.postisim sokak lambas direi. lance lns isim mzrak. emlaki. emlak bankas. kara meltemi. askeri kara kuvveti.

743

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk land grant

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

hkmet tarafndan okul binas yapm gibi iler iin verilen toprak.

land mine land

kara mayn. land lnd isim 1. kara. 2. toprak, yer, arsa. 3. lke, memleket. 4. emlak, arazi. fiil 1. karaya karmak; karaya kmak. 2. yere indirmek; yere inmek: That airplane is about to land. O uak inmek zere. 3. (gemiden yk, yolcu v.b.'ni) indirmek. 4. (balk) tutup karaya karmak. 5. elde etmek, kazanmak. 6. (yumruk) indirmek.

landed landing craft landing field landing gear landing place landing stage landing strip landing

land.edsfat arazisi olan, arazi sahibi. kartma gemisi. havaalan. havaclk ini takm. iskele. iskele. (uaklar iin) ini pisti. land.ing ln'dng isim 1. havaclk ini. 2. iskele. 3. karaya kma veya karma.

landlady

land.la.dy lnd'leydi isim 1. pansiyoncu kadn. 2. evini kiraya veren mal sahibi kadn, ev sahibesi.

landlocked landlord

land.locked lnd'lakt sfat kara ile kuatlm. land.lord lnd'lrd isim evini kiraya veren mal sahibi, ev sahibi.

landmark

land.mark lnd'mark isim 1. snr iareti. 2. herhangi bir eyin yerini gsteren iaret. 3. dnm noktas.

landmass landowner landscape architect landscape architecture landscape garden landscape gardener landscape

land.massisim kta, byk kara paras. land.own.er lnd'onr isim emlak ve arazi sahibi. bahe mimar. bahe mimarl; peyzaj mimarl. manzara bahesi. baheyi dzenleyen kimse. land.scape lnd'skeyp isim kr manzaras, peyzaq.

744

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk landslide

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

land.slide lnd'slayd isim 1. toprak kaymas, yer gmesi, kaya, heyelan. 2. seimde oylarn ounu kazanma.

landslip

land.slip lnd'slp isim toprak kaymas, yer gmesi, kaya, heyelan.

lane

lane leyn isim 1. dar yol, dar sokak, dar geit. 2. otomotiv erit. 3. spor kulvar. 4. havaclk rota.

lang. language laboratory language languid

lang.ksaltma language dil laboratuvar. lan.guage lng'gwc isim dil, lisan. lan.guid lng'gwd sfat 1. ruhsuz, gevek, yava, ar. 2. isteksiz.

languish in prison languish languor

hapishanede rmek. lan.guish lng'gw fiil zayf dmek, takat kesilmek. lan.guor lng'gr isim bitkinlik, dermanszlk, kuvvetsizlik.

languorous lanky lanolin lantana lantern lantern-jawed Lao Laos Laotian

lan.guor.oussfat bitkin, dermansz, kuvvetsiz. lank.y lng'ki sfat leylek gibi, srk gibi. lan.o.lin ln'ln isim lanolin. lan.ta.na lnt'n, lnta'n isim aaminesi. lan.tern ln'trn isim fener. lan.tern-jaw.edsfat ene kemii ince ve uzun olan. Lao lau isim, sfat 1. Lao. 2. Laoca. La.os la'os, ley's isim Laos. La.o.tian leyo'n isim Laoslu. sfat 1. Laos, Laos'a zg. 2. Laoslu.

lap dog lap of luxury lap

kucaa alnan ufak kpek, fino. servet ve konfor. lap lp fiil (lapped, lapping) (yarta) (rakibini) bir devirlik mesafe ile gemek. isim, spor tur.

lapel lapful

la.pel lpel' isim klapa. lap.fulisim kucak dolusu.

745

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk lapidary

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

lap.i.dar.y lp'deri isim kymetli ta kesicisi. sfat 1. kymetli ta kesme sanatna ait. 2. talara ait. 3. zl. 4. yazta elverili.

Lapland Laplander Lapp lapse into silence lapse

Lap.land lp'lnd isim Laponya. isim Laponyal. Lapp lp isim, sfat 1. Lapon. 2. Laponca. sessizlie gmlmek. lapse lps isim 1. (zaman) geme. 2. yanlma. 3. yanl (sz veya yaz). 4. sapma. 5. (adalette) kusur. 6. kullanlmaz duruma gelme. fiil 1. gemek. 2. kullanlmaz durumda olmak. 3. sapmak. 4. yanlmak, hata etmek, kusur etmek. 5. bir sre iin inan ve prensiplerinden vazgemek.

laptop computer lapwing larceny larch lard

bilgisayar dizst bilgisayar. lap.wing lp'wng isim kzkuu. lar.ce.ny lar'sni isim hrszlk. larch lar isim melezam, melez. lard lard isim domuz ya. fiil 1. domuz ya ile yalamak. 2. with (yaz veya sz) (tumturakl kelimelerle) sslemek.

larder large as life large intestine large largehearted largely large-minded largeness

lard.er lar'dr isim kiler. ta kendisi. kalnbarsak. large larc sfat 1. byk. 2. geni. 3. iri. 4. bol. large.heart.edsfat iyi kalpli, cmert ruhlu. large.lyzarf 1. byk lde. 2. bol bol. large-mind.edsfat geni fikirli, geni grl. large.nessisim 1. byklk. 2. genilik. 3. bolluk. 4. irilik.

larger-than-life largess

larger-than-lifesfat epik ve efsanevi zellikleri olan. lar.gess larces' isim 1. bahi, byk hediye. 2. cmertlik.

largesse

lar.gesse larces' isim 1. bahi, byk hediye. 2. cmertlik.


746

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk largish lariat lark

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

larg.ishsfat irice, bycek. lar.i.at ler'iyt isim kement. lark lark isim 1. aka, muziplik. 2. elence, elenti, cmb.

larkspur larva larval larviphagic larvivorous laryngitis larynx

lark.spur lark'spr isim hezaren iei. lar.va lar'v isim, zooloji (larvae) trtl, kurtuk. lar.valsfat trtla ait. lar.vi.phag.ic lar'vfc'k sfat baknz larvivorous lar.viv.o.rous larvv'rs sfat kurtul. lar.yn.gi.tis lerncay'ts isim, tbbi larenqit. lar.ynx ler'ngks isim, anatomi (larynxes/larynges) grtlak.

lasagna lascivious

la.sa.gna lzan'y isim, ahlk lasanya. las.civ.i.ous lsv'iys sfat 1. ehvetli. 2. ehvete dkn. 3. ehvet uyandrc.

lasciviously lasciviousness laser printer laser lash out at lash someone into a fury lash together lash lass lassitude

las.civ.i.ous.lyzarf ehvetle. las.civ.i.ous.nessisim ehvet. bilgisayar lazer yazc/printer. la.ser ley'zr isim, fizik lazer. -e sert ve ani k yapmak. birini galeyana getirmek. iple birbirine balamak. lash l fiil balamak. lass ls isim 1. kz, gen kadn. 2. sevgili. las.si.tude ls'tud isim dermanszlk, halsizlik, bitkinlik, yorgunluk.

lasso last but not least last ditch last for many hours last mentioned last night last resort last rites

las.so l'so isim kement. fiil kementle tutmak. son fakat ayn derecede nemli. son are. saatlerce srmek. en son olarak sylenen. dn gece. son are. cenaze treni.
747

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk last straw last word last

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

barda taran damla. son sz. 2. son model. 3. en mkemmel ey. last lst fiil 1. srmek, devam etmek. 2. dayanmak. 3. bitmemek, yetmek.

lasting lastly latch on to latch

last.ingsfat devam eden, dayankl, devaml olan. last.lyzarf son olarak. elde etmek. latch l isim kap mandal. fiil mandallamak; mandallanmak.

latchkey child late for dinner late in the day late

anne ve babas alan ocuk. yemee ge kalm. gnn sonuna doru. 2. ge kalnm. late leyt sfat 1. ge. 2. gecikmi. 3. sabk, eski. 4. l, merhum, rahmetli, mteveffa.

latecomer lately latent

late.com.er leyt'k^mr isim ge gelen, ge kalan. late.lyzarf yakn zamanlarda, bugnlerde, yaknlarda. la.tent ley'tnt sfat gelimemi, belirti gstermeyen, gizil, potansiyel.

later on lateral thinking lateral

daha sonra. etraflca dnme. lat.er.al lt'rl sfat 1. yana ait. 2. yanal. 3. yandan gelen. 4. yana doru.

latex lath lathe lather

la.tex ley'teks isim lateks. lath lth isim lata, tiriz. lathe leydh isim torna tezgh. lath.er ldh'r isim sabun kp. fiil 1. sabunlamak. 2. kprmek.

lathery Latin alphabet Latin latitude

lath.erysfat kpkl. Latin alfabesi. Lat.in lt'n sfat, isim 1. Latince. 2. Latin. lat.i.tude lt'tud isim 1. enlem. 2. serbestlik, tolerans, hogr.

latter lattice

lat.ter lt'r sfat 1. ikisinden sonuncusu, ikincisi. 2. son. lat.tice lt's isim pencere kafesi, kafes.
748

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk Latvia Latvian

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

Lat.vi.a lt'vy isim Letonya. isim 1. Leton; Letonyal. 2. Letonca. sfat 1. Leton. 2. Letonca. 3. Letonyal.

laud

laud ld isim 1. vme, yceltme. 2. vg, methiye. fiil vmek, yceltmek.

laudable laudative laudatory laugh at laugh away laugh down laugh off

laud.ablesfat vgye deer. lau.da.tivesfat vc, vg dolu. lau.da.to.rysfat vc, vg dolu. -e glmek. glerek konuyu kapatmak, glerek geitirmek. glerek susturmak. glerek geitirmek.

laugh on the other side of the mouth burnu srtlmek. laugh on the wrong side of one's mouth laugh up one's sleeve glerken alamak.

iinden glmek, iin iin glmek, byk altndan glmek.

laugh laughable

laugh lf fiil glmek. isim glme, gl. laugh.ablesfat 1. gln, glnecek, glnr. 2. tuhaf, acayip.

laughing gas laughing

gldrc gaz. laugh.ing lf'ng sfat glen; gldren. isim glme, gl.

laughingstock

laugh.ing.stockisim glnecek kii, alay konusu, maskara.

laughter launch forth launch out launch pad launch

laugh.ter lf'tr isim gl, glme, kahkaha. ie balamak, ie atlmak. ie balamak, ie atlmak. frlatma rampas, at rampas. launch ln fiil 1. (gemiyi) kzaktan suya indirmek. 2. (roket) frlatmak. 3. (yeni ii) balatmak. 4. mzrak gibi atmak. isim 1. (gemiyi) kzaktan suya indirme. 2. (roketi) uzaya frlatma. 3. denizcilikle ilgili ikampaviye.

launching pad

frlatma rampas, at rampas.


749

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk launder

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

laun.der ln'dr fiil 1. (amar) ykamak. 2. ykayp tlemek. 3. amar ykamak.

laundromat laundry laurel lava lavatory

laun.dro.mat ln'drmt isim amarhane. laun.dryisim 1. amarhane. 2. amar, kirli amar. lau.rel lr'l isim 1. defne. 2. oul eref, an, hret. la.va la'v isim lav, pskrt. lav.a.to.ry lv'tri isim 1. lavabo (el ve yz ykamaya yarayan tekne). 2. tuvalet, lavabo, hela.

lavender lavish gifts on someone lavish

lav.en.der lv'ndr isim lavanta. birine bol bol hediye vermek, birini hediyelere bomak. lav.ish lv' sfat 1. savurgan. 2. bol, pek ok. fiil bol bol harcamak, savurmak.

lavishness law and order law court law enforcement officer law of supply and demand law school law law-abiding

lav.ish.nessisim savurganlk. hukuk yasa ve dzen. hukuk mahkeme. polis. ekonomi sunu ve istem kural, arz ve talep kanunu. hukuk hukuk fakltesi. law l isim, hukuk 1. kanun, yasa. 2. kural. 3. hukuk. law-a.bid.ing l'baydng sfat yasalara uyan, kanuna itaat eden.

lawbreaker

law.break.er l'breykr isim yasaya aykr hareket eden kimse.

lawful lawfully lawgiver lawless

law.ful l'fl sfat yasal, yasalara uygun, kanuni. law.ful.lyzarf yasalara uygun bir ekilde. law.giv.er l'gvr isim yasa yapan kimse. law.less l'ls sfat 1. yasalara aykr, kanunsuz. 2. serke.

lawlessness lawmaker lawn mower lawn lawsuit lawyer

law.less.nessisim kanunsuzluk, kanun tanmazlk. law.mak.er l'meykr isim meclis yesi. imen bime makinesi. lawn ln isim imen, imenlik, ayr. law.suit l'sut isim, hukuk dava. law.yer l'yr isim, hukuk avukat.
750

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk lax laxative laxity laxness lay about one lay an ambush lay an egg lay aside

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

lax lks sfat 1. gevek, zayf. 2. savsak, ihmalci. lax.a.tive lk'stv isim mshil, laksatif. sfat ishal edici. lax.ityisim geveklik. lax.nessisim geveklik. sana soluna vurmak. pusu kurmak. yumurtlamak. bir yana koymak. 2. terketmek, vazgemek. 3. biriktirmek.

lay at one's door lay at someone's door lay awake lay away lay bare lay by lay down one's arms

-in stne atmak, -e yklemek. (bir suu) birine yklemek, birinin stne atmak. gzne uyku girmemek. bir yana koymak. 2. ayrmak, saklamak. amak, aka ortaya koymak. biriktirmek, ymak. silahlarn brakmak. 2. savamaktan vazgemek; teslim olmak.

lay down one's life lay down the law lay for lay great store on lay hands on

cann feda etmek. direktif vermek, zart zurt etmek. -e pusu kurmak, -i pusuda beklemek. -e ok deer vermek. konuma dili 1. (bir eyi) bulmak. 2. (birini) yakalamak/ele geirmek.

lay hold of lay into

-i ele geirmek. 2. -in yakasna yapmak. argo -i dvmek, -e dayak atmak. 2. -i azarlamak, -i halamak.

lay it on thick

konuma dili ok fazla iltifat etmek, birini iltifatlara bomak, birini koltuklamak/pohpohlamak.

lay low lay off

yataa drmek. 2. argo gizlenmek. (iiye) geici olarak yol vermek. 2. argo -i rahat brakmak.

lay on lay one's cards on the table

zerine atlmak, saldrmak. 2. stne srmek. konuma dili ne dndn aka sylemek.
751

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk lay one's hand on lay one's hands on

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

-i bulmak. (cezalandrmak veya dvmek iin) yakalamak, ele geirmek. 2. -e sahip olmak, -i elde etmek. 3. -i bulmak.

lay open lay out

amak, aklamak. 2. kesip iini amak. sermek. 2. sergilemek. 3. ly gmlmeye hazrlamak. 4. harcamak. 5. tasarlamak.

lay siege to lay someone to rest lay stress on lay the groundwork for lay to rest lay up lay waste

-i kualtma altna almak; -i kulatma altnda tutmak. birini gmmek/defnetmek. -i vurgulamak. (bir i iin) n hazrlk yapmak. gmmek, defnetmek. 2. gidermek, son vermek. biriktirmek, toplamak, saklamak. yakp ykmak; tahrip etmek, harap etmek, kasp kavurmak; viraneye evirmek.

lay

lay ley fiil (laid) 1. yatrmak; sermek. 2. yattrmak. 3. koymak. 4. yumurtlamak. 5. (su) yklemek. 6. yaymak. 7. (sofra) kurmak, hazrlamak. 8. (tula) rmek. 9. (plan, tuzak v.b.'ni) kurmak. 10. denizcilikle ilgili (bir yne) gitmek.

layer cake layer

kat kat kremal pasta. lay.er ley'r isim 1. kat, tabaka. 2. botanik daldrma, daldrma yntemiyle daldrlan dal.

layering layman

lay.er.ing ley'rng isim, botanik daldrma. lay.man ley'mn isim (laymen) 1. papaz veya rahip snfndan olmayan erkek. 2. bir meslek veya ilmin yabancs.

layoff

lay.off ley'f isim iilerin geici olarak iten karlmas.

layover

lay.o.ver ley'ovr isim (uak, otobs, gemi veya trenle yolculuk ederken) (bir yerde) bekleme; konaklama.

layperson

lay.per.son ley'prsn isim (laypeople) 1. papaz, rahip veya rahibe snfndan olmayan Hristiyan. 2. bir meslek veya ilmin yabancs.

752

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk laywoman

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

lay.wom.an ley'wmn isim (laywomen) 1. papaz veya rahibe snfndan olmayan kadn. 2. bir meslek veya ilmin yabancs olan kadn.

laziness

la.zi.nessisim tembellik, haylazlk; miskinlik, uyuukluk.

lazy Susan lazy lazybones lb. lead a dog's life lead a happy life lead a life of pleasure lead off lead pencil lead poisoning lead someone a chase

dner tepsi. la.zy ley'zi sfat tembel, haylaz; miskin, uyuuk. la.zy.bonesisim tembel kimse. lb.ksaltma pound ok sknt ekmek, srnmek. mutlu bir yaam srmek. zevk ve sefa srmek. balamak. kurunkalem. kurun zehirlenmesi. birini ok uratrmak; birini ok zahmete sokmak; birini ok yormak.

lead someone a dance

birini ok uratrmak; birini ok zahmete sokmak; birini ok yormak.

lead someone a merry chase

birini ok uratrmak; birini ok zahmete sokmak; birini ok yormak.

lead someone astray lead someone by the nose

birini doru yoldan saptrmak, birini ayartmak. birini parmanda oynatmak/evirmek, birinin yular elinde olmak.

lead someone on lead the way lead up to

birini kandrmak/ayartmak. yol gstermek, klavuzluk etmek, ne dmek. -in kapsn yapmak, -e zemin hazrlamak. 2. -e yol amak.

lead

lead lid isim 1. klavuzluk, rehberlik. 2. nde bulunma. 3. nde gelme, bata olma, ileride bulunma. 4. tiyatro barol. 5. tiyatro barol oyuncusu, baoyuncu. 6. elektrik balama teli.

leaden

lead.en led'n sfat 1. kurundan, kurun. 2. kurun renginde, kuruni. 3. ar, kurun gibi. 4. kasvetli.
753

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk leader

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

lead.er li'dr isim 1. klavuz, rehber. 2. nder, lider, ba. 3. orkestra, bando veya koro efi.

leadership lead-free leading article leading lady leading man leading question leading

lead.er.shipisim nclk, nderlik, liderlik. lead-freesfat kurunsuz (benzin). ngiliz ngilizcesi bamakale. barol oyuncusu kadn. barol oyuncusu erkek. belirli bir cevaba ynelten soru. lead.ing li'dng sfat nde olan, yol gsteren, klavuzluk eden.

leaf through leaf

(kitap, dergi v.b.'nin) sayfalarn kartrmak. leaf lif isim (leaves) 1. yaprak. 2. ince madeni tabaka. 3. (masada) kanat. fiil yaprak vermek, yapraklanmak.

leaflet

leaf.let lif'lt isim 1. bror, kitapk; bildiri; el ilan. 2. ufak yaprak, yaprakk.

leafstalk league leak

leaf.stalk lif'stk isim yaprak sap. league lig isim 1. birlik, cemiyet. 2. spor lig. leak lik isim 1. su szdran delik veya atlak. 2. sznt. fiil 1. szdrmak, karmak; szmak: The tire is leaking air. Lastik hava karyor. 2. out (sr) dar szmak, ifa olunmak.

leakage leaky lean leaning leanness leant leap day leap in the dark leap year leap

leak.ageisim sznt, szma. leakysfat szntl. lean lin sfat 1. zayf, sska. 2. yasz. lean.ingisim eilim. lean.nessisim 1. zayflk. 2. yaszlk. leant lent fiil baknz lean artkgn. sonu belirsiz i. artkyl. leap lip fiil (leaped/leapt) sramak, atlamak, frlamak, hoplamak; sratmak. isim 1. atlama, srama. 2. atlanlan yer. 3. atlanlan uzaklk.

leapfrog

leap.frogisim birdirbir oyunu.


754

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk leapt learn by heart learn by rote

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

leapt lept, lipt fiil baknz leap ezbere renmek, ezberlemek. tekrarlaya tekrarlaya ezberlemek.

learn something from the ground up bir eyi her ynyle renmek. learn learn lrn fiil (learned/learnt) 1. renmek. 2. haber almak, renmek. learned learning learnt lease learn.ed lr'nd sfat bilgili. learn.ingisim ilim, irfan. learnt lrnt fiil baknz learn lease lis isim 1. kira szlemesi. 2. kiralama. fiil 1. kiralamak. 2. kiraya vermek. leaseholder leash least common denominator lease.hold.erisim kirac. leash li isim tasma kay. matematik en kk ortak payda. 2. ortalama seviye. 3. asgari mterek. least common multiple least matematik en kk ortakkat. least list sfat en ufak, en kk, en az, asgari. zarf en az derecede. isim 1. en az derece. 2. en az miktar. 3. en nemsiz kimse veya ey. leather leath.er ledh'r isim deri; ksele; mein. sfat deriden yaplm, deri. leatherette leath.er.ette ledhret' isim suni deri.

leave a bad impression with someone birinde iyi/kt bir izlenim brakmak. leave a good impression with someone leave a place a shambles leave a place in a shambles leave no stone unturned leave nothing undone leave of absence leave off birinde iyi/kt bir izlenim brakmak.

bir yeri darmadank bir halde brakmak. bir yeri darmadank bir halde brakmak. her areye bavurmak. yaplmam hibir ey brakmamak. izin. -i giymemek. 2. -i takmamak. 3. -den vazgemek, -i brakmak.

leave out leave over

-i atlamak. ertelemek.

755

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk leave someone alone

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

birini rahat brakmak; birini karmamak; birini kendi haline brakmak, birini brakmak. 2. birini yalnz brakmak.

leave someone in the lurch

konuma dili birini yzst brakmak, ileri bozulmaya balaynca birini brakmak.

leave someone in the shade leave someone out in the cold

birini/bir eyi glgede brakmak. birine hi haber vermemek. 2. birine hibir ey vermemek.

leave someone short

birini -siz brakmak. That leaves me two thousand liras short. Ondan dolay hesabmda iki bin liralk bir eksiklik var.

leave someone to his own devices leave something alone

birini kendi haline brakmak. bir eyi ellememek, bir eye dokunmamak. 2. bir eyi imemek/yememek/kullanmamak. 3. bir konuya girmemek; bir konu hakknda hi bir giriimde bulunmamak.

leave something in the shade leave something undone Leave the house! leave word with someone leave leaven leaves leave-taking leavings Lebanese

birini/bir eyi glgede brakmak. bir eyi yarda brakmak. Defol! birine haber brakmak. leave liv isim 1. izin. 2. veda, ayrlma. leav.en lev'n isim hamur mayas. fiil mayalandrmak. leaves livz isim baknz leaf leave-tak.ingisim ayrlma, veda. leav.ings li'vngz isim, oul artklar. Leb.a.nese lebniz' isim (Lebanese) Lbnanl. sfat 1. Lbnan, Lbnan'a zg. 2. Lbnanl.

Lebanon lecher lecherous lectern lecture

Leb.a.non leb'nn isim Lbnan. lech.er le'r isim zampara. lech.er.oussfat ehvet dkn, zampara. lec.tern lek'trn isim krs. lec.ture lek'r isim 1. konferans, konuma. 2. (niversitede) ders. 3. azarlama. fiil 1. konferans vermek. 2. (niversitede) ders vermek. 3. azarlamak.
756

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk lecturer

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

lec.tur.erisim 1. konferans veren kimse, konferans, konumac. 2. okutman, lektr.

led ledge ledger lee leech leek leer

led led fiil baknz lead ledge lec isim 1. dz knt. 2. resif. ledg.er lec'r isim ana hesap defteri, defteri kebir. lee li isim, denizcilikle ilgili rzgr alt, boca, poca. leech li isim 1. slk. 2. anak yalayc kimse, slk. leek lik isim prasa. leer lr fiil yan bakmak, yan gzle bakmak. isim yan bakma.

leery leeward

lee.rysfat baknz be leery of lee.ward li'wrd sfat boca ynndeki. zarf boca ynne.

leeway

lee.way li'wey isim 1. rahata kmldanacak yer, bol yer. 2. denizcilikle ilgili rzgr altna dme.

left hand left wing left winger left left-handed compliment left-handed left-handedness leftist leftover leftovers leg of lamb leg of mutton leg

sol el. 2. sol taraf. politika sol kanat. solak. left left sfat sol, soldaki. isim sol, sol taraf. zarf sola. acemice veya samimi olmayan kompliman. left-hand.ed left'hndd sfat solak. left-hand.ed.nessisim 1. solaklk. 2. gizli anlam olma. left.ist lef'tst isim, politika solcu. left.o.ver left'ovr sfat artan, artk. left.o.versisim artan yemek. kasaplk kuzu budu. koyun budu. leg leg isim 1. bacak. 2. (mobilyada, pergelde) ayak. 3. (pantolonda) bacak.

legacy legal error legal holiday legal science legal separation

leg.a.cy leg'si isim kalt, miras. adli hata. resmi tatil gn. hukuk ilmi. evli bir iftin ayr yaamas.
757

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk legal

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

le.gal li'gl sfat 1. yasal, legal, kanuni, meru. 2. hukuksal, hukuki.

legalise

le.gal.ise li'glayz fiil, ngiliz ngilizcesi baknz legalize

legality

le.gal.i.ty lgl'ti isim yasallk, kanunilik, yasaya uygunluk, meruluk.

legalize legally legation legend

le.gal.ize li'glayz fiil yasallatrmak, kanunlatrmak. le.gal.lyzarf 1. yasal olarak, kanunen. 2. hukuken. le.ga.tion lgey'n isim ortaelilik. leg.end lec'nd isim 1. efsane, sylence. 2. sikke veya harita zerindeki yaz.

legendary legging leggy legibility legible legibleness legibly legion legislate

leg.end.arysfat efsanevi, sylencesel. leg.ging leg'ng isim genellikle oul tozluk, getr. leg.gy leg'i sfat uzun bacakl. leg.i.bil.i.tyisim okunakllk, aklk. leg.i.ble lec'bl sfat okunur, ak, okunakl. leg.i.ble.nessisim okunakllk, aklk. le.gib.lyzarf okunakl olarak. le.gion li'cn isim 1. leqyon. 2. kalabalk, alay. leg.is.late lec'sleyt fiil kanun yapmak, yasa karmak, yasamak.

legislation

leg.is.la.tion lecsley'n isim 1. kanun yapma, yasama. 2. yasa, kanunlar.

legislative immunity legislative power legislative legislator legislature legitimate

milletvekillii dokunulmazl. yasama gc. leg.is.la.tive lec'sleytv sfat kanun koyan, yasamal. leg.is.la.tor lec'sleytr isim millet meclisi yesi. leg.is.la.ture lec'sleyr isim yasama kurulu. le.git.i.mate lct'meyt fiil 1. yasallatrmak. 2. (ocuun) nesebini tashih etmek.

legitimatise

le.git.i.ma.tise lct'mtayz fiil, ngiliz ngilizcesi baknz legitimatize

758

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk legitimatize

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

le.git.i.ma.tize lct'mtayz fiil 1. yasallatrmak. 2. hakl gstermek, mazur gstermek. 3. (ocuun) nesebini tashih etmek.

legitimise

le.git.i.mise lct'mayz fiil, ngiliz ngilizcesi baknz legitimize

legitimize

le.git.i.mizefiil 1. yasallatrmak. 2. hakl gstermek, mazur gstermek. 3. (ocuun) nesebini tashih etmek.

legume

leg.ume leg'yum, lgyum' isim 1. baklagiller familyasndan bitkinin tanesi veya tohumu. 2. baklagiller familyasndan bitki.

leisure leisurely

lei.sure li'qr, leq'r isim bo zaman. lei.sure.lysfat 1. acelesiz i yapan. 2. acelesiz yaplan. zarf acele etmeden.

lemon balm lemon peel lemon

oulotu, kovanotu, melisa. limon kabuu. lem.on lem'n isim 1. limon. 2. limon aac. 3. argo deersiz kimse veya ey, moloz, gazoz.

lemonade lend a hand to lend a hand lend an ear lend itself to lend oneself to lend someone a helping hand lend length lengthen lengthways lengthwise lengthy lenience leniency lenient leniently

lem.on.adeisim limonata. -e yardm etmek, elini uzatmak. yardm etmek. kulak vermek, dinlemek. -e uygun olmak, -e elverili olmak. -e yardm etmek. birine yardm elini uzatmak. lend lend fiil (lent) 1. dn vermek. 2. bor vermek. length lengkth, length isim 1. uzunluk, boy. 2. sre. length.en lengk'thn, leng'thn fiil uzatmak; uzamak. length.ways lengkth'weyz zarf baknz lengthwise length.wise lengkth'wayz zarf uzunlamasna. lengthysfat uzun, fazlasyla uzun. le.ni.enceisim yumuaklk. le.nien.cyisim yumuaklk. le.ni.ent li'niynt, lin'ynt sfat yumuak. le.ni.ent.lyzarf yumuaklkla.
759

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk lens lent lenticel lentil Leo leopard leopardess leotard

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

lens lenz isim 1. mercek. 2. gz mercei. 3. obqektif. lent lent fiil baknz lend len.ti.cel len'tsel isim, botanik kovucuk. len.til len'tl isim mercimek. Le.o li'yo isim, astroloji Aslan burcu. leop.ard lep'rd isim leopar, pars. leop.ard.essisim dii leopar. le.o.tard liy'tard isim genellikle oul danslarn giydii mayo.

leper leprosy leprous Lesbian

lep.er lep'r isim czaml kimse. lep.ro.sy lep'rsi isim czam, lepra. lep.rous lep'rs sfat 1. czaml. 2. czam gibi. Les.bi.an lez'biyn isim Midillili. sfat 1. Midilli, Midilli'ye zg. 2. Midillili.

lesbianism Lesbos lesion

les.bi.an.ismisim lezbiyenlik, sevicilik. Les.bos lez'bs, lez'bas isim Midilli. le.sion li'qn isim, tbbi 1. doku bozukluu, lezyon. 2. yara, bere.

Lesotho less

Le.so.tho lsu'tu, lso'to isim Lesoto. less les sfat daha kk, daha az. zarf aa bir derecede, bir derece aa. isim 1. eksik bir miktar, daha az bir ey. 2. daha kk kimse veya ey. edat eksi.

lessen

less.en les'n fiil kltmek, eksiltmek, azaltmak; klmek, azalmak.

lesser lesson

less.er les'r sfat daha kk, daha az. les.son les'n isim 1. ders. 2. ibret: Let it be a lesson to you. Size ibret olsun.

lest let alone

lest lest bala 1. -mesin diye. 2. korkusu ile. yle dursun: He can't support himself, let alone three relatives. akraba yle dursun, kendisini bile geindiremiyor.

Let be! Let bygones be bygones. let down one's hair

Brak!/yle kalsn!/Dokunma!/Bozma! Gemii unutalm./Olan oldu./Gemie mazi derler. samimi davranmak.


760

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk let down Let 'er rip! let fall let fly

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

indirmek. 2. boa karmak, hayal krklna uratmak. konuma dili Haydi bala!/Haydi fayrop et! drmek. azna geleni sylemek. 2. with bir eyin iddetini vurgulamak iin kullanlr: He let fly with his right fist. Sa yumruunu indiriverdi.

let go

brakmak, tutmamak; of (tutulan bir eyi) brakmak. 2. konuma dili azna geleni sylemek.

Let go! Let him have his say. let in Let it be. let loose

Brak! Brak, diyeceini desin. kapy ap ieriye almak. Brak. yle olsun. -i serbest brakmak. 2. konuma dili -e yol amak, -i meydana getirmek. 3. konuma dili with Bir eyin iddetini vurgulamak iin kullanlr: At that moment Recep let loose with a violent oath. O an Recep sumturlu bir kfr savurdu. 4. konuma dili gk delinmek. 5. konuma dili balamak. 6. konuma dili azna geleni sylemek.

Let me see. let off steam let off

Bakaym./Dur bakalm./Dneyim. konuma dili dearq olmak, iini dkerek rahatlamak. cezasn affetmek, cezasn hafifletmek. 2. dar vermek.

let on let one's hair down let oneself go

srr bakasna sylemek, srr ifa etmek. iini dkmek. kendini brakp comak. 2. kendini kapp koyuvermek, kendini brakmak, kendine zen gstermemek.

let oneself in let out

kapy anahtarla ap ieriye girmek. darya brakmak, koyuvermek, kamasna izin vermek. 2. (ip, kablo v.b.'ni) gevetmek, geniletmek. 3. (elbiseyi) geniletmek. 4. ngiliz ngilizcesi kiraya vermek.

let rip let sleeping dogs lie

konuma dili azna geleni sylemek. fincanc katrlarn rktmemek.


761

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk let slide let slip through one's fingers let slip let someone alone

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

vazgemek. elinden karmak. azndan karmak. 2. (frsat) elinden karmak. birini rahat brakmak; birini karmamak; birini kendi haline brakmak, birini brakmak. 2. birini yalnz brakmak.

let someone be let someone down gently

baknz let someone alone birini yava yava altrarak hayal krklna uratmak.

let someone have it

birine dnyann ka bucak olduunu gstermek; birini halamak.

let someone loose

birini serbest brakmak. 2. in/on birinin (bir yerde) istedii gibi hareket etemesine/davranmasna izin vermek.

let something alone

bir eyi ellememek, bir eye dokunmamak. 2. bir eyi imemek/yememek/kullanmamak. 3. bir konuya girmemek; bir konu hakknda hi bir giriimde bulunmamak.

let something be

bir konuya girmemek, bir konu hakknda hibir giriimde bulunmamak.

let something go by the board let something slide let something slip let the cat out of the bag

frsat karmak. 2. bir eyden vazgemek. ii oluruna brakmak. bir eyi azndan karvermek. 2. frsat karmak. konuma dili gizli bir eyi sylemek; baklay azndan karmak: Don't let the cat out of the bag! Sakn azndan karma!

let the side down

bekleneni yapmayarak arkadalarn byk bir hayal krklna uratmak.

Let the water stand for three days. Let things stand for now. let up

Suyu gn dinlendir. imdilik her ey olduu gibi kalsn. yumuamak, sertliini kaybetmek. 2. (yamur) kesilmek, dinmek.

Let us part friends. let well enough alone

Dost olarak ayrlalm./Dost kalalm. olanla yetinmek.


762

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk Let x equal 2y. let

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

x'in 2y'ye eit olduunu farzedelim. let let fiil (let, letting) 1. izin vermek. 2. by/through/in mesine izin vermek: Let him through. Gemesine izin verin. 3. kiraya vermek. 4. (birinci veya nc ahs emir kipi) -elim, -sin, -sinler : Let's go. Gidelim.

lethal lethargic Let's call it quits!

le.thal li'thl sfat ldrc. le.thar.gicsfat 1. uyuuk. 2. tbbi letarqik. Haydi brakalm artk!/Paydos edelim!/Haydi vazgeelim!

Let's do it; nobody'll be any the wiser. Let's get this show on the road! letter of condolence letter of credit license tag lichen lick clean lick into shape lick one's chops lick someone's boots lick the boot of lick the dust

Onu yapalm. Kimsenin haberi olmaz.

Haydi balayalm! basal mektubu. ticaret akreditif, kredi mektubu. otomotiv plaka. li.chen lay'kn isim, botanik liken. yalayp temizlemek. biim vermek. dndke az sulanmak. birinin elini eteini pmek, birine dalkavukluk etmek. anak yalamak, dalkavukluk etmek. ldrlmek. 2. yere serilmek, yeri pmek, iki seksen uzanmak. 3. el etek pmek, anak yalamak.

lick

lick lk fiil 1. yalamak. 2. alev gibi yalayp gemek. 3. argo dayak atmak. 4. argo stn gelmek, yenmek. isim yalama, yalay.

licorice lid lie behind lie down lie fallow lie in ambush lie in one's teeth lie in ruins lie in wait

lic.o.rice lk'rs, lk'r isim meyan, meyankk. lid ld isim 1. kapak. 2. gzkapa. -in ardnda yatmak, -in ardnda gizli olmak. yatmak, uzanmak. bo kalmak. pusuya yatmak. korkun yalanlar sylemek. harap olmak. pusuda beklemek; pusuya yatmak.
763

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk lie like a trooper lie low lie off lie one's way out of something lie sick lie

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

ok yalan sylemek. gizlenmek, saklanmak. denizcilikle ilgili alargada yatmak. yalan syleyerek bir iten syrlvermek. hasta yatmak. lie lay fiil (lay, lain, lying) 1. yatmak, uzanmak. 2. durmak, kalmak, olmak. isim 1. yat. 2. duru. 3. mevki.

Liechtenstein

Liech.ten.stein lk'tntayn isim Lihtentayn. sfat Lihtentayn, Lihtentayn'a zg.

Liechtensteiner lieu lieutenant colonel lieutenant commander lieutenant general lieutenant governor lieutenant

isim Lihtentaynl. lieu lu isim baknz in lieu of askeri yarbay. askeri n yzba, kdemli yzba. askeri korgeneral. vali vekili. lieu.ten.ant luten'nt, [ngiliz ngilizcesi] leften'nt isim 1. askeri temen. 2. askeri yzba. 3. vekil.

lieutenant, junior grade lieutenant, senior grade life assurance life belt life buoy life expectancy

denizcilikle ilgili, askeri temen. askeri yzba. ngiliz ngilizcesi hayat sigortas. cankurtaran kemeri. cankurtaran simidi. (istatistiklere gre belirli bir yata olan biri iin) tahmin edilen yaam sresi.

life imprisonment life insurance life jacket life line

mr boyu hapis cezas. hayat sigortas. cankurtaran yelei. cankurtaran halat. 2. avu iinde grlen yaam izgisi.

life preserver life sentence life span

cankurtaran. mr boyu hapis cezas. mr.

764

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk life

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

life layf isim (lives) 1. yaam, hayat, dirim; mr. 2. canllk. 3. can. 4. yaam tarz.

lifeboat lifeguard

life.boat layf'bot isim cankurtaran sandal. life.guard layf'gard isim (plaqlarda) can kurtaran grevli, cankurtaran.

lifeless lifelike lifelong lifesaver

life.less layf'ls sfat cansz, l. life.like layf'layk sfat canl gibi grnen. life.long layf'lng sfat mr boyu. life.sav.er layf'seyvr isim 1. (plaqlarda) can kurtaran grevli, cankurtaran. 2. imdada yetien ey.

life-size

life-size layf'sayz sfat doal byklkte (resim, heykel).

life-sized

life-sized layf'sayzd sfat doal byklkte (resim, heykel).

lifestyle lifetime lift a blockade lift off lift up one's voice lift

life.style layf'stayl isim, konuma dili yaam biimi. life.time layf'taym isim mr. ablukay kaldrmak. (roket) havalanmak, kalkmak. barmak, sesini ykseltmek. lift lft fiil 1. kaldrmak, ykseltmek. 2. konuma dili almak, yrtmek, armak. 3. (sis, duman) dalmak. 4. (kulaklar) dikmek. isim 1. kaldrma, ykseltme; ykselme. 2. ngiliz ngilizcesi asansr.

liftoff ligament ligate ligation ligature

lift.off lft'f isim (roket) havalanma, kalkma. lig.a.ment lg'mnt isim, anatomi ba. li.gate lay'geyt fiil, tbbi (kan damarn) balamak. li.ga.tionisim balama; balanma. lig.a.ture lg'r, lg'r isim 1. ba. 2. balama, raptetme. 3. tbbi kan damarn balamak iin kullanlan iplik. 4. mzik ba.

light comedy light fixtures light in the head light industry

hafif komedi. (duvar veya tavana yerletirilen) lamba armatrleri. ba dnm, sersemlemi. 2. budala, ahmak. 3. deli. hafif sanayi.
765

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk light into light literature light meal light meter light opera light out light sleeper light up

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

konuma dili -e saldrmak. elendirici, kolay okunan hafif kitaplar. hafif yemek. kler. operet. aceleyle yola kmak, yola dzlmek. uykusu hafif kimse. -i aydnlatmak; aydnlanmak. 2. (sigara, puro, pipo) yakmak.

light year light

k yl. light layt fiil (lighted/lit) 1. konmak. 2. zerine dmek. 3. (at veya arabadan) inmek.

lighten lighter light-fingered

light.en layt'n fiil aydnlatmak, k samak. light.er lay'tr isim mavna, salapurya, layter. light-fin.gered layt'fng.grd sfat hrszl benimsemi, eli uzun.

light-footed lightheaded lighthearted

light-foot.ed layt'ftd sfat evik, zarif. light.head.ed layt'hedd sfat ba dnen, sersemlemi. light.heart.ed layt'hartd sfat kaygsz, endiesiz, tasasz, neeli, en.

lighthouse lighting lightly

light.house layt'haus isim fener kulesi. light.ing layt'ng isim aydnlatma, klandrma. light.ly layt'li zarf 1. hafife. 2. kolayca, kolaylkla. 3. ciddiye almadan, umursamazca. 4. neeyle.

lightness lightning bug lightning conductor lightning rod lightning lightweight

light.nessisim hafiflik. atebcei, yldzbcei. ngiliz ngilizcesi yldrmsavar, paratoner. yldrmsavar, paratoner. light.ning layt'nng isim imek; yldrm. light.weight layt'weyt sfat 1. hafif. 2. nemsiz. isim 1. spor tysklet, hafifsklet. 2. yeteneksiz kimse.

lignite lignum vitae ligustrum

lig.nite lg'nayt isim linyit. lig.num vi.tae lg'nm vay'ti peygamberaac. li.gus.trum lgs'trm isim kurtbar.
766

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk likable like a bolt out of the blue like a drowned rat like a house afire like a shot

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

lik.a.ble lay'kbl sfat hoa giden, ho. beklenmedik bir ekilde, birdenbire. srsklam, srlsklam. iddetle, kuvvetle. derhal, hemen, hi tereddt etmeden. 2. imek gibi, yldrm gibi, abucak.

like a streak of lightning like all get-out

yldrm gibi. konuma dili son srat, delicesine, deli gibi: They were working like all get-out. Eek gibi alyorlard. He was running like all get-out. Deli gibi kouyordu.

like clockwork like crazy

saat gibi, ok dzenli, tkr tkr. konuma dili Bir eyi vurgulamak iin kullanlr: These ties are selling like crazy. Bu kravatlar kap kap gidiyor. This rose is blooming like crazy this year. Bu gl bu yl ok iek ayor. They are working like crazy. Deli gibi alyorlar.

Like father, like son. like hell

Tpk babasna benzer. konuma dili 1. deli gibi: He was running like hell. Deli gibi kouyordu. 2. hi; aksine.

like lightning like mad like likeable likelihood likely

imek gibi, yldrm gibi, ok abuk. konuma dili baknz like crazy like layk fiil holanmak, sevmek; beenmek. like.a.ble lay'kbl sfat baknz likable like.li.hood layk'lihd isim olaslk, ihtimal. like.ly laykli sfat 1. olas, muhtemel. 2. uygun: a likely day for a picnic piknie uygun bir gn. 3. gelecei parlak: a likely candidate gelecei parlak bir aday. 4. inanlr: a likely story inanlr bir hikye. zarf muhtemelen.

likeminded liken likeness

like.mind.ed layk'mayn'dd sfat hemfikir. lik.en lay'kn fiil to -e benzetmek. like.ness layk'ns isim 1. suret, klk. 2. resim, portre. 3. benzerlik, benzeme.

likes and dislikes

(bir kimsenin) sevdii ve sevmedii eyler.


767

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk likewise

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

like.wise layk'wayz zarf 1. ayn biimde, aynen; keza. 2. ayrca, ve de.

liking

lik.ing lay'kng isim 1. holanma, sevme; beenme. 2. sevgi. 3. ilgi; eilim.

lilac

li.lac lay'lk, lay'lk isim 1. leylak. 2. leylak rengi, ak mor, lila. sfat leylak rengindeki, ak mor, lila.

lilt lily of the valley lily lily-livered lily-white lima bean lima limb

lilt llt isim (ses tonunda) ho bir ini k. mge, inciiei. lil.y ll'i isim zambak. lily-liv.eredsfat korkak, dlek, yreksiz. lily-whitesfat bembeyaz, zambak gibi beyaz. limafasulyesi. li.ma lay'm isim baknz lima bean limb lm isim 1. kol ve bacak gibi vcuda eklemle bal organ. 2. aacn ana dal. 3. kol, dal.

limber

lim.ber lm'br fiil, spor up bedeni stmak, snma hareketleri yapmak. sfat eilir bklr, oynak (zellikle kol ve bacaklar).

limbo lime limekiln limelight

lim.bo lm'bo isim byk harf ile Araf. lime laym isim misket limonu. lime.kiln laym'kl, laym'kln isim kire oca. lime.light laym'layt isim 1. kire lambas. 2. tiyatro spot, spotlu lamba. 3. ilgi merkezi, ilgi oda.

limestone limit

lime.stone laym'ston isim kireta. lim.it lm't isim limit, snr, had, u. fiil snrlandrmak, snrlamak, kstlamak.

limitation limited liability company limited

lim.i.ta.tion lmtey'n isim snrlama, kstlama. ticaret limitet irket. lim.i.ted lm'td sfat 1. snrl, kstl; az, sayl. 2. evrili. 3. ekspres (tren). 4. ngiliz ngilizcesi snrl sorumlu (irket).

limitless limousine

lim.it.less lm'tls sfat snrsz, sonsuz. lim.ou.sine lm'zin isim limuzin.

768

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk limp

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

limp lmp fiil topallamak, aksamak. isim topallama. sfat yumuak, bklgen, gevek.

limpid linchpin linden tea linden line of defence line of least resistance line of vision line

lim.pid lm'pd sfat berrak, effaf, duru. linch.pin ln'pn isim tekerlein dingil ivisi. hlamur. lin.den ln'dn isim hlamur aac, hlamur. askeri savunma hatt. 2. savunma tezimiz. en kolay yol. gr hatt. line layn isim 1. izgi. 2. yol, hat. 3. ip, sicim. 4. satr; dize, msra: There are fiftyfour lines on this page. Bu sayfada elli drt satr var. a line of poetry bir iir dizesi. 5. dizi, sra; saf: a line of oaks bir sra mee. Stay in line! Sradan kmayn! The worshipers were arrayed in lines. Mminler saf balamlard. 6. kuyruk: We stood in that line for hours. O kuyrukta saatlerce bekledik. 7. ksa mektup, pusula, not. 8. hiza. 9. konuma dili i, meslek. 10. (telefon, telgraf, tren, gemi v.b. iin) hat. 11. olta. 12. seri, dizi. 13. belirli bir cins veya marka mal. 14. tiyatro rol. 15. soy. 16. argo kandrc szler, martaval, masal. 17. oul ana hatlar. 18. askeri hat; saf: line of retreat ricat hatt. front line cephe hatt. line of communications ulam hatt. fiil 1. izgilerle gstermek. 2. izgi ekmek. 3. up dizmek, sralamak. 4. up sraya girmek.

lineage lineament linear measure linear lineman linen closet linen

lin.e.age ln'iyc isim soy, nesil, silsile. lin.e.a.ment ln'iymnt isim, oul yz hatlar. uzunluk ls. lin.e.ar ln'iyr sfat 1. izgisel. 2. dorusal. line.man layn'mn isim hat bekisi; hat deyicisi. amar dolab. lin.en ln'n sfat keten. isim 1. keten kuma, keten. 2. masa rtleri ve yatak araflar. 3. i amar, amar.

liner

lin.er lay'nr isim 1. yolcu gemisi. 2. yolcu ua.


769

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk lineup

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

line.up layn'^p isim, spor oyun balamadan oyuncularn yerini almas.

linger

lin.ger lng'gr fiil 1. (gitmesi gerekirken) kalmak, ayrlamamak. 2. on kolay kolay gememek.

lingerie

lin.ge.rie lanqri', lanqrey' isim kadn i amar ve gecelik.

lingo lingua franca

lin.go lng'go isim (lingoes) dil; yabanc dil. lin.gua fran.ca lng'gw frng'k anadili farkl insanlarn konutuu ortak dil.

linguist linguistic linguistical

lin.guist lng'gwst isim dilbilimci, dilci, lengist. lin.guis.tic lng.gws'tk sfat 1. dile ait. 2. dilbilimsel. lin.guist.i.cal lng.gws'tkl sfat 1. dile ait. 2. dilbilimsel.

linguisticals linguistics lining link up link

lin.guist.i.calsisim, dilbilim dilbilim, lengistik. lin.guis.ticsisim, dilbilim dilbilim, lengistik. lin.ing lay'nng isim astar. balamak, birletirmek; balanmak, birlemek. link lngk isim 1. halka, zincir baklas. 2. ba, balant. fiil birbirine balamak, birletirmek, zincirlemek; birbirine balanmak, birlemek, zincirlenmek.

linkage linnet linoleum

link.ageisim 1. balama, balay. 2. makine balant. lin.net ln't isim ketenkuu. li.no.le.um lnol'ym, lno'liym isim muamba, linolyum.

linotype linseed oil linseed lint

li.no.type lay'ntayp isim, matbaaclk linotip. bezirya. lin.seed ln'sid isim ketentohumu. lint lnt isim 1. keten tiftii. 2. yaralar sarmak iin kullanlan yumuak bir madde.

lion

li.on lay'n isim 1. aslan. 2. cesur kii, aslan yrekli adam. 3. nl kii, hret.

lioness lionhearted lip service

li.on.essisim dii aslan. sfat aslan yrekli, cesur. sahte ballk.


770

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk lip

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

lip lp isim 1. dudak. 2. kenar, u. 3. argo kstahlk, yzszlk.

lipid lipide lipoma

lip.id lp'd isim, biyokimya lipit. lip.ide lp'ayd isim, biyokimya lipit. li.po.ma laypo'm isim, tbbi (lipomas/lipomata) lipom, ya uru.

lipstick liquefaction liquefy

lip.stick lp'stk isim ruq, dudak boyas. lij.ue.fac.tion lkwfk'n isim svlatrma; svlama. lij.ue.fy lk'wfay fiil eritmek, svlatrmak; erimek, svlamak.

liqueur liquid measure liquid quart liquid

li.jueur lkr' isim likr. sv ls; sv l birimleri. 4,368 litre. 2. ngiliz ngilizcesi 7,718 litre. lij.uid lk'wd sfat 1. sv, akc, akkan. 2. effaf, berrak. 3. hemen paraya evrilebilir; likit. isim sv.

liquidate

lij.ui.date lk'wdeyt fiil 1. (borcu) deyip kapatmak, tediye etmek. 2. (bir ticaret kuruluunu) kapatmak, tasfiye etmek, likide etmek. 3. argo ldrmek, temizlemek.

liquidation

lij.ui.da.tion lkwdey'n isim tasfiye, ii kapatma, likidasyon.

liquidity liquor liquorice

lij.uid.i.ty lkwd'ti isim 1. svlk. 2. ekonomi likidite. lij.uor lk'r isim 1. iki; sert iki. 2. et suyu. lij.uo.rice lk'rs, lk'r isim, ngiliz ngilizcesi baknz licorice

lira lisp list price list listen in

li.ra lr' isim 1. lira. 2. liret. lisp lsp fiil peltek konumak. isim pelteklik. katalog fiyat; liste fiyat. list lst fiil yan yatmak. isim yan yatma. bakasnn konumasn dinlemek, kulak misafiri olmak.

listen to reason listen listless

manta kulak vermek. lis.ten ls'n fiil to -i dinlemek, -e kulak vermek. list.less lst'ls sfat neesiz, halsiz.
771

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk listlessness lit

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

list.less.nessisim neesizlik, halsizlik. lit lt fiil baknz light sfat 1. yanm, tututurulmu. 2. aydnlatlm.

liter literacy literal

li.ter li'tr isim litre. lit.er.a.cy lt'rsi isim okuryazarlk. lit.er.al lt'rl sfat 1. kelimesi kelimesine, harfi harfine. 2. gerek.

literally literary literate literature

lit.er.al.lyzarf 1. harfi harfine. 2. gerekten. lit.er.ar.y lt'reri sfat yaznsal, edebi. lit.er.ate lt'rt sfat, isim okuryazar. lit.er.a.ture lt'rr, lt'rr, lt'rr isim yazn, edebiyat.

lithe lithium lithograph

lithe laydh sfat kolay eilip bklebilen, kvrak. lith.i.um lth'iym isim, kimya lityum. lith.o.graph lth'grf isim tabasmas resim, tabasmas, tabask, litografya, litografi.

lithographer lithography

li.thog.ra.pher lthag'rfr isim litografyac, tabaskc. li.thog.ra.phy lthag'rfi isim litografya, litografi, tabask, tabasmas.

lithology lithosphere Lithuania Lithuanian

li.thol.o.gy lthal'ci isim tabilim, litoloqi. lith.o.sphere lth'sfr isim tayuvar, takre, litosfer. Lith.u.a.ni.a lthwey'niy, lthuwey'niy isim Litvanya. isim 1. Litvanyal. 2. Litvanyaca, Litovca. sfat 1. Litvanya, Litvanya'ya zg. 2. Litvanyaca, Litovca. 3. Litvanyal.

litigant litigate

lit.i.gantisim davac. lit.i.gate lt'geyt fiil 1. mahkemeye bavurmak. 2. dava etmek, dava amak.

litigation litmus paper litmus litre litter bag litter up

lit.i.ga.tionisim 1. dava etme. 2. dava. turnusol kd. lit.mus lt'ms isim turnusol. li.tre li'tr isim, ngiliz ngilizcesi baknz liter p torbas. karmakark etmek.
772

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk litter

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

lit.ter lt'r isim 1. dknt, erp, sprnt. 2. bir defada doan yavrular. 3. tahtrevan. 4. sedye. 5. hayvanlar yatrmak iin serilen saman veya kuru ot. fiil 1. darmadan etmek. 2. samak, datmak. 3. dourmak, birden ok yavru dourmak. 4. ahrda hayvann altna yataklk ot sermek.

little by little Little did I think. Little Dipper little or nothing Little pitchers have big ears. little

azar azar, yava yava. Aklmdan geirmedim. gkbilim Kkay. hi denecek kadar az, hemen hemen hi. ocuklarn kula delik olur. lit.tle lt'l sfat (littler, littlest) 1. kk, ufak. 2. ksa, az, biraz. 3. cici. 4. nemsiz, deersiz. zarf (less/lesser, least) 1. az miktarda. 2. hemen hi. isim 1. az miktar. 2. ufak ey. 3. az zaman.

littoral liturgical

lit.to.ral lt'rl sfat sahile yakn. isim sahil boyu. li.tur.gi.cal ltr'ckl sfat 1. liturqiye ait, liturqik. 2. liturjisi olan, liturjik (kilise). 3. liturqiye gre yaplan, liturqik (ayin).

liturgy

lit.ur.gy lt'rci isim 1. liturqi, liturya. 2. Hristiyanlk ekmek ve arap ayini, kudas.

live a double life live a lie live among live and learn live by one's wits live embers live fast live from hand to mouth live in a world of one's own live in someone's shadow

iki yzl bir hayat yaamak. sahte hayat geirmek. -in iinde/-in arasnda yaamak. yaadka renmek. (geinmek iin) uyank ve kurnaz olmak. snmemi ate korlar. hzl yaamak. elden aza yaamak, kt kanaat geinmek. kendi dnyasnda yaamak. daha gl veya nl birinin glgesinde kaybolup gitmek.

live like a lord live off the fat of the land

lord gibi lks iinde yaamak. bir eli yada, bir eli balda yaamak.
773

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk live on the razor's edge live out live through

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

lmle kalm arasnda olmak; iki ate arasnda kalmak. sonuna kadar yaamak. (bir zaman, bir olay) yaamak. 2. (zor bir durumdan) sa olarak kmak, sa salim kmak.

live up to one's reputation live wire

hretini dorulayacak bir yaam srmek. cereyanl tel. 2. konuma dili bakalarn harekete getirme yetenei olan ok enerjik kimse.

live with live

ile birlikte yaamak. live lv fiil 1. yaamak. 2. oturmak, ikamet etmek. 3. (yaam, mr) srmek, geirmek, (hayat) yaamak. 4. on ile beslenmek. 5. on ile geinmek. 6. off ile geinmek, geimini -den salamak.

live-in

live-in lv'n sfat 1. iyerinde oturan. 2. iyerinde oturmay gerektiren (i).

livelihood

live.li.hood layv'lihd isim 1. geim, geinme. 2. geim yolu. 3. rzk.

livelong lively hope lively liven

live.long lv'lng sfat bitmez tkenmez, btn. gl umut. live.ly layv'li sfat 1. canl, neeli. 2. parlak (renk). liv.en lay'vn fiil up -i neelendirmek, -i canlandrmak; neelenmek, canlanmak.

liver livery

liv.er lv'r isim karacier, cier. liv.er.y lv'ri isim 1. zel niforma. 2. hizmeti snf. 3. klk, kyafet.

lives livestock livid

lives layvz isim baknz life live.stock layv'stak isim iftlik hayvanlar. liv.id lv'd sfat 1. sinirden mosmor kesilmi. 2. kuruni. 3. konuma dili ok fkeli, kan beynine sram.

living image of living language living picture living room living wage

-in tpks. yaayan dil. canl tablo. oturma odas. geindirebilecek maa.
774

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk living lizard llama loach load up load

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

liv.ing lv'ng isim 1. yaam. 2. yaam tarz. 3. geim. liz.ard lz'rd isim kertenkele. lla.ma la'm isim lama. loach lo isim oprabal. -i ykletmek. load lod fiil 1. ykletmek; yklemek. 2. with (hediye) yadrmak. 3. (zar) doldurmak. 4. (silah) doldurmak. 5. (fotoraf makinesine) film koymak.

loaded question loaded

artc soru. load.ed lo'dd sfat 1. dolu. 2. hileli (zar). 3. argo sarho, ykl. 4. argo zengin, ykl.

loading loads

load.ingisim 1. ykleme. 2. yk. loadsisim, konuma dili ok miktar, yn: loads of love pek ok sevgiler, kucak dolusu sevgiler.

loadstar

load.star lod'star isim 1. obanyldz. 2. Kutupyldz. 3. yol gsterici rehber veya ilke.

loaf loafer

loaf lof isim (loaves) ekmek somunu, somun. loaf.erisim 1. aylak, bo gezen; haylaz kimse. 2. mokasen.

loam

loam lom isim 1. kil, kum ve rm bitkisel maddelerden oluan toprak. 2. pahsa, samanl balk, kerpi amuru. 3. killi toprak.

loan shark loan

konuma dili tefeci. loan lon isim 1. dn verme. 2. dn alma, borlanma. 3. dn verilen ey. fiil 1. zellikle faiz karlnda dn para vermek. 2. dn vermek.

loanword loath

loan.word lon'wrd isim baka bir dilden alnan szck. loath loth sfat baknz be loath to do something nothing loath

loathe

loathe lodh fiil 1. nefret etmek, hi sevmemek. 2. tiksinmek, irenmek.

loathing loathsome loaves

isim nefret. loath.some lodh'sm sfat tiksindirici, iren. loaves lovz isim, oul baknz loaf
775

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk lob

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

lob lab fiil (lobbed, lobbing) havaya atmak, havaya doru vurmak. isim havaya atlm top, havaya doru vurulmu top.

lobby

lob.by lab'i isim 1. dehliz, koridor, geit. 2. antre. 3. bekleme salonu, lobi. 4. kulis yapanlar, lobi. 5. kulis faaliyeti. fiil kulis yapmak.

lobe

lobe lob isim 1. yuvarlaka ksm. 2. anatomi lop. 3. kulakmemesi.

lobed leaf lobelia lobster local call local color local government local

botanik oymal yaprak. lo.be.lia lobil'y isim, botanik lobelya. lob.ster lab'str isim stakoz. ehir ii konuma. gzel sanatlar, edebiyat yresel zellikler. yerel ynetim. lo.cal lo'kl sfat 1. yerel, yresel, mahalli. 2. dar, snrl. 3. tbbi lokal.

locale localise

lo.cale lokl' isim (bir olayn getii) yer. lo.cal.ise lo'klayz fiil, ngiliz ngilizcesi baknz localize

locality localization

lo.cal.i.ty lokl'ti isim yer, mevki, mahal. lo.cal.i.za.tion loklzey'n isim 1. lokalizasyon, -in (belirli bir yerden) kmasn nleme. 2. lokalizasyon, in yerini tayin etme/saptama.

localize

lo.cal.ize lo'klayz fiil 1. -i lokalize etmek, -in (belirli bir yerden) kmasn nlemek. 2. -in yerini tayin etmek/saptamak, -i lokalize etmek.

locate

lo.cate lo'keyt fiil 1. (bir yerde) iskn etmek, yerletirmek. 2. yerini saptamak, yerini kefetmek.

location

lo.ca.tion lokey'n isim 1. yer, mahal, konum, mevki. 2. yerini saptama.

locative

loc.a.tive lak'tv sfat, dilbilgisi -de halindeki. isim -de halindeki szck.

loch lock in

loch lak isim, skoya 1. gl. 2. krfez, hali. kilitlemek, zerine kapy kilitlemek.
776

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk lock out lock up

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

darda brakmak. 2. lokavt yapmak. kilit altnda saklamak. 2. hapsetmek. 3. (paray) balamak, yatrmak. 4. bilgisayar kilitlenmek.

lock

lock lak fiil 1. kilitlemek; kilitlenmek. 2. birbirine gemek, kenetlenmek. 3. bilgisayar kilitlenmek.

lock, stock and barrel locker room

batan baa, tamamen. sporcularn elbise ve aletleri iin dolapl oda, soyunma odas.

locker

lock.er lak'r isim 1. kilitli ekmece veya dolap. 2. denizcilikle ilgili dolap, ambar.

locket lockjaw

lock.et lak't isim madalyon. lock.jaw lak'c isim, konuma dili tetanos, kazklhumma.

locknut lockout locksmith lockup loco locomobile locomotion locomotive

lock.nut lak'n^t isim emniyet somunu, kilit somunu. lock.out lak'aut isim lokavt. lock.smith lak'smth isim ilingir. lock.up lak'^p isim, konuma dili tutukevi, dam. lo.co lo'ko sfat, argo deli, lgn. lo.co.mo.bile lokmobil' isim lokomobil. lo.co.mo.tion lokmo'n isim hareket. lo.co.mo.tive lokmo'tv sfat 1. harekete ait. 2. hareket edebilen. 3. hareket ettiren. isim lokomotif.

locus locust bean locust

lo.cus lo'ks isim (loci) yer, mahal, konum, mevki. keiboynuzu. lo.cust lo'kst isim 1. ekirge. 2. austosbcei. 3. akasya, yalanc akasya, salkmaac.

locution lode lodestar

lo.cu.tion lokyu'n isim 1. anlat tarz. 2. deyim, tabir. lode lod isim maden damar. load.star lod'star isim 1. obanyldz. 2. Kutupyldz. 3. yol gsterici rehber veya ilke.

lodge

lodge lac isim 1. tekke. 2. mason locas. 3. ufak ev. 4. kapc veya bahvan kulbesi. 5. tatil evi. 6. hayvan ini.

lodger lodging house

lodg.erisim 1. misafir. 2. kirac. kiralk odalar olan ev, pansiyon.


777

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk lodging

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

lodg.ing lac'ng isim 1. geici konut. 2. oul pansiyon. 3. kiralk oda.

loess loft

lo.ess low'es, les isim, jeoloji ls. loft lft isim 1. tavanaras. 2. tavanaras odas. 3. gvercinlik. 4. samanlk. 5. kilise balkonu.

lofty log cabin log in to log in log off log on to log on log

loft.y lf'ti sfat 1. yksek, yce. 2. azametli, alml. ktklerden yaplm kulbe. bilgisayar (-e) girmek. bilgisayar (-e) girmek. bilgisayar -i sonlandrmak. bilgisayar (-e) girmek. bilgisayar (-e) girmek. log lg isim 1. ktk, aa gvdesi. 2. denizcilikle ilgili parakete. 3. denizcilikle ilgili qurnal, gemi qurnal.

logarithm

log.a.rithm lag'rdhm, lg'rdhm isim, matematik logaritma.

logbook loge loggerhead

log.book lg'bk isim gemi qurnal. loge loq isim loca, tiyatro locas. log.ger.head lg'rhed isim Atlantik Okyanusu'na zg ok iri denizkaplumbaas.

logic logical logically logician logistics logo logos loin loincloth loiter loiterer loitering

log.ic lac'k isim mantk ilmi, mantk, eseme. log.i.calsfat 1. mantksal. 2. mantkl, esemeli. log.i.cal.lyzarf manta gre, mantkl olarak. lo.gi.cian loc'n isim mantk. lo.gis.tics locs'tks isim loqistik. lo.go lo'go isim logo. lo.gos lo'gas, lo'gos isim logos, deyi. loin loyn isim 1. bel. 2. fileto. loin.clothisim petamal. loi.ter loy'tr fiil yolda oyalanmak, aylaka dolamak. loi.ter.erisim aylaka dolaan kimse. loi.ter.ingisim aylak aylak dolama.

778

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk loll

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

loll lal fiil 1. i yapmadan dolamak, sallanmak. 2. out (dil) azndan dar sarkmak; (dilini) azndan dar sarktmak. 3. away (zaman) tembelce geirmek.

lollipop Lombardy poplar Lombardy London pride London lone wolf lone loneliness lonely loner lonesome long after a friend long distance call long for long hours long johns long jump long since Long time no see! long

lol.li.pop lal'ipap isim lolipop; sapl eker. karakavak. Lom.bar.dy lam'bardi isim Lombardiya. botanik takran. Lon.don l^n'dn isim Londra. yalnzl seven kimse. lone lon sfat tek, yalnz. lone.li.nessisim yalnzlk, kimsesizlik. lone.ly lon'li sfat 1. yalnz, kimsesiz. 2. ssz, tenha. lon.er lo'nr isim yalnzl seven kimse. lone.some lon'sm sfat yalnz, yapayalnz. bir dostun zlemini ekmek. ehirleraras konuma; milletleraras konuma. -i zlemek. uzun alma saatleri. konuma dili uzun paal don. uzun atlama. ok zaman nce. 2. oktan beri. Epeydir gremedik! long lng sfat 1. uzun: a long corridor uzun bir koridor. 2. uzun sren, yorucu: What a long speech! Ne uzun bir konuma! zarf ok, uzun zaman: The meeting won't last long. Toplant uzun srmez. She left here long ago. Buradan ok zaman nce gitti.

long-distance

long-dis.tance lng'ds'tns sfat 1. uzun mesafeli. 2. ehirleraras, uluslararas (telefon konumas).

long-drawn-out longevity longhand longing longitude

long-drawn-out lng'drn'aut sfat ok uzun sren. lon.gev.i.ty lncev'ti isim uzun mrllk. long.hand lng'hnd isim el yazs. long.ingisim zlem, hasret. lon.gi.tude lan'ctud isim boylam.
779

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk long-lived long-playing record long-playing long-range plans long-range long-sighted long-suffering long-term long-winded loo look about look after look ahead look alive look around for look around look at someone askance look at something in perspective look back

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

long-lived lng'layvd', lng'lvd' sfat uzun mrl. uzunalar, longpley. long-play.ing lng'pley'ng sfat uzun devirli (plak). uzun vadeli planlar. long-range lng'reync' sfat uzun menzilli (top). long-sight.ed lng'saytd sfat uza gren. long-suf.fer.ing lng's^f'rng sfat sabrl. long-term lng'trm' sfat uzun vadeli. long-wind.ed lng'wn'dd sfat sz bitmez. loo lu isim yznumara, hela. etrafna bakmak, baknmak. -e bakmak, -i gzetmek, ile ilgilenmek. ileriye bakmak. acele etmek. -i aratrmak. -i aratrmak. birine yan bakmak. bir eye geni bir adan bakmak. geriye bakmak. 2. gemie bakmak, gemii dnmek.

Look before you leap. look daggers at someone look daggers look down on look down one's nose at look for a needle in a haystack

Dncesizce i grmeyin. birine fke ile bakmak. kt kt bakmak; kalarn atmak. -i hor grmek, -e tepeden bakmak. -i hor grmek. saman ynnda ine aramak, olanaksz eyi bulmaya almak.

look for look forward to

-i aramak. 2. -i beklemek. -i drt gzle beklemek, -i sabrszlkla beklemek, -i iple ekmek; -e can atmak.

Look here! Look here. look in on look into

Bana bak! Buraya bak./Baksana. ksa bir ziyaret yapmak. -i aratrmak, -i soruturmak, -i incelemek.
780

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk look kindly upon look like

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

-i ho grmek/karlamak. -e benzemek, -cek gibi olmak: It looks like rain. Yamur yaacaa benziyor.

Look lively! look on the bright side look on

Acele et!/abuk ol! iyimser olmaya almak. bakp durmak, seyretmek. 2. bakas ile ayn kitaptan okumak.

look onto Look out for number one. look out

-e bakmak, -e nazr olmak. Kendi karna bak. -den dar bakmak. 2. saknmak. 3. for -e dikkat etmek, -i gzetmek.

look over look sharp

-i incelemek, -e gz gezdirmek, -i yoklamak. konuma dili (biri) k olmak. You're looking sharp today. Bugn ksn. 2. dikkatli olmak.

look someone in the face look the other way look the worse for wear

utanmayarak veya cesaretle birinin yzne bakmak. grmezlikten gelmek. konuma dili pek iyi bir halde olmamak, pek iyi gzkmemek: You look the worse for wear today. Bugn seni pek iyi grmyorum.

look through Look to your manners! look up to

-den bakmak. 2. -i gzden geirmek, -i incelemek. Davranlarna dikkat et!/Kendine gel! -e sayg gstermek. 2. -e hayranlk duymak; -i rnek almak.

look up

gzleri yukar dikmek. 2. -i aramak, -e bakmak. 3. -i ziyaret etmek, -i yoklamak. 4. iyilemek, dzelmek.

look

look lk fiil 1. bakmak. 2. grnmek, gzkmek: He looks ill. Hasta grnyor. isim 1. bak, bakma, nazar. 2. grn. 3. ifade, yz ifadesi.

looking-glass

look.ing-glass lk'ng.gls sfat 1. ters ynde olan. 2. karmakark.

lookout

look.out lk'aut isim 1. gzetleme yeri, gzlei. 2. gzetleme; gzleme.

look-see loom large in

look-see lk'si isim, konuma dili bakma. -de ok nem tamak.


781

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk loom loop

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

loom lum fiil hayal gibi belirmek. loop lup isim 1. ilmik; ilik halkas. 2. havaclk takla. 3. bilgisayar dng. 4. elektrik kapal devre.

loophole

loop.hole lup'hol isim 1. kaamak, kaamak noktas. 2. mazgal delii, mazgal.

loose ends loose

yarm kalm iler. loose lus sfat 1. gevek. 2. dank, seyrek. 3. serbest, aslndan uzak (eviri, yorum v.b.). 4. bol, dkml (giysi). 5. sallanan (di). 6. yumuak (ksrk). 7. serbest, hafifmerep.

loose-leaf

loose-leafsfat sayfalar karlp tekrar taklabilen (kitap, defter).

loosely made loosely loot

bol yaplm, gevek rlm (elbise). loose.lyzarf gevek, gevek bir biimde. loot lut isim 1. ganimet. 2. yama. 3. argo para. fiil yama etmek.

lop

lop lap fiil (lopped, lopping) 1. (aacn dallarn) kesmek, budamak. 2. off -i kesip drmek; -i kaldrmak.

lope

lope lop fiil (hayvan) uzun admlarla komak. isim uzun admlarla koma.

lopsided loquacious loquat lord it over someone

lop.sid.ed lap'say'dd sfat 1. bir yana eik. 2. orantsz. lo.jua.cious lokwey's sfat konukan, dilli. lo.juat lo'kwat isim maltaerii, yenidnya. gururlu davranmak, kibirlilik gstermek, amirane tavr taknmak.

lord

lord lrd isim 1. efendi, sahip, mal sahibi. 2. hkim, hkmdar. 3. lord. 4. byk harf ile Rab, Allah, Tanr. 5. byk harf ile Hz.sa. fiil lord payesi vermek.

lordly

lord.ly lrd'li sfat 1. amirane, lordvari, lorda yarar. 2. gururlu.

lore

lore lr isim ilim, bilgi, irfan (zellikle eski zaman bilgileri).

782

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk lorry

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

lor.ry lr'i isim 1. ngiliz ngilizcesi kamyon. 2. alak, yanlar ak ve drt tekerlekli yk arabas.

lose count lose face lose ground

hesabn armak; of -in saysn hatrlamamak. rezil olmak; itibarn kaybetmek; itibar zedelenmek. askeri (savata) toprak kaybetmek. 2. (hasta) ktye gitmek/ktlemek. 3. (herhangi bir urada) yenilgiye uramak, yenilmek.

lose one's appetite lose one's balance lose one's bearings lose one's footing lose one's head lose one's life lose one's marbles lose one's mind lose one's nerve lose one's reason lose one's seat lose one's shirt lose one's stake lose one's temper

itah kesilmek. dengesini kaybetmek. armak, pusulay armak. aya kaymak, aya srmek. kendinden gemek, akl bandan gitmek. hayatn kaybetmek. akln karmak. akln karmak/oynatmak. cesaretini kaybetmek. akl bandan gitmek. yerini kaybetmek. konuma dili meteliksiz kalmak. (kumarda) koyduu paray kaybetmek. fkeye kaplmak, souk kanlln yitirmek, itidalini kaybetmek..

lose one's way lose oneself in lose oneself lose out on lose sight of lose the toss lose track of

yolunu armak. -e dalmak. kendini kaybetmek, kendinden gemek. -i kaybetmek. (birini/bir hayvan) gzden kaybetmek. 2. -i unutmak. yaz turada kaybetmek. (bir eyi) aklnda tutmamak. 2. (bir eye) dikkat etmemek, (bir eyi) takip etmemek; (birinin) izini kaybetmek.

lose weight lose

kilo vermek, zayflamak. lose luz fiil (lost) 1. yitirmek, kaybetmek. 2. karmak, elden karmak. 3. armak. 4. (saat) geri kalmak. 5.
783

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

yenilmek, kaybetmek: "Did your team win?" "No, it lost." "Sizin takm kazand m?" "Hayr, kaybetti." loser los.er lu'zr isim 1. kaybeden kimse. 2. zarar eden kimse. losing lss loss lost cause lost in lost los.ing lu'zng sfat kazanl olmayan, zarar gren. lss les, ls isim baknz loess loss ls isim 1. zarar, ziyan, hasar. 2. kayp. kaybedilmi dava, mitsiz dava. -e tamamen dalm, -e dalp gitmi. lost lst fiil baknz lose sfat 1. kaybolmu, kayp; kaybedilmi. 2. boa gitmi (zaman). 3. harap olmu. 4. yolunu arm, kaybolmu. lot lot lat isim 1. ksmet, kader, talih. 2. kura. 3. arazi paras. 4. hisse, pay. 5. ksm, para. 6. ticaret (mal) parti. lotion lottery lotus loud lo.tion lo'n isim losyon. lot.ter.y lat'ri isim piyango. lo.tus lo'ts isim nilfer, lotus. loud laud sfat 1. yksek (ses). 2. grltl, patrtl. 3. ok parlak, i, cart (renk). zarf 1. yksek sesle. 2. grltyle. loudly loudmouthed loudspeaker loud-voiced lough lounge away lounge suit lounge loud.lyzarf 1. yksek sesle. 2. grltyle. loud.mouthedsfat az kalabalk. loud.speak.erisim hoparlr. loud-voicedsfat yksek sesli. lough lah isim, skoya 1. gl. 2. krfez, hali. (zaman) tembelce geirmek. ngiliz ngilizcesi takm elbise. lounge launc fiil 1. tembelce uzanmak, yaylp oturmak. 2. aylaklk etmek, aylaka vakit geirmek. isim 1. lobi; fuaye. 2. (okul veya iyerinde) oturma salonu. 3. ngiliz ngilizcesi (evde) oturma odas/salonu. 4. ngiliz ngilizcesi kanepe. lounger loungerisim tembelce yaayan kimse, aylak.
784

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk louse lousy

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

louse laus isim (lice) bit. lous.y lau'zi sfat 1. bitli. 2. argo kt. 3. argo alak, iren.

lout love affair love letter love potion love seat love story love vine love

lout laut isim kaba adam, hrbo. ak maceras, macera. ak mektubu. ak iksiri. iki kiilik kanepe. ak hikyesi. botanik kskt, eytansa. love l^v fiil sevmek, k olmak. isim 1. sevgi. 2. sevi, ak. 3. sevgili. 4. tenis sfr.

lovebird lovely lover of art lover lovesick loving loving-kindness lovingly low frequency low gear low hurdles low life low pressure low price low relief low tide

love.bird l^v'brd isim muhabbetkuu. love.ly l^v'li sfat gzel, ho, sevimli. sanat . lov.er l^v'r isim k, sevgili, yr, dost. love.sick l^v'sk sfat ak hastas, sevdal. lov.ing l^v'ng sfat 1. seven. 2. sevecen, mfik. lov.ing-kind.nessisim efkat. lov.ing.lyzarf sevgi ile. alak frekans. birinci vites. alak engel. 2. alak engelli 288 metrelik kou. yoksulluk. alak basn. dk fiyat. hafif kabartma. denizin alalm olmas, denizin alalm hali. 2. deniz alalm olduu zaman.

low lowbrow

low lo fiil brmek. isim brme. low.brow lo'brau isim hi entelektel olmayan kimse. sfat hi entelektel olmayanlara hitap eden; hi entelektel olmayan birine uygun.

785

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk lowdown

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

low.down lo'daun isim, konuma dili hakikat, iin iyz.

low-down

low-down lo'daun' sfat, konuma dili 1. alak, ahlaksz. 2. alaka yaplan.

lower case lower deck lower

kk harf, minskl. ikinci gverte, tavlun. low.er lo'wr fiil 1. indirmek; inmek. 2. azaltmak, eksiltmek, alaltmak; azalmak, eksilmek, alalmak. 3. (gurur) krmak; alaltmak. 4. zayflatmak. 5. (gne) batmak. sfat, zarf 1. daha aa. 2. daha alak.

lower-class lowermost lowland

low.er-class lo'wr.kls sfat (toplumdaki) alt snfa ait. low.er.mostsfat en aa, en alt, en aadaki. low.land lo'lnd, lo'lnd isim genellikle oul dz arazi, ova. sfat ovaya zg.

lowliness lowly

low.li.nessisim alakgnlllk. low.ly lo'li sfat 1. rtbe veya mevkice aa. 2. alakgnll. zarf ikinci derecede, aa.

lownecked lowpitched

low.necked lo'nekt' sfat ak yakal (elbise), dekolte. low.pitched lo'pt' sfat 1. pes sesli. 2. heyecansz. 3. az eimli (at).

low-rise low-spirited low-water mark

low-rise lo'rayz sfat asansrsz ve alak (bina). low-spir.it.ed lo'spr'td sfat neesiz, keyifsiz, zgn. alak su seviyesi iareti. 2. bir eyin en alak veya en dk noktas.

low-water loyal loyally loyalty lozenge LP lube oil lube lubricant lubricate

low-wa.ter lo'wtr sfat baknz low-water mark loy.al loy'l sfat sadk, vefal. loy.al.lyzarf sadakatle. loy.al.tyisim sadakat, vefa, ballk. loz.enge laz'nc isim 1. pastil. 2. ekenar drtgen. LP el'pi' isim uzunalar, longpley. baknz lubricating oil lube lub isim baknz lube oil lu.bri.cantisim yalayc madde. lu.bri.cate lu'brkeyt fiil yalamak.
786

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk lubricating oil lubrication lubricator

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

makine ya, motor ya. lu.bri.ca.tionisim yalama. lu.bri.ca.torisim 1. ya pompas, gresr. 2. yalayc madde. 3. yalama ii yapan kimse.

lucid

lu.cid lu'sd sfat 1. kolay anlalr, ak. 2. akl banda. 3. duru, berrak. 4. effaf.

lucidity lucidness luck luckily

lu.cid.i.tyisim 1. aklk. 2. berraklk. 3. saduyu. lu.cid.nessisim 1. aklk. 2. berraklk. 3. saduyu. luck l^k isim 1. talih, ans, baht. 2. uur, yom. luck.i.ly l^k'li zarf ok kr, talihine, bereket versin ki.

luckless lucky day lucky dog Lucky dog! lucky lucrative ludicrous

luck.lesssfat talihsiz, anssz. uurlu gn. talihli adam. ansl kerata! luck.y l^k'i sfat 1. talihli, ansl. 2. uurlu. lu.cra.tive lu'krtv sfat krl, kazanl, yararl. lu.di.crous lu'dkrs sfat 1. gln, gldrc, komik. 2. sama.

lug

lug l^g fiil (lugged, lugging) 1. ekmek, srklemek. 2. glkle tamak.

luggage rack luggage van luggage lugubrious lukewarm lukewarmness

bagaj raf. ngiliz ngilizcesi eya vagonu. lug.gage l^g'c isim bagaq, eya. lu.gu.bri.ous lgu'briys sfat mahzun, kederli. luke.warm luk'wrm' sfat 1. lk. 2. souk, kaytsz. luke.warm.nessisim 1. lklk. 2. kaytszlk.

lull someone into a false sense of security birine sahte bir gven duygusu vermek. lull someone to sleep lull ninni syleyerek uyutmak. lull l^l fiil 1. yattrmak. 2. (frtna, rzgr v.b.) dinmek. 3. (konumada) geici bir sessizlik olmak. isim 1. geici bir durulma/dinme. 2. durgunluk, kesatlk. lullaby lull.a.by l^l'bay isim ninni.

787

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk lulu

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

lu.lu lu'lu isim, konuma dili 1. fevkalade bir gaf/falso. 2. facia, felaket, pskll bela: She's a real lulu. Tam bir facia.

lumbago lumber mill lumber lumberjack lumberyard luminary

lum.ba.go l^mbey'go isim, tbbi bel ars, lumbago. kereste kesme yeri. lum.ber l^m'br fiil hantal hantal yrmek. lum.ber.jackisim ormanda aa kesen kimse. lum.ber.yardisim kereste deposu. lu.mi.nar.y lu'mneri isim 1. k veren cisim (zellikle gne ve ay). 2. (belirli bir meslekte) hret, nde gelen kii.

luminescence

lu.mi.nes.cence lumnes'ns isim gaz, lminesans; ldama, lt.

luminescent paint luminescent luminous paint luminous

fosforlu boya. lu.mi.nes.cent lumnes'nt sfat gazl; ldayan. fosforlu boya. lu.mi.nous lu'mns sfat 1. (fosforlu boya gibi) karanlkta k saan/ldayan. 2. ok aydnlk, k dolu.

lump sugar lump sum lump

kesmeeker. bir defada yaplan deme, toptan denen para. lump l^mp isim 1. para, topak, yumru. 2. kme, bek. 3. i. 4. yn, toptan ey. 5. hantal kimse; abullabut kimse. fiil 1. ymak. 2. bir araya toplamak. 3. hantal hantal dolamak.

lumpen proletarian lumpen proletariat lumpen lumpy lunacy lunar eclipse lunar month lunar year lunar

lmpen proleter. lmpen proletarya. lum.pen lm'pn sfat lmpen. lumpysfat yumrulu, yumru yumru, topak topak. lu.na.cy lu'nsi isim delilik, cinnet. ay tutulmas. kameri ay. ay yl. lu.nar lu'nr sfat aya ait, ay.
788

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk lunatic fringe lunatic

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

(siyasal, toplumsal veya dinsel bir gruptaki) fanatikler. lu.na.tic lu'ntk sfat 1. deli, lgn. 2. delice, lgnca. isim deli.

lunch counter lunch hour lunch

bfe. le tatili. lunch l^n isim le yemei. fiil le yemei yemek veya yedirmek.

luncheon

lunch.eon l^n'n isim le yemei. fiil le yemei yemek.

lung lunge

lung l^ng isim akcier, cier. lunge l^nc isim 1. (kl ile) hamle. 2. hamle. fiil 1. at (kl ile) -e doru hamle etmek. 2. hamle etmek.

lungs lupine lupus lurch lure

lungsisim, oul akcier. lu.pine lu'pn isim acbakla, yahudibaklas. lu.pus lu'ps isim deri veremi. lurch lr isim baknz leave someone in the lurch lure lr isim 1. yem. 2. cazibe; tuzak. fiil cezbetmek, ekmek, ayartmak.

lurid

lu.rid lr'd sfat 1. korkun, dehetli, heyecan uyandran. 2. donuk, uuk renkli. 3. parlak, renkli.

lurk

lurk lrk fiil 1. in -de gizlenmek. 2. in -de sakl olmak, de gizli olmak. 3. about/around gizli gizli dolamak.

luscious

lus.cious l^'s sfat 1. pek tatl, ok lezzetli. 2. fazla tatl. 3. zevki okayan.

lush

lush l^ isim, argo ayya. fiil 1. iki imek. 2. (iki) imek.

lust

lust l^st isim 1. ehvet. 2. ok gl ve kar konulmaz arzu. fiil for/after -i ehvetle arzu etmek.

luster

lus.ter l^s'tr isim 1. parlaklk, parlt. 2. cila. 3. aaa, gz alclk. 4. hret.

lustful lustre lustrous

lust.ful l^st'fl sfat ehvet dolu, ehvetli. lus.tre l^s'tr isim, ngiliz ngilizcesi baknz luster lus.trous l^s'trs sfat parlak.

789

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk lusty

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

lust.y l^s'ti sfat 1. salam, din, canl, grbz. 2. kuvvetli.

lutanist lute Lutheran luting lutist luxate

lutanistisim lavtac. lute lut isim lk, lkn. Lu.ther.an lu'thrn sfat, isim Lteriyen. lut.ing lu'tng isim lk, lkn. lutistisim lavtac. lux.ate l^k'seyt fiil eklemden karmak; yerinden karmak; burkmak.

Luxembourg Luxembourger Luxembourgian

Lux.em.bourg l^k'smbrg isim Lksemburg. isim Lksemburglu. Lux.em.bourg.i.an l^k'smbr'giyn sfat Lksemburg, Lksemburg'a zg.

Luxemburg Luxemburgian

Lux.em.burg l^k'smbrg isim baknz Luxembourg Lux.em.burg.i.an l^k'smbr'giyn sfat baknz Luxembourgian

luxmeter luxometer luxuriant

lux.me.ter l^ks'mitr isim lksmetre, aydnlkler. lux.om.e.ter lksam'tr isim lksmetre, aydnlkler. lux.u.ri.ant l^gqr'iynt, l^kr'iynt sfat 1. bereketli, ok bol. 2. ok ssl.

luxuriate

lux.u.ri.ate l^gqr'iyeyt, l^kr'iyeyt fiil 1. lks iinde yaamak. 2. in -den pek ok zevk almak, -den tat almak. 3. in -in zevkini karmak, -in tadn karmak. 4. iyi yetimek/gelimek.

luxurious

lux.u.ri.ous l^gqr'iys, l^kr'iys sfat 1. lks. 2. zevk verici, ok rahat.

luxury lye lying lymph node lymph lymphatic

lux.u.ry l^k'ri, l^g'qri isim lks ey, lks. sfat lks. lye lay isim kll su, boada suyu. ly.ing lay'ng isim yalan syleme, yalanclk. lenf boumu, akkan dm. lymph lmf isim lenf, lenfa, akkan. lym.phat.ic lmft'k sfat 1. lenfatik. 2. ar kanl, uyuuk.

lymphatism

lym.pha.tism lm'ftzm isim, tbbi lenfatizm.


790

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk lymphocyte lymphoduct lynch law lynch lynx lyre lyric lyrical M M.A. M.C. M.D. M.P.

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

lym.pho.cyte lm'fsayt isim, biyoloji lenfosit. lym.pho.duct lm'fd^kt isim, anatomi lenf damar. lin kanunu. lynch ln fiil lin etmek. lynx lngks isim vaak. lyre layr isim, mzik lir. lyr.ic lr'k sfat lirik. isim lirik iir. lyr.i.calsfat lirik. MM, Romen rakamlar dizisinde 7444 says. M.A. em'ey' ksaltma Master of Arts M.C. em'si' ksaltma Master of Ceremonies M.D. em'di' ksaltma Doctor of Medicine M.P. em'pi' ksaltma Member of Parliament Military Police Military Policeman Military Policewoman

M.S. ma ma'am

M.S. em'es' ksaltma Master of Science ma ma isim, konuma dili anne. ma'am mm isim madam, efendim, hanmefendi (Bir cevap veya cmle sonunda kullanlr.)

macaber

ma.ca.ber mka'br sfat 1. lm hatrlatan. 2. dehetli, korkun.

macabre

ma.ca.bre mka'br sfat 1. lm hatrlatan. 2. dehetli, korkun.

macadam macadamise

mac.ad.am mkd'm isim makadam, ose. mac.ad.am.ise mkd'mayz fiil, ngiliz ngilizcesi baknz macadamize

macadamize

mac.ad.am.ize mkd'mayz fiil makadam yntemi ile ose yapmak.

macaroni and cheese macaroni macaroon

frnda makarna. mac.a.ro.ni mkro'ni isim ddk makarnas. mac.a.roon mkrun' isim 1. koko. 2. acbadem kurabiyesi.

mace

mace meys isim 1. ortaada kullanlan ar topuz. 2. ssl asa.

Macedonia

Mac.e.do.ni.a msdo'niy isim Makedonya.


791

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk Macedonian

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

isim 1. Makedonyal. 2. Makedonca. sfat 1. Makedonya, Makedonya'ya zg. 2. Makedonca. 3. Makedonyal.

macfarlane machete machinate

mac.far.lane mkfar'ln isim makferlan. ma.chet.e met'i isim byk bir eit bak. mach.i.nate mk'neyt fiil dzenbazlk etmek, dolap evirmek, entrika evirmek.

machination machine gun machine oil machine shop machine

mach.i.na.tionisim genellikle oul entrika, dolap. makineli tfek, makineli, mitralyz. makine ya. makine atlyesi. 2. tornac dkkan. ma.chine min' isim 1. makine. 2. motorlu ara. 3. mekanizma. 4. politika ark. sfat 1. makineyle ilgili. 2. makine ile yaplm. fiil makine ile yapmak veya ekil vermek.

machine-made machinery

ma.chine-madesfat makine ii. ma.chin.er.y mi'nri, min'ri isim 1. makineler. 2. makine aksam. 3. mekanizma, sistem, dzenek.

machinist mackerel mackintosh macram macromacrocephalic

ma.chin.ist mi'nst isim makinist. mack.er.el mk'rl isim uskumru. mack.in.tosh mk'nta isim yamurluk. mac.ra.m mk'rmey isim makrame. macro-nek makro-, byk. mac.ro.ce.phal.ic mkrosfl'k sfat baknz macrocephalous

macrocephalous macrocephalus

mac.ro.ceph.a.lous mkrosef'ls sfat makrosefal. mac.ro.ceph.a.lus mkrosef'ls isim (macrocephali) makrosefal.

macrocephaly macroeconomics

mac.ro.ceph.a.ly mkrosef'li isim makrosefali. mac.ro.e.co.nom.ics mkro.iknam'ks isim makroiktisat.

mad as a hatter mad as a March hare

zrdeli. zrdeli.

792

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk mad

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

mad md sfat (madder, maddest) 1. deli. 2. lgn. 3. konuma dili ok kzm, kudurmu. 4. kuduz. 5. delice, deli gibi.

Madagascan

Mad.a.gas.can mdgs'kn isim Madagaskarl. sfat 1. Madagaskar, Madagaskar'a zg. 2. Madagaskarl.

Madagascar Madagascarian

Mad.a.gas.car mdgs'kr isim Madagaskar. Mad.a.gas.car.i.an mdgsker'iyn sfat 1. Madagaskar, Madagaskar'a zg. 2. Madagaskarl.

madam

mad.am md'm isim 1. bayan, madam. 2. hanmefendi. 3. genelev ileten kadn, mama, aa.

Madame madcap madden

Ma.dame mdm' isim (Mesdames) Madam. mad.cap md'kp sfat delimen, ele avuca smaz. mad.den md'n fiil 1. delirtmek; delirmek. 2. sinirlendirmek.

maddening

mad.den.ingsfat 1. ldrtc, delirtici. 2. sinirlendirici, can skc.

madder

mad.der md'r isim 1. botanik kkboyas, kkboya, kzlkk. 2. kkboyas, kkboya, kkkrmzs, alizarin.

made to measure made

smarlama yaplm (elbise). made meyd fiil baknz make sfat yaplm: made of wood aatan yaplm.

made-to-order made-up madhouse madly madman madness madrigal madrona apple madrona magazine

made-to-or.der meyd'tuwr'dr sfat smarlama. made-up meyd'^p' sfat 1. uydurma. 2. makyajl. mad.house md'haus isim tmarhane. mad.lyzarf delice. mad.man md'mn isim (madmen) deli. mad.nessisim delilik. mad.ri.gal md'rgl isim, mzik madrigal. kocayemi. ma.dro.na mdro'n isim kocayemi aac. mag.a.zine mgzin' isim 1. dergi, magazin, mecmua. 2. depo. 3. cephanelik. 4. arjr.

maggot maggoty

mag.got mg't isim kurt, kurtuk, larva. mag.got.ysfat kurtlu.


793

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk magic marker magic wand magic

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

keeli kalem. sihirli denek. mag.ic mc'k isim 1. sihirbazlk. 2. sihir, by. 3. gzbaclk, hokkabazlk. sfat 1. sihirle ilgili, byclkte kullanlan. 2. sihirli, byl.

magical magically magician

mag.ic.alsfat by gibi, sihirle ilgili. mag.ic.al.lyzarf byl bir ekilde, byleyerek. ma.gi.cian mc'n isim 1. sihirbaz, byc. 2. gzbac, hokkabaz.

magistracy

mag.is.tra.cy mc'strsi isim 1. yarglk, hkimlik. 2. yarglar, hkimler. 3. bir yargcn nfuz blgesi.

magistrate magma magnanimity magnanimous

mag.is.trate mc'streyt isim sulh yargc. mag.ma mg'm isim, jeoloji magma. mag.na.nim.i.ty mgnnm'ti isim yce gnlllk. mag.nan.i.mous mgnn'ms sfat yksek ruhlu, yce gnll.

magnanimously magnate

mag.nan.i.mous.lyzarf cmerte. mag.nate mg'neyt, mg'nt isim 1. nfuzlu kimse. 2. gazetecilik patron. 3. byk iadam.

magnesium

mag.ne.si.um mgni'ziym, mgni'qm isim magnezyum.

magnet magnetic field magnetic needle magnetic magnetism magnetize magneto magnification

mag.net mg'nt isim mknats. manyetik alan. pusula inesi. mag.net.ic mgnet'k sfat manyetik. mag.net.ism mg'ntzm isim manyetizma. mag.net.ize mg'ntayz fiil mknatslamak. mag.ne.to mgni'to isim (magnetos) manyeto. mag.ni.fi.ca.tion mgnfkey'n isim bytme, bytm.

magnificence magnificent

mag.nif.i.cenceisim ihtiam, grkem. mag.nif.i.cent mgnf'snt sfat 1. grkemli, ihtiaml. 2. harika, nefis, fevkalade.

794

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk magnify

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

mag.ni.fy mg'nfay fiil 1. bytmek, byk gstermek. 2. abartmak, bytmek.

magnifying glass magnitude

mag.ni.fy.ing glassbyte. mag.ni.tude mg'ntud isim 1. byklk, boy. 2. nem. 3. gkbilim kadir.

magnolia magnum opus magnum magpie mahaleb cherry mahaleb mahogany

mag.no.li.a mgno'liy isim manolya. edebiyat, gzel sanatlar bayapt, aheser. mag.num mg'nm sfat baknz magnum opus mag.pie mg'pay isim saksaan. mahlep, kokulukiraz. ma.ha.leb ma'hleb isim mahlep, kokulukiraz. ma.hog.a.ny mhag'ni isim 1. maun, akaqu (aa veya kereste): a mahogany table maun bir masa. 2. maun/akaju rengi.

mahonia

ma.ho.nia mhon'y, mho'niy isim, botanik mahunya, mahonya.

maid of honor maid

ba nedime. maid meyd isim 1. hizmeti, hizmeti kadn. 2. evlenmemi gen kz.

maiden name maiden

bekrlk soyad, kzlk ad. maid.en meyd'n isim evlenmemi gen kz. sfat 1. evlenmemi (kadn). 2. ilk: maiden effort ilk giriim. maiden voyage (gemi iin) ilk sefer.

maidenhair fern maidenhair tree maidenhair maidenhead maidenhood maidservant

baldrkara. kzsa, gingko. maid.en.hair meyd'nher isim baldrkara. maid.en.head meyd'nhed isim bekret, kzlk. maid.en.hood meyd'nhd isim gen kzlk a. maid.ser.vant meyd'srvnt isim hizmeti, hizmeti kadn.

maigre mail carrier mail order mail route

mai.gre mey'gr isim, zooloji 1. saraz. 2. ikine. postac. posta ile sipari. postacnn gzergh.
795

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk mail train mail mailbag

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

posta treni. mail meyl isim zrh. mail.bag meyl'bg isim 1. postac antas. 2. posta torbas.

mailbox mailed fist mailman mail-order house maim main body main deck main dish main road Main Street main mainframe computer mainland mainly mainspring

mail.box meyl'baks isim posta kutusu. saldr tehdidi, bask. mail.man meyl'mn isim (mailmen) postac. posta ile sipari alan maaza. maim meym fiil sakat etmek, sakatlamak. askeri asl kuvvet. denizcilikle ilgili ba gverte. ba yemek. anayol. ana cadde. 2. tara gelenekleri. main meyn sfat asl, esas, balca, ana, temel. bilgisayar merkezi ilem birimi. main.land meyn'lnd isim anakara. main.lyzarf balca, esasen. main.spring meyn'sprng isim 1. byk zemberek, ana yay. 2. asl neden, ba etken.

mainstay maintain

main.stay meyn'stey isim balca dayanak. main.tain meyn.teyn' fiil 1. srdrmek, devam ettirmek. 2. korumak: maintain one's reputation hretini korumak, adn bozmamak. 3. beslemek, bakmak, geindirmek: maintain a family aile geindirmek. 4. makine bakmn salamak. 5. iddia etmek: maintain that it is so byledir diye iddia etmek.

maintenance

main.te.nance meyn'tnns isim 1. makine bakm. 2. koruma. 3. srdrme. 4. geim. 5. nafaka. 6. iddia.

maize majestic

maize meyz isim, ngiliz ngilizcesi msr. ma.jes.tic mces'tk sfat grkemli, ahane, muhteem, heybetli.

majestically

ma.jes.tic.allyzarf grkemli bir ekilde.

796

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk majesty

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

maj.es.ty mc'sti isim 1. grkem, hamet, heybet. 2. byk harf ile kral veya eine verilen unvan: Your/His/Her Majesty Maqesteleri, Maqeste, Hametmeap.

major general major key major offense major premise major premiss major term major

askeri tmgeneral. majr perdesi. byk su. mantk byk nerme. mantk byk terim. mantk byk terim. ma.jor mey'cr isim 1. askeri binba. 2. mzik maqr. 3. (niversitede) asl bran.

Majorca Majorcan

Ma.jor.ca mcr'k isim Mayorka. isim Mayorkal. sfat 1. Mayorka, Mayorka'ya zg. 2. Mayorkal.

majority

ma.jor.i.ty mcr'ti isim 1. ounluk. 2. oy ounluu. 3. erginlik, rt.

majuscule

ma.jus.cule mc^s'kyul, mc'skyul isim byk harf, maqskl. sfat 1. byk (harf), maqskl. 2. byk harfle yazlm.

make a bad impression on someone

baknz leave a good impression with someone leave a bad impression with someone

make a bargain make a bed make a beeline for make a beeline to make a big splash make a bolt for make a clean breast of make a decision make a detour make a difference make a display make a face

anlamaya varmak, mutabk kalmak. yatak yapmak. -e hemen gitmek. -e hemen gitmek. byk bir skse yapmak; dikkatleri zerine ekmek. frlayp (bir yere) doru komak. itiraf etmek, iini boaltmak, iini dkmek. karar vermek, karar almak. varyanttan gitmek. fark etmek. gsteri yapmak. suratn buruturmak, somurtmak.
797

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk make a faux pas make a fire make a fool of make a fuss about make a fuss over make a go of

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

pot krmak, falso yapmak. ate yakmak. (birini) maskaraya evirmek, rezil etmek. -i mesele yapmak. -in zerine titremek; -i ba tac etmek. (bir iyerini) baarl bir ekilde idare etmek.

make a good impression on someone baknz leave a good impression with someone leave a bad impression with someone make a grab for make a hash of - e elini atmak. konuma dili -i bozmak, -i iyice kartrmak; -i yzne gzne bulatrmak. make a hit make a mess of make a mistake make a motion make a mountain out of a molehill make a name for oneself make a night of it stn baar salamak. 2. ok beenilmek. -i altst etmek. 2. -i berbat etmek. yanl yapmak, hata etmek/ilemek. nerge vermek, teklifte bulunmak. habbeyi kubbe yapmak, pireyi deve yapmak. ad yapmak. konuma dili sabaha kadar bir eyi yapmak: Let's make a night of it! Sabaha kadar yapalm! make a nuisance of oneself make a pass at make a play for ba belas olmak. (birine) duyulan erotik hisleri belli etmek. konuma dili 1. -i ayartmaya almak. 2. -i kazanmaya almak. make a point of (bir eyi) mahsus/zellikle yapmak: He made a point of speaking to her. zellikle ona selam verdi. make a point (bir konuma srasnda) nemli bir ey sylemek. 2. spor (sporcu/spor takm) puan kazanmak. 3. (av kpei) ferma etmek, fermaya oturmak. make a practice of doing something bir eyi det edinmek. make a row konuma dili kavga karmak, hr karmak, kyameti koparmak, ngar karmak. make a show of gibi yapmak, -miesine davranmak: They made a show of resistance. Kar koyar gibi yaptlar. make a speech bir konuma yapmak.
798

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk make a stab at make a stand against make a stand make a travesty of make a vow to do something make a wish make a wry face make after make allowance for

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

-i denemek. (dmana kar) direnmek, direnerek savamak. (dmana kar) direnmek, direnerek savamak. -i gln/rezil bir hale sokmak. bir ey yapmaya ant imek. dilekte bulunmak; niyet tutmak. yzn ekitmek/buruturmak. takip etmek, kovalamak. -i hesaba katmak.

make amends to someone for something bir eyin zararn telafi etmek. 2. birinden bir ey iin zr dilemek. make an example of someone make an example of make an exhibition of oneself make as if make away with make believe birini ibret olsun diye cezalandrmak. ibret olsun diye -i cezalandrmak. kendini rezil etmek. yapar gibi grnmek. alp gtrmek, yrtmek. -i (bir ey) olarak dnmek/hayal etmek: Make believe you're a king. Kendini kral olarak dn. make bold to make bold make both ends meet make capital of make common cause with make difficulties make do with make eyes at make faces make for home make free with -e cesaret etmek, -e cret etmek. cret gstermek, cesaret etmek. konuma dili (para asndan) idare etmek. kendi karna kullanmak, istismar etmek. (bir uurda) ... ile birlikte hareket etmek. zorluk karmak. ile yetinmek, ile idare etmek. konuma dili ka gz etmek, gzle flrt etmek. alay ederek yzn gzn tuhaf ekillere sokmak. evin yolunu tutmak, eve komak. (bakasnn mal olan bir eyi) izin almadan kullanmak. 2. (bir kadna) fazla samimi davranmak. make friends with make friends make fun of make good one's charge (ile) arkada olmak. (ile) arkada olmak. (bir kimse) ile alay etmek. iddiasn kantlamak.
799

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk make good one's escape make good time

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

kamay baarmak. (yolu) hzla katetmek: We made good time between Bor and Nide. Bor'la Nide arasndaki yolu hzla katettik.

make good

konuma dili (biri) baarl olmak, baarmak. 2. (on) (szn) yerine getirmek; (sylediini) yapmak.. 3. (on) (borcu) demek. 4. telafi etmek. 5. ispatlamak.

make great strides make haste make havoc of Make hay while the sun shines. make headway make heavy weather make inroads on

(bir ite) hzla ilerlemek, ok yol katetmek. acele etmek. -i harabeye evirmek. Yamur yaarken kpn doldur. ilerlemek. yalpa vurmak, yalpalamak. 2. zorluk karmak. -de gedik amak; -i azaltmak: make inroads on one's budget btede gedik amak. make inroads on one's time zamann azaltmak.

make into Make it snappy! make it to the finals make it

-e dntrmek, durumuna getirmek. konuma dili abuk ol! finale kalmak. konuma dili 1. yetimek, zamannda varmak. 2. baarmak. 3. hayatta baarl olmak; keyi dnmek.

make life miserable for

(birine) ok ektirmek, (birinin) ensesinde boza piirmek.

make light of make like make little of make love make mention of make merry make mincemeat of make much of make no bones about make no bones of it

-e nem vermemek, -i hafife almak. taklidini yapmak. -i kmsemek, -i nemsememek. sevimek, ak yapmak. -i anmak, -in szn etmek. elenmek. -i parampara etmek. -e ok nem vermek. aka sylemek. bir ii duraksamadan hemen yapmak, duraksamamak, tereddt etmemek. 2. saklamamak, aka itiraf etmek.

make noises about

-den bahsetmek.
800

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk make nothing of make of

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

-e nem vermemek. 2. -i anlayamamak. -den anlamak: What do you make of this? Bundan ne anlyorsunuz? 2. -e anlam vermek: I couldn't make anything of his behavior. Onun davranna hibir anlam veremedim.

make off with make off make one's blood boil make one's blood run cold make one's deposition make one's eyes water make one's heart bleed make one's living make one's mark make one's mouth water make one's point

armak, alp kamak. svmak, kamak. ok kzdrmak, ok fkelendirmek, kanna dokunmak. tylerini rpertmek. yeminle yazl ifade vermek. gzlerini yaartmak. - in kalbini krmak, -i zmek. hayatn kazanmak, geinmek. n kazanmak, isim yapmak. azn sulandrmak, imrendirmek. ne demek istediini yeterince anlatmak: You've made your point; now sit down! Ne demek istediini anladk; otur artk!

make one's way make one's will make oneself scarce make or break make out a case for make out

ileri gitmek, ilerlemek. vasiyetini yazmak veya yazdrmak. konuma dili ortadan kaybolmak. ya kazanmak ya da batrmak. (bir iddiann) savunulabilecek yanlarn bulmak. (ne olduunu) kestirmek, karmak; semek, fark etmek. 2. anlam karmak, anlamak. 3. okumak, zmek. 4. yazmak. 5. baarmak. 6. geinmek, idare etmek.

make over make peace with make peace make redundant make reference to make room for someone make room for

yenilemek. 2. to -e devretmek. ile barmak. barmak. iten karmak. 2. gereksiz klmak. -den sz etmek, -den bahsetmek. biri iin yer amak. -e yer amak.
801

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk make sense out of make sense make shift with make short work of

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

-den anlam karmak. anlam olmak. 2. mantkl olmak. ile idare etmek. (bir eyi) yiyivermek, abucak yemek, silip sprmek. 2. abuk bitirmek; (biri) (biriyle) olan iini abucak bitirmek/halletmek: He made short work of those salesmen. O pazarlamaclarla olan grmesini abucak bitirdi. 3. (birini) kolaylkla pes ettirmek/yenmek.

make small talk make someone a curtsy make someone look sick

havadan sudan konumak, hobe etmek. (kadn) birine reverans yapmak. birini glgede brakmak, birini ok geride brakmak, birinin pabucu dama atlmak.

make someone see reason make someone see stars make someone thirsty make someone turn in his grave make someone's acquaintance make someone's hackles rise make something clear make something tingle

birinin akln bana getirmek. konuma dili birini bir yumrukla sersemletmek. birini susatmak. (mezarnda) birinin kemiklerini szlatmak. biriyle tanmak. birini fkelendirmek. bir eyi belli etmek, bir eyi belirtmek. bir eyi tatl bir ekilde rpertmek. 2. bir eyi nlatmak.

make sure of

(bir eyin) doru olup olmadndan emin olmak. 2. Emri pekitirmek iin kullanlr: Make sure she's here at eight! Ne yapp edip onun saat sekizde burada olmasn sala!

make sure make the best of

emin olmak. 2. kontrol etmek, bakmak. (kt olan veya ekici olmayan bir durumdan) yararlanmaya almak.

make the fur fly

konuma dili 1. adamakll dvmek, dayak atmak. 2. sert bir ekilde azarlamak, halamak.

make the grade make the most of something make the supreme sacrifice make things lively for someone

baarmak. bir eyden azami derecede faydalanmak. cann feda etmek. birinin bana i amak.
802

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk make time with make time make to order make tracks make up for lost time make up one's mind make up to

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

(biriyle) flrt etmek. (biriyle) flrt etmek. smarlama yapmak. konuma dili 1. kp gitmek. 2. hzla gitmek. kayp zaman telafi etmek. karara varmak. 2. to -i aklna koymak, -e karar vermek. konuma dili -in gzne girmeye almak, ile barmak.

make up with

konuma dili -in gzne girmeye almak, ile barmak.

make use of make water make waves make way for make way Make yourself at home.

-i kullanmak, -den yararlanmak. su dkmek, iemek. dzeni bozmak, karklk yaratmak. -e yol amak, -e yol vermek. yol vermek, yol amak. 2. ilerlemek. Kendi evinizdeymi gibi hareket edin. 2. Rahatnza bakn.

make

make meyk fiil (made) 1. yapmak, etmek. 2. yaratmak. 3. olarak atamak, yapmak: The board made him president of the company. Ynetim kurulu onu irketin bana getirdi. 4. anlamak, anlam karmak: I can't make anything of this poem. Bu iirden hibir anlam karamyorum. 5. gstermek. 6. girimek. 7. kazanmak, elde etmek: make money para kazanmak. 8. etmek, tutmak: Two plus three makes five. ki art , be eder. 9. hesap etmek. 10. hazrlamak, dzenlemek, yapmak: Who made this plan? Bu plan kim yapt? 11. zorlamak, mecbur etmek, yaptrmak: They made me do it. Onu bana yaptrdlar. 12. salamak. 13. olmak. 14. baarya ulatrmak: This will either make you or break you. Bu seni ya baarya ulatracak, ya da batracak. 15. (yol) almak, katetmek. 16. varmak, ulamak: The bus driver hopes he can make Adana by nine o'clock tonight. Otobs ofr Adana'ya bu gece saat dokuzda
803

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

varabileceini umuyor. 17. yetimek: I wasn't able to make the eight-thirty boat. Sekiz otuz vapuruna yetiemedim. 18. erimek. 19. elektrik (devreyi) kapatmak, tamamlamak. 20. ina etmek. makeshift make.shift meyk'ft isim geici are. sfat geici, ereti. make-up make-up meyk'^p isim 1. yapl. 2. makyaj. 3. matbaaclk mizanpaj, sayfa dzeni. 4. btnleme snav. making mak.ing mey'kng isim 1. yapma, etme. 2. yap. 3. baar nedeni: This will be the making of him. Bu, onun baarsna neden olacak. 4. oul malzeme. 5. oul nitelikler: He has the makings of a man. Adam olacaa benziyor. malabsorption maladjusted maladjustment mal.ab.sorp.tion mlbsrp'n isim kt emilim. mal.ad.just.edsfat uyumsuz, intibaksz. mal.ad.just.ment mlc^st'mnt isim uyumsuzluk, intibakszlk. maladministration mal.ad.min.is.tra.tion mldmnstrey'n isim kt ynetim. maladroit mal.a.droit mldroyt' sfat beceriksiz, eli ie yakmaz, sakar. malady Malagasy mal.a.dy ml'di isim hastalk. Mal.a.gas.y mlgs'i isim (Malagasy) 1. sfat Malga. 2. Malgaa. malaise malaria Malawi Malawian mal.aise mleyz' isim krklk, keyifsizlik. ma.lar.i.a mler'iy isim stma, malarya. Ma.la.wi mla'wi isim Malavi. isim Malavili. sfat 1. Malavi, Malavi'ye zg. 2. Malavili. Malay Ma.lay mey'ley, mley' isim, sfat 1. Malay. 2. Malayca. Malaysia Ma.lay.sia mley'q isim Malezya.

804

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk Malaysian

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

isim Malezyal. sfat 1. Malezya, Malezya'ya zg. 2. Malezyal.

malcontent

mal.con.tent ml'kntent sfat honutsuz, memnun olmayan, tatmin olmayan. isim honutsuz kimse.

Maldive Maldivian

Mal.dive ml'dayv isim baknz the Maldives Mal.div.i.an mldv'iyn isim Maldivli. sfat 1. Maldiv, Maldiv Adalar'na zg. 2. Maldivli.

male chauvinism male prostitute male malediction malefactor

erkek ovenizmi. erkek fahie. male meyl sfat, isim erkek. mal.e.dic.tion mldk'n isim lanet, beddua. mal.e.fac.tor ml'fktr isim 1. sulu kimse. 2. ktlk eden kimse.

malevolence malevolent malevolently malformation

ma.lev.o.lenceisim kt niyet. ma.lev.o.lent mlev'lnt sfat kt niyetli, hain. ma.lev.o.lent.lyzarf kt niyetle. mal.for.ma.tion mlfrmey'n isim kusurlu oluum, sakatlk.

Mali Malian malice malicious maliciously malign

Ma.li ma'li isim Mali. isim Malili. sfat 1. Mali, Mali'ye zg. 2. Malili. mal.ice ml's isim kt niyet. ma.li.cious ml's sfat kt niyetli. ma.li.cious.lyzarf kt niyetle. ma.lign mlayn' sfat 1. kt, zararl. 2. ktcl (kimse). 3. ktcl, habis (ur, hastalk). fiil iftira etmek, ktlemek, yermek.

malignant tumor malignant

ktcl ur. ma.lig.nant mlg'nnt sfat 1. ktcl, kt yrekli. 2. uursuz. 3. tbbi ktcl, habis.

mall

mall ml, mal, ml isim 1. kapal alveri merkezi, kapal ar. 2. aalk yol.

mallard malleable

mal.lard ml'rd isim, zooloji yeilba. mal.le.a.ble ml'iybl sfat 1. dvlgen (maden). 2. yumuak bal, uysal.
805

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk mallet mallow malnutrition

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

mal.let ml't isim 1. tokmak. 2. spor sopa. mal.low ml'o isim ebegmeci. mal.nu.tri.tion mlnutr'n isim 1. yetersiz beslenme. 2. kt beslenme, dengesiz beslenme.

malodorous malpractice

mal.o.dor.ous mlo'drs sfat pis kokulu. mal.prac.tice mlprk'ts isim 1. yolsuzluk, grevi ktye kullanma. 2. yanl tedavi.

malt

malt mlt isim imlendirilmi arpa, malt. fiil 1. (arpa veya baka tahldan) malt yapmak. 2. malt haline gelmek.

Malta fever Malta Maltese

maltahummas. Mal.ta ml't isim Malta. Mal.tese mltiz' isim (Maltese) 1. Maltal. 2. Maltaca. sfat 1. Malta, Malta'ya zg. 2. Maltaca. 3. Maltal.

maltose maltreat maltreatment mama mamma mammal mammoth

malt.ose ml'tos isim maltoz. mal.treat mltrit' fiil kt davranmak, eziyet etmek. mal.treat.mentisim kt davranma. ma.ma ma'm isim, ocuk dili anne. mam.ma ma'm isim, ocuk dili anne. mam.mal mm'l isim memeli hayvan. mam.moth mm'th isim mamut. sfat dev gibi, muazzam.

man about town Man alive! man and wife man in the street man of letters man of substance man of the world Man overboard! man to man man

tiyatro ve gece kulbne ska giden adam. Yahu!/Be adam! kar koca. sokaktaki adam, sradan kimse. yazar; edebiyat, yaznc. 2. bilim adam. zengin adam. grm geirmi adam. Yetiin! Adam denize dt. erkek erkee, samimi olarak, aka. man mn isim (men) 1. adam, erkek. 2. insan, insanolu. 3. uak, erkek ii. 4. biri, kimse, ahs, kii. 5. dama ta.
806

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk manacle

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

man.a.cle mn'kl isim genellikle oul kelepe. fiil kelepe takmak, kelepelemek.

manage

man.age mn'c fiil 1. ynetmek, idare etmek. 2. to meyi becermek. 3. kullanmak. 4. (ev, insan v.b.'ni) ekip evirmek. 5. (hayvan) terbiye etmek. 6. dzenlemek. 7. kontrol etmek. 8. iini uydurmak, iini evirmek. 9. geinmek.

manageable

man.age.a.ble mn'cbl sfat 1. ynetilebilir, idare edilebilir. 2. kontrol edilebilir. 3. kullanl. 4. gerekletirilebilen, yerine getirilebilen. 5. ekle girebilen (sa).

management

man.age.ment mn'cmnt isim 1. ynetim, idare. 2. ynetim kurulu.

manager

man.ag.er mn'cr isim 1. ynetmen, mdr, direktr. 2. ynetici, idareci. 3. menaqer, bir sanat veya spor takmnn ilerini yneten kimse.

managerial decision managerial position managerial staff managerial Manchu Manchuria Manchurian

ynetim karar. ynetim mevkii. ynetim kadrosu. man.a.ge.ri.al mncr'iyl sfat ynetimsel. Man.chu mnu' isim, sfat 1. Manu. 2. Manuca. Man.chu.ri.a mnur'iy isim Manurya. isim Manuryal. sfat 1. Manurya, Manurya'ya zg. 2. Manuryal.

mandarin duck mandarin orange mandarin mandate mandatory

inrdei. mandalina. 2. king, kink. man.da.rin mn'drn mandalina. 2. king, kink. man.date mn'deyt isim 1. manda. 2. emir, ferman. man.da.to.ry mn'dtori sfat zorunlu, gerekli. isim 1. mandater, mandac. 2. vekil.

mandolin mandrake

man.do.lin mn'dln isim mandolin. man.drake mn'dreyk isim adamotu, kankurutan, adamkk, abdsselamotu, haclarotu, kpekelmas.

mane

mane meyn isim yele.


807

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk maneuver

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

ma.neu.ver mnu'vr isim 1. manevra. 2. hile, dolap. fiil 1. manevra yapmak. 2. dolap evirmek.

maneuverly manful manganese mange manger mangle mango

ma.neu.ver.lyzarf erkeke, yiite. man.ful mn'fl sfat erkeke, mert, yiit. man.ga.nese mng'gniz isim manganez, mangan. mange meync isim (hayvanlarda) uyuz hastal. man.ger meyn'cr isim (ahrda) yemlik. man.gle mng'gl fiil 1. paralamak. 2. bozmak. man.go mng'go isim (mangoes/mangos) hintkiraz, mango.

mangosteen mangrove

man.go.steen mng'gstin isim, botanik mangostan. man.grove mng'grov isim, botanik mangrov, rizofora, hindistansakzaac.

mangy

man.gy meyn'ci sfat 1. uyuz (hayvan). 2. pis, iren, tiksinti veren.

manhandle manhole cover manhole

man.han.dle mn'hndl fiil hrpalamak, itip kakmak. rgar kapa. man.hole mn'hol isim rgar, baca, kontrol delii, bakmalk.

mania

ma.ni.a mey'niy isim 1. for -e ar dknlk, -e tutku. 2. cinnet.

maniac manic-depressive

ma.ni.ac mey'niyk sfat, isim lgn, deli, manyak. man.ic-de.pres.sive mn'kdpres'v sfat, isim, ruhbilim manikdepresif.

manicure

man.i.cure mn'kyr isim manikrc. fiil manikr yapmak.

manicurist manifest itself manifest manifestation

man.i.cur.istisim manikrc. kendini belli etmek, kendini gstermek. man.i.fest mn'fest isim manifesto, gmrk bildirgesi. man.i.fest.a.tionisim 1. aka gsterme. 2. belirti, gsterge. 3. gsteri.

manifestly manifesto

man.i.fest.lyzarf aka. man.i.fes.to mnfes'to isim (manifestoes) 1. bildiri, tebli, beyanname. 2. politika parti program.
808

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk manifold

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

man.i.fold mn'fold sfat trl trl, pek ok, eit eit.

manikin manipulate

man.i.kin mn'kn isim manken. ma.nip.u.late mnp'yleyt fiil 1. elle hareket ettirmek. 2. kullanmak, hareket ettirmek, altrmak, iletmek. 3. kendi karlar iin kullanmak. 4. hile yaparak (fiyatlar) istedii ekilde deitirmek.

manipulation

ma.nip.u.la.tionisim 1. elle hareket ettirme. 2. kullanma, hareket ettirme, altrma, iletme. 3. kendi karlar iin kullanma. 4. hile yaparak (fiyatlar) istedii ekilde deitirme.

manipulative

ma.nip.u.la.tive mnp'yltv sfat 1. kendi karlar iin bakalarn kullanan, karc (kimse). 2. karc (davran). 3. hileli. 4. el becerisine ait. 5. elle hareket ettirmeye zg.

mankind

man.kind mn'kaynd' isim insanlk, beeriyet, insanoullar.

manly manmade

man.ly mn'li sfat 1. erkeke. 2. mert, yiit. man.made mn'meyd sfat insan tarafndan yaplan, yapay, suni.

mannequin manner of life manner

man.ne.juin mn'kn isim manken. yaam biimi, yaay tarz. man.ner mn'r isim 1. tavr. 2. usul. 3. eit. 4. oul grg, terbiye. 5. oul rf, tre.

mannered mannerism

man.nered mn'rd sfat yapmackl, yapma tavrl. man.ner.ism mn'rzm isim bir kiiye zg hareket, tavr veya ifade tarz.

mannerly manoeuvre

man.ner.lysfat terbiyeli. ma.noeu.vre mnu'vr isim, fiil, ngiliz ngilizcesi baknz maneuver

man-of-war

man-of-war mn'vwr' isim (men-of-war) 1. iri bir tr denizanas. 2. tarih sava gemisi.

manor house

malikne.
809

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk manor manpower

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

man.or mn'r isim malikne. man.pow.er mn'pawr isim 1. insan gc. 2. igc. 3. ii says, personel.

mansard roof mansard manse manservant

mansart at, mansart. man.sard mn'sard isim baknz mansard roof manse mns isim papaz loqman, papaz evi. man.ser.vant mn'srvnt isim (menservants) uak; hizmetkr.

mansion manslaughter

man.sion mn'n isim konak; kane; kk; malikne. man.slaugh.ter mn'sltr isim nceden tasarlamadan adam ldrme, kastsz cinayet.

mantle

man.tle mn'tl isim 1. kolsuz manto. 2. rt, rten ey. 3. lks gmlei. 4. jeoloji ekirdek kabuu. 5. anatomi rtenek.

manual labor manual

amelelik. 2. ar i. man.u.al mn'yuwl sfat 1. ele ait. 2. elle yaplan; elle altrlan. isim 1. elkitab, klavuz. 2. mzik (orgda) klavye.

manually manufacture

man.u.al.lyzarf el ile. man.u.fac.ture mnyfk'r isim 1. imal, yapm. 2. mamul, yaplm eya veya yiyecek. fiil 1. imal etmek, yapmak. 2. (bahane) uydurmak.

manure manuscript

ma.nure mnr', mnyr' isim gbre. fiil gbrelemek. man.u.script mn'yskrpt isim 1. yazma, el yazmas. 2. msvedde.

Manx cat Manx

mankedisi. Manx mngks isim Manca. sfat 1. Man, Man Adas'na zg. 2. Manca.

Manxman

Manx.man mngks'mn isim (Manxmen) Manl erkek, Manl.

Manxwoman

Manx.wom.an mngks'wmn isim (Manxwomen) Manl kadn, Manl.

many a time Many thanks!

ok kere. ok teekkr!/ok mersi!


810

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk many

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

man.y men'i sfat (more, most) ok, bir hayli. isim bir ou.

many-colored manyplies Many's the time .... many-sided

many-col.oredsfat ok renkli, rengrenk. man.y.plies men'iplayz isim, zooloji krkbayr. ok kez ...: man.y-sid.edsfat 1. matematik okyzl; okkenar. 2. ok ynl.

map

map mp isim harita, plan. fiil (mapped, mapping) 1. haritasn yapmak. 2. out ayrntlaryla plan-lamak.

maple sugar maple syrup maple maquis mar marabou stork marabou

akaaa ekeri. akaaa pekmezi. ma.ple mey'pl isim akaaa, isfendan. ma.juis maki' isim, botanik maki. mar mar fiil (marred, marring) bozmak, mahvetmek. murabutkuu, murabut, marabut. mar.a.bou mr'bu isim (marabous/marabou) murabutkuu, murabut, marabut.

marabout

mar.a.bout mr'but isim 1. murabt, murabut. 2. murabutkuu, murabut, marabut.

maraschino cherry maraschino

maraska, marask, maraska kiraz. mar.a.schi.no mrski'no isim 1. maraskino, marasken (likr). 2. maraska, marask, maraska kiraz.

marathon maraud

mar.a.thon mer'than isim maraton. ma.raud mrd' fiil apulculuk amacyla akn etmek, apulculuk etmek.

marauder marble

ma.raud.erisim apulcu, yamac. mar.ble mar'bl isim 1. mermer. 2. bilye, misket. 3. oul misket oyunu. sfat mermer, mermerden yaplm. fiil ebrulamak.

marbled March marchioness march-past mare

mar.bledsfat 1. ebrulu. 2. mermer deli. March mar isim mart ay. mar.chio.ness mar'ns isim markiz, markinin kars. march-pastisim geit treni. mare mer isim ksrak.
811

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk margarine margin of safety margin

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

mar.ga.rine mar'crn isim margarin. emniyet pay, hava pay. mar.gin mar'cn isim 1. kenar, snr. 2. ticaret maliyet fiyat ile sat fiyat arasndaki fark. 3. ticaret ihtiyat akesi, marq. 4. sayfa kenarndaki boluk, marj.

marginal

mar.gi.nal mar'cnl sfat 1. kenarda olan. 2. kenarda yazl, marjinal. 3. pek az: It is of marginal importance. Pek az nemi var. 4. ruhbilim marqinal.

marigold marijuana

mar.i.gold mer'gold isim kadifeiei. mar.i.jua.na merwan' isim 1. marihuana. 2. botanik hintkeneviri, kenevir, kendir.

marina marinate

ma.ri.na mri'n isim yat liman, marina. mar.i.nate mer'neyt fiil (eti yumuatmak iin) zeytinyal salamurada brakmak.

marine

ma.rine mrin' sfat 1. denize ait, denizle ilgili. 2. denizcilie ait. 3. deniz kuvvetlerine ait. isim 1. denizcilik. 2. denizci, deniz askeri.

mariner mariner's compass marital rights marital status marital maritime law maritime

mar.i.ner mer'nr isim 1. gemici. 2. denizci. gemici pusulas. evlilikte kar kocaya tannan haklar. medeni hal. mar.i.tal mer'tl sfat evlenmeye ait, evlilikle ilgili. deniz hukuku. mar.i.time mer'taym sfat 1. deniz kysnda olan; denize yakn. 2. denizle ilgili; denizcilikle ilgili. 3. denizciye zg.

marjoram

mar.jo.ram mar'crm isim mercankk, merzeng, ile.

mark down mark off mark out mark time mark up

fiyat indirmek. 2. not etmek, kaydetmek. snrlarn izmek. snrlarn izmek. 2. plann yapmak. 3. seip ayrmak. yerinde saymak. izmek. 2. (fiyat) ykseltmek, artrmak.

812

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk mark

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

mark mark fiil 1. iaretlemek. 2. damga vurmak, damgalamak. 3. gstermek, belirtmek. 4. izmek, yazmak. 5. not vermek. 6. dikkat etmek, dikkate almak, hesaba katmak. 7. etiketlemek.

marked markedly marker market garden market place market value market

marked markt sfat 1. gze arpan, belirgin. 2. iaretli. marked.lyzarf nemli derecede. mark.er mar'kr isim 1. markac. 2. iaret, damga. bostan. pazar yeri. piyasa deeri, piyasa fiyat. mar.ket mar'kt isim 1. pazar, ar. 2. piyasa. 3. for -e talep, -e rabet. fiil 1. pazarlamak. 2. sata karmak. 3. arda alveri etmek.

marketable

mar.ket.a.ble mar'ktbl sfat 1. pazarlanabilir. 2. kolaylkla satlabilir.

marketing marksman marksmanship markup

mar.ket.ing mar'ktng isim 1. pazarlama. 2. alveri. marks.man marks'mn isim (marksmen) nianc. marks.man.shipisim nianclk. mark.up mark'^p isim 1. al ve sat fiyatlar arasndaki fark. 2. fiyat art.

marl marmalade marmot maroon marquee

marl marl isim, jeoloji marn, pekmez topra. mar.ma.lade marmleyd' isim marmelat. mar.mot mar'mt isim dasan, marmot. ma.roon mrun' isim, sfat kestane rengi, maron. mar.juee marki' isim 1. (kap nndeki) markiz. 2. byk adr, ota.

marquis marriage certificate marriage licence marriage vows marriage

mar.juis mar'kws isim marki. evlenme czdan. nikh kd, evlenme izni. evlilik sz. mar.riage mer'c isim 1. evlenme. 2. evlenme treni. 3. evlilik. 4. birleme.

marriageable married life

mar.riage.ablesfat evlenecek yata, yetimi. evlilik yaam.


813

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk married

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

mar.ried mer'id sfat 1. evli. 2. to ile evli. 3. evlilie veya evlilere zg.

marrow

mar.row mr'o isim 1. anatomi ilik. 2. z. 3. ngiliz ngilizcesi sakzkaba, kabak.

marrowbone marry

mar.row.bone mr'obon isim ilii ok olan kemik. mar.ry mer'i fiil 1. evlenmek; evlendirmek. 2. evermek. 3. birlemek; birletirmek.

Mars marsh crocodile marsh marshal

Mars marz isim, gkbilim Merih, Mars. hinttimsah. marsh mar isim bataklk. mar.shal mar'l isim 1. askeri mareal. 2. terifat, protokol grevlisi. 3. polis mdr. fiil (marshaled/marshalled, marshaling/marshalling) 1. sraya koymak, sralamak, dizmek. 2. nne dp gtrmek.

marshmallow

marsh.mal.low mar'melo isim 1. hatmi. 2. lokuma benzer ekerleme.

marshy

marsh.y mar'i sfat 1. batakla zg. 2. bataklk gibi. 3. batakl.

marsupial

mar.su.pi.al marsu'piyl sfat, zooloji keseli. isim keseli hayvan.

mart marten

mart mart isim ar, pazar. mar.ten mar'tn isim 1. aasansar, zerdeva. 2. zerdeva krk.

martial law martial

skynetim, rfi idare. mar.tial mar'l sfat 1. savaa zg. 2. askeri. 3. sava, savakan.

martin martinet martini martyr marvel

mar.tin mar'tn isim krlang. mar.ti.net martnet' isim sert amir. mar.ti.ni marti'ni isim martini. mar.tyr mar'tr isim ehit. fiil ehit etmek. mar.vel mar'vl isim harika, mucize. fiil (marveled/ marvelled, marveling/marvelling) hayret etmek, amak.
814

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk marvelous Marxism Marxist masc. mascara mascot masculine

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

mar.vel.ous mar'vls sfat olaanst; harika. Marx.ism mark'szm isim Marksizm. Marx.ist mark'sst isim, sfat Marksist. masc.ksaltma masculine mas.car.a msker' isim rimel, maskara. mas.cot ms'kat, ms'kt isim maskot. mas.cu.line ms'kyln sfat 1. erkee zg, erkeksi. 2. dilbilgisi eril. isim, dilbilgisi 1. eril cins. 2. eril szck.

masculinity mash

mas.cu.lin.i.tyisim erkeklik. mash m isim 1. lapa. 2. bira yapmak iin ezilmi arpa ile su karm. fiil ezmek, pre yapmak.

mashed potatoes masher

patates presi. mash.er m'r isim, argo asknt, kadnlara asknt olan erkek.

mask masked ball masochism mason

mask msk isim maske. fiil maskelemek, gizlemek. maskeli balo. mas.och.ism mz'kzm isim mazoizm. ma.son mey'sn isim 1. duvarc; ta. 2. genellikle byk harf ile mason, farmason.

masonry

ma.son.ryisim 1. duvarclk; talk. 2. genellikle byk harf ile masonluk, farmasonluk.

masque masquerade as

masjue msk isim maskeli balo. fiil kendini ... gibi gstermek, kendini ... olarak tantmak.

masquerade

mas.juer.ade mskreyd' isim 1. maskeli balo. 2. maskeli balo kostm. 3. (sahte bir) gsteri.

mass media mass meeting mass movement mass production mass

kitle iletiim aralar. kitlesel miting. kitle hareketi. toptan retim; seri retim. mass ms isim 1. ekmek ve arap ayini, kudas. 2. bu ayine zg mzik.

massacre

mas.sa.cre ms'kr isim katliam, krm, toplukym. fiil katletmek, krp geirmek.
815

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk massage masseur masseuse massif massive

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

mas.sage msaq' isim masaq. fiil masaq yapmak. mas.seur msr' isim masaqc, masr. mas.seuse msz' isim kadn masaqc, masz. mas.sif msif' isim da kitlesi. mas.sive ms'v sfat 1. byk ve ar. 2. ok byk, kocaman, koca; heybetli; byk apta, muazzam. 3. iriyar, irikym. 4. iddetli (deprem, kalp krizi v.b.).

mass-produce mast master builder master copy master key Master of Arts master of ceremonies Master of Science master plan master switch master touch master

mass-pro.duce ms'prdus' fiil seri olarak retmek. mast mst isim direk, gemi direi. mimar; kalfa. orijinal, orijinal kopya, asl. ana anahtar. hmaniter bilimlerde master derecesi/yksek lisans. protokol grevlisi, terifat. fen bilimlerinde master derecesi/yksek lisans. ana plan. elektrik ana anahtar. usta eli. 2. yerinde sz veya davran. mas.ter ms'tr fiil 1. yenmek, stesinden gelmek. 2. hkmetmek. 3. iyice renmek, uzmanlamak: Hayriye's mastered French. Hayriye Franszcay ok iyi rendi.

masterful

mas.ter.ful ms'trfl sfat 1. amirane, buyurucu. 2. ustaca, ustalkl.

masterly mastermind

mas.ter.ly ms'trli sfat ustaca, ustalkl. mas.ter.mind ms'trmaynd isim bir iin beyni. fiil (bir iin) beyni olmak.

masterpiece

mas.ter.piece ms'trpis isim 1. aheser, bayapt. 2. harika.

masterstroke

mas.ter.strokeisim 1. mkemmel bir zm; (tartmada) ok etkileyici bir cevap. 2. kesin baar.

mastery

mas.ter.y ms'tri, ms'tri isim 1. stnlk, hkim olma, hkimiyet. 2. ustalk.

mastic tree

damlasakzaac, sakzaac.
816

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk mastic

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

mas.tic ms'tk isim 1. damlasakz, sakz, mastika, sakzaacndan karlan reine. 2. mastika, sakz raks. 3. damlasakzaac, sakzaac.

masticate mastication mastiff masturbate masturbation mat

mas.ti.cate ms'tkeyt fiil inemek. mas.ti.ca.tionisim ineme. mas.tiff ms'tf isim mast (kpek). mas.tur.bate ms'trbeyt fiil mastrbasyon yapmak. mas.tur.ba.tionisim mastrbasyon. mat mt isim 1. hasr. 2. paspas. 3. altlk. 4. keelemi sa, kllar, lifler v.b. 5. (sa, kl, lif v.b.'nde) dm. fiil (matted, matting) 1. hasr ile rtmek. 2. keeletirmek; keelemek. 3. dmlenmek, birbirine dolamak.

matador match matchbox matchless matchmaker mat mate

mat.a.dor mt'dr isim matador, boa greisi. match m isim kibrit. match.box m'baks isim kibrit kutusu. match.less m'ls sfat esiz, emsalsiz, rakipsiz. match.mak.er m'meykr isim patan. ma.t ma'tey isim mate, Paraguay ay. mate meyt isim 1. e, misil. 2. kar, koca, e. 3. arkada. 4. ikinci kaptan, muavin. fiil 1. elemek. 2. evlendirmek; evlenmek. 3. iftletirmek; iftlemek. 4. uymak. 5. satran mat etmek.

material well-being material

maddi refah. ma.te.ri.al mtr'iyl sfat 1. maddi, zdeksel. 2. bedensel. 3. nemli. 4. to -e degin. isim 1. madde, zdek. 2. materyal, gere, malzeme. 3. bez, dokuma, kuma.

materialise

ma.te.ri.al.ise mtr'iylayz fiil, ngiliz ngilizcesi baknz materialize

materialism

ma.te.ri.al.ism mtr'iylzm isim materyalizm, maddecilik, zdekilik.

materialist materialistic

ma.te.ri.al.istisim materyalist, maddeci, zdeki. ma.te.ri.al.ist.icsfat materyalist, maddeci, zdeki.

817

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk materialize

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

ma.te.ri.al.ize mtr'iylayz fiil 1. maddilemek; maddiletirmek. 2. gereklemek. 3. (hortlak, ruh) grnmek, peydahlanmak.

maternal aunt maternal grandmother maternal uncle maternal

teyze. anneanne. day. ma.ter.nal mtr'nl sfat 1. annelie zg. 2. anneye yakr. 3. anne tarafndan.

maternity dress maternity hospital maternity math.

hamile elbisesi. doumevi, doum hastanesi. ma.ter.ni.ty mtr'nti isim analk, annelik. math.ksaltma mathematical mathematician mathematics

mathematical

math.e.mat.i.cal mthmt'kl sfat 1. matematiksel, matematikle ilgili. 2. kesin, tam.

mathematician mathematics maths

math.e.ma.ti.cian mthmt'n isim matematiki. math.e.mat.ics mthmt'ks isim matematik. maths mths isim, ngiliz ngilizcesi, konuma dili matematik.

matine mating season mating matriarch matriarchal matriarchy matriculate

mat.i.ne mtney' isim matine. iftleme mevsimi. mat.ing mey'tng isim iftleme; iftletirme. ma.tri.arch mey'triyark isim aile reisi saylan kadn. ma.tri.arch.alsfat anaerkil, matriarkal, maderahi. ma.tri.arch.yisim anaerki, maderahilik. ma.tric.u.late mtrk'yleyt fiil 1. kaydetmek. 2. (zellikle niversiteye) renci olarak kaydedilmek.

matriculation

ma.tric.u.la.tionisim 1. renci kayd. 2. niversite giri snav.

matrimony matrix printer matrix

mat.ri.mo.ny mt'rmoni isim evlenme, evlilik. bilgisayar matrisli yazc. ma.trix mey'trks isim (matrices/matrixes) 1. bir nesneye biim veren veya dayanak olan ey. 2. anatomi dlyata, rahim. 3. matbaaclk matris. 4. dii kalp.
818

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk matron

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

ma.tron mey'trn isim 1. (zellikle ocuu olan) orta yal evli kadn. 2. (hapishane ve yetimhanede) kadn ynetici. 3. bahemire.

matronly

ma.tron.lysfat 1. ana gibi. 2. toplu, dolgun. 3. arbal (kadn).

matter of course matter of life and death matter

usul, yntem; det. lm kalm meselesi. mat.ter mt'r isim 1. zdek, madde. 2. konu, sorun, i. 3. nem. 4. of/for neden.

matter-of-fact

mat.ter-of-fact mt'rvfkt' sfat 1. gereki. 2. tabii, heyecansz.

mattress mature

mat.tress mt'rs isim dek, yatak, ilte. ma.ture mr', mtyr' fiil 1. olgunlamak; olgunlatrmak. 2. erginlemek. sfat 1. olgun, ergin. 2. iyi hazrlanm (plan, eser v.b.). 3. vadesi gelmi, vadesi dolmu.

maturity maudlin maul Mauritania Mauritanian

ma.tu.ri.tyisim 1. olgunluk, erginlik. 2. vade. maud.lin md'ln sfat ar duygusal. maul ml fiil dvmek; berelemek; hrpalamak. Mau.ri.ta.ni.a mrtey'niy isim Moritanya. isim Moritanyal. sfat 1. Moritanya, Moritanya'ya zg. 2. Moritanyal.

Mauritian

Mau.ri.tian mr'n isim Morityuslu. sfat 1. Morityus, Morityus'a zg. 2. Morityuslu.

Mauritius mausoleum mauve

Mau.ri.tius mr's isim Morityus. mau.so.le.um msli'ym isim mozole, antmezar. mauve mov isim leylak rengi. sfat leylak renginde olan.

maverick

mav.er.ick mv'rk isim 1. damgalanmam ve sahipsiz dana. 2. konuma dili toplum kurallarna uymayan kimse. 3. parti disiplinine uymayan politikac.

maw

maw m isim 1. mide; boaz; az. 2. (korkun bir yere alan) az.

mawkish

mawk.ish m'k sfat 1. tiksindirici. 2. ar dokunakl.


819

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk max. maxi maxim maximal maximum

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

max. mks ksaltma maximum max.i mk'si isim 1. maksi etek. 2. maksi palto. max.im mk'sm isim zdeyi, zl sz, vecize. max.i.mal mk'sml sfat maksimal. max.i.mum mk'smm isim (maximums/maxima) maksimum, azami derece, en yksek dzey. sfat maksimum, maksimal, azami.

May Day May I trouble you for the salt? May I venture a suggestion? May Maybe it's all for the best. maybe Mayday

7 Mays. Tuzu verebilir misiniz? Bir teklifte bulunabilir miyim? May mey isim Mays (ay). Belki de bylesi daha iyi olur. may.be mey'bi zarf belki, olabilir. May.day mey'dey isim Mayday (telsizle yaplan uluslararas imdat ars).

mayhem mayonnaise mayor mayoress Maypole

may.hem mey'hem isim kargaa. may.on.naise meyneyz' isim mayonez. may.or mey'r isim belediye bakan. may.or.essisim kadn belediye bakan. May.pole mey'pol isim 3 Mays'ta kzlarn etrafnda dans ettii ieklerle ssl direk.

maypop maze mazourka mazurka MC Mc.Coy mdse. me mead

may.pop mey'pap isim, botanik arkfelek. maze meyz isim 1. labirent. 2. aknlk, hayret. ma.zour.ka mzr'k isim mazurka. ma.zur.ka mzr'k isim mazurka. MC em'si' isim protokol grevlisi, terifat. Mc.Coy mkoy' isim baknz the real Mc.Coy mdse.ksaltma merchandise me mi zamir beni; bana. mead mid isim mayalandrlm bal ve sudan yaplan alkoll bir iki.

meadow meager

mead.ow med'o isim ayr. mea.ger mi'gr sfat 1. yetersiz, eksik, az. 2. yavan, tatsz. 3. zayf.
820

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk meagre meal mealtime mealy-mouthed

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

mea.gre mi'gr sfat, ngiliz ngilizcesi meager. meal mil isim yemek. meal.time mil'taym isim yemek zaman. meal.y-mouthed mi'limautht', mi'limaudhd' sfat samimiyetsiz.

mean business

ok ciddi olmak, aka yapmamak: This time she means business. Bu kez ciddidir.

mean daily temperature mean distance mean little

gnlk ortalama scaklk. ortalama uzaklk. -in deeri/nemi az olmak: That prize means little to her. Onun gznde o dln pek az nemi var.

mean pressure mean solar time mean well mean

ortalama basn. ortalama gne zaman. -in niyeti iyi olmak. mean min sfat orta, vasat; ortalama. isim orta; ortalama.

meander

me.an.der miyn'dr fiil 1. dolambal yoldan gitmek. 2. avare dolamak, gezinmek.

meaning meaningful meaningless means of support means of transport means to an end means

mean.ing mi'nng isim anlam, mana. mean.ing.fulsfat anlaml, manal. mean.ing.lesssfat 1. anlamsz, manasz. 2. bo, abes. birini geindiren i veya para. ulam aralar, tatlar. ara, vasta. means minz isim 1. ara, vasta. 2. servet, varlk. 3. gelir, para.

meant meantime meanwhile measles measly measure out measure up

meant ment fiil baknz mean mean.time min'taym isim baknz in the meantime mean.while min'hwayl zarf bu arada. mea.sles mi'zlz isim kzamk. mea.sly miz'li sfat 1. kzamkl. 2. argo adi, deersiz. lp ayrmak. istenilen llere gre/uygun olmak. 2. to kadar iyi olmak: Gl doesn't measure up to Derya. Gl, Derya
821

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

kadar iyi deil. Her performance that day didn't measure up to her ability. O gnk performans asl yeteneinin gerisinde kald. measure meas.ure meq'r fiil 1. lmek; lsn almak: Measure the height of that door right now! O kapnn yksekliini hemen l! The tailor is measuring me for a new suit. Terzi yeni bir elbise iin lm alyor. They're going to measure Zeki's intelligence. Zeki'nin zeksn lecekler. 2. -in lleri ... olmak: That piece of paper measures ten centimeters by twelve centimeters. O kdn lleri on arp on iki santimetre. measured meas.uredsfat 1. ll. 2. dzgn, dzenli. 3. hesapl, ll. measureless measurement measuring cup measuring spoon measuring meat loaf meat packing meat pie meat meaty Mecca mech. mechanic mechanical drawing mechanical engineer mechanical meas.ure.lesssfat lsz, snrsz, hesapsz. meas.ure.mentisim 1. l. 2. lme, lm. l kab. l ka. meas.ur.ing meq'rng isim lme, lm. rulo kfte. toptan kasap ii. etli brek. meat mit isim 1. yenecek et, et. 2. z. meat.ysfat 1. etli. 2. zl, dolgun. Mec.ca mek' isim Mekke. mech.ksaltma mechanical mechanics mechanism me.chan.ic mkn'k isim makinist, makine ustas. teknik resim. makine mhendisi. me.chan.i.cal mkn'kl sfat 1. mekanik. 2. makineye ait. mechanically mechanics me.chan.i.cal.lyzarf mekanik olarak. me.chan.ics mkn'ks isim, fizik mekanik.

822

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk mechanise

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

mech.a.nise mek'nayz fiil, ngiliz ngilizcesi baknz mechanize

mechanism

mech.a.nism mek'nzm isim 1. mekanizma. 2. ileyi. 3. felsefe mekanikilik, mekanizm.

mechanization mechanize

mech.a.niza.tionisim makineletirme; makineleme. mech.a.nize mek'nayz fiil 1. makineletirmek. 2. askeri mekanize etmek.

mechanized

mech.a.nizedsfat 1. makineletirilmi. 2. askeri mekanize.

meconium med. medal medalist

me.co.ni.um mko'niym isim ilkdk, mekonyum. med.ksaltma medicine medieval medium med.al med'l isim madalya. med.al.istisim 1. madalya yapan kimse. 2. madalya kazanan kimse.

medallion meddle meddler

me.dal.lion mdl'yn isim madalyon. med.dle med'l fiil karmak, burnunu sokmak. med.dlerisim herkesin iine karan kimse, her eye burnunu sokan kimse, igzar.

meddlesome

med.dle.somesfat her eye burnunu sokan, her ie karan, igzar.

medfly media mediaeval medial median

med.fly med'flay isim akdenizmeyvesinei. me.di.a mi'diy isim, oul aralar, vastalar. me.di.ae.val mi'dyi'vl sfat baknz medieval me.di.al mi'diyl sfat 1. orta. 2. ortada olan. me.di.an mi'diyn sfat orta. isim 1. orta. 2. medyan. 3. geometri kenarortay.

mediate

me.di.ate mi'diyeyt fiil 1. araclk etmek, arabuluculuk etmek, arac olmak, araya girmek. 2. ara bulmak. sfat 1. dolayl ilgisi olan, dorudan doruya olmayan. 2. ortada olan, ikisi ortas.

mediation mediator medical

me.di.a.tionisim araclk, arabuluculuk. me.di.a.tor mi'diyeytr isim arabulucu, arac. med.i.cal med'kl sfat 1. tbba ait, tbbi. 2. iyiletirici.

823

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk Medicare

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

Med.i.care med'ker isim, Amerikan ngilizcesi (yallar iin) devlet salk sigortas.

medicate

med.i.cate med'keyt fiil 1. ilala tedavi etmek. 2. ilalamak; iine ila katmak.

medication medicinal

med.i.ca.tionisim ilala tedavi. me.dic.i.nal mds'nl sfat ila zellii olan, iyiletirici, tedavi edici, tbbi.

medicine chest medicine medieval Medina mediocre

ila dolab. med.i.cine med'sn isim 1. ila. 2. tp, hekimlik. me.di.e.val mdi'vl sfat ortaaa ait, ortaaa zg. Me.di.na mdi'n isim Medine. me.di.o.cre midiyo'kr sfat alelade, olaan, sradan, ne iyi ne kt, orta karar.

mediocrity meditate

me.di.oc.ri.ty midiyak'rti isim aleladelik, sradanlk. med.i.tate med'teyt fiil 1. (on) (-i) derin derin dnmek. 2. meditasyon yapmak.

meditation

med.i.ta.tionisim 1. derin derin dnme. 2. meditasyon. 3. derin dncelerin rn olan yaz.

Mediterranean fruit fly Mediterranean

akdenizmeyvesinei. Med.i.ter.ra.ne.an medtrey'niyn sfat Akdeniz, Akdeniz'e veya Akdeniz blgesine zg.

medium frequency medium medium-sized medlar medley

radyo orta dalga. me.di.um mi'diym isim (mediums) medyum. me.di.um-sized mi'diymsayzd' sfat orta boy. med.lar med'lr isim mumula, dngel, bebyk. med.ley med'li isim 1. karmakark ey. 2. mzik potpuri.

medulla oblongata

me.dul.la ob.lon.ga.ta md^l' ablng.ga't anatomi (medulla oblongatas/medullae oblongatae) soanck.

meek

meek mik sfat 1. sabrl ve yumuak bal, uysal. 2. alakgnll.

meekly meekness meek-spirited

meek.lyzarf uysalca. meek.nessisim uysallk. meek-spiritedsfat alakgnll.


824

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk meerschaum

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

meer.schaum mr'm isim 1. eskiehirta, lleta, denizkp, manyezit. 2. lleta pipo.

meet one's match meet

hakkndan gelebilecek birine rastlamak. meet mit fiil (met) 1. -e rastlamak, -e rast gelmek, ile karlamak: I met Deniz by chance on my way to work. e giderken Deniz'e rastladm. 2. karlamak: They plan to meet him at the bus stop. Onu otobs duranda karlamay tasarlyorlar. 3. tanmak: I met him for the first time last year. Onunla geen yl tantm. 4. (masraf, bor v.b.'ni) demek, karlamak. 5. spor karlamak: The two teams will meet again on Saturday. ki takm cumartesi gn yeniden karlaacak. 6. bulumak: Let's meet in front of the restaurant at nine o'clock. Saat dokuzda lokantann nnde bulualm. 7. toplanmak: The staff will meet in the conference room. Personel toplant odasnda toplanacak. 8. with ile karlamak: He met with several problems. Birka sorunla karlat. 9. with ile grmek: I met with him over lunch. Onunla le yemeinde grtm. 10. with -e uramak: He met with an accident. Kazaya urad.

meeting place meeting

toplant yeri. 2. buluma yeri. meet.ing mi'tng isim 1. toplant. 2. birleme, bitime. 3. miting.

megahertz megalomania

meg.a.hertz meg'hrts isim, fizik megahertz. meg.a.lo.ma.ni.a meglomey'niy isim, ruhbilim megalomani, byklk hastal.

megalomaniac megaphone megaton megawatt melancholy

meg.a.lo.ma.ni.acisim, sfat megaloman. meg.a.phone meg'fon isim megafon. meg.a.ton meg't^n isim megaton. meg.a.watt meg'wat isim megavat. mel.an.chol.y mel'nkali isim melankoli, karasevda. sfat 1. melankolik. 2. kasvetli.

Melanesia

Mel.a.ne.sia melni'q isim Melanezya.


825

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk Melanesian

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

isim Melanezyal. sfat 1. Melanezya, Melanezya'ya zg. 2. Melanezyal.

melba toast melba meld melee meliorate

bir eit gevrek. mel.ba mel'b isim baknz melba toast meld meld fiil birbirine karmak. me.lee mey'ley isim meydan kavgas. mel.io.rate mil'yreyt fiil dzeltmek, iyiletirmek; dzelmek, iyilemek.

mellow

mel.low mel'o sfat 1. olgun. 2. yllanm (arap). 3. yumuak, tatl (ses, renk). 4. iyi huylu. 5. keyifli. 6. yumuak (toprak). fiil 1. olgunlamak. 2. yumuatmak; yumuamak.

melodious

me.lo.di.ous mlo'diys sfat 1. ahenkli. 2. melodik, ezgili.

melodrama melodramatic

mel.o.dra.ma mel'dram isim melodram. mel.o.dra.mat.ic meldrmt'k sfat 1. melodram trnden. 2. ar duygusal.

melody melon

mel.o.dy mel'di isim melodi, ezgi. mel.on mel'n isim 1. kavun; karpuz. 2. argo havadan gelen kr.

melt into tears melt

gzyalarna boulmak. melt melt fiil (melted, melted/[eski] molten) 1. eritmek; erimek. 2. yumuatmak; yumuamak. 3. away yok etmek; yok olmak, kaybolmak. 4. into -in iine karmak.

melting point melting pot member of parliament member membership membrane memento

erime noktas. pota. 2. eitli rk ve ulustan insanlarn kaynat yer. milletvekili. mem.ber mem'br isim 1. ye. 2. organ. mem.ber.shipisim 1. yelik. 2. yeler. mem.brane mem'breyn isim zar, rtenek. me.men.to mmen'to isim (mementos/mementoes) hatra, anda, yadigr.

memo

mem.o mem'o isim, konuma dili ksa not.


826

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk memoir

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

mem.oir mem'war isim 1. biyografi. 2. inceleme yazs, rapor.

memoirs memorabilia

mem.oirs mem'warz isim anlar, hatrat. mem.o.ra.bil.i.a memrbl'iy isim, oul hatrlanmaya deer eyler.

memorable

mem.o.ra.ble mem'rbl sfat anmaya deer, hatrlanmaya deer.

memorandum

mem.o.ran.dum memrn'dm isim (memorandums/memoranda) 1. muhtra. 2. not. 3. hukuk layiha.

memorial

me.mo.ri.al mmr'iyl sfat hatrlatc. isim 1. ant. 2. muhtra, nerge.

memorialise

me.mo.ri.al.ise mmr'iylayz fiil, ngiliz ngilizcesi baknz memorialize

memorialize

me.mo.ri.al.ize mmr'iylayz fiil 1. takdirle anmak. 2. anma treni yapmak.

memorise

mem.o.rise mem'rayz fiil, ngiliz ngilizcesi baknz memorize

mlange memorize

m.lange melanq' isim kark ey, karm. mem.o.rize mem'rayz fiil ezberlemek, ezbere renmek.

memory

mem.o.ry mem'ri isim 1. bellek, hafza. 2. hatr. 3. hatra, an.

men of weight menace

nfuzlu adamlar, kodamanlar. men.ace men's isim 1. tehdit, gzda. 2. tehdit eden ey. fiil tehdit etmek, gzda vermek.

menagerie

me.nag.er.ie mnc'ri isim 1. yabanl hayvanlar koleksiyonu. 2. yabanl hayvanlarn sergilendii yer.

Mend your ways. mend mendacious mendacity mendicant

Davranlarna dikkat et. mend mend isim onarm, tamir. men.da.cious mendey's sfat 1. yalanc. 2. yalan. men.dac.i.ty mends'ti isim yalanclk. men.di.cant men'dknt sfat 1. dilencilik eden, dilenen. 2. dilenciye zg. isim dilenci.
827

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk menial

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

me.ni.al mi'niyl sfat 1. hizmetiye ait. 2. kleye yakr. 3. baya, adi, aalk. isim hizmeti.

meningitis menopause menstrual

men.in.gi.tis menncay'ts isim, tbbi menenqit. men.o.pause men'pz isim menopoz. men.stru.al men'struwl sfat detle ilgili, aybana ait, menstrel.

menstruate

men.stru.ate men'struweyt, men'streyt fiil det grmek, ayba olmak.

menstruation mental age mental arithmetic mental deficiency mental hospital mental retardation mental

men.stru.a.tionisim det, ayba, menstrasyon. ruhbilim zek ya. akldan yaplan hesap. geri zekllk, zek gerilii, zihinsel zr. akl hastanesi. geri zekllk, zek gerilii, zihinsel zr. men.tal men'tl sfat 1. zihinsel, zihni, akl ile ilgili. 2. argo deli, kak.

mentality

men.tal.i.ty mentl'ti isim 1. zihniyet, dn. 2. anlak, zek.

mentally deficient mentally retarded mentally menthol mentholated mention

geri zekl, zihinsel zrl. geri zekl. men.tal.lyzarf aklen, zihnen. men.thol men'thl isim mentol. men.tho.lat.ed men'thleytd sfat mentoll. men.tion men'n isim 1. syleme. 2. bahsetme, anma. fiil anmak, szn etmek, -den sz etmek, -den bahsetmek.

mentor

men.tor men'tr isim rehber, danman; akl hocas, yol gsterici.

menu meow mercantile

men.u men'yu isim yemek listesi, men. me.ow miyau', myau' isim miyav. fiil miyavlamak. mer.can.tile mr'kntil, mr'kntayl sfat ticarete ait, ticari.

828

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk mercenary

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

mer.ce.nar.y mr'sneri sfat 1. kr gzeten, karc, paragz. 2. (yabanc orduda hizmet eden) paral (asker). isim (yabanc orduda hizmet eden) paral asker.

mercer

mer.cer mr'sr isim, ngiliz ngilizcesi kuma, kuma satcs.

mercerise

mer.cer.ise mr'srayz fiil, ngiliz ngilizcesi baknz mercerize

mercerize mercerized merchandise

mer.cer.ize mr'srayz fiil merserizelemek. mer.cer.izedsfat merserize. mer.chan.dise mr'ndayz isim ticari eya, emtia, mal. fiil alp satmak, -in ticaretini yapmak.

merchant marine merchant prince merchant merchantman merciful

ticaret filosu. ok zengin tccar. mer.chant mr'nt isim tccar. sfat ticari. isim (merchantmen) ticaret gemisi. mer.ci.ful mr'sfl sfat 1. merhametli. 2. ac ektirmeyen.

merciless

mer.ci.less mr'sls sfat merhametsiz, amansz, acmasz.

mercurial

mer.cu.ri.al mrkyr'iyl sfat 1. cval. 2. canl, cva gibi. 3. deiken.

mercury mercy Mercy! mere merely merest merge

mer.cu.ry mr'kyri isim, kimya cva. mer.cy mr'si isim 1. merhamet. 2. insaf. Aman!/Allah akna! mere mr sfat 1. katksz, saf. 2. nemsiz. mere.lyzarf sadece, ancak, yalnz, sade. mer.est mr'st sfat en az, en ufak. merge mrc fiil 1. birlemek; birletirmek. 2. iine karp kaybolmak.

merger

merg.er mr'cr isim iki veya daha ok irketin birlemesi.

meridian

me.rid.i.an mrd'iyn isim 1. meridyen. 2. doruk, zirve. sfat meridyen.

829

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk meringue

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

me.ringue mrng' isim, ahlk 1. beze. 2. (turtann zerine konulduktan sonra piirilen) rplm yumurta ak, eker v.b. karm, mereng.

merino wool merino merit system

merinos yn, merinos. me.ri.no mri'no isim merinos. devlet memurluunda baarya gre atama ve terfi sistemi.

merit

mer.it mer't isim 1. deer. 2. erdem, fazilet. fiil -i hak etmek, -e layk olmak; -e demek.

meritorious

mer.i.to.ri.ous mertr'iys sfat vgye deer, saygya deer.

merlon mermaid merrily merriment

mer.lon mr'ln isim mazgal dii/siperi. mer.maid mr'meyd isim denizkz. mer.ri.lyzarf neeyle. mer.ri.ment mer'mnt isim 1. elence, keyif. 2. enlik, nee, keyif.

merry

mer.ry mer'i sfat 1. en, neeli, keyifli. 2. nee verici, keyiflendirici.

merry-go-round merrymaking mesa mesh

mer.ry-go-round mer'igoraund isim atlkarnca. mer.ry.mak.ing mer'imeykng isim cmb, elence. me.sa mey's isim mesa, masatepe. mesh me isim 1. a gz. 2. a, ebeke. 3. ark dilerinin birbirine girmesi. fiil 1. a ile tutmak. 2. (ark dilerini) birbirine geirmek; birbirine gemek.

mesmerise

mes.mer.ise mez'mrayz fiil, ngiliz ngilizcesi baknz mesmerize

mesmerize

mes.mer.ize mez'mrayz fiil 1. ipnotizmayla uyutmak. 2. bylemek, gzn balamak.

Mesopotamia mess around with mess up

Mes.o.po.ta.mi.a mesptey'miy isim Mezopotamya. ile uramak, ile ilgilenmek. yzne gzne bulatrmak. 2. kirletmek, bozmak. 3. altst etmek.

mess

mess mes isim 1. karklk, dzensizlik, danklk. 2. kark durum, g veya utandrc durum. 3. pislik,
830

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

kirlilik. fiil 1. yzne gzne bulatrmak, berbat etmek. 2. kirletmek, bozmak. 3. altst etmek. message messenger Messiah mes.sage mes'c isim 1. mesaq, haber. 2. resmi bildiri. mes.sen.ger mes'ncr isim 1. haberci, ulak. 2. kurye. Mes.si.ah msay' isim 1. Mesih, sa. 2. kk harf ile kurtarc. met metabolic metabolism metal met met fiil baknz meet met.a.bol.ic metbal'k sfat metabolik. me.tab.o.lism mtb'lzm isim, biyoloji metabolizma. met.al met'l isim metal, maden. sfat metal, metalik, madeni. metallic metallurgical metallurgy metamorphic me.tal.lic mtl'k sfat metalik, madeni. met.al.lur.gi.calsfat metalurqik, metalbilimsel. met.al.lur.gy met'lrci isim metalurqi, metalbilim. met.a.mor.phic metmr'fk sfat bakalam, metamorfik. metamorphose met.a.mor.phose metmr'foz fiil bakalatrmak; bakalamak. metamorphosis met.a.mor.pho.sis metmr'fss isim (metamorphoses) bakalama, bakalam, metamorfoz. metaphor metaphoric metaphorical metaphorically metaphysical metaphysics met.a.phor met'fr isim mecaz. met.a.phor.icsfat mecazi. met.a.phor.ic.alsfat mecazi. met.a.phor.ic.al.lyzarf mecazen. met.a.phys.i.calsfat metafizik, doatesi, fiziktesi. met.a.phys.ics metfz'ks isim metafizik, doatesi, fiziktesi. metaplasia met.a.pla.sia metpley'q isim, biyoloji dnm, metaplazi. metapsychic metapsychics metastasis metathesis met.a.psy.chic metsay'kk sfat ruhtesi, metapsiik. met.a.psy.chicsisim ruhtesi, metapsiik. me.tas.ta.sis mts'tss isim (metastases) metastaz. me.tath.e.sis mtth'ss isim, dilbilim (metatheses) gme, yer deitirme, metatez.
831

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk mete metempsychosis meteor meteoric

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

mete mit fiil out vermek. me.tem.psy.cho.sis mtemsko'ss isim ruh g. me.te.or mi'tiyr isim akanyldz, meteor. me.te.or.ic mitiyr'k sfat 1. akanyldza ait. 2. akanyldza benzer. 3. parlak, gz kamatrc. 4. ok hzl.

meteorite

me.te.or.ite mi'tiyrayt isim gkta, meteorta, meteorit.

meteorological meteorologist meteorology meter methane method

me.te.or.ol.o.gi.calsfat meteoroloqik. me.te.or.ol.o.gistisim meteoroloqi uzman. me.te.or.ol.o.gy mitiyral'ci isim meteoroloqi. me.ter mi'tr isim metre. meth.ane meth'eyn isim, kimya metan. meth.od meth'd isim 1. yntem, metot, usul, yol. 2. dzen.

methodical

me.thod.i.cal mthad'kl sfat 1. yntemli, metotlu. 2. dzenli, sistemli.

methodically methodological

me.thod.i.cal.lyzarf dzenli olarak. meth.od.o.log.i.cal methdlac'kl sfat metodoloqik, yntembilimsel.

methodology

meth.od.ol.o.gy methdal'ci isim metodoloqi, yntembilim.

methyl alcohol methyl meticulous meticulousness metre metric system metric

metil alkol. meth.yl meth'l isim metil. me.tic.u.lous mtk'yls sfat ok titiz, ok dikkatli. me.tic.u.lous.nessisim titizlik. me.tre mi'tr isim, ngiliz ngilizcesi baknz meter metre sistemi, metrik sistem. met.ric met'rk sfat 1. metrik, metre ile ilgili. 2. metrik, metre sistemini kullanan. 3. iir vezinli, ll.

metrical

met.ri.cal met'rkl sfat 1. metrik, metre ile ilgili. 2. metrik, metre sistemini kullanan. 3. iir vezinli, ll.

832

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk metro

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

met.ro met'ro sfat, konuma dili anakente ait, metropoliten. isim (ngiltere hari, Avrupa'da bulunan) metro.

metronome metropolis

met.ro.nome met'rnom isim, mzik metronom. me.trop.o.lis mtrap'ls isim anakent, bykehir, metropol.

metropolitan

met.ro.pol.i.tan metrpal'tn sfat 1. anakente ait, metropoliten. 2. Hristiyanlk metropolite ait. isim, Hristiyanlk metropolit.

mettle

met.tle met'l isim 1. huy, miza. 2. yreklilik, atlganlk.

mew

mew myu fiil 1. miyavlamak. 2. (mart) miyavlar gibi ses karmak. isim miyav.

Mexican

isim Meksikal. sfat 1. Meksika, Meksika'ya zg. 2. Meksikal.

Mexico mezzanine miaow mica mice Michaelmas daisy Michaelmas

Mex.i.co mek'sko isim Meksika. mez.za.nine mez'nin isim asmakat. mi.aow mi'yav isim, fiil baknz meow mi.ca may'k isim mika, evrenpulu. mice mays isim, oul baknz mouse saraypat, aster. Mich.ael.mas mk'lms isim, Hristiyanlk bameleklerden Mikil'in 27 Eyll'de kutlanan yortusu.

micromicrobe microbial microbic microbiologist

micro-nek mikro-, kk. mi.crobe may'krob isim mikrop. mi.cro.bi.al maykro'biyl sfat mikrobik. mi.cro.bic maykro'bk sfat mikrobik. mi.cro.bi.ol.o.gist maykrobayal'cst isim mikrobiyolog.

microbiology microcephalic microcephalous

mi.cro.bi.ol.o.gy maykrobayal'ci isim mikrobiyoloqi. mi.cro.ce.phal.ic maykrosfl'k sfat mikrosefal. mi.cro.ceph.a.lous maykrosef'ls sfat baknz microcephalic

833

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk microcephalus

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

mi.cro.ceph.a.lus maykrosef'ls isim (microcephali) mikrosefal.

microcephaly microchip micrococcus

mi.cro.ceph.a.ly maykrosef'li isim mikrosefali. mi.cro.chip may'krp isim, bilgisayar yongack. mi.cro.coc.cus maykrokak's isim (micrococci) mikrokok.

microcopy microeconomics

mi.cro.cop.y may'krkapi isim mikrokopya. mi.cro.e.co.nom.ics maykro.iknam'ks isim mikroiktisat.

microfiche microfilm micrometer micron Micronesia Micronesian

mi.cro.fiche may'krfi isim mikrofi. mi.cro.film may'krflm isim mikrofilm. mi.crom.e.ter maykram'tr isim mikrometre. mi.cron may'kran isim mikron. Mi.cro.ne.sia maykrni'q isim Mikronezya. isim Mikronezyal. sfat 1. Mikronezya, Mikronezya'ya zg. 2. Mikronezyal.

microorganism

mi.cro.or.gan.ism maykrowr'gnzm isim mikroorganizma.

microphone microscope microscopic

mi.cro.phone may'krfon isim mikrofon. mi.cro.scope may'krskop isim mikroskop. mi.cro.scop.ic maykrskap'k sfat 1. mikroskobik. 2. ok ufak.

microsecond microsurgery microwave oven microwave mid mid-air midday middle age middle C middle class middle

mi.cro.sec.ond may'kroseknd isim mikrosaniye. mi.cro.sur.ger.y may'krosrcri isim mikrocerrahi. mikrodalga frn. mi.cro.wave may'krweyv isim mikrodalga. mid md sfat orta, ortadaki. mid-air md'er' sfat havadaki. mid.day md'dey isim le, gn ortas. orta ya. mzik do. orta snf, burjuva. mid.dle md'l sfat 1. orta, vasat. 2. ortadaki, aradaki. isim orta yer, orta.
834

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk middle-aged middleman

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

mid.dle-aged md'leycd' sfat orta yal. mid.dle.man md'lmn isim (middlemen) komisyoncu, arac.

middlemost middle-of-the-road

mid.dle.most md'lmost sfat en ortadaki. mid.dle-of-the-road md'lvdhrod' sfat lml bir yol veya politika izleyen, lml.

middle-sized middleweight middling

mid.dle-sized md'lsayzd sfat orta boy. mid.dle.weight md'lweyt isim ortasklet, ortaarlk. mid.dling md'lng sfat 1. orta, iyice. 2. orta snfa zg. zarf, konuma dili yle byle.

midget midi midland

midg.et mc't isim cce. mid.i md'i isim 1. midi etek. 2. midi palto. mid.land md'lnd sfat lkenin i ksmnda bulunan. isim bir lkenin i ksm.

midmost midnight midpoint midriff

mid.most md'most sfat en orta yerdeki, tam ortadaki. mid.night md'nayt isim gece yars. mid.point md'poynt isim orta, gbek, orta yer. mid.riff md'rf isim 1. gsle karn arasndaki ksm. 2. anatomi diyafram.

midst midstream midsummer midterm

midst mdst isim orta, orta yer. edat ortasnda. mid.stream md'strim isim nehrin orta yeri. mid.sum.mer md's^mr isim yaz ortas. mid.term md'trm isim 1. smestr ortas. 2. smestr ortasnda yaplan snav.

midway midweek Midwest midwife midwifery midwinter midyear

mid.way md'wey sfat yar yolda olan. zarf yar yolda. mid.week md'wik isim hafta ortas. Mid.west md'west' isim baknz the Midwest mid.wife md'wayf isim (midwives) ebe. mid.wife.ry md'wayfri, md'wayfri isim ebelik. mid.win.ter md'wn'tr isim k ortas, karak. mid.year md'yr sfat sene ortasndaki. isim sene ortasnda yaplan snav.

mien might

mien min isim 1. surat, ehre. 2. eda, tavr. might mayt fiil baknz may
835

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk mighty

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

mightysfat 1. gl, kuvvetli, kudretli. 2. gl, byk. 3. konuma dili fevkalade.

mignonette migraine

mi.gnon.ette mnynet' isim muhabbetiei. mi.graine may'greyn, [ngiliz ngilizcesi] mi'greyn isim migren.

migrant migrate migration migratory bird migratory

mi.grantisim gmen. mi.grate may'greyt fiil g etmek. mi.gra.tionisim g. gmen ku. mi.gra.to.ry may'grtri sfat 1. gmen, gebe, ger. 2. gle ilgili.

mihrab mike mil. milage milch mild

mih.rab mi'rb isim mihrap. mike mayk isim, konuma dili mikrofon. mil.ksaltma military mil.age may'lc isim baknz mileage milch ml sfat st veren, samal. mild mayld sfat 1. yumuak bal, lml. 2. hafif. 3. lman (iklim).

mildew

mil.dew ml'du isim 1. kf. 2. mildiyu. fiil kflendirmek; kflenmek.

mildly mile mileage milestone

mild.lyzarf 1. kibarca. 2. biraz. mile mayl isim mil (uzaklk l birimi). mile.age may'lc isim mil hesab ile uzaklk. mile.stone mayl'ston isim 1. kilometre ta. 2. nemli bir olay, dnm noktas.

milfoil

mil.foil ml'foyl isim, botanik 1. binyaprak. 2. civanperemi, kandiliei.

milieu militant

mi.lieu mily' isim (milieus/milieux) ortam, evre. mil.i.tant ml'tnt sfat 1. kavgac. 2. militan. isim militan.

military police military uniform military militate against

askeri inzibat. asker niformas, niforma. mil.i.tar.y ml'teri sfat askeri. isim baknz the military -in aleyhine olmak, -e engel olmak.
836

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk militate in favor of militate

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

-in lehine olmak, -e yararl olmak. mil.i.tate ml'teyt fiil baknz militate against militate in favor of

militia milk jug milk shake milk sugar milk teeth milk thistle milk

mi.li.tia ml' isim milis. ngiliz ngilizcesi (srahi eklinde) stlk. milkeyk. laktoz, st ekeri. stdileri. meryemanadikeni. milk mlk isim st. fiil 1. samak. 2. faydalanmak, ktye kullanmak, smrmek.

milker

milk.er ml'kr isim 1. st saan kimse, sac. 2. sama makinesi. 3. samal hayvan, samal.

milking machine milking milkmaid milkman milkweed milky mill wheel mill

sama makinesi. milk.ing ml'kng isim sama, sam. milk.maid mlk'meyd isim st kz. milk.man mlk'mn isim (milkmen) st (erkek). milk.weed mlk'wid isim ipekotu. milk.y ml'ki sfat 1. st gibi, ste benzer. 2. stl. deirmen ark veya dolab. mill ml isim 1. deirmen. 2. el deirmeni. 3. fabrika, yapmevi, imalathane. fiil 1. deirmende tmek, ekmek. 2. deirmenden geirmek. 3. (parann kenarn) di di yapmak. 4. konuma dili around dolanp durmak.

millennium

mil.len.ni.um mlen'iym isim (millenniums/millennia) 1. bin yllk devre. 2. bininci yldnm. 3. mutluluk a.

miller millet milligram milligramme

mill.erisim deirmenci. mil.let ml't isim dar. mil.li.gram ml'grm isim miligram. mil.li.gramme ml'grm isim, ngiliz ngilizcesi baknz milligram

milliliter

mil.li.li.ter ml'litr isim mililitre.


837

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk millilitre

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

mil.li.li.tre ml'litr isim, ngiliz ngilizcesi baknz milliliter

millimeter millimetre

mil.li.me.ter ml'mitr isim milimetre. mil.li.me.tre ml'mitr isim, ngiliz ngilizcesi baknz millimeter

million millionaire millionth millipede mimbar mime mimic

mil.lion ml'yn isim milyon. mil.lion.aire mlyner' isim milyoner. mil.lionthsfat, isim 1. milyonda bir. 2. milyonuncu. mil.li.pede ml'pid isim krkayak. mim.bar mm'bar isim baknz minbar mime maym isim, tiyatro mim. mim.ic mm'k sfat taklit eden. isim 1. takliti. 2. taklit. fiil (mimicked, mimicking) 1. taklidini yapmak. 2. taklit etmek, kopya etmek. 3. zooloji benzemek.

mimicry minaret minbar mince Mind one's p's and q's. Mind you, ....

mim.ic.ryisim 1. taklitilik. 2. biyoloji benzeme. min.a.ret mnret' isim minare. min.bar mn'bar isim minber. mince mns fiil kymak, ince ince doramak. konuma dili ne yaptna dikkat etmek. Aslnda, ...: Mind you, I don't for a minute think he'll agree. Dorusunu istersen kabul edeceini hi sanmyorum.

Mind your own business! Mind your step! mind

Sen kendi iine bak! Dikkat et! mind maynd isim 1. akl, zihin, bellek. 2. hatr. 3. fikir, dnce. 4. zek, anlak. 5. istek, arzu.

mindful mindless

mind.fulsfat dikkatli, dikkat eden. mind.lesssfat 1. aklsz. 2. dikkatsiz. 3. of -e aldr etmeyen.

mine detector mine shaft mine

mayn dedektr. maden kuyusu. mine mayn isim 1. maden, maden oca. 2. hazine, kaynak. 3. askeri mayn. fiil 1. madencilik kazp

838

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

karmak. 2. yeraltnda (lam veya yol) kazmak. 3. aratrp bulmak. 4. askeri mayn dkmek, maynlamak. minefield miner mineral oil mineral water mineral mine.field mayn'fild isim mayn tarlas. minerisim madenci. madeni ya, mineral ya. madensuyu. min.er.al mn'rl, mn'rl sfat 1. madensel, madeni. 2. mineral. isim 1. maden, mineral. 2. maden filizi. 3. konuma dili madensuyu. mineralogist mineralogy min.er.al.o.gistisim mineralog. min.er.al.o.gy mnral'ci isim mineralbilim, mineraloqi. minesweeper mingle mine.sweep.er mayn'swipr isim mayn tarama gemisi. min.gle mng'gl fiil 1. katp kartrmak. 2. birbirine kartrmak; katmak; katlmak. miniminiature camera mini-nek mini-, kk. 15 mm.'lik veya daha dar bir film kullanan fotoraf makinesi. miniature min.i.a.ture mn'iyr isim minyatr. sfat minyatr, ok ufak. miniaturise min.i.a.tur.ise mn'iyrayz fiil, ngiliz ngilizcesi baknz miniaturize miniaturist miniaturize min.i.a.tur.istisim minyatrc. min.i.a.tur.ize mn'iyrayz fiil (bir eyin) daha kn yapmak; minyatrletirmek. minibus minimal min.i.bus mn'ib^s isim minibs. min.i.mal mn'ml sfat en az, asgari, minimal, minimum. minimise min.i.mise mn'mayz fiil, ngiliz ngilizcesi baknz minimize minimize min.i.mizefiil 1. mmkn olduu kadar azaltmak veya ufaltmak. 2. nemsememek, kmsemek. minimum wage asgari cret.

839

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk minimum

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

min.i.mum mn'mm isim (minimums/minima) en az miktar, en ufak derece, minimum. sfat asgari, minimum, en az, en kk, en aa.

mining engineer mining

maden mhendisi. min.ing may'nng isim 1. madencilik. 2. maden kazma. 3. askeri mayn dkme, maynlama.

minion

min.ion mn'yn isim 1. yardak. 2. buyruk altnda olan biri.

miniskirt minister

min.i.skirt mn'iskrt isim mini etek. min.is.ter mn'str fiil to -e bakmak, -e yardm etmek, e hizmet etmek.

ministration

min.is.tra.tion mnstrey'n isim zenli bakm, ihtimam.

Ministry of Agriculture Ministry of Commerce Ministry of Communications Ministry of Culture and Tourism

Tarm Bakanl. Ticaret Bakanl. Ulatrma Bakanl. Kltr ve Turizm Bakanl.

Ministry of Customs and Monopolies Gmrk ve Tekel Bakanl. Ministry of Defense Milli Savunma Bakanl. mar ve skn Bakanl.

Ministry of Development and Housing Ministry of Education

Milli Eitim Bakanl. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanl.

Ministry of Energy and Natural Resources Ministry of Finance Ministry of Foreign Affairs Ministry of Forestry Ministry of Health

Maliye Bakanl. Dileri Bakanl. Orman Bakanl. Salk ve Sosyal Yardm Bakanl.

Ministry of Industry and Technology Sanayi ve Teknoloji Bakanl. Ministry of Justice Ministry of Labor Ministry of Public Works Ministry of the Interior Ministry of Village Affairs Ministry of Youth and Sports ministry Adalet Bakanl. ngiliz ngilizcesi alma Bakanl. Bayndrlk Bakanl. ileri Bakanl. Ky leri Bakanl. Genlik ve Spor Bakanl. min.is.try mn'stri isim 1. bakanlk. 2. papazlk.
840

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk mink minnow

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

mink mngk isim vizon, mink. min.now mn'o isim 1. (yem olarak kullanlabilen) ufak balk. 2. golyan bal.

minor league minor premise minor premiss minor term minor

spor ikinci lig. mantk kk nerme. mantk kk terim. mantk kk terim. mi.nor may'nr sfat 1. kk. 2. ikincil, nemi az. 3. mzik minr. isim 1. ergin olmayan kimse, rtn ispat etmemi kimse. 2. (niversitede) yardmc bran. 3. mzik minr. fiil in (niversitede) -i yardmc bran olarak almak.

Minorca Minorcan

Mi.nor.ca mnr'k isim Minorka. isim Minorkal. sfat 1. Minorka, Minorka'ya zg. 2. Minorkal.

minority

mi.nor.i.ty mnr'ti, maynr'ti isim 1. aznlk. 2. ergin olmama, reit olmama.

minster

min.ster mn'str isim, ngiliz ngilizcesi 1. manastr kilisesi. 2. byk kilise, katedral.

minstrel mint

min.strel mn'strl isim ozan, k, halk airi. mint mnt isim 1. darphane. 2. byk miktar (zellikle para). fiil (para) basmak.

minuet minus seven degrees Centigrade minus sign minus minuscule

min.u.et mnyuwet' isim menuet. sfrn altnda yedi derece. eksi iareti. mi.nus may'ns edat eksi, karsa. mi.nus.cule mn'skyul isim kk harf, minskl. sfat 1. kk harfle yazl. 2. kk, ufack, nemsiz.

minute book minute hand minute minutia minutiae miracle

tutanak defteri. saat yelkovan. min.ute mn't isim 1. dakika. 2. an. 3. tutanak, zabt. mi.nu.ti.a mnu'y isim (minutiae) nemsiz ayrnt. mi.nu.ti.ae mnu'yi isim, oul nemsiz ayrntlar. mir.a.cle mr'kl isim mucize, harika.
841

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk miraculous

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

mi.rac.u.lous mrk'yls sfat mucize trnden, harikulade, hayret verici.

mirage mire down mire

mi.rage mraq' isim serap, lgm, yalgn. yarda kalmak, baarszla uramak. mire mayr isim 1. amur, batak. 2. kir, pislik. fiil 1. amura saplamak; amura saplanmak. 2. amur bulatrmak.

mirror mirth mirthful mirthless miry mismisadventure

mir.ror mr'r isim ayna. fiil yanstmak, aksettirmek. mirth mrth isim enlik, cmb. mirth.fulsfat en, sevinli, neeli. mirth.lesssfat neesiz. mir.y may'ri sfat 1. amurlu. 2. kirli, pis. mis-nek yanl, kt, hatal. mis.ad.ven.ture msdven'r isim kaza, bela, talihsizlik, felaket.

misadvise

mis.ad.vise msdvayz' fiil yanl t veya bilgi vermek.

misanthrope

mis.an.thrope ms'nthrop isim 1. insanlardan nefret eden veya insanlara gvenmeyen kimse. 2. insanlardan kaan kimse, merdmgiriz kimse.

misanthropist

mis.an.thro.pist msn'thrpst isim 1. insanlardan nefret eden veya insanlara gvenmeyen kimse. 2. insanlardan kaan kimse, merdmgiriz kimse.

misapply misapprehend misapprehension misappropriate

mis.ap.ply msplay' fiil yanl uygulamak. mis.ap.pre.hend msprhend' fiil yanl anlamak. mis.ap.pre.hen.sion msprhen'n isim yanl anlama. mis.ap.pro.pri.ate mspro'priyeyt fiil haksz olarak almak veya kullanmak.

misbehave

mis.be.have ms'bheyv' fiil 1. yaramazlk etmek; terbiyesizlik etmek. 2. kt davranmak.

misbehavior

mis.be.ha.vior msbheyv'yr isim 1. yaramazlk; terbiyesizlik. 2. kt davran.

misc. miscalculate

misc.ksaltma miscellaneous miscellany mis.cal.cu.late mskl'kyleyt fiil yanl hesap etmek.


842

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk miscalculation miscarriage of justice miscarriage

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

mis.cal.cu.la.tionisim yanl hesaplama. adli hata. mis.car.riage msker'c isim 1. ocuk drme, dk. 2. iin boa kmas, iin ters gitmesi, baarszlk. 3. yanl yere sevketme.

miscarry

mis.car.ry msker'i fiil 1. baaramamak. 2. boa kmak, ters gitmek. 3. ocuk drmek. 4. yanl yere gtrlmek.

miscast

mis.cast mskst' fiil (miscast) tiyatroda yanl rol vermek.

miscellaneous

mis.cel.la.ne.ous msley'niys sfat 1. eitli, muhtelif, kark. 2. ok ynl.

miscellany mischance mischief

mis.cel.la.ny ms'leyni isim derleme. mis.chance msns' isim talihsizlik, kaza. mis.chief ms'f isim 1. yaramazlk, haylazlk. 2. fesat, ktlk. 3. zarar. 4. haylaz kimse. 5. fesat.

mischief-maker

mis.chief-makerisim fitneci, fiti, arabozucu, fesat, fesat kumkumas.

mischievous

mis.chie.vous ms'vs sfat 1. yaramaz, haylaz. 2. zarar verici.

misconceive

mis.con.ceive msknsiv' fiil yanl kavramak; yanl yorumlamak; yanl anlamak.

misconception

mis.con.cep.tion msknsep'n isim yanl kavram; yanl yorum; yanl kan.

misconduct

mis.con.duct mskan'd^kt isim 1. yetkisini ktye kullanma. 2. zina; ahlakszca davranma.

misconstrue

mis.con.strue msknstru' fiil yanl yorumlamak; yanl anlamak.

miscount

mis.count mskaunt' fiil yanl saymak, yanl hesap etmek. isim yanl hesap.

misdate

mis.date msdeyt' fiil yanl tarihlendirmek, yanl tarih koymak.

misdeed

mis.deed msdid' isim kt ve ahlakszca hareket, ktlk, gnah.


843

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk misdirect

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

mis.di.rect msdrekt' fiil 1. yanltmak. 2. yanl yere veya adrese gndermek. 3. yanl yn gstermek.

miser miserable

mi.ser may'zr isim cimri kimse, pinti kimse. mis.er.a.ble mz'rbl sfat 1. ok kt, berbat; ok mutsuz, insan mutsuz eden, insann keyfini karan: I feel miserable. Kendimi ok kt hissediyorum. What a miserable winter that was! O k herkesi perian etti. The weather is miserable. Hava berbat. Sahir turned into a miserable old man. Sahir huysuz ve mutsuz bir ihtiyar oldu. What a miserable life this is! Ne ekilmez bir hayat bu byle! You'll die miserable. Byk bir mutsuzluk iinde leceksin. 2. aalk, ok kt, alaka (davran). 3. czi, ok az (bir miktar). 4. sefil; sefalet eken; sefalet kokan.

miserly misery

mi.ser.lysfat cimri, pinti. mis.er.y mz'ri, mz'ri isim 1. ok ac bir durum, ok kt bir durum, perianlk. 2. sefalet. 3. ngiliz ngilizcesi hep ikyet eden kimse.

misfire

mis.fire msfayr' fiil 1. (silah) ate almamak. 2. (iten yanmal motor) iyi almamak. 3. hedefe isabet ettirememek. isim ate almama.

misfit

mis.fit ms'ft isim 1. uygun gelmeyi. 2. iyi uymayan ey. 3. uyumsuz kimse.

misfortune

mis.for.tune msfr'n isim 1. talihsizlik, aksilik. 2. kaza, bela, felaket.

misgiving

mis.giv.ing msgv'ng isim 1. genellikle oul endie, kuku, phe. 2. genellikle oul korku.

misguide

mis.guide msgayd' fiil 1. saptrmak, azdrmak, batan karmak. 2. yanltmak.

mishandle

mis.han.dle mshn'dl fiil 1. kt kullanmak. 2. kt ynetmek.

mishap mishmash misinform

mis.hap ms'hp isim aksilik, talihsizlik. mish.mash m'm isim naho karm. mis.in.form msnfrm' fiil yanl bilgi vermek.
844

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk misinformation misinterpret

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

mis.in.form.a.tionisim yanl bilgi. mis.in.ter.pret msntr'prt fiil yanl yorumlamak, yanl anlamak.

misinterpretation misjudge

mis.in.ter.pret.a.tionisim yanl yorum. mis.judge msc^c' fiil 1. yanl hkm vermek. 2. yanl anlamak. 3. yanl fikir edinmek.

mislay

mis.lay msley' fiil (mislaid) yanl yere koymak, kaybetmek.

mislead

mis.lead mslid' fiil (misled) 1. yanl yoldan gtrmek. 2. yanltmak.

misleading mismanage

mis.lead.ingsfat yanltc. mis.man.age msmn'c fiil kt ynetmek, kt idare etmek.

mismanagement misplace one's confidence misplace

mis.man.age.mentisim kt ynetim, kt idare. yanl kimseye gvenmek. mis.place mspleys' fiil yanl yere koymak, kaybetmek.

misprint mispronounce

mis.print msprnt' fiil yanl basmak. isim bask hatas. mis.pro.nounce msprnauns' fiil yanl telaffuz etmek, yanl sylemek.

mispronunciation

mis.pro.nun.ci.a.tion msprn^nsiyey'n isim yanl syleyi, yanl syleni, yanl telaffuz.

misquotation misquote

mis.juota.tionisim yanl aktarma. mis.juote mskwot' fiil yanl aktarmak, (birinin szn) yanl tekrarlamak.

misread

mis.read msrid' fiil (misread) 1. yanl okumak. 2. yanl yorumlamak.

misrepresent

mis.rep.re.sent msreprzent' fiil bile bile yanl bir ekilde tantmak.

misrepresentation

mis.rep.re.sent.a.tionisim bile bile yanl bir ekilde tantma.

miss fire miss the mark miss the point

ate almamak. hedefi tutturamamak. 2. tahmini yanl kmak. sorunu kavramamak.


845

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk miss

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

miss ms isim 1. konuma dili gen kz. 2. byk harf ile Bayan, Matmazel (Soyadndan nce gelir.).

misshape misshapen missile

mis.shape ms.eyp' fiil kt biim vermek. mis.shapensfat biimsiz, deforme olmu. mis.sile ms'l, [ngiliz ngilizcesi] ms'ayl isim 1. fze. 2. mermi. 3. atlan ey.

missing

miss.ing ms'ng sfat eksik, olmayan, kayp: There is a page missing. Bir sayfa eksik.

mission

mis.sion m'n isim 1. zel grev. 2. askeri uu. 3. politika misyon. 4. misyoner heyeti, misyon. 5. elilik; sefarethane.

missionary

mis.sion.ar.y m'neri isim 1. misyoner, dinyayar, dinyayc. 2. misyoner, misyon sahibi kimse. sfat misyoner.

missive misspell

mis.sive m'sv isim uzun mektup. mis.spell ms.spel' fiil (misspelled/misspelt) imlasn yanl yazmak.

misspelled mist

mis.spell.edsfat imlas bozuk, yanl yazlm. mist mst isim 1. sis, duman, pus. 2. buhar, buu. 3. karart. fiil 1. sisle kaplamak, sis basmak. 2. buulamak; buulanmak. 3. iselemek.

mistake

mis.take msteyk' fiil (mistook, mistaken) 1. yanl anlamak. 2. for yanllkla -e benzetmek, ile kartrmak: I mistook them for students. Onlar rencilerle kartrdm.

mistaken

mis.tak.en mstey'kn fiil baknz mistake sfat yanl, yanl fikre dayanan, hatal.

mistakenly Mister

mis.tak.en.lyzarf yanllkla. Mis.ter ms'tr isim Bay, Efendi (Soyadndan nce gelir.).

mistletoe mistook mistranslate

mis.tle.toe ms'lto isim kseotu, bur, gce. mis.took mstk' fiil baknz mistake mis.trans.late mstrnsleyt' fiil yanl evirmek, yanl tercme etmek.
846

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk mistranslation mistreat

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

mis.trans.la.tionisim yanl eviri. mis.treat mstrit' fiil 1. kt kullanmak. 2. kt davranmak.

mistress

mis.tress ms'trs isim 1. hanm, sahibe. 2. metres. 3. ngiliz ngilizcesi kadn retmen.

mistrust

mis.trust mstr^st' isim gvensizlik, kuku, phe. fiil gvenmemek, hakknda kukulanmak/phe etmek.

mistrustful misty misunderstand

mis.trust.fulsfat gvensiz, kukulu, pheli. mistysfat 1. sisli, dumanl. 2. bulank. mis.un.der.stand ms^ndrstnd' fiil (misunderstood) yanl anlamak, ters anlamak.

misunderstanding

mis.un.der.stand.ingisim 1. yanl anlama. 2. anlamazlk.

misunderstood

mis.un.der.stood ms^ndrstd' fiil baknz misunderstand sfat yanl anlalm.

misuse

mis.use msyuz' fiil 1. yanl kullanmak. 2. ktye kullanmak.

mite miter mitigate

mite mayt isim, zooloji akar. mi.ter may'tr isim piskoposluk tac. mit.i.gate mt'geyt fiil 1. yattrmak. 2. hafifletmek, azaltmak.

mitigation mitosis mitral insufficiency mitral valve mitral mitre mitt

mit.i.ga.tionisim hafifletme, azaltma. mi.to.sis mayto'ss isim, biyoloji mitoz, karyokinez. tbbi mitral yetersizlik. anatomi mitral kapakk, ikili kapack. mi.tral may'trl sfat, anatomi mitral. mi.tre may'tr isim, ngiliz ngilizcesi baknz miter mitt mt isim 1. beysbol eldiveni. 2. tek parmakl eldiven, kolak. 3. argo el. 4. argo boks eldiveni.

mitten mix up mix

mit.ten mt'n isim tek parmakl eldiven, kolak. kartrmak. mix mks fiil 1. kartrmak, birbirine kartrmak; karmak: Oil and water won't mix. Ya, su ile karmaz. 2. karmak. 3. into -e katmak. 4. melez elde
847

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

etmek iin iftletirmek. 5. kaynamak, uyumak, badamak: They do not mix well. Anlaamyorlar./Uyuamyorlar. mixed doubles mixed economy mixed group mixed marriage mixed mixer mixture tenis kark iftler. karma ekonomi. karma grup. deiik din veya rktan kiilerin evlenmesi. mixed mkst sfat 1. kark. 2. karma. mix.er mk'sr isim 1. kartrc. 2. mikser. mix.ture mks'r isim 1. kartrma; karma. 2. karma. 3. katma. 4. karm: a mixture of salt and flour tuz ve un karm. mizzenmast miz.zen.mast mz'nmst isim, denizcilikle ilgili mizana direi, mizana. mm. mnemonic mm.ksaltma millimeter mne.mon.ic niman'k sfat hatrlamaya yardmc olan, belletici, bellemsel. isim bellete. mnemonics mnemotechnics mne.mon.ics niman'ks isim mnemotekni. mne.mo.tech.nics nimotek'nks isim mnemotekni, belletmece. moan moat mob moan mon fiil inlemek. isim inilti. moat mot isim kale hendei. mob mab isim 1. kalabalk, izdiham. 2. ayaktakm, avam. 3. konuma dili gangster etesi. fiil (mobbed, mobbing) gruh halinde saldrmak. mobile mo.bile mo'bl, [ngiliz ngilizcesi] mo'bayl sfat 1. devingen, hareket eden. 2. kolay deien (ehre). 3. deiken (fikir). 4. askeri seyyar (ordu). mobilise mo.bi.lise mo'blayz fiil, ngiliz ngilizcesi baknz mobilize mobility mobilize mo.bil.i.ty mobl'ti isim 1. devingenlik. 2. deikenlik. mo.bi.lize mo'blayz fiil seferber etmek, harekete geirmek; seferber olmak, harekete gemek. mobster mob.ster mab'str isim, argo gangster.
848

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk moccasin mocha mock orange mock

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

moc.ca.sin mak'sn isim mokasen. mo.cha mo'k isim moka, Yemen kahvesi. filbahri, filbahar. mock mak isim 1. alay, elenme. 2. taklit, sahte ey. sfat sahte, kalp, taklit. fiil 1. alay etmek, alaya almak, elenmek. 2. kmsemek. 3. aldatmak. 4. taklidini yapmak.

mockery mod. mode

mock.eryisim 1. alay. 2. taklit. 3. alay konusu. mod.ksaltma moderate modern mode mod isim 1. mzik makam. 2. dilbilgisi kip. 3. usul, tarz, slup, ekil.

model

mod.el mad'l isim 1. rnek, model. 2. kalp. 3. resim, plan. 4. rnek tutulacak kimse. 5. manken. sfat 1. model. 2. rnek. 3. rnek tutulmaya uygun. fiil (modeled/modelled, modeling/modelling) 1. modelini yapmak. 2. biimlendirmek. 3. mankenlik yapmak.

moderate

mod.er.ate mad'rt sfat 1. lml. 2. orta, ikisi ortas. isim lml kimse.

moderation

mod.er.a.tion madrey'n isim 1. yattrma, yumuatma, azaltma, hafifletme; yatma, yumuama, azalma, hafifleme. 2. lmllk.

moderator

mod.er.a.tor mad'reytr isim 1. toplant bakan. 2. fizik lmlayc.

modern

mod.ern mad'rn sfat modern, acl; ada. isim modern kimse, acl kimse.

modernise

mod.ern.ise mad'rnayz fiil, ngiliz ngilizcesi baknz modernize

modernistic modernity modernize

mod.ern.is.tic madrns'tk sfat szmona modern. mo.der.ni.ty madr'nti isim modernlik, acllk. mod.ern.ize mad'rnayz fiil modernletirmek, modernize etmek, acllatrmak, yeniletirmek.

modest

mod.est mad'st sfat 1. alakgnll. 2. gsterisiz. 3. lml. 4. namuslu, iffetli.


849

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk modesty modicum modification

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

mod.estyisim 1. alakgnlllk. 2. lmllk. 3. iffet. mod.i.cum mad'km isim baknz a modicum of mod.i.fi.ca.tion madfkey'n isim 1. deitirme. 2. deiiklik.

modifier

mod.i.fi.er mad'fayr isim 1. deitiren ey. 2. dilbilgisi niteleyen szck veya cmlecik.

modify

mod.i.fy mad'fay fiil 1. biraz deitirmek. 2. azaltmak, hafifletmek. 3. dilbilgisi nitelemek.

modulate

mod.u.late mac'leyt fiil 1. (konuma ve ark sylemede) ses perdesini gereine gre deitirmek, bir tondan baka bir tona gemek. 2. (sesi) yumuatmak, hafifletirmek, tatllatrmak. 3. radyo modle etmek.

module mohair Mohammed moist

mod.ule mac'ul isim 1. modl. 2. l birimi. mo.hair mo'her isim 1. tiftik. 2. tiftik kuma. Mo.ham.med mohm'd isim baknz Muhammad moist moyst sfat 1. nemli, rutubetli. 2. slak. 3. yal (gz).

moisten

mois.ten moys'n fiil nemlendirmek, slatmak; nemlenmek, slanmak.

moisture molar molasses mold public opinion mold

mois.ture moys'r isim nem, rutubet. mo.lar mo'lr isim azdii. mo.las.ses mls'z isim 1. pekmez. 2. melas. kamuoyu oluturmak. mold mold isim kalp. fiil ekil vermek, biimlendirmek.

Moldavia

Mol.da.vi.a maldey'viy, maldeyv'y isim, tarih Moldavya.

Moldavian

isim, tarih Moldavyal. sfat, tarih 1. Moldavya, Moldavya'ya zg. 2. Moldavyal.

moldiness molding Moldova Moldovan

mold.i.nessisim kf, kfllk. mold.ing mol'dng isim tiriz; pervaz; korni; silme. Mol.do.va mldo'v isim Moldova. isim Moldoval. sfat 1. Moldova, Moldova'ya zg. 2. Moldoval.
850

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk moldy mole bean mole cricket mole molecular molecule

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

moldysfat kfl, kf balam. hintyabitkisinin tohumu. 2. hintyabitkisi, keneotu. danaburnu, kkkurdu. mole mol isim dalgakran, mendirek. mo.lec.u.lar mlek'ylr sfat molekler, zdeciksel. mol.e.cule mal'kyul isim molekl, zdecik, tozan, zerre.

molehill

mole.hill mol'hl isim baknz make a mountain out of a molehill

molest molestation

mo.lest mlest' fiil -e cinsel tacizde bulunmak. mo.les.ta.tion molestey'n isim 1. cinsel taciz. 2. engelleme.

molester mollify mollycoddle

mo.lest.er mles'tr isim cinsel tacizde bulunan kimse. mol.li.fy mal'fay fiil yumuatmak, yattrmak. mol.ly.cod.dle mal'ikadl isim muhallebi ocuu, hanm evlad. fiil stne titremek.

Molotov cocktail Molotov molt molten

molotofkokteyli. Mo.lo.tov ma'ltf sfat baknz Molotov cocktail molt molt fiil 1. tylerini dkmek. 2. deri deitirmek. mol.ten mol'tn fiil, eski baknz melt sfat 1. erimi. 2. dkme.

Molucca Moluccan

Mo.luc.ca ml^k' sfat Molk, Molk Adalar'na zg. isim Molkl. sfat 1. Molk, Molk Adalar'na zg. 2. Molkl.

mom moment of truth moment momentary

mom mam isim, konuma dili anne. karar an, kritik an. mo.ment mo'mnt isim 1. an. 2. nem. 3. fizik moment. mo.ment.arysfat 1. bir an sren, bir anlk. 2. geici, ok az sren.

momentous momentum

mo.men.tous momen'ts sfat nemli, ciddi. mo.men.tum momen'tm isim, fizik (momentums/momenta) moment.

mommy

mom.my mam'i isim, konuma dili anne.

