You are on page 1of 127

KIRAL�K KONAK

YAKUP KADRI KARAOSMANO�LU


I�indekiler
Yakup Kadri Karaosmano�lu'nun Hayat� ve Eserleri
Kiral�k Konak �zerine
K�RALIK KONAK
T�rk Edebiyat�nda Kiral�k Konak
Genel Bibliyografya

HAYAT�
Yakup Kadri, onyedinci y�zy�l�n sonlar�ndan ba�layarak Saruhan Vilayeti
denilen Ayd�n ve Manisa b�lgesinde h�k�m s�rm� Karaosmano�lu s�lalesindendir.
M�s�r'da �brahim Pa�a kona��na yerle�en ve orada �kbal han�mla evlenen Kadri
beyin o�ludur. 27 Mart 1889'da Kahire'de do�du. �brahim Pa�a'n�n �l�m� �zerine
alt� ya��ndayken ailesiyle birlikte Manisa'ya geldi. �lk��renimine Fevziye
Mekteb-i �ptidaisinde ba�lad�. �ki y�l sonra da �zmir �dadisi'ne g�nderildi
(1903). �ahabettin S�leyman'la arkada�l��� buradan gelir. Ama ��renimini
tamamlayamaz. Babas� daha o ��renimine ba�lamadan �lm�, �kbal han�m�n
sat�lacak m�cevherleri kalmam�t�r. Aile yeniden M�s�r'a d�n�nce
�skenderiye'deki Freres'ler Frans�z okuluna girdi. Burada da bir y�l okudu.
�dadi �zlemi ,onu �zmir'e �ektiyse de, tatilini ge�irmek i�in geldi�i M�s�r'da
(1906) J�n T�rkler'le tan�t�. �zmir'e d�nmekten vazge�ti. S�navla yeniden
girdi�i Freres'ler okulunda iki y�l sonra bakaloryas�n� vererek orta��renimini
tamamlad�.

1908'de ailece yurda d�nd�ler. �stanbul'a yerle�tiler. Yakup Kadri, Mekteb-i


Hukuk'a girdi. Ama bitirmeden, ���nc� s�n�ftan ayr�ld�. Bu arada �bsen'den
esinlenerek yazd��� Nirvana adl� tek perdelik oyunu yay�mlanm�, arkada��
�ahabettin S�leyman'�n arac�l���yla Fecr-i Ati toplulu�una kat�lm�t�r. Bir
yandan Fecr-i Aticilere y�nelik ele�tirilere cevap vermekte, bir yandan da
Servet-i F�nun'da k���k hikayeler yay�mlamaktad�r. Mensur ��rleri de bu ilk
d�nemin �r�nleridir.

1912'de t�berk�loza yakaland���n� ��renir. Ama ancak 1916'da tedavi i�in


�svi�re'ye gidebilecek, �� bu�uk y�l orada kalacakt�r. Bekta�ilikle ilgisi de
bu y�llarda, �svi�re'ye gitmeden �ncedir. O s�ralar Paris'ten yeni d�nm� olan
Yahya Kemal'in de etkisiyle Yunan ve Latin kaynaklar�na dayal� yeni bir sanat
anlay��n� savunmaya ba�lam�t�. Ayr�ca Do�u mitolojisiyle de ilgileniyor, bir
mistisizme y�neliyordu. Bu e�ilim onu bekta�i tekkesine itti, Nur Baba'
roman�n� yazd� g�zlemlerinden yararlanarak. Ama hem kar��la�aca�� tepkiler,
hem �svi�re'ye gidi�i yay�mlanmas�n� engelledi.

1913'te ilk hikaye kitab�n� ��kar�r: Bir Serencam. Ama �nce Balkan,
ard�ndan da 1'inci D�nya Sava�lar�, bu sava�larla gelen y�k�m, Yakup Kadri'de
bir de�i�ime yola�acak, sanat�n �ahsi ve muhterem oldu�u d��ncesinden
yava� yava� uzakla�acakt�r. Mondros antla�mas�ndan sonra onu �kdam yazar�
olarak g�r�r�z (1919). G�ncel olaylar� izleyen, Kurtulu� Sava��'n� destekleyen
bir gazetecidir art�k. Hikayeleri de Milli M�cadele ile ilgilidir. Daha sonra
o g�nlerin �r�n� olan makalelerini Ergenekon'da toplayacakt�r.

1921'de Ankara'n�n �a�r�s� �zerine Anadolu'ya ge�ti. G�revli olarak K�tahya,


Simav, Gediz, Eski�ehir, Sakarya y�relerini dola�t�. �nce Mardin (1923-31),
sonra Manisa milletvekili oldu (1931-34). Evlili�i de bu d�nemdedir.
Mutasarr�f Asaf Bey'in k�z�, Burhan Asaf Belge'nin k�zkarde�i Leman Han�mla
evlenmi� (11 Ekim 1923); yine bu d�nemde Kiral�k Konak, Nur Baba adl�
romanlar�n� yay�mlam�, Cumhuriyet ve Hakimiyet-i Milliye gazetelerinde
makaleler yazm� (1923-25), tedavi i�in ikinci kez gitti�i (1926) �svi�re'den
Alp Da�lar�ndan ba�l���yla izlenimlerini kaleme alm�t�r. 1932 y�l� ise
Yakup Kadri i�in ayr� bir �nem ta��r. Vedat Nedim T�r, Burhan Asaf Belge,
�smail H�srev T�kin ve �evket S�reyya Aydemir'le birlikte Kadro' dergisini
��kar�rlar. B�y�k yank� uyand�ran ve tart�malara yola�an roman� Yaban da ayn�
y�l yay�mlan�r.

Ba�lang��ta ilgiyle kar��lanan Kadroda savunulan d��nceler zararl�


bulunarak derginin imtiyaz sahibi Yakup Kadri, Tiran el�ili�ine atan�nca
(1934) dergi de kapan�r. Bunu Prag (1935), La Haye (1939), Bern (1942),
el�ilikleri izler. Tahran el�ili�inden sonra (1949-51) emekli oluncaya kadar
kalaca�� Bern el�ili�ine yeniden getirilecektir. Zoraki Diplomat adl�
an�lar� bu y�llar�n �r�n�d�r.

1955'te emekli olunca yurda d�nerek �e�itli dergi ve gazetelerde yaz�lar�n�


s�rd�rd�. 27 May�s'tan sonra Kurucu Meclis �yeli�ine se�ildi. 1961'de Manisa
milletvekili oldu. 1957'de de Ulus gazetesinin ba�yazarl���n� y�klenmi�ti.
1962'de Atat�rk ilkelerine ters d��ld���n� ileri s�rerek CHP'den istifa etti.
1965'ten sonra ise politikadan �ekildi. Son g�revi Anadolu Ajans� Y�netim
Kurulu Ba�kanl���yd�. 13 Aral�k 1974'te Ankara'da �ld�. �stanbul'da,
Be�ikta�'ta Yahya Efendi mezarl���nda annesinin yan�nda yatmaktad�r.

:::::::::::::::::::

ESERLER�

Hikaye: Bir Serencam (1913), Rahmet (1923), Milli Sava� Hikayeleri (1947).

Roman: Kiral�k Konak (1922), Nur Baba (1922), H�k�m Gecesi (1927),
Sodom ve Gomore (1928), Yaban (1932), Ankara (1934), Bir S�rg�n (1937),
Panorama (2 cilt. 1953-54), Hep O �ark� (1956).

Mensur �iirler: Erenlerin Ba��ndan (1922), Okun Ucundan (1940).

An�: Zoraki Diplomat (1955), Anam�n Kitab� (1957), Vatan Yolunda (1958),
Politikada 45 Y�l (1968), Gen�lik ve Edebiyat Hat�ralar� (1969).

Monografi: Ahmet Ha�im (1934), Atat�rk (1946).

�e�itli Makaleleri: �zmir'den Bursa'ya (H. Edip, F. R�fk�, M. As�m ile,1922),


Kad�nl�k ve Kad�nlar�m�z (1923), Se�me Yaz�lar (F.R�fk�, R. E�ref ile, 1928),
Ergenekon (2 cilt, 1929), Alp Da�lar�ndan ve Miss Chalfrin'in Alb�m�nden
(1942).

Kitapla�mam� Oyunlar�: Nirvana (Resimli Kitap, s. 9, 1909), Veda


(R. Kit, s. 11), Sa�anak (�st. �ehir Tiy. Ktp.), Ma�ara (Varl�k, s. 12-17,
1934).

K�RALIK KONAK �ZER�NE

Kiral�k Konak, Yaban'�n pop�lerli�i bir yana b�rak�l�rsa gerek i�eri�i,


gerek ki�ilerinin i�leni�i, gerekse kurgusu bak�m�ndan Yakup Kadri'nin
romanlar� aras�nda �nemli bir yer tutar. T�rk roman�n�n k�e ta�lar�ndan
olu�u, de�erini g�n�m�zde de korumas� ise konu edindi�i ger�ekli�in, de�i�ik
boyutlarda da olsa s�rmesinden gelir. T�rk toplumunun tarihsel geli�im
s�recinde ilk belirtileri onsekizinci y�zy�lda g�r�len ve Tanzimat'la
somutla�an Bat�l�la�ma olgusuna ba�layabilece�imiz bir ger�ekliktir. Bu
Kiral�k Konakla Yakup Kadri, altyap�s�ndan �styap�s�na bir de�i�im s�recine
giren T�rkiye'de, bu s�recin sonucu olan bir sorunsal� getirir g�ndeme. Zaman
dilimi olarak da bu sorunsal�n belirgin bi�imde ya�ad��� ikinci Me�rutiyet
d�nemini se�er.

H�k�m Gecesi'nin �ns�z�nde de belirtti�im gibi, �kinci Me�rutiyet salt


mutlakiyet�i y�netimin sona erdirildi�i siyasi bir devrim olarak ele al�namaz.
Geleneksel toplum yap�s�n�n ��z�ld���, s�n�fla�man�n belirginle�ti�i bir tarih
s�recinde sivil-asker b�rokratlar�n, d�a ba��ml� egemen g��lerin deste�inde
y�netime el koymas� olay�d�r temelde. Ama T�rk burjuvazisi �retim g��lerini
geli�tirecek, �retimin toplumsalla�mas�n� sa�lay�p h�zland�racak g��te
olmad���, de�i�im toplumun kendi i� dinamiklerince belirlenmedi�i i�in ��k�nt�
durdurulmad�, tersine h�zland�. B�ylece, T�rkiye'nin yukar�dan a�a��ya
kapitalistle�mesi s�reci i�inde, yap� kendi i� dinami�iyle de�i�medi. O zaman
do�rudan do�ruya sald�r�ya u�rayan do�a kendisi de�il, hayat tarz�, de�erler,
ahlak, k�sacas� k�lt�r oldu. (Murat Belge, Birikim, s. 2, 1975).

Bu a��dan bak�l�nca yap�sal bir ��z�l��n, toplumun b�t�n kesimlerine,


hayata yans�yan bir ��k�nt�n�n roman�d�r, Kiral�k Konak. De�er yarg�lar�n�n
alt �st oldu�u bir d�nemi ku�aklar aras� �at�may� odak alarak anlat�r Yakup
Kadri. Bat�ya �yk�nme ve bu �yk�nmenin yaratt��� toplumuna yabanc�la�ma
olgusu, d�nya g�r��n�n, buna ba�l� olarak da ya�ama bi�iminin,de�i�mesi,
insanlar aras� ili�kilerdeki yozla�ma roman�n �at�s�n� olu�turur. Roman
ki�ileri de bu �at� i�inde ve s�n�fsal konumlar�yla yans�t�l�r.

Naim Efendiler bu yaz Kanl�ca'ya ta��nmad�lar. Zamanlar art�k eski zamanlar


de�il, iki sene i�inde pek �ok adetler de�i�ti c�mleleriyle ba�layan roman�n
ilk sayfalar�nda Yakup Kadri, Tanzimat'tan, Me�rutiyet'e �stanbul'un ve
redingot d�nemleri olarak ikiye ay�r�r ya�ayan tarihsel s�reci. Giyimden yola
��k�larak yap�lan bu saptama ger�ekten de bir k�lt�r de�i�iminin somut
g�stergelerini getirir. Abd�lmecit d�neminin �stanbul'un giyinmi� �l��l�,
zarif, namuslu birer aile babas� ve kibar konak reisi olan �stanbul Efendisi
yerini ikinci Abd�lhamit d�neminin redingotlu, yan u�ak, yar� memur, ikiy�zl�
insan�na b�rakm�; dolay�s�yla g�rkemli konak hayat� da k�k hayat�na
d�n��vermi�tir. Sonu� olarak ne ya�ay��n, ne d��n��n, ne giyini�in kendine
�zg�l��� kalm�; her �ey gelene�in d��na ��km�t�r.

Burada Yakup Kadri'nin, de�i�imi biri �tekinin i�inden ��kan ve birbirine


ba�l�, birbirini izleyen a�amalar�n olu�turdu�u bir s�re� olarak toplumsal
fonu ustal�kla �izdi�ini s�ylemek gerekir. Nitekim roman�n ba�ki�ilerinden
Naim Efendi'nin tan�t�m� hemen bu sat�rlar�n ard�ndan gelir. Onu �teki ki�iler
izler.

B�t�n hat�ralar�, b�t�n zevkleri, b�t�n muhabbetleri, kendisini g�ld�ren ve


a�latan her �ey mutlaka bundan k�rk sene evveline ait olan Naim Efendi
redingotlu nesle mensup olmakla beraber v�cudu hen�z k�rpe iken �stanbul'un
i�inde te�ekk�l ve tekemm�l etmi� kimselerdendir. Damad� D�yunu Umumiye
M�fetti�lerinden Servet Bey ise Alafranga hayat nam�na sabahtan ak�ama kadar
bin t�rl� garabet yapan, k�rk be� ya��nda bir z�ppeden ba�ka bir �ey
de�ildir. Birbirine b�t�n�yle kar��t bu iki tipin yan�s�ra Naim Efendi'nin
torunlar� Seniha ve Cemil, ye�eni Hakk� Celis, Kas�m Pa�a'n�n o�lu Faik Bey de
���nc� ku�a�� olu�tururlar. B�ylece roman�n ilk b�l�mlerinde belirgin yanlar�,
duyu�, d��n� ve davran� �zellikleriyle anlataca�� ki�ileri sergileyen Yakup
Kadri, bu ki�iler aras�ndaki ili�kileri �yk�leyerek olay� geli�tirmeye ba�lar.
Seniha-Faik, Seniha-Hakk� Celis ili�kisi �evresinde s�z�n� etti�im sorunsal�
ki�ilerinin dram�n� belirleyen ana olgu olarak g�ndeme getirir.

Ger�ekten Naim Efendi'nin dram�, kimi zaman benli�ine dek sars�lsa, sonunda
kendi i�ine kapanmay� se�se de toplumun geli�imine ayak uyduramay��ndan ya da
de�i�meye kar�� direnmesinden gelmez. Tersine, torunlar�na duydu�u sevgi onu
her �eye boyun e�meye, b�t�n ayk�r�l�klar� kabullenmeye g�t�r�r. Kona��yla
birlikte par�a par�a d�k�lmeye, yokolmaya yazg�l� bir s�n�f�n bireyidir o.
�levi bitmi�tir. Yapabilece�i tek �ey kendini zaman�n ak��n�a b�rakmak,
eskiyle yeni, alaturkal�kla alafrangal�k aras�nda, i�in i�in birinciden,
kafas� ve y�re�iyle ikinciden yana t�kenip gidecektir. Arkam�zda b�rakt���m�z
mazinin son feryad� ve �n�m�zde hissetti�imiz u�urumun ilk �rpertisi
olarak...

Ama ��ken yaln�z Naim Efendi de�ildir. �n�m�zdeki u�urumun g�stergeleri olan
Seniha'yla Faik Bey de bir ba�ka ��k�nt�y� ya�arlar. �kisinin dram� da
bireysel oldu�u �l��de toplumsald�r. Frenklerin as�r sonu diye niteledikleri,
ge�mi� ve �imdiyle ba�lar�n� kopararak gelece�in ak�mlar�na ba�lanan Seniha,
i�i de d�� gibi durmaks�z�n de�i�en, okudu�u yabanc� dergilerde, tiyatro
oyunlar�nda, romanlarda tan�d��� tipleri hayata ge�irmeye u�ra�an gen� bir
k�zd�r. De�il dedesinin, babas� Servet Bey'in d��ncelerini, davran�lar�n�
bile ilkel, sakat ve �a��las� bulur. Bo�ulacak gibi oldu�u konaktan da,
�lkeden de ka�mak, kurtulmakt�r tek iste�i. S�rd��� hayat, b�t�n
hareketlili�ine, b�t�n g�n�l e�lendiricili�ine kar��n yavan ve tekd�zedir ona
g�re. Oysa Avrupa'da, Avrupa'n�n ayd�nl�k ve bay�nd�r kentlerindeki hayat ne
kadar ba�kad�r. ��lde y�r�yene serap neyse, Seniha'ya da Avrupa odur bir
bak�ma. Faik Bey'e y�neli�inin bir nedeni de budur.

��nk� Faik Bey, Avrupa'n�n bir�ok kentini dola�m�, o hayat� tan�maktan da


�te ya�am� bir gen�tir. K���k ya��ndan beri Avrupa'da bulundu�u i�in bir
frenk zarafeti ve mahareti edinmi�ti, Bat�l� bir salon adam�n�n b�t�n
g�steri�lerini �z�msemi�, varl���na sindirmi�tir. Onunla kar��la�t�r�ld���nda
beceriksiz, �i�, z�ppece davran�lar�yla baya��la�an ya��tlar� aras�nda
kolayca sivriliverir bu nedenle. Ayr�ca yorgun ve ayn� zamanda hummal�
bak��yla da kad�nlar�n g�zdesidir. Aile bireyleri dahil �evresindeki
insanlar� dillerini anlamad���, davran�lar�ndan �rkt��� ba�ka cinsten
birtak�m mahlukat gibi g�ren Seniha'n�n, �zledi�i hayat�n bir par�as� olan
Faik Bey'e e�ilim duymas�, bu e�ilimin gen� k�zl�k duygular�yla birle�erek
yak�c� bir tutkuya d�n�mesi do�ald�r.

Yine de bu a�k�n bir yanarda� gibi ans�z�n patlay�p somutla�mas� i�in


konaktaki g�rece �zg�rl���n d��nda afrodizyak bir ortam gerekecektir.
Kahramanlar�n� B�y�kada'ya ta��r Yakup Kadri. Delikanl�lara, taze kad�nlara,
i�kiye ve saza d�k�n halan�n k�k�nde Diyonizos ��lenlerini and�ran bir k�r
yeme�inin ard�ndan gecenin mehtab�yla birlikte a�k s�k�n eder. Beklenen
sonucuna, evlili�e ula�mayan bu a�k ge�erli de�er yarg�lar�yla �at�an bir
ili�kiye d�n�mekle kalmaz, aile kurumunu sarst��� gibi kahramanlar�n� da
��k�nt�ye g�t�r�r. Dengesini yitiren Seniha, zengin biriyle evlenerek �zledi�i
hayata kavu�ma d�leriyle oradan oraya savrulur. Terkedilen Faik ise art�k
eski u�ar�, �apk�n Faik de�ildir. Tutkusu yerden yere, �ukurdan �ukura
s�r�klemi�tir onu.

Burada, Yakup Kadri'nin, ki�ilerini ele al� ve yans�t��nda g�ze �arpan bir
noktaya dikkati �ekmemiz gerek. De�i� me olgusudur bu da. Romandaki birincil
ki�iler hayatla ili�kilerinin geli�im s�recinde, bilin�li ya da bilin�siz
de�i�ime u�rarlar. Naim Efendi, Seniha ve Faik Bey ad�m ad�m olumsuzlu�a
yuvarlan�rken, Servet Bey yeni ya�ama bi�iminin �r�n� olan �i�li'deki bir
apartman kat�na ta��n�r, i� adamlar�, naz�rlar, yabanc� zenginlerle d��p
kalkmaya ba�lar. Olumlu say�labilecek tek de�i�me ise Hakk� Celis'te g�r�l�r.

�lk b�l�mlerde duygulu, d�sel bir d�nyada gezinen, Edebiyat-� Cedide'nin o


�nl� solgun benizli tiplerini an�msatan Hakk� Celis Seniha'ya duydu�u sevgi
kar��l�ks�z kal�nca, hele sevdi�inin ve �evresindeki ki�ilerin a�k
anlay�lar�n�n ba�kal���n� g�r�nce �nce bo�lu�a yuvarlanacak, sava��n
ba�lamas�yla ger�e�in ayr�m�na vararak yeni bir sevgiye, millet sevgisine
sar�lacakt�r. Naim Efendi'yi de yaln�z o terketmez. De�i�en hayat�n darbesini
ikisi de ayn� insandan, Seniha'dan yemi�lerdir ��nk�. Ama hayat�n ger�ek
y�z�n� g�ren, kat�ld��� askeri e�itimden bamba�ka bir insan olarak ��k�n
eskiden yazd��� b�t�n �iirleri yakmak isteyen, Seniha'n�n ve Faik Bey'in
ki�ili�inde Bat�l�la�man�n yaratt��� yeni insan tipini k�yas�ya ele�tirip
kurtulu�u ulus�ulukta arayan Hakk� Celis de yokolmaya yazg�l�d�r. ��r�yen bir
d�zenin bireyidir o da. De�i�en, u�urumun kenar�na gelen Seniha'y� sevmiyordur
ger�i, ama i�indeki, ge�mi�teki Seniha'y� da s�k�p atamam�t�r. Bir duygu ve
d��nce �at�mas�n� b�t�n benli�iyle ya�ar. O �evrede, o insanlar aras�nda
yeri yoktur art�k, o hayat�n d��nda kalmay� se�mi�tir. Bu se�imse onu bo�lu�a
itecek, hayata tutunamay�nca �l�me s���nacakt�r.

Denilebilir ki Yakup Kadri roman�n� kar��tlar �zerine kurmu�, olaylar�n ve


ki�ilerin geli�tirilmesinde �at�ma olgusundan yararlanm�t�r. Temeldeki
�at�ma eski-yeni, Do�u-Bat� kavramlar�yla a��klanabilir ku�kusuz. Belli bir
s�n�f�n ya�ama bi�imindeki de�i�me, aileyi da��t�p eskinin simgesi kona��
kiraya ��kartt�r�rken se�ene�i olan apartman dairesini getirir. Naim
Efendi'nin simgeledi�i s�n�f ��kerken de sava� ko�ullar�n� de�erlendiren i�
adamlar�n�n olu�turdu�u yeni bir s�n�f t�reyecektir. Naim Efendilerin
kal�nt�lar�, Hakk� Celislerin cesetle�l �zerinde... B�t�n de�erleri, kutsal
bilinen ilkeleri, insanlar aras� ili�kileri maddeye d�n�t�rerek,
metala�t�rarak...

Yakup Kadri'nin, anlatt��� toplumsal ��z�l�� yeni bir olu�umun ge�i� evresi
olarak ald���n�, g�r�n�rdeki yozla�man�n toplum yap�s�na ili�kin g�r�nmeyen
nedenlerini kavrad���n� s�yleyemeyiz. Ele�tirinin �tesine ge�emeyi�i,
olumsuzlamadan kurtulamay�� da buna ba�lanabilir. Ama yans�tt��� toplumsal
ger�ekli�in do�rulu�uda yads�namaz. �te Kiral�k Konak'� �nemli k�lan bu
niteli�i, ger�ekli�e, ba�l�l���d�r.

Ara�t�rmac�larca �rnekleriyle kan�tland��� gibi Seniha tipinin Madam


Bovary'den al�nm� olmas� da de�erini eskitmez. Nereden, nas�l esinlenilmi�
olunursa olunsun, �nemli olan T�rk toplumunun tarihsel geli�iminde ya�anan,
bug�n de etkilerini s�rd�ren bir ger�ekli�in yans�t�lmas� de�il midir?

:::

�nce �kdam'da tefrika edilen (no. 8430-8491) Kiral�k Konak, Yakup Kadri'nin
kitap olarak yay�mlanan (1922) ilk roman�. Bug�ne dek yedi bas�m� yap�lm�.
1939'da yeni harflerle yap�lan ikinci bas�m�, Yakup Kadri'ce birinci say�lm�.
Bu nedenle s�zl�k ve ansiklopedilerdeki bask� say�lar� ve tarihleri yanl�.
�stelik kimi kitaplar�n kapa��nda s�zgelimi d�rd�nc� bas�l� denirken,
i�erde ���nc� bas�l� oldu�u belirtiliyor. Bu kar��kl�k bir yana,
saptayabildi�im kadar�yla roman�n bu yeni bas�m� sekizinci bask� oluyor.

Metin olarak 1974 tarihli yedinci bask�y� temel ald�m. �nceki bask�larla
kar��la�t�r�rken de yeni harflerle yap�lan bask�s�ndan ba�layarak roman�n
dilinin de�i�tirildi�ini g�rd�m. Ama bu de�i�tirme, H�k�m Gecesi'nde oldu�u
gibi bir yeniden yazma boyutuna ula�mam�, yaln�zca anla��lmas� g�� eski
s�zc�klerin yerine yenileri konulmu�, c�mlelerde yal�nla�t�rman�n zorunlu
k�ld��� k�saltmalar yap�lm�t�. Bu nedenle metni verirken belirtilmeleri
gerekmiyordu. Ama Yakup Kadri'ce yal�nla�t�r�lmas�na kar��n, T�rk�enin h�zla
de�i�imi sonucu, �zellikle gen� ku�aklar�n anlayamayaca�� s�zc�kler vard�
metinde. Bunlar�n anlamlar�n� sayfa altlar�nda verdim. Anlam� c�mlenin
geli�inden ��kar�labilecek s�zc�kleri ise a��klamad�m. Bir de dizgide d�en
s�zc�kler ya da atlamalar s�zkonusuydu. Bunlar da eklendi ku�kusuz.

Son s�z olarak, b�t�n titizli�imize kar��n eksiklerimiz olabilece�ini,


uyar� ve katk�lara a��k oldu�umuzu belirtelim.

Atilla �zk�r�ml�, 7 �ubat 1979

:::::::::::::::::::

K�RALIK KONAK

Naim Efendiler bu yaz Kanl�ca'ya ta��nmad�lar. Zamanlar art�k eski zamanlar


de�il, iki sene i�inde pek �ok adetler de�i�ti. K��n konaklarda, yaz�n
yal�larda oturan aileler gittik�e azalmaktad�r. Hele, M�s�rl�lar�n
��melerinden sonra Bo�azi�i'nde yal�s�, k�k� olup da kiraya vermekten
sak�nanlara ya �ok zengin, ya �ok hesaps�z g�z�yle bak�l�yor. Naim Efendi ise,
ne �ok zengin, ne �ok hesaps�zd�r. Babas�ndan kalm� bir serveti gen�li�inden
beri olduk�a b�y�k bir ihtimamla idare ve muhafaza ediyor. Kendisi, �kinci
Abd�lhamit devri ricalinden olmakla beraber bu servete hi�bir �ey ilave
etmedi. �lave edebilirdi, ��nk� senelerce devletin y�ksek mevkilerinde
bulundu. Gen�li�inde babas� gibi Mabeyni Humayun'a mensuptu, sonra bir�ok
defalar valiliklerde dola�t�. ��ray� Devlet azas�, R�sumat M�diri Umumisi oldu
ve nihayet Defterihakani ve Evkaf nezaretlerine ge�ti. �nk�laptan iki sene
evveldi, dola��k bir tevliyet (M�tevellilik) davas� y�z�nden istifas�n�
verdi ve g�nden g�ne bulanan h�k�met i�lerinde tiksinerek bir k�eye �ekildi.

Bununla beraber hi�bir zaman kenara at�lm� bir memur haline d�medi, devrin
ricaliyle m�nasebette bulunur ve Muayede (Bayramla�ma) merasiminde hi� de�ilse
defteri mahsusa (�zel deftere) imzas�n� atmaya giderdi. Memuriyet hayat�nda
yak�ndan g�rd��� resmi ve gayr� resmi b�t�n pisliklere ra�men, devlete ve
devlet adamlar�na kar�� hala derin bir sayg�s� vard�. Naim Efendi o terbiyeli
kimselerdendir ki evliya, enbiya isimlerinin sonunda Radiyallahu anh demeyi
hi� unutmazlar ve Pa�a kelimesini med (Uzatarak) ile telaffuz edip, mutlaka
hazretleri ile nihayetlendirirler. Bu gibi kimselerin ba�l�ca fazileti,
itaat ve h�rmettir. B�t�n terbiye ve ahlak d�sturlar� onlar i�in yaln�z bu iki
kelimenin ifade etti�i manadan ibarettir. Bununla ,beraber, Naim Efendinin iki
esasl� fazileti daha vard�: Bir ana kadar m�fik ve bir dul kad�n kadar
titizdi. Fakat, titizli�i asla bir huysuzluk derecesine. varmazd�; bu, temiz
ruhunun ve temiz v�cudunun maddi ve manevi pislikler �n�nde bir nevi
tiksinmesinden gelirdi. G���s �st�nde bir ya� lekesi, bir kaba s�z,
m�balatas�z (Dikkatsiz) bir hareket, onu m�savi derecede kederlendiren
�eylerdendir; fakat, pek i�li, pek nazik bir adam oldu�u i�in, kederlendi�inin
kimse fark�na varmazd�.

�stanbul'da iki devir oldu: Biri �stanbul'un; di�eri redingot devri...


Osmanl�lar hi�bir zaman bu �stanbul'un devrindeki kadar zarif, temiz ve kibar
olmad�lar. Tanzimat� Hayriye'nin en b�y�k eseri, �stanbulinli �stanbul
Efendisidir. Bu k�yafet d�nyaya yeni bir insan tipi ��kard� ve T�rkler bu
k�yafet i�inde ilk defa olarak vah�i Asya ile ha�in Avrupa'n�n aras�nda gayet
hususi yeni bir millet gibi g�r�nd�. Ya�ay� ve giyini� itibariyle �imal
kavimlerinden daha sade ve daha d��nceli olan bu millet, duyu� ve d��n�
itibariyle Akdeniz k�y�lar�ndaki medeniyetlerin bir hulasas� �eklinde tecelli
ediyordu. A��r kavuklu, alacal�, kesif Yeni�erilerin demir �ar�klar�n�n
�i�nedi�i bu toprakta hangi tohum, hangi hava bu �i�e�i veriyordu? Zira, bu
beyaz pantolonlu, beyaz yelekli ve l�strin kalo�lu T�rkler, ince bir halattan
ibaret endamlariyle biraz evvelki bo�um bo�um adamlara hi� benzemiyorlard�.
Sultan Mecit devri ricalinin, Halet Efendi muas�rlar�n�n �ocuklar� oldu�una
kim ihtimal verebilir? Bunlar, boyunlar�ndan ipekli bir mendille bo�ulmu�
solgun benizleriyle onlar�n cebir ve hu�unetinden (Zorbal�k ve sertliklerden
�rkm� kimseler gibidirler. Hepsi de umumi i�lerden �ekinir, hiddetlerinde ve
hazlar�nda �l��l�, namuslu aile babalar� ve kibar konak sahipleri idiler.
Bizde, �erkes halay�klan, harem a�alar�, Bo�nak bah��vanlar�yla b�y�k ev
hayat� as�l bu devirden ba�lar. Y�ksek r�tbeli devlet adamlar�n�n tesis
ettikleri Osmanl� kibarl���n�n kunda�� canfes astarl� ve serapa (Ba�tanba�a)
ilikli �stanbul'un idi.

Sonra redingot devri geldi ve redingotu i�inden yar� u�ak, yar� kap�kulu,
riyakar, adi bir nesil t�redi. Bu neslin en y�ksek, en kibar simalar�nda bile
bir saray hademesi hali vard�. �o�u, �kinci Abd�lhamit Han devri ricalinden
olan bu adamlar�n her biri bir hile ile efendilerinin arabas�na binmi�
seyisleri and�r�yorlard�. Bunlar�n elinde �stanbul'da konak hayat� birdenbire
k�k hayat�na intikal ediverdi. Ne ya�ay��n, ne d��n��n, ne giyini�in
�slubu kald�; her �ey gelenek d��na ��kt�; her beyni tats�z ve soysuz bir
Arnuvo ve bir Rokoko merak� sard�; binalar�m�z, e�yalar�m�z, elbiselerimiz
gibi ahlak�m�z, terbiyemiz de rokokola�t�. Abd�lmecit devrinin o a��r; zarif
ve i�in i�in gelenek�i Osmanl�l���ndan eser kalmad�. Naim Efendi, a�a�� yukar�
bu redingotlu nesle mensup olmakla beraber, v�cudu hen�z k�rpe iken
�stanbul'un i�inde yeti�ip geli�mi� kimselerdendi.

Maziden bize yadigar kalm� bu gibi �ahsiyetler, aram�zda elan mevcuttur.


Bunlar, pek eski zamanlarda bile, eski adamlardand�. Ruhlar� sanki bir
merhalede durmu� gibidir. Nitekim Naim Efendinin b�t�n hat�ralar�, b�t�n
zevkleri, b�t�n muhabbetleri, kendisini g�ld�ren ve a�latan her �ey mutlaka
bundan k�rk sene evveline aittir. Onu dinleyen ve onu yak�ndan g�ren bir
kimse zanneder ki, Naim Efendi yar�m as�rl�k bir letarjiden (Uyan�lmayan derin
uyku) hen�z g�zlerini a��yor ve �a�k�n �a�k�n etraf�na bak�n�yor. Vak�a o,
yirmi be� ya��ndan beri daima �a�an, tiksinen, �rken ve kaybolmu� bir �mr�n
hasretini �eken bir adamd�r. Onu insandan ka�ar ve huysuz zannedenler
yan�l�yorlar. B�t�n �ocuklu�u ve b�t�n gen�li�i �stanbul'un en kalabal�k bir
kona��nda ge�en Naim Efendi, e�lenceli meclisleri, ahbap aras�nda sohbetleri,
misafirlere ziyafetleri pek severdi. Fakat �yle bir zamanda ya�ad� ki,
bunlar�n hepsi yasakt�; olmasa bile, eski devrin meclislerini, sohbetlerini,
ziyafetlerini, misaf�rlerini bulmak ne m�mk�nd�? Naim Efendi, yeni sazdan,
yeni �ark�lardan zevk almak ��yle dursun, son senelerde art�k yaz�lan ve
konu�ulan T�rk�eyi de anlam�yordu.

Bundan on be� y�l evveldi, bir g�n eline damad�n�n okudu�u kitaplardan biri
ge�ti; k�rm�z� kapl� ve �st�n�n yaz�lar� beyaz bir kitap... Epeyce bir m�ddet
parmaklar�n�n aras�nda evirdi �evirdi; sonra g�zl�klerini takt�, �nce uzun
uzun kab� muayene etti, muharrin ad�n�, kitab�n serlevhas�n� (Ba�l���n�) bas�m
tarihini okudu; bu kabta her g�rd��� i�aret, her okudu�u yaz�, muharririn ismi
de dahil olmak �zere ona acayip geliyordu. B�y�k bir tecess�sle cildin i�ini
a�t�, fakat okumak ne m�mk�n! Naim Efendi adeta yeni k�raat dersine ba�lam�
bir �ocuk gibi, kelimeleri heceliyor, bir c�mleyi bin zahmetle sonuna kadar
ya tamaml�yor, ya tamamlayam�yor, veya tamamlad�ktan sonra da okudu�u �eyin
manas�n� iyice kavrayam�yordu. Vak�a bu, Edebiyat-� Cedide k�lliyat�ndan bir
romand�. Naim Efendi ise, b�t�n �mr�nde hi� roman okumam�t�. Bununla beraber,
onun bu kitapta anlayamad��� �ey, ne eserin terkibi (Birle�imsel; burada
sentetik,yapma anlam�nda)mahiyeti, ne muharririn maksat ve gayesi idi,
do�rudan do�ruya kelimelerin manas�d�r ki ona m�phem geliyor, do�rudan do�ruya
c�mlelerin te�kilindedir ki bir yabanc�l�k, bir gariplik buluyordu. Fakat
sonralar�, torunlar� yeti�ip de ayn� dili evin i�inde konu�maya ba�lay�nca,
onun nazar�nda bu kelimelerdeki m�phemlik yava� yava� zail olmaya ve bu
c�mlelerdeki garabet de yava� yava� kalkmaya ba�lad�.

Naim Efendi, evvela damad�, sonra torunlar� sayesinde daha nelere


al�m�t�... Bi�are adam, k�z� evlendi�i g�nden beri, a�a�� yukar� yirmi
senedir, her g�n bir eski itiyada veda etmekten ve her g�n yeni bir
mecburiyete katlanmaktan ba�ka bir �ey yapm�yor. Ne Cihangir'deki kona��nda,
ne Kanl�ca'daki yal�s�nda ihtiyar ve yorgun v�cudunu dinlendirecek bir k�ecik
kalm�t�r.

Bundan be� sene evveline kadar hi� de�ilse, kar�s� yan�ba��nda idi,
rahat�n�, huzurunu m�mk�n mertebe koruyordu. Zira, bu ihtiyar kad�n �l�nceye
kadar, evinin i�inde hakim ve amir kald�. O, hayatta bulunduk�a ne k�z�n�n, ne
damad�n�n, ne torunlar�n�n eve ait umurda (�lerde) o kadar h�k�m ve n�fuzlar�
olmad�.

Ger�i, her biri kendi havas�na, kendi dairesine ve kendine g�re bir hayat
yapm�t�; fakat, gerek yal�n�n, gerek kona��n umumi nizam� bu iradeli ev
kad�n�n�n elinde idi. Naim Efendinin haremi Nefise Han�mefendinin bu nizam�
eski usul ile t�reler aras�nda muhafaza ve idare etmek i�in d�ar�da bir
ihtiyar u�aktan, i�eride ge�kin bir kalfadan ba�ka icrail (Y�r�tecek ,yerine
getirecek) vas�tas� olmad��� halde, evin her �eyi yine yolunda giderdi; zira,
her yeni gelen hizmet�iye birka� g�n i�inde istedi�i terbiyeyi vermek, bu
kad�na has fevkaladeliklerdendi. Vak�a fazla d�verdi, fazla azarlard�; bunun
i�indir ki son zamanlarda yeni hizmet�i bulmak hususunda epeyce m�k�lat �eker
oldulard�. Bi�are Nefise Han�mefendi, denilebilir ki, biraz da bu kah�r
y�z�nden �ld�.

O �ld�kten sonra yerine k�z� Sekine Han�m ge�ti; fakat Sekine Han�m, hi�bir
cihetten annesine benzemiyordu. T�pk� babas� gibi, �ekingen, i�inden titiz,
iradesiz, tembel bir kad�nd�; hususiyle kocas�n�n n�fuzuna ve �ocuklar�n�n
arzular�na son derece uyard�.

Kocas� ise k�rk be� ya��nda bir z�ppeden ba�ka bir �ey de�ildi. Alafranga
hayat nam�na sabahtan ak�ama kadar bin t�rl� garabet yapan bu adam, B�y�k
Han�m�n vefat�n� m�teakip, evi kendi heveslerine g�re esas�ndan de�i�tirmeye
kalkt�; ne kadar eski e�ya varsa hepsini tavan aralar�na ve mahzenlere
att�rd�, her oday� Avrupa'dan gelmi� mobilya kataloglar�na g�re ayr� bir
�slupta, ayr� bir renkte Pisaltiye d�etti.

B�y�k Han�m�n yeti�tirmesi ne kadar hizmet�i varsa hepsine yol verdi, evin
i�ini Beyo�lu'ndan gelmi� beyaz �nl�kl�, ba�� topuzlu hizmet�ilerle doldurdu
ve b�t�n bunlar�n idaresini, �ocuklar�na m�rebbiyelik eden Lehistanl� bir
kad�na verdi.

Naim Efendinin damad� D�yunu Umumiye m�fetti�lerinden Servet Bey,


M�sl�manl�ktan ve T�rkl�kten nefret eden bir kazasker o�ludur. Ald��� terbiye
ile ya�ad��� muhit birbirinin aksi olan her insan gibi Servet Bey de daimi bir
ihtila�, (�arp�nt�,��rp�nma) daimi bir isyan i�inde ya�ar. Pederi Sadri
Molla'n�n kona��nda alafrangal��� kendi odas�n�n e�i�inden d�ar� ��kmazd�.
Nas�lsa k���kten beri Frans�zca bilmek, bir m�ddet Galatasaray Mektebinde
bulunmak; bir m�ddet Beyo�lu muhitinde tatl� su Frenkleriyle d��p kalkm�
olmak ona bir softa evinde, ��plak kad�n resimlerinden, dizi dizi Frans�zca
kitaplar�ndan, vazolardan, biblolardan m�te�ekkil bir halvet yapmak ve bu
halvette yayl� bir �ezlonga uzan�p, g�zleri tavanda, ayaklar� havada, bir
taraftan Hollanda sigar�n� emerek, di�er taraftan yabani ve peri�an bir
sesle birtak�m opera par�alar� terenn�m ederek saatlerce vakit ge�irmek
hakk�n� vermi�tir. Daima muhayyel bir Avrupa seyahati i�in haz�rlanm� bir
bavulu vard�, bu bavulun yan�ba��nda bir de �apka kutusu dururdu. Baz�
s�k�nt�l� saatlerinde bir aynan�n kar��s�na ge�ip, bu kutudan ��kard���
�apkalar� birer birer tecr�be ederdi ve ba��n� bu serpu� ile �rt�l� g�r�nce
adeta kendinden ge�erdi. Nitekim b�yle �apkal�, seyahat kost�mleriyle veya
suare k�yafetinde hala bir�ok resimleri vard�r. Ve bu resimler, hala gen�lik
odas�n�n duvarlar�n� s�sleyen ��plak kad�n resimlerinin yan�nda as�l�d�r.
T�rkler i�inde kimse bu Servet Bey kadar ate�le, co�kunca alafrangal��a d�k�n
olmam�t�r. Bu d�k�nl�kte o derece samimiydi ki, gerek babas�n�n, gerek
kay�nbabas�n�n muhitinde b�t�n ahval ve harekat� h�rmetle de�ilse bile, adeta
korku ve endi�e ile kar��lan�rd�; zira, g�zlerinde sars�lmaz bir imana ermi�
adamlar�n ate�i vard�. �te bu ate�in kuwetiyledir ki Servet Bey, Naim Efendi
kona��nda b�t�n iradesini istedi�i gibi y�r�t�yor ve hele ink�laptan beri bu
konakta art�k hi� T�rk�e konu�ulmuyordu.

Naim Efendiler bu yaz Kanl�ca'ya ta��nmad�lar ve bundan en ziyade Servet


Beyin �ocuklar� memnun oldular. Zira, Bo�azi�i'nin bu k�esi, asri
e�lencelerin hi�birisine m�sait de�ildi; tuhafiyeci camekanlar� �n�nde
gezinmelere, her ad�m ba��nda bir ahbaba tesad�flere, ak�am �st� �ay
ziyafetlerine, bin t�rl� a�k ve alaka oyunlar�na Kanl�ca'da oturulan aylarda
epeyce sekte geliyordu. Hususiyle, Servet Beyin o�lu Cemil, hen�z yirmi
ya��nda bir mektep �ocu�u olmas�na ra�men, Beyo�lu'ndaki b�y�k lokantalar�n,
gazinolar�n, barlar�n, baz� e�lenceli evlerin sad�k bir gediklisidir; bu
ya��nda bir�ok tiryakilikleri, vazge�emedi�i bir�ok itiyatlar� ve ikinci bir
tabiat haline girmi� zevkleri, hazlar� vard�r. Hem�iresine ara s�ra delicesine
sevdi�i bir metresinden bahsetti�i de olurdu. Bittabi, hu metresi de yaz k�
Beyo�lu'nda oturanlardand�. �te, Cemil i�in sayf�ye hayat�, b�t�n bu
mahzurlar y�z�nden katlan�lmaz bir angarya haline girmi�tir. Tam Beyo�lu
hayat�n�n uyanmaya ba�lad��� bir saatte, Karak�y k�pr�s�nden ko�arak vapura
yeti�mek, vapuru ka��r�nca veya ka��rmak isteyince eve kar�� vaziyetini
d�zeltmek, gece ka�amaklar�na makul bir sebep g�stermek i�in maddi ve manevi
bir�ok zahmetlere girmek, onu son derece rahats�z eden i�lerdendi. Her �eyde
h�r fikirli olan babas� da, bu geceyi d�anda ge�iri�leri asla mazur
g�remiyordu; Servet Bey, ya ailevi ve terbiyevi bir kanaat eseri olarak
veyahut sadece babal�k hissiyle bu hususta her nas�lsa kaynatas�yle birle�iyor
ve kar�s�n�n endi�elerini hakl� buluyordu:

Ben demiyorum ki, gezmesin, e�lenmesin, diyordu. Gen�tir, tamperaman


sahibidir. Asri, modern hayata g�re yeti�ecektir. Tabii bu hayat�n her t�rl�
safahat�n� g�recek. Bu hayat�n her t�rl� safahat�n� ya�ayacak. Fakat bu
ya�ay� hi�bir zaman s�hhatini ihlal edecek bir dereceye varmamal�d�r. Ben
demiyorum ki, �stanbul halk� gibi ak�am gurup ile beraber evine sokulsun ve
yeme�ini yer yemez uyusun. Hay�r, hay�r... Hi� de�ilse gece yar�s� ve kabil
olmad��� takdirde sabaha kar�� mutlaka evinde bulunmal� ve mutlaka yata��na
girmi� olmal�d�r.

Biraderinin k���k s�rlar�na pek yak�ndan vak�f olan Seniha ise, babas� b�yle
s�ylerken �apk�n bir tebess�mle b�y�k alt�ndan g�lerdi; zaten bu alayc� gen�
k�z i�in etraf�ndakilerin hangi hareketi ve hangi s�z� g�l�n� de�ildir!
B�y�kbabas�n�n �ahsiyeti, annesinin ahvali ��yle dursun, ekseriya pederi
Servet Beyin efkar ve harekat� (D��nce ve Davran�lar�) bile ona iptidai,
sakat ve garip g�r�n�rd�. Zira, bu, Frenklerin, as�r sonu diye
vas�fland�rd�klar� bir gen� k�zd�; as�r sonu, yeni bir nevi i�timai �rnektir
ki, harici ve dahili ya�ay��nda hale ve maziye ait her t�rl� kay�ttan azade
ve istikbalin hen�z haz�rlanan cereyanlar�na tabidir. Seniha, daima en son
��kan moda gazetelerinin resimlerine benzerdi. K�rpe, ince ve �alak v�cudu,
ipekb�cekleri gibi daimi bir istihale (Bi�im de�i�tirme,ba�kala�t�rma)
i�indedir. G�n�n ayd�nl�klar�na g�re m�temadiyen rengi de�i�en ye�il g�zleri
gibi sesinin bestesi, k�m�ldan�lar�n�n ahengi ve hatta ba��n�n �ekli de
m�temadiyen de�i�irdi. ��i de t�pk� d�� gibiydi; t�pk� g�zlerinin rengine
benzeyen bir ruhu vard�, kah ihtila�l�, kederli, bulan�k ve fena, kah berrak,
rakit (Durgun) ve ekseriya bir havai f�ek gibi �enlikli idi. Fakat bu k���k,
�eytan mevcudiyetinin hi� de�i�meyen bir hususiyeti vard�r ki, o da alayc�l���
ve �uhlu�udur. En ziyade zevk ald��� kitaplar, Gyp'in romanlar�, yeni tiyatro
piyesleri ve Paris'in mizahi gazeteleriydi. Gyp, ona bir ikinci ana, bir
ikinci m�rebbiye olmu�tu. Bu muharririn romanlar�ndaki serbest tav�rl�, yar�
o�lan, yar� kad�n gen� k�zlar, �zerlerinde ruhunu bi�ti�i modellerdir.
Denilebilir ki sabahtan ak�ama kadar her g�n b�t�n me�guliyeti bu gen� k�z
tiplerini hayata tatbik etmekten ibarettir.

Seniha, ya�murlu bir k� g�n�, elinde tuttu�u bir k���k kam��y� sa�a sola
sallayarak, kap�lara, duvarlara ve e�yaya vurarak, gayet s�k�nt�l� bir tav�rla
evin i�inde dola��yor, bir a�a�� iniyor, bir yukar� ��k�yor, adeta duvarlar
aras�nda dar bir kafese hapsedilmi� b�y�k bir ku� gibi ��rp�n�p duruyordu. Tam
bu esnada, kar��s�na b�y�kbabas� Naim Efendi ��k�verdi: �htiyar adam, k�rk�ne
b�r�nm�, elinde kal�n ciltli bir kitap, bir odadan �b�r odaya ge�iyordu.

Senihe, �ikar�n� (Durgun) bekleyen bir taz� gibi, Naim Efendinin �zerine
at�ld� ve kam��s�yle kal�n ciltli kitab�n �st�ne birka� kuvvetli darbe
indirerek:

B�y�kbaba, siz hayat kadar bunalt�c�s�n�z!.. dedi. Sonra bir mahalle


�ocu�u tavr�yle �sl�k �alarak uzakla�t�, gitti.

Naim Efendi, bir m�ddet �a�k�n �a�k�n torununun arkas�ndan bakt�, i�inden:
Lahavle, lahavle, diyordu; bu k�zda acayip bir hal var!

Zaten, Naim Efendi, evin i�inde ne olursa daima bu acayip kelimesiyle


adland�r�rd�. Teess�rleri asla bir �fke derecesine varmazd�, zira, g�rd��� ve
i�itti�i �eylerin hi� biri garabetlerinin derecesi itibariyle havsalas�na
s��acak bir mahiyette de�ildi. K�zmak veya g�cenebilmek i�in mutlaka biraz
anlamak laz�md�r. Naim Efendi ise ne damad�n�n, ne torunlar�n�n ya�ay�
tarzlar�ndaki manay� anlayam�yordu. Alafranga, asr�n icabat�... Bu kelimeler
kona��n i�indeki yeni vaziyeti onun nazar�nda kaf� derecede aydinlatam�yordu.
Ekseriya k�z�yla, bazen damad�yla aralar�nda hafif m�naka�alar olurdu. Naim
Efendi, k�z�na derdi ki:

Yavrum, �ocuklar�n�n ahval ve harekat�n� hi� be�enmiyorum. Bu Lehli kad�n


zannederim ki, bunlara yanl� bir terbiye verdi. Seniha on sekizine bast�,
fakat hala sekiz ya��nda bir �ocuk gibi hoppa ve yaramazd�r. Cemil daha
yirmisine girmedi. Fakat otuz ya��nda bir gencin hayat�n� s�r�yor. O yemekten
sonra sizin �n�n�zde ayak ayak �st�ne at�p sigara i�meler nedir? O eve
istedi�i saatte girip ��kmalar nedir? Ne babas�n� dinliyor, ne seni... Ben
ise, do�rusu her �eyi g�rmezlikten geliyorum. Ne k�za, ne o�lana a�z�m� a��p
bir kelime s�ylemiyorum; mazallah, bana kar�� da bir itaatsizlik ederler, bir
ters cevap verirler diye korkuyorum...

Naim Efendi, biraz da torunlar�n� �ok sevdi�i i�in sesini ��karamazd�. Yoksa
her �eye ra�men kona��n i�inde h�rmet edilen, korkulan yegane amir yine o
idi. Biraz �iddet g�sterecek olsa, her �eyin yoluna girmesi ihtimali hen�z
mevcuttu. Fakat ne yaz�k ki, o zay�f kalpli bir b�y�kbaba idi. Sonra da ald���
terbiye onun -kiminle olursa olsun- y�ksek sesle konu�mas�na bile m�sait
de�ildi. Bir g�n, -ink�lab�n ilk aylar�nda idi- damad�yle siyasi bir
m�bahaseye (S�yle�iye) giri�tilerdi. Naim Efendi, gazetelerden �ikayet
ediyordu:

Efendim, her �ey iyi... Fakat, bu gazeteler pek ileriye var�yorlar; diyordu.
Memlekette, hi�bir �eye kar�� h�rmet hissi b�rakmad�lar; Padi�aha, v�kelaya
kar�� en kaba elfaz� istimalden (S�zc�kleri kullanmaktan)�ekinmiyorlar.
Hayat� umumiye derken, herkesin hayat� hususiyesine de tecav�ze ba�lad�lar.
Ge�en g�n Erenk�y'�nde Hasip Pa�ay�, ziyaret etmi�tim; bi�are adam �yle bir
tehevv�r (K�zg�nl�k) i�inde idi ki, haline ac�d�m, me�er, Tanin gazetesi
m�ar�nileyhin (Ad� ge�enin,onun) nezareti esnas�nda da bir�ok
ihtilaslar (H�rs�zl�k) ve suistimaller vuku buldu�undan bahsediyormu�,
halbuki...

Damad� Servet Bey, sinirli bir hareketle s�z�n� kesti:

Halbuki... Yok efendim, bir rejim gidip, yerine di�er bir rejim geldi mi,
tabiidir ki bu rejimin adamlar� �b�r rejimin adamlar�ndan hesap soracaklar.
Bahusus, y�k�lan idarenin nas�l bir idare oldu�unu siz herkesten iyi
bilirsiniz.

Naim Efendi, bir �ocuk gibi utand�:

Hiddet buyurmay�n�z, efendim, dedi. Bendeniz hesap sorulmas�n demedim...


Ha�a. Yaln�z d��n�n�z bir kere...Vicdan�n�za m�racaat ederim. Hasip Pa�a
Hazretlerinden nas�l hesap sorulabilir, bu kadar m�barek bir zat... Sizi temin
ederim ki, be� paras� yoktur. Zevcesinin servetiyle ge�inir.

Servet Bey, kabili hitap (Kendisiyle konu�ulmas� ,g�r��lmesi m�mk�n)


olmayan kimselerle konu�anlara mahsus bir i� s�k�nt�s�yle:

Efendim; dedi. Memlekette bir mahkeme ve bir adalet kap�s� var. Hasip Pa�a,
mahkemeye �ekilir, adalete teslim edilir, e�er masum ise ne ala, de�ilse...
Giyotin efendim, giyotin temizler... Yaln�z namussuz kafalar�n de�il, fakat,
eski kafalar�n hepsi de kesilmelidir!

Naim Efendi, son c�mledeki bu vah�i imay� hissetti. Fakat, kendinde cevap
vermek kudretini bulamad�, g�zlerini yere indirdi ve derin derin d��nd�.

:::::::::::::::::::

II

Pazartesi g�nleri Seniha'n�n �ay g�nleridir. Avrupa'n�n b�t�n kibar


kad�nlar� gibi o g�nleri giyinir; ku�an�r ve tam saat be�te kona��n b�y�k
salonunda kendisinde nadir g�r�len bir han�mefendi vakar�yle ziyaret�ilerini
beklerdi.

Bunlar�n baz�s�, m�rebbiyesi Madam Kronski vas�tas�yle tan�d��� birka�


Beyo�lu madam ve matmazelleri; di�erleri �ocukluk arkada�lar�ndan gen� k�zlar
ve aile dostu gen� kad�nlard�; bunlar aras�nda, biraderi Cemil'in
arkada�lar�ndan baz� gen� adamlar da bulunurdu. Hassaten Faik Bey isminde bir
gen�, kona��n daimi misafiri ve Servet Beyin �ocuklar�n�n ayr�lmaz bir yolda��
idi. Bunun i�indir ki Faik Bey, pazartesi g�nleri ��le yeme�inden itibaren
konakta bulunur ve ziyaret�ilere, ev sahipleriyle birlikte intizar (beklemek)
ederdi. Bu pazartesi de �yle oldu.

Saat on biri hen�z ge�mi�ti. Seniha'n�n oda kap�s� bir dans havas�yle
vuruldu. Seniha daha yataktayd�. Tembel ve mahmur bir sesle Frans�zca:

Ne var? diye sordu.

Kap�ya vuran Faik Beydi:

Benim, benim; bu ne uyku, dedi. �imdi Cemil'in odas�na u�rad�m, cevap


bile vermiyor.

Seniha, suni bir huysuzlukla m�r�ldanarak yataktan indi, arkas�na bir


penyuvar ald�, kap�y� a�t� ve ��mank bir tebess�mle:
Do�rusu, �ok m�nasebetsizsiniz, Faik Bey! dedi ve gen� adama selam bile
vermeksizin bir s��ray�ta tekrar yata�a girdi, yorgan�n� bo�az�na kadar
�ekti, g�zlerini kapad�.

Faik Bey yatak k�yafetiyle, onu ilk defa g�rm�yordu. Bu gen� k�z v�cudunun
baz� latif s�rlar�, geli�mesinin ilk devrelerinden beri onca malumdu. Faik Bey,
Seniha i�in, elimde b�y�d�' diyebilirdi. Zira, be� sene evvel Seniha bir
�ocuktu. Fakat Faik Bey, yine yirmi ya��nda bir delikanl�yd� ve yine b�yle
Cemil'in samimi dostu s�fat�yle kona��n i�inde dola��rd�, �ocuklar�n yatak
odalar�na girer, ��kard�; bunun i�indir ki, Faik, bu sefer de Seniha'n�n
penyuvardan s�yr�larak yata�a atlarken ta kal�alar�na kadar a��lan bi�imli
bacaklar�na ortas� derin bir hatla ayr�lm� s�rt�na ve omuz ba�lar�n�n fildi�i
rengindeki yuvarlaklar�na dikkat bile etmedi; lenfavi (A��r ,so�ukkanl�)
lakayt bir tav�rla tuvalet masas�n�n �n�ne yakla�t�. Uzun bir m�ddet aynada
kendine bakt�, sonra bir t�rnak tak�m� i�inden ince bir t�rp� ald�, �ezlonga
uzand� ve t�rnaklar�n� yontmaya ba�lad�.

Kuniral, zay�f, uzun ve sa�lar� iyi taranm� bir gen�ti o. Y�z�n�n hatlar�
gayri muntazamd�, a�z� b�y�kt�. Fakat, g�zlerinin yorgun ve ayn� zamanda
hummal� bir bak�� vard�. Esasen, kad�nlar�n ho�una giden taraf� -zira,
kad�nlarca Faik Bey pek �ok ra�bet kazanm� bir delikanl�d�r- en ziyade bu
bak�� idi. K���k ya��ndan beri Avrupa'n�n muhtelif �ehirlerinde dola�m�,
oturmu� oldu�u i�in tav�r ve hareketlerinde hi� sahte g�r�nmeyen bir Frenk
zarafeti ve k�vrakl��� vard�.

Bir mecliste hikayeler anlatmay�, kad�nlara �st� kapal� imal� lak�rd�lar


s�ylemeyi, oturup kalkmay�, piyano �almay�, dans etmeyi, hulasa Garpl� salon
adam�n�n b�t�n g�steri�lerini kendine tamam�yle mal etmi�, mevcudiyetine
sindirmi�ti; sair gen�ler, onun yan�nda beceriksiz, �i�, z�ppe, �ocuk ve
baya�� g�r�n�rlerdi.

Seniha, g�zleri yar� kapal�, uzun kirpikleri aras�ndan Faik Beyi s�zd�. Onda
hi� uyumam� bir adam hali vard�, g�zkapaklar� sarkm� ve a�z�n�n iki
taraf�ndaki �izgiler derinle�mi�ti. Seniha, bir uyku aras�ndan gibi seslendi:

Faik Bey, d�n gece neredeydiniz?

D�n gece mi? S�yleyemem!

Aman, ne kadar can s�k�c�s�n�z.

Can s�k�c�... As�l sizin sualiniz...

Gen� k�z yata��nda sinirli bir hareketle d�nd�, y�z�n� duvar taraf�na,
arkas�n� Faik Beye �evirdi ve bu hareketten sonra yar�ya kadar s�yr�lan
yorgan�n a��k b�rakt��� yerlerden Seniha'n�n s�rt� ta beline kadar g�r�nd�.
Delikanl� bakmad� bile. Gen� k�z say�klar gibi bir sesle, s�z�ne devam etti:

�yle ise, neredeydiniz size ben s�yleyeyim.

Ne iyi, beni zahmetten kurtarm� olursunuz.

Faik Bey, siz d�n gece �ok fena �eyler yapt�n�z.

Faik Beyin d�n gece yapt��� �ey ger�i �ok fena idi. Sabaha kadar kumar
oynam� ve hayli kaybetmi�ti. Naim Efendi, Kas�m Pa�a -Faik Beyin babas�- ile
pek eski ve pek samimi ahbap olmakla beraber, o�luna, bir�ok sevimsiz ve
serbest hareketleri bir yana, as�l bu k�t� huyu i�in hi� tahamm�l edemezdi.
Ka� defa Cemil'e m�nasebeti kessin diye damad� ve k�z� nezdinde te�ebb�ste
bulundu. Ka� defa Cemil'i kar��s�na al�p nasihat verdi ve hatta yalvard�.

�htiyar; dindar ve namuslu kimseler nazar�nda kumar, seyyiat�n


(K�t�l�klerin, g�nahlar�n) en m�thi�idir. Ocaklar� s�nd�ren bu, evleri y�kan
bu, insan� h�rs�zl��a, cinayete, intihara sevk eden budur; bunlar, kad�n�
kumar nispetinde tehlikeli zannetmezler. Bunun i�indir ki, Naim Efendi, Faik
Beyin, Seniha'n�n yatak odas�na girip ��kmas�ndan ziyade, Cemil'in onunla
beraber ge� vakitlere kadar d�anda kalmas�ndan �rker ve endi�e eder.

Bu hususta hissi onu aldatm�yor. Hakikaten Faik Beyde kumar iptilas� her
iptilan�n fevkindedir, o daha �imdiden kad�ndan b�km� ve sevdadan
yorulmu�tur. Nitekim o g�n, ak�am �st� �aydan sonra kad�nlar g�l��p konu�maya
o kadar meyyal, gen�ler f�s�lda��p s�yle�meye o kadar te�ne iken Faik Bey
�srarla, bir poker partisi yapmak teklif�nde bulundu ve meclisin umumi
itirazlar�na ra�men, salonun bir k�esinde bir kare te�kil etmeye muvaffak
oldu. Zira, Cemil'den ba�ka Madam Kronski ve Beyo�lulu di�er birka� madam, bu
oyunun co�kun heveskarlar�ndand�lar.

Seniha, salonun di�er bir k�esinde arkada�lar�ndan iki gen� k�zla


biraderinin dostlar�ndan iki gen� adam ve yeni evlenmi� bir han�mdan bile�ik
bir grup ortas�nda b�y�k halas�n�n torunu Hakk� Celis'in kendisine okudu�u
�iirleri dinler g�r�n�yordu. Ta i�inden Faik Beye k�zg�nd�. Zira, bu
meclislere revnak (Parlakl�k,s�s) verebilecek yaln�z onun sohbetleri, onun
esprileri, onun �akalar�yd�. O, bir k�eye �ekilir �ekilmez oda, suyu �ekilmi�
bir havuza d�n�yor ve hi� kimse ne yapaca��n� bilemiyordu. Seniha'n�n ise,
ba�kalar�n�n s�zlerinden deh�etli bir surette i�i s�k�l�yordu. Hele halazadesi
Celis'in �iirlerine hi� tahamm�l� yoktu. Bu gen�, kendisinden ancak bir iki
ay k���k olmas�na ve �imdiden bir�ok �iirleri baz� mecmualarda ��km� olmas�na
ra�men, ona, parmaklar� m�rekkep lekeli ve pantolonunun dizleri ��km� zavall�
bir mektep �ocu�u gibi g�r�nmekten kurtulam�yordu. Hakk� Celis her okudu�u
manzumenin sonunda:

Abla, d�n gece bir sonnet daha yazd�m. Haftaya Nihal mecmuas�nda ��kacak;
derken, Seniha, akl� ba�ka yerlerde: G�zel! G�zel! diyordu ve gen� �ocuk
bundan cesaret alarak tekrar okumaya ba�l�yordu.

Mamafih, Seniha'n�n yan�ndaki gen� k�zlar bu �iirlerden pek �ok zevk al�r
gibiydiler. G�zlerinin i�inde bir cezbe ayd�nl���yle gen� �aire bak�yor ve
her in�ad�n (Okuma, okuyu�) sonunda:

Aman, ne fevkalade, ne fevkalade!.. Kuzum, bize bunu bir ka��da yaz�verin,


diyordu. Heyecanlar�nda az �ok samimi idiler. Bu iki hem�ire, �iiri musikiye
tercih edenlerdendi. Nitekim, yanlar�ndaki gen� adamlardan biri kalk�p da
Seniha'dan bir par�a piyano �almas�n� rica eder etmez, bunlar , Celis'i ta
dizlerinin dibine �a��rd�lar ve yalvaran g�zlerle:

Devam ediniz, siz devam ediniz, dediler.

Seniha, b�t�n h�nc�n� �imdi piyanodan al�yordu. O delikanl�lar


yan�ba�lar�nda duruyor ve biri notan�n yapraklar�n� �evirmekle, di�eri �al�nan
havay� terenn�m etmekle me�gul oluyordu. Demincek onlar�n grubunda bulunan
yeni evlenmi� bir gen� kad�n, dinlemek i�in ta yak�na geldi ve bir murakabes
vaziyeti ald�. Seniha, bilinmez nedendir, hem bu , gen� kad�na hem de o gen�
adamlara k�z�yordu.

Macit Bey, yapraklar� �abuk �eviriyorsunuz! diye ��k�m�; birka� dakika


sonra, �b�r�ne: Amma da yanl� s�yl�yorsunuz, Nazif Bey! demi�ti.

Sonra, �ald��� hava bitip de taburenin �st�nde arkas�na d�nd��� zaman, hala
dalg�n ve co�kun tavr�n� muhafaza eden gen� kad�na:

Belk�s, kendine gel, �ald���m�z bir bar havas� idi; diyerek g�ld� ve
salonun bir taraf�nda pokerciler grubunu, di�er k�esinde o gen� k�zlarla
k���k Celis'i g�r�r g�rmez derin bir can s�k�nt�s�yle tekrar piyanosuna d�nd�:
�imdi s�yleyin, daha ne �alay�m, Macit Bey? dedi. Macit Bey, notalar�
kar�t�r�yordu. Bu, kendini be�enmi� ve her �eyi bilmek iddias�nda bir gen�
adamd�. �stanbul'da en iyi giyinen ve kad�nlar nezdinde en �ok ra�bet kazanan
T�rk gencinin kendisi oldu�una emindi.

Ger�i, baz� geceler onun sabaha kar�� Beyo�lu barlar�nda Viyanal�


fahi�elerle vals etti�ini ve her ak�am �st�, k�yafetine ait bir i� i�in,
Mir'e u�rad���n� bilenler vard�. Fakat zengin dostlar alemindeki
muvaffak�yetlerinden hi� kimsenin haberi yoktu. M�temadiyen kad�n pe�inde
ko�tu�u g�r�l�r. Lakin bunlardan birine yakla��p da, konu�tu�u hen�z vaki
olmam�t�r. Bir g�n Seniha ile biraz a��lmak te�ebb�s�nde bulundu ve gen�
k�zdan �u cevab� ald�yd�:

Macit Bey, siz benim tipim de�ilsiniz. Ben, esmer ve uzun boylular�
severim. Siz, k�sa ve beyazs�n�z. Ben, giyini�te biraz itinas�z olanlar�
severim, siz ise, hen�z �t�den ��km� kost�mlerinizle ve dimdik duru�lar�n�zla
t�pk� elbise ma�azalar�n�n camekanlar�ndaki mankenlere benziyorsunuz.
Sesinizin ahengi ho�uma gitmiyor. Sonra ben, her �eyden evvel beni be�enen
erkekleri severim, siz ise kendinizden ba�ka kimseyi be�enmez gibi
g�r�n�yorsunuz.

Nazif Beye gelince, o da Macit Beyden pek farkl� bir insan de�ildir. Esasen
b�t�n g�n, b�t�n gezmelerinde, b�t�n e�lencelerinde beraberdirler. Beyo�lu'nda,
Do�ruyol'da onlar� ayr� ayr� g�ren hi� olmam�t�r. Biraz da akrabad�rlar.
Macit Beyin babas� Abd�lhamit devrinde ailesiyle beraber Beyrut'a s�r�ld���
zaman, uzun m�ddet Nazif Beyin babas� Afif Pa�an�n evinde misaf�r kald�lar ve
teyzesinin k�z�n�, Nazifin halazadesine verdiler. Afif Pa�a, �imdi ayan
azas�ndand�r, Macit'in babas� Enis Pa�a ise, ilan� me�rutiyeti m�teakip s�ra
ile bir�ok nezaretlere ge�mi�ti.

Poker masas�ndan y�kselen g�r�lt� adeta piyano sesini bo�uyordu. Seniha


tu�lara daha b�y�k bir �iddetle bast�. Sonra, yar� ciddi yar� sahte bir
asabiyetle yerinden kalk�p oyunculara do�ru gitti:

Yeter art�k, buray� bir tripo'ya �evirdiniz;' dedi ve Faik Beyin �n�ndeki
fi�leri kar�t�rmak, da��tmak istedi. Fakat, daima o kadar lakayt, �akac�,
tahamm�ll� ve rint olan Faik Bey, oyunda gayet ciddi ve asabiydi, gen� k�z�n
omzunun �st�nden uzanan elini bile�inden yakalad�, arkaya do�ru itti. Cemil,
gayet gevrek bir kahkaha ile g�l�yor:

Seniha, b�rak! Kaybediyor, kaybediyor, zavall�! diyordu. Beyo�lulu madam


pek zarif bir n�kte s�yl�yormu� gibi:

E, oyunda kaybeden a�kta kazan�r, dedi.

Ve madam�n ba� ucunda duran Macit Bey bu s�z� �zerine al�narak g�lmeye
ba�lad�. Seniha, gittik�e artan bir asabiyetle �iir okuyanlara do�ru gitti ve
afacan, ��mar�k bir �ocuk tavr�yla Hakk� Celis'in uzun per�emli sa�lar�ndan
yakalay�p yukar� do�ru �ekti. Bi�are gen� sapsar� kesildi ve a�z�nda yar�m
kalm� bir m�sra ile g�lmeye �al�t�. �ki hem�ireden birisi, Nuriye Han�m,
sa�lar� �ekilen gen� �aire �efkatle bakarak:

Zavall� �air! �te sizin nasibiniz bu... dedi.

�b�r�, Neyyire Han�m, Celal Sahir Beyden birka� m�sra okudu:

-Sa�lar�m, sa�lar�mla e�lenme!

B�rak onlar� nas�l peri�ansa

�yle kals�n ve ihtizaz-� mesa...

Seniha, �imdi munis bir kedi gibi Hakk� Celis'e sokuluyor, bir kolunu gen�
adam�n ensesinden ge�irip, dizlerinin �st�ne oturuyor, di�er eliyle �enesini
ok�uyordu.

Zavall� �ocuk, zavall� �ocuk... Ne kadar sarard�n! A, ne kadar sapsar�


kesildin! S�yle bana, 'mesa' ne demek?

K���k �air heyecandan t�kan�yordu. Gen� k�z, elini halazadesinin g��s�ne


g�t�rd� ve birden sanki o g���s �st�nde gezinen eline bir i�ne batm� gibi,
yerinden f�rlay�p hayretle geri �ekilerek:

Ayol baksan�za, kalbi yerinden kopacak, kalbi yerinden f�rlayacak... �yle


�arp�yor, �yle �arp�yor ki!.. diye hayk�rd�.

Nuriye ve Neyyire Han�mlar s�ra ile ellerini Hakk� Celis'in g��s� �st�ne
koydular ve ayn� hayretle gen� adam�n y�z�ne bakt�lar. O, art�k heyecan�n�
saklayamayacak bir haldeydi; ko�arak salondan ��kt�. Neyyire Han�m:

Bi�are gen�, �ok hassas! dedi.

