You are on page 1of 89

BÖLÜM I

GÜMRÜK BÝRLÝÐÝ NEDÝR?

GÜMRÜK BÝRLÝÐÝ’NÝN KURULUÞU


Ýkinci dünya savaþýnýn yýkýcý sonuçlarý Avrupa ülkeleri arasýnda öncelikle ekonomik, daha sonra da
politik ve savunma alanlarýnda iþbirliðine girme ihtiyacýný doðurmuþtur. Bunu hýzlandýran da,
Marshall yardýmý adý altýnda Avrupa’ya akan sermayenin kendilerini giderek ABD’ye baðýmlý
kýlacaðýný görmeleridir. Avrupa menþeli yeni bir sermaye piyasasý kurmak isteyen Batý Avrupa
ülkeleri, ekonomik potansiyellerini biraraya getirerek, güçlü bir Ortak Pazar oluþturmayý planlamýþtýr.
Bu amaçla da ilk etapta Fransa’nýn öncülüðünde kömür ve çeliðin üretim ile kullanýmýnýn uluslarüstü
bir organa býrakýlmasý kararlaþtýrýlmýþ, 1951 Paris Sözleþmesiyle Almanya, Belçika, Fransa,
Hollanda, Ýtalya ve Lüksemburg arasýnda kurulan AKTÇ ( Avrupa Kömür ve Çelik Topluluðu) ile
üye ülkeler arasýnda kömür ve çelikte gümrük birliði uygulamasý baþlamýþtýr. Bu deneme, sözkonusu
6 ülkeyi baþka alanlarda da ekonomik bütünleþmeye yöneltmiþ ve 1957 yýlýnda atom enerjisinin
barýþçý amaçlarla kullanýmýný öngören EUROTOM ile Avrupa Ekonomik Topluluðu(AET)
kurulmuþtur. AET’ye hukuken ve fiilen uluslararasý bir kuruluþ olma niteliðini kazandýran Roma
Antlaþmasý 1 Ocak 1958 tarihinde yürürlüðe girmiþtir. AET’nin nihai hedefi Avrupa’nýn siyasal
bütünlüðü olmuþtur. Bu hedefe ulaþmak için de öncelikle ekonomik dengeyi saðlamak üzere üye
ülkeler arasýnda mallarýn, hizmetlerin, sermayenin ve emeðin serbestçe dolaþtýðý bir ortak pazar ve
gümrük birliði tesis edilmiþtir. Böylelikle üye ülkeler kendi aralarýnda gümrük vergilerini sýfýra
indirip, dýþ dünyaya ortak bir gümrük tarifesi uygulayarak, ticareti engelleyen her türlü sýnýrlamayý
kaldýrmayý ve dýþ ticaretlerinin geniþlemesini saðlamayý amaçlamýþlardýr. Ekonomik aðýrlýklý olan
birliðin yapýsý, 1 Temmuz 1987 tarihli Tek Avrupa Senedi ile önemli deðiþikliklere uðramýþ ve Ortak
Pazar hedefi yeniden tarif edilmiþtir. Kurucu Roma Antlaþmasý’nda önemli deðiþiklikler yapan tek
senet ile artýk üye ülkeler arasýnda ortak bir dýþ politika oluþturulmasý ve uygulanmasý gündeme
gelmiþtir. Bu amaçla karar alma sürecini hýzlandýracak tedbirler belirlenmiþ, Avrupa
Parlamentosu’nun yetkileri arttýrýlmýþ ve 1957’lerin AET’si, Avrupa Topluluðu(AT)’na
dönüþtürülmüþtür. 1990’lý yýllara gelindiðinde Birliðin yapýsý bir kez daha yenilenmiþtir. 7 Þubat
1992’de imzalanýp, 1 Kasým 1993’te yürürlüðe giren ve resmi adý Avrupa Antlaþmasý olan Maastricht
Antlaþmasý ile Roma Antlaþmasý’nda kapsamlý deðiþikliklere gidilerek, çok önemli siyasi hedefler
seçilmiþtir. Bu hedefler, ortak güvenlik ve dýþ politika ile adalet ve içiþleri üzerine bina edilmiþ,
ekonomik ve parasal ortaklýktan, çevre, tüketici haklarý, saðlýk, haberleþmeye kadar hemen tüm
alanlarda bütünleþme amaçlanmýþtýr. Bu son düzenleme ile de günümüzün Avrupa Birliði (AB)
doðmuþtur.
AB’nin bugün itibariyle 15 üyesi vardýr. Bulgaristan, Çek Cumhuriyeti, Estonya, Kýbrýs Rum
Kesimi, Letonya, Litvanya, Macaristan, Malta, Polonya, Romanya, Slovakya, Slovenya ile Türkiye
de aday ülke statüsündedir. Ancak AB baþta olmak üzere tüm platformlarda, diðer adaylardan farklý
bir muamele gördüðü için Türkiye’nin 12+1 konumunda olduðu ifade edilmektedir.

BÝRLÝK VE TÜRKÝYE

Türkiye, AET, AT veya AB ile neden, nasýl ve ne zaman iliþki kurmuþtur? Ülkemizin, AB(AET) ile
iliþkisi baþlangýçta;

- Siyasal bir tercih ve


- Soðuk savaþ yýllarýnýn “çok özel þartlarýna” dayanmýþtýr.

1957 tarihli Roma Antlaþmasý’nýn yürürlüðe girmesinden sonra 15 Temmuz 1959’da Yunanistan,
sadece 16 gün sonra da 31 Temmuz 1959’da Türkiye topluluða katýlmak için müracaat etmiþtir.
Türkiye’nin gerekçesi, uzun dönemde Batý Avrupa’da kurulabilecek siyasal bir birliðin dýþýnda
kalmamak ve Gümrük Birliði içinde Yunanistan’a verilecek ticari tavizlerden yoksun olmamaktý. 4
yýl süren görüþmelerden sonra 12 Eylül 1963’te, Türkiye-AET arasýnda “bir ortaklýk” kuran Ankara
Anlaþmasý imzalanmýþtýr. 1 Aralýk 1964 tarihinde yürürlüðe giren anlaþma ile, Türkiye ekonomisinin
kalkýndýrýlmasýný hýzlandýrmak, Türk halkýnýn istihdam seviyesi ve hayat þartlarýnýn yükseltilmesini
saðlamak için taraflar arasýnda ticari, ekonomik iliþkileri aralýksýz ve dengeli olarak güçlendirmeyi
teþvik etmek öngörülmüþtür. Türkiye’nin kalkýnmasýna yardýmcý olmak üzere de topluluðun
Türkiye’ye ekonomik yardýmda bulunmasý kararlaþtýrýlmýþtýr. Böylece Türkiye-AET arasýnda,
“Gümrük birliðinin esaslarý, mallarýn, kiþilerin, sermayenin ve hizmetlerin serbest dolaþýmý, tarým, ulaþtýrma,
rekabet, mevzuat ile ekonomik ve ticari politikalarýn uyumlulaþtýrýlmasý, ortaklýk organlarý, Türkiye’nin tam
üyelik imkanlarý, ortaklýk iliþkisinde çýkabilecek uyuþmazlýklarýn çözümü “ gibi konular hükme
baðlanmýþtýr. Bunlarýn gerçekleþmesi için ise öncelikle Gümrük Birliði’nin gittikçe geliþen þekilde
kurulmasý benimsenerek, hazýrlýk, geçiþ ve son dönem olarak üç aþamalý bir takvim belirlenmiþtir.
Türkiye’nin Topluluða tam üye sýfatýyla katýlabilmesi yolunu açýk tutan Ankara Anlaþmasý’nda,
yürürlük süresine iliþkin bir hüküm yer almamaktadýr. Buna iliþkin 28. Madde’de, “Anlaþmanýn iþleyiþi
Topluluðu kuran Antlaþmadan doðan yükümlülüklerin tümünün Türkiye tarafýndan üstlenilebileceðini
gösterdiðinde akit taraflar, Türkiye’nin topluluða katýlma imkanýný inceleyeceklerdir” demekle yetinilmiþtir.

2
Ankara Anlaþmasý bir çerçeve anlaþmasýdýr. Bu anlaþmada da, Türkiye-AET arasýnda gümrük
birliðini tesis eden protokollerde de öngörülen hedef, “diðer üyeler statüsünde” Avrupa Ekonomik
Topluluðu’na ya da bugünün AB’sine girmektir. Anlaþmanýn imzalandýðý dönemde tek karar mercii
Baþbakanlýk ve Dýþiþleri Bakanlýðý olmuþtur. Dönemin Baþbakaný merhum Ýsmet Ýnönü, bu anlaþmayý
bozma imkanýmýz olup, olmadýðýný, ileride istersek çýkýp, çýkamayacaðýmýzý sormuþ, “evet” cevabýný
alýnca Ankara Anlaþmasý’ný onaylamýþtýr.

Türkiye-AET arasýnda Ankara Anlaþmasý’nýn imzalanmasý öncesinde de ilginç olaylar yaþanmýþtýr.


Bu dönemi, Merkez Bankasý’nýn 20-31 Mart 1995’te Ankara’da düzenlediði Avrupa Birliði ve
Türkiye-AB Ýliþkileri Eðitim Programýnda, dönemin Türkiye-AT Derneði Yönetim Kurulu Baþkaný
Prof.Dr. Haluk Günuður’un sunduðu bildiriden aktarmak istiyoruz:

“Türkiye’nin AET ile görüþme stratejisi baþýndan beri Yunanistan’a göre belirlenmiþti. Taktik olarak
Yunanistan sürekli olarak bu iliþkinin Gümrük Birliði modeline oturtulmasý gerektiðini söylemiþtir. Yani
kýsacasý Gümrük birliði ortaklýðý tam üyeliðe giden bir entegrasyon modelidir. Gümrük Birliði aslýnda son
derece baðýmlý bir modeldir. Çünkü bu model baþvuranlarý daha sonra tam üyeliðe götürebilecektir.
Yunanistan’la görüþmeler yaklaþýk 1 ay önce baþlamýþtýr. Bundan da yararlanarak Türk delegasyonu,
(Yunanistan’la nasýl bir model oluþturuyorsanýz, Türkiye ile de ayný modeli oluþturun) demiþtir. Yunanistan’la
yapýlan modelin Gümrük Birliði temeline oturan bir ortaklýk anlaþmasý olduðu kesinleþince, Türkiye de
bundan geri kalmak istememiþtir.”1

Prof. Günuður’un verdiði bilgiye göre, Ankara Anlaþmasý 12 Þubat 1964’de onaylanmak üzere
GATT’a (Gümrük Tarifeleri ve Ticaret Genel Anlaþmasý- sonradan Dünya Ticaret Örgütü’ne
dönüþmüþtür) sunulmuþtur. Çünkü Gümrük Birliði, GATT kurallarýna istisna teþkil eden bir modeldir
ve Türkiye GATT üyesidir. AET ile yapýlan bu anlaþma ile GATT’ýn genel kuralý olan en çok
kayrýlan ülke kuralý bir tarafa býrakýlacaktýr. O dönemde Yunanistan, GATT’ýn Ankara Anlaþmasýný
onaylamamasý için çalýþmýþtýr. Çünkü AET’nin Yunanistan ile yaptýðý Atina Anlaþmasý ve Türkiye ile
yaptýðý Ankara Anlaþmasý arasýnda farklýlýk vardýr. Atina Anlaþmasý ile gümrükler AT’a karþý
doðrudan indirilirken, Türkiye’ye 5 yýllýk bir hazýrlýk dönemi öngörülmüþtür. Ýnanýlmaz ama bize bir
ayrýcalýk tanýnmýþtýr. Diðer AB üyesi ülkelerin baskýsý ile Yunanistan itirazýný geri çekmiþse de
GATT, Ankara Anlaþmasýný onaylamamýþ, ileride Gümrük Birliði ile ilgili takvim sunulduðunda
deðerlendirileceðini bildirmiþtir. Kýsacasý GATT, Ankara Anlaþmasý’ný onaylamamýþ ama
reddetmemiþtir de. GATT 1 Ocak 1973’te Katma Protokolün yürürlüðe girmesinden sonra Ankara
Anlaþmasý’na çerçeve anlaþmasý olarak onay vermiþtir.

1
Haluk Günuður, Avrupa Birliði El Kitabý, 2.Baský, 1995

3
Ankara Anlaþmasý çerçeve anlaþmasý niteliðindedir. Çünkü bir de katma protokol bulunmaktadýr.
Anlaþma 33 maddeyken, Protokol 64 maddede düzenlenmiþtir. Yunanistan ile yapýlan Atina
Anlaþmasý ise ikisinden de farklýdýr. Bu anlaþma 72 maddeden teþkil edilmiþtir, bir anlamda Ankara
Anlaþmasý artý Katma Protokolümüz ayarýndadýr. Atina Anlaþmasý karma nitelikte, Ankara
Anlaþmasý ise biri çerçeve, diðeri uygulama özelliðindedir..

Kurucu anlaþmalar ve Ankara Anlaþmasý’nda da görüldüðü gibi, Gümrük Birliði ve AET ya da


AB’ye tam üyelik bir bütündür. Asýl kurum AB’dir. Bu kurum içinde 10 ayrý çark birlikte
dönmektedir ve bu da tam üyeliðe baðlýdýr. Gümrük Birliði tek baþýna, baðýmsýz ticari bir bölüm
deðil, AB’nin diðer organlarý ile bir bütündür. AB’nin gerek aday ülkelerle, gerekse de üçüncü
ülkelerle 8 ayrý çeþit ekonomik iliþkisi bulunmaktadýr. Bunlar, Avrupa Ekonomik Alaný ve EFTA,
Avrupa Anlaþmalarý, Gümrük Birlikleri, Avrupa-Akdeniz Ortaklýk Anlaþmasý, Ýþbirliði Anlaþmalarý,
Lome Anlaþmalarý, Tekstil Anlaþmalarý ile Geniþletilmiþ Preferanslar Sistemidir. Gümrük Birliði,
AB’nin, ticari iliþkilerini düzenleyen araç veya sistemlerden sadece birisidir.

AB’nin üçüncü ülkelerle ticari ortaklýðý, genelde serbest ticaret bölgesi niteliðindedir. Serbest ticaret
bölgeleri ile Gümrük Birliði arasýndaki temel fark; birincisinde ortaklar arasýnda sadece gümrük
vergisi, eþ etkili vergi ve miktar kýsýtlamalarýnýn kaldýrýlmasýdýr. Gümrük Birliði’nde ise, bunlarýn
yaný sýra üçüncü ülkelere ortak gümrük tarifesi uygulanmaktadýr. Burada en önemli husus, gümrük
birliðinin sadece AB üyesi ülkeler arasýnda oluþmasý ve kararlarýn AB tarafýndan alýnmasýdýr. Bu
sebeple de, AB üyesi ülkeler, ya önce tam üye olup, ardýndan Gümrük Birliði’ni imzalamýþlar ya da
bu iþlemi eþ zamanlý yapmýþlardýr. AB ile bu iliþki (tam üyelikten sonra veya tam üyelikle eþ zamanlý)
hangi þekilde tesis edilmiþ olursa olsun, üye ülkelerin, Gümrük Birliði döneminde uðradýklarý
zararlarý karþýlamak için ciddi miktarlarda mali destek almýþ olmalarý bir diðer önemli noktadýr.

AB’ye üye veya üye adayý olmaksýzýn Gümrük Birliði Anlaþmasý’ný imzalamýþ tek ülke Türkiye’dir.
Türkiye bu anlaþma ile, karar mekanizmalarýnda yer almadan, AB’nin üst kuruluþlarýnca belirlenen
kural ve kararlara uymayý peþinen kabul etmiþtir. AB’nin geniþleme takvimine bakýldýðýnda rekorun
Türkiye’de olduðu görülmektedir. Kurucu üyeler dýþýndaki üye ülkeler, baþvuru tarihlerinden itibaren
4 ila 9 yýl içinde AB’ye kabul edilmiþ, aday ülkelerle de yine baþvuru tarihlerinden itibaren 2 yýl
içinde müzakerelere baþlanmýþtýr. 1959 yýlýnda yaptýðýmýz müracaat esas alýndýðýnda, 43 yýl gibi bir
süre ile rekor, tartýþmasýz Türkiye’dedir. Ve ne yazýk ki bu geçen sürede Türkiye-AB iliþkisi
neredeyse sadece Gümrük Birliði ile sýnýrlý kalmýþtýr. Ve yine ne yazýk ki, bu kadar ülke içinde
AB’ye üyeliði gerçekleþmeden Gümrük Birliði anlaþmasýnýn imzalattýrýldýðý tek ülke olan

4
Türkiye’ye, anlaþmalarda öngörülen mali yardýmlar da yapýlmamýþtýr. Bu farklý uygulama bile tek
baþýna Gümrük Birliði’nin tartýþýlmasýný gerektiren bir husustur.

Nihai hedef AB üyeliði olduðu ve anlaþmalarda yer alan düzenlemelerin paralel gerçekleþtirilmesi
öngörüldüðü halde Türkiye-AB iliþkisinde sadece Gümrük Birliði’ne öncelik verilmiþ, tam üyelik
talebimiz her seferinde “Gümrük Birliði’nin geliþtirilmesi ve derinleþtirilmesi” stratejileri ile
cevaplandýrýlmýþtýr. Ankara Anlaþmasý’nýn yürürlüðe girmesinden sonra baþlayan hazýrlýk
döneminden sonra geçiþ ve nihayet AB’nin uygun görmesi ile son döneme gelinmiþ ve Gümrük
Birliði’nin tamamlanmasý kararlaþtýrýlmýþtýr. Oysa ileriki bölümlerde detaylý bir þekilde anlatýlacaðý
gibi ortada gerçek bir Gümrük Birliði uygulamasý yoktur. Ortaklýk AB’nin istediði konularda ve
istediði ölçülerde yürütülüyordu buna raðmen “tamam” denildi. En önemli husus,Türkiye’nin o güne
kadar, AB dýþýndaki ülkelerle ticaretinde baðýmsýz olmasýydý. Ýþte Gümrük Birliði’nin tamamlanmasý
adý altýnda yapýlan anlaþma ile Türkiye’nin üçüncü ülkelerle iliþkisi, kýsacasý dýþ ticaret rejimi
tümüyle AB’nin kontrolüne girmiþtir.

AB’nin Gümrük Birliði politikasý, “sanayi, ticaret ve tarým” alanlarýndadýr. Birliðin, bunun dýþýnda
ortak sosyal, taþýmacýlýk, vergi ve mali politikalarý bulunmaktadýr. Türkiye aðýrlýklý olarak sanayi ve
ticaret politikalarý açýsýndan Gümrük Birliði’ne dahil edilmiþ, tarým ürünleri dýþarýda tutulmuþtur.
Bunun için tarým politikasý çerçevesinde yürürlüðe konulan Ortak Piyasa Düzenlerine dahil ürünler
ve bazý iþlenmiþ tarým ürünlerinde Türkiye için bir taviz rejimi formülü bulunmuþtur. Bu alanda özel
uygulama yapýlmasýnýn gerekçeleri ve sonuçlarý daha sonra ele alýnacaktýr. Ancak, Türkiye’ye hemen
hiçbir konuda “normal bir ülke” veya “ortak adayý ” gibi davranýlmadýðýný, hep “özel” formüller
üretildiðini ve iþlerin hep zorlaþtýrýldýðýný peþinen belirtmemiz gerekmektedir. Burada unutulmamasý
gereken temel husus, Türkiye’nin sýradan bir üçüncü ülke olmadýðý, AB’ye tam üyelik hedefiyle bu
ortaklýða girdiðidir.

Gümrük Birliði tümüyle ticari bir ortaklýktýr. Kapsadýðý alanlar ve mekanizmalar, Türkiye-AB
arasýnda daha ileri bir entegrasyon ve nihayet tam üyeliðe hazýrlýk amacýný gerçekleþtirmeye yönelik
unsurlarý içermektedir. Ancak AB, Gümrük Birliði’nden doðan yükümlülüklerinin çok önemli
kalemlerini yerine getirmediði gibi, Türkiye’ye tam üyelik konusunda net bir perspektif vermemekte,
buna karþýlýk ticari bir ortaklýk üzerinden sistematik olarak bir takým siyasi taleplerde bulunmaktadýr.

1995 Mart’ýnda imzalanýp, 1 Ocak 1996 tarihinde yürürlüðe giren Gümrük Birliði anlaþmasý ne yazýk
ki etraflýca tartýþýlmamýþ, ancak yetkili ve etkili bazý kesimler, bunu Türkiye’nin kurtuluþu ve AB’ye
giriþin son adýmý olarak sunmuþlardý. 6 yýlýn sonunda ise baþlangýçta Gümrük Birliði’ni canla, baþla

5
savunanlarýn büyük bölümü bunun Türkiye ekonomisinin aleyhine olduðunu görmüþlerdir. Bu iliþki,
ülkemiz ekonomisi üzerinde çok önemli ve olumsuz etkilerde bulunduðu gibi hayati önemde siyasi
faturalarýn önümüze konulmasýna yol açmýþtýr. Aslýnda bunun böyle olacaðý baþýndan belliydi.
Anlaþmayý yaptýðýmýz AET deðil, ancak bunun devamý olan AB’nin izlediði “Gümrük Birliði üstünden
siyaset” stratejisi, yeterince karmaþýk olan mekanizmayý daha da içinden çýkýlmaz hale getirmiþ, iliþki,
Türkiye açýsýndan baþlangýç amacýndan çok farklý mecralara sürüklenmiþtir. En azýndan beraber yola
çýktýðýmýz ve neredeyse ayný anlaþmalarý yaptýðýmýz Yunanistan bugün birlik üyesidir, Türkiye deðil.

Bugün AB ile iliþkilerimizdeki geliþmelere paralel olarak, Gümrük Birliði ile ilgili tartýþmalar
yeniden güncelleþmiþtir. Ancak AB’nin diðer talepleri gibi Gümrük Birliði de, doðru temeller
üzerinde, saðlýklý ve objektif bir þekilde deðerlendirilmediði için bir türlü sonuca varýlamamakta,
Türkiye ekonomisinin elini-kolunu baðlayan bu tek yanlý anlaþma ile ilgili olarak olumlu veya
olumsuz bir politika geliþtirilememektedir. Bu sebeple, bir yandan Gümrük Birliði iliþkisinin, öte
yandan da iç içe mekanizmasý sebebiyle AB’ye üyelik hedefimizin, ciddi anlamda bir kez daha
gözden geçirilmesi gerekmektedir.

TÜRKÝYE’ NÝN ÖZEL YOL HARÝTASI; GÜMRÜK BÝRLÝÐÝ

Türkiye’nin nihai hedefi AET’ye üye olmaktýr. Bunun doðal sonucu Türkiye-AET iliþkisi ekonomi
aðýrlýklý sürmüþ ancak özellikle topluluk AT ya da AB’ye dönüþtükten sonra diðer hususlar gözardý
edilerek, iliþki sadece Gümrük Birliði ile sýnýrlý tutulmak istenmiþtir. Bunun gerçek sebebini ve
þeklini gösteren en önemli belge, 14 Nisan 1987 tarihli tam üyelik müracaatýmýza, 18 Aralýk 1989’da
verilen cevaptýr.

Bu cevaba geçmeden önce, baþvurumuz üzerine Birliðin nasýl bir tutum izlediðini anlatmak istiyoruz.
Türkiye, bu baþvuruyu özellikle Gümrük Birliði’nin gereklerinden birisi olan iþçilerin serbest
dolaþým hakkýnýn verilmemesi üzerine, iliþkilere yeni bir ivme kazandýrmak amacýyla yapmýþtýr.
Ancak daha baþlangýçta iþler karýþmýþtýr. Artýk Birlik üyesi olan Yunanistan, burada da devreye
girmiþ ve baþvurumuzu engellemek için büyük çaba göstermiþtir.

Türkiye-AT Derneði Yönetim Kurulu Baþkaný Prof.Dr. Haluk Günuður’un Merkez Bankasý
seminerinde sunduðu bildiriye göre, Almanya da Yunanistan’a destek verir ve Türkiye’nin baþvurusu
için oyalama taktiði izlenir. Ýki ülkenin stratejisi, baþvurumuzun Komisyona gönderilmesidir.
Normalde o dönemde böyle bir uygulama yoktur. Mekanizma, baþvurunun teknik organda
görüþülmesi, sonra da Konseyin önüne gelmesidir. Türkiye uzun süre oyalanýr. Sonunda yapýlan

6
baskýlar ve Türk iþçilerinin Alman bankalarýndaki hesaplarýný çekme tehdidi üzerine baþvurumuz
iþleme konulur ama Yunanistan ve Almanya’nýn istediði gibi Komisyona gönderilir. Bundan sonra
gelen ikinci aþama daha da zor olur. Türkiye ile ilgili aþaðýda anlatýlan görüþ, 2.5 yýl Komisyonda
bekler. Gerçekten en uzun görüþ hazýrlama süresi bizimle ilgili olmuþtur.

AT Komisyonu tarafýndan hazýrlanan ve bekleme rekoru kýran “GÖRÜÞ” toplam 164 sayfadýr.
Bunun 150 sayfasý ekonomi ile ilgili olurken, siyasi deðerlendirmelere sadece 14 sayfa ayrýlmýþtýr. Bu
rapora göre, “Türkiye, Topluluða katýlmaya ehil bir ülkedir, ancak ekonomik, siyasi ve sosyal nedenlerle
Topluluk ve Türkiye bu katýlýma hazýr deðillerdir.” AT Dýþiþleri Bakanlarý Konseyi, Komisyon’un
hazýrladýðý bu görüþü 5 Þubat 1990 tarihinde kabul etmiþtir. Raporda, öncelik ve aðýrlýk, Türkiye
ekonomisinin yapýsý ve geliþmesine verilmiþtir. AB, baþvurumuz üzerine, bundan sonraki geliþme
stratejisini þekillendirip, birtakým kriterler geliþtirilmesi gerektiðini kararlaþtýrýrken, Türkiye ile ilgili
olarak þu deðerlendirmeyi yapmýþtýr.

“Türkiye büyük bir ülkedir. Herhangi bir topluluk üyesi devletten daha büyük bir coðrafi alaný vardýr ve ileride
daha büyük bir nüfusa sahip olacaktýr (1988’de 53 milyon, 2000 yýlýnda tahmin edilen nüfus 68 milyon). Genel
geliþmiþlik düzeyi Avrupa ortalamasýnýn bir hayli altýndadýr. 1989’un son çeyreðinde Komisyonun
deðerlendirmesine göre, Türkiye’nin ekonomik ve politik durumu, son zamanlardaki geliþmelerin olumlu
taraflarýna raðmen, eðer topluluða katýlýrsa Türkiye’nin karþýlaþacaðý intibak sorunlarýnýn orta vadede
aþýlabileceðine Komisyonu ikna etmemektedir.”2

Ekonomik durumumuz ile ilgili tespitler ise þöyle olmuþtur :

“1980’den bu yana, Türkiye ekonomisi, dikkate deðer bir atýlým yapmýþtýr. Türkiye’nin baþardýðý ilerleme,
ülkenin, önünde duran intibak sorunlarýný çözebilmesi için devam etmelidir. Dört tür zorluðun aþýlmasý
gerekecektir: Hem tarýmda hem sanayide, son derece büyük yapýsal dengesizlikler; bu yýl kötüleþmiþ olan
makro-ekonomik dengesizlikler; yüksek sýnai korumacýlýk düzeyleri; düþük bir sosyal koruma düzeyi
1980’den bu yana kaydedilmiþ olan ilerlemeye raðmen, topluluk ve Türkiye arasýnda hâlâ büyük bir geliþme
farký vardýr, öyle ki kiþi baþýna GSMH’nin karþýlaþtýrýlmasý, Türkiye’de satýn alma gücünün topluluk
ortalamasýnýn üçte biri olduðunu göstermektedir. Türkiye’deki hýzlý nüfus artýþý göz önüne alýndýðýnda ve bu
artýþý yavaþlatmaya yönelik gayretlere raðmen, kýsa sürede azaltýlmasý muhtemel görünmeyen bu geliþme farký,
istihdamýn yapýsýna (iþgücünün %50’den fazlasý tarýmda istihdam edilmektedir) ve düþük üretkenlik düzeyine
de yansýmaktadýr. 1980’den bu yana Türkiye dýþ borçlarýný stabilize etmede ve dýþ ticaret dengesini
düzeltmede baþarýlý olmuþsa da, makro-ekonomik dengeyi saðlamada baþarýlý olamamýþtýr. Öyle ki,
Topluluktaki enflasyon oranýndan bir kaç kat daha yüksek bir enflasyon ile son derece yüksek bir iþsizlik

7
oranýný ayný anda yaþamaktadýr. Türk sanayisi, Toplulukta olduðundan çok daha yüksek bir koruma düzeyi
sayesinde geliþebilmiþtir. Sanayi sektörlerinin ayakta durmasýný tehlikeye atmaktan kaçýnmak için, Türkiye,
Ankara Anlaþmasý’nda belirlenmiþ olan liberalleþme ve gümrük birliði takvimini yavaþlatmýþ ve anlaþmanýn
hükümlerine aykýrý, yeni bir ithalat vergileri sistemini bile uygulamaya koymuþtur. Büyük ölçüde bütçe
açýklarý yoluyla finanse edilen kamu yatýrýmlarý alanýnda önemli gayretlere ve yüksek düzeyde endüstriyel
büyümeye raðmen, iþsizlik düzeyi kaygý vericidir. Yüksek orandaki nüfus artýþý dikkate alýnýrsa, iþsizliðin
muhtemel seyri de kaygý vericidir. Kiþisel gelirlerin düþük düzeyde olmasý, doðal olarak, iþçilerin sosyal
durumunu etkilemektedir ve bu, Türkiye’nin, topluluk tarafýndan kabul edilmiþ veya edilmek üzere olan
sosyal standartlara kendini kýsa bir sürede intibak ettirmesinde zorluk yaratacaktýr. Ýþte bunlar,
Türkiye’nin topluluða katýlma ihtimali ile ve Tek Sened’in uygulanmasýnýn daha da sertleþtirdiði
topluluk ekonomisinin þartlarýna kýsa bir süre içinde uyum gösterme kaabiliyeti ile ilgili olarak
ekonomik durumun ve yapýsal verilerin gündeme getirdiði baþlýca sorunlardýr. Bu dengesizlikler devam
ettiði sürece, Topluluðun ekonomik ve sosyal politikalarýndan doðan yükümlülükleri üstlenmede Türkiye’nin
ciddi zorluklar yaþayacaðýndan korkulmalýdýr. Bu kuþkular yanýnda, Türkiye’nin katýlmasýnýn topluluðun kendi
kaynaklarý üzerine koyacaðý yükle ilgili olarak topluluðun hissedebileceði kaygý vardýr. Ýlave bütçe yükü,
özellikle Türkiye’nin yapýsal fonlara dahil edilmesinden gelecek olan yük, Türkiye’nin nüfusu ve geliþme
düzeyi dikkate alýnýrsa, en son katýlmalar sýrasýndaki (Burada Yunanistan, Portekiz ve Ýspanya kast
edilmektedir) yükten bile daha aðýr olacaktýr. Bir geçiþ döneminin sonunda bile olsa er veya geç gerçekleþecek
olan Türk iþgücünün topluluk emek pazarýna giriþi, özellikle iþsizliðin topluluk içinde yüksek düzeyde olmaya
devam ettiði bir dönemde, korku vermektedir.”3

Nitekim Türkiye, AB’nin ekonomik ve sosyal politikalarýndan doðan yükümlülüklerin getirdiði


zorluklarý Gümrük Birliði ortaklýðý ile yaþamýþ, bu arada AB, korkusunu açýkça ifade ettiði Türk
iþgücünün topluluk pazarýna giriþine tek yanlý kararlarla izin vermemiþtir. Daha sonraki bölümlerde
detaylý bir þekilde görüleceði gibi, Gümrük Birliði’nden doðan mali yardýmlar ve yapýsal fonlardan
yararlanmamýz da yine haksýz ve hukuksuz bir biçimde engellenmiþtir. AB, yukarýda anlatýlan
tespitleri sebebiyle Türkiye’nin üyelik baþvurusunu reddetmiþ, ancak, hemen ardýndan, “Türkiye’ye,
topluluða üye olma ehliyeti üzerinde þüphe yaratmaksýzýn ” bir yol haritasý çizilmesini kararlaþtýrmýþtýr.
Bugüne kadar adým adým uygulandýðý görülen bu yol haritasýnýn sebepleri açýkça anlatýlýrken, özetle
þu tekliflere yer verilmiþtir:

“Topluluk, Türkiye ile iliþkilerini yoðunlaþtýrma, politik ve ekonomik modernleþme sürecini bir an önce
tamamlamasý için bu ülkeye yardým etmede temel bir menfaate sahiptir. Topluluk ile ortaklýk baðý olan

2
Türkiye’nin Avrupa Topluluðuna Katýlma Baþvurusu ile ilgili AT Komisyonu Görüþü, 18.12.1989,
http://www.belgenet.com/arsiv/ab/ab_rapor87.html
3
Türkiye’nin Avrupa Topluluðuna Katýlma Baþvurusu ile ilgili AT Komisyonu Görüþü, 18.12.1989,
http://www.belgenet.com/arsiv/ab/ab_rapor87.html

8
Türkiye, geniþleyen büyük bir ülkedir; ayný zamanda, stratejik açýdan önemli bir jeopolitik konum iþgal
ederek, Atlantik ittifaký içinde üye devletlerin ortaklarýndan biridir. Türkiye’nin modernleþme çabalarýna
katkýda bulunmak için, Komisyon, topluluk tarafýndan (Türkiye’ye, bu ülkenin topluluða üye olma ehliyeti
üzerinde þüphe yaratmaksýzýn), Ankara Anlaþmasý imza edildiði zaman gösterilmiþ olan siyasi iradeye uygun
olarak, her iki ortaðýn daha fazla karþýlýklý baðýmlýlýk ve bütünleþme yoluna girmelerine imkan verecek bir dizi
somut tedbir teklif etmesini tavsiye eder. Bu tedbirler, Türkiye’nin özlemlerine ve gereksinmelerine yanýt
veren aþaðýdaki dört unsur üzerinde yoðunlaþacaktýr: Gümrük Birliðinin tamamlanmasý, mali iþbirliðinin
yeniden baþlatýlmasý ve yoðunlaþtýrýlmasý, endüstriyel ve teknolojik iþbirliðinin geliþtirilmesi ve politik ve
kültürel baðlarýn güçlendirilmesi. Bu tedbirler, halen Türkiye ve topluluk arasýndaki iliþkilerin tabi olduðu
ortaklýk anlaþmasýnýn çerçevesi içine yerleþtirilmelidir. Anlaþmanýn hükümlerine uygun olarak, 1995 yýlýnda
gümrük birliðinin tamamlanmasý Topluluk tarafýndan, Türk tekstil ve tarým ürünlerindeki ticaretle ilgili
düzenlemelerin gözden geçirilmesini gerektirecektir. Gümrük Birliði, Türkiye tarafýndan, onun düzgün iþleyiþi
için elzem olan ortak politikalarýn benimsenmesini gerekli kýlacaktýr. Dördüncü mali protokolün kaynaklarý
serbest býrakýlarak, mali iþbirliði canlandýrýlmalýdýr. Topluluk, hem Türkiye’yi hem de topluluðu ilgilendiren
altyapý projelerinin finanse edilmesi için Avrupa Yatýrým Bankasý Tüzüðü’nün 18. maddesi çerçevesinde tek
taraflý olarak krediler verme imkaný üzerinde de düþünmelidir. Baþta risk sermayesi olmak üzere elindeki
muhtelif araçlarý kullanarak, topluluk, daha sýký endüstriyel iþbirliðini ve doðrudan yatýrýmlarý teþvik etmelidir.
Gümrük Birliði’nin tamamlanmasý, bu hedeflere ulaþýlmasýna önemli bir katký yapacaktýr. Ayný ruh içinde,
topluluk ve Türkiye, bilim ve teknoloji alanýnda iþbirliðini güçlendirmelidirler. Bu amaçla, topluluk
Türkiye’ye, bu ülkenin gereksinmeleri ve kaynaklarýna uygun biçimde, topluluk araþtýrma programlarýna
katýlma imkanýný sunmalýdýr. Þimdiki siyasi diyalog çerçevesinin ötesine giderek topluluk ve Türkiye
arasýndaki siyasi baðlarýn yoðunlaþtýrýlmasý bir hedef olmalýdýr. Bir baþka imkan, Türkiye’yi, kendisi ve
topluluk için özel ilgi konusu olan veya taraflardan birinin diðeri için yararlý bilgilere sahip olduðu
konulardaki tartýþmalara dahil etmeye yönelik özel prosedürler olabilir. Ayrýca, daha fazla karþýlýklý anlayýþa
katkýda bulunmak amacýyla, topluluk ve Türkiye arasýndaki eðitim ve kültür iliþkilerinin yoðunlaþtýrýlmasý da
uygun olacaktýr. Bu amaçla, Türkiye’nin bazý topluluk programlarýna dahil edilmesi faydalý olabilir.”4

Büyük bölümümüz, Türkiye’nin Gümrük Birliði’ne, hem de büyük mücadelelerle 1995 yýlýnda
girdiðimizi zannediyoruz. Ancak görüldüðü gibi, Gümrük Birliði sürecinin tamamlanmasýna 1989
yýlýnda karar verilmiþtir. Bu yol haritasý, mali yardýmlar baþta olmak üzere AB’nin kendisine ait
yükümlülükleri dýþýnda neredeyse harfiyen uygulanmýþtýr. Nitekim, Gümrük Birliði anlaþmasýnýn
imzalandýðý 1995 yýlýnda Türkiye-AB Ortaklýk Konseyi’nin tavsiye kararý da, 1989-90 yýllarýnda
çizilen bu yol haritasý ile örtüþmüþtür. Ortaklýk Konseyi, Türkiye ile iþbirliðinin geliþtirileceði
alanlarý, “Sýnai, Trans-Avrupa þebekeleri, enerji, ulaþtýrma, telekominikasyon, tarým, çevre, istatistik, kültür,
enformasyon vs” olarak belirlemiþ, bu arada “sosyal ve siyasi diyalogun” geliþtirilmesini tavsiye etmiþtir.

4
Türkiye’nin Avrupa Topluluðuna Katýlma Baþvurusu ile ilgili AT Komisyonu Görüþü, 18.12.1989,
http://www.belgenet.com/arsiv/ab/ab_rapor87.html

9
Buradaki anahtar cümle “siyasal diyalog”dur. AB, Gümrük Birliði anlaþmasýný tamamlama gerekçesi
ile bir yandan dýþ ticaretimizi kontrol altýna alma imkanýna kavuþurken, öte yandan “siyasal diyalog”un
geliþtirilmesi adý altýnda, bundan sonraki dönemde peþ peþe gelecek olan ve ülkenin hem iç, hem de
dýþ politikasýnýn can damarý niteliðindeki konularda siyasi taleplerde bulunmaya zemin hazýrlamýþtýr.

Bu bölümü tamamlamadan önce Prof. Günuður’a atfen, yine ayný bildiriden çok ilginç bir notu
aktarmak istiyoruz. AT, Yunanistan’ýn baþvurusu üzerine de bir “Görüþ” hazýrlamýþtýr. Türkiye’nin
aksine aylarla sýnýrlý bir sürede hazýrlanan raporda, Yunanistan’ýn üyeliði ile ilgili olarak olumsuz
görüþ bildirilmiþtir. Raporda, Yunanistan’ýn “AT’ýn fonlarýný bitireceðinden ve bu ülkede, hayat düzeyinin
çok düþük olmasýndan” bahsedilerek, açýkça “Yunanistan üyeliðe alýnmasýn ” denilmiþtir.5 Ama AT’ýn
siyasi otoritesi Yunanistan’ýn üyeliðe alýnmasýna karar vermiþtir. AB, Türkiye hakkýnda hiçbir zaman
böylesi kesin ifade kullanmadýðý halde deðil tam üyeliðimiz, adaylýða kabulümüz bile uzun zaman
mümkün olmamýþtýr.

NE UMDUK NE BULDUK?
Gümrük Birliði Anlaþmasý 6 Mart 1995’te imzalanmýþ ve 1 Ocak 1996 tarihinde yürürlüðe girmiþtir.
Türkiye’nin Gümrük Birliði’nden büyük beklentileri vardý. Bu beklentileri þöyle özetlemek
mümkündür:
1- Türkiye’den, AB’ye yapýlan ihracatta patlama olacak
2- AB’den ve diðer ülkelerden Türkiye’ye yatýrým sermayesi akacak
3- Ülkemize yüksek teknoloji gelecek, her alanda standartlarýmýz
yükselecek
4- AB’nin üçüncü ülkelerle yaptýðý imtiyazlý ticaret anlaþmalarýndan yararlanacaðýz
5- AB’den büyük mali yardýmlar gelecek
6- AB kapýsý açýlacak ve en kýsa zamanda üye olacaðýz

AB ile imzaladýðýmýz Katma Protokol’ün ilk maddesi,“Karþýlýklý ve dengeli yükümlülükleri esas alýr ”
demektedir. Türkiye, bu ilkeye bugüne kadar tüm zorluklara raðmen büyük ölçüde uymuþ, mesela,
12-22 yýllýk listelerde gümrük indirimi taahhütlerini yerine getirmiþtir. Sonuçta da AB, Türkiye
pazarýnda Japonya ve ABD karþýsýnda büyük imtiyazlara sahip olmuþ, yatýrým kolaylýklarýndan
yararlanmýþtýr. Buna karþýlýk, “Türkiye Gümrük Birliði’ne girmekle ne kazanmýþtýr, beklentileri hangi
ölçüde gerçekleþmiþtir, AB taahhütlerini yerine getirmiþ midir?” gibi sorularýn cevaplarýný aramamýz, daha
doðrusu 6 yýlýn muhasebesini yapmamýz gerekmektedir. Bu ticari ortaklýðýn, ülkemiz ekonomisine
etkilerini ve Gümrük Birliði anlaþmasýný imzalama gerekçelerimizi, beklentilerimiz ýþýðýnda
deðerlendirdiðimizde önümüze çýkan tablo ana baþlýklarý ile þöyledir:

5
Haluk Günuður, Avrupa Birliði El Kitabý,

10
I- ÝTHALAT- ÝHRACAT DENGEMÝZ

Gümrük Birliði’ne dahil olduðumuz 1996 yýlýndan sonra ihracatýmýz deðil, adeta ithalatýmýz
patlamýþtýr. DPT’nin 8’inci 5 Yýllýk Kalkýnma Planý Öncesinde AB ve Dýþ Ekonomik Ýliþkilerde
Geliþmeler (1996-2000) Raporu’na göre, 1996 yýlýnda AB ülkelerinden yaptýðýmýz ithalat yüzde 37.2
oranýnda artarak, 23,1 milyar dolara ulaþmýþtýr. Bu oranlar 1997’de yüzde 7.5, 1998’de yüzde –3.1, 1999’da
yüzde –11.1, 2000 yýlýnýn Ocak-Mart döneminde de yüzde 29.3 olarak gerçekleþmiþtir. Ayný dönemde AB
ülkelerine ihracatýmýz, 1996 yýlýnda yüzde 4.3, 1997’de yüzde 6.1, 1998’de yüzde 6.7, 2000 yýlýnýn Ocak-Mart
döneminde ise yüzde 0,3 oranýnda atmýþtýr.6

DÝE’nin rakamlarýna göre de, AB ülkelerinden ithalatýmýzýn deðerleri, 1998’de 24 milyar dolar, 1999’da 21
milyar dolar, 2000’de 26 milyar dolar ve 2001 yýlýnýn Ocak-Eylül dönemi itibariyle 13.5 milyar dolar olarak
gerçekleþmiþtir. Ayný dönemdeki ihracat deðerlerimiz, 1998’de 13 milyar dolar, 1999 ve 2000 yýllarýnda 14’er
milyar dolar, 2001’in Ocak-Eylül döneminde yaklaþýk 12 milyar dolardýr.7

Dýþ Ticaret Müsteþarlýðý’nýn tespitlerine göre ise, 1995’te AB ülkelerinden 16 milyar 866 milyon dolarlýk
ithalat yaparken, 1 yýl sonra bu rakam 23,1 milyar dolara çýkmýþtýr. Ayný yýl yapýlan ihracatýmýzýn deðeri 11,5
milyar dolarda kalýrken, 1997 yýlý ithalatýmýz 24,9 milyar dolar, ihracatýmýz 12,2 milyar dolar, 1998’de de
ithalatýmýz 24,1 milyar dolar, ihracatýmýz 13,4 milyar dolar olarak gerçekleþmiþtir. 1999 yýlýnda ise 21,4
milyar dolarlýk ithalata karþýlýk, 14,3 milyar dolarlýk ihracat, 2000 yýlýnda da 26,3 milyar dolarlýk ithalata
karþýlýk, 14,3 milyar dolarlýk ihracat yapýlmýþtýr.8

DPT’nin “8’inci 5 Yýllýk Kalkýnma Planý Döneminde AB ve Dýþ Ekonomik Ýliþkilerde Geliþmeler
(1996-2000) Raporu”ndaki rakamlara göre, AB ile dýþ ticaret açýðýmýz 1995’de 5.8 milyar dolar iken,
1996’da 11.6, 1997’de 12.6, 1998’de 10.6, 1999’da 7.1, 2000 yýlýnýn Ocak-Mart döneminde 1.9 milyar dolar
olmuþtur.9

Gümrük Birliði’nden sonra Türk pazarý, AB’nin dünyadaki 6. büyük pazarý haline gelmiþtir.(AB
raporlarýna göre de aday ülkeler içinde, Polonya’dan sonra yüzde 25’lik oran ile ikinci Pazar durumundayýz).
Böylece AB’nin birikmiþ stoklarýnýn yüzde 20’sini ithal etmeye baþlamýþ olduk. AB’nin dýþ ticaret
fazlasý verdiði ülkeler içinde Türkiye 4.sýrada yer almaktadýr. Dýþ Ticaret Müsteþarlýðý’nýn tespitlerine
göre de, AB’nin ithalatýnda Türkiye 12. sýrada yer almakta ve yüzde 1.77 paya sahip bulunmaktadýr.10
Gümrük Birliði’nden sonra AB ülkelerine ihracatýmýz artmamýþtýr. Zira AB, Türkiye’den yaptýðý
sanayi ürünleri ithalatýnda Gümrük Birliði’nden önce de sýfýr gümrük vergisi uyguluyordu. Bu
sebeple Gümrük Birliði, Türkiye’ye ihracat açýsýndan herhangi bir avantajlý durum yaratmamýþtýr.

6
Devlet Planlama Teþkilatý (DPT), 8’inci 5 Yýllýk Kalkýnma Planý Öncesinde AB ve Dýþ Ekonomik Ýliþkilerde Geliþmeler
(1996-2000) Raporu
7
Devlet Ýstatistik Enstitüsü,
8
Dýþ Ticaret Müsteþarlýðý, ‘AB ve Türkiye’, raporu
9
DPT, 8’inci 5 Yýllýk Kalkýnma Planý Öncesinde...
10
Dýþ Ticaret Müsteþarlýðý

11
DPT’nin rakamlarýna göre, AB ile ithalatýmýz genel toplam ithalatý artýþýnýn üzerinde bir seyir
izlemektedir. 1996-98 döneminde özellikle cep telefonu, otomotiv ve otomotiv yan sanayii ile çeþitli
elektrikli, elektronik ve elektriksiz makine cihazlarýnýn ithalatý öne çýkmýþtýr. Sonraki yýllarda ilaç
ithalatý da bu artýþta etkili olmuþtur. Bugün itibariyle Ýthalatýn belli bir seviyeye çekildiði
görülmektedir. Ancak DPT, bunun sebebini 2000 yýlýnda Euro’nun dolar karþýsýnda deðer kaybýnýn
AB’den yapýlan ithalatýn dolar deðerinin düþmesine, bunun da genel ithalat artýþýnýn gerisinde
kalmasýna yol açmasý ile izah etmektedir.11

Ülkemizin GB öncesi ve sonrasý dýþ ticaretinde önemli açýklar meydana geldiði, birliðin ülkemizin
aleyhine iþlediði, dýþ ticaretle ilgili tüm kuruluþlarýmýzýn rakamlarýnda ortaya çýkmaktadýr. Özellikle
“ihracatta patlama” beklentisinin gerçekleþmediði ortadadýr. Bu durum 1993-2000 yýllarý itibariyle dýþ
ticaretimiz içinde AB’nin payýna iliþkin aþaðýdaki tabloda da görülmektedir:

TÜRKÝYE’NÝN DIÞTÝCARETÝ VE AB’NÝN PAYI

Milyon $ Genel Avrupa Birliði AB’nin Payý (%)

Deð Deð Deð Deð


Yýl Ýhracat Ýthalat Ýhr/Ýth Ýhracat Ýthalat Ýhr/Ýth Ýhracat Ýthalat Hacim
(%) (%) (%) (%)

1993 15,348 --- 29,429 --- 52.2 7,288 --- 12,950 --- 56.3 47.5 44.0 45.2

1994 18,105 18.0 23,270 -20.9 77.8 8,634 18.5 10,279 -20.6 84.0 47.7 44.2 45.7

1995 21,636 19.5 35,707 53.4 60.6 11,078 28.3 16,860 64.0 65.7 51.2 47.2 48.7

1996 23,224 7.3 43,626 22.2 53.2 11,548 4.2 23,138 37.2 49.9 49.7 53.0 51.9

1997 26,261 13.1 48,559 11.3 54.1 12,248 6.1 24,870 7.5 49.2 46.6 51.2 49.6

1998 26,974 2.7 45,921 -5.4 58.7 13,498 10.2 24,075 -3.2 56.1 50.0 52.4 51.5

1999 26,587 -1,4 40,687 -11,4 65,3 14,348 6,3 21,416 -11,0 67,0 54,1 52,6 53,2

2000 27,324 2,8 53,983 32,7 50,6 14,352 0,03 26,388 23,2 54,4 52,5 48,9 50,1

2000* 2,123 --- 3,229 --- 65,7 1,179 --- 1,506 --- 78,3 55,5 46,6 50,2

2001* 2,169 2,2 3,973 23,0 54,6 1,216 3,1 1,836 21,9 66,2 56,1 46,2 49,7

(*) Ocak
Dýþ Ticaret Müsteþarlýðý, http://www.foreigntrade.gov.tr/ab/rakamlar/abpay.htm

11
DPT, 8’inci 5 Yýllýk Kalkýnma Planý Döneminde AB ve Dýþ Ekonomik Ýliþkilerde Geliþmeler 1996-2000 Raporu

12
II- TÜKETÝM MALLARI ÝTHALATI REKORU KIRILDI

Bu arada 1996 yýlýnda özellikle AB ülkelerinden yapýlan tüketim mallarý ithalatýnda büyük oranlarda
artýþ meydana gelmiþtir. 1996’da tüketim mallarý ithalatýmýz yüzde 76,5 oranýnda artarken, sermaye
mallarýnda yüzde 25,7, ara mallarýnda da yüzde 14,6 oranýnda artýþ olmuþtur. Tüketim mallarý ithalatý 1997’de
yüzde 25, 1998’de yüzde –0,1, 1999’da yüzde –5, 2000 yýlýnýn Ocak-Mart döneminde yüzde 31,7 oranýnda
gerçekleþmiþtir.12

1998-1999 yýllarýnda AB ülkelerinden yaptýðýmýz ithalatta oraný en az düþen yine tüketim mallarý
olmuþtur. Diðer kalemlerde yüzde 11-18 oranlarýnda azalma yaþanýrken, tüketim mallarýnda bu oran
yüzde –0,1 ile –5 arasýnda gerçekleþmiþtir.