851

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk Monacan

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

Mon.a.can man'kn, mnak'n isim Monakolu. sfat 1. Monako, Monako'ya zg. 2. Monakolu.

Monaco monarch monarchy monastery monastic

Mon.a.co man'ko, mna'ko isim Monako. mon.arch man'rk isim kral, hkmdar. mon.archyisim monari, tekerklik. mon.as.ter.y man'steri isim manastr. mo.nas.tic mns'tk sfat manastra veya manastr hayatna zg. isim kei.

monasticism Monday Monegasque

mo.nas.tic.ismisim manastr hayat veya sistemi. Mon.day m^n'di, m^n'dey isim pazartesi. Mon.e.gasjue mangsk' isim Monakolu. sfat 1. Monako, Monako'ya zg. 2. Monakolu.

monetary

mon.e.tar.y man'teri, m^n'teri sfat parayla ilgili, parasal, para ....

money belt Money is no object. money market money on deposit money order money plant money moneybags

para tamaya elverili kuak. parada deil./Para nemli deil. para piyasas. bankadaki para, mevduat. para havalesi. denizlahanas, ayotu. mon.ey m^n'i isim para. mon.ey.bags m^n'ibgz isim, argo zengin kimse, para babas.

moneychanger moneyed moneylender moneyless monger Mongol

mon.ey.chang.er m^n'ieyncr isim sarraf. mon.ey.edsfat paral. mon.ey.lend.er m^n'ilendr isim faizci, tefeci. mon.ey.lesssfat parasz. mon.ger mang'gr isim, ngiliz ngilizcesi satc. Mon.gol mang'gl isim Mool, Mool halkndan biri. sfat Mool, Moollara zg.

Mongolia Mongolian

Mon.go.li.a mang.go'liy, mang.gol'y isim Moolistan. isim 1. Mool, Moolistan halkndan biri. 2. Moolca. sfat 1. Mool. 2. Moolca.

mongolism

mon.gol.ism man'glzm isim mongolizm.


852

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk mongrel

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

mon.grel mang'grl isim melez kpek veya baka hayvan. sfat melez (kpek, hayvan).

monism

mon.ism man'zm, mo'nzm isim, felsefe monizm, tekilik.

monist monitor

mon.ist man'st, mo'nst isim, felsefe monist, teki. mon.i.tor man'tr isim 1. televizyon monitr. 2. snf bakan. 3. izleme veya gzlem sistemi.

monk monkey about with monkey about monkey around with monkey around monkey business monkey puzzle monkey with monkey wrench monkey monkfish monkshood

monk m^ngk isim kei. ile oynamak, -i ellemek. oynamak, oyalanmak. ile oynamak, -i ellemek. oynamak, oyalanmak. dalavere, dolap, dzenbazlk. botanik iliarokaryas. ile oynamak, -i ellemek. ingilizanahtar. mon.key m^ng'ki isim maymun. monk.fish m^ngk'f isim kelerbal. monks.hood m^ngks'hd isim, botanik kurtboan, frtnaklah.

mono

mon.o man'o isim, konuma dili intani mononkleoz, monositli anqin.

monobloc monochromatic

mon.o.bloc man'blak isim tekgvde, monoblok. mon.o.chro.mat.ic mankromt'k sfat tekrenkli, monokrom.

monochrome monitor monochrome

bilgisayar tekrenkli monitr. mon.o.chrome man'krom isim tekrenkli resim. sfat tekrenkli, monokrom.

monochromous

mon.o.chro.mous mankro'ms sfat baknz monochromatic

monocle monogamous monogamy monogenesis

mon.o.cle man'kl isim tekgzlk, monokl. monogamoussfat tekeli, monogam. mo.nog.a.my mnag'mi isim tekelilik, monogami. mon.o.gen.e.sis mancen'ss isim tekkaynaklk.
853

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk monogram monograph monolog monologue mononuclear mononucleosis

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

mon.o.gram man'grm isim monogram. mon.o.graph man'grf isim monografi, tekyaz. mon.o.log man'lag isim monolog. mon.o.logue man'lg isim monolog. mon.o.nu.cle.ar mannu'kliyr sfat tekekirdekli. mon.o.nu.cle.o.sis manonukliyo'ss, mannukliyo'ss isim (mononucleoses) 1. intani mononkleoz, monositli anjin. 2. mononkleoz.

monopolise

mo.nop.o.lise mnap'layz fiil, ngiliz ngilizcesi baknz monopolize

monopolist monopolistic monopolize the conversation monopolize monopoly monotheism

mo.nop.o.list mnap'lst isim tekelci. mo.nop.o.list.icsfat tekelci. baka kimseyi konuturmamak. mo.nop.o.lize mnap'layz fiil tekeline almak. mo.nop.o.ly mnap'li isim tekel, inhisar, monopol. mon.o.the.ism man'thiyzm isim tektanrclk, monoteizm.

monotheist monotheistic monotone monotonous monotony monotype monsoon monster

mon.o.the.istisim tektanrc, monoteist. mon.o.the.ist.icsfat tektanrclkla ilgili. mon.o.tone man'ton isim baknz in a monotone mo.not.o.noussfat tekdze, monoton. mo.not.o.ny mnat'ni isim tekdzelik, monotonluk. mon.o.type man'tayp isim monotip. mon.soon mansun' isim muson. mon.ster man'str isim 1. canavar. 2. ucube. 3. dev gibi ey veya kimse. sfat ok byk, koskoca, muazzam; dev gibi.

monstrosity

mon.stros.i.ty manstras'ti isim ucube, devasa ve ok irkin ey.

monstrous

mon.strous man'strs sfat 1. acayip/korkun derecede byk; devasa ve ok irkin, ucube gibi. 2. ok korkun, korkun derecede kt.

montage

mon.tage mantaq' isim 1. fotomontaq. 2. televizyon montaq.


854

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk Montenegrin

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

Mon.te.ne.grin mantni'grn isim Karadal. sfat 1. Karada, Karada'a zg. 2. Karadal.

Montenegro month monthly

Mon.te.ne.gro mantni'gro isim Karada. month m^nth isim ay. month.lysfat 1. ayda bir olan. 2. aylk. isim aylk dergi. zarf ayda bir.

monument monumental

mon.u.ment man'ymnt isim 1. ant, abide. 2. eser. mon.u.ment.alsfat 1. antsal. 2. muazzam, koskoca. 3. gzel sanatlar aslndan byk.

moo mood moody

moo mu fiil brmek. isim brme. mood mud isim, dilbilgisi kip. moodysfat 1. birdenbire bambaka bir ruh haline geebilen, ruhsal adan aniden deiebilen. 2. can skkn.

moon

moon mun isim ay. fiil, konuma dili about/around dalgn dalgn gezinmek.

moonbeam moonlight moonlighting

moon.beam mun'bim isim ay n. moon.light mun'layt isim ay , mehtap. moon.light.ing mun'laytng isim, argo asl iinden baka bir ite de alma.

moonrise moonstruck moonwalk moor

moon.rise mun'rayz isim ayn domas. moon.struck mun'str^k sfat aysar, lgn, deli. moon.walk mun'wk isim ayda yry. moor mr isim, ngiliz ngilizcesi engebeli ve aasz arazi.

moorings

moor.ingsisim 1. palamar takm. 2. geminin balanaca yer.

moose moot mop one's brow mop the floor with mop up

moose mus isim, zooloji (moose) mus. moot mut sfat tartmal. alnnn terini silmek. (bir tartma veya oyunda) -i bozguna uratmak. paspaslamak. 2. askeri dman temizlemek.

855

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk mop

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

mop map isim 1. sapl tahta bezi, paspas. 2. kark ve taranmam sa. fiil (mopped, mopping) paspas yapmak, paspaslamak, bezle silmek.

mope moraine moral defeat moral principle moral support moral victory moral

mope mop fiil 1. zntl olmak. 2. zmek. mo.raine mreyn' isim, jeoloji moren, buzulta. manevi yenilgi. ahlak kural. manevi destek. manevi zafer. mor.al mr'l sfat 1. ahlaksal, ahlaki, trel. 2. ahlak prensiplerine bal, namuslu. 3. ahlak kurallarna uyan. 4. (cinsel adan) namuslu.

morale moralise

mo.rale mrl', mrl' isim moral, igc. mor.al.ise mr'layz fiil, ngiliz ngilizcesi baknz moralize

moralize

mor.al.ize mr'layz fiil 1. ahlaki ynlerini aklamak, den ahlak dersi karmak. 2. ahlakn dzeltmek.

morass

mo.rass mrs', mrs' isim 1. bataklk, batak. 2. glk, engel.

moratorium moray eel moray morbid

mor.a.to.ri.um mrtor'iym isim moratoryum. murana. mo.ray mo'rey, mrey' isim, zooloji murana. mor.bid mr'bd sfat 1. rktc ve marazi konulara ar ilgi duyan. 2. hastalkl, marazi.

mordant more or less More power to him! more than one more

mor.dant mr'dnt sfat actc, ac veren, keskin. olduka, az ok. 2. aa yukar. Allah gcn artrsn!/Tebrikler! birden fazla. more mr sfat 1. daha ok, daha fazla: He needs more money. Daha ok paraya ihtiyac var. 2. daha: one more time bir kez daha. five more bananas be muz daha. zarf 1. (than) (-den) daha. 2. (than) (-den) daha ok.

Morea

Mo.re.a mri'y isim baknz the Morea

856

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk Morean

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

Mo.re.an mri'yn isim Moral. sfat 1. Mora, Mora'ya zg. 2. Moral.

morello cherry moreover morgue moribund

vine. more.o.ver mro'vr zarf bundan baka, ayrca, stelik. morgue mrg isim morg. mor.i.bund mr'bnd sfat 1. lmek zere olan, can ekien. 2. ok snk, zayf.

morning coat morning dress morning glory morning sickness morning star morning mornings Moroccan Morocco moron

jaketatay, ceketatay. jaketatay ve izgili pantolon. kahkahaiei, gndzsefas. hamilelikte sabah bulants. sabah yldz. morn.ing mr'nng isim sabah. morn.ingszarf, konuma dili sabahlar. isim Fasl. sfat 1. Fas, Fas'a zg. 2. Fasl. Mo.roc.co mrak'o isim Fas. mo.ron mr'an isim 1. ksmen geri zekl kimse. 2. konuma dili ku beyinli, gerzek.

morose morpheme morphine morphological morphology

mo.rose mros' sfat marazi, somurtkan, suratsz. mor.pheme mr'fim isim, dilbilim morfem, biimbirim. mor.phine mr'fin isim, kimya morfin. mor.pho.log.i.cal mrflac'kl sfat morfoloqik. mor.phol.o.gy mrfal'ci isim, biyoloji, dilbilim biimbilim, yapbilim, morfoloqi.

Morse code Morse morsel mortal enemies mortal

Mors alfabesi. Morse mrs isim baknz Morse code mor.sel mr'sl isim lokma, para. birbirinin can dman. mor.tal mr'tl sfat 1. lml, fani. 2. ldrc. 3. lmcl. isim insan, insanolu.

mortality

mor.tal.i.ty mrtl'ti isim 1. lmllk, fanilik. 2. byk lde can kayb. 3. lm oran.

mortar

mor.tar mr'tr isim 1. havan. 2. havan topu. 3. kireli har. fiil har ile svamak.
857

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk mortgage mortice mortician mortification

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

mort.gage mr'gc isim ipotek. fiil ipotek etmek. mor.tice mr'ts isim baknz mortise mor.ti.cian mrt'n isim cenaze levazmats. mor.ti.fi.ca.tion mrtfkey'n isim 1. kk dme. 2. ile. 3. tbbi kangren.

mortify the flesh mortify

nefsin isteklerini krmak. mor.ti.fy mr'tfay fiil 1. kk drmek, mahcup etmek. 2. tbbi kangrenletirmek; kangren olmak.

mortise mortuary mosaic Moslem mosque mosquito net mosquito netting mosquito moss mossy Most of it is true. Most people think so. most

mor.tise mr'ts isim zvana, yuva. mor.tu.ar.y mr'uweri isim morg. mo.sa.ic mozey'k isim, sfat mozaik. Mos.lem maz'lm, mas'lm sfat, isim baknz Muslim mosjue mask isim cami, mescit. cibinlik. cibinlik kuma. mos.jui.to mski'to isim sivrisinek. moss ms, mas isim yosun. mossysfat yosunlu. Byk bir ksm doru./ou doru. ou kimse byle dnyor. most most sfat 1. ou, pek ok: Most of these people spend their evenings watching television. Bu insanlarn ou gece televizyon izler. 2. en ok, en fazla: Who's got the most money? En ok para kimde? zarf 1. en ok: Which one did you like most? En ok hangisini beendin? 2. en: That's the most beautiful one I've ever seen. imdiye kadar grdklerimin en gzeli o. 3. konuma dili ok. isim en fazla miktar, en byk ksm.

mostly

most.lyzarf 1. ounlukla, ou kez. 2. genellikle. 3. en ok.

mote motel moth

mote mot isim zerre, tanecik, parack. mo.tel motel' isim motel. moth mth, math isim 1. gve. 2. pervane.

858

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk mothball

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

moth.ball mth'bl isim naftalin topu. fiil (gemiyi) kullanmdan karp tekrar kullanlncaya kadar muhafaza altnda tutmak; (fabrikann) faaliyetine son verip tekrar kullanlncaya kadar muhafaza altnda tutmak.

moth-eaten mother country mother tongue mother motherboard motherhood mother-in-law motherly mother-of-pearl Mother's Day mothproof motif motion picture motion

moth-eat.en mth'itn sfat gve yemi. anayurt, anavatan. anadili. moth.er m^dh'r isim anne, ana. fiil annelik etmek. moth.er.board m^dh'rbrd isim, bilgisayar ana levha. moth.er.hood m^dh'rhd isim annelik, analk. moth.er-in-law m^dh'rnl isim kaynvalide, kaynana. moth.er.lysfat 1. ana gibi. 2. anaya yakr. moth.er-of-pearl m^dh'rvprl' isim sedef. Anneler Gn. moth.proof mth'pruf sfat gve yemez. mo.tif motif' isim motif. sinema film. mo.tion mo'n isim 1. hareket, devinim. 2. teklif, nerge. fiil el ile iaret etmek.

motionless motivate motivation

mo.tion.lesssfat hareketsiz. mo.ti.vate mo'tveyt fiil harekete geirmek, sevketmek. mo.ti.va.tionisim 1. harekete getirme. 2. motivasyon, gdlenme. 3. gd.

motive

mo.tive mo'tv isim 1. gd, neden. 2. mzik motif. sfat 1. hareket ettirici, devindirici, itici. 2. gdsel.

motley

mot.ley mat'li sfat 1. eitli ksmlardan olumu, birbirine benzemez, karmakark. 2. kark renkli, alaca, rengrenk.

motor launch motor police motor

motorlu sandal, motorbot, motor. motosikletli polis. mo.tor mo'tr isim 1. motor. 2. ngiliz ngilizcesi otomobil. sfat 1. hareket ettirici. 2. motorlu. 3. tbbi

859

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

hareket kaslarna ait. 4. devimsel, hareki. fiil otomobille gitmek; otomobille gtrmek. motorbike motorboat mo.tor.bike mo'trbayk isim motosiklet. mo.tor.boat mo'trbot isim motorbot, deniz motoru, motor. motorcade motorcar motorcycle motorise mo.tor.cade mo'trkeyd isim araba konvoyu. mo.tor.car mo'trkar isim, ngiliz ngilizcesi otomobil. mo.tor.cy.cle mo'trsaykl isim motosiklet. mo.tor.ise mo'trayz fiil, ngiliz ngilizcesi baknz motorize motorist motorize motorman motorway mottle mottled motto mo.tor.istisim src. mo.tor.izefiil motor ile donatmak, motorize etmek. mo.tor.man mo'trmn isim (motormen) vatman. mo.tor.way mo'trwey isim karayolu, otoban, otoyol. mot.tle mat'l fiil beneklemek, alacalamak. mot.tledsfat benekli, alacal. mot.to mat'o isim (mottos/mottoes) zdeyi, zl sz, vecize. mould moult mound mould mold isim, fiil, ngiliz ngilizcesi baknz mold moult molt fiil, ngiliz ngilizcesi baknz molt mound maund isim 1. tmsek, tepecik, kme. 2. hyk. 3. yn. mount a production of mount guard Mount Sinai mount mountain chain mountain range mountain mountaineer mountainous (oyunu) sahneye koymak. nbet tutmak. Sina Da. mount maunt isim da, tepe. srada, sradalar. da silsilesi. moun.tain maun'tn isim 1. da. 2. yn. moun.tain.eerisim 1. dal kimse. 2. dac. moun.tain.oussfat 1. dalk. 2. da gibi, ok byk, ok iri. mounted gem mounted police kakma ta. atl polis.
860

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk mounted troops mounted

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

svari, atl asker. mount.ed maun'td sfat 1. ata binmi, atl. 2. takl, hazr. 3. kaklm, kakma.

mourn

mourn mrn fiil 1. yas tutmak, matem tutmak. 2. kederlenmek.

mourner mournful

mourn.erisim yasl kimse. mourn.fulsfat 1. kederli, zgn. 2. yasl. 3. ackl, dokunakl.

mourning

mourn.ingisim 1. yas tutma. 2. yas, matem. 3. matem elbisesi. 4. yas sresi.

mouse

mouse maus isim (mice) 1. fare, san. 2. bilgisayar fare.

mousetrap mouth organ mouth

mouse.trap maus'trp isim 1. fare kapan. 2. tuzak. mzka, armonika. mouth maudh fiil 1. sylemek. 2. dudaklarn oynatarak (bir ey) syler gibi yapmak.

mouthful

mouth.ful mauth'fl isim 1. az dolusu. 2. lokma. 3. konuma dili sylenii g szck.

mouthpiece mouthwash movable feast movable

mouth.piece mauth'pis isim 1. azlk. 2. szc. mouth.wash mauth'w isim gargara. Hristiyanlk her yl deiik bir tarihe rastlayan yortu. mov.a.ble mu'vbl sfat 1. kmldayabilen, hareket edebilen. 2. tanabilir. 3. tarihi deien (yortu). 4. hukuk tanr, menkul. isim, oul, hukuk tanr mallar, menkuller.

move down move heaven and earth move in move on move out move up

(renciyi) bir alt snfa indirmek; bir alt snfa inmek. konuma dili mmkn olan her eyi yapmak. eve tanmak. 2. ieri girmek. ileri gitmek. evden tanmak. 2. dar kmak. (renciyi) bir st snfa ykseltmek; bir st snfa ykselmek.

move

move muv fiil 1. kmldatmak, oynatmak, hareket ettirmek; kmldamak, oynamak, hareket etmek: My
861

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

right leg is paralyzed; I can't move it. Sa bacam fel oldu; hareket ettiremiyorum. Don't move! Kmldama! 2. tamak, nakletmek; tanmak: She plans to move this table into the kitchen. Bu masay mutfaa tamay dnyor. Fatma has moved to her summer place in Gmky. Fatma, Gmky'deki yazlna tand. 3. nermek, teklif etmek: I move that the meeting be adjourned. Toplantnn sona erdirilmesini neriyorum. 4. etkilemek, dokunmak: His story deeply moved me. Onun yks beni derinden etkiledi. 5. gayrete getirmek. 6. harekete getirmek. 7. (satran veya dama tan) yrtmek, srmek. 8. (barsaklar) ilemek; iletmek. 9. satmak; sattrmak: It's difficult to move these high-priced books. Bu pahal kitaplar satmak zor. 10. kalkmak, ilerlemek, ileri gitmek. isim 1. hareket, kmldanma. 2. tanma. 3. dama ta srme. 4. dama oynama sras. moveable movement move.a.ble mu'vbl sfat, isim baknz movable move.ment muv'mnt isim 1. hareket, kmldanma. 2. akm, hareket: the women's liberation movement kadnlarn zgrl hareketi. 3. askeri manevra. 4. saatin makinesi veya paralar. 5. mzik blm. 6. barsaklarn ilemesi. movie house movie moving day moving picture moving platform moving sinema. mov.ie mu'vi isim, sinema film. tanma gn. sinema film. hareket eden platform. mov.ing mu'vng sfat 1. hareket eden, devingen, oynak. 2. ilerleyen. 3. harekete geiren. 4. etkileyici, dokunakl. movingly mow mov.ing.lyzarf etkileyici bir ekilde, dokunakl olarak. mow mo fiil (mowed, mown) 1. bimek. 2. down (top veya tfek ateiyle) toptan ldrmek/bimek.
862

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk Mozambican

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

Mo.zam.bi.can mozmbi'kn, mozmbi'kn isim Mozambikli. sfat 1. Mozambik, Mozambik'e zg. 2. Mozambikli.

Mozambique Mozambiquean

Mo.zam.bijue mozmbik' isim Mozambik. isim Mozambikli. sfat 1. Mozambik, Mozambik'e zg. 2. Mozambikli.

MP Mr. Mrs.

MPksaltma Military Police Mr. ms'tr isim Bay (Soyadndan nce kullanlr.). Mrs. ms'z isim Bayan (Evli kadnn soyadndan nce kullanlr.).

MS. Mt. much as

MS., ms. em'es' ksaltma manuscript Mt., mt.ksaltma mount mountain her ne kadar ... ise de, ise de: Much as I would like to I can't go. Gitmek istesem de gidemem.

much less

yle dursun: I can't walk, much less run. Komak yle dursun, yryemiyorum.

much the same much

hemen hemen ayn. much m^ sfat (more, most) ok, epey, hayli: There's much work still to be done. Hl yapacak epey i var. zarf 1. ok, epey, hayli, pek: I'm feeling much better. Kendimi ok daha iyi hissediyorum. She is much admired. ok beeniliyor. I didn't much like that play. O oyunu pek beenmedim. 2. aa yukar, hemen hemen. isim 1. ok ey, ok miktarda ey. 2. nemli ey.

muck

muck m^k isim 1. pislik. 2. amur. 3. gbre, ya gbre. fiil 1. gbrelemek. 2. konuma dili up kirletmek, pisletmek.

muckrake mucus mud muddle along

muck.rake m^k'reyk fiil (nemli birine) amur atmak. mu.cus myu'ks isim 1. smk. 2. balgam. mud m^d isim 1. amur. 2. kt sz veya iftira. iyi kt geinip gitmek. 2. yanlmalara karn bir iten syrlp kmak.

863

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk muddle on

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

iyi kt geinip gitmek. 2. yanlmalara karn bir iten syrlp kmak.

muddle through muddle

ngiliz ngilizcesi her eye karn gemisini kurtarmak. mud.dle m^d'l fiil 1. karmakark etmek. 2. sersemletmek. 3. up yzne gzne bulatrmak. isim 1. karklk. 2. sersemlik. 3. karmakark i.

muddleheaded muddy

mud.dle.head.ed m^d'lhedd sfat sersem. mud.dy m^d'i sfat 1. amurlu. 2. bulank, kirli, pis. 3. kark. fiil 1. amurlamak, amura bulamak. 2. bulandrmak.

mudguard mudslinger

mud.guard m^d'gard isim amurluk. mud.sling.er m^d'slngr isim, politika rakibine amur atan kimse.

muezzin muff

mu.ez.zin myuwez'n isim mezzin. muff m^f fiil 1. becerememek, yzne gzne bulatrmak. 2. spor (topu) karmak.

muffin

muf.fin m^f'n isim amkurabiyesine benzeyen ufak, yuvarlak ve tatl bir ekmek tr.

muffle oneself up muffle

sarnp sarmalanmak. muf.fle m^f'l fiil 1. in/with -e sarnmak. 2. up sarnp sarmalanmak; sarp sarmalamak. 3. (bir eyi) ses karmayacak ekilde rtmek/sarmak.

muffler mufti mug mugger muggy

muf.fler m^f'lr isim 1. susturucu. 2. boyun atks. muf.ti m^f'ti isim mft. mug m^g fiil (mugged, mugging) saldrp soymak. mug.ger m^g'r isim hinttimsah. mug.gy m^g'i sfat scak ve rutubetli, kapal, skntl (hava).

Muhammad mulatto

Mu.ham.mad mhm'd isim Hz.Muhammed. mu.lat.to mlt'o, mylt'o isim beyaz ile zenci melezi kimse.

mulberry mule

mul.ber.ry m^l'beri, m^l'bri isim dut. mule myul isim 1. katr. 2. konuma dili ok inat kimse.
864

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk mulish mulishly mull mullah mullein mullion

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

mul.ishsfat inat, katr gibi. mul.ish.lyzarf inatla. mull m^l isim ince muslin kuma. mul.lah m^l', ml' isim molla. mul.lein m^l'n isim, botanik srkuyruu. mul.lion m^l'yn isim pencere tirizi. fiil tirizlerle ayrmak.

multimulticellular

multi-nek ok, mlti-. mul.ti.cel.lu.lar m^ltsel'ylr sfat okgzeli, okhcreli.

multidimensional multifarious multiform multilateral

mul.ti.di.men.sion.al m^ltdmen'nl sfat okboyutlu. mul.ti.far.i.ous m^ltfer'iys sfat ok eitli, trl trl. mul.ti.form m^l'tfrm sfat okbiimli, okekilli. mul.ti.lat.er.al m^ltlt'rl sfat 1. ok yanl, ok tarafl. 2. hukuk ok tarafl.

multilingual

mul.ti.lin.gual m^ltlng'gwl sfat okdilli, ok dil bilen.

multimillionaire multinational multiple

mul.ti.mil.lion.aire m^ltmlyner' isim mltimilyoner. mul.ti.na.tion.al m^ltn'nl sfat okuluslu. mul.ti.ple m^l'tpl sfat 1. birok, ok ynl. 2. katmerli. isim, matematik katsay.

multiplicand multiplication table multiplication

mul.ti.pli.cand m^ltplknd' isim, matematik arplan. arpm tablosu. mul.ti.pli.ca.tion m^ltplkey'n isim 1. oaltma; oalma. 2. matematik arpma, arpm.

multiplicity multiplier multiply

mul.ti.plic.i.ty m^ltpls'ti isim okluk, eitlilik. mul.ti.pli.er m^l'tplayr isim, matematik arpan. mul.ti.ply m^l'tplay fiil 1. oaltmak, artrmak; oalmak, artmak. 2. matematik arpmak. 3. biyoloji remek.

multitude

mul.ti.tude m^l'ttud isim 1. kalabalk, halk yn. 2. okluk.

multitudinous multi-user

mul.ti.tu.di.nous m^lttu'dns sfat ok, pek ok. mul.ti-us.er m^l'tyuzr isim, bilgisayar oklu kullanc.
865

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk mum mumble mummification

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

mum m^m isim, ngiliz ngilizcesi, konuma dili anne. mum.ble m^m'bl fiil mrldanmak. isim mrlt. mummificationisim 1. mumyalama, mumya yapma. 2. mumyalama.

mummify

mum.mi.fy m^m'fay fiil 1. mumyalamak. 2. mumyalamak.

mummy

mum.my m^m'i isim, ngiliz ngilizcesi, konuma dili anne.

mumps Mum's the word! Mum's the word. munch mundane

mumps m^mps isim, oul, tbbi kabakulak. Hi kimseye syleme! Sakn kimseye syleme. munch m^n fiil ktr ktr yemek, hapr hupur yemek. mun.dane m^n'deyn' sfat 1. gnlk, olaan, sradan. 2. dnyaya ait, dnyevi.

municipal municipality munificence munificent munitions mural

mu.nic.i.pal myuns'pl sfat belediyeye ait, belediye. mu.nic.i.pal.ity myunspl'ti isim belediye. mu.nif.i.cenceisim cmertlik. mu.nif.i.cent myunf'snt sfat cmert, eliak. mu.ni.ti.ons myun'nz isim, oul sava gereleri. mu.ral myr'l sfat 1. duvara ait. 2. duvara aslan. 3. duvar gibi. isim duvar resmi.

murder in the first degree murder mystery murder

kasten adam ldrme. cinai roman. mur.der mr'dr isim 1. cinayet, adam ldrme. 2. konuma dili ba belas, ikence. fiil 1. katletmek, ldrmek. 2. konuma dili bozmak, berbat etmek: murder a piece of music bir mzik parasn berbat etmek.

murderer murderess murderous

mur.der.erisim katil. mur.der.essisim kadn katil. mur.der.oussfat 1. ldrc, lm saan, kanl. 2. tehlikeli.

murk

murk mrk isim karanlk, kasvet.

866

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk murky

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

murk.y mr'ki sfat 1. karanlk, kasvetli. 2. bulutlu, bulank. 3. belirsiz, anlalmas g.

murmur

mur.mur mr'mr isim 1. mrldanma, mrlt. 2. sylenme, ikyet. 3. alt; uultu. 4. hrlt, frm. fiil 1. mrldanmak. 2. sylenmek, homurdanmak. 3. aldamak; uuldamak.

muscle muscular muse

mus.cle m^s'l isim kas, adale. mus.cu.lar m^s'kylr sfat 1. kasl, adaleli. 2. kasa ait. muse myuz fiil dnceye dalmak, derin derin dnmek.

museum mush

mu.se.um myuzi'ym isim mze. mush m^ isim 1. msr unu lapas. 2. lapa gibi ey. 3. konuma dili ar duygusallk.

mushroom cloud

(zellikle nkleer patlama sonucunda) mantar eklinde ykselen bulut.

mushroom growth mushroom

birdenbire byyp yaylma, mantar gibi byme. mush.room m^'rum, m^'rm isim mantar. sfat mantarms. fiil hzla bymek, mantar gibi bymek; (yaplar) mantar gibi bitmek.

mushy

mush.y m^'i sfat 1. lapa gibi. 2. konuma dili ar duygusal.

music book music box music hall music stand music musical

mzik nota kitab. mzik mzik kutusu. mzik mzikhol. 2. tiyatro vodvil. mzik nota sehpas. mu.sic myu'zk isim, mzik mzik; musiki. mu.si.cal myu'zkl sfat, mzik 1. mzie ait; mzikle ilgili, mzikal. 2. ahenkli, uyumlu. 3. mziksever. 4. bestelenmi. isim, mzik mzikal.

musician

mu.si.cian myuz'n isim, mzik 1. mzisyen. 2. algc.

musicologist

mu.si.col.o.gist myuzkal'cst isim, mzik mzikbilimci, mzikolog.

867

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk musicology

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

mu.si.col.o.gy myuzkal'ci isim, mzik mzikbilim, mzikoloqi.

musk ox musk musket muskmelon muskrat Muslim calendar Muslim muslin muss

miskkz, misksr. musk m^sk isim 1. misk. 2. misk kokusu. mus.ket m^s'kt isim (eski model) tfek. musk.mel.on m^sk'meln isim amama, miskkavunu. musk.rat m^sk'rt isim misksan, miskfaresi. Hicri takvim. Mus.lim m^z'lm isim, sfat Mslman. mus.lin m^z'ln isim muslin. muss m^s isim karklk. fiil 1. up -i buruturmak. 2. up -i kartrmak, -i altst etmek, -i bozmak.

mussel must

mus.sel m^s'l isim midye. must m^st yardmc fiil 1. art belirtir: You must do it. Onu yapman art. 2. Gereklilik belirtir: You must do it. Onu yapman lazm. 3. Kuvvetli bir tahmin belirtir: You must be freezing. Dondun herhalde. Ahmet must have done it. Herhalde Ahmet yapt./Ahmet yapt demek. 4. Kzgnlk, yaknma veya istihza belirtir: Despite being warned she must go and try it. htar edilmesine ramen yine de gidip onu denedi. 5. Kararllk belirtir: If you must go, do so after the children have gone to bed. Gitmeyi kafana koydunsa bari ocuklar yattktan sonra git. 6. -meli, -mal: You must come to see us. Bizi ziyaret etmelisin. isim, konuma dili art, zaruri bir ey: In the summer a mosjuito net is a must. Yazn cibinlik art.

mustache mustang

mus.tache mst', m^s't isim byk. mus.tang m^s'tng isim, Amerikan ngilizcesi (A.B.D.'nin batsna zg) yabani at.

mustard greens mustard muster

hardal yapraklar. mus.tard m^s'trd isim hardal. mus.ter m^s'tr fiil 1. toplamak; toplanmak. 2. askeri itima yapmak. isim, askeri itima.
868

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk mustn't musty mutable

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

must.n't m^s'nt ksaltma must not . must.y m^s'ti sfat kfl; kf kokulu. mu.ta.ble myu'tbl sfat 1. deiebilir, deiken. 2. dnek, kararsz.

mutant

mu.tant myu'tnt sfat, biyoloji mutasyona uram. isim mutasyona uram hayvan veya bitki.

mutate

mu.tate myu'teyt fiil, biyoloji mutasyona uramak; mutasyona uratmak.

mutation

mu.ta.tion myutey'n isim 1. deime, dnme. 2. biyoloji deiinim, mutasyon.

mutationism

mu.ta.tion.ismisim, biyoloji deiinimcilik, deiimcilik, mutasyonizm.

mute

mute myut sfat 1. sessiz, suskun. 2. dilsiz. isim dilsiz kimse. fiil sesini ksmak.

mutilate

mu.ti.late myu'tleyt fiil 1. sakatlamak, ktrm etmek. 2. nemli ksmlar kararak bozmak.

mutilation mutineer mutinous mutiny

mu.ti.la.tionisim 1. ktrm etme. 2. bozma. mu.ti.neer myutnr' isim isyanc, asi. mu.ti.nous myu'tns sfat isyankr, asi. mu.ti.ny myu'tni isim (zellikle asker veya gemiciler iin) isyan, bakaldrma, ayaklanma. fiil isyan etmek, bakaldrmak, ayaklanmak.

mutt mutter

mutt m^t isim, argo it, kpek. mut.ter m^t'r fiil 1. mrldanmak. 2. sylenmek, homurdanmak. isim mrlt.

mutton chop mutton mutual

koyun pirzolas. mut.ton m^t'n isim koyun eti, koyun. mu.tu.al myu'uwl sfat 1. iki tarafl, karlkl: mutual love karlkl sevgi. 2. ortak, mterek: mutual friend ortak dost.

muzzle

muz.zle m^z'l isim 1. hayvan burnu. 2. burunsalk. 3. top veya tfek az. fiil 1. burunsalk takmak. 2. susturmak.

My arm is affected.

Hastalk koluma yayld.


869

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk My bet is .... My flesh creeps. my lord my off day my

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

Bahse girerim ki .... Tylerim rperiyor. efendim. izin gnm. 2. fena gnm. my may zamir benim. nlem O, ...! (Hayret belirtmek iin kullanlr.) : My, my, how nice you look! O, bu ne gzellik byle!

myalgia mycology myeloid myocardial infarction myocardial

my.al.gi.a mayl'c, mayl'ciy isim, tbbi kas ars. my.col.o.gy maykal'ci isim mantarbilim, mikoloqi. my.e.loid may'loyd sfat, anatomi iliksel. miyokard enfarkts. my.o.car.di.al maykar'diyl sfat baknz myocardial infarction

myocarditis

my.o.car.di.tis maykarday'ts isim, tbbi miyokardit, kalp kas iltihab/yangs.

myocardium

my.o.car.di.um maykar'diym isim, anatomi miyokard, kalp kas.

myology myoma

my.ol.o.gy mayal'ci isim kasbilim. my.o.ma mayo'm isim, tbbi (myomas/myomata) miyom, kas uru.

myopia myopic myriad myrrh

my.o.pi.a mayo'piy isim miyopluk. my.op.ic mayap'k sfat miyop. myr.i.ad mr'iyd sfat ok byk sayda, saysz, ok. myrrh mr isim 1. (reine olarak) mrrsafi. 2. laden reinesi; laden reinesiyle mrrsafiden oluan bir karm.

myrtle myself

myr.tle mr'tl isim mersin. my.self mayself' zamir kendim, bizzat, ben: I will come myself. Kendim geleceim./Bizzat geleceim. I do not regard myself as a mathematician. Kendimi matematiki saymyorum.

mysterious

mys.te.ri.ous mstr'iys sfat 1. gizemli, esrarengiz, esrarl. 2. akl ermez, anlalmaz. 3. garip.

870

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk mysteriously

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

mys.te.ri.ous.lyzarf gizemli bir ekilde, esrarengiz bir ekilde.

mystery mystic

mys.ter.y ms'tri isim gizem, sr, esrar. mys.tic ms'tk sfat 1. mistik, mistisizmle ilgili. 2. gizemli, esrarengiz. isim mistik, gizemci.

mystical mysticism

mys.tic.alsfat mistik, gizemli. mys.ti.cism ms'tszm isim mistisizm, gizemcilik, tasavvuf.

mystify

mys.ti.fy ms'tfay fiil 1. artmak, hayrete drmek. 2. anlalmasn gletirmek.

myth

myth mth isim 1. sylence, efsane, mit, mitos. 2. hayali kimse veya ey.

mythic mythical mythological

mythicsfat 1. sylencesel, efsanevi. 2. hayali. mythicalsfat 1. sylencesel, efsanevi. 2. hayali. myth.o.log.i.cal mthlac'kl sfat mitoloqik, sylencebilimsel.

mythology Mytilene n.

my.thol.o.gy mthal'ci isim mitoloqi, sylencebilim. Myt.i.le.ne mtli'ni isim baknz Lesbos n.ksaltma name nephew net neuter new nominative noon north northern note noun number

N.C.O. n.d. N.E. N.N.E. N.N.W. N.P. N.T. nab

N.C.O. en'si'o' ksaltma Noncommissioned Officer . n.d.ksaltma no date . N.E.ksaltma Near East Northeast N.N.E.ksaltma north-northeast . N.N.W.ksaltma north-northwest . N.P.ksaltma notary public N.T.ksaltma New Testament nab nb' fiil, konuma dili (nabbed, nabbing) 1. yakalamak, ele geirmek, tutuklamak. 2. kapmak.

nacre nadir

na.cre ney'kr isim sedef. na.dir ney'dr isim 1. gkbilim ayakucu. 2. en aa nokta.

nag

nag ng fiil (nagged, nagging) 1. drdr etmek, bann etini yemek. 2. rahatsz etmek.
871

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk nail brush nail down nail file nail polish nail scissors nail up nail

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

trnak fras. -i ivilerle sabitletirmek. 2. -i garantiye almak. trnak trps. oje, trnak cilas. trnak makas. -i ivileyerek kapatmak. nail neyl isim 1. ivi, mh. 2. trnak. 3. (hayvanlarda) pene, toynak. fiil 1. to -e ivilemek, -e mhlamak. 2. sk sk balamak, kavramak. 3. argo tutmak; yakalamak. 4. argo (bir yalan) meydana karmak. 5. argo almak. 6. argo vurmak.

nave naive

na.bve na.iv' sfat baknz naive na.ive na.iv' sfat 1. saf. 2. toy, tecrbesiz. 3. naif (resim).

naively naivet naivety naked

na.ive.lyzarf safa. na.ive.tisim 1. saflk. 2. toyluk. na.ive.tyisim 1. saflk. 2. toyluk. na.ked ney'kd sfat 1. plak. 2. yaln, ak. 3. aresiz, savunmasz.

nakedness name tag Name your price. name name-dropping

na.ked.nessisim 1. plaklk. 2. yalnlk. 3. aresizlik. isim kart. Dndnz fiyat syleyin. name neym isim 1. ad, isim. 2. hret, n. name-drop.ping neym'drapng isim, konuma dili kendine paye vermek iin nl isimlerden sz etme.

nameless namely namesake Namibia Namibian

name.lesssfat adsz, isimsiz. name.lyzarf yani, yle ki. name.sake neym'seyk isim ada. Na.mib.i.a nmb'iy isim Namibya. isim Namibyal. sfat 1. Namibya, Namibya'ya zg. 2. Namibyal.

nanny goat nanny

dii kei. nan.ny nn'i isim 1. ngiliz ngilizcesi dad. 2. dii kei.

872

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk nap

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

nap np fiil (napped, napping) uyuklamak, hafif uykuya dalmak, kestirmek, ekerleme yapmak. isim hafif ksa uyku, ekerleme.

nape naphthalene naphthaline napkin ring napkin

nape neyp isim ense. naph.tha.lene nf'thlin isim, kimya naftalin. naph.tha.line nf'thln isim, kimya naftalin. peete halkas. nap.kin np'kn isim 1. peete, pekir. 2. ngiliz ngilizcesi ocuk bezi.

nappy

nap.py np'i isim, ngiliz ngilizcesi, konuma dili ocuk bezi.

narcissism

nar.cis.sism narss'zm isim narsisizm, narsislik, zseverlik.

narcissist narcissus

nar.cis.sist narss'st isim narsist, zsever. nar.cis.sus narss's isim (narcissus/narcissi) sim; nergis, zerrin.

narcosis narcotic drug narcotic narrate

nar.co.sis narko'ss isim narkoz. uyuturucu ila. nar.cot.ic narkat'k sfat, isim uyuturucu, narkotik. nar.rate nereyt', ner'eyt fiil hikye etmek, yklemek, anlatmak.

narration narrative

nar.ra.tionisim 1. anlatm, anlat. 2. hikye, yk. nar.ra.tive ner'tv isim hikye, yk. sfat hikye trnden.

narrator narrow circumstances narrow escape narrow

nar.ra.tor nerey'tr isim anlatc, anlatan. fakirlik, paraszlk, darlk. dar darna kurtulma, ucuz kurtulma. nar.row ner'o sfat 1. dar, ensiz. 2. snrl, kstl. 3. dar grl. 4. darlk iinde olan. 5. czi, az. 6. sk, dikkatli. isim 1. dar geit. 2. oul dar boaz. fiil 1. daraltmak; daralmak, ekmek, ensizlemek. 2. snrlamak. 3. ksmak.

narrowly narrow-minded

nar.row.lyzarf dar, gbela, dar darna. nar.row-mind.ed ner'omayn'dd sfat dar grl.
873

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk nasal cavity nasal

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

burun boluu. na.sal ney'zl sfat 1. buruna ait. 2. fonetik genizsi, genzel. isim, fonetik genizsi ses, genizsil.

nascent nasturtium nasty blow nasty sea nasty story nasty

nas.cent ney'snt sfat gelimeye balayan, yeni oluan. nas.tur.tium nstr'm isim latiniei. ar darbe, tehlikeli vuru. frtnal deniz. mstehcen hikye. nas.ty ns'ti sfat 1. tiksindirici, iren. 2. kt, irkin. 3. ayp, mstehcen. 4. pis, ok kirli.

nat. natal

nat.ksaltma national natural na.tal ney'tl sfat 1. douma ait; doumla ilgili. 2. doutan olan/gelen, doumda var olan, doumsal.

nation national anthem national bank national debt national monument national park national

na.tion ney'n isim ulus, millet. milli mar. ulusal banka. devlet borcu. ulusal ant. milli park. na.tion.al n'nl sfat ulusal, milli. isim vatanda, yurtta, uyruk.

nationalise

na.tion.al.ise n'nlayz fiil, ngiliz ngilizcesi baknz nationalize

nationalism nationalist nationalistic nationality

na.tion.al.ismisim ulusuluk, milliyetilik. na.tion.al.istisim ulusu, milliyeti. na.tion.al.ist.icsfat ulusu, milliyeti. na.tion.al.i.ty nnl'ti isim milliyet, uyrukluk, tabiiyet.

nationalize

na.tion.al.ize n'nlayz fiil ulusallatrmak, devletletirmek, milliletirmek.

nation-wide native ability native citizen native land

na.tion-widesfat lke apnda olan. Allah vergisi yetenek. doutan uyrukluk hakk olan kimse. anayurt, anavatan.
874

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk native language native anadili.

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

na.tive ney'tv sfat 1. yerli. 2. doal. 3. doutan olan. isim yerli.

native-born nativity natural child natural color natural selection natural

na.tive-bornsfat doma byme, yerli. na.tiv.i.ty neytv'ti isim dou, doum. evlilikd ocuk. doal renk, asl renk. doal ayklama/ayklanma. nat.u.ral n'rl sfat 1. doal, tabii. 2. doutan olan. isim, konuma dili doutan yetenekli kimse.

naturalise

nat.u.ral.ise n'rlayz fiil, ngiliz ngilizcesi baknz naturalize

naturalist naturalize

nat.u.ral.ist n'rlst isim doabilimci. nat.u.ral.ize n'rlayz fiil 1. vatandala kabul etmek. 2. (yabanc bir szc) dile almak. 3. (bir bitki veya hayvan) yeni iklime altrmak.

naturally

nat.u.ral.lyzarf 1. doal bir biimde. 2. doutan. 3. doal olarak, tabii, kukusuz, phesiz.

naturalness nature

nat.u.ral.nessisim doallk, tabiilik. na.ture ney'r isim 1. doa, tabiat. 2. huy, miza, tabiat.

naught naughtily naughtiness naughty Nauru Nauruan

naught nt isim 1. hi, hibir ey. 2. sfr. naugh.ti.lyzarf yaramazca, haylazca. naugh.ti.nessisim yaramazlk. naugh.ty n'ti sfat 1. yaramaz, haylaz. 2. ak sak. Na.u.ru na.u'ru isim Nauru. isim Naurulu. sfat 1. Nauru, Nauru'ya zg. 2. Naurulu.

nausea

nau.se.a n'ziy isim 1. bulant, mide bulants. 2. tiksinme, irenme.

nauseate

nau.se.ate n'ziyeyt fiil 1. midesini bulandrmak. 2. irendirmek, tiksindirmek.

nauseous

nau.seous n's, n'ziys sfat mide bulandrc, tiksindirici.


875

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk nautical mile nautical

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

deniz mili (7052 metre). nau.ti.cal n'tkl sfat denizcilikle ilgili, deniz; gemicilikle ilgili.

naval academy naval base naval forces naval officer naval

deniz harp akademisi. deniz ss. deniz kuvvetleri. deniz subay. na.val ney'vl sfat 1. deniz kuvvetlerine ait, deniz. 2. sava gemilerine ait.

nave navel cord navel orange navel navigable

nave neyv isim (kilisede) ana nef. tbbi gbek kordonu. vaington (portakal). na.vel ney'vl isim 1. gbek. 2. merkez. nav.i.ga.ble nv'gbl sfat deniz tatlarnn seyrine elverili.

navigate

nav.i.gate nv'geyt fiil 1. gemi ile gezmek. 2. iinde gemi veya kaykla gezmek. 3. kaptanlk etmek, klavuzluk etmek.

navigation

nav.i.ga.tionisim 1. gemi seferi, gemi yolculuu. 2. gemicilik; denizcilik.

navy blue navy nay

lacivert, koyu mavi. na.vy ney'vi isim 1. donanma. 2. deniz kuvvetleri. nay ney zarf hayr, yok. isim 1. ret. 2. olumsuz oy. 3. olumsuz oy veren kimse.

Nazi Nazism near at hand near

Na.zi na'tsi isim, sfat Nazi. isim Nazizm. yakn. near nr zarf 1. yakn, yaknda. 2. hemen hemen, az daha, az kald, az kalsn, neredeyse: He came near to falling. Az daha decekti. 3. aa yukar, yaklak olarak: The soldiers number near a thousand. Yaklak bin tane asker var. sfat 1. yakn. 2. samimi, yakn. 3. sadk (eviri). 4. soldaki (araba veya at). 5. cimri,

876

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

elisk. edat -e bitiik, -e yakn, -in yaknnda. fiil yaklamak, yaknlamak. nearby nearly near.bysfat yakn. zarf yaknda. near.ly nr'li sfat 1. az daha, neredeyse, hemen hemen. 2. yakndan. nearness nearsighted neat near.nessisim yaknlk. near.sight.ed nr'saytd sfat miyop. neat nit sfat 1. temiz, derli toplu, dzgn. 2. sek (iki). 3. argo harika. neatly neatness nebula neat.lyzarf temizce. neat.nessisim temizlik, dzgnlk. neb.u.la neb'yl isim, gkbilim (nebulas/nebulae) bulutsu, neblz. nebulous neb.u.lous neb'yls sfat 1. bulutlu, dumanl. 2. belirsiz, bulank. necessarily necessary nec.es.sar.i.lyzarf 1. ister istemez. 2. muhakkak. nec.es.sar.y nes'seri isim 1. gerekli, lzumlu, lazm; zorunlu, zaruri. 2. kanlmaz. necessitate ne.ces.si.tate nses'teyt fiil gerektirmek; zorunlu klmak. necessity ne.ces.si.ty nses'ti isim 1. gerekli ey. 2. gereksinim, ihtiya. 3. zorunluluk. neck and neck neck yarta at ba beraber. neck nek isim 1. boyun. 2. corafya kstak. 3. (telli alglarda) sap. 4. elbise yakas. 5. (iede) boyun, boaz. fiil, argo seviirken kucaklap pmek. neckband neckerchief necking neck.band nek'bnd isim (giyside) dik yaka. neck.er.chief nek'rf isim boyun atks. neck.ing nek'ng isim, argo seviirken kucaklap pme. necklace necktie necromancer neck.lace nek'ls isim kolye, gerdanlk. neck.tie nek'tay isim kravat, boyunba. necromancerisim byc, sihirbaz.

877

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk necromancy

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

nec.ro.man.cy nek'rmnsi isim 1. llerle haberleerek fala bakma. 2. byclk, sihirbazlk.

nectar nectarine need to

nec.tar nek'tr isim 1. mitoloji nektar. 2. balz, nektar. nec.tar.ine nektrin' isim tysz eftali, nektarin. gerekmek, lazm olmak; zorunda olmak, -e mecbur olmak: I need to leave soon. Yaknda gitmem gerekiyor. I don't need to obey his orders. Emirlerine itaat etmek zorunda deilim.

need

need nid isim 1. gereksinim, gereksinme, ihtiya; gerek, gereklik, gereklilik, lzum: a need for money para gereksinimi. There's no need to hurry. Acele etmeye gerek yok. 2. yoksulluk. fiil 1. -e ihtiyac olmak, -i gereksemek, -e muhta olmak; gerekmek, gerekli olmak: I need a better computer. Daha iyi bir bilgisayara ihtiyacm var. 2. istemek, gerektirmek: That plant needs water. O bitki su ister. This work needs time. Bu i zaman gerektiriyor.

needful needle

need.fulsfat gerekli, lzumlu, lazm olan. nee.dle nid'l isim 1. ine, diki inesi. 2. rg ii. 3. t. 4. ibre. 5. ineyaprak. fiil 1. ine ile dikmek. 2. konuma dili inelemek, satamak.

needlefish

nee.dle.fish nid'lf isim (needlefish/needlefishes) zargana.

needless needlessly needn't needy ne'er-do-well

need.lesssfat gereksiz, lzumsuz. need.less.lyzarf gereksizce, gereksiz yere. need.n't ni'dnt ksaltma need not . need.y ni'di sfat yoksul, fakir. ne'er-do-well ner'duwel sfat, isim hibir ii beceremeyen (kimse).

nefarious negate

ne.far.i.ous nfer'iys sfat kt, alaka. ne.gate ngeyt' fiil 1. reddetmek, inkr etmek. 2. rtmek, boa karmak.

negation

ne.ga.tion ngey ' n isim 1. ret, inkr. 2. doru olmadn kantlama. 3. boa karma. 4. yokluk.
878

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk negative evidence negative sign negative vote negative

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

olumsuz kant. eksi iareti, eksi. aleyhte verilen oy. neg.a.tive neg'tv sfat 1. olumsuz, negatif. 2. aksi, ters. isim 1. olumsuz sz veya yant. 2. fotoraflk negatif.

negativism neglect

neg.a.tiv.ism neg'tvzm isim, felsefe yadsmaclk. neg.lect nglekt' fiil 1. ihmal etmek, savsaklamak, bolamak. 2. bakmamak, aldrmamak. isim 1. ihmal, savsaklama, bolama. 2. bakmama, aldrmama.

neglectful negligee neglige negligence

sfat ihmalci, ihmalkr, savsak. neg.li.gee neglqey' isim (uzun ve ssl) sabahlk. neg.li.ge neglqey' isim (uzun ve ssl) sabahlk. neg.li.gence neg'lcns isim ihmal, savsaklama; ihmalkrlk.

negligent negligible

neg.li.gent neg'lcnt sfat ihmalci, ihmalkr, savsak. neg.li.gi.ble neg'lcbl sfat nemsemeye demez, nemsiz.

negotiate

ne.go.ti.ate ngo'iyeyt fiil 1. (anlamay) grmek. 2. (ek, bono) ciro etmek. 3. (senet) krdrmak. 4. (engel) amak.

negotiation

ne.go.ti.a.tion ngoiyey'n isim 1. grme. 2. (ek, bono) ciro etme. 3. (senet) krdrma. 4. (engel) ama.

negotiator negro neigh

ne.go.ti.a.tor ngo'iyeytr isim 1. delege. 2. arabulucu. ne.gro ni'gro isim, sfat, aalayc zenci. neigh ney fiil kinemek. isim kineme.

neighbor neighborhood neighboring on neighborly neighbour

neigh.bor ney'br isim komu. neigh.bor.hoodisim 1. civar, yre. 2. semt, mahalle. -e komu, -e yakn. neigh.bor.lysfat komuya yakr, dosta. neigh.bour ney'br isim, ngiliz ngilizcesi baknz neighbor

neighbourhood

neigh.bour.hoodisim, ngiliz ngilizcesi baknz neighborhood


879

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk neither fish nor fowl neither more nor less neither

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

hibir kategoriye girmeyen; garip bir kii/ey. ne fazla ne eksik, tam yle, tam o kadar. nei.ther ni'dhr, nay'dhr sfat ikisinden hibiri, ne bu ne teki: Neither of them knows. Hibirinin haberi yok. bala ne, ne de: neither white nor red nor black ne beyaz, ne krmz, ne de siyah.

nemesis

nem.e.sis nem'ss isim 1. hak edilen ve kanlmaz ceza. 2. gl rakip.

neolithic age neolithic neologism neology neon lamp neon light neon Nepal Nepalese

cilal ta devri. ne.o.lith.ic niylth'k sfat neolitik. ne.ol.o.gism niyal'czm isim yeni szck. ne.ol.o.gy niyal'ci isim baknz neologism neon lambas. neon lambas. ne.on ni'yan isim, kimya neon. Ne.pal npl' isim Nepal. Nep.a.lese nepliz' isim (Nepalese) Nepalli. sfat 1. Nepal, Nepal'e zg. 2. Nepalli.

Nepali

Ne.pa.li np'li, npa'li, np'li isim 1. Nepalli. 2. Nepalce. sfat 1. Nepal, Nepal'e zg. 2. Nepalce. 3. Nepalli.

nephew nephritis nepotism

neph.ew nef'yu isim erkek yeen. ne.phri.tis nfray'ts isim, tbbi bbrek iltihab, nefrit. nep.o.tism nep'tzm isim akrabalara yaplan iltimas, akraba kayrma.

Neptune nerve center

Nep.tune nep'tun isim, gkbilim Neptn. kalp, merkez: Istanbul is the economic nerve center of Turkey. Trk ekonomisinin kalbi stanbul'da atyor.

nerve gas nerve oneself nerve

sinir gaz. cesaretini toplamak. nerve nrv isim 1. sinir. 2. soukkanllk, cesaret. 3. kstahlk. fiil cesaret vermek.

nerve-racking nerve-wracking

nerve-rack.ing nrv'rkng sfat sinir bozucu. nerve-rack.ing nrv'rkng sfat sinir bozucu.
880

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk nervous breakdown nervous prostration nervous system nervous

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

sinir argnl, nevrasteni. sinir argnl, nevrasteni. sinir sistemi. ner.vous nr'vs sfat 1. heyecanl. 2. endieli, kaygl. 3. sinirleri gergin. 4. sinirsel.

ness nest nestle

-nesssonek -lik, -lk: ful ness . isim doluluk. nest nest isim yuva. fiil yuva yapmak. nes.tle nes'l fiil 1. birbirine sokulmak. 2. gmlmek, yerlemek; gmmek, koymak. 3. barna basmak.

net income net profit net

net gelir. net kr. net net sfat net, kesintisiz. fiil (netted, netting) 1. kazanmak, kr etmek. 2. kazan getirmek, kr getirmek.

nether Netherlands netting nettle tree nettle

neth.er nedh'r sfat alt, alttaki. Neth.er.lands nedh'rlndz isim baknz the Netherlands net.ting net'ng isim 1. rme, a rme. 2. a. 3. cibinlik. itlembik. net.tle net'l isim srgan, srganotu. fiil kzdrmak, sinirlendirmek.

network neural tissue neural neuralgia neurasthenia

net.work net'wrk isim a, ebeke. anatomi sinirdoku. neu.ral nr'l sfat sinirsel, sinire ait, sinirle ilgili. neu.ral.gia nrl'c isim, tbbi nevralqi, sinir ars. neu.ras.the.ni.a nrsthi'niy isim, tbbi nevrasteni, sinir argnl.

neurogenic neurologist neurology neuropath neuropathic neuropathy neurosis

neu.ro.gen.ic nrcen'k sfat, tbbi sinir kkenli. isim nrolog, sinir hastalklar uzman. neu.rol.o.gy nral'ci isim nroloqi, sinirbilim. neu.ro.path nr'pth isim nevropat. neu.ro.path.icsfat nevropatik. neu.rop.a.thy nrap'thi isim, tbbi nevropati. neu.ro.sis nro'ss isim nevroz, sinirce.

881

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk neurotic

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

neu.rot.ic nrat'k sfat 1. nevrotik, nevrozla ilgili. 2. nevrozlu, nevrotik, sinir hastas. isim nevrotik kimse, sinir hastas.

neuter

neu.ter nu'tr sfat 1. dilbilgisi yansz, cinssiz. 2. dilbilgisi geisiz (fiil). 3. biyoloji cinsliksiz, cinsiyetsiz, eeysiz. isim 1. cinssiz szck. 2. idi edilmi hayvan. 3. cinsiyetsiz hayvan veya bitki.

neutral

neu.tral nu'trl sfat 1. tarafsz, yansz. 2. ntr. isim 1. tarafsz kimse veya lke. 2. otomotiv bo vites.

neutralise

neu.tral.ise nu'trlayz fiil, ngiliz ngilizcesi baknz neutralize

neutrality neutralize

neu.tral.i.ty nutrl'ti isim tarafszlk, yanszlk. neu.tral.ize nu'trlayz fiil 1. etkisiz duruma getirmek. 2. tarafsz klmak, yanszlatrmak. 3. kimya ntrletirmek, ntralize etmek.

neutron Never fear. never in the world

neu.tron nu'tran isim ntron. Korkma, yle bir tehlike yok. dnyada, asla, hibir zaman: I'd never in the world think of doing something like that. yle bir ey yapmay dnyada dnmem.

Never mind. Never say die. never never-ending

Bo ver. Davandan asla vazgeme. nev.er nev'r isim hi, hibir zaman, asla, katiyen. nev.er-end.ing nev'ren'dng sfat hi bitmeyen, bitmez tkenmez.

nevermore nevertheless

nev.er.more nev'rmr' zarf asla, hibir zaman. nev.er.the.less nevrdhles' zarf yine de, bununla birlikte.

new arrival New Guinea New Guinean new moon

yeni gelen. Yeni Gine. Yeni Gineli. 2. Yeni Gine, Yeni Gine'ye zg. yeniay, aya, hilal.

882

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk new recruit

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

(silahl kuvvetlere gnll olarak yazlm/askere alnm) acemi er.

New Year New Year's Day New Year's Eve New Zealand

yeni yl. Ylba; 7 Ocak. Ylba gecesi; 17 Aralk gecesi. Yeni Zelanda. 2. Yeni Zelanda, Yeni Zelanda'ya zg. 3. Yeni Zelandal.

New Zealander new newborn newcomer new-fangled

Yeni Zelandal. new nu sfat 1. yeni. 2. taze. new.born nu'brn sfat yeni domu. new.com.er nu'k^mr isim yeni gelen. new-fan.gled nu'fng'gld sfat, konuma dili yeni km, yeni model.

Newfoundland

New.found.land nu'fnlnd isim 1. corafya Ternv. 2. Ternv kpei, Ternv. sfat 1. Ternv, Ternv'e zg. 2. Ternvl.

Newfoundlander newly

isim Ternvl. new.lyzarf 1. yakn zamanlarda, geenlerde, yeni. 2. yeniden.

news agency news newsboy newscast newspaper newspaperman

haber ajans. news nuz isim haber. news.boy nuz'boy isim gazete satcs, gazeteci. news.cast nuz'kst isim haber yayn. news.pa.per nuz'peypr isim gazete. news.pa.per.man nuz'peyprmn isim (newspapermen) 1. gazeteci. 2. gazete sahibi.

newsprint newsstand newsworthy next door neighbor next of kin next to nothing next to

news.print nuz'prnt isim gazete kd. news.stand nuz'stnd isim gazete sat yeri. news.wor.thy nuz'wrdhi sfat bahsedilmeye deer. kap komu. hukuk en yakn akraba. konuma dili hi denecek kadar az, hemen hemen hi. -in yannda, -e bitiik; -in yaknndaki. 2. hemen hemen.
883

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk next

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

next nekst sfat 1. bir sonraki, sonraki: the next street bir sonraki sokak. 2. ertesi: the next day ertesi gn. 3. gelecek: next year gelecek yl. zarf sonra, ondan sonra, daha sonra, hemen sonra. edat en yakn.

next-door

next-doorsfat 1. yandaki evde oturan. 2. yandaki, bitiikteki, bitiik.

nib nibble at nibble

nib nb isim kalem ucu. -i dilemek. nib.ble nb'l fiil 1. azar azar yemek, plenmek. 2. kemirmek. isim 1. kemirme. 2. ufak lokma.

Nicaragua

Nic.a.ra.gua nkra'gw, [ngiliz ngilizcesi] nkrg'yuw isim Nikaragua.

Nicaraguan

isim Nikaragual. sfat 1. Nikaragua, Nikaragua'ya zg. 2. Nikaragual.

nice

nice nays sfat 1. ho, gzel, cazip, iyi. 2. nazik. 3. latif, tatl.

nicely niceties nicety niche

nice.lyzarf gzel bir ekilde, gzelce, iyi. nicetiesisim, oul ince noktalar, incelikler. ni.ce.ty nay'sti isim incelik, hassaslk, titizlik. niche n isim 1. (heykel v.b. iin) duvarda oyuk. 2. ni. 3. mevki, uygun yer.

nick

nick nk isim 1. di, entik, kertik. 2. konuma dili hapishane, kodes, delik. fiil 1. entmek, kertik yapmak. 2. argo tutuklamak. 3. konuma dili almak, yrtmek.

nickel nickname

nick.el nk'l isim 1. nikel. 2. be sentlik para. nick.name nk'neym isim lakap, takma ad. fiil lakap takmak.

nicotine niece nifty Niger Nigeria Nigerian

nic.o.tine nk'tin isim nikotin. niece nis isim kz yeen. nif.ty nf'ti sfat, argo 1. k. 2. ho. 3. kullanl. Ni.ger nay'cr, niqer', ni'qr isim Niqer. Ni.ge.ri.a naycir'iy isim Niqerya. isim Niqeryal. sfat 1. Niqerya, Niqerya'ya zg. 2. Nijeryal.
884

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk Nigerien

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

Ni.ger.i.en niqeryen', niqer'iyn isim Niqerli. sfat 1. Niqer, Niqer'e zg. 2. Nijerli.

Nigerois

Ni.ge.rois niqerwa' isim (Nigerois) Nijerli. sfat 1. Nijer, Nijer'e zg. 2. Niqerli.

niggard niggardly niggle

nig.gard ng'rd isim cimri kimse. sfat 1. cimri, eli sk. 2. ok az. nig.gle ng'l fiil 1. about/over (czi eyler, ufak kusurlar) zerinde durmak/ile uramak. 2. at (bir ey) in kafasn hep kurcalamak.

niggling

sfat 1. ok nemsiz. 2. ufak ayrntlar insan ok uratran (i). 3. insann kafasn hep kurcalayan.

night and day night blindness night nurse night owl night school night nightcap

gece gndz. gece krl. gece hemiresi. geceleri ge yatmay det edinen kimse, gece kuu. gece okulu. night nayt isim 1. gece. 2. akam. night.cap nayt'kp isim 1. gece bal, takke. 2. yatmadan nce iilen iki.

nightclub nightfall nightgown nightingale night-light nightlong nightly nightmare nightshirt nightspot nightstick nighttime nighty nihilism

night.club nayt'kl^b isim gece kulb. night.fall nayt'fl isim akam vakti, akam karanl. night.gown nayt'gaun isim gecelik (kadn giysisi). night.in.gale nay'tn.geyl isim blbl. night-light nayt'layt isim gece ak braklan lo k. night.long nayt'lng zarf, sfat gece boyunca (sren). night.lyzarf 1. geceleyin. 2. her gece. night.mare nayt'mer isim kbus, karabasan. night.shirt nayt'rt isim gecelik entarisi (erkek giysisi). night.spot nayt'spat isim, konuma dili gece kulb. night.stick nayt'stk isim cop. night.time nayt'taym isim gece vakti, gece. night.y nay'ti isim, konuma dili gecelik (kadn giysisi). ni.hil.ism nay'lzm, ni'ylzm isim nihilizm, hiilik, yokuluk.
885

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk nihilist nil nimble

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

ni.hil.ist nay'lst, ni'ylst isim nihilist, hii, yoku. nil nl isim hi. nim.ble nm'bl sfat 1. evik, atik. 2. uyank, zeki, akgz.

nimbus

nim.bus nm'bs isim (nimbi/nimbuses) 1. nimbus, karabulut. 2. hale, ayla.

nincompoop nine

nin.com.poop nn'kmpup isim dangalak, ku beyinli. nine nayn sfat dokuz. isim dokuz, dokuz rakam (7, IX).

nineteen

nine.teen nayn'tin' sfat on dokuz. isim on dokuz, on dokuz rakam (37, XIX).

nineteenth

nine.teenthsfat, isim 1. on dokuzuncu. 2. on dokuzda bir.

ninetieth ninety

nine.ti.ethsfat, isim 1. doksannc. 2. doksanda bir. nine.ty nayn'ti sfat doksan. isim doksan, doksan rakam (78, XC).

ninny ninth nip in the bud nip

nin.ny nn'i isim ahmak, budala, sersem. ninth naynth sfat, isim 1. dokuzuncu. 2. dokuzda bir. balangta durdurmak veya bastrmak. nip np isim azck iki. fiil (nipped, nipping) azck iki imek.

nipper

nip.per np'r isim 1. oul kska. 2. yenge veya stakozun kskac. 3. konuma dili erkek ocuk, olan. 4. argo kelepe.

nipple

nip.ple np'l isim 1. meme ba. 2. (biberon iin) emzik. 3. (boru iin) nipel.

nit niter nitpick nitrate nitrogen nitroglycerin nitroglycerine

nit nt isim bit yumurtas, sirke. ni.ter nay'tr isim gherile. nit.pick nt'pk fiil, konuma dili ufak kusurlar aramak. ni.trate nay'treyt isim nitrat. ni.tro.gen nay'trcn isim nitroqen, azot. ni.tro.glyc.er.in naytrogls'rn isim nitrogliserin. ni.tro.glyc.er.ine naytrogls'rn isim nitrogliserin.

886

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk nitty-gritty

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

nit.ty-grit.ty nt'i.grt'i isim bir konunun z; asl mesele.

nitwit No admittance. no better than No dice. no doubt no end of talk No ifs or buts! no laughing matter no man's land

nit.wit nt'wt isim ku beyinli, beyinsiz. Girilmez. -den daha iyi olmayan. Olmaz./Olmayacak. hi kukusuz, hi phesiz, elbette. sonu gelmez laf. tiraz yok! akaya gelmez durum, glnmeyecek ey. iki cephe arasndaki sahipsiz toprak. 2. ok tehlikeli blge.

no matter how difficult .... no matter what No matter. no mean cook no more than No offense! No smoking. no soap No sooner said than done. no sooner

ne kadar g olursa olsun .... konuma dili ne olursa olsun. nemi yok./Zarar yok. ok iyi bir a. -den daha ok deil. Gcenmek yok!/Alnmak yok! Sigara iilmez. konuma dili imknsz, imkn yok. Sz azdan kar kmaz yaplr. -er -mez: He'd no sooner begun to speak than the lights went out. Konumaya balar balamaz klar snd.

No sweat! No Trespassing No way! no wonder no

Hi problem deil!/ok kolay! 2. Hi de zahmet deil! Girilmez./Girmek yasak. konuma dili Asla!/Katiyen! hi garip deil, pek tabii, tabii ki. no no zarf hayr, yok, deil, olmaz: "Would you like some tea?" "No, thank you." "ay ier misiniz?" "Hayr, teekkr ederim." "Is there any film in the camera?" "No, there isn't." "Fotoraf makinesinde film var m?" "Yok." "It's a beautiful day, isn't it?" "No, it isn't." "Gzel bir gn, deil mi?" "Deil." "Can you finish the work in an hour?" "No, I can't." "i bir saat
887

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

iinde bitirebilir misiniz?" "Olmaz, bitiremem." sfat hi, hibir. isim (noes/nos) 1. yok cevab. 2. olumsuz oy veya karar. 3. olumsuz oy veren kimse: The noes have it. Aleyhte oy verenler kazand. No, indeed! Noah Noah's ark nobility noble Hi de yle deil!/Yok canm! No.ah no'w isim Nuh peygamber. Nuh'un gemisi. no.bil.i.ty nobl'ti isim soyluluk, asalet. no.ble no'bl sfat 1. soylu, asil. 2. licenap, yce gnll. 3. yce, ulu. isim soylu, asilzade. nobleman noblewoman nobody no.ble.manisim asilzade. no.ble.wom.anisim soylu kadn. no.bod.y no'b^di zamir hi kimse. isim nemsiz biri, hi. nocturnal emission nocturnal nod tbbi uyurken belsuyunun boalmas, d azmas. noc.tur.nal naktr'nl sfat geceye zg; geceleyin olan. nod nad fiil (nodded, nodding) 1. ba sallamak. 2. off uyuklamak, kestirmek. isim ba sallama. node node nod isim 1. dm. 2. botanik dm, nod. 3. tbbi nod, yumru, i. 4. fizik boum. 5. bilgisayar dm. nodule nod.ule nac'ul, nad'yul isim, tbbi, botanik nodl, yumrucuk, dmck. noggin nog.gin nag'n isim 1. konuma dili kafa. 2. ufak bardak. 3. ufak bir iki ls. noise noise noyz isim ses, grlt, patrt, amata. fiil about/around/abroad etrafa yaymak, ilan etmek. noiseless noiselessly noisome noisy noise.lesssfat sessiz, grltsz. noise.less.lyzarf sessizce. noi.some noy'sm sfat 1. iren, pis kokulu. 2. zararl. nois.y noy'zi sfat 1. sesli, grltl. 2. grltc, yaygarac. nomad nomadic no.mad no'md sfat, isim gebe. no.mad.icsfat gebe, gerkonar, ger.
888

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk nomenclature

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

no.men.cla.ture no'mnkleyr isim 1. adlar dizgisi, adlandrma. 2. terminoloji.

nominal value nominal

nominal deer. nom.i.nal nam'nl sfat 1. saymaca, itibari, nominal. 2. ismen var olan, szde. 3. nemsiz (fark, derece v.b.), ok dk (fiyat, rakam v.b.).

nominalism nominalist nominally nominate

nom.i.nal.ism nam'nlzm isim nominalizm, adclk. nom.i.nal.ist nam'nlst isim, sfat nominalist, adc. nom.i.nal.lyzarf ismen. nom.i.nate nam'neyt fiil 1. aday gstermek. 2. atamak, grevlendirmek.

nomination nominative

nom.i.na.tion namney'n isim aday gsterme. nom.i.na.tive nam'ntv sfat, dilbilgisi yaln, nominatif.

nominee nonnonalcoholic nonchalance nonchalant

nom.i.nee namni' isim aday. non-nek gayri-, -siz. non.al.co.hol.ic nan'lkhl'k sfat alkolsz. non.cha.lanceisim soukkanllk. non.cha.lant nan'lnt, nanlant' sfat kaytsz, ilgisiz, soukkanl.

noncom noncombatant

non.com nan'kam isim, konuma dili, askeri astsubay non.com.bat.ant nankmbt'nt, nankam'btnt isim, askeri 1. geri hizmetlerde grevli kimse. 2. sava zamannda sivil olan kimse.

noncommissioned officer noncommissioned

astsubay. non.com.mis.sioned nankm'nd sfat resmen grevli olmayan.

noncommittal

non.com.mit.tal nankmt'l sfat 1. tarafsz, yansz. 2. ne olumlu, ne de olumsuz (cevap, sz v.b.).

noncompliance

non.com.pli.ance nankmplay'ns isim kar gelme, emredilen bir eye uymama.

nonconformist

non.con.form.ist nanknfr'mst isim 1. topluma ayak uydurmayan kimse. 2. ngiliz ngilizcesi byk harf ile Anglikan kilisesine bal olmayan kimse.
889

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk nonconformity

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

non.con.form.i.ty nanknfr'mti isim 1. uymay reddetme. 2. ngiliz ngilizcesi byk harf ile resmi kiliseye uymama.

nondescript

non.de.script nan'dskrpt sfat kolay tanmlanamaz, snflandrlamaz.

none

none n^n zamir hibiri, hi kimse. zarf hi, asla, hibir biimde.

nonentity

non.en.ti.ty nanen'tti isim 1. nemsiz kimse. 2. deersiz ey. 3. hilik, yokluk.

nonetheless

none.the.less n^n'dhles' zarf bununla birlikte, her eye karn, gene de, yine de.

nonexistence nonexistent nonfiction nonfigurative nonintervention

non.ex.is.tence nangzs'tns isim yokluk, varolmama. sfat varolmayan. non.fic.tion nanfk'n isim kurgusal olmayan dzyaz. non.fig.ur.a.tive nanfg'yrtv sfat nonfigratif. non.in.ter.ven.tion nanntrven'n isim baka devletlerin iine karmama politikas.

nonleaded no-no nonpartisan

non.lead.ed nanled'd sfat kurunsuz (benzin). no-no no'no isim, argo yaplmamas gereken ey. non.par.ti.san nanpar'tzn sfat 1. partiye bal olmayan. 2. tarafsz, yansz.

nonplus

non.plus nan'pl^s isim aknlk, hayret. fiil artmak, hayrete drmek.

nonproductive nonprofit nonresident

non.pro.duc.tive nanprd^k'tv sfat verimsiz. non.prof.it nanpraf't sfat kr amac gtmeyen. non.res.i.dent nanrez'dnt sfat, isim 1. grevli bulunduu yerde oturmayan (kimse). 2. lkesi dnda yaayan (kimse).

nonrestrictive nonsectarian

non.re.stric.tive nanrstrk'tv sfat kstlamayan. non.sec.tar.i.an nansekter'iyn sfat bir mezhebe bal olmayan.

nonsense

non.sense nan'sens isim 1. sama, zrva, bo laf. 2. samalk.

890

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk nonsensical

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

non.sen.si.calsfat sama, sama sapan, anlamsz, abuk sabuk, ipe sapa gelmez.

nonstop

non.stop nan'stap' sfat 1. direkt giden, hibir yerde durmayan, direkt. 2. aralksz, srekli. zarf 1. duraklamadan, direkt. 2. durmadan, srekli, aralksz.

nonunion

non.un.ion nanyun'yn sfat sendikaya bal olmayan, sendikasz.

noodle

noo.dle nud'l isim 1. erite, erit halindeki makarna. 2. konuma dili kafa.

nook noon noose nope nor

nook nk isim kuytu yer, ke. noon nun isim le. noose nus isim ilmik, ba. fiil ilmiklemek. nope nop zarf, argo Yok./Hayr. nor nr bala ne de, ne: His answer was neither positive nor negative. Cevab ne olumlu, ne de olumsuzdu.

norm normal price normal normal-angle lens normalise

norm nrm isim norm, dzg, standart, rnek. normal fiyat. nor.mal nr'ml sfat normal, dzgl. fotoraflk olaan al mercek. nor.mal.ise nr'mlayz fiil, ngiliz ngilizcesi baknz normalize

normalize

nor.mal.ize nr'mlayz fiil normalletirmek; normallemek.

normly north

norm.lyzarf normal olarak; genellikle, ounlukla. north nrth isim kuzey. sfat 1. kuzey. 2. kuzeyden esen veya gelen. 3. kuzeye bakan. zarf 1. kuzeye doru. 2. kuzeyde, kuzey tarafta.

northeast northeastern

north.eastisim, sfat kuzeydou. north.east.ernsfat 1. kuzeydouda olan. 2. kuzeydoudan esen veya gelen.

Northern Ireland northern northerner

Kuzey rlanda. north.ern nr'dhrn sfat kuzeye ait, kuzey. north.ern.erisim kuzeyli kimse, kuzeyli.
891

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk northward northwest northwestern

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

north.ward nrth'wrd zarf kuzeye doru. north.westisim, sfat kuzeybat. north.west.ernsfat 1. kuzeybatda olan. 2. kuzeybatdan esen veya gelen.

Norway maple Norway spruce Norway Norwegian

nar yaprakl akaaa, sivriakaaa. avrupaladini. Nor.way nr'wey isim Norve. Nor.we.gian nrwi'cn isim 1. Norveli. 2. Norvee. sfat 1. Norve, Norve'e zg. 2. Norvee. 3. Norveli.

nose out nose

-i kl pay farkla yenmek, -i az bir farkla yenmek. nose noz isim 1. burun. 2. koklama duyusu. 3. burun gibi knt. 4. (uakta) burun.

nosebleed nose-dive

nose.bleed noz'blid isim burun kanamas. nose-dive noz'dayv fiil 1. pike yapmak. 2. aniden dmek.

nostalgia

nos.tal.gi.a nastl'c, nastl'ciy isim 1. nostalqi, gemie duyulan zlem. 2. vatan zlemi.

nostalgic nostril nosy

nos.tal.gicsfat nostalqik, zlem dolu. nos.tril nas'trl isim burun delii. nos.y no'zi sfat, konuma dili bakasnn iine burnunu sokan, merakl.

not a bit not a little not at all

hi de deil, asla. epey. hi, asla: This house is not at all suitable. Bu ev hi uygun deil.

Not at all!

Bir ey deil!/Rica ederim! ( Thank you! szne karlk).

Not bad! not by a long shot Not by a long shot!

konuma dili Fena deil!/Olduka iyi! konuma dili hi. Bir ite birinin baardan ok uzak kaldn belirtir: "Did she pass the test?" "Not by a long shot!" "mtihan verdi mi?" "Fena halde akt."

892

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk not excepting

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

de dahil olmak zere: Everybody's going to be affected by this, not excepting Fatma. Fatma da dahil olmak zere herkes bundan etkilenecek.

not fit to be seen not for love or money not give the least sign not half bad not in the least Not just yet.

konuma dili insan iine kacak durumda olmayan. asla, lsem, dnyada, hayatta. en kk bir iaret vermemek. hi de fena olmayan. hi. Yok, imdi deil./imdi deil./Henz deil./Henz vakti deil.

not one tittle not only this not sleep a wink Not that I know of. Not that it matters but .... not to be advisable not to be long for this world

en ufak hibir ey. yalnz bu deil. hi uyumamak, gz krpmamak. Bildiime gre, deil/yok. nemli deil ama .... akl kr bir i olmamak. konuma dili yaknda bu dnyadan gitmek, yaknda lmek: He's not long for this world. Yaknda bu dnyadan gecek.

not to be sure

emin olmamak, tam olarak bilmemek: I'm not sure how to do this. Bunun nasl yaplacan tam olarak bilmiyorum. She's not sure where he is. Onun nerede olduunu tam olarak bilmiyor.

not to be worth a damn not to be worth a hill of beans not to be worth a shit

be para bile etmemek. be para bile etmemek. be para etmemek; deersiz bir ey olmak, boktan bir ey olmak; aalk bir ey olmak.

not to be worth a tinker's damn not to be worth a toot not to be worth one's keep not to care a whit not to give a fuck about not to give a fuck not to give a shit

be para bile etmemek. be para bile etmemek. (biri/bir hayvan) masrafna dememek. (birinin) hi umurunda olmamak. (-i) siklememek, (-e) hi deer veya nem vermemek. (-i) siklememek, (-e) hi deer veya nem vermemek. (birinin) umurunda olmamak.
893

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk not to have a care in the world not to have a good word to say for not to have a stitch on

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

(birinin) hi derdi olmamak. -i hi beenmemek, -i hep tenkit etmek. rlplak olmak.

not to let an animal out of one's sight birini/bir hayvan gznden hi karmamak. not to let someone out of one's sight birini/bir hayvan gznden hi karmamak. not to lift a hand parman kprdatmamak, en ufak bir gayret gstermemek. not to make a peep not to say not to turn a hair not turn a hair not worth considering not worth his salt not notable konuma dili gk dememek, gk kmamak. hem de .... kln bile kprdatmamak, aldr etmemek. kln kprdatmamak. dnmeye demez. masrafn karlamaz, be para etmez. not nat zarf deil, olmayan. no.ta.ble no'tbl sfat 1. dikkate deer. 2. belli. 3. tannm, nl. 4. unutulmaz. isim 1. tannm kimse, nl kimse. 2. oul ileri gelenler. notably no.ta.bly no'tbli zarf 1. zellikle, bata ... olmak zere. 2. baya, epey, bir hayli. 3. dikkati ekecek bir ekilde. notarise no.ta.rise no'trayz fiil, ngiliz ngilizcesi baknz notarize notarize no.ta.rize no'trayz fiil 1. notere onaylatmak, notere tasdik ettirmek. 2. (noter) onaylamak, tasdik etmek. notary public notary notation noter. no.ta.ry no'tri isim noter. no.ta.tion notey'n isim 1. iaret veya rakamlarla gsterme sistemi. 2. simgelenim, notasyon. 3. not etme, kayt. notch notch na isim 1. entik, kertik, di. 2. dar ve derin da geidi. 3. konuma dili derece. fiil 1. entmek, kertiklemek, di di etmek. 2. (oku) yaya yerletirmek. note down note not etmek, kaydetmek. note not fiil 1. dikkat etmek, nem vermek. 2. iaretlemek, iaret etmek. 3. -den sz etmek, anmak.
894

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk notebook noted notepaper noteworthy nothing but Nothing doing. nothing else

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

note.book not'bk isim defter. not.edsfat nl, tannm. isim mektup kd. note.wor.thy not'wrdhi sfat dikkate deer, nemli. srf, yalnz. 2. -den baka bir ey. konuma dili Olmaz./Ben karmam. baka hibir ey: He said nothing else. Baka hibir ey sylemedi.

nothing like nothing loath nothing more than Nothing of the kind. nothing short of

benzemez, hi de deil. seve seve. yalnz, sadece. Hi de yle deil. -den baka hibir ey: He will accept nothing short of an apology. Kendisinden zr dilenilmesinden baka hibir eyi kabul etmez.

nothing

noth.ing n^th'ng isim 1. hibir ey. 2. sfr. 3. nemsiz ey veya kimse, hi: Your problems are nothing compared to mine. Senin sorunlarn benimkilerin yannda hi kalr. 4. hilik, yokluk. zarf hi, hibir biimde, asla, katiyen.

nothingness notice

noth.ing.ness n^th'ngns isim yokluk, hilik. no.tice no'ts isim 1. ilan, duyuru, bildiri. 2. ihbarname. 3. uyarma, ikaz. 4. dikkat, nemseme. fiil 1. dikkat etmek. 2. farkna varmak. 3. sayg gstermek. 4. -den sz etmek, anmak.

noticeable notification notify notion

no.tice.ablesfat belli, ak. no.ti.fi.ca.tion notfkey'n isim bildirme, haber verme. no.ti.fy no'tfay fiil bildirmek, haber vermek. no.tion no'n isim 1. dnce, fikir, inan. 2. heves; ani fikir: She goes whenever she takes a notion. Aklna estii zaman gidiyor. 3. delice fikir: Don't you go getting any such notions! Sen sakn yle delice fikirleri kafana koyma!
895

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk notions notoriety notorious

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

no.tionsisim, oul tuhafiye. no.to.ri.e.ty notray'ti isim hret, n (ky anlamda). no.to.ri.ous notr'iys sfat ad km, ktlyle n salm, dile dm.

notwithstanding

not.with.stand.ing natwth.stn'dng zarf gene de, yine de. edat -e karn, -e ramen.

noumenon noun nourish false hopes nourish

nou.me.non nu'mnan isim, felsefe (noumena) numen. noun naun isim isim. gerekleemeyecek umutlar beslemek. nour.ish nr' fiil 1. beslemek, gda vermek. 2. (duygu, umut v.b.'ni) beslemek.

nourishing nourishment

nour.ish.ingsfat besleyici. nour.ish.mentisim 1. besin, gda, yemek. 2. besleme, beslenme.

Nov. nova novel

Nov.ksaltma November no.va no'v isim, gkbilim nova. nov.el nav'l sfat 1. yeni, yeni km. 2. orijinal, tuhaf, garip.

novelist novelties novelty November novice

nov.el.istisim romanc. noveltiesisim tuhafiye. nov.el.ty nav'lti isim 1. yenilik. 2. yeni km ey. No.vem.ber novem'br isim kasm. nov.ice nav's isim 1. acemi, toy. 2. rak. 3. rahip veya rahibe aday. 4. kiliseye yeni giren kimse.

Now ... now .... now and again now and then now that now then Now we are in for it. now nowadays nowhere noxious

Bazen/Kh ... bazen/Kh .... ara sra, zaman zaman. ara sra, zaman zaman. mademki. u halde, yle ise. attk belaya! now nau zarf imdi. isim imdiki zaman. now.a.days nau'wdeyz zarf bugnlerde, gnmzde. no.where no'hwer zarf hibir yerde; hibir yere. nox.i.ous nak's sfat zararl.
896

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk nozzle nt. wt. nth

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

noz.zle naz'l isim (hortum iin) azlk, meme. nt. wt.ksaltma net weight nth enth sfat 1. matematik n derecesinde olan. 2. konuma dili son, sonuncu.

nuance nub

nu.ance nuwans' isim ince fark, ayrt, nans. nub n^b isim 1. yumru. 2. konuma dili z, nve: nub of the story hikyenin z, hikyenin nvesi.

nubile nuclear energy nuclear family nuclear physics nuclear power plant nuclear reactor nuclear warhead nuclear waste nuclear weapons nuclear nucleon nucleus nude nudge nudist colony nudist nudity nugget nuisance nuke

nu.bile nu'bl sfat evlenecek yaa gelmi, gelinlik. nkleer enerji. ekirdek aile. nkleer fizik. nkleer santral. nkleer reaktr. nkleer harp bal. nkleer artk. nkleer silahlar. nu.cle.ar nu'kliyr sfat nkleer, ekirdeksel. nu.cle.on nu'kliyan isim, fizik nkleon. nu.cle.us nu'kliys isim (nuclei) ekirdek, z, nve. nude nud sfat plak. isim, gzel sanatlar n, plak. nudge n^ fiil dirsek ile drtmek. isim drtme. plaklar kamp. nud.ist nu'dst isim plaklk yanls, ndist. nu.di.tyisim plaklk. nug.get n^g't isim (altn) kle. nui.sance nu'sns isim ba belas. nuke nuk isim, konuma dili atom bombas. fiil -e atom bombas atmak.

null and void null

hkmsz, geersiz. null n^l sfat 1. geersiz, hkmsz. 2. deersiz, nemsiz.

nullify

nul.li.fy n^l'fay fiil 1. hkmsz klmak. 2. etkisiz brakmak.

num.

num.ksaltma number numeral


897

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk numb

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

numb n^m sfat 1. hissiz, duygusuz. 2. uyuuk, uyumu. fiil uyuturmak.

number someone among

birini/bir eyi -den saymak: He doesn't number Galip among his friends. Galip'i arkadalarndan saymyor. 2. birini/bir eyi -in arasna katmak: Most critics number Halit Ziya among the greatest writers of this century. ou eletirmen Halit Ziya'y bu yzyln en byk yazarlar arasna katyor.

number something among

birini/bir eyi -den saymak: He doesn't number Galip among his friends. Galip'i arkadalarndan saymyor. 2. birini/bir eyi -in arasna katmak: Most critics number Halit Ziya among the greatest writers of this century. ou eletirmen Halit Ziya'y bu yzyln en byk yazarlar arasna katyor.

number

num.ber n^m'br isim 1. say, rakam: fractional number kesirli say. Add up these numbers. Bu saylar topla. 2. numara: room number oda numaras. telephone number telefon numaras. 3. say, miktar: a large number of books ok sayda kitap. the number of pages sayfa says. 4. oul okluk. 5. mzik paras.

numberless numbness numbskull numeral numerator

num.ber.lesssfat saysz, hesapsz. numb.nessisim uyuukluk, uyuma. numb.skull n^m'sk^l isim baknz numskull nu.mer.al nu'mrl sfat saysal, say. isim say, rakam. nu.mer.a.tor nu ' mreytr isim 1. matematik pay. 2. sayc.

numerical numerous numismatics numismatist numskull nun nunnery

nu.mer.i.cal numer'kl sfat saysal. nu.mer.ous nu'mrs sfat ok, pek ok. nu.mis.mat.ics numzmt'ks isim nmismatik. nu.mis.ma.tist numz'mtst isim nmismat. num.skull n^m'sk^l isim mankafa, dangalak. nun n^n isim rahibe. nun.ner.y n^n'ri isim rahibe manastr.

898

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk nuptial

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

nup.tial n^p'l sfat evlenmeye veya dne ait. isim, oul nikh; dn.

nurse a grudge nurse

kin beslemek. nurse nrs isim 1. hemire, hastabakc. 2. stnine, stanne, stana. 3. dad. fiil 1. (hastaya) bakmak. 2. emzirmek.

nursemaid nursery rhyme nursery school nursery

nurse.maid nrs'meyd isim dad. ocuk iiri; ocuk arks. anaokulu. nurs.er.y nr'sri isim 1. ocuk odas. 2. ocuk yuvas, kre. 3. fidanlk.

nursing bottle nursing home nursing sister nursing nurture

biberon. ifa yurdu, huzurevi. ngiliz ngilizcesi hemire. nurs.ing nrs'ng isim hemirelik, hastabakclk. nur.ture nr'r isim 1. besleyen ey, gda. 2. terbiye, yetime. 3. eitim. fiil 1. beslemek. 2. yetitirmek. 3. eitmek.

nut

nut n^t isim 1. fndk, fstk, ceviz gibi kabuklu yemi. 2. botanik kapk meyve. 3. makine somun. 4. argo atlak kimse. 5. argo kafa, ba.

nutcracker nutmeg nutrient nutriment nutrition nutritious nutritive nuts nutshell

nut.crack.er n^t'krkr isim fndkkran. nut.meg n^t'meg isim kkhindistancevizi. nu.tri.ent nu'triynt sfat besleyici. isim besin, gda. nu.tri.ment nu'trmnt isim besin, gda. nu.tri.tion nutr'n isim besi, besleme; beslenme. nu.tri.tioussfat besleyici. nu.tri.tivesfat besleyici. nuts n^ts sfat, argo baknz be nuts be nuts about nut.shell n^t'el isim fndk, fstk, ceviz gibi yemilerin kabuu.

nutty

nut.ty n^t'i sfat 1. argo deli, atlak. 2. fndk, fstk, ceviz v.b. ile dolu.

nux vomica

nux vom.i.ca n^ks vam'k botanik kargabken.


899

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk nuzzle

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

nuz.zle n^z'l fiil 1. burunla emek/eelemek; burun srtmek. 2. kucana sokulmak.

nylon

ny.lon nay'lan isim 1. naylon. 2. konuma dili naylon orap.

nymph nymphomania nymphomaniac

nymph nmf isim su perisi; orman perisi. nym.pho.ma.ni.a nmfmey'niy isim nemfomani. nym.pho.ma.ni.ac nmfmey'niyk isim nemfoman, nemfomanyak. sfat nemfomanyak.

O woe is me! O

Vay bama gelenler vay! O, o o isim 1. O, ngiliz alfabesinin on beinci harfi. 2. sfr.

O.D. O.T. oaf oafish oak oakum oar oarsman oasis oat oath oatmeal obbligato obdurate

O.D. o'di' ksaltma overdose Officer of the Day O.T.ksaltma Old Testament oaf of isim hdk, hrbo. oaf.ishsfat hdk gibi; kaba saba. oak ok isim mee. oa.kum o'km isim stp, kalafat stps. oar or isim krek. fiil krek ekmek. oars.manisim kreki. o.a.sis owey'ss isim (oases) vaha. oat ot isim genellikle oul yulaf. oath oth isim 1. yemin, ant. 2. kfr, lanet. isim yulaf ezmesi. ob.bli.ga.to ablga'to isim, mzik obligato. ob.du.rate ab'dyrt sfat 1. inat, boyun emez, dik bal. 2. sert, kat, krc.

obedience

o.be.di.ence obi'diyns isim itaat, sz dinleme; boyun eme.

obedient obeisance

o.be.di.ent obi'diynt sfat itaatli, sz dinleyen. o.bei.sance obey'sns, obi'sns isim 1. saygyla eilme. 2. sayg, hrmet.

obelisk obese obesity

ob.e.lisk ab'lsk isim dikilita, obelisk. o.bese obis' sfat ok iman. o.be.si.ty obi'sti, obes'ti isim imanlk.
900

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk obey

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

o.bey obey' fiil itaat etmek, sz dinlemek; boyun emek.

obfuscate

ob.fus.cate ab'fskeyt, abf^s'keyt fiil 1. rtmek, gizlemek, perde ekmek. 2. artmak.

obfuscation

ob.fus.ca.tion abfskey'n isim 1. rtme, gizleme, perde ekme. 2. artma.

obituary

o.bit.u.ar.y ob'uweri isim 1. bir l hakknda yazlan ksa biyografi. 2. lm ilan. sfat birinin lmne ait.

obj. object at issue object lesson object

obj.ksaltma obqect obqection obqective anlamazlk konusu. 2. iddia olunan ey. ibret. ob.ject ab'ckt, ab'cekt isim 1. nesne, obqe, ey, cisim. 2. ama, gaye, maksat, hedef: Money's her object. Onun amac para. 3. dilbilgisi nesne.

objection

ob.jec.tion bcek'n isim 1. itiraz; itiraz etme. 2. itiraz nedeni.

objectionable

ob.jec.tion.ablesfat itiraz edilebilir, naho, uygunsuz, mnasebetsiz: His actions were obqectionable. Terbiyesizce davrand.

objective case objective

dilbilgisi belirtme durumu, ismin -i hali. ob.jec.tive bcek'tv sfat nesnel, obqektif. isim 1. ama, gaye, maksat, hedef. 2. objektif, mercek.

objectively objectivity obligate obligation

ob.jec.tive.lyzarf nesnel olarak. ob.jec.tiv.i.tyisim nesnellik, obqektiflik. ob.li.gate ab'lgeyt fiil zorlamak, mecbur etmek. ob.li.ga.tion ablgey'n isim 1. zorunluluk, zorunluk, mecburiyet; ykm, ykmllk; farz. 2. senet, bor.

obligatory oblige

ob.lig.a.to.ry blg'tri sfat mecburi, gerekli, zorunlu. o.blige blayc' fiil 1. mecbur etmek, zorlamak. 2. iyilik etmek, memnun etmek.

obliging oblique angle oblique obliterate

o.blig.ing blay'cng sfat yardm etmeye hazr. geometri yatk a. ob.lijue blik' sfat 1. eik, yatk, meyilli. 2. dolayl. ob.lit.er.ate blt'reyt fiil yok etmek, silmek.
901

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk obliteration oblivion

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

oblit.er.a.tionisim yoketme, silme. ob.liv.i.on blv'iyn isim 1. unutma; unutulma. 2. kaytszlk, ilgisizlik.

oblivious oblong

ob.liv.i.ous blv'iys sfat unutkan. ob.long ab'lng sfat 1. dikdrtgen biiminde olan, boyu eninden fazla. 2. botanik oblong, yumurta biiminde (yaprak).

obnoxious oboe oboist obs. obscene

ob.nox.ious bnak's sfat iren, tiksindirici. o.boe o'bo isim obua. obo.istisim obuac. obs.ksaltma observation observatory obsolete ob.scene bsin' sfat 1. mstehcen, ak sak. 2. aza alnmaz (sz). 3. konuma dili tiksindirici, iren.

obscenity

ob.scen.i.ty bsen'ti isim 1. ak saklk, mstehcenlik. 2. ak sak laf.

obscure

ob.scure bskyr' sfat 1. aprak, anlalmas g. 2. belirsiz. 3. bulutlu, karanlk. fiil 1. karartmak. 2. rtmek, gzden saklamak.

obscurity

ob.scu.ri.tyisim 1. apraklk. 2. belirsizlik. 3. karanlk.

obsequious

ob.se.jui.ous bsi'kwiys sfat 1. ar derecede itaatli. 2. dalkavukluk eden.

observance

ob.ser.vance bzr'vns isim 1. of -i yerine getirme; -e uyma. 2. det, rf. 3. tren.

observant observation

ob.ser.vant bzr'vnt sfat 1. dikkatli. 2. itaatli. ob.ser.va.tion abzrvey'n isim 1. inceleme. 2. gzlem. 3. izlem. 4. dnce. 5. gzetleme.

observatory

ob.ser.va.to.ry bzr'vtri isim gzlemevi, rasathane, observatuar.

observe

ob.serve bzrv' fiil 1. gzlemlemek, gzlemek. 2. fark etmek, grmek. 3. (kural, yasa, v.b.'ne) uymak; (deti) yerine getirmek. 4. (bayram) kutlamak. 5. (oru) tutmak. 6. ileri srmek.

observer

ob.serv.erisim 1. gzlemci. 2. izlemci.


902

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk obsess

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

ob.sess bses' fiil -in aklna taklmak, -in kafasna taklmak.

obsession

ob.ses.sionisim 1. akla taklan dnce, taknak. 2. srekli endie.

obsolescence obsolescent

ob.so.les.cenceisim eskime. ob.so.les.cent absles'nt sfat modas gemekte olan (szck, makine).

obsolete

ob.so.lete ab'slit, abslit' sfat kullanlmayan, modas gemi (szck, makine, grenek v.b.).

obstacle race obstacle obstetrician obstinacy obstinate obstinately obstreperous

engelli kou. ob.sta.cle ab'stkl isim engel, mni. ob.ste.tri.cian absttr'n isim doum uzman. ob.sti.na.cy ab'stnsi isim inatlk, dik ballk. ob.sti.nate ab'stnt sfat inat, direngen, dik kafal. ob.sti.nate.lyzarf inatla. ob.strep.er.ous bstrep'rs sfat 1. grltc, yaygarac. 2. ele avuca smaz, haylaz.

obstruct

ob.struct bstr^kt' fiil 1. engellemek, engel olmak, mni olmak. 2. tkamak, kapamak.

obstruction

ob.struc.tion bstr^k'n isim 1. engelleme. 2. engel, mni, set.

obstructive obtain

ob.struc.tivesfat engelleyici. ob.tain bteyn' fiil 1. elde etmek, almak, edinmek, salamak, ele geirmek. 2. geerli olmak.

obtainable obtrude obtrusive

ob.tain.ablesfat elde edilebilir, bulunabilir. ob.trude btrud' fiil upon -e empoze etmek. ob.tru.sive btru'sv sfat gze batan; kendini fazlasyla hissettiren/belli eden.

obtuse angle obtuse obviate

geometri geni a. ob.tuse btus' sfat 1. kaln kafal. 2. geometri geni. ob.vi.ate ab'viyeyt fiil nn almak, nne gemek, nlemek.

obvious obviously

ob.vi.ous ab'viys sfat aikr, ak, apak, belli. ob.vi.ous.lyzarf aka.


903

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk occasion

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

oc.ca.sion key'qn isim 1. frsat, vesile, elverili durum. I would like to take this occasion to thank you all. Bu vesileyle hepinize teekkr etmek istiyorum. 2. neden, sebep. 3. gerek, lzum. fiil neden olmak, sebep olmak, vesile olmak.

occasional occasionally Occident Occidental

oc.ca.sion.alsfat ara sra olan. oc.ca.sion.al.lyzarf ara sra, bazen. Oc.ci.dent ak'sdnt isim baknz the Occident Oc.ci.den.tal aksden'tl sfat 1. Bat'ya zg. 2. Batl. isim Batl.

occult

oc.cult k^lt' sfat 1. byclkle ilgili; medyumlukla ilgili. 2. esrarl, gizli, bilinmez.

occupant

oc.cu.pant ak'ypnt isim 1. (ev, bina, oda v.b.'nde) oturan kimse. 2. (koltuk, masa v.b.'nde) oturan kimse. The occupants of these beds are heart patients. Bu yataklardakiler kalp hastalar.

occupation

oc.cu.pa.tion akypey'n isim 1. i. 2. ura, meguliyet. 3. meslek, sanat. 4. igal, zorla alma.

occupational

oc.cu.pa.tion.alsfat 1. mesleki, meslek dolaysyla meydana gelen: occupational disease mesleki hastalk. occupational hazard mesleki tehlike. 2. igal kuvvetleriyle ilgili.

occupy

oc.cu.py ak'ypay fiil 1. (ev, bina, oda v.b.'nde) oturmak. 2. (koltuk, masa v.b.'nde) oturmak. 3. (belirli bir yerde) bulunmak: A fountain occupies the center of the garden. Bahenin ortasnda fskyeli bir havuz var. 4. (yer) igal etmek, tutmak: Your firm occupies a lot of this building's space. Firmanz bu binada epey yer igal ediyor. Which bed do you occupy? Hangi yatak senin? You're occupying my seat. Benim yerime oturmusunuz. The hotel is fully occupied. Otel tamamen dolu. 5. igal etmek, ele geirmek; igal altnda tutmak: The army occupied the city for three

904

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

years. Ordu ehri yl boyunca igal altnda tuttu. 6. megul etmek; (zamann) almak. occur to someone occur birinin aklna gelmek. oc.cur kr' fiil (occurred, occurring) 1. olmak, meydana gelmek. 2. bulunmak. occurrence oc.cur.rence kr'ns isim 1. olu, meydana gelme. 2. olay. ocean current ocean sunfish ocean Oceania Oceanian okyanus aknts. aybal, pervanebal. o.cean o'n isim okyanus. O.ce.an.i.a oiyn'iy isim Okyanusya. isim Okyanusyal. sfat 1. Okyanusya, Okyanusya'ya zg. 2. Okyanusyal. oceanography o'clock OCR ocrea Oct. octagon octahedron o.cean.og.ra.phy onag'rfi isim oinografi, denizbilim. o'clock klak' zarf saate gre. OCR o'si'ar' ksaltma optical character recognition oc.re.a ak'riy isim, botanik kn. Oct.ksaltma October oc.ta.gon ak'tgan isim, geometri sekizgen. oc.ta.he.dron akthi'drn isim, geometri (octahedrons/octahedra) sekizyzl. octane octave October octopus ocular oc.tane ak'teyn isim oktan. oc.tave ak'tv, ak'teyv isim, mzik oktav. Oc.to.ber akto'br isim ekim. oc.to.pus ak'tps isim ahtapot. oc.u.lar ak'ylr sfat gze ait, gzle ilgili, gz. isim okler. oculist OD oc.u.list ak'ylst isim gz doktoru. OD, O.D. o'di' fiil, konuma dili (OD'd/O.D.'d, OD'ing/O.D.'ing) ar miktarda ila/uyuturucu madde almak. odd or even odd tek mi ift mi oyunu. odd ad sfat 1. garip, tuhaf, acayip, bambaka. 2. tek: odd number tek say. odd sock tek orap. 3. ksur: ten
905

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

thousand odd dollars on bin ksur dolar. 4. ara sra meydana gelen. oddity odd.i.ty ad'ti isim 1. tuhaflk, acayiplik. 2. garip zellik. 3. garip kimse veya ey. oddly enough odds and ends odds in tuhaf u ki .... ufak tefek eyler, vr zvr, teberi. odds adz isim, oul ihtimal: The odds are very much in our favor. Baar ihtimalimiz yksek. The odds are against us. Baar ihtimalimiz dk. ode odious odometer odor odoriferous odorless odour oeil-de-boeuf ode od isim od; kaside; gazel. o.di.ous o'diys sfat tiksindirici, iren, nefret verici. o.dom.e.ter odam'tr isim yol sayac, kilometre sayac. o.dor o'dr isim koku. o.dor.if.er.oussfat 1. ho kokulu. 2. kt kokan. o.dor.lesssfat kokusuz. o.dour o'dr isim, ngiliz ngilizcesi baknz odor oeil-de-boeuf ydbf' isim, mimarlk (oeils-de-boeuf) gzpencere. of a different kind of a piece with of age of course of high standing of late of long standing of necessity of no account of no avail of no consequence of no earthly use of one's own accord of one's own free will baka tr. ile ayn, -in tpks. reit, rtn ispat etmi. tabii, elbette. ok itibarl. son zamanlarda, yakn zamanlarda. ok eski. zaruri olarak. nemsiz, deersiz. faydas yok; bouna. nemsiz. hibir faydas olmayan, be para etmez. kendiliinden, kendi rzasyla. kendiliinden: She did it of her own free will. Kendiliinden yapt. of one's own volition kendi iradesiyle, isteyerek, gnll olarak.
906

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk of sorts of the first water

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

bir eit: It's a game of sorts. Bir eit oyun. birinci snf, fevkalade: She's a poet of the first water. O ok iyi bir air. He's an idiot of the first water. Dangalan teki o.

of the old school of yore

eski kafal. ok eskiden: Here lived of yore an archduchess. ok eskiden burada bir arides yaard. 2. eski zaman, eski: I miss those bookshops of yore. O eski zaman kitabevlerini zlyorum.

of

of ^v, v edat 1. -in: the properties of light n zellikleri. the works of Shakespeare Shakespeare'in eserleri. 2. -li: a man of talent hnerli bir adam. 3. -den: make mention of -den sz etmek. be afraid of -den korkmak. made of -den yaplm. 4. hakknda, ile ilgili: speak of hakknda konumak. write of ile ilgili yaz yazmak.

off and on off base off chance off duty off limits off one's feed off one's head off one's rocker off shore off the beam off the coast of off the cuff off the hook off the map off the press off the record off the top of one's head

kesintili. 2. arada srada, zaman zaman. yanl yolda; yanlm. zayf bir ihtimal. izinli. yasak blge. konuma dili itahsz. konuma dili deli, ldrm. atlak, dengesiz, deli. denizcilikle ilgili akta. yanl yolda; yanl. sahillerine yakn. doatan, irticalen. (skntdan, sorumluluktan) kurtulmu. ortadan kaybolmu. baskdan km. gizli. 2. aklanmamak artyla. konuma dili hi dnmeden, hemen.
907

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk Off with you! off Defol!

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

off f zarf 1. uzaa; uzakta. 2. ileriye; ileride. 3. teye; tede. sfat 1. uzak. 2. kapal. 3. kesat (i). 4. yanl (l). 5. uzak, zayf, az (bir olaslk). 6. sadaki. edat 1. -den, -dan. 2. -den uzak: It's two kilometers off the main road. Anayoldan iki kilometre uzakta.

offal

of.fal 'fl isim 1. kasaplk hayvanlarn yenilmeyen ksmlar. 2. ngiliz ngilizcesi sakatat. 3. erp, sprnt.

offbeat off-color

off.beat f'bit' sfat, konuma dili olaand. off-col.or f'k^l'r sfat 1. doal renkte olmayan. 2. ak sak.

offence offend

of.fence fens' isim, ngiliz ngilizcesi baknz offense of.fend fend' fiil 1. against -e kar gelmek, -e aykr davranmak. 2. gcendirmek, darltmak, krmak.

offended offender offense

of.fend.edsfat gcenik, kskn, dargn, krgn. of.fend.erisim sulu. of.fense fens' isim 1. kusur, kabahat, su. 2. saldr, hcum, tecavz. 3. gcenme, ksme, darlma. 4. spor hcum, ofans.

offensive

of.fen.sive fen'sv sfat 1. irkin, iren, itici. 2. saldrya zg, hcuma ait. 3. yakmaz. 4. hakaret edici. 5. spor ofansif. isim saldr, hcum.

offer battle offer for sale offer resistance offer thanks offer

sava amak. satla karmak. kar koymak. Allaha kretmek, Allaha kranlarn sunmak. of.fer 'fr fiil 1. sunmak, takdim etmek, arzetmek. 2. teklif etmek, nermek. 3. (fiyat) vermek. 4. vermek, salamak. isim 1. teklif. 2. fiyat teklifi.

offering

of.fer.ingisim 1. sunma. 2. teklif. 3. sunulan ey. 4. Hristiyanlk (ayin srasnda cemaatten toplanan) para, balar.

908

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk offhand

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

off.hand f'hnd' sfat dnmeden yaplm, rasgele yaplm. zarf dnmeden, rasgele.

office hours office

alma saatleri. of.fice 'fs isim 1. yazhane, iyeri, daire, ofis. 2. i, memuriyet. 3. grev, vazife.

officeholder officer of the day officer

of.fice.hold.erisim devlet memuru. askeri nbeti amir. of.fi.cer 'fsr isim 1. memur. 2. askeri subay. 3. polis memuru.

official minute book official

kararname defteri. of.fi.cial f'l sfat 1. resmi. 2. memuriyete ait; memura yakr. isim memur.

officially officiate

of.fi.cial.lyzarf resmen. of.fi.ci.ate f'iyeyt fiil 1. ayin ynetmek. 2. resmi bir grevi yerine getirmek.

officious officiously offing off-line offprint offset

of.fi.cious f's sfat igzar. of.fi.cious.lyzarf igzarlk ederek. off.ing 'fng isim baknz in the offing off-line f'layn sfat, bilgisayar evrim d. off.print f'prnt isim ayrbasm. off.set fset' fiil (offset, offsetting) 1. karlamak; dengelemek. 2. ofset basmak. isim, matbaaclk ofset.

offshoot

off.shoot f'ut isim 1. dal. 2. yan kurulu. 3. yan alma; yan rn.

offshore offside offspring often ogle

off.shore f'r' sfat 1. kydan uzak. 2. kydan esen. off.side f'sayd' sfat, spor ofsayt. off.spring f'sprng isim 1. dl, evlat. 2. rn. of.ten 'fn zarf sk sk, ou kez. o.gle o'gl, ag'l fiil gz szerek bakmak. isim gz szme.

ogre

o.gre o'gr isim 1. insan yiyen dev. 2. canavara benzer kimse.

Oh yeah?

Bir szn kmsendiini belirtir: "I'm going to beat you." "Oh yeah?" "Sana pes dedirteceim." "Yap da
909

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

grelim!" 2. Sylenen eyin doruluundan phe edildiini belirtir: "She was at the concert." "Oh yeah?" "O konserdeydi." "yle mi?"/"Sahi mi?" Oh Oh o nlem 1. Ay! (Korku veya aknlk belirtir.). 2. Ay!/Ah!/Of! (Ar veya ac belirtir.). 3. Ah! (Pimanlk veya zlem belirtir.). 4. Oh!/O! (Beenme, sevin veya hayranlk belirtir.). 5. Of!/f! (Kzgnlk veya honutsuzluk belirtir.). 6. Birine seslenirken kullanlr: Oh, waiter! Will you bring us the bill? Garson, bize hesab getirir misin? Oh, for wings! ohm oho Keke kanatlarm olsayd! ohm om isim, elektrik om, ohm. o.ho oho' nlem Ooo! (Biraz artc bir haber ilk kez renildiinde sylenir.). oil field oil filter oil gauge oil lamp oil painting oil pan oil slick oil someone's hand oil someone's palm oil tanker oil well oil petrol sahas. otomotiv ya filtresi. ya basnleri, ya basn manometresi. kandil. yalboya resim. ya deposu. (gl, deniz v.b. zerinde yzen) ya tabakas. birine rvet vermek. birine rvet vermek. akaryakt tankeri. petrol kuyusu. oil oyl isim 1. ya, svya: olive oil zeytinya. corn oil msrya. 2. petrol. 3. yalboya. fiil 1. yalamak. 2. ya ekmek, pohpohlamak. oilcan oilcloth oilstone oily ointment oil.can oyl'kn isim yadanlk. oil.cloth oyl'klth isim muamba. oil.stone oyl'ston isim yata. oilysfat yal. oint.ment oynt'mnt isim merhem.

910

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk OK

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

OK, O.K. okey' zarf Peki!/Tamam!/Olur!/Oldu! sfat 1. geer. 2. iyi. 3. doru. isim onay, tasdik. fiil (OK'd/O.K.'d, OK'ing/O.K.'ing) peki demek, onaylamak, tasdik etmek, kabul etmek.

okay okra old age old bird Old Church Slavonic old fellow old fogy Old Glory old hand old hat old lady old salt old standby old timer old wives' tale old

o.kay okey' zarf, sfat, isim, fiil baknz OK o.kra o'kr isim bamya. yallk, ihtiyarlk. konuma dili ihtiyar kurt, tecrbeli kimse. Slavonca. nlem azizim. eski kafal kimse. Amerikan bayra, A.B.D.'nin bayra. tecrbeli kimse, usta. modas gemi. argo 1. anne, kocakar. 2. kar, kocakar. tecrbeli denizci, deniz kurdu. eskiden beri kullanlp popler olan ey. yal adam. batl itikat. old old sfat 1. eski. 2. yal, ihtiyar. 3. deneyimli, tecrbeli. 4. modas gemi. 5. sevgili (dost).

old-clothesman olden old-fashioned

isim eskici. old.ensfat, eski eski zamana ait, eski. old-fash.ioned old'f'nd sfat eski moda, modas gemi.

oldish oldster oleander oleaster olfactory oligarchy olive branch

old.ishsfat 1. olduka yal. 2. eskice. old.sterisim, konuma dili yal. o.le.an.der oliyn'dr isim zakkum, aaac. o.le.as.ter oliys'tr isim ide. ol.fac.to.ry alfk'tri sfat koklama duyusuna ait. ol.i.gar.chy al'garki isim takmerki, oligari. (bar sembol olan) zeytin dal. 2. bar sembol olarak kullanlan herhangi bir ey.

olive oil

zeytinya.
911

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk olive tree olive Olympic

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

zeytin aac. ol.ive al'v isim zeytin. O.lym.pic olm'pk isim, oul olimpiyat oyunlar, olimpiyatlar.

Oman Omani

O.man oman' isim Umman. isim Ummanl. sfat 1. Umman, Umman'a zg. 2. Ummanl.

omasum omelet omelette omen

o.ma.sum omey'sm isim, zooloji (omasa) krkbayr. om.e.let am'lt, am'lt isim omlet. om.e.lette am'lt, am'lt isim omlet. o.men o'mn isim (bir olayn gerekleeceini nceden belirten) alamet, iaret.

ominous omission

om.i.nous am'ns sfat uursuz, meum. o.mis.sion om'n isim 1. ihmal, bolama, savsama. 2. atlama, darda brakma.

omit

o.mit omt' fiil (omitted, omitting) 1. ihmal etmek, yapmamak. 2. atlamak, darda brakmak.

omnipotence omnipotent omnipresent

om.nip.o.tenceisim her eye gc yetme. om.nip.o.tent amnp'tnt sfat her eye gc yeten. om.ni.pres.ent amnprez'nt sfat her yerde ve her zaman hazr.

omniscience omniscient omnivorous reader omnivorous

om.ni.scienceisim her eyi bilme. om.nis.cient amn'nt sfat her eyi bilen. ne bulursa okuyan kimse. om.niv.o.rous amnv'rs sfat 1. her eyi yiyen. 2. zooloji hepil.

on a line on a regular basis on a shoestring on account of on account on all fours on alternate days

ayn hizada, bir srada. dzenli olarak, muntazaman. az parayla. -den dolay, iin. krediyle, veresiye. drt ayak zerinde. gnar, iki gnde bir.

912

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk on an even keel

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

bata ve kta ektii su ayn, dengede (gemi). 2. her ey yolunda.

on and on on approval on behalf of on bended knee on board on call on condition that

ara vermeden, biteviye. beenilmedii takdirde geri verilmek artyla. -in namna, -in adna. yalvararak, diz km durumda. gemide, trende. hazr. artyla, kouluyla: You can stay here on condition that you look after the animals and the garden. Hayvanlara ve baheye bakma artyla burada kalabilirsin.

on consignment on contract on credit on demand on duty on easy street on file on foot on hand on his merits on horseback on ice on leave on loan on location on no account on one's last legs on one's mind on one's own initiative on one's own on paper on parole on pins and needles

konsinye olarak. szlemeli, mukaveleli, mukavele ile. ticaret veresiye. mal istenildiinde. grev banda. hali vakti yerinde, varlkl. dosyaya geirilmi (evrak). yaya olarak. elde; hazr. deerine gre. ata binmi, at srtnda. yedekte. izinli. dn olarak. sinema, televizyon stdyo dnda yaplan (ekim). asla, katiyen. lmek zere. 2. ok bitkin durumda. aklnda, hatrnda. kendi inisiyatifini kullanarak. kendi hesabna, kendi bana. kt zerinde kalan. artl olarak tahliye edilmi. huzursuz, endieli, diken stnde.
913

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk on purpose on record on request on schedule on second thought

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

mahsus, bile bile, kasten. kaydedilen, kaytl, kayd olan. istek zerine, istenildii zaman. tam zamannda, vaktinde, tarifede belirtilen zamanda. Yok, ... (Az nce verilmi bir karardan vazgeince sylenir.): On second thought, let's not go. Yok, gitmeyelim. 2. Dndm de ...: On second thought, maybe you should buy that house. Dndm de, o evi alsan iyi olur galiba.

on shore on suspicion of

kyda. zannyla: He was arrested on suspicion of murder. Cinayetten tutukland.

on that score on the average on the beam on the bias on the chance that on the contrary on the cuff on the decrease on the dot on the face of it on the high seas on the hour on the house on the increase on the line on the loose on the mend on the move on the nail on the occasion of on the one hand on the order of

o nedenle. 2. o konuda. ortalama olarak. doru ynde; doru, tam. verevine, verev. midiyle. tersine, aksine, bilakis. veresiye. azalmakta. konuma dili dakikas dakikasna, tam zamannda. d grne baklrsa. ak denizlerde, enginlerde. saat banda. bedava, irketten. gittike artmakta. pein (deme). serbest. iyilemekte, gelien, dzelen. hareket halinde. hemen, derhal. 2. sz konusu. nedeniyle, dolaysyla. dier taraftan. tarznda.
914

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk on the other hand on the part of on the point of

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

dier taraftan. -in tarafndan. -mek zere: He was on the point of going. Gitmek zereydi.

on the rocks

kayalara arpm. 2. iflas etmi; meteliksiz. 3. buzlu (fakat soda veya su katlmam) (viski).

on the run on the sly on the spot on the spur of the moment on the strength of on the wagon on the wane on the water on the whole

kamakta. 2. geri ekilmekte. 3. koarken. gizli gizli, gizlice. hemen, derhal. annda, o anda. -e dayanarak; -in yznden. konuma dili ikiyi brakm durumda. azalmakta. denizde. her eyi dnrsek, her ey hesaba katlrsa: It is, on the whole, a good job. Her eyi dnrsek iyi bir i. 2. genellikle.

on thin ice

ok nazik veya mkl bir durumda; byk bir riske girmi.

on Thursday on time on tiptoe on tiptoes on top of

perembe gn. zamannda, vaktinde, vakitli. ayaklarnn ucuna basarak. ayaklarnn ucuna basarak. -e ek olarak, -in yan sra, ile beraber: He's doing this on top of his regular job. Bunu asl iinden ayr olarak yapyor. She asked for a promotion, and on top of that she wanted a raise. Terfiini istedi; bir de stne stlk bir maa art talep etti.

on welfare on

ihtiya dolaysyla resmi kurulutan yardm alan. on an edat 1. zerinde, stnde; zerine, stne: on the end table sehpann stnde. on the wall duvarn stnde. Don't write on the wall. Duvarn zerine yazma. 2. -de: on the bus otobste. on the list listede. on the first of March bir martta. on the governing board
915

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

ynetim kurulunda. 3. hakknda, konusunda, stnde, zerinde, stne, zerine, ile ilgili: a talk on friendship arkadalk hakknda bir konuma. research on the Battle of Manzikert Malazgirt Sava zerine aratrmalar. 4. durumunda, halinde: on the defensive savunma durumunda. on the move hareket halinde. on the offensive hcum halinde. 5. ile: live on five dollars a day gnde be dolarla geinmek. buy on credit taksitle satn almak. 6. kenarnda; kysnda: a house on the river nehrin kysnda bir ev. zarf 1. ileri, ileriye; ileride, ilerde: walk on ileri gitmek. The next gas station is five kilometers on. Bundan sonraki benzin istasyonu be kilometre ilerde. 2. durmadan, aralksz: She sang on. Durmadan ark syledi. 3. -ince: on receiving the gift hediyeyi alnca. on hearing this bunu duyunca. 4. stne, zerine; stnde, zerinde, giyilmi: have a coat on zerinde bir palto olmak. once again once for all once in a blue moon once in a while once more once or twice Once upon a time .... bir kez daha, tekrar. son olarak. 2. ilk ve son olarak. krk ylda bir. arasra, arada bir. bir kez daha. bir iki kere. Bir varm bir yokmu... (Masal anlatmaya balarken sylenir.). once once w^ns zarf 1. bir kez, bir defa. 2. bir zamanlar, eskiden. bala 1. bir -se: Once he starts he will be obliged to continue. Bir balarsa devam etmek zorunda kalr. 2. -ir -mez: We can start once he arrives. Gelir gelmez balayabiliriz. isim bir kez, bir kere. once-over once-o.ver w^ns'ovr isim baknz give someone the once-over give something the once-over oncology on.col.o.gy ang.kal'ci isim onkoloqi.

916

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk oncoming

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

on.com.ing an'k^mng sfat yaklamakta olan. isim yaklama.

one after another one after the other one and all one and only one and the same

birbiri ardndan, birbiri pei sra, pe pee, arka arkaya. birbiri ardndan, birbiri pei sra, pe pee, arka arkaya. hepsi; herkes; her biri. tek: It was her one and only desire. Onun tek arzusuydu. ayn, bir, tek: They're one and the same person. Onlar ayn kii.

one another

birbiri, birbirleri (Hep ekimli bir ekilde kullanlr.): You must get along with one another. Birbirinizle iyi geinmeniz lazm. Don't kill one another. Birbirinizi ldrmeyin.

one by one one fine day one foot in the grave one or two one

birer birer, teker teker. gnn birinde. bir aya ukurda. birka. one w^n sfat 1. bir: Give me one loquat. Bana bir maltaerii ver. One hundred and twenty people came. Yz yirmi kii geldi. One half of them were crazy. Onlarn yars deliydi. She came here one day in January. Ocak aynda bir gn buraya geldi. 2. tek: It's the one lake that's not polluted. Sular kirlenmemi tek gl o. 3. adnda biri: While you were out one Melahat Gzpek called. Siz dardayken Melahat Gzpek adnda biri telefon etti. 4. ayn, bir, tek: The writer of the play and his main character are one. Oyunun yazar ve bakiisi ayn. They shouted with one voice. Hep bir azdan bardlar. zamir 1. biri; bir tane: One of them must have been you. Onlardan biri herhalde sendin. I'd like one of those flowers. O ieklerden bir tane istiyorum. 2. Genellemelerde kullanlr: One doesn't go there alone. Oraya tek bana gidilmez. 3. insan (Kibar konumalarda bazen ben veya biz zamirleri yerine kullanlr.): One dislikes having to talk with such
917

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

persons. yle insanlarla konumak zorunda olmak insann hi houna gitmiyor. isim 1. (belirli) biri/bir tane: Which one? Hangisi? I'd like the one with the variegated flowers. iekleri ebruli olan istiyorum. That's the one I want. Benim istediim o. That's a lovely one. ok gzel o. Give me qust one. Bana sadece bir tane ver. 2. (say olarak) bir: Put a one to the left of that zero. O sfrn soluna bir bir koy. 3. saat bir; saat on : Let's meet here at one. Birde burada bulualm. oneiric oneirology one-man show one-man onerous o.nei.ric onay'rk sfat dsel. o.nei.rol.o.gy onayral'ci isim dbilim. tek kiilik sergi. one-man w^n'mn' sfat baknz one-man show on.er.ous an'rs, o'nrs sfat zahmetli, meakkatli, klfetli, eziyetli. oneself one.self w^nself' zamir 1. kendi, kendisi, bizzat. 2. kendi kendini; kendi kendine. one-sided one-track one-way ticket one-way ongoing onion on-line onlooker only one-sid.ed w^n'saydd sfat tek tarafl. one-track w^n'trk sfat baknz have a one-track mind gidi bileti; dn bileti. one-way w^n'wey sfat tek ynl. on.go.ing an'gowng sfat devam eden. on.ion ^n'yn isim soan. on-line an'layn sfat, bilgisayar evrim ii. on.look.er an'lkr isim seyirci. on.ly on'li sfat bir tek, esiz, biricik, yegne. zarf yalnz, ancak. bala 1. yalnz, ancak. 2. daha: only yesterday daha dn. onomatopoeia on.o.mat.o.poe.ia anmtpi'y isim yansma, onomatope. onrush onset on.rush an'r^ isim me, saldr. on.set an'set isim 1. saldr, hcum. 2. balama, balang. onshore on.shore an'or sfat kyya doru. zarf kyda.
918

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk onslaught on-the-job

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

on.slaught an'slt isim iddetli saldr, hcum. on-the-job an.dh.cab' sfat hizmetii, ibanda (eitim).

onto ontology onus onward onwards onyx oops ooze

on.to an'tu edat stne, -e. on.tol.o.gy antal'ci isim varlkbilim, ontoloqi. o.nus o'ns isim sorumluluk, ykmllk. on.ward an'wrd zarf ileriye doru, ileri; ileride. on.wards an'wrdz zarf baknz onward on.yx an'ks isim oniks. oops ups nlem Ay! ooze uz isim 1. sulu amur, balk; batak. 2. szma. 3. sznt. fiil szmak; szdrmak.

opal opaque

o.pal o'pl isim opal, panzehirta. o.pajue opeyk' sfat k geirmez, donuk, saydam olmayan.

open air open end wrench open fire open into open onto open out on open question open sea open someone's eyes

ak hava. somun anahtar. ate amak. -e almak. -e almak. -e almak. zmlenmemi sorun. ak deniz. birinin gzn amak, birini uyarmak, birini haberdar etmek.

open to the public open

halka ak, umuma ak. o.pen o'pn sfat 1. ak. 2. serbest. 3. aikr, meydanda olan. 4. kapanmam, denmemi bor. 5. zlmemi (sorun). fiil 1. amak; almak. 2. balamak; balatmak. 3. yaymak, sermek. 4. aa vurmak. isim baknz in the open

open-ended

o.pen-end.ed o'pnend'd sfat sonuca balanmam, ak braklm.

openhanded

o.pen.hand.ed o'pnhn'dd sfat eliak, cmert.


919

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk open-heart surgery openhearted

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

ak kalp ameliyat. o.pen.heart.ed o'pnhar'td sfat ak yrekli, ak kalpli, samimi.

opening

o.pen.ingisim 1. aklk, delik. 2. al: opening day al gn. 3. ama; alma. 4. frsat.

openly open-minded openness opera glasses opera operate on someone operate

o.pen.lyzarf aka, aktan aa. o.pen-mind.ed o'pnmayn'dd sfat ak fikirli. o.pen.nessisim aklk. opera drbn. op.er.a ap'r isim opera. birini ameliyat etmek. op.er.ate ap'reyt fiil 1. makine ilemek, almak; iletmek, altrmak. 2. (ticari veya snai bir kuruluu) iletmek, ynetmek, idare etmek. 3. ameliyat yapmak. 4. (borsada) alveri yapmak. 5. etkilemek.

operation

op.er.a.tion aprey'n isim 1. makine ileme, alma. 2. (ticari veya snai bir kuruluu) iletme, ynetme. 3. i, alma. 4. ameliyat. 5. (borsada) alveri. 6. etki. 7. askeri harekt; tatbikat. 8. matematik ilem.

operational

op.er.a.tion.alsfat 1. ilemsel; iletimsel. 2. kullanlmaya hazr.

operative

op.er.a.tive ap'rtv sfat 1. ileyen, alan, faal. 2. yrrlkte olan. 3. etkin, etkili. 4. ameliyata ait. 5. ameliyat edilebilir. isim 1. usta ii. 2. teknisyen. 3. casus, aqan. 4. dedektif.

operator

op.er.a.tor ap'reytr isim 1. operatr. 2. teknisyen. 3. ticari veya snai bir kuruluun sahip veya yneticisi. 4. santral memuru. 5. argo lp.

operetta ophthalmia

op.e.ret.ta apret' isim operet. oph.thal.mi.a af.thl'miy isim, tbbi gz iltihab/yangs.

ophthalmologist

oph.thal.mol.o.gist af.thlmal'cst isim gz doktoru/hekimi, oftalmolog.

920

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk ophthalmology

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

oph.thal.mol.o.gy af.thlmal'ci isim oftalmoloqi, gzbilim.

ophthalmoscope

oph.thal.mo.scope af.thl'mskop isim oftalmoskop, gz aynas.

opiate

o.pi.ate o'piyt, o'piyeyt sfat 1. afyonlu. 2. uyuturucu, uyku getirici, sersemletici. isim afyonlu ila.

opinion opinionated

o.pin.ion pn'yn isim gr, fikir, dnce. o.pin.ion.at.ed pn'yneytd sfat inat, fikrinden dnmeyen, dik kafal.

opium poppy opium opopanax opoponax opossum opp. opponent opportune

haha. o.pi.um o'piym isim afyon. o.pop.a.nax pap'nks isim (reine olarak) avr. o.pop.o.nax pap'nks isim baknz opopanax o.pos.sum pas'm, opas'm isim opossum, sarig. opp.ksaltma opposed opposite op.po.nent po'nnt isim 1. dman. 2. rakip. op.por.tune aprtun' sfat 1. elverili, uygun. 2. tam zamannda olan, vakitli.

opportunely opportunism opportunist opportunity oppose

op.por.tune.lyzarf tam zamannda. op.por.tun.ism aprtu'nzm isim frsatlk, oportnizm. op.por.tun.istisim frsat, oportnist. op.por.tu.ni.ty aprtu'nti isim frsat, elverili durum. op.pose poz' fiil 1. kar koymak, kar kmak, direnmek. 2. karlatrmak.

opposite angle opposite leaves opposite

geometri tersa. botanik karlkl yapraklar. op.po.site ap'zt sfat 1. karki, kar. 2. kart, ters, zt, aksi. isim 1. kart olan ey veya kimse. 2. karda olan ey veya kimse. zarf, edat 1. kar karya. 2. karlkl. 3. karsnda.

opposition

op.po.si.tion apz'n isim 1. politika muhalefet. 2. kartlk, ztlk. 3. kar koyma, kar kma.

921

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk oppress

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

op.press pres' fiil 1. skmak, sktrmak, bask yapmak. 2. eziyet etmek, zulmetmek. 3. bunaltmak, sknt vermek.

oppression

op.pres.sion pre'n isim 1. bask. 2. eziyet, zulm. 3. sknt, arlk.

oppressive

op.pres.sive pres'v sfat 1. ezici, zulmedici. 2. bunaltc, skc, ar.

oppressor opt out

op.pres.sorisim zalim kimse. -den ekilmek, -den vazgemek, -i yapmamaya karar vermek.

opt optative

opt apt fiil 1. semek. 2. karar vermek. op.ta.tive ap'ttv sfat istek belirten. isim, dilbilgisi istek kipi.

optic nerve optic optical character reader optical character recognition optical illusion optical scanner optical optician optics optimise

grme siniri. op.tic ap'tk sfat optik, grsel. bilgisayar optik karakter okuyucu. bilgisayar optik karakter tanma. gz yanltan grnt. bilgisayar optik tarayc. op.ti.cal ap'tkl sfat 1. optikle ilgili. 2. grsel. op.ti.cian apt'n isim gzlk. op.ticsisim optik. op.ti.mise ap'tmayz fiil, ngiliz ngilizcesi baknz optimize

optimism optimist optimistic optimistically optimize optimum

op.ti.mism ap'tmzm isim iyimserlik, optimizm. op.ti.mistisim iyimser, optimist. op.ti.mis.ticsfat iyimser. op.ti.mis.ti.cal.lyzarf iyimserlikle. op.ti.mize ap'tmayz fiil en iyi ekilde kullanmak. op.ti.mum ap'tmm isim en uygun durum, optimum. sfat en uygun, optimum.

option key option to purchase

bilgisayar seme tuu. satn alma opsiyonu.

922

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk option

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

op.tion ap'n isim 1. seme. 2. seme hakk, tercih. 3. seenek, k. 4. ticaret opsiyon.

optional opulence opulency

op.tion.alsfat zorunlu olmayan, istee bal, semeli. op.u.lence ap'ylns isim 1. servet, zenginlik. 2. bolluk. op.u.len.cy ap'ylnsi isim 1. servet, zenginlik. 2. bolluk.

opulent opulently opus or else

op.u.lentsfat 1. zengin. 2. bol. op.u.lent.lyzarf bolca. o.pus o'ps isim 1. yapt, eser. 2. mzik opus. yoksa: Go now or else you'll miss the train. imdi git, yoksa treni karacaksn.

or so I think or so

zannedersem. kadar, civarnda, yaklak: It's fifteen miles or so from here. Buradan on be mil kadar uzakta.

or whatever or

veya yle bir ey, veya onun gibi bir ey. or r bala veya, ya da, yahut; yoksa: one or two bir veya iki. Are you qoking, or have you really taken offense? aka m sylyorsun, yoksa gerekten gcendin mi?

oracle oracular

or.a.cle r'kl isim 1. kehanet. 2. khin. o.rac.u.lar rk'ylr sfat 1. kehanetle ilgili. 2. gizli anlaml.

oral

o.ral r'l sfat 1. szl, azdan sylenen. 2. aza ait. 3. oral, azdan alnan (ila). 4. ruhbilim oral.

orally orange blossom orange marmalade orange

o.ral.lyzarf 1. azdan. 2. szl olarak. portakal iei. turun/portakal marmelad. or.ange r'nc isim 1. portakal. 2. portakal rengi, turuncu. sfat portakal renginde olan, turuncu.

orangoutan orangoutang orangutan orate oration

o.rang.ou.tan orng'tn isim baknz orangutan o.rang.ou.tang orng'tng isim baknz orangutan o.rang.u.tan orng'tn isim orangutan. o.rate oreyt' fiil nutuk ekmek. o.ra.tion rey'n isim sylev, nutuk, hitabe.
923

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk orator oratorical oratory

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

or.a.tor r'tr isim hatip, nutuk eken kimse. or.a.tor.i.cal rtr'kl sfat hatiplie ait. or.a.to.ry r'tri isim 1. hatiplik, hitabet. 2. belagat, dil uzluu.

orbit

or.bit r'bt isim yrnge. fiil 1. bir yrngede dnmek. 2. -in etrafnda dnmek.

orchard orchestra

or.chard r'rd isim meyve bahesi. or.ches.tra r'kstr isim 1. mzik orkestra. 2. tiyatro orkestra. 3. tiyatro parter.

orchestrate

or.ches.trate r'kstreyt fiil 1. orkestra iin mzik paras yazmak. 2. planlamak, dzenlemek.

orchid ordain

or.chid r'kd isim orkide. or.dain rdeyn' fiil 1. emretmek, buyurmak; (Tanr) takdir etmek. 2. papazla atamak.

ordeal

or.deal rdil' isim 1. karakter veya dayankllk denemesi. 2. byk sknt.

order of precedence order

kdem sras. or.der r'dr isim 1. dzen, tertip. 2. sra, dizi. 3. yntem, usul. 4. emir, buyruk. 5. smarlama, sipari. 6. tarikat. 7. eref rtbesi. 8. cins, eit, tr. 9. mimari slup. 10. biyoloji takm. fiil 1. emretmek, emir vermek: Who ordered you to shoot that cat? O kediyi vurman kim emretti? 2. smarlamak, sipari etmek: The tea that I ordered still hasn't come. Ismarladm ay hl gelmedi. That company ordered one thousand pairs of snakeskin boots from South Africa. O firma Gney Afrika'dan bin ift ylan derisi izme sipari etti. 3. dzenlemek, sraya koymak, tertip etmek: We have ordered the words alphabetically. Szckleri alfabetik sraya gre dizdik.

orderly

or.der.lysfat dzenli, derli toplu, dzgn. isim 1. emir eri. 2. hastane hademesi.

ordinal numbers

matematik sra saylar.

924

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk ordinal

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

or.di.nal r'dnl sfat 1. sra veya derece gsteren. 2. biyoloji takma ait.

ordinance

or.di.nance r'dnns isim 1. dzen, kural. 2. emir. 3. yasa; ynetmelik.

ordinarily ordinariness ordinary

or.di.nari.lyzarf genellikle, ounlukla. or.di.nari.nessisim sradanlk. or.di.nar.y r'dneri sfat 1. sradan, alelade: an ordinary house sradan bir ev. 2. olaan, allm, her zamanki, normal, tipik: his ordinary way of speaking her zamanki konuma biimi. 3. hukuk doal (hak). isim allm ey.

ordnance ore oregano org. organ bank organ grinder organ

ord.nance rd'nns isim 1. sava gereleri. 2. ordonat. ore or isim maden cevheri. o.reg.a.no reg'no isim keklikotu, gveyotu, gveyiotu. org.ksaltma organic organization organized organ bankas. laternac. or.gan r'gn isim 1. org, erganun. 2. rgen, organ, uzuv. 3. organ, kurulu; yayn organ.

organdie organdy organic chemistry organic disease organic substance organic organically organisation

or.gan.die r'gndi isim baknz organdy or.gan.dy r'gndi isim organze. organik kimya. organik hastalk. organik madde. or.gan.ic rgn'k sfat rgensel, organik. or.gan.i.cal.lyzarf organik olarak. or.gan.i.sa.tion rgnzey'n isim, ngiliz ngilizcesi baknz organization

organise

or.gan.ise r'gnayz fiil, ngiliz ngilizcesi baknz organize

organism organist organization

or.gan.ism r'gnzm isim organizma, rgenlik. or.gan.ist r'gnst isim orgcu. or.gan.i.za.tion rgnzey'n isim 1. rgt, kurulu. 2. dzen. 3. rgtleme. 4. dzenleme, organizasyon.
925

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk organize

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

or.gan.ize r'gnayz fiil 1. dzenlemek, organize etmek. 2. rgtlemek.

orgasm orgy orient oneself to orient

or.gasm r'gzm isim orgazm. or.gy r'ci isim 1. sefahat. 2. ar dknlk. -e uymak, -e almak. o.ri.ent r'iynt isim 1. dou, ark. 2. byk harf ile Dou, genellikle Asya lkeleri. fiil ynlendirmek, yneltmek.

Oriental poppy Oriental rug oriental

botanik douhaha. ark hals. o.ri.en.tal riyen'tl sfat 1. Doulu. 2. Dou'ya zg. isim byk harf ile Doulu.

Orientalist orientate

O.ri.en.tal.istisim doubilimci, arkiyat, oryantalist. o.ri.en.tate 'riyenteyt fiil 1. ynlendirmek, yneltmek. 2. altrmak.

orientation

ori.en.ta.tionisim 1. ynlendirme. 2. altrma. 3. altrma program.

orifice orig. origanum origin original

or.i.fice 'rfs isim delik, az. orig.ksaltma origin original originally o.rig.a.num rg'nm isim baknz oregano or.i.gin r'cn isim 1. kken, kaynak, asl. 2. nesil, soy. o.rig.i.nal rc'nl sfat 1. ilk, asl: Who was the original owner of this car? Bu arabann ilk sahibi kimdi? 2. orijinal, asl, kopya olmayan: Is this an original painting? Bu resim oriqinal mi? 3. zgn, oriqinal. isim oriqinal, asl. She read Crime and Punishment in the original. Su ve Ceza'y yazld dilde okudu.

originality originally

o.rig.i.nal.i.ty rcnl'ti isim oriqinallik, zgnlk. o.rig.i.nal.lyzarf 1. ilk bata; balangta. 2. zgn/orijinal bir ekilde. 3. aslen: She was originally from Edirne. O, Edirne kkenli.

originate

o.rig.i.nate rc'neyt fiil icat etmek, meydana getirmek, karmak, yaratmak; meydana gelmek, kmak, kaynaklanmak.
926

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk originator

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

o.rig.i.nat.or rc'neytr isim yaratan kimse, icat eden kimse.

ornament ornamental plants ornamental

or.na.ment r'nmnt isim ss. ss bitkileri. or.na.men.tal rnmen'tl sfat 1. ss olarak kullanlan. 2. ssleyici; dekoratif.

ornamentation ornate ornately ornery

or.na.men.ta.tionisim 1. ss. 2. ssleme. or.nate rneyt' sfat ok ssl, atafatl, gsterili. or.nate.lyzarf ok ssl bir biimde. or.ner.y r'nri, rn'ri sfat 1. huysuz, aksi. 2. inat. 3. alak, aalk.

ornithologist ornithology orogenesis orogeny orography orology orphan orphanage orthodontics orthodox

or.ni.thol.o.gistisim kubilimci, ornitolog. or.ni.thol.o.gy rnthal'ci isim kubilim, ornitoloqi. o.ro.gen.e.sis rcen'ss isim baknz orogeny o.rog.e.ny rac'ni isim daolu, oroqeni. o.rog.ra.phy rag'rfi isim dabilgisi. o.rol.o.gy ral'ci isim dabilgisi. or.phan r'fn isim, sfat ksz. fiil ksz brakmak. or.phan.ageisim yetimhane, kszler yurdu. or.tho.don.tics rthdan'tks isim ortodonti. or.tho.dox r'thdaks sfat 1. ortodoks. 2. geleneksel, greneksel.

orthopedic orthopedics orthopedist oscillate

or.tho.pe.dic rthpi'dk sfat ortopedik. or.tho.pe.dics rthpi'dks isim, tbbi ortopedi. or.tho.pe.distisim ortopedist, ortopedi uzman. os.cil.late as'leyt fiil 1. salnmak. 2. kararsz olmak, tereddt etmek, bocalamak.

osmosis

os.mo.sis azmo'ss, asmo'ss isim, kimya geime, geiim, ozmos.

osprey Osset Ossete Ossetia Ossetian

os.prey as'pri isim balkkartal, deniztavancl. Os.set as't isim baknz Ossete Os.sete a'sit isim Oset. Os.se.tia si' isim Osetya, Osetiya. Os.se.tian si'n isim, sfat Oset.
927

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk Ossetic ossicle ossification

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

Os.set.ic set'k isim Osete. sfat 1. Oset. 2. Osete. os.si.cle as'kl isim, anatomi kemikik, kk kemik. os.si.fi.ca.tion asfkey'n isim 1. kemikleme; kemikletirme. 2. katlama; katlatrma.

ossify

os.si.fy as'fay fiil 1. kemiklemek; kemikletirmek. 2. katlamak; katlatrmak.

osteitis ostensible ostensibly ostensive ostentation

os.te.i.tis astiyay'ts isim, tbbi kemik iltihab/yangs. os.ten.si.ble asten'sbl sfat grnteki, grnen. ostensiblyzarf grnte, grnrde. os.ten.sive asten'sv sfat grnte olan. os.ten.ta.tion astntey'n isim gsteri, gereksiz gsteri.

ostentatious

os.ten.ta.tioussfat dikkati eken, gsterili, fiyakal, cakal.

ostentatiously osteogenesis osteoid osteology osteolysis osteoporosis

os.ten.ta.tious.lyzarf gsterili bir biimde. os.te.o.gen.e.sis astiycen'ss isim kemik oluumu. os.te.oid as'tiyoyd sfat kemiksi. isim kemiksi doku. os.te.ol.o.gy astiyal'ci isim osteoloqi, kemikbilim. os.te.ol.y.sis astiyal'ss isim, tbbi kemik erimesi. os.te.o.po.ro.sis astiyopro'ss isim, tbbi (osteoporoses) osteoporoz.

ostracise

os.tra.cise as'trsayz fiil, ngiliz ngilizcesi baknz ostracize

ostracism

os.tra.cism as'trszm isim 1. toplum dna itme; dlama. 2. srme, srgne gnderme.

ostracize

os.tra.cize as'trsayz fiil 1. toplum dna itmek; dlamak. 2. srmek, srgne gndermek.

ostrich ostrichlike other

os.trich s'tr isim devekuu. os.trich.likesfat devekuu gibi. oth.er ^dh'r sfat baka, dier, br. zamir bakas, dieri, br.

otherwise

oth.er.wise ^dh'rwayz zarf 1. baka trl. 2. yoksa, olmazsa, aksi takdirde.

otter

ot.ter at'r isim susamuru.


928

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk Ottoman ouch ought

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

Ot.to.man at'mn sfat, isim (Ottomans) Osmanl. ouch au nlem Ah!/Of!/Aman! ought t yardmc fiil -meli, -mal (Gereklilik ve zorunluluk belirtir.): I ought to go. Gitmeliyim. It ought not to be allowed. Buna izin verilmemeli. You ought to know better. Bu hareketin fena olduunu bilmeniz gerekir. I ought to have gone. Gitmeliydim.

oughtn't ounce our ours ourselves

ought.n't t'nt ksaltma ought not . ounce auns isim ons, 26,9 gram. our aur zamir, sfat bizim. ours aurz zamir bizimki. our.selves aurselvz' zamir, oul kendimiz, bizler: We ourselves will help. Biz kendimiz yardm edeceiz.

oust ouster out at the elbows out back

oust aust fiil karmak, dar atmak, kovmak. oust.erisim dar atma. klksz, hrpani, st ba dklen. 2. eskimi (giysi). konuma dili binann/bir yerin arkasndaki yer, arka: I'll meet you out back in five minutes. Seni be dakika sonra binann arka tarafnda bulurum.

out front

konuma dili binann/bir yerin nndeki yer, n: He's standing out front. Binann nnde duruyor.

out loud out of action out of breath out of commission out of curiosity out of danger out of date out of deference to out of fashion out of favor out of focus out of hand out of harm's way

sesli; yksek sesle. ilemeyecek hale gelmi. 2. saf d (oyuncu, asker). soluu kesilmi, soluk solua. grev yapamaz durumda. 2. bozuk. meraktan. tehlikeyi atlatm. modas gemi, demode. 2. tarihi gemi. -e riayeten, -e uyarak. demode, modas gemi. baknz be out of favor odaklanmam, flu. hemen, derhal. 2. kontrolden km; rndan km. emniyette, emin yerde.
929

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk out of hearing out of his senses out of humor out of joint out of line

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

iitemeyecek uzaklkta. akl bandan gitmi, ldrm. can skkn; sinirli, fkeli. kk, km. 2. rndan km. with -e uymayan. 2. itaatsiz (kimse). 3. uygunsuz (sz, davran).

out of luck out of one's depth out of one's head out of order out of pity out of place out of position out of practice out of print out of proportion out of reach out of regard for out of regard to out of spite out of stock out of the blue out of the corner of one's eye out of the ordinary out of the question out of trim out of tune out of turn out of use out of wedlock out of whack out of

talihsiz. boyunu aan, bilgi ve yetenei dnda. konuma dili deli, ldrm. bozuk. 2. dzensiz. 3. usule aykr. 4. uygunsuz. merhameten, acyarak. yersiz, uygunsuz. yerinden km. yetenei krelmi, pratiini kaybetmi. basks tkenmi. oransz, orantsz. eriilmez. -in hatr iin. -in hatr iin. inadna: She did it out of spite. Onu inadna yapt. ticaret elde kalmam, mevcudu tkenmi. birdenbire, aniden, damdan der gibi. gznn ucuyla (bakmak). olaand. imknsz, olamaz, sz konusu olamaz. kt durumda, fena vaziyette. 2. idmansz. akortsuz. 2. ahenksiz, uyumsuz. sra beklemeden, sras gelmeden. geersiz, kullanlmayan. evlilik d, gayri meru. bozuk, alamaz/ileyemez durumda. -den (Yeri deien birinin veya bir nesnenin k yerini bildirir.): Take your hands out of your pockets! Ellerini ceplerinden kar! 2. dnda: It's out of range.
930

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

Menzil dnda. That's out of my sphere. Bilgi alanmn dnda o. 3. -den uzak, dnda: It's twenty kilometers out of town. ehirden yirmi kilometre uzakta. 4. -den dolay, iin, -den: He did it out of love. Sevdii iin yapt. She did it out of necessity. Mecbur kald iin yapt. He went to them out of desperation. aresizlikten onlara gitti. 5. arasndan: Out of three hundred candidates they selected her. yz aday arasndan onu setiler.

Out with it! Out you go! out

Sylesene! Haydi k! out aut zarf 1. Belirli bir yerden gitme veya gnderme anlamndaki fiillerle birlikte kullanlr: They started out at dawn. afak skerken yola ktlar. Take him out! Onu dar kar! She's gone out for lunch. le yemei iin dar kt. She was sent out to India. Hindistan'a gnderildi. The tide's going out. Deniz alalyor. 2. dar; darda; darya: No sooner had she hung out the laundry than it began to rain. amar darya asar asmaz yamur yamaya balamt. His shirttails were hanging out. Gmleinin etekleri pantolonunun zerinden sarkyordu. Don't stick your tongue out! Dilini karma! He took out his checkbook. ek defterini kard. We'll smoke him out. Onu dumanla dar karrz. It's nice out today. Dars gzel bugn./Bugn hava gzel. Let's sit out. Darda oturalm. 3. Birinin/Bir eyin merkez saylan bir yerden uzak olduunu gstermek iin kullanlr: They live way out in Maltepe. Onlar ta Maltepe'de oturuyor. 4. Baz fiilleri pekitirmek iin kullanlr: Write it all out! Hepsini yaz! Sing out! Yksek sesle syle! I'm tuckered out. Pestilim kt. 5. (Birinin belirli bir ey yapmaktan yorulduunu gstermek iin kullanlr.): edat (-den)
931

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

darya/teye. I'm meetinged out. Toplantlara gitmekten yoruldum artk. He looked out the window. Pencereden bakt. Don't throw him out the door! Onu kap dar etme! Drive out that road for twenty kilometers. O yoldan yirmi kilometre git. isim, konuma dili are; bahane; mazeret. fiil (bir ey) kendini belli etmek, ortaya kmak, meydana kmak: Sooner or later the truth will out. Hakikat erge meydana kar. Out! out-and-out k dar! out-and-out aut'naut' sfat, konuma dili tam, dpedz: He's an out-and-out fraud. O tam bir sahtekr. outbid out.bid autbd' fiil (outbid, outbidding) (ak artrmada) (-den) daha fazla fiyat vermek. outboard motor outboard takma motor. out.board aut'brd sfat, denizcilikle ilgili takma motorlu, dtan motorlu. outbreak out.break aut'breyk isim 1. (istenmeyen bir olay) ortaya kma, kma, ba gsterme, patlama. 2. salgn. outburst outcast out.burst aut'brst isim patlak verme, patlama. out.cast aut'kst isim toplum dna itilmi kimse. sfat toplum dna itilmi. outclass outcome outcrop out.class autkls' fiil stn olmak, stn gelmek. out.come aut'k^m isim sonu. out.crop aut'krap isim 1. (istenmeyen bir olay) ortaya kma, kma, ba gsterme, patlama. 2. jeoloji bir kayacn yeryzne km uzants, kma, knt. outcropping isim, jeoloji bir kayacn yeryzne km uzants, kma, knt. outcry out.cry aut'kray isim 1. haykr, lk, bar. 2. protesto. outdated out.dated autdeyt'd sfat 1. modas gemi. 2. gnn artlarna uymayan, zamana uymayan, khne. 3. eski (teknoloqi, makine v.b.).
932

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk outdistance outdo

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

out.dis.tance autds'tns fiil gemek, geride brakmak. out.do autdu' fiil (outdid, outdone) gemek, geride brakmak, bastrmak.

outdoor outdoors

out.door aut'dr sfat darda yaplan. out.doors autdrz' zarf 1. darya. 2. darda, ak havada. isim ak hava.

Outer Mongolia outer outermost outfit

D Moolistan. out.er au'tr sfat 1. dtaki, di. 2. dardaki. out.er.mostsfat en dtaki. out.fit aut'ft isim 1. takm, donat. 2. gereler. 3. konuma dili askeri birlik. 4. konuma dili ekip. 5. konuma dili kurulu. fiil (outfitted, outfitting) donatmak, gerelerini salamak.

outfitter outflank

out.fit.terisim 1. tehizat. 2. giyim eyas satcs. out.flank autflngk' fiil, askeri (dmann) yanndan dolanp arkasna gemek.

outgoing

out.go.ing aut'gowng sfat 1. sempatik, cana yakn. 2. giden, kan. 3. ayrlan, kalkan. isim gidi, k.

outgrow

out.grow autgro' fiil (outgrew, outgrown) 1. kk gelmek: The child has outgrown his clothes. Giysileri ocua artk kk geliyor. 2. (byynce) -den vazgemek.

outgrowth

out.growth aut'groth isim 1. bir baka eyden gelierek byyen ey. 2. fazlalk. 3. doal bir sonu veya gelime.

outing outlandish

out.ing au'tng isim gezinti. out.land.ish autln'd sfat 1. tuhaf, acayip, garip. 2. yabanc. 3. uzak.

outlast outlaw

out.last autlst' fiil -den ok dayanmak. out.law aut'l isim 1. haydut, yasaya kar gelen kimse. 2. yasal haklardan yoksun braklm kimse. fiil 1. yasaklamak. 2. yasad ilan etmek. 3. yasal haklardan yoksun brakmak.

outlay

out.lay aut'ley isim masraf, giderler, harcama.


933

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk outlet

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

out.let aut'let isim 1. dar kacak yer, k yeri, k, kap, kak, kt. 2. yol, k yolu. 3. sat yeri. 4. elektrik priz.

outline

out.line aut'layn isim 1. kontur. 2. ana hatlar. 3. taslak, kroki. fiil taslan izmek.

outlook

out.look aut'lk isim 1. gr as. 2. gelecek: The outlook for the company is good. irketin gelecei olumlu. 3. manzara.

outlying outmoded

out.ly.ing aut'layng sfat uzakta bulunan, uzak. out.mod.ed autmo'dd sfat 1. demode, modas gemi. 2. eski (teknoloji, makine).

outnumber

out.num.ber autn^m'br fiil sayca stn olmak; sayca gemek.

out-of-doors

out-of-doors autvdrz' zarf darda, ak havada. isim ak hava.

out-of-the-way outpatient outpost outpour output

out-of-the-way autvdhwey' sfat sapa. out.pa.tient aut'peynt isim ayakta tedavi edilen hasta. out.post aut'post isim ileri karakol. out.pour aut'pr isim dklme, tama, akma. out.put aut'pt isim 1. ticaret retim; rn, kt. 2. fizik kt. 3. bilgisayar k, kt. 4. randman, verim.

outrage

out.rage aut'reyc isim 1. haklarn aka inenmesi; byk hakaret; byk ayp. 2. (byk bir hakszlk veya hakaretten kaynaklanan) fke. fiil ok fkelendirmek.

outrageous price outrageous

fahi fiyat. out.ra.geous autrey'cs sfat 1. korkun, ok fazla, ly aan, oke edici. 2. fazlasyla frapan; acayip.

outrank outreach program outreach

out.rank aut'rngk fiil -den daha yksek rtbede olmak. sosyal yardm program. out.reach aut'ri fiil amak, gemek. isim sosyal yardm.

outright

out.right aut'rayt' zarf 1. aka, kesin olarak. 2. tamamen, resmen. 3. hemen, derhal. 4. pein olarak, bir demede: He bought the house outright. Paray bastrp
934

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

evi ald. sfat 1. kesin; tam, resmen, dpedz. 2. yalnzca, karlksz (bir hediye/ba/yardm). outrun out.run aut'r^n fiil (outran, outrun, outrunning) 1. -den daha hzl komak, -i gemek. 2. amak: This year income outran expenses. Bu yl gelir gideri at. outset outshine out.set aut'set isim balang. out.shine autayn' fiil (outshone) (bakasn) glgede brakmak, -den daha fazla parlamak. outside of outside konuma dili -den baka. out.side aut'sayd isim 1. d, d taraf. 2. d grn. sfat 1. d. 2. en fazla, en yksek, azami. zarf 1. darda; darya. 2. ak havada. 3. dtan. edat -in dnda. outsider outsize isim bir grubun dnda olan kimse. out.size aut'sayz isim byk boy. sfat byk boyda olan, byk. outskirts outsmart out.skirts aut'skrts isim varolar, d mahalleler. out.smart aut.smart' fiil, konuma dili kurnazlkla yenmek. outspoken out.spo.ken aut'spo'kn sfat szn saknmayan, akszl. outstanding account outstanding ticaret vadesi gemi bor. out.stand.ing autstn'dng sfat 1. stn, sekin. 2. gze arpan. 3. denmemi; kalm (bor). outstay one's welcome outstay outstretch outstretched hand outstrip (misafir) fazla kalmak. out.stay aut'stey' fiil fazla kalmak. out.stretch autstre' fiil amak, gemek. uzatlan el. out.strip autstrp' fiil (outstripped, outstripping) 1. (yarta) gemek. 2. -den stn kmak. outward out.ward aut'wrd sfat d. zarf 1. darya doru. 2. grnte, dtan. outwardly out.ward.lyzarf 1. dtan. 2. da doru. 3. d grne gre, grnte.
935

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk outwards outweigh

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

out.wardszarf darya doru. out.weigh autwey' fiil 1. -den daha ar gelmek. 2. daha ar basmak, daha nemli olmak.

outwit

out.wit autwt' fiil (outwitted, outwitting) kurnazlkla yenmek.

outworn oval ovary ovation oven over again over and above over and over over the hump over-

out.worn autwrn' sfat fazla eskimi. o.val o'vl sfat oval. isim oval ey. o.va.ry o'vri isim, anatomi yumurtalk. o.va.tion ovey'n isim cokunca alk. ov.en ^v'n isim frn. tekrar, yeniden, batan, bir daha. konuma dili -den ayr olarak, -den baka. defalarca, tekrar tekrar. iyileme yolunda. over-nek 1. ar, fazla. 2. stne, zerine; stnde, zerinde; stnden, zerinden. 3. teye, tesine. 4. st-.

overact

o.ver.act ovrkt' fiil (rol) abartmal bir ekilde oynamak.

overall

o.ver.all o'vrl sfat 1. batan baa olan, bir utan bir uca olan. 2. kapsaml, ayrntl. isim 1. ngiliz ngilizcesi i nl.

overalls overarch

o.ver.alls o'vrlz isim, oul i tulumu. o.ver.arch ovrar' fiil zerinde kemer meydana getirmek.

overawe overbalance

o.ver.awe ovr' fiil korkutup hareketsiz brakmak. o.ver.bal.ance ovrbl'ns fiil 1. ar basmak. 2. dengesini bozmak, devirmek; dengesini kaybetmek.

overbearing

o.ver.bear.ing ovrber'ng sfat 1. zorba tavrl, otoriter. 2. ezici.

overblown overboard overbook

o.ver.blown ovrblon' sfat abartmal, iirilmi. o.ver.board o'vrbrd zarf gemiden denize. o.ver.book o'vrbk' fiil fazla rezervasyon yapmak.

936

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk overburden

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

o.ver.bur.den ovrbr'dn fiil 1. tayabileceinden fazla yk yklemek. 2. fazla sknt vermek, fazla sorumluluk yklemek.

overcast overcharge

o.ver.cast o'vrkst sfat bulutlu, kapal (hava). o.ver.charge ovrarc' fiil 1. fazla fiyat istemek. 2. makine fazla yklemek, fazla doldurmak. isim 1. fazla fiyat. 2. fazla yk.

overcoat overcome

o.ver.coat o'vrkot isim palto. o.ver.come ovrk^m' fiil (overcame, overcome) -i yenmek; -in stesinden gelmek.

overcompensate

o.ver.com.pen.sate ovrkam'pnseyt fiil fazlasyla karlamak.

overconfident

o.ver.con.fi.dent ovrkan'fdnt sfat kendine fazla gvenen.

overcrowd overdo

o.ver.crowd ovrkraud' fiil fazla kalabalk etmek. o.ver.do ovrdu' fiil (overdid, overdone) 1. fazla yapmak, arya kamak. 2. fazla -mek. 3. fazla kullanmak. 4. gereinden fazla piirmek.

overdose

o.ver.dose o'vrdos isim 1. belirli bir lden fazla ila verme, dozu ama. 2. ar doz. fiil 1. (with) fazla miktarda ila vermek: She overdosed him with morphine. Ona fazla morfin verdi.

overdraft

o.ver.draft o'vrdrft isim 1. hesaptan ekilen fazla para. 2. hesaptan fazla para ekme.

overdraw

o.ver.draw ovrdr' fiil (overdrew, overdrawn) 1. abartmak. 2. hesaptan fazla para ekmek.

overdrive

o.ver.drive o'vrdrayv isim, otomotiv overdrayv, fazla hzlandrma mekanizmas.

overdue overeat

o.ver.due ovrdu' sfat 1. gecikmi. 2. vadesi gemi. o.ver.eat ovrit' fiil (overate, overeaten) 1. fazla yemek yemek. 2. tka basa yemek.

overestimate

o.ver.es.ti.mate ovres'tmeyt fiil fazla tahmin etmek.

937

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk overexpose

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

o.ver.ex.pose ovrkspoz' fiil, fotoraflk (filme) ar poz vermek.

overexposure

o.ver.ex.po.sure ovrkspo'qr isim, fotoraflk ar poz verme, ar klama.

overflow pipe overflow

tama borusu. o.ver.flow ovrflo' fiil (overflowed, overflown) 1. tamak. 2. ok bol olmak. isim 1. tama. 2. fazlalk. 3. tama borusu.

overgrow

o.ver.grow ovrgro' fiil (overgrew, overgrown) (bitkiler) birbirini rtecek derecede bymek.

overgrown with overgrown overhang

(yabani bitkiler v.b.) ile kapl, ile rtl. sfat yana gre fazla bym. o.ver.hang o'vrhng fiil (overhung) 1. zerine ssl eyler asmak. 2. zerine sarkmak. 3. (tehlike v.b.) tehdit etmek. isim 1. knt. 2. knt derecesi.

overhaul

o.ver.haul ovrhl fiil 1. gereken onarm yapmak iin elden geirmek. 2. arkasndan yetiip nne gemek.

overhead

o.ver.head o'vrhed isim genel giderler. sfat 1. batan yukarda olan. 2. yukardan geen. 3. genel giderlerle ilgili. zarf batan yukar, yukarda, stte.

overhear

o.ver.hear ovrhr' fiil (overheard) kulak misafiri olmak.

overjoy overkill

o.ver.joy ovrcoy' fiil fazlasyla sevindirmek. o.ver.kill o'vrkl isim 1. gereinden fazla silah. 2. fazlalk, arlk.

overladen overland

o.ver.lad.en ovrley'dn sfat fazlasyla yklenmi. o.ver.land o'vrlnd sfat karayolu ile yaplan. zarf karada; karadan.

overlap

o.ver.lap ovrlp' fiil (overlapped, overlapping) st ste bindirmek; st ste binmek, binimek.

overlay

o.ver.lay ovrley' fiil (overlaid) kaplamak. isim 1. rten tabaka, rt. 2. kaplama.

overload

o.ver.load ovrlod' fiil fazla yklemek, fazla doldurmak.


938

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk overlook

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

o.ver.look ovrlk fiil 1. gzden karmak. 2. gz yummak. 3. dikkate almamak. 4. bakmak: The house overlooks the Bosporus. Ev Boaz'a bakyor.

overmuch overnight

o.ver.much o'vrm^' zarf gereinden fazla. o.ver.night o'vrnayt' zarf 1. geceleyin, bir gece iinde. 2. birdenbire. sfat bir gecelik.

overpass overpay overplay one's hand overplay overplus overpopulation overpower

o.ver.pass o'vrps isim stgeit. o.ver.pay ovrpey' fiil (overpaid) fazla demek. kendi olanaklarna fazla gvenmek. o.ver.play ovrpley' fiil bytmek, abartmak. o.ver.plus o'vrpl^s isim fazlalk. o.ver.pop.u.la.tion ovrpapyley'n isim nfus fazlal. o.ver.pow.er ovrpau'wr fiil 1. zararsz duruma getirmek. 2. zor kullanarak yenmek. 3. ok etkilemek.

overpowering

o.ver.pow.er.ingsfat 1. ykc, kahredici. 2. ok kuvvetli (neden, koku, duygu).

overprice overproduce

o.ver.price ovrprays' fiil fazla yksek fiyat koymak. o.ver.pro.duce ovrprdus' fiil gereinden fazla retmek.

overproduction overprotect

o.ver.pro.duc.tion ovrprd^k'n isim ar retim. o.ver.pro.tect ovrprtekt' fiil gereinden fazla korumak.

overrate overreach oneself overreach

o.ver.rate ovrreyt' fiil fazla nemsemek. altndan kalkamayacak kadar ok i stlenmek. o.ver.reach ovr.ri' fiil 1. yetiip gemek. 2. tesine gemek. 3. aldatmak, dolandrmak.

override

o.ver.ride ovr.rayd' fiil (overrode, overridden) 1. (bir sorun) (hepsinden) nemli olmak. 2. yetkisini kullanarak (baka birinin kararn) geersiz klmak. 3. -i bastrmak, -e stn gelmek, -e engel olmak: His emotions overrode his judgment. Duygular akln kullanmasna engel oldu. 4. (at) fazla binerek yormak.

overriding

sfat en nemli (ama, neden v.b.).

939

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk overrule

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

o.ver.rule ovr.rul' fiil yetkisini kullanarak (baka birinin kararn) geersiz klmak/iptal etmek.

overrun

o.ver.run ovr.r^n' fiil (overran, overrun, overrunning) 1. istila etmek; kaplamak. 2. gemek, amak.

overseas oversee

o.ver.seas ovrsiz' sfat, zarf denizar. o.ver.see ovrsi' fiil (oversaw, overseen) ynetmek, denetlemek.

overseer overshadow

o.ver.seerisim 1. ustaba, kalfa. 2. ynetici, deneti. o.ver.shad.ow ovrd'o fiil glgelemek, glge drmek, glgede brakmak.

overshoe overshoot

o.ver.shoe o'vru isim oson, lastik. o.ver.shoot ovrut' fiil (overshot) 1. hedeften teye atmak. 2. gemek. 3. arla kamak.

oversight

o.ver.sight o'vrsayt isim 1. yanl, kusur. 2. gzetim, bakm; ynetim.

oversimplification oversimplify oversize oversleep

o.ver.sim.pli.fi.ca.tionisim fazla basitletirme. o.ver.sim.pli.fy ovrsm'plfay fiil fazla basitletirmek. o.ver.size o'vrsayz sfat fazla byk. o.ver.sleep ovrslip' fiil (overslept) fazla uyumak; uyuyakalp gecikmek.

overspend

o.ver.spend ovrspend' fiil (overspent) fazla masraf yapmak, bteyi amak.

overstate overstatement overstay one's welcome overstay overstep

o.ver.state ovrsteyt' fiil abartmak. o.ver.state.mentisim abartma, abart. fazla kalp tadn karmak, ziyareti uzatp bktrmak. o.ver.stay ovrstey' fiil fazla kalmak. o.ver.step ovrstep' fiil (overstepped, overstepping) gemek, amak.

oversupply overt

o.ver.sup.ply o'vrsplay isim fazlalk. o.vert o'vrt, ovrt' sfat ak olarak yaplan, aktan aa olan, ortada olan.

overtake

o.ver.take ovrteyk' fiil (overtook, overtaken) 1. yetimek, yakalamak. 2. ngiliz ngilizcesi (tat) sollamak, gemek. 3. birden karsna kmak.
940

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk overtax

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

o.ver.tax ovrtks' fiil 1. ar vergi koymak. 2. ar yklenmek.

overthrow the government overthrow

hkmeti devirmek. o.ver.throw ovrthro' fiil (overthrew, overthrown) devirmek, ykmak, drmek. isim devirme, ykma.

overtime overtly overtone overture overturn overweening overweight

o.ver.time o'vrtaym isim fazla mesai. o.vert.lyzarf ak bir biimde, aka. o.ver.tone o'vrton isim ima edilen fikir. o.ver.ture o'vrr isim 1. neri, teklif. 2. mzik uvertr. o.ver.turn ovrtrn' fiil devirmek, altst etmek, bozmak. o.ver.ween.ing ovrwi'nng sfat kendinden fazla emin. o.ver.weight o'vrweyt isim 1. fazla arlk. 2. imanlk. sfat iman.

overwhelm

o.ver.whelm ovr.hwelm' fiil 1. akn ederek (dman) yenmek. 2. (su, sel v.b.) basmak, kaplamak. 3. with (iltifat, iyilik, hediye v.b.'ne) bomak, garketmek.

overwork

o.ver.work ovrwrk' fiil fazla altrmak; fazla almak. isim fazla alma.

overwrought

o.ver.wrought ovr.rt' sfat 1. sinirleri bozuk. 2. ar heyecanl.

ovulate ovulation owe

o.vu.late ov'yleyt fiil, biyoloji yumurtlamak. o.vu.la.tion ovyley'n isim, biyoloji yumurtlama. owe o fiil borcu olmak, borlu olmak: How much do I owe you? Sana ne kadar borcum var? That company owes us a billion liras. O irketin bize bir milyar lira borcu var. owing to nedeniyle, -in sayesinde, yznden, -den dolay.

owl own something in common

owl aul isim bayku. ayn eye sahip olmak: We own this building in common. Bu binann ortak sahibiyiz.

own up to own

konuma dili (bir suu) itiraf etmek, kabul etmek. own on fiil 1. sahip olmak, -si olmak. 2. kabul etmek, itiraf etmek.

owner

own.er o'nr isim sahip, iye, malik.


941

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk ownership ox oxalis oxcart oxeye oxidation oxide oxidise

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

isim sahiplik, iyelik, mlkiyet. ox aks isim (oxen) kz. ox.al.is aksl's isim ekiyonca. ox.cart aks'kart isim kz arabas, kan. ox.eye aks'ay isim, mimarlk gzpencere. ox.i.da.tion aksdey'n isim oksitlenme, oksidasyon. ox.ide ak'sayd isim, kimya oksit. ox.i.dise ak'sdayz fiil, ngiliz ngilizcesi baknz oxidize

oxidize oxygen oyster bed oyster oz. ozone ozonosphere p P.A. system p.a. P.M. P.O. P.S. P.T. P.T.A.

ox.i.dize ak'sdayz fiil oksitlemek; oksitlenmek. ox.y.gen ak'scn isim oksiqen. istiridye yata. oys.ter oys'tr isim istiridye. oz.ksaltma ounce o.zone o'zon isim ozon. o.zo.no.sphere ozo'nsfir isim ozonyuvar. pksaltma piano (mikrofon ve hoparlrden oluan) ses dzeni. p.a.ksaltma per annum P.M. pi'em' ksaltma prime minister P.O. pi'o' ksaltma Post Office petty officer P.S. pi'es' ksaltma postscript public school P.T. pi'ti' ksaltma physical training physical therapy P.T.A. pi'ti'ey' ksaltma baknz Parent-Teacher Association .

P.T.O.

P.T.O. pi'ti'o' ksaltma baknz Parent-Teacher Organization

pa pace back and forth pace up and down pace

pa pa isim, konuma dili baba. bir aa bir yukar yrmek, volta atmak. bir aa bir yukar yrmek, volta atmak. pace peys isim 1. adm. 2. bir admda alnan yol. 3. gidi, yry. 4. yry hz. 5. hz. fiil 1. admlamak. 2. arnlamak, bir aa bir yukar yrmek, volta atmak. 3. (yarnn) hzn ayarlamak.
942

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk pacemaker

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

pace.mak.er peys'meykr isim 1. rnek alnan kimse. 2. kalbin at hzn ayarlayan aygt, geici kalp pili.

pacific pacification

pa.cif.ic psf'k sfat 1. uzlatrc, bartrc. 2. sakin. pac.i.fi.ca.tion psfkey'n isim 1. bar salama. 2. kontrol altna alma. 3. bartrma, uzlatrma; barma, uzlama.

pacifier pacifism pacifist pacify

pac.i.fi.er ps'fayr isim emzik. pac.i.fism ps'fzm isim barseverlik, barlk. pac.i.fistisim bar kimse. pac.i.fy ps'fay fiil 1. bartrmak, uzlatrmak. 2. yattrmak, sakinletirmek.

pack a wallop

konuma dili 1. bomba gibi bir etki yapmak. 2. ok iddetli bir yumruk atmak.

pack animal pack off pack up pack

yk hayvan. gndermek, defetmek, kovmak. bavula veya sanda koymak. 2. (makine) durmak. pack pk isim 1. boha, kn. 2. denk. 3. (sigara iin) paket. 4. sr. 5. iskambil oyunlar deste. 6. tbbi kompres, tampon.

package deal package tour package packed like sardines packed packer packet packhorse packing box packing case packing

ticaret paket teklif. grup turu, paket tur. pack.age pk'c isim 1. paket. 2. boha. 3. ambalaq. sardalye gibi istif edilmi. pack.edsfat 1. paketlenmi. 2. azna kadar dolu. pack.er pk'r isim paketi; ambalaqc. pack.et pk't isim 1. paket. 2. boha, kn. pack.horse pk'hrs isim yk beygiri. eya sand. eya sand. pack.ing pk'ng isim 1. paketleme, paket etme; ambalaqlama. 2. ambalaj. 3. salmastra, tka, conta.

packinghouse packsaddle pact

pack.ing.houseisim byk mezbaha. pack.sad.dle pk'sdl isim semer. pact pkt isim pakt, antlama; szleme.
943

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk pad

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

pad pd isim 1. yumuak bir maddeden yaplm koruyucu ey: kneepad dizlik. saddle pad semer yast. desk pad sumen. 2. bloknot, kt destesi. 3. baz hayvanlarn yumuak taban. fiil (padded, padding) 1. (yumuak bir madde ile) doldurmak. 2. (konuma, yaz v.b.'ni) iirmek.

padding

pad.dingisim 1. dolgu maddesi. 2. vatka. 3. fodra. 4. abartma.

paddle

pad.dle pd'l isim 1. ksa krek. 2. toka. fiil 1. ksa krekle yrtmek. 2. krek ekmek. 3. konuma dili pataklamak.

paddock

pad.dock pd'k isim 1. ahra yakn etraf evrili kk ayr veya otlak. 2. padok.

paddy padishah padlock

pad.dy pd'i isim eltik tarlas. pa.di.shah pa'da isim padiah. pad.lock pd'lak isim asma kilit. fiil asma kilitle kilitlemek, asma kilit vurmak.

paeony pagan paganism page through page

pae.o.ny pi'yni isim, ngiliz ngilizcesi baknz peony pa.gan pey'gn isim, sfat 1. pagan; putperest. 2. dinsiz. pa.gan.ismisim 1. paganizm; putperestlik. 2. dinsizlik. sayfalarn evirmek; sayfalarn evirip gz atmak. page peyc isim 1. (otelde) komi. 2. iolan. 3. uak. fiil hoparlr ile armak.

pageant pageantry paginate

pag.eant pc'nt isim 1. alay, tren. 2. gsteri. pag.eant.ryisim tantana, debdebe, atafat. pag.i.nate pc'neyt fiil (bir yaznn) sayfalarn numaralamak.

pagination paid pail pailful pain in the neck

pag.i.na.tionisim (bir yaznn) sayfalarn numaralama. paid peyd fiil baknz pay pail peyl isim kova. pail.fulisim bir kova dolusu. ba belas.

944

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk pain

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

pain peyn isim 1. ar, ac, sz. 2. ac, strap. 3. dert, keder. 4. oul zen, ihtimam, itina. 5. oul doum sanclar. fiil 1. cann yakmak, eziyet etmek. 2. zmek.

painful painkiller painless painstaking

pain.fulsfat 1. arl. 2. zahmetli, g. 3. ackl, zc. pain.kill.er peyn'klr isim ar kesici. pain.lesssfat 1. acsz, arsz. 2. zahmetsiz. pains.tak.ing peynz'teykng sfat 1. titiz, zenli, itinal. 2. zahmetli.

paint

paint peynt isim 1. boya. 2. allk. 3. makyaq. fiil 1. boyamak. 2. tasvir etmek, betimlemek, resmetmek. 3. makyaq yapmak.

paintbox paintbrush painter painting

paint.box peynt'baks isim boya kutusu. paint.brush peynt'br^ isim boya fras. paint.er peyn'tr isim 1. ressam. 2. boyac, badanac. paint.ing peyn'tng isim 1. resim, tablo. 2. ressamlk. 3. boyaclk, badanaclk. 4. resim sanat.

pair of compasses pair of pajamas pair of pants pair of scissors pair of trousers pair off pair pajamas Pakistan Pakistani

pergel. pijama. pantolon. makas. pantolon. elemek; eletirmek. pair per isim (pairs) ift. fiil eletirmek, iftletirmek. pa.ja.mas pca'mz isim piqama. Pak.i.stan pk'stn isim Pakistan. Pak.i.sta.ni pkstn'i isim Pakistanl. sfat 1. Pakistan, Pakistan'a zg. 2. Pakistanl.

pal palace palatable

pal pl isim, konuma dili arkada, dost. pal.ace pl's isim saray. pal.at.a.ble pl'tbl sfat 1. lezzetli. 2. yenebilir. 3. iilebilir. 4. hoa giden, ho.

palate

pal.ate pl't isim 1. damak. 2. tat alma duyusu. 3. (for) damak zevki.

palatial

pa.la.tial pley'l sfat saray gibi.


945

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk palaver

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

pa.lav.er plv'r isim 1. bo laf, palavra. 2. pohpohlama. fiil 1. bo laf etmek, palavra atmak. 2. pohpohlamak.

pale

pale peyl sfat 1. soluk, solgun, renksiz. 2. ak, uuk (renk). 3. donuk. fiil beti benzi atmak, sararmak; sarartmak.

paleness paleography paleontologist

pale.nessisim 1. solgunluk. 2. aklk. 3. donukluk. pa.le.og.ra.phy peyliyag'rfi isim paleografi. pa.le.on.tol.o.gist peyliyantal'cst isim paleontoloqist, talbilimci.

paleontology

pa.le.on.tol.o.gy peyliyantal'ci isim paleontoloqi, talbilim.

Palestine Palestinian

Pal.es.tine pl'stayn isim Filistin. Pal.es.tin.i.an plstn'iyn isim Filistinli. sfat 1. Filistin, Filistin'e zg. 2. Filistinli.

palette

pal.ette pl't isim 1. palet. 2. bir ressama zg renkler, palet.

paling

pal.ing pey'lng isim 1. it yapmaya zg kazk. 2. kazk it, it.

palisade

pal.i.sade plseyd' isim 1. savunmada kullanlan ve sivri kazklardan yaplm it; kazk it. 2. oul (rmak boyunca uzanan) kayalk uurum dizisi. fiil etrafna sivri kazklar dikerek it evirmek.

pall

pall pl isim 1. (siyah uha veya kadifeden) tabut rts. 2. rt, tabaka: A pall of thick mist covered the city. Kenti koyu bir sis tabakas rtmt.

pallet

pal.let pl't isim 1. mleki spatulas. 2. (yk kaldrma veya tamada kullanlan) palet.

palliate

pal.li.ate pl'iyeyt fiil 1. (hastalk, zorluk v.b.'ni) hafifletmek. 2. (kabahat, hakaret v.b.'ni) nemsizmi gibi gstermek.

pallid pallor palm branch

pal.lid pl'd sfat solgun, soluk. pal.lor pl'r isim solgunluk, beniz sarl. zafer simgesi olan hurma dal.
946

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk palm oil palm something off on someone Palm Sunday palm

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

hurma ya. birine bir eyi hile ile kabul ettirmek. paskalyadan nceki pazar gn. palm pam isim 1. avu ii, aya. 2. hurma aac. 3. palmiye. fiil avu iinde saklamak.

palmetto

pal.met.to plmet'o isim, botanik (palmettos/palmettoes) sabal.

palmist palmistry palpable

palm.ist pa'mst isim el falna bakan kimse. palm.ist.ryisim el fal. pal.pa.ble pl'pbl sfat 1. hissedilir, dokunulabilir. 2. aikr, ak.

palpably

pal.pa.blyzarf 1. el ile hissedilerek. 2. aikr olarak, aka.

palpitate palpitation palsy paltriness paltry pampa pampas grass pamper pamphlet pan out pan

pal.pi.tate pl'pteyt fiil (kalp) hzl atmak, arpmak. pal.pi.ta.tionisim arpnt. pal.sy pl'zi isim inme, fel, nzul. fiil felce uratmak. pal.tri.nessisim deersizlik, nemsizlik. pal.try pl'tri sfat deersiz, nemsiz. pam.pa pm'p, pam'p isim pampa. pampaotu, tykam. pam.per pm'pr fiil 1. martmak. 2. pohpohlamak. pam.phlet pm'flt isim bror, risale. konuma dili 1. sonu vermek. 2. baarya ulamak. pan pn isim 1. tepsi. 2. tava. 3. kefe, terazi gz. fiil (panned, panning) 1. topra ykayarak altn karmak. 2. konuma dili eletirmek.

panacea Panama Panamanian

pan.a.ce.a pnsi'y isim her derde deva. Pan.a.ma pn'ma, pn'm isim Panama. Pan.a.ma.ni.an pnmey'niyn isim Panamal. sfat 1. Panama, Panama'ya zg. 2. Panamal.

pancake pancreas panda

pan.cake pn'keyk isim krep; gzleme. pan.cre.as pn'kriys isim, anatomi pankreas. pan.da pn'd isim panda.

947

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk pandemonium

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

pan.de.mo.ni.um pndmo'niym isim kargaa, velvele, kyamet.

pander

pan.der pn'dr isim pezevenk. fiil 1. to (kar amacyla) (birinin olumsuz bir eilimini) tatmin etmeye almak: He is pandering to their reactionary tendencies. Onlarn gerici eilimlerini tatmin etmeye alyor. 2. pezevenklik etmek.

panderer pane panegyric

pan.der.erisim pezevenk. pane peyn isim pencere cam. pan.e.gyr.ic pncr'k isim birini veya bir eyi gklere karan yaz veya sylev, vg.

panel discussion panel

(dinleyiciler nnde yaplan) panel. pan.el pn'l isim 1. mimarlk panel. 2. kap aynas. 3. pano, duvar panosu. 4. (dinleyiciler nnde belirli bir konuyu tartmak iin seilen) tartmac grubu. 5. jri heyetinin isim listesi. 6. qri heyeti. fiil (paneled/panelled, paneling/panelling) 1. mimarlk panellerle kaplamak. 2. panolarla sslemek.

pang panhandle

pang png isim ani ve iddetli ar, sanc, spazm. pan.han.dle pn'hndl isim 1. tava sap. 2. ileri doru uzanan dar kara paras. fiil, konuma dili dilenmek.

panic

pan.ic pn'k isim panik, rk. fiil (panicked, panicking) panie kaplmak; panie kaptrmak.

panicky

pan.ic.kysfat 1. panie kaplm. 2. kolayca panie kaplan.

panic-stricken Panjab Panjabi

sfat panie kaplm. Pan.jab p^ncab', p^n'cab isim baknz the Panqab isim 1. Pencapa. 2. Pencapl. sfat 1. Pencapa. 2. Pencap, Pencap'a zg. 3. Pencapl.

panorama panoramic pansy

pan.o.ram.a pnr'm isim panorama. pan.o.ram.icsfat panoramik. pan.sy pn'zi isim hercaimeneke, alacameneke.

948

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk pant

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

pant pnt fiil 1. nefes nefese kalmak, solumak. 2. after/for -e can atmak, -e ii gitmek, iin yanp tutumak. 3. (kalp) iddetle arpmak, hzla atmak.

pantheism

pan.the.ism pn'thiyzm isim panteizm, tmtanrclk, kamutanrclk.

pantheist panther

pan.the.istisim panteist, tmtanrc, kamutanrc. pan.ther pn'thr isim 1. panter, pars, leopar. 2. puma, yenidnyaaslan.

panties pantograph pantomime

pant.ies pn'tiz isim, oul kadn klotu. pan.to.graph pn'tgrf isim pantograf, leylekgagas. pan.to.mime pn'tmaym isim pantomim. fiil pantomim oynamak.

pantry pants

pan.try pn'tri isim kiler. pants pnts isim, oul 1. pantolon. 2. ngiliz ngilizcesi klot, don.

pantyhose pantywaist

pant.y.hose pn'tihoz isim klotlu orap. pant.y.waist pn'tiweyst isim 1. pantolonu ve bluzu birbirine dmelenen ocuk tulumu. 2. argo kadns adam, efemine erkek.

pap papa papacy papal papaw

pap pp isim lapa; papara; mama. pa.pa pa'p isim (zellikle ocuk dilinde) baba. pa.pa.cy pey'psi isim papalk. pa.pal pey'pl sfat papaya veya papala ait. pa.paw pp', pp' isim 1. ieaacnn meyvesi. 2. ieaac. 3. kavunaacnn meyvesi. 4. kavunaac.

papaya

pa.pa.ya ppa'y isim 1. kavunaacnn meyvesi. 2. kavunaac.

paper clip paper credit paper mill paper money paper mulberry paper profits

ata, kt maas. vadeli senet ile kredi. kt fabrikas. kt para, banknot. ktdutu, ktaac. kt zerindeki kr.

949

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk paper tiger

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

glym gibi grnen ama aslnda zayf kimse/kurulu/lke.

paper

pa.per pey'pr isim 1. kt. 2. gazete. 3. herhangi bir yaz, tez, bildiri, tebli. 4. duvar kd. 5. yazl dev. 6. snav kd. 7. mali iler deerli kt. 8. oul bir kimsenin toplu mektup, gnce ve dier yazlar. 9. oul kimlik. sfat 1. kt, kttan yaplm. 2. kt zerinde kalan. fiil 1. zerine kt kaplamak, ktlamak; kt yaptrmak. 2. duvar kd ile kaplamak.

paperback

pa.per.back pey'prbk sfat, isim karton kapakl (kitap).

paper-bag paperhanger

pa.per-bag pey'prbg isim kesekd. pa.per.hang.er pey'prhngr isim duvar kd yaptran kimse.

paperknife

pa.per.knife pey'prnayf isim, ngiliz ngilizcesi kitap aaca; mektup aaca.

paper-mch paperweight papier-mch

pa.per-m.ch peyprmey' isim baknz papier-mch pa.per.weight pey'prweyt isim prespapye. pa.pier-m.ch peyprmey' isim ezilmi kt, tutkal v.b.'nden oluan ve kalplara dklerek eitli eya yaplan madde, kt ezmesi; kartonpiyer.

papist papoose pappy paprika

pa.pist pey'pst isim, aalayc Katolik. pa.poose ppus' isim (Kzlderili) bebek. pap.py pp'i isim, konuma dili baba. pa.pri.ka ppri'k, pp'rk isim tatl bir tr krmz biberin tozuyla yaplan baharat.

Papua New Guinea Papua Papuan papyrus par value par

Papua-Yeni Gine. Pap.u.a pp'yw isim Papua. isim Papual. sfat 1. Papua, Papua'ya zg. 2. Papual. pa.py.rus ppay'rs isim (papyruses/papyri) papirs. ticaret yazl deer, saymaca deer. par par isim baknz above par at par below par par value be on a par with be up to par
950

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk parable

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

par.a.ble per'bl isim iinde gerek pay olan ksa alegorik hikye, mesel.

parabola parabolic

pa.rab.o.la prb'l isim, geometri parabol. par.a.bol.ic perbal'k sfat alegorik. 2. geometri parabolik.

parabolical paraboloid parachute

par.a.bol.i.cal perbal'kl baknz parabolic pa.rab.o.loid prb'loyd isim, geometri paraboloit. par.a.chute per'ut isim parat. fiil 1. paratle atlamak. 2. paratle indirmek.

parachutist parade ground parade

par.a.chut.istisim parat. tren alan. pa.rade preyd' isim 1. geit treni, alay. 2. gsteri. 3. gezinti yeri, gezi. fiil 1. geit treni yapmak. 2. gsteri yapmak. 3. vnerek sergilemek.

paradigm

par.a.digm per'dm isim 1. rnek, numune. 2. dilbilgisi ekim rnei. 3. paradigma, dizi.

paradise paradox paradoxical paradoxically paraffin wax paraffin

par.a.dise per'days isim cennet. par.a.dox per'daks isim paradoks. par.a.dox.i.calsfat paradoksal. par.a.dox.i.callyzarf paradoksal olarak. parafin mumu. par.af.fin per'fn isim 1. parafin mumu, petrol mumu. 2. ngiliz ngilizcesi gazya, gaz. 3. kimya parafin.

paragon

par.a.gon per'gan isim mkemmel olduu kabul edilen rnek, numune.

paragraph

par.a.graph per'grf isim 1. paragraf. 2. hukuk paragraf, fkra; bent, madde.

Paraguay tea Paraguay Paraguayan

Paraguay ay, mate. Par.a.guay pr'gwey, pr'gway isim Paraguay. isim Paraguayl. sfat 1. Paraguay, Paraguay'a zg. 2. Paraguayl.

parakeet parallax parallel bars

par.a.keet per'kit isim muhabbetkuu. par.al.lax pr'lks isim paralaks, raklk as. spor paralel bar, paralel.
951

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk parallel port parallel

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

bilgisayar paralel kap, paralel port. par.al.lel per'lel sfat 1. paralel, kout. 2. ayn, benzer. 3. ayn dorultuda olan. fiil 1. paralel olmak. 2. paralel olarak koymak. 3. -e benzetmek, ile karlatrmak.

parallelepiped

par.al.lel.e.pi.ped perlelpay'pd isim, geometri paralelyz.

parallelogram

par.al.lel.o.gram perlel'grm isim, geometri paralelkenar.

paralyse

par.a.lyse per'layz fiil, ngiliz ngilizcesi baknz paralyze

paralysis paralytic

pa.ral.y.sis prl'ss isim fel, inme. par.a.lyt.ic perlt'k sfat felli, inmeli. isim felli kimse.

paralyze

par.a.lyze per'layz fiil 1. fel etmek; ktrm etmek. 2. felce uratmak.

parameter paramount

pa.ram.e.ter prm'tr isim parametre. par.a.mount per'maunt sfat 1. stn, en nemli, balca. 2. rtbece stn olan.

paranoia paranoiac paranoid parapet

par.a.noi.a pernoy' isim paranoya. par.a.noi.ac pernoy'k sfat, isim paranoyak. par.a.noid per'noyd sfat, isim paranoit. par.a.pet per'pt isim 1. siper. 2. korkuluk. 3. parmaklk.

paraphasia

par.a.pha.sia perfey'q isim, tbbi sz karkl, kelime karkl, parafazi.

paraphernalia

par.a.pher.na.li.a perfrney'liy isim, oul 1. kiisel eyalar. 2. donat, tehizat.

paraphrase

par.a.phrase per'freyz isim baka szcklerle anlatma. fiil baka szcklerle anlatmak.

parapsychology

par.a.psy.chol.o.gy persaykal'ci isim parapsikoloqi, ruhbilim tesi.

parasite parasitic

par.a.site per'sayt isim asalak, parazit. par.a.sit.ic perst'k sfat 1. asalak, parazit. 2. asalaksal.

952

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk parasitical

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

par.a.sit.i.cal perst'kl sfat 1. asalak, parazit. 2. asalaksal.

parasitology

par.a.si.tol.o.gy perstal'ci isim asalakbilim, parazitoloqi.

parasol paratrooper paratroops

par.a.sol per'sl isim gne emsiyesi. par.a.troop.erisim parat asker. par.a.troops per'trups isim, oul, askeri parat birlikleri.

paratyphoid parboil parcel

par.a.ty.phoid pertay'foyd isim, tbbi paratifo. par.boil par'boyl fiil yar kaynatmak. par.cel par'sl isim 1. paket. 2. boha, kn. 3. parsel. fiil 1. out -i parsellemek. 2. out -i eit ksmlara ayrp datmak, -i letirmek. 3. up -i paketlemek.

parch parchment

parch par fiil kavurmak, yakmak. parch.ment par'mnt isim 1. parmen, tire. 2. parmen kd.

Pardon me. pardon

Pardon. par.don par'dn fiil affetmek, balamak. isim af, balama.

pardonable pare

par.don.ablesfat affedilebilir, balanabilir. pare per fiil 1. (kabuunu) soymak. 2. (trnak, peynir kabuu v.b.'ni) kesmek. 3. down azaltmak, ksmak.

parenchyma

pa.ren.chy.ma preng'km isim, biyoloji zekdoku, parenkima.

parent

par.ent per'nt isim 1. anne/baba. 2. ata, cet. 3. oul ana baba, ebeveyn: My parents and your parents are old friends. Bizim ana babalarmz eski dost. the parents of the children ocuklarn ana babalar.

parentage parental parenthesis

par.ent.ageisim 1. ana babalk. 2. soy, nesil. pa.ren.tal pren'tl sfat ana babaya ait. pa.ren.the.sis pren'thss isim, dilbilgisi (parentheses) parantez, ayra.

parenthetical Parent-Teacher Association

par.en.thet.i.cal pernthet'kl sfat parantez ii. okul aile birlii.


953

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk Parent-Teacher Organization pariah

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

okul aile birlii. pa.ri.ah pray', per'iy isim 1. parya. 2. toplum d braklm kimse.

paring

par.ing per'ng isim 1. kabuunu soyma. 2. kabuk, soyuntu.

parish

par.ish per' isim, Hristiyanlk 1. (bir kilise ve papaznn sorumlu olduu) mahalle/semt. 2. bu mahalle veya semtte oturanlar.

parishioner parity park parka parking lot parking meter parkway parl. parlance parlay

par.ish.i.on.er per'nr isim parish 'te oturan kimse. par.i.ty per'ti isim 1. eitlik. 2. ticaret parite. park park isim park. fiil park etmek. par.ka par'k isim parka. park yeri, otopark. park saati. park.way park'wey isim bulvar. parl.ksaltma parliament parliamentary par.lance par'lns isim 1. deyi, dil. 2. deyim. par.lay par'ley, par'li fiil (kazanlan paray) bir sonraki yara yatrmak.

parley

par.ley par'li isim grme, mzakere. fiil bar grmeleri yapmak.

parliament parliamentarian parliamentarianism

par.lia.ment par'lmnt isim parlamento. par.lia.mentar.ianisim parlamenter. par.lia.men.tar.i.an.ism parlmenter'iynzm isim baknz parliamentarism

parliamentarism

par.lia.men.ta.rism parlmen'trzm isim parlamentarizm.

parliamentary procedure parliamentary parlor parlour Parmesan cheese Parmesan parochial school

parlamento usulleri. par.lia.men.ta.rysfat parlamentoya ait. par.lor par'lr isim oturma odas, salon. par.lour par'lr isim, ngiliz ngilizcesi baknz parlor parmcan. Par.me.san par'mzn isim baknz Parmesan cheese dini bir kurulu veya grubun ynetimindeki zel okul.
954

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk parochial

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

pa.ro.chi.al pro'kiyl sfat 1. (bir kilise ve papaznn sorumlu olduu) mahalleye/semte ait. 2. dar grl; dar (gr).

parody

par.o.dy per'di isim 1. parodi. 2. gln bir taklit. fiil 1. parodisini yazmak. 2. gln bir taklidini yapmak.

parole

pa.role prol' isim artl tahliye. fiil (mahkmu) artl olarak serbest brakmak.

parquet parrot

par.juet parkey' isim parke. fiil parke demek. par.rot per't isim papaan. fiil papaan gibi tekrarlamak.

parry

par.ry per'i fiil 1. (darbeyi) bertaraf etmek. 2. kaamak cevap vermek.

parsimonious

par.si.mo.ni.ous parsmo'niys sfat cimri, pinti, hasis, eli sk.

parsimony parsley parsnip

par.si.mo.ny par'smoni isim cimrilik, pintilik, hasislik. pars.ley pars'li isim maydanoz. pars.nip pars'np isim yabanhavucu, yabanihavu, karakavza.

parson parsonage part company with part company part from part owner part with part. partake of

par.son par'sn isim papaz. par.son.age par'snc isim papaz evi. -den ayrlmak. birbirinden ayrlmak. 2. with ile ilikisini kesmek. -den ayrlmak. hissedar. -i brakmak. part.ksaltma participle particular -i yemek; -i imek. 2. -in niteliinde olmak, -i andrmak.

partake

par.take parteyk' fiil (partook, partaken) 1. in -e katlmak. 2. paylamak.

parthenogenesis

par.the.no.gen.e.sis parthnocen'ss isim, biyoloji kendiliinden treme/reme, partenogenez.

partial

par.tial par'l sfat 1. ksmi; ksmen etkili. 2. taraf tutan, tarafgir. 3. to -e meyilli.
955

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk partiality

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

par.ti.al.i.ty pariyl'ti isim 1. taraf tutma, tarafgirlik. 2. tarafgirlikten ileri gelen hakszlk. 3. yeleme. 4. dknlk, zel sevgi.

partially

par.tial.lyzarf 1. ksmen. 2. tarafgirlikle, bir taraf tutarak.

participant

par.tic.i.pant parts'pnt isim katlan, itiraki. sfat paylaan, katlan.

participate participation participle

par.tic.i.pate partis'peyt fiil in -e katlmak. par.tic.i.pa.tionisim 1. katlma. 2. ortaklk. par.ti.ci.ple par'tspl isim, dilbilgisi sfat-fiil, orta, partisip.

particle

par.ti.cle par'tkl isim 1. zerre, parack, partikl. 2. dilbilgisi edat; ek, tak.

particular to particular

-e zg. par.tic.u.lar prtk'ylr sfat 1. belirli; zel. 2. -e zg: his particular style ona zg biem. 3. titiz, merakl. 4. ayrntl. isim 1. madde, husus. 2. oul ayrntlar.

particularly parting of the ways parting shot parting

par.tic.u.lar.lyzarf zellikle. ayrlma noktas; yol ayrm. giderayak sylenen ineli laf, son ta. part.ing par'tng isim 1. ayrlma. 2. veda. sfat ayrlrken yaplan.

partisan

par.ti.san par'tzn isim 1. partizan, tarafgir. 2. askeri gerillac, partizan. sfat partizan.

partisanship partition

par.ti.san.shipisim partizanlk. par.ti.tion part'n isim 1. blme; blnme. 2. blme, perde. 3. bilgisayar blnt. 4. mzik partisyon. fiil 1. blmek, ayrmak. 2. bilgisayar blntlemek.

partitur partitura partizan partly partner

par.ti.tur par'ttr isim, mzik partisyon. par.ti.tu.ra partt'r isim, mzik partisyon. par.ti.zan par'tzn isim, sfat baknz partisan part.ly part'li zarf ksmen, bir dereceye kadar. part.ner part'nr isim 1. ortak; arkada. 2. e, partner. 3. dans arkada, kavalye/dam.
956

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk partnership partridge parts of speech part-time parturition party in power party line party organ party

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

part.ner.shipisim ortaklk. par.tridge par'trc isim, zooloji keklik. dilbilgisi szblkleri. part-time part'taym sfat parttaym. par.tu.ri.tion parr'n, partyr'n isim dourma. iktidar partisi. parti veya grubun benimsedii fikirler. parti organ. par.ty par'ti isim 1. parti, elence. 2. politika parti. 3. grup, takm. 4. hukuk taraf. 5. katlan. 6. konuma dili kii, ahs.

pasha Pashto Pashtu pass an examination pass away pass by pass for pass in review pass judgement pass judgment pass muster pass on pass oneself off as pass out pass over

pa.sha pa', p' isim paa. Pash.to p^'to isim, sfat Petuca, Afganca. Pash.tu p^'tu isim, sfat baknz Pashto snav gemek, imtihan vermek. lmek. 2. sona ermek. yanndan gemek. .. gzyle baklmak, ... diye kabul edilmek. geit treni yapmak. hukuk hkm vermek. hukuk hkm vermek. 2. on hakknda yargya varmak. yeterli olmak, gemek. vefat etmek. 2. to (baka bir konuya) gemek. .. diye geinmek, kendini ... diye satmak. baylmak, kendinden gemek. 2. datmak. atlayp gemek, stnden gemek. 2. br tarafa gemek. 3. ihmal etmek, grmemek. 4. gz yummak.

pass something on to pass the ball to pass the ball pass the buck pass the hat pass the time of day pass the time

. bir eyi (bakasna) vermek/geirmek. spor (-e) pas vermek. spor (-e) pas vermek. sorumluluu bakasnn zerine atmak. konuma dili yardm iin toplamak. selamlamak. vakit geirmek.
957

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk pass through one's mind pass through pass up pass

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

aklndan gemek. iinden gemek. 2. nfuz etmek. konuma dili yararlanmamak, frsat karmak. pass ps isim 1. gei, geme. 2. paso, ebeke. 3. snavda geme. 4. boaz, geit. 5. askeri hatlardan geme izni. 6. durum, hal. 7. spor pas.

passable

pass.a.ble ps'bl sfat 1. geirilebilir, geer. 2. kabul edilir, geerli. 3. geit verir (yol).

passage

pas.sage ps'c isim 1. geme, gitme. 2. yol; boaz, geit. 3. pasaq. 4. yolculuk. 5. koridor, dehliz. 6. metin paras, para, pasaj. 7. (tasar) kabul edilip yrrle girme.

passageway passbook passenger passe-partout

isim pasaq, geit. pass.book ps'buk isim hesap czdan. pas.sen.ger ps'ncr isim yolcu. passe-par.tout psprtu', paspartu' isim (passe-partouts) paspartu.

passerby

pass.er.by ps'rbay isim (passersby) yoldan geen kimse.

passing grade passing

geer not. pass.ing ps'ng sfat geen: I heard the sound of a passing train. Geen bir trenin sesini duydum. It was but a passing fancy. Gelip geici bir hayalden baka bir ey deildi. isim 1. geme. 2. vefat.

passion

pas.sion p'n isim 1. hrs; tutku. 2. ak. 3. ehvet. 4. hiddet, fke.

passionate

pas.sion.ate p'nt sfat 1. ar tutkulu. 2. heyecanl, hararetli, ateli. 3. abuk fkelenen, hiddetli.

passionately passionflower passionless passive resistance passive

pas.sion.ate.lyzarf 1. tutkuyla. 2. hararetle. isim arkfelek, frldakiei. pas.sion.lesssfat tutkusuz, ruhsuz. pasif direni, eylemsiz direni. pas.sive ps'v sfat 1. pasif, eylemsiz, edilgin. 2. dilbilgisi edilgen.
958

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk passively passiveness passivity passport password past participle past perfect tense past redemption past tense past

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

pas.sive.lyzarf pasif olarak. pas.sive.nessisim pasiflik, edilginlik. pas.siv.i.ty psv'ti isim pasiflik, edilginlik. pass.port ps'prt isim pasaport. pass.word pas'wrd isim parola. gemi zaman sfat-fiili. dilbilgisi -mi'li gemi zaman. kurtarlamaz. dilbilgisi gemi zaman. past pst sfat gemi, geen, olmu, sabk. isim 1. gemi, mazi. 2. bir kimsenin gemii. 3. dilbilgisi gemi zaman kipi. zarf geerek. edat 1. -den daha tede veya teye. 2. tesinde.

pasta paste

pas.ta pas't isim makarna. paste peyst isim 1. beyaz tutkal. 2. kola. 3. macun. 4. lapa, ezme. fiil 1. yaptrmak. 2. argo yumruk atmak.

pasteboard

paste.board peyst'brd isim mukavva. sfat mukavva, mukavvadan yaplm.

pastel pasteurise

pas.tel pstel' isim 1. pastel boya. 2. pastel resim. pas.teur.ise ps'rayz fiil, ngiliz ngilizcesi baknz pasteurize

pasteurization pasteurize pasteurized milk pastille pastime pastor pastoral

pas.teur.i.za.tion psrzey'n isim pastrizasyon. pas.teur.ize ps'rayz fiil pastrize etmek. pastrize st. pas.tille pstil' isim, tbbi pastil. pas.time ps'taym isim elence. pas.tor ps'tr isim (Protestanlkta) papaz. pas.tor.al ps'trl sfat 1. pastoral, obanlara veya kr hayatna ait. 2. papazla ait. isim, edebiyat pastoral.

pastorale pastrami pastry shop

pas.to.rale pstral' isim, mzik pastoral. pas.tra.mi pstra'mi isim sr pastrmas. pastane.

