Professional Documents
Culture Documents
İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ
ÇERÇEVESİNDE
Şevket UYANIK
İstanbul 2009
KÜRESELLEŞME OLGUSUNA GENEL BİR BAKIŞ
“Küresel ekonominin bütününü oluşturan parçaların gittikçe daha fazla entegre olması,
ona kendine özgü bir dinamik kazandırıyor ve bu dinamik, devletlerin kontrolünden
giderek devletlerin kontrolünden çıkıyor ve paranın kontrolü kamu finansmanının idare
edilmesi gibi devletlerin bazı başlıca egemenlik alanlarına zarar veriyor. İletişim
devrimi sayesinde verilerin, imajların ve sermayenin dolaşımının aşırı boyutlara
ulaşması birçok alanda sınır ya da bölge kavramlarını ortadan kaldırıyor.” 2 Jacques
Adda küreselleşmeyi:”Dünya çapında sermaye birikimine engel teşkil eden fiziksel ve
hukukî sınırları sarma, delme ve sonunda yok etme sürecidir.“ şeklinde tanımlıyor.
Küreselleşmeye siyasal, sosyal ve ekonomik anlamda bakacak olursak, bunlardan en
ağır basanı kuşkusuz ekonomik küreselleşmedir. Ekonomik küreselleşme, sosyal
alandaki çoğu değişimi de derinden etkilemiştir. Bu yazının amaçlarından birisi,
küreselleşmenin sosyal alandaki etkisinin anlaşılmasıdır.
1
Ö.Demir, M.Acar, Sosyal Bilimler Sözlüğü, Ankara 1997, s.179.
2
Jacques Adda, Ekonominin Küreselleşmesi, İstanbul 2002, s.10
Küreselleşme toplumsal yaşamın ekonomik, siyasal ve beklide en önemlisi sosyal
boyutlarının tümünü kapsamıştır. Buna göre küreselleşme, ulaşım, haberleşme ve
bilişim teknolojilerindeki gelişmelerin, toplumsal ve kültürel yapılar üzerinde mekansal
uzaklıklardan kaynaklanan farklılıkları ortadan kaldırdığı bir süreç şeklinde
algılanmaktadır. 3 Son yıllarda ilişkiler ağı, iletişim ve ulaşım imkânlarının getirdiği
kolaylıklar sayesinde yoğunlaşmış ve hızlanmıştır. Örneğin; bilgisayar sayesinde
yazısını anında karşı tarafa ulaştırabilen biri ya da malını çok uzak bir bölgeye istediği
anda pazarlayan bir tüccar için küreselleşmenin getirdiği teknolojik kolaylıklar, bir
imkan ve kapasite patlaması olarak görülebilir. Bu Adda’nın da bahsettiği, iletişim
devrimidir. Bu bağlamda küreselleşmenin üç ana boyutundan bahsedebiliriz.4
Bu boyutları tek tek ele aldığımızda, son yıllarda teknoloji anlamında gerçek ve
toplumu derinden sarsan bir dönüşümün gerçekleştiğini söyleyebiliriz. Bu dönüşüm
küreselleşme olgusunu yayan ve hızlandıran en önemli faktördür. Bilişim teknolojisinde
başlayan bu değişim zamanla diğer teknolojik araçları da etkilemiştir. Bu durum aynı
zamanda üretim ve tüketim anlayışlarını da değiştirmiştir. Üretim üzerine odaklanan
sanayi devriminden sonra, tamamen tüketime dayalı yeni bir düzen ortaya çıkmıştır.
Baudrillard’ın da dediği gibi, bu düzen artık bir üretim düzeni değil, tüketim düzeni,
yani yeniden üretim düzenidir. Burada yeniden üretimden anlaşılması gereken şey
giyecek, yiyecek, içecek, makine, deterjan, vs şeylerin üretimi değildir. Sözü edilen şey
artık iyice yerli yerine oturmuş olan kapitalizmin yeniden üretimidir yani sistemin tüm
kurum ve kuruluşlarının hep aynı düzen ve disiplin anlayışına boyun eğmelerdir.