Dýþ Ticaret Müsteþarlýðý’nýn rakamlarý da, 90’lý yýllarýn baþýnda yüzde 3,2 oranýnda artan tüketim
mallarý ithalatýnýn 1995-2000 döneminde ortalama yüzde 38.5 gibi bir orana ulaþtýðýný
göstermektedir. DTM, bu artýþýn, “Çeþitli uluslararasý yükümlülüklerin uygulanmaya baþladýðý dönem”den
kaynaklandýðýný belirtmektedir ki, söz konusu olan Gümrük Birliði uygulamalarýdýr. DTM, tüketim
mallarý ithalatýnýn genel ithalat artýþýnýn üzerinde bir seyir izleyerek, 1995 yýlýnda 1.4 milyar
dolarken, 2000 yýlýnda 5 milyar dolarý geçtiðini hesaplamýþtýr.13 Ayný dönemde AB ülkelerinden
yapýlan toplam ithalat içinde tüketim mallarýnýn payý yüzde 8.8’den, yüzde 19.3’e yükselmiþtir.

Gümrük Birliði’nden sonra AB’den ithalatýmýzý bazý kalemler itibariyle özetlersek; 1995 yýlýnda
otomobil ithalatýmýzda AB ülkelerinin payý yüzde 46 iken bu oran, 1996’da yüzde 73’e yükselmiþtir. AB
ülkelerinden otomobil ithalatýmýz, 1997’de yüzde 77, 1998’de yüzde 74 ve 1999’da yüzde 84 seviyelerinde
olmuþtur. Yine kimya sektöründe 1998 itibariyle toplam ihracatýmýz yüzde 21 artarken, ithalatýmýz yüzde 68
oranýnda artmýþ ve 1 milyar dolarlýk ihracata karþýlýk 6.5 milyar dolarlýk ithalat yapýlmýþtýr. Ýlaç sektöründe
AB ülkeleri ile 1996’da yaklaþýk 360 milyon dolar olan ithalatýmýz, 2000’de 1 milyar dolara yaklaþmýþtýr.14

Dayanýklý tüketim mallarýnda AB ile oluþturulan Gümrük Birliði ve AB’nin 3. ülkelere uyguladýðý
gümrük tarifeleri neticesinde 1995-1999 arasýnda ithal ürünlerin ülkemiz pazarlarýndaki payý buzdolabýnda
yüzde 5’ten yüzde 25’e, çamaþýr makinesinde yüzde 1.5’dan yüzde 15’e, bulaþýk makinesinde yüzde 1.2’den
yüzde 40’a, fýrýnda ise yüzde 0,5’den, yüzde 10’a çýkmýþtýr. Üretici firmalarýn bir çoðu bir veya iki ürünü
üretmekte, diðerlerini ise ithal etmektedir.15

12
DPT, 8’inci 5 Yýllýk Kalkýnma Planý Öncesinde...
13
Dýþ Ticaret Müsteþarlýðý, http://www.foreigntrade.gov.tr/ead/TICARET/trk00/dsticithalat00.htm
14
DPT, 8’inci 5 Yýllýk Kalkýnma Planý Türkiye-AB iliþkileri Özel Ýhtisas Komisyonu Raporu

13
Bütün bu geliþmelerin ardýndan firmalarýmýz ya AB firmalarý ile ortaklýk kurma ya da onlarýn
temsilciliðini alma yoluna gitmiþlerdir. Bunun doðal sonucu olarak da ne teknoloji transferi
gerçekleþmiþ, ne de standartlarýmýz yükselmiþtir.

Avrupa Komisyonu Türkiye Temsilciliði’nin hazýrladýðý “Gümrük Birliði Hakkýnda Sorular ve Yanýtlar”
baþlýklý deðerlendirmede, “Gümrük Birliði tüketim mallarý ithalatýnda büyük bir artýþa yol açmýþ mýdýr?”
þeklindeki soruya þu cevap verilmiþtir:

“Tüketim mallarý, Türkiye’nin toplam ithalatý içinde küçük bir yer tutmaktadýr (Ýthalatýn yüzde 10’u
civarýnda). Geri kalan yüzde 90 sermaye mallarý, yarý mamul mallar ve hammaddelerdir. Bunlar üretimde girdi
olarak kullanýlýr. Bu saðlýklý ithalat yapýsý, GB’nin uygulamaya girmesinden beri deðiþmemiþtir.”16

Görüldüðü gibi AB, soruya doðrudan cevap vermemekte, Türkiye’nin AB’den ithal ettiði tüketim
mallarýna ait rakamlar sorulduðu halde, toplam ithalatýmýz içindeki tüketim mallarýnýn yüzdesini
vermektedir. Toplam ithalattaki tüketim mallarýnýn oraný önemli olmamakla beraber, sorunun doðru
cevabýný sadece burada bulamayýz. Türkiye ile AB arasýndaki ticaretin mal gruplarýna göre daðýlýmýný
da aþaðýdaki tabloda görmek mümkündür.

TÜRKÝYE’NÝN AB ÝLE TÝCARETÝNÝN MAL GRUPLARINA GÖRE DAÐILIMI

Milyon $ ÝHRACAT

Yýl Yatýrým Ara malý Tüketim Toplam

Deðer Pay (%) Deð. (%) Deðer Pay (%) Deð. (%) Deðer Pay (%) Deð. (%)

1994 252 2,9 ---- 2.805 32,5 --- 5.577 64,6 --- 8.634

1995 318 2,9 26,2 3.528 31,8 25,8 7.232 65,3 29,7 11.078

1996 396 3,4 24,5 3.727 32,3 5,6 7.425 64,3 2,7 11.548

1997 423 3,5 6,8 4.105 33,5 10,1 7.721 63,0 4,0 12.249

1998 489 3,6 15,6 4.612 34,2 12,4 8.397 62,2 8,8 13.498

1999 631 4,4 29,0 4.981 34,7 8,0 8.737 60,9 4,0 14.348

2000 671 4,7 6,3 5.073 35,3 1,8 8.511 59,3 -2,6 14.352

15
DPT, Türkiye Avrupa Birliði Ýliþkileri Özel Ýhtisas Komisyonu Raporu
16
Avrupa Komisyonu Türkiye Temsilciliði, Gümrük Birliði Hakkýnda Sorular ve Yanýtlar, http://www.deltur.cec.eu.int/i-
gumruk-sss.html

14
ÝTHALAT

Yýl Yatýrým Ara malý Tüketim Toplam

Deðer Pay(%) Deð. (%) Deðer Pay (%) Deð. (%) Deðer Pay (%) Deð. (%)

1994 3.209 29,4 --- 6.912 63,3 --- 795 7,3 --- 10.916

1995 4.831 28,7 50,5 10.539 62,5 52,5 1.491 8,8 87,5 16.860

1996 7.388 31,9 52,9 12.880 55,7 22,2 2.870 12,4 92,5 23.138

1997 7.327 29,5 -0,8 14.009 56,3 8,8 3.535 14,2 23,2 24.871

1998 7.182 29,8 -2,0 13.270 55,1 -5,3 3.622 15,0 2,5 24.075

1999 6.069 28,3 -15,5 11.823 55,2 -10,9 3.525 16,5 -2,7 21.416

2000 7.337 27,8 20,9 13.942 52,8 17,9 5.099 19,3 44,7 26.388

Kaynak: Dýþ Ticaret Müsteþarlýðý, (http://www.foreigntrade.gov.tr/ab/rakamlar/abmal.htm)

III-YABANCI SERMAYE ARTMADI AZALDI

Beklentilerin tersine ülkemize gelen sermaye miktarýnda da azalma olmuþtur. Yabancý sermaye,
ülkemize fabrika kurma yerine daha karlý olan mal getirme yolunu seçmiþ, hatta üçüncü ülkelerde
ucuza yaptýrdýklarý fason mallarý bol miktarda ülkemize sokmuþlardýr. Türkiye yerine Polonya, Çek
Cumhuriyeti, Macaristan gibi ülkelere yatýrým yapmayý tercih etmiþlerdir.

Türkiye, potansiyeline göre en az yabancý sermaye yatýrýmý çeken ülke olmakla kalmamýþ, 1998
yýlýnda Romanya, Azerbaycan ve Kazakistan’ýn bile gerisine düþmüþtür. 1999 yýlýnda, Çin 40, Brezilya
31, Meksika 11, Rusya Federasyonu 3, Kazakistan 1.6, Romanya 1, Azerbaycan 0,7 milyar dolarlýk direkt
yabancý sermaye çekerken, Türkiye’ye gelen yabancý sermaye 0,8 milyar dolar da kalmýþtýr. Ülkemize
yabancý sermaye gelmediði gibi Türk sermayesi yurtdýþýna çýkmaya baþlamýþtýr. Yabancý finans
kurumlarý yetkilileri, uluslararasý tahkime raðmen, enerji sektörü haricinde Türkiye’ye direkt yabancý
sermaye yatýrýmý gelmeyeceðini ifade etmektedirler. Yabancý sermayenin özellikle, AB üyeliðine
adaylýklarý resmen kabul edilen ülkelere yöneliþi, Türkiye’nin AB içindeki konumu ve geleceði
hakkýnda acaba bize bir fikir vermiyor mu?

15
DPT’nin raporuna göre, 1995’de 935 milyon dolar olan yabancý yatýrým, 1996’da 937 milyon dolar, 1997’de
873 milyon dolar, 1998’de 982 milyon dolar olarak gerçekleþmiþ ve 1999’da 693 milyon dolara düþmüþtür.
1995’te yüzde 46,8 olan yabancý yatýrým gerçekleþme oraný, 1999 itibariyle yüzde –11,8 olmuþtur.17

IV- KOBÝ’LERÝN DURUMU

Gümrük Birliði’nin, ülkemiz ekonomisine bu temel noktalardaki doðrudan olumsuz etkilerinin yaný
sýra dolaylý pek çok olumsuz etkisi de olmuþtur. Özellikle tarým, tekstil ve otomotiv sanayiimiz büyük
zarar görmüþtür.

AB’nin, Gümrük Birliði Anlaþmasýna dayanarak her türlü malý gümrüksüz sokmasý neticesi KOBÝ’ler
yok olma noktasýna gelmiþtir. Çünkü AB’nin kendi esnaf ve sanatkarlarý ile KOBÝ’lerine yönelik
uyguladýðý kapsamlý bir teþvik sistemi bulunmaktadýr. Oysa Gümrük Birliði’ne geçiþ sýrasýnda
Türkiye’deki esnaf ve sanatkarlar ile KOBÝ’ler ayný imkanlara sahip olmadýklarýndan Avrupalý
rakiplerine göre zayýf durumda kalmýþlardýr. Bunun yaný sýra özellikle AB’nin KOBÝ’lerin rekabet
edebilirliðini saðlamak ve korumak amacýyla taahhüt ettiði fonlar yine siyasi engeller nedeniyle
kullanýlamamýþtýr.

V- ÜÇÜNCÜ ÜLKELERLE ÝLÝÞKÝLERÝMÝZ ENGELLENDÝ

AB ile yapýlan anlaþmalar gereði, Türkiye, üçüncü ülkelerle iliþkilerinde topluluðun Ortak Gümrük
Tarifesi ile topluluk dýþýndaki ticareti konusunda AB’nin diðer mevzuatlarýný uygulamayý kabul
etmiþtir. Yine anlaþmalar ile, AB ve Türkiye’nin üçüncü ülkelere karþý koordinasyonunun saðlanmasý
amacýyla taraflarýn birbirlerini bilgilendirmeleri, gerektiðinde Ortaklýk Konseyi bünyesinde
danýþmalar yapmalarý ve sýký bir iþbirliði öngörülmüþtür. Ancak Türkiye-AB ortaklýk iliþkisinde bu
iþletilmemekte, Topluluk gerek müzakere ettiði katýlým anlaþmalarý, gerek diðer ticari nitelikli
anlaþmalar konusunda Türkiye’yi bilgilendirmemektedir. Türkiye’nin AB’nin karar alma
mekanizmasý dýþýnda kalmasý bu tür anlaþmalara engel olamamasýný da beraberinde getirmektedir.
AB Komisyonu, istediði her ülke ile gümrükleri kaldýrma, serbest ticaret anlaþmasý yapma gücüne
sahiptir. Türkiye ise Komisyon kararlarýný kendi aleyhine de olsa uygulamak zorunda kalmaktadýr.
Öte yandan AB’nin üçüncü ülkelerle yaptýðý imtiyazlý sözleþmelerden yararlanmamýz ise çeþitli
yollarla engellenmektedir.

17
DPT, 8’inci Yýllýk Kalkýnma Planý Öncesinde AB ve Dýþ Ekonomik Ýliþkilerde Geliþmeler 1996-2000 Raporu

16
GB çerçevesinde hazýrlanan 1/95 Sayýlý Kararýn 16. Maddesi’nde, “Türkiye ticaret politikasýný,
Topluluðun ticaret politikasýna uyumlu hale getirmek amacýyla bu kararýn yürürlüðe girmesinden itibaren 5 yýl
içinde Topluluðun tercihli gümrük rejimine aþamalý olarak uyum saðlar. Bu uyum, hem otonom rejimleri, hem
de üçüncü ülkelerle tercihli anlaþmalarý kapsar. Bu amaçla, Türkiye gerekli önlemleri alýr ve ilgili ülkelerle
karþýlýklý yarar temeline dayanan anlaþmalarý müzakere eder. Ortaklýk Konseyi, kaydedilen geliþmeleri düzenli
aralýklarla inceler. Bu durumlarýn her birinde bu tarife tercihlerinin tanýnmasý, Topluluðun söz konusu
tercihlerin tanýnmasýný düzenleyen menþe hükümleriyle ayný hükümlere uyulmasý þartýna baðlýdýr.”
denilmiþtir.18

Bu düzenleme, “Eðer AB bir üçüncü ülke veya bölge ile imtiyazlý ticaret anlaþmasý yaparsa, Türkiye de ayný
þekilde bu ülke ile benzer anlaþma yapabilir.” anlamýna gelmektedir ki, AB’nin yaptýðý anlaþmalardan
otomatik olarak yararlanmamýz söz konusu deðildir. Sadece; müzakere yapmamýz öngörülmüþtür. Bu
bir ek imkan gibi görünse de, uygulamada iþletilmemektedir. Öncelikle tek yanlý olduðundan ve AB
üyesi olmadýðýmýzdan söz konusu ülkelerle ayrýca ikili anlaþma yapmamýz gerekmektedir. Kaldý ki,
AB’nin tercihli sistemi dinamik bir yapý arz etmekte, bu çerçevede topluluk yeni anlaþmalar
yapmakta, mevcut anlaþmalarýn ise yapýsý deðiþebilmektedir.

Mesela, Türkiye-AB arasýnda Ortaklýk Konseyi kararýnýn imzalanmasýnýn üzerinden 1 yýl geçmeden
AB-Baltýk ülkeleri ve AB-Ýsrail Serbest Ticaret Alaný anlaþmalarý yapý deðiþtirerek, ortaklýk
anlaþmalarý halini almýþtýr.Yine ortaklýk iliþkisi perspektifinde Tunus ve Fas ile görüþmeler
tamamlanmýþ, Mýsýr ile devam ettirilmektedir. Türkiye, bu ülkelere baþvurmuþ, benzer anlaþmalar
yapma teklifinde bulunmuþtur. Tunus bu talebi yerine getirmemiþtir ve iþi sürüncemede býrakmýþtýr.
Çünkü Fransa, Tunus üzerinde Türkiye ile ikili anlaþma yapýlmamasý için baský uygulamaktadýr.
Tunus’un Fransa, dolayýsýyla AB ile menfaati daha fazla olduðundan bu baskýlar sonuç vermektedir.
Anlaþma yapýlamadýðý için de, Türk ürünleri Tunus baþta olmak üzere Kuzey Afrika ülkelerine
vergili girmektedir. Çünkü bu ülkeler, Türk menþeli ürünlere yüzde 10 civarýnda gümrük vergisi
uygulamaktadýrlar. Ama bu ülke mallarý gümrüksüz olarak AB üzerinden Türkiye’ye girebilmektedir.
Türkiye bu pazarlarda, vergisiz AB ürünleri ile rekabet edemez hale gelmiþtir. AB ayný dönemde
kendi dýþýndaki birçok ülkeye de Türkiye’ye saðladýðý gümrük indirimini uygulamýþtýr. Yani özel bir
imtiyazýmýz bulunmamaktadýr, daha açýkçasý üçüncü ülkelerle ayný konumda tutulmaktayýz. Oysa ki,
ayný konumda olduðumuz üçüncü ülkeler, AB ile iliþkilerinde ne ortak üye veya aday ülke
statüsündedir ve ne de Türkiye’nin AB’ye verdiði imtiyazlarý vermiþlerdir. Karþýlýklý haklar açýsýndan
Kuzey Afrika ülkelerinin gerisine düþtüðümüz bir gerçektir. Kaldý ki, Gümrük Birliði Anlaþmasýnýn

18
T.C. Dýþ Ýþleri Bakanlýðý, 1/95 Sayýlý Ortaklýk Konseyi Kararý (Gümrük Birliði Kararý),
http://www.mfa.gov.tr/turkce/grupa/ab/abab/gumrukb.turkce.htm

17
imzalanmasýndan önce zaten AB ile ticari bütünleþme içindeydik. Ama AB’nin karar ve
yönlendirmelerine baðlý olmadýðýmýzdan, dýþ ticaret politikamýzda tamamen baðýmsýzdýk.

Gümrük Birliði ile ülkemizin, AB dýþýndaki tüm ülkelerle iliþkilerinin de ipotek altýna alýndýðýný
belirtmiþtik. Prof. Dr. Erol Manisalý, bu durumu þöyle bir örnekle açýklamaktadýr:

AB, Tunus ile imtiyazlý ticaret anlaþmasý yapmýþtýr. Sanayi ürünleri gümrüksüz dolaþmaktadýr. AB,
üçüncü bir ülkeye mesela Irak ya da Japonya’ya ticari ambargo uygularsa Türkiye buna uymak
zorunda kalacaktýr. Ama Tunus’un böyle bir yükümlülüðü bulunmamaktadýr. AB bugüne kadar 24
ülke ile tercihli anlaþmalar imzalamýþtýr. Bu anlaþmalar 9 ülke ile ortaklýk, 8 ülke ile serbest ticaret ve
7 ülke ile de iþbirliði niteliðindedir. Türkiye, bu anlaþmalarýn hiçbirinin yapýlmasýnda yoktur ama
Gümrük Birliði ile bu anlaþmalardaki esaslarýn yükümlülüðünü 5 yýl içinde üstlenmeyi kabul
19
etmiþtir.

Söz konusu anlaþmalar içinde ülkemizin milli çýkarlarý ile ters düþenler olmasý da ihtimal
dahilindedir. Nitekim AB, Kýbrýs Rum Yönetimi ile ticaret anlaþmasý imzalamýþtýr. Ortaklýk
Konseyi’nin 1/95 Sayýlý Kararý’nýn 16. Maddesi’ne göre Türkiye de kademeli olarak, 5 yýl içinde
Kýbrýs Rum Yönetimi ile gümrüklerini sýfýra indirecektir. Bunun için karþýlýklý müzakere yapýlmasý
gerekmektedir. Ancak Türkiye, bugüne kadar AB’nin Kýbrýs Rum Yönetimi ile yaptýðý anlaþmayý
üstlenmemiþtir. AB, kendi ekonomik çýkarlarýný düþünerek özellikle Kuzey Afrika ve Amerika
ülkeleri ile yaptýðý tercihli anlaþmalardan yararlanmamýzý çeþitli yollarla engellerken, Kýbrýs Rum
Yönetimi ile yaptýðý anlaþmayý üstlenmemizi ýsrarla istemektedir. Nitekim AB, Kýbrýs Rum Kesimi
ile anlaþma yapmamýzý 2001 Ýlerleme Raporu’na taþýmýþ ve baský yapmaya baþlamýþtýr. Görüldüðü
gibi AB burada da çifte standartlý davranmakta, Gümrük Birliði’ne siyasi yaklaþýmýný sürdürmekte,
tercihli anlaþmayý imzalatarak, ilk etapta ticari de olsa Türkiye’nin, Rum Kesimini tanýmasýnýn
yolunu açmaya çalýþmaktadýr.

Prof. Manisalý’nýn “Avrupa Çýkmazý” isimli kitabýnda yaptýðý deðerlendirmeye göre, mesela AB’nin
üçüncü ülkelerle iliþkilerine yönelik düzenlemeler kapsamýnda ileride Azerbaycan ile Ermenistan
arasýnda yeni bir ihtilaf çýktýðýnda AB, Azerbaycan’a ticari ambargo koyduðu takdirde,Türkiye’nin
buna da uymasý gerekecektir. Kaldý ki, Avrupa Parlamentosu, 2002’de onayladýðý “Kafkasya
Raporu”nda, Türkiye’nin Ermenistan’a uyguladýðý ambargoyu kaldýrmasýný istemiþtir. AP, GB

19
Erol Manisalý, Avrupa Çýkmazý,1.Basým/Þubat 2000
Türkiye-Avrupa Birliði Ýliþkileri (sf. 103-113)

18
anlaþmasýndan cesaret almýþ olmalý ki, açýkça dýþ politikamýza müdahale anlamýna gelen böyle bir
talepte bulunulabilmiþtir.

AB Komisyonu Türkiye Temsilciliði’nce hazýrlanan “AB-Türkiye Gümrük Birliði- Refah Ýçinde Birlikte”
baþlýklý çalýþma raporunda, üçüncü ülkelere yönelik ortak ticaret politikasý anlatýlýrken, karar
mekanizmasýnda bulunmadýðýmýz AB’nin bu konuda aldýðý kararlara uyma mecburiyetimiz, açýkça
þöyle ifade edilmiþtir:

“Anlaþmaya göre, Türkiye baðýmsýz olarak veya AB’nin rýzasý olmaksýzýn, kendi tarifelerini Ortak Gümrük
Tarifesi’nin altýna indirme veya baþka herhangi bir þekilde deðiþtirme hakkýna sahip olmayacaktýr. Ancak
Ortak Gümrük Tarifesi’ni deðiþtirmek, gümrük vergilerini askýya almak veya yeniden uygulamaya koymak ise
Topluluk tarafýndan alýnan kararlar ve tarife, kotalar veya fiyat tavanlarý ile ilgili olarak alýnan kararlar
hakkýnda Türkiye’ye bilgi verilecek ve bu amaçla kurulmuþ olan GB Ortaklýk Komitesi içinde önceden
istiþarelerde bulunulacaktýr.”20

Ayný raporda, “Tercihli ticaret sistemleriyle ilgili olarak, Türkiye’nin GB kararý gereðince, kendilerini
Topluluk’la baðlayan bir anlaþma yapmamýþ ülkeler ile tercihli ticaret anlaþmalarý müzakere etmekten
kaçýnmasý gerektiði” de kaydedilerek, “Türkiye, 45 farklý ülkeden gelen tekstil ve giyim ürünleri üzerine
uygulanan AB’nin kota ve gözetim tedbirlerini benimsemelidir.” uyarýsý yapýlmýþtýr.

Üçüncü ülkelerle iliþkileri konusunda AB adayý Merkezi ve Doðu Avrupa Ülkelerinin durumuna da
göz atmak istiyoruz. Mesela, AB, Birleþik Devletler Topluluðu’na “Üçgen Operasyonlarý” adý altýnda
toplam 2 milyar Euro tahsis etmiþtir. Bu kaynaðýn, topluluk ve eski doðu bloku ülkeleri (Polonya,
Macaristan, Çekoslovakya, Romanya, Letonya, Litvanya, Estonya ve eski Yugoslavya) mallarýnýn
satýn alýnmasýnda kullanýlmasý istenmiþtir. Ancak Doðu Avrupa ülkeleri AB’ye baþvurarak, özellikle
Comecon’un çökmesinden sonra Sovyetler Birliði’ne olan geleneksel tarým ürünleri ihracatýnýn
durma noktasýna geldiðini, ticari engeller sebebiyle bu ürünleri Topluluða da satamadýklarýný
bildirmiþler ve bu krediden yararlanma imkaný istemiþlerdir. Topluluk üretici ve ihracatçýlarýnýn
büyük tepkisine raðmen AB Komisyonu, Polonya, Macaristan, Çekoslovakya, Bulgaristan, Romanya
ve Yugoslavya’nýn kredi kapsamýna alýnmasýný kabul etmiþlerdir.21 Görüldüðü gibi AB, istediði
takdirde aday ülkelerin taleplerini dikkate almakta, üçüncü ülkelerle olan sýkýntýlarýný gidermek için
gerekirse kredi verebilmektedir.

20
AB Komisyonu Türkiye Temsilciliði, “AB-Türkiye Gümrük Birliði- Refah Ýçinde Birlikte Çalýþma”, s.3,
http://www.deltur.cec.eu.int/abrefah.rtf,
21
Dýþ Ticaret Müsteþarlýðý, Avrupa Birliði ve Türkiye, Ekim 1999

19
GB’NÝN TEKSTÝL SEKTÖRÜMÜZE ETKÝLERÝ

Gümrük Birliði Anlaþmasý, geçen 5 yýllýk süre zarfýnda tekstil baþta olmak üzere birçok sektörümüzü
olumsuz yönde etkilemiþtir. Nitekim 1995 yýlýnda AB ülkelerine tekstil ihracatýmýz yüzde 28
oranýndayken, 1996’da yüzde 4, 1997’de yüzde 6, 1998’de yüzde 10, 1999’da yüzde 3 olmuþtur.22

Ülkemizin lokomotif sektörlerinden olan tekstil, ihracatýmýzda yüzde 37-40’lýk bir paya sahiptir ve
bunun yüzde 65’i AB pazarýna yapýlmaktadýr. Adeta ihracatýmýzý yönlendiren tek üründür. Bu
büyüklük, toplam ihracatýmýzý, iç ve dýþ ekonomik dengelerimizi etkileyen bir orandýr.

AB’nin ülkemize tekstil ve konfeksiyon ihracatýnda uyguladýðý miktar kýsýtlamalarý kaldýrýlmýþtýr.


Ancak uygulanan bazý politikalar, hem bu sektörün Gümrük Birliði’nden aradýðýný bulamamasýna yol
açmýþ, hem de gelecekte ciddi tehlikelerle karþý karþýya býrakýlmýþtýr. Mesela Macaristan, Çek
Cumhuriyeti ve Polonya tekstilde rakibimiz durumundadýr. Birkaç yýl içinde üyeliðe alýnacak olan bu
ülkeler, AB’nin tüm karar mekanizmalarýnda söz sahibi olacaklardýr. Türkiye ise AB kapýsýnda
beklemeye devam ederek, tekstilde bu ülkelerle rekabet etmeye çalýþacaktýr. AB’nin üçüncü ülkelerle
yaptýðý serbest ticaret anlaþmalarý ise baþta tekstil olmak üzere tüm sektörlerimizi etkileyen en önemli
konudur. AB’nin, tekstil ve konfeksiyon sektöründe sýfýr kota, sýfýr gümrük politikasýný öne çekmesi
tekstilde büyük bir durgunluða yol açmýþtýr. Mesela, 1996-2000 yýllarý arasýnda tekstilde AB’ye
ihracatýmýz yüzde 20 artarken, tekstil konfeksiyon ithalatýmýzda yüzde 75 oranýnda artýþ olmuþtur.
Böylece Gümrük Birliði bu sektörde sadece AB lehine çalýþmýþtýr. Gümrük Birliði ortaklýðýna raðmen
AB, pamuk ipliði ihracatýmýzda bile asgari fiyat uygulanmasýný talep etmekte, iþlenmiþ birçok gýda ve
tarým ürünümüze Kuzey Afrika, Doðu Avrupa, Orta Asya ve Suriye gibi ülkelere uygulamadýðý
sýnýrlamalarý getirmektedir. AB, Türkiye’den herhangi bir görüþ sormadan Meksika ile de bir serbest
ticaret anlaþmasý imzalamýþtýr. Bu anlaþma ile, Türk tekstil ve konfeksiyon ürünlerinin Meksika’ya
AB üzerinden gümrüksüz ve kotasýz girmesi engellenmiþ, ama Meksika’nýn tekstil ve konfeksiyon
ürünlerinin AB üzerinden Türkiye’ye rahatça girmesine göz yumulmuþtur.23

Türkiye Tekstil Ýþverenleri Sendikasý Yöneticilerinin 28 Kasým 2001 tarihinde Cumhurbaþkaný


Ahmet Necdet Sezer’i ziyaretinde de, sektörün sorunlarý dile getirilirken, “Gümrük Birliði
Antlaþmasý’nýn Türkiye’nin aleyhine bir seyir izlemesi, AB ile aramýzdaki dýþ ticaret açýðýnýn gittikçe
büyümesi ve AB’nin üçüncü ülkelerle yaptýðý serbest ticaret antlaþmalarýnýn, ülkemizi özellikle Uzakdoðu

22
DPT, Türkiye- Avrupa Birliði Ýliþkileri Özel Ýhtisas Komisyonu Raporu, 2000
23
TBMM Tekstil ve Konfeksiyon Sorunlarýný Araºtýrma Komisyonu Raporu, Nisan 2001; Türkiye Tekstil Sanayii
Ýþ verenleri Sendikasý, Ulusal Ýstikrar Programý ve 2000’li Yýllarda Tekstilde Dýþ Rekabet Semineri, bildiriler, 21-25
Nisan 2001

20
ithalatý karþýsýnda (açýk pazar) durumuna getirmesinin denetim ve disiplin altýna alýnamayan ithalatýn bin bir
emekle ve 150 milyar dolarýn üzerinde yatýrýmla gerçekleþtirilen tekstil iþletmelerini kapanma noktasýna ittiði”
anlatýlmýþtýr.24

En önemlisi de ABD’nin tekstil ürünlerimize uyguladýðý kotadýr. AB ülkeleri, ABD’ne yüzde 9


gümrük vergisi ödeyerek, ihracat yapabildikleri halde, Türk ihracatçýsý yüzde 17-23 arasýnda bir vergi
ödemek zorundadýr. Bu haksýz bir uygulamadýr. Çünkü GATT’ýn 24. Maddesi’ne göre, Türkiye,
tekstil ve giyim ticaretiyle ilgili anlaþmalar ve düzenlemeler dahil olmak üzere tekstil sektöründe
AB’nin ticaret politikasýyla ayný politikayý uygulama hakkýný kazanmýþtýr. Ayrýca AB’nin de
Türkiye’nin bu amaca ulaþmasý için gerekli iþbirliðini saðlama görevi vardýr. Buna göre, sözkonusu
kotalarýn Türkiye’nin Gümrük Birliði’ne dahil olmasýyla 1996 yýlýnda kaldýrýlmasý ve bize de AB’ye
uygulanan gümrük tarifelerinin uygulanmasý gerekiyordu. 5 yýldýr gasp edilen bu hakkýmýz 11 Eylül
saldýrýsýndan sonra tümüyle stratejik sebeplerle adeta bir lütuf gibi hatýrlanmýþtýr. Ancak daha sonra
gündemden çýkarýlmýþ, ABD ile ekonomik iliþkilerin geliþtirilmesi amacýyla Türkiye’de kurulmasý
düþünülen Nitelikli Sanayi Bölgeleri kapsamýna tekstil sektörünün alýnmamasý için büyük bir direnç
gösterilmiþtir. Oysa ABD’nin Ýsrail ve Ürdün ile kurduðu benzer nitelikli bölgeler için böyle bir
sýnýrlama söz konusu deðildir.

Öte yandan, 1 Ocak 1995’de kurulan ve Türkiye’nin de ayný tarihte üye olduðu Dünya Ticaret
Örgütü’nün belirlediði ve çeþitli sektörlerde aþamalý olarak devreye soktuðu ticarette serbestleþtirme
politikalarý kapsamýnda tekstildeki kotalarýn birkaç yýl içinde tümüyle kalkacak olmasý bu
sektörümüzü AB içinde de risklerle karþý karþýya býrakacaktýr. Kotalarýn kalkmasý üçüncü ülkelerin
(Çin, Hindistan,Pakistan, Avustralya, Tayland, Filipinler) AB’de pazar payýný arttýracaðý için GB’nin
hiçbir önemi kalmayacak, bu da doðrudan Türk tekstilini etkileyecektir. Benzer geliþmeler, diðer
sanayi ürünlerinin yanýsýra, tarým ve hizmet ürünleri ile fikri mülkiyet gibi DTÖ kapsamýndaki tüm
alanlarda yaþanacaktýr. Bu sebeple Türkiye’nin en azýndan DTÖ kurallarý yürürlüðe girene kadar
geçecek süreyi daha fazla heba etmemesi için baþta tekstil sektörü olmak üzere, AB ile Gümrük
Birliði iliþkisini yeniden gözden geçirmesi zorunlu hale gelmiþtir. Burada çok önemli bir diðer
husus, Gümrük Birliði anlaþmasýnýn, Dünya Ticaret Örgütü’nün saðladýðý avantajlardan
yararlanmamýzý engellemesidir. Þöyle ki; Türkiye, DTÖ içinde geliþme yolundaki ülke statüsünde
deðerlendirilmektedir ve bu statüdeki ülkelere saðlanan kolaylýklar bulunmaktadýr. Ne var ki, AB ile
olan iliþkilerimizde benzer kolaylýklar olmadýðý gibi, GB Anlaþmasýna uymamýz gerektiðinden
Türkiye bu avantajlarýn bir çoðunu kullanamamaktadýr.

24
TEKSTÝL Dergisi, Kasým 2001

21
Gerçekte, tekstil sektörünün karþýlaþacaðý tehlikeler baþýndan itibaren biliniyordu. Nitekim, 1994
yýlýnda AB Komisyonu için Türkiye raporunu hazýrlayan Sir Leon Bretton aynen þöyle demiþtir:

“Türkiye’nin Gümrük Birliði sistemi içine dahil edilmesinin AB açýsýndan bir riski yoktur. En duyarlý
olduðumuz tekstil konusunda da elimizde ekonomik gerekli araçlar vardýr.”25

25
Erol Manisalý, Türkiye Tekstil Sanayi Ýþverenleri Sendikasý’nýn Ulusal Ýstikrar Programý ve 2000’li Yýllarda Tekstilde
Dýþ Rekabet Semineri’nde sunduðu bildiri, 21-25 Nisan 2001

22
BÖLÜM II

AVRUPA NE DÝYOR?

AVRUPA PARLAMENTOSU NEDEN ONAYLADI?

Gümrük Birliði uygulamalarýnýn Türkiye muhasebesini kar-zarar haneleri ile ele aldýktan sonra bu
iliþkinin AB açýsýndan sonuçlarýna yer vermek istiyoruz.

Gümrük Birliði Anlaþmasýnýn ilk 9 ayý Avrupa Parlamentosu’nda detaylý bir þekilde
deðerlendirilmiþtir. Parlamento’nun 18 Eylül 1996 tarihli Strasburg toplantýsýnda yaþanan tartýþmalar,
tümüyle siyasi sebeplerle (demokratikleþme, insan haklarý, Kýbrýs ve Kürt sorunlarý) Türkiye ile
Gümrük Birliði’nin tamamlanmasýna karar verildiðini ortaya çýkarmýþtýr. Yine bu tartýþmalar,
Gümrük Birliði’nin tümüyle AB’nin lehine iþlediðini ve Türkiye’ye yapýlmasý gereken mali
yardýmlarýn Yunan vetosuna deðil, doðrudan AB’ye takýldýðýný göstermiþtir. Ýtiraf niteliðindeki bu
tartýþmalardan bazý bölümler þöyledir:

Konsey Dönem Baþkaný Mitchell: AB’nin saðladýðý en yakýn ortaklýk þekillerinden biri Gümrük
Birliði’dir. Esasen ekonomik bir anlaþma niteliðinde olmakla beraber Gümrük Birliði’nin potansiyel
faydalarý ekonomik alanlarýn çok daha ötesine uzanýr. GB aracýlýðýyla kamçýlanmasý beklenen
ekonomik kalkýnma Türkiye’de dahili reformlarýn hýzlanmasý için uygun bir ortamýn yaratýlmasýna
katkýda bulunacaktýr. Konseyimiz, GB için onay verildiðinde Avrupa Parlamentosu’nun talebi
uyarýnca Türkiye’deki insan haklarý durumu ve demokratik geliþmeleri izlemeye devam etmiþtir.
Türkiye ile AB arasýndaki yakýnlaþmanýn temelinde hukukun üstünlüðü ve temel haklara uymanýn
yattýðýný Türkiye’deki yetkililere açýklamayý sürdürmüþtür. Türkiye’nin sanayi sektörünü GB’nin
getirdiði yeni rekabet ortamýna uyum saðlayacak þekilde güçlendirmesine yönelik ek bir önlem olan özel mali
mevzuatýn resmi onayý ise henüz gerçekleþmemiþtir. Bu yýlýn baþlarýnda parlamento tarafýndan kabul edilen
mevzuat tasarýsý Türkiye’ye 5 yýllýk bir döneme yayýlmýþ olarak 375 milyon ECU tutarýnda bir mali yardým
yapýlmasýný öngörmektedir.

Van Den Broek( Komisyon üyesi):Ýlk olarak 1996’dan beri yürürlükte olan GB’yi ele alacak olursak, þu
ana kadar denetleyebildiðimiz kadarýyla, hiçbir önemli aksama olmadan devam etmektedir. Çýkan sorunlar da
karþýlýklý uzmanlar tarafýndan anlayýþla çözülmektedir. AB’nin Türkiye’ye ihracatý önemli ölçüde artmýþtýr.

23
Türkiye’den yapýlan ithalatta da artma gözlenmektedir. Bu arada bunun ekonomik faktörlere etkisini saptamak
þu dönemde zor olacaktýr. Ancak GB’nin özellikle Türk ulusal bütçesine getirmesi beklenen dezavantajlar,
gümrüklerden elde edilen gelirin büyük ölçüde azalmasý ve bunun zaten zor durumda olan Türk ekonomisine
getirdiði sonuçlarla birlikte kendisini hissettirmektedir. 6 Mart 1995’teki GB anlaþmasýna ait mali destek, hibe
þeklindeki 375 milyon ECU’luk özel yardým ve AYB’nýn 750 milyon ECU’luk baðýþý(kredi ile
karýþtýrmaktadýr) politik nedenlerden ötürü hala bloke haldedir. Ayný þey ödemeler dengesi desteðiiçin de söz
konusudur. Türkiye’ye yapýlacak olan 5 mali destekten þu anda bloke edilmemiþ tek bir tanesi Türkiye’nin
MEDA programýndan istediði katkýdýr.

Mc Millan-Scott (Avrupa Halk Partisi)- Avrupa için Türkiye’nin deðeri büyüktür. Türkiye karlý ticari
iliþkiler içinde olduðumuz ve teþvik etmek istediðimiz bir ülkedir. Ancak Avrupa Halk Partisi Grubunun
görüþü, Türkiye ile parasal yardým sürecinin askýya alýnmasý, MEDA programýn bundan böyle durdurulmasý
ancak insan haklarý, demokratikleþme ve sivil toplumun geliþtirilmesi alanlarýna kaynak tahsis edilmesidir.

Dupuýs (Avrupa Radikal Ýttifak Grubu): Genel olarak AB’nin Türkiye’ye karþý tutumunda beni rahatsýz
eden bazý þeyler var. Ýktisadi açýdan biliyoruz ki, bu anlaþmalardan asýl yarar saðlayan taraf AB’dir. Aslýnda
açýk olan þu ki, AB’nin Türkiye’ye karþý gerçek bir politikasý yok ve böyle bir istek de yok. Çünkü bunun
bedelini ödemek istemiyor. Bu iki yüzlülüðe bir son vermek lazým. Ýstediðimizi açýk olarak söylemeliyiz ve
bedeline katlanmalýyýz. O zaman Türkiye’de demokrasinin iþleyiþi ve insan haklarýna saygý konusundaki
isteklerimiz anlamlý olacaktýr.

Stirbois (Baðýmsýz) : Bu anlaþmanýn çok ciddi bir sonucu var. Bu anlaþma Ankara Anlaþmasýnýn
28.maddesinin de öngördüðü gibi 65 milyon Türkün Avrupa’ya entegrasyonuna kesin bir geçiþtir. Yani
ülkelerimizde yaþayan mevcut milyonlarca Türke 65 milyon ek bir katýlým olacaktýr. Lütfen hatýrlayýnýz, Türk
hükümeti Kýbrýs sorununa çözüm bulmak için söz vermiþtir. 20 yýlý aþkýn bir süreden beri Avrupalý Kýbrýs’ýn
üçte birini ve Avrupa’yý iþgal eden Türkler bugün oralarda Kýbrýslýlarý öldürüyorlar. Sanýyorum
hükümetlerimiz bu dehþet verici anlaþmayý ertelemekten yanalar. Hal ne olursa olsun Türkiye’ye metelik yok
diyorum.

Bertenes (Avrupa Liberal, Demokratik ve Reformist Parti): 9 ay evvel,bu AP GB’yi onayladý. Demokrasi
ve insan haklarý alanlarýndaki geliþmeleri ilerletmesi için Türkiye’ye bir teþvik ödülü vermiþtik. Bu þarta baðlý
geçici bir destekti. Mali protokolde yer alan fonlarýn rezerv edilmesi ve Türkiye’ye kullandýrýlan MEDA
fonlarýnýn belki demokratikleþme sürecini desteklemek üzere kullanýlan kýsmý istisna tutularak bloke
edilmesinin gerekliliði bulunmaktadýr.

Konecny (Avrupa Sosyalistler Partisi): Bu, birlik üçüncü ülkelerde yeni pazarlar edinmek için ortak bir
giriþim midir? Eðer öyleyse Türkiye’ye karþý uyguladýðýmýz, politika gerçekten de çok baþarýlýdýr. Yoksa bu

24
Birliðin amacý yalnýz AB üye devletlerinde deðil, onlarýn dýþýnda da ortak bir Avrupa deðerler sistemini
derinleþtirmek midir? Eðer kýstasýmýz bu ise o zaman hem Konsey, hem de Komisyonunun kabul etmesi
gerekir ki topyekün baþarýsýz bir Türkiye politikasýnýn enkazý ile karþý karþýyayýz. Hepimiz zamanýnda Bayan
Çiller’in GB’ye onay isterken, köktendinciliðin yalnýz bu yolla engellenebileceði görüþünü ileri sürdüðünü
hatýrlýyoruz..

Chanterie (Avrupa Halk Partisi): GB’nin en hassas alanlarý olan tekstil ve giyim sektörünün durumuna
iliþkin olarak 9 ay önce yapmýþ olduðum konuþmayý bir kez daha hatýrlatmak istiyorum. Sayýn raportör elimde
bu sektörün sorumlularýndan almýþ olduðum mektuplar var. Bu mektuplarda Türkiye’nin AB’den tekstil
ürünleri ithalatýný yavaþlatma giriþimlerinde bulunduðu belirtiliyor. Size soruyorum; bugün yapmýþolduðumuz
öneri çerçevesinde GB’nin 1 ay içinde tekrar normal bir þekilde iþlemeye baþlayacaðýný garanti edebilir
misiniz? Bu konuda ciddi þüpheler var.

Caudron (Avrupa Sosyalistler Partisi): 1 yýl önce 1995 sonunda Türkiye’deki seçimlerin arifesinde, GB’yi
kabul etmemizi isteyen ikna edici mucizevi bir makine çalýþmaya baþladý. Devlet baþkanlarýnýn giriþimleri,
hükümetlerin baskýlarý, telefonlar, insan haklarý konusunda ve Kürtlere demokrasi konularýnda üst üste verilen
sözler, hatta Kýbrýs’ta barýþ. Ve gürz gibi bir nihai argüman; eðer GB kabul edilmez ise Ýslamcýlar iktidara
gelecekler. GB’yi ve daha bir çoðunu eli ayaðý baðlý olarak onayladýk. Açýktýr ki, bugün AP’nin onayýný
verdiði dönemdeki politik þartlar mevcut deðildir. Tüm bunlar artýk sözkonusu edilmeli ve Avrupa mali
protokolden kaynaklanan ve MEDA programý çerçevesinde öngörülen kredi paketini dondurmalýdýr.
Komisyon GB’yi gündeme getiren þartlarý da incelemelidir.26

AB KOMÝSYONU RAPORLARI

AB’nin Gümrük Birliði’ni siyasi bir araç olarak gördüðü ve kullandýðýna iliþkin çok sayýda örnek
bulunmaktadýr. Bunlardan biri de AB Komisyonu’nun Gümrük Birliði’nin geliþimini takip için
hazýrladýðý raporlardýr. Avrupa Parlamentosu, Gümrük Birliði’ne onay vermeden önce Avrupa
Komisyonu’nun her yýl, Türkiye ile iliþkilerin geliþimi konusunda bir rapor hazýrlanmasýný talep
etmiþti. Ýþte bu raporlardan ilki 1996 yýlý içinde hazýrlanmýþ, 1997 yýlýnda hazýrlanmasý gereken ikinci
rapor ise Ajanda 2000 çalýþmalarý gerekçe gösterilerek ertelenmiþtir. Ancak Mart 1998’de
hazýrlanabilen söz konusu rapor, adaylýk baþvurumuzun ikinci kez reddedildiði 1997 Lüksemburg
Zirvesi Kararlarý ve Komisyon’un Türkiye Stratejisi ile birlikte deðerlendirildiðinde, Türkiye ile
iliþkilerin götürülmek istendiði doðrultu hakkýnda önemli ipuçlarý vermiþtir.27 Çünkü hemen

26
ÝKV’nin toplantý tutanaklarý gayrý resmi tercümesi
27
ÝKV-AB Bilgi Aðý Bülteni No.19, Türkiye-AB Ýliþkilerinin Gümrük Birliði Sürecindeki Geliþimi Konusunda
Komisyon Raporu, http://www.ebso.org.tr/TURKCE/abbulten/bul19.htm; http://www.europa.eu.int

25
baþlangýçta, bu belgenin Türkiye’de Gümrük Birliði’nin uygulanýþýnýn yanýsýra, demokratik reform
süreci ile insan haklarýnýn durumu hakkýnda yýllýk bir Rapor mahiyetinde olduðu belirtilmiþtir.

