You are on page 1of 19

T.C.

İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ

SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ

SOSYAL YAPI-SOSYAL DEĞİŞME BİLİM DALI

MEDYA VE TÜKETİM TOPLUMU

ÇERÇEVESİNDE

KÜRESEL ÇEVRE SORUNLARI

Şevket UYANIK

İstanbul 2009
KÜRESELLEŞME OLGUSUNA GENEL BİR BAKIŞ

Küreselleşme; modernleşme sürecinin bir evresi olarak yirminci yüzyılın ikinci


yarısından sonra, özellikle de Sovyet bloğunun dağılmasından sonra tek kutuplu bir
dünyanın ortaya çıkmasına paralel biçimde, iletişim ve ulaşım teknolojilerinin de hızla
yaygınlaşması, ulusal devlet sınırlarının eski dönemlere göre daha az önemli hale
gelmesi sonucu bilim, sanat, hukuk, siyaset, kültür ve iktisadi alanlarda dünyadaki
bütün ülkelerin birbirine daha bağımlı hale gelmeleri ve ortak değer, yaklaşım ve
tavırlar benimsemeye zorlanmaları sürecidir.1

“Küresel ekonominin bütününü oluşturan parçaların gittikçe daha fazla entegre olması,
ona kendine özgü bir dinamik kazandırıyor ve bu dinamik, devletlerin kontrolünden
giderek devletlerin kontrolünden çıkıyor ve paranın kontrolü kamu finansmanının idare
edilmesi gibi devletlerin bazı başlıca egemenlik alanlarına zarar veriyor. İletişim
devrimi sayesinde verilerin, imajların ve sermayenin dolaşımının aşırı boyutlara
ulaşması birçok alanda sınır ya da bölge kavramlarını ortadan kaldırıyor.” 2 Jacques
Adda küreselleşmeyi:”Dünya çapında sermaye birikimine engel teşkil eden fiziksel ve
hukukî sınırları sarma, delme ve sonunda yok etme sürecidir.“ şeklinde tanımlıyor.
Küreselleşmeye siyasal, sosyal ve ekonomik anlamda bakacak olursak, bunlardan en
ağır basanı kuşkusuz ekonomik küreselleşmedir. Ekonomik küreselleşme, sosyal
alandaki çoğu değişimi de derinden etkilemiştir. Bu yazının amaçlarından birisi,
küreselleşmenin sosyal alandaki etkisinin anlaşılmasıdır.

Üzerinde anlaşmaya varılan küreselleşme tanımlarından birisi Dünya Bankası’ndan


gelmiştir:”…son yılarda dünya ekonomik aktivitesindeki hızlı yükselişin artan bir
bölümünün, aynı ülkede değil, farklı ülkelerdeki kişi ve kurumlar arasında
gerçekleştirilmekte oluşu…”.

1
Ö.Demir, M.Acar, Sosyal Bilimler Sözlüğü, Ankara 1997, s.179.
2
Jacques Adda, Ekonominin Küreselleşmesi, İstanbul 2002, s.10
Küreselleşme toplumsal yaşamın ekonomik, siyasal ve beklide en önemlisi sosyal
boyutlarının tümünü kapsamıştır. Buna göre küreselleşme, ulaşım, haberleşme ve
bilişim teknolojilerindeki gelişmelerin, toplumsal ve kültürel yapılar üzerinde mekansal
uzaklıklardan kaynaklanan farklılıkları ortadan kaldırdığı bir süreç şeklinde
algılanmaktadır. 3 Son yıllarda ilişkiler ağı, iletişim ve ulaşım imkânlarının getirdiği
kolaylıklar sayesinde yoğunlaşmış ve hızlanmıştır. Örneğin; bilgisayar sayesinde
yazısını anında karşı tarafa ulaştırabilen biri ya da malını çok uzak bir bölgeye istediği
anda pazarlayan bir tüccar için küreselleşmenin getirdiği teknolojik kolaylıklar, bir
imkan ve kapasite patlaması olarak görülebilir. Bu Adda’nın da bahsettiği, iletişim
devrimidir. Bu bağlamda küreselleşmenin üç ana boyutundan bahsedebiliriz.4

1) Teknolojik araçların kullanım kapasite ve kapsamının yaygınlaştırılması,

2) Üretim ve tüketim kalıplarındaki radikal değişikliğe paralel olarak hayat


tarzının standardizasyonu,

3) Ekonomik, sosyal ve siyasal mekanizmaların tekelci bir evrenselleşme


sürecine girmeleri.

Bu boyutları tek tek ele aldığımızda, son yıllarda teknoloji anlamında gerçek ve
toplumu derinden sarsan bir dönüşümün gerçekleştiğini söyleyebiliriz. Bu dönüşüm
küreselleşme olgusunu yayan ve hızlandıran en önemli faktördür. Bilişim teknolojisinde
başlayan bu değişim zamanla diğer teknolojik araçları da etkilemiştir. Bu durum aynı
zamanda üretim ve tüketim anlayışlarını da değiştirmiştir. Üretim üzerine odaklanan
sanayi devriminden sonra, tamamen tüketime dayalı yeni bir düzen ortaya çıkmıştır.
Baudrillard’ın da dediği gibi, bu düzen artık bir üretim düzeni değil, tüketim düzeni,
yani yeniden üretim düzenidir. Burada yeniden üretimden anlaşılması gereken şey
giyecek, yiyecek, içecek, makine, deterjan, vs şeylerin üretimi değildir. Sözü edilen şey
artık iyice yerli yerine oturmuş olan kapitalizmin yeniden üretimidir yani sistemin tüm
kurum ve kuruluşlarının hep aynı düzen ve disiplin anlayışına boyun eğmelerdir.