3
Rana Eşkinat, Küreselleşme ve Türkiye Ekonomisine Etkileri, Eskişehir 1998, s.7
4
Ahmet Davutoğlu, Küresel Bunalım, İstanbul 2004, s.209-210
Teknolojik küreselleşme şu alanlardaki gelişmeleri içerir; ulusal bazda üretilen
teknolojinin uluslararası kullanımı, küresel teknolojik işbirlikleri ve
çok uluslu şirketlerin inovasyonu küresel düzeyde yaratması. Teknolojik
küreselleşmeye ilişkin bazı temel göstergeler değerlendirildiğinde iki iç içe geçmiş
eğilimin altı çizilebilir. Birincisi, teknolojik faaliyetlerin ağırlıkla gelişmiş ve bazı
gelişmekte olan ülkeler arasında yoğunlaşmasıdır. İkincisi, bu yoğunlaşmanın yansıttığı
üzere, aslında küreselleşmenin teknoloji yaratımı değil, teknolojik gelişmelerin sunduğu
olanaklar olduğudur. Ar-Ge harcaması, patent sayısı, doğrudan yabancı yatırım ve
yüksek teknoloji ihracatı gibi temel parametrelere ilişkin veriler, teknoloji üretiminin ve
teknolojik faaliyetlerin gelişmiş ve az sayıda gelişen ülkede yoğunlaştığı kanısını
destekler niteliktedir.
Medyanın küreselleşmesi aslında yeni bir olgu değildir. Yazılı basın, televizyondan çok
daha önce ulusal ve kültürel sınırları aşmıştır. Radyo ve sinema ise, var oldukları
günden beri sınırları bilmiyorlardı. Günümüzde küresel medya şirketleri, tüm dünyayı
büyük bir pazar haline getirmiştir. Bu durumun çok önemli kültürel ve sosyal sonuçları
vardır. Bu sosyal ve kültürel sonuçlar, toplumsal bir felaketin yaşanmasına yol açabilir.
Yazılı basın, televizyondan daha önce uluslar arası boyutlara yayılmıştır ancak ikisinin
yaptığı etki farkını burada önemsemek gerekmektedir.
5
Jean Baudrillard, Tam Ekran, Çev. Bahadır Gülmez, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul 2001, s.139-140
6
Hasan Bülent Kahraman, “Postmodern Dönemde Gerçeğin Dönüşümü, Medya Ve Popüler Kültür”,
Postmodernite İle Modernite Arasında Türkiye, İstanbul 2002, S. 191.
farksızdır. ABD ve Batı medyası, ticari kurallara göre çalışmaktadır ve gelirleri
reklamlara bağlıdır. Öte yandan enformasyon alanının belirli şirketlerin denetimine
girmesi dünyadaki tüm insanların benzer imajlarla ve medya görüntüleriyle karşı
karşıya kalmasına neden olmuştur.
1980’lerin başından itibaren uydu ve dijital teknolojilerde gözlenen gelişmeler ile IMF,
Dünya Bankası ve ABD yönetiminin baskıları sonucu, medya ve iletişim sistemlerinde
deregülasyon ve özelleştirmeler yaşanmıştır. Bu sürede küresel medya sistemleri
doğmuştur. Time-Warner ve Disney gibi şirketler 90’ların başında gelirlerinin %15’ini
yurtdışı satışlardan elde ederken, 90’ların sonuna gelindiğinde bu gelir oranı %35’lere
çıkmıştır. Küresel medya şirketlerini harekete geçiren iki yapısal zorunluluk vardır.