Ýlk bölümde, 2 yýllýk Gümrük Birliði uygulamasý deðerlendirilerek, daha çok AB’nin menfaatlerine
yönelik alanlardaki çeþitli aksamalara iþaret edildikten sonra þu önemli tespit yapýlmýþtýr:

“Gümrük Birliði’nin ekonomik etkileri bakýmýndan 1996 verilerine göre Gümrük Birliði’nin yürürlüðe
girmesinden bu yana Topluluk ile Türkiye ticaret hacminde büyük bir artýþ olmuþtur. Topluluðun Türkiye’ye
ihracatý 13 milyar Euro’dan 18 milyar Euro’ya (%36’lýk artýþ), Türkiye’den yaptýðý ithalat ise 9 milyar
Euro’dan 10 milyar Euro’ya (%10’luk artýþ) yükselmiþtir. Topluluk lehine olan ticari denge, 4 milyar’dan 8
milyar Euro’ya çýkmýþtýr. 1996’da Türkiye’nin Topluluk’tan yaptýðý ithalattaki net artýþ, Türk ekonomisinin
uzun dönemdeki büyümesini sürdürebilmek için artan sermaye mallarý ihtiyacýnýn karþýlanmasýndan
kaynaklanmýþtýr. Topluluk’tan yapýlan tüketim mallarý ithalatýna ait veriler önemli bir artýþa iþaret
etmemektedir. Önemli olan diðer bir husus da Gümrük Birliði’nin Türkiye ekonomisinde önemli büyüme,
Avrupa ekonomisinde ise yavaþlama yaþanan bir evrede yürürlüðe girmesidir. Bu durum, Türkiye’nin
Topluluða yönelik ihracat performansýnýn daha düþük olmasýný kýsmen açýklamaktadýr. Bununla birlikte
1997’nin ilk sekiz ayýna ait veriler Türkiye’nin Topluluða olan ihracatýnda hafif bir düzelme olduðuna iþaret
etmektedir. Ancak 1997 yýlý için Türkiye’nin dýþ ticaret açýðýnýn 1996’daki düzeyinde muhafaza edilmesi
gerekmektedir. Gümrük Birliði’nin, Türk iþ dünyasýna olan etkileri açýsýndan bakýldýðýnda, Türk pazarlarýnda
Topluluk rekabetine göreceli olarak iyi uyum saðlandýðý görülmektedir.”28

Konsey’in 6 Mart 1995 tarihindeki mali iþbirliðine yönelik taahhütlerini yerine getirmesini ve 5 mali
kaynaðýn Türkiye’nin kullanýmýna sunmasýný da isteyen Avrupa Komisyonu, halen devam eden bu
önemli sorun ile ilgili olarak þu deðerlendirmeyi yapmýþtýr:

“Gümrük Birliði kapsamýnda Türkiye’nin sanayide gerekli uyumlaþtýrmalarý yapmasýný saðlamak üzere
öngörülen özel bütçe yardýmý, oybirliði saðlanamadýðý için Konsey’de kabul edilememiþtir. Avrupa Yatýrým
Bankasý (AYB), Konsey’in Türkiye’ye 750 milyon Euro’ya kadar kredi verilmesine iliþkin çaðrýsýna uygun
olarak hareket edememiþtir. Topluluk Türkiye’ye bazý þartlara baðlý olarak makro ekonomik yardýmda
bulunmayý da vaad etmiþtir. Bu þartlar (özellikle ödemeler dengesi sorunlarýnýn tespiti ve bir IMF programý)
þimdiye dek karþýlanamamýþtýr. MEDA Tüzüðü, Konsey’ce Temmuz 1996’da kabul edilmiþ; ayný yýl
Türkiye’ye KOBÝ’ler, eðitim, öðretim ve saðlýk konularýnda beþ iþbirliði programýný finanse etmek üzere
toplam 33 milyon Euro taahhüt edilmiþtir. Komisyon, 1997 MEDA programý kapsamýnda 70,2 milyon Euro
öngörmüþtür. 35 seçilmiþ proje çerçevesinde Türkiye’de sivil toplum ve insan haklarýnýn güçlendirilmesi,
KOBÝ’lerin teþvik edilmesi, nüfusun en elveriþsiz þartlarda yaþayan kesimlerinin hayat þartlarýnýn
iyileþtirilmesine çalýþýlacaktýr. Avrupa Parlamentosu’nun Eylül 1996’da aldýðý tavsiye kararý neticesinde,

26
Türkiye’de MEDA programý 1997 bütçe yýlý için baþlangýçta belirlenen mali hedef doðrultusunda
gerçekleþtirilememiþtir. Ayrýca Türkiye’nin güneydoðusunda nüfusun en yoksul kesimlerinin faydalanmasýna
yönelik tarýmsal eðitim projesinin finanse edilmesi de ne yazýk ki mümkün olmamýþtýr. Konsey’in taahhütleri
dahilinde Yeni Akdeniz Politikasý (1992-1996) kapsamýnda belli altyapý projelerini finanse etmek için
Türkiye’nin Avrupa Yatýrým Bankasý kredilerinden yararlanma imkanýnýn saðlanmasý da öngörülmüþtür.
Türkiye bu kanallardan 340 milyon Euro elde etmiþtir. Mali iþbirliðinin bu durumu nedeniyle 6 Mart 1995
tarihli Ortaklýk Konseyi’nin iþbirliðinin geliþtirilmesine iliþkin tavsiye kararý hayata geçirilememiþtir.
Komisyon, Türkiye ile iliþkilerin geleceðine yönelik 15 Temmuz 1997 tarihli ve Türkiye için bir Avrupa
Stratejisi oluþturan Þubat 1998 tarihli Tebliðlerinde yer alan Gümrük Birliði’nin güçlendirilmesi ve Avrupa-
Türkiye iliþkilerinin Gümrük Birliði’nin ötesinde geliþtirilmesine yönelik tekliflerinin çoðunun, en azýndan ilk
safhada, Topluluk bütçesinden destek saðlanmadýkça uygulamaya geçirilemeyeceðine iþaret etmiþtir. Bu
çerçevede Komisyon, Türkiye’nin Gümrük Birliði’nin yarattýðý yeni rekabet ortamýnda sanayiye yönelik
gerekli düzenlemeleri yapabilmesi, Avrupa Birliði ile altyapý baðlarýný iyileþtirmesi ve Türkiye- AB
ekonomileri arasýndaki açýðý daraltabilmesi için Gümrük Birliði’ne iliþkin özel mali düzenlemenin ivedilikle
kabul edilmesi gerektiði görüþündedir.”

Görüldüðü gibi kalem kalem yardýmlar öngörülmüþ ancak nedense hiç biri karþýlanamamýþtýr. Oysa
ayný raporda, AB’nin isteklerinin “Topluluk yardýmý olmadan uygulamaya geçirilmesinin mümkün
olmadýðý” tespiti de yapýlmýþtýr.

Türkiye’nin genel ekonomik göstergelerine de yer verilen raporda; “Makroekonomik istikrar da Gümrük
Birliði kapsamýnda büyük önem taþýmaktadýr. Ekonomisi AB sanayiinin rekabet ortamýna uyum saðlamakta
olmasýna raðmen, makroekonomik durum kalýcý bir istikrara kavuþturulur ve gerekli yapýsal reformlar
gerçekleþtirilebilirse, Türkiye çok daha büyük kazanç saðlayacaktýr. Gümrük Birliði neticesinde Türkiye’nin
ekonomisini modernleþtirme ve piyasa kurallarýný topluluðunkilere yakýnlaþtýrma þansý vardýr. Ancak bunun
için gereken büyük yabancý yatýrýmlar Gümrük Birliði’nin yürürlüðe giriþinden bu yana beklenilen düzeyin
oldukça altýnda kalmýþtýr.”29 denilmiþtir.

Gerçekte Gümrük Birliði’ndeki geliþmelerin izlenmesi için hazýrlanmasý kararlaþtýrýlan bu raporlarda,


Türkiye’nin siyasi durumu, Gümrük Birliði’nden daha çok yer bulmuþtur. Aralýk 1997’deki
Lüksemburg Zirvesi’nden sonra Türkiye, AB ile siyasi diyaloðu askýya almýþtý. Ýþte bu geliþmenin de
etkisiyle hazýrlanan 1998 tarihli rapordan bazý siyasi baþlýklar:

• Ege Sorunu : Ege’deki durum hala gerginliðini korumaktadýr. Devam eden görüþ ayrýlýðýTürkiye’nin
sadece Yunanistan ile deðil AB ile olan iliþkilerini de bozmaya devam etmektedir. Gündem 2000’de

28
ÝKV-AB Bilgi Aðý Bülteni No.19...
29
ÝKV-AB Bilgi Aðý Bülteni No.19...

27
belirtilmiþ olduðu üzere, Komisyon bu görüþü ve 29 Nisan 1997 AB-Türkiye Ortaklýk Konseyi’nin
Ege’deki gerilimin ancak uluslararasý hukuk ilkelerine saygý ve özellikle Uluslararasý Adalet Divaný’na
baþvuru ile çözümlenebileceðine dair yaklaþýmýný paylaþmaktadýr. 12-13 Aralýk 1997’de toplanan
Lüksemburg Zirvesi sonuçlarýnda da bu ilke hatýrlatýlmýþtýr.
• Kýbrýs : Komisyon Tür k Kýbrýs toplumunun tam üyelik sürecine dahil olmasýný saðlayacak
yöntemlerin bulunabilmesini ümit etmektedir. Lüksemburg Zirvesi’nde Kýbrýs Rum Yönetimi
Hükümeti’nden tam üyelik müzakereleri heyetine Türk Kýbrýs toplumunun temsilcilerini dahil etmeye
yönelik niyetinin somut netice vermesi talep edilmiþtir. Zirve’de Dönem Baþkanlýðý ve Komisyon bu
amaca yönelik temaslarda bulunmak üzere görevlendirilmiþ olup bazý temaslar sürdürülmektedir.
• Ýnsan Haklarý : Bir önceki rapordan bu yana geçen süreye iliþkin deðerlendirme Türkiye’de insan
haklarý ve demokratik reform sürecinde önemli bir geliþme saðlanmadýðýný açýk bir þekilde ortaya
koymaktadýr. Son rapordan bu yana geçen sürede Komisyon Türkiye’de insan haklarýnýn teþvik
edilmesi ve korunmasýna iliþkin olarak çalýþan Türk Sivil Toplum Örgütlerine mali desteði belirgin bir
þekilde artýrmýþtýr. 3 milyon Euro’dan fazla miktarda bir meblað 30 civarýnda projenin finanse
edilmesi için taahhüt edilmiþtir. Bu projeler þu öncelikli konular arasýndan seçilmiþtir: kadýnlarýn
statüsü, çocuk haklarý ve korunmasý, bilgi, eðitim ve öðretim, sivil toplum örgütlerinin yönetim
kapasitelerinin iyileþtirilmesi ve iþkenceye maruz kalanlarýn rehabilitasyonu. Bu çerçevede, Komisyon
yardýmýndan yararlanacak kurumlar arasýnda Umut Vakfý, Çocuk Ýstismarýný ve Ýhmalini Önleme
Derneði, Türk Demokrasi Vakfý, Yerel Yönetimler ve Demokrasi için Dünya Akademisi, Antalya
Barosu ve Helsinki Yurttaþlar Asamblesi’nin Türkiye kolu bulunmaktadýr.30

Temel mali yardým kalemlerini çeþitli bahanelerle vermeyen AB’nin sivil toplum örgütlerine bu özel
ilgisi gerçekten dikkat çekicidir. Desteklemek için bizzat tespit ettiði bu örgütler ayrýca bir
deðerlendirme konusudur. AB’nin ciddi anlamda sýkýntý yaratan bu yaklaþýmý ileride detaylý olarak
ele alýnacaktýr. Ancak ne yapýlýrsa yapýlsan, AB Sivil Toplum Örgütleri konusundaki bu
politikasýndan asla vazgeçmeyecektir.

Avrupa Komisyonu’nun raporu þöyle “sonuç”landýrýlmýþtýr:

“Komisyon 15 Temmuz 1997’de kabul edilen Gündem 2000’de Türkiye’nin ekonomik ve siyasi durumunu
tanýmlamýþtýr. Gündem 2000’de yapýlan deðerlendirmeden çýkan sonuç; Avrupa Birliði’nin Türkiye’yi
sorunlarýný çözümlemede ve AB ile sýký baðlar oluþturmada desteklemeye devam etmesi gerektiðidir. Ortaklýk
Anlaþmasý ve Gümrük Birliði, Türkiye’deki demokratikleþme süreci, Yunanistan ile kalýcý iyi komþuluk
iliþkileri ve Kýbrýs’ta adil ve kalýcý bir çözümün tamamlanmasýna paralel olarak geliþmesi gereken, artan
düzeyde yakýn siyasi ve ekonomik iþbirliðini oluþturmak için temel saðlamaktadýr. Siyasi ve ekonomik
þartlarýn Türkiye ile üyelik müzakerelerinin öngörülmesini saðlayacak þekilde tatmin edici olmadýðý kabul

28
edilmekle birlikte Konsey, Türkiye’yi her açýdan Avrupa Birliði’ne yakýnlaþtýrarak, tam üyeliðe hazýrlamak
için bir strateji belirlemenin önemli olduðu görüþüne varmýþtýr. Konsey, Komisyon’un bu amaca yönelik
olarak öneri sunmasýný istemiþtir. Komisyon ise buna uygun olarak Mart 1998’de Türkiye için bir Avrupa
stratejisinin uygulanmasýný hedefleyen tebliðini kabul etmiþtir.”31

Türkiye’yi Avrupa Birliði’ne yakýnlaþtýracaðý iddiasýyla hazýrlandýðý belirtilen sözkonusu Avrupa


stratejisi de tümüyle Gümrük Birliði’nin “geliþtirilmesi ve derinleþtirilmesi” ile ilgili olmuþtur.

MAC MÝLLAN SCOTT RAPORU

Gümrük Birliði uygulamasýnýn ilk yýllarý sonuçlarýna iliþkin tespitler ve bunun sonucunda alýnmasý
düþünülen kararlara ait bir diðer önemli belge de, Avrupa Parlamentosu Genel Kurulu’nun, Ekim
1998’de görüþerek, kabul ettiði “TÜRKÝYE ÝLE GÜMRÜK BÝRLÝÐÝ” konulu rapordur. McMillan
Scott Raporu’nun ana baþlýðý Gümrük Birliði olduðu halde, Avrupa Parlamentosu, bu rapora
dayanarak aldýðý kararlarýn hemen her satýrýna siyasi talepler yerleþtirmiþtir. Sözkonusu kararlar
þöyledir:

1- Gümrük Birliði’nin genel olarak tatminkâr bir þekilde iþlemekte olduðu konusunda Komisyon ile ayný
fikirde olup, onun sonuçlarýndan biri olan, AB ve Türkiye arasýnda artan ticaretin dengelenmesi yönündeki en
son geliþmeleri memnuniyetle karþýlamakta ;

2- Türk toplumunun, sosyal açýdan, AT-Türkiye Gümrük Birliði Anlaþmasý’ndan nasýl etkilendiðini izlemesi
için Komisyon’a çaðrýda bulunmakta;

3- Türkiye’nin imzacý olarak katýldýðý uluslararasý anlaþmalar ve Avrupa Ýnsan Haklarý Sözleþmesi temelinde,
insan haklarýyla, azýnlýk haklarýyla, temel özgürlüklere saygý gösterilmesiyle, herkes için ifade özgürlüðü
hakkýyla ve Silahlý Kuvvetlerin ülkenin siyasi otoritelerine karþý sorumlu olmasýyla ilgili anayasal güvenceler
dahil, Gümrük Birliði anlaþmasý imzalandýðýnda Türk makamlarýnca yapýlmýþ olan vaadleri yerine getirecek ve
ülkeyi AB standartlarýna yaklaþtýracak olan, demokrasi ve insan haklarý alanlarýnda iyileþmeler saðlanmasýna
yönelik Türk sivil toplumundan gelen teklifleri desteklediðini tekrar ifade etmekte;

4- Türkiye’yi, bütün diðer baþvuran ülkeler gibi, Kopenhag kriterleri ýþýðýnda inceleyeceðini belirtmekte;

5- Ortaklýk Anlaþmasý’nda öngörülen ve kýsa süre önce çalýþmalarýna yeniden baþlamýþ olan organlar –
Ortaklýk Konseyi ve Karma Parlamento Komisyonu – yoluyla yapýcý diyalog arama çabalarýna tam desteðini
vermekte; bu çerçevede, Avrupa Parlamentosu ile Türk siyasi partileri, vakýflarý ve sivil toplum kuruluþlarý
arasýnda temaslarýn teþvik edilmesini desteklemekte ;

30
ÝKV-AB Bilgi Aðý Bülteni No.19...
31
ÝKV-AB Bilgi Aðý Bülteni No.19...

29
6- Gümrük Birliði’ni saðlamlaþtýrmayý ve Avrupa-Türkiye iliþkilerini Gümrük Birliði’nin ötesinde geliþtirmeyi
hedefleyen tekliflerin çoðunun, en azýndan baþlangýç aþamasýnda, Avrupa Birliði bütçesinden bir katký
olmaksýzýn uygulanamayacaðý þeklindeki Komisyon’un gözlemlerini kaydetmekte;

7- Ayrýca, ticari iliþkilerdeki büyük ve sürekli dengesizliði ortadan kaldýrmaya, ekonomisini uyarlamaya ve
yeniden yapýlandýrmaya yönelik çabalarýnda Türkiye’ye yardým etme gereðine deðinerek; Ortaklýk
Konseyi’nin 1/95 sayýlý Kararý temelinde, enerji çevre, mesleki eðitim ve kamu yönetimi reformu gibi bazý
öncelikli sektörlerde mali iþbirliði yönünde çaba gösterilmesi gerektiðini düþünmekte;

8- Türkiye’yi tecrit edecek ve böylece onun siyasi sisteminde, yaþama þartlarýnda insan haklarý durumunda
herhangi bir iyileþmeyi engelleyecek tedbirleri dýþlamasý için Komisyon’a çaðrýda bulunmakta;

9- Kýbrýs’ta iki bölgeli, iki toplumlu bir federasyon konusunda BM kararlarý ve zirve anlaþmalarý temelinde
toplumlararasý müzakerelerin yeniden baþlamasýna yardým etmesi ve adanýn askerden arýndýrýlmasý sürecini
iyileþtirmek amacýyla Kýbrýs’tan askeri kuvvet çekme yönünde somut adýmlar atmasý için Türkiye’ye çaðrýda
bulunmakta;

10- Aþaðýdaki hususlarýn önemi üzerinde Komisyon ile tam olarak ayný fikirde olduðunu belirtmekte:

• Demokratikleþmenin sürdürülmesi, insan haklarýnýn korunmasý ve Silahlý Kuvvetlerin siyasi


denetiminin tesis edilmesi;

• Yunanistan ve Türkiye arasýnda ve Türkiye ile tüm komþularý arasýnda iyi komþuluk iliþkileri tesis
edilmesi;

• Kardak adasý ve kýta sahanlýðýnýn belirlenmesi konularý baþta olmak üzere, Ege’deki ihtilaflarýn
çözümünde uluslararasý hukuk ilkelerine saygý gösterilmesi;

• Kýbrýs sorununa, her iki toplumun kültürel ve siyasi kimliklerine saygý gösteren ve Türkiye’nin
Birleþmiþ Milletler kararlarýný benimsemesini ve aracýlýk tekliflerini kabul etmesini içeren bir çözüm
bulunmasý;

11- Güneydoðudaki çatýþmanýn ancak siyasi yoldan çözülebileceði görüþünü tekrar ifade etmekte ve Kürt
kimliðinin yasal olarak tanýnmasýný saðlamaya yönelik tekliflere ve taraflar arasýnda diyalog ve müzakereyi
teþvik edebilecek ulusal ve uluslararasý giriþimleri destekleyerek; bir ateþkes ihtiyacýna iþaret etmekte ve Türk
makamlarýný, Kürt sorununa müzakereye dayalý barýþçýl siyasi bir çözüm aramaya davet etmekte; ve

12- Türkiye’nin Kuzey Irak topraklarýnda gerçekleþtirdiði harekatlarý kýnayarak, PKK terörüyle mücadele
ihtiyacýnýn uluslararasý sýnýrlarýn ihlalini haklý kýlmadýðýna inanmakta; sorunun hukukun üstünlüðüne ve
Türkiye’nin taraf olduðu uluslararasý sözleþmelere saygý temelinde çözülmesi gerektiðini ifade etmektedir.32

32
Avrupa Parlamentosu’nda Ekim 1998’de Kabul Edilen “Türkiye ile Gümrük Birliði” konulu raporun (McMillan Scott
Raporu) Geniþ Özeti, ÝKV-AB Bilgi Aðý Bülteni No.28, http://www.ebso.org.tr/TURKCE/abbulten/bul28.htm

30
Görüldüðü gibi AB, Gümrük Birliði’nin iþleyiþinden duyduðu memnuniyeti gizlememiþ ve en
azýndan baþlangýç aþamasýnda AB bütçesinden katký yapýlmadan diðer isteklerinin Türkiye tarafýndan
karþýlanamayacaðý konusunda görüþ bildirmiþtir. Ancak bunun için somut bir teklifte bulunulmazken,
insan haklarý, Kýbrýs, Ege ve Güneydoðu konularý siyasi þart olarak bir kez daha ve daha sert bir
üslupla gündeme getirilmiþtir.

GÜNDEM 2000’DE TÜRKÝYE

AB’nin 16 Temmuz 1997’de hazýrladýðý ve aday ülkelere perspektif verdiði Gündem 2000 adlý
raporda, aday ülkeler arasýnda gösterilmeyen Türkiye ayrý bir baþlýk altýnda deðerlendirilirken, yine
iliþkiler Gümrük Birliði ile sýnýrlandýrýlmýþ ve iliþkinin bu çerçevede geliþtirileceði bildirilmiþtir.
Ancak, bu da yine “Yunanistan ile iliþkilerin düzeltilmesi, uluslararasý hukuk ilkelerine uyulmasý, insan
haklarýnýn uluslararasý platformda kabul edilebilir düzeye getirilmesi, terörizmle mücadelede insan haklarý ve
hukuk devleti kurallarýna uyulmasý ile Kýbrýs konusunun çözümü için çaba gösterilmesi” gibi siyasi þartlara
baðlanmýþtýr.33

Gündem 2000 Raporu’nun hazýrlanmasýnda esas alýnan AB Komisyonu Raporunda, “Gümrük


Birliði’nin tamamlanmasý ile Türk ekonomisinin dünyanýn dýþa en açýk ekonomilerinden biri haline geldiði,
AB’nin Türk dýþ ticaretindeki payýnýn arttýðý ve AB’nin Türkiye’nin dýþa açýlmasýndan en fazla yarar saðlayan
ortak konumuna geldiði” açýkça ifade edilmiþtir. Gelecek yýllar içinde Türkiye’nin AB’nin en önemli 4
veya 5’inci ortaðý olmasý beklentisinin de yer aldýðý Komisyon raporunda, Yunanistan’ýn, Türk
pazarýnýn topluluk mallarýna açýlmasýndan en fazla yarar saðlayan AB ülkelerinden birisi olduðu
vurgulanmýþtýr.34 Ayný raporda, Türkiye’nin gerçekte büyük miktarlarda olan Gümrük Birliði’nden
kaynaklanan dýþ ticaret açýðýnýn nasýl “sorun teþkil etmediði” ve Türk sanayiinin durumu da de þöyle
anlatýlmýþtýr.

“Türkiye’nin dýþ ticaret açýðý, 1985-1995 döneminde hacmi dörde katlanan turizm, bavul ticareti veya portföy
yatýrýmlarý gibi ödemeler dengesinde kriz yaþanmasýný önleyen etkenler sayesinde, çok önemli bir sorun teþkil
etmemektedir. Otomobil sektörü dýþýndaki Türk sanayii, Gümrük Birliði’nin tamamlanmasý sonrasýnda oluþan
rekabet ortamýna dayanýklýlýk göstermektedir. Türk sanayii Gümrük Birliði’nin meyvelerini önümüzdeki
birkaç yýl içinde toplamaya baþlayacaktýr. Türk sanayiine AB tarafýndan saðlanan mali ve teknolojik destek,
AB sanayiine de yarar saðlayacaktýr.”35

33
ÝKV-AB Bilgi Aðý Bülteni, No.4, http://www.ebso.org.tr/TURKCE/abbulten/bul4.htm;
http://www.europarl.eu.int/enlargement
34
ÝKV-AB Bilgi Aðý Bülteni No.2, AB Komisyonunun 16-17 Mart 1997 tarihinde Appeldoorn’da yapýlan gayriresmi
Bakanlar Konseyi tarafýndan kendisine verilen talimat üzerine hazýrladýðý “Türkiye ile iliþkilerin geliþtirilmesine iliþkin
rapor, http://www.ebso.org.tr/TURKCE/abbulten/bul2.htm
35
ÝKV-AB Bilgi Aðý Bülteni No.2

31
Gündem 2000 Raporunda Türk sanayi sektörünün yeni rekabet ortamýna uyumu için mali yardýmýn
zorunlu olduðu da belirtilmiþ ancak daha önceden taahhüt edilen mali yardýmlar kapsamýnda bulunan
MEDA fonlarýndan yararlandýrma yeni bir paketmiþ gibi sunulmuþtur. Bu, AB’nin kendisine ait
yükümlülüklerde gerekirse ne kadar ciddiyetsiz davranabildiðine bir baþka örnek olmuþtur.

Ayný raporda, Türkiye ile ekonomik iliþkinin geliþtirilmesi için bazý tekliflere de yer verilmiþtir. Bu
tekliflerden bazýlarý þöyledir:

- Ýstikrarlý bir makroekonomik politika ve sosyal güvenlik, tarým, özelleþtirme alanlarýndaki yapýsal
reformlarýn gerçekleþtirilmesi ve altyapý, bilgi toplumu, enerji ve insan kaynaklarýnýn geliþimi için
Makroekonomik Diyalog’un yeniden baþlatýlmasý ve bu alanda teknik ve mali yardým yapýlmasý.36

Gerçekte, böyle bir diyalog mekanizmasý 6 Mart 1995 tarih ve 1/95 sayýlý Ortaklýk Konseyi kararýnda
öngörülmüþ, ancak hiçbir zaman hayata geçirilememiþtir.

- Türkiye’nin bölgesel iþbirliði politikalarýnýn ve özellikle Karadeniz Ekonomik Ýþbirliði’nin desteklenmesi,

Geride kalan bölümlerde gördüðümüz gibi AB Komisyonu, istediði her ülke ile gümrükleri kaldýrma,
serbest ticaret anlaþmasý yapma gücüne sahiptir. Türkiye ise bu konuda AB’nin aldýðý kararlara
uymayý kabul etmiþtir. Kýsacasý üçüncü ülkelerle iliþkilerde AB’den izin almak zorundadýr. Bu
yüzden sözkonusu teklif AB’nin kendi menfaatleri çerçevesinde hayata geçirilebilecek niteliktedir.

-Türkiye’nin çeþitli eðitim ve gençlik programlarýndan yararlandýrýlmasý ve ilk yýllarda bu programlara katýlým
için gerekli olan katký payýnýn MEDA fonlarýndan karþýlanmasý.

Ancak eðitim ve gençlik programlarý dahi “insan haklarý ihlalleri” gerekçe gösterilerek iki yýl
engellenmiþ, AB bu programlara katýlýma 1999 yýlýnda yeþil ýþýk yakmýþtýr. Yüksek meblaðlara
ulaþan katký paylarýný da Türkiye üstlenmiþtir.

BÝR DEÐERLENDÝRME DE AB TÜRKÝYE TEMSÝLCÝLÝÐÝ YA DA FOGG’DAN

AB Komisyonu Türkiye Temsilciliði’nin, “Gümrük Birliði Hakkýnda Sorular ve Cevaplar” baþlýklý bir
deðerlendirmesinde ise, Gümrük Birliði’nin ülkemiz ihracatý ve ithalatýndaki etkileri baþlýklar halinde
þöyle anlatýlmýþtýr:

“Türkiye’nin toplam AB ihracatýndaki payý, 1995 yýlýnda yüzde 2.3 iken, 1999’da yüzde 2.7 oldu. Ýthalat için
bu rakam 1995’te yüzde 1.7 idi, 1999’da yüzde 1.9 oldu. Görüldüðü gibi, Türkiye’nin AB ticaretindeki payý
hem ithalat, hem de ihracat açýsýndan olumlu yönde ve ayný ölçülerde geliþti. 1999 itibariyle, Türkiye AB’nin
7’inci en büyük ihracat müþterisidir(1990’da 9’uncu idi) ve AB’ye ihracat yapan ülkeler arasýnda 13’üncü

36
ÝKV-AB Bilgi Aðý Bülteni, No.4

32
sýradadýr(1990’da 17’inci sýradaydý). Bu rakamlar gösteriyor ki GB anlaþmasýndan her iki taraf da
yararlanmýþtýr. Türkiye’nin ihracatýnda AB’nin payý 1997’de yüzde 46.6’dan 1998’de yüzde 50’ye, 1999’da
yüzde 53.9’a çýkarken, ayný dönemde AB’den ithalat yüzde 51-52 düzeylerinde kaldý. Ayný dönemde OECD
üyesi olmayan ülkelere ihracat 1997’de yüzde 40.7’den, 1998’de yüzde 37.1’e, 1999’da yüzde 29.2’ye
geriledi. Türkiye’nin toplam ticaretinin yarýya yakýný, genel olarak AB ile gerçekleþir ve bu profil, GB’nin
yürürlüðe girmesinden beri deðiþmemiþtir. Türkiye’nin ihracatýnda AB’nin payý 1995’te (GB’den önce) yüzde
51.2 idi ve bu rakam 2000 yýlýnda yüzde 52.5 oldu. Türkiye’nin toplam ithalatýnda AB’nin payý 1995’te yüzde
47.2, 2000’de yüzde 48.9 oldu. Görüldüðü gibi, AB’nin payý istikrarlý olmuþtur ve dalgalanmalar, esas olarak
Türk parasýnýn ve Türk ekonomisinin istikrarsýzlýðý nedeniyle meydana gelmiþtir.”37

A B Türkiye Temsilciliði’nin bu deðerlendirmesi dikkatlice incelendiðinde görülecektir ki, Gümrük


Birliði öncesi ve sonrasý AB ile ticaretimiz yýllar itibariyle ele alýnarak rakamlar verilmiþ, duruma
göre uygun yýllar seçilmiþ ve AB’nin dýþ ticaretinin geneli içindeki ithalat ve ihracat yüzdeleri
belirtilmiþtir. Böyle olunca da, dýþ ticaret açýðýmýzý net olarak göremediðimiz gibi, seçilmiþ yýllara ait
AB dýþ ticaretinin geneli içindeki oranlara bakarak, saðlýklý mukayese yapma imkaný verilmemiþtir.
Kýsacasý, bu rakamlarla GB dönemi hakkýnda bir deðerlendirme yapmak mümkün olamamaktadýr.
Burada, “Komisyon niçin böyle bir yola baþvurmaktadýr?” sorusu sorulmalýdýr.

Deðerlendirme çalýþmasýnda, Gümrük Birliði döneminde dýþ ticaretimizin, Türkiye’nin aleyhine


olduðu AB’ce kabul edilmekle beraber, bunun “Türk parasý ve ekonomisinin istikrarsýzlýðýna”
baðlanmasý tartýþýlacak bir konudur. Ayný raporda, Gümrük Birliði dolayýsýyla Türkiye’nin AB ile
ticaret açýðýnýn artýp, artmadýðý konusunda ise þu görüþe yer verilmiþtir:

“GB öncesinde, 1993,1994 ve 1995 yýllarýnda, Türkiye’nin ticaret açýðýnda AB’nin payý, sýrasýyla yüzde 44.5,
44.1, 41 oldu. 2000 yýlýnda bu rakam yüzde 45.1 düzeyindedir. Bunlar gösteriyor ki, GB göreceli olarak ticaret
açýðýný büyütmemiþtir. Elbette ki toplam ticaret açýðý mutlak olarak artmýþtýr fakat bunun nedeni, genel ticaret
hacmindeki büyüme ve kur hareketleridir.”

Görüldüðü gibi AB de ticaret açýðýndaki artýþý kabul etmiþ ancak bunun sebeplerini, “genel ticaret
hacmindeki büyüme ve kur hareketler” ile açýklamýþtýr. Toplam ticaretin artmasý açýðýn gerekçesi
sayýlmamalýdýr. Çünkü açýk ithalat fazlalýlýðý demektir.

Avrupa Ýstatistik Ofisi (Eurostat) ise, AB’nin 1998 yýlýnýn ilk 6 ayýndaki dýþ ticaretini gösteren
rakamlarý þöyle deðerlendirmiþtir:

37
AB Komisyonu Türkiye Temsilciliði, “Gümrük Birliði Hakkýnda Sorular ve Cevaplar”

33
“AB’nin Türkiye ile olan ihracat ve ithalat rakamlarý incelendiðinde; 1998 yýlý Ocak-Haziran döneminde geçen
yýlýn ayný dönemine nazaran AB’nin ihracatýnýn %10 oranýnda artarak, 10 milyar Euro’dan 11 milyar Euro’ya
yükseldiði, ithalatýnýn ise, %19 oranýnda artarak 5.6 milyar Euro’dan, 6.7 milyar Euro’ya yükseldiði
görülmektedir. Ticaret dengesinde 1997 ve 1998 yýlý ilk altý ayý itibarýyla kayda deðer bir deðiþiklik olmamýþtýr
( sýrasýyle 4.4 milyar ve 4.3 milyar Euro)”38

AB’nin 1998 yýlýnýn ilk 6 ayýndaki dýþ ticaretine iliþkin tablo aþaðýda yer almaktadýr:

AB’nin Ýhracatý AB’nin Ýthalatý Ticaret Dengesi

Oc.-Haz Oc.- Deð. Oc.- Oc.- Deð. Oc.- Oc.-


Haz. Haz. Haz. Haz. Haz.
1998 % %
1997 1998 1997 1998 1997

Amerika 77.3 66.4 16 78.8 67.9 16 -1.5 -1.5

Ýsviçre 27.7 26.2 6 24.4 22.2 10 3.3 4.0

Japonya 15.7 18.3 -14 33.0 28.6 16 -17.3 -10.2

Norveç 12.0 11.2 7 15.9 16.9 -6 -4.0 -5.7

Çin 7.8 6.8 15 19.8 16.7 18 -12.0 -9.9

Rusya 12.9 10.7 21 11.8 13.3 -11 1.1 -2.6

Polonya 13.6 11.9 15 7.8 6.9 13 5.9 5.0

Türkiye 11.0 10.0 10 6.7 5.6 19 4.3 4.4

Hong Kong 9.2 9.9 -7 4.5 3.7 21 4.7 6.2

Tayvan 6.1 6.0 2 9.1 7.4 22 -3.0 -1.5

Kaynak: ÝKV-AB Bilgi Aðý Bülteni, No.28

Yine AB’nin kendi kuruluþu Eurostat’ýn 1991-2000 yýllarý arasýnda Türkiye ile ticareti gösteren
aþaðýdaki tablo ve grafikleri raporlarda yazýlanlarý teyid etmektedir.

38
ÝKV-AB Bilgi Aðý Bülteni, No.28, http://www.ebso.org.tr/TURKCE/abbulten/bul28.htm

34
BÖLÜM III
GASPEDÝLEN HAKLARIMIZ

AB’nin, Türkiye ile Gümrük Birliði iliþkisinden ne kadar memnun olduðu çeþitli raporlarýnda da
görülmektedir. Türkiye’nin tüm taahhütleri kendi imkanlarý ile yerine getirmesi AB’nin
memnuniyetini daha da arttýrmýþtýr. AB ise, kendisine ait taahhütleri ýsrarla görmezden gelmiþ, her
toplantý veya raporda bunlarý yine kendisi hatýrlattýðý halde, gereðinin yapýlmasý için adým atmak
yerine tavsiyelerle yetinmiþtir. Maalesef Türkiye’nin haklarýnýn takibini yapmamasý bu konuda AB’yi
daha da cesaretlendirmiþ ve vurdumduymazlýk sürmüþtür. Ýþte bu bölümde de, AB’nin kaðýt üzerinde
býraktýðý taahhütlerinden bazýlarýný hatýrlatmak istiyoruz.

ÝÞGÜCÜ SERBEST DOLAÞIMI UNUTULDU

AET’nin Kurucu Antlaþmasý ile Ankara Anlaþmasý’ndan doðan bir hak olan ve 1970 yýlýnda
imzaladýðýmýz AET-Türkiye Karma Protokolü’nde de yer alan iþgücü serbest dolaþým hakkýmýz 1986
yýlýnda þartlarý yerine getirmediðimiz gerekçesiyle uygulamaya konulmamýþtýr. Ülkemize yönelik
eleþtirileri ile tanýnan Türkiye-AB Karma Komisyonu eski Eþbaþkaný Daniel Chon Benditt bile,
Kasým 2001’de CNN-Türk’te Mehmet Ali Birand’ýn “Manþet” Programýnda serbest dolaþým
hakkýnýn verilmemesi ile ilgili olarak “Bu bir rezalettir. Bu rezalet ortadan kaldýrýlmalýdýr.” demiþtir.

AB ile aramýzdaki iliþkiyi düzenleyen Ankara Anlaþmasý ve Katma Protokolün sadece ticari nitelikli
olmadýðýný, içinde kiþilerin, hizmetlerin, mallarýn sermayenin serbest dolaþýmýnýn da bulunduðunu
belirtmiþtik. Bu anlaþmalara göre, iþçilerin serbest dolaþýmý, 1 Aralýk 1986’da bütünüyle gerekleþmiþ
olacaktý. Belli bir ücret karþýlýðý iþ yapan kiþilere tanýnan bu hak, Roma Antlaþmasý’nda öngörülen
temel özgürlüklerden birisidir. Roma Antlaþmasý’nýn 48. maddesi ve Ankara Anlaþmasý’nýn 12.
Maddesi’ne göre, serbest dolaþým kademeli olarak ama 12 yýllýk geçiþ dönemi sonunda bütünüyle
gerçekleþmiþ olacaktý. Serbest dolaþým, zaman içinde yeniden düzenlenip, deðiþtirilse de süre ile ilgili
husus muhafaza edilmiþtir. Türkiye-AT arasýndaki Katma Protokol’ün hazýrlandýðý 1969-1970
yýllarýnda ekonomik konjonktür iþçilerin serbest dolaþýmýna uygundu. Ancak yine de esneklik
býrakýlmýþ ve Ortaklýk Konseyi, ilk etapta 4 yýllýk bir uygulama dönemi belirlemiþ ve sonra yeniden
düzenleneceðini bildirmiþtir. Bu kararda, ilginç bir þekilde topluluða üye bir devlette en az üç yýldan
beri çalýþan ile en az 5 yýldan beri çalýþan iþçiler þeklinde ayýrým yapýlmýþ ve farklý haklar tanýnmýþtýr.
Buna karþýlýk Türk iþçilerinin hiçbir baþka üye devlette iþ baþvurusu yapamayacaðý hükmü
konulmuþtur. AB, anlaþmalarýn açýk hükmüne raðmen iþçilerimiz arasýnda ayýrým yapan bu kararýný
dahi uygulamaya koymamýþtýr. Gerekçe ise hem ekonomik hem siyasal sebepler olmuþtur. Ekonomik

35
gerekçe, “Protokolün yapýldýðý 1969-70’te AT el emeði pazarý yabancý iþçi kabulü için elveriþliydi. Bunun
devam edeceði düþünülmüþtü. Ancak 1973/74’te baþlayan petrol krizi ile ekonomik konjonktürün tersine
dönmesi üye ülkelerin ekonomilerini olumsuz etkilemiþtir.” þeklinde açýklanmýþtýr. Öyle ki, dönemin AT
Komisyonu yetkilileri, 1970’de Türkiye’ye tanýnan bu hak için, “Gençlik günahý” benzetmesini
yapmýþlardýr.39

AT’ýn yine o dönemde, bu konuda hukuk tanýmaz tutumuna iliþkin siyasi gerekçesi ise Türk
demokrasisine malum yaklaþým olmuþtur. Ayrýca Yunanistan, Türk iþçilerine serbest dolaþým
hakkýnýn verilmesinin ülkesinin kamu düzenini bozacaðý iddiasýnda bulunmuþ ve rezerv koyacaðýný
bildirmiþtir.

Türkiye’nin adeta gasp edilen bu hakkýnýn alýnmasý için ne yazýk ki bugüne kadar ciddi bir giriþimde
bulunulmamýþtýr. Baþbakan Yardýmcýsý Mesut Yýlmaz, konuyla ilgili olarak yönelttiðimiz bir soru
önergesine verdiði cevapta, “Türk iþçilerinin serbest dolaþýmý AB ile tam üyelik müzakereleri sýrasýnda ele
alýnmasý gerekecek son derece önemli bir konudur.” demiþtir. Böylesine ciddi ve Gümrük Birliði
anlaþmasýndan doðan, en önemlisi de Türk halkýnýn AB üyeliðine destek vermesinin en baþta gelen
sebebi olan bu hakkýmýzýn aranmasýnýn, baþlayýp, baþlamayacaðý bilinmeyen tam üyelik
görüþmelerine býrakýlmasý iþin Türkiye açýsýndan da ciddiye alýnmadýðýný göstermektedir. Bu
konuda, en azýndan mevcut yöneticilerimizin ne kadar ciddi olduðunu gösteren bir diðer belge de
AB’ye verdiðimiz Ulusal Program’dýr. Baþbakan Yardýmcýsý, serbest dolaþýmý tam üyelik
görüþmelerine býrakýrken, ulusal programda bu konuya geniþ þekilde yer verilmiþ ve “Ýþçilerin Serbest
Dolaþýmý” baþlýðý altýnda, önce bir dip notla bunun anlaþmalardan doðan bir hak olduðu anlatýlmýþtýr:

“Türkiye ile AB ortaklýk hukukunda serbest dolaþým Ankara Anlaþmasý ve Katma Protokolde ayrýntýlý olarak
düzenlenmiþ ve Türkiye-AB Ortaklýk Konseyi bu anlaþmalarýn ilgili maddelerine dayanarak, serbest dolaþým
nihai hedefinin tedrici olarak gerçekleþtirilmesine yönelik 1/80 sayýlý kararý almýþtýr. Bu karar esas olarak üye
ülkelerde Türk iþçilerinin ve aile bireylerinin istihdam piyasasýna giriþ koþullarý, ücret ve çalýþma koþullarý
bakýmýndan üye ülke vatandaþlarýyla muamele eþitliði ve Türk iþçilerinin diðer üçüncü ülke vatandaþlarýna
göre iþe yerleþtirilmede öncelik hakký gibi hususlarý düzenlemektedir. Sözkonusu Ortaklýk Konseyi kararý,
iliþkilerin beklendiði þekilde seyredememesi nedeniyle geliþtirilememiþ ancak ATAD(Avrupa Topluluðu
Adalet Divaný)’ýn 1986 yýlýndan beri aldýðý çeþitli kararlarla 1/80 sayýlý kararýn birçok hükmüne yorumlar
getirmiþtir. Sadece 1/80 sayýlý kararý yorumlayan 17 dolayýnda divan kararý mevcuttur. Topluluk
müktesebatýnýn divan kararlarýnýn getirdiði yorumlar çerçevesinde güncelleþtirilmesi, AB’nin sýk sýk

39
Avrupa Birliði El Kitabý,Türkiye Cumhuriyeti
Merkez Bankasý (sf. 177-188) 2.Baský Ankara-1995

36
baþvurduðu bir yöntem olup benzer bir uygulamanýn 1/80 sayýlý karar için de yapýlmasýna ihtiyaç vardýr. 1/80
sayýlý kararý, divanýn yorumlarýnýn dercedilmesiyle geliþtirilecek ve üye ülkelerde yasal olarak çalýþan ve
ikamet eden vatandaþlarýmýzýn serbest dolaþým hakkýnýn Türkiye’nin üyeliði beklenmeden gerçekleþtirilmesini
saðlayacak yeni ortaklýk konseyi kararlarýna ihtiyaç bulunmaktadýr. Türkiye müktesebat uyumunu
sürdürürken, ortaklýk hukukunun serbest dolaþým boyutunun da buna paralel olarak sürdürülmesi önem
arzetmektedir.”40

Altýnda Yýlmaz’ýn imzasý da olan Ulusal Program’da, tam üyelik müzakerelerine baþlamak için
yapýlmasý gereken hususlar yer almaktadýr. Dolayýsýyla bu sorunun tam üyelik görüþmeleri
baþlamadan çözülmesi gerekmektedir. Ulusal Program’da serbest dolaþým hakkýndaki mevcut durum
þöyle anlatýlmýþtýr:

“AB’ye üye ülkelerde ikamet eden iþçilerimizin Ankara Anlaþmasý, Katma Protokol ve 1/80 sayýlý Ortaklýk
Konseyi Kararý (OKK)’nýn serbest dolaþýmla ilgili hükümlerine dayanarak, ulusal mahkemelerde açtýklarý
davalar ATAD’a intikal ettirilmiþ ve divan günümüze kadar bu konuda 17 davada karar almýþtýr. Divan
kararlarýnda, Ortaklýk Anlaþmasý, Katma Protokol ve OKK’larýn AB hukukunun ayrýlmaz bir parçasý olduðu
ve uygulanmalarý için ilave tedbir gerektirmeyecek kadar açýk ve kesin olan hükümlerin üye ülkelerde
doðrudan uygulanýr etkiye sahip olduðunu hükme baðlamýþtýr.”

Görüldüðü gibi Adalet Divaný da, anlaþmalarýn AB hukukunun ayrýlmaz parçasý olduðunu belirterek,
serbest dolaþýmýn ilave tedbir gerektirmeyecek kadar hakkýmýz olduðunu teyid etmiþtir. Ancak AB,
bu konuda ne kendi hukukunu ve ne de mahkeme kararlarýný tanýmaz tutumunu sürdürmektedir.

Öte yandan AB, ekonomik iliþkilerin geliþtirilmesi gerekçesiyle 1997 yýlýnda, “kamu ihaleleri alanýnda
liberalizasyon için müzakerelerin baþlatýlmasý” talebinde bulunmuþ, Türkiye buna karþýlýk olarak, “hizmet
ticaretinin serbest býrakýlmasý”ný istemiþ ve bu olmadan müzakerelere baþlamayacaðýný bildirmiþtir.41
Geçmiþte de, hizmet ticaretinin serbestleþtirilmesinin, GB anlaþmasýnýn imzalandýðý 6 Mart 1995
tarih ve 1/95 sayýlý Ortaklýk Konseyi kararýna dahil edilmesi kararlaþtýrýlmýþ, ancak Almanya’nýn
itirazý üzerine bundan vazgeçilmiþti. Ne yazýk ki Türkiye bu konudaki haklý talebinde sonraki
yýllarda ýsrarlý olamamýþ, bilindiði gibi Kamu Ýhale Kanunu AB’nin istediði þekilde çýkarýlmýþtýr.

Avrupa Parlamentosu için hazýrlanan 10 Þubat 2000 tarihli, “Türkiye ve AB Arasýndaki Ýliþki” baþlýklý
özet raporda ise, “hizmetlerin serbest dolaþýmý” gibi bazý sektörlerin Gümrük Birliði dýþýnda tutulduðu
kabul edilerek, “Türk kaynaklarýna göre buna Almanya karþý çýkmakta, Fransa ve Avusturya da destek

40
AB Genel Sekreterliði, Türkiye Ulusal Programý, 2001

37
vermektedir” denilmiþtir.42 Her konuyu A’den,Z’ye ele alan AB, görüldüðü gibi bu konuyu bir iki
cümle ile geçiþtirmiþ, olumlu veya olumsuz görüþ bildirmek yerine Türk kaynaklarýn görüþüne yer
vermekle yetinmiþtir. Böylece dolaylý da olsa Türkiye’nin haklýlýðýna iþaret edilmiþtir.

SCHENGEN ANLAÞMASINA DA ALINMADIK

AB’de kiþilerin serbest dolaþýmý yönünde atýlmýþ önemli bir adým olan Schengen Anlaþmasý Tek
Pazar’ýn yaratýlmasý çerçevesinde sýnýr kontrollerinin kolaylaþtýrýlmasý veya kaldýrýlmasý
çalýþmalarýna da model oluþturmaktadýr. Tüm aday ülkelerle bu anlaþma kapsamýnda iþbirliði
kurulurken, Türkiye yine dýþarýda tutulmuþtur.

Türkiye’nin bu konudan dýþlanmasý, AB üyeliðimizin reddedildiði 1997’deki Lüksemburg


Zirvesi’nden hemen sonra gerçekleþmiþtir. AB ülkeleri arasýnda serbest dolaþým saðlayan Schengen
vizesinin, Türk vatandaþlarýna ancak Atina’nýn onayý ile verilmesi gündeme gelmiþ, Belçika ve
Almanya, Yunanistan’ýn bu isteðini uygun görerek, hemen uygulamaya baþlamýþtýr. Türkiye’nin o
günlerde yaptýðý itiraz üzerine bu uygulama durdurulmuþ olsa da, kesin sonuç alýnmamýþtýr.
Yunanistan, tek vize ile AB ülkelerine girme olanaðý veren Schengen anlaþmasýný, imzalayýp,
uygulamaya koyarken, Türk vatandaþlarýna diðer ülkeler tarafýndan vize verilmeden önce Atina’nýn
onayýnýn alýnmasýný þart koþmuþtur.

TÜRK ÜRÜNLERÝNE SORUÞTURMA ENGELÝ

Gümrük Birliði kapsamýnda, dampingli fiyatlarla ihraç edilen ürünlere karþý anti-damping uygulamasý
bulunmaktadýr. Bu araç adeta tarife dýþý bir engel olarak kullanýlmaktadýr. Oligopollerin, tekellerin ve
sektör KOBÝ’lerinin anti-damping önlemlerinin alýnmasýnda çok etkili olduðu, soruþturmalarda
rekabetin saðlanmasý unsurunun dikkate alýnmadýðý iddialarý, AB’nin bu uygulamasýna þüpheyle
bakýlmasýna yol açmaktadýr. Nitekim, Türk ihracatýna karþý da 1979-1999 yýllarý arasýnda toplam 27
anti-damping ve anti-sübvansiyon soruþturmasý açýlmýþ böylece çok sayýda ürünümüzün ihracatý
engellenmiþtir. Örneðin, Türkiye’nin en önemli ihracat ürünlerinden olan polyester iplik, polyester
sentetik tekstil, pamuk ipliði ve beyazlatýlmýþ ham bezde anti-damping soruþturmasý açýlmýþ,
Türkiye’nin, GB Anlaþmasýyla kotalarýn kaldýrýlmasý sonucu büyük ihracat artýþý beklediði bu
ürünlere ek vergiler konulmuþtur.43 Soruþturmalarýn büyük bölümü geçici vergilerin kaldýrýlmasý,

41
ÝKV-AB Bilgi Aðý Bülteni, No.4
42
European Parlament, Secretariat Working Party Task-Force “Enlargement”, “Turkey and Relations With European
Union”, Briefing No.7, Luxembourg, 10 February 2000, s.16,
http://www.europarl.eu.int/enlargement/briefings/pdf/7a1_en.pdf
43
Dýþ Ticaret Müsteþarlýðý, Avrupa Birliði ve Türkiye, 1999

38
þikayetçi tarafýn þikayetini geri çekmesi ya da zarar olmadýðý için soruþturmadan vazgeçilmesi ile
sonuçlanmýþtýr. Ancak bu arada ihracatýmýz, bu önemli kalemlerde ciddi zararlara uðramýþtýr.