959

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk pastry

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

pas.try peys'tri isim 1. hamur; yufka. 2. hamur tatls. 3. hamur tatllar.

pasturage pasture pasty

isim otlak. pas.ture ps'r isim otlak, mera. fiil otlamak; otlatmak. past.y peys'ti sfat 1. hamur gibi, macun kvamnda. 2. solgun.

pat on the back pat

tebrik etmek. pat pt fiil (patted, patting) (takdir veya sevgi belirtisi olarak) elle hafife/yumuaka vurmak; okamak, svazlamak. isim (takdir veya sevgi belirtisi olarak) elle hafife/yumuaka vurma; okama, svazlama.

patch someone up patch something together patch something up patch things up patch

birinin yaralarn tedavi etmek. bir eyi ereti bir ekilde tamir etmek. bir eyi ereti bir ekilde tamir etmek. aradaki anlamazl gidermek. patch p isim 1. yama. 2. benek. 3. toprak paras. fiil 1. yamamak, yamalamak, yama vurmak. 2. ereti bir ekilde tamir etmek.

patchwork

patch.work p'wrk isim 1. kuma artklarndan dikilmi yorgan. 2. uydurma i. 3. yama ii.

pate patent leather patent medicine patent rights patent

pate peyt isim _alay_ ba, kafa. rugan (deri). hazr ila, mstahzar. patent hakk. pat.ent pt'nt, [ngiliz ngilizcesi] peyt'nt isim 1. patent, imtiyaz. 2. imtiyazl arazi. sfat patentli. fiil patentini almak.

patentee patently paternal

pat.ent.ee ptnti' isim patent sahibi. pat.ent.lyzarf aka, aikr olarak. pa.ter.nal ptr'nl sfat 1. babaya ait. 2. babacan. 3. baba tarafndan olan. 4. babadan kalma.

paternalism

pa.ter.nal.ism ptr'nlzm isim (devletin, hkmetin, bir kuruluun, patronun) kendine bal bireylere kar babann ocuuna davrand gibi davranmas.
960

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk paternally paternity suit paternity test paternity path pathetic

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

pat.ter.nal.lyzarf baba gibi. hukuk babalk davas. babalk testi. pa.ter.ni.ty ptr'nti isim babalk. path pth isim 1. yol. 2. patika. pa.thet.ic pthet'k sfat 1. ackl, dokunakl, etkili, patetik. 2. konuma dili gln: What you've written is so bad it's pathetic! Yazdklarn o kadar berbat ki ... gln buluyorum!

pathfinder pathogen pathological pathologist pathology pathos

path.find.er pth'fayndr isim r aan kimse, kif. path.o.gen pth'cn isim, tbbi patoqen mikrop. path.o.log.i.cal pthlac'kl sfat patoloqik. pa.thol.o.gist pthal'cst isim patolog. pa.thol.o.gy pthal'ci isim patoloqi. pa.thos pey'thas isim acnma duygusu uyandran nitelik.

pathway

path.way pth'wey isim yol: the pathway to success baarya giden yol.

patience dock patience

botanik labada. pa.tience pey'ns isim 1. sabr, dayan, tahamml. 2. botanik labada.

patient patiently patio

pa.tient pey'nt sfat sabrl. isim hasta. pa.tient.lyzarf sabrla. pa.ti.o pt'iyo isim 1. avlu, hayat. 2. taraa, teras, veranda.

Patmian

Pat.mi.an pt'miyn isim Patmoslu. sfat 1. Patmos, Patmos'a zg. 2. Patmoslu.

Patmos patriarch

Pat.mos pt'ms, pat'ms isim Patmos. pa.tri.arch pey'triyark isim 1. aile reisi saylan adam. 2. yal ve saygdeer adam. 3. patrik.

patriarchal

pa.tri.ar.chal peytriyar'kl sfat 1. ataerkil, patriarkal, pederahi. 2. yal ve saygdeer (adam). 3. patrie ait.

patriarchate

pa.tri.arch.ate pey'triyarkt, pey'triyarkeyt isim 1. patrikhane. 2. patriklik.


961

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk patriarchy patrician

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

pa.tri.ar.chy pey'triyar'ki isim ataerki, pederahilik. pa.tri.cian ptr'n isim en yksek snftan adam, aristokrat.

patricide

pat.ri.cide pt'rsayd isim 1. babay ldrme. 2. baba katili.

patriot patriotic

pa.tri.ot pey'triyt isim yurtsever, vatansever, ulussever. pa.tri.ot.ic peytriyat'k sfat yurtsever, vatansever, ulussever.

patriotism patrol car patrol

pa.tri.ot.ismyurtseverlik, vatanseverlik, ulusseverlik. devriye arabas. pa.trol ptrol' isim 1. karakol, askeri devriye. 2. devriye gezme. fiil (patrolled, patrolling) devriye gezmek.

patrolman patron

pa.trol.manisim devriye polis. pa.tron pey'trn isim 1. hami, koruyucu. 2. devaml mteri.

patronage patronise

pa.tron.ageisim koruma, himaye, yardm. pa.tron.ise pey'trnayz fiil, ngiliz ngilizcesi baknz patronize

patronize

pa.tron.ize pey'trnayz fiil 1. korumak, himaye etmek. 2. -in mterisi olmak, -den alveri etmek.

patter

pat.ter pt'r fiil ptrdamak, tprdamak. isim ptrt, tprt.

pattern oneself after someone pattern oneself on someone pattern

birini rnek almak. birini rnek almak. pat.tern pt'rn isim 1. rnek, model; patron. 2. biim dzeni. 3. ablon. fiil 1. modele gre yapmak. 2. ekillerle sslemek.

patty paucity paunch paunchy pauper pauperise

pat.ty pt'i isim 1. yass kfte. 2. kk brek. pau.ci.ty p'sti isim azlk, ktlk, yetersizlik. paunch pn isim (iman) gbek. paunchysfat gbekli. pau.per p'pr isim yoksul, fakir. pau.per.ise p'prayz fiil, ngiliz ngilizcesi baknz pauperize
962

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk pauperize

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

pau.per.ize p'prayz fiil dilenecek duruma getirmek, dilenci durumuna getirmek.

pause

pause pz isim 1. durma; durgu. 2. fasla, ara. fiil 1. durmak, duraklamak. 2. duraksamak, tereddt etmek.

pave the way for pave pavement

-in yolunu amak. pave peyv fiil asfaltlamak; tala demek. pave.ment peyv'mnt isim 1. denmi yolun yzeyi; asfalt; deme talar, parke talar. 2. ngiliz ngilizcesi kaldrm, yaya kaldrm, trotuar.

pavilion

pa.vil.ion pvl'yn isim 1. (parklarda) byk kameriye. 2. (fuarda) pavyon. 3. (hastanede) pavyon.

paving

pav.ing pey'vng isim 1. yol deme. 2. yol deme maddeleri.

paw

paw p isim 1. hayvann peneli aya. 2. konuma dili el. fiil 1. (at, boa) (yeri) eelemek; einmek. 2. (hayvan) patisiyle (bir yeri) trmalamak. 3. pene atmak. 4. konuma dili (kadna) el atmak, (kadn) ellemek.

pawn broker pawn shop pawn ticket pawn

rehin karl bor para veren kimse; tefeci. tefeci dkkn. rehin makbuzu. pawn pn isim 1. rehin, rehine. 2. rehine koyma. fiil 1. rehine koymak. 2. tehlikeye atmak.

pawpaw pay a compliment pay a debt pay a premium for pay a visit to pay an arm and a leg for

paw.paw pp' isim baknz papaw kompliman yapmak. bor demek, tediye etmek. -i pahalya almak. -i ziyaret etmek. 2. -e gitmek; -e uramak. -e ok pahalya patlamak: You'll pay an arm and a leg for it. Sana ok pahalya patlayacak.

pay as one goes pay attention pay court to pay day

pein parayla alveri etmek. dikkat etmek. -e kur yapmak. maa gn.
963

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk pay dearly for pay for itself pay for

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

pahalya mal olmak. kendi masrafn karmak. -in parasn demek; -in masrafn/hesabn demek/ekmek, -in faturasn demek. 2. (hata veya suun) bedelini demek, cezasn ekmek.

pay heed to pay in advance pay in kind pay interest pay lip service to pay obeisance to pay off

-e dikkat etmek, -e kulak asmak. pein demek, teslim almadan nce parasn demek. ayni olarak demek. (hesap, bono v.b.) faiz getirmek. -e inanr gibi yapmak. -e sayg gstermek. (borcu) tamamyla demek. 2. konuma dili faydal olmak.

pay one's dues

aidatn demek. 2. argo (stajyerlik veya raklk dnemlerine zg) skc iler yapmak. 3. argo bir eyin cezasn ekmek.

pay one's respects

(to) (-e) ziyarette bulunmak. 2. (-e) sayg ziyaretinde bulunmak.

pay one's way pay out

kendi masraflarn kendi demek. (paray) demek. 2. denizcilikle ilgili (ip, zincir v.b.'ni) vermek; kaloma etmek.

pay phone pay someone a call pay someone a compliment pay someone back

konuma dili umumi/ankesrl telefon. birini ziyaret etmek. birine iltifat etmek. birine olan borcu demek: I'll pay you back on Monday. Bu borcumu size pazartesi deyeceim. 2. (gzel bir eye kar) birine karlkta bulunmak: How can I pay you back for such a wonderful meal? Byle gzel bir yemee kar size ne yapabilirim? 3. (ktlk yapan birinden) intikam almak; (ktlk yapan birinin) hakkndan gelmek.

pay someone off

birine cretini/maan verip iine son vermek. 2. birine rvet vermek.

pay someone's way

birinin masraflarn karlamak/demek.


964

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk pay station pay telephone Pay the piper and call the tune. pay the piper

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

baknz pay telephone jetonlu telefon. Paray veren dd alar. konuma dili yaptnn/yaptklarnn sonularna katlanmak: He did it, but it's me who's going to have to pay the piper. O yapt, fakat ceremesini ekecek olan benim.

pay through the nose

konuma dili -e ok pahalya patlamak: You'll pay through the nose. Sana ok pahalya patlayacak.

pay under protest pay up pay

itiraz ederek demek. (borcunu) demek; borcunu demek. pay pey isim cret, maa. fiil (paid) 1. (birine) (para, bor v.b.'ni) demek: Haven't you paid him yet? Parasn daha demedin mi? You have to pay your taxes next month. Gelecek ay vergilerini demen lazm. 2. (hata veya suun) bedelini demek, cezasn ekmek: You'll pay heavily for this. Bunu ar dersin. 3. -in yararna olmak: Who says crime doesn't pay? Su ilemenin faydasn kim inkr edebilir ki? It'll pay you to listen to this. Buna kulak asarsan iyi olur. 4. (bir i) birine para getirmek; (bir iin) maa (belirli bir nitelikte) olmak: This qob pays well. Dolgun maal bir i bu.

payable at sight payable on demand payable to bearer payable to cash payable to order payable

grldnde denecek. ibraznda denecek. hamiline denecek. hamiline. emre denecek. pay.a.ble pey'bl sfat 1. denebilir. 2. denmesi gereken, denecek.

payday payee paying guest paymaster

pay.day pey'dey isim maa gn; deme gn. pay.ee peyi' isim alacakl. pansiyoner. pay.mas.ter pey'mstr isim mutemet.
965

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk payment

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

pay.ment pey'mnt isim 1. deme. 2. cret, maa. 3. taksit.

payoff

pay.off pey'f isim 1. cret deme. 2. konuma dili dl veya ceza. 3. konuma dili sonu, netice. 4. k noktas. 5. argo rvet.

payroll

pay.roll pey'rol isim 1. maa/cret bordrosu. 2. maalarn/cretlerin toplam.

PC pd. pea green pea soup pea souper pea Peace be with you. peace offering peace peaceable peaceful peacemaker peacetime peach blossom peach fuzz

PC pi'si' ksaltma personal computer pd.ksaltma paid bezelye yeili, ak yeil. bezelye orbas. konuma dili koyu sis. pea pi isim bezelye. Selamnaleykm. bar ve uzlama amacyla verilen hediye. peace pis isim 1. huzur, skn, rahat, asayi. 2. bar. peace.ablesfat 1. barsever. 2. sakin. peace.fulsfat huzurlu, sakin. peace.mak.er pis'meykr isim bartrc, uzlatrc. peace.time pis'taym isim bar zaman. eftali bahar. eftalinin stndeki tyler. 2. ayva ty, insan vcudundaki ince sar tyler.

peach Melba peach tree peach peacock peahen peak load peak traffic hours peak

pemelba. eftali aac. peach pi isim eftali. pea.cock pi'kak isim tavus. pea.hen pi'hen isim dii tavus. en byk yk. trafiin en skk olduu saatler. peak pik isim 1. tepe, doruk, zirve. 2. (kaskette) siper, siperlik.

peaked

peak.ed pi'kd, pikt sfat 1. zayf, bitkin. 2. tepeli. 3. siperli (kasket).


966

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk peal

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

peal pil isim 1. birka ann birlikte veya art arda alnmas. 2. yksek ve devaml ses. 3. top veya gk grlemesi gibi ses. fiil (an) alnmak.

peanut brittle peanut butter peanut gallery peanut

yerfstyla yaplan bir ekerleme. yerfst ezmesi, fstk ezmesi. konuma dili (tiyatrodaki) en st balkon. pea.nut pi'n^t isim 1. yerfst. 2. konuma dili nemsiz miktarda para.

pear pearl onion pearl peasant

pear per isim armut. ok ufak arpacksoan. pearl prl isim, sfat inci. peas.ant pez'nt isim 1. kyl. 2. konuma dili kyl, emi.

peasantry peat bog peat pebble pebbly Pche Melba peck at peck

peas.ant.ryisim kyller, kyl snf. turbalk. peat pit isim turba. peb.ble peb'l isim akl ta, akl. peb.blysfat akll. Pwche Mel.ba pe mel'b pemelba. ku gibi az yemek. peck pek fiil 1. gagalamak. 2. gaga ile toplamak. isim gagalama.

pectin pectoral fin pectoral muscle pectoral

pec.tin pek'tn isim pektin. gs yzgeci. gs kas. pec.to.ral pek'trl sfat gs boluuna ait; gse ait, pektoral.

peculiar

pe.cu.liar pkyul'yr sfat 1. to -e zg: a disease peculiar to children ocuklara zg bir hastalk. 2. zel: a peculiar circumstance zel bir durum. 3. acayip, garip, tuhaf.

peculiarity peculiarly

pe.cu.li.ar.i.ty pkyuliyer'ti isim 1. zellik. 2. acayiplik. pe.cu.liar.lyzarf 1. zel olarak. 2. allmn dnda. 3. acayip bir ekilde.
967

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk pecuniary

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

pe.cu.ni.ar.y pkyu'niyeri sfat parayla ilgili, parasal, para.

pedagog

ped.a.gog ped'gag isim 1. eitimbilimci, eitimci, pedagog. 2. dar grl retmen.

pedagogic pedagogical pedagogue

ped.a.gog.ic pedgac'k sfat eitimsel, pedagoqik. ped.a.gog.i.cal pedgac'kl sfat eitimsel, pedagoqik. ped.a.gogue ped'gag isim 1. eitimbilimci, eitimci, pedagog. 2. dar grl retmen.

pedagogy

ped.a.go.gy ped'gaci isim eitimbilim, eitbilim, pedagoqi.

pedal

ped.al ped'l isim pedal, ayaklk. fiil (pedaled/pedalled, pedaling/pedalling) 1. pedalla iletmek. 2. pedal evirmek.

pedant

ped.ant ped'nt isim 1. bilgilik taslayan kimse. 2. gereksiz ayrntlar zerinde srarla duran bilim adam.

pedantic pedantry peddle

pe.dan.tic pdn'tk sfat bilgilik taslayan. ped.ant.ryisim bilgilik taslama. ped.dle ped'l fiil kap kap/sokak sokak dolaarak satmak.

peddler pederast pederasty pedestal

ped.dlerisim seyyar satc. ped.er.ast ped'rst isim olanc. ped.er.ast.yisim olanclk. ped.es.tal ped'stl isim 1. heykel veya stun taban, kaide. 2. esas, temel.

pedestrian crossing pedestrian subway pedestrian

yaya geidi. (yayalar iin) altgeit. pe.des.tri.an pdes'triyn isim yaya. sfat 1. yrmeye ait. 2. yaya yryen piyade. 3. ar, skc.

pediatric pediatrician pediatrics pedicel pedicure pedigree

pe.di.at.ric pidiyt'rk sfat, tbbi pediatrik, pediyatrik. pe.di.a.tri.cian pidiytr'n isim ocuk doktoru. pe.di.at.ricsisim, tbbi pediatri, pediyatri. ped.i.cel ped'sel isim, botanik sapk. ped.i.cure ped'kyr isim pedikr. ped.i.gree ped'gri isim 1. soy. 2. soyaac, ecere.
968

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk pedigreed pedlar pedology pedophile pedophilia peduncle pedunculus pee peek

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

ped.i.greedsfat ecereli (hayvan). ped.lar ped'lr isim, ngiliz ngilizcesi baknz peddler pe.dol.o.gy pdal'ci isim ocukbilim, pedoloqi. pe.do.phile pi'dfayl isim pedofil, sbyanc. pe.do.phil.ia pidfl'iy isim pedofili, sbyanclk. pe.dun.cle pd^ng'kl isim, botanik, anatomi sapk. pe.dun.cu.lus pd^ng'kyls isim, anatomi sapk. pee pi isim, konuma dili i. fiil iemek. peek pik fiil gizlice bakmak, gzetlemek, dikizlemek. isim gizlice bakma, gzetleme, dikiz.

peel off one's clothes peel

soyunmak, elbiselerini karmak. peel pil fiil 1. (meyvenin/sebzenin) kabuunu soymak, (meyveyi/sebzeyi) soymak. 2. (karidesin) kabuunu karmak. 3. (aacn kabuu, insann derisi, boya v.b.) syrlmak. isim meyve/sebze kabuu: Pick up those banana peels! O muz kabuklarn topla!

peeling

peel.ingisim (soyulmu) meyve/sebze kabuu: Throw those apple peelings out the window! O elma kabuklarn pencereden at!

peep of day peep

gn aarmas. peep pip fiil gizlice bakmak, gzetlemek, dikizlemek, rntgencilik etmek. isim gizlice bakma.

pee-pee

pee-pee pi'pi isim, ocuk dili i. fiil, ocuk dili i yapmak.

peephole peeping Tom peer

peep.hole pip'hol isim gzetleme delii. rntgenci. peer pr isim 1. akran, emsal. 2. ngiliz ngilizcesi dk, marki, kont, vikont veya baron unvanl kimse.

peerless peeve

peer.less pr'ls sfat esiz, emsalsiz. peeve piv fiil, konuma dili sinirlendirmek. isim baknz pet peeve

peevish peg away at peg away

pee.vish pi'v sfat sinirli, huysuzluu stnde. (bir ite) sebatla almak. (bir ite) sebatla almak.
969

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk peg

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

peg peg isim 1. aa ivi. 2. ask, kanca. 3. gereke; bahane. 4. konuma dili derece. 5. mzik mandal. fiil (pegged, pegging) 1. aa iviyle ivilemek. 2. ngiliz ngilizcesi up (amar) mandallayarak asmak. 3. (fiyat, cret v.b.'ni) sabit tutmak. 4. konuma dili atmak.

pejorative

pe.jo.ra.tive pcr'tv sfat aalayc, yermeli, peqoratif. isim aalayc szck, yermeli szck.

pelican pellet

pel.i.can pel'kn isim kakkuu, pelikan. pel.let pel't isim 1. kk topak. 2. sama tanesi. 3. hap.

pellmell pell-mell Peloponnese

pell.mell pel'mel' zarf paldr kldr, aceleyle. pell-mell pel'mel' zarf paldr kldr, aceleyle. Pel.o.pon.nese pelpniz', pelpnis' isim baknz the Peloponnese

Peloponnesian

Pel.o.pon.ne.sian pelpni'qn isim Peloponezli. sfat 1. Peloponez, Peloponez'e zg. 2. Peloponezli.

Peloponnesus

Pel.o.pon.ne.sus pelpni'ss isim baknz the Peloponnesus

pelt

pelt pelt fiil 1. with ... yamuruna tutmak: They pelted him with rotten tomatoes. Onu rk domates yamuruna tuttular. They pelted her with questions. Onu soru yamuruna tuttular. 2. down (yamur) bardaktan boanrcasna yamak.

pelvis pen name pen point pen

pel.vis pel'vs isim, anatomi pelvis, leen. edebiyat takma ad. kalem ucu. pen pen isim 1. (evresi it veya tel rgyle evrili, st ak) al. 2. konuma dili cezaevi. fiil (penned/pent, penning) 1. kapatmak, hapsetmek. 2. ala koymak.

penal code penal colony penal servitude penal

ceza kanunlar. mahkmlarn gnderildii srgn yeri. ar hapis cezas. pe.nal pi'nl sfat ceza ile ilgili, cezai.
970

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk penalise

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

pe.nal.ise pi'nlayz fiil, ngiliz ngilizcesi baknz penalize

penalize penalty penance

pe.nal.ize pi'nlayz fiil cezalandrmak. pen.al.ty pen'lti isim 1. ceza. 2. spor penalt. pen.ance pen'ns isim, Hristiyanlk 1. gnah karma ve papazn nerdii kefareti yerine getirme. 2. bir gnah balatmak iin papazn nerdii kefaret.

pen-and-ink pence

sfat dolmakalemle yazlm veya izilmi. pence pens isim, ngiliz ngilizcesi, oul baknz penny

penchant

pen.chant pen'nt, pan'an' isim baknz have a penchant for

pencil box pencil sharpener pencil

kalem kutusu, kalemlik. kalemtra. pen.cil pen'sl isim kurunkalem. fiil (penciled/pencilled, penciling/pencilling) kurunkalemle yazmak veya izmek.

pend pendant

pend pend fiil askda kalmak, muallakta olmak. pen.dant pen'dnt isim 1. asl ey. 2. pandantif. 3. kpe ucundaki ss.

pending

pend.ing pen'dng sfat kararlatrlmam, bir karara balanmam, askda. edat 1. srasnda, esnasnda. 2. -e kadar.

penduline titmouse penduline pendulous pendulum

ulhakuu. pen.du.line pen'cln sfat baknz penduline titmouse pen.du.lous pen'cls sfat sarkan, asl. pen.du.lum pen'clm isim 1. sarka, rakkas. 2. srekli deien ey.

peneplain

pe.ne.plain pi'npleyn isim, jeoloji peneplen, yontukdz.

penetrate

pen.e.trate pen'treyt fiil 1. girmek, iine ilemek, nfuz etmek. 2. etkilemek. 3. delip gemek. 4. anlamak. 5. sokulmak, ieriye szmak.

971

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk penetrating

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

pen.e.trat.ing pen'treytng sfat 1. ie ileyen, keskin. 2. anlayl.

penetration

pen.e.tra.tion pentrey'n isim 1. iine ileme, nfuz etme. 2. etki. 3. anlay. 4. delip geme. 5. sokulma, szma.

penguin penholder penicillin peninsula peninsular penis

pen.guin pen'gwn isim penguen. isim 1. kalem sap. 2. kalemlik, kalem koyaca. pen.i.cil.lin pensl'n isim penisilin. pen.in.su.la pnn'sl, pnn'syl isim yarmada. pen.in.su.larsfat yarmadaya ait. pe.nis pi'ns isim (penises/penes) penis, erkeklik organ.

penitence penitent

pen.i.ten.ceisim tvbekrlk, tvbekr olma. pen.i.tent pen'tnt sfat tvbekr. isim, Hristiyanlk bir gnah balatmak iin papazn nerdii kefareti yerine getiren kimse.

penitentiary penknife penmanship

pen.i.ten.tia.ry penten'ri isim hapishane, cezaevi. pen.knife pen'nayf isim (penknives) ak. pen.man.ship pen'mnp isim el yazs; kalemle yaz yazma.

pennant penniless pennon penny pincher penny

pen.nant pen'nt isim flama, flandra. pen.ni.less pen'ls sfat parasz, meteliksiz, cebi delik. pen.non pen'n isim 1. flandra, flama. 2. kanat. cimri kimse. pen.ny pen'i isim (pennies/[ngiliz ngilizcesi] pence) 1. sent (Amerikan dolarnn yzde biri). 2. ngiliz ngilizcesi peni. 3. az miktarda para.

pennyroyal pennyweight

pen.ny.roy.al pen'iroy'l isim yarpuz, habak. pen.ny.weight pen'iweyt isim yirmi drt buday arlnda l birimi (3,54 gram).

penny-wise and pound-foolish pension off pension

ufak eylerde tutumlu, byk eylerde msrif (kimse). emekliye ayrmak. pen.sion pen'n isim emekli ayl. fiil emekli ayl vermek, aylk balamak.
972

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk pensioner pensive pent up pent pentagon pentagonal pentathlon Pentecost

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

pen.sion.erisim emekli ayl alan kimse. pen.sive pen'sv sfat dalgn, dnceli. bir yere kapatlm, hapsedilmi. 2. bastrlm (duygu). pent pent sfat baknz pent up pen.ta.gon pen'tgan isim, geometri begen. pen.tag.o.nal pentg'nl sfat be keli. pen.tath.lon pentth'ln isim, spor pentatlon. Pen.te.cost pen'tkst isim 1. Hristiyanlk Hamsin yortusu, Hamsin, Gl Paskalyas. 2. Musevilik Hamsin bayram.

penthouse penultimate

pent.house pent'haus isim at kat, ekmekat. pe.nul.ti.mate pn^l'tmt sfat sondan nceki, sondan bir evvelki.

penurious penury peony people

pe.nu.ri.ous pnr'iys sfat ar yoksul. pen.u.ry pen'yri isim ar yoksulluk. pe.o.ny pi'yni isim akayk. peo.ple pi'pl isim 1. insanlar. 2. halk, ahali. 3. ulus, millet, kavim. 4. rk. 5. aile, bir kimsenin yaknlar. 6. oul uluslar, milletler, kavimler. fiil insanla doldurmak.

People's Republic of China pep pill pep talk pep

in Halk Cumhuriyeti. amfetaminli hap. konuma dili moral verici ksa konuma. pep pep isim 1. kuvvet, enerqi. 2. canllk. fiil (pepped, pepping) up canlandrmak, hareketlendirmek.

pepper mill pepper

biber deirmeni. pep.per pep'r isim biber; karabiber; krmzbiber. fiil zerine biber ekmek, biberlemek.

pepper-and-salt

pep.per-and-salt pep'rnslt' sfat karyad (kuma); ak dm (sa, sakal).

peppercorn peppermint peppery

pep.per.corn pep'rkrn isim karabiber tanesi. pep.per.mint pep'rmnt isim 1. nane. 2. naneekeri. pep.per.y pep'ri sfat 1. biberli. 2. hemen parlayan (kimse). 3. ineli, ineleyici (szler).
973

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk peppy pepsin per annum per capita per diem per se per

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

peppysfat canl, enerqik. pep.sin pep'sn isim, biyokimya pepsin. yllk, her yl iin; ylda. kii bana. gnlk; gnde. kendi bana, aslnda, haddi zatnda. per pr edat 1. ... bana, her bir ... iin: two per person kii bana iki tane. 2. vastasyla, eliyle; tarafndan.

Pera perambulate

Pe.ra pe'r isim, tarih Beyolu, Pera. per.am.bu.late prm'byleyt fiil 1. (bir yerde) gezinmek, gezmek, dolamak. 2. evresini dolamak.

perambulator perceive

per.am.bu.latorisim, ngiliz ngilizcesi ocuk arabas. per.ceive prsiv' fiil 1. alglamak. 2. fark etmek, anlamak; kavramak; sezmek.

percent

per.cent prsent' isim, sfat yzde: ten percent of his salary maann yzde onu. a two percent price hike yzde iki orannda bir zam.

percentage

per.cent.age prsen'tc isim 1. yzde, yzde oran. 2. pay, hisse, yzdelik. 3. konuma dili yarar, avantaj, kr.

perceptible

per.cep.ti.ble prsep'tbl sfat 1. alglanabilir. 2. fark edilebilir, anlalr.

perception

per.cep.tion prsep'n isim 1. alglama. 2. fark etme, anlama; kavrama; sezme. 3. alg, idrak. 4. anlay; kavray; sezgi.

perceptive perch

per.cep.tive prsep'tv zarf anlayl; kavrayl; sezgili. perch pr isim 1. tnek. 2. oturulacak yksek yer. fiil 1. (on) (-) tnemek, tneklemek, konmak. 2. (on) (-) oturmak, tnemek.

perchance percolate

per.chance prns' zarf baknz if perchance per.co.late pr'kleyt fiil szmek, filtreden geirmek; szlmek, szmak.

percolation percolator percussion instrument

per.co.la.tionisim szme; szlme. per.co.la.torisim filtreli kahve makinesi. mzik vurma alg.
974

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk percussion

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

per.cus.sion prk^'n isim 1. vurma, arpma. 2. vurma alglar. 3. tbbi perksyon.

peregrinate

per.e.gri.nate per'grneyt fiil 1. yolculuk etmek, seyahat etmek. 2. katetmek, amak.

peregrination peremptorily

per.e.gri.na.tionisim yolculuk, seyahat. per.emp.to.ri.lyzarf kesin olarak, tartmaya yer brakmayacak ekilde.

peremptory

per.emp.to.ry premp'tri, per'mptri sfat 1. kesin, mutlak. 2. otoriter, buyurucu, diktatrce.

perennial

per.en.ni.al pren'iyl sfat 1. yllarca sren, srekli, daimi. 2. okyllk (bitki). isim okyllk bitki.

perfect tense perfect

dilbilgisi grlen gemi zaman. per.fect prfekt' fiil 1. mkemmelletirmek. 2. gelitirmek. 3. bitirmek, tamamlamak.

perfection

per.fec.tion prfek'n isim 1. mkemmellik, kusursuzluk. 2. bitirme, tamamlama.

perfectly

per.fect.lyzarf 1. tamamen. 2. mkemmelen, kusursuz bir biimde.

perfidious perfidiously perfidy

per.fid.i.ous prfd'iys sfat hain; vefasz; kalle. per.fid.i.ous.lyzarf haince; vefaszca; kallee. per.fi.dy pr'fdi isim hyanet, hainlik; vefaszlk; kallelik.

perforate

per.fo.rate pr'freyt fiil 1. delmek. 2. bir dizi delik amak. 3. iine ilemek, nfuz etmek.

perforation

per.fo.ra.tionisim 1. delme. 2. bir dizi delik ama. 3. delik. 4. bir dizi delikten biri. 5. tbbi perforasyon.

perforce perform

per.force prfrs' zarf mecburen. per.form prfrm' fiil 1. yapmak, yerine getirmek. 2. tiyatro oynamak, roln yapmak, canlandrmak. 3. mzik almak.

performance

per.form.ance prfr'mns isim 1. yerine getirme, yapma. 2. tiyatro gsteri, temsil. 3. mzik alma. 4. alma, ileme.

975

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk performer

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

per.form.er prfr'mr isim 1. yerine getiren kimse. 2. oyuncu, artist. 3. mzisyen.

perfume

per.fume pr'fyum isim parfm, esans; gzel koku. fiil parfm srmek.

perfunctorily

per.func.to.ri.lyzarf 1. formalite gerei. 2. dikkatsizce, batan savma.

perfunctory

per.func.to.ry prf^ngk'tri sfat 1. mekanik olarak yaplan. 2. dikkatsiz, batan savma. 3. skc, formalite gerei yaplan.

perfusion pergola perhaps peri pericardium

per.fu.sion prfyu'qn isim, tbbi sv iitimi. per.go.la pr'gl isim ardak. per.haps prhps' zarf belki, muhtemelen. pe.ri pr'i isim peri. per.i.car.di.um perkar'diym isim, anatomi (pericardia) perikard.

perigee perigon peril

per.i.gee per'ci isim, gkbilim yerberi. per.i.gon per'gan isim, geometri tam a. per.il per'l isim tehlike; tehlikeye urama. fiil (periled/perilled, periling/perilling) tehlikeye atmak.

perilous perimeter period

per.il.ous per'ls sfat ok tehlikeli. pe.rim.e.ter prm'tr isim evre. pe.ri.od pr'iyd isim 1. devir: the Ottoman period Osmanl devri. 2. dnem, devre: a period of political unrest siyasi kargaalarn olduu bir dnem. 3. sre, mddet: for a brief period ksa bir sre iin. 4. jeoloji devir, a. 5. det, ayba. 6. dilbilgisi nokta.

periodic table periodic periodical

kimya eler izelgesi, periyodik cetvel. pe.ri.od.ic priyad'k sfat sreli, periyodik. pe.ri.od.i.cal priyad'kl isim sreli yayn. sfat sreli, periyodik.

periodically

pe.ri.od.i.cal.lyzarf 1. belirli aralklarla. 2. belirli zamanlarda.

periphery periscope

pe.riph.er.y prf'ri isim d snr izgisi, evre. per.i.scope per'skop isim periskop.
976

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk perish

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

per.ish per' fiil 1. lmek. 2. yok olmak, soyu tkenmek.

perishable

per.ish.a.ble per'bl sfat 1. kolay bozulur, dayanksz (yiyecekler). 2. lml, fani. isim, oul abuk veya kolay bozulabilen gda maddeleri.

peritoneum

per.i.to.ne.um pertni'ym isim, anatomi (peritoneums/peritonea) karnzar, periton.

peritonitis

per.i.to.ni.tis pertnay'ts isim, tbbi karnzar yangs/iltihab, peritonit.

periwinkle perjure oneself perjure

per.i.win.kle per'wngkl isim cezayirmenekesi. yalan yere yemin etmek. per.jure pr'cr fiil yalan yere yemin ettirmek; yalanc tanklk etmek.

perjury perk up perk perky perm permanence

per.ju.ry pr'cri isim yeminli yalan; yalanc tanklk. neelenmek, canlanmak; neelendirmek, canlandrmak. perk prk fiil baknz perk up perk.y pr'ki sfat neeli, canl. perm prm isim perma, permanant. fiil perma yapmak. per.ma.nenceisim kalclk, daimilik; sreklilik, devamllk.

permanencely

per.ma.nence.lyzarf kalc bir ekilde; srekli olarak, devaml olarak.

permanency

per.ma.nen.cyisim kalclk, daimilik; sreklilik, devamllk.

permanent press permanent wave permanent

t istemez. perma, permanant. per.ma.nent pr'mnnt sfat kalc, daimi; srekli, devaml: permanent scar kalc iz. permanent solution kalc zm. permanent chairman daimi bakan. permanent qob srekli i. She seems to have a permanent smile on her face. Sanki yzndeki tebessm hi eksilmiyor.

permanganate

per.man.ga.nate prmng'gneyt isim, kimya permanganat.


977

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk permeability

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

per.me.abil.i.tyisim geirgenlik, geirimlilik, permeabilite.

permeable

per.me.a.ble pr'miybl sfat geirgen, geirimli, permeabl.

permeate permissible

per.me.ate pr'miyeyt fiil nfuz etmek, iine ilemek. per.mis.si.ble prms'bl sfat izin verilebilir, ho grlebilir.

permission permissive

per.mis.sion prm'n isim 1. izin, msaade. 2. ruhsat. per.mis.sive prms'v sfat ar hogrl, fazla msamahakr.

permit

per.mit pr'mt isim izin belgesi, tezkere; izin; ruhsat; permi.

permutation

per.mu.ta.tion prmytey'n isim 1. permtasyon; deiim; deitirim. 2. matematik permtasyon, devirim.

pernicious anemia pernicious

tbbi ktcl kanszlk. per.ni.cious prn's sfat 1. zararl, tehlikeli. 2. ldrc.

perniosis

per.ni.o.sis prniyo'ss isim, tbbi (pernioses) souk srmas.

peroxide perpendicular

per.ox.ide prak'sayd isim, kimya peroksit. per.pen.dic.u.lar prpndk'ylr sfat dey, dikey. isim, matematik dikme.

perpetrate perpetrator perpetual motion perpetual

per.pe.trate pr'ptreyt fiil (su v.b.'ni) ilemek. per.pe.tratorisim (su) ileyen kimse. fizik srgit devinim. per.pet.u.al prpe'uwl sfat 1. srekli, devaml, daimi, aralksz. 2. ebedi, lmsz.

perpetually perpetuate

per.pet.u.al.lyzarf srekli olarak, daima. per.pet.u.ate prpe'uweyt fiil srekli klmak, srdrmek, devam ettirmek.

perpetuity

per.pe.tu.i.ty prptu'wti isim baknz in perpetuity

978

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk perplex

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

per.plex prpleks' fiil 1. zihnini kartrmak, artmak, allak bullak etmek. 2. kartrmak, aprak duruma getirmek.

perplexed perplexing perplexity persecute persecution perseverance persevere persevering Persia Persian carpet Persian cat Persian rug Persian

per.plexedsfat akn, arm. per.plex.ingsfat artc. per.plex.i.tyisim 1. aknlk. 2. karklk. per.se.cute pr'skyut fiil zulmetmek, eziyet etmek. per.se.cu.tion prskyu'n isim zulm, eziyet. per.se.ver.ance prsvr'ns isim sebat, direme. per.se.vere prsvr' fiil sebat etmek, diremek. sfat sebatl, direken. Per.sia pr'q isim ran. ran hals. irankedisi. ran hals. Per.sian pr'qn isim 1. ranl. 2. tarih Pers. 3. Farsa. sfat 1. ran, ran'a zg. 2. tarih Pers. 3. Farsa. 4. ranl.

persimmon

per.sim.mon prsm'n isim trabzonhurmas, qaponhurmas.

persist

per.sist prsst', przst' fiil 1. in -de srar etmek, -de ayak diremek, -de inat etmek. 2. devam etmek, srp gitmek.

persistence

per.sist.enceisim 1. srar, inat. 2. devam etme, srp gitme.

persistent

per.sis.tentsfat 1. srarl, inat. 2. devaml, srekli, srp giden.

persistently

per.sis.tent.lyzarf 1. srarla, zerinde durarak, inatla. 2. devaml olarak, srekli.

person of note person to person call person persona non grata persona

nl kimse, tannm kimse. ihbarl konuma, davetli konuma. per.son pr'sn isim kimse, kii, ahs. Latince istenmeyen kii. per.so.na prso'n isim baknz persona non grata
979

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk personable personage personal computer personal effects personal estate personal pronoun personal personality

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

per.son.a.ble pr'snbl sfat ho, ekici, cana yakn. per.son.ageisim nemli kii, ahsiyet. kiisel bilgisayar. zel eya. hukuk menkuller. dilbilgisi ahs zamiri. per.son.al pr'snl sfat kiisel, zel. per.son.al.i.ty prsnl'ti isim 1. kiilik, ahsiyet. 2. nemli kii, ahsiyet.

personally personify

per.son.al.lyzarf 1. ahsen, bizzat. 2. kendine gelince. per.son.i.fy prsan'fay fiil 1. kiilik vermek, kiiletirmek, canlandrmak. 2. -i somut bir ekilde temsil etmek/yanstmak, -in somut temsilcisi olmak, -in ta kendisi olmak: He personifies courage. O cesaretin ta kendisi.

personnel perspective

per.son.nel prsnel' isim personel, kadro. per.spec.tive prspek'tv isim 1. (resimde) perspektif. 2. bak as, a. 3. uzaklk duygusu veren manzara resmi.

perspicacious

per.spi.ca.cious prspkey's sfat keskin zekl, anlayl.

perspiration perspire persuade

per.spi.ra.tion prsprey'n isim 1. ter. 2. terleme. per.spire prspayr' fiil terlemek, ter dkmek. per.suade prsweyd' fiil 1. ikna etmek, inandrmak: I persuaded him that he was wrong. Onu yanldna inandrdm. 2. ikna etmek, raz etmek: I persuaded him to go. Onu gitmeye raz ettim.

persuasion

per.sua.sion prswey'qn isim 1. ikna etme, inandrma. 2. ikna etme, raz etme. 3. kanaat, inan.

persuasive persuasively persuasiveness pert

per.sua.sive prswey'sv sfat ikna edici. per.sua.sive.lyzarf ikna edici ekilde. per.sua.sive.nessisim ikna edebilme gc. pert prt sfat arsz, mark, ylk; kstah.

980

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk pertain

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

per.tain prteyn' fiil 1. to -e ait olmak; ile ilgili olmak, e ilikin olmak; ile ilgisi olmak: This forest doesn't pertain to that estate. Bu orman o malikneye ait deil. His remarks pertained only to legal matters. Szleri yalnzca yasal sorunlarla ilgiliydi. This privilege doesn't pertain to you. Bu ayrcaln seninle ilgisi yok. 2. to -e zg olmak, -e has olmak: That characteristic pertains only to vertebrates. O zellik yalnzca omurgallara zgdr.

pertinacious

per.ti.na.cious prtney's sfat direngen; kararl, azimli.

pertinaciously pertinacity

per.ti.na.cious.lyzarf kararllkla, azimle. per.ti.nac.i.ty prtns'ti isim direngenlik; kararllk, azim.

pertinent

per.ti.nent pr'tnnt sfat 1. yerinde: a pertinent remark yerinde bir sz. 2. geerli: This book is still pertinent. Bu kitap hl geerli.

perturb

per.turb prtrb' fiil 1. zihnini kartrmak, rahatsz etmek. 2. altst etmek.

Peru perusal peruse Peruvian pervade

Pe.ru pru' isim Peru. pe.rus.al pru'zl isim dikkatle okuma. pe.ruse pruz' fiil dikkatle okumak. isim Perulu. sfat 1. Peru, Peru'ya zg. 2. Perulu. per.vade prveyd' fiil istila etmek, kaplamak, yaylmak, sarmak, brmek.

pervasive perverse

per.va.sive prvey'sv sfat yaylm, kaplayan. per.verse prvrs' sfat 1. ters, aksi. 2. huysuz. 3. sapk; sapkn.

perversion

per.ver.sion prvr'qn isim 1. sapklk. 2. sapknlk, sapn, dalalet. 3. batan karma, ayartma. 4. (anlam) saptrma; (gerei) arptma.

perversity

per.ver.si.tyisim 1. terslik, aksilik. 2. huysuzluk. 3. sapklk.

981

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk pervert

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

per.vert prvrt' fiil 1. karmak, ayartmak. 2. (anlam) saptrmak; (gerei) arptmak. isim (pr'vrt) cinsel sapk.

pesky pessimism pessimist pessimistic pessimistically pest

pes.ky pes'ki sfat, konuma dili belal, sinir bozucu. pes.si.mism pes'mzm isim ktmserlik, karamsarlk. pes.si.mist pes'mst isim ktmser, karamsar. pes.si.mis.tic pesms'tk sfat ktmser, karamsar. pes.si.mis.tic.allyzarf karamsarlkla. pest pest isim 1. ba belas, pskll bela, musibet. 2. bitkilere zarar veren kk hayvan, bcek, mantar v.b.

pester

pes.ter pes'tr fiil skmak, sknt vermek, ban artmak; skboaz etmek.

pesticide pestilence

pes.ti.cideisim bcek ilac. pes.ti.lence pes'tlns isim 1. salgn ve ldrc hastalk, kran. 2. veba.

pestilent

pes.ti.lent pes'tlnt bulac hastalk getiren. 2. tehlikeli, ldrc. 3. ahlaka zararl. 4. konuma dili skc.

pestle pet aversion pet hate pet peeve pet

pes.tle pes'l isim havaneli. en ok nefret edilen ey veya kimse. en ok nefret edilen ey veya kimse. balca ikyet konusu. pet pet isim 1. evde beslenen hayvan. 2. gzde: teacher's pet retmenin gzdesi. sfat 1. evcil. 2. gzde, en ok sevilen. fiil (petted, petting) sevmek, okamak.

petal

pet.al pet'l isim, botanik tayapra, petal.

Peter doesn't hold a candle to Mary. Peter, Mary'nin eline su dkemez. petiole petit bourgeois petit four petit petite pet.i.ole pet'iyol isim, botanik yaprak sap. kk burjuva. ptifur. pe.tit pet'i sfat kk, ufak. pe.tite ptit' sfat ufak, ince, narin, minyon.

982

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk petition

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

pe.ti.tion pt'n isim 1. rica. 2. dilek, dua. 3. dileke. fiil 1. for iin rica etmek, iin ricada bulunmak. 2. dileke vermek.

petrify

pet.ri.fy pet'rfay fiil 1. talatrmak; talamak. 2. dn koparmak. 3. akln bandan almak.

petrochemistry petrography petrol bomb petrol station petrol petrolatum petroleum jelly petroleum petrology petticoat pettiness pettish petty cash petty larceny petty officer petty petulance petulancy petulant petulantly petunia pew pewit pewter

pet.ro.chem.is.try petrokem'stri isim petrokimya. pe.trog.ra.phy ptrag'rfi isim tabilgisi, petrografi. ngiliz ngilizcesi molotofkokteyli. ngiliz ngilizcesi benzin istasyonu. pet.rol pet'rl isim, ngiliz ngilizcesi benzin. pet.ro.la.tum petrley'tm isim petrolatum. vazelin. pe.tro.le.um ptro'liym isim petrol. pe.trol.o.gy ptral'ci isim tabilim, petroloqi. pet.ti.coat pet'ikot isim qpon, i eteklii. isim 1. kk eylerle urama. 2. kklk. pet.tish pet' sfat hrn, huysuz. kk kasa. 2. kk masraf. adi hrszlk. askeri, denizcilikle ilgili deniz astsubay. pet.ty pet'i sfat kk, nemsiz, ufak tefek. isim huysuzluk, hrnlk. isim huysuzluk, hrnlk. pet.u.lant pe'lnt sfat huysuz, hrn. zarf huysuzca, hrnlkla. pe.tu.nia ptun'y isim petunya. pew pyu isim kilisede oturacak sra. pe.wit pi'wt isim kzkuu. pew.ter pyu'tr isim 1. kurun ve kalay alam. 2. bu alamdan yaplan kap.

pf. pfennig pH Ph.D.

pf.ksaltma pfennig preferred pfen.nig fen'g isim fenik, Alman marknn yzde biri. pH pi.ey' isim, kimya pH. Ph.D. pi'ey.di' ksaltma Doctor of Philosophy
983

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk phagocyte phagocytosis

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

phag.o.cyte fg'sayt isim, biyoloji yutargze, fagosit. phag.o.cy.to.sis fgsayto'ss isim, biyoloji gzeyutarl, fagositoz.

phantom

phan.tom fn'tm isim 1. hayal. 2. hayalet. 3. grnt, aldan.

Pharaoh pharmaceutic

Phar.aoh fer'o isim firavun. phar.ma.ceu.tic farmsu'tk sfat 1. eczacla ait. 2. ila kullanmna ait.

pharmaceutical

phar.ma.ceu.ti.cal farmsu'tkl sfat, isim baknz pharmaceutic

pharmaceutics pharmacist pharmacologist pharmacology

isim eczaclk. phar.ma.cist far'msst isim eczac. isim farmakolog. phar.ma.col.o.gy farmkal'ci isim farmakoloqi, ilabilim.

pharmacy pharyngitis

phar.ma.cy far'msi isim 1. eczaclk. 2. eczane. phar.yn.gi.tis ferncay'ts isim, tbbi farenqit, yutak iltihab.

pharynx phase down phase in phase out phase

phar.ynx fer'ngks isim, anatomi yutak. yava yava azaltmak. yava yava kullanmaya balamak. yava yava kullanmdan kaldrmak/sona erdirmek. phase feyz isim 1. evre, safha. 2. faz. fiil (bir eyi) evreler halinde hazrlamak veya sunmak.

pheasant phenomenal

pheas.ant fez'nt isim sln. phe.nom.e.nal fnam'nl sfat 1. doal olaylarla ilgili. 2. olaanst, harikulade.

phenomenalism

phe.nom.e.nal.ism fnam'nlzm isim, felsefe olayclk, fenomenizm.

phenomenology

phe.nom.e.nol.o.gy fnamnal'ci isim, felsefe olaybilim, fenomenoloqi.

phenomenon

phe.nom.e.non fnam'nan isim (phenomena) fenomen, olay, olgu, grng.

984

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk philander

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

phi.lan.der fln'dr fiil kur yapmak, flrt etmek; kadn peinde komak, zamparalk etmek.

philanderer philanthropic

isim zampara, apkn erkek. phil.an.throp.ic flnthrap'k sfat iyiliki, iyiliksever, hayrsever, yardmsever.

philanthropical

phil.an.throp.i.cal flnthrap'kl sfat baknz philanthropic

philanthropist

phi.lan.thro.pist fln'thrpst isim hayrsever, yardmsever.

philanthropy

phi.lan.thro.py fln'thrpi isim hayrseverlik, yardmseverlik.

philatelist philately philharmonic orchestra philharmonic Philippine

phi.lat.e.list flt'lst isim filatelist, pul koleksiyoncusu. phi.lat.e.ly flt'li isim filateli, pul koleksiyonculuu. filarmoni orkestras. phil.har.mon.ic flharman'k sfat filarmonik. Phil.ip.pine fl'pin sfat 1. Filipin, Filipin Adalar'na zg. 2. Filipinli.

philodendron

phil.o.den.dron flden'drn isim (philodendrons/philodendra) filodendron.

philologist philology philosopher philosophic philosophical philosophise

isim filolog, dil bilgini, dilci. phi.lol.o.gy flal'ci isim 1. filoloqi. 2. dilbilim. phi.los.o.pher flas'fr isim filozof, felsefeci. phil.o.soph.ic flsaf'k sfat 1. felsefi. 2. filozofa. phil.o.soph.i.cal flsaf'kl sfat baknz philosophic phi.los.o.phise flas'fayz fiil, ngiliz ngilizcesi baknz philosophize

philosophize

phi.los.o.phize flas'fayz fiil 1. filozofa konumak veya dnmek. 2. felsefeyle megul olmak.

philosophy phlebitis

phi.los.o.phy flas'fi isim felsefe. phle.bi.tis flbay'ts isim, tbbi flebit, filibit, toplardamar yangs.

phlegm

phlegm flem isim 1. balgam. 2. kaytszlk, ilgisizlik. 3. soukkanllk.


985

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk phlegmatic

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

phleg.mat.ic flegmt'k sfat soukkanl, sakin, kendine hkim.

phlox phobia phoenix phone

phlox flaks isim aleviei. pho.bi.a fo'biy isim fobi, ylg, korku. phoe.nix fi'nks isim Anka, Zmrdanka. phone fon isim, konuma dili telefon. fiil, konuma dili telefon etmek.

phoneme phonetic alphabet phonetic spelling phonetic phonetically phonetics phonograph phonology phony

pho.neme fo'nim isim fonem, sesbirim. fonetik alfabe, sesil abece. fonetik yazm. pho.net.ic fnet'k sfat fonetik, sesil. zarf fonetik olarak. isim fonetik, sesbilgisi. pho.no.graph fo'ngrf isim fonograf. pho.nol.o.gy fonal'ci isim sesbilim, fonoloqi. pho.ny fo'ni sfat, argo 1. sahte, dzme, dzmece. 2. yapmack. isim 1. sahte ey. 2. dzenbaz.

phosphate phosphorescent phosphorous phosphorus phot. photo finish photo photocell photochemistry

phos.phate fas'feyt isim, kimya fosfat. phos.pho.res.cent fasfres'nt sfat fosfor gibi ldayan. phos.pho.rous fas'frs sfat, kimya fosforlu. phos.pho.rus fas'frs isim fosfor. phot.ksaltma photograph photography fotofini. pho.to fo'to isim, konuma dili fotoraf. pho.to.cell fo'tosel isim kgz. pho.to.chem.is.try fotokem'stri isim fotokimya, lkimya, fotoimi.

photocopier photocopy photoelectric cell photoelectric photoelectricity

isim fotokopi makinesi. pho.to.cop.y fo'tokapi isim fotokopi, tpkekim. kgz. pho.to.e.lec.tric fotowlek'trk sfat fotoelektrik. pho.to.e.lec.tric.i.ty fotowlektrs'ti isim fotoelektrik, lelektrik.

photogenic

pho.to.gen.ic fotocen'k sfat fotoqenik.


986

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk photograph

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

pho.to.graph fo'tgrf isim fotoraf. fiil fotorafn ekmek: He is photographing his daughter. Kznn fotorafn ekiyor.

photographer photography photogravure photometer photometry photosphere

pho.tog.ra.pher ftag'rfr isim, fotoraflk fotoraf. pho.tog.ra.phy ftag'rfi isim, fotoraflk fotoraflk. pho.to.gra.vure fotogrvyr' isim fotogravr. pho.tom.e.ter fotam'tr isim fotometre, kler. pho.tom.e.try fotam'tri isim fotometri, klm. pho.to.sphere fo'tsfr isim fotosfer, kkre, kyuvar.

photosynthesis

pho.to.syn.the.sis fotosn'thss isim, biyokimya fotosentez, lbireim.

phototaxis

pho.to.tax.is fottk'ss isim, biyoloji fototaksi, agm.

phototaxy phototropism

pho.to.tax.y fo'ttksi isim baknz phototaxis pho.tot.ro.pism fotat'rpzm isim, biyoloji fototropizm, aynelim, adorulum.

phrase book phrase

yabanc dil klavuzu. phrase freyz isim 1. ibare. 2. deyim, tabir. 3. mzik cmle. fiil 1. cmle veya szcklerle anlatmak. 2. mzik (bir paray) cmlelemek.

phraseology phrenology phyllo dough phyllo phylogeny

phra.se.ol.o.gy freyziyal'ci isim syleni; syleyi. phre.nol.o.gy frnal'ci isim frenoloqi. yufka. 2. yufka hamuru. phyl.lo fi'lo, fay'lo isim 1. yufka. 2. yufka hamuru. phy.log.e.ny flac'ni isim, biyoloji filogenez, filoqenez, soyolu.

phylum phys. ed. physic nut physic physical education physical examination physical therapy

phy.lum fay'lm isim, biyoloji (phyla) filum. phys. ed. fz'ed ksaltma physical education hintfst, krkas. phys.ic fz'k isim, eski mshil. beden eitimi. salk muayenesi, ekap. fizik tedavisi, fizyoterapi.
987

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk physical training physical

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

ngiliz ngilizcesi beden eitimi. phys.i.cal fz'kl sfat 1. fiziksel, fiziki. 2. maddi. 3. bedensel. isim, konuma dili salk muayenesi, ekap.

physician physicist physics physiognomy physiologic

phy.si.cian fz'n isim doktor, hekim. phys.i.cist fz'sst isim fiziki. phys.ics fz'ks isim fizik. phys.i.og.no.my fziyag'nmi isim fizyonomi. phys.i.o.log.ic fziylac'k sfat fizyoloqik, ilevbilimsel.

physiological

phys.i.o.log.i.cal fziylac'kl sfat fizyoloqik, ilevbilimsel.

physiology physiotherapy

phys.i.ol.o.gy fziyal'ci isim fizyoloqi, ilevbilim. phys.i.o.ther.a.py fziyother'pi isim fizyoterapi, fizik tedavisi.

physique pi pianissimo

phy.sijue fzik' isim bnye, fizik yaps. pi pay isim, matematik pi. pi.a.nis.si.mo piyns'mo sfat, zarf, mzik pianissimo, ok hafif (sesle).

pianist piano pianoforte piazza

pi.an.ist piyn'st, pi'ynst isim piyanist. pi.a.no piya'no sfat, zarf, mzik piano, hafif (sesle). pi.an.o.for.te piynfr'ti isim piyano. pi.az.za piyz', piyt's isim 1. (talyan ehirlerinde) meydan; pazar yeri. 2. balkon, veranda.

picarel picayune piccolo pick a fight pick a quarrel pick and choose pick apart pick at

pic.a.rel pkrel' isim, zooloji istrongilos. pic.a.yune pkyun' sfat ok nemsiz, ok deersiz. pic.co.lo pk'lo isim, mzik pikolo, kk flt. kavga karmak. kavga karmak. titizlikle semek. ekitirmek, insafszca eletirmek. 2. (sav) rtmek. -i ekelemek. 2. -i itahszca yemek. 3. konuma dili -i kzdrmak, ile uramak.

pick holes in

-de kusur bulmak.

988

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk pick off

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

-i koparmak. 2. (tabanca ile) -i birer birer vurup drmek.

pick on

semek. 2. konuma dili durmadan kusur bulup azarlamak; ile uramak.

pick one's nose pick one's teeth pick one's way pick out

burnunu kartrmak. krdanla dilerini temizlemek. engelleri yenerek kendine yol amak. semek, ayrmak. 2. mzik ar ar nota karmaya almak.

pick over pick someone's brains pick someone's pocket pick to pieces pick up speed pick up

ayklamak. birine ok soru sormak. birinin cebindekileri yrtmek. ekitirmek, insafszca eletirmek. 2. (sav) rtmek. hzlanmak. kaldrmak, toplamak. 2. devirmek. 3. rasgele bulmak. 4. pratik olarak renmek, (dili) kulaktan renmek. 5. almak. 6. toplanmak. 7. konuma dili iyilemek. 8. ilerlemek, gelimek. 9. hzlanmak.

pick

pick pk isim 1. kazma. 2. krdan. 3. mzrap. fiil 1. semek. 2. (meyve, iek v.b.'ni) toplamak, koparmak. 3. delmek, kazmak. 4. (sivri alet veya trnaklarla) kartmak. 5. (kilidi) anahtarsz amak. 6. mzik (telli algy) mzrapla veya parmaklarla almak. isim 1. seme, seim. 2. en sekin ey.

pickaback pickax picket fence picket

pick.a.back pk'bk zarf omuzda, srtta. pick.ax pk'ks isim kazma. kazk it. pick.et pk't isim 1. kazk. 2. askeri ileri karakol. 3. grev gzcs. fiil 1. kazklarla etrafn evirmek. 2. nbeti veya karakol koymak. 3. grev gzcl yapmak.

pickings pickle

pick.ings pk'ngz isim, oul toplanlacak artklar. pick.le pk'l isim 1. salatalk/hyar turusu; kornion. 2. turu: She bought a jar of tomato pickles. Bir kavanoz
989

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

domates turusu ald. 3. dekapaq solsyonu. fiil 1. -den turu yapmak. 2. (metal bir nesneyi) dekape etmek. pickled pick.led pk'ld sfat 1. turu haline getirilmi (sebze/meyve): pickled beets pancar turusu. 2. konuma dili zilzurna sarho, fitil gibi. pickling tank pickling dekapaj teknesi. pick.ling pk'lng isim 1. -den turu yapma. 2. dekapaj. sfat turuluk. picklock pick-me-up pick.lock pk'lak isim 1. hrsz. 2. maymuncuk. pick-me-up pk'mi.^p isim, konuma dili kuvvet verici ve canlandrc iecek/yiyecek. pickpocket pickup arm pickup truck pickup pick.pock.et pk'pakt isim yankesici. pikap kolu. kamyonet, pikap. pick.up pk'^p isim 1. otomotiv hzlanma kapasitesi, abuk hzlanma kapasitesi: This car's got no pickup. Bu arabann hzlanma gc sfr. 2. kamyonet, pikap. 3. konuma dili bir gecelik ak iin eve alnan veya otele gtrlen kimse. 4. (pikap kolundaki) kafa, pikap kafas. 5. (ticarette) canlanma. 6. (p, postay, yollanan mallar) toplama: They only make one garbage pickup a week here. Burada p ancak haftada bir kez topluyorlar. picnic pic.nic pk'nk isim 1. piknik. 2. kolay veya hoa giden i. fiil (picnicked, picnicking) piknie gitmek, piknik yapmak. pictorial pic.to.ri.al pktr'iyl sfat 1. resimle ilgili. 2. resimli. 3. resim gibi. isim resimli dergi. picture book picture frame picture gallery picture postcard picture tube resimli kitap. resim erevesi. resim galerisi. kartpostal. televizyon resim tp, resim lambas.

990

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk picture

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

pic.ture pk'r isim 1. resim. 2. betimleme. 3. -in tpatp benzeri, kopya. 4. oul sinema. 5. grnt. fiil 1. betimlemek, resmetmek. 2. canlandrmak, hayal etmek.

picturesque

pic.tur.esjue pkresk' sfat pitoresk, resim konusu olmaya elverili.

pie

pie pay isim 1. ahlk turta. 2. argo kolay ey. 3. argo rvet.

piebald piece goods piece on piece out piece together piece piecemeal

pie.bald pay'bald sfat alacal (at, ku v.b.). ticaret metreyle satlan kuma. eklemek. para ekleyerek tamamlamak. paralar bir araya getirmek. piece pis fiil baknz piece on piece out piece together piece.meal pis'mil zarf para para, yava yava. sfat para para yaplan, kademeli.

piecework piecrust pied piedmont

piece.work pis'wrk isim para ba i. pie.crust pay'kr^st isim, ahlk turta hamuru. pied payd sfat benekli, alaca. pied.mont pid'mant isim, corafya sradalarn eteklerindeki blge. sfat, corafya sradalarn eteklerindeki.

pieplant pier

pie.plant pay'plnt isim, botanik, konuma dili ravent. pier pr isim 1. iskele, rhtm. 2. kemer veya kpr payandas.

pierce

pierce prs fiil 1. delmek. 2. delip gemek. 3. iine ilemek, nfuz etmek.

piety pig iron pig Latin

pi.e.ty pay'ti isim 1. Tanrya hrmet. 2. dindarlk. pik, dkme demir, font. kudili (Birinci ses kelimenin sonuna getirilir ve ay eklenir: igpay atinlay .).

pig

pig pg isim 1. domuz. 2. argo pis herif. 3. argo rfnt, yelloz.

pigeon

pi.geon pc'n isim gvercin.


991

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk pigeonhole

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

pi.geon.hole pc'nhol isim 1. gvercin yuvas. 2. yaz masasnda kt gz. fiil 1. yaz masasnn kt gzne yerletirmek. 2. snflandrmak. 3. bir kenara brakmak, rafa kaldrmak.

piggyback pigheaded pigment

pig.gy.back pg'ibk zarf omuzda, srtta. pig.head.ed pg'hedd sfat inat, dik kafal. pig.ment pg'mnt isim 1. renk maddesi, boya maddesi. 2. toz boya. 3. biyoloji pigment.

pigmentation pigmy pigpen pigskin

pig.ment.a.tionisim, biyoloji pigmentasyon. pig.my pg'mi isim, sfat baknz pygmy pig.pen pg'pen isim domuz al. pig.skin pg'skn isim 1. domuz derisi. 2. konuma dili Amerikan futbol topu.

pigsty

pig.sty pg'stay isim 1. domuz al. 2. domuz al gibi pis ev/oda, mezbele.

pike perch pike pilaf pile driver pile in pile off pile on pile out pile up

uzunlevrek. pike payk isim 1. karg, mzrak. 2. anayol. 3. paral yol. pi.laf plaf' isim pilav. ahmerdan. dolumak. inmek, hep birlikte inmek. mek. 2. tepeleme doldurmak. inmek, hep birlikte inmek. ymak, biriktirmek; ylmak, birikmek. 2. konuma dili kazada arpp ezmek.

pile

pile payl isim 1. yn, kme. 2. fizik atom reaktr. 3. ty, hav. 4. argo servet, dnyalk. 5. oul emoroit. fiil ymak, kmelemek.

pilfer pilgrim pilgrimage piling pill

pil.fer pl'fr fiil almak, armak, yrtmek. pil.grim pl'grm isim hac. pil.grim.ageisim hac. pil.ing pay'lng isim 1. temel kazklar. 2. kazk akma. pill pl isim hap.

992

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk pillage

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

pil.lage pl'c isim 1. yama, talan. 2. ganimet. fiil yama etmek.

pillar box pillar pillory pillow pillowcase pilot film pilot light

ngiliz ngilizcesi posta kutusu. pil.lar pl'r isim, mimarlk stun, kolon; direk; dikme. pil.lo.ry pl'ri fiil elleme rezil etmek. pil.low pl'o isim yastk. pil.low.case pl'okeys isim yastk yz. deneme filmi. (ofbende) pilot alevi, tututurma alevi. 2. iaret lambas.

pilot project pilot

deneme projesi. pi.lot pay'lt isim 1. pilot. 2. klavuz, rehber. 3. dmenci. fiil 1. (uak) kullanmak. 2. klavuzluk etmek, yol gstermek.

pilothouse pimento cheese pimento

pi.lot.house pay'lt.haus isim kaptan kk. iine bu tr biber katlm ok yumuak bir peynir. pi.men.to pmen't, pmen't isim bir tr tatl krmzbiber.

pimiento pimp pimple pin down pin someone down on something

pi.mien.to pmen't, pmen't isim baknz pimento pimp pmp isim pezevenk. fiil pezevenklik etmek. pim.ple pm'pl isim sivilce. saptamak. birisini (bir konudaki niyetini) aklamak zorunda brakmak.

pin someone's ears back pin something on someone

birini halamak, birini azarlamak. bir eyi birinin stne atmak, birini bir eyle sulamak. 2. birinin bir suu ilediini kantlamak.

pin

pin pn isim 1. topluine. 2. bro, ine. 3. mzik (telli alglarda) akort mandal. fiil (pinned, pinning) 1. topluine ile tutturmak. 2. ilitirmek. 3. kprdayamaz hale sokmak.

pinafore pincers

pin.a.fore pn'fr isim ocuk nl, gslk. pin.cers pn'srz isim, oul kerpeten, kska.

993

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk pinch

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

pinch pn fiil 1. imdiklemek. 2. kstrmak. 3. (ayakkab) vurmak, skmak. 4. argo almak, armak. isim 1. imdik. 2. tutam. 3. sknt, darlk.

pinchbug pincushion pine cone pine needle pine nut pine pineal body pineal gland pineal pineapple ping-pong pinion pink

pinch.bug pn'b^g isim makaslbcek, yereei. pin.cush.ion pn'kn isim inedenlik, inelik. am kozala. am inesi. amfst. pine payn isim am. anatomi kozalaks bez. anatomi kozalaks bez. pin.e.al pn'iyl, payn'iyl sfat kozalaks. pine.ap.ple payn'pl isim ananas. ping-pong png'pang isim pingpong, masatenisi. pin.ion pn'yn isim, makine kk dili ark, pinyon. pink pngk isim 1. pembe renk. 2. (bir eit ufak) karanfil. sfat pembe.

pinna pinnacle

pin.na pn' isim, zooloji (pinnas/pinnae) pines. pin.na.cle pn'kl isim 1. mimarlk bina zerindeki sivri tepeli kule. 2. doruk, tepe, zirve.

pinpoint

pin.point pn'poynt isim 1. ine ucu. 2. ufak ey. fiil kesin olarak yerini belirtmek.

pinprick

pin.prick pn'prk isim 1. ine batmas. 2. sinir bozucu ufak bir ey.

pins and needles pinstripe suit pinstripe pinstriped pint

karncalanma, uyuma. ince izgili takm elbise. pin.stripe pn'strayp isim (kumata) ince izgi. pin.stripedsfat ince izgili (kuma, giysi). pint paynt isim 1. 8,019 litre. 2. ngiliz ngilizcesi 8,558 litre.

pintail pinwheel

pin.tail pn'teyl isim, zooloji klkuyruk. pin.wheel pn'hwil isim frldak; arkfelek.

994

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk pioneer

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

pi.o.neer paynr' isim nc. fiil yol amak, nclk etmek.

pious pip Pipe down! pipe dream pipe organ pipe up pipe

pi.ous pay's sfat dindar. pip pp isim (elma, portakal v.b.'nde) ekirdek. Sus!/Kes sesini! bo hayal, hulya. borulu org. konuma dili birden sesini karmak, birden konumak. pipe payp isim 1. boru. 2. kaval, ddk. 3. pipo. fiil 1. ddk almak. 2. ddk alarak emretmek/armak. 3. borularla iletmek. 4. (radyo/televizyon program v.b.'ni) kablo ile iletmek. 5. (elbiseyi) eritle sslemek.

pipeline

pipe.line payp'layn isim 1. boru hatt. 2. gizli bilgi iletme kanal.

piper

pip.er pay'pr isim 1. gayda alan kimse, gaydac. 2. kavalc.

pipestem pipet pipette piping hot piping piquant

isim pipo sap. pi.pet ppet' isim pipet. pi.pette paypet' isim pipet. ok scak, duman stnde. pip.ing pay'png sfat baknz piping hot pi.juant pi'knt sfat 1. ho bir acl olan (tat, koku). 2. insann kafasn altran (yaz v.b.).

pique

pijue pik isim gcenme. fiil 1. gcendirmek. 2. uyandrmak: You've pijued my curiosity. Beni meraklandrdn.

piracy pirate publisher pirate radio station pirate pirouette

pi.racyisim korsanlk. korsan yaymc. korsan radyo istasyonu. pi.rate pay'rt isim 1. korsan. 2. korsan gemisi. pir.ou.ette pruwet' isim parmak ularnda veya topuk zerinde dn yapma. fiil parmak ularnda veya topuk zerinde dn yapmak.

Pisces

Pis.ces ps'iz, pay'siz isim, astroloji Balk burcu.


995

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk piss someone off piss pistachio

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

kaba birini sinirlendirmek/sinir etmek/kzdrmak. piss ps isim, kaba sidik. fiil, kaba iemek. pis.ta.chi.o psta'iyo, pst'iyo isim 1. fstk, antepfst, amfst. 2. fstkaac, antepfstaac.

pistil pistol piston ring piston rod piston pit one person against another person

pis.til ps'tl isim, botanik pistil, diiorgan. pis.tol ps'tl isim tabanca. piston yay. piston kolu. pis.ton ps'tn isim piston. iki kii veya eyi kar karya getirip

dvtrmek/yartrmak. 2. (iki ey) birbiriyle yarmak/boy lmek: Zeki's pitted his brains against Yavuz's brawn. Zeki'nin zeksyla Yavuz'un kuvvetli cssesi arpyor. pit one thing against another thing iki kii veya eyi kar karya getirip dvtrmek/yartrmak. 2. (iki ey) birbiriyle yarmak/boy lmek: Zeki's pitted his brains against Yavuz's brawn. Zeki'nin zeksyla Yavuz'un kuvvetli cssesi arpyor. pit pit pt isim eftali gibi etli meyvelerin ekirdei. fiil (pitted, pitting) ekirdeini karmak. pita pitch in pi.ta pi'd, pi't isim pide. konuma dili (bir grup alana) yardm etmek; (yardm etmek zere) gelmek: Why don't you pitch in and help? Neden gelip yardm etmiyorsun? pitch pitch-black pitch-dark pitcher pitcher's mound pitchfork piteous pitch p isim zift. pitch-black p'blk' sfat simsiyah, zifiri karanlk. pitch-dark p'dark' sfat zifiri karanlk. pitch.er p'r isim (kulplu) srahi. beysbol atcnn durduu tmsek yer. pitch.fork p'frk isim yaba. pit.e.ous pt'iys sfat merhamet uyandran, yrekler acs. pitfall pit.fall pt'fl isim 1. tuzak. 2. gizli tehlike.
996

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk pith pithy pitiable pitiful

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

pith pth isim 1. botanik sngerdoku. 2. z. pithy zl. 2. kuvvetli, etkileyici, az ve z. pit.i.a.ble pt'iybl sfat acnacak, ackl. pit.i.ful pt'fl sfat 1. acnacak, ackl. 2. (acnacak ve horlanacak kadar) gln, acnas, zavall.

pitifully

pit.i.ful.lyzarf 1. ackl bir ekilde. 2. acnacak kadar. 3. gln derecede.

pitifulness pitiless pitilessly pitilessness pittance pituitary gland pituitary

pit.i.ful.nessisim acnacak durum. pit.i.less pt'ls sfat acmasz, merhametsiz, tayrekli. pit.i.less.lyzarf acmaszca, merhametsizce. pit.i.less.nessisim acmaszlk, merhametsizlik. pit.tance pt'ns isim ok dk cret. anatomi hipofiz. pi.tu.i.tar.y ptu'wteri sfat, biyoloji 1. balgam salglayan. 2. smks. isim, anatomi hipofiz.

pity piuri pivot

pit.y pt'i isim acma, merhamet. pi.u.ri pi'yuri isim hintsars. piv.ot pv't isim mil, eksen, mihver. fiil 1. mil zerine yerletirmek. 2. on mil veya eksen zerinde dnmek.

pivotal pizza pkg. pl. placable

piv.ot.alsfat 1. mile ait. 2. ok nemli. piz.za pit's isim pizza. pkg.ksaltma package pl.ksaltma place plural plac.a.ble plk'bl, pley'kbl sfat kolay yatr, kolay affeder.

placard placate

plac.ard plk'rd isim afi; dviz. pla.cate pley'keyt, plk'eyt fiil yattrmak, teskin etmek.

place a bet place an order place card place in the sun place of delivery place someone under arrest

bahse girmek. sipari vermek, siparite bulunmak. davetlilerin sofradaki yerlerini gsteren kart. iyi durum. ticaret teslim yeri. tutuklamak.
997

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk place

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

place pleys isim 1. yer, konum, mevki. 2. kk sokak veya meydan. 3. semt, ehir, kasaba. 4. ev. 5. koltuk, yer. 6. grev, vazife. 7. memuriyet, mevki.

placement placenta placid plagiarise

place.ment pleys'mnt isim koyma, yerletirme. pla.cen.ta plsen't isim, anatomi son, plasenta, etene. plac.id pls'd sfat sakin, yumuak, uysal. pla.gia.rise pley'crayz fiil, ngiliz ngilizcesi baknz plagiarize

plagiarism plagiarist plagiarize

pla.gia.rism pley'crzm isim arma, armaclk. pla.gia.rist pley'crst isim armac. pla.gia.rize pley'crayz fiil alnt eseri kendi imzasyla yaymlamak, armak.

plagiary Plague on it! Plague take it! plague

pla.gia.ry pley'cri isim arma, armaclk. Allah belasn versin! Allah belasn versin! plague pleyg isim 1. bela. 2. veba. 3. konuma dili ba belas, dert. fiil 1. uramak, rahatsz etmek. 2. eziyet vermek.

plaice plaid

plaice pleys isim (plaice) pisibal. plaid pld sfat ekose. isim 1. ekose kuma. 2. ekose desen.

plain dealing plain living plain sailing plain

drstlk. 2. drst. sade yaam. konuma dili kolay bir i. plain pleyn sfat 1. dz: I want a plain rather than a patterned cloth. Desenli deil, dz bir kuma istiyorum. 2. sade, sssz, basit: The ceremony was not elaborate; it was plain. Tren grkemli deildi, sadeydi. 3. ak: It's meaning is plain. Anlam ak. 4. baharatsz, sade (yiyecek). zarf 1. sadece. 2. aka. isim dzlk, ova, geni ve dz yer.

plainspoken plaintiff

plain.spo.ken pleyn'spokn sfat akszl. plain.tiff pleyn'tf isim, hukuk davac.

998

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk plaintive

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

plain.tive pleyn'tv sfat yaknan, szlanan, inleyen, kederli.

plait plan

plait pleyt, plt isim 1. rg. 2. pli, krma. fiil rmek. plan pln isim 1. plan. 2. kroki, taslak. 3. plan, dnce, niyet, maksat. fiil (planned, planning) 1. plann izmek. 2. tasarlamak, planlamak. 3. dzenlemek.

plane tree plane

nar. plane pleyn isim rende, el planyas, planya. fiil rendelemek; planyalamak.

planer

planerisim 1. planya makinesi, planya. 2. planyac; rendeleyici.

planet planetarium

plan.et pln't isim gezegen. plan.e.tar.i.um plnter'iym isim planetaryum, gkevi, yldzlk.

planetary planetoid planing mill planing planisphere plank

plan.et.arysfat gezegenlere zg; gezegenlerle ilgili. plan.et.oid pln'toyd isim, gkbilim kk gezegen. planyalama atlyesi. plan.ing pley'nng isim planyalama; rendeleme. plan.i.sphere pln'sfr isim dzlemkre. plank plngk isim 1. (enli) tahta. 2. politika (parti programnda) ana madde.

plankton planner plant louse plant

plank.ton plngk'tn isim plankton. plan.nerisim plan yapan kimse, planc. fidanbiti. plant plnt isim 1. bitki, ot. 2. fabrika. 3. demirba. 4. tehizat. 5. argo hile, oyun, tuzak. 6. akak. 7. seyircilerin arasnda oturup rol yapan oyuncu. fiil 1. dikmek, ekmek: Villagers planted those plane trees. O narlar kyller dikti. He planted the stake in the ground. Kaz yere dikti. 2. kurmak: The English planted colonies in North America. ngilizler Kuzey Amerika'da smrgeler kurdu. 3. yerletirmek: They planted spies in the intelligence organization. stihbarat
999

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

rgtne aqanlar yerletirdiler. He planted his foot on the second step. Ayan ikinci basamaa yerletirdi. 4. in -e (fikir) alamak, (kafasna) (fikir) sokmak. 5. argo in/on -e (tokat) indirmek, -e (tokad) yaptrmak. plantain plantation planter plan.tain pln'tn isim sinirotu. plan.ta.tion plntey'n isim plantasyon. plant.er pln'tr isim 1. ekici. 2. tohum serpme makinesi. 3. plantasyon sahibi; plantasyon iletmecisi. plaque plajue plk isim 1. ss taba. 2. plaka, plaket, madeni levha. 3. di ta, di kiri. plash plasma plasmolysis plaster cast plaster of Paris plaster plash pl fiil su sratmak. plas.ma plz'm isim plazma. plas.mol.y.sis plzmal'ss isim plazma bozulumu. tbbi al. al. plas.ter pls'tr isim 1. mimarlk sva. 2. al. 3. tbbi yak. fiil 1. svamak. 2. yak yaptrmak. 3. yaptrmak. 4. konuma dili yumruk indirmek. plastered plastic arts plastic surgery plastic plas.tered pls'trd sfat, argo sarho, kfelik. plastik sanatlar. plastik ameliyat. plas.tic pls'tk sfat 1. plastik. 2. naylon. 3. yorulabilen. isim plastik. plate glass plate dkme cam. plate pleyt isim 1. tabak. 2. plak, plaka, madeni levha. 3. kupa, ilt. 4. diilik damak, takma di, protez. 5. beysbol kale iareti. fiil madenle kaplamak. plateau plated plateful platform pla.teau plto' isim (plateaus/plateaux) plato. platedsfat kaplamal, kaplama, kapl. plate.fulisim bir tabak dolusu. plat.form plt'frm isim 1. krs: The speaker used a crate as his platform. Konumac krs olarak bir sandk kulland. 2. platform, ykseke yer. 3. peron. 4. politika platform, parti program. 5. plan, tasar.
1000

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk platinum blonde platinum platitude

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

platin sal kadn. plat.i.num plat'nm isim, kimya platin. plat.i.tude plt'tud isim 1. yavan sz, basmakalp sz. 2. yavanlk, tatszlk.

Plato platonic love Platonic

Pla.to pley'to isim Eflatun, Platon. platonik sevgi. Pla.ton.ic pltan'k sfat Eflatun veya felsefesine ait, Platonik.

Platonism

Pla.to.nism pley'tnzm isim Eflatunculuk, Platonculuk.

platoon platter plausible play a joke on someone play a part play at play back play ball play both ends against the middle play down play fair play fast and loose with play havoc with play hooky play house play into the hands of play it smart play off play on someone's affections play on

pla.toon pltun' isim mfreze, takm. plat.ter plt'r isim servis taba. plau.si.ble pl'zbl sfat akla yakn, makul. birine aka yapmak, birine oyun oynamak. bir rol oynamak. (ocuklar) -cilik oynamak. (kayd) yeniden gstermek veya dinlemek. top oynamak. 2. konuma dili birlikte almak. kendi kar iin bakalarn birbirine drmek. hafifsemek, nemsememek. hilesiz oynamak, doru oynamak. konuma dili 1. -i aldatmak. 2. -i arptmak. -i harap etmek. konuma dili okulu asmak. evcilik oynamak. -in ekmeine ya srmek. konuma dili akll olmak, akllca davranmak. berabere kalan bir oyunu sonradan tamamlamak. karsndakinin hislerine hitap etmek. (alg) almaya devam etmek. 2. (duygular) smrmek/istismar etmek.

play one's trump card play politics play possum

kozunu oynamak. siyasi karlarna gre davranmak. uyur gibi yapmak. 2. l numaras yapmak.
1001

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk play second fiddle play second string to play someone false play something by ear

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

ikinci derecede rol oynamak. (birinin) glgesinde kalmak. birini aldatmak, birine oyun oynamak. notasz almak. 2. olaylarn seyrine gre hareket etmek.

play the devil's advocate

(kendi grlerinin doruluunu lmek iin) kart grlerin savunmasn yapmak.

play the field

konuma dili birden fazla kimseyle ayn zamanda flrt etmek.

play the fool play the game play the market play truant play up to play up play with play

ahmaka davranmak. drste hareket etmek. speklasyon yapmak. dersi asmak; okulu krmak. 2. vazifeden kamak. -e yaltaklanmak. -in zerinde durmak, -i vurgulamak. ile oynamak. play pley fiil 1. oynamak; oynatmak. 2. (alg, mzik) almak. 3. tiyatro oynamak, canlandrmak. isim 1. oyun. 2. sahne oyunu, piyes. 3. aka. 4. hareket serbestlii.

playbill playboy

play.bill pley'bl isim 1. tiyatro afii. 2. oyun program. play.boy pley'boy isim zevk peinde koan zengin erkek.

play-by-play

play-by-play pley'baypley' sfat 1. dakikas dakikasna veren. 2. ayrntl.

played out player

bitkin. 2. modas gemi. 3. ie yaramaz. play.er pley'r isim 1. oyuncu. 2. aktr. 3. alg alan kimse, algc. 4. elenceyle vakit geiren kimse.

playfellow playful playgoer playground playhouse

play.fel.low pley'felo isim oyun arkada. play.ful pley'fl sfat en, neeli, oyuncu. play.go.er pley'gowr isim tiyatro merakls. play.ground pley'graund isim oyun alan. play.house pley'haus isim 1. tiyatro. 2. ocuklarn iinde oynadklar kk ev.
1002

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk playing card playing playmate playoff playpen plaything playwright plaza plea

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

oyun kd, iskambil kd. play.ing pley'ng sfat baknz playing card play.mate pley'meyt isim oyun arkada. play.off pley'f isim, spor rvan ma, rvan. play.pen pley'pen isim portatif ocuk park. play.thing pley'thng isim oyuncak. play.wright pley'rayt isim oyun yazar. pla.za pla'z, plz' isim meydan, ar yeri. plea pli isim 1. yalvarma, rica. 2. hukuk iddia, ifade. 3. hukuk dava. 4. hukuk itiraz. 5. bahane, mazeret, zr.

plead guilty plead not guilty plead

hukuk suu kabul etmek. hukuk suu reddetmek. plead plid fiil (pleaded/pled) 1. yalvarmak, rica etmek. 2. hukuk dava amak. 3. iddia etmek. 4. mazeret olarak gstermek, bahane etmek.

pleasant pleasantry please oneself

pleas.ant plez'nt sfat ho, gzel, tatl, latif. pleas.ant.ry plez'ntri isim latife; ho sz. cannn istedii gibi hareket etmek, houna gideni yapmak.

please the eye please

gze ho grnmek, gz okamak. please pliz fiil 1. sevindirmek, honut etmek, memnun etmek. 2. houna gitmek. zarf ltfen: Please give me the salt./Please pass the salt. Ltfen tuzu verir misiniz?

pleased pleasing pleasure

pleasedsfat memnun. pleas.ing pli'zng sfat ho, sevimli, tatl. pleas.ure pleq'r isim 1. zevk, sevin, keyif, memnuniyet. 2. ltuf, eref: May I have the pleasure of this dance? Bu dans bana ltfeder misiniz? Will you do me the pleasure of accepting this invitation? Bu daveti kabul buyurur musunuz? Fahrettin Bey rejuests the pleasure of your company at the wedding of his daughter. Fahrettin Bey kznn nikhn onurlandrmanz rica ediyor.

pleat

pleat plit isim pli, plise. fiil pli yapmak.


1003

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk plebiscite plectrum

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

pleb.i.scite pleb'sayt isim plebisit. plec.trum plek'trm isim, mzik (plectra) mzrap, alg.

pled pledge

pled pled fiil baknz plead pledge plec isim 1. ant, sz, vaat. 2. iaret: It was a pledge of their friendship. Arkadalklarnn bir iaretiydi. 3. teminat; rehin. 4. balanacana dair sz verilmi olan para. fiil 1. ant imek, sz vermek, vaat etmek. 2. (belirli bir miktar para) balamaya sz vermek. 3. -i teminat veya rehin olarak vermek; -i rehine koymak.

plenary

ple.na.ry pli'nri, plen'ri sfat 1. tam; snrsz: plenary authority tam yetki. 2. btn yelerin hazr bulunduu (toplant, kurul).

plenipotentiary

plen.i.po.ten.ti.ar.y plenpten'iyeri, plenpten'ri sfat tam yetkisi olan. isim tam yetkili eli.

plenteous plentiful

plen.te.ous plen'tiys sfat ok, bol, bereketli. plen.ti.ful plen'tfl sfat 1. ok, bol. 2. bereketli, verimli.

plenty of plenty pleura

bol miktarda, bol. plen.ty plen'ti isim bolluk. pleu.ra plr' isim, anatomi (pleurae/pleuras) plevra, gs zar.

pliable

pli.a.ble play'bl sfat 1. esnek, bklgen. 2. uysal, yumuak.

pliant

pli.ant play'nt sfat 1. esnek, bklgen. 2. uysal, yumuak.

pliers plight plod away at

pli.ers play'rz isim, oul kerpeten, pense, kska. plight playt isim kt durum. (bir ite) evksiz bir ekilde almak; (bir ii) hevessizce srdrmek.

plod

plod plad fiil (plodded, plodding) (along) ayaklarn srmek, ar admlarla yrmek.

plop oneself down on

(bir yere) lop diye oturmak.


1004

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk plop something down on plop

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

(bir eyi) -in zerine pat diye koyuvermek. plop plap fiil (plopped, plopping) into -e cup diye dmek, -e cumbadak dmek. isim cumburtu, suya den ar bir cismin kard ses. zarf cup diye, cumburlop, cumbadak.

plot

plot plat isim 1. arsa, parsel. 2. hikyenin konusu. 3. komplo, entrika, gizli plan. fiil (plotted, plotting) 1. plann izmek; haritasn karmak. 2. komplo kurmak, entrika evirmek.

plotter plough plow back plow into

plot.terisim komplocu, entrikac. plough plau isim, ngiliz ngilizcesi baknz plow (kr) tekrar ie yatrmak. konuma dili 1. -e hzla arpmak. 2. -e girimek. 3. -e (para) yatrmak.

plow through a book plow

bir kitab glkle okuyup bitirmek. plow plau isim saban, pulluk. fiil 1. (topra, tarlay) sabanla srmek, pullukla srmek. 2. through -i yarp gemek, yol ap arasndan gemek.

plowshare ploy pluck off pluck out pluck someone clean pluck up by the root

plow.share plau'er isim saban demiri, pulluk demiri. ploy ploy isim manevra, hile, taktik. -i koparmak. -i karmak. birisini soyup soana evirmek. kknden skmek. cesaretini toplayp bir ey yapmak. pluck pl^k isim cesaret, yreklilik, yiitlik. pluckysfat cesur, yrekli, yiit. zerinde sebatla almak. konuma dili (birini) desteklemek, (birinin) tarafn tutmak.

pluck up the courage to do something pluck plucky plug away at plug for

plug in

fii prize sokmak: Plug in the television. Televizyonun fiini prize sok.

plug

plug pl^g isim 1. tapa, tka, tampon. 2. elektrik fi. 3. otomotiv buqi. 4. ttn paras. 5. konuma dili reklam.
1005

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

fiil (plugged, plugging) 1. tkamak, tkala kapamak. 2. konuma dili durmadan reklamn yapmak. plum plumage plumb plum pl^m isim 1. erik. 2. arzulanacak ey; kyak i. plu.mage plu'mc isim kuun tyleri. plumb pl^m isim iskandil kurunu. sfat 1. dey; dikey. 2. konuma dili tam. zarf 1. konuma dili tam. 2. tamamen. fiil 1. iskandil etmek, akullemek. 2. dorultmak, dzeltmek. 3. lmek, tartmak. 4. kkenine inmek. plumber plumbing fixtures plumb.er pl^m'r isim (shhi) tesisat. (bir yapnn shhi tesisatn oluturan) borular ve boru balama paralar. plumbing plumb.ing pl^m'ng isim 1. (binadaki) (shhi) tesisat. 2. (shhi) tesisatlk. plume oneself on plume ile vnmek. plume plum isim ty, ku ty. fiil 1. tylerle sslemek. 2. (ku) tylerini dzeltmek. plummet plum.met pl^m't isim iskandil kurunu. fiil dikine dmek. plump down on one's knees plump oneself down on plump someone into plump something down on plump dizlerinin zerine kvermek. (bir yere) lop diye oturmak. birini pat diye -e oturtuvermek. bir eyi pat diye -in zerine koyuvermek. plump pl^mp fiil 1. down oturuvermek. 2. in girivermek. 3. out kvermek. 4. for -i desteklemek. 5. (up) (yastk v.b.'ni) vurarak kabartmak. plunder plun.der pl^n'dr fiil yamalamak, yama etmek. isim yama. plunge plunge pl^nc fiil 1. into -e dalmak; -e daldrmak. 2. sokmak. 3. saplamak. 4. into iine atlmak. 5. forward ileriye atlmak. isim 1. dal, dalma. 2. suya atlama. 3. konuma dili tehlikeli giriim. plunger plunk down money plungerisim 1. lavabo pompas. 2. dalma piston. paray bastrmak.
1006

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk plunk oneself down on

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

(bir yere) oturuvermek, kendini (bir yere) atvermek/brakvermek.

plunk someone down on

bir eyi/birini pat diye (bir yere) brakmak/koymak; bir eyi/birini (bir yere) brakvermek/koyuvermek.

plunk something down on

bir eyi/birini pat diye (bir yere) brakmak/koymak; bir eyi/birini (bir yere) brakvermek/koyuvermek.

plunk

plunk pl^ngk fiil, konuma dili 1. (telli bir algy) tngrdatmak, zmbrdatmak. 2. pat diye dmek; dvermek. 3. pat diye koymak/brakmak; koyuvermek, brakvermek. 4. for -i desteklemeye karar vermek.

pluperfect plural pluralism pluralist plurality

plu.per.fect plu'prfkt sfat, dilbilgisi -mi'li gemi. plu.ral plr'l sfat, isim, dilbilgisi oul. plu.ral.ism plr'lzm isim oulculuk, plralizm. plu.ral.istisim, sfat oulcu, plralist. plu.ral.i.ty plrl'ti isim 1. adaylar arasnda en fazla oy alma. 2. seimi kazanan kimsenin ikinci gelen kiiden fazla olarak ald oy says. 3. okluk.

plus fours plus sign plus

golf pantolon. art iareti (+). plus pl^s edat 1. art. 2. ve ayrca, ve, ve de. sfat 1. fazla. 2. art, pozitif. isim art iareti (+).

plush

plush pl^ isim pel. sfat 1. pelten yaplm. 2. lks.

Pluto plutocracy

Plu.to plu'to isim, gkbilim Plton. plu.toc.ra.cy plutak'rsi isim pltokrasi, zenginerki, varslerki.

plutonium ply someone with liquor ply

plu.to.ni.um pluto'niym isim, kimya plutonyum. birine durmadan iki iirmek. ply play isim 1. kat, tabaka. 2. eilim. New York ile Londra arasnda ileyen (gemi veya

plying between New York and London

uak). plywood pneumatic ply.wood play'wd isim kontrplak. pneu.mat.ic numt'k sfat, makine haval, pnmatik.
1007

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk pneumonia poach poacher pock pocket calculator pocket knife pocket money pocket

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

pneu.mo.nia numon'y isim zatrree. poach po fiil yasak blgede avlanmak. poach.erisim bir tr benmari. pock pak isim iek hastalnn kabarc. cep hesap makinesi. ak. cep harl. pock.et pak't isim 1. cep. 2. ukur. fiil 1. cebe yerletirmek, cebe koymak. 2. i etmek. 3. gizlemek, saklamak.

pocketbook

pock.et.book pak'tbk isim 1. czdan. 2. el antas. 3. cep defteri.

pocketknife pockmark pockmarked pod

pock.et.knife pak'tnayf isim ak. pock.mark pak'mark isim iek hastalnn kabarc. pock.mark.edsfat iekbozuu, opur. pod pad isim, botanik 1. (baklagillerde) tohum zarf. 2. baklams meyve.

podium poem poet poetaster poetess poetic

po.di.um po'diym isim (podiums/podia) podyum. po.em po'wm isim iir, kouk. po.et po'wt isim air, ozan. po.et.as.ter po'wtstr isim air bozuntusu. po.et.essisim kadn air. po.et.ic powet'k sfat 1. airlie zg: poetic talent iir yazma yetenei. 2. manzum: I like his poetic works. Onun iirlerini beeniyorum. 3. iirsel, airane: a poetic turn of phrase iirsel bir ifade tarz.

poetical

po.et.i.cal powet'kl sfat 1. airlie zg. 2. manzum. 3. iirsel, airane.

poetically poetry

po.et.i.callyzarf iirsel bir biimde, airane. po.et.ry po'wtri isim 1. iir, kouk, nazm. 2. iir sanat. 3. iirler. 4. iirsellik.

pogrom poignancy

po.grom po'grm isim soykrm; Yahudi soykrm. poi.gnan.cyisim aclk, keskinlik.

1008

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk poignant

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

poign.ant poyn'ynt, poyn'nt sfat 1. ac, keskin. 2. iddetli. 3. dokunakl.

poikilothermal

poi.kil.o.ther.mal poykl'thrml sfat, zooloji soukkanl.

poinciana poinsettia

poin.ci.an.a poynsiyn' isim cennetaac, cennetiei. poin.set.ti.a poynsed', poynset', poynset'iy isim Atatrkiei.

point lace point of honor point of no return point of view point

ine oyas. eref meselesi. dn olmayan nokta. bak as, gr as. point poynt isim 1. u, sivri u. 2. nokta: boiling point kaynama noktas. freezing point donma noktas. point of intersection kesime noktas. 3. nokta, noktalama iareti. 4. ama, anlam, yarar: There's not much point in going there personally. Oraya bizzat gitmenin pek anlam yok. 5. anlatmak istenilen ey: That's not my point. Demek istediim o deil. the point of the story hikyenin anlatmak istedii ey. 6. corafya burun. 7. say, puan: win/lose on points say ile kazanmak/kaybetmek. 8. pusula kertesi. 9. matematik tamsay ile kesiri ayrmak iin aralarna konulan nokta Trkiye'de bunun yerine virgl kullanlr: four point six (6.8) drt virgl alt (0,4). 10. matbaaclk punto. 11. borsa puan. 12. ferma. fiil 1. at -e dorultmak, -e evirmek: He pointed his telescope at the moon. Teleskopunu aya evirdi. 2. at/out/to -i iaret etmek, -i gstermek: She pointed at her left foot. Sol ayan iaret etti. 3. out -e dikkati ekmek: He pointed out the problem to us. Soruna dikkatimizi ekti. 4. ucunu sivriltmek. 5. (av kpei) ferma yapmak, fermaya oturmak.

pointed pointedly

point.ed poyn'td sfat 1. sivri ulu. 2. anlaml. point.ed.lyzarf anlaml olarak.


1009

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk pointer

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

point.er poyn'tr isim 1. iaret eden kimse veya ey. 2. iaret denei. 3. ibre, gsterge. 4. puanter (bir tr av kpei).

pointillism pointillisme pointillist pointilliste pointless

poin.til.lism pwn'tiyzm isim, resim noktaclk. poin.til.lisme pwn'tiyzm isim, resim noktaclk. poin.til.list pwn'tiyst isim, resim noktac. poin.til.liste pwn'tiyst isim, resim noktac. point.less poynt'ls sfat 1. usuz. 2. anlamsz. 3. amasz. 4. puansz.

poise

poise poyz fiil 1. dengelemek; dengelenmek. 2. hazrlamak; hazrlanmak: The general poised his army for battle. General askerlerini savaa hazrlad. 3. hareketsiz tutmak; hareketsiz durmak: The gull hung poised in the air. Mart havada hareketsiz duruyordu. 4. belirli bir ekilde tutmak: The dancer poised her arm gracefully over her head. Balerin kolunu zarif bir ekilde bann zerinde tuttu.

poison gas poison hemlock poison ivy poison oak poison sumach poison poisonous poke about in

zehirli gaz. baldran, aotu. bir tr zehirli sumak. bir tr zehirli sumak. bir tr zehirli sumak. poi.son poy'zn isim zehir. fiil zehirlemek. poi.son.oussfat zehirli. (bir yerde) (bir eyi aramak veya merakn gidermek iin) etraf kartrmak: What are you doing poking around in here? Etraf ne kartryorsun?

poke along poke around in

aylak aylak dolamak. (bir yerde) (bir eyi aramak veya merakn gidermek iin) etraf kartrmak: What are you doing poking around in here? Etraf ne kartryorsun?

poke fun at poke one's nose in poke one's nose into something

(bir kimse) ile alay etmek. -e burnunu sokmak. bir ie burnunu sokmak.
1010

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk poke one's nose into poke out of poke sallet

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

-e burnunu sokmak. -den kmak. konuma dili 1. ekerciboyasnn yeni kan yapraklar. 2. bu yapraklarla yaplan bir yemek.

poke something at poke something out poke pokeberry

bir eyi -e uzatmak. bir eyi -den dar uzatmak/karmak. poke pok isim konuma dili kesekd. poke.ber.ry pok'beri isim 1. ekerciboyasnn meyvesi. 2. botanik ekerciboyas.

poker pokeweed poky Poland polar bear polar

pok.er po'kr isim ler, ocak sngs. poke.weed pok'wid isim, botanik ekerciboyas. pok.y po'ki isim, argo hapishane, kodes. Po.land po'lnd isim Polonya. kutupays. po.lar po'lr sfat kutupsal, kutup: polar lights kutup klar.

Polaris polarise

Po.lar.is plr's isim, gkbilim Kutupyldz. po.lar.ise po'lrayz fiil, ngiliz ngilizcesi baknz polarize

polarity polarization polarize

po.lar.i.ty poler'ti isim, fizik polarite. po.lar.iza.tionisim polarizasyon, polarma, ucaylanma. po.lar.ize po'lrayz fiil 1. polarmak, kutuplanmak. 2. kutuplatrmak; kutuplamak.

Polaroid camera Polaroid photograph Polaroid pole vault Pole polecat polemic

polaroit, polaroit fotoraf makinesi. polaroit fotoraf. Po.lar.oid po'lroyd isim polaroit. srkla (yksek) atlama. Pole pol isim Polonyal; Leh. pole.cat pol'kt isim kokarca, krsansar. po.lem.ic plem'k sfat tartmal. isim polemik, sert tartma.

polemical polemics

po.lem.ic.alsfat tartmal. po.lem.icssisim tartma sanat, polemik.

1011

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk polestar

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

pole.star pol'star isim, gkbilim Kutupyldz, Demirkazk.

police commissioner police officer police squad police station police

komiser, polis komiseri. polis. polis mfrezesi. karakol. po.lice plis' isim (police) polis. fiil polis kuvvetiyle gvenlii salamak.

policeman policewoman

po.lice.man plis'mn isim (policemen) polis. po.lice.wom.an plis'wmn isim (policewomen) kadn polis.

policlinic policy polio poliomyelitis polish off

pol.i.clin.ic palikln'k isim poliklinik. pol.i.cy pal'si isim siyaset, politika. po.li.o po'liyo isim ocuk felci. po.li.o.my.e.li.tis poliyomaylay'ts isim ocuk felci. (ii) abucak bitirmek. 2. (yemei) silip sprmek, bir rpda temizlemek.

polish up Polish

iyice parlatmak. 2. alarak ilerletmek. Po.lish po'l isim Lehe, Polca. sfat 1. Polonya, Polonya'ya zg; Leh. 2. Lehe, Polca. 3. Polonyal; Leh.

polite politeness politic

po.lite playt' sfat kibar, nazik, terbiyeli. po.lite.nessisim kibarlk, nezaket, terbiye. pol.i.tic pal'tk sfat 1. kurnaz, becerikli. 2. sagrl; tedbirli, ihtiyatl. 3. politik, siyasal.

political science political

siyasal bilgiler. po.lit.i.cal plt'kl sfat 1. devlete veya hkmete ait. 2. politik, siyasal, siyasi.

politician politics

pol.i.ti.cian palt'n isim politikac. pol.i.tics pal'tks isim 1. politika, siyaset. 2. politikaclk. 3. entrikalar.

polity polka dot polka

pol.i.ty pal'ti isim ynetim biimi, hkmet ekli. (kumata) puan. pol.ka pol'k isim polka (dans veya mzik).
1012

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk poll

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

poll pol isim 1. oylama. 2. oy says. 3. anket. fiil 1. oy vermek, oyunu kullanmak. 2. oy toplamak. 3. anket yapmak.

pollen pollinate pollination pollster pollutant pollute pollution

pol.len pal'n isim iektozu, polen. pol.li.nate pal'neyt fiil, botanik tozlamak. pol.li.na.tionisim tozlama. poll.ster pol'str isim anketi. pol.lut.ant plu'tnt isim kirletici madde. pol.lute plut' fiil kirletmek. pol.lu.tion plu'n isim 1. kirletme; kirlenme. 2. kirlilik.

polo polypolyandrous polyandry polyester polyethylene polygamist polygamous polygamy polyglot

po.lo po'lo isim polo, evgen. poly-nek ok. pol.y.an.drous paliyn'drs sfat okkocal. pol.y.an.dry paliyn'dri isim okkocallk, poliandri. pol.y.es.ter pal'iyestr, paliyes'tr isim polyester. pol.y.eth.yl.ene paliyeth'lin isim, kimya polietilen. po.lyg.a.mistisim okeli erkek, poligam erkek. po.lyg.a.moussfat okeli, poligam. po.lyg.a.my plg'mi isim okelilik, poligami. pol.y.glot pal'iglat sfat 1. ok dil bilen, poliglot. 2. birok dili kapsayan. isim ok dil bilen kimse.

polygon polygynous polygyny polyhedral polyhedron Polynesia Polynesian

pol.y.gon pal'igan isim, geometri okgen, poligon. po.lyg.y.nous plc'ns sfat okkarl. po.lyg.y.ny plc'ni isim okkarllk. pol.y.he.dral palihi'drl sfat, geometri okyzl. pol.y.he.dron palihi'drn isim, geometri okyzl. Pol.y.ne.sia palni'q isim Polinezya. isim Polinezyal. sfat 1. Polinezya, Polinezya'ya zg. 2. Polinezyal.

polynomial polyp polyphasal polyphase

pol.y.no.mi.al palino'miyl isim, matematik okterimli. pol.yp pal'p isim, zooloji, tbbi polip. pol.y.phas.al pal'ifeyzl sfat, elektrik okfazl. pol.y.phase pal'ifeyz sfat, elektrik okfazl.
1013

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk polyphonic polyphony polypore polysemous polysemy polytheism polytheist polyurethane polyuria pomade

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

pol.y.phon.ic palfan'k sfat, mzik oksesli, polifonik. po.lyph.o.ny plf'ni isim, mzik okseslilik, polifoni. pol.y.pore pal'ipor isim, botanik katrankp. po.ly.se.mous pa'lisims sfat okanlaml. po.ly.se.my pa'lisimi isim okanlamllk. pol.y.the.ism pal'ithiyzm isim oktanrclk, politeizm. pol.y.the.istisim oktanrc, politeist. pol.y.ur.e.thane paliyur'theyn isim poliretan. pol.y.u.ri.a paliyu'riy isim, tbbi skieme. po.made pomeyd', pmad' isim briyantin; pomat, merhem.

pomegranate pommel

pome.gran.ate pam'grnt isim nar. pom.mel p^m'l fiil (pommeled/pommelled, pommeling/pommelling) yumruklamak, dvmek.

pomp and circumstances pomp pomposity

debdebe ve tantana. pomp pamp isim tantana, debdebe, grkem. pom.pos.i.ty pampas'ti isim 1. tantana, debdebe. 2. azamet, kurum.

pompous

pom.pous pam'ps sfat 1. azametli, kurumlu, gururlu. 2. gsterili, grkemli, saltanatl. 3. ssl.

pond lily pond ponder

nilfer. pond pand isim glck, glet; havuz. pon.der pan'dr fiil dnp tanmak, zihninde tartmak, uzun uzun dnmek.

ponderous

pon.der.ous pan'drs sfat 1. ar, hantal. 2. skc, tatsz.

ponderously pontiff pontoon bridge pontoon pony pooch poodle pooh-pooh

pon.der.ous.lyzarf 1. ar ar. 2. skc bir ekilde. pon.tiff pan'tf isim 1. papa. 2. piskopos. dubal kpr. pon.toon pantun' isim duba, tombaz. po.ny po'ni isim midilli. pooch pu isim, argo it. poo.dle pu'dl isim kani. pooh-pooh pu'pu' fiil, konuma dili hafife almak.
1014

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk pool hall pool

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

bilardo salonu. pool pul isim 1. iskambil oyunlar ortaya konulan para. 2. on be top ile oynanan bir eit bilardo. 3. ticaret rekabeti nlemek iin fiyatlar kontrol altnda tutan tccarlar birlii. 4. alma grubu, ekip. fiil 1. ticaret (ortak fona) koymak. 2. bir araya getirmek, birletirmek.

poolroom poop deck poop pooped poo-poo

pool.room pul'rum isim bilardo salonu. k kasaras. poop pup isim, argo haber, bilgi, malumat. poop.edsfat bitkin, bitap, takati kesilmi. poo-poo pu'pu' isim, ocuk dili kaka. fiil, ocuk dili kaka yapmak; on -i kakalamak, -e kaka yapmak.

poor fellow Poor fellow! poor sport poor

zavall adam. Vah zavall! mzk. poor pr sfat 1. yoksul, fakir. 2. zayf. 3. az. 4. kuvvetsiz. 5. verimsiz, ksr. 6. zavall, biare. 7. kt, adi. isim baknz the poor

poorly pop in pop out pop the question pop

poor.lyzarf kt bir ekilde; baarszlkla. uramak. azdan kamak. 2. frlamak. konuma dili evlenme teklif etmek. pop pap isim 1. patlama sesi. 2. gazoz. fiil (popped, popping) 1. patlamak; patlatmak. 2. (msr) patlatmak.

popcorn pope popeyed poplar poplin poppy seed poppy poppycock

pop.corn pap'krn isim 1. patlam msr. 2. cinmsr. pope pop isim papa. pop.eyed pap'ayd sfat patlak gzl. pop.lar pap'lr isim kavak. pop.lin pap'ln isim poplin. haha tohumu. pop.py pap'i isim, botanik gelincik; haha. pop.py.cock pap'ikak isim, konuma dili sama, samalk, zrva.
1015

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk populace popular

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

pop.u.lace pap'yls isim halk, kitle. pop.u.lar pap'ylr sfat 1. popler, herkese sevilen. 2. halka zg; halk: the popular vote halkoyu. 3. genel, yaygn. 4. herkese anlalabilir. 5. halkn kesesine elverili, ucuz.

popularise

pop.u.lar.ise pap'ylrayz fiil, ngiliz ngilizcesi baknz popularize

popularity popularize

pop.u.lar.i.ty papyler'ti isim poplerlik, poplarite. pop.u.lar.ize pap'ylrayz fiil 1. poplerletirmek. 2. herkesin anlayaca ekle sokmak.

populate

pop.u.late pap'yleyt fiil 1. nfuslandrmak, eneltmek. 2. yaamak, oturmak.

population explosion population populous porcelain porch porcupine pore fungus pore mushroom pore pork sausage pork porn porno pornographic

nfus patlamas. pop.u.la.tion papyley'n isim nfus. pop.u.lous pap'yls sfat youn nfuslu, kalabalk. por.ce.lain pr'sln, prs'ln sfat porselen. porch pr isim 1. sundurma. 2. veranda. por.cu.pine pr'kypayn isim oklukirpi. botanik katrankp. botanik katrankp. pore pr isim gzenek. domuz sosisi. pork prk isim domuz eti. porn prn isim, konuma dili pornografi. por.no pr'n isim, konuma dili pornografi. por.no.graph.ic prngrf'k sfat pornografik, mstehcen.

pornography porosity porous plaster porous porphyry porpoise

por.nog.ra.phy prnag'rfi isim pornografi. po.ros.i.ty pras'ti isim gzeneklilik, porozite. yak. po.rous pr's sfat gzenekli. por.phy.ry pr'fri isim porfir, somaki. por.poise pr'ps isim 1. domuzbal. 2. yunusbal.

1016

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk porridge

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

por.ridge pr'c isim, ngiliz ngilizcesi su veya stle piirilen lapa.

port authority port of call port of entry port portable portal portend

liman idaresi. denizcilikle ilgili uranlacak liman. giri liman. 2. gmrk kaps. port prt isim porto arab. port.a.ble pr'tbl sfat tanabilir, portatif. por.tal pr'tl isim ana kap. por.tend prtend' fiil (kt bir olay) nceden haber vermek, (olumsuz bir eyin) habercisi olmak.

portent

por.tent pr'tent isim 1. belirti, iaret, haberci. 2. mucize, harika.

porter porterage portfolio

por.ter pr'tr isim hamal, tayc, yk. por.ter.ageisim 1. hamallk. 2. hamal creti. port.fo.li.o prtfo'liyo isim 1. evrak antas. 2. makam, grev. 3. borsa portfy.

porthole

port.hole prt'hol isim 1. denizcilikle ilgili lomboz. 2. kale mazgal.

portion

por.tion pr'n isim 1. ksm, para, blm, cz. 2. porsiyon, bir tabak yemek. 3. pay, hisse. 4. kader, nasip. fiil out -i bltrmek.

portly Porto Rican Porto Rico portrait painter portrait portray

port.ly prt'li sfat iri yapl, csseli, iman. Por.to Ri.can pr't ri'kn baknz Puerto Rican Por.to Ri.co pr't ri'ko baknz Puerto Rico portre ressam. por.trait pr'trt isim portre. por.tray prtrey' fiil 1. resmetmek, resmini yapmak. 2. betimlemek, tanmlamak.

portrayal Portugal Portuguese man-of-war Portuguese

por.tray.alisim 1. resmetme. 2. betimleme. Por.tu.gal pr'gl isim Portekiz. (birka tr) renkli ve byk medz/denizanas. Por.tu.guese pr'giz isim (Portuguese) 1. Portekizli. 2. Portekizce. sfat 1. Portekiz, Portekiz'e zg. 2. Portekizce. 3. Portekizli.
1017

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk pos. pose as

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

pos.ksaltma position positive possessive kendine ... ss vermek, ... klna girmek: The burglar, posing as a policeman, knocked on the door. Hrsz kendine polis ss vererek kapy ald.

pose

pose poz isim 1. poz, duru. 2. tavr; yapmack tavr. fiil 1. poz vermek. 2. ortaya (bir soru) atmak. 3. (sorun) yaratmak. 4. yerlemek; yerletirmek.

poseur posh

po.seur pozr' isim pozcu. posh pa sfat, ngiliz ngilizcesi, konuma dili lks; k, modaya uygun.

position oneself to do something

-e uygun pozisyona girmek: The football player positioned himself for a goal. Futbolcu gol pozisyonuna girdi. 2. (bir ey yapabilmek iin) zemin hazrlamak: He is positioning himself to become president. Cumhurbakan seilebilmek iin kendine zemin hazrlyor.

position

po.si.tion pz'n isim 1. yer, mevki. 2. durum, vaziyet, pozisyon. 3. tutum, gr. 4. konum. 5. toplumsal durum, sosyal pozisyon. 6. duru. 7. askeri mevzi. 8. i, grev, memuriyet. fiil 1. yerletirmek. 2. (bir yerde) durmak: He positioned himself next to the window. Pencerenin nnde durdu.

positive sign positive

toplama iareti, art iareti (+). pos.i.tive paz'tv sfat 1. kesin, mutlak: positive proof kesin delil. 2. olumlu, pozitif: a positive development olumlu bir gelime. 3. gerek: a positive difference gerek bir fark. 4. belli, ak: It's positive that she was mistaken. Yanld belli. 5. emin: Are you positive? Emin misin? 6. tam: a positive nuisance tam bir bela. 7. fotoraflk pozitif. 8. kimya art, pozitif. 9. dilbilgisi olumlu. isim 1. pozitif resim. 2. kesin ey, kati ey.

positivism

pos.i.tiv.ism paz'tvzm isim, felsefe pozitivizm, olguculuk.

1018

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk positivist

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

pos.i.tiv.ist paz'tvst isim, sfat, felsefe pozitivist, olgucu.

possess

pos.sess pzes' fiil 1. sahip olmak, -si olmak: He possesses two cars. ki arabas var. 2. hkmetmek.

possessed

pos.sess.edsfat 1. sahipli. 2. soukkanl. 3. mecnun. 4. lgn.

Possession is nine points of the law. hukuk Zilyetlik mlkiyet hakknn en byk delilidir. possession pos.ses.sion pze'n isim 1. iyelik, sahip olma. 2. oul servet, mal mlk. 3. cin arpmas, cinnet, delilik. possessive case possessive pronoun possessive dilbilgisi -in hali, genitif. dilbilgisi iyelik zamiri. pos.ses.sive pzes'v sfat 1. iyelik gsteren, iyelik .... 2. paylamak istemeyen. possessor possibility pos.ses.sor pzes'r isim mal sahibi. pos.si.bil.i.ty pasbl'ti isim 1. olanak, imkn. 2. gereklemesi mmkn olan olay. possible pos.si.ble pas'bl sfat olas, mmkn, imkn dahilinde, muhtemel. possibly possum zarf belki, olabilir. pos.sum pas'm isim, konuma dili opossum, sarig. fiil, konuma dili 1. uyur gibi yapmak. 2. l numaras yapmak. post office postpostage due postage stamp postage postage-due stamp postal clerk postal money postal order postal postcard postdate postane. post-nek sonra. taksa. posta pulu. post.age pos'tc isim posta creti. taksa pulu. postane memuru. posta havalesi. posta havalesi. post.al pos'tl sfat postayla ilgili. post.card post'kard isim kartpostal. post.date post'deyt fiil zerine ileri bir tarih atmak.
1019

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk postdated check poster posterior

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

ticaret vadeli ek. post.er pos'tr isim poster, afi. pos.te.ri.or pastr'iyr sfat 1. sonra gelen, sonraki. 2. gerideki. 3. anatomi ka yakn. isim k, popo, kaba etler.

posterity

pos.ter.i.ty paster'ti isim 1. dl, soy. 2. gelecek kuaklar.

post-free

post-free post'fri sfat 1. posta cretine tabi olmayan. 2. ngiliz ngilizcesi posta creti denmi.

postgraduate

post.grad.u.ate postgrc'uwt sfat niversite sonras renimle ilgili. isim master ya da doktora rencisi.

posthaste posthumous

post.haste post'heyst' zarf byk bir hzla, ok acele. post.hu.mous pas'ms sfat 1. babasnn lmnden sonra domu. 2. yazarn lmnden sonra yaymlanm. 3. bir kimsenin lmnden sonra olan.

posthumously postman postmark postmaster postmistress postmortem

post.hu.mous.lyzarf lmden sonra. post.man post'mn isim (postmen) postac. post.mark post'mark isim posta damgas. post.mas.ter post'mstr isim postane mdr. post.mis.tress post'mstrs isim postane mdiresi. post.mor.tem postmr'tm sfat ldkten sonraki, lm sonras. isim otopsi.

postnatal post-office box postpaid

post.na.tal post'ney'tl sfat doum sonras. posta kutusu. post.paid post'peyd' sfat, zarf posta creti denmi (olarak).

postpartum postpone postponement postscript postulate

post.par.tum post'par'tm sfat doum sonras. post.pone postpon' fiil ertelemek. isim erteleme. post.script post'skrpt isim not, dipnot. pos.tu.late pas'lt isim, mantk, matematik postulat, konut, koyut. fiil farzetmek, varsaymak.

posture

pos.ture pas'r isim 1. duru, poz. 2. durum, hal. 3. tutum, tavr.


1020

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk pot

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

pot pat isim 1. toprak kap, mlek. 2. tencere. 3. argo hai. 4. gbek. 5. bir kap dolusu: a pot of tea bir aydanlk dolusu ay. a pot of soup bir tencere orba. 6. kumarda bir oyunda ortaya konan toplam para. 7. argo klozet.

potable potassium potato chip potato potbellied potbelly

po.ta.ble po'tbl sfat iilebilir. po.tas.si.um pts'iym isim, kimya potasyum. cips. po.ta.to ptey'to isim (potatoes) patates. sfat iman gbekli, gbekli. pot.bel.ly pat'beli isim 1. konuma dili iman gbek, gbek. 2. bir tr soba.

potency

po.ten.cy po'tnsi isim 1. kuvvet, g. 2. etki. 3. yetki. 4. nfuz. 5. cinsel g, iktidar.

potent

po.tent po'tnt sfat 1. kuvvetli, gl. 2. etkili. 3. yetkili. 4. nfuzlu. 5. cinsel iktidar olan.

potentate

po.ten.tate po'tnteyt isim 1. hkmdar, kral. 2. byk yetki sahibi, otorite.

potential energy potential

fizik gizilg. po.ten.tial pten'l sfat 1. olas, muhtemel. 2. fizik gizil, potansiyel. isim potansiyel.

potentially

po.ten.tial.lyzarf potansiyel olarak: That man is potentially dangerous. O adam tehlikeli olabilir.

pothole

pot.hole pat'hol isim (yol yzeyinde arabalarn yol at) ukur.

potion potpourri

po.tion po'n isim 1. ila dozu. 2. iksir. pot.pour.ri po'pri' isim 1. eitli ieklerin gzel kokulu yapraklaryla baharattan oluan ve kavanozda saklanan bir karm. 2. birbirinden epey farkl eylerden oluan karm. 3. mzik potpuri.

potsherd potshot potter potter's clay

pot.sherd pat'rd isim krk mlek paras. isim rasgele vuru. pot.ter pat'r fiil baknz putter mlek amuru.
1021

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk potter's wheel pottery

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

mleki ark. pot.ter.y pat'ri isim 1. anak mlek. 2. mlek imalathanesi. 3. mlekilik.

potty chair potty

lazmlkl iskemle. pot.ty pat'i isim, ocuk dili 1. lazmlk. 2. klozet. sfat, ngiliz ngilizcesi, konuma dili deli, atlak.

pouch

pouch pau isim 1. kese, torba. 2. gz altnda oluan torbams ilik. 3. zooloji kese. 4. zooloji avurt.

poulter poulterer

poul.ter pol'tr isim, ngiliz ngilizcesi baknz poulterer poul.ter.er pol'trr isim, ngiliz ngilizcesi 1. kmes hayvanlarnn etini satan kasap. 2. kmes hayvanlarn yetitirip satan kimse.

poultice poultry

poul.tice pol'ts isim yara lapas. poul.try pol'tri isim 1. kmes hayvanlar. 2. kmes hayvanlarnn eti.

poultryman

poul.try.man pol'trimn isim (poultrymen) 1. kmes hayvanlarnn etini satan kasap. 2. kmes hayvanlarn yetitirip satan adam.

pounce

pounce pauns isim saldrma, atlma. fiil at/on/upon birden stne atlmak.

pound sterling pound

ngiliz ngilizcesi sterlin, pound, ngiliz liras. pound paund fiil 1. vurmak, dvmek. 2. yumruklamak. 3. (gemi) dalgaya arpmak. 4. (kalp) kt kt atmak. 5. ar admlarla yrmek.

pour cold water on

.. umudunu sndrmeye almak, ... hevesini krmaya almak.

pour oil on troubled waters pour

heyecan yattrmak. pour pr fiil 1. dkmek, aktmak; dklmek, akmak. 2. bardaktan boanrcasna yamak.

pout

pout paut fiil surat asmak, somurtmak. isim surat asma, somurtma.

poverty

pov.er.ty pav'rti isim 1. yoksulluk, fakirlik, ihtiya. 2. yetersizlik, eksiklik.

poverty-stricken

sfat ok fakir, yoksul.


1022

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk POW powder flask powder horn powder puff powder room powder

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

POW pi'o'd^b'lyu ksaltma Prisoner of War barutluk. barutluk. pudra ponponu. bayanlara ait tuvalet. pow.der pau'dr isim 1. toz. 2. pudra. 3. barut. fiil 1. pudralamak. 2. toz haline getirmek; toz haline gelmek.

powdered milk powdered sugar powdery power of attorney power of life and death power plant power politics power station power

sttozu. pudraeker, pudraekeri. pow.derysfat 1. toz gibi. 2. tozlu. veklet, temsil yetkisi, vekletname. idam etme veya af yetkisi. elektrik santral. kuvvet politikas. elektrik santral. pow.er pau'wr isim 1. g, kuvvet: physical power fiziksel g. 2. yetenek: the power to learn renme yetenei. 3. etki: The medicine has lost its power. la etkisini kaybetti. 4. nfuz: His power in political circles is limited. Siyasi evrelerdeki nfuzu snrl. 5. yetki: the power to hire and fire ie alma ve iten karma yetkisi. 6. matematik s, st: raise to the tenth power onuncu se karmak.

powerful powerless

pow.er.fulsfat 1. gl, kuvvetli. 2. etkili. 3. nfuzlu. pow.er.lesssfat 1. gsz, kuvvetsiz. 2. aresiz. 3. beceriksiz.

powwow

pow.wow pau'wau isim, konuma dili toplant; grme. fiil grmek, konumak.

pp. PR practicability

pp.ksaltma pages pianissimo PR pi'ar' ksaltma public relations prac.ti.ca.bil.i.ty prktkbl'ti isim yaplabilirlik, uygulanabilirlik.

practicable

prac.ti.ca.ble prk'tkbl sfat 1. yaplabilir, uygulanabilir. 2. kullanl, elverili.


1023

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk practical joke practical

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

eek akas. prac.ti.cal prk'tkl sfat 1. pratik, kullanl, elverili. 2. pratik, uygulamal, tatbiki. 3. pratik (kimse).

practicality practically

prac.ti.cal.i.ty prktkl'ti isim pratiklik. prac.ti.cal.lyzarf 1. gerekte. 2. hemen hemen. 3. pratik olarak.

Practice makes perfect. Practice what you preach. practice

Mek kemale erdirir. Davranlarnz szlerinize uysun. prac.tice prk'ts isim, fiil, ngiliz ngilizcesi baknz practice

practiced practitioner pragmatic pragmatism

prac.ticedsfat deneyimli, tecrbeli. prac.ti.tion.er prkt'nr isim pratisyen. prag.mat.ic prgmt'k sfat pragmatik. prag.ma.tism prg'mtzm isim pragmaclk, pragmatizm.

pragmatist prairie

isim pragmac, pragmatist. prai.rie prer'i isim (aasz, otlarla kapl, geni) dzlk, ova.

praise someone to the skies praise

birini gklere karmak, birini ar derecede vmek. praise preyz fiil 1. vmek, methetmek. 2. hamdetmek, kretmek. isim vg.

praiseworthy pram prance

sfat vlmeye deer. pram prm isim ocuk arabas. prance prns fiil (at) srayp oynamak; (at) sratp oynatmak.

prank prate prattle

prank prngk isim eek akas; oyun. prate preyt fiil gevezelik etmek. isim gevezelik. prat.tle prt'l fiil 1. ocuka konumak. 2. gevezelik etmek. isim ocuka konuma.

prawn pray prayer beads prayer book prayer meeting

prawn prn isim, ngiliz ngilizcesi karides. pray prey fiil 1. dua etmek. 2. namaz klmak. tespih. dua kitab. dua meclisi.
1024

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk prayer rug prayer praying mantis prepreach against preach to preach preacher preamble preanimism prearrange precarious seccade.

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

prayer prer isim 1. dua. 2. namaz. peygamberdevesi. pre-nek nce, n. aleyhinde va'zetmek. -e va'zetmek. preach pri fiil vaaz vermek. preach.erisim vaiz. pre.am.ble pri'ymbl isim balang, nsz. pre.an.i.mism priyn'mzm isim preanimizm. pre.ar.range priyreync' fiil nceden dzenlemek. pre.car.i.ous priker'iys sfat 1. gvenilmez. 2. kararsz, pheli. 3. nazik, tehlikeli, rizikolu.

precariously precaution precede

pre.car.i.ous.lyzarf tehlikeli bir ekilde. pre.cau.tion prik'n isim nlem, tedbir. pre.cede prsid' fiil -den nde olmak, -den nce gelmek.

precedence

prec.e.dence pres'dns, prsid'ns isim 1. nce gelme. 2. stnlk. 3. nce olma.

precedent preceding precept

prec.e.dent pres'dnt isim rnek. pre.ced.ing prsi'dng sfat -den nceki; nde bulunan. pre.cept pri'sept isim 1. emir. 2. ahlaki kural, ilke. 3. ynerge.

precinct

pre.cinct pri'sngkt isim 1. blge, yre. 2. evre. 3. seim blgesi.

precious metals precious stone precious

(altn, gm, platin gibi) kymetli madenler. kymetli ta, mcevher. pre.cious pre's sfat 1. deerli, kymetli. 2. ok pahal. 3. aziz. 4. fazla nazik. 5. konuma dili rezil. zarf, konuma dili ok, pek: There is precious little time left. ok az zaman kald.

precipice precipitant

prec.i.pice pres'ps isim 1. uurum. 2. sarp kayalk. pre.cip.i.tant prisp'tnt isim, kimya keltici, ktrc. sfat baknz precipitate
1025

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk precipitate

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

pre.cip.i.tate prsp'tt, prsp'teyt isim, kimya kelti, kel. sfat 1. aceleci. 2. dncesiz. 3. aceleyle yaplan. 4. ani.

precipitation

pre.cip.i.ta.tion prsptey'n isim 1. ya. 2. kimya kelme; keltme.

precipitous

pre.cip.i.tous prsp'ts sfat 1. dik, sarp. 2. atlgan, aceleci.

prcis precise

pr.cis prey'si isim zet. pre.cise prsays' sfat 1. tam, kesin: a precise definition of the word szcn tam karl. at the precise moment of his arrival tam geldii anda. 2. ok dikkatli, titiz (kimse). 3. titizlikle yaplm (i). 4. dakik (saat). 5. hassas (alet).

precision

pre.ci.sion prsq'n isim 1. kesinlik. 2. doruluk. 3. aklk. sfat hassas: a precision instrument hassas bir alet.

preclude

pre.clude priklud' fiil 1. olanakszlatrmak, imknszlatrmak, engellemek. 2. darda brakmak.

precocious preconceived preconception precondition precursor predate

pre.co.cious prko's sfat erken gelimi. pre.con.ceived priknsivd' sfat nyargl. pre.con.cep.tion priknsep'n isim nyarg. pre.con.di.tion priknd'n isim nkoul. pre.cur.sor prikr'sr isim haberci, mqdeci. pre.date prideyt' fiil 1. erken tarih atmak. 2. daha nce gelmek.

predator predatory

pred.a.tor pred'tr isim yrtc hayvan. pred.a.to.ry pred'tri sfat 1. yrtc: predatory animal yrtc hayvan. 2. apulcu, yamac: a predatory tribe apulcu bir kabile.

predecessor predestination

pred.e.ces.sor pred'sesr isim 1. ncel, selef. 2. ata, cet. pre.des.ti.na.tion pridestney'n isim 1. Allahn, kiinin cennete veya cehenneme gideceini domadan nce tayin etmesi. 2. Allahn, kiinin hayatyla ilgili her eyi nceden tayin etmesi, ncel belirleme. 3. takdiri ilahi.
1026

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk predestine

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

pre.des.tine prides'tn fiil 1. (for) (birinin) (cennete veya cehenneme gideceini) nceden tayin etmek. 2. (birinin) (yaarken bana gelecekleri) nceden tayin etmek.

predetermine

pre.de.ter.mine pridtr'mn fiil 1. nceden belirtmek. 2. nceden kararlatrmak.

predicament

pre.dic.a.ment pridk'mnt isim 1. kt durum, bela. 2. durum, hal, vaziyet.

predicate on predicate

-e dayandrmak. pred.i.cate pred'kt isim, dilbilgisi, mantk yklem. sfat yklemle ilgili.

predict

pre.dict prdkt' fiil 1. nceden sylemek: That economist predicted the present recession. O ekonomist imdiki durgunluun olacan nceden sylemiti. 2. -e dair/hakknda kehanette bulunmak: The fortune-teller predicted that she would marry young. Falc gen yata evleneceine dair kehanette bulundu.

predilection

pre.di.lec.tion predlek'n, pridlek'n isim yeleme, tercih.

predispose

pre.dis.pose pridspoz' fiil 1. to -e nceden hazrlamak. 2. to -e yatknlatrmak.

predisposition

pre.dis.po.si.tion pridspz'n isim to/towards -e yatknlk, -e eilim.

predominant

pre.dom.i.nant pridam'nnt sfat 1. ounlukta olan. 2. ar basan, hkim olan: the predominant color hkim olan renk. 3. en nfuzlu: the predominant group in the meeting toplantdaki en nfuzlu grup. 4. en etkili.

predominantly

pre.dom.i.nant.lyzarf genelde, ou: The representatives were predominantly European. Temsilcilerin ou Avrupalyd.

predominate

pre.dom.i.nate pridam'neyt fiil 1. (say, nfuz, kuvvet, etki veya derece asndan) stn olmak. 2. hkim olmak. 3. galip gelmek.

preeminence

pre.em.i.nenceisim stnlk.
1027

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk preeminent preempt

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

pre.em.i.nent priyem'nnt sfat stn, sekin. pre.empt priyempt' fiil 1. nceden ayrmak. 2. herkesten nce satn almak.

preemption

pre.emp.tion priyemp'n isim herkesten nce satn alma hakk, nalm hakk; nalm.

preemptive strike

kar tarafn muhtemel saldrsna kar nceden yaplan saldr.

preemptive preen oneself preen

pre.emp.tivesfat nceden satn alma hakk olan. san ban zenle dzeltmek. preen prin fiil 1. (ku) gagasyla (tylerini) dzeltmek; gagasyla tylerini dzeltmek. 2. (kedi, kpek v.b.) (tylerini) yalamak; tylerini yalamak. 3. san ban zenle dzeltmek.

preexist pref. prefab prefabricate

pre.ex.ist priygzst' fiil nceden var olmak. pref.ksaltma preface prefix pre.fab prifb' isim, konuma dili prefabrik yap. pre.fab.ri.cate prifb'rkeyt fiil paralarn nceden hazrlamak.

prefabricated prefabrication preface

pre.fab.ri.catedsfat prefabrik, prefabrike. pre.fab.ri.ca.tion prifbrkey'n isim prefabrikasyon. pref.ace pref's isim nsz. fiil 1. nsz ile balamak. 2. nszn yazmak.

prefatory prefer

pref.a.to.ry pref'tri sfat nsz niteliindeki. pre.fer prfr' fiil (preferred, preferring) 1. yelemek, tercih etmek. 2. hukuk sunmak, arzetmek.

preferable preferably preference

pref.er.a.ble pref'rbl sfat tercih edilir, daha iyi. pref.er.a.blyzarf tercihen. pref.er.ence pref'rns isim 1. yeleme, tercih. 2. tercih edilen ey.

preferential preferred stock prefix

pref.er.en.tial prefren'l sfat tercihli; ayrcalkl. ticaret tercihli hisse senedi. pre.fix prifks' fiil (szck bana) nek koymak. isim (pri'fks) nek.

pregnancy

preg.nancyisim hamilelik, gebelik.


1028

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk pregnant

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

preg.nant preg'nnt sfat 1. hamile, gebe. 2. with ile dolu. 3. anlaml.

preheat prehistoric

pre.heat prihit' fiil nceden stmak. pre.his.tor.ic prihstr'k sfat tarihncesi, tarihten nceki, prehistorik.

prehistory prejudge prejudice against prejudice in favor of prejudice

pre.his.to.ry prihs'tri isim tarihncesi, prehistorya. pre.judge pric^c' fiil nceden hkm vermek. -e kar nyarg. -in lehine nyarg. prej.u.dice prec'ds isim 1. nyarg. 2. kayrma, taraf tutma, tarafgirlik. 3. zarar, ziyan. fiil 1. haksz hkm verdirmek. 2. zarara uratmak.

prejudicial preliminary

prej.u.di.cial precd'l sfat baknz be prequdicial to pre.lim.i.nar.y prlm'neri sfat hazrlayc, ilk, n. isim, oul 1. balang, n hazrlk. 2. eleme ma. 3. n snav, yeterlik snav.

prelude

prel.ude prel'yud, pri'lud isim 1. balang, giri. 2. mzik preld.

premature

pre.ma.ture primtr', primr' sfat 1. zamanndan nce olan veya gelien, erken. 2. mevsimsiz, zamansz. 3. erken domu, prematre (bebek).

prematurely

pre.ma.ture.lyzarf zamanndan nce, mevsimsiz olarak, erken.

premeditate premeditated premier

pre.med.i.tate primed'teyt fiil nceden tasarlamak. pre.med.i.tatedsfat nceden tasarlanm. pre.mier prmir', prmyir', [ngiliz ngilizcesi] prem'yr sfat 1. birinci, ilk. 2. ba, asl. isim babakan.

premiere premiership premise premises

pre.miere prmir' isim gala. isim babakanlk. prem.ise prem's isim, mantk ncl; terim. prem.is.es prem'sz isim (bir kurum veya kiiye ait) bina/arazi.

premiss

prem.iss prem's isim, mantk ncl; terim.

1029

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk premium

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

pre.mi.um pri'miym isim 1. prim. 2. dl. 3. ikramiye. 4. sigorta primi. 5. ticaret acyo, prim.

premonition

pre.mo.ni.tion primn'n, premn'n isim 1. nsezi. 2. uyarma.

prenatal preoccupation preoccupy prep school

pre.na.tal priney'tl sfat doum ncesi. pre.oc.cu.pa.tionisim with zihni ... ile megul olma. pre.oc.cu.py priyak'ypay fiil zihnini megul etmek. kolej, zel ortaokul ve lise. 2. ngiliz ngilizcesi koleje hazrlayan zel okul.

prep

prep prep sfat, konuma dili hazrlayc, hazrlk. isim, ngiliz ngilizcesi ev devi.

prepaid preparation

pre.paid pripeyd' fiil baknz prepay prep.a.ra.tion preprey'n isim 1. hazrlama. 2. hazrlk. 3. preparat, hazr ila.

preparative

pre.par.a.tive prper'tv sfat hazrlayc. isim hazrlayc ey.

preparatory school preparatory to sending it preparatory prepare for the worst prepare

kolej, zel ortaokul ve lise. gnderilmesi iin hazrlk olarak. pre.par.a.to.ry prper'tri sfat hazrlayc, hazrlk. en kt ihtimale kar hazrlanmak. pre.pare prper' fiil 1. hazrlamak; hazrlanmak. 2. dzenlemek. 3. donatmak. 4. yapmak.

preparedness

pre.par.ed.ness prper'dns, prperd'ns isim hazrlk, hazr olma.

prepay

pre.pay pripey' fiil (prepaid) parasn nceden vermek, pein demek.

prepayment preponderance preponderancy preponderant

pre.pay.mentisim pein deme. pre.pon.der.anceisim ounluk, stnlk. pre.pon.der.ancyisim ounluk, stnlk. pre.pon.der.antsfat 1. ar basan, stn gelen, baskn kan. 2. hkim olan.

preponderate

pre.pon.der.ate prpan'dreyt fiil 1. ar basmak, stn gelmek, baskn kmak. 2. hkim olmak.
1030

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk preposition prepositional phrase prepossess

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

prep.o.si.tion prepz'n isim edat, ilge. edat ve isimden oluan sz bei. pre.pos.sess pripzes' fiil 1. olumlu bir ekilde etkilemek. 2. zihnini megul etmek.

prepossessing preposterous

pre.pos.sess.ing pripzes'ng sfat ekici, alml. pre.pos.ter.ous pripas'trs sfat akl almaz, inanlmaz, sama, abes.

preposterously prepuce prereligion prerequisite

pre.pos.ter.ous.lyzarf mantkszca. pre.puce pri'pyus isim, anatomi snnet derisi. pre.re.li.gion pririlc'n isim dinncesi. pre.rej.ui.site prirek'wzt sfat nceden gerekli olan. isim nceden gerekli olan ey.

prerogative presage

pre.rog.a.tive prirag'tv isim ayrcalk, yetki, hak. pres.age pres'c, priseyc' fiil -i gstermek, -e iaret etmek, -in habercisi olmak.

presbyope presbyopia

pres.by.ope prez'biyop, pres'biyop isim, tbbi presbit. pres.by.o.pi.a prezbiyo'piy, presbiyo'piy isim, tbbi presbitlik.

presbyopic preschool prescience prescient prescribe

pres.by.op.ic prezbiyap'k, presbiyap'k sfat presbit. pre.school pri'skul' sfat okulncesi. pre.sci.ence pri'iyns, pre'iyns isim ileri gr. pre.sci.ent pri'iynt, pre'iynt sfat ileri grl. pre.scribe prskrayb' fiil 1. emretmek. 2. (ila) vermek. 3. reete yazmak.

prescription presence of mind

pre.scrip.tion priskrp'n isim 1. emir. 2. tbbi reete. konuma dili (zor bir dudumda kullanlan) akl: She had the presence of mind to get under the table. Masann altna girmeyi akl etti.

presence

pres.ence prez'ns isim huzur, hazr bulunma, varlk. Your presence is requested. Hazr bulunmanz rica olunur.

present a bold front present an appearance present one's compliments

cesaret gstermek, yrekli gzkmek. grnmek. sayglarn sunmak.


1031

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk present participle present some difficulty present someone with

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

durum ortac, faaliyet ismi. glk karmak. birini ... ile kar karya brakmak: His sudden resignation presented us with a problem. Ani istifas bizi bir problemle kar karya brakt.

present

pre.sent przent' fiil 1. sunmak, arz etmek: present a petition dileke sunmak. 2. takdim etmek: He presented me to the jueen. Beni kralieye takdim etti. 3. (film) gstermek. 4. (oyun) sunmak.

presentable

pre.sent.a.ble przen'tbl sfat prezantabl: I went upstairs to make myself presentable before the guests arrived. Misafirler gelmeden nce yukar kp kendime ekidzen verdim.

presentation

pres.en.ta.tion prezntey'n, przntey'n isim 1. sunma, sunu, takdim; sunulma. 2. takdim etme; takdim edilme. 3. gsterme; gsterilme. 4. temsil, oyun.

present-day presentiment presently

pres.ent-day prez'ntdey' sfat imdiki, gnmzn. pre.sen.ti.ment prizen'tmnt isim nsezi. pres.ent.ly prez'ntli zarf 1. birazdan, yaknda. 2. imdi, u anda.

preservation

pres.er.va.tion prezrvey'n isim 1. saklama; saklanma. 2. koruma; korunma.

preservative

pre.serv.a.tive przr'vtv sfat saklayan, koruyan, koruyucu. isim koruyucu madde.

preserve

pre.serve przrv' fiil 1. korumak, esirgemek. 2. saklamak. 3. srdrmek. 4. reelini yapmak. 5. konservesini yapmak.

preside presidency president

pre.side przayd' fiil at/over -e bakanlk etmek. pres.i.den.cy prez'dnsi isim bakanlk. pres.i.dent prez'dnt isim 1. bakan. 2. cumhurbakan. 3. rektr.

presidential press agent press association

pres.i.den.tial prezden'l sfat bakanla ait. basn szcs. basn kurumu.


1032

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk press conference press forward press release press the shutter press

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

basn toplants. hzla ilerlemek. basn bildirisi. fotoraflk deklanre basmak. press pres isim 1. basn. 2. basn mensuplar. 3. matbaa, basmevi. 4. yaynevi. 5. matbaa makinesi, bask makinesi. 6. pres, cendere, mengene. 7. sktrma. 8. kalabalk. 9. (elbise veya amar iin) dolap veya yklk. 10. (giyside) t.

pressing

press.ing pres'ng sfat 1. acil, ivedi, ivedili. 2. srarl; skboaz eden.

pressure cooker pressure gauge pressure group pressure

ddkl tencere. basler, manometre. bask grubu. pres.sure pre'r isim 1. basn: atmospheric pressure hava basnc. high pressure yksek basn. low pressure alak basn. 2. bask: work under pressure bask altnda almak.

pressurise

pres.sur.ise pre'rayz fiil, ngiliz ngilizcesi baknz pressurize

pressurize

pres.sur.ize pre'rayz fiil 1. basn altnda tutmak. 2. havaclk (uan iindeki havay) yeterli basnta tutmak.

prestige presto presumably presume

pres.tige prestiq' isim prestiq, saygnlk, itibar. pres.to pres'to zarf, mzik presto. pre.sum.ablyzarf galiba, tahminen. pre.sume prizum' fiil 1. sanmak, tahmin etmek: I am presuming that it will cost around one million liras. Yaklak bir milyon liraya mal olacan tahmin ediyorum. 2. varsaymak, farzetmek: We should presume his innocence. Onun susuz olduunu varsaymalyz. 3. kalkmak, yeltenmek: She presumed to

1033

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

correct her teacher. retmeninin yanln dzeltmeye kalkt. presumption pre.sump.tion priz^mp'n isim 1. cret, kstahlk. 2. zan, tahmin. 3. farz, varsaym. presumptive pre.sump.tive priz^mp'tv sfat 1. olas, muhtemel. 2. varsaymsal. presumptuous pre.sump.tu.ous priz^mp'uws sfat kstah, haddini bilmez. presuppose pre.sup.pose prispoz' fiil 1. (bir ey) mantken (baka bir eyi) gerektirmek: Prayer presupposes God. Dua iin Allahn varl gerek. This course presupposes a knowledge of Latin. Bu ders iin Latince bilmek gerek. 2. farzetmek, varsaymak. presupposition pre.sup.po.si.tion pris^pz'n isim nceden farzedilen ey. pretence pre.tence pri'tens, prtens' isim, ngiliz ngilizcesi baknz pretense pretend to the throne pretend tahtta hak iddia etmek. pre.tend pritend' fiil 1. rolne girmek, olmak: You pretend to be the cat and I'll be the mouse. Sen kedi ol, ben de fare olaym. 2. -mi gibi davranmak, -mezlikten gelmek: He is pretending that he doesn't know. Bilmiyormu gibi davranyor. 3. yalandan yapmak, ... numaras yapmak: He's pretending to be sick. Hasta numaras yapyor. 4. taslamak: He's pretending to be a scholar. Bilginlik taslyor. pretense pre.tense pri'tens, prtens' isim 1. rolne girme. 2. yalandan yapma, numara: make a pretense of illness hasta numaras yapmak. 3. bahane: on the slightest pretense en ufak bahane ile. pretension pre.ten.sion priten'n isim 1. iddia. 2. hak iddias. 3. gsteri, kurum. pretentious pre.ten.tious priten's sfat 1. iddial, gsterili. 2. gsterii, kurumlu.
1034

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk pretentiously pretentiousness pretext pretty difficult pretty much the same pretty

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

pre.ten.tious.lyzarf gsterile. pre.ten.tious.nessisim gsteriilik. pre.text pri'tekst isim bahane. epey zor, hayli g. hemen hemen ayn, yine yle. pret.ty prt'i sfat 1. gzel, ho, sevimli. 2. iyi. zarf olduka, epeyce, hayli.

prevail

pre.vail priveyl' fiil 1. stn gelmek; over/against -i yenmek. 2. hkm srmek, yaygn olmak. 3. hkim olmak. 4. baarmak. 5. on/upon -i ikna etmek, -i raz etmek.

prevailing

pre.vail.ing privey'lng sfat 1. galip gelen, stn gelen. 2. hkm sren. 3. hkim olan. 4. geerli, yaygn. There the prevailing winds are from the north. Orada rzgr genellikle kuzeyden eser.

prevalence

prev.a.lence prev'lns isim 1. hkm srme. 2. hkim olma. 3. yaygnlk.

prevalent

prev.a.lent prev'lnt sfat olagelen, hkm sren, yaygn.

prevaricate

pre.var.i.cate priver'keyt fiil 1. yalan sylemek. 2. kaamak cevaplar vermek.

prevarication

pre.var.i.ca.tionisim 1. yalan; yalan syleme. 2. kaamak cevaplar verme.

prevent

pre.vent privent' fiil 1. nlemek, engellemek. 2. -den alkoymak.

preventable prevention preventive measures preventive medicine preventive

pre.vent.ablenlenebilir, nne geilebilir. pre.vent.ionisim nleme, engelleme. nleyici tedbirler. koruyucu hekimlik. pre.ven.tive priven'tv sfat nleyici, engelleyici. isim 1. nleyici ey. 2. nlem, nleyici tedbir.

preventorium

pre.ven.to.ri.um privntor'iym isim (preventoriums/preventoria) prevantoryum.

preview

pre.view pri'vyu isim, sinema ilk oynatm.


1035

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk previous knowledge of previous to previous

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

hakknda nbilgi. -den nce. pre.vi.ous pri'viys sfat 1. nceki, evvelki: the previous day evvelki gn. 2. eski, sabk: a previous husband of hers eski kocalarndan biri.

previously prewar

pre.vi.ous.lyzarf nceden, evvelce. pre.war pri'wr' sfat sava ncesi: prewar politics sava ncesi politika.

prey

prey prey isim av. fiil 1. on -i avlamak. 2. on -i skmak, -e sknt vermek.

price ceiling price cutting price list price oneself out of the market

fiyat tavan. fiyat krma. fiyat listesi, tarife. bir maln fiyatn fazla yksek tutarak ona ait piyasay kaybetmek: You've priced yourself out of the market in that line. O serinin fiyatlarn fazla yksek tutmakla piyasay kaybettin.

price range price something out of the market

fiyat dalm. bir maln fiyatn fazla yksek tutarak ona ait piyasay kaybetmek: You've priced yourself out of the market in that line. O serinin fiyatlarn fazla yksek tutmakla piyasay kaybettin.

price tag price

fiyat etiketi. 2. fiyat. price prays isim 1. fiyat, eder, paha. 2. karlk, bedel. fiil 1. fiyat koymak, paha bimek. 2. konuma dili fiyatn sormak.

priceless

price.lesssfat 1. deer biilmez. 2. konuma dili ok komik, gln.

prick of conscience prick up its ears prick up one's ears prick

vicdan azab. (hayvan) kulaklarn dikmek. kulak kabartmak. prick prk isim 1. sivri bir eyin batmasndan ileri gelen ac. 2. sivri bir eyin at delik. 3. argo penis, yarak. 4.

1036

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

konuma dili pis herif. fiil 1. batmak; batrmak. 2. (delik) amak. prickle prick.le prk'l isim 1. diken. 2. inelenme; karncalanma. 3. dalama; batma. fiil 1. inelenmek; karncalanmak. 2. dalamak; batmak. prickly juniper prickly pear prickly katranardc. frenkinciri, hintinciri, firavuninciri. prick.ly prk'li sfat 1. dikenli. 2. dalayan; batan. 3. huysuz, abuk fkelenen. 4. aprak. prickly-pear cactus pride of place pride oneself on something pride (bitki olarak) frenkinciri, hintinciri, firavuninciri. en yksek mevki. bir ey ile vnmek. pride prayd isim 1. gurur, iftihar, vn: take pride in one's work iinden gurur duymak. 2. kibir: His pride prevents him from admitting his mistake. Kibri, yanln kabul etmesine engel oluyor. fiil (ku) tylerini kabartmak. priest prig priest prist isim papaz. prig prg isim ahlaken kendini stn gren kuralc kii, herkese ahlak hocal yapan kimse. prim prima donna prim prm sfat fazla resmi, biimci, ok ciddi. pri.ma don.na pri'm dan' primadonna. 2. konuma dili hep n planda olmak isteyen kii. primacy primarily pri.ma.cy pray'msi isim ncelik, stnlk. pri.mar.i.ly praymer'li zarf aslnda, esasen: It's primarily an exporting firm. O firmann asl ii ihracat. primary colors primary ana renkler. pri.ma.ry pray'meri, pray'mri sfat 1. ilk, birinci, birincil: primary stage of development gelimenin ilk aamas. primary school ilkokul. 2. en nemli, balca: primary problem en nemli sorun. primary aim balca ama. 3. temel, ana, birincil: the primary elements of a qust peace adil bir barn temel eleri.

1037

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk primate

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

pri.mate pray'meyt isim 1. bapiskopos. 2. zooloji primat.

prime cost prime meridian prime minister prime number prime of life prime

retim maliyeti. balang meridyeni. babakan. asal say. hayatn en verimli dnemi. prime praym sfat 1. nemli; balca: This has become a prime concern. nemli bir mesele oldu bu. That's the prime reason why she's come. Onun gelmesinin balca nedeni o. 2. en iyi, birinci kalite: prime beef en iyi sr eti.

primer primeval primitive primitively primitiveness primitivism primitivist primordial primrose primula prince princely

prim.er pray'mr isim 1. astar; astar boya. 2. azotu. pri.me.val praymi'vl sfat tarihncesi alara ait. prim.i.tive prm'tv sfat ilkel, primitif. prim.i.tive.lyzarf ilkelce. prim.i.tive.nessisim ilkellik. prim.i.tiv.ism prm'tvzm isim ilkelcilik, primitivizm. prim.i.tiv.ist prm'tvst isim ilkelci, primitivist. pri.mor.di.al praymr'diyl sfat balangta var olan. prim.rose prm'roz isim uhaiei. prim.u.la prm'yl isim uhaiei. prince prns isim prens. prince.ly prns'li sfat 1. prense yakr. 2. cmert, asil. 3. ahane.

princess principal

prin.cess prn'ss isim prenses. prin.ci.pal prn'spl sfat ba, ana, balca, en nemli, belli bal. isim 1. mdr, okul mdr. 2. hukuk mvekkil. 3. ticaret sermaye, anamal, anapara.

principality principally principle principled

prin.ci.pal.i.ty prnspl'ti isim prenslik. prin.ci.pal.lyzarf 1. genellikle. 2. ounlukla. prin.ci.ple prn'spl isim prensip, ilke. prin.ci.pledsfat prensip sahibi.

1038

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk Prinkipo

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

Prin.ki.po pring.kipo' isim, tarih (Kzl Adalardan) Bykada.

print

print prnt isim 1. bas, tab. 2. basma, matbua. 3. iz: footprint ayak izi. 4. basma (kuma). 5. basma kalb. 6. fotoraflk negatiften yaplm resim. fiil 1. basmak. 2. yaymlamak. 3. matbaa harfleriyle yazmak. 4. fotoraflk negatiften resim karmak.

printed matter printer

matbua, basma. print.er prn'tr isim 1. basmc, matbaac. 2. bilgisayar yazc, printer.

printer's ink printing press printing

bask mrekkebi. matbaa makinesi, bask makinesi. print.ing prn'tng isim 1. basma, tabetme. 2. bask says.

print-out prior to his death prior priority prism prison breaker prison prisoner

print-out prnt'aut isim, bilgisayar yazl k/kt. lmnden nce. pri.or pray'r sfat nceki, evvelki, sabk. pri.or.i.ty prayr'ti isim ncelik. prism prz'm isim prizma. hapishane kaa. pris.on prz'n isim hapishane, cezaevi. pris.on.er prz'nr isim 1. tutuklu, hkml, mahkm: political prisoner siyasi tutuklu. 2. tutsak, esir: prisoner of war sava esiri.

prissy

pris.sy prs'i sfat, konuma dili resmi, mklpesent ve burnu havada.

pristine

pris.tine prs'tin, [ngiliz ngilizcesi] prs'tayn sfat bozulmam, saf.

privacy

pri.va.cy pray'vsi isim 1. mahremiyet: The English value their privacy. ngilizler mahremiyetlerine ok nem verir. 2. gizlilik.

private detective private

zel dedektif. pri.vate pray'vt sfat 1. zel, hususi, kiisel: private car zel araba. private life zel yaam. private ownership
1039

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

zel iyelik. private property zel mlk. private school zel okul. 2. gizli: a private telephone conversation gizli telefon konumas. isim 1. askeri er, asker. 2. oul edep yerleri. privation privatise pri.va.tion prayvey'n isim yoksunluk, sknt. pri.vat.ise pray'vtayz fiil, ngiliz ngilizcesi baknz privatize privatization privatize privilege privileged privy council pri.vat.i.za.tion prayvtzey'n isim zelletirme. pri.vat.ize pray'vtayz fiil zelletirmek. priv.i.lege prv'lc isim ayrcalk, imtiyaz. priv.i.legedsfat ayrcalkl, imtiyazl. zel meclis. 2. byk harf ile (ngiltere'de) danma meclisi. privy priv.y prv'i isim 1. (su tesisat olmayan kulbe iindeki) ayakyolu, apteshane. 2. tuvalet. sfat baknz be privy to someone's secrets privy council prize possession prize en deerli ey, en gzde ey. prize prayz fiil manivela ile kaldrmak veya amak, kanrtmak. isim ganimet. pro and con pro forma invoice pro forma prolehte ve aleyhte. ticaret proforma fatura. pro for.ma pro fr'm sfat baknz pro forma invoice pro-nek 1. . taraftar, ... yanls, -in tarafn tutan: He's pro-French. O, Franszlarn tarafn tutuyor./O, Franszcadan yanadr. prob. probability probable probably probation officer probation prob.ksaltma probable probably problem prob.a.bil.i.ty prabbl'ti isim olaslk, ihtimal. prob.a.ble prab'bl sfat olas, olasl, muhtemel. prob.a.blyzarf belki de, galiba. artl tahliye edilmi kimseyle ilgilenen memur. pro.ba.tion probey'n isim 1. artl tahliye, meruten tahliye. 2. deneme sresi. probationer pro.ba.tion.er probey'nr isim artl tahliye edilmi kimse.
1040

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk probe

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

probe prob fiil 1. aratrmak, incelemek. 2. sondalamak, sondaj yapmak. isim 1. sonda, mil. 2. aratrma. 3. insansz uzay roketi.

probity problem

pro.bi.ty pro'bti isim doruluk, drstlk. prob.lem prab'lm isim 1. sorun, mesele, problem. 2. matematik problem. sfat problemli, problem: problem child problem ocuk.

problematic problematical procedure

prob.lem.at.ic prablmt'k sfat pheli. prob.lem.at.i.cal prablmt'kl sfat pheli. pro.ce.dure prsi'cr isim 1. yol, yntem, metot, prosedr. 2. ilem: There are a number of steps to be followed in this procedure. Bu ilemde izlenecek birka basamak var.

proceed

pro.ceed prsid' fiil 1. to -e gitmek; ilerlemek. 2. with -e devam etmek. 3. balamak: When I asked them to lower their voices they proceeded to speak even more loudly. Seslerini ksmalarn istediim zaman daha da yksek sesle konumaya baladlar. 4. from -den kaynaklanmak; -den ileri gelmek. 5. to -e gemek.

proceedings

pro.ceed.ings prsi'dngz isim 1. tutanak, zabt. 2. hukuk yarglama yntemleri.

proceeds process

pro.ceeds pro'sidz isim, oul gelir, hslat, kazan. proc.ess pras'es, [ngiliz ngilizcesi] pro'ses isim 1. yntem, metot, yol: a production process bir retim yntemi. 2. sre, proses: growth process byme sreci. 3. ilem; tretman: the steps in the production process retim ilemindeki aamalar. fiil ilemden/ilemlerden geirmek.

procession

pro.ces.sion prse'n isim alay; dizi, sra: funeral procession cenaze alay.

proclaim proclamation proclivity

pro.claim prokleym' fiil 1. ilan etmek. 2. aa vurmak. proc.la.ma.tion praklmey'n isim 1. ilan. 2. bildiri. pro.cliv.i.ty proklv'ti isim eilim, meyil.

1041

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk procrastinate

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

pro.cras.ti.nate prokrs'tneyt fiil 1. srncemede brakmak, ardan almak, geciktirmek. 2. ertelemek.

procreate procure

pro.cre.ate pro'kriyeyt fiil retmek; remek; yaratmak. pro.cure prokyr' fiil 1. elde etmek, edinmek, salamak. 2. (birine) seks iin (birini) bulmak.

prod

prod prad fiil (prodded, prodding) 1. drtmek. 2. tevik etmek. isim 1. drtme. 2. vendire.

prodigal

prod.i.gal prad'gl sfat 1. savurgan. 2. ok bol. isim savurgan kimse.

prodigious

pro.di.gious prdc's sfat 1. ok byk, kocaman. 2. alacak, mthi.

prodigy

prod.i.gy prad'ci isim 1. dhi, deha, harika: child prodigy dhi ocuk, harika ocuk. musical prodigy mzik dehas. 2. harika, olaanst ey.

produce

pro.duce pro'dus isim 1. rn. 2. zerzevat, sebze ve meyve; tarm rnleri.

producer goods producer

ticaret sermaye mallar. pro.duc.er prdu'sr isim 1. retici. 2. sinema yapmc, prodktr.

product

prod.uct prad'kt isim 1. rn. 2. sonu. 3. matematik arpm.

production

pro.duc.tion prd^k'n isim 1. retim. 2. rn. 3. eser, yapt. 4. yapm, prodksiyon. 5. sahneye koyma.

productive capacity productive productivity

retim kapasitesi. pro.duc.tive prd^k'tv sfat verimli, bereketli; retken. pro.duc.tiv.i.ty prod^ktv'ti isim verimlilik; retkenlik; prodktivite.

prof. profane

prof.ksaltma professor pro.fane prfeyn' fiil (kutsal bir eye) saygszlk etmek. sfat 1. zndk. 2. kutsal olmayan. 3. adi, baya. 4. laik.

profanity

pro.fan.i.ty prfn'ti isim 1. kutsal eylere saygszlk. 2. az bozukluu, kfr.

1042

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk profess

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

pro.fess prfes' isim 1. itiraf etmek, aka sylemek; ilan etmek. 2. iddia etmek, savlamak, taslamak. 3. (inancn) ikrar etmek, aka sylemek.

professed

pro.fess.edsfat 1. itiraf edilmi. 2. iddia edilen. 3. szde.

profession

pro.fes.sion prfe'n isim 1. meslek; sanat; ikolu. 2. iddia. 3. itiraf. 4. inancn aklanmas.

professional

pro.fes.sion.al prfe'nl sfat 1. meslee ait, mesleki. 2. profesyonel. isim profesyonel.

professionalism professor proffer

pro.fes.sion.al.ismisim profesyonellik. pro.fes.sor prfes'r isim profesr. prof.fer praf'r fiil teklif etmek, nermek. isim teklif, nerme.

proficiency proficient profile

pro.fi.cien.cy prf'nsi isim ustalk, beceri. pro.fi.cient prf'nt sfat yetenekli, usta. pro.file pro'fayl isim 1. profil. 2. ksa biyografi, karakter portresi. 3. grafik, izge. fiil profilini yapmak.

profit and loss account profit motive profit sharing profit

kr ve zarar hesab. kr gds. kr datm. prof.it praf't isim 1. kr, kazan. 2. fayda, kar. fiil 1. -e kazan salamak. 2. by/from -den yararlanmak, -den faydalanmak.

profitable

prof.it.ablesfat 1. ekonomi krl, kazanl; rantabl. 2. yararl, faydal.

profiteer

prof.i.teer praftr' fiil vurgunculuk yapmak. isim vurguncu.

profitless profligate

prof.it.lesssfat 1. krsz. 2. yararsz. prof.li.gate praf'lgt, praf'lgeyt sfat 1. savurgan, msrif; hovarda. 2. sefih, ahlaksz.

profound

pro.found prfaund', profaund' sfat 1. derin. 2. byk: a profound mystery byk bir sr. I feel a profound sympathy for her. Onu ok iyi anlyorum.

1043

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk profuse

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

pro.fuse prfyus', profyus' sfat 1. ok, bol. 2. savurgan. 3. cmert.

profusion

pro.fu.sion prfyu'qn, profyu'qn isim ok byk miktar, okluk, bolluk.

progenitor progeny

pro.gen.i.tor procen'tr isim cet, ata, dede. prog.e.ny prac'ni isim 1. soy; torunlar. 2. zooloji yavrular.

prognosis

prog.no.sis pragno'ss isim (prognoses) 1. tbbi prognoz. 2. tahmin.

prognosticate

prog.nos.ti.cate pragnas'tkeyt fiil 1. (bir eyin olacan) nceden haber vermek. 2. -e iaret etmek.

prognostication

prog.nos.ti.ca.tionisim 1. (bir eyin olacan) nceden haber verme. 2. iaret, belirti.

program

pro.gram pro'grm, pro'grm isim, bilgisayar program. fiil, bilgisayar (programmed/programed) programlamak.

programer programme

pro.gram.er pro'grmr isim baknz programmer pro.gramme pro'grm isim, fiil, ngiliz ngilizcesi baknz program

programmer progress progression

pro.gram.mer pro'grmr isim bilgisayar programcs. prog.ress prgres' fiil ilerlemek, gelimek. pro.gres.sion prgre'n isim 1. ilerleme. 2. matematik dizi: arithmetical progression aritmetik dizi. geometrical progression geometrik dizi.

progressive assimilation progressive paralysis progressive

fonetik ilerleyici benzeme. tbbi ilerleyici fel. pro.gres.sive prgres'v sfat 1. ilerleyen. 2. ilerici. isim, politika ilerici kimse.

prohibit prohibition

pro.hib.it prohb't fiil yasaklamak, menetmek. pro.hi.bi.tion prowb'n isim 1. yasak. 2. yasak emri. 3. iki yasa.

prohibitionist prohibitive

pro.hi.bi.tion.istisim iki yasa taraftar. pro.hib.i.tive prohb'tv sfat 1. yasaklayc. 2. engelleyici. 3. fahi (fiyat).
1044

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk prohibitory

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

pro.hib.i.to.ry prohb'tri sfat 1. yasaklayc. 2. engelleyici. 3. fahi (fiyat).

project projectile

proj.ect prac'ekt isim plan, proqe, tasar. pro.jec.tile prcek'tl, [ngiliz ngilizcesi] prcek'tayl isim mermi, atlan cisim.

projection booth projection

sinema makine dairesi. pro.jec.tion prcek'n isim 1. frlatma, atma. 2. knt, sundurma. 3. sinema projeksiyon, gsterim. 4. geometri izdm, izdm.

projectional projectionist projector

pro.jec.tion.alsfat, geometri izdmsel. pro.jec.tion.istsinema makinist. pro.jec.tor prcek'tr isim 1. gsterici, proqektr, sinema makinesi. 2. ldak, projektr.

proletarian

pro.le.tar.i.an prolter'iyn isim proleter, emeki. sfat proleter, proletarya zg, emeki.

proletariat prolific

pro.le.tar.i.at prolter'iyt isim proletarya, emeki snf. pro.lif.ic prolf'k sfat 1. dourgan. 2. bereketli, verimli. 3. retken.

prolificacy prolix prolog prologue prolong prolongation promenade deck promenade

pro.lif.i.ca.cy prolf'ksi isim dourganlk. pro.lix pro'lks sfat 1. uzun, ayrntl. 2. yorucu, skc. pro.log pro'lg isim prolog, ndeyi. pro.logue pro'lg isim prolog, ndeyi. pro.long prlng' fiil uzatmak, srdrmek. pro.lon.ga.tion prolng.gey'n isim uzatma, srdrme. gezinti gvertesi, st gverte. prom.e.nade pramneyd', pramnad' isim 1. yry, piyasa. 2. gezinti yeri. fiil gezinmek, piyasa etmek.

prominence

prom.i.nenceisim 1. n. 2. gze arpan ey. 3. knt, burun.

prominent

prom.i.nent pram'nnt sfat 1. nl, nemli. 2. gze arpan. 3. kntl, kk.

promiscuity promiscuous

prom.is.cu.i.ty pramskyu'wti isim rasgele cinsel iliki. pro.mis.cu.ous prms'kyuws sfat rasgele cinsel ilikide bulunan.
1045

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk promise

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

prom.ise pram's isim 1. sz, vaat. 2. umut verici ey. fiil 1. sz vermek, vaat etmek. 2. (belirli bir duruma) iaret etmek: This weather promises rain. Yamur yaacaa benziyor. This promises to be a good game. yi bir ma olacaa benziyor.

promising

prom.is.ing pram'sng sfat umut verici, gelecei parlak.

promissory note promissory promontory promote

bono. prom.is.so.ry pram'sri sfat baknz promissory note prom.on.to.ry pram'ntri isim, corafya burun. pro.mote prmot' fiil 1. ilerletmek. 2. terfi ettirmek. 3. snf geirmek. 4. reklamn yaparak tantmak, tantmn yapmak. 5. gelitirmek, desteklemek.

promoter

pro.mot.er prmo'tr isim 1. destekleyen kimse. 2. giriimci, kurucu. 3. tantmc. 4. spor organizatr.

promotion

pro.mo.tion prmo'n isim 1. terfi. 2. snf geirme; snfn geme. 3. ticaret reklam, tantm.

prompt

prompt prampt sfat 1. abuk, acele. 2. hazr. isim sahnede oyuncuya hatrlatlan sz. fiil 1. to (birini) (bir ey yapmaya) sevketmek, itmek, yneltmek, (birinin) (bir ey yapmasna) yol amak: His curiosity prompted him to open the red box. Merak onu krmz kutuyu amaya itti. 2. tiyatro bir ey hatrlatmak; suflrlk etmek.

prompter promulgate

prompt.erisim suflr. prom.ul.gate pram'lgeyt fiil 1. resmen ilan etmek, duyurmak. 2. hukuk (yasay) yrrle koymak. 3. (inan, dnce v.b.'ni) yaymak.

pron. prone prong

pron.ksaltma pronoun pronunciation prone pron sfat 1. yzkoyun yatm. 2. eilimli. prong prng isim 1. atal dii. 2. sivri ulu alet. 3. sivri u.

pronoun

pro.noun pro'naun isim, dilbilim zamir, adl.

1046

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk pronounce

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

pro.nounce prnauns' fiil 1. telaffuz etmek, sylemek. 2. hukuk karar bildirmek.

pronounced pronouncement

pro.nounced prnaunst' sfat 1. belirgin. 2. kesin. pro.nounce.mentisim 1. resmi aklama; resmi bildiri. 2. hukuk karar bildirme.

pronto pronunciation

pron.to pran'to zarf, konuma dili hemen, derhal. pro.nun.ci.a.tion prn^nsiyey'n isim telaffuz, syleni, syleyi.

proof positive proof sheet proof

kesin bir delil; kesin deliller. matbaaclk prova. proof pruf isim 1. delil, kant, tant. 2. matbaaclk prova. 3. fotoraflk ayar. 4. alkol derecesi. 5. matematik salama. sfat against -e kar direnli, -e kar dayankl.

proofread

proof.read pruf'rid fiil (proofread) (pruf'red) provalar dzeltmek.

proofreader prop

proof.read.erisim dzeltmen. prop prap fiil (propped, propping) 1. desteklemek. 2. against -e dayamak, -e yaslamak. isim destek.

propaganda propagandise

prop.a.gan.da prapgn'd isim propaganda. prop.a.gan.dise prapgn'dayz fiil, ngiliz ngilizcesi baknz propagandize

propagandist propagandize propagate

prop.a.gan.distisim propagandac. prop.a.gan.dize prapgn'dayz fiil propaganda yapmak. prop.a.gate prap'geyt fiil 1. retmek, oaltmak; remek. 2. yaymak.

propane propel

pro.pane pro'peyn isim, kimya propan. pro.pel prpel' fiil (propelled, propelling) 1. ileriye doru srmek. 2. itmek, sevketmek.

propeller propensity proper fraction proper noun

pro.pel.lerisim pervane. pro.pen.si.ty prpen'sti isim (for/to) (-e) eilim. basit kesir. dilbilgisi zel isim.

1047

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk proper

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

prop.er prap'r sfat 1. uygun, mnasip, yakr: the proper time uygun zaman. 2. zel: proper name zel ad. 3. doru. 4. gerek. 5. tam.

properly speaking properly

aslnda, gerekte. prop.er.lyzarf 1. esasl bir ekilde. 2. doru drst; gerektii gibi, laykyla. 3. uygun bir ekilde. 4. konuma dili adamakll, baya.

property

prop.er.ty prap'rti isim 1. mal. 2. mlk, emlak, arazi: property tax emlak vergisi. 3. zellik.

prophecy prophesy

proph.e.cy praf'si isim 1. kehanet. 2. tahmin. proph.e.sy praf'say fiil 1. (bir olayn gerekleeceini) nceden haber vermek. 2. kehanette bulunmak, gaipten haber vermek. 3. tahminde bulunmak.

prophet prophetess prophetic

proph.et praf't isim 1. peygamber, yalva. 2. khin. proph.et.essisim kadn peygamber. pro.phet.ic prfet'k sfat 1. kehanetle ilgili; kehanet gibi. 2. (olacaklar) nceden bildiren. 3. khince. 4. isabetli (tahmin). 5. peygambere zg.

prophylactic

pro.phy.lac.tic proflk'tk sfat, tbbi hastalktan koruyan, koruyucu, profilaktik. isim 1. tbbi koruyucu ila. 2. prezervatif.

prophylaxis

pro.phy.lax.is proflk'ss isim, tbbi (prophylaxes) profilaksi.

propitiate

pro.pi.ti.ate prop'iyeyt fiil 1. yattrmak. 2. gnln almak.

propitious proportion

pro.pi.tious prop's sfat 1. uygun, elverili. 2. hayrl. pro.por.tion prpr'n isim 1. oran, orant: the proportion of births to population nfusa gre doum oran. 2. hisse, pay. 3. uygunluk. 4. oul boyutlar. fiil oranlamak.

proportional proportionate proposal

pro.por.tion.alsfat orantl. pro.por.tion.atesfat orantl. pro.pos.al prpo'zl isim 1. neri, teklif. 2. evlenme teklifi.
1048

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk propose

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

pro.pose prpoz' fiil 1. nermek, teklif etmek. 2. niyet etmek. 3. evlenme teklif etmek.

proposition

prop.o.si.tion prapz'n isim 1. neri, teklif. 2. konuma dili giriim, girime. 3. konuma dili uygunsuz teklif. fiil, konuma dili uygunsuz bir teklifte bulunmak.

propound

pro.pound prpaund' fiil ileri srmek, ortaya atmak, nermek.

proprietary

pro.pri.e.tar.y prpray'teri sfat 1. birinin mlk olan, zel. 2. mal sahibine ait. 3. sicilli, tescilli, patentli. 4. sahip kan, sahiplik taslayan.

proprietor propriety

pro.pri.e.tor prpray'tr isim mal sahibi. pro.pri.e.ty prpray'ti isim 1. uygunluk. 2. grg kurallarna uyma.

propulsion

pro.pul.sion prp^l'n isim 1. ileriye doru srme. 2. itici g.

prorate

pro.rate proreyt', pro'reyt fiil belirli bir oranda bltrmek/paylatrmak.

pros and cons prosaic

lehte ve aleyhte olanlar. pro.sa.ic prozey'k sfat 1. skc. 2. yavan, basit. 3. iirsellikten yoksun.

prosaical

pro.sa.i.cal prozey'kl sfat 1. skc. 2. yavan, basit. 3. iirsellikten yoksun.

proscribe

pro.scribe proskrayb' fiil 1. yasaklamak. 2. medeni haklarn elinden almak.

prose

prose proz isim dzyaz, nesir. sfat dzyaz eklinde yazlm.

prosecute

pros.e.cute pras'kyut fiil 1. srdrmek, -e devam etmek. 2. hukuk aleyhine dava amak.

prosecuting attorney prosecution

savc. pros.e.cu.tion praskyu'n isim 1. srdrme, devam. 2. hukuk dava. 3. davac.

prosecutor

pros.e.cu.tor pras'kyutr isim 1. davac. 2. savc.

1049

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk proselyte

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

pros.e.lyte pras'layt isim dinini deitiren kimse. fiil bakasn kendi dinine evirmek veya evirmeye almak; (bakasn) kendi dinine evirmek veya evirmeye almak.

proselytise

pros.e.lyt.ise pras'ltayz fiil, ngiliz ngilizcesi baknz proselytize

proselytism

pros.e.lyt.ism pras'ltzm isim bakalarn kendi dinine evirme veya evirmeye alma.

proselytize

pros.e.lyt.ize pras'ltayz fiil bakasn kendi dinine evirmek veya evirmeye almak; (bakasn) kendi dinine evirmek veya evirmeye almak.

prosody prospect

pros.o.dy pras'di isim prosodi, lbilim. pros.pect pras'pekt isim 1. ihtimal, olaslk: The prospect of his finding a qob is poor. bulma ihtimali az. 2. oul baar ans: His prospects are excellent. Onun gelecei parlak. 3. olas mteri. fiil for (maden) aramak.

prospective

pro.spec.tive prspek'tv sfat 1. beklenen, umulan. 2. muhtemel, olas.

prospector prospectus prosper

pro.spec.torisim maden araycs. pro.spec.tus prspek'ts isim prospekts, tantmalk. pros.per pras'pr fiil 1. baarl olmak. 2. gelimek, bymek, zenginlemek.

prosperity prosperous

pros.per.i.ty prasper'ti isim 1. baar. 2. gnen, refah. pros.per.ous pras'prs sfat 1. ii yolunda. 2. baarl. 3. gnenli.

prostate gland prostate prosthesis prostitute

prostat. pros.tate pras'teyt isim prostat. pros.the.sis prasthi'ss isim (prostheses) protez. pros.ti.tute pras'ttut isim fahie, orospu. fiil kt bir amala kullanmak.

prostitution

pros.ti.tu.tionisim 1. fahielik. 2. kt bir amala kullanma.

prostrate oneself before

-in ayana kapanmak.


1050

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk prostrate oneself prostrate

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

secde etmek. pros.trate pras'treyt sfat 1. yzkoyun yatan. 2. yere kapanm. 3. halsiz, bitkin, gsz. fiil 1. yere sermek, yere ykmak. 2. halsiz brakmak, gsz drmek.

prostration prosy

pros.tra.tionisim 1. yere kapanma. 2. bitkinlik. pros.y pro'zi sfat 1. dzyaz trnden; dzyaz gibi. 2. can skc, ar; sradan, yavan.

protprotagonist

prot-nek birinci, ilk, ba. pro.tag.o.nist protg'nst isim 1. nc, nder. 2. edebiyat bakii, bakahraman. 3. baoyuncu.

protasis

prot.a.sis prat'ss isim, dilbilgisi (protases) koullu yantmce.

protect protecting protection protectionism protective protector protectorate

pro.tect prtekt' fiil korumak, muhafaza etmek. pro.tect.ingsfat koruyan. pro.tec.tion prtek'n isim koruma, muhafaza. pro.tec.tion.ismisim yerli sanayii koruma politikas. pro.tec.tivesfat koruyucu. pro.tec.torisim koruyucu. pro.tec.tor.ate prtek'trt isim gl bir devletin koruma ve denetimi altnda olan devlet.

protg

pro.t.g pro'tqey isim birinin korumas altnda olan kimse.

protge protein protest

pro.t.ge pro'tqey isim, diil baknz protg pro.tein pro'tin, pro'tiyn isim protein. pro.test prtest' fiil 1. protesto etmek. 2. itiraz etmek. 3. srarla iddia etmek. isim 1. protesto. 2. itiraz.

protestant

prot.es.tant prat'stnt isim 1. itiraz eden kimse. 2. byk harf ile Protestan. sfat 1. itiraz eden. 2. byk harf ile Protestan.

Protestantism protestation

Prot.es.tant.ismisim Protestanlk. prot.es.ta.tion pratstey'n isim 1. protesto etme. 2. itiraz.

protoprotocol

proto-nek birinci, ilk, ba. pro.to.col pro'tkl isim 1. protokol. 2. tutanak.


1051

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk proton protoplasm prototype protozoan

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

pro.ton pro'tan isim, kimya, fizik proton. pro.to.plasm pro'tplzm isim protoplazma. pro.to.type pro'ttayp isim prototip, ilkrnek. pro.to.zo.an protzo'wn isim, zooloji birgzeli hayvan, birgzeli. sfat, zooloji birgzeli (hayvan).

protract

pro.tract protrkt' fiil 1. uzatmak. 2. zooloji darya uzatmak.

protractor protrude

pro.trac.tor protrk'tr isim iletki. pro.trude protrud' fiil knt yapmak, dar kmak; prtlamak; dar karmak.

protrusion protuberance protuberant

pro.tru.sion protru'qn isim knt. pro.tu.ber.anceisim i, yumru, tmsek, knt. pro.tu.ber.ant protu'brnt sfat i, dar frlam, frlak, yumru gibi, tmsek, kk.

proud

proud praud sfat 1. kibirli: He's too proud to apologize. O kadar kibirli ki zr bile dilemez. 2. gururlu.

proudly prove

proud.lyzarf gururla, iftiharla. prove pruv fiil (proved, proved/proven) 1. ispatlamak, kantlamak, tantlamak. 2. denemek. 3. kmak: This car has proved to be more reliable than I had expected. Bu araba umduumdan daha salam kt.

provenance proverb proverbial

prov.e.nance prav'nns isim kaynak, kken. prov.erb prav'rb isim atasz. pro.ver.bi.al prvr'biyl sfat 1. atasz trnden; atasz gibi. 2. herkese bilinen, nl, mehur.

provide against provide for provide

-e kar hazrlkl olmak. geimini salamak. 2. -e kar hazrlkl olmak. pro.vide prvayd' fiil 1. salamak, bulmak. 2. nceden hazrlamak. 3. art komak.

provided that

kouluyla, artyla: I will lend you the money provided that you pay me back tomorrow. Yarn bana iade etmeniz artyla size paray veririm.

1052

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk providence

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

prov.i.dence prav'dns isim 1. Tanrnn inayeti, ilahi takdir. 2. sagr. 3. byk harf ile Allah, Tanr.

provident providential providentialism providentialist providentially provider

prov.i.dentsfat ihtiyatl, tedbirli. prov.i.den.tial pravden'l sfat 1. Allahtan. 2. talihli. prov.i.den.tial.ismisim kayraclk, providansiyalizm. prov.i.den.tial.istisim kayrac, providansiyalist. prov.i.den.tial.lyzarf 1. Allahtan. 2. ans eseri. pro.vid.er prvay'dr isim 1. salayan kimse. 2. aile geindiren kimse.

province

prov.ince prav'ns isim 1. il, vilayet; eyalet. 2. bilgi alan. 3. yetki alan.

provincial

pro.vin.cial prvn'l sfat 1. vilayete ait. 2. taral. 3. grgsz.

provincialism

pro.vin.cial.ismisim taraya zg det veya deyi zellii.

provision

pro.vi.sion prvq'n isim 1. hazrlk. 2. koul, art. 3. oul erzak; azk. fiil yiyecek veya gerekli eyleri salamak.

provisional proviso

pro.vi.sion.alsfat geici, ereti. pro.vi.so prvay'zo isim, hukuk (provisos/provisoes) (szlemeye konulan) kayt, koul, art.

provocation

prov.o.ca.tion pravkey'n isim 1. kkrtma, tahrik, drtme. 2. provokasyon, kkrtma. 3. kzdrma, sinirlendirme.

provocative

pro.voc.a.tive prvak'tv sfat 1. kkrtc, tahrik edici. 2. kzdrc, sinirlendirici. 3. ekici, cazip.

provoke

pro.voke prvok' fiil 1. kkrtmak, tahrik etmek, drtmek. 2. kzdrmak, sinirlendirmek. 3. -e yol amak, -e neden olmak.

provost guard provost marshal provost

askeri polis karakolu. inzibat amiri, adli subay. pro.vost pro'vost, prav'st isim 1. resmi amir. 2. dekan. 3. (skoya'da) belediye bakan.

prow

prow prau isim, denizcilikle ilgili pruva, ba.


1053

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk prowess

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

prow.ess prau'ws isim 1. yiitlik, cesaret. 2. beceri; yetenek.

prowl car prowl

konuma dili polis arabas. prowl praul fiil 1. sinsi sinsi dolamak. 2. etraf kolaan etmek. isim 1. sinsi sinsi dolama. 2. etraf kolaan etme.

proximity proxy

prox.im.i.ty praksm'ti isim yaknlk. prox.y prak'si isim 1. vekil. 2. vekillik, veklet. 3. vekletname.

prude

prude prud isim ar derecede erdemlilik taslayan kimse.

prudence prudent

pru.denceisim 1. tedbirlilik, sagr. 2. tutumluluk. pru.dent prud'nt sfat 1. tedbirli, sagrl. 2. tutumlu, hesabn bilir.

prudery

prud.er.y pru'dri isim ar derecede erdemlilik taslama.

prudish prune

prud.ish pru'd sfat ar derecede erdemlilik taslayan. prune prun fiil 1. budamak. 2. fazla ksmlar atmak; ksaltmak; azaltmak.

pruning knife pruning shears pruning prurient

budama ba. bahvan makas, bahe makas. prun.ingisim budama. pru.ri.ent prr'iynt sfat 1. ehvet dkn. 2. istekli, arzulu.

pruritic pruritus Prussia Prussian

pru.rit.ic prrt'k sfat kantl. pru.ri.tus prray'ts isim, tbbi kant. Prus.sia pr^' isim, tarih Prusya. isim Prusyal. sfat 1. Prusya, Prusya'ya zg. 2. Prusyal.

pry into someone's affairs pry psalm pseudpseudo

birinin ilerine burnunu sokmak. pry pray fiil into -in gizlisini saklsn aratrmak. psalm sam isim 1. mezmur. 2. ilahi. pseud-nek sahte, yalanc. pseu.do su'do sfat sahte, yalanc, kalp.
1054

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk pseudonym psoriasis

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

pseu.do.nym su'dnm isim takma ad. pso.ri.a.sis sray'ss isim, tbbi (psoriases) sedef hastal.

psych oneself up psych someone out

kendini ruhen hazrlamak birinin psikolojisini anlamak. 2. birini ruhen tedirgin etmek.

psych.

psych.ksaltma psychological psychologist psychology

psychasthenia

psy.chas.the.ni.a sayksthi'niy isim, ruhbilim psikasteni.

psyche psychiatrist psychiatry psychic psychical psychopsychoanalysis psychoanalyst psychoanalyze

psy.che say'ki isim, ruhbilim ruh. psy.chi.a.tristisim psikiyatr, psikiyatri uzman. psy.chi.a.try saykay'tri isim psikiyatri. psy.chic say'kk sfat ruhsal, psiik. psy.chi.cal say'kkl sfat ruhsal, psiik. psycho-nek 1. akl. 2. ruh. psy.cho.a.nal.y.sis saykownl'ss isim psikanaliz. psy.cho.a.na.lystisim psikanalist. psy.cho.an.a.lyze saykown'layz fiil psikanaliz yapmak.

psychologic psychological

psy.cho.log.ic sayklac'k sfat ruhbilimsel, psikoloqik. psy.cho.log.i.cal sayklac'kl sfat ruhbilimsel, psikoloqik.

psychologically psychologist psychology psychopath psychopathologic

psy.cho.log.i.callyzarf psikoloqik bakmdan. psy.cho.log.istisim psikolog, ruhbilimci. psy.chol.o.gy saykal'ci isim ruhbilim, psikoloqi. psy.cho.path say'kopth isim ruh hastas, psikopat. psy.cho.path.o.log.ic saykopthlac'k sfat psikopatoloqik.

psychopathological

psy.cho.path.o.log.i.cal saykopthlac'kl sfat psikopatoloqik.

psychopathology psychopathy

psy.cho.pa.thol.o.gy saykopthal'ci isim psikopatoloqi. psy.chop.a.thy saykap'thi isim psikopati.

1055

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk psychosis

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

psy.cho.sis sayko'ss isim (psychoses) akl hastal, psikoz.

psychosomatic psychotherapist psychotherapy pt. ptosis pub puberty pubic public debt public domain public enemy public health public holiday public house public law public library public nuisance public opinion public prosecutor public relations public revenue public revenues public school public sector public servant public service public utilities public works public

psy.cho.so.mat.ic saykosomt'k sfat psikosomatik. psy.cho.ther.a.pistisim psikoterapist. psy.cho.ther.a.py saykother'pi isim psikoterapi. pt.ksaltma part past tense payment pint point port pto.sis to'ss isim, tbbi (ptoses) kpklk. pub p^b isim, konuma dili meyhane, birahane. pu.ber.ty pyu'brti isim ergenlik a, bulu a. pu.bic pyu'bk sfat kask kemiine ait. devlet borcu. kamu arazisi. 2. halkn mal. halk dman. halk sal. resmi tatil gn. han, otel. 2. ngiliz ngilizcesi meyhane, birahane. kamu hukuku, amme hukuku. halk ktphanesi. kamu iin zararl olan davran. kamuoyu. savc. halkla ilikiler. devlet geliri. devlet geliri. devlet okulu. 2. ngiliz ngilizcesi zel okul. kamu kesimi, kamu sektr. devlet memuru. kamu hizmeti. (elektrik, su gibi) kamu hizmeti kurulular. bayndrlk ileri. pub.lic p^b'lk sfat 1. halka ait, umumi. 2. herkese ait. 3. ak, aleni. isim 1. halk, ahali, kamu, umum. 2. seyirciler.

public-address system

(havaalan, alveri merkezi v.b.'nde) hoparlr sistemi.


1056

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk publication

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

pub.li.ca.tion p^blkey'n isim 1. yaymlama, yaym. 2. yayn.

publicise

pub.li.cise p^b'lsayz fiil, ngiliz ngilizcesi baknz publicize

publicity

pub.lic.i.ty p^bls'ti isim 1. umuma ak olma. 2. aklk, alenilik. 3. hret. 4. reklam, tantm; ilan.

publicize publicly public-spirited publish the banns

pub.li.cize p^b'lsayz fiil ilan etmek. pub.lic.lyzarf 1. alenen. 2. halk tarafndan. pub.lic-spir.it.ed p^b'lkspr'td sfat yardmsever. bir iftin belirli bir tarihte evleneceklerini ilan etmek, nikh ktlarn askya karmak.

publish

pub.lish p^b'l fiil 1. yaymlamak. 2. (kitap, dergi v.b.'ni) bastrmak. 3. ilan etmek, aklamak.

publisher publishing house publishing pucker

pub.lish.erisim yaymc. yaynevi. pub.lish.ingisim 1. yaymlama. 2. yaymclk. puck.er p^k'r fiil 1. buruturmak, krtrmak; burumak, krmak. 2. (dudaklarn) bzmek; (dudaklar) bzlmek.

pudding puddle pudgy puerile Puerto Rican

pud.ding pd'ng isim muhallebi, puding. pud.dle p^d'l isim su birikintisi, glck. pudg.y p^c'i sfat tknaz, bodur. pu.er.ile pyu'wrl, pyu'rl sfat ocuka, ocuksu. Puer.to Ri.can pr't ri'kn Porto Riko, Porto Riko'ya zg. 2. Porto Rikolu.

Puerto Rico puff on puff out

Puer.to Ri.co pr't ri'ko Porto Riko. -i tttrmek, -i tttrerek imek. iinmek. 2. abartarak vnmek. 3. (sa) kabartmak. 4. iirmek.

puff up

iinmek. 2. abartarak vnmek. 3. (sa) kabartmak. 4. iirmek.

puff

puff p^f isim 1. ani bir esinti. 2. kme: a puff of smoke duman kmesi. 3. nefes: He took a puff on his cigarette. Sigarasndan bir nefes ekti. 4. beze, yumurta akyla
1057

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

yaplan kurabiye. 5. pudra ponponu. 6. sa llesi. 7. yorgan. fiil pflemek. puffball puff.ball p^f'bl isim 1. botanik kurtmantar. 2. olgunlam karahindiba tohumlarnn iek sapndan kopmadan nceki beyaz ve ty gibi top hali. puffin puffy pug nose pug pugilism pugilist pugnacious pugnaciously pugnaciousness pugnacity puke pull a boner pull a long face pull an all-nighter pull apart pull at one's heartstrings pull away pull down pull for puf.fin p^f'n isim kutupmarts. puffysfat kabark, ikin. ucu kalkk bask burun. pug p^g isim buldoa benzeyen ufak bir cins kpek. pu.gi.lismisim boksrlk. pu.gi.list pyu'clst isim boksr. pug.na.cious p^gney's sfat kavgac, hrn. pug.na.cious.lyzarf hrnlkla. pug.na.cious.nessisim kavgaclk. pug.nac.i.ty p^gns'ti isim kavgaclk. puke pyuk fiil, argo kusmak; kusturmak. isim kusma. byk bir gaf yapmak, byk bir pot krmak. suratn asmak. btn gece almak. ekip ayrmak. -i ok duygulandrmak; -in yreini cz ettirmek. ekip ayrmak; ekilip ayrlmak. ykmak. 2. moralini bozmak, zmek. -e yardm etmek, -i desteklemek. 2. konuma dili -e balln bildirmek. pull in one's horns pull off daha dikkatli olmak. -i ekip karmak. 2. argo -i baaryla yapmak, -i baarmak. pull one's rank pull one's weight pull oneself together pull out all the stops pull out stnln kabul ettirmek. gerekli gayreti gstermek. kendini toparlamak, toparlanmak. elinden geleni yapmak. -i ekip karmak. 2. of -den ayrlmak.

1058

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk pull someone through

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

birini ar bir hastalktan sa salim kurtarmak. 2. birini zor bir durumdan kurtarmak. 3. birini (bir yerden) ekmek.

pull someone's leg pull something through

birine taklmak, birini iletmek, biriyle dalga gemek. bir eyi zor bir durumdan kurtarmak. 2. bir eyi (bir yerden) ekmek.

pull strings

konuma dili perde arkasnda nfuzlu birinin etkisini/iltimasn salamak, piston/torpil kullanmak.

pull the door to pull the wool over someone's eyes pull through

kapy kapamak/kapatmak. konuma dili birini aldatmak, birine oyun oynamak. (ar bir hastalktan) sa salim kurtulmak. 2. (zor bir durumdan) kurtulmak.

pull to pieces pull together

parampara etmek. ibirlii yapmak. 2. elde bulunanlardan meydana getirmek.

pull up stakes

(baka yere tanmak zere) ply prty toplayp gitmek.

pull up pull

ileri gitmek. 2. skmek. 3. durmak; durdurmak. pull pl fiil 1. ekmek; koparmak. 2. srklemek. 3. bir nefes ekmek. isim 1. eki, ekme. 2. tutama. 3. dayankllk. 4. iltimas, kayrma, piston, arka. 5. urama, gayret.

pulley pullover pulmonary

pul.ley pl'i isim, makine makara; kasnak. pull.o.ver pl'ovr isim sveter, kazak. pul.mo.nar.y p^l'mneri sfat 1. akciere ait; akcieri etkileyen. 2. akcieri olan.

pulp

pulp p^lp isim 1. meyve eti. 2. kt hamuru. fiil hamur haline getirmek.

pulpit pulpy pulsate pulse

pul.pit pl'pt isim minber; krs. pulp.y p^l'pi sfat etli, zl. pul.sate p^l'seyt fiil (nabz) atmak, (yrek) arpmak. pulse p^ls isim 1. nabz, nabz at. 2. genel eilim. fiil (nabz) atmak, (yrek) arpmak.

1059

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk pulverise

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

pul.ver.ise p^l'vrayz fiil, ngiliz ngilizcesi baknz pulverize

pulverize

pul.ver.izefiil ezmek, ezip toz haline koymak; ezilip toz haline gelmek.

puma pumice

pu.ma pyu'm isim puma, yenidnyaaslan. pum.ice p^m's isim sngerta, ponza. fiil sngertayla temizlemek/parlatmak, ponzalamak.

pummel pump handle pump up pump

pum.mel p^m'l fiil baknz pommel pompa kolu. -i pompayla iirmek. pump p^mp isim 1. pompa. 2. tulumba. fiil 1. pompalamak. 2. tulumbayla ekmek. 3. out (bir yerdeki) suyu boaltmak. 4. azn aramak.

pumping station pumpkin pie pumpkin

pompalama istasyonu. balkaba turtas, balkabakl turta. pump.kin p^mp'kn isim balkaba, helvackaba, kestanekaba.

pun

pun p^n isim szck oyunu, cinas. fiil (punned, punning) szck oyunu yapmak.

punch bowl punch

pun ksesi. punch p^n fiil yumruklamak, yumruk atmak. isim 1. yumruk. 2. kuvvet, etki.

punching bag punctilious

boks armuttop. punc.til.i.ous p^ngktl'iys sfat (ayrntlar ve resmiyette) fazla titiz.

punctiliously punctual punctuality punctuate

punc.til.i.ous.lyzarf titizlikle. punc.tu.al p^ngk'uwl sfat dakik. punc.tu.al.i.ty p^ngkuwl'ti isim dakiklik. punc.tu.ate p^ngk'uweyt fiil noktalamak, noktalama iaretleri koymak.

punctuation marks punctuation

dilbilgisi noktalama iaretleri. punc.tu.a.tion p^ngkuwey'n isim, dilbilgisi 1. noktalama. 2. noktalama iareti.

1060

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk puncture

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

punc.ture p^ngk'r isim 1. delme. 2. gz, ufak delik. 3. patlak. fiil 1. delmek. 2. patlatmak. 3. sndrmek, deersizliini/anlamszln ortaya koymak.

pundit pungent punish punishable punishment punitive Punjab Punjabi

pun.dit p^n'dt isim uzman. pun.gent p^n'cnt sfat 1. sert, ac, keskin. 2. ineleyici. pun.ish p^n' fiil cezalandrmak. pun.ish.ablesfat cezalandrlabilir. pun.ish.mentisim 1. cezalandrma. 2. ceza. pu.ni.tive pyu'ntv sfat cezalandrc, cezai. Pun.jab p^ncab', p^n'cab isim baknz the Punqab isim 1. Pencapl. 2. Pencapa. sfat 1. Pencap, Pencap'a zg. 2. Pencapl. 3. Pencapa.

punk puny

punk p^ngk isim, argo 1. serseri. 2. eteci, gangster. pu.ny pyu'ni sfat 1. elimsiz, sska, clz, zayf. 2. nemsiz, ufak.

pup tent pup

iki kiilik ufak adr. pup p^p isim 1. kpek yavrusu, enik, encik. 2. kurt yavrusu. 3. fok yavrusu. fiil (pupped, pupping) (kpek, kurt, fok v.b.) yavrulamak.

pupa pupil puppet government puppet play puppet show puppet puppeteer puppetry puppy purchase

pu.pa pyu'p isim, zooloji (pupae/pupas) pupa. pu.pil pyu'pl isim renci. kukla hkmet. kukla oyunu, kukla. kukla oyunu, kukla. pup.pet p^p't isim kukla. pup.pet.eerisim kuklac. pup.pet.ryisim kuklaclk. pup.py p^p'i isim kpek yavrusu. pur.chase pr's isim 1. satn alma, alm. 2. satn alnan ey. 3. sk tutma, kavrama. fiil 1. satn almak. 2. ele geirmek, kazanmak. 3. manivela ile kaldrmak veya ekmek.

purchaser purchasing power

pur.chaserisim mteri, alc. satn alma gc.


1061

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk pure and simple pure

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

sadece, yalnzca. pure pyr sfat 1. saf, ar; som, has. 2. kusursuz, lekesiz. 3. masum.

purebred pure

pure.bred pyr'bred sfat, isim safkan. pu.re pyrey', pyr'ey isim pre. fiil -i pre haline getirmek.

purely purgative purgatory purge

pure.lyzarf 1. sadece, yalnzca. 2. tamamen, btnyle. pur.ga.tive pr'gtv isim, sfat mshil, prgatif. pur.ga.to.ry pr'gtri isim Araf. purge prc fiil 1. temizlemek, arndrmak. 2. politika tasfiye etmek.

purification purify

pu.ri.fi.ca.tion pyrfkey'n isim arndrma; arnma. pu.ri.fy pyr'fay fiil 1. temizlemek, arndrmak; arnmak. 2. temize karmak. 3. sadeletirmek.

puritan puritanical purity

pu.ri.tan pyr'tn isim, sfat priten. pu.ri.tan.i.cal pyrtn'kl sfat priten. pu.ri.ty pyr'ti isim 1. temizlik, saflk, arlk. 2. masumluk.

purl purloin purple language purple passage purple purport

purl prl fiil aldayarak akmak. pur.loin prloyn' fiil almak, armak. kfr. ssl yaz. pur.ple pr'pl isim, sfat mor, erguvani, eflatun. pur.port pr'prt isim anlam, mana. fiil 1. .. grnmnde olmak, gibi grnmek; ... iddiasnda olmak.

purpose purposeful purposeless purposely purr purse snatcher purse

pur.pose pr'ps isim 1. niyet, maksat, ama. 2. karar. pur.pose.fulsfat 1. maksatl. 2. anlaml. pur.pose.lesssfat 1. maksatsz. 2. anlamsz. pur.pose.lyzarf kasten, bile bile. purr pr fiil 1. (kedi) mrlamak. 2. (motor) hrldamak. kapka. purse prs isim 1. para kesesi; para antas. 2. el antas. 3. hazine: public purse devlet hazinesi. 4. para
1062

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

dl. 5. para ba. fiil 1. (dudaklarn) bzmek. 2. keseye koymak. purslane pursuance pursuant pursue purs.lane prs'leyn isim semizotu. pur.su.ance prsu'wns isim baknz in pursuance of zarfto -e gre. pur.sue prsu' fiil 1. kovalamak, peine dmek, izlemek, takip etmek. 2. srdrmek: She is pursuing her studies at the university. renimini niversitede srdryor. 3. peinde olmak, gerekletirmeye almak. pursuit pur.suit prsut' isim 1. kovalama, izleme, takip. 2. ura, i. 3. peinde olma, gerekletirmeye alma. purulence purulent purvey purveyor purview pu.ru.lenceisim cerahat toplama, irinlenme. pu.ru.lent pyr'lnt sfat cerahatli, irinli. pur.vey prvey' fiil salamak, tedarik etmek. pur.vey.or prvey'r isim satc; salayan kimse. pur.view pr'vyu isim 1. alan (Soyut anlamda kullanlr.): That's not within the purview of the Tax Office. Vergi Dairesi'nin yetki alanna girmiyor o. Does that come within your purview? O senin bilgi alanna giriyor mu? 2. (bir yasann) hkm alan. pus push away push back push down push forward push in push off Push off! push one's luck push one's way push someone around push something on someone push the panic button pus p^s isim cerahat, irin. itip defetmek. geriye itmek. aa itmek. ileri srmek veya itmek. itip ieri sokmak. denizcilikle ilgili avara etmek. 2. argo gitmek, kamak. ngiliz ngilizcesi, argo Defol! ansn zorlamak, ansna fazla gvenmek. ite kaka ilerlemek. birine amir gibi davranmak. bir eyi birine zorla kabul ettirmek. konuma dili panie kaplmak.
1063

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk push through push up daisies push up push

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

zorla kabul ettirmek. gebermek. yukar srmek. push p fiil 1. itmek, drtmek. 2. srmek, sevketmek, yrtmek. 3. (dme v.b.'ne) basmak. 4. sktrmak, tazyik etmek. 5. konuma dili yasad yoldan (uyuturucu) satmak. isim 1. itme, iti, srme. 2. hcum. 3. gayret, aba.

pushed for time pushover

vakti dar. push.o.ver p'ovr isim, konuma dili 1. kolay aldanan kimse, yemlik. 2. kolay i.