3
Rana Eşkinat, Küreselleşme ve Türkiye Ekonomisine Etkileri, Eskişehir 1998, s.7
4
Ahmet Davutoğlu, Küresel Bunalım, İstanbul 2004, s.209-210
Teknolojik küreselleşme şu alanlardaki gelişmeleri içerir; ulusal bazda üretilen
teknolojinin uluslararası kullanımı, küresel teknolojik işbirlikleri ve
çok uluslu şirketlerin inovasyonu küresel düzeyde yaratması. Teknolojik
küreselleşmeye ilişkin bazı temel göstergeler değerlendirildiğinde iki iç içe geçmiş
eğilimin altı çizilebilir. Birincisi, teknolojik faaliyetlerin ağırlıkla gelişmiş ve bazı
gelişmekte olan ülkeler arasında yoğunlaşmasıdır. İkincisi, bu yoğunlaşmanın yansıttığı
üzere, aslında küreselleşmenin teknoloji yaratımı değil, teknolojik gelişmelerin sunduğu
olanaklar olduğudur. Ar-Ge harcaması, patent sayısı, doğrudan yabancı yatırım ve
yüksek teknoloji ihracatı gibi temel parametrelere ilişkin veriler, teknoloji üretiminin ve
teknolojik faaliyetlerin gelişmiş ve az sayıda gelişen ülkede yoğunlaştığı kanısını
destekler niteliktedir.

Küreselleşmenin bir boyutu da iletişim ağlarının küreselleşmesidir. Bunun sonucu


olarak yeni iletişim teknolojileri(uydu ve telekomünikasyon sistemleri) gelişmiştir ve
yoğun olarak kullanılmaya başlamıştır. Küreselleşme olgusunu genel bir şekilde
değerlendirdikten sonra, iletişim teknolojileri ışığında medya ve tüketim kültürünü
inceleceğiz. Küreselleşmenin medya sektörüne yansıması ve toplumun bundan ne yönde
etkilendiği tartışılacaktır.

KÜRESELLEŞME EKSENİNDE MEDYA VE TÜKETİM KÜLTÜRÜ

Medyanın küreselleşmesi aslında yeni bir olgu değildir. Yazılı basın, televizyondan çok
daha önce ulusal ve kültürel sınırları aşmıştır. Radyo ve sinema ise, var oldukları
günden beri sınırları bilmiyorlardı. Günümüzde küresel medya şirketleri, tüm dünyayı
büyük bir pazar haline getirmiştir. Bu durumun çok önemli kültürel ve sosyal sonuçları
vardır. Bu sosyal ve kültürel sonuçlar, toplumsal bir felaketin yaşanmasına yol açabilir.
Yazılı basın, televizyondan daha önce uluslar arası boyutlara yayılmıştır ancak ikisinin
yaptığı etki farkını burada önemsemek gerekmektedir.

Eğer televizyon kendi yörüngesi etrafında dönmeye ve kendi sarsıntılarını sıkıntıya


girmeden perakende satmaya devam ederse, bu onun kendisinin dışında bir yön
bulamayacağının, kendi amacının ne olduğunu bulmak için iletişim aracı sıfatıyla
kendini aşamayacağının göstergesidir: Onun amacı, dünyayı enformasyon olarak
5
üretmek ve bu enformasyona bir anlam kazandırmaktır. Burada Baudrillard,
televizyonun inandırıcılığından ve kazandığı dünyadan kopuk statüden bahsetmektedir.
Televizyonun insanlar üzerindeki etkisini ve kendi içinde taşıdığı anlamı daha iyi
anlayabilmek için, ABD’de yaşanan bir medya olayından bahsetmekte yarar vardır.

Postmodern dünyamızda “önem taşıyan” bütün olaylar medya olaylarıdır. Postmodern


medyanın artık “gerçekliğin ikinci temsillerini” sunmadığını; “aracılık yaptığı
gerçekliği etkilediğini ve ürettiğini” öne süren John Fiske, Medya Meseleleri adlı
kitabında O.J. Simpson’ın tutuklanması örneğinden söz eder: Takibi TV’de izleyen
bölge halkı, hesaplaşma sırasında orada olmak için O.J.’nin evine gittiler; ancak canlı
olayın, medya olayının bir vekili değil, yalnızca bir tamamlayıcısı olduğunu bilerek,
kendi portatif TV’lerini de yanlarına aldılar. Kendilerini kendi Tv’lerinde görerek,
kendilerine el salladırlar, çünkü postmodern insanlar için, aynı anda ve ayırt edilemez
biçimde canlı-insanlar ve medya-insanları olmakta sorun yoktu. Bu örnekte insanlar
medyanın başka bir yüzüyle karşı karşıya geliyorlar. Medyanın artık sadece haberleri
aktarmadığını ya da yaymadığını, haberleri ürettiğini de biliyorlar. Bu yüzden, Simpson
olayında insanlar, olay yerinde olmak dışında aynı zamanda orada, yani televizyonda
olmayı da tercih ediyordu. Sunulan gerçekle var olan gerçeğin birbiri ile örtüşmemesi
ve giderek gerçeğin çerçevelenmiş halinin var olan gerçeğin yerini alması ile artık
medyatik gerçek bireyin bilincinde süreklilik kazanarak, değişmezliği sağlayan, aynı
zamanda var olan gerçekten tamamen farklı bir yapıya bürünmüştür.6

Küreselleşmeye karşı olumsuz tepkilerin oluşmasında siyasi, ekonomik, sosyal ve


kültürel boyutlar bulunmaktadır. Bunların tartışıldığı, aktarıldığı ve yayıldığı yer ise
medyadır. Medya, başlı başına bir endüstri olmuştur. Büyük medya kuruşları verdikleri
imajlar ve mesajlar, hedefleri ve tasarımları itibariyle amaçları diğer şirketlerden

5
Jean Baudrillard, Tam Ekran, Çev. Bahadır Gülmez, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul 2001, s.139-140
6
Hasan Bülent Kahraman, “Postmodern Dönemde Gerçeğin Dönüşümü, Medya Ve Popüler Kültür”,
Postmodernite İle Modernite Arasında Türkiye, İstanbul 2002, S. 191.
farksızdır. ABD ve Batı medyası, ticari kurallara göre çalışmaktadır ve gelirleri
reklamlara bağlıdır. Öte yandan enformasyon alanının belirli şirketlerin denetimine
girmesi dünyadaki tüm insanların benzer imajlarla ve medya görüntüleriyle karşı
karşıya kalmasına neden olmuştur.