TARIMDA ÇÝFTE STANDART

AB, Ortak Tarým Politikasý’ný(OTP) 1960 yýlýnda tesis etmiþtir. Bu düzenleme ile üye ülkelerin
tarýmsal ürünlerinin üretimi, desteklenmesi ile dýþ ticaretine iliþkin politikalarýn yürütülmesi
amaçlanmýþtýr. Türkiye-AB arasýndaki Gümrük Birliði sadece sanayi mallarýnýn serbest ticaretine
dayanmaktadýr. Gerçekte Ankara Anlaþmasý tarým ürünlerini de kapsayacak þekilde düzenlenmiþtir.
Ancak Ankara Anlaþmasý’nýn ekini oluþturan ve 1973 yýlýnda yürürlüðe giren Katma Protokol ile
sadece bazý iþlenmiþ tarým ürünleri Gümrük Birliði kapsamýna alýnmýþ ve 22 yýllýk bir geçiþ dönemi
öngörülmüþtür. Bu geçiþ döneminde Türkiye’nin, AB’nin OTP’ye uyumunun saðlanmasý ile
listelerde belirlenen ürünler (liste, iþlenmiþ tarým ürünleri ile sýnýrlý tutulmuþtur ve bu ürünler AB’de yüksek
oranlarda korunmaktadýr) itibariyle serbest dolaþýma geçilmesi ve taraflar arasýnda tercihli tarým
ürünleri ticaretine imkan verecek düzenlemelere gidilmesi hükme baðlanmýþtýr. Ancak Türkiye’nin
OTP’ye uyumu öngörülen geçiþ dönemi içinde tamamlanamamýþ ve ürünlerin serbest dolaþýmý daha
ileri bir zamana býrakýlmýþtýr. Ortak Tarým Politikasý AB’nin en karmaþýk politikalarýndan birisidir.
Uzun vadede Türkiye’nin OTP’ye uyum gösterme mecburiyeti vardýr. Bu çerçevede aðýrlýklý olarak
fiyat müdahaleleri ve girdi destekleri þeklindeki tarýmsal destekleme politikalarýnýn Dünya Ticaret
Örgütü’nün kurallarý ile Topluluk OTP’sine uyum çalýþmasý yeniden gözden geçirilip, sektörde
kamunun aðýrlýðýnýn azaltýlmasý gerekmektedir. Bu uyum çalýþmalarý için AB’nin teknik ve mali
desteðine ihtiyaç duyulmaktadýr. Ancak AB, sanayide olduðu gibi tarýmda da hem mali yardýmlar ve
hem de uygulamalarda çifte standartlý tutumunu sürdürmektedir.

AB, 1997 tarihli Gündem 2000 raporunda, tarým sektöründe karþýlýklý serbest ticaret rejiminin
kapsamýnýn geniþletilmesi amacýyla tarým sektörleri arasýndaki yapýsal farklýlýklarýn giderilmesi
gerektiðini belirtmiþ, bunun için de Türkiye’ye teknik ve mali yardým saðlanmasý ve Türkiye’nin bu
alandaki AB mevzuatýný benimsemesi yönünde teþvik edilmesi gerektiðini kaydetmiþtir. Ancak ayný
raporda, “Türkiye ve diðer ülkelere yarar saðlayacak olan Ortak Tarým Politikasý’nýn AB’ye büyük
mali yük getireceði” hatýrlatýlmýþtýr. Nitekim AB, diðer aday ülkelerin aksine Türkiye’yi tarým
alanýnda da mali ve teknik yardýmdan mahrum býrakýrken, AB mevzuatýnýn benimsenmesini ýsrarla
teþvik etmiþtir. Tarým sektörümüzde bugün yaþanan ciddi sýkýntýlarýn temel sebebi ortak tarým
politikasýnýn bir ayaðýnýn bu þekilde eksik býrakýlmasýdýr. Ýþin en acý tarafý ise Gümrük Birliði’nin
mimarý olan dönemin Baþbakaný, DYP Genel Baþkaný Tansu Çiller, 2002 yýlýnda tarým sektöründeki
sýkýntýlarýn Gümrük Birliði’nden kaynaklandýðýný söyleyenleri “kara cahil” olmakla suçlamýþ,

39
“Gümrük Birliði ile tarýmýn ne alakasý var” demiþtir. Çiller, bu açýklamayý, Tarým Bakaný Hüsnü Yusuf
Gökalp’in, “Anlaþmaya göre, Türkiye 2004’te dýþarýya buðday satamayacaktýr. Türkiye dýþ ülkelerin
ürettiklerine mahkum ediliyor.” þeklindeki sözleri üzerine yapmýþtýr.44 Gümrük Birliði mimarýnýn, bu
anlaþmalarýn kapsamýndan bile habersiz olduðu ortadadýr. Oysa Gümrük Birliði-tarým iliþkisindeki
dengesizlik ve haksýzlýklarý, Devlet Bakaný Þükrü Sina Gürel de þöyle bir örnekle gündeme
getirmiþtir:

“AB üyesi ülkeler için önemli bir gelir kaynaðý olan zeytinyaðý þiþelenmesine raðmen sinai ürün sayýlmýyor,
onun yerine AB’nin tarým politikasý içinde deðerlendiriliyor. Bu diðer ülkeler için geçerli deðil, bizimle
yapýlan bir düzenleme için geçerli. Bizim açýmýzdan tarým ürünü sayýlan herhangi bir þey, bizim Gümrük
Birliðimizi saðlamýyor.”45

AB’ye üye ülkeler tarýmsal yapýlarýna göre farklý uyum süreçleri geçirmiþlerdir. Tarým sektörleri
geliþmiþ olan ve altyapý sorunlarý bulunmayan ülkeler, üyelikle birlikte AB’nin Ortak Tarým
Politikasýna dahil edilmiþlerdir. Tarým sektörleri yeterince geliþmemiþ, tarým nüfusu yüksek ve
altyapý sorunlarý bulunan Ýspanya, Portekiz ve Yunanistan gibi ülkeler, üyelikle birlikte OTP’ye
uyum için 5-7 yýllýk bir geçiþ sürecine tabi tutulmuþlardýr. Bu ülkeler bu süre içerisinde AB’nin
teknik ve mali (Tarýmsal Garanti ve Yönlendirme Fonu) imkanlarýndan faydalanmýþlardýr.

Aday olarak kabul edilen diðer ülkelere de, AB tarafýndan tarýmsal altyapýlarýnýn güçlendirilmesi için
teknik ve mali yardýmlar yapýlmýþtýr ve yapýlacaktýr. AB’nin 2002-2006 dönemi için Merkezi ve
Doðu Avrupa ülkelerine vermeyi planladýðý tarým yardýmlarý þöyledir:

(Milyar Euro)

Sektör Sektörel reform yardýmý Telafi edici doðrudan yardýmlar


Hububat 1.6 .6
Sýðýr eti 1.6 3.6
Süt 1.1 3.0
Diðer 0.5 -

Kaynak: Dýþ Ticaret Müsteþarlýðý

44
Akþam Gazetesi, 5 Mayýs 2002
45
Akþam Gazetesi, 20 Aðustos 2001

40
AB, Doðu Avrupa ülkelerine, bu sektörler dýþýnda balýkçýlýðýn geliþtirilmesi için 1999’da 2.6 milyar
2000 yýlýnda da 4.7 milyar Euro ayýrmýþtýr.46

Helsinki Zirvesi’nde adaylýðýnýn kabul edilmesinden sonra Türkiye’nin tarýmsal altyapýsýnýn


güçlendirilmesi için AB’nin yardýmlarýndan faydalandýrýlmasý gerekiyordu. Ancak Türkiye Ortak
Tarým Politikasýna uyumu da kendi imkanlarý ile yapmak zorunda býrakýlmaktadýr. Mali
yardýmlardaki bu haksýzlýðýn yanýsýra AB, OTP ile ilgili karar ve uygulamalarýnda da ülkemize farklý
davranmaktadýr.

Örneklemek gerekirse;

Ýþlenmiþ tarým ürünleri kapsamýnda olmasý gereken salça ve zeytinyaðý kapsam dýþý tutulmuþtur.
Türkiye her iki üründe de büyük oranda ihracat imkanýna sahiptir. Ancak Ýspanya ve Yunanistan’ýn
da söz konusu ürünlerde aðýrlýðý bulunmaktadýr. Kararda bu ülkelerin, Türkiye’ye karþý korunmak
istenmesinin etkili olduðu tahmin edilmektedir. AB, üçüncü ülkelerden ithal ettiði zeytinyaðlarýna
uyguladýðý gümrük vergilerini Türk zeytinyaðlarýna da uygulamakta, Dünya Ticaret Örgütü’nün
belirlediði tarým tavizleri kapsamýnda olmasýna raðmen Türk menþeli zeytinyaðýna taviz
vermemektedir. Daha önce Fransa ve Ýtalya’nýn üretiminin ihtiyacýný karþýlamamasý sebebiyle
Türkiye’den zeytinyaðý ithal eden ve kurallara uyan AB, Yunanistan, Ýspanya ve Portekiz’in de
katýlýmýyla kendi kendine yeterli hale gelince, yüksek koruma duvarlarý oluþturmuþtur. Bugün AB’de
zeytinyaðý çok aþýrý sübvansiyon alan ve korunan sektörlerin baþýnda gelmektedir. AB, bu konuda
Türkiye’yi üçüncü ülkelerden daha dezavantajlý konuma getirmiþtir. Örneðin Tunus’a 46.000 tonluk
bir düþük vergili ihracat imkaný tanýnmýþtýr. Bu taviz kapsamýnda Tunus 100 kiloda 9 Euro vergi
öderken, Türkiye’ye 100 kiloda yaklaþýk 135 Euro vergi uygulanmaktadýr. Bunun üzerine Türkiye,
1998 yýlýnda 1963 yýlýndan beri taraf olduðu Uluslararasý Zeytinyaðý ve Sofralýk Zeytin Anlaþmasý,
ya da kamuoyunda bilinen adýyla Uluslararasý Zeytinyaðý Konseyi’nden çekilmiþtir.47

AB ile gerçekleþtirilen Tarým Teknik Komitesi müzakereleri kapsamýnda Türkiye, AB’ye çok sayýda
tarým ürününde tarife kontenjaný çerçevesinde gümrük vergisi muafiyeti tanýmýþtýr. Bu ürünler
arasýnda canlý hayvan, dondurulmuþ et, süttozu, tereyaðý, peynirin yanýsýra tahýl ürünleri, ayçiçek
yaðý, þeker ve domates salçasý bulunmaktadýr. Ancak 1996’dan bu yana Türkiye hayvan hastalýklarý
ile mücadele programý çerçevesinde ithalat belgesi vermemektedir. Bu sebeple de canlý hayvan ve et
ithalatý yapýlmamakta ve AB’ye tanýnan tavizler iþlerlik kazanmamaktadýr. AB de bunun üzerine daha
önce askýya aldýðý tütün ve salatalýk turþusunda uyguladýðý gümrük vergilerini yeniden uygulamaya

46
DTM, Avrupa Birliði ve Türkiye
47
ÝKV-AB Bilgi Aðý Bülteni No.22, http://www.ebso.org.tr/TURKCE/abbulten/bul22.htm

41
baþlayarak, misilleme yapmýþ ve bu en önemli ihracat kalemlerimizi etkilemiþtir. Ülkemizin tütün
ihracatýnýn yüzde 30’u ( yaklaþýk 150 milyon dolar deðerinde) AB ülkelerine gerçekleþtirilmektedir.
Bunun yanýsýra AB, ülkemiz için taviz listesine aldýðý 30 bin tonluk domates salçasý ve karpuza
tanýnan gümrük muafiyetlerini de ayný sebeple 1998’den itibaren askýya almýþ ve bu ürünlerdeki
ihracat potansiyelimizi olumsuz etkilemiþtir.48

AB, Türkiye’nin, AB çýkýþlý et ve canlý hayvan ithalatýna uyguladýðý yasak nedeniyle ticari
menfaatlerinin zedelendiðini öne sürmektedir. Türkiye’nin yasaðý tümüyle AB’den ithal edilen
damýzlýk hayvanlarýn, Türkiye’de yaygýn olan þap hastalýðýna karþý dayanýksýz olmasýdýr.
Hayvanlarýn Türkiye’ye gönderilmeden önce aþýlanmalarý isteðimizi üye ülkelerde þap hastalýðý için
aþý dahi bulundurulmadýðý gerekçesi ile karþýlamayan AB, çözüme katkýda bulunmak yerine sadece
bu yasaðýn kalkmasýný istemekte ve bunu her yýl Türkiye ile ilgili ilerleme raporlarýna taþýmaktadýr.
Canlý hayvan ithali yasaðý ile baþlayan ve giderek týrmanan sorunun çözümü için çare arama çabasý
içinde olan Türkiye’dir. AB ülkelerinden ithal edilecek canlý hayvanlarýn “Daðýtým Merkezlerinde”
bekletilerek aþýlanmalarý ve hastalýða karþý direnç kazandýktan sonra piyasaya verilmeleri formülü
üzerinde çalýþýlmaktadýr ancak bunun da çok ciddi bir kaynak gerektirdiði ortadadýr.

Tarýmda genel olarak ithalat-ihracat dengesinin ülkemiz aleyhine bir seyir izlediði AB raporlarýnda da
açýkça görülmektedir. Türkiye ile ilgili 2001 Ýlerleme Raporu’nda AB’nin ülkemizden yaptýðý
alýmlarýn yüzde 3.8 azaldýðý, buna karþýlýk, ülkemize satýþýn yüzde 24.6 arttýðý belirtilmiþtir. AB’nin
Türkiye’ye sattýðý ürünlerde yüzde 9 ile tütün, yüzde 7 ile içecekler ve sirke, yüzde 6 ile hububat ve
pirinç ilk sýralarda yer almaktadýr.49 Bir tarým ülkesi olan Türkiye’nin AB’den aldýðý tütün ve
hububattaki artýþ dikkat çekicidir. ÝMF, Dünya Bankasý ve AB’nin isteði üzerine tütün ekim
alanlarýmýzýn azaltýlmasý kararýndan sonra bu dengenin ülkemiz aleyhine daha da bozulacaðý açýktýr.

EN SICAK ÖRNEK: TÜTÜN...

AB, Türkiye’yi Ortak Tarým Politikasý’na gerçek anlamda dahil etmediði halde Gümrük Birliði ve
AB üyeliðine hazýrlama gerekçesiyle, lokomotif sektörlerimizde kendi çýkarlarýna yönelik
düzenlemeler yapýlmasýný istemektedir. Bunlardan en önemlisi de tarýmýmýzýn bel kemiði
niteliðindeki tütün sektörüdür. Bilindiði gibi IMF’den kredi alabilmek için verilen taahhütler
kapsamýndaki acil yasalardan olan Tütün Yasasý 20 Haziran 2001’de kabul edilmiþtir. Yasa, tütün
sektörünün serbestleþmesini, destekleme alýmlarýnýn kaldýrýlmasýný ve TEKEL’in varlýklarýnýn satýþýný

48
DPT, Türkiye-AB Ýliþkileri Özel Ýhtisas Komisyonu Raporu, 2000
49
Avrupa Komisyonu Türkiye Temsilciliði, “29 Topluluk Müktesebatý Bölümlerinde, 2001 yýlý Türkiye Düzenli
Raporundan; Türkiye'nin ilerlemesi üzerine deðerlendirme”, Baþlýk 7: Tarým, http://www.deltur.cec.eu.int/tmb-
rapor07.html

42
öngörmüþtür. Cumhurbaþkaný Ahmet Necdet Sezer, bu yasayý 6 Temmuz 2001’de veto etmiþ, ancak
TBMM 3 Ocak 2002’de deðiþtirmeden, yeniden çýkarmýþtýr.

Son dönemlerde Türkiye ekonomisi ile ilgili taleplerinin büyük bölümünü IMF ve Dünya Bankasý
üzerinden aktaran AB, tütün sektörümüze yönelik olarak da bu kuruluþlarla ortak politika izlemiþtir.
AB, Türkiye 2001 Ýlerleme Raporu’nda, tütün ekim alanlarýnýn sýnýrlandýrýlmasý ve TEKEL’in
özelleþtirilmesini isterken þu deðerlendirmeyi yapmýþtýr:

“Türkiye, ticarî nitelikteki devlet tekellerinin ve inhisarî haklara sahip þirketlerinin bir listesini hazýrlamýþtýr.
Bu liste, Nisan 2001’de Komisyon’a sunuldu. Ýncelenen dönemde, TEKEL’in özel haklarýnýn kaldýrýlmasý ile
ilgili olarak, Türkiye’nin serbestleþtirme çabalarý yetersiz olmaya devam etti. Gümrük Birliði kararýnda
öngörülen intibak için geçiþ dönemi, 1998’in baþýnda sona ermiþtir. Ancak, alkol ve tütün konusunda TEKEL
intibakýyla ilgili güçlükler sürmektedir.”50

2001 Ýlerleme Raporu’nun birçok bölümünde bu konuya yer verilmiþ ve çeþitli vesilelerle þu
hatýrlatmalar yapýlmýþtýr:

“Alkol ve tütünde tekelin (TEKEL) intibakýyla ilgili durum endiþe konusu olmaya devam etmektedir. Gümrük
Birliði kararý çerçevesinde, gerekli intibak 1998 yýlýna kadar gerçekleþmiþ olmalýydý. Ocak 2001’de kabul
edilen yeni yasa, Türkiye’nin Gümrük Birliði kapsamýndaki yükümlülükleri ile çeliþkilidir. TEKEL, bir kamu
kurumundan bir ticarî iþletmeye dönüþtürülmüþ olduðu halde, alkollü içkiler ve tütün mamullerinin ticaretinde
tekel konumunda olmaya devam etmektedir.”

“TEKEL’in özelleþtirilmesi için hazýrlýk yapýlmaktadýr. Tütün sektöründe, Türk Parlamentosu, devletin
elindeki TEKEL’in yeniden yapýlandýrýlmasý ve tütün, tütün mamulleri ve alkollü içkiler konusunda yeni
düzenlemeler çýkarýlmasý amacýyla, TEKEL Genel Müdürlüðü’nün yeniden yapýlandýrýlmasýna ve tütün ve
tütün mamulleri üretimi, ihracatý ve ithalatýna dair kanunu kabul etti. Cumhurbaþkaný, tütün üreticileri
bakýmýndan doðuracaðý toplumsal sonuçlar nedeniyle, bu kanunu onaylamadý. Söz konusu kanun kapsamýnda,
bir (Tütün, Tütün Mamulleri ve Alkollü Ýçkiler Piyasasý Düzenleme Kurulu) oluþturulmasý öngörülmektedir.
Ayrýca, TEKEL, serbest piyasa þartlarý altýnda çalýþan bir ticarî iþletme statüsüne sokulacak ve daha sonra
özelleþtirilecektir.”

“Bir geçiþ düzenlemesi olarak çiftçiler, daha kazançlý ürünlere geçiþi teþvik etmek üzere, mali yardým da
alabilirler (alternatif ürün programlarý). Bunun baþlýca amacý tütün, þeker pancarý,çay ve fýndýk için kullanýlan
araziyi azaltmaktýr. Alternatif ürünler yetiþtirmenin zor olduðu bölgelerde tarým dýþýndaki faaliyetlerin
geliþtirilmesi için bazý çiftçiler ilave gelir desteði de alabilirler. Þeker ve tütün piyasasý gibi tarýmsal piyasalar
rekabete açýlacaktýr.”51

50
2001 Düzenli Raporu, Türkiye'nin Katýlým Yönünde Ýlerlemesi Üzerine Komisyon'un 2001 Düzenli Raporu,
http://www.belgenet.com/arsiv/ab/ab_rapor01_5.html

43
Türkiye’nin AB’ye verdiði Ulusal Program’da ise doðrudan taahhütte bulunmak yerine, konu
IMF’nin istekleri kapsamýnda deðerlendirilmiþ ve þöyle denilmiþtir:

“Türkiye’de tarým ürünleri pazarlama sistemi kamu,özel ve kooperatifler olmak üzere üç kurumsal yapýda yer
almaktadýr. Pazarlama sistemi içinde kamu kurumlarý, hububat (TMO), þeker pancarý (TSFAÞ), çay
(ÇAYKUR), ile tütün, tuz ve alkol (TEKEL) ürünlerinin pazarlanmasýnda aktif olarak yer almaktadýr. Ve fiyat
oluþumunda ürün alýmlarý oranýnda etkili rol oynamaktadýrlar. Türkiye hükümeti ile IMF arasýnda imzalanan
stand-by anlaþmasýnda yer alan tarým reformu kapsamýnda bu kurumlarýn bazýlarýnýn özelleþtirilmesi
öngörülmektedir. Tekel Kanunu’nun yasalaþmasýyla birlikte TEKEL’e ait fabrikalarýn özelleþtirilmesi ve tütün
fiyatlarýnýn 2002 yýlýndan sonra borsada oluþmasý öngörülmektedir.”52

Ulusal Program’da tütün sektörü ile ilgili olarak geçmiþten bugüne kadar yapýlan düzenlemeler de
özetlenmiþtir:

“Türkiye’de 26 Mayýs 1925 tarihli ve 558 sayýlý kanun ile tütün ve tütün mamulleri devlet tekeli altýna
alýnmýþtýr. Daha sonra çýkartýlan 7 Haziran 1926 tarih ve 907 sayýlý 5 haziran 1930 tarih ve 1701 sayýlý, 10
Haziran 1938 tarih ve 1177 sayýlý kanunlarla tekel uygulamasý devam ettirilmiþtir. 28 Mayýs 1986 tarih ve
3291 sayýlý kanun ile tütün mamulleri daðýtýmý ve pazarlamasýndaki tekel kaldýrýlmýþtýr. Özellikle bu
doðrultuda 1991 yýlýnda yapýlan bir takým yeni düzenlemeler, uluslararasý sigara üreticisi firmalardan
bazýlarýnýn Türkiye’de sigara üretmek üzere yatýrýma yönelmiþtir. Halen iç piyasada tekel ve özel sektör sigara
üretici firmalarý üretim faaliyetlerini rekabet þartlarýnda sürdürmektedirler. Tütün üretiminde piyasa
fiyatlarýnýn esas alýnmasý ve bu çerçevede tütün müzayede sisteminin kurulmasý hedeflenmektedir.”53

Ancak AB, Türkiye’nin bu yaklaþýmýný yetersiz bulmuþ ve 2001 Ýlerleme Raporu’nda “Ekonomik ve
tarýmsal sektörlerde özelleþtirme süreci devam etmiþtir. TEKEL’in uyarlanmasý ve özelleþtirilmesi süreci
baþlatýlmýþtýr. Ocak 2001’de çýkarýlan yeni bir yasaya karþýn, alkol ve tütün alanýnda TEKEL intibakýyla ilgili
durum, bir endiþe konusu olmaya devam etmektedir.” demiþtir.54

Hem AB, hem de IMF, tütün ekim alanlarýnýn daraltýlmasýný ve TEKEL’in özelleþtirilmesini talep
ederken ve Türkiye de, buna dolaylý olur verirken, DPT’nin 8. Beþ Yýllýk Kalkýnma Planý için 2000
yýlýnda hazýrladýðý, “Tütün ve Tütün Mamulleri Özel Ýhtisas Komisyonu Raporu”nda, bu düzenlemelere
karþý çýkýlmýþtýr. AB ülkelerindeki tütün alanlarý ve çiftçilere verilen sübvansiyonlarýn detaylý bir

51
Avrupa Komisyonu Türkiye Temsilciliði, “29 Topluluk Müktesebatý Bölümlerinde...”
52
Ulusal Program
53
Ulusal Program
54
2001 Düzenli Raporu, Türkiye'nin Katýlým Yönünde Ýlerlemesi Üzerine Komisyon'un 2001 Düzenli Raporu(8),
http://www.belgenet.com/arsiv/ab/ab_rapor01_8.html

44
þekilde anlatýldýðý raporda, aksine TEKEL’in güçlendirilmesi istenmiþ, sigara ithalatýnýn
sýnýrlandýrýlmasý ve sýký kurallara baðlanmasý gereðine iþaret edilmiþtir. TEKEL’in serbest karar
alabilecek, baðýmsýz bir kuruluþ haline getirilmesini savunan DPT, sübvansiyonlar konusunda þu
tekliflerde bulunmuþtur:

“Türkiye’nin AB’ye tam üyeliðine kadar sigara ithalatý aðýrlaþtýrýlarak, bu süreç içinde tarým ürünlerinde ve
tütünde fiyat mekanizmalarýný etkileyen sübvansiyon uygulamalarýnýn deðiþtirilmesi, AB ile uyumlu hale
getirilmesi hedeflenmelidir. AB tütünlerine yapýlan sübvansiyonun azalýp, orientel(Türk) tütünlerinin (Bu tip
tütün AB ülkelerinde sadece Yunanistan’da yetiþmektedir ve sübvanse edilmektedir) de AB kapsamýnda veya
ölçüsünde sübvansiyona kavuþmasý, böylece sigaralarýmýzýn özellikle oriental markalarýmýzýn haksýz rekabetle
karþýlaþmasýnýn önlenmesi saðlanabilir. Türkiye’de sigara üreticileri aleyhine haksýz rekabet yaratmayacak
þekilde tütün ve tütün mamulleri ithaline ancak Türkiye sathýnda il bazýnda daðýtým yapýlmasý, asgari miktarýn
belirtilmesi ve vergisinin teminat altýna alýnmasý kaydýyla izin verilmelidir.”55

DPT’nin, TEKEL’in özelleþtirilmesi talebine yaklaþýmý da þöyle olmuþtur:

“Türk tütüncülüðünün içinde bulunduðu olumsuz koþullar giderilip, ileride karþýlaþacaðý sorunlarý önleyecek
tedbirler hayata geçirilerek, kalýcý hale getirilmeden Tekel sigara fabrikalarýnýn özelleþtirilmesi konusunun ele
alýnmasý Türk tütünü ve tütün üreticileri için son derece sakýncalý sonuçlar doðurabilecektir. Tekel sigara
fabrikalarýnýn özelleþtirilmesi, yüzde yüz Türk tütünü ile üretilen sigaralarýn geleceðini tehlikeye sokacak ve
Türk tütünü ürettikleri arazilerde alternatif ürün üretme imkanlarý son derece zayýf olan üreticilerimizin vahim
ekonomik sonuçlarla karþýlaþmalarýna neden olacaktýr. Bu nedenle Tekel sigara fabrikalarýnýn özelleþtirilmesi
konusu, Türk tütün üreticilerinin ekonomik ve sosyal kaderi ihmal edilerek, herhangi bir özelleþtirme konusu
gibi ele alýnamaz. Tekel’in sigara üretimini sürdürmesi konusu bu anlayýþla ele alýnmalý, 8. Beþ Yýllýk
Kalkýnma Planý ile Tekel’e bu konuda yatýrým yapma olanaðý mutlaka tanýnmalýdýr.”56

Türkiye’nin en eski ve tecrübeli kuruluþu olan DPT’nin bu uyarýlarý ne yazýk ki dikkate alýnmamýþ ve
daha önce birçok konuda hazýrladýðý raporlar gibi bu rapor da raflarda kalmýþtýr. Oysa,
Cumhurbaþkaný baþta olmak üzere Türkiye’nin büyük kesimi bu endiþeleri paylaþmýþ ve dile
getirmiþtir.

Mart 2002’de yapýlan Barselona Zirvesi’ndeki katýlým müzakereleri görüþmelerinde ise Polonya,
tütün ürünlerine uygulanan vergi oranlarýnýn, AB’de uygulanan orandan daha düþük olmasý için

55
DPT, 8. Beþ Yýllýk Kalkýnma Planý için, “Tütün ve Tütün Mamulleri Özel Ýhtisas Komisyonu Raporu”, 2000
56
DPT, 8. Beþ Yýllýk Kalkýnma Planý için, “Tütün ve Tütün Mamulleri Özel Ýhtisas Komisyonu Raporu”, 2000

45
muafiyet elde etmiþtir. Gerçek aday ülkeler ile Türkiye gibi “sanal aday” ülkeye yapýlan muamele
farklýlýðý burada bir kez daha net bir þekilde ortaya çýkmýþtýr.

Tütün sektörünün akýbetini, ne yazýk ki diðer en önemli sektörlerimiz þeker pancarý, çay ve fýndýk da
yaþamýþtýr. AB, özellikle fýndýk üzerindeki çalýþmalarýný yoðunlaþtýrmýþ ve geleneksel ihraç
ürünlerimiz içinde en büyük kalemler olan fýndýðýn yanýsýra, antep fýstýðý, kuru kayýsý ile kuru incire
yönelik engellemeler gündeme gelmiþtir. Çünkü Türkiye fýndýkta, dünya üretiminde yüzde 80, dünya
ticaretinde ise yüzde 75’lik payý ile piyasalarda belirleyici duruma gelmiþtir. AB, fýndýk üretiminde
Türkiye’den sonra gelen Ýtalya ve Ýspanya’yý korumak adýna, önce fiyatlarý artýrmamýz için baský
yapmýþ, bunu baþaramayýnca da ürünlerimizde “alfatoksin” bulunduðu iddiasýyla ihracatýmýzýn önünü
kesmeye çalýþmýþtýr.

46
YIL 939- ÝLK TÜTÜNÜMÜZÜN SEVÝNCÝ...SADECE 63 YIL SÜRDÜ...

47
BÖLÜM IV

MALÝ DARBE

AB’nin Türkiye’ye en büyük darbesi ise mali yardýmlar konusunda olmuþtur. Ýþgücü ve hizmetlerin
serbest dolaþýmý ya da tarým politikasýndaki keyfi tutumlarýna ilaveten, Türkiye-AB iliþkisinin ne
kadar haksýz ve hukuksuz sürdürüldüðünü en net bir þekilde ortaya çýkaran husus mali
yardýmlarýmýzýn verilmemesidir. Gümrük Birliði anlaþmasýndan doðan mali yardýmlarýn önemli ve
büyük dilimlerini “bir ülkenin veto”sunu, gerekçe göstererek vermeyen AB, gerçekten doðru mu
söylüyor? AB, yeterince karmaþýk olan mali yardýmlarý “Tek Çerçevede” toplayarak, Türkiye’nin
iþini kolaylaþtýrdý mý, zorlaþtýrdý mý? Bu yardýmlarý biraraya getirirken, gerçekten yeni kalemler mi
ilave etti, yoksa zaten var olanlarý yeni gibi mi gösterdi ve bazý yardýmlarý bir kalemde sildi mi? En
önemlisi ise yýllar önce belirlenen ve hakkýmýz olan bu yardýmlar da “siyasi kriterlerin yerine
getirilmesi” þartýna baðlandý mý ve yöneticilerimizin bundan haberi var mý? Bu bölümde de bu
sorularýn cevaplarýný vermeye çalýþacaðýz.

YARDIMLAR GERÇEKTEN YUNANÝSTAN’A MI TAKILDI?

Türkiye-AB iliþkisinde Gümrük Birliði’nden doðan mali yardýmlarýn çok büyük bölümünü
alamadýðýmýzý ve buna da Yunan vetosunun gerekçe gösterildiðini belirtmiþtik. Oysa GB
uygulamasýnýn ilk 9 ayýnýn deðerlendirildiði Avrupa Parlamentosu toplantýsýnda, bunun sadece
görünürdeki bir gerekçe olduðu, AB’nin yardýmlarý iradi olarak vermediði bizzat parlamenterler
tarafýndan ifade edilmiþtir. Ayrýca, daha sonra gündeme getireceðimiz AB’nin 600 milyon Euro’luk 4
No’lu Mali Protokol ile ilgili izlediði politika ve sonuçta aldýðý karar, mali yardýmlarýn bilerek ve
isteyerek engellendiðini ortaya çýkarmýþtýr. Ancak öncelikle mali yardýmlarýn çerçevesini çizmek
istiyoruz.

Türkiye-AB arasýndaki mali iliþkileri þu iki bölümde deðerlendirmek gerekmektedir:

I- GB ÖNCESÝNDE TÜRKÝYE’YE VERÝLMESÝ ÖNGÖRÜLEN MALÝ KAYNAKLAR:

Ankara Anlaþmasý ve Ortaklýk Konseyi kararlarýnca 1963-1995 yýllarýný kapsayan bu dönemde


Türkiye ile AB arasýnda 4 mali protokol, 1 tamamlayýcý protokol imzalanmýþ, bir de özel iþbirliði
fonu oluþturulmuþtur. Toplam 1 milyar 430 milyon Euro olan hibe veya krediden 830 milyon Euro’su
kullanýlabilmiþtir. Mali protokoller içinde en büyük dilim olan 4 No’lu Mali Protokol kapsamýnda
olan 600 milyon Euro’nun ise Yunanistan’ýn vetosu yüzünden bugüne kadar kullanýlamadýðý
açýklanmýþtýr.

II- GB SÜRECÝNDE TÜRKÝYE’YE VERÝLMESÝ ÖNGÖRÜLEN MALÝ YARDIMLAR:

1996-2000 dönemini kapsayan bu bölümde Türkiye’ye toplam 2 milyar 203 milyon Euro mali yardým
kararlaþtýrýlmýþ ancak bunun sadece 444 milyon Euro’su kullanýlabilmiþtir. Bu dönem için Ortaklýk
Konseyi kararý ile bir mali deklarasyon yayýnlanmýþ ve Türkiye’ye;

1- AB bütçe kaynaklarýndan hibe (375 milyon Euro)


2- Gümrük Birliði’nin ardýndan Türkiye’nin rekabet gücünün iyileþtirilmesi için (AYB-Kredi) (750
milyon Euro- Sözlü Taahhüt)
3- Yenileþtirilmiþ Akdeniz Politikasý(YAP) çerçevesinde telekominikasyon, enerji, çevre, ulaþtýrma
altyapýsý için kredi(300-400 milyon Euro)
4- Avrupa- Akdeniz Ortaklýðý çerçevesinde kredi ve hibeler (1.025 milyon Euro)

48
5- Ýhtiyaç duyulmasý halinde uluslararasý finans kuruluþlarý ile baðlantýlý olarak
makro ekonomik yardým (200 milyon Euro)

olmak üzere toplam 2.8 milyar Euro tutarýnda yardým saðlanacaðý ifade edilmiþtir. Türkiye, Gümrük
Birliði çerçevesinde verilmesi öngörülen yardýmlardan henüz yararlanamamýþtýr. Çünkü AB
Komisyonu 750 milyon Euro tutarýndaki meblaðýn 450 milyon Euro’luk bölümü için bir yönetmelik
hazýrlamýþtýr ve çok önemli deðiþiklikler öngörmüþtür. Bu arada 375 milyon Euro’luk yardým da yine
Yunanistan vetosuna takýlmýþtýr. Avrupa-Akdeniz Ortaklýðý kapsamýndaki 375 milyon Euro’luk
hibenin ise 52 milyonu verilmiþtir. AB’nin Akdeniz sürecine dahil ülkelere kullandýrdýðý bu mali
imkanýn, Gümrük Birliði olmasa da kullanýlacak bir kaynak olduðunu hatýrlatmakta fayda görüyoruz.

Ülkemiz için Avrupa Yatýrým Bankasý’ndan 339.5 milyon Euro tutarýnda yatýrým kredisi temini ile
sonuçlanan Yenileþtirilmiþ Akdeniz Politikasý (YAP) uygulamasý gerçekleþtirilmiþ ve YAP’ýn yerine
geçen Avrupa Akdeniz Ortaklýðý yardýmlarýnýn kredi ayaðýný oluþturan Euromed çerçevesinde de 205
milyon Euro tutarýnda AYB kredisi temin edilmiþtir. Mali deklarasyonun son kalemi olan makro
ekonomik yardým ise gerekli þartlar oluþmadýðý için kullanýlamamýþtýr.57

Bu rakamlarýn tamamý, AB’nin mali yükümlülükleri konusundaki politikasýnýn somut göstergesidir.


Mali deklarasyonun son kaleminde yer alan makro ekonomik yardýmýn verilmemesinin gerekçesi
diye öne sürülen, “gerekli þartlar”dan kastedilen, ileriki bölümlerde detaylý bir þekilde ele alacaðýmýz,
mali yardýmlarýn da, “Kopenhag kriterlerine” baðlanmýþ olmasýdýr.

Mali yardýmlarýn anlam ve önemi ile þu ana kadar maruz kaldýðýmýz uygulamalarý tek tek
deðerlendirecek olursak;

• Gümrük Birliði’ne giren son üç ülke (Avusturya, Ýsveç,Finlandiya) AB’ye üye olduktan sonra 3 yýllýk bir
alýþtýrma ve entegre devresinden geçerek Gümrük Birliði’ne dahil olmuþlardýr. Bu alýþtýrma döneminde
ekonomilerinin zarar görmemesi ve ülke ekonomilerinin diðer ülke sektörlerine karþý rekabet güçlerini
kaybetmemeleri için AB fonlarýndan yardým almýþlardýr. Mesela Yunanistan’ýn adaylýk döneminde aldýðý
yardým miktarý 25 milyar Dolar’dýr. Yunanistan’a yapýlan toplam yardým ise 50 milyar Dolar’ý geçmiþtir.
Türkiye Gümrük Birliði Anlaþmasýnýn gereði olmasýna raðmen þimdiye kadar vaad edilen 2.3 milyar Euro’luk
yardýmdan faydalanamamýþtýr. Bu yardým her seferinde ya Yunan vetosuna takýlmýþ ya da insan haklarý
ihlalleri gerekçe gösterilerek, verilmemiþtir. Türkiye’nin, yapýlan anlaþmalardan doðan bir hak olan bu yardýmý
alamamasý, Gümrük Birliði entegrasyonunu geciktirmekte, entegrasyonu kendi imkanlarý ile yapma
çalýþmalarýnýn yýllýk faturasý 2.5 milyar dolarý bulmaktadýr. Ayrýca, Türkiye gümrük duvarlarýný indirdiðiiçin
de her yýl 3-4 milyar dolarlýk kayba uðramaktadýr.

• 4. Mali protokol iþletilmemiþtir. Bu protokol 600 milyon Euro’luk yardýmý öngörüyordu. Oysa ki, sözkonusu
mali protokolün yapýlma gerekçesi çok açýktý. Gümrük Birliði’nin tamamlanmasý ile AB kaynaklý ithalata
uygulanan gümrük vergisi ve fonlarýn kaldýrýlmasý sebebiyle Türkiye’nin yýlda 4,5 milyar Dolar zararý olacaðý
hesaplanmýþtý ve bu zarar karþýlanacaktý. Bu yardýmýn Yunanistan Vetosuna takýldýðý öne sürülmüþtür. Oysa ki
biz Yunanistan ile deðil AB ile anlaþma yapmýþtýk. Muhatabýmýz Yunanistan deðil, AB’dir. Dolayýsýyla
yükümlülükleri yerine getirme ve çözüm mercii de AB’dir.

Ancak 4 No’lu protokolle öngörülen yardýmýn verilmemesinin gerçek sebebi Yunan vetosu deðildir.
Neden mi?.. Daha önceki bölümlerde de yer verdiðimiz gibi bütün organlarý ile AB, Gümrük
Birliði’nin getirdiði yükü kabul edip, Türkiye’ye verilmesi gereken mali yardýmlara bir an önce
iþlerlik kazandýrýlmasý gerektiðini kabul etmiþtir. Ancak öte yandan herhangi bir adým atýlmadýðý gibi
4 No’lu protokolü uygulamayan da bizatihi AB olmuþtur. AB, Protokolü önce görünürde Yunanistan
vetosu gerekçesi, gerçekte ise “hukuki bazý olmadýðý” iddiasýyla dondurmuþtur. Bir süre sonra da, 22

57
DPT, “Uzun Vadeli Strateji ve 8’inci 5 Yýllýk Kalkýnma Planý 2001-2005”, Ankara, DPT, Haziran 2000, s.55

49
Ekim 1998 tarihindeki bütçe görüþmesinde “4. Mali Protokole iliþkin ödeneði (hukuki bazý
olmadýðý)” gerekçesiyle silmeye karar vermiþtir.58

AB, altýnda imzasý olan anlaþmalarda öngörülen yardýmlarý “hukuki bazý” olmadýðý gerekçesiyle tek
taraflý silebilmektedir. Bu durumda AB’nin tüm anlaþmalarýnýn hukuki bazýnýn sorgulanmasý
gerekmektedir.

AB Komisyonu ise, 4 no’lu protokolün silinmesinden bir gün önceki oturumunda Türkiye ile her
alanda daha fazla yakýnlaþtýrmayý öngören stratejisi çerçevesinde 1999-2001 dönemini kapsamak
üzere, iki ayrý kanaldan 150 milyon Euro kaynak saðlanmasýný teklif etmiþtir. Bu kararýn da Yunan
üyenin muhalefetine raðmen alýndýðý duyurulmuþtur. Yunan Hükümeti, Komisyonun bu önerisini,
Yunanistan’ý devre dýþý býrakmayý amaçlayan bir “yasal akrobasi” olarak nitelemiþ ve engellemek için
her yolu deneyeceðini, karar kesinleþince de Adalet Divaný’na gideceðini açýklamýþtýr.59 Bu yardýmýn
engellenmek istenmesi gerekçesi gerçekten ilginçtir. Sözkonusu yardýmlarýn geliþmekte olan ülkelere
yönelik olduðu, Türkiye’nin ise AB ile Gümrük Birliði iliþkisi içinde bulunduðundan bu kapsamda
deðerlendirilemeyeceði iddia edilmiþtir. Burada, Gümrük Birliði’nin, Dünya Ticaret Örgütü ile
iliþkimize verdiði zararý bir kez daha görüyoruz. Bilindiði gibi Türkiye, DTÖ’de geliþme yolundaki
ülkeler kapsamýnda deðerlendirilmektedir. Ancak AB ile Gümrük Birliði iliþkisi yüzünden DTÖ’nün
bu tür ülkelere saðladýðý kolaylýklardan ve avantajlardan yararlanamamaktadýr. Bu durum, Gümrük
Birliði’nden kaynaklanan ekonomik kayýplarýmýzýn yanýsýra, DTÖ ile AB açýsýndan konumumuza da
gösteren çarpýcý bir örnektir. DTÖ, Türkiye’yi, “geliþme yolundaki ülkeler” arasýnda görürken,
AB’ye göre ise sadece Gümrük Birliði iliþkimiz olduðu için bu kapsamda deðerlendirilmemiz,
dolayýsýyla yardým almamýz mümkün deðildir.

Mali yardýmlar konusunda AB ile Yunanistan’ýn danýþýklý-dövüþü ortadadýr. AB, uzun bir oyalama
döneminden sonra 600 milyon Euro’luk yardýmý sessiz sedasýz silerken, Yunanistan 150 milyon
Euro’luk yardým için Adalet Divaný’na gitmekten bahsetmektedir. Görüldüðü gibi, iþlerine geldiði
zaman Türkiye’nin Gümrük Birliði içinde olduðu hatýrlanmakta ancak konu yükümlülüklere gelince
bu iliþki unutulmaktadýr.

AB’den sorumlu Baþbakan Yardýmcýsý Mesut Yýlmaz ise, 4 No’lu Mali Protokol’ün akibeti hakkýnda
yönelttiðimiz 1 Mayýs 2002 tarihli yazýlý soru önergemizi, 15 Mayýs 2002’de60 cevaplandýrýrken, bu
yardýmýn Yunanistan vetosuna takýldýðý görüþündedir. Yýlmaz’ýn konuyla ilgili cevabý þöyledir:

“1982-1986 dönemini kapsayan ve 1981 yýlýnda imzalanan 4.Mali Protokol siyasi nedenlerle dondurulmuþ ve
1990 yýlýnda AB Komisyonu tarafýndan AB Konseyi’ne sunulan Protokol, Yunanistan’ýn engellemeleri
nedeniyle onaylanamadýðý için iþletilememiþtir. Bu protokol kapsamýnda Türkiye’ye verilecek miktarýn tekrar
gündeme gelmesi mümkün gözükmemektedir.”

AB Komisyonu Türkiye Temsilciliði’nin, “AB-Türkiye Mali Ýþbirliðine Bakýþ” baþlýklý raporunda, 4


No’lu Mali Protokol’ün akýbeti ile ilgili kaçamak deðerlendirmesi AB’nin kendi yükümlülüklerini
nasýl görmezden gelip, oyalama taktiðine baþvurduðunu göstermektedir.
“AB-Türkiye iliþkileri 600 milyon Euro deðerindeki Dördüncü Mali Protokol'ün onaylanmamasýnýn yol açtýðý
nazik bir dönemden geçmiþ olsa da, AB Türkiye'ye mali yardým saðlamakta çeþitli bütçe kalemleri ve
araçlardan faydalanmýþtýr.”61
AB Komisyonu’nun 1999 yýlýnda yayýnladýðý “AB’nin Yeni Geniþleme Politikasý” ile aday ülkelerle
iliþkilere getirilen yeni ölçüler de, alacaklarýmýzýn bundan sonraki akýbeti konusunda önemli ipuçlarý
58
ÝKV-AB Bilgi Aðý Bülteni No.28, http://www.ebso.org.tr/TURKCE/abbulten/bul28.htm
59
ÝKV-AB Bilgi Aðý Bülteni No.28, http://www.ebso.org.tr/TURKCE/abbulten/bul28.htm
60
Sayý 7/6997
61
Avrupa Komisyonu Türkiye Temsilciliði, “Avrupa Birliði-Türkiye Ýliþkileri: Mali Ýþbirliðine Bakýþ (1996-2006)”,
http://www.deltur.cec.eu.int/ei-prehel.html

50
vermiþtir. Yeni politika kapsamýnda, “Bir ülkenin aday olmasý, aday ülkeye mali yardým yapýlmasý
için AB’ye herhangi bir yükümlülük getirmeyecektir.” kararý alýnmýþtýr.62 Bunun anlamý, AB’nin,
bundan sonra tam üyelik görüþmeleri baþlayana kadar hiçbir mali yükümlülüðe girmeyecek
olmasýdýr. Bu kararýn sadece Türkiye için çýkarýldýðýný düþünmemiz yanlýþ olmaz. Çünkü AB üyeliði
için bekleyen 12+1 ülkeden 12’si ile üyelik müzakereleri baþlamýþ durumdadýr. Durumu tek belirsiz
olan ülke Türkiye’dir. O zaman söz konusu karar sadece Türkiye için geçerli olacaktýr. Hakkýmýz
olan mali yardýmlarýn verilmemesinin yeni yollarýnýn arandýðý açýktýr.

TÜRKÝYE’YE ÖZEL ÞARTLAR VE TÜRKÝYE’NÝN TAVRI

AB’nin, Türkiye’ye karþý ayrýmcýlýðý yardýmlarýn miktarý ile sýnýrlý kalmamýþ, bu tutum yardýmlarýn
kullanýmýnda da devam ettirilmiþtir. Zaten AB, bugüne kadar Türkiye’yi, hep diðer aday ülkelerden
farklý deðerlendirmiþ, hazýrlanan raporlarda hep Türkiye için özel ve farklý bir baþlýk açmýþtýr. Bu,
Türkiye’ye diðer adaylardan farklý bir gözle bakýldýðýnýn bir diðer bariz iþaretidir. AB’nin bu
tutumunun da çok sayýda örneði mevcuttur. Ancak öncelikle þunu vurgulamakta yarar görüyoruz.
Türkiye’nin Gümrük Birliði iliþkisinden doðan haklarý vardýr. Bu haklar anlaþmalardan doðmuþtur ve
vazgeçilmezdir. Bunun dýþýnda Avrupa Yatýrým Bankasý kredileri, tüm Akdeniz ülkeleri için
öngörülen MEDA fonlarý ayrýca AB projeleri kapsamýnda kredi veya çeþitli AB projeleri kapsamýnda
yine çok sayýda kredi veya hibe paketleri söz konusudur. AB, tüm hibe ve yardýmlarý “tek çerçeve”de
toplama gerekçesiyle Gümrük Birliði’nden kaynaklanan haklarýmýzý ustaca gündeminden çýkarmýþ,
yardým ve hibe sistemini karmaþýk bir hale getirmiþtir. Bu yüzden hangi kaynaktan ne kadar mali
destek öngörüldüðü, bunlarýn ne kadarýnýn verildiði doðru düzgün takip edilememektedir.
Mesela, MEDA Programý kapsamýnda Türkiye’ye yapýlacak yaklaþýk 800 milyon Euro tutarýndaki
yardým için Avrupa Parlamentosu, MEDA Yönetmeliðinin kabul edilmesinin ardýndan Türkiye’nin
projeleri için ilave þartlar aranmasýný öngören bir önerge kabul etmiþtir. Sözkonusu önerge ile,
“Güneydoðu Anadolu Bölgesi’nin sosyal ve ekonomik kalkýnmasý” þartý getirilmiþtir. Birlik üyesi
olmayan 12 Akdeniz ülkesine yönelik olarak hazýrlanan MEDA paketi kapsamýnda yalnýzca
Türkiye’den istenen bu özel þart hem dikkat çekici, hem de gerçek niyeti açýklayýcý olmuþtur. AB’nin
diðer yardým projelerinde kaynak tahsisi için Birlik kurumlarýnda çoðunluðun oyu yeterliyken,
MEDA kapsamýndaki kaynak aktarýmlarý için oy birliði gerekmesi de dikkat çekmiþtir. AB MEDA I
(1996-2000) kapsamýnda öngördüðü bu yardým için en sonunda fiilen 376 milyon Euro taahhüt
etmiþtir.

Avrupa-Akdeniz iþbirliði sürecinin mali iþbirliði ayaðý olan MEDA Programýndan Türkiye’nin
istifade etmesinin siyasi nedenlerle engellenmesi Türkiye’nin tepkisine yol açmýþtýr. Dýþiþleri
Bakanlýðýmýz, Akdeniz havzasýnda barýþa, istikrara, refaha katkýda bulunmak amacýyla geliþtirilen
MEDA Programý Yönetmeliði’nin, herhangi bir ülkeye karþý ayýrýmcý muamele yapýlmasýný
öngörmemesine karþýlýk, Türkiye’nin burada da ayýrýmcý bir muameleye tabi tutulmasýnýn Barselona
sürecine duyulan þevkin kýrýlmasýna yol açtýðýný bildirmek zorunda kalmýþtýr.

