Professional Documents
Culture Documents
Gazi Üniversitesi,
Eczacılık Fakültesi,
Merkez Laboratuvarı ve Farmasötik Kimya Anabilim Dalı,
Hipodrom,
06330-Ankara
ANKARA
2007
97
İÇİNDEKİLER
1. Giriş……………………………………………………………………………………………………..7
1.1. Kanser……………………………………………………………………………………….…….7
1.2. Kanserin Tedavi Şemaları……………………………………………………………………………8
1.2.1. Sistemik Tedavinin Temel Prensipleri…………………………………………………………..8
1.2.2. Kemoterapinin Prensipleri…………………………………………………………………………..9
1.2.3. Sistemik Moleküler Hedefli Terapilerin Temel Prensipleri…………………………….19
1.2.4. Gen Aktarımı ve Kanser Tedavilerindeki Rolü………………………………………………22
1.2.5. Gen Tedavisi ve Gen Nakli………………………………………………………………………….24
1.2.6. DNA Kompaktizasyonu ve Nanoparçacık Oluşumunu
Meydana Getiren Bileşenler………………………………………………………………………..33
1.3. Taxol® (Paclitaxel)…………………………………………………….……………………………….43
1.3.1. Kanser Tedavisinde ve Kanserin Önlenmesinde Taxol®‘un Rolü…………………….43
1.3.2. Taxol®’un ve Taxotere™’in Klinik Kullanımı……………………………………………..…..46
1.3.4. Taxol®’un Etki Mekanizması……………………………………………………………………….54
1.3.5. Projemin Bilimsel Dayanağı………………………………………………………………………..58
1.3.6. Literatür Özeti…………………………………………………………………………………………...60
2. Gereç ve Yöntem..………………………………………………………………………………………….61
2.1. Hücre Membranın Yapısı…………………………………………………………………………………61
2.1.1. Biyomembranların İçeriği……………………………………………………………………………..61
2.2. Biyolojik Membranların Sıvı Kristal Özellikleri………………………………………………….66
2.2.1. Lipid Çift Katman…………………………………………………………………………………………66
2.2.2. Membranın Fizikokmyasal Özelliklerini Etkileyen Faktörler…………………………….67
2.2.3. Lipid Fazlarını Etkileyen Faktörler ve Biyosistemlerdeki Önemi……………………….70
2.2.4. İlâçların Biyomembran Akışkanlığı Üzerine Etkisi…………………………………………..71
2.2.5. Biyomembran Akışkanlığının Anlamı……………………………………………………………..73
2.3. Biyomembran ve Model Membran Araştırmalarında
Kullanılan Başlıca Yöntemler……………………………………………………………………………..80
2.3.1. Biyofiziksel Yöntemler……………………………………………………………………………………81
2.3.1.1. Spektroskopik Yöntemler……………………………………………………………………………..81
2.3.1.2. Difference Spectroscopy………………………………………………………………………………84
2.3.1.3. Fourier Transform Kızılötesi (FTIR) Spektroskopisi………………………………………84
2.3.1.4. Raman Spektroskopisi………………………………………………………………………………..85
2.4. Langmuir-Blodgett Monolayer Yöntemi…………………………………………………………….85
2.4.1. Yüzeysel Gerilimin Wilhelmy Plate Yöntemiyle Ölçülmesi…………………………………87
2.4.2. Lipid Tek Katmanların Özelliklerinin İzoterm Yöntemiyle İncelenmesi……………..88
2.4.3. Sub-fazda Madde-Lipid Etkileşmelerinin İncelenmesi ve
Lipid Moleküllerinin İşgal Etileri Alanın Ölçülmesi……………………………………………..88
2.4.4. Tek Katmanda Yer Alan Maddeler Arasındaki
Etkileşmelerinin İncelenmesi…………………………………………………………………………….89
2.4.5. Tek Katmanlarda Maddelerin Karışım Oluşturma
Özelliklerinin İncelenmesi…………………………………………………………………………………90
2.4.6. Tek Katmanlarda Bulunan Moleküllerin Yapısal
Değişikliklerinin İncelenmesi……………………………………………………………………………..91
2.4.7. Tek Katmanın Sabitlilik ve Deformasyon Özelliklerinin Hesaplanması……………….92
2.4.8. İzoterm Şekillerinin Analizi ve Yorumlanması…………………………………………………92
2.4.9. Projemdeki Deneysel Tasarım………………………………………………………………………..93
2.4.10. Projemde Geliştirilen Yeni Deneysel Protokol………………………………………………..93
2.4.10.1. Kimyasallar………………………………………………………………………………………………93
98
2.4.10.2. Langmuir-Blodgett Tek Katmanın Oluşturulması………………………………………..94
2.4.10.3. Yüzey Basınç-alan (π-A) İzotermler…………………………………………………………….97
2.4.10.4. Diferansiyel Taramalı Kalorimetrik
(Differential Scanning Calorimetry) Ölçümleri…………………………………………………….95
2.4.10.5. Fourier Transform Infrared (FTIR) Spektrometresi……………………………………..95
3. Bulgular……………………………………………………………………………………………………………..97
3.1. FTIR Ölçümleri………………………………………………………………………………………………..98
3.2. Diferansiyel Taramalı Kalorimetre
(Differential Scanning Calorimetry) Ölçümleri……………………………………………………112
3.3. Langmuir-Blodgett Tek Katman Ölçümleri………………………………………………………..119
4. Tartışma…………………………………………………………………………………………………………..163
4.1. FTIR Ölçümleri………………………………………………………………………………………………163
4.2. DSC Ölçümleri……………………………………………………………………………………………….173
4.3. Langmuir-Blodgett Tek Katman Ölçümleri……………………………………………………….175
4.3.1. Bu Projede Yapılan Langmuir-Blodgett Tek Katman Ölçümlerinin
Daha Önce Başka Bir Cihazla Yaptığım Ölçümlerle Kıyaslanması…………………………177
4.4. Taxol®-Fosfolipid Membran Arasında Oluşan Yapı……………………………………………186
4.5. Biyoteknolojik Boyut……………………………………………………………………………………….187
4.6. Hücresel ve Moleküler Biyolojik Boyut……………………………………………………………..192
4.7. Projemde Geliştirilen Tasarımın Diğer Analitik Uygulamalardaki Yeri………………..202
4.7.1. İlâç Ligandlarıın Ayrışımı ve Analizi için
İmobilize Lipozom Kromatografisinin Geliştirilmesi………………………………………….202
4.7.2. Projenin Devamı Olarak Yapılması Öngörülen Ortak Çalışmalar……………………..207
4.7.3. Öncü Hipotez………………………………………………………………………………………………209
4.7.4. Fakültemizde Bundan Sonraki Proje Hedeflerim…………………………………………….213
5. Sonuç……………………………………………………………………………………………………………….216
Eklerα…………………………………………………………………………………………………………………217
α
Birçok Ek belge niteliğinde olduğundan bunlara sayfa numarası verilmemiştir.
99
PROJE ÖZET BİLGİ FORMU
Türkçe Özet: Bu çalışmada, kemoterapide yoğun olarak kullanılan Taxol® (Paclitaxel) ile farklı
zincir yapılarına ve elektrostatik özelliklerine sahip fosfolipidler arasında oluşan moleküler
etkileşmeler Langmuir-Blodgett tek katman, FTIR ve DSC ölçümleriyle incelenmiştir. Sınır
yüzeylerde oluşturulan lipid tek katman ve lipid veziküllerinde (lipozom) yer alan lipid çift
katmanlar model hücre zarları olarak uygulanmıştır. Neticeler, Taxol® konsantrasyonuna, pH,
T°C, tampon sistemine, hidrofobik ve elektrostatik ortama bağlı olarak açıklanmıştır. İlâç ile farklı
fosfolipid molekülleri arasındaki etkileşmelerinin sonucu olarak meydana gelen “self-assembly”
agregatlarının sekonder yapısal değişiklikleri FTIR spektroskopisi ile incelenmiştir. Elde edilen
veriler, karbonil, fosfat, kolin ve CH2 gruplar seviyesinde değerlendirilmiştir. Tek katmanda
meydana gelen ilâç-fosfolipid etkileşmeleri ara yüzeydeki lipidlerin moleküler alanlarına
bağımlılık göstermektedir. Taxol®’un, fosfatidilkolin türü zwitteriyonik lipidler ile termodinamik
olarak sabit yapılar oluşturduğu DSC ölçümleri ile ortaya çıkarılmıştır. Tek katmanda oluşan söz
konusu yapıları Brewster Angle (BAM), atomik kuvvet (AFM), floresan ve Raman mikroskopi
yöntemleriyle de görüntülemeyi ümit ediyoruz. Bu farmasötik nanoformülasyonlarının in vivo
100
ortamda hücre zarı akışkanlığı üzerindeki muhtemel etki mekanizması ile ilgili yeni bir hipotez de
sunulmuştur.
İngilizce Özet:
Abstract: Introduction: The current study reports our last results of recent project on the
role of biomembranes in cancer therapeutics.
Aim: The objective is to emphasize their relevant physicochemical features in
depicting molecular mechanisms of action of antineoplastic agents with further
implications in drug design.
Methods: Langmuir-Blodgett monolayers were used to simulate lipid surface of
cell membranes of both normal and cancer cells trying to approach surface forces
governing molecular interactions between various phospholipids and Paclitaxel (Taxol®)-
a widely used anticancer drug. Fourier Transform Infrared (FTIR) Spectroscopy was
applied for following subsequent changes in lipids after drug recognition trying to relate
this to its fluidizing effect. This was further studied by Differential Scanning Calorimetric
(DSC) measurements, which showed further thermodynamic characteristics of drug-lipid
interaction.
Results and Discussion: Biophysical analysis showed that miscible drug-lipid
complexes form at air/water interface, followed by instability of the monolayer due to
their interaction. Spectroscopic and thermodynaic measurements showed the phase
separation, the extend of liquid-condensed phases, as well as microdomain formation in
monolayers. We are also trying to apply Atomic Force Microscopy (AFM), Brewster-
Angle Microscopy (BAM) and Raman Microscopy to extend our previously proposed
model of the role of phospholipid specificity of Taxol® and its cellular effects. Relevant
physicochemical reasoning and models will be presented in more detail.
Acknowledgements: This work was supported by Gazi University Research Fund (Project
No: 02/2005-15).
G. Ü. Akademik Yükseltilme
ve Atanma Ölçütlerine göre puan durumum: 835
101
Proje ile ilgili genel hususlar.
İlâçlarla organizma arasındaki oluşan karmaşık tepkimeler ve yolaklar
hücresel ve moleküler düzeyde yapılan incelemelerinin önemini artırmıştır. Hücre ile
ilâçlar arasında ilk temas noktası biyolojik lipid zarlardır. Bu bağlamda, çeşitli ilâç-
hücre etkileşmelerindeki lipid zarların rolü küçümsenemez ve bunlarla ilgili elde
edilen veriler son derece önemlidir. Bu verilere dayanarak çeşitli ilâçların etki
mekanizmalarının daha iyi anlaşılması sağlanmaktadır. Günümüzde kullanılan
birçok farmasötik formülasyon amfifilik veya katamfifiliktir ve bu özellikler sayesinde
biyolojik zarlarla tepkimelere girmektedirler.
1 Bu öncü teoriler için Bk.: Trudell JR. A unitary theory of anesthesia based on lateral phase
separations in nerve membranes. Anesthesiology. 1977 Jan;46(1):5-10. Seelig A, Allegrini PR, Seelig J.
Partitioning of local anesthetics into membranes: surface charge effects monitored by the phospholipid
head-group.Biochim Biophys Acta. 1988 Apr 7;939(2):267-76. Suezaki Y, Tatara T, Kaminoh Y,
Kamaya H, Ueda I. A solid-solution theory of anesthetic interaction with lipid membranes:
temperature span of the main phase transition. Biochim Biophys Acta. 1990 Nov 2;1029(1):143-8; Jibu
M. Theory of cell membrane organizers and pressure reversal of anesthesia. Med Hypotheses. 2001,
Jan;56(1):26-32.
2 Kanser hücre yüzeyini (cancer cell surface) olarak ifade edilmesi çok daha doğru olacaktır.
102
sıvılarda uygulama etkinliğini olumsuz etkilemektedir. Bu yüzden, çözünürlülük
sorununu bazı kontrollü salınım sistemleri ile çözmeye çalışılmaktadır. Ancak, bunun
için ilâç-lipid kompleks oluşumunun ön incelemesi gerekmektedir ve bu önemli konu
projemde de ele alınıp değerlendirilmiştir. Bu tür fizikokimyasal verilere dayanarak
daha sonraki ilâç geliştirme aşamalarında yeni, tedavi potansiyeli ve özellikleri
iyileştirilmiş anti-kanser formülasyonlarının geliştirilmesini mümkün kılmaktadır.
Projemin ikinci boyutu ise bu anti-neoplastik ajanın hücre seviyesindeki etki
mekanizması ile ilgilenmekte ve böylece daha fundamental moleküler biyolojik
vurguları içermektedir. Örneğin, günümüzde geçerli olan depolimerizasyona karşı
hücre mikrotübüllerin stabilizasyonunu sağladığı mekanizması3, Taxol‘un tüm
moleküler düzeyde gösterdiği etkileri açıklamak için yeterli değildir. Örneğin, bir
membran proteini olan ve kemoterapiye direnç mekanizmalarının ortaya çıkmasında
sorunlu olan P-glikoprotein (P-gp) tam olarak nasıl çalıştığını ve etki ettiğini
anlayabilmek için, çeşitli anti-neoplastik ilâçların bu gibi ortamda nasıl davrandıkları
konusunun önemini artırmaktadır. Başka bir deyişle, moleküler düzeyde herhangi bir
anti-kanser terapinin geliştirilmesi için bu ilâçlarla kanser hücre membranları
arasında oluşan etkileşmelerinin ortaya çıkarılmasını gerektirmektedir. Bu bağlamda,
Taxol ile fosfolipidler arasındaki moleküler bağlar, güçler ve etkileşmeler
vurgulanmıştır. Bu olayların daha iyi anlaşılması amacıyla ilk önce bu projemin kesin
raporunda geniş bir giriş bölümüne yer verilmiştir. Söz konusu bu bölüm, projemi
inceleyecek olanlara yukarıda bahsedilen bu 2 ayrı boyutu da daha iyi
algılayabilmelerini sağlayacaktır.
103
oluşturan “self-assembly” olarak meydana getirilen biyomakromolekül komplekslerin
araştırıldığı ve fizikte, kimyada, malzeme biliminde, tıpta ve biyonanoteknolojide
uygulama potansiyeli olan orijinal bir cihaz Fakültemize alınmıştır. Bunun için de
ulusal yükseköğretim stratejileri (Bk.:
http://www.yok.gov.tr/duyuru/strateji_gorus.htm) ve üniversitemizin strateji plan
geliştirme programı (http://www.strateji.gazi.edu.tr/) esas alınmıştır. Projemdeki bu
vurgu uluslararası proje destek programlarına katılmamız bakımından da önemlidir,
çünkü Avrupa Birliği’nin gerek 6cı, gerekse 7ci çerçeve programlarında öncelikli konu
başlıklarına önem verileceği ayrıca vurgulanmaktadır (Bk.: www.fp7.org.tr). Söz
konusu başlıklar arasında genom bilimler ve nanoteknolojiler başı çekmektedir ( Bk.:
cordis.europa.eu/fp7/home_en.html;http://www.innovation.public.lu/servlet/front).
Ancak bu proje destek programlarına Türkiye’den çok az sayıda proje gönderilmiştir.
Bu arada, ülkemizde de ulusal nanoteknoloji stratejileri geliştirilmiştir5. Bu tür
nanoteknoloji çalışmaları da en ileri düzeyde Ankara’da yapılmaktadır. Bunun için de
gereken altyapıyı ve AR-GE olanakları kurulmuştur. Örneğin, O. D. T. Ü.’inde birkaç
seneden bu yana Nanoteknoloji Merkezi faaliyet göstermektedir. Ayrıca, aynı
üniversite Avrupa Birliği kaynaklarından 1.5 milyon EU’luk subvansiyon sayesinde
Merkez Laboratuvaru kurmuştur (Bk.: www.centrallab.metu.edu.tr). Bu Merkez
Laboratuvarın Ocak-2006 tarihinde kurulmuş olup, asıl amacı üniversitelere ve
sanayi kuruluşlarına bilimsel destek ve yürütülmekte olan projelerde öçlüm
olanakları sağlamaktır. Avrupa Birliğinden akreditasyon alan tek kuruluş O. D. T. Ü.
Merkez Laboratuvarıdır. Bu projemin ön ölçüm kısmını oluşturan FTIR ve DSC
ölçümlerini bu laboratuvarda yaptım.
istenilen düzeyde olmadığı (bunun için bk.: Ek-1 ve Ek-2) ve Fakültemizde cihazların son derece demode ve
eski olduğu gerekçe gösterilerek tarafımdan orijinal proje çıkarmam rica edilmiştir.
5
Bk.: Ek-3.
104
Biyoteknoloji Enstitüsü kurmuştur. Daha sonra, bu enstitüye bağlı Merkez
Laboratuarı da kurulmuştur (Bk.: http://www.biotek.ankara.edu.tr/).
6
Üniversitemizin büyük çabaları ve girişimleri sayesinde ayrıca Ulusal Kızılötesi ve Sinhrotron Araştırma
Merkezi de kurulma aşamasındadır.
105
1. Giriş.
1.1. Kanser7.
Kanser terimi ile, bu projemin kesin raporunun kapsamına ve amacına uygun
olarak hücresel büyümedeki düzenleme mekanizmalarında meydana gelen önemli
hasarlar gösteren birçok hastalık kastedilmektedir. Bu konu son derece hızlı
geliştiğinden ve çok geniş olduğundan, kanser ile ilgili daha ayrıntılı bilgi için
aşağıdaki dipnotta vermiş olduğum geniş ve güncel kaynakçaya başvurulmalıdır.
Tarihsel olarak, kanser araştırmaları bir hayli deskriptiv olmuştur. Başka bir
deyişle, birçok araştırmacı normal hücrelerle onkogenik hücreler arasında
gözledikleri farklılıkları kataloglaştırmışlardır. Uzun yıllar boyunca hastalığın etkileri
nedenlerinden çok daha iyi incelenmiştir. Son yıllarda, birkaç kanser türü üzerinde
moleküler düzeyde yapılan araştırmalar sayesinde metastaz oluşum mekanizmaları,
tümörlerin bağışıklık sisteminden tanınmaları ve yok edilmeleri gibi çok önemli olan
konular bağlamında, tümör hücrelerinin bazı özelliklerinin anlaşılmasını mümkün
kılmıştır.
üzerinde odaklanmaktadır. Bunun için özgün bir de öncü hipotez geliştirilmiştir. Daha ayrıntılı bilgiler
için bu proje kesin raporumun yorumlar bölümünde yer almaktadır.
106
üzerindeki muhtemel etkilerini vurgulamaktadır. Onkogenler ve kansere yol açan
genlerin ürünleri ligandlar, reseptörler ve sitozolik sinyalleşme aygıtlar gibi normal
büyümeyi sağlayan transmembran sinyal iletim elemanlarının farklı şekillerinden
ibarettir. Bu gen ürünleri, sinyal iletiminin şu ana kadar geliştirilmiş en iyi, ancak
henüz daha yetersiz olan modelini teşkil etmektedir. Bazı tümör hücrelerin membran
taşıyıcıları bunları kemoterapötik ilâçlara karşı korumaktadır. Adherence-promoting
membran proteinlerinin yetersiz ekspresyonu metastaza yol açmaktadır (Petty, H. R.,
1993). Tümör antijenlerinin intraselüler aktarımları ve bunu takiben plazma
membranlardaki ekspresyonları immün sistem trafından indüklenen destrüksyonu
ortaya çıkarmaktadır (Petty, H. R., 1993; Cereijido M, et al., 2007; Chidgey M,
Dawson C., 2007; Ma DW., 2007; Song RX., 2007; Baritaki S. et al., 2007)9. Bu konu,
projemin yorum bölümünde ölçümlerden elde edilen neticeler doğrultusunda tekrar
ele alınmıştır.
9Bk. özellikle: Chapter 9: Membranes in Cancer, In: Howard R. Petty, Molecular Biology of
Membranes-Structure and Function, Plenum Pres, New York and London, 1993, pp. 353-377;
Cereijido M, Contreras RG, Flores-Benítez D, Flores-Maldonado C, Larre I, Ruiz A, Shoshani L. New
diseases derived or associated with the tight junction. Arch Med Res. 2007 Jul;38(5):465-78; Chidgey
M, Dawson C. Desmosomes: a role in cancer? Br J Cancer. 2007 Jun 18;96(12):1783-7; Ma DW. Lipid
mediators in membrane rafts are important determinants of human health and disease. Appl Physiol
Nutr Metab. 2007, Jun;32(3):341-50; Baritaki S, Apostolakis S, Kanellou P, Dimanche-Boitrel MT,
Spandidos DA, Bonavida B. Reversal of tumor resistance to apoptotic stimuli by alteration of
membrane fluidity: therapeutic implications.
Adv Cancer Res. 2007;98:149-90 ve Song RX. Membrane-initiated steroid signaling action of estrogen
and breast cancer. Semin Reprod Med. 2007 May;25(3):187-97.
107
Kanser hastalarının 60%’dan fazlasında metastazların görüldüğünden, çoğu
kez sistemik olarak etki eden ajanlarla tedavilere başvurulmaktadır. Bu şekilde
sistemik etki mekanizmasına sahip anti-tümör ajanları 3 ayrı gruba dahil
edilmektedir: sitotoksik ilâçlar, hormonal ajanlar, ve biological responce modifiers
adlı bileşenler. Bu gruplarda yer alan çeşitli ajanlar yıllarca uygulanmışlardır (Sliifer
S ve Stoter G., 2005)10. Daha spesifik olarak temel kanser hücre biyolojisi,
farmakoloji, endokrinoloji konulu araştırmalar, ve yeni bileşenlerin ve yeni tedavi
stratejilerin geliştirilmesinin temelini oluşturmaktadır. Bunlara ilâve olarak, başarılı
kanser tedavilerin neticesinde uzun süreli olarak sağlığına kavuşan kişilerin
sayısındaki artış göz önünde bulundurulduğunda, daha sonraları görülen bazı
toksisitelerinin de önemi artmıştır.
10
Tarihçeleri için bk.: Skipper H. E. Historic milestones in cancer biology: a few that are important to cancer
treatment. Semin. Oncol., 1979, 6: 506-514.
11
Projem güncel olan ve çok yoğun olarak kullanılan Taxol® ile ilgilidir. Ancak kemoterapilerde kullanılan
birçok antikanser ilâcı daha mevcuttur. Tüm bunlarla ilgili okuyuculara daha ayrıntılı bilgi vermek amacıyla bu
kesin raporumun sonunda Ek-14 verilmiştir.
108
Tablo-1: Bazı sitotoksik ilâçlar.
109
Şekil 1.1. Bazı popüler anti-kanser ilâçların etki mekanizmaları (Bk.:
www.chemotherapy.com; Ayrıca bk.: Danimarka Kraliyet Kanser Araştırmaları
Enstitüsü- www.cancer.dk)12.
110
Söz konusu sitotoksil ajanların bu hücre hasarını hangi boyutta ve şiddette
meydana getirdikleri ise genel olarak hücresel ve farmakolojik özelliklere bağlıdır.
Sitotoksik tedaviye karşı bazı tümörlerin duyarlılığını etkileyen faktörler arasında
şunlar sıralanabilir:
13. Johansson Swartling F. Identifying candidate genes involved in brain tumor formation. Ups J Med Sci.
2008;113(1):32-71.
14. Cheng HY, Obrietan K. Revealing a Role of MicroRNAs in the Regulation of the Biological Clock.
Cell Cycle. 2007 Oct 1;6(24).
15. Lo AS, Zhu Q, Marasco WA. Intracellular antibodies (intrabodies) and their therapeutic potential.
Handb Exp Pharmacol. 2008;(181):343-73.
16. Namiki M, Ueno S, Kitagawa Y, Konaka H, Mizokami A, Koh E, Fukagai T. Hormonal therapy. Int J
Clin Oncol. 2007 Dec;12(6):427-32.
17. Keeble JA, Gilmore AP. Apoptosis commitment--translating survival signals into decisions on
mitochondria. Cell Res. 2007 Dec;17(12):976-84.
18. Tejpar S. The use of molecular markers in the diagnosis and treatment of colorectal cancer. Best Pract
Res Clin Gastroenterol. 2007;21(6):1071-87.
19. McGrogan BT, Gilmartin B, Carney DN, McCann A. Taxanes, microtubules and chemoresistant breast
cancer. Biochim Biophys Acta. 2007 Nov 12.
20. Jacob K, Sollier C, Jabado N. Circulating tumor cells: detection, molecular profiling and future
prospects. Expert Rev Proteomics. 2007 Dec;4(6):741-56.
21. Kischel P, Waltregny D, Castronovo V. Identification of accessible human cancer biomarkers using ex
vivo chemical proteomic strategies. Expert Rev Proteomics. 2007 Dec;4(6):727-39.
111
Şekil 1.2. (A): Yarı logaritmik kağıt üzerine çizilmiş eksponensiyel tümör
büyüme kinetiği. (B): Bu şekilde büyüyen bir tümörün antineoplastik ilâçla
muamelesi. Ok işaretleri ilâcın uygulanma sıklığını göstermektedir (Bk.: Sliifer
S ve Stoter G. Chapter 2: Principles of Systemic Therapy. In: F. Cavalli H. H.
Hauser ve S. B. Kaye (Ed.): Textbook of Medical Oncology, Taylor and Francis,
New York, pp. 35-49).
Ancak, daha sonra, bu model, hastalar için pek uygun olmadığı ortaya
çıkmıştır (Sliifer S ve Stoter G. Chapter 2: Principles of Systemic Therapy. In: F.
Cavalli H. H. Hauser ve S. B. Kaye (Ed.): Textbook of Medical Oncology, Taylor and
Francis, New York, pp. 35-49). Sitostatik ilâçların genelde hızla bölünen hücreler
fraksiyonuna karşı çok etkili olduklarından, tümör hücrelerinin önemli bir bölümü
etkilenmeyecektir. Prensip olarak, tümör hücre büyüme faktörlerinin uygulanması
112
tümör hücre bölünmesini de artıracaktır ki, bu olaya “recruitment” veya “priming of
tumor cells” adı verilmektedir.
L1210 modeli ile katı tümörler arasındaki ikinci önemli fark ise büyüme
fraksyonu ile “doubling time” arasındaki ilişki sabit olmadığı ve tümör büyüklüğüne
göre farklılaştığı gözleminden ileri gelmektedir.
İlk başta, bir tümör L1210 modelinde olduğu gibi eksponensiyel büyüme hızı
gösterir. Ancak, daha sonra, tümörün büyüklüğü artığında henüz daha
açıklanamayan nedenlerden dolayı büyüme hızı durur. Büyüme hızı ile zaman
arasındaki bu tür ilişki, Gompertz tipi olarak da adlandırırılan sigmoidal eğri ile ifade
edilmektedir (Şekil 1.3-A). Büyüme hızı ile tümör büyülüğü arasındaki bu ilişki
kemoterapi şemalarının geliştirilmesinde önemli bir motivasyon sebebini
oluşturmuştur.
Şekil 1.3. (A): Sigmoidal tümör büyüme hızı. (B) Sigmoidal büyüme hızına
sahip bir tümörün belli bir ilâç dozuyla uyarlanması. Kemoterapiden kaynaklanan
tümör büyüklüğündeki azalma, büyüme fraksyonu artırmakta ve geriye kalan
tümörlerin büyüme hızındaki artış meydana gelmektedir (Bk.: Sliifer S ve Stoter G.
Chapter 2: Principles of Systemic Therapy. In: F. Cavalli H. H. Hauser ve S. B. Kaye
(Ed.): Textbook of Medical Oncology, Taylor and Francis, New York, pp. 35-49).
113
Therapy. In: F. Cavalli H. H. Hauser ve S. B. Kaye (Ed.): Textbook of Medical
Oncology, Taylor and Francis, New York, pp. 35-49). İlâçlara karşı direncin meydana
gelmesi birkaç mekanizmayla açıklanmaktadır. Tümör hücrelerinde P-glikoprotein ve
multidrug-related protein (MRP) gibi ilâç pompalarının ekspresyonu kemoterapiye
karşı direncin gelişmesindeki başlıca nedenidir. Diğer direnç mekanizmaları tümör
hücrelerince alınan ilâç miktarındaki düşüş, ilâç detoksifikasyonu veya tümör
hücrelerinin kemoterapiden kaynaklanan DNA hasarını onarım kapasitesini
artırmaları sayesinde meydana gelmektedir (Bk.: Tablo-2).
13
Programlanmış hücre ölümü.
14
Programlanmış hücre ölümü kavramı 1989li yıllarda Almanya’da Heidelberg Üniversitesinde Catastrophy
Theory’nin bir matematiksel modeline dayanmaktadır. İlk önce normal hücre döngüsünde scenescence
doğrultusunda ilerleyen hücre bölünme olaylarını açıklamak için ele alınmıştır. Daha sonra İskoçya’da Glasgow
Üniversitesinde Dr. Renato Baserga’nın ve diğer birçok araştırmacının geliştirdiği kanser hücre kültürü
düzenekleri sayesinde bu hücresel olay kanser gibi patolojik olaykara da aktarılmıştır. Bu konuda yığınlarca
yayın bulunmaktadır. Ancak bu kesin raporun amacı için şunlara başvurulması tavsiye edilebilir:
114
elde edilmiştir. Kemoterapiden kaynaklanan ilk olay çoğu kez tümör hücresinin DNA
hasarıdır (Gossage, L. ve Madhusudan, S., 2007), ancak mikrotübüller gibi diğer
hücresel makromoleküller de hasarın hedefi olabilmektedir (McGrogan et al., 2007).
Tümör hücresi tarafından bu hasar tespit edildiğinde, ancak hasarın
oranılmadığında, kaspazlar, Bcl-2 grubu proteinleri veya p53 onkogenlerin önemli rol
oynadığı birkaç yolak aktive edilir (Vattemi, E. ve Claudio, PP., 2007 ). Bu olaylarda
mitokondrinin de rol oynadığı ortaya çıkarılmıştır (Nicolson, GL ve Conklin, KA.,
2007; Xi, Y. Ve Edwards, JR, 2007; Keeble, JA ve Gilmor, AP, 2007). DNA’yı
parçalayan endonükleazların aktivasyonundan sonra (Gossage, L. ve Madhusudan,
S., 2007), hücrede kromatin kondenzasyonu ve hücresel fragmentasyon gibi olaylar
meydana gelmektedir°.
1. Eberle J, Kurbanov BM, Hossini AM, Trefzer U, Fecker LF. Overcoming apoptosis deficiency of melanoma-
Hope for new therapeutic approaches. Drug Resist Updat. 2007 Dec 1.
2. Kooistra K, Zhang YH, Noteborn MH. Viral elements sense tumorigenic processes: approaching selective
cancer therapy. Mini Rev Med Chem. 2007 Nov;7(11):1155-65. Bu derleme özellikle yeni anti-kanser
tedavilerinin geliştirilmesi ile ilgilidir.
3. Ohnishi T. The role of the p53 molecule in cancer therapies with radiation and/or hyperthermia. J Cancer Res
Ther. 2005 Jul-Sep;1(3):147-50.
