You are on page 1of 945

zgrlk, Eitlik ve Kardelik / Liberty, Equality and Fraternity

zgrlk, Eitlik ve Kardelik Liberty, Equality and Fraternity

Adres / Address Uluda niversitesi, Fen-Edebiyat Fakltesi, Felsefe Blm Bursa - Trkiye + 90 224 294 1826 philosophy@uludag.edu.tr http://philosophy.uludag.edu.tr

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi First International Philosophy Congress 14-16 Ekim 2010, Uluda niversitesi, Bursa, Trkiye 14-16 October 2010, Uludag University, Bursa Turkey Gzden Geirilmi Bildiriler / Revised Papers

Editr /Edited by smail Serin

ISBN 978-975-8149-42-1

9 789758 149421

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi

First International Philosophy Congress

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi First International Philosophy Congress

Eitlik, zgrlk ve Kardelik Equality, Liberty and Fraternity

Bildiriler / Papers

smail Serin Editr /Editor

Bursa - Trkiye

Dzenleyen / Organised By Uluda niversitesi Fen-Edebiyat Fakltesi Felsefe Blm Bursa - Trkiye + 90 224 294 1826 philosophy@uludag.edu.tr http://philosophy.uludag.edu.tr Ana Destekiler / Main Sponsors Bursa Valilii Bursa Bykehir Belediyesi Nilfer Belediyesi Bursa Kent Konseyi Nilfer Kent Konseyi Uluda Felsefe Dernei Yaync / Publisher Asa Kitabevi Yaynlar nl Cad. Snmez Saray, No: 13 Bursa - Trkiye +90 224 220 40 74

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi First International Philosophy Congress Kongre Bildiri Tam-Metinler Kitab Congress Full-Text Papers Book 14 - 14 Ekim / October 2010 ASA Kitabevi: 43 ISBN: 978-975-8149-42-1

indekiler / Contents
Onursal Kurul / Honorary Board Bilim Kurulu / Academic Board arl Konuklar / Keynote Speakers Dzenleme Kurulu / Organising Board Balarken Preface Prof. Dr. A. Kadir en / A Konumas Prof. Dr. A. Kadir en / Opening Speech Prof. Dr. Oliver Leaman / How plausible a political slogan is liberty, equality and fraternity? 10 10 11 11 12 13 14 16 20

Prof. Dr. Oliver Leaman /zgrlk, eitlik ve kardelik ne kadar 31 makul bir politik slogandr? Prof. Dr. Jean-Michel Besnier / Le progrs des sciences peut-il rconcilier la libert et lgalit ? Prof. Dr. Jean-Michel Besnier / Bilimlerin lerlemesi, zgrlk ve Eitlii Uzlatrabilir mi? I. Oturum / I. Sesson Krzysztof Kedziora / The Post-enlightenment Notions of Liberty, Equality and Fraternity Geoffrey Cupit / Equality and Fraternity Michal Zvarik / Structure of Prejudice and Discrimination in the Phenomenology of Alfred Schutz II. Oturum / II. Sesson Talip Karakaya / Varoluu Felsefede Bakas ve zgrln Snr Problemi Ferhat Akdemir / Lockecu Perspektiften Temel Hak ve zgrlklerin Kayna ve Gvencesi zerine Bir Analiz Fikri Gl / zgrlk Sorununa Etik-Politik Bir Yaklam Elif Akgn Hasan Aslan / zgrlk Paradigmas III. Oturum / III. Sesson Mehmet nal / Dnya Yurttal, Bar Ve Kardelik zerine Dnceler Immanuel Kant rnei smail Serin / Kant'n Ebedi Bar Dncesi Gereki midir? Serdar en / Kreselleme anda Dnya Bar Olanakl Mdr?: Kant ve Postmodernizm 122 131 134 82 92 98 111 59 67 74 42 49

IV. Oturum / IV. Sesson Renata Kioov / The Idea of Deweyan participatory democracy in contemporary culture Melek Zeynep Zafer / The Tragedy of Modern Individual in Society: A Kafkaesque View Daniel DiLeo / Aristotle on Civic Education V. Oturum / V. Sesson Enver Orman / Kant ve Hegel'de zgrlk Aydn Mftolu / zgrln Eitlik Ve Kardelikle Kavgas: Locke vs. Rousseau Umut Da / Kantn zgrlk ve Ahlak Anlaynn Gnmzde Uygulanabilme Olana zerine Berfin Kart / Immanuel Kantta Etik zgrlk-Toplumsal zgrlk likisi VI. Oturum / VI. Sesson Solmaz Zelyut / zgrlk Neyin Addr? Ogn rek / Etik Ahlk Felsefesi Midir? Doru Deerlendirme Sorunu 242 247 199 210 222 232 161 169 175

Sergender Sezer / Birlikte Yaamak: Gnlllk M, Zorunluluk 253 Mu, Dayatma M? Deniz Kundak / Rasyonalite Ya Da Mutlak Yalnzlk: Max 263 Weberin zgrlk Anlaynn Politik ve Toplumsal Snrlar zerine VII. Oturum / VII. Sesson Ali Takn / Adaletin Nesnellii Balamnda, Hukuk Olanla Adalete Uygun Olan Ayrm Nur Yeliz Glcan / Adalet ve Yasa likisine Felsefi Bir Bak Metin Becermen / Adil Bir Dzen Kurmak Mmkn m? Adnan Esenyel / Adaletin Olana Olarak Ontoloji VIII. Oturum / VIII. Sesson engl elik / Mlkn Balad Yerde Kardelik H. Frat enol / Asabiyet ve Kardelik: Tikel-Tmel likisi? Murat Satc / Modern Hukuk Asndan zgrlk, Eitlik, Kardelik Duygu Trk / Levinas'ta Etik ve Siyaset: Kardelik, Tutsaklk, Eitsizlik 305 315 327 337 274 282 287 298

IX. Oturum / IX. Sesson Celalettin Yank / Liberal okkltrllk Asndan Birlikte Yaamak Bar Mutlu / Gnmz Politik Adalet Anlayna Eletirel Bir Bak: Amartya Sen ve Olanaklar Teorisi Duygu Diner / Toplumsal Gvenlik Kavramnn Felsefi, Psikolojik ve Ulusal Gvenlik Boyutlaryla ncelenmesi: Kolektif Kimlie Ynelik Tehditler X. Oturum / X. Sesson Ahmet Ulvi Trkba / nsan Haklar Hukuku ve Alan Gewirth Selman Karakul / Hukuki Pozitivizm mi, Doal Hukuk Yaklam m? Trkiyenin nsan Haklar Yorumu Sorunu Feysel Taer / Hukukun ve Siyasetin (Ara)yz Olarak Adalet Funda Gnsoy Kaya / Hukuk Versus Politika Kskacnda nsan Haklar XI. Oturum / XI. Sesson Hakan rekiolu / Paralanm Politik Birlii Yeniden Kurmak: Hikaye Anlatm rfan Mukul / Milliyetilik ve Ulus-Devlet Balamnda Meknn Kullanm Gkhan Yavuz Demir / Bir Metafor Olarak Adalet M. Ertan Karde / Politik Felsefe Balamnda Kozmopolitist Dncenin mknlar ve Snrlar XII. Oturum / XII. Sesson Ali Utku / Her eyi Syleme Hakk: Jacques Derridada Edebiyat-Demokrasi Bants Serpil Tun / Konukseverlik: Hukukta ve Hukukun tesinde zgr Soysal / Evrenselcilik-Tikelcilik Gerilimi Inda tekilerin Kaderi zlem Duva / Evrensel Konukseverlik ve Haklara Sahip Olma Hakk XIII. Oturum / XIII. Sesson H. Haluk Erdem / Karl Jasperste Avrupa Dncesi Emin elebi / David Humeda Zorunluluk ve zgrlk: Humecu Uzlatrma Serkan Glba / Foucaultnun Yasa-Norm Ayrm Elif Ergn / Giorgio Agamben ve Mselmann 522 527 537 544 469 481 495 513 423 433 451 459 384 390 411 418 349 359 373

XIV. Oturum / XIV. Sesson Erturul Rufayi Turan / Gelecein Toplumsal rgtlenmesi ve Heidegger Felsefesi Mslim Akdemir / topyalarda Uygulanabilirlik Sorunu Fikret Osman / topya ve Gereklik Arasnda Eitlik XV. Oturum / XV. Sesson Tariq Hashim Khamis / Studies in Hermetic Thought Afifeh Hamedi / Mutahhari Theory of Justice Murat Arc / Ideological Freedom, the Problem of Axiological Tension and the Grounds for Respecting Others Ideologies XVI. Oturum / XVI. Sesson Vejdi Bilgin / slm Dnce-Siyaset Tarihinde Laikliin zini Srmek Ferhat Arman / slam Dncesinde Birey zgrlnn Nasll zerine Fatih Tokta / slam Dnyasnda Norm ve Yasa likisine Sra D Bir Yaklam: Frb ile Fazlur Rahman rnei Mehmet Kuyurtar / Bar inde Birarada Yaamann Bir lkesi Olarak Dinsel zgrlk XVII. Oturum / XVII. Sesson ahin Efil / Sanat Felsefesi Balamnda Tolstoyun Sanat Anlayndan zgrle Bir Yol kar m? ule Gece / Avangard Sanatn Toplumsal Etkileri Tayfun Torun / Yaam Anlamann Organonu Olarak Sanatta Empati 650 663 669 598 616 626 642 572 582 591 552 558 564

Engin Topuzkanam / Mski nklbyla Toplum nas: Mzik, 678 Toplum ve Cumhuriyet XVIII. Oturum / XVIII. Sesson Zafer Ylmaz / William Godwin Felsefesinde BireyToplum likisi Oylum aan - Seil zay / Dou-Bat Ekseninde Medyada Hegemonya ve Sessizlerin Sz Hakk: Al Jazeera English rnei Mustafa Cihan / John Stuart Millde Birey ve Toplum likisi Aysel Demir / Siyasi Bir Korku Arac Olarak Medya XIX. Oturum / XIX. Sesson Hatice Nur Erkzan / Betl otukskende znenin Ontik, Epistemik ve Etik Kuruluu 732 695 702

714 725

Fatih Duman / Egemenlik Kuram(lar) Balamnda Halk/Ulus Kavramnn Sylemsel lev(ler)i ve zgrlk Sorunsal amil al / Osmanllarda ve Hristiyan Batda Siyasi Otoritenin Meruiyetinin Snrlar ve Felsefi -Teolojik Temelleri XX. Oturum / XX. Sesson Cihan Camc / Aydnlanmann Kurgusal Olana Olarak zgrlk Etik likisi Senem Kurtar / Gnahkr Bir zgrlk D: Kierkegaard ve brahim Olmak Glin Aytgu / Kierkegaard ve Kojeve Dolaymnda Hegelin Tarih Anlaynda nsann Konumu XXI. Oturum / XXI. Sesson Cem Deveci - Mehmet Ruhi Demiray / Schmitts Theory of Public Law and His Conception of Basic Rights*

741 763

789 807 819

827

Demet Kurtolu Tadelen / A Positive Conception of Closedness 836 in Favour of Openness Melouki Slimane / Human Rights And Democracy: Conceptualization and Application in Republic of Algeria XXII. Oturum / XXII. Sesson aatay Edgcan ahin / alma Yaamn Dzenleyen Yasalardaki Dnmn Dayana Olarak Neo-Liberalizm; Devlet-Toplum likisinde Leviathann Ykselii mi? Ahu Tunel / Evrensellik ve Yerellik Geriliminde Cumhuriyeti Yurtseverlik Recep Batu Gnr / Neo-Liberalizmin Demokrasi ile mtihan: Hayeke gre Demokrasi-Diktatrlk likisi XXIII. Oturum / XXIII. Sesson H.Bahadr Trk / Slavoj ek Dncesinde Liberalizm ve zgrlk Sorunu zerine Baz Notlar Yunus Yolda - zlem Becerik Yolda / Niklas Luhmannn Demokrasi Teorisi Fsun Kkalan mrn / Sistem Kart Hareketler ve Toplumsal Muhalefet 901 917 926 862 844

881 892

Onursal Kurul / Honorary Board


Blmn kuruluunda ve gelimesinde katks bulunan akademisyenler. Prof. Dr. Arda Denkel Prof. Dr. Betl otuksken Prof. Dr. Harun Tepe Prof. Dr. oanna Kuuradi Prof. Dr. Kurtulu Diner Prof. Dr. Sevgi yi Do. Dr. smail Demirdven Yard. Do. Dr. Tten An Yrd. Do. Dr. Uur Ekren Aftap Boz

Bilim Kurulu / Academic Board


[Alfabetik Srayla] Prof. Dr. Abdullah Kayg Prof. Dr. Ahmet nam Prof. Dr. Ali Osman Gndoan Prof. Dr. Ali Yaar Sarbay Prof. Dr. Betl otuksken Prof. Dr. David Grnberg Prof. Dr. Doan zlem Prof. Dr. Harun Tepe Prof. Dr. Ferudun Ylmaz Prof. Dr. oanna Kuuradi Prof. Dr. Kenan Grsoy Prof. Dr. Kurtulu Diner Prof. Dr. mer Naci Soykan Prof. Dr. Sabri Bykdvenci Prof. Dr. Saffet Babr Prof. Dr. Sleyman Seyfi n Prof. Dr. Tlin Bumin Prof. Dr. Yasin Ceylan Prof. Dr. Zeynep Direk

arl Konuklar / Keynote Speakers


Jean-Michel Besnier, Prof. Dr., Sorbonne niversitesi Felsefe Bilgi ve letiim Teknolojileri Felsefe Krss, Fransa. Oliver Leaman, Professor of Philosophy and Zantker Professor of Judaic Studies, Ph.D. Cambridge, 1979

Dzenleme Kurulu / Organising Board


Kongre Bakan / Congress Chair Prof. Dr. A. Kadir en Koordinatrler / Co-ordinators r. Gr. Dr. smail Serin, Uluda niversitesi Dr. Metin Becermen, Uluda niversitesi yeler / Members Prof. Dr. Dimitar Denkov, Sofia University, Bulgaria Do. Dr. Ik zgndodu Eren, Uluda niversitesi Do. Dr. Zekiye Kutlusoy, Uluda niversitesi Yrd. Do Dr. Muhsin Ylmaz, Uluda niversitesi r. Gr. Dr. Ogn rek, Uluda niversitesi Dr. Alexander L. Gungov, Sofia University, Bulgaria Dr. Andrej Dmuthovci, Trnava University, Slovakia Dr. Funda Gnsoy Kaya, Uluda niversitesi Dr Marien van den Boom, INHolland University of Applied Sciences r. Gr. Aye Gl vgn, Uluda niversitesi r. Gr. Nihal Petek Boyac, Uluda niversitesi Ara Gr. Adnan Esenyel, Uluda niversitesi Ara Gr. Melek Zeynep Zafer, Uluda niversitesi Ara Gr. Tayfun Torun, Uluda niversitesi Ara Gr. mit ztrk, Uluda niversitesi

Balarken
Uluda niversitesi Fen-Edebiyat Fakltesi Felsefe Blm 1990-1991 ylnda kurulmutur ve halen lisans, yksek lisans ve doktora dzeyinde retim vermektedir. Gen ve dinamik kadrosuyla Trkiyedeki Felsefe blmleri arasnda kendine saygn bir yer edinen blm, Kayg. Uluda niversitesi Fen-Edebiyat Fakltesi Felsefe Blm Dergisini ylda iki say olarak yaymlamaya devam etmektedir. Birok retim yesi ve grevlisinin blmn kurumsallamasna katk yapt Felsefe Blm yirmi yllk bir srete eitli deneyimler kazanarak bu gne geldi. Bu yl yirminci yln dolduracak olan blmmz bu vesile ile uluslar aras bir kongre dzenlemektedir. Kongre, bir devletin yurttalaryla ilikisinde veya devletler ve kltrler aras ilikilerde birok kiinin kafasn kurcalayan, zerinde ok konuulan ve tartlan, ama bir mutabakatn salanamad eitlik, zgrlk ve kardelik kavramlarn ele almaktadr. Bugn, herkesin dilinden drmedii bu kavramlar genelde balamndan kopuk bir ekilde ele alnmakta ve farkl ekillerde ieriklendirilmektedir. Ancak, dnyamzda, ama zellikle -Kafkaslar ve Ortadou olmak zere- blgemizde yaananlar bu kavramalar zerine daha geni kapsaml dnmeyi gerekli klmaktadr. Bunu yaparken en nemli dayanak noktas olarak felsefi bir donanmla ekillenmi bir bak olabilir. Ancak felsefi bir bakn yannda farkl disiplinlerden baklarn da katksn gz ard etmediimiz iin kongreyi disiplinler aras bir zeminde dzenlemeyi uygun bulduk. Bu balamda, bu kongre ile, farkl disiplinlerin kazandraca zenginlik perspektifinin de etkisiyle, eitlik, zgrlk ve kardelik kavramlar ve bu kavramlar eksenindeki konularn aklk kazanmas, kltrler ve devletler aras ilikilerde ya da bir devletin yurttalaryla olan ilikisinin dzenlenmesinde bu kavramlarn yerinin ve neminin ortaya konmas amalanmaktadr.

Preface
The Philosophy Department at the Faculty of Arts and Sciences, Uluda University was established in the academic year 1990-1991 and offers undergraduate and graduate programs (both MA and PhD.) The department which achieved an honorable status with its young and dynamic staff among the philosophy departments in Turkey, continues to publish Kayg, the biannual journal of The Philosophy Department, the Faculty of Arts and Sciences, Uluda University. The Philosophy Department has its current position at the end of a 20-years process during which many professors and lecturers contributed to departments institutionalization. Our department, on the eve completing its 20th year, is organizing an international congress. The congress deals with the notions of equality, freedom and fraternity which puzzle many people about the relationship between a state and its citizens or the relationships among states and cultures and which have been spoken and discussed but never have been agreed upon. Today, these harped on notions are considered outside their contents and are contented in many different ways. However, the events experienced in our world, especially in Caucasus and Middle East bears the need for a comprehensive study. While doing this, the most important basis is a viewpoint shaped by a philosophical background. But since we havent ruled out the contribution of angles of different disciplines in addition to a philosophical view, we have approved an interdisciplinary organization. In this respect, by means of this congress and with the effects of the broad perspective gained by various disciplines, clarification of the notions of equality, freedom and fraternity and the subjects about these notions and exposition of the place and importance of these notions in the arrangement of the relationships among cultures and states or a states relationship with its citizens are aimed at.

A Konumas
Prof. Dr. A. Kadir en
Sayn Rektr Yardmcm, Dekanm, retim yeleri, Konumaclar ve deerli katlmclar, 1. Uluslararas Felsefe Kongresine ho geldiniz. Uluda niversitesi Fen-Edebiyat Fakltesi Felsefe Blm 1990-1991 ylnda kuruldu ve halen lisans, yksek lisans ve doktora dzeyinde retim vermektedir. Gen ve dinamik kadrosuyla Trkiyedeki Felsefe Blmleri arasnda kendine saygn bir yer edinen Blmmz, Kayg adl ve indekslerce de taranan dergisiyle dnce dnyasna katk yapmaktadr. Birok retim yesi ve grevlisinin blmn kurumsallamasna katk yapt Felsefe Blm, yirmi yllk bir srete eitli deneyimler kazanarak bu gne geldi. Bu yl yirminci yln dolduracak olan blmmz, bu vesile ile uluslararas bir kongre dzenleyerek hem yurtdnda hem de yurt iine felsefecilere ulamay hedeflemitir. Bu buluma, Bursa kentimizdeki felsefe sevenlere ve ilgi duyanlara da farkl ses ve dncelerin ulamasn salayacaktr. Kongre, bir devletin yurttalaryla ilikisinde veya devletler ve kltrler aras ilikilerde birok kiinin kafasn kurcalayan, zerinde ok konuulan ve tartlan, ama bir mutabakatn salanamad eitlik, zgrlk ve kardelik kavramlarn ele almaktadr. Bugn, herkesin dilinden drmedii bu kavramlar genelde balamndan kopuk bir ekilde ele alnmakta ve farkl ekillerde ieriklendirilmektedir. Ancak, dnyamzda, ama zellikle -Kafkaslar ve Ortadou olmak zere- blgemizde yaananlar bu kavramalar zerine daha geni kapsaml dnmeyi gerekli klmaktadr. Bunu yaparken en nemli dayanak noktas olarak felsefi bir donanmla ekillenmi bir bak olabilir. Ancak felsefi bir bakn yannda farkl disiplinlerden baklarn da katksn gz ard etmediimiz iin kongreyi disiplinler aras bir zeminde dzenlemeyi uygun bulduk. Bu balamda, bu kongre ile, farkl disiplinlerin kazandraca zenginlik perspektifinin de etkisiyle, eitlik, zgrlk ve kardelik kavramlar ve bu kavramlar eksenindeki konularn aklk kazanmas, kltrler ve devletler aras ilikilerde ya da bir devletin yurttalaryla olan ilikisinin dzenlenmesinde bu kavramlarn yerinin ve neminin ortaya konmas amalanmaktadr. Gnmz sorunlarna yant aranacak olan kongremiz, I. Uluslararas Felsefe Kongresi ad altnda 14-16 Ekim 2010 tarihinde Bursada yaplmaktadr. Kongreye Bursa Valilii, Bykehir Kent Konseyi, Nilfer Kent Konseyi ve Uluda Felsefe Dernei destek vermektedir. 3 gn srecek kongreye 98 konumac deiik lke ve kurumlardan katlacaktr. Kongre dili ngilizce ve Trke olarak belirlenmitir. Kongremize lkemizde de tannan iki filozof arl konumac olarak katlacaktr. Amerikal ve slam Felsefesi alannda da almalar yapan Prof. Dr. Oliver leaman al konumas ve Fransa Sorbonne niversitesi

retim yelerinden Prof. Dr. Jean-Michel Besnier ise kapan konumas ile kongremizi onurlandracaklardr. zellikle Bat Afrika lkelerinden Kamerun, Gana ve Siere leonadan ok sayda delege gelerek kongremizi izleyecekler ve kendi lkelerindeki durumu rnekleyeceklerdir. Ayrca Irak, Polonya, Yeni Zelanda, Amerika, Bulgaristan, Slovakya, Cezayir, ran ve Kbrs gibi lkelerden gelen konumaclarla kongre dnce eitliliinin merkezi olacaktr. Uluda niversitesi rektrlk binasndaki salonlarda ayn anda 4 oturum eklinde gerekleecek kongrenin 3. Gn rdekli Kltr Merkezinde yaplacaktr. Bylece, felsefe, akademik alandan kp halka ulaacaktr. Bursa kenti, Avrupa kltr bakenti olma yolundaki admlarna bir yenisini ekleyerek, felsefecilere ev sahiplii yapacaktr. Bir kltr ve tarih kenti olan Bursa, dncenin de merkezi olma olanana hizmet etmeyi tm aydnlar ve entelektelleri ile katk yapacaktr. Farkl medeniyetlerin yaad Bursa kenti, medeniyetlerin olumasndaki felsefe dncesini, gelecek kuaklara da tamay bir grev kabul ederek, I. Uluslar aras Felsefe Kongresine ev sahiplii yapacaktr. Kongreye katk yapacak herkesi sayglarmla selamlar, baar bir Kongre olmasn dilerim.

Opening Speech
Prof. Dr. A. Kadir Cucen
Dear Rector, Dean, Professors, Speakers and distinguished participants, we are all delighted to welcome you to the First International Philosophy Congress. The Philosophy Department in the Faculty of Arts and Sciences at Uluda University was established in 1990-1991 and presently offers bachelors, graduate and doctorate degrees. Our department which has gained an honorable place among philosophy departments in Turkey with its young and dynamic staff contributes to Kayg journal which is scanned by indexes. Philosophy Department, the institutionalization of which was supported by many professors and lecturers, reached its current position by the help of various experiences within a period of twenty years. Our department, on the occasion of its completion of twenty years aimed at contacting philosophers both at home and abroad by organizing an international congress. This meeting will provide the accession of different voices and ideas to Bursa people who love and have interest in philosophy. The congress handles equality, liberty and fraternity, the concepts which preoccupy many peoples minds in the relationships between a state and its citizens and among nations and cultures and the concepts which are spoken on and discussed a lot but never compromised on. Today, these widespread concepts are often handled disconnected with their contexts and thus the contents they comprised are various. However, the events in the world, especially those experienced in Caucasus and Middle East, requires in-dept thinking on these concepts. While doing this, the most important reference point may be a view shaped by a philosophical background. We agreed to organize this congress on interdisciplinary ground for we didnt ignore the contribution of other disciplines perspectives besides the perspective of philosophy. In this sense, with the effects of richness of perspectives of different disciplines, this congress aims at the clarification of the concepts equality, liberty and fraternity and the subjects about these concepts, and the presentation of the place and importance of these concepts in the organization of the relationships among cultures and nations and between a state and its citizens. Our congress, in which the solutions for todays problems will be discussed is being held in Bursa under the name of First International Philosophy Congress on October fourteenth to sixteenth 2010. Bursa Governorship, Metropolis City Council, Nilfer City Council and Uluda Philosophy Organization give support to the congress. Ninety eight speakers from different countries and institutions participate in this congress lasting for three days. The languages of the congress were

specified as English and Turkish. Two philosophers, well known in our country as well, will attend our congress as invited speakers. Prof. Dr. Oliver Leaman, from U.S. A who makes studies on Islamic Philosophy will honor our congress with an opening speech and Prof. Dr. Jean-Michel Besnier from Paris-Sorbonne University will honor our congress with a closing speech. Notably, many representatives from Western African countries like Cameroon, Ghana and Sierra Leone will follow the congress and exemplify cases in their own countries. Besides, by means of the speakers from countries such as Iraq, Poland, New Zealand, U.S.A., Bulgaria, Slovakia, Algeria, Iran and Cyprus, the congress will be the centre of variety of thoughts. The first two days of congress will take place in conference halls in Uluda University Rectorate Building in four concurrent sessions. The third day program will take place in rdekli Culture Centre. Since therefore, philosophy will not only remain in academic field but also get through to public. The city of Bursa takes a further step in its way to become European Capital of Culture by hosting the philosophers. A city of culture and history, Bursa will serve as a centre of thought with all its intellectuals. The city of Bursa, having received different civilizations throughout history, accepts it as its duty to hand the philosophy behind the establishment of civilizations down to the next generation and hence hosts the First International Philosophy Congress. Its a pleasure to greet all the people contributing to the congress with respect and I hope we have a successful congress.

DAVETL KONUMACILAR KEYNOTE SPEAKERS

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa

How plausible a political slogan is liberty, equality and fraternity?


Oliver Leaman, University of Kentucky
Liberty, equality and fraternity is the slogan of the French Revolution, but more in the public mind than in reality. It certainly is not the slogan of the European Union, which has more different kinds of governments within it than have most putative unions. One thing that a member has to possess is democracy, although it would be interesting to see what might happen if one of the countries were to move to a regime that could not really be called democratic. The trio of liberty, equality and fraternity really do make up a sensible group. A country which valued nothing except liberty would surely be a miserable place for the poor to live, and a country which promoted liberty and equality would also need to be able to create some sense of community, since otherwise it would hardly be an enjoyable place to live. Conservatives sometimes suggest that all we need to prioritize is liberty, since this would lead to a great expansion of wealth, and the wealthy would be inclined to bestow some of their wealth on those less successful. In any case, the great increase in general economic activity is supposed to make everyone better off. There is certainly some evidence to support this view. We do see great amounts of charity in countries that are prosperous and give their citizens the freedom to dispose of their wealth relatively freely, and these are often highly successful countries economically. It seems rather arbitrary though to hope that this would work out in every case, and should we allow perhaps a significant part of the population to slip beneath a certain level of welfare if the generosity of the rich does not come up to par? It is reasoning like this that encouraged some emphasis on equality. This was not important during the French Revolution, and the latter should not be understood at all as having anything to do with a general redistribution of wealth. John Rawls argues in his work that it would be reasonable to expect people to agree to provide for those who are at the bottom of the heap if no-one knew where they would end up in society. This is just the same as the rationality of home insurance. We do not expect our houses to burn down, but we insure them just in case, and it is rational to give up some consumption if there is an appropriate balance between the costs of the insurance and the costs of repairing/rebuilding the house. There is nothing moral in this, it is just a matter of working out what actions are in our interests. Similarly, it is a good thing if people see themselves as linked with each other in some way, since otherwise life is nasty, brutish and short. If people would just take advantage of each other when it was safe to do so, if everyone saw himself or herself as in competition for 20

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa everything with everyone else, it would be difficult to relax. We could take Rawls principle of rationality again here and ask what sort of community would we wish to live in if we did not know where in that community we might end up. It could be that some kinds of society are more desirable than others, again not only morally, but from a rational perspective. So for example we might wonder if when we found a purse on the floor of a bus we would like to live in a society where we picked it up and kept it, or where we tried to return it to its rightful owner. Since we do not know, on Rawls principle of the veil of ignorance whether we would be the finder or the loser, it might be rational to want to live in a society where people care to a degree for each other. It might also be rational to want to live in such a society because of the warm fuzzy feeling we get from our relationships with others. So liberty, equality and fraternity do seem to go together. One of the questions that Europeans tend to ask is what sort of balance is appropriate here. Those more on the right emphasize liberty and also to a degree fraternity, since the links that bind social groups are seen as fragile and in need of support. Those on the left tend to emphasize equality and argue that this is the way in which community is built. This may seem very abstract, but it is not really. We are all familiar with the fact that a group sometimes works and sometimes does not, and it is often unclear why. The addition of a particular person, or their absence, may make a huge difference, a fact with which teachers have always been familiar. Here there is an interesting dilemma for conservatives. They often see liberty as something very important, and yet as something that requires restriction when it threatens social cohesion, something it tends to do. What makes them conservative is the notion that the state is something that needs to be conserved and the delicate relations within it are part of what makes it run the way it does, so changing some of them in order to increase liberty, or equality, will often interfere with fraternity. For many conservatives it is the fostering of community which is fundamental to a successful polity, and without it the other social goods that might accrue will find themselves without an agreeable context within which to operate.

The role of religion


Religions often claim to be in line with the current positions of societies on liberty, equality and fraternity, and may even suggest that those political principles are in themselves basically religious. These claims should be rejected outright. There is no difficulty at all in a religion arguing that it is compatible with the principles of what we call liberal democracy, and they often do so argue. After all, the sources of religious doctrine are in general so vague and varied that it is not difficult to argue that they are compatible with anything. This is not a cynical comment on religion, but merely a reflection on its history, during which all types of political organization have been linked with one religion or another quite happily, 21

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa or so it would seem. The significant claim that religions sometimes make is that liberal democracy is in fact a religious idea, and this is not only false but dangerously so. People often point to the apparent paradox of a society that is in fact quite enthusiastic about religion, like the United States, having a constitution that puts religion in such a restricted official position, but it is no paradox. Some European countries formally privilege religion, and particular religions at that, yet their populations are largely secular in their views. This is also not a paradox. Basing liberal democracy on religion is just wrong, in that there is nothing in any of the major religions to privilege one form of society over others. Why should people be consulted over their government, especially when those who run the government are in contact with God? What is the role of personal liberty if it leads the individual to do things that offend divinely-ordained behaviour? In a world where everyone has been made different by God, why should the state seek to promote equality? Now, it is certainly the case that one can find and interpret passages from religions which provide ammunition for those advocating liberty, equality and representation, but it is worth pointing out that for all religions the link between the individual and God is primary. This is what authentic life is based upon, this is the most important aspect of our lives, and this, it has to be said, is compatible with a range of political organizations. That is why religions have lasted so long, perhaps. They are adaptable and have changed in accordance with circumstances. Does this mean that religions are irrelevant as far as politics are concerned? Certainly not, the nature of a religion at a particular time and place can be highly supportive, or even creative, with respect to the nature of social organization. Some people refer to the European Union as a Christian club for this reason. It is not because most citizens of the EU are Christians, although they are, nor that members of other religions are less privileged in general in the Union, and nor is it because the founders of the EU in its earlier form consciously looked to religion to formulate the principles of the new organization. But they were all the products of many centuries of Christian civilization in Europe and one of the principles which at that time they were interested in emphasizing was that of peace, certainly a Christian principle, and a very apposite one after a long war in which Christians on all sides had enthusiastically been supported by their national churches in their pursuit of each others destruction. The initial point of the European Iron and Steel Union ? was to link France and Germany in such a way that war would never be an issue again. Is this a Christian policy? Well, it is in just the same way that ten years earlier Christians on both sides found good reasons to fight each other. Not all Christians, to be sure, but most of them. Does this mean that Christianity is not an important part of why people in Christian Europe do things and make the decisions they make? Not at all, it is important but in a subtle way. European civilization embodies within it various Christian ideas, yet as has been suggested, these are so variably interpreted and identified 22

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa that the only definite remark that can be made about them is that they are Christian and not from some other religion. The idea that European values are based on religion is highly misleading. Sometimes it is said that they were in the past, and may be so again in the future, but that while Europe is in a largely secular mood they are not now. This is also highly misleading. What are these values that are based on religion? Are they the values of (todays) Roman Catholic Church or of the Protestant churches, or are they Orthodox? If they are Catholic are they the values of the (present) Pope, or of those Catholics who call themselves Catholics yet disagree with the Pope? Are they the values of Charlemagne, or Richard I of England, or Czar Nicholas II, or the Anabaptists? As I write this Chelsea and Portsmouth are about to meet each other in the FA Cup Final in London, and we can ask the same question of these clubs. When was the last time that someone from West London played for Chelsea, or someone from the West Country for Portsmouth? I am a Chelsea supporter, I am a Londoner, but most of our players come from other countries, let alone are not Londoners, and many of them when they come do not even speak English. The owner is from overseas, as is the manager, and as are many supporters. What then makes Chelsea Chelsea if nothing about the club, except its location (which is really in Fulham) really stems from Chelsea? What makes Europe Christian if nothing specifically Christian can be located in the idea of Europe, in the policies of the EU or even in the enthusiasms of the majority of the population of Europe? We often use a general term to describe a group of people yet as Wittgenstein delighted in pointing out, just because we use such a term we should not imagine that it must be based on an essence or shared quality between everything it covers. It might do, but in many cases it will not, and so many terms like Christian, European, liberal democracy and so on do not have within them some core of values or beliefs that anyone or thing that comes under the term has to share. Wittgenstein suggested that it is often like a length of rope where no one strand of fibre runs through the whole (Philosophical Investigations 67), but where the various strands are connected to each other so that they make up something that can be used as rope to tie things. Christianity is no different from any other religion in this respect, and we find with all religions a determined compatibility with a wide variety of different forms of political organization How religions, and other forms of affiliation function, is to exclude others and in that way to define their members. The only difference between the supporter of one football team and another is often the fact that they support different football teams. They may live in the same road, they may share their views on most things, they may even be members of the same family, yet they support different teams. It is a bit like being a member of a tribe when the tribes are intertwined with each other, as they so often are, and when it is not always easy to tell which tribe someone is in. It is difficult to argue that the tribes are based on different values or theories, 23

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa but they clearly have different interests, since they may be variously economically and politically successful in dividing up the spoils.

The case of America


The contrast between European and American values are important in defining an ethos for Europe, not so much because there is such a clear contrast but because of the necessity to assert some major difference in order to define the different continents. The creation of a degree of unity in Europe during the Cold War was always an American aim, given the need to deter Soviet expansionism and revive the economy of Europe, and it continues to be an aim, in that an organized Europe is an effective ally for the United States on most occasions. Yet there are certainly policy differences between the US and Europe. The former unlike the latter spends a relatively large amount of resources on defence, and so is able to play a significant military role around the world, whereas Europe finds it difficult to play any sort of military role even in Europe itself without American support. Universal health care, the welfare state and increasing government involvement in the lives of its citizens is a general social democratic European policy, and is perhaps starting to become an American one also with the onset of the Obama regime, but there remains quite a contrast between the continents. The United States does see a military role for itself worldwide, whereas European countries might reluctantly assist if called upon energetically, but do not look for such opportunities, and military conflict remains unpopular with their populations at large. Europe seeks to resolve issues diplomatically, not just as a matter of policy but through the necessity based on insufficient resources going into resolving them in any other way. It is of course worth pointing out that a pacific Germany and a bellicose United States has not exactly been a constant in modern times, so these trends may change over time, but it is worth referring back yet again to the issue of resources. A Europe which sees butter (or probably polyunsaturated vegetable spread) as more significant than guns will find its options restricted largely to economic rather than military means. Europeans often refer in a rather superior manner to their disinclination to use force, and compare themselves as sophisticated to the uncomplicated and nave Americans, yet this can be taken too far. There are disputes which can only be settled by force and where armed intervention is the only way of saving lives and bringing about a less undesirable conclusion. Some of the interventions in the former Yugoslavia are of that kind. This attitude to the Americans as the boors of the West, powerful and dangerous but basically uncivilized, Rome as opposed to Athens, is persistent, and is shared by some Americans also, but is condescending and problematic. The contrast between Europe and the United States is by no means as marked as one might think. Even pre-Obama there existed in the US a nascent welfare state, with free (emergency) health 24

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa care, unemployment insurance, social security, free school education and a well developed system of scholarships for higher education. The US has also of course a long tradition of converting immigrants into citizens, and by contrast with Europe has no problems with religious minorities and their strange clothes or behaviour, even though the country has for some time been at war with the countries from which many of those minorities originate. The advancement of Barack Obama to the presidency is an event that many Europeans could not realistically expect to happen with an equivalent person in their own countries, and brings out a significant aspect of what is called the American Dream, the attitude that anyone can do anything. Although of course it is far from true, it does provide a very helpful attitude to entrepreneurial life in the United States and to the integration of the new migrants year after year into loyal American citizens. The suggestion here is that while there are certainly important differences between the social attitudes of many Americans and Europeans, and although believing in the existence of such differences is important in defining the contrast between the continents, in fact the difference is not that large. The interests of both regions are often common, as are their values. There is a tendency to stress the fact that the USA is just one country whereas the EU is a combination of entirely different countries, and this is true but misleading. The parts of the USA are often very different from each other, far more different than the different countries in the EU are from each other, and while federal tax policy governs everyone, state financial policy is very much tailored to each individual state. On the other hand, in the war in America in the nineteenth century to bring all the states under one government the Unionists won. In the European wars where one state sought to dominate the others, the latter eventually won. This has subsequently brought about a series of debates on how far each country in the EU, or outside it, should seek to integrate with the others, and what in effect it means to be a country or nation in the twenty-first century. Some countries like Belgium seem to have given up the debate altogether, while others apparently have no difficulty in being both within the EU and also fiercely independent in every other cultural way. We should not over-emphasize the European nature of this debate, though, since virtually every country comes up against the existential issue of who it is, where they see themselves going and what sort of country they wish to become. Almost all countries today, and probably in the past also, are congeries of nationalities, political views, shifting borders and so on, and the consequence is that it is often not at all obvious what the answer is to questions about national identity. One of the comments that de Toqueville made about America is that the new democracy would be critical of religion, since Equality begets in man the desire of judging everything for himself: it gives him, in all things, a taste for the tangible and the real, a contempt for tradition and 25

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa for forms (Democracy in America, 163). He seems to have got this wrong sine the USA is often reckoned a far more religious society than Europe, for instance. We should be careful here before we accept this as entirely true. It is certainly the case that more people go to church in America than in Europe, but whether this is a real religious enthusiasm is not that obvious. We should recall Nietzsches famous phrase in The Gay Science where he said that God is dead, which included the comment that the churches are nonetheless still in existence, albeit more as mausolea than as anything else. Nietzsche was referring to the feeling that the world is now operating by itself, without any divine guidance or agency, and that is true for many Americans, even church goers. They just have not yet made the connection between the absence of God in the world and the lack of necessity to worship him formally in some way. The radical separation of church and state which so impressed de Toqueville, and is so surprising to many Europeans, is a highly significant aspect of American culture. It recognizes that in the working out of the links between equality, liberty and fraternity, no intervention by religion can be allowed. This is because religion is an entirely different form of reasoning than the sorts of discussions that take place around the political trinity of liberty, equality, fraternity. Religion gets to the essence of things, it determines the truth once and for all, and that represents an entirely inappropriate sort of way of working out the links between the parts of the trinity. This is not in any way to criticize religion, it is just to suggest that its role in political life is to overwhelm the liberty, equality, fraternity debate, and in very unhelpful ways.

The significance of balance as a political ideal


The main issue of the liberty, equality, fraternity debate is one of balance. How far can we expand one and compress another of these notions to produce the sort of state we want to live in, one that is fair, where people can live together and where there is scope for people to act on their own initiative and aspirations. These are certainly not minor issues, they are very different though from the sorts of religious solutions to problems that are offered by the major faiths. There is a tendency today for religions to comment on a wide range of social and political issues of even quite a minor kind, which is in itself evidence of the lack of a real religious sense in modern society, yet at the basis of religion is the belief that there is an answer to what should happen, and that answer is something that is determined once and for all by our creator, God. It is not something that one can argue about or debate, although argument and debate may be involved in discovering what it is. God knows how we should behave, since he has made us in a certain way and is aware of how we flourish, and what makes us decline, and any actions or decisions that go in the wrong direction are just wrong themselves, however many people think they are right and are misled. 26

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa This is why religion often seems to be fanatical to its opponents. It looks to a final solution, an all or nothing position in which it tells us where the truth lies and what we have to do if our actions are to be in alignment with it. It looks to a utopian future, one in which everyone will follow the religion, or aspects of it, and where God will rule the world. When this finally happens everything will be perfect and this world is merely a stage in the progress of perfection that will come ultimately. The separation of religion and state in America is significant in trying to get people to think politically in secular terms. Once religion is used to discuss politics the whole sense of balance that is involved in regulating liberty, equality and fraternity goes out of the window. It is not that religious people cannot think in terms of that balance, obviously they can and do , it is just that the religion itself is basically uninterested in that balance. It is more interested in other and greater issues, and so the balance becomes subsidiary to some broader concerns, and the nature of the debate subtly changes. Politics in a secular sense is all about tinkering with the state, but in a religious sense it is a matter of presenting the only possible way of doing things that accords with the will of God. This is not to suggest that it is not possible for religious thinkers to tinker, of course they do all the time, and often purport to pursue a political agenda that has nothing to do with their religious views. We tend to get pulled in different directions here. There is first of all the idea that religion covers the whole of life and so cannot be dissociated from political issues. From this perspective people will often say that they are in favour of a certain policy because of their religion, and it is not unreasonable to expect them to look for a political position that is in accord with their faith, at the very least. The problem is that it is quite possible for others in the same religion to take an entirely different political line, so that it is difficult to see which view fits in with the religion. From a personal point of view everyone else could be wrong, of course, or dishonest or disingenuous, in holding the dissenting views they do. One of the remarkable features of religion though is its ability to go in a wide variety of different directions on political issues, which presumably has a good deal to do with its survival value. We are frequently told by religious people what the view of their religion is on a particular issue, and in some countries people are actually punished for wearing the wrong clothes according to the religion, while in France right now legislation is going through parliament to ban certain kinds of religious clothes, as though there was such a thing. In my part of London there are many shops selling Islamic clothes, but I am sure that these clothes have very little to do with the fashion sense of the Prophet Muhammad and his Companions, in just the same way that the clothes of the ultra-Orthodox Jewish community in London have very little to do with the clothes worn in ancient Israel. Yet Muslims and Jews who do not wear these clothes are viewed critically by those who insist on certain styles, while at the same time those critical of such clothes cannot see beyond them to the individuals who are within 27

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa them. The fierce secularism that would ban such clothes shares the lack of balance displayed by the religious authorities who would enforce them. Both these attitudes go directly against the sort of ethos embodied in the liberty, equality, fraternity principle which is of course not a principle but a set of competing principles which embody compromise, ambivalence, balance and uncertainty. Liberals tend to see history and politics in optimistic terms, as a gradual process by which the forces of darkness and absolutism are replaced by increasing freedom and enlightenment. This view is seen as nave both from the left and from those enthusiastic about religion. Whatever the truth of the matter, it may turn out that the period when liberty, equality and fraternity were seen as the key slogans of civil society have been quite brief in human history, since perhaps societies based on that slogan are not able to last for very long. It could be, in Ibn Khalduns terms, that the social solidarity or asabiyya on which society is based cannot find within that principle anything solid enough to bind people together when other political or religious principles come to challenge liberal society. It could be, to use a term coined by Alain Minc, that we are living in the new Middle Ages, where powerful illiberal forces which originally exist at the periphery of society will gradually become more central until there is a collapse of the power of the liberal institutions themselves (this is discussed in my Islamic Philosophy: an introduction). Whatever the truth of these dire possibilities, it has to be admitted that the liberty, equality, fraternity slogan is essentially compromised by its complexity. It does not provide an answer or a solution, but rather it raises questions and suggests temporary and provisional solutions, which themselves have to become part of the new problematic to be resolved. Also, it has to be said, there is little romance involved in systems of thought based on compromise. It is like the contrast between two types of lover, one who is insistent and confident, brash and sure of himself, while the other is hesitant and constantly questions what he does and what it means. There are no prizes for guessing which one is likely to be more successful, but if we ask which one deserves to be more successful, then that is an entirely different matter.

Religion again
It is here that the contrast between liberty, equality and fraternity, and religion, becomes critical. The contrast is similar to that which exists between positive and negative liberty, as outlined by Isaiah Berlin. The latter is based on preventing interference in action, and is predominantly defensive, cautious and needs to be balanced by other considerations to do with the public welfare. Positive liberty is far more exciting: The positive sense of the word liberty derives from the wish on the part of the individual to be his own master. I wish my life and decisions to depend on myself, not on external forces of whatever kind. I wish to be the instrument of my own, not of other mens, acts of will... a doer - deciding, not being decided for, self-directed.., conceiving goals and 28

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa policies of my own and realizing them. (131) . As Berlin comments this notion of liberty can very easily be identified with an authoritarian political doctrine where quite dramatic policies need to be enacted for people to be truly liberated in this positive way. It is not difficult to see how neatly religion can also fit in here. Once people know the truth, the absolute truth, it becomes an easy step to oblige others to follow it absolutely, and indeed seems cruel not to do so. This thinking also took place within the French Revolution, when Chamfort famously said Sois mon frre ou je te tue (Be my brother or I will kill you), a rather more energetic summons to fraternity than is normally undertaken! Liberty, equality and fraternity represents a trinity of demands and contrasting aims which inevitably involves compromise, discussion and the sort of horse trading so beloved of politicians, and of course horse traders. It is essentially ignoble and piecemeal, its aims are merely a better sort of life and its method is to try out a variety of forms of allocation until the most satisfactory result (for the moment) is achieved. Contrast this with the more dramatic and apocalyptic motives of religious thinkers and their secular allies, or with those who seek to emphasize only one part of the trinity at the expense of the others, thinking thereby to introduce clarity into the situation and resolve wavering patched up agreements between the different parts of the three. Pursuing these varied and varying aims and objectives is essentially untidy and temporary, experimental and variable, and yet in material terms likely to be far more productive than its more radical and totalitarian alternatives. Only in material terms? This is the challenge of modern liberal thinkers, to construct an ideology that will go along with their ways of thinking and working that will make it all seem more exciting and sexy. Work, family and fatherland, the new slogan during the Ptain regime in Vichy France, makes much more sense emotionally, and all the three hang together in a way that is intellectually satisfying, although of course in a very restrictive manner. Did the newly defeated French enjoy those restrictions and the more organic and corporate ethos of the state? Some of them certainly did and enthusiastically set about destroying the remnants of the French Republic that eschewed liberty, equality and fraternity. Yet fragile, unloved and unstable though that trinity is, it often seems to have far stronger roots in Western civilization than its enemies appreciate. Whether this will continue to be the case in the future is something we shall have to wait to see.

Berlin, I. (1988) Two Concepts of Liberty, Four Essays on Liberty, Oxford: Oxford University Press de Toqueville, A. (1961) Democracy in America, trans. H. Reeve, New York: Mentor 29

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa Ibn Khaldun (1981) The Muqadimmah, trans. F. Rosenthal, Princeton: Princeton University Press Leaman, O. (2000) Can rights coexist with religion? Studies in Islamic and Middle Eastern Texts and Traditions, Hawting, G, Mojaddedi, J. & Samely, A. (eds.), Oxford: Oxford University Press, 163-74 ---------- (2009) Islamic Philosophy: an introduction, Cambridge: Polity Nietzsche, F. (1974) The Gay Science, trans. W. Kaufmann, New York: Vintage Rawls, J. (1972) On Justice, Oxford: Clarendon Press

30

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa

zgrlk, eitlik ve kardelik ne kadar makul bir politik slogandr?


Prof. Dr. Oliver Leaman
zgrlk, eitlik ve kardelik Fransz Devriminin slogandr fakat gerek olmaktan ok halkn zihnindedir. Bnyesinde farkl tipte hkmetleri barndran Avrupa Birliinin slogan olmad kesindir. Avrupa Birliinin bir yesinin sahip olmas gereken tek ey demokrasidir. Ne var ki, lkelerden biri demokratik olarak adlandrlamayacak bir rejime gei yapsayd ne olabileceini grmek ilgin olurdu. zgrlk, eitlik ve kardelik ls gerekten de hassas bir grubu bir araya getirebilir. zgrlk dnda hibir eye deer vermeyen bir lke, yoksullarn yaamas iin kesinlikle ok kt bir yer olurdu. zgrl ve eitlii tevik eden bir lkenin de bir eit topluluk anlayn yaratabilmesi gerekir nk aksi halde yaamaktan zevk alnan bir yer olmas ok zor olurdu. Muhafazakarlar bazen zgrl ncelikli klmamz gerektiini nk bunun zenginliin artmasna yol aacan ve zenginlerin daha az baarl olanlara zenginliklerinin bir ksmn bahetmeye yneleceini belirtmektedir. Her halkarda, genel ekonomik etkinlikteki byk artn herkesi daha iyi bir duruma getirmesi beklenir. Muhakkak ki, bu bak asn destekleyen baz bulgular vardr. Refah iinde olan lkelerde byk oranlarda hayr ii yapldn ve vatandalarna varlklarn greli olarak datma zgrl verildiini gryoruz. Bunlar ounlukla ekonomik anlamda yksek baar elde etmi lkelerdir. Yine de bunun her durumda ileyeceini ummak aslnda nedensizdir ve eer zenginlerin cmertlii baa ba gelmezse, nfusun belki de nemli bir parasnn belirli bir varlk dzeyinin altna inmesine gz yummal myz? Eitlie verilen nemi tevik eden dnce bunun gibidir. Bu Fransz Devrimi srasnda nemli deildi ve sonrasnn varln yeniden genel datmyla ilgili olduu anlalmamaldr. John Rawls kitabnda, eer hi kimse toplumdaki sonunu bilmeseydi, topluluun en alt kesiminde olanlarn ihtiyacn insanlardan karlamalarn beklemek mantkl olacaktr demektedir. Bu ev sigortas yaptrmak kadar mantkldr. Evlerimizin yanmasn ummayz ama sigorta masraf ile evi yenileme masraf arasnda uygun bir denge varsa, baz harcamalarmzdan vazgemek akla yatkndr. Bu durumda ahlaki hibir ey yoktur, sadece karlarmz asndan hangi eylemlerin ie yarad nemlidir. Benzer ekilde, insanlarn kendilerini bir ekilde birbirleriyle balantl grmeleri iyi bir eydir, aksi halde hayat irkin, yabani ve ksa olur. Eer insanlar yle yaplmas gvenli diye birbirlerinden avantaj salasalard, eer herkes her ey iin kendisini dier herkesle rekabet halinde grseydi, rahatlamak zor olurdu. Burada tekrar Rawlsn akla uygunluk ilkesini ele alabilir ve eer 31

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa o topluluk iinde nerede olacamz bilmeseydik hangi tip bir topluluk iinde yaamak isteyebileceimizi sorabiliriz. yle olabilirdi, toplumun baz kesimleri dierlerinden, yine ahlaki adan deil ama mantki olarak, daha talep edilir olabilir. Bylece rnein bir otobsteyken yerde bir czdan bulursak, onu alkoyabileceimiz bir toplumda m yoksa onu doru sahibine iade etmeye altmz bir toplumda m yaamak isteyeceimizi merak edebiliriz. Rawlsn bilgisizlik tl ilkesine gre, bulan m, kaybeden mi olacamz bilmediimiz iin, insanlarn birbirlerini bir dereceye kadar umursad bir toplumda yaamay istemek mantkl olabilir. Ayrca bakalaryla ilikilerimizden kazandmz belirsiz scak hisler sebebiyle de byle bir toplumda yaamak istememiz mantkl olabilir. Bu sebeple zgrlk, eitlik ve kardelik birlikte gidebilir gibi grnmektedir. Avrupallarn sorduu sorulardan biri, burada nasl bir denge olmasnn uygun olduudur. Sa kesimde olanlarn ou zgrl ve bir dereceye kadar da kardelii vurgular, nk sosyal gruplar birbirine balayan halkalarn kolay krld ve desteklenmesi gerektii grlr. Sol kesimde olanlar eitlii vurgulamaya ve toplumun bu yolla yaplandn belirtmeye meyillidir. Bu ok soyut grnebilir ama gerekte deildir. Bir grubun bazen altna bazen almadna ve ounlukla bunun nedeninin belirsiz olduuna hepimiz ainayzdr. Belirli bir kiinin gruba dhil olmas veya gruptan kmas byk bir fark yaratabilir ki bu olgu retmenlere her zaman ok tandktr. Burada muhafazakrlar iin ilgin bir ikilem vardr. Sklkla zgrl ok nemli bir ey olarak ama sosyal uyumu tehdit ettiinde, buna meylettiinde, kstlanmas gereken bir ey olarak grrler. Onlar muhafazakr yapan, devletin korunmas gereken bir ey olduu mefhumudur ve iindeki narin ilikiler devletin olduu gibi ilemesini salayan yolun bir parasdr, bu sebeple zgrl veya eitlii artrmak adna bunlardan bazlarn deitirmek kardelie mdahale olacaktr. Birok muhafazakr iin toplumu gelitirmek baarl bir ynetim biimidir ve bu olmadan gerekleen dier sosyal menfaatler kendilerini iletecek uygun bir evre bulamayacaktr.

Dinin rol
Dinler sklkla zgrlk, eitlik ve kardelik konusunda toplumlarn mevcut pozisyonlar ile ayn izgide olduklarn iddia eder ve hatta temelde bu politik ilkelerin kendilerinin dini olduunu bile ileri srer. Bu iddialar btn olarak reddedilmelidir. Bizim liberal demokrasi olarak nitelendirdiimiz ilkelerle badatn belirten bir dinde hibir zorluk yoktur. Bununla birlikte dini doktrinin kaynaklar genel olarak o kadar bulank ve eitlidir ki herhangi bir eyle uyum iinde olduklarn sylemek zor olmaz. Bu din zerine alayc bir yorum deildir ama btn politik organizasyon trlerinin, bir veya baka bir dinle olduka memnun biimde balantl olduu veya byle grnd tarihlerine ynelik derinlemesine bir dnmedir. Dinlerin zaman zaman ileri srdkleri 32

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa nemli iddia, liberal demokrasinin gerekte dini bir fikir olduudur ve bu sadece yanl olmakla kalmaz ok da tehlikelidir. Dini kstlanm bir resmi pozisyona konumlandran bir yapya sahip olan Birleik Devletler gibi din asndan olduka cokulu olan bir toplumun ak paradoksuna sklkla iaret eder ama bu bir paradoks deildir. Baz Avrupa lkeleri resmi olarak dini, hem de belirli dinleri ayrcalkl klar yine de bu lkelerin toplumlar grlerinde geni anlamda laiktir. Bu da bir paradoks deildir. Liberal demokrasiyi din zerine temellendirmek sadece yanltr nk ana dinlerin hibirinde bir tr toplumun dierlerinin zerinde ayrcalkl olduunu belirten hibir ey yoktur. Neden insanlar hkmetlerine akl danmak zorundadr, zellikle de hkmeti idare edenlerin Tanr ile temas halinde olduunda? Eer bireyi ilahi olarak papazlk rtbesi verilmi bir tavr rencide eden eyler yapmaya ynlendirirse, kiisel zgrln rol nedir? Herkesin Tanr tarafndan farkl yaratlm olduu bir dnyada, devlet neden eitlii gzetmelidir? mdi, durum kesinlikle udur ki, dinlerde zgrl, eitlii ve ders vermeyi savunanlara koz veren pasajlarn bulunmas ve yorumlanmas mmkndr fakat btn dinler iin birey ve Tanr arasndaki ban temel olduuna iaret etmeye deer. Muteber hayatn temellendii ey budur, hayatlarmzn en nemli taraf budur ve belirtilmelidir ki, bu bir dizi politik organizasyonla uyumludur. Belki bu sebeple dinler bu kadar uzun suredir vardr. Uyarlanabilirler ve artlarla uyum iinde deiebilirler. Bu, siyasetle ilgilenildii srece dinlerin konu d olduu anlamna m gelir? Kesinlikle gelmez, sosyal bir organizasyonun doas asndan bakldnda bir dinin doas belirli bir zamanda ve yerde yksek oranda destekleyici ve hatta yaratc olabilir. Baz insanlar bu sebeple Avrupa Birliini Hristiyan bir kulp olarak nitelendirmektedir. Sebebi, yle olsalar da, Avrupa Birliinin vatandalarnn ounun Hristiyan olmas deildir veya Birlikte dier dinlerin mensuplarnn genelde daha az nemli olmas da deildir ve ne de Avrupa Birliinin kurucularnn nceki biiminde yeni bir organizasyonun ilklerini oluturmak iin bilinli olarak dine bakmasdr. Ne var ki, bu ilkeler Avrupa da Hristiyan medeniyetinin birka yzyllk rndr ve o zamanlarda vurguladklar ilkelerden birisi bartr, bar kesinlikle bir Hristiyan ilkesidir ve ulusal kiliseleri tarafndan cokun bir ekilde desteklenen btn taraflarn birbirlerinin ykmnn peinde olduu uzun bir savatan sonra byle olmas ok da uygundur. Avrupa Demir elik Sendikasnn birinci maddesi Fransa ve Almanyay savan hibir zaman tekrar bir mesele olmayaca bir biimde balamaktadr. Bu bir Hristiyan politikas mdr? On yl nce Hristiyanlar, btn taraflarn birbirleriyle kavga etmek iin iyi sebepler bulduu yol ayndr. Elbette btn Hristiyanlar deil ama ou. Bu, Hristiyan Avrupasnda insanlarn yaptklar eyleri yap nedenlerinde, aldklar kararlar al sebeplerinde Hristiyanln nemli bir paynn olmad anlamna m gelir? Hite deil, nemlidir ama ince bir biimde. Avrupa medeniyeti, eitli Hristiyan fikirleri bnyesinde barndrmaktadr, yine de belirtilmi olduu gibi o kadar eitli yorumlanmtr ve tanmlanmtr 33

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa ki, onlar hakknda yaplabilecek tek belirli yorum, Hristiyan olduklar ve baka bir dinden olmadklardr. Avrupa deerlerinin dine dayand fikri byk oranda aldatcdr. Bazen bunlarn gemite kald ve belki Avrupann u anda olmad kadar geni bir laik durumdayken gelecekte de byle olaca sylenir. Bu da olduka aldatcdr. Dine dayanan bu deerler hangileridir? Bugnn Roma Katolik Kilisesinin mi, Protestan Kilisesinin mi deerleridir, yoksa Ortodoks mudur? Eer Katoliklerse, mevcut Papann m yoksa Papa ile anlaamamalarna ramen kendilerini Katolik olarak aranlarn m deerleridir? arlmann (Kutsal Roma Cermen mparatorluunun Kurucusu) m, ngiltere Kral I. Richardn m, yoksa ar II. Nicholasn m yada Anabaptistlerin mi deerleridir? Ben bunlar yazarken, Chealsea ve Portsmouth Londrada FA Cup Finalinde bulumak zereler ve bu kulpler asndan da ayn soruyu sorabiliriz. En son ne zaman West Countryden birisi Chelseada veya Portsmouthda oynad? Ben Chelsea taraftarym ve Londralym ama oyuncularmzn ou dier lkelerden gelme, Londral olmak bir yana ou geldiklerinde ngilizce bile konuamyordu. Takmn sahibi, yneticisi ve birok taraftar deniz ar yerlerden. O halde, eer kulbn bulunduu yer dnda (ki aslnda yeri Fulhamdadr) Chelseadan kaynaklanan hibir eyi yoksa Chelseay Chelsea yapan nedir? Avrupa ideasnda, Avrupa Birlii politikalarnda ve hatta Avrupa nfusunun ounluunun heyecanlarnda saptanabilen Hristiyanlk dnda bir ey deilse, Avrupay ne Hristiyan yapar? Wittgensteinn iaret etmekten memnun olduu gibi, bir grup insan tanmlamakta sklkla genel bir terim kullanrz, sadece bu terimi kullandmz iin, bu terimin kapsad her ey arasnda bir ze veya paylalan bir nitelie dayanmas gerektiini dnmemeliyiz. Byle olabilir ama birok durumda olmayacaktr ve Hristiyan, Avrupal, liberal demokrasi vb birok terimin iinde, terimin altnda olan herhangi bir kiinin veya herhangi bir eyin paylamak zorunda olduu bir deerler veya inanlar temeli yoktur. Wittgenstein, ounlukla hibir iplik telinin btnn arasndan gemedii ama eitli iplik tellerinin birbirleriyle balantl olduu ve bylece bir eyleri balayan bir urgan olarak kullanlabilen bir ey oluturduu uzun bir ip gibidir (Felsefi Soruturmalar, 67). Hristiyanln bu adan dier dinlerden hibir fark yoktur ve politik organizasyonun farkl biimlerinin geni bir eitliliiyle belirlenmi bir uyumu btn dinlerde buluruz. Dinler ve duygusal balln dier biimlerinin ilemesi bakalarn dlayarak ve bu yolla kendi mensuplarn tanmlayarak olur. Bir futbol takmn destekleyenle bir dierini destekleyen arasndaki tek fark ounlukla farkl futbol takmlarn destekledikleri olgusudur. Ayn cadde zerinde yayor olabilirler, birok eyde ayn bak asna sahip olabilirler, hatta ayn ailenin mensuplar olabilirler ama fakl takmlar destekliyorlardr. Bu, topluluklar birbirine karmken ki ounlukla byledir ve bir kiinin hangi toplulua mensup olduunun sylenmesi zor olduunda, bir toplulua mensup olmaya benzer. Topluluklarn farkl 34

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa deerlere veya kuramlara dayandn belirtmek zordur ama aka fakl karlar vardr nk ganimetleri blmekte eitli ekonomik ve politik baar olabilir.

Amerika rnei
Avrupa ve Amerika deerleri arasndaki kontrast Avrupa iin bir deerler ve inanlar sistemi tanmlamakta nemlidir, nedeni ok net bir kontrast olduundan deil ama farkl ktalar tanmlamak iin baz ana farklar ortaya koyma gerekliliindendir. Sovyet yaylmacln engelleme ve Avrupa ekonomisini canlandrma ihtiyac dikkate alndnda, Souk Sava srasnda Avrupada bir ittifak seviyesi yaratmak her zaman bir Amerika amacyd ve hala bir ama olmaya devam ediyor. Organize olmu bir Avrupa birok durumda Birleik Devletler iin etkili bir mttefiktir. Yine de Birleik Devletler ve Avrupa arasnda siyasal farklar kesinlikle vardr. Birleik Devletler, Avrupann tersine savunma zerine greli olarak geni kaynak harcamaktadr ve bu sebeple dnya apnda nemli bir askeri rol oynayabilmektedir ama Amerikan destei olmadan Avrupaya Avrupa iinde bile herhangi bir eit askeri rol oynamak zor gelmektedir. Evrensel salk hizmetleri, refah devleti ve hkmetin vatandalarnn hayatlarna dhil olmasnn artrlmas genel bir sosyal demokrat Avrupa politikasdr ve belki de Obama rejiminin balamasyla bir Amerikan politikas olmaya da balamtr ama ktalar arasndaki nemli kontrast hala srmektedir. Birleik Devletler kendine dnya apnda askeri bir rol bimiken, Avrupa lkeleri srarla ar aldklar takdirde gnlszce destek olmakta ama byle durumlar ummamaktadr ve askeri atma Avrupa halklar iin geni oranda istenen bir ey deildir. Avrupa meseleleri diplomatik olarak zme arayndadr. Bu sadece bir politika meselesinden deil ama meseleleri baka bir yolla zmeye girimelerini salayacak kaynaklarn yetersizliliinin sunduu gerekliliinden ileri gelir. Elbette bar bir Almanyann ve sava bir Birleik Devletlerin modern zamanlarda kesin olarak deimez olmadna ve bu eilimlerin zamanla deiebilir olduuna iaret etmeye deer, ama kaynak meselesini burada yine belirtmek gerekir. Tereyan (veya muhtemelen doymam yadan yaplan sebze ziyafetini) silahlardan daha ok nemseyen bir Avrupa, seeneklerini askeri aralardan ziyade ekonomik aralarla snrlanm bulacaktr. Avrupallar ounlukla g kullanm konusundaki isteksizliklerine kuvvetli biimde vurgu yaparlar ve kendilerini anlalmas kolay ve naif Amerikanlara gre daha entelektel olarak tanmlarlar ama bu abart olabilir. Sadece g kullanmyla zlebilecek ve hayat kurtarmann ve istenmeyen sonularn daha az gereklemesini salamann tek yolunun silahl mdahale olduu anlamazlklar vardr. Eski Yugoslavyadaki baz mdahaleler bu eittir. Amerikallara Batnn grgszleri olarak yaplan bu muamele, gl ve tehlikeli ama temelde uygarlamam Romann Atinallara olan kartl gibi sreklidir ve bu fikir baz Amerikallar 35

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa tarafndan da paylalmaktadr ama kmseyici ve problemlidir. Birleik Devletler ve Avrupa arasndaki bu kontrast hibir suretle dikkat ekici deildir. Obama ncesi, yeni olgunlaan bir refah devleti olan Birleik Devletlerde bile bedelsiz (acil) salk hizmeti, isizlik sigortas, sosyal gvenlik, bedelsiz okul eitimi ve yksek eitim iin gelimi bir burs sistemi vard. Birleik Devletler ayn zamanda gmenlere vatandalk vermek konusunda uzun gemii olan bir gelenee sahiptir ve o aznlklarn oluturduu lkelerle bir sre sava yapm olsa bile, Avrupann tersine, dini aznlklarla, onlarn garip kyafetleriyle veya davranlaryla hibir problemi yoktur. Barack Obamann bakanla getirilmesi, birok Avrupalnn kendi lkelerindeki benzer bir insann bana gelmesini beklemeyecekleri bir olaydr ve Amerikan Ryas olarak adlandrlan eyin, herkesin her eyi yapabileceinin belirgin bir ekilde vcuda geliidir. Elbette doru olmaktan ok uzak olmasna ramen, bu Birleik Devletlerdeki giriimci hayata ve yldan yla yeni gmenlerin asil Amerikan vatandalaryla entegrasyonuna ok yardmc bir yaklam salamaktadr. Burada anlatlan udur, birok Amerikal ve Avrupalnn sosyal durular arasnda nemli farklar kesinlikle varken ve bu farklarn varlna inanmak ktalar aras kontrast tanmlamakta nemli olmasna ramen, aslnda fark o kadar da byk deildir. ki blgenin karlar da, deerleri gibi ounlukla ortaktr. Amerika Birleik Devletlerinin sadece bir devlet olduunu ama Avrupa Birliinin tamamen farkl lkelerin bir kombinasyonu olduunu ve bunun doru ama yanltc olduu olgusunu vurgulamak iin yeterli bir eilim vardr. ABDnin blgeleri birbirlerinden olduka farkldr, bu fark Avrupa Birliindeki farkl lkelerin birbirleriyle olduundan ok daha fazladr ve federal vergi politikas herkesi balamasna ramen, devletin finansal politikas bireysel her eyaletin artlarna olduka uygun hale getirilmitir. Dier yandan, Amerikada btn eyaletleri bir devlet altna almak iin 19. yzylda yaplan savata, Birleme Yanllar kazanmt. Bir devletin dierlerini hkimiyet altna almaya alt Avrupa savalarnda, kanlmaz olarak dierleri kazand. Bu, akabinde Avrupa Birliindeki veya dndaki her lkenin dierleriyle nereye kadar entegrasyon araynda olmas gerektii ve yirmi birinci yzylda bir lke veya millet olmann gerekte ne demek olduu konusunda bir dizi tartmalar da beraberinde getirdi. Belika gibi baz lkeler tartmay btnyle bir kenara brakm grnrken, dierleri aka hem Avrupa Birlii iinde olmakta hem de kltrel alardan tamamen bamsz olmakta hibir zorluk grmemektedir. Bu tartmann Avrupal doas zerinde durmamalyz nk gerekte her lke, kim olduuna, kendini nereye gidiyor gryor ve nasl bir lke olmak istiyor gibi varolusal meselelerle kar karya kalmtr. Bugn ve muhtemelen gemite de hemen hemen btn lkeler, milletler, politik grler, deiken snrlar vb ynyd ve sonu udur ki, ulusal kimlik hakkndaki sorularn cevab ounlukla ak deildir. 36

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa Toquevillein Amerika hakknda yapt yorumlardan biri udur, yeni demokrasi dinin eletirisi olacaktr nk Eitlik, insanda kendisi asndan her eyi sorgulama istei yaratacaktr: ona, btn eylerde elle tutulur ve gerek olann tadn, gelenei ve dier formlar kmsemeyi verecektir (Democracy in America, 163). Toqueville bunu yanl anlam gibidir nk rnein ABD, Avrupadan ok daha dindar bir toplumu hesaba katmaktadr. Bunu tamamen doru olarak kabul etmeden nce burada dikkatli dnmeliyiz. nsanlarn Amerikada, Avrupada olduundan fazla kiliseye gittii kesinlikle bir gerektir ama bunun gerek bir dini evk olup olmad o kadar da ak deildir. Nietzschenin, her ne kadar baka bir eyden ziyade trbe olarak da olsa kiliselerin her eye ramen hala var olduunu belirttii yorumunu da ieren ve Tanrnn ldn syledii The Gay Sciencedaki mehur cmlesini hatrlamalyz. Nietzsche dnyann artk kendi kendini herhangi bir ilahi rehberlik veya araclk olmadan ynettii duygusuna gnderme yapmtr ve bu birok Amerikal iin, hatta kiliseye gidenler iin bile dorudur. Bu insanlar sadece Tanrnn yokluu ve resmi olarak bir ekilde ona tapma gerekliliinin eksiklii arasndaki balanty henz kurmamlardr. Kilisenin ve devletin Toqueville bu kadar etkileyen ve birok Avrupal iin ok artc olan radikal ayrl, Amerikan kltrnn ok nemli bir unsurudur. Amerikan kltr, eitlik, zgrlk ve kardelik arasndaki balarn kurulmasnda dinin hibir mdahalesine izin verilmemesi gerektiini kabul eder. Bunun sebebi, dinin, siyasi zgrlk, eitlik ve kardelik ls erevesinde yer alan tartmalarn biiminden tamamen farkl bir akl yrtme biimi olmasdr. Din eylerin zne iner, herkes iin doru olan bir kereliine tanmlar ve bu, yukardaki lnn paralar arasndaki balarn ilemesi iin tamamen uygunsuz bir yol sunar. Bu dini eletirmek anlamna gelmez, sadece politik hayattaki rolnn eitlik, zgrlk ve kardelik tartmasn alt etmek olduunu belirtmektedir.