Ancak Türkiye’nin bazý projeleri kabul edildikten sonra dahi, Komisyon, bu defa yeni bürokratik
engeller çýkarmýþ, Türkiye’ye, herhangi bir projenin ilerletilebilmesi için “Çerçeve Anlaþmasý”nýn
imzalanmasý gerektiðini bildirmiþtir. En sonunda bazý projelerimiz kabul edilse de, bunlar
gerçekleþtirilememiþtir. Çünkü, “Türkiye bu konuda diðer ortaklardan sonra bilgilendirilmiþ” ve
projeler geçersiz hale gelmiþtir. AB Komisyonu, tüm projelerin ele alýndýðý yeni bir birim oluþturmuþ,
ancak bu geliþme de, süreç içerisinde gecikme yaratan yeni bir unsur haline gelmiþtir.

Türkiye, AB’nin MEDA konusundaki tutumundan rahatsýzlýk duyduðunu çeþitli vesilelerle dile
getirmeye, Avrupa Birliðinin taahhüt ettiði ve aslýnda sembolik bir deðer taþýyan bu program
konusunda Türkiye’ye engeller çýkarmasýnýn, Avrupa Birliðinin bölge ülkeleri nazarýnda
inandýrýcýlýðý bakýmýndan varmak istediði sonuca zarar verdiðini bildirmeye devam etmiþtir.
62
www.europa.eu.int

51
AB, MEDA yardýmlarý konusundaki ayýrýmýný açýk bir þekilde ortaya koymaktan çekinmezken,
“Çerçeve Anlaþmasý imzalanmasý” ve “yardýmlarýn sivil toplum kuruluþlarýna ayrýlmasý” gibi çok çok
özel taleplerde bulunduðunu görmezden gelip, suçu Türkiye’ye yüklemiþtir. AB Komisyonu Türkiye
Temsilciliði’nin, “AB-Türkiye Ýliþkileri: Mali Ýþbirliðine Bakýþ” baþlýklý raporunda, “MEDA
Projelerinin Uygulanmasýnda Neden Gecikmeler Yaþandý?”nýn izahý þöyle yapýlmýþtýr:
“MEDA Projelerinin uygulanmasýndaki gecikmelerin baþlýca iki nedeni vardýr: Ýlki, AB ile AYB (Avrupa
Yatýrým Bankasý)'nin Akdenizli ortak ülkelerde finanse ettiði projelerin uygulanmasý ile ilgili genel þartlarý
belirleyen, Avrupa Komisyonu Türkiye Çerçeve Anlaþmasý'nýn, Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafýnda, ancak
Haziran 2000 tarihinde onaylanmýþ olmasýdýr. Ýkinci neden ise, Avrupa Parlamentosu'nun Ekim 1999'da aldýðý
kararla, Türkiye'ye ayrýlan bütün mali kaynaklarýn sivil toplumun geliþtirilmesi alanýnda yoðunlaþtýrýlmasýný
önermesiyle birlikte, Komisyon'un proje seçebilme kapasitesinin oldukça azalmýþ olmasýdýr.”63
AB’nin mali yardýmlar konusunda Türkiye ile diðer aday ülkelere farklý davrandýðýný vurgulamýþtýk.
Bunun temel sebebi, yapýlan ortaklýk anlaþmalarýnýn niteliðidir. Sadece Türkiye ile Gümrük Birliði
anlaþmasý yapan AB, Kýbrýs Rum kesimi ve Malta ile yine gümrük birliði temeline dayanan tercihli
ticaret, Merkezi ve Doðu Avrupa Ülkeleri ile ise serbest ticaret aðýrlýklý “Avrupa Anlaþmalarý” adý
verilen özel bir anlaþma yapmýþtýr. Bazý kaynaklar Kýbrýs Rum kesimi ve Malta ile yapýlan
anlaþmanýn da Gümrük Birliði anlaþmasý olduðunu öne sürmektedir. Ancak, bu iki ülke ile yapýlan
anlaþmanýn kapsamý ve uygulanmasý Türkiye’den oldukça farklýdýr. Bu farklýlýk da özellikle üçüncü
ülkelerde ortaya çýkmaktadýr. Türkiye, dýþ ticaret rejiminde tümüyle AB’nin kural ve kararlarýna baðlý
hareket etmek zorunda býrakýlýrken, diðer ülkeler üçüncü ülkelerle iliþkilerinde serbestçe hareket
edebilmektedirler. Mesela, AB Kýbrýs Rum kesimi ile imzaladýðý ticaret anlaþmasýný üstlenmemizi
istemektedir. Ortaklýk anlaþmasý ayný niteliði taþýsaydý, diðer AB üyesi ülkeleriyle olduðu gibi bunun
otomatik þekilde gerçekleþmesi gerekirdi. Rum kesimi, ticari iliþkiler açýsýndan AB nezdinde üçüncü
ülke konumunda olduðu içindir ki, Türkiye’den böyle bir talepte bulunulmaktadýr. Bu yüzden AB
kaynaklarýnda dahi Gümrük Birliði anlaþmasýnýn imzalandýðý AB adayý ülkeler arasýnda sadece
Türkiye’nin adý sayýlmaktadýr. (Ek-4)

Oldukça esnek ve dinamik olduðu ifade edilen Avrupa Anlaþmalarý kapsamýnda ise, Merkezi ve
Doðu Avrupa ülkeleri ekonomilerini reforma tabi tutma ve yeniden yapýlandýrma çabalarýna destek
olmak amacýyla çeþitli programlar hazýrlanmýþ, teknik uzmanlýk ve yatýrým desteði saðlanmýþtýr. Öyle
ki, bunlar kýsa zamanda dünyanýn Avrupa’daki en büyük yardým programý niteliðini kazanmýþtýr.
Avrupa Anlaþmalarýna, ticaretle ilgili konular, siyasal diyalog, yasalarýn yakýnlaþtýrýlmasý, endüstri,
çevre, taþýmacýlýk ve gümrükler dahil olmak üzere tüm iþbirliði alanlarý dahil edilmiþtir. Kýsacasý
sözkonusu ülkelerin topyekün AB üyeliðine hazýrlanmasý amaçlamaktadýr ve bir bütün halinde
yürütülmektedir. Avrupa Anlaþmalarýnda nihai amaç, “Topluluk üyeliði” olarak ifade edilmektedir.
Bu ülkeler ancak AB üyeliði ile birlikte gümrük birliðine tam anlamýyla dahil olacaklardýr. Türkiye
ise bariz bir þekilde “ticari ve siyasi” iliþkiler olmak üzere iki ayrý bölümde deðerlendirilmiþ, bu
ülkelerin benzeri bir altyapý hazýrlýðý olmadan gümrük birliðine alýnmýþtýr. Gümrük Birliði’nin
tamamlandýðý varsayýlarak da, buna iliþkin yükümlülükler bir yana býrakýldýðý gibi ayný gerekçeyle
birçok projeden yararlanmamýza gerek(!) görülmemiþtir. Ekonomik sýkýntýlar ve bunda Gümrük
Birliði’nin etkileri ortadayken, Türkiye’nin AB üyeliðine hazýrlýðý tümüyle “siyasi yapýlanma”
üzerine oturtulmuþtur.

Bir baþka örnek vermek gerekirse; AB, katýlým öncesi stratejisi kapsamýnda Merkezi ve Doðu Avrupa
ülkeleri için Phare, ISPA (Yapýsal Politikalar) ve Sapard (Tarým ve Kýrsal Kalkýnma) programlarý
geliþtirmiþtir. Bu ülkelerin AB’ye katýlým öncesinde yeniden yapýlandýrýlmasý çalýþmalarýný kapsayan
bu programlara Kýbrýs Rum Kesimi de aynen Merkezi ve Doðu Avrupa ülkeleri gibi dahil edilmiþtir.
AB’nin Rum kesimine yardýmlarý adaylýk baþvurusundan çok önce, daha 1978 yýlýnda baþlamýþtýr ve
bu tarihten 1999 yýlýna kadar yapýlan yardým miktarý 210 milyon Euro olmuþtur. Rum kesimi mesela

63
Avrupa Komisyonu Türkiye Temsilciliði, “Avrupa Birliði-Türkiye Ýliþkileri: Mali Ýþbirliðine Bakýþ (1996-2006)”...

52
Phare projesi kapsamýnda 72 milyon Euro baðýþ almýþtýr. Kýbrýs Rum kesimi Meda Program’dan da
yararlandýrýlmaktadýr.64

Phare programý kapsamýnda 14 ülke yardým almaktadýr. Merkezi ve Doðu Avrupa ülkeleri ile Güney
Kýbrýs Rum kesiminin yanýsýra aday ülke olmayan Arnavutluk, Hýrvatistan ve Makedonya da bu
programdan yararlandýrýlmaktadýr. Son üç ülke dýþýndaki ülkeler için “ortak ülke-associated country”
terimi kullanýlmaktadýr. Phare programý kapsamýnda Merkezi ve Doðu Avrupa ülkelerine 1989-1994
döneminde 4 milyar 284 milyon, 1994-2000 döneminde 3 milyar 350 milyon, 2000-2006 döneminde
ise 21.5 milyar Euro yardým öngörülmüþtür.

Türkiye ise “Gümrük Birliði’nden kaynaklanan bir deneyime ve iþlerliði olan bir serbest piyasa
ekonomisine sahip olmasý” gerekçesiyle bu programlardan yararlandýrýlmamýþtýr. Bu yüzden Türk
müteahhitleri Doðu Avrupa ülkelerinin yeniden yapýlandýrýlmasýna iliþkin ihalelere de
katýlamamýþlardýr. Görüldüðü gibi bir kez daha Gümrük Birliði engeli önümüze konulmuþtur. Dünya
Ticaret Örgütü ile iliþkilerimizde yol açtýðý engellemeler bir yana AB’nin kendi programlarýnda dahi
Gümrük Birliði adeta Türkiye’ye karþý bariyer gibi kullanýlmýþ ve yarardan çok zarar getirmiþtir. Bu
projeler, AB’ye giriþ müzakereleri baþlamýþ aday ülkeler için hazýrlanmýþ fonlardan karþýlanmaktadýr.
Mali Yardýmlara Ýliþkin Yönetmelik deðiþikliðinin gündeme gelmesiyle birlikte “Yeni program
çerçevesinde AB ülkeleri, aday ülkeler ve Türkiye’den tüzel ve özel kiþiler ihalelere teklif verebilecekler. Yeni
uygulama, Türkiye’nin Phare, ISPA ve SAPARD programlarý çerçevesindeki projelere katýlabilmesini
saðlayacak. Ayný zamanda Türkiye, Malta ve Kýbrýs’taki projelere de katýlabilecek.” denilmiþtir. “Aday
ülkeler ve Türkiye” diye bir ayýrým yapýlmasý dikkat çekicidir. Herhalde müzakerelere baþlamýþ ve
baþlamamýþ ayrýmýna iþaret edilmek istenmiþtir. Ancak o zaman da, bu husus gerçekten önemli deðil
idiyse bugüne kadar bu projelerden neden yararlandýrýlmadýðýmýzýn sorulmasý gerekmektedir. Kaldý
ki, burada fonlardan yararlandýrma deðil, sadece ihalelere katýlabilmemize izin verilmesi söz
konusudur. Bu örneðin ortaya çýkardýðý bir baþka gerçek, AB’nin kurallarýnýn “deðiþmez” olmadýðý
ve her ülkeye eþit uygulanmadýðýdýr.

Mali yardýmlar konusunda diðer aday ülkelere nasýl ayrýcalýklý yaklaþýldýðýný ve imtiyazlar tanýndýðýný
ortaya koyan bir diðer belge de AB’nin aday ülkelerle ilgili 1998 tarihli ilerleme raporlarý karma
belgesidir. Belgenin, “Orta ve Doðu Avrupa ülkeleri lehine katýlým öncesi stratejinin takviye
edilmesi” baþlýklý bölümünde, “Bazý aday ülkelerdeki durumu yakýndan izlemek gerekli olacaktýr zira
bu ülkeler Katýlým Ortaklýklarý’nýn kýsa vadeli önceliklerini uygulayamamýþlardýr” denilmesine
raðmen, katýlým öncesi yardýmlarýn nasýl arttýrýlacaðý ve bu ülkeler için neler yapýlacaðý þöyle
anlatýlmýþtýr:

“Komisyon, katýlým öncesi yardýmla ilgili olarak,yardýmlarýn 2000 yýlýndan itibaren iki katýna çýkarýlmasýný
teklif etmiþtir-yýllýk 500 milyon ECU tutarýnda bir bütçesi olan bir tarým enstrümaný ile çevre ve ulaþtýrma
projelerini finanse etmek üzere yýllýk 1.000 milyon ECU tutarýnda bir bütçesi olan bir yapýsal enstrümanýn
oluþturulmasý- Komisyon ayrýca, yýlda 1.500 milyon ECU tutarýnda bir bütçesi olacak ve tüm sektörlerde idarî
ve adlî kapasitenin takviye edilmesi üzerinde ve diðer iki enstrümanýn kapsamadýðý alanlardaki müktesebatýn
benimsenmesiyle ilgili yatýrýmlar üzerinde yoðunlaþacak olan Phare programýný yeniden yönlendirmiþtir.
Toplam olarak, 3 milyar ECU tutarýnda geri ödemesiz yardým harekete geçirilecektir. Buna, kredileri yoluyla
(7 milyar ECU) Avrupa Yatýrým Bankasý’nýn özel çabalarý eklenmelidir. Bu Topluluk finansmanýnýn harekete
geçirilmesi, gittikçe artan ölçüde Topluluk müktesebatýnýn benimsenmesi çerçevesinde olacaktýr. Katýlým
öncesi yardýmýn tam rolünü oynayabilmesi, Uluslararasý Malî Kurumlar’ýn (UMK’ler) fonlarýný harekete
geçirebilmesine baðlýdýr. Bunu dikkate alarak, Komisyon, Avrupa Ýmar ve Kalkýnma Bankasý ve Dünya
Bankasý ile, bu kurumlarýn iþbirliðini takviye etmek ve ortak finansmaný kolaylaþtýrmak için 2 Mart 1998
tarihinde bir çalýþma anlaþmasý imzaladý. Ekim 1998’de bu anlaþmaya dört yeni ortak katýlmýþtýr. Bu yýldan
itibaren, Büyük Ölçekli Altyapý Kolaylýðý çerçevesinde, ulaþtýrma ve çevre alanlarýnda projeler için 900
milyon ECU harekete geçirilmiþtir (Phare’den 150 milyon ECU ve UMK’lerden 750 milyon ECU). Böylece,
Phare hibesi þeklinde verilen her bir ECU, uluslararasý malî kurumlardan 5 ECU tutarýnda bir kaynaðý harekete

64
www.europa.eu.int/comm/enlargement/cyprus

53
geçirmiþtir. Aday ülkelerin kendilerinin projelere kattýðý kaynaklar da ilave edildiðinde, bu rakam 8 ECU’ye
çýkmaktadýr. Ancak, adaylarýn AB standartlarýna uyumu açýsýndan ihtiyaçlarý, sadece AB hibeleriyle veya
AYB ve UMK kredileriyle karþýlanamayacak kadar önemlidir. AB þirketleri de, aday ülkelerde daha çok
yatýrým yapmalýdýrlar. Bugün dünyanýn baþka neresinde % 6 veya 7 düzeyinde büyüme hýzlarý bulabilirler ki?
Örneðin, özel sektör, yeni bir piyasa olan çevre sektörüne daha fazla girmelidir. Son olarak, Bulgaristan,
Letonya, Litvanya, Slovakya ve Romanya için, Komisyon, 1998 ve 1999 yýllarý için 100 milyon ECU tutarýnda
bir bütçeyle, yatýrýmlarýn teþvik edilmesi, ekonomik yeniden yapýlanma ve yolsuzluða karþý mücadele
alanlarýnda eylemler üzerinde yoðunlaþan özel bir (kolaylýk) devreye sokmuþtur.”65

Görüldüðü gibi diðer aday ülkelere hibe aðýrlýklý yardým programlarý uygulanmakta, bunun yetmediði
yerlerde uluslararasý finans kuruluþlarý devreye sokulmakta, AB yatýrýmcýlarýnýn bu ülkelerde yatýrým
yapmasý teþvik edilmektedir. Buna karþýlýk Türkiye’ye yapýlan yardýmlarýn miktarý gibi niteliði de
farklýlýk göstermektedir. Avrupa Komisyonu Türkiye Temsilciliði’nin, AB’nin 1995’te vaad edilen
mali yardýmý vermemesinin sebeplerine iliþkin bir soruyu cevaplandýrýrken, “AB’nin Türkiye’ye toplam
mali yardýmýnýn dikkate deðer olduðu kaydedilmelidir. Toplam taahhütler, kredi þeklinde kabaca 3,920 milyon
Euro, hibe þeklinde ise 1.561 milyon Euro düzeyinde olmuþtur. Bu fonlarýn bir bölümü, özel olarak Gümrük
Birliði’nin yoðunlaþtýrýlmasý için tahsis edilmiþtir.” demesi, AB’nin Türkiye’ye yönelik yeni mali
politikalarýnýn kredi aðýrlýklý olacaðýný göstermiþtir. Nitekim öyle de olmuþtur.

Gümrük Birliði’nden doðan haklarýmýzýn akibetine dönersek, bunun kesin cevabýný ne yazýk ki,
Türkiye’nin ilgili kuruluþlarýnýn belgelerinde bulmak mümkün olmamýþtýr. Sözkonusu belgelerde, bu
yardýmlardan ya hiç bahsedilmemiþ ya da sonuçta ne alýp, ne verdiðimiz belirtilmeden sadece sanki
süreç devam ediyormuþ gibi genel ifadeler kullanýlmýþtýr.

AB’den sorumlu Baþbakan Yardýmcýsý Mesut Yýlmaz’ýn, yazýlý soru önergemize 15 Mayýs 2002’de
verdiði cevap, bu konuya bir ölçüde ýþýk tutmuþtur. Yýlmaz, Avrupa Konseyi’nin 4 Aralýk 2000
tarihinde aldýðý bir karar ile Gümrük Birliði’ni güçlendirmeye yönelik olarak “Avrupa Yatýrým
Bankasý özel eylem programý” oluþturduðunu ve Türkiye’ye 450 milyon Euro’luk yeni kaynak
saðlandýðýný, bunun da 90 milyon Euro’luk kýsmýnýn kullanýmýna baþlandýðýný bildirmiþtir.

AB’nin özel eylem programý olarak nitelendirilen tümüyle kredi sistemidir. Oysa yapýlan
anlaþmalarda, Türkiye’nin Gümrük Birliði’ne uyumu yüzünden uðrayacaðý zararlar hesaplanarak,
hibe niteliðinde yardým öngörülmüþtü. Geride kalan bölümlerde anlatýldýðý gibi Türkiye, Gümrük
Birliði yüzünden büyük mali kayýplara uðramýþ ancak AB taahhüt ettiði yardýmlarý yapmamýþtýr. Yeni
programýn kredi niteliðinde olmasýnýn anlamý tümüyle, Türkiye’nin bugüne kadar olduðu gibi bundan
sonra da kendi imkanlarý ile Gümrük Birliði’ne uyumu gösterecek olmasýdýr. Çünkü bilindiði gibi
kredi bir tür borçtur. Kýsacasý yeni program, AB’den kredi alarak, bugüne kadar onlarýn lehine
iþleyen Gümrük Birliði’ni güçlendirmeye devam etmemizi, sonra da bu borcu ödememizi
öngörmektedir.

AB Komisyonu Türkiye Temsilciliði’nin “AB-Türkiye Ýliþkileri: Mali Ýþbirliðine Bakýþ” raporunda ise
haklarýmýzýn akýbeti, daha açýk bir ifadeyle bunlarýn üzerine nasýl yatýldýðý net bir biçimde ortaya
konulmuþtur:

“Gümrük Birliði Özel Yardýmý Gümrük Birliði'nin uygulamaya konmasýndan sonraki beþ yýllýk dönemde
kullanýlmak üzere 375 milyon Euro tutarýnda bütçe kaynaðý tahsis edilmesi önerilmiþtir. Bu öneri, Avrupa
Birliði Konseyi'nde oybirliði saðlanamadýðý için, onaylanmamýþtýr. AYB (Avrupa Yatýrým Bankasý) Özel Kredi
Olanaðýnýn Gümrük Birliði'nin uygulamaya konmasýndan sonra, Türkiye ekonomisini daha rekabetçi hale
getirmek için, 1996 yýlýndan itibaren beþ yýllýk bir dönemde kullanýlmak üzere 750 milyon Euro tutarýnda ek

65
“Karma Belge: Aday ülkelerin katýlým yönünde kaydettiði ilerlemeye iliþkin raporlar”, 1998,
http://www.belgenet.com/arsiv/ab/kb98_04.html

54
kredi tahsis edilmesi önerilmiþtir. Ancak, AYB Yönetim Kurulu'nda oybirliði saðlanamadýðý için, program
uygulamaya konmamýþtýr. Makro-ekonomik mali yardým (ödemeler dengesine destek) öngören Topluluk, özel
ihtiyaçlar için uluslararasý mali kurumlarla birlikte ve kullanýlabilir tüm mali kaynaklarý gözönüne alarak,
makro-ekonomik mali yardým olasýlýðýný incelemiþtir. Þu ana kadar, herhangi bir ödemeler dengesi açýðý
sözkonusu olmadýðý ve 1995-1999 döneminde IMF ile herhangi bir anlaþma da yapýlmadýðý için, bu yardýma
gerek duyulmamýþtýr.”66

Görüldüðü gibi çeþitli yardýmlar öngörülmüþtür ama onay çýkmadýðý için bunlar verilmemiþtir. AB’de
karar ve uygulama mercilerinin Türkiye’ye karþý iþbirliði (!) gerçekten anlamlýdýr. Burada “tavþan’a
kaç, tazý’ya tut” politikasýnýn uygulandýðý ortadadýr.

AB Komisyonu Türkiye Temsilciliði, ayný raporunda bu bölümün baþýndan beri aradýðýmýz cevabý da
bütün açýklýðý ile vermiþtir. Ýþte Gümrük Birliði mali yardýmlarýna son noktayý koyan itiraf:
“Gümrük Birliði yardýmlarý, Türkiye tarafýndan çeþitli vesilelerle talep edilmelerine raðmen, bir sonuç
alýnamamýþtýr ve artýk gündemde deðildir.”

AB, KENDÝ DEKLARASYONUNU UNUTTU


Aslýnda bu sondan sonra söylenecek fazla birþey kalmamaktadýr. Kesin olan þudur ki; Türkiye
haklarýný talep etmekle yetinmiþ, AB duymazdan gelmiþ, sonuçta da gündemden çýkarýlmýþtýr. Ancak
gerçekleri ve fiili durumu anlatmaya devam etmek istiyoruz. Çünkü bu uygulamalar, AB’nin Gümrük
Birliði’ndeki haklarýmýzý unutturduktan sonra “Türkiye’yi üyeliðe hazýrlama” stratejisi adý altýnda
vermeyi taahhüt ettiði diðer yardýmlarýn akýbetine de ýþýk tutacak niteliktedir. Mesela, AB’nin
Gümrük Birliði Antlaþmasý’ndan sonra yayýnladýðý Mali Deklarasyon’da þöyle denilmiþtir:

“AB ile altyapý baðlantýsýnýn iyileþtirilmesi ve Türkiye ekonomisi ile Topluluk ekonomisi arasýndaki farkýn
azaltýlmasýný teminen Türkiye önemli miktarda bir mali kaynaða ve özellikle uzun dönemli krediler ile teknik
yardýma ihtiyaç duyacaktýr. Bu amaçla Topluluk, Türkiye ile mali iþbirliðine Gümrük Birliði’nin yürürlüðe
giriþinden önce yeniden baþlayacak ve 1995 yýlýnýn ilk yarýsýnda mali iþbirliðine iliþkin ayrýntýlý düzenlemelere
karar verecektir.”

Deklarasyondaki bu açýk ifadelere raðmen, AB mali yardýmlarý vermemek için sýklýkla Yunanistan
vetosuna sýðýnarak, imzasýna sahip çýkmamýþ, öne sürülen gerekçelerin hiçbirisinin de hukuki
olmadýðý anlaþýlmýþtýr.

Yunan vetosunun doðru olduðunu kabul edersek; AB’nin temeli olan Roma Antlaþmasý’nýn 300.
Maddesi, Yunanistan’ýn vetosunun geçerliliðinin bulunmadýðýný, AB’nin istemesi halinde bu ülkeyi
devre dýþý býrakarak, mali yardýmlarý yapabileceðini göstermektedir. Sözkonusu maddede, “Konseyin
akdedeceði ortaklýk anlaþmalarý ile özel bir kurumsal çerçeve öngören veya Topluluða önemli mali yük getiren
veya 251’inci maddeye göre kabul edilmiþ bir topluluk tasarrufunun deðiþtirilmesini gerektiren diðer
anlaþmalara iliþkindir. Konsey, (nitelikli çoðunlukla) karar alýr.” denilmektedir. Nitelikli oy çoðunluðu için
87 oydan 62’si yeterli olmaktadýr. Yunanistan’ýn Konsey’de sadece 5 oyu bulunduðuna göre,
“ortaklýk anlaþmalarýnýn” gereðinin yerine getirilmesi için yeterli oyun bulunabileceði açýktýr.

AB’nin bugün Katýlým Ortaklýðý Belgesi ile bizden istediði ve Ulusal Program’da yapmayý
öngördüðümüz reformlarýn toplam maliyeti 15 milyar Dolar olarak hesaplanmaktadýr. Buna karþýlýk
AB, Polonya’ya adaylýk sürecinde 20 milyar Euro yardýmda bulunurken, Türkiye’ye taahhüt ettiði
2.5-3 milyar Euro’yu vermemek için bahane üretmeye devam etmektedir. AB’nin tüm mali
yardýmlarýna sýnýrsýzca mazhar olan ve bu sayede Türkiye’nin önüne geçip, adaylýk müzakerelerine
baþlayan Polonya baþta olmak üzere dünün Varþova Paktý ülkeleri, AB’nin tarým yardýmlarýný
azaltma yönündeki çalýþmalarýna tepki göstermiþlerdir. Polonya tarýmýna diðer AB ülkeleriyle eþit
ortaklýk þartlarý saðlanmasýnýn üyelik görüþmelerindeki ana taleplerinden biri olduðunu söyleyen
66
Avrupa Komisyonu Türkiye Temsilciliði, “Avrupa Birliði-Türkiye Ýliþkileri: Mali Ýþbirliðine Bakýþ (1996-2006)”...

55
Polonya Tarým Bakaný Jaroslaw Kalinowski, aksi bir kararý halkýn kabul etmeyeceðini belirtmiþtir.
Polonya ile diðer Merkezi ve Doðu Avrupa ülkeleri, tarým yardýmlarýna iliþkin bu politika
deðiþikliðinin gündeme gelmesine, “Biz de üyeliði kabul etmeyiz” diye karþýlýk vermiþlerdir.67

AB ile Merkezi ve Doðu Avrupa Ülkeleri arasýndaki tarým yardýmý tartýþmasý Mart 2002’de yapýlan
Barselona Zirvesi’nde de devam etmiþtir. Avrupa Komisyonu’nun, Ortak Tarým Politikasý
kapsamýnda bu ülkelere saðlanacak yardýmlar hakkýnda hazýrladýðý raporda, yardýmlarýn, Birlik üyesi
ülkelerin çiftçilerine saðlanan yardýmlarýn yüzde 25, yüzde 30 ve yüzde 35’i oranlarýnda kademeli
yapýlmasý teklif edilmiþtir. Gerekçe, Birlik bütçesine gelecek yüktür. Aday ülkelerin tarým bakanlarý
ise, yüzde 100 tarým yardýmý almamalarý halinde AB üyesi ülkelere göre geride kalacaklarý ve haksýz
rekabet doðacaðý görüþünde ýsrar etmiþlerdir. Ayný toplantýda, Slovakya’ya da gümrük vergilerine
uyum saðlamasý için 2008 yýlýna kadar süre tanýnmýþtýr.68

Görüldüðü gibi, diðer aday ülkeler AB ile pazarlýk yapabilmekte, AB de bunlarý kabul etmektedir.
Türkiye ise, aleyhimize geliþen bu tabloya seyirci kaldýðý gibi en haklý olduðu “mali yardýmlar”
konusunda bile AB’nin istismarýna rýza göstermekte, kararlý bir tavýr sergileyememektedir.
Türkiye’nin bu tutumu, AB’nin ülkemize yönelik haksýz ve çifte standartlý uygulamalarýný daha da
arttýrmaktan baþka bir sonuç getirmemektedir.

Baþbakan Yardýmcýsý Mesut Yýlmaz’ýn, AB’nin Gümrük Birliði çerçevesindeki yükümlülüklerine


iliþkin soru önergemize 20 Þubat 2002 tarihinde69 verdiði þu cevap, yöneticilerimizin bu konuya ilgi
ve bilgilerini, bir izahý gerektirmeyecek kadar net bir þekilde ortaya koymaktadýr:

“GB çerçevesinde AB’nin Yunanistan vetosuyla Türkiye’ye karþý yükümlülüklerini yerine getirmemiþolduðu
bir gerçektir. Bu haksýzlýk hükümetimizin ýsrarlý giriþimleriyle giderilmiþ MEDA programý ve AYB’nýn
Akdeniz ülkelerindeki diðer mali anlaþmalarý çerçevesinde mali ve teknik iþbirliðinin uygulanmasýna iliþkin
çerçeve anlaþmasý ile 10 Eylül 2000 tarihinden itibaren herhangi bir siyasi baskýya maruz býrakýlmaktan
kurtarýlmýþtýr.”

Ne yazýk ki, Baþbakan yardýmcýsý Gümrük Birliði ile tüm Akdeniz ülkeleri için geçerli olan MEDA
yardýmlarý ve kredi aðýrlýklý Avrupa Yatýrým Bankasý programlarýný birbirine karýþtýrmakta ve mali
yardýmlarla ilgili sorunun ortadan kalktýðýný ifade edebilmektedir. Bunlarýn her biri ayrý þeylerdir ve
Türkiye’nin Gümrük Birliði’nden doðan alacaklarý bulunduðu gerçeðini deðiþtirmemektedir. Ancak
aþaðýdaki bölümde görüleceði gibi AB, tüm mali projeleri “Tek Çerçeve” adý altýnda bir araya
getirerek, yeni projeler gibi sunmuþ, bu arada alacaklarýmýzý da gözden kaçýrmayý baþarmýþtýr.
Baþbakan Yardýmcýsý Yýlmaz’ýn da bu yeni düzenlemeden hareketle, bazý þeyleri gözden kaçýrdýðý
anlaþýlmaktadýr.

Uzmanlarca, Avrupa Parlamentosu için hazýrlanan ve 1998-1999 yýllarýndaki geliþmeleri özetleyen


10 Þubat 2000 tarihli raporda, Türkiye’nin anlaþmalarda öngörülen yükümlülüklerini yerine
getirmede baþarýlý olduðu, buna karþýlýk AB’nin özellikle mali yardýmlar konusunda Gümrük Birliði
iþbirliðinin gereklerini yerine getirmediði belirtilmiþtir.70 Türkiye aleyhindeki kararlarý ile bilinen AP
için böyle bir raporun hazýrlanmýþ olmasý önemlidir. Raporda, halen beþ parasal destekten 375 milyon
Euro’nun 5 yýldýr ve 750 milyon Euro’luk Avrupa Yatýrým Bankasý kredisinin politik sebeplerle
(Kýbrýs ve Türkiye-Yunanistan arasýndaki problemler) verilmediði hatýrlatýlmýþtýr. Malumu ilan eden
raporun en önemli bölümü, mali yardýmlarýn bundan sonraki düzenlemesine iliþkindir ve þöyle
denilmiþtir:

67
Cumhuriyet, 31 Ocak 2002
68
Ýktisadi Kalkýnma Vakfý Bülteni, 16-31 Mart 2002, http://www.ikv.org.tr/IKV/ikv.html
69
sayý 7/5753
70
www.europarl.eu.int/enlargement-Briefing No 7

56
“Komisyon, Yunan vetosu nedeniyle bloke edilen finansman destek için 21 Ekim 1998’de Türkiye’ye yönelik
yeni bir hedef belirlemiþtir. Yeni yardým 1995’e benzememektedir. Finansman destek AB ile Türkiye Gümrük
Birliði iliþkisinin yeni belirlenen strateji çerçevesinde geliþtirilmesini amaçlamaktadýr. Tasarlanan, yardýmlara
yeniden baþlanmasýdýr. Sonuçta, bu strateji mevcut enstrümanlara yeni bir þey eklememektedir ve Türk
otoritelerinin düþüncesine göre, diðer aday ülkelerin statüsünde bir düzenleme deðildir.”71

AB dahi, AB’den sorumlu Baþbakan Yardýmcýsý Yýlmaz’ýn aksine, mali yardýmlar ile ilgili yeni
düzenlemenin “Türk otoritelerinin” görüþlerine atýfta bulunarak da olsa yeni bir þey getirmediðini
kabul etmiþtir. Ancak bundan da önemlisi tasarlananýn, yardýmlara yeniden baþlanacak ve bunun
1995’e benzemeyecek olmasýdýr.

Yine ayný rapora göre, Avrupa Parlamentosu, 4 Aralýk 1998’de “Swoboda Raporu”nu kabul etmiþtir.
AB Komisyonu’nun Türkiye Raportörü olan Swoboda, mali yardýmlarýn tartýþýldýðý bu dönemde,
AB’nin Türkiye ile ilgili yeni stratejisi için þu teklifi yapmýþtýr:

“Bu rapor, Kürt problemi halledilene, Kýbrýs problemi çözülene, askerler üzerinde demokratik kontrol
saðlanana, Sakharov ödüllü Leyla Zana ve tüm siyasi mahkumlar serbest býrakýlýna, anti-terör yasalarý
kaldýrýlana kadar Türkiye ile ilgili tüm takvimin dondurulmasý çaðrýsýnda bulunmaktadýr.”

Swoboda’nýn raporundan sonra AP, Türkiye üzerinde baskýnýn yoðunlaþtýrýlmasý ve Kopenhag


Kriterleri’ne baðlý bir plan dahilinde Türkiye’nin izlenmesini kararlaþtýrmýþtýr. Swoboda, müzakereler
için tarih almaya çalýþtýðýmýz 2002 yýlýnda bir kez daha konuþmuþ ve Avusturya Wiener Zeitung
Gazetesine 5 Mart 2002 günü verdiði demeçte, Türkiye ile üyelik müzakerelerine en erken 2005 veya
2006 yýlýnda baþlanacaðýný söylemiþtir. Dýþiþleri Bakaný Ýsmail Cem’in bu yýl sonuna kadar üyelik
müzakerelerinin baþlayabileceði ihtimalini “saçma” bulduðunu ifade eden Swoboda Ýstanbul’da
yapýlan 5. Akdeniz Ýþadamlarý Forumu’ndan Viyana’ya henüz döndüðünü kaydederek, “Ülkenin önce
egemenliði devretmeye hazýr olmasý gerekiyor. Ancak þimdiye kadar bu konuda hiçbir belirti görülmemiþtir.”
demiþtir. Türkiye Raportörü, “Büyük Kürt sorununun hala çözüme kavuþmadýðýný” da
vurgulamýþtýr.Raportörümüzün, Türkiye ile ilgili görüþlerinde 4 yýl sonra bile en ufak deðiþiklik
olmadýðý ortadadýr.

Görüldüðü gibi Yýlmaz dýþýnda tüm ilgililer mali yardýmlardaki adaletsizlikten þikayet etmektedir. Bu
sorunun çözülmediðini en son ortaya koyan rapor da Ýngiltere Parlamentosu Dýþiþleri Komitesi’ne
aittir. Türkiye-AB Ýliþkileri baþlýklý 30 Nisan 2002 tarihli raporun hemen baþlangýcýnda, “AB’nin
Türkiye’ye mali yardýmlarý gerçekten diðer aday ülkelerin çok altýndadýr ve yükseltilmesi
gerekmektedir” denilmiþtir. Türk politikacýlarýnýn, Türkiye’ye diðer aday ülkelerle eþit
davranýlmadýðýndan sýklýkla þikayet ettiklerinin ve bunun gerçek olduðunun hatýrlatýldýðý raporda,
“AB’yi anlamak” baþlýklý bölümde þu deðerlendirme yapýlmýþtýr:

“Avrupa Komisyonu’nun geniþleme stratejisi kapsamýnda 2000-2006 dönemi bütçesi 5.8 milyardýr. Bu
dönemde 10 Merkezi ve Doðu Avrupa ülkesinin her biri için 50 milyon Euro’nun üzerinde kaynak ayrýlmýþtýr.
Ankara’nýn iddiasýna göre, Komisyon bu iþbirliði çerçevesinde, Türkiye’nin nüfusu 6 katý olduðu halde
Macaristan’a daha fazla yardým taahhüt etmektedir. Türkiye’nin AB ile mali iliþkisi baþýndan beri kötüdür,
çünkü AB’nin katýlým öncesi stratejisi gecikmiþtir. Görüþümüz, mali yardýmlarýn geciktirilmeden verilmesidir.
Bu düzenleme önemli fýrsatlarýn kaçýrýlmasýna engelleyeceði gibi, Türkiye’nin adaylýðýnda önemli bir adým
olacaktýr. Bu sebeple yeterli mali destek saðlanmalýdýr.”72

Ýngiltere Parlamentosu için hazýrlanan raporun, “Mali Yardýmlar” baþlýklý bölümünde ise özetle þöyle
denilmiþtir:

71
www.europarl.eu.int/enlargement-Briefing No 7
72
www.publications.parliament.uk

57
“Diðer adaylar birçok fon kaynaðýndan yararlanýrken, Türkiye bunlara alýnmamýþtýr. AB Komisyonu’nun
Türkiye Temsilcisi Karen Fogg, Türkiye’nin Phare programýna dahil edilmesinin gerekli olduðunu belirtmiþtir.
Bizim de görüþümüz, Türkiye’nin bu programa alýnmasý yönündedir. Ayrýca Brüksel bürokrasisinin,
Türkiye’nin birçok projelere katýlmasýný yavaþlattýðý sýklýkla dile getirilmektedir. Merkezi ve Doðu Avrupa
ülkelerinin çoðulcu demokrasiye ve tek pazara geçiþlerine yardým için oluþturulan Know How Fund
(Bilgilendirme Fonu)’na Türkiye alýnmamýþtýr. Öte yandan Türkiye’ye AB’nin hareket planý kapsamýnda
2001-2002 için 150 bin Euro ayrýlmýþtýr. Küçük bir karþýlaþtýrma yapacak olursak, Know How Fund’dan
örneðin Slovakya yýlda 3 milyon Euro almaktadýr ki nüfusu Türkiye’nin 12’de biridir. Türkiye’nin bu fona
öncelikle katýlmasý gerektiði ifade edilmektedir. Bizim de görüþümüz bu yöndedir.”

MALÝ YARDIMLAR DA KOPENHAG KRÝTERLERÝNE BAÐLANDI

Aralýk 2001’de kabul edilen Katýlým Öncesi Mali Yardým Hakkýndaki AB Bakanlar Konseyi
Yönetmeliði ile “Kopenhag kýstaslarýnýn yerine getirilmesinde veya AB ve Türkiye arasýndaki anlaþmalarýn
temel öðelerinin uygulanmasýnda yeterli ilerleme saðlanamazsa, mali yardým askýya alýnabilir” denilerek,
bugüne kadar sürdürülen keyfiliði resmileþtirmede önemli bir adým atýlmýþtýr.73 Yeni düzenleme ile,
bundan sonra AB’ye üyelik müzakereleri gibi, mali yardýmlarda da Kopenhag Kriterleri göz önünde
tutulacaktýr.

Ayný yönetmelik ile,“Türkiye’nin þu anda yararlandýðý iki AB stratejisinin geçersiz olmasý, baþlamýþ projeler
için geçiþ düzenlemeleri düþünülmesi.” öngörülmüþtür. Adý geçen AB stratejilerinden birisi,
Lüksemburg Zirvesi’nde belirlenen ve AB’nin Türkiye’ye karþý daha önceki anlaþmalarla üstlenmiþ
olduðu, ancak yerine getirmediði mali yükümlülüklerden baþka bir þey deðildir. Görüldüðü gibi
bunlar bir yönetmelik deðiþikliði ile yok sayýlmýþtýr. Baþlanacak olan projeler için düþünülen geçiþ
düzenlemeleri için ise Avrupa Konseyi’nden, söz konusu yardýmlarý gecikmeksizin kullanýlabilir
hale getirecek düzenlemeyi yapýlmasý istenmiþ ancak söz konusu mali kaynaklarýn kullanýmý
konusunda ülkemize herhangi bir perspektif verilmemiþtir. Diðer strateji ise bazý topluluk
programlarýna aþamalý olarak katýlmamýzýn saðlanmasýdýr. Katýlým Öncesi Mali Yardým Hakkýndaki
Yönetmelikte öngörülen yeni düzenlemeler, “yararlandýrýlmadýðýmýz” halde “Türkiye’nin þu anda
yararlandýðý”denilen bu iki stratejinin, sil-baþtan ele alýnmasý anlamýna gelmektedir. Bu düzenleme,
ayný yönetmeliðin mali yardýmý “Kopenhag kriterlerine veya anlaþmalarýn uygulanmasýnda yeterli
ilerleme olup, olmadýðýna” baðlayan 2. maddesi ile birlikte düþünüldüðünde, üyelik görüþmelerimiz
gibi mali yardýmlarýn da yeniden belirsiz bir döneme girdiði görülecektir.

Sözkonusu yönetmelik, yapýlacak mali yardýmlarýn nerede ve nasýl kullanýlacaðýný da Avrupa Birliði
Komisyonu’nun belirlemesini öngörmektedir. Yönetmelikte, “Baþlangýçta Türkiye’nin proje seçim, ihale
ve sözleþme iþlemleri Komisyon’un önceden onayýna tabi olacaktýr. Komisyon, gelecekte, bazý özel þartlarýn
yerine getirilmesi üzerine önceden onay gereðini kaldýrabilir.”denilmektedir.

Yönetmeliðin dikkat çekici bir baþka maddesi de bundan sonra yapýlacak yardýmlarýn, sadece Türk
Devleti’ne yönelik olmayýp, yerel yönetimler, ajanslar ile dernek ve vakýf gibi sivil toplum
kuruluþlarýný da kapsamasýdýr. Böyle bir uygulama ülkenin iç yönetiminin AB’ye devredilmesi
anlamýna gelir ki, egemen olan hiçbir ülke bunu kabul edemez. Adý geçen kuruluþlarýn
güçlendirilmesi için bir yardým öngörülmüþse, bu egemen devlet eliyle yapýlmalýdýr. Ancak AB
Komisyonu Türkiye Temsilcisi Karen Fogg’un “e-mail skandalý” ile, bu yönde baþta sendikalar
olmak üzere bazý örgütler ile kurulan iliþkiler ortaya çýkmýþtýr.

Esasýnda, bu yönetmelikten ya da e-mail skandalýndan çok önce AB Komisyonu, Ankara Temsilciliði


aracýlýðýyla Türk özel sektörü ile (özellikle sivil toplum örgütleriyle) Türk hükümetine bilgi
vermeden doðrudan temasa geçmiþ, bu da önemli problemlere yol açmýþtý. AB Komisyonu, bu

73
TC Baþbakanlýk, Avrupa Birliði Genel Sekreterliði, Aylýk Bülten, Kasým 2001,
http://www.abgs.gov.tr/dokuman/aylik_bulten_dosyalar/kasim_bulten_dosyalar/ekonomik_gundem_tr_ab_iliskileri.htm

58
temaslarýnda 22 sivil toplum örgütüne, toplam tutarý 4.5 milyon Euro olan hibe saðlanmasý
taahhüdünde bulunmuþtu. Ancak 13 Ocak 1998 tarihinde Komisyon yetkilileri ile gerçekleþtirilen bir
toplantýda, bu tarihten itibaren özel sektör projelerinin öncelikle ilgili kamu kurumlarýna iletilmesine
ve projelerin hükümet tarafýndan gruplandýrýlmasýna karar verilmiþti.74

AB, bu anlaþmadan 4 yýl sonra Yönetmeliðe yukarýdaki maddeyi koyarak, sivil toplum örgütleri ile
iliþkisini resmileþtirmiþ, bu uygulamada ne kadar kararlý ve dayatmacý olduðunu göstermiþtir.
Nitekim AB Komisyonu’nun “olaylý” Ankara temsilcisi Karen Fogg, “Ýfade Özgürlüðü” adý verilen
projenin amacýnýn, demokrasi ve sivil toplum örgütlerinin güçlendirilmesi olduðunu belirterek, bu
proje kapsamýnda Türkiye’de destek verilen kuruluþ ve projeleri açýklamýþtýr.75 Seçilen kuruluþlar ve
proje konularý gerçekten dikkat çekicidir:

“Liberal Düþünce Derneði, KA-DER, Marmara Üniversitesi, Ýnsan Haklarý Vakfý, DÝSK, TESEV, Ekonomik
ve Toplumsal Tarih Vakfý”

Bayan Fogg, öncelikli proje konularýndan bazýlarýný da, “Ýnsan haklarý, azýnlýklarýn korunmasý, ölüm
cezalarýnýn kaldýrýlmasý, iyi yönetim ve saydamlýk, baðýmsýz medya, kadýnlarýn rolü” þeklinde sýralamýþtýr.

AB Komisyonu Türkiye Temsilciliði’nin, “Türkiye-AB Mali Ýliþkileri” raporunda da, sivil toplum
örgütleri ile iliþkiler ele alýnmýþ ve “Demokrasi, Ýnsan Haklarý ve Sivil Toplumun Güçlendirilmesi” baþlýðý
altýnda þu deðerlendirme yapýlmýþtýr:

”Komisyon, farklý bütçe kalemleri altýnda, demokrasi, insan haklarý ve sivil toplum alanlarýnda faaliyet
gösteren birçok Türk sivil toplum kuruluþuna (STK) mali yardýmda bulunmuþtur. 1993'ten bu yana, Türk
STK'larý yýlda ortalama 500,000 euro'luk mali yardým almaktadýr.”76

AB, mali yardýmlarý adeta davul-zurna ile Kopenhag kriterlerine baðlarken, AB’den sorumlu
Baþbakan Yardýmcýsý Mesut Yýlmaz’ýn bundan habersiz olduðu ortaya çýkmýþtýr. Bu durum, maalesef
Türkiye’nin konuya ne kadar ciddi yaklaþtýðýný gösteren bir kara mizah örneðidir. 11 Mart 2002
tarihli yazýlý bir soru önergemizi 26 Mart 2002’de cevaplandýran Yýlmaz, “Mali iþbirliðinin doðrudan
Kopenhag Kriterlerine baðlanmasý diye bir þart bulunmamaktadýr.” demiþtir. Oysa sözkonusu karar, önce
Lüksemburg Zirvesi’nde(1997) gündeme getirilmiþ, aday ülke ilan edildiðimiz Helsinki Zirvesi’nde
(Aralýk 1999) kesinleþmiþtir. Bunun doðal sonucu olarak da Türkiye’ye 8 Kasým 2000’de verilen
Katýlým Ortaklýðý Belgesi’ne konulmuþtur. Bu arada buna iliþkin yönetmeliðin Aralýk 2001’de
çýktýðýný da vurgulamak gerekmektedir. Yani AB önce karar vermekte, yasal düzenleme sonradan
gelmektedir. Yönetmeliðin çýkmasýndan önce Türkiye’ye verilen KOB’da, “Þartlar” baþlýðý altýnda
þöyle denilmektedir:

“Türkiye için katýlým öncesi proje finansmaný için saðlanacak Topluluk yardýmý, Türkiye’nin Ortaklýk
Anlaþmasý, Gümrük Birliði ve örneðin tarým ürünleri için ticaret rejimi gibi AT-Türkiye Ortaklýk Konseyi’nin
ilgili kararlarý çerçevesindeki yükümlülüklerine saygý göstermesine baðlýdýr. Kopenhag kriterlerini yerine
getirmeye matuf olarak atýlacak daha ileri adýmlar ve özellikle bu Katýlma Ortaklýðýnýn belirli önceliklerinin
2001 içinde yerine getirilmesi yönünde geliþme saðlanmalýdýr. Bu genel þartlara uymamazlýk, önerilen tek
çerçeve yönetmeliðinin 4. maddesi çerçevesinde, Konsey tarafýndan mali yardýmlarýn askýya alýnmasý
sonucunu doðurabilecektir.”

AB belgeleri bir yana, devletimizin diðer birimlerine ait raporlarýnda da bu husus açýkça yer
almaktadýr. Mesela, Dýþ Ticaret Müsteþarlýðý’nýn “Türkiye-AB Mali Ýliþkileri” baþlýklý raporunda,
Helsinki Zirvesi sonrasý dönemde yaþanan geliþmeler deðerlendirilirken, þöyle denilmiþtir:

74
DTM, Avrupa Birliði ve Türkiye Raporu
75
Liberal Düþünce Derneði’nin 8 Mart 2002 tarihinde Ýstanbul’da düzenlediði Ýfade Özgürlüðü Konferansý’nýn açýþ
konuþmasý
76
Avrupa Komisyonu Türkiye Temsilciliði, “Avrupa Birliði-Türkiye Ýliþkileri: Mali Ýþbirliðine Bakýþ (1996-2006)”...