4. McConkey DJ. Therapy-induced apoptosis in primary tumors. Adv Exp Med Biol. 2007;608:31-51.
5. Seynhaeve AL, Eggermont AM, ten Hagen TL. TNF and manipulation of the tumor cell-stromal interface:
"ways to make chemotherapy effective". Front Biosci. 2008 Jan 1;13:3034-45.
6. Klampfer L. The role of signal transducers and activators of transcription in colon cancer. Front Biosci. 2008
Jan 1;13:2888-99.
7. Bertazza L, Mocellin S. Tumor necrosis factor (TNF) biology and cell death. Front Biosci. 2008 Jan.
1;13:2736-43.
8. Havelka AM, Berndtsson M, Olofsson MH, Shoshan MC, Linder S. Mechanisms of action of DNA-damaging
anticancer drugs in treatment of carcinomas: is acute apoptosis an "off-target" effect? Mini Rev Med Chem. 2007
Oct;7(10):1035-9. Bu derleme özellikle yeni anti-kanser ilâç formülasyonlarının geliştirilmesi ile ilgilidir.
9. Van Brocklyn JR. Sphingolipid signaling pathways as potential therapeutic targets in gliomas. Mini Rev Med
Chem. 2007 Oct;7(10):984-90. Bu derleme özellikle projeminin de temelini oluşturduğu kanserde fosfolipidlerin
rolüüzerine odaklanmaktadır. Projemde yoğun olarak ben de glikosfingolipidleri uyguladım. Bunun için Bk.: bu
proje metninin Neticeler bölümünü.
10. Moran E, Nencioni A. The role of proteasome in malignant diseases. J BUON. 2007 Sep;12 Suppl 1:S95-9.
°
Bu konu ile ilgili bk.: Sjakste N, Sjakste T. Possible involvement of DNA strand breaks in regulation of cell
differentiation. Eur J Histochem. 2007 Apr-Jun;51(2):81-94.; Evenson DP, Kasperson K, Wixon RL. Analysis of
sperm DNA fragmentation using flow cytometry and other techniques. Soc Reprod Fertil Suppl. 2007;65:93-
113; Elmore S. Apoptosis: a review of programmed cell death. Toxicol Pathol. 2007;35(4):495-516; Yoshida A,
Pommier Y, Ueda T. Endonuclease activation and chromosomal DNA fragmentation during apoptosis in
leukemia cells. Int J Hematol. 2006 Jul;84(1):31-7; Hewitson TD, Bisucci T, Darby IA. Histochemical
localization of apoptosis with in situ labeling of fragmented DNA. Methods Mol Biol. 2006;326:227-34.
15
Apoptoza bağlı olarak gelişen membran bleb’lerle ilgili bk.:
1. Larsen AK, Lametsch R, Elce JS, Larsen JK, Thomsen B, Larsen MR, Lawson MA, Greer PA, Ertbjerg
P. Genetic disruption of calpain correlates with loss of membrane blebbing and differential expression of
RhoGDI-1, cofilin and tropomyosin. Biochem J. 2007 Dec 12.
115
dikkatini çekmektedir. Önümüzdeki yıllarda da apoptotik membran bleb oluşumları
moleküler onkolojik araştırmalarının önemli bir bölümünü teşkil edeceği açıktır.
116
Kemosensitivite, anti-tümör aktivitesinin prognostik gösterge olduğundan, bu
aktiviteyi önceden belirlemek amacıyla birçok yönteminin geliştirilmesi günümüzde
büyük bir önem taşımaktadır. Bu konuda sitopatolojik, moleküler genetik ve
moleküler onkolojik, mikroskopik vs. moleküler tıp konularına giren yığınlarca
yöntem mevcuttur16. Tümörlerin kemosensitivitesini etkileyen diğer önemli faktörler
arasında farmakolojik özellikler başı çekmektedir. Bunlar arasında, göğüs ve prostat
16
Ancak, projem bunlarla ilgilenmemektedir. Sunduğum proje, biyoteknolojik boyutu
dışında, daha fundamental hücresel etki mekanizmalarının modellemesi üzerine odaklanmaktadır.
Böyle bir yaklaşımın çok daha rasyonel olduğu açıktır. Bunun da sebepleri şunlardır. Her şeyden
önce yukarıda adı geçen moleküler yöntemleri Fakültemizde uygulayabilmek için uzun vadeli proje
desteğine, özellikle buradaki araştırmacı statümün özerkliğine ve en önemlisi uluslararası
ortaklarımın katılımlarına ve katkılarına ihtiyaç vardır. Ülkemizde her ne kadar da moleküler
genetik yöntemlerinin gerçekleştirilmesi için gereken birtakım cihazlar alınmışsa da, bunların çoğu
çalıştırılamamaktadır. TÜBİTAK çalıştaylarında bu gerçekler defalarca dile getirilmiştir.
Fakültemizdeki durum da pek farklı değildir. Fakültemizde maddî olanaksızlardan dolayı bu olmasa
da, diğer üniversitelerde bu yüzden yurt dışından çok büyük paralar ödenerek pratik seminerlerde
bu yöntemleri göstermek amacıyla firma temsilcileri getirilmektedir. Bu konuda eğitilmiş ve bu
konularda bağımsız olarak proje yürütebilecek akademisyenlerin sayısı da bir hayli yetersizdir.
Avrupa Birliği destekli FP7 çerçeveye veya TÜBİTAK proje destekleme birimlerine gönderilen
moleküler genetik konulu proje sayısına bakacak olursak bu gerçek de ortaya çıkacaktır. En önemli
engel ise, bu yöntemlerin dayanağı olan tümör hücre kültürü düzenekleri ise Fakültemizde mevcut
olmamasıdır. Mevcut olsaydı bile, son birkaç sene yaşanan bitmek tükenmek bilmeyen elektrik
kesintileri ve özel hücre kültürünün gerektirdiği basınçlı kapılarla donatılmış aseptik ortamın
bulunduğu laboratuvarlarının olmaması yüzünden bunları çalıştırmak zaten imkânsızdır. Bunların
Fakültemizde kurulabilmesi için şu anda tam olarak nasıl olacağı kestirilemeyen uzun vadeli parasal
ve teknik desteğe ihtiyaç vardır. Fakültemizde hücre kültürü düzeneğini kurulması için, sadece bir
düzeneğin kurulması yeterli değil, bir de söz konusu hücrenin hangi hücre döngüsü evresinde
bulunduğunu tespit etmek için henüz daha ne flow sitometre (akım sitometresi), ne fluorescently
activated cell sorter (FACS), ne de başka güvenilir bir cihaz vardır. Bu bağlamda, bu yöntem ve
yaklaşımlarının seçiminde büyük zorlukların yaşanacağı aşikârdır, çünkü bu yaklaşımların birçoğu
biopsiden alınan ve buradan üretilen tümör hücrelerinin kullanımına dayanmaktadır. Ayıca da,
Fakültemizdeki sıfatım gereği şu anda bu projeyi bu tür uluslararası boyuta hedeflendirmeyi
mümkün kılmıyor. Bu bağlamda, tarafıma sadece yazılı olarak görev verildiği ve projeme müdahale
edilmeyeceği sözü yazılı olarak verildiği takdirde bu proje konusunu da moleküler genetik
boyutunda gerçekleştirmeyi uygun görüyorum. Çünkü bu konuda yurt dışında ihtisas yaptım. Yurt
dışından tarafıma doktora bursu verilirken de mezun olduktan sonra Türkiye’de bu yeni teknolojiyi
ancak oturttuğum kaydıyla verilmiştir.
117
kanser vakalarda olduğu gibi endokrin terapilerin rolünü vurgulamak gerekir. Bunun
dışında, immünoterapi, adjuvant systemic treatment (kemoradyoterapi ve
kemoimmünoterapi, kemoterapi ile paralel hipertermi) vs. terapi programları
uygulanmaktadır. Bu çok önemli konulara bu kesin raporumun bu giriş bölümünü
daha fazla uzatmamak amacıyla burada yer verilmemiştir. Ancak, bu konularla ilgili
daha ayrıntılı bilgi www.chemotherapy.com sitesinden ve ilgili güncel kitaplardan
edinilebilir (Bk. örneğin: Sliifer S ve Stoter G. Chapter 2: Principles of Systemic
Therapy. In: F. Cavalli H. H. Hauser ve S. B. Kaye (Ed.): Textbook of Medical
Oncology, Taylor and Francis, New York, pp. 35-49).
118
çıkarmıştır. Bu olaylar hücre sitoplazmasında, hücre membranında18 veya
ekstraselüler ortamda meydana gelmektedir. Şu ana kadar gösterildiği üzere, bu
olayların normal fizyolojik şartlar altında fazla görülmemeleri veya aktivitelerinin çok
düşük düzeylerde olmasına karşın, kanserde önemli rol oynadıkları tespit edilmiş, bu
olayları spesifik olarak baskılayan ilâç formülasyonlarının geliştirilmesi ise bir
sonraki anti-kanser ilâç jenerasyonun (neslinin) tasarımlarında büyük önem
kazanacaktır (Bk.: Şekil 1.4).
18
Söz konusu projemin hücresel boyutu da membranlarla ilgilidir, ancak apoptozdan çok
antineoplastik ilâçların membran akışkanlığı üzerindeki muhtemel etkilerini vurgulamaktadır. Bu
konuda da ilgili öncü hipotez ve model sunulmuştur. Bu konu ile ilgili daha ayrıntılı bilgi için Yorum
bölümüne başvurulmalıdır.
119
kemoterapilerin yan etkiler engellenebilseydi, anti-kanser tedavilerinin çok daha
başarılı yapılabileceği açıktır.
Bu konu çok geniş olduğundan buna bu kesin raporumda daha fazla yer
verilmeyecektir. Ancak bu çok önemli konu ile ilgili son derece güncel bilgiler için
Bk.: Ferry A. I. M. Eskens and Jaap Verweij, Chapter 3: Principles and Examples of
Systemic Molecular Targeted Therapies. In: F. Cavalli H. H. Hauser ve S. B. Kaye
(Ed.): Textbook of Medical Oncology, Taylor and Francis, New York, pg. 51.
Kanser hastalarının 60%’dan fazlasında metastazların görüldüğünden, çoğu
kez sistemik olarak etki eden ajanlarla tedavilere başvurulmaktadır. Bu şekilde
sistemik etki mekanizmasına sahip anti-tümör ajanları 3 ayrı gruba dahil
edilmektedir: sitotoksik ilâçlar, hormonal ajanlar, ve biological responce modifiers
adlı bileşenler. Bu gruplarda yer alan çeşitli ajanlar yıllarca uygulanmışlardır (Sliifer
S ve Stoter G., 2005)19. Daha spesifik olarak temel kanser hücre biyolojisi,
farmakoloji, endokrinoloji konulu araştırmalar, ve yeni bileşenlerin ve yeni tedavi
stratejilerin geliştirilmesinin temelini oluşturmaktadır. Bunlara ilâve olarak, başarılı
kanser tedavilerin neticesinde uzun süreli olarak sağlığına kavuşan kişilerin
sayısındaki artış göz önünde bulundurulduğunda, daha sonraları görülen bazı
toksisitelerinin de önemi artmıştır.
19
Tarihçeleri için bk.: Skipper H. E. Historic milestones in cancer biology: a few that are important to cancer
treatment. Semin. Oncol., 1979, 6: 506-514.
120
bağlıdır ve bu şekilde normal hücreleri görmeyip, sadece kanser hücrelerini seçici
olarak etkilemeleri amacıyla gündeme getirilmiştir20.
20 Bk.: Chapter 3. Ferry , A. L. M,, Eskens and Jaap Verweij, Principles and examples of systemic
molecular targeted therapies, In: F. Cavalli H. H. Hauser ve S. B. Kaye (Ed.): Textbook of Medical
Oncology, Taylor and Francis, New York, 2005).
21 Apoptoz olaylarının önemli bir bölümünü teşkil eden “scenescence” olayı doğrultusunda ortaya
çıkmaktadır.
121
DNA dizilişindeki nokta mutasyonları teorik olarak tedavisi mümkün olan
birçok hastalığa neden olmaktadır. Genomlarda, nokta mutasyonlarını ortadan
kaldırmak için çok sayıda yaklaşım uygulanmaktadır. Bunlardan hibrid (veya
chimeric) RNA-DNA oligonükleotid veya söz konusu DNA dizilişinin kesilmesi
(deletion of DNA sequences) her ne kadar gelecek vaat eden yöntemler olarak
sunulmuşsa da frekans olarak meydana gelme olasılıkları çok düşük olduğundan,
henüz daha uygulamaları söz konusu değildir. Sonuç olarak, gen tedavisinin amacı
genetik düzenlemelerinin gerçekleştirilmesi olduğundan ve bu da klinik ortamlarda
yapılması bir hayli zor olduğundan, günümüzde gen tedavi yaklaşımların birçoğu
işlevsel genlerin ortama katılmasına dayanmaktadır. Bu yaklaşımda, terapötik genler
farmasötik bileşenler olarak tasarlanırlar ve ortama verilirler. Söz konusu genlerin
hedeflendirildikleri hücre içi bölgeye ulaşma yollarındaki olağanüstü sitoplazmik
engellerin bulunduğundan, in vivo ortamda, yeni ve kontrolü mümkün olan özellikler
taşıyan, güvenilir ve tekrarlanabilir gen tedavi deneysel protokollerin geliştirilmesi
gerekmektedir. Gen yer değişimi tedavinin (Gene Replacement Therapy) dışında, in
vivo gen naklindeki başarı, antijenik proteinin optimal imün cevaba neden olacak
şeklinde naklinin gerçekleştirildiği, DNA aşıların geliştirilmesini de mümkün
yapacaktır GREGORIADIS, 1993; KIRBY,1999; TEMPLETON 2003; KOBAYASHI,
et. al., 2005).
Gen, ilk önce haberci RNA (mRNA)’ya nükleuste transkribe olmakta, daha
sonra ribozomlarda peptide translasyonu gerçekleştirilmektedir; bu peptid daha
sonra katlanma ve glikozilasyon aracılıyla multimerik şekillere dönüşüp işlevsel
protein olarak gen ekspresyonuna katılmaktadır. Sadece DNA nükleotid dizilişindeki
kodları bulunan genlerin tedavi işlevlerini gerçekliştirmeden önce
transkripsyonlarına ihtiyaç duyulur. Ancak, bunlar dışında genelde gen tedavi
olaylarında yer alan tüm diğer durumlarda, kodlanan genlerin transgen
ekspresyununun (rekombinant gen ifadesi) gerçekleşmesi gerekmektedir. Böylece,
nakledilen genin ulaştırılması hedeflenen nükleusa ulaşıncaya kadar herhangi bir
işlevsel biyolojik önemi yoktur. Enjekte edildiği bölgeden nükleusa ulaşıncaya kadar
tedavi amacıyla sentezlenen ve istenilen nükleotidleri içeren yeni kodlayan DNA,
birkaç biyolojik engelle karşılaşır ki bunlar çoğu kez başarılı gen naklini
engellemektedir (Şekil 1.5). Bu engelleri geçmek için, etkili DNA taşıyıcıların
tasarlanması için çok sayıda yaklaşım uygulanmaktadır.
122
1.2.5. Gen Tedavisi ve Gen Nakli
Günümüzde, gen nakli viral ve viral olmayan sistemlerle gerçekleştirilmektedir
(DE LAPORTE, et. al.,2006) (Şekil 1.5-1.8). Taşıyıcılar genel olarak polimerler,
lipidler veya polisakkaridler22 içerip hücresel nükleazlar tarafından muhtemel
degrdasyonu engelleyecek ve daha küçük boyutlu ve daha az miktarda negativ yük
taşıyan ve böylece hücreler tarafından alımı kolaylaştırılmış olan ve intraselüler
haberleşmeyi gerçekleştirebilecek şekilde olmalıdır. Bu doğrultuda, taşıyıcıya
ekstraselüler ve intraselüler engelleri aşmak için uygun fonksiyonel gruplar da
eklenebilir. Bunlar, taşıyıcının serum bileşenleriyle tepkimeye girmesini engeller ve
hücre veya doku türüne özgü bağlanmayı kolylaştıran gruplardır. Söz konusu gruplar
DNA’nın çekirdeğe girmesini endozomlardan kaçışı veya çekirdeğin porlarından
geçişi sağlayarak da kolaylaştırmaktadır. Belirli patojenin veya tümörün antijenini
kodlayan DNA vektörleri önleyici veya terapötik kullanım imkânı sağlayarak bu
patolojilere karşı DNA aşısı geliştirilmesinde önemli rol oynayabilirler
(GREGORIADIS, 1993; KIRBY, 1999). Ex vivo gen tedavisi hastadan söz konusu
hücrelerin ayrıştırılmasını ve bunları daha sonra in vitro olarak terapötik gen ile
değişime uğratılmasını kapsamaktadır (TEMPLETON, 2003; KOBAYASHI, et. al.
2005). Bu şekilde manipüle edilen edilen hücreler daha sonra tekrar hastaya
nakledilmektedir (Şekil 1.6). Diğer yandan, in vivo gen tedavisi (Şekil 1.5 ve 1.6),
direkt olarak önceden tasarlanmış genin hastanın dokularına nakledilmesinden
ibarettir. Her iki yöntemde de, henüz daha başarılmış olmayan ilgili nükleotid
dizilişinin istenilen ekspresyonunu gerçekleştirecek spesifik hedef hücrelere yeterli
miktarda aktiv ve işlevsel DNA’nın nakli konusu çözümünü beklemektedir.
Günümüzde, ilgili hedef hücrelere DNA transferi için birkaç yöntem geliştirilmiştir.
Bunlar fiziksel ve kimyasal (sentetik) yöntemler adı altında iki ayrı gruba ayrılmakta.
22
Ancak çözünürlükleri çok düşük olduğundan, polisakkaridlerin gen taşıyıcı tasarımlarında
kullanımları çok kısıtlıdır.
123
Şekil 1.5. Viral ve viral olmayan gen nakli tasarımları. Kaynak:
http://homepages.strath.ac.uk/.../ BGT/BGT12/BGT12.html
124
Şekil 1.7. Viral gen taşıyıcı tasarımlarının genel şeması. Yeni gen adenovirüs
vektörüne enjekte edilmekte ve bu modifiye edilen DNA’nın daha sonra ilgili insan
hücresine hedeflendirilmesi için kullanılmaktadır. Tedavinin başarılı olması
durumda, bu şekilde nakledilen genin ürünü olan işlevsel proteinin sentezi
gerçekleşecektir.
125
Şekil 1.8. Çeşitli lipozomal veya polimere dayalı gen taşıyıcılarının hücre içi
(intraselüler) yolu. Burada (a–c) ile gösterilmiş yol, daha sonra böylece tasarlanan
gen taşıyıcının yapı-aktivite özelliklerini de değişterebilen DNA ile komplex
oluşturma yoludur. (d) Taşıyıcı kesitinden gözüken DNA. (e) Taşıyıcılar endositoz ile
hücre içine alınmakta ve daha sonra engel olarka işlev yapan endosomları aşarak
nükleusa girme özelliklerine sahip olmalılar. Bunu takiben tüm kompleks disosiye
olup nuklus içindeki transkripsiyona katılırlar. Kaynak: Laura De Laporte, Jennifer
Cruz Rea, Lonnie D. Shea, Design of modular non-viral gene therapy vectors,
Biomaterials, 27 (2006) 947–954.
126
Şekil 1.9: İntravasküler (sol) veya doku (sağ) enjeksyonundan sonra plazmid
DNA’nın in vivo akıbeti. Uygulandıktan sonra, plazmid DNA makrofajlar gibi tek
hücreli, olan mononükleer fagositlerin de aralarında bulunduğu çeşitli hücreler
tarafından alınmaktadır. Ayrıca, plazmid DNA plazma proteinleri ve ekstraselüler
matriks bileşenleri ile de etkileşmelere girmektedir. Bazı durumlarda, plazmid
DNA’nın ulaşması gereken hedef hücreyi tanıması içinintravasküler yol
(extravasation) veya doku enjeksyonu (difüzyon)’un gerçekleştirilmesi
gerekemektedir. Gen nakli için kullanılan araç ve nakil protokolüne bağlı olarak,
DNA’nın hücrelerce alınması endositotik yol ile (kalın oklar) ve/veya endositotik
olmayan yol (kesintili oklar) ile gerçekleşir. Endositozun gerçekleştiği durumlarda, bu
plazmid DNA enzimatik olarak parçalanacağınan, bu endositozu engellemek
gerekmektedir. Sadece nükleusa ulaşan plazmid DNA’nın terapötik protein
sentezleme şansı vardır (KOBAYASHI, et. al., 2005).
127
Şekil 1.10: Polipleksler ve Lipoplekslerin transfeksyon esnasında hücresel
farklı akıbetlerinin özeti. Lipopleksler ve polipleksler, kırmızı renkli ( lipid veya
polimeri gösteren) ve yeşil (plazmid DNA’yı gösteren) disk veya elips olarak
gösterilmiştir. (1) Serumun yokluğunda her iki vektör türünün de hücreye
bağlanmaları birçok elektrostatik etkileşmelere dayanır. Serum varlığında, vektörlere
bağlanan proteinler kendilerine özgü hücre yüzeyinde bulunan reseptörlerce
tanınmaktadır (bu moleküler tanınma olayı gösterilmemiştir). (2) Bazı lipozomların
katmanıyla plazma membran arasında füzyon meydana gelebilir, ancak bu DNA’nın
hücre içi geçmesiyle her zaman sonuçlanmayabilir. (3) Poliplekslerin veya
lipoplekslerin hücre içi geçiş mekanizması olarak en genel yolun endositozis
üzerinden gerçekleştirildiği bilinmektedir. (4) Polipleks veya lipoplekslerde
enkapsüle olarak bulunan terapötik DNA plazma membranının yakınında bulunan
endozomlardan çok erken salınıma uğramaktadır ve bu olay neticesinde
hedeflendirildikleri çekirdekten (nükleustan) çok uzakta kalmaları yüzünden
intraselüler nükleazlar tarafından degradasyona uğratılmaktadır. 5) Endozomların
sitoplazmik taşınımları rekombinant ve transfektant nükleik asitlerin perinükleer
bölgeye söz konusu DNA’nın daha başarılı bir şekilde çekirdeğe ulaştırılmasında
önemli rol oynamaktadır. Genel olarak buradaki amaç DNA’nın nükleusa ulaşmadan
önce söz konusu endozomlardan kaçışı sağlanmasından ibarettir. Bu kaçışı polipleks
ve lipopleks gen taşıyıcı tasarımları farklı yollar takip ederek meydana getirmektedir.
Lipoplekslerde, örneğin bu füzyon gibi (6) ve (6V ) lipid taşınımı ve membran
destabilizasyonu sayesinde gerçekleştirilmektedeir. Polipleks tasarınmları ise (en
azından polietilenimin (PEI) gibi amin içeren polikatyonlarda veya dendrimerlerde)
tamamen hidrofilik olduklarından (8) endozomların osmotik boşaltımı sayesinde
128
bunu gerçekleştirmektedir. Vektörle DNA’nın birbirinden ayrılmasıyla sonuçlanan
lipopleks disosyasyonu (7) endozomlardan kaçış prosedürü esnasında veya (7V )
sitoplazmada salınıma uğratılan lipoplekslerin Endoplazmik Retikulum gibi
sitoplazmik membran ağı ile füzyonu sonrası meydana gelmektedir. (9) Poliplekslerin
sitoplazmada disosyasyonları henüz daha bilinmeyen başka bir mekanizmaya
gerçekleşir. (10) Endozomlardan kaçışı başaramayan lipopleksler ve polipleksler
lizozomlarca dagrade edilmektedir. Lipoplesklerden veya poliplekslerden ayrılan
transfektant DNA hücre döngüsünün mitozis evresi esnasında nükleer membranın
degradasyonunun olduğu zamanda nükleusa ulaşabilir (şemada gösterilmemiştir).
Bu pasiv nükleer lokalizasyon olayı hücre döngüsünün aktivitesine ve sitoplazmada
plazmidin aktiv kalma süresine bağlıdır. (11) Aktiv, enerji harcanarak gerçekleşen
nükleusa geçiş mekanizması da mevcuttur. Bu da nükleusa geçişi kodlayan,
transkripsyon faktörleri veya DNA-protein kompleksleri gibi makromoleküler
bileşenlerin plazmidte bulunan genleri sayesinde meydana gelmektedir. Ayrıca
lipozomlarla dolu endozomların membranları direkt olarak nükleus membranı ile
füzyon yapabilmektedir (şemada gösterilmemiştir). Kaynak: Abdelatif Elouahabi and
Jean-Marie Ruysschaert Formation and Intracellular Trafficking of Lipoplexes and
Polyplexes, Mol. Therapy, Vol. 11, No. 3, March 2005, 336-347.
Şekil 1.11. Lipozom-DNA veya lipozom-plazmid DNA ile hedef hücre arasında
oluşan elektrostatik etkileşmelerinin şeması. Kaynak: : www.ph.nagasaki-u.ac.jp/.../
doc/photo/main3e.htm
129
Fiziksel gen nakli yöntemlerinden elektroporasyon uygulanmaktadır (MOHR,
et. al., 2002, TEMPLETON, 2003). Ancak bu yaklaşımda kullanılan elektrik
alanlarının DNA’yı parçalayabileceklerinden bu yöntem çok problematiktir. Diğer bir
yaklaşım ise Particle-mediated Gene Transfer (PMGT) yöntemidir ve burada “gene-
gun” olarak bilinen yöntem kullanılmaktadır. Her iki yöntemde de yüksek frekanslı
elektrik akımlarının kullanıldığı son derece ustalık gerektiren yaklaşımlardır. Son
yıllarda fiziksel yöntemler arasında direkt DNA enjeksyonu yöntemi de yerini
almıştır. Ancak bu yaklaşım daha başlangıc aşamısndadır. Bu problemler yüzünden,
günümüzde kimyasal (sentetik) gen taşıyıcı tasarımları tercih edilmektedir
(TEMPLETON, 2003; KOBAYASHI, et. al., 2005).
Hayvan hücresini hedef alarak tasarlanan böyle bir gen nakli genelde şu yolu
takip etmektedir. Küçük DNA içeren nanoparçacıkların oluşumu; bu parçacıkların
hücreler tarafından alınması; parçacıkların hücre membranından geçip sitoplazmaya
girmeleri; DNA’nın çekirdeğe girmesi ve son olarak nakledilen genlerin çekirdekte
gerçekleşen gen ekspresyonu23 (Bkz.: Şekil 1.5-1.11).
Gen nakli görüldüğü gibi etkili DNA veya oligonükleotidlerin hücre zarı
üzerinden geçişine bağlı olarak gerçekleştirilmektedir. Bu olay son derece etkisizdir
ve temelini oluşturan mekanizmalar henüz daha açıklanamamıştır. Ancak, virüsler
evrim boyunca enfekte ettikleri çeşitli hücrelerle beraberce (simbiyotik) bir yaşam
sürdürdüklerinden nanopartiküler yapılarından dolayı ve viral zarının yapısında
bulunan proteinlerce gerçekleştirilen hücre membranı üzerinden geçişi son derece
etkili bir şekilde meydana getirebilirler (STRAYER, 1999; ROBBINS, 1998;
WALTHER, et. al., 2000; SILMAN, 2000; WILSON,et. al., 2002; RITTER, et. al.,
2002; PASSİNİ, et. al., 2004; YOUNG, et. al., 2006; ZHANG, et. al., 2006). Bu
bakımdan, gen nakli için retrovirüsler, adenovirüsler, adeno-associated virüsler
(AAV) gibi birçok virüs türü gen nakli için birçok araştırmacı tarafından klinik
uygulamaya konulmuştur (Şekil 1.7). Gen naklini çok etkili bir şekilde
23
Son iki şemada gösterilen DNA genelde plazmid DNA, oligonükleotid, poliribonükleotid veya diğer
model DNA’lardan biridir. Bu nükleik asit türleri arasında her ne kadar moleküler ağırlık ve konformasyon
bakımından farklılıklar bulunsa da diğer bileşenlerle kompleks oluşumundaki fizikokimyasal etkenler genelde
aynıdır. Bu şemalar, bu yüzden herhangi bir nükleik asit (bunlara antisense ribonukleotid tedavisi veya small
interference RNA (siRNA)’ya dayalı tedavilerde olduğu gibi, RNA da dahil olmak üzere) için geçerlidir.
130
başarabildiklerine karşın, viral partiküller bağışıklık sistemini tetiklemekte ve antikor
ve diğer önemli proteinlerin sentezlenmesine neden olmaktadırlar (KAPLITT, et. al.,
1997; BUELER, 1999; HOLT, et. al., 1999; KOOTSTRA, et. al., 2003; FALKNER, et.
al., 2004; HENDRIE, et. al., 2005; HENDRIKS; et. al., 2004). Bu bağlamda,
istenilmeyen proteinlerin sentezlenmesi, klinik uygulamalarında ölümle sonuçlanan
birçok yan etkilere neden olmuşlardır. Bu yüzden, birçok üniversite ve araştırma
merkezi viral olmayan gen taşıyıcıların sentezlenmesine yönelmişlerdir. Viral
olmayan gen taşıyıcılarının geliştirilmesi fizyolojik iyonik ve pH ortamında negativ
yüklü DNA fisfat grupları ile birkaç positiv yüklü gruplar veya polimerik zincirler
arasında oluşan elektrostatik etkileşmelere ve makromoleküllerin yapısal
özelliklerine bağlı olarak hidrofobik etkileşmelere dayanmaktadır. DNA paketlenmesi
veya kondanzasyonu olarak da bilinen bu olay yoğun olarak araştırılmaktadır. Birçok
DNA kondanzasyon olayında, doğal poliamin putresin (H2N(CH2)4NH2), spermidin
(H2N(CH2)3NH(CH2)4NH2) ve spermin’in (H2N(CH2)3NH(CH2)4NH(CH2)3NH2)
türevleri olan bazı katyonik moleküller ile gerçekleştirilmektedir. Genel olarak,
nükleik asit kondanzasyonu morfolojik olarak özgün DNA nanoparçacıkların
oluşmasıyla ortaya çıkarılır. Bu dynamic light scattering (DLS) yöntemi dişinda,
elektron ve floresan mikroskopik ve son yıllarda atomik kuvvet mikroskopik
incelemeleriyle teyit edilmiştir. Ancak, bu küçük katyonik molekülleriyle DNA
arasında oluşan bileşenler çoğu zaman sabit değildir ve serum gibi fizyolojik iyonik
ortamlarda bu gibi kompleks oluşumları disosiasyonla sonuçlanmaktadır
(TEMPLETON, 2003; KOBAYASI, et. al., 2005). Bu yüzden, gen taşıyıcıları olarak,
daha yüksek valanslı poliaminler ve spermidin ve sperminin türevleri sentezlenmiştir.
Bu gibi sentetik polikatyonlar DNA’yı nanopartiküllere dönüştürüp hücre içi geçişi
kolaylaştırmaktadır. Katyonik poliaminler ve polimerler büyük hacimli DNA
moleküllerini işlev düzenleyici gen bölgesini de içerecek şeklinde daha küçük boyutlu
parçacıklara dönüştürebilmektedirler. Sonuç olarak, viral olmayan sentetik taşıyıcı
tasarımlarından birtanesi DNA’yı elektrostatik etkileşmeler sayesinde kondanze eden
ve böylece hücre içi geçişini kolaylaştıran polikatyonik polimerlerin kullanımına
dayanmaktadır (JULIANO, 1991; DRITSCHILO, et. al., 1992; ROMANCZUK, et. al.,
1999; GEBHART, et. al., 2001; ANWER, et. al., 2003; JANG, et. al. 2004). Bir diğer
yaklaşım ise H-bağlar ile DNA’ya bağlanabilen ancak nükleik asit kondanzasyonu ile
sonuçlanmayan, nötr amfifilik polimerleri kullanmakta (GEBHART, et. al., 2001;
ANWER, et. al., 2003). Günümüzde, viral sistemlere nazaran, her iki yöntemin de
131
dezavantajı çok düşük transfeksyon oranlarının olmasıdır (JANG, et. al. 2004).