Ve manidar g�zlerle Seniha'n�n y�z�ne bakt�. Seniha �imdi poker grubuyla


me�guld�, dalg�n dalg�n cevap verdi:

Evet, l�zumundan fazla.

Ak�bet saat yedi bu�ukta oyun nihayet buldu. Birer birer masan�n ba��ndan
kalkt�lar. Faik Bey ziyan�n� ��karm�, hatta biraz da kazanm�t�: G�lerek,
Seniha'ya yakla�t�:

Hangi elinizdi, bakay�m, �n�mdeki fi�lere dokunan?

Ve kendine uzat�lan eli dudaklar�na getirerek ilave etti:

Sevgili el, biraz dokunur dokunmaz �yle bir �ans getirdi ki, bu adeta bir
peri eli...

Beyo�lulu madam, yine ayn� so�uk zarafetiyle bir n�kte daha s�ylemek istedi:

Ama, bu sizin i�in bir cihetten hi� iyi de�il, dedi. O el f�lerinize
dokunur dokunmaz kaybetmek sizin menfaatinize daha uygundu.

Faik Bey, geni� bir kahkaha ile cevap verdi:

Oh, kalpten evvel kese... diyerek Neyyire Han�mlar�n yan�na se�irtti.


Onlar, Faik Bey daha s�ze ba�lamadan k�r�t�p g�l�meye koyuldular; zira
biliyorlard� ki bu gen� adam, tuhaf ve �akac�d�r. Biraz �tede Cemil,
arkada�lar�yle koltuklara kurulmu�lar, sigara i�iyorlar ve y�ksek sesle
konu�uyorlard�. Faik Bey biraz da onlar�n yan�nda kald�, sonra piyanoya
yakla�arak, ayak �st�nde yar�m bir hava �ald�. Daha sonra birden mihaniki bir
hareketle salondakilere d�nd�. Yerlere kadar bir reverans yapt�:

Han�mlar, efendiler, au revoir!

Seniha:

A, ni�in? Bu ak�am yeme�e kalmayacak m�s�n�z? �yle dememi� miydiniz? diye


soruyordu. Faik Bey:

Kalmak isterdim, fakat kabil de�il, bilseniz... Kabil de�il, dedi ve ��kt�
gitti.

�b�r davetliler de sekiz bu�u�a do�ru birer birer ��k�p gittiler. Cemil de
s�v�t�. Madam Kronski odas�na ��kt�.

Seniha alacakaranl�kla dolan salonda bir m�ddet yaln�z kald�,


alacakaranl�kta, bu gen� k�z, bembeyaz g�r�n�yordu. Pencerenin �n�nde
koltu�un i�ine at�lm� bir demet zambak gibiydi. D�zg�n ve narin endam�
�eklini kaybetmi�, bu �l�k yaz ak�am�nda sanki eriyordu. Ruhunda da b�yle bir
eriyi� vard�. Derin bir i� s�k�nt�s� bu alacakaranl�k gibi asab�n� sarm�t�.
Ni�in �b�rleriyle beraber ��k�p gitmemi�ti? B�t�n gece bu koca evin i�inde
yapayaln�z ne yapacakt�? Bu ev, baz� g�nler, baz� saatler ona bir mezar gibi
g�r�n�yordu. Nefesi darla��yor ve soka�a f�rlamak, ko�mak, hayk�rmak
istiyordu. Ta on d�rt ya��ndan beri kalbinde bilmedi�i yerlerin, g�rmedi�i
�eylerin, tan�mad��� kimselerin hasreti vard�. Frans�zca, Nereye ka�mal�?
s�z� dilinde daimi nakaratt�. Bu memlekette ve bu konakta ona her �ey dar, az
ve adi g�r�n�yordu. E�ya, arzusuna g�re de�ildi. Evin nizam� her t�rl�
ihti�amdan ari idi (Uzakt�), b�y�k babas�, annesi, hatta bazen babas� ona,
lisanlar�n� anlamad���, hareketlerinden �rkt��� ba�ka cinsten birtak�m
mahlukat gibi geliyordu.

Biraz Madam Kronski ile anla�abiliyordu. Bu kad�n, ona Avrupa'da s�r�len


y�ksek hayat�n baz� safahat�na dair hikayeler anlat�r ve hayalindeki aleme
cari verirdi. Zira, Madam Kronski -kendi iddias�na g�re- Lehistan'�n en eski
ve asil ailelerinden birine mensup bir devlet d�k�n� idi. Avrupa'n�n muhtelif
yerlerindeki �ato e�lencelerine, �ar saray�n�n merasimine, at �st�nde s�rg�n
avlar�na, Almanya'n�n, �svi�re'nin k�r yerlerindeki palas hayat�na,
Fransa'n�n cenup sahillerindeki gazino safalar�na ve nihayet Paris'in
salonlar�na, bulvarlar�na, kahvelerine, tiyatrolar�na dair bir�ok �eyler
biliyordu. Seniha b�t�n bunlar� dinlerken kendinden ge�erdi ve g�zlerinde bir
humma ate�iyle:

Madam, s�yleyin, bu hayata kar�mak i�in ne laz�m? diye sorard�.

Madam Kronski �eytani bir tebess�mle g�lerdi:

Oh, �ok zengin olmal�, �ok zengin; derdi.

Ve kaybolan servetlerinden bahsetmeye ba�lard�. Annesinin bir inci


gerdanl��� vard� ki babas� bir banka i�inde iflas etti�i g�n, tamam y�z bin
liraya sat�lm�t�. B�t�n Var�ova'da bu incinin bir mislini daha bulmak kabil
de�ildi. Ger�i, Nis'te, Kontes bilmem kimin; parma��ndaki z�mr�t y�z�k de
efsanevi bir k�ymeti haizdi. Fakat, Monte Karlo'da bir kumar masas� ba��nda
yar�m milyon franga gitti.
Madam Kronski:

�ocu�um, g�rmeliydin bu kumar masas� etraf�ndaki ziynet ve ihti�am� ve


ortada d�nen paran�n miktar�n�; derdi, kad�nlar�n elleri m�cevherattan
adeta k�m�ldayamayacak derecede a��rla��r; ye�il �uhan�n �st�ne sar� alt�n,
k�reklerle d�k�l�r, bo�alt�l�r.

Seniha, Madam Kronski ile hasb�hallerinin bu hasis taraf�n� hi� sevmezdi.


��in i�in tantana ve debdebeye, iyi kuma�lara, nadide m�cevherata pek d�k�n
olmakla birlikte, haddizat�nda paraya b�y�k bir ehemmiyet vermezdi. �sterdi ki
b�t�n bu g�zel �eyler kendili�inden �n�ne y���ls�n. Nereden geldi�ini, kimin
ald���n� bilmesin. Halbuki �mr�nde ilk defa b�yle bir geni�li�in tad�n�
tatmam�t�. Ger�i, arzular�n�n bir�o�u tatmin ediliyordu. Fakat, o kadar a��r
bir tarzda ve o kadar g��l�klerle ki, hepsinin sonunda ilk �evkinden eser
kalm�yordu. Zaten pek maymun i�tahl�yd�; bir�ok g�r�lt�, bir�ok inat ve �srar
ile istedi�i �eyler olur olmaz, kalbine derhal bir b�kk�nl�k gelir ve biraz
evvelki arzusu hemen bir isteksizlige d�n�verirdi. Seniha'n�n dolab�nda hi�
giyilmeden modas� ge�mi�, sarar�p solmu� ne kadar elbise, senelerden beri
kundurac�dan geldi�i gibi duran ka� �ift kundura vard�r.

Her Beyo�lu'na ini�te al�n�p bir kenara at�lm� mendil, eldiven, �orap gibi
e�ya ise y���nlar te�kil etmektedir. B�t�n bunlara ra�men Seniha, yine
b�y�kbabas�n� l�zumundan fazla pinti, babas�n� hala a�lanacak derecede z���rt
bulur ve baz� b�yle s�k�nt�l� ak�amlarda kendisini d�nyan�n en bedbaht ve en
yoksul k�zlar�ndan biri telakki ederdi.

Ger�i, son zamanlarda Naim Efendi kona��nda, bir yabanc�n�n bile g�z�ne
�arpacak derecede baz� de�i�iklikler oldu. Bu sene yal�y� kiraya veri�leri
bunlardan biriydi; atlardan birinin �l�m� �zerine di�er at� da sat�p, hususi
araba kullanmaktan vazge�i�leri ve arabac� ile seyisleri sav�lar� bunlardan
ikincisiydi. Alt� aydan beri Madam Kronski'nin maa��n� veremeyi�leri ve
Beyo�lu'nda baz� terzi ve tuhafiyeci hesaplar�n� �deyemeyi�leri bunlardan
���nc�s� ve belki de en a��r�yd�.

Seniha, ak�am karanl���nda b�t�n bunlar� d��n�rken b�y�kbabas� Naim Efendi,


yava� yava� salonun ortas�na kadar gelmi� ve:

Seniha, k�z�m! Seniha, sen misin? diye seslenmi�ti.

Gen� k�z cevap vermedi. �htiyar adam sordu:

Yavrum, ni�in karanl�kta oturuyorsun?

Ve arkas�nda koridordaki lambalar� yakmakla me�gul hizmet�iyi �a��rd�:

Marika, buran�n lambas�n� da yak!

Sonra gitti, pencerenin yan�nda torununun tam kar��s�nda bir koltu�a oturdu.
Naim Efendi, evin i�inde herkesten ziyade Seniha'y� severdi ve ona kendini
sevdirmek i�in adeta yaltaklan�rd�. Fakat bu ak�am, Seniha'y� o kadar k�sk�n
ve kasvetli buldu ki, a�z�n� a��p bir kelime daha s�ylemeye cesaret edemedi.

Seniha hi� beklenilmeyen bir anda, birdenbire yerinden f�rlad� ve


b�y�kbabas�n�n dizlerine oturarak bir kolunu boynundan ge�irdi -bu, onun
mutat hareket tarzlar�ndan biridir- ve a�z�n� ihtiyar�n kula��na yakla�t�r�p
�u garip suali sordu:

B�y�kbaba, �ok sefalete d�t�k, de�il mi?


Naim Efendi, kaf� derecede kuvvetli olsayd�, kuca��ndaki bu acayip mahluku
silkip yerinden f�rlatacak ve koridorlardan ko�arak, merdivenlerden atlayarak
kona��n d�rt bir k�esine, Yeti�in, yeti�in! Seniha'ya bir �ey oldu! diye
hayk�racakt�. B�t�n v�cudu titriyordu.

Sefalet mi? O ne fena s�z? Ni�in, yavrum, ni�in? Neyin eksik! Neyin eksik?
diyordu.

Fakat Naim Efendi bunu s�ylemekle beraber, birdenbire, ta i�inden b�t�n


eksik �eyleri hissetti ve o g�ne kadar, geni�lik ve bolluk i�inde yeti�mi�
kimselere mahsus bir itminan (G�ven) ile sefalete, zarurete inanmak ��yle
dursun, hatta bir par�a m�zayakaya (Paras�zl�k,ge�im s�k�nt�s�) bile ihtimal
veremeyen bu ihtiyar adam�n kalbine gen� k�z�n bu ��lg�nca suali �zerine ilk
defa olarak korkun� bir yoksuzluk (�lk metinlerdeki para s�zc��� bu s�zc�kle
kar��lanm�) endi�esi d�t�. Ger�i, Vefa Han�ndaki merhun (Rehin edilmi�)
hissesinden, �emberlita�'taki sat�l�k arsas�ndan, Kanl�ca'daki yal�s�ndan, bir
de teka�t maa��ndan ba�ka nesi kalm�t�. Bu teka�t maa�� ise ancak g�ndelik
masrafa yeti�ebilirdi. Halbuki Cemil'le Seniha her g�n bu paran� iki mislini
harc�yorlard� ve her tarafa biraz bor�lar� vard�.

Naim Efendi, o ak�am yemekte g�r�nmedi. Erkence odas�na �ekildi yatt�;


fakat sabaha kadar g�zlerine uyku girmedi.

:::::::::::::::::::

III

Naim Efendinin hem�iresi Selma Han�mefendi �emberlita� civar�nda b�y�k bir


konakta oturur. Biraderinin k�����d�r. Fakat, gen� k�zl���ndan beri ailenin
i�inde herkesten ziyade kendisine h�rmet ettiren a��r, ha�metli ve amirane bir
hali vard�. Naim Efendiyi gen� ya��ndan beri kah yak�ndan, kah uzaktan sevk
ve idare eden Selma Han�mefendidir. Naim Efendi, hatta evlendikten sonra bile
bir�ok zamanlar hem�iresinin tesiri alt�nda kald�; bu kad�n�n akl�selimine,
azim ve iradesine, dirayet ve basiretine hayrand�. Kar�s�n�n vefat�ndan beri
hemen her soka�a ��k��nda bir kere ona u�rard�. �ki karde�, uzun uzad�ya
dertle�irler, hasb�hal ederlerdi. Naim Efendi, bu hasb�hallerden ekseriya
dayak yemi�, kabahatli bir �ocuk gibi ��kard�. Zira, Selma Han�mefendi, pek
ziyade tok s�zl� bir kad�nd�r. Herkesin kusurunu y�z�ne vurmakta ve i�lenilen
hatan�n hi� de�ilse dille cezas�n� vermekte zerre kadar insaf� yoktur.

Nitekim torunuyle o garip konu�malar�n ertesi g�n�, derin hasb�hal


ihtiyac�yle hem�iresine ko�an Naim Efendi, Selma Han�m taraf�ndan o kadar sert
bir muameleye maruz kald�, o kadar sars�ld� ve tartakland� ki, adeta kendini
tutmasa kona�a d�nerken arabas�n�n i�inde h��k�rarak a�layacakt�.

Hem�iresi, yan hiddetli, yan m�stehzi bir tav�rla ona demi�ti ki:

Ma�allah... Demek, Seniha'n�n akl� b�yle ciddi �eylere de eriyor! Ben


zannederdim ki, o, ipe�in renginden, s�rmenin cinsinden, Beyo�lu'nun
kald�r�m�nda sekmekten ve gen�lerle Frans�zca �ark�lar s�ylemekten ba�ka bir
�ey bilmez. Me�er, ara s�ra evin umuriyle de alakadar oluyormu�, iyi ya, i�te
sevinin, a�abey, sevinin: Torunun, k�z�ndan daha ak�ll� ��kt�. 'B�y�kbaba, �ok
sefalete d�t�k, de�il mi?' Sefalet mi? Hay�r k�z�m, hay�r, rezalet
demeliydiniz. �yle bir rezalet ki, Karun'un hazinesi olsa �rtemez, �stanbul'un
d�rt bir k�esinde ��n ��n �t�yor. A�abey, a�abey, kuzum, sizin kulaklar�n�z
t�kand� m�? G�zlerinize perde mi indi? Bir defa etraf�n�z� dinlesenize, bir
defa etraf�n�za baksan�za! Daha �imdiden torununuz olacak yumurcaklar�n
��hreti afak� (Ufuklar, burada her yan, b�t�n �stanbul anlam�nda) tuttu.
Damad�n�z delinin biri... K�z�n�za gelince, o soylu soplu budala, fakat
�a��yorum, size ne oldu? Siz ki, o kadar ince f�kirli, arif, zarif, k�l� k�rk
yarar bir adams�n�z, do�rusu ya, baz� g�nler size bir sihir ettiklerine
inanaca��m geliyor, ��nk�, sizin taraf�n�zdan bu derece vurdumduymazl��a ba�ka
bir mana veremiyorum!

Naim Efendi, elleri dizlerinin �st�nde, koltu�un i�inde iki kat olmu�, dik
dik yere bak�yordu. Selma Han�mefendi devam etti:

Ge�enlerde buraya �ekibe Han�m gelmi�ti -h�rriyetten sonra bu ilk


geli�leri, d�nya bir acayip oldu- �imdi Pangalt�'da oturuyorlarm�. O�lu
askerden ��km�; �ehremanetinde bir b�y�k memuriyete ge�mi�, s�yledi ama,
unuttum. Neyse, maksat bu de�il... Ve kad�n zaten bunlar� anlatmaya gelmemi�.
Diyor ki, her ak�am �st� cumbada oturup geleni ge�eni seyrederim. Kad�nca��z
yine bir g�n cumbada otururken bir de bakm� ki, bizim k���k han�m, iki dirhem
bir �ekirdek. Pe�esini a�m�, bir arabada yapayaln�z. �i�li'ye do�ru gidiyor.
�ekibe Han�m seslenmek istemi�, fakat sonra, nemelaz�m belki istemez, demi�:
Arabada �yle bir oturu� oturuyormu� ki, tarif ede ede bitiremiyorlar. Neyse,
yirmi dakika ge�memi�, �ekibe Han�m bir de bakm� ki, araba tekrar d�n�yor,
fakat bu sefer, i�inde bir de delikanl� ile beraber... Esmer, zay�f bir
gen�mi�, mutlaka o �apk�n Faik olacak. Araba gelmi�, be� alt� kap� �tede bir
evin �n�nde durmu�. �ekibe Han�m bu evdekileri de tan�yor, bir �talyan
ailesiymi�. Bizimkiler inerler ve tam ak�am�n ikisine kadar orada kal�rlar.

Naim Efendi, maveradan gelir bir sesle:

Evet, dedi. Bundan haberim var, Madam Kronski'nin dostlar�d�r. Bize


daima gelirler. �adei ziyaret i�in olacak...

Selma Han�m, b�y�k bir hayretle biraderinin y�z�ne bakt�:

Ya... Ne ala! dedi. Demek bu da alafrangal�k icabat�ndan!.. Ya bir gece


ta sabaha kadar Nedim Pa�an�n k�z� Memduha'n�n evinde kal�lar�na ne dersiniz?
B�t�n kom�ular o gece sabaha kadar g�r�lt�den, ahenkten uyuyamam�lar.
Bizimkiler, kad�n erkek hep bir arada imi�ler. Bir zaman gelmi� ki, mahallenin
bek�isi kap�y� vurup, susunuz, bu kadar� da fazla, diyecek olmu�. Zaten
kom�ular, bu hal bir daha tekerr�r ederse karakola �ikayet edece�iz,
diyorlarm�.

Naim Efendi, tepeden t�rna�a kadar �rperdi; kenarlar� , geni� Aziziye


fesinin alt�nda y�z� k���c�k g�r�n�yordu; dedi ki:

Bu e�lenceden de haberim var. Benden izin ald�lard�... Hatta Memduha Han�m,


bizzat kendisi geldi, bana yalvard�yd�.

Selma Han�m:

�yleyse size olan olmu� a�abey! dedi. Ben de nafile yere nefes
t�ketiyorum. A�abey, a�abey, b�t�n bu rezaletleri size alafrangal�k
icabat�ndand�r diye yutturuyorlar. Bizim g�rd���m�z terbiye, vak�a
alaturkad�r ama, zaman�m�zda alafrangan�n ne demek oldu�unu da pek yak�ndan
g�rd�k. �ngiliz Ahmet Beyin �ocuklar� b�yle miydiler rica ederim? Kendisi
H�ristiyandan d�nme halis muhlis Avrupal� oldu�u halde bile, hat�rlars�n�z,
evinde, o ne vakar, ne temkin, ne kapal�l�kt�!.. Bizim �ocuklar da ayn�
terbiyeyi g�rmediler mi? Ni�in ayn� tarzda hareket etmiyorlar? Ge�en g�n
Hakk� bile ya��na bakmadan diyordu ki: 'Her yerde Seniha ablama rast
geliyorum.' 'Her yer neresi?' dedim. 'Labon, Mulatye, Tokatl�yan!' diye cevap
verdi ve birdenbire g�zlerini yere indirip k�pk�rm�z� kesildi. Bir �ocu�un
i�ine bir utanmak kabiliyetini vermediniz mi, alafranga olsun, alaturka olsun,
hi�bir terbiye usul�n�n faydas� yoktur. Karde�im, g�cenme, Servet Beyin
�ocuklar�n�n en b�y�k noksan� utanmak nedir bilmemeleridir. Vallahi, size hi�
gelmeyi�imin sebebi, bu �ocuklar� g�rmemek i�indir; ya biri ya �b�r�
taraf�ndan, maazallah, sayg�s�zca bir muameleye maruz kal�r�m diye adeta tir
tir titriyorum.

Selma Han�m, birdenbire samimile�ti:

Karde�im, karde�im, dedi, bunlar bizim sebebi felaketimiz olacaklar.

Naim Efendi, hem�iresini b�t�n s�ylediklerinde hakl� buluyordu. Bununla


beraber istiyordu ki, tamam�yle haks�z olsun ve kendi kendine ��yle diyordu:
Hem�irem, �teden beri her �eyi fena g�rmeye m�temayildir. �ocuklu�unda ne
kadar h�r��n; ne kadar ge�imsizdi! Bu mizac� hala de�i�medi. Etraf�nda her
zaman u�ra�acak bir kimse arar. Birini parma��na takt� m�, nihayetine kadar
yapmad���n�, s�ylemedi�ini b�rakmaz; zevci merhum Af�f Pa�a, onun elinden az
m� �ektiydi? Bi�are ne kadar haluk (�yi huylu), usluydu; evlilik hayat�nda
k�skan�l���, ��pheyi davet eden hi�bir hareketi yoktu. Bununla beraber, evinde
her g�n yeni bir istintaka (sorgulamaya) her g�n bir istizaha (A��klamaya),
bir m�nazaa (A��z kavgas� ,�eki�me) veya m�naka�aya maruz kal�rd�.

Naim Efendi, Sa� olsun diyordu, hem�ire kendini hala eski devirlerde
zannediyor. K�yafetler gibi ruhlar da de�i�ti. B�y�klere eski itaat, eski
h�rmet nerede, kimde var? Bizim g�rd���m�z terbiyedeki insanlarla �imdi alay
ediyorlar. Belki haklar� da var, her eski �ey biraz acayiptir, �ocuklar�m�z�n
�ocuklar�n� kendimize uydurmaya �abalamak ne beyhude! Onlar, her �eyden evvel,
zaman�n icabat�na uymaya mecburdurlar. Hem�ire istiyor ki, Seniha kendisi gibi
olsun. Bu m�mk�n m�? Gen�li�imizde kendisinin ya�ay��, giyini�i, d��n��
b�y�k valdenin ya�ay��na, giyini� ve d��n��ne benziyor muydu?

Naim Efendi, hadiseleri b�ylece tevil etmekle (Yorumlamakla) beraber, i�in


i�in kendisini hem�iresiyle mutab�k buluyordu; fakat bu mutabakatta
anla��lmaz bir ac�l�k vard�, ac�l�k ona a��r geliyordu. Bunun i�indir ki,
kendisini hem�iresine ba�layan b�t�n o terbiyevi ve ananevi rab�talardan
(Ba�lardan) kurtularak, bir gen� adam gibi m�tebessim, �alak torunlar�n�n
saf�na at�lmak istiyordu. Zira, kalbi b�t�n kuvvetiyle o taraftayd�.
Denilebilir ki, hi�bir dede, torunlar�n� bu kadar derin bir �efkatle
sevemezdi. Naim Efendi, Cemil ve Seniha i�in yaln�z bir b�y�kbaba de�il, bir
nine, bir birader ve bir hem�ireydi. Hele Seniha'y� adeta co�kunlukla, adeta
a�kla seviyordu.

Onun sesi ve onun tebess�m�, son senelerinin yegane saadetiydi. Seniha do�up
b�y�y�nceye kadar, konakta, Naim Efendinin kahkaha ile g�ld���n� hi� kimse
i�itmemi�ti. Yaln�z bu ye�il g�zl�, beyaz �ocuk, tombul bacaklar� �st�nde
odadan odaya ko�maya ba�lad��� g�nden beridir ki sab�k Evkaf Naz�r�n�n g�nde
hi� olmazsa birka� kere k�s k�s g�ld��� duyulurdu. Seniha, onun nazar�nda
daima bu g�ld�ren k���c�k �ocuktu. Ne zaman b�y�d�? Ne zamandan beridir ki
kendisinden bu kadar ciddiyetle bahsettiriyor?

Naim Efendi kona�a avdetinde, kap�n�n �n�nde ye�eninin o�lu Hakk� Celis'e
rast geldi; ihtiyar adam, bu �ocu�u da torunlar� derecesinde severdi; pek
a��r ba�l� ve mahcup tav�rl� bir gen�ti. Ger�i, biraz haylazd� ve beyhude
�eylerle me�guld�. Naim Efendi ge�enlerde, onun �iir diye yazd��� baz� garip
manzumeleri g�rm�t� de hayretler i�inde kalm� ve �ocu�un akl�na dair epeyce
endi�eye d�m�t�. O girerken Hakk� Celis ��kmak �zereydi.
Nereye b�yle, k���k �air? dedi.

Ve �enesinden ok�ad�. K���k �air, iki saatten beri burada Seniha'y�


bekliyordu. Gen� k�z bir g�n evvel ona birka� kitap sipari� etmi�ti ve ��leden
sonra ak�ama kadar kendisini bekleyece�ini s�ylemi�ti. Halbuki, �oktan ��k�p
gitmi� ve hala gelmemi�ti.

Gen� Hakk�, mahzun mahzun:

Efendim, �ok bekledim, ge� oldu, eve gidiyorum. dedi.

Fakat, b�y�k day�s�ndan ayr�l�r ayr�lmaz, do�rudan do�ruya eve gitmedi.


Cihangir'in arka sokaklar�ndan dola�arak Beyo�lu'na ��kt�, bir a�a�� be�
yukar� dola�maya ba�lad�. Her hususta dalg�n, yaln�z bir �eye uyan�k ve
dikkatliydi. G�zleri, halk�n aras�ndan caddeden ge�en arabalardan, hi�
yan�lmayan bir n�fuz, hi� yorulmayan bir sebatla Seniha'y� ar�yordu. Onun s�k
s�k u�rad��� ma�azalar�n, d�kkanlar�n hepsine birer iki�er kere girip ��kt�.
K�e ba�lar�nda, kap� �nlerinde durdu, bekledi. Bir m�ddet Taksim'den �teye
kadar y�r�meyi d��nd�. Seniha'n�n o civarda pek �ok tan�d�klar� vard�, belki
onlardan birini ziyarete gitmi�ti. Fakat, hangisinin? Hakk� Celis, bunlar�n
hepsini tan�r ve oturduklar� evleri bilirdi.

Saatine bakt�, kendi kendine: Oh! Ne kadar gecikmi�im! dedi.B�y�kannesine


yine meram anlatmak laz�m gelecekti. Son t�nel gideli yar�m saat olmu�tu.

Hakk� Celis, birdenbire yorgun oldu�unu hissetti; kan ter i�indeydi ve


kalbinde nihayetsiz bir azap vard�. B�t�n inece�i ini�leri, ��kaca��
yoku�lar�, ge�ece�i sokaklar� d��nd�. Her �eye ra�men, Cihangir'e d�nmek i�in
�iddetli, dayan�lmaz bir arzu duydu; fakat mahcup, korkak ve iradesizdi. Sonra
da i�in i�in Seniha'ya k�zg�nd�. Kendi kendine: Beni neden beklemedi?
diyordu. Ba�kalar�yle dola�may� benimle konu�maya tercih edi�indeki sebep
nedir? Bana kar�� hi�bir temay�l� yok mu? O kadar duygulu, o kadar heyecanl�
bir ruh, benim ruhumdan ba�ka kimin ruhuna e� olabilir? Macit Bey benden daha
m� zarif? Nazif Bey benden daha m� anlay�l�? Faik Beyde sevilecek ne var? Bu,
ara s�ra tuhafl�k etti�i ve hikayeler s�yledi�i i�in herkesin ho�una giden bir
adamd�r. Hakk� Celis, ondan nefret ediyordu. Seniha'n�n etraf�ndakilerden de
tiksiniyordu; fakat Faik Beye kar�� hususi ve derin bir kini vard�. Neden?
Sebebini tayin edemiyordu. Bu adamda kendine kar�� tepeden bir bak� seziyor
ve b�t�n muamelesini k�stah ve kaba buluyordu: Her �eyi bilirim
iddias�ndad�r, diyordu. On sene Avrupa'da dola�m�, hala Musset'nin kim
oldu�unu bilmiyor. Ne ��mar�k bir adam. Hakk� da var ya, o kadar y�z
veriyorlar. Do�rusu; Seniha'ya �a��yorum.

Bununla beraber Seniha'n�n ka� defa onun aleyhinde bulundu�unu hat�rl�yordu;


hem de ne kadar �iddetli bir lisanla... Bir m�kalemede Faik Bey ismi ge�er
ge�mez daima Frans�zca, 'Ah! le filou! diye hayk�ran Seniha de�il midir?

Hakk� Celis ka� defa onun a�z�ndan Faik Beyin rezaletlerine dair hikayeler
dinledi. Yok, yok, Seniha onu sevemez, bu kabil de�ildir; diyordu. O da
benim gibi bilir ki, bu adam gayet sathi, hissiz ve g�steri�ten ibaret bir
mahluktur! Hakk� Celis bu kati h�km�n sonunda: Lakin �u muhakkak ki beni de
sevmiyor! derdi. O halde kimi? O halde kim onun muhabbetine lay�kt�r? Ve onun
muhabbetine lay�k olmak i�in ne yapmak laz�md�r? Hakk� Celis, her t�rl�
fedakarl��a haz�r oldu�unu hissediyordu. ��hreti cihan� tutmu� bir b�y�k �air
veya �an� dillere destan bir b�y�k kahraman olsa, acaba kendini ona
sevdirebilir miydi? Siyaset aleminde bir b�y�k rol oynasa, g�nlerce gazeteler
kendinden bahsetmeye ba�lasa, acaba bir par�a hayranl���n�, bir par�a
alakas�n� celbedebilir miydi? Hakk� Celis: Hay�r, bunlar�n hi�biri de�il,
fakat sevmek, daima sevmek! diyordu. Sonuna kadar, her �eye ra�men, ezalar,
cezalar, hummalar ve g�zya�lar� i�inde ve hastal�klar ve �l�mler �n�nde daima
sevmek.

�emberlita�'a geldi�i, zaman, art�k ne uzvi, ne manevi kuvveti kalm�t�.


��i siyah, kar��k, kesif ve a��r bir �eyle doluydu. Hakk� Celis, kona��n
kap�s�ndan girerken: Belki de en iyisi, bu muhabbet yolunda �lmektir, dedi.
Bu i�imdeki zulmeti uzun ve ate�in bir ��r halinde onun �n�ne d�kmek ve
�lmek...

Fakat, merdivenlerden ��karken sofadan ninesinin sesini i�iterek, k���k bir


�ocuk gibi korktu, saat ka�ta geldi�ini g�rmesin diye bir k�eye sindi,
sakland�.

:::::::::::::::::::

IV

Seniha, i� s�k�nt�s�ndan bitiyordu. G�nl� hi�bir �eyle avunam�yordu.


Etraf�ndakilerin seslerinden, s�zlerinden, kahkahalar�ndan, daima ayn� tarzda
tekerr�r eden seslerden art�k usanm�t�. B�t�n tan�d�klar�ndan, kad�n erkek,
ayr� ayr� nefret ediyordu: Bahusus, Hakk� Celis'in in�atlar�na art�k hi�
tahamm�l� yoktu; ge�en g�n o kona�a gelir gelmez, bu odas�na �ekildi ve
kendini yok dedirtti. Esasen birka� g�nden beri odas�ndan d�ar�ya hemen hi�
��km�yor gibiydi; ne g�rmek, ne g�r�nmek istiyordu. Evin i�indekilerden biri
yan�na girip ��kt�k�a, fena halde muazzep oluyor (Eziyet �ekiyor,s�k�l�yor) ve
sorulan suallerin hi�birine cevap vermiyordu.

M�temadiyen okuyordu. Karde�i Cemil'e: Aman kitap, aman kitap! diyordu ve


Cemil eve her d�n��nde ona be� on , cilt birden getiriyordu. Bu g�nler
zarf�nda Seniha'n�n sabahtan ak�ama kadar �� roman� �st �ste sigara i�er gibi
okudu�u oldu. Hepsini de bitirdikten sonra, i�i s�k�larak bir k�eye
f�rlat�yordu. Bu kitaplar�n hi�birisi arzusuna g�re de�ildi; baz�s� budalaca
hayali, baz�s� hayvanca hakikiydi, baz�s� da o kadar s�n�kt� ki, okunduktan
sonra hat�rda hi�bir iz b�rakmaks�z�n kapan�p gidiyordu.

Seniha, tipiye tutulmu� bir kimse gibiydi; saniyeler ve dakikalar s�k� bir
kar kas�rgas� halinde, y�z�ne, g��s�ne �arp�yor, nefesi t�kan�yordu. D�rt g�n
i�inde birbirinden �iddetli iki sinir buhran� ge�irdi. Bir defas�nda Naim
Efendi de haz�rd�. Bi�are ihtiyar, �mr� boyunca bu kadar ac�l� bu kadar
heyecan verici bir manzara g�rmemi�ti. Yavruca��n v�cudu, g�r�lmez bir elin
delice bir hareketle k�v�r�p b�kt��� bir urgan par�as� gibiydi. Sesi ve nefesi
di�lerinin aras�na s�k�m�, uzun, parlak t�rnaklar� birer ince han�er u�lar�
halinde avucunun etine saplanm�t�. Naim Efendi:

Aman, ellerini a��n�z rica ederim, ellerini... diyordu.

Ve hekimin ��retti�i bir usul �zerine yumruklar�n� var g�c�yle gen� k�z�n
kursa��na bast�ran Madam Kronski'yi omuzlar�ndan tutup geriye �ekmek
istiyordu.

O g�nden beri Naim Efendi, Seniha'n�n bu derdine bir �are aramakla


me�guld�r. Ba�vurmad��� hekim kalmad�. T�pla alakas� olmayanlardan bile sal�k
istiyordu. Bununla beraber, ne evin i�inde, ne hari�te hi� kimsenin kendi
endi�esine i�tirak etti�ini g�rmedi, onun i�in kalbi biraz m�sterih oldu.
Di�er taraftan hekimlerle m�averelerinin neticesinde de anlad� ki, bu
�ld�r�c� hastal�k de�ildir, evlenmek ve do�urmakla ge�er, gider. Naim Efendi
o g�nden beri torununu evlendirmek �arelerini d��nmeye ba�lad�. Bu maksad�n�
evvela k�z�na a�t�. Seniha'n�n annesi her s�z� tasdik eden kad�n
kad�nlardand�.

�n�allah sayenizde o m�r�vveti de g�r�r�m;' dedi; fakat, ne �are ki


Seniha katiyen arzu etmiyor; babas� da yirmisini ge�meden olmaz, diyor.
�imdiye kadar ka� g�r�c�y� kap�dan �evirdik. Sa� olsunlar, �ocuklar da
babalar� da bir fikirde, bir tabiatta... Eski adetlerimizin hi�birini kabul
etmiyorlar. �lle, bey, g�r�c� denildi mi, k�plere biniyor...

Naim Efendi, g�r�c�lere kar�� evin i�inde b�yle bir muhalefet ittifak�n�n
mevcut oldu�undan haberdar de�ildi ve evlenmek �a��na gelmi� bir gen� k�z�n
g�r�c�ye ��kmas�ndaki mahzuru hissedemiyordu.

K�zla erkek, birbirlerini bulup tan�acaklar, g�r�ecekler, sevi�ecekler,


aralar�nda evlenmeye karar verecekler. Neden sonra bu karar, ana babaya
tebli� olunacak ve nikah aktedilecek! Kim bilir, kimi intihap eder!(Se�er)
diyordu. Hususiyle, b�t�n o tan��p sevi�melerinden sonraki nikah, ona, gayri
tabii ve fuzuli bir merasim gibi geliyordu. ��phesiz her �ey bu nikahtan evvel,
kimsenin haberi yokken, kendili�inden olup bitiveriyor ve bu hal, izdiva�taki
me�ruiyeti, ahlakiyeti ta esas�ndan mahvediyordu. O�lan ve k�z, kar� koca
olmazdan evvel, ana ve babadan gizli a��k ve ma�uka, yani zani ve
zaniye (Zina eden erkek ve kad�n) oluyorlard�.

Bir zevk ve huzur yuvas� olmaktan ziyade, anal�k ve babal�k gibi kutsi ve
insani birtak�m vezaif�n menba� (G�revlerin kayna��) olan m�barek aile oca��na;
evvelce tan��p sevi�mi� bu gen� �ift, m�terek bir g�nah�n lekesiyle
kirlenmi� olarak girecekti.

Naim Efendi, kendi kendine:

Badema, b�yle bir �ift aras�nda h�rmeti m�tekabile (Kar��l�kl� sayg�)


nas�l caris olabilir? O ilk zaaf ve ma�lubiyet dakikas�n�n hat�ras�, ikide bir
onlar� utand�rmaz m�? Kad�n, erke�in ne kadar nefsine ma�lup, erkek kad�n�n
ne kadar mukavemetsiz, ne kadar haysiyetsiz oldu�unu d��nd�k�e bu ondan o
bundan ak�bet (Sonunda) nefrete ba�lamaz m�?

Naim Efendi, mutaass�p bir adam de�ildi; harem ve selaml�k usullerinden


�oktan vazge�mi�ti. Seniha'y� ve k�z�n� erkekler i�inde ba�� a��k g�rmeye
�oktan al�m�t�. Fakat, baz� yeni adetleri sadece g�zel ve ho� bulmuyordu.
Nitekim, yeni tarz evlenmeler de ona, fena olmaktan ziyade, �irkin ve tats�z
geliyordu. D���nden evvel birbirlerini o kadar iyi tan�yan k�zla o�lan i�in
gelin olman�n, g�vey girmenin art�k ne s�rr�, ne heyecan�, ne cazibesi kal�r?
Duva�� a�an el titremeden, duva�� a��lan y�z k�zarmadan birbirine
yakla�anlar�n d���nlerindeki sevin� ve saadetin manas� nedir? Ah, yeni yeti�en
nesil ne ac�nacak bir haldeydi? Yannki �ocuklar sayg�, itaat ve g�renek gibi
kay�tlardan kurtulacak, fakat ayn� zamanda bu kay�tlar�n temin etti�i
zevklerden, saadetlerden de mahrum kalacakt�. Gittik�e sathile�ecekler;
gittik�e kabala�acaklard� ve ak�bet ba��bo� b�rak�lm� hayvanlar gibi,
oradan buraya, buradan oraya at�l�p dururlarken, g�n�n birinde ya bir �ukura
d�ecekler, ya da bir suda bo�ulacaklard�.

Seniha, �imdi b�yle ba��bo� �ahlanm� bir hayvan �st�nde gibiydi. Fakat,
kendini darac�k bir saha i�inde, mahsur ve mahpus hissediyordu. Ruhunda ��lg�n
cevelanlar�n, bitmez t�kenmez mesafelerin hasreti vard�. En k���k teferruat�na
kadar her �eyini ve her taraf�n� bildi�i ve ezberledi�i bu evden, do�du�u
g�nden beri daima ayn� havay� yuta yuta adeta bunald���n� hissetti�i bu
memleketten ka�mak, uzaklara, g�r�lmemi�, i�itilmemi� �eylere do�ru gitmek
istiyordu. Avrupa'n�n �enlik ve ayd�nl�k �ehirleri, onu b�y�l� bir surette
kendine do�ru �ekiyordu. ��lde y�r�yene serap neyse, Seniha'ya Avrupa oydu. Ne
yapsa, ne i�lese hep oraya gitmek i�indi; bulundu�u yerin hi�bir �eyinde g�z�
yoktu. B�t�n g�n o ziyaretlere gidi�leri, o misaf�r kabul edi�leri, o
ma�azadan ma�azaya dola��lar�, etraf�ndaki gen�lerle o �uhluklar�, o piyano
�al�lar�, dans edi�leri, giyini�leri, s�sleni�leri, b�t�n o ��lg�nl�klar�,
durgunluklar� hep bu hasreti avutmak; bu derdi unutmak i�indi. Seniha'ya g�re
�stanbul'da hi�bir �ey dikkate de�mezdi; buradaki hayat�n herhangi nevinde
olursa olsun, g�n�l buland�r�c� bir yavanl�k vard�. Ara s�ra Faik'e:

Size �a��yorum Faik Bey! derdi. Bu �ehirde hi� s�k�lm�yor gibisiniz; daha
do�rusu, her �eyle avunup e�lenebiliyorsunuz. Siz ki Avrupa'da b�y�d�n�z,
oradaki hayata al�t�n�z, nas�l oluyor da oraya tekrar d�nmek ihtiyac� bile
hissetmiyorsunuz?..

Faik Bey gayet alafranga bir kahkaha ile g�ler:

Avrupa m�? Ah! J'an ai soupe ma chere(Ah! Oras� b�kk�nl�k verdi


hayat�m!) derdi ve bu gen� adam, Seniha'ya bu cihetten de harikulade
g�r�n�yordu, zira kendi kalbinde en ate�li arzular�, en y�ksek emelleri te�kil
eden �eyler bu adam i�in evvelce tad�lm�, duyulmu� ve b�k�lm� birtak�m
bayatlam� tatlardan ibaretti.

Seniha, zevk ve haz bahsinde Faik Beyin �i�neyip, emip yere att���
meyvelerin posas�na, a�z�n�n suyu akarak, di�lerini uzatan bir obur dilenci
gibiydi; kendisi de, Faik Beyin yan�nda biraz bu kadar a�a��lara indi�ini
hissederdi. Bunun i�indir ki kalbinin bir k�esinde bu gen� adama kar�� gayet
gizli, fakat had bir kin ta��maktad�r. Di�er taraftan Faik Bey de fark�na
varmaks�z�n bu kini beslemekte ve alevlendirmektedir. Seniha'ya kar�
muamelesi ya so�uk bir tarzda h�rmetkar, ya arkada��a laubali veyahut sadece
�akac�yd�. Bazen sahte ve istihza ile kar��k �apk�nl�klar�, �uhluklar� da
olurdu ve tam Seniha bunlar� ciddi telakki edece�i s�rada, bu hafif ve havai
gen�, avucunun i�inden kay�p giderdi: Ge�en y�l �yle anlar oldu ki, Seniha,
onu delicesine sevdi�ini zannetti. Zira o zamanlar Faik Beyin
�aklabanl�klar�na nihayet olmuyordu. G�n�ne, saatine g�re, kah �efkatli, kah
sadece ok�ay�c�, kah k�skan� ve m�tecessis bir adam �ekline girerdi. Herkesin
�n�nde Seniha'n�n ta g�zleri i�ine bak�lar�, yan�na yakla�t��� zaman
dizleriyle dizine bir temas edi�leri, yaln�z kald�klar� vakit derin derin
susu�lar� vard� ki, gen� k�za o zamana kadar hi� tan�mad��� tatl� bir korku
verirdi.

Seniha, b�t�n a�k ve macera oyunlar�n� Faik Beyle kendi aras�nda ge�en bu
i�in i�in yap�lan m�naka�ada ��rendi ve ne vakit ki Faik Beyin harekat�nda
lakaydiye benzer bir de�i�iklik sezmeye ba�lad�, o zaman bu oyunda muvaffak
olmak i�in ne kadar �ok maharete, ne kadar �ok idmana muhta� oldu�unu
hissetti. Kendi kendine aylarca: Beni �ok acemi buldu, mutlaka beni �ok acemi
buldu! dedi.

Vak�a Faik Bey, onu �ok acemi bulmu�tu. K���k ya��ndan beri pek g�zel, pek
zarif kad�nlar taraf�ndan sevilip ok�anmaya al�m� bu gen� adam i�in,
on alt�, on yedi ya��nda bir gen� k�z�n muhabbetini kazanmaya �al�mak, onun
i�in bir z�ld�. Faik Bey, sevilmek i�in sevenlerdendi. �sterdi ki, kad�n ona,
g�zleri ve dudaklar� ate� i�inde, dizlerinin �st�nde s�r�ne s�r�ne gelsin.
Ufac�k bir gurur, ufac�k bir mukavemet onun b�t�n gayretini k�rard�. Seniha
ile i�te b�yle oldu. Vak�a bu gen� k�zda hi� mukavemet niyeti yoktu. Fakat,
v�cudunda gen� k�zl���n b�t�n vah�eti ve toylu�u vard�. M�temadiyen ka�mak,
kovalanmak istiyordu. Faik Bey ise bu m�temadi kovalamaya hi� gelemezdi.

Zira, Seniha'ya kar�� d�k�nl��� ge�ici bir hevesten ibaretti. Ona devaml�
hisler telkin edecek, ancak olgun ve bilgi� kad�nlard�. Faik Bey,
arkada�lar�na kad�ndan bahsederken: Otuzundan a�a��s�n� ge�! derdi ve
hayatta yegane emeli, se�kin ve zengin bir dulla evlenmekti.

Seniha'n�n Faik Beye kar�� duydu�u kinin ba�l�ca sebeplerinden birisi de,
b�yle zengin bir izdiva� pe�inde ko�u�uydu. Belki bu gen� adam, kendisini
zengin olmad��� i�in horg�r�yordu. Vak�a Seniha, paraya ehemmiyet vermeyen,
daha do�rusu, para mefhumunu �iddetle hissetmeyen kibar ve hayali aile
k�zlar�ndan de�ildi, kan�nda bu hasis arzuyu epeyce y�ksek bir hararet
derecesinde tutan yabanc� bir unsur vard�; zira, ne annesi, ne babas�
taraf�ndan b�yle bir h�rsa tevar�s (Mirasa konma, kal�t�m yoluyla ge�me,
soya�ekim) etti�ine ihtimal verilemez: Bununla beraber, �una da
h�kmetmemelidir ki, Naim Efendinin torunu, paray� para i�in seven
k�zlardand�r; bu rezilet (K�t� huy) onda fazla s�slenmek, fazla e�lenmek,
geni� ya�amak, �ok seyahat etmek arzular�ndan do�mu� bir histen ba�ka neydi?..

Seniha'n�n, i�te bu emellerine mani olan ve ad�na m�zayaka denilen �eyle;


bo�up mahveden havaya tahamm�l� yoktu. Bunun i�indir ki, o da ara s�ra Faik
Bey gibi, zengin bir izdiva� hulyas�na kap�l�yor ve fakat ayn� hulyay�
ba�kalar�na bir ay�p �eklinde g�stermekten de vazge�emiyordu.

:::::::::::::::::::

Hekimler, Seniha'ya biraz, yer ve hava de�i�tirmeyi, biraz k�rlarda ve


denizlerde gezip e�lenmeyi tavsiye ettiler, bunun i�indir ki, Naim Efendinin
torunu, Madam Kronski ile beraber bir haftadan beri B�y�kada'da bulunuyorlar.
Burada, halas� Necibe Han�mefendinin k�k�nde misafirdirler.

Servet Beyin hem�iresi, zevcinin vefat�ndan beri a�a�� yukar� be� senedir,
yaz k� hep B�y�kada'da oturur. K�k�, Hristos'ta tamam�yle �amlar i�inde,
g�lgeli ve asude bir k�ededir. �ehre nadiren iner, akraba ve taallukat�yle
hi� g�r�mez ve kar��dan b�t�n zevkini tek ba��na kalmakta bulan bir han�m
gibi g�r�n�r. Halbuki hayat�, i�in i�in gayet kar��k ve gayet g�r�lt�l�d�r;
merhum zevci gibi delikanl�lara, taze kad�nlara, i�kiye ve saza, ya�la hi�
s�nmeyen bir d�k�nl��� vard�r. Yaz ve k�, gece ve g�nd�z e�lencesiz ge�en
zaman� nadirdir. Ya kendisi g�nlerce gider, ya ona g�nlerce gelinir.

Bo� zamanlar�nda ise birtak�m izdiva� i�leriyle, mua�aka (Sevi�me,


kar��l�kl� a�k) entrikalar�yle me�guld�r. Derler ki, Necibe Han�mefendi bu
i�lerle kendine maddi menfaatler temin ediyor. Lakin bu bir iftirad�r. Necibe
Han�mefendinin bir�ok gence k�z buldu�u ve bir�ok dul kad�nlara koca arad���,
pek �ok sevdal�lar� �at�s�n�n alt�nda bannd�rd��� do�rudur. Fakat, uzaktan
ciddi gibi g�r�nen bu i�ler, onun i�in bir e�lence ve bir zevkten ibarettir.
Nitekim bu kad�n, bir haftadan beri, biraderinin k�z�na belki ellinci defa
olarak, yar� �aka, yar� ciddi:

K�z, g�nl�n� avutmaya bak; k�z, g�nl�n� besle! deyip duruyordu.

Seniha, halas�n� �ok sevmekle beraber, onu pek baya�� bulurdu. Ne giyini�i,
ne ya�ay��, ne s�z s�yleyi�i, onun zevklerine g�re de�ildi. Necibe Han�m,
y�z�n�n y�zlerce derin �izgisine ra�men hala d�zg�n y�r�yor, g�zlerine s�rme
�ekiyor ve sa�lar�n� a��k sar�ya boyuyordu. K�yafeti y�z�nden daha az
�atafats�z de�ildi; t�rl� renkte ipekler i�inde t�pk� egzotik rollere
��km� bir opera aktrisine benziyordu.

Seniha, Ada'ya geldi�i g�nden beri, halasiyle gezintilere ��kmaktan


�ekiniyor, f�rsat�n� bulursa, madamla beraber yaln�z ��k�yor veyahut evde
kal�yordu. Zavall� Necibe Han�mefendi, bu acayip tabiatl� k�z� nas�l
e�lendirece�ini bilmiyordu:

Bari, �i�li'deki arkada�lar�n� �a��r; hazzetti�in kimseler varsa onlarla


gez, e�len! diyordu.

Zira Seniha, halas�n�n evine gelip gidenlere ancak selam veriyordu. �kide
birde Madam Kronski'ye:

Ne kadar fena giyiniyorlar; e�lenceleri ne kadar adi! diye s�yleniyordu


ve halas�, onun b�t�n tav�rlar�ndan, gizlice y�z�n� ek�itmelerinden, kendi
cemiyetlerine ne kadar yabanc� oldu�unu, hissediyordu. Bir g�n Seniha'ya
haber vermeksizin Cemil'i �a��rtt� ve dedi ki:

O�lum, zannedersem hem�irenin burada fena halde can� s�k�l�yor; ��nk�,


ahbaplar�ndan ve akranlar�ndan uzakt�r. Kendisine ka� defa s�yledim. Buras�
senin evindir. �stedi�in kimseleri �a��r diye... Anla��lan, bana a��rl���
olur fikriyle istemiyor. Halbuki bana �u kadarc�k, a��rl��� olmaz. K�k
geni�, ben kalabal��� severim, bahusus etraf�mda sizin gibi gen�ler olursa
b�sb�t�n i�im a��l�r. G�reyim seni; git ne kadar ne�eli dostlar�n�z varsa,
hepsini topla gel!..

Cemil i�in bu, beklenmedik bir nimet oldu. O da halas� gibi her t�rl�
e�lentiye d�k�nd�; hususiyle ka� zamand�r sevdi�i kad�n elinden gideli
Beyo�lu'nda ne yapaca��n�, nas�l vakit ge�irece�ini bilemiyordu. Halas�yle
m�kalemelerinin (Konu�malar�n�n) ertesi g�n�, �stanbul'a d�nd� ve �ar�abuk
bir arabaya bindi, do�ru Belk�s Han�m�n evine gitti, �� ay evvel zengin bir
ihtiyar mebusla evlenen bu gen� kad�n, evinde can s�k�nt�s�ndan �atl�yordu.
Bu daveti kabul etti. Cemil oradan, Nuriye ve Neyyire Han�mlara u�rad�. Bu
iki hayali ve edebi gen� k�z i�in B�y�kada adeta bir arz-� mev'ut (Kutsal
kitaplarda Filistin i�in kullan�lan deyim, tanr�n�n kullar�na vadetti�i
toprak) idi; ikisi birden:

Ah, ne iyi, tam da mehtap!.. dediler.

Sonra: Kimler var? diye sordular. Cemil:

Erkek nam�na, yaln�z benle Faik, dedi.

�ki hem�ire, suni bir h�z�nle:

Ah, Hakk� Celis yok mu? Bizim k���k �airimiz! Hakk� Celis! dediler.

Cemil'in onu �a��rmaya hi� niyeti yoktu. O da hem�iresi gibi bu sersem


�ocu�u manas�z ve tahamm�l edilmez buluyordu. Mamafih, garip bir tesad�f eseri
olarak, onlar tam b�yle konu�tuklar� s�rada hizmet�i, Hakk� Celis'i odaya
getirdi. Gen� k�zlar hem sevinci, hem hayreti ifade eder bir ���l�k
kopard�lar:

G�rd�n�z m�? G�rd�n�z m�? �airin ilham� ne kadar kuvvetliymi�!..

Ve Cemil'in s�z s�ylemesine meydan vermeksizin gen� adam� kendilerine


refakate davet ettiler. Cemil, oradan biraz k�zg�n ��kt�; b�t�n keyfi
ka�m�t�. Ak�am �st� Tokatl�yan'da Faik Beyi g�rd��� zaman, Ada e�lencesi
tasavvurundan ve halas�n�n davetinden adeta yar�m a��zla bahsetti. Ve ertesi
g�n� sabahleyin hep bir arada, ayn� vapurla gitmek mukarrerken
(Kararla�t�r�lm�ken) O, ak�am �st� en son vapura kald�.
Bir haftadan beri yaln�zken epeyce b�km� olan Seniha i�in misafirlerin
b�yle hep birden geli�i, beklenmeyen bir vak�a oldu:

Ah, ne iyi ettiniz, ne iyi! Yarabbim, ne b�y�k s�rpriz! Bunu Cemil mi


yapt�? Aferin Cemil'e... Fakat, o nerede kald�? diyordu.

Seniha'n�n dostlar�, onun ikide birde bu suali tekrar edi�indeki sakl�


manay� anl�yorlard�. O nerede kald�? demek Faik gelmeyecek mi? demekti ve
g�lerek:

Gelmez olur mu? Mutlaka gelecek, Faik Beyle beraber...

Fakat ak�am, Cemil'i getiren son vapurdan, Faik Bey ��kmay�nca, Seniha
biraz evvelki ne�esini kaybeder gibi oldu... Cemil:

Mutlaka gelecekti. Nas�l olur? �antas�n� g�z�m�z�n �n�nde haz�rlad�. Hotel


des Etrangers'ye inecekti, sak�n gelmi� olmas�n!..

Ve Cemil'in bu s�zleri kalplerde hi� olmazsa yar�n i�in biraz �mit


b�rak�yordu.

O ge�e B�y�kada'da z�mr�t renginde tatl� ve durgun bir mehtap oldu.


�amlar�n alt�nda, yollarda sessiz bir kalabal�k vard�. B�t�n gezinenler,
hatta e�ekler �st�nde ko�u�anlar bile mahzun g�r�n�yordu. Ay�n berrak
ayd�nl��� her �eye koyu karanl�kta daha ziyade esrar vermi�ti. Zira, herkeste
bir hayalet hali vard� ve a�a�lar birtak�m canl� mahlukat gibiydi.

Hakk� Celis, ikide bir:

Seniha ablam�n g�zlerinin renginde bir gece... diyordu.

Fakat Seniha, bu s�z� i�itmiyordu. Cemil'le Belk�s'�n ortas�nda epeyce


hararetli bir muhavereye dalm�, �nden y�r�yordu. Nuriye Han�m:

Ye�il g�zleri �ok mu seversiniz? dedi.

Neyyire ilave etti:

Oh, ben siyahlara, koyu siyahlara bay�l�r�m!,.

Bunun �zerine Hakk� Celis, g�zlere dair yava� sesle bir uzun �iir okudu. Bu
iki gen� k�z �zerinde �iirin tesiri adeta �ehvet uyand�r�c�yd�. Bazen bir
m�srada ate�li bir duda��n temas�n� duyarlard�. Nuriye, ani bir heyecanla
gen� adam�n kolundan tuttu ve �iddetle kendisine do�ru �ekerek a�z�n�
kula��na yakla�t�rd�:

Ye�il g�zleri sevmeyiniz. Sizi anlayan siyahlard�r, dedi.

Kendininkiler k�m�r gibi simsiyaht�lar.

Hakk� Celis neye u�rad���n� bilemedi. �lk defad�r ki, bir kad�n eli onu bu
kadar �iddetle kendine do�ru �ekiyordu. B�t�n v�cudu kuvvetli bir r�zgar
hamlesine maruz kalm� bir dal gibi titredi. Gen� k�zlar, gen� �airin
salland���n� hissetmi�ler gibi biri bir koluna, �b�r� �b�r koluna girdi, her
ikisi de iki taraf�ndan kuvvetle bast�r�yordu. Hakk� Celis, b� iki v�cut
aras�nda kendini adeta bir k�ska� i�inde hissetti. Y�r�mesini ve s�z�n�
�a��rd�. Fakat onlar konu�uyorlar ve kendini s�r�kl�yorlard�:
Ah, ne sevdavi (Sevda verici,sevda dolu) bir gece, ne sevdavi bir gece!..

Bu gece, Hakk� Celis i�in de pek sevdavi idi. Ay�n her huzmesinden onun
kalbine bir his giriyordu. Her iki ��r aras�nda bir kere gen� k�zlara diyordu
ki:

Bu gece kalbim Cem�id'in kadehi gibi, dolup bo�al�yor, bo�al�p doluyor.

K���k �air, b�t�n co�kunlu�unu �n�nde y�r�yenden al�yordu. Gecenin b�t�n


�iiriyeti Seniha'da tekas�f etmi� (Yo�unla�m�) gibiydi. Beyaz yeldirmesinin
i�inde v�cudu ne kadar narin, ne kadar seyyaldi: Sanki, ay�n ayd�nl���ndan
yap�lm�t�. Belk�s Han�m da, endam� pek m�tenasip kad�nlardand�. Fakat
Seniha'n�n yan�nda adeta k�sa ve t�knaz g�r�n�yordu. Hareketleri ahenksiz,
y�r�y�� a��rd�. Ve �imdi, o da yan�ndaki gen� k�zlar gibi y�r�rken Cemil'e
as�l�yordu; Cemil ise bir eliyle onu belinden tutuyordu. Hakk� Celis,
Seniha'n�n yan�nda, Cemil'in bu hareketini pek kaba buldu. ��in i�in: Adeta
birbirlerine sar�l�yorlar;' dedi. Seniha g�r�rse, kim bilir ne kadar
utanacak! ve bir m�ddet i�in co�kunlu�u ge�er gibi oldu.

Dil'e yakla�m�lard�; fakat Seniha, daha ileriye gitmek istemedi. Tozdan ve


kalabal�ktan �ikayet etti:

�urac�kta, yoldan uzak bir yerde a�a�lar alt�nda otural�m, dedi.

Nuriye ve Neyyire Han�mlar, Seniha'n�n bu teklifini i�itmemi�ler gibi,


Hakk� Celis'i uzaklara g�t�r�yorlard�. Seniha:

Ayol, �ocu�u nereye g�t�r�yorsunuz? diye seslendi.

Onlar, hala i�itmiyorlarm� gibi, Hakk� Celis'i m�temadiyen �ekiyorlard�.


Gen� �air:

D�nelim... dedi.

Seniha'n�n, �ocu�u nereye g�t�r�yorsunuz? s�z�, ta kalbine bir ok gibi


saplanm�t�. Bu s�zde ya bir istihkar (A�a��lama) manas� veya bir sitem vard�.
Hep bir araya geldikleri zaman hala kollar�na as�lan gen� k�zlardan
silkindi... Seniha'ya yakla�t�, gayet �l��s�z bir sesle ve bir ��rp�da;
dedi ki:

Abla, bana �ocuk, dediniz. Fakat ben, sizi bir b�y�k adam gibi seviyorum.
Son kelimeleri s�ylerken sesi bo�az�nda kurumu�tu. Herkes g�lmeye ba�lad�.
Hali o kadar acayip, s�z� o kadar sadedilane (Saf�a) ve bu hareketi o kadar
aniydi. Yanyana, geli�ig�zel, yere oturdular. Hakk� Celis, yapt��� bu b�y�k
i�in tesiri alt�nda �a�k�n, ayakta duruyordu. Seniha, �uh bir kahkaha ile:

�yleyse, gel yan�ma, itiraf�n� tamam et; fakat yava� sesle, dedi.

Hakk� Celis, kabahati affedilmi� muti (Uysal) ve mahcup bir �ocuk tavr�yle
gitti. Neyyire Han�mla Seniha'n�n aras�na sokuldu. Seniha, eliyle gen� adam�n
ensesini ok�uyor ve daima ayn� ac� �uhlukla:

Haydi, ba�la bakal�m;' diyordu.

Yan�ba�lar�nda Belk�s Han�m, bir taraf�n� g�d�kl�yorlar gibi, f�k�r f�k�r


g�l�yordu. Hakk� Celis, yan g�zle Cemil'e bakt�. O, bu g�len kad�n�n dizi
dibinde, yar� yatm�, yar� oturmu� bir vaziyette, hareketsiz ve s�k�ti
g�r�n�yordu. Fakat, Belk�s Han�m, hala o arka arkaya kahkahalar�nda devam
ederek:

Hakk� Bey, Cemil Bey gibi yap�n�z. Mutlaka muvaffak olursunuz, diyordu.
O zaman gen� k�zlar�n ��� birden ba�lar�n� �evirip dikkatle onlardan tarafa
bakt�. Cemil, bir kolu gen� kad�n�n beline sar�lm�, di�er kolu ayaklar�na
dolanm� bir haldeydi; ikide bir ba��n� arka taraf�ndan Belk�s Han�m�n
ensesine do�ru uzat�yor ve oraya �st �ste hafif hafif �p�c�kler konduruyordu;
her �p�c�k aras�nda:

�te b�yle, i�te b�yle... Hakk�, baksana! Sana ��reteyim diye yap�yorum,
vallahi senin i�in!.. Yoksa hi� fena bir niyetle de�il! diyor ve g�l�yordu.

Hakk� Celis utanc�ndan yere ge�iyordu, b�sb�t�n sersemlemi�ti, yan�nda,


Seniha'n�n mevcudiyetini bile unutmu�tu. Kad�nl�ktan; erkeklikten
tiksiniyordu ve etteki s�r, ona korku veriyordu.

Ertesi g�n bu korkusu daha ziyade artt�. Faik Bey, ilk vapurla ��kageldi.
Onu, Hristos'ta bir k�r yeme�ine davet ettiler. Sofran�n �st�nde bir�ok bira
ve �arap �i�eleri vard�, bunlar�n aras�nda taze bal�k �zgaralar�n�n kokusu
t�t�yordu. Hava s�cakt�. Erkekler ceketlerini, kad�nlar yeldirmelerini
dallara ast�lar. Yaln�z Necibe Han�m s�k� s�k� �rt�l� kald�. �htiyar kad�n bu
kadar gen� aras�nda ve bu kadar i�tah verici bir sofra kar��s�nda bulunmaktan
son derece mahzuz g�r�n�yordu. Yemekten evvel birka� kadeh rak� istedi; fakat
mecliste yaln�z Cemil'le Belk�s Han�md�r ki, onun bu arzusuna i�tirak etti.
Faik Bey viskiden ba�ka aperitif' i�emiyor Seniha'ya gelince, onun yemek
aras�nda birka� parmak �araptan ve yemek �st�ne bir iki kadeh lik�rden ba�ka
i�ki nam�na hi�bir �eye tahamm�l� yoktu. Bununla beraber, ilk defa olarak bu
sofrada o kadar s�k ve o kadar her �eyden i�meye ba�lad� ki, bir k�ede
b�z�lm� kalm� olan Hakk� Celis, nihayet kendini zaptedemedi:

Ne yap�yorsunuz, rica ederim, hasta olacaks�n�z! diye hayk�rd�.

Seniha, yar� �aka, yar� ciddi bir tav�rla:

Sen lak�rd�ya kar�ma!.. D�n ak�amki kabahatini ne �abuk unuttun? dedi.

Ve herkes birbirinin y�z�ne bakarak g�l�msemeye ba�lad�. Faik Bey,


Seniha'n�n yan�ba��ndayd�; bir taraftan taba��nda bal�k k�l��klar�n�
ay�rmakta, di�er taraftan solunda oturan Belk�s Han�m�n aya��na dokunmakla
me�gul, Seniha'ya do�ru e�ildi; biraz da, onunla alakadar g�r�nmek i�in,
sordu:

D�n ak�amki kabahat mi? O nas�l �ey bakay�m?

Seniha en �uh kahkahas�yle g�ld� ve cevap verdi:

A, mon�er, bu �ocuk, bana mehtapta ilan� a�k etti ,

Faik Bey, bal��� �i�neyen di�lerinin aras�ndan a�z� kapal�:

Ah, zavall� Piyero...diye m�r�ldand�. Bunun �zerine Faik Beyle


Seniha'n�n aralar�ndaki m�kaleme gittik�e sessizle�erek, gittik�e
hususile�erek devam etti:

Ni�in zavall�?..

Zira ak�beti bir a�a� dal�na as�lmakt�r; de Barnville'in mehtaptan daha


solgun Piyero'sunun a�ktan �ekti�ini bilmez misiniz? Piyero'lar hep mehtapta
severler ve mehtapta �l�rler.

Benim Piyerom neden mutlaka �l�me mahkum olsun?..

��nk�, sizi seviyor. Siz... D�nyan�n en egoist, en kendini be�enmi�...

Sizi benden b�yle bahsetmekten menederim.

G�r�yor musunuz, ne kadar m�tehakkim ve zalimsiniz!..

Sizinle �yle olmak laz�m. ��nk� pek yaramaz, pek inat�� ve pek dik
kafal�s�n�z...

Faik Bey, masan�n alt�nda h�r��nla�an bir aya�� teskin i�in u�ra��yordu.
Seniha'n�n son s�zlerine cevap vermekte biraz gecikti; Seniha bir kadeh
�arab� bir yudumda i�ti ve �imdiden s�zg�n g�zlerinin ucuyla Faik Beye
bakarak:

Susuyorsunuz, neden? dedi.

Susuyorum; fakat bu s�kutumun manas�, bir tasdik de�il, bir protestodur.

Protesto... Bu pek siyasi bir kelime... Benimle daha a��k konu�unuz! ,

Ne kadar a��k konu�sam, beni o kadar az anlayacaks�n�z ve... Yahut anlamak


istemeyeceksiniz... Neye iyi...

Faik Bey, bu ba�ba�a muhavereye nihayet vermek istiyordu; zira, hem a�z�,
hem ayaklan, hem de diliyle me�gul olmak ona biraz m�k�l geliyordu. Bundan
ba�ka, sofradakilerin nazar� dikkatini celbetmekten de �ekiniyordu. Gen�
Hakk�'n�n g�zleri, hayret ve tecess�sle geni�lemi�, bir saniye �zerlerinden
ayr�lm�yordu. Nuriye ve Neyyire Han�mlar�n kendilerini fazla ihmal edilmi�
bulan bir halleri vard�, vak�a aksi bir tesad�f eseri olarak veyahut
Belk�s'�n bir nisyan� (unutkanl���) y�z�nden iki hem�irenin aras�na d�en
Cemil, ara s�ra kadehlerine bira koymak ve kulaklar�na �ok fazla a��k cinasl�
s�zler f�s�ldamak suretiyle onlan me�gul eder gibi g�r�n�yordu; fakat, pek az
edebi olan Cemil'in bu his ve hayalden ari arkada�l���nda ne Nuriye, ne de
Neyyire arad�klar� zevki bulam�yorlard�.

Hakk� Celis ise fazla susuyor, somurtuyordu. Onun bu halinde, herkesi


iz'a� eden (B�kt�ran, usand�ran) bir �ey vard�. Etraf�ndaki gen�leri esasen
kafi derecede ne�eli bulmayan Necibe Han�mefendi ise, �ocu�un bu h�zn� �n�nde
adeta �fkeleniyor ve onunla ac� ac� istihza etmek ihtiyac�n� duyuyordu; ikide
bir:

A, hi� b�yle dilsiz �air g�rmedim, diyordu.

Sonra yava��a Belk�s'�n kula��na f�s�ld�yordu:

Do�rusu �ekilmez �ey... Bu ya��mda bile; b�y�k s�z�me t�vbe...

Belk�s, beyaz di�lerinin dizisini ta u�lar�na kadar g�steren geni� bir


tebess�mle g�lerek soruyordu:

Yan�mdaki i�in ne dersiniz?

Bak, ona can�m kurban. Allah i�in �ekirdekten yeti�me; azas�n�n her
biriyle bir kad�n idare ediyor.

Faik Bey de s�z� i�itti ve �apk�n g�zlerle ihtiyar kad�na bakt�:

Yaln�z size yeti�emiyorum, dedi.

Hakk� Celis, sofran�n bu k�esinde s�ylenen s�zlerin veya yap�lan


hareketlerin manas�n� ancak tiksinecek kadar hissediyordu. Nihayet, sa��nda
oturan Nuriye Han�ma e�ildi ve dedi ki:

�airlerin s�zleri hep yalan, sevda denilen �ey, mutlaka bunlar�n


yapt�klar�d�r.

G�zlerinin ucu ile, Seniha'dan itibaren sol tarafta f�s�lda��p g�l�enleri


g�sterdi. Elleri asabi, �n�ndeki ekme�i ufal�yordu. Nuriye Han�m kim bilir
ka� kadeh biradan sonra ve biraz da can s�k�nt�s�ndan adeta uyukluyor gibiydi,
l�zumsuz yere bir derin Ah! �ekti ve ilk g�rd��� bir insanm� gibi uzun
uzun Hakk� Celis'in y�z�ne bakt�:

Benimle beraber gelir misiniz? dedi:

Esasen Hakk� Celis'in arzu etti�i �ey, bu sofradan bir an evvel uzakla�mak,
ka�makt�; hemen aya�a kalkt�. Kar��dan, sa�dan soldan deniz g�r�n�yordu;
tenha, durgun ve cilal� bir deniz... O kadar tenha ki, Hakk� Celis kendini
gurbette sand�, o kadar durgun ki, ruhuna bir �l�m korkusu girdi ve sular�n
bu uzak p�r�lt�s�ndan g�zlerine naho� bir kama�ma geldi. �nde Nuriye Han�m
sendeleyerek, arkada o, kendisinden bezgin, �aml���n �cra ve g�lgelik
yerlerine do�ru y�r�d�ler.

Nuriye Han�m:

Ben biraz uzanay�m. Siz ba��mda �iir s�yleyin. Olmaz m�? diyordu.

Gen� adam bir otomat gibiydi. Her nereye �ekseler oraya gidecek, her ne
deseler onu yapacakt�. A�a�lar alt�nda, �urada burada oturanlara bakt�.
Bunlar, diki� diken kad�nlar ve tavla oynayanlard�.

Bu durgun ve s�cak ��le saati hepsinde muayyen bir d��nce veya muayyen bir
hisle muayyen bir gayeye do�ru hareket etmek kabiliyetini eritmi� gibiydi.
Koruda sesi i�itilen, fakat kendisi gelmeyen bir r�zgar vard�.

Nuriye Han�m, pembe ipekli ma�lah�n� yere yayd�, �st�ne uzand�, kollar�n�
ba��n�n alt�na ge�irdi ve Hakk� Celis'e:

Geliniz ��yle, ta yan�ma! dedi.

Hakk� Celis, gen� k�z�n ayaklar� ucuna oturdu. Yer, �st �ste birikmi� kuru
�am dikenlerinden hen�z cilalanm� parkeler gibi kay�yordu. Gen� adam s�rt�n�
a�aca dayad� ve dalg�n dalg�n �n�ndeki v�cuda bakt�.