Bunlardan ilki, tekelci rekabette küçük firmaların önüne geçmek için, pazarda büyüme
gerekliliğidir. İkincisi ise, bu şirketlerin yatırımları sadece bir alanla sınırlı
kalmamaktadır. Medyanın sadece bir alanı değil, diğer tüm alanları bu şirketler için kar
amacıdır. Sadece bir alanda üretilen ürün, medyanın başka alanlarında da farklı
şekillerde ürün meydana getirmektedir. Örneğin bir film çıktığında bu filmin müzikleri
CD halinde ve metne dökülmüş hali de kitap şeklinde piyasaya sürülmektedir. Bu
alanda ancak büyük şirketler rekabet edebilmektedir. Küçük sermeye gruplarının ve
şirketlerin bu alana girip burada pazar payı elde edip tutunabilmesi mümkün değildir.7
7
R. W. McChesney, The Global Media Giants, Critical Studies in Media (içinde), Der. R.Anderson ve
L.Srate, NY Oxford University
8
David Demers, Global Media Menace or Mesiah? NJ: Hampton Press Inc. 1999
eğlencenin öne çıkarılması aslında bilincimizi etkilemektedir. Çok uzaklarda başkaları
tarafından kontrol edilen küresel pazar için bilincimiz yeniden şekillendirilir. “Dev
medya kuruluşlarının, bilgi, haber, eğlence tekellerinin öncelikli amaçlarından biri de
insanların bilincini değiştirmektir.” diyor Amerikalı yazar Jeremy Seabrook.
Seabrook`un çarpıcı tespitleri küresel bir pazarlama faaliyetinin tüketicileri olarak nasıl
yönlendirildiğimizi sergiliyor. Küresel pazarlama ağının hepimizi etkilemek için
kullandığı reklamlar bilincimizden daha fazlasını etkiliyor. Kasıtlı olarak bilinçaltımıza
yönelik mesajlar da kullanılıyor.
Küreselleşme kavramının önem kazanması, kitle iletişim araçlarında gösterilen tek tip
mesajlar, hayat tarzlarını birbirlerine yakınlaştırmada etkili olmuştur. Günümüzde
insanlar ve toplumlar, başka yerlerdeki insan ve toplulukların yaşam standartlarını en
ince ayrıntısına kadar ekranlardan görebilmektedir. Yabancı ülkelerdeki gelişmeleri
yansıtan görüntülü haberler, yabancı televizyon dizileri, tüketicilerin yaşam kalitelerini
yükseltmek isteği ile sonuçlanmaktadır.10Bununla birlikte tüketim olgusu, hayatımızın
her yanını sarmıştır. Sahip olduğumuz tüketim objelerinden karakter çözümlemelerine
bile gidilebiliyor. Konuşmalarımız bile hep tüketim çerçevesinde dönüyor. Tüketim
kültürü ise, topluma her şeyden önce tüketici olarak entegre olmuş insanların
kültürüdür. Tüketim kültürünün özellikleri ortaya çıktığı piyasanın mantığı ile
anlaşılabilir. Günümüz insanına empoze edilmeye çalışılan imaj bir üretici görüntüsü
değil, tüketici görüntüsüdür. Tüketici konumunda olan insan, satın alma güçlerini
9
Necla Mora, (2008). Medya ve kültürel kimlik, Uluslararası İnsan Bilimleri Dergisi [Bağlantıda]. 5:1.
Erişim: http://www.insanbilimleri.com
10
Murat Ferman, “Yaşam Kalitesi ve Pazarlama Üzerine Değerlendirmeler”, Pazarlama Dünyası, Yıl:3,
Sayı:13, Ocak-Şubat 1989, s.28
kullanarak yaşamlarını şekillendirmeye ve piyasadaki mal ve hizmetlerden seçim
özgürlüğü ile –her ne kadar bu özgürlük yoksa da- istediklerini seçmelerine ve böylece
varlıklarını anlamlı kılmaya teşvik ediliriler. Piyasa ve para temelli dünyanın ekseninde
tüketici yer almaktadır. Üreticiyi tüketicinin tercihlerine zorlayan da tüketim kültürüdür.