Yukarıda adı geçen sentetik polimer yapılardan başka, üç ayrı polimer türü
kullanılmaktadır: çeşitli poliamin türevleri, poliamidler ve polivinil türü polimerler.
Bu polimerlerin transfeksyon kabiliyetleri bir birinden çok farklıdır. Ayrıca, yapıları
itibariyle sentezlenmeleri kolay olmakla birlikte, kullanılmakta olan sentetik
polimerler doğal bileşenler olmadıklarından, elektrostatik ve hidrofobik özelliklerinin
kontrolü bir hayli güç olup, bağışıklık sistemini aktive etmektedirler. Viral olmayan
taşıyıcılar ayrıca işlevsel organik grupları da içerebilirler ki bu hücre türüne özgü
hedeflendirmeyi (cell-specific targeting) ve nükleer localizasyonu da
kolylaştırmaktadır. Bu tür yaklaşımlarda en önemli husus, DNA’yı enzimatik
degradasyondan koruyacak şekilde toksik olmayan ve biyolojik olarak yok
edilebilinen (biyodegradable) gen taşıyıcılarının tasarlanmasıdır. Ayrıca, bu
taşıyıcılar membran reseptörlerce meydana getirilen hücresel alımı kolaylaştırıp,
DNA’nın endozomal salınımını da gerçekleştirebilmektedirler (KOBAYASHI, et. al.,
2005).
Poliaminler.
Poliaminlerden spermidin ve spermin ve bunların sentetik türevleri DNA
kompaktizasyonunu meydana getiren moleküller arasında en etkili olanlar arasında
gösterilmektedir (Şekil 1.12). Poliamin ve analoglarının DNA kondazasyon ve
kompaktizasyon reaksyonlarının >89%’nda bunu yük nötralizasyonu olarak meydana
getirmektedir. Diğer yaklaşımlarda, katyonik poliaminlerden olan cobalt heksamin3+
kullanılmaktadır. EtBr displacement assay kullanarak poliamin homologlarının
DNA’ya farklı afinite gösterdikleri ortaya çıkarılmıştır. Tetravalent poliaminlerin
DNA’yı hücre içi geçiş olayında çok etkili olmamalarına rağmen, heksaminler gibi
daha yüksek valanslı poliaminler bu geçişi daha başarılı bir şekilde
gerçekleştirmektedirler.
132
Şekil 1.12: Doğal poliamin olan sperminin (3−4-3) ve çeşitli türevlerinin
kimyasal yapıları. Poliamin türevleri primer ve sekonder amino gruplarını birleştiren
metilen gruplarının sayısını gösteren numalandırma sistemi ile kısaltılarak
gösterilmiştir (SANTHAKUMARAN et. al., 2005).
Nötr Lipidler
Nötr lipidler (Şekil 1.13) genelde önemli yardımcı bileşen rolü üstlendikleri
katyonik lipid formülasyonlarının bir parçasıdır. Bu bileşiklerde sıkça kullanılan üç
nötr lipid dioleil fosphatidiletanolamin (DOPE), kolesterol ve dioleoil fosfatidil
kolin’dir (DOPC). Birçok durumda, DOPE ile katyonik lipid’in 1:1 oranında
kullanılması en etkili transfeksyon neticelerini vermiştir (PITARD, 2002; ZHANGA,
et. al. 2004). DOPE lipid katmanlarını destabilize ettiği ve endozomal degradasyonda
rol oynadığı bilinmektedir. Katyonik lipid-DNA kompleksleri hücreye endozomal yolu
takip ederek girmektedir ve DOPE’nin işlevi endozomal membranı destabilize
etmekten ibarettir. Kolesterol gibi nötr lipidlerin kullanımı sayesinde, in vivo
transfeksyon düzeyleri yükseltilebilmiştir. Diğer lipozomlara kıyasla, kolesterol içeren
lipozomların uygulandığında birçok organda gen ekspresyon profilleri yükseltilmiştir.
İnsan hepatoma hücrelerinden biri olan, HepG2 ile yapılan deneylerde, DOPE içeren
lipozomlar ve galaktozil türevleri ile konjüge edilmiş kolesterol içeren lipozomlar
daha düşük toksisite ve daha yüksek transfeksyon etkinliğine sahip oldukarı
görülmüştür (PITARD, 2002; ZHANGA, et. al. 2004; SANTHAKUMARAN et. al.,
2005).
133
Transfeksyon etkinliğindeki bu artış karaciğerin parenhimal hücrelerine
spesifik asyaloglikoprotein reseptörlerine karşı yüksek afiniteleriyle açıklanmaktadır
(SANTHAKUMARAN et. al., 2005). Bazı araştırmacılar, kolesterolün in vivo
uygulandığında katyonik lipopoliamin pcTG90 ile nötr lipid olarak konjüge edilmiş
DOPE’ye nazaran, DOPE’nin türevi olan, kısmen florine edilmiş
gliserofosfoetanolamin (F-PE) in vitro ve in vivo gen nakil potansiyeli göstermiştir.
Bu, d-florine edimliş T lipoplekslerin in vivo uygulamalar için DOPE’nin etkin bir
alternatifi olduğunu göstermektedir.
Şekil 1.13. Nötr lipidlerden gen taşıyıcı tasarımlarında bazı sıkça kullanılan
örnekler: dioleyl phosphatidylethanolamine
(DOPE), cholesterol and dioleoyl phosphatidyl choline (DOPC); A partially
fluorinatedglycerophosphoethanolamine (F-PE),.
Katyonik Lipidler
Gen tedavisinin klinik öncesi araştırmalarda DNA naklini başarılı bir şekilde
gerçekleştiren moleküller arasında katyonik lipidler dikkati çekmektedir (AKHTAR,
et. al., 1991; ZHANG, 2004; AZZAM, et. al., 2004; HART, 2005; IGARASHI, et. al.,
2006). Bu moleküller hidrofobik ve polar grup olmak üzere 2 ayrı kısımdan
oluşmaktadır. DNA transfeksyonu için çok sayıda sentetik katyonik lipid
geliştirilmiştir (Şekil 1.14). Bunlar DNA transfeksyon ajanları adı altında ticari olarak
piyasadan da edinilebilir. Bu moleküller lipidin pozitiv yüklü polar baş grubu ile
DNA’nın negativ yük taşıyan fosfat grubu arasında elektrostatik etkileşmeye neden
olup DNA nanoparçacıklarının oluşmasına neden olmaktadır. DNA nanoparçacıklarla
134
lipidler arasında bu şekilde oluşan kompleks sayesinde, DNA’nın hücresel engelleri
daha kolay aştığı ve hücre kültürü ortamında enzimatik degradasyona daha dirençli
olduğu tespit edilmiştir (ZHANGA, 2004). Bu nanopartiküllerin boyutları 50 ile 1000
nm arasında değişmektedir. DNA kompaktizasyonu çok etkili bir şekilde
gerçekleştirmelerine rağmen, piyasada ticari ürün olarak bulunan birçok katyonik
lipid toksiktir. Sıçan ve makaklarla yapılmış deneylerden elde edilmiş veriler yüksek
dozlarda birkaç defa üst üste uygulandıklarında katyonik lipidlerin akciğer
patolojilerine neden oldukları göstermektedir (AKHTAR, et. al., 1991; ZHANGA,
2004; AZZAM, et. al., 2004; HART, 2005; IGARASHI, et. al., 2006).
135
Polivalent Katyonik Lipidler
DOTAP ve DOTMA’nın gen naklindeki başarısını takiben, birçok başka lipid
hazırlanmıştır. Aralarında, dioktadesilamidoglisilspermin (DOGS veya
ddtransfectamTT) gibi yapıların da örnek olarak gösterilebileceği, polivalent katyonik
lipidler yoğun ilgi çekmişlerdir. Diğer popüler örnekler DOSPA, DPPES, (C8)2Gly
Sper3+ ve (C18)2Sper3+’dir (Şekil 1.15). DOGS, DOTMA’dan DNA ile bağlanma
mekanizması bakımından farklılık göstermektedir. DOGS’un baş grupları poliamin
grubu aracılıyla DNA’nın minor groove ile etkileşmeye girmektedir. DOGS
fazlalığında, DNA’nın paketlendiği, nucleozom benzeri yapı oluşmaktadır. Bundan
farklı olarak, DOTMA sıvı çözeltide lipozomların meydana gelmesine neden
olmaktadır. Bunlar kendiliğinden negativ yüklü DNA molekülleriyle agregatlar
oluşturmaktadır (KOBAYASI, et. al., 2005).
136
Polietilenimin
Polietilenimin (PEI) farklı hücre kültürlerinde ve hayvan modellerinde
oligonükleotidlerin ve plazmid DNA’nın hücre sitozolüne geçişinde etkili rol oynayan
sentetik polimerler grubunun bir bölümünü teşkil etmektedir (Şekil 1.16). Lineer ve
zincirli şeklindeki PEI DNA’yı nanoparçacıklara dönüştürmektedir. DNA
kondanzasyonunda ve transfeksyon etkinliğinde PEI’nin kullanılan şekli ve moleküler
ağırlığı rol oynamaktadır. Fizyolojk pH’da PEI/DNA bileşiklerinin endozomal
degradasyonu daha kolayca aşabildikleri gösterilmiştir. Ancak, bu nanopartiküllerin
çok düşük olan çözünürlülüğü gen naklinde kullanımlarını kısıtlamıştır.
Dendrimerler
Poliamidoamin (PAMAM) ve polipropilenimin (PPI) dendrimerleri (Şekil 1.17)
DNA nanopartiküllerini etkili bir şekilde oluşturma ve DNA naklini kolaylaştırma
kaabiliyetleri dikkati çekmiştir. Lineer ve zincirli polimerlerle kıyaslandıklarında
dendrimerlerin monodispers olmaları ve kontrol edilebilen işlevsel yüzeye sahip
137
olmaları bu molekülleri gen taşıyıcı tasarımlarında kullanılmaları konusu gündeme
getirilmiştir.
Proteinler ve Polipeptidler
Hücrede DNA nanoparçacıkların oluşumu DNA’nın histonlar ve protaminler
gibi katyonik proteinler veya peptidler ile etkileşimi neticesinde
gerçekleştirilmektedir (Şekil 1.18 ve 1.19). Spermde ve bazı virüslerde bulunan DNA
nükleik asitin fosfodiester kısmıyla bağlanabilen Arginine (Arg) zengin bölgeler
içeren protamin tarafından kondanze edilmektedir.
138
Şekil 1.18: (a) Protaminde amino asit dizilişinin şematik çizimi. (b) Argininin
yan gruplarını ayıran alternativ bir yapının gösterimi. Bu şeliyle protaminin DNA ile
etkileşmelere girdiği düşünülmektedir. (c) Protaminin bir diğer olası helikal yapısı.
(Kaynak: F. P. OTTENSMEYER, R. F. WHITING, AND A. P. KORN, Three-
dimensional structure of herring sperm protamine Y-I with the aid of dark field
electron microscopy, Proc. Nat. Acad. Sci. USA, Vol. 72, No. 12, pp. 4953-4955,
December 1975).
139
Şekil 1.19: Hering protaminin (protamine (clupeine) Y-I.) yapısı.
Polimerler.
Kitosan (Chitosan) doğal bir polimer olup glikozidik bağlarla birbirleriyle
bağlanan D-glükozamin ve N-asetil-D-glükozamin moleküllerini içeren iki alt
140
biriminden oluşmaktadır (Şekil 1.21). Nispeten daha az toksiktir ve DNA
nanopartikül oluşmasını takiben transfeksyon etkinliği oldukça yüksektir. Böylece,
kitosan ve çeşitli türevleri gen nakli konusunda gelecek vaat eden bileşikler olarak
görülmektedir.
141
1.3. Taxol® (Paclitaxel).
1.3.1. Kanser Tedavisinde ve Kanserin Önlenmesinde Taxol®’un
Rolü
Konvansiyonel ilâç geliştirmesi genelde deneysel hayvanların ve hücre kültürü
düzeneklerinin kullanıldığı faz-1, faz-2 ve faz-3 olarak adlandırılan aşamaları içeren
klinik öncesi araştırmaları takip etmektedir. Genel olarak da, faz-3 çok sayıda
gönüllünün iştirak ettiği klinik deneylerinden ibarettir. Söz konusu aşamalı prosedür
çoğu zaman komplementer veya alternativ tedavilerle sonuçlanmamaktadır. Buna
ilâve olarak, etkili konsantrasyonları önceden ayarlanabilen total olarak sentezlenmiş
bileşenler dışında, doğal bitkisel kökenli malzemeden izole edilen aktiv olan etken
madde miktarları genelde çok düşüktür. Aynı şekilde, komplementer ve alternativ
terapilerle sonuçlanabilecek klinik öncesi araştırmalar çok nadir olup, double-blind
klinik araştırmalar da son derece nadir olarak uygulanmaktadır (Stohs, S.J., 2005).
Bu tür komplementer ve alternativ terapilerin izlediği aşama ve gelişmelerden farklı
olarak porsuk ağacından (Pacific Yew Tree, Taxus brevifolia, bk. Şekil No: 1.22) izole
edilen ve günümüzde antikanser tedavierinde çok başarılı bir şekilde yoğun olarak
kullanılan Taxol® (Paclitaxel24)’in buluşu ve geliştirilmesi olmuştur.
24
Jenerik ismi (Bk.: Stohs, S.J., 2005). Bu raporumda her iki (ticari ve jenerik) isim de kullanılmıştır.
142
Şekil 1.22.: Porsuk ağacının farklı türleri, Taxus brevifolia, Taxus baccata vs.
(www.turkforum.net; www.conifers.co.nz; home.scarlet.be ve çok prestijli Max-Plank
Enstitüsü-caliban.mpiz-koeln.mpg.de sitelerinden alınmıştır).
25Bk.: Harlan, Jr. W. R., New opportunities and proven approaches in complementary and altenative
medicine research at the National Institutes of Health. J. Altern. Compl. Med., 7, S53, 2001; Wall,
ME.. and Wani, M.C., Camptothecin and taxol: discovery to clinic (13th Bruce F. Caine Memorial
Award Lecture), Cancer Res., 55, 753, 1995; Wall, ME.. and Wani, M.C., Camptothecin and taxol: from
discovery to clinic. J. Ethopharmacol., 51, 239, 1995- Taxol® ‘un geliştirme tarihçesini ve klinik
kullanımını özetleyen bir derlemedir.
143
kabul edilen, T. brevifolia ekstraktlarının 9KB hücrelere karşı yüksek bir
sitotoksisiteye sahip olduğu saptanmıştır (Stohs, S.J., 2005)26.
26 Bk.: Stohs, S.J., Taxol in CCncer Treatment and Chemoprevention. In: Phytopharmaceuticals in
Cancer Chemoprevention, Debasis Bagchi and harry G. Preuss (Eds.), CRC Pres, Boca Raton, London,
New York, Washington D. C., 2005, pp. 519-524.
27 Bk.: Wani, M.E., Taylor, H.L. Wall, M.E., Coggan, P. and Mc Phail, A.T., Plant antitumor agents VI:
the isolation and structure of taxol, a novel antileukemic and antitumor agent from Taxus brevifolia, J.
Am. Chem. Soc. 93, 2325, 1971.
28 Bk.: Fuchs, D. A ve Johnson, R. K. Cytologic evidence that taxol, an antineoplastic from Taxus
brevifolia, acts as a mitotic spindle poison, Cancer Treat. Rep., 62, 1219, 1978.
144
Ancak, daha sonraki araştırmalar söz konusu mekanizmanın mikrotübülleri
stabilize ettiğinden ve bunların tekrar tübüline geri depolimerizasyonunu
engellediğinden, yani kolisin, vinkristin, vinblastin ve podofilotoksin gibi diğer
antimitotik ajanların etki mekanizmalarının aksine çok farklı bir yol takip ettiğini
göstermiştir (Schiff, P. B., et al. 1979; Horwitz, S. B., 1992)29.
Hayvanlar üzerinde deneyler 1982 yılında yapılmış olup, faz-1 klinik aşaması
1983-84, faz-2 ise 1983-86 yıllarında tamamlanmıştır (Wall, M. E. ve Wani, M. C.,
1995; Stohs, S. J., 2005). ABD Ulusal Kanser Enstitüsü (NCI) 1991 yılında yeni ilâç
uygulama şemasını elde ettiğinden dolayı Cooperative Research and Development
Award (CRADA) adlı ödülü Bristol-Myers Squibb şirketine vermiştir.
Taxol® ilk olarak son derece yavaş büyüyen Taxus brevifolia’nın kabuğundan
izole edilmiştir. Taxol® çok düşük miktarlarda bu ağacın kabuğunda bulunmaktadır
ve bundan dolayı uzun süre klinik kullanımı sorun olmuştur. Bu sorun, başka taxus
türlerinde, örneğin T. baccata’nın yapraklarında çok daha yüksek miktarlarda
bulunan baccatin III veya 10-deacetylbaccatin III’ten Taxol®’un yarısentezini
gerçekleştiren Bristol-Myers Squibb şirketince çözülmüştür (Bk.: Şekil 1.24).
Taxol®’un total sentezi ile ilgili bk.: Ek-8. Taxol®’un total sentezi iki ayrı grup
tarafından yapılmıştır. Yapısından da anlaşılacağı üzere (Şekil 1.26), çok sayıdaki
asimetrik C-atomu total sentezi son derece güçleştirmektedir. Taxol®’un söz konusu
total sentezi bu ilâcın pratik olarak stoklanması anlamına gelmemesine rağmen, o
yıllarda Taxol®’un kimyası hakkında önemli bilgiler vermiştir. Bunun dışında,
Taxol®’un analoğu olan Taxotere™ (Docataxel) (Şekil 1.27) hazırlanmıştır, test
edilmiştir ve her ikisinin de klinik olarak kullanılabilecekleri kararına varılmıştır
(Stohs, S. J., 2005).
29Bk.: Schiff, P. B., Fant, J. ve Horwitz, S. B., Promotion of microtubule assembly in vitro by taxol,
Nature, 22, 665, 1979: Horwitz, S. B., Mechanism of action of taxol, Trends Pharmacol. Sci., 13, 134,
1992.
145
rahim karsinom vakalarında ve kombinasyon terapinin başarısızlıkla
sonuçlandığında metastatik hastalık için veya adjuvant kemoterapi sonrası dönemler
için bu ilâç birinci derecede önem kazanmıştır. Bunun dışında, AIDS’e bağlı Kaposi
sarkomlarda ikinci derecede önemlidir (Stohs, S. J., 2005).
146
Şekil 1.23. Taxol’un popülaritesini gösteren bir şekil. Dünya üniversitelerin 80%’inde
kullanılan Genel Kimya ders kitabının kapağında yer almaktadır (Bk.: General,
Organic, and Biochemistry (Hardcover); by Katherine J Denniston, Joseph J
Topping, Robert L Caret, McGraw-Hill Science/Engineering/Math; 4 edition (Mar 4
2003).
147
1.24. Bristol-Myers Squibb tarafından yayımlanan monografi (Kaynak: www.ja-
text.de/Print.php).
148
(Kaynak: www.brandinstitute.com/NEWS/MEDAD_11_04.HTM)
149
1.25. Üst kısım: Kuzey Amerika’da klinik kullanımda olan en popüler ilâçları
gösteren bir kıyaslama tablosu. Alt kısım: Taxol® tedavisinin etkinliği (Kaynak:
www.rmj.ru/articles_3834.htm)31. Bu şekil daha önce verilen Şekil 1.2 ve 1.3 ile
kıyaslanmalıdır.
150
15. Tubiana–Hulin M., Bonneterre J. et al. “Better survival with epirubicin–docetaxel (ET)
combination as first–line chemotherapy in patients with metastatic breast cancer (MBC): final results
of a phase II randomized study.” // Pr. ASCO.– 2003.– Vol. 23.– P182.
16. Горбунова В.А. «Таксаны в новых лекарственных комбинациях». // Мат. Конф. «Новые
противоопухолевые препараты в лечении рака». – Москва.– 28–30 сентября 1999г.
17. Nabholtz J.M., et al. // A phase III trial comparing doxorubicin and docetaxel (AT) to doxorubicin
and cyclophosphamide (AC) as first line therapy for MBC. // Proc. ASCO, 1999; 18:1279.
18. Marty M., et al. // Randomized Phase II trial of the Efficacy and Safety of Transtuzumab Combined
with Docetaxel in Patients with Human Epidermal Growth Factor Receptor Z–Positive Metastatic
Breast Cancer Administered As First–Line Treatment. The M77001 Study Group. // J. Clin. Oncol.
23:4265–4274, 2005.
19. Sato et al. // High pathological response with the combination of docetaxel and transtuzumab as
preoperative systemic treatment in breast cancer patients overexpressing Her2. A multicenter phase II
study of JECBC. // Abctract ESMO 067, 152 p.
20. Nabholtz J.M., Plenkowski T., Mackey J., et al. // Phase III trial comparing TAC (docetaxel,
doxorubicin, cyclophosphamide) with FAC (5–fluororacil, doxorubicin, cyclophosphamide) in the
adjuvant treatment of node positive breast cancer patients: interim analysis of the BCIRG 001 Study.
// Proc. ASCO 2002, ab. 141.
21. Aura A Erazo Valle–Solis et al. // Cost–effectiveness analysis of adjuvant docetaxel, doxorubicin
and cyclophosphamide regimen (TAC) versus 5–fluorouracil, doxorubicin and cyclophosphamide
(FAC) in early breast cancer at the Mexican social security inctitut (IMSS) Mexico. // Abstract ESMO
062, 294 p., 2006.
22. Martin M., Pienkowski T., Mackey J., et al. // Adjuvant docetaxel for node–positive breast cancer.
// N. Engl. J. Med., 2005; 352:2302–13.
31 Bu sonuçlar aşağıdaki yayınlara dayanmaktadır:
1. Pazdur R., Kudelka A.B., Kavanagh J.J., et al. // The taxoids: paclitaxel (Taxol) and docetaxel
(Taxotere). // Cancer Treat. Rev. 1993, 19:351–386.
2. Gelmon K. // The taxoids: paclitaxel and docetexel. // Lancet, 1994, 344:1267–1272.
3. Bissery M.C., Nohynec G., Sanderink G.J., Lavelle F. // Docetaxel (Taxotere): a review of preclinical
and clinical experience. Part 1: preclinical experience. // Anticancer Drugs. 1995, 6:339–368.
4. Hortobagyi G.N. // Recent progress in the clinical development of docetaxel. // Sem. Oncol. 1999,
26 (3 Suppl.9):32–36.
5. Bissery M.C., Guenard D., Gueritte–Volgelein F., Lavelle F. // Experimental antitumor activity of
Taxotere (RP 56976, NSC 628503), a taxol anologue. // Canc. Res. 1991; 51:4845–4852.
6. Harrison S.D., Dykes D.J., Shepherd R.V., Bissery M.C. // Response of human xenografts to
taxotere. // Proc. AACR 1992, 33:526.
7. Bruno R., Hille D., Thomas L., et al. // Population pharmacokinetics/ pharmacodinamics of
docetaxel (Taxotere) in phase II studies. // Proc. ASCO 1995, ab. 147.
8. Fumoleau P., Chevallier B., Kerbrat P., et al. // Current status of taxotere as a new treatment in
breast cancer. // Br. Canc. Res. Treat. 1994; 33:39–46.
9. Cortes J.E., Pazdur R. // Docetaxel. // J. Clin. Oncol., 1995:2643
10. Vikeljia S.J., Baker W.J., Burris H.A. III, et al. // Peridoxine therapy for palmarplantar
erythrodysesthesia associated with taxotere. // N.Nat. Canc. Inst. 1993; 85:1432.
11. New P.Z., Jackson S.E., Rinaldi D., et al. // Peripherial neurotoxicity secondary to docetaxel. //
Neurology 1996; 46:108.
12. Semb K.A., Aamdal S., Oian P. // Capillary protein leak syndrome appears to explain fluid
retention in cancer patients who receive docetaxel treatment. // J. Clin. Oncol. 1998; 16:3426.
13. Lembersky S., Anderson R., Smith A. et al. “Phase II Trial of Doxorubicin and Docetaxel for Locally
Advanced and Metastatic Breast Cancer: Preliminary Results from NSABP BP–57.” // Pr. ASCO.–
2000.– Vol. 19.– abstr. 403.
14. Raab G., Wilke H., Eidtmann H. et al. “Phase II Stady of Docetaxel and Epirubicin as First Line
Chemotherapy in Metastatic Breast Cancer.” // Pr. ASCO.– 2000.– Vol. 19.– abstr. 442.
15. Tubiana–Hulin M., Bonneterre J. et al. “Better survival with epirubicin–docetaxel (ET)
combination as first–line chemotherapy in patients with metastatic breast cancer (MBC): final results
of a phase II randomized study.” // Pr. ASCO.– 2003.– Vol. 23.– P182.
16. Горбунова В.А. «Таксаны в новых лекарственных комбинациях». // Мат. Конф. «Новые
противоопухолевые препараты в лечении рака». – Москва.– 28–30 сентября 1999г.
17. Nabholtz J.M., et al. // A phase III trial comparing doxorubicin and docetaxel (AT) to doxorubicin
and cyclophosphamide (AC) as first line therapy for MBC. // Proc. ASCO, 1999; 18:1279.
151
Şekil: 1.26. Taxol®‘un kimyasal yapısı. Molekülün diterpen kısmı sarı renkle
gösterilmiştir. Daha iyi renkli bir görünüm için bu proje raporumla
birlikte sunduğun CD’ye bakınız. Bu diğer şekiller için de geçerlidir.
18. Marty M., et al. // Randomized Phase II trial of the Efficacy and Safety of Transtuzumab Combined
with Docetaxel in Patients with Human Epidermal Growth Factor Receptor Z–Positive Metastatic
Breast Cancer Administered As First–Line Treatment. The M77001 Study Group. // J. Clin. Oncol.
23:4265–4274, 2005.
19. Sato et al. // High pathological response with the combination of docetaxel and transtuzumab as
preoperative systemic treatment in breast cancer patients overexpressing Her2. A multicenter phase II
study of JECBC. // Abctract ESMO 067, 152 p.
20. Nabholtz J.M., Plenkowski T., Mackey J., et al. // Phase III trial comparing TAC (docetaxel,
doxorubicin, cyclophosphamide) with FAC (5–fluororacil, doxorubicin, cyclophosphamide) in the
adjuvant treatment of node positive breast cancer patients: interim analysis of the BCIRG 001 Study.
// Proc. ASCO 2002, ab. 141.
21. Aura A Erazo Valle–Solis et al. // Cost–effectiveness analysis of adjuvant docetaxel, doxorubicin
and cyclophosphamide regimen (TAC) versus 5–fluorouracil, doxorubicin and cyclophosphamide
(FAC) in early breast cancer at the Mexican social security inctitut (IMSS) Mexico. // Abstract ESMO
062, 294 p., 2006.
22. Martin M., Pienkowski T., Mackey J., et al. // Adjuvant docetaxel for node–positive breast cancer.
// N. Engl. J. Med., 2005; 352:2302–13.
152
1.3.4. Taxol®’un Etki Mekanizması.
Taxol®’un hücresel mikrotübüllerdeki32 bağlanma bölgesi hücresel işlevi
bilinmeyen bir farmakolojik hedeftir. Mikobakteri kaynaklı epotilonlar, deniz yosunu
kaynaklı diskodermolidler ve yumuşak mercanlardan elde edilen elenterobinler ibi
doğal bileşenler, mikrotübüllerdeki bağlanma bölgesine yerleşerek Taxol®’un
sitotoksik etkilerine benzer etki göstermektedirler. Mikrotübülleri stabilize eden
bileşenler adı verilen bu moleküller, mikrotübüllere bağlanarak dinamiklerini bloke
etmekte ve böylece hücre bölünmesini sonlandırmaktadırlar (Bk.: Şekil 1.28-1.31).
Taxol® ve türevleri yumurtalık kanseri, metastatik göğüs kanseri, head and neck
kanseri ve böbrek kanseri tedavilerinde başvurulan başlıca ilâçtır (Bk. özellikle Şekil
1.25. Ayrıca bk.: Şekil 1.2 ve 1.3). GTP aracılıyla Taxol®’un mikrotübüllere bağlanma
noktası olarak mikrotübül lumeninin (boşluğunun) β – tubulin altbirimi
belirlenmiştir (Bk.: Şekil 1.31).
32
Hücre mikrotübülleri hakkında daha ayrıntılı bilgi için Moleküler Hücre Biyolojisi ders kitaplarına
başvurulmalıdır.
153
Şekil. 1.28. Taxol®’un hücre bölünmesi üzerine etkisi (Kaynak:
pubs.rsc.org/ej/CC/2001/b100070p/).
154
Şekil 1. 30. Taxol®’un hücre mikrotübüller üzerinde ve programlanmış hücre
ölümüne (apoptoza) yol açan çeşitli etkileri. (Kaynak:
biologyofcells.blogspot.com/2007/12/microtubu...).
155
Şekil 1.31. Taxol®’un mikrotübül dimerlerine bağlanma şekli (Kaynak:
pubs.rsc.org/ej/CC/2001/b100070p/).
156
Şekil 1.32. Mikrotübül stabilize edici moleküllerin hüceresl mekanizmaları. PtK2
hücrelri during 7 saat boyunca cyclostreptin yokluğunda (A) veya 5 µM (B) ve 10 µM
paclitaxel (C) varlığında. Hücreler daha sonra yıkanıp, bu hücre kültüründe 16 saat
boyunca bu şekilde bırakılmışlardır, kontrol (D), 5 µM cyclostreptin (E) ve 10 µM
paclitaxel(F). (Kaynak: biologyofcells.blogspot.com/2007/12/microtubu...).
33
Aynı gerekçeler diğer ilâçlar için de geçerlidir.
157
sonraları bunların etki mekanizmalarına projemde de olduğu gibi lipid teorileri dahil
edilmiştir34.
Bu projemde de zaten Taxol®‘un bu etki mekanizmalarını aydınlatacak niteliği
taşıyan ek bir öncü hipotez sunulmuştur. Çünkü söz konusu etki mekanizması,
kullanılan tümör hücre kültürü türüne göre de farklılıklar göstermektedir. Projemde
öncü hipotez olarak Taxol®‘un hücre zarının akışkanlığını düzenleyerek ve dolayısıyla
da buradaki ilâç difüzyonlarını ve reseptörlerin dinamiğini kontrol ederek etki
mekanizması teklif edilmiştir. Literatür taraması da gösteriyor ki35, şu ana kadar
böyle bir bağlantı çalışılmamıştır. Bu bakımdan projemin orijinalliği tartışılamaz hale
getirilmiştir. Bu hususları Bilimsel Araştırma Proje Birimine daha projemin ilk sunuş
metninde açıkça ifade edilmiştir. Daha çok ayrıntı için bu proje teklifim
incelenmelidir. Söz konusu hipotezim de normal hücrelerle tümör hücreleri
arasındaki membran akışkanlığında gözlenen farklılıklarına dayanmaktadır36. Bu
konuya ayrıca Yorum bölümünde de ayrıntılı olarak değenilmiştir.