Dengenin politik bir ideal olarak nemi


Eitlik, zgrlk ve kardelik tartmasnn ana meselesi denge meselesidir. inde yaamak istediimiz tipte, adil olan, insanlarn birlikte yaayabilecei ve insanlarn kendi ncelikleri ve arzular adna hareket etme alannn olduu bir devlet yaratmak iin bu kavramlarn birini nereye kadar geniletip dierini ne kadar daraltabiliriz. Bunlar elbette nemsiz konular deildir, hatta ana inanlar tarafndan kmsenen problemlere bulunan dini zm trlerinden olduka farkldr. nemsiz olsa bile geni bir yelpazedeki sosyal ve politik meseleler zerine yorum yapmak iin dinlerde bugn bir eilim vardr ki, bu kendi iinde modern toplumda gerek bir dini duygunun eksikliinin kantdr. Yine de dinin temelinde, ne olacana dair bir cevap olduu inanc vardr ve bu cevap bir kereliine ve herkes iin yaratcmz olan Tanr tarafndan belirlenen bir eydir. Tartma veya mzakere ne olduunu belirlemekte kullanlsa da, bu tartlabilecek veya mzakere edilebilecek bir ey deildir. Tanr 37

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa bizim nasl davranmamz gerektiini bilir nk bizi belirli bir yolla yaratmtr ve nasl gelitiimizin ve bizi neyin saptrdnn ve yanl yne giden eylemlerin veya karalarn sadece kendilerinin yanl olduunun farkndadr, hlbuki birok insan hakl olduunu ve yanldn dnr. Bu sebeple din, muhaliflerine banaz grnr. Eer eylemlerimiz onunla uyuursa dorunun nerede olduunu ve ne yapmamz gerektiini bize anlatan nihai bir zme, bir btne bel balar. topik bir gelecee, herkesin dini veya onun gsterdiklerini takip edecei ve Tanrnn dnyay ynetecei bir gelecee gvenir. Bu ne zaman ki olur, her ey mkemmel olacaktr ve bu dnya eninde sonunda gelecek olan bir mkemmellik srecinde sadece bir aamadr. Amerikada dinin ve devletin birbirlerinden ayrlmas, insanlarn politik anlamda sekler dnmesini salamaya almakta nemlidir. Din bir kez siyaseti tartmakta kullanldnda, zgrl, eitlii ve kardelii dzenlemekte gereken btn denge unsuru darda kalr. Sebep, dindar insanlarn bu denge asndan dnememesi deildir, dnebilecekleri ve dnmekte olduklar aktr, sadece dinin kendisinin temel olarak bu dengeyle bir ilgisinin olmamasdr. Bu baka ve daha byk meselelerde de dikkat ekicidir ve denge baz daha geni meselelerin alt sorunudur ve tartmann doas ince bir biimde deiir. Sekler anlamda siyaset, tamamen devletle stn kr sonuca varmakla ilgilidir ama dini anlamda, eyleri Tanrnn isteiyle uyumlu bir ekilde yapmann tek olanakl yolunu sunma meselesidir. Bu, dindar dnrler iin stn kr sonuca varmann mmkn olmad anlamna gelmez, elbette her zaman bunu yaparlar ve bu, ounlukla onlarn dini grleriyle bir ilgisi olmayan bir politik gndemi izlemek anlamndadr. Burada farkl ynlere ekilmekteyiz. ncelikle dinin btn hayat kapsad ve bu sebeple politik meselelerden ayrlamayaca fikriyle karlamaktayz. Bu adan, insanlar sklkla dinleri sebebiyle belirli bir politikann lehine davrandklarn syleyecektir ve onlardan inanlaryla en az uyuan bir politik duruu aramalarn beklemek aklc olmaz. Problem udur, ayn dinin taraftar olan bakalarnn tamamen farkl bir politik izgiyi izlemeleri olduka olasdr ve bu sebeple hangi grn o dine uyduunu grmek zordur. Dier herkesin kendi kiisel bak asndan, muhalif grleri benimsemek elbette yanl veya sahtekrca ve ikiyzllk olabilir. Yine de dinin dikkate deer zelliklerinden biri de, politik meseleler konusunda geni eitlilikteki deiik ynlere dhil olabilme becerisidir ki bu, byk olaslkla hayatta kalmasn salayan zelliidir. Dindar insanlar tarafndan bize sklkla dini grlerinin ne olduunun hususi bir mesele olduu sylenir ve baz lkelerde insanlar dine gre yanl olan kyafetleri giydikleri iin cezalandrlmaktadr, Fransa da ise dini kyafetlerin belirli biimlerini (sanki byle bir ey var gibi) yasaklamak iin parlamento araclyla bir yasa gemektedir. Londra da benim bulunduum blgede, slami kyafetler satan birok maaza var ama bu kyafetlerin Hazreti Muhammet ve Yoldalarnn moda anlayyla ok az uyutuuna eminim. Ayn ekilde, Londradaki ar Ortodoks 38

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa Yahudi topluluunun kyafetleri de eski srailde giyilen kyafetlerle ok az uyumaktadr. Yine de bu kyafetleri giymeyen Mslmanlar ve Yahudiler belirli tarzlar zerinde srar edenler tarafndan eletirilmektedir, ayn zamanda bu tip kyafetlere yaplan bu eletiriler, ilerindeki insanlar gremezler. Bu tip kyafetleri yasaklayan ateli seklarizm, onlarn giyilmesini zorlayan dini otoriteler tarafndan sergilenen denge eksikliinin aynsn paylamaktadr. Her iki yaklam da, sadece tek bir ilke olmayan; uzlamay, ift-tarafll, dengeyi ve belirsizlii iinde barndran bir rekabeti ilkeler dizisi olan zgrlk, eitlik ve kardelik ilkesi iinde kapsanan deerler sistemine dorudan kart ilerler. Liberaller tarihi ve politikay, karanln ve mutlakln glerinin, ykselen zgrlk ve aydnlanma ile yer deitirdii aamal bir sre olarak, iyimser bir biimde grmeye eilimlidir. Bu gr, hem sol grler hem de din konusunda cokulu olanlar tarafndan naif olarak grlmektedir. Meselenin asl ne olursa olsun, zgrln, eitliin ve kardeliin sivil toplumun sloganlar olarak grld zamanlarn insanlk tarihinde olduka ksa olduu sonucu karlabilir, belki bu slogana dayanan toplumlarn ok uzun sre devam edememesi bunun sebebi olabilir. bn Haldunun deyiiyle, toplumun dayand sosyal dayanma veya asabiyyet (kavimcilik), dier politik veya dini ilkeler liberal topluma meydan okuduunda insanlar bir arada tutmak iin yeterli somut bir ey bulamaz. Alain Minc tarafndan kefedilen bir terimi kullanrsak, yeni Orta ada yaamakta olabiliriz. Bu ada, liberal kurumlarn kendi glerinin bir k sz konusu olana kadar, toplumun az gelimi ksmlarnda yaayan liberal olmayan etkili glerin aamal olarak daha merkezi olaca bir adr (bu slami Felsefe adl kitabmn giriinde tartlmtr). Bu ho olmayan ihtimallerden hangisi doru olursa olsun, zgrlk, eitlik, kardelik slogannn, karmakl sebebiyle, znde tehlikeli olduu kabul edilmelidir. Bir cevap veya zm sunmamaktadr, daha ziyade sorular ortaya atmakta ve kendileri de zm gerektiren yeni problemlerin bir paras olan geici ve ireti zmler sunmaktadr. Ayrca, sylenmesi gerekir ki, uzlamaya dayanan dnce sistemlerinde ok az romantizm vardr. Bu, iki tip an kontrastna benzer: biri srarc ve kendinden emin, kstah ve cretkrken, dieri tereddtldr ve ne yaptn ve ne anlama geldiini srekli sorgular. Hangisinin daha baarl olmaya yatkn olduunu tahmin etmenin bir mkafat olmaz ama eer hangisinin daha baarl olmay hak ettiini sormak tamamen farkl bir meseledir.

Yine din
zgrlk, eitlik ve kardelik ve din arasndaki kontrast burada ok nemlidir. Bu kontrast, Isaiah Berlin tarafndan belirtildii gibi, pozitif ve negatif zgrlk arasnda var olana benzerdir. Sonraki eyleme mdahaleyi nlemeye dayanmaktadr ve arlkl olarak savunmacdr, tedbirlidir ve kamu refah ile ilgili dier anlaylar tarafndan dengelenmesi gerekir. 39

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa Pozitif zgrlk heyecan verici olmaktan tedir: zgrlk kelimesinin pozitif anlam, bireyin kendi patronu olmasna ynelik istekten ortaya kmtr. Kendi hayatmn ve kararlarmn bana dayanmasn isterim, herhangi bir trdeki d glere deil. Kendi kendimin enstrman olmak isterim, dier insanlarn deil; yapan, karar veren olmak isterim, adma karar verilen deil, kendini yneten, kendi hedeflerini ve politikalarn koyan ve gerekletiren olmak isterim. (131) Berlin bu zgrlk kavramn, insanlarn bu olumlu yolla gerekten zgr olmas iin dramatik politikalarn kanunlatrlmas gerektii otoriter bir politik doktrinle kolaylkla tanmlanabilir olarak yorumlamaktadr. Dinin buraya da ne kadar dzgnce oturtulabileceini grmek zor deildir. nsanlar bir kez doruyu, mutlak doruyu bildiklerinde, onu mutlak suretle takip etmeye bakalarn mecbur klmak kolay bir adm olmaktadr ve aslnda byle yapmamak insafszca olur gibidir. Bu dnce, Chamfort o nl lafn sylediinde, Sois mon frre ou je te tue (kardeim ol yoksa seni ldrrm) dediinde, Fransz Devriminde de yer almt, kardelik adna normalde taahht edilenden ok daha kuvvetli bir ar! zgrlk, eitlik ve kardelik, bir talepler lsn ve uzlamay, tartmay ve politikaclarn ve elbette pazarlklarn ok sevdii cinste bir partiler aras pazarl kanlmaz olarak ieren muhalif amalar temsil eder. znde kltc ve para paradr, amalar sadece daha iyi bir hayat biimidir ve yntemi, (u an iin) en doyurucu sonuca ulaana kadar paylamn eitli biimlerini denemektir. Bunu, dindar dnrlerin daha dramatik ve vahiysel motifleriyle ve onlarn sekler mttefikleriyle karlatrn veya lnn sadece bir parasna dierlerini harcama pahasna nem verenlerle mukayese edin, dolaysyla duruma aklk getirmek zere dnmek ve sallantl durumlar zmek, bu lnn farkl paralar arasnda anlamalar yaplandrd. Bu eitli ve deiken amalar ve hedefleri takip etmek dzensiz ve geicidir ve yinede zdeksel anlamda daha radikal ve totaliter alternatiflerinden ok daha verimlidir. Sadece zdeksel anlamda m? Bu, modern liberal dnrlerin dnce yollaryla birlikte ilerleyecek bir ideolojiyi yaplandrma ve bu ideolojiyi daha heyecanl ve ekici grnmesini salayacak almay oluturma mcadelesidir. Vichy Fransadaki Ptain rejimi srasnda yeni slogan olan almak, aile ve anavatan duygusal olarak ok daha anlamldr ve elbette ok snrl bir tutumla da olsa, entelektel olarak doyurucu bir yolla btn bu n birlikte tutmutur. Yeni malup olmu Franszlar, bu kstlamalar ve devletin daha organik ve birleik deerler sistemini yaadlar m? Bazlar kesinlikle yaamtr ve zgrl, eitlii ve kardelii esirgeyen Fransz Cumhuriyetinin kalntlarn harap etmeye hevesle girimitir. Yine de bu l krlgan, sevilmeyen ve tutarsz olsa da, ounlukla Bat medeniyetinde dmanlarnn takdir edeceinden daha ok gl kkleri var grnr. Bu durumun gelecekte devam edip etmeyecei bekleyip grmemiz gereken bir ey. 40

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa

Berlin, I. (1988) Two Concepts of Liberty, Four Essays on Liberty, Oxford: Oxford University Press de Toqueville, A. (1961) Democracy in America, trans. H. Reeve, New York: Mentor Ibn Khaldun (1981) The Muqadimmah, trans. F. Rosenthal, Princeton: Princeton University Press Leaman, O. (2000) Can rights coexist with religion? Studies in Islamic and Middle Eastern Texts and Traditions, Hawting, G, Mojaddedi, J. & Samely, A. (eds.), Oxford: Oxford University Press, 163-74 ---------- (2009) Islamic Philosophy: an introduction, Cambridge: Polity Nietzsche, F. (1974) The Gay Science, trans. W. Kaufmann, New York: Vintage Rawls, J. (1972) On Justice, Oxford: Clarendon Press

41

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa

Le progrs des sciences peut-il rconcilier la libert et lgalit ?


Jean-Michel Besnier
Vous avez dsir interroger, dans ce Colloque, la devise rpublicaine: Libert, galit, fraternit. Je vous remercie vivement de mavoir invit apporter ma contribution de philosophe franais. A ces trois concepts, je serais tent den ajouter un quatrime, qui figurera dans les manifestes saint-simoniens ou positivistes : celui de progrs. Avec la libert, lgalit et la fraternit, le progrs apparut au sicle des Lumires comme une valeur au service de lmancipation du genre humain. Disons-le tout de suite, ces quatre valeurs restent pour nous des idaux raliser envers et contre les forces dinertie qui sy opposent. En ajoutant le progrs la devise rpublicaine, jai lintention de remplir mon contrat: examiner si les progrs scientifiques donnent de la crdibilit ces idaux placs sous le signe de la libert, de lgalit et de la fraternit. Mais jvoque dans le titre de ma confrence un certain dsaccord entre la libert et lgalit un dsaccord que le progrs des savoirs pourrait rsoudre? Je mexplique l-dessus avec un bref rappel historique que jassocierai luvre de Tocqueville: selon lui, la libert et lgalit sont apparues, dans le contexte de naissance des dmocraties modernes, comme opposes lune lautre. Ou plutt: le dfi pos ces dmocraties sest impos comme la ncessit de rendre compatibles le dsir de libert et laspiration lgalit. Vous vous souvenez peut-tre que Tocqueville tait all en Amrique afin de comprendre comment fonctionnent les dmocraties et comment la France pourrait bien tirer un authentique bnfice de la Rvolution quelle a engage en 1789. Pour expliquer la diffrence des comportements entre les franais et les amricains, ces deux peuples qui btirent leur dmocratie sur une Rvolution, Tocqueville avait une explication simple: en 1789, les franais connaissaient lgalit depuis fort longtemps, grce leurs rois qui, depuis le XIII sicle, sefforaient de niveler les diffrences entre leurs sujets; lorsquils renversrent lAncien Rgime, ils durent dcouvrir le vertige de la libert et cela leur fut douloureux comme lont prouv les excs de la Rvolution, notamment la Terreur. Les amricains, quant eux, venaient du Vieux Monde quils avaient fui pour pouvoir jouir de la libert religieuse, et ils avaient dj connu lexprience de la libert politique qui avait cours en Angleterre; en accostant en Amrique, ils se sont trouvs contraints se retrouver gaux devant une nature hostile et cela leur fut difficile. Les franais ont donc connu lgalit avant la libert et les 42

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa amricains la libert avant lgalit. Mais pour faire une dmocratie, il faut ajuster les deux, les rendre synchrones. Cest cela le dfi. Les amricains ont la libert dans le sang et ils se rvlent soucieux de la dfendre dans leurs lois, leurs institutions et leur mode de vie; lidal galitaire, trop rcent pour eux, est vcu comme une contrainte. Il faut lire lexpression de la surprise de Tocqueville qui, traversant le Nouveau Monde en 1831, y dcouvre la fragilit de lidal galitaire : Quelques membres exils de la grande famille humaine se sont rencontrs dans limmensit des bois. Leurs besoins sont communs; ils ont lutter contre les btes de la fort, la faim, linclmence des saisons. Ils sont trente peine au milieu dun dsert, o tout se refuse leur effort, et ils ne jettent les uns sur les autres que des regards de haine et de soupon. La couleur de la peau, la pauvret ou laisance, lignorance ou les lumires, ont dj tabli parmi eux des classifications indestructibles: des prjugs nationaux, des prjugs dducation et de naissance les divisent et les isolent (Quinze jours au dsert, d. 13 Bis, p.86). Je nai pas encore parl de fraternit mais on voit quelle pourrait signifier lunit de la grande famille humaine mais quil faudrait pour se raliser que lindividualisme pactise avec lgalit ce qui ntait pas vident pour les amricains. Les franais passent-ils mieux lpreuve, puisque lgalit est chez eux ancienne? Peut-tre, mais cest dabord la libert qui les dchire au lendemain de la Rvolution: chacun entend contester lautre le soin de rgler comme il lentend sa propre destine, surtout en matire religieuse, et par crainte du dsordre, on serait tout dispos chez eux laisser sinstaller un pouvoir fort, capable de dbarrasser le citoyen du souci de sa libert. Autrement dit, les franais sont tellement galitaires quils se jalousent les uns les autres et quils prfrent renoncer la libert plutt que denvisager que les autres vivent autrement queux. L encore, la fraternit nest pas au rendez-vous et on sengage dans des luttes nen plus finir. Mais il ne faut pas trop simplifier les donnes de lopposition entre les franais et les amricains. En dfinissant la dmocratie par lgalisation des conditions, Tocqueville montre que ce qui est commun aux citoyens de ces deux pays, cest quils sont engags dans un mouvement qui les rend de plus en plus solidaires des mmes aspirations sociales, par suite de la disparition des rangs et castes de lAncien Rgime qui les figeaient pour lternit dans la mme position, en transformant les ingalits en attributs naturels. Bien sr, leur socit ne leur assure pas, avec la libert politique, une galit conomique et lmancipation lgard de toute servitude. Ce serait trop beau et irraliste. Mais la dmocratie leur promet seulement quils appartiennent la mme humanit et quils ne seront jamais enferms, du fait de larbitraire de leur naissance, dans une position celle du serviteur ou du dshrit, par exemple. Lgalisation des conditions exprime tout simplement la ruine de lordre intangible, qui interdisait jadis la mobilit sociale. Elle destine les hommes la libert, au 43

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa risque quil en rsulte pour eux un sentiment dinscurit. Les amricains et les franais exprimentent donc lgalit, en dcouvrant quils peuvent esprer amliorer leur sort, mais aussi redouter de perdre la place quils croyaient dfinitivement acquise. Cest par l que lon prend conscience que la fraternit fait dfaut et que lidal galitaire se trouve, en dmocratie, troitement soumise aux valeurs de lindividualisme. Cela peut naturellement tre dsesprant. En renonant la socit dAncien Rgime, les hommes ont sans doute gagn une commune mesure: ils partagent les mmes droits et disposent des mmes chances; toutefois, ils ont aussi perdu les repres et lidentit que leur garantissait un ordre social, fond tout la fois sur la nature, le divin et les traditions. Pour avoir un sens, la fraternit suppose au moins un pre commun pour assurer lhomognit du genre humain. Or, les hommes de la modernit ont perdu ce pre cette transcendance jadis structurante - et ils vont opter pour les garanties formelles du droit et du contrat social pour rgler leurs rapports. Do la description tellement sombre de lhomo democraticus propose par Tocqueville dans De la dmocratie en Amrique: un homme livr lui-mme, devenu sa propre mesure, vulnrable et forcment angoiss ; un tre atomis, qui peut certes se prvaloir du statut dindividu, mais ni plus ni moins que le reprsentant de la premire espce animale ou vgtale venue; il est bien entendu gal son voisin, mais au sens o lun vaut lautre et jamais plus, o lun peut toujours remplacer lautre sans distinction aucune; il est videmment libre, mais seulement sil peut rsister la foule de ses semblables, au mouvement dassimilation et dhomognisation des comportements individuels qui caractrise lunivers de lunidimensionnalit ou lre du vide dcrit par les sociologues. Voil le rappel que je dsirais faire pour restituer le contexte dans lequel se posent nous aujourdhui la relation entre lgalit et la libert, un contexte qui nest vraiment favorable la fraternit que certains prfreraient dailleurs remplacer dans la devise rpublicaine par la solidarit qui est moins exigeante et plus pragmatique. Je crois que la grande opposition de la philosophie politique moderne rsulte de celle que je viens de rappeler: ou bien on veut une socit capable de se dfinir un bien substantiel commun, susceptible dassurer lgalit et le bonheur de ses membres, ou bien on sinterdit de le faire et on veut seulement une socit soucieuse de dfinir la justice qui rglera formellement les relations entre des tres raisonnables et libres. On rsume souvent lopposition de ces idaux dans le face face du libralisme et du rpublicanisme. Et on va mme parfois jusqu y voir la matrice du conflit entre le communautarisme (qui veut le bonheur des membres rduits un groupe social particulier) et le libralisme (qui veut la libert des citoyens autonomes et responsables). Fraternit et galit limites la communaut dune part, et libert formelle indiffrente aux aspirations collectives de lautre: ce sont les options qui traversent les choix de socit contemporains. 44

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa Jen viens maintenant lide de progrs. Elle est fondamentale dans la gense des idaux dmocratiques. Condorcet est l pour nous le rappeler. Aujourdhui on sinquite juste raison de la remise en question des bienfaits du progrs. Ne plus croire dans le progrs, cest risquer de rveiller lide de destin voire de fatalit, et cest sexposer fuir la libert, lgalit et la fraternit qui ont justifi la croyance dans les lendemains qui chantent. Le XVIII sicle stait en effet enivr davenir. Symbole parmi dautres, aujourdhui presque exotique: lenthousiasme suscit chez la plupart des philosophes europens par la Rvolution franaise, qui annonait aussi, leurs yeux, une irrsistible prise de pouvoir de lEsprit. Que sestil donc pass entre lpoque qui exaltait les progrs du genre humain indissociablement matriels et moraux, scientifiques et sociaux - et le temps prsent qui affiche une frilosit toute postmoderne, un souci de la prcaution fix sur le prsent? Une fatigue de soi sest empare de nous, disent certains sociologues, une fatigue qui briserait, dit-on, le courage des socits dmocratiques contemporaines : si lide de progrs na plus lvidence quelle avait pour les hritiers des Lumires et les enfants de lcole rpublicaine, il devient plus facile de se replacer dans la situation mentale de ceux qui ont jadis vcu son mergence, avec perplexit ou enthousiasme en tous cas, comme une question et une rupture. Le reflux apparent des idaux progressistes nous mettrait-il aujourdhui en phase avec les modes de pense auxquels nous arrachrent Bacon et Descartes, Voltaire et Condorcet? En ce cas, nous serions bel et bien devenus ractionnaires. Si les Humanistes de la Renaissance ont fait le lit de lidologie progressiste, cest parce quils ont os rappeler les hommes leur dignit et leur vocation promthenne. Cest parce quils les ont invits sopposer lide quun destin conduirait les affaires humaines. Le temps souvrait alors sur lavenir, au risque de quelque angoisse existentielle, bien entendu, mais aussi pour la gloire et lmancipation de lhomme. On trouvait le courage de choisir et dinventer sa vie. Rien dtonnant que le travail lactivit laborieuse nagure rserve aux esclaves - ait finalement trouv crdit et noblesse avec cette (r)habilitation dun temps linaire, polaris par lavenir. Quon songe Diderot plaidant dans lEncyclopdie en faveur des arts manuels, contre lhgmonie traditionnelle des arts libraux domins depuis toujours par les vertus de la contemplation et de lorganisation. Quon songe aussi aux saints-simoniens et leur loge de la socit industrielle. Le progrs est naturellement associ lesprit dinvention et il donne alors sa mesure dans la prospective scientifique et technique. Voil pourquoi la lecture de lEncyclopdie dirige par DAlembert rappelle parfois la consultation du catalogue des machinesoutils de quelques revues industrielles. On noublie pas, au XVIII sicle, que cest une technique qui est la cl des progrs de lesprit humain tel que Condorcet en droule le tableau historique, au lendemain de la 45

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa Rvolution franaise: limprimerie qui, en augmentant et propageant le dsir et les moyens de sinstruire, a permis selon lui aux lumires de devenir lobjet dun commerce actif, universel (Esquisse dun tableau historique des progrs de lesprit humain, Huitime priode). Internet remplace-t-il aujourdhui limprimerie. Je ne vais pas en discuter ici mais je poserais la question: sommes-nous encore capables de vouloir un progrs illimit, alors mme que tant de signes indiquent que le travail et linnovation technoscientifique cessent dtre des valeurs attractives et quil faut beaucoup dnergie aux dcideurs politiques pour ranimer ces valeurs ? Faire le procs de lantiprogressisme du temps prsent, dans les socits modernes, ne servirait sans doute rien. On ne dcrte pas la volont davenir dune socit, et il y a bien des raisons qui justifient les craintes veilles par les innovations techniques ou sociales. La mondialisation est souvent le mot qui rsume ces craintes. Mais dj, lhistoire du 20 sicle a enfonc le clou. En effet, le sicle dernier a rvl linconsquence catastrophique des Lumires et expriment le constat formul par Max Horkheimer dans les annes 1950: tout progrs se paie des choses les plus effroyables. Ainsi, les sciences et les techniques ont conduit au perfectionnement des quipements militaires et elles produisent aujourdhui une vritable panique morale; la mdecine a fait surgir des perspectives alarmantes, lies la longvit accrue et au risque de surpopulation, lapparition de nouvelles maladies ou la gestion des couvertures sociales; les progrs de la scurit des populations induisent de perverses entraves aux liberts dmocratiques et engendrent parfois une dangereuse dmission des citoyens Des adeptes de la dcroissance rclament aujourdhui quon mette un terme la fuite en avant. Lexemplarit des Lumires a cess dtre largument sans rplique quon assnait, aprs Condorcet, pour signifier que notre histoire aura bientt mtabolis la totalit du mal en bien. A lre des biotechnologies, des nanotechnologies et de la biologie de synthse, certaines prdictions du mme Condorcet, qui devaient susciter lenthousiasme, sont en passe dtre reues par les plus clairvoyants comme de vritables menaces : ainsi, demandait-il en 1793, serait-il absurde de supposer // quil doit arriver un temps o la mort ne serait plus que leffet, ou daccidents extraordinaires, ou de la destruction de plus en plus lente des forces vitales, et quenfin la dure de lintervalle moyen entre la naissance et cette destruction na elle-mme aucun terme assignable? (Esquisse Dixime poque). La perspective est plus que jamais envisageable. Estelle souhaitable? La question se pose. On voit dans quelle misre est tombe lide de progrs: non seulement la fraternit, cest--dire le lien de lindividu avec lespce, est devenue problmatique et abstraite, et elle nincite donc plus se projeter dans un avenir illimit comme la montr sa faon lchec de la confrence de Copenhague sur le climat -, mais lattraction quexerait jadis sur les 46

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa hommes limmortalit menace de virer leffroi. Si Promthe est bel et bien descendu aux enfers, Faust la rejoint qui aura d payer sa dette Mphistophls celui qui naime pas la lumire. Evoquant la figure de Faust dont la science tait immense, comme vous savez, il ne serait pas inutile de souligner le rle quont jou les sciences fondamentales (et non pas seulement appliques) dans la reprsentation que les hommes se font aujourdhui des idaux rpublicains. Lidal dterministe poursuivi par la recherche scientifique depuis Descartes et Galile rendait dj problmatique le sentiment de la libert port par la Rvolution franaise. On ne sen est pas inquit tout de suite. Mais le rve dune science qui saurait dcrire le pass et prvoir lavenir du monde, partir de la connaissance des positions et des vitesses des particules qui le composent, obsde toujours nos esprits mme aprs les objections adresses au mathmaticien Laplace (1749-1827) qui la formul avec une certaine emphase: la science issue des Lumires a en effet prtendu imposer un modle de rationalit intgrale que les grecs anciens eurent la sagesse de rserver au monde cleste et qui ne saurait sappliquer sans plus de prcaution au monde sublunaire, dont Aristote savait quil est invitablement confus et incertain. Le prix Nobel de Chimie Ilya Prigogine regrettait encore, dans La Nouvelle Alliance (1979), que la science moderne continue de vhiculer la reprsentation d un monde divin sur lequel le temps ne mord pas, do la naissance et la mort des choses sont exclues jamais et, faudrait-il ajouter, o il nest pas permis denvisager la moindre libert ft-ce celle dun lectron. Le jugement parat un peu lapidaire, sauf si lon met en vidence le paradoxe quil y a se rjouir de la dcouverte des dterminismes censs conditionner nos existences. Comme si les progrs du savoir devaient systmatiquement consacrer la dfaite de nos liberts, alors mme quon les rige depuis les Lumires en symbole dmancipation. Cest l o lon prend conscience des contradictions dans lesquels nous nous dbattons: on veut la libert et on passe son temps dvelopper des savoirs qui nous expliquent que la libert est une illusion. Voyez le rle jou par les neurosciences que certains mettent aujourdhui au service du marketing, puisque la connaissance de notre cerveau devrait permettre la prdiction de nos comportements dachat. Voyez le rle jou par la biologie molculaire laquelle on impute ( tort) la thse du dterminisme gntique pour expliquer que nous sommes victimes de nos gnes On multiplierait les exemples qui militent hlas contre lide de libert. On multiplierait aussi ceux qui nous expliqueraient que nous ne sommes pas gaux pour les mmes raisons que nous ne sommes pas libres, puisque nous hritons passivement de gnes et de contextes favorisant lexpression pigntique de ces gnes qui sont forcment trs diffrents dun individu lautre. Il faudrait ajouter les arguments scientifiques qui rendent lide de fraternit illusoire pour le motif que nous savons de moins en moins dfinir lunit et lidentit de lespce humaine, les frontires ontologiques de ltre humain. 47

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa Je ne veux pas aller plus loin sur ce terrain que jai largement sillonn dans mon livre Demain les posthumains (Hachette 2009) : avec un certain masochisme, les sciences qui devaient nous manciper sont souvent convoques, aujourdhui, pour dire notre alination. Je nirais pas plus loin, faute de temps, je me contenterais dune dclaration valant engagement rationaliste car je refuse lutilisation obscurantiste des savoirs scientifiques qui est devenue si frquente de nos jours. Voyez le retour des thmes crationnistes, de lIntelligent Design appuy sur des faits interprts de manire perverse. Voyez le principe anthropique requis des fins difiantes par certains astrophysiciens en manque de divin. Je suis un esprit rationaliste form lcole de Bachelard et inspir par le gnie dEinstein: la science reste pour moi dabord lexpression de la libert de savoir une libert pondre par un principe dobjectivit. Il faut la dfendre sur ce plan-l. La science reste pour moi associe sa transmission dans lespace public sa vulgarisation, si lon prfre et, en ce sens, elle est linstrument de lgalisation des esprits que lEcole rpublicaine incarne. Enfin, la science reste un instrument de paix parce quelle exige une communaut de chercheurs qui sentendent sur les valeurs de largumentation rationnelle et de la vrit en ce sens, elle contribue la fraternit. Cest parce que je tiens cette image de la science et lthique de la connaissance, dfinie par exemple par Jacques Monod en 1970, que je travaille refuser linstrumentalisation des recherches et leur rduction aux seuls intrts conomiques. La mondialisation, lobsession de la comptitivit et de la rentabilit menacent de restreindre la recherche aux seuls objectifs dinnovation en disqualifiant la connaissance pure. Il convient dtre vigilant et offensif. Cest le moins que lon puisse faire quand on est philosophe, en ce dbut de 21 sicle. Je vous remercie de votre attention. Professeur de Philosophie, Universit Paris-Sorbonne, Directeur scientifique, Ministre de la Recherche

48

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa

Bilimlerin lerlemesi, zgrlk ve Eitlii Uzlatrabilir mi?


Jean-Michel Besnier
Bu Kollokyumda Fransz Cumhuriyetinin ilkesi olan: zgrlk, Eitlik, Kardelik kavramlarn sorgulamak istemisiniz. Fransz bir filozof olarak benim de bu konuda katkda bulunmam iin davet etmi olmamdan dolay sizlere en iten teekkrlerimi sunarm. Bu kavrama devrimden sonra ortaya kan Saint-simoncu ya da pozitivist bildirilerde yer alan bir drdncsn eklemeyi dnyorum: bu kavram ilerleme kavramdr. zgrlk eitlik ve kardelikle birlikte ilerleme, aydnlanma yzylnda insan trn basklardan kurtarmak iin bir deer olarak ortaya kmtr. Hemen syleyelim bu drt deer bizim iin onlara kar gelen, onlar eylemsizlie zorlayan her trl gce kar gerekletirmesi gereken idealler olarak durmaktadr. Cumhuriyet ilkelerine ilerlemeyi ekleyerek ben szlememi yerine getirmeyi amalyorum: zgrlk, eitlik ve kardelik iareti altnda yerletirilmi olan bu ideallere acaba bilimsel ilerlemeler inandrclk getiriyor mu. te bunu inceleyeceiz. Ama konferansmn balnda zgrlk ve eitlik arasnda bir uyumazla gnderme yapyorum acaba bilgilerin ilerlemesi bu uyumazl zebilecek midir? bu konuda ksa bir tarihsel hatrlatma yaparak, bunu da Tocquevillein yaptna balayacam: ona gre zgrlk ve eitlik ada demokrasilerin douu balamnda biri birlerine ters dyor gibi ortaya kmlardr yada yle diyebiliriz: bu demokrasilere yaplan meydan okuma, zgrlk arzusu ile eitlik talebini uzlaabilir klma zorunluluu olarak kendini dayatmtr. Belki hatrlyorsunuzdur Tocqueville Amerikaya demokrasilerin nasl ilediini anlamaya ve Fransann 1789 da balatt devrimden gerek bir yarar karp karmayacan anlamaya gitmiti. Demokrasilerini bir devrime dayandran Amerikan ve Fransz halklarnn davranlarnda arasndaki fark aklayabilmek iin Tocquevillein kulland bak as basitti: 1789 da Franszlar, XIII. yy.dan beri kullar arasndaki farkllklar dzenleyebilme gayretinde bulunan krallar sayesinde eitlii epey uzun zamandr biliyorlard; eski rejimi yktklar zaman zgrln ba dndrc ynn kefetmek zorunda kaldlar ve devrimin arlklarnn en okta terrn kantlad gibi bu tutum onlara ok ac vermitir. Amerikallara gelince, onlarda din zgrlnden yararlanabilmek iin eski dnyadan kamlar ve ngilterede var olan politik zgrlk deneyimini tanmlard; Amerika kylarna vardklarnda kendilerine dman bir doa karsnda birbirlerini zgr 49

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa olarak grmeye mecbur kaldlar. ve bu hi de kolay olmad. Dolaysyla Franszlar eitlii zgrlkten nce, Amerikallar ise zgrl eitlikten nce tanm oldular. Ama ortada bir demokrasinin olabilmesi iin bu ikisinin birbirlerine uymas e zamanl olmas gerek. Ite meydan okuma da budur. zgrlk Amerikallarn kannda vardr ve onlar zgrl yasalarnda, kurumlarnda ve hayat tarzlarnda savunmaya zen gsterirler; eitlik ideali onlarda ok yakn bir tarihte ortaya ktndan, sanki tepeden inme bir bask gibi yaanr. 1831 de yeni dnya da gezerken Tocquevillein eitlik idealinin krgnln kefettiindeki aknln u deyimlerinde okuyabiliriz: Byk insan ailesinden srgne karak ayrlm bulunan birka ye ormanlarn sonsuzluunda birbirleri ile karlam bulunuyorlar. Ihtiyalar ortak; orman hayvanlar ile, alk ile, mevsimlerin acmaszl ile savamak zorundadrlar. Kendilerine her trl gayreti etin klan bir orman ortasnda olsa olsa otuz kiidir bunlar ama birbirlerine nefret ve kuku dolu baklar atmaktadrlar. Derilerinin rengi yoksulluk ya da rahatlk, cehalet ya da aydnlanma bilgileri onlar arasnda imdiden yklmaz snflandrmalar oluturmutur: eitimden, doutan ve ulus olmaktan kaynaklanan nyarglar onlar blmekte ve biribirlerinden ayrmaktadr. (lde 15 gn, 13. Bis yaynlar, sayfa 86) Henz kardelii gndeme getirmedim ama o da byk bir aile olan insanln oluturduu birlik anlamna gelebilir ama gereklemesi iin de bireyciliin eitlikle barmas gerekir- Amerikallar iin de bu pek kabul edilebilir bir durum deildir bu. Franszlar eitlie eskiden beri aina olduklar iin acaba bu snavdan yzlerinin akiyla mi ikacaklardir peki? Belki. Ama devrim sonras onlar paralayan hereyden nce zgrlktr: herkes kendi kaderini, kendi anlad gibi dzene sokmak iin gsterdii zeni tekinde grmeyi reddetmektedir, en ok da din konusunda ortaln karaca korkusundan dolay vatanda zgrlk kaygsndan kurtarabilecek gl bir iktidarn yerlemesi iin herey hazrlanmtr sanki. Baka trl syleyecek olursak Franszlar ylesine eitlikidirler ki birbirlerini kskanmakta ve bakalarnn deiik biimde yaamasn kabul etmektense zgrlkten vazgemeyi tercih etmektedirler. Burada da kardelik kendini gsterememektedir ve bitmez tkenmez kavgalara giriilir. Aslnda Amerikallar ile Franszlar arasndaki kartln verilerini o kadar da basitletirmemek gerekir. Demokrasiyi koullarn eitletirilmesi olarak tanmlarken Tocqueville, bu iki lkenin vatandalarnn ortak ynnn ayn toplumsal taleplerde bulunarak git gitde daha ok birbirleri ile dayanma hareketi ierisinde girdiklerini gsterir, oysa eitsizlikleri doal zelliklere dntren ve onlar ebediyete kadar ayn konumda donduran eski rejimin kastlar ve sralamalar artk ortadan kalkmtr. Elbette toplum politik zgrlk ile birlikte her trl klelikten kurtulmay ve ekonomik bir eitlii onlara garanti etmemektedir. Byle birey 50

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa gerek olsa bu ok gzel olurdu ama bunun gereklemesi imkanszdr. Demokrasi onlara sadece yle bir sz verir. Onlar ayn insanla aittirler ve doumlarnn keyfilii yznden ayn konuma mahkum deillerdir. srekli hizmet etme yada hibir mirasa sahip olamama durumu mesela. Koullarn eitlenmesi sadece eskiden toplumsal hareketlilie izin vermeyen deimez bir dzenin artk yklm olduunu dile getirmektedir. Insanlarn kaderini artk zgrle brakmaktadr, bunun sonucunda onlarda bir risk olarak bir gvensizlik duygusu ortaya kabilir. Kaderlerini daha iyiye doru gtrecekleri umudunu kefederken gerek Amerikallar, gerek Fransizlar demek ki eitliin deneyimini yapmaktadrlar, ama kesin olarak elde etmi olduklarn sandklar yeri kaybetmekten de ekinebilirler. Buradan da kardeliin de yine eksik olduu bilincine varrz. stelik eitlik ideali demokrasilerde bireyciliin deerlerine sk skya baldr. Doal olarak umutsuzluk gelir atar. Eski rejimin toplumundan vazgeerek insanlar hi kukusuz ortak bir l elde etmilerdir: ayn haklar paylamakta ve ayn anslar ellerinde bulundurmaktadrlar; yine de ayn zamanda doa,tanr ve geleneklere temellendirilimi toplumsal bir dzenin onlara garanti olarak sunduu kimlii ve ayarlar kaybetmilerdir. Kardeliin bir anlam olmas iin insan trnn homojenliini saylayacak en azndan bir ortak baba bulunmas gerekir. Oysa adalk aamasna gelmi insanlar bir zamanlar onlar yaplandran bu aknl - bu babay kaybetmilerdir. Ve ilikilerini dzenlemek iin artk toplumsal szlemenin ve hukukun biimsel garantilerini kullanacaklardr. Bu yzden de Tocqueville Amerikada Demokrasi adl kitabnda Demokratik nsan konusunda epey karamsar kalmakttadr: Homo demokraticus kendi kendine braklm, kendi kendinin lsne dnm, yaralanabilir ve kesinlikle kayg dolu bir insandr; atomlam bir varlktr, birey olarak hukuk asndan kendisini ne srebilir ama herhangi bir bitki ya da hayvan trnn temsilcisinden ne fazla ne de eksiktir. Elbette komusu ile eittir ama biri birinin yerine geebilir ve daha fazlas olamaz ve biri tekinin yerini herhangi bir ayrt edici zellii olmadan ikame edilebilir; sosyologlarn anlatt boluk a ya da tek boyutluluk evrenini belirleyen bireysel davranlarn git gide homojenlemesi ve asimile etme hareketine benzerlerinin ynna direnebildii lde, ancak o kadar zgrdr. Gnmzde eitlik ile zgrlk arasndaki ilikinin kendini gsterdii balam yeniden canlandrmay istememin nedeni bu balam hatrlatarak kardelie gerekten uygun bir alan hazrlamakt, gnmzde zaten kimileri cumhuriyeti ilkeler arasnda kardeliin yerine dayanmay yerletirmeyi tercih etmekte ve daha az tutarl olan bu kavramn daha pragmatik olduunu dnmektedirler. Bence ada siyaset felsefesinin en nemli kartl bu hatrlattm kartln sonucunda ortaya kandr: ya ortak bir temel iyilik ilkesini tanmlayp kendi yelerinin eitliini ve mutluluunu salayabilecek kapasitede bir toplum istenmektedir yada 51

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa bunu yapmayarak sadece zgr ve akll varlklar arasnda ki ilikilerini biimsel olarak ayarlayabilecek bir adaleti tanma kaygs gden bir toplum istenmektedir. Bu iki idealin kar karya geldii anda durum liberalizm ve cumhuriyetilik diye zetlenmektedir. Ve hatta kimi zamanda cemaatilik ile yani zel bir toplumsal gruba indirgenmi yelerinin mutluluunu isteyen cemaatilik ile sorunlu ve zerk vatandalarn zgrln isteyen zgrlk arasndaki atmann kayna da burada grlmektedir. ada toplumlarn seimini tamam ile etkileyen iki seenek bulunmaktadr: bir yandan cemaat ile snrlandrlm kardelik ve zgrlk ve te yandan tekinin kollekif taleplerine kaytsz kalan biimsel zgrlk. Buradan ilerlemedncesinegeliyorum. Budncedemoktarik ideallerin oluumunda temel bir dncedir. Condorcet bize bunu hatrlatabilir. Gnmzde hakl olarak ilerlemenin yararlar sorgulanmaktadr. Bu da bize kayg vermektedir. lerlemeye artk inanmamak, kader hatta aln yazs gibi dnceleri yeniden uyandrma riskini tar. Bunun sonucunda ileride mutlu olacak geleceklere olan inanc meru klan zgrlk, eitlik ve kardelikten vazgeme tehlikesi ortaya kar. Gerekten de XVII. yy. gelecek ile sarho olmutu. Bir ok sembolik rnek arasnda bu gn neredeyse egzotik hale gelmi olan birini hatrlatalm Fransz devrimi Avrupal filozoflarn ounda bir coku uyandrmt. Onlarn gznde bu devrim zihnin kar gelinemez bir biimde iktidar ele almas mjdeleniyordu. Insan trnn ilerlemesini gklere karan toplumsal, bilimse, ahlki ve maddi ilerlemeleri bir arada gren o dnemden imdiye kadar acaba neler oldu ki, sadece imdiki zamana sabitlenmi bir ihtiyat kaygs ile tepeden trnaa postmodern bir korku ald? baz sosyologlar kendi kendinden bir yorgunluk hepimizi ele ald diyorlar, bu yorgunluk ada demokratik toplumlarn cesaretini krmaktadr: eer ilerleme dncesi aydnlanmaclarn miraslarna ve cumhuriyet okullarnn ocuklarna aina olduklar bir kavram iken bu gn onun ortaya kn yaayanlarn zihni durumlarn canlandrmakta bunu byle cokuyla ve kvraklkla yaam olmalarnda kendimizi tanmayarak ortaya bir krlma noktas koyuyor ve bir soru soruyoruz. Bacon ve Descartes, Voltaire ve Condorcetnin bizi kurtarm olduklar dnce tarzlar, acaba ilerleme ideallerinin geri ekilmesi ile birlikte tekrar m karmza kacaklar? Bu durumda biz kendimiz de ulu orta gericilere dnm olacaz. Eer ronesans hmanistleri ilerleme ideolojisinin yatan hazrladlar ise bunun nedeni onlarn insan saygnln hatrlatma cesaretini gstermi olmalarndan ve insann prometeci ynnn zerinde durmu olmalarndan ileri gelmektedir. Onlar insan ilikilerini bir kaderin ynlendirdii dncesine kar gelmeye davet etmilerdir insanlar. Zaman o zaman gelecee doru almaktayd, hi kukusuz bunun bir varolu kaygs getirmesi kanlmazd ama bu ayn zamanda insana klelikten kurtulma erefini veriyordu, insan kendi hayatn seme ve yaratma cesaretini bulabiliyordu. Gelecee doru kutuplam byle 52

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa izgisel bir zamann yeniden gndeme getirilmesi ile bir zamanlar sadece klelere uygun olarak grlen alma etkinlii, yani emek bunun sonucunda pek de artc olmayan bir ekilde nem ve saygnlk kazanmt. Ansiklopedisinde bir zamanlar sadece organizasyona ve sadece seyretmeye dayal erdemlere bal olan liberal sanatlarn geleneksel hegemonyasna kar Diderot el sanatlarn savunuyordu. Bunu bir dnelim. Ayn zamanda, Saint-simoncular ayn zamanda Saint-simoncularn sanayi toplumunu vmelerini dnelim. Ilerleme doal olarak yaratc zihniyet ile badatrlm ve bilimsel ve teknik gelecekteki yatrmlarn lsn de vermektedir. Ite bu yzden Dalambertin ynettii ansiklopedinin okunmas, bir takm sanayi dergilerinin aletlerinin ve makinelerinin katolouna bir bavurma gibidir. Unutmayalm ki XVIII. yy.da, Fransz devriminin ertesinde Condorcetnin izdii tarih tablosunda insan zihninin ilerlemesinin anahtar matbaa olmutur: matbaa ona gre renmenin arzu ve aralarn yayarak ve oaltarak aydnlanmann evrensel etkin bir alveri nesnesine dnmesini salamtr. (nsan Zihninin lerlemesinin Tarihsel Tablosu, XIII.blm) Gnmzde matbaann yerine internet gemitir. Burada bunu tartmayacam, ama u soruyu soracam: emein ve bilim teknolojilerinin srekli yenilenmeleri bize artk o kadar ekici deerler vermezken, politika alannda karar veren kiilere de bu deerleri canlandrmak iin ok fazla enerji gerekirken, biz hala snrsz bir ilerleme isteyebilir miyiz? Zamanmzda ada topluluklardaki ilerleme kartln sulamak hi kukusuz bizi bir yere gtrmez. Bir toplumun gelecei ile ilgili irade tepeden inme ile verilemez, ve gnmzde ki teknik yada toplumsal yeniliklerin uyandrd korkular meru klan bir ok nedenler var. Bu korkular, kendi bana kreselleme szc zetlemektedir. Ama zaten XX.yy. Tarihi bu konuyu sonlandrmtr. Gerekten de getiimiz yzyl aydnlanmann beklenmedik felaketli sonularn ortaya karm ve daha 1950 yllarnda Max Horkheimerin dile getirdii gzlemi uygulamtr: Her ilerleme bedelini en korkun eyler ile der. bunun sonucunda bilimler ve teknikler, askeri donanmlarn mkemmetirmesini salam ve gnmzde gerek bir ahlki panik yaratmtr; tp, hayat uzatarak ok daha fazla insann dnyaya gelmesini salayarak, yeni hastalklarn ortaya kmasn ya da toplumsal srlarn stn kapatarak alarm vermitir; halklarn gvenlii konusunda ki ilerlemeler, demokratik zgrlklere sapka engeller koymakta ve bazen tehlikeli bir ekilde vatandalarn bezmesine sebep olmaktadr bymenin arya katn, bu yzden de onu artk frenlememiz gerektiini dnenler, bu tr ne atlmlarn artk bitmesini istemektedirler. Aydnlanmaclarn rnek alnacak tutumlar Condorcetden bu yana tekrarlana tekrarlana artk inandrcln kaybetmi bir akl yrtmeye dnm, ok yaknda btn tarihimizin, btn ktlkleri iyiye dntrecei anlamna gelmeye balamtr. Iinde yaadmz biyoteknoloji, nanoteknoloji ve sentez biyolojisi anda yine Condorcetnin zamannda coku uyandrm 53

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa olan ngrlerinin en akl banda olanlar tarafndan bile gerek birer tehdit olarak alglandklarn gstermektedir. Gerekten de kendisi 1793 ylnda yle sormaktayd: Acaba gnn birinde lmn sadece srad kazalardan yada canl glerin git gide yavalayp durmasnn sonucundan baka birey olmayaca bir zamann geleceini var saymak sama m olur? Acaba doum ile bu tr bir yok oluun arasndaki ortalama mesafe artk tayin edilemeyecek bir noktaya m gelecek? (nsan Zihninin lerlemesinin Tarihsel Tablosu, X.blm) gnmzde bu perspektifi de dnebiliriz. Ama bu istediimiz birey midir? Ite soru burada. Bylece ilerleme dncesinin nasl gerilediini gryoruz: bireyin tr ile olan ilikisi, yani kardelik sadece soyut ve problemli bir hale gelmekle kalmam, ayn zamanda snrsz bir gelecee atlma projesine bile yer vermemitir. Kopenhagtaki iklim zerine konferansn yenilgisi de bunu gstermektedir. Ama, insanlar zerine lmszln ekicilii u anda korku dolu bir tehdite dnmektedir. Geri Promete ulu orta cehenneme kadar inmitir ama Faustta gidip onu orada bulmu ve Mphistophlse yani sevmeyene borcunu demektedir. Bilgisi bildiiniz gibi ok geni olan Faustu gndeme getirerek (sadece uygulamal deil) temel bilimlerinde bu gnn insanlarnn cumhuriyeti idealleri canlandrmasnda insanlarn altnda oynad roln altn izmek gerekmektedir. Descartes ve Galileden bu yana bilimsel aratrmalarda peinden koulan determinist ideal, Fransz devriminin getirdii zgrlk duygusunu problemli hale getiriyordu. Bunun hemen farkna varlmad, ama gemii tamam ile anlatabilecek ve bylece dnyann geleceini nceden bilebilecek bir bilim d, bu gn bile zihinlerimizde bir taknt olarak vardr, dnyay oluturan paracklarn hz ve konumunun bilgisinin dorultusunda gerekleecek olan byle bir d kendisine yaplan kar gelmelere aldrmayarak matamatiki Laplace (1749-1827) altn izerek formle etmitir: aydnlanma geleneinden gelen bilim, eski Yunanllarn sadece gksel dnyaya zg olarak snrlama bilgeliinde bulunduklar, Aristotalesin Ay Alt Dnyas adn verdii bizim dnyamza zorunlu olarak kark olduu iin uygulanamayacan dnd birebir bir aklclk modelini, zorla kabul ettireceini iddia etmitir. 1979 ylnda kimya Nobel armaann alan Ilya Prigogine Yeni Anlama adl kitabnda, ada bilimin hala yle bir anlay yaydn zlerek sylyordu: Zamann hibir ekilde actmad, yle bir tanrsal dnya ki, doum ve lm bundan tamam ile kartlmtr. Biz de unu ekleyelim ki byle bir dnyada en kk bir zgrle, hatta bir elektronun zgrlne yer verilemez. Var olularmz koullandran, belirleryici zellikleri kefetmekten duyacamz neenin bize verecei paradoksun ortaya kmasn bir yana brakrsak bu yarg zorlama gelebilir. Sanki aydnlanma andan beri zgrleme sembol olarak kullanlan zgrlklerimizin, bilginin ilerlemesi sonucu sistematik olarak ykldklarn gstermeye kendini adamtr bu bilim. Hala iinde cebelletiimiz elikilerin ite bylece 54

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa bilincine varabiliriz: zgrl istiyoruz ama zamanmz bize zgrln bir yanlsama olduunu aklayan bilgileri gelitirmek ile geiriyoruz. Bakn gnmzde sinirlerimiz ile ilgili bululara dayal bilimlerin, bu gn pazarlamada oynad role bakn. Buna gre beynimiz ile ilgili bilgi, satn allarmzdaki davranlarmz nceden bilmemizi salamaktadr. Yine molekler biyolojiye bakn, genlerimizin kurban olduumuzu aklamak iin genetik bir determinizm sav aslnda bu bilimde yle bir iddia hi olmad halde ondan km gibi savunulmaktadr ne yazk ki zgrlk dncesine kar sava am olan bu tr rnekleri oaltabiliriz. zgr olmadmz aklayan ayn nedenlerden yola karak eit olmadmz ile ilgili rnekleri de oaltabiliriz. Bir bireyden bir dierine ok farkl zellikler gsteren bu genlerin kendilerini ortaya koyularn salayan genlere ve balamlara, pasif olarak miras olduumuza gre, eit de deiliz. Bilimsel bir takm akl yrtmelerden yola karak, kardelik dncesinin de uydurma olduunu ekleyebilir, insan trnn kimliini ve birliini tanmamzn git gide imkanszlatndan insan varlnn varlk snrlarn da izemediimizi syleyebiliriz. Yarn nsan Sonras (Hachette 2009) adl kitabmda uzun uzadya incelediim bu alana u anda girmeyeceim: bizi zgrle kavuturmas gereken bilimler gnmzde bir tr mazoizm ile bizim ne kadar yabanclatmz dilegetirmek iin kullanlyor. Danateyegitmeyeceim, nk zamanm yok ama aklc kalma szn vererek bir beyanda bulunacam, zira gnmzde sksk rastlanlan bilimden kaynaklanan bilgilerin olumsuz kullanmn (bu tr bir tutum aydnlanmacla kar bir tr karanlklktr) reddediyorum. Bakn yaratclk ile ilgili temalar yeniden ele alnmaktadr. Ters ileyen bir mantk silsilesiyle, yorumlanan olaylar aklamak iin mutlaka aklc bir dizayn oluturulmaktadr. Her yerde tanrsal olan bulmaya alan baz astrofizikilerin insan ile ilgili bir takm ilkeleri ahlk amalar ile nasl kullandklarna bakn. Ben Bachelard okulunda yetimil ve Einsteinn dehasndan ilham alan aklc bir zihne sahibim: bilim benim iin bilme zgrlnn dile gelmesidir hereyden nce bu nesnellik ilkesi ile bir lye giren bir zgrlktr. Bu adan onu savunmak gerekir. Bilim benim iin kamu alannda aktarlmaya isterseniz buna halka ulatma diyebilirsiniz bal kalmaldr ve bu anlamda cumhuriyeti okulun ete kemie kavuturduu bir dncenin Zihinlerin Eitletirilmesi dncesinin aracdr. Son olarak bilim bir bar aracdr. nk, aklc kantlarn ve hakikatin deerleri konusunda biri birileri ile anlaan aratrclar topluluu gerektirir bu adan da bilim kardelie de katkda bulunur. Ben bu bilim hayaline ve bilgi etiine inanyorum sz gelii 1970 ylnda Jacques Monodda bunu bu ekilde tanmlamtr, bu yzden aratrmalarn sadece ara olarak alnmasna ve onlarn sadece ekonomik karlara indirgenmesine karym. Kreselleme, rekabet ve verimlilik taknts, aratrmalara hedef olarak sadece yenilii ele almakta ve ar bilgiyi elemektedir. Bu konuda uyank ve gerekirse saldrgan olmak 55

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa uygundur. Bu XXI.yy. balangcnda eer filozof isek en azndan bunu yapm olalm. Beni dikkat ile dinlediiniz iin ok teekkr ederim. Felsefe Profesr, Paris-Sorbonne niversitesi, Aratrma Bakanl, Bilim Yneticisi

56

BLDRLER / PAPERS

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa

The Post-enlightenment Notions of Liberty, Equality and Fraternity


Krzysztof Kedziora
My paper consists in three parts. In the first part I will give a description of conditions of a modern society which make a traditionally understood ethics implausible. I will especially focus on two of them. The first one is secularization of modern societies. The second one is the reasonable disagreement about the good life. They make our times secular, postmetaphysical but also post-enlightenment times. However the postenlightenment should not be understood, as I will try to show later, as anti-enlightenment. So in the second part of my paper I will argue why these conditions compel us to rethink our moral concepts, ideals and principles, especially ones of liberty, equality and fraternity. They cannot be understood in the terms of personal attitudes and virtues which constitute an idea of good life or self-realization. We must translate them into quasi-legal categories. In the last part of presentation drawing on John Rawls works I will give an example how this can be done. As I have said I will start with a description of conditions of modern societies. I confine my remarks only to the Western democratic and liberal societies. I would like to focus on two main aspects of such modern societies. The first one is secular character of modernity. The process of secularization can be described at two levels. From the historical point of view, the process of secularization has been caused by the development of modern science, religious wars and so on. However we can look at this process in a different way. From a philosophical point of view we can reconstruct the process of secularization as a result of inner logic of monotheism. Secularization has been rooted in monotheism in that sense that the more the Gods transcendence and his omnipotence were underlined, the more the world became autonomous. The respect for Gods transcendence and autonomy of the world mean that we do not need to use him for our cognitive and moral purposes any longer. The natural world can be explained without appealing to God as an ultimate cause. Moral duties also ceased to be understood as Gods commands. Their validity did not depend on Gods authority (Larmore 1996, 41-4). I would like to add that vanishing of religious faith is not an inevitable consequence of secularization. Western societies are secular but that does not mean they are a-religious or even antireligious. Faith has become a private matter but it is still a part of experience of citizens of modern democracies and has an impact on their lives. 59

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa The autonomy of science and morality posed a very serious problem for philosophy. This problem is how to justify their validity. Science goes well without philosophy. It has worked out its own methods, criteria and notions. In the case of morality, however, situation is different. Morality needs philosophy because of natural tendency to ask questions like: what ought I to do? Why should I be moral? And we want to get answers to these philosophical questions. Now I will turn to the second aspect of modernity, namely to the reasonable disagreement about the good life. Reasonable disagreement is disagreement between reasonable people. Who is reasonable? A reasonable person is everyone who uses the capacities of reason in a good faith and uses them as good as he or she can. I admit, of course, that the notion of reasonabless is very vague but I think the understanding of it proposed by me is sufficient for the purpose of our discussion here. The roots of the idea of a reasonable disagreement about the good life lie in seventeenth conception of religious toleration. Religious wars taught people that searching for one true confession had disastrous consequences for social peace. Philosophers, however, drew one more lesson from the torturous history of the sixteenth and seventeenth century. The reasonable agreement about the best path to the salvation is impossible. There is only one God but there are many ways of worship him. This insight into the nature of religious knowledge was widened and applied to the morality. One main characteristic of the modernity is that reasonable people differ and disagree about the meaning of the good life. This difference of opinion is not accidental but it is, as John Rawls says, the inevitable long-run of the powers of human reason at work within the background of enduring free institutions (Rawls 1996, 4). The source of the reasonable disagreement about the good life does not lie in different human material interests. The source of it is not also human one-sidedness and particularity. The source of the reasonable disagreement lies in reason itself. We used to think that reason, when properly exercised, leads rather to agreement than disagreement. It seems, however, that the opposite is true. Why do reasonable people rather disagree than agree on the matters of the great importance like the meaning of the good life? The best answer to this difficult question has been given to my mind by John Rawls. He introduces the idea of the burdens of judgment to explain the sources of reasonable disagreement about the good life but also about many religious and philosophical issues. He mentions the following burdens of judgment: 1. 2. The empirical and scientific evidences are often complex and conflicting. We can assess and evaluate them in a different way. We may also disagree about the weight of considerations that are relevant to the case and as a consequence of this our judgments may 60

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa differ. 3. Our all concepts are vague and subject to hard cases. Hence we must interpret them and rely on judgment. This may lead to the divergence of opinion. The way of assessing the evidence and weighting values is shaped by our life experience. The difference of life experiences in modern society with its numerous social positions, social roles and cultural identities is likely to produce the plurality of opinion. The more our total life experience differs, the more we differ in judgments. We must very often take different kinds of normative considerations into account when we want to reach at any conclusion. We can also differ in assessing the force of these normative considerations. The nature of social world does not allow us to realize every value cherished by us, so we are forced to select between them. In deciding which value we want to be realized in our limited social world at the expense of any other values we face great difficulties. We may set priorities differently and as a consequence we may hold different opinions. (Rawls 1996, 54-8).

4.

5.

6.

The burdens of judgment explain why we may differ in our opinion in a reasonable way. The disagreement about the good life is neither a consequence of bad faith nor of blindness to the truth. Its roots may lie in the usage of reason itself. In sum, I would like to underline two aspects of modern societies. The first one is a secular character of the western societies. Modernity has been shaped by the process of secularization and privatization of religion. I have proposed to understand this process as a result of inner logic of monotheistic religion. The growing respect for Gods transcendence led eventually to the autonomy of the world. By the autonomy of the world I mean the autonomy of science and morality. However I should stress one thing here. The process of secularization is not tantamount to the decline of the religion. It still plays an important role in the life of the modern society and in the life of many citizens of the democratic and liberal regimes. Religion has changed its place in society. It is not a cement of society any longer. The second aspect of the modernity is a permanent disagreement about the good life between reasonable people. This disagreement is, as I have tried to show, a consequence of using reason under conditions of freedom. The secular character of modern societies and the reasonable disagreement about the good life have very serious implications for the self-understanding of moral philosophy. I will turn to this issue now. II The process of secularization has changed the self-understanding of 61

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa moral philosophy and has posed a serious challenge to it. Philosophers could not appeal to God to justify moral duties any longer. In other words, morality ceased to have Gods sanction. Philosophers faced the problem of finding a new way of justifying morality. They attempted to ground morality into human nature. We can distinguish here two main kinds of these philosophical undertakings. The first one is rationalistic. The most well-known exponent of the rationalistic trend in the moral philosophy is of course Immanuel Kant. According to him we can discern our duties by using reason alone. The second of the two main ways of grounding morality is in some sense the opposite of the rationalism and we can call it sentimentalism. It is David Hume who is the most known advocate of it. The source of morality lies not in reason but in human sentiments. Metaphysics soon shared the fate of religion. Religious toleration was broadened towards metaphysics. The dissatisfaction with religious justification of morality, or rather the conceptual impossibility of religious basis of morality, became to hold in the case of metaphysics. The divergence of opinion on metaphysical matters made metaphysics itself a weak ground for morality. The inner logic of development of metaphysics led also to its conceptual impossibility. I would like to add to this two following remarks. First, morality is no longer sectarian and exclusivist in its character. The knowledge of how to act morally ceased to be accessible only to the chosen group of people (like priests). This knowledge is open to everyone. Everyone has an access to moral knowledge; everyone can be aware of ones moral duties or moral good. Second, we have in our nature sufficient motives to act morally without external sanctions. According to Immanuel Kant, for example, reason alone has also motivational force. The respect for moral law is a kind of a rational motive that is sufficient to force us to act in conformity with moral law. The similar changes also took place in the domain of politics. Political authority traditionally was justified by a reference to the divine or cosmic order. In modernity, this kind of understanding of political authority as grounded in divine or cosmic order was no longer plausible. The people have become the last instance of all political authority. There were, of course, controversies about who constituted the people but the one thing was sure that the people took the place abandoned by God. The government was perceived as a tool and an expression of the will of the people. Therefore, we can conclude that the authority of morality and politics has been located into the human realm as the consequence of the process of secularization. Finding the new ground of morality and politics was accompanied by putting emphasis on the ideas of liberty, equality and fraternity. I will explain this later. The awareness of the persistence of the reasonable disagreement about 62

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa the good life also shaped the self-understanding of moral and political philosophy. Aristotle himself and his followers were sanguine about the possibility of the reasonable agreement about the good life. They believed that the moral and political life should revolve around the idea of good. In other words, the moral (individual) and political (collective) life of individuals should orientate itself towards to the good. On the one hand the good is understood as the good life at the individual level, on the other hand it is understood as the common good at the collective level. To live a good life one needs moral and intellectual virtues. Exercising these virtues, under just and normal socio-political conditions, guarantees the self-realization and leading a good life. The good of an individual is subordinated to the common good. Strictly speaking, there is no difference between the individual good properly understood and the common good. The identity of the individual good and the common good reflects the unity of the morality and politics. In modernity, we have to do with the divergence of morality and politics. This divergence however need not mean that politics has become immoral. It only means the morality understood in the terms of the good life and the self-realization has become to be a private matter. The self-understanding of morality has changed. It has ceased to be an art of the good life and has taken the imperative form. Instead of being expressed in terms of virtues it has become expressed in terms of duties, rights and laws. This is, as Schopenhauer remarked, a derivative of the religious provenience of modern morality. Divine commands were transformed into laws of human morality. Morality has started to govern not individual life but interpersonal relationships. A personal motivation however is still very important. The motivation must be moral if the conduct of a moral agent could be also moral. The mere conformity of action with moral law is not sufficient reason to treat this action as moral. On the other hand an individual can be forced to act in accordance with moral law. This is so because morality has to do with no ones good but with the good of others, or strictly speaking with their freedom and capacities to act morally. Morality is no longer as encompassing as it was in Aristotelian and medieval tradition. It covers only some of the traditional duties, especially duties towards others. It ascribes some undeniable, that is natural rights to individual and opportunities. These duties, rights and opportunities are supposed to protect individual freedom and capacities to act morally, namely to enable realization of moral autonomy of individuals. They constitute something what can be called core morality (Larmore 1996). People can be, as I have said, forced to comply with laws of this core morality. For this reason core morality, that is basic rights, duties and opportunities should be expressed and embodied in main political institutions, especially in constitution. We can see here how morality and politics has met once again. Of course morality is now understood in a 63

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa different way; the understanding of politics also has changed. However somebody can ask what ideals lie behind this self-understanding of moral philosophy. I think the best answer to this question was given by thinkers of Enlightenment. For them the ideals of liberty, equality and fraternity were an expression of humanity and its common reason. Moreover, these ideas, I think, are the basis of this core morality. Let us take a look briefly at how these ideas connect with the modern selfunderstanding of morality. Liberty can be understood in two interconnected ways. On the one hand, liberty can mean personal or individual liberty, that is freedom from restrictions placed by government or society. In a more positive sense, personal liberty can mean a right to act as one chooses. We can say this liberty guarantee an individual the right to realize his or her conception of the good life. On the other hand, liberty is a political value. It means the right to self-determination. The modern morality expresses this two interrelated meanings of liberty by putting an emphasis on rights and laws which regulate interpersonal relationships. Liberty is interpersonal in its character and morality regulates interpersonal relationships between individuals. The connection between equality and the modern understanding of morality can be also easily noticed. For modern thinkers it has been obvious the people are equal in some fundamental moral respect. Not only they enjoy the same moral rights but also they have an equal access to moral truth or knowledge. The correlation between fraternity and modern core morality obtains, I think, at more abstract level. The idea of fraternity expresses an idea of unity of humanity. Modern morality expresses the same idea. As we have seen according to modern philosophers, morality is grounded in human realm. This realm can be understood as reason or it can be understood as human sentiments. In any way morality grounds itself in something common to all people. This commonality indeed can be understood as an expression of human solidarity and fraternity. III The ideals of liberty, equality and fraternity were a part of enlightenment world-view. This world-view expressed a particular conception of the good life. The conception put emphasis on a personal autonomy, namely ability to creation of her or his own life free from superstitions, religion and tradition. Of course, understanding of autonomy differed from one thinker to another. Immanuel Kant, for example, stressed on the importance of moral law in individuals life. Acting not only in accordance with this law but also on this moral law is an expression of human autonomy and reasonability. John Stuart Mill, on the other hand, underlined the value of experiments in life or eccentricity. It became soon clear, for example for romantic thinkers, that the enlightenment conceptions of good life were partisan ones. They played 64

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa down, for example, the role of tradition and shared values in shaping of individual and collective life. However, they have defined the moral and political self-understanding of modernity. It was possible thanks to more abstract understanding of these ideals. The notions of liberty, equality and fraternity have been translated into quasi-legal categories. The ideas of liberty, equality and fraternity cannot be grounded in any religiousinspired world-view, metaphysical doctrine, and ethical conception of the good life. They cannot be also expressed in terms of personal attitudes and virtues connected with any particular doctrine. There must be a space where it is possible to create ones own understanding of the good life in accordance with any particular religious, moral or philosophical doctrine. This space must be constituted politically not morally, and it has been constituted by ideas of liberty, equality and fraternity. The example of the translation of the notions of liberty, equality and fraternity into quasi-legal categories is political liberalism of John Rawls and his theory of justice. Let us look at his famous two principles of justice. They read as follows: 1. Each person has an equal claim to a fully adequate scheme of equal basic rights and liberties, which scheme is compatible with the same scheme for all; and in this scheme the equal political liberties, and only those liberties, are to be guaranteed their fair value. Social and economic inequalities are to satisfy two conditions: first, they are to be attached to the positions and offices open to all under conditions of fair equality of opportunity; and second, they are to be to the greatest benefit of the least advantaged members of society (Rawls 1996, 5-6).

2.

These two principles of justice reflect the ideas of French Revolution: Libert, galit, fraternit! The first principle expresses the idea of liberty. It ascribes fully adequate scheme of equal basic rights and liberties to all individuals. Equality is expressed by assigning equal freedoms and fair equality of opportunities, that is by the first principle of justice and the first part of the second principle of justice. It should be stressed that the two principles of justice require an institutional arrangements and they are expressed in terms of rights, liberties and opportunities guaranteed by a regime of law. If two principles of justice explicitly express the ideas of liberty and equality, the connection between these two principles and the idea of fraternity is not so easily noticed. From historical point of view, the idea of fraternity was not treated as a part of the political sphere because it did not define any democratic rights. It was embodied in certain personal attitudes and ways of conduct. These attitudes and ways of conduct manifested social esteem towards others and lack of deference and servility. In others words, fraternity could be identified with civic friendship and social solidarity (Rawls 1971, 105). This understanding of 65

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa fraternity seems to be unfeasible in differentiated and pluralistic modern societies. Therefore, the idea of fraternity needs to be reformulated in the terms of institutional requirements. These requirements are addressed not to individuals but to social institutions. For John Rawls, the idea of fraternity is expressed by so-called the difference principle (the second part of the second principle of justice). According to him: The difference principle does seem to correspond to a natural meaning of fraternity: namely, to idea of not wanting to have greater advantages unless this is to the benefit of others who are less well off (Rawls 1971, 105). The idea of fraternity identified with the difference principle allows us to formulate political and legal requirements addressed to the basic social institutions. It is also viable because it does not depend on necessarily emotional ties between individuals. * The aim of my paper was to reconstruct the understanding of modern morality and to show how the ideals of French Revolution should be understood. I did not intend to give a historical description of modernity but I tried to reconstruct self-understanding of modern morality philosophically. This self-understanding grounds itself in the ideas of liberty, equality and fraternity. Department of Ethics, University of Lodz, Poland kedziora@filozof.uni.lodz.pl (or kkmakin@gmail.com) Reference list: Larmore, Charles. 1996. The Morals of Modernity. Cambridge University Press. Rawls, John. 1971. A Theory of Justice. London: The Belknap Press of Harvard University Press Cambridge. Rawls, John. 1996. Political Liberalism. New York: Columbia University Press.

66

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa

Equality and Fraternity


Geoffrey Cupit
1. Introduction
There seems an affinity between equality and fraternity. Significant inequalities might be expected to strain fraternal relations; equality might be thought conducive to fraternity. If this is right, then fraternity provides a possible basis on which to argue for equality. If fraternity is valuable, and equality is conducive to fraternity, then equality will be valuable too. But if fraternity and equality are related, how deep does the link between them go? Is the connection merely contingent dependent, perhaps, on our natures? Perhaps inequality undermines fraternity because people are envious, or because we have fraternal sentiments only for those with whom we share a broadly similar life-style. But are such links the extent of the relationship between equality and fraternity? Is equality merely instrumentally useful for fraternity, or are there connections that go deeper than that? Are there links of a more conceptual nature? Are there connections between the two values themselves? If there are deeper links, what form do they take? Is equality part of fraternity? Is fraternity part of equality? Is it that what makes fraternity a value also makes equality a value? Or is the relationship between equality and fraternity less direct and exclusive? Are they linked by way of other values values such as justice and fairness? Is it that both fraternity and equality are values by virtue of being elements of justice? Is it that fraternity requires fairness, and fairness requires equality? In this paper I want to ask whether there is a non-contingent connection between the values of fraternity and equality. If there is a connection, is it an exclusive relationship, or are other values involved? By the value of equality I shall understand the (alleged) value of our lives going equally well (measured in whatever way, and with whatever caveats, are appropriate). My focus will be on equality in this sense rather than on the claim that, in some fundamental sense, we are all equal, all mattering to the same degree. I do not mean to imply that equality understood in this second way is unconnected with fraternity; only that it is not the sense of equality I am concerned with here. I began by suggesting that there seems an affinity between fraternity and equality. Given this, we might expect that the two values are deeply linked in some way. But we need to be cautious here. Even if fraternity rarely flourishes where there is significant inequality, it does not follow that inequality undermines fraternity. It may be that fraternity is undermined, 67

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa not by inequality, but by what is often present when inequality is present. Perhaps inequality gets a bad name as regards fraternity only because of the company it often keeps. Usually when there is inequality there are factors present usual associates of inequality that can be expected to undermine fraternity. One such associate is people taking more than their share. Often when there is inequality, some people have taken more than their share. Now fraternity is unlikely to survive long where some take what belongs to others. But if it is people taking more than their share that undermines fraternity, this is where the blame should lie. Inequality ought not to be held responsible if it is not the culprit. A second associate liable to give inequality a bad press is significant and preventable deprivation. Often when there is inequality some are very badly off, and unnecessarily so. And where those in need are denied assistance, fraternity is unlikely to flourish. But again, if it is the failure to address significant suffering that sinks fraternity, the blame should be put where it belongs. We ought not to say that fraternity is undermined by inequality. A third associate of inequality is treatment as an inferior. Inequality is often the result of some having been treated as inferior, as mattering less than others. Now people being treated as inferior when they are not is likely to endanger fraternity. But again, this is not a reason to think inequality endangers fraternity. To see whether fraternity is connected with inequality rather than with what inequality often occurs in conjunction with it will help to focus on cases of inequality where these associates are absent. Consider this case. Suppose some members of a family are better off than others. And suppose that, although the less well off cannot be made any better off than they are, the more fortunate can become better off (without affecting the absolute level of the worse off in any way). If the better off become even better off, inequality will increase. This increase in inequality does not involve anyone suffering avoidable need, nor anyone taking anothers share, nor anyone being treated as mattering less than anyone else. The question, then, is whether is there any reason to think inequality at odds with fraternity in cases such as this? On the face of it, far from fraternity providing an objection to such inequality, it would seem that fraternity will support arrangements that increase inequality. Presumably, fraternity includes a love for our fellows, and a desire that they do well. It may include a particular concern for those whose lives go very badly, and for those less fortunate than ourselves. But why think fraternal love is the exclusive preserve of the better off? Having fraternal feelings for our brothers and sisters entails, surely, that, other things equal, we will want them to be as well off as they can be even if they are already better off than we are, and thus even if inequality between 68

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa us is increased by their being better off. What sort of brotherly love or fellow-feeling would begrudge others benefits simply because others are not made better off as a consequence? There is, then, reason to doubt whether equality and fraternity are as closely connected as we might first think. Once we focus on inequality itself, rather than on what often accompanies inequality but need not, and once we note the benevolence for each that seems central to fraternity (that benevolence not being restricted to the worse off), then it may be doubted that equality and fraternity are connected values. If they are connected, then the nature of the connection, and its capacity to override the presumption favouring inequality based on benevolence towards the already better off, needs to be explained. Where might we look for a connection? One possibility and the one I want to focus on is that the reason (or one of the reasons) why equality is a value is connected with fraternity. To explore this possibility we will need to ask why equality might be a value and ask whether any of the reasons why equality matters (non-instrumentally) are connected with fraternity. To begin I shall consider (albeit very briefly) whether equality is valuable by virtue of its relationship with justice, or by virtue of its relationship with fairness, and, if it is, whether either explanation of equalitys value enables us to connect equality with fraternity.