Nuriye Han�m�n etekleri ta dizlerine kadar s�yr�lm�t�; beyaz ipek


�oraplar�n�n bitti�i ve etinin ba�lad��� noktalar g�z�k�yordu: Hakk� Celis
e�ildi, eteklerini �ekti, gen� k�z�n bacaklar�n� �rtt�; o; yar� uykuda, yar�
uyan�k gibiydi:

Hakk� Bey, bana Cenap'tan bir �iir okuyunuz, dedi.

K���k �air, g�zleri dalg�n cevap verdi:


Hay�r, hay�r... Bug�n i�imde �ok gam var; birtak�m ma�mum ne�ideler
(�z�nt�l� �iirler) birtak�m matemli ilahiler bilip s�ylemek isterdim.

Zavall� �ocuk, demek �ok mustaripsiniz?

Hakk�, g�zlerini yere indirdi. Nuriye Han�m, g�zleri hala yar� kapal�,
adeta m�r�ldan�r gibi konu�uyordu:

De�er mi?.. Yaz�k de�il mi ki sizin ilk a�k�n�z Fikret'in Nef'i i�in
dedi�i gibi b�yle, '�orak yere ak�p gitsin!' O sizi asla anlayamaz; asla!..
Siz, sevgiyi destanlarda, �oban mua�akas� masallar�nda Romeo ve Juliette'te
oldu�u gibi anl�yorsunuz. O ise, �ngilizlerin fl�rt dedikleri mua�aka
tarz�ndan ba�kas�n� bilmiyor. Fl�rt mua�eret adab� icabat�ndan (G�rg�
kurallar�n�n gerekliliklerinden) bir �eydir, halbuki a�k, sizin ve benim
bildi�im a�k �yle mi? Bu bir vah�i ku�tur ki, bir salonda, bir e�lence ve
bir s�s gibi dizden dize, omuzdan omuza dola�mas� ��yle dursun, gagas�n�n
dokundu�u yerde kanamad�k et par�alanmad�k kuma�; kanad�n�n havas�nda
devrilmedik e�ya, k�r�lmad�k saks� kalmaz. O kadar vah�i, serke� ve ha�indir.
D��n�n�z. Seniha tarz�nda, Belk�s tarz�nda kad�nlar i�in b�yle bir ku�u
eteklerine ba�lay�p dola�mak ne kadar kaba, ne kadar zarafete ayk�r� bir
�eydir!.. Zira, bu haddizat�nda salona s��mayan bir mahluktur, yuvas� yal��n
kayalar �st�nde veyahut ��llerin i�indedir.

Hakk� Celis, m�tehayyir (�a��rm�, �a�k�n) dinliyordu; Nuriye Han�m, bir


peri gibi g�zleri �n�nde k�yafetten k�yafete giriyordu. Onu hi� bu kadar
g�zel g�rmemi�ti.

Hakk� Bey, dedi; siz, Seniha'ya g�l�n� g�r�n�yorsunuz. Zira, ba��n�z�n


�st�nde bu ku�u ta��yorsunuz. Siz bu ku�u gayet beceriksiz bir tarzda ve pek
b�y�k bir �st�rapla ta��yorsunuz. �kide bir tepenize gagas�n� indirdik�e,
y�z�n�ze bin t�rl� garip i�mizazlar (Kas�lmalar,buru�malar) geliyor,
g�zlerinizi tuhaf tuhaf a��p kapayorsunuz.

Hakk� Celis:

Ne yapay�m, s�yleyiniz ne yapay�m?

Tam bu s�rada, k���c�k kahkahalar, hafif ���l�klarla sofradakilerin


kendilerine do�ru geldi�ini g�rd�ler. Faik Bey, hala Seniha ile Belk�s'�n
aras�nda y�r�yordu; Cemil, Neyyire ve Necibe Han�mefendi arkadan geliyordu.
Hepsinin y�z� k�pk�rm�z� ve g�zleri s�zg�nd�. Seniha hi�bir zaman bug�nk�
kadar g�zel de�ildi. G�zlerinin etraf�ndaki esmer daire yanaklar�na kadar
geni�lemi�ti; a�z�nda olgun, sulu, serin ve taze bir meyvenin cazibesi vard�.
K�z�la bakan sa�lar�, ba��rt�s�n�n alt�ndan bir alev gibi f�k�r�yordu; ye�il
g�zleri insana ta derinden ve bir pars bak��yle bak�yordu. Nitekim, kendine
mahsus �uh ve laubali tavr�yle gelip de Hakk� Celis'in g��s�ne uzand��� zaman
bi�are �ocuk kuca��na patlayan ve yanan cinsinden tehlikeli bir cisim d�m�
gibi �rkt�. �u saatte etraf tamam�yle tenha, onlar tamam�yle yaln�z olsayd�
da Seniha ona: �te kendimi sana verdim, ne istersen onu yap! deseydi,
gen� adam hi� ��phesiz bu v�cudu silkip itecek ve hayk�rarak, bay�rlardan
tepelere, tepelerden sahillere ka��p gidecekti. Bir kad�n v�cudunu zapt ve
idare etmekteki m�k�lat� adeta adaleleriyle hissediyordu. Faik Bey,
Seniha'n�n ayaklar� ucuna oturur oturmaz, i�inden bir rahatl�k duydu; bir
tehlikenin �n�nde iki ki�iydiler. Lakin, Faik Beyin oturmas�yle kalkmas� bir
oldu. Belk�s Han�m, ta uzakta yaln�z ba��na bir has�r �st�ne uzanm�, gen�
adama sesleniyordu. Seniha, ye�il g�zlerinin en y�rt�c� nazar�yle Faik Beyin
y�z�ne bakt�:
Nereye? dedi.

Hakk� Calis, Faik Beyi ilk defa olarak �a�k�n bir halde g�rd�. Seniha
emretti:

Gitmeyeceksiniz!

Ve parma��yle ayaklar�n�n ucunu i�aret verdi. Gen� adam, tekrar yerine


oturdu. B�t�n nazarlar onun �zerindeydi. Nuriye, kirpiklerinin aras�ndan yan
g�zle, Neyyire, Necibe Han�m�n omuzunun �st�nden hayretle ve Necibe Han�m
iki gen� k�z�n aras�nda m�tebessim, Faik Beye bak�yorlard� Belk�s Han�m�n,
yatt��� yerden onu �a��r��, Seniha'n�n ona, Gitmeyeceksiniz deyi�i, Faik
Beye, birdenbire, iki di�i aras�nda payla��lamayan bir erke�in esrarengiz
n�fuzunu verdi ve o andan itibaren bu gen� adam, Ada'da e�lenen bu k���k
grubun yegane a��rl�k merkezi oldu. Onun bu hareketi, umumi muvazeneyi
bozuyor ve bu vaziyeti, herkesi etraf�na topluyordu. Kahkahalar ondan geliyor,
yine ona gidiyordu, f�s�lt�lar onun ismiyle ba�l�yor ve yine onun ismiyle
nihayet buluyordu, o �fkelendiriyor, o yat�t�r�yordu. Nafile yere Cemil,
Belk�s Han�m� teselliye gitti; gen� kad�n, has�r�n �st�nde b��r�ne kur�un
yemi� bir geyik gibi g�zleri ya�l�, a�z� kas�k kald�. Nafile yere gen� k�zlar
Hakk� Celis'in �iirleriyle avunmak istediler; fakat, ne g�zlerini, ne
fikirlerini bir t�rl� Faik Beyden ba�ka bir yere �eviremediler; gen� adam�n
bir saniyelik dikkatini celbetmek i�in bin t�rl� i�veler ve cilveler yapmaya
ba�lad�lar. V�cutlar�n�n her hareketine bir maksat ve bir mana koydular.
Neyyire, ikide bir kollar�n� kald�r�p sa�lar�n� d�zeltiyordu: Ta ki k�sa ve
bol olan yenleri tamam�yle s�yr�ls�n da mevzun ve beyaz kollar� ta omuz
ba�lar�na kadar g�r�ns�n diye; Nuriye, yatt��� yerden muttas�l sa�dan sola,
soldan sa�a d�n�yordu: Ta ki kal�alar� bir k�p�k kadar seyyal ve yumu�ak
kuma�� alt�nda en sabit ve en m�kemmel �eklinde �izgilensin diye... Necibe
Han�mefendi bile yerinde duramaz olmu�tu. Bu ihtiyar kurt, Faik Beyde
kendisine, Gitmeyeceksin! Kalacaks�n! denilen cins erke�in kokusunu
alm�t�; m�temadiyen g�z s�z�yor, boyun k�r�yor ve her f�rsatta bir cinasl�
s�z s�yl�yordu.

Faik Bey ise, muti, m�tevazi, Seniha'n�n ayaklar� ucunda oturuyor ve yaln�z
ara s�ra ellerini bu ayaklar�n �st�nde hafif�e gezdirmekle iktifa ediyordu.
Seniha'da, serke� bir at� zapt ve idare eden mahir bir binici gururu veyahut
nadir bir av� pen�esinde tutan bir y�rt�c� mahluk hazz� vard�; ara s�ra
g�zlerinde madeni par�lt�larla gen� adama bak�yordu.

Vakta ki gece mehtaba ��kt�lar. Seniha ile Faik Bey uzun bir m�ddet g�zden
kayboldular. Y�rt�c� ku�, av�n� Ada'n�n �yle bir k�esine g�t�rd� ki, g�nd�z
bile kimsenin bulup g�rmesi muhtemel de�ildi. Faik Bey, �mr�nde ilk defa
olarak bir gen� k�z�n ve hususiyle Seniha'n�n elinde kendini bu kadar zay�f
ve iradesiz buluyordu; vak�a b�t�n g�n�n yorgunlu�u, b�t�n g�n�n sarho�lu�u
sinirlerinde mukavemet ve muvazene nam�na ne varsa hepsini al�p g�t�rm�t�.
Seniha �nde, o arkada, yoku�lardan kay�yorlar, �itlerden atl�yorlar, k���c�k
yarlardan inip ��k�yorlard�; Faik Bey ikide birde:

Beni nereye g�t�r�yorsunuz? diyordu.

Yorgolu s�rt�n�n, tenha koylar�ndan birine do�ru iniyorlard�.

Seniha:

Ben de bilmiyorum, deyip g�l�yordu. Bana hi�bir �ey sormay�n�z, hi�


sesinizi ��karmay�n�z. Bu gece b�t�n kaprislerime riayet edeceksiniz; i�te o
kadar!..

B�yle s�yleyerek gen� adam�, bazen elinden, bazen yakas�ndan tutup


s�r�kl�yordu. Epeyce dik ve tehlikeli bir yoku�tan, elleriyle �am dallar�na,
ayaklar�yle ta� par�alar�na tutunarak, nihayet sahile indiler. �kisi de soluk
solu�ayd�. Bununla beraber Seniha'da gittik�e artan bir ne�e vard�; yerinde
duram�yordu. Bir �ocuk gibi denize ta�lar at�yor, sonra d�n�p Faik Beyin
yakas�ndan �ekiyor:

Daha y��vyelim, daha y�r�yelim! diyordu; baksan�za, bu deniz de�il, bu


bir bah�e... Bu geni�, geni� nihayetsiz bir bah�e... Baksan�za, ne kadar �ok
sar� g�ller, ne kadar �ok mor menek�eler, ne kadar �ok beyaz papatyalar var.
Bu nihayetsiz bah�enin b�l�mlerinde t�rl� t�rl� �i�ekler f�k�r�yor; g�rm�yor
musunuz, bu b�l�mler aras�ndaki yollar ki dola�a dola�a ta ufuklara kadar
gidiyor. Bu yollarda yaln�z ay denilen so�uk hayalet mi gezinecek? Y�r�yelim,
y�r�yelim. Bir daha d�nmemek �zere... Niye duruyorsunuz? O kadar yorgun
musunuz? Ne �abuk, ne cabuk kuvvetten kesildiniz? Ni�in nihayete kadar
gidemiyorsunuz? Ni�in?

Gen� k�z, bir m�ddet b�yle s�yleyerek denizi ta�lamakta ve Faik Beyin
elinden �ekmekte devam etti; sonra birdenbire nefesi t�kenmi� ve dizlerinin
ba�� ��z�lm� gibi sahilin �ak�llar� �zerine ��k�verdi. Faik Bey, hala sessiz,
ayakta duruyordu; Seniha'n�n ta�k�nl�klar�ndan bezmi�, s�k�lm� bir hali
vard�. Gen� k�z �imdi, mahzun ve dalg�n g�r�n�yordu; neden, sonra ba��n�
kald�rd�, munis ve durgun bir sesle:

Ni�in yan�ma oturmuyorsunuz, Faik Bey? dedi.

Faik Bey, a�z�n� y�z�n� buru�turarak ta�lar�n �st�ne oturdu ve bir �ey
s�ylemi� olmak i�in:

Gecenin ayd�nl��� g�kten mi iniyor, denizden mi ��k�yor... Belli de�il,


dedi.

Seniha cevap vermedi, sonra ikisi birden derin ve uzun bir s�kuta dald�lar.
Faik Bey, bir s�r� ufak tefek i�lerini, m�ddeti gelmi� bor�lar�n�, Boter'e
�smarlad��� kost�m�n�, oteldeki yata��n�, isimleri unutulmu� baz� kad�n ve
erkek simalar�n� d��n�yordu. Neden sonra, yine bir �ey S�ylemi� olmak i�in
dedi ki:

Bak�n�z kar�� sahillerdeki ��klar birer birer nas�l s�n�yor.

Seniha yine cevap vermedi. Bir dua veya murakabe vaziyetindeydi. Vak�a bir
salonda, bir musiki dinler gibi ayak ayak �st�ne atm� ve ellerini dizinin
�st�ne kilitleyerek oturmu�tu. Kollar� l�zumundan fazla uzun, ince ve beyaz
g�r�n�yordu. Gen� adam, yan g�zle Seniha'y� s�zmeye ba�lad� ve i�inden:
Hi� de fena de�il! dedi.

Seniha, bu mehtap gecesini te�kil eden tabii unsurlardan biri gibiydi.


Giyindi�i esvap, sudan ve k�p�kten, eti ve derisi ay ayd�nl���ndan; sa�lar�
ate�tendi ve mehtab�n b�t�n esrar� ondayd�. Faik Bey yar� can s�k�nt�s� ile,
yar� tecess�s ve merak saikas�yla bu ��ldayan tayfa dokunmak, sokulmak
ihtiyac�n� hissetti. Evvela, bastonun ucu ile gen� k�z�n ayaklar�na bir iki
hafif darbe vurdu; di�er elini s�rt�nda dola�t�rmaya ba�lad�, sonra e�ildi,
eteklerinin k�vr�mlar�n� d�zeltir gibi birtak�m hareketler yapt�. Seniha yine
k�m�ldam�yordu, gen� adam, gen� k�z� yava��a belinden kavrad� ve onu kendine
do�ru �ekti.
Tam bu s�rada �st taraflar�ndaki korudan a�ina sesler duyuldu.

:::::::::::::::::::

VI

Senihalar�n Ada alemleri bununla nihayet bulmad�. Ertesi g�n, Faik Bey,
Yorgolu'da bir ak�am ziyafeti verdi. Cemiyet ayn� cemiyetti, fazla olarak
Faik Beyin otelde tesad�f etti�i eski tan�d�klanndan Beyo�lulu bir gen� kad�n
ve Ada'ya geldi�i g�nden beri hastal�ktan bir t�rl� ba� alamayan Madam
Kronski de vard�. O ak�amki e�lenti bu iki yabanc� kad�n y�z�nden i�in i�in
tedirgin ve �z�nt�l� ge�ti. Zira, Faik Beyi payla�amayanlar, d�rtken be� oldu
ve Frenk kad�nlar� �n�nde m�mk�n mertebe terbiyeli, temkinli, medeni durmak
l�zumunu, fazla hayk�r�malar, fazla g�l�meler, co�kun ve laubali hareketler
halinde d�ar�ya ta�mak isteyen b�t�n bu ruhlar�n, kaplar�nda s�ms�k� kapal�
kalarak ek�imesine sebebiyet verdi. Ferdas� ak�am, Necibe Han�mefendinin
k�k�nde yar� alafranga, yar� alaturka bir alem daha yapt�lar ve gece ge�
vakit e�eklerle tur a ��kt�lar. Bu tur safas� ba�tan ba�a, nihayete kadar
ho�, tuhaf hadiselerle ge�ti. Hakk� Celis'in e�e�i m�temadiyen arkaya
kal�yordu. Kafile, ���l�klar, kahkahalar ve �ark�larla uzakla��p gidiyor,
gen� �air ikide bir g�zden nihan oluyordu. O zaman:

A, bizim �anso nerede kald�, y�ne nereye kald�? deniliyordu.

Her a��zdan Hakk� Celis'e dair bir tuhaf s�z ��k�yordu. Derken, �ocu�un ta
derinlerden sesi i�itilmeye ba�l�yordu:

Hop, hop... Haydi, Aleksandra... Haydi hop, hop!

Bu ses kah tehditkar, kah yalvar�c� oluyor, kah yeis ve hiddetten


kas�l�yordu. Her merhalede kafilenin i�inden biri ona kendi e�e�ini veriyor,
fakat yine geride kalmaktan kurtulam�yordu.

Seniha g�lmekten kat�l�yordu:

Bu �ocukta bir s�r var, mutlaka mutlaka bir s�r var. Fakat bunu, yaln�z
e�ekler hissediyor diyordu.

Vak�a bu s�zde biraz hakikat vard�, en t�r�s giden e�ek bile, �st�ne Hakk�
Celis'in bindi�ini hisseder etmez, derhal k�s�l�p kal�yor, ba�� �n�ne do�ru
uzan�yor, ayaklar� k�stekleniyor, sanki bir ba� d�nmesine tutulmu� gibi, bir
sa�a, bir sola yalpa vurmaya ba�l�yordu. Hakk� Celis, yan�nda kah arabalar
dolusu kad�n erkek hep bir a��zdan T�rk�e, Rumca ve Frans�zca �ark�lar
s�yleyerek, kah bir alay e�ekli, bin t�rl� ne�eli �amatalarla tozu dumana
katarak, birer r�zgar hamlesi halinde gelip ge�enlere �evrilmi� hayvan�n
�st�nde yolun yegane meyus ve avare yolcusu kal�yordu. Gezintinin sonlar�na
do�ru art�k onu aramaz ve beklemez oldular. Zavall� �ocuk, Hristos'ta
kendilerini bekleyen e�ek sahiplerinin yan�na gelinceye kadar neler �ekti...
Fakat b�t�n bu me�akkatler, onun i�in eve girdi�i zaman i�itti�i haberden
daha elveri�liydi. Nuriye Han�mla Neyyire Han�m, ona pencereden ba��r�yordu:

Hakk� Bey, Hakk� Bey, yaln�z m�s�n�z? Yolda Seniha ile Faik Beye rast
gelmediniz mi?

Beraber de�il miydiniz?

Viranba�'a kadar beraberdiler, hatta yine Hakk� Celis'i beklemek niyetiyle


orada bir m�ddet e�eklerden bile indiler ve biraz da kahvede oturmaya karar
verdiler; fakat, tam kalk�p gidecekleri esnada, ortada ne Seniha'dan, ne Faik
Beyden ve ne de e�eklerinden eser vard�.

O gece Hakk� Celis, b�y�k dayas�n�n torununu Necibe Han�mefendinin


bah�esinde ta fecre kadar bekledi ve ak�bet, ba�� kolunun �st�nde, bir tahta
kanapede uyuyakald�.

Ve Seniha i�in mehtapl� geceleri beyaz fecirler, beyaz fecirleri pembe


ak�amlar takip etti. Ne vakit oturuyor, ne vakit yat�yor, ne vakit istirahat
ediyor, kimse bilmiyor, g�rm�yordu. Daima faaliyette, daima harekette, adeta
ku� ve kelebek cinsinden bir acayip mahluk haline girdi. Ada'daki bu son
hafta, onu tamam�yle de�i�tirdi; ortada, Cihangir'deki kona��n o hodbin,
h�r��n, so�uk ve m�stehzi k�z�ndan eser kalmad�. Hatta y�z�ne ve g�zlerine
bile yeni bir mana, yeni bir ifade geldi.

Evvelden rengi yanaklar�n�n u�lar�na do�ru hafif�e pembe ve �ekli de�i�meye


yak�n olan bu y�ze s�cak bir solukluk ve narin bir uzunluk geldi, b�t�n kan�
dudaklar�na toplanm� gibiydi. Eskiden ay ayd�nl��� gibi g�zlerine ise, �ok
y�ld�zl� gecelerin rengini and�r�r laciverde yak�n bir koyu g�lge ��kt�,
fakat bu g�lge, kirpiklerinin gittik�e �o�alan s�rmesinden mi, yoksa
g�zkapaklar�n�n adeta ��r�m� gibi g�r�nen esmerli�inden mi geliyor, bir
t�rl� anla��lm�yordu. Kendisi de bu de�i�iklikten hayrete d�m� gibiydi;
zira, �ehresinde �a��rm� veya �rkm� bir �ocuk hali vard�; belki de simas�na
bu ifadeyi veren �ey, ka�lar�n�n yukar�ya do�ru her vakitten ziyade �ekik ve
gergin durmas�yd�.

Seniha, bazen de sarho� gibi g�r�n�yordu; bak�lar�na sert bir s�zg�nl�k ve


y�r�y��ne, oturu�una, kalk��na latif bir peri�anl�k geldi; r�zgarda
k�m�ldayan dallar gibiydi.

Seniha, olur olmaz �eylere g�l�yordu. Fakat, bu g�l�lerde ruhun saffetini


rencide eden bir ahenk vard�; �uh, �ehvetli ve a�ifte bir ahenk... Seniha'n�n
kahkahalar�nda, bir sefahat sofras�nda g�d�klanan bir fahi�enin sesi
duyuluyordu.

Seniha'y� b�yle sesine var�ncaya dek de�i�tiren �ey neydi? Art�k bu,
kimseye me�hul de�ildi. Gen� k�z�n etraf�ndakiler ��yle dursun, fakat b�t�n
Ada halk� bu s�rra tamam�yle vak�ft�: Naim Efendinin torunu Seniha Han�m ile
Kas�m Pa�an�n o�lu Faik Bey sevi�iyorlar. Bu s�rr� ilk ke�fedenlerden biri
Necibe Han�mefendidir. Sonra �b�rleri sezdiler. Vak�a, �teden beri, Faik
Beyle Seniha aras�ndaki m�nasebetin bir arkada�l�k derecesinden fazla
oldu�unu gen� k�z�n b�t�n erkek ve kad�n arkada�lar� bilirlerdi.

Fakat, buna da, haf�f bir fl�rt manas�n� verirlerdi. Zira, Faik Bey, pek
�apk�n bir delikanl� ve Seniha, pek �uh bir gen� k�zd�. A�ka bu kadar
kabiliyetsiz telakki edilen bu iki mevcut aras�nda ve bir haftal�k k�sa bir
zaman i�inde tutu�uveren sevda odununun alevi g�zleri o kadar �iddetle
kama�t�rd�, gittik�e, g�nden g�ne, saatten saate o kadar tehlikeli g�r�nmeye
ba�lad� ki b�t�n o havai ve �en dostlar, gizli bir endi�eyle �rkek �rkek
yerlerine d�nd�ler ve ate�i tutu�turanlar� kendi hallerine ve yaln�z
ba�lar�na b�rakmak l�zumunu hissettiler. Hatta Cemil'le Hakk� Celis bile
gittiler. Fakat, ne Seniha, ne Faik Bey, etraflar�nda has�l oluveren bu
bo�luktan asla haberdar olmad�lar. Bunlar, miza�lar�n�n so�uklu�una,
terbiyelerinin sathili�ine, ya�lar�n�n k���kl���ne ra�men az zaman i�inde
sevda yolunun �yle bir merhalesine vard�lar ki, oraya hi� kimsenin sesi
gelmez ve oradan hi�bir �ey g�z�kmez.

Seniha ile Faik Beyi yak�ndan tan�yanlar, bu hale pek �a��yorlar. Fakat,
bilmiyorlar ki a�k, mucizeyle doludur, daha do�rusu a�k, bizzat mucizedir.
Baz� erkekler �u veya bu tarzda kad�nlardan, baz� kad�nlar �u veya bu bi�imde
erkeklerden ho�land�klar�n� s�ylerler: Benim tipim �udur, benim idealim
budur derler, halbuki, g�n�n birinde s�ylediklerinin b�sb�t�n z�dd�n�
severler, arad�klar�n�n b�sb�t�n aksi bir insan arkas�ndan ko�arlar. Faik Bey
i�in de b�yle oldu; bu ana kadar zevkinin en do�ru �l��s�n� olgun ve usta
kad�nlar�n sinesinde bulan bu gen�, birdenbire Seniha'n�n ham ve sert
g��s�nde hi� tatmad��� m�stesna bir lezzet duydu.

Vak�a Seniha, Faik Beyin �n�ne yaln�z et ve kemikten m�te�ekkil bir mevcut
halinde ��kmad�; ona en ziyade kaplayan ve n�fuz eden bir ruh ve sihir gibi
yakla�t�; �yle ki gen� adam neye u�rad���n� bilmedi. Bir hafta i�inde kendini
sanki on y�ldan beri bu k�z�n a����ym� gibi hissetti.

Her reziletin bir itiyat ve her itiyad�n bir iptila haline girdi�i
maneviyat�nda Seniha'y� sevmek de birdenbire, vazge�ilemeyen itiyatlardan
biri oluverdi. O, �imdi kumara ne kadar d�k�nse, Seniha'y� da o kadar ar�yor,
Seniha'ya da kendini o kadar d�k�n hissediyordu.

Seniha, Faik Beyin bu ani iptilas�ndan nihayetsiz bir gurur duydu. Her
kad�nda, y�rt�c� bir avc� hayvanattan bir �ey vard�r. Ku�u yakalayan kedide
nas�l nihayetsiz bir hazz�n ra�eleri ve di�lerini bir ceylan�n etine ge�iren
aslanda ne kadar derin bir �ehvetin emareleri g�r�l�rse, kad�nlar da
lalettayin herhangi bir erke�i kendilerine ram etmekte o kadar b�y�k bir haz
ve ne�at duyarlar. Bu cins sevmenin ve sevilmenin s�rr�, yaln�z bundan ibaret
de�ildir. Denilemez ki, �uh ve m�stehzi Seniha, �apk�n ve havai Faik Beyi,
Juliette'in Romeo'yu, Leyla'n�n Mecnun'u sevdi�i gibi sevdi; hay�r... Buna
inanmak i�in, bu gen� k�z�n o gen� adam taraf�ndan bundan birka� zaman evvel
nas�l lakayt ve muhakkir bir muamele g�rd���n� unutmu� olmak laz�md�r.
Seniha'y� Faik Beye do�ru iten �ey, ne Ada'n�n mehtapl� geceleri, �l�k ve
mahmur fecirleri, ne �aml�kta s�ylenen �ark�lar, i�ilen i�kilerdir. Onun ruhu,
ay�n ���� ile, �ark� sesleri ve saatlerin renkleriyle beslenen co�kun ve
iptidai ruhlardan de�ildir; Seniha, Ada'n�n sevdavi g�lgelerinde, Faik Beyin
yan�ba��nda yabani bir kedi gibi dola�t� ve aylardan beri kah yata��n�n
i�inde, kah tuvalet masas�n�n ba��nda biledi�i t�rnaklar�n� nefret ve gayza
yak�n bir h�rsla bat�rmak istedi�i etin en yumu�ak taraf�n�, en gaf�l an�n�
yoklamakla me�gul oldu. Ne vakit ki buna muvaffak oldu, av�n� ba�kalar�ndan
ka��rmak, uzaklara g�t�rmek, yaln�z ve asude kalmak ihtiyac�n� hissetti.
Sabahlar�, Madam Kronski'nin refakatinde Ada'n�n tenha sahillerinde denize
giriyorlard�. Seniha bir kayan�n arkas�nda, Faik Bey di�er kayan�n arkas�nda,
gizlenerek soyunuyor, sonra biri k�rm�z�, �b�r� siyah banyo kost�mleriyle
kendilerini yava��a dalgalara b�rak�yorlard�. Faik Bey, Seniha'ya y�zme
talimleri yapt�r�yordu; kah bir eliyle belinin alt�ndan, dirsekleriyle
ayaklar�n�n ucundan tutup s�rt �st� yatmay�, kah karn� ile g��s� aras�ndaki
noktay� avucunun i�ine dayayarak ve �b�rleriyle ensesinden iterek dal�p
��kmay�; kah omuzlar�ndan tutarak yar� oturmu� bir vaziyette y�zmeyi
��retiyordu. Kah yan yana y�zerlerken kendini takip etsin diye, onu yar�
yolda b�rakarak geni� kula�larla uzakla��p gidiyordu. O zaman Seniha
yalvarmaya, hayk�rmaya ba�l�yordu ve Madam Kronski sahilden aya�a kalkarak
suni bir tela�la:

D�n�n�z, d�n�n�z art�k, �ocuklar!.. diye sesleniyordu.

Denizden ��kt�ktan sonra uzun m�ddet yan yana y�r�yorlard�; Faik Bey, ona
Avrupa hayat�na ait hikayeler anlat�yordu. Bu hikayelere gen� k�z� g�ld�recek,
merak�n� celbedecek, hayrete d��recek bir s�r� acayip, ho� ve rindane
tafsilat kar�t�r�yordu. Ara s�ra bir g�lgelikte durup susuyorlar ve g�z g�ze
bak��yorlard�. Bazen a�a�lar�n aras�nda k���k �ocuklar gibi birbirlerini
koval�yorlard�. Gen� adam, v�cudunun adali taraflar�n� g�steren ve g��s�n�
yar� a��k b�rakan beyaz tenis k�yafetiyle ,ve hafif beyaz ayakkab�lariyle bir
taz� gibi zarif ve �evikti.

Seniha'ya �ok maharetli jimnastik hareketleri yapt�r�yordu. Gen� k�z,


d�zg�n cevval ve taze bir erkek v�cudunun b�t�n s�rlar�n� bu hareketlerde, bu
oyunlarda ��reniyor hayran kal�yordu. Ekseriya ��le yeme�ini, kah Faik,
Necibe Han�m�n k�k�nde kalmak, kah Seniha, Faik'in oteline gitmek suretiyle
beraber yiyorlard�. Ger�i Seniha, Faik Beyin oteline gitmekte epeyce m�k�lat
�ekiyordu. Fakat bu oteldeki yemek saatleri -bahusus ak�am yemekleri- gen�
k�z�n o kadar ho�una gidiyor, o muhitin havas�ndan b�t�n hulyalar�n� ok�ayan
�yle bir koku buluyordu ki, her �eye ra�men bir hafta zarf�nda iki �� defa
gitti�i oldu. Faik, Seniha'n�n ikinci ziyaretinde, sofralar�na oteldeki
H�ristiyan dostlar�ndan baz�lar�n� davet etti ve yeme�in sonuna do�ru
�ampanyalar a�t�rd�. Sonra otelin hususi bir k�esine �ekilip dans ettiler.
Bunun i�indir ki Seniha, Faik Beye gitmeyi, Faik Beyin kendisine gelmesine
tercih ediyordu; zira, halas�n�n evinde sofra saatleri pek o kadar ferahl�
ge�miyordu. Necibe Han�mefendi, muttas�l s�yl�yor, kah hat�ralar�ndan, kah
tasavvurlar�ndan bahsediyordu; ne bu hat�ralar, ne de bu tasavvurlar iki
gence hi�bir alaka vermiyor, canlar�n� s�k�yordu.

Yemekten sonra, yumu�ak ve geni� kanepelerde, gev�ek gev�ek uzan�lan,


tembel tembel konu�ulan, veyahut dalg�n bir tav�rla ekarte ve piket partileri
yap�lan �l�k g�lgeli saatler geliyordu. En ziyade bu durgun saatlerdedir ki,
Faik Bey, gen� k�z�n �n�nde i�in i�in sars�ld���n� hissederdi ve Seniha'n�n
mahmurla�an g�zleri, gen� adama bakarken baz� karanl�k geceler uzak ufuklarda
�akan �im�eklere benzer p�r�lt�larla dolard�. Saatlerce a��zlar� susar; fakat
g�zleri, elleri, ayaklar� ve v�cutlar� hi� dinmeyen bir hareketle konu�urdu.
Bu saatlerde her nedense, ne Madam Kronski, ne de Necibe Han�mefendi
yanlar�ndan hi� ayr�lmazd�, vak�a a�yar �n�nde bu sessiz lisan� konu�makta ve
derinden derine birbirini istemekte olgun, arif ruhlar i�in serbest
visallerden ve en geni� hasb�hallerden bin kat daha tatl� bir lezzet vard�.
Fakat bu iki gen�, hen�z bu s�rra eremedikleri i�in sab�rs�zlan�yorlar,
�fkeleniyorlard�. Ak�am �st� olup da gezintiye ��kt�klar� veya geceleyin
bah�ede yaln�z kald�klar� zaman, �l��s�z bir co�kunlukla sar�l�yorlar,
�p��yorlard�. Ka� defa Necibe Han�mefendi, yar� karanl�kta, balkonun bir
k�esinde, bunlar� bu halde seyretti; ka� defa Madam Kronski, Faik'in kolu
Seniha'n�n beline dolan�rken veya Seniha'n�n ba�� Faik'in g��s�ne yaslan�rken
�stlerine geliverdi.

Onlar� buna benzer vaziyetlerde g�renler, yaln�z evdeki ihtiyar kad�ndan


ibaret de�ildi. Necibe Han�mefendinin yak�n ve uzak kom�ular�ndan bir�ok
kimseler, Nizam, Dil ve Hristos gezintilerine al�k�n Ada halk�ndan bir�ok
m�tecessisler, bu iki gen� aras�ndaki maceran�n bin t�rl� esrar�na yak�ndan,
g�n� g�n�ne vak�ft�r. Sevda i�lerine, izdiva� entrikalar�na dair dedikodular
ora halk� aras�nda cereyan eden konu�malar�n hemen �z�n� te�kil eder. Bu
halk, ya sevi�enlerden, ya sevi�enlerle me�gul olanlardan m�te�ekkildir. Ne
bundan, ne ondan olmayanlar ise, hayat�ndan bezgin birtak�m hastalarla, oyuna
dalm� kumarbazlard�r. B�y�kada'da her mevsimin sonu, mutlaka birka� izdiva�,
birka� talak veyahut da gayet merakl� birka� macerayla nihayet bulur ve
�stanbul'un d�rt k�esinde b�t�n y�l bunlara ait yank�lar duyulur.

Seniha ile Faik Bey aras�ndaki macera da bu mevsim sonunun en nadir, en


tatl� meyvelerinden biri olmak istidad�n� g�steriyordu. �imdiden bunlara
hayran kalanlar, d�manl�k besleyenler, �imdiden onlar� takip eden, ve
k�skananlar vard�. Hele birinin Naim Efendinin torunu, di�erinin Kas�m Pa�an�n
o�lu olu�u, meseleye b�sb�t�n ba�ka bir ehemmiyet veriyordu. Zira, bu iki
ismi �stanbul'da bilmeyen, tan�mayan yoktur. Bunun i�indir ki, az zaman i�inde
Seniha ile Faik Bey aras�ndaki bu ate�li samimiyet �stanbul'un bu iki b�y�k
ailesine ait bir namus ve haysiyet davas� halini ald� ve evvela Ada'n�n T�rk
muhitinde ba�lay�p �stanbul'un b�t�n b�y�k evlerine sirayet ederek kad�n,
erkek, gen� ve ihtiyar herkesi ba�ka t�rl� i�gal eden hummal� bir dedikodu
mevzuu olmaya ba�lad�.

Naim Efendi ile Servet Bey, bir�ok imzas�z mektuplar ald�lar.

:::::::::::::::::::

VII

Servet Bey, geni� satran�l� robd�ambr� ile kay�npederinin odas�na girdi:

Beni istetmi�siniz, efendim, dedi.

Naim Efendi, odan�n bir taraf�n� kaplayan uzun bir erkan minderinin ucundan,
yar� diz ��km�, yar� ba�da� kurmu� bir vaziyette, kafesi kald�r�lm�, fakat
cam� indirilmi� bir pencereden d�ar�ya bak�yordu. Arkas�nda beyaz pikeden
iki s�ra iri, sedef d��meli, pamuksuz bir uzun h�rka, ba��nda ayn� pikeden
bir takke vard�. �nce uzun �ehresi her vakitten ziyade solgun ve �izgili,
g�zleri her vakitten ziyade �ukurla�m� g�r�n�yordu; damad� i�eri girer
girmez yerinden kalkmak ister gibi bir hareket yapt� ve eliyle �n�ndeki
koltu�u i�aret ederek:

Buyurunuz rica ederim, dedi.

Dirse�ini dayad��� bir uzun yast���n alt�ndan k���c�k bir anahtar k�l�esi
��kard�. Yan�ba��nda, minderin �st�ne konmu� sedef kakmal� b�y�k�e bir
�ekmeceyi a�t�, i�inden �� tane mektup ��kard�. Bunlar�, bir �ey
s�ylemeksizin Servet Beye uzatt� ve ba��n� tekrar pencereye �evirdi. Servet
Bey, ancak birer saniye devam eden bir m�ddet zarf�nda �� mektuba s�rayla
g�z gezdirdi; sonra t�pk� kay�npederinin yapt��� gibi, ka��tlar� lakayt bir
tav�rla sedef kakmal� �ekmecenin �st�ne b�rakt�.

Naim Efendi, g�z ucuyla damad�n�n mektuplar� okumadan iade etti�ini g�rd�
ve dedi ki:

Ni�in okumad�n�z, efendim?

Servet Bey, dik dik ihtiyar adam�n y�z�ne bakt�:

��nk�, dedi; bana verdi�iniz mektuplar�n ��� de imzas�zd�r. Bendeniz,


m�ddeti hayat�mda ne imzas�z mektup yazd�m, ne de imzas�z mektup okudum.
Terbiyem ve tabi oldu�um prensipler buna m�sait de�ildir.

Bunlar� s�ylerken ac� bir tebess�mle g�l�yordu. Naim Efendi birdenbire


y�z�ne bir sille inmi� gibi �a��rd� kald�; ne diyece�ini bilemedi:

Vak�a ben de bu ya��ma kadar hi� kimseye imzas�z mektup g�ndermedim, ne de


kimse bana g�nderdi. Bu husustaki taassubunuza i�tirak etmemekle beraber,
do�rusu prensibinizi �ayan� takdir g�r�r�m. Fakat bu sefer l�tfen, benim
hat�r�m i�in prensibinize mugayir bir harekette bulunuveriniz...

Servet Bey, kendisinden bir �ey rica edilen bir adam tavr�n� tak�nd�:

Ne hacet efendim... Bu mektuplardan bana da geldi, dedi; derhal y�rt�p


att�m. Fakat, ��yle bir g�z gezdirmek dolay�s�yle neden bahsettiklerine a�a��
yukar� vak�fim. Ne garip memleket! Herkes i�ini g�c�n� b�rakm�, nelerle
me�gul oluyor! Hey gidi, haysiyet, namus hey!.. Haysiyetli, namuslu adam,
imzas�z mektup yazar m�, rica ederim? �mzas�z mektup yazan bir adam�n
haysiyet ve namus hakk�nda bir f�kri olabilir mi? �mzas�z mektup yaz�yorlar.
Kime, ni�in? Bir gen� k�z�n babas�na, k�z�n�n bir gen� adamla sevi�ti�ini
s�ylemek i�in... Lakin, bu nevi mektuplar� yazan kimseler bilmiyorlar,
hissetmiyorlar ki kendi yapt�klar� feci ve galiz hareketin yan�nda bir gen�
k�z�n �a��rmas�, bir kad�n�n fahi�eli�i, bir kumarbaz�n h�rs�zl���, hatta bir
katilin cinayeti hi� kal�r. Bu gibi mektuplar� al�r almaz yap�lacak i�,
bir�ok vesaite ba� vurup aramak, taramak, sahibini bulmak ve cevap olarak,
surat�na bir sille indirmektir.

Naim Efendi, damad�na uzatt��� mektuplar� kendisi yazm� gibi, mahcup


oluyordu; oturdu�u yerde ezildi, b�z�ld�:

Rica ederim, hiddet buyurmay�n�z, rica ederim... dedi. Maksad�m, sizinle


ailemize m�teallik bir mesele i�in hasb�hal etmekti. Ben de sizin gibi,
�irkin bir dedikodudan ibaret...

�ftira deyiniz, tezvir deyiniz... Abd�lhamit devrinin bu millete terk


etti�i anane-i ruhiye...(Ruhsal gelenek.ruh al�kanl���,psikoloji)

Evet, evet, hakk� aliniz var. Bunun bir dedikodudan ibaret oldu�una zerre
kadar ��phe etmiyorum. Fakat, anlamak istedi�im �ey �udur ki, acaba bu
mektuplarda hakikate temas eden noktalar hangileridir? Mesela, bu mektuplar�n
birinde deniliyor ki...

Naim Efendi, yan�ndaki �ekinecenin �zerinden bir uzun mahfaza ald�, i�inden
g�zl�klerini ��kard�. �ki eliyle u�lar�ndan tuttu, kemali ihtimamla
kulaklar�na takt�ktan sonra, mektuplardan birini a�t�, bir m�ddet sessiz
sessiz kendisi okudu, tekrar yerine koydu; m�teakiben bir di�erini ald�,
�tesine berisine g�z gezdirdi ve damad�na:

Dinleyiniz rica ederim, dedi. Sabahlar� ��r��plak denize girmeleri,


alameleinnas (Herkesin �n�nde) sar�l�p �p�meleri yeti�miyormu� gibi, otelde
her t�rl� kuyudu diniye ve milliyeyi (Dinsel ve ulusal kay�tlar�,kurallar�,
gelenekleri) ayaklar alt�na alarak birtak�m ecanip (Ecnebiler,yabanc�lar) ile
�ampanyalar i�tikleri ve badehu (Sonra) otelin salonunda dans ettikleri dahi
vaki olmu�tur.

Naim Efendi, mektubun yaln�z bu kadarc�k yerini okuduktan sonra tekrar


g�zl�klerini ��kard�, mahfazas�na koydu. Mahfazay� tekrar �ekmecenin �zerine
b�rakt� ve b�y�k bir saffetle adeta yalvar�r gibi Servet Beyin y�z�ne bakt�:

Ne dersiniz? Acaba bunu da yapt�lar m�? dedi.

Servet Bey, m�stehzi bir tav�r tak�nm�t�:

Olabilir a, bunda o kadar harikulade ne var, efendim? diye cevap verdi.

Bunun �zerine Naim Efendi, ellerini kavu�turdu, g�zlerini yere dikti ve


damad� izahat�n� bitirip gidinceye kadar art�k bir kelime s�ylemedi.

Servet Beyin izahat� ise hayli uzun s�rd�. Fakat Naim Efendi dinlemiyor,
i�itmiyordu. Sanki idrak ve �uuru �zerine Servet Beyin, Olabilir a, bunda o
kadar harikulade ne var? c�mlesi bir yumruk gibi inmi� ve onu benli�inin ta
i�erilerine do�ru itmi�ti. Art�k harici hayat�n b�t�n belirtileri, ses, s�z,
�ekil ve renk, ona esas�ndan de�i�mi�, anla��lmaz, tan�nmaz bir hale gelmi�
g�r�n�yordu. Bir m�ddetten beri �n�nde, yerde intizamla yan yana konulmu�
terliklerinin u�lar�na dikili nazarlar�n� �a�k�n �a�k�n odan�n sair e�yas�
�zerinde gezdirmeye ba�lad�. Duvarlarda muhtelif tarzda bir�ok el yaz�s�
levhalar vard�. �ki pencere aras�nda bir b�y�k tablo, Naim Efendinin pederini
yuvarlak Mahmudiye fesiyle, ye�il kapl� bir samur k�rk i�inde g�steriyordu.
Bu, �i�man, top sakall� bir adamd�. Bir elini g��s�ne sokmu�, di�erini
vitrinin �zerine b�rakm�t�. Bu elin orta parma��nda, gayet iri bir yakut
y�z�k vard�. Naim Efendi, g�zlerini ya�l�boya resimdeki yakut y�z�kten, kendi
parma��ndaki yakut y�z��e �evirdi. Bu, ayn� ta�, ayn� y�z�kt�. Fakat bu oda
hala ayn� oda, Naim Efendi hala ayn� adam m�yd�? Birka� sene evvel, yata��n�n
ayak ucuna seccadesini serip namaz�n� k�lan, sonra derinden birtak�m dualar
m�r�ldanarak k�esine oturan ve m�teakiben sabah kahvesini yudum yudum
i�erken, �� g�n �� gecedir kal�b�n�n rahat�n� ka��ran b�t�n dedikodulara, o
imzas�z mektuplara dair damad�yle samimi bir hasb�hal ihtiyac�n� duyan ba�r�
dolu ihtiyar aile reisi bizzat o muydu? Naim Efendi, kendisini babas�n�n
resmi kar��s�nda, duvardan minderin �st�ne yuvarlanm� bir ikinci resim
zannediyordu, fark� neydi? iki pencere aras�nda yald�zl� kal�n bir �er�eve
i�inde as�l� duran bu Mahmudiye fesli adam gibi o da sesini ��karmamaya,
zaman�n ve saatlerin de�i�imine tabi olmaya ve ba�kalar�n�n elleri kendini
nereye b�rak�rsa orada kalmaya mahkum de�il miydi? Naim Efendi, kendi evi
�zerindeki hakimiyetinin ne kadar sars�ld���n�, ne kadar hi�e indi�ini en
ziyade bug�n ve bu saatte hissetti ve kendi kona�� i�inde kendi �ocuklar�
aras�nda varl���n� o kadar yabanc� buldu. G�nl� �yle derin bir gurbet
ac�s�yle doldu ki az kals�n, g�zlerinden ya�lar bo�anacakt�.

Servet Bey, s�zlerinin sonuna do�ru her nas�lsa, kay�npederinin halindeki


melale dikkat etti; ihtiyar� �ok h�rpalad���n� anlad�:

Mamafih, emredersiniz, hemen yar�n Seniha'y� �a��rt�r�z, dedi.

Naim Efendi, ba��n� sallad�. Seniha buraya gelmi� veya orada kalm�, neye
yarard�? Olan oldu, biten bitmedi mi?

Kas�m Pa�an�n sefih, hayas�z ve rezil o�lundan artakalm� bir Seniha'dan


burada olsun, orada olsun, art�k ne hay�r umulurdu. Naim Efendi, b�yle
d��nmekle beraber, yine i�in i�in Seniha'n�n saffetine ve masumiyetine
inan�yordu. Kendi kendine: Daha ka� ya��nda; yavrucuk, daha ka� ya��nda?
diyordu. Ve kendi kendine b�yle s�yleyerek yava� yava�, o da damad� gibi
Seniha'y�, bu m�fsit ve m�fteri muhitin bir kurban� halinde g�rmeye
ba�l�yordu.

Nitekim Servet Beyle bu feci muhaverenin ertesi g�n�,ak�am �zeri, Seniha,


Madam Kronski'nin refakatinde kona�a d�ner d�nmez, b�y�k pederi taraf�ndan
�yle bir �efkat ve i�tiyak tu�yan�yle (�zlem co�kunlu�uyla) kar��land�,
saatlerce o kadar ok�and�, o kadar nazland�r�ld� ki, kendini adeta ilk
�ocukluk devrine avdet etmi� zannetti. Esasen korulardan, denizlerden,
tepelerden ve sevi�meden avdet eden bu k�z�n ruhu, kab�na s��mayacak kadar
ta�k�n ve sarho�tu. Eski, sessiz kona��n i�inde gen� bir ceylan gibi, o
odadan bu odaya, bu odadan o odaya ko�up duruyordu. M�temadiyen �ark�
s�yl�yordu ve karde�i Cemil'le �ocukluklar�nda yapt�klar� gibi sofalarda bin
t�rl� g�r�lt�l� oyunlar icat ediyorlar, birbirlerini koval�yorlard�.

Naim Efendi, Seniha'n�n kona�a avdetinden sonra, birka� imzas�z mektup daha
almakla beraber, bu sevin�li sesler ve bu ne�eli g�r�lt�ler i�inde kendinden
ge�mi� bir halde hi�bir �eye ehemmiyet veremiyordu. �kide bir, k�z� Sekine
Han�ma diyordu ki:

Yavrum, ne iyi ettin de k�zca��z� Ada'ya g�nderdin. S�hhati, ne�esi yerine


geldi; eski huysuzluklar�ndan, eski buhranlar�ndan eser kalmad�. Onu bu halde
g�rd�k�e ben bile yirmi ya� daha gen�le�iyorum.

Sekine Han�m:

Hem de ma�allah, ne kadar serpildi, topland�, g�zelle�ti, diyordu.


Gitmezden evvel, bilekleri ipincecik, benzi sapsar�yd� ve g�zlerinde fer
kalmam�t�. �imdi, bak�yorum, yanaklar� adeta pen�e pen�e pembele�ti,
g�zlerine can geldi.

Naim Efendi:

Bir �eye daha memnun oluyorum; diyordu. Dikkat ediyor musun bilmem.
Eskisi gibi olur olmaz kimselerle de d��p kalkm�yor. O Nuriye Han�mlar, o
Belk�s Han�mlar, Cemil'in o m�nasebetsiz arkada�lar�, etraf�ndan �ekilir
gibi oldular.

Servet Beyin haremi pederine mek�uf olmayan bir�ok hakikatlere vak�fm�


gibi esrarengiz bir tav�rla ba��n� sallayarak ilave ediyordu:

Evet, evet. Ben de en ziyade buna seviniyorum. Do�rusu, k�z�n huyunu bozan
b�t�n bu m�nasebetsiz kimselerdi. �lle o iki k�z karde�ler yok mu? Ne sinsi,
ne i�lerinden i�nelidirler, bilmez misiniz? Sonra Belk�s, mebusun kar�s�
Belk�s Han�m... Ni�anta��'nda kiminle g�r�t�ysem, bana, Seniha'n�n bu
kad�nla d��p kalkmas�na hayret etti�ini s�yledi. Me�er yapmad��� yokmu�.
Diyorlar ki nerede ise b�y�k bir rezaletle kocas�ndan bo�anacakm�. Evine
girip, ��kt��� saatler bile belli de�ilmi�. Adamca��z a�z�n� a��p bir �ey
s�yleyecek olsa: 'A, ne yapay�m, ruhumu besliyorum. �nsan yaln�z v�cuduyla
ya�amaz ya!' diyormu�.

Naim Efendi:

�u Faik �apk�n�n�n da bir aya��n� kesebilsek! diyordu.

Zira, Faik Bey hemen her g�n konakta gibiydi ve o gelir gelmez, ihtiyar
adam�n rengi de�i�iyor, g�nl�ne endi�e d��yordu. B�t�n ald��� imzas�z
mektuplardaki c�mleler, onun kar��s�nda birer birer hat�r�na geliyordu. Ka�
defa gen� adam yan�na girdi�i vakitte selam�n� almamak, merdivende veya
sofada tesad�f eder etmez ba��n� �evirmek, hi�bir zaman hat�r�n� sormamak,
ara s�ra y�z�ne hu�unet ve istihkar (Kabal�k ve ho�g�r�) ile bakmak suretiyle
istiskal (Kovarcas�na davranmak, kovumsama) kelimesinin tazammun etti�i
(��erdi�i) her �eyi yapt�; fakat, Kas�m Pa�an�n o�lu ald�rm�yor, anlam�yordu.

D�ar�da u�aklara, i�eride hizmet�ilere evin efendisi gibi muamele ediyor;


Servet Beyle laubali bir arkada�� tavr�yle konu�uyor ve Naim Efendinin elini
adeta zorla tutup s�k�yor; Bonjur, efendim, nas�ls�n�z bakay�m? �yisiniz,
iyisiniz, ma�allah! diyor, sonra Sekine Han�m�n baz� safiyane hareketleriyle
alay ederek, ge�ip bir koltu�a kuruluyor, ayaklar�n� kah birbiri �st�ne
at�yor, kah yar� yatm� gibi odan�n ortas�na kadar uzat�yor, bazen y�ksek bir
�eyin �zerine kald�r�p koyuyordu. Daima geveze, daima �akac�, kahkahal� ve
�uhtu. Ekseriya, a�z�nda bir s�r� yalanlar ve martavallarla gelirdi. Bab�ali
caddesinden, Do�ruyol'a aksetmi� bir�ok siyasi �ayialar�n, �ehrin hayat�na
dair bir�ok dedikodular�n kayna�� ve kav�a�� sanki oydu. �kide bir gayet
laubali bir tarzda; zaman�n v�kelas�ndan bahsederdi; mesela bazen:

Ge�en ak�am kul�pte, Cavit'le hayli konu�tum, derdi. Azizim, ba��m�zda


bu kadar a��r bir harbiye b�t�esi bulunduk�a maliyemizi �slah etmenin
ihtimali yoktur, diyor. Hakk�nda ne s�ylenirse s�ylensin, Allah i�in zeki
�ocuk...

Bazen de kendini devrin m�him �ahsiyetlerinden biri �eklinde g�stermek


i�in:

Yak�nda, m�him bir misyon'la beni Londra'ya g�nderecekler san�r�m, fakat


hen�z d��n�yorum, derdi.

B�t�n bu s�zler, Naim Efendinin gayz ve nefret nedir bilmeyen kalbine bir
zehir gibi damlard�. �mr�nde hi� kimse ve hi�bir �ey ona bu �ocuk kadar
tiksinme vermedi. Bazen kona��n i�inde avaz� ��kt��� kadar: Ya o, ya ben!
diye hayk�raca�� gelirdi. Seniha'y� adeta h�r��n bir ihtiyar koca gibi ondan
k�skanmaya ba�lad�. �kisini bir arada yaln�z bilince ne rahat�, ne huzuru
kal�yordu; i�ine m�thi� bir vesvese giriyor ve tecess�s� ate�ten bir g�mlek
gibi b�t�n v�cudunu sar�yordu.

Fakat, ne �are ki tecess�s� tatmin eden yollar�n hi�birini bilmiyordu. Ayak


u�lar�na basarak kapal� odalara do�ru y�r�menin; g�z� veyahut kula�� anahtar
deliklerine yerle�tirmenin; gerilerden gizlene gizlene insan takip etmenin
usullerine zerre kadar vukufu yoktu. Zevcesi zaman�ndan beri kendi hizmetinde
bulunan, k�smen Seniha'ya dad�l�k etmi� ya�l� ve emektar bir kad�n� iki
gencin pe�inde casuslu�a sevk etmek istedi; fakat, bir t�rl� s�ylemeye dili
varmad�. Bu ya�a kadar bu s�n�f kimselerle, g�recekleri hizmete dair
s�zlerden ba�ka bir kelime konu�maya al�mam�t�.

Bununla beraber, bir taraftan hakikate de vak�f olmak istemiyor, hakikatten


korkuyor, �l�nceye kadar ��phe ve teredd�t i�inde kalmay�, Seniha'ya dair
fena bir �ey ��renmeye bin kere tercih ediyordu. Nitekim g�n�n birinde,
kahyas� Rag�p Efendi, gayet kederli ve esrarl� bir tav�rla yan�na girip:

Efendim, m�saadenizle size gayet m�him bir �ey arzedece�im, der demez,
zavall� ihtiyar, bunu mutlaka Seniha'ya dair bir mesele sanarak, adeta
kalbinin durdu�unu hissetti ve muhatab� daha a�z�n� a�maya vakit bulmadan:

Kuzum Rag�p Efendi, bu meseleyi kapa. Ne bilmek, ne i�itmek isterim; dedi.

Halbuki Rag�p Efendi ona, sadece kendi i�lerinden bahsetmeye geliyordu.


Naim Efendinin Vefa han�ndaki marhun hissesi, birka� zamandan beri
tehlikedeydi. Esasen bu rehin muamelesi bey'ibilvefa (Sat�c� bedeli geri
verince m�terinin de sat�lan mal� geri vermesi) usul�yle yap�lm� oldu�u
i�in, bir seneden beri paras�n� bekleyen alacakl�, Rag�p Efendiyi ikide bir,
intikal muamelesini kati surette yapt�raca��n� haber vererek tehdit ediyordu.
Naim Efendinin kahyas�nca bu hissesinin elden gitmesi, b�y�k ziyand�:

Ne yap�p yapmal�, buna bir �are bulmal�, diyordu. Zira, han�n istikbali
b�y�kt�r. Seneden seneye icar� art�yor. G�n�n birinde, Cenab� Hak m�saade
eder de bir de tamir olunursa, yaln�z sizin hisseniz be� aileyi m�reffehen
ge�indirecek paray� getirir.

Naim Efendi, meselenin Seniha'ya ait bir �ey olmad���n� hisseder etmez
geni� bir nefes ald� ve g�ya Rag�p Efendi, ona bir m�jde getiriyormu� gibi
be�u� (G�len, �en) bir �ehreyle:

O halde ne yapmal�? Sizin fkriniz nedir? dedi.

Rag�p Efendi, k�r��l ve dik ka�lar�n� �att�; bir m�ddet d��nd�, sonra
yava� ve matemli bir sesle ��yle bir tasavvurdan bahsetti:
Efendim, acizlerin fikrine kal�rsa, yal�y� bu han i�in feda edivermeli!
Esasen yal�dan hi�bir istifadeniz yoktur. Bu sene fevkalade olarak mevsimi
y�z liraya kiraya verdik; fakat her sene ele ayn� f�rsat d�mez. Bahusus ki
Kanl�ca'ya ra�bet gittik�e azalmaktad�r. Tarabya'da, B�y�kdere veyahut
Yenik�y'de olsayd� anlard�m. Fakat bundan sonra Kanl�ca'da koca bir yal�n�n
i�inde kim gider oturur?

Naim Efendi:

O halde, dedi, bu kadar i�e yaramayan m�lk� kim sat�n al�r ve ka�a al�r?
Acaba bunu satarak tedarik edece�imiz para ile borcumuzu kapatabilir miyiz?
Rag�p Efendi:

Siz oras�n� bana b�rak�n�z, dedi; yaln�z, esasta mutab�k kalal�m, bu


bendenize kaf�dir.

Naim Efendi yal�y� satmaya karar veremiyordu. ��nk�, oraya ruhi bir
irtibat� vard�, gen�li�inin en ho� demleri bu yal�da ge�mi�ti; ihtiyarl���n�n
en sakin ve en rahat g�nlerini yine bu yal�ya medyundu. Kar��dan g�r�n��n�;
arka taraf�ndaki bah�esini; geni� ve ayd�nl�k odalar�n�, denize do�ru uzanan
�ehni�ini daha bir�ok teferruat�n� adeta ulvi bir muhabbetle seviyordu. Vefa
han�n� g�rmemi�ti bile. ��te bir hissesinin bu donuk 'renkli, kirli binan�n
hangi taraf�na isabet etti�ini de bilmiyordu. Esasen bu m�terek
temell�k�n (M�lk edinme,sahip olma) manas�, onun beyninde �teden beri m�phem,
mecazi bir mefhum mahiyetindedir.

Bilmem neden, yal�y� satmaya bir t�rl� raz� olam�yorum, dedi.


M�taleat�n�z (D��nceleriniz) do�ru olabilir; fakat, bence acayip bir his
meselesidir. �emberlita�'taki arsan�n getirece�i para ile hi� olmazsa bir
m�ddet daha oyalamak kabil de�il mi?

Rag�p Efendi, k�zg�n bir s�kun i�inde dinliyordu. B�t�n emektar hizmetkarlar
gibi, onda da efendisine kar�� m�tehakkimane bir tav�r vard�:

Bu, hisse m�teallik (�li�kin) bir �ey de�il, efendim, dedi. Bu, bir
hesap ve menfaat meselesi. Vak�a arsan�n muamelesi bitmek �zeredir. Fakat,
oradan alaca��m�z paran�n nereye gidece�ini biliyor musunuz? B�t�n Beyo�lu
esnaflar� bu arsan�n sat�laca�� g�n� bekliyor. Hem, rica ederim, bendenize bu
arsadan bahsetmeyiniz. Zira, i�im kan a�l�yor, takrir g�n� yan�n�zda bile
bulunamayaca��m. Bilir misiniz, bug�n bin iki y�z liraya satt���m bu yer biraz
di�imizi s�ksayd�k, elektirikli tramvay i�letmeye ba�lar ba�lamaz bize ne
getirecektir?

Naim Efendi, m�tevekkilane bir eda ile omuzlar�n� silkti ve: Ne yapal�m,
kader b�yleymi�! der gibi boynunu b�kt�. O, yumu�ad�k�a Rag�p Efendi
sertle�iyordu:

Aff�n�z� rica ederim, size ac� bir s�z s�yleyece�im: Bu gidi�le pek yak�n
bir zamanda, yaln�z Kanl�ca'daki yal�y� de�il, fakat bu kona��... Evet, bu
kona�� da satmaya mecbur olacaks�n�z.

Naim Efendi tepeden t�rna�a kadar �rperdi, minderin �zerinde �ok oturmaktan
dizleri uyu�mu� gibi, elleriyle bacaklar�n� o�u�turmaya ba�lad�. Mahzun
mahzun:

�urac�kta ne kadar �mr�m kald�? dedi.

Ve dolgun g�zlerle cam�n arkas�ndan d�ar�daki ayd�nl��a bakt�. �ki ihtiyar


uzun bir m�ddet s�kuta dald�lar. Sonra Naim Efendi ta ba�r�ndan gelen bir
sesle, yava� yava�:

Ne yaz�k ki bu zamanlar� da g�rd�k, dedi; hi�bir tat ve bereket kalmad�.


Nefes almak bile g��le�ti, kabahat bizde mi?

Rag�p Efendi, gittik�e merhametsiz oluyordu:

Vallahi efendim, zaman�n da pek o kadar kabahati yok, hi� ��phesiz,


kabahat bizde, dedi; ba��m�z s�k�ya geldik�e zaman zaman, diyoruz. Fakat o
zamane evlatlar�na birer meram anlatmak kabilken...

Naim Efendinin kahyas�, s�z�n� ikmal etmedi, lakin Seniha ile Cemil'in
b�y�k babas�, muhatab�n�n bu yar�m c�mlesindeki maksad� kafi derecede
hissetti. Ne garip! Han, yal�, arsa meseleleri bile d�n�p dola��p bu iki
�ocu�a dair bir bahis haline giriyordu. Lakin, Naim Efendi, zamandan �ikayet
ederken hi� onlar� d��nmemi�, b�sb�t�n ba�ka �eyler kastetmi�ti.

Onun i�in zaman, b�t�n m�esses �eyleri temellerinden sarsan ink�lap


r�zgar�yd�; onun i�in zaman, kalplerdeki ihtila� (��rp�nma, �arp�nt�) ve
y�zlerdeki endi�eydi; herkes, arkas�ndan m�temadiyen itildi�ini hissediyor;
fakat, ne iteni, ne de gitti�i yeri biliyordu. Onun i�in zaman, mazinin
bereketini, azametini, ismet ve nezahetini (Namus ve temizli�ini) yapm�
b�t�n unsurlar� birer birer �i�neyen gizli ve obur canavard�. Halbuki, zaman,
bir taraftan da Cemil ve Seniha'yd�, devrin b�t�n ihtila�lar�, b�t�n
hummalar� herkesten ziyade onlardayd�. Mazinin bereketini, azametini, ismet
ve nezahetini �i�neyen obur canavar, Seniha gibi, Cemil gibi erkekli di�ili
binlerce, y�z binlerce mevcuttan m�te�ekkil bir �eydi.

Naim Efendi; ara s�ra: Zavall� �ocuklar, biz yine epeyce g�n g�rd�k, fakat
onlar hi� g�remeyecekler! derdi; kendi kendine b�yle s�yleyerek, onlara
k�zaca�� yerde, ac�rd�.

Bir gece Cemil; kona�a fena halde sarho� geldi. Y�r�mek ��yle dursun, ayak
�st�nde durmaya mecali yoktu. D�ar�dan bir u�ak koluna girmi�, adeta
s�r�kleyerek bin bela alt kat�n mermer sofas�nda, bir kanepe �st�ne
oturtabilmi�ti. Cemil, ba��rmakla h�rlamak ve homurdanmak aras�nda birtak�m
sesler ��kar�yor ve muttas�l kusuyordu. �st kattan bu g�r�lt�y� i�iten Naim
Efendi, -zira o, ge� vakitlere kadar uyumazd�- yava� yava� merdivenlerden
indi, torununa yakla�t� ve i�i anlar anlamaz, yan�nda duran u�a�a gayet sakin
ve tabii bir tav�rla bir le�en ve ibrik getirmesini s�yledi. Cemil bir
taraftan inliyor, bir taraftan Frans�zca �ark�lar s�yl�yor, birtak�m isimler
s�yl�yor ve tekrar kusmaya ba�l�yordu. Arada bir:

Dokunmay�n bana, dokunmay�n bana!.. diyor, kendisine uzanan kollar�,


ba��n� tutmak isteyen elleri itiyordu. Naim Efendi; buna ra�men �ocu�un
ba��n� le�ene do�ru e�di. Bir iyi su ile y�kad�; sonra kurulad� ve u�ak
ayaklar�ndan, kendisi kollar�ndan tutarak yava� yava� yukar�ya ��kard�lar.
Naim Efendi m�temadiyen:

Sus, sus yavrum... Herkesi uyand�racaks�n, ay�p de�il mi? diyordu.

Soluk solu�a yata��na yat�rd�lar. B�y�kbaba, o gece torunu uyan�ncaya kadar


bekledi. �kide bir, mendilini kolonya suyu ile �slat�yor ve �ocu�un aln�na
koyuyordu. Onda, bu gibi i�lere �oktan al�m� mahir bir hastabak�c� hali
vard�. Halbuki �imdiye kadar ne bir hastaya bakm�, ne de bir sarho�a bu
kadar yakla�m�t�. �te o gece, ilk defa olarak bu �ocuk, ona bir �eyin
kurban� gibi g�r�nd�; kendi kendine soruyordu:
Acaba bir derdi mi var? Acaba birini mi seviyor? Kim bilir, kim bilir!
Zaman o kadar acayip, zamane kad�nlar� o kadar fena ki!..

:::::::::::::::::::

VIII

As�l dertli olan, as�l birini seven Hakk� Celis'ti. Hen�z bu ya�ta, zavall�
�ocuk g�n�l �ekmek nedir bir b�y�k adam gibi biliyor ve bir b�y�k adam gibi
yaras�n�n ac�s�n�, kimseye s�r vermeyerek ta��yor. Benzine bir tatl� solukluk,
g�zlerine bir derin bak� ve ba��na acayip bir dalg�nl�k geldi. Ne mektepteki
derslerine bak�yor, ne de evindeki kitaplar�n� okuyabiliyordu. B�y�kannesi
Selma Han�mefendi, ikide bir sert ve kal�n sesiyle evin i�inde:

Bu �ocu�a bir hal oldu; bu �ocuk avarele�ti!.. diye hayk�r�yordu.

Hakk� Celis gittik�e herkesten uzakla�mak istiyordu. T�pk� o hayvanlar


gibiydi ki, hastaland�klar� zaman hemcinslerinden ka�arlar ve �lmezden pek �ok
evvel ortadan kaybolurlar. Hakk� Celis, hatta Seniha'n�n meclisini bile
aram�yordu. Eskiden her �eye ra�men, onun yan�nda bulunmak, onun sesini
i�itmek, etraf�ndaki havay� teneff�s etmek gen� adam i�in bir b�y�k
ihtiya�t�. Fakat �imdi Seniha'y� g�r�nce adeta ka��yordu. Zira sevdi�i
Seniha de�ildi. Bu Seniha, onu korkutuyor, utand�r�yor, ac�, derin bir
�mitsizli�e d��r�yordu. Bunu g�r�nce �b�r� i�in ta��d��� hasret y�z kat daha
art�yor, tahamm�lfersa (Dayan�lmaz) bir hale giriyor, ba�r� onulmaz bir
yerinden yaralan�yordu. Yoksa, Seniha b�y�k halas�n�n o�luna kar��, bahusus
son zamanlarda, hi� olmad��� kadar nazik ve m�fikti. Ona her tesad�f�nde,
bir b�y�k hem�ire tavr�yla serzeni�ler ediyor, Seni b�rakmam vallahi! diyor
ve bazen gitti�i yerlere bile onu s�r�kleyip g�t�rmek istiyordu. Ne
s�zlerinde, ne bak�lar�nda, ne hareketlerinde o eski zalimli�inden, o eski
huysuzlu�undan eser kalmam�t�. Daima sakin, m�tebessim bir hali vard�.

Fakat, i�in i�in bir gizli endi�eyle me�gul ve dalg�n g�z�k�yordu ve i�te
as�l bu halidir ki Hakk� Celis nazar�nda Seniha'y� yabanc�la�t�r�yordu.

Tav�rlar�n�n her biri ayr� ayr� sahteydi. Hakk� Celis, d�nk� h�r��n k�z�n
�imdiki s�kunu alt�nda kaynayan ihtiras alemini, bu yapma tebess�mlerin
gizledi�i y�z ek�itmelerini ve ok�amalar�n ancak zaptedebildi�i t�rnaklar�
i�g�d� (�lk metinlerde insiyaki bir tarzda.Yal�nla�t�r�rken bir s�zc�k
d�m� olmal�. Do�rusu i�g�d�sel olarak ) fakat �ayan� hayret bir
vuzuh (�a��lacak bir a��kl�k) ve isabetle seziyor, g�r�yordu. Kendi kendine;
Ne kadar riyakar olmu�; Yarabbim! Ne kadar riyakar olmu�! diyordu. Her g�n
ve herkes �n�nde ta��mak l�zumunu hissetti�i bu maskenin arkas�ndaki y�z,
kim bilir, ne i�ren� bir �eydir! Ve gen� adam�n saf, taze kalbinde ilk defa
olarak, muhabbetin bal�na nefretin zehri kar��yordu. Hakk� Celis, iyilikle
g�zelli�in birbirine ne kadar z�t oldu�unu bu sefer Seniha'dan anlad� ve sevda
denilen �ey, ona m�temadi bir ihtila� gibi g�r�nd�. �iirdeki a�kla
hayattaki a�k ne kadar birbirine benzemiyormu�.

�imdi, Hakk� Celis, Nuriye Han�mla Neyyire Han�m kendisine, �iirden


bahsettikleri zaman bu iki k�z�, hayat ve his i�lerinde fevkalade g�rg�s�z
ve yavan buluyordu. ��inde edebi co�kunluk nam�na hi�bir �ey kalmam�t�.
Sanki kinle kararm� sevdan�n ate�i, ruhunun b�t�n tatl� usarelerini
kurutmu�tu.

Fakat, ne gariptir ki, Hakk� Celis'in z�dd�na olarak, Seniha'n�n i�inde


yeni bir hislilik uyan�yordu. Ye�il g�zl� k�z, be� alt� aydan beri ad�m ad�m
dola�t��� kapal� bah�ede, hayalata dalmay�, her d�en �i�e�e ya�l� g�zlerle
bakmay� ve karanl�klarda sesler dinlemeyi �ok seviyordu. G�ya, birtak�m hissi
ve hayali tav�rlarla sevdan�n hudutlar�n� a�maya, geni�letmeye �al��yordu.
Faik Beye manidar yadigarlar veriyordu ve ondan �airane hediyeler bekliyordu.
Birka� zamandan beri gen� adam�n cepleri bir g�zba�c�n�n torbalar� gibi
manalar� ve k�ymetleri yaln�z ikisi aras�nda malum bir s�r� acayip ufak
tefeklerle doludur. F�nd�k cesametinde (K���kl���nde) k���c�k bir alt�n kutu,
�st� i�lemeli, mini mini ipekli bir kese, hiyeroglif i�aretlerle oymal� bir
madalyon, sap� fildi�inden k���k parmak uzunlu�unda bir han�er, Faik Beyin
Seniha'y� sevmeye ba�lad��� g�nden beri daima �zerinde ta��maya mecbur oldu�u
b�y�l� e�yadand�; bunlar�n her biri Seniha'n�n v�cudundan esrarl� bir �ey
saklamaktad�r. Faik Beyin kolunda bir de k�z�l renkli bir bilezik vard�, bunu
Seniha kendi sa�lar�ndan �rd�.