34
Bu konularla ilgili özellikle bk.: Drug-Membrane Interactions. Analysis, Drug Distribution, Modeling. J. K.
Seydel and . Wiese (Eds.)., Methods and Principles in Medicinal Chemistry, Vol. 15, Wiley-VCH Verlag
GmbH, Weinheim, Germany, 2002,
35
Bk.: Ek-5 ve Ek-6.
36
Bu çok önemli konu için bk.: Chapter 9: Membranes in Cancer. In: Howard R. Petty, Molecular Biology of
Membranes. Structure and Function, Plenum Press, New York and London, 1993, pp. 353-374.
158
çıkarak araştırılan maddelerin Taxol® ve türevlerinin bağlanma noktasındaki
sitotoksisitelerini ortaya çıkaracaktır ve böylece yüksek afiniteli bileşenlerinin
tasarımını ve sentezini mümkün kılacaktır. Bu hususlar projemin moleküler hücresel
boyutunu teşkil etmektedir.
159
2. GEREÇ VE YÖNTEM
160
Şekil 2.1. Hücre membranı (www.microscopy-uk.org.uk/.../membranes.html
sitesinden alınmıştır).
161
Şekil 2.2. Biyomembranların günümüzde geçerli olan Singer ve Nicholson modeli
(www.umass.edu/microbio/rasmol/cutlips.htm).
162
Şekil 2.3. Biyolojik membranların yapısı
(www.umass.edu/microbio/rasmol/cutlips.htm).
Şekil 2.4. Biyomembran yapısında yer alan fosfolipidlerden tipik bir görünüm (Bk.:
www.umass.edu/microbio/rasmol/cutlips.htm ve
www.agen.ufl.edu/.../lect/lect_06/lect_06.).
163
Hücre membranların lipid çift katmanları (Şekiller 2.2-2.4) fosfolipidler,
kolesterol ve glikolipidler gibi üç ayrı çeşit membran lipid molekülü içermektedir.
Hücre membranının iç ve dış tek katmanları (monolayers) lipid içeriği bakımından
birbirinden farklıdır. Buna benzer farklı lipid karışımları eukaryotik hücrelerin
çeşitli organel membranlarında da mevcuttur. Böyle bir asimetrik membran lipid
çift katman modeli söz konusu lipidlerin iki boyutlu lipid molekülleri içinde
yerleşmiş membran proteinlerin bulunduğu yapısal tasarımına dayanmaktadır.
Böylece, bazı membran proteinleri işlevlerini yerine getirmek için spesifik baş
gruplarına ihtiyaç duyar. Aynı şekilde, suyun proteinler için bir üç-boyutlu çözücü
rölü oynar ki böylece birçok enzim bu çözeltilerde aktiviteleri için seçici olarak bir
metal iyona gereksinim duyar.
164
Biyolojik membranların iki boyutlu akışkanlar olduğu kavramı membranın
yapı-aktivite ilişkisinin ortaya çıkarılmasında büyük bir rol oynamıştır. Ancak,
membranı sadece lipid denizinde serbestçe yüzen proteinlere dayanan model bir
hayli basitleştirilmiş olduğu ortaya çıkmıştır. Birçok hücre meydana getireceği
işlevin kolaylaştırılması doğrultusunda birçok lipid ve protein molekülü lipid çift
katmanı üzerindeki belli bir yüzeyde yoğunlaştırır. Böylece membran domenler ve
membran dinamiği kavramları geliştirilmiştir. Bu kavramlar, şimdiye kadar
vurgulanan membran proteinlerin öneminin yanı sıra membran lipid türlerinin
oluşturduğu domenlere (lipid rafts) dikkati çekmektedir. Örneğin, birçok lipid
molekülü membran proteinlerden farklı olarak çift katmanı oluşturan iki ayrı tek
katmanlar arasında yer değiştirmektedir. Membran proteinleri ise membran içinde
lateral olarak hareket eder. Sonuç olarak, hem lipidlerin hem de proteinlerin bu
hareketliliği membranın çok dinamik bir yapı olduğu ve hücre membran
akışkanlığının biyolojik önemini ortaya koymuştur. Örneğin, çift katman
viskozitesini laboratuvar deneylerinde suni olarak belli bir seviyenin üzerine
çıkartarak tamamen ortadan kalktığı gözlenmiştir. Lipid çift katmanın akışkanlığı
lipidlerin içeriğine ve ortam ısısına bağlıdır. Böylece, çift katmanın sıvı fazdan jel
faza geçişini gösteren karakteristik freeze noktasında daha kısa hidrokarbon
zincirlerinin veya çift bağ içerildiğinde bu nokta daha düşüktür.
37
Hubbel, W. L. and McConnel, H. M. (1971): Molecular Motion in Spin-Labelled Phospholipids and
Membranes, J. Amer. Chem. Soc., 93: 314-326.
165
araştırmalar neticesinde yağ asitlerinin son kısmında bulunan metil gruplarının
hareketli olduğunu ortaya çıkarılmıştır.
166
Şekil 2.5. (A) Fosfolipid faz değişim geçişleri (phase transitions) ve bunlara
kolesterolün etkisni gösteren bir diferansiyel taramalı kalorimetrik (DSC)
termogram; (B) Fosfolipid konfigürasyonlarının katı ve sıvı fazları.
167
Tablo-2.1. Biyomembranlarda Bulunan Bazı Fosfolipidlerin Faz Değişim Isıları.
168
Lipidlerin sıvı-kristal şekilleri Lα fazını oluştururlar. Katı fazı ise Lβ şekli olarak
adlandırılır. Lβ şeklinde moleküller çift katman eksenine doğru hidrokarbon
zincirlerin tam olarak uzunluğunu muhafaza edip all-trans konfigürasyonu ve
quasi-heksagonal toplaşımlar oluşturur (Şekil 2.5-B).
169
ve sadece lipidlerde görünen olgulardan çok kısa bahsedilecektir38. Lipid fazlarını
etkileyen faktörler kısaca şunlardır.
38
Bu konu ile ilgili daha ayrıntılı bilgi için Fizikokimya ders kitaplarına başvurulmalıdır.
170
sınıfa giren ilâçlardan anestetikler etki mekanizmaları bilinen tek grup olmamakla
birlikte en iyi bilinen bileşenlerdir.
171
bağlanma deneylerinde her zaman göz önünde bulundurulmaktadır. Bu ilâçların
bağlanma afiniteleriyle ilgili farmakokinetik denklemler ve matematik modeller
ortaya konulmuş ve uygulanmakta olmasına rağmen bu konu hala yeterince
çalışılmış değildir.
Daha genel anlamda, bir hayli fazla farmasötik ajanı membranları daha
akışkan veya daha düzensiz hale getirmektedir. Bu özellikle lipofilisitesi yüksek olan
fenol halkaları içeren heterosiklik yapılarda görülmektedir. Biyomembranın daha
akışkan veya daha düzensiz hale gelmesi kuşkusuz membran lipidlerin ve membran
proteinlerin işlevleri üzerine tersinir olmayan önemli etkileri meydana
getirmektedir.
172
Şekil 2.7. Langmuir-Blodgett düzeneklerden genel bir görünüm.
173
Şekil 2.8. DMPE (1,2-Dimyristoyl-sn-glycero-phosphoethanol- amine)
fosfolipidin 20°C’deki izotermi. Air-water ara yüzeyinde DMPE
monomolecular film (monolayer) olarak ortaya çıkan farklı fazlar gösterir.
Görülen plato non-ordered liquid-expanded (LE) fazdan ordered liquid-
condensed (LC) faza geçişten ibarettir. Hidrofilik silikon substratına yavaşça
transferi esnasında DMPE tek katmanın kondanze olduğu noktada basınç
değişimi kırmızı çizgi ile gösterilmiştir.
174
Şekil 2.9. Langmuir-Blodgett tek katmanlardaki bir fosfolipidin uğradığı faz
değişimleri. Tipik bir izoterm gösterilmiştir. Yüzey üzerindeki fosfolipid
moleküllerin hareketliliği açıkça gözükmektedir.
175
Şekil 2.11. Farklı Langmuir-Blodgett tek katman ve çok katman düzenekleri.
176
Tek katman ( Bk.: Şekiller 2.7-2.11)39, birtakım organik moleküllerin sıvı ara
fazına uygulanmasıyla oluşturulur. Projemde uygulanan fosfolipidler genelde
Şekil 2.10 ve Şekil 2.13 gösterildiği şekilde hidrofilik baş kısımları su fazına
doğru, hidrofobik kuyruk kısımları ise gaz (hava) faza doğru yerleşir ve tek
katman bu şekilde oluşturulur. Söz konusu moleküller su yüzeyine40 ilk olarak
uygulandıklarında çok fazla serbestliğe sahip olarak yüksek bir hareketlilik
gösterirler. Bu su üzerinde her moleküle düşen alan çok fazladır ve yüzey
basınç düşüktür. Bu yüzey basınç genelde sensör sistemine bağlı Wilhelmy
palte (Bk.: Şekil 2.10 ve Şekil 2.11) adı verilen düzenekle ölçülür. Yüzeysel
basınç hesaplamalarının matematiksel ifadeleri için özellikle bk.:
www.kibron.com, www.ksvltd.com, www.nima.co.uk43,44. Bu yüzeysel basınç birbirine
karşı hareket ettirilen 2 bariyer sayesinde yükseltilmektedir (Şekiller 2.7-2.11).
Yüzey basıncın çok fazla yükselmeye başladığı bir noktaya varılır ki bu lipidin
sıvı faza geçişini göstermektedir (Bk.: Şekil 2.8 ve Şekil 2.9). Bariyerlerin
birbirine karşı istikamette daha ileri hareket ettirildiklerinde, katı fazın
değişikliğe uğradığı, yüzey basıncın daha hızlı bir şekildeki artışından da
gözlenmektedir (Şekil 2.8).
tampon da denenmiştir.
41 Ayrıca Bk.: Ek-13.
42 Ancak şu anda piyasada satılan modern Langmuir-Blodgett tek katman cihazlarında son derece
uygun software programları yüklenmiş olup söz konusu hesaplamalar interaktiv olarak bilgisayar
üzerinde gösterilmektedir. Bunun için bu proje raporumun Bulgular bölümünde yer alan neticeler ve
buradaki izoterm eğrilerinin bulunduğu çıktılar incelenmelidir.
177
Şekil 2.12. Bir reseptörün Langmuir-Blodgett tek katman üzerinde
imobilizasyonu.
178
2.3. Biyomembran ve Model Membran Araştırmalarında Kullanılan
Başlıca Yöntemler45
45
Bu bölümde projemi inceleyecek olanlara sadece çok kısa ön bilgilerin verilmesi amaçlanmıştır. Biyomembran
düzenekleri ile daha ayrıntılı bilgi edinmek için Moleküler Hücre Biyolojisi, Hücre Fizyolojisi ve Biyofizik
ders kitaplarına başvurulmalıdır.
179
kısım ve Şekil 2.15)46. Bu veziküller bir üç boyut kazandırdığından, yine üç boyutlu
olan doğal hücreye diğer iki model membran sisteminden çok daha iyi bir yaklaşım
teşkil etmektedir. Biyomembran incelemelerine geçmeden önce, araştırılmakta olan
makromoleküllerin ilk önce saflaştırılmış şekillerinin fizikokimyasal özelliklerinin
takip edilmesi gerekmektedir. Bu da çeşitli fizikokimyasal ve biyofiziksel
yaklaşımlarının önemini vurgulamaktadır. Bunlara aşağıda kısaca değinilmiştir.
46
Lipozomlarla ilgili çok ayrıntılı ve güncel bilgilere Ek-9’da yer verilmiştir.
180
Şekil 2.13. Kolloid ve yüzey kimyasal araştırmalarda bir hücre yüzeyini
modellemek için kullanılan düzenekler. Sırasıyla Langmuir-Blodgett tek
katman (monolayer), Black Lipid Films (BLMs) ve lipozom sistmleri
gösterlmiştir.
181
Şekil 2.14. Biyomembran araştırmalarda bir hücre yüzeyini modellemek için
kullanılan düzenekler. Çeşitli tek katmanlı ve çok katmanlı fosfolipid
düzenekleri gösterilmiştir. Burada özellikle farklı BLM formasyonları
vurgulanmıştır.
182
Şekil 2.15. Lipozomların genel yapısı.
183
hakkında çok önemli bilgiler de vermektedir. Nuclear Magnetic Resonance (NMR),
Electron Spin Resonance (ESR) veya Floresans Spektroskopisi vb. gibi yöntemlerin
aksine çok fazla örneğe gereksinim duyulmadığı bu ölçüm yöntemi ayrıca da çok
hacimli etiket moleküllerinin de katılmasını gerektirmemektedir ve “scattering”’ten
kaynaklanan artefaktlar da burada engellenmektedir. Ayrıca, FTIR spektrometresi
katı ve sıvı fazda bulunan örneklerle çalışma fırsatı da sunmaktadır.
184
mikroçiplerin orientasyonu ve toplaşımı için mikroelektronik sanayide de
kullanılmaktadır.
Gaz-sıvı sınırında oluşan yüzeysel basınç veya pozitiv serbest enerji yüzeyler
arasında bu sınırın oluşturulmasının temelini teşkil etmektedir. Bu gibi yüzey
sınırlarının yüzeysel basıncı γ; γ=∆F/∆S olarak ifade edilir. Burada ∆F-serbest
enerjinin değişimi, ∆S ise – yüzey alanının değişimidir.
Γ=-[a/(RT)].(δγ/δa).
185
sonra oluşan yüzeysel basınçtır) adsorbe edilmiş plâkanın yüzeysel basıncı olarak
tayin edilir.
Faz sınırlarında oluşan tek katmanın yüzeyinde ortaya çıkan basıncın yüzeysel
basınca eşit olduğu bir plâka olarak da tasavvur edilebilinir:
YB= γSu-γçözelti
Burada YB-yüzeysel basınç; γSu ve γçözelti – suyun ve çözeltinin yüzeysel
gerilimleridir.
Şekil 2.16. Langmuir-Blodgett tek katmanlarda Wihelmy plate ile ölçülen yüzey
basınç yönteminin bir görünümü. Bu şematik çizim daha önce verilen Şekil
2.10.’a dayanmaktadır.
186
Bu kuvvetler sayesinde plâkanın sıvı yüzeyine teması sağlanmaktadır ve bu
kuvvetin şiddetini mekanik kuvveti elektrik sinyaline dönüştürebilen ve mekanotron
adı verilen bir cihazla ölçülmektedir (Şekil 2.19). Plâkanın ölçülen kütlesi şu şekilde
tayin edilir:
wtoplam = wplâka+γ.cosθp,
Tek katmanın en önemli parametresi lipidin moleküler alanıdır (A.). Diğer bir
değişle bu bir molekülün işgal ettiği alandır. Kondanze olan katmanlardaki A değerin
tayini çift koordinatlı potansiyometre ile ölçülen yüzeysel basınç – tek katman alanı
ilişkisini x-eksenine yerleştirilmesiyle ekstrapolasyonuna dayanmaktadır. Böylece,
monolayer yöntemi ile bir tek katmanda lipidin işgal ettiği alanı ve kesitini
hesaplamak mümkündür. Bu çok önemli bir bilgidir, çünkü doğrudan doğruya doğal
biyolojik hücre membranında çeşitli makromoleküllerinin nasıl paketlendiğini
göstermektedir.
Fosfolipidler için söz konusu kesit lipidin baş kısmının türü ve içerdiği doymuş
veya doymamış yağ asitlerin oranına bağlı olarak değişmektedir. Tek katmanın
187
bileşenleri arasındaki etkileşmelerinin spesifikliği ve ayrıca da moleküllerin hidrofil
kısmı ile subfazın A değerini etkilemektedir. İyonlar ve subfaz moleküllerinin suya
etki ettikleri ve sınır bölgesindeki katmanda lipid baş gruplarının paketlenmelerini de
etkiledikleri bilinmektedir.
188
Şekil 2.17. Polikremnik asidin varlığında diheksadesilfosfatifilkolin ile kolesterol
arasında etkileşmeler: I-Kolesterol-diheksadesilfosfatifilkolin tek katmanın izoterm’i:
1-kolesterol; 10-diheksadesilfosfatifilkolin; 5-kolesterol-diheksadesilfosfatifilkolin 1:1
oranında karışımı; 8-kolesterol-diheksadesilfosfatifilkolin 2:8 oranında karışımları.
Diğer oranda hazırlanan karışımlar arada izoterm eğirleri olarak gösterilmiştir. II.
Tek katman içeriğine bağlı olarak karışımlarının tek katmandaki moleküler alanın
değişmesi: 1-SiO2 grupların varlığına dayanarak 5 mM konsantrasyonundaki
polikremnik asidin varlığında; 2-polikremnik asidin yokluğunda; 3 ve 4-karışım
olarak oluşturulan tek katmanların aditiv moleküler alanlar (additive molecular
areas).
Bir tek katmanda iki bileşiğin karışım oluşturma özelliklerinin tayininde faz
kuralı (the phase rule) uygulanmaktadır. Basıncın ve sıcaklığın veya ortam ısısının
sabit olması koşuluyla izotermler çizilir. Ancak, bu yöntem daha çok malzeme
bilimcileri tarafından uygulandığından ve biyolojik önemi pek olmadığından, bu
189
yaklaşım projemizde öngörülmemiştir. Söz konusu yaklaşım, çözünürlükleri
hakkında bilgi bulunmayan iki ayrı maddenin biyolojik ortamda tek katmandaki
karışım oluşturma özelliklerinin tayininde uygulanmaktadır. Birçok düzenekte
olduğu gibi, projemde hem Taxol®’un, hem de kullandığımız fosfolipidlerin karışım
oranları önceden tasarlanmıştır.
190
Şekil 2.18. Çeşitli lipidlerin tipik π-A izoterm eğrileri.
Farklı lipidlerin tek katmanları için ortam ısısını belli sınırlar içinde değiştiği
koşullarda elde edilen izotermlerde bir plato’nun oluştuğu görülmektedir: Alan (A)
değerinin azalmasıyla yüzeysel basınç değeri hafifçe yükselmektedir. Elde edilen
izoterm eğrilerden biyolojik anlamı çok yüksek olan, bir molekülün modellenen bir
191
hücre yüzeyinde nasıl paketlendiğini gösterir. Bu da, ilâç-hücre etkileşmelerin
araştırmalarında çok önemli bilgiler vermektedir.
Şekil 2.19. Bir Langmuir-Blodgett tek katman cihazının şematik şeması. Bu cihazlarla
ve çalışma prensibiyle ilgili olarak daha detaylı bilgi için bk.: www.langmuir.com veya
www.nima.co.uk. Ayrıca bk.: Ek-12 ve Ek-13.
47
Bk.: Ek-18
192
2.4.10.2. Langmuir-Blodgett Tek Katmanın Oluşturulması.
Langmuir-Blodgett cihazı NIMA Technology Ltd (The Science Park, Coventry
CV4 7EZ, İngiltere; Model 112D) ürünüdür48. Bu cihazı üreten diğer firmalara49
nazaran NIMA Technology Ltd.’in piyasaya sürdüğü son derece popüler ve çok amaçlı
modeller50 ve özellikle de bu firma temsilcilerinin tarafımıza yapmış olduğu çok
düşük fiyat teklifleri bu firma ürününün alınmasında rol oynamıştır. Söz konusu
cihazın teknik özellikleri Ek-12‘de verilmiştir. Bu cihaza diferansiyel taramalı
mikrokalorimetre (DSC), Fourier Transform Infrared (FTIR) Spektpmetresi ve
Floresan Mikroskopi sistemlerinin de uygulanıyor olabilmesi son derece önemlidir ve
çok yönlü ölçümlerin yapılmasını mümkün kılmaktadır. Söz konusu cihaz 40 cm2
esas alanı, 2 elektromekanik olarak hareket ettirilen bariyer, yüzey basınç sensörü,
inverted mikroskopisi için sapphire pencere sistemi, dipper mekanizması ve
bilgisayara bağlı software versyon 5.16 içermektedir.
48
Bk.: Ek-11 ve www.nima.co.uk.
49
Kibron Ltd (www.kibron.com) ve KSV Ltd. (www.ksvltd.com)-Helsinki, Finlandiya.
50
Bk.: Ek-11.
193
2.4.10.4. Diferansiyel Taramalı Kalorimetrik (Differential Scanning
Calorimetry) Ölçümleri.
Lipid vezikülleri ilk önce geleneksel ince tabaka film (thin-film) yöntemine
göre hazırlanmıştır. Bunun için, lipid ve Paclitaxel stock çözeltileri kloroform ile
hazırlanıp, bunlardan istenilen miktarlar balon jojelere aktarılmıştır. İyi bir karışım
elde etmek için bunlar vortekslenip, gaz N2 ile solvent evaporasyonu uygulanmıştır.
Böylece balon jojenin iç cam yüzeyine ince tabaka lipid film oluşturulmuştur. Bu film
gece boyunca vakum desikatör ile muamele edilmiştir ve böylece son kloroform
kalıntı miktarları da uzaklaştırılmıştır. 1ml saf su veya adı geçen tampon ile balon
jojeye aktarılıp 1 dakika boyunca vortekslenmiştir. Balon joje daha sonra söz konusu
lipidin faz değişim ısı noktasından daha yüksek bir sıcaklığa ayarlanan sonikatörde
tutulmuştur. 5-10 dakikalık bir süreyle sonikasyon uygulanmıştır. Daha sonra bu
balon joje shaking su banyosuna 37°C’de 1 saat boyunca bırakılmış ve böylece iyi bir
ilâç-lipid karışımı hazırlanmıştır. DSC ölçümleri Perkin-Elmer Pyris Marka DSC
cihazı ile Orta Doğu Teknik Üniversitesi Merkez Laboratuvarında yapılmıştır.
Referans olarak hermetik kapanabilinen boş alüminyum kaplar kullanılmıştır. Lipid
konsantrasyonu olarak 20 mg/ml kullanılmıştır ve bundan 10 µl lipozom
süspansyonu hermetik alüminyum kaplara konulmuştur ve bunlar böylece
kapatılmıştır. Termogramlar gösterilen sıcaklık aralığında elde edilmiştir.
194
Tablo-2.2. Ön formülasyonlarda öngörülen fizikokimyasal incelemeler*,51.
*(Kaynak: Pharmaceutical Preformulation and Formulation. A Practical Guide from Candidate Drug Selection
to Commercial Dosage Form. Mark Gibson (Ed.), Interpharm/CRC, Boca Raton Fl, 2004, pp. 23).
51
Önformülasyonlar hakkında özellikle bk.: Pharmaceutical Preformulation and Formulation. A Practical
Guide from Candidate Drug Selection to Commercial Dosage Form. Mark Gibson (Ed.), Interpharm/CRC,
Boca Raton Fl, 2004.
195
3. BULGULAR
196
3.1. FTIR Ölçümleri
197
Şekil 3.1. L-α-Fosfatidilkolin’in toplam kızılötesi (IR) spektrumu.
198
Şekil 3.2. Fosfatidilkolin-Paclitaxel™ 1:2 oranındaki kompleks oluşumu.
199
Şekil 3.3. Fosfatidilkolin-Paclitaxel™ 1:3 oranındaki kompleks oluşumu.
200
Şekil 3.4. Fosfatidilkolin-Paclitaxel™ 1:5 oranındaki kompleks oluşumu.
201
Şekil 3.5. Fosfatidilkolin-Paclitaxel™ 1:7 oranındaki kompleks oluşumu.
202
Şekil 3.6. Fosfatidilkolin-Paclitaxel™ 1:10 oranındaki kompleks oluşumu.
203
Şekil 3.7. Fosfatidilkolin-Paclitaxel™ tüm karışımlarınnın üst üste getirildikten sonra görünen toplam IR spektrumları.
204
Şekil 3.8. Fosfatidilkolin-Paclitaxel™ ekvimolar kompleksi. Toplam IR spektrumu verilmiştir.
205
Şekil 3.9. Fosfatidilkolin-Paclitaxel™ ekvimolar kompleksi. 700-1500 cm-1 IR aralığı verilmiştir.
206
Şekil 3.10. Fosfatidilkolin’in toplam IR spektrumu. Farklı cihaz kullanıldığından Şekil 3.1. ile kıyaslanmalıdır.
207
Şekil 3.11. Fosfatidilkolin-Paclitaxel™ ekvimolar (1:1) karışımı. Üstte fosfatidilkolinin tek başına IR spektrumu verilmiştir.
Taxol® ile 1:1 kompleksi ise aşağıdaki IR spektrumudur.
208
Şekil 3.12. Fosfatidilkolin-Paclitaxel™ ekvimolar (1:1) karışımının toplam IR spektrumu.
209
Fig. 3.13. Fosfatidilkolin-Mg2+ ikili bileşenlerinin IR absorpsiyon spektrumları.
210
3.2. Diferansiyel Taramalı Kalorimetre (DSC) Ölçümleri
211
Şekil 3.14. Kontrol olarak Fosfatidilkolin’in tek başına çekilen termogramı. Temodinamik parametreler termogram
üzerinde belirtilmiştir.
212
Şekil 3.15. 1.28% ilâç içeren Fosftidilkolin-Paclitaxel™ karışımın termogramı. Temodinamik parametreler termogram
üzerinde belirtilmiştir.
213
Şekil 3.16. 10% ilâç içeren Fosftidilkolin-Paclitaxel™ karışımın termogramı. Temodinamik parametreler termogram
üzerinde belirtilmiştir.
214
Şekil 3.17. 16% ilâç içeren Fosftidilkolin-Paclitaxel™ karışımın termogramı. Temodinamik parametreler termogram
üzerinde belirtilmiştir.
215
Şekil 3.18. 20% ilâç içeren Fosftidilkolin-Paclitaxel™ karışımın termogramı. Temodinamik parametreler termogram
üzerinde belirtilmiştir.
216
Şekil 3.19. Kontrol olarak Paclitaxel™’in termogramı.
217
3.3. Langmuir-Blodgett Tek Katman Ölçümleri
163
Şekil 3.20 Hava-su (air-water interface) ara yüzeyinin kirliliĝi.
164
Şekil 3.21 Yüzey kirliliĝinin giderilmesi.
165
Şekil 3.22: Yüzeydeki kirliliğin giderilmesi.
166
Şekil 3.23. Yüzeydeki kirliliğin giderilmesi. Basıncın aşamalı olarak
düşürülmesi kirliliğin giderilmesinin işaretidir.
167
Şekil 3.24. Yüzeydeki parçacıklardan kaynaklanan kirliliğin giderilmesi.
Basıncın aşamalı olarak düşürülmesi kirliliğin giderilmesinin işaretidir.
168
Şekil 3.25. Yüzeydeki toz ve parçacık kirliliğinin giderilmesi.
169
Şekil 3.26. Yüzeydeki parçacık ve ortam kirliliğinin giderilmesi.
170
Şekil 3.27. Ölçüm öncesi elde edilen son derece temiz ortamın göstergesi.
Basınç “0”’ra çok yakın bir değerdedir.
171
Şekil 3.28. 0.2 mM Dipalmitoilfosfatidilkolin (DPPC)’in konsantrasyon
profilleri. Konsantrasyonlar yukarıya doĝru iki misli artırılmıştır. Ölçümler
için en yukarıdaki konsantrasyon esas alınmıştır.
172
Şekil 3.29. Kontrol olarak 0.2 mM Taxol®’un tek başına çekilen yüzey basınç-
Alan (π-A) izotermi.
173
Şekil 3.30. DPPC-Taxol®’un 1/5 oranındaki karışımın π-A izotermi. Karışım
yüzey üzerinde oluşturulmuştur.
174
Şekil 3.31. DPPC-Taxol®’un 1/4 oranındaki karışımın π-A izotermi. Karışım
yüzey üzerinde oluşturulmuştur.
175
Şekil 3.32. DPPC-Taxol®’un 1/3 oranındaki karışımın π-A izotermi. Karışım
yüzey üzerinde oluşturulmuştur.
176
Şekil 3.33. DPPC-Taxol®’un 1/2 oranındaki karışımın π-A izotermi. Karışım
yüzey üzerinde oluşturulmuştur.
177
Şekil 3.34. DPPC- Taxol®’un 1/1 oranındaki karışımın π-A izotermi. Karışım
yüzey üzerinde oluşturulmuştur.
178
Şekil 3.35. DPPC- Taxol®’un 1/3 (alt) ve 1/1 (üst) karışım izotermlerinin
karşılaştırılması. Karışımlar yüzey üzerinde oluşturulmuştur.
179
Şekil 3.36. DPPC- Taxol®’un 1/3 ¼ 1/5. Karışımlar yüzey üzerinde
oluşturulmuştur.
180
Şekil 3.37. DPPC- Taxol®’un ½ karışımın alan başına molekül (Area/molecule)
olarak elde edilen izotermi. Karışımlar yüzey üzerinde oluşturulmuştur.
181
Şekil 3.38. DPPC- Taxol®’un 1/3 karışımın alan başına molekül
(Area/molecule) olarak elde edilen izotermi. Karışımlar yüzey üzerinde
oluşturulmuştur.
182
Şekil 3.39. DPPC- Taxol®’un 1/5 karışımın alan başına molekül
(Area/molecule) olarak elde edilen izotermi. Karışımlar yüzey üzerinde
oluşturulmuştur.
183
Şekil 3.40. DPPC- Taxol®’un 1/3 vs ¼ karışımın alan başına molekül
(Area/molecule) olarak elde edilen izotermlerin karşılaştırılması. Karışımlar
yüzey üzerinde oluşturulmuştur.
184
Şekil 3.41. 1/3 vs ¼ oranında hazırlanan DPPC-Taxol® karışımları. Karışımlar
önceden Eppendorf tüplerde hazırlanarak bu şekilde uygulanmıştır.
185
Şekil 3.42. Taxol®-Dipalmitoilfosfatidilkolin (DPPC) 1/8 oranındaki π-A
izotermi, kırılma noktası ve geriye doĝru izotermi.
186
Şekil 3.43. Taxol®-Dipalmitoilfosfatidilkolin (DPPC) 1/4 oranındaki izotermi,
kırılma noktası ve geriye doĝru izotermi.
187
Şekil 3.44. Taxol®-Dipalmitoilfosfatidilkolin (DPPC) 1/2 oranındaki izotermi,
kırılma noktası ve geriye doĝru izotermi.
188
Şekil 3.45. Taxol®-Dipalmitoilfosfatidilkolin (DPPC) 1/2 oranındaki izotermi,
kırılma noktası ve geriye doĝru izotermi.
189
Şekil 3.46.Saf yüzey sinyalinin elde edilmesi.
190
Şekil 3.47. Yüzeyin saflık testi. Son derece temiz bir yüzey elde edilişinin kanıtı.
191
Şekil 3.48. 0.2 mM Dipalmitoilfosfatidilkolin (DPPC)’in π-A izotermi.
192
Şekil 3.49. o.2 mM Dipalmitoilfosfatidilkolin (DPPC)’in kırılma noktasi
ve geriye doĝru izotermi.
193
Şekil 3.50. 1/8 oranındaki Taxol®-DPPC kompleksin izotermi. Karışım
önceden Eppendorf tüplerde hazırlanmıştır.
194
Şekil 3.51. 1/8 oranındaki Taxol®-DPPC kompleksin kırılma noktası ve
geriye doĝru izotermi. Karışım önceden Eppendorf tüplerde
hazırlanmıştır.