1980’lerin başından itibaren uydu ve dijital teknolojilerde gözlenen gelişmeler ile IMF,
Dünya Bankası ve ABD yönetiminin baskıları sonucu, medya ve iletişim sistemlerinde
deregülasyon ve özelleştirmeler yaşanmıştır. Bu sürede küresel medya sistemleri
doğmuştur. Time-Warner ve Disney gibi şirketler 90’ların başında gelirlerinin %15’ini
yurtdışı satışlardan elde ederken, 90’ların sonuna gelindiğinde bu gelir oranı %35’lere
çıkmıştır. Küresel medya şirketlerini harekete geçiren iki yapısal zorunluluk vardır.
Bunlardan ilki, tekelci rekabette küçük firmaların önüne geçmek için, pazarda büyüme
gerekliliğidir. İkincisi ise, bu şirketlerin yatırımları sadece bir alanla sınırlı
kalmamaktadır. Medyanın sadece bir alanı değil, diğer tüm alanları bu şirketler için kar
amacıdır. Sadece bir alanda üretilen ürün, medyanın başka alanlarında da farklı
şekillerde ürün meydana getirmektedir. Örneğin bir film çıktığında bu filmin müzikleri
CD halinde ve metne dökülmüş hali de kitap şeklinde piyasaya sürülmektedir. Bu
alanda ancak büyük şirketler rekabet edebilmektedir. Küçük sermeye gruplarının ve
şirketlerin bu alana girip burada pazar payı elde edip tutunabilmesi mümkün değildir.7

Batı’nın ekonomik ve politik sistemi içerisinde etkinlik gösteren küresel medya


kuruluşları, yaşamak ve kâr elde etmek için çeşitli formatlarda programlar üretirler.
Televizyon sayesinde en ücra yerlerdeki insanların bile yapılan programlardan
etkilenmesi söz konusudur. İnsanların batıda üretilmiş medya içeriklerini tüketim
süreleri arttıkça, bu programlarda gömülü olan değerler, bu insanlar tarafından
içselleştirilmektedir. Yayılan bu mesajlar, doğrudan, insanların düşünce ve
davranışlarını yönlendiremese de sürekli tekrarlanmaları halinde insanların bilişsel
yapılarını oluşturmada ve değiştirmede önemli bir yere sahiptir. 8 Değerler, vaatler,

7
R. W. McChesney, The Global Media Giants, Critical Studies in Media (içinde), Der. R.Anderson ve
L.Srate, NY Oxford University
8
David Demers, Global Media Menace or Mesiah? NJ: Hampton Press Inc. 1999
eğlencenin öne çıkarılması aslında bilincimizi etkilemektedir. Çok uzaklarda başkaları
tarafından kontrol edilen küresel pazar için bilincimiz yeniden şekillendirilir. “Dev
medya kuruluşlarının, bilgi, haber, eğlence tekellerinin öncelikli amaçlarından biri de
insanların bilincini değiştirmektir.” diyor Amerikalı yazar Jeremy Seabrook.
Seabrook`un çarpıcı tespitleri küresel bir pazarlama faaliyetinin tüketicileri olarak nasıl
yönlendirildiğimizi sergiliyor. Küresel pazarlama ağının hepimizi etkilemek için
kullandığı reklamlar bilincimizden daha fazlasını etkiliyor. Kasıtlı olarak bilinçaltımıza
yönelik mesajlar da kullanılıyor.

Küreselleşmenin Türk medyası üzerindeki etkilerine baktığımızda, 1980’li yılların


başından itibaren medyanın büyük sermayenin ilgi odağı haline geldiği görülür.
1990’dan itibaren özel televizyonların ve peşinden özel radyoların yayın hayatına
başlaması, serbest pazar ekonomisinin, eğlencenin, çok sesliliğin, tüketimin ve tecimsel
yayıncılık anlayışının enformasyon düzenini de magazinleşmeye yönlendirmesi ve
tekelleşme eğilimine girmesi ile medya tek hâkim güç haline gelmiştir.9

Küreselleşme kavramının önem kazanması, kitle iletişim araçlarında gösterilen tek tip
mesajlar, hayat tarzlarını birbirlerine yakınlaştırmada etkili olmuştur. Günümüzde
insanlar ve toplumlar, başka yerlerdeki insan ve toplulukların yaşam standartlarını en
ince ayrıntısına kadar ekranlardan görebilmektedir. Yabancı ülkelerdeki gelişmeleri
yansıtan görüntülü haberler, yabancı televizyon dizileri, tüketicilerin yaşam kalitelerini
yükseltmek isteği ile sonuçlanmaktadır.10Bununla birlikte tüketim olgusu, hayatımızın
her yanını sarmıştır. Sahip olduğumuz tüketim objelerinden karakter çözümlemelerine
bile gidilebiliyor. Konuşmalarımız bile hep tüketim çerçevesinde dönüyor. Tüketim
kültürü ise, topluma her şeyden önce tüketici olarak entegre olmuş insanların
kültürüdür. Tüketim kültürünün özellikleri ortaya çıktığı piyasanın mantığı ile
anlaşılabilir. Günümüz insanına empoze edilmeye çalışılan imaj bir üretici görüntüsü
değil, tüketici görüntüsüdür. Tüketici konumunda olan insan, satın alma güçlerini
9
Necla Mora, (2008). Medya ve kültürel kimlik, Uluslararası İnsan Bilimleri Dergisi [Bağlantıda]. 5:1.
Erişim: http://www.insanbilimleri.com
10
Murat Ferman, “Yaşam Kalitesi ve Pazarlama Üzerine Değerlendirmeler”, Pazarlama Dünyası, Yıl:3,
Sayı:13, Ocak-Şubat 1989, s.28
kullanarak yaşamlarını şekillendirmeye ve piyasadaki mal ve hizmetlerden seçim
özgürlüğü ile –her ne kadar bu özgürlük yoksa da- istediklerini seçmelerine ve böylece
varlıklarını anlamlı kılmaya teşvik ediliriler. Piyasa ve para temelli dünyanın ekseninde
tüketici yer almaktadır. Üreticiyi tüketicinin tercihlerine zorlayan da tüketim kültürüdür.
Bu piyasa temelli evrende başarı veya başarısızlık bütünüyle rekabetçi üreticilerin,
tüketicilerin tercihlerini tahmin edip etmemelerine bağlıdır. 11