Faik Bey, vak�a, b�t�n bunlar� can� gibi ba�kalar�ndan sakl� tutard�; fakat
f�rsat d�t�k�e ve l�zum hissettik�e herhangi bir dosta, adi bir bahaneyle
bunlardan bir tanesini g�stermekten �ekinmezdi. Zira, bu �eylerin sihri,
ancak ba�kalar�n�n g�z� de�dikten sonrad�r ki; h�km�n� icraya ba�l�yor ve
alemin nazar�nda Faik Beyi bir kahraman gibi g�steriyordu. Bununla beraber,
o da Seniha'ya ba�ka �eyler verdi.

Ezc�mle, �zerinde boydan boya kendi eliyle birtak�m tarihler, s�zler,


m�sralar yaz�lm� ipekten bir beyaz ku�ak ki, gen� k�z bunu, birka� aydan
beri belinde, eti �st�nde s�ms�k� ba�lanm� ta��yor. Baz� co�kum demlerinde
gen� adama derdi ki:

Bu ku�ak, senin kollar�nd�r; beni, daima, gece g�nd�z ilk defa sard���n
gibi sar�yorsun.

Bazen hi� lizzumu yokken ona sayfalarca mektuplar yaz�yordu. Bunlar�n �o�u,
edebiyat kitaplar�nda a�k �slubuna numune olacak kadar �airane, selis
(d�zg�n, ak�c�) ve g�zeldiler. Seniha bu mektuplar�nda, ekseriya, Fransa'n�n
a�k �airlerinden bir�ok uzun istinsahlar (Kopya etme,buradaal�nt� anlam�nda)
da yap�yor, kendi co�kunlu�unu ancak onlar vas�tas�yle ve onlar�n haliyle
anlatabiliyordu. Hi�bir kap onun ruhuna g�re de�ildi; her s�z� dar ve az
buluyordu.

Faik Beyle yan yana y�r�d�kleri yolun her merhalesinde: Daha ileriye, daha
ileriye! diye hayk�rmak istiyordu. Lakin, Faik Bey, daha ileriye gitmenin
l�zumuna kani de�ildi. Bahusus, Seniha ile m�nasebetlerinin �airane taraf�n�
hi� sevmiyordu; gen� k�z�n co�kunluklar�n� vah�i ve zarafete ayk�r� buluyordu.
Baz� kimselere hayattaki manevra, g�l�n� ve kaba g�r�n�r; ta�k�n hareketler,
a�lamalar, hayk�rmalar, bir ideale do�ru soluk solu�a ko�malar bu kimseler
i�in ya cinnet, ya avanakl�kt�r. Faik Bey de bunlardan biriydi. Bu gen� adam,
kendi hayat�n�n ne kadar d�zme, kendi ruhunun ne kadar i�reti oldu�unu hi�
d��nmeyerek Seniha'y� fena halde suni buluyordu. Vak�a g�nl�ne, gittik�e
daha geni� bir ufuk arayan bu gen� k�z, gayesine varmak i�in her vas�tadan
fayda umuyordu.

Tav�r ve hareketlerine heyecanl� bir �slup, sesine ve bak�lar�na hissi bir


ahenk verebilmek i�in her g�n, her saat �ekilden �ekle giriyor, adeta kendi
kendini bir bezin �zerindeki resim gibi silip yap�yor, yap�p siliyordu;
Seniha, �teden beri giyini�inde olsun, ya�ay��nda olsun, herkese benzemekten
korkard�. �imdi de herkes gibi sevi�meden korkuyordu. �stiyordu ki, Faik'le
m�nasebetlerine bir harikuladelik gelsin; b�y�k bir macera, �iddetli bir
r�zgar gibi onlar� al�p, hi� kimsenin yeti�emeyece�i kadar uzak bir yere
s�r�klesin, ats�n. Seniha bazen de, esrarl� hadiseler ihtiyac�n� hissederdi
ve ortada hi� yoktan birtak�m vakalar icat ederdi. Mesela, on be� g�n Faik
Beye hi� g�r�nmezdi. O, kona�a geldi�i zaman, kendisini yok dedirtirdi, �st
�ste mektuplar al�p, cevap vermezdi ve g�n�n birinde gen� adamla bulu�tuklar�
zaman, ona gaybubetini birtak�m acayip sebeplerle izah ederdi. Randevular�nda
saatlerce bekletmek mutad�yd�. Vak�a Faik Bey, intizar esnas�nda fazla
heyecana d�mezdi, ne de fazla can s�k�nt�s� hissederdi. Nitekim, Seniha, onu
bir g�n bulu�tuklar� evin arka odalar�ndan birinde, yar� beline kadar
pencereden d�ar�ya sarkm� bir kom�u Rum k�z�yla �akala��rken g�rd�, di�er
bir defas�nda, fesi ba��nda, bastonu elinde gelir gelmez veya gitmek
�zereyken, bir kanepenin �st�nde uyumu� buldu.

Seniha, Faik Beyle m�nasebetlerine dramatik bir �ekil vermek i�in, kah
ihanet, kah lakaydiyi g�steren bir nevi hadiselerden azami istifadeyi bilirdi.

M�thi� bir tehevv�rle (K�zg�nl�kla) gen� adam�n �zerine at�lmalar y�z�koyun


yere yat�p saatlerce h�ng�r h�ng�r a�lamalar veyahut baz� yeni piyeslerin
sonlar�nda oldu�u gibi sesi ve g�zleri dolgun, birka� hazin s�z s�yleyerek
�ekilip gitmeleri, ba�l�ca muvaffak oldu�u rollerdendi.

Mamaf�h bu rollerin hi�biri Faik Beyi heyecana d��rmezdi. Seniha'y� daima


bir k���k �ocuk gibi avutmas�n� bilirdi. Bunun i�in ne fazla s�ze, ne fazla
harekete l�zum vard�; Faik Beyin pi�man bir a��k tavr� tak�nmas� en feci
kavgalar�n derhal tatl�ya ba�lanmas�na kaf�ydi. Gen� adam, Seniha ile beraber
iki ve hatta �� kad�n�n bir arada idaresini o kadar m�k�l bulmuyordu; onun
belini b�ken �ey; as�l kumard�. Bu rakip kabul etmeyen iptila y�z�nden
a��kane hayat�nda �ekmedi�i s�k�nt�, girmedi�i �z�nt� kalm�yordu; zira bu
sahada ��kan hadiselerde daima ma�lup d�en, peri�an ve zelil olan
(A�a��lanan, al�alan) kendisiydi. Bunun i�indir ki, Seniha'n�n en ziyade
korktu�u rakip, Faik Beyi, Faik Beyin �zerindeki n�fuzunu o kadar hi�e
indiren bu kaba ve adi iptilad�r. Kalbindeki sevginin hala nas�l ve neden
devam etti�ine �a��yordu. Bug�ne ait en k���k teferruat bile gen� k�z�n
dima��nda bir �ivi gibi saplanm� duruyor.

D�rt g�nl�k bir ayr�l�ktan sonra bir sabah erkenden kona�a gelmi�ti. Hen�z
herkes uykudayd�. Saat ona do�ru, Seniha'ya kahvalt�s�n� getiren hizmet�i,
onun sekizden beri Cemil'in odas�nda oldu�unu s�yleyince, hayrete d�t�.
�ar�abuk yata��ndan ��kt�, yar�m yamalak giyindi ve biraderinin odas�na gitti.
Cemil, bir koltu�un i�ine g�m�lm� ve ayaklar�n� bir sandalyenin �st�ne
uzatm�, d��nceli ve �fkeli bir tav�rla sigara i�iyor ve Faik Bey, o g�ne
kadar kendisinde g�r�lmemi� bir heyecanla odan�n i�inde bir a�a�� bir yukar�
dola��yordu. Sa�lar� karmakar��k, y�z� sapsar�yd�, yanaklar�n� �� g�nl�k bir
sakal, toz renginde bir kir tabakas� gibi �rt�yordu. Seniha:
Ne var? Ne oldu? demek isteyen g�zlerle bir bunun, bir de karde�inin y�z�ne
bakt�.

�kisi de bir �ey s�ylemiyordu. Faik Bey, gen� k�zla hatta selamla�mad� bile.
Odan�n ortas�nda, dimdik durdu kald�. Cemil, dudaklar�n�n ucuyla hem�iresine
bir Sus! i�areti yapt�; sonra o da aya�a kalk�p dola�maya ba�lad�.
Seniha'n�n �a�k�nl��� korkulu bir endi�eye ink�lap etti (D�n�t�) ve o da
ayakta durmaya mecali kalmam� gibi, biraderinin yata�� kenar�na ili�ti.
Hat�r�na bir anda bir�ok vahim ihtimaller geldi. Fakat hi�birini sormaya
cesaret edemedi, yaln�z al��k bir nazarla Faik Beyin g�zlerinin i�ine bakt�.
O zaman gen� adam, yar� sahte, yar� samimi bir facia tavr�yla:

Ah, tasavvur edemezsiniz, ne felaket! dedi.

Seniha, dudaklar�n�n ucu ile ayn� i�areti yap�yor mu diye tekrar


biraderinin y�z�ne bakt�; o, �imdi arkas�n� �evirmi�, pencereden d�ar�ya
bak�yordu. Gen� k�z sobas� yar� s�nm� odada �rperdi�ini hissetti.
Rica ederim, s�yleyiniz, merak�mdan �atlayaca��m, dedi. Faik Bey,
g�zlerini yere indirdi, ellerini birbirine kilitledi, mahzun bir sesle
s�ylemeye ba�lad�:

G�r�lmemi�, i�itilmemi� bir �anss�zl�k!.. Bir gecede tam �� y�z lira


kaybettim. Oyunda hi� bu kadar m�thi� ziyana u�rad���m� bilmiyorum. Bir ak�am
evvel be� y�z liraya yak�n kazan�yordum. Bunun �zerine kesmek laz�mken...
K�r �eytan!.. Beni her �eyde berbat eden iradesizli�imdir; sonuna kadar
kap�l�r, giderim.

Cemil, birdenbire ba��n� �evirdi:

Can�m, neyse olan oldu; �imdi bu paray� nas�l �deyeceksin? Onu d��nelim,
dedi.

Cemil'in bu s�z� �zerine, oday�, bir mecliste k�r�lan bir potu m�teakip
has�l olan s�kuta benzer, a��r ve so�uk bir s�kut kaplad�. �te bu s�kut
i�indedir ki, Seniha, kalbindeki sevginin sendeledi�ini hissetti. Evvela Faik
Beyi, Cemil'in bu, Nas�l �deyeceksin? s�z�n� kar�� protesto edecek, k�zacak
veyahut hi� de�ilse utan�p susacak zannetti. Lakin Faik Bey, as�l bu s�zle
m�kalemenin ucunu bulmu� gibi, yar� h�z�nl�, yar� m�stehzi bir tebess�mle
g�lerek, �ngilizce:

�te as�l mesele bu! dedi.

Sonra yar� Frans�zca, yar� T�rk�e ��yle devam etti:

Kabil de�il, babamdan isteyemem; zaten istesem de veremez. Baz�


dostlar�m�zdan �d�n� istemek ise pek a�r�ma gidiyor... Asla; neyim var, neyim
yok hepsini mezada g�t�r�r satar�m, daha iyi! Allah belas�n� versin,
bor�land���m adamlar, bari tan�d���m kimseler olsayd�, neyse!.. Biraz
bekleyebilirlerdi, biraz laf anlatmak m�mk�nd�. Fakat, bunlara kar�� ne
diyebilirim? Mutlaka yar�na kadar �demeli, veyahut...

Sustu, evvela Seniha'ya, sonra Cemil'e bakt�:

Veyahut, dedi elini g�zle g�r�lmez bir silah s�k�yor gibi �aka��na
g�t�rd�; bundan ba�ka yapacak �ey kalmaz...

Gen� adam�n bu hareketi ve bu s�z�, Seniha'y� heyecanland�racak yerde,


k�zd�rd�:

M�bala�a etmeyiniz, rica ederim, Faik Bey! dedi. Elbette bir kolay�n�
bulursunuz.

Ve bunlar� s�ylerken Faik Beyin boynundaki yakal���n kirden dalga dalga


oldu�unu g�rd�; hayalinde o kadar b�y�tt��� bu adam, me�er ne zibidi bir
�eydi! Onu daha ziyade g�rmek, dinlemek istemedi, arkas�n� d�nd�, ��kt� gitti.

Fakat ak�ama do�ru Cemil, Seniha'ya ondan uzun bir mektup getirdi. Altl�
�stl� yaz�lm� sekiz b�y�k sayfa te�kil eden bu mektupta gen� adam,
sevgilisinden muavenet (yard�m) talep ed�yordu ve aksi takdirde o gece
mutlaka kendisini �ld�rece�ini s�yl�yord�. Seniha bu mektubu okuduktan sonra,
hayretle karde�inin y�z�ne bakt�:

Ben ne yapabilirim? dedi.


B�y�kbabamdan isteyemez misin?

B�y�kbabamdan �� y�z elli lira ne diye isteyebilirim, sen deli misin?..

O halde yapacak bir �ey var; elmaslar�n� verirsin, rehine koyar�z!

Seniha, dolab�n� a�t�, i�inden bir �ekmece ��kard�, �ekmecenin i�inden


birka� tane mahfaza ald� ve birer birer Cemil'e uzatt�:

Bunlar bir �eye yarar m�, bilmem... dedi.

Ve hayat�nda ilk defa olarak a��r, ciddi d��nd�, kald�. Hayat bir an
i�inde, ona, en ��plak ve en kaba haliyle g�r�nm�t�. Bu d�nyada her �ey ne
baya��, ne beyhude, ne kirliydi!.. Bu d�nyada g�zellik bir hayal, sezgi bir
efsane, asalet ve zarafet, insan�n �st�nde hafif bir cilayd�.

En g�zel bir y�ze bir iskelet ifadesi vermek i�in iki gecelik bir
uykusuzluk, bir sevgiyi bir al�veri�e �evirmek i�in birka� paket iskambil
ka��d�, en zarif bir adam� bir dilenciye d�nd�rmek i�in �� y�z elli liral�k
bir bor� kaf�ydi. Giyinmi�, ku�anm�, terbiyeli, haysiyetli �ah�slar�n
alt�nda hi� de�i�meyen ezeli mahluk, sa��, sakal�, di�leri ve t�rnaklar�
uzam� her zamandan ziyade g�rb�z ve kurnaz s�r�t�yordu. Yapmac�k ve
g�rene�in, biraz da tesad�f�n eseri t�rl� t�rl� kal�plar i�inde giden, gelen,
d��nen, tahlil eden, seven ve sevilen hep o, daima oydu.

Seniha ilk defa olarak, o g�n Faik Beyin muhabbeti yoluna kendi v�cudundan
ve kendi namusundan yapt��� fedakarl��a ac�d�. Bir yaz gecesi orada, birka�
kahkaha ile, birka� buse aras�nda fark�na varamayarak i�ledi�i hatan�n
vahametini, geni�li�ini, derinli�ini ancak o g�n anlad�, ne yapm�t�? Bug�n
merhamete avu� a�maya gelmi� �u t�ra�� uzun, yakal��� kirden dalga dalga
dilenciye, bundan sekiz ay evvel ihsan etti�i �eye, demek �� bu�uk mahfaza
i�inde biraderine uzatt��� �u ta�lardan daha m� az k�ymetliydi? Halbuki, Faik
Bey bu ta�lara malik olmak i�in daha ziyade yalvarm�, daha ziyade
a�lam�t�!.. Nas�l ve hangi sihirle bu adam, ona bundan sekiz ay evvel,
kendisine kurban verilmek ihtiyac� hissedilen bir ilah gibi g�r�nd�yd�; nas�l
ve hangi sihirli el de�memi�, k�rpe etini i�i hi� titremeden onun �n�ne
atm�t�?

Seniha, kalbinin bu bir g�nl�k imtihan�ndan epeyce de�i�mi� ��kt�. A�ktan


evvelki alayc�, havai, �uh ve i�veli haline avdet etti. Cemil'in dostlar�ndan
Macit Beyle k���k bir maceras� oldu. Pangalt�'daki �talyan ahbaplar�na s�k s�k
gitmeye ba�lad�; orada bir gen� adamdan dans dersi ald���n� s�yl�yordu.
Yeniden Nuriye, Neyyire ve Belk�s Han�mlar her g�n i�in kona�a doldular.
Seniha'daki bu ani de�i�iklik pek ziyade meraklar�n� uyand�r�yordu. Belk�s
Han�m�n g�zlerinde kendisine bakarken: Zavall�! Nihayet b�rak�ld� m�? Oh
olsun! diyen bir nazar vard�; Nuriye ve Neyyire a�z�n� aramak i�in yava�
yava� Faik Beyin aleyhinde bulunuyorlard�. Seniha bu zandan kurtulmak i�in
elinden geleni yapt�, birbirini takip eden fl�rtlerine pervasiz bir aleniyet
verdi. Gizli kalan taraflar�n� da kendisi anlatmaya ba�lad�. Bir g�n Belk�s
Han�ma dedi ki:

�u Macit Beyi de g�ren, akl� ba��nda bir adam zanneder. Hayat�mda bu kadar
ahmak birini daha g�rmedim. Biliyorsun ya, iki seneden beri pe�imde dola��r,
yalvar�r, yakar�rd�. Ka� defa tersledim, yine uslanmad�. Son g�nlerde
birdenbire bu inad� ho�uma gidiverdi. Epeyce m�layim davranmaya ba�lad�m;
anlamad�: 'Gel; haz�r�m!' diye i�aret ettim, yine anlamad�. Daima ayn� eda,
ayn� nezaketle bana yalvarmakta devam ediyordu. Ge�en hafta tesad�fen, nas�l
oldu; bilmiyorum, siz gelmeden evvel miydi, siz geldikten sonra m�, bu odada
ba� ba�a yaln�z kald�k. G�zlerinin i�ine bak�yor ve g�l�yordum. O, benden
korkuyor gibiydi; elimi dizlerinin �st�ne b�rakt�m, yava� sesle: 'Beni art�k
sevmiyor musunuz?' dedim; tir tir titremeye ba�lamas�n m�?

Di�er bir g�n de Nuriye'ye dedi ki:

Do�rusu, �u Frenk erkeklerinin nezaketine, zarafetine gittik�e daha ziyade


hayran kal�yorum. Sana s�yledim mi, bilmem? Birka� zamand�r haftada �� defa
Astori'lerin evinde bir gen� �talyan'dan dans dersi al�yorum. G�rmelisin,
bana nas�l kur yap�yor. Sanki her hareketi a��kane bir 'jest'tir. S�zlerinde
o kadar tabii bir heyecan, bak�lar�nda o kadar ok�ay�c� bir ate� var ki,
do�rudan do�ruya insan�n ruhuna giriyor ve ne tabiilik, ne sadelik, ne
kolayl�k!.. �nsan�n: 'Ellerinde bile ne ince bir zeka var!' diyece�i
geliyor. Kendimi g�� zaptediyorum.

Seniha, bo� zamanlar�nda Hakk� Celis'i yakal�yor ve onunla bir kedinin bir
fareyle oynay�� gibi oynuyordu. Zavall� �ocuk bir an geldi ki, adeta yeniden
�mide d�er gibi oldu. Geceleri odas�na kapan�p, yeniden Seniha'n�n g�zleri
i�in, Seniha'n�n dudaklar� i�in, Seniha'n�n sa�lar� i�in �iirler yazmaya
ba�lad�.

Faik Bey de herkes gibi Seniha'n�n de�i�ti�ini g�r�yordu. Ka� zamandan beri,
Taksim'deki evleri bombo� kald�. Bir g�n Seniha'y� be�inci defa olarak
beyhude yere orada bekledi�i esnada, kalbinin o ana kadar tan�mad��� bir
hisle sars�ld���n� duydu. Bu his, biraz �fkeye, biraz da ye'se benziyordu.
Zaten o me�um hadiseden beri, Seniha'n�n nazar�nda yaralanan vakar� hi�
durmaks�z�n kan�yor ve b�t�n v�cudunu zehirliyordu. Bir g�n ona dedi ki:

Ne oldu? Ni�in? Hayat�nda art�k fazla m�y�m? Yemin ederim, bundan: sonra
istedi�in gibi olaca��m, ka� zamand�r, nas�l ya�ad���m� bilmiyorum. Her g�n
yeni bir zul�m icat ediyorsun! S�yle, bu cezaya m�stahak olmak i�in ne
yapt�m?

Faik Beyin sesi b�yle s�ylerken titriyordu. Bu gen� adam, �mr�nde bu kadar
samimi olmad�. Fakat, Seniha, onun bu sualine cevap vermiyordu; zira,
kendisine ne yapt���n�, bu cezaya neden lay�k oldu�unu o da, laz�m gelen
vuzuhla (A��kl�kla) bilmiyordu. Yaln�z g�l�yor;

Ne var? De�i�en ne var? Ne yap�yorum? diyordu.

Aralar�ndaki sevgi, bir k�rd���m haline girdi, nafile yere bunu ��zmeye
u�ra��yorlard�. Seniha, kendi kendine: Beni kafi derecede sevmedi, onun
i�in! diyordu. Faik Bey: Para istedi�im g�nk� halimi g�rd� ve so�udu! diye
d��n�yordu. Bittabii, hakikate en yak�n olan da buydu. Fakat bu da zahiri ve
ar�zi (G�r�n�rdeki yapmac�k ve ge�ici) sebeplerden biriydi. Hakikatte, eren
a�k, b�sb�t�n had (Hastal�kl�, azg�n) bir devreye girmek i�in bunlar�n
kalbinde buhranl� bir hadise ge�iriyordu. Nitekim Faik Bey, Seniha'ya:

Seni her g�n daha ziyade seviyorum; seni hi�bir zaman bu kadar �iddetle
sevmedim, dedi�i zaman, ne kendini ne de sevgilisini aldatm� oluyordu. �lk
defa olarak bir kad�n, onu k�skand�r�yor, ilk defa olarak bir kad�n, onun
haysiyetiyle, gururuyla oynuyordu. Bir an geldi ki, Faik Beyin sevgisi,
fazla tahamm�r etmi� (Mayalanm�) �araplar gibi kalbinden isyan halinde ta�t�
ve Seniha'ya m�thi� bir kin ba�lad�. Tekdire, tehdide ba�lad�.

O kadar huysuz, o kadar ha�in oldu ki, Seniha, eski havai ve �uh genci
art�k tan�m�yordu. Gittik�e kabala��yor, tavr�na bir k�lhanbeyi b��k�nl���
geliyordu. Seniha, ona diyordu ki:
Senden korkuyorum; senden i�reniyorum. Ne kadar fena g�zlerin var!

Ve gen� adam, di�lerini s�karak ac� ac� g�l�yordu. Bir g�n ona, Madam
Kronski'nin refakatinde sokakta rastgeldi, g�zlerinin ak� k�pk�rm�z�yd�,
nefesi ispirto kokuyordu. �htiyar kad�na ancak selam verdi ve m�thi� bir
tav�rla Seniha'n�n �n�ne dikilerek:

�imdi benimle beraber geleceksin! �imdi benimle beraber, �imdi!.. dedi.


Madam Kronski T�rk�e anlamamakla beraber, vaziyeti derhal hissetti. Gen� k�z:

Nas�l olur? Yan�mdakini nas�l savabilirim; rica ederim , ba�ka bir g�n,
rica ederim, yar�n, yar�n... diyordu.

Lakin Faik Bey laf anlam�yordu:

S�yle ona, eve d�ns�n; bug�n, �imdi, mutlaka, mutlaka!.. diye adeta
hayk�r�yordu.

O kadar ki, Madam Kronski s�ze kar�mak l�zumunu duydu. �kisi birden g��
bela gen� adam� teskin edebildiler.

Bu hadise �zerine Madam Kronski bir uykudan uyan�r gibi oldu. Kona�a
d�nd�kleri zaman; Seniha'ya dedi ki:

�ocu�um, ak�bet i�i bu dereceye kadar m� getirdiniz?

Gen� k�z �n�ne bakt�, cevap vermedi. �htiyar kad�n sordu:

O halde, ni�in evlenmiyorsunuz?

Bu sual �zerine Seniha, derhal ba��n� kald�rd�:

Faik'le evlenmek mi? Asla! dedi.

Seniha, bir a���� koca yapacak kadar adi de�ildi. A�a�� yukar� bir seneden
beri devam eden bu m�nasebet esnas�nda, ne onun, ne bunun hat�r�na bir dakika
evlenme fikri gelmemi�ti. Zira; Faik Bey, daima zengin bir dul h�lyas�n�
besliyor ve Seniha, kendisine geni� ve muhte�em ufku a�acak adam� bekliyordu.
Madam Kronski, yine sordu:

Demek ki birbirinizi kaf� derecede sevmiyorsunuz, o halde bu kadar


skandala ne l�zum vard�?..

Seniha:

O beni deli gibi seviyor, dedi; biraz d��nd�; ben de onu... Ah,
bilmezsiniz nas�l; bilmezsiniz ne kadar seviyorum, dedi ve a�lamaya ba�lad�.

:::::::::::::::::::

IX

�te, bu hadisenin ve bu itiraf�n ferdas� g�n�yd� ki, Madam Kronski, gayet


resmi ve ciddi bir tav�rla Servet Beyin odas�na girdi. Servet Bey hen�z t�ra�
olmu�; y�z� pudral�, aynan�n �n�nde yakal���n� takmakla me�guld�. Kar�s�
e�ilmi�, gardrobun s�rmesine birtak�m beyaz �ama��rlar yerle�tiriyordu. Madam
Kronski sordu:
Vaktiniz m�sait mi? Biraz g�r�ebilir miyim?

Servet Bey; onu birka� aydan beri biriken ayl�klar�n� istemeye geliyor
sand� ve fuzuli bir nezaketle kad�na yer g�sterdi. �htiyar Lehli, yutkunuyor,
bir t�rl�, s�ze ba�layam�yordu. Naim Efendinin damad�, i�inden: Can�na
yand���m Avrupal�lar, ne kadar naziktirler; bak, alaca��n� bile ne g��l�kle
istiyor! dedi. Madam Kronski, oturdu�u yerden bir Servet Beyin, bir de
Sekine Han�m�n y�z�ne bakt�:

Size Seniha'dan bahsetmeye geliyorum; dedi, biliyorsunuz ki, bir seneden


beri Seniha ile Faik Bey sevi�iyorlar.

Servet Beyle kar�s� hayretle birbirlerinin y�z�ne bakt�lar. Seniha'n�n


babas�:

Hay�r, hay�r, yemin ederim ki ilk defa i�itiyoruz, bize pek yeni bir �eyden
bahsediyorsunuz, madam... dedi.

Madam Kronski bu itiraza inanmak istemedi; bunu, k�z�na yak�ndan nezaret


edememi� olmak mesuliyetinden kurtulmak isteyen bir baban�n kendine ve
ba�kalar�na kar�� buldu�u bir mazeret gibi telakki etti:

Nas�l olur? Buna ihtimal veremiyorum; dedi, bu, g�ze �arpmayacak kadar
gizli kapakl� bir �ey de�ildi ki... Herkes biliyor ve herkes g�r�yordu.
Do�rusu, �imdiye kadar size haber vermek l�zumunu hissetmeyi�imin sebebi de,
bu m�nasebetteki vuzuh ve sarahattir. Bununla beraber, �unu da itiraf
etmeliyim ki, ben de d�ne kadar i�in derecesini tayinden acizdim. Aralar�ndaki
rab�tan�n ne kadar s�k� oldu�unu bilemiyordum.

Madam Kronski, bu mukaddemeden sonra, gayet samimi bir hasb�hal sesiyle,


bir senelik maceray� ba�tan nihayete kadar hikaye etti. Pek iyi Frans�zca
anlamayan Sekine han�m, ikide bir zevcine sokulup, Ne s�yledi? Nas�l olmu�?
Ne s�yledi? diye soruyordu; zavall� kad�n�n tombuI v�cudu, heyecandan tir
tir titriyor ve aln�nda iri iri ter taneleri peydah oluyordu. Servet Bey,
hikayeyi sonuna kadar kemali metanetle (So�ukkanl�l�kla) dinledi. Sonra, iki
ellerini pantolonun ceplerine soktu ve omuzlar�n� kald�rarak dedi ki:

Pekala, �yleyse evlensinler; bundan basit ne olabilir!

Madam Kronski ac� bir tebess�mle g�ld�:

Meselenin d���m� i�te burada: Evlenmek istemiyorlar, dedi.

Servet Bey kulaklar�na inanam�yordu; bir kar�s�n�n, bir Madam Kronski'nin


y�z�ne bakt�; birka� defa �st �ste �u c�mleyi tekrar etti:

Sevi�iyorlar; evlenmek istemiyorlar!.. Sevi�iyorlar; evlenmek


istemiyorlar!..

Sekine Han�m, a�lamaya ba�lad�. �ki hi�k�r�k aras�nda bir kere:

Bari babam duymasa... Aman o duymas�n, mutlaka bir yerine iner, diyordu.

Servet Bey, kar��k i�leri, m�k�latl� anlar�, hele heyecanl�, facial�


�eyleri hi� sevmezdi: Ruhu v�cudundan daha tembeldi. Onun i�indir ki, ne
vakit ba�� s�k�ya gelse, etraf�ndakilerden imdat istemek, ba�kalar�n�n gayret
ve muavenetine s���nmak, huyunun en �ayan� dikkat hususiyetlerinden biriydi.
Bir zorluk �n�nde yaln�z ba��na kald��� vakit, fazla d��nmekten, fazla
s�k�lmaktan kurtulmak i�in, daima �arelerin ilk hat�ra gelenine, tedbirlerin
en basitine, en acelesine m�racaat ederdi; yani hi�bir �eyi halletmez, fakat
ba��ndan savard�. Bunun i�indir ki, kar�s� Sekine Han�m: Aman, babam
duymas�n! diye a�lamaya ba�lar ba�lamaz, adeta �fkelendi:

Amma da yapt�n�z, han�m! dedi. Bu i�i babandan nas�l saklayabiliriz?


Bug�nk� g�nde ailenin reisidir, meseleyi halletmek bizden ziyade ona d�er.

Ve o ak�am Naim Efendi, her �eye vak�f oldu. Bu ihtiyar adam, hayat�nda ��
facial� an biliyordu; bunlardan biri, annesinin, di�eri kar�s�n�n �ld���
g�nd�, ���nc�s� de, �oktan beri ��renmekten korktu�u bu m�thi� hakikate erdi�i
g�n oldu. Vak�a ne fazla bir teess�r, ne de fazla bir keder g�sterdi. Fakat,
kendi tabiri �zere, d�nya ba��na y�k�lm� zannetti. K�z� Sekine Han�ma dedi
ki:

Allah can�m� alsayd� da, bug�n� g�rmeseydim; bu felaketi i�itmeseydim!..

�te, teess�r�n� yaln�z bu s�zle g�sterdi. Bunu m�teakip, derin bir s�kuna
dald� ve o gece, sabaha kadar neler �ekti�ini kimseler bilmedi. Fakat,
sabahleyin k�z� odas�na girdi�i vakit, onu on sene daha ihtiyarlam� buldu.
Hala nas�l nefes al�yor, nas�l konu�uyor, nas�l k�m�ldayabiliyor, �a��l�rd�.
G�zlerinde bir damla fer kalmam�t�; boynu bir k���k �ocuk bile�i kadar ince
ve narindi. �yle ki, bu incecik boynun �st�nde, ba��n� g�� bela tutabiliyor
gibiydi. Yanaklar�n�n ve g�z �anaklar�n�n harikulade �ukurlar� da ba��n�
tamam�yle bir iskelet kafas�na �evirmi�ti. Oturdu�u yerde iki katt�. K�z�
yan�na gelir gelmez do�ruldu. Elleri kans�zl�ktan ve zay�fl�ktan adeta
�effaft�. Sekine Han�m:

Hasta m�s�n�z? dedi.

Hay�r, hamdolsun bir �eyim yok. Hatta biraz sonra d�ar�ya ��kmay�
d��n�yorum.

Bu halde nereye gideceksiniz?

Bug�n mutlaka Kas�m Pa�ay� g�rmeliyim, mutlaka.

Ger�i, damad� Servet Bey, meseleyi do�rudan do�ruya Faik Beye a�mak ve
annesi vas�tas�yle Seniha'n�n f�krini yoklamak taraftar�yd�. Fakat Naim
Efendi bir t�rl� kendinde bu cesareti bulamad�. Esasen bu kadar m�him bir
aile davas�n�n, bu kadar nazik bir namus ve haysiyet meselesinin kendi
kendilerini idareden aciz iki �ocu�un konu�malar�yle halledilebilece�ine
ihtimal veremiyordu. Onlara ne sorabilirsiniz? Ne s�yleyebilirsiniz? Bu i�
temizlenmeden y�z y�ze nas�l gelebiliriz? diyordu; bu, kendisi i�in bir
b�y�k d��kl�k ve onlar i�in bir ac�kl� utan� olmaz m�? B�t�n gece d��n�p
ta��nd�ktan sonra, nihayet en iyi tedbiri Faik Beyin babas� Kas�m Pa�aya
gitmekte bulmu�tu. Vak�a kendisi, k�z�n taraf�ndan olmak dolay�s�yle bunda
da nefsine a��r gelen pek �ok �eyler buluyordu. Esasen, Kas�m Pa�aya ne
h�rmeti, ne de muhabbeti vard�; bu adam �teden beri kabal���, kibir ve
nahvetiyle (Gurur) tan�nm� kimselerdendi.

Naim Efendi, o g�n ��leden sonra bir araban�n i�inde Faik Beyin babas�n�n
evine do�ru yol al�rken, idama giden bir mahkum gibi kendini manen bitmi�,
bo�alm� hissediyordu; kendi kendine, Yarab! Ne olur, �imdi bir kazaya
u�rasam da, mahvolup gitsem! diyordu.

�te Naim Efendi, Kas�m Pa�an�n �n�ne b�yle bir bozgun ruhuyle ��kt�. �kisi
de �ok zamandan beri birbirlerini g�rmemi�lerdi. Sab�k sefir:

Vay efendim buyursunlar, buyursunlar, sizi b�yle hangi r�zgar att�?


diyordu.

Naim Efendi:

Fena bir r�zgar, �ok fena bir r�zgar! dedi. Kas�m Pa�a g�l�yor:

Fena r�zgar? Katiyen, katiyen!.. Benim i�in hayli zamand�r bundan daha iyi
bir r�zgar esmedi, diyordu.

Halbuki ihtiyar kurt, bu beklenilmeyen ziyaretin sebebini i�in i�in derhal


ke�fetmi�ti. Zira, herkes gibi Kas�m Pa�a da �teden beri kendi o�luyla Naim
Efendinin torunu aras�nda ge�en �eylere vak�ft�; hatta birka� kere Faik'e
yar� ciddi yar� alay tarz�yle demi�ti ki:

O�lum, g�z�n� a�; �ocuklu�un l�zumu yok; bir kaza ��kar�rs�n, pi�man
olursun! �zerinde be� paral�k kal�r. Sende yok, onda yok, sonra ne
yapars�n�z?

Bunun i�indir ki, ona Naim Efendinin geldi�ini haber verdikleri zaman kendi
kendine: Hah! �te korktu�um ba��ma geldi; mutlak bizim mahdum beyin desti
izdivac�n� talep edecek! demi�ti. Kas�m Pa�a, �ok rint ve ho�g� (Kalendar ve
tatl� dilli) ge�inir bir adamd�. B�t�n terbiye, ahlak eksikliklerini
birtak�m babayani tav�rlarla �rtmeye �al��r, en fena �eyleri ho� g�r�r ve
iyilere kar�� birden k�vr�l�rd�. Hi� sevmedi�i kimselerden biri de Naim
Efendiydi; zira, bu vekarl�, d�r�st ve kibar adam, onun taban tabana z�dd�
bir �ahsiyetti. Bununla beraber, ikisi de gayet dost�a selamla�t�lar. Kas�m
Pa�a, ikide bir:

Vallahi efendim, m�erref olduk, m�erref olduk, ne iyi ettiniz de te�rif


buyurdunuz... tarz�nda basmakal�p birtak�m lak�rd�lar s�yl�yordu. Naim
Efendi ise, bir t�rl� s�ze nereden ba�layaca��n� bilmiyordu. Kas�m Pa�a ile
y�z y�ze gelir gelmez, d�n geceden beri haz�rlad��� c�mlelerin hepsi birer
birer hat�r�ndan ��km�t�. Konu�ma uzun bir m�ddet, havai ve umumi mevzular
�zerinde dola�t�. Kas�m Pa�an�n bir�ok siyasi kinleri vard�. Devrin ricaline
a��z dolusu s�v�yordu:

Ba��m� al�p gidece�im; diyordu. Buras� oturulur yer de�il; birtak�m


e�k�ya elinde kald�k. Trablusgarp hadisesine ne dersiniz?

Naim Efendi, az daha: Hangi Trablusgarp? diyecekti. Zihni, m�temadiyen


s�z�n�n ilk c�mlesine verece�i �ekilde me�guld�, kendi kendine; Nereden
ba�lamal�? Nas�l s�ylemeli? Rabbim, metanet ver! diyordu ve tam a�z�n�
a�aca�� s�rada, Faik Beyin babas� bir ikinci bahse atl�yordu.

Naim Efendi dinlemiyordu, durmadan ellerini o�u�turuyordu. Kas�m Pa�a i�in


fark�ndayd�. Fakat, ihtiyar� �zmekte, �a��rtmakta, bekletmekte garip bir
zevk duyuyordu. Yaln�z zevk duymak de�il, bunu, ayn� zamanda gayet ak�ll�ca
ve tedbirlice bir hareket telakki ediyordu; zira, Naim Efendiye s�z f�rsat�
verir vermez aralar�nda ne kadar tats�z bir bahis a��laca��na zerre kadar
��phe yoktu.

Mamafih, Naim Efendi ak�bet bu f�rsat� zorla yakalamak l�zumunu duydu ve


Kas�m Pa�ay� lak�rd�s� ortas�nda durdurarak:

Kerem ediniz, s�z�n�z� kesiyorum ama, zarar� yok, kerem ediniz; dedi.
Zat�alilerine baz� m�him maruzatta bulunmaya gelmi�tim..

Kas�m Pa�a surat�n� ast�:

Buyurunuz, emrediniz efendim, dedi.

Bunun �zerine Naim Efendi, ikide bir teess�rden bo�ulan bir sesle s�ylemeye
ba�lad�. Evvela Faik'in iki �� seneden beri hemen her g�n konakta oldu�unu, bu
m�ddet zarf�nda hi�bir g�n namus ve terbiyesinden ��phelendirecek bir hareketi
g�r�lmedi�ini, herkesin itimat ve tevecc�h�n� kazanm� bir gen� gibi
tan�nd���n� anlatt�.

Kendisine kar�� hissetti�imiz itimad�n derecesini �uradan anlay�n�z ki,


dedi; Faik Bey istedi�i gibi ve istedi�i saat do�rudan do�ruya Seniha'n�n
odas�na girer; saatlerce yaln�z kald�klar� olur! Hi�birimizin hat�r�na hi�bir
dakika ne yapt�klar�n� ne konu�tuklar�n� anlamak, g�rmek fikri gelmezdi.
Vakta ki, ge�en sene Ada'ya gittiler. Bir�ok dedikodular oldu, hi�birine
inanmad�k... Hele Servet Bey, adeta isyan etti. Bu hususta zerre kadar ��pheye
d�enlere kar�� d�man kesildi. Hatta bendenizle bile...-

Naim Efendi, a��r a��r, ne oldu, ne ge�ti, en k���k teferruat�na kadar


birer birer hikaye etti; s�yledik�e a��l�yordu. Zira, ka� zamand�r ba�r�nda
kapal� kalm� dertlerini bu suretle d�km� oluyordu. Lakin, hikayesinin bir
g�n evvel i�itti�i k�sm�na gelince, yava� yava� ifadesindeki bu durulu�u
kaybetmeye ba�lad� ve bahusus, her �eyi s�yleyip bitirdikten sonra, ne vakit
ki Kas�m Pa�adan bu namus davas�n�n hallini rica etmek laz�m geldi, zavall�
ihtiyar�n �enesi, elleri ve sesi titremeye ba�lad�:

�te efendim, meseleyi, duru-diraz (Uzun uzad�ya) zat�alilerine izah ettim,


art�k verilecek h�km� vicdan�n�zdan ve asalet ve necabetinizden beklerim,
dedi.

Lakin Kas�m Pa�a, gayet so�uk bir nezaketle �u cevab� veriyordu:

Esta�furullah, esta�furullah efendim!.. Fakat bu i�in bendenize ciheti


aidiyeti, dolay�s�yledir. As�l h�km� ve karar� verecek olan, Faik'tir. Bir
defa kendisine sormal�y�z.

Naim Efendi, �mitsiz bir tav�rla:

Nafile; ona sormay�n�z efendim, dedi; zannedersem istinkaf


ediyormu�.(�ekiniyormu�, uzak duruyormu�)

Kas�m Pa�a, alafranga kesilmi� k�r��l sakal�n�n g�r taraflar�n� birka�


saniye parmaklar�yle tarad�ktan sonra, d��nceli ve hakim:

Hakk� da var a; dedi. Hen�z ne olaca�� belirsiz serveti yok, mesle�i yok
bir gen�. Ka� zamand�r sefaretlerin birinde bir ���nc� katiplik istiyor. Onu
bile vermiyorlar. Halbuki -kendi o�lum oldu�u i�in s�ylemiyorum- bug�nk�
g�nde, haydi haydi bir m�ste�arl��� bile idare edebilir. K���kten beri
yan�mda dola�mad��� yer, g�rmedi�i merasim, tan�mad��� insan, ��renmedi�i
lisan kalmad�. Hariciye memurlar� i�inde acaba ona benzer ka� ki�i var? �teye
beriye tayin edilenleri g�r�yoruz; i�itiyoruz. Ekserisi do�ru d�r�st
Frans�zca konu�mas�n� dahi bilmiyor. Halbuki Faik, bir Frans�zdan farkl�
konu�maz. Sonra, Frans�zca hitabeti harikuladedir. Neyse, mesele burada de�il,
ne diyorduk efendim?.. Evet, hen�z bir meslek sahibi olmadan, aile te�kiline
kalk�mak da kar� ak�l (Ak�l kar�) de�ildir. Vak�a, havai bir gen� gibi
g�r�n�r ama, i�in i�in pek tedbirli, pek hesabidir. Mamaf�h, yine siz
bilirsiniz. �a��r�n�z, s�yleyiniz. O da sizin evlad�n�zd�r. Benim elimden
gelen �ey tarafeynin (Taraflar�n, iki taraf�n) saadetini temenniden ibarettir.
Ne olsun, ne de olmas�n derim...

Naim Efendi, ak�ama do�ru, Kas�m Pa�an�n evinden ��kt��� zaman, ne


yapaca��n� tamam�yle �a��rm� bir adamd�. Art�k hi�bir �ey hakk�nda hi�bir
fikri yoktu. Arabas�n�n penceresinden, ge�ti�i yerlere bakarken, kendini
yabanc� bir �ehrin sokaklar�nda kaybolmu�, nereye gidece�ini, kime
ba�vuraca��n� bilmeyen bir garip sand�, g�zleri bombo�tu; b�t�n g�rd���
�eyler, ev, araba, hayvan, insan, telgraf direkleri, kald�r�m ta�lar�, hepsi
ayn� �ekilde; ayn� cinste, ayn� mahiyette, ayn� manada birtak�m e�ya gibi
g�r�n�yordu ve etraf�ndaki g�r�lt�den korkuyordu. �lk defa sokakta ge� kalm�
bir k���k �ocuk gibiydi. Vak�a bir �ocuktan fark� neydi?.. Her ikisi de kaf�
derecede ko�maktan, ka�maktan, en k�sa ve en emin yolu bularak yerine
varmaktan acizdir.

Naim Efendi, kona�a vas�l olur olmaz, d�nden beri ilk defa olarak bir geni�
nefes ald�. Hele �ocuklar�ndan hi�birine tesad�f etmeksizin odas�na girip
kapanmay� b�y�k bir saadet telakki etti. Buras�, hayatta onun yegane
s���na��yd�. Asr�n tepkileri onu ite ite evvela �ehirden kona��n i�ine, sonra
kona��n i�inden bu odaya s�r�kleyip t�km�t�r. Buradan �tesi, biliyordu ki,
art�k yoktur ve sevince yak�n bir hisle biliyordu ki, buran�n �tesi, ahret
denilen sessiz ve ilahi alemin ilk merhalesidir. Nitekim, pek ne�eli
zamanlar�nda, ho�land��� baz� kimselerle konu�urken derdi ki:

Bu oda, Azrail'in intizar salonudur.

Naim Efendi o gece yeme�e inmedi; erkenden yata��na girdi. B�t�n v�cudu
titriyordu;,�st�n� �rten ihtiyar kalfa:

A, efendici�im, bu yaz g�n�nde bu kadar ��mek neden? Mutlaka keyfinizi


bozdunuz; diyordu.

Naim Efendi cevap vermiyor, yaln�z �rt�nmek istiyordu.

Ertesi g�n, ��leye do�ru odas�na gelen k�z� Sekine Han�m, onu yatakta, bu
kat kat �rt�ler alt�nda kaybolmu� buldu. Ancak sesi i�itilebiliyor, ancak
ba�� g�r�n�yordu. Bu haliyle �imdiden maverai (�teki d�nyaya ait, d�nya d��)
bir mahluka d�nm�t�. K�z�n� ba�� ucunda g�r�nce, evvela bir yengecin bir
dalgan�n i�inden k�ska�lar�n� uzat�� gibi kollar�n� yorganlar�ndan d�ar�ya
��kard�; sonra iki yanlar�nda dirseklerine dayanarak yar� beline kadar meydana
��kt�, do�ruldu ve k�z�na dedi ki:

Ge�ti, ge�ti; �yle bir terledim ki hi�bir �eyim kalmad�. Arkama h�rkam�
verir misin?

Bunu m�teakip yava� yava�, kesik kesik Kas�m Pa�aya m�racaat�n�, onun
cevab�n�, nas�l �mitsiz bir halde avdet etti�ini anlatt�. Kendi s�zlerini ve
Kas�m Pa�an�n cevab�n� tekrar ederken, sanki hala d�nk� mubahasedeymi� gibi
�enesi ve elleri titriyordu. Sekine Han�m:

Vazge�tim anlatmay�n�z, vazge�tim, �ok sinirleniyorsunuz. B�rak�n�z,


anlatmay�n�z, diyordu.

Zira, babas�n� hi�bir vakit bu kadar m�teessir g�rmemi�ti. �htiyar adam,


uzun ve hazin bir nazarla k�z�n�n y�z�ne bakt� ve dedi ki:

�imdi ne yapaca��z yavrum? �imdi ne yapaca��z?


Tam bu s�rada, odan�n kap�s� vuruldu.

D�ardan Seniha'n�n sesi:

Girebilir miyim, b�y�kbaba? diyordu.

Naim Efendinin heyecandan dili tutulmu�tu. Hele gen� k�z�n kendilerine


do�ru yakla�t���n� hisseder etmez tepeden t�rna�a kadar dondu, kald�. Seniha
da tela�l� ve heyecanl�yd�. Fakat, her vakitki gibi g�r�nmeye �al��yordu;
geldi, yata��n ayak ucunda karyolan�n demirine dayand�, durdu. Bir m�ddet,
hi�bir �ey s�ylemeksizin b�y�k babas�n�n y�z�ne, sonra annesine, daha sonra
odan�n i�inde birtak�m gayr� muayyen noktalara bakt� ve nihayet heyecan�n�
g��l�kle zaptedebilen bir sesle:

Anne, dedi. Bizi biraz yaln�z b�rak�r m�s�n?

Naim Efendi, o kadar �ekindi�i kati ve mukadder saatin geldi�ini hissetti.


Kabahatli bir �ocuk gibi ba��n� �n�ne e�di. Nas�l? Her �eyi bizzat onunla
m�naka�a etmek kudretini kendinde bulabilecek miydi? Kendi kendisine, Biraz
m�tehakkim ve amir olmal�? diyordu.

Seniha:

B�y�kbaba, dedi; d�n Faik Beyin babas�na gitmi�siniz, �yle mi?

�htiyar adam, ba��yle iki defa evet i�areti yapt�.

B�y�kbaba! D�n Kas�m Pa�aya, Faik Bey beni als�n diye yalvarmak i�in
gittiniz de�il mi?

Naim Efendinin ba�� bu sefer anla��lmaz bir hareketle k�m�ldad�.

Rica ederim, bana a��k�a s�yleyiniz, bu �irkin ve acayip hareketi yapmaya


neden l�zum g�rd�n�z?

Sesini ��karmad�, �n�ne bakt�. Seniha devam etti:

Zira, bu hareketiniz i�in �irkin ve acayip s�fatlar�ndan ba�ka kelime


bulam�yorum; vak�a bundan daha adi, daha zelil ne olabilir?.. Bu, sizce belki
b�yle de�ildir, her �eyde oldu�u gibi bu meselede de belki siz ba�ka t�rl�
d��n�yorsunuz, ben ba�ka t�rl� d��n�yorum. Fakat rica ederim; durup dururken
ne hakla, ne selahiyetle benim ismimi, benim haysiyetimi, hi� haberim
olmaks�z�n, yaln�z kendi kendinize makul buldu�unuz bir zaruret veya bir
sebep i�in yerden yere s�r�klemek zahmetine katland�n�z?

�htiyar adam, e�ile e�ile iki kat olmu�tu; gen� k�z�n g�zleri art�k onu
g�rm�yordu:

Ne Faik Bey beni almak i�in babas�n�n emrine, ne ben Faik Beye varmak i�in
sizin arzunuza tabiyiz. Ben yirmi ya��ma giriyorum. O otuzuna yakla��yor;
birbirimizi sizin bizi tan�y��n�zdan daha iyi tan�yoruz ve sevi�iyoruz.

Naim Efendi titredi.

Evet, evet, sevi�iyoruz. Bug�n istesem ben ona var�r�m; bug�n istesem o
beni al�r; d�nya bir araya gelse, kimseler bizi ay�ramaz. Fakat, ne �are ki
istemiyoruz. Zira, evlenme hakk�ndaki fikirlerimiz sizinkilere hi� benzemiyor.
Bizim i�in evlenme bir kalp meselesi de�ildir. Ne de bir uzvi (Uzuvla ilgili,
organik, burada cinsel,bedensel anlam�nda) zarurettir. Ben ve o, bu i�i bir
hesap ve ak�l meselesi telakki ediyoruz; paraya m�teallik (�li�kin) bir i�...

Naim Efendi, ilk defa olarak ba��n� kald�rd�; hayretten ziyade korkuyu
ifade eden g�zlerle torununun y�z�ne bakt�; o, a�z�n�n ucu haf�f�e yukar�ya
do�ru �ekilmi�, s�rt� karyolan�n dire�ine dayanm�, ayakta s�z�ne devam
ediyordu:

Bunun i�indir ki, bir g�n Faik Beyle ba� ba�a verdik, d��nd�k, ta��nd�k;
birbirimizle evlenmeyi pek fena bir i� bulduk: Onda benim arzular�m� temin
edecek kadar bir servet, bende ona muhta� olmayacak kadar bir �eyiz yoktu.
Dedik ki: '�imdi sevi�iyoruz. Fakat, o zaman didi�ece�iz; birbirimize a��r
gelece�iz; birbirimizden nefret edece�iz!' O bilir ki benim arzular�m
-h�rslar�m dese daha iyi olur,- hadsiz hesaps�zd�r; evet, h�rslar�m, hadsiz
hesaps�zd�r!..

�htiyar adam, akl�n� kaybetmekten korkuyordu; Seniha hep ayn� vaziyette


so�uk ve ha�in s�yl�yordu:

Siz zannediyor musunuz ki, ben �mr�m�n sonuna kadar b�yle bir evde
kalaca��m? B�yle bir memlekette, etraf�mda b�yle bir halkla? Bin g��l�kle
senede ancak be� on kat esvap yapt�rarak, ara s�ra Ada'ya misafirli�e giderek
ve pazartesi g�nleri a�a��da salonda birka� manas�z ve yavan davetli
bekleyerek ya�ay�p gidece�im? Hay�r! B�y�kbaba, ben o kadar basit ruhlu bir
k�z de�ilim! �ok okudum; �ok ��rendim; �ok d��nd�m, �ok tahlil ettim.
Biliyorum ki, hayat denilen �ey, i�inde do�up b�y�d���m bu hapishanenin
d��nda, g�r�lt�l�, geni�, ayd�nl�k, acayip, hazin, ne�eli, d�z, y�lankavi,
ini�li yoku�lu, bitmez t�kenmez bir sahad�r. Oradan bin t�rl� sesler
i�itiyorum; bu sesler her biri ba�ka tarzda, bir ba�ka lisanda bana, 'gel'
diyor. Kendimi g�� zaptediyorum. Fakat, bug�n de�ilse yar�n mutlaka bu
seslerden birine do�ru ko�aca��m. Mutlaka!..

Naim Efendi, torununun ne dedi�ini art�k hi� anlam�yordu. Onun i�in b�t�n
bu s�zlerin deli sa�malar�ndan; r�yalardaki say�klamalardan hi�bir fark�
yoktu. Kendi kendine: Acaba k�zca��z�n s�tmas� m� var? Olabilir a; belki
s�tmas� var diyordu. Birka� defa: Yavrum, hasta m�s�n? diye soracak oldu.
Fakat, Seniha, s�z�ne bir lahza fas�la vermeksizin gittik�e artan bir ate�le
s�yl�yor, s�yl�yordu:

Herkesin kendine mahsus bir hayat� vard�r. Siz zannediyorsunuz ki, herkes,
herkes gibi ya�ayabilir. Annem nas�l sizin gibi bu konakta ya�ay�p
ihtiyarlad�ysa ben de onun gibi ya�ay�p ihtiyarlamaya raz� olaca��m. Halbuki
ben mutlaka kendi hayat�m� ya�amak istiyorum. �te bunun i�indir ki, sevdi�im
bir adam� kendime hayat yolda�� yapmaktan �ekiniyorum; zira b�t�n hazlar�mda,
zevklerimde, keder ve heyecanlar�mda tamam�yle yaln�z kalmak, tamam�yle
benli�imi muhafaza etmek emelindeyim. Sevilen adam, bizi �a��ran seslerden
biridir; fakat hayat yolda�� bizi o seslere do�ru g�t�ren kimsedir; bu kimse
kah �n�m�zden, kah arkam�zdan y�r�r, bizi birtak�m kazalardan
siyanet eder (Korur), birtak�m zahmetlerden kurtar�r, etti�imiz hatalar�
tamire �al��r, masraflar�m�z� �der, t�pk� �ocuklu�umuzda bizimle beraber
dola�an lalam gibi bir �ey...

Naim Efendi nihayet ba��n� kald�rd�:

K�z�m, ne demek istiyorsun? Anlam�yorum, dedi.

Seniha, g�zlerinde sert ve madeni bir p�r�lt�yla b�y�kbabas�n�n y�z�ne dik


dik bakt�:

Size, hayat ve izdiva� hakk�ndaki f�kirlerimi s�yl�yorum; dedi; ta ki


bundan sonra habersizce tekrar benim i�lerime kar�t���n�z zaman d�nk�
k�rd���n�z pot gibi bir pot daha k�rmay�n�z... Bu seferkini tashih kabil
olacak -zira, �imdi, gidip bir mektupla Kas�m Pa�aya izahat verece�im, her
�eyin nas�l benden habersiz yap�ld���n� s�yleyece�im- fakat g�n�n birinde
olabilir ki, d�zeltilmesi kabil olamayacak bir hata daha i�leyebilirsiniz;
onun i�in size �imdiden s�yl�yorum; rica ederim, benim i�lerime kar�may�n�z.

Seniha, bu s�zleri s�yleyerek ��kt�, gitti. Gen� k�z �u son s�zlerini


s�yledi�i esnada, Naim Efendiyi s�rekli ve inat�� bir h��k�r�k tutmu�tu.
G��l�kle soluk alabiliyordu. Vaktaki k�z� Sekine Han�m, tekrar yan�na girdi
ve kendisinden Seniha ile aralar�nda ge�en muhavereye dair malumat almak
istedi, bi�are ihtiyar�n bir kelime s�ylemeye g�c� yetmedi.

Sekine Han�m, bir taraftan kendisini, di�er taraftan bu m�z'i� h��k�r���


teskine �al��yor, fakat bir t�rl� muvaffak olam�yordu. Biraz sonra kalfa
han�m da geldi; bu h��k�r��� dindirmek i�in ne kadar usul varsa hepsini birer
birer Naim Efendiye tatbike ba�lad�. Kah tavana bakt�rarak, kah nefes
ald�rmayarak su i�irdi; odan�n i�inde heyecan�n� tahrik edecek, hayretini
celbedecek �eyleri yapt�, s�zler s�yledi, s�rt�n�, g��s�n� o�u�turdu.
Midesinin �st�ne s�cak bezler koydu. Hi�biri, hi�biri kar etmedi. Naim Efendi,
durmadan h��k�r�yordu. Seniha'n�n annesi:

Yarabbim, bu k�z size ne yapt�? Bu k�z size ne yapt�? S�yleyin, o mu sebep


oldu? diyordu.

�htiyar�n g�zleri gayri muayyen bir noktaya dikilmi�, y�z� k�pk�rm�z�


kesilmi�ti; a�z�ndan bir kelime almak m�mk�n olam�yordu.

Sekine Han�m:

Bari bir hekim �a��rtal�m, bir hekim... dedi.

O zaman Naim Efendi, g�zlerini k�z�n�n �st�ne �evirdi; eliyle bir hay�r,
istemem! i�areti yapt�. Fakat, Sekine Han�m dinlemiyor:

Kabil de�il, mutlaka laz�m. Biz bir �ey yapam�yoruz, g�rm�yor musunuz?
Bizim elimizden bir �ey gelmiyor; diyordu.

Hasta, nihayet, raz� oldu. Hekime haber gitti. Sekine Han�m, bir aral�k
Seniha'n�n odas�na ko�tu; babas�yle k�z� aras�nda vahim bir �ey ge�ti�ini
hissediyordu, anlamak, bilmek istiyordu... Lakin Seniha'n�n oda kap�s�
s�ms�k� kapal�yd�. Sekine Han�m vurdu, seslendi; vurdu, seslendi, i�eriden
bir cevap almak kabil olmad�. M�thi� bir tela�a d�t�: Seniha d�af�ya ��km�
olsa kap�s�n� a��k b�rakmas� laz�m gelirdi, i�erdeyse neden ses vermiyordu?
Nihayet, g�r�lt�y� di�er bir odadan i�iten Madam Kronski imdad�na yeti�ti:

Yaz� yaz�yor, dokunmay�n�z, pek sinirlidir, dedi.

Seniha i�in sinirlidir denildi mi, Naim Efendi kona��nda akan sular
dururdu. Ba�ta b�y�kbaba olmak �zere, anne, baba, karde�, hizmet�iler bu
kelime kar��s�nda ne yapacaklar�n� �a��r�r kal�rlard�. Onun i�indir ki,
Seniha'n�n, ba�� s�k�ya geldi�i zaman, siniri tutard� ve her defa bu buhran,
onda azim ve iradesinin hadden fazla bir gerili�i halinde belirirdi; g�nlerce
evin i�inde her bir arzusunun bir �elik sesiyle amir, kuvvetli ve inat��
��nlad��� hissedilirdi.
Sekine Han�m, b�y�k bir peri�anl�k i�inde babas�n�n yan�na d�nd�. �htiyar
adam, hala h��k�r�yordu. Fakat bu h��k�r�klar, �imdi, daha fas�lal�, daha
muntazam bir hale girmi�ti. Ak�bet hekim geldi. Servet Beyin haremi akl�
ba��ndan gitmi�, hekimin �zerine at�l�yor:

Aman doktor; kurtar�n�z.

Hekim bir havlu istedi, Naim Efendiye:

Dilinizi ��kar�n�z! dedi.

Elindeki havlu ile dilinin ucundan tuttu, kuvvetle birka� defa kendine
do�ru �ekti, �ekti. Sonra yan�ndakilere d�nd�:

�te, saatte bir kere b�yle yap�n�z! dedi.

Sekine Han�m, �imdi, odan�n bir k�esinde re�etesini yazmaya giden hekime
yana��yor, �st �ste:

Aman doktor, s�yleyiniz, neden oldu? Buna sebep ne oldu? diye soruyordu.

Hekim kayg�s�z cevap veriyordu:

Bilir miyim ben!.. Ya mideden geliyor, ya kalpten. Zaten baban�z�n kalbi,


birka� zamandan beri hi� yolunda de�il.

Nihayet, hekim odadan ��kar ��kmaz hastan�n h��k�r��� diner gibi oldu.
Sekine Han�m, babas�n�n yan�na ko�tu:

�imdi, s�yleyiniz, rica ederim; dedi. Sebep o mu, s�yleyiniz. Seniha m�


sebep oldu?

�htiyar adam bir m�ddet �n�ne bakt�, d��nd�, d��nd�; sonra titrek sesle:

Kalbimi k�rd�; kalbimi fena k�rd�. Hi� ummazd�m. Bu kadar�na hi� ihtimal
vermezdim, dedi.

Ve g�zlerinden iri, berrak iki ya� damlas� yanaklar�n�n �zerinde yava�


yava� gezindikten sonra, a��r ve hazin, sakal�n�n beyaz k�llar� aras�na
kar�t�, gitti.

:::::::::::::::::::

Son aylar zarf�nda Naim Efendinin kona��nda epeyce m�him �eyler oldu.
Seniha'n�n b�y�kbabas� Kas�m Pa�ay� ziyarete gitti�i g�nden beri, Faik Bey,
art�k kona�a ad�m�n� atm�yor, art�k ne Servet Beye, hatta ne de Cemil'e
g�r�n�yordu. Eskisi gibi Seniha ile d�ar�da, bir yerde bulu�up
bulu�mad�klar� da malum de�ildi. Zira, Taksim'deki m�terek evlerini �oktan
b�rakt�lar. Bununla beraber, hi�bir g�n, mektupla�madan duram�yorlar.

Seniha, �o�u vakitlerini yatakta ge�iriyor. Durmadan s�hhatinden


�ikayet�idir; gittik�e zay�fl�yor, sarar�yor. D�nyadan bezmi� bir hali var,
hi�bir �eyle avunam�yor. Hele b�y�kbabas�yle o g�nden beri bir kelime
konu�mad�lar.
�htiyar adam a��r hasta oldu. Tehlikeli g�nler, �mitsiz saatler ge�irdi.
B�yle saatlerde b�t�n ev halk� Naim Efendinin etraf�nda toplan�rd�; fakat
Seniha bir kerecik olsun, bunlar aras�nda g�r�nmedi, bir kerecik olsun ba��n�
odan�n kap�s�ndan uzat�p da en ziyade kendi y�z�nden can �eki�en bu ihtiyara
hi� de�ilse g�zleriyle: Nas�ls�n? demedi. Bununla beraber i�i nedamet, azap
ve endi�e ile doluydu. Ka� defa g�zleri ya�l� annesine yakla�t�.

Yan�na giremiyorum, dedi, ��nk�, utan�yorum. Kendisine o g�n


s�ylediklerim, kendisine o g�n yapt���m hat�r�ma geliyor. Anne, ona bir �ey
olursa mutlaka ben de ya�amam.

Nitekim hasta iyili�e d�ner d�nmez, Seniha, hi� bilmedi�i bir kurtulu�
sevinci duydu. Her g�n, her dakika, kendi kendine bundan b�yle iyi, uslu ve
�efkatli bir k�z olmaya ahdediyordu. Hazin bir surette tatl� olan bu t�vbe ve
pi�manl�k yolunda Hakk� Celis, ona misli bulunmaz bir yolda� oldu. Saatlerce
ba� ba�a kal�yorlard�; birbirlerine, samimi bir hasb�hal edas�yle g�n�l
denilen �eye ve onun tecelliIerine dair bin t�rl� saf ve derin s�zler
s�yl�yorlard�.

Celis, baz� ak�amlar Seniha'y� yan�ba��nda g�zleri ve ba�r� dolgun


hissetti�i anlar bir dua ve bir m�nacaat sesiyle ona Paul Verlaine'in
Sagesse'inden par�alar okuyor, sonra James'e ve ondan Claudel'e ge�iyordu.
Gen� adam�n ruhu, son zamanda, de�i�e de�i�e, dola�a dola�a epeyce y�ksek
zirvelere varm�t�. Seniha'n�n yan�na yakla�amad��� b�t�n o hicran ve hasret
demlerinde, �st�rab�n�, g��s� �st�nde bir kedi gibi ok�aman�n ve kalbini
par�a par�a edip tekrar toplaman�n s�rr�na erdi. Kendi varl���ndan s�zarak
kendi varl���n� kaplayan s�cak hava i�inde b�t�n ye�il ve ham taraflar�
sonbahar yemi�leri gibi olgun ve pi�kin bir hale girdi ve bulundu�u yerden
u�arak y�kselen veya ko�arak uzakla�an bir insan gibi arkas�nda b�rakt���
�eyler ona na�iz, adi, k���k ve g�l�n� g�r�nmeye ba�lad�. Eskiden tapt���
�airlerin hepsi ona yavan ve basit geliyordu. Bir odan�n i�inde mahpus kalm�
bir ku� nas�l ki kurtulmak i�in ba��n� kah aynaya, kah cama vurursa Hakk�
Celis de, geni� ve derin g�rd��� �eylere kar�� ko�arken daima ba�� bir
maddeye �arp�l�p yere d��yordu. O ise gittik�e ne yeri, ne maddeyi seviyordu.
Hayat�n g�zle g�r�lmez, elle tutulmaz �effaf ve ak�c� unsurlar� gece g�nd�z
fikrinin arad��� ve ruhunun bekledi�i �eylerdi.

Gen� adam, bu maneviyat�n� Seniha'ya da ge�irmeye �al��yordu. �lk zamanlar


gen� k�z b�yle bir tecr�beye m�sait gibi g�r�nd�. Fakat, �ok ge�medi, Hakk�
Celis'in alemi bat�ndan (G�r�nmeyen alem) s�rr� ma�ukaya (Sevilenin s�rr�.
Burada tasavvufi anlamda bir a�k s�zkonusu) do�ru uzanan elleri bir mermerden
daha sert bir et par�as�na dokunmaya ba�lad�. Seniha'da ruh �ar�abuk
maddile�iyordu ve Celis, onu kendine do�ru �ekece�i yerde kendisinin ona
do�ru gitti�ini ve onun mevcudiyetinde eriyip kayboldu�unu hissediyordu. Gen�
adam, daima gen� k�z�n yan�nda bulunmak �art�yle, her saat buna benzemez bin
t�rl� manevi bozguna raz�yd�. Fakat ne yaz�k ki Seniha'n�n bu t�vbe ve
pi�manl�k devresi �ok uzun s�rmedi. Bir k���k hadise her �eyi alt�st etti.
Bir g�n Belk�s Han��n, etraf�na kokular ve kahkahalar sa�arak p�rtela� kona�a
geldi; �ocuk�a bir sevin�le Seniha'n�n boynuna at�ld�:

Senihac���m, Senihac���m; seninle vedaya geldim. Yar�ndan sonra Paris'e


gidiyoruz, dedi.

Ve Seniha'ya bu haberi hazmetmeye vakit b�rakmadan kocas�yle birdenbire bu


seyahate nas�l karar vermi�ler; nas�l haz�rlan�vermi�ler, kendisi giyime
ku�ama dair neler �smarlam�, daha neleri eksikmi� birer birer anlatmaya
ba�lad�:
Bize, hele bana, kah�r y�z�nden l�tuf oldu, dedi. Biliyorsun ya,
Mebusan� kapatt�lar. Birka� g�ne kadar zannederim Kamil Pa�a sadarete
ge�ecekmi�. Bey 'o zaman halimiz yaman olacak!' diyor. Ortal�k da o kadar
kar��km� ki... Daha ziyade kar�acakm�... �ster istemez harp olacak
diyorlar. Kocam d��nd�, ta��nd�; kapa�� Avrupa'ya atmaktan ba�ka �are
bulamad�. Hem de bana ne vakitten beri vaadi vard�, biliyorsun. Fakat o kadar
haz�rl�ks�z ki... D��n adamak�ll� bir ak�am k�yafetim bile yok. �ncecik bir
seyahat mantosuyla bir 'vualet' ve bir 'tok'la yola ��k�yorum. Bey, 'orada
istedi�in kadar al�rs�n, yapt�r�rs�n,' diyor; tabii b�yle yapmak daha iyi...

Arkada�� anlatt�k�a Seniha'n�n nefesi t�kan�yordu. Haset�i de�ildi; fakat


Paris'e gitmek �zere olan bu kad�na, �iddetle imreniyordu. �teden beri b�t�n
hulyalar�n�, b�t�n arzular�n� �er�eveleyen emel, yegane emel bu de�il miydi?
Belk�s, mebusan kar�s�, baya�� ve b�n Belk�s, kendisinin senelerden beri
g�zetledi�i gayeye bir hamlede, ne kadar kolayl�kla vas�l oluvermi�ti? Ah,
Belk�s Han�m, ne kadar talihli ne kadar mesut bir kad�nm�! Seniha, saadet
denilen �eyin mahiyetini o g�n ilk defa olarak Paris'e gidiyoruz! haberini
veren bu insan�n �n�nde hissetti. Belk�s Han�m, kendisinden daha talihli, daha
mesut olmak i�in acaba ne yapm�t�? Yarad�l��nda harikulade ne vard�? Gen�
k�z, gittik�e iltihaplanan bir ruh ile kendi kendine: Zengin kocas� var,
zengin kocas� var. As�l mesele bunda diyordu. Ni�in kendisinin de bir zengin
kocas� yoktu, bundan sonra olmas� da acaba ihtimal haricinde miydi? Bu
ihtimal hat�r�na gelir gelmez gen� k�z�n y�re�i s�zlad�. Ve Belk�s Han�m�
daha ziyade k�skanmaya ba�lad�. V�cudu ne kadar hamhalat, tav�rlar� ne kadar
adi, giyini�i ne kadar kabayd�?

Belk�s Han�m gittikten sonra, Seniha, kona��n a��r �at�s�n� yava� yava�
ba��n�n �st�ne iniyor sand�. Mevcudiyetini o derece kesif bir kasvet istila
etmi�ti. Vak�a, sonbahar�n �slak ra�eli ve k�lrenginde bir ��le sonuydu.
Odan�n yekpare camlar�ndan e�yan�n �zerine kirli bir ayd�nl�k s�z�yordu. Bu
ayd�nl���n alt�nda, bu e�yan�n sanki k�flenen, d�k�len bir hali vard�. Seniha
kendisinin de bu kirli ayd�nl���n alt�nda bu e�ya ile beraber k�flendi�ini
hissetti. Aya�a kalkt�, aln�n� cama dayad� ve d�ar�ya bakt�. A�a�lar
soyulmu�, havuz, d�k�lm� yaprak tabakalar� alt�nda g�r�lmez olmu�tu. Sonbahar
denilen mevsim ne hazin bir mevsimmi�! Bu, adeta yaz�n ��r�y��, par�a par�a
��r�y�p d�k�l�� gibi bir �eydi. Seniha demin odan�n i�inde hissetti�i k�f
kokusunun ayn�n�, �imdi d�ar�dan al�yordu. Ka� senedir, gen� k�z, kona��n
arka bah�esinde bu setlerin ve bu havuzun �st�nde mevsimlerin bu m�zmin ve
yeknesak ak�p gidi�lerini ka� defa seyretti!