195
Şekil 3.52. Taxol®-DPPC 1/8, 1/6, 1/4, 1/2 ve 1/1 (en alt) oranlardaki
izotermleri. Karışım önceden Eppendorf tüplerde hazırlanmıştır.
Düz çizgiler ekstrapolasyonu göstermektedir.
196
Şekil 3.53. 1/6 oranındaki Taxol®-DPPC kompleksin kırılma noktası ve
geriye doĝru izotermi. Karışım önceden Eppendorf tüplerde
hazırlanmıştır.
197
Şekil 3.54. Her deneyden önce elde edilmesi gereken yüzey saflıĝı sinyali.
Bu saflık sinyalinin gayet iyi olmasından, diĝer ölçümlere
geçilebilmektedir.
198
Şekil 3.55. Saf yüzey sinyalinin elde edilmesinden sonra, esas ölçümlere
geçilmeden önce, ilk önce dipalmitoylfosfatidilkolin (DPPC)’in uyumlu
izotermi bu şekilde olmalıdır.
199
Şekil 3.56. Dipalmitoylfosfatidilkolin (DPPC)’in kırılma noktası ve geriye
doĝru izotermi.
200
Şekil 3.57. Taxol®-DPPC (1/4) kompleksin bu konsantrasyondaki
yüzeysel basınç (π-A) izotermi. Karışım önceden Eppendorf tüplerde
hazırlanmıştır.
201
Şekil 3.58. Taxol®-DPPC (1/4) kompleksin bu konsantrasyondaki kırılma
noktası ve geriye doĝru izotermi. Karışım önceden Eppendorf tüplerde
hazırlanmıştır.
202
Şekil 3.59. Taxol®-DPPC (1/2) oranındaki kompleks oluşumunun
yüzeysel basınç izotermi. Karışım önceden Eppendorf tüplerde
hazırlanmıştır.
203
Şekil 3.60. Taxol®-DPPC (1/2) kompleksin bu orandaki kırılma noktası
ve geriye doĝru izotermi. Karışım önceden Eppendorf tüplerde
hazırlanmıştır.
204
Şekil 3.61. Taxol®-DPPC ekvimolar (1/1) oranındaki kompleks
oluşumunun yüzeysel basınç izotermi. Karışım önceden Eppendorf
tüplerde hazırlanmıştır.
205
Şekil 3.62. Taxol®-DPPC ekvimolar (1/1) kompleksin bu orandaki kırılma
noktası ve geriye doĝru izotermi. Karışım önceden Eppendorf tüplerde
hazırlanmıştır.
206
4. TARTIŞMA
Bu projemde, çok etkili bir antikanser ilâcı olan Taxol® (Paclitaxel) ile model
membran fosfolipidler arasında oluşan moleküler etkileşmeler ele alınmıştır103. Bu
konu ile ilgili elde edilecek olan bulgular, daha sonraki aşamalarda yeni ve özellikleri
iyileştirilmiş kemoterapötik formülasyonlarının geliştirilmesini mümkün kılacaktır.
Bu doğrultuda Taxol® ile tümör hücre zarı arasında meydana gelen etkileşmelerinin
incelenmesi amaçlanmıştır. Bunun için tümör hücre yüzeyi Langmuir-Blodgett tek
katman ve fosfolipid yüzeyleriyle modellnmiştir. Bu ölçümlerden elde edilen yüzey
kimyasal parametrelerine dayanarak daha sonra in vivo ortamda ilâç-hücre etkileşim
modellerinin geliştirilmesi amaçlanmıştır. Projemde deneysel tasarım olarak ilk önce
ön fizikokimyasal inceleme yapılmıştır. Bunun bilimsel dayanakları ve gerekçelri
Tablo-4.1.’de verilmiştir. Ayrıca da, bundan önce sunduğum ara raporlarda da bu
hususların önemi vurgulanmıştır. Bu doğrultuda, FTIR spektroskopik ve DSC
termodinamik ölçümleri yapılmıştır. Bu cihazların Fakültemizde bulunmaması
sebebiyle söz konusu ölçümler yeni kurulan Orta Doğu Teknik Üniversitesi Merkezi
Laboratuvarında yapılmıştır.
103
Projenin amacı ile ilgili daha ayrıntılı bilgi için bk.: Bölüm-2: Gereç ve Yöntem.
207
ve amorf şekilleri sabittir (Şekil 4.1). Projemde de, fosfolipidlerle tanınmasını
(recognition) takiben Taxol®’daki morfolojik değişikliklerinin meydana gelip
gelmediği konusu ele alınmıştır.
Kızılötesi (IR) spektroskopisi katı fazların incelenmesi için çok uygun bir
yaklaşımdır, çünkü ölçümler için incelenen maddenin çok az miktarını
gerektirmektedir. Bu projemde, FTIR spektroskopisi fosfolipidlerle tanınma
olayından sonra Taxol®’un meydana gelen morfolojik şekillerin incelenmesi için
uygulanmıştır.
104
Bu konu ile ilgili çok daha ayrıntılı bilgi Nanomedicine dergisine sunduğumuz makalemizde
bulunmaktadır.
208
gitmektedir ki bu da ilâç ile fosfolipid arasında kompleks oluştuğunun bir başka
kanıtıdır. Bu, her yeni ve daha yüksek ilâç konsantrasyonlarının kullanıldığında (Şekil
3.2-3.7; Karbonil IR bandı 1736 cm-1’den→ 1707.39 cm-1’ye kaymaktadır) da
görülmektedir. Ayrıca, 3300-3500 cm-1’deki güçlü bandlar H-bağlarla bağlı olan OH
gruplarına aittir. 2880-3000 cm-1’deki karakteristi 2 band ise çok tipik bir fosfolipid
–CH ve –CH2 gruplarına aittir. İlâç ile fosfolipid arasında kompleks oluşmasını
takiben, söz konusu bandların intansitesinde önemli düşüşlerin olduğu ve ek band
kaymalarının meydana geldiği görülmektedir (Bk.: Şekil 3.1-3.7). Söz konusu
hidroksil bandları 3424 cm-1’den→ 3512 cm-1’ye kaymaktadır. Fosfolipid –CH ve –
CH2 gruplarına ait bandlar ise gittikçe yükselen Taxol® konsantrasyonlarda tamamen
yok olmaktadır (Bk.: Şekil 3.7). İlâcın tek başına ve fosfolipid kompleksindeki IR
spektrumları kıyaslandığında, 1647 cm-1’dekiC=C ve C=C’un shoulder yok olmakta ve
pik hafifçe daralmaktadır. Bu muhtemelen ilâç ile bağ yapması neticesinde, fosfolipid
tarafından alınan konformasyonlarda bir kısıtlamanın meydana geldiğinin işaretidir.
Bu da, Taxol®’un esnkeliğinde (flexibility) bir düşüşün olduğunun göstergesidir.
Ancak, bu bölgede henüz daha açıklanmayan ilâç yapılarının meydana gelebileceğini
de göstermektedir. Bu durumda, bu spektrum bölgesindeki değişikliklerden yola
çıkarak çok sağlıklı bir aypabilmek için “ağı su” (D2O) FTIR ölçüm yöntemi
uygulanmalıdır105.
Şekil 3.13. biyolojik önemi çok büyük olan lipid-metal katyon kompleks
oluşumunu göstermektedir. Burada metal katyonlar membran akışkanlığını
tetikleyen faktörler olarak incelenmiştir. Görüleceği üzere, Mg2+ ‘un sırasıyla fosfat,
Bu konunun önemi için Bk.: Helene Gaussier, Thierry Lefevre, and Muriel Subirade, Binding of
105
Pediocin PA-1 with Anionic Lipid Induces Model Membrane Destabilization. Applied and
Environmental Microbiology, Nov. 2003, Vol. 69, No. 11, 6777–6784.
209
karbonil ve CH2 titreşimlerine etkilerini daha iyi bir şekilde yansıtılması amacıyla üç
ayrı IR spektral bölgeye yer verilmiştir. Bu ilk iki etki, şeklin üst ve orta kısmında yer
almaktadır. Burada fosfatidilkolin üzerinde (1000-1175 cm-1) çok az bir etki
görülmektedir. Bundan farklı olarak H-bağlar ve bağlanmış ve bağlanmamış karbonil
gruplar üzerindeki etki (1635.3 ve 1734.5 cm-1 ‘de) çok daha belirgindir. Karboniller
üzerinde bu etki, karbonil grupların su moleküleriyle azalan etkileşmelere bir cevap
olarak H-bağlardaki azalmalardan kaynaklanmaktadır. Fosfat titreşim bölgesini
takiben 1467.6 cm-1 ‘de yeni bir band ortaya çıkmaktadır. Bu band, heksagonal
paketlemeye geçişi işaret eden önceden daha yüksek olan bağ frekansının
düşürülmesindeki Mg2+ iyonların etkisini göstermektedir. Şeklin alt kısmında yer
alan spektrum, 720 cm-1 ‘de görülen ve değişime uğramamış CH2 rocking
hareketlerine özgü ve lipid zincirin hareketliliğini düşürüldüğünün ve zincir düzenin
artırdığının göstergesi olan sinyalin görülmesine rağmen, lipid CH2 sinyallerinde
sadece çok hafif bir değişiminin meydana geldiğini ve lipid zincir düzeni ile ilgili
bunlardan çok az bilgi alınabileceğini göstermektedir (BINDER ve ZSCHÖRNIG,
2002). Jel fazda bulunan νas PO2- üzerindeki Mg2+’un fosfat gruplarını dehadrasyona
uğratma doğrultusundaki beklenilen etkisi burada görülmemektedir. Bu, 1115 ve 1137
cm-1 ‘de çıkması beklenilen sinyallerin yokluğundan ortaya çıkmaktadır (HAUSER,
1991; BINDER ve ZSCHÖRNIG, 2002). Fosfatidilkolinin karbonil grubunun
absorpsyon spektrumu üzerine ilginç etkilerin meydana geldiği görülmektedir. 1736.6
cm-1 ‘de görülen pik su ile etkileşmeye giren H-bağ ile bağlanmış karbonillerin
bulunduğunu göstermektedir. Mg2+ iyonları νC=O daha düşük dalga numaralarına
doğru götürmektedir. Bu etki, karbonil gruplarının iyonların hidrasyon tabakalarında
yer almalarından dolayı su molekülleri tarafından daha kolayca ulaşabilmelerinden
kaynaklanmaktadır. Buna bir alternativ olarak, bu etkinin lipidlerin polar fazlar arası
bölgede bulunduğundan, beraberinde lipid yapılarının faz değişimlerini de getirdiği,
karbonil gruplarında etkeleşme neticesinde meydana gelen konformasyonel
değişikliklerinden kaynakalanabileceği fikri de geçerli olabilir.
Mg2+ ile bağlanma, ayrıca lipidteki CH2 titreşimlerine de etki eder. Yukarıda
bahsedildiği üzere, yüzeysel su oluşumu, lipid-metal katyon ikilisinin oluşuşumunun
da önemli bir parçasıdır ve etkisi söz konusu spektrumda 3000-4000 cm-1
aralığındaki piklerden görülmektedir. Bu IR absorpsyonu, bu yüzeysel su oluşumuna
210
bağlıdır (POHLE, et. al., 2000). Lipid örneğinde kalan suyun etkisi, L-α-
fosfatidilkolinin difaransiyel taramalı kalorimetrik (DSC) termogramı ile de teyit
edilmiştir106.
Şekil 4.1. Taxol®’un çeşitli katı faz şekilleri. (Bk.:Jeong Hoon Lee, Un-Sook Gi, Jin-Hyun
Kim, Yongae Kim, Seon-Ho Kim, Hunseung Oh, and Bumchan Min. Preparation and
Characterization of Solvent Induced Dihydrated, Anhydrous, and Amorphous
Paclitaxel, Bull. Korean Chem. Soc. 2001, Vol. 22, No. 8, 925-928).
106 Termodinamik teyit ile ilgili yorum ayrıca bu projenin ara raporunda da yer almaktadır.
211
Lipid yapısındaki polar kısmına özgü sinyaller veren C-H absorpsyon
bandlarıyla polar olmayan bölgede bulunan C-H grup titreşimlerinden kaynaklanan
sinyallerin birbiriyle örtüştüğünden, yaklaşımımda söz konusu spektrum
kıyaslamaları sadece Taxol® ve L-α-fosfatidilkolinin sinyallerinin (fosfat, karbonil ve
CH titreşimleri) çakışmadığı IR bölgelerinde yapılmıştır. Bu şekilde ayrıca, ikili
kompleks iki ayrı kompleks oluşumu ile (Taxol®-fosfolipid ve fosfolipid-Mg2+)
karşılaştırılmıştır. Tüm ikili kompleks oluşum IR absorpsyon spektrumları Şekil 3.2-
3.7 ve Tablo-4.1’de verilmiştir.
FTIR ölçümlerinde KBr pellet (tablet) ve sıvı örneklerin önemini vurgulayan ve birbirini tutmaları
107
konusunda yapılan deneylerle ilgili şu kaynaklarda çok önemli protokol ayrıntıları bulunmaktadır:
ANCHORDOQUY, T. J., Dean Allison, S., Molina, M. D. C., Girouard, L. G., and Carson, T. K., Physical
Stability of DNA-Based Therapeutics, Drug Disc. Today, 6, 463-470, (2001).
BANYAY, M., Sarkar, M. and Gräslund, A., A Library of IR Bands of Nucleic Acids in Solution,
Biophys. Chem., 104, 477-488, (2003).
212
BINDER, H., and Zschörnig, O., The Effect of Metal Cations on the Phase Behavior and Hydration
Charactersitics of Phospholipid Membranes, Chem. Phys. Lipids, 115, 39-61, (2002).
BLOOMFIELD, V. A., Crothers, D. M., and Tinoco, I. Jr., Nucleic Acids-Structures, Properties, and
Functions. University Science Books, Sausalito, CA 94965 (2000), Pp: 210-212.
BRUNI, P., Cingolani, F., Iacussi, M., Pierfederici, F. , and Tosi, G., The Effect of Bivalent Metal Ions
on Complexes DNA-Liposome: a FT-IR Study, 565-566, 237-245, (2001).
CLEMENT, J., Keifer, K., Kimpfler, A., Garidel, P., and Peschka-Süss, R., Large-Scale Production of
Lipoplexes With Long Shelf-Life, Eur. J. Pharmaceut. Biopharm., 59, 35-43, (2005).
FORATO, L.A., Bernardes-Filho, R. and Colnago, L.A., Protein Struture in KBr Pellets by Infrared
Spectroscopy, Anal. Biochemistry, 259, 136-141, (1998).
GARIDEL, P., Blume, A., and Hübner, W., A Fourier Transform Infrared Spectroscopic Study of the
Interaction of Alkaline Earth Cations With the Negatively Charged Phospholipid 1,2-dimyristoyl-sn-
glycero-3-phosphoglycerol,. Biochim. Biophys. Acta, 1466, 245-259, (2000).
GAUGER, D.R., Selle, C., Fritzsche, H., and Pohle, W., Chain-Length Dependence of the Hydration
Properties of Saturated Phosphatidylcholines as Revealed by FTIR Spectroscopy, J. Mol. Structure,
565-566, 25-29, (2001).
HACKL, E. V., Kornilova, S. V., Kapinos, L. E., Andrushchenko, V. V., Galkin, Vi L., Grigoriev, D. N.,
and Blagoi, Yu. P., Study of Ca2+, Mn2+ and Cu2+ Binding to DNA in Solution by Means of IR
Spectroscopy, J. Mol. Structure, 408/409, 229-232, (1997).
HAUSER, H., Effect of Inorganic Cations on Phase Transitions, Chem. Phys. Lipids, 57, 309-325,
(1991).
HÜBNER, W. and Blume, A., Interactions at the Lipid-Water Interface, Chem. Phys. Lipids, 96, 99-
123, (1998).
JOHNSTON, S. F., Fourier Transform Infrared – A Constantly Evolving Technology, Ellis Horwood
Limited, (1991).
213
LAI, E., van Zanten, J. H., Evidence of Lipoplex Dissociation in Liquid Formulations, J. Pharm. Sci.,
91, 1225-1232, (2002).
Le BIHAN, T., and Pézolet, M., Study of the Structure and Phase Behavior of
Dipalmitoylphosphatidylcholine by Infrared Spectroscopy: Characterization of the Pretranstion and
Subtransition, Chem. Phys. Lipids, 94, 13-33, (1998).
LEWIS, R. N. A. H., Winter, I., Kriechbaum M., Lohner, K. and McElhaney, R. N. Studies of the
Structure and Organization of Cationic Lipid Bilayer Membranes: Calorimetric, Spectroscopic, and X-
ray Diffraction Studies of Linear Saturated P-O-ethyl Phosphatidylcholines, Biophys. J., 60, 1329-
1342, (2001).
LEWIS, R.N.A.H. and McElhaney, R.N., Fourier Transform Infrared Spectroscopy in The study of
Hydrated Lipids and Lipid Bilayer Membranes. in: H.H. Mantsch and D. Chapman (Eds.), Infrared
Spectroscopy of Biomolecules. Wiley-Liss, New York, (1996), Pp: 159-202.
PEVSNER, A., and Diem, M., IR Spectroscopic Studies of Major Cellular Components. III. Hydration
of Protein, Nucleic Acid, and Phospholpid Films, Biopolymers (Biospectroscopy), 72, 282-289,
(2003).
POHLE, W., Gauger, D.R., Fritzsche, H., Rattay, B., Selle, C., Binder, H., and Böhlıg, H., FTIR-
Spectroscopic Characterization of Phosphocholine-Headgroup Model Compounds, J. Mol. Structure,
563-564, 463-467, (2001).
POHLE, W., Selle, C., Gauger, D. R., Zantl, R., Artzner, F., and Rädler, J. O., FTIR Spectroscopic
Characterization of a Cationc Lipid-DNA Complex and Its Components, Phys. Chem. Chem. Phys., 2,
4642-4650, (2000).
RUTHVEN, N. A., Lewis, H. and McElhaney, R. N., The Structure and Organization of Phospholipid
Bilayers as Revealed by Infrared Spectroscopy, Chem. Phys. Lipids, 96, 9–21, (1998).
SAENGER, W., Principles of Nucleic Acid Structure, Chapter 17: Water and Nucleic Acids. Mir
Publishers, Moscow, (1987), Pp: 63, 393-412 (The Russian translation).
SELLE, C. and Pohle, W., Fourier Transform Infrared Spectroscopy as a Probe for the Study of the
Hydration of Lipid Self-assemblies. II. Water Binding Versus Phase Transitions, Biospectroscopy, 4,
281-294, (1998).
214
SELLE, C., Pohle, W. and Fritzsche, H., FTIR Spectroscopic Features of Lyotropically Induced Phase
Transitions in Phospholipid Model Membranes, J. Mol. Structure, 480-481, 401-405, (1999).
SILVESTRO, L. and Axelsen, P. H., Infrared Spectroscopy of Supported Lipid Monolayer, Bilayer, and
Multibilayer Membranes, Chem. Phys. Lipids, 96, 69-80, (1998).
SORGI, F., and Huang, L., A Dry Powder Formulation for Gene Therapy, Pharm. Res., 12, S266,
(1995).
TAILLANDIER, I.E. and J. Liquier. (2002), in: J.M. Chalmers and Griffith (eds.), Handbook of
Vibrational Spectroscopy, John Wiley & Sons, Chichester, Vol. 5, Chapter 2, Pp. 3465-3480.
van der WEERT, M., Haris, P.I., Hennink, W.E., and Crommelin, D.J.A., Fourier Transform Infrared
Spectrometric Analysis of Protein Conformation: Effect of Sampling Method and Stress Factors, Anal.
Biochemistry, 297, 160-169, (2001).
215
Tablo 4.1 FTIR ölçümlerinde görülen önemli IR band titreşimleri.
Fosfolipid 3424.9 Su band
2922 νs[(CH3)4]
2852.2 νs[(CH3)4]
1736.6 νs[C=O]
700 – 1500 δ[C-H]
1467.4 scissoring δ[(CH2)n]
1378.1 δ[CH2]
1242.6 νas[PO2-]
1091.5 ν[PO2-]
970.4 asimetrik [+N-(CH3)3] stretching
927.0 bölgesi
826.9 ν[C-C-N]
721.8 ν [P(-O-C)n]
rocking ν[(CH2)n]
216
1244 Finger print
708 Finger print
®
Fosfolipid- Taxol 709 Finger print
969 Asimetrik [+N-(CH3)3] stretching
1095 Simetrik νs[PO2-]
1245 Antisimetrik νas[PO2-]
1467 Scissoring CH2δ (hexagonal)
1647 C=O; simetrik alil C=C
1737 C=O stretching
2853 Simetrik νs[(CH3)4]
2923 Simetrik νs[(CH3)4]
3441 H-bağlı OH grupları
217
gitmektedir (Şekil 3.15; 26.16°C→21.68°C), ancak etrafındaki termogram piki
simetrik kalmaktadır. Bu pikin genişliği daralmakatdır. Bu etki, söz konusu faz
değişimi ısı noktasının (Tm) kooperativitesinin arttığını ve fosfolipidlerin
esnekliğinidüşürmektedir. Bu durumda, çok düzenli olan all-trans hidrokarbon
fosfolipid zincir konformasyonu mevcuttur. Daha yüksekbir rotasyon serbestliğe yol
açan gauche (kinked) konformasyon ise söz konusu değildir. Taxol® içeriğinin 10%
faz değişim noktası (Tm) daha düşük değere değil, daha yüksek değerlere gitmektedir
(Şekil 3.16; 26.16°C→28.25°C). 56.19°C’deki ikinci pik artık görülmemektedir. Tm
piki ise simetrik değildir-sağ tarafında ikinci bir ufak pik belirmektedir. Bu da,
Taxol®’un daha yüksek konsantrasyonlarda fosfolipidlere karşı bir şekilde afinitesinin
arttığını göstermektedir. Tm‘e kıyasla glass transition temperature (Tg) pikinde daha
belirgin etkiler görülmektedir. Başka bir deyişle, Tg Taxol® varlığında daha büyük
değişime uğramaktadır. 1.28% Taxol® varlığında, Tg -19.75°C→-22.61°C gitmektedir
ve ayrıca da belirgin bir şekilde genişlemektedir. Aynı neticenin, 10%, 16% ve 20%
görülmesi (Şekil 3.16-3.18) görülmesi ise son derec ilginçtir. Bu neticeler, 0-10%
aralığındaki Taxol® varlığının fosfatidilkolin akışkanlğını arttırmaktadır (Tm‘i
düşürmektedir) ve esas faz değişimi noktasının (Tm) kooperativitesini arttırmaltadır
(faz geçişini daraltmaktadır). 10% Taxol® varlığında ise farklı bir durum öne
çıkmaktadır. Tm yükselmektedir ve 2nci pik yok olmaktadır. Ancak, 16% Taxol®
varlığı akışkan fazın (Tm azalmış durumdadır) tekrar ortaya çıkmasına neden
olmaktadır. Akışkan faz Şekil 4.2’de gösterilmiştir.
218
Şekil 4.2. Fosfolipid çift katmanların akışkanlığının meydana gelmesi.
20% Taxol® varlığında ise sadece Tg üzerindeki etki görülmektedir. Başka bir
deyişle, daha yüksek Taxol® konsantrasyonlarda fosfatidilkolin dispersiyonu daha
akışkan bir hale gelmektedir. Bu noktalarda glass transition noktası (Tg) esas faz
değişimi noktasından (Tm) daha önemli bilgiler vermektedir. Bu neticeler, Taxol®’un
diğer fosfolipid molekülleriyle etkileşmelerini inceleyen araştırmalardaki durumdan
çok farklıdır. Bu egg fosfatidilkolinin diğer fosfatidilkolin türlerine kıyasla farklılıklar
gösterdiğini ortaya çıkarmaktadır. Bu, Taxol®’un yapısından kaynaklanmaktadır (Bk.:
Şekil 1.26). Çok hacimli bir molekül olduğundan, Taxol® fosfolipid moleküllerinin iç
bölgelerine kadar ulaşamaz. Hidrofobik bölgelere penetrasyonu kısıtlıdır ve lipidlerin
ilk birkaç açil zinciri ile bağ yapmaktadır. Ancak, bu durum gerçekten lup olmadığı
paramanyetik özellikleri olan etiketler kullanarak Electron Spin Resonance
Spektroskopisi (ESR) ile teyit edilmelidir.
219
3.27’de gösterilmiştir. Temiz ara yüzeyin elde edilişi özellikle Şekil 3.27’de ve Şekil
3.47’de açıkça görülmektedir-bunun kriteri olarak yüzey basıncın 0 ile 1 arası olması
gerektiği hususu esas alınmaktadır (Bk.: www.nima.co.uk).
220
şekillerde ise söz konusu karışımlar önceden Eppendorf tüplerde hazırlanıp tek
katmana uygulanmıştır. Aynı bölümde, π-A izotermleri, lipidin ulaştığı kırılma
noktası (collapse point) ve geriye doğru izotermleri gösterilmiştir. Bu şekilde molekül
başına düşen alanı (Area/molecule) hesaplamak çok daha kolaylaşmaktadır. Çünkü
bu şekilde monolayer compression-extension eğrileri kıyaslayarak tek katman
üzerindeki lipid molekülünün veya ilâç karışımının ne kadar alan kapsadığını
hesaplamak mümkündür.
Tek başına fosfatidilkolin’den başka bir diğer kontrol eğri de tek başına
Taxol®’un eğrisi elde edilmiştir ve Şekil 3.29’de gösterilmiştir. Görüldüğü üzere,
lipidlere kıyasla Taxol®’un izotermi son derece düzgün bir şekilde ve dalgalanma
göstermeksizin gradient olarak yükselmektedir. Bu da, Taxol®’un yüksek bir
kompresibiliteye sahip olduğunun bir göstergesidir. Başka bir deyişle, air/water ara
yüzeylerde Taxol®’un yüzeysel basıncı lipidlere göre çok daha düşüktür ve bu da
ilâcın çok düşük bir yüzey aktiviteye sahip olduğunu göstermektedir. Yüzey basıncın,
yüzey gerilimin yüzey aktivitesine sahip moleküller tarafından düşürülmesinin ifadesi
olduğundan, Taxol®’un su yüzeyinde ekspansiyonu lipidlere göre çok daha düşük
olduğu hususu ortaya çıkmaktadır. Bu da mantıklıdır, çünkü lipidlerin amfifilik
doğasından dolayı baş gruplaru su yezeyi ile tams etmek durumundadır ve zincirleri
ise hava fazına doğru yönelirler. Taxol® ise çok hidrofobiktir. Lipidler gibi air/water
ara yüzeylerde aynı eğilimi göstermemektedir. Bu yüzden, Taxol® gibi bir molekülün
yüzey basıncını çok daha düşük değerlere götürmektedir.
221
bu projemde elde edilen verilerin geçerliliği ve tekrarlanabiliriliği hususu
vurgulanmaktadır. Ayrıca da, bu tür araştırmalarda farklı cihazların aynı neticeyi
verip vermediğini inceleyerek cihazlar arasında ölçüm hassasiyetinin de kontrol
edilmesi çok önemlidir.
Taxol® ile ilgili projemde elde ettiğim neticelerle bunların kıyaslandığında çok
iyi bir örtüşmenin söz konusu olduğu ortaya çıkmaktadır. İlk önce, Fakültemizde
yaşadığım ortam temizliği sorunu Norveç’teki çok iyi donanımlı üniversite
laboratuvarında da yaşanmıştır. Bu sorun, Şekil 4.3 ve 4.4 izotermlerine de
yansıtılmıştır. Bu çok büyük sorunu minimuma indirmek amacıyla Fakültemize
NIMA Technology’nin ürettiği Langmuir-Blodgett tek katman cihazı108 yanında
sunulan koruyucu konteyner ile alınmıştır. Bu çok tozlu olan 422 No’lu Merkez
Laboratuvarımızdaki ortamdan uzaklaşarak deneylerin temiz bir ortamda
yapılmasında çok faydalı olmuştur. Fakülteye getirdiğim cihazın bazı rakip firmaların
ürettiği (www.kibron.com ve www.ksvltd.com) üstünlükleri de vardır. Örneğin, son
derece “user-friendly” software sayesinde neticeleri doğrudan üst üstte getirip
inceleme fırsatı sunmaktadır. Ancak, yine de bu projemde elde ettiğim verileri Excel®
gibi uygun bir grafik çizim programına dönüştürüp yayın yapmak üzere tekrar
grafikleri elde edilecektir. Fakültemize getirdiğim cihaza ayrıca da çok uygun bir su
sirkülatörü monte edilmiştir. Bu şekilde sıcaklık kontrolü altında Şekil 4.10-4.11’de
gösterilen ortam sıcaklığının önemi bir kez daha vurgulanmıştır. Bu konunun önemi
daha önce çözeltilerin pH kontrolü (Bk. Şekil 4.7) ve 4.8 ve saf suyun kullanılmasının
(Bk.:Şekil 4.9) önemi ile birlikte ara raporlarımda ayrıntılı olarak ifade edilmiştir.
108
Bk.: www.nima.co.uk veya www.langmuir.com.
222
Şekil 4.3. Kibron marka (www.kibron.com) Langmuir-Blodgett cihazıyla yapılmış bir
deney. Ara yüzeyin temizlilik testi gösterilmektedir. Üstte, kirli bir yüzeyin neden
olduğu anlamsız izotemler görülmektedir. Altta verilen oklarla
dpalmitoilfosfatidilserin (DPPS) çok düzgün bir (π-A) izotermi görülmektedir.
223
Şekil 4.4. Kibron marka Langmuir-Blodgett cihazıylayüzey temizliliği testinden sonra
(üstteki eğriler) elde edilen düzgün bir lipid izoterminin elde edilişi (altta).
224
Şekil 4.5. Kibron marka Langmuir-Blodgett cihazıyla elde edilen dipalmitoylphoshpatidyl
choline-chlopromazine (DPPS-chlorpromazine) bileşimlrinin izotermleri. Farklı
orandaki karışımlar gösterilmiştir.
225
Şekil 4.6. Kibron marka Langmuir-Blodgett cihazıyla yapılmış başka bir lipid-
chlopromazine etkileşmeleri deneyleri. Yüzey basınç (π)-moleküler alan (apparent
surface molecular area (MMA)) ilişkisi, oda sıcaklığında çeşitli lipidlerle meydana
gelen etkileşmeler gösterilerek ortaya çıkarılmıştır. 0 (a), 1 (b), 10 (c), 100
(d), and 1000 mM (e) subphase Chlorpromazine konsantrasyonları.
226
Şekil 4.7. Yukarıdaki izotermler üzerie Na+ iyonun etkisi. Deneyler Kibron marka
Langmuir-Blodgett cihazı ile yapılmıştır. Lipid alanındaki artış açıkça görülmektedir.
Lipid olarak DPPS kullanılmıştır ve monolayer’ı oda sıcaklığında uygulanmıştır; (A) 1
mM CPZ and (B) 20 mM CPZ subphase with 0 (a),
2 (b), and 150 (c) mM NaCl.
227
Şekil 4.8. 150 mM NaCl, DPPS izotermler üzerine etkisi. Tüm izotermler plato ile biten
faz değişimi göstermektedir. Kibron marka Langmuir-Blodgett cihazı kullanılmıştır;
0 mM cations (1),
2 mM NaCl (2), 2 mM LiCl (3), 150 mM LiCl (4), and 150 mM NaCl (5).
Söz konusu iyon etkileri aşağıdaki çizimde daha ayrıntılı bir şekilde göterilmiştir109:
109
Burada sadece modelin algılanması için veridiğinden ve daha sonra buna atıfta bulunulmadığında bu şekle
numara verilmemiştir.