Bu piyasa temelli evrende başarı veya başarısızlık bütünüyle rekabetçi üreticilerin,
tüketicilerin tercihlerini tahmin edip etmemelerine bağlıdır. 11
Tüketim toplumu aynı zamanda tüketimin öğrenilmesi toplumu, tüketime toplumsal bir
biçimde alıştırılma toplumudur; yani yeni üretim güçlerinin ortaya çıkmasıyla ve
yüksek verimlilik taşıyan ekonomik bir sistemin tekelci yeniden yapılanmasıyla orantılı
yeni ve özgül bir toplumsallaşma tarzıdır.13
11
Paul du Gay, Consumption and Identity at Work, London 1996, s. 77
12
Jean Baudrillard, Tüketim Toplumu, Çev. Hazal Deliceçaylı-Ferda Keskin, Ayrıntı Yayınları, İstanbul
1997, s. 26-27
13
Baudrillard; Age., s. 90
değil bizzat sistemin bunun için çalışan kurumları karar verir. Bu da kültür endüstrisinin
çeşitli ürünleri aracılığıyla yaydığı tüketim ideolojisi ve özellikle reklamlarla
gerçekleşir. Tüketim toplumu, medya tarafından kendisine gösteri şeklinde sunulan
bilgiyi de tam anlamıyla tüketen büyük kitlelerden oluşur. Bu bağlamda bireyler
tüketim sonucunda yeniden anlam üretemezler. Bireylerin anlam üretme yetenekleri,
yabancılaşma nedeni ile yok olmuştur. Televizyonun görüntü oyunlarına bağımlı hale
gelen bireyler, görüntülerin içeriğindeki olayları tabulaştırıyor ve bunun sonucunda da
anlamlarını öldürüyorlardı. Böylece görüntü oyunları, onları düşünme yerine sürekli
tüketime yönlendiriyordu. Bunun sonucunda toplumsal değerler, kitle toplumunda
birbiriyle tüm bağlantılarını kopararak dayanak noktasını yitirirler.14
14
Erhan Atiker, Modernizm ve Kitle Toplumu, Ankara 1998, s.66-67
ÇEVRE SORUNLARININ KÜRESELLEŞMESİ
Küreselleşme, kimilerine göre onsuz mutlu olamayacağımız şey, kimilerine göre ise
15
mutsuzluğumuzun nedenidir. Küreselleşmenin sadece ekonomik olarak
düşünülemeyeceğini, beraberinde getirdiği sosyal ve kültürel sorunlarla ve yarattığı
tüketim toplumu ile var olduğundan daha önce söz etmiştik. Küreselleşme hareketinin
uzun zaman önce başladığını varsayarak, küresel sorunların şimdilerde bizi ve dünyayı
büyük ölçekte etkilediğini söyleyebiliriz. Burada bahsedilecek konu, küreselleşmenin
önayak olduğu gelişmeler ışığında, yaratılan küresel çevre sorunları, bu sorunlar
dahilinde ki sorumluluklar ve tüketim toplumunun çevre sorunları ile ilişkisi olacaktır.
Canlı varlıkları etkileyen dış tesirlerin tümüne çevre denir. Çevre denildiğinde aklımıza
ormanların, toprakların ve hayvanların dışında egemen toplumsal paradigmalar, sağlıklı
sosyal ilişkiler, belli yaşam standartlarının tümü de gelmelidir. Çevre sorunlarının
küreselleştiği fikri, herhangi bir yerde meydana gelen doğal çevre sorunlarının başka
ülkeleri, bütün kıtayı ve hatta bütün dünyayı etkileyebileceği ortaya çıktıktan sonra,
yakın bir tarihte gündeme gelmiştir. Yani küresel çevre sorunları tüm insanlığı hatta
gezegendeki tüm yaşamı etkileyen sorunları ifade etmektedir. Bunlar; küresel ısınma,
iklim değişikliği, ormansızlaşma, atık sorunu, çölleşme ve kuraklık olarak
nitelendirilebilir.
15
Zygmunt Bauman, Küreselleşme Toplumsal Sonuçları, Çev. Abdullah Yılmaz, , İstanbul 1999, s.7
Tarihte, gelişen teknoloji ve Sanayi Devrimi ile birlikte doğaya bağımlı olduğunu
unutan insanoğlu, özellikle ekonomik çevresini iyileştirmeye çalışırken biyolojik ve
fiziksel çevresini hiçe saymıştır. İşte bu yarattığı kısır döngünün içinde hapsolan
günümüz uygarlıkları, artık hiçbir tarafı iyi olmayan bir çevrede yaşamak zorundadırlar.
Birçok insan gerek ekonomik, gerek sosyal, gerekse biyolojik ve fiziksel ortamları
açısından arzu edilen çevrelerde yaşayamamaktadır.