Bu yirminci sene, yirminci sonbahard�. Gen� k�z: Ben de, ben de bu bah�e
gibi ��r�yece�im; dedi; g�n�n birinde fark�na varmaks�z�n ben de ans�z�n
bir tabaka kuru yaprak y���n� alt�nda g�r�lmez olaca��m! Bir g�n, mevsim ne
�abuk ge�ti der gibi gen�li�im de �abuk ge�ti; gitti diyece�im! Ve her �ey
olup bitecek! Evet! Her �ey olup bitecek, fakat bu bah�e, kim bilir daha ka�
defa dirilecek, ka� defa gen�le�ip pi�ecek, serilip serpilecek!

Seniha: Bu kuytu ve �ukur bah�e, benim mezar�m; dedi, bu rutubetli


topraklara, bu y�k�k setlerin alt�na, bu yosunlu havuzun sular� i�ine ne
arzular, ne emeller, ne hulyalar g�md�m! Bah�eden, nefretle ba��n� �evirdi.
Ya bu oda, ya bu mobilyalar... �imdi simsiyah g�r�nen �u koyu fesrengi hal�n�n
�st�nde k���kken kim bilir ka� defa emekledi. Tavandan sarkan �u billur
avizenin lambas� kim bilir ka� defa, ka� s�k�nt�l� gecenin karanl���rida yar�
uykuda bir g�z gibi a��ld�. Gen� k�z �teye beriye s�s diye konulmu� �eyleri,
etajerleri, aynalar�, duvardaki levhalar� birer birer s�k�p atmak, k�r�p
par�alamak istiyordu. Bu evin i�inde her �ey ve herkes ona hi� bu ak�amki
kadar sevimsiz, eski ve tahamm�l edilmez g�r�nmemi�ti. Bu kona��n �ivisinden,
tahta buda��ndan kap�lar�na ve dam�na var�ncaya kadar her noktas�ndan ayr�
ayr� nefret ediyordu.

Kalbini, hedefi muayyen olmayan bir kin, k�r bir y�lan gibi sarm�t�. Bu
y�lan her taraf�n� sanki m�temadiyen sokuyor ve sanki her soktu�u yer derhal
iltihaplan�yordu. �yle ki az zaman i�inde bu iltihap b�t�n mevcudiyetini
sard�; konu�mas� bir hayk�rma, k�m�ldan�lar� birer k�vran� halini ald�.
Konakta kavga etmedi�i kimse kalmad�. Her g�zde kendine kar�� bir hareket
seziyor ve her s�zde sinirlerini t�rmalayan bir sitem buluyordu. Bir g�n
biraderi Cemil, safiyetle: Faik hi� g�r�nm�yor, acaba nerelerde? diyecek
oldu; Seniha, az kald� �ocukla d�v�ecekti. Di�er bir g�n babas� Servet Bey,
kendisine dair bir iki fikir s�ylemek istedi, neredeyse �st�n� ba��n�
par�alayacakt�. Ba�ka bir g�n annesi, a�z�ndan Ma�allah, �i�manl�yorsun,
kal�alar�n �yle bir geni�ledi ki... tarz�nda bir s�z ka��r�verdi, hemen
d�nd�:

Allah g�stermesin, size mi benzeyeyim istiyorsunuz?dedi.

�ki hizmet�i, k���k han�m�n azarlamalar�na tahamm�l edemeyerek ve a�layarak


��k�p gitti. B�y�kbabas�n�n etraf�nda her an �st�ne at�lmaya m�heyya (Haz�r)
bir yabani kedi gibi kabararak homurdanarak dola��yordu. G�zlerine hi� bu
kadar fena bir bak� gelmemi�ti. Bu g�zlerin gittik�e koyula�an rengi alt�nda
y�rt�c� ku�lar�n bak��ndaki vah�i hu�unet seziliyordu.

�ok ge�medi, Seniha, bu ihtilalci, yak�c� ve k�zg�n halden s�yr�l�p bir


ba�ka vaziyet ald�, bir ba�ka tav�r tak�nd�. Dalg�n, sinsi ve esrarl� oldu.
Y�z�nde, gizli bir niyeti, bir d��ncesi olanlara mahsus g�lgeler dola��yordu.
Saatlerce bir k�eye �ekilip avurdunu ve dudaklar�n� kemiriyor, g�zleri
belirsiz bir noktaya dikilip kal�yor, sonra birden hat�r�na gayet m�him ve
acele bir i� gelmi� gibi, hemen odas�na ko�uyor, �abuk �abuk giyiniyor ve tek
ba��na, kimseye haber vermeksizin soka�a f�rl�yordu. Sokakta ise, ak�am ge�
vakte kadar kald��� oluyordu. Nereye gidiyor, kimden geliyor? Kimse soram�yor,
anlayam�yordu. Seniha'n�n bu hali o kadar kay�ts�z, o kadar rahat�na d�k�n
Madam Kronski'nin bile merak ve tecess�s�n� celbetti; hareketlerini tahkike,
tetkike koyuldu; hatta bir defa arkas�ndan takibe bile ��kt�. Fakat, belli
ba�l� hi�bir �eyi anlayamad�.

Yaln�z levanten dostlar�ndan Madam Kraft'�n Pangalt�'daki evine s�k s�k


girip ��kt���n� ��rendi. Bu, ge�kin ve dul bir Avusturyal� kad�nd�; Madam
Kronski onu, Naim Efendi kona��na akrabalar�ndan biri olarak tan�tm�t�. Pek
rint, ho�, cana yak�n ne�eli bir kad�n olmaktan ba�ka dikkati �ekici hi�bir
hali yoktu. Evi, belki birtak�m gizli kapakl� toplan�lara m�saitti; fakat
nas�l? Ne dereceye kadar? Kimlere? Bunu anlamak kabil de�ildi. Madam Kronski,
Madam Kraft'�n pek �ok a�z�n� arad�; lakin i�itti�i �eyler merak�n�
fazlala�t�rmaktan ziyade bir �eye yaramad�. Bu kad�n m�temadiyen Seniha
bahsini kapat�yor, s�zlerini birtak�m havai bahisler �zerine �eviriyor ve
mesela pek yak�nda Trieste'ye gidece�ini, aradan Viyana'ya ge�ece�ini
s�yl�yordu.

Ger�i, Naim Efendinin hem�iresi Selma Han�mefendi son zamanlarda Seniha'n�n


ahvaline dair pek �ok �eyler bildi�ini s�yl�yor ve biraderine her g�n
birtakim ac� haberler g�nderiyordu. Fakat, bu haberler o kadar acayip, o kadar
ger�e�e benzemez �eylerdi ki, hi�birine inanmak kabil olam�yordu. Mesela
Seniha'n�n bir zengin Amerikal� ile m�nasebette bulundu�u ve pek yak�nda
birlikte Amerika'ya ka�acaklar� s�yleniyordu. Selma Han�mefendi: Bana
g�z�yle g�rm� birisi hikaye etti! Ge�en g�n Perapalas'ta bir hususi odada
ba�ba�a yemek yemi�ler diyordu; Amerikal�n�n ismi ve �ekli hakk�nda da
ayr�ca malumat veriliyordu. Lakin b�t�n saffetine ra�men bu malumata kar��
Naim Efendi bile omuz kald�r�yordu. G�n�n birinde Selma Han�mefendi,
biraderine bizzat kendisi anlatmaya geldi. Bi�are kad�n�n ge�en seneden beri
bu ilk soka�a ��ki��, hele y�llardan beri Cihangir'deki kona�a bu ilk
geli�iydi. Bir ��le sonu d�rt taraf� kapal� tek katl�, k���k, eski bi�im bir
kupa arabas� i�inden onun ��kt���n� g�ren b�t�n konak halk� tasvire s��maz bir
hayret i�inde kald�. Hele arabac�n�n yan�nda oturan redingotlu u�ak yerinden
atlay�p bu b�y�k hadi seye uygun bir heybetle zile bast��� zaman hizmetkarlar
birbirine girdi. Selma Han�mefendi; bir �eyler emreden bir kumandan tavr�yle
her �n�ne ��kan�n hat�r�n� soruyor ve her ad�mda bir, tombul bacaklar�
�zerinde durarak m�tecessis etraf�na bak�n�yordu. Arkas�nda �enesi k�s�k bir
ihtiyar kalfa ona ait e�ya ile dolu bir k���k �anta ta��yordu. Bu �antan�n
i�inde Selma Han�mefendinin sigara tak�mlar�, terledi�i zaman s�rt�na ve
g��s�ne konulmaya mahsus t�lbentler, her ihtimale kar�� bir taharet mendili
ve bir tane de has�rl� g�lsuyu �i�esi vard�. �ehir dahilinde bir saatlik bir
ziyarete bile bir uzun sefere ��kar gibi giden bu muhte�em kad�n, sokak
kap�s�ndan itibaren her merdiven basama��nda bir uzun soluk alarak, sofada
kendisini istikbale ��kan Sekine Han�mla ayak �st�nde bir hayli konu�arak,
bin t�rl� merasim, bin t�rl� erkan ile ancak yar�m saatte a�abeyi Naim
Efendinin odas�na vas�l olabildi. Evvela bir gen� k�z tavr�yle ihtiyar adam�n
elini �pt�. Sonra tekrar o tantanac� tav�rlar�na avdet ederek a��r bir
mindere kuruldu; �antas�n� yan�na istedi; kalfas�na:

Haydi sen git! dedi.

Sekine Han�ma:

Sen dur! emrini verdi ve birka� dakikal�k bir s�kuttan sonra nihayet g�r
sesini koyuverdi:

Be�endiniz mi bana yapt���n�z i�i! dedi. Beni ak�bet yeminimi bozmaya


mecbur ettiniz; kefaretini verece�im; g�nah� kal�rsa boynunuza olsun! Evinize
geldim, ��nk�, gelmeseydim beni hafakanlar bo�acakt�. Haber haber �st�ne
g�nderdim. Bir cevap vermezsiniz. Yan�n�zda s�z�m�n o kadar da m� h�km�
kalmad�, bilmem ki... Ayol, rezaletiniz ayyuka ��kt�. �stanbul �alkalan�yor,
sizin vazifenizde de�il... Ne yapmal�? Ne demeli? Sizi ikaz i�in...
S�yleyiniz. Ta bo�az�n�za kadar �amur i�ine batm�s�n�z, neredeyse
bo�ulacaks�n�z. Size haber veriyorum, hayk�r�yorum. Ba��n�z� d�nd�r�p bu
kad�n da ne diyor diye bir kere bakm�yorsunuz bile. G�n�n birinde ��ppadak
g�z�n�z a��lacak amma, i� i�ten ge�mi� olacak.

M�thi�, iri siyah g�zlerini Sekine Han�ma �evirerek:

Yine nerede o? Nereye ka�t�? Nereye gitti? Kiminle? S�yle bakay�m!

Sekine Han�m k�pk�rm�z� kesildi. Selma Han�mefendi:

Neye k�zar�yorsun? Cevap versene. K�z�n nerede? diye sordu. Bari ak�ama
d�necek mi? Onu da bilmiyorsunuz. Ma�allah ne ana, ne baba... Ne
b�y�kbaba!..

Sonra yava� yava�, tane tane, k���k bir �ocu�a nasihat veren bir insan
sesiyle, ka� aydan beri Seniha'ya dair i�itti�i �eyleri hikaye etmeye ba�lad�.
Bunlar�n baz�s� en hayali masallardan farkl� de�ildi; baz�s� �eytanca
uydurulmu� iftiralara benziyordu; baz�lar�nda ise epeyce hakikat kokusu vard�.
Fakat Selma Han�mefendi bunlar� �yle bir katiyet ve ciddiyetle anlat�yordu ki,
ne Naim Efendi, ne Sekine Han�m bir dakika ��pheye d�meksizin hepsine birden
iman edercesine inand�lar.

:::::::::::::::::::
XI

Acayip �ey, acayip �ey!.. Bu saate kadar nerede kalabilir!.. ��karken hi�
kimseye bir �ey s�ylemedi mi? Odas�n� da m� kilitledi? Ni�in?.. Her zaman
kilitler miydi?

Sus, sus. Babam duymas�n. Merak�ndan ��ld�r�r. Mutlaka ahbaplar�ndan


birinin evine gitmi�, b�rakmam�lard�r. Nerede ise bir haber gelir. Nafile bu
kadar tela�a d�meyelim.

Servet Beyle kar�s� Sekine Han�m, gece, saat onda; kona��n b�y�k sofas�nda,
ayakta yava� yava�, tela�l� tela�l� b�yle konu�uyorlard�. Seniha o g�n
sabahtan ��km� ve hen�z kona�a avdet etmemi�ti. �ki saatten beri �ehni�inden
soka�� g�zetleyen Madam Kronski, y�z�nde b�y�k bir endi�eyle konu�anlar�n
yan�na geldi:

Daha g�r�n�rde kimseler yok, merak�mdan �atlayaca��m, dedi. Bari


u�aklardan birini aramaya g�ndersek...

Bunun �zerine Servet Bey, d�ar�ya se�irtti. U�aklardan birini Seniha'n�n


bulunmas� muhtemel olan evlere, di�erini sokaklarda, dola�maya, k�e
ba�lar�nda beklemeye g�nderdi.

Fakat, gece yar�s�na do�ru bu adamlardan her ikisi de Seniha'ya dair ufac�k
bir malumat elde etmeksizin �a�k�n ve �mitsiz avdet ettiler. Bermutat o kadar
kay�ts�z olan Servet Bey, yerinde duram�yordu; ikide bir soka�a f�rl�yor,
gecenin sessizli�ini dinliyor, uzaktan uza�a aksi duyulan ayak seslerine
kulak veriyor ve sonra: Acayip �ey! diye s�ylenerek tekrar i�eriye
giriyordu. Saat ikiye do�ru Cemil geldi. Kap� �al�n�r �al�nmaz hepsi birden
Seniha zann�yle a�a��ya ko�mu�lard�. Vaktaki kar��lar�na Cemil ��kt�; Servet
Bey hiddetinden sesi k�s�lm�, o�lunun �zerine at�ld�:

S�yle, ablan nerede? diye hayk�rd�.

Gen� adam �a��rd� kald�. Nihayet belki bir �ey ��renebiliriz f�kriyle
Seniha'n�n oda kap�s�n� k�rmaya karar verdiler. Bu fikir evvela Cemil'e geldi
ve nitekim kilidi s�ken de o oldu. Servet Bey, elinde bir b�y�k lamba odas�na
girdiler. Her �ey yerli yerinde duruyor ve dikkati �ekecek hi�bir �ey
g�r�nm�yordu. Cemil, hem�iresinin yata��n� kar�t�rd�; masalar�n �zerine
bakt�, koltuklar�, sandalyeleri yerlerinden oynatt�. Gen� adam, gecenin bu
ilerlemi� saatinde kendisine bir polis hafiyesi rol� oynamak f�rsat�n� veren
hadiseden memnun ve e�lenmi� g�r�n�yordu. Dedi ki:

�imdi dolab� ve s�rg�leri a�al�m.

Servet Bey, endi�eli g�zlerle, o�lunun y�z�ne bakt�.

Neden? Ni�in?

Zira, o anda, her ikisinin de akl�na ayn� zan, ayn� ��phe gelmi�ti. Cemil
e�ildi, aynal� dolab�n alt�ndaki uzun s�rg�y� a�t�; burada Seniha'n�n
ayakkab�lar� dururdu. �imdi bunlardan hi�bir tanesi g�r�nm�yordu. Gen� adam
gittik�e artan bir tela�la dolab�n yan taraflar�ndaki k���k g�zleri birer
birer �ekmeye ba�lad�. Hepsi de bombo�tu ve bu g�zler her �ekili�te Cemil'in
elinde sallan�p kal�yordu.

Madam Kronski:
Aman, m�cevher �antas�na bak�n�z! dedi.

Bu m�cevher �antas� aynal� dolab�n i� g�z�nde bir raf�n �st�ndeydi; fakat


Cemil sap�ndan tutup da yere indirince i�ini a��p bakmaya bile l�zum g�rmedi.
Zira, �anta o kadar hafifti.

Sekine Han�m ayakta duramad�, bir koltu�a y�k�ld� ve h�ng�r h�ng�r a�lamaya
ba�lad�. Servet Beyin elinde lamba titriyordu. Madam Kronski, son iki ay
zarf�nda, Seniha'y� pek �ok defalar birtak�m irili ufakl� paketlerle ��karken
g�rd���n� �imdi hat�rl�yordu. Kendi kendine:

Ne budala kad�nm��m ki hi�bir �ey anlayamad�m, dedi. Cemil, en son


�ekti�i bo� s�rg� elinde, �a�k�n �a�k�n odadakilerin y�zlerine bak�yordu.

O gece bir �l�y� bekler gibi Seniha'n�n bo� yata�� �n�nde, ayd�nl���
gittik�e azalan lamban�n etraf�nda sessiz ve gaml� sabah� ettiler. Servet Bey,
fena halde d�k�n, yorgun ve �mitsiz g�r�n�yordu. Sekine Han�m�n a�lamaktan
g�zleri �i�mi�ti. Yaln�z Cemil'le Madam Kronski ara s�ra, birka� kelime,
konu�uyorlar ve birini uyand�rmaktan korkar gibi birdenbire susuyorlard�.
Madam Kronski:

Yar�n her �eyi ��renece�im; mutlaka... mutlaka... diyordu. �imdiden


elimde bir�ok ipucu var. �imdiden, kiminle gitti, nas�l oldu, yava� yava�
anl�yorum.

Cemil birdenbire:

Ha! dedi. �imdi ben de hat�rl�yorum. Bir g�n Ferdiye Han�m�n evinde
Madam Kraft'la ba� ba�a konu�uyorlard�, kula��ma ara s�ra baz� vapur ve �ehir
isimleri �arp�yordu. �ki defa Madam Kraft'�n 'Ni�in? Ne mani var? Benimle
beraber evvela Viyana'ya kadar gelirsiniz' dedi�ini i�ittim. Seniha g�z�n�n
ucuyla beni g�sterdi -ve ona parma��yle 'sus!' i�areti yapt� idi.

Madam Kronski:

Benim de yar�n ilk ba� vuraca��m yer Madam Kraft't�r; dedi. Bug�nlerde
Trieste mi? Hah hah! O g�n konu�urlarken birka� defa Trieste dediklerini
i�ittim. Trieste'ye gitmek!. Ne acayip fikir!..

Servet Bey bu s�zleri i�itmiyor, dinlemiyor gibiydi. G�zkapaklar� �i�mi�,


a�z�n�n iki u�lar� a�a��ya do�ru �ekilmi�, bir gecede on sene ihtiyarlam�
g�r�n�yordu. Bu alafranga adam birka� kere Madam Kronski'yi tersledi ve:

�imdi babama ne s�yleyece�im? diyerek h��k�ran kar�s�n�n y�z�ne:

Ey sen de! diye ba��rd�; o kadar kabala�m�t�.

Sabahleyin Seniha'n�n ka��� havadisi kona��n i�ine bir �l�m gibi yay�ld�.
Bu haberi Naim Efendiden ne kadar saklamak istedilerse de, kabil olmad�. O da,
ertesi g�n, ak�ama do�ru b�t�n felaketi ��rendi. Fakat, bu felaketi, ekseri
asil ruhlarda m�ahede olunan sakin ve sars�nt�s�z bir elemle kar��lad� ve
k�z�yle damad�n� teselli eden o oldu.

Bir hafta Seniha'dan ses seda ��kmad�. Fakat, yap�lan tahkikattan epeyce
�ey ��renildi. Madam Kronski'ye g�re Seniha'n�n Madam Kraft'la beraber
Trieste'ye gitti�i muhakkakt�. Zira, gen� k�z�n ortadan kaybolu�u ile, bu
kad�n�n �stanbul'dan ayr�l�� bir g�ne tesad�f ediyordu. Cemil, bu esrarl�
maceraya dair Faik Beyden daha vaz�h �eyler ��rendi.

Kas�m Pa�an�n o�lu hemen hemen ba��ndan beri i�in i�inde gibiydi. Seniha,
iki aydan beri Avrupa'ya gitmek i�in haz�rlan�yormu�; ne kadar elmaslar�
varsa hepsini satm�; eline bin be� y�z liraya yak�n bir para ge�mi�; bu
paran�n bir k�sm�yle giyime s�se dair bir�ok e�ya alm�, hatta bu
al�veri�lerin ekserisinde Faik Bey de onunla berabermi�; gen� adam Cemil'e
demi� ki:

B�t�n bunlardan bahsetmeye l�zum g�rmedi�n. Zira do�rusu hepinizin haberi


var zannediyordum. Hatta kendisine ka� defa bekle beraber gidelim, dedim,
dinlemedi. ��nk�; ben de nas�l olsa on be� g�ne kadar gidiyorum. Haberin yok
mu? Br�ksel Sefaretine birinci katip tayin edildim.

Faik Beyin, Cemil'e verdi�i malumat i�te kapal� bir taraf b�rakm�yordu,
fakat Seniha hakikaten Madam Kraft'la beraber mi gitti? Nereye gitti? Ni�in
gitti? Gitti�i yerde ne kadar zaman kalacak? Ne yapacak? Bu noktalar bir
t�rl� ayd�nlanamad�.

Servet Bey Hariciye Nezareti vas�tasiyle Akdeniz'in b�t�n ecnebi


limanlar�ndaki Osmanl� Konsoloshanelerine birer haber g�ndertmek istiyordu.
Fakat, ne diye? Ne yapmak i�in? Bilemiyordu.

Naim Efendi, resmi mahafili (Makamlar�) bu i�e kar�t�rman�n hi� taraftar�


de�ildi; hadisenin vukuundan ziyade �uyuundan (Olmas�ndan �ok yay�lmas�ndan)
korkuyordu. Hele i� matbuata d�ecek diye i�i titriyordu. Bekleyelim,
sab�rl� ve m�tevekkil olal�m diyordu, bekleyelim, elbette gelir! Fakat
ihtiyar�n b�t�n s�kun ve ihtiyat�na ra�men �stanbul'da Naim Efendinin
torununun ka���ndan haberi olmayan kalmad�. Cihangir'deki kona�a kimisi
m�tecessis, kimisi �a�k�n ve mahzun bir�ok kad�n misafir geliyordu; bunlar�n
Sekine Han�m�n y�z�ne bir acayip bak�lar�, bir Nas�l oldu? Nas�l ge�ti?
diyen tav�rlar� vard� ki, insanda t�rmalanmayan asap b�rakm�yordu. Alem
nazar�nda Seniha'n�n bu hareketi t�rl� t�rl� tefsirlere yola�t�. Baz�
kimselerce bu, b�y�k bir rezalet, baz�lar�nca hazin bir felaketti: Mesela
Seniha'n�n arkada�lar�, ba�ta Nuriye ve Neyyire Han�mlar olmak �zere bu
hadisenin b�t�n ay�p taraflar�n� g�r�yorlard� ve diyorlard� ki: Seniha,
Madam Kraft gibi bir kad�n�n elinde, oralarda ne olacak? Mutlaka fuh�a
d�ecek. Zaten son zamanlarda bir fahi�eden ne fark� kalm�t�? O ne giyini�,
o ne s�rme �eki�! Nas�l g�l�, nas�l y�r�y�t�!

Seniha'n�n ka��� �zerine en m�thi� darbeyi yiyen kalp, Celis'in kalbi oldu.
Bu vakan�n bi�are �ocukta has�l etti�i �ey tasvire s��maz derecede trajikti.
O, b�y�k amcas�n�n torunu �irkin bir �l�mle �lm� zannediyor ve ka� defa
sesini dinledi�i, etine dokundu�u, yan�nda g�nlerce ya�ad��� bu k�z, ona
�imdi, bu hadisenin etraf�nda has�l olan dedikodular�n, zanlar�n, iftiralar�n,
�ayialar�n dokundu�u esrar perdesi arkas�nda �ekli daima de�i�en acayip bir
hayalet gibi g�r�n�yor. Hakk� Celis, Seniha'n�n bir zamanlar hakikatte mevcut
oldu�undan ��pheye d�t�; bu k�z, gen� adam i�in kitaplarda tan�d��� hayali
k�zlardan biri gibiydi; muhayyilesinde, Desdemona'lar�n, Juliette ve
Madam Bovarylerin aras�na kar�t�. Bununla beraber Seniha, Hakk� Celis
�zerindeki n�fuzundan bir �ey kaybetmedi; zira, muhayyilesiyle ve muhayyilesi
i�in ya�ayan bu gen� i�in kitaplardaki k�zlar hayattaki k�zlardan daha az
canl� ve daha kudretsiz de�ildir; belki eliyle tutmad���, g�z�yle g�rmedi�i,
fakat ruhlar�n� ��rendi�i b�t�n o sahne ve roman �rneklerinin kalbi ile
alakalar� adi hayatta g�r�p tan�d��� et ve kemikten mahluklar�n alakalar�ndan
pek �ok ziyadeydi. Bahusus, Seniha'n�n Faik Beyi �stanbul'da b�rak�p gidi�i,
b�t�n eski yaralar�n�n �st�ne tatl� bir teselli merhemi s�r�yordu ve hatta
Faik'i bir eski dert yolda�� gibi seviyordu. Onu g�rmek, gidip onunla gen�
k�za dair konu�mak Hakk� Celis i�in en deruni ihtiya�lardan biri haline
girdi. Bir hafta i�inde �� d�rt defa eski rakibini aramaya gitti; fakat
yaln�z son defas�nda bulmaya muvaffak oldu. Evvela hi� Seniha'ya taalluk
etmeyen bir�ok havai �eyler konu�tular. Hakk� Celis, Faik Beye ni�in
geldi�ini bir t�rl� s�yleyemiyordu. Neden sonra can�n� di�lerinin aras�na
ald� ve dedi ki:

Ge�en g�n konaktayd�m. Seniha ablamdan hala haber yok!

Nas�l haber yok? Ben d�n bir telgraf ald�m, Trieste'den... �te bak, dedi
ve ceketinin cebinden yava� yava� ��kard��� bir deste mektup ve ka��t
aras�ndan bir telgraf ay�rd�. Celis'e uzatt�; Celis, heyecandan dumanlanm�
g�zlerle sar� bir ka��d�n siyah �izgileri �zerinde Frans�zca �u mealde bir
�ey okudu:

Triste'ye vas�l olduk. Yar�n Viyana'ya hareket ediyoruz. Orada on be� g�n
kalaca��m. Adresimi bildiririm.

Hakk� Celis bu telgraf� sahibine iade ederken art�k biraz evvelki Hakk�
Celis de�ildi. Faik Beyden, eskisinden bir kat daha nefret ediyordu ve Seniha
onun i�in muhayyel olmak sihrini �oktan kaybetmi�ti, b�t�n eski yaralar�
tazelenmi�ti. Faik Beyin yan�ndan nas�l ��kt���n� bilmedi. O sokaktan bu
soka�a sap�yor ve her ad�mda bir kere kendi kendine �u c�mleyi tekrar
ediyordu: Demek onu hala seviyor, demek hala sevi�iyorlar!

Hem de ne sevi�me; anas�na babas�na bir haber g�ndermek l�zumunu


hissetmeyen bu k�z, ilk firsatta a����na telgraf �ekiyor, adresini
bildirece�ini s�yl�yor ve denizlerin, dalgalar�n, uzun mesafelerin arkas�ndan
ona seslenmek imkan�n� buluyordu. Hakk� Celis, zihni b�yle karmakar��k,
oradan buraya, buradan oraya y�r�yerek ak�ama do�ru fark�na varmaks�z�n ta
�i�li'den Cihangir'e nas�l geldi�ini hissetti. Niyeti kona�a m� u�ramakt�?
Belki �yleydi, belki de�ildi. U�ray�p ne yapacakt�? U�ramay�p nereye
gidecekti? Hayatta hi� bu kadar gayesiz kald���n� bilmiyordu. Ona bulundu�u
yolun �n� u�urum, arkas� u�urum gibi geliyordu. Yaln�z bu ak�am, ilk defa
olarak, yaln�z bu ak�am iki seneden beri �mr�n�n mihveri olan sevgili varl���
ebediyen, �aresiz ve avdetsiz kaybetti�ini duydu. �mit ve teselli kap�s�
yirmi ya��nda bu gence ilk defa olarak bu ak�am kapand�; bu ilk felaket
duygusunun �n�nde hissetti�i �ey ac� bir �a�k�nl�kt�.

Bir yol d�n�m�nde an��z�n tuza�a d�m� bir adam gibiydi; �u fark ile ki,
hi� ��rp�nmak ihtiyac� duymuyor ve kendini mazlum bir teslimiyete terk
ediyordu.

Kona��n civar�nda maksats�z ve avare bir hayli dola�t�ktan sonra, nihayet


me�hul bir itili�e kap�larak i�eriye girdi. Seniha gitti�i g�nden beri
kona��n i�ine yasl� bir h�z�n ��km�t�. Hi�bir mezarl���n i�i bu kadar
kasvetli de�ildi. Pencereler kapal�, perdeler inik, sofalar �ss�z,
merdivenler tenhayd�; hizmet�iler birer yorgun hayalet gibi dola��yorlar.
Naim Efendi art�k hi� odas�ndan d�ar�ya ��kmaz olmu�; ihtiyar adam bu odan�n
i�inde bir m�zenin h�cresinde acayip bir mahlukun m�stehasesi (Fosil) halini
alm�. Sekine Han�m gittik�e Flamandiye ressamlar�n�n yapt��� o semiz Mather
Dollorosalara benziyor, b��r�nde bir gizli yaras� var gibi �enesi tutulmu�,
g�vdesi kal�alar� �zerine y���lm�, kendini g�� ta��yor. Servet Beye gelince,
o bir histerik kad�n gibi huysuzdur. Evin i�inde m�temadiyen kavga edecek
adam ar�yor. K�r ve k�rp�k b�y�klar�n�n alt�nda dudaklar�n�n gittik�e �i�en
ve uzayan bir hali var. Yemeklerden s�nra Havana sigaras�n�n kutusuna elini
uzatm�yor bile, geni� sofada bir a�a��, bir yukar� dola��yor, ara s�ra �n�ne
tesad�f eden e�yaya bir tekme vuruyordu. Cemil ise art�k eve hi� u�ram�yordu;
haftada bir iki defa g�mle�ini de�i�tirmeye ve para istemeye gelirdi. Madam
Kronski'yi hi� sormay�n�z? O sabahtan ak�ama kadar bir y���n e�yan�n ba��nda
g�zya�� d�ken seferi bir kad�nd�r. Birikmi� ayl�klar�n�n ancak bir k�sm�n�
alabildi ve art�k memleketine gitmek i�in yola ��kmak �zeredir. �kide bir
sesi h��k�r�kla dolu, Servet Beye diyordu ki:

�ster misiniz, onu gidip bulay�m? Size namusum �zerine s�z veriyorum, on
be� g�n i�inde nerede ise bulurum.

Servet Bey evvela �fkeli bir baba tavr� tak�n�yor:

Cehenneme gitsin, diyor; o benim i�in art�k �lm�t�r.

Sonra d�n�p ihtiyar kad�na bakarak ilave ediyor:

Yaln�z bir defa bilsek ki nerededir? Bize bu kaf�.

�ok ge�medi, nerede oldu�unu bildiler; zira, Seniha, Faik Beye �ekti�i
telgraf�n bir ayn�n� da babas�na g�ndermi�ti. Hakk� Celis'in, kona�a girer
girmez ilk ��rendi�i �ey bu oldu ve gen� adam Faik beyde okudu�u c�mleleri
burada tekrar okudu; g�nl�ne biraz in�irah (Feral�k) geldi, hatta �mide ve
feraha benzer bir �ey bile duydu; kendi kendine: Eve gitti�im vakit ben de
kendi nam�ma b�yle bir telgraf bulaca��m! dedi ve bunun �zerine art�k
konakta fazla kalamad�; bir an evvel evine gitmek istedi. Gen� adam soka�a
��k�nca adeta ko�maya ba�lad�.

Vakit ge�ti ve devir �stanbul'un en fena devirlerinden biriydi. O me�um


bozgundan sonra payitahta d�k�len a�, ��plak, hasta kafilelerini, �imdi
�atalca'n�n yaral�lar� takip ediyordu. Gecenin ilk karanl��� ��ker ��kmez
Sirkeci gar�ndan itibaren �ehrin muhtelif taraflar�na do�ru uzanan sokaklarda
birtak�m ba�lar, kanl� y�zler, sark�k kollar ta��yan ve birer tabuttan hi�
fark edilmeyen araba dizilerinden ba�ka bir �ey g�r�lm�yordu. Her kalpte, bu
arabalar�n say�s�na g�re son huduttaki mukavemete dair �mitler azal�yordu.
Herkes, birbirine: Bug�n; yar�n! diyordu ve ufuklarda geceleri bile top
sesleri hi� dinmiyordu. Hakk� Celis, �u saatte ne o top seslerini i�itiyor ve
ne yan�ba��ndan ge�en arabalar� g�r�yordu; fikrinde bir d��nce, kalbinde bir
emel vard�: Eve gidip Seniha'dan bir telgraf bulmak!.. Bunun haricinde onun
i�in hi�bir �ey mevcut de�ildi.

:::

Naim Efendiler, ilk telgraf�n arkas�ndan, bir ay i�inde, Seniha'dan ��


telgrafla iki kart ve bir mektup daha ald�lar. Telgraf�n biri Viyana'dan,
�tekisi Paris'tendi. Mektupla kart ise Berlin'den gelmi�ti. Gen� k�z
telgraf�nda var� ve ayr�l� haberlerinden ba�ka kendine ait bir �ey
s�ylemiyordu. Kart�nda b�y�kbabas�na ihtiramlar�n� (Sayg�lar�n�) ve annesine
muhabbetlerini s�yl�yordu, fakat mektupta uzun uzad�ya i�ini a��yordu;
diyordu ki:

Baba, bir �ocukluk ve bir delilik yapt�m, fakat, kendi hesab�ma hi� pi�man
de�ilim; sizi endi�eye d��rm� olmaktan ba�ka bir elem hissetmiyorum. Ka�
senedir beni Avrupa'ya g�t�rmek vaadiyle avuttunuz, oyalad�n�z. D��nd�m ki,
hayat�m�n sonuna kadar b�yle bo� vaatlerle avunup oyalanaca��m ve �mr�m�n
yegane gayesine vas�l olmadan �lece�im. Sizin yapamad���n�z� ben kendi
kendime yapt�m; zira bu arzu i�imde kalm� olsayd� beni mutlaka
zehirleyecekti. Bu muvakkat yoklu�um, ebedi bir ayr�l�a tercih etmez
misiniz? Zira, orada kalm� olsayd�m, muhakkak intihar edecektim; son
zamanlarda kalbimi ne kesif bir kasvet istila etti, beynime ne vahim, ne
korkun� bir fikir sapland� bilmezsiniz. G�z�n�z �n�nde aylarca yaln�z ba��ma,
�arm�h�m� omzumda ta��d�m da biriniz fark�na varmad�n�z, bu k�zca��za da ne
oluyor demediniz. Bu yapt���m i�ten hissenize d�en keder, emin olunuz ki,
kendi hatan�z�n cezas�d�r, tabii onu yaln�z siz �ekeceksiniz. Her �ey
s�rayla... Aran�zda ac�d���m bir kimse varsa o da b�y�kbabamd�r; zira o,
hepinizden daha az g�nahkard�r; aram�zda senelerin y���n� ve bir s�r� yanl�
fikirlerin, bat�l akidelerin, manas�z ananelerin perdeleri vard�; bu y���n�n
arkas�ndan benim ruhumu g�rebilmesi ve bana kar�� ona g�re hareket etmesi
kabil de�ildi; ben onun i�in halledilmez bir muammayd�m. O beni yaln�z
sevmesini bildi; hepinizden ziyade sevmesini bildi. Hi� ��phesiz son
hareketim onun i�in �ld�r�c� de�ilse bile pek fena, pek a��r bir darbe
olacakt�r. Rica ederim, kendisine dikkat ediniz.

Epeyce uzun s�ren bu mektubu Sekine Han�m okur okumaz h�ng�r h�ng�r
a�lamaya ba�lad�; Servet Bey ise k�zd�, k�p�rd�; hele b�y�kbabas� i�in
yazd��� c�mleler o kadar iradesini elinden ald� ki, az kald�, ihtiyar�n
�zerine at�lacak, �fkesini ondan alacakt�; kar�s�n�n y�z�ne hayk�rmaya
ba�lad�:

Utanmadan, utanmadan s�yledi�ine bak! Biz onu b�y�kbabas� kadar


sevmezmi�iz, anlamazm��z, �yle mi? Onu senelerden beri birtak�m yalanlarla
avutmu�uz... Onun Avrupa'ya gitmesine �imdiye kadar kim mani oldu? S�yle, kim
mani oldu? Baban de�il mi? Rica ederim, baban de�il mi? Baban�n
hasisesi (cimrili�i) inad�, hodbinli�i, as�rdide fikirleri, g�l�n� endi�eleri
de�il mi? �imdi k���k han�m, i�imizde yaln�z onu hakl� buluyor ve biz, ve
biz...

Sekine Han�m, s�zlayan bir sesle:

Bey, mektubu bir daha oku! K�z�n maksad�n� anlamad�n zannederim, bir daha
oku... O bunu s�ylemek istemiyor, maksad� asla bu de�il! diyordu.

Bi�are Naim Efendi, bu mektuptan haberdar edilmedi. O, zaten Seniha'dan


art�k hi�bir �ey beklemiyordu; gitti�i g�nden beri bir defa ismini a�z�na
almad�. Bununla beraber i�in i�in, gizliden gizliye yine hep onunla me�guld�.
�mr�nde �ehir i�inde bile yaln�z dola�maya al�mam� bu adam i�in bir gen�
k�z�n tek ba��na Avrupa seyahatine ��k�� ak�l durdurucu bir �eydi.
Muhayyilesi, onu, kah batmak �zere olan bir gemide �mdat! diye ba��r�rken,
kah yoldan ��kan bir trenin enkaz� aras�ndan yar� �l� bir halde ��kar�rlarken,
kah bir �ehrin kalabal��� i�inde yolunu �a��rm�, kendini kaybetmi�, oradan
buraya ba� vururken, kah bir otel odas�nda ya paras�na, ya iffetine taarruz
eden bir cani ile alt alta �st �ste bo�u�urken tasavvur ediyordu. Ve ekseriya
pencereden karla kar��k ya�an ya�mura bakarak kendi kendine: Yarabbim, bari
bu k� k�yamette gitmeseydi! diyordu.

Seniha'n�n ka�t��� g�n�n ferdas� gayet �iddetli bir f�rt�na oldu. Naim
Efendi, o gece i�inde adeta k�zg�n bir demir sa� �st�nde k�vranan bir mahkum
gibiydi; bir sa��na bir soluna d�n�yor, bir taraf� sanc�yormu� gibi inliyor,
ruhuna kuvvet vermek i�in birtak�m sureler okuyor ve bazen r�zgar fazla bir
hamleyle camlar sarst��� vakit yata�� i�inde do�rulup Allah�m, Seniha kulunu
sen koru! diyordu.

B�t�n bu �st�rap ve ihtila� gecelerinden kimsenin haberi olmad�; zira Naim


Efendi azab�n� bir ay�p gibi ba�kalar�ndan saklard�; vak�a bu son yapt���
rezalete ra�men hala Seniha'y� anmak, hala Seniha'y� �efkatle d��nmek
s�hhati ve hayat� i�in meraka, endi�eye d�mek ve aleme kar�� hala onun
b�y�kbabas� g�r�nmek sadece bir ay�p de�il, bir zillet, belki bir g�naht�.
Laz�m geliyordu ki, Seniha, Naim Efendi i�in art�k ebediyen mevcut olmas�n,
g�n�n birinde d�nse bile art�k y�z�n� g�rmesin.

Bir g�n, Sekine Han�m ona k�z�ndan bahsetmek istedi; ihtiyar adam eski
putperestlerin selam�na benzer bir hareketle kolunu havaya kald�rd�:

A�ma o bahsi, a�ma o bahsi, dedi.

Sekine Han�m�n g�zleri doldu ve dedi ki:

Sizin i�in neler yazd���n� bilseniz, onu affederdiniz, mutlaka


affederdiniz.

Naim Efendi, cevap vermedi ve kendini a�lamaktan g�� zaptederek kuru


g�zlerle yere bakt�.

Bunun i�in, Sekine Han�m kocas�na diyordu ki:

Babam ne kadar huysuz olmu�!

Servet Bey ise, her zaman kaynatas�n�n aleyhinde bulunmaya haz�rd�. Hele
Seniha'n�n ka�� hadisesinden sonra sanki buna yegane sebep oymu� gibi, b�t�n
hiddeti, b�t�n ceberutu ile su�u zavall� ihtiyar�n �zerine y�kledi. Daima ona
�atmak i�in f�rsat ar�yordu. Servet Bey, Madam Kronski'nin yola ��kt��� g�n
bu f�rsat� yakalar gibi oldu. Fakat Naim Efendinin a��r, vakur, kibar tavr�
�n�nde tecav�ze azmetmi� bu adam zelil bir ricata u�rad�. Mesele bir para
meselesiydi. Madam Kronski'nin kendilerinden bir�ok alaca�� kal�yordu,
gidece�i g�n�n sabah� bn hesab�n mutlaka tesviyesini talep etmi�ti. Bunun
�zerine Servet Bey solu�u Naim Efendinin yan�nda ald� ve adeta kahyas�na
emreden bir irat sahibi tavr� ile bu paran�n derhal �denmesi l�zumundan
bahsetti; ihtiyar adam, ba��n� �evirip damad�n�n y�z�ne bakmad� bile. Yaln�z
dedi ki:

Rica ederim, bu i�ler i�in Rag�p Efendiye m�racaat ediniz.

Kaynatas�n�n bu ma�rur ve azametli cevab� Servet Beyi b�sb�t�n ��ld�rtm�t�.


Birka� g�n sonra onu tazip (�zmek, eziyet etmek) i�in bir f�rsat daha
yakalad�. Bir sabah soka�a ��kmak �zereyken elinde bastonu, s�rt�nda
pardes�s�, a�z�nda bir kal�n sigarayla ihtiyar�n odas�na girdi:

D�n Faik Bey, Cemil'le haber g�ndermi�,dedi.Br�ksel'e gidiyormu�, bittabi


Paris'e u�rayacak, 'Seniha'ya bir diyece�iniz var m�?' diye soruyor.

Naim Efendi, gayet kuru ve d�z bir sesle:

Hay�r, hi�bir �ey! dedi.

O zaman Servet Bey odan�n ortas�na do�ru birka� ad�m daha atarak:

Hi�bir �ey mi? diye sordu: Sizin nahvetiniz (Gurururuz) y�z�nden �erefi,
haysiyeti feda olmu� bir k�za hi�bir �ey diyece�iniz yok �yle mi? Do�rusu
hodbinli�inize hayran�m. Vak�a insan ihtiyarlad�k�a kendi hayat�na, kendi
menfaatine, kendi rahat�na, hulasa kendi nefsine d�k�nl��� artar ama bu
derece de�il! Hi� de�ilse aleme kar�� biraz zevahiri muhafaza etmek laz�m.

Naim Efendi, cevap vermedi; zira, �enesi heyecandan titriyordu. Servet Bey
�n�ne dikildi; bir m�ddet acayip bir �ey seyreder gibi ihtiyar�n y�z�ne
bakt�ktan sonra bastonunu yere vurdu:
Hi�bir �ey, �yle mi? Peki! dedi ve kap�y� �iddetle �arparak ��kt�, gitti.

Naim Efendi, damad�n�n h�m�ndan kurtulmak i�in odas�n�n i�inde tariki


d�nya (D�nyay� terkeden, d�nyadan elini ete�ini �ekmi�) bir dervi�e d�nm�t�.
Oturdu�u yerde saatlerce ne konu�uyor, ne k�m�ldan�yordu; bir minderin
�zerinde yar� diz ��km�, yar� ba�da� kurmu� bir vaziyette m�temadiyen bir
�eyler m�r�ldan�yordu. Ger�i, ara s�ra o mahut h��k�r��� tuttu�u veya nefesi
t�kan�r gibi oldu�u i�in, Kalfa Han�m, yan�ndan hi� eksik olmuyordu, fakat,
aralar�nda bir kelime s�z edilmiyordu; Kalfa Han�m s�ylese bile Naim Efendi
cevap vermiyordu. Bazen de Rag�p Efendi, ona i�lerinden bahsetmeye geliyordu.
Naim Efendi bu bahislere de -b�t�n deh�et ve ehemmiyetlerine ra�men- pek o
kadar kulak asm�yordu. Rag�p Efendi gittik�e meyus, gittik�e k�sk�n, kah bir
haciz muamelesinden, kah vadesi gelen bir senetten, kah yok pahas�na sat�lan
bir �eyden haber veriyordu. Naim Efendi her fena habere mukabil:

Ne yapal�m? Pekala! Ne yapal�m? Pekala! demekten ba�ka bir �ey


s�ylemiyordu. Vak�a handaki hisseleri hen�z sat�lmam�, fakat Kanl�ca'daki
yal� ile, �emberlita�'taki arsalar �oktan elden gitmi� ve paralar� bitmi�ti.
Rag�p Efendi her geli�inde ayn� tehdidi tekrar ediyordu:

G�n�n birinde s�ra bu kona�a gelecek! Bu gidi� b�yle devam ederse mutlaka,
mutlaka.., Hem pek yak�nda.

Ve Naim Efendi, bu s�z�n her tekrarlan��nda etine bir han�er saplanm� gibi
ba��rmamak i�in, di�lerini s�k�yor, y�z�n� ek�itiyordu.

Birka� zamandan beri huzurundan ho�land���, daha do�rusu


muazzep olmad��� (S�k�t� duymad���) yaln�z bir ki�i vard�: O da hem�iresinin
torunu Hakk� Celis... Birka� ayd�r gen� adam hemen daima konakta gibiydi ve
konakta bulundu�u zamanlar b�y�k day�s�ndan ba�ka kimsenin yan�na
sokulmuyordu. Bu yirmi ya��ndaki gen�le yetmi�lik ihtiyar aras�nda birdenbire
acayip bir dostluk teess�s etmi�ti. D�nyada e� y�zler oldu�u gibi, e� ruhlar
da vard�r. Bunlar di�er ruhlar�n kalabal��� aras�nda m�temadiyen birbirini
ararlar, ya�tan m�nezzeh olduklar� i�in y�llar�n a�t��� mesafe bulu�malar�na
mani de�ildir. Naim Efendi ile Hakk� Celis i�in de b�yle oldu. Bu felaket
g�nlerinin karanl��� i�inde birbirlerini �a��rd�lar, buldular. Seniha'n�n
b�y�kbabas�, bir zamanlar kendi torunlar�na kar�� duydu�u derin muhabbeti
�imdi hem�iresinin torunu yan�nda hissediyordu ve Seniha'n�n sevdal�s� da
b�y�k day�s�nda ayn� derdi, ayn� sessiz �st�rab� �eken insan� buluyordu.
Seniha'dan hi� bahsetmiyorlard�, fakat, ikisinin de g�zleri onu s�yl�yor,
ikisi de soluk solu�a ayn� gam yoku�unu t�rman�yordu.

Naim Efendi, gen� adam yan�na girer girmez:

E, k���k �air, s�yle bakal�m; alemde ne var, ne yok? diyordu ve Hakk�


Celis, dereden tepeden ona bir�ok haberler veriyordu. Zaman t�rl� t�rl�
�ayialara m�saitti; Balkan Harbi bitmi�, sulh aktedilmi�ti. V�cudunun en
kuvvetli uzvu kesilmi� T�rkiye'de i�in i�in hummal� bir devir ba�lam�t�. Her
yerde birtak�m suikast veya ihtilal tertibat�ndan bahsediliyor, bir k�sm�
Avrupa'ya ka�an muhaliflerin er ge� iktidar mevkiine gelecekleri s�yleniyordu.

�atalca'daki asker �stanbul �zerine y�r�meye haz�rm�. Bir�ok gen� zabitler,


Mutlaka Naz�m Pa�an�n intikam�n� alaca��z! diyorlarm�. K�br�s'ta bulunan
Kamil Pa�an�n �ngiltere'ye m�racaat� �zerine b�y�k devletler tabanca ile
mevkii iktidara gelen bir h�k�meti tan�mamaya karar vermi�lermi�.

Hakk� Celis, b�y�k day�s�na hep buna benzer a��r havadisler verirdi. Fakat
ne bu s�ylerken, ne o dinlerken b�t�n bunlara zerre kadar ehemmiyet
vermezlerdi. Naim Efendi, k���k ye�eninin s�zlerini bazen hi� i�itmezdi bile.
Hakk� Celis'e gelince, o, ekseriya konu�urken evvelce ne dedi�ini unutuverir
ve en can alacak bir c�mlenin ortas�nda birdenbire durarak b�n b�n day�s�n�n
y�z�ne bakard�.

O zaman Naim Efendi, zoraki bir tebess�mle g�l�mseyerek:

K���k �air yine dald�n. Yine hayalata dald�n! derdi.

Bu dalg�nl�klar �ok k�sa, Seniha'dan taze bir haber geldi�i g�nler vaki
olurdu. Yeni bir mektup geldi�ini, Hakk� Celis, kona��n i�ine ilk ad�m�nda
hissederdi. Nereden? Nas�l? Bunu kendisi de bilmezdi. Evin havas�nda de�i�en
bir �ey sezerdi ve Sekine Han�m�n kar��s�na ��kar ��kmaz, kad�nca��z daha bir
kelime s�ylemeden:

Teyze mektup ald�n�z de�il mi? derdi.

Bu mektuplar�n baz�lar� ona g�sterilirdi; fakat bir�o�undan yaln�z


bahsedilirdi. Hakk� Celis, bu mektuplar�n hi�birinde kendine dair bir kelime
bulunmad���n� bilmekle beraber hepsini ayr� ayr�, uzun uzun okumak
ihtiyac�yle yanard�. Zira, bu mektuplarda Seniha'y� hi� de�ilse hayaliyle
ad�m ad�m, merhale merhale takip etmek imkan�n� bulurdu. Gen� k�z Paris'te
m�tevazi bir pansiyona yerle�ti�ini ve me�hur bir musiki�inastan piyano dersi
ald���n� yaz�yordu:

Burada hayat su gibi ak�yor; diyordu. Saatlerin nas�l ge�ti�ini


bilmiyorum. Sabahlar� Luxembourg bah�esinde dola�maya gidiyorum. Tenha bir
yere �ekilip elimde bir kitap bir kanepenin �zerine oturuyorum ve beyaz
heykellerin omuzlar�na d�en yapraklar� seyrediyorum. Ak�amlar� geli�ig�zel
herhangi bir caddede birka� ad�m y�r�mek bana d�nyan�n b�t�n ne�velerine denk
gibi geliyor. Buran�n ta��n�, topra��n� kendi memleketimden ziyade seviyorum.
Ahalisi ne kadar nazik, ne kadar zinde, ne kadar iyi insanlar!

Seniha son mektuplar�nda biraz paras�zl�ktan �ikayet etmeye ba�lad�. Hatta


birinde Sekine Han�m epeyce tela�a d�t�; elmaslar�n� rehine vermeye karar
verdi; fakat Servet Bey: B�rak biraz burnu s�rt�ls�n! dedi ve mani oldu.
Bir ay sonra Seniha �nce bir mektup, sonra bir telgrafla do�rudan do�ruya
Naim Efendiye ba�vurdu:

Mektupta: B�y�kbaba, a� kalmak �zereyim. �mdad�ma yeti�! diyordu.


Telgraf�nda �stanbul'a d�nmek i�in yol har�l��� istiyordu. Naim Efendi, hemen
Rag�p Efendiyi �a��rtt�. Aralar�nda saatlerce m�zakereler oldu; g�nlerce
�teye beriye ba�vurdu; para bulman�n imkan� yok gibiydi; Naim Efendi neredeyse
maa� senetlerini y�zde otuz faizle sarrafa k�rd�racakt�. Nihayet, han�n
kirac�lar�ndan iki senelik bedeli icara (Kira bedeli) mahsuben bir avans
al�nd�.

Seniha'n�n mektuplar�nda Hakk� Celis'i alakadar eden �eyler bu para


meseleleri de�ildi. Paris'teki hayat�n� en k���k teferruat�na kadar anlatan bu
k�z Faik Beye' dair bir kelime yazm�yordu. Halbuki herkes Faik Beyin orada,
onunla beraber oldu�unu biliyordu. Ge�enlerde, Nuriye ve Neyyire Han�mlarda
Paris'teki bu garip bulu�maya dair s�ylenilmeyen hikaye ve yap�lmayan ima
kalmam�t�.

:::::::::::::::::::

XII
Servet Beyin, kaynatas�na kar�� hissetmeye ba�lad��� kin ve gayz son
zamanlarda had bir devreye girdi, aralar� gerginle�tik�e gerginle�ti. �kisi
de bir �at� alt�nda ya�ad�klar� halde aylardan beri birbirlerini
g�rm�yorlard�.

Servet Bey, ikide bir zevcesine ayr� eve ��kmaktan bahsediyordu.

Hayat�m�n sonuna kadar b�yle her g�n�m� zehir edemem; diyordu. Biraz da
m�stakil, h�r ve kendi fikrime, zevkime g�re ya�amak, evimin hakiki sahibi
olmak isterim. G�cenme ama bu i�g�veyli�i can�ma tak dedi; son zamanlarda
baban da �ekilmez bir hale girdi. Anlam�yor de�ilim beni;
istiskal (Kovarcas�na davranmak) ediyor. Her tavr�, her hareketiyle bir an
evvel ba��ndan defolup gitmemi istiyor.

Sekine Han�m itiraz edecek oluyordu; Servet Bey sert bir hareketle onu
susturuyor:

Efendim, tevile (S�z� �evirmeye, ba�ka anlam vermeye) ne hacet; i�te vaka
meydanda. �ki aydan beri bana y�z�n� g�stermeyen bir adam�n evinde bundan
fazla nas�l oturabilirim? Hem do�rusu, bu evde bir t�rl� rahat edemiyordum;
senelerden beri bu geni� odalarda alt� ay k� bir t�rl� �s�nman�n, senelerden
beri alt� ay yaz bir taraftan nefes alman�n imkan�n� bulamad�m. Bu ne �ok
pencere, bu ne �ok kap�... Kanunusanide (Ocak ay�) duvarlar�n aras�ndan bile
hava i�liyor. Nas�l d�esek, ne yapsak nafile. Daima her taraf�nda bir
s���nt� gibisin. Sana �teden beri s�ylerim. �i�li'de, o m�kemmel ve yeni
apartmanlar dururken burada bir g��ebe halinde ya�aman�n manas�n�
anlayam�yorum. Koca evde adamak�ll� bir banyo odas� bile yok. O hantal hamam�
yakmak i�in �� g�n evvel haz�rlanmak, �� �eki odun yakmak, ikide birde
kazan�n� s�vatt�rmak, ikide birde kurnalar�n� tamir ettirmek laz�m geliyor.
Bu �erait dahilinde ayda bir kere bile y�kanmak m�yesser olam�yor.

�i�li'nin yeni usul, eletrikli, banyolu, apartmanlar� Servet Beyi,


gittik�e �ekiyordu. Ara s�ra bo� vakitlerinde bunlardan birka��n� g�rmeye
gitmek onun i�in en m�stesna zevklerden biri yerine ge�ti. Do�du�u g�nden
beri arad��� havay� nihayet �stanbul'un bu mahallesinde ve bu yeni evlerde
bulabilmi�ti. Vak�a bu apartmanlar�n merdivenlerinden ��karken: Ne yaz�k
asans�r yok! diye hay�flan�yordu, fakat, �zerinde zarif beyaz bir plaka
T�rk�e ve frenk�e numaras� yaz�lm�, zil d��mesi par�l par�l parlayan
kap�lardan i�eriye girip de burnu boyanm� parkenin kokusunu al�r almaz adeta
i�i a��l�yor; oca�� �ini taklidi frenk tu�lalar�yle d�enmi� mutfaklarda
dakikalarca kal�yor, sonra o odadan bu odaya fesi elinde hayran hayran
dola��yordu. Kendi kendisine: Buras� 'Salle a menger' buras� 'fumoir',
buras� salon, buras� k�t�phane, buras� budvar, b�iras� yatak odas�; ikinci
bir yatak odas�! diyor ve nihayet alafranga apteshane ile banyo odas�n�n
tokma��na elini uzat�r uzatmaz ��k�p caddeye bak�yordu; cadde,
geni�li�i, g�r�lt�s�, telgraf, telefon, tramvay telleri, otomobilleri,
ortas�ndan ge�en raylar�, duvarlardaki ilanlar� ile onun beyninde tamamiyle
bir Avrupa �ehri manzaras�n� canland�r�yordu.

Hele yeni i�lemeye ba�layan elektrikli tramvay arabalar�n�n ��kard���


sesler ona adeta bir bando m�z�ka gibi geliyordu. Bu apartman ziyaretlerinde,
kona�a d�nd��� ak�amlar Sekine Han�m kocas�n� adeta bir sefahat yerinden hen�z
��km� kadar ne�eli buluyordu. Ekseriya suk�ti olan Servet Bey, b�yle
ak�amlarda susmas�n� bilmiyordu. Kar�s�na uzun uzun, inceden inceye, en k���k
teferruat�na kadar o g�n g�rd��� apartmanlar� birer birer tarif ediyordu.
Sekine Han�m kocas�n� o zamana kadar hi� bu derece ho� sohbet g�rmedi�ini
d��n�rd�. Filvaki, Servet Bey, apartman bahsinin haricinde hala ya hi�
konu�maz, ya pek fena konu�ur bir adamd�r. Fakat bahis bu yeni a�k�na dokunur
dokunmaz d�nyan�n en m�kemmel bir hatibi kesiliverirdi:

Tramvay tam kap�n�n �n�nde duruyor, diyordu: �niyorsunuz, birka� ad�m ya


y�r�yor, ya y�r�m�yorsunuz, b�y�k, muhte�em bir demir kap� �n�nde
bulunuyorsunuz... Fakat, demir kap� denilince, rica ederim, �u bizim mahzenin
demir kap�s�n� hat�rlama! Bir dantela gibi oymalar� var; �st k�sm�n�n arkas�na
buzlucamlar konulmu�; iki taraf�nda her g�n silinen, parlat�lan bir sar�
topuz... Bir kanad� daima a��k duruyor. Giriyorsunuz; hemen 'concierge' ba��n�
odas�ndan d�ar�ya ��kar�yor. Elinde anahtarlar �n�n�ze d��yor; yava� yava�
merdivenlerden ��kmaya ba�l�yorsunuz. Bu merdivenler tertemiz, bembeyaz;
t�rabzanlar�n tahta k�sm� mavun boyal� ve demir k�sm� hai�f yald�zl�d�r. Her
dirse�e bir yol hal�s� serilmi�tir. Her katta kar��l�kl� iki daire vard�r;
benim gezdi�im ���nc� kattayd�.

Servet Bey, i�te bu eda ile, gevi� getirir veya a�z�n�n i�inde bir macun
�i�ner gibi kelimeleri eze eze tada tada saatlerce anlat�r dururdu. Sonra bu
tatl� apartman bahsi kapan�r kapanmaz �zerine bir derin h�z�n ��ker, garip
garip etraf�na bak�n�r:

Burada nas�l ya�an�r? �u duvarlara bak, �u tavana bak! Bu ne oda! Bu ne


sofa! Allah�m, sen kurtar, bir an evvel sen kurtar!

Nihayet, g�n�n birinde, Servet Bey, kendi tabiri vechile can�na tak diyen
i�g�veyli�inden kurtuldu ve g�nl�n�n son emeli olan �i�li apartmanlar�ndan
birine ta��nd�. Bu, cadde �zerinde, bir sokak k�esinde gayet muhte�em, yeni
yap�lm� bir apartmand�; i�i hen�z boya, al�� ve demir kokuyordu. Bu yeni
bina kokusu i�inde Servet Bey on sene daha gen�le�ti; sabahtan ak�ama kadar
adeta sarho� gibiydi. D�emecilerle beraber e�yay� kendi yerle�tirdi;
perdeleri kendi eliyle takt�, hal�lar� serdi; kar�s� ikide bir ona:

Bey, yorulacaks�n! Bu kadar adam var, b�rak yaps�nlar! dedik�e:

Can�m, bu benim zevkim, bu benim zevkim! diye cevap veriyor ve a�z�n�n


i�inde bir�ok alafranga havalar m�r�ldanarak, kollar� s�vanm�, ba�� a��k,
elinde bir �eki�, kula��n�n arkas�nda bir kur�unkalemi oradan buraya, buradan
oraya ko�up duruyordu. Yemek odas�n� Frans�z tarz�nda d�edi; f�m�varla
k�t�phaneye �ngiliz �slubunda kanepeler, masalar ald�; salon biraz melez
oldu; zira, b�t�n, konaktan getirilmi� e�yadan te�ekk�l etti. Yaln�z Cemil'le,
Seniha i�in iki yatak odas� �smarland�. Zira, Seniha bug�ne yar�na
bekleniyordu. Kona��n �yle birdenbire terk edili�inin sebebi de biraz bu
olmu�tu. Naim Efendi, Seniha'n�n gelece�ini i�itir i�itmez Sekine Han�ma
demi�ti ki:

Beni mazur tut! Beni mazur tut, kiz�m; badema (Bundan b�yle) katiyen y�z�n�
g�remem, katiyen! Sa� olsun, var olsun, fakat benden uzak olmak �art�yle...

�te bu s�z �zerinedir ki, Servet Bey, apartmana ��kmak emelini ciddi bir
tasavvur halinde ortaya atm�t�; g�ya bu tasavvur ayn� zamanda Naim Efendi
hesab�na bir hal �aresiydi: Servet Bey:

Ne yapal�m, mademki ne beni g�rmek istiyor, ne k�z�m�; mademki bizim


huzurumuz onu bu evin i�inde m�temadiyen rahats�z edecek. O halde bir ba�ka
eve ��kmaktan ba�ka �aremiz kal�yor mu?

Naim Efendi, Sekine Han�m�n a�z�ndan kendisine anlat�lan bu �areyi �fkesiz


ve elemsiz kabul etti:

Nas�l bilirseniz �yle yap�n�z! dedi.


Fakat, ne vakit ki k�z� Sekine Han�m:

Ya siz, baba! Ya siz, burada yapayaln�z ne yapacaks�n�z? dedi�i zaman


g�zleri doldu ve ba�� mutattan ziyade titremeye ba�lad�.

�htiyar adam:

Ben mi? dedi. K�z�m, siz beni d��nmeyiniz, �urada ka� g�nl�k �mr�m
kald� ?

Sekine Han�m h�ng�r h�ng�r a�l�yordu:

Vak�a Cenan Kalfa size benden iyi bakar. Rag�p Efendi de gelip kar�s� ile
burada oturacak. Hasan, Dilaver daima yan�n�zda bulunacaklar. Ben de her g�n
size u�rar�m. Fakat yine i�im raz� olmuyor. Babac���m, g�z�m arkamda
gidiyorum. Y�re�im par�alan�yor.

Naim Efendi, k�z�n�n teess�r� kar��s�nda g�zya�lar�n� tuttu ve kendisi o


kadar teselliye muhta�ken ona dedi ki:

Belki ben hem�iremin yan�na giderim veyahut oradan birini yan�ma al�r�m.
Yaln�z kalaca��m diye hi� merak etme!

Daima b�y�k felaket g�nlerinde metanetini hi� kaybetmeyen Naim Efendi, bu


sefer de sonuna kadar vakarl� ve sab�rl� kald�. Hatta i�in en garibi �i�li'de
tutulan evin alt� ayl�k kiras�n� bile kendisi vermekten �ekinmedi ve g��
masraf�n�n m�him bir k�sm�n� cebinden �dedi. Lakin, ak�am olup da ilk defa
koca evin i�inde yapayaln�z kald���n� hisseder etmez, g�zlerinden ya�lar
sessizce akmaya ba�lad�; pek acayip bir teess�r i�indeydi. Adeta kendi
�l�m�ne a�layan, kendi yas�n� tutan bir adam gibiydi. Naim Efendi, baz�
m�k�l demlerde benli�imizde has�l olan �iftli�in (�kilik anlam�nda) en marazi
bir �ekline du�ar olmu�tu. Kendi kendine, m�temadiyen:

Hey gibi Naim! Hey gidi Naim! diyordu. Baht�n ne kadar karaym� zavall�
Naim! Daha ne bekliyorsun? Daha ne duruyorsun? Yetmedi mi? Yetmedi mi?

�lk ak�amdan beri yan�ndan ayr�lmayan Hakk� Celis onu ekseriya b�yle kendi
kendine konu�urken buluyordu. Bir defas�nda adeta korktu; b�y�k day�s�n�
akl�n� oynatm� sand�; kap�n�n e�i�inden geri geriye �ekildi. Oda yar�
karanl�kt� ve Naim Efendinin b�z�ld��� k�eden yaln�z sesi duyuluyordu. Hakk�
Celis, sesi titreyerek sordu:

Day�, kiminle konu�uyorsunuz, kiminle?

�htiyar adam haf�f�e g�ld�:

Kendimle, yavrum, kendimle! Benim derdimi benden ba�ka kim anlar? dedi.

Ve bu saatten itibaren Naim Efendi ile Hakk� Celis adeta arkada� oldular.
�yle ki, gen� adam, ara s�ra, b�y�k day�s�na, Seniha'dan bile bahsediyordu.
Bir g�n dedi ki:

�� aydan beri gelecek, gelecek diye i�itiyoruz. Fakat hala gelmedi!

Naim Efendi:

Evet, dedi. Ge�en g�n yine teyzen geldi; s�yledi, bir telgraf alm�lar,
yola ��kmak i�in yine para bekliyormu�. Bulduk, g�nderdik: Bu, bilemem ki
ka��nc� defad�r, b�yle yol har�l��� istiyor; geliyorum, diyor ve arkas�
��km�yor.

Hakk� Celis:

Seniha ablam �ok m�sriftir; kim bilir ne tuvaletler yapt�r�yor, diyordu.

Naim Efendi, ac� ac� g�l�yor:

�yle amma. Olsun da yapt�rs�n, olsun da yapt�rs�n! Yoktan ne ��kar! Yok,


yok... Hi�bir �ey kalmad� evlad�m! diye cevap veriyordu.

Hakikaten, Naim Efendinin mali vaziyeti gittik�e m�thi� bir devreye


giriyordu. �imdiden denilebilir ki, teka�t maa��ndan ba�ka bir geliri kalmad�.
Ka� senelik adam� olan Rag�p Efendi bile bu hal kar��s�nda �mitsizli�e d��p
i�ten el �ekti ve kona�a gelip yerle�ecek iken, Naim Efendinin ba��na ��ken
s�k�nt�lardan kendine bir hisse d�mesin diye, Cihangir'den m�mk�n oldu�u
kadar uza�a gitti. Esasen kona��n ve sahibinin i�lerini �evirmek i�in bir
vekilharca hi� l�zum kalmam�t�. Son haddine inen bu i�leri bir u�ak pekala
idare edebilirdi; nitekim, evin emektar u�a�� Hasan, her ayba�� Naim
Efendinin maa��n� almaya gitmek ve her g�n bir miktar etle bir iki t�rl�
sebzeden ibaret olan g�ndelik yemek masraf�na bakmak i�in l�zumundan fazla
kafi geliyordu.

:::::::::::::::::::

XIII

Hakk� Celis Bey, Hakk� Celis Bey!

Gen� adam, arkas�na d�nd�; Neyyire ve Nuriye Han�mlar, caddenin kalabal���


i�inden kendisini �a��r�yorlard�. G�rmemezli�e gelip y�r�mek istedi; zira
vakit ge� ve v�cudu yorgundu. Bug�n iki saat talim etmi� ve alt� saat yol
y�r�m�t�; ayak �st�nde duracak hali kalmam�t�; bir an evvel eve yeti�mek ve
esvaplar�n� ��karmadan y�z�koyun yere at�l�p r�yas�z bir uykuya dalmak
istiyordu. Gen� k�zlar g�lerek yakla�t�lar:

Seniha'dan m� geliyorsun? dediler.

Seniha m�, ne Senihas�?

A, sak�n haberiniz yok mu? D�n, Seniha geldi.

Hakk� Celis kulaklar�na inanamad�:

Kabil de�il, nas�l olur? dedi.

K�zlar�n ikisi birden:

Neden kabil de�il? Biz kendisiyle g�r�t�k bile... dediler.

O zaman, g�ya birka� kalbi varm� gibi her taraf�ndan �arp�nt�lar i�inde
kalan g�vdesinin alt�nda yorgun bacaklar� b�k�l�r gibi oldu:

Tuhaf �ey, b�yle habersizce, tuhaf �ey...

Vak�a, Seniha'dan haber al�nabilecek yerlere epeyce g�nden beri hi�


u�rayamam�t�. Seferberlik ilan�n�n ilk g�n�nden itibaren kendini bir
mengeneye kapt�rm� gibiydi. Ahz�asker �ubelerinin (Askerlik �ubelerinin) o
d�r�t (Kaba,sert) muameleleri bu i�li ve hayali genci d�rt g�n zarf�nda
d��nce ve duygudan mahrum mihaniki bir varl�k haline sokmu�tu. Bu �ubelerin
kap�lar� �n�nde bekleyen koyu kalabal�k aras�nda evvela bir s�r�n�n i�inde bir
koyuna, sonra odadan odaya, daireden daireye dola��rken kirlenmi� ve buru�mu�
bir ka��t par�as�na d�nd�. Amerika'da baz� makineler varm� ki, bir taraf�ndan
canl� olarak giren bir hayvan� be� on dakika sonra di�er taraf�ndan sucuk
halinde ��kar�rm�; Hakk� Celis i�in de askere kaydedili� ve ihtiyat zabiti
mektebine giri� b�yle oldu. Gen� adam hala ne oldu�unu bilmiyor, ba��nda bir
garip sersemlik b�t�n idrakini alt�t ediyordu. G�nlerce Seniha'y� bile
hat�rlamaya vakit kalmad�. Bu ona �� d�rt ya��na ait uzak ve m�phem
hat�ralardan biri gibi geliyordu ve kendinden birka� ay evvel vakalara bile
d�n�p bakmak kudretini bulam�yordu. B�sb�t�n ba�ka bir adam de�il mi idi? O
solgun benizli, uzun sa�l� gen� kimdi ki, kah bir koruda, mehtapl� bir saatte,
kah bir odada bir ��le zaman� ye�il g�zl� bir k�za bak�p i�ini �eker ve
birtak�m tatl� hayalata dalard�? Kimdi, o gen� adam ki, haf�f ak�am
karanl�klar�nda beyazl��� daha ziyade artan, kokusu daha ziyade
sarile�en (Bula��c� hale gelen, burada yayg�nla�an) b�y�l� bir mevcuda,
Verlaine'den, Claudel'den birtak�m b�y�l� s�zler s�ylerdi? Haf�zas�n�n ancak
tespit edebilece�i bu ufuk, ona bir y���n bulut alt�ndan g��l�kle
g�r�nebiliyordu. Kendi kendine: Belki bunlar�n hi�biri olmad�! diyordu.

