Professional Documents
Culture Documents
Bu rüzgâr kapılı evin kızları
Boyunlar uzanmış, saçlar tarumâr,
Bu rüzgâr kapılı evin kızları
Bulutlar, el ele veren bulutlar,
Sevinçler, hulyalar eteklerinde,
En güzel rüyalar eteklerinde,
Geçiyorlar bahar eteklerinde, Karlı dağların başında
Ve Cenup'a doğru uzanıyorlar Salkım salkım olan
bulut
Bu rüzgâr kapılı evin kızları, Saçın çözüp benim için
Her kalbi titreten emel hızları, Yaşın yaşın ağlar mısın
Yeryüzündeki bütün yalnızları
Ufka çağırıyor, çağırıyorlar. Yunus EMRE
Ahmet Kutsi TECER
Her Şeyi Yerli Yerinde
Ne İçindeyim Zamanın
Her şey yerli yerinde; havuz başında servi
Bir dolap gıcırdıyor uzaklarda durmadan,
Ne içindeyim zamanın, Eşya aksetmiş gibi tılsımlı bir uykudan,
Ne de büsbütün dışında; Sarmaşıklar ve böcek sesleri sarmış evi.
Yekpâre, geniş bir ânın
Parçalanmaz akışında, Her şeyi yerli yerinde; masa, sürahi, bardak,
Serpilen aydınlıkta dalların arasından
Büyülenmiş bir ceylân gibi bakıyor zaman
Bir garip rüyâ rengiyle Sessizlik dökülüyor bir yerde yaprak yaprak.
Uyumuş gibi her şekil,
Rüzgârda uçan tüy bile Biliyorum gölgede senin uyuduğunu
Benim kadar hafif değil. Bir deniz mağarası kadar kuytu ve serin
Hazların âleminde yumulmuş kirpiklerin
Başım sükûtu öğüten Yüzünde bir tebessüm bu ağır öğle sonu.
Uçsuz, bucaksız değirmen;
İçim muradına ermiş Belki rüyâlarındır bu tâze açmış güller,
Bu yumuşak aydınlık dalların tepesinde,
Abasız, postsuz bir derviş;
Bitmeyen aşk türküsü kumruların sesinde,
Rüyâsı ömrümüzün çünkü eşyaya siner.
Kökü bende bir sarmaşık
Olmuş dünya sezmekteyim, Her şey yerli yerinde, bir dolap uzaklarda
Mavi, masmavi bir ışık
Azapta bir ruh gibi gıcırdıyor durmadan
Ortasında yüzmekteyim
Bir şeyler hatırlıyor belki maceramızdan
Kuru güz yaprakları uçuşuyor havada
Bursa'da Zaman
Bursa'da bir eski cami avlusu , Bu hayalde uyur Bursa her gece,
(Küçük) şadırvanda şakırdayan su; Her şafak onunla uyanır, güller
Orhan zamanından kalma bir duvar... Gümüş aydınlıkta serviler, güller
Onunla bir yaşta ihtiyar çınar Serin hülyasıyla çeşmelerinin.
Eliyor dört yana sakin bir günü. Başındayım sanki bir mucizenin,
Bir rüyadan arta kalmanın hüznü Su sesi ve kanat şakırtısından
İçinde gülüyor bana derinden.
Yüzlerce çeşmenin serinliğinden Billûr bir âvize Bursa'da zaman.
Ovanın yeşili göğün mavisi
Ve (mimarîlerin) en ilâhîsi. Yeşil türbesini gezdik dün akşam,
Duyduk bir musikî gibi zamandan
Bir zafer müjdesi burda her isim: Çinilere sinmiş Kuran sesini.
(Yekpare) bir anda gün, saat, mevsim Fetih günlerinin saf neşesini
Yaşıyor sihrini geçmiş zamanın Aydınlanmış buldum tebessümünle,
Hâlâ bu taşlarda gülen rüyanın.
Güvercin bakışlı sessizlik bile İsterdim bu eski yerde seninle
Çınlıyor bir sonsuz devam vehmiyle. Baş başa uyumak son uykumuzu,
Gümüşlü, bir fecrin zafer aynası, Bu hayal içinde...Ve ufkumuzu
Muradiye, sabrın acı meyvesi,
Ömrünün timsali beyaz Nilüfer, Çepçevre kaplasın bu ziya, bu renk,
Türbeler, camiler, eski bahçeler,
Şanlı (hikâyesi) binlerce erin Havayı dolduran uhrevî âhenk.
Sesi nabzım olmuş hengâmelerin Bir ilâh uykusu olur elbette
Nakleder yâdını gelen geçene. Ölüm bu tılsımlı ebediyette,
Belki de rüyâsı büyük cedlerin,
Beyaz bahçesinde su seslerinin.
Sarıkız'ı anarak esiyormuş rüzgârın,
SARI KIZ MERMERLERİ Taşında ve suyunda ağlıyor onun sesi,
Zümrüt tepelerinde Türkmenlerin Kâbesi.