Tüketim toplumunun iletişim araçlarıyla birlikte nasıl hareket ettiğini, bu toplumun ne


yönde gelişmelerden etkilendiğini bu bağlamda belirtmekte fayda var. Öncelikle
tüketim toplumunu belirleyen, kitle iletişimde günlük haberlerin evrenselliğidir.
Haberler sürekli güncelleştirilir ve izleyiciye gerçeklikten kopuk bir şekilde
dramatikleştirilerek sunulur. Kısacası haberler iletişim aracı sayesinde uzaklaştırılır ve
göstergelere indirgenir. Böylece haberler toplumun üzerinde düşündüğü ve fikirlerine
paralel olarak ilerleyen temel bir dayanak olur. Kitle iletişimin bize verdiği gerçeklik
değil, gerçekliğin baş döndürücülüğüdür. İletilerin içeriği, göstergelerin gösterilenleri
geniş ölçüde önemsizdir. Biz bu iletilerin önemsizliğine bağlı değiliz ve medya bizi
dünyaya göndermez, medya bize göstergeler olarak göstergeleri, bununla birlikte
gerçeğin teminatıyla doğrulanmış göstergeleri tükettirir.12

Tüketim toplumu aynı zamanda tüketimin öğrenilmesi toplumu, tüketime toplumsal bir
biçimde alıştırılma toplumudur; yani yeni üretim güçlerinin ortaya çıkmasıyla ve
yüksek verimlilik taşıyan ekonomik bir sistemin tekelci yeniden yapılanmasıyla orantılı
yeni ve özgül bir toplumsallaşma tarzıdır.13

Adorno, özellikle endüstri ürünlerinin insanları kaçındıkları dünyaya nasıl yeniden


eklemlediğini ve böylece sistemi güçlendirdiğini göstermeye çalışmıştır. Bu bağlamda
tüketim toplumunda neyin daha iyi olduğuna, neyin daha fazla tüketileceğine bireyler

11
Paul du Gay, Consumption and Identity at Work, London 1996, s. 77
12
Jean Baudrillard, Tüketim Toplumu, Çev. Hazal Deliceçaylı-Ferda Keskin, Ayrıntı Yayınları, İstanbul
1997, s. 26-27
13
Baudrillard; Age., s. 90
değil bizzat sistemin bunun için çalışan kurumları karar verir. Bu da kültür endüstrisinin
çeşitli ürünleri aracılığıyla yaydığı tüketim ideolojisi ve özellikle reklamlarla
gerçekleşir. Tüketim toplumu, medya tarafından kendisine gösteri şeklinde sunulan
bilgiyi de tam anlamıyla tüketen büyük kitlelerden oluşur. Bu bağlamda bireyler
tüketim sonucunda yeniden anlam üretemezler. Bireylerin anlam üretme yetenekleri,
yabancılaşma nedeni ile yok olmuştur. Televizyonun görüntü oyunlarına bağımlı hale
gelen bireyler, görüntülerin içeriğindeki olayları tabulaştırıyor ve bunun sonucunda da
anlamlarını öldürüyorlardı. Böylece görüntü oyunları, onları düşünme yerine sürekli
tüketime yönlendiriyordu. Bunun sonucunda toplumsal değerler, kitle toplumunda
birbiriyle tüm bağlantılarını kopararak dayanak noktasını yitirirler.14

14
Erhan Atiker, Modernizm ve Kitle Toplumu, Ankara 1998, s.66-67
ÇEVRE SORUNLARININ KÜRESELLEŞMESİ

Küreselleşme, kimilerine göre onsuz mutlu olamayacağımız şey, kimilerine göre ise
15
mutsuzluğumuzun nedenidir. Küreselleşmenin sadece ekonomik olarak
düşünülemeyeceğini, beraberinde getirdiği sosyal ve kültürel sorunlarla ve yarattığı
tüketim toplumu ile var olduğundan daha önce söz etmiştik. Küreselleşme hareketinin
uzun zaman önce başladığını varsayarak, küresel sorunların şimdilerde bizi ve dünyayı
büyük ölçekte etkilediğini söyleyebiliriz. Burada bahsedilecek konu, küreselleşmenin
önayak olduğu gelişmeler ışığında, yaratılan küresel çevre sorunları, bu sorunlar
dahilinde ki sorumluluklar ve tüketim toplumunun çevre sorunları ile ilişkisi olacaktır.

Küreselleşme ideolojik açıdan değerlendirildiğinde, ülkelerin sahip oldukları milli ve


manevi değerlerdeki farklılıkların dünya ölçeğinde bir bütünlük ve uyum içinde ele
alınması ve dünyanın ‘küresel bir köy’ haline gelmesidir. Diğer taraftan küreselleşme
sosyolojik, ekonomik, kültürel ve siyasal anlamda dünyaya açılma ve dünya ile
bütünleşme olarak da tanımlanabilmektedir. Ayrıca küreselleşme, kapitalizmin dünyayı
homojenleştirdiği, heterojen farklılıkları yok ederek bir bütünsellik sağladığı, artık
herkesin kaderinin ortak bir ‘küresel dünyanın’ oluşumuna bağlandığı tezi üzerine
kuruludur. Peki, bu küresel köyün “çevresi” ne kadar sağlıklıdır?