Fakat talimden d�nd��� o ak�am �st� Seniha'n�n avdeti haberini al�r almaz,
biraz evvel kendisine o kadar uzak g�r�nen bu ge�mi�, iki bin metre y�ksekten
h�zla inen bir tayyarenin i�indeki yer nas�l yakla��rsa �yle yakla�maya
ba�lad� ve Hakk� Celis iki bin metre y�ksekten d�en bir adam�n ba� d�nmesine
tutuldu.

Evine nas�l geldi, geceyi nas�l ge�irdi; bilmedi. Sabahleyin erkenden talime
gitmesi laz�m gelirken solu�u Naim Efendinin yan�nda ald�. Acele y�r�meden
nefesi t�kanm� ve heyecandan y�z� k�pk�rm�z� kesilmi� bir halde ihtiyar�n
yan�na girdi ve ilk s�z olarak dedi ki:

B�y�k day�, Seniha ablam gelmi�. �ittiniz mi?

Naim Efendi, mahzun bir tebess�mle g�lerek ba��n� sallad�:

Biliyorum, dedi; bug�n teyzen buradayd�. Yolda �ok zahmet �ekmi�;


bereket versin Paris Sefareti erkan�ndan birisi kendisine refakat etmi�.
Yoksa, tren bulman�n, vapura girmenin imkan ve ihtimali yokmu�. Avrupa'da
b�t�n garlar ve b�t�n limanlar mah�er gibi halkla doluymu�.

Naim Efendi, b�yle anlat�rken Hakk� Celis yerinde duram�yor, bir an evvel
�i�li'deki eve ko�up Seniha'y� g�rmeye can at�yordu. �htiyar adam neden sonra
s�z�n� bitirdi:

Bug�n gidip onu g�recek misin? diye sordu.

��i i�ine s��mayan Hakk� Celis:

Belki, vakit bulursam... dedi.

Bittabii hi� vakti yoktu; bug�n Ka��thane tepelerinde endaht talimleri


yap�lacakt�. Fakat, gen� adam, her �eyi g�ze ald� ve Cihangir'deki konaktan
��kar ��kmaz do�ruca �i�li'deki apartmana gitti.

Servet Beyin evi pek acayip, adeta ihtila�l� bir sevin� i�indeydi. Herkes
birbirine kar�� fazla ne�eli g�r�nmekten korkuyor gibiydi. Seniha, Hakk�
Celis'i kendisinden �ok ya�l� ve nadir g�r�len bir teyze tavr�yle kar��lad�.
Toplanm�, uzam�, a��r ve ma�rur g�r�n�yordu; gen� adam�n onda �imdiye kadar
hi� tesad�f etmedi�i bir y�ksekten bak�� ve bir alayc� tebess�m� vard�.
Japonkari bir sabah esvab� i�inde kollar� ta omuzlar�na ve g��s� olduk�a
harim (Gizli, kapal� olmas� gereken) noktalara kadar a��k duruyordu. Sa�lar�
y�ksek, fakat ayn� zamanda da��n�k bir tarzda d�zeltilmi�ti. Her hareketinde
dizlerine kadar s�yr�lan bacaklar� incecik ipek �oraplar i�inde canl�, zeki
ve harikulade �eyler gibi g�z�k�yordu. Hakk� Celis'e, Seniha'n�n a�z� ve
g�zleri geni�lemi� gibi geldi; zira gen� k�z dudaklar�na k�rm�z�l�k s�rm� ve
g�zlerinin s�rmesini hadden bir kat ziyade fazlala�t�rm�t�.

Hakk� Celis, Seniha'da bir �eye daha dikkat etti; v�cudu eski
k�m�ldan�lar�n�, eski ahengini, eski manas�n� kaybetmi�ti; bu �evik ve k�vrak
bir k�zdan ziyade, olgun ve yorgun bir kad�na benziyordu. Bunun i�indir ki,
zavall� �ocuk b�y�k day�s�n�n torununa nas�l hitap edece�ini, ne yapaca��n�
bilemedi. �imdi efendim!, siz derken, �imdi abla!, sen diye konu�maya
ba�l�yor, sonra Seniha'n�n yukar�dan bir bak�� �zerine y�z� k�zararak
b�sb�t�n ne s�yleyece�ini �a��r�yor, efendimli, sizli i�inden ��k�lmaz
di�er bir konu�ma tarz�na d��yordu.

Ona, laf olsun diye, son zamanlarda ba��ndan ge�en askerlik meselelerini
hikaye etti; �imdi nerededir? Nas�l talim ediyorlar? Saatlerce nas�l
y�r�yorlar? Nas�l bir karavanada yemek yiyip, nas�l bir ko�u�ta, kimlerle
beraber yat�p kalk�yor? Bunlar� anlatt�. Seniha ekseriya dinlemiyor gibi
g�r�n�yor ve zavall� �ocuk o kadar hararetle anlat�rken bahisle hi� alakas�
olmayan bir sual soruyor, bir hareket yap�yordu.

Hakk� Celis, hayat�n� ikiye ay�ran b�t�n o ahz�asker �ubelerine ait


vakalar�n hi�biriyle Seniha'n�n dikkatini �ekemedi. Gen� k�z ara s�ra, akl�
ba�ka yerlerde:

Vah! Vah! Demek �ok yoruluyorsun, neden o kadar yoruluyorsun? Vah Hakk�
vah! diyordu.

Bir kere olsun g�zleri g�zlerine isabet etmedi. Seniha'n�n g�zleri siyah
g�lgeler alt�nda rengini ve nazar denilen ifadeyi kaybetmi� gibiydiler.

Hakk� Celis dedi ki:

�ok de�i�mi�siniz Seniha abla!

Seniha:

Sen de epeyce b�y�m�s�n! dedi.

Gen� adam kalbinin a�z�na kadar geldi�ini hissetti; kendinin �ocukluktan ne


kadar uzak oldu�unu ba��rarak s�ylemek ve Seniha'n�n b�t�n o suni olgun han�m
tav�rlar� alt�ndaki �i�li�ini, bo�lu�unu, hi�li�ini, anlatmak istedi.

Yaln�z b�y�mek de�il, ihtiyarlad�m bile, Seniha Abla, dedi. Siz �ok
gezdiniz, �ok g�rd�n�z. Fakat ben �ok d��nd�m, �ok hissettim. O kadar ki,
b�t�n fikirler, b�t�n hisler bana �imdi yavan geliyor. Siz bu bezginli�e
vas�l oldunuz mu? Nerede? Her taraf�n�zdan arzu, emel, gen�lik f�k�r�yor,
�imdi 'haydi!' deseler bir seneden beri yapt���n�z seyahatleri ayn� i�tiha
ile tekrar edebileceksiniz. Fakat, ben d��nd�klerimi tekrar d��nmek,
hissettiklerimi tekrar hissetmek istemeyece�im. Seniha abla, bizi pi�iren
�st�rapt�r; gezip g�rmek de�ildir. Sizden evvel ka� ki�i Avrupa'ya gitti
geldi. Bunlar�n baz�lar�n�n k�yafetlerinde epeyce de�i�iklik g�rd�m, fakat
ruhlar�nda ne de�i�ti; bilmiyorum. Bunlar bize oradan, ba�lar�nda bir acayip
sarho�luk ve g�zlerinde safiyane bir hayretle avdet ettiler. Seniha abla,
siz de bunlardan biri misiniz?

Seniha zoraki bir kahkaha ile g�ld�:

Ooo, daima felsefe! Sen hi�bir zaman hayat adam� olamayacaks�n, hi�bir
zaman, zavall� Hakk�!

Bunun �zerine gen� adam ac� ac� g�l�mseyerek yar� ciddi, yar� �aka cevap
verdi:

�yleyse �l�m adam� olurum.

Hakk� Celis bu s�zleri d��nmeyerek, bir �ey s�ylemi� olmak i�in s�yledi:
Esasen bunun h�r��n bir sitem olmaktan ba�ka bir manas� yoktu. Hatta, o kadar
ki, bu s�z�n bo�lu�undan, so�uklu�undan gen� adam�n kendisi bile �rperdi.
Fakat ekseriya dilimize dola�an ve g�nlerce a�z�m�zdan hi� d�meyen baz�
manas�z lak�rd�lar gibi bu da, nedendir bilinmez, birdenbire Hakk� Celis'in
beynine ve diline sapland�. Seniha'n�n yan�ndan ��kt�ktan sonra sokakta
y�r�rken kendi kendine m�temadiyen bunu tekrar ediyordu:

�yleyse �l�m adam� olurum.

Bu ne demekti? �l�m adam� olmak ne demekti? �l�m adam� etraf�na �l�m sa�ana
m� yoksa �l�me do�ru gidene, ya da �lmeye mahkum olana m� denilirdi? Hakk�
Celis, bunlar�n her ikisi de�il miydi? Birka� zamandan beri ya �lmeye ya
�ld�rmeye haz�rlanm�yor muydu? Bu �n� parlak d��meli, yakas� i�lemeli veston,
bu belindeki kemer, bu bacaklar�n� s�kan dolaklar ne i�indi? Nereye gitmek
i�indi? Biraz sonra omzuna neden bir silah y�klenecekti? Birka� zamandan beri,
memleketin havas�nda, a��zdan a�za dola�an pek mebzul bir s�z, �imdi, onun
nazar�nda ulvi bir belagat al�yordu; Hakk� Celis ancak, �imdi, ka� zamandan
beri halk�n: Ya gazi, ya �ehit! diye ba��r�lar�n�n manas�n� anl�yordu. Ya
gazi, ya �ehit! Evet, kendisi de bunlardan biri olmak i�in haz�rlan�yordu.
Tevekkeli biraz evvel:

�yleyse �l�m adam� olurum! dememi�ti.

Bu, bir hakikatti. Hakk� Celis �imdiden bir �l�m adam�yd�.

Bu saate kadar askerli�in �l�mle bir m�nasebeti oldu�u hi� hat�r�na


gelmemi�ti. Kendini alelade yorucu bir i�e ve bir angaryaya �atm�
zannediyordu. Me�er bu i� ne mehabetli ve bu angarya ne b�y�k bir �eymi�!
Hakk� Celis giydi�i asker esvab�n�n i�inde ilk defa olarak bir kahraman
gururunu hissetti; kendi kendine, g��s� kabararak:

Ben bir �l�m adam�y�m, ya �lmeye, ya �ld�rmeye gidiyorum, dedi.

Me�er kader ona neler haz�rl�yormu� da o fark�nda de�ildi, bu c�mert kadere


kar�� ne kadar nank�r, ne kadar k���kt�! Hayat�n hangi gayesi bir cenge do�ru
gidi�ten daha y�ksekti? Bahusus ki, onun gidece�i cenk, cenklerin en b�y���,
bir cihan cengiydi. B�yle bir cenkte bir k���k zabit olmak, o eski ordular�n
ba��nda bir serdar olmaktan daha ehemmiyetli de�il miydi? Gen� nefer:

Ben bir �l�m adam�y�m, dedi.

Ve ilk defa olarak �air Hakk� Celis'e kar�� kalbinde bir nefret uyand�. Lo�
bir odada saatlerce Verlaine �iirlerini in�at eden ve yamru yumru bir kalemle
kirli bir ka��t �st�nde birtak�m topal m�sralar s�ralayan o c�l�z, o solgun
�ocuk neydi? Bu gen� askerin topuklar� demir �ivili �ar�klarla t�rmanmaya
haz�rland��� sarp, y�ksek ve tehlikeli tepenin yan�nda, bu solgun benizli
�ocu�un ��kmak istedi�i serin ve g�lgeli yoku� ne adi bir yerdi!

O tepede al bayra��n ��rp�n�lar�, y�z bin ki�inin hayk�r�lar�, ate�in


s�yleni�leri, �elik sesleri ve k�v�lc�ml� dumanlar vard�; bu yoku�ta ise
birka� ye�il defne dal�ndan, biraz su ��r�lt�s�ndan ve melul bir �ss�zl�ktan
ba�ka ne vard�? Hakk� Celis kendi kendine:

Eve d�ner d�nmez, �imdiye kadar yazd���m yaz�lar� ve b�t�n kitaplar�


yakaca��m! dedi.

Ve bunu s�ylerken birden co�up havada sallad��� elinden burnuna hafif bir
koku geldi; bu, Seniha'n�n elinden onun eline sinen kuvvetli bir kokunun
art���yd�. Hakk� Celis i�inin titredi�ini hissetti ve hala bu kadar bo�
�eylerin tesiri alt�nda kald���na �a�t�. Birtak�m yapma tav�rlar, sahte
bak�lar ve isteksiz g�l�lerle Avrupa'dan avdet etmi� sathi (Y�zeysel) ve
kokulu bir mahlukun ate�e, dumana ve k�r kur�un ya�murlar�na do�ru a��r a��r
ilerleyen bir adam �zerinde hala h�k�m s�r�� pek gayri tabii bir �ey, adeta
bir ay�p de�il miydi? Hakk� Celis kendi nefsine kar�� Seniha'y� sevmi�
olmaktan ve belki hala sevmekte devam etmekten utan�yordu. Sak�n o da tan�d���
bir�ok gen�ler gibi, sak�n o da �u havai Cemil gibi hayata yaln�z etiyle mi
merbuttu? (Ba�l�yd�) Varl���n�n b�t�n o y�ksek heyecanlar�, sak�n biraz
evvelki tav�rlar�, bak�lar� ve g�l�leri gibi birtak�m d�zme ve yapma
�eylerden mi ibaretti? Zira, deminki kahramanca d��ncelerle, Seniha'n�n
kokusunu duyar duymaz hissetti�i �rperi�, birbirinin tamam�yle z�dd� iki
t�rl� ruhiyete alametti. Hakk� Celis kendi kendine diyordu ki; Ya o
d��nceler, ya bu �rperi� do�ruydu. Acaba hangisinde samimiyim?

Gen� adam, b�t�n g�n kendini b�yle tahlil etti; fakat bir t�rl� ne oldu�unu
anlayamad�. Kalbi bir muamma halini ald�. Onun i�in ��phesiz olan bir �ey
varsa, o da Seniha'y� sevmenin, d�nyan�n b�t�n bo�, sathi ve �ehvani
hazlar�na ma�lup olmaktan ba�ka bir �eye delalet etmedi�idir. Zira Seniha,
bu hazlar�n �z� ve timsaliydi. Onu �l�mlere s�r�kleyen, onu ulvi divanelikler
yapt�ran b�y�k ve derin bir a�kla sevmek bile kabil de�ildi. Bu ac� hakikat,
ona gen� k�z� �i�li'deki apartmanda ziyaretinden sonra tamam�yle
ayan (Belli,a��k) olmu�tu.

G�nler gittik�e birbirini takip eden bir�ok vakalar gen� adama bu hissinde
ne kadar yan�lmad���n� ispat etti. Ger�i, Hakk� Celis, o ilk ve son
ziyaretinden sonra Seniha'y� tekrar g�remedi ve yeni ya�ay��na, yeni
ahbapl���na dair yak�ndan hi�bir hadiseye �ahit olmad�. Fakat, a��zdan o
kadar s�zler i�itti, o kadar birbirini te'kit eder (Do�rular, peki�tirir)
�eyler ��rendi ki, gen� k�z�n yeni hayat�na dair kendi g�z�yle m�ahedelerde
bulunmas�na l�zum bile kalmad�.

Diyorlar ki, Seniha Avrupa'dan gayet ��pheli bir yolda�la avdet etti,
vak�a bu, haddizat�nda k�rk�n� ge�mi�, basit, sathi bir sefaret memurundan
ba�ka bir adam de�ildi ve Seniha ile tan�mas� yolda kendisine refakat
ederken olduk�a samimi bir dostluk halini alm�t�; �yle ki, �imdi, Servet
Beyin evinden hemen hi� ��km�yor gibidir. Seniha'n�n eski arkada�lar� bu yeni
dost i�in:

T�pk� bir zamanlar Faik Bey, nas�lsa �yle... diyorlard�.

Vak�a, Seniha'dan birka� ay evvel �stanbul'a d�nen Belk�s Han�m, Seniha ile
Faik Bey aras�ndaki m�nasebetin as�l Paris'te ciddi ve ate�li bir devreye
girdi�ini s�ylemi�ti. Faik Bey, hemen her ak�am ta Br�ksel'den Paris'e onu
g�rmeye gelirmi�; birlikte yapmad�klar� sefahat kalmam�; bir gece yar�s�,
Belk�s Han�m kocas�yle beraber tiyatrodan ��k�p bir kahveye yemek yemeye
girmi�ler; bir de ne g�rs�nler! Seniha, yan�nda Faik Bey, kad�n erkek bir
alay serseri refakatinde sarho� olmu�lar, �alg�c�lar� ortalar�na alm�lar,
avazlar� ��kt��� kadar hep bir a��zdan �ark� s�yl�yorlar. Belk�s Han�m, yerin
dibine ge�iyormu�, koeas�na demi� ki: Aman, buradan savu�al�m!

Hakk� Celis, Seniha'n�n Paris hayat�na dair b�yle y�zlerce hikaye


dinlemi�ti. Fakat bunlar�n hi�birisi son aylarda �stanbul'daki ya�ay��
hakk�nda s�ylenen s�zlerden daha m�thi� ve daha feci de�ildi: Ara s�ra, talim
d�n��, Neyyire ve Nuriye Han�mlara tesad�f eden Hakk� Celis, bu iki
hem�ireden b�y�k day�s�n�n torununa dair en taze havadisleri al�yordu; gen�
k�zlar diyorlard� ki:

Hakk� Celis Bey, do�rusu, Seniha'ya eskisi gibi s�k s�k gidemiyoruz. Bilir
miyiz, bin t�rl� �eyler s�yl�yorlar. G�ya Nedim Bey isminde biri varm�
-�u kendisiyle birlikte gelen sefaret memuru, olacak- evden hi� ��km�yormu�,
vak�a Seniha zevahiri kurtarmak i�in ni�anl� olduklar�n� s�yl�yormu�; fakat
bu adam� tan�yanlar var, kendine sormu�lar, katiyen inkar ediyormu�: 'Ben
sadece evin dostuyum!' diyormu�. Evin dostu... �u Frans�zlar�n Ami de la
maison dedikleri gibi cins ahbap yok mu? �te �yleyim demek istiyor.

Neyyire Han�m, susup Nuriye Han�m ba�l�yordu:

Bunlara kim inan�r? Herkes i�in i� y�z�n� pekala biliyor. Seniha'n�n b�t�n
tuvaletlerini bu adam �d�yormu�. Ge�en g�n Belk�s'la bizim terzi madama
gitmi�; kad�n kendi anlatt�; on be� g�n evvel �� kat elbise yapt�rm�, �� g�n
sonra paras�n�, gelmi� bizzat Nedim Bey vermi�.

B�t�n bu dedikodular�n Hakk� Celis �zerindeki ilk tesirleri s�ylenenlere


kar�� bitmez t�kenmez bir hiddet ve bir nefretti: Her defas�nda, iftira
ediyorsunuz, susunuz! demek isterdi. Seniha'n�n hayat�nda, bu kadar pisli�e,
bu kadar adili�e ihtimal veremezdi. Seniha bu hayata kap�lsa bile, Servet Bey
b�t�n o ahlak ve namus prensipleriyle, b�t�n o titizlikleriyle, Sekine Han�m
b�t�n o melekane iffetiyle bu hale nas�l raz� olabilirdi, nas�l tahamm�l
ederlerdi? Hakk� Celis evvela b�yle d��n�rd�. Fakat, sonra yava� yava� her
�eyi m�mk�n ve tabii bulmaya ba�lad�.

Servet Bey, b�t�n o alafranga namus ve haysiyet prensiplerinin arkas�nda,


daima toplan�p da��lan dalgal�, de�i�ken bir �ahsiyetten ba�ka bir �ey
de�ildi. Sekine Han�ma gelince, bu zavall� kad�n, kim ne derse ona inanan,
kim ne yaparsa ona kap�lan, iyili�i budalal�k derecesine varan bi�arelerden
biriydi. Bahusus, bu kad�n yeni eve ��kt��� g�nden beri, babas�yle kocas�
aras�nda ne yapaca��n�, ne s�yleyece�ini, ne d��nece�ini tamam�yle �a��rm�
bir haldedir.

�ki g�nde bir, kalbi heyecandan t�kanm�, Cihang�r'deki kona�a ko�uyor ve


sesi h��k�r�klarla bo�ularak, babas�ndan, Seniha'n�n aff�n� rica ediyordu:

Geldi�i g�nden beri her g�n sizi an�yor, diyordu. Yavrucak vallahi,
yemeden kesildi. 'G�nah�m ne ise y�z�me s�ylesin; beni istedi�i gibi tekdir
etsin, sesimi ��karmayaca��m; fakat bir defa y�z�n� g�reyim' diyor. Ka� kere
kap�ya kadar gelmi�, bir t�rl� i�eriye girmeye cesaret edememi�. Ne olur,
babac���m, affediniz, affediniz.

Naim Efendi, hi� cevap vermiyor; dik dik yere bak�yordu. Zavall� ihtiyar,
ka� zamandan beri g�nl� ile pen�ele�mektedir. Seniha'n�n hasreti, onun i�in,
b�t�n �mr�nde duydu�u �st�raplar�n en b�y��� oldu. Yan�ndaki sedef kakmal�
�ekmecede Seniha'n�n her ya�ta resimlerinden bir b�y�k deste vard�. Bunlar�,
odas�nda kimse olmad��� zamanlar yava��a �ekmeceden ��kar�r; bir m�ddet
titrek elleri aras�nda evirir, �evirir, sonra g�zl�klerini takar, herbirine
uzun uzun, derin derin bakar, �per, koklar, g��s� �st�ne basard�.

Baz� kasvetli yaln�zl�k g�nlerinde oturmaktan, yatmaktan, ibadet etmekten,


okumaktan b�k�p da kona��n i�inde bir a�a�� bir yukar� dola�maya ba�lar
ba�lamaz, ilk u�rad��� yer Seniha'n�n odas� olurdu. G�ya i�eride birisi
varm� gibi bir m�ddet kap�y� dinledikten ve etraf�na bir hayli bak�nd�ktan
sonra, eli heyecandan donmu� bir halde topuzu �evirirdi. Seniha'n�n odas�,
kona��n di�er metruk odalar� gibi, perdesiz, e�yas�z, bak�ms�z, toz ve toprak
i�indedir. Tavan�n k�e yerlerinden, pencerelerden camla kafes aralar�ndan
k�lrengine girmi� �r�mcek a�lar� sark�yor. Yaln�z bir eski koltuk, yata��
kald�r�lm� bir karyola ve aya�� k�r�k bir masa bu odan�n yegane e�yas�n�
te�kil ediyor. Naim Efendi bu eski, tozlu e�yada Seniha'dan taze bir �ey
sezerdi ve ona dair do�du�u g�nden bug�ne kadar haf�zas�nda ka� tatl� hat�ra
kalm�sa, hepsini birer birer canland�r�rd�.

Naim Efendi, Seniha'y� g�rmeye �oktan raz�yd�. Avrupa'ya gidi� maceras�ndan


sonra yedi�i darbenin ac�s�n� �oktan unutmu�tu.

Fakat, her g�n Seniha'ya dair yeni bir �ayia ��k�yor; ona, bu hususta
kendisini bile �a��rtan, b�y�k bir inat ve mukavemet kudreti veriyordu. Kime
kar��, ne i�in? Bilmiyordu. Zira, kalbi daima kinsiz, garezsiz, nefret ve
hiddetten uzakt�. Fakat, ta i�inden, bir ses, ona, her dakika: Hay�r,
Seniha'n�n y�z�ne bak�lamaz! diyordu. Ve Naim Efendi sebebini hi�
aramaks�z�n bu sesin emrine tabi oluyor, s�yledi�ine inan�yordu.

Vak�a o, bu meselede, biraz da, hem�iresi Selma Han�mefendinin tesiri


alt�nda kal�yordu. Zira, bu han�mefendi, son zamanlarda, kah bir adam
g�ndermek, kah kendisi gelmek �art�yle biraderini bir g�n yaln�z b�rakm�yor,
onu adeta s�k� bir nezaret alt�nda bulunduruyordu. Naim Efendinin b�yle
nezaret alt�nda bulunmaya ihtiyac� vard�; zira, o �imdi yaln�z kimsesiz bir
ihtiyar de�il, ayn� zamanda alil ve sefil bir adam haline de girmi�ti. �ok
g��l�kle y�r�yebiliyordu ve o m�zi� h��k�r��� en az�, haftada birka� defa
han�eresinden yakal�yor, onu saatlerce ate� �st�nde bir k�l gibi k�vr�m
k�vr�m k�vrand�r�yordu.

Selma Han�mefendi; onu bir g�n b�yle bir n�bet esnas�nda geldi, buldu ve
tenha kona��n i�inde avaz� ��kt��� kadar ba��rmaya ba�lad�:

Karde�im, karde�im, nihayet seni dertli ettiler, g�rd�n m� bir kere


ba��m�za gelenleri! �imdi ne yapal�m Kalfa? Allah a�k�na �abuk bir �aresini
bul! Aman bana da fenal�klar geliyor. Hay Allahtan bulas�calar, buna can m�
dayan�r? Nas�l i�lerine sinmi� de bunu, b�yle yaln�z b�rakm�lar? Ayol,
insan�n kalbi nas�l rahat eder? Nas�l e�lenir, nas�l gezer tozar? Hele o
yang�n gecesi, hele o yang�n gecesi... �stanbul'un d�rt k�esinden yedi kat
yabanc�lar ko�tu geldi de onlar bir u�ak g�ndermek l�zumunu bile
hissetmediler. Benim akl�ma bak�n ki hala nelere �a��yorum. Vah karde�im vah,
neyin var, neyin yok hepsini, hepsini onlara verdin; �imdi de onlar i�in
h��k�ra h��k�ra can veriyorsun! Bari biliyorlar m�? Bari neden bu hale
geldi�ini biliyorlar m�? Ne gezer, ne gezer! Vallahi vazifelerinde bile de�il.
Orada gece g�nd�z vur patlas�n, �al oynas�n!

Naim Efendi, hem�iresi b�yle hayk�rd�k�a daha ziyade h��k�rmaya ba�lad�;


zira, gittik�e heyecan� art�yordu. �yle ki, hastan�n ne kadar s�k�na muhta�
oldu�unu pek iyi bilen Cenan Kalfa, ihtiyar adam�n h��k�r���ndan evvel Selma
Han�mefendinin ba��rmalar�n� durdurmaya �al�t�. Fakat, esasen pek yaygarac�
olan Han�mefendi, kendi sesinden ba�ka bir �ey i�itmiyor, s�yledik�e co�uyor,
s�yledik�e co�uyordu:

�n�allah, bir g�n gelecek, o k�z, bahas� �nde, kendisi arkada sokak sokak
s�r�necek, dilenecek! Cenab�hak kimsenin yan�nda koymaz! Fakat, neye yarar?
Biz g�remeyece�iz! diyor ve ellerini dizlerine vuruyordu; biraz sesini
al�altt�:

Gene bir tane yenisini bulmu�! dedi. Bu bir naz�rm�, �imdiki v�keladan
biriymi�! Aman Yarabbim! �imdiki v�keladan biriymi�!

Nihayet, Naim Efendi, sabredemedi; suda bo�ulan bir adam gibi iki kollar�n�
hem�iresine uzatt�; yalvaran g�zlerle bakt�; sus! demek istedi; muvaffak
olamad�, bulundu�u yere y���ld�, kald�. Bay�lm�t�.

Kendine geldi�i, zaman ev halk�n� ba��na toplanm� buldu. Bunlar�n aras�nda


bir de doktor vard�; emektar u�a�� Hasan A�a, kap�n�n �n�nde duruyordu; hekim
ona bir �eyler �smarl�yordu. Naim Efendinin, g�zlerini a�mas�yle kapamas� bir
oldu; zira kar��s�ndaki minderde, y�z� a�lamaktan k�pk�rm�z� kesilmi�
hem�iresinin bir �ey s�ylemek i�in kendisine bakt���n� g�rd�.

Ger�i, Selma Han�mefendi s�z s�ylemekten vazge�memi�ti.

A�abey, d�nya bir araya gelse, bu halini g�rd�kten sonra m�mk�n de�il, seni
burada b�rakamam, hem bu koca kona��n i�inde t�rbe bek�isi gibi, tek ba��na
senin i�in ne? Vallahi ne s�ylesen, dinlemem. Yar�ndan tezi yok, seni al�r,
g�t�r�r�m. U�ursuz kona�� da d��nmeden ya satar, ya kiraya verirsin!

Naim Efendi, korkulu bir r�ya g�rm� gibi �rkek �rkek g�zlerini a�t�, bir
ameliyat masas� �st��nde cerrah�n elindeki alete bakan bir hasta nazar�yle
hem�iresine bakt�; h��k�r��� tamam�yle dinmi�ti. Selma Han�mefendi:

Kuzum, a�abey, itiraza filan kalk�ma! Sen adeta �ocuk gibi olmu�sun;
kendine malik de�ilsin! D�nyan�n bin t�rl� hali var. Bak demincek, gitti
gittiydin, dedi.

Odan�n i�inde dola�an hekim, Selma Han�mefendiye d�nd�:

Rica ederim... �imdi bu bahislerin s�ras� de�il! diye ihtar etti.

:::::::::::::::::::

XIV

Kona�� kiraya verip hem�iresinin yan�na ta��nmak bahsi ��kt��� g�nden beri,
Naim Efendinin rahat�, huzuru b�sb�t�n ka�t�. Selma Han�mefendinin karar� o
kadar katiydi ki, hi�bir mazeretle bunun �n�ne ge�mek kabil olmuyordu.

Naim Efendi:

Burada do�mu�um, burada ya�am��m, ihtiyarlam��m! Nas�l b�rak�r giderim?


diyordu.

Hem�iresi cevap veriyordu:

G�receksin, bu konaktan ��kar ��kmaz her �ey �yle bir yoluna girecek ki!
B�t�n u�ursuzluklar bu evden geliyor.

Naim Efendi konaktan ��kmamak i�in daha m�him sebepler buldu. Dedi ki:

Ben buradan ��kt���m g�n �l�r�m. Kabil de�il, dayanamam �l�r�m.

Selma Han�mefendi buna kar�� ��yle cevap verdi:

Burada, fareler, �r�mcekler ortas�nda yapayaln�z �lece�ine, benim yan�mda


benim g�z�m �n�nde �l�rs�n!

Bi�are ihtiyar, bu �elikten irade kar��s�nda ne yapaca��n� bilemedi,


mukavemeti k�r�lmak �zereydi; birden hat�r�na bir hile geldi; sonuncu defa
olarak b�y�k bir lando i�inde kendi�ini almaya gelen hem�iresine dedi ki:

Hem�ire, birka� zaman daha burada oturmaya mecbur olaca��m zannederim.


Ciheti askeriye ne kadar bo� ev bulursa derhal i�gal ediyormu�; �imdi
buras�n� da bo� b�rak�rsak di�er evler gibi hemen askerler yerle�ecek. Ondan
sonra ise evin ne sat�lmaya ne de kiralanmaya hayr� kalacak. Binaenaleyh ben
d��nd�m, ta��nd�m. Bizam Hasan A�a ile de uzun uzad�ya g�r�t�k. Nihayet �u
an karar verdik: Evvela kona�� el alt�ndan iyi bir fiyatla kiraya verece�iz,
sonra size ta��naca��m.

Bu kuvvetli mant�k ve bu maddi zaruret �n�nde her �eyden evvel tedbirli ve


hesapl� bir kad�n olan Selma Han�mefendinin iradesi k�r�l�verdi:

Ha, bak�n�z, buna diyece�im yok! buna akan sular durur, dedi, fakat
�ar�abuk bir kirac� bulmal�, �ar�abuk.

Naim Efendi hem�iresini bu suretle ba��ndan savd�ktan sonra geni� bir nefes
ald�; adeta ne�elendi; kap�dan Cenan Kalfaya seslendi:

Bana Hasan A�ay� �a��r�n�z!

Biraz sonra Hasan A�a da kap�s�n�n e�i�indeydi.

Selma Han�mefendinin biraderi dedi ki:

Hasan, evlad�m Hasan! Bug�nden itibaren bu konak kiral�kt�r; fakat, senden


rica ederim; kap�ya m�teri geldik�e bir bahane ile sav�ver!

Naim Efendinin, m�ddeti hayat�nda bu, ilk yapt��� hileydi.

Fakat ne yaz�k ki, bu hileyle her �ey yoluna girmi� ve Naim Efendi, yakay�
tamam�yle s�y�rm� olamad�. Selma Han�mefendi, bir �eye karar verir de,
sonuna vas�l oluncaya kadar, hi� durur mu? Derhal, her �n�ne rast gelene
Cihangir'deki kona��n kiral�k oldu�unu s�ylemeye, adamlar�n� �teye beriye
sald�rmaya; b�t�n ev arayanlara oras�n� sal�k vermeye; devrin zenginlerine
alttan alta haber g�ndermeye ba�lad�.

Bunun i�indir ki, bir hafta ya ge�ti, ya ge�medi; �stanbul'da ev bakmaya


gezenler hep birden Cihangir'deki kona�a s�k�n etti. B�y�k kap�n�n ��ng�ra��
sinirli bir kad�n ���l��� gibi g�nde hi� olmazsa �� d�rt defa i� avlunun
s�kununu tarumar ediyordu. Hasan A�a, iki g�n zarf�nda, kap�y� m�temadiyen
a��p kapamadan, her gelene bir yalan s�ylemeden b�k�p usanm�t�. Bu
gelenlerden baz�lar� s�z dinlemiyorlard�:

Nas�l olur? diyorlard�. Bizi Selma Han�mefendi g�nderdi. Daima i�erde


adam vard�r, girer, gezebilirsiniz, dedi.

Hasan A�a:

Fakat efendim, bug�n harem dairesi kapal�d�r. Anahtar�n� kim ald�,


bilmiyorum, her halde Efendi Hazretleri...

Tarz�nda birtak�m peri�an cevaplar vermek istiyordu. Fakat kimi �aml�ca'dan,


kimi Sar�yer'den, kimi �ehzadeba��'ndan, kimi Ayastafanos'tan kalk�p gelen bu
kirac�lar hi� olmazsa selaml���, hi� olmazsa i� avluyu g�rmeden gitmek
istemiyorlar ve adeta u�a��n g��s�nden itip girmeye �al��yorlard�. Ger�i o
zamanlar mesken buhran� hen�z ba�lamam�t�; fakat; ge�im �artlar�n�n
birdenbire de�i�mesi, ekmeksizlik, arabas�zl�k o zamana kadar yaz� k��
sayfiyelerde ge�iren bir�ok aileleri �ehrin merkezi yerlerine do�ru itiyordu.

Hasan A�a, bu h�cum �n�nde yava� yava� mukavemetini kaybetmeye ba�lam�t�.


Gelenleri evvela avluya, sonra selaml�k dairesine b�rakt�. Daha sonra, Naim
Efendinin yan�na girip, kad�nl� erkekli bir aile heyeti i�in kona��n her
taraf�n� gezmeye m�saade istedi.

G�n�n birinde Selma Han�mefendinin, bizzat kendisi,bir araba dolusu ev


bak�c�lar� getirdi ve bunlar� ta biraderinin yatak odas�na kadar soktu.
Zavall� Naim Efendi, o g�n haysiyetinden b�y�k bir �eyin k�r�ld���n�
hissetti; kendini adeta bir hanc�, bir bezirgan ya da bir dilenci derecesine
inmi� sand� ve ziyaret�iler gittikten sonra b�t�n bir gece sabaha kadar
teess�r�nden h��k�rd�, durdu.

Birka� zamandan beri bu h��k�r�klar, bu �ss�z ve koca evin i�inde


i�itilebilen yegane se�ti ve bu ses etraf� yang�n harabeleriyle �evrilmi�,
bu eski, metruk kona��n bir nevi nab�z vuru�u gibiydi.

Naim Efendinin h��k�r��� a�a��daki ta�l�ktan itibaren duyuluyordu; insan,


evvela ba��n�n �st�ndeki tavana iri damlalar halinde bir su akt���na
h�kmederdi; fakat daha ziyade yakla��nca, bu ses, iri su damlalar�n�n bir
tahta �zerine d���ne benzemekten ��kard� ve b�y�k, bozuk bir saatin
tiktaklar�n� and�r�rd�. Daha yakla�t�k�a, daha ba�ka manalar, feci ahenkler
al�rd� ve insan�n kalbine bu derinden gelen yeknesak sesler bir h�z�n, bir
�rperti, bir korku verirdi. Hele sofay� ge�ip de, hastan�n oda kap�s�na
yakla��ld� m�, mutlaka sekeratta (Komada, can �eki�ir durumda) bir adam�n
yan�ba��na gelindi�i san�l�rd�.

Bir g�n, Selma Han�m�n u�a�� kona�a birtak�m yeni m�teriler getirdi. Bunlar
�ok s�sl� ve zengin kimselerdi; erke�in parmaklar�nda y�z�kler ve kad�nlar�n
kulaklar�nda k�peler, Hasan A�an�n g�zlerini kama�t�rd�. Esasen kap�y� a�ar
a�maz burnuna �arpan bir koku onu sarho� etmi�ti; �rkek bir tav�rla Selma
Han�m�n u�a��na yakla�t�:

Bunlar da kim? diye sordu.

�b�r� kula��na e�ildi:

... Mebusu Necip Bey, haremi, hem�iresi ve annesi!

Bunlar�n g�zlerinde insanlara ve e�yaya kar�� tahkir edici bir bak� vard�.
Kad�nlar�n en genci aya��n� kunduralar�n�n i�inde bile yere basmaktan
i�reniyor gibiydi. Her ad�mda bir kere durup etraflar�na bak�n�yorlar ve
dudaklar�n� b�k�yorlard�, i�lerinden biri, ta�l��� ge�erek merdivenlerden
��karken:
Aman buras� ne bak�ms�z, ne pis! dedi.

Hasan A�a az kald�, bir �ey s�yleyecek, kaba bir harekette bulunacakt�;
kendini g�� zaptetti. Yukardaki sofaya ��k�l�nca, Mebus Bey yan�ndaki
kad�nlara evin yap�l�� hakk�nda bir uzun konferans vermeye ba�lad�:

Bu tereddiye (Yozla�maya) u�ram� bir nevi tarz� mimaridir, (Yozla�maya)


diyordu. O kadar ki, men�elerini bile bulmak kabil olam�yor. Eski ecdad�m�z
b�t�n ta� binalarda otururlarm�; Tanzimat devrinden sonra bir ah�ap ev,
ah�ap konak modas� ba�lam�. �u �er�evesi birer parmak ayr�lm� koca koca
pencerelere bak�n�z, bunlar neyi ifade ediyor; hangi ihtiya�, hangi l�zum
�zerine yap�lm�t�r?

Necip Bey �yle bir hayli s�ylendikten sonra kendisi �nde, kad�nlar arkada
Naim Efendinin odas�na y�nelen koridora do�ru y�r�d�ler. Kad�nlardan biri
dedi ki:

Ne so�uk, ne kasvetli ev!

Naim Efendi, yata�� i�inde evvela ayak seslerini, sonra bu s�z� i�itti;
y�re�i hoplad�, kendi kendine:

Yine kirac�lar, yine kirac�lar... Kim bilir... Ve s�z�n� tamamlayamad�;


�imdi g�nde birka� defa tutan o m�zi� h��k�r�k birdenbire bo�az�ndan
yakalam�t�. D�ar�da bu h��k�r��� duyanlardan birisi:

A, aman, nedir o! Bu ses de nereden geliyor? dedi.

Bir di�eri ilave etti:

T�pk� birisini bo�azl�yorlarm� gibi... .

Kad�nlardan en genci �rkerek geri geri �ekildi:

Anne, anne, o kap�ya yakla�ma. Mutlaka �len oradad�r.

Naim Efendi bu s�zlerin hepsini i�itiyordu. Cenan Kalfay� �a��r�p kap�y�


i�inden kilitlemek istedi, fakat sesi ��km�yordu, birka� defa elini birbirine
vurdu, ge�me kap� ile ayr�lm� bir odada daima emrine amade duran ihtiyar
kalfa, ya bulundu�u yerde uyumu� kalm�, ya ba�ka bir yere ��k�p gitmi�ti.
Naim Efendi, bin zahmetle yerinden kalkt�, yata��n�n kenarlar�na,
karyolas�n�n demirlerine tutunarak kap�ya do�ru y�r�meye �al�t�; fakat tam
bu s�rada kap� a��ld�, bir�ok ba�lar bir anda i�eriye uzand�. Naim Efendi
beyaz pike takkesi, beyaz entarisiyle boylu boyuna ayakta duruyordu. Kad�nlar
hep bir a��zdan bir ���l�k kopard�lar; kap�y� a�malar�yle kapamalar� bir
oldu; �imdi koridordan �u sesler duyuluyordu:

�st�me iyilik sa�l�k, bir mevta, kefeni i�inde dimdik ayakta duruyor.

Ayol, ne diyorsun, mevta de�il, t�pk� mezardan ��km� bir kadit...

Evet, sanki bir kadite beyaz bir entari giydirmi�ler.

Lakin, ben g�rd�m, k�m�ld�yordu; k�m�ld�yordu, vallahi k�m�ld�yordu.

Naim Efendi, can evinden vurulmu� bir halde, yata��na at�ld�. Evet, o, bu
terbiyesiz ve izans�z kad�nlar�n, bu ���l�klarla birbirlerine anlatt�klar�
gibiydi. Hala k�m�ldani��, hala ses ��kar��, bak��, g�l��, a�lay��,
nihayet hala d��n��, hissedi�i tabiat�n en �ayan� hayret, hatta en korkun�
hadiselerinden biri de�il miydi? Kendi kendine:

Cebin herif, cebin herif! Art�k �lsene! dedi ve h��k�r�klar� birbiri ard�
s�ra bo�az�n� t�kad�.

Naim Efendinin son senelerdeki bu fecaatini herkesten ziyade g�ren,


hisseden Hakk� Celis'ti. Hayatta ��yle dursun, b�t�n okudu�u romanlarda bile
bu kadar trajik bir ihtiyar simas�na tesad�f etmemi�ti; bu adam, ona,
gittik�e bir �eye alamet veya bir �eyin timsali gibi g�r�nmektedir. Eski
m�verrihlerin hayat�nda zuhur edecek b�y�k hadiselerin g�kte ve yerde birtak�m
alametlerle belirdi�ini s�ylerler. E�er bu do�ru ise, Naim Efendi de yeni
ba�layan devrin e�i�indeki korkun� hayaletlerden biridir. Hi� ��phesiz
arkam�zda b�rakt���m�z mazinin son feryad� ve �n�m�zde hissetti�imiz u�urumun
ilk �rpertisi Naim Efendidir. Bundan ba�ka, Hakk� Celis'e g�re Seniha'n�n
b�y�kbabas� ayn� zamanda, hem bir ceza, hem de bir cezal�yd�. Bir cezayd�,
arkas�nda b�rakt��� aleme kar��; bir cezal�yd�, kendisini kar��layan bedbaht
ve avare z�rriyet (Yozla�maya) �n�nde... Bug�n Naim Efendinin damarlar�nda
i�leyen zehir, d�n kendinin ve kendi gibilerin elleriyle kendi bah�elerine
ekilmi� zakkumun tohumundan ve �z�ndendi. �stanbul'da, parmakla say�lmaya
ba�layan o Osmanl� konaklar�ndan birini, Naim Efendinin kona��n�, b�yle hafif
bir �k�e darbesiyle ta temellerinden y�k�veren mahluk, hi� ��phesiz herkesten
ziyade Naim Efendinin eseriydi.

O kadar necabet ve salabetle (Soyluluk ve sa�laml�k) ba�layan o b�y�k


Tanzimat cereyan�, d�ne dola�a, nihayet �stanbul'un ortas�na Seniha gibi bir
kad�nla, Faik Bey gibi bir erkek �rne�i b�rak�p ge�mi�ti. T�rk dehas�n�n
yapt��� bu son medeniyet tecr�besi de gelmi� ve gelecek nesillere ac� bir
imtihan olmaktan ba�ka bir �eye yaramam�t�.

Hakk� Celis kendi kendine diyordu ki: Naim Efendinin h��k�r�klar�yle


Seniha'n�n kahkahalar�ndaki mana bir de�il midir? Bu, her iki ses de biten
bir �eyi ifade etmiyorlar m�?

Bu gen�, y���nlarla ya�amaya ba�lad��� giinden beri milletlerin hayat�n�,


baht�n�, kendi hayat�ndan, kendi ruhundan ve kendi baht�ndan bin kat daha
ziyade tetkike �ayan bulmaktad�r. Gittik�e g�r�yor ve anl�yor ki, ne Benim
sevincim, ne Benim elemim, dedi�i �eyler ona kendi kalbinden gelen �eyler
de�ildir; kendi kalbi bir bo� kadehtir ki, binlerce eller, onu bin kere
doldurup, bin kere bo�alt�yor; bir ko�u�ta y�zlerce ki�iyle yat�p kalkmak,
bir karavanada y�zlerce ki�iyle yiyip i�mek ve bir tabur i�inde saatlerce
y�r�mek ona en hakiki �ahsiyetini ��retti ve bir ferdin ba�l� ba��na bir
keyfiyet olmay�p, bir kemiyet i�inde bir adet oldu�unu hissetti. Onun g�z�nde
m�nferit hadiselerin art�k hi�bir k�ymeti yoktur. Bunun i�indir ki, Seniha'y�
son senelerde t�reyen yeni bir kad�n neslinin muayyen bir �rne�i ve Naim
Efendiyi memleketin sallanan topra�� alt�nda, �rkerek, ba��rmak i�in ��km�
bir ac�kl� m�stehase (Fosil) telakki ediyor. Ya kendisi neydi?

Kendisi bu bin �ehreli, bin cepheli b�y�k ve esrarl� varl���n hangi


taraf�n� ve nesini temsil ediyordu? Hakk� Celis, kendi kendine diyordu ki:

Havada de�i�en bir �ey var. Ba�lar�m�z �st�nde nereden geldi�i bilinmeyen
yeni bir yel esiyor. Bu yel k�zg�n ��llerin i�inden ��km� gibi ate�indir;
aln�m�z� bir alev gibi yak�yor. Bu yel y�ksek ve karl� tepelerden inmi�
gibidir; bize her temas edi�inde derimiz biraz daha sertle�iyor; kemiklerimiz
biraz daha kat�la��yor; bu yel, bazen denizlerde esen hafif r�zgarlar�, s�cak
yaz g�nlerinin sonundaki serin meltemleri and�r�yor; bin t�rl� karmakar��k
s�tmalarla yanan g��s�m�z �st�nde tatl� ve teselli verici bir �p�c�k halinde
dola��lar� var. �te, ben, bu yolun �n�ne kat�lanlardan�m! Fakat, nereye
gidiyorum, bilmiyorum. Bir garip heyecan i�inde sarho� gibi y�r�yorum ve
korkmuyorum. ��nk� koyu, uzun ve say�s�z bir kafilenin i�indeyim, yolumuzun
sonunda belki bir u�urum da olsa y�r�yece�im; zira benim i�in hi�bir �ey
geriye d�nmekten daha fena de�ildir!

Hakk� Celis, �imdi b�yle d��n�yordu ve onun i�in �imdi, geride kalan alem,
Senihalardan, Faik Beylerden, Naim Efendilerden, Sekine Han�mlardan m�te�ekkil
olan kar��k, mayas�z ve ��r�m� alemdi. Bununla beraber, biraz merhamete,
biraz da nefrete benzeyen bir his onu hala aleme ba�l� tutuyordu; Naim
Efendiye gidi�lerinde, Seniha'ya u�ray�lar�nda, i�te, bu iki z�t histen bir
�ey vard�. Zira, Hakk� Celis son g�nlerde eskisi gibi s�k s�k Naim Efendiyi
ziyarete gidiyor ve ara s�ra Seniha'y� g�rd��� oluyordu. Esasen Seniha'y�
g�rmeye gitmek biraz da bu ziyaretleri tamamlay�c� bir �eydi. Naim Efendi,
gen� adamla Seniha'ya dair konu�maktan ba�ka bir �ey yapm�yordu.

Son zamanlarda torununa kar�� duydu�u muhabbet onu adeta bir s�tma n�beti
gibi sarm�t�... Hakk� Celis kap�n�n e�i�inde g�r�n�r g�r�nmez, y�z�ne acayip
bir ne�enin ayd�nl��� vururdu. Bak�lar�na yeni bir can gelir:

E, ne haber; s�yle bakal�m, bug�n ne haber? diye sorard�.

Hakk� Celis bu istenilen haberin harp cephelerine dair olmad���n� pekala


bilirdi. Ne Almanya'n�n �ark ve Garp taarruzlar�, ne bizim m�dafaa hatlar�m�z,
hatta ne de son g�nlerde m�thi� bir safhaya girdi�i s�ylenilen �anakkale
Harbi, Naim Efendinin vazifesinde de�ildi. Bunun i�indir ki, ihtiyar adam:

E, ne haber, s�yle bakal�m, bug�n ne haber? diye sordu�u vakit, Hakk�


Celis, derhal Seniha'ya dair son i�itti�i ve son g�rd��� �eyleri zihninin
i�inde toplamaya �al��rd�. Bittabii, b�y�k day�s�na fazla elem vermesi
hat�ra gelen tafsilat ve teferruat� m�mk�n mertebe s�kutla ge�erdi; mesela
derdi ki:

D�n, ak�am �st� Do�ruyol'da ona rastlad�m. M�kellef bir araba i�indeydi,
yan�nda... Yan�nda tan�mad���m bir han�m, pek tuhaf giyinmi� bir han�m vard�.
Beni g�r�r g�rmez arabas�n� durdurdu: Ben g�rmemezli�e gelip ge�mek istedim,
arkamdan seslendi, gittim. Konu�tuk. Darg�n darg�n: 'Bize niye gelmiyorsun?
Bu hafta hi� g�r�nmedin? Niye?..' dedi. �imdi per�embeleri onun g�n�ym�.
Bir�ok Alman ve Avusturyal�lar geliyormu�. Saatlerce musiki yap�yorlarm�.
Ba�ka g�nlerde de misafir eksik olmuyormu�. Baz�, gece yar�lar�na kadar s�ren
e�lenceli saatler ge�iriyorlarm�. 'Mutlaka gel!' dedi, sonra sizi sordu.

B�y�kbabam� g�r�yor musun? dedi. S�hhati nas�ld�r? Yine s�k s�k


h��k�r�yor mu?

Bari, iyidir, hi�bir �eyi yok; h��k�r�klar� durdu, diyeydin.

�yle s�ylemedim. Fakat dedim ki: Teyzem kona�a s�k s�k geliyor, ondan
haber alm�yor musunuz? Dudaklar�n� b�kt�: 'Sa� olsun, annem o kadar m�bala�a
eder ki, hi�bir s�z�ne laz�m geldi�i kadar inanmam.' Sonra bana elini verdi;
eli beyaz g�deri eldivenler i�indeydi, koyu nefti bir �ar�af� vard�. Araban�n
i�i �ok iyi kokuyordu.

Ba�ka bir g�n de b�yle s�ylerdi:

Cemil i�ini uydurmu�. Viyana'ya gidiyor. Vak�a Viyana'da a�l�k m�thi� bir
dereceye varm�: Fakat Cemil bir kolay�n� bulur oradan �svi�re'ye ge�erim
diyor.

Naim Efendi:

Can�m, bu ne bi�im askerlik! derdi. Ne vakit talim etti ne vakit


��rendi? Ne vakit zabit oldu; ne vakit (...) Pa�an�n yaveri... �imdi de
Avrupa'ya seyahate ��k�yor. Mutlaka bir misyonla... Mutlaka, �yle de�il mi?

Yok efendim, zannetmem. �yle bir �ey olsa s�ylerdi. Anla��lan, apartmana
devam eden Avusturyal� zabitlerden biri ile i�i uydurmu�, o al�p g�t�r�yor.
Esasen Seniha ablam da Viyana tarikiyle bir �svi�re seyahatine
haz�rlan�yormu�.

Ne diyorsun? Ne diyorsun? Yarabbi sen �s]ah et! Bu k�z ne durmak, ne


dinlenmek biliyor.

Hakk� Celis esefle ba��n� sall�yor:

Son zamanlarda �yle bir zay�flad� ki... diyordu. Hi�bir zaman bu kadar
zay�flamam�t�. Onu Avrupa'dan geldi�i vakit g�renler �imdi tan�yamazlar.
Mamaf�h; bana bu haliyle daha g�zel, daha zarif g�r�n�yor. Kendisi de pek
memnun. 'B�y�k bir tehlike atlatt�m, az daha �i�manlayacakt�m,' diyor. Ge�en
g�n onu yakas� ve kollar� a��k bir ropla g�rd�m. Boynu ne kadar narin,
g��s�n�n �izgileri ne kadar seyyaldi. Kollar� etten ve kemikten de�il; bunlar
oluklardan akan sular gibiydi. Yeni dikkat ediyorum. Seniha ablam�n ne uzun
parmaklar� var!

Naim Efendi konu�mas�n�n bu �airane tasvir cihetlerini pek iyi anlam�yordu.


M�temadiyen diyordu ki;

Acaba neden zay�fl�yor? Bir taraf�ndan rahats�z m�? Bir kederi mi var?
Hakk�, bir g�n yaln�z kald���n�z zaman bana �unu kendisinden anlay�ver.

Fakat, Hakk� Celis onunla yaln�z kalmak imkan�n� bulam�yordu. Bir g�n, gen�
adam, Naim Efendiye Seniha'n�n salonunu ��yle anlatt�:

�� i�e oda a�z�na kadar doluyor. Bir�ok �arkvari k�eler yapm�lar, bunlar
�st�nde ba�da� kurup oturmu� Alman zabitleri, ellerinde bir tambur veya bir
gitara ile yan yatm� Viyanal� kad�nlar; duvardan indirilmi� bir uzun �ubu�u
t�tt�rmeye u�ra�an Beyo�lulu gen�ler var. Herkes kendi havas�nda g�l�p
e�leniyor. Seniha, ayakta olsun, oturmu� bulunsun, daima hi� ��z�lmeyen bir
�emberle �evriliyor. D�rt muhtelif lisanla konu�an, d�rt muhtelif cinsten,
d�rt muhtelif ya�ta, en az yedi sekiz erkekten m�te�ekkil bu �ember, Seniha
aya�a kalkt��� vakit onunla beraber kalk�yor. Seniha y�r�meye ba�lar ba�lamaz
onunla beraber y�r�yor ve bir tarafa �ekilip oturunca o da beraber �ekilip
oturuyor.

Hakk� Celis'in yar�m yamalak tasvir etti�i bu alem, Naim Efendiye; baz�
seyahatnamelerde okudu�u garaib ahvali (�a��rt�c� haller, olaylar; yabans�
durumlar, gariplikler) hat�rlat�yordu, g�z�n�n �n�ne �in'e dair baz� resimler
geliyordu. Hele Seriha'y� Zenciler diyar�nda, kiminin elinde tavus
t�ylerinden yap�lm� yelpazeler; kiminin elinde at kuyru�undan uzun
sineklikler, birtak�m k�leler ve cariyeler ortas�ndan yava� yava� ilerleyen
barbar bir melikeden hi� ay�ram�yordu; diyordu ki:

Seniha, etraf�n� bu kadar s�k�ya alan bu adamlardan hi� s�k�lm�yor mu?


Eskiden sab�rs�z bir �ocuktu. �imdi anla��lan sinirlerine daha ziyade
sahiptir.
S�k�lmak m�? Bilakis yaln�z bununla e�leniyor. Bu adamlardan herbiri ona
kendi dilinde bir �ey s�yl�yor ve o derhal g�lerek cevap veriyor. ��lerinde
�yleleri var ki, bir �ocu�a masal anlatan eski dad�lar gibi sihirli bir
belagate maliktir; birbiri ard�nca bir�ok hikayeler anlat�yor. Bu hikayelerin
baz�lar� hayret ve baz�s� h�z�n verici; baz�lar� insan� kahkahadan
k�vrand�racak derecede g�ld�r�c�d�r. Seniha'n�n peykleri aras�nda bir tanesi
de var ki, emsali bulunmaz derecede mukallittir; muhtelif lisanda, muhtelif
milletlere dair bir uzun taklit repertuvar� ta��yor. Numaralar�n� kah aya�a
kalkarak, kah oturdu�u yerden yap�yor. Bir di�eri, g�l�n� ve manidar
menk�beler anlat�yor, �b�r� m�temadiyen cinasl� s�zler s�yl�yordu. Ben,
hi�birinin ne dedi�ini i�itmiyordum; fakat, uzaktan, Seniha'n�n halinden
konu�malar�n nev'ini tayin edebiliyordum.

Naim Efendi, hakikatin bu derece acayip ve harikulade olaca��na ihtimal


veremiyordu; i�in i�in diyordu ki: �air �ocuk, m�bala�a ediyor!

Halbuki, zavall� Hakk� Celis, g�ri:ip i�itti�i �eylerin yar�s�n� bile


anlatm�yordu. Mesela b�t�n bu halk�n i�inde Asyai bir h�k�mdar gibi sal�n�p
dola�an, oturup kurulan ve her tavr� ile: Bu salon, bu s�sleri, bu �a'�aas�
ve etraf�nda k�lelerle dola�an bu kad�n b�t�n bu cazibesi, b�t�n bu
zarafetiyle benimdir, benim mal�md�r! diyen o adamdan, o ��pheli aile
dostundan hi� bahsetmiyordu.

Naim Efendi, ara s�ra: B�yle zamanda, bu k�tl�kta, bu pahal�l�kta, bu


kadar halk� izaz ve ikram i�in ne yap�yorlar? Ne kadar masraflara giriyorlar?
Bu masraflar� etmeye nas�l imkan ve ihtimal bulabiliyorlar? dedi�i vakit,
Hakk� Celis kulaklar�na kadar k�pk�rm�z� kesilerek ve g�ya yap�lan pislikte
kendisinin de bir pay� varm� gibi utanc�ndan yerin dibine ge�erek:

Servet Bey, diyordu; birtak�m i�ler yap�yormu�. O me�hur (...) Mebusunun


�erikiymi�. Bu adam milyonlar kazanm�, bittabii Servet Bey de epeyce
istifade etmi� olacak... �yle diyorlar...

Naim Efendi, tiksinerek y�z�n� buru�turuyor:

Aman Yarabbi, �u Servet bey ne derekelere d�m�! Ne derekelere! diyordu.

Ve bu ihtiyar ile bu gen� adam b�yle konu�urlarken yava� yava� ak�am oluyor,
oda g�lgelerle doluyordu. Hakk� Celis hi�bir yerde, ak�am�n bu kadar kasvetle,
bu kadar fena bir �eyi haber verir gibi geldi�ini hat�rlam�yor, bilmiyor,
denizin dibine batan bir adam gibi t�kand���n� hissediyordu.

Ge� vakit, ruhu bir a��r kederle y�kl�, eve d�n�yordu. Karanl�k ve tenhal�k
i�inde, �stanbul'un sokaklar�nda y�r�mekle �stanbul denilen �eyi daha iyi
anl�yordu. Bu, ne bir �lke, ne bir �ehir, ne de baz�lar�n�n dedi�i gibi,
b�y�k bir k�yd�; �stanbul'un g�zelli�ini, �irkinli�ini, ihti�am�n� ve
sefaletini yapan �eyler neydi? Ne tepeleri �st�ndeki camileri, ne sokaklar�n�n
bak�ms�zl��� ve pisli�i; ne �ark'�n en b�y�k saltanat�na payitaht olu�u, ne
Fikret'in dedi�i gibi alay alay Efvah� kadide (�skelet a��zlar, bir deri
bir kemik kalm� insanlar) ile meskun bulunu�udur.

Harbin ba��ndan beri bir haile (Trajedi) perdesiyle �rt�len �stanbul'un ta


derinliklerinden ��kan bu bo�uk bo�uk sesler, bu ��lg�nca vaveylalar, bu at
ve araba g�r�lt�leri yaln�z bir b�y�k zehrin sefahat veya sefaletine ait bir
�ey s�ylemiyordu; Hakk� Celis'in g�zleri bu perdenin arkas�nda a�l�ktan,
yoksulluktan daha b�y�k bir haile g�r�yor; Hakk� Celis'in kulaklar� bu
istimdat ve istihkar (Yard�m isteme ve hor g�rme) seslerinin
maveras�nda (Ard�nda, �tesinde) daha suzi�li (Ac�l�) bir feryad�n
aksisedas�n� duyuyordu.

�stanbul, hudutlar� malum olmayan bir alemdi, gen� adam, gecelerin �ss�z
karanl�klar�nda, tek ba��na y�r�rken �stanbul'un b�yle bir alem oldu�unu her
ad�mda daha ziyade hissediyordu. Bazen bir t�rbe �n�nde, bazen bir cami
kap�s�nda durup, i�i korkuyla dolu etraf�n� saran bir s�k�tu dinliyordu.
Biraz �tedeki kanl� g�r�lt�n�n bu s�kuta hi� tesiri yoktu, bu s�kut ikliminin
kap�s�nda o kanl� g�r�lt�, hi� ��phesiz her �eyden mukaddes olan bu s�kutu
muhafaza etmek i�indi, zira bu s�kut, d�nyan�n en ulu evliyalar�yle en
kahhar (Kahredici,yokedici) cihangirlerinin uyuduklar� son uykunun yegane
bek�isiydi.

Ve bu ikinci defa idi ki, �anl� ve m�barek uyurlar�n uykusu tehlikeye


giriyordu. Hakk� Celis, bundan iki �� y�l evvel yine bu sokaklardan, bu
t�rbeler, bu camiler aras�ndan ge�iyor, yine Cihangir'deki konaktan
d�n�yordu; sa��nda, solunda karanl�kta yaln�z ba�lar�n�n beyaz sarg�lar�
g�r�nen yaral�lar�n birer tabuttan daha matemli arabalar� hareket ediyordu.
Hakk� Celis, o zaman ne ba��n� �evirip bu yaral�lara bak�yor, ne kulak verip
o derinden gelen sesleri dinliyordu. B�t�n varl���n� manas�z ve adi bir
sevdan�n alevi sarm�t�. Gen� adam, kendi kendine: Ne kadar de�i�mi�im?
dedi. Ger�i, bug�nk� Hakk� Celis, d�nk� Hakk� Celis'e tamam�yle yabanc�yd�.
O zamandan beri yeni bir sevdan�n alevi i�inde, d�nk� k���k adam,
balmumundan bir bebek gibi eriyivermi�ti. Bu sevda neydi? Kim i�indi? Bu
sevda, milli ideal diye birka� seneden beri a��zdan a�za dola�an ve k�smen
sahte olan m�phem ve sari (Bula��c�,salg�n) duygu muydu? Hakk� Celis, o kadar
s�sl� ve muattar (Kokulu) Seniha'n�n yerine �imdi, millet denilen �eyi, o
koyu, kar��k varl��� m� seviyordu? Gen� adam, millet denilince Naim Efendiler
gibi m�stehaselerle (Fosillerle) Senihalar ve Faik Beyler tarz�nda sefil
i�tahl� ya�arlar� hat�rl�yordu. Millet, ona bazen kilometrelerce toprak
�zerinde y���lm� bir kocaman ceset halinde g�r�nd�. Bu cesedin �zerine
d�nyan�n d�rt k�esinden ��km� bir s�r� ha�arat h�cum ediyor ve kendi
k�yafetinde alay alay insan bu ha�aratlar� da��tmaya ko�uyordu. Her ceset
gibi, bunun da bitmesi laz�m gelirdi. Hakk� Celis, bu m�thi� fikir ve bu
korkun� ��phe ile bir hafta sonra �anakkale'ye sevk edilece�ini d��nd�. Evet,
bu gen� adam, istemeyerek, bilmeyerek, Naim Efendi h��k�r�klar�nda devam
etsin ve Seniha Almanyal�, Avusturyal� zabitlerle rahat rahat �ay ziyafetleri
verebilsin diye, bir hafta sonra �anakkale'ye, hayat�na doymadan �l�me
gidecekti!

Hakk� Celis, biraz evvelki o �anl� r�yadan hakikat denilen bu mezbeleye


d�er d�mez bir m�ddet muvazenesini kaybeder gibi oluyor ve sendeliyordu.
Fakat bu ani buhran �ok s�rm�yor, gen� adam, t�rbelerden, sebillerden,
camilerden s�zan hava i�inde derhal kendini topluyordu: Hay�r! Hay�r! Millet
denilen �ey Naim Efendi gibi m�stehaselerle, Senihalar ve Faik Beyler gibi
sefil i�tahl� insanlardan m�rekkep bir varl�k de�ildi. Bunlar milletin
��r�yen ve d�k�len taraf�yd�. Ve havaya kalkan sekiz y�z bin k�l��, i�te, bu
kangren olmu� uzvu kesip atmak i�indi.

:::::::::::::::::::

XV

Hakk� Celis, veda ziyaretlerine, hareketinden birka� g�n evvel ba�lad�.


Evvela Belk�s Han�ma, sonra Nuriye ve Neyyire Han�mlara gitti. Belk�s Han�m,
tombul tombul bir kad�n olmu�tu ve gittik�e eli o kadar yumu�am� ve iradesi
o kadar azalm�t� ki, yan�na bir gen� erkek yakla��r yakla�maz ba�� d�n�yor,
hemen bulundu�u yere d�ecek gibi oluyordu. Nitekim Hakk� Celis'le bir odada
ba� ba�a kal�nca o kadar ne yapaca��n� �a��rd�, hareketlerine �yle bir
peri�anl�k geldi ki, gen� adam az daha tersy�z� d�n�p gidecekti. Fakat Belk�s
Han�m birdenbire kendini toplad� ve b�y�k bir hem�ire tavr�yle Hakk� Celis'in
iki elinden iki eliyle tuttu.

Neden b�yle birdenbire kalk�verdin! Ne acayip �ocuksun, dedi. Hakk�


Celis'e gen� kad�n�n bu samimi ve laubali hali biraz emniyet ve s�kunet verdi.
Tekrar oturdu. Bir m�ddet Seniha'dan bahsettiler. Belk�s Han�m, eski
arkada��na kar�� pek o derece az�l� de�ildi; hatta Faik Beyi payla�amad�klar�
zamana nispetle biraz daha iyi, daha dosttu. Esasen gittik�e hayvani
zevklerin en basitine do�ru inen bu kad�n i�in kar��k, g�� ve ince
rab�talar�n bir manas� kalmam� ve kalbi her t�rl� kinden, garazdan
bo�alm�t�. Bununla beraber Hakk� Celis'e b�y�k day�s�n�n k�z�na dair baz�
yeni havadisler vermekten kendini alamad�:

Senihac�k, �ok m�k�l bir mevkide, dedi. Nerede ise Faik Bey gelecekmi�.
O gelir gelmez mutlaka bir k�yamet kopacak. Deli �ocuk bittabii g�rd��� hale
tahamm�l edemeyecek, birtak�m ��lg�nl�klar yapmaya kalk�acak, �stanbul'un
i�inde yeniden bir g�r�lt�d�r kopacak. Bilir miyim ben... Vallahi �u k�za
ac�yorum...

Hakk� Celis:

Faik Beyin ne s�ylemeye hakk� olabilir? dedi. Seniha ile (...) Mebusu
Necip Bey aras�ndaki m�nasebet yar�n resmi bir �ekil almak �zeredir. Hatta,
zannederim, �ar�ambaya nikah merasimi oluyor.

Belk�s Han�m, hayretle yerinden f�rlad� ve geldi ta gen� adam�n yan�na


sokuldu:

Ger�ek mi? Ger�ek mi? Bize neden haber vermediler? �a��lacak �ey! dedi.

Ve bunlar� s�ylerken g�ya fark�na varmaks�z�n yap�yormu� gibi dizlerini


gen� adam�n dizleri aras�na soktu ve bir elini elinin �st�ne b�rakt�. A�z�,
kesilirken sulanan bir meyve gibiydi; fakat, g�zlerinde ve elinde hala bir
�ocuk saffeti vard�; Hakk� Celis bu sefer �rkmedi ve kad�n� kendi haline
b�rakt�.

Hakk� Celis, Belk�s Han�mdan sonra Nuriye ve Neyyire Han�mlara u�rad�. Gen�
k�zlar sokaktan hen�z avdet etmi�lerdi; �ar�aflar� hen�z ba�lar�ndayd�;
arkalar�ndan Hakk� Celis girer girmez ikisi birden bir ���l�k kopard�lar:

Ne tuhaf, biz de, �imdi sizi konu�uyorduk, dediler.

Sonra ilave ettiler:

Haberiniz var m�? Faik Bey geldi... �imdi, �imdi beraberdik.

Hakk� Celis Neme laz�m! der gibi omuzlar�n� silkti. Nuriye ve Neyyire
Han�mlar haki ve seferi elbisesinin i�inde dimdik duran ve adalelerinin
sertli�i hissedilen bu gen� askerden d�nk� dal gibi c�l�z Hakk� Celis'i g��
tan�d�lar. T�yl� geni� ve az �ok barbar kalpa��n�n alt�nda bir y�l evvelki
sar��n y�zl�, bak�r rengini almi�, bir Tatar simas�n�n ifadesini ba�lam�t�.
Nuriye Han�m dedi ki:

Aman Yarabbi, ne kadar, ne kadar da de�i�mi�siniz, Hakk� Celis Bey! Acaba


ruhunuz da y�z�n�z gibi de�i�ti mi? Sak�n o da bu kadar ha�in olmas�n... O
p�rhulya ve p�r�iir ruh! (H�lya ve �iir dolu)
Neyyire Han�m:

Ah bu askerlik;' dedi, en hassas; en rakik kalpleri bile bir �elik haline


sokuyor. Vah, vah, Hakk� Celis Bey; art�k hi� �iir yazm�yorsunuz, de�il mi?

Hakk� Celis g�lerek ba��n� sallad�:

�oktand�r, ne okudu�um var, ne yazd���m! dedi. B�t�n eski me�guliyetlerim


bana �imdi yavan geliyor. Esasen sanat sunilik demek de�il mi? �airler
birtak�m suni adamlard�r.

Gen� k�zlar ikisi birden kulaklar�n� t�kad�lar:

Aman susunuz, aman bari i�itmeyelim; diyorlard�. Zavall� �airler! Onlar


ki, bize ruhlar�n�n �st�rab�ndan...

Hakk� Celis gen� k�zlar�n s�z�n� kesti:

Onlar�n ruhundan bize ne! dedi. Hi� tan�mad���m, bilmedi�im bir adam�n
�st�rab�ndan, ne�at�ndan (Sevincinden), a�k�ndan, bilir miyim daha nelerinden
bahsetmesine ne l�zum var! Kimisi hat�ralar�n� anlat�r, kimisi endi�elerini
s�yler, kimisi �u veya bu mesele hakk�nda ne kadar herkesten ba�ka d��nd���n�
anlatmaya �al��r. Ni�in, ni�in efendim? Onlara soran var m�? Herkesin kendi
derdi, kendi ba��ndan a�k�n... �air denilen birtak�m me�hul kimselerin
elemlerini de �ekmeye hi� de�ilse dinlemeye mahkum olmakta biraz fazla
fedakarl�k bulmuyor musunuz? Hele son zaman�n �airleri... Bize g�ndelik
hayat�n�n hurda intibalar�n�, birtak�m adi teferruat�n�, cetlerinden
kendilerine miras kalm� k�fl� bir aletle anlatmadan ba�ka bir �ey bilmeyen
bu k���k ve hodperest (Bencil, kendini be�enmi�) adamlar...