Pushto Pushtu pusillanimous

Push.to p^'to isim, sfat baknz Pushtu Push.tu p^'tu isim, sfat Petuca, Afganca. pu.sil.lan.i.mous pyusln'ms sfat korkak, dlek, yreksiz.

puss pussy pussyfoot pussyfooter pustule put a bold face on put a call through put a crimp in put a flea in one's ear put a spoke in someone's wheel put a stop to put a whammy on someone put about put across

puss ps isim, konuma dili kedi. pus.sy ps'i isim, kaba 1. *am. 2. cinsel iliki. pus.sy.foot ps'ift fiil kendi fikrini belirtmemek. pus.sy.foot.erisim fikrini belirtmeyen kimse. pus.tule p^s'ul, p^s'tyul isim sivilce; irinli kesecik. (zor bir durum) karsnda cesaret gstermek. telefon etmek. konuma dili engel olmak. ihtar etmek, kulan bkmek. birini engellemek, birinin tekerine omak/ta koymak. -e son vermek. birine uursuzluk getiren bir by yapmak. (gemi) yn deitirmek. 2. (geminin) ban evirmek. konuma dili 1. etkili bir ekilde iletmek/anlatmak/aklamak/sylemek. 2. -i yutturmak. 3. kabul ettirmek.

put an animal out of its misery put an animal to sleep put an embargo on

hayvan ldrerek aclarna son vermek. hayvan ineyle verilen ilala ldrmek. -e ambargo koymak.
1064

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk put an end to put away

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

-e son vermek. ortadan kaldrmak, saklamak. 2. tmarhaneye kapamak. 3. ieri atmak, hapse atmak. 4. (bir hayvan) merhametten dolay ldrmek. 5. (yemei) mideye indirmek, gtrmek; (iecei) yuvarlamak, gtrmek.

put back

geri koymak. 2. eski yerine koymak. 3. ilerlemesine engel olmak. 4. reddetmek. 5. denizcilikle ilgili yoldan geri dnmek.

put by put down

ilerisi iin saklamak. aa koymak, yere koymak, indirmek. 2. (isyan v.b.'ni) bastrmak. 3. kaydetmek, yazmak. 4. argo kmsemek; kk drmek.

put forth

(yaprak, iek, filiz v.b.'ni) vermek. 2. ileri srmek. 3. karmak, yaymlamak.

put forward put in a good word for someone put in an appearance put in one's two cents worth put in parentheses put in pledge put in prison put in

nermek, ileri srmek. 2. (saati) ileri almak. biri iin iyi eyler sylemek. ksa bir sre kalp gitmek, grnmek. fikrini sylemek, grn belirtmek. parantez iine almak. rehine koymak. hapsetmek. ieri koymak, sokmak. 2. arzetmek. 3. takmak. 4. limana girmek. 5. (bir i iin) (zaman) harcamak.

put into commission put into effect put into orbit put into practice put off an appointment put off

sefere hazrlamak. 2. tamir etmek. uygulamak. yrngeye oturtmak. uygulamaya koymak. bir randevuyu ertelemek. ertelemek. 2. (giysiyi) karmak. 3. vazgeirmek. 4. with ile atlatmak. 5. denizcilikle ilgili -den ayrlmak.

put on a mask put on airs put on an act put on the brake

maske takmak. alm/caka satmak, poz taknmak. poz yapmak. frene basmak.
1065

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk put on the brakes put on the feedbag put on the map put on the market put on weight put on

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

frene basmak. yemek yemek. konuma dili mehur etmek, ismini duyurmak. sata karmak. kilo almak. giymek. 2. (sahte bir hava) taknmak. 3. amak. 4. atfetmek, zerine yklemek. 5. (kilo) almak.

put one's best foot forward put one's cards on the table put one's finger on put one's foot down put one's foot in it put one's foot in one's mouth put one's foot into it put one's head in the lion's mouth put one's house in order put one's shoulder to the wheel put out feelers put out of commission put out of the way put out to pasture put out

iyi bir tesir brakmak iin elinden geleni yapmak. konuma dili ne dndn aka sylemek. -in stne basmak. ayak diremek. pot krmak, gaf yapmak. pot krmak, gaf yapmak. pot krmak, gaf yapmak. tehlikeye atlmak, kellesini koltuuna almak. ilerini dzene koymak. gayretle almaya balamak. konuma dili sondaq yapmak. ilemez hale getirmek. 2. ykmak, mahvetmek. ldrmek, ortadan kaldrmak. emekliye ayrmak. sndrmek. 2. () kapamak. 3. sinir etmek, sinirlendirmek.

put over

(bir iin) bana getirmek. 2. to -e ertelemek, -e brakmak. 3. etkili bir ekilde iletmek/anlatmak/aklamak.

put someone in a flutter put someone in mind of

birini heyecana drmek. konuma dili -e birini hatrlatmak, birini aklna getirmek: She put him in mind of his aunt. Ona teyzesini hatrlatt.

put someone in the shade put someone on a diet put someone on the spot

birini/bir eyi glgede brakmak. birini perhize sokmak. birini zor bir duruma sokmak/drmek, birini zor bir durumda brakmak.
1066

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk put someone on put someone onto

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

konuma dili birini iletmek, biriyle dalga gemek. birine (birini) tavsiye etmek, birine (birini) salk vermek.

put someone out of her misery

birini ldrerek aclarna son vermek. 2. birinin aresine bakmak, birini ldrmek. 3. birini skntl bir durumdan kurtarmak.

put someone out of his misery

birini ldrerek aclarna son vermek. 2. birinin aresine bakmak, birini ldrmek. 3. birini skntl bir durumdan kurtarmak.

put someone out of one's mind put someone over against

birini/bir eyi aklndan karmak/unutmak. birini/bir eyi (bakasyla) karlatrmak/mukayese etmek.

put someone right about

(yanlm olan) birine (bir eyin) gerekten nasl olduunu sylemek: I'm going to go over there this minute and set him right! Oraya hemen gidip ona neyin ne olduunu anlatacam.

put someone right

(yanlm olan) birine (bir eyin) gerekten nasl olduunu sylemek: I'm going to go over there this minute and set him right! Oraya hemen gidip ona neyin ne olduunu anlatacam.

put someone through his paces put someone through the wringer

bir kimsenin yeteneini denemek. konuma dili anasndan emdii st burnundan getirmek, birine glk/sknt ektirmek; birinin imann gevretmek; birini cendereye sokmak/koymak, birini ok sktrmak.

put someone to shame

birini utandrmak/mahcup etmek; birini rezil etmek. 2. birini glgede brakmak.

put someone to sleep put someone to the test put someone under arrest put someone up to put someone wise to

birini uyutmak; birine uyku vermek. birini zora komak. tutuklamak. birini (kt bir ey yapmaya) ikna etmek. konuma dili birini (birinden/bir eyden) haberdar etmek; birine (bir eyi) aktrmak.

put someone's nose out of joint

konuma dili birini gcendirmek.


1067

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk put something back put something by put something in someone's mind put something in storage put something in the shade put something on the back burner put something out of one's head put something out of one's mind put something over against

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

bir eyi yerine koymak. 2. bir eyi geciktirmek. bir eyi saklamak, bir eyi bir kenara koymak. bir eyi birinin aklna koymak. bir eyi depoya koymak. birini/bir eyi glgede brakmak. konuma dili bir eyi imdilik askya almak. bir eyi unutmak/unutturmak. birini/bir eyi aklndan karmak/unutmak. birini/bir eyi (bakasyla) karlatrmak/mukayese etmek.

put something over on someone put something to a vote put something to one side put something to rights

bir eyi birine yutturmak/kakalamak. bir eyi oya/oylamaya koymak. bir eyi bir kenara brakmak. bir eyi dzene sokmak/koymak; bir eyi yoluna koymak.

put something to shame put store by put store on put the cart before the horse put the finger on put the record straight

bir eyi glgede brakmak. -i nemsemek, -e nem vermek. -i nemsemek, -e nem vermek. tersine i grmek. -i ihbar etmek, -i gammazlamak, -i ele vermek. herhangi bir yanlgy gidermek iin olay doru bir ekilde anlatmak.

put the screws on put the shot put the wind up someone put their heads together put through a call to put through

konuma dili (birini) sktrmak. spor glle atmak. birini korkutmak. 2. birini sinirlendirmek. ba baa verip dnmek. -e telefon etmek. gerekletirmek. 2. (bir yasa tasarsn) (meclisten) geirmek. 3. (telefon eden birini) -e balamak.

put to bed

yatana yatrmak. konuma dili 1. (gazete, dergi, v.b.'ni) baskya hazrlamak.

put to death put to flight put to rights

ldrmek. karmak. dzeltmek.


1068

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk put to sea put to use put too much stress on

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

denize almak. kullanmak. -i fazlasyla vurgulamak. 2. (bir yapdaki eleman) -e fazla yk olmak/bindirmek.

put two and two together

konuma dili saduyusunu/akln kullanarak mantkl bir sonuca varmak.

put under a ban put up a poor show put up for sale put up with Put up your hands! put upon put words into someone's mouth put putative putrefy

yasaklamak. baarl olmamak, yapt iyi olmamak. satla karmak. -e katlanmak, -i ekmek. Eller yukar! -i smrmek, -i kullanmak. birinden izin almadan onun adna konumak. put pt fiil (put, putting) koymak, yerletirmek. pu.ta.tive pyu'ttv sfat farzedilen, varsaylan. pu.tre.fy pyu'trfay fiil 1. rmek, bozulmak; rtmek. 2. kokmak, kokumak; kokutmak. 3. kangren olmak.

putrid

pu.trid pyu'trd sfat rk, rm, bozuk, kokmu, kokumu, kokuuk.

putridity putridness putt

pu.trid.ityisim 1. rklk. 2. kokuma. pu.trid.nessisim 1. rklk. 2. kokuma. putt p^t isim, golf topu delie sokmak iin hafif vuru. fiil (topa) hafife vurmak.

putter

put.ter p^t'r fiil about ufak tefek ilerle megul olmak, oyalanmak.

putty put-up job put-up puzzle out puzzle over puzzle

put.ty p^t'i isim camc macunu. fiil macunlamak. dankl dv. put-up pt'^p sfat dankl. kafa yorarak zmek. -i ok dnmek. puz.zle p^z'l isim 1. bilmece; bulmaca. 2. mesele, sorun. 3. aknlk, hayret. 4. anlalmaz kimse. fiil

1069

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

artmak, hayrete drmek; armak, hayrete dmek. puzzling pygmy pyjamas puz.zling p^z'lng sfat 1. artc. 2. zc. pyg.my pg'mi isim, sfat cce. py.ja.mas pca'mz isim, ngiliz ngilizcesi baknz paqamas pylon pyoderma py.lon pay'lan isim elik direk, pilon. py.o.der.ma payodr'm isim, tbbi irinli deri, piyodermit. pyogenesis py.o.gen.e.sis paycen'ss isim, tbbi irinlenim, irinlenme, piyogeni, piyogenez. pyogenic pyopoiesis py.o.gen.ic paycen'k sfat, tbbi irinyapan, piyogenik. py.o.poi.e.sis paypoyi'ss isim, tbbi irinlenim, irinlenme. pyorrhea pyracantha pyramid pyre pyrethrum py.or.rhe.a payri'y isim, tbbi piyore, dieti iltihab. pyr.a.can.tha payrkn'th isim, botanik atedikeni. pyr.a.mid pr'md isim piramit. pyre payr isim ly yakmaya zg odun yn. py.re.thrum payri'thrm isim pireotu, pirekapan, nezleotu. Pyrex pyrite pyrography Py.rex pay'reks isim payreks. py.rite pay'rayt isim, mineraloji pirit. py.rog.ra.phy payrag'rfi isim dalama resmi, yakma resim, pirogravr. pyrogravure pyrosis pyrotechnic pyrotechnics py.ro.gra.vure payrgrvyr' isim baknz pyrography py.ro.sis payro'ss isim, tbbi mide ekimesi. py.ro.tech.nic payrtek'nk sfat piroteknik. py.ro.tech.nics payrtek'nks isim 1. piroteknik, pirotekni. 2. askeri piroteknik mhimmat. 3. piroteknik gsteri. Pyrrhic victory fazla pahalya mal olan zafer; byk kayplarla kazanlan baar. Pyrrhic python Pyr.rhic pr'k sfat baknz Pyrrhic victory py.thon pay'than isim, zooloji piton.
1070

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk q. Qatar Qatari qibla qiblah qt. qu. quack doctor quack quadrangle

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

j.ksaltma quart quarter quarterly question Qa.tar k^tar', ka'tar isim Katar. isim Katarl. sfat 1. Katar, Katar'a zg. 2. Katarl. jib.la kb'l isim kble, namazda ynelinen yn. jib.lah kb'l isim baknz qibla jt.ksaltma quantity quart ju.ksaltma question arlatan hekim. juack kwk isim, sfat arlatan. juad.ran.gle kwad'rng.gl isim 1. avlu. 2. geometri drtgen.

quadrilateral

juad.ri.lat.er.al kwadrlt'rl sfat, geometri drt kenarl.

quadruped

juad.ru.ped kwad'rped sfat drt ayakl. isim drt ayakl hayvan.

quadruple

juad.ru.ple kwad'rpl, kwadru'pl sfat drt kat: I want quadruple this amount. Bu miktarn drt katn istiyorum.

quaff

juaff kwaf, kwf fiil imek, kana kana imek. isim iim.

quagmire quail quaint quaintly quaintness quake Quaker

juag.mire kwg'mayr isim batak, bataklk. juail kweyl isim bldrcn. juaint kweynt sfat antika, yabans, acayip, tuhaf. juaint.lyzarf acayip bir ekilde. juaint.nessisim antikalk, acayiplik, tuhaflk. juake kweyk fiil 1. titremek. 2. sarslmak. Quak.er kwey'kr isim bir Protestan tarikat yesi, Kuveykr.

qualification

jual.i.fi.ca.tion kwalfkey'n isim 1. nitelik, zellik: He has all the qualifications. Btn niteliklere sahip. 2. art, kayt: with many jualifications birok artlarla. 3. dilbilgisi niteleme.

qualified

jual.i.fied kwal'fayd sfat 1. kalifiye, nitelikli, vasfl, ehliyetli: a qualified worker kalifiye bir ii. 2. ehliyetli,
1071

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

ehliyeti olan: a jualified driver ehliyetli bir ofr. 3. artl, kstl, snrl. qualify jual.i.fy kwal'fay fiil 1. hak kazanmak, ehliyet kazanmak; hak kazandrmak. 2. kstlamak, snrlandrmak. 3. nitelendirmek. 4. hafifletmek. 5. dilbilgisi nitelemek. qualitative quality jual.i.ta.tive kwal'teytv sfat niteliksel, nitel. jual.i.ty kwal'ti isim 1. nitelik, vasf. 2. kalite, nitelik: average juality orta nitelik. high juality yksek kalite. poor juality dk kalite. juality control kalite kontrol. 3. zellik: a person's good qualities bir kimsenin iyi zellikleri. 4. stnlk. 5. meziyet. qualm qualms of conscience quandary jualm kwam isim vicdan azab. vicdan azab. juan.da.ry kwan'dri, kwan'dri isim 1. phe, ikircim; hayret, aknlk. 2. ikilem. quantify juan.ti.fy kwan'tfay fiil miktarn belirtmek; miktarn belirlemek, lmek. quantitative quantitatively quantity juan.ti.ta.tive kwan'tteytv sfat nicel. juan.ti.ta.tive.lyzarf nicel olarak. juan.ti.ty kwan'tti isim 1. nicelik: Quality is more important than quantity. Nitelik nicelikten daha nemlidir. 2. miktar: a negligible juantity nemsiz bir miktar. 3. oul miktar: in small juantities az miktarda. He buys in large juantities. Klliyetli miktarda satn alr. quantum leap quantum nemli bir atlm. juan.tum kwan'tm isim (quanta) 1. miktar, tutar. 2. pay, hisse. 3. fizik kuantum, nicem. quarantine juar.an.tine kwr'ntin isim karantina. fiil karantinaya almak. quarrel juar.rel kwr'l isim kavga, ekime; bozuma. fiil (quarreled/quarrelled, quarreling/quarrelling) kavga etmek, ekimek; bozumak.
1072

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk quarrelsome quarry quart quarter deck quarter hour quarter note quarter

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

sfat kavgac; ters, huysuz. juar.ry kwr'i isim av. juart kwrt isim galonun drtte biri, kuart. k gvertesi. eyrek saat. mzik drtlk. juar.ter kwr'tr isim 1. drtte bir, eyrek: a quarter of the amount miktarn drtte biri. 2. eyrek: It's juarter to two. kiye eyrek var. 3. 25 sent. 4. yln drtte biri, aylk sre. 5. retim ylnn drtte biri. 6. mahalle, semt. 7. yn, taraf. 8. oul kla. 9. oul konut, mesken, ikametgh. fiil 1. drde ayrmak, drde blmek. 2. (in/with) (birini) (bir yere veya birinin yanna) yerletirmek: They juartered him with an engineer's family. Onu bir mhendis ailesinin yanna yerletirdiler.

quarterback

juar.ter.back kwr'trbk isim, Amerikan futbolu oyunu idare eden oyuncu. fiil, konuma dili -i idare etmek.

quarterdeck

juar.ter.deck kwr'trdek isim, denizcilikle ilgili k gverte.

quarterfinal quarterly

juar.ter.fi.nal kwrtrfay'nl isim eyrek final. juar.ter.ly kwr'trli sfat ayda bir verilen veya olan. isim ayda bir yaymlanan sreli yayn. zarf ayda bir.

quartermaster

juar.ter.mas.ter kwr'trmstr isim, askeri levazm subay.

quartet quartette quartz crystal quartz quash

juar.tet kwrtet' isim, mzik drtl, kuartet. juar.tette kwrtet' isim, mzik drtl, kuartet. kuvars kristali. juartz kwrts isim kuvars. juash kwa fiil 1. hukuk iptal etmek, feshetmek, kaldrmak, bozmak. 2. (isyan v.b.'ni) bastrmak; (duygu, umut v.b.'ni) yok etmek: We shall juash those hopes of his. O umutlarnn kkn kazyacaz.
1073

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk quasiquassia

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

juasi-nek benzeri. juas.sia kwa'iy, kwas'iy isim 1. acaa, kavasya. 2. acaa/kavasya tentr.

quatrain quaver

juat.rain kwat'reyn isim, edebiyat drtlk, kta. jua.ver kwey'vr fiil 1. titremek. 2. titrek sesle ark sylemek veya konumak. isim 1. titreme. 2. ses titremesi.

quay queasy

juay ki isim rhtm, iskele. juea.sy kwi'zi sfat 1. midesi bulanm. 2. mide bulandrc. 3. midesi kolayca bulanan.

Queen Anne's lace

isim (Queen Anne's lace) krlarda yetien beyaz iekli bir havu tr.

queen bee queen consort queen dowager queen mother queen

arbeyi, anaar. kraln kars olan kralie. dul kralie. ana kralie. jueen kwin isim 1. kralie. 2. arbeyi, anaar. 3. satran vezir. 4. iskambil oyunlar kz. 5. argo ibne.

queenlike queenly queer fish queer

sfat kralie gibi. jueen.lysfat 1. kralie gibi. 2. kralieye yakr. garip bir kimse, tuhaf bir kimse, antika, kamerdikoz. jueer kwr sfat 1. acayip, tuhaf, garip. 2. argo homoseksel.

quell

juell kwel fiil 1. (isyan v.b.'ni) bastrmak. 2. (korku, endie v.b.'ni) gidermek veya yattrmak.

quench one's thirst quench

susuzluunu gidermek. juench kwen fiil 1. (susuzluu) gidermek. 2. (ate, yangn v.b.'ni) sndrmek. 3. (isyan v.b.'ni) bastrmak; (duygu, umut v.b.'ni) yok etmek. 4. (elie) su vermek.

querulous query

juer.u.lous kwer'ls sfat ikyeti, titiz, aksi. jue.ry kwr'i isim 1. soru. 2. kuku, phe. fiil 1. (birine) soru sormak. 2. -in doruluunu sormak.

quest

juest kwest isim arama, aratrma. fiil for -i aramak, -i aratrmak.


1074

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk question mark question

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

dilbilgisi soru iareti, soru imi. jues.tion kwes'n isim 1. soru. 2. sorun, mesele. 3. kuku, phe. fiil 1. soru sormak. 2. sorguya ekmek: The police are juestioning the suspect. Polisler san sorguya ekiyorlar. 3. -den phe etmek: I question his honesty. Drstlnden phe ediyorum.

questionable

jues.tion.ablesfat 1. kukulu, pheli. 2. kesin olmayan.

questionnaire

jues.tion.naire kwesner' isim 1. anket, sormaca. 2. form, belge.

queue up queue

kuyrua girmek. jueue kyu isim sra, kuyruk. fiil 1. kuyrua girmek. 2. kuyruk olmak.

quibble

juib.ble kwb'l isim batan savma cevap, kaamakl sz. fiil 1. kaamakl cevap vermek. 2. nemsiz eyler zerinde durmak. 3. tartma konusu yapmak.

quick on the trigger quick on the uptake quick

eli tetikte. 2. hazrcevap, kafas abuk iler. konuma dili 1. hazrcevap. 2. uyank. juick kwk sfat 1. abuk, hzl: as quick as I can elimden geldii kadar abuk. quick returns abuk gelen kazan. 2. anlayl, kavrayl, zeki. isim trnan altndaki hassas et.

quicken

juick.en kwk'n fiil 1. abuklatrmak, hzlandrmak; abuklamak, hzlanmak. 2. canlandrmak, diriltmek; canlanmak, dirilmek.

quickie

juick.ie kwk'i isim, konuma dili 1. abuk iilen/iilmi iki. 2. arabuk sevime/ak yapma. 3. abuk yaplan/yaplm ey. sfat abuk yaplan/yaplm.

quicklime quickly quickness quicksand quick-tempered

juick.lime kwk'laym isim snmemi kire. juick.lyzarf abuk, abucak, sratle, hzla. juick.nessisim abukluk, srat, hz. juick.sand kwk'snd isim bataklk kumu. juick-tem.pered kwk'temprd sfat abuk kzar.
1075

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk quick-witted quid pro quo

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

juick-wit.ted kwk'wt'd sfat zeki, kavrayl. juid pro juo kwd' pro kwo' (verilen bir eye) karlk: If we give this to them we must insist on a juid pro juo. Bunu onlara verirsek, karln istememiz art.

quid

juid kwd isim, ngiliz ngilizcesi, konuma dili bir sterlin.

quiescent quiet down quiet

jui.es.cent kwayes'nt sfat hareketsiz, sakin. susmak. 2. yatmak, sakinlemek. jui.et kway't sfat 1. sessiz, sakin. 2. hareketsiz, dingin. 3. rahat. 4. yumuak huylu, sessiz, uslu. 5. gsterisiz. isim 1. sessizlik, skt. 2. rahat, huzur, sknet, asayi. fiil 1. susturmak. 2. yattrmak, sakinletirmek.

quietism quietly quill pen quill

jui.et.ism kway'tzm isim dingincilik. jui.et.lyzarf yavaa, sessizce, hareketsizce. ty kalem. juill kwl isim 1. ku kanadnn byk ty, yelek, telek, teleke; kuyruk telei. 2. ii bo olan ty sap. 3. ty kalem. 4. kirpi oku.

quilt quilted quince quinine

juilt kwlt isim yorgan. juilt.ed kwl'td sfat kapitone. juince kwns isim ayva. jui.nine kway'nayn, [ngiliz ngilizcesi] kwnin' isim kinin.

quintal

juin.tal kwn'tl isim kental, 388 kilogramlk arlk birimi.

quintessence

juin.tes.sence kwntes'ns isim 1. z, cevher. 2. mkemmel bir rnek; tipik bir rnek.

quintessential

juin.tes.sen.tial kwntsen'l sfat zbez; su katlmam; tam bir: That is quintessential mediocrity. Sradanln ta kendisi o.

quintet quintette quintillion quintuple

juin.tet kwntet' isim, mzik kuintet, beli. juin.tette kwntet' isim, mzik kuintet, beli. juin.til.lion kwntl'yn isim kentilyon. juin.tu.ple kwn'tpl, kwntu'pl sfat be kat, be misli.
1076

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk quintuplet

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

juin.tu.pletisim 1. be eyden meydana gelen takm. 2. beizlerden biri.

quip

juip kwp isim 1. espri, nkte, latife. 2. ta, akayla kark ineli sz. fiil (juipped, juipping) 1. espri yapmak. 2. ta atmak, akayla kark ineli sz sylemek.

quirk

juirk kwrk isim 1. acayiplik. 2. tuhaf davran. 3. mimarlk kabartmal sslemede girinti.

quit

juit kwt fiil (quit/quitted, quitting) 1. brakmak, vazgemek: He juit smoking cigarettes. Sigara imekten vazgeti./Sigaray brakt. 2. kesilmek, durmak, dinmek: The motor suddenly quit. Motor duruverdi. It's quit raining. Yamur dindi. 3. -i terketmek, -den ekip gitmek: They juit the town. Kasabadan ekip gittiler. 4. ayrlmak: She quit her qob. inden ayrld.

quite a bit

epey: You've grown juite a bit. Epey bydn. I haven't seen her for juite a bit. Epeydir grmedim onu. 2. sk sk: They go there quite a bit. Oraya sk sk gidiyorlar.

quite a few quite a

birok. Ne ...! (Beeni ve aknlk belirtir.) : She's juite a woman! Ne kadndr o! That was juite a party! Ne partiydi ama! 2. epey (bir miktar): I saw quite a few parrots there. Orada epey papaan grdm. 3. baya: He's developed into juite a hunter. Baya iyi bir avc oldu.

quite an

Ne ...! (Beeni ve aknlk belirtir.) : She's juite a woman! Ne kadndr o! That was juite a party! Ne partiydi ama! 2. epey (bir miktar): I saw quite a few parrots there. Orada epey papaan grdm. 3. baya: He's developed into juite a hunter. Baya iyi bir avc oldu.

Quite so.

ngiliz ngilizcesi Tabii.

1077

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk quite

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

juite kwayt zarf 1. tam, tamamen: I'm not quite through yet. Henz tam bitirmi deilim. I don't quite know what to say. Ne diyeceimi bilemiyorum. "Is it ready?" "Not quite." "Hazr m?" "Az kald." I'd quite forgotten it. Onu tamamen unuttum. Quite right, sir! ok haklsnz beyefendi! He's not quite the man for the qob. Tam o iin adam deil. Not quite all of them have come yet. Henz hepsi gelmedi. 2. baya, pek: She's juite good at her job. inde baya iyidir o.

quitter

juit.ter kwt'r isim, konuma dili ileri hep yarda brakan kimse.

quiver quixotic quixotical quixotism quiz program quiz

juiv.er kwv'r fiil titremek; titretmek. isim titreme. juix.ot.ic kwksat'k sfat donkiota, donkiotvari. juix.ot.i.cal kwksat'kl sfat donkiota, donkiotvari. juix.o.tism kwk'stzm isim donkiotluk. radyo, televizyon bilgi yarmas. juiz kwz isim 1. ksa snav, kk imtihan. 2. sorgu. fiil (juizzed, juizzing) (birine) ok soru sormak, (birini) sorguya ekmek.

quizzical

juiz.zi.cal kwz'kl sfat 1. sorgulayc (bak, tavr v.b.). 2. alayl ve keyifli (gl, bak v.b.).

quorum quota quotation mark quotation

juo.rum kwr'm isim yetersay. juo.ta kwo't isim 1. hisse, pay. 2. kontenjan. 3. kota. dilbilgisi trnak iareti. juo.ta.tion kwotey'n isim 1. alntlama, aktarma. 2. alnt, aktarma.

quote

juote kwot fiil 1. aktarmak, alntlamak, alnt yapmak. 2. (birinin) sylediklerini tekrarlamak. 3. fiyat koymak; fiyat vermek. isim, konuma dili 1. alnt, aktarma. 2. trnak iareti.

quoth

juoth kwoth fiil, eski dedim; dedi. (Bu fiilin baka kipi yoktur. zne daima fiilden sonra gelir: quoth I , quoth he ).

quotient

juo.tient kwo'nt isim, matematik blm.


1078

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk R R.A.F.

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

R, r ar isim R, ngiliz alfabesinin on sekizinci harfi. R.A.F. ar'ey'ef ngiliz ngilizcesi, ksaltma the Royal Air Force (Kraliyet Hava Kuvvetleri.)

r.p.m.

r.p.m., rpm ar'pi'em ksaltma revolutions per minute dakikada devir.

r.p.s.

r.p.s., rps ar'pi'es ksaltma revolutions per second saniyede devir.

R.S.V.P.

R.S.V.P. ar'es'vi'pi' ksaltma Rpondez s'il vous plat. L.C.V (Ltfen cevap veriniz.)

rabbi rabbit rabble rabid

rab.bi rb'ay isim haham. rab.bit rb't isim tavan. rab.ble rb'l isim insan kalabal, insan srs, gruh. rab.id rb'd sfat 1. kudurmu, kuduz. 2. fkeden kudurmu. 3. fanatik.

rabies raccoon race against time race won by a length race

ra.bies rey'biz isim kuduz. rac.coon rkun' isim rakun. zamanla yarmak. bir at veya kayk boyu ile kazanlan yar. race reys isim 1. yar, kou. 2. aknt. fiil 1. yarmak; yartrmak. 2. hzl gitmek; komak. 3. (at) drtnala koturmak; (arac) hzl srmek. 4. (avaradaki moturu) hzl altrmak. 5. (beyin, kalp) ok hzl almak.

racecourse

race.course reys'krs isim 1. ngiliz ngilizcesi (at iin) parkur; hipodrom. 2. parkur. 3. yar pisti.

racehorse racer racetrack

race.horse reys'hrs isim yar at. racerisim 1. yar at. 2. yar arabas. race.track reys'trk isim 1. yar pisti. 2. (at iin) parkur; hipodrom.

racial racialism racialist racism racist rack and ruin

ra.cial rey'l sfat rksal. ra.cial.ism rey'lzm isim, ngiliz ngilizcesi rklk. ra.cial.istisim, sfat, ngiliz ngilizcesi rk. rac.ism rey'szm isim rklk. rac.istisim rk. ykm, harabiyet.
1079

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk rack one's brains rack

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

baya/ok dnmek, kafa patlatmak. rack rk isim 1. (otobs, tren ve vapurda) (ubuklardan oluan) raf; (otomobilin stnde) portbagaj. 2. bir ift geyik boynuzu.

racket racketeer racquet racy

rack.et rk't isim raket. rack.et.eer rktr' isim hara; mafya yesi. rac.juet rk't isim baknz racket rac.y rey'si sfat 1. komik ve biraz ak sak. 2. canl, renkli (slup).

radar radial radian radiance radiant

ra.dar rey'dar isim radar. ra.di.al rey'diyl sfat radyal, nsal. ra.di.an rey'diyn isim, geometri radyan. ra.di.ance rey'diyns parlaklk, aydnlk. ra.di.ant rey'diynt sfat 1. n yayan, parlak. 2. nee saan.

radiate

ra.di.ate rey'diyeyt fiil 1. n yaymak. 2. n halinde yaylmak. 3. yaymak, samak.

radiation radiator radical

ra.di.a.tion reydiyey'n isim radyasyon, nm. ra.di.a.tor rey'diyeytr isim radyatr. rad.i.cal rd'kl sfat radikal; kkten; kktenci. isim radikal, kktenci.

radicalism radio frequency radio link radio operator radio station radio

rad.i.cal.ism rd'klzm isim radikalizm, kktencilik. radyo frekans. radyolink. telsizci. radyo istasyonu. ra.di.o rey'diyo isim 1. radyo. 2. telsiz. fiil telsizle gndermek/duyurmak: We radioed for help. Telsizle imdat istedik.

radioactive radioactivity

ra.di.o.ac.tive reydiyowk'tv sfat radyoaktif, netkin. ra.di.o.ac.tiv.ityisim, fizik radyoaktivite, netki, netkinlik.

radiologist radiology

ra.di.ol.o.gist reydiyal'cst isim radyolog, nbilimci. ra.di.ol.o.gy reydiyal'ci isim radyoloqi, nbilim.
1080

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk radiotherapy radish radium radius raffia raffle

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

ra.di.o.ther.a.py reydiyother'pi isim radyoterapi. rad.ish rd' isim krmzturp. ra.di.um rey'diym isim, kimya radyum. ra.di.us rey'diys isim (radii/radiuses) yarap. raf.fi.a rf'iy isim rafya. raf.fle rf'l isim piyango. fiil off piyangoda hediye olarak datmak.

raft

raft rft isim sal. fiil (suyun zerinde) salla gitmek/tamak.

rafter raftsman rag doll rag

raft.er rf'tr isim at kirii, kiri. rafts.man rfts'mn isim (raftsmen) salc. bez bebek. rag rg fiil, konuma dili (ragged, ragging) -e taklmak, ile aka yapmak. isim, ngiliz ngilizcesi aka, oyun.

ragamuffin rage

rag.a.muf.fin rg'm^fn isim st ba perian ocuk. rage reyc isim 1. gazap; hrs; hm. 2. coku, heyecan. 3. moda, ok rabet gren ey. It's the rage these days! O imdi ok moda! fiil 1. hrsla veryansn etmek/verip veritirmek. 2. (bir olay) iddetle devam etmek: The storm was raging without. Darda frtna iddetle esiyordu.

ragged

rag.ged rg'd sfat 1. yrtk prtk. 2. hrpani, perian klkl, giysileri yrtk prtk. 3. kenarlar eri br kesilmi.

raid

raid reyd isim 1. baskn; polis baskn. 2. akn. fiil 1. baskn yapmak. 2. akn etmek.

raider rail against rail at rail railing

raid.erisim 1. basknc. 2. aknc. -e svp saymak. -e svp saymak. rail reyl fiil svp saymak. rail.ing rey'lng isim 1. kpete; trabzan kpetesi; parmaklk kpetesi. 2. parmaklk, korkuluk; trabzan. 3. tahta parmaklktaki yatay srk.

railroad station

tren istasyonu.
1081

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk railroad railway station railway rain cats and dogs

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

rail.road reyl'rod isim demiryolu. tren istasyonu. rail.way reyl'wey isim demiryolu. bardaktan boanrcasna yamak, yamur boanmak, gk delinmek.

rain check

yamur yznden iptal edilen ma, gsteri, konser v.b. yerine ilerisi iin verilen bilet. 2. ekici bulunan bir davet reddedildii zaman kullanlr: I'll take a rain check./Give me a rain check. Alacam olsun.

rain forest rain or shine rain

yamur orman. ne olursa olsun. rain reyn isim yamur. fiil 1. yamur yamak. 2. yamur gibi boanmak. 3. yamur gibi yadrmak.

rainbow raincoat raindrop rainfall rainy raise a blockade raise hell raise someone's curiosity raise the roof raise

rain.bow reyn'bo isim gkkua. rain.coat reyn'kot isim yamurluk. rain.drop reyn'drap isim yamur damlas. rain.fall reyn'fl isim ya miktar. rain.y rey'ni sfat yamurlu. ablukay kaldrmak. karklk karmak, kyamet koparmak. birinin merakn uyandrmak, birinin dikkatini ekmek. ok grlt yapmak. raise reyz fiil 1. (yukar) kaldrmak: He raised his hand. Elini kaldrd. 2. ykseltmek, artrmak. 3. (para) toplamak. 4. (hayvan, ekin) yetitirmek; (ocuk) bytmek/yetitirmek. 5. -e sebep olmak: It raised a laugh among them. Onlar gldrd. Don't raise a dust! Etraf tozutma! You've raised our hopes. Bizi umutlandrdnz. 6. ileri srmek, sylemek: Don't raise any objections! Hi bir itirazda bulunma!

raisin rake in money rake someone over the coals

rai.sin rey'zn isim kuru zm. ok para kazanmak. birini iddetle azarlamak, birini halamak.

1082

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk rake something up

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

bir eyi karp ortaya dkmek, eski defterleri kartrmak.

rake

rake reyk isim, bahvanlk trmk. fiil 1. trmkla toplamak. 2. (topra) trmklamak. 3. askeri (atele) taramak. 4. together -i zar zor bir araya getirmek.

rakeoff

rake.off reyk'f isim (yasad bir kazantan alnan) pay.

rally

ral.ly rl'i fiil 1. (birilerini) toplamak; toplanmak. 2. harekete geirmek; canlandrmak. 3. moral vermek, cesaretlendirmek. 4. (dtkten sonra) (fiyatlar) artrmak; (fiyatlar) artmaya balamak. 5. to/around (birinin) yardmna komak; (bir davay) desteklemek. 6. (hasta veya yorgun kii) kendini toparlamak. isim 1. (birilerini) toplama; toplanma. 2. (dten sonra) (fiyatlarda) art. 3. (hasta veya yorgun kii) kendini toparlama. 4. (birini veya bir davay desteklemek iin yaplan) toplant; miting. 5. otomotiv ralli.

ram someone down one's throat

konuma dili birini/bir eyi birine zorla kabul ettirmek, birinin grtlana basarak birini/bir eyi kabul ettirmek.

ram someone down someone's throat birine birini/bir eyi zorla kabul ettirmek. ram something down one's throat konuma dili birini/bir eyi birine zorla kabul ettirmek, birinin grtlana basarak birini/bir eyi kabul ettirmek. ram something down someone's throat RAM Ramadan Ramazan ramble birine birini/bir eyi zorla kabul ettirmek.

RAM rm isim, ksaltma Random-Access Memory Ram.a.dan rmdan' isim Ramazan. Ram.a.zan rmzan' isim Ramazan. ram.ble rm'bl fiil 1. gezinmek, dolamak, dolanmak. 2. konuyu datmak. 3. (bitki) geliigzel yaylp bymek. isim gezinme, gezinti.

rambunctious

ram.bunc.tious rmb^nk's sfat, konuma dili 1. neeli, grltl. 2. delimen; ele avuca smaz.

ramification ramify

ram.i.fi.ca.tion rmfkey'n isim kol, ube, dal. ram.i.fy rm'fay fiil dallanp budaklanmak; kollara ayrlmak.
1083

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk ramp rampage rampant

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

ramp rmp isim rampa. ram.page rm'peyc isim yakp ykma. ram.pant rm'pnt sfat 1. dal budak salm, her tarafa yaylm; fkrm; azgn (bitki). 2. ar boyutlara varm, alp yrm, gemi azya alm, kol gezen.

rampart ramshackle ran ranch rancid rancor rancorous rancour random Random-Access Memory Random-Access

ram.part rm'part, rm'prt isim kale duvar, sur; siper. ram.shack.le rm'kl sfat harap, ykk. ran rn fiil baknz run ranch rn isim hayvan iftlii. ran.cid rn'sd sfat ekimi, kokmu, kfl (ya). ran.corisim garaz, kin. ran.cor.oussfat garazl; garaz dolu. ran.cour rng'kr isim, ngiliz ngilizcesi baknz rancor ran.dom rn'dm sfat rasgele, geliigzel, tesadfi. bilgisayar rasgele eriimli bellek. Ran.dom-Ac.cess rn'dm.k'ses sfat baknz RandomAccess Memory

randy

ran.dy rn'di sfat, ngiliz ngilizcesi, konuma dili seks yapma arzusuyla yanp tutuan, seks yapmaya her zaman hazr, ehvet dolu (erkek).

rang range

rang rng fiil baknz ring range reync isim 1. alan, saha. 2. mera, otlak. 3. (bitki veya hayvann doal olarak yetitii) alan/alanlar. 4. sra, dizi. 5. erim, menzil. 6. (yemek piirmeye yarayan st ocakl) frn; kuzine, kuzina. 7. _istatistik_ dalm.

rank above

-den daha yksek rtbede olmak, rtbece -den stn olmak.

rank below rank

(birinden) aa bir rtbede olmak. rank rngk isim 1. sra, dizi, saf. 2. askeri rtbe. 3. derece, mertebe, mevki, aama; makam. fiil 1. derecelendirmek, sraya koymak. 2. (belirli bir grubun) iinde olmak, (belirli bir gruptan) biri saylmak.

1084

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk ranking

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

rank.ingsfat 1. askeri en yksek rtbeli. 2. en yksek mevkide/makamda olan.

rankle ransack

ran.kle rng'kl fiil acs unutulmamak. ran.sack rn'sk fiil 1. iyice aratrmak, altn stne getirmek. 2. yama etmek.

ransom

ran.som rn'sm isim fidye, kurtulmalk. fiil fidye ile kurtarmak.

rant

rant rnt fiil bararak atp tutmak/yksekten atmak, yksek perdeden konumak.

rap

rap rp isim hafif vuru; tklatma. fiil (rapped, rapping) hafife vurmak; tklatmak.

rapacious

ra.pa.cious rpey's sfat 1. yrtc. 2. agzl, doymak bilmez.

rapaciousness rape

ra.pa.cious.nessisim agzllk. rape reyp fiil -in rzna gemek, -e tecavz etmek. isim 1. rza geme, tecavz. 2. yamalayp yakp ykma.

rapid rapidity rapidly rapids

rap.id rp'd sfat abuk, hzl, tez, sratli. ra.pid.i.ty rpd'ti isim hz, srat. ra.pid.lyzarf hzla, sratle. rap.idsisim, oul bir akarsuyun hzla akan trblansl ksmlar.

rapist rapprochement rapt rapture rare rarely rarity rascal rase rash rasp

rap.ist rey'pst isim tecavz eden adam. rap.proche.ment rprman' isim uzlama. rapt rpt sfat 1. kendinden gemi. 2. ok dalm. rap.ture rp'r isim kendinden geme, ar sevin. rare rer sfat nadir, az bulunur. rare.lyzarf nadiren. rar.i.ty rer'ti isim 1. nadirlik, seyreklik. 2. nadir ey. ras.cal rs'kl isim yaramaz; kerata. rase reyz fiil baknz raze rash r sfat fazla aceleci, atlgan. rasp rsp fiil raspalamak, eelemek, trplemek. isim 1. raspa, ee, (iri dili) trp. 2. (trp sesine benzeyen) kulak trmalayc ses.
1085

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk raspberry rasping raspy rat race rat

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

rasp.ber.ry rz'beri isim ahududu, aailei, frambuaz. rasp.ingsfat kulak trmalayc, rahatsz eden (ses). rasp.ysfat kulak trmalayc, rahatsz eden (ses). kemeke, kouturma. rat rt isim san. fiil (ratted, ratting) argoon -i gammazlamak.

ratchet

ratch.et r't isim 1. (mandall ark iin) mandal, crcr. 2. mandall ark, crcrl makara.

rate of exchange rate of interest rate

kur, dviz kuru. faiz oran. rate reyt isim 1. oran, nispet; sklk: death rate lm oran. rate of interest faiz oran. 2. deer, fiyat, cret: hourly rate saat bana cret. 3. hz, srat. 4. snf, eit. 5. ngiliz ngilizcesi emlak vergisi oran. 6. ngiliz ngilizcesi emlak vergisi. fiil 1. deer bimek. 2. saymak, farzetmek, olarak grmek. 3. among -den biri saylmak. 4. deerlendirmek. 5. snflandrmak. 6. konuma dili hak etmek.

rather

rath.er rdh'r, ra'dhr zarf 1. -mektense: I decided to visit a friend rather than go home. Eve gitmektense bir arkada ziyaret etmeye karar verdim. 2. -den ziyade, den ok: This place is rather like a museum than a home. Buras, evden ziyade mzeye benziyor. 3. olduka, epeyce, bir hayli: He's getting along rather well with his fellow workers. arkadalaryla olduka iyi geiniyor. 4. daha dorusu. 5. tersine, aksine.

Rather! ratification ratify rating ratio ration

ngiliz ngilizcesi, konuma dili Hem de nasl! rat.i.fi.ca.tionisim onaylama; onaylanma. rat.i.fy rt'fay fiil onaylamak, tasdik etmek. rat.ing rey'tng isim 1. snflama. 2. snf, kategori. ra.tio rey'o, rey'iyo isim oran, nispet. ra.tion r'n, rey'n isim 1. pay, hisse. 2. vesika ile verilen miktar. 3. tayn, er az. fiil vesika ile datmak; karneye balamak.
1086

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk rational

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

ra.tion.al r'nl sfat 1. akl sahibi, mantkl, makul. 2. ussal, rasyonel. 3. matematik rasyonel.

rationalise

ra.tion.al.ise r'nlayz fiil, ngiliz ngilizcesi baknz rationalize

rationalism rationalist rationality

ra.tion.al.ism r'nlzm isim aklclk, rasyonalizm. isim aklc, rasyonalist. ra.tion.al.i.ty rnl'ti isim 1. ussallk, rasyonalite. 2. mantkllk.

rationalize

ra.tion.al.ize r'nlayz fiil 1. (salam olmayan bir mantkla) (bir eyi) hakl gstermeye almak. 2. manta gre aklamak; mantkl klmak.

rattan rattle off rattle on rattle

rat.tan rtn', rtn' isim hezaren, hintkam. ezbere sylemek. cr cr tmek, durmadan konumak. rat.tle rt'l fiil takrdamak, tkrdamak; takrdatmak, tkrdatmak. isim 1. takrt, tkrt. 2. ngrak, ngrdak.

rattlebrain rattlebrained rattlesnake rattling

rat.tle.brain rt'lbreyn isim ku beyinli kimse. rat.tle.brain.edsfat ku beyinli, tn tn. rat.tle.snake rt'lsneyk isim ngraklylan. rat.tling rt'lng sfat 1. takrdayan, tkrdayan. 2. konuma dili canl. zarf, konuma dili son derece, ok.

raucous raunchy

rau.cous r'ks sfat yksek ve bet (ses). raun.chy rn'i sfat, konuma dili 1. ok ak sak. 2. rezil, pespaye.

ravage ravages rave review rave

rav.age rv'c fiil yakp ykmak, kasp kavurmak. rav.agesisim zarar; zararlar. (kitap, film v.b. hakknda) vg dolu yaz. rave reyv fiil 1. lgnca barp armak, hezeyan etmek. 2. about -i ok vmek, -i gklere karmak.

ravel

rav.el rv'l fiil, isim (raveled/ravelled, raveling/ravelling) amak, zmek, skmek.

raven ravenous ravenously

ra.ven rey'vn isim kuzgun. rav.en.ous rv'ns sfat ok a. rav.en.ous.lyzarf a kurt gibi.
1087

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk ravine raving

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

ra.vine rvin' isim genie ve derin dere ukuru, dere. rav.ing rey'ving sfat lgnca barp aran. isim lgnca barp arma.

ravioli

ra.vi.o.li rviyo'li, raviyo'li, ravyo'li isim talyan usul mant.

ravish ravishing raw material raw recruit

rav.ish rv' fiil rzna gemek, tecavz etmek. rav.ish.ingsfat enfes, mthi gzel. hammadde. (silahl kuvvetlere gnll olarak yazlm/askere alnm) acemi er.

raw

raw r sfat 1. i, pimemi. 2. ham, ilenmemi: raw material hammadde. 3. terbiye edilmemi. 4. olgunlamam. 5. souk. 6. acemi, toy, tecrbesiz.

rawboned

raw.boned r'bond' sfat bir deri bir kemik kalm, kaburgalar km.

rawhide ray rayon raze razor blade razor strop razor razor-sharp re-

raw.hide r'hayd isim ham deri. ray rey isim vatoz; trpana, rina. ray.on rey'an isim suni ipek. raze reyz fiil ykp yerle bir etmek. jilet. ustura kay. ra.zor rey'zr isim 1. tra makinesi. 2. ustura. ra.zor-sharp rey'zr.arp sfat ok keskin, qilet gibi. re-nek 1. geri, geriye doru: re call, re trace. 2. tekrar, yeniden: re address, re arm, re state.

reach for reach

(almak veya dokunmak zere) uzanmak/elini uzatmak. reach ri fiil 1. out (elini, kolunu) uzatmak; uzanmak. 2. out for (almak zere) -e uzanmak. 3. -e yetimek: I'm not tall enough to reach that shelf. Boyum o rafa yetimez. I wasn't able to reach the ferryboat on time. Vapura zamannda yetiemedim. 4. uzanmak, erimek: The new road will reach all the way from Istanbul to Ankara. Yeni yol stanbul'dan ta Ankara'ya kadar uzanacak. 5. varmak, ulamak, gelmek.
1088

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk react reaction

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

re.act riykt' fiil (to) (-e) tepki gstermek, tepkimek. re.ac.tion riyk'n isim 1. tepki, reaksiyon. 2. kimya reaksiyon, tepkime. 3. politika gericilik.

reactionary reactionism reactor read between the lines read over read someone's mind read someone's thoughts read something through read the riot act to read

re.ac.tion.arysfat, isim gerici. re.ac.tion.ismisim gericilik. re.ac.tor riyk'tr isim reaktr. konuma dili bir yazdaki kapal anlam kefetmek. batan baa okumak. 2. tekrar okumak. birinin ne dndn yznden okumak. birinin dncesini okumak. bir eyin tamamn okumak. -i azarlamak. read rid fiil (read) 1. okumak. 2. ngiliz ngilizcesi okumak, ... eitimi grmek: read law hukuk okumak. 3. anlamak, yorumlamak. Do you read me? Beni anlyor musun? 4. -de yazl olmak: How does that article of the contract read? Szlemenin o maddesinde ne yazl? 5. i gstermek. 6. zmek: I can't read that coded message. O ifreli mesaq zemiyorum.

readable reader

read.ablesfat 1. okunakl. 2. okunmaya deer, ilgin. read.er ri'dr isim 1. okuyucu, okur. 2. yaymlanacak eserleri eletiren kimse. 3. dzeltmen. 4. okuma kitab.

readership readily

read.er.shipisim okur says. read.i.ly red'li zarf 1. seve seve, isteyerek. 2. kolayca, kolaylkla.

reading matter reading

okunacak ey. read.ing ri'dng isim 1. okuma; okunma. 2. okunu. 3. okunacak metin. 4. gstergenin kaydettii lm. 5. yorum. sfat okumaya elverili.

readjust

re.ad.just riyc^st' fiil 1. tekrar dzeltmek, yeniden dzenlemek, yeniden ayarlamak. 2. yeniden almak.

readjustment

re.ad.just.mentisim 1. yeni artlara alma. 2. altrma. 3. yeniden dzenleme.

Read-Only Memory

bilgisayar salt okunur bellek.


1089

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk Read-Only ready cash ready money ready ready-made ready-to-wear

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

Read-On.ly rid'onli sfat baknz Read-Only Memory kasa mevcudu. nakit, hazr para; pein para. read.y red'i sfat hazr. read.y-made redimeyd' sfat hazr. read.y-to-wear reditwer' sfat hazr (giyim eyas). isim hazr giyim eyas, konfeksiyon.

reagent real estate real property real wages real

re.a.gent riyey'cnt isim, kimya ayra, miyar. hukuk tanmaz mal, gayrimenkul mal, mlk. hukuk mlk. reel cret. real ril, ri'yl sfat 1. gerek, hakiki. 2. asl: the real problem asl sorun. 3. samimi, iten.

realisation

re.al.i.sa.tion riylzey'n, riylayzey'n isim, ngiliz ngilizcesi baknz realization

realise realism realist realistic reality

re.al.ise ri'ylayz fiil, ngiliz ngilizcesi baknz realize re.al.ism ri'ylzm isim gerekilik, realizm. re.al.ist ri'ylst isim gereki, realist. re.al.is.tic riyls'tk sfat gereki; geree uygun. re.al.i.ty riyl'ti isim 1. gereklik, hakikat, realite. 2. gerek, realite.

realization

re.al.i.za.tion riylzey'n, riylayzey'n isim 1. farknda olma; farkna varma, fark etme, anlama. 2. of gerekletirme. 3. paraya evirme.

realize

re.al.ize ri'ylayz fiil 1. farknda olmak; farkna varmak, fark etmek, anlamak. 2. gerekletirmek. 3. ticaret paraya evirmek.

really Really? realm

re.al.ly ri'yli, ri'li zarf gerekten. yle mi? realm relm isim 1. lke, memleket. 2. krallk. 3. alan. 4. dnya, lem.

realtor realty

re.al.tor ri'yltr, ri'yltr isim emlaki. re.al.ty ri'ylti isim tanmaz mal, gayrimenkul mal, mlk.
1090

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk ream

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

ream rim isim 1. 068 veya 588 tabakalk kt topu. 2. konuma dili ok miktar.

reamer reanimate reanimation reap reaper reappear

ream.er ri'mr isim rayba, przalr. re.an.i.mate riyn'meyt fiil yeniden canlandrmak. re.an.i.ma.tion riynmey'n isim, tbbi reanimasyon. reap rip fiil 1. (ekin) bimek. 2. semeresini almak. reap.er ri'pr isim 1. orak. 2. bierdver. re.ap.pear riypir' fiil yeniden grnmek, yeniden ortaya kmak.

rear admiral rear sight rear

denizcilikle ilgili tuamiral. (tfekte) gez. rear rr isim 1. arka, geri. 2. k. sfat arkadaki, arka, geri.

rearm

re.arm riyarm' fiil yeniden silahlandrmak; yeniden silahlanmak.

rearmament

re.arm.amentisim yeniden silahlandrma; yeniden silahlanma.

rearrange rearrangement

re.ar.range riyreync' fiil yeniden dzenlemek. re.ar.range.mentisim 1. yeniden dzenleme. 2. yeni dzenleme; yeni dzen.

rearview mirror reason something out reason

otomotiv dikiz aynas. bir eyi akl yoluyla zmek veya zmeye almak. rea.son ri'zn isim 1. neden, sebep. 2. akl, us, muhakeme, mantk. fiil 1. (mantkl bir ekilde) dnmek, muhakeme etmek. 2. with (mantk yoluyla) i ikna etmeye almak.

reasonable

rea.son.a.blesfat 1. makul. 2. makul lleri amayan. 3. orta derecede, ok da fena olmayan.

reasonably reasoned reasoning

rea.son.a.blyzarf orta derecede. rea.son.edsfat iyice dnlm ve mantkl. rea.son.ing ri'znng isim 1. dnme, muhakeme; mantk. 2. felsefe uslamlama, usavurma, muhakeme.

1091

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk reassurance

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

re.as.sur.ance riyr'ns isim 1. (birinin) phelerini/endielerini tekrar giderme veya gidermeye alma. 2. baknz reinsurance

reassure

re.as.sure riyr' fiil 1. (birinin) phelerini/endielerini tekrar gidermek; (birinin) phelerini/endielerini tekrar gidermeye almak. 2. baknz reinsure

rebate rebel

re.bate ri'beyt isim indirim, skonto, geri denen ksm. reb.el reb'l sfat ayaklanan, ba kaldran. isim isyanc, asi.

rebellion rebellious rebirth reborn rebound

re.bel.lion rbel'yn isim isyan, ayaklanma. re.bel.lious rbel'ys sfat isyankr, asi, serke. re.birth ribrth' isim yeniden doma. re.born ribrn' sfat yeniden domu. re.bound rbaund' fiil geri sekmek. isim 1. geri sekme. 2. spor ribaunt. 3. konuma dili hayal krklndan sonraki tepki.

rebuff

re.buff rb^f' isim 1. ret. 2. ters cevap. 3. (saldry) pskrtme. fiil 1. reddetmek. 2. ters cevap vermek. 3. (saldry) pskrtmek.

rebuke

re.buke rbyuk' fiil azarlamak, paylamak. isim azar, paylama.

rebut

re.but rb^t' fiil (rebutted, rebutting) rtmek, boa karmak.

rebuttal recalcitrant recall

re.but.talisim delillerle rtme. re.cal.ci.trant rkl'strnt sfat inat, serke. re.call rkl' fiil 1. geri armak. 2. hatrlamak, anmsamak; hatrlatmak, anmsatmak. 3. geri almak. isim 1. geri arma. 2. hatrlama, anmsama. 3. geri gelme iareti veya emri.

recant

re.cant rknt' fiil szn geri almak, vazgemek, caymak.

recap

re.cap ri'kp fiil (recapped, recapping) (lastik) kaplamak. isim kaplanm lastik.
1092

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk recapitulate recapitulation recapture

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

re.ca.pit.u.late rikp'leyt fiil zetlemek. re.ca.pit.u.la.tion rikpley'n isim zet. re.cap.ture rikp'r fiil 1. geri almak, yeniden ele geirmek. 2. hatrlatmak.

recast

re.cast rikst' fiil (recast) 1. yeniden dkmek. 2. yeni bir biime sokmak.

recede receipt receive

re.cede rsid' fiil geri ekilmek. re.ceipt rsit' isim 1. makbuz, alnd; fi. 2. reete. re.ceive rsiv' fiil 1. almak: He received the report on time. Raporu zamannda ald. 2. kabul etmek: He is not receiving visitors today. Bugn ziyareti kabul etmiyor. 3. anlamak, kavramak. 4. (kt bir eye) uramak, yemek: He received a blow on the head. Bana bir darbe yedi. 5. (iyi bir ey) grmek: He received his elementary education there. lkrenimini orada grd.

receiver recent recently receptacle reception desk reception room reception

re.ceiverisim 1. alc, reseptr. 2. ahize. re.cent ri'snt sfat yeni, yaknda olmu, son. re.cent.lyzarf geenlerde, son zamanlarda, yaknlarda. re.cep.ta.cle rsep'tkl isim kap, koyacak; hazne. resepsiyon. bekleme odas. re.cep.tion rsep'n isim 1. alma; alnma. 2. kabul. 3. kabul treni, resepsiyon. 4. televizyon yayn alma.

receptionist receptive

re.cep.tion.istisim resepsiyon memuru. re.cep.tive rsep'tv sfat 1. alr, kabul eder. 2. yeni dncelere ak.

recess

re.cess ri'ses isim 1. teneffs, ara; paydos; tatil. 2. girinti, oyuk. 3. genellikle oul gizli yer, i taraf. fiil 1. ara vermek; ara vermek zere (toplanty) sona erdirmek. 2. girinti yapmak, oymak.

recession

re.ces.sion rse'n isim 1. geri ekilme. 2. ekonomi durgunluk.

recipe recipient

rec.i.pe res'pi isim 1. yemek tarifi. 2. forml, yntem. re.cip.i.ent rsp'iynt isim alan kimse, alc.
1093

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk reciprocal reciprocate

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

re.cip.ro.cal rsp'rkl sfat karlkl, iki tarafl. re.cip.ro.cate rsp'rkeyt fiil 1. -e karlk vermek, -e karlkta bulunmak. 2. misillemede bulunmak. 3. makine ileri geri almak. 4. karlkl alp vermek.

reciprocity recital recitation

rec.i.proc.i.ty respras'ti isim karlkllk. re.cit.al rsayt'l isim 1. mzik resital. 2. anlatma. rec.i.ta.tion restey'n isim 1. ezberden okuma. 2. ezberden okunacak para.

recite

re.cite rsayt' fiil 1. ezberden okumak. 2. (renci) ders anlatmak. 3. sayp dkmek, anlatmak.

reckless

reck.less rek'ls sfat 1. dnyay umursamayan, pervasz, gz kara. 2. dikkatsiz, aldrsz, kaytsz.

reckon on reckon upon reckon with reckon

-e gvenmek. -e gvenmek. -i hesaba katmak, -i dikkate almak. reck.on rek'n isim 1. saymak, hesaplamak. 2. saymak, gzyle bakmak. 3. sanmak.

reckoning

reck.on.ing rek'nng isim 1. hesap, sayma. 2. sayma, gzyle bakma. 3. sanma.

reclaim

re.claim rikleym' fiil 1. -in geri verilmesini/iadesini istemek. 2. (rkleym') -i kullanlabilir bir hale getirmek.

recline

re.cline rklayn' fiil 1. boylu boyunca uzanmak. 2. arkaya dayanmak, yaslanmak.

recluse

rec.luse rek'lus, rklus' isim bakalaryla grmeden yalnz yaayan kimse, mnzevi.

recognise

rec.og.nise rek'gnayz fiil, ngiliz ngilizcesi baknz recognize

recognition

rec.og.ni.tion rekgn'n isim 1. tanma; tannma. 2. farknda olma; farkna varma. 3. kabul; onay.

recognize

rec.og.nize rek'gnayz fiil 1. tanmak. 2. farknda olmak; farkna varmak. 3. kabul etmek, hakl bulmak. 4. onaylamak, tanmak. 5. takdir etmek, (nemini, gerekliini, deerini) anlamak. 6. sz hakk vermek.

1094

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk recoil

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

re.coil rkoyl' fiil 1. geri ekilmek. 2. (silah) geri tepmek. 3. geri gelmek. isim 1. geri ekilme. 2. (silah) geri tepme.

recollect recollection recommend

rec.ol.lect reklekt' fiil hatrlamak. rec.ol.lec.tion reklek'n isim 1. hatrlama. 2. hatra. rec.om.mend rekmend' fiil tavsiye etmek, salk vermek.

recommendation

rec.om.men.da.tion rekmendey'n isim 1. tavsiye; vme. 2. tavsiye mektubu; bonservis, iyi i belgesi, i baar belgesi.

recompense

rec.om.pense rek'mpens fiil 1. karln vermek; dllendirmek; cezalandrmak; tazminat vermek. isim karlk; dl; ceza; tazminat.

reconcile

rec.on.cile rek'nsayl fiil 1. uzlatrmak, bartrmak, aralarn bulmak. 2. raz etmek.

reconciliation

rec.on.cil.i.a.tion reknsliyey'n isim uzlama, barma.

recondite

rec.on.dite/re.con.dite rek'ndayt/rkan'dayt sfat 1. derin (ilim). 2. anlalmas g, anlalmaz, mulak.

recondition reconnaissance plane reconnaissance

re.con.di.tion riknd'n fiil tamir edip yenilemek. askeri keif/gzc ua. re.con.nais.sance rkan'sns, rkan'zns isim, askeri keif.

reconnoissance plane reconnoissance

askeri keif/gzc ua. re.con.nois.sance rkan'sns, rkan'zns isim, askeri keif.

reconnoiter

re.con.noi.ter riknoy'tr, reknoy'tr fiil, askeri keif yapmak, incelemek.

reconnoitre

re.con.noi.tre riknoy'tr, reknoy'tr fiil, ngiliz ngilizcesi baknz reconnoiter

reconsider

re.con.sid.er riknsd'r fiil yeniden incelemek, yeniden dnmek.

reconstitute

re.con.sti.tute rikan'sttut fiil yeniden kurmak, yeniden oluturmak.


1095

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk reconstruct

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

re.con.struct riknstr^kt' fiil 1. yeniden yapmak, yeniden dzenlemek. 2. kalntlarndan eski durumunu anlamaya almak.

record player record

pikap; fonograf. rec.ord rek'rd isim 1. kayt, vesika. 2. sicil, defter. 3. plak. 4. tutanak. 5. rekor. sfat rekor kran, rekor yapan, en yksek, en ok.

recorder

re.cord.erisim 1. teyp. 2. blok flt. 3. kayt tutan kimse, yazc.

recording

re.cord.ingisim (kaset, plak v.b.'ne ait) kayt: recording studio kayt stdyosu.

recount recoup recourse

re.count rkaunt' fiil anlatmak, hikye etmek. re.coup rkup' fiil 1. telafi etmek. 2. zararn demek. re.course ri'krs, rkrs' isim 1. bavuru, yardm dileme. 2. bavurulacak yer veya kimse.

recover

re.cov.er rk^v'r fiil 1. yeniden ele geirmek, geri almak. 2. yeniden bulmak. 3. telafi etmek. 4. iyilemek. 5. kendine gelmek.

re-cover

re-cov.er rik^v'r fiil 1. yeniden demek. 2. tekrar kapatmak. 3. demesini yenilemek.

recovery

re.cov.er.yisim 1. geri alma. 2. yeniden bulma. 3. telafi. 4. iyileme.

re-create recreation recriminate recrimination recruit

re-cre.ate ri'kriyeyt fiil yeniden yaratmak. rec.re.a.tion rekriyey'n isim elence. re.crim.i.nate rkrm'neyt (birbirini) sulamak. re.crim.i.na.tion rkrmney'n isim karlkl ikyet. re.cruit rkrut' fiil 1. (silahl kuvvetler iin) asker toplamak; (birini) asker yazmak. 2. for (bir i iin) eleman aramak; (birini) (bir ie) almak. isim baknz new recruit raw recruit

recruitment

re.cruit.mentisim 1. asker toplama. 2. (bir i iin) eleman arama.

rectangle rectangular

rec.tan.gle rek'tng.gl isim, geometri dikdrtgen. rec.tan.gularsfat dikdrtgen eklinde.


1096

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk rectify

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

rec.ti.fy rek'tfay fiil 1. dzeltmek, dorultmak. 2. tasfiye etmek. 3. elektrik (dalgal akm) doru akma evirmek.

rectitude rector recumbent

rec.ti.tude rek'ttud isim drstlk, doruluk. rec.tor rek'tr isim 1. papaz. 2. rektr. re.cum.bent rk^m'bnt sfat 1. boylu boyunca uzanm, yatan. 2. yan yatan. 3. yaslanan.

recuperate recur

re.cu.per.ate rku'preyt fiil iyilemek. re.cur rkr' fiil (olay, hastalk v.b.) tekrar olmak, tekrarlamak, yinelemek.

recurrence recurrent recycle

re.cur.renceisim tekrar olma, yineleme. re.cur.rentsfat tekrar tekrar olan, yinelenen. re.cy.cle risay'kl fiil (kullanlm maddeleri) yeniden ileyip kullanlr duruma getirmek, geri kazanmak.

Red Cross red herring red mulberry red pepper red tape red

Kzlha. ilgiyi baka yne ekmek iin ne srlen konu. krmz dut. krmzbiber. krtasiyecilik, brokrasi. red red sfat, isim (redder, reddest) 1. krmz, kzl, al. 2. genellikle byk harf ile kzl, komnist.

red-blooded

red-blood.ed red'bl^d'd sfat 1. gl kuvvetli. 2. mert, erkeke.

redbud redden redeem

red.bud red'b^d isim, botanik erguvan. red.den red'n fiil krmzlatrmak; krmzlamak. re.deem rdim' fiil 1. bedelini verip geri almak, rehinden kurtarmak. 2. (birini/bir eyi) affettirmek; -in ktln azaltmak/hafifletmek. 3. kurtarmak.

redemption

re.demp.tion rdemp'n isim 1. kurtarma; kurtarlma. 2. rehinden kurtarma.

redemptive red-handed redhead

re.demp.tivesfat kurtarc, kurtaran. red-hand.ed red'hn'dd sfat sust. red.head red'hed isim kzl sal kimse.

1097

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk red-hot

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

red-hot red'hat' sfat 1. kzgn. 2. yepyeni, taze (haber). 3. son derece fkelenmi, ate saan.

red-letter red-light district red-light redo redolent

red-let.ter red'let'r sfat ok nemli, unutulmaz. genelevlerin bulunduu semt, genelevler. red-light red'layt' sfat baknz red-light district re.do ri'du fiil (redid, redone) yeniden yapmak. red.o.lent red'lnt sfat 1. gzel/keskin kokulu. 2. of/with ... kokan. 3. of/with -i anmsatan, - i hatrlatan, ... kokan.

redouble one's efforts redouble

daha fazla gayret sarfetmek. re.dou.ble rid^b'l fiil 1. iki misline karmak. 2. tekrarlamak; tekrarlanmak.

redoubtable

re.doubt.a.ble rdau'tbl sfat yaman, etin, yavuz; gl ve gz pek.

redound

re.dound rdaund' fiil 1. to -i artrmak: This will redound to your credit. Herkesin gznde senin kymetini artrr. 2. on/upon -i etkilemek, -e dokunmak, - e yansmak.

redress

re.dress rdres' fiil 1. dzeltmek, dorultmak. 2. telafi etmek.

redskin reduce someone to silence reduce

red.skin red'skn isim, aalayc Kzlderili. birini susturmak, birinin sesini kestirmek. re.duce rdus' fiil 1. azaltmak, indirmek, drmek; kltmek. 2. to (belli bir duruma) getirmek, sokmak, drmek. 3. to -e evirmek, -e dndrmek. 4. kilo vermek, zayflamak. 5. matematik indirgemek.

reduced price reducer reducing agent reducing

indirimli fiyat. re.ducerisim, kimya redktr, indirgen. kimya redktr, indirgen. re.duc.ing rdus'ng isim baknz reduction sfat, kimya indirgeyici.

reduction

re.duc.tion rd^k'n isim 1. azaltma, indirme; kltme; azalma. 2. indirim, skonto. 3. matematik redksiyon, indirgeme.
1098

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk redundant

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

re.dun.dant rd^n'dnt sfat 1. gerekenden fazla olan. 2. fazla szle ifade edilmi, adal. 3. ngiliz ngilizcesi iinden karlan.

reed reef reek reel off reel- to-reel reel reelect reenforce reenter

reed rid isim 1. kam. 2. saz. reef rif isim resif. reek rik fiil (of) (fena koku) yaymak. isim fena koku. konuma dili ezbere anlatmak; pe pee sralamak. sfat iki makaral (teyp). reel ril isim makara. fiil makaraya sarmak. re.e.lect riylekt' fiil, politika yeniden semek. re.en.force riynfrs' fiil baknz reinforce re.en.ter riyen'tr fiil 1. yeniden girmek. 2. yeniden katlmak. 3. yeniden kaydetmek.

reevaluate

re.e.val.u.ate riyvl'yuweyt fiil 1. yeniden deerlendirmek. 2. yeniden gz nne almak.

reexamine

re.ex.am.ine riygzm'n fiil 1. yeniden imtihan etmek. 2. yeniden deerlendirmek. 3. tekrar sorguya ekmek.

refer

re.fer rfr' fiil (referred, referring) 1. to -e gndermek, e havale etmek. 2. to -e bavurmak, -e bakmak. 3. to den sz etmek, -den bahsetmek. 4. to -e gnderme yapmak.

referee reference

ref.er.ee refri' isim hakem. ref.er.ence ref'rns, ref'rns isim 1. gnderme, havale etme. 2. bavurma. 3. sz etme, bahsetme. 4. referans.

referendum

ref.er.en.dum refren'dm isim (referendums/referenda) referandum, halkoylamas.

refill

re.fill ri'fl isim 1. yedek. 2. yedek kalem ii, kartu. fiil (rifl') yeniden doldurmak.

refine

re.fine rfayn' fiil 1. artmak, tasfiye etmek, rafine etmek. 2. rtu etmek. 3. incelik vermek, incelik kazandrmak.

refined

re.finedsfat 1. artlm, rafine edilmi. 2. kibar, ince, zarif.

1099

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk refinement

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

re.fine.mentisim 1. artma, rafine etme. 2. rtu etme. 3. kibarlk, incelik, zariflik.

refinery

re.fin.er.y rfay'nri isim 1. rafineri, artmevi. 2. dkmhane.

refit

re.fit rift' fiil (refitted, refitting) (gemiyi) yeniden donatmak.

reflect

re.flect rflekt' fiil 1. yanstmak, aksettirmek; yansmak, aksetmek. 2. on/upon -i iyice dnmek, -i lp bimek.

reflection

re.flec.tion rflek'n isim 1. yansma, aksetme. 2. iyice dnme. 3. dnce, fikir.

reflective

re.flec.tive rflek'tv sfat 1. yanstan; yansyan. 2. dnceli.

reflector reflex

re.flec.tor rflek'tr isim yansta, reflektr. re.flex ri'fleks sfat tepkesel, tepkeli, refleks. isim tepke, yans, refleks.

reflexion

re.flex.ion rflek'n isim, ngiliz ngilizcesi yansma, aksetme.

reflexive pronoun reflexive

dilbilgisi dnl zamir. re.flex.ive rflek'sv sfat, dilbilgisi dnl. isim 1. dnl fiil. 2. dnl zamir.

reform school reform

slahevi. re.form rfrm' fiil slah etmek, iyiletirmek, dzeltmek; slah olmak, iyilemek, dzelmek; reform yapmak. isim reform, slah, dzeltme.

re-form

re-form rifrm' fiil 1. yeniden kurmak. 2. yeniden sraya dizmek. 3. yeni bir biime sokmak.

reformation

ref.or.ma.tion refrmey'n isim slah, dzeltme, iyiletirme; slah, dzelme, iyileme.

reformatory reformer reformist refract

re.form.a.to.ry rfr'mtri isim slahevi. re.form.erisim reformcu, slahat. re.form.ist rfr'mst isim reformcu, slahat. re.fract rfrkt' fiil (nlar) krmak.

1100

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk refraction

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

re.frac.tion rfrk'n isim, fizik krlma, krlm, refraksiyon.

refractor refractory

re.frac.tor rfrk'tr isim kkran, refraktr. re.frac.to.ry rfrk'tri sfat 1. inat, itaatsiz. 2. kolay ilenemez, erimez.

refrain

re.frain rfreyn' fiil from -den ekinmek, -den saknmak; kendini tutmak.

refresh someone's memory refresh

birinin bilgisini tazelemek; birine bir eyler hatrlatmak. re.fresh rfre' fiil 1. tazelemek. 2. (g verip) canlandrmak, diriltmek, ihya etmek. 3. mutlulandrmak, mutlandrmak.

refreshing

re.fresh.ingsfat 1. (can skkn veya olduka umutsuz birine) ok ho gelen veya umut veren. 2. canlandrc, diriltici, ihya edici.

refreshments

re.fresh.mentsisim, oul (misafirlere ikram edilen kurabiye, ay gibi) hafif yiyecek ve iecekler.

refrigerate refrigeration refrigerator car refrigerator refuel refuge refugee refund

re.frig.er.ate rfrc'reyt fiil soutmak, dondurmak. re.frig.er.a.tion rfrcrey'n isim soutma, dondurma. frigorifik vagon. re.frig.er.a.tor rfrc'reytr isim buzdolab, soutucu. re.fu.el rifyu'wl fiil yeniden yakt almak. ref.uge ref'yuc isim snacak yer, snak, barnak. ref.u.gee ref'yci, refyci' isim mlteci. re.fund rf^nd' fiil (alnm paray) geri vermek, geri demek. isim 1. geri deme. 2. geri denen para.

refurbish

re.fur.bish ri'frb fiil (binay) tekrar gzelletirmek; ihya etmek.

refusal refuse on principle refuse

re.fus.al rfyu'zl isim ret, kabul etmeme. prensiplerine aykr olduu iin reddetmek. re.fuse rfyuz' fiil kabul etmemek, reddetmek, geri evirmek.

refute regain

re.fute rfyut' fiil yalanlamak, rtmek. re.gain rigeyn' fiil tekrar ele geirmek, yeniden kazanmak.
1101

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk regal

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

re.gal ri'gl sfat 1. krala ait; krala yakr. 2. ahane, muhteem.

regale

re.gale rgeyl' fiil 1. elendirmek. 2. ziyafetle arlamak; ziyafet ekmek.

regalia

re.ga.li.a rgey'liy isim (belirli bir durum veya zamanda giyilen) kyafet, klk.

regard something as good riddance (birinin uzaklatrlmasn, bir eyin yok edilmesini) ho karlamak. regard re.gard rgard' fiil 1. dikkatle bakmak. 2. saymak, gzyle bakmak. 3. ilgilendirmek; ile ilgili olmak. 4. dikkate almak, hesaba katmak; dikkat etmek, kulak vermek, aldrmak. isim 1. bak, nazar. 2. sayg, hrmet. regarding regardless re.gard.ingedat hakknda; -e ilikin. re.gard.lesszarf 1. her eye ramen; ne olursa olsun. 2. of -e aldrmayarak, -e bakmayarak. regenerate re.gen.er.ate ricen'reyt fiil 1. yeniden oluturmak; yeniden olumak. 2. slah etmek, dzeltmek, iyiletirmek; slah olmak, dzelmek, iyilemek. 3. yeniden canlandrmak, yeniden hayat vermek. regent regime regimen re.gent ri'cnt isim kral naibi. re.gime rqim' isim reqim, ynetim, sistem. reg.i.men rec'mn isim 1. tbbi perhiz, reqim. 2. ynetim, idare. regiment reg.i.ment rec'mnt isim, askeri alay. fiil 1. askeri alay oluturmak. 2. (toplum, kurum v.b.'ni) sk bir dzene sokmak. region re.gion ri'cn isim 1. yre, blge. 2. alan, evre. 3. tabaka. regional register re.gion.alsfat blgesel. reg.is.ter rec'str isim 1. ktk, kayt defteri. 2. sicil. fiil 1. kaydetmek, deftere geirmek. 2. gstermek: The thermometer registers ten degrees. Termometre on dereceyi gsteriyor. 3. (mektubu) taahhtl olarak gndermek. 4. kaydolmak, yazlmak.
1102

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk registered

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

reg.is.tered rec'strd sfat 1. taahhtl: registered letter taahhtl mektup. 2. kaytl: registered nurse kaytl hemire.

registrar

reg.is.trar rec'strar isim 1. (niversitede) kayt memuru. 2. sicil memuru.

registration

reg.is.tra.tion recstrey'n isim 1. kayt; tescil. 2. otomotiv ruhsat.

registry regress regression regret

reg.is.try rec'stri isim kayt; tescil. re.gress rgres' fiil gerilemek. re.gres.sion rgre'n isim gerileme. re.gret rgret' fiil (regretted, regretting) 1. pimanlk duymak; esef etmek, zlmek. 2. (yitip giden bir eye) zlmek. isim pimanlk; esef, znt.

regretable regretful regular verb regular

re.gret.ta.blesfat zc, acnacak. re.gret.fulsfat piman; esef dolu; zntl. dilbilgisi kurall fiil. reg.u.lar reg'ylr sfat 1. dzenli, muntazam; kurall, kurallara uygun. 2. dzgn. 3. normal; her zamanki. 4. devaml (mteri).

regularise

reg.u.lar.ise reg'ylrayz fiil, ngiliz ngilizcesi baknz regularize

regularity

reg.u.lar.i.ty regyler'ti isim 1. dzenlilik. 2. kurala uygunluk.

regularize

reg.u.lar.ize reg'ylrayz fiil 1. dzene koymak. 2. resmiletirmek, yasallatrmak.

regularly regulate

reg.u.lar.lyzarf dzenli olarak, muntazaman. reg.u.late reg'yleyt fiil 1. dzene sokmak, dzenlemek. 2. yoluna koymak. 3. ayarlamak. 4. denetim altnda tutmak.

regulation

reg.u.la.tion regyley'n isim 1. dzenleme; dzenlenme. 2. dzen. 3. kural. 4. denetim, kontrol. 5. oul tzk; ynetmelik.

regulator

reg.u.la.tor reg'yleytr isim dzenleyici, reglatr.

1103

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk regurgitate

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

re.gur.gi.tate rgr'cteyt fiil 1. (kusarak) karmak. 2. tbbi (sv) geri akmak.

regurgitation

re.gur.gi.ta.tion rgrctey'n isim 1. kusarak karma. 2. tbbi (sv) geri akma.

rehabilitate

re.ha.bil.i.tate rihbl'teyt fiil 1. slah etmek, iyiletirmek. 2. onarmak. 3. namus veya itibarn iade etmek, eski haklarn iade etmek.

rehabilitation rehash

re.ha.bil.i.ta.tionisim rehabilitasyon. re.hash rih' fiil -i az ok tekrarlamak; tekrarlamak. isim az ok tekrar.

rehearsal rehearse

re.hears.alisim 1. mzik prova. 2. tekrarlama. re.hearse rhrs' fiil 1. (oyun, mzik v.b.'ni) prova etmek. 2. tekrarlamak.

reign

reign reyn isim 1. saltanat. 2. devir. fiil 1. saltanat srmek. 2. hkm srmek.

reimburse

re.im.burse riymbrs' fiil (birine) (harcad paray) demek.

reimbursement rein

re.im.burse.mentisim (birine) (harcad paray) deme. rein reyn isim genellikle oul dizgin, yular. fiil in/up dizginini ekip durdurmak.

reincarnate

re.in.car.nate riynkar'neyt fiil yeni bedene girmek; (ruhu) yeni bedene sokmak.

reincarnation

re.in.car.na.tion riynkarney'n isim ruhun bir bedenden dierine gemesi, reenkarnasyon.

reindeer reinforce

rein.deer reyn'dr isim (reindeer) rengeyii. re.in.force riynfrs' fiil 1. takviye etmek, desteklemek. 2. kuvvetlendirmek, salamlatrmak, pekitirmek.

reinforced concrete reinforcement

betonarme. re.in.force.mentisim 1. takviye, destek. 2. kuvvetlendirme, salamlatrma, pekitirme.

reinstate

re.in.state riynsteyt' fiil 1. in (birini) tekrar (bir makama) getirmek. 2. -i geri getirmek, -i yeniden salamak.

reinsurance

isim reasrans.
1104

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk reinsure reissue

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

re.in.sure riynr' fiil reasrans yapmak/yaptrmak. re.is.sue riy'u fiil 1. yeniden basmak. 2. yeniden karmak; yeniden kmak. isim yeni bask.

reiterate reject

re.it.er.ate riyt'reyt fiil tekrarlamak. re.ject rcekt' fiil 1. kabul etmemek, reddetmek. 2. skartaya karmak, atmak.

rejection

re.jec.tion rcek'n isim kabul etmeme, ret; kabul olunmama.

rejoice

re.joice rcoys' fiil (at/over) (-e) ok sevinmek, (-den dolay) sevinten umak, dnyalar onun olmak, dn bayram etmek.

rejoin

re.join ricoyn' fiil 1. tekrar/yeniden birletirmek. 2. (ricoyn') tekrar/yeniden katlmak/itirak etmek. 3. (rcoyn') cevap vermek.

rejoinder rejuvenate

re.join.der rcoyn'dr isim cevap. re.ju.ve.nate rcu'vneyt fiil 1. genletirmek; genlemek. 2. canlandrmak, ihya etmek.

rejuvenation relapse

re.ju.ve.na.tionisim 1. genletirme. 2. canlandrma. re.lapse rlps' fiil 1. kt duruma dnmek. 2. tekrar kt yola sapmak. 3. depremek.

relate

re.late rleyt' fiil 1. anlatmak, nakletmek. 2. (olaylar, durumlar, insanlar) arasnda balant kurmak. 3. to ile ilgili olmak, ile ilgisi olmak. 4. to ile iyi iliki kurmak. 5. konuma dili to -i iyi anlamak.

related

re.lat.ed rley'td sfat (onunla) ilgili; (ona) benzeyen; o trden.

relation

re.la.tion rley'n isim 1. ilgi, alaka, balant, rabta, iliki, mnasebet. 2. akraba, hsm. 3. felsefe bant, izafet. 4. mantk bant, mnasebet. 5. anlatma, anlat, nakletme, nakledi.

relationship

re.la.tion.ship rley'np isim 1. akrabalk ba, akrabalk. 2. iliki, balant. 3. (insanlar arasndaki) iliki; arkadalk; dostluk.

relative pronoun

dilbilgisi ilgi zamiri.


1105

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk relative to relative

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

ile ilgili olarak. rel.a.tive rel'tv isim akraba, hsm. sfat 1. greli, grece, greceli, izafi, bal, rlatif, nispi. 2. matematik bal, nispi, izafi.

relatively

rel.a.tive.ly rel'tvli zarf dierlerine gre/nazaran; her ey gz nnde tutulursa, nispeten.

relativity

rel.a.tiv.i.ty reltv'ti isim grelilik, izafiyet, ballk, rlativite.

relax

re.lax rlks' fiil 1. gevetmek; gevemek. 2. yumuatmak, hafifletmek; yumuamak, hafiflemek. 3. dinlenmek.

relay release someone on bail release

re.lay riley' fiil (relaid) yeniden sermek veya demek. birini kefaletle/kefaleten tahliye etmek. re.lease rlis' fiil 1. hukuk serbest brakmak, salvermek; tahliye etmek. 2. kurtarmak. 3. (yeni film, plak v.b.'ni) piyasaya karmak. isim 1. salverme; tahliye. 2. kurtarma. 3. af. 4. piyasaya karma.

relegate

rel.e.gate rel'geyt fiil 1. gndermek. 2. to -e atamak, -e tayin etmek. 3. to -e havale etmek.

relent

re.lent rlent' fiil 1. yumuamak. 2. acyp merhamet gstermek.

relentless

re.lent.less rlent'ls sfat 1. devaml, aralksz. 2. acmasz, amansz.

relevance relevancy relevant

rel.e.vanceisim ilgi. rel.e.vancyisim ilgi. rel.e.vant rel'vnt sfat 1. to ile ilgili. 2. konuyla ilgili, yerinde. 3. gncel konularla ilgili; yararl.

reliability reliable reliableness reliance

re.li.a.bil.i.tyisim gvenirlik. re.li.a.ble rlay'bl sfat gvenilir, emin, salam. re.li.a.ble.nessisim gvenirlik. re.li.ance rlay'ns isim on -e gven, -e itimat, -e bel balama.

1106

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk relic

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

rel.ic rel'k isim 1. bir peygamber veya azizin bedeninden artakalan para veya zel eyas, rlik. 2. kalnt. 3. yadigr.

relief

re.lief rlif' isim 1. i rahatlamas, ferahlama. 2. kurtarma. 3. yardm, imdat. 4. avuntu. 5. nbeti devralan kimse. 6. heykel kabartma, rlyef. 7. rlve.

relieve

re.lieve rliv' fiil 1. gnln ferahlatmak. 2. kurtarmak. 3. nbetini devralmak.

religion religious

re.li.gion rlc'n isim din. re.li.gious rlc's sfat 1. dindar. 2. dinsel. 3. ok dikkatli.

relinquish

re.lin.juish rlng'kw fiil brakmak, terketmek; vazgemek.

relish

rel.ish rel' isim 1. gzel tat, lezzet, eni. 2. zevk, haz. fiil -den zevk almak.

reluctance reluctancy reluctant reluctantly rely

re.luc.tanceisim gnlszlk, isteksizlik. reluctancyisim gnlszlk, isteksizlik. re.luc.tant rl^k'tnt sfat gnlsz, isteksiz. re.luc.tant.lyzarf istemeyerek, gnlszce. re.ly rlay' fiil on -e gvenmek, -e itimat etmek, -e bel balamak.

remain true to one's friends remain true to one's word remain true to remain

(szne/arkadalarna) sadk kalmak. (szne/arkadalarna) sadk kalmak. (szne/arkadalarna) sadk kalmak. re.main rmeyn' fiil 1. kalmak, durmak. 2. artakalmak. 3. olduu gibi kalmak.

remainder

re.main.der rmeyn'dr isim kalnt, artan; bakiye. fiil (elde kalan kitaplar) ucuza elden karmak.

remains remake remand

re.mainsisim 1. kalntlar. 2. ceset. re.make rimeyk' fiil (remade) yeniden yapmak. re.mand rmnd' fiil 1. geri gndermek, iade etmek. 2. (cezaevine, slahevine) iade etmek.

remark on remark upon

hakknda bir ey sylemek/yazmak. hakknda bir ey sylemek/yazmak.


1107

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk remark

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

re.mark rmark' fiil 1. sylemek, demek. 2. fark etmek. isim 1. sz. 2. dikkat etme.

remarkable

re.mark.a.ble rmar'kbl sfat 1. dikkate deer. 2. olaanst.

remarry remedial

re.mar.ry rimer'i fiil yeniden evlenmek. re.me.di.al rmi'diyl sfat 1. iyiletirici, tedavi edici. 2. dzeltici.

remedy

rem.e.dy rem'di isim 1. are. 2. ila, deva. fiil 1. aresini bulmak. 2. dzeltmek.

remember

re.mem.ber rmem'br fiil hatrlamak, anmsamak, anmak.

remind reminder reminisce

re.mind rmaynd' fiil hatrlatmak, anmsatmak. re.mind.erisim 1. hatrlatma. 2. hatrlatc ey. rem.i.nisce remns' fiil 1. about -i hatrlamak. 2. about hakkndaki anlarn anlatmak.

reminiscence

rem.i.nis.cence remns'ns isim 1. hatrlama, anmsama. 2. hatra, an.

reminiscent remiss

rem.i.nis.centsfat of -i anmsatan, -i andran. re.miss rms' sfat 1. ihmalci. 2. dikkatsiz. 3. enge, tembel.

remission

re.mis.sion rm'n isim 1. af. 2. hafifletme, azaltma; hafifleme, azalma.

remit

re.mit rmt' fiil (remitted, remitting) 1. (para) havale etmek. 2. (ceza v.b.'nden) vazgemek. 3. (gnah, su v.b.'ni) affetmek, balamak. 4. hafifletmek, azaltmak; hafiflemek, azalmak. 5. hukuk (davay) (st mahkemeden alt mahkemeye) iade etmek.

remittance

re.mit.tanceisim 1. (para) havale etme. 2. (ceza v.b.'nden) vazgeme. 3. (gnah, su v.b.'ni) affetme, balama. 4. hafifletme, azaltma; hafifleme, azalma.

remnant

rem.nant rem'nnt isim 1. kalnt, artk; bakiye. 2. para kuma.

remodel

re.mod.el rimad'l fiil (ev, apartman v.b.'nin) biimini deitirmek.


1108

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk remonstrate with someone about something

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

birine bir ey hakkndaki itiraz veya

ikyetlerini sylemek. remonstrate re.mon.strate rman'streyt fiil baknz remonstrate with someone about something remorse remorseful remorseless remote control remote removal re.morse rmrs' isim vicdan azab, pimanlk. re.morse.fulsfat piman. re.morse.lesssfat merhametsiz, amansz; acmasz. uzaktan kontrol, uzaktan kumanda. re.mote rmot' sfat 1. uzak. 2. cra, sapa. 3. pek az. re.mov.al rmuv'l isim 1. kaldrlma; kaldrma. 2. tanma, nakil. 3. yol verme, iinden karma. remove re.move rmuv' fiil 1. kaldrmak: Remove the flowers from the table. iekleri masadan kaldr. 2. karmak: He removed his shoes. Ayakkablarn kard. 3. karmak, gidermek. 4. ortadan kaldrmak, yok etmek. 5. iten karmak. 6. to -e tanmak; -i -e tamak. Renaissance Ren.ais.sance ren'sans, [ngiliz ngilizcesi] rney'sns isim baknz the Renaissance rend rend rend fiil (rent) 1. yrtmak; yrtlmak. 2. paralamak; paralanmak. 3. yarmak; yarlmak. render a verdict render (hkim, jri) karar vermek, karara varmak. ren.der ren'dr fiil 1. klmak, ... duruma getirmek, letirmek: render possible mmkn klmak. 2. yapmak, icra etmek. 3. (iyilik, hizmet, yardm, teekkr) etmek: You've rendered me a service. Bana iyilik ettin. 4. (ya) eritip saf bir hale getirmek/saflatrmak. 5. (hesap, bir eyin dkm v.b.'ni) sunmak, vermek. rendezvous ren.dez.vous ran'dvu isim (rendezvous) buluma , randevu (yeri). fiil szleip bulumak. rendition ren.di.tion rend'n isim 1. eviri, tercme. 2. yorum. 3. sunu, icra. 4. temsil. renegade ren.e.gade ren'geyd isim 1. dininden dnen kimse. 2. kaak kimse. sfat 1. dininden dnen. 2. kaan. 3. hain.

1109

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk renew

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

re.new rnu' fiil 1. yenilemek, onarmak. 2. canlandrmak, genletirmek. 3. (pasaport v.b.'nin) sresini uzatmak.

renewal

re.new.al rnu'wl isim 1. yenileme; yenilenme. 2. sresini uzatma.

renounce

re.nounce rnauns' fiil 1. (iddia, imtiyaz v.b.'nden) vazgemek. 2. terketmek. 3. reddetmek, tanmamak.

renovate renown renowned rent rental renter rentier renunciation

ren.o.vate ren'veyt fiil yenilemek. re.nown rnaun' isim n, hret. re.nown.edsfat nl, mehur, hretli. rent rent fiil baknz rend rent.alisim kira bedeli, kira. rent.erisim kirac. ren.tier ran'tyey isim, ekonomi rantiye. re.nun.ci.a.tion rn^nsiyey'n isim 1. vazgeme. 2. terketme. 3. ret.

reorder

re.or.der riyr'dr fiil 1. yeniden smarlamak. 2. yeniden dzenlemek.

reorganize repair

re.or.gan.ize riyr'gnayz fiil yeniden dzenlemek. re.pair rper' fiil 1. onarmak, tamir etmek. 2. dzeltmek. isim 1. tamir, onarma. 2. oul tamirat, onarm.

repairman reparations repartee

isim tamirci. rep.a.ra.tions reprey'nz isim tazminat. rep.ar.tee reprti' isim hazrcevap szlerle dolu konuma.

repatriate

re.pa.tri.ate ripey'triyeyt fiil (birini) uyruunda olduu lkeye geri gndermek/iade etmek.

repay

re.pay ripey' fiil (repaid) 1. geri vermek, demek. 2. karln vermek.

repeal

re.peal rpil' fiil (yasa, emir v.b.'ni) kaldrmak, iptal etmek.

repeat

re.peat rpit' fiil 1. tekrarlamak, yinelemek; tekrarlanmak, yinelenmek. 2. ezberden sylemek. isim 1. tekrarlama; tekrarlanma. 2. mzik tekrar.
1110

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk repeatedly repel

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

re.peat.edlyzarf tekrar tekrar. re.pel rpel' fiil (repelled, repelling) 1. itmek, itelemek. 2. (dman) pskrtmek. 3. reddetmek. 4. tiksindirmek.

repent repentance repentant repercussion repertoire repertory

re.pent rpent' fiil 1. piman olmak. 2. tvbe etmek. re.pent.anceisim 1. pimanlk. 2. tvbe. re.pent.antsfat 1. piman. 2. tvbekr. re.per.cus.sion riprk^'n isim 1. geri tepme. 2. yank. rep.er.toire rep'rtwar isim repertuar. rep.er.to.ry rep'rtri isim 1. tiyatro repertuar. 2. zengin kaynak.

repetition

rep.e.ti.tion rept'n isim 1. tekrarlama, yineleme; tekrarlanma, yinelenme. 2. ezberden okuma.

repetitious repetitive replace

rep.e.ti.ti.oussfat yinelemeli, tekrarlamal. re.pet.i.tive rpet'tv sfat yinelemeli, tekrarlamal. re.place rpleys' fiil 1. yenilemek, yenisiyle deitirmek. 2. bakasyla deitirmek, salamyla deitirmek. 3. -in yerine yenisini almak. 4. yerini doldurmak; yerine gemek, yerini almak. 5. iade etmek, demek. 6. geri koymak.

replenish replete replica reply

re.plen.ish rplen' fiil tekrar doldurmak. re.plete rplit' sfat dolu, tamamyla dolmu. rep.li.ca rep'lk isim ikinci nsha, kopya. re.ply rplay' fiil -e cevap vermek, -i yantlamak, -e karlk vermek. isim yant, cevap, karlk.

report card report

karne, renci karnesi. re.port rprt' fiil 1. bildirmek, haber vermek. 2. anlatmak, sylemek. 3. gitmek. isim 1. rapor. 2. bildiri. 3. haber. 4. sylenti. 5. top sesi; patlama sesi.

reporter

re.port.er rpr'tr isim, gazetecilik, radyo, televizyon muhabir.

repose

re.pose rpoz' fiil 1. yatrmak; yatmak. 2. dinlenmek. isim 1. dinlenme, istirahat. 2. skn, huzur.

repository

re.pos.i.to.ry rpaz'tori isim 1. kap. 2. depo, ambar.


1111

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk reprehensible represent

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

rep.re.hen.si.ble reprhen'sbl sfat ayp, ayplanacak. rep.re.sent reprzent' fiil 1. gstermek, betimlemek. 2. temsil etmek. 3. -in sonucu olmak, -in rn olmak. 4. oneself as kendini ... olarak tantmak. 5. rolne kmak; rolnde oynamak, -i oynamak. 6. anlatmak, aklamak, belirtmek.

representation

rep.re.sent.a.tion reprzentey'n isim 1. gsterme, betimleme. 2. temsil etme; temsil edilme. 3. of oneself as kendini ... olarak tantma. 4. (roln) oynama. 5. anlatma, aklama.

representative

rep.re.sent.a.tive reprzen'ttv sfat tipik, rnek. isim temsilci, mmessil.

repress repression

re.press rpres' fiil bask altnda tutmak, bastrmak. re.pres.sion rpre'n isim 1. bask altnda tutma, bastrma. 2. ruhbilim bask; itilim, itilme.

reprieve

re.prieve ripriv' fiil 1. (birinin) cezasn ertelemek. 2. (kt bir eyi) geciktirmek, ertelemek. isim 1. (cezay) erteleme, tecil etme. 2. (cezay) erteleme karar. 3. (kt bir eyi) geciktirme, erteleme.

reprimand

rep.ri.mand rep'rmnd isim azar, paylama. fiil (reprmnd') azarlamak, paylamak.

reprint reprisal reproach

re.print riprnt' fiil tekrar basmak. isim yeni bask. re.pris.al rpray'zl isim misilleme. re.proach rpro' fiil sitem etmek. isim 1. sitem. 2. leke, yzkaras. 3. sitemli sz.

reproachful reprobate

re.proach.fulsfat sitem dolu, sitemli. rep.ro.bate rep'rbeyt sfat ahlaksz. isim ahlaksz kimse.

reproduce

re.pro.duce riprdus' fiil 1. dourmak, yavrulamak. 2. oalmak, remek; oaltmak, retmek. 3. kopyasn yapmak, taklit etmek. 4. yeniden oluturmak.

reproduction

re.pro.duc.tion riprd^k'n isim 1. reme, oalma; retme, oaltma. 2. rprodksiyon, kopya. 3. kopyasn yapma. 4. yeniden oluturma.
1112

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk reproof reprove reptile Republic of China republic republican repudiate

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

re.proof rpruf' isim azar, paylama. re.prove rpruv' fiil azarlamak, paylamak. rep.tile rep'tl, rep'tayl isim srngen. Tayvan. re.pub.lic rp^b'lk isim cumhuriyet. sfat cumhuriyete ait. isim cumhuriyeti. re.pu.di.ate rpyu'diyeyt fiil 1. reddetmek, tanmamak. 2. kabul etmemek, geri evirmek.

repugnant

re.pug.nant rp^g'nnt sfat 1. iren, tiksindirici, irkin. 2. to -e zt, -e kart.

repulse

re.pulse rp^ls' fiil 1. pskrtmek. 2. (sulama v.b.'nin) haksz olduunu kantlamak. 3. reddetmek, geri evirmek. isim 1. pskrtme. 2. ret, geri evirme.

repulsion

re.pul.sion rp^l'n isim 1. irenme, tiksinme. 2. fizik geritepki.

repulsive repulsiveness reputable reputation repute reputed

re.pul.sive rp^l'sv sfat iren, tiksindirici, itici. re.pul.sive.nessisim irenlik. rep.u.ta.ble rep'ytbl sfat saygn. rep.u.ta.tion repytey'n isim ad, n; itibar. re.pute rpyut' isim ad, hret. re.put.ed rpyu'td sfat 1. varsaylan, farzolunan; szde. 2. saygn.

request

re.juest rkwest' isim istek, rica, dilek. fiil rica etmek, dilemek.

require

re.juire rkwayr' fiil 1. gerektirmek, istemek. 2. -e ihtiyac olmak, -e gereksinimi olmak. 3. istemek, talep etmek.

requirement

re.juire.mentisim 1. gereksinim, ihtiya. 2. talep. 3. gerek: fulfill the requirements for/of -in gereklerini yerine getirmek.

requisite requisition requite

rej.ui.site rek'wzt sfat gerekli. isim gerekli ey. rej.ui.si.tion rekwz'n isim talep. fiil talep etmek. re.juite rkwayt' fiil karln vermek.

1113

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk rescind

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

re.scind rsnd' fiil 1. (yasa, anlama v.b.'ni) iptal etmek, feshetmek. 2. (yasay) ortadan kaldrmak, yrrlkten kaldrmak.

rescue research resection resemblance resemble resent resentful resentment reservation

res.cue res'kyu fiil kurtarmak. isim kurtarma; kurtulu. re.search rsr', ri'sr isim aratrma. fiil aratrmak. re.sec.tion rsek'n isim, tbbi rezeksiyon. re.sem.blanceisim benzerlik. re.sem.ble rzem'bl fiil benzemek, andrmak. re.sent rzent' fiil -e ierlemek. re.sent.fulsfat ierlemi. re.sent.mentisim ierleme. res.er.va.tion rezrvey'n isim 1. yer ayrtma, rezervasyon. 2. tereddt; kuku, phe. 3. hukuk ihtiraz kayd. 4. Kzlderililer iin ayrlm arazi.

reserve judgement reserve judgment reserve officer reserve

hkm vermeyi uzatmak. hkm vermeyi uzatmak. yedek subay. re.serve rzrv' fiil 1. ayrtmak; saklamak. 2. ertelemek. isim 1. ihtiyat olarak saklanan ey, yedek. 2. az skl. 3. spor yedek oyuncu.

reserved

re.servedsfat 1. ayrlm, saklanlm. 2. rezerve edilmi. 3. az sk.

reserves

re.servesisim 1. yedek kuvvet. 2. ihtiyat akesi. 3. yedek askerler. 4. askeri yedek ikmal maddeleri.

reservoir

res.er.voir rez'rvwar isim 1. baraq gl, baraq. 2. depo, hazne, birikim.

reside

re.side rzayd' fiil 1. oturmak, ikamet etmek. 2. in -e ait olmak. 3. in -e bal olmak, -e dayanmak.

residence permit residence

ikamet tezkeresi. res.i.dence rez'dns isim 1. oturma, ikamet. 2. ev, konut, mesken, ikametgh.

residency

res.i.den.cy rez'dnsi isim, tbbi ihtisas dnemi.

1114

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk resident

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

res.i.dent rez'dnt sfat 1. oturan, sakin. 2. aslnda bulunan. 3. yerli (ku). isim bir yerde oturan kimse, sakin.

residential

res.i.den.tial rezden'l sfat 1. oturmaya ayrlm (alan, mahalle, semt). 2. zel konutlarn bulunduu (mahalle, semt). 3. ikametgh ile ilgili.

residual

re.sid.u.al rzc'uwl sfat artan, artakalan, artk. isim artk, artan ey.

residue

res.i.due rez'du, rez'dyu isim, kimya znmez artk; tortu, kelti.

resign

re.sign rzayn' fiil 1. istifa etmek, (iten) ayrlmak, ekilmek. 2. vazgemek, terketmek, brakmak. 3. to -e boyun emek, -e raz olmak, -e teslim olmak. We have resigned ourselves to the goverment's new policy. Hkmetin yeni politikasna boyun edik. 4. to -e teslim etmek, -e vermek; -e emanet etmek.

resignation

res.ig.na.tion rezgney'n isim 1. istifa, ekilme. 2. istifa mektubu. 3. vazgeme, terketme. 4. boyun eme.

resigned to resilience

-e boyun emi. re.sil.ience rzl'yns isim 1. esneklik. 2. abuk iyileme gc; zorluklar yenme gc.

resiliency

re.sil.ien.cy rzl'ynsi isim 1. esneklik. 2. abuk iyileme gc; zorluklar yenme gc.

resilient

re.sil.ient rzl'ynt sfat 1. esnek, elastiki. 2. abuk iyileen; kendini abuk toparlayan; glkleri yenme yetenei olan.

resin resist resistance

res.in rez'n isim reine. re.sist rzst' fiil direnmek, kar durmak, kar koymak. re.sist.ance rzs'tns isim 1. direnme, direni, kar durma, kar koyma. 2. fizik diren, rezistans.

resistant

re.sist.ant rzs'tnt sfat 1. direnen, kar koyan. 2. direnli.

resistivity resole

re.sis.tiv.i.ty rzstv'ti isim, fizik zdiren. re.sole risol' fiil (ayakkabya) pene vurmak.
1115

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk resolute resolutely resolution

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

res.o.lute rez'lut sfat kararl, azimli. res.o.lute.lyzarf kararl olarak, kararllk iinde, azimle. res.o.lu.tion rezlu'n isim 1. kararllk, azim. 2. karar. 3. zm. 4. kimya zme. 5. teklif, nerge.

resolve on resolve

-e karar vermek, -i kafasna koymak. re.solve rzalv' fiil 1. karar vermek. 2. zmek, halletmek; ortadan kaldrmak. 3. karar vermek, kararlatrmak. 4. kimya zmek. isim 1. karar, niyet. 2. kararllk.

resolved

re.solvedsfat 1. kararl, azimli. 2. karar vermi; kararlatrlm.

resonance

res.o.nance rez'nns isim 1. tn. 2. ses grl. 3. fizik rezonans, seselim. 4. nlama, yanklanma.

resonant resonate

res.o.nant nlayan, yanklanan. 2. tnlayan. res.o.nate rez'neyt fiil 1. nlamak; yanklanmak. 2. tnlamak.

resort to violence resort

iddete bavurmak. re.sort rzrt' fiil 1. to -e gitmek. 2. to -e bavurmak. isim 1. urak. 2. dinlenme yeri. 3. are.

resound

re.sound rzaund' fiil 1. nlamak, yanklanmak. 2. dillere destan olmak.

resource

re.source ri'srs, rsrs' isim 1. kaynak: natural resources doal kaynaklar. 2. olanak. 3. are. 4. beceriklilik. 5. elence.

resourceful respect

re.source.fulsfat becerikli. re.spect rspekt' isim 1. sayg, hrmet. 2. bakm, yn, a, husus. fiil 1. sayg gstermek. 2. -e uymak.

respectable

re.spect.ablesfat 1. saygdeer. 2. saygn. 3. namuslu. 4. epeyce, hayli.

respectful respective

re.spect.fulsfat saygl. re.spec.tive rspek'tv sfat kendi: They went to their respective homes. Her biri kendi evine gitti.

1116

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk respectively

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

re.spec.tive.lyzarf srasyla: Can, Cem, and Cenk are nine, ten, and eleven years of age respectively. Can, Cem ve Cenk srasyla dokuz, on ve onbir yanda.

respiration respiratory respite

res.pi.ra.tion resprey'n isim nefes alma, solunum. res.pi.ra.to.ry res'prtri sfat solunumla ilgili. res.pite res'pt isim 1. mhlet, sre. 2. erteleme. 3. ara; tatil, paydos. 4. dinlenme, soluk alma.

resplendent

re.splen.dent rsplen'dnt sfat parlak, aaal, gz kamatrc.

respond

re.spond rspand' fiil 1. cevap vermek, yant vermek. 2. (to) (-e) tepki gstermek.

response responsibility

re.sponse rspans' isim 1. cevap, yant. 2. tepki. re.spon.si.bil.i.ty rspansbl'ti isim sorumluluk, mesuliyet.

responsible

re.spon.si.ble rspan'sbl sfat 1. sorumlu, mesul. 2. gvenilir.

responsive rest assured rest room rest

re.spon.sive rspan'sv sfat baknz be responsive emin olmak. tuvalet. rest rest isim 1. dinlenme. 2. rahat, huzur, skn. 3. dinginlik, hareketsizlik. 4. uyku. 5. mzik es. 6. dayanak. fiil 1. dinlenmek, nefes almak; dinlendirmek. 2. rahat etmek. 3. on -e dayanmak, -e dayal olmak; dayamak, yaslamak. 4. with -e kalmak, -in elinde olmak. 5. on -e koymak.

restaurant restful

res.tau.rant res'trnt isim lokanta, restoran. rest.fulsfat 1. rahat, sakin, huzurlu. 2. dinlendirici, rahatlatc, huzur verici.

restitution

res.ti.tu.tion resttu'n isim 1. sahibine iade etme. 2. zarar deme.

restive

res.tive res'tv sfat 1. inat. 2. sabrszlanan, yerinde duramayan, huzursuz.

restless

rest.lesssfat 1. kprdak. 2. huzursuz, rahatsz. 3. vesveseli. 4. uykusuz (gece).


1117

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk restoration

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

res.to.ra.tion restrey'n isim 1. restorasyon, onarm. 2. restore etme, onarma. 3. iade, geri verme. 4. eski grevine iade etme. 5. bir eyin asl eklini gsteren model.

restorative

re.stor.a.tive rstor'tv sfat 1. (salk, g v.b.'ni) yeniden kazandran. 2. eski durumuna getiren. isim insana g verip canlandran/insan dirilten madde.

restore

re.store rstor' fiil 1. iade etmek, geri vermek. 2. restore etmek, onarmak, yenilemek. 3. yeniden canlandrmak.

restrain

re.strain rstreyn' fiil 1. geri tutmak, zaptetmek, dizginlemek. 2. snrlamak. 3. from -den alkoymak.

restrained restraint

re.strain.edsfat kontroll, denetlenmi; lml, ll. re.straint rstreynt' isim 1. geri tutma. 2. snrlama. 3. kendini tutma. 4. sklma, ekinme.

restrict restriction

re.strict rstrkt' fiil kstlamak, snrlamak. re.stric.tion rstrk'n isim 1. koul, art. 2. kstlama, snrlama.

restrictive result

re.strict.ivesfat kstlayc, snrlayc. re.sult rz^lt' fiil 1. in ile sonulanmak. 2. from -den meydana gelmek, -den kmak, -den domak. isim 1. sonu, netice. 2. son, akbet. 3. semere, rn.

resultant

re.sult.ant rz^l'tnt sfat meydana gelen, -den kan, den doan, -in sonucu olan.

rsum resume

r.su.m rez'mey isim zet. re.sume rzum' fiil 1. yeniden balamak, kald yerden devam etmek. 2. geri almak.

resumption

re.sump.tion rz^mp'n isim 1. yeniden balama. 2. geri alma.

resurge

re.surge rsrc' fiil 1. tekrar kmak, tekrar ba gstermek. 2. yeniden dirilmek.

resurgence resurgent resurrect

re.sur.genceisim yeniden dirilme. re.sur.gentsfat yeniden dirilen. res.ur.rect rezrekt' fiil 1. yeniden diriltmek. 2. yeniden canlandrmak. 3. yeniden ortaya, karmak, hortlatmak.
1118

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk resurrection

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

res.ur.rec.tion rezrek'n isim 1. dirili, yeniden dirilme. 2. yeni hayat bulma, yeniden canlanma.

retail

re.tail ri'teyl isim perakende sat. sfat perakende. fiil perakende satmak; perakende satlmak.

retailer retain

re.tail.erisim perakendeci. re.tain rteyn' fiil 1. alkoymak, tutmak. 2. kaybetmemek. 3. (avukat, danman v.b.'ni) cretle tutmak. 4. hatrda tutmak, unutmamak.

retaining fee retaining wall retaliate

avukata pein olarak denen cret. istinat duvar. re.tal.i.ate rtl'iyeyt fiil 1. dengiyle karlamak, misilleme yapmak. 2. almak, intikam almak.

retaliation retard retarded retch retell

re.tal.i.a.tionisim 1. misilleme, ksas. 2. , intikam. re.tard rtard' fiil geciktirmek, yavalatmak. re.tard.edsfat, ruhbilim geri zekl. retch re fiil kusmaya almak, rmek. re.tell ritel' fiil (retold) 1. yeniden anlatmak. 2. yeniden saymak.

retention

re.ten.tion rten'n isim 1. alkoyma, tutma. 2. kaybetmeme. 3. hatrda tutma. 4. (avukat, danman v.b.'ni) cretle tutma.

retentive

re.ten.tive rten'tv sfat 1. alkoyan, tutan. 2. hatrda iyi tutan.

rethink

re.think rithngk' fiil (rethought) yeniden ve etraflca dnmek, yeniden dnp tanmak.

reticent

ret.i.cent ret'snt sfat 1. sr saklayan, az sk. 2. ok konumaz, suskun.

retina

ret.i.na ret'n isim, anatomi (retinas/retinae) atabaka, retina.

retinue retire

ret.i.nue ret'nu isim maiyet. re.tire rtayr' fiil 1. ekilmek, bir keye ekilmek. 2. yatmaya gitmek. 3. emekliye ayrlmak, emekli olmak; emekliye ayrmak.

retired

re.tiredsfat 1. emekli. 2. bir keye ekilmi.


1119

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk retirement

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

re.tire.mentisim 1. emeklilik. 2. geri ekilme. 3. bir keye ekilme.

retiring retort

re.tir.ing rtayr'ng sfat utanga, sklgan, ekingen. re.tort rtrt' fiil 1. sert cevap vermek. 2. karlk vermek. isim 1. sert cevap. 2. karlk.

retouch retrace

re.touch rit^' fiil rtu etmek. re.trace ritreys' fiil 1. (bir izginin stn) tekrar izmek. 2. izini takip ederek kaynana gitmek.

retract

re.tract rtrkt' fiil 1. geri ekmek; geri ekilmek. 2. szn geri almak.

retraction

re.trac.tion rtrk'n isim 1. geri ekme; geri ekilme. 2. szn geri alma.

retreat

re.treat rtrit' fiil ekilmek, geri ekilmek. isim 1. geri ekme; geri ekilme. 2. inziva kesi.

retrench retribution retrieval

re.trench rtren' fiil azaltmak, ksmak. ret.ri.bu.tion retrbyu'n isim 1. cezalandrma. 2. ceza. re.triev.alisim 1. yeniden ele geirme. 2. yeniden kazanma. 3. yeniden dzeltme. 4. bulup getirme.

retrieve

re.trieve rtriv' fiil 1. yeniden ele geirmek. 2. yeniden kazanmak. 3. yeniden dzeltmek. 4. bulup getirmek.

retriever retroactive

re.triev.erisim vurulan av bulup getiren kpek. ret.ro.ac.tive retrowk'tv sfat gemii kapsayan (yeni yasa); ncesini kapsayan.

retrograde

ret.ro.grade ret'rgreyd sfat 1. geriye doru giden, gerileyen. 2. ktye giden; yozlaan.

retrospect retrospective

ret.ro.spect ret'rspekt isim gemie bak. ret.ro.spec.tive retrspek'tv sfat 1. gemile ilgili. 2. gemii hatrlayan. 3. hukuk gemii kapsayan. isim retrospektif sergi.

return a verdict of guilty return a verdict of innocent return address return game return match

susuz/sulu olduuna karar vermek. susuz/sulu olduuna karar vermek. gnderenin adresi. rvan ma. rvan ma.
1120

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk return thanks return ticket return

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

Allaha kretmek, Allaha kranlarn sunmak. ngiliz ngilizcesi gidi dn bileti. 2. dn bileti. re.turn rtrn' fiil 1. geri dnmek, geri gelmek, geri gitmek. 2. geri vermek, iade etmek. 3. geri gndermek; geri getirmek. 4. (kr) salamak, getirmek. 5. politika (milletvekilini) semek. 6. tenis (topu) geri vurmak. 7. resmen bildirmek. isim 1. dn. 2. geri verme, iade. 3. geri gnderme; geri getirme. 4. kr, kazan; faiz. 5. oul kr, kazan. 6. oul istatistik cetveli. 7. vergi beyannamesi, bildirge.

reunion rev

re.un.ion riyun'yn isim yeniden bir araya gelme. rev rev fiil (revved, revving) up (motorun) hzn deitirmek.

revalue

re.val.ue rivl'yu fiil 1. yeniden deer bimek. 2. deerini ykseltmek, revale etmek.

revamp

re.vamp rivmp' fiil 1. tamir etmek; yenilemek. 2. ayakkabnn yzn deitirmek.

reveal

re.veal rvil' fiil 1. aklamak, aa vurmak. 2. gstermek. 3. ilham yoluyla bildirmek.

revealing

re.veal.ing rvil'ng sfat 1. (belirli bir durumu) aa vuran/belli eden (sz). 2. kadn vcudunun genelde rtl olan ksmlarn sergileyen (giysi).

reveille revel

rev.eil.le rev'li isim, askeri kalk borusu. rev.el rev'l fiil (reveled/revelled, reveling/revelling) 1. cmb yapmak, elenmek. 2. in -den zevk almak.

revelation

rev.e.la.tion revley'n isim 1. aa kma; aa karma, keif. 2. vahiy.

revelry revenge oneself on revenge

rev.el.ryisim enlik, elenti. -den almak, -den intikam almak. re.venge rvenc' fiil baknz revenge oneself on isim , intikam.

revenue stamp revenue

damga pulu. rev.e.nue rev'nu isim 1. gelir. 2. devletin geliri.

1121

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk reverberate

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

re.ver.ber.ate rvr'breyt fiil 1. yanklanmak, yank yapmak. 2. yanstmak, aksettirmek; yansmak, aksetmek.

revere reverence

re.vere rvir' fiil saymak, sayg gstermek. rev.er.ence rev'rns isim 1. byk sayg, ihtiram. 2. huu. 3. sayg gsteren bir hareket. fiil 1. -e byk sayg duymak. 2. -e sayg gsteren bir hareket yapmak.

reverend

rev.er.end rev'rnd sfat baknz the reverend isim, konuma dili papaz efendi.

reverent reverential

rev.er.ent rev'rnt sfat saygl. rev.er.en.tial revren'l sfat 1. saygdan ileri gelen. 2. sayg uyandran. 3. saygl, sayg dolu.

reverently reverie reversal

rev.er.ent.lyzarf saygl bir ekilde. rev.er.ie rev'ri isim hayale dalma. re.ver.sal rvr'sl isim 1. tersine evirme. 2. hukuk kararn bozulmas.

reverse

re.verse rvrs' sfat 1. aksi, arka, ters: reverse side ters taraf. 2. tersine dnm. fiil 1. ters evirmek; tersyz etmek. 2. tersine dnmek. 3. yerlerini deitirmek. 4. otomotiv geri gitmek. 5. oneself on (bir konudaki) fikrini deitirmek. 6. hukuk (karar) iptal etmek, feshetmek. isim 1. ters taraf, ters, arka taraf, arka. 2. ters, aksi. 3. zt olan ey. 4. terslik, aksilik. 5. otomotiv geri vites.

reversed-charges call reversible

demeli konuma. re.vers.i.ble rvr'sbl sfat 1. tersine evrilebilir. 2. fizik tersinir.

reversion

re.ver.sion rvr'qn isim 1. (eski durum, alkanlk, inan v.b.'ne) dnme. 2. biyoloji birka kuak boyunca grnmeyen birtakm zelliklerin yeniden ortaya kmas, atavizm.

revert review

re.vert rvrt' fiil to -e geri gitmek, -e dnmek. re.view rvyu' isim 1. yeniden inceleme, tekrar gzden geirme. 2. eletiri. 3. tefti. 4. edebiyat ve fikir dergisi.
1122

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

fiil 1. yeniden incelemek, tekrar gzden geirmek. 2. (kitap, film v.b.'nin) eletirisini yazmak. 3. (askeri kuvvetleri) tefti etmek. reviewer revile revise re.view.erisim eletirmen. re.vile rvayl' fiil svmek, yermek; kfr savurmak. re.vise rvayz' fiil 1. gzden geirip dzeltmek. 2. (dersi) tekrarlamak. 3. deitirmek. revision re.vi.sion rvq'n isim 1. gzden geirip dzeltme. 2. dzeltilmi bask. revisionism revisionist revitalise re.vi.sion.ismisim revizyonizm. re.vi.sion.istisim, sfat revizyonist. re.vi.tal.ise rivay'tlayz fiil, ngiliz ngilizcesi baknz revitalize revitalize revival re.vi.tal.izefiil yeniden canlandrmak, diriltmek. re.viv.al rvay'vl isim 1. yeniden canlanma, dirilme; yeniden canlandrma, diriltme. 2. uyanma, uyan. revive re.vive rvayv' fiil yeniden canlanmak, dirilmek; yeniden canlandrmak, diriltmek. revoke re.voke rvok' fiil 1. geri almak. 2. hkmsz klmak, feshetmek. revolt re.volt rvolt' fiil 1. (at/against) (-e kar) isyan etmek, ayaklanmak. 2. tiksindirmek. isim isyan, ayaklanma. revolting revolution revolutionary revolutionise re.volt.ingsfat tiksindirici, iren. rev.o.lu.tion revlu'n isim 1. dnme, devir. 2. devrim. nev.o.lu.tion.aryisim, sfat devrimci. rev.o.lu.tion.ise revlu'nayz fiil, ngiliz ngilizcesi baknz revolutionize revolutionize rev.o.lu.tion.ize revlu'nayz fiil -de devrim yapmak, -i kkten deitirmek. revolve re.volve rvalv' fiil 1. (about/around) (etrafnda) dndrmek, evirmek; dnmek. 2. around hakknda olmak, ile ilgili olmak. revolver re.volv.er rval'vr isim revolver, tabanca.

1123

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk revolving

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

re.volv.ing rvalv'ng sfat dner: revolving door dner kap.

revue revulsion reward

re.vue rvyu' isim rev. re.vul.sion rv^l'n isim tiksinme. re.ward rwrd' fiil 1. dllendirmek. 2. karln vermek. isim 1. dl, mkfat. 2. karlk.

reword rewrite rhetoric

re.word riwrd' yeni kelimelerle sylemek/yazmak. re.write rirayt' fiil (rewrote, rewritten) yeniden yazmak. rhet.o.ric ret'rk isim 1. sz sanat, belagat, retorik. 2. abartmal dil veya yaz.

rhetorical question rhetorical

cevab beklenmeyen ve etkili olmak iin sorulan soru. rhe.tor.i.cal rtr'kl sfat 1. sz sanatna zg. 2. etkileyici bir ekilde sylenen. 3. tumturakl.

rheumatism rhinestone rhino

rheu.ma.tism ru'mtzm isim romatizma. rhine.stone rayn'ston isim suni elmas. rhi.no ray'no isim, konuma dili (rhinos/rhino) gergedan.

rhinoceros

rhi.noc.er.os raynas'rs isim (rhinoceroses/rhinoceros/rhinoceri) gergedan.

Rhodes rhubarb rhyme

Rhodes rodz isim Rodos. rhu.barb ru'barb isim ravent. rhyme raym isim uyak, kafiye. fiil 1. (with) (ile) kafiyeli olmak. 2. kafiyeli iir yazmak.

rhythm rib

rhythm rdh'm isim ritim, tartm, dizem. rib rb isim 1. kaburga, ee. 2. pirzola. 3. botanik yaprak damar.

ribald ribbon rice plant rice pudding rice rich

rib.ald rb'ld sfat az bozuk, kfrbaz, baya. rib.bon rb'n isim 1. kurdele; erit. 2. erit. eltik. zml bir eit stla. rice rays isim 1. pirin. 2. eltik. 3. pilav. rich r sfat 1. zengin, varsl: a rich man zengin bir adam. 2. bitek, verimli. 3. bol, ok. 4. yal, ar (yemek). 5. gr, tok (ses). 6. canl, koyu (renk).
1124

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk riches rickets rickety

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

rich.esisim zenginlik, servet. rick.ets rk'ts isim, tbbi raitizm. rick.et.y rk'ti sfat 1. rk, khne (sandalye, masa v.b.). 2. sarsak, titrek (kimse).

ricochet fire ricochet

sekme at. ric.o.chet rkey' isim sekme, sekerek srama. fiil sekmek, sekerek sramak.

rid riddance ridden

rid rd fiil (rid/ridded, ridding) of -den kurtarmak. rid.danceisim baknz Good riddance! rid.den rd'n fiil baknz ride sfat baknz be ridden with

riddle

rid.dle rd'l isim kalbur. fiil 1. kalburdan geirmek. 2. kalbura evirmek.

ride a high horse ride bareback ride for a fall ride roughshod over ride

byklk taslamak. ata eyersiz binmek. felakete srklenmek. (birini) hie saymak. ride rayd fiil (rode, ridden) 1. binmek: ride a horse ata binmek. ride a bicycle bisiklete binmek. 2. srmek: He rode on his motorcycle to Bursa. Motosikletini Bursa'ya srd. isim 1. binme, bini. 2. atla gezinti. 3. gezinti yolu.

rider

riderisim 1. binici. 2. hukuk (evrak veya yasaya) ek, ilave, zeyil.

ridge

ridge rc isim 1. corafya (iki vadiyi birbirinden ayran yayvan) srt. 2. da srt. 3. at srt.

ridgepole ridicule

ridge.pole rc'pol isim mahya kirii. rid.i.cule rd'kyul isim alay, elenme. fiil ile alay etmek, ile elenmek.

ridiculous

ri.dic.u.lous rdk'yls sfat 1. gln. 2. tuhaf, sama: Don't be ridiculous! Samalama!

riding breeches riding habit riding

binici pantolonu, klot. binici kyafeti. rid.ing ray'dng isim 1. bini. 2. binicilik.
1125

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk rife with rife riffraff rifle ile dolu.

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

rife rayf sfat 1. yaygn. 2. bol, ok sayda. riff.raff rf'rf isim ayaktakm. ri.fle ray'fl fiil 1. soymak, soyup soana evirmek. 2. yama etmek.

rift

rift rft isim 1. yark, gedik, atlak. 2. ara bozukluu, ara almas.

rig

rig rg fiil (rigged, rigging) (bir eyi) (yasalara aykr olarak) kendi karna gre ayarlamak; (seime) hile kartrmak/katmak; (mata) ike yapmak.

rigging right angle right away Right face! right of assembly right of asylum right of eminent domain right of way

riggingisim, denizcilikle ilgili donanm. geometri dik a. hemen, derhal. askeri Saa dn! toplanma hakk. politika snma hakk. hukuk istimlak hakk. hukuk geit hakk, irtifak hakk. 2. _ trafik_ gei hakk.

right off right on time right winger right

hemen, derhal. tam zamannda, tam vaktinde, tam belirlenen zamanda. saak. right rayt sfat 1. (ahlaka) doru: Do what's right! Doru olan yap! 2. doru, yanl olmayan. What you said is right. Dediiniz doru. 3. hakl: You're right. Haklsn. 4. uygun; istenildii gibi olan. 5. sa: on the right side of the road yolun sa tarafnda. 6. geometri dik. zarf 1. saa, saa doru. 2. doru, doru olarak: You guessed right. Doru tahmin ettin. 3. tam: right in the middle tam ortada. 4. (ahlaka) doru: Don't worry; you did right. Onu dert etme; doru yaptn. 5. doru, doruca, dosdoru. 6. doru; dzgn; uygun bir ekilde. 7. hemen. I'll be right back. Hemen dnerim./Hemen gelirim. 8. tamamen, tamamyla, bsbtn. isim 1.
1126

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

(ahlaka) doru olan ey. 2. doruluk, doru olma, yanl olmama. 3. hak. 4. yetki. 5. adalete uygunluk. 6. sa taraf. 7. politika sa kanat. fiil dzeltmek, dorultmak; dzelmek, dorulmak. Right! righteous rightful rightfully right-hand Haklsnz!/Dorudur. right.eous ray's sfat 1. drst, erdemli, doru. 2. adil. right.ful rayt'fl sfat 1. hakl. 2. yasal. 3. gerek. right.ful.lyzarf hakl olarak. right-hand rayt.hnd' sfat 1. sadaki, sa. 2. gvenilen: right-hand man en ok gvenilen kimse, sa kol. right-handed right-hand.edsfat 1. sa elini kullanan. 2. sa elle yaplan. 3. soldan saa dnen. rightist rightly rightminded right.ist ray'tst sfat, isim, politika sac. right.ly rayt'li zarf 1. hakl olarak. 2. doru olarak. right.mind.ed raytmayn'dd sfat 1. iyi niyetli. 2. kafas normal bir ekilde alan, normal; akl banda; saduyulu. rigid rig.id rc'd sfat 1. eilmez, bklmez, kat, dimdik. 2. sert, iddetli. rigor rig.or rg'r isim 1. zen, ihtimam, dikkat. 2. sertlik, katlk. 3. oul glkler, zorluklar. rigorous rig.or.oussfat 1. zenli, ihtimaml, dikkatli. 2. sert, iddetli. rigour rile rig.our rg'r isim, ngiliz ngilizcesi baknz rigor rile rayl fiil, konuma dili 1. sinirlendirmek, kzdrmak. 2. bulandrmak. rim rime rind ring binder ring true ring up rim rm isim 1. kenar. 2. jant, ispit. rime raym isim kra. rind raynd isim kabuk. klasr. doru gibi gelmek. -e telefon etmek.

1127

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk ring

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

ring rng fiil kuatmak, ember iine almak, etrafn evirmek. isim 1. halka, daire, ember. 2. yzk. 3. boks ring.

ringleader ringlet rink rinse

ring.lead.er rng'lidr isim ete ba, eleba. ring.let rng'lt isim 1. sa llesi. 2. ufak halka. rink rngk isim paten sahas. rinse rns fiil 1. alkamak, alkalamak, durulamak. 2. suyla ykayarak -i temizlemek: Rinse the soap off your hands. Ellerindeki sabunu suyla kar. isim 1. alkama, alkalama, durulama. 2. (sa hafife boyamak iin kullanlan) boya.

riot

ri.ot ray't isim 1. kargaa. 2. ayaklanma, isyan. 3. cmb, elenti. fiil 1. kargaa karmak. 2. ayaklanmak, isyan etmek.

rip off

argo 1. -i almak, -i yrtmek. 2. -i soymak. 3. -i dolandrmak.

rip open rip

yrtp amak. rip rp fiil (ripped, ripping) 1. yrtmak; yrtlmak. 2. yarmak; yarlmak. 3. up/out -i skmek; sklmek. 4. up -i paralamak. 5. hzla ilerlemek veya komak. isim 1. yrtk. 2. yark. 3. diki sk.

ripe ripen ripoff ripple

ripe rayp sfat 1. olmu, olgun. 2. tam vakti gelmi. rip.en ray'pn fiil olgunlatrmak; olgunlamak. rip.off rp'f isim, argo hile, ktlk. rip.ple rp'l isim 1. dalgack. 2. hafife dalgalanma. fiil hafife dalgalanmak; hafife dalgalandrmak.

rise to the occasion rise

zoru baarabileceini gstermek. rise rayz fiil (rose, risen) 1. yukar kmak, ykselmek. 2. ykselmek, artmak. 3. kalkmak, ayaa kalkmak. 4. kalkmak, yataktan kalkmak. 5. (ekmek, hamur v.b.) kabarmak. 6. (gne, ay) domak. 7. ortaya kmak, gzkmek, belirmek. 8. (nehir) domak, kmak. 9. (rzgr) kuvvetlenmek. 10. up ayaklanmak, isyan etmek. isim 1. art, ykseli. 2. ykselme. 3. dou. 4.
1128

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

bayr, tepe. 5. ngiliz ngilizcesi (maata) zam. 6. meydana k. risk one's neck risk hayatn tehlikeye koymak. risk rsk isim 1. tehlike, risk, riziko. 2. sigorta edilen kimse veya ey. fiil 1. tehlikeye atmak. 2. gze almak. risky rite ritual risk.ysfat tehlikeli, rizikolu. rite rayt isim ayin, dinsel tren. rit.u.al r'uwl sfat 1. ayine ait, dinsel trene ait. 2. det edinilmi. isim 1. ayin. 2. det, alk. rival ri.val ray'vl isim rakip. sfat rekabet eden. fiil 1. ... kadar iyi olmak. 2. ile rekabet etmek. river rivet one's eyes on rivet roach road roam roar riv.er rv'r isim rmak, nehir. -e gzn dikmek. riv.et rv't isim perin. fiil perinlemek. roach ro isim hamambcei. road rod isim yol. roam rom fiil dolamak, gezinmek. roar rr fiil 1. gmbrdemek. 2. (aslan) kkremek. 3. grlemek. 4. kahkaha ile glmek. isim 1. gmbrdeme. 2. kkreme. 3. grleme. 4. kahkaha. roast roast rost fiil 1. (frnda veya atete) kzartmak. 2. (kahve v.b.'ni) kavurmak. isim 1. rosto, kzarm et paras. 2. rostoluk/kzartmalk et paras. sfat 1. kzarm, kzartlm. 2. kavrulmu (kahve v.b.). roasted chickpea roaster leblebi. roast.erisim (et kzartmaya yarayan kapakl) rosto tenceresi. rob Peter to pay Paul birine olan borcu demek iin bakasnn hakkn yemek. rob rob rab fiil (robbed, robbing) 1. soymak. 2. yamalamak, talan etmek. robber robbery robe rob.berisim soyguncu, hrsz; haydut. rob.beryisim soygun, hrszlk. robe rob isim 1. cppe, bini. 2. kaftan. 3. sabahlk.
1129

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk robot robust rock bottom rock candy rock crusher rock crystal rock the boat rock

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

ro.bot ro'bt, ro'bat isim robot. ro.bust rob^st' sfat salam, grbz, gl, din. kaya tabakas. 2. en aa (fiyat). akide ekeri. konkasr. necefta. ileri kartrmak. rock rak isim 1. kaya. 2. kaya paras. 3. kaya gibi kuvvetli ey. 4. argo byk mcevher, elmas. 5. ngiliz ngilizcesi akide ekeri.

rocker

rock.er rak'r isim 1. (beik veya salncakl sandalye altndaki) kavisli ayak. 2. salncakl sandalye.

rocker-arm rocket rocking chair rocking horse rockrose rocky rod rode rodent rodeo roe deer roe rogue

klbtr. rock.et rak't isim, botanik roka. salncakl sandalye. salncakl at. rock.rose rak'roz isim, botanik laden. rock.y rak'i sfat 1. kayalk. 2. kaya gibi. rod rad isim ubuk, denek. rode rod fiil baknz ride ro.dent rod'nt isim kemirgen hayvan. ro.de.o ro'diyo, rodey'o isim rodeo. karaca. roe ro isim balk yumurtas. rogue rog isim 1. hilekr, dzenbaz, dolandrc. 2. apkn, kerata. 3. yaramaz kimse. 4. azgn fil.

roguish role rle roll call roll out the red carpet for

ro.guish ro'g sfat 1. dzenbaz. 2. apkn. 3. yaramaz. role rol isim rol. rle rol isim rol. (okulda, toplantda yaplan szl) yoklama. konuma dili -i atafatl bir ekilde karlayp arlamak.

roll out the welcome mat roll up one's sleeves

arlamak. kollarn svamak.


1130

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk roll

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

roll rol fiil 1. yuvarlamak; yuvarlanmak. 2. up -i sarmak; sarlmak. 3. up -i drmek. 4. out -i amak, - i sermek. 5. (gk) grlemek. 6. (gzlerini) devirmek. 7. silindirle dzlemek. 8. on/by (zaman) geip gitmek. 9. dalgalanmak. isim 1. yuvarlama; yuvarlanma. 2. tomar. 3. top, rulo. 4. liste, sicil, kayt. 5. gk grlemesi. 6. yalpa: the roll of a ship geminin yalpas. 7. argo para tomar, para.

rolled oats roller

yulaf ezmesi. roll.er ro'lr isim 1. silindir. 2. merdane. 3. byk dalga. 4. bigudi.

roller-skate rollick

roll.er-skate ro'lr.skeyt fiil tekerlekli patenle kaymak. rol.lick ral'k fiil neeli ve grltl bir iimde davranmak.

rollicking rolling pin rolling

rol.lick.ingsfat grltl, amatal. oklava, merdane. roll.ing ro'lng sfat 1. yuvarlanan. 2. inili yokulu (arazi). 3. dalgal (deniz).

roly-poly romaine Roman candle Roman Catholic Roman law Roman nose Roman numeral Roman Romance languages Romance Romanesque Romania Romanian

ro.ly-po.ly ro'lipo'li sfat tknaz, bodur. ro.maine romeyn' isim marul. bir tr havai fiek. Katolik. Roma hukuku. kemerli burun. Romen rakam. Ro.man ro'mn isim, sfat Roman, ingene. Romen dilleri, Latince kkenli diller. Ro.mance romns' sfat baknz Romance languages Ro.man.esjue romnesk' sfat Roman, Romanesk. Ro.ma.ni.a romey'niy, romeyn'y isim Romanya. isim 1. Rumen; Romanyal. 2. Rumence. sfat 1. Rumen; Romanya, Romanya'ya zg. 2. Rumence. 3. Romanyal.

1131

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk romantic

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

ro.man.tic romn'tk sfat 1. romantik; aki; duygusal. 2. romantik, romanesk, ak ve macera dolu. 3. fantastik. 4. edebiyat romantik, romantizme zg. isim, edebiyat romantik.

romanticise

ro.man.ti.cise romn'tsayz fiil, ngiliz ngilizcesi baknz romanticize

romanticism romanticize

ro.man.ti.cism romn'tszm isim romantizm. ro.man.ti.cize romn'tsayz fiil -i romantik bir ekle sokmak, romantikletirmek.

Romany

Ro.m.any ra'mni, ro'mni isim, sfat 1. Romanca, ingenece. 2. Roman, ingene.

Rome romp

Rome rom isim Roma. romp ramp fiil about/around srayp oynamak. isim 1. hoyrata ve grltl oyun. 2. konuma dili kolayca kazanlan ey.

rompers roof roofing rook

romp.ers ram'prz isim (ksa paal) ocuk tulumu. roof ruf, rf isim dam, at. roof.ingisim 1. at yapma. 2. at rts. rook rk isim ekinkargas. fiil 1. hile ile kapmak. 2. dolandrmak, aldatmak; kazklamak.

rookie

rook.ie rk'i isim, argo 1. acemi er. 2. yeni polis. 3. acemi oyuncu.

room and board room roomer roommate roomy roost rooster root and branch root directory root for root out root up

tam pansiyon. room rum, rm isim 1. oda. 2. yer. fiil oturmak. room.erisim pansiyoner. room.mateisim oda arkada. room.ysfat geni. roost rust isim tnek. fiil tnemek. roost.er rus'tr isim horoz. tamamyla, kkten, toptan, hepsi. bilgisayar kk rehber, kk dizin. konuma dili -i desteklemek. kknden skmek. kknden skmek.
1132

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk root

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

root rut, rt isim kk. fiil kkletirmek, tutturmak; kklemek, tutmak.

rootless rope in rope off rope

root.lesssfat kksz. konuma dili kandrmak. iple evirerek snrlamak. rope rop isim 1. ip. 2. halat. 3. idam. 4. kement. fiil 1. iple balamak. 2. kementle tutmak.

Roquefort cheese Roquefort

Rokfor peyniri. Rojue.fort rok'frt, rk'fr sfat baknz Roquefort cheese

rosary

ro.sa.ry ro'zri isim 1. tespih ile okunan dualar. 2. tespih.

rose geranium rose hip rose of Sharon rose petal rose rosebud rosebush rose-colored rosemary rosin roster

botanik tr. kuburnu. aahatmi. 2. klotu. gl yapra. rose roz fiil baknz rise rose.bud roz'b^d isim gl goncas. rose.bush roz'b isim gl aac. rose-col.ored roz'k^lrd sfat gl rengi, gl renkli. rose.mar.y roz'meri isim biberiye. ros.in raz'n isim (kat) reine, kolofan. ros.ter ras'tr isim 1. askeri subaylarn nbet srasn gsteren liste/defter. 2. isim listesi.

rostrum rosy

ros.trum ras'trm isim (rostrums/rostra) krs. ros.y ro'zi sfat 1. gl gibi. 2. gl rengi, gl renkli; krmz, al. 3. mit verici. 4. en.

rot

rot rat fiil (rotted, rotting) rmek; rtmek. isim 1. rme. 2. rk. 3. ngiliz ngilizcesi sama, zrva.

rotary press rotary rotate

rotatif, dnerbasar. ro.ta.ry ro'tri sfat dnen, dner, dnel. ro.tate ro'teyt fiil 1. dnmek; dndrmek. 2. srayla almak; srayla altrmak. 3. dnml olarak ekmek.
1133

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk rotation rote rotor rotten to the core rotten

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

ro.ta.tion rotey'n isim 1. dnme. 2. devir. 3. rotasyon. rote rot isim baknz by rote ro.tor ro'tr isim 1. rotor, dne. 2. helikopter pervanesi. (ahlaka) temelden rk, kokumu. rot.ten rat'n sfat rk, bozuk, rm, kokmu; clk (yumurta).

rotund

ro.tund rot^nd' sfat 1. yuvarlak, toparlak. 2. tombul. 3. dolgun ve kuvvetli (ses).

rotunda

ro.tun.da rot^n'd isim st kubbeli yuvarlak bina veya oda, rotond.

rouge rough it rough up rough usage rough

rouge ruq isim allk. fiil allk srmek. (bir sre iin) ilkel artlar iinde yaamak. -i hrpalamak. hoyrata kullanma. rough r^f sfat 1. prtkl, ptr ptr; trtkl, trtk trtk. 2. kaba: rough wool kaba yn. 3. kaba biilmi (imen). 4. bozuk (yol, kaldrm). 5. engebeli (arazi). 6. dalgal (deniz, su). 7. frtnal (hava); iddetli (rzgr). 8. kaba, grgsz (kimse). 9. kaba, incelikten yoksun. 10. zor, skntl. 11. kaba, son eklini henz almam. 12. kulaa ho gelmeyen, kula rahatsz eden. isim klhanbeyi.

roughcast

rough.cast r^f'kst isim kaba sva. fiil (roughcast) 1. taslan yapmak. 2. kaba sva ile svamak.

roughen

rough.en r^f'n fiil 1. przlendirmek; przlenmek. 2. kabartmak; kabarmak.

roughhewn roughhouse

rough.hewn r^f'hyun sfat kaba yontulmu. rough.house r^f'haus isim, argo grlt patrt. fiil, argo grlt patrt karmak.

roughly roughneck roughshod roulette

rough.lyzarf 1. kabaca. 2. aa yukar, yaklak olarak. rough.neck r^f'nek isim, argo klhanbeyi. rough.shod r^f'ad sfat baknz ride roughshod over rou.lette rulet' isim rulet.

1134

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk Roumania

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

Rou.ma.ni.a rumey'niy, rumeyn'y isim baknz Romania

Roumanian round bracket round number round of applause round the clock round

isim, sfat baknz Romanian ngiliz ngilizcesi, dilbilgisi parantez, ayra. matematik yuvarlak say. alk tufan. gece gndz. round raund sfat 1. yuvarlak: round shape yuvarlak ekil. 2. yuvarlak, toparlak: a calculation given in round figures yuvarlak hesap. 3. tam. a round dozen tam bir dzine. 4. tombul. zarf etrafta; etrafnda. edat -in etrafna; -in etrafnda. isim 1. yuvarlak ey, daire. 2. vizite. 3. tur. 4. devriye. 5. birka sesin belirli aralklarla birbirini izleyerek syledii ark. 6. boks raunt. 7. sra: It's your round. Sra sende. fiil 1. yuvarlaklatrmak; yuvarlaklamak. 2. dnmek, etrafn dolamak. 3. off (sayy) yuvarlak yapmak. 4. off/out -i tamamlamak. 5. up (hayvanlar, insanlar) toplamak; (sulular) yakalamak. 6. toplamak, imanlamak.

roundabout roundly

round.a.bout raund'baut sfat dolambal. round.lyzarf 1. adamakll. 2. saknmadan, dobra dobra. 3. azarlayc bir ekilde.

round-trip ticket round-trip roundup

gidi dn bileti. sfat gidi dn (bileti). round.up raund'^p isim (hayvanlar, insanlar) toplama; (sulular) yakalama.

rouse

rouse rauz fiil 1. uyandrmak; uyanmak. 2. canlandrmak. 3. kkrtmak.

rousing

rous.ing rauz'ng sfat 1. uyandrc. 2. heyecan verici. 3. canl. 4. byk.

rout

rout raut isim bozgun, hezimet. fiil bozguna uratmak, hezimete uratmak.

route

route rut, raut isim 1. yol. 2. rota. fiil (belirli bir yolla) gndermek.
1135

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk routine

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

rou.tine rutin' isim 1. det, usul. 2. i program. sfat allm, her zamanki.

rove roving row against the tide

rove rov fiil avare dolamak. rov.ingsfat gezici, dolaan. akntya kar krek ekmek, glklere kar abalamak.

row

row ro isim 1. sra, saf, dizi. 2. sra evler. 3. sra evleri olan sokak.

rowboat rowdy

row.boat ro'bot isim kayk, sandal. row.dy rau'di isim klhanbeyi. sfat 1. grltl ve kavgal. 2. grltc ve kavgac.

rowe royal

row.erisim kreki. roy.al roy'l sfat krala ait, krala yakr. isim, konuma dili kraliyet ailesinen biri, hanedandan biri.

royalist royalty

roy.al.istisim kralc. roy.al.tyisim 1. kraliyet ailesi bireyleri. 2. imtiyaz creti; patent creti; telif hakk creti.

Ruanda rub away rub down rub elbows with

Ru.an.da rwan'd isim baknz Rwanda andrmak, yemek. 2. anmak. masaj yapmak. ile bir arada olmak; ile bir araya gelmek, ile karlamak.

rub in rub it in rub off rub out rub shoulders with

(merhem v.b.'ni) ovarak yedirmek. yzne vurmak. silip karmak. 2. srtnmeyle kmak, dklmek. silip karmak. 2. srtnmeyle kmak, dklmek. konuma dili (biriyle) zaman zaman grmek/bir arada bulunmak.

rub someone the wrong way rub

birini kzdrmak, birini sinirlendirmek. rub r^b fiil (rubbed, rubbing) 1. ovmak, ovalamak. 2. something against bir eyi -e srtmek. 3. something on bir eyi -e srmek. 4. against/on -e srtnmek. isim 1. ovma, ovalama; ovunma. 2. srtme. 3. srtnme. 4. glk, engel. 5. sinirlendirici ey.
1136

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk rubber band rubber check rubber tree rubber

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

lastik bant. karlksz banka eki. kauuk aac, kauuk. rub.ber r^b'r isim 1. kauuk, lastik. 2. silgi. 3. oson, galo. 4. ngiliz ngilizcesi lastik ayakkab.

rubberise

rub.ber.ise r^b'rayz fiil, ngiliz ngilizcesi baknz rubberize

rubberize

rub.ber.ize r^b'rayz fiil 1. lastik kaplamak. 2. kuma su geirmez hale koymak.

rubber-stamp

rub.ber-stamp r^brstmp' fiil, konuma dili dnmeden onaylamak.

rubbing alcohol rubbish bin rubbish

tuvalet ispirtosu. ngiliz ngilizcesi p kutusu. rub.bish r^b' isim 1. erp, sprnt, dknt. 2. sama, samalk.

rubble

rub.ble r^b'l isim 1. moloz. 2. blokaj iin kullanlan talar, blokaj talar.

Rubicon rubric

Ru.bi.con ru'bkan isim baknz cross the Rubicon ru.bric ru'brk isim 1. eski kitaplarda krmz harflerle baslan ksm. 2. yasa tasars bal. 3. blm bal. 4. blm. 5. krmz renk.

ruby

ru.by ru'bi isim 1. yakut. 2. yakut rengi. sfat krmz, lal.

rucksack ruckus ruction

ruck.sack r^k'sk, rk'sk isim srt antas. ruck.us r^k's isim, konuma dili ngar; arbede. ruc.tion r^k'n isim, konuma dili ngar, grltl kavga.

rudder ruddy rude

rud.der r^d r isim dmen. rud.dy r^d'i sfat 1. krmz, al. 2. al yanakl. rude rud sfat 1. kaba. 2. terbiyesiz, edepsiz. 3. kaba saba. 4. ilkel. 5. sert, iddetli.

rudimentary

ru.di.men.ta.ry rudmen'tri sfat 1. temel. 2. gelimemi.

1137

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk rudiments

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

ru.di.ments ru'dmnts isim esaslar, ilkeler, temel bilgiler.

rue the day one was born rue rueful

doduuna piman olmak. rue ru isim sedefotu. rue.ful ru'fl sfat 1. yalandan hznl. 2. zc; hazin; hznl.

ruffian ruffle someone's feathers ruffle

ruf.fi.an r^f'iyn, r^f'yn isim kabaday, klhanbeyi. birini kzdrmak. ruf.fle r^f'l fiil 1. buruturmak. 2. kabartmak. 3. kartrmak. 4. bzmek. 5. rahatn bozmak, rahatsz etmek. isim frfr, farbala.

rug rugby rugged

rug r^g isim 1. hal. 2. yayg (kilim, cicim v.b.). rug.by r^g'bi isim, spor rugbi. rug.ged r^g'd sfat 1. engebeli, arzal. 2. dzensiz. 3. sert, hain. 4. kaba. 5. salkl, kuvvetli. 6. dayankl, salam. 7. frtnal, sert.

rugger ruin

rug.ger r^g'r isim, spor, konuma dili rugbi. ru.in ru'wn isim 1. yklma; ykm. 2. iflas, batk. 3. oul ren, yknt, kalnt, harabe. fiil 1. harap etmek, ykmak. 2. mahvetmek, perian etmek. 3. bozmak. 4. iflas ettirmek, batrmak.

ruinous

ru.in.oussfat 1. harap edici, ykc. 2. ykk, harap. 3. fahi.

rule of thumb rule

yaklak hesap, gz karar, pratik i grme usul. rule rul fiil 1. ynetmek. 2. -e hkmetmek. 3. egemen olmak, hkim olmak. 4. cetvelle izmek. isim 1. ynetim, idare; hkmet; saltanat. 2. kural. 3. det, usul.

ruler ruling

rule.risim 1. hkmdar. 2. cetvel. rul.ing ru'lng isim 1. ynetim. 2. yarg, hkm. 3. iktidar.

rum Rumania

rum r^m isim 1. rom. 2. iki. Ru.ma.ni.a rumey'niy, rumeyn'y isim baknz Romania

Rumanian

isim, sfat baknz Romanian


1138

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk rumble

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

rum.ble r^m'bl fiil 1. grlemek, gmbrdemek. 2. gurlamak, guruldamak.

ruminant

ru.mi.nant ru'mnnt sfat 1. gevigetiren. 2. dnceli. isim gevigetiren hayvan.

ruminate

ru.mi.nate ru'mneyt fiil 1. gevi getirmek. 2. over/about/on zerinde derin derin dnmek.

rummage out rummage sale

aratrarak bulmak. yardm dernekleri yararna yaplan kullanlm eya sat. 2. elde kalan mallarn sat.

rummage Rumor has it that ....

rum.mage r^m'c fiil altst edip aramak. Sylentiye gre .... Sylentiye gre hkmet decek.

Rumor has it that the government will fall. rumor Rumors are afloat. rumour rump roast rump rumple

ru.mor ru'mr isim sylenti; dedikodu. Ortalkta ayialar dolayor. ru.mour ru'mr fiil, ngiliz ngilizcesi baknz rumor kasaplk but. rump r^mp isim 1. but. 2. bakiye, geri kalan para. rum.ple r^m'pl fiil 1. buruturmak. 2. karmakark etmek. isim krk, buruukluk.

rumpus room rumpus run a blockade run a boundary run a risk run a temperature run about run across run after run against run aground run along

evde oyun salonu. rum.pus r^m'ps isim, konuma dili ngar; arbede. ablukay yarmak. snr gemek. riske girmek. (birinin) atei olmak, vcut ss fazla olmak. kouturmak, teye beriye komak. rastlamak, tesadf etmek. -in peinden komak. -e atmak. 2. -e arpmak. karaya oturmak. konuma dili gitmek. Run along now! Haydi, imdi git! (ocuklara sylenir.).

run amok

ldrmak. 2. insanlar ldrmek amacyla saa sola saldrmak.


1139

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk run an errand run away with

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

bir i iin bir yere gitmek. -i alp kamak. 2. () ile kamak. 3. (bir konuda) en ok baar kazanan biri olmak.

run away run circles around someone

kamak, firar etmek. birini cebinden karmak, birine ta karmak; birini glgede brakmak, birinin pabucunu dama atmak.

run counter to run dry run errands run for one's life run hard run into debt run into run low run off

-e aykr dmek, -e uymamak. 2. -e zt gitmek. kurumak. ayak ileri yapmak; ayak ilerine bakmak. kap kurtulmak. hzl komak. borca girmek. -e rast gelmek. 2. -e arpmak. azalmak. kamak. 2. matbaaclk basmak. 3. (yarta, oyunda) beraberlii zmek. 4. with -i almak, - i armak. 5. with () ile kamak.

run on run out of time run out on run out

devam etmek. 2. devaml konumak. (birinin) vakti kalmamak. (birini) terketmek. dar komak. 2. (sre) bitmek. 3. tkenmek. 4. of -den dar atmak, -den kovmak.

run over

arpp stnden gemek; ezmek, inemek. 2. to (bir yere) gidivermek. 3. tekrarlamak. 4. gzden geirmek. 5. tamak.

run rings around someone

birini cebinden karmak, birine ta karmak; birini glgede brakmak, birinin pabucunu dama atmak.

run riot

gemi azya almak. 2. (bitki) dal budak salp her yeri sarmak.

run short of run someone to earth run something to earth run the gamut run the gauntlet

(malzemesi) tkenmek, ktlamak. birini/bir eyi arayp tarayp bulmak. birini/bir eyi arayp tarayp bulmak. her eidi/tr olmak. sra daya yemek.
1140

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk run through

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

(bir eyi) abucak tketmek; (bir eyi) israf etmek. 2. (bir tat) (durulmas gereken bir yerden) durmadan gemek. 3. (kl, sng v.b.'ni) bir vuruta (birinin) gvdesinden geirmek.

run true to form run up against a blank wall run up

kendisinden beklenildii gibi davranmak. kmaza girmek, amaza dmek. (denecek bir faturay) ykl bir hale getirmek. 2. artrmak. 3. (bayrak) ekmek. 4. dikivermek.

run upon run wild

-e rastlamak. (ocuk) taknca davranmak, azmak. 2. (bitki) azp ok yaylmak.

run

run r^n isim 1. kou, koma. 2. (orapta) kak. 3. ticaret talep, istem, rabet. 4. gezi, gezinti. 5. yol, rota. 6. ak. 7. spor kou. 8. sinema gsterim sresi. 9. balk akn; akn.

runaway rundown run-down

run.a.way r^n'wey isim, sfat kaak. run.down r^n'daun isim zet. run-down r^n'daun sfat 1. khne, harap. 2. yorgun, hastalkl, zayf.

rung

rung r^ng isim 1. portatif merdiven basama. 2. iskemlenin basamak denei. 3. tekerlek parma. 4. kademe, basamak.

run-in runner

run-in r^n'n isim atma, anlamazlk. run.ner r^n'r isim 1. koucu. 2. kaak. 3. yol hals. 4. haberci, ulak. 5. ray. 6. uzunca ve ensiz masa rts. 7. botanik srngen sap.

runner-up

run.ner-up r^n'r^p' isim, spor ikinci gelen yarmac veya takm.

running account running light running mate

ticaret cari hesap. 2. annda verilen haber. seyir feneri. ayn takmda yaran at. 2. ayn partiden seime katlan aday.

running

run.ning r^n'ng isim 1. kou, koma. 2. ynetim, idare. 3. spor kou. sfat 1. koan. 2. kouya ait. 3.
1141

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

sarlgan, srngen (bitki). 4. srekli, devaml, aralksz. 5. akan, akar: running water akar su. 6. kolay geen. 7. st ste. 8. art arda. 9. ileyen. 10. bitiik (elyazs). 11. tbbi akntl, szntl. 12. dz. 13. cari, geer. 14. tekrarlanm. 15. koarak yaplan. run-of-the-mill run-of-the-mill r^n'vdhml' sfat olaan, baya, alelade, sradan. run-time runway rupture run-time r^n'taym isim, bilgisayar yrtme sresi. run.way r^n'wey isim (havaalannda) pist. rup.ture r^p'r isim 1. kopma, krlma. 2. (ilikilerde) kopma, kopukluk. fiil 1. koparmak, krmak; kopmak, krlmak. 2. (ilikiyi) koparmak, bozmak. rural ruse rush a bill through rush hour rush order rush out of the room rush Russia turnip Russia Russian roulette Russian rust ru.ral rr'l sfat 1. krsal, kye ait. 2. tarmsal. ruse ruz, rus isim hile, oyun. bir kanun tasarsn acele ile meclisten geirmek. (i gnnde) trafiin en youn olduu zaman. acele sipari. odadan frlayp kmak. rush r^ isim saz, hasrotu. algam. Rus.sia r^' isim Rusya. Rus ruleti. Rus.sian r^'n isim, sfat 1. Rus. 2. Rusa. rust r^st isim 1. pas. 2. pas rengi. fiil paslanmak; paslandrmak. rustic rus.tic r^s'tk sfat 1. kye veya kra zg. 2. kaba, yontulmam. 3. rstik, sade, basit. isim basit ve kaba kimse. rustle rus.tle r^s'l fiil 1. hrdamak; hrdatmak. 2. konuma dili (davar veya at) almak. isim hrt. rustler rusty rut rutabaga rus.tlerisim, konuma dili davar veya at hrsz. rust.y r^s'ti sfat pasl, paslanm. rut r^t isim (hayvan) kzma, ksnme. ru.ta.ba.ga rutbey'g isim algam.
1142

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk ruthless ruthlessly ruthness Rwanda Rwandan

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

ruth.less ruth'ls sfat merhametsiz, acmasz, insafsz. ruth.less.lyzarf insafszca. ruth.nessisim insafszlk. Rwan.da rwan'd isim Ruanda. isim Ruandal. sfat 1. Ruanda, Ruanda'ya zg. 2. Ruandal.

rye S S.E. S.O.B.

rye ray isim avdar. S, s es isim S, ngiliz alfabesinin on dokuzuncu harfi. S.E.ksaltma southeast S.O.B. es'obi isim, konuma dili alak herif, ey ettiim herif.

S.W. Sabbath sabbatical

S.W.ksaltma southwest Sab.bath sb'th isim baknz the Sabbath sab.bat.i.cal sbt'kl isim niversitedeki retim yesine tannan uzun ve maal izin.

saber rattling saber sable

sava tehdidi. sa.ber sey'br isim svari klc. sa.ble sey'bl isim 1. samur. 2. samur krk. 3. siyah. sfat siyah.

sabotage

sab.o.tage sb'taq isim sabotaq, baltalama. fiil sabotaq yapmak, sabote etmek, baltalamak.

sabre saccharin sack out sack

sa.bre sey'br isim, ngiliz ngilizcesi baknz saber sac.cha.rin sk'rn isim sakarin. konuma dili (uyumak zere) yatmak. sack sk isim torba, uval. fiil 1. uvala koymak. 2. konuma dili kovmak, iten atmak, sepetlemek.

sacking sacrament

sack.ing sk'ng isim uval bezi, ul. sac.ra.ment sk'rmnt isim, Hristiyanlk Hz.sa'dan kaynaklanan ve papaz araclyla yaplan kutsal bir ilem.

sacred sacrifice sale

sa.cred sey'krd sfat 1. kutsal. 2. dinsel, dini. zararna sat.

1143

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk sacrifice

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

sac.ri.fice sk'rfays isim 1. kurban. 2. fedakrlk, zveri. 3. feda etme, kurban etme. fiil 1. kurban etmek, kurban olarak kesmek. 2. feda etmek.

sacrilegious

sac.ri.le.gious skrlc's sfat kutsal bir eye kar saygsz.

sacrosanct

sac.ro.sanct sk'rosngkt sfat 1. ok kutsal. 2. dokunulmaz.

sad

sad sd sfat 1. kederli, zgn. 2. zc, ackl. 3. ok kt. 4. donuk (renk).

sadden

sad.den sd'n fiil kederlendirmek, zmek; kederlenmek, zlmek.

saddle a person with a task saddle

birine zor bir i yklemek. sad.dle sd'l isim 1. eyer. 2. semer. 3. (bisiklette) sele. fiil eyerlemek.

sadism sadist sadistic safari safe and sound safe

sad.ism sey'dzm, sd'zm isim sadizm. sad.istisim sadist. sa.dis.tic sds'tk sfat sadist. sa.fa.ri sfa'ri isim safari. sa salim, sapasalam. safe seyf sfat emin, emniyetli, gvenli, salam; gvenilir; tehlikesiz: in safe hands emin ellerde. isim kasa.

safeguard

safe.guard seyf'gard isim 1. koruma. 2. against -e kar koruyucu ey. fiil against -e kar korumak.

safekeeping safety belt safety lamp safety lock safety pin safety razor safety valve safety safflower

safe.keep.ing seyf'ki'png isim saklama, koruma. emniyet kemeri. madenci feneri. emniyet kilidi. 2. (silahta) emniyet tertibat. engelliine. tra makinesi. emniyet valf, emniyet supab. safe.ty seyf'ti isim gvenlik, emniyet. saf.flow.er sf'lauwr isim yalancsafran, aspur, papaanyemi.
1144

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk saffron sag

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

saf.fron sf'rn isim safran. sag sg fiil (sagged, sagging) 1. eilmek, bklmek, kmek, bel vermek; sarkmak. 2. (kymet, fiyat) yava yava dmek.

saga sagacious sagacity sage Sahara Saharan said sail close to the wind

sa.ga sa'g isim destan. sa.ga.cious sgey's sfat ferasetli; zeki. sa.gac.i.ty sgs'ti isim feraset, zekvet, zek. sage seyc isim adaay. Sa.ha.ra sh'r isim baknz the Sahara sfat Sahra, Sahra'ya zg. said sed fiil baknz say tehlikeli bir yolda gitmek, tehlikeli bir ekilde hareket etmek. 2. (yaznn, szn) ak sak olmasna ramak kalmak.

sail into

konuma dili 1. -e byk bir evkle girimek. 2. -i fena halde azarlamak, -i halamak.

sail under false colors sail

olduundan baka trl grnmek. sail seyl isim 1. yelken. 2. yelkenli. 3. deniz yolculuu. fiil 1. gemi ile yola kmak. 2. gemi ile gitmek. 3. (gemi) kullanmak. 4. havada uurmak.

sailboat sailing

sail.boat seyl'bot isim yelkenli tekne, yelkenli. sail.ing sey'lng isim 1. yelkencilik. 2. gemi ile yolculuk.

sailor saint

sail.or sey'lr isim gemici. saint seynt sfat aziz. isim aziz, evliya, eren. fiil azizler mertebesine karmak.

saintly sake

saint.lysfat 1. aziz gibi. 2. azizlere yakr. 3. kutsal. sake seyk isim hatr, uur: for my sake hatrm iin. for the sake of peace bar uruna.

salability salable salableness salacious salad

sal.abil.i.tyisim satlabilme, satlma ans. sal.a.ble sey'lbl sfat satlabilir. sal.a.ble.nessisim satlabilme, satlma ans. sa.la.cious sley's sfat 1. ehvetli. 2. mstehcen. sal.ad sl'd isim salata.
1145

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk salamander salami salaried salary

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

sal.a.man.der sl'mndr isim semender. sa.la.mi sla'mi isim salam. sal.a.riedsfat maal, aylkl, cretli. sal.a.ry sl'ri isim maa, aylk, cret. fiil maa vermek, cret vermek, aylk balamak.

sale

sale seyl isim 1. sat. 2. indirimli sat, ucuzluk, tenzilatl sat.

saleable

sale.a.ble sey'lbl sfat, ngiliz ngilizcesi baknz salable

sales clerk salesman

tezghtar, sat eleman. sales.man seylz'mn isim (salesmen) satc, sat eleman; tezghtar.

salesmanship salesroom saleswoman

sales.man.ship seylz'mnp isim satclk. sales.room seylz'rum isim sat yeri. sales.wom.an seylz'wmn isim (saleswomen) satc kadn; kadn tezghtar.

salient

sa.li.ent sey'liynt sfat 1. gze arpan, dikkati eken. 2. kntl.

saline saliva salivate

sa.line sey'lin, sey'layn sfat 1. tuzlu. 2. tuz gibi. sa.li.va slay'v isim salya, tkrk. sal.i.vate sl'veyt fiil 1. salya aktmak. 2. az sulanmak.

sallow

sal.low sl'o sfat benzi sararm, soluk yzl; soluk, solgun (beniz).

sally

sal.ly sl'i isim 1. kuatma srasnda askerin hcuma gemesi. 2. ani hareket veya hamle. 3. gezinti. fiil 1. forth/out dar frlamak. 2. forth/out hcuma gemek. 3. forth/out geziye kmak.

salmon salon

salm.on sm'n isim som bal. sa.lon slan' isim salon, dkkn: beauty salon kuafr salonu.

saloon

sa.loon slun' isim 1. bar, meyhane. 2. ngiliz ngilizcesi (krksz) binek arabas. 3. ngiliz

1146

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

ngilizcesi salon, dkkn: billiards saloon bilardo salonu. ngiliz ngilizcesi (yolcu gemisinde) salon. salt away -i tuzlamak, -i tuza yatrmak. 2. (para) biriktirmek, istif etmek. salt cellar salt down tuzluk. -i tuzlamak, -i tuza yatrmak. 2. (para) biriktirmek, istif etmek. salt flat salt lake salt pan salt saltcellar saltpeter saltpetre (deniz veya gl kenarndaki) tuzla. tuzlu gl, tuz gl. tuzla tavas. salt slt isim tuz. sfat 1. tuzlu. 2. tuzlama, tuzlanm. salt.cel.lar slt'selr isim (kapa deliksiz) tuzluk. salt.pe.ter sltpi'tr isim gherile. salt.pe.tre sltpi'tr isim, ngiliz ngilizcesi baknz saltpeter saltshaker saltwater salt.shak.er slt'eykr isim (kapa delikli) tuzluk. salt.wa.ter slt'wtr sfat tuzlu suya zg; tuzlu suda yaayan. salty salubrious salutary saltysfat tuzlu. sa.lu.bri.ous slu'briys sfat sala yararl. sal.u.tar.y sl'yteri sfat 1. sala yararl. 2. yararl, hayrl. salutation salute sal.u.ta.tion slytey'n isim 1. selamlama. 2. selam. sa.lute slut' fiil selam vermek, selamlamak. isim 1. selamlama. 2. selam. salvage sal.vage sl'vc isim kurtarlan mal. fiil (eya) kurtarmak. salvation sal.va.tion slvey'n isim 1. kurtulu. 2. kurtarlma; kurtarma. salve one's conscience salve vicdann rahatlatmak. salve sv, sav isim merhem. fiil baknz salve one's conscience Same here. Ben de.: "I want a cup of coffee." "Same here." "Bir kahve istiyorum." "Ben de."
1147

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk same

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

same seym sfat 1. ayn, tpk: the same thing ayn ey. 2. eit: Both amounts are the same. Her iki miktar eit.

Samoa Samoan

Sa.mo.a smo'w isim Samoa. Sa.mo.an smo'wn isim 1. Samoal. 2. Samoaca. sfat 1. Samoa, Samoa'ya zg. 2. Samoaca. 3. Samoal.

Samos Samothrace

Sa.mos sey'ms, s'ms, sa'ms isim Sisam. Sam.o.thrace sm'threys, sm'othreys isim Semadirek, Semendirek.

sample

sam.ple sm'pl isim rnek, numune; model; mostra; eantiyon. fiil rnek olarak denemek.

sanatorium

san.a.to.ri.um sntr'iym isim (sanatoriums/sanatoria) sanatoryum.

sanctify

sanc.ti.fy sngk'tfay fiil 1. kutsallatrmak. 2. kutsamak.

sanctimonious

sanc.ti.mo.ni.ous sngktmo'niys sfat dindarlk taslayan, sahte sofu.

sanctimoniously sanction

sanc.ti.mo.ni.ous.lyzarf dindarlk taslayarak. sanc.tion sngk'n isim 1. onay, tasdik. 2. hukuku ihlal nedeniyle verilen ceza. 3. yaptrm, meyyide. fiil onaylamak, tasdik etmek.

sanctity sanctuary

sanc.ti.ty sngk'tti isim kutsallk. sanc.tu.ar.y sngk'uweri isim 1. tapnak, mabet. 2. kutsal yer. 3. snak.

sand dune sand martin sand sandal sandbar sandblast sandpaper

kumul. kumkrlangc. sand snd isim 1. kum. 2. oul kumluk, kumsal. san.dal sn'dl isim sandal, sandalet. sand.bar snd'bar isim ky dili, sahil kordonu. sand.blast snd'blst fiil kum pskrterek temizlemek. sand.pa.per snd'peypr isim zmpara kd. fiil (zmpara kd ile) zmparalamak.

sandwich

sand.wich snd'w isim sandvi. fiil between (iki eyin) arasna sktrmak.

sandy

sand.y sn'di sfat 1. kumlu. 2. saman sars (sa).


1148

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk sane sang sanguinary

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

sane seyn sfat 1. akl banda. 2. mantkl. sang sng fiil baknz sing san.gui.nar.y sng'gwneri sfat 1. kanl. 2. kana susam, kan dkc.

sanguine

san.guine sng'gwn sfat 1. umutlu; iyimser. 2. neeli. 3. kan gibi krmz, kan renginde (beniz).

sanitarium

san.i.tar.i.um snter'iym isim (sanitariums/sanitaria) baknz sanatorium

sanitary napkin sanitary

hijyenik kadn ba. san.i.tar.y sn'teri sfat 1. salkla ilgili. 2. salkl, temiz.

sanitation system sanitation

shhi tesisat. san.i.ta.tion sntey'n isim 1. sala uygun bir duruma getirme. 2. salk nlemleri.

sanity sank Sanskrit Santa Claus sap

san.i.ty sn'ti isim akl banda olma. sank sngk fiil baknz sink San.skrit sn'skrt isim, sfat Sanskrite. San.ta Claus sn't klz Noel Baba. sap sp fiil, askeri (sapped, sapping) temelini kazp ykmak; altna sanyolu kazarak ilerlemek.

sapling sapphire sarcasm sarcastic sarcastical

sap.ling sp'lng isim (epey boy atm) fidan. sap.phire sf'ayr isim gkyakut, safir. sar.casm sar'kzm isim istihza. sar.cas.tic sarks'tk sfat ineleyici, alayl, mstehzi. sar.cas.ti.cal sarks'tkl sfat ineleyici, alayl, mstehzi.

sarcastically sarcophagus

sar.cas.ti.cal.lyzarf alay ederek. sar.coph.a.gus sarkaf'gs isim (sarcophagi/sarcophaguses) lahit.

sardine Sardinia Sardinian

sar.dine sardin' isim sardalye, atebal. Sar.din.i.a sardn'iy, sardn'y isim Sardinya. isim 1. Sardinyal. 2. Sardinyaca. sfat 1. Sardinya, Sardinya'ya zg. 2. Sardinyaca. 3. Sardinyal.

1149

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk sardonic

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

sar.don.ic sardan'k sfat kmseyen, kmseyici, alayl, alayc.

sash window sash sass sassy sat Satan satchel sate satellite satiate satiety satin satire satiric satirical satirise satirize satisfaction

srme pencere. sash s isim kuak. sass ss isim, konuma dili kstahlk. sas.sy ss'i sfat arsz, kstah, haddini bilmez. sat st fiil baknz sit Sa.tan sey'tn isim eytan. satch.el s'l isim okul antas. sate seyt fiil doyurmak. sat.el.lite st'layt isim uydu. sa.ti.ate sey'iyeyt fiil doyurmak. sa.ti.e.ty stay'ti, sey'ti isim doyum, doygunluk. sat.in st'n isim saten, atlas. sat.ire st'ayr isim hiciv, talama, yergi, yerme. sa.tir.ic str'k sfat hicivli, hicivsel. sa.tir.i.cal str'kl sfat hicivli, hicivsel. sat.i.rise st'rayz fiil, ngiliz ngilizcesi baknz satirize sat.i.rizefiil hicvetmek, yermek, talamak. sat.is.fac.tion stsfk'n isim 1. honutluk, memnuniyet. 2. tatmin, doyum. 3. doygunluk.

satisfactory

sat.is.fac.to.ry stsfk'tri sfat 1. honut edici, memnun edici. 2. tatmin edici, doyurucu, yeterli.

satisfy

sat.is.fy st'sfay fiil 1. honut etmek, memnun etmek. 2. tatmin etmek, doyurmak. 3. gidermek. 4. inandrmak, ikna etmek.

saturate saturated saturation Saturday Saturn saturnine sauce

sat.u.rate s'reyt fiil doyurmak. sat.u.ratedsfat doymu, doygun. sat.u.ra.tionisim doyma, doygunluk. Sat.ur.day st'rdi, st'rdey isim cumartesi. Sat.urn st'rn isim, gkbilim Satrn, Zhal. sat.ur.nine st'rnayn sfat ask suratl, somurtkan. sauce ss isim 1. sala, sos, terbiye. 2. tat, lezzet. 3. konuma dili terbiyesizce sylenmi sz; kstahlk. fiil
1150

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

1. sala ilave etmek, sos koymak. 2. konuma dili terbiyesizlik etmek, kstahlk etmek. sauceboat saucepan saucer saucy Saudi Arabia Saudi Arabian sauce.boat ss'bot isim salalk, sos kab. sauce.pan ss'pn isim uzun sapl tencere. sau.cer s'sr isim ay taba, fincan taba. sau.cy s'si sfat arsz, sulu, srnak; kstah. Suudi Arabistan. Suudi Arabistanl, Suudi. 2. Suudi Arabistan, Suudi, Suudi Arabistan'a zg. Saudi saunter Sa.u.di sawu'di isim, sfat Suudi. saun.ter sn'tr fiil aylak aylak dolamak, avare avare dolamak. isim aylak aylak dolama. sausage savage sau.sage s'sc isim sosis; sucuk. sav.age sv'c sfat 1. vahi, yabanl, yabani. 2. acmasz, zalim. isim 1. vahi adam. 2. zalim ve canavar ruhlu kimse. fiil vahice saldrmak. savageness savagery save face save for save one's face sav.age.nessisim vahilik, yabanllk, yabanilik, vahet. sav.age.ryisim vahilik, yabanllk, yabanilik, vahet. grn kurtarmak. .. hari. (itibarn zedeleyebilecek bir durumdan) yznn akyla kmak. save one's skin save that save postunu kurtarmak. ancak, yalnz. save seyv fiil 1. kurtarmak: save someone's life birinin hayatn kurtarmak. 2. korumak. Turn on the lights to save your eyes. Gzlerinizi yormamak iin an. 3. saklamak, ayrmak. 4. biriktirmek. 5. on -i idareli kullanmak, -den tasarruf etmek. 6. bilgisayar kaydetmek. saving your presence saving h huzurdan, szm yabana, szm meclisten dar. sav.ing sey'vng edat, bala -den baka, ... dnda, ... hari. savings account ticaret tasarruf hesab.
1151

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk savings bank savings savior saviour savor

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

tasarruf sand, tasarruf bankas. sav.ings sey'vngz isim biriktirilmi para; tasarruflar. sav.ior seyv'yr isim kurtarc. sav.iour seyv'yr isim, ngiliz ngilizcesi baknz savior sa.vor sey'vr isim 1. tat, lezzet, eni. 2. zevk, tat. fiil 1. of tad olmak, lezzeti olmak. 2. eni vermek; lezzet vermek. 3. kokusu olmak. 4. zevk almak, tadna varmak.

savoriness savory

sa.vor.i.nessisim lezzetlilik. sa.vor.y sey'vri sfat 1. lezzetli. 2. ho kokulu. isim 1. ballbabagillerden, yapraklar bahar olarak kullanlan) sater, zater. 2. ngiliz ngilizcesi yemein banda veya sonunda yenen bir yemek.

savour

sa.vour sey'vr isim, fiil, ngiliz ngilizcesi baknz savor

savoury

sa.vour.y sey'vri sfat, isim, ngiliz ngilizcesi baknz savory

saw sawdust sawmill sax saxophone saxophonist say a mouthful say a word about say one's say say something under one's breath say the blessing say the word

saw s fiil baknz see saw.dust s'd^st isim bk tozu, testere tala. saw.mill s'ml isim bkhane, bkevi. sax sks isim, konuma dili saksofon. sax.o.phone sk'sfon isim saksofon. sax.o.phon.istisim saksofoncu. isabetli bir ey sylemek. -den bahsetmek/konumak. syleyeceini sylemek. bir eyi alak sesle sylemek, bir eyi fsldamak. yemek duas yapmak. (bir eyin yaplmas iin) haber vermek: If you ever need a ticket, just say the word and I'll get you one. Bilete ihtiyacn olursa bana bildirmen yeter. When I say the word you'll all stand up. Ben syleyince hepiniz ayaa kalkacaksnz.

Say Uncle!

Pes de!
1152

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk Say uncle. Say when. say

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

Teslim ol. konuma dili Kfi gelince syle. say sey fiil (said) demek, sylemek. isim 1. denilen ey, sz. 2. sz sras. nlem, konuma dili Hey, bana bak!

saying say-so

say.ing sey'ng isim 1. sz, laf. 2. atasz; zdeyi. say-so sey'so isim, konuma dili 1. keyfi karar, dayanaksz hkm. 2. karar verme hakk.

scab

scab skb isim 1. yara kabuu. 2. konuma dili greve katlmayan veya grevcilerin yerine alan ii. fiil (scabbed, scabbing) 1. (yara) kabuk balamak. 2. konuma dili grevcilerin yerine almak.

scabbard scaffold

scab.bard skb'rd isim kl kn. scaf.fold skf'ld isim 1. yap iskelesi. 2. daraac. fiil yap iskelesi kurmak.

scaffolding

scaf.fold.ingisim 1. yap iskelesi kurmak iin kullanlan kereste. 2. yap iskelesi.

scald

scald skld fiil 1. halamak, kaynar su veya buhardan geirmek. 2. (kaynar sv veya buhar ile) yakmak, halamak. isim (kaynar sv veya buhardan ileri gelen) yank, yara.

scale down scale up scale

kltmek; indirmek. bytmek; ykseltmek. scale skeyl isim (balk, srngen v.b.'nde) pul. fiil pullarn ayklamak.

scallion

scal.lion skl'yn isim 1. yeil soan, taze soan. 2. yabanisarmsak, yabanisarmsak. 3. prasa.

scallop

scal.lop skl'p isim, zooloji tarak, deniztara. fiil tarak kabuu eklinde kesmek veya sslemek.

scalp

scalp sklp isim 1. kafa derisi. 2. zafer simgesi. fiil 1. kafa derisini yzmek. 2. konuma dili karaborsadan (bilet) satmak. 3. konuma dili (kr amac ile) (hisse senedi v.b.'ni) alp satmak. 4. konuma dili bozguna uratmak.
1153

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk scalpel scaly scamp scamper

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

scal.pel skl'pl isim, tbbi neter, bisturi. scal.y skey'li sfat pul pul, pullarla kapl, pullu. scamp skmp isim haylaz, yaramaz. scam.per skm'pr fiil 1. about/around kouturmak. 2. komak, kamak. isim acele ka.

scan

scan skn fiil (scanned, scanning) 1. inceden inceye gzden geirmek. 2. stnkr gzden geirmek. 3. vezne gre okumak. 4. vezin kurallarna uymak. 5. bilgisayar taramak.

scandal

scan.dal skn'dl isim 1. skandal, rezalet. 2. iftira, dedikodu. 3. rezil, kepaze, yzkaras.

scandalise

scan.dal.ise skn'dlayz fiil, ngiliz ngilizcesi baknz scandalize

scandalize

scan.dal.ize skn'dlayz fiil rezalet kararak (birini) utandrmak.

scandalous

scan.dal.ous skn'dls sfat rezil, kepaze, lekeleyici, utanlacak, ok ayp.

Scandinavia

Scan.di.na.vi.a skndney'viy, skndneyv'y isim skandinavya.

Scandinavian

isim 1. skandinavyal, Iskandinav. sfat 1. skandinav, skandinavya'ya zg. 2. skandinavyal, skandinav. 3. skandinav dillerine zg.

scanner scant scantily scanty scapegoat scar

scan.ner skn'r isim, bilgisayar tarayc. scant sknt sfat 1. az, kt, dar. 2. yetersiz. 3. snrl. scant.i.lyzarf kt olarak, eksik olarak. scantysfat 1. pek az, kt, dar. 2. yetersiz, eksik. scape.goat skeyp'got isim gnah keisi; amar olan. scar skar isim yara izi. fiil (scarred, scarring) yara izi brakmak.

scarce scarcely

scarce skers sfat 1. seyrek, nadir, az bulunur. 2. kt. scarce.lyzarf hemen hemen, neredeyse, ancak; pek: I scarcely know him. Onu pek tanmyorum. He'd scarcely entered the room when she flung a plate at him. Odaya henz girmiti ki ona bir tabak frlatt.
1154

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk scare away scare off scare someone out of his wits scare the wits out of someone scare up scare

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

-i korkutup karmak. -i korkutup karmak. birinin dn koparmak/patlatmak. birinin dn koparmak/patlatmak. konuma dili bulup buluturmak; yoktan var etmek. scare sker fiil korkutmak; rktmek. isim ani korku, panik.

scarecrow scarf

scare.crow sker'kro isim korkuluk, bostan korkuluu. scarf skarf isim (scarfs/scarves) earp; boyun atks, kakol.

scarlet fever scarlet scary

tbbi kzl, kzl humma. scar.let skar'lt isim, sfat al, krmz. scar.y sker'i sfat 1. korku veren, korkun. 2. korkak, rkek, dlek.

scat

scat skt fiil, konuma dili (scatted, scatting) ekilmek, gitmek.

Scat! scathing scatter

Pist! scath.ing skey'dhng sfat sert, krc. scat.ter skt'r fiil datmak, yaymak; serpmek; samak; dalmak, yaylmak.

scatterbrain scattered scavenge

scat.ter.brain skt'rbreyn isim kafas dank. scat.ter.edsfat dank. scav.enge skv'nc fiil for pleri kartrarak (yiyecek, ie yarayacak ey) aramak.

scavenger

scav.en.ger skv'ncr isim 1. lele beslenen hayvan, leil.

scenario scenarist

sce.nar.i.o siner'iyo isim senaryo. sce.nar.ist siner'st isim senarist, senaryocu, senaryo yazar.

scene

scene sin isim 1. televizyon sahne. 2. sahne, manzara, grnm, grnt. 3. olay yeri: the scene of a crime bir suun ilendii yer. 4. tiyatro dekor. 5. olay, hadise: Don't make a scene! Hadise karma!/Olay karma!

scenery

scen.er.y si'nri isim 1. doal manzara. 2. tiyatro dekor.


1155

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk scenic scent

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

sce.nic si'nk sfat manzaral. scent sent fiil 1. kokusunu almak, sezmek. 2. gzel koku samak. 3. koklayarak izini aramak; koklayarak bulmak. isim 1. koku; gzel koku, esans. 2. iz kokusu. 3. (hayvann) koklama duyusu.

scepter sceptic sceptre schedule

scep.terisim asa, kral asas. scep.tic skep'tk isim baknz skeptic scep.tre sep'tr isim, ngiliz ngilizcesi baknz scepter sched.ule skec'ul, [ngiliz ngilizcesi] ed'yul isim 1. program: I have a very busy schedule at the office today. Bugn ofisteki i programm ok dolu. 2. liste. 3. tarife: boat schedule vapur tarifesi. fiil 1. programa koymak, programlamak. 2. listesini yapmak.

scheme

scheme skim isim 1. plan, proqe. 2. gizli dzen, entrika, dolap. 3. dzen, tertip, uyum. fiil 1. plan yapmak. 2. dolap evirmek, entrika evirmek.

schemer schism

schemerisim entrikac, dolap eviren kimse, dzenbaz. schism sz'm, skz'm isim 1. hizipleme, klikleme. 2. hizip, klik.

schismatic schizophrenia schizophrenic

schis.mat.ic szmt'k sfat, isim hizipi, kliki. schiz.o.phre.ni.a sktsfri'niy isim, ruhbilim izofreni. schiz.o.phren.ic sktsfren'k sfat, ruhbilim izofrenik. isim izofren.

scholar scholarly scholarship

schol.ar skal'r isim bilgin, lim. schol.ar.lysfat bilimsel, ilmi, bilgine yakr. schol.ar.shipisim 1. bilim, ilim, irfan. 2. burs.

scholastic

scho.las.tic skls'tk sfat 1. okulla ilgili; eitsel. 2. skolastik.

school age school board school year school

okul a. okul ynetim kurulu. ders/retim yl. school skul isim 1. okul. 2. (niversitede) faklte. 3. ekol.
1156

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk schoolbook schoolboy schoolgirl schooling schoolmate schoolmistress schoolteacher schoolwork schooner

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

school.book skul'bk isim ders kitab. school.boy skul'boy isim erkek renci. school.girl skul'grl isim kz renci. school.ing sku'lng isim eitim, retim. school.mate skul'meyt isim okul arkada. school.mis.tress skul'mstrs isim kadn retmen. school.teach.er skul'tir isim retmen. school.work skul'wrk isim okul devi. schoon.er sku'nr isim 1. denizcilikle ilgili skuna. 2. konuma dili byk bira barda. 3. ngiliz ngilizcesi byk arap barda.

sciatica science fiction science scientific

sci.at.i.ca sayt'k isim, tbbi siyatik, siyatik hastal. bilimkurgu. sci.ence say'ns isim 1. fen, ilim, bilim. 2. bilim dal. sci.en.tif.ic sayntf'k sfat 1. bilimsel. 2. sistematik, sistemli.

scientist scion scissors sclerosis

sci.en.tist say'ntst isim bilim adam. sci.on say'n isim 1. ocuk, evlat. 2. botanik a kalemi. scis.sors sz'rz isim (kesmek iin kullanlan) makas. scle.ro.sis sklro'ss isim, tbbi (scleroses) skleroz, sertleim, sertleme.

scoff at scoff

ile alay etmek. scoff skf, skaf fiil alay etmek. isim 1. alay. 2. kmseme.

scold

scold skold fiil azarlamak, paylamak. isim herkesi azarlayan irret kadn.

scollop scone scoop

scol.lop skal'p isim, fiil baknz scallop scone skon, skan isim kk ekmek. scoop skup isim 1. byk kepe. 2. dondurma kepesi. 3. kepe ile alma. 4. konuma dili vurgun. 5. gazetecilik atlatma. fiil 1. kepe ile karmak. 2. gazetecilik (haber) atlatmak.

scooter

scoot.er sku'tr isim 1. trotinet. 2. kk motosiklet.

1157

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk scope

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

scope skop isim 1. saha, alan; faaliyet alan. 2. olanak, frsat. 3. kapsam. 4. konuma dili teleskop; mikroskop.

scorch

scorch skr fiil 1. yakmak, kavurmak; yanmak, kavrulmak. 2. ac szlerle incitmek.

score a goal score

gol atmak. score skr isim 1. (oyunda) say, puan, skor: What's the score? Kaa ka?/Durum nedir? 2. yirmi says. 3. izgi, entik, kertik. 4. mzik partisyon. 5. oul ok sayda. 6. konu: I have nothing to say on that score. O konuda diyeceim bir ey yok. pay off/settle old scores eski bir hncn acsn karmak, hesaplamak. fiil 1. (puan) saymak. 2. spor (say) yapmak, (gol) atmak. 3. entmek. 4. deerlendirmek. 5. baar kazanmak.

scorn

scorn skrn isim tepeden bakma, hor grme, kk grme. fiil kmsemek, hor grmek.

scornful scorpion Scot Scotch plaid Scotch tape Scotch

scorn.fulsfat kmseyen. scor.pi.on skr'piyn isim akrep. Scot skat isim sko. ekose. seloteyp. Scotch ska isim 1. sko viskisi, sko. 2. bir bardak sko viskisi. 3. sko ngilizcesi. sfat 1. sko. 2. ok tutumlu; pinti.

scot-free

scot-free skat'fri' sfat baknz get off scot-free go scotfree

Scotland Yard Scotland Scots Scotsman

Londra Emniyet Mdrlnn Dedektif Masas. Scot.land skat'lnd isim skoya. Scots skats isim sko ngilizcesi. sfat sko. Scots.man skats'mn isim (Scotsmen) skoyal erkek, skoyal.

Scotswoman

Scots.wom.an skats'wmn isim (Scotswomen) skoyal kadn, skoyal.

Scottish scoundrel

Scot.tish skat' sfat sko. scoun.drel skaun'drl isim hergele, drz.


1158

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk scour

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

scour skaur fiil 1. ovalayarak temizlemek. 2. sprp gtrmek.

scourge

scourge skrc fiil 1. krbalamak, kamlamak. 2. iddetle cezalandrmak. isim 1. krba, kam. 2. bela, felaket.

scout around scout

arayp taramak. scout skaut isim 1. izci, gzc, keif kolu. 2. casus (asker, gemi veya uak). fiil keif yapmak, kefe kmak.

scouting scowl

scout.ingisim izcilik. scowl skaul fiil kalarn atmak; at -e kalarn atp bakmak. isim ka atma.

scrabble

scrab.ble skrb'l fiil 1. eelemek; trmalamak. 2. karalamak, iziktirmek.

scraggly scram

scrag.gly skrg'li sfat dzensiz, arpk urpuk. scram skrm fiil, argo (scrammed, scramming) svmak, tymek.

Scram! scramble

Defol! scram.ble skrm'bl fiil 1. up -e trmanmak. 2. for iin kapmak. 3. kartrmak. 4. askeri (dman uaklarnn yolunu kesmek iin) acele havalanmak. 5. radyo (konumay gizli tutmak iin) sinyali deitirmek. isim 1. srnerek trmanma. 2. kap, kapma.

scrambled eggs scrap heap scrap iron scrap

rplp yada piirilmi yumurta. krpnt yn, hurda yn. hurda demir. scrap skrp isim 1. ufak para. 2. artk, krnt, krpnt, hurda. 3. oul artk. fiil (scrapped, scrap ping) skartaya karmak, atmak.

scrapbook

scrap.book skrp'bk isim gazete kuprleri veya resim yaptrmaya zg defter.

scrape along scrape away scrape off

zar zor geinmek/idare etmek. kazyarak silmek. 2. kazyarak karmak; raspa etmek. kazyarak silmek. 2. kazyarak karmak; raspa etmek.
1159

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk scrape through scrape together scrape up scrape

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

gbela atlatmak. glkle bir araya getirmek. glkle bir araya getirmek. scrape skreyp fiil 1. kazmak. 2. syrmak. 3. (ayak) srtmek. 4. raspa etmek. isim syrk.

scratch out scratch paper scratch someone's back scratch

stn izmek, karalamak. 2. oymak, iini kazmak. karalama kd, msvedde kd. birine yaclk etmek. scratch skr fiil 1. trmalamak. 2. kazmak. 3. kamak; kanmak. 4. yar listesinden karmak. 5. eelemek; eelenmek, einmek. 6. together zar zor (para) biriktirmek. 7. czrdamak. isim 1. trmk, izik, syrk. 2. spor balama izgisi. 3. czrt.

scrawl

scrawl skrl fiil batan savma yazmak, karalamak, iziktirmek. isim karalanm yaz.

scrawny scream

scrawn.y skr'ni sfat zayf, sska, clz. scream skrim fiil 1. at -e barmak. 2. feryat etmek, ac ac haykrmak, lk atmak. isim feryat, lk.

screech

screech skri fiil ac ve ince bir lk atmak. isim 1. ac ve ince lk. 2. tiz gcrt.

screen

screen skrin isim 1. perde. 2. kafes. 3. paravana, blme. 4. ekran. 5. sinema. 6. elek, kalbur. fiil 1. off nne perde ekmek. 2. from -den korumak. 3. gizlemek, saklamak. 4. elemek, kalburdan geirmek. 5. (filmi) perdeye yanstmak. 6. elemek, yoklamak.

screenplay screw around screw off screw on screw up one's courage screw up

screen.play skrin'pley isim, sinema senaryo. vakit ldrmek; aylaklk etmek. vakit ldrmek; aylaklk etmek. vidalamak. cesaretini toplamak. bir iin iine etmek, bir ii berbat etmek; (bir iin) iine etmek, (bir ii) berbat etmek.

Screw you!

Siktir!

1160

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk screw

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

screw skru isim 1. vida. 2. uskur, pervane. fiil 1. vidalamak. 2. argo dzmek; dzmek. 3. argo kazklamak.

screwball

screw.ball skru'bl isim, argo kafadan kontak kimse, tk.

screwdriver screwed-up

screw.driv.er skru'drayvr isim tornavida. screwed-up skrud'^p sfat, argo kompleksli, manyak, ok problemli.

scribble

scrib.ble skrb'l fiil karalamak, iziktirmek. isim karalama, iziktirme.

scrimp

scrimp skrmp fiil 1. fazla veya dar kesmek. 2. ar tutumlu olmak, cimrilik etmek.

scrimpy script

scrimp.y skrm'pi sfat 1. ok kt, eksik. 2. cimri. script skrpt isim 1. el yazs. 2. matbaaclk el yazs biiminde harf. 3. konumacnn elindeki notlar. 4. televizyon senaryo. 5. yaz.

Scripture scroll scrub brush scrub

Scrip.ture skrp'r isim baknz the Scripture scroll skrol isim parmen tomar. tahta fras. scrub skr^b isim 1. allk, fundalk, maki. 2. bodur insan, hayvan veya bitki. 3. spor birinci takma alnmayan oyuncu.

scruff of the neck scruff scrumptious

ense. scruff skr^f isim baknz scruff of the neck scrump.tious skr^mp's sfat, konuma dili ok gzel, harikulade, ahane, enfes.

scruple

scru.ple skru'pl isim 1. vicdan elvermeme. 2. phe, tereddt. fiil 1. vicdan elvermemek. 2. tereddt etmek.

scrupulous

scru.pu.lous skru'pyls sfat 1. vicdannn sesini dinleyen, vicdanl. 2. drst. 3. dikkatli, titiz.

scrutinise

scru.ti.nise skru'tnayz fiil, ngiliz ngilizcesi baknz scrutinize

scrutinize scrutiny

scru.ti.nize skru'tnayz fiil dikkatle bakmak, incelemek. scru.ti.ny skru'tni isim dikkatle bakma, inceleme.
1161

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk scuba diver scuff

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

balkadam. scuff sk^f fiil 1. ayaklarn srmek. 2. ayaklarn sryerek andrmak.

scuffle

scuf.fle sk^f'l fiil itimek, ekimek. isim itime, ekime.

sculptor sculptress sculpture

sculp.tor sk^lp'tr isim heykeltra. sculp.tressisim kadn heykeltra. sculp.ture sk^lp'r isim 1. heykel. 2. heykeltralk. fiil oymak; heykel yapmak.

scum

scum sk^m isim 1. (kaynayan veya mayalanan svnn yzeyinde oluan) kpk. 2. maden crufu. 3. pislik.

scumbag

scum.bag sk^m'bg isim, argo ok aalk kimse, ok kt kimse, pislik.

scurrilous

scur.ri.lous skr'ls sfat 1. kaba, kfrl. 2. az bozuk, kfrbaz.

scurry

scur.ry skr'i fiil 1. acele etmek, komak. 2. about kouturmak.

scurvy Scutari scuttle

scur.vy skr'vi isim, tbbi iskorbt. Scu.ta.ri sku'tri isim, tarih (stanbul'daki) skdar. scut.tle sk^t'l fiil hzla komak, seirtmek. isim seirtme, hzla gitme.

scythe

scythe saydh isim trpan. fiil trpanla bimek, trpanlamak.

sea breeze sea foam sea gull sea horse sea legs sea level sea of faces sea urchin sea seaboard

denizden esen rzgr, imbat. denizkp, lleta. mart. denizat. frtnal havalarda gvertede dolaabilme becerisi. deniz seviyesi. insan kalabal. denizkestanesi. sea si isim 1. deniz, derya. 2. dalga. sea.board si'brd isim sahil, ky, yal boyu. sfat kyya yakn.
1162

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk seacoast seafarer seafaring

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

sea.coast si'kost isim deniz kys, sahil. sea.far.er si'ferr isim gemici. sea.far.ing si'ferng sfat 1. denizcilikle uraan. 2. deniz yoluyla seyahat eden. isim 1. deniz yolculuu. 2. denizcilik.

seafront seal seam

isim sahil. seal sil isim fok, aybal. fiil fok avlamak. seam sim isim 1. diki yeri. 2. iki tahtann yan yana birletii izgi, balant yeri.

seaman

sea.man si'mn isim (seamen) 1. denizci, gemici. 2. deniz eri.

seamstress seamy

seam.stress sim'strs isim kadn terzi. seam.y si'mi sfat 1. dikili. 2. irkin grnl, biimsiz.

seaport sear

sea.port si'prt isim liman. sear sr fiil 1. (kzgn demir gibi bir ey) (baka bir eyi) yakmak. 2. (bir et parasnn yzeyini) yle bir kzartmak.

Search me! search out search party search warrant search

konuma dili Ne bileyim ben! aratrp renmek. kayp arama ekibi. hukuk arama emri. search sr fiil 1. aratrmak, aramak. 2. yoklamak, stn aramak. 3. taramak, gzlemek.

searchlight seascape seashell seashore seasickness seaside season ticket season

search.light sr'layt isim proqektr. sea.scape si'skeyp isim deniz manzaras. sea.shell si'el isim deniz kabuu. sea.shore si'r isim deniz kys. sea.sick.ness si'skns isim deniz tutmas. sea.side si'sayd isim sahil. abonman kart. sea.son si'zn isim 1. mevsim. 2. zaman, mevsim: Apples are in season now. imdi elma mevsimi. 3.

1163

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

mevsim, sezon, etkinlik dnemi. fiil 1. baharat katmak; enilendirmek. 2. altrmak; almak. seasonable sea.son.a.ble si'znbl sfat 1. mevsime uygun; tam zamannda olan. 2. tam yerinde veya zamannda yaplan. seasonal seasoning seat belt seat of government seat sea.son.al si'znl sfat bir mevsime zg, mevsimlik. sea.son.ing si'znng isim enilik, baharat. emniyet kemeri. hkmet merkezi. seat sit isim 1. oturacak yer, iskemle, sandalye. 2. sinema koltuk. 3. k. 4. pantolon k. 5. koltuk, mevki, makam, yer. fiil oturtmak, yerletirmek. seaweed sec secede sea.weed si'wid isim yosun. sec sek isim, konuma dili saniye. se.cede ssid' fiil (siyasal veya dinsel bir rgtten) ayrlmak. secession se.ces.sion sse'n isim (siyasal veya dinsel bir rgtten) ayrlma. seclude oneself in (tenha bir yere) ekilip kalmak; -e kapanmak; - de inzivaya ekilmek. seclude secluded seclusion se.clude siklud' fiil from -i -den ayrmak. se.cludedsfat sapa, tenha, kuytu. se.clu.sion siklu'qn isim (tenha bir yere) ekilip kalma; -e kapanma; inzivaya ekilme, inziva. second floor second hand second lieutenant second nature second thoughts second wind second secondary education secondary road secondary school birinci kat. 2. ngiliz ngilizcesi ikinci kat. (saat kadrannda) saniye ibresi. askeri temen. alkanlk, alk, det. sonradan akla gelen dnceler. yeniden kazanlan g/enerji. sec.ond sek'nd isim saniye. ortaretim. tali yol. orta ve lise seviyesinde okul.
1164

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk secondary

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

sec.ond.ar.y sek'nderi sfat ikincil, ikinci derecede olan.

secondhand

sec.ond.hand sek'ndhnd' sfat 1. kullanlm, elden dme. 2. dolayl. zarf dolayl olarak.

secondly second-rate

sec.ondlyzarf ikinci olarak, saniyen. sec.ond-rate sek'ndreyt' sfat 1. ikinci derecede olan. 2. ikinci snf.

secrecy

se.cre.cy si'krsi isim 1. sr saklama, sr tutma. 2. gizlilik.

secret police secret service secret secretary secrete secretion secretive secretly sect section

gizli polis tekilat. gizli haber alma tekilat. se.cret si'krt sfat gizli, sakl. isim sr. sec.re.tar.y sek'rteri isim sekreter. se.crete skrit' fiil, biyoloji salglamak. se.cre.tion skri'n isim gizleme, saklama. se.cre.tive si'krtv sfat az sk, kapal kutu. se.cret.lyzarf gizlice, el altndan. sect sekt isim mezhep. sec.tion sek'n isim 1. ksm, para, blm. 2. ube, dal, kol. 3. tbbi operasyon. 4. kesme, kesi. 5. geometri kesit. fiil 1. ksmlara ayrmak/blmek, kesimlemek. 2. kesmek.

sector

sec.tor sek'tr isim 1. blm, kesim, sektr. 2. geometri kesme. 3. askeri blge, mntka. 4. bilgisayar dilim, sektr.

secular secularise

sec.u.lar sek'ylr sfat 1. laik. 2. dnyasal, dnyevi. sec.u.lar.ise sek'ylrayz fiil, ngiliz ngilizcesi baknz secularize

secularism secularize

sec.u.lar.ism sek'ylrzm isim laiklik. sec.u.lar.ize sek'ylrayz fiil 1. dnyeviletirmek. 2. laikletirmek.

secure

se.cure skyr' sfat emin, gvenli, salam. fiil 1. korumak. 2. salamlatrmak. 3. balamak. 4. iyice kapamak. 5. ele geirmek, elde etmek.
1165

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk securely security

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

se.curelyzarf 1. emniyetle. 2. smsk. se.cu.ri.ty skyr'ti isim 1. gvenlik. 2. gvence, teminat. 3. rehin, emanet. 4. ticaret menkul kymet, tanr deer.

sedan chair sedan sedate sedation sedative sedentary

tahtrevan. se.dan sdn' isim (krksz) binek arabas. se.date sdeyt' sfat arbal, sakin. se.da.tion sdey'n isim (ilala) yattrma. sed.a.tive sed'tv sfat yattrc. isim yattrc ila. sed.en.tar.y sed'nteri sfat 1. oturarak yaplan; oturarak geirilen. 2. bir yere yerlemi, yerleik.

sediment

sed.i.ment sed'mnt isim 1. tortu, kelti, posa. 2. kel.

sedimentary sedimentation

sed.i.men.ta.ry sedmen'tri sfat tortul. sed.i.men.ta.tion sedmentey'n isim 1. kelme, sedimantasyon. 2. tortulama, tortullama, sedimantasyon.

sedition

se.di.tion sd'n isim 1. fesat, fitne. 2. kargaalk. 3. isyana tevik, kkrtma. 4. ayaklanma, isyan.

seditious

se.di.tious sd's sfat fitneci, kkrtc, isyana tevik eden.

seduce

se.duce sdus' fiil 1. ayartmak, azdrmak, batan karmak. 2. ifal etmek.

seducer seduction

se.duc.erisim ifal eden adam. se.duc.tion sd^k'n isim 1. ayartma, batan karma. 2. ifal.

seductive

se.duc.tive sd^k'tv sfat ayartc, batan karan, ekici.

see about see double see eye to eye see fit to see fit see how the land lies

icabna bakmak, bir yolunu bulmaya almak. ei be grmek, biri iki grmek. tamamen ayn fikirde olmak. -i uygun grmek. -i uygun grmek. ilerin ne durumda olduuna bakmak, nabz yoklamak.
1166

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk see one through

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

yetmek, idare etmek. This much food will see us through this journey. Bu kadar yemekle bu yolculuu karrz.

see red see someone home see someone off see something out see something through see the light of day

ok fkelenmek, gzn kan brmek. birini evine brakmak. birini geirmek, birini uurlamak, birini yolcu etmek. bir eyi sonuna getirmek, bitirmek. bir eyin sonunu getirmek. domak, dnyaya gelmek. 2. gereklemek, meydana gelmek.

see the light

bir eyin asln anlamak. dnyay tozpembe grmek.

see the world through rose-colored glasses see things see through someone see through something see to see which way the wind is blowing

hayal grmek. birinin/bir eyin kim/ne olduunu anlamak. birinin/bir eyin kim/ne olduunu anlamak. ile ilgilenmek, -in icabna bakmak. hangi tarafn/grubun/kiinin ansnn yaver gittiini anlamak.