Canlı varlıkları etkileyen dış tesirlerin tümüne çevre denir. Çevre denildiğinde aklımıza
ormanların, toprakların ve hayvanların dışında egemen toplumsal paradigmalar, sağlıklı
sosyal ilişkiler, belli yaşam standartlarının tümü de gelmelidir. Çevre sorunlarının
küreselleştiği fikri, herhangi bir yerde meydana gelen doğal çevre sorunlarının başka
ülkeleri, bütün kıtayı ve hatta bütün dünyayı etkileyebileceği ortaya çıktıktan sonra,
yakın bir tarihte gündeme gelmiştir. Yani küresel çevre sorunları tüm insanlığı hatta
gezegendeki tüm yaşamı etkileyen sorunları ifade etmektedir. Bunlar; küresel ısınma,
iklim değişikliği, ormansızlaşma, atık sorunu, çölleşme ve kuraklık olarak
nitelendirilebilir.

15
Zygmunt Bauman, Küreselleşme Toplumsal Sonuçları, Çev. Abdullah Yılmaz, , İstanbul 1999, s.7
Tarihte, gelişen teknoloji ve Sanayi Devrimi ile birlikte doğaya bağımlı olduğunu
unutan insanoğlu, özellikle ekonomik çevresini iyileştirmeye çalışırken biyolojik ve
fiziksel çevresini hiçe saymıştır. İşte bu yarattığı kısır döngünün içinde hapsolan
günümüz uygarlıkları, artık hiçbir tarafı iyi olmayan bir çevrede yaşamak zorundadırlar.
Birçok insan gerek ekonomik, gerek sosyal, gerekse biyolojik ve fiziksel ortamları
açısından arzu edilen çevrelerde yaşayamamaktadır.

Çevre sorunları ve bunun varlığını en iyi yansıtan çevre kirliliği tüm dünyayı
ilgilendiren bir sorun olarak 1970’li yıllarda görülmüştür. Bu yıllardan başlayarak tüm
dünyada çevre bilinci oluşmaya başlamıştır. 1980’li yıllarda ise çevre sorunlarının insan
ve diğer canlılar üzerinde ne denli olumsuz etki yaptığı kanıtlarla ortaya konulmuştur.
Bu süreçte önceleri sanayi bölgelerinde su, hava toprak kirliliğiyle sınırlı olduğu sanılan
çevre sorunlarının ozon tabakasının incelmesinden, biyolojik çeşitliliğin yok olmasına,
küresel ısınmaya, deniz ve okyanusların kirlenmesine, hızlı nüfus artışına, erozyon ve
doğal kaynakların tükenmesine kadar uzandığı görülmüştür.16

Çevresel sorunların küreselleşmesi ile dünya ekonomik sisteminin küreselleşmesi


arasında yakın bir ilişkinin var olduğu kabul edilmektedir. Batı kapitalizmi özellikle
yirminci yüzyılın ikinci yarısından sonra tüm dünyaya hızla yayılmış, ekonomik ilişkiler
ulusal sınırları kolaylıkla asabilmiştir. Ekonomik sistemin dünya yüzeyinde
yaygınlaşması sürecinde çevresel sorunlar da yaygınlaşmıştır. Bundan dolayı çevresel
kaygı, çevresel eylemde bulunma, çevre politikaları gibi çevresel konular da ulusal
sınırları asıp, küresel düzeyde ilgi çeken konular konumuna gelmişlerdir. Ozon
tabakasındaki incelme, küresel ısınma, sera etkisi, doğal dengenin bozulması, yağmur
ormanlarının yok olması, hava ve su kirliliği gibi çevre sorunları, çevresel sorunların
küreselleşmesinin en iyi bilinen göstergeleri ve örnekleri olarak kabul edilmektedir. Söz
konusu küresel çevre sorunları, Batılı ülkelerde ortaya çıkan endüstrileşmenin, dünya
yüzeyinde yaygınlaşmasının doğrudan sonuçları olarak değerlendirilebilir.

16
İ. Özdemir, Yalnız Gezegen, Kaynak Yayınları, İstanbul 2001
Bilgi ve İletişim Teknolojilerinde meydana gelen gelişmeler firmalar, tüketiciler ve
Gelişmekte Olan Ülkeler (GOÜ) açısından yeni fırsatlar doğurmuş gibi görünse de,
Kuzey ve Güney arasındaki mevcut uçurumu daha da derinleştirebileceği konusunda
17
uyarılar yapılmaktadır. Çünkü günümüzün dünyası artık ideoloji tarafından değil,
teknoloji tarafından ikiye bölünmeye başlamıştır.18

Bu iki kutuplu dünyada çevre sorunları daha da artmış ve kuzey ülkeleri –gelişmiş
ülkeler- güney ülkelerine sorumluluklarını yüklemektedirler. Bilindiği üzere devletlerin
çevre sorunları ile ilgili birçok sorumluluğu vardır. Bunlar birtakım uluslararası
sözleşme ile de onaylanmıştır. Burada İngiltere’nin yaşadığı geri dönüşüm
probleminden bahsetmekte fayda var. Hâlihazırda çöplerden dönüştürülen kağıt başta
olmak üzere malzemenin satılamamasının, geri dönüşüm sektöründe ekonomik krize
yol açtığı, bu tür malzemeyi satan firmaların ise ellerindeki malzemeyi depolamak
zorunda kaldıkları belirtilmişti. Bu durumdan sonra İngiltere, güney ülkelerinden yoksul
bir Afrika ülkesi ile sözleşme imzaladı. Gelişmiş ülkeler biraz daha iyi yaşasın, oradaki
halklar her nimetten daha çok yararlansın diye bazı Afrika ülkeleri “çöp ülke” haline
gelmektedir. İşte küreselleşmenin olumsuz taraflarından biri de budur.