2. Equality and Justice


How might it be argued that equality is a value? One possibility is an argument showing that equality is an element or component of justice. I shall argue (albeit in a very summary fashion) that this view is to be rejected. And, I shall assume, if the value of equality is not to be explained in terms of justice, the question of whether equality is connected with fraternity by way of justice does not arise. It is not to be denied that justice sometimes requires equality that is, an equal allocation. But this does not entail that equality is an element or component of justice or that equality has any intimate connection with justice. The question to ask is: Why is equality required for justice when it is? A reasonable answer, it seems, is: justice may require equality because justice requires treatment in accordance with due, and sometimes what we are due is equal. (It may be that what we are each due happens to be equal, or that our due is to equal amounts or equal shares.) So when people are due equality, equality may be required by justice. But this does not show that there is any special relationship between justice and equality. When people have unequal dues, justice may require an unequal allocation. But we do not infer from this that inequality is a component of justice, or that inequality and justice are intimately connected. And nor should we when what is due is equality. 69

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa If equality were a component of justice we could argue in the following way. Suppose there are just two people, A and B, and that there are 10 units of the good. And suppose we are agreed that A is due 3 and B 7. If equality were a component of justice something to set alongside allocating according to due then justice would require that, to some degree, allocations according to due ought to be tempered by a concern to produce equality. Thus in this particular case, we would need to consider whether, as far as justice is concerned, it would be better if A got 4 and B 6 (or some other more equal allocation than 3 and 7). But if A really is due 3 and B 7, then justice requires the 10 units to be allocated 3 and 7. Tempering the allocation to produce less inequality would be to deny a due. But surely this would be unjust: justice requires that dues not be denied. Thus justice requires equality when, but only when, equality is due. What matters for justice is not equality, but dues and accordance with due. Thus we cannot explain any putative value of equality by reference to justice.

3. Equality and Fairness


Although the value of equality is not to be explained in terms of justice, it can be explained as part of fairness. (Thus I take it that an arrangements being unfair does not entail that it is unjust and that there are requirements for avoiding unfairness that are not requirements for avoiding injustice. Unfairness is not to be thought of as a subset of injustice.) Justice requires that dues be met; but what is required when all dues have been met or there are no (relevant) dues? Thus suppose that, in the case where A is due 3 and B 7, these dues have been met but there remains an additional 10 units of the good to be allocated. How may this additional 10 units be allocated? Since, ex hypothesi, there are no relevant dues, there is no allocation that will deny any dues. Thus if injustice occurs only where a due is denied as I assume is the case then there is no allocation that is unjust. But an unequal allocation of what is the due of no-one will be less fair than an equal one. Fairness requires that where there are no differences in due there should be no differences in allocation. It is unfair if some do better than others where there are no differences in due. Equality is required, then, as a matter of fairness. Thus we can explain the value of equality in terms of fairness. But what is wrong with, or bad about, unfairness? An objection to much that is unfair is that it denies dues. But denying dues is not a hallmark of unfairness per se: there can be unfairness even where there are no dues. So what is objectionable about unfairness in general (including those cases of unfairness where no dues are denied)? What is wrong with inequality when it is unfair but not unjust? 70

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa The problem with unfairness per se is that it constitutes a type of disorderliness. An allocation that is unfair is not as orderly with respect to due as it might be. An unequal allocation where there is no (relevant) difference in due introduces avoidable disorder. It adds to the world being out of joint; it diminishes the extent to which arrangements are rational. If this is right, then we can explain why equality is valuable in terms of fairness, and from there in terms of the avoidance of disorderliness (with respect to due). It might be objected to this account of fairness (and thereby this way of explaining why equality is valuable) that, since disorderliness does not matter very much whereas unfairness matters a great deal, disorderliness cannot be the essence of unfairness. But I think this objection is mistaken. Of course much unfairness matters more than disorderliness matters. But the question is not how much some unfairness matters but how much unfairness per se matters. And the answer seems to be: not very much. Suppose you and I are both very fortunate but I am a bit more fortunate than you. Suppose we are both due 10 units of the good, but while you get 100, I get 105. This is unequal and unfair. Does it matter very much? It is hard to believe it does. Suppose the only way for there to be equality is by levelling me down to 100. Our both getting 100 would be fairer, but would it be worth making me worse off to achieve it? If we think not, then disorderliness not being very important is no reason to reject the view that what is objectionable about unfairness is disorderliness: unfairness may not matter that much either. Thus one way to explain equalitys having value is in terms of fairness. Does this way of accounting for equalitys value allow us to link equality with fraternity? Here we need to consider whether the disorderliness of inequality (which makes for its unfairness) somehow threatens fraternity and in a non-contingent manner. Does fraternity presuppose a background of orderliness? Is it that social unions require the kind of order that fairness supplies, and that such social unions are necessary for fraternity? Does inequality (by virtue of its disorderliness) thereby threaten fraternity? This seems hardly plausible. The world is hugely chaotic with fortune and misfortune everywhere. Fraternity is not made impossible by such disorder. Is it threatened by one more bit of disorder (against the background of such disorder)? If I and my brother are both fortunate, but he is a somewhat more fortunate than I am, does the arbitrariness and disorderliness (of his being better off than I am) threaten fraternity? It seems hard to believe that it does.

4. Equality, Fraternity and Partnership


As we have seen, equality may be valuable as a constituent element of fairness. But is equality valuable in some other way, a way that connects it with fraternity? In A Theory of Justice Rawls makes some remarks that might suggest it is. 71

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa Rawls identifies a natural meaning of fraternity with the idea of not wanting to have greater advantages unless this is to the benefit of those who are less well off, and suggests that a desire to act in accordance with this maxim is characteristic of family life. Members of a family commonly do not wish to gain unless they can do so in ways that further the interests of the rest.1 Now a wish not to be better off unless others are also better off is not the same as a desire for equality. Suppose my being much better off would result in your being a little better off. My being better off in this case would increase inequality; but it would not be contrary to the idea Rawls associates with fraternity. The requirement not to be better off unless others are also better off is not as strong as a requirement of equality. But perhaps, if I do wish not to be better off unless the position of others is improved, then I shall also wish not to be much better off if my being better off results in others being only a little better off. After all, why should I want not to be advantaged in ways that do not benefit you? Presumably my concern is with our becoming disconnected. But if that is how my concern is to be explained, may I not also have concerns about my becoming significantly better off in ways that improve others positions only a little? The desire not to be better off unless ones (less well off) fellows are better off is at odds with the desire I earlier associated with the love that that is embodied in fraternity namely, the desire that even ones better off fellows become better off (when others are not affected). Thus a feature of fraternity, it seems, is a conflict of desires. Suppose A is better off than B, and that A can become even better off without affecting B. Fraternity seems to require B to want A to become even better off, while requiring A to want not to become even better off. The existence of this conflict is not hard to explain. Fraternity is about connection: it is about transcending atomism and isolation by becoming a part of something greater than oneself. Presumably the kind of union involved need not be such as to deny each persons status as an individual. Fraternity (ideally, at least) does not require engulfment where each person becomes a mere part of something greater than him or herself. It can be achieved in a partnership (or some similar relation) where each individual is recognized as complete in him or herself while at the same time being a member of something greater than him or herself. Now part of what it is to be in union or partnership with others is to share one anothers fate to be richer and poorer together, to face fortune or nature with a common front. Such sharing is an expression of union and connectedness. Now when those who are worse off want those who are better off to become even better off they may do so without imperilling connectedness (even if the better off becoming even better off amounts to a failure to share fates). This is because the want of the worse off expresses a love and concern for the other, thereby supplying an alternative expression of connection. (At least this is so if wanting the 72

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa good of another is at least as good an expression of unity as a sharing of fates would be.) But the better off are in a different position. Their accepting of their good fortune and becoming even better off does seem to imperil connectedness. Perhaps the worse off ought to encourage the better off to embrace their good fortune with both hands and to assure them that their doing so will in no way call into question the bonds that exist. But if the worse off do not do this (and perhaps even if they do) the fates of the better and worse off will have been disconnected and as far as the better off are concerned, no alternative expression of unity and connection put in place. In this way, then, it may be possible to connect the values of equality and fraternity. It may be that some people, in some circumstances, are required by fraternity to act in ways that eschew greater inequality. This connection seems not to go by way of justice or fairness. Justice and fairness do not, I take it, require that we develop fraternal relations as widely and as deeply as possible. Fraternity may be a good, but if it is, it is not justice or fairness that makes it so. And though it is true that equality is a good by virtue of its being an element of fairness, it seems that it is not in virtue of being a part of fairness that equality is deeply connected with fraternity. The connection between equality and fraternity, if there is one, seems based, not on the requirements for impersonal order, but on the requirements for maintaining inter-personal bonds. Waikato University, New Zealand, cupit@waikato.ac.nz.

73

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa

Structure of Prejudice and Discrimination in the Phenomenology of Alfred Schutz


Michal Zvarik
Introduction
Post-Husserlian phenomenology, in particular the one influenced mostly by existential approach, accounts a high sensibility for the problem of the Otherness, which is further developed to critical attitude towards liberal democratic institutions. What is called into question is nothing less than their proclaimed egalitarian and lawful character. The principles of classic liberalism, which may be found clearly formulated, for example, in Karl Poppers Open Society and Its Enemies, are indeed putting strong accent on neutrality of liberal state and its institutions which are supposedly blind to ones nationality, sex, race, or origin etc. For Popper, nonetheless, it would be a false assertion to consider this neutrality as something valueneutral in the sense of non-value, for it means an equal treatment of state institutions towards citizens who are equal in their commitments, in their duties and rights, towards the state. This according to classic liberalism represents a necessary condition for preservation of equally distributed freedom (Popper, 1994, 104). It is indubitable truth that in many countries, which have proudly avowed to the values of liberal democracy, the institutional practices often recurred to actions quite contrary in comparison to their basic liberal principles. From the vantage point of some philosophers, compassionately conceiving the conditions of oppressed minorities, these actions of alleged neutral institutions deflecting from their basic principles didnt look like mere corrupted state of affairs, which calls for restoration according to these principles, but more Nietzschean-like as an oppressive ethics hiding its true non-ethical motives and justifying privileged social status of prejudiced oppressors. And thus taking a retrogressive glance there is not much surprise in ascent of multiculturalism and its celebration of plural diversity of minorities, leading to the recognition policy and affirmative action with its demands imposed on liberal state not only to pay respect towards minorities in the sense of equal treatment, but also to recast their differences into neutral law, to treat them in-equally in certain way. In both of these attitudes in attitude of classical liberalism and of multiculturalism - might be present the proclivity to misunderstand the nature of prejudice and its influence on established social institutions, what in effect might lead to simplified solutions, although held in good will, nonetheless missing predicted goal. What is called into question here is the desired ideal of society free from prejudice. 74

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa Concerning about this question one shouldnt omit the contribution of Alfred Schutz. The question of prejudice is closely intertwined with the problem of equality and its distribution throughout the society consisting of various minorities. However it is beyond the scope of this paper to present Schutzs analysis of various dimensions pertaining to the notion of equality. Well restrict ourselves on the structure of prejudice and the danger of hasty appealing to this term by social scientist.

Apprehension of the Other


Before we enter the question of prejudice itself well introduce some Schutzs leading characteristics of Life-worlds structure, especially pertaining to the question of apprehension of the other persons in the context of everydayness. In natural attitude, which we adopt in context of everydayness, we presuppose reality as simply taken-for-granted in many aspects. Our lives are based on primary everyday knowledge, social and inter-subjective in origin, consisting of simple believes, interests and habitual solutions of everyday problems, which, taken for granted, constitute an isle of certainty in the sea of unfamiliarity and uncertainty. In the centre of Schutzs thought stands this social world with all these elements: Thus the social world into which man is born and within which he has to find his bearings is experienced by him as a tight web of social relationships, of system of signs and symbols with their particular meaning structure, of institutionalized forms of social organization, of systems of status and prestige, etc. The meaning of all these elements of the social world in all its diversity and stratification, as well as the pattern of its texture itself, is by those living within it just taken for granted... They are taken for granted because they have stood the test so far, and, being socially approved, are held as requiring neither an explanation nor a justification. (Schutz, 1976, 230-1) All these elements constitute the system of typifications and relevances further serving as an interpretational framework. Since [t]ypifying consists in passing what makes the individual unique and irreplaceable (Schutz, 1976, 234), in typification is overlooked the unique character of object, or, to put it more exactly, in order to render this unique character of the object we need to apply our system of typifications as certain general grasps and use them in a particular configuration showing the unique differences between the objects sharing particular common qualities. But how is possible that some typifications ascent into the foreground, while the other doesnt simply come to mind? There is needed something else that makes us select certain typifications from the total system of typifications, while others are staying in the background. Schutzs answer is that all typifications consists in the equalization of traits relevant to the particular purpose at hand for the sake of which the type has been, and in disregarding those individual differences of the typified objects 75

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa that are irrelevant for such a purpose. (Schutz, 1976, 234) This purpose is constituted by the situation with its theoretical or practical problems requiring a certain solution, and thus according procedures leading to this solution. In other words problem or a chain of problems in concrete situation is calling for utilization of specific typifications that are relevant according to this situation. This problem-relevance is, as Schutz put it, constituting the meaning of typification (Schutz, 1976, 234). What we furthermore need to stress is that how we experience and apprehend Other in the context of natural attitude. Well restrict ourselves on two modes of situations encountering the other, one enacted in immediate we-relation and on mediated relation to mere contemporaries. In we-relation Other is given to me within the field of our shared spatial and temporal Here and Now, in concrete face-to-face situation when I perceive and apprehend him indirectly in the flux of vivid experience: in the face-to-face situation the conscious life of my fellow-man becomes accessible to me by a maximum of vivid indications (Schutz, 1976, 29). But this vivid flux of experience is already organized in the framework consisting of my system of typifications and relevances, thus allowing me to interpret and to understand Others actions, behaviour, speech etc. at all: In the face-to-face situation I have immediate experience of my fellow-man. But as I confront my fellow-man, I bring into each concrete situation a stock of preconstituted knowledge which includes a network of typifications of human individuals in general, of typical human motivations, goals and action patterns (Schutz, 1976, 29). In natural attitude I do not only understand the Other in this way, but implicitly I take for granted that he is gifted with consciousness as I am and therefore he apprehends me in a very similar manner as I apprehend him. Much more, since the Other is given through indirect, vivid experience, he is much more likely to break the boundaries of my fortified, entrenched interpretations relating to his person, and therefore functions as a corrector of these interpretations. There are, however, different levels and grades of immediacy and intimacy of experiencing Other in the face-toface situation of we-relation depending on our previous experiences with concrete Other or on mediation influencing by the means of knowledge that had been handed down to us. In fact it is impossible to demarcate strict borders when we-relation is going through the change resulting in relation to a mere contemporary. Speaking abstractly and accordingly with a certain simplification it may be said that Other given to me as a mere contemporary is only handed down to me by the means of social knowledge, but not through immediate experience: the synthesis of my interpretation of the Other as a contemporary is not constituted in my direct experience of the unity of his ongoing conscious life in the Here and Now of a concrete Thou (Schutz, 1976, 44). Therefore the Other is apprehended in a way, in which 76

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa is strengthened the interpretative function provided by the system of relevances and typifications, since there is no direct flux of experience by the means of which could be modified interpretations relating to a mere contemporary.

The Structure of Discrimination and Prejudice in Equality and the Meaning Structure of the Social World
In Equality and the Meaning of the Social World are these just mentioned characteristics of social world brought into the context of inter-group conflict. This peculiar problem of social psychology is seen here in the relation to the problem of equality and discrimination. The question of our interest is: What is the origin of prejudice and discrimination according to Schutzs notion of everydayness? Schutz turns his attention to circumscribe the subjective and objective meaning (and later subjective and objective interpretation), trying to avoid certain equivocations and applying them on the problem of intergroup apprehension. Subjective meaning of a group represents how group is apprehending and interpreting itself. The objective meaning, on the other hand, is the meaning a group has for anybody else outside of this group (Schutz, 1976, 227). (Since Schutz is interested in the sphere of everydayness, objective group meaning for anybody else doesnt involve the attitudes of philosopher and social scientist approaching the problem of Otherness) Subjective meaning of the group consists of the folkways that are just taken for granted and accepted as indubitable truth. In justifying the way of life of particular in-group Schutz emphasizes the role of central myth, that represents the scheme of self-interpretation, and belongs itself to the relative natural conception of the world which the in-group takes for granted. For example the idea of equality might be referred to an order of values ordained by the Zeus, or originating in the structure of the soul; it might be conceived as reflecting the order of the cosmos, or the Right of Nature, as revealed by Reason; it might be held as sacred, and connected with various ideas of taboo. Any change in this order is subject to particular sanctions: it is supposed to disturb the order of the cosmos, entail the revenge of the gods, and bring disaster to the group as a whole (Schutz, 1976, 245). The situation is quite different considering this subjective framework of interpretation from the point of view of an outsider: [t]he members of an out-group do not hold the ways of life of the in-group as self-evident truths. No article of faith and no historical tradition commits them to accept as the right and good ones the folkways of any other group other than their own (Schutz, 1976, 245). Since outsider is a member of his own in-group, he not only rejects the ways of life taken for granted by the former in77

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa group that is an out-group for him. For this rejection he applies his own standards system of typifications and relevances as self-evident truths , formed by social environment, which he was born into, and which he, naturally, adopted. These two systems might mutually overlap each other in a different measure as well as they might contradict in a way, where actually no reconciliation is possible. In the latter case the conflict arises because central truths, indubitably taken for granted, doesnt provide a space for understanding, presupposed by the overlap of systems of typifications and relevances constituting thus, in some decisive measure, common and reciprocal framework of interpretation. This conflict is not without consequences: First, the in-group, affirming its ways of life as self-evident, considers the view of the out-group declining the self-evident character of these truths as rooted in bad faith or in hostile prejudices. Second, because of the looking glass effect the vicious circle is set up (Schutz, 1976, 247). Since the out-groups contradicting and conflicting understanding is leading to certain shifts in the system of relevances of the in-group, such as the solidarity against criticism and look at the out-group with negative sentiments as aversion, fear or hate etc., the out-group tends to implant these new shifts into their own system of typifications and relevances as a firm traits characterizing the in-group, and behave according to these traits entrenching the members of in-group in their conviction that out-groups actions are rooted in prejudices and hostility. But what exactly is prejudice and discrimination? By discrimination cant be understood a simple imposition of typification. Typifications are a basic tools by the means of which we are able to understand and to grasp the world and its elements at all. For example speech act regarding certain person and his/her qualities is a particular set of typifications, but not every such speech act might be taken as discriminatory, not on the side of the one who is pronouncing typification or even the one, who is carrier of this supposed quality. As an example of discrimination Schutz introduces the inglorious separate but equal doctrine, where he identifies before mentioned looking glass effect (Schutz, 1976, 260). As a matter of fact looking glass effect is not a simple imposition of a typification on a person or a social group, but in addition imposition of a typification presupposing how this person will react (Schutz, 1976, 260). This leads Schutz to conclusion: Thus, discrimination presupposes both imposition of a typification from the objective point of view and an appropriate evaluation of this imposition from the subjective viewpoint of the afflicted individual (Schutz, 1976, 260). The problem of discriminatory judgements is that a certain typification, which is relevant from the objective point of view, might be by the opinion of afflicted person absolutely irrelevant. Such cases, by Schutz mentioned as instances of alienation, come to happen, for example, if a person fully qualified for work as a teacher is from the objective point of view unqualified because she is a woman or 78

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa has coloured skin, despite the fact that being a woman or a black does not provide for afflicted person sufficient criteria that should be of decisive nature. It is easy to repudiate such attitude as prejudiced and subsequently call for an educational policy oriented to teach prejudiced that they are wrong. Though for Schutz prejudices and discrimination represent social evils, he rejected such easy solutions: It is submitted that progress toward a better theoretical understanding of social tensions could be expected, if social scientists and philosophers were prepared to abandon for a time their well meant idea that discrimination and other social evils originate exclusively in prejudices that would disappear as if touched by a magic wand, as soon as we inform evildoers that they are cherishing prejudices (Schutz, 1976, 261-2). If the social tensions are to be subjugated to careful circumspection, one must turn attention to the point, where the prejudices originate and adjust solutions accordingly to this origin, that is, the supposedly self-evident system of typifications and relevances taken for granted. The problem of prejudice, as a matter of fact, is not only the problem of a person designated as wrongdoer for he is cherishing prejudices. First, because prejudices are themselves elements of the interpretation of the social world and even the one of the mainsprings that make it tick. Prejudices are rationalizations and institutionalizations of the underlying central myth upon which the self-interpretation of a group is founded (Schutz, 1976, 260). Prejudice is a crucial component in our self-interpretation and interpretation of the world. Then it is not probably too impertinent at this point to conclude that prejudices are elements by the means of which we are able to understand at all. Second, because in the boundaries of common-sense everyday thinking [t]he category prejudice itself belongs exclusively to the sphere of objective interpretation. In common-sense thinking only the other fellow has prejudices. I can never be prejudiced because my beliefs are well founded, my opinions taken for granted, and my faith in the rightness and goodness of our ways whatever this may mean unfailing (Schutz, 1976, 261). Since in the context of everydayness the prejudices are those moments, which make possible the understanding and interpretation, and since prejudiced are always them and not us or I, the struggle against prejudices is not an easy task that could be jettisoned by sudden explanation, that they are the cause of social instability and tensions. Furthermore, if prejudices are behind our understanding of the world, it is not right to understand prejudices as simply negatively biased statements, but rather as elements of our relative natural concept of the world, which are rather ambivalent, or ambiguous. What can be done then? After rejection of hasty conclusion that social tensions are exclusively the result of prejudices Schutz states: Quite another question is that of the strategy by which the evil of social tensions can be diminished. This educational goal can in my opinion be reached 79

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa only by slow and patient modification of the system of relevances which those in power impose on their fellow-men (Schutz, 1976, 262). There are several points at which Schutzs phenomenology regarding Otherness and Alterity from the position rooted in everydayness was subjugated to critic. For example Michael D. Barber objected that despite Schutzs care about those who are socially excluded his approach doesnt do justice to the fundamental ethical commitments that can be revealed only on transcendental, meta-ethical level. In other words there is an ethics to be found behind his works on strangeness and Alterity, but this ethics remains unclear and latent (Barber, 1991; Barber 2001, 11826). Another way of critic might be stated as follows: it is not clear, as Lester Embree put it, whether Schutz conceiving the question of equality of minorities preferred assimilationism or pluralism (Embree, 2000, 95). Despite the different positions of these two critical stances there is some common moment that in Schutzs thought we find a particular indecisiveness regarding the question of axiological and ethical purposes that are to be followed. On the other hand there are good reasons for such indecisiveness that makes Schutzs phenomenology of Alterity a very realistic one. Such questions, as the problem of equality and prejudice, are presupposing the reflection on historical determinants since human beings are beings in the flow of history. Therefore they presuppose the reflection on the situation, in which man finds himself, and which he understands and defines by the knowledge handed down to him, and which is furthermore also an element of his historical situation. If socialscientific or philosophical solutions are to be gained, these solutions must be understandable and adaptable of the level of everydayness, in particular and significantly partial accordance with central myth and institutions legitimized by it. Otherwise the solutions remain only abstract and hard to accept. Thus, the preference of assimilationism or pluralism, or of particular values that are to be pursued, is the question that presupposes the knowledge about the situation of particular social conflict and the possibilities to find reconciliation on the basis of overlap between two different systems of relevances. Department of Philosophy, Faculty of Philosophy and Arts, Trnava University, Slovakia, zvarik.michal@gmail.com

References:
Popper, Karl R. 1994. Oteven spolenost a jej neptel I. Praha: OIKOYMENH. Schutz, Alfred. 1976. Collected Papers II. Studies in Social Theory. The Hague: Martinus Nijhoff. Thompson, Kevin and Embree, Lester, eds. 2000. Phenomenology of the Political. Dordrecht: Kluwer. 80

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa Barber, Michael. 1991. Ethics Behind the Absence of Ethics in Alfred Schutzs Thought. Human Studies. 14: 129-140. Barber, Michael. 2001. Equality and Diversity. Phenomenological Investigations of Prejudice and Discrimination. New York: Humanity Books.

81

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa

Varoluu Felsefede Bakas ve zgrln Snr Problemi


Talip Karakaya
Dnce tarihine baktmzda zgrlk birbirinden farkl aklamalara neden olmutur. Yirminci yzyln nemli felsefi akmlarndan biri olan varoluuluk zgrl dierlerinden daha farkl bir ekilde ele almtr. Bu akmn nde gelen temsilcilerinden bata Jean-Paul Sartre ve Martin Heideggerde te yanda Karl Jaspers ve Gabriel Marcelde bu farkll grmek mmkndr. Bu dnrlerden zellikle Sartre gerek varoluulukla gerek zgrlkle yapt aklamalarla byk yank uyandrmtr. O insanla ilgili dncelerinin temelini mutlak bir zgrlk anlayna dayandrm ve insann zgr olmaya mahkm olduunun altn zellikle izmitir. Ona gre biz seen olarak zgrz fakat zgr olmay seemiyoruz. Bundan dolay bu zgrlkle insan; hibir dayana, hibir yardmcs olmakszn meydana getirmeye, kefetmeye ve yapmaya mahkmdur. Ona gre mutlak olan zgrlk snrsz deildir. O halde kendisiyle snrl veya bir durumda snrlandrlm zgrlk ne demektir? Dier varoluu dnrlerle Sartren zgrlk anlaylar arasnda benzerlikler ve ayrlklar nelerdir? Sartrea gre zgrlk bir deer midir? Ona gre seme ve sorumluluun zgrlkle olan bants nedir? Varoluu dnrlere gre bakasnn zgrl nerede balar ve nereye kadardr? nsann doduu ve yaad evresi zgrln ne kadar etkiler? Kiinin zgrlnn snrlar nereye kadardr? Bildirim bu ve benzeri sorularn yant zerine olacaktr. Bu sunumda ncelikle Sartren varoluuluunun en nemli temalarndan biri olan zgrlk sorununun genel zelliklerini belirtmek istiyorum. Bu, onun zgrlk anlayn dierlerinden ayran nemli zelliklerdendir. Burada zgrlkle ilgili olarak u soruyu sormak gerekiyor. Mutlak zgrlk nedir? zgrl reddetmekle zgr olunur mu? Bu felsefi akmlarn birounun ele ald en nemli kavramlardan biridir. Buna 18. Yzylda pozitivist bir dnr olan David Hume dikkat ekmitir. O bu konuda yle der: zgrlkten yalnzca istemenin belirlemelerine gre eylemde bulunma ya da bulunmama gcn anlarsak zgrlk vardr demektir. Fakat zgrlkten, isteme belirlenmeden eylemde bulunmay yani nedensiz eylemde bulunmay ya da bir ey istemeden geliigzel eylemde bulunmay anlarsak o zaman zgrlk yoktur ( Quilliot, 1993: 43). Felsefe tarihinde yenian byk dnrlerinde ilk defa Kant, insan zgr mdr deil midir? Sorusunun neden bilgisel bir yant alamayacan gstermeye alr ve zm olarak zgrle ilikin soruyu deitirir. Ona gre zgrlk bir idedir. Bu ayn zamanda insan aklnn 82

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa rettii ve insann sahip olduu bir olanaa ilikin bir fikirdir. nsanlar yaarken istediklerini, eilimleri, karlar belirleyebilecei gibi saf akln rn olan ahlak yasas dedii bir yasa da belirleyebilir. Bize ahlak yasas yle der: yle hareket et ki senin istemeni belirleyen ilke ayn zamanda genel bir yasamada da ilke olarak geerli olabilsin ( Laupies, 2004, 80). Dier bir anlatmla eylemde bulunurken genel bir yasa yani herkes iin bir yasa olabilecek nitelikte olan bir ilk ile eylemde bulunmay iste. Bunu bizden isteyen temel ahlak yasasdr. Bu belirli bir durumda neyin yaplmas gerektiini deil genel olarak yani belirli bir durumda ve her durumda neyin istenmesi gerektiini ieren bir yasadr. Yani ne tarzda istememiz gerektiini dile getiriyor. Bu ekilde isteyen bir kiinin belirli bir durumda neyi yapmas gerektiini ise her defasnda kendisi bulmak zorundadr yani bunun hazr bir forml yoktur. Jean-Paul Sartre Varlk ve Yokluk adl eserinde zgrl ayrntl olarak anlatr. Onun burada anlatt zgrlk, insan varoluundaki yokluk gibi grnr. Dier bir anlatmla grdmz nesneler varoluun zn oluturur. Bu balamda Sartre insanlk gereini yle tarif eder: zgrlk bir varlk gibi deildir. O, insandr ve varln yokluu demektir. zgrlk insann kalbinde olan yoklukla oluur. Bir baka deyile zgrlk, yokluun olabilirlii demektir (Sartre, 1970: 521). Yokluk konusunda insann zgrlnde bir sorun vardr. Varlkla yokluk bizim zmzdeki ayrntlardr. Sartreda ve onun varoluuluunda iyilik, ktlk ve gzellik (Sartre, 1943: 234) yoktur. Sartrea gre insann varoluunu nceden belirleyen hibir eyin olmamas insann zgr olmas demektir. Dolaysyla zgrlk yani insann varoluunun belirlenmemilii eylemin koulu olmaktadr. Bir baka adan konuyu ele aldmzda Sartrea gre bu zgrlk ayn zamanda olgusal bir zorunluluk (Sartre, 1970: 558) ierir. Dier bir anlatmla rastlantsal olan bu belirlenmemilie kii katlanmak zorundadr. Ayrca kii olanaklara doru ynelmek ve kurduu tasarlar gerekletirmek iin eylemde bulunmak zorundadr. Bu durum iki anlam ierir: Bunlardan birincisi insann nce var olmas sonra da seip yaptklaryla olduu insan olmas ve zgr olmas demektir. Sartren, insann varoluu ne olduundan nce gelir dncesinin anlam budur. kincisi bir insann olduu insan olmas ve srekli sadece kendini meydana getirme ve kendini oluturmasdr. nsan iinde bulunduu durumdan deil gerekletirmek zere setii amalar tarafndan eylemi belirlenerek var olmaya ve zgr olmaya mahkmdur (Karakaya, 2004: 100). Dier bir anlatmla yine insan hep projeler kurarak olduu eyin tesinde var olmaya ve kendine koyduu amalar gerekletirmek zere srekli hep eylemde bulunmaya mahkmdur. nk insan baka trl var olamaz. Sartren, zgr olamamada zgr deiliz sz de bu anlama gelir. Dier yandan zgrlk insanda var olmu bir var olmayandr yani bir hitir. Bu var olmayan yani gerekletirmek istedii ey, insan kendi 83

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa kendini oluturmaya ve kendi kendini meydana getirmeye zorlar. Dolaysyla kii kendi kendini seer ve setii insan olur. nk nasl bir insan olacan kii kendisi belirler. Bu belirleme sreklidir. zgr olmak kii olarak var olmakla ayn eydir. Sartrea gre zgrlk insann bir yap zelliidir. Dier bir anlatmla zgrlk insann varoluunun belirlenmemi olduunun bilinci ya da bilgisidir denilebilir. Sartrea gre insan her zaman bir durumdadr. Bu onun bir varlk olduunu gsterir. Dolaysyla bu koullarda mutlak varlk nedir? Bu sorunun yantn yine onun dnceleri dorultusunda aklamak gerekiyor. JeanPaul Sartren yant belirlenimciliin btn biimleri ile ilgilidir. Kiisel seimde konum zgrlkle snrl deildir. nsan mutlaktr ve kendisinin iine yarayan olaylarn her zaman iinde olacaktr. Bunlar bakalar, evre ve nesnel dnyadr. Bunlarn tm farkl baklar oluturur. Sartre, zgrln olmad durum, durumun olmad zgrlk yoktur, (Sartre, 1970: 546) der. nsanlk gerei her zaman deiik dncelerle karlar. Fakat bu farkl dnceler mutlak seim olmayan insanlk gereidir. Bu kar koymalar zgrlk iin tehlike oluturur. Orada insan zgr olmayabilir. nsanln z varoluuluun ileri gelenleri iin btn insanlarn iinde bulunduu bireysel varlklarn ortak bir noktasdr. nsann her olay bu z oluturur. Dier taraftan yine Sartrea gre setiimiz hep iyidir ve herkes iin iyi olmayan bizim iinde iyi olmaz. Dolaysyla insan kendini seerken btn insanlar da seer (Sartre, 1946: 26). Varoluulukta zgrln tek hedefi ve tek rakibi yine kendisidir. Bu balamda braklml ve terk edilmilii iinde kendisine gelen yani bilin kazanan insan deerler yaratr ve o zaman yalnz bir ey isteyebilir. Bu tm deerlerin temeli olan zgrlktr. Burada zgrln anlam iyi niyetli insanlarn tutum ve davranlarnda tam zgr olmalardr. Bu amalar soyut bir zgrlk istemini de kapsar. Burada unun altn hemen izmemiz gerekiyor. Bu zgrlk bakalaryla paylalmay da gerektirir. Dolaysyla Sartrea gre zgrlk iin zgrlk istenirken her nlem ve bireysel durumda serbest olmay da gz nnde tutmak gerekir. Nasl bakalarnn zgrl bizimkine balysa bizimki de bakalarna baldr. Dolaysyla insan varl nnde nce gelen bir varlk olduundan her eit koullar iinde zgrlkten baka bir ey istemez. Buna paralel olarak o zaman kendim de bakalarnn zgrlnden baka ey isteyemem. Jean-Paul Sartrea gre zgrlk insanlk varoluunun temel verisidir. Sartre biz zgrz fakat zgr olmay seemiyoruz, biz zgrle atldk, (Sartre, 1946: 27) der. O, burada bir bakma Martin Heidegger tarafndan tanmlanan zgrlk fikrini benimsemektedir. zgrlk neredeyse insanlk varoluunun zorunluluu olmaktadr. Dolaysyla Sartren aklamak istedii zgrlk ne ite ne dta ne de kardadr. O mutlak ve snrszdr. Her eyi seen bu zgrlk ayn varolutur. Sartre, Biz kendi sorumluluumuzu gz nnde bulundurmuyoruz. Benim niin doduumu renmek iin doduum gn grmem gerekir. 84

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa Ben kendimi ve sorumluluumu tayorum. Mutlak zgrlk, mutlak sorumluluu gerektirir (Sartre, 1970: 641-642 ). Ona gre bununla birlikte bu benim domay semem deildir. Zira benim varlm semekle ocukluumu ebeveynlerim semitir. Benim varlm kendi iimde deildi. Fakat benim iimde ve benim dmda verilen her eye ve ilikilere ben karar veriyorum. Ben bunlar ya kabul ederim ya da onlarla mcadele ederim. Bu benim zgrlmdr. Var olmay ben semedim fakat varlk konusunda karar vermeyi ve var olmay ben setim. Dier yandan Sartrea gre zgrlm dnyadaki ilikilerinin bir ilikisidir. Burada var olmay belirtebilirim. Fakat zgrlm kendi zgrlmle bozamam. Burada bir hareket noktas vardr. nk benim zgrlmn var olabilmesi buna baldr. Sartrea gre zgrllk, oluturulan kararllk iinde kalamaz. zgrlk her tasarya her gre gre deiebilir. O zaman kabul etme zorundadr. zgrlk snrl kalamaz, o kendi kendine bal kalmaz zorundadr. (Sartre, 1970: 613614) Ona gre zgrlk bir srdr, nedenini aklayamam ve kuraln gsteremem. Benim zgrlm kendisinden ayrlmtr. elikiler ve aclar altnda kalmtr. Ben de ikilik iindeyim. Ben zgrlmle bu ikili zerine kamyorum. zgrlk gerekten de gerekleecek gibi deildir. Gerekten de bir varlk, varln brakmadan bir varlk olamaz. O varlktan baka bir ey deildir. (Sartre, 1970: 614-615) Bununla birlikte insann verdii olanak her varoluta zgrce varla baldr. Jean-Paul Sartren zenle zerinde durarak vurgulad gibi insan zgrle mahkmdur. nk insan kendisini yaratmamtr. Bununla birlikte zgrlk dnyaya bir kere gnderilmitir. nsan yapt her eyden sorumludur. O kendi kendisini yaratmamtr. O durumda nereden geliyor? O dnyaya gnderilmitir. Fakat kiminle? Bu soru dorudur ve tartlamaz bir sorudur. Bir baka deyile Sartrea gre zgrlk, varlk olay demektir. zgrle mahkm, insann var olmasdr. Bu, varln yokluu demektir. nk bilincin z her zaman zgrle tanmtr. Bilin kendi zyle ve zgrlyle olumutur. Burada, her varln z vardr. Bilin btn zleri iine alan mutlaktr. Dolaysyla o; kendi zgrlyle deerleri yaratr. Varoluuluun nemli temsilcisi olan Sartre zgrlkle ilgili dncelerine yle devam eder: Biz seen bir zgrz fakat zgr olmay seemiyoruz. zgrle mahkmuz. Bundan dolay bu zgrlkle insan, hibir dayana, hibir yaratan olmakszn yaratmaya veya yeniden kefetmeye mahkmdur. Buna bal olarak insan, kendi kendisini meydana getirmekte ve varolu seme eylemiyle ortaya kmaktadr. (Sartre, 1946: 37) zgrlkte seme, bir irade ve bir akl yrtmeye bal olarak ortaya kar. Akl yrtme olmazsa seme olmaz, seme olmazsa varolu gereklemez. Dolaysyla insann varoluundan nce bir akl yrtmesi sz konusudur. Sartren zgrlkle ilgili dier bir dncesine gelmi bulunuyoruz: Bakas ve zgrln Snrlar. Acaba zgrln snrlar var m? Eer 85

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa zgrlk snrlysa bu snrlar nereye kadardr? Kendisiyle snrl veya bir durumda snrlandrlm zgrlk ne demektir? Ona gre dnyadaki olaylarn ve nesnelerin snrlar vardr: Doumum, yerim, gemiim, evrem, lmm. (Sartre, 1946: 546) Dolaysyla bakasnn dncesiyle oluturulan snrlar, benim zgrlme kar kabilirler. Onlar bizim iinde karlatmz snrlar gibidirler. Varlk ve Yokluk adl eserinde Sartre tasarlar gerekletirebilen varlk zgrdr ve gerek dnya ile hayal dnyas arasnda bir ayrnt var, zgrln snrlar olduunu kabul etmek gerekir, (Sartre, 1970: 542) der. Zira o, bir ey yapmak iin ve veri zerinde etki yapmak iin zgrdr. Fakat veri, zgrlk olayna kar oluturulmu bir direnmedir ve istenildii gibi yapmaya izin vermez. Bu, veriye dayanan zgrlktr ve seimle kendi sonunu oluturur. Dolaysyla Sartre farkl olaylar kabul eden verileri gz nnde bulundurur. Ben hazrladm tasarlarm deitirebilirim. Fakat benim tasarlarmdan baka tasarlar da var. Bu tasarlar benim bulunduum yer, gemiim, evrem, geleceim ve lmmdr. Benim yerim her yerden nce doduum yer ve btn zellikleriyle benim lkemdir. Daha sonra gncel olarak bulunduum ehir, altm i yerimdir. Eer ben Amerikada domu olsaydm ailem orada yaam olacakt. Ben Avrupada da domu olabilirdim. Ailem oraya g etmi olabilirdi. Neresi olursa olsun, doarak dnyadaki aldm yerimi kabul ediyorum. Buray ben semedim. Bu seim, yerin kaynandan geliyor. Dolaysyla benim zgrlmn snrlar bakalar tarafndan oluturulmaktadr. Daha ak anlatmla Sartrea gre biz, zgr tasarlarmzla dnyann nesneleri tarafndan oluturulmu snrlarla evriliyiz. Bu bizim veri snrnn zelliini oluturan zgrlmzdr. Burada biz karmakark bir sorunun iindeyiz. Zira dnyaya bu duyguyu bakas veriyor gibi grnyor. Bakasnn dnyaya vermesinin belirtisi, benim zgr tasarmmn dndadr. Ben bir belirti bulduum zaman dnyada ortaya kyorum. Benimle birlikte gelen belirtilerle ben, bu belirtileri dnerek kendimi dnyaya bal buluyorum. Yollar, evler, maazalar, otobsler vb. gizlenmemilerdir. Bazen beklemediim uyarclarla karlayorum. Bunlar iaretler, lm korkusu ve benim aradm nesnelerden yararlanma biimleridir. Btn bunlar benim zgrlmn snrlarn (Sartre, 1970: 546) oluturmazlar m? Bakas dnyay eitli yntemlerle deitirmitir. Benim zgrlm dorusu snrlanmam gibi grnyor. Fakat beni her ynden balyor. Dnya benim zgr seimimden sonra artk benim evremde kurulmuyor. Fakat beni kabul ettiren bir durum var. Bakalarnn beni anlatan snrlar gerektir. Bakasnn ayn varolu olay darda var olan bir durumun iinde yayorum. Kendi nesnel varlm konusunda nesnel bir yap oluturuyorum. Fakat benim nesnel durumum, bakasnn bozulmasn gsterir. Yine ayn ekilde ben bakasn bu bozulmadan kurtaramam. Aka grdmz gibi bu, benim zgrlm tarafndan deil fakat bakasnn zgrl ile snrlanm olabilir. 86

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa Dier yandan Sartre, zgrln sadece zgrlkle snrlandrldn belirtir. zgrlk karlat snrlar zgrlk iinde bulur. Bu olayn sonucu byledir. Durumu oluturan zgrlk her zaman olduu gibi kalr. Varln benim gibi olmas iin ona deer vererek dnyam setim. Benim zgrce setiim snrlar bana bakasndan gelmektedir. Bu, insan zgrdr demektir. Benim zgrlm her zaman snrlarn semitir. Ben, baka bir eyle snrlandrlm olan seimimi setim. zgrlk, bakasnn snrlarn gz nnde bulundurarak, bakasnn zgrlyle snrlandrlm zgrl seerek ele alr. Onun sylemek istemedii ey, zgrln snrsz olduudur. (Sartre, 1970: 544) Fakat o, onlarla hibir zaman karlamaz. Snrlarla karlaan zgrlk kendini kabul ettirir. Bu da zgrce seimle olur. Varoluuluk Bir Hmanizmdir adl eserinde Sartre, insann bireysel nesnellii ile sorunlara yant vererek hareket noktasnn gerekten de bireyin nesnellii olduunu belirtir. Sartrea gre biim, bireysel seim iin de nemlidir. Ona gre birey, bakalarnn gznde ve bakalarnn zgrlkleriyle belirtilmi bir insandr. Toplum karsnda insan, zgrlne snrlar koyan toplumsal bir bireydir. Yine Sartrea gre birey deiik nesnelliklerin bulunduu l iinde nesne olabilir. Birey bakalarnn sorunlarn beklemek iin bir ara olabilir. Dnceler, deerler, bakalar, kendisi iin bireyselciliin snrlar olurlar. (Sartre, 1970: 546) Sartren dncesi, insann btn istedii znellik ve nesnellik iinde bir btnln var olmasdr. Bir bireyin yaam, znellik ve nesnellik arasnda kalacaktr. Ksaca Sartren felsefesinde birey, znellik ve nesnellik arasnda acl bir insandr, tamamyla zgr ve sorumludur. Dier varoluu dnr Martin Heideggere gre zgrlk, onun felsefesinin temel kavramlarndan biridir. Heideggere gre doruluu yani hakikati temellendiren zgrlk, var olann var olan olarak ortaya kmasna olanak vermektir. (Salankis, 1997: 15) Bundan dolay insan, dnyaya atlm olmasn ve lm yani kanamad bu durumunu stlenmeye ve kabullenmeye hazrdr. Bununla birlikte insan gemie bakarak gelecekteki olanaklar semekte zgrdr. Heideggere gre Dasein u zelliklere sahiptir. Bunlar olay zellii, varoluu zellik ve eksilmedir (en, 1997: 57) . Ona gre ilk zellik yani olay zellii, insann terk edilmiliini veya atlmln karakterize eder. Yani insan, kendini nceden ortaya atlm bir varlk, olaylar arasnda bir olay, devam eden bir ilginin paras ve kendinin yaratmad durumlar tarafndan kuatlm bir kimse olarak bulur. Daseinn ikinci zellii varoluu zelliktir. Bu insann kendisine ait bir tasar ve bir olanak yoluyla belirmesidir. nsan yalnzca olduu deil ayn zamanda olabileceidir. Kendini dnyaya atlm olarak bulan insan ayn zamanda dnyasna yeni bir ekil vermek iin zgrlk ve sorumluluk denemesinde bulunur ve kendi ilgileriyle kendini yeniden yapar. Bu durum, insan varlnn imknla snrl olmas anlayn gerektirir. Daseinn nc zellii eksilmedir. Eksilme, insann gelecein ahsi olanaklarndan kendini soutarak, 87

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa gnlk yaamn ilgileri iinde kaybolmasna yneliktir. Heideggere gre eksik adam, gemiinden ve geleceinden koparak yalnzca bugnde yaayan ve samimi benliinin dna km kimsedir (Heidegger, 1986: 169, 213-223). Burada ikinci zellikte Daseinin zgrl ve sorumluluu sz konusudur. Heidegger iin zgrlk, doruluun isel olanaklnn temelidir. nk zgrlk, kendi zn gerek dorunun esizliindeki orijinal ilkesinden almaktadr. Bundan dolay zgrlk ak bir alanda ak olann ne olduunu ve varlklar varlklarn kendisi olarak verendir. Ona gre zgrlk, kendisini varlklarn olmasn salama olarak aa vurur. Buna gre insann dnya iinde varl bir evre balants ierir. nsann evresiyle balants yannda bir de birlikte bulunma yani communication alanyla ilgisi vardr. Dier bir ifadeyle Dasein-Dnya ilikisi bir Umwelt kadar bir Mitwelt (Boutot, 1995: 38-29) ihtiva eder. nsann dnyas bakalaryla paylat bir dnyadr. Dolaysyla insan varl esas itibaryla birlikte yaamak iindir. Dolaysyla zgrlk, var olu ve Dasein insan ierir ve kapsar. Ksaca zgrlk insann ontolojik olarak kendi kendini semesi ve gerekletirmesidir. Bir dier Alman varoluu dnrlerden Karl Jaspersin zgrlk anlay yledir. Jasperse gre varolu zgrlktr. zgrln bilincine, varolusal seite dier bir anlatmla kendim olma kararllmda ularm. Jaspersin dncesinde zgrlk, varolula zde olduundan tasarmlanabilir bir ey deildir. phesiz kendim iin zgrl, ben dncede deil var olma olgusunda tanrm. Bundan dolay zgrlk, zgr isten ile zorunluluun elikin bir btn olarak ortaya kar. Seiimde zgr olduum iin bununla kendimi zorlarm ve sonulara katlanrm. ( Wahl, 1954: 94) te yandan Jaspersin varoluuluunda insan, Tanryla balantl bir varlktr. Ona gre biz kendi kendimizi yaratmadk. nsan var olduunu dnebildii gibi var olmadn da dnebilir. nsan zgr bir varlk olarak yaratlmtr. Bunun iin istediini yapar ya da istediini yapmaz. nsan kendini bir ey yapma konusunda bask altna almamaldr. O zgrln fark ettii yerde kendi kendine zgr olmadn da bilir. nsan her zaman kendini amay abalayan bir varlktr. zgrln, akn varlk ile olan ilikisi belirtilmesi gereken dier bir noktadr. Jaspers dncesinde zgrlk, akn varlk ile ilikisinde dnlmektedir. Tanr bir btnlk iinde gerekten var eylediim lde vardr. (Jaspers, 1991: 45) nsan Tanry ne kadar biliyorsa o lde kafasnda Tanry tasavvur eder. Yani Tanr hakkndaki bilgisi Tanry bilmesinin lsdr. nsan dnyada varolu olarak bilinen bir nesnedir. nsan olmak, zgrlk ve Tanr kavramlaryla balantldr. En byk ilgi, insan bilgilerinin ardndan gitmektedir. Bu bilimsel tarzda bir eletiriye konu olursa vgye deer bir yaklam tarzdr. Varolu gerekte kendi iinde oluur. Ayrca bilin ve iletiim olduu srece varolu vardr. Jaspers insann Dasein olarak var olduu birok iletiim trnden bahseder. Ancak 88

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa bu iletiim trlerinin hepsi snrldr. Snrlarn tesinde de varolusal iletiim vardr. Varolusal iletiim, aklanma alan ve benin kendi olarak gereklemesidir. Ona gre iletiim zgrl gerektirir (Jaspers, 1991: 43). Ben hr olamadan seim yapamam ve ayrca bu noktada benim iin kimse de seim yapamaz. nk kimse benim yerime var olamaz. nsan var olmak iin dier insanlarla iletiim halinde olmak zorundadr yoksa var olamaz. Karl Jasperse gre nsan bir bana varolua yaklamda bulunamaz. Ben ancak bir bakas ile var olurum; tek bama bir ey deilimdir. Bakasyla iletiim dnn son zlemidir(Faulqui, 1989: 112). nsan tek bana iletiimi salayamaz. nsann kendi kendisiyle konumas iletiim deildir. nsan dierleri sayesinde insan olarak deer kazanr. Belirli konumlara ve mevkilere sahip olur. Yoksa insann tek bana iletiimi gerekletirmesi yani var olmas dnlemez. Jaspers bu noktada insann bakalaryla olan iletiiminin en son olarak gereklemesini temenni eder. Jaspers, insann zgrln sahip olunan, tamamlanm bir zgrlk olarak dnmediinden, insann toplumsall ile zgr oluu devaml bir devinim halindedir. zgrlk, insanlarn birlikte konuabilmesi ve birlikte varolmas (Faulqui, 1989: 111) demektir. Dier yandan Jasperse gre eer bakas kendi olmay istemezse kiinin kendisi de kendi olamaz. Eer bakas zgr deilse bireyin kendisi de zgr olamaz. Bu iletiim biiminde kii sadece kendini deil bilakis bakasnn da sorumluluunu duyumsamaktadr. Felsefesi zgrlk felsefesi olan ve amacnn da insann zgrln gerekletirmek olduunu vurgulayan Jaspers gre zgrlk iradeyle birlikte ortaya kar. rade, var olan iki olanak arasnda bir karar ortaya ktnda seim yapabilmektir. Bu seme onun kendisidir. Bundan tr de kt semi olmak korkusu insanda i sknt yaratr. nsan ayrca snrsz bir varolu isteminden de sorumludur. Bu da Tanr olmay istemi olan bir yaratn sululuk duygusunu besleyen bir lszlktr (Jaspers, 1991: 47) . Jasperste insan insan yapan zgrlk her zaman kendisi dnda bir eyle, engellerle, kendisini snrlayan veya yadsyan eylerle iliki iinde var olur. te bu balamda zgrlm, gereklii yadsyp sadece imknlar alannda kendisi iin olma dzeyinde kald srece vardr. Buna karlk ona gre insan varl burada, dnyada olma boyutunu yitirecei iin hibir eydir. Sonu olarak Karl Jaspersin felsefesi, kendini unutan insann tekrar kendine gelip uyannn ve kendisi olan zgr insann ortaya knn felsefesidir. Burada son olarak varoluu dnrlerden olan Gabriel Marcelin zgrlk anlayn ele alacaz. zgrlk onun varoluuluunda da nemli bir yer tutmaktadr. Ona gre insan olmu ve tamamlanm bir varlk olmayp olu halindeki bir varlktr. Yani o, somut bir durumdan bir dierine geecek surette daimi yolculuk halinde olan, gezgin bir varlk, kendi ifadesiyle bir homo viator (Marcel, 1944) dur. Homo viator, bir umut insandr. Umut, onun iin bir yaam biimidir. O gelecee, yaama, 89

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa evresine ya da bakalarna kar umut iinde bir bekleyi halindedir. Bu balamda kiinin umut ve umutsuzluk arasnda zgrce yapaca bir seim, onun kurtuluu ya da kayboluu yani kendini gerekletirme yolunda ileri ya da geri adm anlamna gelecektir. Zira umut, kiinin kendini gerekletirme yolundaki bir onaydr. Umut, Varln nihai srr karsnda kozmik bir aklk olduu kadar ayn zamanda kendisine ynelik arya bir yanttr. Dolaysyla umut ile hazrda bulunma ve balanma tecrbesi arasnda ayrlmaz bir ba vardr. Bu suretle kii, evetleyerek kendisine yneldii ya da reddederek yollarn ayrd varla gre kendi ontolojik anlam ve deerini fark edebilme ya da kendini inkr edebilme gcne sahiptir. Sonlu olan ile sonsuz olan ilikisi de yani iman edimi de Marcelci ontolojide intersbjektif bir ilikidir. Fransz varoluu dnr Gabriel Marcel, Jaspers gibi varolu sorunlarna dini adan bakar. Daha da ileri gidersek onun felsefesi daha ok dinsel bir felsefedir de denilebilir. Marcele gre insan zgrlk deneyimlerinin iinde yazgsn kurar. Varolu ona gre Tanrnn varln benimsemekle gerekleir. Buna gre her ey Tanrnn varlyla aklanr. Marcel Tanrnn yce varoluu insan unsurunun kavrayabilecei bir ey deildir. Bizim yazgmz Tanrnn varoluuna baldr ve bamldr. Tanrnn varoluunu ancak ie bakla sezebiliriz (Marcel, 1944: 240) der. Ona gre kiinin var olmas, kendini aarak kendini yaratmasyla olanakldr. nsan varolua yaklarken tek bana deildir. O ancak bakas ile iliki iinde ve bakas iin olan bir varlk olarak kendisi zerinde durabildii zaman var olur (Marcel, 1944: 20) . Gabriel Marcele gre zgrlk var olan bir ey deildir. Tecrbe edilmelidir. Bu durumda toplumsallk devreye girmektedir. nsan zgrl, onun tanmn ve akla getirdii arm renerek bilemez. Kii, ben, benim diyemiyorsa, yaamn kendisi belirleyemiyorsa zgrlk yoktur (Wahl, 1954: 122). Sartredan farkl olarak Marcel, zgrln ayrla deil katlma gtrdn ifade eder. zgrlk, iletiim gereksinimine ve meydana getirme isteine sk skya baldr. zgrlk dier gerekliklerin mevcudiyetini tanmaktr. Kii seimlerinde zgrdr. Seim tehlikeli olabilir, kii strap ekebilir ve baarsz olabilir. Baarsz olmada da tamamen zgrdr. Sonu olarak zgrlk gerek teist gerek ateist varoluularda olsun nemli bir fenomen olarak karmza kmakta, varoluun en nemli esi ve iskeleti durumundadr. zgrl Jaspers ve Marcel genel olarak akn bir yaklam erevesinde ele alrlarken dier taraftan Heidegger ve Sartre ise hmanist ve varoluu adan deerlendirmektedirler. Dumlupnar niversitesi Fen-Edebiyat Fakltesi Sosyoloji Blm retim yesi -Ktahya

90

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa

Kaynaklar
Boutot, Alain (1995) Heidegger, 3. b., P.U.F., Paris. en, A. Kadir (1997) Heideggerde Varlk ve Zaman, Asa Kitabevi, Bursa. Faulqui, Faul (1989) Lexistentialisme, 20. d., P.U.F., Paris. Jaspers, Karl (1991) Introduction a la philosophie, Trad. par Jeanne Hersch, Libr. Plon, Paris. Heidegger, Martin ( 1986) Etre et Temp, Eds. Gallimard, Paris. Karakaya, Talip (2004) Jean-Paul ve Varoluuluk, Elis Yay., Ankara. Laupies, Frdric (2004) La Libert , P.U.F., Paris. Marcel, Gabriel (1944) Homo Viator, Eds. Montaigne, Paris. Quilliot, Roland (1993) La Libert , P.U.F., Paris. Salankis, Jean-Michel (1997) Heidegger, Les Belles Lettres, Paris. Sartre, Jean-Paul (1970) LEtre et Le Nant, Gallimard, Paris. Sartre, Jean-Paul (1943) Les Mouches, Gallimard, Paris. Sartre, Jean-Paul (1946) LExistentialisme est un Humanisme, Eds. Nagel, Paris. Wahl, Jean ( 1954) Les Philosophies de lexistence, Eds. Armand Colin, Paris.

91

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa

Lockecu Perspektiften Temel Hak ve zgrlklerin Kayna ve Gvencesi zerine Bir Analiz
Ferhat Akdemir
zgrlk, eitlik ve kardeliin st balk olarak belirlendii bu felsefe kongresinde ben, zgrl biraz ne kartmak ve onun eitlie ve kardelie kyasla greli nemi zerinde biraz daha fazla durmak istiyorum. Zira zgrlk olmadan ya da bir dier ifade ile zgr olmadan ne eit olmaktan sz edilebilir, ne de kardelikten dem vurulabilir. Bu meyanda, zgrln, eitliin ve kardeliin olmazsa olmaz olduu rahatlkla sylenebilir. Belki de, zgr olmak insan olmann da zorunlu kouludur. nk, insan olmak demek bir anlamda vicdanen, ahlaken ve hukuken sorumlu olmak demektir. Sorumlu olmak ise zgr olmay gerektirir. Bu sunumda zgrln ne olduu, ieriinin ve snrlarnn nasl belirlendii, farkl felsef perspektiflerden nasl anlald gibi speklatif tartmalara girmek niyetinde deilim. Burada benim yapmak istediim ey, siyasal ve hukuksal bir zeminde ele alnan temel hak ve zgrlklerin nl filozof John Lockea referansla felsef zmlemesini yapmak, yani sorunu bir miktar hukuk felsefesi erevesinde zmlemeye almaktr. Bu sunumda John Lockeu sememiz nedensiz deildir. O, her eyden nce modern ve laik devlete giden yolda nemli bir dneme noktasn oluturmakta ve klasik siyasi liberalizmin ncleri ve belki de en nemlileri arasnda yer almaktadr. Bu nedenle, gr ve dnceleri her ne kadar siyasal dnya grleri balamnda ideolojik bir zemine zaman zaman arkaplan yaplsa da, bu durum onun bu kongrede bir teblie konu olmas iin engel oluturmamaktadr. nk Lockeun konu ile ilgili gr ve dnceleri hem hukuk felsefesi hem de siyaset sosyolojisi iin hala gncelliini ve yeni tartmalara ufuk ac niteliini korumakta gibidir. Siyasal zgrlkler balamnda Lockeun vurgulad ve siyasal erk tarafndan gvence altna alnmasn zorunlu grd yaamn kutsall, hrriyetin snrlandrlamazl ve zel mlkiyetin dokunulmazl insann en asl haklarndan olup, dier btn hak ve zgrlkler bu haklarn bir trevi niteliindedir. Onlar snrlandrlamaz haklar olduklar gibi kiinin istese bile bakasna devredemeyecei haklardr. nk bunlar doal hukukta temellendirilen, doutan gelen tabii haklardr. Sunumumuzda temel aldmz ve yant aradmz ana sorularmz, 1) bu haklarn ontolojik kaynann ve ieriinin ne olduu, 2) onlarn nasl bilinebilecei, yani insann onlardan nasl haberdar olabilecei ve, 3) bu haklarn hukuksal gvencesinin ne olduu/ne olmas gerektii gibi 92

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa temel soru olacaktr. lk soruya ilikin, zetlemenin kanlmaz bir zorunlulukla ierdii indirgemeciliin ve snrlamacln farknda olarak ifade etmemiz gerekirse, Locke bu zgrlklerin kaynan kurgusal bir doa durumunda ve doa durumunda geerli olan doal hukukta temellendirmektedir. Aslnda kurgusal bir doa durumu ve insan tasarm neredeyse btn siyaset felsefelerinin ve felsef antropolojilerin hareket noktasn olutururlar. nk insan konu edinen btn disiplinler onu anlamak ve anlamlandrmak iin kurgusal bir doa durumundan ve insan tasarmndan yola kmak durumundadrlar (Akdemir 1997). Rousseaunun ifadeleri ile, toplumun temellerini aratran bir ok filozof hep doa haline kadar gitmek gerei duymu, ancak hibiri oraya ulaamamtr (1995, 88). Bu nedenle, doa durumu ve nedeni olduu toplum szlemesi, ahistorik [tarih-d] bir kuram, bir fiksiyon, zihinsel bir in (Yayla 2002, 37), ksacas metaforik bir anlatm olarak yorumlanmakta ve siyaset zerine dnen birok filozof iin tarihsel bir gereklik olarak ilev gren bir olgunun anlatm olmaktan ok mantksal bir dayanak noktas olarak (Ekici 2006, 78) ilev grmektedir. Hobbes ve Rousseau gibi dier szleme kuramclarnda da olduu gibi, Lockeda da kurgusal olmakla birlikte, sivil ve politik toplum ncesine iaret eden doa durumu, tam bir zgrlk ve eitlik halidir. Lockeun ifadeleri ile syleyecek olursak, tabiat kanunlarna bal kalarak, baka bir insann isteine bal kalmadan ya da terk etmesini istemeden hareketlerini ve uygun olduklarn dndkleri mallarn ve insanlarn tasarrufunu dzenlemek iin mkemmel bir zgrlk [ve eitlik] durumudur (Locke 2002, 23). nsann doal zgrl ancak kural olarak Tabiat kanununa sahip olmasdr (Locke 2002, 35). Tabiatn durumunun hkmetmek iin herkesi ykml tutan bir Tabiat kanunu var, bu kanun tm insanlara herkesin eit ve bamsz olduundan kimsenin hayatnda, salnda, zgrlnde ya da mlkiyetinde bakasna zarar veremeyeceini retiyor (Locke 2002, 24, 25). Lockeun ifadelerinden anladmz kadaryla, doa durumu insanlarn, mlkiyet edinmeleri ve mlkleri zerinde istedikleri gibi tasarrufta bulunmalar anlamnda yalnzca doal hukuka bal olduklar ve sadece ona uygun davrandklar bir zgrlk durumudur. Ayn zamanda doa durumu tm otorite ve yarglama hakknn karlkl olarak herkese ait olduu ve kimsenin kimse zerinde herhangi bir egemenliinin bulunmad bir eitlik durumudur. Lockeun terminolojisindeki doa durumunu bu ekilde zmledikten sonra, doa durumuna hkim olan doal hukuk konusuna geebiliriz. Dorusu, Locke tarafndan on yedinci yzylda gl bir ekilde dillendirilen doal hukuk anlaynn uzun bir tarihsel gemiinin olduu sylenebilir. Antik Yunanda Kallikles ve Thrasymachus gibi dnrlerde ve Stoac felsefede izleri grlen bu anlay, Roma Hukuku, Ortaan Patristik felsefe gelenei ve Hristiyanlk dini gibi uzun bir tarihsel 93

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa yolcuktan sonra Lockea kadar uzanmtr (Gzler 2008, 78-82). Doal hukuk z itibariyle, insanlarn insan olmalarndan tr doutan getirdikleri vazgeilemez ve devredilemez haklara sahip olduklarna iaret eder. Lockea gre, tm insanlar doal olarak zgr ve eit doarlar. Hi kimse onlarn bu statlerini deitiremez ve onlar kendi istekleri dnda gerekleen herhangi bir siyasi yapnn uyruu olmaya zorlayamaz. Bu anlamda, pozitif hukuk da, ancak doal hukuka uygun ve onunla uyumlu olduu lde balayc ve geerlidir. nk pozitif hukukun kayna ve meruiyet lei doal hukuktan baka bir ey deildir. Lockea gre, doal hukuk bir hukuk iin gerekli olan her eyi iinde barndrmaktadr. Lockeun ifadeleri ile (1999, 19), ilk olarak, bu kanun [hukuk] stn bir iradenin buyruudur ve kanunun formel sebebi de bu stn iradedir kinci olarak, tabiat kanunu neyin yaplmas neyin de yaplmamas gerektiini ortaya koyar, ki bu da bir kanunun gerek fonksiyonudur. nc olarak, bir ykmll iinde barndrmak iin gerekli her eyi iinde bulundurduu iin, tabiat kanunu insanlar balaycdr. lk sorumuz olan doal hukukun ve bu hukukun tabii rn olan temel hak ve zgrlklerin kaynann ve ieriinin ne olduu sorusunu bu ekilde yantladktan sonra, bir dier soruya, doal hukukun varlnn delilinin ne olduu sorusuna geebiliriz. Yani biz hangi gerekelerden hareketle tabiatta ikin olan ve bizleri de balaya bir hukukun olduunu ileri srebiliriz? Lockea gre bu hukukun mevcut olduunun ve tabiatta ikin olduunun birden ok delili vardr. Ona gre, ilkin, insanlarn tm zamanlar ve mekanlar iin geerli olan eylemlerini rasyonalize etme eilimleri iinde olmalar; ikinci olarak, kendi kendilerinin yargc statsnde bir vicdan duygularnn bulunmas; nc olarak, dnyann belli nedensel ilikilerle yryen dzenli ve kurall bir yapsnn olmas; drdncs, toplumsal yaamn, ilikileri dzenleyen belirgin bir doasnn olmas; ve son olarak da, temel hukuk ilkelerinin evrenselliinin ve nesnelliinin doal hukuk olmakszn bilinemeyecei gerei doa durumuna ve btn insan yaamna ikin bir doal hukukun varlnn kantdrlar (Locke 1999). Varlk gerekeleri burada ifade edildii ekliyle olan ve bilinmesi de, tabiat sayesinde insan aklna olanakl klnan doal hukuk tm zaman ve mekana ikin olduu iin evrensel ve, bir ykmll yerine getirmek iin gerekli olan her eyi iinde barndrd iin de herkes iin balaycdr (Locke 1999). Lockea gre, az nce ifade ettiimiz gerekelerden dolay tabiatta sz konusu trden doal bir hukukun ikin olduunu rahatlkla karar verebiliriz. Temel hak ve zgrlklerin ontolojik kaynann ve ieriinin ne olduu sorusuna bu ekilde yant verdikten sonra, imdi de onlardan nasl haberdar olabileceimiz, bir dier deyile doal hukukun bilgisine ne ekilde ulaabileceimiz sorusuna yant aramaya alabiliriz. Ancak, bu soruya yant bulabilmemiz iin nce Lockeun genel epistemoloji anlayna deinmek durumundayz. Lockea gre, felsef literatrde, 94

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa doutan bilgi (inscription), gelenek (tradition) ve duyu tecrbesi (senseexperience) eklinde temel bilgi tr vardr (Locke 1999). Bilindii gibi Locke, deneyci bir filozof olarak doutan bilgi olanan reddetmekte, btn bilgilerimizin deney ve gzleme dayal olarak sonradan kazanlm trden bilgiler olduunu savlamaktadr. nsan zihnini bo bir levhaya (tabula rasa) benzeten Locke, duyumlara dayal d dnyann verileri olmadan akln herhangi bir bilgi retemeyeceini, malzemesiz ii benzetmesiyle anlatmaya alr. Lockea gre, ii ne kadar hnerli ve becerikli olursa olsun, elinde bir malzeme olmad srece nasl ki hibir rn ortaya koyamazsa, akl da, duyu alglarna dayal bir veriye sahip olamad srece hibir bilgi retemez (Locke 1999). Dolaysyla, doal hukuk sadece akl araclyla bilinemeyecei gibi, doutan bir bilginin rn de olamaz. Aslnda Locke, ileride de greceimiz gibi bilisel bir mekanizma olarak akl reddetmemekte, sadece duyusal alglar yoluyla zihne tanan veriler olmad srece akln ilevsiz kalacan ileri srmektedir. Bu ekilde doutan bilgi (nsel bilgi) olanan reddeden Locke, ardndan bir baka bilgi tr olan gelenei incelemeye koyulur. Gelenein bir bilgi tr oluturduunu kabul etmekle birlikte, gelenek yoluyla renilen eylerin bilginin konusunu oluturmaktan ok inancn konusunu oluturduunu, dolaysyla geleneksel bilginin doal hukukun renilmesine sahici bir olanak sunmadn ileri srer. Lockea gre aslnda gelenek bir bilgi edinme yoludur ve rendiimiz eylerin byk bir ksm da geleneksel bilgiye dayanabilir. Bu anlamda tabiat kanunlarnn bir ksm hatta tamam bize ailelerimiz, retmenlerimiz ya da daha bakalar tarafndan aktarm yoluyla retilmi olabilir. Ancak Lockeun burada reddettii ey, doal hukukun bize bakalar tarafndan retilebilecei gerei deil, yalnzca, gelenein doal hukuku renmenin temel ve kesin bir yolu olduu grdr (Locke 1999). Grdmz gibi, doutan bilgi ve gelenek yoluyla doal hukuktan haberdar olmamz olanaksz gren Lockeun elinde tek alternatif kalmaktadr. O da duyu tecrbesi dedii bilgi trdr. Lockea gre, duyu algs btn bilgilerimizin olduu gibi doal hukukla ilgili bilgimizin de temelini oluturmaktadr. Ancak bu, doal hukukun literal anlamda duyu algsna indirgendii eklinde dnlmemelidir. Doal hukuku bilmemizi olanakl klan ey akl ile duyu algsnn birlikteliinden doan bir bilme yetisidir. Lockeun ifadeleriyle, insanlarn zihinlerini bilgiyle donatp eitime ve tabiat na has olan yarar bize salama iini sadece bu iki yetinin gerekletirebilecei aktr (1999, 42, 43). Lockeun burada akl ile kastettii ey, ruhun, bilinen eylerden bilinmeyenlere doru ilerleyen ve nermelerin belli ve dzenli bir dizilii iinde bir eyden baka bir eye delil getiren dnme yetisidir (1999, 43). te, insann doal hukukun bilgisine ulamada kulland bu akldr, ancak akla ulaan bilginin kayna da duyu-tecrbesinin salad veriler olmak durumundadr. Tabiat vastasyla bireyin bilinebileceini sylemekle Lockeun kastettii ey, insann, kendisine doutan verilmi olan yetileri uygun bir ekilde kullanrsa, kendi kendine ve baka birlilerinin yardm 95

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa olmakszn bilgisine eriebilecei bir gerekliin bulunduudur (1999, 25, 26). Geriye yant aramamz gereken bir soru kald. Peki bu haklarn yani doal hukukun gvencesi nedir ya da ne olmaldr? Lockea gre, bu haklarn gvencesi rzaya dayal toplum szlemesi ve bu szlemenin rn olan sivil otorite yani hkmet olmaldr. Doa durumu, bildirimizin de banda deindiimiz gibi salt bir esenlik ve mutluluk hali, mutlak bir zgrlk ve eitlik durumu ise, insanlar neden bu durumdan vaz geerek bir szleme araclyla sivil topluma gemilerdir. Bu sorunun yant Lockeun literatrnde aktr. Ona gre, doal durum her ne kadar bir mutluluk ve bar ortamn ifade ediyorsa da, bu ortamn sava alanna dnmeyeceinin bir gvencesinin olmay ve su ileyenleri cezalandracak balayc ortak bir st-otoritenin bulunmay nedeniyle, insanlar bir araya gelerek bir szleme araclyla bir araya gelerek sivil ve politik bir yap retme gerei duymulardr. Ayrca Locke, doal durumdan sivil hayata geii metafizik bir perspektiften de temellendirme abas ierisinde gibi grnmektedir. Ona gre, Tanr insanlar, yalnzln iyi bir ey olmad dncesi ile yaratmtr. Bu dnce onlar ister istemez doal bir eilimle bir toplum olmaya ynlendirir. Gerek bir aile iine domalar gerekse dil becerisi ile donanmalar da onlarn toplumsal bir varlk olularna iarettir (Locke 2002). Bu doal eilim ve iaretin yannda, sivil hkmet ile birey arasndaki ilikiyi belirleyen ya da sivil hkmeti oluturan ey, toplum szlemesi ve rzadr. nsanlar duyduklar ihtiyalar neticesinde, toplumsal bir szleme ile sivil bir ynetimi olutururlar ya da mevcut bir ynetime dahil olurlar. Ama bu Hobbesun felsefesinde olduu gibi bireyin ynetime tam ve koulsuz bir teslimiyeti eklinde deil, ierii ve koullar taraflarn rzas ile belirlenen bir szleme ile gerekleir. Bu szleme de, yine Hobbesda olduu gibi sadece uyruklar arasnda deil, Ayrca bu szleme, bireyi balad kadar ynetimi de balar. Yani, szleme, bireyin ynetime kar olan grev ve sorumluklarn olduu kadar, ynetimlerin de vatandalarna kar olan grev ve sorumluluklarn tanmlayan bir akit olmak durumundadr. Lockea gre, politik bir organizasyon pozitif hukuk kurallarna gre davranmakla ykmldr, ancak bu kurallar da salt ounluun isteine dayal olarak oluturulan keyf yasalar olamazlar. Bu yasalar znde, doal hukuka ve saduyuya dayanmak durumundadr. nk, pozitif hukukun kayna ve meruiyet lei doal hukuktan baka bir ey deildir. Lockeun toplum szlemesinin, tarihsel adan bakldnda burjuva devrimine de esin kayna olan en ayrt edici zellii sanrz burada ortaya kmaktadr. Politik toplum, bireylerin doal haklarnn ve rasyonel tercihlerinin bir evrimi ve uzants olduu iin, politik yapnn doal hukuka aykr davranmamas gerekmektedir. Eer byle bir uygulama ortaya karsa bireylerin haklarn korumak adna direnme hakk (right of resistance) doar (Locke 2002). Ynetim ynetilenlerin szlemeden nce sahip 96

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa olduklar yaam, zgrlk ve mlkiyet gibi haklarn inerse, szlemeyi bozmu ve ynetilenlerin direnme hakkn dourmu olur. nk, bu haklar, doutan gelen, insan olmann gerei olan haklardr. Tanr ve tabiat asla bir insann kendini korumasn ihmal ederek, kendini tamamen bakasna vermesine izin vermez (Locke 2002, 130). Bireylerin doal haklarna tecavz eden ynetici mer bir ynetici olmaktan kmtr, tiranlamtr. Dolaysyla bu durumda doal haklarn korunmas adna bakaldr iin geerli bir zemin hazrlamtr. Bu nedenle, sivil ynetimin temel grevi ilk olarak, bireylerin doa durumunda tabi olarak sahip olduklar doal haklarnn, yani mlkiyetlerinin (hayat, zgrlk ve mlklerinin) korunmas; ikinci olarak da doal hukuk zerine kurulan pozitif hukuk araclyla toplumsal bar, gvenlii ve tm bireyleri ieren kamu yararnn salanmas olmak durumundadr. Sonu olarak, bugn Bat dnyasnda var olduu ekli ile demokrasinin kuramsal mimarlarndan olan ve grleri Amerikan bamszlk bildirgesinde ve Amerikan anayasasnda hemen hemen kelimesi kelimesine tekrarlanan (Arslan 1994). Locke insann doal haklarna, rzaya dayal toplum szlemesine, erkin bireysel onay amalamak zorunda oluuna ve gler ayrlna yapt vurgu nedeniyle, insanln demokrasiye doru yapt yolculukta nemli bir dneme noktasn oluturmaktadr. Yrd. Do. Dr. Sinop niversitesi Eitim Fakltesi lkretim Blm Snf retmenlii Anabilim Dal retim yesi, fakdemir@sinop.edu.tr.