228
Şekil 4.9. Milli-Q saf su ile yapılmış tek katman deneyleri. Kibron marka Langmuir-
Blodgett cihazı kullanılmıştır. Diğer ortam parametreleri şunlardır: Surface
pressure/area curve for a DPPS monolayer spread on
milli-Q water (1), 1 mM CPZ (2), 10 mM CPZ (3), 1 mM CPZ
(4), 10 mM CPZ (5), 1 mM CPZ (6), and 10 mM CPZ (7).
10 mM CPZ.
Şekil 4.10. Farklı sıcaklıklarda elde edilen DPPS monolayer izotermleri. Moleküler alanlar
π= 20 mN/m ortam sıcaklığı ıskalasına göre çizilmiştir. Deneyler Kibron marka
Langmuir-Blodgett cihazı ile sıcaklık kontrol sistemi kullanarak yapılmıştır.
229
Şekil 4.11. Farklı sıcaklıklarda yapılan DSPS monolayer izotermleri. Moleküler alan
hesaplamaları π= 20 mN/m’ında yapılmıştır ve ortam sıcaklığı ıskalasına göre
çizilmiştir. Deneyler Kibron marka Langmuir-Blodgett cihazı ile sıcaklık kontrol
sistemi kullanarak yapılmıştır.
Sağda (B) şeklinde verilen model bu projemde elde edilen neticelere bakacak
olursak çok daha muhtemeldir. Bu hususlara daha önce çok detaylı olarak yer
230
verilmiştir. Ayrıca da, bu model projeden kaynaklanacak olan makalelere de
yansıtılacaktır. Bu yüzden, bu konuya burada çok kısa olarak değenilmiştir.
231
Şekil 4.13. Lipidlere dayalı antineoplastik formülasyonlarının geliştirilmesi. (Bk.: Gerben
A. Koning and Gerard C. Krijger, Targeted Multifunctional Lipid-Based Nanocarriers
for Image-Guided Drug Delivery, Anti-Cancer Agents in Medicinal Chemistry, 2007,
7, 425-440).
232
Şekil 4.14. Hücre içi (intraselüler) antikanser formülasyonlarının akıbeti. (Bk.: Gerben A.
Koning and Gerard C. Krijger, Targeted Multifunctional Lipid-Based Nanocarriers for
Image-Guided Drug Delivery, Anti-Cancer Agents in Medicinal Chemistry, 2007, 7,
425-440).
233
Şekil 4.16. Bu projemde de ele alınan antikanser ilâç formülasyonlarının bastleştirilmiş
hazırlanma şemaları.
Şekil No. 4.17. Taxol® gibi çözünürlülük sorunları olan antikanser ilâçlarının
hedeflendirilmiş tedavi uygulamaları (Bk.: Yiyao Liu, Hirokazu Miyoshi and
Michihiro Nakamura, Nanomedicine for drug delivery and imaging: A promising
avenue for cancer therapy and diagnosis using targeted functional nanoparticles, Int.
J. Cancer. 120, 2527–2537 (2007).
.
234
Şekil 4.18 In vivo kanser kemoterapilerde kullanılmak üzere geliştirilmiş hedfelendirlimiş
antikanser tedavi profileri ve biyokonjuge Qdot’ların uygulanma presipleri (Bk.:
Yiyao Liu1, Hirokazu Miyoshi and Michihiro Nakamura, Nanomedicine for drug
delivery and imaging: A promising avenue for cancer therapy and diagnosis using
targeted functional nanoparticles, Int. J. Cancer. 120, 2527–2537 (2007)110.
110
Şekil 4.18-b)’de gösterilen in vivo görüntüleme sisteminin Fakültemize getirilmesi için proje hazırlanmıştır-
bk.: Ek-17.
235
4.6. Hücresel ve Moleküler Biyolojik Boyut
Bu konu, projemin ikinci boyutunu oluşturmaktadır ve daha çok hücresel
biyolojik teorilere dayanarak Taxol®’un günümüzde gerçerli olan etki mekanizmasına
ek bilgiler katmak amacıyla geliştirilmiştir. Bu konu ile ilgili olarak aşağıda bir öncü
hipotez de sunulmuştur. Buradaki modeller, antikanser ilâçların membran
akışkanlığı üzerindeki etkilerine dayanmaktadır (Şekil 4.19-4.20 ve Tablo-4.2-4.4).
Şekil 4.19. Antikanser ilâçların hücresel hedefleri ve kanser ile bağlantı noktaları (Bk.:
Petty, 1993).
236
Tablo-4.2 Hücre zarı akışkanlığı ve kanserle bağlantısı. Tablo DPH floresan
spektroskopik ölçümlere dayanarak yapılmıştır (Bk.: Petty, 1993).
237
Tablo-4.4. Neoplazmik Transformasyona Yol Açan Bazı Membran Proteinleri (Bk.: W.
Petty, 1993).
238
Şekil 4.20. Hücre membranı ve neoplazmik oluşumlarındaki rolü (Bk.: W. Petty, 1993).
239
Şekil 4.21. Taxol®’un sinyal iletim mekanizmalarındaki yeri.
240
Şekil 4.22. Taxol®’un sinyal iletim mekanizmalarındaki yeri. Ceramid’in merkezi rolü
özellikle vurgulanmıştır.
241
kaynaklanmaktadır. Bundan farklı olarak bir de negativ yüklü fosfatidilserin lipidleri
de incelenmiştir. Bunları seçimi de Şekil 4.27’de gösterildiği üzere söz konusu
fosfatidilserininin tümör oluşumlarında önemli olan membran lipid raftlardaki
rolünden kaynaklanmaktadır. Çünkü birçok kanser hücre membranında normal
hücrelerden farklı olarak fosfatidilserin ekspresyonu çok önemli artışlar
göstermektedir.
242
Şekil 4.24. Ceramid’in hücresel fosfolipid metabolizmasındaki merkezi rolünü
gösteren başka bir şema.
243
Şekil 4.25. Ceramid’in hücresel apoptoz olaylarında ve bununla bağlantılı olarak lipid
raftların oluşumundaki rolü.
244
Şekil 4.27. Fosfatidilserin’in antineoplazmik oluşumlarındaki rolü.
245
4.7. Projemde Geliştirilen Tasarımın Diğer Analitik
Uygulamalardaki Yeri
246
kompleks oluşumunun diğer önemli parametrelerini ve özellikle biyolojik neticeleri
olan membran akışkanlığı ve bu bağlamda patolojik durumların ortaya çıkması ile
ilgili konular aydınlatılacaktır.
Bu şekilde kolayca modifiye edilen lipozomlar, sıvı fazı olan ve stasyoner fazı
teşkil eden biyomakromoleküllerin spesifik olarak ayrıştırılması için bir model
oluşturan lipozomun iç hacmini içeren kısım ile bir çeşit sıvı çift fazlı sistem olarak
algılanmaktadır. Böylece, imobilize lipozom kromatografisi sıvı-sıvı partition
kromatografisinin (liquid-liquid partition chromatography) bir çeşidi olarak
görülmektedir. Bu tasarımımızda, lipozomun sıvı iç hacmi ile dış sıvı fazı arasında
çeşitli moleküler ağırlığa sahip maddelere karşı yüksek geçiş özelliklerine sahip olan
vezikül katmanı sayesinde bir faz farklılığı oluşmaktadır. Bu sistem, elektrostatik ve
hidrofobik bağ kuvvetlerini kullanarak konformasyonel değişiminin de meydana
geldiği veya tercihe göre getirilmediği durumlarda ilâçların imobilizasyonunda
kullanılabilmektedir. Projemde, bu bağlamda, bu çift fazlı sistem konformasyona
spesifik olarak veya tercihe göre olmayarak fosfolipidlerle nükleik asitler arasında
kompleks oluşumunun araştırılması konusu, Mg2+ veya diğer çift değerli katyonların
(Me2+) da varlığında ele alınmıştır. Lipidlerin faz değişimi ve faz geçiş sıcaklığının
üzerinde ve altındaki ısı değelerinde çalışarak, bu sistemin termostatik kontrolü de
mümkündür. Ayrıca, lipozom ve farmasötik bileşenlerinin bu yaklaşım sayesinde
değişime uğratılarak lipid membranlarının hidrofobik ve elektrostatik baş gruplarını
(membrane phospholipid head groups) yerel erişimi yükseltilir.
247
stabilize edilen veziküllerin elektrostatik etkileşme kaabiliyetlerini kullanarak
lipozom yüzeyinde ilâç moleküllerinin adsorbsiyonunu gerçekleştirmektir.
Söz konusu lipid fazın içeriğini doğal hücre membranlarda bulunan bileşiklere
benzerlik gösterecek şekilde seçerek ve tampon içeriğini, pH, pI ve T°C gibi
fizikokimyasal parametreleri de bu doğal hücre ortamında ölçülen değerlerde tutarak,
çeşitli lipid’e-bağlı ilâç konformasyonları araştırılabilir. Bu şekilde kovalent olarak
imobilize edilmiş lipozomların stabiliteleri, çeşitli ilâç ve terapötik nükleik asitlerin111
membranlara bağlanma afiniteleri ve fosfolipidlere bağlı nükleik asitlerin
kompaktizasyon özellikleri incelenmektedir. Bu tasarımımız, çok katmanlı
(multilamellar vesicles, MLV) veya tek katmanlı (unilamellar vesicles, ULV)
lipozomların veya veziküllerin kromatografik kolon jel matriksine (chromatographic
gel beads) kovalent bağlama süretiyle enjektör, pompa ve UV-detektör ile donatılmış
yüksek performanslı sıvı kromatografisi (high perfomance liquid chromatography,
HPLC) ile söz konusu fizikokimyasal parametrelerinin incelenmesine dayanmaktadır.
Bu şekilde kovalent112 olarak stabilize edilmiş fosfolipid vezikülleri çok daha
akışkandır ve doğal hücre membranlarına çok daha iyi bir yaklaşım ve modeli teşkil
edip, ilâçların membran akışkanlığı üzerindeki etkilerini incelemek için çok daha
uygun bir sistemdir. Fosfolipidler, jel’e fosfatlarıyla fosfodiester bağ ve aktiv grubun
karbonat kısmıyla nükleofilik fosfat katalizi ile bağlanmaktadır. Biyomembran
ortamına yaklaştığı için imobilize edilmiş veziküllerde heterojen lipid katmanın elde
edilmesi tercih sebebidir. Bu tasarımda, tek lipid veya birkaç lipid karışımının
kullanıldığında genelde elektrostatik ve hidrofobik etkileşmeler meydana
gelmektedir. Böylece, bu tasarım sayesinde membran-ilâç arasında oluşan
kompleksin oluşma kinetiğini de incelemek mümkündür. Ayrıca, bu tasarım, serbest
iyonların ve membrana bağlı olarak işlev yapan çeşitli yüklü deterjanların nükleik asit
kondanzasyonu ve kompaktizasyonu gerçekleştiren ajanlar olarak lipid’e bağlı gen
taşıyıcı tasarımlarda da, fizikokimyasal özellikleri iyileştirilmiş moleküller olarak
111 Günümüzde birçok uluslararası bilimsel terminolojide olduğu gibi, bu projemizde de ilâç ile
terapötik nükleik asit kavramları eş anlamlı olarak kullanılmaktadır.
112 Kovalent bağlanma adı altında burada sadece kromatografik jel matriksine lipozomların bağlanması
kastedilmektedir. Bu yöntem ile ilgili çok sayıda protokol ve tasarım vardır. Projemizde ise yenilik
olarak bu tasarıma dayanarak kovalent olarak imobilize edilmiş lipozomal stasyoner faza bir de
elektrostatik veya hafif kuvvetler veya hidrofobik etkileşmeleri kullanarak çeşitli katyonlar varlığında
ilgili ligandları (ilâç, nükleik asit, protein vs.) bağlayarak elüasyonlarını sağlayarak spesifik olarak bu
makromolekülleri saflaştırılması yer almaktadır.
248
diziliş ve konformasyon’a bağlı nükleik asitlerin saflaştırmasındaki yeri de
incelenebilmektedir.
249
Nükleotid bazlar kromatografik kolon bağlayıcıya (colon linker) şeker, baz
veya fosfat kısmındaki çeşitli pozisyonlarda bağlanmaktadır. Gen transkripsiyonu, ve
translasyounu, virüs-hücre etkileşmeleri, nükleositoplazmik transport ve hücre
bölünmesi gibi çok önemli hücresel olaylarda rol oynayan proteinlerin büyük bir
bölümü öncelikli olarak tek zincirli veya çift zincirli nükleik asit dizilişlerine
bağlanmayı tercih ederler. Bu olaylarda önemli rol oynayan makromoleküller
membrana-bağlı olarak işlev yapmaktadır. Böylece, bu olayların moleküler
mekanizmalarını ortaya çıkarmak, bu kilit moleküllerin saflaştırmasına bağlıdır. Bu
da yeni nükleotid dizilişi ve konformasyona spesifiklik gösteren kromatografik
nükleik asit saflaştırma tasarımlarını zorunlu kılar. Mekanizmaya özgü bir afinite
kromatografi tasarımını şematik olarak geliştirebilmek son derece önemlidir.
İmobilize afinite lipozom-ilaç ve lipozom-nükleik asit kromatografisi konusunda
çalışmalarım yoğun olarak devam etmektedir ve yeni bir araştırma projesi olarak
sunulacaktır.
250
4.7.2. Projenin Devamı Olarak Yapılması Öngörülen Ortak
Çalışmalar
Bu projemle ortaya çıkarılan Taxol®-membran fosfolipid etkileşmelerinden
yola çıkarak burada sunulan modelleri in vivo ortamda denemek. Amacım, bu şekilde
karakterize edilen antikanser ilâç-lipid bileşenlerinin fizikokimyasal parametrelerine
dayanarak bu kontrollü ilâç taşıyıcı tasarımını lipidler aracılıyla gerçekleştirilen in
vivo deneylerde denemek suretiyle iyi ve güvenilir bir model terapötik Taxol®
formülasyonu elde etmek. Bunun için uluslararası düzeyde ortak çalışmalara girmeyi
ümit etmekteyim. Ancak, in vitro ve in vivo ortamda söz konusu formülasyon
çalışmalara girmenin koşulu ilk önce bu formülasyonların fizikokimyasal
karakterizasyonudur ki bunu da projemiz yüzey kimyasal, kolloid ve biyofiziksel
yaklaşımlar kullanarak başarıldığını inanmaktayım. Bu ön verilere dayanarak bu
konuyu çok daha iddialı boyutlara taşımayı arzuluyorum. İleriye yönelik yurt dışı
ortaklarımızla yapmayı planladığımız deneyler kısaca şunlardır:
251
gösterdiğinden, in situ olarak elde edilecek olan neticeleri çok dikkatlice
değerlendirilmeli, çünkü her hücre türü kendine özgü ilâç internalizasyon kinetiği
göstermektedir. Diğer yandan, hücre kültürlerinin kullanılmasının büyük avantajı bu
hücre kültürlerini piyasadan edinebilme kolaylığı ve yapılmakta olan deneylerin
kontrol edilebilme fırsatıdır. Örneğin, hücre kültürü düzeneğini kullanarak kan ve
kan bileşenlerinin (serum, plazma ve çeşitli proteinler) veya farklı reseptörlerin
lipozom-hücre etkileşmelerine etkilerini ortaya çıkarmayı planlamaktayım.
252
Bu uzun vadeli çalışmalara dahil edilebilmemiz için bir önkoşul olan söz
konusu bileşenlerinin fizikokimyasal karakterizasyonu doğrultusunda, ilâç-lipid
kompleks oluşumunun daha mütevazı ancak çok orijinal bir yaklaşım olan FTIR
spektroskopisi, termodinamik ve yüzey kimyasal ölçümleri kullanarak elde etmiş
bulunmaktayım. Bu ölçümlere dayanarak, daha uzun vadeli ve uluslararası boyutu
olan projelere katılmayı ümit ediyorum. Bu konuda daha önce çalıştığım çok iyi
laboratuvar donanımlı araştırma grupları ile temas edilmiş ve çok olumlu yanıtlar
alınmıştır∇. Böylece, projemin ara raporunda da bahsedildiği gibi çalışmalarımızın
nanoteknolojik boyutuna ulaşılmış olunacak ki, bu Avrupa Birliğinin 7ci Çerçeve
Programında proje öncelik sıralamasında ilk yerlerde bulunan bir konu olarak bize
uluslararası projelere de dahil edilmemizi sağlayacaktır ∏.
∇
Bu konu ile ilgili çok kapsamlı uluslararası projem Ek-16’da verilmiştir.
∏
Projemizin uluslararası boyutu ve bu konuda hedeflerimiz ve beklentilerimiz ile ilgili ayrıntılı
gerekçelere ayrıca ara raporumuzda yer verilmişti.
253
Bu modeli test etmek için reserpine ve verapamil gibi birçok kemoduyarlılığı
meydana getiren molekül kullanılabilir. Eğer bunların uygulanması, P-gp
bulundurmayan karsinom hücrelerindeki Taxol®’un birikmesine yol açtıkları tespit
edilebilirse bu teklif edilen mekanizmanın bir kanıtı olarak sunulabilecektir. Çünkü
bu bulgular, kemoduyarlılık yolları üzerinden etki gösteren ve P-gp’inden bağmsız
olarak ortaya çıkan membran geçirgenliğinin artmasına ilişkin başka verilele de
desteklenecektir. Ancak, bunu ortaya çıkarmak çok iyi çalışılmış Taxol®-
biyomembran etkileme incelemelerine dayanmaktadır. Bunların bir başlangıç
nktasını bu proje ile başlamış bulunmkatayız. Bu projemde vurgulanan hususlar
doğrultusunda membran akışkanlığını arttıran bazı moleküller gibi kemoduyarlılığı
arttıran moleküller (chemosensitizers) de doza ve konsantrasyona bağlı olarak söz
konusu akışkanlığının artmasına neden olmaktadır. Bu olgu, örneğin DPH
polarizasyon gibi floresan spektroskopik yöntemlerle hem lipozomlarda hem d ewild-
type ve MDR hayvan ve insan hücre membranları üzerinde test edilebilir. Böylece, bu
tür chemosntitizer moleküllerin lipid katmanlatın geçirgenliğini arttırıcı etkileri ile
anti-kanser ilâçlar karşı başlattıkları sitotoksiste arasında önemli korelasyonlar
bulunmaktadır. Sonuç olarak, bu hipotezde chemosentisizerler aracılıyla
biyomembranların yapılarında akışkanlığın değişime uğraması ve geçirgenliklerinin
artması gibi olayların, bu tür hücrelerde Taxol®’un sitotoksisitesini ortaya
çıkmasında önemli rol oynayabildiklerini teklif edilmeltedir. Bu konuda yapılacak lan
ek incelemelerin yeni tedavi profillerinin de geliştirilmesine katkı sağalayacaktır
(Şekil 4.29).
254
Şekil 4.28. P-glikoprotein (P-gp) membran üzerinden hücre dışına ilâç
moleküllerini pompalayarak kemotedavilerinin etkinliğini önemli ölçüde
düşürmetedir.
255
Şekil 4.29. Antikanser ilâç-tümör hücre etkileşmeleri.
256
4.7.4. Fakültemizde Bundan Sonraki Proje Hedeflerim
Fakültemizde göreve başladığım tarihten hemen sonra, 04.Şubat.2004 günü
bir Fakülte toplantısı düzenlenmiş, bu toplantıda o zamanki yönetim tarafından
tarafıma ve beraber çalıştığım diğer 2 uzman arkadaşıma mevcut laboratuvar
durumumuzun çok kötü olduğundan somut projeler üretmemiz konusunda talimatlar
verilmiştir. Ayrıca da, bu projelerde suiistimalleri engellemek amacıyla kesinlikle
öğretim üyelerinin yazılmaması gerektiği talimatı da tarafımıza verilmiştir. Bana
verilen bu talimatları aynen uygulayıp bu proje hazırlanmıştır. Fakültemizdeki tüm
kürsülerimize hizmet veren Merkez Laboratuvarın mevcut altyapısını güçlendirmek
amacıyla, cihaz alımı ile sonuçlanabilecek bir proje olmasına özen gösterilmiştir.
Cihaz seçiminde de son derece dikkatli davranılmıştır. Her kürsünün istifade
edebileceği bir cihaz projesi hazırlanmıştır. Bu benim Türkiye’de ilk projem
olduğundan daha kısa süreli bir proje olarak hazırlanıp, bu projede elde edilen
bulgulara dayanarak çok daha kapsamlı, uzun vadeli, yüksek bütçeli ve uluslararası
katılımlı bir proje daha hazırlanmıştır (Bk.: Ek-16). Bunun için tarafıma yurt içinden
ve yurt dışından yapılan ortak çalışma başvurularını da (Bk.: Ek-15) değerlendirip
ulusal ve uluslararası proje sponsorlarına başvurulması uygun görülmekteyim. Ancak
bu şekilde, uzun vadeli bir proje desteği ile şu andaki durum (Bk.: Ek-1 ve Ek-2)
iyileştirilebilecektir. Bu doğrultuda, bu projemle alınan Langmuir-Blodgett cihazına
eklenebilecek bazı cihazların alımı ile bu çalışmalarımın niteliği yükseltilebilecektir.
Bu bağlamda, daha 2 sene önce bu cihaza eklemek üzere yine yüzey analizlerde yoğun
olarak kullanılan Atomik Kuvvet Mikroskopu (Atomic Force Microscopy-AFM) veya
yüzeylerde faz değişimlerinin araştırılmasında kullanılan Brewster Angle Microscopy
(BAM) sistemlerinin alınması ile ilgili projeler hazırladım. Ancak, söz konusu
mikroskopi sistemleri temiz bir ortama bağlı olarak çalıştırılmaktadır. Oysa
Fakültemizde henüz daha temiz (tozsuz) bir odamız yoktur. Bu yüzden bu projelerimi
böyle bir odanın yapımından sonrası için ertelenmiştir. O zamana kadar Fakültemize
daha faydalı olabilecek ve çok orijinal alternativler üzerinde çalıştım ve bundan böyle
geliştirmek istediğim laboratuvar donanımını şöyle sıralamaktayım. Tüm ilgili
bröşürler sırasıyla E-17’de verilmiştir.
257
çözeltilerine son derece hassas olarak substratların uygulanmasını sağlamaktadır.
Böyle bir ek sistemin monte edilmesi çalışmalarımızdaki hassasiyeti arttıracaktır.
258
görüntülemek mümkündür. Anlaşılacağı üzere yaşayan hücrelerle çalışmak çok
önemlidir. Ayrıca da, BODIPY türü gibi lipid floresan işaretler kullanarak fosfolipid
veziküllerin (lipozomların) (Bk.: Ek-9) şeklini ve akışkanlığını incelemek mümkün
olmaktadır. Şimdiye kadar adı geçen cihazlar Langmuir-Blodgett tek katman
sistemine doğrudan eklenebilinmektedir. Bu sistem ile elde edilen veriler ve
geliştirilen modeller daha sonra in vivo ortamda uygulanabilmelidir ve geçerlilikleri
ispat edilmelidir.
Buraya kadar adı geçen cihazların her biriyle ilgili uluslararası tecrübem
bulunmaktadır ve herhangi bir eğitim için zaman kaybedilmeyecektir (Ek-18). Ancak,
tüm bu projelerin başarıyla tamamlanması Fakültemizdeki statümün özerkliğine ve
suiistimallerin engellenebilmesine bağlıdır. Herkesin projelere müdahale ettiği ve
suiistimal etmeye çalıştığı bir noktada zaten Avrupa’daki ortaklarımın bunlara
katkıda bulunmaları söz konusu olamaz.
259
5. SONUÇ
Bu projemde, kemoterapilrde yoğun olarak kullanılan Taxol®’un (Paclitaxel’in)
model olarak uygulanan fosfolipid yapılarıyla etkileşmeleri moleküler düzeyde
incelenmiştir. Yüzeyin fizikokimyasal karakterizasyonu ve farklı ilâç-lipid
bileşimlerinin yapı ve termodinamik özelliklerinin aydınlatılması için Langmuir-
Blodgett tek katman, Fourier Transfrom Infrared (FTIR) Spektroskopi ve
Diferansiyel Taramalı Kalorimetrik ölçümlerinde yararlanılmıştır. Örneğin
hazırlanmasının, lipid türünün, ilâç konsantrasyonunun gözlemlenen bu özellikler
üzerinde belirleyici etkileri vardır. Fosfatidilkolin tarafından Taxol®’un tanınması,
lipid baş gruplarınca yüzeyin tanınması, başlangıç, değişim öncesi ve ana faz değişim
dereceleri ve açil zincir gruplaşması gibi sonuçlara yol açarak model membran
yüzeylerinin fiziksel parametreleri üzerinde sıvılaştırıcı ve akışkanlığı arttırıcı etkileri
olduğu ortaya çıkarılmıştır.
260
Ekler Listesi
Ek-19 Özgeçmiş
261
Ek-5: Taxol® (Paclitaxel) İLE İLGİLİ GÜNCEL REFERANSLAR
262
Adv Cancer Res. 2007;98:149-90 ve Song RX. Membrane-initiated steroid
signaling action of estrogen and breast cancer. Semin Reprod Med. 2007
May;25(3):187-97.
263
Berquand A, Mingeot-Leclercq MP, Dufrene YF. Real-time imaging of drug-
membrane interactions by atomic force microscopy. Biochim Biophys Acta. 2004
Aug 30;1664(2):198-205.
Capobianco JO, Zakula D, Frost DJ, Goldman RC, Li L, Klein LL, Lartey PA.
Cellular accumulation, localization, and activity of a synthetic cyclopeptamine in
fungi. Antimicrob Agents Chemother. 1998 Feb; 42(2): 389-93.
264
Carrozzino JM, Khaledi MG. Interaction of basic drugs with lipid bilayers using
liposome electrokinetic chromatography. Pharm Res. 2004 Dec;21(12):2327-35.
265
Chakraborty H, Banerjee R, Sarkar M. Incorporation of NSAIDs in micelles:
implication of structural switchover in drug-membrane interaction. Biophys Chem.
2003 May 1;104(1):315-25.
Charras GT, Coughlin M, Mitchison TJ, Mahadevan L. Life and Times of a Cellular
Bleb. Biophys J. 2007 Oct 5.
Chen WM, Zhang PL, Wu B, Zheng QT. Studies on the chemical constituents of
Taxus yunnanensis. Yao Hsueh Hsueh Pao 1991;26(10):747-54.
Chen YJ, Chen CY, Shen YC, New taxoids from the seeds of taxus chinensis. J Nat
Prod 1999 Jan;62(1):149-51.
Cheung AL, Deng W. Telomere dysfunction, genome instability and cancer. Front
Biosci. 2008 Jan 1;13:2075-90.
Chiquero MJ, Perez-Victoria JM, O'Valle F, Gonzalez-Ros JM, del Moral RG,
Ferragut JA, Castanys S, Gamarro F. Altered drug membrane permeability in a
multidrug-resistant Leishmania tropica line. Biochem Pharmacol. 1998 Jan
15;55(2):131-9.
266
Dittmer DP, Krown SE. Targeted therapy for Kaposi's sarcoma and Kaposi's
sarcoma-associated herpesvirus. Curr Opin Oncol. 2007 Sep;19(5):452-7.
267
Fresta M, Panico AM, Bucolo C, Giannavola C, Puglisi G. Characterization and in-
vivo ocular absorption of liposome-encapsulated acyclovir. J Pharm Pharmacol. 1999
May;51(5):565-76.
Garman KS, Nevins JR, Potti A. Genomic strategies for personalized cancer
therapy. Hum Mol Genet. 2007 Oct 15;16 Spec No. 2:R226-32.
268
Int J Parasitol. 2002 Jul;32(8):1043-51.
Jones RB, et al: Safe Handling of Chemotherapeutic Agents: A Report from the
Mount Sinai Medical Center. Ca-A Cancer Journal for Clinicians 1983; (Sept/Oct)
258-263.
Kozin SV, Gerweck LE. Related. Cytotoxicity of weak electrolytes after the
adaptation of cells to low pH: role of the transmembrane pH gradient. Br J Cancer.
1998 May; 77 (10): 1580-5.
Larsen AK, Lametsch R, Elce JS, Larsen JK, Thomsen B, Larsen MR, Lawson MA,
Greer PA, Ertbjerg P. Genetic disruption of calpain correlates with loss of membrane
blebbing and differential expression of RhoGDI-1, cofilin and tropomyosin. Biochem
J. 2007 Dec 12.
269
Liang J, Kingston DG. Two new taxane diterpenoids from Taxus mairei. J Nat
Prod 1993 Apr;56(4):594-9.
Liang JY, Min ZD, Iinuma M, Tanaka T, Mizuno M, Two new antineoplastic
diterpenes from Taxus mairei. Chem Pharm Bull (Tokyo) 1987 Jun;35(6):2613-4.
Liang Y, Liu LR, Zhang QQ. Structure and degradation property of the PVA-
collagen complex drug membrane. Zhongguo Yi Xue Ke Xue Yuan Xue Bao. 2004
Feb;26(1):18-23.
Liu XY, Yang Q, Kamo N, Miyake J. Effect of liposome type and membrane
fluidity on drug-membrane partitioning analyzed by immobilized liposome
chromatography.
Luxo C, Jurado AS, Custodio JB, Madeira VM. Toxic effects of tamoxifen on the
growth and respiratory activity of Bacillus stearothermophilus. Toxicol In Vitro. 2001
Aug-Oct;15(4-5):303-5.
270
Ma JY, Barger MW, Ma JK, Castranova V. Inhibition of respiratory burst activity
in alveolar macrophages by bisbenzylisoquinoline alkaloids: characterization of drug-
cell interaction. Exp Lung Res. 1992 Nov-Dec;18(6):829-43.
Ma W, Stahlhut RW, Adams TL, Park GL, Evans WA, Blumenthal SG, Gomez GA,
Nieder MH, Hylands PJ. Yunnanxane and its homologous esters from cell cultures of
Taxus chinensis var. mairei. J Nat Prod 1994 Sep;57(9):1320-4.
271
Meng QC, Johansson JS, Eckenhoff RG. Chromatographic approach for
determining the relative membrane permeability of drugs. J Chromatogr B Analyt
Technol Biomed Life Sci. 2002 Jul 5;774(1):89-95.
Middleton DA, Reid DG, Watts A. Combined quantitative and mechanistic study
of drug-membrane interactions using a novel 2H NMR approach. J Pharm Sci. 2004
Feb;93(2):507-14.
Min ZD, Jiang H, Liang JY. Studies on the taxane diterpenes of the heartwood
from Taxus mairei. Yao Hsueh Hsueh Pao 1989;24(9):673-7.
272
Ornskov E, Gottfries J, Erickson M, Folestad S. Experimental modelling of drug
membrane permeability by capillary electrophoresis using liposomes, micelles and
microemulsions. J Pharm Pharmacol. 2005 Apr;57(4):435-42.
Paulussen JJ, Fischer MJ, Zuidam NJ, v Miltenburg JC, de Mol NJ, Janssen LH.
Influence of the antiallergic drug oxatomide and derivatives on membrane structures:
relation with inhibition of calcium influx in rat basophilic leukemia cells.
Rabow AA, Shoemaker RH, Sausville EA, Covell DG. Mining the National
Cancer Institute's tumor-screening database: identification of compounds with
similar cellular activities. J Med Chem. 2002 Feb 14; 45(4): 818-40.
273
and consequences for drug-membrane interactions. Antimicrob Agents Chemother.