See you later. see

Grrz./Hoa kal. see si fiil (saw, seen) 1. grmek. 2. anlamak. 3. bakmak. 4. grmek, kabul etmek: He went to see his boss. Amiriyle grmeye gitti. 5. geirmek: We have seen some hard times. Zor gnler geirdik.

seed

seed sid isim 1. tohum: flower seeds iek tohumlar. 2. ekirdek: the seeds of a fruit bir meyvenin ekirdekleri. 3. asl, kaynak. 4. dl, zrriyet, evlatlar. sfat tohumluk. fiil 1. tohum ekmek. 2. tohumu veya ekirdei karmak.

seedless seedling seedy

seed.less sid'ls sfat ekirdeksiz. seed.ling sid'lng isim fide. seed.y si'di sfat 1. yrtk prtk, peqmrde, klksz. 2. keyifsiz.

seek solace in

teselliyi (bir eyde) aramak.

1167

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk seek

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

seek sik fiil (sought) 1. aramak; aratrmak. 2. abalamak.

seem

seem sim fiil 1. grnmek, gzkmek, benzemek: She seems like an honest person. Drst bir insana benziyor. 2. gibi gelmek: It seems impossible to me. Olmaz gibime geliyor.

seemly

seem.ly sim'li sfat yakk alr, uygun. zarf yakk alr bir biimde.

seen seep seepage seer seesaw

seen sin fiil baknz see seep sip fiil szmak, sznt yapmak. seep.age si'pc isim sznt. seer si'yr isim gaipten haber veren kimse. see.saw si's isim tahterevalli. sfat aa yukar (hareket). fiil 1. aa yukar sallanmak, nmek. 2. kararsz olmak.

seethe

seethe sidh fiil 1. halamak, kaynatmak; halanmak, kaynamak. 2. fkelenmek, kprmek.

segment

seg.ment seg'mnt isim 1. para, blm, ksm, dilim. 2. geometri para. 3. zooloji blt. fiil (segment') kesimlemek.

segmentation segregate

seg.men.ta.tion segmntey'n isim kesimleme. seg.re.gate seg'rgeyt fiil ayrmak, tecrit etmek. sfat ayrlm.

segregation

seg.re.ga.tionisim fark gzetme, ayr tutma, ayrm: racial segregation rk ayrm.

seismal seismic wave seismic zone seismic

seis.mal sayz'ml sfat baknz seismic deprem dalgas. deprem blgesi. seis.mic sayz'mk sfat sismik, depremsel, depremle ilgili.

seize

seize siz fiil 1. tutmak, yakalamak. 2. el koymak, zaptetmek, msadere etmek, gaspetmek. 3. kavramak, anlamak.

1168

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk seizure

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

sei.zure si'qr isim 1. tutma, yakalama. 2. el koyma, haciz; msadere. 3. tbbi inme, fel; nbet; kriz.

seldom if ever seldom select selection

krk ylda bir. sel.dom sel'dm zarf nadiren, pek az, seyrek. se.lect slekt' sfat seme, sekin. fiil semek, ayrmak. se.lec.tion slek'n isim 1. seme, ayrma. 2. seme ey.

selective selectman

se.lec.tive slek'tv sfat seici, ayran. se.lect.man slekt'mn isim (selectmen) belediye meclisi yesi.

self

-selfsonek kendi: He is not in control of himself. Kendine sahip deil. I will speak with him myself. Onunla kendim konuacam. We are supporting ourselves. Kendi kendimizi geindiriyoruz.

self-appointed

self-ap.point.ed self'poyn'td sfat kendi kendini tayin etmi.

self-assured self-centered

self-as.sured self'rd' sfat kendinden emin. self-cen.tered self'sen'trd sfat hep kendini dnen, bencil.

self-centred

self-cen.tred self'sen'trd sfat, ngiliz ngilizcesi baknz self-centered

self-confidence

self-con.fi.dence self'kan'fdns isim zgven, kendine gven.

self-confident

self-con.fi.dent self'kan'fdnt sfat kendine gvenen, zgven sahibi.

self-conscious

self-con.scious self'kan's sfat 1. utanga, sklgan. 2. kendi halini ok dnen.

self-contained

self-con.tained self'knteynd' sfat 1. kendine gvenen ve bakalarna pek ihtiya duymayan. 2. ilemesi baka makineleri gerektirmeyen.

self-control

self-con.trol self'kntrol' isim kendine hkim olma, zdenetim.

self-defence

self-de.fence self'dfens' isim, ngiliz ngilizcesi baknz self-defense


1169

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk self-defense self-denial self-denying self-determination

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

self-de.fense self'dfens' isim kendini savunma. self-de.ni.al self'dnay'l isim zveri, feragat. self-de.ny.ing self'dnay'ng sfat zverili. self-de.ter.mi.na.tion self'dtrmney'n isim 1. hr irade. 2. kendi geleceini saptama.

self-employed self-esteem self-evident self-governing

self-em.ployed self'mployd' sfat serbest alan. self-es.teem self'stim' isim zsayg, izzetinefis, onur. self-ev.i.dent self'ev'dnt sfat aikr, ak, belli. self-gov.ern.ing self'g^v'rnng sfat zerk, kendi kendini yneten.

self-government self-help

self-gov.ern.ment self'g^v'rnmnt isim zerklik. self-help self'help' isim kendi kendine yetme, kendi bana yapabilme.

self-indulgence

self-in.dul.gence self'nd^l'cns isim kendi isteklerini frenlememe.

self-indulgent

self-in.dul.gent self'nd^l'cnt sfat kendi isteklerini hi frenlemeyen.

self-interest

self-in.ter.est self'n'trst, self'n'trst isim kiisel kar, bencillik.

selfish selfishly selfless selfness self-pity

self.ish sel'f sfat bencil. self.ish.lyzarf bencilce. self.less self'ls sfat zgecil, zgeci. self.nessisim bencillik. self-pit.y self'pt'i isim kendini zavall hissetme, kendi kendine acma.

self-portrait

self-por.trait self'pr'trt isim bir ressamn izdii kendi portresi.

self-possession self-reliance self-reliant self-respect self-righteous self-rule self-sacrifice

self-pos.ses.sion self'pze'n isim kendine hkim olma. self-re.li.ance self'rilay'ns isim kendine gven. self-re.li.ant self'rilay'nt sfat kendine gvenen. self-re.spect self'rispekt' isim zsayg, izzetinefis. self-right.eous self'ray's sfat kendini stn gren. self-rule self'rul' isim zerklik, otonomi. self-sac.ri.fice self'sk'rfays isim zveri, fedakrlk.
1170

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk self-sacrificing self-satisfied

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

self-sac.ri.fic.ing self'sk'rfaysng sfat zverili. self-sat.is.fied self'st'sfayd sfat kendi halinden memnun.

self-service self-sufficient

self-ser.vice self'sr'vs sfat selfservis. self-suf.fi.cient self'sf'nt sfat 1. kendine gvenen. 2. kendi kendine yeten.

self-taught self-will sell like hot cakes sell off sell out

self-taught self'tt' sfat kendi kendini eitmi. self-will self'wl' isim inatlk, benlikilik. kaplmak. hepsini satp bitirmek, elden karmak. btn maln satmak. 2. argo kiisel kar iin ele vermek, satmak.

sell short

henz elde olmayan mal ileride teslim etmek zere satmak. 2. kmsemek. 3. desteklemek.

sell someone short

(birinin ismini) deyip de gemek: Don't sell Saim short! Saim deyip de geme!

sell

sell sel fiil (sold) 1. satmak; satlmak. 2. satta rabet grmek. 3. beendirmek; beenilmek: sell oneself kendini beendirmek. 4. kabul ettirmek.

seller sellout

sell.erisim satc. sell.out sel'aut isim 1. elden karma, elde bulunan satma. 2. konuma dili kapal gie. 3. konuma dili ihanet.

selves semblance

selves selvz isim, oul baknz self sem.blance sem'blns isim 1. biim. 2. benzerlik. 3. d grn.

semester semisemiannual

se.mes.ter smes'tr isim smestr, yaryl, dnem. semi-nek 1. yar, yarm. 2. ksmi. sem.i.an.nu.al semi.n'yuwl sfat alt aylk, alt ayda bir olan.

semicircle semicolon semiconscious

sem.i.cir.cle sem'srkl isim yarm daire. sem.i.co.lon sem'koln isim, dilbilgisi noktal virgl. sem.i.con.scious semikan's sfat yar uyank, yar bilinli.
1171

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk semifinal seminar seminary semiprecious

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

sem.i.fi.nal semifay'nl isim yarfinal. sem.i.nar sem'nar isim seminer. sem.i.nar.y sem'neri isim ilahiyat fakltesi. sem.i.pre.cious semipre's sfat ikinci derecede deerli (ta).

semolina senate senator send away send back send down send for send in Send it collect. send off send one's regrets send out send someone packing send someone to his glory send word to send word send

sem.o.li.na semli'n isim irmik. sen.ate sen't isim senato. sen.a.tor sen'tr isim senatr. kovmak, uzaklatrmak. geri gndermek, iade etmek. ngiliz ngilizcesi niversiteden ihra etmek. -i artmak; -i getirtmek. ieri gndermek. 2. sunmak, arz etmek. demeli gnderin. yollamak. 2. uurlamak, yolcu etmek. davete gidemeyeceini bildiren mesaj yollamak. gndermek, dar gndermek. 2. datmak, neretmek. birini sepetlemek, birini ply prty toplatp defetmek. birini ldrmek. (birine) haber gndermek/yollamak. haber gndermek. send send fiil (sent) 1. gndermek, yollamak. 2. frlatmak, atmak. 3. argo coturmak, kendinden geirmek.

sender Senegal Senegalese

senderisim gnderen, gnderici. Sen.e.gal sengl' isim Senegal. Sen.e.gal.ese sengliz' isim (Senegalese) Senegalli. sfat 1. Senegal, Senegal'e zg. 2. Senegalli.

senile senility senior high school senior

se.nile si'nayl sfat bunak. se.nil.i.ty snl'ti isim bunaklk. on, on bir ve on ikinci snflarn karl olan okul, lise. sen.ior sin'yr sfat 1. yaa byk. 2. kdemli. 3. son snfla ilgili. 4. st. isim 1. yaa byk kimse. 2. kdemli kimse. 3. son snf rencisi.
1172

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk seniority

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

sen.ior.i.ty sinyr'ti isim 1. yaa byklk, kdemlilik. 2. kdem.

sensation

sen.sa.tion sensey'n isim 1. duyu, duyum, duygu, his; duyarlk. 2. heyecan uyandran olay, sansasyon.

sensational

sen.sa.tion.alsfat 1. duygusal. 2. heyecan verici, sansasyonel.

sense of humor

olaylarn gln ynn grme yetenei. 2. akadan anlama.

sense

sense sens isim 1. duyu, his: the five senses be duyu. 2. akl, zek: bring someone to his senses bir kimsenin akln bana getirmek. 3. fikir, dnce. 4. anlam, mana.

senseless

sense.less sens'ls sfat 1. baygn, kendinden gemi. 2. aklsz. 3. sama, anlamsz, manasz. 4. mantksz.

sensibility

sen.si.bil.i.ty sensbl'ti isim 1. duyarlk, hassasiyet. 2. ayrt etme yetisi. 3. oul anlay.

sensible

sen.si.ble sen'sbl sfat 1. mantkl, akla uygun. 2. akl banda.

sensitive

sen.si.tive sen'stv sfat 1. to -e duyarl, -e hassas. 2. duygulu, duyar, duygun. 3. ili; alngan.

sensitivity

sen.si.tiv.i.ty senstv'ti isim (to) (-e) duyarllk, (-e) hassaslk, (-e) hassasiyet.

sensory sensual

sen.so.ry sen'sri sfat duyusal; duyumsal. sen.su.al sen'uwl sfat 1. tensel. 2. tensel/erotik zevklere dkn.

sensualist

sen.su.al.istisim tensel zevklere fazlasyla dkn kimse.

sensuous

sen.su.ous sen'uws sfat 1. duyulara hitap eden. 2. tensel; erotik dnce veya hisler uyandran.

sent sentence

sent sent fiil baknz send sen.tence sen'tns isim 1. cmle, tmce. 2. hukuk karar, hkm. fiil mahkm etmek.

sententious

sen.ten.tious senten's sfat 1. tumturakl (sz, yaz, konuma). 2. anlaml szlerle dolu.
1173

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk sentient sentiment

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

sen.tient sen'nt, sen'iynt sfat sezgili, hisseden. sen.ti.ment sen'tmnt isim 1. duygu, his; sezi. 2. ar duyarlk. 3. fikir, dnce.

sentimental sentimentality sentinel sentry box sentry separable separate

sen.ti.men.tal sentmen'tl sfat duygusal. sen.ti.men.tal.i.ty sentmentl'ti isim ar duygusallk. sen.ti.nel sen'tnl isim nbeti, gzc. nbeti kulbesi. sen.try sen'tri isim nbeti, nbeti asker. sep.a.ra.ble sep'rbl, sep'rbl sfat ayrlabilir. sep.a.rate sep'reyt fiil 1. ayrmak; ayrlmak. 2. blmek. sfat ayr, ayrlm.

separately

sep.a.rate.ly sep'rtli zarf ayr ayr, baka baka, balantsz olarak, bamsz olarak.

separation separatist September septic tank septic sepulcher sepulchre

sep.a.ra.tion seprey'n isim ayrlma; ayrma. sep.a.ra.tist sep'rtst isim ayrlk. Sep.tem.ber septem'br isim eyll. fosseptik, lam ukuru, septik ukur. sep.tic sep'tk sfat mikroplu. sep.ul.cher sep'lkr isim mezar, kabir. sep.ul.chre sep'lkr isim, ngiliz ngilizcesi baknz sepulcher

sequel

se.juel si'kwl isim devam: He is writing a sequel to this book. Bu kitabn devamn yazyor.

sequence

se.juence si'kwns isim 1. ardklk, birbiri ardndan gelme, birbirini izleme. 2. sra, dzen; seri, dizi.

sequestrate sequin seraglio Serb Serbia Serbian Serbo-Croat

se.jues.trate skwes'treyt fiil haczetmek, el koymak. se.juin si'kwn isim pul, payet. se.ra.glio srl'yo isim 1. saray. 2. harem dairesi. Serb srb isim Srp. Ser.bi.a sr'biy isim Srbistan. isim 1. Srpa. 2. Srp. sfat 1. Srp. 2. Srpa. Ser.bo-Cro.at sr'bo.kro'wt isim, sfat baknz SerboCroatian

1174

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk Serbo-Croatian

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

Ser.bo-Cro.a.tian sr'bo.krowey'n isim 1. Srp-Hrvat dili. 2. Srp-Hrvat dilini konuan kimse. sfat 1. SrpHrvat dilinde yazlan veya konuulan. 2. Srp-Hrvat dilini konuan. 3. Srp-Hrvat dilini konuanlara zg.

serenade

ser.e.nade serneyd' isim serenat. fiil serenat almak veya sylemek, serenat yapmak.

serene serenity sergeant at arms sergeant major sergeant serial number serial port serial

se.rene srin' sfat 1. sakin. 2. yce. se.ren.i.ty sren'ti isim sknet, dinginlik, huzur. parlamentoda gvenlik grevlisi. baavu. ser.geant sar'cnt isim 1. avu. 2. komiser muavini. seri numaras. bilgisayar seri kap, seri port. se.ri.al sir'yl sfat 1. seri halinde olan. 2. tefrika halinde yaymlanan, devam olan. isim tefrika.

serialise

se.ri.al.ise sir'ylayz fiil, ngiliz ngilizcesi baknz serialize

serialize series

se.ri.al.ize sir'ylayz fiil tefrika halinde yaymlamak. se.ries sir'iz isim (series) 1. sra: a series of shops bir sra dkkn. 2. seri, dizi: a series of events bir dizi olay.

serious

se.ri.ous sir'ys sfat 1. ciddi, arbal. 2. nemli, ciddi. 3. tehlikeli, ar, ciddi.

sermon serpent serpentine

ser.mon sr'mn isim vaaz. ser.pent sr'pnt isim ylan. ser.pen.tine sr'pntin, sr'pntayn sfat ylankavi. isim 1. serpantin (kt erit). 2. ylanta, serpantin.

serrated serum servant serve a summons on serve a summons serve notice serve one's sentence serve the purpose

ser.rat.ed ser'eytd sfat testere dili (yaprak, bak). se.rum sr'm isim (serums/sera) serum. ser.vant sr'vnt isim hizmeti; uak. (birinin eline) celpname vermek. celpnameyi eline vermek. hizmetinden kacan bildirmek. cezasn (hapiste) doldurmak. ii grmek, ihtiyac karlamak.
1175

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk serve

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

serve srv fiil 1. hizmet etmek. 2. as ... vazifesini grmek. 3. ye olmak: serve on a committee komite yesi olmak. 4. servis yapmak: When should I serve the salad? Salata servisini ne zaman yapaym? 5. ie yaramak. 6. (hapis cezas) ekmek. 7. spor servis atmak.

Servia Servian service station service

Ser.vi.a sr'viy isim baknz Serbia isim, sfat baknz Serbian benzin istasyonu. ser.vice sr'vs isim 1. hizmet, grev. 2. i. 3. ayin, ibadet. 4. askerlik. 5. yarar, yardm. 6. memuriyet. 7. spor servis.

serviceable

ser.vice.a.ble sr'vsbl sfat 1. ie yarar, elverili. 2. dayankl.

serviceman

ser.vice.man sr'vsmn isim (servicemen) 1. asker. 2. tamirci.

serviette

ser.vi.ette srviyet', srvyet' isim, ngiliz ngilizcesi peete.

servile

ser.vile sr'vayl, sr'vl sfat 1. kle gibi; kul kle olan. 2. kleye yakr. 3. aalk.

serving fork serving spoon serving

servis atal. servis ka. serv.ing sr'vng isim, ahlk porsiyon. sfat baknz serving fork serving spoon

servitude sesame session set a clock back set a clock forward set a good example set a high value on set a match to set a place in order set a poem to music set a trap for

ser.vi.tude sr'vtud isim klelik. ses.a.me ses'mi isim susam. ses.sion se'n isim oturum, celse. saati geriye almak. saati ileriye almak. iyi rnek olmak. -e ok kymet vermek. -i yakmak. bir yeri dzene sokmak, bir yeri derleyip toplamak. mzik bir iiri bestelemek. -e tuzak kurmak.
1176

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk set a watch back set a watch forward set a watch set about set an animal free set an animal loose set an animal on set apart set at naught set eyes on set fire to set foot in set forth set free set in motion set in set loose set off

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

saati geriye almak. saati ileriye almak. saati ayarlamak. 2. beki koymak. balamak, girimek, koyulmak. birini/bir hayvan azat etmek/serbest brakmak. bir hayvan salvermek/serbest brakmak. bir hayvan (birine) saldrtmak/salmak. ayrmak, bir tarafa koymak, tahsis etmek. hie saymak, nem vermemek. -i grmek. tututurmak, yakmak; atee vermek. -e ayak basmak. ileri srmek; izah etmek. 2. yola kmak. serbest brakmak, azat etmek. harekete geirmek. 2. balatmak. balamak. serbest brakmak, salvermek. yola kmak. 2. patlatmak. 3. balatmak. 4. (bir eyin) gzelliini ortaya karmak.

set on a pedestal set on fire set one's heart on set one's mind on set one's sights on set sail set someone against something set someone an example set someone apart set someone at ease set someone back

idealize etmek, yksek paye vermek. tututurmak, yakmak; atee vermek. -i ok istemek. -i ok arzu etmek, -i kafasna koymak. -i amalamak. yelken amak. birini bir eyin aleyhine evirmek. birine rnek olmak. (belirli bir ey) birini bakalarndan ayrmak/sivriltmek. birini rahatlatmak. bir oyuncuya puan kaybettirmek. 2. konuma dili birine (belirli bir miktar para) kaybettirmek. 3. birini (belirli bir zaman iin) geciktirmek.

set someone beside set someone down

birini/bir eyi (baka biriyle/bir eyle) karlatrmak. birini (bir yere) indirmek.
1177

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk set someone free set someone over against

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

birini/bir hayvan azat etmek/serbest brakmak. birini/bir eyi (bakasyla) karlatrmak/mukayese etmek.

set someone right about

(yanlm olan) birine (bir eyin) gerekten nasl olduunu sylemek: I'm going to go over there this minute and set him right! Oraya hemen gidip ona neyin ne olduunu anlatacam.

set someone right

(yanlm olan) birine (bir eyin) gerekten nasl olduunu sylemek: I'm going to go over there this minute and set him right! Oraya hemen gidip ona neyin ne olduunu anlatacam.

set someone straight

(birinin) yanln gidermek iin kendisine gerei anlatmak.

set someone to work set someone up in set someone's mind at rest

birini ie komak. birinin (bir i) yapmaya balamasn salamak. birinin kukularn ortadan kaldrmak; birini rahatlatmak.

set someone's teeth on edge set something afloat set something apart set something aside

birini sinirlendirmek, birinin sinirlerini bozmak. bir eyi yzdrmek. bir eyi bir tarafa ayrmak. bir eyi bir tarafa ayrmak. 2. bir eyi bir kenara/yana brakmak. 3. bir eyi kale almamak, bir eyi nemsememek. 4. hukuk (karar) bozmak, feshetmek.

set something at naught set something back

bir eyi hie saymak. bir eyi aksatmak; bir eyi engellemek; bir ii (bir sre iin) geciktirmek. 2. from bir eyi (baka bir eyden) (belirli bir mesafe) geriye koymak.

set something beside set something down

birini/bir eyi (baka biriyle/bir eyle) karlatrmak. bir eyi (bir yere) brakmak/koymak. 2. bir eyi yazmak/kaydetmek.

set something on end set something on fire set something over against

bir eyi dikine koymak. bir eyi tututurmak/yakmak; bir eyi atee vermek. birini/bir eyi (bakasyla) karlatrmak/mukayese etmek.
1178

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk set something right set something to music set something to rights

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

bir eyi dzeltmek. -i bestelemek. bir eyi dzene sokmak/koymak; bir eyi yoluna koymak.

set store by set store on set the fashion set the pace set the record straight

-i nemsemek, -e nem vermek. -i nemsemek, -e nem vermek. modada nclk etmek. rnek olmak. herhangi bir yanlgy gidermek iin olay doru bir ekilde anlatmak.

set the table set the world on fire set to work set

sofray kurmak. konuma dili harikalar yaratp an ve hrete kavumak. ie girimek, ie koyulmak. set set fiil (set, setting) 1. koymak, komak. 2. tayin etmek, tespit etmek, saptamak. 3. (birine) (bir dev) vermek. 4. (saati) ayarlamak. 5. (sofray) kurmak. 6. (krk bir kemiin ularn) yerine koyup sarmak; (krk bir kemiin ular) (birbirine) kaynamak: The bone has set. Kemik kaynad. 7. -e yol amak: His remark set her to thinking. Onun laf dnmesine yol at. 8. (reel, pelte, muhallebi v.b.'ni) jle kvamna getirmek, koyulatrmak; (reel, pelte, muhallebi v.b.) qle kvamna gelmek, koyulamak. 9. (gkcismi) batmak. 10. (slak sa) bir ekle sokmak, sarmak; (saa) fn ekmek; (sa) ekle girmek. 11. (bir hikye v.b.'ni) (belirli bir mekn ve zaman iinde) geirmek.

setback setsquare settee setting

set.back set'bk isim 1. aksama. 2. baarszlk, yenilgi. set.sjuare set'skwer isim, ngiliz ngilizcesi gnye. set.tee seti' isim kanepe. set.ting set'ng isim 1. ortam. 2. edebiyat zaman ve mekn. 3. tiyatro (oyunun bir sahnesine ait) dekor. 4. (mcevher iin) yuva ve trnaklar. 5. beste. 6. (bir kiilik) yemek takm veya atal bak takm; (bir

1179

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

yemek masasna ait) tabak anak ve atal bak. 7. ayar. 8. gkbilim gurup, batma. settle a score with someone biriyle kozunu paylamak, biriyle hesaplamak; birinden (bir eyin) acsn karmak. settle accounts settle an account settle down hesaplamak. hesab demek. 2. hesabn grmek. uslanmak, yola gelmek. 2. sakin olmak. 3. rahat bir ekilde oturmak. 4. to kendini (bir ie) vermek, (bir ii) cidden yapmaya balamak. 5. in (bir ie) almak. settle for settle on settle one's affairs settle out of court settle someone down -e raz olmak, -i kabul etmek. -e karar vermek. btn ilerini halletmek. mahkemeye bavurmadan uzlamak. birini uslandrmak, birini yola getirmek. 2. birini sakinletirmek. 3. in birini (rahat bir yere) oturtmak. settle someone in a place settle someone's hash settle up with someone settle upon settle birini bir yere yerletirmek/iskn etmek. birinin hakkndan gelmek. birine kar olan borcu demek. -e karar vermek. set.tle set'l fiil 1. (insanlar) (bir yere) yerletirmek; (insanlar) (bo bir yere) iskn etmek; -e yerlemek. 2. (bir eyi) (bir yere) oturtmak; -e oturmak. 3. (ku) konmak. 4. (sinirleri) yattrmak; (mideyi) rahatlatmak; yatmak; rahatlamak. 5. (binada) tasman meydana gelmek. 6. (kahveyi) berraklatrmak. 7. (svnn iindeki kat maddeleri) keltmek. 8. (svnn iindeki kat maddeler) kelmek. 9. (kuru bir maddeyi) kertip sktrmak. 10. (kuru bir madde) kp daha skk olmak. 11. karar vermek, kararlatrmak. 12. (bir anlamazl, bir davay) halletmek, zmek. settlement set.tle.ment set'lmnt isim 1. yerletirme; iskn; yerleme. 2. ky. 3. kelme. 4. (binada oluan) tasman, oturma. 5. (anlamazl, davay) halletme. 6. hesab kapatma; hesab kapatmak iin denen para. 7. (birine)
1180

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

(bir eyi) brakma/balama; (birine) (bir eyi) brakma/balama belgesi; braklan/balanan ey/eyler. settler set.tler set'lr isim bir yere yerleen veya yerletirilen kimse. set-to setup set-to set'tu isim kavga; az kavgas; dvme. set.up set'^p isim, konuma dili 1. dzen, sistem: What's the setup like there? Oradaki dzen nasl? 2. tuzak: It's a setup by the police. Polisin kurduu bir tuzak o. seven sev.en sev'n sfat yedi. isim 1. yedi, yedi rakam (1, VII). 2. iskambil oyunlar yedili. sevenfold seventeen sev.en.foldsfat, zarf yedi kat, yedi misli. sev.en.teen sev'ntin' sfat on yedi. isim on yedi, on yedi rakam (31, XVII). seventeenth seventh seventieth seventy sev.en.teenthsfat, isim 1. on yedinci. 2. on yedide bir. sev.enth sev'nth sfat, isim 1. yedinci. 2. yedide bir. sev.en.tiethsfat, isim 1. yetmiinci. 2. yetmite bir. sev.en.ty sev'nti sfat yetmi. isim yetmi, yetmi rakam (18, LXX). sever sev.er sev'r fiil 1. kesmek. 2. ayrmak. 3. kopmak, ikiye ayrlmak. several severance pay severance sev.er.al sev'rl sfat 1. birka. 2. ayr, tek. iten ayrlana denen tazminat. sev.er.ance sev'rns isim 1. kesme. 2. ayrma, ayrm. 3. kopma, ikiye ayrlma. severe se.vere svr' sfat 1. sert; hain; kat. 2. ok actan, iddetli. 3. byk (zarar). 4. zor, g (bir ey). 5. ok sade, yaln. severity se.ver.i.ty sver'ti isim 1. sertlik; hainlik; katlk. 2. (arya ait) iddet. 3. (zarara ait) byklk. 4. zorluk, glk. 5. sadelik, yalnlk. Seville orange turun.

1181

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk sew something up

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

bir eyi dikip kapatmak; kesik yeri dikmek. 2. bir ii salam kaza balamak.

sew sewage sewer system sewer sewing cotton sewing machine sewing

sew so fiil (sewed, sewn/sewed) dikmek; diki dikmek. sew.age su'wc isim pissu, lam suyu. kanalizasyon. sew.er su'wr isim lam. pamuk iplii, tire. diki makinesi. sew.ing so'wng isim 1. dikme, dikim. 2. diki; dikilecek ey.

sewn sex appeal sex sextant sexton sexual harassment sexual sexuality sexy shabby

sewn son fiil baknz sew seksapel, cinsel cazibe. sex seks isim 1. cinsiyet, cins. 2. seks, cinsel iliki. sex.tant seks'tnt isim sekstant. sex.ton seks'tn isim zango. cinsel taciz. sex.u.al sek'uwl sfat cinsel, cinsi. sex.u.al.i.ty sekuwl'ti isim cinsiyet, cinsellik. sex.y sek'si sfat, konuma dili seksi. shab.by b'i sfat 1. eski psk, yrtk prtk, peqmrde. 2. hrpani, st ba eski psk olan. 3. aalk, adi; pespaye; seviyesiz. 4. ok az, czi.

shack up with shack up shack

(ile) evli olmadan beraber yaamaya balamak. (ile) evli olmadan beraber yaamaya balamak. shack k isim baraka. fiil, konuma dili baknz shack up shack up with

shackle

shack.le k'l isim 1. engel, mania, zincir, boyunduruk, insan engelleyen veya hapseden ey. 2. pranga. fiil baknz be shackled by

shade into

(bir ey) (baka bir eyden) farksz olmaya balamak: The real shades into the unreal. Gerek hayalden farksz olmaya balyor.

1182

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk shade off into

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

(bir ey) (baka bir eyden) farksz olmaya balamak: The real shades into the unreal. Gerek hayalden farksz olmaya balyor.

shade

shade eyd isim 1. glgelik, glge, glgeli yer. 2. abajur. 3. stor. 4. gz siperi. 5. (resimde) glge. 6. (renge ait) ton. 7. nans, ince fark, ayrt. 8. konuma dili gne gzl. fiil 1. siper etmek; gneten korumak; glge etmek: He shaded his eyes with his hand. Elini gzlerine siper etti. 2. (resimde) glgelemek.

shadow cabinet shadow play shadow

ngiliz ngilizcesi glge kabine, muhalefet kabinesi. glge oyunu. shad.ow d'o isim 1. glge. 2. (of) zerre kadar, en ufak bir ...: There's not a shadow of justification for what he's doing. Yaptn hakl karacak en ufak bir sebep yok. fiil 1. glgelemek, glge etmek, glgelendirmek. 2. glgelendirmek, bozmak. 3. gizlice takip etmek.

shadowy

shad.owysfat 1. belli belirsiz, belirsiz, mphem. 2. tayin edilmesi zor olan. 3. glgeler iinde olan.

shady

shad.y ey'di sfat 1. glgeli, glgeler iinde. 2. glge veren. 3. pheli; kanunsuz, kanuna aykr; kt, hilebaz, sahtekr.

shaft

shaft ft isim 1. aft, mil. 2. gvde, stun balyla kaide arasndaki ksm. 3. (mzrak, ok v.b.'ne ait) sap. 4. (telee ait) eksen. 5. (atl arabaya ait) ok. 6. n, ua. fiil, argo (birinin) cann yakmak.

shaggy shah shake a leg Shake a leg! shake hands shake oneself shake someone off shake someone up

shag.gy g'i sfat kaba tyl (tekstil); kaba (sakal v.b.). shah a isim ah. acele etmek, pergelleri amak. konuma dili abuk ol! el skmak. silkinmek, silkelenmek. birinden kurtulmak. birini (ruhen) sarsmak.
1183

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk shake something down shake something off shake something out shake something up shake

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

bir eyi silkeleyip drmek. bir eyden silkinmek/kurtulmak. bir eyi silkmek. svy alkalamak; kat maddeyi sallamak. shake eyk isim 1. sarsnt. 2. (svy) alkalama; (kat maddeyi) sallama. 3. (ba, yumruu) sallama. 4. silkeleme. 5. serpme.

shakedown flight shakedown

deneme uuu. shake.down eyk'daun isim, argo birinden para szdrma.

shaker shakeup shaky

shak.er ey'kr isim alkalama kab. shake.up eyk'^p isim reorganizasyon. shak.y ey'ki sfat 1. titrek; sarsak. 2. salam olmayan, sakat.

shale shall

shale eyl isim killi ist, killi yaprakta. shall l yardmc fiil (should) 1. Gelecek zaman kipinde kullanlr: I shall bolt the door. Kapy srgleyeceim. 2. Kararllk belirtir: I pledge my life that they shall be free. Hr braklacaklarna hayatm zerine ant ierim. 3. Sz verme durumunda kullanlr: You shall have what you need. Size ne gerekirse vereceim. 4. Emir belirtir: You shall not kill. ldrmeyeceksin. 5. Kanlmazlk belirtir: Whatever shall be .... Ne olacaksa ....

shallot

shal.lot lat', l't isim 1. yabanisarmsak, yabanisarmsak. 2. yeil soan, taze soan.

shallow

shal.low l'o sfat 1. s, slk. 2. yzeysel, derine inmeyen, basit. isim s yer, slk.

sham

sham m isim 1. yapmack, sahtelik. 2. oyun, hile; dankl dv. sfat sahte, suni; yalandan. fiil (shammed, shamming) (bir ey) yapar gibi yapmak; yalandan yapmak.

shamble

sham.ble m'bl fiil ayaklarn sryerek yrmek.

1184

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk shambles

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

sham.bles m'blz isim 1. darmadan bir yer, karmakark bir yer; yknt. 2. hercmer, karklk. 3. mezbaha.

shame

shame eym isim utan, hicap. Shame on you! Utan! fiil 1. rezil etmek. 2. glgede brakmak. 3. (birini) utandrarak (bir ey yapmaya) mecbur etmek.

shamefaced

shame.faced eym'feyst sfat 1. utanga, mahcup, ekingen. 2. utan iinde.

shameful

shame.ful eym'fl sfat utan verici, yz kzartc, utandrc, utanlacak, ayp; rezil.

shameless

shame.less eym'ls sfat utanmaz; yzsz; utantan yoksun.

shampoo

sham.poo mpu' isim ampuan. fiil ampuanla ykamak.

shamrock shank shan't shanty shape up

sham.rock m'rak isim yonca. shank ngk isim 1. baldr; incik. 2. kasaplk incik. shan't nt ksaltma shall not . shan.ty n'ti isim baraka. (biri) iyi bir yolda olmak; (i v.b.) iyi gitmek: Things are shaping up well. ler iyi gidiyor.

shape

shape eyp isim 1. biim, ekil. 2. hal. That firm's in bad shape. O firmann durumu kt. fiil 1. -i bir ekle sokmak, -e bir ekil vermek. 2. into -den (bir ey) yapmak: He shaped the clay into a pot. amurdan bir mlek yapt.

shaped

shaped eypt sfat (like) eklinde, biiminde: heartshaped kalp eklinde. It's shaped like a pyramid. ekli piramide benziyor.

shapeless shapely share

shape.less eyp'ls sfat biimsiz, ekilsiz; kalpsz. shape.ly eyp'li sfat biimli, biimi gzel olan. share er isim 1. pay, hisse, para. 2. hisse senedi, aksiyon. fiil 1. paylamak. 2. anlatmak, sylemek. 3. (bir fikre) katlmak.

shareholder

share.hold.er er'holdr isim hissedar, payda.


1185

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk shark sharp practice sharp practices sharp

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

shark ark isim kpekbal. hileli bir i. hileli iler, dalavere. sharp arp sfat 1. keskin. 2. sivri ulu. 3. keskin (gzler, grme duyusu). 4. zehir gibi, ok stn (zek); zeks zehir gibi. 5. keskin, sert, ac. 6. ani (ykseli, d, dn). 7. ok net. 8. iddetli (sanc). 9. sert (vuru, iti). 10. sert, ters (szler, sz). 11. kurnaz; kurt. 12. k, zarif, gzel. 13. tiz (ses). 14. mzik diyez: F sharp Fa diyez. isim, mzik diyez.

sharpen

sharp.en ar'pn fiil 1. (ba) bilemek. 2. (kalemi) sivriltmek, amak. 3. (ary) iddetlendirmek. 4. (zeky) gelitirmek. 5. (sesi) tizletirmek.

sharp-eyed sharp-witted shatter

sharp-eyed arp'ayd' sfat keskin gzl. sharp-wit.ted arp'wt'd sfat zeks zehir gibi. shat.ter t'r fiil 1. parampara etmek, tuzla buz etmek. 2. mahvetmek; bozmak.

shattered

shat.teredsfat 1. parampara. 2. mahvolmu; bozulmu. 3. ngiliz ngilizcesi ok yorgun, can km, bitkin.

shave

shave eyv fiil (shaved, shaved/shaven) 1. (off) (sakal, kllar) tra etmek. 2. sakal tra olmak: He hasn't shaved for three days. gndr tra olmad. 3. (buz kalbndan) buz kazmak. 4. syrmak. 5. rendelemek. isim tra: Give me a shave! Beni tra et!

shaver shaving

shav.er ey'vr isim elektrikli tra makinesi. shav.ing ey'vng isim 1. tra etme; tra olma. 2. (bir) rende tala. 3. oul rende tala.

shawl She can't help shouting at people. She is herself again. She is sixty if a day. She said it herself. She wasn't born yesterday!

shawl l isim al, atk. Onun insanlara barmas elinde deil. Kendine geldi. En aa altm yanda olmal. Bizzat kendisi syledi. O kan kuras!/Onu kolay kolay kandramazsn!
1186

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk she sheaf shear

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

she i zamir, diil o. sfat dii. she-goat kei. sheaf if isim (sheaves) balam, demet; deste. shear r fiil (sheared/shorn) 1. (hayvann tylerini) ok ksa kesmek, krkmak, krpmak. 2. (bir itin dallarn) ksa budamak. 3. off kopmak, iki paraya ayrlmak.

shears

shears rz isim, oul 1. krk (krkmaya yarayan alet). 2. bahvan makas; it makas.

shearwater sheath

shear.wa.ter r'wtr isim, zooloji yelkovan. sheath ith isim 1. (bak, kl iin) kn. 2. botanik kn. 3. anatomi klf.

sheathe

sheathe idh fiil 1. knna sokmak, knlamak. 2. with ile kaplamak.

shebang

she.bang bng' isim, konuma dili baknz the whole shebang

shed blood shed light on shed

kan dkmek. -i aydnlatmak, -i aklamak. shed ed fiil (shed, shedding) 1. (yaprak, gzya, ty) dkmek. 2. (su) geirmemek. 3. (ylan) (gmlek) deitirmek.

she'd sheen sheep sorrel sheep sheepfold sheepish

she'd id ksaltma 1. she had . 2. she would . sheen in isim parlaklk. botanik kuzukula. sheep ip isim (sheep) koyun. sheep.fold ip'fold isim al. sheep.ish i'p sfat gln bir ekilde utanga; kabahatinden dolay utanga.

sheep's sorrel sheepskin coat sheepskin

botanik kuzukula. napa palto/ceket. sheep.skin ip'skn isim 1. psteki, koyun postu. 2. konuma dili niversite diplomas.

sheer

sheer r sfat 1. effaf ve ince (kuma). 2. srf; btnyle: It was sheer luck. anstan baka bir ey deildi. 3. sarp, dik.

sheet iron

sac, sa.
1187

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk sheet

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

sheet it isim 1. yatak araf, araf. 2. (kt veya yufka iin) yaprak. 3. (buz iin) tabaka.

sheik

sheik ik, [ngiliz ngilizcesi] eyk isim eyh, kabile reisi.

sheikh

sheikh ik, [ngiliz ngilizcesi] eyk isim eyh, kabile reisi.

shelf shell

shelf elf isim (shelves) 1. raf. 2. corafya elf. shell el isim 1. (sert) kabuk; kavk: sea shell deniz kabuu. 2. mermi. 3. (fiee ait) kovan. 4. ii yok olmu bir eyin d: I saw only the burned shells of buildings. Ancak yank binalarn d duvarlarn grdm. 5. (krekli) yar teknesi.

she'll shellac shellfish shelter

she'll il ksaltma she will . shel.lac lk' isim gomalak. shell.fish el'f isim kabuklular. shel.ter el'tr isim 1. snak; barnak; korunak. 2. siper: They took shelter under a tree. Bir aacn siperine sndlar. fiil 1. korumak. 2. barndrmak; barnmak. 3. saklanmak; snmak; siperlenmek.

sheltered

shel.ter.edsfat 1. mahfuz; kuytu, siper. 2. kt ve tatsz eylerden korunmu, kt ve tatsz eylerden uzak.

shelve

shelve elv fiil 1. rafa koymak/kaldrmak. 2. rafa koymak/kaldrmak, imdilik vazgemek.

shelves shenanigan

shelves elvz isim, oul baknz shelf she.nan.i.gan nn'gn isim, konuma dili 1. maskaralk, samalk, sama ey, komik ey. 2. yaramazlk, yaramaz davran. 3. oyun, hile, numara.

shepherd

shep.herd ep'rd isim oban. fiil (rehber veya refakati olarak) (birini) getirmek veya gtrmek, (birine) refakat etmek.

sherbet sheriff She's an excellent manager. She's got a heart of gold.

sher.bet r'bt isim bir eit meyveli dondurma. sher.iff er'f isim erif (bir polis amiri). leri ok iyi ekip eviriyor. Gnl ok zengin. 2. ok merhametli.
1188

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk She's had a stroke of luck. She's no raving beauty. shetland wool shetland Shi'a shield

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

Talih ona gld. Mthi gzel bir kadn deil. etlant. shet.land et'lnd isim etlant. Shi'.a i'y isim baknz the Shi'a shield ild isim 1. kalkan. 2. siper; koruyucu ey. fiil korumak; siper etmek: He shielded his eyes with his hand. Elini gzlerine siper etti.

shift down into shift for oneself shift gears shift one's ground

(belirli bir vitese) almak. kendi hayatn kazanmak. vites deitirmek. savunduu konuyu baka birtakm gerekelere dayatmak.

shift the blame onto shift up into shift

suu (birinin) stne atmak, (suu) (birine) yklemek. (belirli bir vitese) gemek. shift ft isim 1. (rzgr iin) ynn deitirme. 2. vardiya. 3. ok sade bir eit kadn elbisesi.

shiftless shifty Shi'i Shi'ism Shi'ite shilling shilly-shally

shift.less ft'ls sfat haylaz, tembel, miskin. shift.y f'ti sfat dalavereci, hilekr. Shi'.i i'yi isim, sfat ii. Shi'.ism i'yzm isim iilik. Shi'.ite i'yayt isim, sfat baknz Shi'i shil.ling l'ng isim ilin, eski ngiliz gm paras. shil.ly-shal.ly l'il'i fiil 1. tereddtten dolay harekete gememek; kararszlk iinde dnp dolamak. 2. vakit ldrmek.

shimmer

shim.mer m'r fiil yumuak ve titrek bir kla parldamak. isim titrek k.

shin down

(aa, direk v.b.'ne) (sarlp bedenini kaydrarak) inmek.

shin up

(aa, direk v.b.'ne) (sarlp bedenini yukar ekerek) trmanmak.

shin

shin n isim incik kemii, incik. fiil (shinned, shinning) baknz shin down shin up
1189

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk shinbone shindig shine shoes shine

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

shin.bone n'bon isim anatomi incik kemii. shin.dig n'dg isim, konuma dili atafatl bir parti. ayakkab boyamak. shine ayn fiil (shone/[eski] shined) 1. parlamak, k samak. 2. parlatmak. 3. (bir ) (bir yere) evirmek. 4. (biri) (belirli bir konuda) ok baarl olmak. isim parlaklk.

shingle

shin.gle ng'gl isim tahta at kiremidi, padavra, hartama, yarma (aty rtmek veya bina duvarn kaplamak iin kullanlr.).

shingles shinny down shinny up shinny

shin.gles ng'glz isim, oul, tbbi zona. baknz shin down baknz shin up shin.ny n'i fiil, konuma dili baknz shinny up shinny down

shiny ship out ship

shin.y ay'ni sfat parlak. yola kmak. 2. gemiyle gitmek. ship p isim gemi; vapur. fiil (shipped, shipping) 1. (bir eyi) (bir nakliyat aracyla) gndermek, yollamak. 2. (bir eyi) gemiyle yollamak. 3. (krekleri) fora edip teknenin iine koymak.

shipment

ship.ment p'mnt isim 1. gnderilen mal/sipari. 2. (bir eyi) (bir nakliyat aracyla) yollama.

shipowner shipper shipping agent shipping charge shipping company shipping

ship.own.er p'onr isim gemi sahibi. ship.per p'r isim siparii alp gnderen. nakliyeci, nakliyat. nakliye, nakliye creti; navlun. nakliyat irketi. ship.ping p'ng isim 1. gemiler. 2. siparii alp gnderme.

shipshape shipwreck

ship.shape p'eyp sfat dzgn, muntazam. ship.wreck p'rek isim 1. gemi enkaz. 2. geminin kazaya uramas.

1190

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk shipwrecked

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

ship.wrecked p'rekt sfat 1. gemi kazas geirmi, kazazede. 2. yklm, tuzla buz olmu (mitler v.b.).

shipyard shire shirk shirt stud shirt shirttail shish kebab shit

ship.yard p'yard isim tersane. shire ayr isim ngiltere'de kontluk (idare blgesi). shirk rk fiil yan izmek; kaytarmak. plastron dmesi. shirt rt isim gmlek. shirt.tail rt'teyl isim gmlek etei. shish ke.bab ' kbab i kebap. shit t isim, kaba 1. bok. 2. aalk herif. nlem Kahrolsun!

shitty shiver

shit.ty t'i sfat, kaba aalk, pis, alak. shiv.er v'r fiil rpermek. isim rperti: It sent shivers down my spine. Tylerimi diken diken etti.

shoal shock absorber shock therapy shock

shoal ol isim s yer, slk. amortisr (cihaz). ok tedavisi. shock ak isim ekin yn (dikey duran balanm birok ekin demeti).

shocking

shock.ing ak'ng sfat insan ok artan, oke eden, sarsc.

shod shoddy

shod ad fiil baknz shoe shod.dy ad'i sfat kalitesiz, tapon; kavaf ii, geliigzel yaplm.

shoe polish shoe repairer shoe

ayakkab boyas. ayakkab tamircisi. shoe u isim 1. ayakkab, pabu. 2. nal. fiil (shod/shoed, shoeing) nallamak, nal akmak.

shoehorn shoelace shoeshine parlor shoeshine shoestring shoetree

shoe.horn u'hrn isim ayakkab ekecei, ekecek. shoe.lace u'leys isim ayakkab ba, back. lostra salonu. shoe.shine u'ayn isim ayakkab boyama, lostra. shoe.string u'strng isim ayakkab ba, back. shoe.tree u'tri isim ayakkab kalb.
1191

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk shone shoo

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

shone on fiil baknz shine shoo u nlem Defol!/Kt!/Hot!/Pist! fiil away kovmak.

shook shoot a glance at shoot ahead shoot at shoot back at someone

shook k fiil baknz shake -e bakvermek, -e gz atmak. hzla ne gemek. -e ate etmek. 2. konuma dili -i amalamak. birinin ateine karlk vermek. 2. birine cevap yetitirmek.

shoot by shoot down shoot for shoot it out shoot one's bolt shoot one's mouth off shoot one's wad shoot out shoot past shoot the breeze shoot the bull shoot up

yldrm hzyla gemek. (uaa) ate edip drmek. konuma dili -i amalamak. (bir meseleyi halletmek iin) karlkl ate etmek. elinden geleni yapmak. konuma dili patavatszca konumak. konuma dili parasnn hepsini harcamak. frlamak. yldrm gibi gemek. konuma dili ene almak, kaynatmak; yarenlik etmek. konuma dili ene almak, kaynatmak; yarenlik etmek. (birinin boyu) hzla uzamak. 2. hzla ykselmek. 3. (alev) parlamak. 4. damardan uyuturucu almak. 5. her tarafa ate etmek; her tarafa rasgele ate etmek.

shoot

shoot ut fiil (shot) 1. (kurun, ok, top) atmak. 2. (bir hedefi) (silahla) vurmak. 3. from -den fkrmak. 4. (bir eyi) tkrvermek. 5. (ar) (belirli bir yer boyunca) yaylvermek. 6. (sinema kamerasyla) (film) ekmek. 7. (misket, bilardo) oynamak. isim 1. filiz, srgn. 2. av, avlama.

shooting brake shooting of a film shooting range shooting star

ngiliz ngilizcesi steyn. filmin evirimi. at poligonu, poligon. akanyldz, ama.

1192

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk shooting

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

shoot.ing u'tng isim 1. ate, ateli silahlarn atlmas. 2. (ateli silahla) birinin yaralanmas veya ldrlmesi. 3. (hedefi) (silahla) vurma. 4. sinema evirim.

shop around shop assistant shop

en uygun fiyatlarn peinde ar pazar dolamak. ngiliz ngilizcesi tezghtar. shop ap isim 1. (perakende sat yaplan) dkkn. 2. (zanaatya ait) atlye; tamirhane. 3. (ortaokul ve liselerde) zanaat dersi. fiil (shopped, shopping) (for) (belirli eylerin peinde) ar pazar dolamak.

shopkeeper

shop.keep.er ap'kipr isim ar esnaf, esnaf, dkknc.

shoplift

shop.lift ap'lft fiil dkknlardan (mal) armak; dkknlardan mal armak.

shopping center shopping

alveri merkezi, ar. shop.ping ap'ng isim (belirli eylerin peinde) ar pazar dolama.

shopwindow shopworn

shop.win.dow ap'wndo isim vitrin. shop.worn ap'wrn sfat (rafta satlmadan uzun zaman kalp) eskimi (mal).

shore

shore r fiil 1. up (bir eyin kmesini nlemek iin) bir tarafna destek koymak, desteklemek, payanda vurmak. 2. up (fiyatlar) desteklemek.

shoreline shorn short and sweet short cut short measure short of

shore.line r'layn isim ky eridi. shorn rn fiil baknz shear az ve z. kestirme yol. eksik l. - den baka: She tried everything short of firing him. Onu sepetlemekten baka her eyi denedi.

short story short wave short

hikye, yk. radyo ksa dalga. short rt sfat 1. ksa. 2. ksa boylu, ksa. 3. ters, sert, gnl krc. isim, elektrik ksa devre.

shortage

short.age r'tc isim eksiklik; ktlk.


1193

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk shortchange

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

short.change rt'eync fiil 1. (birine) parann stn eksik olarak vermek. 2. (birini) (bir eyden) mahrum brakmak; (birine) (bir eyi) gerekli miktarda vermemek.

short-circuit

short-cir.cuit rtsr'kt fiil 1. ksa devre yapmak. 2. (aradaki eyleri) atlayp gemek.

short-coming shortcut shorten shortening

short-com.ing rt'k^mng isim kusur, eksik, noksan. short.cut rt'k^t isim kestirme, kestirme yol. short.en r'tn fiil ksaltmak; ksalmak. short.en.ing r'tnng isim (hamur yapmnda kullanlan) kat ya.

shorthand shorthanded shortlived shortly

short.hand rt'hnd isim stenografi, steno. short.hand.ed rt'hndd sfat baknz be shorthanded short.lived rt'layvd, rt'lvd sfat ksa mrl. short.ly rt'li zarf 1. ksa bir zamanda. 2. az bir mesafeden sonra: It's shortly beyond that house. O evin biraz tesinde. 3. ksaca, az ve z bir ekilde. 4. ters bir ekilde.

shortness

short.ness rt'ns isim 1. ksalk. 2. ksa boyluluk. 3. terslik, sertlik. 4. eksiklik.

shorts shortsighted

shorts rts isim, oul 1. ort. 2. (erkek iin) klot. short.sight.ed rt'say'td sfat 1. miyop. 2. ngrs olmayan.

short-term shortwave shot put shot

short-term rt'trm' sfat ksa vadeli. short.wave rt'weyv' isim ksa dalga. spor 1. glle atma. 2. glle at. shot at isim 1. (mermi, roket iin) atm, at; (top iin) vuru; (top iin) ut. 2. (ifte namlulu av tfei iin) sama. 3. spor glle. 4. konuma dili frsat. 5. sinema ekim. 6. konuma dili fotoraf. 7. ine, ine yoluyla verilen ila: He got a shot. ne oldu.

shotgun

shot.gun at'g^n isim 1. ifte, ifte namlulu av tfei. 2. tek bir oda geniliinde btn odalar arka arkaya sralanan ev.
1194

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk should

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

should d yardmc fiil 1. Manevi zorunluluk gsterir: I think I should go. Gitsem iyi olur galiba. Why shouldn't I go? Niin gitmeyeyim. You should have said "No!" "Hayr!" demeliydin. How should she have known he was a rogue? Serseri olduunu ne bilsindi. 2. htimal gsterir: The weather should be nice. Herhalde hava gzel olur. 3. Baz artl cmlelerde kullanlr: You can use the house should the weather turn bad. Hava bozarsa evden yararlanabilirsiniz. 4. aknlk belirtir: At that moment who should telephone but Mehmet himself! O an kim telefon etse beenirsin? Mehmet'in ta kendisi! 5. Gelecek zaman gstermek iin kullanlr: He said he should go. Gideceini syledi. 6. Olumluyken olumsuz bir anlam gsterir: She should worry, with her good looks! O gzelliiyle endie etmesine hi gerek yok aslnda!

shoulder bag shoulder blade shoulder to shoulder

omuz antas. krek kemii. omuz omuza, yan yana. 2. omuz omuza, dayanma iinde.

shoulder

shoul.der ol'dr isim 1. omuz. 2. da yamacnn st blm. 3. kasaplk krek, krek eti. 4. banket. fiil 1. omzuna almak, omzuna vurmak, omuzlamak. 2. (bir ii, bir grevi) yklenmek, omuzlamak. 3. omuzlamak, omzuyla itmek.

shouldn't shout someone down shout

should.n't d'nt ksaltma should not . bararak birini konuturtmamak. shout aut fiil barmak; haykrmak. isim bart, bar; haykr, haykr.

shove off

denizcilikle ilgili avara etmek. 2. gitmek, kmak, palamar zmek.

shove something into shove shovel food into one's mouth

bir eyi (bir yere) sokmak. shove ^v fiil (sert bir ekilde) itmek. isim iti. yemei hapr hupur yemek/attrmak.
1195

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk shovel

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

shov.el ^v'l isim krek. fiil (shoveled/shovelled, shoveling/shovelling) krekle atmak, kreklemek, kremek, krmek.

show biz show business show dirt show disrespect for

oyunculuk; artistlik. oyunculuk; artistlik. kir tutmak. -e saygszlkta bulunmak.

Show me the hows and the whys of it. Bana iin nedenlerini anlatn. show of strength show off kuvvet gsterisi. gsteri yapmak, fiyaka satmak, caka satmak. 2. gururla gstermek. show one's face show one's hand show one's teeth show one's true colors show signs of show someone around show someone in gzkmek, grnmek. niyetini aklamak. dilerini gstermek, tehdit etmek. asl karakterini aa vurmak. (birinde) (belirli bir eyin) belirtileri gzkmek. birini gezdirmek, birine rehberlik etmek. birini ieri almak, birini buyur etmek, birini ieriye buyur etmek. show someone out show someone the door birini kapya kadar uurlamak. birini kovmak, birine kapy gstermek. birine bir eyin nasl yapldn gstermek.

show someone the way to do something show someone up show up show

birinin foyasn ortaya karmak. 2. birini utandrmak. konuma dili 1. gelmek. 2. kagelmek. show o fiil (showed, shown) 1. gstermek. 2. grnmek, gzkmek. isim 1. televizyon program, izlence. 2. ov, rev. 3. sergi. 4. gsteri: air show uu gsterisi. 5. msamere. 6. gsteri, sahte davran. 7. konuma dili i; kurulu: Who's running this show? Burasn kim ynetiyor?

showcase showdown

show.case o'keys isim vitrin, camekn. show.down o'daun isim bir kavgann galibini belirleyecek olay.

1196

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk shower

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

show.er au'wr isim 1. ksa sren yamur. 2. du, du yapma. 3. du, du yapma yeri. 4. du, du yapmay salayan aygt. 5. geline veya bebee hediye verilen parti. fiil 1. yamur yamak. 2. yamak. 3. yadrmak. 4. du yapmak/almak.

shown showoff

shown on fiil baknz show show.off o'wf isim gsteri yapan kimse, fiyakac, cakac.

showroom

show.room o'rum isim galeri (bir maln sergilendii salon).

showy shrank shrapnel shred

show.y o'wi sfat gsterili; gz boyayan. shrank rngk fiil baknz shrink shrap.nel rp'nl isim, askeri arapnel. shred red isim 1. ince erit. 2. ufak para, parack. fiil (shredded, shredding) 1. dilmek; ditmek. 2. lime lime etmek.

shrew shrewd shrewish shriek

shrew ru isim 1. zooloji sivrifare. 2. irret kadn, irret. shrewd rud sfat kurnaz; akgz, hinolu. shrew.ish ru'w sfat irret. shriek rik fiil lk atmak; feryat etmek. isim lk; feryat.

shrill shrimp

shrill rl sfat tiz (ses), tiz sesli; kulak trmalayc. shrimp rmp isim 1. karides. 2. argo bcr kimse, bcr, bzdk.

shrine shrink from shrink

shrine rayn isim tapnak, mabet. (korkudan) -den ekinmek. shrink rngk fiil (shrank/shrunk, shrunk/shrunken) 1. (kuma) ekmek, daralp ksalmak; (kuma) ektirmek. 2. (bir eyin) suyu ekilmek; (bir eyin) suyunu ektirmek. 3. azalmak; azaltmak. 4. (bir eyin) deeri azalmak; (bir eyin) deerini azaltmak. 5. sinmek, pusmak. isim, konuma dili psikiyatr, ruh doktoru.

shrinkage

shrink.ageisim 1. (kumata) ekme. 2. fire.

1197

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk shrivel

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

shriv.el rv'l fiil (shriveled/shrivelled, shriveling/shrivelling) kuruyup buru buru olmak; bzmek.

shroud

shroud raud isim 1. kefen. 2. rt; tabaka. fiil kaplamak; rtmek; gizlemek.

shrub shrubbery shrug

shrub r^b isim al. shrub.ber.y r^b'ri isim 1. allar. 2. allk. shrug r^g fiil (shrugged, shrugging) omuz silkmek. isim omuz silkme.

shrunk shrunken shuck

shrunk r^ngk fiil baknz shrink shrunk.en r^ngk'n fiil baknz shrink shuck ^k isim msr koann saran yapraklar. fiil (msr) soymak, (msr koan) soymak.

Shucks! shudder

konuma dili Hay Allah! shud.der ^d'r fiil rpermek; titremek. isim rperti; titreme, titreyi.

shuffle one person in among others shuffle one person in with others shuffle one thing in among others shuffle one thing in with others shuffle

birini/bir eyi bakalarna katmak. birini/bir eyi bakalarna katmak. birini/bir eyi bakalarna katmak. birini/bir eyi bakalarna katmak. shuf.fle ^f'l fiil 1. (iskambil ktlarn) kartrmak, karmak. 2. (bir eyleri) bir yerden alp baka yere koymak. 3. (ayaklarn) srmek, srklemek; ayaklarn sryerek yrmek. isim 1. iskambil ktlarn kartrma. 2. ayaklarn sryerek yrme.

shun

shun ^n fiil (shunned, shunning) -den uzak durmak, -e yaklamamak.

shunt

shunt ^nt fiil 1. demiryolu (vagonu, katar) bir hattan baka hatta geirmek; (vagonu, katar) barnma hattna veya manevra hattna almak. 2. (nemli bir yerden) (nemsiz bir yere veya makama) tayin etmek. isim, elektrik nt.

shush shut down

shush ^ fiil susmak; susturmak. (fabrika, iyeri v.b.'ni) kapatmak.


1198

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk shut off

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

(k, gaz, makine v.b.'ni) kapatmak, kapamak; (k, makine v.b.) kapanmak. 2. from -den uzak tutmak; -den ayrmak; -den yoksun brakmak.

shut one's ears to shut one's eyes to shut oneself away in shut oneself in shut oneself up in shut out shut someone up in shut someone up

-e kulaklarn tkamak. -e gz yummak, -i grmezlikten gelmek. (bir yere) kapanmak. (bir yere) kapanmak. (bir yere) kapanmak. kapatmak; kesmek, girmesini engellemek. birini (bir yere) kapatmak. konuma dili birini susturmak, birinin enesini kapatmak.

shut something in

bir eyi (bir yere) sktrmak: She shut the door on her finger. Parman kapya sktrd.

shut something on

bir eyi (bir yere) sktrmak: She shut the door on her finger. Parman kapya sktrd.

shut up Shut your trap! shut

konuma dili susmak. 2. (bir yeri) kapatmak. Kapat eneni!/Ks gagan! shut ^t fiil (shut, shutting) kapatmak, kapamak; kapanmak: The door won't shut. Kap kapanmyor. The schools have been shut for a month. Okullar bir aydr kapal.

shutdown shutter speed shutter

shut.down ^t'daun isim fabrikay kapatma. fotoraflk poz sresi. shut.ter ^t'r isim 1. panqur. 2. kepenk. 3. fotoraflk obtratr, rtc.

shuttle diplomacy shuttle

mekik diplomasisi. shut.tle ^t'l isim 1. iki yer arasnda srekli sefer yapan yolcu arac. 2. _dokumaclk_ mekik. fiil iki/birka yer arasnda getirip gtrmek; iki/birka yer arasnda gidip gelmek, mekik dokumak.

shy away from shy

-den ekinmek, -den kanmak. shy ay fiil (at) rkmek.

1199

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk shyness

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

shy.nessisim ekingenlik, sklganlk, tutukluk, utangalk, mahcubiyet, rkeklik.

shyster

shy.ster ays'tr isim, konuma dili 1. kt avukat veya politikac. 2. kt, sahtekr.

si Siamese cat Siamese twins Siamese

si si isim, mzik si notas, gamn yedinci notas. siyamkedisi. Siyam ikizleri, yapk ikizler. Si.a.mese saymiz', saymiz' isim, tarih (Siamese) 1. Siyaml. 2. Siyamca, Tayca. 3. siyamkedisi. sfat 1. Siyam, Siyam'a zg. 2. Siyamca, Tayca. 3. tarih Siyaml.

Siberia Siberian

Si.be.ri.a saybir'iy isim Sibirya. isim Sibiryal. sfat 1. Sibirya, Sibirya'ya zg. 2. Sibiryal.

Sicilian

Si.cil.ian ssl'yn isim Sicilyal. sfat 1. Sicilya, Sicilya'ya zg. 2. Sicilyal.

Sicily sick at heart sick bay sick leave sick

Sic.i.ly ss'li isim Sicilya. zgn, kederli. revir. hastalk izni. sick sk sfat 1. hasta, rahatsz. 2. ruhen hasta. isim, ngiliz ngilizcesi kusmuk. fiil, ngiliz ngilizcesi, konuma dili up kusmak.

sicken

sick.en sk'n fiil 1. tiksindirmek, midesini bulandrmak. 2. hastalanmak. 3. midesi bulanmak; midesini bulandrmak. 4. of -den illallah demek.

sickening

sick.en.ing sk'nng sfat 1. mide bulandrc. 2. iren, mide bulandrc, tiksindirici. 3. korkun.

sickle sickly

sick.le sk'l isim orak. fiil orakla bimek. sick.ly sk'li sfat 1. hastalkl. 2. solgun ve naho (renk, tebessm). 3. mide bulandrc. 4. salkl olmayan (iklim).

sickness side by side

sick.ness sk'ns isim 1. hastalk. 2. mide bulants. yan yana.


1200

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk side dish side effect side street side

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

ba yemek dndaki yiyecek. yan etki, yan tesir. yan sokak. side sayd isim 1. yan, taraf: One side of the sheet was blank. Sayfann bir yz botu. Look at the matter from all sides. Meseleye her ynden bak. I've got a pain in my right side. Sa yanmda bir ar var. He's Turkish on his father's side. Baba tarafndan Trktr. 2. denizcilikle ilgili borda. 3. kenar. 4. taraf: Which side are you for? Hangi taraf tutuyorsun? sfat 1. yan, ikinci derecede olan, ikincil. 2. bir yanda bulunan, yan.

sideboard sideburns sided

side.board sayd'brd isim bfe (bir mobilya). side.burns sayd'brnz isim, oul favori (sakal vey sa). sid.ed say'dd sfat yanl, tarafl: an eight- sided figure sekiz yanl bir ekil. a many-sided person ok ynl bir kii.

sidekick

side.kick sayd'kk isim, konuma dili arkada, yardmc.

sidelong

side.long sayd'lng zarf yandan: He looked sidelong at her. Ona yan gzle bakt. sfat yandan olan: a sidelong glance yan yan bakma.

sidestep

side.step sayd'step fiil (sidestepped, sidestepping) - den kamak, -e yan izmek.

sideswipe sidetrack

side.swipe sayd'swayp fiil (bir eye) yandan arpmak. side.track sayd'trk isim, demiryolu barnma hatt; rampa hatt. fiil 1. (birini) asl amacndan saptrmak; (birini) lafa bomak. 2. demiryolu -i barnma hattna almak.

sidewalk

side.walk sayd'wk isim yaya kaldrm, kaldrm, trotuar.

sideways

side.ways sayd'weyz zarf 1. yandan. 2. yan yan: Move sideways! Yan yan git! 3. yanlamasna, yan. 4. yana.

sidle up to

(birinin) yanna yaklamak, (birine) yanamak.

1201

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk sidle

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

si.dle sayd'l fiil 1. yan yan gitmek. 2. (biri) yanamak. 3. yan yan getirmek; (gemiyi) yanatrmak.

siege Sierra Leone

siege sic isim kuatma, muhasara. Si.er.ra Le.o.ne syer' liyon', syer' liyo'ni Sierra Leone.

Sierra Leonean sieve

Sierra Leoneli. 2. Sierra Leone, Sierra Leone'ye zg. sieve sv isim elek; kalbur. fiil elekten geirmek, elemek; kalburdan geirmek, kalburlamak.

sift

sift sft fiil 1. elekten geirmek, elemek; kalburdan geirmek, kalburlamak. 2. (through) incelemek, tetkik etmek, inceleyerek okumak. 3. (out) from inceleyerek (bir grubu) (baka bir gruptan) ayrmak.

sifter sigh for sigh

sift.er sft'r isim (mutfakta kullanlan) un elei. -in hasretini ekmek. sigh say fiil 1. i ekmek, iini ekmek, i geirmek, ahlamak, gs geirmek. 2. (rzgr) hafife inlemek. isim i ekme, gs geirme.

sight

sight sayt isim 1. gr, grme yetisi. 2. grn, manzara: What a lovely sight you are! Bu ne gzellik byle! 3. oul grlecek yerler, turistik yerler.

sight-see sight-seeing sight-seer sign away sign for

sight-see sayt'si fiil turistik yerleri gezmek. sight-see.ingisim turistik yerleri gezme. sight-seerisim turist. kendi imzasyla (bir eyi) (bakasna) devretmek. (baka birinin) namna imza atmak. 2. (bir eyi) alabilmek iin imza atmak.

sign in sign off

(bir yere girerken) deftere imza atmak. (radyo spikeri) programnn bittiini sylemek. 2. konuma dili mektubu bitirmek, mektubu noktalamak.

sign on

ekibe (szlemeli olarak) katlmak. 2. ekibe (szlemeli olarak) almak: Let's sign him on! Onu ekibimize alalm!

sign one's name sign out sign over

imzasn atmak. (bir yerden karken) deftere imza atmak. kendi imzasyla (bir eyi) (bakasna) devretmek.
1202

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk sign someone on sign up for

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

(birini) kontratla takma almak. (-e) kendi kaydn yapmak/yaptrmak, kaydolmak, yazlmak.

sign up

(-e) kendi kaydn yapmak/yaptrmak, kaydolmak, yazlmak.

sign

sign sayn isim 1. iaret: plus sign art iareti. 2. levha; tabela. 3. belirti, alamet, emare: This is a sign that he's improving. Bu, onun iyiletiine alamet.

signal tower signal

demiryolu manevra kulesi, kumanda kulesi. sig.nal sg'nl isim iaret; sinyal. fiil iaret etmek; iaret vermek.

signatory signature significance significant

sig.na.to.ry sg'ntri isim (anlama) imzalayan devlet. sig.na.ture sg'nr isim imza. sig.nif.i.cance sgnf'kns isim 1. nem. 2. anlam. sig.nif.i.cant sgnf'knt sfat 1. kayda deer, nemli, mhim; dikkate deer. 2. anlaml, manal.

signify

sig.ni.fy sg'nfay fiil anlamna gelmek, gstermek: What does this signify? Bu ne anlama geliyor?

signpost

sign.post sayn'pst isim yol gsteren levha; iaret direi.

Silence ensued. silence silencer

Onu sessizlik izledi. si.lence say'lns isim sessizlik, skt. fiil susturmak. si.lenc.er say'lnsr isim 1. (tabanca veya tfek iin) susturucu. 2. ngiliz ngilizcesi susturucu, egzoz.

silent silhouette silicon silicone silk silken

si.lent say'lnt sfat sessiz. sil.hou.ette sluwet' isim siluet, glge grnt. sil.i.con sl'kn isim, kimya silisyum. sil.i.cone sl'kon isim, kimya silikon. silk slk isim ipek. silk.en sl'kn sfat 1. ipek gibi. 2. ipekten yaplm, ipekli.

silky sill

silk.y sl'ki sfat 1. ipek gibi. 2. kadife gibi (ses, ten). sill sl isim 1. (pencere iin) denizlik. 2. (kap iin) eik.
1203

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk silly silo silt

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

sil.ly sl'i sfat 1. aptal, ahmak. 2. gln, sama. si.lo say'lo isim silo. silt slt isim kelme sonucu oluan amur ve kum tabakas. fiil up kum ve amurla doldurmak/dolmak.

silver jubilee silver

evliliin yirmi beinci yldnm. sil.ver sl'vr fiil 1. gmle kaplamak. 2. gm renge dntrmek.

silver-plated silverware

sil.ver-platedsfat gm kaplama. sil.ver.ware sl'vrwer isim (sofrada kullanlan) atal, bak ve kaklar.

silvery similar

sil.ver.y sl'vri sfat 1. gmi. 2. berrak (ses). sim.i.lar sm'lr sfat benzer, benze: It's similar to that. Ona benzer bir ey. These two things are similar. Bu iki ey birbirine benziyor. Emre and Feyhan are similar to each other in certain ways. Emre ve Feyhan'n benzer taraflar var.

similarity

sim.i.lar.i.ty smler'ti isim benzerlik, benzeyi, benzelik.

similarly

sim.i.lar.lyzarf 1. birbirine benzer bir ekilde. 2. ayn ekilde.

simile Simmer down! simmer

sim.i.le sm'li isim benzetme, benzeti, tebih. konuma dili Sakin ol! sim.mer sm'r fiil 1. (kaynama noktasnn biraz altnda bir derecede) pimek veya piirmek. 2. (gizli bir i) kaynamak. 3. with (fke v.b. duygularla) (iin iin) kaynamak, dolu olmak.

simper

sim.per sm'pr fiil aptal aptal srtmak, pimi kelle gibi srtmak. isim aptalca srt.

simple

sim.ple sm'pl sfat 1. sade, sssz. 2. anlamas veya yaplmas kolay, kolay, basit: a simple solution kolay bir zm. 3. kendi halinde, sradan (kimse). 4. saf, kolayca aldatlabilen. 5. geri zekl; bunak. 6. Bir eyin tekliini vurgulamak iin kullanlr: It's a desire for

1204

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

revenge, pure and simple. Bir intikam alma hrsndan baka bir ey deil. simpleminded sim.ple.mind.ed sm'plmayn'dd sfat 1. basit, saf, kurnaz olmayan (kimse). 2. fazla basit (are, cevap v.b.). 3. geri zekl. simpleton simplicity sim.ple.ton sm'pltn isim aptal, avanak. sim.plic.i.ty smpls'ti isim 1. sadelik, ssszlk. 2. basitlik. 3. sradanlk. 4. saflk, kolayca aldatlabilme. simplification sim.pli.fi.ca.tion smplfkey'n isim 1. basitletirme, yalnlatrma; basitleme, yalnlama. 2. kolaylatrma. simplify sim.pli.fy sm'plfay fiil 1. basitletirmek, yalnlatrmak. 2. kolaylatrmak. simply sim.ply sm'pli zarf 1. sade bir ekilde, gsterisiz bir ekilde. 2. ak ve samimi bir ekilde. 3. Bir eyin tekliini vurgulamak iin kullanlr: He writes simply because he likes to. Yaz yazmasnn tek sebebi houna gitmesi. I simply can't! Bunu yapamam! 4. basit bir ekilde, kolay bir ekilde. 5. konuma dili ok, tek kelimeyle: They're simply magnificent! Bunlar tek kelimeyle muhteem. simulate sim.u.late sm'yleyt fiil 1. taklidini yapmak; gibi yapmak: She simulated concern. lgi gsterir gibi yapt. 2. -in benzerini yapmak. simultaneous si.mul.ta.ne.ous saymltey'niys sfat ayn zamanda olan, ayn zamanda meydana gelen, simltane, ezamanl, eanl. sin of omission sin ihmal suu. sin sn fiil (sinned, sinning) gnah ilemek; gnaha girmek. Sinai Since when ...? Si.nai say'nay, say'niyay isim Sina. Ne zamandan beri ...?: Since when have you been doing this? Bunu ne zamandan beri yapyorsun? since when o zamandan beri: He suffered a fall last May, since when he's been confined to a wheelchair. Geen Mays
1205

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

aynda dt ve o zamandan beri tekerlekli sandalyeye mahkm oldu. Since when? since Ne zamandan beri? since sns zarf o zamandan beri, ondan sonra: He left Saturday, and I haven't seen him since. Cumartesi gitti; o zamandan beri grmedim. They started the work then and have been at it ever since. e o zaman baladlar ve o zamandan bu yana yapyorlar. edat -den beri, -den itibaren. bala 1. -eli, -eli beri, -eliden beri. They've grown a lot since I saw them. Ben grmeyeli onlar ok bym. 2. -diine gre, mademki, madem: Since you're so wealthy why don't you just buy the whole building? Mademki bu kadar zenginsin, neden binann hepsini almyorsun? sincere Sincerely yours, sincerely sincerity sine sinecure sin.cere snsr' sfat iten, samimi, candan. Sayglarmla. sin.cere.ly snsr'li zarf itenlikle, samimiyetle. sin.cer.i.ty snser'ti isim itenlik, samimiyet. sine sayn isim, matematik sins. si.ne.cure say'nkyr, sn'kyr isim kolay ve iyi maal bir i. sinew sinewy sin.ew sn'yu isim 1. kas kirii, sinir. 2. kuvvet, g. sin.ew.y sn'yuwi sfat 1. adaleli. 2. kuvvetli, gl. 3. sinirli (et). sinful sin.ful sn'fl sfat gnahkr, gnahl (kimse); gnah olan (bir ey). sing a baby to sleep sing a different tune sing bebei ninni syleyerek uyutmak. az deitirmek. sing sng fiil (sang, sung) 1. (ark) sylemek. 2. (ku, bcek) tmek; (ku) akmak. Singapore Singaporean Sin.ga.pore sng'por isim Singapur. Sin.ga.po.re.an sngpor'iyn isim Singapurlu. sfat 1. Singapur, Singapur'a zg. 2. Singapurlu.

1206

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk singe

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

singe snc fiil (singeing) azck yakmak. isim hafif yank.

singer singing

sing.er sng'r isim arkc. sing.ing sng'ng isim 1. ark syleme. 2. tme; akma.

single file single

zarf tek sra halinde. sin.gle sng'gl sfat 1. tek: I can't think of a single example. Tek bir rnek gelmiyor aklma. 2. bekr, evlenmemi. 3. tek kiilik. 4. yalnkat (iek); iekleri yalnkat olan (bitki). isim, ngiliz ngilizcesi gidi bileti; dn bileti.

single-breasted

sin.gle-breast.ed sng'glbres'td sfat tek sra dmeli (ceket).

single-handed

sin.gle-hand.ed sng'glhn'dd zarf Tek bana, kendi bana, yalnz bana.

single-handedly

sin.gle-hand.ed.ly sng'glhn'ddli zarf Tek bana, kendi bana, yalnz bana.

single-minded

sin.gle-mind.ed sng'glmayn'dd sfat tek bir ama gden.

singlet

sin.glet sng'glt isim, ngiliz ngilizcesi atlet fanilas, atlet.

singly

sin.gly sng'gli zarf 1. tek tek, teker teker, bir bir. 2. tek bana, kendi bana, yalnz bana.

singular

sin.gu.lar sng'gylr sfat 1. dilbilgisi tekil. 2. byk, fevkalade. 3. nadir. 4. tuhaf.

singularity

sin.gu.lar.i.ty sng.gylerti isim 1. tuhaflk. 2. dilbilgisi tekillik.

sinister sink into a chair sink into a deep sleep sink their differences sink without a trace sink

sin.is.ter sn'str sfat netameli; kt. bir koltua kmek. derin bir uykuya dalmak. aralarndaki anlamazlklar bertaraf etmek. srra kadem basmak. sink sngk fiil (sank/sunk, sunk/sunken) 1. batmak; batrmak. 2. batmak, mahvolmak; batrmak,
1207

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

mahvetmek. 3. azalmak; (bir eyin) deeri azalmak. 4. (kt bir ey yapmaya) tenezzl etmek. 5. (kuyu, maden oca v.b.'ni) amak. 6. into gitgide (kt bir eyin) penesine dmek. 7. konuma dili in -e (para) harcamak/yatrmak/koymak; -e (emek) harcamak. 8. in ( on ) kafasna dank etmek. sinless sinner sinuous sinus sinusitis sip sin.less sn'ls sfat gnahsz. sin.ner sn'r isim gnahkr, gnahl. sin.u.ous sn'yuws sfat ylankavi, dolambal. si.nus say'ns isim, anatomi sins. si.nus.i.tis saynsay'ts isim, tbbi sinzit. sip sp fiil (sipped, sipping) yudumlamak, yudum yudum imek. isim yudum. siphon si.phon say'fn isim sifon borusu. fiil 1. sifon borusuyla (bir eyi) ekmek/boaltmak. 2. (off) ekmek, almak. sir sir sr isim 1. efendim, beyefendi. 2. ngiliz ngilizcesi Sr ... (bir asalet unvan): Sir Walter Raleigh Sr Walter Raleigh. sire sire sayr isim 1. baba, peder. 2. bir hayvann babas: Arap's sire was Karaba. Arap'n babas Karaba't. 3. eski Majesteleri. (Krala hitap ederken kullanlrd.). fiil -in babas olmak. siren sirloin sirup sis sissy sister si.ren say'rn isim siren, canavar dd. sir.loin sr'loyn isim sr filetosu. sir.up sr'p isim baknz syrup sis ss isim, konuma dili kzkarde. sis.sy ss'i isim hanm evlad. sis.ter ss'tr isim 1. kzkarde. 2. ngiliz ngilizcesi hastalara bakan hemirenin unvan: Sister Wiseman. 3. Sr (rahibelere verilen unvan): Sister Agnes Sr Agnes. sisterhood sister-in-law sisterly sit down sis.ter.hood ss'trhd isim kzkardelik. isim grmce; yenge; baldz. sis.terlysfat kzkardee yakr. oturmak.
1208

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk sit in for sit in on sit on the fence sit on

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

(birine) veklet etmek. dinleyici olarak (bir toplantya) katlmak. tarafsz kalmak. 2. kararsz olmak. (bir eyi) alp hibir ey yapmamak. 2. -i azarlamak, -i halamak.

sit someone down sit someone up sit through something sit tight sit up straight sit up

birini oturtmak. yatan birini oturtmak. bir eyi sonuna kadar oturarak izlemek. sk durmak. dik oturmak. dik oturmak. 2. (gece) yatmamak; for (gece) yatmayp (birini) beklemek.

sit well with sit

(birinin) houna gitmek; (bir eyi) uygun bulmak. sit st fiil (sat, sitting) 1. oturmak. 2. (bir yerde) kalmak, durmak; bulunmak: The statue's been sitting in that corner for years. Heykel yllardr o kede duruyor. 3. on (heyete) ye olmak. 4. (resmi bir meclis, kurul v.b.) toplant halinde olmak: The court sat for three weeks. Mahkeme hafta boyunca srd. 5. ngiliz ngilizcesi (imtihan) olmak, (snava) girmek; (snavda) olmak. 6. (tavuk) kulukaya oturmak/yatmak.

sitcom

sit.com st'kam isim, konuma dili, televizyon, radyo komedi program.

sit-down strike site sit-in

oturma grevi. site sayt isim yer: picnic site piknik yeri. sit-in st'n isim (protesto amacyla) bir yerde yaplan oturma eylemi.

sitter sitting duck

sit.ter st'r isim ocuk bakcs. kolaylkla aldatlabilen kimse; kolaylkla saldrlabilecek kimse.

sitting room sitting situated

ngiliz ngilizcesi oturma odas, salon. sit.ting st'ng isim 1. oturma, oturu. 2. oturum, celse. sit.u.at.ed s'uweytd sfat baknz be situated

1209

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk situation

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

sit.u.a.tion suwey'n isim 1. durum, vaziyet. 2. yer. 3. i; grev; ekmek kaps.

six by nine six sixfold sixgun six-pack

altya dokuz ebadnda. six sks sfat alt. isim alt, alt rakam (4, VI). six.foldsfat, zarf alt kat, alt misli. kar. six.gun sks'g^n isim baknz six-shooter six-pack sks'pk isim alt kutuluk paket; alt kutuluk karton.

six-shooter sixteen

six-shoot.er sks'utr isim altpatlar. six.teen sks'tin' sfat on alt. isim on alt, on alt rakam (34 XVI).

sixteenth sixth sense sixth sixtieth sixty

six.teenthsfat, isim 1. on altnc. 2. on altda bir. altnc his. sixth sksth sfat, isim 1. altnc. 2. altda bir. sixtiethsfat, isim 1. altmnc. 2. altmta bir. six.ty sks'ti sfat altm. isim altm, altm rakam (48, LX).

sizable size

siz.a.ble say'zbl sfat olduka byk. size sayz isim 1. byklk. 2. (ayakkab iin) numara; (elbise iin) beden; (ie veya kutu iin) boy. fiil up -i anlamaya almak, -i lp bimek, -i tartmak; -in nasl bir ey/biri olduunu anlamak.

sizeable sizzle

size.a.ble say'zbl sfat baknz sizable siz.zle sz'l fiil czrdamak, czldamak. isim czrt, czlt.

skate on thin ice skate skater skating rink skating skedaddle

tehlikeli veya ok rizikolu bir durumda bulunmak. skate skeyt isim paten. fiil patinaq yapmak. skat.er skey'tr isim patinaqc. patinaj alan. skat.ingisim patinaq. ske.dad.dle skdd'l fiil, konuma dili koup gitmek, typ gitmek.

skein skeleton in the closet

skein skeyn isim (yn, ip v.b. iin) ile, kangal. utanlacak bir sr.
1210

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk skeleton key skeleton skeptic skeptical

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

(kilit amak iin) maymuncuk. skel.e.ton skel'tn isim 1. iskelet. 2. iskelet, karkas. skep.tic skep'tk isim pheci kimse. skep.tic.alsfat 1. kukulu, phe iinde. 2. pheci, kukucu, septik.

skepticism

skep.tic.ismisim 1. pheci yaklam, pheci tavr. 2. phecilik, kukuculuk, septisizm.

sketch

sketch ske isim 1. taslak, eskiz, eskis; kroki. 2. ske. fiil -i taslak halinde izmek; taslak izmek.

sketchy skew

sketch.y ske'i sfat yarm yamalak, olduka eksik. skew skyu sfat 1. eri, arpk. 2. birbirine paralel olmayan. isim 1. erilik, arpklk. 2. bklme. fiil 1. eriltmek, arptmak. 2. (bir eyin anlamn) arptmak.

skewer

skew.er skyu'wr isim (i kebap v.b. iin kullanlan) i. fiil -i ie geirmek.

ski skid mark skid to a halt

ski ski isim kayak, ski. fiil kayak yapmak. patinaj izi. (araba) kayarak durmak; (arabay) kaydrarak durdurmak.

skid

skid skd isim 1. (araba iin) kayma, patinaq. 2. _tersane_ kzak, kzak zgaras. 3. tekerlek pabucu. fiil (skidded, skidding) (araba) kaymak, patinaj yapmak; kaydrmak, patinaj yaptrmak.

skier skiing skilful skill skilled worker skilled skillet skillful skim milk skim

skierisim kayak. ski.ingisim kayak, ski, kayak yapma; kayaklk. skil.ful skl'fl sfat, ngiliz ngilizcesi baknz skillful skill skl isim beceri, maharet, ustalk, hner, marifet. kalifiye ii. skilled skld sfat teknik bilgisi iyi olan; iini iyi yapan. skil.let skl't isim tava. skill.ful skl'fl sfat becerikli, marifetli. yasz/ az yal/imansz st. skim skm fiil (skimmed, skimming) 1. (off) (bir svnn yzeyinden) (kaymak, ya v.b.'ni) almak. 2.
1211

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

through/over (bir eyi) abuk ve stnkr okumak, -e gz gezdirmek. 3. (bir eyin) stne dokunurmuasna alaktan umak. 4. across (ta) (suyun) stnde seke seke gitmek; (ta) (suyun) stnde sektirmek. skimmed milk skimmer skimp yasz/ az yal/imansz st. skim.mer skm'r isim kevgir. skimp skmp fiil 1. on gerekenden az bir miktar kullanmak veya vermek, -i esirgemek. 2. lks olmayan baz masraflardan kanarak tasarruf yapmak. skimpy skimpysfat 1. yemei az olan (sofra). 2. eksik, yetersiz. 3. dar ve ksa, dttr. skin diver skin balkadam. skin skn fiil (skinned, skinning) 1. -in derisini yzmek. 2. syrmak; hafif yaralamak. 3. (kabuunu, d zarn) soymak, karmak. 4. konuma dili (alive) ok azarlamak, halamak; cezalandrmak; dvmek. 5. konuma dili kazklamak, dolandrmak. 6. up (aa, direk v.b.'ne) trmanmak, trmanarak kmak. 7. down (aa, direk v.b.'nden) inmek. 8. through (dar bir yerden) gbela/ancak gemek. 9. through gbela baarmak/becermek. skin-deep skin-deep skn'dip' sfat derine gitmeyen, yzeysel, sathi. skinflint skinny skinny-dip skin.flint skn'flnt isim pinti, cimri. skin.ny skn'i sfat sska. skin.ny-dip skn'idp fiil (skinny-dipped, skinnydipping) plak yzmek. skintight skin.tight skn'tayt sfat vcuda deta yapan, ok dar (giysi). skip bail konuma dili (kefaletle tahliye edilen sank) hazr bulunmas gereken durumaya gelmemek. skip lunch skip rope le yemeini yememek. ip atlamak.

1212

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk skip

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

skip skp fiil (skipped, skipping) 1. hoplaya zplaya yrmek. 2. bir eyleri atlayarak (baka bir konuya) gemek; (bir konudan) (baka bir konuya) atlayarak gemek; - i atlayarak gemek, atlamak. 3. (gidilmesi gereken bir toplant veya yere) gitmemek. 4. aniden (bir yerden) gitmek. 5. konuma dili off/out kap gitmek, tymek.

skipper skirmish

skip.per skp'r isim, denizcilikle ilgili kaptan. skir.mish skr'm isim, askeri arpma, atma. fiil, askeri ksa bir sre arpmak.

skirt

skirt skrt isim 1. etek. 2. oul (yer iin) snrlar; (ehir iin) varolar, banliyler, (da iin) etekler. fiil 1. (bir yerin) etrafndan gemek. 2. -den uzak durmak, -e dokunmamak.

skirting skit skittish

skirt.ingisim, ngiliz ngilizcesi sprgelik, svadibi. skit skt isim ske. skit.tish skt' sfat 1. havai, delimen, hoppa. 2. rkek (at).

skittles skive

skit.tles skt'lz isim, oul dokuz kuka oyunu. skive skayv fiil, ngiliz ngilizcesi, konuma dili (off) kaytarmak, iten kamak.

skivvy

skiv.vy skv'i isim, ngiliz ngilizcesi, konuma dili hizmeti. fiil hizmetilik yapmak.

skulduggery

skul.dug.ger.y sk^ld^g'ri isim dalavere, numara, entrika.

skulk away skulk skull skullcap skullduggery

gizlice uzaklamak. skulk sk^lk fiil gizlice gitmek; hrsz gibi dolanmak. skull sk^l isim 1. kafatas. 2. kurukafa, ba iskeleti. skull.cap sk^l'kp isim takke. skull.dug.ger.y sk^ld^g'ri isim dalavere, numara, entrika.

skunk

skunk sk^ngk isim 1. kokarca. 2. konuma dili yaramaz kimse. 3. konuma dili pis herif, ipe gelesi herif. fiil,

1213

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

konuma dili (bir oyunda) bozguna uratmak, fena halde bastrmak. sky blue sky skyjack gk mavisi. sky skay isim gkyz, gk, sema. sky.jack skay'ck fiil (hava korsan) (ua) ele geirmek. skyjacker skylark skylight skyline sky.jackerisim hava korsan. sky.lark skay'lark isim tarlakuu, toygar, ayrkuu. sky.light skay'layt isim at penceresi. sky.line skay'layn isim (binalar, dalar v.b.'nin ufukta izdii) siluet. skyrocket sky.rock.et skay'rakt isim havai fiek. fiil birdenbire ykselmek veya artmak, frlamak; birdenbire ykseltmek. skyscraper skyward skywards slab sky.scrap.er skay'skreypr isim gkdelen. sky.ward skay'wrd zarf ge doru. sky.wards skay'wrdz zarf ge doru. slab slb isim 1. (bina, kat, dans pisti, taraa, beton yol v.b.'nin demesini oluturan) beton paras, plak. 2. ta levha. 3. (masaya ait) tabla; (kasabn stnde et kestii kaln tahta) tezgh. 4. (ekmek, kek iin) kaln dilim. slack off slack (iler) durgunlamak, kesatlamak. 2. ii gevetmek. slack slk sfat 1. gevek. 2. laka; zensiz, geliigzel. 3. durgun, kesat. isim baknz take up the slack fiil 1. azaltmak; azalmak. 2. (halat) boaltmak, laka etmek, gevetmek. slacken slack.en slk'n fiil 1. yavalatmak; azaltmak; yavalamak; azalmak. 2. (halat) boaltmak, laka etmek, gevetmek. 3. hzn kaybetmek. slacker slacks slag slain slack.er slk'r isim kaytarc. slacks slks isim pantolon. slag slg isim cruf, dk. slain sleyn fiil baknz slay

1214

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk slake

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

slake sleyk fiil 1. (susuzluunu) gidermek. 2. (kireci) sndrmek.

slaked lime slam

snm kire. slam slm fiil (slammed, slamming) 1. (kapy, kapa) arparak kapatmak, arpmak. 2. (down) (hzl ve grltl bir ekilde) indirmek. 3. ar bir ekilde eletirmek.

slander

slan.der sln'dr isim iftira. fiil -e iftira etmek, -e kara almak, -i karalamak.

slanderous slang slant

slan.der.ous sln'drs sfat iftira niteliinde. slang slng isim argo. slant slnt fiil yana yatmak, yana eilmek, meyletmek, meyilli olmak, eik olmak, eimli olmak. isim 1. eim, meyil. 2. taksim iareti, taksim. 3. bak as, gr as.

slant-eyed slap

slant-eyed slnt'ayd sfat ekik gzl. slap slp fiil (slapped, slapping) 1. sille atmak, tokat atmak, tokatlamak; amar atmak, amarlamak. 2. arpmak, vurmak. 3. on (bir eyi) grltl bir ekilde (bir yere) koyuvermek. 4. (geliigzel) koyuvermek. isim sille, tokat; amar.

slapdash

slap.dash slp'd' sfat, isim baknz in a slapdash manner

slapstick

slap.stick slp'stk isim abartl hareketler, dp kalkmalar v.b.'yle oynanan komedi.

slash mark slash

taksim iareti, taksim. slash sl fiil 1. (kesici bir aleti kuvvetle savurarak) kesmek. 2. kamlamak. 3. (fiyatlar, bteyi v.b.'ni) ok indirmek. 4. across/against (yamur) -e kuvvetle vurmak. isim 1. (kl, bak v.b. ile indirilen) kuvvetli darbe. 2. uzun kesik, uzun yara. 3. yrtma. 4. (fiyat v.b.'nde yaplan) byk indirim. 5. taksim iareti, taksim.

1215

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk slat

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

slat slt isim (pencere kafesini oluturan) ahap ubuk; lata; badadi tas; ta, tiriz.

slate

slate sleyt isim 1. kayaanta, arduvaz. 2. kayaanta levhas, arduvaz levhas, arduvaz. 3. ta tahta. 4. (seim iin) aday listesi.

slattern slatternly slaughter

slat.tern slt'rn isim pasakl kadn, bitli koku. slat.ternlysfat pasakl (kimse); kirli ve dzensiz (yer). slaugh.ter sl'tr isim 1. (kasaplk hayvan) kesme, kesim. 2. ldrme, katil. fiil 1. (kasaplk hayvan) kesmek. 2. katletmek. 3. konuma dili (rakip takm) byk bir yenilgiye uratmak, mahvetmek.

slaughterhouse Slav slave slaver

slaugh.ter.house sl'trhaus isim mezbaha, kesimevi. Slav slav, slv isim slav. slave sleyv isim kle. fiil away kle gibi almak. slav.er slv'r fiil 1. salya aktmak, salyas akmak. 2. after/over heyecanla takip etmek. isim azdan akan salya.

slavery Slavic slavish imitation slavish Slavonia slay sleaze

slav.er.y sley'vri, sleyv'ri isim klelik. sfat slav. kr krne taklit etme. slav.ish sley'v sfat kle gibi, kleye yakr. Sla.vo.ni.a slvon'y, slvo'niy isim Slavonya. slay sley fiil (slew, slain) ldrmek. sleaze sliz isim 1. adilik, bayalk; pespayelik. 2. hrpanilik, derbederlik.

sleazy

slea.zy sli'zi sfat 1. ucuz ve pis (yer). 2. adi, baya; pespaye. 3. derme atma, rk, erden pten.

sled

sled sled isim kzak. fiil (sledded, sledding) 1. kzakla gitmek. 2. -i kzakla tamak.

sledge sledgehammer

sledge slec isim baknz sledgehammer sledge.ham.mer slec'hmr isim balyoz, varyos; ahmerdan.

sleek

sleek slik sfat 1. parlak (sa, ty); sa veya tyleri parlak olan. 2. hatlar ince ve zarif olan.
1216

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk sleep around

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

konuma dili diledii kiiyle dp kalkmak, eitli insanlarla yatmak.

sleep in sleep like a log sleep like a top sleep off

(uykudan) ge kalkmak. derin derin uyumak. ok iyi uyumak. (bir eyin etkisini veya bir duyguyu) uyuyarak geitirmek.

sleep something off

(bir eyin etkisini veya bir duyguyu) uyuyarak geitirmek.

sleep through something

bir ey olup biterken uyumak: She slept through the explosion. Patlama oldu bitti ve o hi uyanmad.

sleep with sleep sleeper

(biriyle) dp kalkmak, yatmak. sleep slip fiil (slept) uyumak. sleep.er sli'pr isim 1. uyuyan kimse. 2. demiryolu yatakl vagon. 3. demiryolu travers. 4. pijama; bebek tulumu.

sleepers sleeping bag Sleeping Beauty sleeping car sleeping pill sleeping sleepless sleepwalk sleepwalker sleepwalking sleepy

isim, oul piqama; bebek tulumu. uyku tulumu. Uyuyan Gzel. yatakl vagon. uyku hap. sleep.ing sli'png isim uyuma. sfat uyuyan. sleep.less slip'ls sfat uykusuz. sleep.walk slip'wk fiil uykuda gezmek. sleep.walk.er slip'wkr isim uyurgezer. sleep.walk.ingisim uyurgezerlik. sleep.y sli'pi sfat 1. uykusu gelmi, uykulu. 2. ok sakin, ok hareketsiz (yer).

sleet

sleet slit isim sulusepken kar. fiil sulusepken kar yamak/dmek.

sleeve link sleeve

ngiliz ngilizcesi kol dmesi. sleeve sliv isim 1. (giysi iin) kol. 2. (boru iin) manon, ek bilezii; rakor. 3. ngiliz ngilizcesi (plak iin) karton.
1217

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk sleeved sleeveless sleigh sleight of hand sleight slender

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

sleevedsfat kollu. sleeve.lesssfat kolsuz. sleigh sley isim (atla ekilen) yolcu kza. el abukluu, hokkabazlk. 2. kurnazlkla yaplan hile. sleight slayt isim baknz sleight of hand slen.der slen'dr sfat 1. ince, narin; hatlar ince ve gzel. 2. az. 3. yetersiz.

slept sleuth slew slice

slept slept fiil baknz sleep sleuth sluth isim dedektif. slew slu fiil baknz slay slice slays isim dilim. fiil (ekmek, kek, peynir v.b.'ni) dilimlemek; (havu, patates v.b. sebzeyi) doramak: Will you slice me a piece of bread? Bana bir dilim ekmek keser misin?

slick one's hair back with

briyantin veya su srerek salarn arkaya/yana tarayp yatrmak.

slick one's hair back

briyantin veya su srerek salarn arkaya/yana tarayp yatrmak.

slick one's hair down with

briyantin veya su srerek salarn arkaya/yana tarayp yatrmak.

slick one's hair down

briyantin veya su srerek salarn arkaya/yana tarayp yatrmak.

slick oneself up slick

iki dirhem bir ekirdek giyinmek. slick slk sfat 1. kaygan. 2. kurnaz; cerbezeli. 3. grnm ekici, ii kof. 4. usta ii (ey). isim su yzndeki ya tabakas.

slicker slid slide projector slide rule slide

slick.er slk'r isim yamurluk. slid sld fiil baknz slide diyapozitif projeksiyon makinesi, slayt gstericisi. hesap cetveli. slide slayd isim 1. kayma, kay; (araba iin) patinaq. 2. d. 3. kaydrak (ocuklar iin oyun arac). 4. dia, diyapozitif, slayt. 5. (mikroskopta kullanlan) lam. 6. heyelan, toprak kaymas.
1218

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk sliding door slight

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

srme kap. slight slayt fiil adam yerine koymamak; nemsememek. isim adam yerine koymama; nemsememe.

slim pickings slim

konuma dili ktlk, darlk, imknszlk. slim slm sfat (slimmer, slimmest) 1. ince. 2. zayf, az (ihtimal, mit).

slime

slime slaym isim 1. suyun yzeyinde duran alg veya bakteri tabakas. 2. smk.

slimy

slim.y slay'mi sfat 1. smkle kapl, smk bulam. 2. smk gibi, smks. 3. alak, pis, iren.

sling

sling slng isim 1. (ta atmak iin) sapan. 2. (yk kaldrmak iin) izbiro, sapan. 3. (krk kol v.b. iin) ask. fiil (slung) 1. (a) atmak. 2. sapanla (ta) atmak. 3. (giysiyi) (omzuna) atmak.

slingshot slink slinky

sling.shot slng'at isim sapan. slink slngk fiil (slunk) sinsi sinsi gitmek/yrmek. slink.y slng'ki sfat 1. sinsi (hareket). 2. vcuda ok ho bir ekilde oturan (rop).

slip from someone's mouth slip of the tongue slip one's mind

birinin azndan kamak. srlisan, dil srmesi. unutmak, aklndan kmak: It slipped my mind. Onu unuttum.

slip one's shoulder slip someone's notice slip

omzu kmak. birinin gznden kamak. slip slp fiil (slipped, slipping) 1. kaymak: My foot slipped. Ayam kayd. 2. away/out dikkati ekmeden sessizce gitmek; in dikkati ekmeden sessizce girmek. 3. off (giysiyi) karmak; on/into (giysiyi) giymek. 4. (deer) dmek: They've slipped in my opinion. Gzmden dtler. 5. up hata yapmak, yanl yapmak. 6. belli etmeden (bir eyi) (bir yere) koymak, sktrmak, tututurmak. 7. out of (bir yerden) belli etmeden kmak, svmak. 8. (hayvan) (kendini
1219

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

balayan bir eyden) kurtulmak. 9. (durum) ktye gitmek. 10. by (zaman) akp gitmek. slipcover slipknot slip.cov.er slp'k^vr isim koltuk veya kanepe klf. slip.knot slp'nat isim ilmik, baland yerde aa yukar inip kan dm. slipped disk slipper slippery tbbi yerinden kaym disk. slip.per slp'r isim terlik; pantufla. slip.per.y slp'ri sfat 1. kaygan. 2. hi salam olmayan (durum). 3. gvenilmez, kaypak, hilebaz. slipshod slipup slit slip.shod slp'ad sfat yarmyamalak, stnkr. slip.up slp'^p isim hata, yanl, falso. slit slt fiil (slit, slitting) yarmak, yark amak; uzunluuna kesmek. isim yark; uzun ve dar bir kesik veya delik; yrtma. slither slith.er sldh'r fiil 1. dengesini kaybetmiesine kaymak; de kalka ilerlemek. 2. srnerek gitmek; ylan gibi srnp gitmek. sliver sliv.er slv'r isim 1. kymk. 2. ince dilim. 3. dar ve uzunca ey. slob slobber slob slab isim kaba saba kimse, hdk. slob.ber slab'r fiil azndan salya akmak. isim azdan akan salya. slog slog slag fiil (slogged, slogging) 1. (amurda yrr gibi) bata ka ilerlemek. 2. durmadan almak, harl harl almak. isim 1. zor yry. 2. uzun ve zor alma. slogan slop slo.gan slo'gn isim slogan. slop slap isim 1. (hayvana verilen) yemek artklarndan oluan sulu yiyecek. 2. dk ve sidik. 3. tad yavan olan sulu yemek. 4. ar duygusal sz veya yaz. fiil (slopped, slopping) 1. (bir svy) kazara dkmek. 2. (hayvanlara) sulu bir hale getirilmi yemek artklar vermek.

1220

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk slope

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

slope slop isim 1. bayr, yoku, rampa. 2. eim. fiil meyletmek, eimli olmak.

sloppy

slop.py slap'i sfat 1. yarm yamalak, batan savma yaplm. 2. hi titiz olmayan, son derece dikkatsiz. 3. apal (giysi).

slosh

slosh sla fiil 1. alkalanmak, alkanmak; alkalamak, alkamak. 2. dkmek; sratmak.

sloshed slot machine slot

sloshedsfat, konuma dili sarho. kumar makinesi. 2. merubat otomat; yiyecek otomat. slot slat isim 1. dar ve uzun yiv veya aklk; delik. 2. konuma dili yer.

sloth slothful slouch

sloth slth isim 1. tembellik. 2. tembelhayvan. sloth.ful slth'fl sfat tembel. slouch slau fiil 1. yorgun argn ve tembel tembel yrmek, oturmak veya bir yere yaslanarak durmak. 2. (omuzlarn) kertmek. 3. sarkmak. isim 1. aylak, haylaz. 2. yorgun ve tembel yry, oturu veya duru tarz.

slough

slough sl^f fiil 1. off (ylan) (gmleini) deitirmek. 2. off -i bir tarafa atmak; -i gidermek.

Slovak

Slo.vak slo'vak, slo'vk isim, sfat 1. Slovak. 2. Slovaka.

Slovakia

Slo.vak.i.a slova'kiy, slovak'y, slov'kiy, slovk'y isim Slovakya.

sloven

slov.en sl^v'n isim 1. pasakl kimse, apaul kimse; bitli koku. 2. tembel, haylaz, aylak.

Slovene

Slo.vene slo'vin isim, sfat 1. Sloven; Slovenyal. 2. Slovence.

Slovenia Slovenian slovenly

Slo.ve.ni.a slovin'y, slovi'niy isim Slovenya. isim, sfat 1. Sloven; Slovenyal. 2. Slovence. slov.en.lysfat 1. pasakl ve tembel. 2. dikkatsizlik yznden hatal (bir ey). 3. hi titiz olmayan, savruk, ok dikkatsiz, savsak, ok ihmalkr. 4. pasakl, apaul (giyini, klk).
1221

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk slow

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

slow slo sfat 1. yava; ar, yava giden; uzun sren; yava yava etkileyen. 2. ge anlayan, zor anlayan. 3. kesat, durgun. 4. geri (saat). zarf yava, yava yava; ar. fiil (down/up) yavalamak; yavalatmak.

slowdown

slow.down slo'daun isim 1. yavalama; (ilerde) durgunluk, durgunlama. 2. yavalatma grevi, yavalatma.

slowly slowness

slow.lyzarf yava yava; ar ar. slow.nessisim 1. yavalk; arlk. 2. kesatlk, durgunluk. 3. (saat iin) geri kalma.

slowpoke

slow.poke slo'pok isim, konuma dili ii ardan alan kimse, yava giden kimse.

slowwitted sludge

slow.wit.ted slo'wtd sfat zor anlayan, kaln kafal. sludge sl^c isim 1. (motorda oluan) tortulam ya. 2. (su veya pissu artma ileminde oluan) tortul atk. 3. (kuyu aarken karlan) amur. 4. (akarsu veya deniz yatandaki) tortu, amur.

slue slug

slue slu isim baknz slew slug sl^g isim yumruk, yumruk darbesi. fiil (slugged, slugging) 1. (birine) okkal bir yumruk atmak/indirmek. 2. (beysbol topuna) kuvvetle vurmak. 3. yumruklamak.

sluggard sluggish

slug.gard sl^g'rd isim miskin, uyuuk. slug.gish sl^g' sfat 1. yava giden, yava, durgun. 2. kesat, durgun. 3. ar kanl. 4. ar ileyen.

slum

slum sl^m isim halk yoksul, binalar derme atma olan mahalle/semt.

slumber

slum.ber sl^m'br fiil uyumak; hafif uyumak. isim uyku; hafif uyku.

slump

slump sl^mp isim 1. (fiyat, oy, mteri says v.b.'nde) d, dme. 2. iktisadi bunalm. fiil 1. onto/to/over -in stne kvermek. 2. into -e kvermek. 3. -e ylmak. 4. (fiyat, oy, mteri says v.b.) dmek.

slung slunk

slung sl^ng fiil baknz sling slunk sl^ngk fiil baknz slink
1222

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk slur

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

slur slr fiil (slurred, slurring) 1. over -i geitirmek, stnde durmadan geivermek. 2. (tane tane syleyeceine) hecelerini kartrmak; -in hecelerini kartrmak. isim hakaret; iftira.

slurp slush

slurp slrp fiil hprdetmek, hpr hpr imek. slush sl^ isim 1. erimeye balam kar, eriyen kar. 2. ar duygusallk.

slut

slut sl^t isim 1. kaltak, paoz, orospu. 2. pasakl kadn, bitli koku.

sly smack in smack into smack on smack one's lips smack onto smack

sly slay sfat (slyer/slier, slyest/sliest) sinsi. tam. 2. kuvvetle. tam. 2. kuvvetle. tam. 2. kuvvetle. dudaklarn aprdatmak. tam. 2. kuvvetle. smack smk isim 1. aprt, aprdama, pme sesi. 2. ap sesi. 3. aplak, sille, tokat. 4. kt sesi. fiil 1. aprdatarak pmek veya imek, apr upur/apr apr pmek veya imek. 2. on -e aplak atmak, -e tokat aplatmak. 3. down on kt diye (bir yere) vurmak.

smack-dab small arms small change small fry small hours small intestine small of the back small talk small

smack-dabzarf tam. hafif silahlar. bozuk para, bozukluk. oul 1. ocuklar, ufaklklar. 2. nemsiz kimseler. gece yarsndan sonraki drt saat. incebarsak. srtn en dar ksm. havadan sudan konuma, hobe. small sml sfat 1. kk; ufak. 2. cmertlikten yoksun, yalnzca kendi karlarn dnen, ok bencil. isim baknz smalls

small-minded

small-mind.ed sml'mayn'dd sfat 1. cmertlikten yoksun, yalnzca kendi karlarn dnen, ok bencil. 2. dar kafal.
1223

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk smallpox smalls

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

small.pox sml'paks isim iek hastal, iek. ngiliz ngilizcesi, oul, konuma dili i amar, amar.

small-time

small-timesfat ikinci derecede, nc snf, ufak apta.

smarmy

smarm.y smar'mi sfat, ngiliz ngilizcesi, konuma dili yac, pohpohlayc.

smart aleck smart

ukala, bilgi; kendini bir ey zanneden kimse. smart smart sfat 1. zeki, akll. 2. k; zarif. 3. hzl (bir ey). 4. kuvvetli (bir ey). 5. incitici, krc, ac (sz). 6. arszca ve zek dolu (bir ey).

smartass smarten a place up smarten someone up smarten

smart.ass smart's isim, sfat, argo ukala, bilgi. birine/bir yere ekidzen vermek. birine/bir yere ekidzen vermek. smart.en smar'tn fiil baknz smarten someone up smarten a place up

smash someone's face in

birinin faasn almak, birinin enesini datmak: I'll smash your face in! Faan alrm ha!

smash

smash sm fiil 1. parampara etmek; parampara olmak, tuzla buz olmak. 2. (in) (kuvvetli bir darbeyle) krmak. 3. through (bir eyi) (kuvvetle) atarak (baka bir eyi) krmak. 4. (up) mahvetmek; datmak; tarumar etmek. 5. spor smalamak, sma vurmak, sma yapmak. isim 1. kuvvetli bir yumruk/darbe. 2. kt sesi. 3. parampara olma. 4. angrt. 5. (iki tat arasndaki) arpma. 6. iflas. 7. byk hit, byk skse yapan film veya mzik paras. 8. spor sma.

smashing smashup

smash.ing sm'ng sfat harika, sper. smash.up sm'^p isim 1. (iki tat arasndaki) arpma. 2. k; iflas.

smattering

smat.ter.ing smt'rng isim (belirli bir konuda) azck bir bilgi: She has a smattering of Greek. Azck Rumcas var.

1224

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk smear

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

smear smr fiil 1. on/with (yal, kolayca dalan veya yapkan bir eyi) (bir yere) srmek. 2. bulatrmak: You've smeared these lines so much I can't read them. Bu satrlara elini o kadar srp kurunu bulatrmsn ki okuyamyorum. 3. bulamak. 4. -e leke srmek, -i lekelemek, -i karalamak, (birinin elinde delil yokken) (bakasna) su yklemek. 5. tamamyla yenmek, ezmek, iini bitirmek. isim 1. (yal veya yapkan bir eyin yapt) leke. 2. karalama, delile dayanmayan sulama.

smell a place up smell a rat smell to high heaven smell

bir yeri kokutmak. bir katakullinin kokusunu almak. pis kokmak. smell smel fiil (smelled/smelt) 1. koklamak; -in kokusunu duymak/almak. 2. -in kokusundan (bir eyi) anlamak. 3. -i sezmek, -in kokusunu almak. 4. (of) (belirli bir eyin) kokusu olmak; kokmak. This place smells of the sea. Buras deniz kokuyor. 5. (kt) kokmak.

smelly smelt smidgen smile

smellysfat pis kokan. smelt smelt fiil baknz smell smid.gen smc'n isim, konuma dili azck bir miktar. smile smayl fiil 1. glmsemek, tebessm etmek. 2. glmseyerek (bir eyi) gstermek. 3. on (talih, doa v.b.) -e glmek. isim glmseme, tebessm.

smirch

smirch smr fiil 1. -e leke srmek, -i lekelemek, -i karalamak. 2. kirletmek; bulatrmak. isim leke.

smirk

smirk smrk fiil (kendinden memnun bir ekilde) srtmak. isim (birinin kendinden memnun olduunu gsteren) srt.

smite

smite smayt fiil (smote, smitten) 1. sert bir ekilde vurmak. 2. ldrmek; mahvetmek, batrmak; cezaya arptrmak.

1225

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk smith

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

smith smth isim 1. nalbant. 2. demirci, demir eya yapan veya onaran kimse.

smithereens smithy smitten smock smog

smith.er.eens smdhrinz' isim, oul ufack paralar. smithyisim 1. nalbant dkkn. 2. demirci dkkn. smit.ten smt'n fiil baknz smite smock smak isim (ilikli ve kollu) nlk, i nl. smog smag isim kirli hava, kirli hava ktlesi; dumanl sis.

smoke an animal out

iinde bulunduu yeri dumanla doldurarak birini/bir hayvan dar karmak.

smoke bomb smoke screen smoke someone out

sis bombas. sis perdesi. iinde bulunduu yeri dumanla doldurarak birini/bir hayvan dar karmak.

smoke something out smoke

bir eyi meydana karmak. smoke smok isim 1. duman. 2. konuma dili sigara. 3. duman rengi, fme. fiil 1. sigara imek; (sigara, pipo, puro, afyon v.b.'ni) imek. 2. ttmek; duman karmak; duman geri vermek. 3. (et, balk) fme etmek, ttslemek, dumana tutmak, dumanlamak. 4. (arlar) dumanla sersemletmek. 5. (bir yeri) dumanlandrmak, sislendirmek, sislemek.

smoked smokeless smoker

smokedsfat fme, ttslenmi (et, balk). smoke.lesssfat dumansz; duman karmayan. smok.er smo'kr isim 1. sigara, puro veya pipo ien kimse. 2. demiryolu sigara iilebilen vagon.

smokestack

smoke.stack smok'stk isim (vapur veya fabrikaya ait) baca.

smoky

smok.y smo'ki sfat 1. tten, duman karan. 2. duman gibi, dumana benzeyen. 3. dumanl. 4. duman rengi, fme.

smolder

smol.der smol'dr fiil 1. iin iin yanmak; alev karmadan yanmak. 2. (birinin) gzleri yuvalarndan

1226

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

frlamak, iin iin kzmak. 3. (kavga, kzgnlk v.b.) da vurulmadan devam etmek. smooch smooch smu fiil, konuma dili pmek; sarlp pmek. smooth away smooth down one's hair smooth the way for someone smooth things over between smooth -i gidermek. salarn yatrmak. birinin iini kolaylatrmak. -in aralarn bulmak/dzeltmek; -i bartrmak. smooth smudh sfat 1. przsz, dzgn, dz, yzeyinde girinti knt olmayan. 2. iinde kat paralar bulunmayan sv. 3. rahat, sarsntsz. 4. alkantsz (deniz). 5. rahat, problemsiz, sorunsuz. 6. tad ho olan, ac veya kekre olmayan (iki). 7. ho fakat aldatc. 8. ho tavrlaryla insanlar kandran; cerbezeli. 9. ok ho ve insan rahatlatan. fiil 1. dz bir hale getirmek, dzlemek, tesviye etmek; -in buruukluklarn gidermek, dzeltmek. 2. over (bir eyi) (bir yere) srmek. smoothly smote smother smooth.lyzarf problem karmadan, gzel bir ekilde. smote smot fiil baknz smite smoth.er sm^dh'r fiil 1. (duman, havaszlk) bomak, bunaltmak veya boarak ldrmek; (dumandan, havaszlktan) boulmak, bunalmak veya boularak lmek. 2. (yastk, battaniye v.b. ile) (birini) bomak, boarak ldrmek. 3. in/with (birini) -e bomak, -e gark etmek. 4. (yangn) havasz brakarak sndrmek. smoulder smudge smoul.der smol'dr fiil baknz smolder smudge sm^c isim (bulam) leke. fiil (stne) leke bulamak/bulatrmak; lekelenmek: Don't rub it; you'll smudge it! Elini stne srme; leke yaparsn! smug smug sm^g sfat (smugger, smuggest) kendinden memnun, kendini beenmi. smuggle smug.gle sm^g'l fiil (birini/bir eyi) (bir lkeye veya yurtdna) karmak; kaaklk yapmak.
1227

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk smuggler smuggling smut

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

smug.glerisim kaak. smug.gl.ingisim kaaklk. smut sm^t isim 1. kurum tanesi, is tanesi. 2. mstehcen sz veya resimler.

smutty snack bar

smut.ty sm^t'i sfat mstehcen, ak sak. (mterilerinin bar gibi bir tezghn nnde oturduu) ufak lokanta; bfe.

snack

snack snk isim ( yemek aralarnda yenilen) tatl, erez, meyve v.b. hafif eyler yemek, erezlenmek; on (tatl, erez, meyve v.b.) yemek. fiil hafif eyler yemek, erezlenmek; on (tatl, erez, meyve v.b.) yemek.

snafu snag

sna.fu sn'fu isim, konuma dili problem, sorun, prz. snag sng isim 1. problem, sorun, prz. 2. koparlm veya krlm bir eyin kk, przl ve keskin ucu. fiil (snagged, snagging) -e taklmak.

snail snake in the grass snake

snail sneyl isim salyangoz. sinsi ve hain kimse. snake sneyk isim 1. ylan. 2. sinsi ve hain kimse. fiil 1. ylan gibi sessizce ilerlemek. 2. ylan gibi kvrlmak.

snakebite snakey snaky

snake.bite sneyk'bayt isim ylan sokmas. snakeysfat baknz snaky snakysfat 1. ylan gibi, ylana benzeyen. 2. ylankavi. 3. ylan dolu.

snap into action snap one's fingers at snap out of it

hemen harekete gemek. -i hi nemsememek, -i takmamak. kt bir ruhsal durumdan kurtulmak: When he began whining about that to me I told him to snap out of it. Bana ondan yaknmaya baladnda, kendisine bundan vazgemesini syledim.

snap someone's head off snap to

birine ok ters bir cevap vermek. konuma dili 1. acele etmek, abuk olmak: Snap to! Haydi kmlda! 2. ie balamak: Snap to it! Haydi i bana!

snap up an offer

bir teklifi hemen kabul etmek.


1228

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk snap

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

snap snp fiil (snapped, snapping) 1. at -i azyla kapmaya almak. 2. at (kpek) -i srmaya almak. 3. kopmak; koparmak. 4. (krbac) aklatmak; (sert bir rzgrda dalgalanan bayrak gibi) ap diye ses karmak. 5. up (alc) (satlan mal) kapmak, hemen satn almak. 6. at diye kapanmak. 7. (bir eyi) ters veya kzgn bir ekilde sylemek; at (birini) terslemek. 8. konuma dili (fotoraf) ekmek. 9. (gz) parlamak. 10. (parmaklarn) akrdatmak. 11. konuma dili akln oynatmak. 12. trdamak; atrdamak. isim 1. tt, fermejp. 2. gevrek bir biskvi. 3. konuma dili gayret, evk. 4. ok kolay i. 5. konuma dili enstantane, enstantane fotoraf. 6. trt, trdama, t. 7. ak sesi, ak. 8. azyla kapmaya alma. 9. (kpek) srmaya alma. sfat ani, aniden yaplan.

snappy

snap.py snp'i sfat 1. ok canl. 2. kuru ve souk (hava). 3. k.

snapshot snare drum snare

snap.shot snp'at isim enstantane, enstantane fotoraf. trampet. snare sner isim tuzak. fiil 1. tuzaa drmek. 2. (ok istenilen bir eyi) elde etmek, kapmak.

snarl

snarl snarl fiil (up) karmakark hale gelmek, arapsana dnmek; karmakark bir hale getirmek. isim karmakark hal, arapsa.

snatch

snatch sn fiil kapmak; at kapmaya almak. isim 1. kap. 2. ksa sre; ksa para.

sneak

sneak snik fiil 1. sinsice ve sessizce ilerlemek/gitmek. 2. in/on/into/onto -e gizlice sokmak; -e gizlice girmek. 3. off/out of -den gizlice karmak; -den gizlice kmak. 4. (bir eyi) gizlice yapmak: She sneaked a glance at the book. Kitaba kaamakla bakt. isim sinsi kimse. sfat sinsi.

sneaker

sneak.er sni'kr isim tenis ayakkabs.

1229

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk sneer

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

sneer snr fiil 1. dudan bkmek. 2. at -e dudak bkmek, -i kmsemek.

sneeze

sneeze sniz fiil 1. aksrmak, haprmak. 2. at -i hor grmek, -i kmsemek. isim aksrk, haprk.

snicker snide

snick.er snk'r fiil ks ks glmek. isim ks ks gl. snide snayd sfat aka gibi grnen ineli veya krc (sz).

sniff out sniff

bulmak. 2. (birinin/bir eyin) ne olduunu renmek. sniff snf fiil 1. koklamak. 2. at -e burun kvrmak. 3. around (bir yerde) dolanmak. 4. dudak bkerek sylemek. isim 1. nefes, ie ekilen hava. 2. burun kvrma.

sniffle snigger snip

snif.fle snf'l fiil burnunu ekmek. snig.ger sng'r fiil, isim baknz snicker snip snp fiil (snipped, snipping) makasla krpmak/kesmek. isim 1. makasla krpma/kesme. 2. krplm para, krpnt.

snipe

snipe snayp fiil 1. at -e gizli bir mevziden ate amak. 2. st kapal bir ekilde eletirmek, laf atmak, ta atmak.

sniper snippet snivel

sniperisim pusu niancs. snip.pet snp't isim ufak para. sniv.el snv'l fiil 1. burnu akmak. 2. burnunu ekmek. 3. burnunu ekerek alamak. 4. yaknmak, szlanmak, alamak.

snob snobbery snobbish snobby snoop

snob snab isim snop. snob.ber.y snab'ri isim snopluk. snob.bish snab' sfat snop. snob.by snab'i sfat snop. snoop snup fiil, konuma dili casusluk yapmak; gizlice gzetlemek; gizlice bilgi toplamaya almak.

snoot snooty

snoot snut isim, konuma dili burun. snootysfat, konuma dili snop.

1230

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk snooze

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

snooze snuz fiil ekerleme yapmak, kestirmek. isim ekerleme, ksa uyku.

snore snorkel snort

snore snr fiil horlamak. isim horultu, horlama. snor.kel snr'kl isim norkel. snort snrt fiil 1. (at) kuvvetle burnundan hava karmak. 2. kzgnlkla veya kmseyerek sylemek.

snot

snot snat isim 1. kaba smk. 2. konuma dili alak herif. 3. konuma dili pis snop.

snotty

snottysfat 1. kaba smkl. 2. konuma dili pis, alak. 3. konuma dili snop.

snout Snow White snow snowball snowbound

snout snaut isim hayvann uzun burnu. Pamuk Prenses. snow sno isim kar. fiil kar yamak. snow.ball sno'bl isim 1. kar topu. 2. botanik kartopu. snow.bound sno'baund sfat kar yznden mahsur kalm.

snow-capped snowdrift snowflake snowman snowshoe

snow-capped sno'kpt sfat kar kapl (da, tepe). snow.drift sno'drft isim kar ynts, krtn. snow.flake sno'fleyk isim kar tanesi. snow.man sno'mn isim (snowmen) kardan adam. snow.shoe sno'u isim kar ayakkabs, kar raketi, raket, leken.

snowstorm snowy

snow.storm sno'strm isim kar frtnas, tipi. snow.y sno'wi sfat 1. karl. 2. bembeyaz, kar gibi. 3. with kar yam gibi (bir eyle) dolu.

snub

snub sn^b fiil (snubbed, snubbing) hie saymak, hakir grmek, kmsemek, adam yerine koymamak. isim hie sayma, hakir grme.

snuff snuffle snug

snuff sn^f isim enfiye. snuf.fle sn^f'l fiil burnunu ekmek. snug sn^g sfat (snugger, snuggest) 1. rahat ve scack. 2. ste iyi oturan (giysi).

snuggle

snug.gle sn^g'l fiil sokulmak, yanna sokulmak.

1231

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk so as to

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

-mek iin: He did that so as to annoy me. Beni kzdrmak iin yapt. 2. -ecek bir ekilde: He coughed so as to attract Raziye's attention. Raziye'nin dikkatini ekecek bir ekilde ksrd.

So be it. so far

Olsun/yle olsun. imdiye kadar. 2. belirli bir yere kadar; belirli bir mesafe: They can only go so far before they run out of gas. Benzin tkeninceye kadar ancak belirli bir mesafe gidebilirler.

So far, so good. So help me God. so help me

imdiye/Buraya kadar her ey yolunda. Allah ahidim olsun. vallahi, yemin ediyorum: She was also wearing, so help me, a mink coat. Bir de, vallahi, vizon bir palto giymiti.

so long as

-dii srece: You won't get so much as a penny from me as long as I live. Yaadm srece benden bir kuru bile alamayacaksn. 2. -mek artyla, -mek kouluyla. You can have it as long as you return it by this evening. Bu akama kadar iade etmek artyla onu alabilirsin.

So long! so many So much the better. so much So there!

Hoa kal! belirli bir miktar. Daha iyi! yi ya! sabet! belirli bir miktar. .. ite! (Kzgnlkla sylenen bir sz pekitirmek iin kullanlr.): Furthermore, I shall have your electricity cut off. So there! Elektriini de kestireceim ite!

so to speak So what? so

tabir caizse. E?/Ne olacak? so so sfat byle; yle; yle: That's qust not so! yle deil, efendim. If that's so, I'll have to go. yleyse gitmeye mecburum. Of all their loyal servants none was more so than he. Onlarn sadk hizmetkrlarndan hibiri ondan daha sadk olamazd.

soak in

(bir ey) kafaya dank etmek.


1232

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk soak up soak

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

emmek, sourmak, iine ekmek. soak sok fiil 1. suya bastrmak, suda brakmak, slatmak; suda kalmak. 2. suya girmek, suda kalmak; suya sokmak, suda tutmak. 3. through -den szmak. 4. into (bir sv) (bir yere) derinlemesine girmek/szlmek. 5. srsklam etmek; srsklam olmak. 6. konuma dili (birinden) ok fazla para istemek, (birini) kazklamak.

soaking wet so-and-so

srsklam, srlsklam. so-and-so so'wnso isim 1. filan kii; bilmem kim. 2. herif; aalk adam/kadn, pis yaratk.

soap bubble soap dish soap opera soap powder soap

sabun kp. sabunluk, sabun tas. televizyon, radyo melodram dizisi. toz sabun, sabun tozu. soap sop isim 1. sabun. 2. radyo melodram dizisi. fiil sabunlamak.

soapbox soapsuds soapy

soap.box sop'baks isim baknz get up on one's soapbox soap.suds sop's^dz isim, oul sabun kp. soap.y so'pi sfat 1. sabunlu. 2. sabun gibi. 3. yaldzl (sz); pohpohlamalarla dolu.

soar

soar sr fiil 1. hzla ykselmek. 2. hzla umak. 3. havada szlmek. 4. beyond -i amak; -in tesine gitmek. 5. (bir yer zerinde/bir yere) ykselmek.

sob

sob sab fiil (sobbed, sobbing) hkra hkra alamak, hkrmak; hngr hngr alamak, hngrdemek. isim hkrk; hngrt.

sober someone up sober up sober

birini ayltmak. aylmak. so.ber so'br sfat 1. ciddi, arbal. 2. sssz, gsterisiz. 3. ikinin etkisi altnda olmayan; ayk. fiil 1. ayltmak. 2. durgunlatrmak, dnceli bir hale sokmak.

1233

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk sobriety

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

so.bri.e.ty sobray'ti isim 1. ciddiyet, arballk. 2. ssszlk, gsterisizlik. 3. ikinin etkisi altnda olmama; ayklk.

sobriquet so-called

so.bri.juet so'brkey isim lakap, takma ad. so-called so'kld' sfat szde: so-called painters szde ressamlar.

soccer sociable social

soc.cer sak'r isim futbol, ayaktopu. so.cia.ble so'bl sfat girgin, sokulgan. so.cial so'l sfat 1. toplumsal, sosyal. 2. baka insanlarla beraber olmay seven (kimse); kendi trnden baka hayvanlarla beraber olmay seven (hayvan). 3. girgin, sokulgan. 4. sosyetik. isim parti, elence.

socialise

so.cial.ise so'layz fiil, ngiliz ngilizcesi baknz socialize

socialism socialist

so.cial.ism so'lzm isim sosyalizm, toplumculuk. so.cial.ist so'lst isim sosyalist, toplumcu. sfat sosyalist, toplumcu, sosyalizme zg.

socialite socialization

so.cial.ite so'layt isim sosyetik kimse, sosyeteden biri. so.cial.i.za.tionisim 1. sosyalizasyon, kamulatrma, devletletirme; toplumsallatrma, sosyalletirme. 2. ruhbilim sosyalleme, toplumsallama; sosyalletirme, toplumsallatrma.

socialize

so.cial.ize so'layz fiil 1. kamulatrmak, devletletirmek; toplumsallatrmak, sosyalletirmek. 2. ruhbilim sosyalletirmek, toplumsallatrmak.

society

so.ci.e.ty ssay'ti isim 1. toplum; topluluk. 2. dernek, cemiyet. 3. sosyete.

sociological

so.ci.o.log.i.cal sosiylac'kl sfat sosyoloqik, toplumbilimsel.

sociologist

so.ci.ol.o.gist sosiyal'cst isim sosyolog, toplumbilimci.

sociology sock away

so.ci.ol.o.gy sosiyal'ci isim sosyoloqi, toplumbilim. konuma dili bir kenara (para) koymak: He's socked a little money away. Bir kenara biraz para koymu.
1234

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk sock socket

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

sock sak isim ksa orap, oset. sock.et sak't isim 1. anatomi oyuk, yuva. 2. elektrik duy. 3. iine bir ey geirilen delik veya oyuk.

sod

sod sad isim 1. (bir alan kaplayan) im. 2. (bir alandan toprayla birlikte alnan) im paras. fiil (sodded, sodding) (bir alan) (byle) im paralaryla kaplamak.

soda cracker soda fountain

tuzlu biskvi. (maaza veya eczanenin bir kesinde bulunan, dondurma, gazoz v.b. satlan) bfe.

soda pop soda water soda

gazoz. soda, maden sodas. so.da so'd isim 1. kabartma tozu, sodyum bikarbonat. 2. soda, maden sodas. 3. stne soda dklm dondurma. 4. gazoz.

sodden

sod.den sad'n sfat 1. iyice slanm; srlsklam. 2. ii iyi pimemi (ekmek, hamur, kek, tart v.b.).

sodium sofa soft drink soft shoulders soft soap soft water soft

so.di.um so'diym isim, kimya sodyum. so.fa so'f isim kanepe. kola; gazoz; soda. 2. alkolsz iecek. dk banket. konuma dili yaclk, iltifat. yumuak su, az kireli su. soft sft sfat 1. yumuak. 2. alak (ses). 3. lk, yumuak (hava). 4. fazla parlak olmayan (k). 5. hafif (rzgr, yamur). 6. yumuak, tatl, ho, gnl okayc (sz). 7. konuma dili kolay. 8. hamlam, hamlam, ham (vcut); formunda olmayan, formunu korumam (sporcu). 9. hatlar net grnmeyen. 10. saf, kolayca aldatlan.

softball

soft.ball sft'bl isim 1. bir eit beysbol. 2. bu oyunda kullanlan top.

soft-boiled egg soft-boiled soft-cover

rafadan yumurta. soft-boiled sft'boyld' sfat rafadan, alakok (yumurta). soft-cov.er sft'k^vr sfat, isim karton kapakl (kitap).
1235

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk soften softhearted softie soft-spoken software softy soggy soil sojourn

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

soft.en sf'n fiil yumuatmak; yumuamak. soft.heart.ed sft'har'td sfat yumuak kalpli, mfik. soft.ie sf'ti isim yufka yrekli kimse. soft-spo.ken sft'spo'kn sfat yumuak sesli (kimse). soft.ware sft'wer isim, bilgisayar yazlm. soft.y sf'ti isim yufka yrekli kimse. sog.gy sag'i sfat iyice slanm, pslak. soil soyl isim toprak. so.journ so'crn isim (bir yerde) kalma; ikamet. fiil (in) (bir yerde) kalmak; ikamet etmek.

solace

sol.ace sal's isim teselli. fiil 1. teselli etmek. 2. (bir znty) hafifletmek, azaltmak.

solar eclipse solar

gne tutulmas. so.lar so'lr sfat 1. gnele ilgili, gnesel. 2. gnee gre hesaplanan. 3. gnein etkisiyle meydana gelen.

solarium

so.lar.i.um soler'iym isim evin bir yannda bulunan ve yan camla evrili ok gneli oda, solaryum.

sold solder soldering iron soldier

sold sold fiil baknz sell sol.der sad'r isim lehim. fiil lehimlemek. havya. sol.dier sol'cr isim asker; er. fiil 1. askerlik yapmak. 2. on metanetle devam etmek.

soldierly sole

sol.dier.lysfat asker gibi; askere yakr. sole sol isim 1. (ayaa ait) taban. 2. (ayakkabya ait) taban; pene. fiil (ayakkabya) pene vurmak, (ayakkaby) penelemek.

solemn

sol.emn sal'm sfat 1. ok ciddi; arbal. 2. grkemli bir ekilde yaplan (dini tren, devlet treni). 3. hukuk resmi bir ekilde yaplan.

solemnise

sol.em.nise sal'mnayz fiil, ngiliz ngilizcesi baknz solemnize

solemnity

so.lem.ni.ty slem'nti isim 1. byk ciddiyet; arballk. 2. grkemli tren. 3. grkem, ihtiam. 4. hukuk resmi ilem, formalite.
1236

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk solemnize

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

sol.em.nize sal'mnayz fiil 1. (nikh) kymak. 2. trenle kutlamak.

solicit

so.lic.it sls't fiil 1. (para, yardm, bir iyilik v.b.'ni) istemek. 2. (fahie) sokakta mteri aramak.

solicitor solicitous solicitude solid fuel solid geometry solid state solid

so.lic.i.tor sls'tr isim, ngiliz ngilizcesi avukat. so.lic.i.tous sls'ts sfat baknz be solicitous so.lic.i.tude sls'tud isim ilgi, merak. kat yakt. kat geometri. fizik kat hal. sol.id sal'd sfat 1. kat, sv olmayan. 2. som (metal); masif (aa, tahta); yekpare ve ii dolu (madde). 3. tam, kesintisiz, aralksz, faslasz. 4. salam, dayankl. 5. salam, gvenilir; muteber. 6. geometri kat. isim kat, kat madde.

solidarity solidify solidity

sol.i.dar.i.ty salder'ti isim dayanma, solidarite. so.lid.i.fy sld'fay fiil katlamak; katlatrmak. so.lid.i.ty sld'ti isim 1. katlk. 2. salamlk, dayankllk. 3. salam olma, gvenirlik; muteber olma.

solidly solid-state physics soliloquy

sol.id.lyzarf baknz be solidly for kat hal fizii. so.lil.o.juy sll'kwi isim monolog, oyuncunun kendi kendine yapt konuma.

solipsism

sol.ip.sism sal'pszm isim, felsefe tekbencilik, solipsizm.

solipsist solitaire

sol.ip.sist sal'psst isim, sfat tekbenci, solipsist. sol.i.taire sal'ter isim 1. mcevheri ssleyen tek ta. 2. tek kiilik iskambil oyunu.

solitary

sol.i.tar.y sal'teri sfat 1. yalnz, kendi bana. 2. tek bir.

solitude solo flight solo

sol.i.tude sal'tud isim yalnzlk, kendi bana olma. tek bana yaplan uu. so.lo so'lo isim 1. mzik solo. 2. dans tek bana yaplan gsteri.
1237

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk soloist solstice solubility soluble solute solution

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

so.lo.istisim, mzik solist, solocu. sol.stice sal'sts isim, gkbilim gndnm. sol.u.bil.ityisim, kimya znrlk. sol.u.ble sal'ybl sfat, kimya znr, zlebilir. sol.ute sal'yut isim, kimya znen. so.lu.tion slu'n isim 1. zm, zm yolu, are. 2. matematik zm. 3. kimya zelti, solsyon, eriyik. 4. kimya znme, zlme. 5. zme, halletme, hal.

solve solvent

solve salv fiil zmek, halletmek. sol.vent sal'vnt isim, kimya zc, solvent. sfat 1. kimya zc. 2. btn borlarn deyebilen (kimse, kurulu).

Somalia

So.ma.li.a somal'y, soma'liy, smal'y, smal'iy isim Somali.

Somalian

isim Somalili. sfat 1. Somali, Somali'ye zg. 2. Somalili.

somber sombre some day or other some day some

som.ber sam'br sfat 1. kasvetli. 2. ok ciddi, arbal. som.bre sam'br sfat, ngiliz ngilizcesi baknz somber gnn birinde, bir gn. bir gn, gnn birinde. some s^m sfat 1. (belirsiz) bir miktar: He owns some apartment buildings. Onun apartmanlar var. Make us some coffee. Bize kahve yapsana. 2. baz, kimi: Some roses have no scent. Baz gllerin kokusu yoktur. 3. bir: Just think up some good excuse. yi bir bahane uydur. Let's do it some other time. Bunu baka bir zaman yapalm. Some woman telephoned. Bir kadn telefon etti. 4. epey, bir hayli, olduka ok: The flowers lasted for some time. iekler epey zaman canlln korudu. 5. konuma dili Ne biim ...?: Some friend you are! Ne biim arkadasn byle? 6. konuma dili hi unutulmayacak bir (kimse, ey). 7. konuma dili harika, sper, olaanst. zamir (belirsiz) bir miktar; baz: She wanted some apples, so I gave her some. Elma istedi;
1238

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

bu yzden ona bir miktar verdim. Some of those fabrics are very expensive. O kumalardan bazlar ok pahal. Some of you will become generals. Bazlarnz general olacak. zarf 1. aa yukar, kadar: There were twenty some people present. Yirmi kadar kii vard. 2. biraz: He's feeling some better. Kendini biraz daha iyi hissediyor. somebody some.bod.y s^m'badi, s^m'bdi zamir biri, birisi, bir kimse: Somebody telephoned you. Biri sana telefon etti. isim, konuma dili nemli biri, hatr saylr biri. someday somehow some.day s^m'dey zarf bir gn. some.how s^m'hau zarf naslsa, her naslsa, bir yolunu bulup: We'll do it somehow. Bir yolunu bulup yaparz. someone someplace some.one s^m'w^n zamir biri, birisi, bir kimse. some.place s^m'pleys zarf, konuma dili bir yerde; bir yere; bir yer: Do you have someplace to stay? Kalacak bir yerin var m? somersault som.er.sault s^m'rslt isim takla, taklak; perende. fiil takla atmak. something some.thing s^m'thng isim 1. bir ey: She wants something brighter. Daha frapan bir ey istiyor. Can I get you something to drink? Size iecek bir ey getirebilir miyim? 2. konuma dili insan hayrete dren kimse: You're really something! Vallahi harikasn! 3. konuma dili nemli bir ey, yabana atlmayacak bir ey. Something's up. sometime Bir eyler dnyor. some.time s^m'taym zarf bir zaman; bir gn: It was sometime last year. Geen sene iinde bir zamand. Come see us sometime! Bir gn bize gel! sometimes someway some.times s^m'taymz zarf bazen. some.way s^m'wey zarf, konuma dili naslsa, her naslsa, bir yolunu bulup. somewhat some.what s^m'hw^t zarf olduka; biraz.
1239

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk somewhere

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

some.where s^m'hwer zarf bir yerde; bir yere; bir yer: Let's go somewhere. Bir yere gidelim. That's somewhere in Thrace, isn't it? Trakya'da bir yerde, deil mi?

somnolent

som.no.lent sam'nlnt sfat 1. uykusu gelmi, uyku basm, uyku hal. 2. uyku getiren.

son of a bitch son of a gun son sonata song songbird sonic boom sonic sonics son-in-law sonnet sonorous

kaba it olu it, it herif, it, eolu eek. konuma dili 1. Hay Allah! 2. Seni pezevenk seni! son s^n isim oul, erkek evlat. so.na.ta sna'ta isim, mzik sonat. song sng isim ark. song.bird sng'brd isim tc ku. ses duvarn aan bir uan yol at patlama sesi. son.ic san'k sfat ses dalgalaryla ilgili, sonik. son.icsisim akustik, ses bilgisi. son-in-law s^n'nl isim damat. son.net san't isim, edebiyat sone. so.no.rous snr's, san'rs sfat 1. gr (ses). 2. tumturakl.

soon

soon sun zarf biraz sonra, birazdan, ok gemeden, az zaman iinde.

sooner or later soot soothe

er ge, erken veya ge. soot st isim is; kurum. soothe sudh fiil 1. sakinletirmek, yattrmak. 2. teselli etmek. 3. (ary) hafifletmek, azaltmak; (aryan bir yeri) rahatlatmak.

soothing

sooth.ingsfat 1. sakinletirici, yattrc. 2. teselli edici. 3. (ary) hafifletici; (aryan bir yeri) rahatlatc.

soothsayer sooty sop something up with

sooth.say.er suth'seyr isim khin; falc. soot.y st'i sfat isli; kurumlu. (bir eyi) (bir svya) banarak o eyi sourmak: Sop up that water with this sponge! O suyu bu sngerle temizle!

1240

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk sop

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

sop sap fiil (sopped, sopping) in (bir eyi) (bir svya) batrmak. isim 1. birini honut edecek ey. 2. (st, yemein salas v.b.'ne) banlm ekmek lokmas.

sophisticated

so.phis.ti.cat.ed sfs'tkeytd sfat 1. dnya/hayat hakknda ok ey bilen (kimse). 2. ince zevkli kiilere hitap eden.

sophistication

so.phis.ti.ca.tionisim 1. dnya/hayat hakknda ok ey bilme. 2. ince zevk.

sophistry sophomore

soph.is.try saf'stri isim safsata. soph.o.more saf'mr, saf'mr isim lise veya niversitede ikinci snf rencisi.

soporific

so.po.rif.ic soprf'k sfat uyku getiren, uyutucu. isim uyku veren ila.

sopping wet soppy

srlsklam. sop.py sap'i sfat 1. srlsklam; pslak. 2. ok yamurlu. 3. ngiliz ngilizcesi ar duygusal.

soprano

so.pran.o sprn'o isim, mzik soprano. sfat sopranoya ait.

sorcerer sorceress sorcery sordid

sor.cer.er sr'srr isim byc, sihirbaz. sor.cer.essisim byc kadn. sor.ceryisim byclk. sor.did sr'dd sfat 1. alak, iren, menfur. 2. pis, ok kirli.

sore spot sore

hassas nokta. sore sr sfat 1. aryan; arl; acyan. 2. hassas (bir nokta, bir konu). 3. konuma dili kzgn; gcenik, ks, dargn, kskn. isim yara.

sorghum

sor.ghum sr'gm, s'gm isim 1. sorgum. 2. sorgum pekmezi.

sorority

so.ror.i.ty srr'ti isim (niversite rencisi kzlara zg) sosyal kulp.

sorrel sorrow sorrowful

sor.rel sr'l isim al donlu at. sor.row sar'o isim keder, ac. fiil keder ekmek. sor.row.ful sar'fl sfat 1. kederli. 2. keder veren.
1241

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk sorry

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

sor.ry sar'i sfat 1. zgn. 2. piman. 3. kt, berbat, kepaze.

Sorry! sort someone out

Affedersiniz!/Pardon! 2. zgnm! ngiliz ngilizcesi, konuma dili birine gstermek; birine dnyann ka bucak olduunu gstermek; birini halamak/dvmek.

sort something out

ngiliz ngilizcesi bir eye zm bulmak, bir eyi halletmek.

sort SOS

sort srt isim eit, tr, nevi. SOS es'o es' isim SOS (tehlike halinde verilen imdat sinyali).

so-so sot souffl sough

so-so so'so' sfat yle byle, ne iyi ne kt. sot sat isim ayya. souf.fl sufley' isim, ahlk sufle. sough s^f, sau isim (rzgrn yapt) uultu. fiil (rzgr) uuldamak.

sought soul

sought st fiil baknz seek soul sol isim 1. ruh. 2. gerek duygu, itenlik. 3. kimse, biri: He's a good old soul. yi kalpli bir ihtiyardr o. 4. (bir eyin) ta kendisi. 5. Amerikal zencilerin yaratt bir mzik tr.

soulful soulless soul-searching

soul.ful sol'fl sfat duygulu; duygular yanstan. soul.less sol'ls sfat ruhsuz; duygusuz. soul-search.ing sol'srng isim i deerlendirme, kendini motive eden eyleri gzden geirme.

sound effects sound track sound wave sound

efektler. ses band. ses dalgas. sound saund sfat 1. salam; esasl. 2. derin ve rahat (uyku). 3. salkl, shhatli. 4. akllca (bir davran). 5. salam, gvenilir.

sounding

sound.ing saun'dng isim, konuma dili iskandil etme, iskandil.

soundproof

sound.proof saund'pruf' sfat ses geirmez.


1242

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk soup kitchen soup up soup soupy sour cherry sour cream sour orange sour source souse

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

yoksullara parasz yemek verilen yer, aevi, ahane. konuma dili, otomotiv (motorun) gcn artrmak. soup sup isim orba. soupysfat 1. orba gibi. 2. ar duygusal. vine. smetana. turun. sour saur sfat eki. fiil ekitmek; ekimek. source srs isim kaynak; kken. souse saus fiil 1. suyun iine batrmak/daldrmak. 2. srlsklam etmek. 3. -e (su) dkmek, (suyu) stne boca etmek. 4. salamuraya yatrmak. isim salamura domuz kafas, paas veya kula.

South Africa South African

Gney Afrika. Gney Afrikal, Gney Afrikal kimse. 2. Gney Afrika, Gney Afrika'ya zg. 3. Gney Afrikal (kimse).

South America South American

Gney Amerika. Gney Amerikal, Gney Amerikal kimse. 2. Gney Amerika, Gney Amerika'ya zg. 3. Gney Amerikal (kimse).

south southbound southeast

south sauth isim gney. sfat gney, gneyden gelen. south.bound sauth'baund sfat gneye giden. south.east sauthist' isim gneydou. sfat gneydou, gneydoudan gelen.

southeaster southeastern southerly

south.east.erisim keileme, akayel. south.east.ernsfat gneydou ile ilgili. south.er.ly s^dh'rli sfat 1. gney, gneyden gelen. 2. gney, gney tarafnda bulunan.

southern southerner southernmost southwards

south.ern s^dh'rn sfat gney, gneye ait. south.ern.er s^dh'rnr isim gneyli. south.ern.most s^dh'rnmost sfat en gneydeki. south.wards sauth'wrdz zarf gneye doru.

1243

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk southwest

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

south.west sauthwest' isim gneybat. sfat gneybat, gneybatdan gelen.

southwester southwestern souvenir sovereign

south.west.erisim lodos, akyel, bozyel. south.west.ernsfat gneybat ile ilgili. sou.ve.nir suvnr' isim hatra, anda, yadigr. sov.er.eign sav'rn, sav'rn sfat 1. zerk (devlet). 2. en byk siyasi iktidara sahip, egemen. 3. mutlak, snrsz. isim 1. hkmdar. 2. bir eit ngiliz altn (para).

sovereignty

sov.er.eign.tyisim 1. egemenlik. 2. zerklik. 3. hkmdarlk.

Soviet Russia Soviet

Sovyet Rusya. So.vi.et so'viyet, so'viyt, soviyet' sfat, tarih Sovyet, Sovyetler Birlii'ne zg.

sow discord sow one's wild oats

anlamazlk yaratmak, mesele karmak. konuma dili (genliinde) lgnlklar yapmak, lgnca yaamak.

sow

sow so fiil (sowed, sown/sowed) (tohum) ekmek; (bir yere) tohum ekmek.

sox soy sauce soy soybean spa space shuttle space station space

sox saks isim, oul osetler. soya sosu. soy soy isim baknz soy sauce soy.bean soy'bin isim soya. spa spa isim kaplca. gkbilim uzay mekii. gkbilim uzay istasyonu. space speys isim 1. yer, alan. 2. mesafe: in the space of ten miles on millik bir mesafe iinde. 3. boluk. 4. gkbilim uzay, feza. 5. sre, mddet. 6. aralk, espas.

spacecraft spaceflight spaceship spacious spade

space.craft speys'krft isim, gkbilim uzay gemisi. space.flight speys'flayt isim, gkbilim uzay uuu. space.ship speys'p isim, gkbilim uzay gemisi. spa.cious spey's sfat geni. spade speyd isim, bahvanlk bel. fiil bellemek, bel ile kazmak.
1244

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk spadework

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

spade.work speyd'wrk isim 1. n hazrlk, n alma. 2. zor ve skc hazrlklar.

spaghetti Spain span

spa.ghet.ti spget'i isim uzun ve ince makarna, spagetti. Spain speyn isim spanya. span spn isim 1. sre, mddet: a span of ten years on yllk bir sre. 2. (kemer veya kpr ayaklar arasndaki) aklk. 3. genilik: the span of his knowledge bilgisinin kapsad alanlar. the span of the deer's antlers geyiin boynuzlarnn genilii. 4. kar. fiil (spanned, spanning) 1. (kemer) (yolun) stnden gemek; (kpr) (bir yerin) stnden gemek. 2. kapsamak. 3. (bir an belirli bir dnemini) yaamak: His life spanned the entire Victorian era. O, Viktorya ann tmn yaad.

spangle

span.gle spng'gl isim pul, payet. fiil 1. pullarla sslemek, pullamak. 2. with (prltl eylerle) sslemek.

Spaniard Spanish America

Span.iard spn'yrd isim spanyol. Kuzey, Orta ve Gney Amerika'daki spanyolca konuan lkeler.

Spanish moss Spanish

botanik bir tr tillandsia. Span.ish spn' isim spanyolca. sfat 1. spanyol; spanya, spanya'ya zg. 2. spanyolca.

spank

spank spngk fiil (birinin) kna aplak atmak. isim ka atlan aplak.

spanker spanking

spank.er spn'kr isim, denizcilikle ilgili randa. spank.ing spngk'ng sfat iddetli (rzgar). isim kna aplak atma.

spanner

span.ner spn'r isim, ngiliz ngilizcesi somun anahtar; ngiliz anahtar.

spar Spare no expense! spare parts spare tire

spar spar isim, denizcilikle ilgili seren; direk. Masraftan hi kanma! yedek paralar. yedek lastik, stepne.

1245

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk spare

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

spare sper fiil 1. kymamak, cann balamak. 2. (skc bir eyden) kurtarmak: Spare yourself the trouble. Kendini o zahmetten kurtar. 3. (tatsz bir eyi) sylememek. 4. (birine) (zamann, yardmc, para v.b.'ni) vermek. I haven't enough money to spare you. Sana verebilecek kadar param yok.

sparerib sparing

spare.rib sper'rb isim az etli domuz pirzolas. spar.ing sper'ng sfat baknz be sparing in be sparing with

spark plug spark

otomotiv buqi. spark spark isim kvlcm. fiil 1. kvlcm samak. 2. off -e neden olmak, -e yol amak. 3. (birini) (bir eye) tevik etmek, sevketmek.

sparkle

spar.kle spar'kl fiil 1. prldamak. 2. (arap) kprmek. isim 1. prldama. 2. (araptaki) kprme.

sparkler sparkling

spar.klerisim maytap. spar.kling spar'klng sfat 1. prldayan. 2. kpkl (arap).

sparrow sparse spasm

spar.row sper'o isim sere. sparse spars sfat seyrek. spasm spz'm isim, tbbi spazm, kasn, kaslm, kaslma.

spasmodic

spas.mod.ic spzmad'k sfat 1. spazmodik, kasnl, kasml. 2. spazm andran. 3. istikrarsz.

spastic spat

spas.tic sps'tk sfat spastik. isim spastik kimse. spat spt isim (ksa sren) az kavgas, atma, dala, dalama.

spate spatial

spate speyt isim byk miktar. spa.tial spey'l sfat 1. uzamla ilgili, uzamsal. 2. uzayla ilgili, uzaysal.

spatter

spat.ter spt'r fiil 1. sratmak, damlatmak: Don't spatter paint on the floor! Yere boya damlatma! 2. sramak: The grease was spattering on the wall. Ya duvara sryordu.
1246

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk spatula spay speak about speak for itself

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

spat.u.la sp'l isim spatula. spay spey fiil (dii hayvan) ksrlatrmak. (bir konu) hakknda konumak. (bir eyin/eylerin) ne olduu meydanda/ortada/aikr olmak: It speaks for itself. Ne menem bir ey olduu belli.

speak for themselves

(bir eyin/eylerin) ne olduu meydanda/ortada/aikr olmak: It speaks for itself. Ne menem bir ey olduu belli.

speak for

(birinin) lehinde konumak. 2. (birinin) yerine konumak.

speak ill for speak ill of speak in sign language speak of

(biri/bir ey) iin olumlu/olumsuz bir puan olmak. hakknda kt konumak. el kol hareketleriyle konumak. -den sz etmek, -den bahsetmek. 2. -i gstermek, -e iaret etmek: It speaks of careful planning. Dikkatli bir n alma yapldn gsteriyor.

speak on speak one's mind speak one's piece speak out against speak out

(bir konu) hakknda konumak. ne dndn aka sylemek. kendi fikrini belirtmek. -in aleyhinde konumak. ne dndn aka sylemek. 2. daha yksek sesle konumak.

speak up for speak up

-in lehinde konumak. daha yksek sesle konumak. 2. ne dndn aka sylemek.

speak well for speak with conviction speak

(biri/bir ey) iin olumlu/olumsuz bir puan olmak. inanla konumak. speak spik fiil (spoke, spoken) 1. konumak. 2. (gerei, sz) sylemek: He couldn't speak a word. Hibir sz syleyemedi.

speaker

speak.er spi'kr isim 1. konumac. 2. szc. 3. politika meclis bakan. 4. televizyon spiker. 5. hoparlr.

1247

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk spear

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

spear spr isim mzrak, karg; zpkn. fiil mzrakla vurmak, karglamak; zpknlamak.

special delivery special

ekspres mektup. spe.cial spe'l sfat zel, normal olmayan. isim 1. zel bir program. 2. (normal tarifede bulunmayan) zel bir tren. 3. (fiyatta) zel bir indirim. 4. (lokantada her zaman yaplmayan) yemek: Today's special is potato soup. Bugnk zel yemeimiz patates orbas.

specialise

spe.cial.ise spe'layz fiil, ngiliz ngilizcesi baknz specialize

specialist speciality

spe.cial.ist spe'lst isim mtehasss, uzman. spe.ci.al.i.ty speiyl'ti isim 1. zel nitelik. 2. ngiliz ngilizcesi baknz specialty

specialization

spe.cial.i.za.tion spelzey'n isim 1. (birok alan/i yerine) tek bir alanda alma/tek bir i yapma; uzmanlama. 2. biyoloji zelleme.

specialize

spe.cial.ize spe'layz fiil 1. in -in uzmanlk alan/zel ilgi alan (belirli bir ey) olmak. 2. in ihtisas yapmak: She is specializing in pediatrics. Pediyatri ihtisas yapyor.

specialty

spe.cial.ty spe'lti isim 1. uzmanlk alan, zel ilgi alan, ihtisas, bran. 2. (lokantada) spesiyalite.

species specific gravity specific

spe.cies spi'iz isim, biyoloji (species) tr. zgl arlk. spe.cif.ic spsf'k sfat 1. belirli. 2. kesin ve apak. 3. kimya zgl.

specification

spec.i.fi.ca.tion spesfkey'n isim 1. artname. 2. patent almak iin yazlan ayrntl aklama. 3. (artnamedeki) madde. 4. oul (teknik artnamedeki) maddeler/ayrntlar.

specify specimen specious

spec.i.fy spes'fay fiil belirtmek. spec.i.men spes'mn isim rnek, numune. spe.cious spi's sfat aldatc, sahte.
1248

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk speck speckle speckled specs spectacle

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

speck spek isim benek, ufak leke, nokta. speck.le spek'l isim ufak benek. speck.ledsfat benekli. specs speks isim, oul, konuma dili gzlk. spec.ta.cle spek'tkl isim 1. (genellikle ak havada yaplan) byk gsteri veya tren. 2. grlecek ey. 3. gln bir manzara: Don't make a spectacle of yourself! Kendini rezil etme! 4. oul gzlk.

spectacular

spec.tac.u.lar spektk'ylr sfat 1. muhteem, harikulade, grkemli. 2. ok byk (fiyat art/ d).

spectator specter spectre spectrum speculate

spec.ta.tor spek'teytr isim seyirci. spec.ter spek'tr isim, ngiliz ngilizcesi baknz spectre spec.tre spek'tr isim hayalet; hortlak. spec.trum spek'trm isim, fizik (spectra) tayf, spektrum. spec.u.late spek'yleyt fiil 1. (about) (hakknda) tahminlerde bulunmak. 2. ticaret speklasyon yapmak.

speculation

spec.u.la.tion spekyley'n isim, felsefe, ticaret speklasyon.

speculative

spec.u.la.tive spek'yleytv sfat, felsefe, ticaret speklatif.

speculator

spec.u.la.tor spek'yleytr isim, ticaret speklasyon yapan, speklatr.

sped speech

sped sped fiil baknz speed speech spi isim 1. konuma, sz syleme. 2. konuma tarz. 3. konuma, nutuk, sylev.

speechless speed limit speed up speed

speech.less spi'ls sfat dili tutulmu. azami srat; asgari srat. hzlandrmak; hzlanmak. speed spid isim hz, srat; abukluk. fiil (sped/speeded) abuk gitmek, hzla gitmek, sratle gitmek.

speedboat speedometer

speed.boat spid'bot isim srat motoru. speed.om.e.ter spdam'tr isim hzler, kilometre saati, hz saati.
1249

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk speedway speedy spell something out spell spellbind spellbound

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

speed.way spid'wey isim yar pisti. speed.y spi'di sfat hzl, sratli, abuk. bir eyi ayrntlaryla aklamak. spell spel isim by. spell.bind spel'baynd fiil (spellbound) bylemek. spell.bound spel'baund fiil baknz spellbind sfat bylenmi.

speller spelling spend itself spend money like water spend oneself

spell.er spel'r isim imla reten kitap. spell.ing spel'ng isim imla, yazm. (frtna) hzn kaybetmek. su gibi para harcamak. btn gcn tketmek.

spend time in the society of one's friends arkadalaryla vakit geirmek. spend spend spend fiil (spent) 1. harcamak, sarf etmek. 2. (vakit) geirmek. spending money spendthrift cep harl. spend.thrift spend'thrft sfat, isim msrif, savurgan, tutumsuz. spent spent spent fiil baknz spend sfat 1. ok yorgun, bitkin. 2. kullanlm (kurun). sperm sperm sprm isim 1. biyoloji sperma. 2. bel, atmk, sperma. spew spew spyu fiil 1. (out) iddetli bir ekilde fkrtmak, pskrtmek; fkrmak, pskrmek. 2. konuma dili kusmak. sphere of influence sphere spherical sphincter sphinx spice a food up spice something up spice etki alan. sphere sfr isim 1. kre. 2. alan. spher.i.cal sfer'kl, sfr'kl sfat kresel. sphinc.ter sfngk'tr isim, anatomi bzgen. sphinx sfngks isim sfenks, isfenks. baharat katarak bir yemei daha lezzetli yapmak. ilgin bir eyler katarak bir eyi canlandrmak. spice spays isim bahar, baharat. fiil baknz spice a food up spice something up add spice to
1250

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk spices spick-and-span spicy spider spiel

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

isim, oul baharat, baharatlar, baharlar. spick-and-span spk'nspn' sfat tertemiz, prl prl. spic.y spay'si sfat 1. baharatl. 2. ak sak. spi.der spay'dr isim rmcek. spiel spil, pil isim, konuma dili (sat iin) nceden hazrlanm ikna edici konuma/szler.

spiffy

spiff.y spf'i sfat, konuma dili zarif, k, iki dirhem bir ekirdek.

spigot spike heel spike someone's guns spike

spig.ot spg't isim musluk. sivri ke. birinin anna ot tkamak. spike spayk isim 1. sivri u; sivri ulu ubuk. 2. (spor ayakkabsnn tabanndaki) kabara. 3. baak. 4. byk ivi.

spill blood spill the beans

kan dkmek. konuma dili her eyi ifa etmek, her eyi ortaya dkmek; baklay azndan karmak.

spill

spill spl fiil (spilled/spilt) 1. kazara dkmek. 2. over into (bir yere) kadar yaylmak. 3. konuma dili (bir srr) sylemek, ifa etmek, aa vurmak. 4. (at) (biniciyi) srtndan yere atmak. isim kazara dklen sv.

spilt spin a yarn spin

spilt splt fiil baknz spill hikye uydurup anlatmak. spin spn fiil (spun, spinning) 1. (yn, pamuk v.b.'ni) eirmek. 2. (rmcek) (a) rmek; (ipekbcei) (koza) rmek. 3. (topa v.b.'ni) dndrmek; (topa v.b.) dnmek. 4. along hzla gitmek. 5. kafadan atmak, uydurmak.

spinach spinal column spinal cord spinal marrow spinal

spin.ach spn' isim spanak. anatomi belkemii, omurga. anatomi omurilik. omurilik. spi.nal spay'nl sfat, anatomi belkemiine ait.
1251

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk spindle spindly legged spindly

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

spin.dle spn'dl isim i, kirmen. leylek gibi, leylek bacakl. spin.dlysfat 1. salksz ve boyu fazla uzun (bitki). 2. uzun ve zayf (bacak).

spin-dryer

spin-dry.er spn'drayr isim santrifql amar kurutma makinesi.

spine

spine spayn isim 1. omurga, belkemii. 2. diken. 3. (kitapta) srt.

spineless

spine.less spayn'ls sfat 1. karaktersiz ve tabansz. 2. omurgasz, belkemii olmayan. 3. dikensiz.

spinning mill spinning wheel spinning spinster

iplikhane. krk. spin.ning spn'ng isim eirme. spin.ster spn'str isim 1. hukuk hi evlenmemi kadn. 2. hi evlenmemi yal veya yalanmaya yz tutmu kadn.

spiny spiral downwards spiral staircase spiral upwards spiral

spin.y spay'ni sfat dikenli. hzla inmek. dner merdiven. hzla ykselmek. spi.ral spay'rl sfat helezoni, helisel, sarmal, spiral. isim helis, helezon, sarmal. fiil (spiraled/spiralled, spiraling/spiralling) dne dne gitmek/hareket etmek.

spire

spire spayr isim kulenin sivri ulu tepesi, kule ucu, kule klah.

spirit lamp spirit level spirit of peppermint spirit

ispirtoluk, ispirto oca, kamineto. kabarckl dze, tesviyeruhu. naneruhu. spir.it spr't fiil away/off dikkati ekmeden abucak kaldrp gtrmek; gizlice karmak.

spirited spiritless

spir.it.ed spr'td sfat canl, heyecanl. spir.it.less spr'tls sfat 1. cansz, ruhsuz, miskin. 2. keyifsiz.

1252

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk spirits

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

spir.its spr'ts isim, oul, eczaclk 1. damtlarak elde edilen alkoll/alkolsz sv: methylated spirits mavi ispirto. 2. ngiliz ngilizcesi alkoll ikiler.

spiritual

spir.i.tu.al spr'uwl sfat 1. ruhsal, ruhi, ruhani, ruhla ilgili. 2. dinsel, dini. 3. felsefe manevi, tinsel. 4. dini deerlere nem veren. isim Amerikal zencilerin yaratt bir ilahi tr.

spiritualism

spir.i.tu.al.ism spr'uwlzm isim 1. ispritizma. 2. felsefe spiritalizm, tinselcilik.

spiritualist

spir.i.tu.al.istisim 1. ispritizmac. 2. felsefe spiritalist, tinselci.

spirituality

spir.i.tu.al.i.ty spruwl'ti isim 1. ruhilik, ruhanilik. 2. dini deerlere nem verme.

spirituous spirt spit cotton

spir.i.tu.ous spr'uws sfat alkoll. spirt sprt fiil baknz spurt konuma dili 1. ok susamak. 2. kplere binmek, ok kzmak.

Spit it out! spit up spit

Haydi sylesene! kusmak. spit spt fiil (spit/spat, spitting) 1. tkrmek. 2. (kar) serpelemek, serpitirmek, attrmak. 3. (kedi) tslamak. isim tkrk.

spite

spite spayt isim garaz, kin; nispet. fiil nispet yapmak/vermek.

spiteful spittle spittoon splash down splash

spite.ful spayt'fl sfat garazl, kinci; nispeti. spit.tle spt'l isim tkrk. spit.toon sptun' isim tkrk hokkas. (uzay gemisi) denize dmek. splash spl fiil 1. on/with -e (su, amur v.b.'ni) sratmak. 2. (yzne) su arpmak. 3. (fskyeden pskrtlen su) rldayarak dklmek. isim sratlan suyun sesi.

splatter

splat.ter splt'r fiil on/with -e (su, amur v.b.'ni) sratmak; -e (su) arpmak; -e (boya) damlatmak.
1253

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk splay spleen splendid

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

splay spley fiil out amak; yaymak; yaylmak. spleen splin isim, anatomi dalak. splen.did splen'dd sfat 1. ahane, fevkalade, mkemmel. 2. muhteem, grkemli, atafatl.

splendor splendour

splen.dor splen'dr isim ihtiam, grkem. splen.dour splen'dr isim, ngiliz ngilizcesi baknz splendor

splice

splice splays fiil (iki ucu) birbirine balamak; (bant veya film ularn) birbirine yaptrmak.

splint splinter

splint splnt isim, tbbi cebire, syek, koaptr. splin.ter spln'tr fiil 1. parampara etmek; parampara olmak. 2. ufak gruplara blmek; ufak gruplara blnmek. isim kymk.

split hairs split infinitive

kl krk yarmak. "to juickly report" cmleciindeki gibi zarf ile ikiye blnm mastar.

split one's sides laughing split one's sides split pea

glmekten katlmak/krlmak. glmekten atlamak, kahkahadan yerlere yatmak. kurutulup kendiliinden ikiye ayrlm bezelye tanesi: She bought some split peas. Kuru bezelye ald.

split peas split second split up

krk bezelye. an, lahza. (bir ift) birbirinden ayrlmak; beraber yaamaktan vazgemek; birbiriyle flrt etmekten vazgeip ayrlmak.

split

split splt fiil (split, splitting) 1. krmak; yarmak; atlatmak; krlmak; yarlmak; atlamak. 2. into - e ayrmak; -e ayrlmak. 3. blmek. 4. paylamak, lemek. 5. konuma dili svmak, tymek.

split-level house splitting

odalar deiik seviyelerde olan ev. split.ting splt'ng sfat iddetli: splitting headache iddetli ba ars.

splotch

splotch spla isim leke, benek. fiil lekelemek, bulatrmak.

1254

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk splurge

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

splurge splrc isim (bir eyi almak iin) epey para harcama. fiil (epey para) harcamak; on -e epey para harcamak.

splutter

splut.ter spl^t'r fiil (fke veya aknlktan) tkrr gibi konumak veya tkrr gibi (bir eyler) sylemek.

spoil

spoil spoyl fiil (spoiled/spoilt) 1. bozmak. 2. (st v.b.) bozulmak. 3. (birini) martmak.

spoiled child spoils spoilsport

mark ocuk. spoils spoylz isim, oul ganimet. spoil.sport spoyl'sprt isim bakalarnn keyfini karan; mzk, oyunbozan.

spoilt spoke spoken

spoilt spoylt fiil baknz spoil spoke spok isim tekerlek parma. spo.ken spo'kn fiil baknz speak sfat 1. szl: spoken message szl mesaj. 2. konuulan.

spokesman spokeswoman

spokes.man spoks'mn isim (spokesmen) szc. spokes.wom.an spoks'wmn isim (spokeswomen) kadn szc.

sponge cake sponge something dry sponge

pandispanya. bir eyi sngerle kurulamak. sponge sp^nc isim 1. snger. 2. konuma dili otlak, belei, bedavac. 3. ngiliz ngilizcesi pandispanya. fiil 1. sngerle temizlemek, slatmak veya srmek; up sngerle temizlemek. 2. konuma dili (bir eyi) otlaklkla elde etmek; on (birinin) srtndan geinmek.

sponger spongy sponsor

spongerisim, konuma dili otlak, belei. spong.y sp^n'ci sfat snger gibi, sngersi. spon.sor span'sr isim 1. radyo veya televizyon programnn veya bir sanat faaliyetinin maliyetini karlayan firma, sponsr. 2. kefil. fiil 1. (radyo veya televizyon programnn veya bir sanat faaliyetinin) maliyetini karlamak, sponsrln yapmak. 2. -e kefil olmak.

sponsor-ship

spon.sor-shipisim 1. sponsrlk. 2. kefillik, kefalet.


1255

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk spontaneity

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

spon.ta.ne.i.ty spantni'yti isim 1. kendiliinden olma, kendiliindenlik. 2. annda yaplma.

spontaneous

spon.ta.ne.ous spantey'niys sfat 1. kendiliinden olan, spontane. 2. spontane, annda yaplan.

spontaneously

spon.ta.ne.ous.lyzarf 1. kendiliinden, spontane. 2. spontane, annda.

spoof

spoof spuf isim konuma dili(of/on) (birini/bir eyi) hafif tertip alaya alan parodi. fiil 1. (birini/bir eyi) hafif tertip bir parodiyle alaya almak. 2. konuma dili ile dalga gemek, -i grgra almak.

spook

spook spuk isim 1. hayalet. 2. konuma dili aqan, casus. fiil rktmek, korkutmak.

spooky

spookysfat 1. rktc, rkn, perili. 2. acayip, garip, tuhaf (kimse). 3. rkek, kolay rktlen.

spool spoon

spool spul isim makara. spoon spun isim kak. fiil 1. into kakla -e dkmek veya aktarmak. 2. out -i kakla datmak. 3. (up) kaklamak, kakla yemek.

spoonfeed

spoon.feed spun'fid fiil (spoonfed) 1. (bebek, hasta v.b.'ni) kakla beslemek. 2. (birinin) dnmesini gerektirmeyecek bir ekilde ders vermek; birinin dnmesini gerektirmeyecek bir ekilde ders vermek.

spoonful sporadic

spoon.ful spun'fl isim kak dolusu. spo.rad.ic sprd'k sfat ara sra meydana gelen; ara sra gzken.

sport coat sport shirt sport sporting sports car sportsman

(erkek iin) spor ceket. spor gmlek. sport sprt isim spor. sport.ingsfat sporla ilgili, spor. spor araba. sports.man sprts'mn isim (sportsmen) sporcu, sportmen.

sportsmanlike sportsman-ship

sfat sportmence. sports.man-shipisim sportmenlik.


1256

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk sportswear sportswoman

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

sports.wear sprts'wer isim spor giysiler. sports.wom.an sprts'wmn isim (sportswomen) kadn sporcu.

spot

spot spat fiil (spotted, spotting) 1. grmek; semek; farketmek, ayrt etmek. 2. lekelemek; leke yapmak.

spot-check

spot-check spat'ek fiil rasgele kontrol etmek; rasgele kontrolde bulunmak.

spotless spotlight

spot.less spat'ls sfat tertemiz, lekesiz. spot.light spat'layt isim proqektr, ldak; spot, spot lamba.

spotted spotty

spot.ted spat'd sfat 1. benekli, noktal. 2. lekeli. spot.ty spat'i sfat 1. ancak ara sra iyi olan; ancak yer yer iyi olan: Her performance was spotty. Performans ancak yer yer iyiydi. 2. ngiliz ngilizcesi sivilceli.

spouse spout

spouse spauz, spaus isim e, koca veya kar. spout spaut fiil 1. fkrtmak; fkrmak. 2. cafcafl bir ekilde (bir eyler) sylemek. 3. (bir eyler) dktrmek, kolaylkla syleyivermek. isim 1. (aydanlk v.b.'nde) emzik, ibik. 2. fskye.

sprain one's ankle

aya burkulmak, ayan burkmak, ayak bileini burkmak. She's sprained her ankle. Aya burkulmu.

sprain sprained ankle sprang sprat sprawl

sprain spreyn fiil burkmak. isim burkulma. burkulan ayak. sprang sprng fiil baknz spring sprat sprt isim aabal. sprawl sprl fiil 1. yaylp yatmak, sere serpe uzanmak; yaylarak oturmak. 2. ok geni bir alana yaylmak.

spray gun spray

pistole, tabanca. spray sprey isim 1. incecik damlacklar halindeki su serpintisi. 2. (serpinti halindeki) sprey. fiil (pskrte, boya tabancas veya spreyle) pskrtmek, skmak.

sprayer

sprayerisim 1. pskrte, plverizatr; pistole, tabanca. 2. sv pskrten kimse.

spread its wings

(ku) kanatlarn amak/germek.


1257

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk spread like wildfire spread one's arms wide spread oneself thin spread rumors spread something thin spread

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

byk bir hzla yaylmak. kollarn alabildiine amak. bir sr ile megul olmak, krk tarakta bezi olmak. dedikodu karmak. bir eyi ince bir tabaka halinde srmek. spread spred fiil (spread) 1. yaymak; sermek; yaylmak. 2. (gbre v.b.'ni) (tarlaya) dkmek. 3. (bir eyi) (baka bir eyin stne) srmek. 4. (sofray) kurmak.

spread-eagle

spread-ea.gle spred'igl fiil kol ve bacaklarn yana aarak yatmak/yatrmak.

spreadsheet

spread.sheet spred'it isim, bilgisayar 1. (tablolama programyla hazrlanan) tablo. 2. tablolama program.

spree

spree spri isim lgnca veya ar derecede yaplan bir ey: While she was on a shopping spree he went on a drinking spree. O lgnca alveri yaparken kendisi de deli gibi imeye balad.

sprig sprightly spring a leak spring equinox

sprig sprg isim ufack dal paras; filizcik. spright.ly sprayt'li sfat canl, hareketli. akmaya balamak. bahar noktas, ilkbahar noktas (27 Mart'a rastlayan ekinoks).

spring into life spring mattress spring onion spring to one's feet spring towards the door spring

birdenbire canlanp harekete gemek. yayl yatak. isim, ngiliz ngilizcesi yeil soan, taze soan. ayaa frlamak. kapya frlamak. spring sprng isim 1. pnar; kaynak, memba. 2. bahar, ilkbahar. 3. yay; zemberek. 4. esneklik, elastikiyet. 5. sray. 6. canllk.

springboard

spring.board sprng'brd isim tramplen, atlama/srama tahtas.

springtime

spring.time sprng'taym isim ilkbahar, bahar mevsimi.

1258

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk sprinkle

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

sprin.kle sprng'kl fiil 1. serpmek; ekmek; serpitirmek. 2. (yamur) serpmek, iselemek. isim 1. serpme. 2. (yamur iin) serpinti, isenti.

sprinkler system sprinkler sprinkling

yamurlama tesisat, yangna kar su serpme tesisat. sprin.klerisim su serpme aleti; arozz, arazz. sprin.klingisim 1. serpme. 2. azck bir miktar, bir nebze. 3. serpinti, isenti.

sprint

sprint sprnt fiil tam hzla komak. isim 1. tam hzla koma. 2. srat kousu, sprint.

sprinter sprite sprout

sprinterisim, spor srat koucusu. sprite sprayt isim peri; cin. sprout spraut fiil filizlenmek, srmek; (tohum, ty, sakal, sa) bitmek. isim filiz, tomurcuk, srgn.

spruce oneself up spruce

kendine ekidzen vermek. spruce sprus sfat temiz ve zarif. fiil baknz spruce oneself up

sprung spry

sprung spr^ng fiil baknz spring spry spray sfat (spryer/sprier, spryest/spriest) evik, faal.

spue spume spun spunk

spue spyu fiil baknz spew spume spyum isim kpk. spun sp^n fiil baknz spin spunk sp^ngk isim 1. cesaret, yrek. 2. konuma dili atmk, bel.

spunky spur someone on spur

spunkysfat cesur, yrekli. birini tevik etmek. spur spr isim 1. mahmuz. 2. tevik eden bir ey. 3. demiryolu kr hat; barnma hatt; rampa hatt. 4. (iki koyak arasndaki) knt. fiil (spurred, spurring) mahmuzlamak.

spurious spurn spur-of-the-moment

spu.ri.ous spyr'iys sfat sahte. spurn sprn fiil reddetmek. sfat annda yaplan.

1259

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk spurt

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

spurt sprt isim atlm, hamle, atak. fiil spor atlm yapmak, hamle yapmak; finie gemek/kalkmak.

sputter out sputter

(motor) ksrp stop etmek. 2. (alev) titreyip snmek. sput.ter sp^t'r fiil 1. heyecanla sylemek. 2. (motor) ksrmek, ksre benzeyen ses karmak. 3. (alev) snecek gibi titremek.

spy spyglass squabble

spy spay isim casus, aqan. fiil casusluk etmek. spy.glass spay'gls isim kk drbn. sjuab.ble skwab'l fiil ekimek, didimek, atmak, az kavgas yapmak. isim ekime, didime, atma, az kavgas.

squad car squad squadron

(polise ait) devriye arabas. sjuad skwad isim 1. takm, ekip. 2. askeri manga. sjuad.ron skwad'rn isim 1. (yz yirmi ile iki yz kiiden oluan) svari birlii. 2. ufak gemi filosu. 3. hava filosu.

squalid

sjual.id skwal'd sfat 1. pis, ok kirli. 2. (ahlak asndan) iren.

squall

sjuall skwl fiil (bebek) ok yksek sesle alamak; cyaklamak, cyak cyak barmak.

squalor

sjual.or skwal'r isim 1. pislik. 2. (ahlak asndan) irenlik, iren olma.

squander square accounts with

sjuan.der skwan'dr fiil israf etmek, arur etmek. hesaplamak, kozlarn paylamak; kuyruk acsn karmak.

square accounts

hesaplamak, kozlarn paylamak; kuyruk acsn karmak.

square bracket

ngiliz ngilizcesi, dilbilgisi keli parantez, keli ayra.

square dance square meal square one's jaw

drder iftten oluan gruplarn yapt bir dans. konuma dili doyurucu bir n yemek. (birine meydan okumaya hazrlanyormu gibi) enesini gerip uzatmak.

square one's shoulders

omuzlarn dikletirmek.
1260

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk square peg in a round hole square root square someone away

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

mevkiine uygun olmayan kimse. karekk. birini hizaya getirmek, birini yola getirmek. 2. gereken her eyi birine anlatmak.

square something away square

bir eyi yoluna koymak; bir eyi dzene sokmak. sjuare skwer fiil 1. matematik (bir saynn) karesini almak. 2. with ile badamak, -e uymak; -i ile badatrmak. 3. (hesab) grmek, kapatmak. 4. rvet vererek (birini) yola getirmek; rvet vererek (bir durumu) (istenilen ekilde) halletmek. 5. spor (puanlar) eitlemek. 6. karelemek, karelere ayrmak. 7. off (bir eyin kenarlarn) drt keli hale getirmek.

squash squat

sjuash skwa isim kabak. sjuat skwat fiil (squatted, squatting) 1. melmek. 2. (kendi mal olmayan bir mlkte) kanuna aykr olarak oturmak. isim 1. melme; meli. 2. ngiliz ngilizcesi kanuna aykr olarak mesken tutulan bina.

squatter

sjuat.ter skwat'r isim kendi mal olmayan bir mlkte kanuna aykr olarak oturan kimse.

squatty

sjuattysfat 1. melmi. 2. bodur, ksa ve tknaz (kimse). 3. alak, bask ve irkin (bina).

squawk

sjuawk skwk fiil 1. cyaklamak, cyak cyak barmak. 2. konuma dili ikyet etmek, barmak. isim 1. cyaklama. 2. konuma dili ikyet.

squeak through squeak

kl pay farkla kazanmak/atlatmak. sjueak skwik fiil 1. gcrdamak. 2. (fare) cik cik tmek. isim 1. gcrt, gcrdama. 2. (farenin kard) cik sesi.

squeaky squeal

sjueak.y skwi'ki sfat gcrtl. sjueal skwil fiil 1. ok tiz bir ses karmak: The girl let out a squeal. Kz lk kopard. The pig began to squeal. Domuz ac ac barmaya balad. 2. konuma dili tmek, sr vermek; on -i ihbar etmek, -i ele vermek. isim ok tiz bir ses.

squealer

sjuealerisim, konuma dili ihbarc.


1261

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk squeamish

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

sjueam.ish skwi'm sfat 1. kolayca tiksinen, ok titiz; ahlak asndan ok titiz. 2. midesi kolayca bulanan. 3. midesi bulanm.

squeeze

sjueeze skwiz fiil 1. (meyve, slak bez v.b.'ni) skmak: Squeeze me a glass of orange quice. Bana bir bardak portakal suyu sk. 2. into/in -e sktrmak. 3. sktrmak, zor bir duruma sokmak. isim 1. skma, sk. 2. skm, bir defada sklan miktar. 3. ktlk; kstlama. 4. ktlk veya kstlamadan ileri gelen zor durum.

squeezer squelch

sjueezerisim skacak, pres. sjuelch skwel fiil 1. (muhalefet v.b.'ni) bastrmak veya susturmak. 2. vck vck bir yerden yrrken ayak sesi karmak.

squid squint

sjuid skwd isim kalamar; mrekkepbal, supya. sjuint skwnt fiil gzlerini ksarak bakmak, ksk gzlerle bakmak; (gzlerini) ksmak.

squire

sjuire skwayr isim, ngiliz ngilizcesi (bir kyn veya krsal bir blgenin) toprak aas.

squirm

sjuirm skwrm fiil kprdanmak; kpr kpr kprdanmak. isim kprdanma.

squirrel

sjuir.rel skwr''k, [ngiliz ngilizcesi] skwr'l isim sincap.

squirt gun squirt

su tabancas. sjuirt skwrt fiil fkrtmak; fkrmak. isim 1. fkrtlan sv. 2. kk ocuk, kk.

Sri Lanka Sri Lankan

Sri Lan.ka sri lng'k Sri Lanka. Sri Lankal. 2. Sri Lanka, Sri Lanka'ya zg. 3. Sri Lankal (kimse).

St. Lucie cherry St. Lucie St. Nicholas St. Valentine's Day stab someone in the back

mahlep, kokulukiraz. St. Lu.cie seynt lu'si baknz St. Lucie cherry Noel Baba. (on drt ubata rastlayan) Sevgililer Gn. birini arkadan vurmak, birine kallelik etmek.
1262

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk stab

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

stab stb fiil (stabbed, stabbing) 1. baklamak. 2. batrmak; saplamak; delmek. isim baknz make a stab at stab someone in the back

stabilise

sta.bi.lise stey'blayz fiil, ngiliz ngilizcesi baknz stabilize

stability

sta.bil.i.ty stbl'ti isim 1. istikrar. 2. salamlk. 3. stabilite, sabitlik. 4. denge.

stabilization stabilize stable equilibrium stable staccato stack up

sta.bi.li.za.tion steyblzey'n isim stabilizasyon. sta.bi.lize stey'blayz fiil stabilize etmek. kararl denge. sta.ble stey'bl isim ahr. stac.ca.to stka'to zarf, sfat, mzik staccato, stakkato. konuma dili 1. (trafik) tkanp durmak. 2. (iler) gitmek: That's how things stack up today. Bugn iler byle. 3. against ile karlatrp sonu karmak: How does this brand of soap stack up against that one? Bu marka sabun o markaya gre nasl?

stack

stack stk isim 1. tnaz, ekin yn. 2. atlm bir grup (silah), at. 3. (st ste konulmu eylerin oluturduu) yn. fiil 1. ymak; istif etmek. 2. (silah) atmak.

stacking swivel stadium

(tfekteki) at kancas. sta.di.um stey'diym isim (stadiums/stadia) stadyum, stat.

staff officer staff

askeri kurmay subay, kurmay. staff stf isim (staffs) (kurulutaki) personel; (devlet kuruluundaki) kadro.

stag party stag stage fright

erkekler iin dzenlenen elence/parti. stag stg isim erkek geyik. sanatda sahneye kmadan hemen nce balayan korku ve heyecan.

stage manager

sahne amiri.

1263

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk stage

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

stage steyc isim 1. sahne. 2. aama, safha, mertebe, evre, basamak, merhale. fiil sahneye koymak, sahnelemek.

stagecoach

stage.coach steyc'ko isim posta arabas, menzil arabas (atl bir tat).

stagehand stagestruck

stage.hand steyc'hnd isim sahne grevlisi. stage.struck steyc'str^k sfat oyuncu olma hevesine kaplm.

stagflation

stag.fla.tion stgfley'n isim stagflasyon, durgunluk iinde enflasyon.

stagger

stag.ger stg'r fiil 1. sendelemek. 2. hayrete drmek; oke etmek. 3. (bir ii) posta posta yaptrmak. isim sendeleme.

staging stagnant

stag.ing stey'cng isim sahneye koyma, sahneleme. stag.nant stg'nnt sfat 1. durgun ve pis (su). 2. durgun, hi ilerlemeyen veya gelimeyen.

stagnate

stag.nate stg'neyt fiil durgunlamak, hi ilerlememek veya gelimemek.

stagnation staid stain

stag.na.tionisim durgunluk. staid steyd sfat ciddi, arbal. stain steyn fiil 1. lekelemek. 2. (kimyasal maddeyle) koyulatrmak. isim 1. leke. 2. koyulatrc kimyasal madde.

stained-glass stainless steel stainless stair

stained-glasssfat vitray. paslanmaz elik. stain.less steyn'ls sfat lekesiz. stair ster isim 1. (merdivene ait) basamak. 2. oul merdiven.

staircase stairway stake

stair.case ster'keys isim merdiven. stair.way ster'wey isim merdiven. stake steyk isim 1. kazk; (bitki iin) ispalya, srk, herek. 2. ticaret pay, hisse. fiil 1. kaza balamak; sra/ispalyaya balamak. 2. off kazklarla (bir yerin) snrlarn belirtmek. 3. on (kumarda) (birine, bir eye)
1264

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

(para) koymak. 4. on (umudu, gelecei, hayat) (birine, bir eye) balamak. stalactite sta.lac.tite stlk'tayt isim sarkt, damlata, stalaktit, istalaktit. stalagmite stale stalemate sta.lag.mite stlg'mayt isim dikit, stalagmit, istalagmit. stale steyl sfat bayat. stale.mate steyl'meyt isim kazanan veya kaybedenin olmad durum, yeniememe. stalk stall someone off stall stalk stk isim (bitkiye ait) sap. birini uydurma bahanelerle bandan savmak. stall stl isim 1. (ahrda tek bir bykba hayvana ait) blme. 2. (umumi yerlerde blmelerle ayrlm) du veya tuvalet yeri. 3. ngiliz ngilizcesi (pazar veya sergide) stant. stallion stalwart stal.lion stl'yn isim aygr. stal.wart stl'wrt sfat 1. salam, gvenilir, sadk, davadan dnmeyen. 2. gl kuvvetli (kimse). 3. yrekli, cesur. stamen sta.men stey'mn isim, botanik erkekorgan, ercik, stamen. stamina stammer stam.i.na stm'n isim dayanma gc. stam.mer stm'r fiil pepelemek; kekelemek. isim pepemelik; kekemelik. stammerer stamp collecting stamp collector stamp pad stamp stam.mer.erisim pepeme, pepe; kekeme. pul toplama, filateli. pul koleksiyoncusu, filatelist. stampa. stamp stmp fiil 1. (ayan) hzla yere vurmak; tepinmek, ayaklarn hzla yere vurmak. 2. damga vurmak, damgalamak. 3. pul yaptrmak. 4. as (bir ey) (birinin) (belirli bir gruba ait olduunu) gstermek. 5. preste kesmek. isim 1. posta pulu; damga pulu; pul. 2. damga; mhr; kae (alet veya bu aletle baslan iaret).

1265

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

3. stampa (alet veya bu aletle baslan iaret). 4. ayak vuruu. 5. tr, eit, nevi, tip. 6. iz, damga. stampede stam.pede stmpid' isim lgnca kouma veya kama. fiil (bir grubun) lgnca koumasna veya kamasna yol amak. stamping ground stance stanch konuma dili urak yeri, ska gidilen yer. stance stns isim 1. spor duru (biimi). 2. tutum. stanch stn fiil (kan) durdurmak; -den akan kan durdurmak. stand a chance of stand as it is stand as it was stand aside stand at attention stand at -in ans olmak. olduu gibi kalmak/durmak. olduu gibi kalmak/durmak. kenara ekilmek, yol vermek. esas duruta olmak. (s v.b.) (belirli bir derecede) olmak: The thermometer stood at 64C. Termometre 08C' gsteriyordu. stand back stand bail for stand behind ekilmek, kenara ekilmek. (sann) kefaletini yatrmak. 2. (sana) kefil olmak. -in arkasnda durmak. 2. (bir eyin) iddia edildii gibi olduuna dair garanti vermek. 3. (birini) btnyle desteklemek. stand by one's guns amacndan hi amamak; inancndan veya fikrinden vazgememek; kararndan caymamak. stand by one's word stand by sznden dnmemek. beklemek; hazr beklemek. 2. (birini) brakmamak, terketmemek, (birine) destek olmak; (birine, bir eye) sadk kalmak. 3. (kt bir olaya) seyirci kalmak. 4. (birinin yaknnda) hazr bulunmak. stand clear of -den uzak durmak, (birinden) uzak kalmak, ile temas etmemeye almak; (bir eyi) kullanmamak, -den saknmak. stand close examination stand corrected yakndan incelemeye gelmek, kurcalamaya gelmek. yanldn kabul etmek.

1266

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk stand down

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

ngiliz ngilizcesi (bulunduu makama) bir daha aday olmamak.

stand erect stand fast

dik durmak. geri ekilmemek; teslim olmamak; pes etmemek. 2. inancndan veya fikrinden vazgememek; kararndan caymamak.

stand firm

geri ekilmemek; teslim olmamak; pes etmemek. 2. inancndan veya fikrinden vazgememek; kararndan caymamak.

stand for

-i simgelemek. 2. (bir lknn) savunucusu olmak. 3. (tahamml edilemeyecek bir eye) msaade etmek, izin vermek.

stand guard stand head and shoulders above stand high with stand idle

(korumak veya gzetmek iin) nbet tutmak. -den ok stn olmak. (birinin) gzne girmi olmak. (makine) kullanlmamak. 2. (biri) hibir ey yapmadan durmak: Don't qust stand there idle; help us! Orada yle bo durma; bize yardm et!

stand in for stand in line stand in someone's way

(birine) veklet etmek. kuyrukta beklemek. birine mni olmak, birine engel olmak, birini engellemek. 2. birinin yolunu kapamak.

stand on ceremony stand on one's own two feet stand one's ground

resmi davranmak. kendi yayla kavrulmak, kimseye muhta olmamak. askeri stnde bulunduu yeri baaryla savunmak. 2. savunduundan vazgememek.

stand out stand over stand pat

gze arpmak. (birinin) banda durmak. konuma dili 1. kararn deitirmeyi reddetmek. 2. yerinde saymak, hi deimemek, hi ilerlememek.

stand someone in good stead stand someone up stand still

birinin iine yaramak, faydasn grmek. randevuya gelmeyerek birini bouna bekletmek. kprdamadan/kmldamadan/hareket etmeden durmak.

1267

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk stand to gain

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

(muhtemelen) kazanabilmek: What do we stand to gain from this? Bunun sonucunda ne kazanacaz?

stand to lose

(muhtemelen) kaybedebilmek: What does she stand to lose? Ne kaybedebilir?

stand trial stand up for stand up to

yarglanmak. -i savunmak, -i desteklemek. (birine) kar gelmek, kafa tutmak. 2. (bir eye) dayanmak, (bir eye kar) dayankl olmak.

stand

stand stnd isim 1. (mahkeme salonundaki) krs. 2. (ak havada bulunan geici) sahne. 3. stant (sergi yeri). 4. (taksilere ait) durak. 5. sehpa; dayanak: music stand nota sehpas. umbrella stand emsiyelik. 6. aa topluluu: That's a nice stand of pines. O gzel bir amlk. 7. spor tribn.

standard deviation standard of living standard

standart sapma. aam standard, yaam dzeyi. stan.dard stn'drd isim 1. standart. 2. ahlak; deer: She has high standards. Onun ahlaki deerleri yksek. 3. standart, ln. 4. sancak, bayrak. 5. ekonomi para standard.

standard-bearer

stan.dard-bear.er stn'drd.berr isim 1. bayraktar, sancaktar, alemdar. 2. bayraktar, nder.

standardise

stan.dard.ise stn'drdayz fiil, ngiliz ngilizcesi baknz standardize

standardization

stan.dard.iza.tionisim standartlatrma, standardizasyon.

standardize

stan.dard.ize stn'drdayz fiil standartlatrmak, standardize etmek.

standby

stand.by stnd'bay isim (standbys) 1. yedek. 2. ekonomi stand-by, her an kullanlabilecek kredi.

stand-in standing committee

stand-in stnd'n isim dublr. daimi komisyon.

1268

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk standing order

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

oul itzn kurallar. 2. oul hastanedeki hastalar iin geerli olan kurallar. 3. belirli aralklarla gnderilen sipari, sreli sipari. 4. henz gnderilmemi sipari.

standing ovation standing room standing water standing

ayakta yaplan alklama. ayakta duracak yer. durgun ve akmayan su. stand.ing stn'dng sfat her zaman geerli olan. isim durum, pozisyon; stat.

standoffish standout

stand.off.ish stndf' sfat souk, scak davranmayan. stand.out stnd'aut isim stnlnden dolay gze arpan.

standpoint

stand.point stnd'poynt isim a: Let's look at the matter from his standpoint. Konuya onun asndan bakalm.

standstill stank stanza staple commodities staple

stand.still stnd'stl isim baknz be at a standstill stank stnk fiil baknz stink stan.za stn'z isim iir ktas. balca sat rnleri. sta.ple stey'pl isim 1. balca rn. 2. temel gda maddesi. 3. (birinin/bir hayvann) temel yiyecei.

stapler star system star

sta.plerisim tel zmba. sinema, tiyatro star sistemi. star star isim 1. yldz. 2. yldz, star: She's become a movie star. Sinema yldz oldu.

starboard

star.board star'brd isim (geminin) sancak taraf, sancak. sfat sancaa ait.

starch

starch star isim 1. kola. 2. niasta. 3. resmiyet, resmilik, resmi tavrlar. fiil kolalamak.

starched stare

starch.edsfat kolal, kolalanm. stare ster fiil (at) (dikkatle) bakmak. isim (uzun ve dikkatli) bak.

starfish stark naked

star.fish star'f isim (starfish/starfishes) denizyldz. rlplak, anadan doma.

1269

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk stark

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

stark stark sfat 1. ssz; bo; plak: stark mountain peaks plak da zirveleri. 2. ok sade (slup); gerekleri hi yumuatmayan (anlatm). 3. katksz, saf, tam. zarf bsbtn, tamamen: stark raving mad zrdeli. stark naked rlplak.

starlet

star.let star'lt isim, sinema yldz aday, yldzck; yldz olmay uman gen aktris.

starlight starlit starred starry starry-eyed

star.light star'layt isim yldz . star.lit star'lt sfat yldzlarla aydnlanm, yldzl. starred stard sfat yldz iaretli, yldzl. star.ry star'i sfat yldz ok olan, ok yldzl. star.ry-eyedsfat hi olmayacak bir eye kaplp gitmi; hi olmayacak bir eyin peinde koan.

start a car start a fire

otomotiv motoru altrmak. yangn karmak. 2. in -i yakmak; ate yakmak: They've started a fire in the fireplace. mineyi yaktlar.

start a meeting start back start from scratch start off

toplanty amak. geri dnmek, dnmek. hiten balamak, sfrdan balamak. balamak: We started off fine, but after a month things began to go wrong between us. yi baladk, fakat bir ay sonra aramz bozulmaya yz tuttu.

start out as

.. olarak almaya balamak: He started out as a cabin boy and now he's a captain. Mio olarak almaya balayp imdi kaptan oldu.

start out to do something

belirli bir ama gderek yola kmak: He started out to be a doctor but ended up as a writer. Hekim olacam diye ie balad, fakat sonunda yazar olup kt.

start someone in as ... start someone in business start someone in start someone out as ... start someone out

birini (belirli bir ite) almaya balatmak. birinin i hayatna atlmasna yardm etmek. birini (belirli bir ite) almaya balatmak. birini (belirli bir ite) almaya balatmak. birini (belirli bir ite) almaya balatmak.
1270

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk start something going start something up start something start the ball rolling start to one's feet start to work start work start

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

bir makineyi altrmak. 2. bir eyi balatmak. bir makineyi altrmak. 2. bir eyi balatmak. kavga karmak. ii balatmak. birdenbire ayaa sramak. ie balamak. ie balamak. start start isim 1. balang. 2. yola kma: Let's get an early start. Erken yola kalm. 3. spor start, depar, k. 4. spor k izgisi. 5. irkilme: He awoke with a start. rkilerek uyand.

starter

start.er star'tr isim 1. yara katlan kimse veya at. 2. balayan kimse. 3. otomotiv mar. 4. ngiliz ngilizcesi ordvr, meze. 5. maya.

starting line startle startling starvation starve an animal to death starve someone to death starve

spor k izgisi. star.tle star'tl fiil irkiltmek. star.tling start'lng sfat ok artc. star.va.tion starvey'n isim alk ekme; alktan lme. birini/bir hayvan alktan ldrmek. birini/bir hayvan alktan ldrmek. starve starv fiil 1. alk ekmek; alktan lmek. 2. (birini) a brakmak. 3. konuma dili ok ackmak. 4. for (bir eyin) eksikliini veya yokluunu ok duymak.

stash

stash st isim, konuma dili 1. zula. 2. zulada saklanan ey. 3. byk. fiil (away) (in) (bir yere) saklamak.

state of mind state

ruhsal durum. state steyt isim 1. durum, vaziyet, hal: state of war sava hali. the state of his health onun salk durumu. a state of emergency acil bir durum. in an unconscious state baygn bir halde. The roads here are in a bad state of repair. Buradaki yollar tamire muhta. 2. devlet. 3. eyalet. sfat devlet tarafndan yaplan (tren, ziyafet, v.b.).

stateless

state.less steyt'ls sfat uyruksuz, tabiiyetsiz.