Kaynaka
Akdemir, Ferhat. 2009. Sivil ve politik toplumun kurucu unsuru olarak toplum szlemesi: Hobbes ve Locke rnekleminde karlatrmal bir analiz denemesi. Ekev Akademi Dergisi 13(41): 333-347. Arslan, Ahmet. 1994. Felsefeye giri. Ankara: Vadi Yaynlar. Locke, John. 1996. nsan anl zerine deneme. (ev. Vehbi Hackadirolu) stanbul: Kabalc Yaynlar. Locke, Locke. 1999. Tabiat kanunu zerine denemeler. (ev. smail etin) stanbul: Paradigma Yaynlar. Locke, John. 2002. Sivil toplumda devlet: Uygar ynetim zerine iki inceleme. (ev. Serdar Ta, Hale Akman) stanbul: Metropol Yaynlar. Yayla, Atilla. 2002. Liberalizm. Ankara: Liberte Yaynlar, 2002. Ekici, Ekrem. 2006. Hobbes ve Rousseau: Toplumsal szleme kuram. Kayg, ( 6): 78-89. Rousseau, J. J.. 1995. nsanlar arasndaki eitsizliin kayna ve temelleri zerine konuma. (ev. Rasuh Nuri leri) stanbul: Say Yaynlar. Gzler, Kemal. 2008. Doal hukuk ve hukuk pozitivizme gre adalet kavram. Muhafazakar Dnce 4(14): 76-90. 97

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa

zgrlk Sorununa Etik-Politik Bir Yaklam


Fikri Gl
zgrlk sorunu, varolusal bir sorun olarak ele alndnda insanlk tarihi kadar eski bir o kadar da gncel bir sorundur. zgrlk, kukusuz birok alanla (psikolojik, metafizik, sosyolojik, antropolojik vb.) ilikili olan bir kavramdr. Ancak, zgrln en ok ele alnd ve tartld alan ise etik-politik alandr. nsann yapp etmeleriyle oluan bu alan ayn zamanda onun zgrlk alann da oluturmaktadr. Etik alanda zgrlk, z bakmndan dorudan sorumlulukla ilikilidir. Sorumluluk yoksa, etik olandan sz etmekte olduka gtr. Etik olann hem bireysel hem de toplumsal ynnn olmas onun politik olanla da bir eit ilikili olmasn zorunlu klar. nk, sosyal bir varlk olan insan ne bireyselliinden ne de toplumsallndan soyutlanabilir. Tartlmas gereken asl sorun, zgrln sadece bireysel seimlerle oluan bir eyleme durumu mu yoksa tekini de dikkate almak kouluyla eylemde bulunma hali mi? zgrln hangi eksen zerinde konumlandrldna baklmakszn bireylerin zgr olup olmadklarna ilikin belirlenimde bulunmak olduka gtr. Eer etik alann bireysel bir eyleme alan olduunu kabul edecek olursak, sorunu bilin dzeyinde tartabiliriz, ancak sorunu bu ekliyle zme kavuturmak olduka gtr. Ayn ekilde, zgrlk sorununu yalnzca politik olanla ilikili bir sorun olarak grmekte bir dier zmszlktr. Bu bildirinin amac, zgrlk sorununun kaynan sorgulamak ve bu sorunun yalnzca birey temelli ve akn bir bilin yardmyla zme kavuturulabilecek bir sorun olduunu savunan grlere kar ciddi bir itiraz oluturmaktr. Sz konusu itiraza esas oluturmas bakmndan etik olanla politik olann zgrlk gndeme geldiinde birbiriyle dorudan ilikili olduunu gstermek ncelikli amalardan biridir. Bir baka deyile, politik olanla etik olan birlikte zgrlk alann oluturur. zgrlk sorunu bireysel bir sorunmu gibi grnmesine karn, gerekte toplumdan ve dolaysyla da politik olandan soyutlanamaz. Tpk, etik olann toplumsal gereklikten soyutlanamayaca gibi. zgrl, pratik akln koyduu yasalara gre eylemek olarak ele alan Kant sylemle (Kant iin zgrlk bir zorunluluktur. Ancak bu zorunluluk dardan, doadan gelen bir zorunluluk deil bizatihi istencin belirledii ve aklla kavranan, otonom olan bir zorunluluktur), zgrl, zel istencin genel istence balanmas onunla uzlamas olarak ele alan Hegelci sylemin (burada znel isten kendi tikelliinden vazgeerek kendini kendi stndeki bir yasaya balar ve bu yasay kendi yasas olarak grr. Etiin ls de, hedefi de budur) yardmyla temellendirmeye alacaz.

98

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa

I
zgrlk, genel anlamda, kiinin kendi kendini belirlemesi ve hibir d etki altnda kalmadan, yani otonom bir ekilde seimde bulunmas ve bu seimler dorultusunda hareket edebilmesi olarak tanmlanabilir (Cevizci 2005, 1305; Routledge 2000, 295). Byle bir tanmlama, zgrln hangi eksen zerine konumlandrld ve ne trden bir zgrlk algsyla kiilerin zgr olup olmadklar noktasnda tatmin edici gibi grnmemektedir. nk, bireysel serbestlik ve herhangi bir dsal koula balanmakszn eyleme durumu olarak ele alnan zgrlk anlay tek yanl ve gereklikle ok fazla badamayan bir anlaytr. Kukusuz, zgrlk deyince bireyi temele alan ve btnyle onu kuatan bir sarmaldan sz ediyoruz. Ancak, bu kuatlmlk bir zorunluluk gibi alglanmamal, yani bireyin zgr olmasndan onun eylemlerinin tamamnda zgr olduu anlam karlmamaldr. fade edilmeye alld gibi, birey temelli olmakla birlikte zgrln bireyi aan ve toplumsal yapyla dorudan ilikili olan ynn de gz ard etmemek gerekir. Sosyal bir varlk olan insann zgrl sz konusu olduunda onu ne bireyselliinden ne de toplumsallndan soyutlamak mmkn deildir. Varoluu felsefenin en nemli isimlerinin banda gelen Sartren dedii gibi, insann bir nedeni, bir temeli yoksa bu onun kendi kendinin nedeni/ temeli olmasndan kaynaklanmaktadr. nsann braklmln da Sartre, onun zgr olmasna balamaktadr. nk Sartrea gre, insan temelinden zgrlktr. nsan zgr olmaya mahkumdur, zorunludur () Zorunludur, nk yaratlmamtr. zgrdr, nk yeryzne geldi mi, dnyaya atld m bir kez, artk btn yaptklarndan sorumludur (Sartre 1997, 72). zgrlk sorununa byle yaklaan Sartrea gre insan, olmu bitmi, kendini gerekletirmi bir varlk deil, kendini gerekletirebilecek olanaklar toplamna sahip ve her ne ise o deil, her ne olmusa odur. Buradaki zgrlk, belirlenmemilik anlamnda ve snrlarn insann kendisinin izdii bir zgrlktr ve dorudan kiinin znn kendisi tarafndan oluturulmasn ngren bir yaklama karlk gelir. Onun iindir ki Sartrea gre, varolu zden nce gelir. Kii, seimleriyle zgrdr ve seimleriyle zn oluturur. Dolaysyla kii, seimlerinin faili olduu iin sorumludur da. Her eyde zgr olan insan, zgrl sz konusu olduunda ayn serbestlie sahip deildir. Sartren deyiiyle, hi kimse insan zgrlnden alkoyamaz. Buna ne insann ne de Tanrnn gc yeter. Sartren bu tespiti, insan merkeze alan, dorudan onun yapp-etmeleriyle ilintili olarak zgrl temellendiren ve dsal baka herhangi bir koula balanmakszn insan zgrle mahkum eden ve zgrl insann alnyazs olarak gren bir anlayn sonucudur. zgrlk, bu ynyle insann varlk art haline gelmekte ve varolusal bir gereklik kazanmaktadr. Sartren zgrlk tasarmnn, sz konusu edilmeye allan ve insann sosyal bir varlk olduu gerei ile de badat pek sylenemez. Kald ki, zgrln tek boyutlu (birey 99

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa merkezli) olduu dncesini dile getirenlere kar gelitirilen itirazlarn da herhangi bir dayana kalmaz. Bu bildirinin savlad ey, zgrln etik-politik olanla dorudan ilikili olduu ve bir baka deyile, politik olanla etik olann birlikte zgrlk alann oluturduu gereine vurgu yapmaktr. Bunu yaparken de yukarda ifade edilmeye alld gibi, Kant ve Hegelin zgrlk anlaylar esas alnarak sz konusu gereklik bu balamda temellendirilmeye allacaktr.

II
zgrlk deyince, birbirleriyle ilikili olmakla birlikte kartrlmamas gereken tr zgrlk ayrm yaplabilir. Bunlar srasyla insann zgrl, kiilerin zgrl ya da etik zgrlk ve toplumsal zgrlk (Kuuradi 1988, 1; Kuuradi 2009, 51). Etik olann neliinin sorgulanmas ve ne tr bir yapyla ilikilendiriliyor olmas, zgrlkten ne anlaldnn ortaya konulmasnda olduka nemlidir. Felsefe tarihinde ilk defa Kant, insan zgr mdr, deil midir? sorusuna neden bilgisel bir yant alnamayacan gstermeye alr ve zm olarak da, zgrle ilikin soruyu deitirmekte bulur (a. g. e., 2). Kanta gre zgrlk, deney dnyasnda karl bulunmayan, bir salt akl kavram, apriori bir idedir. Ona gre: zgrln ne dorudan doruya bilincine varabiliriz-nk ilk kavram negatiftir-, ne de onu deneyden karabiliriz-nk deney yalnzca grnlerin yasasn, dolaysyla da zgrln tam kart olan doann mekanizmini verir. Demek ki (kendimiz iin isteme maksimleri ortaya koymaya baladmz anda) kendisini bize ilk gsteren, dorudan doruya bilincine vardmz ahlak yasasdr; ve akl onu hibir duyusal koul tarafndan alt edilemeyen, hatta koullardan bsbtn bamsz olan bir belirleme nedeni olarak ortaya koyduundandr ki, ahlak yasas bizi dorudan doruya zgrlk kavramna gtrr (Kant 1994, 34). Kanta gre, ahlakll sadece zgrln zelliinden tretiriz. zgrl de, btn akl sahibi varlklarn istemesinin zellii olarak ele almak gerekir. zgrlk, ahlak yasasnn emrettii biimde eylemde bulunmay istemektir. Bu ynyle bakldnda zgrlk, ahlakllk iin bir nkoul durumundadr. Yani, zgrlk yoksa ahlakllktan sz etmek mmkn deildir. Bu balamda ahlakllk, yalnz akl sahibi varlklar iin, yani bizler iin yasa grevini grdnden, btn akl sahibi varlklar iin de geerli olmaldr. zgrlk idesi altnda eylemde bulunan btn varlklar, bizatihi zgrlk idesinin kendisinden kaynakl olarak pratik adan gerekten zgrdr (Kant 1993, 50). Bir baka deyile, pratik bakmdan zgrlk, yaptklarmzda ve yapmadklarmzda akl kullanmamz mmkn klan tek yoldur. Kanta gre zgrlk, ahlak yasasnn varlk nedenidir. Ahlak yasas da zgrln bilinmesini 100

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa salayan nedendir. Dolaysyla Kantn ahlak felsefesinde, zgrlkle ahlakllk arasnda dorudan bir iliki, bir karlkllk vardr. Kant, Pratik Akln Eletirisi adl yaptnda sz konusu ettiimiz karlkllk ilikisini ele almaktadr. Kant, zgrln dorudan doruya bilinemeyecei gibi deneyden de karlamayacan syler. Dorudan doruya bilemeyiz, nk zgrln ilk kavram olumsuzdur (negatif); deneyden de karamayz, nk deney bize yalnzca grngler dnyasnn yasalarn verir. yleyse bizim dorudan doruya bilincine vardmz ey ahlak yasasdr (Akarsu 1982, 233). Bilindii gibi Kant, grngler alannda doal nedenselliin, aklla kavranlan ve dnsel dnya diye adlandrd alanda da zgrlkle ilgili olan nedenselliin geerli olduunu syler. Ona gre, bir yandan duyulur dnyaya (fenomenler dnyasna) br yandan da dnlr dnyaya (numen dnyasna) bal olan insan, bu iki dnyann da birer yesi olarak eylemde bulunur. Baka bir deyile, bir taraftan akl sahibi bir varlk olarak dnlr dnyann yesi olan insan, dier taraftan da duyular vastasyla dnyay kavrayan ve doa varl olan insan. Duyulur dnyaya ait olan doal nedensellik dnlr dnya sz konusu olduunda yerini zgrlk kavramna brakr. Kanta gre, insan maddi ynyle fenomenler dnyasna bal olmasna ramen yine de zgrdr. zgrlk idesi, kiiyi dnlr dnyann bir yesi yapar. nsan, akl sayesinde fenomenler dnyasnn stne ykselip ona bir anlam ve deer katar. Bu ise, ahlak yasasndan, kategorik imperatif (koulsuz buyruk)ten baka bir ey deildir. Ahlak yasas herkese, hem de tam olarak kendisine uymay buyurur (Kant 1994, 42). Ahlak yasasna uymak demek, zgr olmak demektir. Ahlakllk ise, zgr olmaktan geer. Yani, ahlaklln n koulu zgrlktr. Kanta gre, bir mutlak kendiliindenlik yetisinin idesi olarak zgrlk idesi, yalnz bir gereksinme deil, olana sz konusu olduunda, saf teorik akln analitik bir ilkesidir (a. g. e., 55). Sadece zgrlk kavramdr, kendi dmza kmadan koullu ve duyusal olanda, koulsuz ve dnlr olan bulmamz salayan. zgrlktr, eilimlerden uzak durmamz bize reten ve yine zgrlktr, ahlakllkla anlaml hale gelen ve etik olan oluturan. Kanta gre, ahlak yasasn oluturan buyruklar nasl olanakldr? sorusu ancak, zgrlk idesinin belirgin hale getirilmesiyle yantlanabilir. Bu da akln pratik kullanl iin, yani bu buyruun, dolaysyla ahlak yasasnn geerliliine inanmak iin yeterlidir (Kant 1995, 80). Kategorik imperatifin olanakl olabilmesinin n koulu olarak Kant, istencin zgr olmasn gryordu. Koulsuz buyruk ya da istemenin otonomluu, ancak zgrln kabul ile mmkndr. Eer isten zgr olmasayd, yani bir koula bal olarak eylemde bulunuyor olsayd, insann doadaki herhangi bir eyden, bir nesneden fark kalmayacakt. O halde kategorik imperatifin anlaml olabilmesinin koulu da, insann zgr olmas gereine dayanr. Buradaki zgrlk, yukarda ifade edilmeye alld gibi, etik olanda ortaya kan ve insann doadaki 101

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa nedensellik yasasndan baka bir yasaya, yani kendi yasasna bal olmas anlamndadr. Bunun ad da, kategorik imperatif (koulsuz buyruk)tir, ahlak yasasdr. fade edildii gibi, Kantta zgrlk ile ahlakllk arasnda sk bir ba vardr. zgrln, ahlaklln n koulu olarak grld dikkate alnrsa Kantn, niin ahlakllkla zgrl birlikte ele aldnn gerekeleri de daha iyi anlalm olur. Kanta gre, insann zgrl, transcendental, mutlak bir zgrlk olarak anlalmaldr. zgrlk, bize, alglanabilir bir olay olarak verilmi deildir (Yoksa onu deneyim dnyasnda alglayacaktk). Onu bize-doa deil, salt pratik akln bir olay olarak-ahlak yasas, yok sayamayacamz bir ekilde, fakat sadece gstermektedir (Mengolu 1986, 143-144). Eer insan zgr olmasayd ahlak yasasnn hibir anlam olmazd. nk, yukarda da sylendii gibi zgrlk ve ahlak yasas birbirini tamamlamakta, birbirini temellendirmektedir. zgrlk bir yasaszlk, rastgelelilik ve dzensizlik deildir. Eer yle olsayd Kantn deyimiyle olumsuz anlamda bir zgrlk olurdu. Olumlu anlamda zgrlk, bir yasaya uymadr. nsann istemesinde zgr olmas demek, uymak gereken hibir yasann bulunmamas demek deildir; tersine, deitirilemez, ama zel bir yasann nedenselliine autonom olarak uymak demektir. Autonomi, insann kendi iradesinin yasasna uymasdr. te olumlu anlamda zgrlk budur (a. g. e., 144). Rousseau, insan zgr doar, oysa her yerde zincire vurulmutur (Rousseau 2006, 4) derken, eitsizliin kkeni olarak doa toplumundan modern topluma geii adres gsteriyordu. Yani O, doal yaama dneminde insanlar arasnda eitsizliin etkisinin olmadn sylemeye alyordu. Modern topluma gei srecinde doa toplumunda insanlar arasnda kurulmu olan bu doal dengenin birey aleyhine bozulmu olduunu dile getiriyordu. Gzenin ifade ettii gibi, doal eitsizlik bir an iin kabul edilse dahi, doann ayrcalkl yaratt bu kiilerin ayrcalklar, kendilerine doal yaama dneminde bir stnlk salamayacaktr (Gze 2000, 195). Rousseaunun bu doal hukuk anlay, yukarda sz konusu edilen ve insann zgr olarak dnyaya geldii dncesiyle rten bir yaklamdr. Oysa Kant iin hibir canl -insan da dahil olmak zere- belli haklarla donatlmamtr. nsan, doutan doal bir hukuka sahip olmad gibi etik ve siyasal zgrle de doutan sahip deildir. Tam tersine doa durumundaki insan, Hobbesun belirtmi olduu gibi birbirinin kurdudur ve yine Hobbesun altn izmi olduu gibi bu insan, bencillii ve ortak karlar ikilemi bir erk olan devlet araclyla ortadan kaldrlr. zgrln, ne doal bir hak ne de edinilmi bir hak olmamas, znde istenten baka bir ey olmayan akln bir olgusu olduu anlamna gelmektedir. Bu nedenle Kantn zgrlk 102

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa sorununa yaklam, tarih felsefesindeki grlerine bir yanndan tutunmaktadr. nk Kanta gre zgrlk, kkende ahlaki kararlarla ilgili apriori bir kavram olsa da antropolojik ve tarihsel bir yn vardr (Akn 2008, 57). Ahlak yasasn, gerekte zgrlkle olan bir nedensellik yasas olarak gren Kant, yasann kavrannn da ancak akl sayesinde olanakl olduunu syler. zgrln, ahlakll belirlediini ve ancak zgrlk idesine gre eyleyen bir varln pratik bakmdan gerekten zgr olabileceini ileri sren Kanta gre, her akll varlk eylemlerini gerekletirebilmede zorunlu olarak zgrdr. Buradaki zorunluluk, doadaki zorunluluun tersine, otonom olan, yani kiinin kendi koyduu kurallara yine kendisinin uyduu ve sonuna kadar kendi ahlak yasasna ball ifade eden bir zorunluluktur. Bir baka deyile, salt akl idesi olan zgrlk otonomiden baka bir ey deildir. Otonomi ise Kanta gre, kendi ald kararlara kendisi uyan, zgrlk idesine uygun eylemde bulunan insann bir zelliidir. nsann nedensellik yasasndan baka bir yasaya, yani kendi yasasna bal olmas demektir. Bunun anlam da udur: nsann kendi yasas, koulsuz olan (kategorik imperatif)dr, yani ahlak yasasnn kendisidir. Ahlk Metafiziinin Temellendirilmesi yaptnda zgrln konu edildii nc blmnde Kant, balangta zgrln doa zorunluluundan farkl ve ondan tamamen bamsz olduunu syleyerek negatif bir aklama yapar. Burada Kant, doada akl sahibi olmayan btn varlklarn/nesnelerin etkilerinin kendileri dnda, kendilerine yabanc nedenlerle belirlendiini ve bu alanda heteronominin egemen olduunu syler. Oysa ki, akll bir varln istencini, nitelii zgrlk olan bir nedensellik belirler. Dolaysyla buradaki isten, kendisini belirleyebilecek olan dsal herhangi bir nedenden bamszdr. zgrln pozitif belirlemesi de, zgr olan istencin, yani dorudan mdahil olan, etki yapan bir ey olarak ve daha da nemlisi neden olarak dnlmesidir denebilir (Akarsu 1982, 238; Kant 1993, 49). Her neden de, Kantn doal olarak kabul ettii gibi, yasalara gre etki yapar. Aklla ilgili istense-btn doa yasalarna kart olarak-kendi kendinin yasas, yani autonom olunca, zgr bir neden olarak gsterilebilir. yleyse zgrlk de autonomiden (zerklik) baka bir ey deildir (Akarsu 1982, 238). zgrlk sorununa etik adan baktmzda Kantn belirlemelerinin yol gsterici olduu sylenebilir. Kanta gre, kuramsal bilgimiz iin bilinemez olarak kalsa da zgrlk, duyularla alglanan eyin temelinde kendinde ey olarak benin, yani zgr benin olduu varsaylabilir. Buradaki zgr ben kavram da pratik-ahlaksal-davranlar aklayan bir kavramdr. zgrln bilincine de, Kantn bir akl olgusu olarak grd ahlak yasasyla ulalabilecektir (a. g. e., 241). unu belirtmek gerekir ki, zgrlk kavram Kant iin, yalnzca bir postulat (koyut)tr. Gerek olan anlamnda deil, var olmas zorunlu olan bir kavramdr. zgrlk de bir koyuttur, nk zgr olduumuz inanc gerekte 103

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa kuramsal bir dogma deil, pratik bakmdan zorunlu olan bir varsaymdr yalnzca. nk ahlak yasasna boyun ememiz pratik bakmdan zorunlu ise, bunu yapabileceimizi de, yani zgr olduumuzu da, eilimlerin doal yasalarndan bamsz olduumuzu da varsaymak zorundayz (a. g. e., 246-247). nk biz biliyoruz ki Kanta gre, zgrlk olmadan ahlakllk da mmkn deildir. zgrlk, ahlaklln bir nkouludur.

III
Nasl ki Kantta zgrlkle ahlakllk arasnda sk bir iliki sz konusu ise, Hegelde de zgrlkle politik olan arasnda sk bir ba vardr. Kantla birlikte ilk kez eylemi ele almada, eyleme yol aan istemenin dayand maksimin temele alndn gryoruz (Tepe 1992, 7). Benzer ekilde Hegelde, zgrln evrensel bir biimde gereklemesi iin, soyut istencin somut bir istence dnmesini gerekli grr. Bilindii gibi Kant, ahlak sz konusu olduunda dorudan zgrlk kavramna vurgu yapmakta ve zgrlkle ahlakll sk bir ekilde birbirine balamaktayd. Hegele gre dnya tarihi, zgrlk bilincindeki ilerlemenin ve geliimin bizatihi kendisidir (Hegel 2001, 32-33). u noktay zellikle belirtmek gerekir ki, Hegelin felsefesindeki zgrlk tasarm ada siyaset felsefelerindeki zgrlk tasarmndan olduka uzaktr. Hegel, yaptlarnda sklkla zgrlk kavramna vurgu yapar. Onun zgrlk anlay sk bir belirlenmilik gsteren ve kiiyi yapp-etmeler sz konusu olduunda olduka snrlayan bir anlaytr. Hegelin akli olan gerektir ve gerek olan aklidir (Hegel 1991, 29) biiminde zetleyebileceimiz gr, onun kat bir idealist olan ynn ne karmay ve ayn zamanda politik bak asnn da nasl ekillendiini gstermesi bakmndan son derece nemlidir. Bilindii gibi, Hegelin politik grlerini onun genel felsefesinden ayrmak neredeyse mmkn deildir. Kantta, zgrlk ve ahlak yasas arasndaki iliki (ki bu btnyle zorunlu ve vazgeilmez bir ilikidir. Hatta, zgrlk, ahlaklln nkoulu olarak grlmtr) karlkl bir diyalektik ilikiyi de beraberinde getirmektedir. Hegel iin de bilin, kendi bana ve bakalarndan izole edilmi, soyutlanm bir bilin olarak deil de, bir baka kendinden ve kendi iin bilinle ilikileri olan bir bilin olarak fark etmektedir. O, bir bakasyla-bir baka bilinle-balantlarnda, diyalektik bir biimde dolaymlanmaktadr (Yeniehirliolu 1995, 57). Dnen ve eyleyen, bilinci olan zne, kendi gerekliine mutlak olumsuzluuyla ulaabilmektedir. Birey, bilinci vastasyla yok sayma, reddedebilme gcne sahiptir ve bu da onun gerek anlamda zgr olduunu gsterir. zgrlk, bilincin var ettii ve zn tinde bulan bir gerekliktir. Tinin z de zgrlktr. Tin, zne konumunda olup dnyann kendisinden kaynakl olarak olutuunu kavrayan bir yapdadr. Bu ynyle tin, bir bilin varldr, bir etkinlik varldr ve dolaysyla da kendi dndakileri, yani dnyay kendine dntrmeye meyleder. zne konumunda olan tin, var olan somut 104

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa gerekliin kendisi kaynakl olduunu kefettiinde bu gereklik durumu znenin zgrl iin nemli bir olanak salar. Bu aamadan sonra dnya, ben diye kalarak kendini bize dntren znenin kendisine ait z ve gerekliinden baka bir ey deildir artk. Tarihsel gereklik durumundaki biz kendini bir ulusun yaamnda biimlendirir ve ortaya koyar. Zira kendisinin bilincindeki usun edimsel gereklikte gncellemesi kavram, tam gerekliini yalnzca bir halkn yaamnda bulmaktadr. te orada insan, bir toplumsal varlk olarak belirlenip tanmlanr ve evrensel nesnellie katlr. Bu, onun, topluluun nesnel yaamna girmesidir (a. g. e., 64). zne insan varlnn bilincinde sahip olan zgrlk, en temel gerekliktir ve btnyle de devlette ortaya kar. te tam da burada, bildirinin temel savlarndan biri olan zgrln politik olanla da ilikisi belirmi olur. Hegelin yapm olduu ey de, zgrln tarihi ve diyalektik evrimini, onun politik olanla ilikisinde ortaya koymaktr. Hegele gre, birey iin somut ve evrensel bir kavramdr zgrlk ve bir ekilde de politik olanla ilgilidir. zgrln evrensel bir biimde gereklemesi iin, soyut istencin somut bir istence dnmesi gerekir. Hegel asndan hukuk, evrensel anlamda genel zgrlk olarak dnlmektedir. Bir baka deyile hukuk, zgr istencin varl olarak grlmektedir. Hukuk, her eyden nce, zgrln kendi kendisine verdii dolaysz mevcudiyettir (Hegel 1991, 61). Hegelin hukuk ve dolaysyla zgrlkle ilgili belirlemelerinde ortaya koyduu yaklam biimi, mutlak ve somut hukuk kurallar iinde belirgin hale gelen tinin varlnn evrensel manada zorunlu ve gerekli olduunun da bir gstergesidir. Belki de Hegelin zgrlkle ilgili olarak tespit ettii ve zgrln, topluluun, ahlaksal tresel tzn belirledii bir ey olduunu sylemesi olduka nemlidir. Hegel, Fransz Devriminin ilkelerinden olan eitliki, bireyi temele alan liberal yaklamlar benimsemedii gibi bu deerlere iddetle kar km ve btnyle ussal olarak grd devletin en mkemmel bir rgtlenme biimi olduunu ileri srm, bylesi ussal olan bir rgtlenme biimi ortada iken yeni ve mkemmel bir devlet aramann gereksizliine vurgu yapmtr. Ona gre, nemli olan ussal olarak mevcut olan devletin olduu gibi kabul edilmesi ve bir devlet dncesine sahip olunmasdr. nk o, devleti zgrlk olarak grmektedir. Bireylerde ancak bir devlet ierisinde anlam kazanrlar. Devlette bireyin istenci ile genel isten tam bir uyum halindedirler. Bu ynyle devlet, dorudan genel istencin gereklii olarak grlr. Birey, kendini ancak devlet denen st yapda gerekletirebilir ve ancak bylelikle zgr olabilir. Bireyin zgrl ancak genel istencin somutlam ifadesi olan devlette mmkndr. Hegelin nesnel tin olarak grd devlette birey, istencinin bilincine ularken ayn zamanda da zgrlnn bilincine ulamaktadr. Hegele gre zgrlk, kiinin istedii her eyi yapabilmesi ve eylemlerinin kstlanmamas olarak anlalmamaldr. nsann sosyal bir varlk olduu 105

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa gerei dikkate alndnda byle bir zgrlk tasarmnn geerliliinden ve ilevselliinden sz etmek neredeyse olanakszdr. Hegelin, devleti bireylerin zgrlklerinin de gvencesi olarak grmesi, zgrlklerin de snrl olduu/olmas gerektii dncesine kadar geri gtrlebilir. nsanlarn snrsz istek ve ihtiyalarnn giderilmesinde ve sosyal ilikilerin dzenlenmesinde birey temelli bir serbestliin ne kadar salkl olabileceini varsaymak hi de zor olmasa gerek. Hegele gre devlet, yasalarla toplumsal dzeni salar ve bireylerin bir arada yaamalarn olanakl hale getirir. Devletin yasalarla bireyi korumas ve bireyinde bu yasalara uymas -zorunluluk olarak deerlendirilse bile- zgrlk olarak anlalmaktadr. nk Hegel, zgrln gerekletirilebilecei yegne yer olarak devleti grmektedir. Devlet, bir rgtlenme biimi, tarihsel bir gereklik ve daha da nemlisi zgrln gerekletii, mevcudiyet kazand tek yerdir (Hegel 1999, 66-68). Hegele gre, zgr bir birey, yani gerek znellik - Kantn ahlak felsefesinin mutlak hareket noktas olarak setii znellik ancak aklsal bir devletle ortaya kabilir (Bumin 2001, 151). Bu balamda Hegel, devletin, evrensel usun gereklemesinde dnya tininin maddesellemesi olmakla birlikte, ayn zamanda bir nesnel ahlakn yeri ve tek gvencesini de meydana getirdiini kantlamaktadr. Orada birey, yurtta olarak, dolu dolu yerine gelmekte, tam tamna gereklemektedir. Demek ki insan-birey, Kantn dediinin tersine, ahlaksal yasalardan ok topluluun ussal yasalarna uymakta, boyun emektedir (Yeniehirliolu 1995, 231). Hegelin abas da kukusuz, ahlak yasasna itaat etmenin, ona boyun emenin tersine devletin yasalarna uymann, onlara sayg gstermenin nemli olduu ynndedir. Bu yaklam biiminde, devletin yasalarna boyun emek, onlara sayg duymak, bireysel zgrlklerin kstlanmas olarak alglanmamal, bilakis bireylerin birlikte yaamalarndan kaynaklanabilecek sorunlar en aza indirgemek ve oluabilecek sorunlar da yasal yntemlerle zme kavuturabilmek eklinde deerlendirilmelidir. Baka trl sylendiinde, znel isteklerin genel isteklerle elimemesini salamak, kiiyi deil, toplumu n plana karmak ve kiilerin karlar dorultusunda toplumu ara olarak kullanmalarna izin vermemek. Byle bir yaklamn Hegel felsefesinde zgrlklerin kstlanmas olarak deerlendirilmesi doru olmaz. Kald ki Hegel, bunun yaplmasnn devletin grevi olduunu ve byle bir durumda bireylerin bu yntemle korunmu olacan varsaymaktadr. Yukarda da ifade edildii gibi Hegel, bireysel zgrlklerin gvencesi olarak devleti grmektedir. zgr isten de, yasaya boyun een istentir. zgrlk bir gereklikse, ki yle olmal, o zaman zgrln gerekletii yer de toplumsal-ussal-somut bir rgtlenme biimi olan devlette olmal. Hegele gre, sz konusu edilen zgrlk anlaynn dnda bir zgrlk tasarm gelitirmek, yani sadece ahlaksal ve znel bir zgrlk alan belirlemek kesinlikle gereki bir zgrlk anlay olmayacak ve kurgudan teye gidemeyecektir. 106

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa Hegel, zgrln zgl olarak insansal bir dnyann, bir baka deyile tarihsel bir dnyann yaratlmasyla kendini gerekletirdiini syler (Kojve 2000, 247). Hegelin devlete ilikin betimlemeleri kukusuz ki, onun kendi politik grlerinin bir yansmas olarak deerlendirilebilir. Onun Organik Devlet dedii yaplanmann iinde birey iradesinin hibir rol yoktur. Bu devlet yaplanmasn Hegel, dncenin en st aamas, ussalln en mkemmel ve ahlakiliin en yksek simgesi olarak grecektir. Birey de, sz konusu edilen bu devlet rgtlenmesinin iinde ve bu rgtlenmenin bir paras olarak gerek kimliine kavuacaktr. Bu dncenin bir sonucu olarak, birey devlete kar bir hak ileri sremeyecektir, birey devletin grevler ykledii bir kimsedir ve devlet iinde yani devlet denilen organik btnn iinde eriyecektir (Gze 2000, 239). Hegelin, devleti, istemin gereklemesi yoluyla nesnelleen tinin en yksek an (Bumin 2001: 157) olarak grmesine kout olarak bireyi de, aklsal temelli bir devletin yurtta olmak kouluyla zgr kabul eder. Bumin, Hegel adl yaptnn Devlet, ya da zgrln Nesnel rgtlenmesi bal altnda E. Weilin, Hegel yorumunu anmsatarak u grlere yer verir: Hegele gre, insan zgr istemdir. Ama o, balangta, yalnzca, kendisinin de iinde yer ald dnyann bilincine sahip bulunmaktadr. Ancak kendisine geri dnd, kendi bilincine eritii zamandr ki, istem yalnzca var olmaktan kp, ayn zamanda, kendisini yine kendisine duyuran, gsteren bir ey haline gelir. zbilin olma sreci Grngbilimde, Kle-Efendi diyalektii olarak gelien bilinler aras iliki (sava) eklinde gerekleir ve bu yolla insana kendini gsteren istem, dnce haline gelir. Bu durumuyla istem, zgrlk dncesinden, yani d ve i doann, veri olann yadsnabilecei dncesinden ibarettir () O halde somut bir durum dnda dnebilecek bir zgrlk yoktur () zgr istem, zorunlu olarak kendisine belli bir ierik, ulalacak somut bir hedef seen bir istemdir. Baka bir deyile, zgrlk, bir ey yapma zgrldr (a. g. e., 158). Hegele gre bir akl olgusu olarak grlen zgrlkte, bilin, kiisel karlarndan toplumun lehine feragat eder, evrensel olana doru ykselir ve sonuta tinin gereklemesiyle sre devam eder. Bu sre, Hegelin devleti neden somut bir zgrlk olarak grdnn de ak bir kant olarak dnlebilir. Somut zgrlk ise, bir birey olarak kiinin, tam olarak geliimini ve kendi iin hakknn dierleri tarafndan kabul edilmesini salayabilmesi demektir. Devlette bu hedefe ulalr; nk orada bireyler, ya aile ve sivil toplum iindeki var olularyla kendiliinden bir biimde genel istemle btnleirler, ya da genel istemi en son ama olarak grp, bilerek ve isteyerek, yani bilinli olarak, eylemlerini ona gre ynlendirirler. Bu devlette, evrensel olan, tikel kar, bilin ve istem olmakszn bir deer tamad ve gereklemedii gibi, bireyler de, evrensel istem 107

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa olmakszn yalnzca kendi karlarn gerekletirmeye ynelen zel kiiler olarak yaamazlar. Onlar bu hedefin bilincinde olan bir etkinlik iindedirler. Modern devletin gc ve derinlii, onun hem nesnellik ilkesinin zerk kiisel tikellikten oluan u noktaya kadar gereklemesine izin vermesi, hem de znellii tzsel birlik etrafnda toplayarak, bu birlii sz konusu ilkenin kendi iinde korumasdr (a. g. e., 161-162).

IV
Sonu olarak denebilir ki, zgrlk bir sorun olarak gndeme geldiinde bu soruna etik-politik adan yaklamann daha doru olaca deerlendirilmektedir. zgrlk sorunu, hem bireyin hem de toplumun dolaysyla siyasal otoritenin de ortak sorunudur. Bu sorunun ele alnmasnda, ne birey devre d braklabilir ne de toplumsal gereklik gz ard edilebilir. Sosyal bir varlk olan insann zgrl sz konusu olduunda onu ne bireyselliinden ne de toplumsallndan soyutlamak mmkn deildir. Kukusuz, zgrlk deyince aklmza dorudan birey gelmektedir. Ancak birey temelli olmakla birlikte zgrln bireyi aan, onun snrlarn zorlayan ve dorudan toplumsal yapyla ilikili olduunu vurgulamak gerekir. z gerei zgr olan insan m gerekten zgrdr? Kendi koyduu kuralara uyan, otonom olan birey mi zgrdr? Yoksa, soyut istencin somut olana dnmesiyle ve bilincin var ettii, zn tinde bulan bir gereklik midir zgrlk? Ancak bu sorulara verilecek yantlarla zgrln etik-politik alanla ilikili olduu gerei temellendirilebilir. zgrln kaynan sorgulamak ve bu kaynaa esas tekil etmesi bakmndan Kantn etik temelli zgrlk anlay ile, Hegelin politik temelli zgrlk anlay bu erevede sorgulanmtr. Sorunu etik temelde ve bireyin istencini merkeze alarak zmlemeye alan Kanta gre zgrlk, deney dnyasnda karl bulunmayan, salt bir akl kavram, apriori bir idedir. Ahlak yasasnn varlnn bilgisel temelini oluturan zgrlk, Kanta gre, btn akl sahibi varlklarn istemesinin de bir zelliidir. Bu balamda deerlendirildiinde zgrlk, Kant iin, ahlaklln bir nkouludur. Yani, zgrlk yoksa ahlakllktan sz etmek mmkn deildir. zgrlk, ahlak yasasnn varlk nedenidir. Ahlak yasas da zgrln bilinmesini salayan nedendir. Ahlak yasas kiiye kendisine uymay emreder. Kendisine uyan, kendi koyduu kurallara uyan kii, yani otonom olan kii ayn zamanda zgr olan kiidir. Koulsuz olarak ahlak yasasna uyan kii zgr kiidir. Kantn bu sylemlerinden anlalyor ki, ahlakllk zgrlkle ilintili bir kavramdr. zgrlk, kii istencinin kategorik olarak tecelli etmesi sonucu oluan bir seim durumudur. Bu seimde, bireysel isten n plandadr ve sorumluluk dorudan bireyin kendisiyle, kendi seimleriyle ve niyetiyle ilgilidir. Kendi kendini seen, otonom olan birey zgrdr. Demek ki, Kantn zgrlk sorununa yaklam etik temelli ve birey merkezlidir. zgrlk dorudan kii ile ilikilendirilen bir kavramdr Kanta gre. Kiinin yasaya uymas, yani ahlak yasasna uygun davranmasdr zgrlk. Bir baka deyile 108

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa zgrlk, kiinin kendi iradesinin yasasna uymas demektir (otonomi). Kantn bireysel ahlak vurgusu, Hegelde toplumsal temeli olan ve gerekliini devlette bulan, onunla somutlaan bir grnm kazanmaktadr. Hegele gre, ahlakn gereklii ancak devletin varlyla mmkndr. Devlette, bireyin istenci ile genel isten tam bir uyum halindedir. zgrln evrensel bir biimde gereklemesi iin, soyut istencin somut bir istence dnmesi gerekir. Hegele gre, bireyler ancak bir devlet ierisinde anlam kazanrlar. Bu ynyle devlet, dorudan genel istencin gereklii olarak grlr. Birey ise kendini ancak devlet olarak adlandrlan st yapda gerekletirebilir ve ancak bylelikle zgr olabilir. Bireyin zgrl ancak genel istencin somutlam ifadesi olan devlette mmkndr. Hegelin nesnel tin olarak belirledii devlette, birey, istencinin bilincine ularken ayn zamanda da zgrlnn bilincine ulamaktadr. zgrlk, bilincin var ettii ve zn tinde bulan bir gerekliktir. Hegele gre devlet, yasalarla toplumsal dzeni tesis eder ve insanlarn birlikte yaamalarna olanak salar. Devletin yasalar araclyla bireyleri korumas ve onlar bir arada uyum iinde tutmas, bireylerin de mevcut yasalara uymas (zorunluluk olarak grlse bile) Hegel iin zgrln bizatihi kendisidir. nk O, zgrln gerekleebilecei tek yerin devlet olduunu dnmektedir. Ona gre, gerek zgrlk, ancak ussal bir devlette ortaya kabilir. Ayrca devlet nesnel ahlakn yeri ve tek gvencesidir. Ancak devlet sayesinde bireyler yurtta olarak kendini gerekletirebilir. Kantn sylediinin tersine, ahlaksal yasalardan ok topluluun (devletin) ussal yasalarna uymak ve onlara boyun emek gerek zgrlktr Hegele gre. Ksaca sylenecek olursa, Hegel, ancak ussal temeli olan bir devletin yurttalarnn zgr olacaklarn syler. Bu ynyle bakldnda Hegelin, zgrlk sorununa yaklamn politik sebeplere dayandrd ve zgrl birey merkezli deil toplumsal merkezli ele ald sylenebilir. Yrd.Do.Dr., Pamukkale niversitesi Fen Edebiyat Fakltesi Felsefe Blm retim yesi, fgul@pau.edu.tr

Kaynaka
Akarsu, Bedia. 1982. Ahlak retileri. stanbul: Remzi Kitabevi Yaynlar. Akn, Zehragl. 2008. Kant ve Heideggerde zgrlk Sorunu. Kayg Dergisi 11 (Gz): 53-67. Bumin, Tlin. 2001. Hegel. stanbul: Yap Kredi Yaynlar. Cevizci, Ahmet. 2005. Felsefe Szl. stanbul: Paradigma Yaynlar. Gze, Ayferi. 2000. Siyasal Dnceler ve Ynetimler. stanbul: Beta Yaynlar. Hegel, G. W. Friedrich. 2001. The Philosophy of History (Trans. J. Sibree, M. A.). Canada: Batoche Books. 109

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa Hegel, G. W. Friedrich. 1999. Political Writings (Ed. by. L. Dickey and Trans. by. H. B. Nisbet). Cambridge: Cambridge University Press. Hegel, G. W. Friedrich. 1991. Hukuk Felsefesinin Prensipleri (ev. Cenap Karakaya). stanbul: Sosyal Yaynlar. Heimsoeth, Heinz. 1986. Immanuel Kantn Felsefesi (ev. Takiyettin Mengolu). stanbul: Remzi Kitabevi Yaynlar. Kant, Immanuel. 1994. Pratik Akln Eletirisi (ev. oanna Kuuradi). Ankara: Trkiye Felsefe Kurumu Yaynlar. Kant, Immanuel. 1993. Grounding For The Metaphysics Of Morals (Trans. By. James W. Ellington). Indianapolis: Cambridge: Hackett Publishing Company Inc. Kojeve, Alexandre. 2000. Hegel Felsefesine Giri (ev. Selahattin Hilav). stanbul: Yap Kredi Yaynlar. Kuuradi, oanna. 1988. Uluda Konumalar-zgrlk, Ahlak, Kltr Kavramlar. Ankara: Trkiye Felsefe Kurumu Yaynlar. Kuuradi, oanna. 2009. an Olaylar Arasnda. Ankara: Trkiye Felsefe Kurumu Yaynlar. Rousseau, Jean-Jacques. 2006. Toplum Szlemesi (ev. Vedat Gnyol). stanbul: Trkiye Bankas Kltr Yaynlar. Routledge. 2000. Concise Routledge Encyclopedia of Phlosophy. London: New York Sartre, Jean Paul. 1997. Varoluuluk (ev. Asm Bezirci). stanbul: Say Yaynlar. Tepe, Harun. 1992. Etik ve Metaetik -20. Yzyl Etiinde Normatiflik Tartmas-. Ankara: Trkiye Felsefe Kurumu Yaynlar. Yeniehirliolu, ahin. 1995. Birey Toplum Devlet likileri. Ankara: mit Yaynclk.

110

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa

zgrlk Paradigmas
Elif Akgn Hasan Aslan
zgrlk kavramnn tarihsel sre ierisinde kazand farkl anlamlar, bu kavramn arakasnda yatan farkl politik, etik ve teolojik kabullere baldr. zgrlk kavramnn farkl kabullere dayanarak, kazand farkl anlamlar, farkl birey, farkl toplum ve farkl yaam anlaylarna yol am ve farkl deerleri beslemitir. Tarihsel balam bakmndan deerlendirildiinde zgrlk kavramnn paradigma altnda ele alabiliriz. Birinci paradigma Greklerin eleuteros kavramyla dile getirdikleri yurttalk zgrldr. Eleuteros, zellikle, hr Atina yurttalarnn siyasal hayata aktif olarak katlp Atina polisini ilgilendirecek konularda sz hakkn kullanmalar ve baka bir milletin hegemonyas altna girmemeleri anlamn tamaktadr. Eski Atina polisinde, yasal hayata katlmak ve sitenin ynetiminde sorumluluk almak, kanunlar gerei insanlarn yurttalk grevi olarak grlmtr. Perikles, Cenaze Treni Sylevinde devlet ilerine karmayan Atinallar kendi ii-gc ile uraan sessiz yurttalar olarak deil hibir ie yaramayan kiiler olarak grdklerini dile getirmitir (Tuncay, 2006). Toplumsal statnn ve belli bir siteye ait olmann gerei olarak grlen siyasal yaam bir yurtta iin temel gereksinimler dnda dnlemezdi. Siyasal hayattan uzak bir yaam; ancak kamusal alanda siyasal yaama katlma haklar olmayan kleler iin dnlebilirdi. nk klelerin kendilerine ait zel bir alanlar (hane) yaamlar olmadndan siyasal ve kiisel anlamda zgrlklerinden de bahsedilemezdi. Yerleik yabanc konumunda olan metoikoslar, klelere gre daha iyi bir konumda olup ticaret ve zanaat gibi alanlarda yasal gvencelere sahip zgr insanlar olsalar da yurttalk haklarna tam olarak sahip deillerdi. Bu bakmdan Atinada yasal ve siyasal haklar, zgrlkler nfusun belli bir kesimini oluturan, ayrcalkl bir snfn yaayabildii bir hak olmaktan teye gidememitir. Demokrasi, zgrlk, yasalar nnde eitlik; ontolojik olarak ayn snfta bulunan zgr insanlar iin geerli ve anlaml kavramlardr (Finley, 2003). lkada zgrlk ve demokrasi, siyasal yaama aktif katlmla temellendirilmitir. Peki, siyasal yaamdan Atinallar neyi anlyorlard? Kiiyi zgrletiren siyas yaam neleri gerektiriyordu? Bu adan Atinallar siyasal yaam ve onun gereklerinden Halk Meclisine, Beyzler Konseyine, Halk Mahkemesine katlp devletin yrtme, yasama ve yarg ilerinde aktif olarak rol almay anlyorlard. Siteyi ilgilendiren her trl olayda yurttalk grevinin yerine getirilerek siyasal srete bulunmak ve demokratik rejimi canl tutmak zgr insanlardan beklenen davrant. 111

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa Halk, bu siyasal srecin merkezinde yer alr ve devletin yasama, yrtme ile ilgili kararlarn bir gnlk herkesin katlmyla gerekleen toplantlarda alrd. Mecliste her trl kamusal sorun tartlrken, yasal davalar da halk mahkemelerinde grlrd. Yargyla ilgili bir durum sz konusu olduunda jri (halktan oluan her yl kurayla seilen alt bin kiilik kurul) karar vermek iin mahkemede hazr bulunurdu (Anl, 2006). Atinallar siyasal hayata aktif katlabildikleri ve bir siteye ait olduklar srece zgrdrler. Bundan dolaydr ki, kamusal alanda sahip olduklar statler nemlidir; nk insanlarn zgr kabul edildikleri yer modern dnyadaki gibi zel alan deil kamusal alandr. Bunun nedeni de kamusal alanda zorunluluktan doan ilikilerin olmamasdr. yle ki, kamusal alanda yurttalarn bakalarndan emir alma ve dierleri tarafndan ynetilme zorunluluklar yoktur. Bizzat kendisi de ynetimde aktif olarak grev alabildii ve sz syleme hakkna sahip olduu iin hem ynetici hem de ynetilen konumundadr. Site, bireyin dnda ve stnde bir yap olarak kabul edilmeyip yurttalar iin ortak bir rgtlenme biimi olarak grldnden dolay bireyin karsnda devlet, devletin karsnda birey gerilimi yoktur. (Tekin, 2009). Antik Yunann siyasal yapsnda, modern dnyadaki birey ve devlet atmas olmad gibi zgrlk de devlet iktidarna kar koyabilme yetisi olarak anlamlandrlmamtr. Bu anlaya sahip bir rgtlenme biimini ve zgrlk anlayn eski Atinada gremiyoruz. Burada yneten de ynetilen de ayn kiilerdir. Yurttalar yneten ve ynetilen olarak deil; yurtta ve yurtta olmayanlar olmak zere iki snfa ayrlmtr. zgr yurttalar; siyasal hayata katlma hakk bulunan kiiler olup dorudan sitenin ynetimine ve yarg sistemine katlabiliyorlard. Kamusal alanda kimsenin baka bir kimse zerinde tahakkmde bulunma hakk yoktu. Antik Yunanda kamusal alan, yurttalarn kendilerini ifade ettikleri ve zgrce eylemde bulunduklar yerdir. Kamusal alanda bir kiinin zgr olabilmesi ve siyasal hayata aktif olarak katlabilmesi iin temel gereksinimlerini karlayabildii zel bir alana (hane) sahip olmas da gerekir. Hane yaam dardan herhangi bir mdahaleye maruz kalamaz, kendi iinde de dokunulmazl vardr. Bu dokunulmazlk bugnk anladmz biimde zel alann insan haklar gereince mahremiyetinin bulunmasndan kaynaklanmyordu. Tam tersine, zel alan insanlarn keyfi davranlarna gre ekillenmeyip zorunlu ilikilerin hkim olduu bir yerdir. Bu zorunluluk ierisinde efendi, doas gerei ynetmeye; kle ise doas gerei ynetilmeye mahkmdur. nsanlarn hayatta kalabilmesi, trnn ve toplumsal dzenin devamn salayabilmesi iin bu zorunlu ilikiler a ierisinde bulunmas gerekir (Uygun, 2003). Dorudan herkesin katld bir ynetim sistemini eski Atinada uygulayabilmek, gnmzdeki toplumsal yapyla kyaslandnda daha kolayd. nk Atinann toplumsal yaps belli bir trdelii iinde barndryordu. Ayn zamanda, siyasal hayata aktif olarak katlabilecek zgr yurtta says snrl olduundan, dorudan demokrasinin uygulanabilmesi iin uygun 112

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa bir ortamd. Her ne kadar toplumsal yap ierisinde sadece belirli bir snf, bu hak ve zgrlklere sahip olsa da yine de eski Yunan, demokrasinin ilk uyguland yer olarak kabul edilir. Sz edilen bu demokrasi her ne kadar primitif bir rgtleni ve ileyi yaps sergilese de, insanlk iin zgrlk adna atlm nemli bir admdr. Aristotelesin syledii gibi (her ne kadar kendisi demokrasi yanls olmasa da) Demokrasinin temeli zgrlktr. (Aristoteles, 2000). Antik Yunan dnyas, bir taraftan tm yurttalarn siyasal hayata katlmn salayan aktif bir demokratik ynetimi, dier taraftan kadnlarn hibir siyasal hakknn bulunmad, kadnn itibarn azaltan ve klelik gibi insann bireysel-toplumsal haklaryla badatrlamayacak demokrasi sistemini kendi iinde barndrmaktadr. Onlarn anlad demokrasi, siyasi bir anlamdan ok toplumsal bir kategori olarak demosun gcn iinde barndran bir sistemdi. kinci paradigma, herkesin Tanr tarafndan yaratlm bireyler olduunu ileri sren, insanlar arasndaki ontolojik farkllklar ortadan kaldrmay hedefleyen Ortaan zgrlk kavramdr. Hristiyanlk, Antik Yunann kiileri kleefendi gibi belli snflara ayran yapsn ve insanlar arasnda zengin- fakir ayrmn kaldrarak herkesin Tanr tarafndan yaratlm eit varlklar olduunu vurgulayarak insanlar arasndaki eitsizliklerden doan toplumsal ayrm ortadan kaldrmay vaat etti. Tanr maddi ve manevi olarak zayf insanlara huzuru, gveni, zgrl, hakikati ve lm karsnda sonsuzluu sunarak sradan insanlarn tayamayaca kadar ar olan karar verme ve seme zgrln insanlarn elinden ald. nsanlar arasndaki ontolojik farklar ortadan kaldrlrken zgrlk kavram, siyasal ve toplumsal balamdan karlarak ilahi bir g karsnda bireyin varolu nedeninin ve amacnn sorguland bir zemine srklenmitir. Ayn zamanda insanlk, dem tarafndan ilenen ilahi bir gnahla hesaplamak zorunda brakld. lkada aklla temellendirilen zgr irade ve ahlak, dinle temellendirilen ve dini motiflerle aklanan bir yapya brnd (Jones, 2006:113). lkada insan zgrlnn ve eylemlerinin belirleyicisi olan akl, Hristiyanlkla birlikte insann gnahkrlnn-esaretinin nedeni olarak grld. lkada iradenin znde aklsal ve akln ncllnde eylemlerini seen insann zgr olabilecei dnlrken Ortaada; akl ve iradenin farkl olduu, insan farkl ynlere gtrd kabul edildi. Bu dorultuda da akl dinin hizmetine sunularak, dini dogmalarn temellendirilmesi-kabul edilmesi iin rehber olarak kullanld. Akl, dini retiler aklanrken tamamen yok saylmam; fakat imann yannda ikinci bir plana itilmitir. Akl ve vahiy ekil olarak birbirinden ayrlm olsa da, Hristiyan felsefesi vahiyi akln ayrlmaz yardmc unsuru olarak grmtr. Ortaa felsefesi, her ne kadar dini yn ar bassan bir dnce sistemi olsa da rasyonel bir disiplin anlayn iinde barndrr; man akl arr. (Gilson, 2005: 15-26). 113

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa nancn aklla temellendirildii, vahiyin felsefeyle uyumlu olduu, dinin merkeze yerletirildii byle bir dnce sisteminde, her eyi nceden bilen bir Tanr varken insan eylemlerini seerken ne kadar ve nereye kadar zgrdr? Augustinus iin insan Tanrnn inayetiyle zgr klnd; yoksa zgr iradesiyle seimde bulunarak deil. nk insan Tanrsal gnah iledii anda seme zgrln kaybetti. Tanrsal gnah ileyip karanla dm olan insan akl, ancak Tanrnn yardmyla inan tarafndan terbiye edilirse hakikate giden yolu bulup zgr bir varlk olabilir. lenen su yaratcya kar ilenmi ilahi bir su olduu iin lml bir varlk olan insan, akln izinden giderek ilahi suun cezasn deyip zgrlne kavuamaz. nsan akl araclyla sadece Tanr tarafndan ona sunulmu olanlar kavrayabilir ve anlayabilir; ama kaybettii zgrlne tam anlamyla kavuamaz. Ruhun zgrlemesinin evrensel yolu dindir, dini inantr. (zcan, 2006:175). Bundan dolay insanolunun Tanrnn kurtarc eline, tanrsal na ihtiyac vardr (Augustinus, 1999). nsann Tanrnn inayetiyle zgrlne ulaaca grnn kabul edilmesi lka insannn akln nclnde zgr iradesiyle seimde bulunduu fikrinin terk edildiini gstermektedir. Tanr yaratt dier varlklar gibi insan da yaratmadan nce nasl bir varlk olacan ve bu varln olaylar karsnda nasl bir tutum sergileyeceini biliyordu. nsann edimleri Tanrnn bilgisi dhilinde olup, onun inayetine baldr. Tanr her eyi belli bir nedensellik iinde yaratt gibi insan da bu nedensellik iinde yaratmtr. Tanrnn varl tartlamaz bir gerek olduuna gre bilgisi ve inayeti de tartlamaz. Bilgisinin zorunlu olmas bildii eylerin de zorunlu olduu anlamna gelir; ama dnyann ve insann byle bir nedensellik iinde yaratlmas ve Tanrnn bilgisinin de nedensel ve zorunlu bir karaktere brnmesi insan istencinin neye yneleceinin Tanr tarafndan belirlendii, bilindii anlamna da gelmez. nceden bilme nceden belirlenmi olma anlamna gelmez. Tanrnn nceden bilmesi Augustinus iin insan iradesinin zgrl iin bir engel deildir; nk Tanrnn bilmesi insandan farkldr; u an, gemi ve gelecek olarak belli bir zamana ynelik deildir. Tanr iin zaman kavram geerli olmad iin insan edimlerinin tm bilgisine sahiptir. Kimin kurtulua erecei, kimin ermeyecei, her ey Tanr tarafndan nceden bilinir. Yaratt eyler zerinde ilahi inayete sahip olan Tanr nasl ve ne ekilde davranacan bildii insana mdahale etmez; nk hakikati elileri ve kutsal kitaplar araclyla ona bildirmitir. Tanr insann zgrce eylemde bulunarak iyiye ynelmesini ister. Buradaki iyi, Tanrnn elileri araclyla insanlara ilettii kurallar ve kanunlar erevesinde insanlarn yaamlarn dzene sokmalar, Tanrsal buyrua uygun yaamalardr. Tanrnn buyruklarn gz ard edip bedenin istek ve arzularna boyun een insan, ilahi gcn maneviyatna ulaamaz. Duyumsal bilgiden aklsal bilgiye ulap ebedi-ezeli dorulara, nesnel ltlere ve kesin deimez gerekliklere ulamak ancak Tanr tarafndan aydnlatlm insan aklyla gerekleir; nk salt insan bilgisinin bu olgular kavramaya ve anlamaya ne gc ne de bilgisi yeter. 114

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa Duyulur dnyann bilgisinden aklsal bilgi seviyesine klarak, insan zihninden bamsz ezeli-ebedi gerekliklerin Platonun deimez idealarnn varlnn kabul edilerek, tmel kavramlarn gerekliklerinin hakllatrlmas, Hristiyanlk inancnn dayand temel doktrinleri aklamada ve her eyi yoktan yaratan yaratc fikrini kantlamada dayanak noktas olagelmitir. Tmel kavramlarn gereklii Tanr, vahiy, inan, din, kilise gibi kavramlarn aklanmasnda ve kabul grmesinde etkili olmutur (Huizinga, 1997: 318-325). Her eyi zgrce yoktan yaratan, mutlak iyi, en yetkin, en mkemmel, en gerek ve deimeyen varlk Tanrdr. Tanr, lein tepesindedir: Mutlak varlk, iyilik ve tindir. Onun altnda melekler, insanlar, hayvanlar, bitkiler, cansz nesneler ve biimlenmemi madde vardr. Skalada aaya doru olan her adm daha az gerek, daha az tinsel ve daha az iyidir (Rusell, 2000:234). bu ekilde yaratlm evren anlaynn hakllatrlmas Ortaa insann, etkin olan bir iyilik varken nasl oluyor da dnyada ktlk olabiliyor? sorusuyla kar karya brakmtr. Augustinus gre, Tanrnn bulunduu bir hiyeraride ktlkten bahsedemeyiz. Bu olsa olsa iyiliin yokluudur. yiliin yoksunluundan kastettii de, skalada var olan nedenselliin zne uygun olarak gereklemeyip aadakilerin yukardakileri etkileyip, yukardakilerin aadakilere tbi braklmasdr. Bu durum var olann var olmas gerektii gibi var olmaya devam etmemesidir. Dzenin bu ekilde bozulma nedeni Tanr deil, insann kendisidir; nk insann zgr iradesiyle maddi olan tercih etmesi hiyeraride daha aada olan semesine ve yukarda bulunanlarn da bundan etkilenmesine dolaysyla da var olan dzenin bozulmasna yol amtr. Dzenin bu ekilde bozulmas ktlklerin de ortaya kmasna neden olmutur (Augustinus, a.e., 156). Bu ekilde Augustinus en mutlak, iyi ve yce Tanr fikrinin ktl barndrmadn ve asla byle bir eyin kayna olamayacan zgr iradeyi gnahkr ilan ederek amaya alr. Eer gnahkrlmzn nedeni zgr istencimiz ise, her eyin yaratcs ve her eyin bilgisine nceden sahip olan Tanr tarafndan niin yaratld? nk zgr isten insana verilmemi olsayd insan doru ve hakl bir yaam yaayama ansn elde edemeyeceinden mutlu bir hayata da ulaamazd. Ortaa felsefesi ve zgrlk problematii iin dier nemli bir konu tmeller tartmasdr. lka filozoflar Platona ve Aristotelese kadar giden bu tartma, z ve varlk arasndaki ncelik problemidir. Platon idealar kuramyla her zaman zn varlktan nce geldiini kantlamaya alrken, Aristoteles iin tikel nesnelerin gereklii sz konusudur. Tek tek nesnelerden hareketle tmelin bilgisine ulalacan ifade etmesi, bireysel edimleri n plana karp kiinin tercihlerinin ve eylemlerinin belirleyicisi olmasnn yolunu aar. Augustinus, Platon felsefesinin etkisiyle tmel varlklarn gerekten var olduklarn kabul eder ve demin iledii gnahn btn insanl etkilediini syleyerek btn insanlarn bozuk iradeye sahip olduklarn dnr. J. Scotus Erigenada tmellerin kendi balarna gereklikleri olduunu kabul etmekle tek tek her tikel varln ncesiz sonrasz ve ilk rnein yansmalar olduunu 115

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa dile getirerek Hristiyanln te dnya inancn temellendirir (Jones, a.e., 294). Boethius, felsefeyi tmellerin iinde topland Tanr seyrine dalmak olarak tanmlar ve tmel kavramlarn tikellerin iinden soyutlamayla elde edildiini syler. nsan da dt bu bedenden ancak Tanrnn seyrine dalmakla kurtulur ve ruhu zgrle kavuur (Boethius, 2005: 315). Anselmus tmellerin tikellerden nce var olduunu, Tanrnn evreni, nesnelerini yaratmadan nce zlerini yarattn belirtir. Tmellerin gerekliini kabul etmekle inan ve akl uzlatrmaya, bu ekilde de Tanrnn varln kantlamaya alr. Ortaa nominalizminin kurucusu saylan Roscelinus ise gerek olann sadece bireyler olduunu kabul eder, tmel kavramlarn ise gerekliini reddeder. Tmellerin bizim azmzdan kan seslerden baka hibir anlam tamadklarn dnr. Teslis dogmasn bu gr erevesinde ele alarak Tanrnn ayn anda hem bir hem olamayacan syler (Baba-Oul-Kutsal Ruh). Nasl ki insanlk tek tek bireylerden ayr, bamsz dnlemezse ayn ekilde de Tanrnn ahstan olutuu sylenemez. Yaratlm trlerde olduu gibi Tanrda da bireylerin gerek olmas gerekmektedir. Babann Oul olmas, Olun Baba olmas ahslar birbirine kartrmaktr. Oysaki bu, ayr tzden olumu, birbirinden ayr farkllklardr (Gilson, 2007: 239 ). Roscelinusun rencisi Abelardus, her iki anlay kabul etmeyerek tmellerin nesnelerin iinde olduunu, zihin tarafndan yaratlm olup bunun haricinde herhangi bir varlklarnn olmadn syler. Bu ekilde tmeller problemini ontolojik balamndan karp mantksal ve epistemolojik bir zemine ekerek akln din karsnda koulsuz zerkliini savunur (Jeauneau, 2006: 70-71). Tmeller tartmasnda Aristotelesi bir yol izleyen Thomas, tmellerin ancak dnyada var olabilen zler olarak nesnede bulunduklarn ve nesnenin zn oluturduklarn syler. Tikellerden hareketle tmeli soyutlama yaparak elde den insan ayn zamanda evrenin pek ok ilkesini, Tanrnn varlnn kantlamasn, evrenin yce bir varlk tarafndan yaratldn aklyla kavrayabilir (Tarak, 2006:248). Tanr evreni kendi zgr iradesine gre zgr bir ekilde yaratmtr. Onda z-varolu birdir. Bu adan O sadece tmelleri deil tikelleri de bilir. Thomas iin Tanrnn her eyi bilmesi insann zgrl iin bir engel deildir; nk nsann iradesini belirleyen herhangi bir ilke ya da zorunluluk yoktur. Tanry dnmeyi seip sememe konusunda da insan zgr iradeye sahiptir. Tanrnn olan eylerin nedenlerini hazrlamasna karn, baz olaylarn gereklemesinde olumsallk hkimdir; nk aklsal ve itah ynleri olan insan, itah ynyle iradede bulunur. tah ynyle insann zgr bir ekilde seimde bulunduunu syleyemeyiz. Ancak aklsal edimlerle bir eye yneldiimiz vakit, insann seimlerinde zgr olduunu savunabiliriz; nk akl iradenin iyiler zerinde, tmeller zerinde dnmesini salayp iradeyi seim yapmaya yneltir. nsann istemesi de iyiye ynelmitir. Bu iyi de Tanrdan bakas deildir. Tanrnn tam bilgisine sahip olunmad srece insan seim yapmaya gtren iradesi, 116

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa isteme amalar tekil arzularla snrl kalr (Akyol, 2005 & Aquinas, 200Thomas, tmellerin tikellerin iinde var olduunu dile getirmekle tmellerin gerekliklerinin sorgulanmasnn nn amtr, akln alan ile imann alannn farkl olduu dnlmeye balanmtr. Bunun devam olarak Ockhaml William Tanrnn varoluu, sonsuzluu, birlii, evreni yaratmas gibi imanla ilgili bilgilerin kantlanamayacan ve aklla bunlarn aklanamayacan dnmtr; nk akln bilgisi ile imann bilgisi birbirinden farkldr. Ockham, bilimsel bilginin ilerleyememesinin nedeni olarak da iman ve akl alannn birbirine kartrlmasn grr. yle ki, tmeller konusunda benimsenen realist gr, duyular dnyasnn grnten ibaret olduunu kabul edip dikkatleri aknsal bir varlk alana yneltir. Bu ekilde duyular dnyasnn bilgisinin grnten ibaret olduunun sylenmesi akla ve deneye dayanan bilimsel bilginin imknn ortadan kaldrr. Bunun sonucu olarak da mutlak hakikate, duyu dnyasnn bilgisiyle deil de aknsal ve ilahi bir bilgiyle eriilebilecei kabul edilir. Ockhama gre tmeller bilimsel bilginin nesneleri deildir, sadece tikeller hakknda dnmemizi salayan aralardr; nk bilimsel bilgi duyu-algsnn tikel nesneleri ile ilgilidir. Tmeller sadece dncenin nesneleridir ve zihinden bamsz olarak ayr bir gereklikleri yoktur. Tmel yalnzca bir terim ve uzlamay salayan bir aratr. O azdan kan bir sesten (nomina) baka bir ey deildir. Din temelli evren anlay yerini deney-gzlemle evrenin aklanmaya alld ve akln imann belirleniminden kurtulduu zgr dnceye brakmtr (Babr ve otuksken, 1993). Akln ve imann alanlarnn birbirinden ayrlmas, deneyin bilgisinin nem kazanmas, Ortaan dinsel dnya grnn yklmasn hzlandrmtr. Rnesans ve reform hareketleriyle insan dnyas yeniden ina edilmeye balanmtr. Akl dinin hizmetinden kurtularak ilkadaki gibi insann evreni aklamasnda, kendi eylemlerinin belirleyicisi olmasnda merkeze konmutur. Akl gnahkrln deil de tekrardan insan zgrlnn, dnyay anlamlandrabilmenin arac olarak grlmeye baland. Bunun yannda Hristiyanln btn insanlarn Tanr tarafndan yaratlm eit bireyler olduklarn kabul etmesi ve uluslar aras bir dzen oluturmaya almas zgrl destekleyici bir yap olup demokrasinin gelimesine katk da bulunmutur. nc paradigma dinin etkisinden kurtulan bireyin zgrln dile getiren libertas kavramna dayanr. Bilimsel almalarn hz kazanmas, Reform ve Rnesans hareketleri, corafi keifler, matbaann gelimesi, niversitelerin kurulmas, Lutherin gerek bir vicdan hrriyetini savunmas kilisenin gcn azaltmtr. Bu gelimeler sonucunda kilisenin sosyal ve siyasal dzen zerinde etkisini yitirmesi dinsel dncenin de otoritesinin zayflamasna yol amtr. Ortaya kan bu otorite boluu Antika kltrnden hareketle akl tarafndan yaratlan deerlerle doldurulmaya alld. Bilimsel geliimlerle 17. yzylda insann akln kullanarak evrene-doaya hkim olabilecei 117

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa dncesinin nem kazanmas, ayn zamanda bireyin bulunduu ortam deitirebileceine, kendi deerlerini yaratabileceine ve kendini ynetebileceine olan inanc arttrmtr. Aydnlanma filozoflar akla ncelik vererek rasyonel ve insan bir dnya yaratmay ama edinerek kiiyi kesin zm elde edemeyecei metafizik sorulardan kurtarmak isterler ve bu ekilde insann zgrleebileceini ve mutlu olabileceini dnrler (Ylmaz, 2000: 88-90). Aydnlanma filozoflar insann zgrl sorununu salt bir dnce ve ifade zgrl olarak ele aldlar. Toplum szlemeleri ile devletin varln-gcn merulatrma abalar iine girdiler. Bunun iinde, doa durumunda zgr bir ekilde yaan insann neslini devam ettirebilmek, kendini gven iinde hissedebilmek ve daha iyi koullarda yaayabilmek iin devleti oluturduunu sylediler. Hobbes insanlarn doal durumda eit olduklarn; ama bu eit olma durumundan hayatn zorluu, zalimlii ve kargaas karsnda aralarnda anlaarak vazgetiklerini syler. Kendi rzalaryla devleti oluturup dzeni salayabilmek adna btn yetkilerini otoriter gce devrettiler. Bu ekilde insanlar daha huzurlugvenli bir ortamda yaayabileceklerdi (Hobbes, 2007). Hobbes, Homi Homini Lupus durumundan kurtulmak ve daha gvende olmak iin tm yetkilerini devlete teslim eden insann, devletin otoritesi karsnda daha zor bir durumda kalabileceini gz ard ediyor. Hobbes gibi Locke da devletin varln szlemeye dayandryordu. Lockea gre, devleti oluturan ey tanrsal hak deil, insanlar ve devlet arasnda olan anlamadr (Outram, 2007: 62). nsanlarn doutan sahip olduklar yaam, zgrlk ve mlkiyet gibi temel haklarn gvence altna alabilmek iin devletin otoritesini kabul etti. Fakat devlet insanlarn temel haklarn korumad zaman insanlar otoriteye ba kaldrp szlemeyi bozabilirler. Locke bireyin devlete direnme hakkn doal hukuktan kaynaklanan doal bir hak olduunu dnr (Locke, 2004). Rousseau ise, insann doas gerei bencil bir yaps olduundan kendi karlar iin tekileri boyunduruk altna alabileceinden insanlarn gvende ve daha rahat bir ekilde yaabilmek iin zgrlk temelinde bir araya gelmelerini salayan bir anlamay kabul ettiklerini dnr (Rousseau, 2006a). Toplum szlemesini de u ekilde tarif eder: Her birimiz btn varlmz ve btn gcmz, bir arada, genel istencin buyruuna verir, her yeyi btnn blnmez bir paras kabul ederiz. (Rousseau, 2006b: 30). Toplum szlemeleri ile devletin varln-gcn merulatrma abalar iine girilmesi devlet-birey sorununu gndeme getirdi. Bireyin yaamn gven ve huzur ierisinde zgr bir ekilde srdrebilmesi iin oluturulmu olan devletin, bireyin haklarn ne kadar gzettii ve bireysellikleri kendi iinde ne kadar barndrabildii tartlan temel sorundur. Haklarn ve zgrlklerin snrlarnn otoriter g tarafndan belli yasalarla belirlendii, kanunlara dayanan ideal bir devlet tanm ortaya koyup insanlarn bu snrlar iinde yaamlarn srdrmeleri farkl kltrlerin ve kimliklerin kamusal yaamn neresinde ve ne ekilde var 118

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa olacan tartlmasn gerekli klmtr. Bu durum kk topluluklarn kendi iine kapanmalarna neden olabilir. Byle bir ortamn olumamas iin temel haklar adna devletin snrlandrlmas gerekir. Her bireyin kendi inan ve tercihleri dorultusunda kendi yaamn ekillendirme hakki olduundan devletin-iktidarn bireyin zgrln ve bireysel alann koruyacak nlemler almas gerekir. Bu da ancak anayasal dzenle salanabilir. amzda ise artk devletler, bireysel haklar ve zgrlkler erevesinde yeni oluumlara giderken kltrel farkllklar ve kimlikleri gz ard edemez oldu. Medeni bir seviyede refah iinde yaamak istiyorsak farkl dinlerin, kltrlerin ve kimliklerin birlikte yaamay renmesi gerekmektedir. Nasl ki insanlar yasalar nnde eit bir konuma sahipse ayn ekilde kltrler, dinler de eit yaama hakkna sahip olmaldr. nsanlarn talepleri, kiisel edimleri sivil demokrasileri n plana karm ve bu anlay sonucunda zgrlk yeniden tanmlanr hale gelmitir. Demokratik zgrlk anlayyla insanlarn kltrel kimliklerini ve farkllklarn yasalarla gvence altna alp toplumsal alanda bir kstlamaya maruz kalmadan yaayabilmelerine olanak salanmtr. nk demokratik zgrlk anlaynn ncelii devlet iktidarna kar kiinin zgrlnn korunma altna almaktr. Demokrasinin asl ii toplumda eitlilii retmek ve savunmaktr (Touraine,1997). Zaten demokrasinin devamn salayan inanlarn, dncelerin, etni-sitelerin eitliliidir; nk demokrasi, zgrlk, Eitlik, Kardelik kavramlar zerine kurulmutur (a.e., 112). Akdeniz niversitesi, Fen-Edebiyat Fakltesi, Eskia Dilleri ve Kltrleri Blm Aratrma Grevlisi. Akdeniz niversitesi, Fen-Edebiyat Fakltesi, Felsefe Blm retim yesi.