Çevre sorunları ve bunun varlığını en iyi yansıtan çevre kirliliği tüm dünyayı
ilgilendiren bir sorun olarak 1970’li yıllarda görülmüştür. Bu yıllardan başlayarak tüm
dünyada çevre bilinci oluşmaya başlamıştır. 1980’li yıllarda ise çevre sorunlarının insan
ve diğer canlılar üzerinde ne denli olumsuz etki yaptığı kanıtlarla ortaya konulmuştur.
Bu süreçte önceleri sanayi bölgelerinde su, hava toprak kirliliğiyle sınırlı olduğu sanılan
çevre sorunlarının ozon tabakasının incelmesinden, biyolojik çeşitliliğin yok olmasına,
küresel ısınmaya, deniz ve okyanusların kirlenmesine, hızlı nüfus artışına, erozyon ve
doğal kaynakların tükenmesine kadar uzandığı görülmüştür.16
16
İ. Özdemir, Yalnız Gezegen, Kaynak Yayınları, İstanbul 2001
Bilgi ve İletişim Teknolojilerinde meydana gelen gelişmeler firmalar, tüketiciler ve
Gelişmekte Olan Ülkeler (GOÜ) açısından yeni fırsatlar doğurmuş gibi görünse de,
Kuzey ve Güney arasındaki mevcut uçurumu daha da derinleştirebileceği konusunda
17
uyarılar yapılmaktadır. Çünkü günümüzün dünyası artık ideoloji tarafından değil,
teknoloji tarafından ikiye bölünmeye başlamıştır.18
Bu iki kutuplu dünyada çevre sorunları daha da artmış ve kuzey ülkeleri –gelişmiş
ülkeler- güney ülkelerine sorumluluklarını yüklemektedirler. Bilindiği üzere devletlerin
çevre sorunları ile ilgili birçok sorumluluğu vardır. Bunlar birtakım uluslararası
sözleşme ile de onaylanmıştır. Burada İngiltere’nin yaşadığı geri dönüşüm
probleminden bahsetmekte fayda var. Hâlihazırda çöplerden dönüştürülen kağıt başta
olmak üzere malzemenin satılamamasının, geri dönüşüm sektöründe ekonomik krize
yol açtığı, bu tür malzemeyi satan firmaların ise ellerindeki malzemeyi depolamak
zorunda kaldıkları belirtilmişti. Bu durumdan sonra İngiltere, güney ülkelerinden yoksul
bir Afrika ülkesi ile sözleşme imzaladı. Gelişmiş ülkeler biraz daha iyi yaşasın, oradaki
halklar her nimetten daha çok yararlansın diye bazı Afrika ülkeleri “çöp ülke” haline
gelmektedir. İşte küreselleşmenin olumsuz taraflarından biri de budur.
17
Korac Kakabadse, Nada ve diğerleri, "Information Technology and Development :Creating It Harems
Fostering New Colonialism or Solving Wicked Policy Problems", Public Administration and
Development, 2000, s.171
18
J. Sachs, “Today’s World Is Divided Not by Ideology But by Technology”, The Economist, 26 July
2000, s. 99.
Çevre ve çevreye ilişkin sorunların uluslar arası düzeyde önem kazanmasında, birbirleri
ile ilişkili birçok etken rol oynamaktadır, bununla birlikte çevrenin uluslar arası düzeyde
önem kazanmasına yol açan etkenler, ekolojik, ekonomik ve siyasal etmenler olarak
sınıflandırılabilir.19
Dünyayı saran ve günümüzde üzerinde en çok konuşulan çevre sorunu olan “küresel
ısınma” olgusunu incelemek gerekir. Küresel ısınma atmosferin dünya yüzeyine yakın
kısımlarında ortalama dünya sıcaklığının doğal olarak ya da insan etkisiyle artması
olarak tanımlanır. Dünya yüzeyindeki sıcaklık başlıca 4 faktörle tayin edilir;20
Dünyanın aldığı güneş ışığı miktarı
Dünyanın yansıttığı güneş ışığı miktarı
Sıcaklığın atmosfer tarafından tutulması
Su buharının evaporasyonu ve yoğunlaşması
Küresel ısınma çevrenin tüm bileşenlerini kökten etkileyen bir süreci ifade eder.