2005 Jul;49(7):2677-86.
Robertson IG, Atwell GJ, Baguley BC. The relationship between lipophilic-
hydrophilic balance, uptake and anti-bacteriophage lambda activity of experimental
anti-tumour bisquaternary salts. Chem Biol Interact. 1988; 65(1): 85-95.
Schultz H, Hume J, Zhang de S, Gioannini TL, Weiss JP. A novel role for the
bactericidal/permeability increasing protein in interactions of gram-negative
bacterial outer membrane blebs with dendritic cells. J Immunol. 2007 Aug
15;179(4):2477-84.
274
Semin Hematol. 1999 Jan;36(1 Suppl 1):2-6.
Sharma SV, Settleman J. Oncogene addiction: setting the stage for molecularly
targeted cancer therapy. Genes Dev. 2007 Dec 15;21(24):3214-31.
Sharp SY, O'Neill CF, Rogers P, Boxall FE, Kelland LR. Retention of activity by
the new generation platinum agent AMD0473 in four human tumour cell lines
possessing acquired resistance to oxaliplatin. Eur J Cancer. 2002 Nov;38(17):2309-
15.
Shen YC, Chen CY, Kuo YH. A new taxane diterpenoid from Taxus mairei. J
Nat Prod 1998 Jun 26;61(6):838-40.
Shen YC, Chen CY. Taxane diterpenes from Taxus mairei. Planta Med 1997
Dec;63(6):569-70.
Shen YC, Tai HR, Chen CY. New taxane diterpenoids from the roots of Taxus
mairei. J Nat Prod 1996 Feb;59(2):173-6.
275
Shi QW, Oritani T, Sugiyama T. Three novel bicyclic taxane diterpenoids with
verticillene skeleton from the needles of Chinese yew, Taxus chinensis var. mairei.
Planta Med 1999 May;65(4):356-9.
Shi QW, Oritani T, Sugiyama T. Two bicyclic taxane diterpenoids from the
needles of taxus mairei. Phytochemistry 1999 Feb;50(4):633-6.
276
Thein-Han WW, Stevens WF. Transdermal delivery controlled by a chitosan
membrane. Drug Dev Ind Pharm. 2004 Apr;30(4):397-404.
Uchiyama Y. Apoptosis: The history and trends of its studies. Arch Histol
Cytol. 1995 Jun;58(2):127-37.
Venter BR, Venter JC, Kaplan NO. Affinity isolation of cultured tumor cells by
means of drugs and hormones covalently bound to glass and Sepharose beads. Proc
Natl Acad Sci U S A. 1976 Jun; 73(6): 2013-7.
277
Wang Y. Chromosome instability in yeast and its implications to the study of
human cancer. Front Biosci. 2008 Jan 1;13:2091-102.
Zhang S, Chen WM, Chen YH. Isolation and identification of two new taxane
diterpenes from Taxus chinensis (Pilger)Rehd. Yao Hsueh Hsueh Pao
1992;27(4):268-72.
Zhao L, Feng SS. Effects of lipid chain unsaturation and headgroup type on
molecular interactions between paclitaxel and phospholipid within model
biomembrane. J Colloid Interface Sci. 2005 May 1;285(1):326-35.
278
Zhao L, Feng SS. Effects of cholesterol component on molecular interactions
between paclitaxel and phospholipid within the lipid monolayer at the air-water
interface. J Colloid Interface Sci. 2006 Aug 1;300(1): 314-26.
279
EK-6: GEN AKTARIMI İLE İLGİLİ GÜNCEL REFERANSLAR
280
ADRIAN-SCOTTO M, Vasileva D., Mallet G., Vasilescu D., About Hydration of Mg2+:
a quantum DFT study, Internet Electron. J. Mol. Des., 1, 1-13, (2003).
AKAO T., Fukumoto T., Ihara H., Ito A., Conformational Change in DNA Induced by
Cationic Bilayer Membranes, FEBS Lett., 391 (1-2), 215-8, (1996).
AKHTAR, S., Basu, S., Wickstrom, E., Juliano, R. L., Cationic liposome-mediated
transfection with lipofection reagent Methods of Molecular Biology, 91-98, (1991).
ANGELOVA M. I., Tsoneva I., Interactions of DNA with Giant Liposomes, Chem.
Phys. Lipids, 101, 1, 123-137, (1999).
ANCHORDOQUY, T. J., Dean Allison, S., Molina, M. D. C., Girouard, L. G., and
Carson, T. K., Physical Stability of DNA-Based Therapeutics, Drug Disc. Today, 6,
463-470, (2001).
ANWER K. B,, Rhee G., Mendiratta S.K., Recent Progress in Polymeric Gene Delivery
Systems, Crit. Rev. Ther. Drug Carrier. Syst., 20(4), 249-293, (2003).
AVRAMOVIC-ZIKIC O., Colbow K., Turbidity Changes of Lipid Vesicles Near the
Phase Transition Temperature as an Indication of Fusion, Biochim Biophys Acta, Sep
11, 512(1), 97-104, (1978).
AZZAM T., Domb A. J., Current Developments in Gene Transfection Agents, Curr
Drug Deliv., Apr;1(2), 165-93, (2004).
BALKRISHNAN K., Mehdi S. Q., McConnell H. M., Binding and Mobility of Anti-
Dinitrophenyl Monoclonal Antibodies on Fluid-like Langmuir-Blodgett Phospholipid
Monolayers Containing Dinitrophenylated Phospholipids, Biochim. Biophysic. Acta,
1064, 219-228, (1991).
281
BANYAY, M., Sarkar, M. and Gräslund, A., A Library of IR Bands of Nucleic Acids in
Solution, Biophys. Chem., 104, 477-488, (2003).
BARTOSCH B., Cosset F. L., Strategies for Retargeted Gene Delivery using Vectors
Derived from Lentiviruses, Curr Gene Ther., Dec;4(4), 427-43, (2004).
BINDER, H., and Zschörnig, O., The Effect of Metal Cations on the Phase Behavior
and Hydration Charactersitics of Phospholipid Membranes, Chem. Phys. Lipids, 115,
39-61, (2002).
BRAUN C. S., Kueltzo L. A., Midaugh C. R., Ultraviolet Absorption and Circular
Dichroism Spectroscopy of Nonviral Gene Delivery Complexes, In: Methods in
Molecular Medicine, vol. 65: Nonviral Vectors for Gene Therapy, M. A. Findeis (Ed.),
Humana Press Inc., Totowa, NJ., (2001), pp.253-284.
BRUNI, P., Cingolani, F., Iacussi, M., Pierfederici, F. , and Tosi, G., The Effect of
Bivalent Metal Ions on Complexes DNA-Liposome: a FT-IR Study, 565-566, 237-245,
(2001).
BUELER H.,Adeno-Associated Viral Vectors for Gene Transfer and Gene Therapy,
Biol Chem., Jun;380(6), 613-22, (1999).
BURCKBUCHLER V., Wintgens V., Lecomte S., Percot A., Leborgne C., Danos O.,
Kichler A., Amiel C., DNA Compaction into New DNA Vectors Based on Cyclodextrin
282
Polymer: Surface Enhanced Raman Spectroscopy Characterization, Biopolymers, Apr
5;81(5), 360-70, (2006).
BURTON E. A., Fink D. J., Glorioso J. C., Gene Delivery Using Herpes Simplex Virus
Vectors, DNA Cell Biol., Dec;21(12), 915-36, (2002).
CARACCIOLO G., Pozzi D., Amenitsch H., Caminiti R., Multicomponent Cationic
Lipid-DNA Complex Formation: Role of Lipid Mixing, Langmuir, Dec 6; 21 (25),
11582-7, (2005).
CHABAUD P., Camplo M., Payet D., Serin G., Moreau L., Barthelemy P., Grinstaff M.
W., Cationic Nucleoside Lipids for Gene Delivery, Bioconjug Chem., Mar-Apr;17(2),
466-72, (2006).
CHALIKIAN T. V., Völker G., Plum E., Breslauer K. J., A More Unified Picture for the
Thermodynamics of Nucleic Acid Duplex Melting: A Characterization by Calorimetric
and Volumetric Techniques, Proc. Natl. Acad. Sci. USA, 96, 7853-7858, (1999).
CHONG C. S., Colbow K., Light Scattering and Turbidity Measurements of Lipid
Vesicles, Biochim. Biophys. Acta, 436, 260-282, (1976).
CHU D., Sullivan C. C., Weitzman M. D., Du L., Wolf P. L., Jamieson S. W.,
Thistlethwaite P. A., Direct Comparison of Efficiency and Stability of Gene Transfer
into the Mammalian Heart Using Adeno-Associated Virus Versus Adenovirus
Vectors, J. Thorac Cardiovasc Surg., Sep;126(3), 671-9, (2003).
283
CLEMENT, J., Keifer, K., Kimpfler, A., Garidel, P., and Peschka-Süss, R., Large-Scale
Production of Lipoplexes With Long Shelf-Life, Eur. J. Pharmaceut. Biopharm., 59,
35-43, (2005).
CONWAY J. E., Zolotukhin S., Muzyczka N., Hayward G. S., Byrne B. J.,
Recombinant Adeno-Associated Virus Type 2 Replication and Packaging is Entirely
Supported by a Herpes Simplex Virus Type 1 Amplicon Expressing Rep and Cap., J.
Virol., Nov;71(11), 8780-9, (1997).
DANG J. M., Leong K. W., Natural Polymers for Gene Dlivery and Tissue
Engineering, Adv Drug Deliv Rev., Jun 6; (2006).
de GENNES P-G., Problems of DNA Entry into a Cell, Physica A, 274, 1-7, (1999).
DRITSCHILO, A., Thierry, A.R., Rahman, A., Targeted delivery of DNA by liposomes
and polymers, J. of Contr. Release, 19, 269-274, (1992).
DUGUID J. G., Bloomfield V. A., Aggregation of Melted DNA by Divalent Metal Ion-
Mediated Cross-Linking, Biophys J., 69, 2642-2648, (1995).
EGBARIA K., Weiner N., Hydroxylated Nylon Polymers Hydroxylated Nylons Based
on Unprotected Esterified D-Glucaric Acid by Simple Condensation Reactions, J.
Amer. Chem. Soc., 116, 571-578, (1994).
ESPONDA P., Goldstein M., Witkin S. S., In Vitro Transfection of the Human Vas
Deferens Using DNA-Liposome and DNA-Neutral Lipid Complexes, Fertility and
Sterility, 81;1, 171-175, (2004).
284
FALKNER F. G., Holzer G. W., Vaccinia Viral/Retroviral Chimeric Vectors, Curr
Gene Ther., Dec;4(4), 417-26, (2004).
FLETCHER S., Ahmad A., Perouzel E., Heron A., Miller A. D., Jorgensen M. R., In
Vivo Studies of Dialkynoyl Analogues of DOTAP Demonstrate Improved Gene
Transfer Efficiency of Cationic Liposomes in Mouse Lung, J. Med Chem., Jan 12; 49
(1), 349-57, (2006).
FLETCHER S., Ahmad A., Perouzel E., Jorgensen M. R., Miller A. D., A Dialkynoyl
Analogue of DOPE Improves Gene Transfer of Lower-Charged, Cationic Lipoplexes,
Org Biomol Chem., Jan 21; 4 (2), 196-9, (2005).
FLOTTE T. R., Laube B. L., Gene Therapy in Cystic Fibrosis, Chest., Sep;120(3
Suppl), 124S-131S, (2001).
285
GARIDEL, P., Blume, A., and Hübner, W., A Fourier Transform Infrared
Spectroscopic Study of the Interaction of Alkaline Earth Cations With the Negatively
Charged Phospholipid 1,2-dimyristoyl-sn-glycero-3-phosphoglycerol,. Biochim.
Biophys. Acta, 1466, 245-259, (2000).
GAUGER, D.R., Selle, C., Fritzsche, H., and Pohle, W., Chain-Length Dependence of
the Hydration Properties of Saturated Phosphatidylcholines as Revealed by FTIR
Spectroscopy, J. Mol. Structure, 565-566, 25-29, (2001).
GEILEN C. C., Wieder T., Haase A., Reutter W., Morre D. M., Moore D. J.,
Pharmacokinetic Behavior and Antineoplastic Activity of Liposomal-
Hexadecylphosphocholine, Cancer Chemotherapy & Pharmacology, 34, 393-398,
(1994).
GODBEY W. T., Atala A., In Vitro Systems for Tissue Engineering, Ann N Y Acad Sci.,
Jun;961, 10-26, (2002).
GRDADOLNIK J., Hadzi D., Conformational Effects of Metal Salt Binding to the
Polar Head of Phosphatidylcholines iIvestigated by FTIR Spectroscopy, Chem. Phys.
Lipids, 65, 121-132, (1993).
GUNSTONE F. D., Harwood J. L.and Padley, F. B., The Lipid Handbook, 2nd Ed.,
CRC Pres., (1994).
286
GÜNZLER, H. and Gremlich, H.-U., IR Spectroscopy. An Introduction, Wiley-VCH
Verlag GmbH, 69469, Weinheim (Germany), (2002).
HACKL, E. V., Kornilova, S. V., Kapinos, L. E., Andrushchenko, V. V., Galkin, Vi L.,
Grigoriev, D. N., and Blagoi, Yu. P., Study of Ca2+, Mn2+ and Cu2+ Binding to DNA in
Solution by Means of IR Spectroscopy, J. Mol. Structure, 408/409, 229-232, (1997).
HART S.L. Lipid Carriers for Gene Therapy, Curr Drug Deliv., Oct; 2 (4), 423-8,
(2005).
HAUSER H., Effect of Inorganic Cations on Phase Transitions, Chem. Phys. Lipids ,
57, 309-325, (1991).
HENDRIE P. C., Russell D. W., Gene Targeting with Viral Vectors, Mol Ther.,
Jul;12(1), 9-17, (2005).
HENDRIKS W. T., Ruitenberg M. J., Blits B., Boer G. J., Verhaagen J., Viral Vector-
Mediated Gene Transfer of Neurotrophins to Promote Regeneration of the Injured
Spinal Cord, Prog Brain Res., 146, 451-76, (2004).
HINRICHS W. L., Mancenido F. A., Sanders N. N., Braeckmans K., De Smedt S. C.,
Demeester J., Frijlink H. W., The Choice of a Suitable Oligosaccharide to Prevent
Aggregation of PEGylated Nanoparticles During Freeze Thawing and Freeze Drying,
Int J Pharm., Mar 27; 311 (1-2), 237-44, (2006).
HOLT J. R., Johns D. C., Wang S., Chen Z. Y., Dunn R. J., Marban E., Corey D. P.,
Functional Expression of Exogenous Proteins in Mammalian Sensory Hair Cells
Infected with Adenoviral Vectors, J. Neurophysiol., Apr;81(4), 1881-8, (1999).
HUD N. V. Polak M., DNA – Cation Interactions: The Major and Minor Grooves are
Flexible Ionophores, Curr Opin Struct Biol., 11, 293-301, (2001).
287
HUG P., Slight, R. G., Liposomal delivery as a new approach to transport antisense
oligonucleotides, Gene Regulation, Erickson, R. P. & Izant, G., (Eds.), (1992), Raven
Press, New York., Pp: 147-161.
HÜBNER, W. and Blume, A., Interactions at the Lipid-Water Interface, Chem. Phys.
Lipids, 96, 99-123, (1998).
JANG J. H., Houchin T. L., Shea L. D., Gene Delivery from Polymer Scaffolds for
Tissue Engineering, Expert Rev Med Devices, Sep;1(1),127-38, (2004).
JEWELL C. M., Hays M. E., Kondo Y., Abbott N. L., Lynn D. M., Ferrocene-
Containing Cationic Lipids for the Delivery of DNA: Oxidation State Determines
Transfection Activity, J. Control Release, May 1; 112(1), 129-38, (2006).
JULLIEN L., Cottet H., Hamelin B., Jardy A., Thermodynamic Behaviour of a
Supramolecular System Self-Assembled by Electrostatic Interaction in Aqueous
288
Solution. Results and Theoretical Analysis, J. Phys. Chem. B, 103, 10866-10875,
(1999).
KABANOV A.V., Kabanov V. A., DNA Complexes with Polycations for the Delivery of
Genetic Material into Cells, Bioconjug Chem., Jan-Feb;6(1), 7-20, (1995).
KAPLITT M. G., Makimura H., Defective Viral Vectors as Agents for Gene Transfer in
the Nervous System, J. Neurosci Methods, Jan;71(1), 125-32, (1997).
KARMALI P. P., Majeti B. K., Sreedhar B., Chaudhuri A., In Vitro Gene Transfer
Efficacies and Serum Compatibility Profiles of Novel Mono-, Di-, and Tri-
Histidinylated Cationic Transfection Lipids: A Structure-Activity Investigation,
Bioconjug Chem., Jan-Feb; 17(1):, 59-71, (2006).
KAUFMANN-KOLLE P., Drevs J., Berger M. R., Kotting J., Marschner N., Unger C.,
Eibl H., Topical Administration of Hexadecyl-Phosphocholine in Patients with
Cutaneous Lymphomas: Results of a Phase I/II study, J. of the American Academy of
Dermatology, 29, 963-970, (1993).
KAWAKAMI S., Ito Y., Fumoto S., Yamashita F., Hashida M., Enhanced Gene
Expression in Lung by a Stabilized Lipoplex Using Sodium Chloride for Complex
Formation, J Gene Med., Dec; 7 (12), 1526-33, (2005).
KEILY D. E., Chen, L., Lin T. H., Alkyl Phosphocholine Structure of Glucagon-Like
Peptide (7-36) Amide in a Dodecyl-Phosphocholine Micelle as Determined by 2D
NMR, Biochemistry, 33, 3532-3539, (1994).
KHALIL I. A., Kogure K., Akita H., Harashima H., Uptake Pathways and Subsequent
Intracellular Trafficking in Nonviral Gene Delivery, Pharmacol Rev., Mar; 58(1), 32-
45, (2006).
289
KHARAKOZ D. P., Khusainova R. S., Gorelov A. V., Dawson K. A., Stoichiometry of
Dipalmytoilphosphatidylcholine-DNA Interaction in the Presence of Ca2+: a
Temperature-Scanning Ultrasonic Study, FEBS Lett., 446, 27-29, (1999).
KHAZANOV E., Simberg D., Barenholz Y., Lipoplexes Prepared from Cationic
Liposomes and Mammalian DNA Induce CpG-Independent, Direct Cytotoxic Effects
in Cell Cultures and in Mice, J. Gene Med., (2006).
KOBAYASHI, N., Nishikawa, M., and Takakura, Y., Gene Therapy and Gene Delivery,
In: Drug Delivery: Principles and Applications, Binghe Wang, Teruna Siahaan, and
Richard Soltero (Eds.), John Wiley & Sons, Inc., (2005), Pp: 305-318.
KOOTSTRA, N. A., Verma I. M., Gene Therapy with Viral Vectors, Ann. Rev.
Pharmacol. Toxicol., 43, 413-39, (2003).
KOYNOVA R., Koumanov A., Tenchov B., Metastable Rippled Gel Phase in Saturated
Phosphatidylcholines: Calorimetric and Densitometric Characterization, Biochim.
Biophys. Acta, 1285, 101-108, (1996).
KOYNOVA R., Wang L., Tarahovsky Y., MacDonald R. C., Lipid Phase Control of
DNA Delivery, Bioconjug Chem., Nov-Dec;16 (6), 1335-9, (2005).
LAI, E., van Zanten, J. H., Evidence of Lipoplex Dissociation in Liquid Formulations,
J. Pharm. Sci., 91, 1225-1232, (2002).
LAM M. I., Cullis P. R., Calcium Enhances the Transfection Potency of Plasmid DNA-
Cationic Liposome Complexes, Biochim. Biophys. Acta, 1463, 279-290, (2000).
290
LAMBERT G., Fattal E., Couvreur P., Nanoparticulate Systems for the Delivery of
Antisence Oligonucleotides, Adv. Drug Del. Rev., 47, 99-112, (2001).
Le BIHAN, T., and Pézolet, M., Study of the Structure and Phase Behavior of
Dipalmitoylphosphatidylcholine by Infrared Spectroscopy: Characterization of the
Pretranstion and Subtransition, Chem. Phys. Lipids, 94, 13-33, (1998).
LESERMAN, L., Machy, P., Leonetti, P., Jilhaud, P. G., Degols, G., Lebleu, B.,
Liposomal Drug Delivery System, Polymembrane Preparation ,Vol. 31, 159-160,
(1990).
LEVENTIS R., Silvius J. R., Systemic Gene Expression After Intravenous DNA
Delivery in Adult Mice, Science, 261, 209-211, (1993).
291
LEWIS, R.N.A.H. and McElhaney, R.N., Fourier Transform Infrared Spectroscopy in
The study of Hydrated Lipids and Lipid Bilayer Membranes. in: H.H. Mantsch and D.
Chapman (Eds.), Infrared Spectroscopy of Biomolecules. Wiley-Liss, New York,
(1996), Pp: 159-202.
LIN A. J., Slack N. L., Ahmad A., George C. X., Samuel C. E., Three-Dimensional
Imaging of Lipid Gene-Carriers: Membrane Charge Density Controls Universal
Transfection Behaviour in Lamellar Cationic Liposome-DNA Complexes, Biophys. J.,
84, 3307-3316, (2003).
LIU F., Huang L., Development of Non-Viral Vectors for Systemic Gene Delivery, J.
Contr. Release, 78, 259-266, (2002).
LOHMEYER M., Bittman R., Uptake, Subcellular Distribution and Metabolism of the
Phospholipid Analogue Hexadecylphosphocholine in MCDK Cells, Biochemica et
Biophysica Acta, 1211, 14-22, (1994).
LOPEZ-BARCONS L. A., Polo D., Llorens A., Reig F., Fabra A., Targeted Adriamycin
Delivery to MXT-B2 Metastatic Mammary Carcinoma Cells by Transferrin
Liposomes: Effect of Adriamycin ADR-to-Lipid Ratio, Oncol Rep., Nov; 14 (5), 1337-
43, (2005).
292
LOSER P., Huser A., Hillgenberg M., Kumin D., Both G. W., Hofmann C., Advances
in the Development of Non-Human Viral DNA-Vectors for Gene Delivery, Curr Gene
Ther., May;2(2), 161-71, (2002).
MAH C., Byrne B. J., Flotte T. R., Virus-Based Gene Delivery Systems, Clin
Pharmacokinet., 41(12), 901-11, (2002).
MAHESHRI N., Koerber J. T., Kaspar B. K., Schaffer D. V., Directed Evolution of
Adeno-Associated Virus Yields Enhanced Gene Delivery Vectors, Nat Biotechnol.,
Feb;24(2):198-204, (2006).
MARUYAMA, K., Kennel, S. & Huang, L., Liposomes designed to avoid the
reticuloendothelial system, Progress in Clinical and Biological Research, 343, 85-93,
(1990).
MATSUZAKİ K. O., Murase K., Sugishita S., Yoneyama K., Akada M., Ueha A.,
Nakamura Kobayashi S., Optical Characterization of Liposomes by Right Angle Light
Scattering and Turbidity Measurement, Biochim. Biophys. Acta, 1467, 219-226,
(2000).
MAXWELL I. H., Spitzer A. L., Long C. J., Maxwell F., Autonomous Parvovirus
Transduction of a Gene Under Control of Tissue-Specific or Inducible Promoters,
Gene Ther., Jan;3(1), 28-36, (1996).
293
McCULLOUGH, H. N, Juliano, R. L., Liposomes: a pulmonary perspective,
In:Liposomes as Drug Carriers, Gregoriadis, G., (Ed.), (1988), Pp: 679-694.
Measured by Total Internal Reflection Fluorescence Microscopy, Biophys. J., 58,
1235-1249, (1990).
MEIDAN V. M, Glezer J., Salomon S., Sidi Y., Barenholz Y., Cohen J. S., Lilling G.,
Specific Lipoplex-Mediated Antisense Against Bcl-2 in Breast Cancer Cells: A
Comparison Between Different Formulations, J. Liposome Res., Mar;16(1), 27-43,
(2006).
MEL'NIKOV S. M., Dias R., Mel'nikova Y. S., Marques E. F., Miguel M. G., Lindman
B., DNA Conformational Dynamics in the Presence of Catanionic Mixtures, FEBS
Lett., 453, 113-118, (1999).
METZ M. Z., Best D. M., Kane S. E., Harvey Murine Sarcoma Virus/MDR1 Retroviral
Vectors: Efficient Virus Production and Foreign Gene Transduction Using MDR1 as a
Selectable Marker, Virology, Apr 20;208(2), 634-43, (1995).
MIHALKO P., Schreier, H., Abra, R. M., Liposomes for pulmonary applications, In:
Modern Medicine of Canada, Volume 45, (1990), Pp: 233-237.
MILLER A. D., Nonviral Liposomes. Methods Mol. Med., 90, 107-38, (2004).
MOHR L., Geissler M., Gene Therapy: New Developments, Schweiz Rundsch Med
Prax., Dec 18;91(51-52), 2227-35, (2002).
294
MORET-TATAY I., Sanmartin I., Marco F. M., Diaz J., Alino S. F., Nonviral
Therapeutic Cell Vaccine Mediates Potent Antitumor Effects, Vaccine, May 1; 24(18),
3937-45, (2006).
MÖNKKÖNEN J., Urtti A., Lipid Fusion in Oligonucleotide and Gene Delivery with
Cationic Lipids, Adv. Drug Deliv. Rev., 34, 37-49, (1998).
NICOLAU, C. & Cudd, A., Interactions of antisense DNA oligonucleotide analogs with
phospholipid membranes (liposomes), Nucleic Acids Research, 19, 5551-5559, (1991).
OKADA T., Caplen N. J., Ramsey W. J., Onodera M., Shimazaki K., Nomoto T., Ajalli
R., Wildner O., Morris J., Kume A., Hamada H., Blaese R. M., Ozawa K., In situ
Generation of Pseudotyped Retroviral Progeny by Adenovirus-Mediated
Transduction of Tumor Cells Enhances the Killing Effect of HSV-tk Suicide Gene
Therapy In Vitro and In Vivo, J. Gene Med., Mar;6(3),288-99, (2004).
OPANASOPIT P., Nishikawa M., Hashida M., Factors Affecting Drug and Gene
Delivery: Effects of Interaction with Blood Components, Crit Rev Ther Drug Carrier
Syst., 19(3), 191-233, (2002).
PAASONEN L., Korhonen M., Yliperttula M., Urtti A., Epidermal Cell Culture Model
with Tight Stratum Corneum as a Tool for Dermal Gene Delivery Studies, Int J
Pharm., Jan 13; 307 (2), 188-93, (2006).
PALMER J. A., Branston R. H., Lilley C. E., Robinson M. J., Groutsi F., Smith J.,
Latchman D. S., Coffin R.S., Development and Optimization of Herpes Simplex Virus
295
Vectors for Multiple Long-Term Gene Delivery to the Peripheral Nervous System, J.
Virol., Jun;74(12), 5604-18, (2000).
PASSINI M. A., Watson D. J., Wolfe J. H., Gene Delivery to the Mouse Brain with
Adeno-Associated Virus, Methods Mol Biol.,;246, 225-36, (2004).
PEETERS L., Sanders N. N., Braeckmans K., Boussery K., Van de Voorde J., De
Smedt S. C., Demeester J., Vitreous: A Barrier to Nonviral Ocular Gene Therapy,
Invest Ophthalmol Vis Sci., Oct; 46 (10), 3553-61, (2005).
PELISEK J., Gaedtke L., DeRouchey J., Walker G. F., Nikol S., Wagner E., Optimized
Lipopolyplex Formulations for Gene Transfer to Human Colon Carcinoma Cells
Under In Vitro Conditions, J Gene Med., Feb; 8 (2), 186-97, (2006).
PETERS A. R., Dekker, N., van den Berg, L., Boelens, R., Kaptein, R., Slotboom, A. J.,
de Haas G. H., Antitumor ether lipids and alkyl phosphocholines, Drugs of the
Future, 19, 1021-1037, (1994).
PHILLIP R., Liggitt D., Phillip M., Dazin P., Debs R., Liposomes as carriers of DNA,
Crit. Rev. Ther. Drug Carr. Syst., 6, 239-271, (1989).
296
POHLE, W., Gauger, D.R., Fritzsche, H., Rattay, B., Selle, C., Binder, H., and Böhlıg,
H., FTIR-Spectroscopic Characterization of Phosphocholine-Headgroup Model
Compounds, J. Mol. Structure, 563-564, 463-467, (2001).
POHLE, W., Selle, C., Gauger, D. R., Zantl, R., Artzner, F., and Rädler, J. O., FTIR
Spectroscopic Characterization of a Cationc Lipid-DNA Complex and Its
Components, Phys. Chem. Chem. Phys., 2, 4642-4650, (2000).
RASMUSSEN U. B., Benchaibi M., Meyer V., Schlesinger Y., Schughart K, Novel
Human Gene Transfer Vectors: Evaluation of Wild-Type and Recombinant Animal
Adenoviruses in Human-Derived Cells, Hum Gene Ther., Nov 1;10(16), 2587-99,
(1999).
REMAUT K., Lucas B., Braeckmans K., Sanders N. N., Demeester J., De Smedt S. C.
Protection of Oligonucleotides Against Nucleases by Pegylated and Non-Pegylated
Liposomes as Studied by Fluorescence Correlation Spectroscopy, J. Control Release,
Dec 10; 110 (1), 212-26, (2005).
RITTER T., Lehmann M., Volk H. D., Improvements in Gene Therapy: Averting the
Immune Response to Adenoviral Vectors, BioDrugs,;16(1),3-10, (2002).
ROBBINS P. D., Ghivizzani S. C., Viral Vectors for Gene Therapy, Pharmacol Ther.,
Oct; 80(1), 35-47, (1998).
ROMANCZUK H., Galer C. E., Zabner J., Barsomian G., Wadsworth S. C., O'Riordan
C. R., Modification of an Adenoviral Vector with Biologically Selected Peptides: A
Novel Strategy for Gene Delivery to Cells of Choice, Hum Gene Ther., Nov 1;10(16),
2615-26, (1999).
ROMOREN K., Fjeld X. T., Poleo A. B., Smistad G., Thu B. J., Evensen O.,
Transfection Efficiency and Cytotoxicity of Cationic Liposomes in Primary Cultures of
Rainbow Trout (Oncorhynchus mykiss) gill cells, Biochim Biophys Acta, Nov 10; 1717
(1), 50-7, (2005). BOULANGER C., Di Giorgio C., Vierling P., Synthesis of Acridine-
Nuclear Localization Signal (NLS) Conjugates and Evaluation of Their Impact on
297
Lipoplex and Polyplex-Based Transfection, Eur J Med Chem., Dec; 40 (12), 1295-306,
(2005).
RUTHVEN, N. A., Lewis, H. and McElhaney, R. N., The Structure and Organization
of Phospholipid Bilayers as Revealed by Infrared Spectroscopy, Chem. Phys. Lipids,
96, 9–21, (1998).
SALVATI A., Ciani L., Ristori S., Martini G., Masi A., Arcangeli A., Physico-Chemical
Characterization and Transfection Efficacy of Cationic Liposomes Containing the
pEGFP Plasmid, Biophys Chem., Apr 20; 121 (1), 21-9, (2006).
SANTEL A., Aleku M., Keil O., Endruschat J., Esche V., Durieux B., Loffler K.,
Fechtner M., Rohl T., Fisch G., Dames S., Arnold W., Giese K., Klippel A., Kaufmann
J., RNA Interference in the Mouse Vascular Endothelium by Systemic Administration
of siRNA-Lipoplexes for Cancer Therapy, Gene Ther., Apr 20, (2006).