Kaynaka
AKYOL, O. F. (2005) Thomas Aquinas Doctor Angelicus Hayat, Eserleri ve Dncesi, stanbul: Homer Kitapevi. ANIL, Y. . (2006) Antikada Demokrasinin Douu, stanbul: Kasta Yaynevi. ARSTOTELES (2000) Politika, ev. Mete Tuncay, stanbul: Remzi Kitabevi. AQUINAS, T. (2007) Varlk ve z, ev. Ouz zgl, stanbul: Say Yaynlar. AUGUSTNUS, A. (1999) tiraflar, ev. Dominik Pamir, stanbul: Kakts Yaynlar. BABR, S., OTUKSKEN, B. (1993) Ortaada Felsefe, stanbul: Kabalc Yaynevi. 119

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa BOETHIUS, A. M. (2005) Felsefenin Tesellisi, ev. idem Drken, stanbul: Kabalc Yaynevi. FINLEY, I. (2003) Antik ve Modern Demokrasi, ev. Deniz Trker, Ankara: Ayra Yaynevi. GILSON, E. (2005) Ortaa Felsefesinin Ruhu, ev. amil al, stanbul: Alm Kitap GILSON, E. (2007) Ortaada Felsefe: Patristik Balangtan XIV. Yzyln Sonlarna Kadar, ev. Aye Meral, stanbul: Kabalc Yaynevi. HOBBES, T. (2007) Leviathan, ev. Semih Lim, 6. Bask, stanbul: Yap Kredi Yaynlar.

HUIZINGA, J. (1997) Ortaan Gnbatm, ev. Mehmet A. Klbay, Ankara: mge Kitabevi. JEAUNEAU, E. (2006) Ortaa Felsefesi, ev. otuksken, stanbul: letiim Yaynlar. Betl

JONES, W.T. (2006) Ortaa Dncesi Bat Felsefe Tarihi 2. Cilt, ev. Hakk Hnler, stanbul: Paradigma Yaynclk. LOCKE, J. (2004) Hkmet zerine ki nceleme, ev. Fahri Bakrc, Ankara: Babil Yaynclk. OUTRAM, D. (2007) Aydnlanma, ev. Sevda alkan-Hamit alkan, I. Bask, Ankara: Dost Kitabevi. ZCAN, M. (2006) nsan Felsefesi: nsann Nelii stne Bir Soruturma, Ankara: Bilim ve Sanat Yaynlar.
ROUSSEAU, J. J. (2006a) nsanlar Arasndaki Eitsizliin Kayna, ev. R. Nuri Oskay, 9. Bask, stanbul: Say Yaynlar. ROUSSEAU, J. J. (2006b) Toplum Szlemesi, ev. M. Tahsin Yalm, 3. Bask, stanbul: Kalkedon Yaynlar. RUSSELL, J. B.,(2000) blis: Erken Dnem Hristiyan Gelenei, ev. A. Fethi, stanbul: Kabalc Yaynevi. TEKN, O. (2009) Antikada Kent-Devletleri ve Demokrasi, Ed: F. M. Emecen, Eskiadan Gnmze Ynetim Anlay ve Kurumlar, stanbul: stanbul niversitesi Edebiyat Fakltesi Tarih Aratrma Merkezi ve Kitabevi Yaynlar. TARAKI, M. (2006) St. Thomas Aquinas, stanbul: z Yaynclk. TOURAINE, A. (1997) Demokrasi Nedir? ev. Olcay Kunal, stanbul: Yap Kredi Yaynlar. TUNCAY, M. (2006) Batda Siyasal Dnceler Tarihi: Eski ve Ortaalar, 120

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa stanbul: stanbul Bilgi niversitesi Yaynlar. UYGUN, O. (2003) Demokrasinin Tarihsel, Felsefi ve Ahlaki Boyutlar, stanbul: nklp Kitapevi. YILMAZ, A. (2000) Modern Demokrasi: Geliimi ve Sorunlar, Ankara: Yeni Trkiye Yaynlar.

121

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa

Dnya Yurttal, Bar Ve Kardelik zerine Dnceler Immanuel Kant rnei

Mehmet nal
Bu bildiride nce felsefe tarihinde ne kan evrensellik ve dnya yurttal konularnda eitli filozoflarn ve dnrlerin grleri konu edilecek, daha sonra tipik bir rnek olarak Kantn Ebedi Bar zerine Felsefi Deneme yazsnda karmza kan dnya yurttal, bar ve kardelik kavramlar aratrlacaktr. Bu balamda Kantn konuyla ilikili olarak: insanln biyolojik ynden zayfl ve tanrsal kayra (Doa) tarafndan bir amaca gre yneltilmesi ile kiilerin yaad antagonizm konusundaki grlerine de dolayl olarak iaret edilecektir. Son olarak Kantn eninde sonunda ulamay umduumuz ebedi bar, kardelik ve dnya yurttal konularndaki grleri zgrlk ve cumhuriyet fikri balamnda bir btn olarak deerlendirilecektir.

1. Giri
Belki Marksn ifade ettii anlamda ilkel toplumlarda her ey herkesindi, ama bundan hi kimsenin haberi yoktu. Evren hakknda ve onun snrlar konusunda bilgisi olmayan o insanlar elbette bugnk anlamda bir evrensel dnceden ve dnya yurttal fikrinden de mahrumdu. nk onlar evrensellik fikrine sahip olmadan ok nce kendilerini bir klann, bir milletin ya da bir devletin mensuplar olarak buldular. Bu balamda, bir kzl derilinin evrensellik fikri atyla ulaabilecei ve bizzat grebildii ormann snrlarn biraz daha ilerisine ulaan bir corafyayla, bir kyl ocuun evrensellik fikri grnen dalarn arkasyla snrl iken bir astronotun evrensellik fikri uzayn sonu belirsiz derinliklerine kadar uzanmaktadr. Fakat bu durum insanda evrensellik idesinin sonradan olutuu anlamna gelmez. Nitekim her insanda ta batan beri grnen ve bilinen snrlar aan bir evrensellik idesi potansiyel olarak mevcuttur. Kanta gre bu potansiyel evrensellik fikri ve bar dncesi her bir kuakta biraz ilerleme kaydeden bir sreci ifade eder. Ksacas, evrensellik algsnn zamanla deitiini ve kiilerin konumlarna gre farkllk arz ettiini syleyebiliriz. Gnmzden gemie doru baktmzda evrensellik fikriyle dnya yurttal ve bar arasnda her zaman bir ilikinin var olduu aka grlebilir. Dinlerin ve mitolojik hikyelerin bildirdii yannda, dnyamzn yuvarlak, snrl ve Gne etrafnda dnen kk bir gezegen olduu bilgisi de netleince hem evrensellik fikrimiz hem de dnya yurttal fikrimiz birlikte pekimi oldu. nk dnyamzn sonsuz 122

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa yldzlar arasnda ok kk bir gezegen olduu bilgisi hem evrenin sonsuzluunu dnmemize yol at hem de hepimizin ayn gezegenin yurttalar olduunu hatrlatt. Yani, dnya dediimiz Arzn snrlarnn kefi insanlarn birbiri ile dost ve karde olarak yaamalar gerektii fikrini glendirmi oldu. Bundan baka, Kantn iaret ettii gibi, Aristotelesin aksine, mekanik fiziin evrendeki her yerde ayn kanunlarn geerli olduuna dair sonucu evrensellik, dnya yurttal ve bar fikrini olumlu etkilemitir.

2. Felsefede Dnya Yurttal Fikri


Felsefede dnya yurttal fikrine ilk kez Sokratesi Kyrene okuluna mensup filozoflarn dncelerinde rastlyoruz. Bu ekole mensup bir sofist olan Aristippos dier sofistler gibi ehir ehir gezerek hibir politik ve sosyal dzene balanmadan yayordu. Bu tutumu doal olarak onda zgrlk duygusunu glendirmi ve dnya yurttal fikrini benimsemesinde etkili olmutur. Hibir politik sosyal dzene bal olmayan ve kendilerini dnya yurtta sayan Kyreneliler haliyle yurt sevgisi yerine dnya yurdu sevgisini koymulardr. Bu yzden olsa gerek bu okula mensup Theodoros Benim yurdum btn Dnya (Gkberk 1983: 56) diyerek felsefede bar, kardelik ve bir arada yaamann mmkn olduu fikirlerini birbiriyle ilikili olarak ele almtr. Felsefede dnya yurttal fikrini savunan dier bir grup ise Stoallardr. Stoann kurucusu Zenon, kendi kendisiyle yetinen bilgelerin artk topluma ve devlete ihtiya duymayacan ve btn bilinen uluslarn akln nnde nemini yitireceini, savunmutur ki bu aka dnya yurttalna ve ebedi bara doru ynelen bir dnsel gelimeye iaret etmektedir. Nitekim Zenon bilgelerin toplum iin yararl olacaksa devlette grev almasna kar kmaz ama bir yce lk olarak dnya yurttaln, btn insanlarn kardeliini, ulus ve zmre ayrlklarn reddederek haka eitlikleri savunur. Ayrca Stoallar individalizm ile niversalizmi uzlatrmaya almalar da onlarn dnya yurttal, bar ve kardelik fikri ile ilgilidir. (Gkberk 1983: 108) Pek ok kaynan belirttii gibi Stoa felsefesinden ciddi oranda etkilendii sylenen Kantn dnya yurttal, bar, zgrlk ve antagonizm konularnda fikirlerinin bir ksm bu kaynaktan geliyor olmal. Heimsoeth Kantn hayatn anlatrken, Latin airleri araclyla onun dnme ve hayat biimine Stoac bir anlam girdiini ifade eder. (Heimsoeth 2007: 15) Bu yzden olsa gerek o bahsi geen dnya yurttal fikrinin benimsenmesi iin kiilerin de gl bir bireysellik algsna ve aklda temellenmi bir zgrlk anlayna sahip olmalar gerektiini zellikle ne karmtr. Kanta gelene kadar dnya yurttal fikrinin gelimesinde dier baz faktrlerin de etkili olduu grlmektedir. Bu anlamda kozmoloji, astronomi ve corafya ilmindeki gelimeler hem evrensellik algs ile 123

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa bar ve kardelik fikrine temel oluturmu hem de baka insanlarn yurtlarn, inan sistemlerini ve hayat tarzlarn tantarak hogr ve tahamml kltrn pekitirmitir. Bu noktada, her ne kadar yaad kasaba dna kmayan Kantn evrensellik ve dnya yurttal fikrinin olumas artc gibi gzkse de onun kozmoloji, astronomi ve corafya konularnda ok ciddi almalar yapt hatrlanrsa bunun hi de yadrgatc olmad anlalacaktr. Her ne kadar, ncil ve Kuranda kendi din mensuplaryla snrl olmayan, btn insanla hitap eden evrensel bir dil ve baka inan mensuplarna msamaha ile yaklamay neren ayetler olsa da pratikte bu evrensellik fikri iinde ne kan kardelik ve eitlik dindalk kavram iinde eriyip kaybolmutur. Bu yzden, Ortaada Hristiyanlk ve Mslmanlnn evrensellik mcadeleleri daha ok g mcadeleleri biiminde srp gitmitir. Hal seferleri ve Osmanlnn Batya ynelik fetihleri de bu balamda okunmaldr. Bu iki dinin evrensellik ideali Rnesansla birlikte yava yava gelien laiklik ve hmanizm fikirlerinin yaygnlamas ve daha sonra da ideolojilerin glenmesiyle geri ekilmitir. Rnesansla birlikte dorudan dine bal olmayan dier bir evrensellik fikrinin gelimekte olduunu gryoruz. Bu da keiflerle balayan ve modern ada bilim ve teknolojideki gelimelerle gcne g katarak devam eden smrgecilik hareketidir. Gittikleri corafyada yer alt, yerst ve insan kaynaklarn smrmeye koyulan Avrupa merkezli bu hareket zaman zaman Hristiyanlkla dirsek temas kursa da znde dnyevi bir hareketti. Bunlar 19. yzyln sonunda smrmeye deer grlen btn arz kaplayacak bir yaylmaclk baars gsterdiler1. Ancak Batda Rnesansla balayan bu gce dayal evrensel smrgeci anlayn yannda yava yava ekillenen bir insanlk ideali daha vard ki bu bazen hmanizm bazen de aydnlanma olarak adlandrlmaktadr. Genel anlamda iyimser olan ve Kilisenin Tanr ve ahret odakl hayat tarz yerine insan ve bu dnyay koyan, akl kullanmay ne karan hmanizm ve aydnlanma hareketi o dnemde ortaya kan pek ok akm ve ideolojiyi de etkilemitir. Kantn akln kullanmaktan korkma parolasyla yeni bir anlam ve g kazanan hmanizm ve aydnlanma dncesi I. ve II. Dnya savalarnda kapitalist, faist ve sosyalist ideolojilerin atmalaryla 60 milyondan fazla insann lmesinden sonra pesimist bir yne kaym ve daha ok varoluu izgide temsil edilmeye balanmtr. te Kanttan sonra oluacak olan ideolojiler dnya sahnesine karak aydnlanma ve hmanizmden ciddi bir sapmay temsil etmilerdir. Bunlar ya zgrl keyfilik snrna tam ya aydnlanan milletleri putlatrm veya bar, kardelik ve eitlii salamann yolunu savata grmlerdir. Ksacas, hepsi de Kantn ahlak ve bar fikirlerinden tamamen uzaklaarak aydnlanma ve hmanizm izgisi dna kmlardr. Hlbuki aydnlanmann odanda yer alan Kant dnya yurttal fikrini bambaka bir temelde deerlendirmiti. O hem kendinden nce balatlm olan smrgeci emperyalistlerden hem de kendinden sonra doacak olan 124

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa ideolojilerden ayrlarak bar ve kardelii ahlaka dayal koulsuz buyruk temelinde, zgrlk fikri ve cumhuriyet ynetimi zerine ina etmiti. Kant dnya yurttal kavram daha gereki bir tutumla ele alnm ve bunun ziyaret hakk ve btn insanlarn yeryznn ortak sahipleri olmalarndan doan birbirlerinin toplumlarna kabul edilme anlalmtr. Yani ona gre bu hak bir kimsenin yabanc bir lkeye kabul edilmesi, oradaki yerli kimselerle ilikiye girebilmesi anlamna gelmektedir. Yoksa Kant dnya yurttalna ulamak iin ilkel toplum rneini savunanlar gibi, her ey herkesin olsun, dnya zerinde devletler tamamen ortadan kalksn, snrsz ve snfsz bir dnya kurulsun fikrinde deildi. Zaten bunun olmasn hem mmkn grmemi hem de mmkn olsa bile bunun insanln yararna olmayacan savunmutur. Kantn savunduu anlamda dnya yurttalnn salayaca iliki ancak amme kanunlar karmaya ve dnya yurttal esas tekilatna gittike yaklamaya ynelik bir sreci gerektirmektedir. Ona gre biz dnya yurttalna ynelik olarak ancak bunu umabilir ve bekleyebiliriz. (Kant, 1960: 26-28) Bundan fazlas Kanta gre gereki ve doru olmaz.

3. Cumhuriyet daresi ve zgrlk Fikri


Kantn bahsi geen Ebedi Bar adl eseri tersinden, savalarn olmamas iin ne yapmal? Sorusuna verilen bir cevap olarak da okunabilir. Kitabn daha ilk cmlesi Bir bar antlamas, ilerde domas muhtemel btn harp sebeplerini ortadan kaldrr (Kant, 1960: 9) ifadesiyle balar. Bu hem tek tek bireylerin hem devlet ya da devlet iindeki gruplarn hem de dnya milletlerinin birbiriyle atmamas iin kabul edilecek bir dayanak noktas olarak grlebilir. Onun tabiriyle bu bir iyi niyetten baka bir ey deildir. Fakat Kanta gre devletlerin ve tek tek bireylerin bar halinde yaayabilmesi iin zgr olmalar temel kouldur. Birey iin bu zgrlk insann btn ahlaki eylemlerinin temelinde olan saf akln pratik kullanmndan doan bir tr iyi(yi) istemedir. Ancak bu zgrlk bir cumhuriyet ynetimi ile garanti altna alnmaldr. Nitekim cumhuriyetin olmad bir hayat ve idare tarznda dnya yurttalna giden yolun temel yapta olan zgrlkler tam anlamyla salanamazd. Bu konuda Ebedi Barta unlar okuyoruz: Cumhuriyeti esas tekilat, bir toplum yelerinin insan olmalar bakmndan hrriyet; ikinci olarak, ayn zamanda tebaa olmalar bakmndan, tek ve mterek bir kanun koyucuya ballk; nc olarak da, tebaann devletin yeleri olmalar bakmndan paylatklar eitlik prensibine dayanan tek dzendir. (Kant, 1960: 18) imdi bar kardelik2 ve dnya yurttal fikirlerine zgrlk balamnda biraz daha yakndan bakalm ve cumhuriyet ynetimiyle ilikisini amaya alalm. Cumhuriyet ynetimi ayn zamanda yle bir idaredir ki hem devletlerin hem de o tek tek yurttalarn zgr yaamasn ve ebedi bar iin bamsz bir ekilde karar vermelerini mmkn klar. Bu balamda devlet iinde gler ayrmnn salanmas ayn zamanda gruplarn zgrln 125

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa ve uyumunu da garanti altna almak demektir. Kanta gre mesela monaride sava ilan ok kolaydr ve sava ilan eden kiinin hemen hemen hibir kayb olmaz; nk hkmdar devletin sahibidir ama yesi deildir. Gerekletirilmesi ve yrtlmesi en zor idare biimi olan cumhuriyette ise sava karar herkesi etkiledii iin ayn zamanda herkesi ilgilendirmektedir. Ona gre her ne kadar savan baz yararlarndan bahsedilse de akl onu bir hukuki yol olarak kullanmay iddetle reddeder ve bar halini mutlak bir mkellefiyet olarak tanr. nk Kanta gre, hibir arta bal olmadan sava ktdr yargs zgrce aklda oluturulmu bir yargdr. Bu yzden tek bir harbi sonlandrma amac gden bar antlamas ile gelecekte olabilecek btn savalar engellemeye ynelik bar ittifaklar birbirinden ok farkldr. Birincisi sadece zel bir sava sonlandran geici bir bar temsil ederken ikincisi ahlak temelinde ebedi bar yapmaya ynelik bir zgr karardr. Her konuda olduu gibi bu konuda da ilkenin peinde olan Kant doal olarak tek tek savalar deil gelecekte olabilecek btn savalar nlemeye ynelik bir iradenin olmas gerektiini savunur. te bu irade iin tek tek bireylerin kararna gre ekillenen bir cumhuriyet idaresi zorunludur. (Kant 1960: 18- 24) Kanta gre, zgrlk iin cumhuriyet neyse, cumhuriyet iinse de zgrlk odur. Gerek Tanr gerekse insan iin kullanlm olsun, zgrlk koulsuz olmal ve kendi bana oluan, yani neden-etki bandan bamsz olarak karar alp-eylemeyi gerektiren bir idedir. Bu yzden zgrlk fenomen alannn kozalitesinden bamszdr. Fakat bu bal olmay zgrln, kargaa ve akl dlk- ya da insan iin kullanldnda- kiinin cannn istediini yapmas anlamna gelmez. nk onun kozalitesi kendine zg bir determinasyona baldr (Tucu 2001: 63). Yani onda zgrlk keyfilik deildir. nsann kendi koyduu yasaya kendini bal klmasdr. Ancak bu ball srdren insan gerek anlamda bir insan(human)dr (zlem 2006: 254). Kantn deyimiyle, insann bir akli yn yani kendi kendisini bilmesinden oluan beni vardr -ki zgrlk bu koulsuz olan bene baldr- bir de akln bir fayda temin etme ya da insan ara olarak grme maksadna ynelik ara olan yn vardr. Yani akln hem ahlaka temel olan, zgrce isteyen, emreden yn hem de eitli durumlarda pek ok artn etkisi ile sonuca bal artl eylemlere ynelten gc vardr. Bu son yn itibariyle akl kendi dnda belirlenmi bir amaca hizmet eden bir alettir. zgrlk bunlardan ilkine bal olarak insan ara olarak deil ama olarak gren koulsuz istemeyi temsil eder. Saf akln doasndan kaynaklanan bu yapmalsn buyruu sorgulanp incelenemeyen bir gerekliliktir (Tucu 2001: 63). Gnmzde pek ok dilde olduu gibi Trkede de zgrlk dar anlamda hr olma, bir eye baml olmama olarak tanmlanmaktadr ki bu zaman zaman anlam daralmasna urayarak: keyfilik, otorite tanmama ve gnah ileme hakk olarak da anlalmtr. Kant bakasna zarar 126

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa vermeden istediini yapmak yetkisi eklindeki mehur olmu zgrlk tarifini de reddeder. Ona gre Hrriyet, hakszlk tekil etmeyen fiillerde bulunmay salayan (bir akli) imkndr. (Kant 1960: 18) Ksacas Kantn tanmlamaya alt bu zgrlk tam aksine bir eilim ve d zorlamann etkisine teslim olma deil ciddi bir emek, aba ve sorumluluk gerektiren ahlaki bir seimdir. Kanta gre ebedi kalc bar salamak iin hem i hem de dta zgrln garanti edilmesini salayan bir cumhuriyet idaresi yannda bu idarede aktif ve belirleyici rol olan siyasetinin de devine uygun davranmas gerekir. O, Ebedi Bara yapt eklemenin birinci ksmnda aynen yle der: Ahlak-politikac, ebedi bar, politikac- ahlaknn aksine yalnz maddi bir ey olarak deil fakat ayn zamanda vazifeye kar gereken saygnn yarataca bir netice olarak temenni eder. (Kant 1960: 45) Demek ki barn birinci gerekesi bizzat zgrlk idesi zerine ina edilen ve hibir arta bal olmayan bir ahlaki buyruk olmasdr. Ona gre, bu buyruk politikaya hkim olursa barn da yolu alm olur. Harun Tepe Kantn Ebedi Bar adl yazsndaki bu grleri kastederek, bu yaz esasen politikann zne uygun yapldnda, zgrlk ve barn yerlemesine ne kadar ok yardm edeceini dile getirmektedir, der. (Tepe 2006: 64) Kantn dnya yurttal fikri ahlak anlayn temellendirdii kategorik imparatif buyruk yannda ayn zamanda alglanr dnyadan gelen tecrbeye de bal olarak ekillenmitir. Ahlak tamamen a priori bir temele dayandran ve deneyden gelen her verinin ahlakn saflna zarar verebileceini savunan Kant bu noktada eletiriye tabi tutulabilir. Ancak Ebedi Barta deinmese de o baka eserlerinde fenomen-numen ayrmnda bu ince farka dikkat ekmitir. Belki bu ayrm burada dile getirmemesi bir eksiklik olarak grlebilir, o kadar. Bu yzden onun ahlakla ilgili bir konuda tecrbeden yardm istemesi ise baka bir aklama ile anlalr klnabilir. nk dnya yurttalna konu olan insan topluluklar fenomenal dnyaya ait olup sosyoloji gibi bir ilme konu olmutur. Ayrca tek tek insanlarn farknda olmadan bara doru bir ynelimi vardr ki bu ancak doa (Tanrsal Kayra =inayet) ile mmkn gzkmektedir. Bu ayn zamanda onun birok yerde belirttii amallk ve antagonizm3 gryle de uyumludur. Ona gre insanlar ve devletler adeta zgrlk ve bara mecburdurlar. Onlar yapmak istemese de doa ya da ilahi inayet onlar zgrce bar yapmaya zorlayacaktr. (kten 2006: 137) Bu dncesi dolaysyla onun bar hem duyular dnyasna ait tecrbe ile hem de saf pratik akln zgrce iyi istemesi ile birlikte deerlendirmesini normal karlamak gerekir. Kantn doa olarak ifade ettii bu amal ynelim, yukarda getii gibi, dier baz yazlarnda Tanrsal Kayra yani ilahi inayet olarak da ifade edilmektedir. Bu da bar ve kardeliin sanki insann dnda kar konulamaz bir gidii de temsil ettiini kabul etmektir. Yani her ne kadar onun bu dnya yurttal fikri akln artsz emir kipinde, bar 127

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa iyidir ya da dnya yurttal iin insanlar bar yapmaldr tarznda buyruklara gre ekillenmi gibi gzkse de doa sava insanln zgrlk ve barna vesile klmaktadr diyerek deney dnyasndan da yardm almaktadr. ktenin deyimiyle insan, pratik akln emirleriyle doann gayesi arasndaki zorunlu uyum nedeniyle doann (yazgnn) bir icracs olmaktadr. Doa, ebedi bar hedefine kendi isel yasalarn zorunluluuyla ulamaktadr. Kanta gre insan bunu iradi olarak istese de istemese de bu hedefe varacaktr. (kten 2006: 137) Yani, Kanta gre bar iin tecrbe de akl onaylamakta ve tamamlamaktadr. Dnya Yurttal Amacna Ynelik Genel Bir Tarih Dncesi adl yazsnda bu durumu Kant yle ifade eder: Grevin gereklemesi iin yazlabilecek bir anayasann yaps zerinde doru bir kavray, dnya sorunlarna ilikin almalarla snanm byk bir tecrbe ve her eyden nce de bu tecrbenin bulgularn kabule hazr bir iyi niyet gerekir. (Kant 1982: 116129) Bylece Kant olayn bu fenomen cephesini de gz nnde bulundurarak Ebedi Barta savan ktlnden kurtulmay sadece insandaki iyiyi istemeye deil insanlk tarihinde bilinen savalarn olumsuzluklarnn gzler nne serilmesine de balar. Fakat bunu sadece fikir baznda ilemekle kalmayp bu konuda bar srekli klacak bir hukuki altyap kurulmasn da art koar. nk ona gre hukuki temeli olmayan bir bar hep bozulma tehlikesi ile kar karyadr. Bylece o akli ve hukuki unsurlar bar iin birlikte devreye sokulmutur. Onun bu grlerin birlemi milletler fikrinin temelini oluturduunu syleyenler bu adan haksz saylmazlar.

4. Sonu
Gnmzde ideolojik dilin ulu orta tkettii, ypratt ve sradan kavramlara dntrd, zgrlk, bar ve kardelik kavramlar Kantn ve aydnlanma dnrlerinin gznde adeta kutsal kavramlar olup dnya yurttalna gidite birbirine sk skya bal ve btnl olan temel fikirleri kmesini oluturmaktayd. Sofistlerden Kanta gelene kadar filozoflarn savunduu dnya yurttal, bar ve kardelik fikri genelde oulculua dayal olup zgrlk kavram zerine ina edilmiti. te Kant kendisine kadar gelen bu felsefi izgide ilenen dnya yurttal ve ona sk skya bal kalc bar fikrini saf pratik akla dayal zgrlk zerine kurmutur. Fakat Kantn buna ilaveten dnya yurttal ve ebedi bar iin tecrbeden gelen bilgileri de referans olarak gstermesi onun felsefesi asndan bir tutarszlk olarak grlmemelidir. nk o tanrsal kayra kavram ile ifade ettii bara doru zorunlu bir gidii batan kabul etmektedir ki bu da onun gznde doada temsil edilen fenomen alanna tekabl eder. Yani, fenomenler dnyasna ait olan toplumdaki bu gelimeyi bir rnek olarak sunmas kendi iinde tutarldr. Ancak Ebedi Barta bu konuyu doyurucu bir ekilde aklamamas yani niin tecrbeye bavurduunu temellendirmemesi onun iin bir eksiklik olarak 128

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa grlebilir. Kant dnya yurttalnn temelini oluturacak kalc barn devletler asndan hem i hem de d zgrln ve bamszln garantisi olan cumhuriyet idaresi olmadan tam olarak gerekletirilemeyeceini savunmak suretiyle kalc bara adeta yeni bir temel kazandrm oldu. Bylece zgrlk ve bar idesi ile cumhuriyet idaresi arasnda kopmaz bir ilikinin var olduunu ortaya koymu oldu. Aslnda onun bu konuda en byk baars ideolojilerin aksine bar ahlak temelinde kurmas ve insanlarn birbirlerinin toplumuna katlmak suretiyle temasa geme hakk tanmakla snrlam olmasdr. Buradan hareketle, dnya yurttal ve ebedi bar fikrinin, kozmoloji, corafya ve tarih bilincine bal olarak eitli insan topluluklar ve kltrlerinin birbirleriyle temas arttka gelien bir dnce olduu da kabul edilmi oldu. yleyse dar politik anlaylara saplanan ya da kat ideolojiler ile radikal dini sylemlere tabi olan kiilerin ya da gruplarn gerek anlamda evrensel dnmesi, dnya yurttal ve ebedi bar fikrine sahip olmas imknsz deilse bile ok zordur, diyebiliriz. Yrd. Do. Dr. nn niversitesi, Fen Edebiyat Fakltesi, Felsefe Blm, Malatya; mhtbv63@gmail.com

Notlar:
1 Bu yaylmac ve smrgeci anlay nce Amerika ktasn, sonra Afrikay ve en son olarak da kendisine direnme gcne sahip Asya ktasn smrgesi iine katmt. yle ki dnya zerinde bu smrgeden kurtulan sadece g sahibi birka devlet vard: Bunlardan kayda deer olanlardan biri Osmanl bakiyesi zerinde kurulan Trkiye Cumhuriyeti, dieri ran ve sonuncusu da indi. 2Kantn bahsi geen yazsnda bar kavramna gre kardelie hemen hemen hi vurgu yapmam olmas dikkat ekicidir. Bunun muhtemel sebebi olarak Kilisenin bu kavram daha ok din kardelii ile snrlamas ve ok fazla tketmi olmas gsterilebilir. Bu yzden bu almada kardelik kavramnn bar kavram iinde rtk olarak var sayld kabul edilmitir. 3nsanda toplumlama eilimi vardr, nk toplumsal durumda kendisinin insan olduunu, yani doal yeteneklerini gelitirebileceini daha ok hisseder. Ama onda birey olarak yaamak, kendisini bakalarndan ayr tutmak iin de gl bir eilim vardr; nk o kendisinde toplumd bir zellik, her eyi kendi dncelerine gre ynlendirme istei (de) bulur. ( Dnya Yurttal Amacna Ynelik Genel Bir Tarih Dncesi)

Kaynaka:
otuksken, Betl, Kantta Bar Kavram Barn Felsefesi 200. lm Yldnmnde Kant (2006), Editr: oanna Kuuradi, Trkiye Felsefe 129

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa Kurumu, Ankara, s. 55- 62. Heimsoeth, Heinz, Kantn Felsefesi (2007) ev. Ulu Nutku, Doubat Yaynlar, Ankara. Kant, Ebedi Bar zerine Felsefi Deneme (1960) ev. Yavuz Abadan, Seha L. Meray, Ajans Trk Matbaas, Ankara. Kant, Pratik Akln Eletirisi (1980) ev. onna Kuuradi, lker Gkberk, Fsun Akatl, Hacettepe niversitesi Yaynlar, Ankara. Kant, Dnya Yurttal Amacna Ynelik Genel Bir Tarih Dncesi (1982), ev. Ulu Nutku, Yazko Felsefe Yazlar, 4. Kitap, stanbul, s. 116129. Macit Gkberk, Felsefe Tarihi (1983) Remzi Kitabevi, stanbul. kten, Kaan H., Kantta Barn Yazgsall, Barn Felsefesi 200. lm Yldnmnde Kant (2006), Editr: oanna Kuuradi, Trkiye Felsefe Kurumu, Ankara, s. 119-139. zlem, Doan, Kant ve Yeni Kantlk, mmanual Kant Mula niversitesi Uluslar aras Kant Sempozyumu Bildirileri (2006), Vadi Yaynlar, s. 251277. Tucu, Tuncar mmanual Kant ve Transendental dealizm, 2001, Alesta Yaynlar, Ankara. Tepe, Harun, Etik Savalar nleyebilir mi? Barn Felsefesi 200. lm Yldnmnde Kant (2006), Editr: oanna Kuuradi, Trkiye Felsefe Kurumu, Ankara, s. 63-73.

130

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa

Kant'n Ebedi Bar Dncesi Gereki midir?


smail Serin
Kant, Ebedi Bar zerine Felsefi Denemesinde ortaya koyduu savlaryla modern devletlerin arasndaki ilikilere yn vermek istemi; bunun iin hem devletlerin hem de sonuta yurttalarn kendilerini bal hissedecei hukuki bir ereve betimlemeye uramtr. Ancak, gerek devletler arasnda gerekse yurttalar arasnda kar savamlarn durdurmak pek olanakl grnmemektedir. Ahlak felsefesi asndan tek tek insanlarn eylemlerinden sorumlu tutulmalarnn kaynanda onlarn iindeki ahlak yasasn (Kant 1999, 174) gsteren Kantn ayn eyi devletler iin de yapmas kanlmaz grnmektedir. Filozof adeta zelde diplomasinin genelde siyasetin ahlaktan yoksun bir biimde yaplmamasn ummaktadr. Oysa bylesi bir beklenti ne kadar gerekidir? Bu bildiride Kantn Ebedi Bar zerine Felsefi Denemesi balamnda bar dncesinin devletler ve insanlar arasnda kalc bir biimde kurulup kurulamayaca sorgulanacaktr. Sonu olarak, bar dncesinin pratik alann dayatmasndan kaynaklandn tam da bar tehdit eden faktrlerin gerekliinden dolay gerekten bara gereksinim duyduumuzu gstermek bildiri yazarnn ana ereidir. Modern felsefenin ele ald sorunlarn doasn byk lde belirlemesiyle tannm Immanuel Kantn belki de en baarsz olduu alan, insann toplumsal yaamndan kaynaklanan sorunlara nerdii zmlerle tarif edilebilir. Bunlardan ebedi barn gerekletirilme olanaklln ele ald almas hala nemini korumaktadr. nsann tek bana yaamas -hayat biyolojik varlmz srdrmekle snrlamyorsak- pek olanakl deildir. Kant, insann kendi bana kararlar almasnn ve birey olmasnn felsefece temellerini ortaya koyarken onun insan aklna bitii roln kapsaycl ve keskinlii bir byk krlmaya yol amt. Kant literatrnde Kopernik devrimi (Kant 1993, BXVI) diye bilinen bu dnm insan tekilini byk glerle donatmakla beraber ayn koutlukta byk sorumluluklar da yklemek dileini tayordu. Evreni tanma ve bilmedeki baarlar insann teknik adan zgrlemesini salam ama birbirleri arasndaki ekimeyi azaltmak bir yana artrm grnyordu. Dillerin ve dinlerin bld byk insanlk ailesinin fertlerini ktlkten nasl uzak tutabiliriz? nsanlar tarihin belli bir aamasnda isteyerek ya da istemeyerek toplu halde yaamaya raz olurken her birinin beklentisi, yaamlarn tehdit edecek tehlikelere kar bir koruma kalkan elde etmek idi. Bu beklenti gnmzde byk 131

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa oranda karlanmaktadr. Ancak, kiiler arasndaki anlamazlklar toplumun kurduu aralarla giderilirken hala ebedi bartan szetmek zordur. Zira dnyada birden fazla toplum ve bunlarn oluturduu birden fazla devlet vardr; bunlarn her biri dierini kendi varlna tehdit olarak alglamaktadr. nsan tekilinin doa halinden toplum haline geiindeki zorunluluk devletler iin henz somutluk kazanm gibi grnmemektedir. Devletler zerinde ykseldikleri lkelerin karlarn korumak ve daha konforlu, zengin bir yaam iin teki lkelerin zararna olacak her tr eyleme giriebilmektedir. Devletler arasnda adeta srekli bir sava hali vardr. Bu durum kimileyin, srekli hazr tutulan ordular, her geen gn daha ldrc olmas iin gelitirilen silahlar ve bunlara harcanan paralar gibi ylesine byk maaliyetler dourur ki, bar korumay savamaktan daha pahal hale getirir. O halde ne yaplmaldr? Kant asndan ebedi bar ancak devletler arasndaki srekli sava halinin kalc olarak ortadan kaldrlmasyla olanakldr. Her bir devletin buna raz olmasn beklemek bounadr. yleyse sonu alnabilecek tek yol toplumlarn iinden kan bu devletlerin niteliklerinin deitirilmesine abalamaktr. En ideal devlet, egemenliinin kayna halk olan ve ynetim biimi cumhuriyet olan devletlerdir. Zira devleti ynetenler, glerini halktan almadklar takdirde baka devletlerle giriebilecekleri savalarda halkn urayaca zarar nemsemeyeceklerdir. te yandan gcn halktan alan devletlerin ayrca bir anayasa ile kendisini birtakm kurallara balam olmas gerekir. Aksi takdirde despotizm kanlmazdr. Kantn olmasn arzulad bu yeni devletler gnmzde, dnyann her yerinde deilse de, gereklik kazanmaktadr. Ancak hala ebedi bar salanamamtr. Eskiden sadece birer uyruk olan insanlar artk yaadklar lkelerde eit haklara sahip yurttalara dnmektedirler. Bu dnmnden beklenen en nemli sonu, yurttalarn bir sreliine setikleri yneticileri denetleyerek srekli bask altnda tutmalardr. Buna en gzel rnek Avrupa toplumlarndaki sivil toplum rgtlerinin eylemleridir. Bylece toplumlarn aadan yukarya uyguladklar bask devletlerin kolaylkla savaa girimelerini nleyebilecektir. Gnmzde yaanan byk atma ve savalarn arkasnda yatan ekonomik, siyasi ve kltrel gerekelerin hibiri meruiyet tamamaktadr. Akas hakl sava yoktur. nsanlarn daha ucuz benzin almak, daha hzl bilgisayar kullanmak, daha ok snmak ya da serinlemek iin dnyann dier blgelerindeki insanlara zulmetmelerini saklamak gnmz siyasetilerinin ve devletlerinin en soylu (!) amalar olmutur. Bu durum ancak ahlakn nnde diz ken siyaset ile alabilir. Siyasetilerin felsefeyi susturmamalar ama felsefecilerin de siyaseti olmamalar gerekir: Krallarn filozof ve filozoflarn kral olmasn beklememeli ve bunu dilememelidir; nk iktidarda olmak, akln muhakeme kabiliyetini ifsat eder. Fakat krallarn veya, eitlik prensibi altnda yaayan 132

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa kral - milletlerin, filozoflar ortadan kaldrmaya veya susturmaya kalkmamalar, aksine onlar alen olarak konuturtmalar gerekir; byle yapmak, kendi ileri ve davranlar hakknda daima aydnlatlmas gereken iyi bir hkmet. idaresinin balca artdr. Kald ki filozoflar, tabiatlar icab, geree ihanet edemiyecekleri gibi kendi aralarnda ahs dva birlii yapma ehliyetleri de olmadndan, bunlar propagandaclk thmetinden de beri kalrlar. (Kant 1960, 37) Sonu olarak, dnyamz, Kantn yaad adakinden ok daha krlgan bir hal almtr; yaadmz gezegenin egemenleri deil sradan sakinleri olduumuzu kabullenmek iindeki ahlak yasasnn sesini dinleyen her insan bekleyen sondur. nsana yakan, bltmz ekmein, bltke kldn dnmektense, bltke daha ok insann karnn doyurduunu dnmektir. r. Gr. Dr., Uluda niversitesi Fen-Edebiyat Fakltesi, Felsefe Blm, iserin@uludag.edu.tr.

Kaynaka:
Kant, Immanuel. Ar Usun Eletirisi. ev Aziz Yardml, dea Yaynlar. stanbul: dea, 1993. Kant, Immanuel. Edebi Bar zerine Felsefi Deneme. ev. Seha L. Meray ve Yavuz Abadan. Ankara: Ankara niversitesi, 1960. Kant, Immanuel. Pratik Akln Eletirisi = Kritik der practischen Vernunft. ev. Fsun Akatl, Gertrude Durusoy, oanna Kuuradi ve lker Gkberk, eviri Dizisi. Ankara: Trkiye Felsefe Kurumu Yaynlar, 1999.

133

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa

Kreselleme anda Dnya Bar Olanakl Mdr?: Kant ve Postmodernizm


Serdar en
Bir dnya barnn nkoulu, bireyler ve toplumlar arasndaki ilikilerin evrensel ahlaki deerler tarafndan belirlenmesidir. Ahlaki deerlerin grelilii ayrmay ve dolaysyla tekiletirmeyi dourmaktadr. Postmodern teori greli bir deerler dnyas yaratlmasna kuramsal bir meruiyet salamaktadr. Deerlerin greli olduunu savunmak, rtk olarak hibir deerin gerekten gerek olmadn savunmaktr. nk gerek olan ayn zamanda evrenseldir. Son zmlemede nihilizme kap aralayan bu dnce, birlikte yaamann olanann koulu olan ortak deerler yaratlmasna ve bu deerlerin birey ve toplum yaamnda edimsel gereklik kazanmalarna izin vermez. Gnmzde bireyleraras ve toplumlar-aras atmalarn kaynann her birey ve toplumun kendi deerler dizgesini teki birey ve toplumlara dayatma istei olduu sylenebilir. Kiisel atmalarn ve toplumsal savalarn kayna evrensel ahlaki deerler zerinde uzlalamamasdr. Bu adan bakldnda, postmodern ahlak greliliin yaratt atmay derinletirerek dnya barn olanaksz klmaktadr. Kant ise, ahlakn a posteriori deil a priori bir temele, e deyile, grgl deneyimin sunduu greli fenomenler dnyasna deil de salt akln( ar usun) evrensel yasasna (koulsuz buyruuna) dayanmas gerektiini syleyerek ahlaki deerlere evrensel bir biim vermektedir. Grgl ierikten bamsz olan bu form ahlak evrenselletirmektedir. Toplumlarn kltrleri tarihseldir ve birbirinden farkllk gstermektedirler. Kantn ahlak retisi deiik kltrlerin tarihsel ve dolaysyla greli deerlerini yadsmamakla birlikte bu deiik kltrleri zorunlu ahlaki deerler etrafnda birletirerek evrensel bir yaama biimi sunmaktadr. Bu yaama biiminde her insan salt bir ara deil ama kendinde bir amatr. Dnya barnn olanann koulu tm insanlarn bir ama olarak, zgrln bir temsilcisi ya da taycs olarak grlmesidir. zgrlk, eitlik ve kardeliin de n-kouludur. Bu adan bakldnda Dnya Barnn olanann koulunu, postmodernizmde deil modernizmde, Kantn hmanist ahlak retisinde bulduu sylenebilir. Nietzschenin olgular yoktur, yalnzca olgulara ilikin yorumlar vardr ifadesinde temelini bulan postmodern teori, znenin modern Kartezyen akln bir yapnts ya da kurgusu olduunu ileri srerek deerlerin evrensel bir insan doas ya da akl zerine ina edilmesinin olanaksz olduunu gstermeye almaktadr. Bu aba modern znenin lm ile sonulanmaktadr. zne szcnn, Derridann logosentrizm (sz-merkezcilik) dedii, tzsel bir varlnn olduuna duyulan inancn yklmas Bat uygarlnn evrensel deerlerin tek hakimi ve dolaysyla 134

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa teki uygarlklarn yegane yargc olduuna ilikin inanc da ykmaktadr. Bu durum Bat-d uygarlklarn Bat uygarl ile eit bir dzeyde var olduu ve bu bakmdan kendi yaam biimlerinin de eit lde saygy hak ettii sonucunu dourmaktadr. Dolaysyla, eitlik, zgrlk ve kardelik deerleri zerine kurulu bir dnya bar iin postmodern teorinin de yeni ve farkl olanaklar sunduu sylenebilir. Ama nce edimsel durumumuzla, kreselleme ile balayalm ve bu dorultuda soralm: Sava m srekli barn, srekli bar m savan bir kesintiye uramasdr? nsann yeryzndeki temel ve kkensel durumu birey, toplum ve doa dzeyinde srp giden bengi bir atma mdr, yoksa atma insan doasndaki zsel iyiliin dsal etmenler tarafndan bastrlmasndan ve giderek yok edilmesinden mi kaynaklanmaktadr? nsan doas z gerei iyi midir, kt mdr, yoksa her ikisi birden midir? Savan kkenine ilikin bu tr felsefi sorulara yantmz ne olursa olsun, ak olan tek ey sava olgusudur, dn olduu gibi bugn de. Bir fenomen olarak savan varl tartma gtrmezdir, bir fenomen ki kendisini bize her yer ve zamanda gstermektedir: Atom bombas atldktan sonra vcudu yanm kk bir kz ocuunun rlplak koarken gzlerinden yansyan korkuda, srail askerlerine kar ocuunu korumak iin gsn siper etmekten baka yapaca bir ey olmayan babann lnda, Sudanda alktan lmek zere olan bebein fotorafn ektii iin Pulitzer dl alan ama o bebei hemen yakndaki BM kampna gtrmedii iin hayatna son veren gazetecinin intiharnda, yirmiden fazla lkenin snrlarn deitirmeyi amalayan Byk Orta Dou Projesi kapsamnda Iraktaki yaklak bir buuk milyon sivilin demokratik lmnde. Gnmzde hibir ey sava ve atma kadar kresel deildir. Bu kresellik savan aktrlerinin kendilerini kendi yerel snr ve politikalarla snrlamamalarndan ve dnyay kendi istekleri dorultusunda biimlendirmelerinden kaynaklanmaktadr. Kreselleme gl olanlarn istenlerinin etki alann yeryznn btnn kapsayacak denli geniletmeleridir. stencin bu genilemesi direnile karlamadnda smrgecilikle, karlatnda ise kazanan daha imdiden belli olan savalarla sonulanmaktadr. Konumuz asndan burada temel soru udur: Gnmzde istencini yer kreye yaymak isteyenler kimlerdir ve bu yaylmac glerin amac ya da temel motivasyonu nedir? Hastaln kaynan saptamak tedavinin temel kouludur. Tek bir cmle ile, kreselleme kimlerin karlarna hizmet ediyorsa bu karlar kabul ettirmek iin yaplan savalar da onlara hizmet ediyordur. Kresellemenin Batnn karlarna hizmet ettii yaln ve ak gerei savalardan Baty sorumlu tutmay kanlmaz klmaktadr. yleyse nedir Bat dediimiz ey, ve nerededir bu dnya egemenliinin merkezi ve kayna? Bat hibir zaman yalnzca ABD olmad ve imdi de yalnzca o deildir. 135

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa O ok-uluslu bir kendiliktir. Corafi olarak Bat, ounlukla ama yalnzca deil, Kuzey Atlantik Okyanusuna snrda olan lkeler ve halklar beidir. 2. Dnya Savandan sonra Amerikan igali sayesinde batllatrlan Japonya politik, ekonomik ve kurumsal olarak Batnn bir parasdr, kltrel olarak btnyle deilse bile. Ekonomik olarak Bat az ya da ok zel giriim ve serbest pazar taraftar olan bir kapitalist lkeler grubudur. Politik olarak o, bir demokrasiler kulbdr; ideolojik olarak o, liberal uluslararasclkn kayna ve merkezidir; hegemonya asndan o, benzer kurumlar ve ortak bir ideolojiden gelen ortak karlar, amalar ve arzular olan uluslar-tesi bir elitler koalisyonudur. Souk Sava sonras dnemde Batnn hegemonyas kar konamazdr ve, en azndan imdilik, byk olaslkla kar konulamazdr. Alison Bailinin (1993:2) szleriyle, Amerika 1970den beri tek hegemon olarak davranmamtr bir byk gler grubu onun yerini bir hegemon olarak almtr. Hegemonya bugn, lkelerin olduka kk bir toplamndan oluan ve dnyadaki zenginliin ounu, ticaretin ounu, askeri gcn ounu kontrolleri altnda tutan gller grubu tarafndan kollektif olarak dayatlmaktadr, Geleneksel Hegemonyadan Kurumsallam Hegemonyaya adl kavrayl bir almada Bailin(1993:8) kurumsallam hegemonya kavramn gelitirir, ve bu kavramn byk glerin ibirlii asndan liberal ekonomik dzenin srekliliini betimlediini syler. ... Gl devletler grubu, der Bailin (1993:8), ok byk kaynaklarn IMF, Dnya Bankas ve WTO gibi kurumlar desteklemek iin kullanmaktadrlar. Bu ok-uluslu dzen dnya-ekonomisinin gndelik ynetimini denetler. Kurumlam hegemonyann varlnn koullar, Bailine gre, kresel gcn kk bir devletler grubunda younlamasn, grup kimliini, kstlanm yelii (yalnzca kapitalist demokrasileri) kapsamaktadr. (Puchala 2005, 577578 ) teki uygarlklarla ilikisinde Bat gnmzde gcn olaanst en yksek noktasndadr. Onun kartlar olan sper gler haritadan silindiler. Uluslararas politikaya ve gvenlik kurumlarna, ve Japonya ile birlikte uluslararas ekonomik kurumlara egemendir. Kresel politika ve gvenlik sorunlar Amerika, ngiltere ve Fransa bakanlnda ve tarafndan etkin bir biimde zme kavuturulur; dnya ekonomik sorunlar Amerika, Almanya ve Japonya bakanlnda ve tarafndan zme kavuturulur, ki bu lkelerin tm de daha kk ve ounlukla Bat-d lkeleri dlamak iin birbirleriyle olaanst yakn ilikiler srdrrler. Birlemi Milletler Gvenlik Konseyinde ya da Uluslararas Para Fonunda alnan Batnn karlarn yanstan kararlar Dnyaya dnya toplumunun isteklerini yanstyor olarak sunulurlar. Dnya toplumu deyiminin kendisi Amerikann ve teki Batl glerin karn yanstan eylemlere kresel meruluk vermek iin (zgr Dnya deyiminin yerini alan) gerekleri rtc bir ileve sahip genel bir ad haline gelmitir.(Dallmayr 2002, 140) Liberalizm ve liberal uluslararasclk Bat ideolojileridir. Onlarn varsaymlar ve hedefleri dnce ve tarihsel deneyim asndan uzun ve belirli bir 136

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa Bat geleneinden gelmektedir. Liberalizmin kutsanmas Baty tanmlamaktadr; liberalizmin evrenselletirilmesi Batnn projesidir; Batnn gcn liberal bir dnya oluturmak iin kullanmak bugnk Bat hegemonyasnn her eyden nemli olan amacdr.(Puchala 2005, 580) Dnyann liberalletirilmesi olarak kresellemenin amac tm dnya insanlarnn zgr, eit ve kardee yaamasn m salamaktr? Liberal zgrlk eitlik ile badar m, yoksa o doas gerei eitsizliin kayna mdr? Ekonomik liberalizm zorunlu olarak politik liberalizmin deerlerini anlamsz ve geersiz mi klmaktadr? Eer yleyse politik deerler olarak zgrlk, eitlik ve kardelik ekonomik liberalizmin eitsizlie, dmanla ve bamlla dayanan smrgeci yzn gizleyen bir uygarlk maskesi midir? Liberalizmin ikiyzll liberal ahlakn ikiyzllnden ya da ahlakszlndan m kaynaklanmaktadr? Liberalizm, tm teki ideolojiler gibi, belirli bir insan doas tasarmna dayanmaktadr. Bu tasarmda insanlarn vazgeilemez doal haklar vardr ve bu haklar bireysel zgrlk temeli zerinde ykselir. Ekonomik eitsizlii douran mlkiyet hakk da birey zgrlnn zorunlu sonucu olarak grlmektedir. Mlkiyet hakknn kullanm teki insanlarn zgrlne zarar vermeksizin gerekleebilir mi? Bir zgrlkler atmasna yol amakszn, zgrlklerin birbirleri ile badar olduu dzenli bir toplum ideali asndan mlkiyetin ahlaksal kullanm olanakl mdr? Yoksa mlkiyet hakk zorunlu olarak bireysel, toplumsal ve uluslar aras dzeyde smrc ve dolaysyla, teki insanlarn zgrlklerini yadsmas anlamnda, ahlak-d m olmak zorundadr? Liberal retinin nclerinden biri olarak Kant, mlkiyet hakknn olumsuz kullanmna ahlaki bir snr koymaya almtr. zel mlkiyeti temel insan haklarndan biri olarak gren Kant, bu hakkn evrenselliini savunur. Ama onun bu savunusu grgl verilerden kalklarak oluturulmamtr ve ne de o hedonist bir duygununun keyfi davurumudur. Kant mlkiyet hakkn erdemli yaamann zorunlu koullarndan biri olarak grmektedir. nk mlkiyet hakk insann dsal zgrlnn bir genilemesi ve dolaysyla onaylanmasdr. zel mlkiyetin hukuksal gvencesi ise devlettir. Devlet, bylece, insann dsal zgrlnn a prori zorunlu sonucudur. Devletin ahlaksal ereklerinden biri, bireysel zgrln a priori postulatlarndan biri olan zel mlkiyet hakkna yasal ya da kurumsal bir gvence salamaktr. Kantda mlkiyet hakk zorunlu ve evrenseldir, nk o salt pratik akln koyduu ahlak yasasndan a priori tretilmitir. Geerlilii tarihsel ve toplumsal deneyimden bamszdr. Dolaysyla, antropolojik ya da sosyolojik olarak mlkiyet kavramna sahip olmayan topluluk ya da toplumlarn bulgulanmas bu hakkn evrensel geerliliine glge drmez. Ayrca sosyalist bir devletin edimsel varl da mlkiyet hakknn evrensel olmadn deil, byle bir devletin insan doasna ve ahlaka uygun davranmadn gsterir. 137

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa Mlkiyet de ilerinde olmak zere, temel insan haklarna saygl bir devletin ideal biimi, Kanta gre, cumhuriyettir. nk cumhuriyet bir toplumu oluturan bireylerin genel istencinin nesnellemesidir. Eer yalnzca zgrlk yasasnda temelini bulan genel istencin temsilcisi ise, iktidarn bir grgl biimi genel isten ve zgrlkle uyumludur. (Schwarz 1962, 76) Hibir erdemli meclis bu genel istence aykr yasamada bulunamaz, hibir erdemli hkmet yasamann ahlak yasasna uygun bir kanununa aykr hareket edemez, ve hibir erdemli yarg ahlak yasasna aykr kararlar alamaz, almamas gerekir. Kantn ideal liberal devleti, yleyse, erdemli bir cumhuriyettir. Burada vurgulanmas gereken nokta, Kantn hukuk ve politika retisinin onun ahlak retisi ile olan zorunlu badr. Baka bir deyile, Kantta hukuk ve politika zgrlk ilkesinden ya da ahlak yasasndan yaplan a prori karsamalardan olumaktadr. Kantn hukuk retisinin kalk noktas ve en-son erei, pratik felsefesinin btn gibi, insan zgrldr. Aknsal bir ahlak metafizii insann isel zgrlnn olanann koullarn aa karrken ar bir hukuk retisi de onun dsal zgrlnn, e deyile tekilerle toplumsal iliki iindeki insann zgrlnn koullarn ortaya koymaktadr. Ama ahlak ve hukukun bu ama birlii insanlarn yeryznde bar iin yaamalar iin zorunlu olsa da, yeterli deildir. Dnya bar devletler arasndaki ilikilerin uluslar aras hukukun gvencesi altnda gerekletirilmesini zorunlu klmaktadr. Kant devletlerin bir yurt ya da vatan topra zerindeki mlkiyet hakknn dokunulamaz olduunu savunmakla, bir devletin baka bir devlet zerindeki smrgeci istek ve eylemlerinin uluslararas hukuk tarafndan yasaklanmas gerektiini de savunmu olmaktadr. Devletlerin bamsz ve zgr yaama hakknn savunulmas devletler-st uluslar aras bir kurumun varln gerektirmektedir ki bu kurum, Kanta gre; bir Uluslar Birliidir. Onun Uluslar aras Evrensel Devleti, ya da Uluslar Birlii herhangi bir zamanda birbirinden ayrlabilir olan deiik devletlerin gnll birliidir. Byle gnll bir rgtlenmede, der Kant, devletler arasndaki tartmalarn zm sava yerine sivil srelere gre ynetilir. (Waltz 1962, 337) Uluslar, onlarn ilikileri, her birini tmnn istenci yoluyla bara zorlayan yasa tarafndan dzenlenmedii srece, bir sava durumu ierisindedirler. Byle bir yasal dzen deneyimden tretilebilir deildir, ama yalnzca a priori zmlemeden tretilebilir, ve onun kuruluu bir dev iidir. nk bar ideali , akln - pratik formu iinde ilevde bulunan akln- yetkesine dayanmaktadr, yle ki onun uygulanabilirliine ilikin empirik soru konu ddr. Srekli bar aamal olarak, belki de sonsuz bir srete kendisine yaklalacak bir lt ya da erektir. Bu adan o, pratik akln teki bir Ideeni ya da Aufgabeni gibidir. Onlar empirik olgu olarak verili deillerdir, hibir zaman bir deneyimde tam olarak gerekletirilebilir deildirler. Onlar akln ahlaksal yasamas tarafndan koyulmu dev ya da ltlerdir; bu yzden davranlarmz onlara uygun olarak ynetilmeli ya da ynlendirilmelidir. (Armstrong 1931, 200) 138

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa Kant yalnzca uluslar aras hukukun federal rgt tarafndan salanan karlkl gvenlikten deil, ye devletlerin, en knn bile, saldrlara kar ortak savunmasndan ve haklarnn kolektif istenten tretilen yasalara gre belirlenmesinden de sz etmektedir. (Armstrong 1931, 203) Kantn uluslar aras hukuk retisi, bireyler asndan savunduu mlkiyet hakknn devletler dzeyinde de korunmasn ve bunun koullarnn oluturulmasn kapsamaktadr. Mlkiyet hakk, bylece, Kantn pratik felsefesinin temel ve belirleyici kavramlarndan birine dnmektedir. Bunun nedeni Kantn bu hak olmakszn dsal zgrln gerekleemeyeceine duyduu inantr. lex iustinin en temel hakk orijinal dsal zgrlk hakkdr. Gerekten de Kant dsal zgrlk aksiyomundan sz etmektedir. ki eit insann ilikisinde kii her birisinin dsal zgrlk hakkna sahip olduunu varsaymaldr. Yalnzca bu varsaymdr ki Kantn gelitirdii btn hukuk yaptna ve lex iustide ierilen ilkelere ve dolaysyla bireysel haklar zerine dayanan bir hukuk dizgesi modeline temel salar. Dsal zgrlk hakk tm hukuksal ilikilerin balad yerdir. (Byrd and Hruschka 2006, 236) sel zgrlk asndan, bir bireyin isel olarak zgr olduunu sylemek iin, duyusal itki ve gdlerden zgr olmak, zorunlu ama yeterli olmayan bir kouldur. Birey ncelikle devini Koulsuz Buyruk altnda yerine getirdiinde isel olarak zgrdr. Dsal zgrlk asndan, tekilerin zorlayc isteminden zgr olmak, bir bireyin dsal olarak zgr olduunu sylemek iin, zorunlu ama yeterli olmayan bir kouldur. Birey ncelikle devini, doa durumundan ayrlp teki insanlarla hukuksal duruma girme yoluyla kamusal hukukun postulat altnda yerine getirdiinde, dsal olarak zgrdr. Benzer ekilde, dsal zgrln genilemesi asndan, mlkiyet sahibi olma yetisi, bir bireyin zgrlnn istemin dsal bir nesnesine ilikin olarak genilediini syleyebilmek iin zorunlu ama yeterli olmayan bir kouldur. Birey ncelikle, istemin dsal nesnesine ilikin tekilerin mlkiyet edinme davranlarn onaylama devini yerine getirdiinde dsal olarak zgrdr. Onlar onaylayarak birey (zorunlu ve a priori birlemi bir istenteki pek ok istenten birisi olarak), istemin tikel nesnelerine sahip olma haklarndan oluan bir dizgenin kuruluuna katlr; bir dizge ki, kendisine mal ettii istemin nesnelerine sahip olma ve onlarla dilediini yapmaya zgr olduu haklar kapsamaktadr. (Byrd and Hruschka 2006, 275) Dsal zgrln pozitif yn bizi yasal durum dncesine ve dolaysyla orijinal szleme ve herkesin istencinin orijinal ve a priori birlii dncesine gtrr (Hukuk retisi, Blm:3).Dsal zgrln seimimizin dsal nesnelerine uzanmasnn negatif yn, herkesin mlkiyet sahibi olmas gerektii biimindeki yasal yetkiden olumaktadr. Bu yetki de orjinaldir. Buna, teki insanlara kar, dsal kullanlabilir nesneler herhangi birinin kendisine ait 139

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa olabilecek ekilde davranma devi karlk der. Bu yetkilendirme ve buna karlk den dev, yasal nitelii olan bir kurum olarak mlkiyet sahipliinin olanakl olmas gerektii dncesinin temelini oluturur( Blm:4). Herkesin, teki insanlarn istemin zel bir dsal nesnesini mlk edindikleri ve onun sahibi olduunu ilan ettikleri eylemleri tanma devi vardr. Bu dev, dsal zgrln genilemesinin pozitif yndr(blm:6). (Byrd and Hruschka 2006, 221) Bireysel egonun duyu verilerinin bir ar tam-algs tarafndan oluturulmas gibi, insanlarn toplumsal birlii de doal dnyann bir ar tam-algs tarafndan oluturulur. Her birimizin herhangi bir eye sahip olma hakk genel iradenin yeleri olarak herkesin ierisinde yeryznn mlkiyetine sahip olaca aknsal ve ideal olmasna karn yine de zorunlu olan bir durumu (moment) n-gerektirir. Kantn karsamasna gre, szlemeye dayanan bu birlik ya da topluluk zel mlkiyete makul tek meruluu ya da temeli verir. Ayn zamanda, byle bir topluluk her birinin eylerin iyeliini istedii saysz birey ynnden aklanmaldr. Rousseaunun Genel steninden farkl olarak, Kantn Genel steni kiisel karn toplumsal btnn karyla bir zdelii anlamna gelmez. zel mlkiyet ideal ve ilkel bir toplulua gndermede bulunuyorsa da, topluluk daimi bir zel mlkiyet hakkn kapsar. Mlkiyet hakknn toplumsal szlemeden nce geldiini ne sren Lockedan farkl olarak, Kant zel mlkiyetin toplumsal szlemeyi gerektirdiini ne srer. Gerek topluluu ortak mlkiyet ya da komunizm ile eit sayan Marxn tersine, Kant Genel stenin her bir ye zel mlkiyete sahip olsun diye ortaklaa mlk edineceini ileri srer. Hem ahlaki ortaklaac hem de ekonomik kapitalist olarak Kant, mlkiyet hakkmzn ayn anda bireysel ve toplumsal olarak tretildiini ileri srer. (Shell 1978, 81-82) Kant zel mlkiyete sahip olma hakkna gl bir merululuk salar. Kantn argman doutan dsal zgrlk hakkna ya da bakalar tarafndan zorlanmakszn evrede zgrce hareket etme hakkna sahip olduumuz varsaymyla balamaktadr. Bu hakka sahip olmamza ve bunun mantksal sonucunda kendimizi dsal zgrlmze yaplan saldrlardan koruma hakkna sahip olmamza karn, yine de haklarmz elde edilmeleri bireyin kiisel abasna bal olduklar iin gvence altnda deildirler. Haklarmzdan yararlanmak iin gerekli olan gvenlie ulamak iin doa durumundan ayrlmal ve yasal bir dzene gemeliyiz. Kantn kamusal hukuk postulat bu hareketi yapmamz gerekli klar. Bu yasal durum ( bir dnce olarak) kendi dsal zgrlk haklarn kullanarak etkileimde bulunan bireylerden oluan bir topluluktur. Bu topluluk Kantn btnn zorunlu bir biimde a priori birlemi iradesi dedii ortak bir istence sahiptir. Bu isten insanlar aras etkileime zgrln yasalarn koyar. Bu yasalar, istemimizin dsal zgrlk hakkn, bu zgrlk evrensel bir yasa altnda baka herkesin seme zgrl ile uyumlu olduu 140

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa dzeye dek, gvence altna alr. (Byrd and Hruschka 2006, 219-220) Kant istemimizin dsal nesnesini kullanmann olanann znel koulunun mlkiyet olduunu belirtir. (Byrd and Hruschka 2006, 247) Topran ve onun zerindeki her eyin kullanmna evrensel olarak izin verilmemesini isteyemem, nk o zaman zgrlk kendisini belli nesnelere ilikin kullanmndan yoksun brakm olurdu, ki bu pratik akl asndan akl-d olurdu. eyleri belirsiz bir zaman diliminde bakalarn dta brakmak iin kendime ait olarak kullanma izni orijinal zgrlk hakkna ek olarak kabul etmemiz gereken bir varsaymdr. (Byrd and Hruschka 2006, 256) Ar usun hukuksal postulat zgrlmz tekilerin zorlamas olmakszn orada-burada zgrce hareket etme yaln hakkmz, seimimizin dsal nesnelerine bize ait olarak sahip olma zgrln kapsayacak biimde geniletir. Ar usun bu hukuksal postulatna, onu kamusal hukukun postulatndan ayrt edebilmek iin, zel hukukun postulat denebilir. (Byrd and Hruschka 2006, 247) Kantn uslamlamas u ekildedir: ona fiziksel gcmn snrlar iinde sahip olduumda bir ey istemimin bir nesnesidir(ona sahibimdir ya da mlkiyetini elde edebiliyorumdur).Bylece istemin nesnesini (bir eyi) tekileri dlamak iin kullanmaya fiziksel olarak muktedirimdir. (Byrd and Hruschka 2006, 251-252) Kant seimimizin dsal nesnesini kullanmann olanann znel koulunun mlkiyet olduunu belirtir. (Byrd and Hruschka 2006, 247) Kantda mlkiyet ile zgrlk arasnda kurulan bu kkensel iliki almamz asndan yaamsal nemde olan u sorunun domasna yol amaktadr: Acaba Kantn mlkiyet kavram gnmzdeki toplumsal ve uluslararas atmalarn kayna olarak grlebilecek olan bir snrsz mlkiyet edinme hakk n da kapsamakta mdr? Soru yaamsaldr, nk mlkiyete ilikin isteklerin snrsz olma olasl bulunmasna kar, bu isteklerin nesnesi olan yeryz ve onun kapsad her ey snrldr. nsanlar arasndaki atmann kayna, doal kaynaklarn her insann onlar, tekilerin mlk edinme zgrln yadsmakszn, snrsz olarak istemesine izin vermemesidir. Kant mlkiyet edinme hakknn snrn teki insanlarn zgrlnn snr olarak belirlemektedir. Mlkiyet bakalarnn zgrlnn yadsnmas pahasna elde edilemez. tekilerin zgrln ineyerek edinilmi bir kazanm, Kanta gre, ahlak yasasna uygun deildir ve dolaysyla hakszdr. Gnmzde geerli olduu biimiyle liberal ekonominin Laissez faire et laissez passer mottosu, yleyse, Kantn onaylayabilecei bir ticaret ilkesi deildir. nk Kant Hukuk retisinde dikkatli bir biimde not dmektedir: stemin herhangi bir dsal nesnesini kullanmann tek koulu kullancnn nesneyi almak ve ona kendi eyi olarak sahip olmak yoluyla baka birisinin dsal zgrlk hakkn inememesidir.( Byrd and Hruschka 2006, 255) Bununla birlikte, tekilerin zgrln inemeyen bir mlkiyet hakknn niceliinin ve niteliinin snrlarn belirleyen nesnel ltn ne 141

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa olduu ya da olmas gerektii belirsizliini korumaktadr. Kimin ne kadar eye sahip olacana kimin istencinin karar verecei, grgl deneyime ilikin somut ya da ieriksel bir imlemi bulunmayan biimsel bir ahlak yasas tarafndan kolayca karara balanabilirmi gibi gzkmemektedir. Kant asndan, ar pratik akln eylemlerini kendisine uygun olarak gerekletirecei maximlerin ahlakllk lt onlarn evrenselletirilebilir olmalardr. Bu koulu karlamayan yarglar, ussal istencin ve dolaysyla da zgrln bir anlatm deillerdir. Ahlaksal bir eylem, tekilerle ilikisinde, ussal varlklar olmalar bakmndan herkesin zgrlne sayg gstermelidir. Bylece, kiinin tm insanlk iin de isteyemeyecei eyi kendisi iin de istememesi gerekir. Eer istiyorsa bu eylemin akln zgrlnde temsil edilen insanlk onuruna koulsuz bir saygdan deil, ama kiinin bencil duygu, dnce ya da itkilerinden kaynakland sylenebilir. Ahlak yasasnn koulsuz buyrukunda anlatmn bulan ahlak yasas olanakl tm tikel ahlaksal yarglarn genel formudur. Bu form karlalan somut ya da edimsel ahlaksal durum ya da olaylara ilikin yarglarn grgl (a posteriori ) ieriine aknsal ya da a priori geyi uygular. Bu ge olmakszn ahlak yarglarnn geerlilii rastlantsal ve greli olacaktr. Toplumsal yaamdaki deer atmalarnn ou, kiilerin her birisinin kendi deneyim alan ile snrl ya da bu alana koullu, balamsal ve dolaysyla greli olan grgl yarglarn herkes iin geerli mutlak yarglar olarak alma yanlgsndan kaynaklanmaktadr. Kant asndan, hibir grgl tikel yarg evrenselletirilemez, nk deneyimden kalklarak zorunlu ve evrensel yarglar oluturmak insann fenomenal varl iin olanakszdr. nsann yetilerinin snrlar ve doann bilisel ufkumuzun dna den engin bykl buna izin vermez. Ahlaksal yarglarna a priori deil de grgl evrensellik ykleyen birisi, sofizmin grelilik denizine yelken am demektir ve insan varoluunun tarihselliinin ve kltrelliinin bu alkantl denizinde deneyim rzgarlarnn rastlantsall kiinin sonsuz sayda yarg arasnda kolayca yolunu kaybetmesine ve hibir nesnel ahlak ltnn bulunamayaca vargsna ulamasna yol aar. Ahlak grgl deneyim dnyasnda pusulasn arr, daha dorusu, yitirir. Doru bir yol gstericinin yokluunda etraf dinsel dogmalarn sahte sofular, pragmatizmin i bilir kurnazlar ya da kapitalist ekonominin stratejik ve dolaysyla da arasal akl kuatr. Gnmzn kresel dnyas bu kuatma altndadr. Ahlaksal deerlerin grelilii ilkesi liberal kapitalizmin iini kolaylatrmaktadr. Kreselleme ad altnda o aslnda, paradoksal olarak sylersem, greliliin evrensellemesini istemektedir. Ortak deerler etrafnda kurumsal olarak birlemi toplumlarn cemaatlere ayrtrlmas ve bu yolla Ulus-devletlerin yklmas sermayenin dnya apnda serbest dolamnn nnde grlen en byk engeldir. Bu engeli kaldrmak iin sermayenin kresel efendileri( merkezi Bat olan ulus-ar tekelci irketler) az gelimi lkelerde, zellikle Ortadouda evrensel insan haklarna dayal laik ve gerekten demokratik rejimler yerine akl-d 142