59
“AB mali yardýmlarýný bir program çerçevesinde düzenleyen Katýlým Ortaklýðý, bu yardýmlarý (Avrupa
anlaþmalarýndan doðan yükümlülüklerin yerine getirilmesi) ve (Kopenhag kriterlerine uyumda geliþme
kaydedilmesi) þartlarýna baðlamakta, aday ülkenin sözkonusu þartlara uyup uymadýðý ise Komisyon tarafýndan
hazýrlanan raporlarda belirlenmektedir.”77

Türkiye, bu Katýlým Ortaklýðý Belgesi’nden hareketle, altýnda Yýlmaz’ýn da imzasý olan Ulusal
Programý hazýrlamýþtýr. Ancak görüldüðü gibi Yýlmaz ya da onun adýna soru önergesini cevaplandýran
bürokratlarý bundan habersizdir. Bu durumda “Ulusal Program nasýl ve neye göre hazýrlanmýþtýr?”
diye sormak gerekmektedir.

Yýlmaz’ýn 26 Mart 2002 tarihli bu cevabý üzerine 1 Mayýs 2002’de ikinci bir önerge ile Lüksemburg
ile Helsinki zirvelerinde mali yardýmlarýn Kopenhag Kriterlerine baðlanmasýnýn ne anlama geldiðini
sorduk. Bu önergeyi 15 Mayýs 2002’de78 cevaplandýran Yýlmaz yaklaþýk 1.5 ay sonra hatasýný
düzelterek, þu cevabý vermiþtir:

“Yardýmlarýn Kopenhag kriterlerinde geliþme þartýna baðlanmasý 12-13 Aralýk 1997 tarihlerinde yapýlan AB
Devlet ve Hükümet baþkanlarý Zirvesi’nde kararlaþtýrýlmýþ bir genel ilkedir. Bu ilke sadece Türkiye’ye yönelik
olarak deðil, tüm aday ülkelere yönelik olarak uygulanmakta ve karþýlanmadýðý takdirde, AB Konseyi’nin
yardýmlarý askýya almaya karar verme imkaný bulunmaktadýr.”

AB’den sorumlu Baþbakan Yardýmcýsý, söz konusu kararýn tüm aday ülkelere yönelik olduðunu
bildirmiþtir ancak bu doðru deðildir. Þöyle ki;

Kopenhag kriterlerinin belirlendiði 1993 yýlýnda, bu kriterlerin tam üyeliðe kabul þartý olmasý
benimsenmiþti. 1997 Lüksemburg Zirvesi’nde ise Türkiye dýþýndaki tüm adaylarýn müzakere takvimi
belirlendikten sonra, Kopenhag Kriterleri, müzakerelere baþlamanýn ön þartý ilan edilmiþtir. 1999
Helsinki Zirvesi’nde de, bu kez Kopenhag kriterlerinin siyasi bölümü müzakerelere baþlamanýn ön
þartý haline getirilmiþtir. Her iki kararýn, isim verilmese bile tümüyle Türkiye için alýndýðý açýktýr.
Çünkü yukarýda da belirttiðimiz gibi diðer adaylarla müzakerelere baþlanmýþtýr. Dolayýsýyla, mali
yardýmlarýn Kopenhag Kriterlerine baðlanmasý da sadece Türkiye ile ilgili bir karardýr. Nitekim,
diðer aday ülkelerin mali yardýmlarýnda bugüne kadar hiç bir aksama veya engelleme olmamýþtýr.
Çünkü, tüm eksikliklerine raðmen bu ülkelerle ilgili ilerleme raporlarý, “Kopenhag kriterlerine uygunluk
devam etmektedir” cümlesi ile baþlamaktadýr. Türkiye ile ilgili ilerleme raporlarýnýn ilk cümlesi ise
“Kopenhag Kriterlerine uymadýðý” dýr.

BAÞKA ÞARTLAR DA VAR...

AB’nin Türkiye’nin mali yardýmlarýný tek bir çerçevede topladýðýný belirtmiþtik. Bu düzenleme ile
yardýmlar, Kopenhag Kriterlerinin yerine getirilmesi þartýnýn yaný sýra baþka yeni þartlara da
baðlanmýþtýr. Basitleþtirildiði söylenen mekanizma daha da karmaþýk hale getirilmiþ ve neyin ne için
verildiði adeta birbirine karýþmýþtýr. Gümrük Birliði’nden doðan haklarýmýzý bir yana býrakýp, mali
yardýmlarý aðýrlýklý olarak, Türkiye’nin adaylýk sürecine ve AB’ye yönlendirme zeminine oturtan yeni
yönetmelik ile yapýlmasý öngörülen bazý düzenlemeler þöyle belirlenmiþtir :
-AB Komisyonu , Gümrük Birliði kapsamýnda taahhüt ettiði 375 milyon ECU/EURO tutarýndaki
bütçe kaynaklý hibenin bir bölümünü kullandýrabilmek üzere, birisi 15 milyon, diðeri ise 135 milyon
EURO’luk iki Yönetmelik hazýrlamýþtýr. Her iki yönetmeliðe iliþkin onay iþlemleri tamamlanmýþ ve
yönetmelikler, AT Resmi Gazetesinde yayýnlanmýþtýr. Sözkonusu hibelerin bir bölümü 2001 yýlýnda
taahhüt edilen ve 2002’de uygulamaya baþlanacak projeler, kalaný ise, 2002-2004 yýllarýný kapsayacak
mali iþbirliði programý çerçevesinde hazýrlanacak projeler temelinde kullanýlacaktýr.

77
Dýþ Ticaret Müsteþarlýðý, Türkiye-AB Mali Ýliþkileri, www.foreigntrade.gov.tr/ab/mali.malison.htm
78
Sayý 7/6997

60
- Adaylýk döneminde Türkiye’ye, 2000-2006 yýllarýný kapsayan 7 yýllýk sürede, MEDA-II kapsamýnda
hibe olarak 889 milyon EURO (yýlda ortalama 127 milyon EURO) ve Avrupa Yatýrým Bankasý
kredisi olarak 1 milyar 470 milyon EURO (yýlda ortalama 210 milyon EURO) mali yardýmda
bulunulmasý öngörülmüþtür.

- Tek Çerçeve, Türkiye’nin AB’den hibe yardýmý aldýðý üç kaynaðý, standart prosedürlere dayanan tek
bir program çerçevesinde yeniden düzenlemekte ve saðlanacak yardýmýn yalnýzca Katýlým
Ortaklýðý'nda belirtilen öncelikler için kullanýlmasýný güvence altýna almayý amaçlamaktadýr. Mali
yardýmlarýn taahhüt ve tahsis sürecinin, diðer adaylarla ayný prosedürlere baðlandýðý belirtilmektedir.
AB Komisyonu, ülkemizin IMF ve Dünya Bankasý ile birlikte yürüttüðü yapýsal ve sektörel
reformlarýn gerçekleþtirilmesini desteklemek amacýyla, MEDA-II Fonlarýndan ülkemize yapýlacak
hibe yardýmýn 150 milyon EURO’luk bölümünü doðrudan yardým (projeye baðlý olmaksýzýn) þeklinde
tahsis etme kararý da almýþtýr.

- Çerçeve Yönetmelik ve Tek Çerçeve baðlamýnda, AB’nin ülkemize yönelik hibe yardýmlarý, artýk
sadece, AB Komisyonu ile birlikte dönemsel olarak hazýrlanacak Finansman Programlarýnda yer alan
program ve projelere tahsis edilebilecek ve ülkemizin AB’ye adaylýk ve uyum süreciyle doðrudan
ilgili alanlarda kullanýlabilecektir. Bu çerçevede, 2002-2003 döneminde gerçekleþtirilmek üzere
toplam 167 milyon Euro tutarýndaki 14 proje 2001 yýlýnda taahhüde baðlanmýþtýr.79

Basitleþtirildiði söylenen mekanizmanýn karmaþýklýðý ortadadýr. AB, IMF ve Dünya Bankasý biraraya
getirilmiþ, verileceði söylenen yardým veya kredilerin kullaným alaný AB’nin takdirine býrakýlmýþ,
ayrýca Gümrük Birliði’nin yerini, AB üyeliðine hazýrlýk almýþtýr. Oysa Türkiye’nin Gümrük
Birliði’nden dolayý uðradýðý zarar devam etmektedir ve bu konunun ayrý bir paket olarak ele alýnmasý
gerekmektedir. Aksi halde, çok küçük miktarlarda olsa Gümrük Birliði için ayrýldýðý söylenen
yardýmlar da Kopenhag Kriterlerine baðlanacak, dolayýsýyla verilmemesi ve askýya alýnmasý
mukadder hale gelecektir.

Öte yandan, tüm aday ülkelere yönelik olarak 2000-2003 dönemi için öngörülen ve kamunun yanýsýra
özel sektör kuruluþlarýna da açýk olan toplam 8,5 milyar Euro’luk “Katýlým Öncesi Kolaylýðý”
Fonundan, aday ülke olarak Türkiye’nin de yararlanabilmesine imkan veren hukuki süreç, 15 Mayýs
2001’de tamamlanmýþtýr. Avrupa Yatýrým Bankasý’nýn saðlayacaðý kredilerden oluþan bu fondan her
ülke için baþlangýçta belirli tahsisatlar öngörülmemiþ, tahsisatlarýn proje esasýna ve ülkeler için
herhangi bir kýsýtlama olmaksýzýn, “ilk gelen-ilk faydalanýr” anlayýþýna göre yapýlmasý
kararlaþtýrýlmýþtýr. AB’nin birçok projeden Türkiye’yi zamanýndan sonra haberdar ettiði hatýrlanýrsa,
bundan yararlanmada da “son gelen” olacaðýmýz kesindir.

Ancak bundan da önemlisi, sözkonusu krediler kamu sektörü tarafýndan kullanýlacaksa, ilgili aday
ülkenin kredi notunun en az “BBB” düzeyinde olmasý, özel sektör tarafýndan kullanýlacaksa, ilgili
özel sektör kuruluþunun kredi notunun “A+” düzeyinde olmasý gerekmektedir. Türkiye, içinde
bulunduðu ekonomik zorluklar nedeniyle bu koþullarý halen yerine getirememektedir. Aslýnda bu
þartlar, AB’ye aday Merkezi ve Doðu Avrupa Ülkelerinin (MDAÜ) de sadece bir kýsmý tarafýndan
karþýlanabilmektedir. Buna raðmen bu þartý yerine getiremeyerek, Katýlým Öncesi Kolaylýðý
Fonundan yararlanamayan MDAÜ’ler için, anýlan þartlara baðlý olmayan toplam 8.6 milyar Euro
tutarýnda ayrý bir kaynak ayrýlarak, bu ülkelerin sorunlarý bir ölçüde halledilmiþtir. Türkiye ise halen
bu her iki fondan da yararlanamamaktadýr. Türkiye, bunlardan bir þekilde yararlanabilmek için çeþitli
formüller üzerinde çalýþýlmakta, en azýndan kredi kullaným þartlarýnýn daha esnek hale getirilmesi
veya büyük ölçekli örnek bir proje temelinde bir istisna yapýlmasý konusunda AYB yetkililerini ikna
etmek için uðraþ vermektedir. AB’den sorumlu Baþbakan Yardýmcýsý Mesut Yýlmaz ise yazýlý soru
önergemize verdiði cevapta, AB’nin sözkonusu þartlarýný belirtmiþ, ancak Merkezi ve Doðu Avrupa
ülkeleri için geliþtirdiði yeni projeye hiç deðinmemiþtir. Görüldüðü gibi AB’nin aday ülkeler

79
Dýþiþleri Bakanlýðý, Türkiye-AB Mali Ýliþkileri, http://www.mfa.gov.tr/turkce/grupa/ab/abab/genel.htm

61
arasýndaki ayrýmcýlýðýnýn yanýsýra, yetkililerimizin bunlarý görmezden gelme politikasý da tüm
hýzýyla devam etmektedir.

Yukarýda verilen hibe ve kredi miktarlarý 2000-2006 yýllarýna aittir. Bu çerçevede yýllýk olarak
Türkiye’nin halen þu üç kaynaktan hibe yardým almasý öngörülmektedir:
-MEDA-II programý kapsamýnda 2000-2006 döneminde yýlda ortalama 127 milyon Euro.

-Ekonomik ve toplumsal geliþmeyi desteklemeye yönelik tedbirler içeren yönetmelik çerçevesinde 2001-2003
döneminde yýlda yaklaþýk 45 milyon Euro.

-Türkiye-AB Gümrük Birliðini güçlendirmeye yönelik yardým içeren yönetmelik çerçevesinde 2000-2002
döneminde yýlda yaklaþýk 5 milyon Euro.
Bunlarýn da verilip, verilmeyeceðini bekleyip, göreceðiz. Nitekim, Baþbakan Yardýmcýsý Mesut
Yýlmaz’ýn geride kalan bölümlerde sýkça atýfta bulunduðumuz ve bugüne kadar aldýðýmýz yardým
miktarlarýný da sorduðumuz soru önergelerimize verdiði cevaplarda, hep taahhütlere deðinilmiþ, söz
konusu kaynaklarýn kullanýmýna iliþkin programlama çalýþmalarýnýn devam ettiði belirtilmiþtir.
Kýsacasý, Türkiye’ye herhangi bir kaynak akýþý olmamýþtýr. Çünkü AB ile Türkiye arasýnda Þubat
2002’de imzalanan “Mali Yardýmlarýn Yerinden Yönetimi” adý altýndaki mutabakat muhtýralarý ile
yeni ve karmaþýk bir mekanizma öngörülmüþtür. AB’nin finanse ettiði programlarýn teknik ve mali
yönetiminin Türkiye’ye devrini amaçladýðý öne sürülen bu düzenleme ile Ulusal Fon, Merkezi Finans
ve Ýhale Birimi gibi yeni birimler kurulmasý, genel denetiminin ise AB Türkiye Temsilciliði
tarafýndan yapýlmasý kararlaþtýrýlmýþtýr. Yeni düzenlemede iki ilginç nokta vardýr. Birincisi, söz
konusu kurullarýn ihale dahil tüm iþlemleri AB kural ve yöntemlerine göre yapacak olmasýdýr.Oysa
ki, bu kararýn alýndýðý dönemde özellikle Türk Ýhale Kanunu AB’nin istediði þekilde deðildi. Türkiye,
bu karardan çok sonra Ýhale Kanunu’nu AB’nin istediði þekilde deðiþtirmiþtir. Öte yandan AB, yeni
düzenlemeyi, “Türkiye’ye saðlanan yardýmlarýn yönetimi, diðer aday ülkelerde izlenen yöntemle ayný
olacaktýr.” þeklinde savunmuþtur. Bu, mali yardýmlarýn yönetiminde dahi diðer ülkelerden farklý
muamele gördüðümüzün açýklanmasýndan baþka bir þey deðildir.80

Görüldüðü gibi, Türkiye için öngörülen yardým rakamlarý da oldukça küçültülmüþtür. AB’nin diðer
aday ülkeler ile Türkiye’ye verdiði ve taahhüt ettiði hibe niteliðindeki yardýmlar karþýlaþtýrýldýðýnda
ayýrým daha net þekilde ortaya çýkmaktadýr. Özellikle büyüklük olarak Türkiye’ye en yakýn ülke olan
Polonya ile bir kýyaslama yaptýðýmýzda, Dýþiþleri Bakanlýðý kayýtlarýna göre, 1989-1999 döneminde
Türkiye’ye 431 milyon Euro hibe yardýmý yapýlýrken, bu ülkeye yapýlan yardým 2 milyar Euro’yu
geçmiþtir. 2000-2002 yýllarý için de Türkiye’ye 486 milyon, Polonya’ya ise 3 milyar Euro’ya yakýn
yardým öngörülmüþtür.

AB’den sorumlu Baþbakan Yardýmcýsý Mesut Yýlmaz’ýn yazýlý soru önergemize verdiði cevapta ise
bu konuyla ilgili olarak þöyle denilmiþtir:

“Polonya diðer Doðu Avrupa ülkeleri gibi AB tarafýndan aday ülkelere yönelik katýlým öncesi strateji
çerçevesinde Phare, Ispa ve Sapard kaynaklarýndan faydalanmaktadýr. Bu kapsamda, Polonya mali yardýmlarý
almaya baþladýðý 1989’dan 2002 yýlýna kadar hibe olarak 4 milyar 905 milyon Euro, kredi olarak ise 4 milyar
908 milyon euro tutarýnda AB’den kaynak saðlamýþtýr.”

Baþbakan Yardýmcýsý Yýlmaz’ýn mali yardýmlarla ilgili soru önergemize verdiði cevap, AB’nin
sadece 13 yýldýr ortaklýðý olan 40 milyon nüfuslu Polonya ile 43 yýldýr iþbirliði yaptýðý 65 milyonluk
Türkiye’ye ne kadar farklý muamelede bulunduðunu çok açýk bir biçimde ortaya koymuþtur. Çünkü
Polonya’ya 13 yýl zarfýnda toplam 9 milyar 813 milyon Euro kaynak aktarýlýrken, Türkiye’ye 43 yýlda
Gümrük Birliði, Meda I-II, Katýlým Öncesi Strateji, Yenileþtirilmiþ Akdeniz Programý ve çevre, AIDS

80
AB Komisyonu Türkiye Temsilciliði Basýn Duyurusu, www.eureptr.org.tr

62
ve uyuþturucu ile mücadele gibi çeþitli projeler dahil toplam 7 milyar 277 milyon Euro taahhüt
edilmiþ, bunun da çok büyük kýsmý geride kalan bölümlerde anlatýldýðý gibi ödenmemiþtir.

Baþbakan Yardýmcýsý Mesut Yýlmaz’ýn cevaplarý bir baþka önemli gerçeði daha ortaya çýkartmýþtýr.
AB’nin Türkiye’ye iliþkin mali politikasý 1963-1995 döneminde hibe aðýrlýklýyken, bu tarihten sonra
kredi aðýrlýklý olmuþtur. Bu dönemde kredi yardýmý, hibe yardýmlarýn yarýsý oranýndadýr. Nitekim,
Gümrük Birliði öncesi AB’den Türkiye’ye 715 milyon Euro’su hibe, 290 milyon Euro’su kredi
olmak üzere toplam 1 milyar 5 milyon Euro’luk yardým yapýlmýþtýr. Ancak Gümrük Birliði’nin
tamamlandýðýnýn iddia edildiði anlaþma ile denge tersine dönmüþ hibe yardýmlar, kredi yardýmlarýn
üçte biri seviyesine inmiþtir. 2000-2006 dönemi için taahüt edilen toplam 3 milyar 611 milyon
Euro’luk mali yardýmýn 1 milyar 91 milyon Euro’su hibe iken, 2 milyar 520 milyon Euro’su kredi
niteliðindedir.

Devlet Bakaný Þükrü Sina Gürel, Gümrük Birliði anlaþmasýndaki haksýzlýklarý ve bu ortaklýðýn AB
lehine iþlediðini belirtirken, özellikle Gümrük Birliði sebebiyle uðradýðýmýz zararlarý karþýlamaya
yönelik yardýmlarýn azlýðýndan þöyle þikayet etmiþtir:

“Türkiye dýþ ticaretinin çok önemli bir bölümünü AB ile yürütüyor ve AB ile biz Gümrük Birliði çerçevesine
girmemizden bu yana dýþ ticaret dengesi sürekli AB lehine, Türkiye aleyhine deðiþti ve büyüdü. Bu
dengesizlik Gümrük Birliði içerisinde ortadan kaldýrýlmadý, tam tersine bizim aleyhimize arttý. Burada Gümrük
Birliði düzenlemesi çerçevesinde aslýnda Türkiye’nin bu dezavantajlý konumu baþtan öngörülmüþ. Çok küçük
bir oranda Türkiye’nin zararlarýnýn karþýlanmasý öngörülmüþ. Yani 3 yýllýk sürede belli bir miktar. Ama bu
Türkiye’nin o dönem içerisinde kaybettiði gümrük vergilerini dahi karþýlamaktan çok uzak bir rakam. Buna
raðmen AB tarafýndan yerine getirilmedi.”81

Mali yardýmlara iliþkin bu tablo çok net bir biçimde ortadayken ve AB’nin kendi yetkilileri dahi bu
durumu eleþtirirken, Türkiye sessiz kalýp, hakkýný aramadýðý gibi, hala bazý yetkililer, AB’nin, aday
ülkeler arasýnda hiçbir ayýrým yapmadýðýný söyleyebilmektedirler. Türkiye’nin bu tutumunun AB’yi
etkilememesi mümkün deðildir. Nitekim öyle de olmuþ ve 16 Nisan 2002’de Lüksemburg’ta yapýlan
AB-Türkiye Ortaklýk Konseyi’nin 41. toplantýsýnda AB tarafýnýn, Türkiye’ye yapýlan mali
yardýmlarýn yetersizliðini kabul etmekten vazgeçmeye baþladýðý görülmüþtür. Toplantýda AB
yetkilileri, IMF’nin Türkiye’ye büyük destek verdiðini hatýrlatarak, “IMF fonlarýnýn yüzde 30’unun AB
üyesi ülkeler tarafýndan saðlandýðýný” söylemiþlerdir. Faiziyle geri ödenecek krediler olan IMF
fonlarýnýn, AB’nin yapmasý gereken mali yardýmlarýn yerine konamayacaðý ortadadýr. Toplantýda
Türkiye’yi temsil eden Dýþiþleri Bakaný Ýsmail Cem bile, IMF fonlarýnýn bir kýsmýnýn üye devletler
tarafýndan saðlanmasýnýn AB’nin Türkiye’ye yetersiz mali destek saðlamasýnýn bahanesi
olamayacaðýný ifade etmek zorunda kalmýþtýr. Cem, Türkiye’ye katýlým öncesi ihtiyaçlarýný
karþýlamak üzere tahsis edilen fonlarýn, diðer aday ülkelerle karþýlaþtýrýldýðýnda yetersiz kaldýðýný
vurgulamýþ, bu arada AB’nin herhangi bir üçüncü ülke ile tercihli düzenlemelerde bulunmadan önce
Türkiye’ye danýþmasý gerektiðini de hatýrlatmýþtýr.82 Ancak gerek mali yardýmlar, gerekse de
Türkiye’yi yükümlülük altýna soktuðu halde AB’nin Türkiye’ye danýþmadan yaptýðý üçüncü ülkelerle
anlaþmalar gibi yýllarýn problemlerinin çözümü konusunda yine bir ilerleme olmamýþ, Türkiye
söylemiþ, AB ise dinlemekle yetinmiþtir.

Türkiye ile diðer aday ülkelere verilen ve verilmesi planlanan hibe yardýmlara iliþkin aþaðýdaki tablo
da AB’nin aday ülkeler arasýnda mali yardýmlar konusunda nasýl ayýrým yaptýðýný net bir þekilde
göstermektedir :

81
Akþam Gazetesi, 20 Aðustos 2001
82
ÝKV Bülteni, 16-30 Nisan 2002, http://www.ikv.org.tr/IKV/ikv.html

63
TÜRKÝYE VE DÝÐER ADAYLARA VERÝLEN HÝBE NÝTELÝKLÝ MALÝ YARDIMLARA ÝLÝÞKÝN
KARÞILAÞTIRMALI ÇÝZELGE*
ADAY ÜLKELER 1989-1999 1989-1999 YILLIK 2000-2002 2000-2002 YILLIK
TOPLAM ORTALAMA TOPLAM ORTALAMA
BULGARÝSTAN 865.5 78.7 831 277
ÇEK CUM. 629.1 57 543.3 181.1
ESTONYA 187 17 219 73
LETONYA 248 22.5 328.6 109.5
LÝTVANYA 328 29.8 1,188 396
MACARÝSTAN 1,030 93.6 667.1 222.3
POLONYA 2,050 186.3 2,855 951.6
ROMANYA 1,203 109.3 1,986 662
SLOVAKYA 415 37.7 373.9 124.6
SLOVENYA 192 17.4 159.2 53
TÜRKÝYE 431 39.1 486 162

TÜRKÝYE’NÝN AB ÝLE ORTAKLIK ÝLÝÞKÝSÝNÝN BAÞLANGICINDAN 2006 YILINA KADAR (33


YIL) GERÇEKLEÞEN, TAAHHÜT EDÝLEN VE ÖNGÖRÜLEN HÝBE YARDIMLAR

1964-1999 1964-1999 YILLIK 2000-2006 2000-2006 YILLIK


TÜRKÝYE TOPLAM ORTALAMA TOPLAM ORTALAMA
506 14.1 1,039 148.4

• Kaynak: Dýþiþleri Bakanlýðý,


(http://www.mfa.gov.tr/turkce/grupa/ab/abab/diger.adaylar.htm)

REFAH AB’YE, ÇALIÞMA TÜRKÝYE’YE MÝ?

Önceki bölümlerde yer verilen bilgilerden de görüldüðü gibi Gümrük Birliði’nden sonra, Türkiye’nin
dýþ ticaret açýðý büyürken, AB ülkelerinden ülkemize yabancý sermaye akýþý beklenen düzeyin çok
altýnda kalmýþtýr. Her þeye raðmen Türkiye, Gümrük Birliði’ne uyumu büyük ölçüde gerçekleþtirmiþ
ve bunu da hemen hemen tümüyle kendi imkanlarý ile yapmýþtýr.

AB Komisyonu Türkiye Temsilciliði’nin, “AB-Türkiye Gümrük Birliði- Refah Ýçin Birlikte Çalýþma”
baþlýklý çalýþma raporunda, Gümrük Birliði’ne giriþimizle ilgili olarak “32 yýl sonra teori gerçek oldu”
denildikten sonra þu deðerlendirme yapýlmýþtýr.

“AB-Türkiye Gümrük Birliði daha þimdiden meyve vermiþ ve Aralýk 1999’daki Helsinki Zirvesi’nde tanýnan
Türkiye’nin AB üyeliðinin yolunu açmýþtýr. Standart bir Gümrük Birliði’nin çok ötesine giden alanlarda
iþbirliði ve bütünleþmenin gerçekleþmesi sonucunda, Türkiye bugün mevzuatýyla ve ekonomik yapýsýyla
AB’ye çok daha yakýn bir konumdadýr.”83

Sözkonusu raporda, “Türkiye-AB Gümrük Birliði, bir gümrük birliðinden daha ileri bir adýmdýr. Fikri ve
sýnai mülkiyet haklarý, teknik mevzuat ve standartlar, kamu alýmlarý ve rekabet hukuku gibi alanlarda
bütünleþme ve iþbirliði getirmektedir. Bir gümrük birliðinin baþarýyla iþlemesi için, bu alanlarda tam
uyumlulaþma gerekli deðildir. Ancak nihai tam üyelik beklentisiyle, Türkiye ve AB daha þimdiden bu
alanlarda ilgili mevzuatýn uyumlulaþtýrmasý sürecini baþlatmýþlardýr.”denilerek, Gümrük Birliði’nin
müdahalesinin ne kadar geniþ bir alaný kapsadýðý ortaya konulmuþtur. AB üyeliðimizden “beklenti”
olarak söz edilmesi de dikkat çekicidir. Oysa mali yardýmlar bölümünde görüldüðü gibi, Gümrük
Birliði’nden kaynaklanan haklarýmýzý vermeyen ve yeni bir çerçevede toplayan AB, bunun

83
Avrupa Komisyonu Türkiye Temsilciliði, AB-Türkiye Gümrük Birliði: “Refah Ýçinde Birlikte Çalýþma”, s.3,
http://www.deltur.cec.eu.int/abrefah.rtf

64
gerekçesini adaylýk ve AB’ye yönlendirme olarak göstermiþtir. AB’nin iþine geldiði zaman AB
adaylýðýmýzý, iþine geldiði zaman Gümrük Birliði’ni hatýrladýðý ortadadýr. Ayný raporda, Türkiye’nin
hýzý ile ilgili tespitlere de yer verilmiþtir:

“Fikri mülkiyetle ilgili hükümlerin uygulanmasý hakkýnda bir deðerlendirme, bu kadar kýsa bir zamanda fikri
mülkiyet kanunlarýný bu kadar çok deðiþtirmiþ baþka bir ülkenin muhtemelen olmadýðýný göstermektedir.
Reform hýzýnýn kesinlikli sadece Gümrük Birliði’ne deðil, ayný zamanda küresel ticaret þartlarýna, daha çekici
bir yatýrým ortamý sunma arzusuna baðlanabileceði söylenebilir. Ancak, koruma düzeyi iyileþmiþ olmakla
beraber, Türkiye’nin hala yapmasý gereken bazý düzenlemeler de vardýr.”

Raporun sonunda yer alan “Gelecek Perspektifleri” baþlýðý altýndaki deðerlendirmede ise adeta
Türkiye-AB iliþkisinin Gümrük Birliði’nden öteye gidemeyeceðinin iþareti þöyle verilmiþtir:

“Katýlýmcý taraflar açýsýndan yeni bir kavram olmasý, bu alanda deneyimli insan kaynaðý ve kurumsal yapýnýn
azlýðý nedenleriyle Gümrük Birliði’nin yürürlüðe girmesi bazý güçlüklere tanýk oldu. AB ve Türkiye arasýndaki
Gümrük Birliði, daha þimdiden meyvelerini vermiþ ve her iki taraf için temel önemde olduðunu göstermiþtir.
AB açýsýndan Gümrük Birliði, onun kurumsal temelinin bir parçasýdýr ve dört özgürlüðü, yani mallarýn,
insanlarýn, sermayelerin ve hizmetlerin dolaþým özgürlüðünü tesis eden tek Pazar için elzemdir. Türkiye için
Gümrük Birliði, ülkenin ekonomik kalkýnmasýnda bir katalizör olarak ve ülke mevzuatýnýn önemli bir
bölümünün AB mevzuatý ile uyumlaþtýrýldýðý bir çerçeve olarak hizmet edecektir. Aralýk 1999’daki Helsinki
Zirvesi’nde, Türkiye’nin bir AB adayý olarak tanýnmasýyla AB-Türkiye iliþkilerinde yeni bir aþama baþlamýþ
oldu. Türkiye’nin katýlým için hazýrlanmasýnda, ilgili AB hukukunun ve uygulanmasýnýn inceleneceði bir
tarama süreci gerçekleþtirilecektir. Türkiye için yeni bir kapý açýlmýþ olmakla beraber Gümrük Birliði,
Türkiye-AB iliþkisinin dayandýðý temellerden bir tanesi olmaya devam etmektedir ve edecektir.”84

AB Komisyonu Türkiye Temsilciliði’nin hazýrladýðý bu rapora verilen “REFAH ÝÇÝN BÝRLÝKTE


ÇALIÞMA” adý bile özellikle seçilmiþ gibidir. Yukarýdaki deðerlendirmelerimizde ve AB’nin kendi
raporlarýnda da görüldüðü gibi adeta bu iþbirliðinin “Refah” bölümünü AB, “Çalýþma” bölümünü
Türkiye üstlenmiþ ve birlik içinde eþi benzeri olmayan bir “ortaklýk” tesis edilmiþtir.

Türkiye’ye yönelik eleþtirileri ile meþhur olan AB ilerleme raporlarý da, “refah ve çalýþma”
paylaþýmýnýn nasýl olduðunu teyid etmektedir. Bu raporlarda, Gümrük Birliði’ne uyumdaki baþarýmýzý
takdir eden AB, kendi engellemelerinden kaynaklanan hususlar da adeta Türkiye’nin eksikliði gibi
göstermiþtir. Mesela, AB’nin 2000 ve 2001 yýllarýna ait Türkiye Düzenli Raporlarý’nda, “mali
olmayan hizmetler ve kiþilerin serbest dolaþým alanlarýnda uyum henüz çok erken bir aþamadadýr.”
denilmiþtir. Oysa hem hizmetlerin ve hem de kiþilerin serbest dolaþýmýný anlaþmalara raðmen tek
yanlý olarak engelleyen AB’dir.

2001 Ýlerleme Raporu’nda da yine AB’nin yerine getirmediði yükümlülüklerine hiç temas edilmeden,
Gümrük Birliði ile ilgili olumlu deðerlendirmeler yapýlmýþtýr. Üçüncü ülkelerle yapacaðýmýz
anlaþmalar konusunda Avrupa Komisyonu’na bilgi verme mecburiyeti hatýrlatýlmýþ, bu arada Kýbrýs
Rum Kesimi ile serbest ticaret anlaþmasý yapmamamýz da eleþtirilmiþtir. Sözkonusu raporda ana
baþlýklarý ile þu hususlar yer almýþtýr:

- Türkiye’nin GB alanýndaki müktesebata uyumu en ileri düzeydedir.


- Kiþilerin serbest dolaþým alanýnda ise herhangi bir ilerleme kaydedilmemiþtir.
- Gümrükler alanýnda uyum büyük ölçüde tamamlanmýþ durumdadýr.
- Yabancý yatýrýmlara yönelik uygulanan liberal politikalara raðmen yabancý sermaye akýþýnýn çok
marjinal düzeyde kaldýðý, küçük ve orta ölçekli iþletmelerin Türk ekonomisinin bel kemiðini
oluþturduðu, bu durumun bazý avantajlarýnýn yaný sýra AB standartlarýna uyum zorunluluðu
karþýsýnda güçlüklerle karþýlaþabileceði hususlarý
üzerinde durulmaktadýr.

84
AB-Türkiye Gümrük Birliði: “Refah Ýçinde Birlikte Çalýþma”, s. 9

65
- Kýbrýs Rum Kesimi ile Serbest Ticaret Antlaþmasý imzalanmasý konusunda bir geliþme
bulunmamaktadýr.
- Türkiye’nin üçüncü ülkelerle yeni serbest ticaret anlaþmasý imzalamasýna yönelik müzakereler
konusunda Komisyon’u bilgilendirmeye devam etmesi gerekmektedir.

Konuya, “GB’den Ne Umduk, Ne Bulduk?” diye sorarak baþlamýþtýk. Kitabýn baþlangýç bölümlerinde
belirttiðimiz ve Gümrük Birliði’nden umduklarýmýzý sýraladýðýmýz 6 konuda da umduðumuzu
bulamadýðýmýz görülmektedir. Bunu yalnýz biz deðil, AB’nin kendisi de söylemektedir. AB’nin,
Türkiye ile ilgili ilerleme raporlarýnda yer alan GB deðerlendirmeleri, yorum gerektirmeyecek kadar
açýktýr:

“GB’nin ekonomik etkisine gelince, dýþ ticaret bilançosu Topluluk lehinde olmaya devam
etmektedir(1997’de 10.4 milyar ECU). Türkiye birçok kere Topluluk ile ticaretindeki dengesizliði
gündeme getirmiþtir. Ancak Topluluk ve Türkiye arasýndaki hizmet ticaretinin, mal ticaretindeki
açýðýn kapatýlmasýnda büyük katký yaptýðý not edilmelidir.”85

AB’nin diðer aday ülkelerin durumunu ele aldýðý 1999 yýlýna ait karma belgesinde de þöyle
denilmiþtir:

“AB’nin toplam dýþ ticaretinin yüzde 10’unu teþkil eden aday ülkeler, þimdi, ABD’den sonra (yüzde 20)
AB’nin en büyük ikinci ortaðý haline gelmiþlerdir. Aday ülkeler ile AB ticaret fazlasý, 1998 yýlýnda 33 milyar
Euro düzeyine ulaþmýþtýr. Bunun yüzde 35’i Polonya ile yapýlan ticaretten, yüzde 25’i ise Türkiye ile yapýlan
ticaretten kaynaklanýr. AB’nin dünyanýn geri kalan kýsmýyla olan ticaret açýðý (1998’de 13 milyar Euro)
böylece aday ülkeler ile ticaretten gelen fazla ile telafi edilip, artýya dönmektedir.”

AB’nin Gümrük Birliði ile ilgili tespitlerine ait son bir örneði de, Türkiye için hazýrladýðý 2000 Ýlerleme
Raporu’ndan vermek istiyoruz:

“1999 yýlýndaki durgunluk ithalatta ani bir düþmeye neden olduysa da bu yýlki saðlýklý toparlanma sonucunda
AB’den yapýlan ithalat artmaktadýr (Son 5 ay için, geçen yýlýn ayný dönemine göre deðer olarak yüzde 28’lik
bir artýþ görülmüþtür). Ýhracat artýþý sýnýrlýdýr (Son 5 ay içinde geçen yýlýn ayný dönemine göre deðer olarak
yüzde 0,3’lük bir artýþ gerçekleþmiþtir). Bu ise 1999 yýlýnda görülen ticaret daralmasýndan sonra 2000 yýlýnda
Türkiye’nin cari iþlemler dengesi açýðýný yeniden artýrmýþtýr. Bu açýðýn yýl sonuna kadar 9 milyar Euro’ya
ulaþmasý muhtemeldir (Bu GSYÝH’nýn yüzde 5’ine eþittir). 1999 yýlýndaki kötü sonucu takiben, 2000 yýlýnýn
ilk yarýsýndan turizm gelirleri yüzde 5 oranýnda büyümüþtür.”86

85
Türkiye 1998 Düzenli Raporu, http://www.belgenet.com/arsiv/ab/ab_rapor98_04.html
86
Türkiye 2000 Düzenli Raporu, http://www.anap.org.tr/anap/dokuman/Avrupa_Birligi/duzenli_rapor2000.htm

66
BÖLÜM V
TÝCARET MÝ, SÝYASET MÝ?
DEÐÝÞEN VE AÐIRLAÞAN SÝYASÝ TALEPLER

AB’nin, ticari bir ortaklýk olan Gümrük Birliði’ni bugüne kadar siyasi bir takým taleplerinin yerine
getirilmesi için bir araç olarak kullandýðýný örnekleri ile gördük. Tam üyelik beklentimizi alabildiðine
istismar eden AB, Türkiye ile iliþkisini Gümrük Birliði’nden öte götürmek istemediði için sýk sýk
karar deðiþtirmekte, yeni yeni þartlar getirmektedir. Mesela, adaylýðýmýzýn reddedildiði meþhur
Lüksemburg Zirvesi’nde Türkiye için yeni bir strateji geliþtirilmiþtir. Yeni denilen strateji esasýnda
AB’nin Türkiye’ye karþý daha önceki anlaþmalarla üstlenmiþ olduðu, ancak yerine getirmediði
yükümlülüklerden baþka yeni bir unsur içermemektedir. Strateji belgesi, mali kaynak yetersizliði
baþta olmak üzere, AB’ye katýlýmý hususunda Türkiye’ye uygun bir perspektif vermemiþtir. Ayný
strateji aday ilan edildiðimiz Helsinki Zirvesi’nde de benimsenmiþtir.

Her vesile ile Gümrük Birliði’ni derinleþtirerek, özel ve ileri bir aþamaya getirmek istediðini
belirtmekle yetinen AB’nin Türkiye stratejisi, gerçekte tümüyle siyasi talepler ve öncelikle de Kýbrýs
ve Ege konularýnýn Yunanistan’ýn isteði doðrultusunda halli ile Güneydoðu hayallerinin
gerçekleþtirilmesi üzerine oturtulmuþtur. Ýþte bu bölümde, bu stratejiyi örnekleri ile anlatmak
istiyoruz.

67
I- “YUNANÝSTAN’LA SORUNLARINI HALLET”

Türkiye, ilk kez 27 Nisan 1987 tarihinde AB’ye tam üyelik müracaatýnda bulunduðunda hazýrlanan
ve AT Bakanlar Konseyi’nce 5 Þubat 1990 tarihinde onaylanan “Görüþ”te, baþvurumuza verilen red
cevabýna öncelikli olarak ekonomik ve sosyal durumumuz ile ülkemizin büyüklüðü ve coðrafik
konumu gerekçe yapýlmýþtýr.

Komisyon raporunda, ekonomik ve sosyal problemlere ilaveten Türkiye ile ilgili siyasal sorunlara da
yer verilmiþtir. Burada, “Topluluk üyesi bir ülke-Yunanistan- ile Türkiye’nin arasýndaki” soruna
deðinilerek, Kýbrýs konusu gündeme getirilmiþ ve Kýbrýs’ýn, “birliði, baðýmsýzlýðý, egemenliði ve toprak
bütünlüðü” üzerinde durulmuþtur. Bir anlamda Türkiye’ye, “Yunanistan’la sorunlarýný hallet” denilmiþtir.
Bu tarihte henüz Kopenhag Kriterleri ve sonrasýndaki Helsinki ölçüleri yoktur.

Yunanistan 1975 yýlýnda AT üyeliði için baþvurmuþ, 1981’de de üyeliði kabul edilmiþtir.
Yunanistan’a baþvurusu sýrasýnda “Türkiye ile sorunlarýný hallet” denmediði, Batý Trakya Müslüman
Türk azýnlýðý baþta olmak üzere diðer azýnlýklarýn ihlal edilen haklarý hiç hatýrlanmadýðý gibi,
Yunanistan’ýn tam üyeliðe alýndýðý günlerde AT Bakanlar Konseyi’nce yayýnlanan deklarasyonda
önemli bir rezerv konularak, “Yunanistan’ýn AT’a tam üyeliði Türkiye-AT iliþkilerini olumsuz yönde
etkilemeyecektir” taahhüdünde bulunulmuþtur. Ancak bundan 9 yýl sonra Türkiye’nin baþvurusunun
red gerekçeleri arasýnda Yunanistan’la sorunlar da yer almýþtýr.

Ayný tutum Kýbrýs konusunda da sergilenmiþtir. AB, Kýbrýs sorununu Türkiye’nin tam üyeliðinin
önündeki en önemli engellerden birisi olarak görmektedir. Ancak nasýlsa bu sorunlar Güney Kýbrýs
ile tam üyelik görüþmelerine baþlanmasýna engel teþkil etmemiþtir. Üstelik burada AB, uluslararasý
hukuku çiðneyerek, Güney Kýbrýs ile üyelik görüþmelerine baþlamýþtýr. Çünkü, Türkiye ve
Yunanistan’ýn ayný zamanda üye olmadýðý hiçbir uluslararasý yapýya Kýbrýs Cumhuriyeti’nin üye
olamayacaðýna iliþkin Londra ve Zürih ve Garanti Antlaþmalarý ile 1960 tarihli Kýbrýs Cumhuriyeti
Anayasasý halen yürürlüktedir. Özetle; AB’ye göre, sadece Türkiye’nin Yunanistan ve Güney Kýbrýs
ile sorunu vardýr, Yunanistan ve Güney Kýbrýs’ýn ise Türkiye ile herhangi bir sorunu
bulunmamaktadýr. Bu yaklaþým çifte standardýn ötesinde hukuki, ahlaki ve vicdani de deðildir. Kýbrýs
ve Ege meselelerini Türkiye’nin üyeliði için “siyasi diyalog” adý altýnda siyasi ön þart haline getiren
AB, topraðý, sýnýrlarý, halký, hukuku ve siyasi yapýsý ile tepeden týrnaða ihtilaf içinde olan Güney
Kýbrýs’ýn üyeliðini kabul ederken, nedense kriterlerini hatýrlamamaktadýr. Bu iki yüzlü tutumun iyi
niyetle izahý mümkün deðildir.

II- HER ZÝRVEDE FARKLI DEÐERLENDÝRME

AB’nin Türkiye’nin tam üyeliðine iliþkin þartlarýnýn da zaman içinde hep deðiþiklik gösterdiðini
belirtmiþtik. Tam üyelik deðerlendirmelerinin, Gümrük Birliði’ndeki geliþmeler ile paralel bir seyir
izlemesi sebebiyle, AB’nin geniþlemesinin ele alýndýðý zirvelerde Türkiye hakkýnda alýnan kararlara
kýsaca göz atmakta fayda görüyoruz;

Maastricht Zirvesi (9-10 Aralýk 1991) : AB Antlaþmasýnýn hazýrlandýðý bu zirvede üyelik için üç þart
öngörüldü. Bunlar, “Üyelik baþvurusunda bulunan ülkenin Avrupalý, demokratik rejime sahip ve insan
haklarýna saygýlý olmasý”þeklinde belirlendi.

Lizbon Zirvesi (25-27 Haziran 1992) : AT Konseyi, Kýbrýs, Malta ve Türkiye’nin baþvurularýný ele alýrken, her
birinin kendi içinde deðerlendirilmesi gerektiðine karar verdi. Türkiye açýsýndan Konsey, “Avrupa’nýn mevcut
politik yapýsý içinde Türkiye’nin rolünün üst düzeyde öneme sahip olduðunu ve Türkiye ile 1963 yýlýnda
imzalanan ve en üst düzeyde politik diyaloðu öngören Ortaklýk Antlaþmasýna (Ankara Antlaþmasý) uygun
olarak iþbirliðinin geliþtirilmesi için bütün koþullarýn bulunduðunu vurguladý ve komisyondan önümüzdeki

68
aylarda bu temelde çalýþmalarýn baþlatýlmasýný” istedi. Böylece, üstü kapalý bir ifade kullanýlsa da tam
üyeliðin, Ankara Antlaþmasý dolayýsýyla Türkiye’nin hakký olduðu teyid edildi.

Kopenhag Zirvesi (21-22 Haziran 1993) : Bu zirvede, Avrupa Konseyi’ndeki Merkezi ve Doðu Avrupa
Ülkelerinden arzu edenlerin topluluða tam üye olabilecekleri kararlaþtýrýldý. Tam üyelik için gerekli ekonomik
ve siyasi þartlar, kýsacasý meþhur Kopenhag Kriterleri (demokrasi, hukukun üstünlüðü, insan haklarý ve
azýnlýklarýn korunmasýný teminat altýna alan kurumlarda istikrarýn saðlanmasý, iþleyen bir piyasa ekonomisinin
varlýðý ve AB içindeki piyasa güçleri ve rekabet baskýsý ile baþa çýkabilme yeteneði) belirlendi. Bunlarý yerine
getiren ortak üye ülkelerin mümkün olan en kýsa sürede tam üye olacaklarý bildirildi. Ancak tüm ülkeler için
eþit olduðu ve deðiþmediði iddia edilen meþhur Kopenhag Kriterlerinin öncelikleri ve uygulanma þiddeti geçen
zaman içinde deðiþiklik gösterdi. Baþlangýcýnda tam üye olabilmenin ölçüleri olarak tespit edilen kriterler,
sonraki yýllarda müzakerelere baþlamanýn þartý yapýldý. Son olarak da Kopenhag Kriterlerinin “siyasi” bölümü,
müzakerelere baþlamanýn þartý kýlýndý. Ancak diðer tüm aday ülkelerle müzakerelere baþlandýðý için bu sadece
Türkiye için alýnmýþ bir karar niteliði kazandý. Kopenhag Zirvesi’nde Türkiye ile ilgili olarak, sadece
iþbirliðinin bir Gümrük Birliði’nin kurulmasýyla ilgili olduðu ölçüde, 1964 tarihli Ortaklýk Antlaþmasý ve 1970
tarihli Protokol’de öngörülen perspektif içinde geliþtirilmesi ve yoðunlaþtýrýlmasý gerektiði belirtildi.

Korfu Zirvesi (24-25 Haziran 1994) : Avrupa Konseyi, Kýbrýs ve Malta’nýn AB’ye katýlmak için yaptýklarý
baþvurularla ilgili olarak kaydedilen önemli geliþmeleri memnuniyetle karþýladý ve hazýrlýk sürecinde önemli
bir aþamanýn tamamlanmýþ olduðunu kabul etti. Konsey, bu koþullar altýnda, Birliðin bundan sonraki
geniþleme aþamasýnýn Kýbrýs ve Malta’yý içereceðini bildirdi.

Cannes Zirvesi (26-27 Haziran 1995) : Bu zirvenin en önemli özelliði toplantýlara ilk kez üye devletler dýþýnda
ülkelerin de davet edilmesi oldu. Merkezi ve Doðu Avrupa Ülkeleri, Baltýk Ülkeleri, Kýbrýs ve Malta’nýn
gözlemci olarak çaðrýldýklarý zirvede, gerek son iki ülke ile tam üyelik müzakerelerinin baþlamasý, gerek
MDAÜ ile Baltýk ülkelerinin Birliðe katýlmalarýnýn hýzlandýrýlmasý yönünde bu ülkelere gösterilen istek ve
kararlýlýk ortaya konuldu. Nitekim bu ülkeler için öngörülen mali iþbirliði miktarý, Akdeniz ülkelerine
saðlanmasý öngörülen yardýmýn çok üstünde belirlendi. Ayrýca Birlik, uzmanlarýna hazýrlattýðý Beyaz Kitap ile
MDAÜ ile Baltýk Ülkelerinin tek pazara zorlanmadan geçiþlerine ve Birliðe üyeliklerinin kolaylaþtýrýlmasýna
ortam saðlanmasýný kararlaþtýrdý. Buna karþýlýk Türkiye ile ilgili olarak sadece Gümrük Birliði’nin
tamamlanmasý konusundaki niyetin ve oluþan sýký baðlardan kaynaklanan memnuniyetin ifadesi ile yetinildi.

Madrid Zirvesi (15-16 Aralýk 1995) : Malta ve Kýbrýs’ýn katýlým müzakerelerinin 1996 Hükümetlerarasý
Konferans’ýn tamamlanmasýný izleyen 6 ayýn sonunda baþlatýlmasý kararlaþtýrýlýrken, Avrupa Konseyi’nin
Türkiye ile iliþkilerin geliþtirilmesi ve güçlendirilmesine verdiði öncelik vurgulandý. Bu çerçevede yine
Gümrük Birliði’nden duyulan memnuniyet ifade edildi, ayrýca Türkiye ile siyasal diyalog ve kurumsal
iþbirliðinin geliþtirilmesi gerektiði belirtildi.

Torino Zirvesi (29 Mart 1996) : Toplantýya AB üyeliðine aday 10 Merkezi ve Doðu Avrupa Ülkesi, Kýbrýs ve
Malta gibi ülkeler davet edilirken, Türkiye davet edilmedi. Sonuçta 11 ülkenin baþvurularýnýn incelemeye tabi
tutulacaðý, planlanan sürece sadýk kalýnacaðý ve Kýbrýs ile Malta’nýn üyeliði için görüþmelere Konferansýn
tamamlanmasýndan 6 ay sonra baþlanacaðý açýklandý.