Nuriye Han�m sordu:

Bir zamanlar o kadar sevdi�iniz Fikret i�in de mi b�yle d��n�yorsunuz

Gen� adam:

Aman, dedi; bana hassaten bizim �u son �iirimizden, �u son


�airlerimizden hi� bahsetmeyiniz! Ge�en g�n bir eski mecmuan�n sayfalar�n�
�eviriyordum; yan yana bir mensur, bir manzum �iir g�z�me ili�ti; bunlardan
birisi '�ntizar' unvanl�yd� ve unvan�n alt�nda 'pembe yeldirmeliye' diye bir
ithaf� vard�: Gayet yanl� ve yavan bir T�rk�eyle yaz�lm� bu mensurenin
meali bir c�mleyle �uydu: 'D�n ak�am, g�ne� batarken ufuklar� bir pembelik
istila etti; siz geliyorsunuz sand�m ve bekledim.' Manzumenin serlevhas�
'�ftirak'd� ve 'E. C.' Han�ma diye ithaf olunmu�tu; k�rk m�sra� m�tecaviz bu
uzun manzumede, �air, hulasatan diyordu ki: Siz gittiniz. Arkan�zdan
mendilimi sallad�m ve a�lad�m.

Gen� k�zlar, kendilerini tutamayarak g�l�meye ba�lad�lar. Hakk� Celis


s�z�ne devam etti:

Bu yavan, bu tuzsuz ve mayas�z edebiyata -affedersiniz- bir tek isim


bulabiliyorum: Zampara edebiyat�. Otuz y�ldan beri kah 'Edebiyat� Cedide',
kah 'Fecriati', �imdi de 'hece vezni cereyan�' adlar� alt�nda hep bu ����r
devam ediyor duruyor. Mecmualar hala birtak�m mahalle �ocuklar�yla doludur.
Bu mecmualar bu gibi mua�akalara a��k muhabere varakas� (A�klar, sevi�meler
i�in a��k haberle�me sayfas�, arac�l���) vazifesini g�rmekten ba�ka bir �eye
yaram�yor. Do�rusu b�t�n bunlar, beni as�l �iirden, as�l edebiyattan bile
nefret ettirdiler.

Neyyire Han�m hemen s�ze at�ld�:

Demek ki as�l �iir, as�l edebiyat da var, dedi; demek umumiyetle �iirden
edebiyattan de�il, fena �iirden, fena edebiyattan m�teneffirsiniz.(Nefret
ediyorsunuz, tiksiniyorsunuz)

Hakk� Celis g�lerek cevap verdi:

Ona ��phe mi var! Mensup olduklar� milletin itikatlar�n�, gazalar�n�,


hezimetlerini, elem ve ne�at�n� terenn�m eden o b�y�k halk ve millet �airleri
benim i�in daima m�barektirler. �air denilen mahluk biraz evliya ve kahraman
aras�nda bir �ey olmal�d�r; Garb�n ve �ark�n eski �airleri b�yleydi. Onun
i�indir ki, hala hepimize t�kenmez birer membad�rlar. Son devrelerin ortaya
��kard��� c�celer, birtak�m dola��k yollardan s�r�ne s�r�ne bu membalara
do�ru gidiyorlar ve bize, oradan kah bir tas, kah bir avu�, kah bir katre su
getiriyorlar. B�t�n bu c�celer bizim nazar�m�zda bu getirdikleri suyun,
miktar� derecesinde aziz ve k�ymetlidirler.

Kendilerini bildikleri g�nden beri, �iirle �airlerden ba�ka bir �eyle


me�gul olmayan gen� k�zlar, Hakk� Celis'in bu yeni �iir ve �air tarifini
anlayam�yorlard�; v�cudu gibi ruhunun da sertle�ip kabala�t���na h�kmettiler
ve bir an evvel kalk�p gitsin diye beklediler.

Hakk� Celis, gen� k�zlar�n evinden ��kt�ktan sonra, Seniha'ya da gidip


gitmemek hususunda bir m�ddet m�tereddit kald�. Zira Seniha'y� her g�r��nde
cinsini, mahiyetini tayin edemedi�i bir �ey oluyor ve g�nlerce hayat�
zehirleniyordu. Yaln�z g�nlerce hayat� zehirlenmekle kalm�yor, b�t�n fikirleri
ve b�t�n hisleri sars�l�yor, ruhu me�kuk (Ku�kulu) bir hale giriyor, azim ve
iradesinin kuvvetini te�kil eden b�t�n unsurlar da��l�yor, kayboluyordu. Hakk�
Celis, birdenbire kendini bir bo�lukta as�l� kalm� zannediyordu. Mamaf�h,
b�t�n bu tehlikelere ra�men bu sefer mutlaka gitmek laz�md�, gitmemek kendi
taraf�ndan affedilmez bir kabal�k olacakt�; bundan ba�ka Seniha, buna
kendince g�l�n� bir mana verecek, dudaklar�n�n ucunu yukar�ya do�ru kald�ran
o m�stehzi tebess�m�yle g�l�mseyerek:

Bana; bir a��k gibi kafa tutuyor! diyecekti. Halbuki, Hakk� Celis art�k
Seniha'y� sevmekten veyahut sevmi� g�r�nmekten tiksiniyordu.

Seniha, apartmanda yaln�zd�. Sekine Han�m, Cihangir'e gitmi� ve Servet Bey,


daire d�n�� bermutat Cercle d'Orientda kalm�t�. Cemil, �oktan
Viyana'dayd�. Gen� k�z�n yar� kocas� olacak adama gelince o da m�himce bir i�
i�in Sofya'ya kadar k���k bir seyahate ��km�t�. Seniha ise, birka� zamandan
beri onun evde haz�r bulunmad��� zamanlar misafir kabul etmekten �ekiniyordu.
Bununla beraber, bug�n m�stesna ziyaret�ilerden birini bekleyen bir hali
vard�. Lacivert ve d�z eteklik �st�ne beyaz bir ipekli erkek g�mle�i giymi�
ve uzun �rme bir boyunba�� tak�nm�t�; sa�lar� g�steri�siz, muntazam,
adeta -tabir caizse- resmi taranm�t�. Bir derin koltu�a g�m�lm�, kitap
okuyordu. Ba��n� kald�r�p birdenbire kar��s�nda Hakk� Celis'i g�r�nce,
y�z�nde hayret ve �a�k�nl�kla kar��k bir memnuniyetsizlik belirdi:

A sen misin? dedi.

Bir ba�kas�n� m� bekliyordunuz? diye sordu.

Seniha, kitab�n� yere f�rlatt�:


Hay�r, hay�r, dedi. Yaln�z, Faik... Faik Bey gelecekti de...

Sonra birdenbire kendini toplad�; gen� adam� ba�tan a�a��ya bir s�zd�:

Bu ne k�yafet, bu ne hal! Bir Kazak kadar vah�isin! dedi.

Gen� adam, g�lerek, cevap verdi:

Mamaf�h, yar�n, Kazaklar�n almak istedikleri bir �ehri m�dafaaya


gidiyorum.

Seniha:

Nas�l �anakkale'ye mi! diye hayk�rd�. A, �ocuk, ni�in bana evvelce


s�ylemedin, seni oraya g�ndertmemenin bir kolay�n� bulurduk.

Hakk� Celis, kibirli bir tav�rla, dudaklar�n� b�kt�:

Bu esvab� giydikten sonra, dedi; herhalde bir yere gitmek laz�md�.


K�smet �anakkale'ye ��kt�. Hi� m�teessir de�ilim. Bilakis pek memnunum, ilk
defa adamak�ll� bir harp g�rece�im; adeta i�im i�ime s���n�yor.

Gen� k�z, m�stehzi:

Hey, koca kahraman! dedi.

Tam bu s�rada kap�n�n zili �al�nd�. Seniha, kendi kendine s�ylenir gibi:

�te bu, mutlaka Faik Bey olacak! dedi.

Do�rusu, bir taraftan da Hakk� Celis'in yan�nda bulundu�una memnundu; zira,


bu suretle Faik Beyle kendi aralar�nda vukuu �ok melhuz bir izah ve
istizaha (Olmas� beklenen bir a��klama ve bunu istemeye) imkan kalmayacakt�.
Birka� zamandan beri, uzaktan, mektuplarla kendisini bir g�n rahat b�rakmayan
bu eski sevdal�, kim bilir, �imdi, y�z y�ze gelince h�r�lt� ve z�r�lt�lar�n�
ne kadar fazla bir dereceye ��karacakt�. Seniha, hayat�n� ikiye ay�ran bu
maceran�n i�inden kolayca s�yr�l�p ��kmak istiyordu. Bununla beraber, Faik
Bey odadan i�eriye girer girmez, Hakk� Celis ikisinin de sapsar� kesildi�ini
g�rd�. Seniha, ellerindeki ve sesindeki titremeyi g�� zaptediyordu. Bu,
�imdiden, i�in i�in heyecanl�, tehditkar ve sitemkar sessiz bir a�k
sahnesiydi. Onun i�indir ki, Hakk� Celis; Faik Beyle selamla�t�ktan sonra
hemen kalk�p gitmek istedi. Fakat Seniha b�rakmad�:

Gitme, bu ak�am yemekte kalacaks�n! Faik Bey de kalacak, dedi.

Bunun �zerine Faik Beyin benzi daha ziyade sarard�, adeta dudaklar�na kadar
bembeyaz oldu:

Ben, maalesef, yeme�e kalamayaca��m. Biraz sonra gidece�im, diye s�ylendi.

Seniha:

A, nas�l olur; s�z verdiniz. Davet edildiniz. Kabil de�il b�rakmam! dedi.

Ve gen� adama o kadar tuhaf g�zlerle bakt� ki, onda cevaba kudret kalmad�,
ba��n� e�ip sustu.

Fakat Hakk� Celis, odan�n havas�nda, hala gizli �im�ekler seziyordu, ikide
bir: �imdi tutu�acaklar, �imdi kavga ba�layacak, diyordu ve bu ihtimal
�n�nde kendi mevkiini ziyadesiyle nazik buluyordu.

Mamaf�h, korktuklar�n�n hi�birisi olmad�. �kisi de yava� yava� kendilerini


zaptetmeye ve so�ukkanl�l�klar�n� bulmaya ba�lad�lar. Faik Bey, kayg�s�z bir
eda ile seyahatini anlatt�; ge�ti�i yerlere dair malumat verdi. Sonra Servet
Bey ve Sekine Han�m geldiler. Yemek saati gayet sessiz, a��r ve biraz da
ma�mum (S�k�nt�l�) ge�ti. Faik Bey, yemekten evvel �st �ste d�rt viski ve
sonra da bir hayli �arap i�ti�i halde, yine bir par�a ne�elenemedi; gittik�e
kasvetli, gittik�e s�kuti bir tav�r ald�. Seniha, �rkek ve endi�eliydi; do�ru
d�r�st yemek bile yiyemedi; g��s� daimi bir heyecan i�indeydi. Koridorda
ufac�k bir g�r�lt� onu yerinden hoplat�yordu; her kap� �al�n��nda kalk�yor,
d�ar�ya bak�yordu.

Faik Bey, yemekten sonra �ok kalmad�; saat hen�z ondu, Hakki Celis'le
beraber ��kt�lar. Seniha'n�n eski a����, Seniha'n�n eski sevdal�s�na dedi ki:

Beyo�lu'na kadar y�r�r�z; olmaz m�?

Hakk� Celis, Faik Beyin hi� bu kadar iyi bir �ocuk oldu�unu hat�rlam�yordu.
Kendisine ilk defa akran muamelesi ediyordu; sesinde kalbi ok�ayan bir �ey
vard�. Bir m�ddet yan yana sessiz y�r�d�kten sonra tekrar s�ze ba�layan o
oldu:

Demek yar�n gidiyorsunuz, dedi. Bilmem size ac�mal� m�, sevinmeli mi?
Zira cephenin arka taraf� pek de ferahl� bir �ey de�il.

Aralar�na yine bir s�kut ��kt�. Osmanbey'den Pangalt�'ya kadar birbirlerine


tek bir kelime s�ylemediler. Hakk� Celis'in yolda�� dalg�n ve h�zl� y�r�yordu.
O kadar ki, Hakk� Celis ihtara mecbur oldu:

B�yle ko�arak nereye gidiyoruz?

Faik Bey g�lerek cevap verdi:

Sahi, dalm��m. Sizi yordum, affedersiniz.

Hava a��r ve �l�kt�. Fesini eline ald� ve hi� ��phesiz bir �ey s�ylemi�
olmak i�in deminki s�z�n� tekrar etti:

Demek yar�n gidiyorsunuz?

Y�r�d�kleri cadde gittik�e kalabal�kla��yordu. Birbiri ard� s�ra bir�ok


otomobiller ge�iyordu. Faik Bey:

Ben g�rmeyeli, her �ey epeyce de�i�mi�, dedi. Acaba Beyo�lu'nda bu


saatte gidilecek yer neresidir?

Hakk� Celis, hi� bilmiyordu. Yaln�z baz� arkada�lar�n�n Tepeba��'nda bir


bardan bahsettiklerini i�itmi�ti. Faik Bey dedi ki:

Bu gece sizi b�rakmayaca��m, yar�n gidiyorsunuz. Biraz e�leniriz.

Hakk� Celis, Beyo�lu'nda e�lenmenin ne demek oldu�unu hep ba�kalar�n�n


hikayelerinden biliyordu. Belki de birka� defa kendisinin de bu hayata bir
kenar�ndan kat�ld��� olmu�tu.

Bu k�yafetle nereye gidebilirim?


Faik Bey babayani bir tav�rla omuzlar�n� silkerek cevap verdi:

Adam sen de, o kadar zabit var, her yere girip ��k�yorlar, yapmad�klar�n�
b�rakm�yorlar.

Biraz sonra, Tepeba�� bah�esinin bar�ndayd�lar. Faik Bey, Hakk� Celis'e


sordu:

Ne i�ersiniz?

Gen� adam� i�erdeki g�r�lt� ve kalabal�k biraz �a��rtm�t�.

Hi�bir �ey! dedi.

Olmaz; mutlaka bir �ey i�eceksiniz. Garson, iki viski, iki viski.

Sahnede bir Viyanal� kad�n Almanca bir �ark� s�yl�yordu. Baz� Avusturyal�
zabitler, hep bir a��zdan, ayn� �ark�n�n nakarat�n� tekrar ediyorlard�.

Localar�n birinde, k�yafetlerinden d�arl�kl� veya harp zengini oldu�u


anla��lan iki �i�man adam yanlar�nda sa�lar� ve suratlar� boyal� yar� ��plak
kad�nlarla m�temadiyen �ampanya i�iyorlar, meyve yiyorlar ve m�temadiyen
s�r�tarak birbirlerine bak�yorlard�. Hakk� Celis, oturduklar� masan�n yan�nda
kendi gibi bir ihtiyat zabitini, masadan masaya her t�rl� vas�tal�k vazifesini
g�ren dilsiz adama elleriyle, g�zleriyle, dudaklar�n�n ucuyle bir �eyler
anlat�rken g�rd�; nihayet, eline bir ka��t verdi, salonun sigara dumanlar�
arkas�nda yar� kaybolmu� bir k�esini g�sterdi ve dilsiz o tarafa gitti.
Biraz sonra o dumanlar aras�ndan siyahlar giyinmi�, kollar� omuz ba�lar�na
kadar a��k ve sar� sa�l�, uzun ince bir kad�n belirdi; yava� yava� o gen�
zabitin yan�na geldi ve otuz iki di�ini birden g�steren bir tebess�mle, elini
uzatt�:

Guten Abend.

Bi�are gen� ne yapaca��n�, ne s�yleyece�ini �a��rm�t�; kad�na sigara


paketini uzat�yor, gayet fena oldu�u anla��lan bir Almanca ile ne istedi�ini
soruyor, g�ya y�zlerce i�nenin �st�nde gibi iskemlesinde bir t�rl� rahat
oturam�yordu.

Buraya girdikleri dakikadan beri hi� konu�mayan ve yar�m saat zarf�nda ��


tane viskiyi susuz, sedas�z �st �ste yuvarlayan Faik Bey, birdenbire
yumru�unu masan�n mermerine vurdu:

D�nyada kad�n kadar berbat bir mahluk var m�? dedi.

Hakk� Celis, derin bir uykudan uyan�r gibi silkindi. �a�k�n �a�k�n
arkada��n�n y�z�ne bakt�. Faik Beyin g�zlerine sert ve ha�in bir ifade
gelmi�ti:

Bak�n�z, �unlara bak�n�z; sar��n, siyah ve beyaz y�lanlar ki, etraf�m�zda,


k�vrana k�vrana k�m�ldan�yorlar.

Ve elinin hafif bir hareketiyle soldaki kad�nlar� g�sterdi; bir viski daha
i�ti ve b�sb�t�n gen� adama do�ru �evrilip:

Zanneder misin ki, diye sordu; bunlar hakikaten bizden, bizim


cinsimizden olsunlar? Hay�r... Bunlar insanlarla hayvanlar�n haricinde, ba�ka
bir cinsten acayip ve korkun� birtak�m mahlukatt�r. Bizim gibi s�z s�ylerler,
tebess�m ederler ve a�larlar, bizi anlar gibi bakan g�zleri vard�r. Fakat
asla, asla bizden de�ildirler; ne damarlar�nda i�leyen kanlar�n, ne
g���slerinin alt�nda �arpan kalbin bizim kan�m�z ve bizim kalbimizle
m�nasebeti vard�r. Erkeklerin en b�y�k hatas� ve felaketlerinin ba�l�ca
sebebi onlar� da kendilerinden telakki etmeleridir. Onlara be�eriyetin
n�sf� (Yar�s�) demi�iz; onlar�n kuca��nda ana diye yatm��z, onlar� kar� diye
evimize alm��z; onlara sevgili diye kollar�m�z� a�m��z, i�te, o zamandan
beridir ki, ne v�cudumuzda rahat, ne evimizde s�kun, ne kollar�m�zda kuvvet
kalm�. Haberimiz olmaks�z�n bize sokuluvermi�ler, zehirlerini gizli bir
taraf�m�zdan �ah damarlar�m�za ak�t�vermi�ler.

Faik Bey, Hakk� Celis'e daha ziyade yakla�t�, �imdi, bir �elik rengi alan
g�zlerini gen� adam�n g�zlerine saplayarak:

Bir kad�na hi� tutuldunuz mu? dedi. Ben, sizin ya��n�zdayken epeyce
kad�nlarla m�nasebete girmi�, aldanm� ve aldat�lm�t�m. Yirmi be� ya��ma
girdi�im zaman art�k b�km�, usanm� bir adam gibiydim; kad�nl���n benim
nazar�mda hi�bir s�rr� kalmam�t�; kendi kendime diyordum ki: 'Adam sen de,
i�te evveli de bu; ahiri de bu!' Hele a�k, sevda, filan gibi s�zler bana v�z
geliyordu; bunlar hep romanc�lar�n uydurdu�u martavallar diyordum; fakat bir
g�n... Yirmi be�imi ge�mi� ve hi� olmazsa yirmi be� kad�n tan�m�t�m,
birdenbire ne oldu bilmem... On sekiz ya��nda bir �ocuk gibi... Siz ka�
ya��ndas�n�z?

Hakk� Celis:

Yirmi iki, dedi.

Faik Bey, bir susuz viski daha i�ti ve s�z�ne ��yle devam etti:

Yirmi iki... Fakat siz de g�n�n birinde on sekiz ya��ndayd�n�z; o ya�ta


nas�l sevilir, bilirsiniz; mutlaka bilirsiniz. Zira, hat�rl�yorum ki, siz de
sevdiniz; siz de benim gibi... Siz de onu sevdiniz.

Hakk� Celis, sapsar� kesildi ve kalbi �iddetli �iddetli �arpmaya ba�lad�.


Faik Bey:

Evet, evet, biliyorum, dedi. Fakat, mon�er, hi� o sevilir mi? Ne kadar
zaman kendisinden ka�t�m; ne kadar zaman bana uzanan elleri ellerimle ittim.
Ben istemedik�e o arkamdan ko�tu; uzun uzun anlatmaya ne hacet... Herkes gibi
siz de g�rd�n�z, siz de ��rendiniz; benim kar��mda ne kadar zelildi.

Birdenbire g�zleri me�hul bir noktaya dald�. Dakikadan dakikaya da��lan


zihnini toplamak istiyormu� gibi ba��n� silkti ve kendi kendine
s�ylenircesine:

Fakat, vaktaki o benden ka�maya ba�lad�, ben kovalad�m, dedi. Hem nas�l
kovalay�, mon�er, hem nas�l kovalay�! Hudutlar a��yordum, memleketten
memlekete ko�uyordum ve yan�na vard���m vakit de nefesim t�kan�yor, soluk
solu�a kal�yordum, bir �ey s�yleyemiyordum, yaln�z diyordum ki: 'B�rak seni
seveyim. B�rak seni seveyim. Sen istedi�ini yap, istedi�ini sev; fakat,
m�saade et ki, ben daima yan�nda bulunay�m.' Zira, onun yan�ndan ayr�l�r
ayr�lmaz, sanki havas�z kal�yordum, t�pk� sudan ��kar�lan bal�k gibi can
�eki�meye ba�l�yordum. Bilseniz bu �st�raptan kurtulmak i�in ne zilletlere
katland�m, ne zilletlere... Herkes san�yordu ki, ben bilerek, ben isteyerek
g�z yumuyorum; vallahi billahi herkes b�yle sand�... O k�z�l sa�l� k�z, bir
ate�in �n�nde duran bir cad� gibi, beni yerden yere, �ukurdan �ukura
s�r�klenir g�rd�k�e, otuz iki di�ini birden g�steren bir g�l�le g�l�yor ve
memnuniyet mesamelerinden f�k�r�yordu. Azizim, a�k, bir izzetinef�s meselesi,
bir izzetinef�s yaras�d�r. Ondan, mutlaka intikam�m� alaca��m, mutlaka...

Ve yumru�unu tekrar tekrar masan�n �st�ne vurdu. Hakk� Celis etraf�n� hi�
g�rm�yordu. Faik Beyin anlatt��� �eyler, ondaki zaman ve mekan mefhumunu
tamam�yle kald�rm�t�; �imdi, tamam�yle, Seniha'dan ve Faik Beyden yap�lm�
ate�ten bir feza i�inde ya��yordu.

Titreyerek dedi ki:

Unuttunuz! En iyi intikam bu de�il mi?

Faik Bey ac� ac� g�ld�:

Unutmak, unutmak! Ah, �yle ise sizin hi�bir �eyden haberiniz yok, dedi.
Onu unutmak i�in neler yapmad�m... Hi�bir �ey kar etmedi, h�nz�r k�z
beynimin i�inde burgulu bir �ivi gibi saplanm� kald�. Ondan daha �ok
g�zelleriyle d��p kalkt�m, ondan bin kat daha se�kinlerini tan�d�m; fakat
hi�biri, hi�biri, onu bana unutturamad�, hi�biri bir dakika i�in onu
hat�r�mdan silemedi. Bazen kendi ad�m� unutacak kadar sarho� oluyordum. Lakin
onun ad� her vakitten daha canl�, daha manal�, dilimden hi� d�m�yordu. Bazen
bir kumar masas� ba��nda kendimi kaybediyordum, fakat onun hayalini daima
yan�ba��mda haz�r, ka��tlar�n �zerine aksetmi� ve ye�il �uhan�n ortas�nda
raksederken g�r�yordum. Ni�in bu k�z benim izzetinefsimle oynad�. Beni
�amurdan �amura s�r�kledi. Vallahi billahi intikam�m� alaca��m, g�receksiniz.
Mutlaka...

Ve yum�u�unu tekrar vurdu; bu sefer kadehlerden biri devrilip yere d�t�.


Faik Bey:

Garson, bir kadeh ve bir viski daha! diye ba��rd�.

�imdi, sahnedeki danslar bitmi�, masalar, iskemleler kenara �ekilmi� ve


salonun ortas� umumi dans i�in haz�rlanm�t�.

Hakk� Celis'in yan�ndaki gen� zabit kad�na m�temadiyen bir �eyler al�yordu.
Masalar�n�n �st� �i�ekle ve birtak�m ufak tefek e�ya ile dolmu�tu. �kide bir
e�ilip kad�n�n kula��na bir �eyler f�s�ld�yor ve kad�n daima, o geni�
tebess�m�yle g�lerek, yar� anlam� yar� anlamam� bir kimse tavr�yle, g�zleri
hayretten b�y�m�, ba��n� sall�yordu. Locadaki harp zenginleri oturduklar�
yerde gittik�e a��rla��yorlar, yaln�z bazen yanlar�ndaki kad�nlara, bazen
a�a��daki halka s�r�tmakla iktifa ediyorlard�. Sa�dan soldan bir�ok ecnebi
zabitler kad�nlar�n bellerinden yakalayarak dans meydan�na at�ld�lar. Baz�
Rum ve Ermeni gen�leri de onlar� taklit etti. Fakat, bu kad�nlar dansa
ba�lamadan evvel yorgun ve solgun g�r�n�yorlard�; �yle ki, kavalyelerinin
boynuna adeta bir eski esvap gibi as�lm�t�lar. Hakk� Celis, i�inden dedi
ki:

Ne acayip alem! Burada, herkes kendini e�leniyor zannediyor; fakat, hepsi


de can s�k�nt�s�ndan ne yapaca��n� �a��rm�, tepinen, ba��ran ve bir an evvel
s�z�p uyumak i�in sarho� olan birtak�m bi�arelerdir. Zavall� insanlar kendi
kendilerini nas�l aldat�yorlar! Ve bir hayaliham (Ger�ekle�meyecek bir d�)
pe�inde ne �ok para, ne �ok vakit, ne �ok s�hhat sarfediyorlar.

Y�z�n�n �izgileri gittik�e a�a��ya do�ru �ekilen ve a�z�n�n i�inde dilini


g��l�kle d�nd�rebilen Faik Bey, Hakk� Celis'e sa�lar�na temas edecek kadar
sokuldu:
A�k i�lerine bu kad�nlar�n hi�biri kadar da vak�f de�ildi! dedi. Ne
��rendiyse benden ��rendi; bununla beraber daima so�uk ve heyecans�z kald�,
mizac�na �u kadarc�k bir hararet gelmedi, bu k�z hep kafas�yle hareket eden
bir k�zd�r; her hareketi bir hesap �zerinedir ve bence kad�nlar�n en m�thi�i
i�te b�ylesidir; esasen insan olmayan bu mahluk, bir de ak�l denilen �eyle
silahland� m�, adeta di�li, t�rnakl� bir canavar haline giriyor; kan�n�zla
beslenmeye ba�l�yor ve t�rnaklar�n� etinize ge�irmek yegane zevkini te�kil
ediyor.

Faik Bey, viskiden bir yudum daha ald� ve �st �ste birka� nefes sigaras�ndan
�ekti; g�zleri s�z�le s�z�le adeta yar� kapanm�, kaybolmu�tu; dedi ki:

Canl� �eylerin hi�birini sevmez. Ne insan, ne k�pek, ne kedi, ne civciv.


Sevdi�i �eyler hep kuma�, ta�, boya, rahat ve muntazam odalar, araba, kundura
ve �orapt�r. B�t�n bunlar� kendisine temin eden adam nazar�nda bir ilah
kesilir; zira bu adam b�t�n tapt��� putlar� avcunun i�inde getiren harikulade
bir mahluktur. �imdi bunlardan bir tanesini bulmu�... Varaca�� adam �ok
zenginmi�, �yle mi?..

Hakk� Celis ba��yle evet! dedi. Faik Bey, vah�i ve ac� bir g�l�le:

�ok zengin, �yle mi? dedi; ah, ben ona g�steririm. Ben ona g�steririm.
Zengin bir adamla evlenmek... O, buna asla muvaffak olamayacak; asla! Nikah
�ar�ambaya diyorlar, de�il mi? �ar�ambaya hah! hah! hah! �ar�ambaya...
Bileklerimi �urdan keserim, e�er Seniha �ar�ambaya evlenebilirse... Vallah
billah!

Hakk� Celis:

Nas�l mani olabilirsiniz? diye sordu.

Nas�l m� mani olabilirim? Nas�l m� mani olabilirim? Hah! hah! Mon�er, senin
de hi�bir �eyden haberin yok...

Faik Beyin sesi, y�z�, konu�mas�, hareketleri b�t�n muvazenesini kaybetmi�,


mevcudiyeti karmakar��k bir hale girmi�ti. Hakk� Celis, art�k hem ondan, hem
etraf�ndaki nafile g�r�lt�den rahats�z olmaya ba�lam�t�. Hele tango denilen
muhtelif dans silsilelerinin hayvani ve iptidai manzaralar�n� seyretmekten
b�km� ve usanm�t�... Faik Bey de, yava� yava� kendisiyle konu�maktan
yorulmu� ve yan�ndaki kad�nlara sark�nt�l�k etmeye ba�lam�t�; birdenbire
aya�a kalkt�:

Ben gidiyorum, yar�n sabah �ok erken kalkmaya mecburum! dedi.

Faik Bey, onu al�koymak i�in pek �ok �srar etti; fakat gen� adam�n karar�
�n�nde fazla mukavemete imkan g�remedi. Yaln�z Hakk� Celis elini s�k�p
ayr�l�rken:

G�receksiniz; o evlenmez, o evlenemeyecek! diye ba��rd� ve bulundu�u yere


y���ld�, kald�.

Hakk� Celis, d�ar�ya ��kar ��kmaz geni� bir nefes ald�. Ne kadar g�zel bir
gece sonuydu. G�ky�z�nde nereden geldi�i bilinmeyen bir ayd�nl�k ge�ti�i
yerlere beyaz ve tatl� bir g�lge salm�t�. G�nd�z�n o kadar adi ve manas�z
g�r�nen Galata'n�n o s�ra s�ra evlerine bile esrarl� bir hal gelmi�ti. Gen�
adam, g�n�n b�t�n vakalar�n� d��nd�; Belk�s Han�mdan itibaren, b�t�n g�rd���
�ehreler, dokundu�u eller, i�itti�i s�zler hep birden, karmakar��k beynine
h�cum etti. Bu ne kadar �ok, acayip �eylerle dolu bir g�nd�.

Hakk� Celis, on iki saat zarf�nda on iki senelik bir hayat tecr�besi yapm�
gibiydi. Belk�s Han�m�n, yalvaran ve titreyen etinde, ona, behimi (Hayvani)
hazlar�n ne kadar esrar� varsa bir anda a��l�vermi�ti.

Nuriye ve Neyyire Han�mlar gibilerin i�reti ruhlar�nda tecelli eden bir nevi
zoraki i�lili�in ne g�l�n� sevaikten (G�d�lerden) ��kt���n� ��renmi�ti.
Seniha'dan, kendisine ulvi, y�ksek, derin, hudutsuz, ince, dola��k g�r�nen
�eylerin ne kadar a�a��l�k, d�z, dar, kaba ve basit oldu�unu hissetmi�ti ve
Faik Beyden a�k�n her t�rl� tecellilerinden �ifa bulmaz bir tarzda
i�renmi�ti; bardaki alemde ise, sefahat denilen �eyi i�ren� ve m�thi�
olmaktan ziyade yavan ve bo� bulmu�tu. B�t�n insanlar�n o kadar co�kunlukla,
o kadar humma ile t�rmand�klar� hayat, hep bu yavan ve bo� unsuzlardan
m�rekkep de�il miydi? Bu unsurlar ki, Belk�s Han�m�n titreyen v�cudundan,
Nuriye ve Neyyire Han�mlar�n i�reti ruhlar�ndaki i�lilikten, Seniha'n�n arzu
ve tamahlar�ndan, Faik Beyin �fkesinden, bar halk�n�n o zoraki ne�vesinden
ibaretti. Hakk� Celis'in akl�na, zavall� Faik Beyin bir s�z� geldi: Cephenin
arkas�ndaki hayat daha iyi de�il! Bu avare adam belki bu s�z� bir �ey
s�ylemi� olmak i�in s�ylemi�ti. Fakat, ne dereceye kadar bir hakikatin
tarifiydi...

Hakk� Celis, kendi kendine bu s�z� tekrar etti:

Cephenin arkas�ndaki hayat daha iyi de�il!

:::::::::::::::::::

XVI

Naim Efendinin kona�� hala kiral�kt�r. Fakat, hen�z bir kirac� zuhur etmedi.
�ok bakanlar, �ok gezenler oldu; kah bunlar�n �artlar� Naim Efendininkine,
kah Naim Efendinin �artlar� bunlar�nkine uymad�. Konak b�y�k, viran ve
kasvetliydi; burada, �imdiki hayata g�re ancak �� aile bir arada
ya�ayabilirdi; bunun i�in de kona�� birtak�m b�l�klere ay�rmak laz�m
geliyordu. Halbuki Naim Efendi, buna asla raz� de�ildi:

Ben �ld�kten sonra, isterseniz, y�k�n�z, diyordu. Fakat, ben sa�ken


hi�bir taraf�na el dokundurtmam, hi�bir taraf�na el dokundurtmam, hi�bir
taraf�na el dokundurtmam, hi�bir taraf�na...

Hastal�ktan, yaln�zl�ktan, biraz da yoksulluktan, son zamanlarda, huyu �ok


de�i�ti; h�r��n, hiddetli bir ihtiyar oldu. O kadar ki, Selma Han�mefendi
bile, art�k ona laf dinletemiyordu. Hele Sekine Han�m, babas�n�n yan�nda
a�z�n� a��p bir tek kelime s�yleyemez oldu; b�t�n hayat�nda uslulu�u ve
yumu�akl���yle tan�nm� bir adamda bu hiddet ve �iddet, adeta, bir ateh veya
bir cinnet alameti olarak telakki edilmekteydi. Bunun i�indir ki, herkes,
�n�nde boyun e�mek mecburiyetini hissediyor ve b�t�n huysuzluklar� bir
delinin buhranlar� gibi, mazur g�r�l�yordu. Bununla beraber etraf�ndaki
bo�luk derinle�tik�e derinle�ti; evvelce hemen her g�n gibi kona�a gelen
Sekine Han�m, yava� yava� haftada bir iki defa gelmeye ba�lad�, bu da
ekseriya babas�n�n yan�na girmeyerek ve Cenan Kalfa ile e�yas�z, so�uk
odalarda, ayakta f�s�l f�s�l g�r�meye mecbur olmak �art�yle... Selma
Han�mefendi ise, bir aydan beri, bir defa aya��n� kona�a atmad�; ara s�ra
adamlar�ndan birini g�ndermekle iktifa ediyordu. Zavall� Naim Efendi bu
suretle b�sb�t�n yaln�z kald�; yaln�z kalmaktan da s�k�l�yordu. Her saat, her
dakika Hakk� Celis'i ar�yordu. Adeta bu �ocu�un tiryakisi olmu�tu. �kide
birde: Hi�bir haber yok mu? Daha gelmeyecek mi? Bu ne uzun harp, ne uzun!
Art�k bir nihayete erse; lehimizde yahut aleyhimizde, nas�l olursa olsun, bir
nihayete erse!.. deyip duruyordu.

Vak�a Hakk� Celis'ten kah do�rudan do�ruya kendine, kah hem�iresine s�k s�k
haberler geliyordu. Fakat Naim Efendinin ona ihtiyac� en ziyade kendi derdini
d�kmek, kalbini bo�altmak i�indi.

Ger�i, yavrucak, ne kadar g�nl�ne g�reydi; kendisini de ne kadar iyi dinler;


ne kadar iyi anlard�; ailesi i�inde hi� kimse ne hem�iresi, ne k�z� bu �ocuk
gibi cana yak�n de�ildi. �kide bir Cenan Kalfaya derdi ki:

Cenan, bu �ocu�a bir �ey olursa, rica ederim, benden saklay�n�z; zira,
i�itir i�itmez, dayanamam, mutlaka derhal �l�r�m!

Herkese kar�� kapanan kalbi, yaln�z bu �ocukla Seniha'ya kar�� a��k


kalm�t�; hayatta o kadar birbirinden ayr� duran bu gen� k�zla, gen� adam,
ak�bet bu can �eki�en ihtiyar�n g�nl�nde birle�mi�ti. Resimleri de bir arada
ba�� ucunda duruyordu. Kah birine, kah �b�r�ne bak�yor, bazen ikisini birden
yan yana tutup �aatlerce dal�p kal�yordu.

Nihayet, bir g�n Hakk� Celis ��kageldi. �ki g�n i�in mezuniyet alm�t�. Bu
hadise, Naim Efendi i�in hayat�n�n son sevin�li saatlerinden biri oldu. �kide
birde yata��n i�inden ince uzun kollar�n� uzat�yor, gen� adam�n ba��n�
ok�uyordu. Hakk� Celis ona �i�manlam�, uzam�, geni�lemi� g�r�n�yordu.

Muharebe sana yarad�; ma�allah, ma�allah evlad�m... diyordu.

Gen� adam, ona, �anakkale Harbinin baz� m�heyyi� (Heyecan verici) safahat�n�
anlatmak istedi. Fakat, Naim Efendi bunlar�n hi�birini dinlemedi; Hakk�
Celis'e baka baka ve arada bir elleriyle ba��n� ok�aya ok�aya bir hal oldu.
Sonra birdenbire ona kendi derdini anlatmak ihtiyac�n� duydu.

Semtime u�rayan kalmad�, dedi. Bir ay var ki, ninenin y�z�n� g�rmedim,
haftalardan beri teyzen bir kerecik olsun gelip hat�r�m� sormad�. Bilmem ki,
onlara ne yapt�m, evlad�m? Kabahatim nedir? Burada yaln�z ba��ma �ektiklerimi
sana anlatamam; diri diri bir mezara g�m�lm� gibiyim. Geceleri Hasan'la
Cenan'� kar��ma al�p konu�maya mecbur oluyorum. Kimsesizlik o kadar can�ma
tak diyor... Seniha'n�n izdivac� kalm� i�ittin mi?

Ve gen� adama cevap vermeye vakit b�rakmaks�z�n s�z�ne devam ediyordu:

Yaln�z kimsesizlik olsa ne ise evlad�m; ya bu yoksulluk... Ge�en g�n


ekmeksiz kald�m... Yeme�i ekmeksiz yedim. Vallahi evlad�m; bu da ba��ma
geldi... Baz� geceler, karanl�kta kal�yoruz. Gaza para yeti�tirmek ne
m�mk�n... Bir g�n Cenan'a dedim ki: 'Bari yata��m� sokak �st�ndeki odalardan
birine nakledelim, hi� olmazsa caddenin fenerlerinden biraz ayd�nl�k al�r�z.'
Cenan ac� ac� g�ld� ve o gece taba��n i�ine biraz zeyinya�� koydu, etraf�na
pamuk ve bez par�alar� s�ralad�: Ben karanl�kta kalmayay�m diye bu acayip
kandili yakt�. �oktand�r kahvenin, �ay�n tad�n� unuttum... Diyorlar ki Servet
Beyin evinde kemafissab�k (Eskisi gibi) e�lentiler, ziyafetler devam edip
duruyormu�!

S�ylendik�e sesi titriyor; g�zleri sulan�yordu:

Mamaf�h bu s�zler aram�zda kals�n evlad�m, dedi, zannetmesinler ki,


kendilerinden muavenet istiyoru�n, hay�r, hay�r. Allah g�stermesin, ben
burada her t�rl� felakete, mahrumiyete, zarurete katlan�r�m; fakat istemem ki
kimseler halime vak�f olsun, sana s�yl�yorum, ��nk� sen ba�ka bir �ocuksun,
b�sb�t�n ba�ka bir �ocuksun.

Tekrar kollar�n� uzat�p, gen� adam�n ba��n� ok�ad�:

Her g�n evin e�yalar�ndan bir �ey sat�yorum, dedi. Evvela fuzuli
mobilyalardan, tatl� tak�mlar�ndan, b�felerden, masalardan, kanepelerden
ba�lad�k; �imdi s�ra yataklara, yorganlara geldi. Sofadaki o g�zel hal�lar�n
hepsi gitti evlad�m, girerken dikkat etmedin mi?

Hakk� Celis, �anakkale'ye gitmezden evvel, b�t�n bu hal�lar�n, bu masalar�n


birer birer mezada gitti�ini biliyordu. Ka� kere bi�are Naim Efendiyi bu
sefaletten kurtarmak i�in b�y�k ninesinin ayaklar�na kapanm�t�; fakat, bu
sert kalpli kad�n demi�ti ki:

Satmak, onun eski adetidir, eski illetidir; b�rakmal� sats�n, sats�n, ta


ki satacak bir �eyi kalmay�ncaya kadar... Ancak o vakit rahat edecek ve s�z
dinleyecek... Niye yan�ma gelmiyor, niye bin t�rl� bahane ile o bayku�
yuvas�nda sakal�n� Hasan A�a denilen o h�rs�z�n eline vermi� oturuyor?

Konak, Naim Efendiyle beraber, her g�n biraz daha y�k�l�p gidiyordu. Vak�a
sa�� solu yang�n viraneleriyle �evrilmi� olan bu evin harici manzaras� pek
ma�mum bir �eydi, fakat as�l i�ine girildikten sonrad�r ki insan�n kalbine
korku ile kar��k derin bir kasvet ��k�yordu. Zili bozulan sokak kap�s� a��r
bir tokmakla vuruluyor ve bir�ok g�c�rt�larla, mustarip bir hayvan gibi
sars�la sars�la a��l�yordu. ��eriye at�lan ilk ad�mda g�ze tesad�f eden
manzara k�r�k d�k�k, y�rt�k p�rt�k birtak�m e�ya y���nlar�, buruna �arpan
koku bir nevi toz ve k�f kokusuydu; k�m�ldamaktan ve s�z etmekten b�km�,
yar� dervi�, yar� meczup k�yafetli bir u�ak arkas�ndan ve bu e�ya y���nlar�
aras�ndan i� avluyu ge�ip de harem dairesine var�ld� m�, insan� istila eden
h�z�n daha ziyade art�yordu; buras� t�pk� yer alt�nda bir mahzen gibiydi,
sanki, senelerden beri hi�bir taraf�ndan ne hava, ne ziya alm�t�; bununla
beraber, divanhaneler ve dehlizler �epe�evre geni�, perdesiz ve pervazlar�
s�k�lm� pencerelerle muhatt� (�evrilmi�, ku�at�lm�) ve bu pencerelerin
camlar�ndan bir�o�u k�r�kt�; bu k�r�k camlar� �rten �r�mcek a�lar�n�n
arkas�nda k�, yaz nutubetten, adeta bozulmu� birtak�m su yollar� gibi s�zan
y�ksek bah�e duvarlar�n�n esmer �ekilleri g�r�n�yordu; her basama�� bir ayr�
ses ��karan merdivenlerden ��k�p da eskiden, b�y�k otellerdeki holler
tarz�nda Psalti'ye d�etilmi� b�y�k sofaya var�l�r var�lmaz en hafif bir ses
bile bo� bir kubbenin alt�nda gibi aksisedalar ��kar�yordu. Bu sofada, �imdi
her taraf�ndan pamuklar� f�rlam� iki eski otoman ile bir aya�� k�r�k ceviz
bir orta masas�ndan ba�ka e�ya nam�na bir �ey kalmam�t�. Bu cevizden masan�n
�st�nde �ok zamandan beri i�lemeyen pirin�ten bir antika saat duruyordu.
Yerde her taraf�ndan y�rt�lm� bir eski ke�e her ad�mda insan�n aya��n�
�eliyordu; sonra lo� ve ��plak bir dehlizden bo� odalar�n kapal� kap�lar�
�n�nden ge�iliyordu. Bu odalar�n baz�lar�nda ku�lar yuva yapm�t�; baz�lar�nda
ise -Cenan Kalfan�n iddias�na g�re- periler ve cinler oturuyordu. �htiyar
kad�n:

Vallahi, geceleri adeta bizim gibi konu�uyorlar, g�l��yorlar, �ark�


s�yl�yorlar, tepinip oynuyorlar. Baz� da bir kavga, bir d�v�t�r, gidiyor,
diyordu.

Perilerle cinlere yuva olan bu odalar�n kap�lar� hi� a��lmazd� ve karanl�k


basar basmaz Cenan Kalfay� �ld�rseler �nlerinden ge�mezdi.

Konakta yaln�z Seniha'n�n odas�d�r ki, zaman�n ve nisyan�n (Unutman�n,


unutu�un) kahr�na u�ramad�; buras� Naim Efendinin bir kapal� bah�esi halinde
kald�. Hala aya�a kalkabildi�i g�nler, duvarlara tutuna tutuna oraya kadar
gidiyor ve gen� k�zdan kalm� e�ya d�k�nt�leri aras�nda saatlerce
murakabeye (Kendi i� d�nyas�na dalmak) dal�yordu. Buras� bir mabet gibi
daima s�pr�l�yor, temizleniyor ve e�yan�n hi�birine dokunulmuyordu.

Naim Efendi, Hakk� Celis'e biraz evvelki s�z�n� tekrar etti:

�zdiva� kalm� diyorlar, �yle mi?

Gen� adam:

Zannederim, dedi; zira, ben gitmezden evvel birka� g�ne kadar nikah
olaca�� s�yleniyordu, ben gittim, geldim, ortada hala olmu� bitmi� bir �ey
yok... Demek ki...

Naim Efendi, Hakk� Celis'in s�z�n� kesti:

Acaba bu i�in bozulu�unu neye hamledersiniz evlad�m?

Hakk� Celis, Faik Beyle bir ay evvelki konu�tuklar�n� hat�rlad� ve i�inden:


Buna sebep mutlaka odur! dedi.

Halbuki, Seniha'n�n izdivac�na mani olan sebep ne o, ne bu idi. Bundan bir


ay evvelki bir i� i�in Sofya'ya gitti�i s�ylenen (...) Mebusu Necip Bey, hala
�stanbul'a d�nmemi�ti, bir haber de g�ndermemi�ti. Baz� kimseler, Viyana'da
bulundu�unu, baz�lar� M�nih'e gitti�ini s�yl�yorlard�. Seniha, Berlin'le
Viyana aras�nda mekik dokuyan biraderi Cemil'den �st �ste, ona dair malumat
sordu, fakat hi�bir �ey ��renemedi. Bu, her cihetten esrarengiz bir
gaybubetti ve bin t�rl� faraziyeye meydan a��yordu. Mesela Belk�s Han�m
diyordu ki:

Bey s�yl�yor, bu adam�n adeti b�yleymi�. Her rast geldi�i k�za izdiva�
vadeder, bir m�ddet e�lenir, sonra vazge�er, b�rak�r, gidermi�. Berlin'de
b�yle ka� Alman ailesi, Viyana'da ka� Avusturyal� k�z bu zengin ni�anl�n�n
yolunu bekliyormu�. Bu, �stanbul'da ilk maceras� oldu�u i�in bize hayret
veriyor, vak�a, (...) Mebusu Necip Beyin oynad��� oyunlar�n bu en
c�retlisidir. Bakal�m, bu sefer i�in i�inden nas�l s�yr�lacak!

Nuriye ve Neyyire Han�mlar ise, bu hadiseden d�nyan�n en hayali romanlar�n�


yap�yorlard�. Diyorlard� ki:

Bu adam ne mebus, ne de zengindi. Kendisine mebus ve zengin s�s� veren


acayip ve esrarengiz bir serseriydi. Belki de 'Arsen L�pen' tarz�nda zarif ve
kibar bir h�rs�zd�. Seniha'n�n evindeki tantana ve alayi�i (G�steri�) g�rd�,
m�himce bir �ey �alabilirim sand�, bir yolunu buldu, sokuldu; bakt�, tetkik
etti; sonra anlad� ki, �almak zahmetine de�er bir �ey yok, ba��n� ald�; ��kt�
gitti...

Bu iki gen� k�z�n bu garip g�l�n� hikayelerini dinleyenlerden baz�lar� bir


tuhafl�k olsun diye:

�alacak bir �ey bulmad� m�? Neden? Seniha'n�n kalbini �ald�, bundan daha
k�ymetli ne bulabilirdi? diyorlard�.

Vak�a, Seniha i�in, bu gayet a��r bir darbe oldu, ve belki hayatta yedi�i
darbelerin en a��r� bu idi; zira bu sefer tamam can alacak yerinden,
hulyalar�n�n, hesaplar�n�n, tasavvurlar�n�n merkezinden, gurur ve
nefsaniyetinden yaralanm�t�. Fakat bu felakete o kadar vakar ve metanetle
tahamm�l etti ki, hi� kimse eleminin derecesine vak�f olmad�, hatta kendisini
pek yak�ndan tan�yanlar bile: Ne kadar kay�ts�z k�z! Ne kadar havai ve geni�
y�rekli dediler. Bunlar aras�nda yaln�z Faik Beydir ki, sevgilisinin
y�re�inde a��lan yaray� b�t�n �irkinli�iyle g�rd� ve ona g�rd���n�
hissettirdi. O g�nden beri, gen� k�z, eski a����n�n amans�z d�man�d�r ve ona
her vesileyle hakaret etmekte vah�i bir haz duyuyor. Hakk� Celis, Naim
Efendiyi ziyaretinin ertesi g�n�, gidip Faik Beyi bulmak arzusunu bir t�rl�
yenemedi. Onu evinde arad�. Tokatl�yan'a, Lebon'a bakt�, nihayet, ak�am �st�,
Do�ruyol'da gezinenler aras�nda tesad�f etti. Faik Bey, o bar gecesindeki
kadar geveze de�ildi; ne de Seniha'ya dair birtak�m yeni hasb�hallere
meyilliydi; yaln�z i�in i�in bir�ok m�him �eyler yapm�, bir�ok m�him �eyler
��renmi� gibi manidar bir ketumlu�u ve izdivac�n bozulu�unu kendine
atfettirmek isteyen esrarl� bir tavr� vard�. Arada bir diyordu ki:

Zavall� Seniha Han�m; en son emeli de mahvoldu. Senelerden beri o kadar


itinalarla kurdu�u bina iskambil ka��d�ndan yap�lm� �atolar gibi bir nefeste
y�k�l�verdi. Ne kadar mustarip, ne kadar mustarip... Bilmezsiniz. Surat�ndan
d�en bin par�a oluyor. Gidip g�rd�n�z m�?

Hay�r; belki bu ak�am... ��nk� yar�n erken yine cepheye d�n�yorum, dedi.

Faik Bey s�z�ne devam etti:

Aman, bir defa olsun g�r�n�z, k���k han�m�n cephesi �anakkale cephesinden
daha m�thi� bir hal ald�. G�ya i�in bozulmas�na sebep bizmi�iz gibi...

Bunu s�ylerken b�y�k alt�ndan: Benim ya, ne ise! diyen bir tebess�mle
g�l�yordu.

Hakk� Celis'le Faik Bey, Do�ruyol'da b�yle konu�arak y�r�rken, birdenbire


ta yanlar�ndan lastik tekerlekli bir arabada Seniha ge�iverdi. Gen� k�z,
onlar� g�rm�t�, fakat, g�rmemezlikten geldi, kalabal���n aras�nda T�nel'e
do�ru uzakla�t�, gitti.

Biraz sonra Faik Beyle Hakk� Celis, Seniha'y� yine ayn� araba i�inde
yukar�ya do�ru d�nerken g�rd�ler. Fakat bu sefer, gen� k�z onlar�n �n�nden
ge�erken arabas�n� durdurdu ve tavr�yla onlar� �a��rd���n� anlatt�. �kisi
birden yakla�t�lar. Faik Beye elini bile uzatmad� ve derhal Hakk� Celis'le
konu�maya ba�lad�; gen� adam� g�ya senelerden sonra ilk defa g�rm� gibiydi,
y�z�ne hayret, �efkat ve sevin�le bak�yordu. Sesi ok�ay�c�yd�:

Haydi, arabaya bin, eve gidelim, dedi.

Ve Hakk� Celis'in teredd�d� �zerine:

Kuzum, rica ederim, mademki yar�n gidiyorsun, diye yalvard�.

Faik Bey, sapsar� kesilmi�, kald�r�m�n bir kenar�nda duruyordu; gen� adam,
ona selam verdi ve arabaya atlad�. Seniha ise hafif�e ba��n� e�di. Eski
�ocukluk arkada��n� ve b�y�k halas�n�n o�lunu b�yle yan�ba��nda hissetmekten
pek memnun g�r�n�yordu.

Seni ka��rd�m, seni kald�rd�m; ne iyi oldu, de�il mi? Bu ak�am �ok
e�lenece�iz, g�receksin... diyordu.

Ve bir �p�c�kten daha tatl� bir tebess�mle gen� adam�n y�z�ne bak�yordu.
Birdenbire dedi ki:

Demincek o serseri sana neler anlat�yordu? Mutlaka benim aleyhimde bir


�eyler s�yl�yordu, mutlaka... Siz ne vakitten beri bu kadar dost oldunuz?

Hakk� Celis k�zararak ba��n� �n�ne e�di:

Bir tesad�f; dedi. Ger�ekten caddede rast geldim, birka� ad�m beraber
y�r�d�k ve gayet havai birka� �ey konu�tuk, i�te o kadar...

Bunlar� s�yleyerek g�z�n�n ucuyla Seniha'ya bakt�, ona da birdenbire mahcup


bir tav�r gelmi�, yar� kapanm�;,uzun, k�v�rc�k ve s�rmeli kirpiklerinin
alt�nda g�zlerindeki mana se�ilemiyordu; fakat y�z�n�n �izgilerinde zorla
gizlenmek isteyen hareketler ve ifadeler vard�. Her ikisi de bir m�ddet
s�kuti kald�lar. Seniha silkindi ve deminki m�fik, memnun ve ok�ar g�zlerle
gen� adama bak�p:

Ne kadar memnunum, seni buldu�uma ne kadar memnunum; bu ak�am yaln�z,


yapayaln�zd�m; ne yapaca��m� bilemiyordum, dedi ve ��plak elini laubali,
samimi bir tav�rla Hakk� Celis'in dizi �st�ne b�rakt�. Hakk� Celis bir �ey
s�ylemi� olmak i�in sordu:

Neden o kadar yaln�zs�n�z, teyzem, eni�tem yok mu?

Seniha:

Sahi, sana s�ylemeyi unuttum, dedi. Zavall� b�y�kbabam bu sabah


birdenbire �ok a��rla�m�. Hepimiz gittik, vak�a ne ben, ne babam yan�na
giremedik; fakat annem odas�ndan a�layarak ��kt�; bir dakika yan�ndan
ayr�lamayaca��n� s�yledi.

Hakk� Celis:

Daha d�n ak�am orada yan�ndayd�m; her vakitten pek farkl� de�ildi; ne
tuhaf! dedi.

Seniha, yar� suni, yar� hakiki bir teess�rle:

Bug�n i�im �ok fena oldu o konak ne hale girmi�. O ne sefalet, ne harabi...
Biraz d��nd�, dald�, dudaklar�n� �s�rd� ve k���k bir k�z tavr�yle Hakk�
Celis'e sokulup dedi ki:

Bu gece, eski �eylerden bahsedelim; uzun uzun konu�al�m; ben sana


anlatay�m, sen bana anlat! Olmaz m�?

B�yle konu�arak apartmana vas�l oldular. Gen� k�z, kap�dan i�eriye girer
girmez ilk sordu�u �ey bu oldu:

Mektup var m�?

Hizmet�inin menfi cevab� �zerine biraz sinirlenir gibi oldu; boynundaki


k�rk�n� bir tarafa, man�onunu bir tarafa att� ve acele acele �ar�af�n�n
pelerinini ��kard�, sonra Hakk� Celis'e d�n�p:

Gel, odama gidelim, dedi.

Seniha'n�n odas� b�y�k muhte�em bir paravana ile yata�a ve tuvalete mahsus
iki k�sma ayr�lm�t�; o kadar ki, bir tarafta oturan kimse di�er tarafta
neler olup, neler ge�ti�ini g�remezdi. Yere yumu�ak, kadifemsi bir k�rm�z�
hal� d�enmi�ti, mobilyan�n rengi bu hal�n�n biraz daha koyusuydu, perdeler
g�vez ipektendi ve tavandan sarkan elektrik lambas�n�n abajuru ala yak�n,
�zerine Japonkari resimler i�lenmi� bir kuma�tand�. �yle ki bu da daimi bir
gurup k�z�ll��� i�inde gibiydi ve havas�na keskin kokular sinmi�ti.

Renk ve koku Hakk� Celis'i sarho� eden �eylerdendi ve ne gariptir ki en �ok


sevdi�i renk bu renk, en ho�land��� koku bu kokuydu;
bilaihtiyar (Elinde olmayarak) i�ini �ekti:

Oh, ne g�zel bir odan�z var, dedi; bu rengi pek severim; zannederim ki,
ge�mi� zaman�n me�hur ma�ukalar� hep bu renkte giyinirlerdi. �spanya'y� bu
renkte tasavvur ederim; bu renk bana �ok ate�in, hummal�, zorlu
mehib (Heybetli, korkun�) ve m�thi� �eyleri hat�rlat�r; Barres'in c�mleleri,
d'Annunzio'nun m�sralar�, bo�a g�re�leri, Don Joze'nin maceras�... �te
hat�r�ma hep b�yle �eyler gelir.

Bir m�ddet g�zleri kama�m� gibi etraf�na bak�nd� ve bir taburenin �st�ne
oturdu:

Hele bu koku, dedi. Pek iyi bilmiyorum, bu koku nelerden has�l oluyor,
karanfil �i�e�inden, di� tozuna ve baz� �ok kullan�lm� ve biraz kirlenmi�
kad�n �ama��rlar�na kadar hep bu kokuyu sezerim.

Seniha, gen� adam�n bu son c�mlesine kahkaha ile g�ld�; o, kendinden ge�mi�
bir halde, say�klar gibi, s�z�ne devam etti:

Hangi sihirbaz size bu kokuyu haz�rlad�? Ve kimi b�y�lemek i�in? Zira en


m�thi� b�y�lerin kokusu mutlaka bu kokudur. Bunun i�inde, birer kekik ve
mercank�k gibi baharatl� nebatlardan bir �ey var; fakat mutlaka bir cad�
b�t�n bu nebatlar� kaynatt��� imbi�e, fevkattabiiye (Do�a�st�) bir �ey katt�,
belki bir �eytan�n terinden veya bir cinin t�kr���nden birka� damla
kar�t�rd�. Zira, bu koku en sakin, en rakit (Durgun), en berrak ruhlar� bile
derhal buland�racak bir kuvvettedir. Ben bile bunu duydu�um zaman b�sb�t�n
ba�ka bir adam olurum.

Seniha bir taraftan seviniyor, bir taraftan soruyordu:

Ne olursun? S�yle bakay�m, ne olursun, ne olursun?

Gen� adam�n g�zleri birdenbire paravanan�n �zerindeki resme dald�; bu resim,


bir a�ac�n alt�nda yar� di�i, yar� erkek bir delikanl� uzanm� uyuyor
g�steriyordu. Arkas�ndan, elinde k���k bir lamba ile uzu ��plak kollu bir
Psychee g�lerek, yava� yava� ona do�ru yakla��yordu. Gen� adam, g�zleri bu
levhaya dalm�, kendi kendine s�ylenir gibi:

Mutlaka, dedi; Psychee'nin lambas� t�terken b�yle kokard�.

Ve Seniha tekrar kahkaha ile g�ld�. O zaman Hakk� Celis, g�zlerini onun
��plak omuzlar�na �evirdi; zira, Seniha, �imdi, arkas�nda hafif bir ipekli
kombinezonla tuvalet masas�n�n �n�ne oturmu�, tekrar toplamak i�in sa�lar�n�
��z�yordu.

Seniha'n�n Hakk� Celis �n�nde bu ilk soyunu�u de�ildi. Lakin Hakk� Celis bu
haliyle onu ilk defa g�r�yorum sand�.

Ne kadar narin ve ayn� zamanda ne kadar yuvarlak ve dolgun kollar� vard�;


�imdi, bir y���n k�z�l sa� alt�nda �rt�l� duran ensesi ve omuzlar� demincek
ne harikulade, ne zarif hatlarla k�m�ld�yordu. Aynan�n i�inden v�cudunun daha
harim (Gizli) ve daha ziyade ba� d�nd�r�c� taraflar� g�r�n�yordu, sa�lar�na
do�ru kald�rd��� kollar� g��s�ne ve koltuklar�na keskin bir ifade vermi�ti.
Hakk� Celis, birden gen� k�z�n aynadan kendisine g�lerek bakt���n� g�rd� ve
kabahat esnas�nda yakalanm� �ocuklar gibi k�zard�, ne yapaca��n� �a��rd�,
ba��n� �n�ne e�di. Seniha:

Niye birdenbire sustun? Ne g�zel �eyler s�yl�yordun, dedi.

Ve Seniha bunlar� s�ylerken, Hakk� Celis'e, �yle bir tav�rla ve o kadar


derinlere giden bir nazarla bakt� ki; zavall� �ocuk neye d�nd���n� bilemedi,
o ana kadar hi� bilmedi�i bir �iddetli heyecana tutuldu; birdenbire bo�az�na
bir�ok h��k�r�klar h�cum etmi�ti, kendini tutmak istedi, muvaffak olamad�,
oturdu�u yerde, dirseklerini dizlerine dayad�, ba��n� elleri i�ine ald� ve
h�ng�r h�ng�r a�lamaya ba�lad�.

Seniha, bu ani hadise kar��s�nda ne fazla hayrete, ne de fazla tela�a


d�t�; g�ya Hakk� Celis'in u�rad��� hal pek tabii bir �eymi� gibi �uh bir eda
ile ba��n� �evirdi.

O yapt���n ne? A�l�yor musun? dedi: Ni�in? Ni�in? Ni�in?

Ve yerinden kalkt�, yava��a gen� adama yakla�t�, y�z�n�n �st�nde


kilitlenmi� ellerini a�mak istedi.

Ne �ocuksun! Hala ne kadar �ocuksun! Ayol durup dururken b�yle a�lan�r m�?
Neden, s�yle bana! S�yle bana! diyordu ve bir taraftan da g�l�yordu. Masan�n
�st�nden b�y�k bir kolonya �i�esi ald�, turuncu mayiden gen� adam�n ba��n�
�slatt�:

�ster misin, bir pencere a�ay�m? diye soruyordu. Belki oda, �ok s�cak...
Belki deminden beri o kadar methetti�in koku ba��na vurdu; belki sinirlerini
bozan odan�n rengidir... S�yle hangisi, s�yle hangisi?

Hakk� Celis hi� cevap vermiyor, m�temadiyen a�l�yordu. Gen� k�z, a�layan
�ocu�un ta yan�na sokuldu. Dizlerinin dibine oturdu ve beyaz kollar�n� onun
g��s�ne do�ru uzatt�; askeri kost�m�n�n d��melerini ��zmeye �al��yordu.
Gen�:

B�rak, b�rak! diyordu.

Seniha, birdenbire bir b�y�k abla tavr� tak�nm�t�, ilac�n� almaktan imtina
eden (�ekinen) bir hasta �ocuk gib� Hakk� Celis'i azarlamaya ba�lad�:

Sen delisin, mutlaka delisin! diyordu ve sa�lar�n� ok�ayarak, bu kafan�n


i�ine bin t�rl� acayip fikirler, bin t�rl� divanelikler t�k�yorsun,
t�k�yorsun; adeta beyninden bir haz�ms�zl��a u�ruyorsun. B�t�n varl���n
bulan�yor, sinirlerin alt�st oluyor ve nihayet, tahamm�l edemeyip b�yle
bo�an�veriyorsun...

Hakk� Celis m�selsel (Zincirleme, birbirini izleyen) h��k�r�klar� aras�nda ,


hayal meyal anla��labilir bir sesle:

Bu ilk defad�r ki a�l�yorum, dedi. Ne kadar... Ne kadar zamand�r, ta


�ocuklu�umdan beri hi� b�yle kana kana a�lamam�t�m... B�rak beni... Bilsen
ne kadar tatl� bir �ey... Bilsen a�lamak ne kadar tatl�...

Ve daha ziyade h��k�rmaya ba�l�yordu. Seniha, Hakk� Celis'i kendi haline


b�rakt�, tekrar tuvaletine avdet etti. Bir taraftan sa�lar�n� topluyor;
giyinmeye haz�rlan�yor. Di�er taraftan kendi kendine s�yleniyor gibi:
Mutlaka bir sebebi olacak; diyordu. Hi� b�yle sebepsiz a�lan�r m�?
Mutlaka bir sebebi olacak...

Bunun �zerine gen� adam, ya�la s�rs�klam y�z�n� Seniha'ya �evirdi ve


g�zlerinin �st�ne do�ru d�en sa�lar�n� iki eliyle arkaya do�ru iterek:

Ni�in a�lad���m� bileceksin, mutlaka bileceksin! diye hayk�rd�. Seniha,


Hakk� Celis'e ta y�re�e saplanan bir nazarla bakt� ve i�veli bir sesle:

Demek beni hala seviyorsun! dedi.

Gen� adam, ne cevap verece�ini bilemedi; o da Seniha'y� hala sevmekte


oldu�unu bug�n ve bu saatte anlam�t�. Kalbimiz ne kadar beklenmeyen �eylerle
doludur; kendi heyecanlar�m�z �n�nde ekseriya kendimiz hayrete d�eriz.
Deruhi varl���m�z hudutsuz ve karanl�kt�r. Bu hudutsuz karanl�kta yol
alabilmek i�in ya �ok cesaretli, ya �ok tecr�beli ve bir ilhama mazhar olmu�
kadar ermi� bulunmak laz�m gelir.

Vak�a Hakk� Celis, son zamanlarda, ruhunun te�rihini (Otopsi, burada


��z�mleme anlam�nda) yapmaya epeyce al�m�t�; lakin elinde bir milden ba�ka
aleti olmayan bir cerrah gibi, daima muayyen bir f�kre inip ��kmaktayd�.
Benli�inin gizli bir k�esinde �oktan beri kapanm� sand��� yaran�n b�yle
birdenbire tekrar a��l�vermesi onu epeyce �a��rtt�, kendi kendine: Evet,
demek hala seviyormu�um! Demek hala seviyormu�um! dedi. Fakat, bu hakikati
ke�fedi�, biraz evvel onun i�in bir tatl� hayretken Seniha'n�n son i�vebaz ve
m�stehzi tavr� �n�nde birdenbire ac� bir kanaate ink�lap etmi�ti. Onun
i�indir ki, gen� k�z�n: Demek beni hala seviyorsun! suali �zerine o kadar
saffetle, o kadar co�kunlukla hatta o kadar haz ve ne�ve ile akan g�z ya�lar�
bulanarak, bozularak, yudum yudum zehir halinde i�ine d�k�ld� ve keskin
kokulu, ate�in renkler i�inde h��k�ran deminki gen� birdenbire so�uk, s�k�ti
ve �ekingen bir �ocuk haline girdi.

Seniha, nafile yere onu tekrar a�mak, s�yletmek, a�latmak istedi; fakat
b�t�n emekleri bo�a gitti. Hakk� Celis, gen� k�z�n s�zlerine ancak bir iki
kelime ile cevap veriyordu. Seniha ona, �ocukluklar�na dair bir s�r� m�terek
hat�ralardan bahsetti; be� alt� y�l evvelki Ada alemlerini yada getirdi; kah
�efkatli, kah zalimane tav�rlar tak�nd�; kah bir k���k hem�ire gibi g��s�ne
sokuldu, kah bir gen� anne gibi onun ba��n� g��s�ne dayad�; hi�biri, hi�biri
kar etmedi. Bunun �zerine Seniha tavr�n� b�sb�t�n de�i�tirdi; Hakk� Celis'e
basit,,adi ve d�md�z bir kad�n gibi g�r�nd�:

Mutlaka, dedi, bu ak�am �st� beraber dola�t���n serseri, sana benim


hakk�mda bir �eyler s�yledi. Ne dedi bakay�m? �nkar etme; neden ba��n� �yle
e�iyorsun? Mademki bir �ey s�ylemedi, neden utan�yorsun, neden �ekiniyorsun?
Seni de benim aleyhime �evirdi, de�il mi? Kim bilir, aleyhimde ne feci, ne
pis iftiralar, ne caniyane yalanlar uyduruyor. Mutlaka beni senelerce bir
metresi gibi kulland���n� s�ylemi�tir, kendisine bir nevi ba� belas�
oldu�umdan bahsetmi�tir ve nihayet hayat�n�n intizam�n� bozdu�umu, istikbalini
mahvetti�imi, bilir miyim, daha neler yapt���m�, belki de paras�n� yedi�imi
iddia etmi�tir.

Hakk� Celis Hay�r! demek istedi. Seniha sinirli bir hareketle s�z�n�
kesti:

Evet, evet. S�ylemi�tir, evet paras�n� yedi�imi de iddia etmi�tir. Halbuki,


i� ne kadar aksine, ne kadar tersine... Bilemezsin!

Sesine samimi, tatl� ve s�cak bir hasb�hal ahengi verdi, dedi ki:
Hakk�, karde�im, Faik Beyin bana etti�i fenal�klar say�s�zd�r. Beni bu
hale sokan, hayat�m�, istikbalimi berbat eden odur; Faik Bey bana bundan daha
b�y�k bir fenal�k daha etti; kalbimin temizli�ini, safiyetini ald�, bende ne
iyili�e, ne do�rulu�a itimat b�rakt�, hodbinli�ime en kaba ve en gal�z �ekli
verdi. Faik Bey, benim �eklimi bozdu. Onun elinde manen yamru yumru bir insan
oldum. Bu yamru yumru kal�p i�inde ruhum rahats�zd�r, yeni �ahsiyetim dar ve
bi�imsiz bir esvap gibi beni s�k�yor. Hakk�; Allah a�k�na s�yle, ben b�t�n
��lg�nl�klar�ma, hoppal�klar�ma ra�men, yine iyi bir k�z de�il miydim? Hi�
de�ilse g�nl�m�n iyili�e ve do�rulu�a tabii bir meyli yok muydu? Faik Bey
bende i�te bu meyli, bu istidad� mahvetti. Demin sen a�larken benim g�zlerim
kupkuruydu, belki sen dikkat etmedin, fakat ben kendi kendime dikkat ettim.
Eskiden bir k���k �ocu�u bile a�larken g�rmek; benim de h�ng�r h�ng�r
a�lamama kaf� gelirdi. O derece �efkatli bir kalbim vard�. �imdi, bu kalp,
ta� kesildi, karde�im Hakk�! Ta� kesildi. Halbuki ben ta �ocuklu�umdan beri
daima kalbimle ve kalbim i�in ya�amas�n� isterdim. Zaten bunun i�in de�il
midir ki, g�n�n birinde Faik Beye do�ru ko�tum; ona do�ru ko�arken maksad�m
sevmek ve sevilmekten ba�ka neydi? On alt� ya��mdan beri kendi kendime derdim
ki: 'D�nyada hi�bir �ey sevip, sevilmeden daha tatl� ve daha m�him olmasa
gerektir!' Ve sevmek, �st�rap �ekmek isterdim! Vallahi olmad�, vallahi olmad�,
onunla ge�irdi�imiz zamanlar b�t�n azap, b�t�n kah�r, b�t�n i�kenceydi.
Birden her �eyden o kadar yoruldum, o kadar i�rendim, usand�m ki, �imdi biraz
rahat etmekten ba�ka bir �ey istemiyorum. Biraz rahat, biraz refah... Hayatta
bekledi�im �ey bundan ibarettir. Biraz refah, biraz rahat ve o, bunu bana �ok
g�r�yor, beni daha ziyade yormak, beni daha ziyade harap etmek istiyor.