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa temellere dayanan dinsel diktatrlkleri desteklemektedir. Batnn demokrasi maskesini dren ey, onun demokratikletirme ad altnda smrgeletirdii Ortadou topluluklarnda laik bir cumhuriyetin geliimini desteklememesi, tersine, Trkiyede yapmaya alt gibi, cumhuriyeti bir toplum idealini benimsemeyen, hatta ona aka dmanlk besleyen dinsel akmlar iktidara tamasdr. Bat onun karlarn sorgulayan ussal insanlar toplumunu istememektedir. nk ussal insan neden sorusunu sorar ve eylerin niin olduu gibi olduklarn merak eder. Neden sorusuna yant arayan akl evresindeki yoksulluun ve bamlln nedeninin Bat smrgecilii olduunu zorlanmakszn kavrar. Bat bu nedenle Doulu akln rasyonel aydnlanmasna izin vermez. Dolaysyla, Bat aklnn, zgrl tm insanlara ait temel bir hak olarak gren Kantn evrensel aklcln deil, daha fazla iktidar ve dolaysyla da ekonomik kar peinde koan bir arasal aklcl temsil ettii sylenebilir. Gnmzn Bat akl, Kantn ahlak-d bulduu amalarn, duyusal hazzn ve iktidarn peinde dnyay us-d bir yere, kaosun egemen olduu bir insanlk durumuna srklemektedir. Postmodernizmin ilevi, bu aamada, Bat smrgeciliine kuramsal dayanaklar salamak ve bylece onu meru klmak olmutur. Akln evrenselliini yadsyarak onu dilsel bir yapntya ya da kurguya indirgeyen postmodernizm deerlerin nesnel ltn de yok etmi olmaktadr. Modernizm asndan felsefe en-son gereklik araydr. En-son gereklik, her eyin kayna ve eylerin olduklar gibi olmalarn salayan temel ilkedir. Bu ilke bir btn olarak varla tzsel doasn verir. Doann temel belirlenimleri ona yapsal biimini vermektedir. Bu biimin kendisi dncenin kavramsal ieriini ya da nesnesini oluturur. Dnce, insan ya da doay aklamak istediinde, nesnesinin kavramsal zn belirler ve bu zn tikel belirilerini kavramn altna yerletirir. Kavram, tikeli aklayan tmeldir; eylerin kavramsal dncesi, yleyse, her zaman yapsal bir dncedir. Bu kavramsal dnce biimi insan ve doay yaplara dayanarak aklamaya alr. nsann dirimsel ve tinsel nelii insan kavramnn doasnda temellendirilir. nsann doas etik, politik ve hukuksal deerlerin de kayna ve meruluk lt olarak grlr. Kantn pratik felsefesi byle bir insan doas tasarmna dayanmaktadr. Kantn felsefi antropolojisi insan ussal ve duyusal olmak zere ikili bir yapya bler. Ussal yaps insan yaamnn en yksek iyisinin varlk nedenidir. Yaamn amacn oluturan bu nihai erek zgrlktr. nsan zgrlne duyulan koulsuz sayg, ahlakn temel ilkesidir. Her insan ussal bir varlk olarak, bu zgrln bir taycs ve temsilcisidir. yleyse kiiler eylemlerinde teki bireylerin zgrlklerini zedeleyecek her eyden kanmaldrlar. Bundan kanmann yolu hibir ussal varl salt bir ara olarak deil, ama ayn zamanda kendinde bir ama olarak grmektir. nsanlarnn zgrlklerinin yadsnmas onlar duyusal belirlenim altndaki deersiz nesnelere ya da eylere indirgeyecektir. 143

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa Kantn evrensel ahlak anlay onun evrensel bir insan doas olduunu kabul etmesinden gelmektedir. Evrenselliin kayna bireyin yapsal nitelikleridir. Kantn bireyi, kii deil, teorik bir znedir. Birey kiisel zelliklerine eilim ya da duygularna gre deil, kiiliinden soyutlanm ar pratik aklna gre davranmaldr. Bu akl salt biimselliktir ve evrensellii, e deyile tm bireyler iin geerli olmas bu biimsellikten kaynaklanmaktadr. Kant insanlar biimsel ve genel deerlere gre eylemde bulunmaya davet etmektedir. Bu, zgrlk deeridir. Kantn zgrlk kavram salt biimseldir ve teki ahlak znelerine kar ne yapmamam gerektiini anlatr, ne yapmam gerektiini deil. Bu anlamda Kant negatif bir zgrlk anlayna sahiptir. Kant bireye gndelik yaamn tikel ahlaki sorunlarna ilikin somut bir zm sunmaz. Ahlak ilkesi bireye yalnzca tikel sorunlarn zerken uymas gereken snr gsterir. Bu snr tekilerin zgrldr. Postmodernistler bu soyutve biimsel zgrlk anlayn yadsmaktadrlar. nk onlara gre insan yaltlm epistemolojik bir zne deil, toplumsal bir kiidir. nsan kiilii, zneler-aras etkileimin bir rndr ve toplumsal yaamn praksisi iinde ekillenir. Kantn ahlak anlay insan grgl kiiliinden yoksun brakmakta ve onu soyut bir kendilie dntrmektedir. Bu kendilik anlay ahlak yasasnn niceliinde tmellik olarak, e deyile tm insanlar olarak yanstlmaktadr. Ahlak yasas beni deil, bizi gzetir. Postmodernistler Kantn ahlak yasasnn zgrletirici deil, kstlayc olduunu dnrler. Kii, eylemlerinde tmelin boyunduruu altna alnmtr, oysaki tmel hibir yap yoktur. Postmodernistlere gre duyusal ya da tikeli ayor olmas anlamnda tm yap tasarmlar metafizikseldir. Her trl yap tasarm Derridann bulunu metafizii dedii eyden kaynaklanmaktadr. Oysa ki dilin dnda hibir mevcudiyet yoktur. Dilin dayand hibir temel ya da yap yoktur; dil kendi gerekliini yaratmaktadr. Postmodernizmin Kant eletirisinin kayna, Kantn, Kartezyen dnce geleneinin bir temsilcisi ya da uzants olarak alglanmasdr. Kartezyenizme gre praksis mutlak hakikat arayn engelleyen greli alg ve sanlardan oluan bir kaostur. Teorik akl ne denli arlatrlp ya da gndelik yaam ieriinden uzaklatrlrsa, soyut ve evrensel ezeliebedi ilkelerin ya da gereklerin bilgisine de o denli yaklalabilir. Akln praksisle bann koparlmas onu tarih-d bir konuma yerletirir. Bu tasarmda akln evrensel ilke ve deerleri mutlak hakikatin tarihin bulank ve rastlantsal akna kaplmasn ve nihayetinde grelilik girdabnda boulmasn engelleyen biricik tutamak ya da snak olarak alglanr. Bu algnn temelinde bireysel ve toplumsal praksis iindeki tm yanlglarn kaynann insann akl-d olan, ussal olmayan doasndan kaynakland varsaym yatmaktadr. Duygulardan kaynaklanan her ey, bedenden kaynaklanan her ey usun hakikat yryn kstekleyen ve almas gereken bir engel olarak grlmektedir. Bir btn olarak duyusal olann almas grgl ve tikel olann zsel 144

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa ve genel olan kavram ya da ilkeler iine ya da altna alnmas anlamna gelmektedir. Grgl olan, dncede soyutlandnda akl da kendisini tarihten soyutlam olur. nk zn ya da evrenselin kendisi ne denli tarih-d ya da st olarak grlrse grlsn, evrenselin a posteriori tretildii ya da a priori uyguland tikellikler her zaman tarihseldir. Ar dnce, evrenseli tarihsel balamndan koparr. Burada paradoksal olan, dncenin, sembolik uzaynda devindii dilin grgl ve tarihsel oluudur. Dile getirilen her dnce, dilin doas gerei daha imdiden tarihseldir. Dilin bu tarihsellii toplumsal praksisin zneler-araslndan kaynaklanr. zneler-araslk, dilin toplumsal olduu ve salt bireye ait zel bir dilin olamayaca anlamna gelir. Bu nedenle hibir felsefi sylem, ne denli soyut ve kuramsal olursa olsun, dilin belirleniminden kaamaz. Kant dilsel belirlenimi amak iin akl grgl ieriinden soyutlamaya, olanakl tm duyusal deneyimden bamsz olan ve dahas bu deneyimden nce gelen evrensel ve zorunlu a priori kavramlar aa karmaya almt. Duyusal deneyimden tretilmeseler de deneyime uygulanan, daha dorusu deneyimi olanakl klan ar a priori kategoriler nesnel ya da bilimsel bilginin temeli ya da n kouludurlar. Bu n koullar teorik akln temel ilkeleridir. Kanta gre bilimsel bilginin temel ilkelerinin kaynann ar teorik akl olmas gibi, ahlaksal bilginin temel ilkelerinin kayna da ar pratik akldr; baka bir deyile, pratik kullanm iindeki salt akldr. Kuramsal akln ilkelerinin deneyimden karlamamalar nedeniyle tarih-d ya da st olmalar gibi, grgl ahlaki fenomenlerden tretilemeyen pratik akln ilkeleri de tarih-d ya da stdr. Bu tarihdlk, bu ilkelerin a priori olmalarndan kaynaklanmaktadr. nk a priori olan zorunlu ve evrensel olandr. Temel ahlak ilkesinin a priori nitelii onu kesin buyruk klar. Bu, kesin buyruun kii ve zamana gre deimeyen tmel bir geerlilii olduu anlamna gelir. Tmeldir, e deyile tm bireyler iin geerlidir; bu dnyann tmnde ve dahas bu dnyann dnda bile hibir ussal varln sorumluluktan kaamayaca evrensel bir ilkedir. Kant bu ilkenin geerliliini tm evrene yaym olsa bile, ilkenin dili bu dnyaya aittir. Bu dil Kantn yaratt deil, Kantn dnyasn yaratan bir dildir. Kantn dnce mimarisinin yaptalar dilin yaptalarndan rldr. Postmodernizm bu yaptalarn skerek Kantn a priori ilke ve uslamlamalardan oluan soyut inaatn yerle bir eder. nk postmodernizme gre dilden bamsz hibir dnce olanakl deildir; szn dnda tz yoktur. Tz, szn yaratmdr; sz tzn deil. Kantta kiiyi bir zneye ykselten etmen znenin kendine ilikin gelitirdii bireysel z bilintir. Ama ar bilin edimi belirli bir dzeye dek z belirlenim ierse bile epistemolojik znenin bu soyut zgrl sosyoekonomik yaplarn maddi belirlenimi tarafndan kolayca yok edilir. Marxist terminolojiyi kullanrsak, zne toplumsal konumunu semez; toplumsal konum bireyin kendi bilincine varmasn olanakl klar ya da klmaz. Meta mbadelesinin sonsuz ak ierisinde benliini nesneletiren ve 145

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa kendini dsal metalarla tanmlad iin kendine yabanclaan bireyin ne kiisel bilinine ne de formel-znel bilinine varmas olanakldr. Kantn ahlaki znenin zerkliini varsaymasndaki temel yanlg, kiisel znenin dsal belirlenimden bamszlnn formel-znel zerkliin koulu olduunu grememi olmasdr. Kiisel znenin nesnelemesi Kantn aknsal beninin kendisini grgl bende yitirmesine yol aacaktr. Metalarn ekonomik belirlenimi z bilincin aknsal birliinin grgl ierie artk hakim olamamasna ve kendisini nesneler ok eitliliine sayszca datmasna yol aar. Alglad metalarla-nesnelerle arasna mesafe koyamayan formel zne zne-nesne ayrmn yitirir ve salt grgl zneden ibaret kalr. Liberal kapitalizmin bireyi kendisine metalar dolaymndan ynelir. Toplumsal varolu mcadelesi sradan insann z bilincin etkinliine ilikin felsefi ya da teorik bir farkndalk gelitirmesine izin vermez. Dahas, bir an iin kiinin bakn nesne-meta dnyasndan formel z bilincine yneltebildiini varsaysak bile, bu bireysel z bilin, ayn toplumsal koullar tarafndan zgrl yadsnm teki kiilerle ayn yazgy paylatna ilikin bir snf bilincine dnmyorsa, zayf ve etkisiz kalmaya mahkumdur. zneler-aras bu etkileimi salayacak olan ey, ar dnce deil, smrlen emein varolma istencidir. Bu isten ayn yazgy paylaan bir toplumsal snfn (ii snfnn) tm yelerini, emein sermayeden bamszlamas ve kendisi-iin olmas iin bir araya getirir ve toplumsal gereklii deitirmeye yneltir. Marxist anlamda devrim bireysel istencin deil, snf bilincinin yaratt kolektif istencin rndr. Burada unutulmamas gereken ey, bireysel bilin gibi snf bilincinin de znenin zerk ediminin ya da kararlarnn deil, maddi koullarn nesnel zorunluluunun rn olduudur. te yandan, nesnel yaplarn varln yadsyan postmodernizm kiisel zneyi modern iktidar odaklarnn tahakkm karsnda korumasz brakr. Modern toplumda iktidar mekanizmasnn kaynan liberal kapitalizm oluturduundan, toplumsal varoluu belirleyen hiyerarik ilikiler dizgesinin anahtarn ellerinde tutanlar da sermaye sahipleridir. Ekonomik eitsizlik, toplumsal eitsizlii dourmaktadr. Liberal kapitalist sylemin maddi ve tinsel rnleri bu eitsizlii yanstan bir gstergeler dizgesi olutururlar. Bu gstergeler arasnda gc ya da stnl gsterenler, rnlerin zerindeki markalardr. Bir markann deeri, semboln zerinde yer ald rnn kalitesine bal olmak zorunda deildir. Marka deeri tketiciye aktarlan ilgili imgenin kabul grme (talep edilme) oranna baldr. Kabul etmenin temel gds, kullanlan marka araclyla kiilerin iktidarn oluturduu egemen yaam biimi standartlarna uygun davranma isteidir. Marka, egemen yaam biiminin tercihlerini kendi sembolnn armlar altna toplar. Bu armlar grnr klan her ey kapitalizmin iyi yaam idealine uygunluun bir parolas olma ilevi grr. deal yaama aran parolalar olarak markalar, bireyler arasndaki gsterge mbadelesinde gc ve staty temsil ederler. Bu g, bireyin zel tketim gcdr. Dolaysyla birey ne denli tketirse o denli gl olduu duygusunu yaamaktadr. 146

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa Ama bu duygu bir ksr dngye yol amaktadr. Daha ok tketmek, metalara daha ok bamllk yaratacaktr. zgrlk olarak alglanan tketim, giderek bamlla ve dolaysyla zgrlk yitimine dnr. Liberal kapitalizmin yaratc ruhu, bireysel zgrln gereklemesine deil, kitlesel bamlln pekitirilmesine hizmet etmektedir. Daha ok retimin koulu olan daha ok tketim, bireyi topluma ramen var olmaya zorlar. Toplumla yarmac rekabet ilikisi iindeki birey toplumsal dayanmay zlmeye uratr ve dolaysyla da toplum bir kitleye dnr. Modern toplumun kitle toplumu ya da tketim toplumu olarak adlandrlmasnn nedeni budur. Yaratc ve yarmac rekabet her gn daha ok ticari gstergenin tedavle sokulmasna yol aar. Gsterge, kendi ieriksel-metal gndergesinden ok, tketicide yaratlm olan imgesine gnderimde bulunur. Bu imge de her zaman iin bir baka gstergedir. Bir gsterge bir baka gstergeye gnderir. Dilde ncelii ele geiren ticari gstergeler, dizgenin merkezine yerleirler ve tm sylemi kuatrlar. Bu merkez gstergeler bireyler zerinde keyfi bir otorite kurarlar ve her sylemin merulatrc gstergenedeni olurlar. Kapitalizmin gstergeleri iktidar syleminin simgelerine dnr. Dile geldikleri her yerde zneler aras iliki ve etkileim politik bir nitelik kazanr. nk kullanlan simgeler bireyin, otoritenin toplumsal hiyerarisi iindeki yerini ve balarn gsterir. Tketicilerin, anlamlarn bilmedikleri halde ekonomi uzmanlarnn teknik dili karsnda bylenmi bir ciddiyet taknmalarnn nedeni ekonomik gstergelerin iktidarla olan ban, rtk olarak bile olsa sezebiliyor olmalardr. Postmodernizm, liberal kapitalist sistemin belirli gstergelere merkez bir konum vermesine ve onlar araclyla baskc bir sylem oluturmasna kar kar. Tm gstergelerin anlam ve deerlerini birbirleri ile olan gnderimsel ilikiden alyor olmas, bir sylem hiyerarisi oluturulmasna izin vermez. Her sylem eit lde geerlidir ve yleyse sylemin her znesi tekiyle eit bir konumdadr. Bu bak asnn, belirli bir anlamda, zgrletirici yan olduu sylenebilir. Postmodern sylem, geerlilik ltn kendi dnda deil, iinde bulmaktadr. Bireysel yarglarn deer lt bireylerin dnyay alglama biimlerinde zgr olmasdr. Bu da aslnda bir bask unsuru ilevi olarak kullanlabilecek hibir nesnel ya da evrensel ltn olmad anlamna gelmektedir. Aydnlanma sylemi bilgiyi ocukluk an geride brakm ve kendisini gelenein karanlndan kurtarm insanln zgrlemesinin bir arac olarak grr. (Ferraris 1988, 13,14) Aydnlanma filozoflar tarafndan 18. yzylda formle edilen modernlik projesi nesnel bilimi, evrensel ahlak ve hukuku, zerk sanat, bu alanlarn isel mantklarna gre, gelitirme abalarndan olumaktayd. Ayn zamanda, bu tasar bu alanlarn her birinin bilisel potansiyellerini, onlar esoterik formlarndan zgr klmak iin, aa karmay amalyordu. Aydnlanma filozoflar uzmanlk alanlarna ayrlm kltrel birikimden gndelik yaam zenginletirmek iin, yani gndelik sosyal yaam rasyonel olarak 147

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa dzenlemek iin yararlanmay istediler. (Habermas 1981, 9) Modernlik gelenein normalletirici ilevine bakaldrr; modernlik normatif olan her eye kar bakaldrma deneyimiyle yaamn srdrr. Bu bakaldr hem ahlakn hem de yararn ltlerini ntr hale getirmenin bir yoludur. (Habermas 1981, 5) Postmodern insan tasarm, insann hibir yetisine teki karsnda bir ayrcalk ya da stnlk tanmaz. Bu yn onu Aydnlanmann felsefi antropolojisinden ayrr. Aydnlanma, insan akln yceltmekte ve rasyonel insan her eyin ls olarak grmektedir. Duygularn ve gdlerin, hakikat araynda akl ayartan, onu batan karan akl d unsurlar olarak bastrlmalar gerekir. Bu bastrma ve erteleme bireye z denetim yetenei, siyasal erke de uyruklarn kontrol altna alma olana kazandrr. nsann us-d gereksinimlerini karlama biimlerini rasyonalize etmeyi ya da estetikletirmeyi renmesi modern uygarln yaratc nedenidir. Toplumun rasyonellemesi, Weberci anlamda, insan gereksinimlerinin kurumlar araclyla karlanmas sonucunu dourmaktadr. Modern toplumda erk kurumlar araclyla kendini gerekletirmektedir. Ama kurumsal denetimin bireyler zerindeki uygarlatrc etkisi modernizmin paradokslarndan birisine yol aar. Modernizm hem tarihi insan zgrlne doru ilerleyen bir sre olarak grrken hem de kapitalizmin yaratt kurumlar araclyla bireysel eylem ve syleme kstlayc snrlar koymaktadr. Bu snrlar koyma hakkn kendisinde grmesinin nedeni, kurumlarn toplumsal akl temsil ettiine duyulan inantr. Kurumlarn amac kamu yarar olduu iin karar ve uygulamalarnda tikeli deil, geneli gzetirler. Bu nedenle kurumsal sylem kendisini nesnel (tarafsz) bir tarzda ortaya koymaya almaktadr. Bu abann dourgusu, toplumsal ilikileri belirleyen yasalarn genellikle formellik kazanmasdr. Kurumlar ilemlerinde bireylerin znel duygu ve dncelerini dikkate deer grmezler. nemli olan, bireysel karlarn toplumun genel karna zarar vermesinin engellenmesidir. Bireyin zgrl soyut bir kendilik olarak kamunun genel karlar ile snrlanmtr. Genel kar, toplumun ortalama istek ve beklentilerinin bir yansmasdr; genel kar, bireylerin keyfi ve marjinal gereksinimlerine gre deil, temel ve zorunlu gereksinimlerine gre formle edilmektedir. Kapitalist eylemler temel ihtiyalarn karlanmas ile ilgilidirler ya da yle olmalar gerekir. (Blim 2000, 27) Genel kara ilikin formlasyonlar btn, bir toplumu yneten anayasay oluturur. Anayasal ynetim, bireye yurttalk nitelii kazandrr ve kiiyi bencil istek ve arzularnn stne ykselterek toplumsal akla katlmaya davet eder. Devletin resm sylemi, bireyin toplum iindeki var oluunun meruluk ltn oluturur. Bu ltn dna kmak, kiiyi yasa-d klar ve bunun bedeli toplum dna itilmektir. Modern toplum, bireyin kendini gerekletirme isteini kamlarken onun zgrln ve biricikliini toplumun ortalama ve sradan karlarnn arklar arasnda kreltir. Bireysel ben, toplumsal benin iselletirilmesinden baka bir ey 148

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa deildir. Modern bireyin eylemleri tikel somut deneyimin soyut ve evrensel yarglar altna alnmasndan oluur. Bu durumda kii hem kendisidir hem deildir; hem bendir hem herkestir. Ben tekine verilmi dnlerden krplmtr. Toplumun belirsiz ve akn heybeti karsnda krpk ve titrek olmasnn nedeni budur. Deitirilemez gibi grlen kurumsal yaplarn karsnda bireyin itenliksiz ve yapay bir nezaket gstermesi insann doal uysallnn deil, benliinin derinliklerine ilemi bir vehimden, neredeyse mistik bir var olu ykledii zdeksiz bir heyuladan duyduu korkudur. Bireysel benlik, baklarn darya yneltmi durumdadr ve u ya da bu belirli bir otoriteden deil, otorite olarak otoriteden korkmaktadr. Kendi istencini bir toplumsal szleme ile kamunun buyurgan istencine devretmesi, istencin nesnellemesi deil, kendine yabanclamasdr. Bireysel istencin her edimi toplumsal dolaymdan gemek zorundadr ve bu dolaym sonucunda kan karar toplumsal meruluunu kazanabilmek uruna balangta tad bireysel ilgilerin bir ksmn kamunun tzsz varlna terk etmek zorundadr. Toplumsal benlik bireyin kendisini tekiletirmesinden olumaktadr. Modern birey, bylece, kendi tekisidir. Kendinin tekilemesi bir anlamda tekinin benimsenmesidir. teki, bireysel olan yarglayan toplumsal olandr. Modern birey temelde yabanc bir teki ile deil, kendi kendisi ile atma ierisindedir. Bakalarn tekiletirdii her yerde, kendinden dn vermenin yaratt nefreti dsal bir odaa yklemektedir. Nefretinin nesnesi, karlanmam gereksinimleri yaratmaktadr. Kendinin tamamlanmaml, tamamlanmann engellerine bir dmanla dnr. Dman aslnda eksik benliimdir; gereklememi arzu ve hayallerimdir. Weberci anlamda, modernitenin arasal ussallk kiinin kendisini ve herkesin herkesi tekiletirmesine yol aar. Akln biimsel dnyas, arzularn tensel scakln yadsr ve doyurulmam her arzu gereklememe duygusunu nefrete dntrr. teki, nefretin nesnesi deil, nefret olarak nefretin kendisidir; o, varolamayan benliin bakalarnn var olmasndan duyduu rahatszlktr. Eer eksiksem ve bunu duyumsadm iin de kendimi sevmiyorsam kendi varoluumu onaylamyorumdur. Kendini onaylamamak aslnda bir btn olarak doal ve toplumsal varoluu onaylamamaktr. Dolaysyla, kendinden nefret duygusu kiiyi nefretin nedenleri olarak grd toplumsal ve doal dzene itaatsizlie ve giderek saldrmaya srkler. Gnmzn kresel dnyasnda ekolojik ve sosyolojik dengenin bozulmas, bireysel benliin yetileri arasndaki uyum ve dengenin bozulmasndan kaynaklanmaktadr. Akln tahakkmnn teki yetiler zerinde kurduu egemenlik, modernizmdeki ykcln antropolojik temelini oluturur. Yklan, kmekte olan dnyamzn maddi stunlar deildir yalnzca, ayn zamanda ve daha temelde yetilerin atmasnn paralad benlik dnyamzdr. Modern dnyada, Nietzschenin deyimiyle, deerlerin deersizlemesi ile birlikte bireysel seimlerde ncelik sralamas 149

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa anlamn yitirmi ve varln her alan eit bir dzlemde grlmeye balanmtr. Deerler hiyerarisinin k, , ara-ama dengesini amalarn aleyhine olarak aralardan yana bozmutur. En yksek iyi kavramnn anlamn ve deerini yitirmesi, insan yaamn salt biyolojik gereksinimlerin giderilmesine indirgemitir. Yaam yneten ey artk, ereksel idealler deil, insan bedeninin mekanik zorunluluklardr. nsan bedeni, kiiliin maddi esini oluturur ve tzsel bir varl yoktur. Kendi yaratcs deildir ve varln kendisine dayanarak srdremez. Doaya bamldr, baka bir deyile doa bedensel varoluun n kouludur. Bedenin doay kendisine katmas, doay kendi bedenine dntrmesi gerekir. Bu dntrme ilemi beslenme adn alr. Bedenin d dnya ile beslenememesi, yoksunluk olarak alk duygusunu dourur. Alk, nesnesine ulaamayan istein kendisini ar boluk olarak duyumsamasdr. Aln dnyaya ynelmesi, dnya olmakszn ayakta kalamayan bedenin varolma isteidir. Alk, basit bir yiyecek istei deildir, o dnyay dilerinin arasnda ten bir varolma isteidir. Aln doyum nesnesi uzaklatka, kii nce bedensel yetilerini sonra da buna bal olarak bilincini yitirir. nsan bilinli olmay seemez; bilin, bedenin dntrc doa deneyiminin rndr. Kartezyen bilin teorisinin yanlgs, bilince tzsel bir var olu yklemesidir. Oysa ki alktan baylan her insan bilincin tzsel deil, ilineksel bir var olua sahip olduunu kantlamaktadr. Bilin, ar usun teorik bir edimi deil, istein kendi yoksunluuna ilikin duygusal bir farkndaldr. Alk ya da doaya ynelik dntrc istek ya istein nesnesi ya da baka bir istein varl tarafndan engellenebilir. stek; ulalamaz, yeterli nitelie erimemi ya da yeterli sayda bulunmuyor olabilir. Bunlar istein gereklemesinin doal engelleridir, ama doal kaynaklarn yeterlilii ve eitlilii dnldnde istein nesnel snrlamalarnn ok az olaca aktr. stek ancak kendi nesnesinin iyeliini ele geirmeye alan baka bir istek tarafndan engellenebilir. Bir istein iyeliine geirilmesi doay nesneletirir ve bir mlkiyete dntrr. Mlkiyetin kayna, var olma isteinin doa zerinde egemenlik kurmasdr. Tikel bir istein egemenlik alan her zaman onun nesnesine ynelik baka bir istein tehdidi altndadr. stekler snrsz olabilseler de doal kaynaklar snrldr. Toplumsal atmann kayna, doa ve insan arasndaki mcadele deil, insanla insan arasndaki mcadeledir. Bu mcadelede doal ihtiyalarn karlanmas zorunlu olduundan bir istein varl ancak tekinin yok edilmesi pahasna gerekleebilir. Varolu mcadelesinin muzafferleri mlkiyet sahipleri olagelmitir. Yenilenlerin ise geriye iki seenekleri kalmtr: lmek ya da itaat etmek. taat etmek, kiinin istencini teki bir istence bal ve baml klmasdr. Yenilenler, yok olmak yerine klelii semilerdir; var olmalarnn bedeli zgrlklerinden vazgemeleri olmutur. zgrl yok eden ve toplumsal eitsizlii douran ey mlkiyet olgusunun kendisidir. Mlkiyet temel insan hakkn, zgrce var olma hakkn kiinin elinden alr. Politik 150

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa ya da hukuksal eitlik, temeldeki ekonomik eitsizlii gizlemekten baka bir anlam tamamaktadr. Dahas, bireyler arasndaki formel bir eitlik yanlsamas yaratarak adaletsizlii derinletirir ve merulatrr. Modern politik sylemin kavramlarn Fransz devriminin eitlik, zgrlk ve kardelik kavramlar oluturmaktadr. Modern demokrasiler de bu kavramlar gerekletirmeye almaktadrlar. Ama liberal demokrasi eitsizlii yaratan maddi koullar grmezden gelmekte, bireylere snrsz mlkiyet zgrl tanyarak mlkszleri yoksullua mahkum etmektedir. Mlkiyetin temel insan haklarndan biri olarak korunmas, bir baka temel hak olan zgrln yadsnmasn dourur. Dolaysyla a ve sefil insanlarn bir kardeliinden sz edilemez. Fransz devriminin idealleri kendi ilerinde elikilidirler, biri tekini yadsmaktadr. Pozitif anlamda zgrlk bir eyi yapmay ya da bir eylemde bulunmay ierir; negatif zgrlk ise bir eyi yapmamay ya da bir eylemde bulunmamay ierir. Pozitif zgrlk, bireyin doal ve toplumsal dnya zerinde bir etki yaratmasdr. stencin, nesnesi zerinde tasarrufta bulunmas, pozitif zgrle nesnel gereklik kazandrr. Mlkiyet hakk, istencin nesnesini istedii biimde kullanmas olarak grldnde, bu hakk ellerinde bulunduranlar bulundurmayanlarn zgrlnn gereklemesinin nesnel engelini ya da snrn oluturuyor demektir. Bu durumda insanlarn eit bir biimde zgr olduklar sylenemez. Eitsizlii douran ey istenlerin kendilerini dnyada gerekletirme yeterlilii ya da yetersizliidir. Bu yetersizlik bir yeti olarak istencin doasndan kaynaklanmaz. Kendinde isten tm bireylerde eit bir biimde bulunmaktadr, stelik bu salt biimsel bir eitlik olsa da. stencin, isteme yetisi olarak kendi ayrdna varabilmesi, onun d dnyaya ilikin seimlerde bulunmasn ngerektirir. Seimlerin nesnel snr ise bireyin iye olduu ve dolaysyla zerinde karar verme hakknn olduu iyelik nesneleri, e deyile mlkiyetlerdir. Birey ancak egemenlii altndaki nesneler arasndan seim yapabilir. Mlkiyetin miktar zgrln geniliini belirler; daha ok mlkiyet, daha ok zgrlk anlamna gelmektedir. Dolaysyla mlkiyet edinme hakkn sorgulamak pozitif ya da nesnel zgrln kaynan sorgulamaktr. Hi kukusuz temel insan haklar kavram modern bir kavramdr ve bir insan doas tasarmna dayanr. Bu tasarm merulatrmak iin de bir doa durumu imgesi yaratlmaktadr. Modern bireysel haklar ilan eden Fransz devrimi, insann bu haklara doalar gerei doutan sahip olduu varsaymna dayanmakta idi. Bu varsaym, bireyin temel haklar hak etmesi gerektiini deil, daha imdiden sahip olduu bu haklardan yararlanmasn salk veriyordu. Bu haklara sahip olunmas iin bir aba harcanmas gerekmiyordu. Modern insann bo gururunun veya kibrinin kayna, kendisine verdii bu ayrcalkl konumdan gelmektedir. Bir kez bu haklar verildiinde, bireyin tm dnyay mlkiyetine geirmesinin nndeki tm engeller kalkyordu. Liberal kapitalizm dnyaya ynelik bu agzl ve kibirli tutumun rndr. Fransz devriminin bir burjuva 151

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa devrimi olarak adlandrlmasnn nedeni onun pozitif zgrl mlkiyet sahiplerinin bir ayrcal klacak bir politika felsefesine sahip olmasdr. Modern toplumun belirleyici deerlerini yaratan temel haklar retisi, serbest piyasa ekonomisine kuramsal meruluk kazandrr. Bu haklar piyasann siyasal ve hukuksal koruyuculuunu stlenmilerdir. Bireylerin daha fazla mlkiyet edinme istei tarafndan gdlenen ve yaratlan piyasa toplumunda metalarn mbadelesi bir iktidar mcadelesine dnr. Serbest rekabet deyimiyle yumuatlmaya ya da gizlenmeye allan bu vahi savam, glnn (ki bu ekonomik adan daha zengin olan anlamna gelmektedir) zayf mlkiyetinden, yani zgrln gerekletirebilecei olanaklardan yoksun brakmas pahasna gerekleir. Serbest piyasada zayfn hukuksal zgrl, glnn ekonomik zgrl altnda can ekiir. Dahas, hukuksal ya da politik zgrlk piyasa tarafndan toplumsal ayklanmaya urayan ve bu yolla yaamn dna atlan bireyin yenilgisini ya da sefaletini uysalca kabullenmesine ve kendi beceriksizliinin bir sonucu olarak alglamasna yol aar. Bu byledir, nk hukuksal zgrlk bireysel istencin edimleri sonucunda gerekleirken, ekonomik zgrlk bireysel iradenin deil, yapsal sosyoekonomik etmenlerin bir sonucu olarak gerekleir. Piyasa toplumunda birey, istencini kstlayan ya da bask altna alan yapsal nedenleri gremez; nk hukukun ona tand temel haklar onda zgr olduuna ilikin bir yanlsama yaratr. Bu yanlsama birka ylda bir sanda gidip oy kullanmasyla ya da birka referanduma katlmasyla desteklenir. stencinin maddi olanaklarnda ve refahnda hibir gerek deiiklik yaratmayan bu formaliteler, kapitalizmin politik retisi olan ve serbest piyasa ahlakn merulatran liberal demokrasinin insanlar arasndaki ekonomik eitsizlii saklayan sahtekarlklarndan baka bir ey deillerdir. Liberal demokrasinin ikiyzll onun yzeyselliinden ya da cehaletinden deil, politik temelini oluturduu kapitalizmin agzl kr isteinden kaynaklanmaktadr. Ekonominin zincirlerini ellerinde tutanlar (kapitalist sermaye) krlarna en uygun yaam biimini yaratrlarken bu yaam biiminin edilgen kuklalar olan tketiciler demokrasi ipindeki cambaza bakarak uyutulmaktadrlar. Tketim toplumunun sadk yeleri metalar tketirken aslnda zgrlklerini tketmekte ve tutsa olduklar tketim bamll araclyla bu zgrl sermayenin iktidarlarna devretmektedirler. Bireyin ihtiyalarnn ne olduu ve nasl tatmin edilecei bu iktidar tarafndan belirlenmektedir. Liberal kapitalizm nce bir insan doas ve temel insan haklar sylemi ina etmekte ve sonra da yaratt bu zneyi nesneye dntrmektedir. Modern znenin bu ykl, onun daha bandan soyut ve formel bir kendilik olarak tasarlanmasndan kaynaklanmaktadr. Bu tasarm, modernizmin bireylerde yaratt hukuksal ya da politik zgrlk yanlsamasnn kaynadr. zbilinli bir dnce ya da akl varl olarak insan anlay Aydnlanmann felsefi antropolojisinin temelidir. 152

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa Descartesn cogitosu zerine ykselen bu insan doas Kantta zerklii ve zgrl duyusal ve toplumsal varlndan bamsz olan aknsal bir zne anlayna dnmtr. Kantn aknsal znesi zbilinlidir ve kendi kendisini belirleme yeterliliine ve yeteneine sahiptir. yle ki zgrln biricik kayna ar usun kendi kendisine buyurduu ahlak yasasdr. Ar us bana buyruktur ve kendisinin efendisidir. Kendi ilkelerinin temelini baka bir yerde deil, ama kendi doasnda bulur. Pratik yaamdaki kararlarn duyusal deneyim dnyasndan, yani bedensel gereksinim ve duygulardan, teki insanlarn edimsel durumlarndan ne denli bamsz verirse o denli zgr olmaktadr. Baka bir deyile, ussal isten pratik yarglarnda somut yaamdan ne denli uzaklarsa o denli erdemli ya da iyi bir isten saylmaktadr. Somut yaam ieriinin soyutlanmas iin ahlak yasasnn evrensel ve zorunlu olmas gerekmektedir. Ahlak yarglar evrenselletirilebilir olduklar lde erdemin ifadeleri olarak grlebilirler. Kantn pratik akl olarak ahlaki znesi olanakl tm grgl durumlardan nce ve bamsz yargda bulunmaktadr. Bir anlamda kendi erdemini kendisi yaratmaktadr; mutluluu kendi ar ya da soyut erdemini seyretmekten oluan bir tanr-zne konumundadr, deyim yerindeyse, tpk Aristotelesin kendini dnen dnce olarak tanr kavram gibi. Ama bununla birlikte bu durum Kant bir ahlaksal solipsizme ya da narsizme gtrmez. Tersine, ahlaksal yargnn maksimi tm teki ussal varlklar da gzetmek zorundadr. Ama gzettii ey, onlarn tarihseltoplumsal varolularndaki somut tikel durumlar deil, bu durumlardan bamsz kendinde ussal doalardr. Kant, ahlaki znenin fenomenal varlnn, e deyile tikel nedenlerin belirlenimi altndaki duyusal varlnn hibir zaman zgr olamayacana inanyordu. Bu var oluunda znenin davranlar etki-tepki zincirinde mekanik olarak belirlenmektedir. Kant pratik yaamn tarihsel ve toplumsal belirlenimini amak iin erdemi deneyimden deil, usun a priori ilkesinden tretmeye almaktadr. Kantn bu yntemi bireylerin sosyo-ekonomik konumlarndan doan eitsizlikleri dikkate almaz. nemli olan, bu grgl eitsizliin insan onurunun ya da erdeminin inenmesine gtrmemesidir. Bunun iin yaplmas gereken, bireylerin grgl koullar ne olursa olsun eylemlerinde hibir zaman teki insanlar salt bir ara olarak deil, ama ayn zamanda kendinde bir ama olarak grmeleridir. Bunun yolu, koulsuz buyrukun imledii gibi, tm ussal varlklar iin isteyemeyecei eyi kiinin kendisi iin de istememesidir. Ahlaki eylem bireyin tm bencilliinden ve tutkularndan bamsz olmak zorundadr. Bencil duygular kendi karlarna ynelirler ve bu uurda teki bireylerin zgrlklerini ineyebilirler. Ussal varlklar olarak teki bireylerin zgrl, ahlaki eylemin snrn oluturur. Hibir koulda bu snrlar almamaldr, gkler kse bile. Kant mutluluk iin bireylerin bu formel ya da soyut eitliinin yeterli olacan dnmektedir. Erdemli eylemin rn olmayan mutluluu Kant onaylamaz. Bunun anlam, kiinin bakalarnn zgrln ya da onurunu inemek pahasna mutlu olmaya hakknn olamayacadr. Mutluluu erdeme bal klarak 153

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa Kant, liberal kapitalizmin yararc etiini yadsmakta ve hak edilmemi mutluluklara izin vermemektedir. Hibir haz duygusu ya da hibir ekonomik kr gds bakalarn salt ara olarak grmeyi ya da kullanmay hakl karamaz. Bu adan bakldnda Kant ahlak kapitalist ahlaka temelden kardr. nk bireyin kendi kiisel kr tutkusu uruna teki bireylerin emeini smrmesi, onlar salt bir araca ya da nesneye indirgemesidir. Kapitalizmin bireyi, sanayi retiminin mekanik olarak belirlenen arklarnn bir dilisine indirgemesi, yaamak iin iinin emeini sermayenin iktidarna kiralamas ya da satmas ahlaki znenin zgrln yadsmaktadr. nk bu koullar altnda iinin karar verme yetisi, kendi kendini belirleme zerklii elinden alnmtr. Kendi kendini belirleme olarak ussal varln zgrlnn bu yadsn, ahlak yasasna aka aykrdr; yasa tekilerin zgrln tanmayan hibir eyleme izin vermez. Kant bak asndan, yleyse, piyasa ahlak ahlakszln ta kendisidir; zneyi nesneye, nesneyi de metaya dntrr. Kapitalist sistem, bireyleri, varolmak iin zihinsel ve bedensel glerini bakalarna kiralamaya ya da satmaya zorlar. Bireyler zgrlklerinden uysalca vazgemektedirler. Bunun nedeni varolma istencinin zgr olma istencinden nce gelmesidir. Baka deyile, kii fiziksel gereksinimlerini karlamakszn tinsel zgrlne ynelemez. Bu nedenledir ki Marx, ahlak bir st-yap kurumu olarak grm ve onun alt-yap kurumlarna bal olduunu ileri srmtr. Kapitalizm, bireyleri yaamda kalmak ile zgr ya da erdemli olmak arasnda seim yapmaya zorlar ve bu seimi doal olarak yaama istei kazanr. Kantn tersine Marx erdemli olmann maddi ya da a posteriori koullar olduunu dnmektedir. Bu grgl ya da maddi koullar dikkate almayan Kant etiin idealist olarak nitelenmesi gerekirken Marxn bir gereki olarak nitelendirilmesi gerekir. Kant ahlak modern yaamdaki eitsizlikleri ortadan kaldrmay bireylerin istencine brakmaktadr. Oysa ki Marxa gre eitsizliin grgl yapsal nedenleri bir devrim yoluyla ortadan kaldrlmadka bireylerin zgr ve eit olmas olanakszdr. Kant insanlarn smrlmesinin, bir ara olarak kullanlmasnn nedenini smrenlerin ahlak yarglarndaki bir eksiklie ya da yanlla balamaktadr. Bu dnce, sanki bireyler ahlak konusunda yeterince bilinlendirilirlerse, insana sayg duymay renebilirlerse yanllarndan dneceklermi ve tm insanlarn zgr yaamalarna izin vereceklermi gibi bir varsaym iermektedir. Oysa ki toplumsal atmay douran ey, Marxa gre, insan tasarmlarndaki soyut ya da kuramsal farkllklar deil, bireysel varoluun baml olduu retim glerinin iyelii zerinde sren edimsel yaam mcadelesidir. Kant bireysel farkllklar ahlakn doasnn yanl ya da eksik tasarmlanmasndan doan bir deerler sorunu imi gibi alglarken, Marx maddi bir mlkiyet sorunu olarak alglamaktadr. te yandan, toplumsal eitsizlikten doan bireysel farkllklar postmodernizm de, deerlerin greliliinden doan ahlaki ya da kltrel 154

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa bir sorun olarak ele almaktadr. Bu farkllklara bireylerin ya da toplumlarn iradi seimleri imi gibi yaklamaktadr ve deerlerin ok-eitliliini bir zgrlk ve kltrel varsllk olarak kabul etmektedir. Postmodernizm yaam biimlerinin greliliini aklamaya almaz; onlar betimlemekle yetinir, uzlamazlklar ve atmalar gidermeye almaz. Bu atmalar, yaamn kendiliindenliinin belirileri olarak kabul eder. Onun bu tutumu, kapitalizmin dourduu eitsizlik ve adaletsizliin derinlemesine yol aar. Yapsal aklamann geersiz olduunu ileri srerek Marxizmi yadsr. Mlkiyet, snf mcadelesi, altyap, styap gibi kavramlar onlara gre meta-anlatlardr ve bu anlamda metafizikseldirler. Dilin dnda hibir yapsal ge ya da yasa yoktur. Bunu sylemek, dilin dnda hibir gereklik olmadn sylemektir. nsan m tanry yaratt, tanr m insan yaratt sorusuna andrml olarak, dil mi doay yaratt, doa m dili yaratt sorusu sorulabilir. nsan doas kavram dilsel bir kurmaca ise hem Kant ve modernizmin temel insan haklarnn varl ve evrensellii sylemi, hem de Marxizmin eitlik ve zgrlk sylemi ker. Postmodernizm hem Kant hem de Marxist insan doas tasarmn eletirir ve onu yapskmne uratr. zneye kimliini veren, onun kendini alglama biimidir. Kant zne, kendisini zbilincin aknsal birlii olarak alglamaktadr. Ar bilincin kendini kavramas, teki znelerle ya da toplumla etkileimini ngerektirmedii iin kiisel zgrlk ya da erdem dsal tarihseltoplumsal yaplardan etkilenmez. Bir anlamda, bireysel bilincin kendini alglamas tarihsel-toplumsal koullarn balamndan ve greliliinden bamsz gerekleir. Marx modern zne felsefesinin temel bir yanl varsaym zerine kurulu olduunu dnmektedir. Kiinin kendini alglama biimi, tikel bir tarihsel balamda egemen olan retim biiminin yaps tarafndan belirlenmektedir. Kiinin bilinci, iinde bulunduu toplumun ulat retim aamasnn dourduu yaama biiminin maddi koullarnn rndr. Bu yapsal koullar evrenseldir ve tarihin evrensel yasalarn olutururlar. Kant znenin doasn evrenselletirirken, Marxizm ekonomik yapy evrenselletirmektedir. Postmodernizm asndan hem Kantn hem de Marxizmin evrenselcilii farkl insan ve toplum anlaylarn tek-biimletirmekte, oulculuun nne gemektedir. Evrensel insan doas ya da evrensel tarih yasas kavramlar insan yaamnn tm boyutlarn tek bir kavramdan tretmeye almaktadrlar. Bu anlamda kanlmaz olarak indirgemecidirler. Somut durumlarn ok eitliliinin evrenselin altna yerletirilmesi, tikel durumlarn evrenselin kayna olarak alglanmasna yol aar. Postmodernizm insan yaamnn salt akla ya da dsal ussal nedenlere( rnein nesnel yasalara) dayanlarak aklanmasnn, kltrn nemli bir esi olagelmi olan insan duygularn gz ard ettiini vurgulamakta ve duygulara da insan ussall yannda eit bir geerlilik stats verilmesi gerektiini ileri srmektedir Ama duygular bar iinde birlikte yaayabilmeyi olanakl klabilirler mi? Duygular bireysel, toplumsal ve 155

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa uluslararas ilikileri uyumlu bir dzene kavuturabilirler mi; yoksa onlar, Kantn inand gibi, tm insani eksikliin balca sorumlular mdrlar? Komunu kendin gibi sev demektedir Hristiyanlk; ama ya kii kendini sevmiyorsa? Yaratlan yaratandan tr sev demektedir slam kltr; ama ya kii Tanry sevmiyorsa? ldrmeyeceksin demektedir Yahudilik; ama ya kii insanl sevmiyorsa? Sevgi de ilerinde olmak zere genelde duygular ahlakn kayna ve lt olarak grlebilirler mi? Dinsel deerlerin egemenlii altndaki Orta a kltrlerinin bu soruya verdikleri yant Evettir. Bu kltrlerde insanlar aras ilikileri belirleyen deerlerin kayna metafiziksel bir varlktr. Ancak bu deerler kendi balarna deerli deillerdir, koulsuz deillerdir. Deerlerin deeri tanrnn onlarn yle olmalarn istemelerinden gelmektedir. Bylece, iyi tanrnn istedii, kt ise istemedii ey anlamna gelmektedir. Dinsel kltrden insanlarn tanrnn istediini istememe zgrl yoktur. Koullu deerlere koulsuz itaat, insan zgrln yadsr. zgr olmayan bir varln ahlaki sorumluluu olamayaca iin dinsel motivasyonlu bireysel ve toplumsal eylemler ahlakl ya da ahlaksz olarak deil, ama btnyle ahlak-d olarak grlmelidirler. Ahlak-d terimi burada ahlak ile ilgisi olmayan anlamnda kullanlmaktadr. Bir eylemin ahlakn snrlar ierisinde deerlendirilebilmesi iin o eylemin her eyden nce zgr bir istencin rn olmas gerekir. Dolaysyla tanrnn insandan herhangi bir tanrsal deeri gerekletirmesini istemesi, aslnda insann zgrlnden, e deyile insanlndan vazgemesini istemesi anlamna gelecektir. Teolojik ya da dinsel ahlak terimleri, yleyse, kavramlar arasndaki bir elikiden baka bir ey deildir. Teolojik ahlakn bu kavramsal elikisi kendisini deer yarglarnn nsel varsaymlarnda da gsterir. rnein, Komunu kendin gibi sev yargsnda edilgen bir yaant olan sevgi olgusu dev ahlaknn gereklilik formu altnda sunulmaktadr. Olmas gereken iradi bir seimi ngerektirirken olan(sevgi) edilgen duygunun kendiliindenliinin bir sonucudur. Sevgi her zaman dsal bir neden ya da nesne tarafndan belirlenir. Sevgide hem sevginin nesnesi hem de sevgi duygusunun douu olumsaldr. Bu olumsallk sevgiye keyfilik ve rastlantsallk niteliklerini verir. Tikel durumlara verilen zel bir duygu, ahlaki fenomenlerin btn iin geerli olan genel bir kurala evrilemez. Sevgi genel ve biimsel bir kavram deil, tikel ve somut duygu ierii olan znel bir yaantdr. Kavramn ierii zneler aras deneyime ve uslamlamaya ak iken, duygunun ierii bireyin zgn yaants ile snrldr. Tek bir bireye duyulan kiisel sevgi bizi zorunlu olarak tm insanl sevmeye gtrmez. Genel insanlk sevgisinden kalkarak tek tek bireylerin sevgisine gemekten sz etmek ise anlamszdr. nk tmel insanlk kavram duygularmzn deil, dncemizin nesnesi olabilir. Duygu; tmeli, tmellii iinde kavrayamaz. Kavram z soyutlayarak duyusal ieriin stnden atlar, onu darda brakr. zn tanmda genellemesi duyusal olann tinsel olana dnmesidir. Duygularn kayna ya da nesnesi duyusal olmayan (tinsel) kavramlar deil, burada ve imdideki duyusal alglarmzdr. Duygu, duyusal algya verilen 156

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa holanma ya da holanmama, beenme ya da beenmeme tepkilerinin genel addr. Bu tepkiler duyusal varlmzn d dnyay olumlamasn ya da olumsuzlamasn iermektedirler. Olumlanan bir alg bizde holanma duygusu yaratrken, olumsuzlanan bir alg bizde holanmama duygusu yaratmaktadr. Her iki durumda da duygu, dsal bir etki tarafndan yaratlmakta ya da uyarlmaktadr. Duyusal alglarmzn kayna olan bedenimizi biz yaratmadmza gre duygularmzn d dnyaya verdii tepkilerden ahlaki olarak sorumlu tutulamayz. Bedensel bir duygulanm olarak sevgi, iradi olarak setiimiz deil, kendimizi ister istemez daha imdiden iinde bulduumuz istem-d bir yaantdr. Dolaysyla sevgi emredilemez, genelletirilemez, evrensel bir ahlak yasas olarak buyurulamaz. Birlikte yaamay olanakl klan ey bireylerin zgrce setikleri ortak ya da genel kurallar etrafnda uzlamalar ise, sevginin dnya barn olanakl klan bir deer olmad sylenebilir. te yandan, eer duygularn kayna son zmlemede duyusal alg ise duyusal deneyimin olanakl bir nesnesi olmayan bir varlk (tanr) nasl sevilebilir? Kii duyumsayamad bir eye duygusal bir tepki de oluturamaz. Tanr sevgisi, yleyse, teolojik ahlakn elikili terimlerinden bir bakasdr. Genel insanlk sevgisi deyiminde bir kavram ile bir duygu arasnda balant kurulmaya allmas, kavram ve duygunun birbirlerine kar ontik geisizlii ya da etkileimsizlii nedeniyle ne denli olanaksz ise sevgi duygusuyla tanr kavram arasnda bir zne-nesne ilikisi kurmak da o denli olanakszdr. Bir dnya barnn olanan insanlarn bir arada zgrce yaamalarnn oluturduu kabul edildiinde, sevginin birletirici deil ayrc bir ileve sahip olduu bir fenomen olarak kendini gsterir. Sevginin olumsall ya da keyfilii kiilerin teki insanlarn dinsel ya da etnik kimlikleri arasnda ayrmclk yapmalarna yol aabilir. nk bir rk ya da din herhangi birisinde beeni duygusu yaratrken baka birisinde itici bulma duygusu yaratabilir. Dinlerin farkl davurumlar ya da nesnellemeleri dinlerin kendi ilerinden ya da dlarndan farkl alglanmalarna yol aabilmektedir. Bu balamda szgelimi, svirede minareler Hristiyanlarda rahatszlk duygusu yaratrken, armha gerilmi bir sa figr de sann gerekte armha gerilmediine inanan Mslmanlarda rahatszlk duygusu yaratabilmektedir. Kadnlarn burka veya araf giymeleri ya da trban takmalar batl bir Hristiyana ne denli tuhaf geliyorsa, vaftiz ya da gnah karma riteli de bir Mslmana o denli tuhaf gelebilmektedir. Hangi duygunun hakl ya da doru olduunu belirleyebilecek hibir nesnel lt yoktur. Her duygu, hakllnn gerekesini salt kendisinin daha imdiden bulunuyor oluuna ya da duyumsanyor oluuna dayandrd iin farkl duygularn badatrlmas ya da birbiriyle uyumlu klnmas ok zordur. Bir duygu, haklln edimsel varoluunda bulmaktadr. Duygu kendisinin varolmamasn isteyemez, nk daha imdiden vardr; kendisini baka bir duyguya da dntremez, nk iradi bir edim deildir. Duygu bylece, kiiyi kendi iine hapseder. Kii ne 157

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa hissediyorsa odur ve neyi ne zaman hissedeceine kendisi karar veremez. Kendi duygusunun iine gmlm, dahas o duygunun kendisi olan bir kiinin o duyguyu yaamaktan baka seenei yoktur. Kendi duygularna boyun een kii tutum ve davranlarnda kendini baka insanlara dayatmak zorundadr, nk, ite, kendisi olmak zorundadr. Ahlaksal, hukuksal ve politik normlarn duygulara dayandrld toplumlarda baskc eilimlere ok sk rastlanmasnn nedeni bu olguda aranmaldr. Duygusal deerler (sevgi, merhamet, alak gnlllk vb.) kendi ilerinde despotizmin tohumlarn barndrdklar kadar totaliterizmin tohumlarn da barndrmaktadr. Belirli bir durumda merhamet eden kii ayn durumda kendisine ve tm insanlara da merhamet edilmesini rtk olarak kabul etmi demektir. Birisine kar acma duygusu hisseden kii acmay semi deildir; dsal bir olay iini actmtr. Karakteri acma duygusu tayorsa, bu duygudan yoksun olmann ne anlama geldiini asla anlamayacaktr. nsanlar ve toplumlar arasndaki atma ve savalar, acma ya da merhamet duygularndan yoksunlua balayan bir kii insanlar merhamete ardnda aslnda onlar kendilerinde olmayan bir duyguya sahip olmaya armaktadr. Ama eer doann belirlenimi altndaki karaktere bu duygu verilmemise bireylerin kiiliinde bu duygunun izlerini aramak, doaya aykr davranmak ya da kar gelmektir. Bu duygunun yoksunluundan dolay sulanmas gereken, kiinin kendisi deil, doa ya da tanrdr. Doa ya da tanrnn insanlarda olmayan eyi istemesi hakszlk; istedii eyi alamadnda onlar ceza ile tehdit etmesi ise zorbalktr. Herhangi bir duygu ahlak ya da duygu toplumu eitlik ve adalet deerlerini de olanaksz klmaktadr. nk duygular nesnelerine kendilerine bir hak olarak deil, bir ltuf olarak sunarlar. Duygunun varl znenin isel yaantsnn olumsallna ya da keyfiliine braklmtr. Duygunun nesnesi znede olmayan bir duyguyu yaratamaz, talep edemez. Hiroimaya atom bombas atldnda Amerikallarn; Filistine fzeler yadnda sraillilerin; Irakta szde demokrasi adna bir buuk milyon kii ldrldnde Birlemi Milletlerin ve NATOnun masum ocuklarn merhamet dileyen lklarn duymamalarnn nedeni budur. Savalarda len her masum sivil, merhametin insan yaamn koruyamayacann somut gstergesidir. sann yanlgs insanlardan merhamet beklemesiydi; sa, tanrnn olu, kendisini merhamet yoksunluunun yol at trajedilerden koruyamyorsa ortalama insanlar merhamete snmaya davet etmek, onlar varolu mcadelesinde savunmasz brakmak anlamna gelmeyecek midir? Koyunun kurttan acma beklemesi doaya aykrdr ve kanlmaz olarak lmle sonulanr. Merhamet, yleyse, bireysel ve toplumsal yaam olanakl klan bir duygu olamaz, tpk tm teki duygular gibi. Buraya dek anlattklarmzdan kan ey duygularn bireyler ve toplumlar aras ilikilerde atma ve sava engelleyebilecek doa ya da ileve sahip olmadklardr. Duygu toplumlarnda duygularn ok eitlilii ve znellii, grelilii; grelilik ise, birlikte yaamak sz konusu olduunda 158

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa en iyisinden rekabeti, en ktsnden dnya savalarn dourmaktadr. Tketim kltr tarafndan belirlenen batl burjuva yaam biimi ile tevekkl ya da itaat kltr tarafndan belirlenen doulu yaam biimi arasnda duygusal bir tercih yapmak iin hibir nesnel lt bulunamaz. yi yaamn tanm duygularn niteliine ve younluuna gre kltrden kltre deimektedir. Tketim kltrnn dinamiini oluturan haz duygusunun yaratlmas ve kkrtlmas vahi kapitalizmin yaygn politik retisi olan liberal demokrasi aracl ile merulatrlmaktadr. taat kltrnn gereksinim duyduu, duygularn yadsnmas ve yoksunlukla yetinilmesi rnein Orta Dou toplumlarnda baskc teokratik ynetim biimleri araclyla merulatrlmaktadr. Diyeceim, bir duygu bir yaam biimini retmekte, bir yaam biimi de kendisine uygun ahlaksal, hukuksal ve siyasal deerler dizgesi retmektedir. Smrgecilik dediimiz ey, daha ounu isteyen, daha az ile yetinmeyen, doyumunun nesnelerini eitlendirmek isteyen haz duygusunun yeni ve varsl kaynak ve olanaklar aramasn ve amacna ulamak uruna farkl toplumlarn yaam alanlarn, onlarn yaam biimlerini bozma ya da yok etme pahasna ele geirmesidir. Orta Dounun itaat kltr Batnn smrgeci amalarna ulamasn kolaylatrmaktadr. Ama Batnn Orta Dou zerinden egemenlik elde etmesi Bat kapitalizminin de, tpk Orta Dou gibi, bir duygu toplumu olduu gereini rtmez. Duygulara dayanan dinsel deerler Orta Douda ne denli atma retiyorsa (rnein Iraktaki mezhep savalar), haz duygusuna dayanan kapitalist deerler de Batda ve giderek tm dnyada o denli ok atma retmektedir. Dolaysyla gnmzde dnya barn ne batl ne de doulu yaam biimlerini yneten deerler salayabilir. nk iki kltr de temelde duygularn belirlenimi altndadr, kendinde bir ama olarak akln deil. Burada temel soru u olmaldr: Duyguya deilse, dinsel ya da metafiziksel bir varla deilse, hangi temele dayandrldnda deer ve normlar insanlarn bar iinde birlikte var olmalarn olanakl klar? Kant bu temel sorunun yantn insann kendisinde bulmaktadr; ama insann duygularnda deil, akl yetisinde. Duygular insan dou toplumlarnda olduu gibi gelenee duyulan nostaljik bir zleme ve snmaya (gelenekilie-muhafazakarla) yneltebilecei gibi, Bat toplumlarnda olduu gibi (arasal akln ykc devinimi nedeniyle) gelecein kaotik belirsizliine de itebilir. Kant hem gelenekilii hem de modernizmin arasal aklcln yadsmaktadr. Erdem, akln kendi zgrlne duyduu koulsuz z-saygdr.Bu sayg pratik akl kendinde bir ama konumuna ykseltir.nsann ussal zgrlne duyulan sayg, evrensel bir hmanizm olarak, postmodernizm ve olanakl tm us-kart retilerin bengi anti-tezini oluturmaktadr.Kant tm zamanlarda gncel klan da budur. Aratrma Grevlisi, Dokuz Eyll niversitesi Atatrk lkeleri ve nklap Tarihi Enstits 159

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa

Kaynaka:
Armstrong, A. C.. 1931. Kants Philosophy of Peace and War. The Journal of Philosophy 28 ( 8): 197-204 Blim, Michael. 2000. Capitalism in Late Modernity. Annual Review of Anthropology 29: 25-38 Puchala, Donald J.. 2005. World Hegemony and the United Nations. International Studies Review 7: 571-584 Dallmayr, Fred R.. 2002. Globalization and Inequality:A Plea for Global Justice. International Studies Review 4 (2): 137-156 Ferraris, Maurizio. 1988. Postmodernity and Deconstruction of Modernity. Design Issues 4: 12-24 Habermas, Jrgen. 1981. Modernity versus Postmodernity. New German Critique 22: 3-14 Waltz, Kenneth N.. 1962. Kant, Liberalism and War. Political Science Review. 56 (2): 331-340 The American

Byrd, B. Sharon and Hruschka, Joachim. 2006. The Natural Law Duty to Recognize Private Property Ownership: Kants Teory of Property in His Doctrine of Right. The University of Toronto Law Journal 56 (2): 217-282 Shell, Susan Meld. 1978. Kants Teory of Property. Political Teory 6 (1): 75-90 Schwarz, Wolfgang. 1962. Kants Philosophy of Law and International Peace. Philosophy and Phenomenological Research 23 (1): 71-80.

160

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa

The Idea of Deweyan participatory democracy in contemporary culture


Renata Kioov
Pragmatism is traditionally presented as the philosophic counterpart of democracy. After second World War, it grew into a social philosophy. Pragmatists applied their doctrine and method to every phase of social theory. Pragmatism insisted that philosophy, in contrast to all other human activities, must be allowed to remain outside and above the public domain in order to maintain sound relations with these other human activities and to whose progress it must contribute.2 The revival of philosophical pragmatism brought renewed enthusiasm for Deweys concept of democracy as a way of life. I am going to analyse here whether is Deweys philosophy nowadays unworthly or not. His democratic motivation was to find an effective association of people as well as to preserve their freedom as much as possible. According to us, the most distinguished addition in understanding of democracy is the idea of participationism3. The idea of participation in social and political life is ancient, but the roots of the idea of participatory democracy as a specific concept is allied with J.J. Rousseau who insisted on direct citizen participation despite his acceptance of the idea of social contract. Among others achievements in terms of the concept of participationism may be summarized as principle as follows: - The basic ideas are self-government and self-regulation (as a development of Rousseaus concept of self-governing order) - The dualism of rulers and ruled has to be reset - Citizens have the right, and have to have a real opportunity to decide on matters that concern and affect their lives - Citizens are free and equal in their access to institutions and decision making in all spheres of life - Democtracy is more than voting which is not the sole, paradigmatic or the most significant democratic activity - Participation breaks down political apathy and civic passivity - Participation leads to consenzus, social responsibility and strong democracy - Participatory democracy is real, and it exercises with its own tools, such 161

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa as referendum, recall, citizen-initiated legislation, etc. - Participatory democracy is not bound to local and small communities, because the new technology allows new ways of global participation (the vision of e-democracy) - Participatory society and culture are possible, and they are the keys to a better democratic future. (Viovsk 2009) Democracy is according to Dewey much broader than a special political form, a method of conducting government, of making laws and carrying on governmental administration by means of popular suffrage and elected officers. (Dewey 1937) It is that as well, of course. But it is something broader than only that. The political and governmental phase of democracy is a means, the best means so far found, for realizing ends that lie in the wide domain of human relationships and the development of human personality. It is, as we often say, though perhaps without appreciating all that is involved in the saying, a way of life, social and individual. (Dewey 1937) Dewey expressed the main idea of democracy as the necessity for the participation of every mature human being in formation of the values that regulate the living of men together. This is necessary according to him from the standpoint of both the general social welfare and the full development of human beings as individuals. Let us explain in more detail, what is Deweyan idea of democracy like. He supposes , that universal suffrage, responsibility of politicians to the voters, and the other factors of democratic government are means that have been found expedient for realizing democracy as the truly human way of living. They are not a final end and a final value. They have to be judge on the base their contribution to the end. Democratic political forms are according to Dewey bare in mind the best roads that human spirit invented to a special time in a history. There are two facts that each one is influenced in what he does and enjoys and in what he becomes by the institutions under which he lives, and that therefore he shall have, in a democracy, a voice in formatting them, are the passive and the active sides of the same fact. The progress of political democracy came about through supplying of the method of bilateral advisement and voluntary agreement for the method of subordination of the many to the few enforced from above. (Dewey 1937) The main problem is, that masses are unaware that they have an authority to a progress of their own powers. Their experience is (sad to say this is lingered position) so restricted that they are absolutely not conscious of restriction! And we know that these masses are then not only the sufferers. The whole social sphere is deprived of the potential resources that are to be used at its and their service. The foundation of democracy is faith in the capacities of human nature; faith in human intelligence and in the power of pooled and cooperative 162

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa experience. It is not belief that these things are complete but that if given a show they will grow and be able to generate progressively the knowledge and wisdom needed to guide collective action. (Dewey 1937) What does every autocratic and authoritarian system rest on? It rests on a belief that the needed capability is determined to a few superior, who are credited with the ability and the power to control the supervision of others. Dewey insists that it would be foolish to negate that much could be said for this point of view. It is that which controlled human relations in social groups for much the greater part of human history. (Dewey 1937) The democratic faith emerged according to pragmatists very recently in the history of mankind. History and the recent epoch as well show that even democracy now exists, human s mentality is still permeated with the idea of leadership - idea that developed in the early history of mankind. Democratic credo is based on belief in equality. But we can not mix it with belief in equality of natural endowments. Proclaiming the equality does not mean enunciating a psychological doctrine but a political one. All individuals are entitled to equality of treatment by law and in its administration. Each one is affected equally in quality if not in quantity by the institutions under which he lives and has an equal right to express his judgment, although the weight of his judgment may not be equal in amount when it enters into the pooled result to that of others. (Dewey 1937) Shortly, according to Deweyan participatory democracy each one is equally an individual and entitled to equal opportunity of development of his own capacities. In general according to pragmatists is democracy understood as the faith that each individual has the opportunity to contribute whatever is he capable of contributing. The value of his contribution be decided then by its place and function in the organized total of similar contributions, not on the basis of prior status of any kind whatever. Dewey tried to emphasized the advance of effective release of intelligence in connection with personal experience in the democratic way of living. He has done that intentionally, because democracy is usually associated in our awareness with freedom of action, forgetting the importance of released intelligence which is necessary to justify freedom of our action. Unless freedom of individual action has intelligence and informed conviction back of it, its manifestation is almost sure to result in confusion and disorder. The idea of Deweyan democracy is not the right of each individual to do as he pleases even if it be qualified by adding provided he does not interfere with the same freedom on the part of others. (Dewey 1937) The freedom of action and experience is according to Dewey necessary to produce freedom of intelligence. We can permit with Dewey - the sorts of freedom guaranteed in the Bill of Rights are all of this nature. 163

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa Freedom of belief and conscience (No law shall be made respecting an establishment of religion, or prohibiting the free exercise thereof. The free exercise and enjoyment of religious profession and worship, without discrimination or preference, shall forever be allowed. No religious test shall be required for the exercise of civil or political rights.4), of expression of opinion, of assembly for discussion and conference, of the press as an organ of communication (No law shall be passed abridging the freedom of speech, of expression, or of the press, or the right of the people peaceably to assemble and petition the government for redress of grievances.5). These rights are guaranteed, because without them people are not free to develop and society is deprived of what they could contribute. Since Dewey s time until nowadays it is still a disputed question - how far a democratic political government could go in control of the conditions of action within special groups? Dewey thinks, that all institutions are educational in that way, that they operate to model dispositions, abilities and disabilities. These create a concrete individuality. According to him, this principle applies with specific force to the school. Upon the educational side, we note first that the realization of a form of social life in which interests are mutually interpenetrating, and where progress, or readjustment, is an important consideration, makes a democratic community more interested than other communities have cause to be in deliberate and systematic education (Dewey 1944) The interconnection of democracy to education is according to pragmatists a familiar fact. What arguments do they use? Pragmatists suppose that a government resting upon popular suffrage cannot be successful unless those who elect are educated. Since a democratic society refuses an external authority, it has to find an alternative in voluntary interest. And this can be established only by education. There exists a deeper explanation as well. I have mentioned, that according to Dewey democracy is more than a form of government. Democracy is primarily a mode of associated living, of conjoint communicated experience. (Dewey 1944) The extension in space of the number of individuals who participate in an interest is equivalent to the breaking down of those barriers of class, and national territory which kept men from perceiving the full import of their activity. These more varied points of contact denote a greater diversity of stimuli to which an individual must respond. Very important is to realize a fact, that liberation of a greater diversity of personal capacities which characterize a democracy, are not the products of deliberation and conscious effort, but they were caused by the development of modes of commerce, migration globalism which flowed from the command of science over natural energy. Obviously a society which is mobile, dynamic, which is full of channels for the distribution of a change occurring anywhere, has to see that citizens are educated to personal initiative and adaptability. On the other hand, 164

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa they will be prostrate by the changes in which they are caught and whose connections they do not perceive. What will be the result? According to Dewey confusion in which a few will appropriate to themselves the results of the blind and externally directed activities of others. (Dewey 1944) And what is the most important fact for Dewey - a society which cares about securities for participation in its good of all its members on equal terms is in so far democratic. This society also cares about flexible readjustment of its institutions through interaction of the different forms of associated life. This type of a society has to have education which gives individuals a personal interest in social relationships and the habits of mind which care about social changes without introducing messiness. (Dewey 1944) Dewey supposes, that the main business of the family and the school is to influence directly on the formation and growth of attitudes, emotional, intellectual and moral. Whether this educative process is carried on in a predominantly democratic or non-democratic way becomes, therefore, a question of transcendent importance not only for education itself but for its final effect upon all the interests and activities of a society that is committed to the democratic way of life. (Dewey 1944) Absence of participation tends according to Dewey to produce lack of interest and concern on the part of those shut out. And the result is a corresponding absence of effective responsibility. In Deweys time according to him the countries in which autocratic system dominates are just those in which there is least public spirit (education, science) and the greatest indifference to matters of general as distinct from personal concern. (Dewey 1944) There, where is a little power, there is correspondingly little sense of positive responsibility. Habitual exclusion causes the effect of reducing a sense of liability for what is done and its consequences. And here is the other argument for democracy according to pragmatists - the best way to produce initiative, constructive power is to exercise it. Power, as well as interest, comes by use and practice (Dewey 1937) We have demonstrated in a previous part that Dewey made theory and living identical and applied his philosophy to economic, political, and pedagogical questions. Reality is declared to be changing, growing, developing in things. A real philosophy, according to Dewey, must abandon absolute origins and finalities and explore specific values in practical, moral, and social life. Dewey regarded philosophy as the criticism of those socially important beliefs which are part of the social and cultural life of human communities. In his philosophy, common life is the reality of a dignity equivalent to that of nature or the individual. He never made philosophy subservient to the vested interests of any class or nation; nor he was afraid to hurt any sensibility. Dewey didnt accept any 165

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa alternative between knowledge and action. For him it is intelligent action that matters. The failure of our intelligence in social areas had made him accentuate political aspects of his philosophy. Throughout his life he didnt try only to apply his experimental methods to social philosophy, but he also actively participated in disputes and struggles of diplomatic and social importance. These motives enhanced his interest in education; Dewey recognized, that education plays important role in the survival of democracy, and the importance of democratic thought and action in the improvement of education. Let us outline some contemporary critique of Deweyan democracy in few lines. There are these arguments contra his concept of participatory democracy in contemporary social philosophy: - Deweyan democracy is substantive insofar as it rejects any attempt to separate politics and ethics; democratic participation is essentially comunicative, it consists in the willingness of citizens to engage in activity by which they may convince and be convinced by reason (Talisse 2004) Dewey thought that such communicative processes were fit to govern not simply the basic structure of government, but the whole of social association. Dewey suppose democracy as a way of life rather than a kind of state. In this way, his concept of democracy is deep. But it is therefore a species of perfectionism. For Dewey, then, all social associations should be aimed at the realization of his distinctive vision of human flourishing. (Talisse 2004) We have demonstrated, that Deweyan democracy involves a social prescription that all social institutions should be designed (reconstructed) to help realize that particular vision of the moral life. The problem according chosen Deweyan critics is, that the commitments constitutive of the Deweyan democratic ideal can be reasonably rejected. Deweyan democrat seeks to reconstruct society in the mode of her own philosophical liability, it tries to create social institutions that are explicitly designed to cultivate norms and realize civic ideals that her citizens could reasonably reject. And then, Deweyan democracy is an inappropriate ideal for contemporary democratic societies. (Talisse 2004) What is participation according to Dewey and what is its place in his conception of democracy? Deweys use of participation was substantive and wide ranging. As Emil Viovsk reasons, the spirit of Deweyan democracy is participatory through and through. (Viovsk 2009) Democratic participation is an essential part of life itself, not merely its instrument. In Deweys words participatory democracy is not to be oneparty rule, neither the dictatorship of the proletariat, nor the imposition of an elite vision and manipulation of the humble many by the sophisticated few (Viovsk 2009) . As it was demonstrated previous, Deweys concept of democracy is not political in the first order. He is not interested in democracy as a form of government and a method of political 166

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa power. Democracy for Dewey is part of a genuine human way of being, which is the social being. It is the human condition. Simply, it is not possible to live as a genuine human being and not to live in a democratic way since it is not possible to live in isolation as an abstract individual. The social being of the individual may be performed in principle in two ways: democraticly, which is the right way, and undemocraticly, which is the wrong and distorted way. Thus Deweys term for participation is sharing and (mutual) contribution. This can be understood as the expression of Deweys life-long craving for common happiness and unity in the social realm. (Viovsk 2009) In a political context, freedom without real opportunities for participation is empty and purely formal. Dewey was the resolute supporter of citizen participation; he supossed, universal and direct participation in choice of rulers, is an essential part of democracy. Self-government through participation is the true democratic vista. Such participation is intelligent, creative, deliberative. Thus, the Deweyan idea of participatory democracy includes at least these three ideas: 1. communication, 2. cooperation, 3. creativity. Dewey showed the importance and power of the public, which cannot be overlooked as naive masses and laymen, but on the other hand he also built on individuality. In Deweys concept the public and the individual are not oppositesand this is an unique concepteption. Dr. University of Trnava, Slovakia.