SARAF A., Mikos A. G., Gene Delivery Strategies for Cartilage Tissue Engineering,
Adv Drug Deliv Rev., Jun 9, (2006).
SATO Y., Nomura S.-I., Yoshikawa K., Enhanced Uptake of Giant DNA in Cell-Sized
Liposomes, Chem, Phys. Lett., 380, 279-285, (2003).
SAVVA M., Chen P., Aljaberi A., Selvi B., Spelios M., In Vitro Lipofection with Novel
Asymmetric Series of 1,2-dialkoylamidopropane-Based Cytofectins Containing Single
Symmetric Bis-(2-dimethylaminoethane) Polar Headgroups, Bioconjug Chem., Nov-
Dec;16 (6), 1411-22, (2005).
298
SELLE, C. and Pohle, W., Fourier Transform Infrared Spectroscopy as a Probe for the
Study of the Hydration of Lipid Self-assemblies. II. Water Binding Versus Phase
Transitions, Biospectroscopy, 4, 281-294, (1998).
SELLE, C., Pohle, W. and Fritzsche, H., FTIR Spectroscopic Features of Lyotropically
Induced Phase Transitions in Phospholipid Model Membranes, J. Mol. Structure,
480-481, 401-405, (1999).
SHEK P. N., Barber R. F., Jurimaromet, M., Topical Applications of Liposomes, In:
Liposomes as a topical drug delivery system, Polym. Mater. Sci. Eng., 63, 59-63,
(1990).
SILMAN N. J., Fooks A. R., Biophysical Targeting of Adenovirus Vectors for Gene
Therapy, Curr Opin Mol Ther., Oct;2(5), 524-31, (2000).
SIMOES S., Filipe A., Faneca H., Mano M., Penacho N., Duzgunes N., de Lima M. P.,
Cationic Liposomes for Gene Delivery, Expert Opin Drug Deliv., Mar;2 (2), 237-54,
(2005).
SINGH M., Ariatti M., A Cationic Cytofectin with Long Spacer Mediates Favourable
Transfection in Transformed Human Epithelial Cells, Int J Pharm., Feb 17; 309 (1-2),
189-98, (2006).
SORGI, F., and Huang, L., A Dry Powder Formulation for Gene Therapy, Pharm.
Res., 12, S266, (1995).
SMALL D., Handbook of Lipid Research Vol. 4, The Physical Chemistry of Lipids,
Plenum Pres, (1986).
299
SMITH J. G., Walzem R. L., German G. B., Liposomes as Agents of DNA Transfer,
Biochim. Biophys. Acta, 1154, 327-340, (1993).
SOROKIN V. A., Valeyev V. A., Gladchenko G. O., Blagoi Yu. P., Features of the
Interaction of Bivalent Metal Ions with Homopolynucleotides in the Multichain
Conformation, Biophysics, 1994; 39,5, 821-832, (1996).
STEBELSKA K., Dubielecka P. M., Sikorski A. F., The Effect of PS Content on the
Ability of Natural Membranes to Fuse with Positively Charged Liposomes and
Lipoplexes, J. Membr Biol., Aug; 206(3), 203-14, (2005).
STONE D., David A., Bolognani F., Lowenstein P. R., Castro M. G., Viral Vectors for
Gene Delivery and Gene Therapy Within the Endocrine System, J. Endocrinol.,
Feb;164(2), 103-18, (2000).
STRAYER D. S., Viral Gene Delivery, Expert Opin Investig Drugs., Dec;8(12), 2159-
2172, (1999).
300
SÜLEYMANOĞLU, E., A Nanoscale Polynucleotide-Neutral Liposome Self-
Assemblies Formulated for Therapeutic Gene Delivery, Electron. J. Biomed., 2, 13-35,
(2004).
TAILLANDIER, I.E. and J. Liquier. (2002), in: J.M. Chalmers and Griffith (eds.),
Handbook of Vibrational Spectroscopy, John Wiley & Sons, Chichester, Vol. 5,
Chapter 2, Pp. 3465-3480.
TAKAHASHI T., Harada A., Emi N., Kono K., Preparation of Efficient Gene Carriers
Using a Polyamidoamine Dendron-Bearing Lipid: Improvement of Serum Resistance,
Bioconjug Chem., Sep-Oct; 16 (5), 1160-5, (2005).
TALSMA, H & Crommelin, D. J. A., Liposomes as Drug Delivery Systems, Part III:
Stabilization, Pharmaceutical Technology, Volume 17, (1992), Pp: 48-59.
TALSMA, H. & Cormmelin, D. J. A., Liposomes as Drug Delivery Systems, Part II:
Characterization, Pharmaceutical Technology, Volume 16, (1992), Pp: 52-58.
TARAHOVSKY Y. S., Khusainova R. S., Gorelov A. V., Nikolaeva T. I., Deev A. A.,
Dawson A. K., Ivanitsky G. R., DNA Initiates Polymorphic Structural Transitions in
Lecithin, FEBS Lett., 390, 133-136, (1996).
TATULIAN S. A., Gordeliy V. I., Sokolova A. E., Syrykh A.G., A Neutron Diffraction
Study of the Ions on Phospholipid Membrane Interactions, Biochim. Biophys. Acta,
1070, 143-151, (1991).
301
TEMPLETON N S., Gene and Cell Therapy-Therapeutic Mechanisms and Strategies,
2nd Ed., Marcel Dekker, (2003).
TEMPLETON N. S., Liposomal Delivery of Nucleic Acids In Vivo. DNA Cell Biol., 12,
857-867, (2002).
THIERRY A. R., Abes S., Resina S., Travo A., Richard J. P., Prevot P., Lebleu B.,
Comparison of Basic Peptides- and Lipid-Based Strategies for the Delivery of Splice
Correcting Oligonucleotides, Biochim Biophys Acta, Mar; 1758 (3), 364-74., (2006).
UHRIKOVA D., Rapp G., Kunst B. H., Balgavy P., Interaction of DNA with DPPC
Bilayers in the Presence of Mg (II) Ions, 1998; EMBL DESY Outstation – Hamburg;
Project No: ML-98-6.
van der WEERT, M., Haris, P.I., Hennink, W.E., and Crommelin, D.J.A., Fourier
Transform Infrared Spectrometric Analysis of Protein Conformation: Effect of
Sampling Method and Stress Factors, Anal. Biochemistry, 297, 160-169, (2001).
302
WALTHER W., Stein U., Viral Vectors for Gene Transfer: A Review of Their Use in
the Treatment of Human Diseases, Drugs, Aug;60(2), 249-71, (2000).
WANG X. T., Liu P. Y., Xin K. Q., Tang J. B., Tendon Healing In Vitro: bFGF Gene
Transfer to Tenocytes by Adeno-Associated Viral Vectors Promotes Expression of
Collagen Genes, J. Hand Surg [Am]. Nov;30(6), 1255-61, (2005).
WANG, Binghe, Teruna Siahaan, and Richard Soltero (Eds.), Drug Delivery:
Principles and Applications, John Wiley & Sons, Inc., (2005).
WANG, G., Liposomes as Drug Delivery Vehicles, In: Drug Delivery: Principles and
Applications, Binghe Wang, Teruna Siahaan, and Richard Soltero (Eds.), John Wiley
& Sons, Inc., (2005), Pp: 411-434.
WASUNGU L., Scarzello M., van Dam G., Molema G., Wagenaar A., Engberts J. B.,
Hoekstra D., Transfection Mediated by pH-Sensitive Sugar-Based Gemini
Surfactants; Potential for In Vivo Gene Therapy Applications, J. Mol Med., Jun 8,
(2006).
WILSON D. R., Viral-Mediated Gene Transfer for Cancer Treatment, Curr Pharm
Biotechnol., Jun;3(2), 151-64, (2002).
YOUNG L. S., Searle P. F., Onion D., Mautner V., Viral Gene Therapy Strategies:
From Basic Science to Clinical Application, J. Pathol., Jan;208(2), 299-318, (2006).
ZHANG X., Godbey W.T., Viral Vectors for Gene Delivery in Tissue Engineering, Adv
Drug Deliv Rev., Jun 6, (2006).
303
ZHOU X. H., Po, A. L. W. Pulmonary Delivery of Drugs Organ-selective action of an
antitumor drug: pharmacologic studies of liposome-encapsulated beta-cytosine
arabinoside administered via the respiratory system of the rat, J. Natl. Cancer Inst.,
63, 727-731, (1979).
ZHU N., Liggitt D., Phillip M., Dazin P., Debs R., In Vivo Gene Delivery. Efficient
Transfection of T lymphocytes in Adult Mice, J. Biol. Chem., 268, 16087-16090,
(1993).
304
Gen Taşıyıcı Tasarımlarında Kullanılan Çeşitli DNA Kompaktizasyon
Molekülleri
62
Tablo takibi daha kolay olması açısından burada yer alan kaynaklar Yararlanılan Kaynak Listesine
dahil edilmemiştir.
305
Langer R., Semi-automated synthesis and screening of a large library of degradable
cationic polymers for gene delivery, Angew Chem Int Ed Engl, 42(27), 3153–8,
(2003). [7] EWERT K., Ahmad A., Evans H. M., Safinya C. R., Cationic lipid–DNA
complexes for non-viral gene therapy: relating supramolecular structures to cellular
pathways. Expert Opin Biol Ther, 5(1), 33–53, (2005). [8] TRANCHANT I.,
Thompson B., Nicolazzi C., Mignet N., Scherman D., Physicochemical optimisation of
plasmid delivery by cationic lipids. J Gene Med, 6 (Suppl 1), S24–35, (2004). [9]
BOUSSIF O., Lezoualc’h F., Zanta M. A., Mergny M. D., Scherman D., Demeneix B.,
et al. A versatile vector for gene and oligonucleotide transfer into cells in culture and
in vivo: polyethylenimine. Proc. Natl. Acad Sci USA, 92(16), 7297–301, (1995). [10]
BRAUN C. S., Vetro J. A., Tomalia D. A., Koe G. S., Koe J. G., Russell Middaugh C.,
Structure/function relationships of polyamidoamine/DNA dendrimers. as gene
delivery vehicles. J Pharm Sci , 94 (2), 423–36, (2005). [11] WANG J., Zhang P. C.,
Mao H. Q., Leong K. W., Enhanced gene expression in mouse muscle by sustained
release of plasmid DNA using PPE-EA as a carrier, Gene Ther,9 (18), 1254–61,
(2002). [12] AKINC A., Lynn D. M., Anderson D. G., Langer R., Parallel synthesis and
biophysical characterization of a degradable polymer library for gene delivery, J Am
Chem Soc, 125 (18), 5316–23, (2003). [13] NEU M., Fischer D., Kissel T., Recent
advances in rational gene transfer vector design based on poly(ethylene imine) and
its derivatives, J Gene Med, 7 (8), 992–1009, (2005). [14] SCHAFFER D. V.,
Fidelman N. A., Dan N., Lauffenburger D. A.. Vector unpacking as a potential barrier
for receptor-mediated polyplex gene delivery, Biotechnol Bioeng., 67(5), 598–606,
(2000). [15] AGARWAL A., Unfer R., Mallapragada S. K., Novel cationic pentablock
copolymers as non-viral vectors for gene therapy. J Control Release,;103 (1), 245–58,
(2005). [16] REINEKE T. M., Davis M. E., Structural effects of carbohydrate-
containing polycations on gene delivery. 1. Carbohydrate size and its distance from
charge centers, Bioconjug Chem, 14 (1), 247–54, (2003). [17] POPIELARSKI S. R.,
Mishra S., Davis M. E.. Structural effects of carbohydrate-containing polycations on
gene delivery. 3. Cyclodextrin type and functionalization, Bioconjug Chem,14 (3),
672–8, (2003).
Ek-9 LİPOZOM HAZIRLAMA YÖNTEMLERİ63,64
63
Bu bölümde lipozomlarla ilgili sadece genel bilgiler yer almaktadır. Modern farmasötik biliminde çok
sayıda kullanım alanlarıyla ilgili güncel makalelerin ve derlemelerin de bulunduğu Referanslar listesine
başvurulmalıdır.
306
Lipid Vezikülleri (Lipozom) Hazırlama Yöntemleri
64
Bu bölümün hazırlanmasında: Wang, G., Liposomes as Drug Delivery Vehicles, In: Drug Delivery:
Principles and Applications, Binghe Wang, Teruna Siahaan, and Richard Soltero (Eds.), John Wiley & Sons,
Inc., (2005), Pp: 411-434; Kobayashi, N., Nishikawa, M., and Takakura, Y., Gene Therapy and Gene Delivery,
In: Drug Delivery: Principles and Applications, Binghe Wang, Teruna Siahaan, and Richard Soltero (Eds.), John
Wiley & Sons, Inc., (2005), Pp: 305-318; Binghe Wang, Teruna Siahaan, and Richard Soltero (Eds.), Drug
Delivery: Principles and Applications, John Wiley & Sons, Inc., (2005)’dan yararlanılmıştır.
65
Bangham, A. D., Horne, R. W., Nature, 196, (1962), 952-953.
66
Bangham, A. D., Horne, R. W., J. Mol. Biol., 8, (1964), 660-668.
307
edilebilmeleri bakımından, lipid vezikülleri o yıllarda mükemmel bir ilâç taşıma aracı
olarak değerlendirilmişlerdir.
Lipozomların çeşitli türleri (MLV, SUV, LUV, FRV) uygulanmakta olan birçok
yöntemi kullanarak hazırlamak mümkündür (Şekil E5.2 ve E5.6). Projemizde çok
popüler bir yöntem olan “hand-shaken vesicles preparation” yöntemi uygulanmıştır.
Lipozomların herhangi bir formülasyonunu hazırlamak için lipid moleküllerini önce
sıvı ortamına aktarmak gerekmektedir. Orijinal prosedüre uygun olarak, ince tabaka
lipid filmi yuvarlak balon jojeye konulmak suretiyle bunların daha sonra sıvı
ortamında çalkalanması ve çözülmesi sağlanmaktadır (Şekil E5.3 ve E5.4).
67
Bkz: Referanslar listesini.
308
Ancak, lipozomal ilâç ve gen taşıyıcı sistemlerinin terapötik potansiyellerine tam
olarak henüz daha ulaşılamamıştır. Bunun nedenlerinden biri, bu taşıyıcı sistemlerle
karşılaşılan birçok tasarım ve uygulama sorunlarının olmasıdır. Bu sorunlar arasında
sabitlilik, salınım zamanı ve hızı, formülasyon maaliyeti, kısa süren biyoyararlılık ve
birçok ilâçla etkisiz etkileşmelerin olduğu durumlar sayılabilir. Ayrıca, sirkülasyonda
sabitliliğini destekleyerek aynı zamanda söz konusu ilâçın hedef dokudaki
biyoyararlılığını seçici olarak artırmak çok güçtür (WANG, 2005).
309
Şekil E5.1: Lipozomların genel yapısı. Kaynak: www.cem.msu.edu/~reusch/
VirtualText/lipids.htm
310
Practical Approach, 2nd Ed. (Torchilin Vl. P. And Weissig, V., Eds.), Oxford
University Press, (2003), Pp: 3-29.
a. Hidrasyon İşlemi.
Lipid karışımlarından oluşan lipozomları hazırlarken, lipidler ilk önce organik
çözgende çözülmeli ve homojen lipid karışımının elde edilmesi için iyice
karıştırılmalıdır. Genelde, bu işlem kloroform veya kloroform:metanol karışımı
kullanılarak gerçekleştirilir (TORCHILIN, et. al., 2003). Burada amaç, lipidlerin tam
olarak karışımını sağlamak için temiz lipid çözeltinin elde edilmesidir. Genel olarak,
lipid çözeltileri 10-20 mg lipid/ml organik çözgen konsantrasyonunda hazırlanır.
Ancak, lipid çözünürlülüğü veya lipidlerin tam olarak karışımı isteniliyorsa, daha
yüksek konsantrasyonlarla çalışmak avantajlıdır (TORCHILIN, et. al., 2003). Organik
çözgende lipidlerin çözülmesinden sonra, bu çözücüyü azot veya argon gazı ile
uzaklaştırarak ince lipid filmi elde edilir. Daha küçük organik çözgen hacimleri ile
çalışılıyorsa (<1 ml), bu işlem iyi neticeler verir (TORCHILIN, et. al., 2003). Daha
büyük organik çözgen hacimlerinin söz konusu olduğunda ise uzaklaştırma işlemi
rotary evaporator ile gerçekleştirilir. Her iki işlem sonucunda da balon jojenin
dibinde ince lipid filmi veya tabakası oluşmaktadır. Muhtemelen bu ortamda kalan
organik çözgeni uzaklaştırmak amacıyla, bu film daha sonra bir gece boyunca vaküm
pompa ile kurutulur. Kloroform kullanımı tercih edilmiyorsa, onun yerine lipidleri
tersiyer butanol veyasikloheksanda çözmek de mümkündür. Lipid çözeltisi kaplara
aktarılır ve kuru buz veya kuru buz-aseton karışımıyla veya alkol (etanol veya
metanol) banyosuna konularak dondurulur. Banyoda konulduğu takdirde, ani ısı
değişiklerinden kaynaklanabilecek olan muhtemel kap çatlamasını engellemek için
dikkat edilmeli. Tam olarak dondurulduktan sonra, lipidin içinde bulunduğu kap
vaküm pompaya bağlanır ve lipid filminin kuruyuncaya kadar liyofilize edilir. Bu
işlem elde edilmesi istenilen lipid hacmine göre değişir ve genelde 1 ile 3 gün arasında
sürer. Bunun ardından, kurutulmuş lipid filmi bulunduran balon joje vaküm
pompadan çıkarılır ve tekrar bir sonraki hidrasyon için dondurulmuş vaziyette
muhafaza edilir.
311
ortamının ısısı kullanılan lipidin genel jel-sıvı kristal faz geçiş ısısından (Tc veya Tm)
daha yüksek olmalı. Bu işlemden sonra lipid süspansiyonu, bulunduğu kendi ortam
ısısının söz konusu Tm ‘in üzerinde olacak şekilde muhafaza edilmelidir. Yüksek faz
geçişine sahip lipidler için bu işlemi balon joje içinde bulunan lipidleri rotary
evaporator sistemine bağlayarak vaküm kullanılmaksızın gerçekleştirmek
mümkündür. Daha sonra, bu balon jojeyi yine önceden lipid süspansyon ısısısnın
üzerinde bulunan bir ısı ortamında ısıtılmış su banyosuna aktarılarak ve çalkalayarak
lipidin hidrasyonunu gerçekleştirerek lipidlerin akışkan fazı elde edilmiş olur. Lipid
türüne bağlı olarak hidrasyon için gereken zaman değişmekte, ancak bu işlemin
çalkalama ve vorteksleme zamanları ile birlikte, genelde bir saati aşmamasına özen
gösterilir. Bazı durumlarda, veziküllerin boyut dağılımı ve homojeniteleri
iyileştirildiğinden, bundan sonraki aşama olan vezikül boyutlandırma işlemine
geçmeden önce, lipid süspansyonu bu şekilde bir gece bekletilir68.
Hidrasyon ortamını genelde lipid veziküllerin uygulama amacı tayin eder. Uygun
hidrasyon ortamı, distile su, tampon çözeltileri, tuzları, ve şeker çözeltileri gibi
elektrolit olmayan bileşenleri içerir. In vivo uygulamalar için fizyolojik osmolalitede
(290 mOsm/kg) çalışmak tavsiye edilir (TORCHILIN, et. al., 2003). Bu
gereksinimleri karşılayan genel olarak kullanılan bir çözelti: 0.9% tuz, 5% dekstroz ve
10% sukroz’u içerir. Hidrasyon esnasında, bazı lipidler yapılarına özgü kompleksler
oluştururlar. Yüksek düzeyde yük taşıyan lipidlerin hidrasyonları esnasında ve düşük
pI’e sahip çözeltilerde, vis köz jel oluşturdukları görülmüştür (TORCHILIN, et. al.,
2003). Bu sorun, ortama tuzların katılması veya vezikül boyutlarının düşürülmesiyle
giderilebilir. Fosfatidiletanolamin gibi hidrasyonu zor olan lipidler kendi kendine
agregatlar oluştururlar. >60% fosfatidiletanolamin içeren veziküller vezikül etrafında
oluşan düşük hidrasyon tabakasına sahiptir. Bu durumda bu fosfolipidten oluşan
veziküller arasında uzaklaştırıcı kuvvetlerin zayıflaması sonucu birbirine çok yaklaşıp
birbirleri bağlanarak daha büyük agregatlar oluştururlar (). Bu parçacıklar çözeltide
daha büyük dispers flokülasyonlar olarak meydana gelir. Hidrasyonun sonucunda,
büyük çok katmanlı veziküller (Large Multilamellar Vesicles, LMV) oluşur.
Katmanlar arasında bulunan lipid yüzeyleri su katmanı ile çevrilidir. Aralarında
oluşan mesafe lipid katmanlarındaki lipid içeriğine bağlıdır. Örneğin, polihidre
68
Bu olay “aging” olarak da adlandırılmaktadır. Ancak, lipid hidrolizinin meydana gelme olasılığının
yüksek derecelerde artığından, bu işlem yüksek faz geçişine sahip lipidlere uygulanması tercih
edilmez (TORCHILIN, et. al., 2003).
312
katmanlar, elektrostatik uzaklaştırma neticesinde oluşan yüklü lipid katmanlarına
göre birbirine daha yakın bir mesafede oluşurlar. Sabit, hidrasyonu gerçekleştirilmiş
çok katmanlı veziküllerin (Large Multilamellar Vesicles, LMV) elde edilmesinden
sonra, bu parçacıkların boyutları sonication ve extrusion gibi birçok yöntem
kullanılarak düşürülür (TORCHILIN, et. al., 2003).
Extrusion
Bu yöntemde lipid süspansyonu önceden bilinen ve tercih edilen por
büyüklüğüne sahip 2 polikarbonat filtre üzerinden 10 defa geçirilerek bu por
büyüklüğüne yakın boyuttaki tek katmanlı veziküller elde edilir. Bu yöntem
sayesinde ortalama olarak söz konusu tek katmanlı veziküllerin boyut dağlımı son
derece homojendir. Şimdiye kadar bahsedilen tüm diğer lipozom boyutunun
düşürülmesinde kullanılan yöntemlerde olduğu gibi burada da bu işlem lipidin faz
geçiş derecesinin üzerinde bir değerde çalışılması gerekmektedir. Aksi takdirde, bu
derecenin altında lipidlerin rijid olduklarından ve bu yüzden de polikarbonat
filtresindeki porlara yapışıp tıkanmalarına neden olduklarından, bu işlem
313
başarısızlıkla sonuçlanacaktır. 100 nm por büyüklüğüne sahip filtreden
geçirildiklerinde MLV genelde ortalama olarak çapları 120-140 nm arasında değişen
büyük, tek katmanlı (large unilamellar vesicles (LUV))’i meydana getirir. Bu işlem
sunucunda, elde edilen lipozomların boyutu particle sizer cihazıyla teyit edilir. Bu
ortalama partikül boyutu ayrıca lipid içeriğine bağlıdır ancak son derece
tekrarlanabilir bir prosedürdür.
Şekil E5.3 Çok katmanlı veziküllerin hazırlanması enasında oluşan fosfolipid yapıları.
Kaynak: http://www.avantilipids.com
314
Şekil E5.4 MLV’lerin hazırlanmasındaki üç aşamanın şematik gösterimi. 1: Önceden
oluşturulan kurutulmuş ince tabaka lipidlere sıvı fazın katılması; 2: Balon jojeyi
çalkalama ve ısıtma neticesinde lipid filmin erimesi ve çözülmesi; 3: Ekvilibre edilmiş
MLVlerin sütsü süspansyonu. Kaynak: http://www.avantilipids.com
315
Şekil.E5.5: Makromoleküler enkapsülasyon amaçlı tasarlanan çeşitli lipozomlar.
Kaynak: www.unizh.ch/ onkwww/lipos.htm
316
Şekil E5.6: Çeşitli Lipozom boyutları. Kaynak: www.azonano.com/details.
asp?ArticleID=1243
EK-10
69
Johnes, G. R. and Cossins, A. R., Lposomes-A Practical Approach, IRL Pres, (1990)’tan alınmıştır.
317
318
Ek-18 ÖZGEÇMİŞ
319
CURRICULUM VITAE
Home Address:
Gazi Mahallesi,
Polatlı Caddesi, No:115/5,
Yenimahalle,
06560-Ankara,
Turkey
Tel.: (00-90)-5423527265
Home tel.: (00-90-312)-211-19-47
E-mail: esuleymanoglu@gazi.edu.tr,
erhan@berlin.com
and erhans@mail.ru
http://erhan.boom.ru
Non-academic Affiliations:
November 1992-January 1993: Official translator and consultant on Russian
Federation of Sutek Trade and Construction Co. Ltd.- Ankara, Turkey.
320
2006-present: Member of The Editorial Board of International Journal of
Biomedical Sciences (www.ijbs.org).
Primary Education:
1974-1985: Russian Language High School - Sofia and in parallel UNESCO English
Language School - Sofia, Bulgaria.
Predoctoral Training:
October 1996-March 1997: University of Vienna, Medical Faculty, VIENNA
BIOCENTER, Molecular Virology Group - Vienna, Austria (Research Topic: "Study of
the Interaction Between Neutralizing Antibodies with Human Rhinoviruses from the
Minor Receptor Group").
321
Post-doctoral Research:
January 2000-September 2001: Swammerdam Institute for Life Sciences, Section of
Molecular Cytology, University of Amsterdam, BioCentrum Amsterdam -
Amsterdam, The Netherlands (Research Topic: "Prokaryotic DNA Organization:
Balancing Physical and Physiological Forces").
322
6. October 2000 - February 2001: Guest researcher at Department of Molecular Cell
Physiology and Mathematical Biochemistry, BioCentrum Amsterdam, Free
University of Amsterdam - Amsterdam, The Netherlands (Research Topic: "Physics
and Molecular Physiology of DNA Supercoiling").
Scholarships Awarded:
1. 1985-1989: Scholarship of The Chemicopharmaceutical Research Institute
(НИХФИ-СОФИЯ) - Sofia, Bulgaria.
Publications:
1. Severcan, F., Süleymanoğlu, E., Boyar, H. Turbidity studies of the effect of divalent
cations on Tamoxifen - model membrane interactions. Biochem. Soc. Trans., 25 (3):
493S, (1997).
2. Huber, W., Süleymanoğlu, E., et. al. The hnRNP-D/AUF proteins - a novel group of
autoantigens in rheumatology - In: Pathogenesis and Diagnostic Relevance of
Autoantibodies; Report on the 4th Dresden Symposium on Autoantibodies, hold in
Dresden - Germany on Octomber 21-24, (1998); Conrad, K., Humbel, R-L., Muerer,
M., Shoenfeld, Y., E.M.T., (Eds.) PABST Publishers.
3. Skriner, K., Huber, W., Süleymanoğlu, E., Smolen, J., Steiner, G. Are mRNA decay
complexes target structures in systemic autoimmune diseases? Arthritis and
Rheumatism, 43 (9), Suppl. S, Sept. (2000).
4. Cunha, S., Odijk, T., Süleymanoğlu, E., Woldringh, C.L. Isolation of Escherichia
coli nucleoid. Biochimie, Feb., 83 (2): 149-154, (2001).
323
5. Süleymanoğlu, E. Electrorelease of Escherichia coli nucleoids. Folia Microbiol. 47
(4): 365-370, (2002).
324
16. Manavbaşı Y. and Süleymanoğlu E., Nucleic acid-phospholipid recognition:
Fourier transform infrared spectrometric characterization of ternary phospholipid-
inorganic cation-DNA complex and its relevance to chemicopharmaceutical design of
nanometric liposome based gene delivery formulations. Arch Pharm Res., Aug; 30
(8): 1027-40, (2007).
17. Karl Skriner, Wolfgang Hueber, Erhan Süleymanoglu, Elisabeth Höfler, Veit Kren,
Josef Smolen and Günter Steiner, The Regulator of TNFα mRNA Decay AU-rich
Element Binding Factor 1 is Targeted by Autoantibodies of Patients with Systemic
Rheumatic Diseases, (accepted for publication in Rheumatism and Arthritis-2007).
Books:
Hayriye S. Yenisoy, Nergiz Aksoy and Erhan Süleymanoglu, Contemprorary
Bulgarian, published by Kurmay Yayınevi (www.kurmayyayinevi.com)-2007.
325
6. Self-Assembly of Lipid Droplets and Polyribonucleotides or Primordial Soup
Revisited, ISSOL'96: International Conference on The Origin of Life, July 7 - 12,
1996, Orleans, France.
11. The hnRNP-D/AUF Proteins - a Novel Group of Autoantigens in SLE, MCTD and
RA, XVIII European Workshop for Rheumatology Research, March 12 - 15, 1998,
Athens, Greece.
13. The hnRNP A/B type proteins - major molecular targets in rheumatic
autoimmune disease, RNA'99: The 4th Annual Meeting of the RNA Society, 23-27
June, 1999, University of Edinburgh, Scotland.
14. Cloning of a novel hnRNP A/B type protein highly homologous to hnRNP-A3
from X. laevis, RNA'99: The 4th Annual Meeting of the RNA Society, 23-27 June,
1999, University of Edinburgh, Scotland.
326
15. Identification of a novel autoantigen highly related to hnRNP-A2/RA33, The
19th European Workshop for Rheumatology Research, 1999, Oslo, Norway.
16. Epitope Mapping of hnRNP-D/AUF-1 proteins, The 19th European Workshop for
Rheumatology Research, 1999, Oslo, Norway.
23. Analysis of DNA Compaction within the Bacterial Cell, EMBO Workshop: The
Cell Cycle and Nucleoid Organization in Bacteria; Netherlands Institute for Sea
Research (NIOZ), September 2-6, 2000, Island of Texel, The Netherlands.
24. AiK (The Association for Physics Students) Symposium: Complex Systems,
November 3, 2000, Free University of Amsterdam, Amsterdam, The Netherlands.
327
25. Fall Symposium of The Dutch Society for Biochemistry and Molecular Biology:
Into the Living Cell and Beyond, November 7, 2000, BioCentrum Amsterdam - Free
University of Amsterdam, Amsterdam, The Netherlands.
26. Symposium on Live Cell Imaging; Organized by PerkinElmer Life Sciences and
hold at Institute of Molecular Pathology, April 10, 2001, Vienna, Austria.
328
anniversary of the Institute of Molecular Biology and Genetics of National Academy
of Sciences of Ukraine, 25 - 27 September 2003, Kiev-Ukraine.
329
International Symposium on Pharmaceutical Sciences (ISOPS-8), 13-16 June, 2006,
Ankara, Turkey.
44. Applying multilayer films and planar lipid bilayers (BLMs) for designing
nucleic acid nanobiosensors: some examples of bioengineering at the molecular
level, NANOMAT 2007, International Workshop on nanobiotechnology & Genome
Technologies, October 31-November 03, 2007, Antalya, Turkey.
Memberships:
Member of The New York Academy of Sciences, The Biophysical Society, The British
Biophysical Society, The Society for Mathematical Biology, The European Society of
Neurochemistry, The Austrian Society of Clinical Chemistry, The International
Society for the Study of the Origin of Life, Metbio™.
330
Fluency in Foreign Languages:
Excellent fluency in English, Russian, Bulgarian, Turkish and week knowledge of
German.
331