Ekolojik ilişkiler arttıkça ekonomik ilişkiler üzeride de etkisi artmaktadır. Bu nedenle


uluslar arası ekonomik düzen ve işbirliği, çevre ekonomisi gereklerine göre yeniden
biçimlendirilmelidir. Uluslararasındaki bağımlılık sadece ekonomik ve siyasal olarak
değerlendirilemez ekolojik yönü de göz önünde bulundurulmalıdır. Bu yüzdendir ki
sanayileşmiş ülkeler azgelişmiş ülkelere yardım etme gereksinimi duymaktadırlar. Zira
çevre sorunlarının üstesinden gelebilmek için uluslar arası dayanışma mutlaka
gereklidir. Zengin ülkeler sahip oldukları gönenci gelecekte de sürdürmek, hatta
arttırmak konusunda kaygılara sahipken, yoksul ülkeler, tahrip edilmiş ve edilmekte
olan çevrelerde ve doğal yıkımlar karşısında yaşama savaşımı vermektedirler.

17
Korac Kakabadse, Nada ve diğerleri, "Information Technology and Development :Creating It Harems
Fostering New Colonialism or Solving Wicked Policy Problems", Public Administration and
Development, 2000, s.171
18
J. Sachs, “Today’s World Is Divided Not by Ideology But by Technology”, The Economist, 26 July
2000, s. 99.
Çevre ve çevreye ilişkin sorunların uluslar arası düzeyde önem kazanmasında, birbirleri
ile ilişkili birçok etken rol oynamaktadır, bununla birlikte çevrenin uluslar arası düzeyde
önem kazanmasına yol açan etkenler, ekolojik, ekonomik ve siyasal etmenler olarak
sınıflandırılabilir.19

Dünyayı saran ve günümüzde üzerinde en çok konuşulan çevre sorunu olan “küresel
ısınma” olgusunu incelemek gerekir. Küresel ısınma atmosferin dünya yüzeyine yakın
kısımlarında ortalama dünya sıcaklığının doğal olarak ya da insan etkisiyle artması
olarak tanımlanır. Dünya yüzeyindeki sıcaklık başlıca 4 faktörle tayin edilir;20
 Dünyanın aldığı güneş ışığı miktarı
 Dünyanın yansıttığı güneş ışığı miktarı
 Sıcaklığın atmosfer tarafından tutulması
 Su buharının evaporasyonu ve yoğunlaşması

Küresel ısınma çevrenin tüm bileşenlerini kökten etkileyen bir süreci ifade eder.
Küresel ısınma kendi kendine kötü havaya sebep olmaz. Ancak sera etkisi yapan
gazlarda ılımlı bir artış olsa bile sıcaklıklar önemli ölçüde yükselecektir. Önümüzdeki
50 yıl içerisinde denizlerin yükselmesinden dolayı 150 milyon çevre mültecisi olacağı
öngörülmektedir. Çevre mültecileri yeni ve dev bir sorun olarak küresel ölçekte
karşımıza çıkacak. Günümüz metropol şehirlerinin en büyük derdi olan ulusal göç,
uluslar arası ve küresel bir hal alınca gerek hükümetler, gerekse yerel yönetimler
içinden çıkılmaz sorunlarla karşılaşacaktır. Sağlıklı bir çevre olmadan, sağlıklı bir
ekonomi, sağlıklı devlet yönetimleri ya da sağlıklı insanlar olamayacağının önemle
altını çizen bilim adamlarına göre; özellikle son yüzyılda yitirilen çevre bilincinin
yeniden kazandırılması, insanın ve beraberinde birçok canlının geleceğinin anahtar
çözümü olarak görülmektedir.
19
Hasan Ertürk, Çevre Bilimlerine Giriş, Uludağ Üniversitesi Güçlendirme Vakfı Yayınları, Bursa 1996,
s.208
20
Cemal Seçkin Aksay, Osman Ketenoğlu, Latif Kurt, “Küresel Isınma ve İklim Değişikliği”, S.Ü Fen
Ed. Fak. Fen Dergisi, sayı 25, Konya 2005, s.29
TÜKETİM TOPLUMU VE ELEKTRONİK ATIKLAR

Çevre sorunlarının küreselleşmesinde tüketim kültürünün ve medyanın rolü oldukça


fazladır. Tüketim kültürü ile yoğrulan insanların bilinçsizce oluşturduğu tüketim
toplumu ve medyanın bilinci değiştirmede kullandığı en önemli araçlardan biri olan
reklam, küreselleşme sürecine katkı yapan yegane unsurlardır. Reklamın kitle iletişim
işlevi daha çok reklamın özerkleşmiş, yani gerçek nesnelere, gerçek bir dünyaya, bir
göndergesele değil, bir göstergeden diğerine, bir nesneden diğerine, bir tüketiciden
diğerine gönderme yapan araç mantığından kaynaklanır.21 Bu bağlamda reklamların ve
diğer tüm içselleştirilmiş unsurların etkilediği insanın kendisine nefes veren çevreye
ilişkin bilinci nasıl oluşmalıdır?

Tüketim olgusu, bir dizi sosyal, kültürel ve ekonomik uygulama halinde ve tüketim
ideolojisi ile birlikte, 1960'ların protestocu gruplarının kalplerinde ve beyinlerinde
olmasa da milyonlarca sıradan insanın gözünde kapitalizmi geçerli ve saygın hale
getirmeye yardımcı oluyor.22 Tüketim olgusu bilindiği üzere birçok sorunu beraberinde
getirmektedir.