1271

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk stately home stately statement

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

ngiliz ngilizcesi byk bir iftlikte bulunan malikne. state.ly steyt'li sfat hametli, grkemli. state.ment steyt'mnt isim 1. ifade; deme, beyanat. 2. hesap zeti.

stateside

state.side steyt'sayd sfat, Amerikan ngilizcesi A.B.D.'de olan; A.B.D.'ye ait; A.B.D.'den gelen. zarf, Amerikan ngilizcesi 1. A.B.D. 'ye. 2. A.B.D.'de.

statesman

states.man steyts'mn isim (statesmen) 1. devlet adam. 2. kendi partisinden ok devletin yararn dnen siyaset adam.

statesmanlike

states.man.like steyts'mnlayk sfat devlet adamna yakr.

static electricity static

statik elektrik. stat.ic stt'k sfat 1. ilerleme veya gelime gstermeyen, statik. 2. fizik statik, duruk. isim 1. radyo parazit. 2. statik elektrik. 3. oul statik (bilim dal).

station in life station to station call station wagon station

sosyal durum. normal konuma, santral araclyla konuma. steyn. sta.tion stey'n isim 1. demiryolu istasyon veya gar; otogar, garaq; (metroya ait) durak. 2. televizyon istasyon. 3. istasyon (aratrma kuruluu): agricultural experiment station tarm istasyonu. 4. yer, mahal, mevki. fiil 1. in (birini) (bir yere) tayin etmek, atamak. 2. in (birini) (bir yere) (geici bir sre iin) yerletirmek, koymak.

stationary

sta.tion.ar.y stey'neri sfat 1. hareket etmeyen, hareketsiz. 2. ilemeyen, almayan (makine). 3. sabit, duraan.

stationer stationery

sta.tion.er stey'nr isim krtasiyeci. sta.tion.er.y stey'neri isim 1. mektup kd ve zarf. 2. krtasiye.

stationmaster statistical

sta.tion.mas.ter stey'nmstr isim istasyon efi. sta.tis.ti.cal stts'tkl sfat istatistiksel.


1272

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk statistician

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

stat.is.ti.cian sttst'n isim istatistik uzman, istatistiki.

statistics statue statuesque

sta.tis.tics stts'tks isim istatistik, saymbilim. stat.ue st'u isim heykel. stat.u.esjue stuwesk' sfat 1. heykel gibi. 2. endaml ve gzel, heykel gibi (kimse).

stature

stat.ure st'r isim 1. boy, endam, uzunluk. 2. itibar, prestij.

status

sta.tus stey'ts, stt's isim 1. stat, durum, hal, vaziyet; pozisyon. 2. stat, itibar, prestij.

statute statutory rape statutory staunch stave off

stat.ute st'ut isim kanun, yasa. hukuk reit olmayan bir kzla cinsel ilikide bulunma. stat.u.to.ry st'tri sfat yasaya uygun, yasal, kanuni. staunch stn sfat sadakatli, sadk. (geici olarak) savmak, atlatmak; uzaklatrmak, defetmek.

stave

stave steyv fiil (staved/stove) (in) krarak delik amak; kertmek.

stay away from stay away stay for dinner stay in the background stay in

(-den) uzak durmak. (-den) uzak durmak. akam/le yemeine kalmak. arka planda kalmak, kendini gstermemek. ieride kalmak, dar kmamak; evin iinde kalmak. 2. (bir yerde, bir ite) almaya devam etmek.

stay late stay out

ge saate kadar kalmak. of - den uzak durmak. 2. darda kalmak; darda gezip tozmak.

stay put stay to dinner stay up until stay

konuma dili bulunduu veya istenilen yerde kalmak. akam/le yemeine kalmak. (belirli bir saate) kadar yatmamak. stay stey isim 1. kalma sresi; ziyaret sresi, ziyaret. 2. balina: collar stay yaka balinas.

staying power stead

dayanma gc, metanet. stead sted isim baknz in someone's stead


1273

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk steadfast

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

stead.fast sted'fst sfat 1. sadakatli, sadk. 2. sabit, deimeyen. 3. sznden dnmeyen.

steady

stead.y sted'i sfat 1. titremeyen; salam. 2. deimeyen; durmayan, devaml. 3. durmadan ayn ekilde akan (su). 4. sabit (bak). 5. salam, pusulay armayan (kimse). 6. tutarl, istikrarl, gvenilir. 7. salam (sinirler): He's got steady nerves. Sinirleri salam. 8. bir bakasyla kmayan/flrt etmeyen (erkek/kz arkada). fiil 1. (bir eyin) titremesini durdurmak. 2. sakinletirmek. 3. istikrar bulmak. 4. doru yola getirmek; (birini) doru yolda tutmak.

steak steal a kiss from

steak steyk isim biftek. (birinin) itiraz etmesine hi vakit brakmadan pvermek.

steal someone's thunder

(kazara veya kasten) (birinden) nce davranarak onun bekledii ilgi, vg v.b.'ni kendisinden alm gibi olmak veya almak.

steal

steal stil fiil (stole, stolen) 1. almak, armak; hrszlk etmek. 2. (bir eyi) gizlice veya dikkati ekmeden yapmak: She stole a glance at them. Onlara hrszlama bir bak att. isim, konuma dili kelepir.

stealth

stealth stelth isim gizli tutma; dikkati ekmeden yapma.

stealthy steam bath steam engine steam heating steam iron steam shovel steam something off steam something open steam up steam steamboat

stealth.y stel'thi sfat hrszlama yaplan. buhar banyosu. buhar makinesi. buharl kalorifer. buharl t. ekskavatr, kaz makinesi. bir eyi buhara tutarak karmak. bir eyi buhara tutarak amak. (cam v.b.) buulanmak. steam stim isim 1. buhar. 2. islim, istim. 3. buu. steam.boat stim'bot isim istimbot.
1274

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk steamer steamroller

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

steam.er sti'mr isim vapur. steam.roll.er stim'rolr isim (motorlu ara olarak) silindir.

steamship steamy

steam.ship stim'p isim vapur. steam.y sti'mi sfat 1. buharl; buharla dolu. 2. buulu. 3. ehvet dolu, ehvetli.

stedfast steed steel wool steel

sted.fast sted'fst sfat baknz steadfast steed stid isim, edebiyat at, kheylan. elikpamuu, elik tel yuma. steel stil isim elik. sfat 1. elikten yaplm, elik. 2. elik retimine ait, elik. 3. ok gl. fiil oneself metin olmak.

steely

steelysfat 1. elikten yaplm, elik; iinde elik bulunan. 2. elik gibi, sert.

steelyard steep steeple steeplechase steer clear of

steel.yard stil'yard isim kantar, el kantar. steep stip sfat 1. dik, sarp. 2. yksek (fiyat). stee.ple sti'pl isim (kiliseye ait) sivri ulu kule. stee.ple.chase sti'pleys isim engelli kou, engelli. konuma dili -den uzak durmak. 2. -i (bir yerlere) arpmadan gtrmek.

steer someone away from steer something away from steer

birini/bir eyi -den baka tarafa ekmek/yneltmek. birini/bir eyi -den baka tarafa ekmek/yneltmek. steer str fiil 1. direksiyonda olmak, direksiyon kullanmak. 2. denizcilikle ilgili dmende olmak, dmen kullanmak. 3. into -e yneltmek. 4. through -i (bir yerden) geirmek. 5. denizcilikle ilgili for (belirli bir yere) giden rotay izlemek, (belirli bir yere) doru gitmek.

steering column steering wheel stem

direksiyon mili. direksiyon. 2. denizcilikle ilgili dmen dolab tekerlei. stem stem isim 1. (bitkide) sap veya gvde. 2. (kadehte) sap. 3. (pipoda) beden. fiil (stemmed, stemming) 1. (ak) durdurmak veya yavalatmak. 2. from -den kaynaklanmak.
1275

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk stench stencil paper stencil

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

stench sten isim pis koku. mumlu kt. sten.cil sten'sl isim 1. ablon. 2. ablonla yazlan yaz veya izilen desen. fiil ablonla (yaz) yazmak veya (desen) izmek.

stenographer stenography step by step step down step forward step in

ste.nog.ra.pher stnag'rfr isim stenograf. ste.nog.ra.phy stnag'rfi isim stenografi. adm adm, basamak basamak. inmek. 2. istifa etmek; emekliye ayrlmak. bir adm ne kmak. 2. ne doru adm atmak. ieri gelmek/girmek; ieri gitmek. 2. araya girmek, mdahale etmek.

step off Step on it! step on someone's toes

-den inmek. Gaza bas! 2. abuk ol!/abuk! birinin kuyruuna basmak, birini gcendirmek veya kzdrmak.

step on the brake step on the brakes Step on the gas! step on step over

frene basmak. frene basmak. Gazla!/Gaza bas! -e ayak basmak; -e (ayakla) basmak; -i (ayakla) ezmek. (yryerek) -in zerinden gemek. 2. -e gelmek/gitmek.

step sister step something off step up

isim vey kzkarde. bir yeri admlamak/admla lmek. on/onto -e kmak. 2. artrmak; hzlandrmak; hzlanmak. 3. terfi ettirmek; terfi etmek.

step

step step fiil (stepped, stepping) 1. adm atmak. 2. teraslamak, sekilemek.

stepbrother stepchild stepdaughter stepfather stepladder stepmother

step.broth.er step'br^dhr isim vey erkek karde. step.child step'ayld isim (stepchildren) vey ocuk. step.daugh.ter step'dtr isim vey kz. step.fa.ther step'fadhr isim vey baba. step.lad.der step'ldr isim seyyar merdiven. step.moth.er step'm^dhr isim vey anne.
1276

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk steppe steppingstone

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

steppe step isim step, bozkr. step.ping.stone step'ngston isim 1. atlama ta. 2. atlama tahtas, meslekte bir ilerleme arac.

stepsister stepson stereo

step.sis.ter step'sstr isim vey kz karde. step.son step's^n isim vey oul. ster.e.o ster'iyo sfat stereo, stereofonik. isim stereo, stereofonik ses sistemi.

stereophonic stereotype

ster.e.o.phon.ic steriyfan'k sfat stereofonik. ster.e.o.type ster'iytayp isim ablon, basmakalp rnek, stereotip. fiil -i basmakalp bir kategoriye sokmak.

stereotyped sterile

ster.e.o.typedsfat basmakalp. ster.ile ster'l, [ngiliz ngilizcesi] ster'ayl sfat 1. steril. 2. verimsiz.

sterilise

ster.i.lise ster'layz fiil, ngiliz ngilizcesi baknz sterilize

sterility sterilization sterilize sterilizer sterling silver sterling

ste.ril.i.ty strl'ti isim 1. sterillik. 2. verimsizlik. ster.i.liza.tionisim sterilizasyon. ster.i.lize ster'layz fiil sterilize etmek. ster.i.lizerisim (sterilizasyonda kullanlan) otoklav. som gm. ster.ling str'lng isim 1. sterlin, ngiliz liras. 2. som gm.

stern stern-wheeler

stern strn isim (gemide, teknede) k. stern-wheel.er strn'hwilr isim arkadan arkl istimbot, arkadan arkl.

steroid stethoscope Stetson stevedore

ster.oid ster'oyd isim, biyokimya steroit. steth.o.scope steth'skop isim, tbbi stetoskop. Stet.son stet'sn isim geni kenarl ftr apka. ste.ve.dore sti'vdor isim, denizcilikle ilgili ykleme veya boaltma iisi.

stew

stew stu fiil 1. hafif atete kaynatmak; kaynamak. 2. konuma dili over hakknda endie etmek, -i dert etmek; -in yznden telaa dmek. isim etli/sebzeli sulu yemek; yahni; gve; buulama; trl.
1277

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk steward

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

stew.ard stu'wrd isim 1. denizcilikle ilgili kamarot. 2. (uakta) (erkek) kabin grevlisi.

stewardess

stew.ard.ess stu'wrds isim (uakta) hostes, (kadn) kabin grevlisi.

stick around stick at

konuma dili gitmemek, kalmak. (bir i) zerinde sebatla almaya devam etmek, (bir ii) brakmamak.

stick by

(birini) terketmemek, (birine) sadk kalmak. 2. (inanca) sadk kalmak.

stick in one's craw

(bir ey) birini gcendirmek, (bir eyin) yutulmas/hazmedilmesi zor olmak.

stick in one's gizzard

kursanda kalmak. 2. gcne gitmek, arna gitmek: It stuck in my gizzard. Hazmedemedim./Gcme gitti./Arma gitti.

stick in one's mind stick like a leech stick one's neck out

(bir ey) birinin aklndan kmamak. slk gibi yapmak. kendini tehlikeye atmak, kendini zor bir duruma sokmak.

stick out like a sore thumb stick someone with

konuma dili kt bir ekilde gze arpmak. konuma dili (klfet saylan bir ii) birine yklemek, birinin bana brakmak; (istenilmeyen birini) birinin bana brakmak.

stick to one's guns

savunduklarn srdrmek, savunduklarndan vazgememek.

stick to one's ribs stick to

(yemek) doyurucu olmak. (bir eye) sadk kalmak. 2. (birine) sadk kalmak, (birini) terketmemek. 3. -e yapmak.

stick together

dayanarak tek bir cephe oluturmak. 2. birbirine yapmak.

stick up for stick with

-i savunmak. (biriyle) beraber kalmak. 2. (bir i) zerinde sebatla almaya devam etmek, (bir ii) brakmamak.

stick

stick stk isim 1. (aa veya aldan koparlm) ince dal. 2. baston. 3. denek, sopa. 4. (erit halindeki
1278

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

iklet/tebeir/mobilya iin) para: Give me a stick of gum. Bana bir iklet ver. He hasn't got a stick of furniture. Bir tek mobilyas yok. sticker stick-in-the-mud stick.er stk'r isim etiket; kartma. stick-in-the-mud stk'nthm^d' isim, konuma dili inat ve geri kafal kimse. stickler stick.ler stk'lr isim for (belirli bir konuda) titizlik gsteren kimse. stickup sticky stick.up stk'^p isim, konuma dili soygun. stick.y stk'i sfat 1. yapkan. 2. nemli, rutubetli (hava). 3. zor ve hassas (i, problem). stiff breeze stiff dose of stiff drink stiff neck stiff price stiff sert esen rzgr. kuvvetli dozda (bir ila). byk miktarda ve hi sulandrlmam iki. tutulmu boyun. yksek fiyat. stiff stf sfat 1. kat, sert (bir ey). 2. kaskat, gergin (kas). 3. koyu, koyu bir kvamda olan. 4. zor, g, mkl. 5. resmi, souk (davran). isim, argo morto, ceset. stiffen stiff.en stf'n fiil 1. sertlemek, katlamak; sertletirmek, katlatrmak. 2. (kvam) koyulamak; (kvamn) koyulatrmak. 3. (bir duygu) pekimek, kuvvetlenmek; (bir duyguyu) pekitirmek, kuvvetlendirmek. 4. (rzgr) artmak. stiff-necked stifle stiff-necked stf'nekt' sfat dik bal, ok inat. sti.fle stay'fl fiil 1. bomak, (birinin) soluk almasn zorlatrmak veya engellemek; boulmak. 2. (bir duyguyu, isyan) bastrmak. 3. bomak, (bir eyin) gelimesini engellemek. stifling heat stigma boucu scaklk. stig.ma stg'm isim (stigmata/stigmas) 1. utan verici bir eyin bakalar zerinde yaratt etki: He couldn't escape the stigma of his crime. ledii suun bakalar
1279

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

zerinde yaratt etkiden kurtulamyordu. 2. botanik tepecik. stigmatise stig.ma.tise stg'mtayz fiil, ngiliz ngilizcesi baknz stigmatize stigmatize stig.ma.tize stg'mtayz fiil as -e (belirli bir eye) damgasn vurmak, -i (belirli bir ekilde) damgalamak. stile stile stayl isim (it gibi bir blmenin stnden gemek iin yaplm) ifte merdiven. stiletto heel stiletto still another (kadn ayakkabsnda) ince ve sivri ulu ke. sti.let.to stlet'o isim kk haner. bir ... daha: Here is still another example. te bir rnek daha. still life still gzel sanatlar natrmort. still stl bala bununla beraber, bununla birlikte: I'm sorry about this. Still, I'm sure that in the end it's for the best. zgnm. Bununla beraber bundan iyi bir sonu kacana inanyorum. stillborn stillness still.born stl'brn sfat l domu. still.nessisim 1. hareketsizlik. 2. dinginlik. 3. sessizlik. 4. (sularda) durgunluk. stilt stilted stimulant stilt stlt isim eas. stilt.ed stl'td sfat ok resmi, doallktan yoksun. stim.u.lant stm'ylnt isim 1. eczaclk uyarc madde, uyarc. 2. tevik unsuru, tevik edici unsur. stimulate stimulation stimulus stim.u.late stm'yleyt fiil 1. uyarmak. 2. tevik etmek. stim.u.la.tion stmyley'n isim 1. uyarma. 2. tevik. stim.u.lus stm'yls isim (stimuli) uyarc unsur, uyarc. sting sting stng fiil (stung) 1. (ar v.b.) sokmak. 2. (bitki) srmak. 3. (biber, duman) yakmak. 4. (sz) (birinin) yreini czlatmak. isim 1. (arnn) soktuu yer. 2. yanma, ar sokmasna benzeyen ac. 3. ac, aclk, yakclk. stingines stin.gi.nessisim cimrilik.
1280

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk stingy stink of stink up stink

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

stin.gy stn'ci sfat cimri, eli sk, hasis, pinti. fena halde (bir ey) kokmak. kokutmak. stink stngk fiil (stank/stunk, stunk) pis kokmak; kokumak, taaffn etmek. isim pis koku.

stinking stint on stint oneself stint

stink.ingsfat pis kokan. zarf ok (zengin, sarho). (bir konuda) cimrilik etmek. masraftan kanmak iin kendini mahrum brakmak. stint stnt fiil masraftan kanmak. isim (belirli bir ie ait) sre, mddet: He did a stint as a postman. Bir sre postaclk yapt.

stipend

sti.pend stay'pend isim 1. (papaz iin) maa. 2. (bursiyer iin) yaamsal gereksinmelerini karlayacak para; aylk.

stipulate stipulation stir oneself stir something in stir up a hornet's nest

stip.u.late stp'yleyt fiil art komak. stip.u.la.tion stpyley'n isim 1. art. 2. art koma. kalkp bir eyler yapmaya balamak. bir eyi (baka bir eye) katmak/kartrmak. yldrmlar stne ekmek; arnn yuvasna p drtmek.

stir up trouble stir up

fesat kartrmak, olay karmak, ortal kartrmak. uyandrmak; sebep olmak. 2. heyecanlandrmak; coturmak, galeyana getirmek.

stir stirring stirrup stitch

stir str isim, konuma dili baknz be stir crazy stir.ring str'ng sfat heyecanlandrc, heyecan verici. stir.rup str'p isim zengi. stitch st isim 1. diki. 2. (rgde) ilmik. 3. (brde) ani sanc. fiil (iplikle) dikmek.

stock certificate stock exchange stock market stock

hisse senedi. ekonomi menkul kymetler borsas, borsa. ekonomi menkul kymetler borsas, borsa. stock stak isim 1. stok, depodaki mallar. 2. envanter. 3. miktar: You'd better lay in a good stock of wood. Epey odun alp depona koymalsn. He's added nothing to our
1281

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

stock of knowledge. Bilgi daarcmza hibir katks olmad. 4. ekonomi hisselerin tm: That's a good stock. O hisselerin deeri hep artyor. 5. soy, nesep. 6. (hayvan veya bitki iin) cins. 7. bahvanlk (a yaplan) gvde. 8. iftlikte yetitirilen hayvanlarn tm. 9. (tfekte) kundak. 10. ebboy. 11. et suyu. sfat her zamanki, (birinin) her zaman syledii (cevap, aka). stockade stock.ade stakeyd' isim, askeri 1. (genellikle savunma iin yaplan) kazk it. 2. etraf kazk itle evrili yer. stockbroker stockholder stocking stockpile stock.bro.ker stak'brokr isim borsac. stock.hold.er stak'holdr isim hissedar. stock.ing stak'ng isim orap. stock.pile stak'payl fiil stoklamak, ok miktarda biriktirmek; stokuluk yapmak, istifilik yapmak. stockroom stock-still stocky stockyard stock.room stak'rum isim depo. stock-still stak'stl zarf hi kmldamadan. stock.y stak'i sfat tknaz, bodur. stock.yard stak'yard isim satlacak veya kesilecek hayvanlarn geici olarak muhafaza edildii yer. stodgy stodg.y stac'i sfat 1. geri kafal. 2. skc; monoton. 3. yava hareket eden, hareketleri ar olan. stoic stoicism stoke sto.ic stow'k isim, sfat stoac. sto.i.cism sto'wszm isim stoaclk. stoke stok fiil (atee, frna) kmr/odun atmak; with (atee, frna) (kmr/odun) atmak. stoker stokerisim 1. atei. 2. frna kmr otomatikman atan cihaz. stole stolen stolid stole stol fiil baknz steal sto.len sto'ln fiil baknz steal sfat alnm, alnt. stol.id stal'd sfat hibir eyden heyecanlanmayan, vurdumduymaz. stomach stom.ach st^m'k isim 1. mide: He's sick at his stomach. Midesi bulanyor. 2. karn: She was lying on her
1282

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

stomach. Yzkoyun yatyordu. fiil dayanmak, tahamml etmek. stomachache stomp on stomp stom.ach.ache st^m'keyk isim mide ars. ayakla ezmek. 2. zerinde tepinmek. stomp stamp fiil 1. ayan yere vurmak; tepinmek. 2. ayakla ezmek. 3. konuma dili (bir mata) (bir takm) ar bir yenilgiye uratmak, ezmek. stone an animal to death birini/bir hayvan talayarak ldrmek; birini recmetmek. stone crusher stone quarry stone someone to death konkasr. taoca. birini/bir hayvan talayarak ldrmek; birini recmetmek. stone stone ston isim 1. ta. 2. (mcevhere ait) ta. 3. (etli meyvelerde) ekirdek. 4. (bbrek veya safrada oluan) ta. 5. mezar ta. sfat tatan yaplm, ta, kgir. stonecutter stoned stone.cut.ter ston'k^tr isim ta. stoned stond sfat, konuma dili 1. ok sarho, zilzurna sarho, zom. 2. uyuturucu etkisinde olan, zom. stonemason stone.ma.son ston'meysn isim duvarc, ta duvar ren kalifiye ii. stony ston.y sto'ni sfat 1. ta ok olan; talk. 2. sert, kat, duygusuz. stonyhearted stood stool pigeon stool stoop ston.y.heart.ed sto'nihartd sfat ta yrekli. stood std fiil baknz stand konuma dili ispiyon, ispiyoncu, gammaz, muhbir. stool stul isim 1. tabure. 2. dk, kazurat; gaita. stoop stup fiil 1. (ne) eilmek; ne emek; over -in stne eilmek veya abanmak. 2. omuzlar kk veya dk olmak/durmak, hafif kambur olmak: He stoops. Omuzlar kk. 3. to -e tenezzl etmek: I didn't think she'd stoop to doing that. Onu yapmaya tenezzl edeceini zannetmezdim. isim hafif kambur. stop at nothing (istediini elde etmek iin) hibir eyden ekinmemek.
1283

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk stop by stop in

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

(bir yere) uramak. uramak. 2. ngiliz ngilizcesi dar kmamak, evde kalmak.

stop off in stop off stop over in stop round stop short at

(bir yerde) durmak; mola vermek. (bir yerde) durmak; mola vermek. (bir yerde) mola vermek, durmak. uramak. (bir yerde) birdenbire durmak. 2. ii (belirli bir yere) vardrmamak.

stop short stop someone from

birdenbire/anszn durmak, duruvermek. birini (bir ey yapmaktan) vazgeirmek. 2. birinin (bir ey yapmasn) engellemek.

stop up

tkamak; tkanmak. 2. ngiliz ngilizcesi (belirli bir saate kadar) yatmamak.

stop work stop

mola vermek; paydos etmek. stop stap fiil (stopped, stopping) 1. durmak; stop/istop etmek; durdurmak; stop/istop ettirmek. 2. (bir eyi yapmaktan) vazgemek, -i brakmak, -i kesmek. 3. engellemek. 4. ngiliz ngilizcesi kalmak: Will you stop with us for supper? Akam yemeine kalr msn? 5. (ekin) denmesini durdurmak.

stopgap stoplight stopover

stop.gap stap'gp isim geici tedbir. stop.light stap'layt isim trafik lambas. stop.o.ver stap'ovr isim 1. mola; yolculuu kesip bir yerde geici olarak kalma. 2. konaklama yeri.

stoppage at source stoppage

stopaj, vergilerin kaynanda kesilmesi. stop.page stap'c isim 1. durdurma. 2. (maatan yaplan) kesinti. 3. (grev yznden meydana gelen) kesinti, ilerin durmas; grev. 4. tkanma, tkanklk.

stopper

stop.per stap'r isim tka, tapa, tpa. fiil tkalamak, tapalamak, tpalamak.

stopwatch storage battery

stop.watch stap'wa isim kronometre, sreler. akmlatr, ak.

1284

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk storage

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

stor.age str'ic isim 1. depoya koyma, depolama. 2. ardiye, depo creti. 3. bilgisayar bellek.

store

store str isim 1. dkkn; maaza. 2. stok, hazne. fiil 1. (bir eyi) (bir yerde) saklamak; (bir eyi) bir depoya koymak. 2. up iine atmak, biriktirmek.

storekeeper

store.keep.er str'kipr isim dkknc, dkkn ileten kimse.

storeroom storey storeyed storied

store.room str'rum isim sandk odas; depo, ardiye. sto.rey str'i isim, ngiliz ngilizcesi baknz story sto.reyed str'id sfat, ngiliz ngilizcesi baknz storied sto.ried str'id sfat katl: a two-storied house iki katl bir ev.

stork storm of applause storm

stork strk isim leylek. alk tufan. storm strm isim frtna; saanak. fiil 1. iddetli bir ekilde hcum ederek (bir yeri) fethetmek; iddetli bir ekilde hcum etmek. 2. ok fkeli bir halde gitmek veya hareket etmek. 3. barp armak. 4. frtna esmek.

stormy

storm.y str'mi sfat 1. frtnal; saanak yal. 2. frtnal, kavgal, ekimeli.

story

sto.ry str'i isim 1. hikye, yk. 2. makale. 3. konuma dili yalan, maval.

storybook storyteller

sto.ry.book str'ibk isim (ocuklar iin) hikye kitab. sto.ry.tell.er str'itelr isim 1. hikye anlatan kimse, masalc. 2. konuma dili yalanc.

stout

stout staut sfat 1. tombul, toplu, iman. 2. dayankl, salam, gl. 3. cesur, yrekli. 4. sadk, salam (desteki). isim koyu renkli bir eit bira.

stove stovepipe stow

stove stov fiil baknz stave stove.pipe stov'payp isim soba borusu. stow sto fiil 1. (away) in (bir eyi) dzenli bir ekilde (bir yere) koymak. 2. away ok (yemek) yemek. 3.

1285

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

away in/away on (bir tatta) kaak yolcu olarak saklanmak. stowaway stow.a.way sto'wwey isim saklanarak kaak yolculuk yapan kimse, kaak yolcu. straddle strad.dle strd'l fiil 1. (ata biner gibi) bacaklarn aarak (bir eyin) stne binmek; (bir eyin) stnde ata binmi gibi oturmak. 2. (bir yer) (her iki tarafnda) bulunmak. 3. (biri) (her iki taraf) desteklemek. straggle strag.gle strg'l fiil 1. in/back (gruptaki ou kimse veya srdeki ou hayvan geldikten sonra) ayr ayr gelmek veya dnmek. 2. (bir dal) (dierlerinden ayr ve biimsiz bir ekilde) bymek. 3. dzensiz bir ekilde etrafa dalm olmak. straggler strag.glerisim 1. gruptan/srden ayrlarak kendi bana kalm kimse/hayvan. 2. askeri dknt. straight ahead straight from the horse's mouth straight from the shoulder dosdoru, dmdz. en yetkili azdan renilmi. konuma dili dobra dobra, hibir eyi rtbas etmeden (konumak, sylemek). straight off straight out straight razor straight konuma dili hemen, derhal. konuma dili saknmadan. ustura. straight streyt sfat 1. doru; dz. 2. doru, yalan olmayan. 3. pe pee, arka arkaya. 4. aralksz, faslasz, ara vermeden. 5. sek (iki). 6. ciddi (bak). 7. konuma dili ecinsel olmayan. zarf 1. tam; doru, dz. 2. doru, hibir yere sapmadan. 3. hemen: He got straight to the point. Hemen konuya girdi. 4. doru drst, doru, iyi. straightaway straightedge straighten out straighten someone out straighten up straight.a.way streyt'wey zarf hemen, derhal. straight.edge streyt'ec isim cetvel, izgilik. dzeltmek; dzelmek. konuma dili birini doru yola getirmek. (bir yeri) bir dzene sokmak. 2. dorulmak, dik bir duruma gelmek.
1286

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk straighten straightforward

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

straight.en streyt'n fiil dorultmak. straight.for.ward streytfr'wrd sfat 1. apak, hibir eyi gizlemeyen. 2. akszl.

strain at a gnat and swallow a camel nemsiz bir eyi mesele yapp nemli bir eye hi aldrmamak; ufak bir kabahati mesele yapp byk bir yanla aldrmamak. strain every nerve strain one's ears strain one's eyes strain something out of strain elinden geleni yapmak, byk bir aba gstermek. duymaya/dinlemeye almak. gzlerine zarar vermek. (bir svy) szgeten geirip ondan bir ey karmak. strain streyn isim 1. (bitki iin) tr; (hayvan iin) cins, soy. 2. mzik ses; name. 3. zellik; irsi zellik. 4. tarz. strainer strait straitened strain.er strey'nr isim szge. strait streyt isim boaz. strait.ened streyt'nd sfat baknz be in straitened circumstances straitjacket straitlaced strait.jack.et streyt'ckt isim deli gmlei. strait.laced streyt'leyst sfat ahlak kurallarn ineyenleri sert bir dille eletiren, ahlak konusunda ok kat davranan. straits strand straitsisim boaz. strand strnd isim ky, sahil, kenar. fiil baknz be stranded strange stranger strangle strap strange streync sfat 1. tuhaf, garip, acayip. 2. yabanc. stran.ger streyn'cr isim yabanc. stran.gle strng'gl fiil bomak; boulmak. strap strp isim 1. kay. 2. (kadn elbisesini omuza tutturan) ask. fiil (strapped, strapping) (birini) kayla dvmek. strapless strata stratagem strategic strategy straplesssfat asksz (kadn elbisesi, mayo). stra.ta strey't, strt' isim baknz stratum strat.a.gem strt'cm isim taktik, manevra, oyun. stra.te.gic strti'ck sfat strateqik, gengdmsel. strat.e.gy strt'ci isim strateqi, gengdm.
1287

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk stratum

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

stra.tum strt'm, strey'tm isim (strata/stratums) tabaka, katman.

straw color straw hat straw strawberry stray bullet stray

saman rengi. hasr apka. straw str isim saman. straw.ber.ry str'beri isim ilek. serseri kurun. stray strey fiil 1. from dolaarak (bulunmas gereken yerden) ayrlmak. 2. from (konuurken) (asl konudan) ayrlmak. isim yolunu arm hayvan veya ocuk.

streak

streak strik isim 1. evresinden farkl renkte olan ince izgi. It made a streak of light in the sky. Gkte izgi halinde bir k brakt. 2. zellik, taraf, yn. fiil 1. yldrm gibi gemek veya komak. 2. (bir yzeyde) renkli izgiler yapmak. 3. (saa) me yapmak.

stream

stream strim isim 1. dere; ay. 2. sel: People were coming and going in streams. nsanlar akn halinde gelip gidiyordu. 3. (akarsuda) aknt. fiil 1. akmak. 2. akn halinde gitmek, sel gibi akmak. 3. (sa, bayrak) dalgalanmak.

streamer

stream.er stri'mr isim 1. ince uzun bayrak, flama. 2. (renkli kttan yaplm) serpantin.

street door street sweeper street vender street vendor street streetcar streetwalker strength strengthen someone's hand strengthen

sokak kaps. sokaklar spren kimse veya makine. iportac. iportac. street strit isim sokak; cadde; yol. street.car strit'kar isim tramvay. street.walk.er strit'wkr isim fahie, orospu. strength strengkth isim kuvvet, g. birinin eline koz vermek. strength.en strengk'thn fiil kuvvetlendirmek, glendirmek; salamlatrmak; takviye etmek; pekitirmek, artrmak; kuvvetlenmek, kuvvet bulmak.
1288

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk strenuous

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

stren.u.ous stren'yuws sfat 1. yorucu, ar, zor (i). 2. gayretli.

stress stretch a rule

stress stres isim 1. gerilim. 2. stres. fiil vurgulamak. kural harfi harfine uygulamamak, kuraln bir ksmn grmezlikten gelmek.

stretch the truth stretch

abartmak. stretch stre fiil 1. germek. 2. esnetmek; esnemek: Rubber will stretch. Kauuk esner. 3. uzanmak: The lake stretched to the horizon. Gl ufka doru uzanyordu. 4. gerinmek. 5. (out) (uzuvlarn) alabildiine uzatmak: She stretched her arms. Kollarn alabildiine uzatt. 6. out uzanmak: He stretched out on the couch. Kanepenin stne uzand. 7. (belirli bir sre) boyunca devam etmek. isim 1. gerinme. 2. esneklik, elastikiyet. 3. blm, ksm, para.

stretcher strew

stretch.er stre'r isim sedye. strew stru fiil (strewed, strewed/strewn) samak, yaymak.

stricken

strick.en strk'n fiil baknz strike sfat with/by -e uram, yakalanm veya tutulmu: stricken by poverty fakir bir hale dm.

strict

strict strkt sfat 1. sert, kat, ok kuralc, kurallara ok bal. 2. tam; sk.

strictly speaking strictly stridden stride out of stride

kurallara baklrsa. strict.lyzarf baknz strictly speaking strid.den strd'n fiil baknz stride uzun admlarla yryerek kmak. stride strayd fiil (strode, stridden) 1. uzun admlarla yrmek. 2. over bir admda -in stnden gemek. isim uzun adm.

strident

stri.dent strayd'nt sfat 1. grltl; tiz, rahatsz edici (ses). 2. rahatsz edici (renk). 3. kat, sert (ifade).

strife

strife strayf isim 1. sava; atma. 2. kavga; ekime; arbede.


1289

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk strike a balance strike a bargain strike home strike it rich strike on strike one's flag strike out

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

uzlamak. anlamaya varmak, mutabk kalmak. canevinden vurmak. birdenbire zengin olmak. (bir eyi) kefetmek. teslim olmak, yenilgiyi kabul etmek. for -e doru gitmek. 2. saa sola vurmak, saa sola yumruk yadrmak.

strike sail strike someone down strike something out strike terror into strike the right note strike up a friendship strike up a tune Strike while the iron is hot. strike

yelkenleri mayna etmek. birini yere ykmak. 2. birini ldrmek. (iptal etmek iin) bir eyi izmek. (birini) dehete drmek. yerinde sz sylemek, laf gediine oturtmak. arkadalk kurmak. (bando, orkestra v.b.) bir para almaya balamak. Demir tavnda dvlr. strike strayk fiil (struck, struck/stricken) 1. vurmak. 2. arpmak. 3. (yldrm) dmek. 4. (kibriti) akmak, yakmak. 5. (piyanonun veya daktilonun tularna) basmak. 6. (saat) (belirli bir zaman) almak. 7. (birinde) izlenim brakmak. 8. (madeni paray) basmak. 9. grev yapmak. 10. birdenbire (birinin) aklna gelmek; birdenbire anlamak. 11. into (bir eyi) (baka bir eye) saplamak, vurmak.

striker

strik.er stray'kr isim 1. grevci. 2. ofansif oynayan futbolcu.

striking

strik.ing stray'kng sfat gze arpan, dikkati eken; frapan.

string along with string along string bag string bean string instrument string out

konuma dili (ile) beraber gitmek veya gelmek. konuma dili (ile) beraber gitmek veya gelmek. file. alfasulyesi. mzik telli mzik aleti, telli alg. -i ipe asmak.
1290

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk string someone along

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

konuma dili 1. birine umut vererek aldatmak, birini oyalamak. 2. (vakit kazanmak iin) birini oyalamak.

string someone up string

konuma dili birini ipe ekmek. string strng isim 1. ip; sicim. 2. (telli alglarda) tel veya kiri; (piyanoda) tel. 3. bilgisayar dizgi.

stringed stringent

stringedsfat telli: stringed instrument telli alg. strin.gent strn'cnt sfat 1. sert, sk veya zor (ey). 2. buruk.

strings stringy strip someone of

stringsisim telli alglar. string.y strng'i sfat 1. tel gibi. 2. tel tel. birinden (bir eyi) almak, birini (bir eyden) mahrum etmek.

strip

strip strp fiil (stripped, stripping) 1. (off) soymak; karmak; kazmak. 2. soymak, giysilerini karmak; soyunmak. 3. (motoru, tfei, makineyi, otomobili) skp paralara ayrmak. 4. (vitesin) dilerini koparmak/krmak; (vidann) burmalarn ezmek/yok etmek.

stripe

stripe strayp isim 1. (renkli) izgi, yol. 2. askeri (niformann koluna dikili, rtbe gsteren) erit, srma. 3. tr.

striped stripling stripper

strip.edsfat izgili. strip.ling strp'lng isim gen delikanl. strip.per strp'r isim 1. vernik veya boyay karan madde. 2. konuma dili striptizci.

striptease strive

strip.tease strp'tiz isim striptiz. strive strayv fiil (strove, striven) abalamak, gayret etmek, uramak.

striven strode stroke

striv.en strv'n fiil baknz strive strode strod fiil baknz stride stroke strok isim 1. vuru, darbe. 2. fel, inme. fiil okamak, svazlamak.

stroll

stroll strol fiil around dolamak, gezmek; gezinmek. isim dolama, gezme; gezinti.
1291

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk stroller strong language strong

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

stroll.erisim puset. kfr, ar sz, sert dil. strong strng sfat 1. kuvvetli, gl. 2. dayankl; salam. 3. iddetli (rzgr, darbe). 4. sert (iki); koyu (kahve); demli, koyu (ay). 5. kesin (gr); sert (sz); derinden gelen, iddetli (duygu). 6. ok inandrc, kuvvetli (kant). 7. kesif, kuvvetli, ar (koku). 8. (borsadaki deerler iin) yksek. 9. Belirli bir say iin kullanlr: The army was ten thousand strong. Ordu on bin askerden ibaretti. zarf baknz be going strong be strong in

strongbox stronghold strong-minded

strong.box strng'baks isim ufak kasa. strong.hold strng'hold isim kale. strong-mind.ed strng'mayndd sfat bildiinden amaz, dncesinde kararl, iradesi kuvvetli.

strong-willed strop strove struck structural structure

strong-willed strng'wld sfat iradesi kuvvetli; inat. strop strap isim ustura kay, berber kay. strove strov fiil baknz strive struck str^k fiil baknz strike struc.tur.al str^k'rl sfat yapsal, strktrel. struc.ture str^k'r isim yap. fiil dzenlemek, biimlendirmek, ekillendirmek.

struggle

strug.gle str^g'l fiil abalamak, uramak, mcadele etmek. isim abalama, urama, mcadele.

strum

strum str^m fiil (strummed, strumming) (telli algy) tngrdatmak.

strumpet strung strut

strum.pet str^m'pt isim fahie, orospu. strung str^ng fiil baknz string strut str^t fiil (strutted, strutting) kaslarak yrmek. isim 1. (atda) gsleme. 2. kaslarak yrme.

stub a cigarette out on stub a cigarette out stub

sigaray (bir eye) bastrarak sndrmek. sigaray (bir eye) bastrarak sndrmek. stub st^b isim 1. kullanlm bir eyden kalan para: cigarette stub sigara izmariti. 2. koan: check stub ek
1292

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

koan. fiil (stubbed, stubbing) (ayak parman) (sert bir eye) arparak incitmek. stubble stub.ble st^b'l isim 1. anz (biilmi ekinin yerde kalan saplar). 2. bir veya iki gnlk tra, tratan sonraki bir iki gn iinde uzayan sakal. stubborn stubbornness stuck stuck-up stub.born st^b'rn sfat inat, dik bal. stub.born.nessisim inatlk. stuck st^k fiil baknz stick stuck-up st^k'^p sfat, konuma dili burnu havada olan, kendini beenmi. stud stud st^d fiil (studded, studding) baknz be studded with isim 1. (bina duvarlarnn iskeletinde kullanlan) dikme, direk. 2. iri bal ivi. student studied stu.dent stu'dnt isim renci, talebe. stud.ied st^d'id sfat 1. iyice dnlm. 2. nceden prova edilmi gibi. studio studious stu.di.o stu'diyo isim stdyo. stu.di.ous stu'diys sfat 1. ders almay seven; bir konu zerinde aratrma yapmay seven. 2. dikkatli, zenli. study for the ministry study hall study papaz olmak iin okumak, papazlk eitimi grmek. (ortaokul veya liselerde) alma salonu. stud.y st^d'i fiil 1. (ders) almak. 2. okumak, ... renimi grmek. 3. at (bir yerde) eitim grmek; under (belirli bir hocann) nezaretinde almak/okumak. 4. konuma dili about -i iyice dnmek. Stuff and nonsense! Stuff it! stuff oneself stuff Ne sama! konuma dili Haydi oradan!/Zrvalama! tknmak, tka basa yemek yemek. stuff st^f isim 1. madde: What do you call that oily stuff? O yal maddenin ad ne? 2. (belirli bir tipe zg) karakteristikler. 3. eya; bagaq. 4. konuma dili yazlar. 5. argo (belirli bir) davran: I don't want any funny stuff out of you! Sakn bir tilkilik yapmaya kalkma! No
1293

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

rough stuff! Metazori yok! fiil 1. (with) (ile) doldurmak. 2. tahnit etmek. 3. in -e (bir ey) tktrmak. 4. up (birinin burnunu) tkamak; (bir delii) doldurarak kapatmak, tkamak. stuffing stuff.ingisim 1. dolgu maddesi, dolgu. 2. (bir yiyecee doldurulan) malzeme; dolma ii. stuffy stuff.y st^f'i sfat 1. havasz. 2. fazla resmi davranan; fazla resmi, ar. stultify stul.ti.fy st^l'tfay fiil 1. (evk, heves, inisiyatif v.b.'ni) yava yava yok etmek. 2. -i kmaza sokmak. stultifying stul.ti.fy.ingsfat insann inisiyatifini yava yava yok eden; boucu. stumble stum.ble st^m'bl fiil 1. (on) (birinin) aya taklmak/srmek; tkezlemek. 2. (yksek sesle) okurken veya sylerken yanl yapmak; dili srmek. 3. sendelemek. 4. across/on/upon rasgele bulmak, tesadfen bulmak; tesadf etmek. isim srme. stumbling block stump engel. stump st^mp isim 1. ktk, kesilmi aacn toprakta kalan blm. 2. kesilmi bir uzvun bedende kalan blm. fiil 1. grltl bir ekilde yrmek, paldr kldr yrmek. 2. (oy toplamak veya destek salamak iin) her yerde bir nutuk ekerek (bir blgeyi) dolamak. 3. (birine) cevap veremeyecei bir soru sormak; hi cevap bulamamak. 4. (ayak parman) bir eye arparak incitmek. stun stun st^n fiil (stunned, stunning) 1. sersemletmek. 2. -i oke etmek, (birinde) ok etkisi yaratmak, -i ok artmak. stung stunk stunning stunt man stung st^ng fiil baknz sting stunk st^ngk fiil baknz stink stun.ning st^n'ng sfat ok gzel, harika, enfes. sinema tehlikeli sahnelerde aktrn yerine oynayan dublr.
1294

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk stunt stunted stupefy

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

stunt st^nt fiil -in bymesini/gelimesini nlemek. stunt.edsfat bodur, gelimesi nlenmi. stu.pe.fy stu'pfay fiil 1. sersemletmek, serseme evirmek. 2. oke etmek, ok artmak.

stupendous

stu.pen.dous stupen'ds sfat 1. dehet verici, mthi, hayrete dren. 2. muazzam, ok byk.

stupid

stu.pid stu'pd sfat 1. aptal, kaln kafal, ahmak, budala, enayi, dangalak. 2. sama, aptalca.

stupidity stupor

stu.pid.ityisim aptallk. stu.por stu'pr isim uyuuk hal, uyuukluk; sarho hal, sarholuk.

sturdy

stur.dy str'di sfat 1. salam, dayankl. 2. grbz, salkl.

stutter

stut.ter st^t'r fiil pepelemek; kekelemek. isim pepeleme; kekeleme.

sty stye style

sty stay isim (gzkapanda) arpack, itdirsei. stye stay isim (gzkapanda) arpack, itdirsei. style stayl isim 1. slup, biem; stil; tarz, biim. 2. zarif ve zgn bir tarz; lks bir tarz: She dresses with style. Zarif ve zgn bir tarzda giyiniyor. 3. moda. 4. model, tip; eit. fiil 1. (bir eye) (belirli bir) stil vermek. 2. (birine) (belirli bir ad) takmak/vermek.

stylise stylish stylist

styl.ise stay'layz fiil, ngiliz ngilizcesi baknz stylize styl.ish stay'l sfat k. styl.ist stay'lst isim 1. (bir eye) (belirli bir) stil veren kimse, stilist: hair stylist sa modelleri yaratan kimse. 2. belirli bir slubu olan yazar; slupu, biemci.

stylize

styl.ize stay'layz fiil sluplatrmak, biemlemek, stilize etmek.

styptic

styp.tic stp'tk sfat stiptik, kann akmasn durduran (madde). isim stiptik, stiptik madde.

suave

suave swav sfat 1. ho tavrl ve rahat; rahat ve kendinden emin. 2. ho tavrlaryla insanlar kandran. 3. ho fakat aldatc.
1295

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk sub-

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

sub-nek 1. alt: submarine denizalt. 2. ikincil, alt: subcommittee altkurul. 3. yakn: subtropical astropikal.

subaltern

sub.al.tern s^bl'trn isim, ngiliz ngilizcesi, askeri temen.

subcommittee subconscious

sub.com.mit.tee s^b'kmti isim altkurul. sub.con.scious s^bkan's sfat bilinalt, uuralt. isim baknz the subconscious

subcontract

sub.con.tract s^bkntrkt' fiil 1. (ii) taerona vermek. 2. taeron olarak (ii) almak. 3. taeronluk etmek.

subcontractor subdivide

sub.con.trac.torisim taeron, ikinci stenci. sub.di.vide s^bdvayd' fiil 1. tekrar blmek. 2. (araziyi) parselleyip zerine ev yapmak/yaptrmak. 3. parsellemek; parsellenmek.

subdivision

sub.di.vi.sion s^bdvq'n isim parsellenip zerine evler yaplm veya yaplacak olan yer.

subdue

sub.due s^bdu' fiil 1. (bir yeri, halk) zor kullanarak kontrol altna almak. 2. (birini) hizaya getirmek. 3. (bir istei, korkuyu) bastrmak.

subject to review subject

ileride deitirme artyla. sub.ject sbcekt' fiil 1. to (birini) (olumsuz bir eye) maruz brakmak. 2. to (birine) (olumsuz bir ey) yapmak. 3. to -i buyruu altna almak; -in buyruu altna girmek: Don't subqect yourself to them! Onlarn buyruu altna girme!

subjective

sub.jec.tive sbcek'tv sfat 1. znel, sbqektif. 2. hayali.

subjectivity subjugate

sub.jec.tiv.i.tyisim znellik, sbqektiflik. sub.ju.gate s^b'cgeyt fiil 1. (bir halk) buyruu altna almak; (bir yeri) kontrol altna almak. 2. boyun edirmek, ram etmek.

subjunctive

sub.junc.tive sbc^ngk'tv isim, dilbilgisi istek kipi. sfat istek kipine ait.

1296

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk sublease

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

sub.lease s ^blis' fiil to (asl kirac) (kiralad yeri) (bir bakasna) kiralamak; from (bir yeri) (asl kiracdan) kiralamak, kira ile tutmak.

sublet

sub.let s^blet' fiil (sublet, subletting) baknz sublease isim asl kirac tarafndan kiraya verilen yer.

sublimate

sub.li.mate s^b'lmeyt fiil 1. kimya sblimletirmek; sblimlemek. 2. ruhbilim (eilimi, istei) yceltmek.

sublime submarine

sub.lime sblaym' sfat yce, ulu. sub.ma.rine s^bmrin' sfat 1. denizalt. 2. denizaltnda yetien. isim (s^b'mrin) denizalt (gemi).

submerge

sub.merge sbmrc' fiil 1. -i suyun iine batrmak/daldrmak; suyun iine batmak/dalmak. 2. sular (bir yeri) kaplamak; sular altnda kalmak.

submerse submission

sub.merse sbmrs' fiil baknz submerge sub.mis.sion sbm'n isim 1. arz, arz edi, sunu, bildirme. 2. arzedilen ey, sunulan ey, maruzat; bildirilen gr. 3. teslimiyet, boyun eme.

submissive submissiveness submit

sub.mis.sive sbms'v sfat uysal, itaatli, itaatkr. sub.mis.sive.nessisim uysallk. sub.mit sbmt' fiil (submitted, submitting) 1. teslim olmak, boyun emek. 2. arzetmek, sunmak, bildirmek, gndermek, vermek. 3. (fikir) ileri srmek.

subordinate

sub.or.di.nate sbr'dnt sfat ( baka bir eye gre) den aa kalan; -den sonra gelen; daha az nemli olan; bakasnn emrinde olan (kimse). isim bakasnn emrinde olan kimse.

subpena

sub.pe.na sbpi'n isim, hukuk ar, birini mahkemeye aran resmi yaz. fiil, hukuk (birini) mahkemeye armak, (birine) mahkeme ars yollamak.

subpoena

sub.poe.na spi'n isim, hukuk ar, birini mahkemeye aran resmi yaz. fiil, hukuk (birini) mahkemeye armak, (birine) mahkeme ars yollamak.

1297

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk subscribe

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

sub.scribe sbskrayb' fiil 1. to (dergi, gazete v.b.'ne) abone olmak. 2. to (bir gr) paylamak, (bir gre) taraftar olmak.

subscriber subscription

sub.scrib.erisim (dergi, gazete veya telefon iin) abone. sub.scrip.tion sbskrp'n isim 1. abonman, abone olma. 2. abonman, abonman creti.

subsequent

sub.se.juent s^b'skwnt sfat sonraki, sonra gelen, (belirli birr olay) takip eden.

subsequently subservient

sub.se.juent.lyzarf sonradan. sub.ser.vi.ent sbsr'viynt sfat uakvari, uak gibi davranan, fazlasyla itaatli.

subside

sub.side sbsayd' fiil 1. (frtna, rzgr, yamur) dinmeye balamak veya dinmek; (dalgal deniz) durgunlamaya balamak veya durgunlamak. 2. (fke, kavga v.b.) bitmeye yz tutmak veya bitmek. 3. (talep) azalmak. 4. (ate) dmek. 5. (selle gelen sular) ekilmeye balamak, ekilmek. 6. (toprak) kmek. 7. (bina) oturmak, (binada) tasman olmak.

subsidiary

sub.sid.i.ar.y sbsd'iyeri sfat yardmc, ek; ikincil, yan: subsidiary company yan irket. isim yan kurulu.

subsidise

sub.si.dise s^b'sdayz fiil, ngiliz ngilizcesi baknz subsidize

subsidize

sub.si.dize s^b'sdayz fiil 1. -i sbvansiyonla desteklemek. 2. -e para yardmnda bulunmak.

subsidy

sub.si.dy s^b'sdi isim 1. sbvansiyon; (devlet btesinde) tahsisat. 2. para yardm.

subsist subsistence

sub.sist sbsst' fiil on ile geinmek; ile yaamak. sub.sist.ence sbss'tns isim 1. kendini geindirme. 2. birini geindiren ey; ekmek kaps; birini kt kanaat geindiren ey. 3. nafaka, geimlik.

substance

sub.stance s^b'stns isim 1. madde. 2. gerek, hakikat. 3. esas, asl, z. 4. asl anlam. 5. esasllk, nem: The speech lacked substance. Konumada nemli hibir ey yoktu.
1298

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk substantial

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

sub.stan.tial sbstn'l sfat 1. ok doyurucu (yemek). 2. ok tatmin edici (maa). 3. salam ve dayankl. 4. byk. 5. salam, nemli (sebep, kant v.b.). 6. olduka zengin.

substantiate

sub.stan.ti.ate sbstn'iyeyt fiil ispat etmek, kantlamak.

substantive substitute

sub.stan.tive s^b'stntv isim, dilbilgisi isim. sub.sti.tute s^b'sttut isim 1. (geici bir sre iin) bakasnn yerine geen/konuan kimse; bakasnn grevini yapan kimse; bakasna veklet eden kimse, vekil; bakasnn yerine geirilen kimse. 2. baka bir eyin yerine kullanlan veya kullanlabilen ey. 3. yedek retmen. 4. yedek oyuncu. sfat 1. (geici bir sre iin) bakasnn yerine geen/alan, bakasnn grevini yapan; bakasna veklet eden; bakasnn yerine geirilmi. 2. baka bir eyin yerine kullanlan veya kullanlabilen. fiil 1. for (geici bir sre iin) (bakasnn) yerine almak; (bakasna) veklet etmek; -i (bakasnn) yerine altrmak; -i (bakasna) veklet ettirmek; -i (bakasnn) yerine geirmek. 2. for -i (baka bir eyin) yerine kullanmak. 3. spor for (yedek oyuncuyu) (baka bir oyuncunun) yerine oynatmak.

substitution

sub.sti.tu.tion s^bsttu'n isim 1. (geici bir sre iin) (birini) (bakasnn) yerine altrma. 2. (geici bir sre iin) (bir eyi) (baka bir eyin) yerine kullanma.

subterfuge

sub.ter.fuge s^b'trfyuc isim 1. hile, manevra. 2. hileye bavurma.

subterranean subtitle subtle

sub.ter.ra.ne.an s^btrey'niyn sfat yeralt. sub.ti.tle s^b'taytl isim 1. altbalk. 2. sinema altyaz. sub.tle s^t'l sfat 1. ince, hafif, hemen gze arpmayan. 2. meselenin ince taraflarn kavrayabilen/anlayabilen. 3. ince bir ekilde hazrlanm, ince bir zeky yanstan (plan v.b.).

1299

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk subtlety

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

sub.tle.ty s^t'lti isim 1. incelik: There's a subtlety in his work. Onun eserlerinde hemen gze arpmayan birtakm incelikler var. 2. (bir mesele veya dnceye ait) ince taraf, incelik. 3. ince fark.

subtract

sub.tract sbtrkt' fiil, matematik karma ilemi yapmak; from (bir sayy) (baka bir saydan) karmak.

subtraction subtropic subtropical suburb suburban

sub.trac.tion sbtrk'n isim, matematik karma. sub.trop.ic s^btrap'k sfat baknz subtropical sub.trop.i.cal s^btrap'kl sfat astropikal. sub.urb s^b'rb isim varo, d mahalle. sub.ur.ban sbr'bn sfat 1. banliyye ait. 2. banliyde oturanlara zg.

subvention

sub.ven.tion sbven'n isim 1. sbvansiyon. 2. tahsisat; para ba.

subversion

sub.ver.sion sbvr'qn isim (insanlarn gven veya inancn sarsarak) (devleti, bir kurumu) kertme veya ykma.

subversive

sub.ver.sive sbvr'sv sfat (insanlarn gven veya inancn sarsarak) (devleti, bir kurumu) kerten veya ykan.

subvert

sub.vert sbvrt' fiil (insanlarn gven veya inancn sarsarak) (devleti, bir kurumu) kertmek veya ykmak.

subway

sub.way s^b'wey isim 1. metro (treni). 2. metro, metro ebekesi. 3. (yayalar iin) altgeit.

succeed

suc.ceed sksid' fiil 1. baarl olmak, baarmak; in (bir eyi yapmay) baarmak, becermek. 2. takip etmek, izlemek, -den sonra gelmek. 3. (birinin) yerine gemek; (birinin) halefi olmak; to (birinin yerine veya bir eye) halef veya vris olarak sahip olmak.

success

suc.cess skses' isim 1. baar, baarlm i. 2. baarma, baar. 3. baarl olan kimse.

successful

suc.cess.ful skses'fl sfat baarl, muvaffak.

1300

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk succession

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

suc.ces.sion skse'n isim 1. of (birbirini takip eden) bir sr (kimse); (birbirini takip eden) bir dizi (ey): This place has had a succession of owners. Bu yerin bir sr sahibi oldu. 2. birbirini takip etme: The events took place in rapid succession. Olaylar hzla birbirini takip etti. 3. (birinin yerine veya bir eye) halef veya vris olarak sahip olma. 4. hukuk halef olma. 5. halef olma hakk. 6. halefler.

successive

suc.ces.sive skses'v sfat pe pee, arka arkaya, st ste.

successor succor

suc.ces.sor skses'r isim halef; vris. suc.cor s^k'r fiil imdat etmek, imdadna yetimek. isim imdat, yardm.

succour

suc.cour s^k'r fiil imdat etmek, imdadna yetimek. isim imdat, yardm.

succulent

suc.cu.lent s^k'ylnt sfat 1. taze ve sulu (meyve, sebze). 2. lezzetli, kart olmayan (et).

succumb

suc.cumb sk^m' fiil 1. (to) dayanamamak, direnememek, yenilmek; dayanamayarak kar gelmekten vazgemek. 2. (to) (bir hastala) kar direnemeyip lmek, yenik dmek.

such a one such and such such as he is

byle biri; yle biri. filan ey, filan, falan ey, falan. 2. filan, falan. Kmseme belirtir: The doctors, such as they were, had never heard of ether. Hekim geinenlerin lokmanruhundan haberi bile yoktu.

Such stories wring the heart. such

yle hikyeler insann kalbini burar. such s^ zamir 1. yle/yle/byle bir kii veya ey; yle/yle/byle kiiler veya eyler: It's his philosophy, if it may be called such. Onun felsefesidir, eer ona felsefe demek doruysa. His request was such that it couldn't be refused. Onun ricas geri evrilecek cinsten deildi. Such is life. te hayat byle. Such was not my intention. Niyetim yle deildi. 2. ... gibi: Fruits such as
1301

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

raspberries and blackberries don't keep for long. Aailei ve brtlen gibi meyveler abuk bozulur. sfat 1. yle; yle; byle: Such things are easy for her. Byle eyler ona kolay geliyor. It appears to be such. yle grnyor. 2. yle, o kadar; yle, u kadar; byle, bu kadar: It wasn't such a hard test. O kadar zor bir snav deildi. 3. -e benzeyen, -e benzer: It's a muskrat or some such thing. Miskfaresi veya ona benzer bir ey. He's got twenty such roses. Onda bunun gibi yirmi gl var. You'll do no such thing! yle bir ey yapamazsn! You can consult me about such matters. Bu gibi meselelerde bana danabilirsiniz. 4. Ne ...!/Ne kadar ...!: Such vulgarity! Ne adilik! suchlike such.like s^'layk sfat benzer. zamir buna benzeyenler, benzerler; benzer bir kii, benzer; benzer bir ey, benzer. suck up to suck konuma dili (birine) yaclk etmek. suck s^k fiil 1. emmek. 2. konuma dili (bir ey) berbat olmak. sucker suck.er s^k'r isim 1. konuma dili enayi, aptal. 2. (horoz ekeri gibi emilerek yenen) ubuklu eker. 3. (bitkinin dibinden kan) srgn, fkn, pi. 4. zooloji ekmen, vantuz. 5. (lastik) vantuz. suckle suction fan suction Sudan Sudanese suck.le s^k'l fiil -i emzirmek, -e meme vermek. emici vantilatr. suc.tion s^k'n isim emme. Su.dan sudn' isim Sudan, Sudan Cumhuriyeti. Su.da.nese sudniz' isim (Sudanese) Sudanl; Sudan Cumhuriyetli. sfat 1. Sudan, Sudan Cumhuriyeti'ne zg. 2. corafya Sudan, Sudan'a zg. 3. Sudanl; Sudan Cumhuriyetli. sudden suddenly sud.den s^d'n sfat ani. sud.den.lyzarf birdenbire, aniden, anszn.

1302

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk suds

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

suds s^dz isim, oul 1. (sabunlu suyun stndeki) kpkler. 2. argo bira.

sudsy sue

sudsysfat kpkl. sue su fiil 1. (birini, bir kurumu) dava etmek, (birine/bir kuruma) dava amak. 2. for -i talep etmek.

suede

suede sweyd isim podset, set. sfat podsetten yaplm, podset, set.

suet Suez suffer attrition suffer

su.et su'wt isim (sr veya koyun) iya. Su.ez suwez', su'wez isim Svey. zayiat vermek. suf.fer s^f'r fiil 1. strap ekmek, ac ekmek; -i ekmek; from (belirli bir hastalktan) mustarip olmak; from -in skntsn ekmek; for -in acsn ekmek. 2. (kt bir eye) uramak. 3. eski seviyesinden aa dmek: His work has suffered as a result of this. Bunun sonucunda ii eski seviyesinden aa dt.

sufferance

suf.fer.ance s^f'rns isim baknz be in a place on sufferance

sufferer

suf.fer.erisim (bir hastalktan) mustarip olan kimse, (bir illetin) hastas olan kimse.

suffering

suf.fer.ing s^f'rng, s^f'rng isim strap, ac; dert; kahr; mihnet; eziyet, cefa; ile. sfat strap eken; dert/sknt iinde olan.

suffice

suf.fice sfays' fiil kfi gelmek, yetmek: Suffice it to say that I was not pleased. Sadece memnun olmadm sylemek yeter herhalde.

sufficiency

suf.fi.cien.cy sf'nsi isim 1. yeterlilik, yeterli olma. 2. yeterli bir miktar.

sufficient suffix suffocate suffocating suffocation suffrage

suf.fi.cient sf'nt sfat yeterli, kfi. suf.fix s^f'ks isim, dilbilgisi sonek. suf.fo.cate s^f'keyt fiil bomak; boulmak. suf.fo.cat.ingsfat boucu. suf.fo.ca.tionisim boma; boulma. suf.frage s^f'rc isim oy hakk.
1303

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk suffuse

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

suf.fuse sfyuz' fiil kaplamak; doldurmak; yaylarak (belirli bir renge) boyamak.

Sufi Sufism sugar basin sugar beet sugar bowl sugar refinery sugar sugarcane sugarcoat

Su.fi su'fi isim mutasavvf, sofi. Su.fism su'fzm isim tasavvuf. ngiliz ngilizcesi ekerlik, eker kab. ekerpancar. ekerlik, eker kab. eker fabrikas. sug.ar g'r isim eker. fiil eker katmak. sug.ar.cane g'rkeyn isim ekerkam. sug.ar.coat g'rkot fiil 1. ekerle kaplamak. 2. (kt bir eyi) gzel ve masum bir kisve altnda saklamak. 3. (zor veya tatsz bir eyi) daha ekilir bir hale sokmak.

sugary

sug.ar.y g'ri sfat 1. ekerli; tatl. 2. abartl veya sahte bir tatll veya irinlii olan.

suggest

sug.gest sgcest', scest' fiil 1. (fikir) ileri srmek, ne srmek; teklif etmek, nermek. 2. (bir ey) (baka bir eyi) akla getirmek. 3. (belirli bir) izlenim brakmak, hissini vermek.

suggestion

sug.ges.tion sgces'n isim 1. ileri srlen fikir; teklif, neri. 2. belli belirsiz bir ey. 3. (fikir) ileri srme; teklif etme. 4. (bir ey) (baka bir eyi) akla getirme. 5. ruhbilim telkin.

suggestive

sug.ges.tive sgces'tv sfat ak sak; ak sak eyleri ima eden.

suicidal

su.i.ci.dal suwsayd'l sfat 1. intihar etme isteinden kaynaklanan. 2. intihara doru giden. 3. intiharla eanlaml. 4. kendini veya kurumu yok edecek (bir karar, bir hareket v.b.).

suicide suit oneself Suit yourself! suit

su.i.cide su'wsayd isim intihar. kendi istedii gibi yapmak. Nasl istersen! suit sut fiil 1. uygun gelmek; (birinin) zevkine veya ihtiyacna gre olmak. 2. (birine) yakmak, (birine)
1304

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

gre olmak. 3. (bir eyin) adam olmak. 4. to (bir eyi) (baka bir eye) uygun bir hale getirmek. suitability suitable suit.a.bil.i.ty sutbl'ti isim uygunluk. suit.a.ble su'tbl sfat uygun; mnasip, msait; yerinde; elverili. suitcase suite suit.case sut'keys isim bavul. suite swit isim 1. (mobilya iin) takm. 2. birka odadan ibaret olan daire. 3. mzik sit. 4. maiyet. suitor suit.or su'tr isim talip: Mediha has three suitors. Mediha'nn talibi var. sulfur sulfuric sulk sul.fur s^l'fr isim, kimya kkrt. sul.fu.ric s^lfyr'k sfat, kimya slfrik. sulk s^lk fiil somurtmak, surat asmak. isim baknz be in a sulk be in the sulks have a fit of the sulks sulky sullen sulk.y s^l'ki sfat somurtkan, somurtuk, ask suratl. sul.len s^l'n sfat 1. fke dolu fakat sessiz. 2. (frtnaya gebe bir havaya zg) kuruni, karanlk (gk, bulutlar). sully sulphur sultan sultana sul.ly s^l'i fiil kirletmek, lekelemek; glge drmek. sul.phur s^l'fr isim, ngiliz ngilizcesi baknz sulfur sul.tan s^l'tn isim sultan (erkek hkmdar). sul.tan.a s^ltn', s^lta'n isim 1. sultani kuru zm. 2. camgzeli. 3. sultan (sultann kars/annesi/kzkardei/kz). sultry sul.try s^l'tri sfat 1. scak ve nemli (hava). 2. ehvet uyandran; ehvetli; ehvet dolu. sum something up sum bir eyi zetlemek. 2. bir durumu anlamak/kavramak. sum s^m isim 1. toplam, yekn, mecmu. 2. para miktar, mebla, tutar. 3. oul aritmetik. fiil (summed, summing) baknz sum something up sumac sumach summarise su.mac su'mk, su'mak isim sumak, somak. su.mach u'mk, u'mak isim sumak, somak. sum.ma.ri.se s^m'rayz fiil, ngiliz ngilizcesi baknz summarize summarize sum.ma.rize s^m'rayz fiil zetlemek.
1305

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk summary

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

sum.ma.ry s^m'ri sfat 1. zet halinde olan; ok ksa, detayl olmayan. 2. fazlasyla abuk yaplan. isim zet.

summer house summer

yazlk, sayfiye. sum.mer s^m'r isim yaz, yaz mevsimi. fiil yaz geirmek.

summerhouse summersault summery summit meeting summit

sum.mer.houseisim kameriye; ardak. sum.mer.sault s^m'rslt isim, fiil baknz somersault sum.merysfat yaz gibi; yaz akla getiren. politika zirve toplants. sum.mit s^m't isim 1. zirve, doruk. 2. politika zirve, zirve toplants.

summon

sum.mon s^m'n fiil 1. (birini) resmen emirle armak; (birini) artmak. 2. (toplantnn) yaplmas iin emir vermek. 3. (up) (gcn veya cesaretini) toplamak.

summons

sum.mons s^m'nz isim (summonses) 1. hukuk celpname, celp, ar. 2. ar.

sump sumptuous

sump s^mp isim, ngiliz ngilizcesi, otomotiv karter. sump.tu.ous s^mp'uws sfat 1. ok grkemli; ok atafatl; lks. 2. ok masrafl.

sun oneself sun

gnelenmek. sun s^n isim 1. gne. 2. gne . fiil (sunned, sunning) gnelenmek; gneletmek, gnelendirmek.

sunbath sunbathe sunbeam sunburn

sun.bath s^n'bth isim gne banyosu. sun.bathe s^n'beydh fiil gne banyosu yapmak. sun.beam s^n'bim isim gne n. sun.burn s^n'brn isim (ciltteki) gne yan. fiil (sunburned/sunburnt) (birinin) cildi gneten yanmak.

sunburned

sun.burned s^n'brnd fiil baknz sunburn sfat gneten yanm.

sunburnt

sun.burnt s^n'brnt fiil baknz sunburn sfat gneten yanm.

sundae

sun.dae s^n'di, s^n'dey isim st urup, krema, ceviz v.b.'yle kapl dondurma.

Sunday

Sun.day s^n'di, s^n'dey isim pazar gn, pazar.


1306

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk sundial sundown sun-dried sundries sundry sunflower sung sunglasses sunk sunken

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

sun.di.al s^n'dayl isim gne saati. sun.down s^n'daun isim gne batt zaman. sun-dried s^n'drayd sfat gnete kurutulmu. sun.dries s^n'driz isim, oul eitli ufak eyler. sun.dry s^n'dri sfat 1. eitli. 2. birka. sun.flow.er s^n'flauwr isim ayiei, gnebakan. sung s^ng fiil baknz sing sun.glass.es s^n'glsz isim, oul gne gzl. sunk s^ngk fiil baknz sink sunk.en s^ng'kn fiil baknz sink sfat 1. batk, suya gmlm. 2. kk (gzler, yanaklar).

sunlight sunlit Sunni Sunnite sunny sunrise

sun.light s^n'layt isim gne . sun.lit s^n'lt sfat gneli. Sun.ni sn'i isim 1. Snniler, Snni. 2. Snni. Sun.nite sn'ayt isim Snni. sun.ny s^n'i sfat 1. gneli. 2. neeli. sun.rise s^n'rayz isim 1. gne doduu zaman. 2. gnein domas.

sunset

sun.set s^n'set isim 1. gne batt zaman. 2. gnein batmas, gurup.

sunshine sunstroke suntan

sun.shine s^n'ayn isim gne . sun.stroke s^n'strok isim gne arpmas. sun.tan s^n'tn isim (gnein ciltte meydana getirdii) bronzlama: You've got a good suntan. ok gzel bronzlamsn.

sunup sup super

sun.up s^n'^p isim gne doduu zaman. sup s^p isim yudum. su.per su'pr sfat 1. konuma dili harika, ok gzel, sper. 2. fazlasyla, ar derecede.

superabundant superannuated

su.per.a.bun.dant suprb^n'dnt sfat ok bol. su.per.an.nu.at.ed suprn'yuweytd sfat ya haddinden dolay emekliye ayrlm.

superb supercede

su.perb sprb' sfat enfes, fevkalade, ok gzel. su.per.cede suprsid' fiil baknz supersede
1307

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk supercilious

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

su.per.cil.i.ous suprsl'iys sfat bakalarna tepeden bakan; (birinin/bir eyin) ne kadar hor grldn belirten.

superdooper

su.per.doo.per su'prdu'pr sfat, konuma dili sper harika.

superduper

su.per.du.per su'prdu'pr sfat, konuma dili sper, harika.

superego superficial

su.per.e.go supri'go isim, ruhbilim stben, stbenlik. su.per.fi.cial suprf'l sfat 1. derin olmayan, yzeysel. 2. esasl olmayan, yzeysel, sathi; stnkr, geliigzel. 3. hi derinlemesine dnmeyen.

superfluity superfluous superhighway superhuman superimpose

su.per.flu.ityisim lzumundan fazla bir miktar. su.per.flu.ous spr'fluws sfat lzumsuz, gereksiz. su.per.high.way suprhay'wey isim otoyol, otoban. su.per.hu.man supr.hyu'mn sfat insanst. su.per.im.pose suprmpoz' fiil on/over (bir eyi) (baka bir eyin) stne koymak/bindirmek, -e uygulamak.

superintendent

su.per.in.ten.dent suprnten'dnt, suprnten'dnt isim ef, amir.

superior

su.pe.ri.or spr'iyr, spr'iyr sfat 1. daha yksek rtbeli; yksek (rtbe, snf). 2. stn nitelikli, stn kaliteli, stn. 3. daha kuvvetli. 4. daha ok. 5. kendini bir ey zannettiini gsteren. isim amir.

superiority complex superiority superlative degree superlative

stnlk duygusu. su.pe.ri.or.i.ty spriyr'ti isim stnlk. dilbilgisi enstnlk derecesi. su.per.la.tive spr'ltv, spr'ltv sfat en iyi, mkemmel.

superman

su.per.man su'prmn isim (supermen) 1. spermen. 2. stinsan.

supermarket supernatural superpower

su.per.mar.ket su'prmarkt isim spermarket. su.per.nat.u.ral suprn'rl sfat doast, tabiatst. su.per.pow.er suprpau'wr isim sper devlet.

1308

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk supersede

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

su.per.sede suprsid' fiil (yeni bir ey) (eski bir eyin) yerini almak.

supersonic superstar

su.per.son.ic suprsan'k sfat spersonik, sesst. su.per.star su'prstar isim, sinema, mzik, tiyatro byk yldz, sperstar.

superstition

su.per.sti.tion suprst'n isim bo inan, batl itikat, hurafe.

superstitious

su.per.sti.tious suprst's sfat 1. bo inantan kaynaklanan. 2. bo inanlara inanan; bo inanlarn etkisinde olan.

supervene

su.per.vene suprvin' fiil (bir olay/bir durum srerken) (baka bir ey) meydana gelmek; (bir olay/bir durum meydana geldikten sonra) (baka bir ey) meydana gelmek.

supervise

su.per.vise su'prvayz fiil gzetip denetleyerek idare etmek, gzetip denetlemek.

supervision

su.per.vi.sion suprvq'n isim gzetip denetleyerek idare etme, gzetim ve denetim.

supervisor supine

su.per.vi.sorisim ef, amir. su.pine supayn' sfat 1. srtst yatan. 2. miskin, pasif, inisiyatiften yoksun.

supper supplant

sup.per s^p'r isim akam yemei. sup.plant splnt' fiil 1. (birinin) ayan kaydrp yerine gemek. 2. (yeni bir ey) (eski bir eyin) yerini almak.

supple

sup.ple s^p'l sfat 1. eviklikle hareket edebilen, evik. 2. yumuak ve esnek.

supplement

sup.ple.ment s^p'lmnt isim ilave, ek. fiil by (belirli bir ey yaparak) (bir eyin) eksikliklerini gidermek; by (belirli bir ey yaparak) (bir eyi) artrmak; with (belirli bir eyle) (bir eyi) artrmak.

supplementary suppliant supplicant supplicate

sup.ple.men.ta.rysfat ek olan, ek. sup.pli.ant s^p'liynt isim yalvaran kimse. sup.pli.cant s^p'lknt isim yalvaran kimse. sup.pli.cate s^p'lkeyt fiil yalvarmak.
1309

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk supplication supplier supply and demand supply

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

sup.pli.ca.tion s^plkey'n isim yalvarma, yalvar. sup.pli.er splay'r isim mal salayan kimse veya firma. ekonomi sunu ve istem, arz ve talep. sup.ply splay' fiil with (birinin ihtiyacn) karlamak; (bir eyi) bulup (mteriye) ulatrmak. isim 1. (ileride kullanlmak zere hazr olan) miktar. 2. oul gereler, malzeme, materyal.

support

sup.port sprt' fiil 1. desteklemek, arka olmak. 2. (birini) geindirmek. 3. tamak; payandalamak; (- in arln) kaldrmak. 4. pekitirmek. 5. beslemek; ayakta tutmak. 6. (birini) (manen) ayakta tutmak. 7. (bir eyin) masraflarn ekmek/karlamak. 8. tahamml etmek, ekmek. isim 1. destekleme, destek. 2. askeri destek. 3. destek, dayanak, yapda destek unsuru. 4. (maddi veya manevi) destek.

supporter

sup.port.er spr'tr isim (birini/bir eyi) destekleyen kimse, desteki; taraftar.

supporting cast supportive suppose

sinema yardmc oyuncular. sup.por.tive spr'tv sfat destekleyici, destek verici. sup.pose spoz' fiil 1. zannetmek, sanmak: I suppose so. yle zannediyorum. 2. farzetmek, varsaymak.

supposed supposedly supposition

sup.posedsfat zannedilen, farzedilen. sup.pos.ed.ly spo'zdli zarf gya, szmona. sup.po.si.tion s^pz'n isim zan, tahmin, varsaym, faraziye.

suppress

sup.press spres' fiil 1. bastrmak, durdurmak; yok etmek. 2. gizli tutmak. 3. (bir haberin veya yaynn) kmasn yasaklamak.

suppression

sup.pres.sion spre'n isim 1. bastrma, durdurma; yok etme. 2. gizli tutma. 3. (bir haberin veya yaynn) kmasn yasaklama.

suppurate

sup.pu.rate s^p'yreyt fiil 1. (yaradan) irin/cerahat akmak. 2. (yara) irin/cerahat toplamak, irinlenmek.

supremacy

su.prem.a.cy sprem'si isim stnlk; egemenlik.


1310

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk Supreme Being supreme court supreme Allah.

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

yargtay, en yksek mahkeme. su.preme sprim', sprim' sfat 1. en byk, stn; stn derecedeki. 2. en yksek rtbeli. 3. en nemli.

sura surah surcharge

su.ra sr' isim (Kuran'da) sure. su.rah sr' isim (Kuran'da) sure. sur.charge srarc' fiil 1. (birinden) ek bir cret istemek. 2. fazlasyla yklemek. 3. (pula) srarq yapmak. isim 1. ek cret. 2. fazla yk. 3. (pula yaplan) srarq.

sure enough

gerekten: There he was, sure enough. Gerekten oradayd.

Sure thing! sure

konuma dili Tabii!/Hayhay! sure r sfat 1. emin: She's sure of this. Bundan emin. 2. kesin, muhakkak: It's sure to happen. Onun olaca kesin. zarf, konuma dili 1. Tabii!/Hayhay!: Sure! Tabii! 2. baya, epey: They sure are hardworking! Onlar baya alkan!

surefire surefooted surely surety

sure.fire r'fayr sfat, konuma dili kesin. sure.foot.ed r'ftd sfat aya hi kaymaz, srmez. sure.ly r'li zarf muhakkak. sure.ty r'ti, r'ti isim 1. kefil. 2. (para olarak) kefalet.

surf

surf srf isim 1. kyya arpp atlayan dalgalar. 2. kyya arpp atlayan dalgalarda oluan beyaz kpkler. fiil, spor srf yapmak.

surface

sur.face sr'fs isim 1. yzey, sath. 2. (suya, svya ait) yz. 3. d yz, d grn. fiil 1. (balk, denizalt) suyun yzne kmak. 2. (yolu) (bir maddeyle) kaplamak. 3. konuma dili grnmek, gzkmek, ortaya kmak.

surfboard

surf.board srf'brd isim srf tahtas.

1311

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk surfeit

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

sur.feit sr'ft isim 1. fazlalk. 2. fazlasyla (yemek) yeme veya ime. fiil fazlasyla yedirmek, iirmek veya doldurmak.

surfer surfing surge

surf.er sr'fr isim srf. surf.ing srf'ng isim, spor srf. surge src fiil 1. (deniz) kabarmak, kaynamak. 2. against (dalga) ykselip -e arpmak. 3. up (dalga) iddetle ykselmek. 4. (elektrik cereyan, fiyatlar, satlar v.b.) aniden ykselmek. 5. hrya etmek, akn akn gitmek. 6. dalgalar halinde yaylmak. 7. up birdenbire (birinin) iini (bir his) kaplamak/doldurmak. isim 1. (bir his) aniden ve iddetle belirme. 2. dalgalar halinde yaylma. 3. (elektrik cereyan, fiyatlar, satlar v.b.) aniden ykselme. 4. (insanlar, hayvanlar iin) akn, akn halinde gitme.

surgeon surgery

sur.geon sr'cn isim cerrah, operatr. sur.ger.y sr'cri isim 1. cerrahi; cerrahlk, operatrlk. 2. ngiliz ngilizcesi muayenehane. 3. ngiliz ngilizcesi (milletvekilinin) (seim blgesinde kendi semenleriyle yapt) grme.

surgical

sur.gi.cal sr'ckl sfat 1. cerrahi, cerrahiye ait. 2. ameliyatlarda kullanlan. 3. ameliyatla yaplan.

surly surmise

sur.ly sr'li sfat sinirli ve nobran, aksi ve kavgac. sur.mise srmayz' isim tahmin, zan, san. fiil tahmin etmek, zannetmek, sanmak; sansna kaplmak.

surmount

sur.mount srmaunt' fiil 1. stesinden gelmek, hakkndan gelmek. 2. -in stnden ykselmek. 3. -in stnde durmak.

surname surpass

sur.name sr'neym isim soyad. sur.pass srps' fiil (stnlk asndan) gemek; geride brakmak.

surpassing surpassingly

sur.pass.ingsfat esiz, emsalsiz. sur.pass.ing.lyzarf son derece.

1312

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk surplus

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

sur.plus sr'pls isim artakalan miktar; retim fazlas. sfat fazla, fazla miktarda: surplus military supplies levazm fazlas.

surprise

sur.prise srprayz' isim srpriz; aknlk; hayret. fiil 1. (birine) srpriz yapmak; (birini) artmak. 2. (birini) gafil avlamak; (bir yere) baskn yapmak.

surprising surreal surrealism

sur.pris.ing srpray'zng sfat artc. sur.re.al sri'yl sfat gerekst. sur.re.al.ism sri'ylzm isim gerekstclk, srrealizm.

surrealist surrender oneself to surrender

sur.re.al.istsfat, isim gerekstc, srrealist. kendini (bir eye) vermek. sur.ren.der sren'dr fiil 1. teslim etmek; teslim olmak. 2. -den feragat etmek; vermek, brakmak. isim 1. teslim. 2. feragat; verme, brakma, terk.

surreptitious

sur.rep.ti.tious srept's sfat 1. hrszlama yaplan. 2. gizlice ve kanunsuzca yaplan.

surrogate

sur.ro.gate sr'geyt isim 1. vekil. 2. bakasnn yerini tutan veya bakasnn yerine kullanlan kimse veya ey. sfat bakasnn yerini tutan veya bakasnn yerine kullanlan (kimse veya ey).

surround

sur.round sraund' fiil 1. evrelemek, evirmek, -in etrafn evirmek/sarmak. 2. askeri kuatmak, sarmak.

surrounding surroundings surveillance

sur.round.ingsfat evredeki, etraftaki. sur.round.ingsisim, oul evre, muhit; ortam. sur.veil.lance srvey'lns isim (birinin faaliyetlerini) gizlice izleme.

survey

sur.vey sr'vey isim 1. anket. 2. gzden geirme, inceleme. 3. genel bak.

surveyor survival

sur.vey.orisim yeri len/mesaha eden kimse. sur.viv.al srvay'vl isim 1. hayatta kalma. 2. kalnt, artakalan ey.

1313

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk survive

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

sur.vive srvayv' fiil 1. hayatta kalmak; sa kalmak. 2. ayakta kalmak. 3. (birinden) uzun yaamak. 4. (afet, kaza veya zor bir durumu) atlatmak.

survivor

sur.vi.vor srvay'vr isim 1. sa kalan kimse. 2. ayakta kalan ey. 3. konuma dili zor durumlar gsleyip atlatabilen kimse.

susceptible

sus.cep.ti.ble ssep'tbl sfat evresindekilerden kolaylkla etkilenen; duygularna kolaylkla kaplan (biri).

suspect

sus.pect s^s'pekt sfat kukulu, pheli, phe uyandran; sakncal; mimli. isim sank, zanl.

suspend

sus.pend sspend' fiil 1. asmak; sarktmak. 2. (from) geici olarak uzaklatrmak, tardetmek. 3. (cezay) ertelemek, tecil etmek. 4. geici olarak durdurmak, kesmek; ara vermek; tatil etmek. 5. geici olarak yrrlkten kaldrmak; askya almak.

suspender

sus.pend.er sspen'dr isim 1. (pantolonun dmesini nlemek iin) ask. 2. ngiliz ngilizcesi qartiyer.

suspense suspenseful suspension bridge suspension

sus.pense sspens' isim, sinema sspans, geciktirim. sus.pense.fulsfat sspans dolu. asma kpr. sus.pen.sion sspen'n isim 1. asma, sarktma; aslma, sarktlma. 2. geici olarak uzaklatrma veya uzaklatrlma. 3. (cezay) erteleme; (ceza) ertelenme. 4. geici olarak durdurma veya durdurulma. 5. geici olarak yrrlkten kaldrma veya kaldrlma; askya alma veya alnma. 6. kimya sspansiyon, aslt. 7. otomotiv sspansiyon.

suspicion suspicious

sus.pi.cion ssp'n isim kuku, phe. sus.pi.cious ssp's sfat 1. kuku dolu; phe iinde; kuku duyan: You seem suspicious. phe ediyor gibisin. He's suspicious by nature. pheci biri o. 2. pheli, phe uyandran.

1314

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk sustain

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

sus.tain ssteyn' fiil 1. ayakta tutmak; -in yaamasn salamak; -in kmesine engel olmak; devam ettirmek, srdrmek. 2. (arl) ekmek. 3. dorulamak, tasdik etmek. 4. kaldrmak, katlanmak. 5. hukuk (hkim) (bir eyin) doru olduunu kabul etmek. 6. (kt bir eye) uramak.

sustained

sus.tain.edsfat 1. bandan sonuna kadar ayn gle srdrlen. 2. bandan sonuna kadar ayn kalitede/seviyede srdrlen.

sustenance

sus.te.nance s^s'tnns isim 1. yiyecek bir ey/eyler, yiyecek/yiyecekler. 2. (bir yiyecein iindeki) besleyici maddeler. 3. ayakta tutma; yaamasn salama; kmesine engel olma. 4. ayakta tutan ey.

svelt svelte swab

svelt svelt sfat ince ve zarif, narin. svelte svelt sfat ince ve zarif, narin. swab swab isim ufak bir ubuun ucuna takl hidrofil pamuk veya bez paras. fiil (swabbed, swabbing) (pamuklu ubukla) temizlemek.

swaddle

swad.dle swad'l fiil (bebei) kundaa sarmak, kundaklamak.

swaddling clothes swagger

kundak bezleri. swag.ger swg'r fiil 1. kasla kasla yrmek. 2. sallana sallana yrmek.

swallow one's pride swallow one's words

gururunu bir yana brakmak. kelimeleri yutmak, kelimeleri net bir ekilde telaffuz etmemek. 2. yanlm olduunu itiraf etmek; tkrdn yalamak.

swallow something hook, line, and sinker konuma dili bir yalan tamamen yutmak, bir yalana tamamen inanmak. swallow swal.low swal'o fiil 1. yutmak. 2. yutmak, sesini karmadan sineye ekmek. 3. konuma dili yutmak, kanmak, aldanmak, inanmak. 4. yutkunmak. isim yudum. swam swam swm fiil baknz swim
1315

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk swamp

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

swamp swamp isim bataklk. fiil 1. suyla doldurmak. 2. (bir eylerin ar miktarda olmas) skk veya zor bir duruma sokmak: They're swamping us with orders. Bizi siparilere bouyorlar.

swampy swan song

swampysfat bataklk, batak. efsaneye gre kuunun lmeden nceki son ve gzel t. 2. bir sanatnn son eseri/gsterisi.

swan swank swanky swap

swan swan isim kuu. swank swngk sfat, konuma dili k ve lks. swank.y swng'ki sfat, konuma dili k ve lks. swap swap fiil, konuma dili (swapped, swapping) dei toku etmek, trampa etmek, deitirmek, takas etmek. isim dei toku, trampa, takas.

swarm

swarm swrm isim 1. oul, toplu haldeki arlar. 2. sr. fiil 1. (arlar) oul halinde kovandan ayrlmak. 2. akn etmek, akn halinde gitmek. 3. (with) kaynamak, ok miktarda toplanmak/birikmek, ylmak, ymak.

swarthy swashbuckler swashbuckling

swarth.y swr'dhi sfat esmer (kii, ten). swash.buck.ler swa'b^klr isim afili kabaday. swash.buck.lingsfat 1. afili bir kabaday gibi. 2. macera dolu ve heyacan verici (hikye, roman v.b.).

swastika swat

swas.ti.ka swas'tk isim gamal ha. swat swat fiil (swatted, swatting) (sineklik, drlm gazete, beysbol sopas veya elle) vurmak.

swatch

swatch swa isim 1. numunelik kuma, deri veya kt paras, eantiyon, numune. 2. para, yer.

swath

swath swath isim 1. (erit halinde uzanan) alan, erit. 2. trpan, bime makinesi v.b.'nin bir geite kestii yer.

swathe

swathe sweydh fiil in (sarg, giysi, rt veya kuma) ile sarmalamak, ile sarp sarmalamak, ile sarmak.

swatter

swat.ter swat'r isim sineklik, sinek ldrmeye yarayan sapl alet.

sway

sway swey fiil 1. (dik duran bir ey, biri) (bir yandan br yana) sallanmak; sallamak. 2. (birini) etkileyerek
1316

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

ynlendirmek; (birini) (bir karara) yneltmek: In the end it was Emine's greed for money that swayed smet. Eninde sonunda smet'in kararn belirleyen ey Emine'nin para hrsyd.. isim 1. sallanma. 2. nfuz. 3. egemenlik, hkimiyet, hkmranlk. swear at swear by swear like a trooper swear off swear someone in (birine) kfretmek. -e ok gvenmek. svp saymak, kalay basmak. (bir eyi yapmamak iin) tvbe etmek. birine ant iirerek bir makama geirmek. 2. birine ant iirmek. swear someone to swear (belirli bir konu) hakknda (birine) yemin ettirmek. swear swer fiil (swore, sworn) 1. kfretmek, svmek. 2. yemin etmek, ant imek; (birine) yemin verdirmek, ant iirmek. swearword sweat blood sweat it out sweat something out sweat suit sweat swear.word swer'wrd isim kfr, svg. ok almak, epey ter dkmek. 2. ok endie etmek. (zor bir duruma) dayanmak. 2. endie iinde beklemek. ter dkerek bir eyi vcudundan atmak. eofman. sweat swet isim 1. ter. 2. (souk bir yzeyin stnde oluan) damlalar, ter. 3. ter dkme. fiil 1. terlemek. 2. (cam, bardak v.b.) terlemek, buulanmak. 3. konuma dili endie etmek. 4. (iindeki su) ter eklinde szmak, terlemek. sweater sweaty sweat.er swet'r isim kazak, hrka, sveter, pulover. sweat.y swet'i sfat 1. terli. 2. ter kokan. 3. terleten, terletici (hava). Swede Sweden Swedish Swede swid isim sveli. Swe.den swid'n isim sve. Swed.ish swi'd isim svee. sfat 1. sve, sve'e zg. 2. svee. sweep someone off her feet sweep someone off his feet birini kendine srsklam k etmek. birini kendine srsklam k etmek.
1317

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk sweep something away sweep up sweep

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

bir eyi yok etmek. (bir yeri) sprmek. sweepfiil (swept) 1. sprmek. 2. away yok etmek; silip sprmek; alp gtrmek; srklemek. 3. (bir yerin) zerinden gemek; istila etmek: Fire swept the area. Yangn blgeyi kasp kavurdu. Fear swept the country. lkeyi korku sard. 4. kendinden emin bir ekilde hzla veya hmla yrmek. 5. taramak: His eyes swept over the crowd. Gzleri kalabal tarad. 6. akn etmek. 7. uzanmak: The mountains sweep down to the sea. Dalar denize kadar uzanyor. 8. bir el hareketiyle (bir yere) itmek/ekmek: She swept the curtains aside. Perdeleri bir yana ekiverdi. isim 1. sprme. 2. tek bir (el, kol v.b.) hareketi. 3. ok geni bir alan. 4. geni kvrm, kavis veya dneme. 5. kapsam. 6. tarama, sk arama.

sweeper

sweep.er swip'r isim 1. elektrik sprgesi. 2. sprme makinesi veya arac. 3. sprc.

sweeping

sweep.ing swi'png sfat 1. ok kapsaml, ok geni, byk apta. 2. fazla genel, yeterince fark gzetmeyen. 3. geni, panoramik (manzara).

sweepings sweepstakes

sweep.ingsisim, oul sprnt. sweep.stakes swip'steyks isim 1. at yar. 2. piyango. 3. yarma.

sweet corn sweet pea sweet pepper sweet potato sweet water sweet

tatl bir msr tr. trahi, trahi. dolmalk biber; arliston biberi, tatl biber. tatlpatates, sarmakpatatesi. tatl su. sweet swit sfat 1. tatl; ekerli. 2. tatl, ho; sevimli, irin: sweet sounds ho sesler. a sweet lady tatl bir hanm. isim 1. ngiliz ngilizcesi tatl. 2. ngiliz ngilizcesi eker. 3. oul ekerli yiyecekler.

sweetbread

sweet.bread swit'bred isim, kasaplk uykuluk.


1318

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk sweeten

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

sweet.en swit'n fiil 1. tatllatrmak, tatl yapmak, eker tad vermek. 2. daha ho yapmak; daha ho bir hale getirmek, tatllatrmak, daha ekici yapmak; iticiliini azaltmak.

sweetener

sweet.en.erisim (yiyecek veya iecei) tatl yapan madde, tatlandrc.

sweetening

sweet.en.ingisim 1. tatllatrma, tatl yapma. 2. daha ho yapma; tatllatrma, daha ekici yapma; iticiliini azaltma. 3. (yiyecek veya iecei) tatl yapan madde, tatlandrc.

sweetheart sweetie sweet-talk

sweet.heart swit'hart isim sevgili. sweet.ie swi'ti isim, konuma dili sevgili. sweet-talk swit'tk fiil (birini) tatl szlerle ikna etmek veya kandrmak.

swell

swell swel fiil (swelled, swelled/swollen) 1. imek, kabarmak; iirmek. 2. artmak; artrmak. 3. denizcilikle ilgili (yelken) (rzgrla) dolmak/imek; (rzgr) (yelkeni) doldurmak/iirmek. 4. (fke v.b.) kabarmak: He swelled with anger. fkesi kabard. isim 1. l dalga. 2. dalgalanma. 3. artma, art. sfat, konuma dili harika, ok gzel.

swelling

swell.ingisim 1. ikinlik, ilik, i, imi yer. 2. ime; iirme.

swelter

swel.ter swel'tr fiil (scaktan) terleyerek bunalmak. isim baknz be in a swelter

sweltering

swel.ter.ingsfat 1. (scaklyla) insan ok terletip bunaltan. 2. bunaltc, boucu (scak).

swept swerve

swept swept fiil baknz sweep swerve swrv fiil 1. birdenbire baka bir tarafa ynelmek; (tat) birdenbire baka bir yne srmek: He swerved the car to the right to avoid hitting the dog. Kpee arpmamak iin direksiyonu birden saa krd. 2. (hedeften, fikirden, inantan) ayrlmak, sapmak. isim 1. birdenbire baka bir tarafa ynelme/yneli; (tat)
1319

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

baka bir yne srme. 2. (hedeften, fikirden, inantan) ayrlma, sapma. swift swift swft sfat 1. abuk, hzl, sratli. 2. konuma dili akll; makul; zeki. swiftness swig swift.nessisim abukluk, hz, srat. swig swg fiil, konuma dili (swigged, swigging) imek. isim yudum. swill swill swl fiil 1. ok imek. 2. (domuza) sulandrlm yemek artklar vermek. 3. stne su dkerek (bir yeri) temizlemek. isim (domuza yedirilen) sulandrlm yemek artklar. swim swim swm fiil (swam, swum, swimming) 1. (suda) yzmek: They were swimming in the creek. ayda yzyorlard. 2. (akarsu, gl v.b.'ni) yzerek gemek. 3. (bir ey iinde) yzmek; (bir eyle) dolu olmak; (bir eye) bol miktarda sahip olmak: These beans are swimming in grease. Bu fasulye a iinde yzyor. She was swimming in money. Para iinde yzyordu. 4. (birinin ba) dnmek. 5. yzdrmek; -in yzmesine yardm etmek: He swam the horse across the river. At yzdrerek nehirden geirdi. isim yz, yzme: Where do you take your morning swim? Sabahlar nerede yzyorsun? sfat yzmekle ilgili; yzerken kullanlan veya giyilen. swimming pool swimming trunks yzme havuzu. (erkekler iin) mayo: He bought a pair of swimming trunks. Mayo ald. swimming swimmingly swimsuit swindle swim.ming swm'ng isim yzme. swim.ming.lyzarf baknz go swimmingly swim.suit swm'sut isim mayo. swin.dle swn'dl fiil dolandrmak, dolandrclk etmek. isim dolandrma; dolandrclk. swindler swin.dlerisim dolandrc.

1320

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk swine

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

swine swayn isim (swine) 1. domuz. 2. konuma dili pis herif.

swing into action swing

harekete geivermek. swing swng fiil (swung) 1. (sarka gibi) sallanmak; sallamak. 2. (bir yne) evirivermek. 3. asmak. 4. (beysbol veya golf sopas, tenis raketi, orak v.b.'ni) sallamak; (baltay) indirmek; (sopay, bastonu) savurmak. 5. (oylar/seimin sonucunu) tayin etmek. 6. baarmak, becermek: Can you swing a new car on your present salary? imdiki maanla yeni bir araba satn alabilir misin? 7. around dnvermek. 8. (geni bir yay izerek) (bir yne doru) dnmek. 9. (bir eye tutunarak) (bir yerden) (baka bir yere) atlamak/sramak. 10. (bir durumdan) (baka bir duruma) geivermek. 11. salna salna yrmek/gitmek. 12. at (birine) yumruk savurmak. 13. (kap, kpr v.b.) (bir eksen zerinde) dnmek; -i dndrmek: She was swinging on the gate. Kapnn zerinde bir ileri bir geri sallanyordu. The door swung to. Kap kendiliinden kapand. isim 1. (beysbol sopas, tenis raketi, orak v.b.'ni) sallama, sallay; (baltay) indirme, indiri; (sopay, bastonu, yumruu) savurma, savuru. 2. (sarka gibi) sallanma, sallan; sallama, sallay. 3. (bir durumdan) (baka bir duruma) geiverme. 4. salncak.

swinging door swinging

arpma kap. swing.ing swng'ng sfat, konuma dili ok hareketli ve neeli.

swinish swipe

swin.ish sway'n sfat ok kaba; hayvani, hayvanca. swipe swayp fiil 1. konuma dili almak, armak, araklamak, yrtmek. 2. arpmak, vurmak. 3. at (birine) yumruk savurmak; (bir eyi) -e doru yle bir sallamak. isim vurmak amacyla yaplan hareket; yumruk savurma; (bir eyi) sallama.

1321

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk swirl

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

swirl swrl fiil dnmek; girdap gibi dnmek, helezonlaarak dnmek; dndrmek; girdap gibi dndrmek; helezonlatrarak dndrmek. isim dnme; girdap gibi dnme, helezoni dn; girdap, helezon; helezoni kvrm.

swish

swish sw fiil 1. (havada hareket ederken) slk gibi ses karmak. 2. (yapraklar, ipek v.b.) hrdamak. isim 1. slk gibi keskin bir ses. 2. hrt.

Swiss

Swiss sws isim (Swiss) svireli. sfat 1. svire, svire'ye zg. 2. svireli.

switch off switch on switch

(dmesini evirerek) (elektrikli bir aygt) kapatmak. (dmesini evirerek) (elektrikli bir aygt) amak. switch sw isim 1. elektrik anahtar/dmesi, anahtar, dme, komtatr; alter. 2. demiryolu makas. 3. (uzun bir) posti. 4. deitirme, deiiklik. 5. (kesilmi) ok ince dal. fiil 1. deimek; deitirmek. 2. -i ince bir dalla dvmek. 3. (hayvan) (kuyruunu) (bir yandan br yana) sallamak; (hayvann kuyruu) (bir yandan br yana) sallanmak.

switchblade switchboard operator switchboard Switzerland swivel chair swivel

switch.blade sw'bleyd isim sustal bak, sustal. santralc, santral; santral memuru/memuresi. switch.board sw'brd isim telefon santral. Swit.zer.land swt'srlnd isim svire. dner sandalye; dner koltuk. swiv.el swv'l isim 1. frdnd, serbest bir eksenle balanm ift halka. 2. (tfek) at kancas. fiil (swiveled/swivelled, swiveling/swivelling) around dnvermek; dndrvermek.

swivet

swiv.et swv't isim, konuma dili baknz be in a swivet

swob swollen swoon

swob swab isim, fiil baknz swab swol.len swo'ln fiil baknz swell sfat imi, i. swoon swun fiil baylmak. isim baylma, baygnlk, baygn hal.
1322

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk swoop down on

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

birdenbire (birinin) stne ullanmak. 2. birdenbire inip veya kp (birini) yakalamak.

swoop

swoop swup fiil (down) (ku) birdenbire inmek. isim 1. ani ini. 2. baskn, polis baskn.

swop sword swordfish

swopfiil, isim baknz swap sword srd isim kl. sword.fish srd'f isim (swordfish/swordfishes) klbal.

swordsman

swords.man srdz'mn isim (swordsmen) iyi kl kullanan kimse.

swore sworn swot up

swore swr fiil baknz swear sworn swrn fiil baknz swear ngiliz ngilizcesi, konuma dili (dersi) ok almak, inek gibi almak.

swot

swot swat fiil, ngiliz ngilizcesi, konuma dili (swotted, swotting) ok ders almak, ineklemek. isim, ngiliz ngilizcesi, konuma dili 1. inek, ok ders alan renci. 2. ok alma, ok abalama.

swum swung sycophancy sycophant syllable syllabus symbol symbolic logic symbolic symbolise

swum sw^m fiil baknz swim swung sw^ng fiil baknz swing syc.o.phancyisim dalkavukluk. syc.o.phant sk'fnt isim dalkavuk. syl.la.ble sl'bl isim hece, seslem. syl.la.bus sl'bs isim (syllabuses/syllabi) zet. sym.bol sm'bl isim sembol, simge. simgesel mantk. sym.bol.ic smbal'k sfat sembolik, simgesel. sym.bol.ise sm'blayz fiil, ngiliz ngilizcesi baknz symbolize

symbolism symbolist

sym.bol.ismisim sembolizm, simgecilik. sym.bol.istisim sembolist, sembolizm yanls, simgeci. sfat sembolist, sembolizmle ilgili, simgeci.

1323

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk symbolize

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

sym.bol.ize sm'blayz fiil 1. -in sembol/simgesi olmak, -i simgelemek. 2. sembolletirmek, simgeletirmek.

symmetric

sym.met.ric smet'rk sfat 1. simetrik, simetrili. 2. matematik simetrik, bakml, bakk.

symmetrical

sym.met.ri.cal smet'rkl sfat 1. simetrik, simetrili. 2. matematik simetrik, bakml, bakk.

symmetry sympathetic

sym.me.try sm'tri isim simetri, bakm. sym.pa.thet.ic smpthet'k sfat 1. birinin duygularn anlayp paylaan, anlayl, halden anlayan. 2. sempatik, scakkanl. 3. olumlu, iyi.

sympathise

sym.pa.thise sm'pthayz fiil, ngiliz ngilizcesi baknz sympathize

sympathize

sym.pa.thize sm'pthayz fiil 1. with (birinin) duygularn anlayp paylamak, halini anlamak. 2. with (gr, fikri) anlayp paylamak/desteklemek.

sympathizer sympathy

sym.pa.thizerisim sempatizan. sym.pa.thy sm'pthi isim 1. anlay, halden anlama. 2. duygudalk, sempati. 3. oul (belirli bir eyden yana olan) grler.

symphony symptom

sym.pho.ny sm'fni isim, mzik senfoni. symp.tom smp'tm isim 1. tbbi semptom, bulgu, belirti. 2. iaret, alamet, belirti.

synagogue sync

syn.a.gogue sn'gag isim sinagog, havra. sync sngk fiil, konuma dili baknz synchronize isim, konuma dili baknz be in sync be out of sync

synchronise

syn.chro.nise sng'krnayz fiil, ngiliz ngilizcesi baknz synchronize

synchronism

syn.chro.nism sng'krnzm isim ezamanllk, senkronizm.

synchronize

syn.chro.nize sng'krnayz fiil 1. senkronize etmek, senkronik/ezamanl bir hale getirmek. 2. sinema senkronize etmek, elemek.

synchronizer

syn.chro.nizerisim senkronizr.
1324

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk syncopate syncopated syncopation syndicate

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

syn.co.pate sng'kpeyt fiil, mzik senkoplamak. syn.co.patedsfat, mzik senkoplu. syn.co.pa.tion sng.kpey'n isim, mzik senkop. syn.di.cate sn'dkt isim 1. gazetelere bant-karikatr, karikatr, makale veya haber satan aqans. 2. bir ynetim altnda bulunan ayn trden bir grup ticari kurulu: a newspaper syndicate ayn ynetim altnda bulunan gazeteler grubu. 3. yasad iler eviren rgt. fiil 1. bir aqans araclyla (bant- karikatr, karikatr, makale veya haberi) birok gazeteye satarak gazetelerde srekli yaymlanmasn salamak. 2. (ayn trden birka ticari kuruluu) grup haline getirmek, ayn ynetim altnda birletirmek.

syndrome synonym

syn.drome sn'drom isim, tbbi sendrom. syn.o.nym sn'nm isim eanlaml szck, eanlaml, sinonim.

synonymous

syn.on.y.mous snan'ms sfat eanlaml, anlamda, sinonim.

synopsis syntax synthesis synthesise

syn.op.sis snap'ss isim (synopses) zet. syn.tax sn'tks isim, dilbilgisi szdizimi, sentaks. syn.the.sis sn'thss (syntheses) kimya sentez, bireim. syn.the.sise sn'thsayz fiil, ngiliz ngilizcesi baknz synthesize

synthesize

syn.the.size sn'thsayz fiil 1. sentez haline getirmek. 2. kimya sentez yoluyla yapmak/meydana getirmek.

synthetic

syn.thet.ic snthet'k sfat 1. sentetik, sentez yoluyla yaplan. 2. suni, yapay.

syphilis syphon Syria Syriac Syrian

syph.i.lis sf'ls isim, tbbi frengi, sifilis. sy.phon say'fn isim, fiil baknz siphon Syr.i.a sr'iy isim Suriye. Syr.i.ac sr'iyk isim, sfat Sryanice. isim 1. Suriyeli. 2. Sryani. sfat 1. Suriye, Suriye'ye zg. 2. Sryani. 3. Suriyeli.

1325

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk syringe

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

sy.ringe srnc' isim 1. rnga, ine, enqektr. 2. rnga, bir yere sv doldurmaya yarayan pompa. 3. pskrte, plverizatr. fiil 1. rngayla iine su fkrtarak (kula) temizlemek. 2. (bitkinin) stne pskrtmek.

syrup

syr.up sr'p, [ngiliz ngilizcesi] sr'p isim 1. pekmez kvamndaki tatl sv, urup, melas: chocolate syrup ikolatal sos. 2. (ila olarak) urup.

system

sys.tem ss'tm isim 1. sistem, dizge. 2. sistem, dzen. 3. sistem, tertibat, dzen: heating system stma sistemi. 4. sistem, ebeke, a: railroad system demiryolu ebekesi. 5. vcut, bnye. 6. dzenlilik, dzen.

systematic

sys.tem.at.ic sstmt'k sfat 1. sistemli, dizgeli. 2. felsefe sistematik, dizgesel.

T square T T.B. Ta tab

T cetveli. T, t ti isim T, ngiliz alfabesinin yirminci harfi. T.B., TB. ti'bi' ksaltma tuberculosis Ta ta nlem, ngiliz ngilizcesi, konuma dili Sa ol! tab tb isim 1. (dosyann uzun kenarndaki tasnif numaras veya yazs yazl) knt. 2. (sayfa kenarna yaptrlan) indeks etiketi. 3. alminyum kutunun veya pet ienin kapan amamaya yarayan kulp veya halka. 4. konuma dili fatura, hesap.

table d'hte

ta.ble d'hte tb'l dot' isim (tables d'hte) lokantada, tabldot.

table of contents

(kitabn banda bulunan ve alfabetik dizin olmayan) iindekiler.

table tennis table

masatenisi, masatopu, pingpong. ta.ble tey'bl isim 1. masa. 2. masa, masadakiler, ayn masada oturanlarn hepsi, sofra, sofradakiler. 3. izelge, cetvel, tablo, liste. fiil (bir tasar veya mesele) hakkndaki grmeyi veya tartmay ileri bir tarihe brakmak.

tablecloth

ta.ble.cloth tey'bl.klth isim sofra rts, masa rts.


1326

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk tableland tablespoon

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

ta.ble.land tey'bl.lnd isim, corafya plato. ta.ble.spoon tey'blspun isim 1. byk kak, servis ka. 2. (l birimi olarak) orba ka.

tablet

tab.let tb'lt isim 1. bloknot. 2. tablet, hap, komprime. 3. (tatan) levha.

tableware

ta.ble.ware tey'blwer isim (sofrada kullanlan) tabak anak, atal bak gibi eya.

tabloid

tab.loid tb'loyd isim 1. tabloit gazete; tabloit ek. 2. sansasyonel gazete. sfat 1. tabloit. 2. sansasyonel; boyal basna zg.

taboo tabu tabular

ta.boo tbu' isim tabu. sfat tabu olan, tabu. ta.bu tbu' isim baknz taboo tab.u.lar tb'ylr sfat izelge, tablo veya liste halinde olan.

tabulate

tab.u.late tb'yleyt fiil cetvel haline koymak, tablo haline getirmek.

tacit

tac.it ts't sfat 1. szsz. 2. sz veya yazyla belirtilmeden ifade olunan, aka sylenmemi veya yazlmam.

taciturn tack something down

tac.i.turn ts'trn sfat suskun, ok az konuan. bir eyi ivileyerek veya raptiyeleyerek almaz veya hareket etmez bir duruma getirmek.

tack something on

bir eyi ivi veya raptiyeyle (bir yere) asmak. 2. (to) bir eyi sonradan geliigzel bir ekilde (bir eye) eklemek.

tack

tack tk isim 1. ufak ivi; raptiye, pnez. 2. (bir yelkenlinin, bir hareketin, bir dncenin takip ettii) yn. 3. (yelkenlinin, seyrini deitirmek iin yapt) tiramola. 4. teyel. fiil 1. (yelkenli) volta vurmak, tiramolayla ykselmek, tiramola ederek gitmek. 2. teyellemek, teyelle tutturmak.

tackle someone about something tackle

zor veya hassas bir konu hakknda biriyle konumak. tack.le tk'l isim 1. denizcilikle ilgili palanga. 2. (birini) skca yakalama. fiil 1. (bir problemi) ele almak, zmeye almak. 2. (birini) skca yakalamak/tutmak.
1327

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk tacky tact tactful

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

tack.y tk'i sfat yapkan. tact tkt isim takt, ince bir anlay, ince bir nezaket. tact.ful tkt'fl sfat takt sahibi, nazik ve ok anlayl, ince.

tactic

tac.tic tk'tk isim 1. askeri (belirli bir ama iin bavurulan) taktik. 2. taktik, manevra, bavurulan yol ve yntem.

tactical tactician tactics tactile

tac.tic.alsfat taktie ait, taktik. tac.ti.cian tkt'n isim taktiki. tac.tics tk'tks isim taktik. tac.tile tk'tl, [ngiliz ngilizcesi] tk'tayl sfat 1. dokunma duyusuyla alglanabilen. 2. dokunma duyusuyla ilgili, dokunsal.

tactless

tact.less tkt'ls sfat takttan yoksun, patavatsz, inceliksiz.

Tadjik Tadjiki Tadjikistan tadpole Tadzhik Tadzhiki Tadzhikistan taffeta taffy

Ta.djik tack', tacik' isim, sfat Tacik. isim, sfat Tacike, Taciki. Ta.djik.i.stan tackstn', tackstan' isim Tacikistan. tad.pole td'pol isim, zooloji iriba. Ta.dzhik tack', tacik' isim, sfat Tacik. isim, sfat Tacike, Taciki. Ta.dzhik.i.stan tackstn', tackstan' isim Tacikistan. taf.fe.ta tf't isim tafta; canfes. taf.fy tf'i isim kaynam ekerle tereyandan yaplan ekerleme.

tag along

(after/behind) -in arkasndan gitmek/gelmek, peine taklmak. 2. (after/with) (srf meraktan dolay veya bir kar elde etme umuduyla) (biriyle) beraber gitmek/gelmek, (birinin) peine taklmak.

tag someone as ...

birine (belirli bir) damga vurmak, birine ... damgas vurmak.

tag someone with tag

(bir eyi) birine yklemek, birinin stne atmak. tag tg isim 1. etiket, yafta. 2. kovalamaca. fiil (tagged, tagging) 1. etiketlemek, yafta koymak. 2. (kovalamaca
1328

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

oyununda) (ebe) (baka oyuncuya) dokunmak. 3. (after/behind) -in arkasndan gitmek/gelmek, peine taklmak.

tail away tail end tail lamp tail off

baknz tail off konuma dili 1. en son ksm. 2. k. baknz taillight azalmak; azalarak kaybolmak; azalarak sona ermek; yava yava kaybolmak.

tail

tail teyl isim 1. (hayvana ait) kuyruk. 2. arka ksm, kuyruk; son blm. 3. konuma dili k, makat. 4. konuma dili sivil polis, birini izlemekle grevli kimse. 5. oul yaz, madeni bir parann resimsiz yz. 6. oul frak. 7. (giysiye ait) etek. fiil, konuma dili yakndan izlemek/takip etmek.

tailgate

tail.gate teyl'geyt isim (yk arabasna/steyna ait menteeli) arka kapak. fiil konuma dili baka bir arabann arkasndan ok az bir mesafe brakarak gitmek/gelmek, baka bir arabann hemen arkasndan gitmek/gelmek; (baka bir arabann) arkasndan ok az bir mesafe brakarak gitmek/gelmek: He's tailgating me. stme kacakm gibi hemen arkamdan geliyor.

taillight

tail.light teyl'layt isim, otomotiv stop lambas, stop, kuyruk lambas, arka lamba.

tailor

tai.lor tey'lr isim terzi. fiil (belirli bir amaca gre) (bir eyi) yapmak veya deitirmek.

tailor-made tailspin

tai.lor-made tey'lrmeyd sfat terzinin yapt (giysi). tail.spin teyl'spn isim 1. (uan girdii) vril. 2. bunalm.

taint

taint teynt isim (ahlaka kt bir eyin brakt) leke. fiil 1. lekelemek. 2. (yemei) bozmak.

Taiwan Taiwanese

Tai.wan taywan' isim Tayvan. Tai.wan.ese taywaniz' isim (Taiwanese) Tayvanl. sfat 1. Tayvan, Tayvan'a zg. 2. Tayvanl.
1329

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk Tajik Tajiki Tajikistan take a bath take a bearing take a bite of something

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

Ta.jik tack', tacik' isim, sfat Tacik. isim, sfat Tacike, Taciki. Ta.jik.i.stan tackstn', tackstan' isim Tacikistan. banyo yapmak, ykanmak. denizcilikle ilgili kerteriz almak. bir eyden bir lokma srmak, bir eyden bir srk almak.

take a break take a chance take a devious route take a dim view of take a dislike to take a fancy to take a hard line with take a heavy toll of

mola vermek. riske girmek; rizikoyu gze almak. arka yollardan dolanarak gitmek; dolana dolana gelmek. -i doru bulmamak. -den soumak. -den holanmaya balamak. -e sert davranmak. (bir ey) (-e) ok zarar vermek; byk bir kayba sebep olmak: This last campaign's taken a heavy toll of our men. Bu son seferde ok adam kaybettik.

take a heavy toll

(bir ey) (-e) ok zarar vermek; byk bir kayba sebep olmak: This last campaign's taken a heavy toll of our men. Bu son seferde ok adam kaybettik.

take a hint

dolayl bir szden anlam karp ona gre hareket etmek.

take a joke take a journey take a leaf out of someone's book take a liking to take a load off one's mind take a look at take a picture take a place by storm

aka kaldrmak, akaya gelmek. yolculuk etmek. birini rnek almak, birinin izinden yrmek. -den holanmaya balamak. endiesini gidermek. -e bir gz atmak, -e bir bakmak. fotoraf ekmek. askeri iddetli bir hcum yaparak bir yeri almak/ele geirmek.

take a place by surprise take a powder

beklenmedik bir saldr/ baskn ile bir yeri ele geirmek. toz olmak, tymek.

1330

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk take a rain check

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

kt hava artlarndan dolay (birinin davetini kabul etmeyince) daha ileri bir tarihte tekrar davet edilmek istemek. 2. iptal edilmi bir ma, konser v.b.'nin daha ileri bir tarihteki tekrar iin verilen bileti almak.

take a seat take a shine to take a shot at

oturmak. konuma dili -den holanmak. (tfekle) -e bir el ate etmek. 2. konuma dili -i bir denemek.

take a shower take a sounding take a spill take a stand take a swing at take a swipe at

du yapmak/almak. iskandil etmek. atn srtndan dmek. bir gr benimseyip savunmak. (birine) bir yumruk savurmak. (birine) (szle) atmak. 2. (birine) yumruk savurmak; (bir eyi) -e doru yle bir sallamak.

take a trip

yolculuk etmek, seyahat etmek. 2. argo uyuturucu madde kullanmak.

take a turn for the better take a turn for the worse take a vacation take a vote take a vow to do something take a walk take a zizz take action take advantage of

(-in) durumu iyiye/ktye doru gitmeye balamak. (-in) durumu iyiye/ktye doru gitmeye balamak. tatil yapmak. oylama yapmak. bir ey yapmaya ant imek. yry yapmak, gezmek. ekerleme yapmak, kestirmek, ksa bir uyku ekmek. bir harekette bulunmak. (birini) istismar etmek, (birinin) zaafndan faydalanmak. 2. (bir eyden) faydalanmak, istifade etmek.

take after take aim at take aim take along take an animal in take an examination in

(fiziki olarak) (birine) benzemek; (biri) gibi davranmak. (-e) nian almak. (-e) nian almak. yanna almak, beraberinde gtrmek. bir hayvan almak/barndrmak. -den imtihan olmak; imtihana girmek.
1331

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk take an examination take an interest in

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

-den imtihan olmak; imtihana girmek. ile ilgilenmek, -e ilgi gstermek: He takes an interest in his wife's work. Einin iine ilgi gsteriyor.

take an oath take an order take apart take away

yemin etmek, ant imek. birinden emir almak. 2. birinden sipari almak. skmek, paralara ayrmak. (birini, bir eyi) (baka bir yere) gtrmek. 2. from (birini, bir eyi) (baka birinden, baka bir yerden) ayrmak. 3. from (bir sayy) (baka bir saydan) karmak. 4. (destei) ekmek. 5. (bir hakk) elinden almak. 6. from -e glge drmek.

take back

geri gtrmek. 2. geri almak. 3. (to) (birinin) dncelerini (gemite bir zamana) gtrmek.

take care of

-e bakmak, -in bakmyla megul olmak. 2. -i karlamak. 3. (bir meseleyi) halletmek. 4. konuma dili (kanuna aykr bir ekilde) (bir iin) aresine bakmak; (birini) ayarlamak, memnun etmek. 5. konuma dili -i ldrmek, -in iini bitirmek, -i temizlemek.

take care Take care! take charge

dikkatli olmak, dikkat etmek. Dikkat et! 2. Kendine iyi bak! idareyi ele geirmek; hkmetmeye balamak. 2. sorumluluu stne almak.

take cognizance of

-e dikkat etmek, -i gz nne almak. 2. -e nem vermek.

take courage take cover take effect take exception to take flight take heart take heed of take hold

cesaretlenmek, kuvvet almak. snmak, gizlenmeye almak. yrrle girmek. -e kzmak. umaya balamak. cesur olmak, cesaretlenmek. -e dikkat etmek, -e kulak asmak. (of) (-i) (elle) tutmak, kavramak; yakalamak. 2. of (birini) etkisi altna almak.

take in a garment

bir giysiyi daraltmak.


1332

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk take in money take into account take into consideration

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

para tahsil etmek. hesaba katmak, dikkate almak, gz nnde tutmak. gz nnde bulundurmak, dikkate almak, hesaba katmak, dnmek.

take issue with take it easy

-e itiraz etmek. keyif atmak, keyfine bakmak. 2. on -i hor kullanmamak. 3. on (biriyle) uramamak, -e kt davranmamak. 4. on (biriyle) sert bir ekilde oynamamak. 5. on -i az kullanmak.

Take it easy! take it with a pinch of salt take its course take it's toll on someone take kindly to

Ar ol!/Sakin ol! 2. Ar ol!/Yava ol!/Acele etme! ihtiyatla dinlemek. olacana varmak. birine zarar vermek. -den holanmak, -i memnuniyetle karlamak, -i ho karlamak.

take leave of one's senses take leave take long take measures take note of take notes take notice of

delirmek, akln karmak. ayrlmak, veda etmek. uzun srmek. nlem almak, hazrlkl bulunmak. -e nem vermek, -e dikkat etmek. not almak. -i dikkate almak; -e aldrmak, ile ilgilenmek, -i umursamak.

take off from work

(geici olarak) ii brakmak: He took off from work for an hour in order to go to the dentist. Diiye gitmek iin bir saatliine ii brakt.

take off

(uak, ku) havalanmak. 2. konuma dili birdenbire kp gitmek; yola kmak.

take offense at take offense take office

-e kzmak, -e gcenmek. gcenmek, ksmek, darlmak, krlmak. (yksek bir grevli veya memur) resmi olarak greve balamak.

take on

(tat) (kargoyu, yolcuyu) almak. 2. (birini) ie almak. 3. (biriyle) uramak/megul olmak. 4. (biriyle)
1333

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

dvmek/vurumak. 5. (biriyle) boy lmek. 6. (biriyle, bir takmla) yarmak; (biriyle, bir takmla) oynamak/karlamak. 7. (ii) kabul etmek; (sorumluluu) stne almak. 8. edinmek; benimsemek. 9. barp armak; alayp szlamak. take one's breath away take one's chances take one's choice take one's medicine take one's time take over insann nefesini kesmek. talihe brakmak. istediini semek. hak ettii cezaya boyun emek. acele etmemek. ynetimi ele almak; ynetimi ele geirmek; ynetimi stlenmek. 2. (biri, bir ey) (bakasnn, baka bir eyin) yerine gemek; (nbeti) devralmak. 3. egemen olmak. 4. kendine mal etmek, benimsemek. take pains ok zen gstermek; ok uramak; ok zahmete girmek. take part in take pity on take place -e katlmak, -e itirak etmek. -e merhamet etmek. olmak, meydana gelmek, vuku bulmak; gemek: The story takes place in anakkale. Hikye anakkale'de geiyor. take pleasure in take possession of take precautions take precedence take pride in take refuge in take responsibility for take revenge on take root -den zevk almak. -i zaptetmek, -i almak. 2. -e el koymak. nlem almak, tedbir almak. bata gelmek. -den gurur duymak. -e snmak. -in sorumluluunu stlenmek. -den almak. (bitki) kk salmak. 2. (bir ey) iyice yerlemek, kk salmak. take sanctuary take shape snmak, iltica etmek. (bir eyin) izgileri belli olmaya balamak, biimlenmeye balamak.
1334

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk take shelter behind take shelter take sick take sides take solace in take someone aback take someone at her word take someone at his word take someone by surprise

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

-i siper almak. snmak; siperlenmek. hastalanmak. taraf tutmak. -de teselli bulmak. birini ok artmak. birine inanmak. birine inanmak. birini gafil avlamak. 2. birini ok artmak. 3. baskn yaparak birini yakalamak.

take someone down a peg or two take someone down a peg take someone for granted take someone for

birine dnyann ka bucak olduunu gstermek. bir kimseyi kk drmek. birinin varln bir hak gibi grmek. (birini/ bir eyi) (baka biri/baka bir ey) sanmak/zannetmek.

take someone hostage take someone in tow take someone in

-i rehin almak. birini himayesine almak. birini almak, barndrmak. 2. (polis) birini karakola gtrmek; birini tutuklamak. 3. birini ieriye gtrmek; birini ieriye almak: He took her in to dinner. Onu ieriye yemee gtrd. 4. birini kapsamak/iermek/ihtiva etmek. 5. birini aldatmak/dolandrmak.

take someone into account take someone into custody take someone off someone's hands take someone out take someone to one side take someone to task take someone to the cleaners take someone unawares take someone under one's wing

birini/bir eyi hesaba katmak. birini tutuklamak. birini (yk saylan) birinden/bir eyden kurtarmak. (flrt ettii) birini gezmeye/bir yere gtrmek. birini bir yana ekmek. birini azarlamak/paylamak. konuma dili birini soyup soana evirmek. birini gafil avlamak. birini kanad altna almak, birinin stne kanat germek; birine klavuzluk etmek.

take someone up on her offer

birinin teklifini kabul etmek.


1335

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk take someone up on his offer take someone wrong

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

birinin teklifini kabul etmek. birini/bir eyi yanl anlamak, birini/bir eyi yanl bir ekilde yorumlamak.

take someone's breath away

(ok gzel biri/bir ey) birini bylemek, birini ok etkilemek.

take someone's measure take someone's time take someone's word for it take something amiss take something for granted

birinin karakterini veya yeteneini snamak. birinin vaktini almak. birinin szne inanmak. gcenmek. otomatikman bir eyin (belirli bir ekilde) olduunu dnmek. 2. bir eyi bir hak gibi grmek.

take something for

(birini/ bir eyi) (baka biri/baka bir ey) sanmak/zannetmek.

take something hard take something in one's stride

bir eye pek ok zlmek. bir eyin stnde durmamak, bir eyi mesele yapmamak.

take something in stride

bir eyin zerinde durmamak, bir eyi mesele yapmamak.

take something in the right spirit take something in

bir eyin ardndaki iyi niyeti kavrayarak kzmamak. bir eyi ieri almak veya ekmek: The boat's taking in water. Tekne su alyor. 2. bir eyi kapsamak/iermek/ihtiva etmek. 3. (konser, oyun, turistik yer, mze v.b.'ne) gitmek, (oyun, turistik yer, mze v.b.'ni) grmek. 4. bir eyi anlamak/kavramak. 5. bir eyi farketmek/grmek.

take something into account take something lying down

birini/bir eyi hesaba katmak. bir eyi alttan almak; bir eyin altnda kalmak.

take something off someone's hands birini (yk saylan) birinden/bir eyden kurtarmak. take something off (bir sayy) (belirli bir miktarda) indirmek. 2. (oyunu, bir tatn seferini, vergiyi, snrlamay) kaldrmak. 3. (belirli bir sre iin) izin almak; mola/ara vermek. take something on faith take something on oneself take something out of kant olmadan bir eye inanmak. bir ii kendiliinden yapmak. bir eyi (bir yerden) karmak.
1336

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk take something out on take something out take something to heart take something up

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

cn/hncn (birinden) almak. bir eyi (bir yerden) karmak. bir eyi ciddiye almak. giysiyi ksaltmak veya daraltmak. 2. svy emmek. 3. with bir meseleyi (biriyle) konumak.

take something upon oneself take something with a grain of salt take something wrong

bir ii kendiliinden yapmak. bir eye pek inanmamak. birini/bir eyi yanl anlamak, birini/bir eyi yanl bir ekilde yorumlamak.

take steps take stock

(bir eyi nlemek iin) tedbir almak. envanter yapmak, saym yapmak. 2. durumu/kendini deerlendirmek; of (durumu/kendini) deerlendirmek.

take the air take the bull by the horns take the cake take the consequences take the edge off

darya kp dolamak. meseleyi pervaszca ele almak. konuma dili birinci gelmek. cezasn ekmek. -i krletmek. 2. (itah) kapamak; (keyfi) karmak; (fke v.b.'ni) azaltmak.

take the floor take the helm take the initiative take the law into one's own hands take the lead take the pledge take the plunge take the rap take the shortcut take the stand

mecliste sz almak. dmen bana gemek. 2. ynetimi stlenmek. inisiyatifini kullanmak, ilk adm atmak, n ayak olmak. hakkn kendi eliyle almak, intikamn almak. baa gemek. yemin etmek, sz vermek. cesur bir adm atmak. suu stne almak. kestirmeden gitmek. hukuk (sank, ahit) mahkemede avukatlarn sorularna cevap vermek.

take the trouble to do something

zahmet edip bir ey yapmak.

take the wind out of someone's sails birinin fiyakasn veya sksesini bozmak. take the witness stand take time off (tanklk etmek zere) tank krssne kmak. izin almak, izne kmak.

1337

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk take time

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

vakit almak; vakit istemek: This'll take a long time. Bu ok vakit ister. It took a lot of time. ok zaman ald.

take to flight take to one's heels take to

kamak. koarak kamak, tabanlar yalamak. (bir yere) gitmek: She took to her bed and stayed there all week. Yatana girip btn hafta orada yatt. 2. (bir eyi yapmaya) balamak. 3. -den holanmaya balamak.

take trouble take turns take umbrage at take up a lot of room take up a quarrel take up arms take up room take up someone's time take up space take up the gauntlet take up the slack take up time take up with take vengeance on take vows take wing take

zahmete katlanmak, zahmet etmek. 2. dikkat etmek. nbetlee yapmak, sra ile yapmak. -e gcenmek. ok yer tutmak. kavgaya katlmak. silaha sarlmak. yer igal etmek/tutmak/kaplamak. birinin vaktini almak. yer igal etmek/tutmak/kaplamak. meydan okuyann arsn kabul etmek. halatn bounu almak. vakit/zaman almak. (biriyle) arkada olmak. -den almak. rahibe olmak. kanatlanmak, umaya balamak. take teyk fiil (took, taken) 1. almak; gtrmek: Be sure to take a sweater! Yanna kazak almay ihmal etme! Will you take the dog to the vet? Kpei veterinere gtrr msn? 2. (bir sayy) karmak: Take five from ten. Ondan bei kar. 3. almak, almak, armak. 4. almak, fethetmek, ele geirmek. 5. almak, elde etmek, e sahip olmak: They took first prize. Birinci dl aldlar. 6. (el veya ellerle) almak: Take these glasses! Bu bardaklar al! 7. almak, kabul etmek. Will you take a salary cut? Maanzn azaltlmasn kabul eder misiniz? 8. katlanmak, tahamml etmek; dayanmak: She's taken
1338

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

a lot from him. Ondan ok ekti. 9. karlamak: How will he take this news? Bu haberi nasl karlayacak? 10. (bir eyi, birini) dinleyip ona gre hareket etmek: Take her advice! Onun szn dinle! 11. almak, iine smak: The canal won't take a ship that big. O kadar byk bir gemi kanala smaz. 12. (i, yolculuk) (belirli bir zaman) srmek: This qob will take us one day. Bu i bir gn ister. 13. (bir eyin altrlmas veya tamamlanmas iin) (belirli bir ey) gerekmek: Will that telephone take coins? O telefon madeni parayla alr m? 14. istemek, gerekmek: That'll take a lot of work. O ok i ister. 15. (ders) almak. 16. (bir yemee) (tat verebilecek bir madde) koymak, katmak, ekmek veya skmak; kullanmak: Do you take sugar in your coffee? Kahveyi ekerli mi iiyorsun? 17. (bir tat) kullanmak. Take a taxi! Taksiyle git! 18. (belir

takeaway

take.a.way teyk'wey isim, ngiliz ngilizcesi baka yerde yenilmek zere scak yemekleri paketlenmi olarak satan dkkn. sfat 1. paketlenmi olarak hazrlanan (scak yemek). 2. scak yemeklerin paket halinde satld (dkkn, tezgh).

take-home pay take-home taken takeoff

net maa. take-home teyk'hom isim baknz take-home pay tak.en tey'kn fiil baknz take take.off teyk'f isim 1. havalanma. 2. (komik) taklit; parodi.

take-out

take-out teyk'aut sfat 1. paketlenmi olarak hazrlanan (scak yemek). 2. scak yemeklerin paket halinde satld (dkkn).

takeover taking talc talcum powder

take.o.ver teyk'ovr isim ele geirme. tak.ing tey'kng isim baknz the takings talc tlk isim 1. talk. 2. talk pudras. talk pudras.
1339

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk talcum tale talebearer talent

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

tal.cum tl'km sfat baknz talcum powder tale teyl isim 1. masal; hikye. 2. yalan. tale.bear.er teyl'berr isim dedikoducu kimse. tal.ent tl'nt isim kabiliyet, yetenek; hner; Allah vergisi.

talented talisman talk about talk at cross-purposes talk back to talk back talk behind one's back talk big

sfat kabiliyetli; hnerli. tal.is.man tl'smn isim (talismans) tlsm. -den bahsetmek, -i konumak. birbirine aykr amalar savunarak konumak. (-e) sert karlk vermek. (-e) sert karlk vermek. birisinin arkasndan konumak. konuma dili yksekten atmak, fart furt etmek, bbrlenmek.

talk down to

yksekten bakan bir tavrla (biriyle) konumak; (birine kar) fazlasyla basit bir dil kullanmak.

talk in one's sleep talk nonsense talk sense talk someone into something talk someone's head off talk something out talk something over talk through one's hat talk to someone like a Dutch uncle talk turkey

uykuda sayklamak. samalamak. makul konumak. birini bir eyi yapmaya ikna etmek. birisinin kafasn iirmek/tlemek. bir eyi btn ayrntlaryla konumak/grmek. bir eyi konumak/grmek. atmak, kafadan atmak. birini paylamak/azarlamak. konuma dili ciddi bir ekilde i konumak; ciddi bir ekilde konumak.

talk

talk tk fiil 1. konumak. 2. -den sz etmek, hakknda konumak, -i konumak: We talked history until midnight. Gece yarsna kadar tarih konutuk. 3. (bir dili) konumak. isim 1. konuma. 2. sohbet, konuma. 3. lakrd, sz, laf.

talkative

talk.a.tive t'ktv sfat konukan, eneli.

1340

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk talking-to

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

talk.ing-to t'kngtu isim, konuma dili azarlama, azar, paylama.

tall tallow tally

tall tl sfat uzun boylu, uzun. tal.low tl'o isim donya. tal.ly tl'i isim hesap; skor. fiil 1. (up) saymak. 2. birbirine uymak; birbirine uydurmak; with (bir ey) (baka bir eye) uymak; with (bir eyi) (baka bir eye) uydurmak.

talon tamale

tal.on tl'n isim pene. ta.ma.le tma'li isim msr unu ile kyma ve krmzbiberle yaplan Meksika yemei.

tamarind tambourine tame

tam.a.rind tm'rnd isim demirhindi. tam.bou.rine tmbrin' isim tef. tame teym sfat 1. evcilletirilmi, evcil. 2. uysal, munis. 3. heyecan vermeyen, heyecansz, skc; yavan. fiil 1. evcilletirmek. 2. uysallatrmak, uslandrmak.

tamer

tam.er tey'mr isim terbiyeci: lion tamer aslan terbiyecisi.

Tamil tamp tamper

Tam.il tm'l isim, sfat 1. Tamil. 2. Tamilce. tamp tmp fiil down bastrp sktrmak. tam.per tm'pr fiil 1. with kanuna aykr olarak (bir eyi) deitirmek veya (birini) etkilemeye almak. 2. with -i deitirerek bozulmasna yol amak. 3. with -i kartrmak, -i ellemek, -e dokunmak; ile oynamak, -i kurcalamak.

tampon

tam.pon tm'pan isim, tbbi tampon. fiil tamponlamak, tampon koymak.

tam-tam tan someone's hide tan

tam-tam tm'tm isim baknz tom-tom birine dayak atmak, birini dvmek. tan tn fiil (tanned, tanning) 1. tabaklamak. 2. (cilt) (gnete) bronzlamak/kararmak; (cildi) bronzlatrmak/karartmak. isim 1. sarms kahverengi. 2. (ciltte) bronzlama: What a nice tan you have! Ne gzel yanmsn! sfat sarms kahverengi.
1341

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk tandem bicycle tandem tang tangent tangerine tangible assests tangible

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

ikili bisiklet, tandem, ifte. tan.dem tn'dm isim baknz tandem bicycle tang tng isim keskin bir tat veya koku. tan.gent tn'cnt isim, sfat teet, tanqant. tan.ger.ine tncrin' isim mandalina. maddi aktifler. tan.gi.ble tn'cbl sfat 1. elle dokunulur/tutulur. 2. somut.

tangle

tan.gle tng'gl fiil 1. (ip, iplik, tel, zincir, sa v.b.'ni) kartrmak, dolatrmak, karmakark etmek; (ip, iplik, tel, zincir, sa v.b.) karmak, dolamak, dolanmak. 2. with ile kavga etmek. isim 1. karklk, dolaklk. 2. kavga; mnakaa; ihtilaf.

tangled tango tangy tank car tank

tangledsfat kark, dolak, girift, giriik, karmak. tan.go tng'go isim tango. tang.y tng'i sfat keskin (tat, koku). demiryolu sarn vagonu. tank tngk isim 1. depo; tank: water tank su deposu. 2. askeri tank. fiil up (with) (tatn benzin deposunu) doldurmak.

tanked up tanker tanner tannery tantalise tantalize

konuma dili istimini alm, sarho. tank.er tng'kr isim 1. tanker. 2. askeri tank. tan.ner tn'r isim tabak, sepici. tanneryisim tabakhane. tan.ta.lisefiil, ngiliz ngilizcesi baknz tantalize tan.ta.lize tn'tlayz fiil (birinde) bo mitler uyandrmak: The belly dancer was tantalizing all the men in the group. Dansz gruptaki tm erkekleri tahrik ediyordu.

tantamount tantrum

tan.ta.mount tn'tmaunt sfat baknz be tantamount to tan.trum tn'trm isim (hiddetten) barp arp tepinme.

Tanzania

Tan.za.ni.a tnzni'y isim Tanzanya.

1342

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk Tanzanian

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

isim Tanzanyal. sfat 1. Tanzan ya, Tanzanya'ya zg. 2. Tanzanyal.

Taoism Taoist tap

Tao.ism dau'wzm, tau'wzm isim Taoizm. Taoistsfat, isim Taoist. tap tp fiil (tapped, tapping) hafife vurmak; tkrdatmak. isim hafif vuru; tkrt.

tape deck tape measure tape player tape recorder tape

teyp; kasetalar. mezura, mezr, erit metre. teyp; kasetalar. teyp. tape teyp isim 1. bant: magnetic tape manyetik bant. adhesive tape (yaptrc) bant. 2. (dolu) bant, bant kayd. fiil 1. bantlamak, bantla tutturmak. 2. banda almak/kaydetmek; bant doldurmak.

taper

ta.per tey'pr isim ok ince mum. fiil 1. gittike incelmek; gittike inceltmek. 2. off gitgide azalp son bulmak. 3. off gitgide azaltmak.

tape-record tapestry

tape-re.cord teyp'rkrd fiil banda almak/kaydetmek. tap.es.try tp'stri isim (genellikle duvara aslan, hal veya kilime benzeyen) resimli rt, goblen.

tapeworm tapioca taps tar

tape.worm teyp'wrm isim tenya, erit. tap.i.o.ca tpiyo'k isim tapyoka. taps tps isim, oul, askeri yat borusu. tar tar isim katran. fiil (tarred, tarring) katranlamak, katran srmek, katranla kaplamak.

tarantula

ta.ran.tu.la trn'l isim, zooloji (tarantulas/tarantulae) tarantula.

tarboosh tardy

tar.boosh tarbu' isim fes. tar.dy tar'di sfat 1. ge, ge gelen veya olan. 2. yava olan; yava hareket eden.

tare target date target disk target practice

tare ter isim dara. amalanan tarih. bilgisayar hedef disk. at talimi.
1343

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk target range target

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

poligon, at yeri. tar.get tar'gt isim 1. hedef, nian. 2. hedef, ama, gaye, maksat. fiil 1. -i amalamak. 2. -i hedef almak.

tariff

tar.iff ter'f isim 1. (ithalat veya ihracat zerine konulan) vergi. 2. (otel, motel veya pansiyon iin) tarife.

tarmac

tar.mac tar'mk isim 1. ngiliz ngilizcesi asfalt. 2. ngiliz ngilizcesi asfalt yol; asfalt pist. 3. (madde olarak) katranl makadam. 4. katranl makadamdan yaplm kaldrm veya yol.

tarnish

tar.nish tar'n fiil 1. (madeni bir yzeyi) karartmak; (madeni bir yzey) kararmak. 2. (birinin adn v.b.'ni) lekelemek, kirletmek. isim (madeni yzeyde) kararma.

tarp

tarp tarp isim, konuma dili (branda bezinden yaplm) tente, branda.

tarpaper tarpaulin

tar.pa.per tar'peypr isim katranl karton/mukavva. tar.pau.lin tarp'ln isim (branda bezinden yaplm) tente, branda.

tarragon tarry

tar.ra.gon ter'gan isim tarhun. tar.ry ter'i fiil 1. vakit kaybetmek, oyalanmak. 2. beklemek. 3. (bir yerde) kalmak.

tart someone up

ngiliz ngilizcesi, konuma dili birini/bir eyi allayp pullamak.

tart something up

ngiliz ngilizcesi, konuma dili birini/bir eyi allayp pullamak.

tart

tart tart isim 1. ahlk tart. 2. konuma dili fahie, orospu, paoz.

tartan tartar task force

tar.tan tar'tn isim ekose kuma veya desen. sfat ekose. tar.tar tar'tr isim 1. tartar. 2. kefeki, pesek. askeri zel grev kuvveti. 2. geici bir sre iin ibirlii yapanlardan oluan grup.

task taskmaster tassel

task tsk isim i, grev, vazife; dev. task.mas.ter tsk'mstr isim amir, bakan. tas.sel ts'l isim pskl.
1344

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk taste

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

taste teyst fiil 1. -i tatmak, -in tadna bakmak; -in tadn almak. 2. (bir eyin) (belli bir) tad olmak. 3. -i yaamak, -i tatmak.

tasteful tasteless

taste.ful teyst'fl sfat zevkli, gzel bir zevki yanstan. taste.less teyst'ls sfat 1. tad olmayan, tatsz, yavan (yemek). 2. zevksiz.

tasty tatter

tast.y teys'ti sfat tad gzel, lezzetli. tat.ter tt'r isim baknz be dressed in tatters be in tatters

tattered

tat.tered tt'rd sfat 1. yrtk prtk, lime lime. 2. st ba yrtk prtk.

tattle

tat.tle tt'l fiil on (birinin) ortaya dklmesini istemedii bir eyi bakasna sylemek: Don't you tattle on me! Beni gammazlama!

tattler

tat.tlerisim birinin ortaya dklmesini istemedii bir eyi bakasna syleyen kimse, gammaz.

tattletale

tat.tle.tale tt'lteyl isim birinin ortaya dklmesini istemedii bir eyi bakasna syleyen kimse, gammaz.

tattoo

tat.too ttu' isim, askeri k sndr borusu veya trampeti.

taught taunt

taught tt fiil baknz teach taunt tnt fiil alay ederek satamak. isim (satamak iin sylenen alayl) laf.

taut

taut tt sfat 1. gergin, iyice gerilmi (ip, tel v.b.). 2. gergin (sinirler).

tavern tawdry tawny tax

tav.ern tv'rn isim meyhane, bar. taw.dry t'dri sfat adi bir ekilde gsterili, cafcafl. taw.ny t'ni sfat sarms kahverengi. tax tks isim 1. (tahsil edilen veya koyulan) vergi. 2. (birinin takatn, sabrn v.b.'ni) zorlayan ey. fiil 1. -den vergi almak; -e vergi koymak; -i vergilendirmek. 2. (takat, sabr v.b.'ni) zorlamak.

taxable

tax.a.ble tks'bl sfat vergiye tabi.

1345

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk taxation

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

tax.a.tion tksey'n isim 1. of -den vergi alma; -e vergi koyma; -i vergilendirme. 2. vergi tahsilat, vergi.

tax-deductible

tax-de.duct.i.ble tks'dd^k'tbl sfat vergiden dlebilen.

taxexempt tax-free taxi driver taxi rank taxi stand taxi

tax.ex.empt tks'gzempt' sfat vergiden muaf. tax-free tks'fri' sfat vergiden muaf. taksi ofr. ngiliz ngilizcesi taksi dura. taksi dura. tax.i tk'si isim taksi. fiil 1. taksiyle gitmek; (birini) taksiyle gtrmek. 2. (uak) pist zerinde ilerlemek; (ua) pist zerinde ilerletmek.

taxicab taximeter taxpayer

tax.i.cab tk'sikb isim taksi. tax.i.me.ter tk'simitr isim taksimetre, taksi saati. tax.pay.er tks'peyr isim vergi veren kimse, vergi mkellefi.

tea teach

tea ti isim 1. ay. 2. ay partisi; ay. teach ti fiil (taught) 1. retmek. 2. retmenlik yapmak; ders vermek.

teacher teaching

teach.er ti'r isim retmen, hoca. teach.ing ti'ng isim 1. retme, retim. 2. reti, ilke.

teacup teahouse teakettle team spirit team

tea.cup ti'k^p isim ay fincan. tea.house ti'haus isim ayevi, ayhane. tea.ket.tle ti'ketl isim aydanlk. takm ruhu, ekip ruhu, ekip halinde alma ruhu. team tim isim 1. askeri takm; ekip; tim. 2. ift; birlikte koulan birka hayvan: a team of mules bir ift katr. fiil up bir birlik oluturmak, birlik olmak.

teamwork

team.work tim'wrk isim takm almas, ekip almas.

teapot tear a place apart

tea.pot ti'pat isim ay demlii, demlik. bir yerin birliini mahvetmek, bir yerdeki birlik duygusunu mahvetmek.
1346

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk tear at one's heartstrings tear down tear gas tear into

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

-i ok duygulandrmak; -in yreini cz ettirmek. ykmak. gz yaartc gaz. birdenbire (birine) szlerle saldrmak. 2. birdenbire (birine) saldrmak.

tear limb from limb tear off

parampara etmek. byk bir aceleyle gitmek, birdenbire komaya balamak.

tear one's hair

ok endieli olmak, endie iinde olmak. 2. san ban yolmak.

tear someone apart

birini ok zmek; birinin kalbini parampara etmek. 2. birini paralamak/paralamak.

tear someone away from tear someone down tear someone from tear someone up tear something away from tear something down tear something from tear something off tear something open tear something out tear something up tear tearful

birini (birinden/bir yerden) ayrmak veya zorla ayrmak. birini/bir eyi iddetle tenkit etmek/eletirmek. birini (birinden/bir yerden) ayrmak veya zorla ayrmak. birini ok zmek; birinin kalbini parampara etmek. bir eyi (birinden/bir hayvandan) almak veya kapmak. birini/bir eyi iddetle tenkit etmek/eletirmek. bir eyi (birinden/bir hayvandan) almak veya kapmak. bir eyi (bir yerden) (yrtarak) koparmak. bir eyi yrtarak amak. bir eyi (bir yerden) (yrtarak) koparmak. bir eyi yrtarak para para etmek/paralara ayrmak. tear tr isim gzya. tear.ful tr'fl sfat 1. gzya iinde olan veya yaplan; alayan. 2. alamakl.

Tears stood in her eyes. tease something apart tease

Gzleri yala dolmutu. bir eyin tellerini lif lif ayrmak. tease tiz fiil 1. aka yollu taklmak. 2. alay ederek satamak. 3. (sa) (tarakla) kabartmak. isim bakalarna taklmay seven kimse, taklgan kimse.

teaspoon teaspoonful teat

tea.spoon ti'spun isim ay ka. tea.spoon.fulisim ay ka dolusu. teat tit, tt isim meme.
1347

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk technical

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

tech.ni.cal tek'nkl sfat 1. teknik. 2. teknik detaylarla dolu (yaz, konuma). 3. sadece kurallara dayanan; sadece kurallarn ayrntlarna dayanan.

technicality

tech.ni.cal.i.ty teknkl'ti isim 1. teknik detaylara dayanma. 2. teknik detay. 3. ayrnt, detay.

technician

tech.ni.cian tekn'n isim tekniker, teknisyen, tekniki, uygulaymc.

technique technology teddy bear teddy

tech.nijue teknik' isim teknik, yntem, uygulaym. tech.nol.o.gy teknal'ci isim teknoloqi, uygulaymbilim. oyuncak ay. ted.dy ted'i isim, konuma dili oyuncak ay. sfat baknz teddy bear

tedious tedium teem

te.di.ous ti'diys sfat skc, can skan; usandrc. te.di.um ti'diym isim can sknts, sknt. teem tim fiil with ile dolu olmak: This lake's teeming with fish. Bu glde balklar kaynyor.

teenage

teen.age tin'eyc sfat on ile on dokuz yalar arasndaki devreye ait, genlere ait.

teenager

teen.ag.erisim on ile on dokuz yalar arasndaki kimse; gen, delikanl; gen kz.

teens

teens tinz isim, oul on ile on dokuz arasndaki yalar.

teeny teeny-weeny teeter teeter-totter teeth teethe teetotaler

tee.ny ti'ni sfat, konuma dili ufack, minicik. tee.ny-wee.ny ti'ni.wi'ni sfat minimini, minnack. tee.ter ti'tr fiil sendelemek; sallanmak. tee.ter-tot.ter ti'trtatr isim tahterevalli. teeth tith isim baknz tooth teethe tidh fiil di karmak. tee.to.tal.er tito'tlr isim azna iki almayan kimse, yeilayc.

teetotaller

tee.to.tal.ler tito'tlr isim, ngiliz ngilizcesi baknz teetotaler

telecast

tel.e.cast tel'kst fiil (telecast/telecasted) televizyonla yaymlamak. isim televizyon yayn.


1348

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk telegram

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

tel.e.gram tel'grm isim telgraf, telgrafla gnderilen mesaq.

telegraph

tel.e.graph tel'grf isim telgraf, telgraf cihaz. fiil telgraf ekmek; -e (bir mesaq) telgrafla gndermek.

telepathy telephone book telephone booth telephone central telephone directory telephone exchange telephone line telephone pole telephone switchboard telephone telephoto lens telephoto teleprocessing

te.lep.a.thy tlep'thi isim telepati, uzaduyum. telefon rehberi. telefon kulbesi. santral. telefon rehberi. santral. telefon hatt. telefon direi. santral. tel.e.phone tel'fon isim telefon. fiil telefon etmek. fotoraflk rak mercei, teleobqektif. tel.e.pho.to tel'foto isim baknz telephoto lens tel.e.proc.ess.ing telpras'esng isim, bilgisayar teleilem.

telescope

tel.e.scope tel'skop isim teleskop, rakgrr. fiil 1. (teleskopun elemanlar gibi) i ie gemek; (bir eleman) (baka bir elemann) iine geirmek. 2. ezilip i ie gemek; ezip i ie geirmek.

teletype televise television screen television set television tube television telex

tel.e.type tel'tayp isim teletip, teletayp, telem, uzyazar. tel.e.vise tel'vayz fiil televizyonla yaymlamak. televizyon ekran. televizyon, televizyon alcs. televizyon tp. tel.e.vi.sion tel'vqn isim televizyon. tel.ex tel'eks isim 1. teleks makinesi, teleks. 2. teleksle gnderilen mesaj, teleks. fiil -e teleksle mesaj gndermek; -e (bir mesaj) teleksle gndermek.

tell against tell apart tell in someone's favor

(bir ey) (birinin) aleyhinde olmak. birbirinden ayrmak, ayrt etmek. (bir ey) birinin lehinde olmak.
1349

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk Tell me another one!

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

Haydi oradan!/Hadi hadi!/Hadi canm sen de!/Klahma anlat!

tell of tell on someone tell one to one's face tell one's fortune tell people apart tell someone a thing or two

anlatmak, bahsetmek. birinin yapt olumsuz bir eyi (bakasna) sylemek. birinin yzne kar sylemek. -in falna bakmak. insanlar/nesneleri birbirinden ayrt etmek. konuma dili birini halamak, birine dnyann ka bucak olduunu gstermek.

tell someone off tell someone where to get off

birini azarlamak/halamak. konuma dili birini halamak, birine dnyann ka bucak olduunu gstermek.

tell someone's fortune tell something to someone straight tell the time

birinin falna bakmak. birine bir eyi hi saknmadan sylemek. saatin ka olduunu anlamak: Can Srr tell the time yet? Srr imdi saatin ka olduunu anlayabiliyor mu? 2. (saat) zaman gstermek: This clock doesn't tell the time very well. Bu saat pek iyi almyor. I told you so! Sana demedim mi?

tell things apart tell time

insanlar/nesneleri birbirinden ayrt etmek. saatin ka olduunu anlamak: Can Srr tell the time yet? Srr imdi saatin ka olduunu anlayabiliyor mu? 2. (saat) zaman gstermek: This clock doesn't tell the time very well. Bu saat pek iyi almyor. I told you so! Sana demedim mi?

tell which is which

hangisinin hangisi olduunu ayrt etmek: I couldn't tell which was which. Hangisinin hangisi olduunu ayrt edemedim.

tell

tell tel fiil (told) 1. sylemek; anlatmak: I told her the news. Ona haberi syledim. I told her he was here. Onun burada olduunu kendisine syledim. To tell you the truth, I can't stand the guy. Dorusunu istersen heriften nefret ediyorum. 2. gstermek; anlatmak: This book tells you how to fix clocks. Bu kitap sana saatlerin
1350

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

tamirini retir. The firing of the cannon tells you the fast has ended. Topun atlmas orucun bittiine iaret ediyor. 3. sylemek, anlamak: I can't tell which is which. Hangisinin hangisi olduunu kestiremiyorum. 4. sylemek, emretmek: Are you asking me or telling me? Benden rica m ediyorsun, yoksa bana emir mi veriyorsun? I told them to wait. Beklemelerini syledim. 5. (bir ey) etkisini gstermek: The strain was beginning to tell on her. Skntnn izleri onda belirmeye balyordu. 6. (bir ey hakknda) emin olmak: On the other hand he qust might win. You never can tell! Gene de bakarsn galip gelir. Hi belli olmaz! teller tell.er tel'r isim 1. (bankada) veznedar. 2. anlatan/syleyen kimse, anlatc. telling telltale tell.ing tel'ng sfat etkili; etkileyici; arpc. tell.tale tel'teyl isim bakalarnn srlarn aa vuran kimse. sfat durumu veya gerei aa vuran (ey). telly tel.ly tel'i isim, ngiliz ngilizcesi, konuma dili televizyon. temerity temper te.mer.i.ty tmer'ti isim cret, ataklk. tem.per tem'pr isim 1. miza, huy, tabiat, yaradl. 2. menevileme sonucunda elikte oluan sertlik. 3. (bir maddeyi kvamna getirmek iin eklenen) katk maddesi. temperament tem.per.a.ment tem'prmnt, tem'prmnt isim miza, huy, tabiat, yaradl. temperamental tem.per.a.men.tal temprmen'tl, temprmen'tl sfat 1. kaprisli; saati saatine uymayan. 2. yaradltan gelen: He has a temperamental aversion to such people. Yaradl gerei yle insanlardan holanmaz. temperance tem.per.ance tem'prns isim 1. arya gitmeme, arla kamama, ly amama. 2. hi iki kullanmama. Temperate Zone corafya Ilman Kuak/Blge.
1351

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk temperate

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

tem.per.ate tem'prt sfat 1. lml, arla kamayan. 2. lman.

temperature

tem.per.a.ture tem'prr, tem'prr isim 1. s derecesi, derece. 2. s, scaklk, hararet. 3. ate, yksek vcut ss.

tempest tempestuous temple tempo

tem.pest tem'pst isim frtna; bora. tem.pes.tu.ous tempes'uws sfat frtnal. tem.ple tem'pl isim tapnak, mabet, ibadethane. tem.po tem'po isim (tempos/tempi) 1. mzik tempo. 2. tempo, gidi.

temporal

tem.po.ral tem'prl sfat 1. dnyevi; dini olmayan. 2. zamana ait.

temporary temporise

tem.po.rar.y tem'preri sfat geici, muvakkat. tem.po.rise tem'prayz fiil, ngiliz ngilizcesi baknz temporize

temporize

tem.po.rize tem'prayz fiil karar vermeyerek vakit kazanmaya almak, savsaklamak.

tempt

tempt tempt fiil 1. (birini) ayartmaya almak, doru yoldan saptrmaya almak. 2. birinin kendi nefsiyle mcadele etmesine yol amak: I'm tempted not to go at all. eytan diyor ki hi gitme./Hi gitmeyesim geliyor. They were tempted to take the money. Akllarndan paray almak geti.

temptation

temp.ta.tion temptey'n isim 1. birinin ayartlmasna yol aabilen ey veya kimse, birinin doru yoldan sapmasna sebep olabilen ey veya kimse. 2. birini ayartmaya alma; birinin ayartlmasna allma.

tempting ten liras each ten past three ten

tempt.ing temp'tng sfat ok ekici, ok cazip. tanesi on lira. on gee. ten ten sfat on. isim 1. on, on rakam (38, X). 2. iskambil oyunlar onlu.

tenable

ten.a.ble ten'bl sfat savunulabilir; makul.

1352

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk tenacious

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

te.na.cious tney's sfat 1. bir iin arkasn brakmayan, bir iten vazgemeyen. 2. ok kuvvetli (ba).

tenacity

te.nac.i.ty tns'ti isim bir iin arkasn brakmama, bir iten vazgememe, kararllk.

tenant ten-cent store tend

ten.ant ten'nt isim kirac. ucuz eya satlan maaza. tend tend fiil 1. eiliminde olmak: He tends to exaggerate. Onun mbalaa etme eilimi var. 2. genellikle -e yol amak: Such measures tend to promote iasures tend to promote inflation. Genellikle byle nlemler enflasyonu krklendirir.

tendency tender

ten.den.cy ten'dnsi isim eilim, meyil. ten.der ten'dr sfat 1. kolaylkla incinen, hassas, duyarl. 2. efkatli, mfik, sevecen. 3. yumuak, sert olmayan (et, sebze, meyve v.b.).

tenderfoot

ten.der.foot ten'drft isim (tenderfoots/tenderfeet) acemi aylak, acemi kimse.

tenderhearted tenderise

ten.der.heart.ed ten'drhar'td sfat yufka yrekli. ten.der.ise ten'drayz fiil, ngiliz ngilizcesi baknz tenderize

tenderize tenderloin tenderness

ten.der.ize ten'drayz fiil (eti) yumuatmak. ten.der.loin ten'drloyn isim fileto. ten.der.nessisim 1. efkat, sevecenlik. 2. kolaylkla incinme, hassaslk, duyarllk, duyarlk. 3. (et, sebze, meyve v.b. iin) yumuaklk, sert olmama.

tendon Tenedos tenement tenet

ten.don ten'dn isim, anatomi kiri. Ten.e.dos ten'ds, ten'ds isim, tarih Bozcaada. ten.e.ment ten'mnt isim byk ve harap apartman. ten.et ten't, [ngiliz ngilizcesi] ti'nt isim prensip, ilke; reti.

tenfold tennis net tennis player

ten.fold ten'fold sfat, zarf on kat, on misli. tenis a. tenisi.


1353

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk tennis tenon tenor

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

ten.nis ten's isim tenis. ten.on ten'n isim zvana dili. ten.or ten'r isim 1. genel anlam. 2. gidi, gidiat, ak. 3. mzik tenor.

tense

tense tens sfat 1. gergin, gerilmi. 2. endieli, stres iinde. 3. stresli, gerilimli. 4. gergin, elektrikli.

tension tent tentacle tentative

ten.sion ten'n isim gerilim. tent tent isim adr. ten.ta.cle ten'tkl isim dokuna. ten.ta.tive ten'ttv sfat 1. kesin olmayan. 2. farazi, deneysel. 3. mtereddit, ekingen veya kararsz (bir hareket).

tenterhook tenth tenuous

ten.ter.hook ten'trhk isim baknz be on tenterhooks tenth tenth sfat, isim 1. onuncu. 2. onda bir. ten.u.ous ten'yuws sfat 1. ok ince (ey). 2. salam olmayan, temelleri salksz. 3. mphem, belli belirsiz.

tenure

ten.ure ten'yr isim 1. (topraa ait) mlkiyet. 2. (belirli bir makamda) bulunma. 3. memuriyet sresi, memuriyet. 4. (retim grevlisinin) kontrat yenilemeden makamnda kalma hakk.

tepid terebinth

tep.id tep'd sfat lk. ter.e.binth ter'bnth isim menengi, melengi, terebentinsakzaac.

term

term trm isim 1. dnem, devre. 2. sre, mddet. 3. terim, stlah. 4. matematik terim. 5. oul (kontrata ait) artlar, koullar. fiil -e ... demek, -e ... adn vermek.

terminal

ter.mi.nal tr'mnl sfat 1. lmcl (hastalk). 2. son veya uta bulunan. isim terminal.

terminate

ter.mi.nate tr'mneyt fiil -e son vermek, bitirmek; sona ermek, bitmek.

terminology terminus

ter.mi.nol.o.gy trmnal'ci isim terminoloqi. ter.mi.nus tr'mns isim (termini/terminuses) ulam, boru v.b. hattna ait u, biti veya balang noktas/yeri.
1354

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk termite terrace

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

ter.mite tr'mayt isim akkarnca, termit. ter.race ter's isim 1. (evin bitiiindeki veya yaknndaki taban deli) taraa, teras. 2. (damdaki) taraa, teras. 3. seki, set, taraa, teras. 4. ngiliz ngilizcesi sraevler. 5. ngiliz ngilizcesi sraevlerin bulunduu sokak. fiil (bir yamata) sekiler yapmak, (yamac) sekilemek, teraslamak.

terrain terrapin terrestrial

ter.rain treyn', ter'eyn isim arazi, yerey; blge, mntka. ter.ra.pin ter'pn isim (bir eit) su kaplumbaas. ter.res.tri.al tres'triyl sfat 1. yeryuvarlana ait. 2. karasal; karada yaayan.

terrible terrific

ter.ri.ble ter'bl sfat 1. korkun. 2. ok kt; berbat. ter.rif.ic trf'k sfat 1. konuma dili fevkalade, harika, mthi, ok gzel. 2. ok sert, ok iddetli. 3. byk (hz).

terrify territorial waters territorial territory

ter.ri.fy ter'fay fiil ok korkutmak, dehete drmek. karasular. ter.ri.to.ri.al tertr'iyl sfat belirli bir blgeye ait. ter.ri.to.ry ter'tri isim (belirli bir devlet, grup, kii, hayvan v.b.'ne ait) toprak, alan veya blge.

terror

ter.ror ter'r isim 1. terr, tedhi, korku salma. 2. dehet. 3. dehet saan kimse.

terrorise

ter.ror.ise ter'rayz fiil, ngiliz ngilizcesi baknz terrorize

terrorism terrorist terrorize terse test match test someone's mettle test someone's patience

ter.ror.ism ter'rzm isim terrizm, tedhiilik. ter.ror.ist ter'rst isim terrist, tedhii. ter.ror.ize ter'rayz fiil iddet kullanarak yldrmak. terse trs sfat ksa ve zl (sz). uluslararas kriket ma. birinin cesaretini ve atakln snamak. birinin sabrn snamak, birinin sabrnn snrlarn zorlamak.

test tube

deney tp.

1355

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk test

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

test test isim 1. snav, imtihan, test. 2. tbbi test, laboratuvar aratrmas: blood test kan tahlili. 3. tbbi (belirli bir) muayene: eye test gz muayenesi. 4. deneme, deney: test flight deneme uuu. 5. (bir kanunun) geerli olup olmadn renmek iin yaplan deneme. fiil 1. denemek, denemeden geirmek. 2. snava sokmak, imtihana tabi tutmak, snamak. 3. tahlil etmek; lmek. 4. (bir kanunun) geerli olup olmadn deneme yoluyla renmek.

testament testicle

tes.ta.ment tes'tmnt isim, hukuk vasiyetname. tes.ti.cle tes'tkl isim, anatomi erbezi, testis, husye, haya.

testify

tes.ti.fy tes'tfay fiil 1. tanklk/ahadet/ahitlik etmek; tanklkta/ahadette/ahitlikte bulunmak. 2. ispatlamak, kantlamak; to -i gstermek.

testimonial

tes.ti.mo.ni.al testmo'niyl isim 1. birinin/birilerinin krann simgeleyen ey. 2. referans, bonservis. 3. kant, delil. 4. tanklk, ahadet.

testimony

tes.ti.mo.ny tes'tmoni isim 1. tanklk, ahadet, ifade. 2. kant, delil.

test-tube baby testy

tp bebek. tes.ty tes'ti sfat 1. (ufak eylere) abuk kzan, hrn. 2. sinirlilikten kaynaklanan, hrn.

tetanus tetchy tte--tte

tet.a.nus tet'ns isim, tbbi tetanos, kazklhumma. tetch.y te'i sfat alngan, krlgan. twte--twte teyt'teyt' isim sadece iki kii arasnda geen sohbet veya konuma. zarf ba baa.

tether

teth.er tedh'r isim hayvann snrl bir alan iinde serbeste hareket etmesini salayan ip. fiil (hayvana) byle bir ip balamak.

text textbook textile industry

text tekst isim metin, tekst. text.book tekst'bk isim ders kitab. tekstil/mensucat sanayii.
1356

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk textile texture

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

tex.tile teks'tl, teks'tayl isim dokuma, tekstil. tex.ture teks'r isim 1. doku. 2. zyap, karakter. 3. (belirli bir) nitelik, zellik. 4. (sv iin) kvam.

Thai

Thai tay isim (Thais/Thai) 1. Tay. 2. Tayca. sfat 1. Tay. 2. Tayca.

Thailand Thailander than

Thai.land tay'lnd isim Tayland. isim Taylandl. than dhn, dhn bala 1. -den ...: She likes him better than you. Onu senden daha fazla seviyor. Kumru's more beautiful than she. Kumru ondan gzel. That's easier said than done. Onu sylemek, yapmaktan daha kolay./Onu sylemek baka, yapmak baka. We've more than doubled our output. retimimizi iki katn stne kardk. It's better than nothing. Hi yoktan iyi. Have you seen anyone other than him? Ondan bakasn grdn m? There's no more than three left. taneden fazla kalmad. 2. -mektense: I'd rather die than go there. Oraya gitmektense lmeyi tercih ederim.

Thank God! Thank goodness! Thank heaven! thank one's lucky stars

Allaha kr! Allaha kr! ok kr! kendini ok ansl saymak, kretmek: You can thank your lucky stars you didn't go. Gitmediine kretmelisin.

thank one's stars

kendini ok ansl saymak, kretmek: You can thank your lucky stars you didn't go. Gitmediine kretmelisin.

Thank you. thank thankful

Teekkr ederim./Sa olun./Mersi. thank thngk fiil teekkr etmek. thank.ful thngk'fl sfat 1. minnet dolu, kran dolu; minnettar, mteekkir. 2. Memnuniyet belirtir: I'm thankful she wasn't there then. yi ki o zaman orada deildi o.

1357

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk thankless

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

thank.less thngk'ls sfat 1. kimsenin takdir etmedii, takdire layk grlmeyen (i): That's a thankless task. yle bir i ki onu yapana teekkr etmek kimsenin aklndan gemez. 2. nankr (kimse).

Thanks a lot! thanks to

ok teekkr!/ok mersi! sayesinde: Thanks to you we've gotten this done. Sayende bunu bitirdik.

thanks

thanks thngks isim, oul baknz Thanks! Thanks a lot! Many thanks! thanks to express one's thanks return thanks offer thanks

Thanks! Thanksgiving Day thanksgiving

konuma dili Teekkrler!/Mersi! kran gn. thanks.giv.ing thngks.gv'ng isim kran, kr, kretme.

That cat has been up to her old tricks. That child knows a trick or two.

O kedi yine marifetini gstermi.

O ocuk ne kurnazdr!

That glass of beer's got quite a head on it.O bardaktaki birann stnde ok kpk var. That is not what I bargained for. That is to say .... Ne umuyordum, ne buldum. Yani ...: That is to say you're not coming? Yani gelmiyorsun, yle mi? That settles it! That speaks volumes. That story won't wash. That takes the cake! That was a close shave! Tamam! (Genellikle kznca sylenir.). O ok ey ifade ediyor. O masal kimse yutmaz. Ak olsun! Kl pay kurtulduk! Canma dedi.

That was just what the doctor ordered. That will do. that

Kfi./Yetiir. that dht, dht zamir (those) 1. o, u: Did you see that? Onu grdn m? This is a verbena and that's a lantana. Bu mineiei, o da aaminesi. After that he went to bed. Ondan sonra yataa girdi. The best yarn is that spun by hand. En iyi iplik elle bklendir. He's one of those who think that they know everything. Her eyi bildiini zannedenlerden biri o. 2. yle: "Is he clever?"
1358

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

"That he is." "Zeki mi?" "yledir." 3. ki: Are you the man that invented the cotton gin? rr icat eden adam siz misiniz? sfat (those) o: Where's that cat? O kedi nerede? bala ki: He's drunk so much that he can't see straight. O kadar iti ki doru drst gremiyor. He made it clear that he wouldn't come. Gelmeyeceini ak seik belirtti. She can come provided that she doesn't make trouble. Mesele kartmamas artyla gelebilir. That'll do the trick. That's a fine kettle of fish! That's a fine kettle of fish. That's all right. O iimizi grr. Hi istenmeyen bir durum karsnda sylenir. Ne l! Ayvay yedik!/Hap yuttuk! Ziyan yok./nemi yok. (zr dileyen birine sylenir.).

That's just what the doctor ordered. ok makbule geti. That's life! That's neither here nor there. That's rich. That's that! That's the last straw! That's the limit! That's the stuff! That's the ticket! thaw the ablative the accusative the Almighty the Anglican Church the Antarctic the Antipodes the Apostles' Creed the Archipelago the Arctic the Argentine the authorities te hayat byle! Bunun konu ile ilgisi yok. ok komik. Mesele kapand!/Bitti bu i!/Tamam, bitti! Yeter artk! ekilir ey deil!/Bu kadar da fazla! Aferin! konuma dili 1. Gereken o! 2. Aferin! thaw th fiil (donmu ey) erimek, zlmek. -den hali, ablatif. -i hali, akuzatif. Allah. Anglikan Kilisesi. Antarktika. Avustralya ve Yeni Zelanda. Hristiyanlk Havariler Aments. Adalar Denizi, Ege Denizi. Arktik blge. Arjantin. yetkili kiiler.
1359

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk The ayes have it. the back of beyond the Bahamas the bane of one's existence the beaten path the bends the best part

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

Lehte oy kullananlar kazand. konuma dili da ba, ok cra bir yer. Bahama Adalar. bann derdi, ba belas. herkesin getii yol, ilek yol. (dalglarda) vurgun. yarsndan fazla, ou: the best part of the day gnn ou.

the better part

yarsndan fazla, ou: the better part of the night gecenin ou.

the Big Bear the Big Dipper the blahs the Blessed Sacrament the blind the blue the blues the Book of Psalms the boondocks the boonies The boot is on the other foot. the bottom line The boys had themselves a time. the break of day the British

gkbilim Bykay. gkbilim Bykay. can sknts. (komnyonda kullanlan) kutsanm ekmek. krler. iir 1. gk, sema. 2. deniz. 3. mavilik. mzik bir eit caz mzii. (Kitab Mukaddes'teki) Mezmurlar Kitab. oul tara. oul, konuma dili tara. Durum tam tersine dnd. konuma dili 1. en nemli ey. 2. sonu, netice. ocuklar elendiler. gnn aarmas. oul Britanyallar. Hrsz gitti; artk kurtulduk.

The burglar has gone; we're safe now. the C. of E. The car won't start. the Caribbean the Caucasus the Central African Republic the chances are The city's not yet within sight. the clink

ksaltmathe Church of England (Anglikan Kilisesi). Arabann motorunu altramyorum. Karayip Denizi. Kafkasya. Orta Afrika Cumhuriyeti. muhtemelen. ehir henz grnmyor./ehri henz gremiyoruz. konuma dili kodes, hapishane.
1360

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk the cloth The coast is clear. the Commonwealth the Confederacy the Congo the Continent the cream of the crop the Creator the Crescent the Crimea the Cross rahipler.

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

Kimse yok./Meydan bo. ngiliz Milletler Topluluu. baknz Confederate States of America Kongo. Avrupa ktas, Avrupa. en iyileri; en iyisi. Yaradan, Allah, Tanr. slam lemi. Krm. Hz.sa'nn armhta lm. 2. Ha (Hristiyanln simgesi).

the Crusades the cut of one's jib the Czech Republic the Dardanelles the Dark Ages the dative the dead of night the dead of winter the dead the deaf The deal is off. the deceased the Declaration of Independence the Department of State the depths The die is cast. the direct opposite the dishes the Dominican Republic the dregs of society the Dutch The early bird gets the worm.

Hal Seferleri. konuma dili d grn; yz ifadesi. ek Cumhuriyeti. anakkale Boaz. Karanlk Devirler, ortaan ilk yars. -e hali, datif. gecenin kr. kn ortas. ller. sarlar. Anlamadan vazgetiler. 2. Anlamadan vazgetik. merhum, rahmetli. Amerikan ngilizcesi Bamszlk Beyannamesi. Amerikan ngilizcesi Dileri Bakanl. derinlikler. Ok yaydan kt. tam aksi. bulak. Dominik Cumhuriyeti. ayaktakm, dknt. oul Hollandallar. Erken kalkan yol alr, er evlenen dl alr.
1361

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk the East the Eastern Hemisphere the Eastern Orthodox Church The electricity is off. the English Channel the English the ensuing year the epitome of

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

Dou, ark. Dou Yarkre. Rum Ortodoks Kilisesi. Elektrik kesildi. Man Denizi. ngilizler. ertesi sene. -in ta kendisi: the epitome of loveliness gzelliin ta kendisi.

the Establishment the Eucharist

konuma dili toplumdaki nfuzlu kurumlar. Hristiyanlk Komnyon, arap ve ekmek yeme ayini; bu ayin iin takdis edilen arap ve ekmek.

The exception proves the rule. the Exchequer the extremities the fair sex the faithful the Fall of man the Fall the Far East The fat is in the fire. the Fiji Islands the Fijis The firm is afloat. the Flemish the flesh the Flood the French the funnies the G.O.P.

stisna kural bozmaz. ngiliz ngilizcesi Maliye Bakanl. eller ve ayaklar. kadnlar, cinsi latif. mminler, bir dine iman edenlerin tm. Hz. Adem ve Havva'nn iledii gnah ve sonular. Hz. Adem ve Havva'nn iledii gnah ve sonular. Uzakdou. imdi kyamet kopacak. Fiji Adalar. Fiji Adalar. irket masrafn karyor. Flamanlar. (insann) bedeni veya nefsi. tufan. oul Franszlar. (gazetede) bant-karikatrler. the Grand Old Party (A.B.D.'deki Cumhuriyeti Partinin takma ad).

the Gambia the general run of the genitive

Gambiya. -in ounluu, -in byk ksm. -in hali, genitif.


1362

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk the gift of the gab the Godhead the good the Grand National Assembly the graphic arts the Great Bear the greater part the Green Party the groundbreaking The hall will seat fifty people. the haves and the have-nots the hereafter the hiccups the Holocaust the Holy Father the Holy Ghost the Holy Land the Holy Spirit the Home Office The house burned down.

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

konuma yetenei, cerbeze. Allah, Tanr. iyi insanlar. Byk Millet Meclisi. grafik sanatlar. gkbilim Bykay. ounlukla. Yeiller Partisi. temel atma treni. Salon elli kiiliktir. zenginler ve fakirler, varlkllar ve yoksullar. br dnya, ahret. hkrk tutma. Nazilerin yapt Musevi katliam. Papa. Kutsal Ruh, Ruhlkuds. Kutsal Toprak, Filistin. Kutsal Ruh, Ruhlkuds. ngiliz ngilizcesi ileri Bakanl. Ev yanp kl oldu.

The house has a southern exposure. Evin cephesi gneye bakyor. the House of Lords the humanities the Indian Ocean the Indian subcontinent the inner man the ins and outs the International Date Line the International Monetary Fund the Irish Republic the Irish Sea the Irish the Iron Age the Iron Curtain ngiliz ngilizcesi Lordlar Kamaras. konusu insan olan ilimler, hmaniter bilimler. Hint Okyanusu. Hint Yarmadas. ruh, vicdan. girdisi kts, ayrntlar. gndeime izgisi. Uluslararas Para Fonu. rlanda Cumhuriyeti. rlanda Denizi. rlandallar. Demir Devri. demirperde.
1363

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk the Isle of Man the Ivory Coast the Khyber Pass the Khyber the kids the kissing disease the known the Kremlin the Labor Party the last day the Last Judgement the Last Judgment the last two the last word in

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

Man Adas. Fildii Kys, Fildii Sahili. Hayber Geidi. Hayber Geidi. ocuklar. 2. bizimkiler. 3. arkadalar. pme hastal, intani mononkleoz. matematik bilinen. Kremlin. ngiliz ngilizcesi i Partisi. maher gn, kyamet gn. kyamet. kyamet. son ve sondan nceki. (bir eyin) en ada, en gelitirilmi veya son model rnei: It's the last word in computers. Bilgisayarlarn en modern olan.

the last word on the matter the law

konu hakknda son ve kesin sz. konuma dili polis.

The leopard cannot change its spots. Huylu huyundan vazgemez./Huy cann altndadr./Can kmaynca huy kmaz. the lesser of two evils the lesser of the lie of the land ehvenier. (iki kimse veya eyin) k. ngiliz ngilizcesi arazinin d grnm; arazinin engebeleri. the line of least resistance the line the lion's share the Little Bear the Little Dipper the living the locative the logic of events the Logos The long and the short of it is this! en kolay yol. ekvator. 2. ordu; donanma. aslan pay. gkbilim Kkay. gkbilim Kkay. yaayanlar. -de hali, lokatif. olaylarn gerektirdii. Hristiyanlk Logos. in gerei bu!
1364

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk the long and the short of it The Lord knows how. the Lord's Day the Lord's Prayer the Lord's Supper the lot the Low Countries the main chance the Malagasy Republic the Malagasy the Malay Peninsula the Maldives the Manx the march of events The market is flat. the masses the media the Mediterranean Sea the Mediterranean the mending the Middle East the Middle West the Midwest the military The milk's a bit off. the Milky Way the missing the Molucca Islands the Moluccas the Morea the Most Reverend

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

uzun lafn ksas, eni sonu. Nasl olduunu ancak Allah bilir. Hristiyanlk pazar gn. sa'nn rettii dua. Hristiyanlk ekmek ve arap ayini, kudas. hepsi. Hollanda, Belika ve Lksemburg. kiisel kar. Malga Cumhuriyeti. Malga halk, Malgalar. Malaka Yarmadas. oul Maldiv Adalar. Manllar, Man halk. olaylarn seyri. Piyasa durgun. halk kitleleri. kitle iletiim aralar. Akdeniz. Akdeniz. onarlacak amarlar. Ortadou. Amerikan ngilizcesi A.B.D.'nin orta blgesi. Amerikan ngilizcesi A.B.D.'nin orta blgesi. silahl kuvvetler, ordu. St biraz bozulmu. gkbilim Samanyolu. savata kayp askerler. Molk Adalar. Molk Adalar. Mora, Mora Yarmadas. Hristiyanlk Pek Muhterem (bapiskoposun isminden nce kullanlan unvan): The Most Reverend Michael Ramsey. Pek Muhterem Michael Ramsey.

the naked eye

plak gz.
1365

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk the naked truth the name of the game the Nativity The nays have it. the Near East the needy the Netherlands the New Testament the New World the Nicene Creed the North Pole the North Sea the North Star the Northern Hemisphere the Occident the old country the Old Testament the Old World the Olympic Games the other day the ozone layer the Pacific Ocean the Pacific the Panama Canal the Panjab the Peloponnese the Peloponnesus the Pentagon

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

salt gerek. asl sorun. Hz.sa'nn douu. Reddedildi. Yakndou. yoksullar. Hollanda. Hristiyanlk Yeni Ahit. Yeni Dnya. Hristiyanlk znik Aments. Kuzey Kutbu. Kuzey Denizi. Kutupyldz. Kuzey Yarkre. Bat. gmenin anayurdu. Hristiyanlk Eski Ahit. Eski Dnya. olimpiyat oyunlar, olimpiyatlar. geen gn, birka gn nce. ozon tabakas. Byk Okyanus. Byk Okyanus. Panama Kanal. baknz the Punjab Peloponez. Peloponez. Amerikan ngilizcesi 1. Milli Savunma Bakanl. 2. Milli Savunma Bakanl binas.

the Persian Gulf the phases of the moon the Philippine Islands the Philippines the pictures

Basra Krfezi. ayn evreleri. Filipin Adalar. Filipinler. ngiliz ngilizcesi sinema.
1366

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk the pill

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

doum kontrol hap.

the pluses and minuses of something bir eyin olumlu ve olumsuz taraflar. the point in question The point is that .... the polls the poor the powers that be the preceding the present writer The pressure is down. the prime of life the Princes Islands sz konusu. Mesele yle .... seim. 2. seim sand. 3. anketler. yoksullar, fakir fukara. bata olanlar. bundan nceki, yukarda gsterilen. bu yazy yazan, imza sahibi. Basn azald. hayatn en din ve gzel devresi. Adalar, Prens Adalar, Kzl Adalar.

The proof of the pudding is in the eating. Bir eyin deeri kullanldnda anlalr. the Prophet the proprieties the provinces the Psalms the Punjab the quick and the dead the rabble the rank and file the real Mc.Coy the Red Crescent the Red Cross the Red Sea the Reformation the regular practice the Renaissance the Republic of Ireland the Republic of the Philippines the rest the reverend Hz. Muhammed. grg kurallar, adap. tara, darlk. (Kitab Mukaddes'teki) Mezmurlar. Pencap. diriler ve ller. ayaktakm. erler, erat. 2. ynetilenler; alt tabaka. orijinal, gerek. Kzlay. Kzlha. Kzldeniz. Reformasyon. alkanlk, det. Rnesans. rlanda Cumhuriyeti. Filipinler Cumhuriyeti. kalan miktar, kalanlar, geri kalan, artan. Hristiyanlk Sayn (papazn isminden nce kullanlan unvan): the Reverend John Donne Sayn John Donne. the rich zenginler.
1367

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk The rock crawled with insects. the Roman Catholic church the Roman Empire the Sabbath

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

Tan stnde bcekler kaynyordu. Katolik kilisesi. Roma mparatorluu. Musevilik allmamas gereken gn, cumartesi gn. 2. Hristiyanlk allmamas gereken gn; (ou Hristiyan iin) pazar gn.

the Sacrament the Sahara

(komnyonda kullanlan) kutsanm ekmek. Sahra.

The samples range from bad to excellent. rnekler kt ile mkemmel arasnda deiiyor. the Scotch the Scots the Scripture the Scriptures the seamy side of life the Secretary of State the Shi'a the Sinai Peninsula the small hours the sniffles the social sciences the social security the solar system the South Pole the South Sea the Southern Cross the Southern Hemisphere the Soviet Union the Soviets skolar, skoya halk. skolar, skoya halk. Kitab Mukaddes. Kitab Mukaddes. hayatn glklerle dolu taraf. Amerikan ngilizcesi Dileri Bakan. ia, iiler. Sina Yarmadas. gece yarsndan sonraki ilk saatler. konuma dili hafif nezle. toplumsal bilimler. sosyal sigorta. gkbilim gne sistemi. Gney Kutbu. tarih Byk Okyanus. gkbilim Gneyha. Gney Yarkre. Sovyetler Birlii. Sovyetler, Sovyetler Birlii'nin halk/liderleri/silahl kuvvetleri. the Spanish the spitting image of the stacks the staff of life the State Department spanyollar, spanya halk. tpks, benzeri, ayn, hk demi burnundan dm. (ktphanedeki) kitaplklar. ekmek. Amerikan ngilizcesi Dileri Bakanl.
1368

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk the States the status quo the sticks the Stone Age

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

konuma dili Amerika (Amrika birleik Devletleri). statko. konuma dili tara, da ba gibi yer. ta devri. barda taran son damla.

the straw that broke the camel's back the subconscious the subtropics the suburbs the Sudan the Suez Canal the sum total of The sun is going down. the superlative degree The sweat stood out on his brow. the Swedish the Swiss the Syrian Orthodox church the system the tabloid press the takings the talk of the town the Ten Commandments the theory of relativity the third world The tide's coming in. The tide's going out. the Tigris The time is up. the Torrid Zone The train leaves at four o'clock. the Treasury the Trinity the Trojan horse the Tropic of Cancer

bilinalt, uuralt. astropika. banliy. corafya 1. Sudan. 2. Sudan, Sudan Cumhuriyeti. Svey Kanal. -in toplam. Gne batyor. dilbilgisi stnlk derecesi. Alnnda boncuk boncuk terler birikmiti. sveliler, sve halk. svireliler, svire halk. Sryani Ortodoks kilisesi. kurulu dzen. boyal basn. (para olarak) hslat. herkesin diline dolanan konu. (Hz. Musa'ya Allah tarafndan verilen) On Emir. grelilik kuram, izafiyet teorisi. nc Dnya. Deniz kabaryor. Deniz alalyor. Dicle. Sre doldu./Vakit tamam. corafya Scak Kuak. Tren saat drtte kalkar. Maliye, Maliye Bakanl. Hristiyanlk teslis. Truva at. Yenge Dnencesi.
1369

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk the Tropic of Capricorn the tropics the turf the Turkmen the U.K. the U.S. the U.S.A. the U.S.S.R. the Ukraine the ultimate deterrent the unconscious the underprivileged the undersigned the unemployed

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

Olak Dnencesi. tropika, tropikal kuak, dnenceleraras kuak. at yarl. 2. hipodrom, kou alan. Trkmenler, Trkmen halk. Birleik Krallk. Amerika (Amerika Birleik Devletleri). Amerika (Amerika Birleik Devletleri). tarih Sovyetler Birlii. Ukrayna. nkleer silah; hidrojen bombas. ruhbilim bilind. imknlar kt olanlar. imza sahibi; imza sahipleri. isizler. tarih Sovyet Sosyalist Cumhuriyetleri Birlii.

the Union of Soviet Socialist Republics the United Arab Emirates the United Kingdom

Birleik Arap Emirlikleri. Birleik Krallk (Byk Britanya ve Kuzey rlanda Birleik Krall).

the United Nations the United States of America the United States the Uzbek the Vale of Kashmir the Vatican

Birlemi Milletler. Amerika Birleik Devletleri. Amerika Birleik Devletleri. zbekler, zbek halk. Kemir Vadisi. Vatikan, papalk. 2. (papann resmi konutu olan) Vatikan saray.

the vault of heaven the venerable

gk kubbe. Hristiyanlk Saygdeer (badiyakozun isminden nce kullanlan unvan): the Venerable Geoffry Evans Saygdeer Geoffrey Evans.

The very idea! the very image of the Very Reverend

Olacak ey mi?/Olacak ey deil!/Ne biim ey bu! tpks, benzeri, ayn, hk demi burnundan dm. Hristiyanlk Muhterem (katedral dekannn isminden nce kullanlan unvan): the Very Reverend Jonathan Swift Muhterem Jonathan Swift.
1370

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk the Virgin The walls have ears. the Welsh the West Indies the West the Western Hemisphere the wherewithal

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

Hazreti Meryem. Yerin kula var. Galliler, Galler lkesi halk. Antiller, Antil Adalar. Bat. Bat Yarkre. para: Just how do I get the wherewithal to do all this? Btn bu ileri yapacak paray nasl bulaym?

the White House the whole ball of wax the whole kit and caboodle the whole lot the whole of

Beyaz Saray. konuma dili her ey. konuma dili takm taklavat, topu, hepsi birden. hepsi. -in btn: That sentence sums up the whole of their philosophy. O cmle felsefelerinin btnn zetliyor.

the whole shebang the whole shooting match the wild The wind is down. the worse for liquor the worse for wear the worst

hepsi, tm, btn. hepsi, sr sepet. ssz yer, da ba, kr. Rzgr hafifledi. olduka sarho. eskimi, ok kullanld belli. en kts, en fenas: This is the worst I've seen. Grdklerimin en kts bu. I think we're through the worst of it. En ktsn atlattk galiba.

the wounded the Yemen the young the

oul yarallar. Yemen. genler. the [nszlerden nce] dh, [nllerden nce] dhi/dh Belirli durumlarda isimden nce kullanlr: Which of you's the boss? Hanginiz patron? The more I get to know them the better I like them. Onlar tandka daha ok seviyorum.

theater theatre

the.a.ter thi'ytr isim tiyatro. the.a.tre thi'ytr isim, ngiliz ngilizcesi baknz theater

1371

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk theatrical

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

the.at.ri.cal thiyt'rkl sfat 1. tiyatroya ait. 2. doal olmayan, abartl, teatral.

theft Their spirits sank. their theirs them theme themselves

theft theft isim hrszlk, alma. Neeleri kayboldu. their dher sfat onlarn. theirs dherz zamir onlarnki. them dhem, dhm zamir onlar; onlara. theme thim isim tema, tem. them.selves dhemselvz', dhmselvz' zamir kendileri; kendilerini; kendilerine.

then

then dhen zarf 1. o zaman: We were young then. O zaman gentik. They'll have come by then. O zamana kadar gelmi olacaklar. What'll happen then? O zaman ne olacak? 2. ondan sonra, sonra: Finish your homework and then you can go to the movie. Ev devini bitir, sonra sinemaya gidebilirsin. 3. o halde, o durumda, o zaman: Go to the party yourself; then you won't have to worry. Partiye kendin git; o zaman endie etmene gerek kalmayacak. If he didn't do it then who did? Kendisi yapmadysa o halde kim yapt?

thence

thence dhens zarf 1. oradan, o yerden. 2. o yzden, ona dayanarak.

theologian

the.o.lo.gian thiylo'cn isim ilahiyat, tanrbilimci, teolog.

theology theorem

the.ol.o.gy thiyal'ci isim ilahiyat, tanrbilim, teoloqi. the.o.rem thi'yrm, thir'm isim, matematik, mantk teorem, kantsav.

theoretic theoretical theorise

the.o.ret.ic thiyret'k sfat teorik, kuramsal. the.o.ret.i.cal thiyret'kl sfat teorik, kuramsal. the.o.rise thi'yrayz fiil, ngiliz ngilizcesi baknz theorize

theorize theory therapeutic

the.o.rize thi'yrayz fiil kuram ortaya koyma. the.o.ry thi'yri, thr'i isim teori, kuram. ther.a.peu.tic therpyu'tk sfat tedavi edici, saaltc.
1372

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk therapist therapy

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

ther.a.pist ther'pst isim terapist, saaltmc. ther.a.py ther'pi isim tedavi, terapi, saaltm. .. hakknda eitli teoriler var.

There are a variety of theories about .... There is a call for you. There is bad blood between them. There is no love lost between them. There is no room for doubt. There is nothing like ....

Sizi telefondan aryorlar. Onlar birbirine dman. Birbirlerini hi sevmezler./Birbirlerinden nefret ederler. pheye yer yok. -den iyisi yok./-in stne yok./-in yerini hibir ey tutamaz.

There isn't a ghost of a chance. There will be the devil to pay. There you are!

En ufak bir ihtimal bile yok. Kyamet kopacak. te!: There you are! A new mink coat! te sana yeni bir vizon manto! There you are! Didn't I tell you you were wrong? te! Sana yanldn sylemedim mi?

There you go!

te!: There you go, meddling in other people's business again! te gene igzarlk yapyorsun. 2. Buyur! (Birine bir ey verirken sylenir.): There you go! I hope you enqoy it! Buyur! Afiyet olsun!

there

there dher zarf 1. orada; oraya: They're staying there tonight. Bu gece orada kalacaklar. Why'd you go there? Niin oraya gittin? 2. te ...: There she goes! te gidiyor! zamir 1. znesi fiilden sonra gelen cmlenin banda kullanlr: There's a fly in the ointment. Merhemde sinek var. There's no telling when they'll be back. Onlarn ne zaman dnecei hi belli olmaz. 2. Birinin ismi yerine kullanlr: Hi there! Merhaba! isim ora (Edatla birlikte kullanlr.): Are you from there? Siz oral msnz? sfat oradaki: Those there are not for sale. Oradakiler satlk deil. nlem 1. Tamam!: There now, it's done. Tamam, bitti. 2. te!: There, I told you so, didn't I? te, sana demedim mi?

There, there.

zlme byle.

1373

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk thereabout

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

there.a.bout dher'baut zarf 1. o civarda; o civardaki. 2. ona yakn bir zaman veya tarihte. 3. ona yakn bir miktarda.

thereabouts

there.a.bouts dher'bauts zarf 1. o civarda; o civardaki: The mountains thereabouts are beautiful. O civardaki dalar gzel. 2. ona yakn bir zaman veya tarihte: She came at six o'clock or thereabouts. Saat altda veya alt sularnda geldi. 3. ona yakn bir miktarda.

thereafter thereby

there.af.ter dherf'tr zarf sonra; ondan sonra. there.by dherbay' zarf 1. ylece, ylelikle, o suretle. 2. onunla ilgili: Thereby hangs a tale. Onunla ilgili bir hikye var.

therefore There'll be hell to pay. There's no help for it. There's no telling! thereupon

there.fore dher'fr zarf o yzden, o nedenle. Kyamet kopacak./ekeceimiz var. Onun aresi yok. Hi belli olmaz! there.up.on dherpan' zarf 1. onun zerine. 2. hemen, derhal.

thermal spring thermal thermometer

(scak) kaynarca. ther.mal thr'ml sfat sl, termik. ther.mom.e.ter thrmam'tr isim termometre, scaklkler, scakler.

thermos bottle thermos thermostat thesaurus

termos. ther.mos thr'ms isim termos. ther.mo.stat thr'mstt isim termostat, sdenetir. the.sau.rus thsr's isim (thesauri/thesauruses) eanlamllar szl.

these

these dhiz tekil this zamir bunlar. sfat bu: These apples aren't ripe. Bu elmalar olgun deil.

thesis

the.sis thi'ss isim (theses) 1. (yazl eser olarak) tez. 2. felsefe tez, sav.

They differ in kind. They left him to sink or swim. They ran out of money.

eitleri ayr. Onu kendi kaderine terkettiler. Parasz kaldlar.


1374

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

They won't come on time; you mark my words. Vaktinde gelmezler, gr bak! they they dhey zamir onlar: So they're saying "If only he were here!" Demek "Keke burada olsayd", diyorlar. they'd they'll they're they've thick accent thick they'd dheyd ksaltma 1. they had . 2. they would . they'll dheyl ksaltma they will . they're dher ksaltma they are . they've dheyv ksaltma they have . koyu ive. thick thk sfat 1. kaln. 2. koyu; youn, kesif. 3. sk olan, sk; aalar veya allar sk olan (orman). 4. ok, dolu: On that beach the shells were thick. O sahilde deniz kabuklar oktu. 5. konuma dili kaln kafal, gabi. 6. konuma dili sk fk, can cier, samimi. 7. bouk, ksk (ses). 8. konuma dili (ikiden dolay) serseme dnm ve arlar iinde olan (kafa). zarf 1. kaln bir halde, kalnca. 2. ok miktarda, ok. thicken thick.en thk'n fiil 1. kalnlatrmak; kalnlamak. 2. koyulatrmak; younlatrmak; koyulamak; younlamak. thicket thickness thick.et thk't isim sk allk. thick.nessisim 1. kalnlk. 2. koyuluk; younluk. 3. tabaka, katman. thickset thick.set thk'set' sfat 1. kaln yapl (kimse). 2. sk dikilmi, birbirine ok yakn dikilmi (bitkiler). thick-skinned thief thigh thimble thick-skinned thk'sknd' sfat vurdumduymaz. thief thif isim (thieves) hrsz. thigh thay isim but; uyluk. thim.ble thm'bl isim 1. yksk. 2. denizcilikle ilgili radansa. thin down thin out thin (kalabalk) azalmak. (kalabalk) azalmak. thin thn sfat 1. ince, kaln olmayan. 2. zayf, kuru; sska. 3. fazlasyla ince, iine su katlm gibi (sv). 4. az, seyrek (bir topluluk): a thin crowd az bir kalabalk.
1375

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

5. hafif (sis, duman, toz). 6. zayf, yetersiz; inandrc olmayan. thine thing thine dhayn sfat, eski senin. zamir, eski seninki. thing thng isim 1. ey, nesne: What's that thing? O ne? How do you start the thing? Bunu nasl altryorsun? 2. ey, olay: A funny thing happened to me this morning. Bu sabah bana tuhaf bir ey oldu. 3. (soyut) ey: What a nice thing to say! Ne nazik bir sz! 4. ey, konu, mevzu: I only want to talk about two things. Sadece iki eyden sz etmek istiyorum. 5. insan, kii: Poor little thing! Zavallck! 6. giysi: Where have you put your winter things? Klk giysilerini nereye koydun? 7. oul iler: How are things going at the office? Ofisteki iler nasl? 8. oul ilikiler: How are things between you and Meltem? Meltem'le aranz nasl? 9. oul eya: Where can I store all these things? Tm bu eyalar nerede saklayabilirim? thingamabob thing.a.ma.bob thng'mbab isim, konuma dili ey, zmbrt, zrlt. thingamajig thing.a.ma.jig thng'mcg isim, konuma dili ey, zmbrt, zrlt. Things look bad for you. think about iniz kt./Yandnz. -i dnmek, -i aklna getirmek. 2. -i uzun uzun dnmek, -i iyice dnmek. 3. aklna gelmek; (bir ey yapmay) dnmek, tasarlamak. 4. hakknda dnmek. think back on think better of -i aklna getirmek, -i hatrlamak. (bir eyin akl kr olmadn dnerek) -den vazgemek. think highly of think in terms of -e sayg duymak/beslemek. konuma dili -i tasarlamak: You seem to be thinking in terms of a palace. Sen galiba bir saray yapmay planlyorsun.

1376

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk think little of

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

deer vermemek, nemsiz saymak. 2. duraksamamak, tereddt etmemek.

think much of

-e gre pek iyi/deerli olmak: I don't think much of him. Benim gzmde pek deerli biri deil.

Think nothing of it! think nothing of

Bir ey deil!/nemli deil! (bir ey) -in gznde byk bir i olmamak, -e gre mesele olmamak. 2. (birini) hie saymak.

think of someone as think of someone in terms of

birini/bir eyi ... olarak dnmek. birini/bir eyi (belirli bir ekilde) dnmek/grmek: He only thinks of Fatma in terms of her beautiful body. Fatma'y sadece gzel bir vcut olarak gryor.

think of something as think of something in terms of

birini/bir eyi ... olarak dnmek. birini/bir eyi (belirli bir ekilde) dnmek/grmek: He only thinks of Fatma in terms of her beautiful body. Fatma'y sadece gzel bir vcut olarak gryor.

think of

aklna gelmek; (bir ey yapmay) dnmek, tasarlamak. 2. hakknda dnmek: What do you think of him? Onun hakknda ne dnyorsun? 3. -i hesaba katmak, -i dnmek. 4. -i dnmek, -i aklna getirmek: Just think of it! Onu bir dn!

think the world of think

(birine) ok deer vermek, (birini) ok sevmek. think thngk fiil (thought) 1. dnmek: What are you thinking? Neyi dnyorsun? I don't think it'll happen. Bence olmayacak. I think I'll get some fresh air. Biraz hava alsam iyi olur. I think I'll take a walk. Ben bir yrye kaym. 2. zannetmek, sanmak, beklemek, ummak: He thinks he's something. Kendini bir ey zannediyor. Who would have thought they'd choose that novel? O roman seeceklerini kim beklerdi? 3. inanmak, aklna sdrmak, akl almak: I can't think they're building their house there. Onlarn orada ev yapmasn aklma sdramyorum. 4. saymak, addetmek: Do as you think fit. Nasl uygun

1377

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

gryorsanz yle yapn. If you think it's worth doing then do it! Yapmaya deer diye dnyorsan yap. thinker thinking think.er thngk'r isim dnr. think.ing thngk'ng isim dnme; dn. sfat dnen. thinner thin-skinned third thin.ner thn'r isim tiner; inceltici. thin-skinned thn'sknd' sfat alngan, krlgan. third thrd sfat, isim 1. nc. 2. isim te bir. zarf nc olarak. third-rate third-rate thrd'reyt' sfat kalitesi ok dk, tapon, nc snf. thirst thirst thrst isim 1. susuzluk hissi, susuzluk hissetme. 2. arzu, istek. fiil for -i ok arzu etmek, -i ok istemek, -e susamak. thirstily thirsty thirteen thirst.i.lyzarf kana kana. thirst.y thrs'ti sfat 1. susam. 2. kurak. thir.teen thr'tin' sfat on . isim on , on rakam (39, XIII). thirteenth thirtieth thirty thir.teenthsfat, isim 1. on nc. 2. on te bir. thir.tiethsfat, isim 1. otuzuncu. 2. otuzda bir. thir.ty thr'ti sfat otuz. isim otuz, otuz rakam (98, XXX). this branch of knowledge This is a brand-new ball game. This is good enough for me. ilmin bu dal. konuma dili Bu yepyeni bir ey/durum. Bu bana yeter. Bu ayn yirmisi cumaya rastlad.

This month the twentieth fell on a Friday. This will serve my turn. this thistle thither thong

Bu benim iimi grr. this dhs zamir, sfat (these) bu. this.tle ths'l isim eekdikeni; devedikeni. thith.er thdh'r, dhdh'r zarf oraya. thong thng, thang isim 1. srm. 2. tokyo; (tokyo biimindeki) terlik.

thorn

thorn thrn isim 1. diken. 2. al. 3. (hakiki) akasya. 4. ok dikenli al veya aa.
1378

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk thorny thorough

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

thornysfat 1. dikenli. 2. ok zor, ok skntl. thor.ough thr'o, thr' sfat 1. tam, esasl. 2. esasl i yapan (kimse). 3. tam: He's a thorough idiot. Tam bir dangalak.

thoroughbred

thor.ough.bred thr'obred sfat safkan. isim safkan at, safkan.

thoroughfare thoroughgoing

thor.ough.fare thr'ofer isim yol, geit. thor.ough.go.ing thr'ogowng sfat 1. tam, esasl. 2. tam: a thoroughgoing aristocrat tam bir aristokrat.

those thou

those dhoz zamir, sfat, oul baknz that thou dhau zamir, eski (ye) sen -in hali thy, thine ; -i hali thee ; oul -in hali your ; oul, -i hali you .

though

though dho bala 1. -dii halde, ise de; -e ramen/karn: Though they know he's a fool, they still like him. Aptal olduunu bilmelerine ramen onu seviyorlar. 2. fakat: It's a beautiful, though unimaginative, building. Gzel fakat zgnlkten yoksun bir bina. zarf yine de, gene de, bununla beraber: That's no excuse, though, for violence. Yine de iddete bavurmaya bir mazeret deil.

thought thoughtful

thought tht fiil baknz think thought.ful tht'fl sfat 1. dnceli, anlayl, bakalarn dnen, nazik. 2. dnceli, dnceye dalm.

thoughtless

thought.less tht'ls sfat dncesiz, bakalarn dnmeyen, nezaketsiz.

thousand

thou.sand thau'znd sfat bin. isim bin, bin rakam (3888, M).

thousandfold thousandth Thrace Thracian

thousandfoldsfat, zarf bin kat, bin misli. thousandthsfat, isim 1. bininci. 2. binde bir. Thrace threys isim Trakya. Thra.cian threy'n isim Trakyal. sfat 1. Trakya, Trakya'ya zg. 2. Trakyal.

thrash about

(hummal bir hasta gibi) rpnp durmak.