Bu son s�zleri s�ylerken sesi heyecandan titremeye ba�lad�; o kadar ki,


Hakk� Celis, Seniha'y� ilk defa olarak a�layacak sand� ve y�re�i �arpt�.
Seniha devam etti:

Beni arkamdan ite ite, elimden �eke �eke nihayet, getirdi, bir u�urumun
kenar�na b�rakt�. Zira, -neden saklamal�- ben u�urumun kenar�nda duran bir
kad�n�m. Evet, Hakk�, evet, bunu herkes bilir ve kendim de hissediyorum.
Hakikati ni�in g�rmemeli, neden inkar etmeli? Bir romanda g�rm�t�m: B�t�n
ahlak d�sturlar�n�n hulasas� �udur diyordu: Hakikat i�in, hakikati
s�yleyebilecek bir tarzda ya�amak. Ben vak�a anama, babama, hasseten
b�y�kbabama �ok fenal�k etmi� bir k�z�m; pek �ok kusurlar�m var, fakat b�t�n
bunlara mukabil bir tek meziyetim var ki, o da, hi� riyakar olmay��md�r; her
zaman, bilmeden; kendili�imden a��k s�zl�, a��k �zl�, bir k�zd�m. Hi�
kimsenin ne dedi�ine, ne diyece�ine zerre kadar ehemmiyet vermedim ve
harekat�m� herkesin arzusuna uydurmaya l�zum g�rmedim. B�t�n bunlar birer
fazilet de�il midir? Bahusus b�yle bir memlekette, bat�l akidelerin, riyan�n,
korkunun bu kadar �iddetle h�k�m s�rd��� b�yle karanl�k bir memlekette...

Hakk� Celis ilk defa olarak gen� k�z�n s�z�n� kesti:

Memleketi ne kar�t�r�yorsunuz? Zavall� memleket, o sizin d��n�zdad�r,


dedi.

Gen� k�z ne olursa olsun, i�ini d�kmek istiyordu; Hakk� Celis'in ihtar�na
ehemmiyet vermedi:

Ne ise, ne ise... Diyordum ki, ben ta u�urumun kenar�na gelmi� bir kad�n�m;
bir yanl� ad�m daha, ufac�k bir hesaps�zl�k beni bu u�urumun ta dibine
yollamaya kaf� gelecek... �te, Faik Bey ne yap�p yap�yor, bana bu ad�m�
att�rmak ve bu hatay� i�letmek istiyor... Ni�in, ni�in, ben ona ne yapt�m?
Ona gen�li�imin en g�zel k�sm�n� ve en k�ymetli �eylerini vermekle bir
fenal�k m� ettim? Sana (...) Mebusuyla kararla�an evlenmemizi bozaca��n�
s�yledi, de�il mi? �nkar etme, ben bilirim, ben bilirim. Zira, bana yazd�.
Bana bizzat kendisi yazd� ki, ne yap�p yap�p evlenmeme mani olacak... Ona
hacet kalmad�, i�te izdiva� kendili�inden bozuldu... Kendili�inden...

Ve sesi ba�r�nda kald�. O zamana kadar lakayt ve s�kuti duran Hakk� Celis,
Seniha'n�n bu inhizam (Hezimete, bozguna u�rama) manzaras� �n�nde biraz
merhamete, biraz da nefrete benzer bir �ey duymaya ba�lad�:

Sahi, evlenmeniz tamam�yle kald� m�? Ondan kati bir cevap m� ald�n�z?

Seniha, ruhunun soyunmak istedi�i hararetli bir saatteydi. B�t�n kad�nl�k


kibir ve gururunu ��yle bir tarafa atm�t�, dedi ki:

Do�rudan do�ruya kendisinden bir haber gelmedi, fakat, ba�kalar�ndan


i�itti�ime g�re Pe�te'de �yle bir hayat s�r�yormu� ki, evlenmek �zere olan
bir adam�n ya�ay��na hi� benzemez. Bundan anlad�m ki, vazge�mi�... Arkas�ndan
ko�acak de�ilim ya. (Biraz durdu, d��nd�.) Mamafih, bunu yapt�m, dedi
Evet, arkas�ndan da ko�tum, her gitti�i yere mektup mektup �st�ne yollad�m.

Hi�bir cevap vermedi mi?

Hay�r... Esasen pek kaba saba bir adamd�r. Fakat ben san�yordum ki iyi bir
kalbi vard�r; me�er o da yokmu�... Zaten iyi kalplilik biraz zarafet icab�
de�il midir? Sonra beni �ok sevdi�ine inanm�t�m. Ne olacak, diyordum.
Ta�ral�, saf, g�rg�s�z bir adam... Bende her �eyi birden buldu, g�zlerini
kama�t�rd�m. Me�er bu da de�ilmi�; Faik Bey, diyordu ki, ben daima kafas�yle
hareket eden hesabi bir k�z�m... Belki... Fakat daima yanl� d��nen ve bozuk
hesaplar yapan bir k�z�m. Faik Beyi tan�d�ktan sonra b�t�n erkekleri
tan�d���m� sanm�t�m. Me�er ka� bin t�rl� erkek varm�. �te, sen de bir
erkeksin; lakin onlardan ne kadar ba�kas�n! Zavall� Hakk�c���m, beni yaln�z
sen sevdin...

Seniha'n�n sesi yumu�ad�k�a yumu�ad�. Belki bu dakikada yine bir hesap


yap�yordu, belki sesini bu kadar yumu�atmadan maksad� konu�man�n iptidas�ndan
beri so�uk ve s�kuti duran Hakk� Celis'i kendi dertlerine i�tirake sevk etmek
veyahut Faik Beye dair a�z�ndan baz� �eyler kapmak i�indi. Fakat, gen� adam�n
birdenbire so�uyan ate�ini tekrar uyand�rmak bir t�rl� kabil olam�yordu.
Seniha, �imdi de darg�n bir �ocuk tavr� tak�nd�:

Fakat, bir saatten beri sen de beni art�k sevmiyorsun, dedi. Evet,
evet... Kalbinde bana kar�� ta��d���n hislerin hepsi, demincek g�z ya�lar�
halinde ak�p gittiler. �imdi kendini bo�alm�, rahat ve sakin hissediyorsun!
Nafile, ba��n� sallama! Benden belki nefret bile ediyorsun! Sana demin
v�cudumun g�zel taraflar�n� g�sterirken beni seviyordun. Fakat, ne vakit ki
hayat�m�n �irkin taraflar�n� g�stermeye ba�lad�m; benden tiksindin. Gen�ken
ve g�zelken v�cudu soymak iyidir, fakat hi�bir ya�ta ruhu soymaya gelmez, ve
herkes �n�nde, hatta kendi �n�m�zde bile daima giyimli durmal�d�r.

Hakk� Celis, Seniha'n�n bu son s�zlerinde derin bir hakikat buldu, kendini
tutamad�:

Ne kadar do�ru! dedi.

O zaman gen� k�z, derhal kendini toplad�, derhal a��k sa��k maneviyat�na
k�yafetindeki d�zg�nl��� verdi.

Ve kibar bir ev han�m� tavr�yle aya�a kalkarak:


Yeme�e gidelim. Ac�kmad�n m�? dedi.

Ve Seniha �nde, Hakk� Celis arkada, keskin kokulu, k�rm�z� odadan ��kt�lar.
Servet Bey Cercleden yeme�e gelemeyece�ini telefon etmi�ti. Sofrada kar��
kar��ya yaln�z kald�lar. Yemek saati ba��ndan sonuna kadar sessiz ge�ti. Ne
Seniha s�yletmek l�zumunu, ne Hakk� Celis s�ylemek ihtiyac�n� duydu. Her
ikisi de dalg�n ve mahzundu. Gen� adam giderken dedi ki:

Yar�n tekrar cepheye d�n�yorum. Allaha �smarlad�k!

Ve gen� k�z, ona �ps�n diye elini uzatt�.

:::::::::::::::::::

XVII

Seniha ile Hakk� Celis'in son m�lakatlar�ndan on be� g�n sonra bir ak�am,
Servet Beylerde d���n gecesini and�ran mutantan bir ziyafet oldu. Yirmi,
yirmi be� ki�ilik uzun bir sofra ba�tan a�a��, �i�eklerle donanm�t�.
Erkekler smokinli, kad�nlar dekolteydi. Yaln�z iki T�rk ve Alman zabiti
seferi elbiseleriyle gelmi�lerdi. �ki T�rk zabitinden biri Seniha'n�n yeni
sevdal�lar�ndand�. Bu, ince, uzun bir erkan� harp kaymakam�yd� ve Suriye'den
hen�z avdet etmi�ti: Siyah kadife renginde g�zlerini bir dakika olsun, gen�
k�z�n �zerinden ay�rm�yordu ve gen� k�z onu, herkese k�saca Azmi Bey diye
tan�t�yordu. Fakat, baz� samimi dostlar�na yava��a, Azmi Bey, ni�anl�m!
diyordu. Piyanoda m�temadiyen biri �al�yordu ve kalabal�k b�fenin �n�nden
ayr�lm�yordu. Bu ziyafette Seniha'n�n dostlar�ndan hemen hi�biri yoktu: Ne
Belk�s Han�m, ne Nuriye ve Neyyire Han�mlar davetliydiler.

Servet Beyin haremi Sekine Han�m da, bir haftadan beri �l�m halinde olan
babas� Naim Efendinin yan�ndayd�, bi�are adam�n can �eki�mesi uzun s�rm�t�.
Nitekim Servet Beyin misaf�rlerinden biri ona:

Kay�npederiniz nas�l? diye sordu�u vakit o epeyce g�lm�:

Maatteess�f, hala �lmedi; bi�are adam, bir t�rl� Azrail bile al�p g�t�rmek
istemiyor! demi�ti.

Servet Beyin i�leri son zamanlarda epeyce yoluna girdi�i i�in


sekerattan (Koma, can �eki�me) ve �l�mden bahsederken bile ne�esini muhafaza
etmektedir.

�te, nerede ise, iki seneden beridir ki gece g�nd�z i�adamlar�yle d��p
kalk�yor, naz�rlar�n yan�na girip ��k�yor ve koltu�unun alt�nda yaz�
makinesinde bas�lm� deste deste projelerle zengin yabanc�lar�n pe�inde
dola��yor, ak�am eve d�n�nce kar�s�n�n kula��na e�iliyor ve diyor ki:

Para yapmal�, para yapmal� ve bir an evvel kapa�� Avrupa'ya atmal�. Ba�ka
t�rl�s� ��kar yol de�il.

Bununla beraber Servet Beyin ne kadar para yapt��� hen�z belli de�ildi.
Zira geni� i� projelerinden hi�birisinin ne muvaffakiyete erdi�i ne de bir
vagon ticareti yapt��� g�r�lmedi. Vak�a harbin ikinci y�l�ndan itibaren
ya�ay��na bir harp zengini �atafat�n� verdi; fakat bu �atafat�n nereden,
hangi yollardan has�l oldu�unu bilenler g�zlerini k�rp�p, b�y�k alt�ndan
g�l�yorlard�.

Nitekim, bu ak�am �erefine ziyafet �ekilen zat, son �eker vurgununu


vuranlardan, gayet m�him bir t�ccard�. Servet Bey, bunun �eriki oldu�unu
s�yl�yordu. Lakin i�in i�y�z�n� bilenler, bu �eker tacirinin, g�zlerini
Seniha'dan hi� ay�rmayan Kaymakam Azmi Beyin rakibinden ba�ka bir kimse
olmad���n� pekala g�r�yordu. Vak�a Servet Beyle herkesten uzak bir k�eye
�ekilmi� gayet ciddi bir tav�rla i�ten konu�uyorlar, ara s�ra ceplerinden bir
uzun ka��t ��kar�p tetkik ediyorlar ve sigara paketlerinin arkas�na birtak�m
rakamlar �iziyorlard�. Fakat �eker tacirinin y�z�ne dikkatle bakanlar derhal
seziyorlard� ki, bi�are adam bir mengeneye s�k�m� kalm� gibidir, g�zleriyle
etraf�nda bir kurtulu� �aresi ar�yor ve arada bir yerinden kalk�p b�feye
do�ru gittik�e geni� bir nefes al�yor, derhal Seniha'n�n yan�na yakla��yor,
b�y�klar�n�n �st�nde son i�ti�i kadehin b�rakt��� nemle dudaklar�n� gen� k�z�n
g��s�ne uzat�r gibi konu�maya ba�l�yordu. Her davran��ndan anla��l�yordu ki,
bu adam i�ten daha ziyade kad�nla alakadard�r.

Nitekim, b�y�k �eker tacirinin bu halini uzaktan tetkikle me�gul Kaymakam


Azmi Bey, silah arkada�� Binba�� H�sn� Beye yakla��p:

Hele �una bak! Hele �una bak! Nerede ise k�zca��z� yiyecek! diyordu;
sonra hiddetle ba��n� sallayarak:

Biz bu al�aklar i�in mi harp ediyoruz? Bunlar yesin i�sin; g�bekleri ile
yanaklar�n� �i�irsin diye mi?

Arkada�� cevap veriyordu:

Ne yapars�n, diyorlar ki, her yerde b�yleymi�. Cephelerin arkas�nda bir


alay h�rs�z varm�; d��n Almanya'da bile...

Azmi Bey sinirli bir tav�rla H�sn� Beyin s�z�n� kesiyordu:

Almanya'da bile... Lakin azizim, orada para yapanlar b�yle ci�eri be� para
etmez adamlar de�ildir. �ekirdekten yeti�mi� i�adamlar�d�r, paray� yaparlar,
tutmas�n� da bilirler; fakat bunun gibiler... Bunlar yapt�klar� i�in fark�nda
bile de�ildirler, yar�n fark�na bile varmaks�z�n ellerine servet nam�na ne
ge�tiyse hep birden kaybediverecekler. G�r�rs�n!

M�temadiyen piyano �al�n�yordu ve bir Alman zabiti ortada dola��yor, s�k s�k
kad�nlar� dansa davet ediyordu. Azmi Beyle H�sn� Bey konu�tuklar� esnada bu
Alman, b�y�k �eker t�ccar�yla ayakta duran Seniha'ya yakla�t� ve mihaniki bir
reveransla onu dansa davet etti. H�sn� Bey, Azmi Beye:

Vallahi �u Avrupal�lar ba�ka �ey! dedi. Bak, k�z� ne nezaketle herifin


elinden ald�.

Azmi Bey, b�y�klar�n� �s�rd�:

Adam sen de, Almanya'da da nezaket olur muymu�!

Zavall� Azmi Bey, ancak yeme�e oturduklar� zamand�r ki, geni� nefes ald�;
zira Seniha'n�n sol taraf�nda, ta yan�ba��nda oturdu ve onu kendi sohbetine
ram etmesini bildi. B�y�k �eker t�ccar�yle Alman zabitinin yerleri ise,
Servet Beyin yan�nda, kar��lar�na d�m�t�. Seniha bazen, insanlar�
tabiatlar�na g�re idare etmesini bilirdi. Nitekim, bu vaziyette Azmi Beyin
k�skan�l��� biraz s�kunet bulmu� ve �eker tacirinin arzusu daha ziyade artm�
bulunuyordu. Di�er misafirlerini de a�a�� yukar� arzular�na g�re oturtmu�tu.
Yaln�z bi�are H�sn� Bey ihmale u�ram�t�. Zira, sofran�n ta bir ucunda,
�irkin bir kad�nla, ak�amdan beri bir tek kelime konu�mayan ve hi� kimseyi
dinlemez g�r�nen acayip bir adam�n aras�na d�m�t�.
Ve uzaktan uza�a di�erlerinin konu�malar�yle me�gul olmaktan ba�ka yapacak
bir �ey bulam�yor, herkesin s�z�ne kulak kabart�yor ve bazen kendisine hi�bir
�ey sorulmad��� halde y�ksek sesle ba�kalar�n�n bahsine kar��yordu. Nitekim,
yeme�in sonuna do�ru Seniha, birdenbire Azmi Beye e�ilip de:

Nas�l �ld���n� arkada��n�z g�rm�. �yle mi? diye sordu�u vakit, Azmi Bey
evet yahut hay�r demek f�rsat�n� b�rakmayarak hemen s�ze at�ld�:

Evet Han�mefendi, g�zlerimle g�rd�m, g�zlerimle... dedi. Benim elimde,


benim kuca��mda teslimiruh etti. Bir esvab�m vard�r ki, onun �st�nde hala
kan�n�n lekeleri duruyor. Pek �ok kahramanca �lenler g�rd�m, fakat bu,
b�sb�t�n ba�ka bir �eydi. Biri omzunda, biri de ta g��s�n�n ortas�nda ��
yaras� vard�; vurulurken g�rmedim, lakin g�renler s�yl�yorlar, o g�n
Anafartalar'da ilk s�ng� h�cumunu yapanlar�n aras�ndaym�, kur�unu ilk defa
sa� kolundan yemi�; hi� sesini ��karmam�, bir saniye bile
tevakkuf etmemi� (Durmam�, duraksamam�), derhal silah�n� sol eline alm�,
y�r�m�; bu sefer omzundan vurulmu� ve yere yuvarlanm�, fakat �ok ge�memi�
bir de bakm�lar ki, iki kollar�n� g��s� �st�ne kavu�turmu�, d�e kalka
ko�anlar�n arkas�ndan geliyor. �te zannederim, bu s�rada son kur�unu yemi�.
Kolundaki ve omuzundaki yaralar ehemmiyetsizdi; fakat g��s�n�n ortas�ndan
giren bir kur�un, alimallah, kaburga kemiklerini par�alayarak s�rt�ndan
��km�t�.

Seniha bir taraf� sanc�m� gibi y�z�n� ek�itti ve deminki suali sordu�una
pi�man, �n�ne bakt�. H�sn� Bey devam etti:

Bu �ocu�un sizin akraban�zdan oldu�unu biraz evvel Azmi Beyden ��rendim ve


iki kat m�teessir oldum. Kendisini kim bilir, ne kadar severdiniz; ben m�ddeti
hayat�mda, bu kadar vakur, bu kadar kibar bir gen� daha g�rmedim. Lakin,
nedendir, bilmiyorum, i�imize girdi�i ilk g�nden beri fevkalade ma�mum ve
d��nceli bir hali vard�. Ekseriya siperde; yan�nda bulunanlar diyorlar ki,
en b�y�k emeli �ehit olmakm�. �kide birde yar� beline kadar siperden d�ar�ya
��karm�, halbuki siperden d�ar�ya ser�e parma��n�z� bile ��karmaya gelmez;
hemen, kur�unu yersiniz.

Seniha'n�n sinirlendi�ini hisseden Azmi Bey, arkada��na g�z�n�n ucu ile


art�k susmas�n� i�aret etti. Fakat, Binba�� H�sn� Bey bu i�aretin fark�na
varmad�:

Ak�am �st�, ge� vakit, bir sedye i�inde karargaha getirdiler. Gurubun
k�z�ll��� aras�nda g�zlerinin acayip bak�� vard�. Bu g�zler, arka
taraflar�nda suni bir alevle parlat�lm� iki cam par�as�na benziyordu; benzi
sapsar�yd�. M�temadiyen su istiyordu. 'Yan�yorum, yan�yorum!' diyordu. Fakat
bu kadar a��r yaral�ya hi� su verilir mi? Maazallah, bir katresi bir yudum
zehir gibidir. Yan�na yakla�t�m, dedim ki: 'Suyu i�ersen, �l�rs�n!' O, acayip
g�zlerle y�z�me bakt�; hazin bir tebess�mle g�ld�: 'Daha iyi ya, bir an evvel
kurtulurum!' dedi ve bu s�z� s�ylerken a�z�n�n yan taraflar�ndan pembe bir
k�p�k akt�. Teneff�s� bir h�r�lt� halini alm�t�. Ondan sonra hi� s�z
s�yleyemedi. Yaln�z g�zleriyle konu�tu, gittik�e alevi artan bu g�zlerde
evvela korkun� ve gayri insani bir ifade vard�; sonra yava� yava� o kadar
tatl�la�t�, o kadar insanile�ti ki, e�ilip �pece�im geldi, aln�n� ok�ad�m;
dedim ki: 'Mukavim ol, evlad�m, mukavim ol!' G�zlerinde hazin bir tebess�m
belirdi: 'Benim yerimde sen olsan daha ziyade mukavemet g�sterebilir miydin?'
demek istedi, sonra tekrar: 'Su!' diye yalvard�. Di�er yaral�lar�n ba��nda
dola�an doktora ko�tum, elimle Hakk� Celis'i g�sterdim; sordum: 'Rica ederim,
e�er nas�l olsa bu �ocuk kurtulamayacaksa bari �lmezden evvel bir yudum su
verelim!' dedim, doktor: 'Hay�r, hay�r katiyen, daha yaras�na bakmad�m,
olmaz!' dedi. Arkama d�nd���m vakit bakt�m ki, yavrucak g�zleriyle beni takip
ediyor. 'Biraz daha sabret, �imdi doktor sana istedi�ini verecek!' dedim.
�ptida korkun� olan g�zleri �imdi korkuluydu; b�t�n etraf�nda dola�anlar,
kendisine bir fenal�k etmeye geliyor zanneden bir tavr� vard�, �rkek �rkek
bak�n�yordu, yaln�z g�zleri bana d�n�nce tavr�na biraz s�kunet ve bak�lar�na
biraz emniyet geliyordu. Art�k bo�az�n� t�kayan h�r�lt�lardan bir tek kelime
s�ylemesine imkan kalmam�t�.

Seniha, �st �ste su i�iyordu: Servet Bey, bu uzun �l�m tarifinden pek �ok
can� s�k�lm� ve surat�n� asm�t�. Vaziyetteki so�uklu�u hisseden Azmi Bey,
arkada��na sussun diye hala i�aretler ediyor, fakat bir defa konu�mak
f�rsat�n� yakalayan Binba�� H�sn� Bey, art�k kendinde susmak kudretini
bulam�yordu:

Nihayet, doktor geldi; uzun, derin ve ��pheli bir nazarla gen� yaral�ya
bakt�; sonra ba��n� sallayarak bana d�nd�, yava��a: 'Bitmi�, yapacak bir i�
kalmam�!' dedi. Zavall� Hakk� Celis'in g�zleri doktordan bana, benden
doktora gidip geliyordu; mutlaka onun bana ne s�yledi�ini anlad�; zira,
y�z�ne melul bir tevekk�l geldi ve g�zlerini kapad�. Ko�tum, b�y�k bir
ma�rapa su getirdim; bir elimle yava� yava� ba��n� kald�rd�m, di�er elimle
suyu dudaklar�na uzatt�m: 'Hakk� Bey, Hakk� Bey! Karde�im, i�te su!' dedim;
hemen g�zlerini a�t� ve do�rulmak istedi; fakat, muvaffak olamad�. Ba��
tekrar avucumun i�ine d�t�. Suyu yudum yudum a�z�na ak�tmaya �al��yordum;
fakat ne m�mk�n... Su oldu�u gibi d�ar�ya ak�yor ve bo�az�ndan ge�ebilen
birka� yudum da biraz sonra burnundan f�k�r�yordu.

Seniha tahamm�l edemedi. Azmi Beye do�ru e�ildi:

Aman, ne yaparsan�z, yap�n. Arkada��n�z� susturunuz, dedi.

O zaman Azmi Bey, yar� emreden, yar� yalvaran bir tav�rla arkada��na
seslendi:

Azizim H�sn� Bey, yeter art�k, dedi; g�rm�yor musunuz, Seniha Han�m
fazla m�teessir oluyor. B�yle bir sofrada bu hazin �eyleri tekrara ne l�zum
var?

Bu ihtar �zerine, ister istemez, susmaya mecbur olan Binba�� H�sn� Bey,
mahcup, ba��n� �n�ne e�di. Kad�nlardan baz�lar�n�n g�zleri ya�arm�t�. B�y�k
�eker t�ccar� bile biraz mahzun oldu; filozof�a ba��n� sallad�:

Bu harp �ok fena �ey vesselam! dedi. B�yle ne kadar gen�ler,


gen�liklerine doyamadan gittiler.

Sonra H�sn� Beye d�n�p:

Azizim, dedi; l�tfen bana bir g�n bu �ocu�un medfun oldu�u yeri
g�steriniz; ona bir muhte�em mezar yapt�ral�m.

Ve g�z�n�n ucu ile Seniha'ya bakt�; bu civan�merdane fikrinin gen� k�z


�zerinde yapaca�� tesiri g�rmek istedi.

Fakat, Seniha sadece g�zel ve s�sl�yd�.

SON

:::::::::::::::::::
T�RK EDEB�YATINDA K�RALIK KONAK

Kiral�k Konak Yakup Kadri'nin Yaban'dan sonra en �ok bask� say�s�na ula�an
roman� olmas�na kar��n 60'l� y�llara dek ele�tirmenlerden gerekli ilgiyi
g�rmemi�tir. Ger�i yay�mland��� y�ldan ba�layarak gerek Yakup Kadri'nin,
gerekse T�rk edebiyat�n�n en �nemli romanlar�ndan biri say�lm�t�r; ama bu
yarg� edebiyat tarihlerinde, T�rk roman�n� konu alan incelemelerde
kal�pla�m� s�zc�klerle yinelenegelmi�, salt Kiral�k Konak� konu edinen
ele�tiri ya da inceleme yaz�lar� hemen hi� yay�mlanmam�t�r. Kan�mca roman�n
i�eri�ine ve o y�llar�n ele�tiri anlay��n�n yetersizli�ine ba�lanabilir bu.
Nur Baba'n�n ayn� y�l yay�mlanm� olmas� ve uyand�rd��� tepkiyle Kiral�k
Konak� ikinci plana itti�i de d��n�lebilir. Ama d�nemin ko�ullar� ve o
d�neme egemen d�nya g�r�� g�z�n�ne al�n�rsa as�l nedenin i�erikten
kaynakland���n� s�ylemek yanl� olmaz. Sonraki bask�larda da durum
de�i�memi�tir ��nk�.

De�i�emezdi de. Kurtulu�u Bat�l�la�makta arayan ayd�n kadrolar�n, �nceki


�rneklerde oldu�u gibi Bat�ya �yk�nen z�ppe tipini y�zeysel bi�imde
yans�tmakla yetinmeyip sorunu toplumsal bir olgu olarak g�ndeme getiren
roman� nesnel bir tutumla de�erlendirmeleri beklenemezdi. �stelik b�ylesi bir
ele�tiri anlay��ndan da yoksundular. Osmanl� yanl�lar� ise, Bat�l�la�man�n
yaratt��� yozla�may� i�lemekle birlikte, buna ko�ut olarak Osmanl�l���n
�a�d�� kal��n�, g�c�n� monar�iden alan bir s�n�fta ��k��n� anlatan roman�
benimseyemezlerdi. Ama her iki grup da roman�n de�erini yads�yamad�, bunu
belirli s�zc�kleri yineleyerek k�saca belirtmekle yetindi. Bu nedenle hemen
hemen ilk sayabilece�imiz ele�tirel de�erlendirmelerin 1960'tan sonra geli�i
�a��rt�c� say�lmamal�.

�imdi, romana bak�� ve de�erlendirme bi�imi nesnelli�in �tesinde bir


tutumu sergileyen �smail Habib Sev�k'ten �rnek bir al�nt� yapt�ktan sonra bu
de�erlendirmelere ge�elim:

Kiral�k Konak, d�a bakan Yakup'la i�e bakan Yakup'un �arp�t��� bir
eserdir. Bu romanda d�ta sendeleyen zaaf ile i�te kudretle�en k�ymet
bocalay�p duruyor. E�has�, bariz ve tek vas�f �zerinde tutam�yoruz. Seniha
seven bir ihtirasken adi bir al�fte oluyor. Ac�yal�m derken i�reniyoruz. Faik,
bir �ey olacakken gammaz bir serseriye d�nm�t�r. Hassas, olgun ruhlu ve
nihayet kahraman g�sterilmek istenmesine ra�men Hakk� Celis de hep tuhaf,
g�l�n�, beceriksiz bir �ocuk olmaktan ileriye ge�emiyor. M�ellif, e�has�
d�nd�r�p durmaktad�r. Bazan bir beyazl�k, bir leke; �imdi bir t�msek, �imdi
bir �ukur g�r�yoruz. Neticede hepsi birbirine kar��yor; roman�n kahramanlar�
silik ve uzak eriyip gidiyorlar. Eserde yer yer Erenlerin Ba��nda saklanan
Yakup'un sesi ve �ehresi meydana ��k�yor. Fakat roman�n aksak afakili�i
�st�nde enf�si par�alar da yerini yad�rgam� birer yama gibi kalmaktad�rlar.
(Tanzimattan Beri Edebiyat Tarihi, c. 1, 6'nc� bas., 1944)

Niyazi Ak�, roman�n yay�mlanmadan �nceki olu�umu �zerinde durarak bu


olu�umun evrelerini a��klar, i�lenen temi k�saca �zetler:

1920'de bas�lan roman�n hareket noktalar� �ok gerilerdedir. �lk izlere


1913'te rastlan�r. Miss Chalfrin'in Alb�m�nden'de, yazar, devri, cemiyetin
m�esseselerini tenkit eden ve maziden hale do�ru daima kay�plara geldi�imizi
belirtir. Roman�n �ekirde�ini te�kil eden bu tenkit ve umumi h�k�mler yan�nda
baz� tiplerin do�u�una esas olacak unsurlara da rastlan�r: Miss Chalfrin'in
Alb�m�nden'de ... nakiselerimizi bu pis ve havas�z muhitten ald�k diyen ve
b�t�n zarafet ve inceliklerin okunan romanlardan gelece�ine inanan gen� k�z
1920'de Kiral�k Konak'�n Seniha's� olacakt�r. K���k Zabit'teki (1916)
�elimsiz delikanl� ve Rahmet'teki (1917) Emin bilahare Hakk� Celis'in baz�
taraflar�n� te�kil edeceklerdir. Rahmet'te, g�zleri a�kla perdelenen Emin,
Balkan Sava��n�n yaral�lar�n� g�rmeyecek kadar k�rd�r; lakin bu g�zba��
d�mekte gecikmez. Kiral�k Konak'ta Hakk� Celis de ayn� durumdad�r; Seniha'n�n
a�k� etrafin� g�rmesine mani olur, fakat o da bu k�rl�kten kurtulur. Muhtelif
zamanlarda �uraya buraya serpilen fikirler ve hisler birle�erek roman�
haz�rlama�a ba�lar. Bu haz�rl�k roman�n inti�ar�ndan iki bu�uk ay evvel
hikaye �ekline girer ve k�smen planla��r. Masum Katiller ad�n� ta��yan bu
hikayenin m�tekait ricalden Necip Beyefendisi, sefih damad�, lakay�t k�z�,
soysuzla�maya y�z tutan torunlar�, Kiral�k Konak'�n do�umunu haber verirler.
Bu tiplerde Naim Efendiyi, Servet Beyi, Sekine Han�m�, Seniha ve Cemil'i
hat�rlatan hususiyetler vard�r.

Kiral�k Konak, yazar�n kafas�nda a�a�� yukar� on y�ll�k bir olu� devresi
ge�irmi�, bu olu�un zaman zaman belirtilerini vermi�, nihayet 1920'de
do�mu�tur. Anla��l�yor ki roman bu y�llar boyunca bir fikir ve kanaat
etraf�nda geli�mi� ve yaz�lmadan �nce bir olu� devresi ya�am�t�r. Roman�n
temi, Osmanl� deyletinde, garb�n �e�itli tesirleriyle, nesiller aras�nda
fikir, his ve d�nya g�r�� bak�m�ndan meydana gelen ayr�l�klar ve bu y�zden
ailenin ��z�l��d�r. Cemiyetin tarihi geli�mesine ve devrin hayat�na uyan bu
m�ahade k�kl� ve sa�lam g�r�n�yor. Roman�n zaman i�indeki devam� 1906'dan
1918'e kadard�r. (s. 113-114)

Yakup Kadri'nin romanlar�nda �nce ki�ilerin, sonra bu ki�iler aras�ndan


kurulan ilginin ve geli�en entrikin birbirini izledi�i bir plan�n s�zkonusu
oldu�unu belirten Ak�, yazar�n roman plan�na �rnek olmak �zere Kiral�k
Konak'�n plan�n� ��kar�r. �lk �� b�l�m Takdim Sahnesidir. IV-X'uncu
b�l�mleri Hadiselerin �r�l�� ba�l��� alt�nda toplad�ktan sonra �u yarg�y�
verir:

Bu b�l�mlerde g�r�len muhtelif meseleler �zerinde �ah�slar�n g�r� ayr�l���


entri�in esas�n� te�kil eder. Her b�l�m bu m�teaddi safhas�nda ton
kre�andodur.

XI-XVII'inci b�l�mler ise ��z�l� bi�iminde nitelenir.

Bu b�l�mde �ah�slar te�ebb�s� kaybetmi�, kaderin eline d�m�ler.


Hadiseler, sebeplere uygun neticelere giderler. Romanda Hakk� Celis �l�r;
Seniha moral d�� yolundad�r. Naim Efendi anlamad��� ve kendisini anlamayan
bir d�nyada hayat�n� tamamlayacakt�r.

Yeri gelmi�ken Kiral�k Konak�n iki sembol�n� i�aret edelim: Tanzimat


devrinin duygu, zevk ve d��n� tarz�n�n, k�saca, kendine mahsus hayat
anlay��n�n mahsul� olarak bir sosyal m�essese halinde do�an konak, devrin
de�i�mesi ve b�y�k hadiselerin sars�nt�siyle nihayet bir apartman dairesi
hayat�nda sona erer. Konak mensuplar� ise, eski terbiyeyi tam manasiyle alm�
yekpare psikolojiye sahip olanlar hari�, Birinci Cihan Sava�� y�llar�n�n
kozmopolit sofras�n� kurarlar: Roman, bir devrin maddi ve manevi d���n�
Konak ve Sofra gibi iki sembolde hulasa eder. (s. 153-155)

Daha sonra Ak�, Madam Bovary ile Kiral�k Konak aras�ndaki ili�kiye de�inir:
Kiral�k Konak'ta ��yle bir pasaj vard�r: Hakk� Celis, Seniha'n�n bir zamanlar
hakikatte mevcut oldu�undan ��pheye d�t�; bu k�z, gen� adam i�in kitaplarda
tan�d��� hayali k�zlardan biri gibiydi; muhayyilesinde Desdemona'lar�n,
Juliette'lerin, Virginie'lerin ve Madame Bovary'lerin aras�na kar�t�.
Di�erleri de�il ama Seniha'n�n Madame Bovary'ye ve Madame Bovary'deki
entri�in Kiral�k Konak'a kar�t��� a�ikard�r. Bu kar�ma Emma ile Seniha'n�n
ve entri�in baz� benzerlikleriyle a��klanabilir.
Emma ile Seniha aras�ndaki benzerlik iki romandan yap�lan al�ntilarla
kan�tland�ktan sonra bu d��nceler s�ralan�r:

Emma Bovary ile Seniha aras�ndaki yak�nl�klar g�steriyor ki her ikisi de


declasse olman�n �st�rab� i�indedir. Yerlerini yad�rgayan, bulunduklar�
yerden memnun olmayarak ba�ka yerlerin hasretini �eken, saadeti oralarda
arayan bu tipler d�tan gelen tesirlerin kurban�d�rlar. Madame Bovary'nin
tesiri Yakup Kadri'nin Kiral�k Konnk'�n� �ok a�ar; onun b�t�n �ehirli kad�n
tiplerinde bir par�a Emma'y� bulmak m�mk�nd�r.

Her iki roman aras�nda bu iki tipin benzerli�inden ba�ka entrik m�nasebeti
de vard�r. Romanlar�n her ikisinde de kad�n kahramanlar para s�k�nt�s�
duyarlar; her iki eserde de bir kad�na kar�� iki erkek vard�r:
Biri (Rodolphe -Faik) pi�kin; di�eri (Leon -Hakk� Celis) toy; Hakk�'n�n ve
Leon'un sevgileri birbirine benzer, Rodolphe Emma ile ilk defa g�l kenar�nda
sevi�ir; Seniha ile Faik de deniz kenar�nda sevi�irler. Her iki romanda da
sevgi tabiat�n kuca��nda tutu�ur; Emma Leon'dan ve Rodolphe'ten para ister;
Faik Seniha'dan para ister.

Emma �l�nce, kocas� Charles, Emma'n�n a���� Rodolphe'a hi� k�zmaz, bilakis
ahbab olur; Seniha Avrupa'ya ka��nca iki rakip, Faik'le Hakk� Celis dert
orta�� olurlar. Roman�n birinde kad�n (Emma) �l�r; di�erinde
erkek (Hakk� Celis) �l�r. Em�na ve Seniha �nceleri gayelerine ula�mak i�in
ellerinden geleni yaparlar; lakin hadiselerin insafs�zl��� y�z�nden
mukavemetleri k�r�l�r; yenilgiyi kabul edip kendilerini b�rak�rlar.

Flaubert Emma'n�n okudu�u eserlerden bahsetti�i sayfalarda z�mnen


romantizmi hicveder. Yakup Kadri ise Hakk� Celis'in a�z�ndan Edebiyat-�
Cedide'ye, Fecr-i Ati'ye, hece veznine h�cum eder.

Yukar�da g�sterdi�imiz yak�nl�klar Kiral�k Konak �zerinde Madome Bovary'nin


ve Yakup Kadri'nin sanat�nda Flaubert'in tesirine bir delildir. Yeri
gelmi�ken Germinie Lacerteux (Goncourt Karde�ler'in) ile Kiral�k Konak'ta
rastlad���m�z ufak bir benzerli�i, bir vakitler ya�am�, �lm�, foto�rafta
insanlarla onlar�n miza� ve beden hususiyetlerini devam ettiren hayatta
insanlar�n m�nasebetine dair bir noktay� i�aret edelim. (Yakup Kadri
Karaosmano�lu, s. 186-187, 1930)

Fethi Naci, Yakup Kadri'nin romanlar� aras�nda en �ok 'Kiral�k Konak�


be�endi�ini s�yler ve bunu toplumsal ger�ekli�in ki�ilere indirgenerek roman
d�zeni i�inde verilebilmi� olmas�na ba�lar:

Yakup Kadri, romanlar�nda tipik bir devri, bir �evreyi anlatmak isteyen bir
romanc�d�r. Bunu ger�ekle�tirebilmek i�in edebiyat bilgisinin d��nda ba�ka
bilgilerin de gerekli oldu�unu bilir. D��nen, ara�t�ran yan� �ok kuvvetli
bir iki romanc�m�zdan biridir Yakup Kadri; kendini an�lar�na, ya�ant�lar�na
b�rakmakla yetinmez.

Kiral�k Konak'da da �ok �nemli bir tarihsel devreyi ele alm�; �� ayr�
ku�a��n arac�l���yla bu ge�it devresini anlat�yor. �� ayr� cildi
doldurabilecek �eyleri tek cilde s��d�rman�n do�urdu�u aksamalara ra�men
Kiral�k Konak �nemini uzun bir s�re s�rd�recek bir roman, bence. Yakup
Kadri'nin, b�t�n romanlar�nda g�r�len d��nen ayd�n yan� romanc�l���yla en
uyumlu bile�ime Kiral�k Konak'da varm�; anlatt��� toplumsal ger�ekli�i
ki�ilere indirgeyerek roman d�zeni i�inde verebilmi�.

... Kona��n da��l�p sat�l��a ��kar�lmas�yla biten roman, bir z�mrenin


��k�nt�s�n�n �� ku�akl�k hikayesidir. O kadar necabet ve selabetle ba�layan
o b�y�k Tanzimat cereyan� d�ne dola�a, nihayet �stanbul'un ortas�nda Seniha
gibi bir kad�nla, Faik Bey gibi bir erkek �rne�i b�rak�p ge�mi�ti. T�rk
dehas�n�n yapt���, bu son medeniyet tecr�besi de gelmi� ve gelecek nesillere
ac� bir imtihan olmaktan ba�ka bir �eye yaramam�t�. Hakk� Celis kendi
kendine diyordu ki: Naim Efendinin h��k�r�klar�yla Seniha'n�n
kahkahalar�ndaki mana bir de�il mi? (3. bas. s. 131). Kirac�lar�n konak i�in
s�yledikleri ilgi �ekicidir: Aman buras� ne bak�ms�z, ne pis!. Ne so�uk,
ne kasvetli ev! Kona�� yeni insanlar devralacakt�r. Ama, nedense, Yakup
Kadri bunu toplumsal bir olu� olarak g�stermiyor. Oysa �ehov, Vi�ne
Bah�esi'nin sonunda, uzaktan uza�a gelen balta sesleriyle bunu pek g�zel
belirtmi�ti.

... Romanda olumlu bir geli�im g�steren tek ki�i Hakk� Celis'tir.Benim
i�in hi�bir �ey geriye d�nmekten daha elim de�ildir, der. O ��r�yen �evre
i�inde birtak�m ger�eklere yakla�an tek ki�i Hakk� Celis'tir: Onun i�in
�imdi, geride kalan alem, Senihalardan, Faik Beylerden, Naim Efendilerden,
Sekine Han�mlardan m�te�ekkil olan kar��k, mayas�z ve ��r�m� alemdi. Evet,
romanda olumlu bir de�i�im g�steren bir Hakk� Celis vard�; roman�n sonunda
Yakup Kadri onu da �ld�rd�. B�ylece o z�mreden i�e yarar tek adam kalmam�
oluyor. Bu son yarg�n�n tarihsel bak�mdan do�rulu�u tart��labilir; ama bu,
roman�n g�c�nden bir �ey eksiltmiyor.
(1960, On T�rk Roman�'ndan, s. 29-31, 1971).

Rauf Mutluay, Naim Efendiyi odak ald��� yaz�s�nda (Yeni Ufuklar,


s. 203-204), roman�ndaki tarihsel d�nemi saptayarak 1908 hareketini ele�tiren
yazarlar�n ge�mi�ini y�celten tutumlar�n� sergiler. �zellikle Samiha
Ayverdi'nin �brahim Efendi Kona�� �zerinde duracak tutucu g�r�leri
belirlemek amac� ta��yan alent�larla Me�rutiyet i �stanbul Medeniyetine
son vermekle su�layanlar�n yan�lg�s�na de�inir. Mutluay'a g�re bir y�k�l��n
son a�amas�nda Bat� d�nyas�n�n lordluk malikanelerine �zenen �stanbul
kap�kullu�unun kendi s�m�r� birikintisini '�stanbul medeniyeti' sanmas�
yanl�t�r ve bu t�r 1908 ele�tirisinin alt�nda Atat�rk kurtulu�unun
k�klerine sald�rmak amac� yatmakta, Osmanl� nitelikleri her f�rsatta
y�celtilerek, geleneklerimizi yitirmeye sebep olmakla su�lanan devrimler
uyan�� yarg�lanmaktad�r.

Mutluay'in Yakup Kadri'yi ve 'Kiral�k Konak� hangi kefeye koydu�u yaz�da


a��k se�ik belirmiyor. �iirimizde, roman�m�zda g�r�nen 1908 ele�tirisinin
yukar�daki bi�imde de�erlendirili�inde genellemeye gidildi�i i�in Yakup
Kadri'nin de ayn� kefeye konuldu�u d��ncesine varmak do�al. Ama romanda
toplumsal bir ger�ekli�in yans�t�ld���n� anlatmay� ama�layan �u sat�rlar da
tersini d��nd�rt�yor:

Naim Efendi, kona��n �l�m�d�r: Y�ksek memur zenginli�inin; kap�kulu


bereketinin; f�tuhat y�zy�llar�ndan sonra maa� darl���na d� m� Bab�ali
az�nl���n�n, d� bor�lar komisyonculu�u ve r�vet ikramiyeleriyle yeniden
rahat israflara olanak bulan payitaht keyfili�indeki son d�nemin �l�m�.

Yakup Kadri Karaosmano�lu'da, bir kona��n �at�s� alt�nda �� ku�a��n hayat


ve �l��lerine e�ilmi�tir. Bu ailelerin tel tel ��z�l��, da��l��, kopu�u;
me�rutiyet sonras�n�n kar��k be�eniler �at�mas�nda ku�aklar�n birbirinden
kesinlikle ayr�l�� Kiral�k Konak'�n (1922) sa�lam �rg�s�n� verir. Bu az
ki�ilikli ilk roman, Karaosmano�lu ustal���n�n olgun toplum dikkatinden
do�ar. O sa�lam kona��n topra�a k�k salm� gibi s�rekli g�r�nen ya�amas�,
birka� y�l�n sonunda bir i�ki sofras�n�n z�ppelik �zentilerinde k�k�nden
ayr�l�r. Naima okuyan Naim Efendi suskun ve yenik yaln�zl��� i�indeyken,
kendini �anakkale �ehitli�ine adayan Hakk� Celis co�kusuyla Seniha d���,
ayr� y�nlere do�rulmu� yeni ku�aklar�n kaderlerini �zetler. Naim Efendi, �l�
kona��n yaln�zl�k n�betinde b�t�n umutlar�n�, ba�lar�n�, de�erlerini yitirmi�
sonsuz bir yorgunluktad�r. San�r�m en az bir y�zy�l boyu ya�l� insanlar�m�z�n
dram� hep bu d���mle sonu�lan�r.

Roman�n ilk c�mlelerini al�nt�layan Rauf Mutluay ��yle s�rd�r�r:

Naim Efendinin h�z�nl� ser�veni, kahraman� oldu�u kitab�n ad�ndan ba�lar:


Bir konak kiral�k olabilir mi hi�, konak olduk�a? Ya padi�ah cebinden, ya
devlet kasas�ndan ak�p gelen hesaps�z zenginliklerle bu yirmi, otuz, k�rk
odal� selaml�k-harem kar��kl���nda birikmi� nice insan� besleyen keyif
harcan��na sahip ��kacak hangi yeni m�teri vard�r? Asl�nda kitap, daha ilk
sat�rlar�yla, de�i�en d�zenin yaratt��� �st kat bunal�m�ndan ustal�kla haber
vermekle ba�lar.

... Bu ilk c�mleler bile Naim Efendinin namusunu, d�r�stl���n�, sonraki


a�amalarda hep su�lanacak olan iffetli Abd�lhamit naz�rl���n� temize ��karmak
i�in s�ylenmi� gibidir. Ger�ekten Naim Efendi kona��, da��l�p y�k�l��na hi�
kar�� koymamakla, kay�ts�z bir seyirci kalmakla nitelenebilir. Yazar, o kadar
gerilerde saklad��� ba� kahraman�n�n ac�kl� yaln�zl���n�, ku�aklar aras�
anla�mazl�klardan do�an o iyile�tirilmez hastal���n�, bu sonucu gerektiren
b�t�n nedenlerle besleyip yo�unla�t�rmaya �al��r.

... Seniha'n�n Avrupa ka��lar�yla Servet Beyin alafrangal�k


z�ppeliklerinden yaralanan Naim Efendi ne kadar dirense bo�unad�r. Bu ��z�l�,
ta Tanzimat roman�n�n ilk �rneklerinden ba�layarak bize anlat�lm�t�r. Ali
Bey'in �ntibahs�z kona�� (Nam�k Kemal), Bihruz Bey'in ana har�l���n� biraz
daha fazla koparabilmek i�in s�k s�k sataca��ndan s�z etti�i Baba yurdu
(Araba Sevdas�), Asaf Pa�a'n�n ancak zengin bir izdiva�la ayakta durabilecek
Moda israfi (Serg�ze�t), Felatun Bey'in b�rak�p gitti�i Cihangir evi (Felatun
Beyle Rak�m Efendi), Dehri Efendi'nin (M�rebbiye), Meftun Bey'in (��psevdi),
Adnan Bey'in, �eyh Salih'in (Turfanda m� Turfa m�),
H�sn� Pa�a'n�n (Sinekli Bakkal)... konaklar� sonunda Aya�l�n�n kira
odalar�nda s���nacak devlet kullar�n�n son miras savrukluklar�d�r. Kimi
sat�larak, kimi kiralanarak, �o�u y�k�larak �m�rlerini bitirecek bu Tanzimat
ve nihayet Abd�lhamit d�nemi yarat�klar� 20'inci y�zy�l ba��nda b�t�n
�m�rlerini tamamlarlar.

Selim �leri roman� de�i�ik a��lardan irdelemeyi ama�layan d�rt ayr�


yaz�s�ndan ilkinde (Yeni Ufuklar, s. 257) Kiral�k Konak�n edebiyat�m�zda
bir d�nem a�t���n� belirterek bunun nedenlerini ��yle a��klar:

Kiral�k Konak, Yakup Kadri'nin en ba�ar�l� yap�tlar�ndan biri. Tek ba��na


Kiral�k Konak'�n edebiyat�m�zda bir d�nem a�t���n� ileri s�rebiliriz. Yakup
Kadri ilk roman�nda Servet-i F�nun romanc�lar�n� a�ar. Halit Ziya'n�n
ger�ek�i olma �abas�, dil a��s�ndan da, ruhsal ��z�mlemelerde de s�rekli
tozarm�t�r. Tozanlar�na ayr�lm� bu yapay ger�ek�ili�i Kiral�k Konak'�n
b�t�nledi�ini, yapayl�ktan kurtard���n� belirtmeli... Hele Mehmet Rauf ve
benzeri yazarlarla kar��la�t�r�ld���nda Yakup Kadri roman�n�n getirdi�i
zenginlik ortaya ��kar.

Kiral�k Konak'ta Osmanl� �mparatorlu�u'nun ��k� d�nemindeki toplumsal


yap�s�, ��k�� haz�rlayan toplumsal nedenler dile getirilir. Sorunlar�
olaylar� ki�iler �evresinde irdeleyen; dolay�s�yla ki�isellikten, ki�isel
ser�venlerden bir t�rl� kurtulamayan Servet-i F�nun roman� b�y�k a��l�m�
Yakup Kadri'de bulur. Milli Edebiyat Ak�m�'n�n ba�ar�s� da bu olsa gerek.

Roman ki�ilerini tan�tarak d��ncelerini temellendiren �leri Yakup


Kadri'nin tutumuna de�inir:
Yakup Kadri, eskiyen ahlak de�erleri kar��s�nda Naim Efendi gibi �z�lmez,
kaybolmu� bir ya�am�n �zlemini �ekmez. Ku�kuculu�una kar��n, gelece�e y�nelik
bir d�nya g�r��n� savunur. Bu ilgin�, kendine �zg�, zaman zaman �lk�c�,
zaman zaman maddeci d�nya g�r��n�n ipu�lar�na rastlar�z Kiral�k Konak'ta.

... Yakup Kadri ne eski savunucusudur, ne de k�ks�z yeniliklerden yanad�r.


T�rk roman�nda ele�tirel ger�ekli�in ilk ustaca kullan�m�d�r Kiral�k Konak.

... Yazar ac�mas�z ele�tirileriyle toplum ya�am�na y�n vermeye �al�m�.


Gerek Servet-i F�nun d�nemi, gerekse �b�r Milli Edebiyat Ak�m� romanlar�
aras�nda Kiral�k Konak apayr� bir odak noktas�n� olu�turuyor: Ac�mas�z
bak�, iyimserlikten ka��nma.

Daha sonra Selim �leri, Hakk� Celis'le Mai ve Siyah'in Ahmet Cemil'ini
kar��la�t�rarak Servet-i F�nun k�t�mserli�inin, ayd�n umutsuzlu�unun
a��ld���n� belirtir, ikisi aras�ndaki ayr�m�n Yakup Kadri'nin bak� a��s�ndan
do�du�unu vurgulayarak roman�n �nemi �zerinde durur:

Ahmet Cemil'le Hakk� Celis aras�ndaki farkl�la�ma, Servet-i F�nun roman�yla


Kiral�k Konak aras�nda da s�rer gider. Yakup Kadri ayd�nlar�n a�lat�sal
ya�amlar�na y�z vermemi�. Daha do�rusu ayd�nlar�n sorumsuzlu�unu,
bilin�sizli�ini, i�e yaramazl��� sergilemi�.

Sava�, Hakk� Celis'e ya�ama olana�� tan�mayacakt�r. Bu sava� bile


simgele�ir Yakup Kadri'de. T�redi-varl�kl� z�mrelerin Hakk� Celis'i �l�me
nas�l s�r�kledikleri anlat�l�r. Kiral�k Konak'�n b�y�k ba�ar�s� buradad�r.
Roman�n son epizodu ola�an�st� g�zelliklerle, inceliklerle �r�l�d�r. Hakk�
Celis'le �anakkale sava�� ya da tek ba��na sava� kavram� kurcalan�r. Hakk�
Celis'in �ehit d�t��� sava� kimlerin yarar�na sonu�lanm�t�r? Sava�lar�n
ard�nda yatan ger�ek nedir? Yakup Kadri inan�lmaz bir kurguyla, vurucu
g�r�nt�lerle sorular� yan�tlar.

... Kiral�k Konak'�n ele�tirel ger�ekli�inde Hakk� Celis'in ge�ici


yenilgisini, sava��n i� y�z�n�, b�y�k �eker t�ccarlar�n�n s�r�p gidecek gibi
g�r�nen egemenliklerini kavrar�z. �ok �nsezili, �ok ileri g�r�l� bir
bak�t�r bu... Yakup Kadri roman�n�n, �rnekse Kiral�k Konak'�n ni�in
eskimedi�ini anlamak istiyorsak yazar�n d��ncelerini irdelemeliyiz.
Kavramlar� enine-boyuna tartm�, �l��p bi�mi� bir romanc� Yakup Kadri.

Kiral�k Konak �a��na tan�k olmu� b�t�n yap�tlar gibi g�n�m�z� de


ilgilendiren bir roman.

Bir ba�ka yaz�s�nda Selim heri (Yeni Ufuklar, s. 264) Kiral�k Konak'�n
�e�itli sorunlar� i�erdi�ini belirterek, roman ki�ilerini irdelemeye giri�ir
ve Yakup Kadri'nin ruhsal ��z�mlemelerdeki ba�ar�s�na de�inir:

Seniha, bir bak�ma, T�rk roman�nda ilk bireyselle�me say�labilir. Halit


Ziya'n�n ki�isel istemleri �er�evesinde, iyiyle k�t� aras�nda gezinirken ve
toplumsal olgulardan yararlanmazken, Yakup Kadri, Seniha'y� toplumsal istemin
y�netimine terketmi�. �unu s�ylemek istiyorum: A�k-� Memnu'da Bihter'i var
eden, temelde, ki�ili�in y�nsemeleridir. Ki�ilikten yola ��km�t�r. Halit
Ziya, roman�n�n kurgusunda Bihter kimli�ini yaratmaya karar vermi�tir. Bihter,
romanc�n�n kafas�nda beliren ve ya�amla ba� kurmayan bir kimlik. �ntihara
s�r�klenirken hep zaaflar�n�n tutsa�� oluyor. Toplumsal ko�ullarla
belirlenmiyor Bihter. Oysa Seniha'n�n i� karga�as�n� haz�rlayan ba�l�ca
etken, i�inde ya�ad��� topluluk, o toplulu�un ya�ama bi�imi, hayata bak�
tarz�. Dolay�s�yla Seniha, romanc�n�n yarat�m d�nyas�nda �izilmi� biri de�il.
Tersine �izilmek istenen, daha do�rusu ustaca �izilen toplulu�un
bireylerinden.

... Yakup Kadri'nin insan� �a��rtan ruhsal ��z�mleme bilgisinden s�z etmeli.
Seniha'n�n konu�mas�, k�sa yoldan ger�e�in soyutlanm� a��l�mlar�n� somuta
indirger. Bir-iki �izgiyle durumun anatomisine giri�ilir. (T�rk roman�nda bu
soy �abalara pek rastlam�yoruz. Ya eritilmemi�, yap�ta yedirilmemi� ruhsal
sars�nt�larla kar��la��yor okur; ya da psikolojiyi, toplumsaldan kaynaklanan
ruh d�nyas�n� hi�leyen yazarlarla...). Kiral�k Konak'ta Naim Efendi'yi, Hakk�
Celis'i ve Seniha'y� olumlulukla olumsuzluk aras�nda g�t�r�p getiren �ge, bu
psikolojik �izgi san�mca. Psikolojinin inand�r�c� olmas� da toplumsal
g�r�n�mden kopmamas�yla a��klanabilir.

... Kiral�k Konak �� ayr� insan�n g�z�nden g�r�lm� bir ortam� �iziyor.
Naim Efendi'nin erden Osmanl� d�nyas�yla Hakk� Celis'in co�kun duygusall���
ve Seniha'n�n bireyselle�me �abas�... (Selim �leri, �a�da�l�k Sorunlar�
adl� yap�t�nda (1978) Kiral�k Konak incelemelerini geli�tirir.)

Do�an H�zlan, 'Kiral�k Konak�n TVye uyarlanmas� nedeniyle roman�n


i�eri�ini, ki�ili�ini tan�tt��� yaz�s�nda (Cumhuriyet, 6 Ocak 1979) Yakup
Kadri'nin toplumumuzun bir d�nemini yans�t�rken unutulmayacak karakterler
�izdi�ini �zellikle vurgular:

Halit Ziya U�akl�gil'in A�k-� Memnu'sundan sonra, Yakup Kadri


Karaosmano�lu'nun Kiral�k Konak roman� da bir TV dizisi olarak bu ak�am
ekrana geliyor. Kiral�k Konak, imparatorlu�un ��k� �anlar�n�n kulak y�rtan
sesleri i�inde ku�aklar aras�ndaki de�i�en de�er yarg�lar�n�n, buna ba�l�
olarak da ya�ama bi�imlerinin �eli�kisini sergileyen bir roman.

... Seniha -Faik -Hakk� Celis ��geni roman�n yap�s�n�n iskeletidir.


Tedirgin, yerle�ememi� bu insanlar toplulu�unun ortak ruh hallerine kar��l�k
arad�klar� nedenler, bulduklar� gerek�eler farkld�r. Naim Efendiye g�re bunun
nedeni b�t�n kurulu d�zeni temellerinden sarsan ink�lap r�zgar�yd�.
Seniha'ya g�re para ve �evreydi. Hakk� Celis'e g�re ruh baya��l�klar�.

Toplumsal r�zgarlar�n savurdu�u bu insanlar birer yaprak gibi u�u�uyorlar,


hi� topra�a d�m�yorlar. ��lerinde Hakk� Celis asker olup �anakkale'ye
gidince, �lkesinin siyasal sorunlar�na ilgi duymu�, b�ylece de bireyselden
toplumsala giden yolda emeklemeye ba�lam�t�r.

Kiral�k Konak'taki kahramanlar�n ortak �zelliklerinden biri de d��nd�kleri,


hayal ettikleri d�nya ile ger�ek ya�amlar� aras�ndaki ba�lant�s�zl�kt�r.
Onlar i�in ya�am�n her ger�e�i birer beklenmeyen darbedir.

Naim Efendinin d��nda herkes bir ka���n, bir kurtulu�un ard�na


d�m�lerdir. Seniha ne demi�ti bir g�n:

Siz zannediyor musunuz ki, ben �mr�m�n sonuna kadar b�yle bir evde
kalaca��m? B�yle bir memlekette, etrafimda b�yle bir halkla? Toplumlar�ndan,
�evrelerinden kopan insan�n ruh halini yans�t�r bu s�zler.

... Seniha kaba �izgileriyle paran�n ve zevkin ard�nda t�kenen biri gibi
g�r�nebilir. Oysa o da aray�lar�n s�r�kledi�i, toplum ko�ullar�n�n
bi�imlendirdi�i bir insand�r.

Kiral�k Konak, ��ken bir imparatorlu�un, de�i�en bir ekonomik d�zenin


roman�n� sunarken, unutulmayacak karakterler koymu�tur ortaya. Belki de
b�t�n bu ��k�te hepsi de bilin�siz birer oyuncudurlar.
Kiral�k Konak, toplumumuzun bir d�nemine ayna tutuyor.

Ama TV uyarlamas� d� k�r�kl��� yaratt�, tepkilere yola�t�. TV gibi


milyonlar�n izledi�i bir ileti�im arac�nda sergilenen roman�n okumayanlar�n
belle�inde b�rakaca�� olumsuz izlenimi d��nerek ve sanata, sanat��ya
sayg�s�zl�k bi�iminde nitelenebilecek bir tutumu belgelemesi a��s�ndan ilgili
yaz�lardan ikisini al�yorum:

Bir kere uyarlama ne demektir ve �nl� bir yaz�n yap�t�n�n diyelim bir
roman�n, televizyona uyarlanmas�nda ama� nedir? Yaz�n tarihinde yeri olan,
bir�ok ki�inin okuyup sevdi�i bir yap�t� �z�ne, ki�ilerine, diline, �a��na
ba�l� kalarak 'temsil' etmek, okumam� olanlara da tan�tmak, sevdirmek, hatta
okumaya �zendirmek de�il mi? Okunmak i�in yarat�lm� bir yap�t�
g�rselle�tirmek kolay de�ildir elbet. T�rkiye gibi h�zla de�i�en bir toplumda,
T�rk�e gibi her g�n geli�en bir dili kullanarak elli altm� y�l �ncesinin
romanlar�n� canland�rmak daha da g��t�r ku�kusuz. Ancak temel kurallar vard�r
ki, bunlar�n g�z�n�ne al�nmamas�n� ne parasal ne de teknik olanaklar�n
yetersizli�i a��klayabilir. Birtak�m �eyleri do�ru yapmak yaln�zca sevgi,
sayg�, bilgi ve bilin� gerektirir. Bu sayd�klar�m�n olmad��� yerde ise
d�nyan�n paras� d�k�lse g�l�n�l�kten ve ihanetten kurtulunamaz, g�l�n�l�k
ile ihanet s�zc�kleri yanyana tuhaf ka��yor belki ama, bizim TRT b�yle
olmad�k tuhafl�klar� ba�ar�yor i�te. Hem ele ald��� yap�ta ihanet ediyor,
hem de g�l�n� oluyor.

En yak�n �rnek oldu�u i�in, �u g�nlerde g�sterilen Kiral�k Konak'a bir


bakal�m. Modernli�e �zenen ��mar�k, ama asl�nda duygulu, duyarl�kl� bir gen�
k�z�n, (s�z�m meclisten d�ar�) bir fahi�eye benzetilmesi ihanet de�il de
nedir? O zamanki 'a��r�l�k'lar�n g�n�m�z�n seks filmlerine al��k seyircisine
'a��r�' gelmeyece�i d��n�lerek mi yap�lm� bu acaba? O zaman g�n�m�z
a��r�l�klar�n� sergileyen �zg�n bir yap�t getirsinler ekrana, Yakup Kadri'yi
de rahat b�raks�nlar. Yazar�n yaratt��� ki�iyi bozmaya ne haklar� var? �stelik
o �a��n yaz�n�n� ve o �a��n d�nyas�n� tan�tma �abas� i�inde g�r�nerek!
Koskoca Naim Efendi ile Seniha'n�n ayn� tek ki�ilik pirin� karyolada
yatmalar�; eski kost�mlerin alt�na �a�da� ayakkab�lar�n giyilmesi; arabada
giden iki ki�iden biri ileri geri g�mb�r g�mb�r sallan�rken �tekinin sa�lam
oturmas� daha neler neler... TRT'nin iki ayr� karyola alacak ya da
oyunculara eski tip ayakkab� yapt�racak paras� yoksa, �ekimde bunlar�n b�yle
a��k se�ik g�ze batmalar� �nlenemez mi? Y�netmen arabada giden iki oyuncunun
ya her ikisinin de sallanmas�n�, ya da ikisinin de do�ru oturmalar�n�
s�yleyemez mi? Bir Osmanl� pa�as�n�n (Giysileri bug�nk� bir otel
kap�c�s�n�nki kadar g�rkemli de�il, o ba�ka) kendi evinde konuk kar��larken
fes giymeyece�ini bilmemek i�in de�il o �a��n, bug�n�n g�rg� kurallar�ndan
bile habersiz olmak gerekir.

Peki, ya kullan�lan dil? Madem ki belli bir �a�� ve �a��n yaz�n�n�


yans�tmak amac�nday�z, yazar�n diline ba�l� kalmak zorunluluktur. Evet, baz�
de�i�iklikler yap�labilir, ama bunlar ancak bug�n�n seyircisinin metni
anlamas�n� sa�lamak i�in olabilir. G�n�m�zde pekala anla��lacak s�zc�kleri
de�i�tirmek, hem de b�ylesine yalan yanl�, geli�ig�zel de�i�tirmek
anlams�zl���n doru�udur. Millet sokaklarda 'afedersiniz' derken Naim Efendi
kimseden �z�r dilemez. Ne g�n�m�zde ne de o �a�da kimsenin ko�ullara riayet
etmesi s�zkonusu olamaz. Defa s�zc��� g�n�m�zde yayg�n olarak kullan�l�rken
Yakup Kadri'nin ki�ilerine kez dedirtmek ne demektir? Bunlar �u anda akl�ma
geliveren �rnekler. Daha ne akla uzak T�rk�e tuhafl�klar� var TRT'nin
uyarlamas�nda. Saymakla bitmez.

Bir de sergilenen 'oyunculuk' var. Ki�iliklerin yorumunun yanl�l���ndan,


kullan�lan dilin akla uzakl���ndan �ok daha �telere ge�en bir oyun stili ki
bunalt�c�, bo�ucu, �o�u kez de g�l�n�. Bir kere, bir olay ge�mi�te meydana
geliyor diye onu 'stilize' oynamak gerekli de�ildir. 'Stilizasyon' ancak
belli bir �a��n tiyatrosu yans�t�lmak isteniyorsa ge�erlidir. �rnekse eski
Grekler, Moliere, Shakespeare ya da Ahmet Vefik Pa�a �a��n�n oyun stiline
g�re oynanmal�d�r. Ama, g�nl�k olaylar� konu eden bir roman ne zaman
'dramatize' edilirse edilsin do�al bir oyun tarz� ile oynan�r. Nitekim,
ge�ti�imiz aylarda TV'de g�rd���m�z 'Sava� ve Bar�'�n ki�ileri ya�ad�klar�
�a��n Frans�z oyuncular�, �talyan operac�lar� ya da daha beteri Shakespeare
�a�� oyuncular� gibi oynam�yorlard�. Oysa TRTnin (Yakup Kadri'nin de�il)
Kimlik Konak'�n�n ki�ileri 'M�nakyan ekol�'n�n tipik �rnekleri sanki. Bir
Ermeni telaffuzuyla konu�mad�klar� kalm�. Ger�i T�rk�eyi �ylesine k�t�
konu�uyorlar ki ger�ek bir 'M�nakyan ekol�' melodram� ye�lenebilir.
(P�nar K�r, D�nya, 29 Ocak 1979)

:::

TV'de izledi�imiz Kiral�k Konak uyarlamas�, roman�n ve roman ki�ilerinin


yorumundan oyunculu�a, TV i�in haz�rlanan metnin dilinden �ekimdeki
tutars�zl�klara bir y���n yanl�la sergilendi ve bitti. Daha ilk b�l�mler
g�sterilirken ele�tirilere konu olan teknik aksakl�klar, dekorda, aksesuarda
g�ze batan dikkatsizlikler bir yana, yap�m� ger�ekle�tirenlerin romana
yakla��m bi�imi, roman� TV i�in g�rselle�tirirken izledikleri yol sanat��ya
ne yap�t�na sayg�s�zl�k diyebilece�imiz bir tutumu somutlamas� a��s�ndan
ilgin�ti. �stelik tasarruf gibi, s�n�rl� olanaklar gibi g�n�m�zde
kutsalla�m� kavramlar ard�na s���n�larak yap�l�yordu ne yap�l�yorsa.

�nce �unu soral�m: �ekimi yap�lan yap�t bir TV oyunu muydu, yoksa bir
roman�n TV'ye uyarlanmas� m�? �kincisiyse, �stanbul'daki eski konaklardan
birinde do�al mekanda �al�mak ve roman� i�eri�ine uygun olarak aktarmak
m�mk�nken neden st�dyoya, tek boyutlu bir mekana s�k��lm�t�? Sonra oyunu
kurallar�nca oynamak gerekir. Bir roman� TV'ye uyarlamak demek sahneye
uyarlamak, yani tiyatro oyununa d�n�t�rmek demek de�ildir. Kald� ki bir TV
oyununun �ekiminde bile d� mekan kullan�lmaktad�r. TV'nin anlat�m arac�
g�r�nt�d�r ��nk�, g�r�nt�y� saptayan ara�sa yap�mc�n�n, y�neticinin
buyru�undad�r. Oysa, bilinmez, nedendir, s�zde tasarruf amac�yla st�dyo
�ekimi ye�lenince yanl�lar birbirini izlemi�tir.

Kiral�k Konak toplumsal bir ��z�l��n roman�d�r. De�er yarg�lar�n�n


alt�st oldu�u bir d�nemi, ku�aklararas� �at�may� odak alarak anlat�r Yakup
Kadri. Bat�'ya �yk�nme ve bu �yk�nmenin yaratt��� ikilik, ya�ama bi�iminin
de�i�mesi, insanlar aras� ili�kilerdeki yozla�ma roman�n �at�s�n� olu�turur.
Roman ki�ileri bu �at� i�inde ve s�n�fsal konumlar�yla yans�t�r. Konaksa
de�i�en bir ya�ama bi�iminin, ��ken bir s�n�f�n Naim Efendiyle birlikte somut
simgesidir. Oysa st�dyoya s�k��p ger�eklik duygusu vermeyen yapma, de�i�mez,
tek boyutlu dekorla s�n�rlan�nca kona��n, dolay�s�yla bir s�n�f�n ��k��
verilemedi�i gibi roman�n i�eri�ine ayk�r�, �z� sakatlay�c� de�i�tirmelere de
gidilmi�tir. Romana de�il dekora uymak gerekmektedir ��nk�. Bu ise roman�n
do�al ak��n� bozarak sahneleri �st�ste bindirmeyi, eldeki dekora uymad���
i�in en �nemli ayr�nt�lar� atmay�, at�lamayanlar� da de�i�tirerek yamamay�
do�urmu�tur zorunlu olarak. Ama de�i�tirmeler roman�n i�eri�ine ters
d��yormu�, Yakup Kadri'nin yaratt��� ki�ilikleri �arp�t�yormu� kimin
umurunda.
Hele son b�l�mde hi�bir bi�imde a��klanamayacak de�i�ikliklere, romanda
bulunmayan eklemelere, Naim Efendi'ye nutuk att�rarak k�ssadan hisse
��karmalara ne demeli, bu tutumu hangi s�zc�kle nitelemeli? Ya iki zabitin,
yine romandaki yans�t�l� bi�imine bo� verilerek, Hakk� Celis'in �l�m
haberini geli�tiri�leri, Yakup Kadri'nin ki�isi olmaktan ��kar�larak bu
�l�mden dolay� Seniha'y� su�lay�lar�... Kim, hangi hakla roman�n bitimini
b�ylesine bilin�sizce bir yerli film finaline d�n�t�rebilir, yazar�, roman�n
i�eri�ini hi�e sayabilir?
Bu kadar da de�il. Roman ki�ilerinin yorumlan�� ve ku�kusuz bu yorumlan�
sonucu yans�t�l�lar� var bir de. Yakup Kadri'nin, herbiri g�zlem �r�n�,
ya�ayan ger�eklikten al�narak roman�n i�eri�ini yans�tacak bi�imde tasarlanm�
ki�ileri s�n�fsal konumlar�ndan ve romandaki ki�iliklerinden soyutlanm�
birer kuklayd�lar sanki. Do�all�ktan uzak bir oyunculuk, kulak t�rmalay�c�,
diksiyon bozukluklar�yla dolu i�reti bir tonlama da bu yorumsuzlu�a eklenince
Kiral�k Konak�n ad� kald� yaln�z ortada.
Yine soral�m: �nemli bir roman, art�k klasikle�mi� bir yap�t i�eri�ine,
ki�ilerine, yazar�n kurgusuna ve anlat�m�na ba�l� kal�nmadan uyarlanacak
idiyse, neydi ama�? O yap�t� sevimsizle�tirip, hatta g�l�n�le�tirerek
okumam� olanlarda ilkel, de�ersiz bir yap�t izlenimi uyand�rmak, okunmaz
k�lmaz m�? (Atilla �zk�r�ml�, Cumhuriyet, 10 �ubat
1979).<PIXTEL_MMI_EBOOK_2005>5####################################################
#######</PIXTEL_MMI_EBOOK_2005>

You might also like