Ekolojik çöküşün sebepleri arasında yalnızca nüfus artışı yüksek tüketimle rekabet
etmektedir ve dünyanın birçok hükümeti ve vatandaşı tarafından artık bir sorun olarak
kabul edilmektedir. Buna karşılık tüketim olgusu, olumlu bir hareket olarak
algılanmaktadır. Adeta tüketimi arttırmak, ulusal ekonomi politikalarının ve büyük
medya şirketlerinin temel amacı haline gelmiştir. Son yirmi yılda ölçülen tüketim
düzeyleri, insanlık tarihindeki tüm uygarlıklar arasında gerçekleştirilen en yüksek
seviyededir. Bunlardan yola çıkarak yeni bir toplum biçiminin, tüketim toplumunun
olgunlaşmasını net bir şekilde görmekteyiz.

21
Baudrillard; Age., s. 157
22
Robert Bocock, Tüketim. Çev. İrem Kutluk, Ankara 1997, s. 12
Yüksek tüketim anlayışının ekonomi politikalarının temel amacı olduğunu anlamak
olanaksız değildir. Bu politikalardan çıkan fikir, ekonomik kalkınma için tüketimin
artması gerekliliğidir. II. Dünya Savaşından sonraki A.B.D. refah döneminde, satış
analizcisi Victor Lebow’un sözleri bu olguyu destekler niteliktedir: “Aşırı derecede
üretken olan ekonomimiz... tüketimi yaşam tarzı haline getirmemizi, malların satın
alınmasını ve kullanılmasını bir ayine dönüştürmemizi, tüketimde manevi tatmini,
egomuzun tatminini aramamızı istemektedir... Bir şeylerin giderek artan bir hızla
tüketilmesine, yakılıp bitirilmesine, yıpratılmasına, yenisiyle değiştirilmesine ve
hurdaya çevrilmesine ihtiyacımız var.” Peki, tüketimin sonsuz ivmesinin perde
arkasında ne vardır? Tüketilen maddeler sadece midemizde mi öğütülmektedir?
Yediğimiz fast-food’lar için bu önerme geçerlidir fakat tüketilen diğer ürünler için de
sonuç gerçekten öyle midir?

Tüketim toplumunun kaynakları sömürmesi sonucunda ormanların, toprağın, suyun ve


havanın tüketilmesi, zehirlenmesi ya da değiştirilmesi imkansız bir şekilde bozulması
tehdidi doğmaktadır. Tüketim kültürünün en önemli göstergelerinden biri sahip olma
dürtüsüdür. İnsan tüketerek ya da satın alarak çok şeye sahip olma sanrısını
yaşamaktadır. Bu yeri asla doldurulamayan bir yanılgıdır. Unutulmamalıdır ki insanlar,
çok şeye sahip olduklarında ya da hiçbir şeye sahip olmadıklarında normal
davranamamaktadır, çevreye zarar vermektedir.

Dünyanın üç büyük ekolojik sınıfı vardır; tüketiciler, orta gelirliler ve yoksullar. Kişi
başına düşen doğal kaynak tüketimi, kirlilik yayma ve doğal ortamları bozma
dereceleriyle mükemmel şekilde tanımlanan bu gruplar pratikte iki ölçütle birbirinden
ayrılırlar; ortalama yıllık gelir ve yaşam tarzı.

Teknoloji yaşamımızın her alanına, gösterdiğimiz her fonksiyona dahil olmuştur.


Teknolojinin ve elektronik aletlerin bu yaygın kullanımı hayatlara getirdiği kolaylıkların
dışında, büyük çevre sorunlarına da yol açmaktadır. Bu sorunların en büyüğü elektronik
atıklardır. Peki, nedir bu elektronik atıklar ve ne gibi sonuçları vardır?
E-Atık (elektronik atık) küresel olarak elektronik cihaz/aletlerin kullanıcısı tarafından
kullanım süresini/hayatını tamamlamasıyla ortaya çıkartılan atıktır. Ayrıca tek
kullanımlık elektronik aletler de yoğun miktarda e-atık yaratmaktadır. E-atıklar (TV,
bilgisayar, yazıcı, telefon, fax, fotokopi makineleri, ekranlar, DVD, VCR, entegre
devreler, yarı iletkenler, baskılı devreler, algılayıcılar, kablolar, iPod, MP3, tıbbi
cihazlar vs) başlıca plastik, metal(ler) ve cam içermektedir. Bu elektronik atıklar
genellikle demonte edildiklerinde, yakıldıklarında veya tekrar kazanım/kullanım için
parçalandıklarında tehlikeli maddeler içerebilmektedir.23

Elektronik atıkların boyutlarını daha iyi kavrayabilmek için öncelikle elektronik üretim
rakamlarına bakmamız gerekmektedir. 2003 yılında dünya elektronik eşya üretimi 1,324
milyon dolar tutarındadır. ABD 286 milyon dolarlık üretim ile dünya birincisi iken
Japonya 170 milyon dolar ile ikinci ve Çin 147 milyon dolarla üçüncüdür. Öte yandan
dünyada 2 milyar cep telefonu kullanıcısı vardır. Bu kaba bir hesapla 2 milyar cep
telefonunun üretilip kullanıldığını gösterir. 2002 yılında dünyada 17,8 milyon adet
monitör katod ışın tüpü (CRT) üretilmiştir. Türkiye’de ise Elektronik sektörü üretimi
para bazında 1991’den 1999’a %9 oranında artarken, bir yıl içinde 1999’dan 2000 yılına
%15’lik bir artış göstermiştir.