1379

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk thrash something out thrash

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

bir eyi tartarak halletmek. thrash thr fiil 1. (birini) dvmek. 2. byk bir yenilgiye uratmak.

thread one's way through thread

(bir yerden) zorla veya dikkatle gemek. thread thred isim 1. iplik. 2. (vidada) yiv. fiil 1. -e iplik geirmek. 2. film eridini (proqeksiyon makinesine) takmak.

threadbare

thread.bare thred'ber sfat 1. (ypranarak) tel tel olmu veya hav dklm (kuma, hal v.b.). 2. ypranm giysiler iinde olan.

threat

threat thret isim 1. tehdit, korkutma, gzda. 2. tehlike.

threaten

threat.en thret'n fiil 1. tehdit etmek, korkutmak, gzda vermek. 2. -e iaret etmek, -in habercisi olmak.

three dimensional three doors off Three minus one equals two. three months after three

boyutlu. ev tede. ten bir karsa iki kalr./ eksi bir iki eder. ay sonra. three thri sfat . isim 1. , rakam (9, III). 2. iskambil oyunlar l.

threefold

three.foldsfat 1. blmden oluan. 2. kat, misli. zarf kat, misli.

threesome thresh thresher

three.some thri'sm isim l. thresh thre fiil (harman) dvmek. thresherisim 1. harman dven kimse. 2. harman dvme makinesi.

threshing floor threshing machine threshold threw thrice thrift thrifty

harman yeri. harman dvme makinesi. thresh.old thre'old, thre'hold isim (kapya ait) eik. threw thru fiil baknz throw thrice thrays zarf, eski kere. thrift thrft isim tutum, ekonomi, idare. thrift.y thrf'ti sfat tutumlu, idareli.

1380

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk thrill

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

thrill thrl fiil ok heyecanlandrmak; byk heyecan duymak. isim byk heyecan.

thriller

thrill.er thrl'r isim, konuma dili ok heyecan verici ve sspans dolu kitap, film veya piyes.

thrilling thrive on

thrillingsfat ok heyecan verici, nefes kesici. (bir ey) (birine/bir eye) iyi gelmek: She seems to thrive on hard work. ok almak ona iyi geliyor galiba.

thrive

thrive thrayv fiil (throve/thrived, thrived/thriven) 1. ok iyi gelimek veya bymek. 2. (iler) ok iyi gitmek, tkrnda olmak.

throat throb

throat throt isim boaz, grtlak. throb thrab fiil, isim (throbbed, throbbing) 1. zonklamak. 2. (kalp) arpmak, hzla vurmak. 3. (makine) hafif bir hrltyla durmadan ilemek/almak. isim 1. zonklama. 2. (kalbe ait) arpnt.

throes throne throng

throes throz isim, oul alkantlar, kemeke, kargaa. throne thron isim taht. throng thrng isim kalabalk. fiil kalabalk bir halde ilerlemek, gitmek, gelmek, toplanmak veya beklemek: People were thronging the streets. Sokaklar insanlarla dolup tayordu.

throttle

throt.tle thrat'l isim (motorda) klape, kelebek. fiil 1. bomak. 2. klapeyle (bir eyin) akn ksmak. 3. down klapeyle (aracn) hzn azaltmak.

through and through

batan aa, tepeden trnaa; sapna kadar. 2. tamamen.

through the agency of through the medium of through thick and thin

araclyla, vastasyla. araclyla, vastasyla. iyi gnde kt gnde, iyi gnde kara gnde, olumlu olumsuz her durumda.

through

through thru edat 1. -den, iinden, bir yanndan br yanna: He walked through the building. Binann iinden yrd. He came in through the chimney.
1381

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

Bacadan ieriye girdi. 2. arasndan: I peered out through the leaves but could see nothing. Yapraklarn arasndan darya baktm fakat hibir ey gremedim. 3. araclyla, vastasyla. He spoke through an interpreter. Tercman araclyla konutu. 4. yznden; sayesinde: It was through no fault of yours. Sizin yznzden deildi. They got this place through hard work. ok alarak buraya sahip oldular. 5. boyunca: He studied French all through the summer. Btn yaz boyunca Franszca alt. 6. (bir enin) iinden: He could fly through the air. Havada uabilirdi. 7. arasnda: I found this while I was looking through some old letters. Baz eski mektuplara gz atarken bunu buldum. 8. -den -in sonuna kadar: We're open from ten to six Monday through Saturday. Pazartesi ile Pazar gnleri arasnda saat ondan altya kadar az. 9. (bir grltnn) arasnda, (bir grltye) ramen: He could hear her voice through the roar of the waterfall. alayann grlts arasnda onun sesini duyabiliyordu. throughout through.out thruwaut' edat 1. boyunca: throughout the night gece boyunca. 2. her tarafna; her tarafnda: You can see it throughout the state. Onu eyaletin her tarafnda grebilirsiniz. zarf 1. tamamyla; tamamen: Its petals are a pale blue throughout. Tayapraklar tamamyla ak mavi. 2. bandan sonuna kadar: He was there throughout. Bandan sonuna kadar oradayd. throughway throve throw a fit throw a game through.way thru'wey isim baknz thruway throve throv fiil baknz thrive kplere binmek, kprmek, tepesi atmak. spor ike yapmak.

throw a monkey wrench in the works konuma dili ii bozmak. throw a party parti vermek, davet vermek.

1382

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk throw away

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

(istenilmeyen bir eyi) atmak. 2. israf etmek. 3. (bir frsat) bo vererek deerlendirmemek.

throw caution to the wind

ihtiyat elden brakmak, tedbirli davranmaktan vazgemek.

throw cold water on throw dice throw down the gauntlet throw in one's lot with

eletirerek (bir eyin) ekiciliini azaltmak. zar atmak. meydan okumak. -e katlmak: He decided to throw in his lot with their party. Onlarn partisine katlmaya karar verdi.

throw in the sponge throw in the towel throw in throw light on throw mud at throw off one's mask throw off

konuma dili (bir iten) vazgemek; pes demek. konuma dili (bir iten) vazgemek; pes demek. -i katmak, -i eklemek, -i ilave etmek. -i aydnlatmak, -i aklamak. (birine) amur atmak, amur sratmak. maskesini atmak, gerek yzn aa vurmak. -den kurtulmak, -i bandan atmak. 2. (giysiyi) karvermek. 3. -den vazgemek: He threw off all caution. htiyat bsbtn elden brakt. 4. (duman) karmak. 5. (birinin) yanllk yapmasna neden olmak; (makinenin) hata yapmasna yol amak; (hesabn) doru kmamasna yol amak. 6. -i artmak. 7. on (biri/bir ey) iin kmseyici laflar sylemek.

throw on throw one's hat into the ring throw one's weight around throw oneself at

(giysiyi) giyivermek. (politikada) yara girmek. amirane davranmak; zart zurt etmek. (birine) apak bir ekilde kendinden holandn belirtmek: It's disgusting the way Nimet is throwing herself at Sudiye's husband. Nimet'in Sudiye'nin kocasyla aka flrt etmesi iren bir ey.

throw oneself into

(bir ie) byk bir gayretle girimek, byk bir hevesle atlmak.

throw oneself

kendini (bir yere) atmak: They threw themselves onto the sofa. Kendilerini kanepeye attlar.

1383

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk throw open

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

-i avermek. 2. to (bir yeri) (birine) amak; (bir kurulua) (birini) kabul etmek/almak.

throw out

(birini, bir eyi) (bir yerden) atmak. 2. (bir eyi) rahatlkla syleyivermek/ortaya atmak. 3. -i geerli saymamak.

throw someone a smile throw someone into a panic throw someone into a tizzy throw someone into jail throw someone off balance

birine tebessm etmek. birini telaa drmek. birini telaa drmek. birini hapse atmak. birinin dengesini kaybetmesine sebep olmak. 2. birini artmak.

throw someone out of work throw someone over

birinin isiz kalmasna sebep olmak. biriyle olan duygusal ilikiyi/flrt sona erdirmek, birini sepetlemek.

throw together

(bir eyi) geliigzel yapmak. 2. (birilerini) bir araya getirmek.

throw up

konuma dili kusmak. 2. brakmak. 3. (pencere, stor v.b.'ni) kaldrvermek. 4. (binay) geliigzel yapmak. 5. to (birinin hatasn veya zaafn) yzne vurmak/arpmak.

throw

throw thro fiil (threw, thrown) 1. atmak; frlatmak. 2. uzatvermek. 3. (sz, bak) (birine) evirmek, yneltmek. 4. (grei, at) (birini) yere atmak. 5. across (nehrin) zerinde (kpr) yapmak; (nehrin) iinde (baraj) yapmak. 6. (birine) (yumruk) atmak. 7. konuma dili ok artmak. isim atma, at; frlatma, frlat.

thru thrust oneself forward thrust oneself on thrust

thru thru edat baknz through kendini ne karmak. (birine) kendini srarla kabul ettirmek. thrust thr^st fiil (thrust) 1. into (bir eyi) (baka bir eyin iine) sokmak. 2. into -e saplamak, -e batrmak. 3. -i itmek. 4. (birini) zorla (bir duruma) sokmak. isim 1. sokma. 2. saplama, batrma. 3. ineli laf. 4. askeri saldr. 5. itme kuvveti. 6. eskrim drt, vuru.
1384

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk thruway thud thug thumb a lift thumb a ride thumb index

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

thru.way thru'wey isim otoyol, otoban. thud th^d isim ar bir eyin yere dnce kard ses. thug th^g isim gangster; cani. otostop yapmak. otostop yapmak. sayfa kenarlarndaki girintilerde harf etiketi bulunan bir indeks tr, harf indeksi.

thumb notch thumb one's nose at

harf indeksine ait girinti. -e nanik yapmak. 2. -i kmsemek, -i hor grmek, -e burun kvrmak.

thumb

thumb th^m isim 1. baparmak. 2. (eldivende) baparmak. fiil through (kitap, dergi v.b.'nin) sayfalarn kartrmak.

thumbtack thump

thumb.tack th^m'tk isim raptiye, pnez. thump th^mp fiil 1. (ar ve grltl bir ekilde) vurmak veya indirmek; -e yumruk indirmek/patlatmak. 2. gmbr gmbr hareket etmek. 3. (kalp) gm gm vurmak. isim 1. ar ve sesli bir vuru veya indiri; yumrukla yaplan vuru. 2. ar bir vuruun kard ses, gm.

thunder

thun.der th^n'dr isim 1. gk grlemesi/grlts. 2. gmbrt. fiil 1. (gk) grlemek. 2. gmbr gmbr hareket etmek. 3. (szle) grlemek, kaln ve gr ses karmak. 4. gmbrdemek; grlemek. 5. at/on -e gm gm vurmak, -i gmletmek.

thunderbolt thunderclap

thun.der.bolt th^n'drbolt isim yldrm. thun.der.clap th^n'drklp isim gk grlemesi/grlts.

thundercloud thunderous

thun.der.cloud th^n'drklaud isim frtna bulutu. thun.der.ous th^n'drs sfat 1. gmbrtl. 2. gk grltl.

thunderstorm

thun.der.storm th^n'drstrm isim gk grltl saanak.

1385

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk thunderstruck

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

thun.der.struck th^n'drstr^k sfat baknz be thunderstruck

Thursday thus and so

Thurs.day thrz'di, thrz'dey isim perembe. filan ey. 2. bu ekilde, byle, bylece; u ekilde, yle, ylece; o ekilde, yle, ylece.

thus and thus

filan ey. 2. bu ekilde, byle, bylece; u ekilde, yle, ylece; o ekilde, yle, ylece.

thus far

imdiye kadar; bu zamana kadar; o zamana kadar; buraya kadar; oraya kadar.

thus

thus dh^s zarf 1. bu ekilde, byle, bylece; u ekilde, yle, ylece; o ekilde, yle, ylece: Things continued thus for twenty years. Yirmi yl boyunca iler byle gitti. 2. bu yzden; o yzden: There's no electricity; thus we can't use it. Elektrik yok; bu yzden onu kullanamyoruz.

thwack

thwack thwk fiil kt diye vurmak. isim 1. kt diye ses karan vuru. 2. kt.

thwart

thwart thwrt fiil engellemek; ksteklemek; kar gelmek.

thy thyme Tibet Tibetan

thy dhay sfat, eski senin. thyme taym isim kekik. Ti.bet tbet' isim Tibet. isim 1. Tibetli. 2. Tibete. sfat 1. Tibet, Tibet'e zg. 2. Tibete. 3. Tibetli.

tic tick someone off tick

tic tk isim, tbbi tik. konuma dili birini sinirlendirmek/kzdrmak. tick tk fiil 1. (saat) tik tak etmek, ilemek, almak. 2. off (listede bulunan bir maddenin) yanna iaret koymak: I need to tick off his name. Onun ismini iaretlemem lazm. 3. along (iler) iyi gitmek; (biri) mutlu bir ekilde yaamak, hayatndan memnun olmak: "How's Mahir?" "He's ticking right along." "Mahir nasl?" "Yuvarlanp gidiyor." isim 1. (ileyen saatin

1386

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

kard) tik tak sesi, tik tak. 2. listede bulunan maddenin yanna konulan iaret. ticker tape (borsa fiyatlarn kaydeden cihazda kullanlan) kt erit. ticker tick.er tk'r isim 1. argo kalp, yrek. 2. borsa fiyatlarn kt eride kaydeden cihaz. 3. argo saat. ticket booth ticket stub bilet giesi. bilet koan. 2. (tiyatro, sinema v.b.'ne girdikten sonra mterinin elinde kalan) bilet paras. ticket tick.et tk't isim 1. bilet. 2. fiyat etiketi. 3. trafik cezas verilen kimseye cezasnn mahiyetini bildiren resmi kt. 4. (seimde) bir partinin aday listesi. fiil 1. etiketlemek, etiket koymak. 2. (birine) trafik cezas yazmak. tickle ticklish tick.le tk'l fiil gdklamak. tick.lish tk'l sfat 1. kolayca gdklanan (kimse). 2. gdklannca hemen rperen (yer). 3. ok dikkat isteyen, nazik (mesele). tidal wave tidal deprem dalgas, tsunami. tid.al tayd'l sfat 1. gelgite/meddcezre ait. 2. gelgitten/meddcezirden ileri gelen. 3. gelgitten/meddcezirden etkilenen. tidbit tid.bit td'bt isim 1. lezzetli bir lokma (yiyecek). 2. birinin ilgisini ekecek bir haber. tide someone over birini (bir zaman boyunca/bir zamana kadar) geindirmek. tide tidings tidy oneself up tidy tide tayd isim gelgit, meddcezir. ti.dings tay'dngz isim, oul haberler. kendine bir ekidzen vermek, stn ban dzeltmek. ti.dy tay'di sfat 1. dzenli, derli toplu, muntazam. 2. olduka byk, hatr saylr (bir miktar). fiil (up) (dank bir yeri veya eyay) toplamak, bir dzene sokmak, -e bir ekidzen vermek: Let's tidy up this

1387

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

room. Bu oday toplayalm. She tidied up her papers. Ktlarn bir dzene soktu. tie in to uymak; (ile) balants olmak; (-e) uydurmak; (ile) balant kurmak. tie in with uymak; (ile) balants olmak; (-e) uydurmak; (ile) balant kurmak. tie in uymak; (ile) balants olmak; (-e) uydurmak; (ile) balant kurmak. tie someone down (artlar) birini bir yerde kalmaya mecbur etmek, birini (bir yere) mhlamak; (artlar) birinin baka bir ey yapmasna izin vermemek: His qob has tied him down. i yznden bir yere gidemez oldu. 2. to (bir ey) hakknda (birinden) sz almak. tie someone up birini iple balayarak etkisiz hale getirmek. 2. (bir i) birini baka bir ey yapamayacak kadar megul etmek. tie the knot tie konuma dili evlenmek. tie tay fiil (tied, tying) 1. balamak. 2. (dm) atmak; (kravat) balamak; (ayakkabnn ban) balamak. 3. balanmak: An apron ties at the back. nlkler arkadan balanr. 4. berabere kalmak; (bir takm, biri) puan kazanarak (baka takmla, bakasyla) berabere kalmak. tiepin tier tie.pin tay'pn isim kravat inesi. tier tr isim 1. (st ste dizilmi eylerde) dizi, sra. 2. katman, tabaka. tie-up tie-up tay'^p isim 1. (i veya trafikte) aksama. 2. balant, rabta. tiff tiger lily tiger tight tiff tf isim ufak bir kavga/anlamazlk. pars zamba, kaplan postu. ti.ger tay'gr isim kaplan. tight tayt sfat 1. skm: The lid of the qar is so tight I can't open it. Kavanozun kapa yle skm ki aamyorum. 2. iyice gerilmi, gergin. 3. dar veya sk (giysi). 4. aralarnda az aralk bulunan, sk (saflar). 5. konuma dili sk, cimri. 6. konuma dili sarho. 7.
1388

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

temin edilmesi zor (bir malzeme). zarf sk, sk bir ekilde: Hold on tight! Sk tutun/sarl! tighten one's belt tighten up on tighten kemerini skmak, daha tutumlu davranmak. (kanunu) daha etkili bir hale getirmek, sertletirmek. tight.en tayt'n fiil (vida v.b.'ni) sktrmak; (kemer v.b.'ni) skmak; (adale, ip v.b.'ni) germek; gerilmek, gerginlemek. tightfisted tightlipped tight.fist.ed tayt'fs'td sfat eli sk, cimri. tight.lipped tayt'lpt' sfat az sk, az pek, az kilitli, sr saklayan, ketum. tightrope walker tightrope ip cambaz. tight.rope tayt'rop isim cambazlarn zerinde yrd sk gerilmi ip. tights tightwad tigress Tigris tile tights tayts isim, oul leotar. tight.wad tayt'wad isim, konuma dili cimri. ti.gress tay'grs isim dii kaplan. Ti.gris tay'grs isim baknz the Tigris tile tayl isim 1. kiremit. 2. karo; karo fayans, fayans; karo seramik, seramik; karo mozaik; ini. 3. knk. fiil 1. (dam) kiremitle kaplamak. 2. (duvar, yeri) karoyla kaplamak. till further notice till further orders till when Till when? till yeni bir talimat verilene kadar, yeni bir duyuruya kadar. baka emir gelinceye kadar. konuma dili baknz until when konuma dili baknz Until when? till tl edat, bala -e kadar: till Monday pazartesiye kadar. till Ankara Ankara'ya kadar. tiller tilt over tilt something over tilt the balance till.er tl'r isim (dmene taklan) yeke. yan yatarak devrilmek. bir eyi yan yatrarak devirmek. (bir ey) (baka bir eyin) sonucunu etkilemek: Your vote has tilted the balance in our favor. Oyunuz sayesinde sonu bizim lehimize oldu.

1389

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk tilt

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

tilt tlt fiil 1. (bir eyi) (bir yne) yatrmak veya emek: He tilted his chair back. Sandalyesini arkaya doru yatrd. 2. yan yatmak, bir yne doru eilmek. isim meyil, eim.

timber

tim.ber tm'br isim 1. kereste. 2. kalas; kadron; kiri. 3. denizcilikle ilgili (aa teknedeki) kaburga, eri. 4. yetimekte olan kerestelik aalar.

timberland

tim.ber.land tm'brlnd isim kerestelik aalarn yetitii arazi.

timberline timbre time after time time and again time deposit Time is money. Time is pressing. time of life time signature time zone time

tim.ber.line tm'brlayn isim aa snr. tim.bre tm'br, tm'br isim tn, tnnet, zel ses tonu. defalarca. defalarca. vadeli mevduat. Vakit nakittir. Vakit dar. ya. mzik zaman iareti. saat dilimi. time taym isim zaman, vakit: It'll take a long time. ok zaman ister. It's time for bed. Artk yatma zaman geldi. Now's exactly the right time! imdi tam zaman! We had a good time. yi vakit geirdik. What time're they coming? Ne zaman geliyorlar? What time is it? Saat ka? I don't have the time to do it. Onu yapacak zamanm yok. Life was simpler back in their time. Onlarn zamannda hayat daha basitti.

time-consuming timekeeper

time-con.sum.ing taym'knsumng sfat vakit alan. time.keep.er taym'kipr isim zaman hakemi; saat hakemi.

timeless

time.less taym'ls sfat 1. belirli bir zamana/aa ait olmayan. 2. ebedi, hi bitmeyen.

1390

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk timely

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

time.ly taym'li sfat 1. zaman asndan yerinde, zamanna uygun. 2. zamannda yaplan; belirtilen zaman iinde teslim edilmi/verilmi.

time-out

time-out taym'aut' isim, spor (oyun srasnda zel bir nedenle verilen) mola.

timepiece times table Time's up! times

time.piece taym'pis isim saat. arpm tablosu. Zaman bitti! times taymz edat kere, arp: Four times five equals twenty. Drt kere be yirmi eder.

timetable

time.ta.ble taym'teybl isim 1. (tren, otobs, vapur, uaa ait) tarife. 2. belli zaman dilimlerine ayrlm program.

timid timidity timing

tim.id tm'd sfat rkek, korkak. ti.mid.i.tyisim rkeklik, korkaklk. tim.ing tay'mng isim 1. zamanlama, (bir eyi) en uygun zamanda yapma. That player's got a good sense of timing. O oyuncu iyi zamanlama yapyor. 2. zamanlama, ayarlama, rastlatma. 3. (motorda) avans ayar. 4. zamann lme. 5. hzn lme.

timorous timpani timpanist tin

tim.or.ous tm'rs sfat rkek, korkak. tim.pa.ni tm'pni isim, mzik timpani. tim.pa.nist tm'pnst isim, mzik timpanist. tin tn isim 1. kalay. 2. teneke. 3. ngiliz ngilizcesi teneke kutu, teneke. fiil (tinned, tinning) 1. kalaylamak, kalay tabakasyla kaplamak. 2. ngiliz ngilizcesi (bir eyi) teneke kutu iine koymak, kutulamak. sfat teneke, tenekeden yaplm.

tincture of iodine tincture tinder

tentrdiyot. tinc.ture tngk'r isim tentr. tin.der tn'dr isim (kav gibi) kuru ve abuk tutuan madde.

tine tinfoil

tine tayn isim (atala ait) di. tin.foil tn'foyl isim folyo.
1391

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk ting tinge

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

ting tng isim nlama sesi. fiil nlamak; nlatmak. tinge tnc fiil 1. with -i hafif bir ekilde (bir renge) boyamak. 2. with (-in kokusu) hafife (havaya) yaylmak; (-in tad) (bir yemekte) azck bulunmak. 3. with -e biraz ... katmak. isim (bir eyden) azck bir miktar.

tingle

tin.gle tng'gl fiil 1. tatl bir ekilde rpermek; (vcutta bir yer) karncalanmak: Her cheeks were tingling in the cold air. Souk, yanaklarn sryordu. 2. nlamak. isim 1. tatl bir rperti; (vcudun bir yerinde) karncalanma. 2. nlay, nlama.

tinker

tink.er tngk'r isim (gezici) tenekeci. fiil 1. (tamirci olmayan biri) bir eyi tamir etmeye almak; bir eyi dzeltmeye almak. 2. denemeler yaparak bir sonuca varmaya almak. 3. with (bir eyi) tamir etmeye almak; (bir eyi) dzeltmeye almak. 4. with (tamir veya dzeltme amacyla) -i kurcalamak, -i ellemek.

tinkle

tin.kle tng'kl fiil ngrdamak; ngrdatmak. isim ngrt.

tinner tinny

tin.ner tn'r isim kalayc. tin.ny tn'i sfat 1. teneke gibi. 2. tiz ve irkin (madeni ses).

tinsel tint

tin.sel tn'sl isim (ksa kesilmi) gmi eritler. tint tnt isim 1. (renkte) ak bir ton. 2. renk. fiil (bir eyi) (bir rengin ak bir tonuna) boyamak: Cazibe tints her hair blue. Cazibe sana mavi bir ton veriyor.

tiny

ti.ny tay'ni sfat ufack, kck, minicik, minnack, minimini.

tip one's hat

(sayg veya nezaketle) apkasn kaldrp tekrar bana koymak.

tip the scales at tip

(tartlnca) (belirli bir arlk) ekmek. tip tp fiil (tipped, tipping) 1. bir yana yatrmak veya emek; bir yana yatmak veya eilmek. 2. over devirmek; devrilmek. 3. ngiliz ngilizcesi boca etmek,
1392

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

dkmek, boaltmak. isim, ngiliz ngilizcesi 1. plk. 2. ok dank yer. tip-off tip-off tp'f isim, konuma dili tyo, herkesin bilmedii bir haber/bilgi. tipsy tiptoe tip.sy tp'si sfat akrkeyif, yar sarho. tip.toe tp'to fiil ayaklarnn ucuna basarak ilerlemek. isim baknz on tiptoe tire chain tire someone out tire lastik zinciri. birini ok yormak. tire tayr fiil 1. yormak; yorulmak. 2. bktrmak; of -den bkmak, -den usanmak. tired tireless tired tayrd sfat yorgun. tire.less tayr'ls sfat 1. yorulmak bilmez (kimse). 2. bitmez tkenmez (enerji). tirelessly tiresome tirelesslyzarf yorulmadan, bkmadan, usanmadan. tire.some tayr'sm sfat can skc, skc, bezdirici, bktrc. tissue tis.sue t'u isim 1. biyoloji doku. 2. bir tr ince ambalaj kd. 3. kt mendil. tit for tat tit titbit tithe misilleme, (birbirine) ayn biimde karlk verme. tit tt isim baknz tit for tat give someone tit for tat tit.bit tt'bt isim baknz tidbit tithe taydh isim bir Hristiyann kiliseye vermek zere ayrd gelirinin yzde onu. fiil gelirinin yzde onunu kiliseye vermek. titillate titivate title deed title page title tit.il.late tt'leyt fiil iini gcklamak; zevkini okamak. tit.i.vate tt'veyt fiil iini gcklamak; zevkini okamak. tapu senedi, tapu. balk sayfas. ti.tle tayt'l isim 1. (kitap, piyes, film v.b.'ne ait) isim, ad; (bir yaz, kitap blm v.b. iin) balk. 2. unvan. 3. ampiyonluk, ampiyon unvan. 4. tapu senedi, tapu. titter tit.ter tt'r fiil kkr kkr glmek, kkrdamak. isim kkrday, kkrdama.
1393

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk tittle tittle-tattle

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

tit.tle tt'l isim baknz every qot and tittle not one tittle tit.tle-tat.tle tt'l.tt'l isim ufak dedikodu, laklak, laklakyat.

tizzy

tiz.zy tz'i isim, konuma dili gereksiz tela veya heyecan.

to a degree to a fault to a man

bir dereceye kadar, biraz. ar derecede. onlarn hepsi: To a man they were for it. Onlarn hepsi onu destekliyordu.

to a T

tam bir ekilde, tam: It suits you to a T. Tam sana gre bir ey.

to a woman

onlarn hepsi: To a man they were for it. Onlarn hepsi onu destekliyordu.

to all appearances to and fro to be able to to be concluded to be impractical to be sure to boot

grne gre. bir yandan br yana; bir aa bir yukar. -ebilmek: to be able to go gidebilmek. devam var, arkas var. pratik davranmamak. muhakkak. bir de, hem de: I'll give you a pony, and a million liras to boot. Sana bir midilli, stne de bir milyon lira vereceim. She's bad-tempered, and ugly to boot. Kendisi huysuz, bir de irkin.

to come

nmzdeki, gelecek: in the years to come gelecek yllarda.

to date to good purpose To hell with it. to let to make matters worse

bugne kadar. iyi sonu vererek, yararl biimde. Bo ver. kiralk. iin daha da kts, stne stlk: To make matters worse, she's bringing Mesude with her. stne stlk beraberinde Mesude'yi getiriyor.

to my face to my knowledge

yzme kar. bildiim kadaryla, bildiime gre.


1394

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk to my mind to my way of thinking to no avail to no purpose to one's cost

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

kanmca, benim dnceme gre. bence, bana gre. faydas yok; bouna. bouna, bo yere. kendi zararna: To my cost, I learned he was a swindler. Kendi zararma onun dolandrc olduunu rendim.

to one's dismay to one's heart's content to one's name to say nothing of to say the least to some extent

korktuu gibi. cannn istedii kadar, doyasya, doya doya, kana kana. kendine zg. .. de caba. en azndan. bir yere kadar: I agree with you to some extent. Bir yere kadar seninle hemfikirim.

to spare

fazla: I had only ten thousand liras to spare. Bende ancak on bin lira kalmt.

to speak of

bahsetmeye deer, nemli: We've had no snow to speak of all winter. K boyunca hi doru drst kar yamad.

to start with to that effect to the bearer to the best advantage to the best of one's ability to the core to the end that to the full extent of his power to the good

balangta. 2. ilkin, evvela. o anlamda. hamiline. en faydal ekilde. yapabildii kadar. tam, tam bir, sapna kadar, katksz, halis muhlis. gayesi ile, amacyla. elinden geldii kadar. iyi, faydal. 2. lehinde: That goal put us four points to the good. O gol bize drt puan kazandrd.

to the last to the nth degree to the point to the purpose to the tune of to the utmost

sonuna kadar. son derece. tam yerinde, isabetli. isabetli, yerinde. melodisiyle. 2. tutarnda. alabildiine, son derece.
1395

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk to top it all off to top it off to wit to

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

stne stlk. stne stlk. yani, demek ki. to tu edat 1. -e; -e doru: They went to Ankara. Ankara'ya gittiler. Give the money to her! Paray ona ver! 2. -e, -e kadar: The snow came up to our knees. Kar dizlerimize kadard. He stayed here from June to September. Hazirandan eylle kadar burada kald. How far is it from here to Saryer? Buras Saryer'den ne kadar uzak? 3. -e gre. His story sounds fishy to me. Anlattklar bana yalan gibi geliyor. 4. (zamanla ilgili) e kala; -e: Come at a juarter to six. Altya eyrek kala gel. 5. ... bana, ... karlnda (Belirli bir miktar belirtmek iin kullanlr.): This car gets forty kilometers to the liter. Bu araba litre bana krk kilometre yapar. 6. ila, arasnda: That cistern's six to seven meters deep. O sarncn derinlii alt ila yedi metre. 7. -e (Malarda kazanlan puanlar sylemek iin kullanlr.): "What's the score?" "Beikta is leading, six to nothing." "Kaa ka?" "Beikta nde, altya sfr." 8. -mek, -mak (mastarn bir esi): to go gitmek. zarf baknz to and fro

toad toady

toad tod isim karakurbaas, otlubaa. toad.y to'di isim dalkavuk, kuyruk sallayc, yac. fiil (to) (-e) dalkavukluk etmek, kuyruk sallamak, ya ekmek.

toast

toast tost isim (birinin) shhatine veya erefine ime. fiil (birinin) shhatine veya erefine imek.

toaster tobacco toboggan

toast.er tos'tr isim (elektrikli) ekmek kzartcs. to.bac.co tbk'o isim ttn. to.bog.gan tbag'n isim bir tr alak kzak. fiil kzakla kaymak/gitmek.

today

to.day tdey' zarf 1. bugn. 2. bu gnlerde, imdi. isim 1. bugn. 2. bugn, iinde bulunduumuz a veya
1396

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk zaman.

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

toddle

tod.dle tad'l fiil (yeni yrmeye balayan ocuk) sendeleye sendeleye yrmek/ilerlemek.

toddler to-do toe the line

tod.dlerisim yeni yrmeye balayan ocuk. to-do tdu' isim amata, curcuna, hayhuy, grlt. kendisinden istenilenleri/beklenilenleri yapmak, kurallara uymak.

toe the mark

kendisinden istenilenleri/beklenilenleri yapmak, kurallara uymak.

toe

toe to isim 1. ayak parma. 2. (ayakkabda) burun. 3. (orapta) u.

toenail toffee tog

toe.nail to'neyl isim ayak trna. tof.fee taf'i isim bir tr ekerleme. tog tag isim, oul (belirli bir kullanm iin) giysiler: beach togs plaj giysileri.

together toil

to.geth.er tgedh'r, tgedh'r zarf beraber, birlikte. toil toyl fiil 1. (at/over) kna skna/klaya sklaya almak. 2. kl kl ilerlemek/yrmek. isim kna skna/klaya sklaya alma.

toilet bowl toilet paper toilet seat toilet

klozet, alafranga hela ta. tuvalet kd. klozet stne tutturulan oturma yeri. toi.let toy'lt isim 1. klozet, alafranga hela ta; hela ta, alaturka hela. 2. tuvalet, apteshane, ayakyolu, hela. 3. tuvalet, ykanp giyinip taranma ii.

toiletries

toi.let.ries toy'ltriz isim (sabun, di macunu, kolonya gibi) tuvalet malzemeleri.

token

to.ken to'kn isim 1. simge, sembol, iaret. 2. hatra, yadigr. 3. qeton; marka. 4. bir eyin satn alnmasnda para yerine geen belge: gift token hediye eki. sfat 1. simgesel, sembolik. 2. gstermelik, mostralk, yapmack.

told in confidence

sr olarak sylenmi.
1397

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk told tolerable

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

told told fiil baknz tell tol.er.a.ble tal'rbl sfat 1. tahamml olunabilir. 2. kabul olunabilir. 3. ne iyi ne kt, orta derecede olan.

tolerance

tol.er.ance tal'rns isim 1. hogr, msamaha, tolerans. 2. (organizma v.b.'ne zg) tahamml, dayanma. 3. tolerans, zr pay.

tolerant

tol.er.ant tal'rnt sfat hogrl, msamahakr, msamahal, toleransl.

tolerate

tol.er.ate tal'reyt fiil 1. izin vermek, msaade etmek. 2. ho grmek, msamaha etmek; gz yummak. 3. (organizma v.b.) -e tahamml etmek, -e dayanmak.

toleration

tol.er.a.tion talrey'n isim 1. izin verme, msaade etme. 2. tahamml, dayanma.

toll call toll road toll

crete tabi konuma. paral yol. toll tol fiil (an) ar ar almak; (an) ar ar almak.

tomato paste tomato tomb tomboy

(koyu) domates salas. to.ma.to tmey'to isim (tomatoes) domates. tomb tum isim 1. lahit; trbe. 2. mezar, kabir. tom.boy tam'boy isim erkeksi kz, erkek Fatma, erkek Aye.

tombstone tomcat tomfoolery

tomb.stone tum'ston isim mezar ta. tom.cat tam'kt isim erkek kedi. tom.fool.er.y tamfu'lri isim ahmaklk, samalk, aptallk, aptalca davran veya sz.

tomorrow tom-tom ton tone something down tone

to.mor.row tmar'o zarf, isim yarn. tom-tom tam'tam isim tamtam. ton t^n isim ton (3888 kg.). bir eyin rengini veya ifade tarzn yumuatmak. tone ton isim 1. (ses veya renge ait) ton. 2. mzik aralk, iki nota arasnda ses fark. 3. form, istenilen ve olmas gereken durum. 4. (bir yere zg manevi) hava, atmosfer.
1398

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk toner cartridge toner

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

toner kartuu. ton.er to'nr isim (fotokopi makinesinde kullanlan) toner, tonlandrc.

tongs tongue depressor tongue in cheek tongue twister tongue tongue-tied

tongs tngz, tangz isim, oul maa. tbbi dil basaca, abeyslang. byk altndan glerek. sylenmesi dile zor gelen uzun szck veya cmle. tongue t^ng isim 1. anatomi dil. 2. dil, lisan. tongue-tied t^ng'tayd sfat (utan, heyecan, korku v.b.'nden) dili tutulmu.

tonic

ton.ic tan'k isim 1. tonik, kuvvet verici ila. 2. (baz ikilere katlan) tonik. 3. mzik tonik.

tonight tonnage tonsil Too bad! too good to be true too late too much

to.night tnayt' zarf, isim bu gece. ton.nage t^n'c isim tonaq. ton.sil tan'sl isim, anatomi bademcik. Ne yazk! inanlmayacak kadar iyi. fazla ge. fazla: You've given me too much change. Bana fazla para verdin.

too

too tu zarf 1. fazla, gereinden ok: It's too early to go. Gitmek iin fazla erken. 2. de: You too can learn Arabic. Sen de Arapa renebilirsin. You have to get rid of that house and the Mercedes too! O evi, bir de Mercedes'i elden karman art! 3. (Cmleyi vurgulamak iin kullanlr.):] "I didn't sock him!" "You did too!" "Ona yumruk atmadm." "Attn!"

took tool

took tk fiil baknz take tool tul isim 1. alet, el aleti. 2. ara, vasta. 3. piyon, bakasnn istedii gibi kulland kimse. 4. kaba penis, alet, babafingo. fiil arabada gitmek; (arabay) srmek; (birini) (arabada) (bir yere) gtrmek.

toot one's own horn

kendi reklamn kendi yapmak, kendini vmek.

1399

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk toot

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

toot tut fiil (kornay, dd, boruyu) almak; (korna, ddk, boru) almak. isim korna, ddk veya boru sesi.

tooth and nail tooth toothache toothbrush toothpaste toothpick toothsome top hat top secret top someone up

kyasya, var gcyle, ok iddetli bir ekilde. tooth tuth isim (teeth) di. tooth.ache tuth'eyk isim di ars. tooth.brush tuth'br^ isim di fras. tooth.paste tuth'peyst isim di macunu. tooth.pick tuth'pk isim krdan. tooth.some tuth'sm sfat lezzetli. silindir apka. ok gizli. (birinin ksmen boalm kabn) (bir svyla) doldurmak.

top something off with top something off top something up

bir eyi (... ile) noktalamak/tamamlamak. bir eyi (... ile) noktalamak/tamamlamak. (birinin ksmen boalm kabn) (bir svyla) doldurmak.

top

top tap fiil (topped, topping) 1. (bir yerin) tepesine/bana varmak; (bir eyin) tepesinde/banda/stnde bulunmak: That song has topped the charts for weeks. O ark haftalarca listelerin banda kald. 2. (bir yerin) stnden gemek. 3. (bir eyin) stne srmek: She topped the cake with whipped cream. Kekin stne rplm krema srd. 4. (bir bitkinin) st ksmn kesmek veya koparmak. 5. den fazla olmak, -i amak; -den iyisini yapmak; -i glgede brakmak: Do you know a story that can top his? Onunkine ta kartacak bir hikye biliyor musun?

topcoat

top.coat tap'kot isim 1. hafif palto. 2. (boyanm yzeyde) son kat boya, son kat.

top-heavy

top-heav.y tap'hevi sfat 1. havaleli, yklacak gibi. 2. gerekenden fazla ynetici bulunan (bir ynetim).

topic

top.ic tap'k isim konu, mevzu.

1400

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk topless

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

top.less tap'ls sfat 1. stsz, gs/memeleri rtl olmayan (kadn). 2. kadnn gsn/memelerini rtmeyen (giysi).

topmost top-notch topple

top.most tap'most sfat en stteki. top-notch tap'na sfat en iyi kalite, birinci snf, stn. top.ple tap'l fiil (over/down) (havaleli bir ey) devrilmek/yklmak; (havaleli bir eyi) devirmek/ykmak.

topsy-turvy

top.sy-tur.vy tap'si.tr'vi zarf 1. altst, ba aa. 2. karmakark bir durumda. sfat 1. altst olmu. 2. karmakark, karman orman.

torch

torch tr isim 1. meale. 2. ngiliz ngilizcesi el feneri, fener.

tore torment

tore tr fiil baknz tear tor.ment tr'ment isim 1. strap, azap. 2. ikence. 3. eziyet ektiren kimse; eziyet veren ey.

tormentor torn to ribbons torn tornado torpedo boat torpedo

tor.men.torisim eziyet eden kimse. lime lime olmu. torn trn fiil baknz tear tor.na.do trney'do isim (tornadoes/tornados) tornado. hcumbot. 2. torpidobot, torpido. tor.pe.do trpi'do isim, askeri (torpedoes) torpil. fiil 1. torpillemek, torpil ile tahrip etmek veya batrmak. 2. baltalamak; mahvetmek; ziyan etmek.

torpid torpor torque torrent torrential torrid

tor.pid tr'pd sfat uyuuk. tor.por tr'pr isim uyuukluk. torjue trk isim eilme momenti, moment. tor.rent tr'nt isim sel, taknca akan su. tor.ren.tial tren'l sfat ok iddetli yaan (yamur). tor.rid tr'd sfat 1. ok scak. 2. sevda dolu, ihtiras dolu.

torsion torso

tor.sion tr'n isim burulma, torsiyon. tor.so tr'so isim 1. (insana ait) gvde. 2. gvde heykeli.
1401

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk tortoise tortoiseshell

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

tor.toise tr'ts isim kara kaplumbaas, kaplumbaa. tor.toise.shell tr'ts.el isim baa, kaplumbaa kabuu veya bunu andran bir madde. sfat baadan yaplm, baa.

tortuous

tor.tu.ous tr'uws sfat 1. ylankavi, ok dolam-bal. 2. dolak, aprak (yntem, hareket). 3. dalavereli. 4. fazlasyla komplike, etrefil.

torture

tor.ture tr'r isim 1. ikence, ikence etme/yapma. 2. strap, azap, ikence. fiil ikence etmek/yapmak.

toss a coin toss and turn

yaz tura atmak. (uzanmken, uykudayken) bir yandan br yana dnmek.

toss for toss one's hat into the ring toss someone for something toss someone out

yaz tura atarak (bir eyi) karara balamak. adayln ilan etmek. bir eyi kazanmak iin biriyle yaz tura atmak. birini dar atmak, birini kap dar etmek. 2. birini iten atmak/karmak.

toss someone up in the air toss something about toss something around toss something in toss something off

bir eyi /birini havaya atmak/frlatmak. (birka kii) bir konuyu tartp konumak. (birka kii) bir konuyu tartp konumak. bir fikri ortaya atmak. bir ikiyi yuvarlayvermek. 2. bir eyi yapvermek. 3. bir eyi dktrvermek, bir eyi syleyivermek veya yazvermek. 4. bir giysiyi karvermek/fora etmek.

toss something out toss something up in the air toss

bir eyi pe atmak. bir eyi /birini havaya atmak/frlatmak. toss ts fiil 1. (yavaa veya rasgele) atmak, frlatmak veya samak. 2. on abucak ve geliigzel giymek, srtna geirivermek. 3. bir yandan br yana iddetle sallamak. 4. in (bir yiyecei) (bir svyla) hafife kartrmak. 5. (bir tepki olarak) (ban) birdenbire arkaya doru savurmak veya (burnunu) kvrmak: She tossed her head angrily and walked out of the room. Ban fkeyle arkaya doru savurup odadan kt. 6.
1402

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

(at) (biniciyi) srtndan atmak. 7. off (sanki iten bile deilmi gibi) (bir eyi) yaratvermek. 8. (uzanmken, uykudayken) bir yandan br yana dnmek. 9. konuma dili (bir eyi) pe atmak. isim 1. spor (top, glle v.b. iin) atma, at. 2. (bir tepki olarak) (ban) birdenbire arkaya doru savurma. 3. (yaz tura) atma, (yaz turada) at: He won the first toss. lk atta o kazand. toss-up toss-up ts'^p isim 1. kimin kazanaca hi belli olmayan bir durum. 2. hangi seenein daha iyi olduu hi belli olmayan bir durum. 3. yaz tura atma. tot tot tat isim 1. kk ocuk. 2. (iki iin) azck miktar, azck, damla. total amount total tutar. to.tal tot'l sfat tam, eksiksiz; ilgili olan her eyi ieren: total darkness zifiri karanlk. total cost toplam maliyet. total amount toplam. isim toplam; btn; tutar. fiil (totaled/totalled, totaling/totalling) 1. toplamak, toplamn bulmak. 2. -in toplam (belirli bir miktar) olmak. 3. konuma dili ok hasar vererek kullanlmaz hale getirmek. totalitarian totality to.tal.i.tar.i.an totlter'iyn sfat totaliter. to.tal.i.ty totl'ti isim btn, toplam: in its totality btnyle. totally tote totem totter touch a sore point touch a sore spot touch base with touch base touch bottom to.tal.lyzarf tamamen. tote tot fiil, konuma dili tamak. to.tem to'tm isim totem, ongun. tot.ter tat'r fiil sallanmak; sendelemek. hassas bir konuya/noktaya dokunmak. hassas bir konuya/noktaya dokunmak. konuma dili (biriyle) grmek, konumak. konuma dili (biriyle) grmek, konumak. ayaklarn suyun dibine dedirmek. 2. (fiyat) en alt dzeye inmek. 3. en kt aamaya gelmek/varmak: They've touched bottom as far as their professional life
1403

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

is concerned. Onlarn mesleki hayatna gelince durum bundan kt olamaz. touch down touch something off touch something up (uak) (yere veya denize) inmek. bir eyi balatmak, bir eye sebep olmak. sadece gereken yerlere boya vurarak bir eyin grnmn dzeltmek, bir eyi boyayla rtu etmek. 2. bir eyi rtu etmek. touch touch t^ fiil 1. dokunmak; demek; temas etmek. 2. (iki, sigara, uyuturucu) kullanmak. 3. yemek veya imek: He didn't touch his food. Yemeini azna srmedi. 4. kyaslanmak, ... kadar iyi olmak: Their book can't touch hers. Onlarn kitab onunki kadar iyi olamaz./Nerede onlarn kitab, nerede onunki! 5. duygulandrmak, dokunmak. 6. hafife vurmak. 7. ellemek, el srmek, elle kartrmak. 8. ile ilgilenmek, ile megul olmak. 9. dokunmak; istifade etmek. 10. for (birinden) (belirli bir miktar para) istemek. 11. ilgilendirmek. 12. on/upon -e deinmek, -e dokunmak, e temas etmek. 13. at (gemi) (bir yere) uramak. 14. in (bir resimdeki detay) hafif dokunularla izmek. touch-and-go touch-and-go t^'ngo' sfat belirsiz, sonucu belli olmayan/pheli. touchdown touched touch.down t^'daun isim (Amerikan futbolunda) gol. touched t^t sfat, konuma dili kafadan kontak, kafas bir ho. touching touch.ing t^'ng sfat insan duygulandran, insann iine ileyen, dokunakl; insann yreine dokunan. touchstone touchtone telephone touchtone touchy touch.stone t^'ston isim mihenk, denekta. tulu telefon. touch.tone t^'ton isim baknz touchtone telephone touch.y t^'i sfat 1. alngan, krlgan. 2. hassas (durum, konu). tough tough t^f sfat 1. dayankl. 2. kart (et); sert (ksele v.b.). 3. sert; dn vermeyen; msamaha etmeyen. 4.
1404

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

zor (i, kimse). 5. kanunlar hie sayan insanlarn ok olduu ve sk sk su ilenen (yer). 6. saldrgan ve sk sk kaba kuvvete bavuran (kimse). isim kabaday. fiil out diini skp -e kar dayanmak. toughen tough.en t^f'n fiil 1. -i (zor durumlara altrarak) daha dayankl/gl yapmak; (zor durumlara alarak) daha dayankl/gl olmak. 2. sertletirmek; sertlemek. tour of duty tour tourism tourist class tourist touristic tournament tourniquet askeri (belirli bir yerdeki) grev sresi. tour tr isim 1. tur; dolama. 2. turne. fiil dolamak. tour.ism tr'zm isim turizm. turist mevkii. tour.ist tr'st isim turist. tour.is.tic trs'tk sfat turistik. tour.na.ment tr'nmnt isim turnuva. tour.ni.juet tr'nkt isim turnike, kanamay durdurmaya yarayan bir tr sarg. tousle tou.sle tau'zl fiil (sa) kartrmak, dank bir hale getirmek. tow car tow truck tow ekici, kurtarc. ekici, kurtarc. tow to fiil 1. (halat veya zincirle) ekmek; yedee almak, yedekte ekmek, yedeklemek. 2. (gemi) (bir veya birka mavnay) itmek. isim 1. halat veya zincirle ekilen ey. 2. itilen birka mavna. 3. otomotiv ekme halat veya zinciri; yedekleme halat. toward to.ward trd edat 1. -e doru, -in yanna doru. 2. -e doru, -e yakn (bir zaman). 3. -e kar, iin, hakknda. 4. dorultusunda, ynnde: Some progress has been made toward the establishment of a new grading system. Yeni bir not verme sisteminin kurulmasnda biraz ilerleme kaydedildi. 5. (bir eyin) denmesi iin. towards to.wardsedat 1. -e doru, -in yanna doru: towards the river (trdz) nehre doru. 2. -e doru, -e yakn (bir zaman): towards noon leye doru. 3. -e kar, iin,
1405

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

hakknda: What's her attitude towards him? Ona kar tavr ne? 4. dorultusunda, ynnde. 5. (bir eyin) denmesi iin: That money can go towards what you owe me. O para senin bana olan borcunu demek iin kullanlabilir. towel rack towel tower havluluk, havlu asaca. tow.el tau'wl isim havlu. tow.er tau'wr isim kule. fiil over/above -in stnden ykselmek. towering tow.er.ing tau'wrng sfat 1. ok yksek. 2. byk. 3. iddetli, ar: He flew into a towering rage. ok fkelendi. town council town hall town house town townspeople toxic toy shop toy belediye meclisi. belediye binas. (sraevlere ait) ev, sraev. town taun isim ehir, kent. towns.peo.ple taunz'pipl isim ehir halk. tox.ic tak'sk sfat zehirli, toksik. oyuncak dkkn. toy toy isim oyuncak. fiil 1. with -i yar ciddi bir ekilde dnmek. 2. with ile oynamak, -i elinde evirip evirmek. trace tracing paper tracing trace treys isim baknz kick over the traces aydnger kd; effaf kopya kd. trac.ing trey'sng isim effaf kt zerine karlan kopya. track and field track events track lighting track record atletizm. spor pist yarlar. raylara monte edilen lambalarla aydnlatma. konuma dili (bir ite belirli bir sre boyunca gsterilen) performans. track suit track eofman. track trk isim 1. iz. 2. ray, hat. 3. spor (yarlarn yapld) pist. 4. patika. 5. takip edilen yol: the track of
1406

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

a hurricane uraann takip ettii yol. 6. (tank v.b. trtll aralara ait) trtl, palet. fiil 1. -in izlerini takip etmek. 2. down -in izlerini takip edip yakalamak. 3. (up) ayak izlerini (bir yerde) brakmak: You've tracked mud all over the house. Evin her tarafnda amurlu ayak izlerini braktn. Don't track up my kitchen floor! Mutfamda ayak izi brakma! 4. (hareket eden birini veya bir eyi) takip etmek, izlemek. tract tract trkt isim 1. geni arazi. 2. tbbi sistem, aygt, cihaz. tractable trac.ta.ble trk'tbl sfat sz dinler, yumuak bal, uysal. traction trac.tion trk'n isim 1. ekme; ekilme. 2. ekme/eki gc; sabit bir yzeye temas ederek harekete geen bir cismin o yzeye temasnda oluan srtnm kuvveti/diren. 3. tbbi traksiyon, ekme gcyle yaratlan gerginlik. tractor trade deficit trade gap trade on trade route trade school trade secret trade something in for trac.tor trk'tr isim traktr. ticaret a. ticaret a. (bir eyi) kendi yararna kullanmak. ticaret yolu. meslek okulu; teknik okul; sanat enstits. mesleki sr, meslek srr. bir eyi verip onun deerini baka bir eyin bedelinden drerek (o eyi) satn almak. trade something in on bir eyi verip onun deerini baka bir eyin bedelinden drerek (o eyi) satn almak. trade something in bir eyi verip onun deerini baka bir eyin bedelinden drerek (o eyi) satn almak. trade union trade wind trade ngiliz ngilizcesi ii sendikas, sendika. alize. trade treyd isim 1. ticaret. 2. zanaat, i. fiil 1. ticaret yapmak. 2. (for) trampa etmek, dei toku etmek. 3.
1407

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

with (birinden) alveri etmek; at (bir yerden) alveri etmek. trademark trade-off trade.mark treyd'mark isim ticari marka, alameti farika. trade-off treyd'f isim bir eyi elde etmek iin baka bir eyden vazgeme. tradesman trades.man treydz'mn isim (tradesmen) (bir) esnaf; dkknc; zanaat. tradesman's entrance tradition traditional traffic accident traffic circle traffic jam traffic light traffic signal traffic snarl traffic servis girii/kaps. tra.di.tion trd'n isim gelenek, anane. tra.di.tion.al trd'nl sfat geleneksel, ananevi. trafik kazas. gbekli kavak, dnel kavak. trafik tkankl. trafik lambas. trafik lambas. trafik tkankl. traf.fic trf'k isim 1. trafik: The traffic's heavy right now. u an trafik youn. 2. ticaret: narcotics traffic uyuturucu ticareti. fiil in (yasalara aykr bir ekilde) (bir eyin) ticaretini yapmak. tragedy trag.e.dy trc'di isim 1. tiyatro traqedi, tragedya, facia, alat. 2. facia, ok znt veren ackl olay. tragic trag.ic trc'k sfat 1. feci, ok zc ve ackl, traqik. 2. tiyatro traqik, traqediye ait. trail trail treyl fiil 1. (hafif eyleri) srmek, srklemek; srnmek, srklenmek. 2. yavaa gezdirmek: They trailed their fingertips through the water. Parmak ularn suyun yzeyinde yavaa gezdirdiler. 3. geliigzel uzanp gitmek: The honeysuckle was trailing over the rotten log. Hanmeli rk ktn stnde uzanp gidiyordu. 4. izlemek, takip etmek. 5. (bakalarnn) gerisinde olmak. 6. along after (birinin) peine taklmak. 7. along yava yava veya yorgun argn gitmek/yrmek. 8. off (ses) azalmak; (bir ey)
1408

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

canlln yitirmek: His voice trailed off to a whisper. Sesi azalarak fsltya dnt. 9. sarkmak, uzanmak, dmek. isim 1. patika, keiyolu. 2. (birinin ardnda brakt) izler. 3. (birinin peinde/arkasnda brakt) ey: They left a trail of dust behind them. Arkalarnda bir toz bulutu braktlar. trailer trail.er trey'lr isim 1. rmork; (kamyon veya traktre taklan) treyler. 2. karavan. 3. fragman, tantma filmi. 4. yere yatay olarak uzanan bitki; srngen bitki. train train treyn isim 1. tren. 2. katar; kafile. 3. ok uzun bir etein yerde srnen ksm. 4. dizi, silsile, zincir. trainer training train.er trey'nr isim antrenr. train.ing trey'nng isim 1. eitim, terbiye, yetitirim. 2. antrenman, idman. traipse trait traitor traitorous tram tramline traipse treyps fiil, konuma dili yrmek. trait treyt isim zellik, hususiyet. trai.tor trey'tr isim hain, hyanet eden kimse. trai.tor.ous trey'trs sfat hain; haince; hyanet ieren. tram trm isim, ngiliz ngilizcesi tramvay. tram.line trm'layn isim, ngiliz ngilizcesi tramvay hatt. tramp ship tramp steamer tramp tramp gemi. tramp gemi. tramp trmp fiil 1. kuvvetli admlarla yrmek. 2. down (bir eyi) ayak altnda inemek. 3. yrmek, dolamak; (bir yeri) dolamak. isim 1. berdu, serseri, kopuk. 2. konuma dili srtk, orospu. 3. kuvvetle atlan admlarn sesi; rap rap. 4. yry. trample trampoline trance tram.ple trm'pl fiil (down/on) ayak altnda inemek. tram.po.line trmplin' isim trambolin. trance trns isim 1. kendinden geme hali, vecit hali. 2. hipnoz, ipnoz. tranquil tranquility tran.juil trng'kwl sfat sakin, huzurlu, sknetli. tran.juil.ityisim sakinlik, sknet, skn.
1409

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk tranquilize tranquilizer

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

tran.juil.izefiil sakinletirmek, yattrmak. tran.juil.iz.er trng'kwlayzr isim, tbbi sakinletirici, yattrc, msekkin.

tranquillise

tran.juil.lise trng'kwlayz fiil, ngiliz ngilizcesi baknz tranquilize

tranquillity tranqulliser

tran.juil.lityisim sakinlik, sknet, skn. tran.juil.lis.er trng'kwlayzr isim, tbbi, ngiliz ngilizcesi baknz tranquilizer

transact business transact

i grmek. trans.act trnskt', trnzkt' fiil baknz transact business

transaction of business transaction

i grme. trans.ac.tion trnsk'n, trnzk'n isim baknz transaction of business business transaction

transactions

trans.ac.tionsisim (kurum veya dernee ait) tutanak, zabt.

transatlantic

trans.at.lan.tic trnstln'tk, trnztln'tk sfat 1. Atlas Okyanusunun tesindeki. 2. Atlantik'i aan veya geen, transatlantik.

transcend

tran.scend trnsend' fiil -in snrn amak/gemek; -den byk veya stn olmak.

transcendent

tran.scen.dent trnsen'dnt sfat 1. hepsini/baka her eyi geen/aan: The poem's transcendent beauty can scarcely be felt in that translation. iirin stn gzellii o eviride pek hissedilmiyor. 2. kozmosun dnda ve stnde olan. 3. deneyst, transandantal, deneyin veya insan bilincinin snrn aan.

transcendental meditation transcendental

transandantal meditasyon. tran.scen.den.tal trnsenden'tl sfat 1. deneyst, transandantal, deneyin veya insan bilincinin snrn aan; doast. 2. matematik transandantal, akn.

transcribe

tran.scribe trnskrayb' fiil 1. (bir eyin) kopyasn yazmak. 2. yazmak, kaydetmek, zaptetmek. 3. mzik (for) (bir eseri) (bir algya) uyarlamak/adapte etmek.
1410

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk transcript transcription

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

tran.script trn'skrpt isim kopya, suret, nsha. tran.scrip.tion trnskrp'n isim evriyaz, transkripsiyon.

transfer

trans.fer trnsfr' fiil (transferred, transferring) 1. -i nakletmek; -i (bir yerden) (baka bir yere) geirmek veya tayin etmek; (baka bir yere) gemek. 2. (bir mal) zerindeki hakk (bakasna) geirmek/devretmek; temlik etmek. 3. spor transfer etmek; transfer olmak.

transfigure

trans.fig.ure trnsfg'yr fiil (into) -e yce bir nitelik kazandrmak, -e bir ycelik vermek.

transfix

trans.fix trnsfks' fiil 1. -i (sivri ulu bir silah veya aletle) (delerek) yere mhlamak. 2. mhlamak, dondurmak, -i kprdayamaz hale getirmek. 3. delmek.

transform

trans.form trnsfrm' fiil 1. (biimini) deitirmek. 2. into (bir eyi) (baka bir eye) dntrmek.

transformation

trans.for.ma.tion trnsfrmey'n isim 1. (eklen) deitirim; deitirilme; deiim, transformasyon. 2. dntrm; dntrlme; dnm, transformasyon.

transformer

trans.form.er trnsfr'mr isim transformatr, dntrc.

transfusion

trans.fu.sion trnsfyu'qn isim, tbbi transfzyon, aktarm, nakil.

transgress

trans.gress trnsgres', trnzgres' fiil 1. ihlal etmek, bozmak. 2. (snrn) amak/gemek.

transgression

trans.gres.sion trnsgre'n, trnzgre'n isim 1. gnah ileme, gnah. 2. ihlal, bozma. 3. (snrn) ama/geme.

transient

tran.sient trn'nt sfat 1. abuk geen; fani, gelip geici, lml. 2. ksa bir sre kalan, abuk gelip geen (kimse). isim ksa bir sre kalan kimse.

transistor radio transistor transit lounge transit system transit visa

transistorlu radyo. tran.sis.tor trnzs'tr, trnss'tr isim, elektrik transistor. (havaalannda) transit yolcu salonu. toplu tama sistemi. transit vizesi.
1411

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk transit

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

tran.sit trn'st, trn'zt isim 1. ulam, (birini, bir eyi) (bir yerden) (baka bir yere) aktarma. 2. toplu tama; toplu tama aralar. 3. gkbilim gei, geme. 4. teodolit, takeometre.

transition period transition transitive verb transitive transitory translate

gei dnemi. tran.si.tion trnz'n isim gei, geme; deiim. dilbilgisi geili fiil. tran.si.tive trn'stv sfat, dilbilgisi geili. tran.si.to.ry trn'stori sfat geici; fani, lml. trans.late trnsleyt', trnzleyt', trns'leyt, trnz'leyt fiil 1. (into) (-e) evirmek, tercme etmek; (-e) evrilmek, tercme edilmek. 2. evirmenlik/tercmanlk yapmak. 3. into -e dntrmek.

translation

trans.la.tion trnsley'n, trnzley'n isim 1. eviri, evirme, tercme. 2. eviri, tercme, evrilmi yaz veya sz. 3. dntrm.

translator

trans.la.tor trnsley'tr, trnzley'tr isim tercman, evirici, szl veya yazl eviri yapan kimse; evirmen, mtercim, yazl eviri yapan kimse.

transmigration of the soul

ruh g, lmden sonra ruhun bir bedenden baka bir bedene g etmesi/gemesi.

transmigration

trans.mi.gra.tion trnsmaygrey'n isim baknz transmigration of the soul

transmission

trans.mis.sion trnsm'n, trnzm'n isim 1. (motordaki) anzman, anqman, transmisyon sistemi. 2. transmisyon, motor iinde bir hareketin iletilmesi. 3. (radyo dalgalar, telgraf sinyalleri v.b.'ni) yayma, yaym; yaylma. 4. iletme; gtrme; iletilme; gtrlme. 5. (hastalk) bulatrma veya bulama. 6. (radyo, telgraf v.b.'nden) yaylan dalga, sinyal v.b.

transmit

trans.mit trnsmt', trnzmt' fiil (transmitted, transmitting) 1. (radyo dalgalar, telgraf sinyalleri v.b.'ni) yaymak. 2. iletmek; gtrmek. 3. to -e

1412

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

geirmek; -e aktarmak. 4. (hastal) (birine) bulatrmak. transmitter trans.mit.terisim 1. televizyon verici. 2. (telgrafa ait) iletici. transmitting station transmute verici istasyon. trans.mute trnsmyut', trnzmyut' fiil into -e dntrmek; tamamen deitirmek. transom transparency tran.som trn'sm isim vasistas. trans.par.en.cy trnsper'nsi isim 1. effaflk, saydamlk. 2. diyapozitif, slayt. transparent trans.par.ent trnsper'nt sfat 1. effaf, saydam. 2. ak, belli. transpire tran.spire trnspayr' fiil 1. ortaya kmak, belli olmak. 2. through (su, nem) (belirli bir yerden) kmak; (bitki) yapraklarndan buhar halinde nem vermek, terlemek. 3. konuma dili olmak, meydana gelmek, vuku bulmak. transplant trans.plant trnsplnt' fiil 1. (bitkiyi) bir yerden kararak baka bir yere dikmek; (bitkiyi) (bir yerden) karp (baka bir yere) dikmek. 2. (bitki) bir yerden karlp baka bir yere dikilmeye elverili olmak. 3. tbbi (doku veya organ) nakletmek. 4. -i (bir yerden) (baka bir yere) temelli olarak gtrmek. isim 1. tbbi (doku veya organla ilgili) nakil, transplantasyon. 2. baka bir yere yerletirilen kimse veya ey. transport trans.port trnsprt' fiil (bir yerden) (baka bir yere) gtrmek, tamak, nakletmek. transportation trans.por.ta.tion trnsprtey'n isim 1. tama, nakliye; tanma, nakledilme. 2. nakliye arac. transpose trans.pose trnspoz' fiil 1. (bir eylerin) srasn deitirmek: If you transpose the letters in the word "on" you get "no". "On" kelimesindeki harflerin srasn deitirirseniz sonu "no" olur. 2. to (bir eyi) (baka bir yere) koymak/aktarmak.

1413

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk transverse

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

trans.verse trnsvrs', trnzvrs' sfat enine, apraz. isim apraz ey.

transvestite

trans.ves.tite trnsves'tayt isim travesti, dier cinsin giysilerini giyip o cinsten biri gibi davranan kimse.

trap

trap trp isim 1. tuzak, kapan, kapanca. 2. hile, desise, dolap, tuzak. 3. argo az, gaga. fiil (trapped, trapping) 1. tuzaa drmek. 2. kapan ile tutmak/yakalamak. 3. engel olmak, set ekmek.

trapdoor

trap.door trp'dor' isim (tavanda, atda veya yerde) kapak eklinde kap.

trapeze trapper

tra.peze trpiz', trpiz' isim trapez. trap.per trp'r isim tuzak, krkl hayvanlar tuzakla yakalayan avc.

trappings

trap.pings trp'ngz isim, oul 1. ssl koum takm. 2. ss.

trapshooting trash

trap.shoot.ing trp'utng isim, spor trap. trash tr isim 1. erp, sprnt. 2. al rp. 3. p. 4. avam, ayaktakm. 5. deersiz ey. 6. sama, bo laf, zrva. fiil, argo ykmak, krp dkmek, tahrip etmek.

trashy trauma

trashysfat adi, deersiz. trau.ma tr'm, trau'mu isim (traumata/traumas) 1. tbbi yara, incinme, travma. 2. ruhbilim travma, sarsnt.

traumatic

trau.mat.ic trmt'k sfat 1. sarsnt douran, sarsc, travmatik. 2. tbbi yaraya ait, yaradan ileri gelen.

travel agency travel

seyahat acentesi. trav.el trv'l fiil (traveled/travelled, traveling/travelling) 1. yolculuk etmek, seyahat etmek. 2. gezmek, dolamak. 3. konuma dili hzl gitmek. isim 1. seyahat etme. 2. oul yolculuk, seyahat, gezi. 3. oul seyahatname.

traveler traveler's check traveling salesman traveller

trav.el.er trv'lr isim yolcu, seyyah, gezgin, gezmen. seyahat eki. gezici sat eleman. trav.el.ler trv'lr isim yolcu, seyyah, gezgin, gezmen.
1414

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk traveller's check traverse

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

seyahat eki. trav.erse trv'rs sfat apraz. isim 1. travers. 2. apraz duran ey. 3. kardan karya geme. fiil 1. bir yandan br yana geirmek; bir yandan br yana gemek. 2. bir yandan br yana uzanmak. 3. stnden gemek.

travesty

trav.es.ty trv'sti isim son derece beceriksizce yaplm bir taklit, karikatr, parodi, travesti.

trawl

trawl trl fiil 1. trol ile balk avlamak. 2. trol ile denizin dibini taramak. 3. oltayla balk avlamak. isim 1. trol. 2. kayk arkasndan ekilen ok engelli olta.

tray treacherous

tray trey isim tepsi, sini; tabla. treach.er.ous tre'rs sfat 1. hain. 2. arkadan vuran, kalle. 3. korkulur, tehlikeli.

treachery treacle tread in someone's footsteps tread on air tread on eggs tread on someone's toes

treach.er.y tre'ri isim hainlik, ihanet. trea.cle tri'kl isim, ngiliz ngilizcesi eker pekmezi. birini rnek almak, birinin izinden yrmek. sevinten ayaklar yere dememek. fazlasyla ll davranmak. birinin kuyruuna basmak, birini gcendirmek veya kzdrmak.

tread water tread

el ve ayaklarn hafif hareketiyle su iinde dik durmak. tread tred fiil (trod, trodden/trod) 1. on -e basmak, -in zerine basmak. 2. on -e basmak, -i inemek. 3. yrmek. isim 1. ayak bas. 2. yry. 3. merdiven basamann deme tahtas. 4. otomotiv lastik trtl.

treadle treadmill

trea.dle tred'l isim pedal, ayaklk. tread.mill tred'ml isim 1. ayak deirmeni. 2. skc ve monoton i.

treason

trea.son tri'zn isim 1. vatana ihanet. 2. ihanet, hyanet, hainlik.

treasonable treasure hunt treasure trove

trea.sonablesfat vatana ihanet trnden. saklanm bir eyi bulma oyunu. sahipsiz hazine veya define.

1415

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk treasure

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

treas.ure treq'r isim 1. hazine. 2. define. 3. deerli ey. fiil ok deerli saymak, zerine titremek.

treasurer treasury

treas.ur.er treq'rr isim haznedar, veznedar. treas.ur.y treq'ri isim 1. hazine. 2. bilgi hazinesi (kitap).

treat someone like dirt treat something as a joke treat something seriously treat

birini hie saymak, birini hor grmek. ii akaya vurmak. ii ciddiye almak. treat trit fiil 1. davranmak, muamele etmek. 2. tedavi etmek. 3. (konuyu) ilemek, ele almak. 4. (ham ya da ara mallar) ilemden geirmek, fiziksel, kimyasal deiikliklerle daha uygun, kullanlr duruma getirmek.

treatise treatment

trea.tise tri'ts isim bilimsel inceleme, tez. treat.ment trit'mnt isim 1. davran, muamele. 2. tedavi. 3. (konuyu) ele al biimi, ileyi. 4. kimya ilem.

treaty treble clef treble

trea.ty tri'ti isim antlama. mzik sol anahtar. tre.ble treb'l sfat 1. misli, kat. 2. mzik tiz. isim, mzik 1. soprano ses. 2. soprano sesli alg veya kimse, soprano. fiil misli artrmak; misli artmak, kat olmak.

tree trek trellis

tree tri isim aa. trek trek isim uzun ve zorlu bir yolculuk. trel.lis trel's isim kafes ii. fiil 1. kafes ii yapmak. 2. dallarn kafese sarmak.

tremble for tremble

iin endie etmek, iin kayglanmak. trem.ble trem'bl fiil 1. titremek. 2. rpermek. isim 1. titreme. 2. rperme.

tremendous

tre.men.dous trmen'ds sfat 1. ok byk, kocaman, muazzam. 2. konuma dili ok iyi, ahane, harika.

tremendously

tre.men.douslyzarf ok, son derece.

1416

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk tremor

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

trem.or trem'r, tri'mr isim 1. titreme. 2. rperme. 3. sarsnt.

tremulous trench coat trench warfare trench trenchant

trem.u.lous trem'yls sfat 1. titrek. 2. rkek. trenkot. siper harbi. trench tren isim 1. ukur, hendek. 2. askeri siper. trench.ant tren'nt sfat 1. keskin: a trenchant mind keskin zek. 2. etkili, kuvvetli, ikna edici. 3. sert, dokunakl, ac.

trend

trend trend fiil ynelmek, eilim gstermek. isim eilim; akm.

trepidation

trep.i.da.tion trepdey'n isim 1. korku. 2. endie, heyecan.

trespass

tres.pass tres'ps, tres'ps fiil 1. (on/upon) (bakasnn arazisine) izinsiz girmek, tecavz etmek. 2. on/upon -i ktye kullanmak, -i istismar etmek.

tress trestle

tress tres isim sa llesi, belik, bukle. tres.tle tres'l isim 1. masa ayakl, sehpa. 2. demir iskeletli kpr.

trial and error trial balance trial balloon

eitli yollar deneme, snama ve yanlma. muhasebecilik mizan. halkn tepkisini renmek iin bir plan hakknda verilen n haber.

trial heat trial

spor tecrbe kousu. tri.al tray'l isim, hukuk 1. duruma, yarglama, muhakeme. 2. deneme; denenme. 3. dert, ba belas. sfat deneme: trial period deneme devresi.

triangle triangular

tri.an.gle tray'ng.gl isim gen. tri.an.gu.lar trayng'gylr sfat 1. gen, gen biiminde. 2. l.

tribal tribe

trib.al tray'bl sfat kabileye ait. tribe trayb isim 1. kabile, boy; airet, oymak. 2. ayn snftan kimseler, grup. 3. biyoloji takm; snf; familya.

1417

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk tribulation

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

trib.u.la.tion trbyley'n isim 1. felaket, musibet. 2. dert, keder, byk sknt.

tribunal

tri.bu.nal trbyu'nl, traybyu'nl isim 1. mahkeme. 2. yarg krss.

tributary

trib.u.tar.y trb'yteri sfat 1. vergi veren. 2. baml. 3. hara olarak verilen. 4. bir rmaa karan (ayak). isim rmak aya.

tribute

trib.ute trb'yut isim 1. vme, sitayi, takdir. 2. hediye. 3. vergi. 4. hara.

trice trick

trice trays isim baknz in a trice trick trk isim 1. hile, oyun, dolap, numara. 2. sr: trick of the trade meslek srr. 3. det. fiil 1. aldatmak, kandrmak, hile yapmak. 2. out/up -i sslemek.

trickery trickle

trick.eryisim 1. hile. 2. hilekrlk. trick.le trk'l fiil 1. damla damla akmak; damla damla aktmak. 2. azar azar gelmek. isim damla damla akan ey.

trickster tricky

trick.ster trk'str isim hilekr, dzenbaz, kt. trick.y trk'i sfat 1. hileli. 2. ustalk isteyen. 3. becerikli, usta, hnerli.

tricycle tried trifle

tri.cy.cle tray'skl isim tekerlekli bisiklet, teker. tried trayd fiil baknz try sfat gvenilir, gvene layk. tri.fle tray'fl isim 1. nemsiz ey. 2. az miktar, czi ey. 3. ucuz ve adi ss eyas. 4. ngiliz ngilizcesi pandispanya, kremantiyi ve meyve ile yaplan bir tatl. fiil 1. with/over ile oynamak. 2. away (para, zaman v.b.'ni) bouna harcamak, arur etmek. 3. with -i ciddiye almamak, -i hafife almak. 4. bo eyler konumak. 5. oyalamak; oyalanmak.

trifling

tri.fling tray'flng sfat 1. nemsiz, ufak, czi, az. 2. deersiz, ie yaramaz.

trig trigger

trig trg isim, konuma dili trigonometri. trig.ger trg'r isim 1. tetik. 2. fotoraflk deklanr. fiil 1. balatmak; -e neden olmak, -e yol amak. 2.
1418

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

infilak ettirmek, patlatmak. 3. tetii ekip (silah) atelemek. trigonometric trigonometrical trigonometry trill trig.o.no.met.ric trgnmet'rk sfat trigonometrik. trig.o.no.met.ri.cal trgnmet'rkl sfat trigonometrik. trig.o.nom.e.try trgnam'tri isim trigonometri. trill trl fiil 1. sesi titremek; sesi titretmek. 2. titrek sesle sylemek. 3. titrek sesle akmak. isim 1. ses titremesi. 2. mzik titrek ses. 3. "r" sesinin titretilerek sylenmesi. trillion tril.lion trl'yn isim 1. trilyon, 3.888.888.888.888. 2. ngiliz ngilizcesi 3.888.888.888.888.888.888. trilogy trim tril.o.gy trl'ci isim l eser, l, triloqi. trim trm sfat, isim (trimmer, trimmest) temiz ve yakkl, biimli, k. fiil (trimmed, trimming) 1. (daha dzgn bir biim vermek amacyla bitkiyi) budamak. 2. (sa, sakal v.b.'ni) krkmak, kesip dzeltmek. 3. (dantel, perde v.b.'ni) sslemek, donatmak. 4. denizcilikle ilgili yk dzgn istif ederek (gemiyi) denklemek. 5. (yelkeni) rzgra gre dzeltmek. 6. havaclk ayarlamak. 7. konuma dili yenmek, malup etmek. 8. aldatmak. 9. azarlamak. 10. denizcilikle ilgili denk olmak. isim 1. dzen, tertip. 2. durum, hal, vaziyet. 3. ss. 4. artk. 5. denizcilikle ilgili (gemide) denge. 6. kyafet, klk. trimming trim.ming trm'ng isim 1. ss, ssleyici ey. 2. oul garnitr. 3. oul krpnt. 4. konuma dili yenilgi, malubiyet. Trinity trinket Trin.i.ty trn'ti isim baknz the Trinity trin.ket trng'kt isim 1. (yzk veya dme gibi) deersiz ss. 2. biblo. 3. ufak oyuncak. trio trip tri.o tri'yo isim l. trip trp fiil (tripped, tripping) 1. (on/over) aya (bir eye) taklp dmek; tkezlemek. 2. (up) -e elme takmak/atmak; -i elmelemek. 3. up artmak,
1419

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

yanltmak, yanln veya yalann yakalamak. 4. yanl yapmak, yanlmak, hata etmek. 5. hafif admlarla dans etmek veya komak. 6. argo uyuturucu madde etkisinde olmak, umak. isim 1. ksa yolculuk; gezi, gezinti. 2. hata, yanl. 3. aya (bir eye) taklp dme; tkezleme. 4. argo uyuturucu madde etkisi, uu. tripartite tripe tri.par.tite traypar'tayt sfat blmden oluan, l. tripe trayp isim 1. ikembe. 2. konuma dili sama, samalk. triple trip.le trp'l sfat 1. kat, misli. 2. l. fiil misli yapmak; misli olmak. isim, beysbol kalelik bir top vuruu. triplet trip.let trp'lt isim 1. eyden oluan takm, l. 2. zlerden biri. triplicate trip.li.cate trp'lkt sfat 1. kat, misli. 2. kopyadan oluan. isim nc kopya, nc nsha. tripod trite triumph tri.pod tray'pad isim ayakl sehpa, fotoraf sehpas. trite trayt sfat basmakalp, klie, bayat. tri.umph tray'mf isim 1. zafer, utku, yengi; parlak baar. 2. zafer alay. fiil 1. zafer kazanmak, galip gelmek, yenmek. 2. zaferi kutlamak. triumphal arch triumphal triumphant zafer tak. tri.um.phal tray^m'fl sfat zafere ait, zafer. tri.um.phant tray^m'fnt sfat 1. galip, utkulu, muzaffer; baarl. 2. zaferiyle vnen. trivet trivia triv.et trv't isim 1. nihale. 2. sacaya, sacayak. triv.i.a trv'iy isim, oul nemsiz eyler; fasa fiso; vr zvr. trivial triv.i.al trv'iyl sfat 1. sama, abes. 2. baya, sradan. 3. czi, nemsiz. triviality trod trodden triv.i.al.i.ty trviyl'ti isim 1. samalk. 2. fasa fiso. trod trad fiil baknz tread trod.den trad'n fiil baknz tread

1420

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk Trojan

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

Tro.jan tro'cn isim Truval. sfat 1. Truva, Truva'ya zg. 2. Truval.

troll trolley bus trolley car trolley

troll trol fiil oltay suda srkleyerek balk tutmak. troleybs. tramvay. trol.ley tral'i isim 1. tramvay. 2. ngiliz ngilizcesi el arabas, yk arabas. 3. ngiliz ngilizcesi drezin. 4. ngiliz ngilizcesi tekerlekli servis masas.

trolleyman

trol.ley.man tral'imn isim (trolleymen) 1. vatman. 2. tramvay biletisi.

trombone troop

trom.bone tram'bon isim, mzik trombon. troop trup isim 1. kta, birlik. 2. grup, takm. 3. (izcilikte) oymak. 4. oul ktalar, birlikler, askerler.

trooper

troop.er tru'pr isim (ehirleraras karayollarn denetleyen) (motorize) polis.

trophy

tro.phy tro'fi isim 1. hatra, anda. 2. kupa, dl. 3. ganimet.

tropic tropical trot out trot

tropic trap'k isim dnence, tropika. sfat tropikal. tropicalsfat tropikal. konuma dili ileri srmek, ne srmek. trot trat fiil (trotted, trotting) 1. trs gitmek. 2. komak. isim 1. trs. 2. kou.

trotter trouble spot

trot.terisim paa: sheep's trotter koyun paas. politika karklk veya atmalara sahne olan yer. 2. sorun yaratan/zayf nokta, sk sk arzalanan yer.

trouble

troub.le tr^b'l isim 1. rahatsz etmek, tedirgin etmek. 2. zmek. 3. skmak, ban artmak. 4. rahatsz etmek, zahmete sokmak, zahmet vermek. 5. sknt, zg, znt, strap. 6. dert, mesele, aksilik, i, bela: What's the trouble? Derdin ne?/Mesele ne?/Ne var? in trouble ba belada. 7. karklk. 8. zahmet: Don't go to any trouble on my account. Benim iin zahmete girmeyin. 9. makine bozukluk, arza. 10. rahatszlk, hastalk.

1421

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk troublemaker

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

troub.le.mak.er tr^b'lmeykr isim ortalk kartrc, fitneci, mesele karan kimse.

troubleshooter

troub.le.shoot.er tr^b'lutr isim aksaklklar saptayp zmleyen kimse.

troublesome

troub.le.some tr^b'lsm sfat 1. zahmetli, skntl, belal. 2. zntl. 3. ba belas, can skc.

trough

trough trf isim 1. tekne, yalak. 2. oluk. 3. iki dalga srt arasndaki ukur.

trounce troupe trouper trousers trousseau

trounce trauns fiil dvmek, pataklamak. troupe trup isim trup. trou'perisim trup yesi. trou.sers trau'zrz isim, oul pantolon. trous.seau tru'so, truso' isim (trousseaux/trousseaus) eyiz.

trout trowel

trout traut isim (trout/trouts) alabalk. trow.el trau'wl isim mala. fiil (troweled/trowelled, troweling/trowelling) mala ile svamak, malalamak.

trowsers troy pound troy weight Troy truant truce truck farm truck farming truck

trows.ers trau'zrz isim baknz trousers 191 gram, 72 ons. kuyumcu tarts. Troy troy isim Truva. tru.ant tru'wnt isim okul kaa. truce trus isim atekes, mtareke. bostan. bostanclk. truck tr^k fiil dei toku etmek, takas etmek, trampa etmek. isim 1. dei toku, takas, trampa. 2. (bostanda yetitirilen) sebze ve meyve.

trucking

truckingisim 1. kamyonculuk, kamyonla tayclk. 2. dei toku. 3. bostanclk.

truckle

truck.le tr^k'l fiil to -e yaltaklanmak; -e boyun emek, -e ba emek.

truculent

truc.u.lent tr^k'ylnt sfat 1. kavgac, saldrgan. 2. vahi, gaddar.


1422

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk trudge

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

trudge tr^c fiil glkle yrmek; yorgun argn yrmek. isim glkle yrme; yorgun argn yrme.

true colors true to life true

iyz. gerek hayatta olduu gibi. true tru sfat 1. doru, gerek. 2. hakiki, som: Is this true or imitation leather? Bu deri hakiki mi, yoksa taklit mi? 3. sadk, samimi. 4. asl, gerek. 5. tam, aslna uygun. 6. meru, asl. 7. samimi, iten.

true-blue truffle truism truly

true-blue tru'blu' sfat pek sadk, sznn eri. truf.fle tr^f'l, tru'fl isim domalan, yermantar. tru.ism tru'wzm isim herkese bilinen gerek. tru.ly tru'li zarf 1. gerekten, hakikaten. 2. dorulukla. 3. sadakatle. 6 samimiyetle. 4. tamamen, doru olarak.

trump card trump up trump

iskambil oyunlar koz. uydurmak, icat etmek. trump tr^mp isim 1. iskambil oyunlar koz. 2. konuma dili iyi adam. fiil, iskambil oyunlar 1. koz krmak, koz oynamak. 2. koz oynayarak almak.

trumpet

trum.pet tr^m'pt isim 1. boru. 2. borazan. 3. boru sesi. fiil 1. boru alarak ilan etmek. 2. ilan etmek, yaymak. 3. boru gibi ses karmak.

truncheon

trun.cheon tr^n'n isim 1. ksa ve kaln sopa. 2. ngiliz ngilizcesi cop.

trundle

trun.dle tr^n'dl fiil 1. yuvarlamak; yuvarlanmak. 2. (arabayla) tamak.

trunk call trunk

ube hatt araclyla konuma. trunk tr^ngk isim 1. gvde, beden. 2. sandk. 3. otomotiv bagaj. 4. zooloji hortum. 5. aa gvdesi, gvde. 6. oul erkek mayosu, ort.

truss up truss

balamak, iple balamak. truss tr^s isim 1. tbbi kask ba. 2. mimarlk kiri, destek. 3. kuru ot veya saman demeti. 4. balam, demet. fiil 1. skca balamak. 2. destek koymak.

trust in God

Allaha tevekkl etmek, tevekkl etmek.


1423

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk trust

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

trust tr^st isim 1. gven, itimat. 2. umut. 3. emanet. 4. sorumluluk; grev. 5. mtevellilik; mutemetlik. 6. trst. fiil 1. gvenmek, itimat etmek. 2. emanet etmek. 3. inanmak. 4. in -e gveni olmak.

trustee trustful trusting trustworthiness trustworthy truth

trus.tee tr^sti' isim mtevelli; yediemin. trust.fulsfat bakalarna gvenen/inanan. trust.ingsfat bakalarna gvenen/inanan. trust.wor.thi.nessisim gvenirlik. trust.wor.thy tr^st'wrdhi sfat gvenilir. truth truth isim 1. gerek, doru, hakikat: What he said is the truth. Onun syledii dorudur. 2. doruluk, gereklik. 3. drstlk, doruluk.

try for try on try one's fortune try one's hand at try one's luck try one's patience try one's wings

elde etmeye almak. prova etmek, giyip denemek. ansn denemek. -i denemek, -e el atmak. ansn denemek. sabrn tarmak. rendiklerini denemek: Let me have the wheel! I'd like to try my wings. Direksiyonu bana ver! rendiklerimi denemek istiyorum.

try out try

(birini veya bir eyi) denemek. try tray fiil 1. almak, uramak. 2. kalkmak, girimek. 3. denemek, snamak. 4. yormak. 5. hukuk yarglamak. 6. gayret etmek. isim 1. alma, urama. 2. deneme.

trying

try.ing tray'ng sfat 1. yorucu, zor, skntl. 2. bktrc, skc.

tryout tsar T-shirt tub

try.out tray'aut isim deneme, snama. tsar zar isim baknz czar T-shirt ti'rt isim tirt. tub t^b isim 1. tekne, leen. 2. banyo kveti. 3. konuma dili tekne.

tuba

tu.ba tu'b isim, mzik tuba.


1424

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk tubby tube

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

tub.by t^b'i sfat iman ve bodur, f gibi, bdk. tube tub isim 1. boru, tp. 2. ngiliz ngilizcesi metro. 3. konuma dili the televizyon. 4. otomotiv i lastik.

tubeless tuber tuberculosis tubing

tube.less tub'ls sfat, otomotiv i lastii olmayan. tu.ber tu'br isim, botanik yumrukk, yumru. tu.ber.cu.lo.sis tubrkylo'ss isim tberkloz, verem. tub.ing tu'bng isim (bir btn olarak) boru veya borular: I'll take two rolls of that plastic tubing. O plastik borudan iki kangal alacam.

tubular

tu.bu.lar tu'bylr sfat 1. boru eklindeki. 2. borulu. 3. boru sesi gibi.

tuck away tuck in

saklamak, gizlemek. ngiliz ngilizcesi, konuma dili yemek yemeye balamak.

tuck it away tuck someone in tuck

konuma dili byk miktarda yemek yemek. (gece uykusuna yatrlm) ocuun stn rtmek. tuck t^k fiil 1. in iine tkmak, iine sokmak. 2. under altna kvrmak. isim krma, pli.

tuckered Tuesday tuft

tuck.ered t^k'rd sfat baknz be tuckered out Tues.day tuz'di, tuz'dey, tyuz'di isim sal. tuft t^ft isim 1. (bir) tutam (sa); (bir) bek (ot). 2. (kuun tepesindeki) sorgu.

tug at one's heartstrings tug of war tug

-i ok duygulandrmak; -in yreini cz ettirmek. halat ekme oyunu. 2. iddetli rekabet. tug t^g fiil (tugged, tugging) kuvvetle ekmek. isim 1. kuvvetli eki. 2. rmorkr.

tugboat tuition tulip tulle tumble about tumble down tumble

isim rmorkr. tu.i.tion tuw'n isim 1. okul creti. 2. retim. tu.lip tu'lp isim lale. tulle tul isim tl. yuvarlanmak. dmek; drmek. tum.ble t^m'bl fiil 1. dmek, yklmak; drmek, ykmak. 2. yuvarlanmak; yuvarlamak. 3. takla atmak. 4.
1425

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

kartrmak, altst etmek. 5. rselemek. 6. konuma dili (to) (-i) akmak, anlamak, kavramak. isim 1. d. 2. takla. tumbledown tum.ble.down t^m'bldaun' sfat yklacak gibi, yklmak zere, yar ykk. tumbler tum.bler t^m'blr isim 1. (sapsz, ksa ve genie) bardak. 2. hacyatmaz. tummy tumor tumour tumult tum.my t^m'i isim, konuma dili karn, mide. tu.mor tu'mr isim tmr, ur. tu.mour tu'mr isim, ngiliz ngilizcesi baknz tumor tu.mult tu'mlt isim grlt, karklk, kargaalk, kargaa. tumultuous tu.mul.tu.ous tum^l'uws sfat 1. dzensiz. 2. grltl, kargaal. 3. frtnal, alkantl. 4. cokun. tuna fish tuna tune in (konserve) tonbal. tu.na tu'n isim (tuna/tunas) tonbal, orkinos. radyo 1. dalgay ayarlamak. 2. (belirli bir istasyonu) amak. tune up tune tuneful tuneless alglar akort etmek. 2. (motoru) ayar etmek. tune tun, tyun isim melodi, ezgi, name. tune.fulsfat ahenkli, ho sesli, nameli. tune.lesssfat 1. ahenksiz, namesiz. 2. sessiz, mziksiz. tuner tuning fork tuning Tunisia Tunisian tunnel tunerisim akortu. diyapazon. tun.ing tu'nng isim akort. Tu.ni.sia tuni'q, tuniq'iy isim Tunus. isim Tunuslu. sfat 1. Tunus, Tunus'a zg. 2. Tunuslu. tun.nel t^n'l isim tnel. fiil (tunneled/tunnelled, tunneling/ tunnelling) tnel amak. tunny turban turbaned tun.ny t^n'i isim orkinos, tonbal. tur.ban tr'bn isim 1. sark. 2. trban. tur.banedsfat 1. sarkl. 2. trbanl.

1426

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk turbid

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

tur.bid tr'bd sfat 1. bulank, amurlu. 2. kark, dzensiz.

turbidity turbine turbot turbulence

tur.bid.ityisim trbidite, bulanklk. tur.bine tr'bn, tr'bayn isim trbin. tur.bot tr'bt isim, zooloji (turbot/turbots) kalkan. tur.bu.lenceisim 1. suda/havada karklk, kargaalk. 2. trblans.

turbulent

tur.bu.lent tr'bylnt sfat 1. grltl patrtl, ok alkantl. 2. kavgac; karklk karan. 3. trblansl (su, hava). 4. kaynayan (duygular).

Turcoman turd tureen turf

Tur.co.man tr'kmn isim, sfat baknz Turkoman turd trd isim 1. kaka, bok. 2. argo it herif; kaltak kar. tu.reen turin' isim byk orba ksesi. turf trf isim (turfs/turves) 1. imenlik, im. 2. kesek. 3. konuma dili yetki/uzmanlk alan. 4. konuma dili (Birinin) mahallesini ehrini v.b.'ni aka yoluyla belirtir.): This is my turf! Buras benim yerim! (Bu yzden benim szm geer burada.). fiil imlendirmek.

turgid

tur.gid tr'cd sfat 1. imi, ikin. 2. abartmal, iirilmi, tumturakl.

turgor Turk Turkestan Turkey carpet Turkey red Turkey Turki

tur.gor tr'gr isim, biyoloji turgor. Turk trk isim Trk. Tur.ke.stan trkstn' isim baknz Turkistan Trk hals. 2. ark hals. kkkrmzs, kkboyas. Tur.key tr'ki isim Trkiye. Tur.ki tr'ki sfat Trki, Orta Asyal Trklere veya dillerine zg. isim Trki, Orta Asyal Trk.

Turkic

Tur.kic tr'kk sfat 1. Trk dillerine ait, Trk. 2. Trk dillerinden birini konuanlara ait, Trk.

Turkish bath Turkish delight Turkish Turkistan

(alaturka) hamam. lokum. Turk.ish tr'k isim Trke. sfat 1. Trk. 2. Trke. Tur.ki.stan trkstn' isim Trkistan.
1427

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk Turkman Turkmen

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

Turk.man trk'mn isim (Turkmen) Trkmen. Turk.men trk'mn isim (Turkmen) 1. Trkmen. 2. Trkmence. sfat 1. Trkmen. 2. Trkmence.

Turkmenistan Turkoman

Turk.me.ni.stan trkmenstn' isim Trkmenistan. Tur.ko.man tr'kmn isim 1. sfat Trkmen. 2. Trkmence.

turmoil turn a deaf ear to turn a deaf ear turn a hand to turn a hand

tur.moil tr'moyl isim karklk, kargaa. -i iitmezlikten gelmek, -e kulak asmamak. kulak asmamak, aldrmamak. (bir ile uramaya) balamak, (bir ie) el atmak. (fiziki) i yapmak: He won't turn his hand. Parman bile kprdatmaz.

turn a somersault turn about turn against turn an honest penny turn and turn about turn aside turn away

takla atmak. br tarafa dnmek. aleyhine dnmek; aleyhine dndrmek. drste ve aln teri ile para kazanmak. nbetlee, nbetle, sra ile. bir yana dnmek. 2. saptrmak, vazgeirmek. baka tarafa yneltmek. 2. kovmak. 3. dnp gitmek, sapmak. 4. vazgemek.

turn back turn bad turn down

geri evirmek. 2. geri dnmek. (hava) bozmak. 2. (st, et, yumurta v.b.) bozulmak. kvrmak, bkmek. 2. reddetmek, geri evirmek. 3. ksmak.

turn in

iine kvrmak, ieriye doru evirmek. 2. teslim etmek. 3. konuma dili yatmak.

turn inside out turn into

iini dna evirmek, tersyz etmek. olmak, kesilmek, -e dnmek, -e dnmek. 2. -e evirmek, -e dntrmek, -e deitirmek. 3. -e tercme etmek, -e evirmek.

turn loose turn of mind turn of phrase

serbest brakmak, salvermek. zihniyet, dnce tarz. anlatm tarz, slup.


1428

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk turn off

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

kapamak. 2. kesmek. 3. lafa bomak, sz evirip cevapsz brakmak. 4. -den sapmak. 5. ngiliz ngilizcesi iine son vermek, yol vermek. 6. argo cann skmak.

turn on

amak. 2. evirmek. 3. argo heyecanlandrmak, esritmek; merakn veya ilgisini uyandrmak. 4. bal olmak, bakmak. 5. dman olmak. 6. saldrmak. 7. cinsel istek uyandrmak.

turn one's ankle turn one's back on someone turn one's back on something turn one's back on turn one's hand to turn one's hand

ayak bileini burkmak. birine/bir eye srt evirmek. birine/bir eye srt evirmek. -e srt evirmek. (bir ile uramaya) balamak, (bir ie) el atmak. (fiziki) i yapmak: He won't turn his hand. Parman bile kprdatmaz.

turn one's head turn out

-in ban dndrmek, -i gururlandrmak. tersyz etmek. 2. dar atmak, kovmak. 3. otlatmak iin darya karmak. 4. dna dnmek. 5. yapmak, karmak, retmek, meydana getirmek. 6. sndrmek. 7. katlmak. 8. konuma dili yataktan kalkmak. 9. olmak, kmak.

turn over a new leaf turn over

hayatn daha iyi bir yola koymak, yeniden balamak. evirmek, devirmek. 2. havale etmek, teslim etmek. 3. devretmek. 4. zihninde evirip evirmek. 5. altst olmak, devrilmek, dnmek. 6. (mal) alp satmak.

turn pale turn round turn signal

sapsar kesilmek. evirmek; evrilmek, dnmek. (otomobilin hangi yne dneceini gsteren) iaret lambas/sinyal lambas.

turn someone around one's little finger turn someone's head turn something about turn something to good account turn something to one's purpose

birini parmanda oynatmak.

birinin ban dndrmek. bireyi evirip evirmek. bir eyi deerlendirmek. bir eyden yararlanmak.
1429

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk turn tail turn the corner turn the tables on turn the tables turn the tide turn thumbs down on turn to

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

cesaretini yitirip kamak. keyi dnmek. 2. krizi geirmek, tehlikeyi atlatmak. durumu tersine evirmek. durumu tersine evirmek. olaylarn gidiini yzde yz/btnyle deitirmek. -i reddetmek. -e bavurmak, -in yardmn istemek. 2. (akln, dikkatini) -e vermek. 3. (belirli bir sayfay) amak.

turn traitor turn up one's nose at

hain olmak, hainlik etmek. -i hor grmek, -e burun bkmek, -e burun kvrmak, -i beenmemek. 2. -i reddetmek.

turn up

yukar evirmek, evirip kaldrmak. 2. amak, evirmek. 3. ortaya kmak. 4. gelmek. 5. bulunmak.

turn upside down turn

altst etmek; altst olmak. 2. devrilmek. turn trn isim 1. dn, devir, dnme. 2. sapma, sap. 3. viraq, dneme. 4. kvrm, dirsek. 5. konuma dili korkutma, dn koparma. 6. gezme, dolama. 7. sra. 8. deiim, nbet. 9. yetenek. 10. biim. 11. yn. 12. konuma dili sarsnt, ok. 13. deiiklik, deiim.

turncoat

turn.coat trn'kot isim dnek adam, prensip deitiren kimse.

turning point turning

dnm noktas. turn.ing tr'nng isim 1. dn, dnme. 2. yoldan sapma veya kma. 3. dneme, dn yeri.

turnip turnout turnover

tur.nip tr'np isim algam. turn.out trn'aut isim katlanlar, toplant mevcudu. turn.o.ver trn'ovr isim 1. devrilme. 2. ticaret sermaye devri. 3. ticaret i hacmi. 4. meyval turta.

turnpike turnstile turpentine turquoise

turn.pike trn'payk isim paral otoyol. turn.stile trn'stayl isim turnike. tur.pen.tine tr'pntayn isim terebentin. tur.juoise tr'koyz, tr'kwoyz isim firuze, trkuvaz. sfat trkuvaz, yeile alan mavi.

1430

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk turret

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

tur.ret tr't isim 1. mimarlk ufak kule. 2. askeri dner taret.

turtle turtledove turtleneck

tur.tle tr'tl isim kaplumbaa. tur.tle.dove tr'tld^v isim kumru. tur.tle.neck tr'tlnek isim 1. balk yaka. 2. balk kaza.

tusk

tusk t^sk isim 1. fildii. 2. mors veya yabandomuzunun uzun azdii.

tussle

tus.sle t^s'l fiil 1. (with) (ile) dvmek. 2. (with) (ile) mcadele etmek, cebellemek, uramak. isim 1. dvme, dv. 2. mcadele, urama.

tut Tut, tut!

tut t^t nlem baknz Tut, tut! Bir eyin onaylanmadn vurgulamak iin sylenir: Tut, tut, you shouldn't be reading other people's mail! A, bakalarnn mektuplarn okumamalsn byle!

tutelage

tu.te.lage tu'tlc isim 1. vasilik, vesayet. 2. koruma, himaye. 3. vesayet altnda olma.

tutor

tu.tor tu'tr isim 1. zel retmen. 2. ngiliz ngilizcesi retmen. fiil 1. zel ders vermek. 2. ders vermek.

tux tuxedo TV twaddle

tux t^ks isim, konuma dili smokin. tux.e.do t^ksi'do isim smokin. TV tivi' isim televizyon, TV. twad.dle twad'l fiil bo laf etmek, samalamak, zrvalamak. isim bo laf, sama, zrva.

twang

twang twng fiil 1. tngrdamak; tngrdatmak. 2. genizden konumak veya ses karmak. isim 1. tngrt. 2. genizden kan ses.

tweak

tweak twik fiil 1. (elle) bkvermek, ekivermek. 2. den makas almak, -den kesme almak. isim 1. (elle) bkverme, ekiverme. 2. makas alma, kesme alma.

tweed tweezers twelfth

tweed twid isim tvit. tweez.ers twi'zrz isim, oul cmbz. twelfth twelfth sfat, isim 1. on ikinci. 2. on ikide bir.

1431

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk twelve

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

twelve twelv sfat on iki. isim on iki, on iki rakam (32, XII).

twentieth

twen.ti.eth twen'tiyth sfat, isim 1. yirminci. 2. yirmide bir.

twenty

twen.ty twen'ti sfat yirmi. isim yirmi, yirmi rakam (28, XX).

twice a day twice

gnde iki kez. twice tways zarf 1. iki kez, iki kere, iki defa. 2. iki kat, iki misli.

twiddle one's thumbs

baparmaklarn birbirinin etrafnda evirmek. 2. vakit ldrmek.

twiddle twig twilight twin

twid.dle twd'l fiil baknz twiddle one's thumbs twig twg isim ince dal, srgn. twi.light tway'layt isim alacakaranlk. twin twn sfat 1. ikiz. 2. ift: twin beds ift yatak. isim ikiz:

twine

twine twayn isim 1. sicim. 2. sarma, bkme. fiil 1. sarmak, dolamak, bkmek; sarlmak, dolanmak.

twinge

twinge twnc fiil birdenbire sanc vermek; birdenbire sanclanmak. isim 1. (birden saplanan) iddetli sanc. 2. azap, znt, sz.

twinkle

twin.kle twng'kl fiil 1. prldamak, ldamak. 2. (gzler) parlamak. 3. gz krptrmak. isim 1. prldama. 2. prlt, lt. 3. gz krptrma.

twirl

twirl twrl fiil hzla dnmek, frldanmak; hzla dndrmek, frldatmak, hzla evirmek.

twist off twist one's ankle

bkp koparmak. aya burkulmak, ayan burkmak, ayak bileini burkmak. She's sprained her ankle. Aya burkulmu.

twist someone around one's little finger twist someone's arm twist someone's words twist up

birini parmann ucunda oynatmak.

birini zorlamak/mecbur etmek. birinin szlerini arptmak. bkp brakmak.

1432

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk twist

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

twist twst fiil 1. bkmek, sarmak, burmak; bklmek, sarlmak, burulmak. 2. ters anlam vermek, arptmak. isim 1. bklme, sarlma, burulma. 2. ibriim; sicim. 3. dm. 4. dnme, dn. 5. tvist dans. 6. deiiklik.

twisted twister

twistedsfat 1. bklm. 2. arpk, sapkn. twisterisim 1. bken ey veya kimse. 2. dne dne giden top. 3. kasrga; hortum.

twit

twit twt fiil (twitted, twitting) 1. azarlamak, kusurunu yzne vurmak. 2. taklmak, satamak. isim 1. taklma, satama. 2. konuma dili salak, aptal.

twitch

twitch tw fiil 1. kapp ekmek. 2. seirmek; seirtmek.

twitter two cents worth

twit.ter twit'r fiil cvldamak. isim cvlt. konuma dili gr, fikir: get /put in one's two cents worth fikrini sylemek.

Two from ten leaves eight. Two into six is three. Two plus three is five. two

Ondan iki karsa sekiz kalr. Alty ikiye blnce eder. ki art be eder. two tu sfat 1. iki. 2. ift. isim 1. iki, iki rakam (2, II). 2. iskambil oyunlar ikili.

two-bit

two-bit tu'bt sfat, konuma dili iki paralk, be para etmez, be paralk.

two-edged

two-edged tu'ecd' sfat 1. iki azl, iki yz keskin. 2. iki anlaml. 3. iki etkili.

two-faced

two-faced tu'feyst' sfat 1. iki yzl. 2. ikiyzl, riyakr.

two-fisted

two-fist.ed tu'fs'td sfat, konuma dili kuvvetli ve saldrgan.

twofold two-piece

two.fold tu'fold' sfat, zarf iki kat, iki misli. two-piece tu'pis' sfat iki paral: two-piece dress dpiyes.

two-seater two-way

two-seater tu'sitr isim iki kiilik araba veya uak. two-way tu'wey' sfat 1. iki ynl: two-way traffic iki ynl trafik. 2. iki dorultuda.
1433

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk tycoon

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

ty.coon taykun' isim, konuma dili ok zengin ve nfuzlu iadam, kral.

type up type

daktilo etmek; bilgisayarda yazmak. type tayp isim 1. eit, cins, tr, tip. 2. numune, rnek. 3. snf, kategori. 4. ideal rnek. 5. matbaaclk basma harf veya harfler; hurufat. fiil 1. daktilo etmek. 2. daktiloda yazmak. 3. tipini veya trn saptamak; belirli bir kategoriye ayrmak.

typescript typesetter typewriter typhoid fever typhoid typhoon typhus fever typhus typical typically

type.script tayp'skrpt isim daktilo ile yazlm yaz. type.set.ter tayp'setr isim dizgici, mrettip. type.writ.er tayp'raytr isim daktilo. tbbi tifo. ty.phoid tay'foyd isim, tbbi tifo, karahumma. ty.phoon tay'fun isim tayfun. tbbi tifs, lekelihumma. ty.phus tay'fs isim, tbbi tifs, lekelihumma. typ.i.cal tp'kl sfat 1. tipik. 2. tipine zg. typ.i.callyzarf 1. tipik olarak. 2. tipik derecede. 3. genellikle.

typify

typ.i.fy tp'fay fiil 1. -in tipik rnei olmak. 2. -in simgesi olmak, -i simgelemek.

typist typo

typ.ist tay'pst isim daktilograf. ty.po tay'po isim, konuma dili bask hatas; dizgi yanl/hatas.

typographic error typographic

bask hatas; dizgi yanl/hatas. ty.po.graph.ic taypgrf'k sfat basmla ilgili, tipografik.

typographical error typographical

bask hatas; dizgi yanl/hatas. ty.po.graph.i.cal taypgrf'kl sfat basmla ilgili, tipografik.

typography

ty.pog.ra.phy taypag'rfi isim 1. bask, basl eyin biimi veya grnm. 2. basmclk, tipografya.

tyrannise

tyr.an.nise tr'nayz fiil, ngiliz ngilizcesi baknz tyrannize


1434

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk tyrannize tyrannous tyranny

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

tyr.an.nize tr'nayz fiil (over) -e zulmetmek, -i ezmek. tyr.an.nous tr'ns sfat zalimce, zorbaca. tyr.an.ny tr'ni isim 1. zulm, zorbalk, gaddarlk, despotluk. 2. zorbalk ynetimi; zorba hkmet.

tyrant

ty.rant tay'rnt isim 1. zorba, zalim. 2. tiran, zorba hkmdar, despot.

tyre tzar U

tyre tayr isim, otomotiv, ngiliz ngilizcesi baknz tire tzar zar isim baknz czar U, u yu isim 1. U, ngiliz alfabesinin yirmi birinci harfi. 2. U eklinde ey.

U.K.

U.K. yu'key' ksaltma the United Kingdom (of Great Britain and Northern Ireland) Birleik Krallk (Byk Britanya ve Kuzey rlanda Birleik Krall).

U.N.

U.N. yu'en' ksaltma the United Nations B.M. (Birlemi Milletler)

U.S.

U.S. yu'es' ksaltma the United States of America A.B.D. (Amerika Birleik Devletleri).

U.S.A.

U.S.A. yu'es'ey' ksaltma the United States of America A.B.D. (Amerika Birleik Devletleri).

U.S.A.F.

U.S.A.F. yu'es'ey'ef' ksaltma the United States Air Force A.B.D. Hv. Kuv. (Amerika Birleik Devletleri Hava Kuvvetleri).

U.S.S.R.

U.S.S.R. yu'es'es'ar' ksaltma, tarih the Union of Soviet Socialist Republics S.S.C.B. (Sovyet Sosyalist Cumhuriyetleri Birlii).

ubiquitous

u.bij.ui.tous yubk'wts sfat ayn zamanda her yerde bulunan.

U-boat U-bolt

U-boat yu'bot isim Alman denizalts. U-bolt yu'bolt isim U harfi biiminde iki ucu yivli cvata.

udder UFO

ud.der ^d'r isim inek memesi. UFO yu'ef'o' ksaltma baknz unidentified flying obqect

Uganda

U.gan.da yugn'd isim Uganda.


1435

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk Ugandan

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

isim Ugandal. sfat 1. Uganda, Uganda'ya zg. 2. Ugandal.

ugh

ugh ^h, ^g nlem Of!/f! (Nefret veya tiksinme belirtir.).

ugly

ug.ly ^g'li sfat 1. irkin. 2. iren. 3. kt, tatsz, naho. 4. konuma dili ters, huysuz. 5. frtnal.

Ukraine Ukrainia Ukrainian

U.kraine yukreyn' isim baknz the Ukraine U.krain.i.a yukrey'niy isim Ukrayna. isim 1. Ukraynal. 2. Ukraynaca. sfat 1. Ukrayna, Ukrayna'ya zg. 2. Ukraynaca. 3. Ukraynal.

ulama ulcer ulcerate

u.la.ma ulma' isim ulema. ul.cer ^l'sr isim 1. lser. 2. irinli yara. ul.cer.ate ^l'sreyt fiil lsere dnmek, lserlemek; lsere dntrmek, lserletirmek.

ulcerous

ul.cer.ous ^l'srs sfat 1. lserli. 2. lser trnden. 3. lsere dnm, lserlemi.

ulema ulterior

u.le.ma ulma' isim baknz ulama ul.te.ri.or ^ltr'iyr sfat 1. gizli, aa vurulmam, itiraf edilmemi: ulterior motive gizli ama. 2. sonraki. 3. te yandaki, tedeki.

ultimate

ul.ti.mate ^l'tmt sfat 1. son, nihai, en son: ultimate reality son gerek. 2. esas, temel: ultimate principles temel ilkeler. 3. en byk, en yksek: the ultimate good en byk iyilik.

ultimately ultimatum

ul.ti.mate.lyzarf eninde sonunda. ul.ti.ma.tum ^ltmey'tm isim (ultimatums/ultimata) ltimatom.

ultra

ul.tra ^l'tr sfat ar, son derece. isim arc, arclk yanls.

ultraconservative

ul.tra.con.ser.va.tive ^ltrknsr'vtv sfat ar derecede tutucu/muhafazakr.

ultramodern

ul.tra.mod.ern ^ltrmad'rn sfat son derece modern, ltramodern, ast.

ultrared

ul.tra.red ^ltrred' sfat kzltesi, enfraruq.


1436

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk ultrasonic ultrasound ultraviolet umber umbilical cord umbilical

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

ul.tra.son.ic ^ltrsan'k sfat ltrasonik. ul.tra.sound ^l'trsaund isim ltrason. ul.tra.vi.o.let ^ltrvay'lt sfat ltraviyole, mortesi. um.ber ^m'br isim ombra. anatomi gbek kordonu. um.bil.i.cal ^mbl'kl sfat 1. gbee ait. 2. gbee yakn.

umbra

um.bra ^m'br isim (umbras/umbrae) 1. glge. 2. gkbilim tam glge. 3. minakop, talevrei, glgebal.

umbrage

um.brage ^m'brc isim 1. gcenme, alnma. 2. glge. 3. glge yapan ey (aa).

umbrella pine umbrella stand umbrella

fstkam. emsiyelik. um.brel.la ^mbrel' isim emsiye. sfat btn kapsayan.

umbrine

um.brine ^m'brayn isim minakop, talevrei, glgebal.

umlaut

um.laut m'laut isim nl harf zerine konulan ift nokta.

umpire umpteen ununable

um.pire ^m'payr isim hakem. fiil hakemlik yapmak. ump.teen ^m'tin', ^mp'tin' sfat saysz, pek ok. un-nek -siz, -sz, gayri. un.a.ble ^ney'bl sfat 1. yapamaz, elinden gelmez. 2. beceriksiz.

unabridged unacceptable unaccommodating

un.a.bridged ^nbrcd' sfat ksaltlmam, tam. un.ac.cept.a.ble ^nksep'tbl sfat kabul edilemez. un.ac.com.mo.dat.ing ^nkam'deytng sfat kendi rahatn feda edemeyen.

unaccompanied

un.ac.com.pa.nied ^nk^m'pnid sfat 1. yannda kimse olmayan, elik edilmeyen, yalnz. 2. mzik elik edilmeyen, refakatsiz.

unaccountable

un.ac.count.a.ble ^nkaun'tbl sfat 1. anlalmaz, garip. 2. sorumsuz, hesab verilmeyen. 3. olaanst.

1437

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk unaccustomed

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

un.ac.cus.tomed ^nk^s'tmd sfat allmam, allmadk.

unaffected

un.af.fect.ed ^nfek'td sfat 1. yapmacksz, doal, tabii. 2. etkilenmemi.

unaided

un.aid.ed ^neyd'd sfat yardmsz, kendi bana, yalnz bana.

unalterable

un.al.ter.a.ble ^nl'trbl sfat deitirilmesi imknsz, deitirilemez.

unanimity unanimous unanimously unanswerable

u.na.nim.i.ty yunnm'ti isim oybirlii, ittifak. u.nan.i.mous yunn'ms sfat ayn fikirde, mttefik. u.nan.i.mous.lyzarf oybirliiyle, ittifakla. un.an.swer.a.ble ^nn'srbl sfat 1. cevaplandrlamaz, yantlanamaz. 2. rtlemez; itiraz edilemez. 3. sorumlu tutulamaz.

unappealing

un.ap.peal.ing ^npi'lng sfat zevksiz, ekici olmayan, naho.

unapproachable

un.ap.proach.a.ble ^npro'bl sfat 1. yaklalmaz. 2. esiz, emsalsiz.

unarmed unashamed unassailable

un.armed ^narmd' sfat silahsz. un.a.shamed ^neymd' sfat utanmayan, utanmaz. un.as.sail.a.ble ^nseyl'bl sfat doruluundan phe edilemez; su gtrmez, rtlemez.

unassisted

un.as.sist.ed ^nss'td sfat yardmcsz; yardmsz. zarf yalnz bana, yardm grmeden.

unassuming

un.as.sum.ing ^nsu'mng sfat alakgnll, mtevaz, gsterisiz.

unattached

un.at.tached ^ntt' sfat 1. bal olmayan. 2. ei veya nianls olmayan, bekr.

unattainable

un.at.tain.a.ble ^ntey'nbl sfat elde edilemez, ulalmaz.

unattended

un.at.tend.ed ^nten'dd sfat 1. baklmam, yaplmam (i). 2. ihmal edilmi. 3. yalnz, refakatsiz. 4. babo.

1438

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk unattractive

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

un.at.trac.tive ^ntrk'tv sfat ekici olmayan, sevimsiz, cazibesiz.

unauthorized

un.au.thor.ized ^n'thrayzd sfat 1. yetkisiz. 2. izinsiz. 3. resmi olmayan.

unavailable

un.a.vail.a.ble ^nvey'lbl sfat mevcut olmayan, bulunmayan.

unavailing

un.a.vail.ing ^nvey'lng sfat bo, nafile, beyhude, yararsz, faydasz.

unavoidable

un.a.void.a.ble ^nvoy'dbl sfat kanlmaz, nne geilmez.

unaware unawares

un.a.ware ^nwer' sfat baknz be unaware of un.a.wares ^nwerz' zarf baknz catch someone unawares take someone unawares

unbalance unbalanced

un.bal.ance ^nbl'ns fiil dengesini bozmak. un.bal.anced ^nbl'nst sfat 1. dengesiz. 2. akli dengesi bozuk.

unbearable unbeaten

un.bear.a.ble ^nber'bl sfat ekilmez, dayanlmaz. un.beat.en ^nbi'tn sfat 1. yenilmemi. 2. krlmam (rekor). 3. ayak baslmam.

unbecoming

un.be.com.ing ^nbk^m'ng sfat 1. yakksz, uygunsuz, yakk almayan: unbecoming behavior uygunsuz davran. 2. yakmayan: Her new dress is unbecoming. Yeni elbisesi ona yakmam.

unbeknown

un.be.known ^nbnon' sfat 1. to -in haberi olmadan, den habersiz. 2. to -ce bilinmeyen, -ce mehul.

unbeknownst

un.be.knownst ^nbnonst' sfat 1. to -in haberi olmadan, -den habersiz. Unbeknownst to us, they had already bought the house. Bizim haberimiz olmadan evi almlard bile. 2. to -ce bilinmeyen, -ce mehul.

unbelievable unbeliever

un.be.liev.a.ble ^nbli'vbl sfat inanlmaz. un.be.liev.er ^nbli'vr isim 1. Allaha inanmayan kimse, imansz, inansz. 2. (bir eye/birine) inanmayan kimse.

unbelieving

un.be.liev.ing ^nbli'vng sfat 1. inanmayan, pheci. 2. iman etmeyen, imansz, inansz.


1439

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk unbending

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

un.bend.ing ^nben'dng sfat kararndan dnmez, boyun emez.

unbiased

un.bi.ased ^nbay'st sfat taraf tutmayan, tarafsz, yansz.

unbidden

un.bid.den ^nbd'n sfat 1. davetsiz. 2. kendiliinden gelen (fikir).

unbleached muslin unbleached unblemished unblushing unblushingly unborn

amerikanbezi. un.bleached ^nblit' sfat aartlmam. un.blem.ished ^nblem't sfat lekesiz, kusursuz. un.blush.ing ^nbl^'ng sfat utanmaz, yzsz. un.blush.ing.lyzarf utanmadan. un.born ^nbrn' sfat 1. domam, henz dnyaya gelmemi. 2. gelecek, mstakbel.

unbound unbowed

un.bound ^nbaund' sfat ciltlenmemi, ciltsiz. un.bowed ^nbaud' sfat eilmemi, ba ememi, boyun ememi.

unbridled

un.bri.dled ^nbray'dld sfat 1. dizginsiz, dizgin vurulmam (at). 2. ar, dizginsiz, lsz.

unbroken

un.bro.ken ^nbro'kn sfat 1. krlmam, btn. 2. srekli, aralksz. 3. boyun ememi. 4. yarda kesilmemi. 5. terbiye edilmemi, altrlmam (at).

unbuckle unburden

un.buck.le ^nb^k'l fiil tokasn amak. un.bur.den ^nbr'dn fiil 1. ykten kurtarmak. 2. derdini dkmek.

unbusinesslike unbutton uncalled-for

un.busi.ness.like ^nbz'nslayk sfat i dzenine aykr. un.but.ton ^nb^t'n fiil dmelerini zmek. un.called-for ^nkld'fr sfat 1. gereksiz, lzumsuz, istenilmeyen. 2. yersiz, yerinde olmayan. 3. haksz.

uncanny

un.can.ny ^nkn'i sfat 1. acayip. 2. esrarengiz, olaanst. 3. tekin olmayan.

uncap

un.cap ^nkp' fiil (uncapped, uncapping) kapan amak.

uncared-for

un.cared-for ^nkerd'fr sfat bakmsz.

1440

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk unceasing

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

un.ceas.ing ^nsi'sng sfat 1. srekli, aralksz. 2. sonsuz, bitmez tkenmez.

unceremonious

un.cer.e.mo.ni.ous ^nsermo'niys sfat 1. nezaketsizce yaplan, kaba. 2. teklifsiz. 3. resmi olmayan.

uncertain

un.cer.tain ^nsr'tn sfat 1. pheli. 2. belirsiz. 3. kesin olmayan. 4. gvenilmez. 5. kararsz. 6. deiken, dnek.

uncertainty

un.cer.tain.tyisim 1. kuku, phe, tereddt. 2. belirsizlik. 3. kesinsizlik.

unchangeable unchanged unchanging uncharitable

un.change.a.ble ^neyn'cbl sfat deimez. un.changed ^neyncd' sfat deimemi. un.chang.ing ^neyn'cng sfat deimez, deimeyen. un.char.i.ta.ble ^ner'tbl sfat 1. acmasz, sert, kat yrekli. 2. balamaz, affetmeyen. 3. kusur bulan.

uncharted

un.chart.ed ^nar'td sfat 1. haritas yaplmam. 2. bilinmeyen, mehul.

unchecked

un.checked ^nekt' sfat 1. kontrol edilmemi; n alnmam. 2. babo braklm, kontrolsz.

unchristian

un.chris.tian ^nkrs'n sfat 1. Hristiyan olmayan. 2. Hristiyanla aykr, Hristiyana yakmaz. 3. acmasz, merhametsiz. 4. nazik olmayan, kaba.

uncircumcised uncivil uncivilised

un.cir.cum.cised ^nsr'kmsayzd sfat snnetsiz. un.civ.il ^nsv'l sfat kaba, nezaketsiz. un.civ.i.lised ^nsv'layzd sfat, ngiliz ngilizcesi baknz uncivilized

uncivilized

un.civ.i.lized ^nsv'layzd sfat 1. medeniyetsiz. 2. vahi.

unclaimed unclasp

un.claimed ^nkleymd' sfat sahibi kmam. un.clasp ^nklsp' fiil 1. (sklan eli) brakmak. 2. (tokay) amak.

Uncle Sam

konuma dili, Amerikan ngilizcesi Sam Amca (Amerika Birleik Devletleri iin bir ad).

uncle

un.cle ^ng'kl isim 1. amca: paternal uncle amca. 2. day: maternal uncle day. 3. enite: Aunt Helen's

1441

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

husband is one of my uncles. Helen Teyze'nin kocas enitelerimden biri. 4. amca, yal adam. 5. argo tefeci. unclean un.clean ^nklin' sfat 1. kirli, pis. 2. murdar. 3. ahlaksz, gnahkr. unclear un.clear ^nklr' sfat 1. bulank. 2. zor anlalr. 3. kark. unclench un.clench ^nklen' fiil (sklm eli) amak veya atrmak; (sklm el) almak. unclinch uncloak un.clinch ^nkln' fiil baknz unclench un.cloak ^nklok' fiil 1. rtsn kaldrmak. 2. meydana karmak, aa vurmak, ortaya dkmek. unclog un.clog ^nklag' fiil (unclogged, unclogging) (tkank bir eyi) amak: This substance will unclog the bathtub drain. Bu madde banyo kvetindeki tkankl giderir. unclose uncoil un.close ^nkloz' fiil amak; almak. un.coil ^nkoyl' fiil (halka eklinde sarl bir eyi) amak, zmek; almak, zlmek. uncomfortable un.com.fort.a.ble ^nk^m'frtbl, ^nk^mf'tbl sfat 1. rahatsz. 2. rahatsz edici, naho. uncommitted un.com.mit.ted ^nkmt'd sfat 1. taahht altna girmemi. 2. bamsz. 3. fikrini sylememi. uncommon un.com.mon ^nkam'n sfat 1. nadir, seyrek. 2. olaanst, fevkalade. uncommonly un.com.mon.lyzarf 1. olaanst bir ekilde. 2. nadiren. uncommunicative un.com.mu.ni.ca.tive ^nkmyu'nkeytv, ^nkmyu'nktv sfat ketum, az sk, az konuan. uncomplaining un.com.plain.ing ^nkmpleyn'ng sfat ikyet etmeyen, sabrl. uncompromising un.com.pro.mis.ing ^nkam'prmayzng sfat 1. dnce, ilke veya kararlarndan vazgemez. 2. uzlamaz, uyumaz. 3. sznden dnmez. 4. kat, sert. unconcealed un.con.cealed ^nknsild' sfat akta olan, ak, gizlenmemi.
1442

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk unconcern unconcerned unconditional unconditionally unconfirmed uncongenial

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

un.con.cern ^nknsrn' isim ilgisizlik, kaytszlk. un.con.cern.edsfat ilgisiz, kaytsz. un.con.di.tion.al ^nknd'nl sfat kaytsz artsz. un.con.di.tion.al.lyzarf kaytsz artsz olarak. un.con.firmed ^nknfrmd' sfat dorulanmam. un.con.gen.ial ^nkncin'yl sfat 1. uyuamayan. 2. skc, tatsz.

unconnected

un.con.nect.ed ^nknek'td sfat 1. birbirine bal olmayan, ayr. 2. tutarsz.

unconscionable

un.con.scion.a.ble ^nkan'nbl sfat 1. mantksz, makul olmayan, ar; fahi (fiyat). 2. vicdansz; insafsz.

unconscious

un.con.scious ^nkan's sfat 1. farknda olmayan, habersiz: He is unconscious of the seriousness of our environmental problems. evresel sorunlarmzn ne kadar ciddi olduunun farknda deil. 2. baygn: The patient is unconscious. Hasta baygn. 3. bilinsiz, uursuz. isim baknz the unconscious

unconstitutional

un.con.sti.tu.tion.al ^nkansttu'nl sfat anayasaya aykr.

unconstitutionality

un.con.sti.tu.tion.al.i.ty ^nkansttunl'ti isim anayasaya aykrlk.

unconstrained

un.con.strained ^nknstreynd' sfat zorlanmam, serbest.

uncontrollable

un.con.trol.la.ble ^nkntrol'bl sfat zaptedilemeyen, frenlenemeyen.

uncontrolled

un.con.trolled ^nkntrold' sfat kontrol altna alnmam, kontrolsz, denetimsiz: uncontrolled population growth kontrol altna alnmam nfus art.

unconventional

un.con.ven.tion.al ^nknven'nl sfat geleneklere uymayan.

uncooked rice uncork uncorrected

pirin. un.cork ^nkrk' fiil tapasn karmak. un.cor.rect.ed ^nkrek'td sfat dzeltilmemi.
1443

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk uncorroborated

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

un.cor.rob.o.rat.ed ^nkrab'reytd sfat doruluu kantlanmam.

uncouth uncover

un.couth ^nkuth' sfat 1. kaba, inceliksiz. 2. tuhaf. un.cov.er ^nk^v'r fiil 1. rtsn kaldrmak, amak: He removed the bandage in order to uncover the wound. Yaray amak iin sargy kard. 2. meydana karmak, ortaya karmak, aa karmak: A police investigation uncovered his crime. Polis soruturmas suunu ortaya kard.

uncritical

un.crit.i.cal ^nkrt'kl sfat eletirmeyen, tenkit etmeyen, deerlendirici olmayan.

uncultivated

un.cul.ti.vat.ed ^nk^l'tveytd sfat 1. ilenmemi (toprak). 2. kltrsz, yontulmam.

uncut

un.cut ^nk^t' sfat 1. kesilmemi. 2. kenarlar almam (sayfalar). 3. ksaltlmam, kesilmemi, hibir blm karlmam (kitap, oyun, film).

undamaged undamped

un.dam.aged ^ndm'cd sfat zarar grmemi. un.damped ^ndmpt' sfat 1. azaltlmam, sndrlmemi (duygu): undamped enthusiasm sndrlmemi evk. 2. slatlmam.

undated undaunted undecided

un.dat.ed ^ndey'td sfat tarihsiz. un.daunt.ed ^ndn'td sfat korkusuz, ylmaz, cesur. un.de.cid.ed ^ndsay'dd sfat 1. karar verilmemi, sallantda, askda. 2. kararsz, karar vermemi, tereddt iinde.

undecipherable

un.de.ci.pher.a.ble ^ndsay'frbl okunamayan, zlemeyen, deifre edilemeyen.

undeclared

un.de.clared ^ndklerd' sfat 1. aa vurulmam. 2. bildirilmemi, beyan edilmemi.

undefined

un.de.fined ^ndfaynd' sfat 1. belirsiz, belli olmayan. 2. tanmlanmam, tarif edilmemi.

undeniable

un.de.ni.a.ble ^ndnay'bl sfat inkr edilemez, su gtrmez.

1444

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk undeniably

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

un.de.ni.a.blyzarf inkr edilemeyecek bir ekilde: That's undeniably true. Onun doruluu inkr edilemez.

under a cloud under age under arms under consideration under cover of under cover under cultivation under duress under false colors under foot under lock and key under no circumstances under one's breath under one's nose under one's very eyes under police escort under sail under seal under separate cover under the auspices of under the circumstances under the cloak of under the influence under the open sky under the table under the weather under way under weigh under-

baknz be under a cloud reit olmam, rtn ispat etmemi. silahlanm. gzden geirilmekte, incelenmekte. perdesi altnda, kisvesi altnda. gizlenmi. 2. snm. 3. zarf iinde. ilenmi (toprak). bask altnda. sahte bir kimlikle. ayak altnda. kilit altnda. hibir ekilde. alak sesle, fsldayarak. burnunun dibinde. gznn nnde. polis gzetiminde. 2. polis korumasyla. yelkenleri fora edilmi olarak, seyir halinde. mhrlenmi, mhrl. ayr bir zarfta. himayesinde. yle ise, o halde, bu durumda, bu artlar altnda. kisvesi altnda. konuma dili sarho. ak havada, gk kubbe altnda. el altndan, gizlice. konuma dili keyifsiz, hasta, rahatsz. hareket halinde, ilerlemekte, devam etmekte. hareket halinde, yolda. un.der-nek 1. altnda, altndaki. 2. yetersiz, eksik, az. 3. aasnda. 4. ikinci, muavin, yardmc.

underage

un.der.age ^ndreyc' sfat baknz be underage

1445

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk underarm

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

un.der.arm ^n'drarm sfat koltuk altnda olan, koltuk alt.

underbid

un.der.bid ^ndrbd' fiil (underbid, underbidding) (baka bir kimse veya firmadan) daha aa fiyat teklif etmek.

underbrush

un.der.brush ^n'drbr^ isim (orman veya korudaki byk aalarn altnda yetien) allar ve aaklar, allk.

undercarriage

un.der.car.riage ^ndrker'ic isim 1. otomotiv asi. 2. havaclk ini takm.

undercharge

un.der.charge ^ndrarc' fiil gerekenden dk fiyat vermek/teklif etmek; gerekenden az/eksik para istemek veya almak.

underclothes

un.der.clothes ^n'drkloz, ^n'drklodhz isim, oul i amarlar.

undercoat undercover

un.der.coat ^n'drkot isim astar, astar boyas. un.der.cov.er ^ndrk^v'r sfat 1. gizli yaplan, gizli. 2. gizli alan.

undercurrent

un.der.cur.rent ^n'drkrnt isim 1. altaknt. 2. gizli eilim.

undercut

un.der.cut ^ndrk^t' fiil (undercut, undercutting) 1. (bakasnn nerdii fiyattan) ucuza satmak. 2. (bakasnn nerdii fiyattan) dk fiyat vermek/teklif etmek.

underdevelop

un.der.de.vel.op ^ndrdvel'p fiil, fotoraflk eksik develope etmek, dk andrmak.

underdeveloped

un.der.de.vel.oped ^ndrdvel'pt sfat 1. azgelimi (lke). 2. fotoraflk eksik develope edilmi, dk andrlm (film).

underdog

un.der.dog ^n'drdg isim 1. kazanma ans az olan kimse veya takm. 2. gsz veya zayf durumda olan kimse, grup veya lke.

underdone

un.der.done ^n'drd^n' sfat yeterince pimemi.

1446

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk underemployed

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

un.der.em.ployed ^ndrmployd' sfat yeterli derecede altrlmayan.

underestimate

un.der.es.ti.mate ^ndres'tmeyt fiil 1. gerek deerinin altnda paha bimek: The qeweler has underestimated the value of your ring. Kuyumcu yzne gerek deerinin altnda paha bimi. isim gerek deerinin altnda paha bime.

underexpose

un.der.ex.pose ^ndrkspoz' fiil (filmi) dk klamak, az klamak.

underexposed underexposure

un.der.ex.posedsfat dk kl (film). un.der.ex.po.sure ^ndrkspo'qr isim 1. (filmi) dk klama, az klama. 2. dk kllk.

underfoot undergarment undergird undergo

un.der.foot ^ndrft' zarf ayaklar altnda. un.der.gar.ment ^n'drgarmnt isim i amar. un.der.gird ^ndrgrd' fiil alttan desteklemek. un.der.go ^ndrgo' fiil (underwent, undergone) 1. (sknt) ekmek; (katlanlmas zor bir eye) maruz kalmak: She's undergone a lot of suffering. ok sknt ekti. 2. geirmek; grmek; -e uramak: She underwent surgery last month. Geen ay ameliyat geirdi. This building's now undergoing repair. Bu bina imdi tamirat gryor. It must be bottled before it's undergone fermentation. Fermantasyona uramadan nce ielenmesi gerek. Right now she's undergoing a physical examination. u anda doktor muayenesinden geiyor.

undergraduate

un.der.grad.u.ate ^ndrgrc'uwt isim niversite rencisi. sfat niversite rencisine ait.

underground

un.der.ground ^n'drgraund zarf 1. yeraltnda. 2. gizli olarak. sfat 1. yeralt. 2. gizli. isim 1. yeralt. 2. ngiliz ngilizcesi metro.

undergrowth

un.der.growth ^n'drgroth isim (orman veya korudaki byk aalarn altnda yetien) al, aak v.b.'nden oluan bitki rts.
1447

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk underhand

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

un.der.hand ^n'drhnd zarf el altndan, gizlice, sinsice, hile ile.

underhanded underlie

un.der.hand.edsfat el altndan yaplan, hileli. un.der.lie ^ndrlay' fiil (underlay, underlain, underlying) -in altnda bulunmak/yatmak, -in temelinde yatmak, -in asl nedeni olmak, -in temelini oluturmak.

underline undermine

un.der.line ^n'drlayn fiil altn izmek. un.der.mine ^ndrmayn' fiil 1. (yava yava veya sinsice) zarar vermek: Years of dissipation had undermined his health. Yllarca sren sefahat salna zarar vermiti. Their activities are undermining the authority of the state. Onlarn faaliyetleri devletin otoritesini sarsyor. 2. (bir eyin) altndaki topra kazarak karmak; (bir eyin) altndaki topra oymak.

undermost

un.der.most ^n'drmost sfat en alttaki. zarf 1. en altta; altta. 2. en alta; alta.

underneath undernourished underpaid underpants underpass underpay

un.der.neath ^ndrnith' zarf, edat altna; altnda. un.der.nour.ished ^ndrnr't sfat iyi beslenmemi. un.der.paidsfat hakkndan az para alan. un.der.pants ^n'drpnts isim, oul don, klot. un.der.pass ^n'drps isim altgeit. un.der.pay ^ndrpey' fiil (underpaid) hak ettii maatan az vermek.

underpin

un.der.pin ^ndrpn' fiil (underpinned, underpinning) 1. (bir eyin) temelini oluturmak: Logic underpins this thesis. Bu tez mantk zerine kurulu. 2. payanda vurmak, payandalamak, desteklemek.

underprivileged

un.der.priv.i.leged ^n'drprv'lcd sfat bakalarna salanan imknlar olmayan.

underrate

un.der.rate ^ndr.reyt' fiil gerek deerinden az deer vermek, kmsemek.

underscore

un.der.score ^ndrskr' fiil 1. altn izmek. 2. vurgulamak, stnde durmak, altn izmek. isim bir szcn altna izilmi izgi.
1448

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk undersecretary undersell

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

un.der.sec.re.tar.y ^n'drsek'rteri isim mstear. un.der.sell ^ndrsel' fiil (undersold) fiyat krarak satmak; -den ucuza satmak.

undershirt undershoot

un.der.shirt ^n'drrt isim atlet fanilas, atlet, fanila. un.der.shoot ^n'drut fiil hedefe isabet ettirememek; hedefe eriememek.

undershot underside undersigned underskirt understaffed

un.der.shot ^n'drut fiil baknz undershoot un.der.side ^n'drsayd isim alt taraf, alt. un.der.signed ^n'drsaynd sfat altnda imza bulunan. un.der.skirt ^n'drskrt isim qpon. un.der.staffed ^n'drstft' sfat personel eksiklii olan: We are understaffed. Bizde bir personel eksiklii var.

understand

un.der.stand ^ndrstnd' fiil (understood) 1. anlamak, kavramak: I understand what they are saying. Sylediklerini anlyorum. I cannot understand the meaning of infinity. Sonsuzluun anlamn kavrayamyorum. 2. iyice bilmek, -den anlamak: He understands machines. Makinelerden anlyor. 3. iitmek, duymak: I understand that he has changed his plans. Planlarn deitirdiini duydum. 4. anlam vermek, yorumlamak: They understood his message to mean that he did not wish to see them. Mesajn, onlar grmek istemedii eklinde yorumladlar. 5. anlay gstermek: When people come to pour out their problems to her she tries to understand them. nsanlar ona dertlerini dkmeye geldikleri zaman onlara anlay gstermeye alyor.

understandable

un.der.stand.a.ble ^ndrstnd'bl sfat anlalr, anlalmas mmkn, kavranlr.

understanding

un.der.stand.ing ^ndrstn'dng isim 1. anlay, anlama, kavray; kavrama gc. 2. anlama: We have come to an understanding. Bir anlamaya vardk. She attends the meetings on the understanding that she may neither speak nor vote. Konumamas ve oy kullanmamas
1449

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

artyla toplantlara katlyor. 3. bilgi: My understanding of physics is limited. Fizik bilgim snrl. 4. anlay, halden anlama; birbirini anlama: It's an organization that works to promote international understanding. lkelerin birbirini daha iyi anlamalar iin alan bir kurulutur. understate un.der.state ^ndrsteyt' fiil olduundan eksik veya hafif gstermek. understatement un.der.state.mentisim bir eyi olduundan hafif gsteren ifade. understood un.der.stood ^ndrstd' fiil baknz understand sfat sylenilmeden anlalan, farzedilen. understudy undertake a journey undertake un.der.stud.y ^n'drst^di isim, tiyatro yedek oyuncu. uzun bir yolculua hazrlanp kmak. un.der.take ^ndrteyk' fiil (undertook, undertaken) 1. zerine almak, stlenmek. 2. girimek. undertaker un.der.tak.er ^n'drteykr isim cenaze levazmats, para karl cenaze ilerini stlenen kimse. undertaking un.der.tak.ing ^ndrtey'kng isim 1. giriim. 2. zerine alma, stlenme. undertone un.der.tone ^n'drton isim 1. alak ses tonu, fslt. 2. bir sz, yaz veya eylemde sezilen duygu: There was an undertone of sadness in her remarks. Sylediklerinde hzn vard. undertow un.der.tow ^n'drto isim deniz yzndeki akntya ters giden dip aknts. undervalue un.der.val.ue ^ndrvl'yu fiil 1. gerek deerinden az deer vermek. 2. kmsemek. underwater un.der.wa.ter ^n'drw'tr sfat su altnda olan veya kullanlan, sualt. underwear underweight underworld un.der.wear ^n'drwer isim i amar. un.der.weight ^n'drweyt sfat zayf. un.der.world ^n'drwrld isim 1. ller diyar. 2. yeralt dnyas.
1450

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk underwrite

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

un.der.write ^n'dr.rayt fiil (underwrote, underwritten) 1. sigorta etmek. 2. bir giriimin masrafn demeyi stlenmek.

undeserved undesirable

un.de.served ^ndzrvd' sfat hak edilmemi. un.de.sir.a.ble ^ndzayr'bl sfat 1. istenilmeyen. 2. sakncal. isim istenilmeyen kii.

undetected undeterred undeveloped

un.de.tect.ed ^ndtek'td sfat farkedilmemi. un.de.terred ^ndtrd' sfat ylmayan, azimli. un.de.vel.oped ^ndvel'pt sfat 1. gelimemi. 2. ilenmemi (toprak). 3. fotoraflk banyo edilmemi.

undeviating undisciplined

un.de.vi.at.ing ^ndi'viyeytng sfat yolundan sapmayan. un.dis.ci.plined ^nds'plnd sfat 1. disiplinsiz. 2. ele avuca smaz, zaptedilmez.

undisclosed undisguised undisputed

un.dis.closed ^ndsklozd' sfat aa vurulmam, gizli. un.dis.guised ^ndsgayzd' sfat gizlenmemi, ak. un.dis.put.ed ^ndspyut'd sfat kar gelinmez, tartlmaz.

undo the harm that has been done undo

yaplan zarar telafi etmek. un.do ^ndu' fiil (undid, undone) 1. zmek, amak: undo a knot dm zmek. 2. bozmak, iptal etmek: The opposition party plans to undo the reforms made by the party in power. Muhalefet partisi iktidar partisinin yapt reformlar iptal etmeyi planlyor. 3. mahvetmek, felakete srklemek: It was his own stubbornness which undid him. Onu mahveden kendi inatlyd.

undoing

un.do.ing ^ndu'wng isim mahvolma nedeni: Drink was his undoing. Mahvolmasnn nedeni ikiydi.

undone

un.done ^nd^n' fiil baknz undo sfat 1. yaplmam. 2. alm, zlm.

undoubted undoubtedly

un.doubt.ed ^ndau'td sfat kesin, phesiz. un.doubt.ed.lyzarf hi kukusuz, hi phesiz, kesinlikle; hi kuku yok.

undreamed-of

un.dreamed-of ^ndrimd'^v sfat akla hayale gelmez.

1451

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk undress

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

un.dress ^ndres' fiil 1. giysilerini karmak, soymak; soyunmak. 2. sargsn amak. isim baknz in a state of undress

undressed

un.dress.edsfat 1. plak. 2. ilenmemi (deri). 3. sosu veya terbiyesi olmayan (yemek).

undue

un.due ^ndu' sfat 1. ar: undue strictness ar sertlik. 2. yasaya aykr, usule aykr: undue seizure yasaya aykr el koyma. 3. uygunsuz, yakksz, yersiz: undue criticism yersiz eletiri. 4. vadesi gelmemi.

undulate

un.du.late ^n'dyleyt fiil dalgalandrmak; dalgalanmak. sfat dalgal.

undulation unduly

un.du.la.tion ^ndyley'n isim 1. dalgalanma. 2. dalga. un.du.ly ^ndu'li zarf 1. ar derecede. 2. bo yere, gereksiz yere. 3. haksz yere. 4. yersiz olarak.

undying unearth

un.dy.ing ^nday'ng sfat lmez, lmsz, sonsuz. un.earth ^nrth' fiil 1. topra kazp karmak. 2. meydana karmak, kefetmek.

unearthly

un.earth.ly ^nrth'li sfat 1. doast. 2. konuma dili uygunsuz.

uneasiness

un.eas.i.nessisim 1. huzursuzluk, rahatszlk. 2. endie, kayg.

uneasy

un.eas.y ^ni'zi sfat 1. huzursuz, rahatsz. 2. endieli, kaygl. 3. rahatsz eden. 4. endielendirici, kayglandrc.

uneducated

un.ed.u.cat.ed ^nec'keytd sfat eitimsiz, okumam, tahsil grmemi.

unemotional unemployable

un.e.mo.tion.al ^nimo'nl sfat duygusuz. un.em.ploy.a.ble ^nmploy'bl sfat altrlmas iin gerekli vasflar olmayan.

unemployed

un.em.ployed ^nmployd' sfat 1. isiz, bota. 2. kullanlmayan.

unemployment unending unendurable

un.em.ploy.ment ^nmploy'mnt isim isizlik. un.end.ing ^nend'ng sfat bitmez tkenmez, sonsuz. un.en.dur.a.ble ^nndr'bl sfat dayanlmaz, ekilmez.
1452

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk unequal

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

un.e.jual ^ni'kwl sfat 1. eit olmayan. 2. dzensiz. 3. to iin yetersiz.

unequaled unequalled unerring

un.e.jual.edsfat esiz, ei bulunmaz, emsalsiz. un.e.jual.ledsfat, ngiliz ngilizcesi baknz unequaled un.err.ing ^nr'ng, ^ner'ng sfat 1. yanlmaz, amaz. 2. tam.

uneven

un.e.ven ^ni'vn sfat 1. dz olmayan, inili yokulu, engebeli; przl: uneven ground dz olmayan toprak. steep and uneven piece of land engebeli arazi paras. uneven surface przl yzey. 2. eit olmayan: The legs of the chair are uneven. Sandalyenin ayaklar eit deil. 3. tek: uneven number tek say.

unevenly

un.e.ven.lyzarf 1. dz olmayan/engebeli bir biimde. 2. eit olmayan bir biimde.

uneventful unexampled

un.e.vent.ful ^nivent'fl sfat olaysz, hadisesiz, sakin. un.ex.am.pled ^ngzm'pld sfat ei grlmemi, benzeri olmayan, esiz.

unexceptional unexpected

un.ex.cep.tion.al ^nksep'nl sfat sradan, olaan. un.ex.pect.ed ^nkspek'td sfat beklenmedik, umulmadk.

unexpectedly

un.ex.pect.ed.lyzarf beklenmedik bir biimde, umulmadk bir biimde.

unexplained unexplored unfading unfailing

un.ex.plained ^nkspleynd' sfat aklanmam. un.ex.plored ^nksplord' sfat kefedilmemi. un.fad.ing ^nfeyd'ng sfat solmaz. un.fail.ing ^nfey'lng sfat 1. hi eksilmeyen, her zaman var olan (bir nitelik): He embarked upon the task with his unfailing enthusiasm. Hi eksilmeyen evkiyle ie giriti. 2. (birinin) hi bkmad (bir ey): For her reading is an unfailing source of pleasure. Onun iin okumak hi bkmad bir zevktir. 3. her zaman gvenilebilen: It's an unfailing test. Yzde yz gvenilir bir test. 4. ok sadk: She's an unfailing supporter of reform. Reformun sadk bir destekisidir.
1453

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk unfair unfaithful

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

un.fair ^nfer' sfat 1. haksz, adaletsiz. 2. hileli. un.faith.ful ^nfeyth'fl sfat 1. vefasz, hakikatsiz; sadakatsiz: unfaithful friend vefasz arkada. unfaithful spouse sadakatsiz e. 2. gvenilmez, yanl: unfaithful translation gvenilmez eviri.

unfamiliar

un.fa.mil.iar ^nfml'yr sfat allmadk; bilinmedik, yabanc.

unfashionable

un.fash.ion.a.ble ^nf'nbl sfat modaya uymayan, moda olmayan, rabet grmeyen.

unfasten

un.fas.ten ^nfs'n fiil zmek, gevetmek, amak; zlmek, gevemek, almak.

unfathomable

un.fath.om.a.ble ^nfdh'mbl sfat 1. kavranlamaz, srrna varlamaz. 2. llemez.

unfavorable

un.fa.vor.a.ble ^nfey'vrbl sfat 1. olumsuz: His reaction was unfavorable. Gsterdii tepki olumsuzdu. 2. uygun olmayan, elverisiz: unfavorable weather elverisiz hava.

unfeeling

un.feel.ing ^nfi'lng sfat 1. duygusuz. 2. zalim, kat kalpli.

unfeigned

un.feigned ^nfeynd' sfat 1. yapmacksz, samimi. 2. gerek, hakiki.

unfinished unfit

un.fin.ished ^nfn't sfat bitmemi, tamamlanmam. un.fit ^nft' sfat uygun olmayan: He is unfit for this qob. Bu ie uygun biri deil.

unflagging unflappable

un.flag.ging ^nflg'ng sfat yorulmaz. un.flap.pa.ble ^nflp'bl sfat, konuma dili soukkanlln/itidalini kaybetmeyen, sinirleri kuvvetli.

unflinching

un.flinch.ing ^nfln'ng sfat cesur, korkusuz, gz ylmaz.

unfold

un.fold ^nfold' fiil 1. (katlanm bir eyi) amak; (katlanm bir ey) almak. 2. aklamak, belirtmek. 3. (yava yava) grnmek veya ba gstermek.

unforeseen

un.fore.seen ^nfrsin' sfat beklenmedik, umulmadk.


1454

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk unforgettable unforgiven

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

un.for.get.ta.ble ^nfrget'bl sfat unutulmaz. un.for.giv.en ^nfrgv'n sfat affedilmemi; affedilmeyen.

unforgotten

un.for.got.ten ^nfrgat'n sfat unutulmam; unutulmayan.

unfortunate

un.for.tu.nate ^nfr'nt sfat 1. anssz, talihsiz, bedbaht; zavall. 2. kt, olumsuzluk getiren. 3. kt, uygun olmayan.

unfortunately unfounded unfriendly unfurl

un.for.tu.nate.lyzarf ne yazk ki, maalesef. un.found.ed ^nfaun'dd sfat temelsiz, aslsz, bo. un.friend.ly ^nfrend'li sfat dosta olmayan, dmanca. un.furl ^nfrl' fiil (yelken, bayrak gibi sarl bir eyi) amak.

unfurnished

un.fur.nished ^nfr'nt sfat mobilyasz, mblesiz, denmemi.

ungainly

un.gain.ly ^n.geyn'li sfat 1. kaba, biimsiz, hantal. 2. irkin.

ungenerous ungentlemanly

un.gen.er.ous ^ncen'rs sfat cmert olmayan, cimri. un.gen.tle.man.ly ^ncen'tlmnli sfat nezaketsiz, centilmence olmayan.

unglued ungodly

un.glued ^n.glud' sfat baknz come unglued un.god.ly ^n.gad'li sfat 1. konuma dili korkun, rktc. 2. konuma dili acayip, olmayacak: Why are you calling me at such an ungodly hour? Gece yars ne diye telefon ediyorsun bana? What an ungodly combination! Ne acayip bir karm! 3. Allah inkr eden; Allahn buyruklarn ineyen.

ungovernable

un.gov.ern.a.ble ^n.g^v'rnbl sfat zaptolunamaz; zaptolunamayan; frenlenemez; frenlenemeyen.

ungraceful

un.grace.ful ^n.greys'fl sfat zarif olmayan, inceliksiz, kaba.

ungracious

un.gra.cious ^n.grey's sfat 1. nazik olmayan, kaba, nezaketsiz. 2. sevimsiz. 3. naho.

1455

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk ungrammatical

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

un.gram.mat.i.cal ^n.grmt'kl sfat dilbilgisi kurallarna aykr.

ungrateful ungratefully ungratefulness unguarded

un.grate.ful ^n.greyt'fl sfat 1. nankr. 2. naho, tatsz. un.grate.ful.lyzarf nankrce. un.grate.ful.nessisim nankrlk. un.guard.ed ^n.gar'dd sfat 1. muhafazasz, koruyucusuz, korumasz. 2. tedbirsiz, ihtiyatsz, gafil.

unhappy

un.hap.py ^nhp'i sfat 1. mutsuz. 2. anssz: unhappy event anssz olay. 3. uursuz, meum. 4. uygun dmeyen: unhappy remark uygun dmeyen laf. 5. beceriksiz.

unhealthy

un.health.y ^nhel'thi sfat 1. sal bozuk, salksz. 2. sala zararl.

unheard-of

un.heard-of ^nhrd'^v sfat duyulmadk, duyulmam, iitilmemi.

unheeded

un.heed.ed ^nhid'd sfat nemsenmeyen, aldr edilmemi, ihmal edilmi.

unheeding unholy

un.heed.ing ^nhid'ng sfat nemsemeyen, aldrsz. un.ho.ly ^nho'li sfat, konuma dili 1. korkun, insan dehete dren. 2. acayip, olmayacak: What are you doing here at this unholy hour? Gecenin bu saatinde burada iin ne? 3. hi hayr getirmeyecek, kt, pis, korkun, eytani.

unhook

un.hook ^nhk' fiil 1. engelden karmak; engelden kmak. 2. engelini karmak.

unhoped-for unhurried unhurt uniunicellular

un.hoped-for ^nhopt'fr sfat umulmadk, beklenmedik. un.hur.ried ^nhr'id sfat telasz, acelesiz, rahat, sakin. un.hurt ^nhrt' sfat zarar grmemi, incinmemi. uni-nek bir, tek. u.ni.cel.lu.lar yunsel'ylr sfat tekgzeli, birgzeli, tekhcreli.

unicorn

u.ni.corn yu'nkrn isim tek boynuzlu at eklinde hayali bir hayvan.

unidentified flying object

UFO.
1456

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk unidentified

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

un.i.de.ti.fied ^unayden'tfayd sfat ne olduu saptanmam.

unification unified uniform

u.ni.fi.ca.tion yunfkey'n isim birleme; birletirme. u.ni.fied yu'nfayd sfat birletirilmi; birlemi. u.ni.form yu'nfrm sfat 1. birrnek, tekbiimli, tekekilli, ayn: All the boxes are of a uniform size, shape and weight. Btn kutularn boyu, biimi ve arl ayn./Kutularn hepsi birrnek. 2. deimez, ayn: How can we maintain a uniform temperature in this room? Bu odann ssn nasl hep ayn derecede tutabiliriz? isim niforma.

uniformity

u.ni.form.i.ty yunfr'mti isim aynlk, birbirine benzerlik.

unify unilateral unimaginative

u.ni.fy yu'nfay fiil birletirmek. u.ni.lat.er.al yunlt'rl sfat tekyanl. un.im.ag.i.na.tive ^nmc'ntv sfat hayal gc olmayan; hayal gc kt; hibir hayal gc belirtisi gstermeyen.

unimpaired unimpeded unimportant unimproved road unimproved

un.im.paired ^nmperd' sfat zarar grmemi. un.im.ped.ed ^nmpid'd sfat engellenmemi. un.im.por.tant ^nmpr'tnt sfat nemsiz. toprak yol. un.im.proved ^nmpruvd' sfat 1. gelitirilmemi. 2. srlmemi (toprak). 3. iyiletirilmemi.

uninformed

un.in.formed ^nnfrmd' sfat haberdar edilmemi, habersiz.

uninhabited uninjured

un.in.hab.it.ed ^nnhb'td sfat ssz, bo, tenha. un.in.jured ^nn'crd sfat 1. yaralanmam, incinmemi. 2. zarar grmemi.

uninspired uninspiring

un.in.spired ^nnspayrd' sfat hayal gcnden yoksun. un.in.spir.ing ^nnspayr'ng sfat 1. ilham vermeyen, insann hayal gcn altrmayan, insann hayal gcn harekete geirmeyen. 2. insanda (belirli bir) heves/istek uyandrmayan: He's an uninspiring teacher.
1457

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

rencilerinde renme hevesi uyandrmayan bir hoca o. uninsured unintelligent unintelligible unintentional un.in.sured ^nnrd' sfat sigortasz. un.in.tel.li.gent ^nntel'cnt sfat aklsz. un.in.tel.li.gi.ble ^nntel'cbl sfat anlalmaz. un.in.ten.tion.al ^nnten'nl sfat istemeyerek yaplan, kastsz. unintentionally uninterested uninteresting un.in.ten.tion.al.lyzarf istemeyerek, kazara. un.in.ter.est.ed ^nn'trstd sfat ilgisiz, lakayt. un.in.ter.est.ing ^nn'trstng sfat ilgin olmayan, ekici olmayan. uninterrupted uninvited Union Jack union un.in.ter.rupt.ed ^nntr^p'td sfat aralksz, kesintisiz. un.in.vit.ed ^nnvay'td sfat davetsiz, davet edilmemi. ngiliz bayra. un.ion yun'yn isim 1. birleme; birletirme. 2. politika birlik. 3. sendika: trade union sendika. unionise un.ion.ise yun'ynayz fiil, ngiliz ngilizcesi baknz unionize unionize un.ion.ize yun'ynayz fiil sendikalatrmak; sendikalamak. unique u.nijue yunik' sfat 1. tek, yegne. 2. esiz, benzersiz, emsalsiz. unisex unison unit price unit u.ni.sex yu'nseks sfat, isim niseks. u.ni.son yu'nsn isim birlik, ahenk, uyum. birim fiyat. u.nit yu'nt isim 1. birim: unit of measurement l birimi. 2. tertibat: heating unit stma tertibat. 3. askeri birlik. 4. (niversitede) puan. unite u.nite yunayt' fiil 1. birletirmek; birlemek. 2. evlenmek, nikhlanmak; evlendirmek. united unity u.nit.ed yunay'td sfat birlemi, birleik. u.ni.ty yu'nti isim 1. birlik. 2. btnlk. 3. uyum, ahenk, dayanma. univ. univ.ksaltma university
1458

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk univalent

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

u.ni.va.lent yunvey'lnt sfat, kimya tekdeerli, tekdeerlikli.

universal joint universal

otomotiv kardan mafsal. u.ni.ver.sal yunvr'sl sfat 1. evrensel: universal language evrensel dil. 2. genel, umumi: universal suffrage genel oy hakk. 3. mantk tmel: universal proposition tmel nerme. 4. niversal: universal qoint kardan mafsal/kavramas.

universe university degree university univocal unjust unjustly unkempt

u.ni.verse yu'nvrs isim evren, kinat, lem, cihan. yksekrenim diplomas. u.ni.ver.si.ty yunvr'sti isim niversite. u.niv.o.cal yunv'kl sfat, isim tekanlaml (szck). un.just ^nc^st' sfat haksz, adaletsiz. un.just.lyzarf haksz olarak. un.kempt ^nkempt' sfat 1. taranmam, dank (sa). 2. derbeder, hrpani.

unkind

un.kind ^nkaynd' sfat krc, incitici, sert: unkind words krc szler. unkind treatment sert davran.

unknowable unknowing

un.know.a.ble ^n.no'wbl sfat bilinemez; bilinemeyen. un.know.ing ^n.no'wng sfat habersiz; farknda olmayan.

unknown unlace

un.known ^n.non' sfat bilinmeyen, mehul, yabanc. un.lace ^nleys' fiil balarn/backlarn zmek/amak.

unladylike unlatch unlawful unlawfully unleaded

un.la.dy.like ^nley'dilayk sfat bir hanma yakmaz. un.latch ^nl' fiil mandaln amak, amak. un.law.ful ^nl'fl sfat kanunsuz, yolsuz. un.law.ful.lyzarf kanunsuzca. un.lead.ed ^nled'd sfat kurunsuz: unleaded gasoline/petrol kurunsuz benzin.

unleash unleavened bread unleavened

un.leash ^nli' fiil serbest brakmak, salvermek. hamursuz. un.leav.ened ^nlev'nd sfat mayasz (hamur, ekmek).

1459

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk unless

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

un.less ^nles' bala -mezse, -medike, meerki: We cannot go unless he comes. Gelmezse gidemeyiz. Unless the government makes cuts in its expenditures inflation will increase. Devlet harcamalarnda kesinti yapmadka enflasyon ykselecek. You can't catch the bus unless you run. Otobse yetiemeyeceksin, meerki koasn.

unlike

un.like ^nlayk' sfat birbirine benzemeyen, farkl. edat den farkl olarak: This painting is unlike his others. Bu resim onun dier resimlerinden farkl. His Turkish, unlike mine, is excellent. Benimkinin tersine, onun Trkesi mkemmel.

unlikely

un.like.ly ^nlayk'li sfat 1. olas olmayan. 2. baar olasl olmayan.

unlimited unlisted

un.lim.it.ed ^nlm'td sfat snrsz, sonsuz, saysz. un.list.ed ^nls'td sfat 1. listeye girmemi, listede olmayan. 2. rehberde olmayan (telefon numaras).

unload

un.load ^nlod' fiil 1. ykn boaltmak; (yk) boaltmak. 2. (derdini) dkmek. 3. (silah) boaltmak. 4. (eldeki mal) satarak elden karmak.

unlock

un.lock ^nlak' fiil 1. kilidini amak. 2. ortaya karmak, zmek: unlock a secret srr zmek.

unlooked-for unloose unloosen

un.looked-for ^nlkt'fr sfat beklenmedik. un.loose ^nlus' fiil 1. zmek. 2. serbest brakmak. un.loos.en ^nlu'sn fiil 1. zmek. 2. gevetmek. 3. serbest brakmak.

unlovely unluckily unluckiness unlucky

un.love.ly ^nl^v'li sfat sevimsiz; naho. un.luck.i.lyzarf ansszlk eseri. un.luck.i.nessisim ansszlk. un.luck.y ^nl^k'i sfat 1. anssz, talihsiz, bahtsz. 2. uursuz.

unmanageable

un.man.age.a.ble ^nmn'cbl sfat idaresi g, idare edilemez.

1460

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk unmanned

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

un.manned ^nmnd' sfat 1. mrettebatsz. 2. insansz alan.

unmannerly

un.man.ner.ly ^nmn'rli sfat nezaketsiz, saygsz, kaba.

unmarried unmask

un.mar.ried ^nmer'id sfat evlenmemi, bekr. un.mask ^nmsk' fiil 1. maskesini kartmak. 2. gerek kiiliini/kimliini ortaya karmak, maskesini kaldrmak.

unmeant unmentionable

un.meant ^nment' sfat istenmeden yaplm, kastsz. un.men.tion.a.ble ^nmen'nbl sfat aza alnmaz, sz edilmez.

unmerited unmindful unmistakable

un.mer.it.ed ^nmer'td sfat haksz, hak edilmeyen. un.mind.ful ^nmaynd'fl sfat baknz be unmindful of un.mis.tak.a.ble ^nmstey'kbl sfat yanl anlalmaz, ak.

unmistakably unmitigated

un.mis.tak.a.blyzarf phe gtrmez bir ekilde. un.mit.i.gat.ed ^nmt'geytd sfat tam: an unmitigated liar tam bir yalanc.

unmolested unmounted

un.mo.lest.ed ^nmles'td sfat rahatsz edilmemi. un.mount.ed ^nmaun'td sfat 1. atsz, ata binmemi. 2. erevelenmemi. 3. oturtulmam. 4. monte edilmemi, taklmam.

unmoved

un.moved ^nmuvd' sfat etkilenmemi, mteessir olmam.

unnamed

un.named ^n.neymd' sfat 1. isimsiz, adsz. 2. ad gemeyen, bahsedilmeyen.

unnatural

un.nat.u.ral ^n.n'rl sfat 1. doal olmayan, doaya aykr, anormal. 2. tuhaf, garip, anormal. 3. yapmack.

unnecessarily

un.nec.es.sar.i.lyzarf bo yere, gereksiz yere, bou bouna.

unnecessary unneeded unnerve

un.nec.es.sar.y ^n.nes'seri sfat gereksiz, lzumsuz. un.need.ed ^n.nd'd sfat gereksiz. un.nerve ^n.nrv' fiil cesaretini krmak, gvenini sarsmak.
1461

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk unobjectionable

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

un.ob.jec.tion.a.ble ^nbcek'nbl sfat 1. naho olmayan. 2. aleyhinde bir ey denilemez.

unobstructed

un.ob.struct.ed ^nbstr^k'td sfat 1. engellenmemi. 2. ak, tam. 3. tkanmam.

unobtrusive

un.ob.tru.sive ^nbtru'sv sfat 1. dikkati ekmeyen, gze arpmayan. 2. alakgnll.

unoccupied

un.oc.cu.pied ^nak'ypayd sfat 1. bo, igal edilmemi. 2. isiz, bota gezen.

unofficial unopposed

un.of.fi.cial ^nf'l sfat gayri resmi. un.op.posed ^npozd' sfat 1. kar gelinmemi. 2. muhalefetsiz. 3. rakipsiz.

unorthodox

un.or.tho.dox ^nr'thdaks sfat 1. ortodoks olmayan. 2. geleneklere kar, detlere aykr.

unostentatious

un.os.ten.ta.tious ^nastntey's sfat gsterisiz, dikkati ekmeyen.

unpack unpaid

un.pack ^npk' fiil (bavul v.b.'ni) ap boaltmak. un.paid ^npeyd' sfat 1. denmemi: unpaid bill denmemi fatura. 2. cretsiz: We are seeking volunteers willing to do the unpaid jobs. cretsiz ileri yapmaya raz olan gnlller aryoruz. 3. creti denmemi: The unpaid workers are on strike. cretleri denmeyen iiler grev yapyor.

unpalatable

un.pal.at.a.ble ^npl'tbl sfat 1. yenilmez/iilmez; yenilmesi/iilmesi zor. 2. naho, tatsz.

unparalleled

un.par.al.leled ^nper'leld sfat esiz, emsalsiz, benzeri olmayan.

unpardonable unpleasant

un.par.don.a.ble ^npar'dnbl sfat affedilemez. un.pleas.ant ^nplez'nt sfat naho, hoa gitmeyen, tatsz.

unpleasantly unpleasantness unplug

un.pleas.ant.lyzarf nahoa. un.pleas.ant.nessisim naholuk, tatszlk. un.plug ^npl^g' fiil (unplugged, unplugging) 1. tka v.b.'ni amak. 2. (fii) prizden ekmek. 3. (elektrikli aygtn) fiini prizden ekmek.
1462

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk unpopular

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

un.pop.u.lar ^npap'ylr sfat popler olmayan, rabet grmeyen, tutulmayan.

unprecedented

un.prec.e.dent.ed ^npres'dentd sfat grlmemi, emsalsiz.

unprejudiced

un.prej.u.diced ^nprec'dst sfat nyargsz, yansz, tarafsz.

unpremeditated

un.pre.med.i.tat.ed ^nprimed'teytd sfat 1. kastsz. 2. nceden tasarlanmam.

unprepared

un.pre.pared ^npriperd' sfat 1. hazrlksz. 2. nceden hazrlanmam.

unpretentious

un.pre.ten.tious ^npriten's sfat alakgnll, iddiasz, yapmacksz.

unprincipled

un.prin.ci.pled ^nprn'spld sfat karaktersiz, prensipsiz, ahlaksz.

unproductive unprofessional

un.pro.duc.tive ^nprd^k'tv sfat verimsiz. un.pro.fes.sion.al ^nprfe'nl sfat 1. meslek standartlarna aykr. 2. profesyonel olmayan. 3. amatrce.

unprofitable

un.prof.it.a.ble ^npraf'tbl sfat 1. krsz, kazan getirmez. 2. yararsz, faydasz.

unprovided

un.pro.vid.ed ^nprvay'dd sfat 1. inimleri karlanmam.

unprovoked unpublished

un.pro.voked ^nprvokt' sfat kkrtlmam. un.pub.lished ^np^b'lt sfat baslmam, yaymlanmam.

unqualified

un.jual.i.fied ^nkwal'fayd sfat 1. niteliksiz, vasfsz, ehliyetsiz: unqualified worker vasfsz ii. unqualified driver ehliyetsiz ofr. 2. tam, mutlak: an unjualified success tam bir baar.

unquenchable

un.juench.a.ble ^nkwen'bl sfat sndrlmez, bastrlamaz.

unquestionable

un.jues.tion.a.ble ^nkwes'nbl sfat tartlmaz, phe gtrmez, kesin.

unquestionably

un.jues.tion.a.blyzarf phesiz olarak.


1463

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk unravel

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

un.rav.el ^nrv'l fiil (unraveled/unravelled, unraveling/unravelling) zmek, skmek; zlmek, sklmek.

unread

un.read ^nred' sfat 1. cahil, okumam. 2. okunmam (kitap, mektup v.b.).

unreal unrealistic

un.re.al ^nril', ^nri'yl sfat gerekd, hayali. un.re.al.is.tic ^nriyls'tk sfat gereki olmayan, hayali.

unreasonable

un.rea.son.a.ble ^nri'znbl sfat 1. mantksz, aklsz, makul olmayan. 2. ar, fahi (fiyat).

unrefined unreflecting

un.re.fined ^nrfaynd' sfat 1. artlmam. 2. kaba. un.re.flect.ing ^nrflek'tng sfat 1. yansmasz. 2. derin dnmeyen.

unrelenting

un.re.lent.ing ^nrlen'tng sfat 1. acmasz, amansz. 2. boyunemez. 3. gevemeyen.

unreliable unremitting unrequited

un.re.li.a.ble ^nrlay'bl sfat gvenilmez, inanlmaz. un.re.mit.ting ^nrmt'ng sfat srekli, aralksz. un.re.juit.ed ^nrkway'td sfat karlk grmeyen, karlksz.

unresponsive unrest

un.re.spon.sive ^nrspan'sv sfat tepki gstermeyen. un.rest ^nrest' isim 1. huzursuzluk, rahatszlk. 2. kargaa, kargaalk.

unrestrained

un.re.strained ^nrstreynd' sfat zaptedilmemi, denetimsiz, frenlenmemi, serbest.

unrestricted unrighteous unripe unrivaled unrivalled

un.re.strict.ed ^nrstrk'td sfat snrsz, kstsz. un.right.eous ^nray's sfat haksz, adaletsiz. un.ripe ^nrayp' sfat ham, olmam. un.ri.valed ^nray'vld sfat 1. rakipsiz. 2. esiz. un.ri.valled ^nray'vld sfat, ngiliz ngilizcesi baknz unrivaled

unroll

un.roll ^nrol' fiil amak, yaymak, sermek; almak, yaylmak, serilmek.

1464

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk unruffled

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

un.ruf.fled ^nr^f'ld sfat 1. buruuksuz. 2. sakin, telasz, soukkanl.

unruly

un.ru.ly ^nru'li sfat 1. ele avuca smaz, idaresi zor, zaptedilmez. 2. serke, azl.

unsaid unsalable unsatisfactory

un.said ^nsed' sfat sylenmemi, bahsedilmemi. un.sal.a.ble ^nsey'lbl sfat satlamaz. un.sat.is.fac.to.ry ^nstsfk'tri sfat yetersiz, tatmin etmeyen.

unsatisfied

un.sat.is.fied ^nst'sfayd sfat 1. denmemi. 2. memnun edilmemi; memnun kalmam; honutsuz. 3. tatminsiz kalm. 4. giderilmemi (phe, merak). 5. yerine getirilmemi (art).

unsavory

un.sa.vor.y ^nsey'vri sfat 1. tatsz, lezzetsiz, yavan. 2. naho, kt.

unscathed

un.scathed ^nskeydhd' sfat yaralanmam, yarasz beresiz, sa salim.

unscientific unscrew

un.sci.en.tif.ic ^nsayntf'k sfat bilimsel olmayan. un.screw ^nskru' fiil 1. vidalarn karmak. 2. evirerek amak.

unscrupulous unseasonable

un.scru.pu.lous ^nskru'pyls sfat vicdansz. un.sea.son.a.ble ^nsi'znbl sfat mevsimsiz, zamansz, vakitsiz.

unseasoned

un.sea.soned ^nsi'znd sfat 1. baharatsz. 2. acemi, tecrbesiz: unseasoned worker acemi ii. 3. ya (tahta).

unseat unseaworthy

un.seat ^nsit' fiil 1. grevden almak. 2. attan drmek. un.sea.wor.thy ^nsi'wrdhi sfat denize kmaya elverisiz.

unseemly unseen

un.seem.ly ^nsim'li sfat yakksz, uygunsuz, irkin. un.seen ^nsin' sfat 1. gze grnmeyen. 2. grlmemi. 3. gizli.

unselfish

un.self.ish ^nsel'f sfat cmert, kendi karn dnmeyen.

unsettle

un.set.tle ^nset'l fiil 1. huzurunu karmak, tedirgin etmek: The news of the uprising unsettled us.
1465

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

Ayaklanma hakkndaki haber huzurumuzu kard. 2. yerinden karmak: The earthjuake unsettled the statue in the park. Deprem parktaki heykeli yerinden kard. 3. bozmak: The war has unsettled our travel plans. Sava seyahat planlarmz bozdu. unsettled un.set.tled ^nset'ld sfat 1. tedirgin, huzursuz. 2. karklk iinde; kark: unsettled political situation kark siyasal durum. 3. kararlatrlmam, halledilmemi, askda: an unsettled matter halledilmemi bir sorun. 4. denmemi, kapanmam: unsettled debt denmemi bor. 5. deiken: unsettled weather deiken hava. 6. yerleik olmayan. 7. meskn olmayan: unsettled land meskn olmayan arazi. unshakable unsheathe unship un.shak.a.ble ^neyk'bl sfat sarslmaz, salam. un.sheathe ^nidh' fiil knndan karmak. un.ship ^np' fiil (unshipped, unshipping) gemiden indirmek, gemiden karmak. unshrinking unsightliness unsightly unskilful un.shrink.ing ^nrng'kng sfat geri ekilmez. un.sight.li.nessisim irkinlik. un.sight.ly ^nsayt'li sfat gze ho grnmeyen, irkin. un.skil.ful ^nskl'fl sfat, ngiliz ngilizcesi baknz unskillful unskilled un.skilled ^nskld' sfat 1. maharetsiz. 2. zel maharet istemeyen, kaba. unskillful un.skill.ful ^nskl'fl sfat maharetsiz, beceriksiz, acemi. unskillfully unsnap un.skill.ful.lyzarf beceriksizce, acemice. un.snap ^nsnp' fiil (unsnapped, unsnapping) ttn amak. unsociable un.so.cia.ble ^nso'bl sfat girgin olmayan, insanlardan uzak duran. unsocial un.so.cial ^nso'l sfat 1. girgin olmayan, insanlardan uzak duran. 2. toplumsal ilikileri engelleyen.

1466

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk unsophisticated

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

un.so.phis.ti.cat.ed ^nsfs'tkeytd sfat 1. dnyadan pek haberi olmayan, saf ve tecrbesiz. 2. sade (bir slup). 3. basit (aygt).

unsound

un.sound ^nsaund' sfat 1. salam olmayan: unsound body salam olmayan vcut. unsound investment salam olmayan yatrm. 2. rk: unsound argument rk sav. 3. derme atma, rk: unsound structure derme atma yap. 4. blk prk, hafif (uyku).

unsparing unsparingly unspeakable

un.spar.ing ^nsper'ng sfat 1. esirgemeyen. 2. bol, ok. un.spar.ing.lyzarf esirgemeden. un.speak.a.ble ^nspi'kbl sfat 1. ifade edilemez, tarifsiz. 2. aza alnmaz, ok kt.

unspoiled

un.spoiled ^nspoyld' sfat 1. bozulmam. 2. marmam (ocuk).

unspoken unstable

un.spo.ken ^nspo'kn sfat sylenmemi; zmni. un.sta.ble ^nstey'bl sfat 1. salam olmayan; dengesiz; oynak. 2. istikrarsz; dengesiz. 3. kimya instabil, kararsz.

unsteady

un.stead.y ^nsted'i sfat 1. sabit olmayan, sallanan, oynak: unsteady table sabit olmayan masa. 2. titrek: unsteady hand titrek el. 3. deiken, gvenilmez: unsteady temperament deiken huy.

unstintingly unstop

un.stint.ing.ly ^nstn'tngli zarf esirgemeden. un.stop ^nstap' fiil (unstopped, unstopping) 1. tka veya kapan karmak. 2. amak.

unstrap

un.strap ^nstrp' fiil (unstrapped, unstrapping) kayn karmak veya gevetmek.

unstring

un.string ^nstrng' fiil (unstrung) tellerini karmak veya gevetmek.

unstrung

un.strung ^nstr^ng' fiil baknz unstring sfat 1. telleri gevetilmi. 2. sinirleri bozuk, sinirli.

unsubstantial

un.sub.stan.tial ^nsbstn'l sfat 1. temelsiz, aslsz, rk. 2. salam olmayan. 3. hayali.

unsuccessful

un.suc.cess.ful ^nskses'fl sfat baarsz.


1467

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk unsuitable unsurpassed unsuspected

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

un.suit.a.ble ^nsu'tbl sfat uygunsuz, uygun olmayan. un.sur.passed ^nsrpst' sfat esiz, emsalsiz. un.sus.pect.ed ^nsspek'td sfat 1. kukulanlmayan, phelenilmeyen. 2. var olduu bilinmeyen.

unsuspecting

un.sus.pect.ing ^nsspek'tng sfat bir eyden kukulanmayan.

unsystematic untangle

un.sys.tem.at.ic ^nsstmt'k sfat sistemsiz. un.tan.gle ^ntng'gl fiil (kark bir eyi) amak, zmek.

untenable

un.ten.a.ble ^nten'bl sfat savunulamaz (sav, teori v.b.).

unthinkable

un.think.a.ble ^nthng'kbl sfat dnlemez, imknsz.

unthinking

un.think.ing ^nthng'kng sfat 1. dncesiz. 2. dncesizce yaplan.

unthinkingly untidily untidiness untidy untie Until when ...? until when

un.think.ing.lyzarf dnmeden. un.ti.di.lyzarf dzensizce. un.ti.di.nessisim dzensizlik. un.ti.dy ^ntay'di sfat dzensiz, dank. un.tie ^ntay' fiil zmek, amak. Ne zamana kadar ...? o zamana kadar: He will come on 7 January, until when I advise you just to be patient. O 3 Ocak'ta gelecek. O zamana kadar sadece sabretmeni tavsiye ederim.

Until when? until untimely

Ne zamana kadar? un.til ^ntl' edat, bala -e kadar, -e dein, -e dek. un.time.ly ^ntaym'li sfat zamansz, vakitsiz, mevsimsiz. zarf mevsimsizce, uygunsuz zamanda.

untiring untold

un.tir.ing ^ntay'rng sfat yorulmak bilmez. un.told ^ntold' sfat 1. hesapsz, saysz. 2. anlatlmam.

untoward

un.to.ward ^ntrd' sfat 1. aksi, ters. 2. huysuz. 3. uygunsuz.

1468

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk untried

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

un.tried ^ntrayd' sfat 1. denenmemi. 2. muhakeme edilmemi, yarglanmam.

untroubled

un.troub.led ^ntr^b'ld sfat 1. skntsz, dertsiz. 2. durgun.

untrue

un.true ^ntru' sfat 1. yalan. 2. yanl. 3. eri. 4. vefasz, sadakatsiz.

untrustworthy untruthful

un.trust.wor.thy ^ntr^st'wrdhi sfat gvenilmez, dnek. un.truth.ful ^ntruth'fl sfat 1. yalan, uydurma. 2. yalanc.

unused to unused unusual

-e alk olmayan. un.used ^nyuzd' sfat kullanlmam. un.u.su.al ^nyu'quwl sfat 1. grlmedik, nadir, ender. 2. acayip, tuhaf, anormal. 3. allmam, yadrganan. 4. mstesna, olaanst.

unutterable

un.ut.ter.a.ble ^n^t'rbl sfat tarifsiz, ifade edilemez, anlatlmaz.

unutterably unvarnished unveil

un.ut.ter.a.blyzarf anlatlamayacak derecede. un.var.nished ^nvar'nt sfat 1. cilasz. 2. sssz. un.veil ^nveyl' fiil 1. rtsn amak. 2. ortaya karmak.

unvoiced

un.voiced ^nvoyst' sfat 1. ifade edilmemi. 2. nsz, sessiz.

unwanted unwarranted unwary

un.want.ed ^nw^n'td sfat istenilmeyen. un.war.rant.ed ^nwr'ntd sfat haksz, zrsz. un.war.y ^nwer'i sfat uyank olmayan, gafil, dikkatsiz, tedbirsiz.

unwelcome

un.wel.come ^nwel'km sfat 1. naho, tatsz: unwelcome news tatsz haber. 2. ho karlanmayan, istenmeyen: unwelcome guest istenmeyen misafir.

unwell

un.well ^nwel' sfat rahatsz, hasta: I feel unwell today. Bugn kendimi iyi hissetmiyorum.

unwholesome

un.whole.some ^nhol'sm sfat (ahlaki, salksal veya ruhsal adan) zararl, zarar verici.

1469

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk unwieldy

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

un.wield.y ^nwil'di sfat 1. tanmas zor; lenduha gibi; hantal. 2. uygulanmas zor. 3. ynetilmesi zor.

unwilling

un.will.ing ^nwl'ng sfat 1. hevessiz, isteksiz, gnlsz. 2. boyun emeyen, inat, kafasnn dikine giden.

unwillingly unwillingness

un.will.ing.lyzarf istemeyerek. un.will.ing.nessisim raz olmama; istememe, isteksizlik.

unwind

un.wind ^nwaynd' fiil (unwound) 1. (sarl bir eyi) zmek, amak; (sarl bir ey) zlmek, almak. 2. dinlenmek, yorgunluunu gidermek.

unwise unwisely unwitting

un.wise ^nwayz' sfat 1. aklsz. 2. aklszca. un.wise.lyzarf aklszca. un.wit.ting ^nwt'ng sfat 1. farknda olmayan. 2. kastsz.

unwittingly unwrap

un.wit.ting.lyzarf bilmeyerek, farknda olmadan. un.wrap ^nrp' fiil (unwrapped, unwrapping) zmek, amak; zlmek, almak.

unwritten law unwritten unyielding

rf ve det hukuku. un.writ.ten ^nrt'n sfat yazlmam. un.yield.ing ^nyil'dng sfat 1. sert. 2. boyun emez, direngen. 3. yol vermez.

unzip

un.zip ^nzp' fiil (unzipped, unzipping) fermuarn amak; fermuar almak.

up a tree up and about up and around up in the air up the creek up to date up to one's ears in work up to scratch up to snuff up to the elbows

g durumda. konuma dili hastalktan kurtulmu, ayaa kalkm. konuma dili hastalktan kurtulmu, ayaa kalkm. karar verilmemi; sonu henz belli olmam. konuma dili zor durumda. gnmze uygun, ada; modaya uygun. fazla megul. konuma dili iyi durumda. iyi; makbul. ok megul, ii bandan akn.
1470

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk up

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

up ^p zarf 1. yukar, yukarya; yukarda: go up yukar/yukarya gitmek. Hold your hand up. Elini yukarda tut. 2. to -e kadar: The school will accept up to one hundred new students this year. Bu yl okul yz kadar yeni renci kabul edecek. 3. daha nemli bir yere veya kuzeyde bir yere: He has gone up to the governor's mansion. Valinin konana gitti. Many Americans go up to Canada to shop. Birok Amerikal alveri etmek iin Kanada'ya gidiyor. 4. daha nemli bir yerde veya kuzeyde: He's living up in the center of town. O kasabann merkezinde yayor. He works up at the Ministry of Justice. O Adalet Bakanlnda alyor. He's an American working up in Canada. O Kanada'da alan bir Amerikal. 5. dik: Hold your head up. Kafan dik tut. 6. sonuna kadar, tamamen: use up tamamen tketmek. dry up tamamen kurumak. 7. Konuma dilinde ounlukla anlam deitirmeden fiillere eklenir: clean up temizlemek. wash up ykanmak. 8. to yanna: go up to someone birinin yanna gitmek. Move the chair up to the table. Sandalyeyi masaya yaklatr. 9. sz konusu olan veya konuann bulunduu yere: Bring the books up to my house. Kitaplar evime getir. edat 1. yukarsna; yukarsnda: go up a hill tepeye kmak. climb up a tree aaca trmanmak. 2. from -in ilerisinde: We live up from the mosjue. Caminin ilerisinde oturuyoruz. sfat COLOR>

up-and-coming

up-and-com.ing ^p'nk^m'ng sfat faal ve gelecei parlak.

up-and-up upbeat upbraid upbringing

up-and-up ^p'n^p' isim baknz be on the up-and-up up.beat ^p'bit sfat, konuma dili iyimser. up.braid ^pbreyd' fiil azarlamak. up.bring.ing ^p'brngng isim yetime, terbiye.

1471

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk upcountry

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

up.coun.try ^p'k^ntri sfat, konuma dili sahilden uzak. zarf i kesimlere doru.

update

up.date ^pdeyt' fiil 1. modernletirmek, gncelletirmek. 2. dzeltme ve eklemeler yapmak.

upend

up.end ^pend' fiil 1. dikine evirmek. 2. ba aa etmek.

upgrade

up.grade ^p'greyd isim 1. yoku. 2. bir rn daha yksek performans zelliklerine sahip yeni bir rn ile deitirerek bir sistemin performansn artrma. fiil gelitirmek. zarf yoku yukar.

upheaval

up.heav.al ^phi'vl isim 1. karklk, kargaa; ayaklanma; devrim. 2. byk ve ani deiiklik. 3. jeoloji yerkabuunun kabarmas.

uphill

up.hill ^p'hl' zarf yoku yukar. sfat 1. yukarya giden. 2. g, etin, zahmetli: uphill struggle g bir mcadele.

uphold

up.hold ^phold' fiil (upheld) 1. yukar kaldrmak. 2. tutmak, tarafn tutmak, desteklemek. 3. onaylamak, tasdik etmek.

upholster

up.hol.ster ^phol'str fiil 1. (koltuk v.b.'ni) snger v.b. ile doldurup kumala kaplamak. 2. demek. 3. donatmak.

upholsterer upholstery

up.hol.ster.erisim demeci. up.hol.ster.yisim 1. demecilik. 2. demelik kuma; deme.

upkeep uplift

up.keep ^p'kip isim 1. bakm. 2. bakm masraf. up.lift ^plft' fiil 1. ykseltmek, yukar kaldrmak. 2. yceltmek. 3. kalkndrmak. isim 1. ykseltme. 2. yceltme. 3. kalkndrma.

upmost Upon my life! upon upper case upper class upper crust

up.most ^p'most sfat en yukar, en yukarki, en st. Allah akna! up.on pan' edat baknz on byk harf, majskl. zenginler snf. 2. sosyoekonomik stnl olan snf. konuma dili st tabaka, yukar snf, yksek tabaka.
1472

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk upper hand Upper Volta upper

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

stnlk. baknz Burkina Faso up.per ^p'r sfat st, stteki, yukardaki: upper berth (tren veya vapurda) st yatak. upper deck st gverte. isim ayakkab yz.

uppercut

up.per.cut ^p'rk^t isim, boks aadan yukarya doru vuru.

uppermost

up.per.most ^p'rmost sfat 1. en st, en yukardaki. 2. ilk srada olan, en bata gelen.

uppity

up.pi.ty ^p'ti sfat, konuma dili (kendini bir ey zannettiinden dolay) kstah; haddini bilmez.

upright

up.right ^p'rayt sfat 1. dikey, dik. 2. drst, doru. zarf dik, dimdik. isim direk.

uproar uproarious uproot

up.roar ^p'rr isim grlt, velvele, amata, curcuna. up.roar.i.oussfat grltl, curcunal. up.root ^prut' fiil 1. kknden skmek. 2. (birini) oturduu yerden veya evresinden ayrmak. 3. yok etmek.

ups and downs upset the applecart

hayattaki ini klar. iyi bir durum veya ii bozmak, bir uval inciri berbat etmek.

upset

up.set ^pset' fiil (upset, upsetting) 1. devirmek: upset a vase vazoyu devirmek. 2. bozmak, altst etmek: upset a plan plan bozmak. 3. (favori rakibi) yenmek. 4. (mideyi) bozmak. 5. zmek; sinirlendirmek: News of the accident has upset him. Kaza hakkndaki haber onu zd. 6. alabora etmek: The storm upset the boat. Frtna sandal alabora etti. sfat 1. devrilmi. 2. altst olmu, bozulmu. 3. zntl, zgn; sinirli. 4. bozulmu, bozuk (mide). isim 1. devrilme. 2. altst olma. 3. beklenmedik yenilgi.

upshot upside-down

up.shot ^p'at isim sonu, netice. up.side-down ^psayd.daun' sfat 1. tepetaklak duran, ba aa duran. 2. altst. zarf tepetaklak, baaa.
1473

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk upstairs

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

up.stairs ^p'sterz' zarf yukarya, st kata; yukarda, st katta. sfat 1. yukardaki, st kattaki. 2. st kata ait. isim st kat.

upstanding upstart

up.stand.ing ^pstn'dng sfat 1. doru, drst. 2. dik. up.start ^p'start isim, sfat tredi, sonradan grme, zpkt.

upstream

up.stream ^p'strm' zarf 1. akntya kar, ak yukar. 2. rman yukar ksmna doru. sfat rman yukarsndaki.

upsurge upswing uptake uptight

up.surge ^p'src isim (ani ve hzl) art. up.swing ^p'swng isim art, artma. up.take ^p'teyk isim baknz quick on the uptake up.tight ^p'tayt' sfat 1. sinirli. 2. telal. 3. biimci, tutucu.

uptown

up.town ^p'taun' zarf kent merkezinin dnda. sfat kent merkezinin dndaki. isim kent merkezinin d.

upturn

up.turn ^p'trn isim ykselme, iyiye doru gitme, dzelme: an upturn in the economy ekonomide bir dzelme.

upward upwards of

up.ward ^p'wrd zarf yukar doru, yukar, yukarya. -den daha fazla, -den yukar, -in stnde. 2. yaklak olarak, -e yakn, civarnda.

upwards uranium urban renewal urban sociology urban sprawl urban

up.wards ^p'wrdz zarf yukar doru, yukar, yukarya. u.ra.ni.um yrey'niym isim, kimya uranyum. kent yenileme. kent toplumbilimi. kentin dzensiz yaylmas. ur.ban r'bn sfat kentsel, kente ait; kentte bulunan; kentte oturan.

urbane urbanise

ur.bane rbeyn' sfat nazik, ince, kibar, grgl. ur.ban.ise r'bnayz fiil, ngiliz ngilizcesi baknz urbanize

urbanism urbanist

ur.ban.ism r'bnzm isim urbanizm. ur.ban.ist r'bnst isim urbanist, kentilik uzman.
1474

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk urbanity

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

ur.ban.i.ty rbn'ti isim nezaket, naziklik, incelik, kibarlk.

urbanization

ur.ban.i.za.tion rbnzey'n isim kentleme, ehirleme.

urbanize urbanologist urbanology urchin Urdu urea uremia ureter urethra

ur.ban.ize r'bnayz fiil kentletirmek, ehirletirmek. ur.ban.ol.o.gist rbnal'cst isim kentbilimci. ur.ban.ol.o.gy rbnal'ci isim kentbilim. ur.chin r'n isim afacan. Ur.du r'du isim, sfat Urduca. u.re.a yri'y isim, biyokimya re. u.re.mi.a yri'miy isim, tbbi remi. u.re.ter yri'tr isim, anatomi sidik borusu. u.re.thra yri'thr isim, anatomi (urethras/urethrae) idrar yolu, sidikyolu, siyek.

urethritis

u.re.thri.tis yrthray'ts isim, tbbi (urethritides) sidikyolu yangs, idrar yolu iltihab.

urge

urge rc fiil 1. (szlerle) (birine/bir hayvana) (bir ey) yaptrmaya almak: She urged them not to go to Konya. Onlar Konya'ya gitmekten vazgeirmeye alt. Do not urge him to stay! Ona sakn kalmas iin srar etme! She then began to urge them to stay. O zaman onlara kaln diye tutturdu. 2. on (bir aletle) (bir hayvan) harekete geirmek veya hzlandrmak: Urge it on with your whip. Krbacnla onu hzlandr. 3. (on/upon) vurgulamak, zerinde durmak: Fikret urged on them the need for economy. Fikret onlara tasarruf etme gereini vurgulad. isim iddetli arzu, tutku; itki.

urgency urgent urgently uric acid uric urinal urinary bladder

ur.gen.cy r'cnsi isim 1. acele, ivedilik. 2. nem. ur.gent r'cnt sfat 1. acil, ivedi. 2. srar eden. ur.gent.lyzarf 1. aceleyle, ivedilikle. 2. srarla. rik asit. u.ric yr'k sfat idrara ait, rik. u.ri.nal yr'nl isim 1. pisuar. 2. idrar kab, rdek. anatomi sidiktorbas, idrar torbas.
1475

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk urinary disease urinary

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

sidikyolu hastal. u.ri.nar.y yr'neri sfat idrara ait. isim idrar kab, rdek.

urinate urine urn

u.ri.nate yr'neyt fiil iemek. u.rine yr'n isim idrar, sidik. urn rn isim 1. ayakl vazo. 2. kupa. 3. lnn kllerinin sakland kap. 4. semaver.

urology Uruguay Uruguayan

u.rol.o.gy yral'ci isim, tbbi roloqi. U.ru.guay yr'gway, yr'gwey isim Uruguay. isim Uruguayl. sfat 1. Uruguay, Uruguay'a zg. 2. Uruguayl.

us usable usage

us ^s zamir bize; bizi. us.a.ble yu'zbl sfat kullanlabilir, elverili. us.age yu'sc isim 1. kullan, kullanm, kullanma. 2. (bir szcn) kullanl biimi. 3. grenek, det.

use bad language use

kfr etmek. use yuz fiil 1. kullanmak: He used the money to buy a new sailboat. Paray yeni bir yelkenli almak iin kulland. 2. tketmek, kullanmak: We used two bars of soap last week. Geen hafta iki kalp sabun tkettik. 3. (birini) kullanmak, smrmek, istismar etmek: They used her for their own ends. Onu kendi amalarna ulamak iin kullandlar. 4. davranmak: She uses people badly. nsanlara kt davranyor. 5. (sigara, iki v.b.'ni) imek, kullanmak: She's using drugs. Uyuturucu kullanyor. 6. up tketmek, harcamak. 7. to Gemi zaman ekiyle kullanlr. Geni zamann hikyesini gsterir: He used to go there every week. Eskiden her hafta oraya giderdi. He used to be a farmer. Eskiden iftiydi. isim 1. kullanma, kullanm. 2. kullanma hakk: He has the use of a car belonging to his company. (yus) irketine ait arabay kullanma hakk var. 3. yarar, fayda: There is no use in your arguing

1476

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

with him; he won't change his mind. Onunla tartmann yarar yok; fikrini deitirmeyecek. 4. alk, det. used used yuzd sfat 1. kullanlm; elden dme, eski: He sells used books. Eski kitap satyor. I don't want a used car. Kullanlm araba istemem. 2. to -e alk, -e alkn: I'm used to it. Ona alm. useful useless user-friendly use.ful yus'fl sfat yararl, faydal. use.less yus'ls sfat yararsz, faydasz. us.er-friend.ly yu'zr.frendli sfat, konuma dili kullanlmas kolay: a user-friendly computer program kullanlmas kolay olan bir bilgisayar program. usher ush.er ^'r isim 1. terifat. 2. (kilise veya tiyatroda) yer gsteren kimse. fiil 1. in ieri getirmek. 2. yerini gstermek: The waiter ushered them to their seats. Garson onlara yerlerini gsterdi. 3. balatmak, amak: usher in a new age yeni bir a amak. usual u.su.al yu'quwl sfat 1. allm, mutat. 2. olaan, her zamanki. usurer usurp u.su.rer yu'qrr isim tefeci. u.surp yuzrp', yusrp' fiil gaspetmek, zorla almak, el koymak. usurper usury utensil uterus utilise utilitarian u.surp.erisim gaspeden kimse. u.su.ry yu'qri isim 1. ar yksek faiz. 2. tefecilik. u.ten.sil yuten'sl isim 1. kap. 2. alet. u.ter.us yu'trs isim (uteri) rahim, dlyata. u.til.ise yu'tlayz fiil, ngiliz ngilizcesi baknz utilize u.til.i.tar.i.an yutlter'iyn sfat faydac, yararc. isim faydac kimse. utilitarianism u.til.i.tar.i.an.ism yutlter'iynzm isim, felsefe faydaclk, yararclk. utility pole utility room elektrik direi. kalorifer dairesi; amar odas; sandk odas.

1477

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk utility

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

u.til.i.ty yutl'ti isim 1. yarar, fayda, ie yararlk. 2. kamu hizmet kuruluu (elektrik irketi, telefon irketi v.b.). 3. felsefe ounluun mutluluk ve kar.

utilization utilize

u.til.iza.tionisim kullanm, yararlanma. u.til.ize yu'tlayz fiil kullanmak, yararlanmak, istifade etmek.

utmost

ut.most ^t'most sfat 1. en uzak, en son. 2. en byk, en yksek, en fazla.

utopia

u.to.pi.a yuto'piy isim 1. ideal yer veya durum. 2. topya.

utopian

u.to.pi.an yuto'piyn sfat lksel, hayali, topik. isim topyac, topist.

utter

ut.ter ^t'r fiil 1. sylemek, dile getirmek. 2. (lk v.b.'ni) atmak, basmak, koparmak. 3. (inilti, ses) karmak.

utterance

ut.ter.ance ^t'rns isim 1. sz syleme. 2. ifade, syleyi. 3. (inilti, ses) karma. 4. sz; ses.

U-turn uvula Uzbeg Uzbek

U-turn yu'trn isim 1. U dn. 2. geriye dn. u.vu.la yu'vyl isim, anatomi (uvulas/uvulae) kkdil. Uz.beg z'beg isim, sfat baknz Uzbek Uz.bek z'bek isim (Uzbeks/Uzbek) 1. zbek. 2. zbeke. sfat 1. zbek. 2. zbeke.

Uzbekistan V neck V V.I.P. V.P. V-8 vacancy

Uz.bek.i.stan zbek'stn isim zbekistan. V neck vi' nek V eklindeki yaka, V yaka. Vksaltma velocity volt V.I.P. vi'ay'pi' ksaltma very important person . V.P. vi'pi' ksaltma Vice President V-0 vi'yeyt' otomotiv V eklinde sekiz silindirli motor. va.can.cy vey'knsi isim 1. boluk. 2. bo yer. 3. (otel, pansiyon v.b.'nde) bo oda. 4. bo olan memuriyet v.b.; bo/ak kadro.

vacant lot

(ehirde) bo arsa.

1478

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk vacant

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

va.cant vey'knt sfat 1. bo: a vacant apartment bo daire. 2. ak (i). 3. dalgn, bo (bak). 4. bo, yaplacak i olmayan: vacant hours bo saatler.

vacate

va.cate vey'keyt fiil 1. terketmek. 2. boaltmak. 3. feshetmek.

vacation

va.ca.tion veykey'n isim tatil: summer vacation yaz tatili.

vaccinate vaccination vaccine vacillate

vac.ci.nate vk'sneyt fiil alamak, a yapmak. vac.ci.na.tion vksney'n isim 1. a. 2. alama. vac.cine vk'sn, vksin' isim a. vac.il.late vs'leyt fiil tereddt etmek, bocalamak, kararsz olmak.

vacuous vacuum bottle vacuum cleaner vacuum concrete vacuum flask vacuum pump vacuum tube vacuum

vac.u.ous vk'yuws sfat 1. bo. 2. aptal. 3. anlamsz. termos. elektrik sprgesi. vakumlu beton. termos. boluk pompas, boalta. elektrik radyo lambas. vac.u.um vk'yuwm, vk'yum isim (vacuums/vacua) boluk, vakum. fiil, konuma dili elektrik sprgesiyle temizlemek.

vacuum-packed vagabond vagary vagina

vacuum-pack.edsfat vakumlanp paketlenmi. vag.a.bond vg'band sfat, isim serseri, avare. va.gar.y vger'i, vey'gri isim kapris, garip davran. va.gi.na vcay'n isim, anatomi (vaginas/vaginae) dlyolu, vajina.

vaginal vagrant

vag.i.nal vc'nl sfat dlyoluna ait, vaqinal. va.grant vey'grnt sfat, isim 1. bota gezen. 2. yersiz yurtsuz, serseri.

vague vaguely vagueness

vague veyg sfat belirsiz, bulank, pheli. vague.lyzarf belli belirsiz. vague.nessisim belirsizlik.

1479

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk vain

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

vain veyn sfat 1. kibirli, kendini beenmi. 2. bo, nafile: a vain hope bo umut.

vainglory

vain.glo.ry veyn.glr'i isim ar derecede kendini beenmilik, bo gurur.

vainly vale valence Valencia orange Valencia valency valentine

vain.lyzarf bouna, bo yere. vale veyl isim vadi. va.lence vey'lns isim, kimya valans, deerlik. yafa, yafa protakal. Va.len.cia vlen' isim yafa, yafa portakal. va.len.cy vey'lnsi isim, kimya valans, deerlik. val.en.tine vl'ntayn isim 1. on drt ubata kendisine kart gnderilen veya hediye verilen sevgili. 2. on drt ubatta sevgiliye gnderilen kart veya hediye.

Valentine's Day valerian valet valiant valid

(on drt ubata rastlayan) Sevgililer Gn. va.le.ri.an vlr'iyn isim kediotu. val.et vl't, vl'ey isim uak, erkek oda hizmetisi. val.iant vl'ynt sfat yiit, cesur. val.id vl'd sfat 1. geerli: valid passport geerli pasaport. 2. doru, salam: valid evidence salam kant. 3. yasal, meru: valid heir yasal miras.

validate

val.i.date vl'deyt fiil 1. geerli klmak. 2. onaylamak, tasdik etmek.

validity

va.lid.i.ty vld'ti isim 1. geerlilik, geerlik. 2. salamlk, doruluk. 3. yasallk, yasaya uygunluk.

validness

val.id.ness vl'dns isim 1. geerlilik, geerlik. 2. salamlk, doruluk. 3. yasallk, yasaya uygunluk.

valise valley valonea valonia oak valonia

va.lise vlis' isim valiz, kk bavul. val.ley vl'i isim vadi. va.lo.ne.a vlo'niy isim baknz valonia palamutmeesi. va.lo.ni.a vlo'niy isim (palamutmeesinin) kurutulmu palamut ykskleri/kadehleri, palamut.

valor valorous

val.or vl'r isim yiitlik, cesaret, mertlik. val.or.oussfat yiit, cesur.