Afrodit, saltanatlar sürmüş mavi tepende;
Yakup'un rüyasından bir ateş gizli, sende, Mağrur güzelliklerin ruhumda ve tenimde
Şahikanda yaşamış efsane dünyaları Senin yüksek başından dileğim var benim de;
Senden birer parçaymış kâinatın dağları Bir şey istemiyorum ne çiçek ne de çemen
Yalçın tepelerinde kartal saklı yuvalar; Ne dağ çiçeklerinden ne de beyaz çam balından
Eteğinde Aşil'den ses veren Truvalar, Ne gemiler yapılan o kızıl çam dalından...
Binbir çiçek açarken ormanlarında yer yer, Ne ceylan ne de ince Türkmen dilberlerinden.
Saçlarını taramış, körfezinde periler Bir parça istiyorum meşhur mermerlerinden
Bahar meş'alelerle sende alkışlanırmış; Ne üstüne destanlar sevdalar yazmak için
Yapraklar solarken de başında ağlanırmış... Ne şekilsiz derdime bir şekil kazmak için
Venüs, sahillerinde yatarmış kumsallara, Fıskiyeli havuzlar heykeller kurmuyorum;
Her taşın bir taç gibi sunulmuş krallara Mermerinden saraylar yapıp oturmuyorum
İlyad'ı çamlarının dibinde yazmış Homer. Allah’ımdan bir ışık, bir Kevser ister gibi;
Lesbos'dan akşamları seyretmiş seni Bodler. Bir parça istiyorum meşhur mermerlerinden.
Ne ceylan ne de ince Türkmen Dilberlerinden
Barbaros göklerinde tanımış Ülkeri'ni, Sarıkız’ın göz yaşı damlamış bir yerinden
Yeşil ormanlarında yapmış gemilerini... Bir parça istiyorum meşhur mermerlerinden...
Sarıkız'ın derdiyle çatlamış kayaların, Güneşinde büyümüş bir dağ sümbülü için...
Toprağına gömdüğüm bir küçük ölü için...
Yayla Dumanı 1945
BEYAZ
Bir bademin altında, yorgun oturmak biraz
Ayır ayrı seyretmek çiçek açmış her dalı;
Artık bütün renklerden, artık uzaklaşmalı;
Beyaz işte, aylardır gözümde tüten beyaz.
(Sebil ve Güvercinler)
KAL DIRIMLAR Bana düşmez can vermek, yumuşak bir kucakta;
(Ben bu kaldırımların emzirdiği) çocuğum!
Sokaktayım; kimsesiz bir sokak ortasında Aman, sabah olmasın, bu karanlık sokakta;
Yürüyorum, arkama bakmadan yürüyorum. Bu karanlık sokakta bitmesin yolculuğum!
Yolumun karanlığa (saplanan) noktasında,
Sanki beni bekleyen bir hayal görüyorum. Ben gideyim, yol gitsin, ben gideyim yol gitsin;
İki yanımdan aksın (bir sel gibi) fenerler.
Kara gökler kül rengi bulutlarla kapanık; Tak, tak, ayak sesimi aç köpekler işitsin;
Evlerin bacasını kolluyor yıldırımlar. (Yolumun zafer tâkı), gölgeden taş kemerler.
İn cin uykuda, yalnız iki (yoldaş) uyanık;
Biri benim, biri de serseri kaldırımlar. Ne sabahı göreyim, ne sabah görüneyim;
Gündüzler size kalsın, verin karanlıkları!
İçimde damla damla bir korku birikiyor; Islak bir yorgan gibi, sımsıkı bürüneyim;
Sanıyorum, her sokak başını kesmiş devler. Örtün, üstüme örtün, serin karanlıkları.
Üstüme camlarını, hep simsiyah, dikiyor,
(Gözüne mil çekilmiş) bir âmâ gibi evler, Uzanıverse gövdem, taşlara boydan boya
Alsa buz gibi taşlar alnımdan bu ateşi.
Kaldırımlar, çilekeş yalnızların annesi; Dalıp, sokaklar kadar esrarlı bir uykuya,
Kaldırımlar, içimde yaşamış bir insandır. Ölse, kaldırımların kara sevdalı eşi...
Kaldırımlar, duyulur, ses kesilince sesi;
Kaldırımlar, içimde kıvrılan bir lisandır.
Bu Yağmur
Bu yağmur... bu yağmur... bu kıldan ince
Öpüşten yumuşak yağan bu yağmur.
Bu yağmur...bu yağmur...bir gün dinince
Aynalar yüzümüzü tanımaz olur.
Bu yağmur kanımı boğan bir iplik...
Karnımda acısız yatan bir bıçak.
Bu yağmur, yerde taş bu bende kemik
Dayandıkça çisil çisil yağacak.
Bu yağmur...bu yağmur... cinnetten üstün:
Karanlık kovulmaz düşüncelerden.
Cinlerin beynimde yaptığı düğün
Sulardan, seslerden ve gecelerden
Necip FAZIL