1991 1999 2000


BİLEŞENLER 77 165 136
TÜKETİM CİHAZLARI 1,350 1,135 1,480
TELEKOMİNİKASYON CİHAZLARI 669 642 624
DİĞER PROF. & END. CİH. 60 250 255
BİLGİSAYAR 160 200
TOPLAM 2,156 2,352 2,695
Tablo 1: Türkiye Elektronik Sektörü Üretimi (Milyon $) (Kaynak: TESİD)

23
Muammer Kaya, “Küresel Elektronik Atık (e-Atık) Pazarı 2009’da 11 Milyar Doları Geçecek”,
Üniversite ve Toplum Dergisi, Aralık 2005, Cilt 5, Sayı 4
Amerikan Çevre Koruma Örgütü’ne göre dünyada en fazla e-atık üreten ülke ABD’dir.
2000 yılında 4,6 milyon ton e-atık gömülmüştür ve bu miktarın gelecek bir iki yıl
içerisinde 4 kat artarak 20 milyon ton olacağı tahmin edilmektedir. Japonya’da sadece
2002 yılında 20 milyon adet beyaz eşyanın çöpe atıldığı tahmin ediliyor. Aynı dönemde
450,000 adet evde kullanılan bilgisayarlar çöpe atılmıştır, bu 9,000 ton e-atık
etmektedir. 24 Nokia 2001 yılında dünyada satılan 380 milyon telefonunun yaklaşık
40,000 - 50,000 ton atığa tekabül ettiğini ve her yıl tahmini 150 milyon ton elektronik
atık oluştuğunu açıklamıştır.25

Elektronik aletlerin bileşiminde oluşan parçalar sayesinde geri dönüşümü mümkündür.


Elektronik eşya sektörü büyürken ve elektronik atık çöpleri çoğalırken, e-atıkların geri
dönüşümünün olması, ortaya çıkan çevre sorunun çözümünde göz ardı edilmemesi
gereken bir olaydır. Bu nedenle e-atıklar hem insan, çevre ve doğayı tehdit eden bir
tehlike, hem de yeni iş imkanı sağlayacak ve yüksek getiri potansiyeli olan bir sektör
olarak görülebilir. Dünya genelinde e-atıklarla ilgili iki ana faaliyet yürütülmektedir.
Yeni üretilmekte olan elektronik eşyalarda tehlikeli ve toksit maddelerin kullanımı
yasaklanmaya çalışılmakta, yeni ürün tasarımında geri dönüşümün göz önüne alınması
özendirilmektedir. Diğer yandan ürünler atığa dönüştüğünde bunların toplanması,
işlenmesi, yeniden kullanımı, tehlikeli atıkların insan, çevre ve doğayı riske sokmadan
bertaraf etme konusunda yeni teknolojiler geliştirilmekte, yatırımlar yapılmaktadır.

24
Kaho Shimizu, “New law requires recycling of PCs at consumers' expense”, Japan Times, 1 Ekim 2003
25
Nokia Resmi Web Sayfası, http://www.nokia.com.tr/id27575.html
KAYNAKLAR

ADDA, Jacques, Ekonominin Küreselleşmesi, İletişim Yayınları İstanbul 2002.

AKSAY, Cemal Seçkin ve diğerleri, “Küresel Isınma ve İklim Değişikliği”, S.Ü Fen
Ed. Fak. Fen Dergisi, sayı 25, Konya 2005

ATİKER, Erhan, Modernizm ve Kitle Toplumu, Vadi Yay., Ankara 1998.

ACAR, M. Ve DEMİR, Ö. Sosyal Bilimler Sözlüğü, Vadi Yay. Ankara 1997.

BAUDRİLLARD, Jean, Tam Ekran, Çev. Bahadır Gülmez, Yapı Kredi Yayınları,
İstanbul 2001.

------------------------------- Tüketim Toplumu, Çev. Hazal Deliceçaylı-Ferda Keskin,


Ayrıntı Yayınları, İstanbul 1997.

BAUMAN, Zygmunt, Küreselleşme Toplumsal Sonuçları, Çev. Abdullah Yılmaz,


Ayrıntı Yayınları, İstanbul 1999.

BOCOCK, Robert, Tüketim. Çev. İrem Kutluk, Dost Kitapevi Yay., Ankara 1997.

DAVUTOĞLU, Ahmet, Küresel Bunalım, Küre Yayınları, İstanbul 2004

DEMERS, David, Global Media Menace or Mesiah? NJ: Hampton Press Inc. 1999

ERTÜRK, Hasan, Çevre Bilimlerine Giriş, Uludağ Üniversitesi Güçlendirme Vakfı


Yayınları, Bursa 1996

EŞKİNAT, Rana, Küreselleşme ve Türkiye Ekonomisine Etkileri, Eskişehir 1998

FERMAN, Murat, “Yaşam Kalitesi ve Pazarlama Üzerine Değerlendirmeler”,


Pazarlama Dünyası, Yıl:3, Sayı:13, Ocak-Şubat 1989
KAHRAMAN, Hasan Bülent, “Postmodern Dönemde Gerçeğin Dönüşümü, Medya Ve
Popüler Kültür”, Postmodernite İle Modernite Arasında Türkiye, İstanbul 2002

KAKABADSE, Korac ve diğerleri, "Information Technology and Development


:Creating It Harems Fostering New Colonialism or Solving Wicked Policy Problems",
Public Administration and Development, 2000

KAYA, Muammer, “Küresel Elektronik Atık (e-Atık) Pazarı 2009’da 11 Milyar Doları
Geçecek”, Üniversite ve Toplum Dergisi, Aralık 2005, Cilt 5, Sayı 4

NOKIA Resmi Web Sayfası, http://www.nokia.com.tr

McCHESNEY, R. W. The Global Media Giants, Critical Studies in Media (içinde), Der.
R.Anderson ve L.Srate, NY Oxford University

MORA, Necla, Medya ve kültürel kimlik, Uluslararası İnsan Bilimleri Dergisi


[Bağlantıda]. 5:1. Erişim: http://www.insanbilimleri.com 2008

SACHS, J., “Today’s World Is Divided Not by Ideology But by Technology”, The
Economist, 26 July 2000

SHİMİZU, Kaho, “New law requires recycling of PCs at consumers' expense”, Japan
Times, 1 Ekim 2003

ÖZDEMİR, İ. Yalnız Gezegen, Kaynak Yayınları, İstanbul 2001

You might also like