Floransa Zirvesi (21-22 Haziran 1996) : Merkezi ve Doðu Avrupa Ülkeleri ile yapýlacak müzakerelerin ilk
aþamasý ile Kýbrýs ve Malta ile baþlatýlacak müzakerelerin baþlangýcýnýn ayný döneme denk getirilmesi istendi.
Avrupa Konseyi, 6 Mart 1995 tarihli Ortaklýk Konseyi kararýný hatýrlatarak, Türkiye ile iliþkilerin
güçlendirilmesi ve derinleþtirilmesi, Ortaklýk Konseyi’nin baþarýyla toplanmasý için uygun þartlarýn en kýsa
sürede yaratýlmasýna verdiði önemi vurguladý.

Dublin Zirvesi (13-14 Aralýk 1996) : Merkezi ve Doðu Avrupa ile Baltýk ülkeleri, Kýbrýs ve Malta bu
toplantýya yine davet edildiler. Türkiye ile ilgili olarak, insan haklarý standartlarýnýn yükseltilmesine deðinildi
ayrýca ilk kez “Ege sorununa uluslararasý normlar çerçevesinde kabul edilebilir bir çözüm bulunmasý”
gündeme getirildi. Konsey, Kýbrýs sorununa Birleþmiþ Milletler Güvenlik Konseyi’nin önerileri doðrultusunda
çözüm bulunabilmesi için Türkiye’nin etkisini kullanmasý hususunu da ýsrarla tavsiye etti.

69
Lüksemburg Zirvesi (12-13 Aralýk 1997) : Kopenhag Zirvesi kriterlerine uygunluk, bütün katýlým
müzakerelerinin baþlatýlabilmesi için ön þart olarak kabul edilirken, “Bugüne kadar geleceðe yönelik ve
dinamik bir tarzda ele alýnmýþ olan ekonomik kriterler ve AB’ye katýlýmdan doðan yükümlülüklerin ileride de
ayný yönde deðerlendirileceði” belirtildi. Zirvede, Kýbrýs’ýn bir bütün olarak AB’ye katýlýmýnýn saðlanmasý, bu
katýlýmýn barýþ ve uzlaþmayý teþvik etmesi gerektiði de ifade edilerek, “Katýlým müzakereleri, Kýbrýs sorununa,
iki toplumlu ve iki bölgeli federatif bir yapý kurulmasý yönünde, BM bünyesinde devam eden çözüm
arayýþlarýna da olumlu bir katkýda bulunacaktýr. Bu baðlamda Konsey, Kýbrýs Hükümetinin, katýlým
müzakerelerine Kýbrýs Türk toplumu temsilcilerini da dahil etme yönündeki niyetini somutlaþtýrmasýný talep
etmektedir. Bu niyetin somutlaþtýrýlabilmesi amacýyla, Baþkanlýk ve Komisyon gerekli giriþimlerde
bulunacaktýr.” denildi. Türkiye ile ilgili olarak ise, Türkiye’nin AB’ye katýlmaya ehil olduðu teyid edilip,
diðer aday ülkelerle ayný kriterlere göre deðerlendirileceði belirtildikten sonra Türkiye’yi her alanda AB’ye
yakýnlaþtýrarak, katýlýma hazýrlamak için bir strateji belirlendi. 5 maddeden oluþan stratejinin tamamý da
Gümrük Birliði ve mali iþbirliði ile ilgiliydi. Hemen arkasýndan bu stratejinin de Kopenhag kriterleri
çerçevesinde yeniden inceleneceði belirtildi. Lüksemburg Zirvesi’nin Türkiye açýsýndan en önemli yaný ise
siyasi taleplerin tam bir liste halinde sunulmasý oldu. Avrupa Konseyi, Türkiye’nin AB ile baðlarýnýn
güçlendirilmesinin, “Bu ülkenin AB’de yürürlükte bulunan insan haklarý normlarý ve uygulamalarýna uyum
saðlama, azýnlýklarýn haklarýnýn korunmasýnda, Yunanistan ile tatminkar ve istikrarlý iliþkiler kurma,
ihtilaflarýn çözülmesinde hukuki yollara baþvurma (özellikle Uluslararasý Adalet Divaný) ve BM Güvenlik
Konseyi Kararlarý çerçevesinde Kýbrýs sorununa politik bir çözüm bulmak amacýyla BM gözetiminde
gerçekleþtirilen müzakerelere,destek verme gibi alanlarda baþlattýðý giriþimlerin devam ettirilmesine baðlý
olduðunu” kararlaþtýrdý. Bu zirvede Türkiye aday ülkeler arasýnda sayýlmadýðý gibi, Avrupa Konferansý’na
yukarýda sayýlan kriterleri kabul etmesi þartýyla davet edildi. Hatýrlanacaðý gibi Türkiye, Mart 1998’de yapýlan
bu konferansa katýlmama kararý aldý ve AB ile siyasi diyaloðu durdurdu.

Sonraki Cardiff, Viyana ve Köln zirvelerinde de Türkiye’ye yaklaþým deðiþmedi. Aralýk 1999’daki
Helsinki Zirvesi’nde Türkiye aday ülke ilan edildi ancak müzakerelere baþlanmasý için Kopenhag
Kriterlerinin “siyasi bölümünü” yerine getirmesi þartý koþuldu. Ülkemiz halen yoðun bir þekilde bu
þartýn gereklerini (idamýn kaldýrýlmasý, Kürtçe yayýn ve eðitim, sanal azýnlýklar vs) tartýþmaktadýr.

Özetle; Üyelik müzakerelerine baþlanmasý kararlaþtýrýlan ülkelerin tamamý Türkiye’den çok sonra
müracaat ettiði halde, sadece halen bizim konumumuz belirsizliðini muhafaza etmektedir. Çünkü,
yukarýda görüldüðü gibi her zirvede Türkiye sadece Gümrük Birliði ile sýnýrlý olmak üzere
deðerlendirmeye alýnmýþ, buna karþýlýk yeni yeni siyasi þartlar koþulmuþ ancak tam üyelik konusunda
Türkiye’ye hiçbir perspektif verilmemiþtir. Baþvurumuzun ilk reddediliþ gerekçesi, “Türkiye’nin nüfus
ve alan büyüklüðünün yanýsýra ekonomik sorunlarý ve AB’ye girmesi halinde fonlardan yapýlacak büyük
miktarlarda ödemeler” iken, daha sonra diðer siyasi þartlarýn yanýsýra “Yunanistan’la sorunlarýmýz,(önce
Kýbrýs, sonra Ege)ilave edilerek” gündeme getirilmiþtir. Ne Yunanistan’ýn üyeliðe alýnmasý, ne de
Güney Kýbrýs’la müzakerelere baþlanmasýnda ise “Türkiye ile sorunlar” hatýrlanmamýþtýr.

AB’nin bu konudaki tutumu sýnýr tanýmaz bir þekilde devam etmektedir. Öyle ki, zaman zaman
AB’nin çeþitli platformlarýna taþýnan, “DEP’lilerin serbest býrakýlmasý, teröristbaþý Abdullah Öcalan’ýn
idam edilmemesi, Ermeni Ýftirasý, Avrupa Güvenlik ve Savunma Politikasý, Heybeliada Ruhban Okulu’nun
açýlmasý” gibi konularýn ne zaman resmi þart olacaðý merak edilir hale gelmiþtir. AB’nin, Türkiye’nin
önüne çýkardýðý engelleri deðerli yazar Metin Erksan, mitolojideki “Sidyphos Ýþkencesi”ne
benzetmiþtir. (Ek-3)

III- EN ÖNEMLÝ BEDEL KIBRIS MI?

Gümrük Birliði Anlaþmasý’nýn “Çok Önemli” bir siyasi sonucu daha olmuþtur. Bu sonuç buraya
kadar anlatýlan ekonomik ve benzeri zararlardan çok daha önemlidir. Ve fatura bugün önümüze
gelmiþtir; Kýbrýs... Gümrük Birliði Anlaþmasý’nýn imzalanmasý aþamasýnda Yunanistan, bu
anlaþmayý veto edeceðini açýklamýþ ve hemen ardýndan da Güney Kýbrýs Rum Yönetiminin üyelik
görüþmelerine baþlanmasýný talep etmiþtir. Yunanistan’ýn veto tehdidi üzerine 24 Þubat 1995
tarihinde AB Komisyonu Baþkanlýk Bildirgesi’nde Kýbrýs Rum Kesimi ile üyelik görüþmelerine

70
geçileceði duyurulmuþ, 6 Mart 1995 tarihinde de Türkiye ile AB Gümrük Birliði anlaþmasý
imzalanabilmiþtir. Rum kesimi ile müzakerelerin baþlamasý kararý da ne ilginçtir ki 6 Mart’ta
resmileþtirilmiþtir. GB anlaþmasýnýn imzalanmasýndan yaklaþýk 3,5 ay sonra 22 Haziran 1995
tarihinde ise AB-Güney Kýbrýs Rum Yönetimi Ortaklýk Konseyi kararlarý açýklanmýþtýr. Böylece, AB
ve Yunanistan Gümrük Birliði Anlaþmasý’ný fýrsat bilerek, Türkiye’yi kelimenin tam anlamýyla
kýskaca almýþlar, o günün siyasi þartlarý sebebiyle gözleri Gümrük Birliði Anlaþmasý’ný ne olursa
olsun imzalama dýþýnda bir þeyi görmeyen dönemin yöneticileri ise, Rum Yönetiminin üyelik
görüþmelerine sözlü itirazla yetinmek durumunda kalmýþlardýr.

Dönemin Dýþiþleri Bakaný Murat Karayalçýn, her þey olup bittikten sonra 6 Mart 1995’te yaptýðý
açýklamada, gerek Rum kesiminin üyelik müracaatýnýn kabulü, gerekse de üyelik görüþmelerine
baþlanmasýnýn yasal olmadýðýný hatýrlatmýþ, “Üyelik görüþmelerinin adada kalýcý çözüme ulaþýlmadan
baþlatýlmasý, görüþmelerin Kýbrýs Rum kesimiyle tek taraflý sürdürülmesi anlamýna gelecektir. Arzu edilmeyen
bu durumun gerçekleþmesi halinde ise baþka bir seçeneði kalmayan Türkiye, KKTC ile entegre olmak üzere
gerekli adýmlar atacaktýr.” demiþtir.87 AB’nin takýndýðý tutumun Kýbrýs’ta kalýcý çözümün bulunmasý
için çaba harcamak yönünde rol almasýný engellediðini belirten Karayalçýn, Türkiye’nin görüþmelerin
ilerlemesi için vereceði desteðin, Kýbrýs Rum kesiminin çözüm yönünde göstereceði isteklilik ve
Yunanistan’ýn bu amaçla ortaya koyacaðý destek ölçüsünde olacaðýný bildirmiþtir.

Bugün gelinen nokta, çözüm olsun olmasýn Kýbrýs Rum kesiminin AB’ye alýnacak olmasýdýr. Geçen
süre zarfýnda AB, Rum kesimine alabildiðine destek vermiþ, çözümü tek yanlý olarak KKTC ve
Türkiye’nin üzerine yýkmýþ, Türkiye ile üyelik müzakerelerine baþlamada, Kýbrýs sorunun çözümünü
de “siyasi diyalog” adý altýnda ön þart olarak görmeye baþlamýþtýr.

Gerçekte, daha önce de belirttiðimiz gibi Kýbrýs Rum Kesimi’nin adaylýk baþvurusunun kabulü dahi
uluslararasý antlaþmalara aykýrýdýr. Londa-Zürih Antlaþmasý, Garanti Antlaþmasý ve Kýbrýs
Cumhuriyeti Anayasasý, Kýbrýs’ýn Türkiye ve Yunanistan’ýn birlikte üye olmadýklarý herhangi bir
siyasi ve ekonomik birliðe girmesini belli þartlara baðlamýþtýr. Rum kesimi sözkonusu antlaþmalara
ve Anayasa’ya aykýrý olarak AB’ye müracaat etmiþ, AB de, tüm itirazlara raðmen bunu kabul
etmiþtir. AB, Rum kesiminin adaylýk müracaatýný kabul etmek ve müzakerelere baþlamak gibi hukuk
dýþý uygulamalarýný. daha 1970’li yýllarda bu kesim ile ticari anlaþmalar yaparak baþlatmýþtýr.

Rum kesiminin AB’ye adaylýk baþvurusunun uluslararasý hukuka aykýrý olduðunu savunan ünlü
Ýngiliz Hukukçu Prof. Dr. Mendelson, 2001 yýlý sonunda verdiði mütalaada, bu topluluk ile doðrudan
veya dolaylý tüm faaliyetlerin de yasak olduðunu belirtmektedir. AB’nin, Rum Kesimi ile ticari
anlaþma yapmasý da bu kapsamda deðerlendirilmektedir. Prof. Dr. Mendelson, “Garanti Antlaþmasý
sadece bu birliði yasaklamakla kalmýyor, ayný zamanda bu tür bir birliðe yol açabilecek doðrudan ve dolaylý
tüm faaliyetleri de yasak kapsamýnda mütalaa ediyor.” tespitinde bulunmuþtur. AB ise Rum kesimi ile
ticaret anlaþmasý yapmakla kalmamýþ, yukarýdaki bölümlerde geniþçe yer verdiðimiz “üçüncü
ülkelerle ticari iliþkiler” düzenlemelerini gerekçe göstererek, bu yasadýþý anlaþmayý üstlenmesi için
Türkiye’ye baský uygulamýþtýr.

Hukuki gerekçeler bir yana, Avrupa Komisyonu’nun hazýrladýðý “Aday Ülkelerin Katýlým Yönünde
Kaydettiði Ýlerlemeye Ýliþkin Rapor”larda Kýbrýs Rum Yönetiminin AB’ye katýlým kriterlerine ehil
olmadýðý da açýkça görülmektedir. Bugün Rum Kesiminin üyeliði için uluslararasý hukuku
görmezden gelen AB’nin 3 yýl önce, hem de müzakerelere baþlanma kararý aldýðýnda bu toplum ile
ilgili görüþü þöyleydi:

“Son yýllarda Kýbrýs geleneksel sektörlerde (sanayi ve turizm) rekabet gücü kaybýna uðramýþtýr. AB’ye katýlým
dikkate alýndýðýnda bu sektörlerde bir yeniden yapýlanma ihtiyacý vardýr. Müktesebatla ilgili olarak,
müktesebatýn kademeli biçimde uygulanmasý için gerekli araçlarýn çoðu, ortaklýk anlaþmasýnda ve 1998 tarihli

87
Egemenlik,Avrupa Birliði ve KKTC, KKTC Dýþiþleri ve Savunma Bakanlýðý,

71
protokolde zaten vardýr. Bu araçlar temelinde Kýbrýs, özellikle gümrük birliði baðlamýnda müktesebatýn
benimsenmesinde önemli ilerleme kaydetmiþtir. Ancak iç Pazar alanýnda giriþilecek büyük çabalar vardýr.
Toplulukta geçerli bankacýlýk mevzuatýyla tamamen uyumlu gibi görünmeyen mali aktivitelerin olduðu kýyý
bankacýlýðý sektörü bakýmýndan bu husus özellikle önem taþýr. Deniz taþýmacýlýðý, telekomünikasyon, adalet ve
içiþleri ise özel endiþe konusu diðer alanlardýr. Þimdiden incelenmiþ bulunan 16 fasýl açýsýndan, Kýbrýs,
müktesebatýn benimsenmesinde büyük sorunlarla karþýlaþmamalýdýr. Genel olarak Kýbrýs Ýdaresi, müktesebatýn
doðru uygulanmasýný saðlamaya hazýr görünmektedir. ”88

AB bu raporla, Rum Kesimi’ne açýkça ayrýcalýk yaptýðýný göstermiþ, “büyük sorunlarla karþýlaþmamalý”
dedikten sonra, uyum için, idarecilerin “niyetini” yeterli görmüþtür. Kýbrýs Rum Kesimi’ndeki kara
para, kaçakçýlýk vs. konularý ise üstü kapalý geçiþtirilmiþtir.

Ancak ayný AB, 1998 yýlýnda “endiþeli” bulduðu deniz taþýmacýlýðý konusunda 2001 yýlý Ýlerleme
Raporu’nda Türkiye’den, “Kýbrýs’ýn ticaretinde kullanýlan gemiler ile Kýbrýs bandýralý gemiler üzerindeki
kýsýtlamalarý kaldýrmasý” talebinde bulunmuþtur.

Kýbrýs örneðinde görüldüðü gibi, “yüksek deðerler üzerine inþa edildiði” belirtilen AB, istediði
zaman uluslararasý antlaþmalar ve hukuku bir yana býrakabilmekte, Türkiye’ye “olmazsa olmaz” diye
dayattýðý kriterlere uyumu, Rum Kesimi için “niyete” býrakabilmektedir. Bu durumda, “AB ile
yapýlan veya yapýlacak olan anlaþmalarýn garantisi nedir?” diye sormamýz gerekmektedir.

GÜMRÜK BÝRLÝÐÝ TBMM’DE GÖRÜÞÜLMELÝ

Türkiye’nin ortaklýk için baþvurduðu 1963 yýlýnýn AET’si, bugün bir ticari ve ekonomik ortaklýk
olmaktan çýkmýþ, hem siyasi, hem de ekonomik bir konfederasyona dönüþmüþtür. Daha önce de
belirtildiði gibi Maastricht Antlaþmasý ile önce AT, daha sonra AB olarak yeni yapýlanmaya
gidilmiþ, Roma Antlaþmasý’nda çok önemli ve kapsamlý deðiþiklikler yapýlmýþtýr. Tüm üye ülkeler de
bu yeni yapýlanmayý, parlamentolarýna götürerek, yeniden karar çýkartmýþlardýr.

Türkiye-AB iliþkisinde, bu anlaþmalardan sadece Ankara Anlaþmasý ile Katma Protokol TBMM’nin
onayýna sunulmuþ, GB Anlaþmasý ile ilgili olarak ise TBMM’ye bilgi verilmekle yetinilmiþtir.
Halbuki kanunlarýmýzda deðiþiklik öngördüðü için GB anlaþmasýnýn, Anayasa’nýn 90. Maddesi
uyarýnca TBMM’den onay almasý gerekiyordu. TBMM’nin görüþmesine gerek duyulmayan GB
kararý, Avrupa Parlamentosu’nda 13 Aralýk 1995 tarihinde ele alýnmýþ, 343 lehte, 149 aleyhte ve 36
çekimser oyla kabul edilmiþtir. Gümrük Birliði kararýna muvafakat gösterdiðini beyan eden AP’nin,
bu anlaþmayý onaylama gerekçeleri ve buna iliþkin tartýþmalar hatýrlanacaðý gibi kitabýn baþlangýç
bölümlerinde detaylý olarak aktarýlmýþtýr.

Önceki bölümlerde ana hatlarý ile belirtilmeye çalýþan tespitler ýþýðýnda, Gümrük Birliði
Anlaþmasý’nýn yeniden gözden geçirilmesi ve TBMM’de görüþülmesi artýk zorunlu hale gelmiþtir.
Bunun ekonomik olduðu kadar hukuki gerekçeleri de vardýr.

I- GB ÝLE TBMM’NÝN YETKÝSÝ AB’YE DEVREDÝLDÝ

Türkiye, Gümrük Birliði’ne girmekle, gümrük vergisi alma ya da yeni bir tarife koyma hakkýný AB
organlarýna devretmiþtir. AB, bizim dýþýmýzda Ortak Gümrük Tarifesi belirlemekte, Türkiye de,
belirlenmiþ bu tarifeden gümrük vergisi almaktadýr. Dolayýsýyla TBMM’nin vergi çýkarma, tahsil
etme hakký ortak gümrük birliði çerçevesinde bizim dýþýmýzda ve ortak olmadýðýmýz bir makama
devredilmiþtir. Bunun Anayasal bir suç olduðu iddia edilmektedir. Ayrýca Gümrük Birliði Anlaþmasý
ile çýkaracaðýmýz kanunlar da AB tarafýndan belirlenmiþ, AB Adalet Divaný, TBMM’nin üzerinde

88
Karma Belge: Aday ülkelerin katýlým yönünde kaydettiði ilerlemeye iliþkin raporlar (1998),
http://www.belgenet.com/arsiv/ab/kb98_03.html

72
kabul edilmiþtir. Böylece Türkiye, ticari politikalarýnýn yaný sýra adeta siyasal yetkilerini de, tam üye
olmadan AB’ye devretmiþtir. Bugün, gerek üçüncü ülkelerle anlaþma, gerek mali yardýmlarýn
yapýlmamasý ve gerekse de anti-damping uygulamalarýna karþý ülkemizin müracaat edeceði bir üst
mercii bulunmamaktadýr. AB Komisyonu’nun veya AB Bakanlar Konseyi’nin kararý nihaidir.
Bakanlar Konseyi, hem yürütme ve hem de yasama organý konumundadýr. Yani ülkemiz tam üye
olmadýðý halde yargýç ve savcýnýn ayný olduðu bir mekanizma karþýsýnda hak arama durumundadýr.
KKTC’ye ticari ambargo kararýnda ya da anti-damping uygulamalarýnda bu durum net olarak
görülmüþtür.

II- ECEVÝT, “GB’YÝ SEVR GÝBÝ” YIRTACAKTI...

Baþbakan Bülent Ecevit, Mart 1995’te DSP Genel Baþkaný sýfatýyla, GB Anlaþmasý metninin gizli
tutulmasýndan yakýnmýþ, Aralýk 1995’te de Gümrük Birliði Anlaþmasý’ný, Sevr Anlaþmasý gibi
yýrtacaklarýný açýklamýþtý. Bu ifadeler basýna, “Ecevit, Erbakan gibi” baþlýðý ile yansýmýþtý.89 Ecevit,
1997’de Ýstanbul-Kadýköy’de yaptýðý bir konuþmada belgenin tek yanlý olduðunu, iktidara
geldiklerinde mutlaka deðiþtireceklerini tekrarlamýþtýr. Baþbakan Ecevit, Eylül 1998’de ise Baþbakan
Yardýmcýsý sýfatýyla, Türkiye-AB iliþkisinin götürülmek istendiði noktayý çok isabetli bir biçimde
özetlemiþtir.

“Bir yandan bizi AB kapýsýnýn dýþýnda tutarken, bir yandan da siyaset empoze etmeye, dayatmaya kalkýþtýlar.
Güneydoðu’daki sorunu þöyle halledeceksin, Kýbrýs’ta böyle yapacaksýn, Ege’de þöyle yapacaksýn...Hiçbirini
dinlemedik ve dinlemeyeceðiz. Bu kriz döneminde Türkiye’nin AB dýþýnda býrakýlsa da dimdik ayakta
kalabileceðini kanýtladýk. Hükümet olarak önümüzdeki ilk hedeflerden biri alelacele imzalanmýþ olan Gümrük
Birliði Anlaþmasý’ný masaya oturtmak ve Gümrük Birliði yoluyla Türkiye’ye yapýlan adaletsizlikleri ortadan
kaldýrmaktýr.”90

Eylül 1998’te Baþbakan Vekili Ecevit’in talimatý ile Gümrük Birliði konusunda çalýþmalar baþlatan
Devlet Bakaný Þükrü Sina Gürel de, bir demecinde, AB’den alacak listemizin dökümünü yaptýktan
sonra, “Türkiye’ye ödenmesi gereken paralar, mali iþbirliðinin bir parçasý. Zaten AB’nin kendi politika
bildirgesinde de (Mali iþbirliði iliþkilerin önemli bir parçasýdýr) deniyor. Borcunu ödemeyen bir tarafla insan
nasýl ileriye dönük planlar, iþbirliði yapar?” þeklinde çok haklý bir soru yöneltmiþ ve “En önemli sorun
ödenmeyen paralar. Bir baþkasý da Türkiye’yi ilgilendiren konularda karar sürecine katýlmamak. Bu
mekanizmanýn mutlaka deðiþmesi gerekmektedir.” demiþtir. Devlet Bakaný Gürel, “Bu iþ iyi gitmiyor.
Türkiye Gümrük Birliði’nin faturasýný kendi ekonomik dinamizmiyle taþýyor. Ama artýk bu iþin olmasý
gerektiði gibi yürümesi gerekiyor. Ýþi hemen Gümrük Birliði’nden çekiliyoruz noktasýna getirmek istemiyoruz.
Yani þu tarihte þunlarý yapmazsanýz, biz de þunlardan vazgeçeriz deme noktasýna gelmek istemiyoruz. O
noktaya gelebilir miyiz? Umarým gelmeyiz. Bu noktaya ne zaman geleceðimizi söylemek zor ama 1-2 yýl gibi
sürelere bile tahammülümüz yok.”sözleriyle tabloyu net olarak ortaya koymuþtur.91 Bakan Gürel’in bu
sözlerinden sonra “1-2 yýl” deðil, tam 3 yýl geçmiþtir ve ekonomimizin geldiði nokta ortadadýr.

Öte yandan 1995 yýlý sonunda o dönem AB Yeþiller Grubu baþkan olan Claduia Roth, “AB içinde hiç
kimse Gümrük Birliðini tam üyelik için bir araç olarak görmedi. Kimse Gümrük Birliði’ni böyle gördüðümüzü
söylemedi. Siz öyle algýladýnýz ya da Türk kamuoyuna böyle pazarlandý.”demiþtir.92

Yine Fransa’nýn Ankara Eski Büyükelçisi Eric Routeau, o dönemde, þu deðerlendirmeyi yapmýþtýr:

“Türkiye büyük tavizler verdiði çok haksýz bir anlaþmaya imza attý. Tansu Çiller oy kaybeden partisine çeyiz
getirmek kaygýsýyla pazarlýk etmeye cesaret edemedi. Bu anlaþma yeniden düzenlenmezse Türkiye’nin
ekonomisi açýsýndan bir felaket olur. Avrupa pazar istiyordu, istediðini fazlasýyla elde etti.”93

89
Yeni Yüzyýl Gazetesi , 21 Aralýk 1995
90
Sabah Gazetesi, 21 Eylül 1998
91
Sabah Gazetesi, 27 Eylül 1998
92
Prof. Dr. Rýdvan Karluk, Gümrük Birliði Dönemecinde Türkiye,Gümrük Birliði Ne Getirdi Ne Götürdü, s.179

73
BÖLÜM VI

ANKARA ANLAÞMASI GEÇERLÝ MÝ?

Türkiye ile AB iliþkisi, Gümrük Birliði baþta olmak üzere o kadar karmaþýk hale gelmiþtir ki, bugün
Ankara Anlaþmasý’nýn yürürlükte olup, olmadýðýnýn sorgulanmasý gerekmektedir. Gerçekten, Ankara
Anlaþmasý’nýn hukuki durumu ile ortak olduðumuz iddia edilen Gümrük Birliði’nin mahiyeti nedir,
anlaþmalar yürürlükte deðil ise fiili durum neye dayanmaktadýr ve bizim durumuzda baþka ülke var
mýdýr?

NEDEN TÜRKÝYE, NEDEN GÜMRÜK BÝRLÝÐÝ?

Gümrük Birliði’nin sadece AB üyesi ülkeler arasýnda bir düzenleme olduðunu, aday ülkelerin ancak
uzun bir hazýrlýk döneminden sonra AB üyeliði ile eþ zamanlý veya AB’ye üye olduktan sonra
Gümrük Birliði kapsamýna alýndýðýný belirtmiþtik. Kitabýn tüm bölümlerinde anlatýlanlarýn ýþýðýnda,
AB’nin Türkiye’yi neden üye veya aday ülkelerden farklý bir þekilde Gümrük Birliði’ne aldýðýnýn
sorulmasý gerekmektedir. Örneklerden de görüldüðü gibi bu özel durumu bir “iltimas” olarak
deðerlendirecek konumda deðiliz. O halde gerçek nedir?

Türkiye gerçekten AB adayý olarak deðerlendirilseydi, en azýndan Gümrük Birliði konusunda diðer
aday ülkelerle ayný muameleyi görmesi gerekirdi. Demek ki, gerçek aday ülke deðildir. Üçüncü ülke
olarak görülseydi, Gümrük Birliði dýþýnda AB’nin üçüncü ülkelerle imzaladýðý 7 ayrý ticari sözleþme
bulunmaktadýr. AB ile ticari ortaklýðýn bunlardan birisi ile düzenlenmesi gerekirdi. Demek ki üçüncü
ülke de deðildir. Kýsacasý Türkiye’nin AB nezdindeki konumu hiçbir ülkeye benzememektedir.
Gerçek olan tek þey, adýna Gümrük Birliði denilse de aslýnda Türkiye’nin hep kaybettiði, tek yanlý,
yeni ve özel bir mekanizmanýn tesis edildiðidir.

AB Komisyonu’nun Gümrük Birliði’nin ne olduðunu anlattýðý 17 sayfalýk, “The Customs Policy of


the European Union- AB’nin Gümrük Birliði Politikasý” baþlýklý rapor da, konumumuz hakkýnda
ciddi ipuçlarý vermektedir. Birincisi bu raporda, Türkiye’nin adý bir kez geçmektedir o da Gümrük
Birliði kapsamýnda olan ülkeler arasýnda sayýlmasýndan ibarettir. Buna karþýlýk gerçek aday ülkelerin
Gümrük Birliði hazýrlýklarý, Phare,Ispa ve Ispard projelerinden bahsedilerek, AB adaylýðýna ve
Gümrük Birliðine nasýl hazýrlandýklarý uzun uzun anlatýlmýþtýr. Bu hazýrlýklar ve dolayýsýyla aday
ülkeler arasýnda Türkiye yoktur. Üstelik bu ülkeler “yeni üye ülkeler” baþlýðý altýnda ele alýnmýþtýr.
Gümrük Birliði’nin henüz baþladýðýnýn ve dinamik bir süreç izlediðinin belirtildiði raporun sonuç
bölümünde þöyle denilmiþtir:

“Gümrük birliði; vergilerinizi toplama, endüstrinizi koruma, istihdamýnýz, saðlýðýnýz ve çevreniz ile ilgili
isteklerinizi üstlenmede hayati önemi olan bir roldür. Gümrük Birliði, sadece ulusal çýkarlarýn korunmasý
deðil, bu arada 380 milyon Avrupa vatandaþýnýn her birinin çýkarýnýn korunmasýdýr.”94

Türkiye, bu tablonun neresindedir? Yine ayný rapordan öðreniyoruz ki, AB’nin üye ülkeler ve
Türkiye dýþýnda Gümrük Birliðini anlaþmasýný imzaladýðý iki ülke daha bulunmaktadýr: San Marino
ve Andora... Bunlar da nereden çýktý demeden önce bu iki ülkeyi tanýtmak istiyoruz.

San Marino, Kuzey Ýtalya'da 25 bin nüfuslu, halký Ýtalyan ve Katolik olan bir cumhuriyettir. Andora
Cumhuriyeti ise, Fransa ile Ýspanya sýnýrýnda, Prenelerde, 35 bin nüfuslu bir devlettir. Katalan etnik
kökenine baðlý, Katalanca konuþan, Katolik bir halký vardýr. San Marino hep baðýmsýz kalmýþken,
93
Milliyet,Entelektüel Bakýþ, 1.07.1996, aktaran Prof. Dr. Rýdvan Karluk,a.g.e.
94
“The Customs Policy of the European Union”,
http://europa.eu.int/comm/dg10/publications/brochures/move/douane/customs/txt_en.html

74
Andora, geçmiþte Fransa Cumhurbaþkaný ile Urgel Psikopasýna (Ýspanya’da) baðlý bir derebeyliktir.
Her iki devletin tek geçim kaynaðý turizmdir. San Marinolular yüksek öðrenimi Ýtalya'da, Andoralýlar
Fransa’da görmektedirler.

Bu ülkelerin, Ýtalya ve Fransa ile özel iliþkilerinden dolayý ve onlara destek amacýyla Gümrük
Birliði’ne alýndýklarý anlaþýlmaktadýr. Zaten AB’nin tüm anlaþmalarý, üye ülkelerin sömürgelerinde de
geçerli kýlýnmýþtýr.

Ýþte baþýndan beri aradýðýmýz “Türkiye’nin yeri” sorusunun cevabý; Toplam 60 bin nüfuslu San
Marino ve Andora’nýn yaný... Ancak buradaki önemli fark 65 milyonluk Türkiye pazarýnýn “destek”
amacýyla Gümrük Birliði’ne alýnmadýðý gerçeðinin ortada duruyor olmasýdýr.

GÜMRÜK BÝRLÝÐÝ ÜYELÝÐÝMÝZ DE MÝ “SANAL”?

Ýlk sayfadan itibaren AB’ye üye olmadan Gümrük Birliði’ne alýnan tek ülkenin Türkiye olduðunu
söyleye geldik. Bu, bizim deðil, tüm resmi, gayrý resmi belgelerdeki görüþtür. Çok sayýda belge
taradýk, karþýlaþtýrmalar yaptýk, birtakým ölçülerden, engellerden ve hedeflerden bahsettik. Ve þu
sonuca vardýk; Türkiye Gümrük Birliði’ne üye deðildir, sadece bu mekanizmanýn tek bir unsuru ile
AB’ye baðlanmýþtýr ancak bu durum “Türkiye Gümrük Birliði’ne dahil edilmiþtir” þeklinde sunulmuþtur.
Kýsacasý, AB adaylýðýmýz gibi, Gümrük Birliði üyeliðimiz de “sanal”dýr. En önemlisi de bu yarým-
yamalak Gümrük Birliði ortaklýðý AB tarafýndan “Türkiye’yi bekletme odasý” olarak
kullanýlmaktadýr. Baþlangýçtan bu yana anlattýklarýmýzý ve uygulamalarý birlikte deðerlendirdiðimizde
önümüze çýkan gerçek tablo budur. Özetleyecek olursak;

Türkiye, 31 Temmuz 1959’da AET’ye katýlmak için müracaatta bulunmuþ ve 12 Eylül 1963’te
Ankara Anlaþmasý imzalanmýþtýr. Bu anlaþmada öngörülen nihai hedef AET’ye üye olmaktýr. Bu
katýlým paketinin içinde ortak gümrük vergileri, mallarýn, hizmetlerin, sermayenin ve iþgücünün
serbest dolaþýmýnýn yanýsýra tarým, ulaþtýrma, rekabet, mevzuat uyumu gibi birçok husus yer almýþtýr.
Anlaþmaya göre, bu yükümlülüklerin üstlenilebileceðinin görülmesi halinde Türkiye’nin topluluða
katýlýmý incelenecektir. O günden bugüne Avrupa Ekonomik Topluluðu(AET), önce Avrupa
Topluluðu(AT), bugün itibariyle de Avrupa Birliði’ne(AB) dönüþmüþtür.

Ankara Anlaþmasý’nýn yürürlüðe girmesinden sonra ilk etap çalýþmalarýnda aðýrlýk Gümrük Birliði’ne
verilmiþ, hazýrlýk, geçiþ ve son dönem þeklinde bir takvim belirlenmiþtir. Hazýrlýk dönemi 1970
yýlýnda sona ermiþ ve bu tarihte imzalanan katma protokol ile geçiþ dönemi baþlamýþtýr. Protokol
kapsamýnda, Ankara Anlaþmasý’nda bulunan Gümrük Birliði ile ilgili yukarýda belirtilen hususlarýn
tümüne detaylý bir þekilde yer verilmiþtir. Kýsacasý Gümrük Birliði’ne geçiþ Türkiye’ye uygulandýðý
gibi sadece ortak gümrük vergileri ve sanayi mallarýndan ibaret deðildir. Tam bir Gümrük Birliði için
anlaþmalarda da öngörüldüðü gibi, mallarýn yanýsýra kiþilerin ve hizmetlerin serbest dolaþýmý ile ortak
tarým politikasýnýn da uygulamaya konulmasý gerekmektedir. Ancak geride kalan bölümlerde detaylý
bir þekilde anlatýldýðý gibi bunlar çeþitli gerekçelerle engellenmiþtir. Bununla yetinilmemiþ, Gümrük
Birliði ortaklýðýnýn gereði olarak anlaþmalarla taahhüd edilen hibe veya kredi þeklindeki mali
yardýmlar ile teknik destekler de verilmemiþtir.

1970’li yýllardan itibaren, misillemelere açýk tercihli tarým ürünleri listesini saymazsak, Gümrük
Birliði sadece sanayi mallarýnýn ticareti þeklinde uygulanmýþ ve bu haliyle 1995 yýlýnda son aþamaya
gelinmiþtir. Büyük bir coþkuyla karþýlanan bu karar 1 Ocak 1996 tarihi itibariyle yürürlüðe girmiþ ve
Türkiye’nin, AB’nin Gümrük Birliði ortaðý olduðu ilan edilmiþtir. Oysa ayný yýllarda, çok önceden
AB’ye üye olan bazý ülkeler, yüklü miktarda yardýmlar da alarak gümrük birliðini tamamlamaya
çalýþýyorlardý. Açýkçasý Gümrük Birliði ehliyeti olmayan ülkeler AB’ye üye olarak kabul edilirken,
Gümrük Birliði’ni gerçekleþtiren Türkiye nedense üyeliðe layýk görülmemiþti. Bunun böyle olacaðýna
da hatýrlanacaðý gibi 1989 yýlýnda karar verilmiþti. Bir yandan baþvurumuzu tam üyeliðe hazýr

75
olmadýðýmýz gerekçesiyle geri çeviren topluluk, öte yandan Türkiye’yi, o dönemde ve 6 yýl
öncesinden topluluðun temeli olan Gümrük Birliði’ne uygun görmüþtü. Bu çeliþki de, “üyelik
ehliyetimiz üzerinde þüphe yaratmamak” þeklinde açýkça ortaya konmuþtu.

Sadece sanayi mallarýna dayanan bu iliþkiye Gümrük Birliði denemeyeceði ortadadýr. Öyleyse
Türkiye, neden buna itiraz etmemiþ ya da kurallarýna sýký sýkýya baðlý AB, böyle bir kararý nasýl
almýþtýr? Çünkü böylesi bir sonuç iki tarafýn da iþine gelmiþtir. Türkiye açýsýndan dönemin
yöneticilerine göre, bu karar Türkiye’nin AB üyeliðinin sigortasý olacaktý. AB ise konuya tümüyle
kendi menfaati açýsýndan bakmýþtýr. Bu tarihe kadar olan dönemde Türkiye, AT ile karþýlýklý olarak
ortak gümrük vergisi, eþ etkili vergi ve miktar kýsýtlamalarýný kaldýrmýþtý. Ancak AB dýþýndaki
ülkelerle ticaretinde serbestti. Ýþte Gümrük Birliði’nin son dönemine gelindiðinin ilan edilmesiyle
birlikte Türkiye’ye, üçüncü ülkelere karþý da ortak gümrük tarife uygulamasý mecburiyeti konmuþtur.
Burada üçüncü ülkelerle anlaþmayý yapan ya da yapacak olan iradenin içinde yer almak önemlidir.
Ancak Türkiye AB üyesi olmadýðý için bu iradede yer alamamýþ, AB ülkelerinin, kendi çýkarlarý
doðrultusunda yaptýðý anlaþmalarý kabul etmek zorunda býrakýlmýþ, böylece de dýþ ticaret rejimimiz
tümüyle AB’nin kontrolüne geçmiþtir.

DÝÐER ADAYLAR GÜMRÜK BÝRLÝÐÝ’NDE MÝ?

AB’nin halen 13 aday ülkesi vardýr. Bunlardan 12’si ile müzakerelere baþlanmýþtýr. Müzakere dýþý
olan ülke, bugünün AB’si ile 1959 yýlýnda iliþki kuran Türkiye’dir. Aday ülkelerden Malta ve Kýbrýs
Rum kesimi bir yana eski Doðu Bloku’na mensup 10 Merkezi ve Doðu Avrupa ülkesinin, AB ile
iliþkisini özellikle Gümrük Birliði çerçevesinde deðerlendirdiðimizde farklýlýk daha net bir biçimde
ortaya çýkmaktadýr.

AB, 1990’dan itibaren Merkezi ve Doðu Avrupa ülkeleri ile Avrupa Anlaþmalarý adý verilen bir
anlaþma imzalamýþtýr. Üstelik bu anlaþmalar bir çok ülke ile üyelik baþvurularýndan önce yapýlmýþtýr.
Avrupa Anlaþmasý, Türkiye ile yapýlan Ankara Anlaþmasý mahiyetindedir. Tek fark, bu yýllarda bizim
baþvuru dönemimizdeki AET’nin önce AT, sonra AB’ye dönüþmesi ile siyasi, sosyal ve güvenlik gibi
yeni ortak hedeflere de yer vermesidir.

Avrupa Anlaþmalarýnda, bizim durumuzun tersine sözkonusu ülkelerin AB üyeliðine topyekün


hazýrlanmasý hedeflenmektedir. Tarým ve sanayinin geliþtirilmesi, altyapý, demokratik ve anayasal
kurumlarýn oluþturulmasý, gümrük birliði kapsamýnda sanayi ve tarým mallarý ticareti, hizmetlerin,
sermayenin ve iþçilerin serbest dolaþýmý ve siyasal diyalog gibi adeta bu ülkeleri yeniden kurmaya
yönelik hedefler ve programlar tespit edilmiþtir. Öyle ki, AB, Merkezi ve Doðu Avrupa ülkelerinden
“ortak aday”, hatta bazý belgelerde “yeni üye” diye bahsetmektedir. Bu ülkeler için mali ve teknik
yardým da öngörülmüþ ve taahhütler hiç aksatýlmamýþtýr.

Merkezi ve Doðu Avrupa ülkeleri için dünyanýn en büyük projeleri haline gelen üç büyük program
hazýrlanmýþtýr. Geliþmekte olan ülkelere yardým adý altýndaki bu programlardan AB adayý olmayan
ülkeler (Arnavutluk, Hýrvatistan, Makedonya gibi) ya da kýsa bir süre içinde AB üyeliðine alýnacaðý
anlaþýlan Güney Kýbrýs Rum kesimi dahi yararlandýrýlmaktadýr. Türkiye’nin ise Gümrük Birliði
kapsamýnda olduðu gerekçesiyle bu projelere katýlmasý uygun görülmemiþtir. Burada AB’nin bir
diðer çeliþkisi daha ortaya çýkmýþtýr. Geri kalmýþ olmalarýna raðmen yakýn bir zamanda üyeliðe
alýnmasýný kararlaþtýrdýðý ülkeleri sözkonusu projelere dahil etmiþ, buna karþýlýk sadece Gümrük
Birliði kapsamýnda tuttuðu, ki herhalde geliþmiþ ülke kategorisinde deðerlendirdiðinden Türkiye’yi
yararlandýrmamýþtýr. Artýk bizzat AB’nin bazý yetkililerince dahi eleþtirilen bu tutum üzerine 2002
yýlýnda Türk iþadamlarýnýn mali yapýlanmaya iliþkin Phare programlarýnýn ihalelerine katýlmasýna izin
(!) verilmiþtir.

76
AB’nin diðer aday ülkeler için hazýrladýðý ve desteklediði programlardan, mali yapýlanma (Phare) için
yýllýk 1.5 milyar, siyasi ve sosyal yapýlanma (Ispa) için yýllýk 1 milyar ile tarým ve kýrsal kalkýnma
(Sapard) için de yýllýk 500 milyon Euro kaynak ayrýlmýþtýr. Bu programlarýn AB tarafýndan sadece
mali deðil, teknik yönden de desteklenmesi kararlaþtýrýlmýþtýr. Ayrýca sözkonusu ülkelerin halký ve
ekonomilerinin bu büyük deðiþikliklerden olumsuz yönde etkilenmemesi için azami dikkat
gösterilmesi benimsenmiþtir. Özetle, AB üyeliðine hazýrlanan bu ülkeler Gümrük Birliði’ne üyelikle
birlikte veya üye olduktan sonra dahil olacaklardýr.

Türkiye’nin Gümrük Birliði iliþkisinin sadece sanayi mallarý ile sýnýrlý kaldýðýný, oysa protokollerin
tarým ürünlerini de kapsadýðýný belirtmiþtik. Tarým ürünlerinde gümrük birliðini tercihli listelerle
yürüten AB, öte yandan Türkiye’nin Ortak Tarým Politikasý’na uyum saðlamasýný istemiþtir. Herhangi
bir mali veya teknik yardým saðlanmaksýzýn çok kýsa zamanda mevzuat ve uygulama deðiþiklikleri
talep edilmiþ, Türk tarýmýnýn bugün yaþadýðý sýkýntýlara yol açýlmýþtýr. Kýsacasý diðer ülkelere
gösterilen özen ve dikkat dahi Türkiye’den esirgenmiþtir.

Türkiye’nin 43 yýllýk, diðer aday ülkelerin ise 10-12 yýllýk süreçte geldiði bu noktadan ve bu
tespitlerden sonra halen en azýndan, “Gümrük Birliði’nde AB ile ortaðýz” veya “AB Türkiye’yi
gerçek anlamda üyeliðe hazýrlýyor” demek mümkün müdür? Benzer bir soruyu yazarlarýmýzdan,
emekli büyükelçi Þükrü Elekdað, Helsinki Zirvesi öncesi sormuþtur. (Ek-2)

Kaldý ki, AB Komisyonu’nun politikalarýnýn anlatýldýðý raporlarda, “Gümrük Birliði” ile ilgili
bölümde, Birlik üyesi ülkelerin yanýsýra aday ülkeler ile diðer ülke ve örgütlerin listesi verilmiþtir.
Aþaðýdaki tabloda da görüleceði gibi Türkiye halen Gümrük Birliði’nde “aday ülke” statüsündedir.

Links to Customs websites

Member States
Candidate Countries
International Organisations
Other European States/ Territories
Other Countries
Other Sites

77
Member States (Üye Ülkeler)
Candidate Countries (Aday Ülkeler)

Austria

Belgium (fr, nl)

Denmark

Finland

France

Germany

Greece

Italy

Ireland

Luxembourg

Netherlands

Portugal

Spain

Sweden

United Kingdom

Bulgaria

Cyprus

Czech Republic

Estonia

Hungary

Latvia

Lithuania

Malta

Poland

Romania

Slovakia

Slovenia

Turkey

Other European States/ Territories (Diðer Avrupa Ülkeleri/Bölgeleri)


Other Countries (Diðer Ülkeler)

Albania
Andorra
Bosnia-Herzegovina
Croatia
Gibraltar
Iceland
Isle of Man
Jersey
FYR of Macedonia
Norway
Russian Federation
Switzerland
Ukraine
Yugoslavia

78
Argentina
Australia
Brazil
Brunei
Canada
Chile
China
Columbia
Costa Rica
Cuba
Dominican Republic
El Salvador
Faeroe Islands
Fiji
Guatemala
Hong Kong
India
Indonesia
Iran
Israel
Jamaica
Japan
Jordan
Korea (South)
Lebanon
Madagascar
Malaysia
Mauritius
Mexico
Morocco
New Zealand
Nicaragua
Nigeria
Panama
Pakistan
Philippines
Singapore
South Africa
Taiwan
Thailand
United States
United Arab Emirates (Dubai)
United Arab Emirates (Sharjah)
Uruguay
Venezuela

International Organisations (Uluslararasý Organizasyonlar)

OECD (Organisation for Economic Co-operation and Development)

IFCBA (The International Federation of Customs Brokers Associations)

WCO (World Customs Organisation)

Other sites
ASYCUDA

(Automated System for Customs Data)

Governments on the WWW

79
GÜMRÜK BÝRLÝÐÝ, ANKARA ANLAÞMASI’NIN SONU MU?

AB ile yapýlan anlaþmalarýn garantisi veya hukuki temeli var mýdýr? Buraya kadar verilen örnekler
böyle bir soruyu sormamýzý yeterince haklý ve gerekli kýlmaktadýr. Ancak AB’nin sürpriz
yaklaþýmlarý bunlarla sýnýrlý kalmayacak gibi görünmektedir. Çünkü, AB’nin hizmet içi raporlarýnda,
Türkiye ile imzaladýðý temel anlaþmalarýn da artýk tartýþmaya açýldýðý ortaya çýkmýþtýr.95

Türkiye, AB ya da o günkü adýyla AET’ye tam üyelik için baþvurmuþ ve bu amaçla Ankara
Anlaþmasý imzalanmýþtýr. AET’nin, AB’ye dönüþmesi ile yapýnýn çok deðiþtiðini anlatmýþtýk. Bu
durumda Ankara Anlaþmasý geçerli midir? Türkiye’ye göre, “Evet”, AB’ye göre “Hayýr”...

Diðer bölümlerde sýkça atýfta bulunduðumuz Avrupa Parlamentosu için hazýrlanan 1998-1999
yýllarýnda Türkiye-AB iliþkisini özetleyen 10 Þubat 2000 tarihli raporun belki de en önemli ve en
tartýþmalý bölümü Ankara Anlaþmasý’nýn geçerliliði ile ilgili bölümdür. Þimdilik resmi bir niteliði
bulunmamakla beraber bu rapor, AP arþivlerinde beklemektedir. Günü geldiðinde
deðerlendirileceðine muhakkak gözüyle bakmamýz gerekmektedir. Özellikle de, eðer üyelik
müzakereleri için takvim almayý baþarýrsak, müzakere sonuçlarý Avrupa Parlamentosu’nun onayýna
sunulacaðýndan, söz konusu rapor daha da önem kazanacaktýr. Raporun bu ilginç bölümünde özetle
þu iddiada bulunulmuþtur:

“Tanýtým not ve dokümanlarýnda AB-Türkiye iliþkisinin Ankara Anlaþmasý’ný temel aldýðý belirtilmektedir ki,
bu tam üyelik için planlanan amaçlarý (Madde 28) kapsamaktadýr. Bu durum, Gümrük Birliði’nin 31 Aralýk
1995’te tamamlanmasý ile birlikteliðin ulaþtýðý son aþamadýr. Dokümanlar, Türkiye’nin baþvuru stratejisinde
diðer adaylardan ayrý tutulduðunu (Lüksemburg Zirvesi) tekrarlamaktadýr. Ve bazý olumlu geliþmelere raðmen
Cardiff Zirvesi bu ayýrýmý düzeltmemiþtir. Türk otoritelerine göre ise Ankara Anlaþmasý devam etmektedir.”