Notes:
2 http://www.radicalacademy.com/amphilosophy7a.htm 3 The term participationism has been probably coined by A. S. Kaufman in the 1960s in connection with the student movement in the USA 4 the Bill of Rights 5 Ibid.

References
http://www.radicalacademy.com/amphilosophy7a.htm Dewey, John. 1937. Democracy and Educational Administration. New York: The University of Chicago Press. Dewey, John. 1944. Democracy and education. http://www.ilt.columbia. edu/publications/Projects/digitexts/dewey/d_e/chapter07.html Dewey, John. 1944. On adiphilpolitics15es.htm. democracy. http://radicalacademy.com/ Nashville:

Talisse, Robert. 2004. Deweys Defense of Democracy. 167

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa Humanities Module. Viovsk, Emil. 2009. tdie o pragmatizme a neopragmatizme. Bratislava: Veda.

168

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa

The Tragedy of Modern Individual in Society: A Kafkaesque View


Melek Zeynep Zafer
When Franz Kafka is in question the most important thing which is thought about him at first glance is his literary dimension. The first thing that comes in mind is, he is an effective novelist but not a philosopher. However, when we read his novels more attentive in detail, we see that he is concerning on the very philosophical matters in fact as alienation, rebellion, freedom and existence. So in this paper we emphasize on the opposite concepts of individual and society that are related to these matters in the centre of Kafkas novella The Metamorphosis. Why does he open his novella with a remarkable expression as when Gregor Samsa woke up one morning from unsettling dreams, he found himself changed in his bed into a monstrous vermin (Kafka 2009, 15) and why does he need to look around from the perspective of an insect? This humorous and ironic story which tells the transformation of a man into a vermin is essentially very realistic that can be applied in the situation of modern people living in society. The Metamorphosis tells the tragedy of modern individual who obeys the rulls of society without questioning as a part of the herd and forgets the meaning of his existence or the ideal of his life on this earth. The Metamorphosis undergoes Gregor Samsa, presents the hierarchical relations based on authority and displays slave and master interrelations beginning from the family. While the parents and sister of Gregor are the symbols of society, Gregor himself before the metamorphosis is the symbol of an automaton who sacrifices himself to his familys livelihood, but the vermin, in other words Gregor, after the metamorphosis is the symbol of a real single individual who rebels against to his alienated identity. It is important to consider his alienation has begun before the metamorphosis, not after from that. Gregor, inasmuch as he stays in the chains of his social necessities and serves as a slave to his familys financial requirements, is sold on by the family. Because he is taken for granted until the day of his transformation, never considering whether he likes his job and the way he lives. When he turns into a vermin, he is no longer a part of the herd, just the opposite his verminness becomes his independence. The Metamorphosis is the story of a man who is reduced to a vermin by social life and his process of being an independent individual by his transformation. Modern life makes person a part of the system without questioning, 169

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa criticising or thinking on it so reduces someone a changeable part of a machine. The story focuses on the fact that it is not so different from a vermins life. Then eventually this is why Gregor is thought of as a vermin by himself and by others, so at last he becomes one. Whole metamorphosis to Gregor begins with the treatment of people around him, his job and life as if he is a vermin, so the story makes a leap from I feel like a vermin to I am a vermin. Living merely for parents and sacrificing his own feellings and ideals cause his alienation. Gregor undergoes an ultimate alienation: He is alienated from both his psychological and physical self. The disgusting appearance of the vermin, refers to the otherness of the independent individual who is isolated from the society. His mothers expectation is the reversion of Gregor into human so thats why she does not want to change the furnitures place but in fact reversion means being anybody in the herd again who serves to society. The Metamorphosis, shows ironically how society crashes an individual who gets out of the herd and assimilates the other. Also it reminds us that society is fulled with self-centered people who judge the other unmercifully, never caring whether they are right or wrong. And it presents how an isolated and alienated person is externalized by society under the appearence of a family drama. Transformation is one of the main themes of The Metamorphosis. Not only Gregor transforms but his family do change with his metamorphosis. Gregor, at first transforms physically but then mental and emotional changes begin to occur. His internal and external world transforms accordingly. His family, soon becomes indifferent to a vermin, which can not earn money to support them. Gregor, who dedicates his life to his parents and sister and gives priority to their interests than his own ones, now doesnt work anymore. So the family must work for themselves. Grete, the sister begins working at a store, his father at a bank, and his mother sewing piecework. Gregors, dissatisfaction with his job symbolizes his dissatisfaction with the place he occupies in the society and attitude of people they express towards him. Discontent with his job Gregor transmits to the entire society. Alienation from the society and other people is a significant matter but alienation of an individual from himself which undergoes Gregor is the most serious problem. He looses his identity for the sake of making money and wish to fullfil the expectations of his family. The metamorphosis symbolizes Gregors vain and meaningless life as a travelling sales man who devoted himself only to earn money, and modern life that makes people forget about their existence, their potentialities that can be actualized by themselves when they realize their power. But bourgeois social life wants somebody to resemble to an other and rasps the specialities which differentiate someone from an other. This system makes people similar and deprives their individualities, covers personal and cognitive abilities of a single individual so reduces them to a changeable part of a machine. 170

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa In this way when somebody doesnt work anymore, an other can replaced with him. This is what exactly happens to Grete, the sister in the story. The story is about not only Gregors but also, Gretes metamorphosis as well as. She is improving and getting beter while his brother is getting worse. It is she who will ironically bloom as her brother deteriorates; it is she whose mirror reflects womens present situation as we attempt to critique patriarchal dominance in order to create new lives that avoid the replication of invalidation (Straus 1989, 652). Before the metamorphosis, whole interest of the family was on Gregor, because he was the financial recourse. But after the metamorphosis, he becomes only a burden for them. This time Grete begins to provide the most of the financial resource. So she becomes self confident, takes over his social role and takes his place in the family. She begins to stand on her own legs so this is her liberation. However, this liberation is just an illusion. Because it brings about ironically slavery. And this liberation causes self-dehumanization. This pattern of simultaneous liberation and dehumanization is repeated when Grete is pried loose from her social role and liberated at the end of the story, and, like Gregor, she must pay a dehumanizing price for her liberation (Straus 1989, 653). The exchange of the sister for brother explains why social system wants people to resemble to each other. The brother, like a mechanical machine is broken down so the sister can be changed with him to provide the systems continuity. This story represents the idea that individuals, like spare parts can be replaced in modern society. It is Grete now who will perpetuate the system of exchanges. Only when Grete blooms into an eligible young woman, ripe for the job and marriage markets, can we recognize that her empowerment is also an ironic reification. She has been transformed at anothers expense, and she will carry within her the marketplace value that has ultimately destroyed Gregor, which may destroy her as well. The Metamorphosis shows how modern social relations transforms the subject into an object and how society can be inhuman as it externalizes someone who doesnt resemble to it. An other point that the story reveals is to feel ashamed. Shame comes from seeing oneself through anothers eyes. It is a shame that Gregor can not get out of bed, that he can not get up to go to work, that his voice fails him, that he can not open the door of his room with his insect pincers, that he must be fed, that he stinks and must hide his body that is a shame to others (Straus 1989, 657). It is a shame for the family that they have a vermin son. Gregor is now something that is to be hidden. The word shame is an evident proof that we act in our deeds considering other peoples judgements. We act according to societys expectations or taboos for not to feel ashamed. This is why Satre told that infernal is the others. Society enforce people to dress or act in a certain way. Otherwise a lot of people are misunderstood and are judged in the wrong way. 171

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa Changes, which occur to Gregor reflect his inner feelings, shame, pain and fear. These feelings are presented in each of individuals, who have to live in the society. An individuals social identy based on social obligations provides these feeling, but the metamorphosis allows Gregor to abandon his alienated identity. Gregor, scarcely after the metamorphosis, understands his previous life was an illusion that caused him to be alienated. Only transforming into a vermin can provide him to establish his self as an individual. The metamorphosis is his rebellion to his fate that is written by the society. The Metamorphosis is a reaction against the bourgeois society and its demands. Gregors manifest physical separation represents his alienation from his family, his job, society and finally his life and himself. He had been a vermin, crushed and circumscribed by authority and routine. He had been imprisoned by social and economic demands. Gregors profound self-alienation corresponds, with uncanny precision, to Marxs definition of the externalisation of work under capitalism. That the alienation at the centre of The Metamorphosis is discernibly material and social, and intimately connected with the nature and conditions of employment, is indisputable. Indeed, Gregors half-articulated resentments concerning his job clearly reveal the emotional and psychological damage which his economic bondage has inflicted (Dodd 2006, 135). The example of how Gregors job is degrading, frustrating, and un-fulfilling for him is the fact of most of modern people are working so vermin-like. They all are alienated that they may as well wake up one morning as in vermins. This is the tragedy of modern times. Living merely upon the requests of social obligations means vanishing of the existence. An other point Kafka presents allegorically is the name of the protagonist of the novella, Samsa. Is this name just accidental or does Kafka use it deliberately? The word Samsa reminds us the word Samsara which first occured in Upanishads and then in the writings of Schopenhauer. It is clear that Schopenhauer was effected by Upanishads so much. And it is clear that Kafka read Schopenhauer. Samsara is a primary tenet of both Hinduism and Buddhism. Samsara (also pronounced and written Sansara) is the world of craving, suffering, death, rebirth, and disease and it has three common translations: Wander, journey and bondage (Ryan 1999, 133). Gregors life recalls the meaning of Samsara, because he craves for an other better job, he suffers that he can not live the way he wants, the transformation is his death but his verminness is his rebirth at the same time. There can be established connections with Samsaras three translations as wander, journey and bondage. Gregor is a traveling salesman, which gives us Samsaras translation as wander and journey. And it has connections with bondage. This could be the bondage of Gregors relationship with his father, his boss and the bondage of his job and his sacrificed life. The other significant aspect of the story is, there are some sadomasochistic 172

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa motifs which serve allegorically as a means of presenting relations based on the power and control. Sadomasochism hidden in the tale emphasizes on the fact that subjects never relate to the others as equals. Sadomashocism involves aspects of both dominance and submission, extending the general act of torture into a specificially sexual relationship in which the torturer inflicts pain and humiliation on a victim, who desires those very things as a means of sexual arousal. In Kafkas fiction sadomasochistic relationships often serve as allegorical representations of human struggle, the power drive, and the need for recognition and self-certitude. Sadomasochistic rituals are not depicted as pornographic scenes of perverted sexual activity for their own sake or for the voyeuristic pleasure of the reader, but allegories of moral dilemmas (Gray et al. 2005, 241). The dynamics of domination and submission reveal the promlems that morally occured between Gregor and his family before and after the metamorphosis. The relationship between the members of the family is apparently based on financial proceeds but in fact rests upon the dominance and submission, and whether it is morally right or wrong is open to question. The Metamorphosis traces a transferral of power in the family, a radical role reversal: Grete is the active sadistic counterpart to masochistic Gregor; what Gregor loses in terms of influence, control and status that Grete gains. This means Kafka uses sadomasochistic motifs as a vehicle for anxieties induced by the social changes in a competitive society. Moreover, Gregors transformation into a vermin can be read as punishment for his sexual tastes. His transformation has been related to his submissive authoritarian personality and his specific sexual tastes, which are epitomised by the picture of the woman in fur on his wall. (Schaffner 2010, 334). Kafkas choice of the object of the metamorphosis as a vermin, is not accidental either. If Gregor has turned into pet like a dog, cat or bird, what would be the familys reaction? They probably wouldnt find him disgusting and as something must be hidden. May be they even would find him cute and sweet. Transforming into a pet wouldnt mirror the meaning of Samsara that happened to Samsa. The Metamorphosis is a projection of the situation of modern people. Modern life, job or education nearly reduces human beings to mechanical robots and make people begin to give automatic reactions. Personal features, emotions and reflexion underlying subjective decisions and choices are reduced only social codes and human existence is overlooked by social demands. This story is the liberation of a man by turning into an insect ironically but becoming aware of his existence and freedom. The Metamorphosis, presents symbolically how modern life, society and job make individuals a part of the herd, and how they are externalized when they prefer not to 173

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa be. Kafka shows us the reality of unpercieved alienation which happens to everyone by an unrealistic metamorphosis. Aratrma Grevlisi, Uluda niversitesi Sosyal Bilimler Enstits Felsefe Anabilim Dal.

Bibliography
Dodd, Bill. 2006. The Case For a Political Reading. In The Cambridge Companion to Kafka, edited by Julian Preece, 131-150. Cambridge: Cambridge University Press. Gray, Richard T., and Ruth V. Gross, and Rolf J. Goebel, and Clayton Koelb. 2005. A Franz Kafka Encyclopedia, Wesport, Connecticut, London: Greenwood Press. Kafka, Franz. 2009. Dnm. eviren Ahmet Cemal. stanbul: Can Yaynlar. Ryan, Michael P. 1999. Samsa and Samsara: Suffering, Death, and Rebirth in The Metamorphosis. In The German Quarterly. Vol. 72. No. 2. Spring. 133-152. Blackwell Publishing on behalf of the American Association of Teachers of German. http://www.jstor.org/stable/408369. Schaffner, Anna Katharina. 2010. Kafka and The Hermeneutics of Sadomasochism. In Forum For Modern Language Studies, Vol. 46. No. 3. 334-350. Oxford Journals: Oxford University Press. Straus, Nina Pelikan. 1989. Transforming Franz Kafkas Metamorphosis. In Signs, Vol. 14. No. 3. Spring. 651-667. Chicago: The University of Chicago Press. http://www.jstor.org/stable/3174406.

174

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa

Aristotle on Civic Education


Daniel DiLeo
Introduction
This paper offers a reading of Aristotle as concerned with promoting a new system of civic education, a system intended to respond to the problems and opportunities accompanying the rise of the new tekhnai of potik and rhtorik, the associated shift of responsibility for the content of education of sons away from fathers and household slaves to professional teachers, and the broader political context of those changes. The paper will reconcile Book VIII of The Politics,1 which endorses a highly structured, politically directed educational program sharing many features with that recommended by Socrates in The Republic,(Aristotle 1998; Plato 1968)2 with Book II of The Politics, which rejects the replacement of the private household for the upbringing of children. I will identify textual support for the conclusion that it is Aristotles view that the intimate hierarchies and porously bounded selves that characterize household life provide the emotional foundation upon which the city erects the educational system advocated in Book VIII. After a discussion of the content of Aristotles recommended education of children, adolescents and young adults from the perspective of the kind of citizenship it seeks to develop, the paper will look at The Poetics3 and The Rhetoric4 as works that sought to redefine tragedy and rhetoric as types of techn, the new kind of knowledge emerging over the previous two centuries. He sought to establish criteria for these technai that would promote a critical stance toward conventional beliefs and institutions, thereby providing a counterweight to the strong hand of the regime that he advocated in child rearing. My argument is that Aristotle was responding to profound social changes that had climaxed in the preceding century but had yet to find a sufficient response in educational practices. His conception of a reformed civic education was creative and insightful, an admirable mix of the practical and the idealistic. As we find ourselves in the midst of similarly profound social change, and likewise bereft of a civic paideia that responds sufficiently, we can take inspiration from his determination, subtlety and range of vision, if not necessarily from his specific recommendations. Aristotle focuses on a far wider range of ways that citizens are prepared for deliberation5 than contemporary writers on civic education6 or even democratic education.(Aristotle 1984)7 Primary and secondary formal education are among his concerns. But Aristotle proposes a far deeper and more extensive program of citizen education. It begins with 175

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa basic upbringing in the home under the general guidance of the political communitys norms and laws. It continues in adulthood with a balancing of the loves and virtuous habits learned in childhood with instruction in the appropriate standards for rhetoric and tragedy. As I will argue below, Aristotles intention was that rhetoric and tragedy would help provide the people of Athens with the spirit and tools of critical analysis,8 balancing attachment to the polis and love of excellence9 with a healthy resistance to manipulation and an awareness of the vulnerability of conventional assumptions and institutions to error and collapse. My reading of Aristotles educational program converges very closely with that of Andrea Nightingale, who also describes Aristotles formula for liberal education as proceeding through two stages, the first concentrating on habituation in regime-supporting moral virtues, the second on the development of the capacity for critical analysis.10 This study differs from hers in that it provides more specification for the roles of family and polis in moral education as described in the Politics, the Eudemian Ethics11 and the Nicomachean Ethics12 and points to some specific teachings in the Rhetoric and the Poetics that promote a critical perspective toward convention and inhibit propaganda and manipulation. Aristotle believes that excellent deliberation requires an excellent, or virtuous character, and so his project is nothing less than the development of excellent human beings who choose correctly because their reasoning is true and their desire is right (Nicomachean Ethics (EN) 1139a24). Both correct desire and right reason are necessary.13 In his view, this is accomplished in two principal ways, through habit14 and through instruction (EN 1103a15-20), and all of his educational strategies work through one or the other of these ways. Before discussing the way Aristotle recommends that citizens be prepared for deliberation, I will attempt to place Aristotles views of education for citizenship in historical context. My intention is not to historicize him, but on the contrary to show the perennial nature of his basic problem, unease with an ascendant instrumentalist view of the purpose of education, and his response to that problem, fundamental reform of an educational process that had been developed in a time of dominance of a single cohesive elite, its ideas and institutions. His problem is one shared by all who are troubled by educational processes that in the process of responding to the material needs and aspirations of their political communities neglect to transmit the highest ideals of that community. Key elements of his solution, specifically his reliance on law to guide child rearing within households and on the potential of a single school, his own, to influence the tenor of public discourse and mass culture, are not available to educational reformers in liberal democracies today. Nevertheless, his message of the need to supplement instrumentalist education with a program that instills habits of excellence in the young and encourages adults to resist 176

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa the temptations to purvey or fall prey to manipulation and propaganda is a message of perennial relevance.

Historical Context
Aristotles basic sympathy for the aristocratic side in the education wars of his day is evident from the fact that he held that people who worked with their hands (banausoi) were unfit for citizenship due to the unleisured (aschole) and unfree (aneleuthera) quality of a life devoted to meeting the needs of others (POL 1278a6-11).15 However, he held that the character of a person was due to the training a person received as well as his or her basic nature (EN 1103a23-25). The latter position is among those that mark Aristotle as a moderate and a reformer in the aristocratic camp.16 He compromised with the changes of the preceding century by accepting the substitution of the old aristocratic system of education by fathers and paidagogoi (slave/ tutors who were part of the household and emphasized moral education (Joynal 2009) with the new system of education by the didaskaloi (professional teachers who taught groups of several students outside the home for a fee and concentrated on teaching basic literacy), who served the needs of the emerging commercial and laboring classes. (Joynal 2009) The wealthier members of the new classes also made their mark on higher education, creating a market for instruction in rhetoric so that they could compete with the self-assured and well-connected aristocrats in the public arena.17 Aristotle broke with Plato in offering a course on rhetoric (although, as we shall see, with an agenda well beyond enabling students to win arguments for the sake of power, status, and fortune). However, at the same time, he urged schools commit themselves to a focus on character education and the proper use of leisure18 and a curriculum to develop good character and attachment to the common good (POL VIII).19 He retained the aristocracys emphasis on character education in the household, but redefined the virtues to make them more compatible with the new political forms that had emerged in the previous century, and by providing the virtues with more explicit descriptions than they had had previously, facilitated the oversight of their transmission by the household. I am in general agreement with Nichols (1992) and Frank (2005), who see democratic as well as aristocratic elements in Aristotles agenda. I believe that he took his own advice of moderation and inclusion of opposite elements. The reformed aristocratic polis that he proposes is balanced and moderated by a significant admixture of democratic elements, such as the teaching of rhetoric as an art and the description of justice as including a restorative component, which returns all persons, regardless of status, to their condition prior to suffering wrong (EN 1131b25-1132b21). Moreover, while retaining the aristocratic emphasis on leisure, excellence and the distinction between what the many think and what is really 177

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa true, Aristotle was strongly critical of the hereditary aristocracy as a class (Rhetoric (Rhet.) 1390b14-27). Like educators in every setting, Aristotle was located in political community with a variety of educational goals. Material prosperity, both individual and collective, and uncritical support for the regime were then, as always, the main, and for some people, the only appropriate goals of education. As a philosopher, however, Aristotle sought to instill habits and ideas supportive of individual and collective happiness and wisdom as he understood them through the educational process.20

Education for Deliberation in the Liberal State


Before proceeding, we must also ask how relevant Aristotles educational program could be to contemporary liberal democracies. In a large, diverse, pluralistic liberal democratic state, the various modes of education he utilizes are less available for the project of delivering of a coherent, mutually reinforcing set of educational experiences. In the absence of any hope of consensus about the attributes of an excellent human being,21 liberal democracies have opted to place limits on the leverage that the state can exert over families and the role they can play in the moral education of its citizens. States that transcend those limits are seen as authoritarian and violative of basic human rights. But I will argue that a facile dismissal of Aristotles educational strategy as too authoritarian not only overlooks the inevitable role of the political community in the formation of a choosing agent, but also ignores elements of his educational strategy that make manipulation and propaganda less attractive to elites and less credible to audiences. Rejecting Aristotles educational strategy out of hand thereby results in a regrettable failure to appreciate the effectiveness of his strategy for preparing citizens for deliberation. I do not believe that Aristotles educational strategy can or should be transposed to our time. The benefits of knowledge of those who are different and the costs of ignorance about them are too great in todays world to allow for a return to the homogeneous, self-contained city-state in which intrusive community supervision of childrearing would be considered tolerable. But I would like to call attention to some of the opportunities for preparation for deliberation that are sacrificed by large, pluralistic, diverse liberal political communities. In doing so, I hope to encourage a more balanced approach to what education for citizenship in a democracy requires than Deweys very influential but unfortunately one-sided reliance on the multiplicity of interests and viewpoints within and among groups. (Dewey 1996) Small, homogeneous, isolated groups are no doubt prey to parochialism, bigotry and maltreatment of their less powerful members, all of which are defended by manipulation and propaganda when challenged (but so are the grandiose agendas of those who, often lacking in humility and self-awareness, claim to act on behalf of universal principles). But they are also far more capable than 178

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa more heterogeneous (and therefore restrained or neutral) associations of balancing a childs natural love of pleasure with higher loves. In addition, I will argue that Aristotle offers plausible strategies for counteracting manipulation and propaganda. I believe that those strategies, while not available to legislators in liberal states, are by and large available to those of us, who, following Aristotle, devote ourselves to educating our fellow citizens. Like Aristotles students of rhetoric, many of our students come to us seeking to improve their chances for status, influence, and prosperity. In addition, many students of today, must meet obligations to private lenders or governments that Aristotles students did not face. However, as educators, we can and should follow Aristotle in availing ourselves of the opportunity to leaven training for the purpose of maximizing future status and income with preparation for excellence in deliberation, the necessary and fundamental activity required for democratic citizenship.

Preparation for excellence in deliberation through habit guided by law: The education of children
We can more fully appreciate the emphasis that Aristotle places on the joint action of household and polis in the upbringing of young children in a way that will prepare them to deliberate if we contrast his views with those of contemporary advocates of democratic deliberation (deliberative democrats). I understand democratic deliberation to be careful consideration of options prior to a decision involving the exchange of arguments with others and the possibility that each participant can be won over to the position of another. Resources and opportunities relevant to the deliberative process must be distributed in a roughly equal manner among participants. This definition is based on Joshua Cohens succinct definition, free public reasoning among equals who are governed by the decisions. (Cohen 1998) The additional features of my definition are based on the requirements of speech that avoids performative contradition as described by Jrgen Habermas (1996, 94) Jon Elster (Elster 1998) points out that the movement of democratic theory in this direction has been largely due to the influence of Jrgen Habermas (Habermas 1990, 1987) and the early John Rawls.(Rawls 1971) A search of the J-STOR index of 402 prominent journals in political science, philosophy, sociology, history, and public policy and administration yielded 900 articles and reviews that discuss deliberative democracy or democratic deliberation published between 2000 and 2008. Contemporary deliberative democrats have paid scant attention to the role of the family in preparing citizens for deliberation.22 Gutmann holds that the disciplinary virtues instilled in families must be transcended by the virtues of cosmopolitan egalitarianism. Following Dewey, she holds that the capabilities and dispositions that are needed for democratic deliberation can best be developed in the diverse environment of the public school.(Guttman 1999) Other leading deliberative democrats, 179

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa such as Habermas, ignore the family because they believe it to have lost its power to form even a private character (Habermas 1989), or because, like the early Rawls,23 they see socialization by the family not only as something that must be transcended by attachment to principle, but as an experience that in the typical case is notable for the scars it leaves. (Rawls 1971) That self-described Kantians such as Habermas and the early Rawls should deny the family a role in attainment of the highest levels of human actualization is not surprising. Unlike Plato and Aristotle, who see the path to wisdom as a dialectic involving on the one side the love of ones own, including household, friends, and polis, and on the other side the love of the universal,24 Kant sees enlightenment as a direct leap from the self to the universal25 and takes obligations of respect based on principle more seriously than obligations based on love.26 A significant exception among advocates of deliberative democracy is Iris Marion Young, who sees attachment to particular others as an important resource in democratic deliberation, and sees the home specifically as a valuable support for both individual and collective identity, through the preservation of personal and familial distinctiveness through the arrangement and care for things in the course of daily life. Young makes a convincing case that deliberative democracy in the liberal democratic state can and must accommodate the love of ones own.27 However, in failing to connect the natural love of ones own with crucial actions of democratic deliberation, such as greeting, rhetoric, storytelling, and careful listening,(Young 1997) Young leaves democratic deliberation undermotivated. The home that Young defends from feminist criticism is not a refuge from the political. It is a resource for it and it is profoundly shaped by it.(Young 1997) In this respect, her thought is a return to the classical, in which it was assumed that household and polis were and should be interpenetrating and mutually supportive.(Nagle 2006) The idea that the family could or should be somehow beyond the reach of the polis was simply not present in antiquity. Therefore, Aristotles enlistment of the household in developing habits and capabilities pursuant in the first instance to the good of the polis and in the second instance to moral excellence was perfectly acceptable to his audience. And although Aristotle was critical of cities with extreme inequality (Politics 1312b34-1313a4) and households in which wives were treated as slaves (Politics 1252b5-9), he was indeed, as many of his current critics have noted, not opposed to unequal relations within households. Rather, he believed that within the constraints of poleis, the inequality of family members, particularly that between children and the adult members of the family, was typically conducive rather than obstructive to preparation for deliberation.28 As Arlene Saxonhouse notes, Aristotle saw the household as the site at which care for a specific other [is] forged and love of oneself is transferred to love of what is common, a love that requires careful 180

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa nurturing.(Saxonhouse 1982) Saxonhouse correctly observes that liberalisms attempt to substitute the emotional attachment to the common good that was nurtured in the household of the polis with a contract among self-interested individuals has been problematic. For Aristotle, excellence in deliberation is a rare thing, not easily acquired. Like other excellences, it requires both the necessary natural endowment and the right education. In all phases, but probably most in the initial phases, the educators must be highly motivated to instill the necessary habits and instruction in children. In several passages in the Nicomachean Ethics, Aristotle says that parents are uniquely motivated to undertake the draining project of guiding young children29 toward excellence and away from savagery. Human parents have this motivation because, like parents in the animal kingdom, they see their offspring as extensions of themselves (EN 1159a27-33, 1161b18-25). Unlike animal parents, however, who, as species beings project themselves into the future by preserving the species (Eudemian Ethics (EE) 1241b1-4), human parents, as individuated beings, project themselves through time by replicating themselves as individuals, including and especially whatever degree of excellence they possess, in their offspring. But while the immature state of the rational faculty in children prevents parents from instilling mature excellence in children (POL 1260a14-15), parents can provide virtuous habits and an upbringing (trophe) which orients the child toward the good. These can, and in fact must be instilled during childhood (EN 1103b24-26). It is these virtuous habits and this basic orientation, instilled in early childhood, thus largely in the household, that enables young adults to benefit from the study of ethics (EN 1095b3-6) and prevents the developed calculating faculty from degenerating into knavish cleverness rather than developing into practical wisdom (phronesis) (EN 1144a23-28), excellence in identifying and choosing the actions pursuant to the good (EN 114024-30) . In addition to providing educators with a powerful motivation to produce excellence in the young, the intimate hierarchy of the parent-child relationship prepares citizens for their roles as citizens and statesmen (EE 1242b1-3; (Nichols 1992) and establishes the template for the species of friendship appropriate and necessary for fellow-citizens. This is the friendship of equals, modeled after the friendship of siblings. The basis of this friendship is what they have in common, their parents (EN 1162a1-3). This is to say that the emotional pathway for citizen friendship is established in the household. But both these household effects, the motivation of parents to instill habits and the commonalities of siblings could work against the polis in the absence of constant oversight of the household that combination of law and social pressure that the Greeks called nomos. The lessons taught might include hostility to those outside the household, and the commonality of siblings might stop there instead of becoming the template for commonality among citizens. Together, these properties of households might result in amoral familism.(Banfield 1958) What prevents this is the constant presence of the polis in the 181

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa household through the agency of law enforcement and the gossip of nosy neighbors.(Nieuwenburg 2004) The constant presence of nomos in family life is bearable only because of the high degree of normative consensus in the polis, a consensus that is not present in large, liberal pluralist states. Unable to guide family life, liberal democracies have no recourse but to provide a parallel, and therefore less than maximally effective, educational experience that takes place solely in the schools. But with law, the household will guide the child toward the common good as understood, imperfectly, but not without some validity, by the regime. The significance of the polis in the household, especially in its function as provider of education becomes clear if we attempt to resolve the puzzle of apparent contradiction between passages in Books II and VII-VIII of the Politics. One of the features of Socratess city in speech (described in the Republic V) with which Aristotle disagrees is the replacement of families consisting of the husband-wife, master-slave, and fatherchild relationships (POL 1253b5-7) with the sharing of all spouses30 and children.31 Aristotle maintains that that which is common to the greatest number has the least care bestowed upon it (POL 1261b34) and that under the system advocated by Socrates, [e]ach citizen will have a thousand sons who will not be his sons individually, but anybody will be equally the son of anybody, and will therefore be neglected by all [pantes] alike (Pol. 1261b38-40). But, on the other hand, in the Politics Book VIII (1337a21-33), Aristotle maintains that in the ideal polis, education would be under the care of (epimeleia) the city because all of us, adults and children are of the political community (poles). This formulation is not as clear as one would hope because the genitive case in Greek is used not only in the strict sense indicating ownership, but also in the more general sense indicating relatedness to. But, at the very least, the relatedness of everyone to, if not ownership of everyone by, the polis- with its particular regime- rather than possession by all, as in the city in speech, would not result in neglect of the children. An immediately preceding passage can help us see why Aristotle takes this position. Aristotle begins Book VIII with the observation that No one will doubt that the legislator should direct his attention above all to the education of youth; for the neglect of education does harm to the constitution. The citizen should be moulded to suit the form of government under which he lives. For each government has a peculiar character which originally formed and which continues to preserve it. The character of democracy creates democracy, and the character of oligarchy creates oligarchy; and always the better the character, the better the government. (Pol. 1337a10-18). If the legislator moulds the children to fit the form of government, this is not neglect. His partisan attachment to one or the other32 of the flawed (but not totally) 182

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa conceptions of justice (POL 1280a9-34) will motivate him to mould the citizens to fit and support the character of the regime. As Aristotle says in Book V, the key to the permanence of constitutions is not so much the type of constitution it is, or the legislation made under its authority, but the adaptation of education to the form of government (POL 1310a1314). Moreover, to the extent that he is an expert in the art of politics (a politikos), he will seek to mould the citizens in ways that will make the democracy or oligarchy better, in the sense of more law-abiding, more moderate, and thus, more permanent (Pol, Book V). Unlike the political community, the guardians in the city in speech can not be expected to take an interest in the education of the children because they are not partisan and have no incentive and no conception of justice, however imperfect, to which to mould the children. By reconciling the discussion of criticism of Socratess plan for raising children in Politics II with the justification for mandatory public education in Politics VIII, we can conclude that it is Aristotles position that non-partisan civic education is no civic education, and is, in fact, neglect. Aristotle is taking the position that given our mix of moral and cognitive abilities and limitations, the partial truths embodied in various political communities, their laws and conventions are indispensible, and although we should never lose sight of how far they fall short of the natural, neither should we fail to appreciate them as means by which we can approximate it.33 This is certainly very different from John Rawlss opposition to the endorsement of any comprehensive doctrine of the good by the liberal state, or Deweys support for pluralism itself rather than any of its constituent substantive perspectives. But the divergence between Aristotle and the advocates of deliberative democracy is even greater with regard to the education of adults. Fully aware that extant poleis will almost invariably be highly imperfect, Aristotle nevertheless holds that the law as it is guides the members of the polis toward excellence (EN 1125b14-25). To contemporary readers, even those who do not think of themselves as liberals, objections to Aristotles position are obvious to the point of being intuitive. If not limited or even strongly resisted, those in power will attempt to preserve their power by indoctrinating the people. Even if there is no cohesive political elite, measures by the state to form the character of the people can only be ineffective at best, stultifying and manipulative at worst. Moral education for adults is either unnecessary, because adults are, by definition, the best judges of their own interests, or achieved through means other than the state. Aristotles position is not as unreasonable as it appears because all of these objections are based on questionable assumptions. It is far from clear that a preponderant or even sufficient proportion citizens are pursuing their own good in ways that are compatible with the common good, or in any way at all. To admit this is to admit the desirability of someone to direct the moral education of the citizens if there is a person or group of persons 183

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa capable of doing so. We have no shortage of volunteers, but neither do we have any assurance of the purity of their motives or wisdom of the methods they propose. What we have instead is unsettling, a virtually universal lack of awareness on the part of would-be reformers that their own motives may be impure, their own wisdom limited. Aristotle, on the other hand, fully aware of the injustice of oligarchies and democracies, nevertheless sees these regimes as concerned to some extent with selfpreservation. Preservation of the regime requires instilling in the citizens the level of courage needed for armed combat to defend the regime and the levels of temperance, justice, generosity, friendliness, and other excellences needed to maintain a peaceful, orderly society. As indicated by his criticism of Hippodamus (POL 1267b21-1269a28)34 Aristotle would rather take his chances with the willingness and ability of a flawed regime to do what is necessary to preserve itself than with the grandiose rationalization of society proposed by a theorist such as Hippodamus. In this, he is different from modern and post-modern35 advocates of deliberative democracy, and not entirely unreasonable. At this point, we must consider the objection that one difference between Aristotle and deliberative democrats is that, while Aristotle does seem committed to the value of deliberation, he is far from being an unequivocal democrat. That is true, but while his commitment to democracy is not unequivocal, it is genuine. His consistent goal, explicitly in Book V, but throughout the Politics is political stability. He holds that by aiming at stability, democracies, oligarchies, and even tyrannies, become more moderate, more lawful, and more just. But it is also his view that a significant measure of democracy is necessary for political stability (POL 1307a14-18). Deliberative democrats should not dismiss the choice of a partial yet more reliably genuine commitment to democracy over the choice of a vision of democracy that is ultimately the vision of a theorist, no matter how concerned with equal participation, the voice of the other, diversity, fairness, unimpeded communication, the moral law or the multiplicity of intra-group and intergroup linkages that theorist believes herself or himself to be. Unlike the ruler of all but the most tyrannical and lawless polis, the builder of a city in speech is not confronted with the day-to-day challenge of garnering sufficient support from the many to preserve existing institutions. Of course, regimes are always tempted to garner that support through manipulation and propaganda. Aristotles response to this problem is twofold. He offers a new kind of instruction in the means of persuasion, one that encourages audiences to be skeptical of persuasive efforts by public speakers and makes those who speak in public less willing to engage in manipulation and propaganda.36 He also urges the transformation of the means of propaganda through mass entertainment and literature into a means of sensitizing audiences to the arbitrary, provisional and therefore fragile nature of prevalent assumptions and existing institutional arrangements. The insights Aristotle seeks to 184

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa disseminate are the fruits of philosophy, and perhaps even a portal for the many to the philosophic life.

Instruction as counterweight to manipulation and propaganda: Part One, the Rhetoric.


Of course, a program of character education in which the laws of a regime play a leading part may well create a citizenry that will be passive and insufficiently critical when the regime demands support for unjust actions or attempts to solidify its hold on power through the dissemination of false beliefs or propaganda. Aristotles lectures on the means of public persuasion, the Rhetoric, counteract these possibilities in two ways. The first way is by exposing the means of manipulation, thereby making his students less susceptible as audiences. The second way is by presenting all the available means of persuasion to his students as future speakers. When he does this he confronts them with the ethical import of the choices they make as public speakers. Moreover, by presenting rhetoric as an art (techne) with its own internal standards of excellent practice,37 and knowledge of the art as something inherently worth pursuing, Aristotle guides his students away from the graspingness (pleonexia) that would motivate manipulation and toward appreciation of, and perhaps the living of, a life of intellectual virtue.38 As many scholars have noted, Aristotle points out that arguments made in public about public matters, the enthymemes, are pieces of reasoning not about what is certain, but about what is merely probable (Rhet.) 1356b5, 1357a14-15). 39 Knowledge of this distinction, in and of itself, is sufficient to make audiences skeptical of those who would manipulate them, especially those who disseminate propaganda designed to elicit unquestioning support for a political regime or party.40 Other points that Aristotle makes have the same effect on his students. His differentiation between syllogisms and enthymemes, both of which deal only with classes of things, and the unique individuals and circumstances that confront the polis when it is faced with decisions to make (Rhet. 1356b28-34) will make his students appropriately skeptical about the application of general, excessively ideological arguments to the unique circumstances that confront them in real time. Aristotle also differentiates between skill at persuasion (rhetorik) and knowledge of political matters (politik). The latter is about deeds and is a form of knowledge (episteme). The former is about words and is a mere ability (dunamis) that may be used for good or ill (Rhet. 1359b2-18). The Rhetoric distinguishes between three different kinds of proof: appeals to emotion, substance of argument, and the character of the speaker as displayed in the attempt at persuasion (Rhet. 1356a1-4). Knowing this, those citizens who have studied with Aristotle are more likely to ask wheres the beef? when presented with attempts to persuade them that are heavy on emotional appeals. Knowing that their 185

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa character is manifested and even defined by the quality of their attempts to persuade the public will make those who seek honor and those who aspire to nobility of character think twice about engaging in manipulative techniques. All of these points and many others make students of the Rhetoric resistant to manipulation and propaganda and more aware of the ethical implications of their own choices to use manipulative or misleading techniques.41 Another way that Aristotles Rhetoric makes his students less eager to manipulate others is by presenting persuasion as an art with its own standards of excellence, including knowing what one is talking about (Rhet. 1359b19-1360b3) and reasoning logically (Rhet. 1356a22). By presenting rhetoric in this way instead of as a bag of tricks, Aristotle makes knowledge of it a kind of techn, a species of intellectual excellence (EN 1139b14-18). The motivation to master the art is a motivation to engage in real as opposed to apparent persuasion (Rhet. 1355b14-16). By presenting the study of the art of persuasion in this way, he also makes it a portal to the life of theory. As he makes clear in the Politics and the Nicomachean Ethics, this is an alternative and superior one to the life of seeking political power through manipulation of audiences and the dissemination of propaganda. To the extent that students are seduced by the charms of theory, they will be less grasping and manipulative (Smith, 1999). Another way that Aristotle guides his students away from the manipulation of others is through his discussions of how to appeal to various types of auditors. For example, his discussion of the good (to agathon) lists five categories of the good: that which is chosen for its own sake, that which is chosen for the sake of something else, the aim of all things, the aim of all things that possess sensation or reason (nous), and what all things would aim at if they did possess reason (Rhet. 1360a22-30). Even though his students are initially more interested in how to persuade rather than what happiness consists of, Aristotle has managed to confront them with a key lesson of the Nicomachean Ethics, the fact that there can be such a thing as something good for its own sake, something which must be better than being able to manipulate people or whatever can be gained by it. The detailed analysis of types of human personality and their relation to age and the advantages they possess (Rhet. 1388b31-1391b7) also serves a double purpose. In addition to telling the aspiring persuader how to appeal to various audiences, Aristotle is holding a mirror up to his students, deepening their self-awareness, leading them to question their motives for wanting to persuade others, and thereby dissuading those who are well brought up from engaging in manipulation and propaganda. Aristotle notes that previous works on rhetoric dealt only with one area of rhetoric, forensic rhetoric, rhetoric designed to enhance the power of speaker by enabling him or the person for whom he is writing a speech to legitimize whatever he has done in the eyes of a court. In calling attention 186

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa to the rhetorical nature of deliberation, Aristotle undercuts manipulators who would claim that the course of policy that they advocate is logically necessary. In calling attention to the rhetorical nature of praise and blame, Aristotle is undermining propaganda in a very profound way. He is problematizing the basic norms of the polis by telling his students that our evaluations of actions are matters of ongoing debate. No longer will the courage of Achilles automatically receive the highest praise.42 Praise and blame for each act must be justified anew. The basic norms of the polis will be subject to a constant reexamination that is profoundly subversive of the encrustation of norms at which propaganda aims. The encrustation of norms is not consistent with a clear-eyed assessment of action because, as Aristotle notes, there are multiple, incommensurable things that people desire that cannot be arranged in a single, stable hierarchy, and the circumstances that might lead us to choose one over another are substantially unpredictable. They are dependent upon human freedom and chance (Rhet. 1369b35-1372a3), with the result that, as Strauss puts it, Aristotles justice is defined by concrete decisions rather than general rules. (Strauss 1978)43 Instruction as counterweight to manipulation and propaganda: Part Two, the Poetics In the Poetics, Aristotle insists that the combination of literature, civic myth, and mass entertainment that went by the name poetry, convey the vulnerability of our institutions and assumptions, thereby encouraging residents44 of Athens to maintain a critical distance from the ideology of the regime. Aristotle accomplishes this by proposing criteria for the evaluation for the techn of poetry, with particular attention to tragedy, much as he proposed criteria for the evaluation of the techn of rhetoric. He insists that tragedy depict action (Poetics (POE.) 1449b23-25, 1450a1519), that the action take an unexpected turn for the worse or bear an unpleasant surprise that is intrinsic to the depicted action (POE. 1450a34, 1452a17-1452b2), and that the main character be not too much unlike the people in the audience, neither exceptionally evil nor exceptionally virtuous and just (POE. 1453a1-8). His reversal should be due to an imperfection but not evil in the character of the sufferer (POE. 1453a9). Witnessing the action should induce pity and fear on the part of the audience (POE. 1449b27). Taken together, these components confront the residents of Athens with the possibility that the actions they are carrying out are not what they seem to be, that there are contained within those actions elements that bring suffering to people like themselves. This possibility is brought home to the audience with considerable emotional force. These insights should cause members of the audience to recognize that conventional institutions, beliefs and habits may have inherent problems, that they may not be as natural as they seem. Aristotle had recommendations about the way the message should be 187

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa conveyed as well as its content. He recommended that the playwrite use unusual language (POE. 1449b25) in order to help audiences perceive in a new way. His insistence that the poet have a talent for metaphor, a talent that cannot be taught because it consists in finding connections that escape the notice of those who see in conventional ways, would also have the effect of breaking audiences out of old patterns of perception (1459a57). To that end, he also recommended that the playwrite have a special gift for empathy and even a touch of madness (POE. 1455a30-34). But Aristotle did not recommend that tragedy be itself a form of propaganda. Rather than having the playwrite narrate the action and tell the audience what to think of it, Aristotle would have the characters speak for themselves (POE. 1449b27) and let the audience interpret the significance of the plot for themselves. Aristotle made it very clear that tragedy was not merely a story about a particular action. He said that the action that tragedy depicted was generalizable, making tragedy more philosophical than history, the account of unique events (POE. 1453b3-9).45 This perspective would allow the people of Athens to view their institutions, laws, and regime-supportive conventions with a critical eye. Stephen Salkever makes a credible case that Aristotle wants tragedy to teach the mass of citizens in a democracy (demos) what is truly deserving of pity and fear, thereby making them less greedy and grasping for scarce goods. This in turn would make them more capable of deliberation and teach that happiness depends on achieving and preserving the laws. (Salkever 1986) Although this is a plausible reading, I believe that it reads too much into the text and overlooks something that is there. Although Aristotle is certainly an advocate of the polis and its laws, I dont think he advocating for them in the Poetics. Although tragedy is often associated with violation of law, this is not a point that Aristotle emphasizes in the Poetics and it does not seem that the laws in and of themselves are effective in preventing or rectifying tragic error. Nor is there any tragedy that I know of in which suffering is averted or remediated through some rescue undertaken by the polis, and Aristotle does not mention one. Aristotle simply does not make the case that with the polis, we can avoid or fix reversals and unpleasant surprises. On the other hand, however, I believe Salkever overlooks something about several of the tragedies that Aristotle mentions, including Iphegenia, Orestes, and Oedipus. They involve royal families. This suggests to me Aristotle wants his audience to be reminded that the regime is not infallible or invulnerable. Taken together with his claim that the necessary talents of the playwrite are an unteachable facility to see hitherto unseen connections and to communicate those insights to his audience and a capacity for empathy, I believe that Aristotle would like tragedy to teach those living in the polis not to take the regime and its ideology to be inevitable, to make connections between events that may be obscured by the regime, and to empathize with persons with whom they might not otherwise. All of this suggests that Aristotle wants the literature/ theater/ myth of the polis to undermine manipulation and 188

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa propaganda by the regime.

Conclusion
It is reasonable to believe that under the right conditions, the laws of a political community can guide its citizens toward becoming motivated and capable of deliberation about public affairs. Those conditions include the cooperation of parents, and sufficient homogeneity such that formal laws are supplemented by powerful informal pressures. But such communities run a substantial risk of coming under the domination of the tyranny of public opinion, and families in such communities run the risk of becoming mere instruments of a tyrannical state. As a philosopher, whose lifes mission was to seek truth even when it did not comport with convention or the preferences of the regime, Aristotle was well aware of these dangers. The instruction that he offered in the Rhetoric and the Poetics was designed in large part to counteract those dangers. I believe that in many parts of the world, both approaches are needed. Citizens must learn habits of courage, generosity, fairness, and self-control so that they will be motivated and capable of deliberating about the common good, and generally and for the most part, no one is as motivated to instill habits of excellence in the young as their parents. At the same time, those in a position to do so, notably academics, should promulgate standards of public discourse and mass entertainment that expose and undermine propaganda and political manipulation. It is not unreasonable to maintain that taken together, the two strategies described above can help produce more moderate, lawful politics. Assoc. Prof. of Political Sciences, Penn State Altoona, USA, dxd22@psu. edu.

Notes:
1 For the original texts, I used the Loeb Classical Library editions, published by Harvard University Press. References to line numbers from Aristotle are to Bekker lines. I consulted translations of (Aristotle 1998) and B, Jowett in (Barnes 1984) 2 I used (Plato 1968) References to line numbers to Stephanus lines. 3 I used (Aristotle 2005, 1984) 4 I used the (Aristotle 2000 (1926), 1984) 5 It is his largely his focus on excellence in political deliberation (eubouleusis) that has led to the resurgence of interest in Aristotle among political theorists over the past thirty years. By political deliberation, Aristotle means speaking about the just and the advantageous with other members of the polis for the purpose of making a binding decision. 6 For example, see (Niemi 1998) 189

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa 7 For example, see (Guttman 1999). 8 Since advanced study and the virtue it could bring was available only to a minority, this suggests that the best achievable regime for Aristotle would be a polity which would recognize the partial virtue of the many but also the greater virtue of a select group capable of making laws, the understanding of polity proposed by (Cherry 2009). However, since the two forms of advanced study in question, rhetoric and poetry, involved communication with, and thereby instruction of the many, my reading is not altogether inconsistent with the more democratic understanding of Aristotles polity put forth by (Frank 2005) 9 I will sidestep the important question of the degree to which the common good and moral excellence are in tension or compatible because both have necessary beginnings in habituation during formative years and both must be balanced by the capability for critical thought acquired in later years. For an argument on behalf of the compatibility of devotion to moral excellence and the common good, see (Smith 2001) For an argument that they are in basic tension, see (Collins 2006) For an argument that they are compatible in Aristotles polis but not in the modern state, see (Garver 2006) 10 (Nightingale 2001) 11 For the Eudemian Ethics, I referred to (Aristotle 1984) 12 I used (Aristotle 1998) 13 Anticipating the exclusive emphasis on knowledge, currently widespread not only among those advocating what they call civic education, but among many deliberative democrats as well, Aristotle says it is by doing just acts that the just man is produced, and by doing temperate acts the temperate man; without doing these no one would have even a prospect of becoming good. But most people do not do these, taking refuge in theory and think they are being philosophers and will become good in this way, behaving somewhat like patients who listen attentively to their doctors, but do none of the things they are ordered to do. (EN 1105b9-16) 14 See (Sherman 1989) for a persuasive case for regarding Aristotles habit (ethos) as something more than the product of repeated action. She argues that Aristotles assumption that habit will lead to the education of desire and the ability to apply the learned responses to new, unique circumstances implies that the formation of habit also involves explanation and honing the capacity for accurate perception. 15 Also, see (Nightingale 2001). 16 See (Beck 1964) 17 See (Joynal 2009) But (Ober 2001) disagrees. Ober argues that the sophists served the interests of the aristocracy and its interests. Although they no doubt had students who were members of the old aristocracy, there 190

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa are reasons to identify them more closely with the new commercial class in the fifth century. Most obviously, the facts that there were no sophists prior to the expansion of Athenian commerce and that the sophists gravitated to Athens, the center of new wealth in the fifth century, suggest that sophism was more than an aspect of the aristocratic regime. The selfinterested contention of the sophists that excellence was not by nature, and thus the preserve of the well-born, but one of the new skills that could be taught also puts them more squarely in the camp of the newly rich oligarchs rather than the old military- aristocratic class. This is not to deny that the sophists appropriated certain tropes of the aristocracy, particularly, that of agonistic competition. But Obers identification of the sophism with the aristocracy is symptomatic of his conflation of the new rich of fourth and fifth century Athens with the old aristocracy, and there is too much evidence of hostility to the commercial classes in the writings of philosophers such as Plato and Aristotle and playwrites such as Aristophanes who are clearly sympathetic to the aristocracy to accept such a conflation. On the basically aristocratic perspective of Aristotle, see (Nightingale 2001). 18 See (Lord 1982) 19 Nightingale (2001) notes the tension between the two goals of liberal education, evident in the educational programs of Platos Socrates and Aristotle: the good of the polis and useless intellectual development for its own sake. I agree with her rejection of the attempts of Lord (1982) and Nichols (1992) to resolve the contradiction by concluding that the common good was the goal that Aristotle was really serious about. But I would modify her conclusion that we are left with an unresolved contradiction. Firstly, I would modify it because in his own life, he seems to have addressed the problem of distinct practical and theoretical ends through sequencing. Aristotle moved back and forth between useless theoretical investigations taken up for their own sake, such as his biological studies, and lectures such as those on ethics, politics, and I will claim below, rhetoric and poetics that were for the good of the polis. I would also modify Nightingales conclusion because although the final ends are distinct, they also serve each other in various ways. The pursuit of the theoretic life takes the edge off the competitiveness and graspingness to which the political life is subject. See (Smith 1999) At the same time, the leisure made possible by the work of politics makes the theoretic life possible. 20 A strong partisan of democracy, (Ober 2001)claims that Athenian democracy provided sufficient civic education through its laws protecting equality, freedom and personal security and the education that citizens received in the process of working the machine of Athens legal and political institutions. He claims that the philosophers, motivated by an excessive fear of faction and political instability, insisted instead of bringing about a consensus among the citizens about the final ends of life through 191

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa formal educational programs. This description of the philosophers does not comport with Aristotles intense interest in marginal improvements to the laws of various regimes, including reforms that would introduce democratic elements to oligarchic regimes, or, as I will discuss below, his efforts to improve public discourse through the lectures he gave on rhetoric, and his efforts to have poetry and entertainment bring the fallibility of conventional assumptions and fragility of existing institutions to the attention of the residents of the polis. In short, Obers critique of the philosophers does not apply to a philosopher such as Aristotle, who, as Strauss notes, treats each of the various levels of beings, and hence especially every level of human life, on its own terms. (Strauss 1965, 156). 21 It is the view ofJohn Rawls, one of the seminal theorists of deliberative democracy that it is not possible to establish the truth of any particular comprehensive doctrine of the good and that the effort to do so can only be deleterious. See (Rawls 1993) 22 I am indebted to the criticism of the modern replacement of agent morality with Kantian rule morality made by (Salkever 1990) The emphasis on agent morality over rule morality points to the importance of character, which explains Aristotles emphasis on the upbringing that parents provide to young children. 23 For a succinct explanation of the difference between the early, more Kantian Rawls and the later Rawls, more appreciative of the necessity of habits, see (Collins 2006) 24 See the critique of cosmopolitanism in (Nichols 1986) and the importance of the dialectic featuring love of the universal and love of ones own as the energy producing political wisdom in (Bloom 1968) 25 [W]hile we should make ourselves a fixed center of our principles, we should regard the circle thus drawn around us as one that also forms a part of the all-inclusive circle of those who, in their attitude, are citizens of the world. (Kant 1964). 26 To neglect mere duties of love is lack of virtue (peccatum). But to neglect duty that proceeds from the respect due to every man as such is vice (vitium). For no one is wronged when we neglect duties of love; but if we fail in a duty of respect, then a man is deprived of his lawful claim. (Kant 1964). 27 I am not arguing that Young is a crypto-Aristotelian. Unlike Aristotle, who sees both oligarchy and democracy as containing a partly true understanding of justice, Young is a wholehearted partisan of equality. However, there may be some inconsistency between the preservation of individual and familial identity and equality across individuals and families. If nothing else, some individuals and families are better at preserving identity through the arrangement and care of things in the home than others. 192

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa 28 In this, Aristotle differs sharply from the seminal twentieth-century theorists of deliberative democracy. Habermas, for example holds that all of the educative capability of families is due to its function as a site of thick networks among equals. See (Habermas 1996). This is something that a family could more fully provide if it consisted only of siblings. 29 Aristotle says that boys should be educated in the home until age seven (POL 1336b1). No educational program advocated at the time recommended a longer period of education in the home. Some recommended that formal schooling begin at age five. See (Beck 1964). 30 In the Socratess city in speech, the guardians (Socrates, tellingly, never refers to them as citizens (politai)) can be male or female, so it is more accurate to say that they will share spouses than to say they will share wives. 31 Socratess guardians were so far removed from removed from economic life that it would be misleading to say that they shared slaves. The people who provided the guardians with food and necessary goods were not slaves in the sense that Aristotle used the term, members of the household. 32 In Aristotles view, virtually all of the actual regimes of his day were democracies, oligarchies or some admixture of the two (POL 1290a13-16). Such may still be the case today. 33 In a similar vein, Wayne Ambler (1987) maintains that it is Aristotles view that even though every city exists by nature, it is by convention, rather by nature than we meet the needs of the city (referring to Politics 1252a26-b12). Ambler concludes that the standard of nature is a reminder of our limitations. (Ambler 1987). 34 See (Strauss 1978). 35 For an exposure of the hidden adherence to universal principles among post-modern intellectuals by someone who is herself an open and self-aware advocate for universal principles, see (Nussbaum 1999) and (Nussbaum 1993) 36 For a take on what Aristotle is doing in the Rhetoric, see (Yack 2006) I agree with Yacks point that Aristotle differs profoundly from todays deliberative democrats in that he is not interested in limiting deliberative discourse to speech that is considered reasonable. However, as the reader will see below, I disagree with Yacks contention that Aristotle is not interested in improving deliberative discourse at all. I think he is attempting to do so in less problematic, more indirect ways, largely through instruction. 37 (Garver 1994) makes the even stronger statement that rhetoric is a civic art, that not only leads its practitioners away from graspingness, but is at its core, the presentation of proof, the activity (energeia) appropriate to the citizen. Like Nichols, who emphasizes the potential for rhetoric to 193

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa be the the cause of the greatest goods (Nichols 1987), Garver focuses on the hopeful side of the Rhetoric. However, the Rhetoric is also an expos of widespread practices and an effort to divert his students from the use of public speech for manipulative purposes. 38 I am claiming that in the lectures comprising the Rhetoric, Aristotle is doing something very similar to what he did in the Nicomachean Ethics according to (Tessitore 1996) And the one of the likely effects of what he is doing is the discouragement of pleonexia as described by (Smith 1999) 39 For the point that enthymemes, differ from the arguments of dialectic, syllogisms, in that they appeal to feelings as well as thought, yet are at the same time constrained by logic, making rhetoric that meets Aristotles standards something that is not as shapeless as the clouds, see (Nichols 1987). A point consistent with Nicholss, that it is Aristotles position that desire and the emotions to which it gives rise are, along with reason (logos), necessary parts of deliberation, and that the speaker on matters of public deliberation who presented herself as disinterested would not be persuasive or even credible is made by (Yack 2006). 40 Rhetoric as Aristotle conceives it is an indispensible support for his view of the political community as an association of speech about the advantageous and the just. (Nichols 1987). I agree with Professor Nichols and claim in addition it is an indispensible counterweight to law, especially law that is sufficiently intrusive to guide families and citizens toward moral excellence and the common good. 41 As has been noted in (Salkever 1990), (Strauss 1978), and (Nichols 1986), the distance between Aristotle and Kant is considerable. Rather than issuing a blanket injunction against manipulation, he distances it from the true art and from the noble, but leaves it to the agent making an ethical choice in real time to decide whether or not the particular circumstance justifies manipulation (Rhet. 1355a21-1355b7). 42 As noted above, in maintaining that there are real virtues that do not depend on the judgment of the many and have a value which cannot be determined through monetary transactions, Aristotle is taking an aristocratic position. In holding that those virtues are not Homers, he is profoundly recasting that position. 43 Aristotle intended his discussion of style, which he said should aim at harmonizing with the soul of the auditor and the logic of numbers to be a further measure against manipulation and propaganda. While leaving no doubt that Aristotle is interested in improving the polis and its members, the Pythagorean undertones of this discussion in 1408b26-29 make it unconvincing to contemporary readers unless we take it to be a claim that rhetoric that is truly beautiful can elevate the political community and its members. Perhaps, in some way, Lincolns Gettysburg Address and Kings I Have a Dream speech provide support for what Aristotle is claiming here. 194

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa 44 It is more accurate to refer to the audiences as residents of Athens than citizens. Audiences for plays could be large as 10,000 (approximately 4% of the most common estimate of the population) and included women, foreigners and slaves as well as citizens. (Joynal 2009). 45 For a discussion of the potential of literature to serve as philosophy by enabling the reader to perceive moral matters with greater lucidity, see (Nussbaum 1983) and (Nussbaum 1985)

References
Ambler, Wayne. 1987. Aristotle on Nature and Politics: The Case of Slavery. Political Theory 15 (3):390-410. Aristotle. 1984. Eudemian Ethics. Translated by J. Solomon. Edited by J. Barnes. 2 vols. Vol. 2, The Complete Works of Aristotle. Pninceton, N. J. : Princeton University Press. . 1984. The Rhetoric and Poetics of Aristotle. Translated by I. B. Rhys Roberts. New York: The Modern Library. . 1998. Nicomachean Ethics. Translated by J. L. A. W. D. Ross, J. O. Urmson. Oxford: Oxford University Press. . 1998. Politics. Translated by H. Rackham. Cambridge, Mass.: Harvard University Press. Original edition, 1932. . 2000 (1926). Art of Rhetoric. Translated by J. H. Freese. Cambridge, MA: Harvard University Press. . 2005. Aristotle Poetics; Longinus On the Sublime; Demetriius On Style. Translated by S. Halliwell, Loeb Classical Library. Cambridge, MA: Harvard University Press. Banfield, Edward C. and Laura Fasano. 1958. The Moral Basis of a Backward Society. Glencoe, Ill.: The Free Press. Barnes, Jonathan, ed. 1984. Complete Works of Aristotle. 2 vols. Vol. II. Princeton, N. J. : Princeton University Press. Beck, Frederick A. G. . 1964. Greek Education: 450-350 B. C. London: Methuen & Co. Ltd. Bloom, Allan. 1968. Interpretive Essay. In Platos Republic. New York: Basic Books. Cherry, Kevin M. 2009. The Problem of Polity: Political Participation and Aristotles Best Regime. The Journal of Politics 71 (4):1406-21. Cohen, Joshua. 1998. Democracy and Liberty. In Deliberative Democracy, edited by J. Elster. Cambridge: Cambridge University Press. Collins, Susan D. 2006. Aristotle and the Rediscovery of Citizenship. New York: Cambridge University Press. 195

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa Dewey, John. 1996. The Democratic Conception of Education. In Educating the Democratic Mind, edited by W. C. Parker. Albany: State Univeristy of New York Press. Elster, Jon. 1998. Introduction. In Deliberative Democracy, edited by J. Elster. Cambridge: Cambridge University Press. Frank, Jill. 2005. A Democracy of Distinction: Aristotle and the Work of Politics. Chicago: University of Chicago Press. Garver, Eugene. 1994. Aristotles Rhetoric: An Art of Character. Chicago: University of Chicago Press. . 2006. Confronting Aristotles Ethics. Chicago: University of Chicago Press. Guttman, Amy. 1999. Democratic Education. Princeton, N. J. : Princeton University Press. Original edition, 1987. Habermas, Jrgen. 1987. The Theory of Communicative Action, vol. 2: Lifeworld and System: A Critique of Functionalist Reason. Translated by T. McCarthy. Boston: Beacon Press. . 1989. The Structural Transformation of the Public Sphere. Cambridge, Mass.: M. I. T. Press. . 1990. Moral Consciousnes and Communicative Action. Cambridge, Mass.: M. I. T. Press. . 1996. Between Facts and Norms. Translated by W. Rehg. Cambridge, Mass.: M. I. T. Press. Joynal, Mark, Iain McDougall, and J. C. Yardley. 2009. Greek and Roman Education: A Sourcebook. London/ New York: Routledge. Kant, Immanuel. 1964. The Doctrine of Virtue (Part II of the Metaphysic of Morals). Translated by M. J. Gregor. Lord, Carnes. 1982. Education and Culture in the Political Thought of Aristotle. Ithaca: Cornell University Press. Nagle, D. Brendan. 2006. The Household as the Foundation of Aristotles Polis. New York: Cambridge University Press. Nichols, Mary P. 1986. Kants Teaching of Historical Progress & Its Cosmopolitan Goal. Polity 19 (2):194-212. . 1987. Aristotles Defense of Rhetoric. Journal of Politics 49 (3):657677. . 1992. Citizens and Statesmen: A Study of Aristotles Politics. Lanham, Md.: Rowman & Littlefield. Niemi, Richard G. and Jane Junn. 1998. Civic Education: What Makes Students Learn. New Haven: Yale University Press. 196

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa Nieuwenburg. 2004. Learning to Deliberate: Aristotle on Truthfulness and Public Deliberation. Political Theory 32 (4):449-467. Nightingale, Andrea Wilson. 2001. Liberal Education in Platos Republic and Aristotles Politics. In Education in Greek and Roman Anitquity, edited by Y. L. Too. Boston: Brill Leiden. Nussbaum, Martha. 1999. The Professor of Parody. The New Republic Online, February 22. Nussbaum, Martha 1983. Flawed Crystals: Jamess Golden Bowl and Literature as Moral Philosophy. New Literary History xv (4):25-50. Nussbaum, Martha C. 1985. Finely Aware and Richly Responsible: Moral Attention and the Moral Task of Literature. The Journal of Philosophy 82 (10):516-529. . 1993. Social Justice and Universalism: A Defense of an Aristotelian Account of Human Functioning. Modern Philology 90 (Supplement):S46-S73. Ober, Josiah. 2001. The Debate over Civic Education in Classical Athens. In Education in Greek and Roman Antiquity, edited by Y. L. Too. Boston: Leiden. Plato. 1968. Platos Republic. Translated by A. Bloom. New York: Basic Books. Rawls, John. 1971. A Theory of Justice. Cambridge, Mass. : Harvard University Press. . 1993. Political Liberalism. New York: Columbia University Press. Salkever, Stephen G. 1986. Tragedy and the Education of the Demos. In Greek Tragedy and Political Theory, edited by J. P. Euben. Berkeley: University of California Press. . 1990. Finding the Mean: Theory and Practice in Aristotelian Political Philosophy. Princeton, N. J.: Princeton University Press. Saxonhouse, Arlene W. 1982. Family, Polity and Unity: Aristotle on Socrates Community of Wives. Polity 15 (2):202-219. Sherman, Nancy. 1989. The Fabric of Character: Aristotles Theory of Virtue. Oxford: Clarendon Press. Smith, Thomas W. 1999. Aristotle on Conditions for and Limits of the Common Good. American Political Science Review 93 (3):625-636. Smith, Thomas W. . 2001. Revaluing Ethics: Aristotles Dialectical Pedagogy. Albany: State University of New York Press. Strauss, Leo. 1978. The City and Man. Chicago: University of Chicago Press. Original edition, 1964. 197

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa Tessitore, Aristide. 1996. Reading Aristotles Ethics. Albany: State University of New York Press. Yack, Bernard. 2006. Rhetoric and Public Reasoning: An Aristotelian Understanding of Political Deliberation. Political Theory 34:417-438. Young, Iris Marion. 1997. Intersecting Voices: Dilemmas of Gender, Political Philosophy, and Policy. Princeton, N. J. : Princeton University Press.

198

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa

Kant ve Hegel'de zgrlk


Enver Orman
1. Transendental Diyalektik
Kant Humeun nedensellik eletirisine temel olarak katlr; fenomenler arasnda zorunlu ve evrensel bir nedensellik ilikisinin deneysel adan kantlanmas olas deildir. Fakat tm fenomenler dnyasn ve bu dnyaya ait deneyimimizi nedensellik kategorisi olmadan teorik adan dnmek de olas deildir. te yandan teorik adan zorunlu nedensellik balants fenomenler arasnda Kant anlamda zgr bir zne dncesini de temelsiz klmaktadr. nk Kant asndan zgrlk nedensiz ya da nbelirlenimsiz bir nedensellik olarak tanmlanmaktadr. zgrlk kendi kendisini belirleyen otonom ya da zerk bir znenin varoluunu gerektirmektedir. Salt Akln Eletirisinin Transendental Diyalektik anablmnn Transendental Paralogism balkl bir alt blmnde Kant mutlak ve zgr bir znelliin imkann sorgular. Bu balamda klasik metafiziin insan ruhunun neliine dair speklatif karmlarna odaklanan Kant, u drt sav ele alarak eletirir: 1.Ruh bir tzdr. 2.Ruh nitelii asndan yalndr. 3. Deiik zamanlarda varolmas asndan saysal olarak zdetir, yani (okluk deil) birliktir. 4. Mekandaki mmkn nesnelerle iliki iindedir.2 (Kant 2006, A344-B402) Kanta gre ruhun tz olduuna dair klasik anlay, ruhun yalnzca i duyumun nesnesi olmas, maddesizlik ve tinsellik kavramna iaret etmesiyle ilgili grnmektedir. Ruhun dnen bir zne olmasndan hareketle tz olduunun savlanmasn, Kant yanl bir karm rnei olarak nitelemektedir. Olas hibir nesnenin yklemi olmayan bir znellik olarak ruh dncesinden, ruhun tzsellii dncesine bu gei baz nemli ayrntlar gzard etmektedir. Nesnellii ierii olarak alan tm tasarmlarnn mutlak sahibi bir dnen znenin, yalnzca epistemolojik adan deil ontolojik adan da transendental (aknsal) bir konumlan iinde olduunun dnlmesi iin yeterli dnsel veri bulunmamaktadr. Dier bir dile getirile, dnen znenin, ben bilincinin epistemolojik adan olas tm tasarmlarma zorunlu olarak elik etmesi, sz konusu zneyi fenomenler dnyasnn mmkn nesnelerini aan ve onlar ontolojik adan vareden bir tz olarak grmemizi zorunlu olarak gerektirmez. znenin epistemolojik ve ontolojik adan bu farkl deerlendirilii transendental idealizmin de temel belirlenimlerinden biri olarak karmza kmaktadr. Dnen zne ve onun kavramlar kendinde eylere deil yalnzca fenomenlere meru olarak uygulanabilir. 199

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa Yine ayn ekilde insan znelliinin yegane zemini olarak ruhun, doas itibaryla basit ya da yaln olduunun dnlmesi, byle bir yalnln uzay ve zaman balamnda bileik elerden oluan nesnel maddi varolua akn konumladn ve doal belirlenimlilikten zgr olduunu savlamak iin yeterli olmayacaktr. Yaln ve maddesiz varoluun bileik ve maddi varolua ontolojik olarak nsel ve aknsal olduunu ileri srmek iin hibir kesin kantmz yoktur. (Kant 2006, A359) Ruhun ve dnen znenin zaman iindeki saysal zdelii ve ne de fenomenal deneyimimizin mmkn nesnelerine kar zorunlu bir dayanak olarak dnlmesi, Kant asndan znenin tzselliine dair tatmin edici kantlardr. Bu tr metafizik dnceler olas hi bir teorik deneyimle kantlanamayacak nermelere yaslanmaktadrlar. te yandan transendental akln antinomileri (atklar) ise bize zgrlk ve doal nedenselliin ilikisine dair dualist bir zm sunmaktadr. Kanta gre insan akl gerekte herhangi bir kavram oluturmaz, fakat daha ok anln herhangi bir kavramnn uygulama alann mmkn deneyimin snrlamalarndan zgrletirir. (Kant 2006, A409-B436) Anlk dnce iin snrlar izerken akl bu snrlar amaya alr. Akln snrlar bu ama abas insan zihninin zorunlu bir metafizik ihtiyac olarak karmza kar ve mutlak btnlk ve koulsuz bir doruluk aray olarak ekillenir. nsan usu greli, gelip-geici ve sonlu olanla yetinmek istemez. Fakat Kant asndan insan usunun bu ynelii kuramsal adan iinden klmaz baz antinomilere yol aar. Bu antinomilerden ilki evrenin zaman ve uzay asndan bir balangcnn olup-olmadyla ilgiliyken, ikincisi evrende daha fazla blnemeyecek yaln elerin, ncs doal nedensellik dnda zgr bir nedenselliin ve drdncs ise mutlak ve zorunlu bir varln olup-olmadyla ilgilidir. nc antinomiyi konumuz balamnda ksaca incelediimizde, dikkatimizi ilk eken ey burada doal ya da zorunlu nedensellik ile zgr nedenselliin kar karya konmasdr. Nedensellik her trl iliki ve bant asndan vazgeilmez bir kavramdr. Doal nedensellik balamnda her neden bir sonu olarak karmza kmakta ve ancak bylece anlalr olmaktadr. Her ey bir bakasna baml ve greli olmaktadr. Byle bir durumda ise farkl ve greli nedenlerin sonucu olarak ortaya kan her belirlenim aposteriori ve empirik bir ierik kazanmaktadr. Yalnzca otonom ve mutlak bir nedenselliin sonucu olan belirlenimler a priori ve transendental bir ierik ile karmza kacaklardr. Byle otonom ve mutlak bir nedensellik pratik akln konusudur. Kant transendental idealarn nc antinomisinin tezinde bu otonom ve mutlak nedensellik hakknda yle demektedir: O zaman yle bir nedensellik varsaymalyz ki, onun yoluyla birey olmakta, ama nedeni nceki bir baka neden yoluyla zorunlu yasalara gre daha te belirlenmi olmamakta; yani doa yasalaryla uyum iinde ilerleyen bir fenomenler dizisini kendiliinden balatan nedenlerin mutlak bir kendindelii sz konusu olmaktadr. Bu ise kendisi 200

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa olmakszn doal sreteki fenomenler dizisinin nedenler asndan hibir zaman tamamlanmayaca transendental zgrlktr.3 (Kant 2006, A446-B474) Kant anlamda transendental ve ahlaki zgrlk yle bir zgrlktr ki, nedenlerin bir mutlak kendindeliini (absolute Spontaneitaet) gerektirmektedir. Bu kendindelik nedensiz bir nedensellik tipine iaret etmekte ve bu balamda hereyin birbirine eklemlendii doal varoluun srecinden bamsz bir aklsallk varsaymaktadr. te ayn Kant zgrlkle ilgili nc antinominin antitezinde yle demektedir: yleyse transendental zgrlk nedensellik yasasna karttr, ve etkin nedenlerin byle ardk bileimi olarak hibir deneyim birliine olanak tanmad iin hibir deneyimde bulunmayan bo bir dncedir...yleyse evren olaylarnn bant ve dzenlerini aramamz gereken biricik yer doann kendisidir. Doa yasalarndan zgrlk (bamszlk) hi kukusuz zorlamadan bir kurtulutur, ama tm kurallarn yol gstericiliinden de. nk doa yasalar yerine zgrlk yasalarnn evren srecinin nedenselliine girdiini syleyemeyiz. Eer zgrlk yasalara gre belirlenecek olsayd, zgrlk deil ama ancak yine doann kendisi olan birey olurdu. (Kant 2006, A447-B475) Bu antitezde ise zgrlk ve doann kartlndan hareket edildiini ve zgrln bir yasaszlk olarak, eklemlenmi doal nedenler zincirinden anlalmaz ve usd bir kopu olarak doal yasalln dna itildiini grmekteyiz. nc antinominin tezinde kendisi olmakszn tm doal nedensellik srecinin tamamlanmam ve usd kalaca bir transendental nedensellik ve zgrlk varsaylrken, antitezinde ise byle transendental bir nedenselliin doa ve anlk asndan kabul edilemez olduu dile getirilmektedir. Teorik aklda transendental ego tm fenomenler dnyasn epistemolojik adan dzenleyen zemin ilevini grrken, onun bu dzenleme ilevinin ontolojik z tamad transendental idealizme uygun bir tarzda belirtilmiti. Duyarlln ar formlar ve anln kategorileri varla ilikin ontolojik kategoriler deildir. Pratik akl balamnda ise Kantn bir bakma bu kategoriler balamnda duyarlln ve anln snrlamalarn atn greceiz.