1480

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk valour valuable

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

val.our vl'r isim, ngiliz ngilizcesi baknz valor val.u.a.ble vl'yuwbl, vl'ybl sfat deerli, kymetli. isim, oul kymetli eyler; mcevherat.

value judgment value system value

deer yargs. deer dizgesi/sistemi. val.ue vl'yu isim 1. deer, kymet: the value of money parann deeri. 2. nem: the value of rest dinlenmenin nemi. 3. deer: ethical values ahlaki deerler. fiil 1. deer bimek. 2. deer vermek.

value-added tax valve

katma deer vergisi. valve vlv isim 1. valf, supap. 2. anatomi kapakk, kapack.

vamoose

va.moose vmus' fiil, argo defolmak. nlem ek araban!/Toz ol!/Defol!

vamose

va.mose vmos' fiil, argo defolmak. nlem ek araban!/Toz ol!/Defol!

vamp vampire van

vamp vmp isim saya. vam.pire vm'payr isim vampir. van vn isim 1. minibs. 2. karavan. 3. ngiliz ngilizcesi furgon.

vandal vandalism vane

van.dal vn'dl isim vandal. van.dal.ismisim vandallk, vandalizm. vane veyn isim 1. yelkovan, rzgr frlda, frldak. 2. yeldeirmeni kanad. 3. pervane kanad.

vanguard vanilla bean vanilla extract vanilla vanillin vanish into thin air vanish without a trace vanish

van.guard vn'gard isim, askeri nc kta, nc. vanilya tohumu. vanilya esans. va.nil.la vnl' isim vanilya. va.nil.lin vnl'n isim vanilin. srra kadem basmak. srra kadem basmak. van.ish vn' fiil 1. gzden kaybolmak. 2. ortadan kaybolmak, kayplara karmak. 3. yok olmak, tarihe karmak.
1481

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk vanity case vanity

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

makyaj antas. van.i.ty vn'ti isim 1. kibir, kendini beenmilik. 2. bo ey, abes ey, beyhudelik.

vanquish

van.juish vng'kw fiil yenmek, malup etmek, hakkndan gelmek.

vantage point vantage

iyi bir seyretme yeri. van.tage vn'tc isim 1. iyi bir seyretme yeri. 2. avantajl durum/mevki. 3. avantaq.

vapid

vap.id vp'd, vey'pd sfat 1. canllktan yoksun, cansz, snk, donuk, ruhsuz; bo, anlamsz. 2. tatsz, yavan.

vapor vaporise

va.por vey'pr isim buhar, buu; duman. va.por.ise vey'prayz fiil, ngiliz ngilizcesi baknz vaporize

vaporization vaporize vaporizer

va.por.iza.tionisim buharlatrma; buharlama. va.por.ize vey'prayz fiil buharlatrmak; buharlamak. va.por.iz.er vey'prayzr isim buharlatrc, buulatrc.

vapour variability variable

va.pour vey'pr isim, ngiliz ngilizcesi baknz vapor variabilityisim deikenlik. var.i.a.ble ver'iybl sfat 1. deiken. 2. kararsz. isim 1. deiken ey. 2. matematik deiken.

variance

var.i.ance ver'iyns isim 1. deime, deiiklik. 2. uyumazlk. 3. eliki, ayrlk.

variant

var.i.ant ver'iynt sfat farkl, deiik. isim deiik biim, baka ekil.

variation

var.i.a.tion veriyey'n isim 1. deime; deiiklik. 2. deiim; fark. 3. mzik eitleme, varyasyon.

varicose varicosis varied variegated

var.i.cose ver'kos sfat varisli (damar). var.i.co.sis verko'ss isim, tbbi (varicoses) varis. var.ied ver'id sfat 1. eitli, trl. 2. deiik. var.i.e.gat.ed ver'iygeytd, ver'geytd sfat 1. renk renk, ebruli, alaca. 2. eitli.

variety show

varyete.
1482

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk variety store variety

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

tuhafiye dkkn. va.ri.e.ty vray'ti isim 1. deiiklik, farkllk. 2. eit, tr.

various

var.i.ous ver'iys sfat eitli, trl, muhtelif: for various reasons eitli nedenlerden dolay.

varmint

var.mint var'mnt isim, konuma dili 1. hayvan. 2. herif.

varnish varsity

var.nish var'n isim vernik. fiil verniklemek. var.si.ty var'sti isim, spor (okul veya niversitede) birinci takm, en iyi takm: He's made the varsity. Birinci takma girdi.

vary

var.y ver'i fiil 1. deimek; deitirmek: The temperature of the house varies between eighteen and twenty degrees. Evin scakl on sekiz ile yirmi derece arasnda deiiyor. He never varies his habits. Alkanlklarn hi deitirmez. 2. from -den ayrlmak, - den farkl olmak. 3. eitlemek, eitlendirmek.

vase Vaseline vassal

vase veys, veyz, vaz isim vazo. Vas.e.line vs'lin isim _ticari marka_ vazelin. vas.sal vs'l isim 1. vasal. 2. tebaa. 3. kul, kle. sfat kle gibi.

vast

vast vst sfat 1. ok geni; engin. 2. ok byk, muazzam; ok byk miktarda.

vastly vastness

vast.lyzarf ok. vast.nessisim 1. byk genilik; enginlik. 2. byklk; okluk. 3. ok geni/usuz bucaksz arazi veya blge; (denizde) enginlik.

VAT

VAT vt ksaltma value-added tax KDV (katma deer vergisi).

Vatican City Vatican

Vatikan Devleti. Vat.i.can vt'kn, vd'kn isim baknz Vatican City the Vatican

vaudeville

vaude.ville vod'vl isim vodvil.

1483

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk vault

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

vault vlt isim 1. tonoz. 2. mahzen. 3. kasa. 4. (yeraltnda) kemerli mezar odas. fiil 1. tonozla rtmek. 2. kemer yapmak.

vaulting horse vaunt veal

spor atlama beygiri. vaunt vnt fiil vnmek; vmek. veal vil isim 1. st danas; dana eti, dana. 2. buza; dana.

vector

vec.tor vek'tr isim 1. matematik vektr. 2. biyoloji tayc.

veep

veep vip isim, konuma dili ikinci bakan, bakan yardmcs.

veer round veer vegetable dye vegetable garden vegetable kingdom vegetable marrow vegetable oil vegetable

denizcilikle ilgili dnp aksi yne gitmek. veer vr fiil dnmek, sapmak; dndrmek. bitkisel boya. bostan, sebze bahesi. bitkiler lemi. sakzkaba, kabak. bitkisel ya, nebati ya. veg.e.ta.ble vec'tbl, vec'tbl isim 1. sebze. 2. bitki, nebat. sfat bitkisel, nebati.

vegetarian

veg.e.tar.i.an vecter'iyn isim, sfat veqetaryen, etyemez.

vegetarianism vegetate

veg.e.tar.i.an.ismisim veqetaryenlik, etyemezlik. veg.e.tate vec'teyt fiil ot gibi yaamak, kuru ve anlamsz bir hayat srmek.

vegetation vehemence vehement

veg.e.ta.tion vectey'n isim bitkiler. ve.he.menceisim 1. iddet, hiddet. 2. atelilik. ve.he.ment vi'ymnt, vi'hmnt sfat 1. iddetli, hiddetli: a vehement protest iddetli protesto. 2. ateli: a vehement speaker ateli konumac.

vehicle veil

ve.hi.cle vi'ykl isim ara, tat, vasta. veil veyl isim 1. pee, yamak: She raised her veil. Peesini at. 2. rt, perde: a veil of dust toz perdesi. a veil of secrecy gizlilik perdesi. 3. maske: He pursues his
1484

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

self-interests behind a veil of charity. Hayrseverlik maskesi altnda kendi karlarn kolluyor. fiil 1. pee ile rtmek. 2. gizlemek, saklamak, maskelemek. vein vein veyn isim 1. damar, toplardamar. 2. tarz, ekil: He continued in this vein for at least an hour. En az bir saat boyunca bu ekilde konumaya devam etti. 3. e, unsur: There's a vein of pessimism in that book. O kitapta bir ktmserlik var. velleity velocity velvet vel.le.i.ty vli'yti isim istemseme. ve.loc.i.ty vlas'ti isim hz, srat. vel.vet vel'vt isim kadife. sfat 1. kadife; kadife kapl. 2. kadifemsi, kadife gibi. venal vend vender vendetta vending machine vendor veneer ve.nal vi'nl sfat rvet yiyen, satn alnr. vend vend fiil satmak. venderisim satc. ven.det.ta vendet' isim kan davas. (para ile alan) sat otomat. ven.dorisim satc. ve.neer vnr' fiil aa kaplama ile kaplamak. isim kaplama tahtas. veneering venerable ve.neer.ingisim kaplama. ven.er.a.ble ven'rbl sfat 1. saygdeer, muhterem. 2. kutsal, huu uyandran. venerate ven.er.ate ven'reyt fiil 1. ok sayg duymak/beslemek. 2. kutsal saymak. 3. (bir hareketle) -e saygsn gstermek. venereal ve.ne.re.al vnr'iyl sfat zhrevi: venereal disease zhrevi hastalk. Venetian blind Venetian sumac Venetian jaluzi. boyac suma, kotinus. Ve.ne.tian vni'n sfat baknz Venetian blind Venetian sumac Venezuela Ven.e.zu.e.la venzwey'l isim Venezuela.

1485

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk Venezuelan

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

isim Venezuelal. sfat 1. Venezuela, Venezuela'ya zg. 2. Venezuelal.

vengeance vengeful

ven.geance ven'cns isim intikam, . venge.ful venc'fl sfat 1. intikamc, intikam peinde olan. 2. intikam isteinden kaynaklanan.

venial

ve.ni.al vi'niyl, vin'yl sfat byk saylmayan (hata, gnah).

venison

ven.i.son ven'sn, ven'zn, [ngiliz ngilizcesi] ven'zn isim geyik eti.

venom venomous

ven.om ven'm isim ylan veya akrep zehiri, a. ven.om.oussfat 1. zehirli. 2. ok zararl, zehirli, zehir saan. 3. zehir saan; kin dolu; nefret dolu.

vent stack vent

(shhi tesisata ait) havalk, hava borusu. vent vent isim 1. hava menfezi. 2. (gaz veya svnn giri kn salayan) delik. 3. yrtma. fiil 1. -de hava menfezi amak. 2. (gaz veya svnn giri kn salamak iin) delik amak. 3. on (fke, hn v.b.'ni) den karmak: Don't vent your anger on me! fkeni benden karma! 4. da vurmak, belli etmek, gstermek: He never vents his anger in public. fkesini herkesin iinde asla belli etmez.

ventilate ventilating brick ventilation shaft ventilation ventilator ventricle ventriloquism ventriloquist venture

ven.ti.late ven'tleyt fiil havalandrmak. delikli tula. havalandrma kuyusu. ven.ti.la.tionisim havalandrma, vantilasyon. ven.ti.la.torisim vantilatr, havalandrma aygt. ven.tri.cle ven'trkl isim, anatomi karnck. ven.tril.o.juism ventrl'kwzm isim vantrilokluk. ven.tril.o.juistisim vantrilok. ven.ture ven'r isim 1. tehlikeli i, tehlikeli giriim. 2. ans ii. 3. ticaret teebbs, giriim: joint venture ortak giriim. fiil 1. tehlikeye atmak: venture one's life hayatn tehlikeye atmak. 2. gze almak: venture a

1486

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

beating daya gze almak. 3. cret etmek: venture an objection itiraza cret etmek. venturesome ven.ture.somesfat 1. cretli, atak, atlgan. 2. rizikolu, riskli. venue ven.ue ven'yu isim 1. toplant yeri. 2. mahkeme yeri. 3. olay yeri. Venus Ve.nus vi'ns isim 1. mitoloji Vens. 2. gkbilim obanyldz, ulpan, Zhre. venus's-flytrap ve.nus's-fly.trap vi'nsz.flay'trp isim, botanik (venus's-flytraps) sinekkapan. veracity ve.rac.i.ty vrs'ti isim 1. drstlk, doruluk. 2. gereklik, doruluk. veranda ve.ran.da vrn'd isim veranda, hayat (st kapal, yan ak ve evin bir cephesinde boydan boya uzanan balkon). verb verbal noun verbal verb vrb isim, dilbilgisi fiil. isimfiil. ver.bal vr'bl sfat 1. szl: verbal contract szl anlama. 2. kelimesi kelimesine, harfi harfine: verbal translation harfi harfine eviri. 3. dilbilgisi fiile ait, fiil trnden. verbalise ver.bal.ise vr'blayz fiil, ngiliz ngilizcesi baknz verbalize verbalize verbally verbatim ver.bal.ize vr'blayz fiil szle ifade etmek. ver.bal.lyzarf szl olarak, azdan. ver.ba.tim vrbey'tm zarf kelimesi kelimesine, aynen, harfi harfine. sfat kelimesi kelimesine yaplm, tam. verbena verbiage verbose ver.be.na vrbi'n isim mineiei, mine. ver.bi.age vr'biyc isim laf kalabal. ver.bose vrbos' sfat 1. fazlasyla uzun konuan veya yazan. 2. gerekenden ok fazla szle ifade edilen. verbosity ver.bos.i.ty vrbas'ti isim fazlasyla uzun ifade, konuma veya yazma; laf kalabal.

1487

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk verdant

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

ver.dant vr'dnt sfat 1. yeil, taze. 2. yeillikli. 3. toy, pimemi.

verdict

ver.dict vr'dkt isim 1. qri karar. 2. fikir, kan. 3. hkm, karar.

verdigris

ver.di.gris vir'dgris, vr'dgrs isim 1. bakr pas. 2. bakr yeili.

verge

verge vrc isim 1. snr, kenar: on the verge of a cliff uurumun kenarnda. 2. eik: on the verge of war savan eiinde. on the verge of insanity deliliin eiinde. I was on the verge of leaving when he arrived. O geldiinde ben gitmek zereydim. She is on the verge of accepting our job offer. teklifimizi kabul etmek zere. We were on the verge of colliding. Az daha arpacaktk.

verifiable verification

verifiablesfat gereklii kantlanabilir. ver.i.fi.ca.tion verfkey'n isim dorulama, gerekleme.

verify

ver.i.fy ver'fay fiil dorulamak, gereklemek, teyit etmek, tasdik etmek.

veritable vermicelli vermilion

ver.i.ta.ble ver'tbl sfat gerek, hakiki. ver.mi.cel.li vrmsel'i, vrmel'i isim tel ehriye. ver.mil.ion vrml'yn isim 1. al renk, kzl. 2. slen. sfat al, kzl. fiil slen srmek.

vermin

ver.min vr'mn isim, oul 1. haarat. 2. fareler; sanlar. 3. haarat, aalk ve zararl kimseler.

vermouth vernacular

ver.mouth vrmuth' isim vermut. ver.nac.u.lar vrnk'ylr isim 1. konuma dili. 2. anadili. 3. yaayan dil. 4. az, lehe, dil. sfat 1. konuma diline ait; konuulan (dil). 2. anadilinin kullanld; anadilinde yazlan veya sylenen. 3. konuma dilinde kullanlan.

vernal equinox

bahar noktas, ilkbahar noktas (27 Mart'a rastlayan ekinoks).

vernal

ver.nal vr'nl sfat 1. ilkbahara ait. 2. ilkbaharda olan.


1488

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk versatile

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

ver.sa.tile vr'stl sfat 1. elinden her i gelen. 2. birok ie uygun (alet, makine). 3. ok ynl.

verse

verse vrs isim 1. dize, msra: the first three verses of the poem iirin ilk dizesi. 2. kouk, nazm: in verse rather than in prose dzyazdan ziyade kouk olarak. 3. ayet: a verse from the Koran Kuran'dan bir ayet.

versify

ver.si.fy vr'sfay fiil 1. iir haline koymak. 2. iir ile ifade etmek. 3. iir yazmak.

version

ver.sion vr'qn, ver'n isim 1. yorum, anlat: This version of what was said in the meeting is incorrect. Toplantda sylenenlerin bu yorumu yanl. 2. eviri, tercme: the English version of that book o kitabn ngilizce evirisi. 3. biim, versiyon: A new version of this word- processing program recently came on the market. Son zamanlarda bu kelime ilem programnn yeni bir versiyonu piyasaya kt.

vertebra

ver.te.bra vr'tbr isim, anatomi (vertebrae/vertebras) omur, vertebra.

vertebrate

ver.te.brate vr'tbreyt, vr'tbrt sfat omurgal. isim omurgal hayvan.

vertical

ver.ti.cal vr'tkl sfat dey, dikey. isim 1. dey doru. 2. dey dzlem.

vertigo

ver.ti.go vr'tgo isim (vertigoes/vertigines) ba dnmesi.

verve Very good!

verve vrv isim canllk. ngiliz ngilizcesi Tamam! Very good, sir! Tamam, efendim.

very late Very truly yours,

ok ge. Sayglarmla,/Hrmetlerimle, ( mektubunun sonunda imzadan hemen nce yazlr.).

very

ver.y ver'i zarf 1. ok, pek, gayet: very good ok iyi. very warm pek scak. He speaks English very well. ngilizceyi gayet iyi konuuyor. 2. tam: You just said the very opposite. Demin bunun tam tersini syledin.
1489

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

We have the very same table: Bizde o masann ayn var. He used the very same words. Ayn szckleri kulland. 3. en: Give me the very best! Bana en iyisini ver! I did my very best. Elimden gelen her eyi yaptm. sfat He lives in the very center of the town. ehrin tam gbeinde oturuyor. That's the very thing I'm looking for. Tam aradm ey o. At that very moment she was preparing to leave. Tam o anda gitmeye hazrlanyordu. That day he sat in this very chair! O gn ite bu sandalyede oturdu! The very idea of it thrilled them. Dncesi bile yreklerini hoplatyordu. Niteledii szc vurgulamak iin kullanlr: vessel ves.sel ves'l isim 1. kap, tas. 2. tekne, gemi. 3. anatomi damar: blood vessel kan damar. vest vest vest isim 1. yelek. 2. ngiliz ngilizcesi atlet fanilas, atlet. fiil 1. with (yetki, hak v.b.'ni) vermek. 2. in -e vermek: The Constitution vests legislative power in the Grand National Assembly. Anayasa yasama yetkisini Byk Millet Meclisi'ne veriyor. vested interest vestibule kazanlm hak. 2. kar. ves.ti.bule ves'tbyul isim 1. giri, antre. 2. vagonlar arasndaki kapal geit. vestige vestment vestry ves.tige ves'tc isim iz, eser, iaret. vest.ment vest'mnt isim 1. resmi elbise. 2. cppe. ves.try ves'tri isim 1. giyinme odas. 2. (baz kiliselerde) ynetim kurulu. vet. veteran vet.ksaltma veteran veterinarian veterinary vet.er.an vet'rn isim 1. eski asker, eski muharip, gazi. 2. (belirli bir alanda) ok tecrbeli kimse. sfat ok tecrbeli. veterinarian veto power veto vet.er.i.nar.i.an vetrner'iyn isim veteriner, baytar. veto hakk. ve.to vi'to isim veto. fiil veto etmek.

1490

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk vex vexation

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

vex veks fiil cann skmak, sinirlendirmek, kzdrmak. vex.a.tionisim 1. sinirlenme, kzma. 2. sinirlendirici ey, aksilik, sknt.

vexatious via airmail via viable

vex.a.tioussfat sinirlendirici, can skc. uakla. vi.a vay', viy' edat yolu ile, -den geerek, zerinden. vi.a.ble vay'bl sfat 1. yaayabilecek durumda olan (yaratk, organizma). 2. (toplumsal, siyasal veya ekonomik adan) kendi ayaklar zerinde durabilen, varln bamsz olarak srdrebilen. 3. geliip yeni bir organizmaya dnebilecek (tohum, yumurta v.b.). 4. konuma dili pratik, uygulanabilir.

viaduct vial vibrant

vi.a.duct vay'd^kt isim viyadk. vi.al vay'l isim ufak ie. vi.brant vay'brnt sfat 1. titrek, titreimli. 2. canl, enerjik. 3. ateli, cokun. 4. gr, dolgun (ses).

vibrate vibration viburnum vicar vicarage vicarious

vi.brate vay'breyt fiil titremek; titretmek. vi.bra.tion vaybrey'n isim titreme, titreim. vi.bur.num vaybr'nm isim, botanik kartopu. vic.ar vk'r isim, Hristiyanlk 1. papaz. 2. vekil. vic.ar.ageisim papaza tahsis edilen ev/loqman. vi.car.i.ous vayker'iys sfat 1. bakasnn yerine yaplan. 2. bakasnn yaantsna katldn hayal ederek duyulan.

vice squad vice versa

ahlak zabtas ekibi. vice ver.sa vays' vr's, vay's vr's tersine, aksine. 2. karlkl olarak.

vice

vice vays isim 1. kt alkanlk: Cigarette smoking is a vice. Sigara imek kt bir alkanlktr. 2. ahlakszlk (zellikle fuhu ve uyuturucu kullanm veya ticareti).

viceroy vicinity vicious circle

vice.roy vays'roy isim (krall temsil eden) genel vali. vi.cin.i.ty vsn'ti isim dolay, etraf, civar, evre, havali. ksrdng, fasit daire.

1491

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk vicious

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

vi.cious v's sfat 1. kt, pis. 2. iddetli, sert. 3. kusurlu, bozuk. 4. ahlak bozuk. 5. kt niyetli. 6. saldrgan, tehlikeli.

victim

vic.tim vk'tm isim kurban: victims of war sava kurbanlar.

victimise

vic.tim.ise vk'tmayz fiil, ngiliz ngilizcesi baknz victimize

victimize

vic.tim.ize vk'tmayz fiil 1. hile ile soymak, aldatmak. 2. gadretmek, zulmetmek.

victor victorious victory victual

vic.tor vk'tr isim galip, fatih. vic.to.ri.ous vktr'iys sfat galip, utkulu, muzaffer. vic.to.ry vk'tri isim 1. zafer, yengi, utku. 2. baar. vict.ual vt'l isim 1. yiyecek. 2. oul erzak; yemek; kumanya. fiil (victualed/victualled, victualing/victualling) erzak salamak.

video videotape vie

vid.e.o vd'iyo isim, sfat video. vid.e.o.tape vd'iyoteyp isim videoteyp. vie vay fiil (vied, vying) 1. with ile yarmak, ile rekabet etmek: They were vying with each other for the championship. ampiyonluk iin birbirleriyle yaryorlard.

Vietnam Vietnamese

Vi.et.nam viyetnam', viyetnm' isim Vietnam. Vi.et.nam.ese viyetnmiz' isim (Vietnamese) 1. Vietnaml. 2. Vietnamca. sfat 1. Vietnam, Vietnam'a zg. 2. Vietnamca. 3. Vietnaml.

view

view vyu isim 1. bak: point of view bak as. 2. gr, fikir, dnce: exchange of views fikir alverii. 3. grnm, manzara: This house has a wonderful view of the Bosporus. Bu evin harika bir Boaz manzaras var. 4. maksat, ama: with a view to maksadyla, amacyla.

viewpoint vigil

view.point vyu'poynt isim bak as, gr as. vig.il vc'l isim 1. uyank kalma. 2. gece nbet tutma. 3. oul arife gecesi yerine getirilen ibadetler.
1492

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk vigilance vigilant vigor vigorous vigour vile

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

vig.i.lanceisim uyanklk, dikkat, ihtiyat. vig.i.lantsfat uyank, tetikte, tedbirli. vig.or vg'r isim kuvvet, dinlik, gayret, enerqi. vig.or.oussfat kuvvetli, etkin, din, gayretli, enerqik. vig.our vg'r isim, ngiliz ngilizcesi baknz vigor vile vayl sfat 1. iren, berbat, pis. 2. aalk, alak, rezil. 3. konuma dili kt, berbat: vile weather berbat hava.

vilify

vil.i.fy vl'fay fiil 1. -e alenen iftira etmek, -i aktan aa karalamak. 2. -in saygnlna zarar vermek; -in saygnln azaltmak.

villa village villain

vil.la vl' isim yazlk kk, villa. vil.lage vl'c isim 1. ky. 2. ky halk. vil.lain vl'n isim 1. kt adam; hain. 2. edebiyat kt adam. 3. problem yaratan ey veya durum.

villainous villainy vindicate

vil.lain.oussfat 1. alak, hain. 2. ok kt, berbat. vil.lainyisim alaklk, hainlik. vin.di.cate vn'dkeyt fiil 1. hakl karmak, temize karmak. 2. kantlamak.

vindication

vin.di.ca.tionisim 1. hakl karma, temize karma. 2. kantlama.

vindictive vine vinegar vinegary vineyard vintage year vintage

vin.dic.tive vndk'tv sfat kinci; intikamc. vine vayn isim asma, zm kt. vin.e.gar vn'gr isim sirke. vin.e.garysfat sirke gibi. vine.yard vn'yrd isim ba, zm ba. kaliteli arabn elde edildii yl. 2. baarl yl. vin.tage vn'tc isim babozumu. sfat 1. belirli bir yln rn olan (arap). 2. kaliteli. 3. iyi, sekin.

viola violate

vi.o.la viyo'l isim, mzik viyola. vi.o.late vay'leyt fiil 1. bozmak, inemek: violate an agreement bir anlamay bozmak. 2. -in rzna gemek, -i kirletmek, -e tecavz etmek: violate a woman bir

1493

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

kadnn rzna gemek. 3. -in kutsalln bozmak: violate an altar bir sunan kutsalln bozmak. violation vi.o.la.tion vayley'n isim 1. bozma, ihlal. 2. tecavz, rzna geme. violence vi.o.lence vay'lns isim 1. iddet, sertlik. 2. zor, cebir. 3. zorbalk. violent violet vi.o.lent vay'lnt sfat sert, iddetli, zorlu. vi.o.let vay'lt isim 1. meneke. 2. meneke rengi. sfat meneke renkli, meneke rengi, meneke. violin violinist violist viper viral virgin vi.o.lin vayln' isim keman. vi.o.lin.istisim kemanc, viyolonist. vi.o.list viyol'st isim viyolac. vi.per vay'pr isim 1. engerek. 2. ylan gibi hain kimse. vi.ral vay'rl sfat, tbbi viral, virsn yol at. vir.gin vr'cn isim bakire, kz. sfat 1. bakire. 2. bakireye zg. 3. kullanlmam, dokunulmam. 4. ilenmemi: virgin soil ilenmemi toprak. 5. el dememi, bakir: virgin forest bakir orman, balta girmemi orman. virginal virginity Virgo vir.gin.alsfat 1. bakireye zg. 2. el dememi, bakir. vir.gin.i.ty vrcn'ti isim bakirelik, kzlk. Vir.go vr'go isim 1. gkbilim Baak takmyldz. 2. astroloji Baak burcu. virile virility vir.ile vr'l sfat 1. erkeke. 2. gl. vi.ril.i.tyisim 1. erkeklik. 2. cinsel g, iktidar. 3. mertlik. virtual vir.tu.al vr'uwl sfat gerekte etkili olan, fiili, gerek, asl; gayri resmi. virtually virtue vir.tu.al.lyzarf neredeyse, hemen hemen. vir.tue vr'u isim 1. erdem, fazilet: Humility is the essence of virtue. Alakgnlllk erdemin zdr. 2. meziyet: One of the virtues of this type of printer is its speed. Bu tip yazcnn meziyetlerinden biri hzdr. 3. yarar, fayda, avantaq: There's virtue in knowing a
1494

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

second language in today's world. Gnmzde ikinci bir dil bilmekte yarar var. 4. yararl zellik, deerli zellik, nemli zellik: One of the virtues of married life is companionship. Evlilik yaamnn nemli zelliklerinden biri arkadalktr. 5. g. 6. iffet. virtuoso virtuous vir.tu.o.so vruwo'so isim (virtuosos/virtuosi) virtz. vir.tu.ous vr'uws sfat 1. erdemli, faziletli. 2. iffetli, namuslu. virtuously virtuousness virulent vir.tu.ous.lyzarf erdemli bir ekilde. vir.tu.ous.nessisim erdemlilik. vir.u.lent vr'ylnt sfat 1. ok zehirli, ok tehlikeli, ldrc. 2. ktcl. virus visa vis--vis vi.rus vay'rs isim virs. vi.sa vi'z isim vize. vis--vis vizvi' zarf kar karya. edat 1. ile karlatrldnda; -e gre. 2. -in karsnda. viscosity viscous vis vise visibility visible vis.cos.i.ty vskas'ti isim viskozite. vis.cous vs'ks sfat yapkan, adal. vi.s vi'zey, vizey' isim baknz visa vise vays isim mengene. vis.i.bil.i.tyisim 1. grnrlk. 2. gr uzakl. vis.i.ble vz'bl sfat 1. grlebilir, grnr. 2. ak, belli, gzle grlebilir. visibly visiblyzarf gzle grlr bir ekilde, farkedilir bir ekilde. vision vi.sion vq'n isim 1. grme; gr: The operation restored his vision. Ameliyat yeniden grmesini salad. field of vision gr alan. 2. ngr. 3. nsezi. 4. hayal gc, imgelem. 5. hayal, d, rya. 6. ok gzel kimse veya ey: That woman is a vision. O kadn ok gzel. visionary vi.sion.ar.y vq'neri sfat 1. hayali, dsel. 2. hayalci, hayalperest. 3. ngrl. 4. nsezili. isim 1. hayalci, hayalperest. 2. ngrl kimse. 3. nsezili kimse.
1495

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk visit

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

vis.it vz't fiil 1. ziyaret etmek, grmeye gitmek. 2. (doktor) (hastay) muayeneye gitmek, yoklamak. 3. -e misafir olmak: I'm going to visit my friends in London for a day or two. Bir iki gn Londra'daki arkadalarma misafir olacam. 4. sk sk gitmek, dadanmak: The mayor is known to visit bars and gambling houses. Belediye bakannn meyhanelere ve kumarhanelere sk sk gittii bilinir. 5. konuma dili with ile sohbet etmek. isim 1. ziyaret. 2. misafirlik. 3. tbbi vizite. 4. konuma dili sohbet.

visitation visiting card visiting day visiting visitor

vis.i.ta.tion vztey'n isim 1. ziyaret. 2. felaket, bela. kartvizit. kabul gn. vis.it.ing vz'tng sfat ziyaret eden. vis.i.tor vz'tr isim 1. konuk, misafir, ziyareti. 2. turist.

visor vista visual arts visual

vi.sor vay'zr, vz'r isim gnelik, siperlik, siper. vis.ta vs't isim manzara, grnm. grsel sanatlar. vis.u.al vq'uwl sfat 1. grmeye ait, grsel. 2. grlebilir.

visualise

vis.u.al.ise wq'uwlayz fiil, ngiliz ngilizcesi baknz visualize

visualize

vis.u.al.ize wq'uwlayz fiil hayalinde canlandrmak, gznn nne getirmek.

vital statistics vital

doum ve lm istatistikleri. vi.tal vay'tl sfat 1. yaamsal, hayati. 2. yaam iin gerekli. 3. canl. 4. dirimsel. 5. ok nemli.

vitalise

vi.tal.ise vay'tlayz fiil, ngiliz ngilizcesi baknz vitalize

vitality

vi.tal.i.ty vaytl'ti isim 1. yaama gc. 2. canllk, dirilik, enerji. 3. dayanma gc.

vitalize vitally

vi.tal.ize vay'tlayz fiil canlandrmak, g vermek. vi.tal.lyzarf son derece, ok.


1496

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk vitamin vitiate

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

vi.ta.min vay'tmn isim vitamin. vi.ti.ate v'iyeyt fiil 1. bozmak, kirletmek. 2. etkisini azaltmak. 3. bozmak, geersizletirmek.

viticulture viticulturist vitreous

vit.i.cul.ture vt'k^lr, vay'tk^lr isim baclk. viticulturistisim bac. vit.re.ous vt'riys sfat 1. cam trnden. 2. camdan yaplm. 3. cams, cama benzer.

vitriol

vit.ri.ol vt'riyl isim, kimya 1. slfrik asit; za. 2. herhangi bir maden slfat. 3. ineleyici sz veya yaz.

vituperate

vi.tu.per.ate vaytu'preyt fiil svp saymak, iddetle azarlamak.

vituperation viva vivacious

vi.tu.per.a.tionisim svp sayma. vi.va vi'v, vi'va nlem Yaa!/ok yaa! vi.va.cious vvey's, vayvey's sfat canl, hayat dolu, neeli, en.

vivaciousness vivacity vivid

vi.va.cious.nessisim baknz vivacity vi.vac.i.ty vvs'ti isim canllk, neelilik. viv.id vv'd sfat 1. parlak: a vivid color parlak bir renk. 2. canl, hayat dolu, etkili: a vivid description canl bir betim. 3. kuvvetli, canl: a vivid imagination kuvvetli bir hayal gc.

vivify vixen

viv.i.fy vv'fay fiil canlandrmak. vix.en vk'sn isim 1. dii tilki. 2. irret kadn, huysuz kadn.

vizier vizierial vizor Vlach V-necked vocabulary

vi.zier vzir', vz'yr isim vezir. vi.zierialsfat 1. vezire ait. 2. vezir tarafndan verilen. vi.zor vay'zr, vz'r isim baknz visor Vlach vlak isim Valak, Vlak. V-necked vi'nekt sfat V yakal, V yaka. vo.cab.u.lar.y vokb'yleri isim 1. szck hazinesi, sz daarc, kelime hazinesi, bir kimsenin kulland szckler. 2. bir dilde bulunan btn szckler. 3. ek szlk, lgate.

vocal cords

anatomi ses telleri/kirileri.


1497

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk vocal music vocal

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

mzik vokal mzik. vo.cal vo'kl sfat 1. insan sesine ait. 2. konukan. 3. mzik vokal.

vocalise

vo.cal.ise vo'klayz fiil, ngiliz ngilizcesi baknz vocalize

vocalist vocalization

vo.cal.istisim arkc, okuyucu. vo.cal.i.za.tionisim 1. seslendirme. 2. fonetik nlleme.

vocalize

vo.cal.ize vo'klayz fiil 1. seslendirmek, sesli duruma getirmek. 2. fonetik nlye dntrmek.

vocation

vo.ca.tion vokey'n isim 1. Allahn arsna uyarak yaplan grev veya i. 2. Allahtan bir greve ar. 3. meslek, grev, i. 4. (belirli bir ie ynelik ve yaradltan gelen) istidat: She's no vocation for that job. O ie hi istidad yok.

vocational guidance vocational school vocational vociferous

mesleki rehberlik, meslek klavuzluu. meslek okulu. vo.ca.tion.alsfat mesleki, meslee ilikin. vo.cif.er.ous vosf'rs sfat 1. ok grltl bir ekilde konuan, ok baran: He was vociferous in his complaints. ikyetlerini bararak syledi. 2. bararak sylenen.

vodka vogue voice

vod.ka vad'k isim votka. vogue vog isim 1. moda. 2. rabet. voice voys isim 1. ses, seda: the human voice insan sesi. 2. sz hakk, konuma yetkisi: The workers want a voice in the company's management. iler irketin ynetiminde sz sahibi olmak istiyorlar. 3. dilbilgisi at: active voice etken at. passive voice edilgen at. 4. szc. fiil 1. anlatmak, ifade etmek, dile getirmek. 2. ses tellerini titretirerek oluturmak; tmlletirmek.

voiced

voicedsfat 1. sesli. 2. sesle ifade edilmi, dile getirilmi. 3. tml, titreimli.

1498

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk voiceless

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

voice.lesssfat 1. sessiz. 2. tmsz, titreimsiz. 3. sz hakk olmayan. 4. dilsiz.

void of void

-siz, -den yoksun, -den mahrum. void voyd sfat 1. hkmsz, geersiz. 2. bo, hali, ssz. 3. yararsz, faydasz. isim 1. boluk. 2. bo yer. fiil 1. hkmsz klmak. 2. iptal etmek. 3. boaltmak. 4. brakmak, terketmek. 5. karmak, atmak.

Voivodina vol. volatile

Voi.vo.di.na voy'vdin isim Voyvodina. vol.ksaltma volcano volume volunteer vol.a.tile val'tl sfat 1. uucu (madde). 2. patlamaya hazr (durum). 3. havai, deiken; istikrarsz; abuk etkilenip aniden deiebilen.

volcanic cone volcanic

yanarda konisi. vol.can.ic valkn'k sfat yanardaa zg; yanarda gibi; volkanik.

volcano

vol.ca.no valkey'no isim (volcanoes/volcanos) yanarda, volkan.

volition volley

vo.li.tion vol'n isim irade. vol.ley val'i isim 1. yaylm atei. 2. yamur: a volley of juestions soru yamuru. a volley of protests protesto yamuru. 3. kriket vole.

volleyball volt voltage voltmeter voluble volume

vol.ley.ball val'ibl isim voleybol. volt volt isim volt. volt.ageisim voltaq. volt.me.ter volt'mitr isim voltler, voltmetre. vol.u.ble val'ybl sfat konukan. vol.ume val'yum, val'ym isim 1. hacim, oylum: volume of a sphere krenin hacmi. 2. ses gc: Turn up/down the volume of your radio. Radyonun sesini ykselt/ks. 3. miktar, say: Our accounts show that the volume of our sales has increased. Hesaplarmz satlarmzn ykseldiini gsteriyor. 4. cilt: The complete set consists of twelve volumes. Tam takm on iki ciltten oluuyor.
1499

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk volumetric flask volumetric

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

balonjoje, l topar. vol.u.met.ric valymet'rk sfat hacim lmyle ilgili; hacim lmeye yarayan.

voluminous

vo.lu.mi.nous vlu'mns sfat 1. hacimli, pek byk, muazzam: a voluminous building muazzam bir bina. 2. ok miktarda, pek ok: voluminous records ok miktarda kayt. 3. bol, ok geni.

voluntarily

vol.un.tari.lyzarf isteyerek, kendi iradesiyle, gnll olarak.

voluntary

vol.un.tar.y val'nteri sfat 1. isteyerek yaplan, istee bal, kendiliinden yaplan; ihtiyari: He made a voluntary confession of his crime. Suunu kendiliinden itiraf etti. voluntary effort isteyerek gsterilen aba. In some countries military service is voluntary, not compulsory. Baz lkelerde askerlik istee bal, zorunlu deil. 2. gnll: voluntary service gnll hizmet. 3. istemli: voluntary and involuntary bodily movements istemli ve istemsiz bedensel hareketler. 4. gnlllerin emek ve balaryla desteklenen (kurum). 5. bile bile yaplan: His rudeness was voluntary. Bile bile kabalk etti.

volunteer

vol.un.teer valntr' isim 1. gnll, bir ii gnll olarak stlenen kimse. 2. gnll asker. sfat gnlllerden oluan, gnll. fiil 1. kendiliinden teklif etmek. 2. gnll olmak.

voluptuous

vo.lup.tu.ous vl^p'uws sfat 1. cinsel istek uyandran; buram buram cinsiyet kokan. 2. bedensel istekleri tatmin eden. 3. ok haz veya keyif veren; haz, sefa veya keyif dolu. 4. keyfine son derece dkn; zevksefaya dkn.

vomit

vom.it vam't fiil 1. kusmak, karmak. 2. (yanarda) (magma v.b.'ni) pskrtmek. isim 1. kusma. 2. kusmuk.

voracious reader

kitap okumaya doymayan okuyucu.

1500

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk voracious

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

vo.ra.cious vrey's sfat doymaz, doymak bilmez, obur: He has a voracious appetite for chocolate. ikolataya doyamyor.

vortex

vor.tex vr'teks isim (vortexes/vortices) anafor, burga, evri.

vote against vote for vote of confidence vote of no confidence vote someone in vote someone out vote something down vote

-in aleyhinde oy vermek. -in lehinde oy vermek. gvenoyu. gvensizlik oyu. birine oy vererek greve getirmek. birine oy vermeyerek grevden uzaklatrmak. aleyhinde oy kullanarak bir eye engel olmak. vote vot isim 1. oy, rey. 2. oy hakk. fiil oy vermek: Everyone is obliged to vote in these elections. Bu seimlerde herkes oy vermek zorunda.

voter vouch

voterisim semen. vouch vau fiil 1. for -i dorulamak, -i teyit etmek. 2. for -i garanti etmek. 3. for -e kefil olmak.

voucher vouchsafe vow

vouch.er vau'r isim 1. kefil. 2. makbuz; fi; belge. vouch.safe vauseyf' fiil ltfedip yapmak veya vermek. vow vau isim 1. yemin, ant. 2. adak. fiil yemin etmek, ant imek.

vowel harmony vowel voyage V-shaped vulcanise

nl uyumu. vow.el vau'wl isim 1. nl, sesli. 2. sesli harf. voy.age voy'c isim deniz yolculuu; sefer. V-shaped vi'eypt sfat V eklinde. vul.can.ise v^l'knayz fiil, ngiliz ngilizcesi baknz vulcanize

vulcanize vulcanized vulg. vulgar fraction vulgar

vul.can.ize v^l'knayz fiil (kauuu) vulkanize etmek. vul.can.izedsfat vulkanize. vulg.ksaltma vulgar baya kesir. vul.gar v^l'gr sfat 1. mstehcen, edebe aykr. 2. adi, baya; grgsz.
1501

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk vulgarism vulgarity

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

vul.gar.ismisim 1. amiyane sz. 2. mstehcen sz. vul.gar.i.ty v^lger'ti isim 1. mstehcenlik. 2. adilik, bayalk; grgszlk.

vulnerability

vul.ner.a.bil.i.ty v^lnrbl'ti isim saldr veya tenkide ak/maruz olma.

vulnerable point vulnerable

zayf nokta. vul.ner.a.ble v^l'nrbl sfat saldr veya tenkide ak/maruz olan.

vulture vulva vv. W. W.C. wacko

vul.ture v^l'r isim akbaba. vul.va v^l'v isim, anatomi (vulvae/vulvas) fer, vulva. vv.ksaltma verses W.ksaltma Wednesday West Western W.C. d^b'lyu.si' ksaltma water closet wack.o wk'o sfat, konuma dili kak, lgn, atlak. isim, konuma dili kak, lgn veya atlak kimse.

wacky wad

wack.y wk'i sfat, konuma dili kak, lgn, atlak. wad wad isim 1. tomar: a wad of money bir tomar para. 2. konuma dili ok/bir deste para. 3. topak. 4. tka, tapa. 5. tfek sks. fiil (wadded, wadding) 1. tka koymak. 2. tomar haline getirmek.

waddle

wad.dle wad'l fiil badi badi yrmek, paytak paytak yrmek. isim badi badi yry.

wade into wade through

konuma dili -e hemen girimek. (s su veya amur) iinden yryerek gemek. 2. ar ar ve glkle ilerlemek. 3. zorla tamamlamak.

wade

wade weyd fiil 1. s su veya amurda yrmek. 2. s suda oynamak.

wafer waffle iron waffle

wa.fer wey'fr isim ince biskvi. gofre zgaras. waf.fle waf'l fiil, konuma dili 1. (on) abuk sabuk/sama sapan konumak. 2. kem km ederek grn aka belirtmekten kanmak; kem km ederek belirli bir taraf desteklemekten kanmak. isim, konuma dili abuk sabuk laflar.
1502

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk waft

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

waft wft, waft fiil (rzgr veya dalga) srklemek; (rzgr veya dalgayla) srklenmek. isim 1. hafif koku. 2. hafif esinti.

wag

wag wg fiil (wagged, wagging) sallamak; sallanmak. isim sallama.

wage earner wage freeze wage rise wage war against wage war on wage war with wage wager wages

isim cretli. cretlerin dondurulmas. cret art. -e kar/ile savamak. -e kar/ile savamak. -e kar/ile savamak. wage weyc isim cret. wa.ger wey'cr isim bahis. fiil bahse girmek. wagesisim cret: daily wages yevmiye, gndelik. weekly wages haftalk.

wageworker waggle

isim cretli. wag.gle wg'l fiil sallanmak; sallamak. isim sallay; sallan.

waggon wagon

wag.gon wg'n isim, ngiliz ngilizcesi baknz wagon wag.on wg'n isim 1. drt tekerlekli yk arabas. 2. drt tekerlekli, st ak oyuncak araba. 3. ngiliz ngilizcesi yk vagonu.

waif

waif weyf isim 1. kimsesiz ocuk. 2. sahipsiz hayvan veya eya.

wail

wail weyl fiil 1. feryat etmek. 2. (rzgr) uuldamak, inlemek. isim 1. feryat. 2. inilti.

wainscot

wain.scot weyn'skt isim, mimarlk 1. tahta lambri. 2. lambri. 3. eteklik, yarm lambri, alak lambri. fiil 1. lambri kaplamak. 2. eteklik/yarm lambri kaplamak.

wainscoting

wain.scot.ingisim 1. eteklik, yarm lambri, alak lambri. 2. lambri.

waist

waist weyst isim 1. bel. 2. bir eyin orta ksmndaki girinti. 3. kadn elbisesinin st ksm. 4. bluz. 5. geminin orta ksm, bel.
1503

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk waistband

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

waist.band weyst'bnd isim (etek, pantolon v.b.'nde) bel, kemer.

waistcoat

waist.coat weyst'kot, wes'kt isim, ngiliz ngilizcesi yelek.

waistline Wait a little. Wait a minute! wait at table wait in ambush wait on someone hand and foot wait on table wait on

waist.line weyst'layn isim 1. bel. 2. bel genilii. Biraz bekle. Bir dakika! ngiliz ngilizcesi servis yapmak. pusuda beklemek. birinin etrafnda drt dnmek. servis yapmak. -e hizmet etmek. 2. -e servis yapmak. 3. -in ziyaretine gitmek.

wait tables wait up for someone wait

garsonluk yapmak. yatmayp birini beklemek. wait weyt fiil 1. (for) -i beklemek: I am waiting for my wife. Karm bekliyorum. Wait your turn. Sran bekle. Wait here. I'll be right back. Burada bekle. Hemen dneceim. 2. durmak, kalmak: Wait! Let's go together. Dur! Birlikte gidelim. 3. bekletmek: Don't wait supper for me. Yemek iin benim gelmemi bekleme. isim bekleme, bekleyi.

waiter waiting list waiting room waitress waive

wait.er wey'tr isim garson. yedek liste, bekleyenler listesi. bekleme odas/salonu. wait.ress weyt'rs isim kadn garson. waive weyv fiil 1. -den vazgemek, -den feragat etmek. 2. -i ertelemek.

waiver wake

waiv.er wey'vr isim, hukuk feragat. wake weyk fiil (woke/waked, waked/woken) 1. (up) uyanmak. 2. (up) -i uyandrmak. 3. canlandrmak: wake painful memories ac anlar canlandrmak.

wakeful

wake.ful weyk'fl sfat 1. uyank, tetikte olan. 2. uykusuz.


1504

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk wakefulness waken

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

wake.ful.nessisim uyanklk. wak.en wey'kn fiil 1. uyandrmak; uyanmak. 2. uyarmak, ikaz etmek.

Walach Walachia Wales walk away from

Wal.ach wal'k isim baknz Vlach Wa.la.chi.a wley'kiy isim baknz Wallachia Wales weylz isim Galler lkesi. -i rahatlkla yenmek, -i kolayca gemek. 2. (kazadan) ucuz kurtulmak.

walk away with walk file walk for two miles walk in one's sleep walk in walk of life

-i kazanmak. 2. -i yrtmek, -i almak. tek sra yrmek. iki mil yrmek. uykuda gezmek. ieri girmek. (toplumsal) snf, kesim: People from every walk of life were there. Orada her kesimden insan vard.

walk off with walk off walk on air walk out on walk out walk over walk the streets walk the wards walk

-i kazanmak. 2. -i yrtmek, -i almak. ekip gitmek. (sevincinden) ayaklar yere dememek. -i terketmek. ekip gitmek. 2. greve gitmek. -i kolayca yenmek. sokaklarda srtmek. 2. sokak sokak dolamak. viziteye kmak. walk wk fiil 1. yrmek, yryerek gitmek: I walked all the way from Beikta to Bebek. Beikta'tan ta Bebek'e kadar yrdm. I didn't come by car; I walked. Arabayla gelmedim; yryerek geldim. 2. dolamak, gezmek: She went out to walk in the park. Parkta dolamaya kt. 3. dolatrmak, gezdirmek: He is walking the dog in the garden. Kpei bahede gezdiriyor. He is walking the visitors through the factory. Konuklara fabrikay gezdiriyor. isim 1. yrme, gezme. 2. yry, gezinti. 3. yry (tarz). 4. yol: I

1505

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

came by foot; it was a long walk. Yryerek geldim; yol uzundu. 5. (bahede ta veya beton) yol. walkie-talkie walking dictionary walking papers walking stick walking walk.ie-talk.ie w'kit'ki isim telsiz telefon. canl szlk. konuma dili iten kovulma kd. baston. walk.ing w'kng isim 1. gezme, yrme. 2. yry (tarz). walk-on walkout walkover walkup walk-on wk'an isim, tiyatro nemsiz rol. walk.out wk'aut isim, konuma dili grev. walk.o.ver wk'ovr isim kolay kazanlan yar. walk.up wk'^p sfat, konuma dili asansrsz. isim, konuma dili asansrsz bina veya daire. walky-talky wall plug wall walk.y-talk.y w'kit'ki isim baknz walkie-talkie elektrik duvar prizi. wall wl isim 1. duvar. 2. sur: the walls of the old city eski kentin surlar. fiil etrafna duvar ekmek. Wallach Wallachia Wallachian Wal.lach wal'k isim baknz Vlach Wal.la.chia wley'kiy isim (blge olarak) Eflak. isim 1. Eflak, Eflak halkndan bir kimse. 2. baknz Vlach sfat Eflak. wallet wallflower wal.let wal't isim czdan, para czdan. wall.flow.er wl'flauwr isim 1. sarebboy. 2. konuma dili dansa kaldrlmad iin bir kenarda kalan kadn. wallop wal.lop wal'p fiil, konuma dili dayak atmak, dvmek, pataklamak. isim dayak. walloping wallow wal.lop.ingsfat, konuma dili ok byk, muazzam. wal.low wal'o fiil 1. (in) (amur, su v.b. iinde) yuvarlanmak, anamak. 2. in iinde yzmek: wallow in wealth servet iinde yzmek. isim 1. (amur, su v.b. iinde) yuvarlanma, anama. 2. hayvann yuvarland amurlu yer. wallpaper wall-to-wall wall.pa.per wl'peypr isim duvar kd. wall-to-wall wl'twl' sfat duvardan duvara.
1506

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk walnut grove walnut cevizlik.

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

wal.nut wl'n^t isim 1. ceviz. 2. ceviz aac. 3. cevizin kerestesi. 4. ceviz rengi.

walrus waltz through waltz wan wand wander around wander off wander

wal.rus wl'rs isim, zooloji (walrus/walruses) mors. -i kolayca baarmak. waltz wlts isim vals. fiil vals yapmak. wan wan sfat solgun, benzi sararm. wand wand isim 1. denek. 2. asa. dolamak. 2. babo dolamak. (bakalarndan ayrlarak) kendi bana dolamak. wan.der wan'dr fiil 1. dolamak, gezinmek. 2. (from) den ayrlmak: wander from the subject at hand ele alnan konudan ayrlmak.

wanderer wandering Jew wandering wanderlust wane

wan.der.erisim babo dolaan kimse. telgrafiei. wan.der.ing wan'drng sfat babo dolaan/gezen. wan.der.lust wan'drl^st isim yolculuk tutkusu. wane weyn fiil 1. azalmak, eksilmek, zayflamak. 2. batmak, snmek. 3. sonuna yaklamak.

wangle

wan.gle wng'gl fiil, konuma dili hileyle elde etmek, szdrmak, koparmak: He's trying to wangle money out of me. Benden para szdrmaya alyor.

wank

wank wnk fiil, ngiliz ngilizcesi, kaba otuz bir ekmek, mastrbasyon yapmak. isim, kaba otuz bir, otuz bir ekme, mastrbasyon.

want ad want for Want to bet? want

konuma dili kk ilan. - e ihtiyac olmak, -e ihtiya duymak. Bahse girer misin? want want, wnt fiil 1. istemek, arzu etmek: What do you want? Ne istiyorsunuz? 2. istemek, -e ihtiyac olmak: This house wants looking after. Bu evin bakma ihtiyac var. 3. -meli: You want to see a doctor as soon as possible. Bir an nce doktora gitmelisin. 4.

1507

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

gerekmek, lazm olmak: This work wants to be done with care. Bu iin zenle yaplmas gerekiyor. wanton wan.ton wan'tn sfat 1. ahlaksz, iffetsiz: a wanton woman ahlaksz bir kadn. 2. nedensiz: a wanton attack nedensiz bir saldr. isim 1. ahlaksz kimse. 2. serke. war clouds war correspondent war crime war criminal war cry war game war god war of nerves war sava bulutlar. sava muhabiri. sava suu. sava sulusu. sava naras. askeri sava oyunu. sava tanrs. sinir harbi. war wr isim 1. sava, harp, muharebe. 2. mcadele. fiil (warred, warring) 1. (against/with) (ile) sava halinde olmak. 2. (against/with) (ile) savamak, mcadele etmek. warble war.ble wr'bl fiil tmek, akmak. isim 1. ku t. 2. name, ezgi. ward off (darbeyi) engellemek, savuturmak, etkisiz hale getirmek, (darbenin) etkisini azaltmak; (darbeden) korunmak. 2. (kt bir eyi) defetmek, savmak. ward ward wrd isim 1. kou: hospital ward hastane kouu. 2. blge, semt: city ward kentin semtlerinden biri. 3. hukuk vesayet altnda bulunan kimse. fiil baknz ward off warden war.den wr'dn isim 1. hapishane mdr. 2. memur; grevli: game warden (resmi) av bekisi. air-raid warden hava alarm grevlisi. wardrobe ward.robe wrd'rob isim 1. bir kimsenin tm giysileri, gardrop. 2. gardrop, giysi dolab. 3. tiyatro kostmleri. wards wardship -wardssonek baknz -ward ward.ship wrd'p isim vasilik, vesayet.

1508

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk warehouse

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

ware.house wer'haus isim depo, ambar. fiil -i depoya/ambara koymak.

wares warfare warhead

wares werz isim, oul satlk mallar. war.fare wr'fer isim 1. sava, harp. 2. mcadele. war.head wr'hed isim (byk bir mermiye ait) balk: nuclear warhead nkleer balk.

war-horse

war-horseisim 1. sava at. 2. ok tecrbeli biri, eski kurt, eski tfek. 3. (sk sk veya fazlasyla icra edildii iin) artk eskisi gibi etki uyandrmayan bir sanat eseri.

warlike

war.like wr'layk sfat 1. sava, cenki. 2. savaa ait, askeri. 3. savala tehdit eden.

warm

warm wrm sfat 1. lk. 2. scak (hava): warm front scak hava ktlesi. 3. stan, scak tutan (giysi, battaniye v.b.). 4. candan, hararetli, scak: a warm welcome scak bir karlama. 5. yrei scak, sevgi dolu; cana yakn, samimi (kimse). 6. scakkanl. 7. scak (renk). fiil 1. (up) stmak, kzdrmak; snmak: Please warm this milk. Ltfen bu st stn. The weather is warming up. Hava snyor. 2. to/towards -e snmak, -e almak: He is warming to the work. e snyor. 3. up (yarmadan nce) hafif idman yapmak. 4. up (konser veya temsilden nce) son bir hazrlk yapmak. 5. up canlanmak, kzmak, comak: The discussion is warming up. Tartma canlanyor.

warm-blooded

warm-blood.ed wrm'bl^d'd sfat 1. zooloji scakkanl. 2. enerjik. 3. tutkulu.

warmhearted

warm.heart.ed wrm'har'td sfat 1. yrei scak, sevgi dolu. 2. scak, dosta.

warmonger

war.mon.ger wr'm^ng.gr isim sava rtkanl yapan kimse.

warmth

warmth wrmth isim 1. scaklk, lklk. 2. hararet, cokunluk. 3. itenlik, samimiyet.

warn

warn wrn fiil 1. uyarmak, ikaz etmek; tembih etmek: He warned us not to touch the wet paint. Islak boyaya
1509

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

elimizi srmememiz iin bizi uyard. The doctor warned him against overeating. Doktor onu fazla yemek yememesi iin uyard. 2. haber vermek: He warned us of the approaching storm. Frtnann yaklatn bize haber verdi. warning warn.ingisim 1. uyarma, ikaz; tembih. 2. uyar. 3. ibret: Let this be a warning to you. Bu sana ibret olsun. warp warp wrp fiil 1. erilmek, arplmak; eriltmek, arptmak. 2. doru yoldan saptrmak. isim erilik, arpklk. warped warplane warrant officer warrant warp.edsfat 1. erilmi, eri, arpk. 2. sapk, sapkn. war.plane wr'pleyn isim sava ua. askeri gedikli subay. war.rant wr'nt isim 1. gereke; hakl neden; yetki: The army cited civil unrest as its warrant for declaring martial law. Ordu skynetime gereke olarak toplumdaki huzursuzluu gsterdi. 2. garanti, teminat. 3. kefalet. fiil 1. izin vermek, yetki vermek: The law warrants the government's intervention. Yasa hkmete mdahale yetkisini veriyor. 2. mazur gstermek: No excuse can warrant this misbehavior. Hibir zr bu kt davran mazur gsteremez. 3. hakl karmak, desteklemek: The evidence does not warrant your claim. Kantlar iddianz desteklemiyor. 4. gerekli klmak, gerektirmek. 5. ruhsat vermek. 6. garanti etmek; temin etmek. 7. kefil olmak. warranty war.ran.ty wr'nti isim 1. hukuk kefalet. 2. kefaletname. 3. garanti, garanti belgesi. 4. yetki; hak; hakl neden. warren war.ren wr'n isim 1. ok tavan bulunan yer. 2. kalabalk mahalle. warrior warship wart hog war.ri.or wr'iyr isim sava, muharip, asker. war.ship wr'p isim sava gemisi. afrikadomuzu.
1510

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk wart wartime warts and all warty wary was wash away

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

wart wrt isim siil. war.time wr'taym isim sava zaman. olduu gibi, olumsuz yanlarn saklamadan. wartysfat siilli. war.y wer'i sfat ihtiyatl, tedbirli. was w^z, waz, wz fiil baknz be (su, dalga) alp gtrmek. 2. -i temizlemek. 3. -i andrmak.

wash one's dirty linen in public wash one's hands of

kirli amarlarn ortaya dkmek. ile iliiini kesmek. 2. -den el ekmek, -den elini eteini ekmek.

wash out

ykayarak karmak. 2. iini ykamak. 3. konuma dili baarszla uramak.

wash up wash

elini yzn ykamak. 2. bulaklar ykamak. wash w, wa fiil 1. ykamak; ykanmak. 2. temizlemek. 3. slatmak. 4. (dalga) yalamak. 5. ince maden veya boya tabakasyla kaplamak; yaldzlamak. 6. (kuma) ykanmaya dayanmak. isim 1. ykama; ykanma. 2. (ykanm veya kirli) amar. 3. dalga sesi. 4. dalgalarn kyya att sprnt. 5. losyon. 6. ince maden veya boya tabakas.

washable wash-and-wear washateria washbasin

wash.ablesfat ykanabilir. wash-and-wear w'nwer' sfat t istemeyen. wash.a.te.ri.a wtr'iy isim baknz washeteria wash.ba.sin w'beysn isim 1. lavabo (el ve yz ykamaya yarayan tekne). 2. (el ve yz ykamaya yarayan) leen.

washbowl

wash.bowl w'bol isim (el ve yz ykamaya yarayan) leen.

washcloth washed-out

wash.cloth w'klth isim sabun bezi. washed-out wt'aut' sfat 1. solmu, solgun, soluk. 2. konuma dili ok yorgun, bitkin. 3. batkn, mflis.

washed-up

washed-up wt'^p' sfat, konuma dili 1. yldz snm, bitmi. 2. bitkin dm.
1511

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk washer

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

wash.er w'r, wa'r isim 1. ykayc. 2. makine conta; rondela, pul. 3. amar makinesi.

washeteria

wash.e.te.ri.a wtr'iy isim (selfservis yntemiyle alan) amarhane.

washing machine washing soda washing

amar makinesi. amar sodas, soda. wash.ing w'ng isim 1. ykama; ykanma. 2. (kirli veya ykanm) amar.

washout washrag washroom washtub wasn't wasp waist WASP

wash.out w'aut isim, argo baarszlk. wash.rag w'rg isim sabun bezi. wash.room w'rum isim tuvalet. wash.tub w't^b isim amar teknesi, leen. was.n't w^z'nt ksaltma was not . ince bel. WASP, Wasp wasp isim, konuma dili beyaz rktan, Anglosakson soyundan ve Protestan mezhebinden olan kimse.

waspish waste away waste one's breath waste

wasp.ishsfat huysuz. gittike zayflamak, eriyip bitmek. 2. ar ar azalmak. enesini bo yere yormak, bouna nefes tketmek. waste weyst sfat 1. artk, ie yaramaz. 2. kullanlm, atlacak (kt). 3. bo, ssz, hali. 4. viran, harap. isim 1. israf. 2. dknt, artk; fire; p. 3. iyi kullanmama, boa harcama. 4. bo arazi. 5. ssz yer. 6. harabe, virane. fiil 1. israf etmek, bouna harcamak, arur etmek: He has wasted the money. Paray israf etti. 2. harap etmek, viraneye evirmek: The invaders wasted the city. stilaclar kenti harap etti. 3. iyi kullanmamak, boa harcamak: The company is wasting his talents. irket onun yeteneklerini boa harcyor. 4. heba etmek, heder etmek, ziyan etmek: I have wasted my whole day. Btn gnm heba ettim.

wastebasket

waste.bas.ket weyst'bskt isim (kt v.b. atlan) p sepeti/kutusu.


1512

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk wasted

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

wastedsfat 1. israf edilmi. 2. heba olmu, boa gitmi. 3. ok zayflam; bitkin.

wasteful wastepaper basket wastepaper

waste.ful weyst'fl sfat bouna ziyan eden, ziyankr. (kt v.b. atlan) p sepeti/kutusu. waste.pa.per weyst'peypr isim atlacak kt, atk kt.

wastrel

wast.rel weys'trl isim 1. ie yaramaz kimse, hayta, serseri. 2. ok msrif kimse.

watch chain watch glass Watch it! watch one's step

saat kstei. kol saati cam. Dikkat et!/Dikkatli ol! (yryen biri) (admlarna/bast yere) dikkat etmek. 2. dikkatli olmak, ayan denk almak.

watch out Watch out! watch television Watch your step!

dikkat etmek. Dikkat et!/Dikkatli ol! televizyon seyretmek. Dikkat et! (Yryen birine sylenir.) 2. Dikkatli ol!/Kendine mukayyet ol!/Ayan denk al!

watch

watch wa isim 1. kol saati; cep saati. 2. nbet; vardiya. 3. nbet yeri veya sresi. 4. nbeti. 5. nbetilik, nbet tutma. 6. gzetleme, tarassut. fiil 1. bakmak, izlemek, seyretmek: watch television televizyon seyretmek. 2. dikkat etmek, bakmak: Watch what he does and learn. Yaptna dikkat et ve ren. 3. for -i beklemek, -i kollamak, -i gzlemek. 4. gzetlemek: The police are watching him. Polisler onu gzetliyor. 5. bakmak, gzetmek: Who watches her children while she's at the office? O brodayken ocuklarna kim bakyor? 6. -de bekilik etmek, -de nbet tutmak, -e gz kulak olmak: The guard is watching the gate. Beki kapda nbet tutuyor.

watchband

watch.band wa'bnd isim saat kay.

1513

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk watchdog

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

watch.dog wa'dg isim 1. beki kpei. 2. (yolsuzluklara kar) bekilik eden kimse. fiil (yolsuzluklara kar) -e bekilik etmek.

watchful watchmaker watchman watchtower watchword water ballet water bed water blister water buffalo water chestnut water closet water down water heater water hyacinth water level water lily water line water main water meter water mill water pick water pipe water pistol water power water rights water snake water softener water table water tower water vapor

watch.fulsfat tetik, uyank. watch.mak.er wa'meykr isim saati. watch.man wa'mn isim (watchmen) beki. watch.tow.er wa'tauwr isim gzetleme kulesi. watch.word wa'wrd isim 1. parola. 2. dstur. su balesi. su yata. ii su dolu kabarck. manda. sukestanesi. tuvalet, hela, yznumara, apteshane _ksaltma_ W.C. . sulandrmak. 2. hafifletmek, yumuatmak. su stcs; termosifon; ofben. susmbl. su seviyesi/dzeyi. nilfer. denizcilikle ilgili 1. su hatt. 2. su kesimi. (su ebekesine ait) anaboru. su sayac. su deirmeni. basnl su ile dileri temizleme aygt. su borusu. 2. nargile. su tabancas. su kuvveti. su kullanma hakk. suylan. su yumuatc. jeoloji tabansuyu dzeyi, yeralt suyunun yzeyi. su kulesi. su buhar.

1514

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk water

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

wa.ter w'tr isim su. fiil 1. sulamak: water the flowers iekleri sulamak. 2. (koyun, inek v.b.'ne) su vermek, -i suvarmak. sfat suda yetien; suda yaayan.

waterborne

wa.ter.borne w'trbrn sfat 1. yzen. 2. su yoluyla tanan. 3. su yoluyla bulaan.

watercolor

wa.ter.col.or w'trk^lr isim 1. suluboya. 2. suluboya resim.

watercooled watercourse

wa.ter.cooled w'trkuld sfat suyla soutmal (motor). wa.ter.course w'trkrs isim 1. akarsu mecras. 2. (ark veya kanal gibi st ak) suyolu. 3. akarsu.

watercress watered silk watered waterfall waterfowl

wa.ter.cress w'trkres isim suteresi. hareli ipek kuma, ipekli hare. wa.tered w'trd sfat hareli, muare. wa.ter.fall w'trfl isim alayan, elale. wa.ter.fowl w'trfaul isim 1. su kuu. 2. oul su kular.

waterfront

wa.ter.front w'trfr^nt isim yal boyu, yal, ky. sfat yal boyundaki, kydaki.

watering can watering hole

szgeli kova. hayvanlarn su imesine elverili yer, suvat. 2. doal bir su kayna. 3. argo bar; meyhane.

watering place

hayvanlarn su imesine elverili yer, suvat. 2. kaplca, termal. 3. kyda bulunan tatil yeri. 4. doal bir su kayna.

watering pot watering trough watering

szgeli kova. yalak. wa.ter.ing w'trng isim 1. sulama. 2. suvarma. 3. (kumata) hare.

waterless waterlogged watermark

wa.ter.lesssfat susuz. wa.ter.logged w'trlgd sfat ii su dolmu. wa.ter.mark w'trmark isim 1. karada suyun ykseldii dzeyi gsteren izgi veya iaret. 2. filigran. fiil filigran basmak.

watermelon

wa.ter.mel.on w'trmeln isim karpuz.


1515

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk waterpower waterproof

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

wa.ter.pow.er w'trpauwr isim su gc. wa.ter.proof w'trpruf sfat su geirmez. fiil -i su geirmez hale getirmek.

water-repellent water-resistant watershed

wa.ter-re.pel.lent w'tr.rpelnt sfat su ekmez. sfat suya dayankl. wa.ter.shed w'tred isim 1. iki nehir havzas arasndaki set. 2. boaltma havzas.

waterside

wa.ter.side w'trsayd isim sahil, ky, yal. sfat 1. sahilde yaayan. 2. su kenarnda biten. 3. sahile zg; sahilde bulunan. 4. sahilde alan.

water-ski water-soluble waterspout watertight

wa.ter-ski w'trski fiil su kaya yapmak. wa.ter-sol.u.ble w'trsalybl sfat suda eriyebilen. wa.ter.spout w'trspaut isim 1. deniz hortumu. 2. oluk. wa.ter.tight w'trtayt sfat 1. sugeirmez. 2. salam, kusursuz.

waterway

wa.ter.way w'trwey isim, denizcilikle ilgili (seyre elverili) suyolu.

waterwheel waterworks

wa.ter.wheel w'tr.hwil isim sudolab. wa.ter.works w'trwrks isim 1. su temizleme tesisi. 2. pompa istasyonu.

watery

wa.ter.y w'tri sfat 1. sulu. 2. sulak, suyu bol. 3. su gibi. 4. tatsz, lezzetsiz. 5. zayf, sudan.

watt watt-hour wattle

watt wat isim vat. watt-hourisim vat saat. wat.tle wat'l isim 1. (hakiki) akasya. 2. (baz kularda) gerdandaki krmz uzant.

wattmeter wave band wave

watt.me.terisim vatmetre, vatler. radyo dalga. wave weyv isim 1. dalga. 2. el sallama. 3. (sata) kvrm, dalga. fiil 1. dalgalanmak; dalgalandrmak: The flag is waving in the wind. Bayrak rzgrda dalgalanyor. 2. sallamak; sallanmak: wave one's hand el sallamak. 3. (at/to) -e el sallamak. 4. el sallayarak iaret vermek: wave farewell el sallayarak veda etmek.
1516

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

wave on el iaretiyle ileri gitmesini belirtmek. 5. dalga dalga yapmak, kvrmak: wave one's hair salarn kvrmak. wavelength wave.length weyv'length isim dalga uzunluu, dalga boyu. waver wa.ver wey'vr fiil 1. sallanmak. 2. titremek. 3. sendelemek. 4. tereddt etmek, kararsz olmak. isim 1. sallanma. 2. tereddt, kararszlk. wavy wax paper wax plant wax wavysfat dalgal, dalga dalga. parafinli kt. mumiei, hoya. wax wks isim 1. mum; parafin mumu, petrol mumu; balmumu. 2. (parlatma ilerinde kullanlan bir tr) cila; mum cilas. 3. kulak kiri. fiil 1. cilalamak, cila srmek; mum cilas srmek. 2. mumlamak. waxed paper waxed parafinli kt. waxed wkst sfat 1. mumlanm; parafinli. 2. cilal, cilalanm. waxen wax.en wk'sn sfat 1. beti benzi kalmam, ok solgun. 2. mum gibi, muma benzeyen. 3. mumdan yaplm. way back way in way station way konuma dili ok eskiden, uzun zaman nce. giri, girilecek yol. demiryolu ara istasyon. way wey isim 1. yol: on the way to Ankara Ankara yolu zerinde. 2. yn, yan, taraf: Let's go that way. O tarafa gidelim. 3. tarz, biim, ekil: in a polite way terbiyeli bir biimde. 4. mesafe, uzaklk: That place is a long way from here. Oras buradan ok uzakta. 5. are, yol, usul: find a way to do something bir eye are bulmak. look for a way to do something bir eyin aresine bakmak. do something the right way bir eyi usulne gre yapmak. 6. yn, bakm: He resembles his father in two ways. ki bakmdan babasna benziyor. 7.
1517

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

durum, hal: Ahmet is in a bad way. Ahmet ok hasta. 8. det: the ways of the Turks Trklerin detleri. wayfarer wayfaring way.far.er wey'ferr isim yolcu, yaya yolcu. way.far.ing wey'ferng sfat yolculuk eden. isim yolculuk. waylay way.lay wey'ley fiil (waylaid) 1. yolunu kesmek. 2. pusuya yatmak. way-out way-out wey'aut' sfat, argo ar bir uta bulunan; ok eksantrik, ok garip. wayside way.side wey'sayd isim yol kenar. sfat yol kenarndaki. wayward We are in for a fight. We are running out of time. We connived together in the plot. way.ward wey'wrd sfat ters, dik bal, inat, aksi. imdi attk belaya!/Muhakkak kavga kacak. Zamanmz darald. Komployu birlikte hazrladk. Uan gecikmesi bizim kabahatimiz deildi!

We couldn't help the plane being late! We had a puncture. We had news. We might as well stop. We number fifty men. we weak

Lastiimiz patlad. Haber aldk. Dursak iyi olur./Braksak iyi olur. Elli kiiyiz. we wi zamir biz. weak wik sfat 1. zayf, gsz, kuvvetsiz: weak nerves zayf sinirler. a weak nation gsz bir millet. 2. dayanksz, salam olmayan, zayf: a weak structure dayanksz bir yap. 3. etkileyici ve inandrc olmayan, zayf. 4. yetersiz, zayf: His French is weak. Franszcas zayf. 5. ak (ay, kahve). 6. sulu, yavan (orba v.b.).

weaken

weak.en wi'kn fiil 1. zayflatmak, zayf drmek; zayflamak, zayf dmek. 2. hafifletmek; hafiflemek: The storm is weakening as it moves inland. Frtna lke ilerine doru ilerlerken hafifliyor.

weakhearted

weak.heart.ed wik'hartd sfat yreksiz, korkak, dlek.

1518

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk weak-kneed

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

weak-kneed wik'nid sfat 1. dizleri zayf. 2. zayf karakterli. 3. yreksiz, tabansz.

weakling

weak.ling wik'lng isim 1. clz kimse. 2. iradesi veya karakteri zayf kimse. sfat clz, gsz.

weak-minded

weak-mind.ed wik'mayn'dd sfat 1. iradesiz. 2. akl zayf.

weakness weal wealth wealthy wean

weak.nessisim 1. zayflk. 2. zaaf. weal wil isim, eski refah. wealth welth isim 1. zenginlik, servet, varlk. 2. bolluk. wealthysfat zengin, varlkl, servet sahibi. wean win fiil 1. stten kesmek. 2. from/of -den vazgeirmek.

weapon weaponry

weap.on wep'n isim silah. weap.on.ryisim silahlar: nuclear weaponry nkleer silahlar.

wear and tear wear away

normal kullanlma sonucu eskime; anma ve ypranma. andrmak; anmak. 2. ypratmak; ypranmak. 3. tkenmek.

wear down

azar azar gcn tketmek, yava yava ypratmak veya ypranmak. 2. andrmak; anmak.

wear off wear on wear out one's welcome wear the trousers wear thin

yava yava azalmak, yava yava yok olmak. yava ilerlemek/gemek. 2. can skmak. fazla kalp tadn karmak, ziyareti uzatp bktrmak. konuma dili reislik etmek. anp incelmek, anmak, incelmek. 2. (sabr) tkenmek, azalmak. 3. (aka v.b.) skc olmaya balamak.

wear well

iyi dayanmak. 2. iyi uymak. 3. uygun gelmek. 4. sregelmek.

wear

wear wer fiil (wore, worn) 1. giymek: wear a dress elbise giymek. He isn't wearing any socks. Ayanda orap yok. 2. (gzlk, kolye, kpe v.b.'ni) takmak. 3. gstermek; -i olmak: He wears his age well. Yan gstermiyor. I don't think the meeting went well; she
1519

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

isn't wearing a smile on her face. Toplantnn iyi gittiini sanmyorum; yz glmyor. 4. tamak: If he isn't wearing a gun, he's not a real cowboy. Tabanca tamyorsa gerek kovboy deil. 5. (out) eskitmek, ypratmak, andrmak; eskimek, ypranmak, anmak: The child has worn out its pants. ocuk pantolonunu eskitti. When a machine wears out it should be replaced. Bir makine yprandnda yenilenmeli. 6. out yormak, tketmek; tkenmek: This work is wearing me out. Bu i beni yoruyor. My patience is wearing out. Sabrm tkeniyor. 7. dayanmak: These shoes will wear for another month or two. Bu ayakkablar bir iki ay daha dayanr. isim 1. dayankllk, dayanma. 2. eskime, ypranma, anma. 3. giyim eyas, giysi, elbise. wearable wearisome wear.ablesfat giyilebilir. wea.ri.some wr'sm sfat skc, yorucu, bktrc, usandrc. weary wea.ry wr'i sfat 1. yorgun, bitkin. 2. yorucu, yoran. 3. bkkn, bkm, usanm. fiil 1. yormak; yorulmak. 2. usanmak, bezmek; usandrmak, bezdirmek. weasel out of weasel - den syrlmak. wea.sel wi'zl isim 1. zooloji gelincik. 2. sinsi kimse, kurnaz kimse, akal. weather bureau weather forecast weather map weather station weather stripping weather vane weather meteoroloji brosu. hava raporu. hava haritas, meteoroloji haritas. meteoroloji istasyonu. pencere band, tecrit eridi. yelkovan, frldak. weath.er wedh'r isim hava, hava durumu. fiil 1. (gne, yamur v.b.) soldurmak veya andrmak. 2. (gne, yamur v.b. nedenlerle) solmak veya anmak. 3. (glk, tehlike v.b.'ni) atlatmak, savuturmak.

1520

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk weather-beaten

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

weath.er-beat.en wedh'rbitn sfat 1. her trl kt hava artlarna maruz kalm, frtna yemi. 2. yank ve kr kr (yz).

weather-bound

weath.er-bound wedh'rbaund sfat kt hava artlarndan dolay limanda mahsur kalm (gemi).

weathercock

weath.er.cock wedh'rkak isim (horoz eklinde) yelkovan, frldak.

weatherise

weath.er.ise wedh'rayz fiil, ngiliz ngilizcesi, konuma dili baknz weatherize

weatherize

weath.er.ize wedh'rayz fiil, konuma dili (binay) soua kar izole etmek.

weatherman

weath.er.man wedh'rmn isim, konuma dili (weathermen) 1. meteoroloji uzman. 2. televizyon hava durumu sunucusu.

weatherproof

weath.er.proof wedh'rpruf sfat her trl hava artlarna kar dayankl, rzgr, yamur veya souk geirmez.

weather-strip

weath.er-strip wedh'rstrp fiil pencere band yaptrmak.

weatherworn

weath.er.worn wedh'rwrn sfat hava etkisiyle bozulmu veya anm.

weave

weave wiv fiil (wove, woven) 1. dokumak. 2. rmek. 3. kurmak, yapmak, icat etmek. isim 1. dokuma: This carpet has a loose weave. Bu halnn dokumas seyrek. 2. rg.

weaver web

dokumac, ulha. web web isim 1. a. 2. rmcek a. 3. dokuma. 4. zooloji zar, perde.

webbing wed

webb.ingisim kaln dokuma kay. wed wed fiil (wedded/wed, wedding) 1. ile evlenmek; ile evlendirmek. 2. birletirmek. 3. balanmak; balamak.

we'd

we'd wid ksaltma 1. we had . 2. we would .

1521

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk wedded

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

wed.ded wed'd sfat 1. nikhl. 2. to -e bal, kendini e adam.

wedding cake wedding march wedding ring wedding wedge

dn pastas. dn mar. alyans. wed.ding wed'ng isim nikh, dn. wedge wec isim ksk, kama, takoz. fiil 1. ksk sokup sktrmak. 2. skmak; sktrmak.

wedlock Wednesday wee hours wee weed out weed

wed.lock wed'lak isim nikh, evlilik. Wednes.day wenz'di, wenz'dey isim aramba. geceyarsndan sonraki zaman, sabahn erken saatleri. wee wi sfat (weer, weest) ufack, kck, minicik. karmak, ayklamak. weed wid isim 1. yabani ot, zararl ot. 2. argo hai. fiil istenmeyen otlar karp temizlemek, yabani otlar ayklamak.

week in week out week weekday weekend weekly

haftalarca. week wik isim hafta. week.day wik'dey isim hafta iindeki gn, ign. week.end wik'end isim hafta sonu. week.ly wik'li sfat haftalk. zarf haftada bir; her hafta. isim haftalk yayn.

weeks ago weep

haftalarca nce. weep wip fiil (wept) 1. alamak, gzya dkmek. 2. szmak, damlamak.

weeping willow weevil wee-wee

salkmst. wee.vil wi'vl isim budaybiti. wee-wee wi'wi fiil, ocuk dili i etmek, iemek. isim, ocuk dili i.

weft weigh anchor weigh down

weft weft isim atk, arga. denizcilikle ilgili demir almak. yklemek, yk altna koymak. 2. bunaltmak. 3. ar basp aa doru emek.

1522

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk weigh in

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

(uaa binmeden nce) (bagaj) tarttrmak. 2. (cokey) yar sonunda tartlmak. 3. nce tartlmak.

weigh one's words weigh out

sz tartmak, dnerek konumak. tartp ayrmak, lye gre hazrlamak. 2. (cokey) yartan nce tartlmak.

weigh

weigh wey fiil 1. tartmak: Please weigh these pears. Bu armutlar tartar msnz? 2. zihninde tartmak, lp bimek: weigh one's words szlerini tartarak konumak.

weighing machine weight lifter weight lifting weight

kantar; baskl; tart. halterci. halter kaldrma, halter. weight weyt isim 1. arlk, sklet. 2. tart. 3. yk, sknt. 4. etki, nem. 5. nfuz, itibar.

weightless weighty

weight.lesssfat arlksz. weight.y wey'ti sfat 1. ar. 2. etkili, nemli. 3. nfuzlu, itibarl.

weir weird weirdo

weir wr isim su seddi, bent. weird wrd sfat 1. esrarengiz. 2. garip, acayip, tuhaf. weird.o wir'do isim, argo ok tuhaf bir kimse, ok eksantrik kimse.

welcome someone with open arms welcome

birini ok scak bir ekilde karlamak. wel.come wel'km fiil 1. ho karlamak, memnuniyetle karlamak: He welcomed the news of his son's marriage. Olunun nikh haberini ho karlad. 2. (misafiri) nezaketle karlamak. isim 1. ho karlama. 2. nezaketle karlama. sfat 1. ho karlanan. 2. hoa giden.

weld

weld weld fiil 1. kaynak yapmak, kaynak yaparak birletirmek, kaynatmak; kaynamak. 2. skca birletirmek. isim 1. kaynak yeri. 2. kaynak.

welder welfare state welfare worker

weld.erisim kaynak. refah/gnen devleti. sosyal yardm grevlisi.

1523

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk welfare

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

wel.fare wel'fer isim 1. refah, mutluluk ve salk iinde yaama. 2. yoksullara yardm.

well and good Well done! We'll eat whatever there is. well made We'll see you soon, we trust. well to do well

kabul, tamam, peki. Aferin!/Bravo! Ne varsa onu yiyeceiz. biimli, iyi yapl. nallah yaknda grrz. zengin, hali vakti yerinde. well wel zarf 1. iyi; yolunda: The new computer is working well. Yeni bilgisayar iyi alyor. Everything is going well. Her ey yolunda gidiyor. 2. iyice: Shake it well before using it. Kullanmadan nce iyice alkalayn. 3. hayli: He is well on in life. Ya hayli ilerlemi. All of the administrators are well past forty. Yneticilerin hepsi krkn hayli gemi. well up on the list listenin balarnda. 4. pekl: He understood me (very) well. Beni pekl anlad. 5. hakl olarak: You may well ask that question. O soruyu sormakta haklsn. sfat (better, best) 1. iyi; yolunda: I don't feel well. Kendimi iyi hissetmiyorum. All is well. Her ey yolunda. 2. iyi, uygun, yerinde; elverili ( Would ile kullanlr.): It would be well to make an appointment before you go to see him. Onu grmeye gitmeden nce randevu alsanz iyi olur.

we'll Well, as I was saying .... Well, well! well-behaved well-being well-bred well-built well-disciplined well-done

we'll wil ksaltma we will , we shall . Ha! Diyordum ki .... Vah vah!/Aman efendim!/Hayret! well-be.haved wel'bheyvd' sfat uslu, terbiyeli. well-be.ing wel'bi'yng isim refah, iyilik, mutluluk. well-bred wel'bred' sfat terbiyeli, kibar. well-built wel'blt sfat boyu bosu yerinde. sfat disiplinli. well-done wel'd^n' sfat 1. baarl, iyi yaplm. 2. iyi pimi.
1524

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk well-fixed well-heeled

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

sfat, konuma dili paral, zengin, hali vakti yerinde. well-heeled wel'hild' sfat, konuma dili zengin, para babas.

well-known well-meaning well-nigh well-off well-read well-rounded

well-known wel'non' sfat nl, tannm, mehur. well-mean.ing wel'mi'nng sfat iyi niyetli. well-nigh wel'nay' zarf hemen hemen, neredeyse. well-off wel'f sfat hali vakti yerinde, zengin. well-read wel'red' sfat ok okumu. well-round.ed wel'raun'dd sfat 1. geni kapsaml, ok ynl. 2. dolgun, balk etinde.

well-said well-spring well-timed well-wisher

well-said wel'sed' sfat yerinde sylenmi. well-spring wel'sprng isim kaynak. well-timed wel'taymd' sfat iyi zamanlanm, zamanl. well-wish.er wel'w'r isim bakasnn iyiliini isteyen kimse.

well-worn

well-worn wel'wrn' sfat 1. iyice eskimi, ok giyilmi. 2. basmakalp: a well-worn expression basmakalp bir deyim.

welsh on one's promise welsh

szn tutmamak. welsh wel fiil, argo 1. borcunu dememek, dolandrmak. 2. szn tutmamak.

Welshman

Welsh.man wel'mn isim (Welshmen) Galli erkek, Galli.

Welshwoman

Welsh.wom.an wel'wmn isim (Welshwomen) Galli kadn, Galli.

welt

welt welt isim 1. ksele erit. 2. denek veya kam izi. fiil 1. erit koymak. 2. konuma dili vurup iz brakmak.

welter

wel.ter wel'tr fiil 1. anamak, yatp yuvarlanmak. 2. dalga gibi kabarp yuvarlanmak. isim 1. yuvarlanma. 2. karklk, kargaa.

welterweight wench wend one's way wend

wel.ter.weight wel'trweyt isim, boks yar ortasklet. wench wen isim 1. gen kz. 2. hizmeti kz. gitmek; yol almak. wend wend fiil baknz wend one's way
1525

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk went wept We're going to do it, sink or swim! We're off now! were we're weren't werewolf

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

went went fiil baknz go wept wept fiil baknz weep Ya herr, ya merr, onu yapacaz! Haydi gidiyoruz!/Haydi kyoruz! 2. Artk yola ktk. were wr fiil baknz be we're wr ksaltma we are . were.n't wr'nt, wrnt ksaltma were not . were.wolf wir'wlf isim, mitoloji (werewolves) 1. kurt ekline girmi insan. 2. kurt ekline girebilen kimse.

West Indian

Bat Hint Adal, Bat Hint Adal kimse. 2. Bat Hint Adalarna zg. 3. Bat Hint Adal (kimse).

west

west west isim bat, garp. sfat bat. zarf batya doru: go west batya doru gitmek.

westbound westerly

west.bound west'baund sfat batya doru giden. west.er.ly wes'trli zarf 1. batdan. 2. batya doru. sfat 1. batya bakan. 2. batdan esen (rzgr).

Western Samoa western

Bat Samoa. west.ern wes'trn sfat bat, batsal, batya ait. isim batl.

westernise

west.ern.ise wes'trnayz fiil, ngiliz ngilizcesi baknz westernize

westernize westward

west.ern.ize wes'trnayz fiil batllatrmak. west.wardsfat 1. batya ynelen. 2. batya bakan. zarf batya doru, bat ynnde.

westwardly

west.ward.lyzarf 1. batya doru. 2. batdan. sfat 1. batya ynelen. 2. batdan esen (rzgr).

westwards wet behind the ears wet blanket

west.wardszarf batya doru, bat ynnde. toy, acemi aylak. konuma dili 1. neeyi karan ey. 2. evki kran kimse.

wet nurse wet to the skin wet

stnine, stanne, stana. iliklerine kadar slanm. wet wet sfat (wetter, wettest) 1. ya, slak. 2. yamurlu: wet day yamurlu gn. 3. konuma dili iki
1526

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

yasa olmayan (yer). fiil (wet/wetted, wetting) 1. slatmak; slanmak. 2. iemek. isim 1. yalk, nem, rutubet. 2. yamur. 3. yamurlu hava. wetness we've whack wet.nessisim slaklk, nem, rutubet. we've wiv ksaltma we have . whack hwk fiil, konuma dili 1. pat veya kt diye vurmak; tokat atmak. 2. kesmek. isim, konuma dili 1. kuvvetli darbe/vuru; kuvvetli tokat. 2. kuvvetli bir darbe veya tokat sesi; pat; kt. 3. frsat: Let me have a whack at it! Bana frsat tansana! whacked out whacked whacking ok yorgun, bitkin, pestil gibi. whacked hwkt sfat baknz whacked out whack.ing hwk'ng sfat, konuma dili 1. ok byk, kocaman. 2. ok: That's a whacking big car! ok byk bir araba o! whale in and ... gayretle (bir ie) balamak: She whaled in and fixed supper for the whole push of 'em. Kalkp onlarn hepsine akam yemei hazrlad. whale whale hweyl fiil, konuma dili 1. dvmek. 2. kuvvetli bir ekilde vurmak. 3. out kuvvetli bir ekilde vurarak karmak: She was whaling the dust out of the carpets. Hallara pat pat vurarak tozunu karyordu. wham wham hwm isim 1. kuvvetli darbe/vuru. 2. kuvvetli bir darbenin sesi; pat; kt. fiil 1. pat veya kt diye vurmak. 2. pat veya kt diye arpmak; pat diye patlamak. zarf pat diye: I was sitting at my desk writing when wham, in walks Fatmagl! Ben alma masamn banda yaz yazarken pat diye Fatmagl giriyor ieri! whammy wham.my hwm'i isim, konuma dili baknz put a whammy on someone whap whap hwp, hwap fiil (whapped, whapping) baknz whop whapper whapping whap.per hwp'r, hwap'r isim baknz whopper whap.ping hwp'ng, hwap'ng sfat baknz whopping
1527

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk wharf What a pity! What a shame!

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

wharf hwrf isim (wharves) iskele. Ne yazk! Ne yazk!

What a sour face he's wearing today! O bugn ne kadar suratsz! what about ... ya ...: You've given her some money, but what about me? Ona para verdiniz. Ya bana? 2. Tekliflerde kullanlr: What about a walk? Yrye kmaya ne dersin? What about it? What does it matter? What ever ...? konuma dili baknz What of it? Ne nemi var?/Ne olur ki?/Ne fark eder? konuma dili (aknlk belirtir.): What ever can she mean? Ne demek istiyor Allah akna? What for? What if ... what if ...? What makes him tick? What of it? konuma dili Niye?/Niin? .. farzedelim: What if it rains? Ya yamur yaarsa? ya ... ise?: What if it rains? Ya yamur yaarsa? Onu ayakta tutan ey ne? konuma dili E, ne olacak?/Ne nemi var?/Ne kar?/Ne zarar var? What on earth are you doing here? What the heck! Burada ne iin var Allah akna? Bo ver!: Let's go, what the hell! Bo ver, gidelim! 2. Peki!: What the hell, let's do it. Peki, yapalm. 3. Allah kahretsin! 4. Kzgnlk belirtir: What the hell do you think you're doing? Ne halt ettiini zannediyorsun? What the hell are you doing? What the hell! Ne halt ediyorsun yahu? Bo ver!: Let's go, what the hell! Bo ver, gidelim! 2. Peki!: What the hell, let's do it. Peki, yapalm. 3. Allah kahretsin! 4. Kzgnlk belirtir: What the hell do you think you're doing? Ne halt ettiini zannediyorsun? what with konuma dili -in yznden, -den dolay: What with this, that and the other I haven't managed to get it done. eitli eyler yznden onu yapa madm. what what hw^t, hwat zamir 1. ne: What's this? Bu ne? Tell me what she said. Bana ne dediini syle. What do you think I am? Beni ne zannediyorsun? Don't forget what
1528

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

she said! Onun dediini unutma! I've no money but what you see here. Burada grdnden baka param yok. Their production today is not what it was. Onlarn imdiki retimi eskisi gibi deil. 2. aknlk belirtir: What, no lunch? Ne diyorsun? le yemei yok mu?/Ne, le yemei yok mu? sfat 1. ne; hangi: What news have you had from them? Onlardan ne haber? What time is it? Saat ka? What books have you read this summer? Bu yaz hangi kitaplar okudun? What money I have is in the safe. Ne kadar param varsa kasada. 2. ne; ne kadar ok; ne kadar byk (aknlk, honutluk, fke v.b. duygular pekitirmek iin kullanlr.): What beautiful trees! Ne gzel aalar! What a delightful spot! Ne gzel bir yer! With what joy did I hand her over to them! Kendisini onlara ne byk bir sevinle teslim ettim, bir bilsen! He remembered what great sadness he'd felt then. O zamanki hznnn ne kadar byk olduunu hatrlad. What a mess! u karkla bak! what-do-you-call-her isim ey (smi akla gelmeyen bir kimse veya eyi belirtmek iin kullanlr.): What-do-you-call-him ... Fettah ... what's he doing now? ey ... Fettah ... o imdi ne yapyor? what-do-you-call-him isim ey (smi akla gelmeyen bir kimse veya eyi belirtmek iin kullanlr.): What-do-you-call-him ... Fettah ... what's he doing now? ey ... Fettah ... o imdi ne yapyor? what-do-you-call-it isim ey (smi akla gelmeyen bir kimse veya eyi belirtmek iin kullanlr.): What-do-you-call-him ... Fettah ... what's he doing now? ey ... Fettah ... o imdi ne yapyor? what-do-you-call-them isim ey (smi akla gelmeyen bir kimse veya eyi belirtmek iin kullanlr.): What-do-you-call-him ...

1529

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

Fettah ... what's he doing now? ey ... Fettah ... o imdi ne yapyor? whatever what.ev.er hw^tev'r zamir 1. her ne, ne: Take whatever you want. Ne istersen al. Whatever happens, don't panic! Ne olursa olsun panie kaplma! Whatever's been done before may be done again. nceden ne yapldysa tekrar yaplabilir. 2. konuma dili Benim iin farketmez./Farketmez. 3. konuma dili baknz What ever ? sfat 1. ne; hangi: Take whatever documents you want. Belgelerden hangisini istersen al. Use whatever means are necessary. Ne gerekirse onu yap. 2. herhangi bir: If there is any problem whatever, telephone me. Herhangi bir problem olursa bana telefon edin. At no time whatever are you to leave the base. Hibir zaman sten kmayacaksn. whatnot What's at stake? What's cooking? What's done can't be undone. What's eating you? What's it to you? What's that lout doing here? What's the good of it? What's the matter? What's up? what's what what.not hw^t'nat isim etaqer. Bu iten ne kazanrz?/Bu ite ne kaybederiz? Ne var, ne yok? Olan oldu. konuma dili Nen var? Sana ne? O aynn burada ne ii var? Neye yarar? Ne var?/Ne oldu? Ne var?/N'oluyor? neyin ne olduu: I can't tell what's what. Neyin ne olduunu seemiyorum/gremiyorum. 2. gerekli olan bilgiler: As she's qust begun working here she's not yet had time to learn what's what. Burada yeni almaya balad iin henz her eyi renmeye vakti olmad. What's with her? konuma dili Nesi var onun?/Niye bozuk alyor?/Niye kzgn o? What's with him? What's wrong with it? konuma dili Nesi var?/Derdi ne? Nesi var?
1530

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk What's wrong with you? What's your line? what's-her-name Nen var?

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

Ne ile urayorsunuz? isim baknz what-do-you-call-him what-do-you-callher what-do-you-call-it what-do-you-call-them

what's-his-name

isim baknz what-do-you-call-him what-do-you-callher what-do-you-call-it what-do-you-call-them

what's-its-name

isim baknz what-do-you-call-him what-do-you-callher what-do-you-call-it what-do-you-call-them

whatsoever

what.so.ev.er hw^tsowev'r zamir her ne, ne: Do whatsoever you please! Ne dilersen onu yap! sfat 1. ne; hangi: Use it for whatsoever purpose you see fit. Sana gre hangi ama uygunsa onun iin kullan. 2. herhangi bir: If you've any doubts whatsoever, don't do it. Herhangi bir phen varsa onu yapma. In no case whatsoever are you to tell her. Ne olursa olsun ona sylemeyeceksin.

what's-their-name

isim baknz what-do-you-call-him what-do-you-callher what-do-you-call-it what-do-you-call-them

what-you-call-her

isim baknz what-do-you-call-him what-do-you-callher

what-you-call-him

isim baknz what-do-you-call-him what-do-you-callher

what-you-call-it

isim baknz what-do-you-call-him what-do-you-callher

what-you-call-them

isim baknz what-do-you-call-him what-do-you-callher

what-you-may-call-her

isim baknz what-do-you-call-him what-do-you-callher what-do-you-call-it what-do-you-call-them

what-you-may-call-him

isim baknz what-do-you-call-him what-do-you-callher what-do-you-call-it what-do-you-call-them

what-you-may-call-it

isim baknz what-do-you-call-him what-do-you-callher what-do-you-call-it what-do-you-call-them

what-you-may-call-them

isim baknz what-do-you-call-him what-do-you-callher what-do-you-call-it what-do-you-call-them


1531

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk wheat germ wheat wheedle one's way into wheedle someone into wheedle something out of someone wheedle

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

buday tohumunun embriyon ksm. wheat hwit isim buday. dil dkerek (bir yere, bir ie v.b.'ne) girmek. dil dkerek birini (bir ey yapmaya) ikna etmek. dil dkerek birinden bir ey koparmak. whee.dle hwi'dl fiil baknz wheedle one's way into wheedle someone into wheedle something out of someone

wheel alignment wheel and deal

(motorlu tata ait) tekerleklerin ayarlanmas. konuma dili 1. (bir ii gerekletirmek iin) grmeler ve pazarlklar yapmak. 2. i evirmek.

wheel out

ileri srmek, ne srmek: He always wheels that example out in order to support his case. Kendi iddiasn desteklemek iin hep o rnei ne sryor.

wheel someone in

(tekerlekli sandalye, bebek arabas v.b.'ndeki) birini ieri getirmek veya dar karmak: As he slowly wheeled him in everyone in the room fell silent. Onu tekerlekli sandalyesiyle yava yava ieri sokarken odadakilerin hepsi sustu.

wheel someone out

(tekerlekli sandalye, bebek arabas v.b.'ndeki) birini ieri getirmek veya dar karmak: As he slowly wheeled him in everyone in the room fell silent. Onu tekerlekli sandalyesiyle yava yava ieri sokarken odadakilerin hepsi sustu.

wheel

wheel hwil fiil 1. daireler izerek dnmek: Gulls wheeled above us. zerimizde martlar dnyordu. 2. (around/round/about) birdenbire dnmek, dnvermek: She wheeled round and looked him in the eye. Birdenbire dnp gzlerinin iine bakt. 3. (tekerlekli bir arala) gitmek; (tekerlekli bir ara) gitmek, ilerlemek; (tekerlekli bir arac) srmek: He wheeled the taxi right up to the front door. Taksiyi ta n kapya kadar srd. They wheeled around the city all day in the

1532

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

black Mercedes. Btn gn siyah Mercedes'le ehri dolatlar. 4. askeri ark etmek; ark ettirmek. wheelbarrow wheelbase wheel.bar.row hwil'bero isim el arabas. wheel.base hwil'beys isim, otomotiv dingil akl/mesafesi. wheelchair wheeler-dealer wheel.chair hwil'er isim tekerlekli sandalye. wheel.er-deal.er hwi'lrdi'lr isim, konuma dili 1. (bir ii gerekletirmek iin) kurnazca grmeler ve pazarlklar yapan kimse. 2. i eviren kimse. wheeze wheeze hwiz fiil hrldamak, hrlamak, hrltl bir ses karmak. isim hrlt, hrltl ses. wheezy whelp wheezysfat hrltl, hrldayan. whelp hwelp isim 1. enik, encik, yavru. 2. kstah bir gen. fiil eniklemek, enciklemek, yavrulamak. When did you see him last? When ever ...? Onu son kez ne zaman grdnz? konuma dili (Soruyu vurgulamak iin kullanlr.): When ever will you be on time? Sen ne zaman vaktinde geleceksin? when push comes to shove when the time is ripe when you please when ok gerektiinde. zaman gelince. ne zaman isterseniz. when hwen zarf ne zaman: When will they return? Ne zaman dnecekler? bala 1. - diinde; -dii zaman; ince; -dii (gn, saat v.b.): You have to get up when the bugle blows. Boru aldnda kalkman lazm. Start when you please. stediin zaman bala. When Ali arrived she was still dressing. Ali vardnda hl giyiniyordu. You shouldn't be thinking of such things when you're about to kick the bucket. nsan nallar dikecei zaman byle eyleri dnmemeli. There were times when she felt like killing him. Onu ldresi geldii zamanlar olurdu. We'll hit the road when the sun goes down. Gne batnca yola karz. I wonder when she'll come. Ne zaman gelecek acaba? May's when the
1533

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

roses are at their best. Mays ay tam gl zamandr. 2. dii zaman, iken, -ken: When prince regent he ruled the country well. Naip prensken lkeyi iyi ynetti. We saw them when we were in Venice. Venedik'teyken onlar grdk. 3. -diine gre: How can she buy a yacht when all she makes is five million liras a month? Ayda sadece be milyon lira kazandna gre nasl yat alabilir? 4. (mesi gerektii) halde, iken, -ken: When she should have gotten at least three hundred million, she only got fifty million. En az yz milyon lira almas gerekirken sadece elli milyon ald. 5. (-mesi mmkn olduu) halde, iken, -ken: He paid, when he could have gone in free. eri bedava girebilecei halde para dedi. zamir ne zaman: Don't ask me when! Bana zamann sorma! I don't know when. Ne zaman olacan bilmiyorum. whence whence hwens bala 1. nereden: Send it back to the place whence it came. Onu geldii yere geri gnder. 2. bu yzden, bundan dolay: She couldn't answer any of my juestions correctly; whence I concluded she was an impostor. Hibir sorumu doru cevaplayamad. Bu yzden sahtekr olduuna karar verdim. zarf, eski nereden: Whence come you? Nereden geliyorsunuz? whenever when.ev.er hwenev'r bala ne zaman ... ise, her ... diinde: Whenever I see her I think of that day. Kendisini ne zaman grsem o gn dnrm. whensoever Where do you hail from? Where ever ...? when.so.ev.er hwenswev'r bala baknz whenever Nerelisin?/Nereden geldin? Nerede/Nereye/Nereden ... Allah akna?: Where ever has she gotten to? O nereye gitti Allah akna? Where in heaven have you been? where it's at Neredeydin Allah akna! ok k/ok moda olan veya ok rabet edilen bir yer veya ey. where someone is concerned -e gelince: You're very solicitous where she's concerned. Ona gelince ok ilgi gsteriyorsun.
1534

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk where

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

where hwer zarf nerede; nereye; nereden: Where do you live? Nerede oturuyorsun? Where are you going? Nereye gidiyorsun? Where'd you get that shirt? O gmlei nereden aldn? bala 1. sim olarak kullanlan yancmlenin banda bulunur: That's where she sits. Oturduu yer oras. That's where you're wrong. O noktada yanlyorsun. I told her where it came from. Ona onun nereden geldiini syledim. You haven't yet taken me where I want to go. Beni gitmek istediim yere henz gtrmedin. 2. Sfat olarak kullanlan yancmlenin banda bulunur: I saw many plantations where sugarcane is grown. ekerkam yetitirilen ok plantasyon grdm. 3. Zarf olarak kullanlan yancmlenin banda bulunur: I have to go where she goes. Onun gittii yere ben de gitmek zorundaym. Put it back where you found it. Onu bulduun yere brak. He planted acacias where he should have planted black locusts. Akasya dikilmesi gereken yere mimoza dikti. Where she's concerned, I won't give an inch. Ona gelince, hi taviz vermeyeceim. Where she once owned ten factories, now she only owns one. Vaktiyle on fabrikaya sahipken imdi ancak bir fabrikas var. You can go where you please. stediin yere gidebilirsin. zamir nere: He's from God knows where. O nereli, Allah bilir./Nereli olduunu Allah bilir.

whereabouts

where.a.bouts hwer'bauts zarf nerede; nerelerde; nereden; nerelerden; nereye; nerelere: Whereabouts is he from? Nereli o? isim (birinin veya bir eyin) bulunduu/olduu yer: His whereabouts remain unknown. Onun nerede olduu hl bilinmiyor.

whereas

where.as hwerz' bala 1. oysa; iken, -ken: She loves his novels, whereas her husband loathes them. Kendisi onun romanlarn seviyor, oysa kocas onlardan nefret ediyor. He speaks no English, whereas she speaks no
1535

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

French. O hi ngilizce bilmezken br de hi Franszca bilmiyor. 2. -dii iin; -diine gre: Whereas she is no longer legally competent, I have appointed you her guardian. Artk kanunen yetki sahibi olmad iin sizi ona vasi tayin ettim. whereby where.by hwerbay' bala onunla, onun vastasyla (Sfat olarak kullanlan yancmlenin banda bulunur.): This is a plan whereby we can reduce inflation. Bu planla enflasyonu azaltabiliriz. wherefore where.fore hwer'fr zarf niye, neden. bala bu yzden, bundan dolay, bu nedenle. wherein where.in hwern' bala (Sfat olarak kullanlan yancmlenin banda bulunur.): He looked at the window wherein she sat. Oturduu pencereye bakt. Show me the paragraph wherein this point is mentioned. Bu noktann bahsedildii paragraf gster. whereof where.of hwer^v' bala (Sfat olarak kullanlan yancmlenin banda bulunur.): The wine whereof they drank had been poisoned. tikleri araba zehir katlmt. The man whereof you speak is dead. Bahsettiin adam ld. He knows whereof he speaks. Bahsettii konu hakknda gerekten bilgi sahibi. whereupon where.up.on hwerpan' bala bunun zerine: Six months later the duke died, whereupon the dukedom went to his nephew. Alt ay sonra dk vefat etti. Bunun zerine dklk yeenine geti. wherever wher.ev.er hwerev'r bala (Zarf olarak kullanlan yancmlenin banda bulunur.): Go wherever you like. Nereye istersen git. Wherever possible he tries to help. artlar elverdiince yardmda bulunmaya alyor. zarf, konuma dili baknz Where ever ...? wherewith where.with hwerwth' bala onunla, onun vastasyla (Sfat olarak kullanlan yancmlenin banda bulunur.):

1536

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

We lacked the tools wherewith to do the job. in gerektirdii aletler bizde yoktu. wherewithal where.with.al hwer'wdhl isim, konuma dili baknz the wherewithal whet one's appetite whet someone's appetite whet itahn amak. birinin itahn amak. whet hwet fiil (whetted, whetting) 1. bilemek, keskin bir hale getirmek: He was whetting his knife. Ban biliyordu. 2. (istek, heves, gayret v.b.'ni) artrmak: Their lust for gold has whetted their exertions. Altn hrs gayretlerini artrd. whether he goes or not whether gitse de gitmese de. wheth.er hweth'r bala 1. "-mek veya -memek", "-ip mediini", "-ip -meyeceini" gibi fiil ekillerinin kullanld durumlarda kullanlr: The only juestion facing us is whether we're to stay or to go. nmzdeki tek sorun kalmak ya da gitmek. She couldn't decide whether to sign or not. mza atp atmayacana karar veremedi. They asked me whether they could bring her. Bana onu getirip getiremeyeceklerini sordular. I wonder whether I should go now. imdi mi gitsem acaba? I don't care a fig whether you love her or not. Onu sevip sevmediin bana vz gelir. 2. "-se de -mese de" gibi fiil ekilleriyle kullanlr: I'm going, whether you come or not. Sen gelsen de gelmesen de ben gidiyorum. 3. "... ya da", "... olsun ... olsun", "ister ... ister ..." ekillerinde kullanlr: All governments, whether autocratic or democratic, must deal with this problem. Her hkmet, otokratik ya da demokratik, bu problemle uramak zorunda. I'll get it done, whether at the office or at home. Broda olsun, evde olsun, bunu bitireceim. whetrock whetstone whet.rock hwet'rak isim baknz whetstone whet.stone hwet'ston isim bileita.

1537

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk whew

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

whew hwyu nlem 1. Rahatszlk belirtir: Of!/Aman! 2. Rahatlaynca sylenir: Oh! 3. aknlk belirtir: Hayret!/Uf be!

whey which

whey hwey isim kesilmi stn suyu. which hw sfat hangi: Which dictionary do you want? Hangi szl istiyorsun? Which ones did you select? Hangilerini setiniz? Which trees did they cut down? Hangi aalar kestiler? She'll return at nine, by which time I should be finished with this. Saat dokuzda dnecek ki o zamana kadar bu ii bitirmi olmalym. zamir 1. hangi: Which of those houses are yours? O evlerden hangileri sizin? Which of those girls is your daughter? O kzlardan hangisi senin kzn? Which of you have had some of this tea? Hanginiz bu aydan itiniz? Which of you wants tea? Kimler ay istiyor? 2. Sfat olarak kullanlan yancmlenin banda bulunur: From there we went to the museum, which is located in Harbiye. Oradan Harbiye'de bulunan mzeye gittik. It's not just meat which is expensive. Pahal olan sadece et deil. They're talking of making both of them empress, which is nonsense. Her ikisini de imparatorie yapmaktan bahsediyorlar ki, bu tamamyla sama.

whichever

which.ev.er hwev'r zamir hangisi ... ise: I'll take a kilo of either the apples or the pears, whichever is cheaper. Elma ya da armut farketmez, hangisi ucuzsa ondan bir kilo alacam. sfat hangi ... ise: You can have whichever camellia you want. Hangi kamelyay istersen onu alabilirsin.

whiff while away the time while away

whiff hwf isim 1. esinti. 2. koku. vakit geirmek. (vakti) geirmek: They whiled away the afternoon playing bridge. leden sonray bri oynayarak geirdiler.

1538

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk while

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

while hwayl bala 1. iken, -ken: Esra stayed with her mother while he was in Ankara. O Ankara'dayken Esra annesinde kald. Every morning while running in the park I see one particular deer. Her sabah parkta koarken bir geyii gryorum. 2. iken, -ken, -dii halde, - mekle birlikte; oysa: While what you say is true of Fatma, it's not true of Fazilet. Dedikleriniz Fatma iin geerli olmakla birlikte Fazilet iin geerli deil. She's a blonde, while her sister's a brunette. O sarn, oysa kz kardei esmer.

whilst whim

whilst hwaylst bala, ngiliz ngilizcesi baknz while whim hwm isim birinin aklna esen ey; kapris, geici heves.

whimper

whim.per hwm'pr fiil 1. hafife/yavaa inlemek, hafif iniltiler karmak. 2. szlanmak, szlamak, hafif hafif yaknmak. isim 1. hafif inilti, inleme. 2. szlt, szlanma.

whimsical

whim.si.cal hwm'zkl sfat 1. garip, tuhaf. 2. gariplikler yapmaktan holanan. 3. deiken, birdenbire deien.

whimsy

whim.sy hwm'zi isim 1. garip eylerden holanma huyu. 2. garip ey. 3. garip fikir veya heves.

whine

whine hwayn fiil 1. inlemek, alamak, iniltiler karmak. 2. szlanmak, szlamak, yaknmak. 3. (kurun) vnlamak. 4. (sivrisinek) vzldamak. isim 1. inilti, inleme. 2. szlt, szlanma. 3. (kuruna ait) vnlama. 4. (sivrisinein kard) vzlt.

whinge

whinge hwnc fiil, ngiliz ngilizcesi vzldamak, vzlamak, szlanmak, szlamak, yaknmak.

whinny

whin.ny hwn'i fiil hafife kinemek. isim hafif bir kineme.

whip someone away whip someone into shape

birini gtrvermek. birini/bir eyi istenilen ekle veya duruma getirivermek: In two weeks he'd whipped his team into shape. ki
1539

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

hafta iinde takmn oynamaya hazr bir duruma getirivermiti. whip someone off whip something away whip something into shape birini gtrvermek. bir eyi kapvermek. birini/bir eyi istenilen ekle veya duruma getirivermek: In two weeks he'd whipped his team into shape. ki hafta iinde takmn oynamaya hazr bir duruma getirivermiti. whip something off whip something on whip bir giysiyi karvermek. bir giysiyi giyivermek. whip hwp fiil (whipped, whipping) 1. (kam, kay, baston v.b. ile) vurmak; kamlamak; krbalamak; (birinin kna) aplak indirmek; dayak atmak. 2. out karvermek, birdenbire karmak: He whipped out his knife. Birdenbire ban kard. 3. around/round/across/off/over abucak veya bir kou gitmek: He'll whip round to the grocer's and get it. Bir kou bakkala gidip alr. 4. around/round/across/over (rzgr) iddetle esmek. 5. (stn yznde toplanan kremay, yumurtay v.b.'ni) rpmak. 6. tamamyla malup etmek, bozguna uratmak. 7. up (bir duyguyu) uyandrmak veya kkrtmak; kamlamak. 8. up yapvermek/yaratvermek: She can whip up a cake in no time flat. Bir rpda bir kek yapabilir. 9. in girivermek. 10. out abucak kmak, kvermek. 11. back abucak dnmek. whiplash whip.lash hwp'l isim 1. kam vuruu/darbesi. 2. kam ipi. 3. araba kazasnda kafa ve omurgann iddetle sarslmasndan ileri gelen travma. whipped cream whippersnapper kremantiyi. whip.per.snap.per hwp'r.snpr isim, konuma dili kendini bir ey zanneden gen. whipping boy amar olan.

1540

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk whipping

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

whip.ping hwp'ng isim 1. krbalama, kamlama. 2. birinin kna aplak indirme; dayak.

whippoorwill

whip.poor.will hwp'rwl isim Kuzey Amerika'ya zg bir tr obanaldatan.

whip-round

whip-round hwp'raund isim, ngiliz ngilizcesi, konuma dili baknz have a whip-round

whipstitch whir

whip.stitch hwp'st isim, konuma dili an, lahza. whir hwr fiil (whirred, whirring) 1. (ku) pr diye umak, pr pr umak. 2. vnlamak. isim 1. pr sesi. 2. vn sesi, vnlama.

whirl someone away whirl someone off whirl

birini hzla gtrmek; birini kapp hzla gtrmek. birini hzla gtrmek; birini kapp hzla gtrmek. whirl hwrl fiil 1. frl frl dnmek, hzla dnmek; frl frl dndrmek, hzla dndrmek. 2. (about/around) dnvermek: She whirled around and gave me a slap on the face. Birden dnp yzme bir tokat att. 3. byk bir hzla gemek; vzr vzr gemek. isim 1. frl frl dnme, hzl dn; frl frl dndrme, hzl dndr. 2. kk evrinti: Trout can be found near the whirls in the stream. Alabalk, aydaki kk evrintilerin yaknnda bulunabilir. 3. kouturma. 4. heyecan. 5. hzl gei; vzr vzr gei.

whirlpool

whirl.pool hwrl'pul isim (suda oluan) girdap, anafor, burga, evrinti.

whirlwind

whirl.wind hwrl'wnd isim (hava akntsnn oluturduu) evrinti.

whirlybird whirr whish

whirl.y.bird hwr'librd isim, konuma dili helikopter. whirr hwr fiil, isim, ngiliz ngilizcesi baknz whir whish hw fiil 1. (su) fldamak, frdamak. 2. (rzgr) uuldamak. 3. (kuma) hrdamak. 4. hzla gemek. isim 1. flt, frt. 2. uultu. 3. hrt.

whisk broom whisk

elbise fras. whisk hwsk fiil 1. (kuyruu) sallamak: The horse whisked its tail a few times. At, kuyruunu birka kez
1541

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

sallad. 2. (away/off) gtrvermek: The airplane whisked them to Paris in only a few hours. Uak onlar yalnzca birka saat iinde Paris'e gtrverdi. 3. (yumurta v.b.'ni) rpmak. 4. off sprvermek: She whisked the crumbs off the tablecloth with a brush. Ekmek krntlarn bir frayla masa rtsnden alverdi. whisker whisk.er hws'kr isim 1. sakal teli. 2. oul sakal. 3. oul (kedi v.b. hayvanlara ait) byk. whiskey whisky whisper whis.key hws'ki isim viski. whis.ky hws'ki isim viski. whis.per hws'pr fiil fsldamak; fsldamak: She whispered to him that she was going to resign. Ona istifa edeceini fsldad. What are you whispering about? Ne hakknda fsldayorsunuz? isim fslt. whist whistle whist hwst isim vist (bir iskambil oyunu). whis.tle hws'l isim 1. ddk. 2. ddk sesi. 3. slk. fiil 1. ddk almak. 2. slk almak. 3. to -i slkla armak; slkla -in dikkatini ekmeye almak: He whistled to a passing taxi. Yoldan geen bir taksiyi slkla ard. 4. at (birinin) arkasndan slk almak: Did you just whistle at Tahire? Demin Tahire'nin arkasndan slk m aldn? whit white ant white elephant whit hwt isim zerre, parack. akkarnca, termit. artk sahibinin iine yaramayan bir ey; vaktiyle ie yarayan fakat imdi dert olan bir ey. white goods white heat beyaz eya. fizik beyazn ss. 2. (bir olayda) en ileri safha, en kzk an, zirve: while the battle was at white heat muharebe en iddetli safhasndayken. white horehound white lead white lie kpekayas. stbe. zararsz yalan.
1542

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk white meat white mouse white mulberry white of an egg white of the eye white plague white poplar White Russia white sauce white tie white beyaz et.

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

beyaz fare. beyaz dut. yumurta ak. gzak. verem. akkavak. Beyaz Rusya. ahlk beyaz sos. frakla birlikte taklan beyaz papyon. white hwayt sfat 1. beyaz, ak. 2. beyaz rktan olan, beyaz. 3. beyaz rktan olanlara ait, beyazlara ait: a white neighborhood beyazlarn oturduu bir semt. isim 1. beyaz renk, beyaz, ak. 2. beyaz rktan olan kimse, beyaz.

white-collar

white-col.lar hwayt'kal'r sfat 1. beyaz yakal, kol gc yerine kafa gcn kullanarak alan (kimse). 2. beyaz yakallar grubuna ait.

white-hot whiten

white-hot hwayt'hat' sfat akkor. whit.en hwayt'n fiil beyazlatmak, aartmak; beyazlamak, aarmak.

whiteness whitethorn whitewash

white.nessisim beyazlk. white.thorn hwayt'thorn isim al. white.wash whayt'w isim 1. beyaz renkli kire badana. 2. konuma dili hileyle sulu birini susuz gibi gsterme. fiil 1. -i kire badanayla beyaza boyamak. 2. konuma dili hileyle (sulu birini) susuz gibi gstermek.

whither

whith.er hwdh'r zarf, eski nereye: Whither are you going? Nereye gidiyorsun? bala, eski 1. sim olarak kullanlan yancmlenin banda bulunur: She knows whither you go. Nereye gittiini biliyor. 2. Sfat olarak kullanlan yancmlenin banda bulunur: The place whither they've gone is not far from here. Gittikleri yer
1543

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

buradan uzak deil. 3. Zarf olarak kullanlan yancmlenin banda bulunur: Go whither you will. stediin yere git. Whitsunday Whit.sun.day hwt's^n'di isim, Hristiyanlk paskalyadan sonraki yedinci pazar gnne rastlayan bir yortu. whittle something down whittle bir eyi azaltmak veya ufaltmak. whit.tle hwt'l fiil 1. (aa veya tahta parasn) yonta yonta ufaltmak. 2. (aa veya tahta parasn) yontmak. 3. away (at) azaltmak. whiz kid konuma dili ok gen yata belirli bir konuda uzmanlam kimse. whiz whiz hwz fiil (whizzed, whizzing) 1. (by/past) ok hzl gemek, vzr vzr gemek. 2. vnlamak: Bullets whizzed past. Kurunlar vn diye geiyordu. isim hzla geen bir eyin kard ses, vn sesi. whizz Who ever ...? whizz hwz fiil, isim, ngiliz ngilizcesi baknz whiz aknlk belirtir: Who ever can this be? Bu kim olabilir Allah akna? WHO WHO d'b'lyu'ey'o' ksaltma World Health Organization Dnya Salk Tekilat. whoa whoa hwo nlem Dur!/! (Binek hayvann durdurmak iin sylenir.). who'd whodunit who'd hud ksaltma 1. who had . 2. who would . who.dun.it hud^n't isim, konuma dili polisiye roman; dedektif roman. whoever who.ev.er huwev'r zamir 1. kim/her kim ... ise: Come out at once whoever you are! Her kim isen hemen ortaya k! The same punishment will be meted out to whoever else infringes these laws. Bu kanunlar baka kim bozarsa ayn cezaya tabi olacak. 2. konuma dili baknz Who ever ...? whole number whole matematik tamsay. whole hol sfat 1. tam; btn, tm: He stayed there for a whole week. Tam bir hafta orada kald. She talked the
1544

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

whole time. Hep konutu. Give me your whole attention! Tm dikkatini bana ver! The whole group came. Gruptakilerin tm geldi. 2. btn, tam: Can you knock back a whole bottle? Btn bir ieyi devirebilir misin? isim btn: Two halves make a whole. ki yarm bir btn oluturur. wholehearted wholesale price wholesale trade wholesale whole.heart.ed hol'har'td sfat samimi, iten, candan. toptan fiyat. toptan satlar. whole.sale hol'seyl sfat 1. toptanc (tccar). 2. byk apta olan. zarf toptan. fiil toptan satmak. wholesaler wholesome whole.salerisim toptanc. whole.some hol'sm sfat 1. ahlak asndan hibir sakncas olmayan. 2. erdemli, faziletli. 3. sala yararl. whole-wheat flour whole-wheat who'll wholly whom kepekli un. whole-wheat hol'hwit' sfat kepekli unla yaplan. who'll hul ksaltma 1. who will . 2. who shall . whol.ly ho'li, hol'li zarf tamamyla, btnyle. whom hum zamir 1. kimi; kime; kimden; kimde: Whom do you mean? Kimi kastediyorsun? To whom did you give it? Onu kime verdiniz? From whom did you take it? Onu kimden aldn? In whom do you see that quality? O nitelii kimde gryorsunuz? 2. Sfat olarak kullanlan yancmlenin banda bulunur: Doan, whom you know as Dodo, will not be there. Dodo diye tandnz Doan orada bulunmayacak. Do you know the person to whom I sent it? Onu yolladm kiiyi tanyor musunuz? 3. sim olarak kullanlan yancmlenin banda bulunur: I know whom you mean. Kimi kastettiini anlyorum/biliyorum. whoop it up whoop whooping cough konuma dili grltl patrtl bir ekilde elenmek. whoop hwup fiil haykrmak. isim haykr, haykr. bomaca.
1545

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk whop

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

whop hwap fiil, konuma dili (whopped, whopping) kuvvetle vurmak. isim kuvvetli darbe/vuru.

whopper

whop.per hwap'r isim, konuma dili 1. kocaman bir ey: I've caught a whopper. Kocaman bir tane yakaladm. That's a whopper! Kocaman bir ey o! 2. kuyruklu yalan.

whopping

whop.ping hwap'ng sfat, konuma dili ok byk. zarf ok: They got whopping drunk last night. Dn gece zilzurna oldular.

whore whorehouse whose

whore hr isim orospu, fahie. fiil orospuluk yapmak. whore.house hr'haus isim genelev. whose huz zamir 1. kimin: Whose house is that? O ev kimin? Whose shoes are those? Onlar kimin ayakkablar? 2. Sfat olarak kullanlan yancmlenin banda bulunur: Feride, whose sad end I have already related to you, was not present. Hazin sonunu size daha nce anlattm Feride orada bulunmuyordu. 3. sim olarak kullanlan yancmlenin banda bulunur: I think I know whose woods these are. Bu ormanlarn kimin olduunu bildiimi sanyorum.

whosoever Why on earth did you do that? why

who.so.ev.er husowev'r zamir baknz whoever Onu niin yaptn Allah akna? why hway zarf 1. niye, niin: Why did you say that? Onu niin syledin? 2. sim olarak kullanlan yancmlenin banda bulunur: I don't know why she said it. Onu niye sylediini bilmiyorum. Can you give me just one reason why you did it? Niye yaptna dair tek bir neden syleyebilir misin bana?

wick wicked

wick wk isim (mum, kandil v.b.'nde) fitil. wick.ed wk'd sfat 1. kt ruhlu, ruhunda ktlk besleyen, ktlk peinde olan. 2. ok kt/fena (ey).

wicker wide of the mark

wick.er wk'r sfat ince dallardan rlm. hedeften uzak.

1546

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk wide

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

wide wayd sfat 1. geni; engin: a wide road geni bir yol. This road's twelve meters wide. Bu yolun genilii on iki metre. 2. geni, kapsaml.

wide-angle lens wide-angle wide-awake widen widespread widow widower width wield Wiener schnitzel wiener wienie wife

fotoraflk geni al mercek. wide-an.gle wayd'ng'gl sfat geni al (mercek). wide-a.wake wayd'weyk' sfat tamamen uyank. wid.en way'dn fiil geniletmek; genilemek. wide.spread wayd'spred' sfat yaygn. wid.ow wd'o isim dul kadn, dul. wid.ow.erisim dul erkek. width wdth isim genilik; en. wield wild fiil kullanmak. Viyana nitzeli, nitzel. wie.ner wi'nr isim sosis. wie.nie wi'ni isim, konuma dili sosis. wife wayf isim (wives) kar, e: She's my wife. O benim eim.

wig

wig wg isim peruk. fiil (wigged, wigging) serte azarlamak, halamak.

wiggle

wig.gle wg'l fiil oynamak, hareket etmek; kmldamak; oynatmak, hareket ettirmek; kmldatmak. isim oynama; kmldama; oynatma; kmldatma.

wild animal wild boar wild card

vahi hayvan, yabani hayvan. yabandomuzu. kendisinden ne beklenecei kestirilemeyen kimse veya ey.

wild flower wild goose

kr iei, yabani iek. yabankaz, sakarmeke.

Wild horses couldn't drag me there! Dnyada oraya gitmem! wild pear wild ahlat. wild wayld sfat 1. vahi. 2. yabani, yabanl, yaban. 3. lgn. 4. asi, serke. 5. konuma dili harika, sper, ok gzel.

1547

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk wildcat

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

wild.cat wayld'kt isim amerikayabankedisi; yabankedisi.

wilderness wildfire wildflower wild-goose chase wildlife wile

wil.der.ness wl'drns isim ssz yer/blge, krlar. wild.fire wayld'fayr isim baknz spread like wildfire wild.flow.er wayld'flauwr isim baknz wild flower bouna kouma; beyhude bir ara. wild.life wayld'layf isim yabani/yabanl hayvanlar. wile wayl isim 1. kurnazlk; oyun. 2. oul naz, cilve: She used her wiles to ensnare him. Onu elde etmek iin tm cazibesini kulland.

wilful

wil.ful wl'fl sfat, ngiliz ngilizcesi baknz willful

Will you give that to me in writing? Onu bana yazl olarak verir misiniz? will will wl yardmc fiil (would) 1. Gelecek zaman kipinde kullanlr: They will leave tomorrow. Yarn gidecekler. 2. kramda bulunurken kullanlr: Will you have an apple? Elma alr msnz? 3. Tercih, rza, teklif, rica veya vaat belirtir: I won't go. Gitmeyeceim. If you do this job well, I'll give you a raise. Bu ii iyi yaparsanz maanz artracam. 4. Tekrarlanan durumlar belirtir: She would sit there for hours. Orada saatlerce otururdu. 5. Yeterlik belirtir: Those shoes will no longer fit you. O ayakkablar artk ayana olmaz. It'll suit my needs. htiyalarm karlar. 6. Kuvvetli bir tahmin veya zann belirtir: This'll be Saim. Bu Saim olmal. You will have heard this piece of news. Bu haberi duymusundur. 7. Kanlmazlk belirtir: Accidents will happen! Kaza herkesin bana gelir. What God wills will come to pass. Allahn dedii olur. What will be, will be. Ne olacaksa o olur./ olacana varr. 8. Emir belirtir: The ceremony will be carried out in accordance with his Maqesty's orders. Tren, majestelerinin emirlerine gre yaplacak. 9. Kararllk, srar veya inat belirtir: You won't do that, will you?" "Indeed I will!" "Onu yapmayacaksn, deil mi?" "Gr
1548

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

bak, nasl yapacam!" You will be rude to our guests! Misafirlerimize kar ille bir kabalk yapacaksn! fiil istemek: Call it what you will. Ona ne demek istersen de. Let him do what he will. Ne yapmak isterse yapsn. willful will.ful wl'fl sfat 1. isteinde inat eden; dncesinde inat eden; ok bencil bir ekilde inat. 2. kastl, mahsus yaplan. willies wil.lies wl'iz isim, oul, konuma dili baknz give someone the willies willing will.ing wl'ng sfat 1. rza gsteren; istekli; hevesli: He was a very willing accomplice. Su orta olmaya dnden razyd. She was a willing source of information for them. Onlara seve seve bilgi verdi. Are they willing workers? Onlar almaya hevesli mi? 2. iten/gnlden gelen: He served him with a willing obedience. Gnlden gelen bir itaatle ona hizmet etti. willingly will-o'-the-wisp will.ing.lyzarf isteyerek. will-o'-the-wisp wl'dhwsp' isim 1. bataklklarda gece grlen ve yakamoza benzeyen bir parlt. 2. ham hayal, gereklemesi imknsz bir ey. willow willowy willpower willy-nilly wilt wil.low wl'o isim st. wil.lowysfat fidan gibi, fidan boylu (kadn). will.pow.er wl'pauwr isim irade, isten. wil.ly-nil.ly wl'inl'i zarf ister istemez. wilt wlt fiil (bitki, iek) boynunu bkmek, solmak; (bitkiyi, iei) soldurmak. wily wimp win by default win hands down win in a walk win out over win out win someone back wil.y way'li sfat kurnaz. wimp wmp isim, argo ok psrk kimse, psrn teki. hkmen galip saylmak. konuma dili kolaylkla kazanmak veya galip gelmek. kolayca kazanmak. sonuta galip kmak. sonuta galip kmak. birini/bir eyi yeniden kazanmak.
1549

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk win someone over

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

birini ikna ederek kendi tarafna ekmek; birini ikna ederek desteini salamak: We also won him round to our point of view. Kendisini ikna edip davamza onun da desteini saladk.

win someone round

birini ikna ederek kendi tarafna ekmek; birini ikna ederek desteini salamak: We also won him round to our point of view. Kendisini ikna edip davamza onun da desteini saladk.

win someone's affection win something back win the toss win through win

bir kimsenin sevgisini kazanmak. birini/bir eyi yeniden kazanmak. yaz turada kazanmak. sonuta galip kmak. win wn fiil (won, winning) 1. kazanmak; (yarma veya baka bir ura sonucunda) elde etmek: Who won the contest? Yarmay kim kazand? irin's won the prize. dl irin kazand. They've finally won his support. Nihayet onun desteini saladlar. 2. (muharebede) galip gelmek: Austria won the war. Savata Avusturya galip geldi. isim galibiyet.

wince

wince wns fiil (korkun bir manzara karsnda veya acyla) biraz geri ekilmek veya irkilmek veya yzn buruturmak.

winch wind instrument wind its way

winch wn isim vin. fiil vinle ekmek. mzik nefesli alg, flemeli alg. (yol, nehir, kafile v.b.) kvrla kvrla/dne dne gitmek.

wind one's way into someone's affections birinin gnlne girmek. wind someone round one's little finger wind something into a ball wind something up birini parmanda oynatmak.

bir eyi yumak yapmak, bir eyi sarmak. saat veya gramofon gibi zemberekli bir eyi kurmak. 2. konuma dili bir eyi bitirmek veya tamamlamak: They wound up the meeting with a song. Toplanty bir arkyla bitirdiler. You need to wind up your personal affairs this week. ahsi ilerinizi bu hafta bitirmeniz lazm.
1550

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk wind up

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

konuma dili 1. bitmek, sona ermek: The show wound up with Fehmi reciting "Han Duvarlar." Msamere, Fehmi'nin Han Duvarlar'n okumasyla sona erdi. 2. (sonuta) (belirli bir yer veya durumda) bulunmak: The pair of them wound up in jail. Onlarn her ikisi hapsi boylad. If you keep on like this you'll wind up bankrupt. Byle devam edersen iflas edersin.

wind

wind waynd fiil (wound) 1. (up) (zemberek v.b.'ni evirerek) (saati, gramofonu v.b.'ni) kurmak: Will you wind the grandfather clock? Sandkl saati kurar msn? 2. sarmak: Wind the thread onto the spool. plii makaraya sar. The trumpet vine was winding up the pole. Acemborusu diree sarlp yukar doru ykseliyordu. She wound the scarf around her neck. Earb boynuna sard. 3. (yol, nehir, kafile v.b.) kvrla kvrla/dne dne gitmek: The procession wound through the streets to the harbor. Kafile, dolambal sokaklardan kvrlarak limana vard. The road wound up through olive groves. Yol, zeytinliklerin arasndan kvrla kvrla yukar doru gidiyordu. 4. up (kol, manivela v.b.'ni evirerek) (bir eyi) ekmek/kaldrmak: Wind up the bucket from the well. kr evirip kovay kuyudan ek. 5. (kol, manivela v.b.'ni) evirmek. isim 1. (kol, manivela v.b.'ni) evirme. 2. dneme, viraq; (nehirdeki) kvrm.

windbag

wind.bag wnd'bg isim, konuma dili fart furt eden lafebesi.

windbreak

wind.break wnd'breyk isim rzgr siperi, bir yeri rzgrdan koruyan engel.

windbreaker

wind.break.er wnd'breykr isim (giysi olarak) rzgrlk.

winded windfall

wind.ed wn'dd sfat nefesi kesilmi. wind.fall wnd'fl isim beklenmedik bir para, hediye veya yardm.
1551

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk windflower winding sheet winding windlass windless windmill window dressing

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

wind.flow.er wnd'flauwr isim anemon, dalalesi. kefen. wind.ing wayn'dng sfat dolambal, ylankavi. wind.lass wnd'ls isim krk, bocurgat, rgat. wind.less wnd'ls sfat rzgrsz; esintisiz. wind.mill wnd'ml isim yeldeirmeni. vitrin dekoru. 2. vitrin dekorasyonu. 3. gz boyamak iin yaplan bir ey.

window frame window shade window windowpane window-shop

pencere kasas. stor. win.dow wn'do isim pencere. win.dow.pane wn'dopeyn isim pencere cam. win.dow-shop wn'doap fiil (window-shopped, window-shopping) vitrin gezmek.

windowsill windpipe windscreen

win.dow.sill wn'dosl isim, mimarlk denizlik. wind.pipe wnd'payp isim nefes borusu. wind.screen wnd'skrin isim, ngiliz ngilizcesi, otomotiv baknz windshield

windshield wiper windshield windstorm windsurfing windswept windward

otomotiv silecek. wind.shield wnd'ild isim, otomotiv n cam. wind.storm wnd'strm isim frtna. wind.surf.ing wnd'srfng isim rzgr srf. wind.swept wnd'swept sfat rzgrl; rzgra ak. wind.ward wnd'wrd sfat 1. rzgrn estii yne doru giden. 2. rzgrn estii (taraf). isim rzgrn estii taraf veya yn.

windy

wind.y wn'di sfat 1. rzgrl. 2. uzun ve bo laf eden; uzun ve bo lafla dolu.

wine and dine wine cellar wine wineglass

-e ziyafet vermek. arap mahzeni. wine wayn isim arap. wine.glass wayn'gls isim arap kadehi.

1552

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk winegrower

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

wine.grow.er wayn'growr isim zm yetitirip arap yapan kimse; bac.

winepress wing commander wing it

wine.press wayn'pres isim zm cenderesi. ngiliz ngilizcesi, askeri yarbay. argo 1. durumu idare etmeye almak; (eldeki imknlarla) idare etmek. 2. bir konumay irticalen/doatan yapmak.

wing nut wing

kelebek somun. wing wng isim 1. (ku, uak, bina, ordu, futbol veya siyasi partiye ait) kanat. 2. tiyatro kulis. fiil 1. umak. 2. (kuu) kanadndan vurmak. 3. yaralamak, vurmak.

winger

wing.er wn'gr isim, ngiliz ngilizcesi, futbol ak, ak oyuncusu.

wink

wink wngk fiil 1. (at) (-e) gz krpmak, (-e) gz krparak iaret etmek. 2. at (bir eyi) grmezlikten gelmek, (bir eye) gz yummak. 3. ngiliz ngilizcesi (farlar) abuk ap kapamak. 4. (k) biteviye snp parlamak, akmak. 5. (k) ldamak, parldamak. isim 1. gz krpma. 2. lahza. 3. lt, parlt.

winless winner

win.lesssfat hibir galibiyet olmayan, galibiyetsiz. win.ner wn'r isim 1. galip; kazanan: Who was the winner of the match? Ma kim kazand?/Man galibi kim? She was the winner of the Nobel Prize in 3726. 7320 ylnda Nobel dln kazanan oydu. 2. konuma dili ok iyi/ok stn kimse veya ey.

winning

win.ning wn'ng sfat 1. galip, kazanan. 2. ho, tatl. isim 1. galip gelme, kazanma. 2. oul (para olarak) kazan.

winnow

win.now wn'o fiil 1. (samandan ayrmak iin) (tahl tanelerini) havaya savurmak; harman savurmak. 2. out (istenmeyeni) ayklamak, elemek, karmak.

winsome winter savory

win.some wn'sm sfat sevimli, tatl, ho. (ballbabagillerden, yapraklar bahar olarak kullanlan) bir geyikotu tr.
1553

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk winter sports winter

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

k sporlar. win.ter wn'tr isim k. fiil in k (bir yerde) geirmek, klamak; klatmak.

wintertime wintry wipe something clean wipe something dry wipe the floor with

win.ter.time wn'trtaym isim k zaman, k. win.try wn'tri sfat k gibi, ka yakan. bir eyi silerek temizlemek. bir eyi silerek kurulamak. (birini) adamakll dvmek, yerden yere vurmak/almak. 2. (birini) ar bir malubiyete uratmak, hezimete uratmak.

wipe

wipe wayp fiil 1. silmek: Wipe your nose! Burnunu sil! He wiped his shoes on the doormat. Ayakkablarn paspasa sildi. 2. away/up silerek yok etmek, silmek. 3. off silerek temizlemek. 4. out yok etmek, silmek. 5. konuma dili out iflas ettirmek, topu attrmak. isim silme: Give the table a wipe. Masay bir sil.

wiper wire brush wire service wire something together wire

wip.er way'pr isim baknz windshield wiper tel fra. haber ajans. bir eyi telle balamak. wire wayr isim 1. (metal) tel: barbed wire dikenli tel. telephone wire telefon teli. 2. telgraf; telgraf sistemi; telgrafla gnderilen mesaj. fiil 1. (bir binann) elektrik tesisatn kurmak; (bir binann) elektrik kablolar veya hatlarn demek; (bir aygtn) elektrik tellerini takmak. 2. (birine) telgrafla (bir haberi) bildirmek: Wire him the news. Haberi ona telgrafla bildir.

wireless

wire.less wayr'ls isim 1. telsiz; telsiz telefon; telsiz telgraf. 2. ngiliz ngilizcesi radyo. sfat 1. telsiz, teli olmayan. 2. telsiz, telsiz telefon veya telgrafa ait. 3. ngiliz ngilizcesi radyoya ait.

wiretap

wire.tap wayr'tp isim 1. konumalar gizlice dinlemek iin telefon hattna tel balama. 2. konumalar gizlice dinlemek iin telefon hattna taklan aygt. fiil
1554

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

(wiretapped, wiretapping) telefon hattna tel balayarak (birinin konumalarn) gizlice dinlemek; (birinin telefon hattna) tel balayarak konumalarn gizlice dinlemek; konumalar gizlice dinlemek iin telefon hattna tel balamak. wiring wir.ing wayr'ng isim 1. (bir binadaki) elektrik tesisat; (bir binadaki) elektrik kablolar veya hatlar; (bir aygttaki) elektrik telleri. 2. (bir binann) elektrik tesisatn kurma; (bir binann) elektrik kablolar veya hatlarn deme; (bir aygtn) elektrik tellerini takma. wiry wisdom tooth wisdom wise guy wise someone up to wir.y wayr'i sfat srm gibi. akldii, yirmi ya dii. wis.dom wz'dm isim irfan; hikmet, bilgelik. konuma dili ukala. konuma dili birine (birinin) ne yaptn bildirmek; birine (durumun) ne olduunu bildirmek. wise up konuma dili 1. gzn ap gerei grmek. 2. to (birinin) ne yaptnn farkna varmak, (birinin) ne yaptn akmak; (durumun) ne olduunun farkna varmak, (bir durumun) ne olduunu akmak. 3. on (bir ey) hakknda bilgi edinmek, (bir konuda) bilgilenmek. wise wiseacre wisecrack wise wayz sfat arif, irfan sahibi; bilge, hikmet sahibi. wise.a.cre wayz'eykr isim ukala. wise.crack wayz'krk isim, konuma dili akayla kark ineli laf; ta. fiil akayla kark ineli laflar sylemek; ta atmak. wish a wish wish for wish on a star wish someone off on wish someone off upon wish someone on wish someone upon wish something off on dilekte bulunmak; niyet tutmak. istemek, arzu etmek, arzulamak. yldza bakarak niyet tutmak. istenmeyen birini/bir eyi (bakasnn) bana brakmak. istenmeyen birini/bir eyi (bakasnn) bana brakmak. istenmeyen birini/bir eyi (bakasnn) bana brakmak. istenmeyen birini/bir eyi (bakasnn) bana brakmak. istenmeyen birini/bir eyi (bakasnn) bana brakmak.
1555

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk wish something off upon wish something on wish something upon wish upon a star wish

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

istenmeyen birini/bir eyi (bakasnn) bana brakmak. istenmeyen birini/bir eyi (bakasnn) bana brakmak. istenmeyen birini/bir eyi (bakasnn) bana brakmak. yldza bakarak niyet tutmak. wish w fiil 1. Dilek belirtir: I wish you'd shut up. Sen bir sussan. I wish they'd come today. Bugn bir gelseler. I wish they were coming today. Gnl ister ki bugn gelsinler. I wish I were president. Keke bakan olsaydm. She wishes she were queen. Kendisi kralie olmak isterdi. 2. (birine) (iyi bir ey) dilemek, temenni etmek: We wish you a happy birthday. Size mutlu bir doum gn diliyoruz. They wished him good health. Ona salk dilediler. 3. istemek, arzu etmek: Do you wish to be left alone? Yalnz kalmak ister misiniz?/Ben kaym m? Do you still wish them to go? Hl gitmelerini istiyor musunuz? I'll do it now, if you wish. Arzu ederseniz onu imdi yaparm. At that moment she wished them anywhere but there with her. O an onlarn oradan baka herhangi bir yerde olmalarn istedi. Do as you wish. stediin gibi yap. Take whatever you wish. Cann neyi isterse onu al. isim istek, arzu; dilek; temenni.

wishbone wishful thinking wishful wishing well wishy-washy

wish.bone w'bon isim lades kemii. hsnkuruntu. wish.ful w'fl sfat baknz wishful thinking dilek kuyusu. wish.y-wash.y w'iwai, w'iwi sfat, konuma dili 1. kararsz, kararllktan yoksun. 2. zayf, gsz, yavan. 3. yavan, tatsz veya fazla sulu (yemek).

wisp

wisp wsp isim 1. uzunca birka tel (sa). 2. belli belirsiz bir ey: Every now and then a wisp of smoke blew past the window. Arada srada ince bir duman pencerenin nnden esip gidiyordu. the wisp of a smile

1556

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

belli belirsiz bir tebessm. a little wisp of an old lady ufak tefek ihtiyar bir kadn. wistaria wisteria wistful wit witch doctor witch hazel witch wis.tar.i.a wstr'iy isim baknz wisteria wis.ter.i.a wstr'iy isim morsalkm. wist.ful wst'fl sfat zlem dolu, hasret dolu. wit wt fiil baknz to wit byc hekim. gvercinaac, hamamelis. witch w isim 1. byc kadn; cad. 2. cadaloz kadn, cad. witchcraft witch.craft w'krft isim (kt amala yaplan) byclk. witch-hunt witch-hunt w'h^nt isim (iktidardakilerin farkl dnenlere kar yrtt) karalama ve sindirme kampanyas. witching witch.ing w'ng sfat 1. byclk yapmaya uygun. 2. byleyici. with a grain of salt with a high hand with a vengeance ihtiyat kaydyla. amirlik taslayarak. byk bir iddetle. 2. son derece, ziyadesiyle, alabildiine. with a will with all my heart with an eye to with aplomb with bated breath with child with difficulty with dismay with ease with flying colors with impunity with it with kid gloves gayretle. btn kalbimle. -i gz nnde tutarak, -i dnerek. soukkanllkla, istifini bozmadan. nefesi kesilerek. hamile. glkle, zorlukla. dehet iinde, dehetle. kolaylkla. ok baarl bir ekilde. ceza grmeden. ok moda. tatllkla, yumuak bir ekilde.
1557

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk with lightning speed with might and main with my compliments with no strings attached with one voice with one's tail between one's legs with open arms with pleasure with reference to with regard to with respect to with that with the best of them

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

yldrm hz ile. var gcyle, elinden geldii kadar. selamlarmla. 2. parasz, hediye olarak. kaytsz artsz. hep bir azdan. sklm pklm. dosta, candan. memnuniyetle. -e ilikin olarak, ile ilgili olarak, -e gelince. -e gelince. -e gelince. 2. ile ilgili olarak. 3. ile ilgili. onu syledikten sonra; onu yaptktan sonra. (bir alann) en iyi olanlaryla: He can fence with the best of them. En iyi eskrimcilerle eskrim yapabilir.

with

with wth, wdh edat 1. ile beraber/birlikte, ile: She's living with her aunt. Teyzesiyle beraber oturuyor. Will you come with us? Bizimle gelir misin? Wisdom can sometimes come with age. nsan bazen yalannca akllanr. Heat the milk with the honey. St balla beraber st. 2. ile, araclyla, vastasyla: Cut it with a knife. Onu bakla kes. You can't buy much with five thousand liras. Be bin lirayla pek bir ey alamazsn. 3. -li; -i olan: Where's the woman with the green parrot? Yeil papaanl kadn nerede? They don't want someone with no experience. Tecrbesiz birini istemiyorlar. She's a woman with a past. Gemii pheli bir kadn o. 4. -den yana: Are you with us? Bizden yana msn? I'm with you. Seni destekliyorum. 5. -e ramen/karn: With all his faults, she still likes him. Btn kusurlarna ramen onu hl seviyor. 6. yznden: How can I go to a movie with all this work I've got to do? Yapmam gereken bu kadar i varken ben nasl sinemaya gideyim? With winter almost here you'd

1558

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

better get your roof fixed. K kapya dayanmken damn tamir ettirmelisin. withdraw one's eyes from withdraw one's objection withdraw one's support withdraw gzlerini (birinden/bir eyden) baka tarafa evirmek. itirazn geri almak. desteini ekmek. with.draw wdh.dr', wth.dr' fiil (withdrew, withdrawn) 1. geri ekmek, ekmek: He withdrew his hand. Elini geri ekti. 2. from (paray) (hesap veya bankadan) ekmek. 3. from (bir eyi) (bir yerden) karmak: He withdrew the papers from his briefcase. Ktlar evrak antasndan kard. 4. from (birini) (bir yerden) almak: He withdrew his daughter from that school. Kzn o okuldan ald. 5. ekilmek, uzaklamak: Every evening he would withdraw to his study. Her akam alma odasna ekilirdi. The cavalrymen withdrew from the battlefield. Svariler sava alanndan ekildi. 6. (from) (-den) ekilmek, (-e) katlmaktan vazgemek: She withdrew from the contest. Yarmadan ekildi. 7. (from) (-den) ayrlmak, (-i) brakmak: Don't withdraw from college! niversiteden ayrlma! 8. iine kapanmak/ekilmek, kabuuna ekilmek. withdrawal symptoms withdrawal uyuturucudan kesilince oluan belirtiler. isim 1. geri ekme, ekme. 2. from (birini) (bir yerden) alma. 3. ekilme. 4. (hesap veya bankadan) para ekme. 5. (hesap veya bankadan) ekilen para. withdrawn with.drawn wdh.drn' fiil baknz withdraw sfat iine kapank. withdrew wither with.drew wdh.dru' fiil baknz withdraw with.er wdh'r fiil 1. solmak; soldurmak. 2. susturmak, sindirmek. withheld withhold judgment with.held wth.held' fiil baknz withhold yargda bulunmamak: I'm withholding judgment for the time being. imdilik bir yargda bulunmuyorum.
1559

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk withhold one's consent

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

onaylamay reddetmek: He withheld his consent until the last minute. Son dakikaya kadar onaylamay reddetti.

withhold payment

deme yapmamak; demeyi durdurmak: They're withholding payment until further notice. Baka bir talimat gelinceye kadar deme yapmayacaklar.

withhold

with.hold wth.hold' fiil (withheld) 1. -den saklamak, -e vermemek: Don't withhold any information from me. Benden hibir ey saklama. 2. for (bir eyi) (birine) ayrmak: She withheld nothing for herself. Kendine bir ey ayrmad. 3. from kesmek: I'll withhold this from your salary. Bunu maandan keseceim.

within an ace of

az kalsn, neredeyse: You were within an ace of drowning. Az kalsn boulacaktn.

within an inch of his life within call within hearing within limits within my ken within one's province within reach within reason

lmne ramak kalm. seslenildii zaman duyulabilecek uzaklkta. iitebilecek yaknlkta. belli bir dereceye kadar, belli snrlar iinde. gzmn seebildii yerde. 2. bildiklerim arasnda. yetkisi iinde, yetki alannda. eriilebilir. makul dzeyde, makul lde; makul bir snr amadan.

within

with.in wdhn' zarf 1. ieride; ieriye: They painted the house within and without. Evin hem ierisini, hem darsn boyadlar. Inquire within. eriye mracaat edin. 2. iinde; iinden: He was calm without but cursing within. Dtan sakin grnyordu, fakat iinden kfrediyordu. edat 1. (belirli bir zaman) iinde: They'll be here within an hour. Bir saat iinde burada olacaklar. 2. (belirli bir mesafe) yaknlkta, iinde: We're within a kilometer of the river. Nehre bir kilometre yaknlktayz. 3. (belirli snrlar veya belirli bir bnye) iinde: You have to work within these conditions. Bu
1560

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

artlar iinde almaya mecbursun. They don't live within their income. Gelirleriyle orantl bir ekilde yaamyorlar. It's like an empire within an empire. mparatorluk iinde bir imparatorlua benziyor. without a hitch without ceremony without demur without doubt without excepting aksamadan, przsz. teklifsizce. itiraz etmeden. kukusuz, phesiz. de dahil olmak zere: Everybody's going to be affected by this, not excepting Fatma. Fatma da dahil olmak zere herkes bundan etkilenecek. without exception without fail without further ado without mincing matters without mincing words without number without price without question without regard to without reservation without rhyme or reason without stint without the exception of without ayrm yapmakszn. mutlaka. hemen, ses karmadan. dobra dobra, saknmadan, aka. dobra dobra, saknmadan, aka. saysz, hesapsz. paha biilmez. kukusuz, phesiz, tartmasz, muhakkak. -e bakmadan, -e aldrmadan. tamamen. mantksz. snr koymadan. 2. pek ok. dnda. with.out wdhaut' edat 1. -siz: You can't live without money. Parasz yaanmaz. He won't go without her. Onsuz gitmez. It's merely sound without sense. Sadece anlamsz sesler. 2. -meden: Don't act without thinking. Dnmeden harekete geme. He was fired without explanation. Hibir aklama yaplmadan iinden karld. Can we get in without being seen? Kimse grmeden ieri girebilir miyiz? 3. dnda: They had encamped without the city. ehrin dnda ordugh

1561

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

kurmulard. zarf 1. dtan. 2. dar, darda: It was raining without. Darda yamur yayordu. withstand with.stand wth.stnd' fiil (withstood) -e dayanmak: The city withstood the siege. ehir kuatmaya dayand. withstood witless witness stand with.stood wth.std' fiil baknz withstand wit.less wt'ls sfat aklsz; aptal. (mahkemede) tann ifade verdi i yer, tank/ahit krss. witness wit.ness wt'ns isim tank, ahit. fiil 1. bizzat grmek, e tank/ahit olmak: Did you witness that event? O olay bizzat grdn m? These walls have witnessed a lot of history. Bu surlar birok tarihi olaya tank oldu. 2. to -e tanklk/ahitlik etmek: He witnessed to having seen the murder. Tanklk ederek cinayeti grdn syledi. 3. (to) (bir eyin) kant/delili olmak, (bir eye) delalet etmek, (bir eye) iaret etmek: Her absence at the ceremony witnessed her disapproval. Trende hazr bulunmamas, onaylamadna iaret ediyordu. 4. hazr bulunarak (bir eye) resmen ahit olmak, tanklk etmek: Can you witness Nazmiye's will? Nazmiye'nin vasiyetnamesine tanklk eder misin? witticism wittingly witty wit.ti.cism wt'szm isim espri, nkte. wit.ting.ly wt'ngli zarf bilerek, bile bile. wit.ty wt'i sfat 1. espritel, nktedan, nkteci. 2. esprili, nkteli. wives wiz wizard wives wayvz isim, oul baknz wife wiz wz isim, konuma dili ok usta kimse. wiz.ard wz'rd isim 1. byc, sihirbaz. 2. ok usta kimse: He's a wizard at math. Matematikte ok usta. wizened wobble wiz.ened wz'nd sfat prsk, prsm. wob.ble wab'l fiil 1. dingildemek, sallanmak, oynamak; dingildetmek, sallamak, oynatmak. 2. (ses) titremek. isim 1. dingildeme, sallanma, oynama. 2. (seste) titreme.
1562

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk wobbly

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

wobb.lysfat 1. dingildeyen, sallanan, oynayan. 2. titrek (ses). 3. salam olmayan. 4. kararsz, istikrarsz.

wodge

wodge wac isim, ngiliz ngilizcesi, konuma dili baknz a wodge of

woe woebegone woeful

woe wo isim ac, strap. woe.be.gone wo'bgn sfat ackl, kederli. woe.ful wo'fl sfat 1. keder dolu. 2. keder verici, ackl. 3. korkun, feci: What woeful ignorance! Ne korkun bir cehalet!

woke woken wolf

woke wok fiil baknz wake wok.en wo'kn fiil baknz wake wolf wlf isim (wolves) kurt. fiil down a kurt gibi yemek, hapr hupur yemek, (yemek) attrmak.

wolfram wolves woman womanise

wolf.ram wl'frm isim, kimya volfram, tungsten. wolves wlvz isim, oul baknz wolf wom.an wm'n isim (women) kadn. wom.an.ise wm'nayz fiil, ngiliz ngilizcesi baknz womanize

womanish womanize womankind womanly womb women women's lib women's liberation movement women's liberation women's rights won wonder

wom.an.ish wm'n sfat kadns. wom.an.ize wm'nayz fiil zamparalk etmek. wom.an.kind wm'nkaynd isim kadnlar. wom.an.ly wm'nli sfat kadnca, kadna yakr. womb wum isim rahim, dlyata, karn. wom.en wm'n isim, oul baknz woman konuma dili baknz women's liberation Kadnlarn zgrl Hareketi. Kadnlarn zgrl Hareketi. kadn haklar. won w^n fiil baknz win won.der w^n'dr isim 1. hayret, arma. 2. harika: the seven wonders of the world dnyann yedi harikas. She's a wonder. O harika bir insan. fiil 1. (at) (-e) hayret etmek, armak. 2. (about/if) (-i) merak etmek, anlamak veya renmek istemek: I wondered what it
1563

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

meant. Ne anlama geldiini merak ettim. I wonder who she really is. Onun gerek kimlii nedir acaba? I wonder what she's doing right now. u anda ne yapyor acaba? "He'll win the prize." "I wonder." "dl kazanr." "Acaba?" 3. (about/if) (-den) phe etmek: I wonder about her intentions. Niyetlerinden phe ediyorum. 4. dnmek: He wondered what to do. Ne yapacan dnd. wonderful wont won't wonted won.der.ful w^n'drfl sfat ok iyi, ahane, harika. wont w^nt, wont isim det, alkanlk, itiyat. won't wont ksaltma will not . wont.ed w^n'td, won'td sfat her zamanki, allm, mutat. woo wood glue wood woo wu fiil kur yapmak. tutkal. wood wd isim 1. odun. 2. orman; koru. 3. aa; tahta: That table's made of wood. O masa aatan yaplm. The staircase is made of wood. Merdivenler tahtadan. The house is made of wood. Ev ahap. sfat tahta; ahap. woodcut wooded wooden wood.cut wd'k^t isim tahta kalpla baslm estamp. wood.ed wd'd sfat aalarla kapl, aalk; ormanlk. wood.en wd'n sfat 1. aatan yaplm, aa; tahtadan yaplm, tahta; ahap: wooden bed aa karyola. wooden spoon tahta kak. wooden house ahap ev. 2. cansz, ruhsuz. woodland wood.land wd'lnd isim aalk arazi/alan, aalar bol olan yer. sfat aalk alanlara zg. woodpecker woods woodsy woodwind wood.peck.er wd'pekr isim aakakan. woods wdz isim, oul orman; koru. woods.y wd'zi sfat ormans; korumsu. wood.wind wd'wnd isim, mzik aatan yaplm nefesli alg.

1564

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk woodwork

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

wood.work wd'wrk isim (binann i tarafndaki) kap ve pencere ereveleri; ahap dorama/doramalar.

woody woof wool woolen mill woolen

wood.y wd'i sfat odunsu. woof wf isim hav hav (havlama sesi). fiil havlamak. wool wl isim yn. yn fabrikas. wool.en wl'n sfat 1. ynden yaplm, yn. 2. oul ynller, ynl giysiler.

wool-gather woolgathering woollen mill woollen

wool-gath.er wl'gdhr fiil hayale dalmak. wool.gath.er.ing wl'gdhrng isim hayale dalma. yn fabrikas. wool.len wl'n sfat 1. ynden yaplm, yn. 2. oul ynller, ynl giysiler.

woolly

wool.ly wl'i sfat 1. yn gibi, yne benzeyen. 2. ok tyl. 3. net olmayan, belirsiz. isim 1. ngiliz ngilizcesi kazak, sveter. 2. yn fanila; yn i amar.

wooly

wool.y wl'i sfat 1. yn gibi, yne benzeyen. 2. ok tyl. 3. net olmayan, belirsiz. isim 1. ngiliz ngilizcesi kazak, sveter. 2. yn fanila; yn i amar.

woozy

wooz.y wu'zi sfat, konuma dili sersem, tam ayk bir halde olmayan.

word for word

kelimesi kelimesine, motamo.

Word has it you're moving to Bursa. Bursa'ya tanacan sylyorlar. word of honor word processing word processor word eref sz. bilgisayar kelime ilem. bilgisayar kelime ilemci. word wrd isim 1. kelime, szck. 2. sz, laf: I'm sick of your fine words. Gzel szlerinden bktm artk. Do you know the words to this song? Bu arknn szlerini biliyor musun? Put your feelings into words. Duygularn sze dk. Don't expect a word of praise from him. Ondan hibir aferin bekleme. wording Words fail me. word.ing wr'dng isim ifade; ifade tarz. Syleyecek sz bulamyorum.
1565

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk Words failed her. wordy

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

Ne diyeceini ard. word.y wr'di sfat fazla uzun (yaz, ifade); fazlasyla uzun konuan (kimse).

wore work a buttonhole work a miracle work at peak capacity work at work camp work force

wore wr fiil baknz wear iliin kenarlarn dikmek. bir mucize yaratmak. tam kapasiteyle almak. (bir ey) iin emek harcamak, iin aba gstermek. alma kamp. alanlar: He's now part of the mill's work force. Artk fabrikada alanlardan biri o.

work like a demon work like a Trojan work load work loose work of art work off

ok almak. konuma dili rgat gibi almak, var gcyle almak. i miktar. gevemek. sanat eseri. (alarak veya hareket ederek) (bir eyi) gidermek: He worked off his anger by running in the park for a couple of hours. ki saat parkta koarak fkesini giderdi.

work on the assumption that

(bir eyin olacan) zannederek harekete gemek/harekete gemi olmak.

work on

-i etkilemek, -e tesir etmek. 2. (birini) ikna etmeye almak. 3. -i yapmak; -i hazrlamak; -in zerinde almak; -in yapmyla uramak/megul olmak: He's still working on that map. Hl o harita zerinde alyor. They're working on our new house today. Bugn yeni evimizin yapmyla urayorlar. 4. -in tamiriyle uramak: They're working on the car. Arabann tamiriyle urayorlar. 5. -e arlk vermek: You need to work on your French. Franszcaya arlk vermen gerek.

work one's fingers to the bone work one's way

ok almak, paralanmak, yrtnmak. (renci) alarak (okul veya niversite) cretlerini karlamak. 2. into yava yava (bir yer veya gruba)
1566

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

girmek: She worked her way into their club. Yava yava kendini onlarn kulbne kabul ettirdi. 3. up almalaryla kendini ispatlayarak derece derece terfi etmek. work oneself into giderek (belirli bir hale) girmek: You're working yourself into a rage. fken kabara kabara galeyana geliyorsun. 2. (biri) almalaryla kendini ispatlayarak (bir ie) girmek veya (bir mevkie) gelmek: She's worked herself into a job. almalaryla kendini ispatlayarak kendine bir i edindi. work oneself out of a job (bilerek veya bilmeyerek) kendi abalaryla kendi iini lzumsuz hale getirmek; (bilerek veya bilmeyerek) kendi abalaryla kendini iinden etmek. work out antrenman/idman yapmak. 2. (plan, proqe v.b.) baarl olmak veya iyi bir ekilde sonulanmak. 3. at/to (belirli bir miktara) gelmek: Your share works out at one million liras. Senin payna bir milyon lira dyor. 4. (bir plan v.b.'ni) hazrlamak veya dzenlemek: They worked out a compromise. Bir uzlamaya vardlar. 5. (problemi, sorunu) zmek, halletmek. 6. (bir aygtn veya makinenin paras) yerinden/yuvasndan kmak. work overtime work permit work someone in fazla mesai yapmak. alma izni. birini zaten dolu olan programna dahil etmek: I'll work you in. Seni araya sktrrm. work someone over konuma dili 1. birini ok dvmek, birinin pestilini karmak. 2. birini iyice tartaklamak. work something in bir eyi zaten dolu olan programna ilave etmek. 2. bir eyi ovarak srmek. work something loose work something out of work something out work up bir eyi yava yava gevetmek. bir eyi (bir yerden) karmak. bir eyi (bir yerden) karmak. (ilgi, heves, heyecan v.b.'ni) uyandrmak. 2. (birinin) duygularn giderek dorua karmak: She worked the
1567

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

crowd up into a frenzy. Kalabal giderek lgn bir hale getirdi. 3. hareket ede ede (susam, ackm, terlemi) bir hale gelmek: You've worked up a sweat. Hareket ede ede terledin. They had worked up an appetite. Hareket ede ede itahlar almt. 4. into (bir eyi) gelitirerek (baka bir ey) yapmak: May-be they can work it up into a book. Belki onu gelitirip kitap haline getirebilirler. 5. to giderek (bir yere) varmak: The symphony's last movement works up to a magnificent conclusion. Senfoninin son blm yava yava muhteem bir bitie dnyor. work wonders for work (birine) ok yaramak, ok iyi gelmek. work wrk isim i; emek: He's gone to work. e gitti. Do you like your work? ini seviyor musun? They're at work now. Onlar imdi ite. That's going to take a lot of work. O ok i ister. She's put a lot of work into this. Buna ok emek harcad. They're not afraid of hard work. Zor ilerden geri durmazlar. Is this your own work? Bu ii kendin mi yaptn? workable workaday workaholic workbench work.a.ble wr'kbl sfat uygulanabilir. work.a.day wrk'dey sfat sradan, olaan. work.a.hol.ic wrkh'lk isim, konuma dili ikolik. work.bench wrk'ben isim (zerinde i grlen) tezgh: carpenter's workbench marangoz tezgh. workbook work-brittle work.book wrk'bk isim altrma kitab. work-brit.tle wrk'brtl sfat, konuma dili iine alp iyi i yapar duruma gelmi (kimse). workday worked up worker work.day wrk'dey isim ign. heyecanl. 2. kzgn, fkeli. work.er wr'kr isim 1. ii; emeki. 2. konuma dili alkan kimse: She's a real worker! ok alkan biri o. workhorse work.horse wrk'hrs isim, konuma dili ok alan kimse; rgat gibi alan kimse. workhouse work.house wrk'haus isim slahevi, slahhane.
1568

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk working agreement working breakfast working capital working class working day working draft working hours working hypothesis working lunch working majority working

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

geici anlama. i grmesi yaplan kahvalt. dner sermaye. ii snf. ign. (yazl) taslak. i/mesai saatleri. geici varsaym. i grmesi yaplan le yemei. yeterli ounluk. work.ing wr'kng isim 1. ileme tarz. 2. oul kazlar, hafriyat, kazlm yerler.

workingman

work.ing.man wr'kngmn isim (workingmen) ii; emeki.

workman workmanlike workmanship

work.man wrk'mn isim (workmen) ii. work.man.likesfat ustalkla/ustaca yaplm, ustalkl. work.man.shipisim iilik, bir ie verilen emein nitelii: The workmanship in this snuffbox is excellent. Bu enfiye kutusunun iilii ok iyi.

workmen's compensation insurance i kazas sigortas, i yerindeki kaza yznden iinin urad zararn tazminatn karlayan sigorta. workout workshop work.out wrk'aut isim antrenman, idman. work.shop wrk'ap isim 1. (zanaatya ait) atlye, islik. 2. (niversite dnda yaplan) seminer. work-shy work-shy wrk'ay sfat, konuma dili almaya pek yanamayan, iten kaan. workstation workweek work.sta.tion wrk'steyn isim, bilgisayar i istasyonu. work.week wrk'wik isim bir haftadaki toplam ign veya alma saati: We have a five-day workweek here. Burada haftada be gn alyoruz. He has a forty-hour workweek. Haftada krk saat alyor. world view world war world dnya gr, hayat felsefesi. dnya sava. world wrld isim dnya, lem.
1569

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk world-class

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

world-class wrld'kls sfat, konuma dili 1. stn nitelikli, stn, ok iyi. 2. dnyadaki en iyilerden saylan.

worldliness worldly worldly-wise

world.li.nessisim maddecilik. world.ly wrld'li sfat dnyevi, maddi; maddeci. world.ly-wisesfat dnyay anlayan, dnyann ka bucak olduunu anlayan.

worldwide

world.wide wrld'wayd' sfat dnya apndaki, dnyadaki herkesi veya her ulusu kapsayan. zarf btn dnyada, dnyann her tarafnda.

worm one's way into worm one's way out of worm one's way through worm oneself into worm oneself out of worm something out of someone

-e sinsice/kurnazlkla girmek. -den kurnazlkla syrlmak. kvrla kvrla veya dne dolaa -den gemek. -e sinsice/kurnazlkla girmek. -den kurnazlkla syrlmak. sabr ve kurnazlkla birinden bir ey renmek, bir eyi birinin azndan kapmak; birinin azndan laf almak/ekmek. 2. (zamanla) birini kandrarak veya ikna ederek bir eyi elde etmek.

worm worm-eaten wormwood wormy worn to a frazzle worn

worm wrm isim 1. kurt; solucan. 2. aalk kimse. worm-eat.en wrm'itn sfat kurt yemi. worm.wood wrm'wd isim pelin. worm.y wr'mi sfat 1. kurtlu, kurtlanm. 2. kurt yemi. bitkin, ok yorgun. worn wrn fiil baknz wear sfat 1. anm. 2. yorgun, yorulmu.

worn-out

worn-out wrn'aut sfat 1. ok kullanlmaktan ie yaramaz duruma gelmi; ypranm; eskimi; partal; khne. 2. konuma dili ok yorgun, bitkin, pestil gibi.

worried worrier

wor.ried wr'id sfat merak iinde olan, tasal, kaygl. wor.ri.erisim kolaylkla kayglanan kimse; evhaml kimse.

worrisome worry beads

wor.ri.somesfat kayg verici, kayglandrc. tespih.


1570

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk worry

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

wor.ry wr'i fiil 1. (about) merak/kayg iinde olmak, merak etmek; kayglanmak, zlmek; -i merak iinde brakmak, -i kayglandrmak, -i rahatsz etmek: Don't worry about it! Onu merak etme! What's worrying you? Seni kayglandran ne? That doesn't worry me at all. O beni hi rahatsz etmiyor. Don't worry! Merak etme!/zme cann! 2. -e musallat olmak, -e tebelle olmak. isim 1. kayg, tasa, merak. 2. dert, sorun.

worrying worrywart

wor.ry.ingsfat kayg verici, kayglandrc. wor.ry.wart wr'iwrt isim, konuma dili kolaylkla kayglanan kimse; evhaml kimse.

worse still

daha kts, iin daha kts: The electricity's off and, worse still, the heating's not working. Cereyan kesik ve daha kts kalorifer almyor.

worse than ever

her zamankinden ok: It's dripping worse than ever now. imdi her zamankinden ok damlyor. 2. her zamankinden kt: He's behaving worse than ever. Her zamankinden kt davranyor.

worse

worse wrs sfat daha kt, daha fena, beter: He's worse today. Bugn durumu daha kt. isim daha kt, daha fena, beter: That was bad enough, but worse was to follow. O yeterince ktyd. Fakat ondan kts gelecekti. zarf daha kt, daha fena: She thought far worse of him than Aye did. Onun hakknda Aye'den ok daha kt dnyordu. Akif's worse educated than Zeki. Akif, Zeki'den de kt bir renim grm.

worsen

wors.en wr'sn fiil daha kt olmak, ktlemek, ktye gitmek; (hasta) ktlemek; daha kt bir hale getirmek, ktletirmek.

worship

wor.ship wr'p fiil (worshiped/worshipped, worshiping/worshipping) 1. tapmak; ibadet etmek; tapnmak: His father worshiped God; he worships money. Babas Allaha tapard; kendisi paraya tapyor. They've worshiped there for years. Yllarca orada ibadet
1571

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

ettiler. 2. tapnmak, taparcasna sevmek: He worships her. Ona tapnyor. isim ibadet; tapma; tapnma. worshiper wor.ship.erisim ibadet eden kimse, Allaha tapnan kimse; tapan kimse; tapnan kimse. worst worst wrst sfat en kt, en fena. isim baknz the worst zarf en kt ekilde: Who played worst? En kt oynayan kimdi? She's the worst dressed woman here. Buradaki en kt giyinmi kadn o. worsted wor.sted ws'td, wr'std isim 1. kamgarn iplik, kamgarn. 2. kamgarn kuma, kamgarn. worth worth wrth isim kymet, deer: It's of very little worth. Kymeti pek az. Give me ten thousand liras' worth of cheese. Bana on bin liralk peynir ver. edat baknz be worth worthless worth.less wrth'ls sfat 1. kymetsiz, deersiz. 2. ie yaramaz. 3. (ahlaka) be para etmez. worthwhile worth.while wrth'hwayl' sfat zaman harcamaya deer; zahmete deer; yararl, faydal. worthy wor.thy wr'dhi sfat 1. kymetli, deerli; saygdeer. 2. uygun, mnasip. isim ileri gelenlerden biri: We talked with the town's worthies. ehrin ileri gelenleriyle konutuk. Would you like a drop of brandy? Would you rather go? would Bir konyak ister misiniz? Gitmeyi mi tercih edersin? would wd yardmc fiil 1. Gemie ait bir gelecek zaman belirtir: The day when he would depart was drawing nigh. Gidecei gn yaklayordu. They told us they would resign. Bize istifa edeceklerini sylediler. He would learn the truth much later. Gerei ok daha sonra renecekti. We plied him with lots of wine so that he'd forget about his troubles. Dertlerini unutsun diye arap kadehini hi bo brakmadk. He selected music that would cheer everyone up. Herkesi neelendirecek bir mzik seti. 2. Baz ifadeleri
1572

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

yumuatmak iin kullanlr: Would you please hand me that book? Ltfen o kitab bana verir misiniz? Would you like me to leave the room? Odadan kmam ister misiniz? Wouldn't you say so? Hemfikir deil misiniz? He was, it would seem, a charlatan. Meer arlatanm. 3. Niyet belirtir: He said he'd inform me by Thursday. Perembeye kadar bana bildireceini syledi. He decided he'd do it. Onu yapmaya karar verdi. 4. stek, seim veya tercih belirtir: I was hoping she'd come. Geleceini umuyordum. I'd hate to have to do that. Onu hi yapmak istemezdim. If only you'd help me! Ah bana bir yardm etsen! He'd have fired them last year if he could have. Elinde olsa onlar geen sene iten atard. They'd have the whole section done away with! Btn blm lavederler! If he'd do his part, we'd get this done. Kendine den ii yapsa bunu bitirebiliriz. She'd prefer not to go. Gitmemeyi tercih eder. I'd be glad to! Memnuniyetle! 5. nat, srar veya kararllk belirtir: She would keep correcting me! Yanllarm dzeltip dururdu. You would go and tell her, wouldn't you? Yine de gidip ona syledin, deil mi? Mrvvet really got everybody's dander up. But then she would, wouldn't she? Mrvvet herkesi ileden kard. Fakat hep yle yapar, deil mi? COLOR='#'> would-be would-be wd'bi sfat 1. (bir eye) zenen, (bir ey) tasla, (bir ey) olmak isteyip beceremeyen: It was a haunt of would-be poets. airlie zenenlerin urak yeriydi. 2. muhtemel: would-be aggressors muhtemel saldrganlar. wouldn't wound wounded wove woven would.n't wd'nt ksaltma would not . wound wund isim yara. fiil yaralamak. wound.edsfat yaral, yaralanm. wove wov fiil baknz weave wo.ven wo'vn fiil baknz weave
1573

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk wow

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

wow wau nlem 1. Oh, ...!/O, ...!/Harika! (Hayranlk belirtir.). 2. Vay!/Hayret bir ey!/Vay anasn! (Hayret belirtir.). fiil, konuma dili (birini) hayran etmek, mest etmek.

wrack

wrack rk isim baknz go to wrack and ruin fiil baknz be wracked by be wracked with

wraith wrangle

wraith reyth isim hayalet. wran.gle rng'gl fiil 1. az kavgas yapmak. 2. mnakaa etmek. 3. mnakaa ederek (bir ey) elde etmek. 4. (kovboy) sr veya atlara bakmak. isim az kavgas; az kavgas yapma.

wrangler wrap up

wran.glerisim kovboy. (paket v.b.'ni) sarmak. 2. (soua kar) kaln giyinmek, sarnp sarmalanmak. 3. konuma dili (toplanty, ii) bitirmek.

wrap

wrap rp fiil (wrapped/wrapt, wrapping) (paket v.b.'ni) sarmak: Do you want me to wrap this? Bunu saraym m?

wrapper

wrap.per rp'r isim 1. (bir nesneye sarlm) ambalaq kd. 2. (kitap iin) ceket, miz. 3. (giysi olarak) sabahlk.

wrapping paper wrapping wrath

ambalaj kd. wrap.ping rp'ng isim ambalaq kd. wrath rth, [ngiliz ngilizcesi] rath/rth isim gazap, byk fke.

wrathful wreak damage on wreak havoc on wreak havoc with wreak one's anger on wreak vengeance on wreak

wrath.fulsfat gazaba gelmi; gazapl; gazap dolu. -e hasar vermek. -e ok zarar vermek; -i kasp kavurmak, -i mahvetmek. -i altst etmek. fkesini -den karmak, hncn -den almak. -den /intikam almak. wreak rik fiil baknz wreak damage on wreak havoc with wreak one's anger on wreak vengeance on

wreath

wreath rith isim elenk.


1574

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk wreathe

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

wreathe ridh fiil 1. (bir eyin) stn rtmek; sarmak: Mist wreathed the peaks. Dalarn tepeleri sisle sarlyd. 2. (duman) dne dne ykselmek.

wreck

wreck rek fiil 1. kaza geirmek; kazaya uratmak. 2. ykmak. 3. bozmak; mahvetmek. isim 1. trafik kazas. 2. gemi kazas. 3. gemi enkaz. 4. enkaz haline gelmi ey, enkaz, harabe. 5. kazaya urama.

wreckage

wreck.age rek'c isim kazadan geri kalan paralar, enkaz.

wrecker

wreck.er rek'r ykmac, ykc. 2. otomotiv kurtarc, ekici.

wren

wren ren isim alkuu. bir eyi birinden zorla ekip almak.

wrench something away from someone wrench

wrench ren isim 1. (somun veya vidalarn sktrlp gevetilmesi iin kullanlan) anahtar. 2. sert bir eki. fiil 1. sert bir ekilde ekmek. 2. (bir uzvu) burkmak, (bir uzuv) burkulmak; (adaleyi) fazla ekerek incitmek: She's wrenched her ankle. Ayan burktu./Aya burkuldu.

wrest

wrest rest fiil 1. from (bir eyi) (birinden) zorla ekip almak. 2. from (bir eyi) -den zorlukla elde etmek.

wrestle wrestler wrestling wretch

wres.tle res'l fiil gremek. wres.tlerisim grei. wres.tlingisim gre. wretch re isim 1. biare kimse, zavall kimse. 2. alak herif, pis alak.

wretched

wretch.ed re'd sfat 1. ok kt, ok rahatsz: She feels wretched. Kendini ok kt hissediyor. 2. perian, zavall, acnacak durumda olan. 3. berbat bir halde olan, son derece sefil/yoksul. 4. berbat, ok kt. 5. kr olas, lanet.

wriggle out of

kurnazlkla kendini -den kurtarmak/syrmak: He wriggled out of that boring dinner. Kurnazlkla kendini o skc yemee gitmekten kurtard.
1575

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk wriggle

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

wrig.gle rg'l fiil 1. kprdamak, kprdanmak, (bir yerde) rahat durmamak. 2. eilip bklerek gemek; kvrla kvrla gitmek. 3. oynatmak: Wriggle your toes. Ayak parmaklarn oynat. isim 1. kprdama, kprdanma; kprt. 2. kvrlma, kvrl. 3. oynatma, oynat.

wring one's hands wring something out from wring something out of wring

(ac, znt veya aresizlikten) ellerini ovuturmak. bir eyi -den zorla almak. bir eyi -den zorla almak. wring rng fiil (wrung) 1. (amar) skmak veya burmak. 2. (boynunu) burarak (bir hayvan) ldrmek. 3. (birinin elini) kuvvetlice skmak.

wringer wringing wet wrinkle

wring.er rng'r isim (amar skmak iin) mengene. srlsklam, srsklam. wrin.kle rng'kl isim 1. buruukluk, krklk, krk. 2. konuma dili yntem. fiil buruturmak, krtrmak; burumak, krmak.

wrinkled wrist wristwatch writ write down write off for write someone back

wrin.kledsfat buruuk, krk. wrist rst isim bilek, el bilei. wrist.watch rst'wa isim kol saati. writ rt isim (adli bir merciden gelen) yazl emir. yazmak, kda dkmek. mektup gndererek (bir ey) istemek. konuma dili 1. birinin mektubuna cevap yazp gndermek, birinin mektubuna cevap yazmak. 2. birinin mektubuna cevap yazmak.

write someone off write something down write something off

birinin ie yaramaz olduuna karar vermek. bir eyi yazmak/kaydetmek. ticaret tahsil edilmesi imknsz bor veya telafi edilmesi imknsz mali zarar defterden silmek. 2. bir eyin ie yaramaz olduuna karar vermek.

write something out write something up

bir eyi yazya dkmek. notlar rapor, kitap v.b. haline sokmak: I'll write up these notes later. Bu notlar daha sonra esasl bir ekle
1576

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

sokarm. 2. bir fikri hikye, kitap v.b.'ne dntrmek. 3. birini veya bir olay makale konusu yapmak. write write rayt fiil (wrote, written) 1. yaz yazmak: She's learning to write. Yaz yazmay reniyor. 2. (bir eyi) yazmak: Can you write your name? smini yazabilir misin? 3. konuma dili (birine) mektup yazp gndermek, mektup yazmak: She writes him every day. Her gn ona mektup yazyor. 4. konuma dili (birine) mektup yazmak. 5. yazmak, yazarlk yapmak: He writes for a living. Hayatn yazarak kazanyor. write-off write-off rayt'f isim tahsil edilmesi imknsz bor; telafi edilmesi imknsz mali zarar. write-protect write-pro.tect rayt'prtekt fiil, bilgisayar yazmay engellemek. write-protected writer write-up sfat yazma engelli. writ.er ray'tr isim yazar; mellif. write-up rayt'^p isim, konuma dili (gazete veya dergide eletiri, makale gibi) yaz. writhe writhe raydh fiil (ar, sanc veya manevi bir straptan) kvranmak. writing materials writing yaz gereleri/malzemesi. writ.ing ray'tng isim 1. el yazs. 2. yazl eser, yaz. 3. yaz yazma. written wrong writ.ten rt'n fiil baknz write sfat yazl, yazlm. wrong rng sfat 1. yanl: He gave the wrong answer. Yanl cevap verdi. We're on the wrong road. Yanl yoldayz. You're wrong about that. Onda yanlyorsun. We boarded the wrong train. Yanl trene bindik. I've dialed the wrong number. Yanl numara evirdim. 2. dince veya ahlaka su saylan: Stealing is wrong. Hrszlk gnah. 3. Yakkszca davranan/ayp eden bir kimse veya yakksz/ayp saylan bir davran iin sylenir: You were wrong not to have gone. Gitmemekle ayp ettin. 4. uygun olmayan, yanl; ters,
1577

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

mnasebetsiz: That was the wrong way to broach that subqect. O konuyu o ekilde amak yanlt. This is the wrong time. imdi zaman deil. This is the wrong qob for you. Bu sana gre bir i deil. 5. sakncal, mahzurlu: There's nothing wrong with that. Onun hibir sakncas yok. I see nothing wrong with it. Onu sakncal bulmuyorum. Do you see anything wrong with it? Onda bir saknca gryor musun? zarf yanl bir ekilde, yanl: You've done it wrong again. Onu gene yanl yaptn. isim su; gnah; kt: He's old enough to know the difference between right and wrong. yiyi kty ayrt edebilecek bir yaa geldi. wrongdoer wrongful wrongheaded wrong.do.er rng'duwr isim 1. gnahkr. 2. sulu. wrong.ful rng'fl sfat 1. haksz. 2. kanuna aykr. wrong.head.ed rng'hedd sfat 1. yanl bir fikre inatla bal olan, yanl bir fikirde direnen. 2. yanl. wrongly wrote wrought iron wrought wrung wry wt. X wrong.lyzarf 1. yanl bir ekilde. 2. haksz bir ekilde. wrote rot fiil baknz write dvme demir, ilenmi demir, ferforje. wrought rt sfat yaplm. wrung r^ng fiil baknz wring wry ray sfat eri, arpk. wt.ksaltma weight X, x eks isim 1. X, ngiliz alfabesinin yirmi drdnc harfi. 2. yanl iareti. 3. pck iareti. xenophobia xen.o.pho.bi.a zenfo'biy isim 1. yabanc korkusu; yabanclardan nefret etme; yabanc dumanl. 2. yabanc olandan korkma/nefret etme. xenophobic xen.o.pho.bic zenfo'bk sfat 1. yabanclardan korkan; yabanclardan nefret eden. 2. yabanc olandan korkan; yabanc olandan nefret eden. 3. yabanc dumanl gden (yaz, yasa, v.b.). xerophyte xerophytic xe.ro.phyte zir'fayt isim kurakl bitki. xe.ro.phyt.ic zirft'k sfat kurakl.
1578

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk Xerox machine Xerox

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

fotokopi makinesi. Xer.ox zr'aks isim fotokopi, fotokopiyle yaplm kopya. fiil -in fotokopisini ekmek.

Xmas X-rated

Xmas krs'ms isim baknz Christmas X-rat.ed eks'rey'td sfat on yedi yandan kklerin seyretmesi yasak olan (film).

X-ray

X-ray eks'rey isim 1. X n, rntgen n. 2. rntgen filmi, rntgen. fiil -in rntgenini ekmek.

xylophone Y yacht yak yam yammer

xy.lo.phone zay'lfon isim ksilofon. Y, y way isim Y, ngiliz alfabesinin yirmi beinci harfi. yacht yat isim yat. yak yk isim yak. yam ym isim tatl patates. yam.mer ym'r fiil, konuma dili yaknp durmak, szlanp durmak.

yank someone out of yank something out of yank

birini (bir yerden) alvermek veya karvermek. bir eyi -den kapmak veya kuvvetle ekivermek. yank yngk fiil birden ve kuvvetle ekmek, kuvvetle ekivermek. isim kuvvetli eki.

Yankee

Yan.kee yng'ki isim 1. Amerikal. 2. Amerika Birleik Devletleri'nin kuzey eyaletlerinde doup byyen veya yaayan biri, kuzeyli.

yap

yap yp fiil (yapped, yapping) (ufak kpek) (kesik ve tiz bir sesle) havlamak. isim kesik ve tiz bir havlama.

yard sale yard yardstick

evin bahesinde yaplan istenmeyen eya sat. yard yard isim 1. (binaya ait) bahe. 2. avlu. yard.stick yard'stk isim 1. bir yarda uzunluundaki l arac. 2. l, lt, mihenk, denekta, miyar.

yarn

yarn yarn isim 1. yn iplii. 2. _tekstil_ iplik. 3. konuma dili (uydurulmu) hikye.

yarrow yawn

yar.row yr'o, y'r isim, botanik civanperemi. yawn yn fiil 1. esnemek. 2. derin bir ukur gibi bir boluk/aklk bulunmak/belirmek/almak: If he hadn't stopped right then, he wouldn't have seen the chasm
1579

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

yawning before him. Tam o anda durmasayd nndeki uurumu grmeyecekti. isim esneme. yawp yaws yd. yea yawp yp fiil barmak. isim bart, barma, bar. yaws yz isim, tbbi piyan. yd.ksaltma yard yea yey nlem Yaa!/Ole! Yea, Galatasaray! Cim bom bom! yeah year in year out year yearbook yearling yearlong yearly yeah ye' zarf, konuma dili evet. her yl; yllar yl. year yr isim yl, sene. year.book yr'bk isim yllk. year.ling yr'lng isim bir yanda hayvan yavrusu. year.long yr'lng' sfat yl boyunca devam eden. year.ly yr'li sfat ylda bir olan, yllk, senelik. zarf ylda bir. yearn yearning year-round yeast yell yearn yrn fiil ok arzu etmek. yearn.ing yr'nng isim arzu. year-round yr'raund' sfat btn yl devam eden. yeast yist isim maya. yell yel fiil barmak; nara atmak. isim barma, bar; nara. yellow fever yellow jacket yellow journalism yellow poplar yellow tbbi sarhumma. gvdesi sar ve siyah renkli bir tr yabanars. sansasyonel gazetecilik. laleaac. yel.low yel'o sfat 1. sar, sar renkli. 2. konuma dili dlek, korkak. isim 1. sar, sar renk. 2. yumurta sars. fiil sararmak; sarartmak. yellow-bellied yel.low-bel.lied yel'obelid sfat, konuma dili dlek, korkak. yellowish yelp yel.low.ishsfat sarmtrak, sarms. yelp yelp fiil kesik ve ac bir sesle havlamak. isim kesik ve ac bir havlama. Yemen Yem.en yem'n isim Yemen.
1580

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk Yemeni

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

Yem.e.ni yem'ni isim Yemenli. sfat 1. Yemen, Yemen'e zg. 2. Yemenli.

Yemenite yen

Yem.en.ite yem'nayt isim, sfat baknz Yemeni yen yen isim, konuma dili arzu. fiil (yenned, yenning) arzu etmek, arzulamak.

yeoman

yeo.man yo'mn isim (yeomen) 1. kk iftlik sahibi ifti. 2. denizcilikle ilgili baz astsubaylara verilen bir unvan.

yes

yes yes zarf evet. isim (yeses/yesses) olumlu cevap veya oy.

Yes, indeed! yes-man

Elbette! yes-man yes'mn isim, konuma dili (yes-men) evet efendimci.

yesterday

yes.ter.day yes'trdi, yes'trdey isim, zarf dn: yesterday morning dn sabah. yesterday's newspaper dnk gazete. the day before yesterday nceki gn.

yet

yet yet zarf 1. daha; henz; hl: They haven't come yet. Daha gelmediler. "Can I come in?" "Not yet." "Girebilir miyim?" "Henz deil." I have yet to receive them. Onlar hl almadm. They haven't done anything yet. Daha bir ey yapmadlar. 2. imdi: Are they here yet? Geldiler mi? 3. hl, gene de, yine de: They may yet bring it off. Onu hl becerebilirler. 4. daha da: Make it yet lighter! Onu daha da ak yap! He had yet another book to show us. Bize gstermek istedii bir kitab daha vard. bala fakat, buna ramen: It looks edible, yet it isn't. Yenilebilir gibi grnyor fakat yenilmez.

yew Yiddish yield the right of way yield to temptation yield

yew yu isim porsukaac. Yid.dish yd' isim, sfat Yahudi Almancas, Yahudice. (trafikte) yol vermek. eytana uymak. yield yild fiil 1. (rn, vergi, sonu) vermek; (kr, kazan) getirmek: That tree always yielded a lot of fruit.
1581

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

O aa hep ok meyve verirdi. This new levy will yield us a lot of revenue. Bu yeni vergi bize ok para getirir. 2. teslim etmek; teslim olmak. 3. to (bakasna) vermek, brakmak. 4. (bir eyin doru olduunu) kabul etmek. isim 1. rn, mahsul; verim. 2. hslat, gelir. yip yip yp fiil (yipped, yipping) (ufak kpek) kesik ve tiz bir sesle havlamak. isim kesik ve tiz bir havlama. yipe yippee yipe yayp nlem Ay!/Of! yip.pee yp'i nlem Ah, ne gzel!/Ah, ne iyi!/Yaasn! (Sevinince sylenir.). yob yob yab isim, ngiliz ngilizcesi, argo hdk, maganda, hanzo. yobbo yob.bo yab'o isim, ngiliz ngilizcesi, argo (yobbos/yobboes) baknz yob yoga yoghurt yogurt yoke yo.ga yo'g isim yoga. yo.ghurt yo'grt isim baknz yogurt yo.gurt yo'grt isim yourt. yoke yok isim 1. boyunduruk. 2. of boyundurukla balanm bir ift (hayvan): three yoke of oxen ift kz. 3. (srk hamallarnn kulland) srk. 4. terzilik (gmlekte) roba; (etekte) st ksm, basen ksm. fiil (hayvanlara) boyunduruk geirmek; with (bir hayvanla) (baka bir hayvan) ayn boyundurua komak; to (bir hayvan) bir boyundurukla (bir araca) komak. yokel yolk yon yonder yo.kel yo'kl isim (taradan gelen) hdk. yolk yok, yolk isim yumurta sars. yon yan sfat oradaki; uradaki. zarf orada; urada. yon.der yan'dr sfat oradaki; uradaki; tedeki. zarf orada; urada; tede; oraya; uraya; teye. zamir ora; ura; te. yoo-hoo yore You bet! You devil! yoo-hoo yu'hu nlem Hey! Buraya bak! yore yr isim baknz of yore in days of yore konuma dili Elbette! Hay hay! Seni eytan seni!
1582

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

You don't have anything wrong with you.Bir eyin yok senin./Saln yerinde. You don't say! You flatter yourself. Yok canm! O senin hsnkuruntun.

You get good value for your money there.Orada dediin para karlnda iyi mal alrsn. You mean everything to me. You rascal you! You see .... You would tell her, wouldn't you? Sen benim her eyimsin. Seni gidi seni!/Ah seni seni! Yani .../te .... 2. Grdn m? Gidip ona yetitirirsin, deil mi? 2. lle ona sylersin, deil mi? you you yu zamir 1. sen; siz; sizler; seni; sizi; sana; size: Hey you! Come here! Hey sen, buraya gel! You children don't be late! ocuklar, siz ge kalmayn! What's it to you? Sana ne? 2. Genellemelerde kullanlr: You don't go there alone. Oraya tek bana gidilmez. you-all you-all yu'wl, yl zamir sizi; size (Birden fazla kiiye hitap ederken kullanlr.). you'd you'll young and old young you'd yud ksaltma 1. you had . 2. you would . you'll yul ksaltma you will . herkes. young y^ng sfat 1. gen. 2. krpe. isim baknz the young youngster Your guess is as good as mine. Your Highness Your Honor your You're a sight for sore eyes! You're a sight! You're another! You're welcome to try. You're welcome. you're Yours truly, yours young.ster y^ng'str isim ocuk; yavru. Aslnda ikimiz de bir ey bilmiyoruz. Ekselanslar. Sayn Yarg. 2. Sayn Bakan (belediye bakan). your yr, yr zamir, sfat senin; sizin. Ah, seni grmek ne kadar gzel! Ah, seni seni! 2. Aman, bu ne hal byle? Sen de! Bir deneyin isterseniz./Buyrun deneyin. Bir ey deil./Rica ederim./Estafurullah. you're yr ksaltma you are . Sayglarmla, (mektubun sonunda). yours yrz, yrz zamir seninki; sizinki.
1583

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk yourself

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

your.self yrself', yrself zamir (yourselves) kendin; kendiniz: Don't kill yourself! Kendini ldrme! Do it yourself! Onu kendin yap! Pull yourself together! Kendine gel! You yourself know this is true. Bunun doru olduunu kendin biliyorsun. You don't seem to be yourself today. Bugn her zamanki gibi deilsin.

youth youthful

youth yuth isim 1. genlik. 2. genler. youth.ful yuth'fl sfat 1. genlere veya genlie zg. 2. gen. 3. gen bir havaya sahip, gen bir insan andran (yalca veya yal kimse). 4. taze.

You've every reason to be mad. you've yowl yo-yo

Kzmakta ok haklsn. you've yuv ksaltma you have . yowl yaul fiil ulumak. isim uluma. yo-yo yo'yo isim 1. yoyo. 2. konuma dili aptal kimse, dangalak.

yr. yucca yuck it up yuck

yr.ksaltma year your yuc.ca y^k' isim avizeaac. akalamak, glp elenmek. yuck y^k nlem f! (Tiksinti belirtir.). fiil, konuma dili baknz yuck it up

yucky Yugoslav

yuck.y y^k'i sfat, konuma dili iren. Yu.go.slav yu'goslav isim, sfat Yugoslav; Yugoslavyal.

Yugoslavia Yugoslavic yuk Yule Yuletide yummy yuppie

Yu.go.slav.ia yugoslav'iy isim Yugoslavya. Yu.go.slav.ic yugoslv'k sfat baknz Yugoslav yuk y^k nlem, fiil (yukked, yukking) baknz yuck Yule yul isim Noel yortusu. Yule.tide yul'tayd isim Noel mevsimi. yum.my y^m'i sfat, konuma dili lezzetli. yup.pie y^p'i isim, argo yupi, hrsl ve maddi eylere ok nem veren meslek sahibi gen.

yuppy

yup.py y^p'i isim, argo yupi, hrsl ve maddi eylere ok nem veren meslek sahibi gen.

1584

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk Z

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

Z, z zi, [ngiliz ngilizcesi] zed isim Z, ngiliz alfabesinin yirmi altnc harfi.

Zafer didn't take it kindly. Zaire Zairean

Zafer'in houna gitmedi. Za.ire za.ir' isim Zaire. Za.ir.e.an za.ir'iyn isim Zaireli. sfat Zaire, Zaire'ye zg.

Zairian Zambia Zambian

Za.ir.i.an za.ir'iyn isim, sfat baknz Zairean Zam.bi.a zm'biy isim Zambiya. isim Zambiyal. sfat 1. Zambiya, Zambiya'ya zg. 2. Zambiyal.

zany Zanzibar Zanzibari

za.ny zey'ni sfat delidolu. Zan.zi.bar zn'zbar' isim zengibar. isim Zengibarl. sfat 1. Zengibar, Zengibar'a zg. 2. Zengibarl.

zap

zap zp fiil, konuma dili (zapped, zapping) 1. vurmak. 2. ate ederek ldrmek, ldrmek. 3. televizyon kanal deitirmek.

Zarathustra

Zar.a.thus.tra zarathus'tra, zrthus'tr isim baknz Zoroaster

zeal zealot zealous zebra crossing zebra zed zee zenith

zeal zil isim 1. gayret, evk. 2. cokunluk, atelilik. zeal.ot zel't isim 1. gayretke kimse. 2. fanatik. zeal.ous zel's sfat 1. gayretli. 2. ateli, hararetli. ngiliz ngilizcesi (izgili) yaya geidi. ze.bra zi'br isim (zebra/zebras) zebra. zed zed isim, ngiliz ngilizcesi Z harfi. zee zi isim Z harfi. ze.nith zi'nth isim 1. gkbilim baucu noktas. 2. doruk, zirve.

zephyr zeppelin zero in on zero zest

zeph.yr zef'r isim hafif rzgr, esinti. zep.pe.lin zep'ln isim zeplin. dikkatini (bir eyin) stne evirmek. ze.ro zir'o isim sfr. fiil baknz zero in on zest zest isim 1. zevk, haz, keyif, lezzet: They still have a zest for living. Onlar hl hayattan zevk alabiliyor.
1585

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

That it was illicit only added to its zest. Kurallara aykr oluu zevkini daha da artrd. 2. evk: She works with zest. evkle alyor. 3. azck keskin veya ac bir eni: The cinnamon adds zest to it. Tarn ona azck keskin bir eni katar. 4. renklilik; canllk; eni, lezzet: Zhtiye's presence always adds zest to the proceedings. Zhtiye'nin varl, toplantya hep bir renk katar. zestful zest.fulsfat 1. keyifli, zevkli, lezzetli. 2. evkli. 3. renkli; canl. zigzag zig.zag zg'zg isim zikzak. fiil (zigzagged, zigzagging) 1. zikzak izmek/yapmak. 2. zikzaklar izerek gitmek. Zihni can't help but win. zilch Zimbabwe Zimbabwean konuma dili Zihni'nin kazanmas kesin. zilch zl isim, argo sfr. Zim.bab.we zmbab'wey isim Zimbabve. isim Zimbabveli. sfat 1. Zimbabve, Zimbabve'ye zg. 2. Zimbabveli. zinc zing zinc zngk isim inko. zing zng isim 1. vnlama, vzlt. 2. konuma dili canllk, zindelik; evk. 3. konuma dili renklilik, eni. 4. konuma dili azck keskin veya ac bir eni. fiil vnlamak, vzldamak. zinger zingy zing.er zng'r isim, argo ok artc bir ey. zingysfat, konuma dili 1. canl, hayat dolu. 2. frapan. 3. renkli, arpc. 4. tad azck keskin veya ac (yiyecek, iecek). zinnia Zionism Zionist zip along zip code zip one thing into another zip something open zip something up zin.ni.a zn'iy isim, botanik zinya, zenya. Zi.on.ism zay'nzm isim Siyonizm. Zi.on.ist zay'nst isim, sfat Siyonist. konuma dili abucak gitmek veya ilerlemek. posta kodu. bir eyi baka bir eye fermuarla takmak. bir eyin fermuarn amak. konuma dili bir eyin fermuarn kapamak/ekmek.
1586

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk zip

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

zip zp isim 1. konuma dili canllk, zindelik; evk. 2. vnlama, vzlt. fiil (zipped, zipping) 1. konuma dili abucak gitmek veya gemek; abucak geirmek. 2. vnlamak, vzldamak.

zipper one thing into another zipper something open zipper something up zipper

bir eyi baka bir eye fermuarla takmak. bir eyin fermuarn amak. bir eyin fermuarn kapamak/ekmek. zip.per zp'r isim fermuar. fiil baknz zipper one thing into another zipper something open zipper something up

zippy

zip.py zp'i sfat, konuma dili 1. canl, hayat dolu, zinde. 2. frapan. 3. spor, sportif bir havaya sahip (ey).

zit zizz

zit zt isim, argo sivilce. zizz zz isim, ngiliz ngilizcesi, argo ekerleme, kestirme, ksa uyku.

zodiac zodiacal zone defense zone

zo.di.ac zo'diyk isim, astroloji Zodyak, burlar kua. zo.di.a.cal zoday'kl sfat Zodyak'a ait. spor blge savunmas. zone zon isim 1. blge, mntka: zone of fire ate blgesi. zone of operations harekt blgesi. 2. corafya kuak: temperate zone lman kuak. frigid zone kutup kua. 3. _kentbilim_ blge, zon. fiil (bir blgede) ancak (belirli bir faaliyet veya birtakm faaliyetlere) izin vermek, (bir blgeyi) (belirli bir faaliyet veya birtakm faaliyetler) iin ayrmak: They've zoned it a commercial area. Oray ticari blge ilan ettiler.

zoning

zon.ing zon'ng isim _kentbilim_ (bir blgede) ancak (belirli bir faaliyet veya birtakm faaliyetlere) izin verme, (bir blgeyi) (belirli bir faaliyet veya birtakm faaliyetler) iin ayrma, zoning.

zonked

zonked zngkt sfat, argo 1. (out) ok yorgun, pestil gibi. 2. (out) sarho, ba dumanl.

1587

Redhouse Ingilizce-Trkce Szlk zoo

33500 Balq

Tebriz-Turuz-2012

zoo zu isim 1. hayvanat bahesi. 2. konuma dili ok farkl mizataki insanlarn bulunduu yer; birtakm tuhaf insanlarn bulunduu yer.

zoological garden zoological zoologist zoology zoom lens zoom

hayvanat bahesi. zo.o.log.i.cal zowlac'kl sfat zooloqik. zo.ol.o.gist zowal'cst isim zoolog, hayvanbilimci. zo.ol.o.gy zowal'ci isim zooloqi, hayvanbilim. fotoraflk deiir odakl mercek, zum mercei. zoom zum fiil 1. konuma dili byk bir hzla gitmek, tam gazla gitmek. 2. konuma dili byk bir hzla artmak. 3. sinema in on zum/kaydrma yaparak -i birden ok yakndan gstermek. 4. sinema away from zum/kaydrma yaparak -i birden uzaktan gstermek.

Zoroaster Zoroastrian Zoroastrianism

Zo.ro.as.ter zorows'tr isim Zerdt. Zo.ro.as.tri.an zorows'triyn isim, sfat Zerdti. Zo.ro.as.tri.an.ism zorows'triynzm isim Zerdtlk, Zerdtlk.

zoster zucchini zwieback zygote zzz

zos.ter zas'tr isim, tbbi zona. zuc.chi.ni zki'ni isim bir tr sakzkaba. zwie.back zway'bk isim bir eit peksimet. zy.gote zay'got, z'got isim, biyoloji zigot. zzz zz Horrr! (Karikatrlerde birinin uyuduunu veya horladn gstermek iin kullanlr.).

1588

You might also like