Küresel ısınma kendi kendine kötü havaya sebep olmaz. Ancak sera etkisi yapan
gazlarda ılımlı bir artış olsa bile sıcaklıklar önemli ölçüde yükselecektir. Önümüzdeki
50 yıl içerisinde denizlerin yükselmesinden dolayı 150 milyon çevre mültecisi olacağı
öngörülmektedir. Çevre mültecileri yeni ve dev bir sorun olarak küresel ölçekte
karşımıza çıkacak. Günümüz metropol şehirlerinin en büyük derdi olan ulusal göç,
uluslar arası ve küresel bir hal alınca gerek hükümetler, gerekse yerel yönetimler
içinden çıkılmaz sorunlarla karşılaşacaktır. Sağlıklı bir çevre olmadan, sağlıklı bir
ekonomi, sağlıklı devlet yönetimleri ya da sağlıklı insanlar olamayacağının önemle
altını çizen bilim adamlarına göre; özellikle son yüzyılda yitirilen çevre bilincinin
yeniden kazandırılması, insanın ve beraberinde birçok canlının geleceğinin anahtar
çözümü olarak görülmektedir.
19
Hasan Ertürk, Çevre Bilimlerine Giriş, Uludağ Üniversitesi Güçlendirme Vakfı Yayınları, Bursa 1996,
s.208
20
Cemal Seçkin Aksay, Osman Ketenoğlu, Latif Kurt, “Küresel Isınma ve İklim Değişikliği”, S.Ü Fen
Ed. Fak. Fen Dergisi, sayı 25, Konya 2005, s.29
TÜKETİM TOPLUMU VE ELEKTRONİK ATIKLAR
Tüketim olgusu, bir dizi sosyal, kültürel ve ekonomik uygulama halinde ve tüketim
ideolojisi ile birlikte, 1960'ların protestocu gruplarının kalplerinde ve beyinlerinde
olmasa da milyonlarca sıradan insanın gözünde kapitalizmi geçerli ve saygın hale
getirmeye yardımcı oluyor.22 Tüketim olgusu bilindiği üzere birçok sorunu beraberinde
getirmektedir.
Ekolojik çöküşün sebepleri arasında yalnızca nüfus artışı yüksek tüketimle rekabet
etmektedir ve dünyanın birçok hükümeti ve vatandaşı tarafından artık bir sorun olarak
kabul edilmektedir. Buna karşılık tüketim olgusu, olumlu bir hareket olarak
algılanmaktadır. Adeta tüketimi arttırmak, ulusal ekonomi politikalarının ve büyük
medya şirketlerinin temel amacı haline gelmiştir. Son yirmi yılda ölçülen tüketim
düzeyleri, insanlık tarihindeki tüm uygarlıklar arasında gerçekleştirilen en yüksek
seviyededir. Bunlardan yola çıkarak yeni bir toplum biçiminin, tüketim toplumunun
olgunlaşmasını net bir şekilde görmekteyiz.
21
Baudrillard; Age., s. 157
22
Robert Bocock, Tüketim. Çev. İrem Kutluk, Ankara 1997, s. 12
Yüksek tüketim anlayışının ekonomi politikalarının temel amacı olduğunu anlamak
olanaksız değildir. Bu politikalardan çıkan fikir, ekonomik kalkınma için tüketimin
artması gerekliliğidir. II. Dünya Savaşından sonraki A.B.D. refah döneminde, satış
analizcisi Victor Lebow’un sözleri bu olguyu destekler niteliktedir: “Aşırı derecede
üretken olan ekonomimiz... tüketimi yaşam tarzı haline getirmemizi, malların satın
alınmasını ve kullanılmasını bir ayine dönüştürmemizi, tüketimde manevi tatmini,
egomuzun tatminini aramamızı istemektedir... Bir şeylerin giderek artan bir hızla
tüketilmesine, yakılıp bitirilmesine, yıpratılmasına, yenisiyle değiştirilmesine ve
hurdaya çevrilmesine ihtiyacımız var.” Peki, tüketimin sonsuz ivmesinin perde
arkasında ne vardır? Tüketilen maddeler sadece midemizde mi öğütülmektedir?
