You are on page 1of 2

OSMAN ÇAKMAKÇI

Burjuva yaşamına 'sızmak'


Octave Mirbeau'nun 1900 yılında
yayımlanan ve 'bir yeraltı klasiği'
olarak tanımlanan 'Oda Hizmetçisinin
Günlüğü' Türkçede. Ama kitap, bu
anarşist yazardan beklenen sertlik ve
keskinlikte değil

Ne yalan söyleyeyim, Mirbeau'nun Ayrıntı


Yayınları 'Yeraltı Edebiyatı Dizisi'nden çıkan Oda
Hizmetçisinin Günlüğü adlı romanı beni hayal Octave Mirbeau'nun 'Oda
kırıklığına uğrattı. Halbuki ben, bu kitabı ne büyük Hizmetçisinin Günlüğü', Luis
beklentilerle, ne büyük bir merak ve hararetle alıp Buniel tarafından filme de
okumaya başlamıştım. Zira bir oda hizmetçisinin uyarlanmıştı.
gözünden yazılmış bu kitaptan aristokrasinin
kalıntılarını barındıran, aristokrasiye özenen burjuvazinin yaşam biçimine yönelik
şiddetli, sert eleştiriler yöneltmesini bekliyordum. Ama ne yazık ki roman, yeterince
sert bir eleştirellikten uzak.
Daha nahif ve 19. yüzyıl roman tarzının pitoresk niteliklerine sahip.

İşlediği konunun yanında, gözlemler ve bu gözlemlerin dile getirilmesinde


kullanılan üslup oldukça yumuşak kalıyor. Tamam, yine de Octave Mirbeau gibi insan
ruhunun tekinsiz ve esrarengiz derinliklerinde elini kolunu sallaya sallaya rahatça
dolaşan bir yazarın üslubundan çarpıcı işaretler taşıyor ama ben yine de kitabın daha
canhıraş ve irkiltici bir eleştirellikle yazılmış olmasını umuyordum. Neyse, elimizde
olanla yetineceğiz artık.

Octave Mirbeau'nun daha önce İngilizceden The Torture Garden (İşkence


Bahçesi) adlı kitabını okumuştum. O kitapta kadın ve erkek cinselliğinin en karanlık,
en kasvetli derinliklerine iniyor, aşkın köktenci bir eleştirisini yapıyordu. Anlatım
irkiltici, üslup olağanüstü sert, hikâye baştan çıkarıcıydı. Her bakımdan heyecan
verici bir romandı. Oda Hizmetçisinin Günlüğü ise biraz daha yumuşak, yeterince
ürkütücü değil, burjuva yaşamına ilişkin sert ve keskin gözlemlere de rastlamıyoruz,
ayrıca üslup da sert olmaktan ziyade ironik. Bir hizmetçinin başından geçenleri
serinkanlı bir yaklaşımla anlatıyor.

Bireysel bir anlatı

Anlatıyor evet, yakıp yıkmıyor, kasıp kavurmuyor. Mirbeau'yu daha önceden


tanıdığım için bu kitabın da kim bilir nasıl bir yazınsal şölen olacağını düşünmüştüm.
Belki de benimki abartılı bir beklentiydi. Evet, öyle olabilir. Zira kitap bütün
serinkanlılığına rağmen, toplumsal bir eleştiri olmaktan çok bireysel bir anlatı
olmasına rağmen, yine de 'eğlenceli'. Yer yer şok edici. Ben ise daha çok sarsılmayı,
burjuva sınıfının çürümüşlüğünün daha ayrıntılı bir betimlemesini bekliyordum.
Halbuki hikâye bir anarşist olan Mirbeau'nun eserekli gözlemlerini yansıtmıyor, daha
çok bir hizmetçinin başından geçenlerin 'masum' bir dökümü. Sınıflararası çatışma
yeterince iyi vurgulanmamış. Düz ama zaman zaman araya giren anılarla kesintiye
uğrayan bir çizgide ilerleyen bir anılar zinciri daha çok.
Kitabın kahramanı Celestine, Paris'te birçok evde oda hizmetçiliği yaptıktan sonra
taşrada bir burjuvanın yanında çalışmaya başlıyor. E, ne de olsa taşra, Paris'le
kıyaslanınca oldukça sıkıcı ve tekdüze geliyor ona. Ev sahipleri de cimri, yaygaracı
bir kadınla, kadına boyun eğmiş hımbıl bir beyefendiden oluşuyor. Taşradaki
'efendilerini' ve onların yaşam biçimlerini gözlemleyip günlükler biçiminde bize
aktarırken, bir yandan da eskiden yanlarında çalıştığı burjuvaları hatırlıyor bir bir. Bir
resmi geçit gibi. Onları hikâye ediyor. (Hah, işte kitabın üslubunu tanımlamak için
doğru kavramı buldum: Hikâye etmek.)