Raporda sözkonusu edilen Ankara Anlaþmasý’nýn 28. Maddesi hatýrlanacaðý gibi, Türkiye’nin
Topluluða tam üye sýfatýyla katýlabilmesi yolunu açýk tutmuþtur ancak, yürürlük süresine iliþkin bir
hüküm yer almamýþtýr. Ýlgili maddede, “Anlaþmanýn iþleyiþi Topluluðu kuran Antlaþmadan doðan
yükümlülüklerin tümünün Türkiye tarafýndan üstlenilebileceðini gösterdiðinde akit taraflar, Türkiye’nin
topluluða katýlma imkanýný inceleyeceklerdir” denilmiþtir. Evet, bu maddede herhangi bir süre ve
kesinlik yoktur ama anlaþmanýn amacý sadece Gümrük Birliði deðil, tam üyeliktir. Oysa AP
raporunda Ankara Anlaþmasý Gümrük Birliði ile sýnýrlý gösterilmek istenmiþtir. Bu arada bir parantez
açýp, anlaþmada geçen “akit taraflar” kavramýna da deðinmek istiyoruz. Türkiye-AB arasýnda 12
Eylül 1963’te imzalanan Ankara Anlaþmasý’nýn eki olan ikinci mali protokol ile bir bildiri kabul
edilmiþ ve bu kavramdan ne anlaþýldýðý þöyle açýklanmýþtýr:

“Akit Taraflar, Ortaklýk Anlaþmasý'nýn, metinde geçen (Akit Taraflar) deyimine, bir yandan Türkiye
Cumhuriyeti, öte yandan, Topluluk ile Üye Devletler veya sadece, ya Üye Devletler ya da Topluluk anlamý
verilmek suretiyle, yorumlanmasý hususunda anlaþmýþlardýr. Bu deyime her defasýnda verilecek anlam,
Anlaþmanýn bunlarý karþýlayan hükümlerinden çýkarýlacaktýr. Bazý hallerde (Akit Taraflar) deyimi, Topluluðu
kuran Antlaþma'nýn geçiþ dönemi süresince Üye Devletler, bu dönemin bitiminden sonra Topluluk anlamýna
gelebilecektir.”

Bu maddeye göre, AB’deki muhatabýmýz konuya göre deðiþmektedir. O zaman, bugünkü tablo
itibariyle muhatabýmýz kimdir, “AB mi, tek tek üye ülkeler mi?” diye sormak gerekmektedir. Kýsacasý
içinden çýkýlmaz ve deðiþken bir mekanizma ile karþý karþýya olduðumuz ortadadýr.

95
‘Turkey and Relations With The European Union’, Briefing No 7, European Parlament, Secretariat Working Party,
Task-Force “Enlargement”, Luxembourg, 10 Þubat 2000,
http://www.europarl.eu.int/enlargement/briefings/pdf/7a1_en.pdf

80
Konunun taraflarý ile ilgili parantezi kapatýp, Ankara Anlaþmasý’nýn Gümrük Birliði’ni mi, tam
üyeliði mi hedeflediði tartýþmalarýna devam edersek, Ankara Anlaþmasý’nýn dayanaðý, AET’yi kuran
Roma Antlaþmasý’dýr. Roma Antlaþmasý’nýn 237’inci Maddesi þöyledir:

“Her Avrupa Devleti, Topluluða üye olmak için baþvuruda bulunabilir. Üye olmak isteyen devlet, baþvurusunu
Konsey’e gönderir. Konsey, Komisyon’un görüþünü ve üye tam sayýsýnýn mutlak çoðunluðuyla karar alacak
olan Avrupa Parlamentosu’nun onayýný aldýktan sonra oybirliðiyle karar verir. Kabul þartlarý ve kabulün iþbu
antlaþmada yapýlmasýný gerektirdiði uyarlamalar üye devletlerle, baþvuran devlet arasýnda yapýlacak bir
anlaþma ile belirlenir. Bu anlaþma, kendi Anayasal kurallarýna göre onaylanmak üzere bütün akit devletlere
sunulur.”

Türkiye de Roma Antlaþmasý’na göre, AET’ye üyelik için baþvurmuþ, bunun sonucunda Ankara
Anlaþmasý imzalanmýþtýr. Ankara Anlaþmasý’nýn tam üyelik dahil hangi alanlarý kapsadýðýný, kitabýn
baþlangýç bölümlerinde detaylý olarak anlatmýþtýk. Roma Antlaþmasý’nýn 239’uncu maddesine
dayanýlarak, Ankara Anlaþmasý’na konulan 30.maddede, “Akit taraflarca Anlaþmaya eklenmesi uygun
bulunan protokoller, Anlaþmanýn ayrýlmaz parçalarýdýr.” denilmiþtir. Buradan hareketle 22 Temmuz 1971
tarihinde imzalanan Türkiye-AET Ortaklýðýnýn Geçiþ Dönemi Katma Protokolü’ne göz attýðýmýzda,
“protokolün niteliði” baþlýðý altýnda þu deðerlendirmenin yapýldýðý görülecektir :

“Katma Protokol’ün ekonomik, sosyal ve siyasi niteliði Ankara Anlaþmasý ile paralellik göstermekte ve
protokol, Ankara Anlaþmasý’nýn ekini oluþturmaktadýr. Ankara Anlaþmasý’nýn 4’üncü, Geçici Protokol’ün
1’inci maddesine dayanýlarak hazýrlanan Katma Protokol (Uygulama Anlaþmasý)dýr. Zira, Ankara
Anlaþmasý’nýn belirlediði genel çerçeve, katma Protokol ile doldurulmuþ ve uygulamaya geçilmiþtir. Katma
Protokol, doktrinde (Geçici Anlaþma- Ýnterim agreement) olarak ifade edilmektedir. Bu çerçeve ile sözkonusu
protokolün tam üyelik öncesi dönemi düzenleyen bir anlaþma olduðu kabul edilmektedir.”

Türkiye ile AET veya AB arasýndaki iliþkiyi düzenleyen bu hukuki temellere raðmen AP raporunda,
Ankara Anlaþmasý’nýn Gümrük Birliði ile sýnýrlý tutulmak istenmesi gerçekten dikkat çekicidir ve
AB’nin Türkiye ile ilgili düþünceleri açýsýndan önemli bir ipucu niteliðindedir. Türkiye’ye tam üyelik
yolunun açýlmamasý için yeni formüllerin arandýðý ortadadýr. AB’nin ileri bir tarihte AET’nin
yapýsýnda çok önemli deðiþiklikler yapýldýðýný, bu yüzden geçmiþteki anlaþmalarýn geçerli olmadýðýný
söyleyebileceði de gözönünde tutulmalý ve buna iliþkin tedbirler þimdiden belirlenmelidir. AB tarafý
en ufak detayýn bile üzerinde dururken, Türkiye ne yazýk ki bugüne kadar en haklý olduðu konulara
dahi ciddiyetle yaklaþmamýþtýr. Ýþte bu yüzden AB ile gerek Gümrük Birliði, gerekse de tam üyelik
iliþkilerimizin her boyutuyla yeniden gözden geçirilmesi gerektiðini ýsrarla vurguluyoruz. Gerçekten
de, AET ile baþlangýçta kurduðumuz iliþkinin amacýna ve bugün gelinen noktadaki konumumuza
baktýðýmýzda, bunun ne kadar zaruri olduðu daha iyi anlaþýlacaktýr. Özellikle de Gümrük Birliði
Anlaþmasýný öngören Türkiye-AB Ortaklýk Konseyi kararýnýn TBMM’den onay almadýðýný dikkate
alýrsak.

Bu bölümü sonuçlandýrmadan önce önemli bir notu daha aktarmak istiyoruz. Kitapla ilgili
çalýþmalarýmýz tamamlanmak üzereyken, AB’den sorumlu Baþbakan Yardýmcýsý Mesut Yýlmaz’dan
gelen bir bilgi, AB’nin, Ankara Anlaþmasý’ný çok önceden sorgulamaya baþladýðýný göstermesi
açýsýndan oldukça dikkat çekicidir. AB ile iliþkilerimiz konusunda 11 Mart 2002’de yönelttiðimiz
yazýlý önergeyi, 26 Mart 2002’de (sayý 7/6195) cevaplandýran Yýlmaz iþçilerin serbest dolaþýmýnýn
engellenmesi konusunda þunlarý söylemiþtir:

“Geçiþ döneminin kurallarýný belirleyen ve 1 Ocak 1973 tarihinde yürürlüðe giren Katma Protokol’de iþçilerin
serbest dolaþýmý kapsamlý olarak ele alýnmýþtýr. Bu protokolde, iþçilerin serbest dolaþýmýna iliþkin en önemli
madde 36’ncý maddedir. Bu maddede, (Türkiye ile Topluluk üyesi devletler arasýnda iþçilerin serbest dolaþýmý
Ortaklýk Anlaþmasý’nýn -Ankara Anlaþmasý- 12’inci maddesinde yer alan ilkelere uygun þekilde Anlaþmanýn
yürürlüðe girmesinden sonra 12’inci yýlýn sonu ile 22’inci yýlýn sonu arasýnda kademeli olarak
gerçekleþtirilecektir. Ortaklýk konseyi bu konuda gerekli usulleri kararlaþtýracaktýr) denilmektedir. Ancak,
konu ile ilgili gerekli usullerin Ortaklýk Konseyi tarafýndan karara baðlanmasý hükmü getirilmiþ olmasýna

81
raðmen 1976-1986 tarihleri arasýnda Ortaklýk Konseyi toplanamamýþtýr. 1986 yýlýnda Topluluk, Ankara
Anlaþmasý’ndan bu yana þartlarýn önemli ölçüde deðiþtiðini belirterek, bazý yeni tekliflerde bulunmuþ ancak,
bu teklifler tarafýmýzdan kabul görmemiþtir.”

Görüldüðü gibi, 1986 yýlýna kadar olan dönemde dahi anlaþmalarda öngörülen hususlarýn bir
bölümünü yerine getirmeyen AB, bu tarihten itibaren ise Ankara Anlaþmasý’ný adeta tanýmadýðýný
ima etmiþtir. Sonraki yýllarda da yükümlülüklerinin tamamýný neredeyse yok saymaya baþlamýþtýr.
Türkiye’nin o tarihte AB’nin bu tutumunu “kabul etmediðini” bildirmekle yetinmesi sonucu
deðiþtirmemiþ, AB, bildiðini yapmaya devam etmiþtir. Oysa anlaþmanýn yeniden gözden geçirilmesi
ve belki de yenilenmesi bugün aleyhimize olan tablonun ortaya çýkmasýný önleyebilirdi. AB’nin
Ankara Anlaþmasý’ný tanýmadýðýna iliþkin tutumu henüz resmileþtirilmemiþ olsa da uygulamada bu
gerçekleþmiþtir. Anlaþmalarda yer alan haklarýmýzýn verilmemesi ve taleplerimizin yýllardýr dikkate
alýnmamasý bunun en somut göstergesidir. Onun içindir ki Türkiye’nin, AB, Ankara Anlaþmasý’ný
tanýmadýðýný resmen deklare etmeden, þimdiden tedbir almasý gerektiðini savunuyoruz.

ANKARA ANLAÞMASININ YERÝNE HELSÝNKÝ BELGESÝ MÝ?

AB’nin bugüne kadar ki uygulamalarý da, Ankara Anlaþmasý’nýn fiilen ve tek yanlý olarak sona
erdirildiði izlenimini vermektedir. Bu anlaþma imzalandýðýnda Türkiye zaten “aday ülke”
statüsündeydi. Ancak bilindiði gibi, 36 yýl sonra 1999’daki Helsinki Zirvesi’nde yeniden “aday ülke”
ilan edilmiþ ve bu büyük bir sevinçle karþýlanmýþtýr.

Bu durumda, AB’nin, Türkiye ile iliþkilerini Helsinki Zirvesi ile birlikte sýfýrlayýp, yeni bir politika ve
yeni bir anlaþma yaptýðýný söylememiz mümkündür. Nitekim adý anlaþma olmasa da Türk Hükümeti,
Helsinki Zirvesi Belgesine imza koymuþtur. Belge, siyasi aðýrlýklýdýr ancak Gümrük Birliði baþta
olmak üzere içerdiði ekonomik düzenlemeler ile kýsmen Ankara Anlaþmasý’na benzemektedir.
Helsinki Belgesi, Türkiye’ye 8 Kasým 2000’de verilen Katýlým Ortaklýðý Belgesi ile
detaylandýrýlmýþtýr ki, bu da Ankara Anlaþmasý’nýn eki olan Katma Protokol’ü hatýrlatmaktadýr.
Ancak 1970 yýlýnýn Katma Protokol’ünün tersine, 2000’deki Katýlým Ortaklýðý Belgesi tek yanlýdýr ve
AB’nin Helsinki Belgesi’ni nasýl yorumladýðýný göstermektedir. Buna karþýlýk Türkiye, AB’ye bir
Ulusal Program vererek, Helsinki Belgesi’nden ne anladýðýný ve neleri yapabileceðini bildirmiþtir.
Ýþte AB ile iliþkilerimizde büyük tartýþmalarýn yaþanmasýnýn sebebi de bu olmuþtur. Ankara
Anlaþmasý ve ekleri karþýlýklý mutabakatla yapýlýrken, yeni düzenlemede karþýlýklý mutabakat yoktur
ve AB, kendisine ait Katýlým Ortaklýðý Belgesi’ndeki talepler için dayatmada bulunmuþtur. Bu da
Ulusal Programýn AB nezdinde bir deðerinin olmadýðý ve adeta göstermelik hazýrlandýðý gibi bir
görüntüye yol açmýþtýr.

Böylesi bir tablonun ortaya çýkmasýnýn bir diðer önemli sebebi ise gerçekten yeni bir anlaþma
niteliðinde olan gerek Helsinki Belgesi’nin, gerekse de Ulusal Program’ýn TBMM’nin onayýna
sunulmamasýdýr. Oysa Ankara Anlaþmasý da, Katma Protokol de TBMM’de onaylanmýþtý. Kaldý ki,
ticari ve ekonomik bir birliktelik niteliðindeki 1963’lerin AET’sinin, sonraki düzenlemelerle hem
siyasi, hem ekonomik bir konfederasyona dönüþerek AB olduðunu, bu yüzden üye ülkelerin dahi bu
yeni yapýlanmayý parlamentolarýna götürerek, yeniden karar çýkarttýklarýný belirtmiþtik.

Özellikle AB’nin, ülkemiz ile ilgili siyasi talepleri dikkate alýndýðýnda bu husus daha da önem
taþýmaktadýr. Çünkü AB ile resmi anlaþmalarýmýzda “siyasi yapýlanmaya” iliþkin bir hüküm
bulunmamaktadýr. Buna raðmen AB ile iliþkimiz neredeyse tümüyle buna odaklanmýþtýr ki, gündeme
gelme þekli ve hukukiliði çok ciddi bir tartýþma konusudur. Önemi sebebiyle, baþlýklar halinde
özetlemek istiyoruz:

82
-Türkiye-AB iliþkisi baþlangýcýndan, 1989 yýlýna kadar “ekonomik temele” oturtulmuþtur. Nihai
amaç, Avrupa Ekonomik Topluluðu’na üyeliktir. Öyle ki, Türkiye’nin 1987 yýlýndaki tam üyelik
baþvurusu üzerine hazýrlanan 1989 tarihli AB Komisyonu raporunun 150 sayfasý ekonomiye
ayrýlmýþtýr. Siyasi deðerlendirmeler sadece 14 sayfa tutmuþtur.

-Siyasi konularýn ilk kez yer aldýðý bu raporda, Türkiye’nin üyeliðine onay verilmezken, Gümrük
Birliði’nin 1995 yýlýnda tamamlanmasý kararlaþtýrýlmýþ, bu arada “siyasi diyalogun” geliþtirilmesi
teklif edilmiþtir.

-1995 yýlýna gelindiðinde, 1989 yýlýnda belirlenen stratejinin gereði olarak Türkiye-AB Karma
Komisyonu’nca Gümrük Birliði’nin tamamlanmasý kararlaþtýrýlmýþ, karar metninde,“siyasi diyalogun
geliþtirilmesi” teklifi de tekrarlanmýþtýr. Bu kararýn ardýndan Türkiye’nin Gümrük Birliði üyeliði
Avrupa Parlamentosu’nda onaylanmýþ ancak ortaya ülkemizi temelden etkileyecek uzun bir siyasi
talep listesi çýkarýlmýþtýr. Parlamento, bu taleplerin yerine getirilmesi þartýyla Gümrük Birliði’ne
alýnmamýzý kabul etmiþtir. Ýþte “Siyasi diyalog” gibi oldukça masum bir kavram ile baþlayan bu
süreç, sonraki yýllarda çok önemli noktalara gelmiþtir. Ve bu kapý sadece teknik bir komisyonun
kararý ile açýlmýþtýr. AB, “siyasi diyaloða” iliþkin teklif ve kararlarýnýn hukuki gereklerini yerine
getirirken, Türkiye’de yetkili mercilerin onayý alýnmamýþ, dolayýsýyla hukuki süreç
tamamlanmamýþtýr.

-Görüldüðü gibi AB ile “siyasi birliktelik” diðer ülkelerdekine benzer þekilde anlaþmalarla deðil,
Gümrük Birliði sürecini tamamlamakla görevli bir komisyonun kararý ile baþlatýlmýþ, böylece ticari
bir ortaklýk üzerinden, tümüyle ülkemizin birlik ve bütünlüðüne yönelik “siyasi taleplerin” yolu
döþenmiþtir.

-Türkiye-AB iliþkileri bu tarihten sonra kademe kademe ekonomik ortaklýktan, siyasi ortaklýða
kaydýrýlmýþ ve nihayet 1999 yýlýnda yeniden aday ilan edildiðimiz Helsinki Zirvesi’nde “siyasi
istekler” liste baþý olmuþtur. Ancak yukarýda da belirttiðimiz gibi bir kýsmý tek yanlý olan bu belgeler
ile Türkiye çok ciddi bir “kýskaca” alýnmýþ ve çok önemli tartýþmalarýn içine sokulmuþtur.
-AB’nin kimi belgelerinde tamamlandýðý, kimisinde tamamlanmadýðý gözüken Gümrük Birliði ise
listenin çok çok gerilerine itilmiþtir. Ya da AB Komisyonu Türkiye Temsilciliði raporundaki
ifadeyle, “Gümrük Birliði yardýmlarý, Türkiye tarafýndan çeþitli vesilelerle talep edilmelerine raðmen, bir
sonuç alýnamamýþtýr ve artýk gündemde deðildir”.

Nereden, nereye?..Veya neye niyet, neye kýsmet?..


Ýþte tüm bu sebeplere, öncelikle “Ankara Anlaþmasý ve ekleri halen yürürlükte midir, AB ile yeni bir
anlaþma yapýlmýþ mýdýr ve gerçekten Gümrük Birliði’nin hangi aþamasýndayýz?” gibi hususlarýn
açýklýða kavuþturulmasý gerekmektedir.

GÜMRÜK BÝRLÝÐÝ’NE GÝRMESEYDÝK NELER OLACAKTI?

Gümrük Birliði’ne nasýl ve hangi þartlarda girdiðimizi gerek AB ve gerekse de ülkemiz


kaynaklarýndan yararlanarak aktarmaya çalýþtýk. Bu ortaklýk için çok istekli olduðumuz ve büyük
tavizler verdiðimiz de görülmektedir. Sonuç ise ortadadýr. Türkiye, hiçbir ortaklýk iliþkisinde
görülmeyecek þekilde tek yanlý olarak adeta AB’ye teslim olmuþ, büyük ekonomik ve siyasi
kayýplara uðramýþtýr.

Bir de þöyle düþünelim; eðer Gümrük Birliði'ne girmeseydik yani 1996’den önceki durum aynen
devam etseydi neler olurdu?

1.Kýbrýs Rum Kesimi’nin AB’ye müracaatýnýn görüþülmesi Gümrük Birliði anlaþmasýný imzalamamýz
sayesinde baþlatýlamaz, böylece Kýbrýs konusu Türkiye’nin aleyhine bir çýkmaza sürüklenmezdi.

83
2. Ticari iliþkiler düzeninden ibaret olan Gümrük Birliði, “siyasi diyaloðun geliþtirilmesi” adý altýnda,
ülkemizin birlik ve bütünlüðü ile menfaatlerine zarar veren bir dizi dayatmanýn fýrsatý yapýlamaz,
iliþkiler bu kadar gerilmezdi.

3. AB'ye ihracatýmýzda sýfýr gümrük ödemeye, ithalatýmýzdan, düþük de olsa vergi almaya devam
ederdik. Bütçe açýðýmýz artmaz, tekstil ve otomotiv baþta olmak üzere birçok sektörümüz darbe
yemezdi.

4. Üçüncü ülkelerle ticaretimizde serbest olacaðýmýzdan menfaatimizi gözeten bir dýþ ticaret rejimi
uygulama imkanýný kaybetmezdik.

5. Gümrük duvarlarýný muhafaza etseydik, yabancý sermaye yatýrýmlarý azalmaz artardý. Çünkü
yabancý sermaye, daha çok gümrük duvarý varken, bunu aþmak için o ülkeye yatýrým yapmaktadýr.

6. AB'nin tercihli ticaret anlaþmasý yaptýðý ülkelere yüzde 15-20 gibi gümrük vergisi ödemek zorunda
kalmaz, dolayýsýyla ihracat yapamaz duruma sürüklenmez, sözkonusu ülkelerin ise Türkiye’ye AB
üzerinden sýfýr gümrükle mal satmalarýna imkan vermek mecburiyetinde olmazdýk.

7. Gümrük vergileri kaldýrýlmayacaðýndan yýllýk 3-4 milyar dolar gümrük vergisinden mahrum
kalmazdýk.

8. Gümrük Birliði’ne dahil edilmeyen ancak özel rejimlerle AB’nin istediði alanlarda müdahalesine
imkan veren “ortak piyasa düzenleri” belirlenemez ve bugün tarým sektörümüzün yaþadýðý büyük
sýkýntýlara yol açýlmazdý.

9. Dünya Ticaret Örgütü’nün geliþmekte olan ülkeler için uyguladýðý özel koruma imkanlarýndan
Gümrük Birliði üyesi olduðumuz için mahrum býrakýlmazdýk.

10. Gümrük Birliði anlaþmasýnýn yapýlmasýný biz deðil AB talep etseydi, tüm unsurlarý ile karþýlýklý
hak ve menfaatleri gözeten bir anlaþma yapýlýr, böylece Türkiye sanal üye durumuna düþmezdi.

11. AB, Gümrük Birliði’ndeki tüm haksýzlýklarýna ses çýkarmamamýzdan cesaret alýp, AB üyeliði
konusunda Türkiye’yi “bekletme odasýnda” tutamaz, 1963’ten bu yana sürüncemede býraktýðý bu
iliþki için olumlu veya olumsuz nihai bir karara varýrdý.

12. Sonuçta da Türkiye bugün içine sürüklendiði ekonomik sýkýntýlara düþmez, 1995’ten sonra
yoðunlaþan siyasi dayatmalara maruz kalmazdý.

Görüldüðü gibi Gümrük Birliði anlaþmasýnýn yapmamak, AB ile iliþkilerimiz açýsýndan tahminlerin
çok üstünde lehimize sonuçlar doðuracaktý. Kýbrýs baþta olmak üzere pek çok konuda taviz vererek,
ýsrarýmýzla baþardýðýmýzý iddia ettiðimiz Gümrük Birliði Anlaþmasý’nýn Türkiye’ye pahalýya
malolduðu ortadadýr.

84
BÖLÜM VII
SONUÇ

ÇARESÝZ DEÐÝLÝZ.. YAPACAKLARIMIZ, YAPMAMIZ GEREKENLER VAR...

Gümrük Birliði adý altýnda Türkiye’nin içine girdiði “kýskaç” ortadadýr. Hükümetler ve TBMM bu
konuyu bir an önce gündemine almalý, ülkemizin hak ve menfaatleri için gereði yapýlmalýdýr. Bugün
içinde bulunduðumuz derin ekonomik sýkýntýlardan çýkýþýn baþta gelen yolu, uluslararasý yardým
kuruluþlarýndan taviz üstüne taviz verilerek temin edilen “borçlar” deðil, Gümrük Birliði ile AB’ye
devredilen haklarýmýzýn geri alýnmasýdýr.

AET veya AB’yi kuran Roma Antlaþmasý’nýn “Ýlkeler” baþlýðý altýndaki 6’ýncý maddesinde aynen
þöyle denilmektedir:

“Üye devletler, Topluluk kurumlarý ile yakýn iþbirliði içinde iþbu antlaþmanýn hedeflerine ulaþmak için
gerektiði ölçüde kendi ekonomik politikalarýný koordine ederler. Topluluk kurumlarý, üye devletlerin iç ve dýþ
mali istikrarýný tehlikeye düþürmemeye özen gösterirler.”

Evet, üye devletler kendi hedefleri doðrultusunda yürürken, üye devletlerin deðil ama aday ülkelerin -
en azýndan Türkiye’nin- iç ve dýþ mali istikrarýný tehlikeye düþürmüþtür.

Gümrük Birliði tablosu da, bugün Ýkinci Dünya Savaþý döneminden daha aðýr bir kriz içinde olan
Türk ekonomisinin durumu da ortadadýr. AB ile iliþkilerimize, sadece Kopenhag Kriterleri’nin bir alt
baþlýðý olan, üstelik de sýra Türkiye’ye gelince deðiþtirilen demokratikleþme ve insan haklarý ölçüleri
ile bakanlarýn, ekonomimizin içinde bulunduðu durumun en önemli sebeplerinden birisinin Gümrük
Birliði olup, olmadýðý konusunda da objektif bir deðerlendirme yapma zamanlarý gelmiþ, hatta
geçmektedir. Çünkü AB’nin, bütün açýklýðý ile ortaya koymaya çalýþtýðýmýz Gümrük Birliði’ndeki
tutumu, iliþkimizin bundan sonraki seyri açýsýndan çok önemli bir örnektir ve bu örneðin kesinlikle
göz ardý edilmemesi gerekmektedir.

Gümrük Birliði, maalesef bugüne kadar olan uygulamalarý ve mevcut haliyle 1536’da baþlayan ve
ancak Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin kurulmasý sayesinde yakamýzý kurtarabildiðimiz meþhur
kapitülasyonlar ile 1838-1849 yýllarýnda Osmanlý Devleti’nin Belçika, Ýngiltere ve Rusya ile
imzaladýðý ticari ve siyasi antlaþmalarý (Balta Limaný Antlaþmasýný) hatýrlatmaktadýr. Bu
antlaþmalarla, Osmanlý Devleti’nin iktisadi ve ticari geliþmesi engellenmiþ, buna karþýlýk diðer
devletlerin menfaatleri korunmuþ, topraklarýmýz ise açýk pazar haline getirilmiþtir. Tarihimizdeki bu
iki anlaþma ile koca Osmanlý Devleti’nin ekonomisinin nasýl çökertildiðini bugün bile, acýsýný
duyarak biliyoruz. Bütün bu acý tecrübelere raðmen bugün yeniden karar mekanizmalarýnýn karþý
tarafa ait olduðu ve aleyhimize iþleyen Gümrük Birliði gibi önce ticari, sonra da siyasi bir niteliðe
dönüþen bu anlaþmayý mevcut haliyle nasýl ve neden sürdürdüðümüzün bugüne kadar yeterince
sýkýntý çekmiþ ve aldatýlmýþ halkýmýza dürüstçe açýklanmasý gerekmektedir. Çünkü Gümrük
Birliði’nde maruz kaldýðýmýz haksýz uygulamalara ilave olarak son dönemde yaþadýklarýmýz da,
yýrtýp-attýðýmýz Sevr’in, önümüze bir anlamda “Ekonomik ve Siyasi Sevr” olarak konulmak
istendiðini göstermektedir. Yaptýðýmýz incelemeler sonucunda vardýðýmýz sonuç; Gümrük Birliði’nin
6 yýllýk uygulamasýnýn, kesinlikle Türkiye’nin aleyhine olduðudur. Türkiye bu iliþkiyi, bugüne kadar
devletler arasýnda pek de geçerli olmayan tek taraflý güven ve iyi niyete dayalý yürütmüþse de bunun
böyle devam edemeyeceði açýktýr. Yapýlacak tek þey Gümrük Birliði’nden çýkýp, AB üyesi ülkeler ile
serbest ticaret anlaþmalarý imzalanmasýdýr.

Ancak, geçmiþte Gümrük Birliði’ne açýk bir þekilde karþý çýkmalarýna raðmen bugün 57. Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti’nin yönetiminde olanlarýn, gerçek görüþlerini inkar niteliðinde de olsa AB ile

85
iliþkileri bozmamak için gösterdikleri azami gayret bilinmektedir. Bu sebeple, en azýndan Türkiye’nin
daha fazla zarara uðramamasý ve istismar edilmemesi için çok iyi bir hazýrlýk yapýldýktan sonra AB
ile yeniden pazarlýða oturulmasý kaçýnýlmaz hale gelmiþtir.

Bunu yapmaya imkanýmýz da, hakkýmýz da vardýr. Ve ilk etapta derhal þu tedbirler alýnmalýdýr:

1- AB, Gümrük Birliði þartlarýný tek taraflý olarak deðiþtirebilmekte ve Türkiye’ye


adeta teblið etmektedir. Bu durumda gerçek bir anlaþmadan bahsedilemez. Çünkü
anlaþma karþýlýklý yapýlan bir iþlemdir. Þartlardaki deðiþiklikler de ortaklarýn iradesi
ile yapýlmalýdýr. Türkiye lehine olabilecek geliþmeler tek taraflý olarak sýk sýk
deðiþtirildiðinden Gümrük Birliði bir aldatmacadan ibaret hale gelmiþ adeta “sanal”
bir anlaþmaya dönüþmüþtür. Gümrük Birliði’nin gerçek bir anlaþma haline
getirilmesi için yeniden görüþmeler yapýlmalýdýr. Çünkü bu tek yanlý tutuma karþýlýk
Türkiye’nin bugüne kadar herhangi bir ciddi tepki vermemesi, AB’yi daha da
cesaretlendirmiþ, adaylýk veya üyelik iliþkilerimizde de ayný keyfi tutum
sürdürülmüþtür. Konu, AB ile görüþülerek, kesin bir çözüme kavuþturulmalýdýr.
2- Tam üyelik gibi, mali yardýmlarda da Türkiye genellikle Yunan engeli veya vetosu
ile karþýlaþmaktadýr. Halbuki biz GB anlaþmasýný 15 AB üyesi veya onlar adýna AB
organlarý ile yaptýk. Dolayýsýyla bu Antlaþma 15 AB üyesi ülkeyi de baðlamaktadýr.
Türkiye-AT Ortaklýk Konseyi’nin 6 Mart 1995 tarihli toplantýsýnda 1/95 sayýlý
Gümrük Birliði Kararý’nýn yanýsýra Türk ekonomisinin Gümrük Birliði’ne baðlý
olarak geçireceði deðiþiklikler esnasýnda ihtiyaç duyacaðý mali yardým ve iþbirliðinin
çerçevesini belirleyen “Topluluk Deklarasyonu” da yayýnlanmýþtýr. Bu anlaþmalar
ortadayken ve Türkiye’ye yapýlacak yardýmlar yazýlý taahhüde baðlanmýþken,
hakkýmýz olan yardýmlarý Yunanistan’ýn veto hakký ve yetkisi yoktur. Anlaþma
yapýlýrken “veto”yu kullanmayanlarýn onaylanan bir anlaþmanýn her aþamasýnda veto
gerekçesine sýðýnmalarý mümkün olmadýðý gibi iyi niyetle de baðdaþmamaktadýr.
AB’nin bu gerekçeleri bir yana býrakýp, yükümlülüklerini yerine getirmesini
saðlayacak tedbirleri almalýyýz.
3- Mali Ýþbirliði, AB’nin ülkemize karþý uluslararasý anlaþmalardan doðan ve yerine
getirmesi gereken bir vecibedir. Bunun yerine getirilmesini engelleyen üye
devletlerin durumunun Avrupa Topluluðu’nu kuran Roma Antlaþmasý’nýn 5. ve 6.
Maddeleri ile AT-Türkiye arasýnda imzalanan Ankara Antlaþmasý’nýn 7. Maddesi’ne
göre ele alýnmasý gerekmektedir. Sözkonusu maddelerde, “Üye devletler, bu
antlaþmadan kaynaklanan veya Topluluk kurumlarýnýn kararlarýndan doðan yükümlülüklerin
yerine getirilmesini saðlamak üzere gerekli bütün genel veya özel tedbirleri alýrlar ve
topluluðun görevini yerine getirmesini kolaylaþtýrýrlar. Üye devletler, iþbu antlaþmanýn
hedeflerinin gerçekleþtirilmesini tehlikeye sokabilecek her türlü tedbirden sakýnýrlar.”
denilmektedir. Her ne kadar AB nezdinde konu kapanmýþ görünüyorsa da, Türkiye
uluslararasý antlaþmalardan doðan bu hakkýnýn gasbýnýn engellenmesi için AB’yi
derhal göreve çaðýrmalýdýr.
4- Katma Protokol uyarýnca 1986 yýlýnda serbest dolaþým hakkýna kavuþmasý gereken
Türk iþgücüne bu hak tanýnmamýþtýr. Yine anlaþmalar gereði tam üyelik yolu açýk
olan Türkiye’nin 1987’de önü kesilmiþtir. Bu da “mütekabiliyet teamülü” gereði
Türkiye’ye, AB’ye karþý bazý yükümlülükleri yerine getirmeme hakkýný
kazandýrmaktadýr. Bunlarýn da gereði yapýlmalýdýr.
5- AB’nin üçüncü ülkelerle yaptýðý tercihli anlaþmalardan “müzakere”yolu ile deðil
otomatik olarak yararlanmamýz saðlanmalýdýr. Bu haksýz uygulama Avrupa
Komisyonu’nu dahi rahatsýz etmiþ, sorunu çözmek için üçüncü ülkeler ile müzakere
metinlerine Türkiye’nin mutabýk kalýnýn ticari serbestleþmeden otomatik olarak
yararlanmasýný öngören bir hüküm konulmasýný önermiþtir. Türkiye bu önerinin
gereðinin yerine getirilmesini sýký bir þekilde takip etmeli ve sonuçlandýrmalýdýr.

86
Üçüncü ülkelerle iliþkilerde Türkiye’yi tek taraflý karar ve uygulamalara mecbur
býrakan AB, tarihsel ve kültürel baðlarýmýz olan Balkanlar, Karadeniz Bölgesi,
Kafkasya ve Orta Asya’daki devletlerle tercihli ticaret anlaþmalar yapmamýza imkan
saðlayacak düzenlemelere gitmesi için ikna edilmelidir.
6- AB üzerinden ülkemiz pazarýný istila eden Uzakdoðu ülkeleri ihracatýnýn ve haksýz
rekabetinin önlenmesi için AB ortak gümrük vergi oranlarý, Dünya Ticaret
Örgütü’nün kabul ettiði azami oranlara çekilmeli ve üçüncü ülkelerin Türkiye
mallarýna uyguladýklarý gümrük seviyesine getirilmesi için görüþmelere
baþlanmalýdýr.
7- AB ekonomik bütünleþmesini, dört temel üretim faktörünün serbest dolaþýmý ilkesi
üzerine inþa etmiþtir. Bunlar; mallarýn, kiþilerin, hizmetlerin ve sermayenin serbest
dolaþýmýdýr. Taraflar arasýnda sanayi mallarýnýn serbest dolaþýmýnýn saðlanmýþ
olmasýna karþý, Türkiye’nin AB üyesi olmamasý gerekçesiyle askýda tutulan kiþilerin
ve hizmetlerin serbest dolaþýmý haklarý üreticileri dezavantajlý bir durumda
býrakmaktadýr. Rakip firmalarýn tüm çalýþanlarý Türkiye’ye giriþte herhangi bir
sorunla karþýlaþmazken, Türk iþ adamlarý vize uygulamasý sebebiyle dezavantajlý bir
durumda kalmaktadýrlar. En azýndan ilk etapta iþ adamlarý ve üreticilerimize vize
uygulamasýnýn kaldýrýlmasý saðlanmalýdýr.
8- Tam üyelik süreci çerçevesinde AB’nin Merkezi ve Doðu Avrupa Ülkeleri’ne
yönelik uyguladýðý kurumsal ve yapýsal yardým programlarý, esnaf-sanatkar, KOBÝ
ve meslek kuruluþlarýný da içerecek þekilde en kýsa zamanda ve ayný þartlarda
Türkiye için de geçerli kýlýnmalýdýr.
9- 6 Mart 1995 tarihli Ortaklýk Konseyi kararýnýn 60. Maddesi’ne göre, “Dýþ mali
istikrarýmýzý tehlikeye düþürecek ciddi arýzalar ortaya çýkar ya da Türkiye’nin bir
bölgesinde ekonomik durum bozulursa, zarar gören sektör veya bölge Gümrük
Birliði uygulamalarý dýþýnda býrakýlabilmektedir.” Türkiye bu hakkýný tartýþmasýz
kullanmalýdýr.
10- Ekonomik bir birlik olan AET’nin yapýsý bugün çok deðiþmiþ, siyasi bir birlik haline
gelmiþtir. Nitekim AB’nin yeni yapýsýný belirleyen Maastricht Antlaþmasýnýn ana
baþlýklarýndan birisi “AET’yi kuran anlaþmayý deðiþtiren hükümler” þeklindedir.
1964’te yürürlüðe giren Ankara Anlaþmasý ile “ortak üye” statüsündeydik. Bugün
ise 12+1 konumundayýz. Geçen 40 yýllýk süre zarfýnda adeta yeni bir anlaþma ortaya
çýkmýþ, statümüz tek taraflý ve yaptýðýmýz anlaþmalara aykýrý þekilde geriye
götürülmüþtür. Bu nedenle AB ile özellikle de ekonomik iliþkilerimizin yeniden
gözden geçirilmesi gerekmektedir.
11- Maruz kaldýðýmýz ekonomik ve siyasi haksýzlýklar yerli ve yabancý kamuoyu önünde
tüm açýklýðý ile ve ýsrarla dile getirilmeli, bunlarýn giderilmesi için gerekli tüm
hukuki yollara baþvurulmalýdýr.
12- Gümrük Birliði baþta olmak üzere, AB ile iliþkilerimiz tüm boyutlarý ile halkýmýza
anlatýlmalýdýr. Bugün Ulusal Program hazýrlanýyor ama ulusun haberi olmuyor. Oysa
AB üyesi birçok ülke her adýmda, alýnan her kararý halkýna götürmekte ve gerekirse
referandum yapmaktadýr. Bu referandumlar sonucunda AB’ye ters kararlar
çýkabilmektedir. Türk milletinin hayatýný doðrudan etkileyen bu konularda bugüne
kadar alýnan kararlar ve verilen taahhütler hakkýnda tam anlamýyla bilgilendirilmesi
saðlanmalý, bundan sonra atýlacak her adým halkýmýzýn bilgisi dahilinde olmalýdýr.

Sonuç olarak diyoruz ki;


Türkiye’nin AB ile iliþkisini saðlayan 1963 tarihli Ankara Anlaþmasý ve 1970 tarihli Katma
Protokol’ünde öngörülen hedef, “diðer ülkeler statüsünde” Avrupa Ailesi’ne katýlmamýzdýr. Gümrük
Birliði ise bu topluluðun bir parçasýdýr ve üyelikle birlikte tamamlanmasý gereken bir süreçtir. Ancak
Gümrük Birliði, ilk adaylýk müracaatýmýzýn reddedildiði 1989 yýlýndan sonra yeni baþtan formüle
edilerek, “siyasi bir araç” haline getirilmiþ, bu arada da AB’ye giriþimizin “en büyük adýmý” olarak

87
sunulmuþtur. Gerçekte ise, dýþ ticaretimizin kontrol altýna alýnmasýný saðlarken, öte yandan tümüyle
birtakým siyasi talepler için kullanýlmaya baþlanmýþtýr. Geçen 43 yýllýk sürede, Türkiye AB’ye üye
olamadýðý gibi Gümrük Birliði’ne de gerçek anlamda dahil edilmemiþ ve bu iliþki “Sanayi mallarýna
yönelik birleþmeden” öteye götürülmemiþtir. Bugün gelinen noktada, ekonomimiz ciddi darbeler
almýþ, bundan da önemlisi Türkiye’nin birlik ve bütünlüðüne yönelik tartýþmalar adým adým gündeme
taþýnarak, ülkede ciddi anlamda huzursuzluk ve kamplaþma yaratýlmýþtýr.

Öncelikle Türkiye, bundan sonrasý için Gümrük Birliði’nin, haklarýný gözetecek þekilde
düzenlenmesini istemeli ve AB’ye giriþ konusunda da yeni baþtan saðlýklý ve gerçekçi bir
deðerlendirme yapmalýdýr. Aradýðýmýz karþýlýklý saygý, iyi niyet ve güvene dayanan, menfaatleri
gözeten, geliþmeleri dinamik bir þekilde takip eden onurlu bir anlaþmadýr. Unutulmamalýdýr ki,
ortaklýðýn temeli, dayanýþma ve sorumluluðu paylaþmadýr. Taraflardan birisinin hep kaybettiði
anlaþmalar, dostluðu, iþbirliðini ve karþýlýklý menfaati deðil, taraflar arasýnda husumeti besler. Böyle
bir uygulama belli bir zaman dilimi sonunda þiddetli bir tepki olarak hep tek taraflý kazanmayý
düþünene geri döner. Kör dövüþü gibi sürüp giden bu didiþmenin, taraflarýn, özellikle de iþin farkýna
varmakta olan Türk milletinin vaziyet almasýyla, düþman kamplar yaratacaðý açýktýr. AB’nin de
sürüklenmekte olduðumuz bu vahim durumu görerek, gerçek istek ve niyetlerini ortaya koymasý
zamaný gelmiþtir. Özellikle de üniter devlet yapýmýz, bütünlüðümüz ve milli kimliðimize yönelik
çabalarýn, bu deðerlerin etrafýnda daha da kenetlenmemizi saðladýðýnýn þimdiye kadar görülmüþ
olmasý gerekirdi. Bunu halen anlamayanlar, bir gün yanýldýklarýný göreceklerdir ancak o zaman da
bugün sahip olunan iþbirliði imkanlarýnýn çoðunu kaybettiklerini fark edeceklerdir. Kýsacasý iþin
sonunda evdeki bulgurdan olma riski vardýr. Herhalde istenen; bu deðildir.

Bu ikazý yapmamýz gerekmektedir. Zira;

Hatýrlanacaðý gibi Türkiye, tam üyelik baþvurusunu 14 Nisan 1987 tarihinde yapmýþ, Topluluk, buna
18 Aralýk 1989’da cevap vermiþti. AT Komisyonu tarafýndan hazýrlanan “GÖRÜÞ”te, “Türkiye,
Topluluða katýlmaya ehil bir ülkedir, ancak ekonomik, siyasi ve sosyal nedenlerle Topluluk ve Türkiye bu
katýlýma hazýr deðillerdir. Zira Türkiye büyük bir ülkedir – herhangi bir topluluk üyesi devletten daha büyük
bir coðrafi alaný vardýr ve ileride daha büyük bir nüfusa sahip olacaktýr (1988’de 53 milyon, 2000 yýlýnda
tahmin edilen nüfus 68 milyon).” denilmiþ, stratejik önemine iþaret edilmiþ, “Bir komþusuyla
problemlerinden” de bahsedilmiþti.96

AB Komisyonu’nun 1989 yýlýndaki bu görüþü tam 13 yýl sonra tekrarlanmýþtýr. Ýngiltere


Parlamentosu’nun Dýþiþleri Komitesi’nce, 30 Nisan 2002 tarihinde yayýnlanan “Türkiye-AB Ýliþkileri”
konulu rapor, 1989 yýlýndaki görüþü ana çerçeve ayný kalmak üzere detaylandýrarak, büyük bir
açýklýkla “AB’nin gerçek mazeretlerini” ortaya koymuþtur. Raporda þöyle denilmiþtir:

“Türkiye’nin büyüklüðü ve nüfusu ve çok sayýda ülke ile sýnýrýnýn bulunmasý, AB’ye haklý bir tereddüt ve
kaygý vermektedir. Türkiye’nin üyeliði için hesaba katmamýz gereken muhtemel bariyerler; kültürel ve dini
farklýlýklar, coðrafik pozisyonu, büyüklüðü ve nüfusu ile geleneksel düþmanlýklarý endiþe vermektedir.”

Ýngiltere Parlamentosu Dýþiþleri Komitesi’nin söz konusu raporunda, “Coðrafik pozisyon, yüzölçümü
ve nüfusu” bölümünde de þu deðerlendirme yapýlmýþtýr:

“Türkiye’nin fiziksel olarak Bush’un þeytan ekseni diye nitelendirdiði Ýran ve Irak, bu arada uzun süre terörist
ülke olarak kabul edilen Suriye ve bir diðer istikrarsýz bölge Kafkaslarla sýnýrý vardýr. Tahminler, Türkiye’nin
AB üyeliðinin sadece Türkiye’nin konumunu deðil tüm bölgenin genelini etkileyeceðidir. Üye ülkeler, AB’nin
sýnýrlarýnýn bu kadar problemli ülke ile paylaþýlmasý fikrinden hoþlanmamaktadýrlar. OECD’ye göre,
Türkiye’nin nüfusu 2000 yýlýnda 66 milyondu (AB nüfusunun yüzde 18’i) ve projeksiyonlara göre, 2020’de 83

96
Türkiye'nin Topluluða Katýlým Talebiyle Ýlgili Olarak Komisyon Tarafýndan Verilen Görüþ (20 Aralýk 1989),
http://www.mfa.gov.tr/turkce/grupa/ab/abab/gorus.htm

88
milyon olacaktýr. Bu rakam AB üyesi veya adayý ülkelerin çoðundan fazladýr.”

Ayný raporda, “Geleneksel düþmanlýk” baþlýðý altýnda ise Yunanistan’la sorunlar anlatýlmýþ ve
Türkiye tüm kriterleri yerine getirse bile devletler veya Parlamento’daki bir ülkenin Türkiye’nin
üyeliðe kabulüne karþý çýkabileceði kýsacasý Türkiye’nin kabul edilemeyebileceði belirtilmiþtir.
Ýngiltere Dýþiþleri Komitesi, Kopenhag kriterlerinin yerine getirilmesi halinde üye ülkelerin özel
sorunlarýnýn, Türkiye’nin önünü týkayýcý sonuç vermemesi tavsiyesinde bulunmuþtur. AB’nin
Türkiye’ye bakýþ açýsýný, mazeretlerini ve farklý uygulamalarýný yazarlarýmýzdan, emekli Büyükelçi
Þükrü Elekdað da 17 Mart 1997 tarihli bir yazýsýnda çarpýcý bir þekilde dile getirmiþti. (Ek-1)

Görüldüðü gibi, 1989 ile 2002 yýllarýnda dile getirilen bu görüþlerde tek yeni ve farklý unsur
Kopenhag kriterleridir. Çünkü Türkiye’nin üyelik baþvurusunun geri çevrildiði 1989 yýlýnda henüz
Kopenhag kriterleri yoktur. Bilindiði gibi bu kriterler 1993 yýlýnda belirlenmiþtir. AB’nin daha birçok
raporunda yer alan ve üye ülkelerce de paylaþýlan bu endiþelerine toptan cevap vermek
gerekmektedir. Büyüklüðümüz problem ediliyor, o zaman “Küçülmenin yolu nedir? Madem AB'ye
üye olacaðýz ancak bizi almak isteyenler böyle bir engele takýlýyorlar, çare olarak bölünmek mi
gerekiyor?" diye sormalýyýz. Bölünür isek komþularýmýz da azalmýþ mý olacaktýr?.. AB’nin kaygý
duyduðu bu sorunlarýn çözümü, insan haklarý adý altýnda, din, dil ve ýrk esasýna dayalý yeni azýnlýklar
yaratarak, bunlara kültürel, arkasýndan siyasi kimlikler kazandýrmak suretiyle saðlanacak bir bölünme
midir? Böylesine kirli bir amacý açýkça söyleyemedikleri için mi teröristbaþýnýn kurtarýlmasýndan
baþlayarak, bir yýðýn konuda hakarete varan dayatmalar ve sürtüþmeler yaþanmaktadýr? Türkiye’nin
böylesine densizliklere, bir takým muhiplerin de tüm gayretlerine raðmen kesinlikle razý olmayacaðý
ortadadýr. Son dönemde yoðunlaþan “Kemalizm’in sorgulanmasý” adý altýndaki çabalarýn gerçek
hedefi, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluþ esaslarýdýr. Bu çabalarýn tesadüf olmadýðý ve neyi kapsadýðý,
Ýngiliz Parlamentosu için hazýrlanan raporda da gözler önüne serilmiþtir. Raporda, Türkiye’nin,
“Kemalist ideolojiye göre, güçlü milliyetçi kimliði ve laik yapýsýyla üniter bir devlet” þeklinde tarif edilmesi
ve “Kesin görünüþ; Kemalist geleneðin AB üyeliði için uygun bulunmadýðý ve onlarýn da bunu kurban etmeye
hazýr olmadýðýdýr.” denmesi bu hesaplarýn açýk bir göstergesi deðil midir?..

Burada son sözü, Türkiye-AB iliþkilerindeki dengesizliðe isyan eden çaðýmýzýn ünlü medeniyet
tarihçisi Bernard Lewis’ye býrakýyoruz:

“Avrupa Türkiye’ye karþý çifte standart uyguluyor. Hatta ÇOKLU standart uyguluyor. Avrupa’nýn
ikiyüzlülüðünü daha yüksek sesle dile getirin.”97

97
Bernard Lewis, Ýstanbul'daki "Medeniyetler Buluþmasý" sýrasýndaki söyleþiden aktaran: Emre Kongar, Cumhuriyet
Hafta, 15 Þubat 2002, s. 15

89

You might also like