Yediğimiz fast-food’lar için bu önerme geçerlidir fakat tüketilen diğer ürünler için de
sonuç gerçekten öyle midir?
Dünyanın üç büyük ekolojik sınıfı vardır; tüketiciler, orta gelirliler ve yoksullar. Kişi
başına düşen doğal kaynak tüketimi, kirlilik yayma ve doğal ortamları bozma
dereceleriyle mükemmel şekilde tanımlanan bu gruplar pratikte iki ölçütle birbirinden
ayrılırlar; ortalama yıllık gelir ve yaşam tarzı.
Elektronik atıkların boyutlarını daha iyi kavrayabilmek için öncelikle elektronik üretim
rakamlarına bakmamız gerekmektedir. 2003 yılında dünya elektronik eşya üretimi 1,324
milyon dolar tutarındadır. ABD 286 milyon dolarlık üretim ile dünya birincisi iken
Japonya 170 milyon dolar ile ikinci ve Çin 147 milyon dolarla üçüncüdür. Öte yandan
dünyada 2 milyar cep telefonu kullanıcısı vardır. Bu kaba bir hesapla 2 milyar cep
telefonunun üretilip kullanıldığını gösterir. 2002 yılında dünyada 17,8 milyon adet
monitör katod ışın tüpü (CRT) üretilmiştir. Türkiye’de ise Elektronik sektörü üretimi
para bazında 1991’den 1999’a %9 oranında artarken, bir yıl içinde 1999’dan 2000 yılına
%15’lik bir artış göstermiştir.
23
Muammer Kaya, “Küresel Elektronik Atık (e-Atık) Pazarı 2009’da 11 Milyar Doları Geçecek”,
Üniversite ve Toplum Dergisi, Aralık 2005, Cilt 5, Sayı 4
Amerikan Çevre Koruma Örgütü’ne göre dünyada en fazla e-atık üreten ülke ABD’dir.
2000 yılında 4,6 milyon ton e-atık gömülmüştür ve bu miktarın gelecek bir iki yıl
içerisinde 4 kat artarak 20 milyon ton olacağı tahmin edilmektedir. Japonya’da sadece
2002 yılında 20 milyon adet beyaz eşyanın çöpe atıldığı tahmin ediliyor. Aynı dönemde
450,000 adet evde kullanılan bilgisayarlar çöpe atılmıştır, bu 9,000 ton e-atık
etmektedir. 24 Nokia 2001 yılında dünyada satılan 380 milyon telefonunun yaklaşık
40,000 - 50,000 ton atığa tekabül ettiğini ve her yıl tahmini 150 milyon ton elektronik
atık oluştuğunu açıklamıştır.25
24
Kaho Shimizu, “New law requires recycling of PCs at consumers' expense”, Japan Times, 1 Ekim 2003
25
Nokia Resmi Web Sayfası, http://www.nokia.com.tr/id27575.html
KAYNAKLAR
AKSAY, Cemal Seçkin ve diğerleri, “Küresel Isınma ve İklim Değişikliği”, S.Ü Fen
Ed. Fak. Fen Dergisi, sayı 25, Konya 2005
BAUDRİLLARD, Jean, Tam Ekran, Çev. Bahadır Gülmez, Yapı Kredi Yayınları,
İstanbul 2001.
BOCOCK, Robert, Tüketim. Çev. İrem Kutluk, Dost Kitapevi Yay., Ankara 1997.
DEMERS, David, Global Media Menace or Mesiah? NJ: Hampton Press Inc. 1999
KAYA, Muammer, “Küresel Elektronik Atık (e-Atık) Pazarı 2009’da 11 Milyar Doları
Geçecek”, Üniversite ve Toplum Dergisi, Aralık 2005, Cilt 5, Sayı 4
McCHESNEY, R. W. The Global Media Giants, Critical Studies in Media (içinde), Der.
R.Anderson ve L.Srate, NY Oxford University
SACHS, J., “Today’s World Is Divided Not by Ideology But by Technology”, The
Economist, 26 July 2000
SHİMİZU, Kaho, “New law requires recycling of PCs at consumers' expense”, Japan
Times, 1 Ekim 2003