Kitap 1900 yılında yayımlanmış. Yani Mirbeau'yu 'fin de siecle' yazarı olarak
tanımlayabiliriz. Bu yazarların ortak noktası, belirli bir umutsuzluğun eşliğinde,
toplumsal yozlaşmanın şiddetli bir eleştirisini yapmak, insanoğlunun ruhunun balta
girmemiş bölgelerinde dolaşmak ve utanmazca bir gerçekçilikle kahramanlarını
toplumun çürümüş katmanlarından seçmekti. Daha çok burjuva sınıfını, hem de
acımasızca eleştiriyorlardı. Ama, daha önce de dediğim gibi, bu yazarların hamurları
umutsuzlukla yoğrulmuştu. Geleceğe ilişkin öngörüleri karanlıktı.

Anarşist Mirbeau

Her neyse, kendisi de berbat bir çocukluk dönemi geçiren, bekâretini erken
yaşta kaybeden Celestine'in ev ev dolaşıp edindiği gözlemler sayesinde burjuva ve
aristokrat ailelerinin cafcaflı mobilyalar, şaşaalı yaşam tarzlarının altındaki gizli
yaşamlarına sokuluyoruz. Bu evlerde, erdem namına hiçbir şey yok; aksine kibirli ve
ahlâkçı görünümlerinin altında, akla hayale sığmayacak ahlâksızlıklar gırla gidiyor.
Kitapta ele alınan erotizm, saplantılı, sapkın ve hastalıklı bir erotizm (Mirbeau başka
kitaplarında da bu kokuşmuş erotizme geniş bir yer verir). Anarşistçe bir tutum var bu
kitapta, kıyısından köşesinden de olsa. Her tabakadan herkes, ister burjuva olsun,
ister hizmetçi, yazarın öfkesinden payına düşeni alıyor.

Biraz da Octave Mirbeau'dan bahsedelim. 1848'de Fransa'da doğan Mirbeau,


çocukluğunda cizvitler tarafından yetiştirilmiş (Cizvitlerin ne kadar tutucu, hastalıklı bir
disiplin düşkünü olduklarını belirtmeye gerek yok). Sorunlu bir çocukluk dönemi
geçirdikten sonra Paris'e giderek sanat eleştirmenliği ve gazetecilik yapıyor;
edebiyatın hemen her alanında kalem oynatıyor. Bu ilginç ve eksantrik adamın siyasi
görüşleri de, değişken kişiliğine koşut olarak, sürekli değişim geçiriyor. 1860'larda
yeniyetmeyken Cumhuriyetçi'dir; 1870'ler ve 1880'lerin başında sağcı, özellikle de
Bonaparte'çı gazetelerde yazıyor. Bu dönemde açıkça Yahudi aleyhtarı ve kadın
düşmanı yapıtlar veriyor. 1880'lerin ortasında çark ederek aşırı sağı reddediyor ve
Cumhuriyetçi sola meylediyor. 1890'larda ise iflah olmaz bir anarşisttir artık.
Kimilerince, yapıtlarındaki sert ve boyun eğmez üslup yüzünden Bukowski,
Burroughs, Artaud gibi başka eksantrik edebiyatçıların atası olarak kabul ediliyor.
1917'de ölüyor.

Oda Hizmetçisinin Günlüğü'nün Luis Bunuel tarafından filme çekildiğini de


belirterek bitirelim. Her şeye karşın, okunması gereken bir kitap Oda Hizmetçisinin
Günlüğü.

Radikal, 21/01/2005

http://www.radikal.com.tr/ek_haber.php?ek=ktp&haberno=3434

You might also like