2. Pratik Akln Eletirisi


Kanta gre klasik metafiziin mmkn deneyin snrlar balamnda teorik adan kantlayamamasna ramen srarla doruluunu temellendirmeye alt idesi tanr, lmszlk ve zgrlk ideleridir. Teorik akln btn ideleri arasnda yalnzca zgrlk bizim iin dolayl olarak bilinen bir idedir. zgrlk iimizdeki ahlak yasas ve ona ilikin sorumluluk bilinciyle bilinir. zgrlk ahlak yasasnn varlk dzenidir (ratio essendi), buna karlk ahlak yasas da zgrln bilme dzenidir (ratio cognoscendi). 201

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa nk ahlak yasas daha nce aklmzda aka dnlm olmasayd hibir zaman kendimizi zgrl varsaymakla yetkili gremezdik. Oysa zgrlk de olmasayd iimizde kar karya geleceimiz bir ahlak yasas kesinkes bulunmazd. (Kant 1974, 107-108 [A5, A6]; Kant 1975, 24) Ahlak ile zgrln bu yakn ilikisi ilk anda artc gelebilir. Fakat sz konusu zgrln bireysel keyfiyete dayanan empirik bir zgrlk deil transendental bir zgrlk olduu belirtilmelidir. Transendental zgrlk burada ierii evrensel bir ekilde belirlenmi ussal bir zgrlktr. Kant asndan zgrlk ncelikle davran deil isten zgrldr. Davran ya da eylem zgrl olmadan bir isten zgrlnden ne oranda sz edilebilecei ayr bir tartmann konusudur. Kald ki burada sz konusu olan isten zgrl seme zgrl de deildir. sten ya da dier bir dile getirile iradenin, znesinin kendine zg karakteri veya nitelii iinde belirlenmi olmas Kant anlamda zgrle iaret edecektir. znenin otonom bir karakter iinde bir irade gsterebilmesi nemlidir. Bir bedene sahip olmak ve onun igdleriyle harekete gemek ve bu igdnn gdmnde akln teknik bir ara olarak kullanmak, bir davran ve eylem zgrlne iaret etmekle birlikte, ussal adan zerk ve zgr bir istence iaret etmeyecektir. (Kant 1974, 129-130 [A41, A42]) Yine ayn ekilde bir toplumsal evreyle ve onun tarihsel olarak greli ahlak anlayyla hareket etmekte zerk ve zgr bir iradeyi gstermeyecektir. Bedensel duyarllktan ve toplumsal evreden bamsz olarak pratik olabilecek byle ar bir aklsal irade olanakl mdr? Eer olanaklysa byle bir irade ya da dier bir dile getirile istencin doadan otonom bir yap tayaca ve bizi maddi duyarlln tekil ve tikel olumsallk ve heterojenliinden (yaderkliinden) bamsz bir davran ve eyleme yneltebilecei aktr. Kant transendental idealizm balamnda, kendi arndrlml ve zerklii iinde yalnzca biimsel ve evrensel bir z tayan akl, zgr bir isten olarak ortaya kabilmek iin herhangi bir insani istemenin tm maddi, bireysel ve heterojen ieriini soyutlamal ya da arndrmaldr. Byle bir istencin yalnzca biimsel, soyut ve evrensel olmas, yani ieriksiz bir biim veya form olarak geerli olmas gerekir. nsan aklnn bu biimsel kavran ve onun evrensel znn maddi dnyann tm bireysel ve ksmi ieriinden yaltlmas Kant dualizmin zeminini oluturur. te Kant bu balamda kendi etik anlayn oluturur ve byle pratik bir ynelimin ar rasyonel formuna ise kategorik imperativ der. Kategorik imperativ bireysel znenin tm keyfiyet ve kaprislerine kar evrensel bir z tayan pratik bir yasadr. Kategorik imperativ teorik deil de pratik bir yasa olduundan bir imperativ (buyruk) olarak geerlidir; nk her ne kadar byle bir yasa insan usunun zerk yapsndan km olsa da, insan yalnzca bir ussal varlk deildir ve byle ussal bir yasa onun bireysel keyfiyeti asndan olsa olsa ahlaki bir buyruk olarak kalacaktr. Duyarlln ve akln, bireysel ve evrensel ilgilerin Kantn etik anlaynda birbirinden yaltldn grmekteyiz. Hegelci mutlak 202

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa idealizm balamnda ise evrensel doru ve iyi kendisini yalnzca bireysel ve ksmi doru ve iyilerde aa vurabilecektir. Bu balamda Hegelin Kanttan daha monist ve gereki olduunu grmekteyiz.

3. Tinin Grngbilimi
Grld zere Kant asndan zgrlk insan toplumunun tarihsel geliimi boyuncu kendini aa vuran bir ide olarak alnmaz. Kant anlamda zgrlk daha ok transendental ve kategorik bir zeminde ele alnr. Bu balamda zgrlk, insan usunun kendi zerk yaps iinde ortaya kan bir isten olarak tanmlanr. Kant bak asyla transendental zgrlk, bireysel znenin bedensel ve toplumsal, tikel ve tekil ilgilerine kar ve hatta onlar bastrarak ar ussal doasn geerli klmasdr. zgrlk ve ahlak ussal bir varlk olarak insan asndan kendi doal bireysellii ile akln evrensel ilgileri arasndaki trajik bir atmaya da iaret etmektedir. nsann aklsal, zgr ve ahlaki istenci balamnda varolan maddi bireyselliini, kendisini belirleyen nesnellii parantez iine alarak davranmas ne oranda mmknse Kantn ahlak da o oranda mmkn ve gerekidir. te yandan zgrlk Hegelci felsefe balamnda ncelikle tarihsel ve toplumsal bir zemin zerine oturur. Hegelin Tinin Grngbilimi ya da dier bir dile getirile Tinin Fenomenolojisi, insan bilincinin yaln duyusal algdan felsefi dne ykseli srecinin felsefi hikayesi olarak da okunabilir. nsan bilinci bu sre iinde yalnzca aklsal yetisini zenginletirmekle kalmaz, ayn zamanda zgrlk yeteneini de attrr. Hegelin bir ynyle aydnlanma ideallerine bal bir iyimser olduunu syleyebiliriz. Fakat o bir ynyle de Fransz Devriminin oluturduu terr rejimini negatif zgrlk olarak niteler (Hegel 1980, & 582 vd). zgrlk Hegel asndan ilkin tinsel irade ya da istencin kendi potansiyellerini snrlayan nesnellii olumsuzlama srecidir. Fakat znelliin nesnellie ynelik bu olumsuz ynelimi pozitif ya da olumlu bir zgrlk iin yalnzca bir momenttir. (Hegel 1980, & 595). znenin kendi tinsel doas gerei kendi bakasndan kendine geri dnmesi ve bu geri dn srecinde bakasn kendi zgn doasna mal ederek aamas ya da iererek-kaldrmas gerekir (Aufhebung). znelliin nesnellii, tinin maddi gereklii bu iererek-kaldrma sreci ayn zamanda insann toplumsal yaamna dair tarihsel geliim srecine iaret etmektedir. zgrlk yalnzca nesnel tekiliin pratik olarak olumsuzlanmas, biimlendirilmesi deildir, ayrca benlik ve znellik asndan doal ve toplumsal nesnelliin mutlak bir bakalk ya da tekilik olmadnn, znellik ve tinsellik ile ayn aklsal z tadklarnn kefi ve kabuldr. Diyalektik adan nesnel varolu yalnzca benim znelliimi olumsuzlayp snrlamaz, nesnellik ayn zamanda dolayszca benim znelliimin yegane zemini ve olana olarak orada bulunur. Doal ve toplumsal belirlenimler benim ussal zgrlm yalnzca engelleri deil olanaklardrlar. Hegelci balamda zgrlk kendi iselliimin davurumuna iaret eder. Bilindii 203

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa zere Alman dealizmi balamnda insann en isel ve ayrc z akl olarak tanmlanr. Bu anlamda Tinin Grngbilimi insann toplumsal tarih boyunca kendi aklsal zn kefetme ve davurma srecinin kavramsal anlatm ve zgrln gerekleme tarihidir.

4. Tarih Felsefesi
Aslnda zgrln, tinin kendi isel aklsalln davurma ve gerekletirmesi olarak tanmland bir dier yapt Hegelin Tarih Felsefesidir. Hegel asndan ister bireysel ve isterse toplumsal olsun, bilinli aklsal etkinlik sreci olarak tanmlanan tinin, asl belirlenimi zgrlktr. Bilinli aklsallk ve zgrlk insan asndan birbirlerini karlkl besleyen iki gerekliktir. Hegel tin ve zgrlk ilikisini yle tanmlar: Tinin tz zgrlktr. Tinin tarih srecindeki erei bylece sylenmi oluyor: znenin zgrl. Yani erei kendi vicdanna ve ahlakna sahip olmasdr, znenin sonsuz deer kazanmasn ve bu sonsuzluun bilincine varmasn salayacak genel ereklere sahip olmasdr. Dnyatininin ereinin ierdii bu tze herkesin zgr olmasyla eriilir. (Hegel 1995a, 66; Hegel 1955, 64) Hegelde znenin zgrl yalnzca transendental bir zgrlk deildir. zgrlk eer gerek bir ierik kazanmak istiyorsa bireysel znenin istemini ve keyfiyetini (Willkr) gzetmelidir. Bireyin istediini seebilmesi ve bu keyfiyet iinde karar verip eyleme geebilmesi, Hegel iin modernizmin en nemli gstergelerinden biridir. Bireysel znelliin nemine dair bu vurgu, ayn zamanda Kant transendental zgrln biimsel ve soyut evrenselliine ynelik bir eletiridir. Akln evrensel ilgileri znenin bireysel ilgilerini karsna alan biimsel ve ieriksiz bir ahlak ile gerekleemez, tersine tam da bu bireysel ilgilerin eliki dolu canll iinde gerekleebilir. Hegel bu konuda yle der: zgrln kendini dnyaya getirmede kulland aralar sorusu, bizi tarihin grnnn ta kendisine gtrr. zgrln, zgrlk olarak, daha isel bir kavram olmasna karlk, aralar, tarihte de gze arpt gibi, dsal grnler olarak ortaya karlar. Tarihe daha ilk bak, insanlarn gereksinimlerinden, tutkularndan, ilgi ve karlarndan, erimek istedikleri ideal ve ereklerden, karakterleri ve yeteneklerinden doan davranlar gsterir. (Hegel 1995a, 80) Kant perspektifle bakldnda insan kleletiren ve ahlaki davrantan uzaklatran her trl bireysel gereksinim, ilgi ve tutkunun gerek zgrln ve ahlakn hizmetinde olduunun dnlmesi olduka ironiktir. Fakat Hegel diyalektik dnn filozofudur. Hegel asndan doru ve yanl, iyi ve kt, gzel ve irkin benzeri tm kart belirlenimler birbirinden ayr dnlp kavranlamayaca gibi, ayn zamanda varolamazlar. Kukusuz iyiyi ktden dikkatlice ayran ve kendi bireysel ilgilerini srekli gz ard edip yksek ve soylu ahlaki ilkelerle davranan 204

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa bireyler de vardr. Ama bu zneleri, teki bireylerle kartrmamak gerekir; o zaman u da anlalr: bunlar insan soyunun topuna gre kk bir oran meydana getiren tek tek bireylerdir. Bu yzden de etkilerinin alan greli olarak kktr. Ayrca burada tutkular, belli bir kar ve ilginin erekleri, bencilliin tatmini en gl etmenlerdir. Bunlarn gc, adaletin ve ahlakn koymak istedii snrlarn hi birine aldrmamalarnda ve tutkularndaki doal iddetin dzen, l, adalet ve ahlak gden yapma ve skc disiplinden ok daha fazla insana yakn olmalarndadr. (Hegel 1995a, 80-81) Bireysel ihtiya ve ilgilerin, rekabetin ve denetimsiz egoizmin bir ynyle tarihin motoru olduu bile sylenebilir. zgrlk ilkin empirik, greli ve bireysel bir zgrlktr. Marx muhtemelen buna zgrln snfsal karakterini de ekleyecektir. Bu balamda Hegelci felsefenin diyalektik boyutunun Marksizmi etkiledii sylenebilir. zgrln ilkin bireysel ve tekil ilgilerin zgrl olarak ortaya kmas ve bu ilgileri tmyle yoksayp bastrmadan evrensel ilgilere ve zgrle ynelik bir bilin ve gereklemeye ynelmesi Hegelci Tarih Felsefesinin de zn oluturur: zgrl bilmedeki basamaklar zerine genel olarak sylediklerimle yani Doulularn yalnzca bir kimsenin, Yunan ve Roma dnyasnn ise baz kimselerin zgr olduunu bildiine, bizim ise btn insanlarn insan olarak zgr olduunu bildiimize dair szlerimle dnya tarihinde yaptmz blmleme ortaya kmaktadr. Tarihi bu blmlemeye uygun olarak ele alacaz. (Hegel 1995a, 65) Yine de burada olas bir yanl anlamaya iaret etmeliyiz. Hegel ar liberaller gibi bireysel ve tikel ilgilerin hi bastrlmamas gerektiini sylyor ya da savunuyor deildir. Hegele gre tarihsel adan gelimi ve kltrl insan davranlarna genelin damgasn vurmay bilen, tikel yanndan vazgemi , genel ilkelere gre eyleyen kiidir. (Hegel 1995, 67) Ona gre kltr sayesinde insan kendisini dizginlemeyi ve tutkularn bastrmay renir. Evrensel ilgiler uruna bireysel ve tikel ilgilerin bastrlmas ve gerektiinde gzard edilmesi ahlaki bir meziyettir. Fakat Hegelci diyalektik mantk asndan tarihin genel ynelimi ve mant, evrensel ilgilerin bireysel ve tikel ilgilerin bastrlmas pahasna yaatlabileceini gstermez. Tam tersine bireysel ve tikel ilgileri, insanlarn gerek ve maddi ihtiyalarn gzetmeyen toplumlar kendi varlk zeminlerini yitirmeye ynelirler. Evrensel ve bireysel, transendental ve empirik olann karlkl diyalektik bir denge iinde varolabilecei unutulmamaldr. Bu balamda Kant etiin biimsel ve priten yaps Hegelci diyalektiin mantksal yapsna aykr decektir.

5. Hukuk Felsefesi/Felsefi Bilimler Ansiklopedisi


Hegelci felsefe balamnda zgrlk nesnel gerekliine ancak toplumsal kurumlama iinde kavuabilir. Bu anlamda Hegel iin zgrlk yalnzca 205

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa soyut, biimsel ve bireysel deil toplumsal bir gereklik olarak vardr. Hegelin Hukuk Felsefesinin Anahatlar ya da Anahatlarda Doal Hak ve Devlet Bilimi, yani ksa dile getiriiyle Hukuk Felsefesi adl yapt, bir bakma zgrln nesnelleme ve kurumlama srecinin felsefi zmlenmesi olarak da okunabilir. zgrlk ilkin bireysel znenin kendi istencinin davurumu olarak ele alnmaldr. sten sahibi znenin varl her trl zgrln birincil koulu olsa gerektir. znenin bu istenci yalnzca znel bir isten olarak kalmamal ve kendini gerekletirmeli, yani kendisine dsal bir zgrlk alan vermelidir. (Hegel 1995, 67) sten kendisini gerekletirebildii oranda zgrdr. Bu aktr ki Kantn isten zgrl anlayndan farkl bir bak asdr. Kant iin istencin zgrl akln zerklii iinde ekillenmi olabilmesiyle ilgiliydi. Hegel iin ise isten ilkin ieriksiz ve belirlenimsiz bir doadadr; eer isten daha balangta tmyle ierikli ve belirlenmi olsayd, bir istenten sz edilemezdi. stencin bu esinde kendimi hereyden zebilme, tm ereklerden vazgeebilme, hereyi soyutlayabilme yeteneim yatar. Yalnzca insan hereyden, yaamndan bile vazgeebilir. ntihar edebilir. (Hegel 2006, 42, &5; Hegel 1995b, &5) sten bylece ilkin anln zgrldr ve her trl ierii ve belirlenimi kendi zgrl asndan olumsuz olarak alr. O bu anlamda olumsuz zgrlktr. nsann bir seme yetisinin olabilmesi iin ilkin igd ve tutkular dahil her trl erei olumsuzlayabileceini bilmesi gerekir. zgrlk daha balangta Kant anlamda akln sofistike yasalarna birebir uyabilme deildir. Soyut balang aamasnda zgrlk, tin sahibi znenin varolan gereklikten kendini soyutlayabilmesi ve en azndan bu soyutluk ve olumsuzluk duygusuna sahip olmasn gerektirir. Fakat zne iin tm belirlenimlilii bu olumsuzlayabillme yetisi yukarda da dile getirdiimiz zere olumsuz zgrlktr. zne ancak istencinin ieriini belirledii oranda bireysel ve tikel bir znedir. znenin ve benliin gereklii yalnzca belirlenimsizlik deil belirlenim kazanmaktr, yalnzca olumsuzlama deil varolan nesnel gereklii olumlamadr. Ben ayrmsz belirlenimsizlikten belirlenimlilie ve ayrmlamaya, kendini gerekletirmeye geer. stencin bu ierik kazanmas geri onun belirlenimsizliini ve soyut zgrln iererek-kaldrlmasna yol aar, fakat tam da byle tikel ve belirli bir ierikle isten bireysel ve gerek bir kimlik kazanr. te yandan zgrlk her ne kadar burada belirli bir ierik kazanarak olumlu bir nitelik kazanm olsa da, sonlu ve bireysel bir istencin empirik ve greli zgrl olarak ortaya kt iin almal ya da ierilerek-kaldrlmaldr. te gerek zgrlk ve isten yukardaki iki e-aamann sentezidir: soyut ve olumsuz belirlenimsizlik ile sonlu ve olumlu belirlenimlilik ya da ierik. ...Ben olumsuzluun kendi kendisi ile bants olduu lde kendini belirler; bu kendi ile bant olarak o denli de bu belirlilie kar ilgisizdir, onu kendine ait, dnsel, yalnzca bir olanak olarak bilir 206

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa ve onda bal deildir, tersine yalnzca kendini onda ortaya koyduu (davurduu) iin ondadr. (Hegel 2006, 44-45, &7; Hegel 1995b, &7) Tinsel znenin istencinin ieriine ve nesnelliine kar bu ikili ruh hali, yani hem bu ierie ynelmesi ve hem de ona bal olmamas, insan zneliinin belirleyici bir niteliidir. zne nesnel bir dnyada yaadn ve kendini gerekletirmek iin bu nesnellie bal olduunu bilir, fakat sz konusu nesnelliin basit bir uzants deildir ve ona indirgenemez. Ussal zne kendisini bakasna balayan istencinin nesnesinin klesi deildir, nk istencinde ierili olan ve ussal soyutlama yetisinden kaynaklanan olumsuzluun ve belirlenimsizliin kendisini bu nesnellikten koparabileceini bilir. O kendi igd ve tutkularnn, ideal ve ereklerinin klesi deildir. Bylece Hegelin yine Kanttan farkl olarak aklsal bir istence sahip insan benlii iin daha dengeli bir zgrlk modeli sunduunu gryoruz; bir yandan yalnzca ar akl insan istenci belirleyememekte ve kii zorunlu olarak baz bireysel ve tikel ilgi ve ihtiyalarla harekete gemektedir, te yandan zne kendisini zorunlu olarak belirleyen bedensel ve toplumsal nesnelliin basit bir uzants olarak varolmamakta, tersine bilincinde ve istencinde ierili soyutlama ve olumsuzlama yetisiyle bu nesnellie kar durabilmektedir. Dahas varolan nesnellie kar farkl bir nesnellik ina etme yoluna gidebilmektedir. Sonu olarak hem Kant ve hem de Hegel asndan zgrln, insann kendine zg doasn ya da zn gerekletirmek olarak kavrandn syleyebiliriz. nsann bu ayrc doas veya z tm Alman dealistleri iin akldr. Kant akln zgrln pratik adan biimsel bir yasa olarak, doada ileyen zorunlu yasal srecin olumsal ve bireysel ieriinin karsna koyar. Onun transendental idealizmi asndan evrensel ve bireysel olan, zorunlu ve olumsal olan doada birlikte bulunur; doa bir fenomenler alan olarak zorunlu ve evrensel olan insan aklndan devirirken, bireysel ve olumsal ierik maddi dnyann gereklii olarak bize duyarllk tarafndan verilir. Kant pratik akl asndan insan yalnzca doal deil ayn zamanda ahlaki bir varlktr ve bu alanda evrensel ve bireysel ilgiler, zorunlu ve olumsal ilkeler birbirinden dikkatlice ayrlmaldr. Pratik akl eer gerek bir isten olarak ortaya kmak istiyorsa, kendisini duyarlln tm ieriinden soyutlamal ve kendi zerk ve biimsel yaps iinde varolmaldr. Akl z gerei biimseldir ve teorik adan bu biimler ieriklerini duyarllktan aldklar srece merudurlar. Kant epistemoloji empirik gereklik zerinde i grebilen bir rasyonalizme iaret eder. Kantn etik anlay ise empirik gereklii ve ona dair duyarll olumsuzlayan ve tesine uzanan bir rasyonalizm ya da aklclk olarak karmza kar. Ahlaksal iyi yalnzca ve yalnzca istente ierili evrensel biime dayanmaldr ve her trl bireysel ilgi ve olumsal ierik iyinin doasn bozacaktr. Daha nce de dile getirdiimiz zere Hegel asndan ise, evrensel doru ve iyinin kendisini gerekletirebilecei yegane zemin bireysel ilgi ve gereksinimlerin greli ve olumsal alandr. Hem doa 207

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa alannda ve hem de insann toplumsal gerekliine iaret eden ahlaksal davran alannda doru ve iyi olan ve bu balamda insan gerek anlamda zgrletiren ey, doru ve yanl, iyi ve kt, evrensel ve bireysel, zorunlu ve olumsal benzeri kart belirlenimler arasnda keskin ve soyut ayrmlarla yetinmemek, ayrca bu kart belirlenimlerin diyalektik bir birlik iinde varolabileceini kavramaktr. Kald ki Hegele gre aklsal olan edimsel ve edimsel olan aklsaldr4 (Hegel 2006, 23, &7; Hegel 1995b, 14, &7) , ve bu anlamda aklsal olan kendisini geerli klmak iin Kant kategorik imperativinin biimsel buyruuna gereksinim duymaz. Kukusuz tarihe ksa bir bak attmzda, aklsal olann kendisini edimselletirme ve insani zgrln gerekleme srecinin ok sancl ve zikzakl olduunu grmekteyiz. Fakat Hegel hereye ramen Aydnlanmann ideallerine sayg duyan bir iyimserdir ve son kertede akln ve zgrln galip geleceini dnmtr. Do.Dr., stanbul niversitesi Edebiyat Fakltesi Felsefe Blm

Referanslar
Hegel, G.W.F. 1955. Die Vernunft in der Geschichte. Hamburg: Felix Meiner. Hegel, G.W.F. 1969. Enzyklopaedie der philosophischen Wissenschaften im Grundrisse (1830). Hamburg: Felix Meiner. Hegel, G.W.F. 1980. Phenomaenologie des Geistes. Frankfurt am Main: Suhrkamp. Hegel, G.W.F. 1995a. Tarihte Akl. ev: nay Szer. stanbul: Kabalc Yaynlar. Hegel, G.W.F. 1995b. Grundlinien Philosophie des Rechts. Hamburg: Felix Meiner. Hegel, G.W.F. 2006. Tze Felsefesi. ev: Aziz Yardml. stanbul: dea Yaynlar. Kant, I. 1974. Kritik der praktischen Vernunft. Frankfurt am Main: Suhrkamp Taschenbuch. Kant, I. 1975. Pratik Usun Eletirisi. ev: smet Zeki Eybolu. stanbul: Say Yaynlar. Kant, I. 1993. Ar Usun Eletiris. ev: Aziz Yardml. stanbul: dea Yaynlar. Kant, I. 2006. Kritik der reinen Vernunft. Stuttgart: Reclam. (Endnotes) 2 Ayrca baknz Aziz Yardmlnn evirisinde ad geen paragraf; Ar Usun Eletirisi, dea, stanbul, 1993. 3 Aziz Yardmlnn evirilerinde baz kk deiiklikler yaplmtr. 208

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa 4 Hegel bu nl deyiine ilkin eletirilere Felsefi Bilimler Ansiklopedisinin 3. basksnn Giriinde yant vermeye almtr. Baknz; Enzyklopaedie der philosophischen Wissenschaften im Grundrisse, &6 ve ayrca Felsefi Bilimler Ansiklopedisi I, ev.Aziz Yardml, dea, stanbul, 2004; &6.

209

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa

zgrln Eitlik Ve Kardelikle Kavgas: Locke vs. Rousseau


Aydn Mftolu
Modernitenin douuyla birlikte, insanlarn bir arada ve bar iinde nasl yaayaca sorusunun yantlanmas hayati bir nem kazand; zira Descartesn Cogitosu gelenein etik ve politik referanslarn ortadan kaldrmt. Bu, insann ve toplumun, dolaysyla demokrasinin yeniden tanmlanmasn beraberinde getirdi. Modernitenin balang dnemi diyebileceimiz 17. ve 18. yzyllarda etkileri gnmze dek uzanan iki demokrasi anlay geliti. Bunlar John Locke ve Jean Jacques Rousseaunun felsefi olarak temellendirdii liberal ve cumhuriyeti demokrasi anlaylardr. Modern demokrasinin douunda temel yol gsterici ilke, bireysel zgrlkt ve bu zgrlkten anlalan, Hobbesun da belirttii gibi, bireyi eylemlerinde snrlayacak dsal engellerin yoksunluu idi (Hobbes 1968: 189). Bu, tamamyla bireye odakl olan negatif zgrlk anlayyd. Ancak modern oulcu demokrasi anlayn ilk kez felsefi olarak temellendiren Locke ile birlikte negatif zgrlk anlay, liberal gelenein merkezi kavramlarndan biri haline geldi. Peki Hobbesun despotik liberalizmine kart bir pozisyonu benimsemesine ramen, Lockeu negatif zgrlk anlaynda srar etmeye gtren nedenler ne idi ? Locke, Descartesn evrenin efendisi kld Cogitoyu miras olarak devralmt; felsefesini buna uygun olarak kurup gelitirdi. Kartezyen paradigmaya uygun olarak, o da, tpk Hobbes gibi, insann ne olduu sorusunu biyolojik-psikolojik bir zeminde yantlad. Bu anlay, bireyin kendi biyolojik-psikolojik doasna uygun eylemesini, yani igdlerini ve tutkularn doyuma ulatrmak iin aba sarf etmesini iermekteydi. Bu abann amacna ulaabilmesi iin, bireyin eylemlerinde dsal engellerin ortadan kaldrlm olmas gerekir; bu durumu eylemde bulunma ya da bulunmama gcnn geniledii lde insan zgrdr (Locke 1992: 168) diyerek ifade eden Lockea gre temel haklar olan yaama hakk ve mlkiyet hakk zgrlkle, yani Benin zgrlemesiyle dorudan ilgili idi. Nitekim Lockeun Benin pasifize edilmesine yol aan gvenlik yerine Benin etkin klnmasn salayan mlkiyeti toplumsal sorun olarak grp politika felsefesinin merkezine yerletirmesi bu temel ynelimiyle uyumludur. Lockea gre mlkiyet, bireyler iin yaamsal bir nem tamaktayd ve ayn zamanda onlarn bireyselliini gvence altna almaktayd. Mlkiyet ediminde, evrendeki tm nesneler, Benin emei ile, yani Benin kendinden onlara katt bir ey ile deerlenmekte ve bylece zneye mal edilmekteydiler (Locke 2007: 28). Macpherson, Lockeun 210

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa mlkiyet anlaynn liberal burjuva demokrasisinin mantn ortaya koyduunu sylemektedir (Macpherson 1965: 220-221). Aktr ki, bu mal etme edimi bireyin dsal engellemelere maruz kalmamas ile mmkn olabilirdi. Ancak Locke, Hobbestan farkl olarak, doal durumu bir sava durumu olarak tanmlamak yerine, doa yasasnn belirleniminde olan mlkiyetin tam anlamyla gvence altnda olmad barl ve gerek bir durum olarak kavrad (Locke 2007: 10-45). Lockeun bu doa durumu retisi iki aamal bir szleme anlayn beraberinde getirir. Ona gre geri dnlemez olan aama, toplumu kuran ilk aamadr; ynetimi belirleyen ikinci aama ise, bireylerin ynetime emaneten verdii gc ierir. Egemen gce emaneten verilen yetki, bireylerin yasama ve yrtme zerindeki denetimini mmkn klan gler ayrl ilkesini de beraberinde getirir. Burada sz konusu olan, bireylerin ynetime duyduu gven ve buna bal olarak temel haklarn ihlali durumunda devreye girecek isyan hakkdr. Bu gven ve hak, bireyleri hem ynetime hem de ounlua kar korur (Locke 2004: 115-120). Ksaca ifade edersek, toplumun ve ynetimin tesisi iin atlacak admlar, bireylerin mlkiyetlerinin ve zgrlklerinin gvence altna alnmasna ynelik olacaktr. Bu, doal varlklar gibi, yapay varlklar olan kurumlar ve devletin de bireyler iin arasal deer tadklar anlamna gelir. Lockeun politika felsefesinde karmza kan beki devlet anlay bu arasalc yaklamn bir rndr. O, tam da bu nedenle, Hobbestan farkl olarak, politik retisinin merkezine devleti deil sivil toplumu koymutur. Onun retisinde politikann znesi devlet deil bireydir ve bireyselliin yaand yer sivil toplumdur. Sivil toplum, yalnzca farkl bireysel ilgi ve karlarn peinde koulduu deil ayn zamanda farkl kanaatlerin grne kt ve savunulduu alandr. Ksaca ifade edersek, bu alan tam da bireylerin zgrletikleri ve zgrlklerini gvence altna almak iin her trl giriimde bulunduklar alandr. Szleme ve egemen gcn tesisi sivil toplumun gvence altna alnp gelitirilmesine yneliktir. Bunlarn tm Lockeu modern oulcu liberal demokrasinin ve buna bal olarak ekonomik liberalizmin kurucusu ilan etmemizi gerektirir (Bu konuda bkz Faulkner 2001, Goldwin 1972, ekonomik liberalizmin kurucusu olarak ise bkz. Moulds 1965). Lockeun savunduu bu bireyci-arasalc yaklam, liberal Benin gvence altna alnmasn salamaktayd; baka bir deyile, Ben kendi dndaki tm varlklara kendi bireysel ilgi ve karlar asndan yaklamaktayd. Sivil toplum ve beki devlet tam da buna uygun birer aratrlar. Bu, Lockeu antropoloji ile negatif zgrln i ie getiini gsterir. Ancak Locke, bireyin bu yndeki abalarnn, arada bir atmaya yol asa da, srekli bir sava durumunu mmkn klamayacan savunarak Hobbestan ayrlr. Bylece Lockeun politik retisinde, Hobbesunkinden farkl olarak, zgrlk bir tehdit olmaktan kp srekli gvence altnda olmas gereken bir ilkeye dnr. Baka bir deyile, negatif zgrlk bireysellii gvence altna aldndan demokrasi iin tehdit deil tersine destek olur. Bireyler, 211

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa zgrlkleri gvence altnda olduu srece demokrasiye destek verirler; Locke zgrln ynetim tarafndan ihlal edilmesi durumunda isyan ve devrimi bir hak olarak tanr. Goldwin, Lockeun tm politik felsefesi boyunca yapmaya alt eyin, insann sahip olduu en nemsiz gibi grnen zelliinden, yani tutkudan hareketle insanl her trl mutlak keyfi gten kurtarmak (Goldwin 1972: 185) olduunu syler. Buraya dein Lockeun politika felsefesi hakknda zgrlk kavramn merkeze alarak yaptmz bu betimleme, onun bu kavram akl yrtmesinin balangcndan sonuna kadar ayn zenle ele aldn gstermektedir. Locke, politika felsefesi boyunca tm dikkat ve zenini politik yap karsnda bireyi ncel klmaya vermitir; bunun bedeli ise son derece zayf bir toplumsal ba ve toplumsal eitsizlik olmutur. Locke, sivil toplum ve yurttalar aras ilikilerde hukuku bir ba ve snr olarak kavramaya ynelirken, hem hukuku ve demokrasiyi hem de zel alan desteklemede dnyevilemi dine gvenmektedir. Peki Lockeun politika felsefesindeki bu toplumsal ba ve eitsizlik konusundaki yetersizlik veya tkanklk nereden kaynaklanmaktadr? Dikkatle incelendiinde, Locketan balayarak liberal gelenein kartezyen paradigmaya sadk kald grlr. Buna gre kartezyen Ben ideali olarak Cogito liberal Ben olarak ifadesini bulmutur. Bu durumda politik yapnn erei liberal Beni gvence altna almakla snrl olacandan, bireyler aras eitsizlik ve bireylerin refah gibi sorunlarn zm insann [modern bilimler araclyla] doa zerindeki tahakkmnn yarataca olumlu sonulara havale edilmitir. Buna ek olarak, Locketan balayarak liberal gelenek, salt bireysel karakter tayan negatif zgrl temel aldndan, toplumsal ba ile toplumsal eitsizlii zmlenemez veya zerine gidilmemesi gereken sorunlar olarak kavrad. Zira bireylerden nce gelen ve bireyleri kuatarak birbirlerine balayan bir toplumsal ba ya da ethos, premodern ve birey kart olarak dnld; bu, kartezyen paradigmayla uyumlu bir dnceydi. Liberal gelenek, etik relativizmi bireyciliin doal ve zorunlu bir sonucu ve gvencesi olarak grd. Bu durumda moralitenin temeli, daha nce de belirttiimiz gibi, kar, tutku, igd ve dnyevilemi din olacaktr; bireyler aras tm ihtilaflar ise hukukla zlecektir. Din, ayn zamanda, liberal demokrasinin destekleyicisi olacaktr; bu, kozmik referanslarn kaybederek anlam ve deer sorunuyla ba baa kalm modern znenin beraberinde getirdii bir durum/sonutur. Buna gre modern znenin bu sorunla baa kabilmesinin yollarndan birisi de, dnyevileerek modern bireyciliin ve demokrasinin hizmetine sokulmu olan din anlayn benimsemektir. Toplumsal eitsizlie gelince; gerek bireylerin doal yeteneklerinin farkll gerekse toplumsal ve politik yaamn dokusu bireyler arasnda bir eitsizlie yol amaktadr. Ancak bunu gidermek zere yaplacak her trl mdahale, politik yapnn gereksiz yere bymesiyle sonulanacandan, birey kart olacaktr; bu nedenle toplumsal eitsizlik, liberal gelenee mensup dier filozoflar gibi Locke tarafndan da, bireylerin sahip olduklar 212

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa zgrlkle kendi balarna amalar gereken bir sorun olarak kavranld. Her ne kadar liberal gelenein 19. yzyldaki temsilcileri, gelenein felsefi ve politik imkanlar dahilinde birey-toplum kartln gidermeye veya azaltmaya alsalar da, toplumsal eitsizlii politik yapnn tepeden inme mdahaleleriyle halletme anlayn asla benimsemediler. Buna ek olarak, Lockeun politika felsefesinde karmza kan politik yap bireylere dsald ve bireylerin politikayla ilikisi salt kendi ilgi ve karlar ile snrlyd; politikaya ilgiyi azaltan ve politik katlm gletiren bu durum, her ne kadar bireyciliin zorunlu bir sonucu idiyse de, zmlenemez bir sorun olarak kald. Ksaca ifade edersek, Lockeun negatif zgrl temel alan bireyci demokrasisi, zgrlk ve bireyi sonuna dek korumak adna, toplumsal ba ve politik katlm tesis etme ile toplumsal eitsizlii ortadan kaldrmada yetersiz kalmaktadr. Gerek liberal demokrasi anlaynn kta Avrupasna g gerekse liberal gelenein tarihsel serveni bu sorunlarla nasl baa klaca konusunda saysz giriimle doludur. Nitekim Aydnlanma yzyl olarak adlandrlan 18. yzyln ortalarna gelindiinde, Britanyada liberalizm kurumsallamaya yz tutmu ve liberalizmin felsefe ile ilikisi sorgulanr olmuken, Fransaya g eden politik liberalizm orada karlat toplumsal sorunla ilikilendirilerek ciddi bir dnm geirmi ve yeniden tanmlanmtr. Rousseaunun eserlerini verdii bu ada, ngiliz Aydnlanmas byk lde tamamlanm, ngiliz politik dncesi zellikle Humeun felsefi olarak temellendirdii, faydacl temel alan lml bir muhafazakarreformist izgiye oturmutur. Oysa Rousseaunun yaad dnemin Fransas, ekonomik ve bilimsel adan bir lde- modern saylsa da, politik adan bakldnda toplumsal eitsizliin egemen olduu bir lkeydi; nk liberal reti, ekonomik gelimenin yaratt eitsizlii politik deil, toplumsal bir sorun olarak grmekteydi. Fakat Rousseau, liberallerin tersine, toplumsal eitsizlii politik bir sorun olarak grp, toplumsal eitlii modern cumhuriyeti demokrasinin zorunlu koulu olarak kavrad. Bu durumda politikay gerekli klan ey, yani toplumsal sorun toplumsal eitsizlik ve politikann erei de bu eitsizliin ortadan kaldrlmas olduu iin, liberal gelenekten devirilen antropolojiden politikaya dein birok alanda kavramsal dnmlerin gerekletirilmesi gerekti. te Rousseau, bu nedenle modern politika felsefesinde radikal dnmleri gerekletirmi bir figr olarak karmza kmaktadr. Rousseaunun antropolojisini ieren doal durum retisi, liberallerinkinden farkldr. O, doal durumdaki insan kltrn var olmad bir durumda yaayan, yalnz, zgr ve mutlu bir varlk olarak betimlemektedir (Rousseau 1995: 91). Ancak doal durumda zgr, mutlu ve yalnz olarak yaayan insann nce sahip olduu yetilerini kullanmas ve ardndan gereksinimlerini karlamak iin bakalarna ihtiya duymasyla iblm, mlkiyet ve karlkl bamlla dayal ilikiler ortaya km; bu koullar ise hak kavramnn domasna yol amtr. Buna gre insann 213

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa doal durumdan kopmasna neden olan ey, alet-edavat yaparak doay kendi amalar dorultusunda deitirip dntrmesi, yani sahip olduu yetilerini kullanmada srekli yetkinlemesidir. Mlkiyet ve haklar bu yetilerin kullanm ve giderek yetkinlemeleri srecinde ortaya kmtr. blm ve mlkiyet bir yandan her bireyi kendi kabuuna ekilmeye zorlamakta, te yandan i ve kar adna atmaya neden olmaktadr; i ve mlkiyet ile ayran bireyler, zgrlklerini tamamyla kaybederek birbirlerine baml, yani heteronom varlklar haline gelmektedirler. Cumhuriyeti gelenee gre liberal gelenein vaz ettii hak anlay, haklarn doal durumdan itibaren var olduklar dncesini ierdiinden yanltr. Nitekim Rousseaunun felsefesindeki doal durumda haklar yoktur; haklar ancak politik toplumda varlk kazanabilirler. Haklar ortaya knca, hakl-haksz ayrmn beraberinde getirmi, bu ise toplumsal eitsizlii dourmutur. Rousseaunun bu fikirleri, ayn zamanda modern doal hukuka ynelik ilk eletirilerden birisidir; bu, doal haklarn yerine yurtta haklarnn geirilmesi demektir. Bu anlay uyarnca insan, yalnzca politik bir organizasyonun yesi olduunda haklara sahip olabilir. Rousseaunun eletirel perspektiften betimledii bu sre, aslnda akln geliim izgisi, akln tarihidir. Baka bir deyile, bu, insann akln kullanarak srekli yetkinlemesi, giderek daha rasyonel bir varla dnmesinin tarihidir (Rousseau 1995: 137). nsan, akln kullanarak gelise de, ahlaki bakmdan giderek ktlemi, yani yozlamtr. Bu yozlama dncesi, insann bir ahlaki doas olduu dncesini ierir. O halde Plamenatzn da belirttii gibi, Rousseau zihinsel evrenimize modern politika iin yaamsal nem tayan bir kavram olarak yabanclamay sokmu olmaktadr (Plamenatz 1963: 380-385). Peki Rousseau yabanclamay politik dnce evrenine katarak ne yapmaya almaktadr? O, modern liberal antropolojiyi ana zg altruizm ile terbiye ederek modern liberal retinin glklerini amay ummaktadr. Akln geliimini yozlama sreci olarak kavrayan Rousseauya gre modern sanatlar ve bilimleri temel alan mevcut eitim sistemi bu durumu krklemekte, eitsizliin iselletirilmesini salamaktadr. Bu nedenle Rousseauya gre akln geliimi, iblm, mlkiyet ve karlkl bamllk ile karakterize edilen modern topluma damgasn vuran toplumsal eitsizliin de kaynadr. O halde yaplmas gereken modern akln eletirisi ve bunun yerine iyi ile kt arasnda ayrm yapmamz salayan duygularmz, yani pathosu glendirmektir. Bu pathos, kendini ve trdelerini sevmeyi, yani narsisizmi ve merhameti ierir (Duygu ile bireysel ve toplumsal mutluluk ilikisi iin bkz. Grimsley 1972). Moderniteye kar mesafeli ve eletirel bir tavr alarak akl-duygu kartln temel alan Rousseauya gre bu duygunun glendirilmesi mevcut kurumlarn, zgl olarak eitim kurumunun radikal bir dnm geirmesiyle mmkndr. Rousseaunun doal durumu, liberallerinkinden farkl olarak, ideal durumu temsil etmektedir. Rousseau, liberallerin doal durum retilerini 214

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa mevcut toplumsal durumdan hareketle gelitirdiklerini, dolaysyla bu retilerin toplumsal eitsizlii temellendirmeye hizmet ettiini dnmektedir. Bu retilerdeki antropolojik akl yrtme basit olarak u ekilde ifade edilebilir: Eer iinde yaadmz toplumdaki insan bu ise, toplum ncesi durumda, yani doal durumdaki insan da yaklak olarak yle bir varlk olacaktr. Rousseaunun ortaya koyduu doal durum retisi ise, Lockeunkinden farkl olarak, tamamyla kurgusal nitelik tayan bir ideal durumdur. Doal duruma geri dnlemeyeceine gre yaplmas gereken ey, doal duruma yaknsayarak, insan olabildiince zgr ve mutlu klacak bir politik dzeni benimsemek, bunu temel alan gelecee ynelik bir politik proje gelitirmektir. Bylece gemi bir anlamda gelecekte yaatlacaktr; bunun yntemi ise, bugn/imdiyi sona erdirmek, kesintiye uratmaktr. Rza temelinde bir toplum szlemesi, Rousseaunun toplumsal eitsizliin zm iin nerdii politik projenin temelini oluturur. Szlemeci gelenee mensup olmakla birlikte, Rousseaunun toplum szlemesinin nemli ve ayrd edici bir yan vardr. Buna gre insan, sahip olduu her eyi kendisinin de bir paras olaca birleik politik g olan topluma, yani cumhuriyete devrederek yurttaa dnr. Cumhuriyet veya politik toplum, glerini devreden insanlardan bamsz ve arasal olmad iin bu devretme ileminin herhangi bir sakncas yoktur. Baka bir deyile, yurtta zaten toplumun/cumhuriyetin paras olduundan, bu devretme onun asndan olumsuz sonular dourmaz; kendini topluma balayan kii, hi kimseye balanmam olur diye dnen Rousseau, haklarn fazlasna sahip olan bir yurtta olamayacandan yurttan devrettiinin tam karln, hem de elindekini korumak iin daha ok g elde etmi olacan savlamaktadr (Rousseau 2006: 14). Zira rza ve glerin tam olarak devredilmesine dayal szleme ile, yurttan zgr ve mutlu bir biimde yaamasn engelleyen en nemli etken, politik eitsizlik ortadan kalkmtr. Bylece toplumsal eitliin saland ve kamusal alanda boy gsterebilecek biricik kimliin yurtta kimlii olduu ve kendisini kuran [homojen] toplumla zdelemi bir politik sistem olarak Rousseaucu cumhuriyet ortaya km bulunmaktadr. Bu betimlemeden anlalaca zere, liberalizm toplumsal eitsizlii sivil topluma mahkum ederek hukuk, yani yasa nnde eitlik ile zmeye alrken, Rousseau bu sorunu toplumsal ba, yurttalk ba ile zmeye alr. Peki neden? Zira Rousseauya gre bireyleri yasa karsnda eit klmak, onlarn tutkularn ve igdlerini hukukun gcyle dizginlemeye almaktan ibaret beyhude bir abadr. Bu, bireylerin aslnda hala doal durumda olduklar, tutkularnn ve igdlerinin klesi olduklarnn kabul anlamna gelir. Ona gre yaplmas gereken, cumhuriyetin verdii eitimle gerek birer yurtta olmu insanlarn kendi koyduklar yasalar uyarnca eylemeleridir. Bylesi bir durum tutkularn dizginlenmesi deil, tam otonomi veya zgrlktr. Burada zgrlkle kastedilen, dsal engellerin yokluuna gnderen negatif zgrlk deil, insann kendi 215

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa varolu duygusuna, yani ahlaki doasna ve kendi koyduu yasalara uymas anlamnda pozitif zgrlktr. Bu nedenle yurtta olmak, insann bu ahlaki doasn gerekletirmesidir. Cumhuriyet demokrasisinde karmza kan eitim kurumu ise, bu ahlaki doann geliimi ve toplumsal eitsizliin giderilmesi iin ok nemli bir ara olacaktr. Rousseau, cumhuriyeti eitim sisteminin, [modern] akln yozlatrc etkilerini ortadan kaldrarak, insann yurtta olmasn salayacan dnmektedir (Bloom 1972: 540-546). Bu, ayn zamanda cumhuriyetteki ortak ba olarak duygudaln, yani sempatinin tesis edilmesi anlamna gelmektedir. Rousseaunun cumhuriyeti, homojen ve kaynam bir kitle olarak halk demokrasisidir. Bu demokrasi gler ayrl ilkesini kesin olarak reddeden bir demokrasidir. Zira yurttalarn sahip olduklar haklarn yalnzca bazlarn devretmesi, politik yapy belli bakmlardan stn klacandan toplumsal eitsizlii gdler. O halde gler ayrl, halk demokrasisini zedeler. Rousseauya gre her de, aslen politik nitelikte olduklarndan yasama, yrtme ve yarg arasnda yalnzca konular bakmndan bir farkllama vardr. Rousseau, halk demokrasisinin genel irade ile ilerlik kazanacan savlamaktadr. Genel irade, toplumdaki farkl iradelerin en alt ve en st kesimlerinin darda braklmasyla oluturulmu bir ortalama iradedir; ancak bu irade hi kimsenin iradesi deildir. Genel irade, egemen toplumun iradesidir. Politik toplum olarak cumhuriyette, yurttalarn genel iradeyle birbirlerine balandklar dnldnde, genel iradenin toplumsal eitliin salanmasndaki nemi ortaya kar. nsan kendini topluma balayarak eit onura sahip yurttalardan biri haline gelmekte fakat aslnda hi kimseye balanmam olmaktadr. Her yurtta kendini toplumun yerine koyarak genel iradeyi bilecektir. Bu, politik toplumun ileyii ve ynlendirici ilkesidir; baka bir deyile, politik toplumun rasyonalitesi genel iradedir. Ancak bu kamusal nitelik tayan rasyonalite, aslnda doal durumdan kalma duygunun cumhuriyeti eitim sisteminde yeniden canlandrlmasyla tesis edilmi olan bir ortak duyarllktr. Rousseau, gerek toplumsal eitsizliin giderilmesi gerekse politik katlmn gereklemesi ve aznln haklarnn gvence altna alnmas konusunda duygudalk temelindeki bu ortak duyarlla gvenmektedir. Buna gre yurttalar merhamet duygusuyla birbirlerini hesaba katacaklarndan ne aznlk bask altnda kalacak ne de modern akla ve hakl-haksz ayrmna gerek olacaktr. O halde genel irade, sempati temelinde tesis edilmi bir baa gnderir. Cumhuriyet iin duyguyu yeniden canlandran eitim tam da bu nedenle yaamsal bir nem arz eder. Ksaca ifade edersek, cumhuriyeti eitim sistemi ile yeniden canlandrlp glendirilen bu duygu, yurttalar arasndaki dayanmann da temelini oluturur. Genel irade kavray, Rousseaunun moral-politika ilikisi konusunda radikal tavrn da gsterir. Liberaller, moral yasalar pozitif hukukun temeli olarak kavrayp moraliteyi politikann temeline yerletirirken, 216

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa yani politikann ontolojik zemini haline getirirken, Rousseau, bylesi bir moralite anlaynn sama olduunu dnmektedir. Zira Rousseau iin insann kiilii, kimlii ve moral ynelimi toplumsal ilikiler a ierisinde ekillenir; dolaysyla insann kendi bana bir moral varlk olarak kavranlmas bir yanlsamadr. nsan, Rousseauya gre, ancak yurtta olmakla moral bir varlk haline gelir. Bu moral anlay, Rousseaunun moraliteyi zneyi dsal olarak balayc ve zneleraras bir nitelik tayan bir ey, bir toplumsal etik olarak kavradn gsterir. Bu ise, liberallerin bireyci, relativist ve isel olarak balayc olan moral anlayna taban tabana zttr. Onu Kant, Hegel ve Marxa yaknlatran bu moral anlay, liberallerinkinden farkl olarak, politikann moralitenin temeli olduu anlamna gelmektedir; nk moralitenin Rousseaunun dnd tarzda balayc olabilmesi iin politik yapnn tesis edilmi olmas, insann yurttaa dnm olmas gerekmektedir. Rousseau, din-politika ilikisi konusunda Locke ile benzer dnmektedir. Ona gre dinin aklla bir ilgisi yoktur ve gnl iidir. Bu dinin moral bir duygu ilevine sahip olduu anlamna gelir. Nitekim onun felsefesinde dinin ilevi, bir toplumsal ba tesis etmede ve glendirmede yardmc olmak ve cumhuriyete hizmet etmektir. Yurttalar din araclyla terbiye edilerek cumhuriyete olan ballklar glendirilecektir. Devlet ise, kamusal alanda bu ilevi yerine getiren dini resmi din olarak ilan edecek; fakat, asla teolojik tartmalara girmeyecektir. Bu yaamsal ilevi nedeniyle, bu dine mensup olmamak bir sutur ve mensup olmayanlar cezalandrlacaktr. Rousseauya gre devletin bir resmi dininin olmas yurttalk haklarna zarar vermez; tersine yurttalk bilincini ve dayanmay destekler. Cumhuriyeti eitim, devlet dininin yurttalar tarafndan benimsenmesi iin en uygun aratr. Rousseau, liberallerden farkl olarak, negatif zgrlk yerine pozitif zgrlk anlayn benimsemitir. Peki neden? Liberal dnrler, yalnzca zgrl politik problem olarak grdklerinden zgrl eitlie ncel klmlard. Bu durum bugn de deimemitir. Rousseau, toplumsal eitsizliin giderilmesinin biricik yolunun onun politik problem olarak kavranmasndan getiini grerek, negatif zgrlk anlaynn toplumsal eitsizliin giderilmesi iin uygun bir kavram olmadn dnmtr. nsanlarn eitliki bir demokraside yaayan yurttalar olmalar, onlarn otonomilerinin gvence altna alnmalar ile mmkndr. Baka bir deyile, insanlarn yurtta olabilmeleri iin tam anlamyla otonom varlklar olmalar salanmak durumundadr. Otonom olmak ise, kendi koyduu yasalara uygun davranmak, kendi kendini belirlemek demektir. Gerek bir otonomi, bu nedenle, sivil toplumda deil ancak yurttalarn kurucular ve ayn zamanda doal yeleri veya sahipleri olacaklar politik toplumda gerekleebilir. Ksacas bireyci karakter tayan negatif zgrlk toplumsal eitliin ve otonominin gvencesi deildir, hatta tam tersine, liberal demokrasilerde toplumsal eitsizliin gdleyicisidir. Rousseau bunun farkndadr. 217

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa Modern politik dnce, politikann temel ilevinin toplumsal sorunu zmek olduunu kabul eder. Liberalizm, politik olan ile toplumsal olan ayrrken, Rousseau, toplumun politik doasndan hareketle toplumsal sorunun aslnda politik sorun olduunu dnr. Bu nedenle liberaller sivil toplumu temel alan bir liberal demokrasi anlay gelitirirken, Rousseau, yurttalk temelinde bir cumhuriyet demokrasisi gelitirir. Ancak Rousseauda karmza kan cumhuriyetilik, kkenleri Antik Yunana dein giden premodern cumhuriyeti gelenekten farkldr. Rousseau, gelenekten farkl olarak, toplumu ve politikay yapay olarak kavradndan toplumsal eitsizlii de yapay ve zlebilir bir sorun olarak grmtr. Toplumsal eitsizlik yapay ve uzlamsal karaktere sahip olan bir durumdur ve dolaysyla zlebilir bir politik sorundur. Ksaca ifade edersek, Rousseau iin toplumsal eitsizlik, politik bir proje dahilinde giderilebilir bir sorundur. Rousseaunun yozlama ve yabanclamadan hareketle kurduu politika felsefesi, hem insann mevcut durumunu hem de ne olmas gerektiini ortaya koymaktadr. O halde insan, politik bir proje dahilinde zgrleecektir. Bunun anlam aktr: Rousseaunun felsefesi bir zgrlk felsefesidir; devrimci bir karaktere sahip olan bu politik reti, politikay dnyay radikal bir biimde deitirip dntren bir etkinlik olarak kavradndan politik alan zgrletirici etkinlikler alan ve devrimi de zgrletirici bir politik etkinlik olarak kavramamz salamaktadr. nsan dnyay yeniden kuracak; fakat dnyay deitirirken kendisi de deiecektir. Baka bir deyile kendini-yaratma ve dnyay yeniden kurma birbirlerinden bamsz deildir. Rousseaunun devrimcilii, ayn zamanda Aydnlanmann politik planda talandr. Liberal gelenekte karmza kan dzenleyici ve daha ziyade reformist nitelik tayan politik dnce, Rousseauda devrimci bir karaktere brnp yeniden yaratan, kurucu bir nitelik kazanr. Rousseaunun buraya dein betimlediimiz politika felsefesi baz glkleri iermektedir. lk olarak, onun temellerini att modern cumhuriyetiliin bireycilie kart, tek kimliin yurtta kimlii olduu, zel-kamusal alan ayrmnn reddedildii bir politika anlayn savunduunu belirtmemiz gerekmektedir. Bu ayrmn reddedilmesindeki ama, politik katlmn ve toplumsal-politik ban glendirilmesi, yani politik toplum idealinin tam olarak gereklemesidir. Oysa reddedilen bu ayrm, modern demokrasinin temel yaptalarndandr ve bireyselliin gvencesidir. kinci olarak, Rousseaunun cumhuriyetinin her trl snfsal ve kltrel farkllk ile farkl kimliklerin varlnn gz ard edildii halk anlayn merkeze aldn ortaya koymak gerekir; bu, oulcu demokrasi ilkesinin reddidir. nc olarak, genel irade kavramyla bireyin toplum iinde eritildiini ifade etmeliyiz; bu durum, bireyin politik topluma feda edilmesi ve organik topluma giden yolun almas demektir. Drdnc olarak, genel iradenin kanlmaz olarak ounluk iradesine dnmesi ve aznln genel iradenin insafna veya merhametine braklmasdr. 218

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa Rousseaunun genel iradeye ilikin optimizmi bu soruna demokratik bir zm bulmaktan ok uzaktr. Beinci ve son olarak belirtmemiz gereken husus, Rousseaunun retisinin devrimci karakteridir. Onun savunduu anlamda devrim modern bir politik fenomendir; ancak hem terr iermesi ve ykc olmas hem de totaliter zellik tamas ve ou zaman istenen sonucu vermemesi nedeniyle ada politika felsefesinde muteber bir kavram olmaktan kmtr. Bu betimlemeler nda, Locke ve Rousseaunun politik retilerinde modern politika felsefesinin zerine oturduu temel aksn ortaya km olduunu syleyebiliriz; bu aks, 1789 Devriminin slogan zgrlk, eitlik, kardelikte cisimleen zgrlk-eitlik gerilimidir. Hi phe yok ki, gerek liberal gerekse modern cumhuriyeti gelenek Locke ve Rousseaunun ortaya koyduu retilerin evrilmesiyle yollarna devam etti. Bu yeniden betimleme srecinin dinamiini toplumsal olann sz konusu politik geleneklerle temas etmesi belirledi. almamz asndan belirleyici olan nokta ise, Locke ve Rousseaunun politik retileri arasndaki gizli ve derin badr. lk olarak belirtilmesi gereken antropolojik ortaklktr; buna gre her iki reti antropolojik olarak kartezyen paradigmaya, yani Cogitoya bal olmaktan kurtulamamtr. Her ne kadar Rousseaunun znesi moral bir zne olsa ve varolu duygusundan hareketle eylese de, tarihten ve kltrden bamsz bir znedir. kinci olarak belirtilmesi gereken husus, her iki politik retinin de evrenselci oluudur; evrenselci olmalar, soyut ve farkllklara/yerel olana duyarsz olmalar sonucunu beraberinde getirmektedir. Bylece, somut farkllklar gz ard eden modern-homojen toplum anlay ortaya kmaktadr. nc olarak, liberal gelenek ve Rousseaunun cumhuriyet anlaynn politikay tarih ve kltrden bamsz olarak kavradn belirtmek gerekir. Bu durumda dayatlan evrensel politika ile tarihsel-kltrel gereklik arasndaki iliki ikincisi aleyhine bozulacaktr. Drdnc belirtilmesi gereken husus, her iki retinin de hakikatmerkezli olduudur; biri akl dieri ise duyguyu ve buna bal olarak belli bir insan tasarmn hakikat mertebesine ykseltmektedirler. Oysa felsefe veya hakikat ile demokrasi arasnda zaten gerilim vardr ve dahas hakikat ile tarih ve kltr arasndaki iliki 19. yzyldan gnmze dein sorgulana gelmitir. Beinci ve son olarak zerinde durulmas gereken husus ise, her iki felsefi retinin de demokrasiyi sabit kavramsal erevesi ve belli snrlar olan bir ynetim biimi olarak grmeleridir; oysa insanln demokrasi konusundaki deneyimi bylesi a priori ve felsefi belirlenimlerin geersiz olduunu gstermitir. Demokrasi, srekli diyalog ve mzakere ile ayakta kalabilen ak ulu bir sretir. Bu nedenle her koulda ve tm zamanlar iin geerli kavramsal belirlenimler peinde komak demokratik srelerle uyumayan ve beyhude bir abadr. Bugn postmetafizik bir dnyada yayoruz; bu ilk bakta olumsuz gibi grnse de, bu sayede demokratik duyarllmz daha da gelitirebiliyor ve bugne dein hakikat adna bastrlm olan farkllklara, yani tikel ve 219

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa yerel olana daha duyarl yaklayoruz. Evrensel politika adna mitletirilmi olan resmi, baskn ve tarafgir tarih ve kltr yerine zerine yeniden, zgrce ve demokratik bir duyarllkla dnebildiimiz alanlar olarak tarih ve kltr ile ilgileniyoruz. Bu ilgide daha nce sylenememi olan, grmezden gelineni, bastrlan, mazlumu ve farkl olan aryor; bu arayla kendi kltrmz ve tarihimizi daha demokratik bir tarzda yeniden yaplandrmaya alyoruz. te tam da bu yzden iinde yaadmz a, farkl kimliklerin veya kltrlerin tannma talep ettii ve buna bal olarak modern demokrasinin bu talepler balamnda sorguland bir adr. Locke ve Rousseau tarafndan felsefi olarak ifade edilen zgrlk-eitlik gerilimi bu ada yeniden betimlenmektedir; bu yeniden betimleme modern demokrasinin krizi haline dnen oulculuk ilkesinin basks altnda gereklemektedir. Aktr ki, ne zgrlk ne eitlik salt soyut ve toplumsal gereklikten bamsz olarak dnlemez. Nitekim tarihsel serveni boyunca modern demokrasi, her krize girdiinde her iki idenin toplumsal gereklikle temas ettirilip yeniden betimlenmesi ile yoluna devam etmitir. Bugn politika felsefesinin ncelikli grevi, demokratik duyarllmz srekli geniletmek adna, soyut hakikatlerden deil somut deneyimlerden hareketle ortak ba tesis etmektir. Bunu yaparken bir yandan Descombesun szn ettii birey-toplumsal varlk gerilimini gslemek (1995: 100) te yandan haklar ve oulculuun somutlam biimlerini Tuckn zerine odakland demokrasi deneyiminin tarihsel serveninde aramak durumundayz (1995: 168-170). Ksaca ifade edersek, Locke ve Rousseaunun zgrlk ve eitlii soyut ideler olarak temel alan miras, demokrasiyi geniletmek ve gelitirmek adna, hakikate dayanmakszn toplumsal gereklikle temas ettirilerek yeniden betimlenmek ihtiyacndadr ve daha ileri bir demokrasi iin zorunlu olan ey tam da bu ynde srekli olarak gsterilecek olan abadr. Yrd. Do., Ege niversitesi Edebiyat Fakltesi, Felsefe Blm

Kaynaka:
Bloom, Allan. 1972. Jean-Jacques Rousseau. History of Political Philosophy, Ed. Leo Straussun iinde. 532-554. USA: Rand Mc Nally Company, Descombes, Vincent. 1995. Is There an Objective Spirit ?. Philosophy in an Age of Pluralism, Ed: James Trulyin iinde. 96-121, USA: Cambridge University Press Faulkner, R. 2001. The First Liberal Democrat: Lockes Popular Government. The Review of Politics. 63(1): 5-39 Goldwin, R. A. 1972. John Locke. History of Political Philosophy, Ed: Leo Straussun iinde, 451-487, USA: Rand Mc Nally Company, Grimsley, Ronald. 1972. Rousseau and The Problem of Happiness. Hobbes and Rousseau: A Collection of Critical Essays, Ed: Maurice Cranston & Richard S. Petersn iinde. 437-462. USA: Anchor Books, 220

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa Hobbes, Thomas. 1968. Leviathan, Ed. C. B. Macpherson. GB: Penguin Books Locke, John. 1992. nsan Anl zerine Bir Deneme, ev: V. Hackadirolu. stanbul: Ara Yaynclk ---------------.2004. Hkmet zerine kinci nceleme, ev: F. Bakrc. Ankara: Babil Yaynlar ----------------.2007. Hkmet zerine Birinci nceleme, ev: F. Bakrc. Ankara: Krlang Yaynevi, Macpherson, C. B. 1965. The Political Theory of Possessive Individualism Hobbes to Locke, GB: Oxford University Press Moulds, Henry. 1965. John Locke and Rugged Individualism. American Journal of Economics and Sociology, 24(1): 97-109 Plamenatz, John. 1963. Man and Society, GB: Longmans, Rousseau, J. J. 1995. nsanlar Arasndaki Eitsizlin Kayna ve Temelleri zerine Konumalar, ev: R. N. leri. stanbul: Say Yaynlar -------------------.2006. Toplum Szlemesi, ev: V. Gnyol. stanbul: Bankas Yaynlar Tuck, Richard. 1995. Rights and Pluralism. Philosophy in an Age of Pluralism, Ed. James Trulynin iinde. 159-171. USA: Cambridge University Press

221

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa

Kantn zgrlk ve Ahlak Anlaynn Gnmzde Uygulanabilme Olana zerine


Umut Da
Giri
Sorgulanmam bir yaam yaanmaya demez Sokratese ait olduunu bildiimiz bu sz aslnda tm filozoflarn hayatlarn zetler gibidir. Tm filozoflar sorgulamay kendilerine ilke edinmilerdir. Nihayetinde her sorgulama sorulan sorular ve ona verilmi cevaplarla olumaktadr. Felsefe ilk olarak kendini sorularla balatmtr; nitekim ilka filozoflar kendilerine arkhe (ilk madde,tm bu deiimin ardndaki deimeyen ve her eyin kayna olan kalc madde) yi sormulard. Felsefede sorular geree giden yolda bizim ynmz belirlemektedir. Sokratese atfedilen szden hareketle Immanuel Kantn felsefesini anlayabileceimizi dnyorum ve bu noktada karmza u kmaktadr: Kant felsefesine balarken kendisine temel soru sormutu ve bu sorularn her biri de onun felsefe tarihine gemesini salayacak kitaplar yazmasn salamtr. Eer biz bu sorular ve onlara verilen cevaplar doru anlayabilirsek Kantn bir filozof olarak bizlere nasl bir felsefe braktn da anlayabiliriz. Kantn kendisine sorduu temel soru unlardr: 1-Neyi bilebilirim? 2-Ne yapmalym? 3-Ne umut edebilirim?

Neyi Bilebilirim
Kantn kendisine sorduu bu ilk soru onun Saf Akln Eletirisi adl eserini yazmasn salamtr. Kant Saf Akln Eletirisinin nsznde yle demitir: nanmaya yer aabilmek iin bilgiyi kaldrmak zorunda kaldm.1Heimsoeth burada kastedilenin u olduunu sylemektedir:O burada,btn bilgiyi ortadan kaldrdn sylemek istemiyor,sadece dogmatik nyarglar ,saf akln teorileri ve kantlarna dayanan ;sonular, pratik,ahlak hayatmz etkileyecek olan metafizik grleri geri eviriyor. eer Kant inanmaya yer amaktan sz ediyorsa, bu inanma,u veya bu dinin grlerine inanma deildir;salt pratik akln kendi kendisinde tad bilginin aklk ve kesinliine;ahlak bilgisinin buyruklarnn yerine getirilmesindeki gerekliliine inanmadr2.Kanta gre bilgimizin iki temel esi vardr:1- duyarlk 2- anlk ite bu iki ana unsur bilginin ortaya kmasn salar ve aslnda ikisi de yalnz bana ele alndnda bir bilgi ortaya kmamaktadr:bilginin ortaya kmas iin belli koullar ihtiya vardr ve bu da bilginin olanakll zerine eletirel dnme ile anlalacak bir durumdur; zaten Kantn felsefesi de eletirel felsefe olarak karmza kmaktadr. Eletirel felsefeden kast ise udur: Eletiriden Kantn anlad Kitaplarn ya da sistemlerin bir eletirisi deil,genel 222

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa olarak bir fiziktesinin olanakl olup olamayaca sorusunun zlmesi ve fiziktesinin hem kaynaklarnn hem de genilii ile snrlarnn belirlenmesidir.3 Kanmca Kantn eletirel felsefesi, bilgi ve ahlak alannn olanakllnn aklanmas biiminde tanmlanabilir. Buradan hareketle ilk sorumuz olan Neyi bilebilirim? sorusuna nasl bir cevabn verildiini; ancak bilginin olanakllnn anlalabilmesi sayesinde mmkn olaca da hatrdan karlmamaldr. Bilginin olanakllndan da kast udur: Kanta gre duyarlmzn formlar vardr ve bunlar zaman ve mekandr. Zaman i duyunun, mekan ise d duyunun formudur. Tm bilgilerimizin ieriini oluturan her ne varsa bu iki form sayesinde mmkn olmaktadr. Zaman ve mekan duyarln formlar olmas ile bilgimizin de olanakllnn temel yap talar olmaktadrlar. Aslnda yle de diyebiliriz: biz her ne biliyorsak zaman ve mekan erevesinde biliyoruz, bylelikle aklmzn snrlar da izilmitir ve bu snrlarda en nemli belirleyiciler zaman ve mekan olmaktadr. Duyarlk ve anlk ite bu ikisinin ortakl Kanta gre bilgi ortaya kmasn salamaktadr. Duyarlk sayesinde biz deney elde ederiz, o bize bilgimizin ieriini getirir. Alfred Weberin deyiiyle duyarlk demitik mdrikeye bilgilerinin kuman hazrlar4. Dier bir unsur olan anlk ise apriori bir a yapya sahiptir ve gelen malzemeye biim veren de odur. Kanta gre bilgimiz deneyle balar,bize duyularmz araclyla pek ok ey gelir;fakat btn bunlarn anlaml bir hale gelmesi iin anln yardmna ihtiya vardr.Kantn Grsz kavramlar bo,kavramsz grler krdr ifadesi onun epistemolojisini zetleyecek bir ifadedir,bu ifade ayn zamanda u demektir;ne tek bana kavram ne de tek bana deneyin bir nemi yoktur ve ikisinin ortaklna ihtiya vardr. Kant Saf Akln Eletirisinde bir ayklama yapar ve zellikle transandantal diyalektik blmnde akln zaman ve mekan aan,kendi deyiiyle numen aleme ait hususlarda konumasnn akln kendisini nasl atklara drdn belli rneklerle aklamtr.rnein kimi Evren iin snrsz ve sonsuz derken kimi de Evren snrl ve sonludur der,kimi Tanr var derken kimide Tanrnn olmadn syler,imdi bu tip nermeler aklmz atkya drmektedirler ve daha birok bunun gibi atk douracak nermeler sylenebilir,yalnz zellikle metafizik bu yzden ciddi anlamda bir speklasyonlar alanna dnmtr; Kant metafizii iine dt bu durumdan kurtarmak ister ve Kant metafiziin ncelikle dier bilimlerden ayrmas gerektiini ne srer: Eer bir bilginin bilim olarak serimlenmesi isteniyorsa, her eyden nce onu dier bilgilerden ayrann,yani ona zg olann kesinlikle belirlenebilmesi gerekir;aksi halde btn bilimlerin snrlar birbirine karr ve hibiri kendi yapsna gre,esasl bir biimde ele alnamaz5 yine kant devamnda metafiziin alanna dair yle der:Her eyden nce,metafizik bilginin kaynaklarnn deneysel olamayaca zaten onun kavramnda vardr. O halde bu bilginin ilkeleri(ki bu ilkelere srf temel nermeler deil,ayn zamanda temel kavramlar da girer) hibir zaman deneyden alnmamaldr:nk o, fizik deil,metafizik,yani deneyin tesinde kalan bilgi olmak zorundadr. 223

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa O halde ne asl fiziin kaynan oluturan d deney, ne de deneysel psikolojinin esasn oluturan i deney,bu bilginin temelini oluturabilir. demek ki,o,a priori bilgi veya saf anlama yetisi ve saf akl bilgisidir.6 Kant Saf Akln Eletirisinde insann zihninde doutan birtakm ideler olduunu ruh, zgrlk, tanr gibi fakat yine de bunlarnda ii bo kavramlar olduunu belirtmektedir. Bildiri konumuz da olan zgrlk, Saf Akln Eletirisinde bir ide iken; Pratik Akln Eletirisi ve Ahlak Metafiziinin adl eserlerinde de ahlak yasasnn postulat olmaktadr.

Ne Yapmalym
Kantn kendisine sorduu ikinci soru ise; Ne yapmalym sorusudur. Bu soru dorudan ahlak alann ilgilendiren bir sorudur, Kant bu soruya Pratik Akln Eletirisi ve Ahlak Metafiziinin Temellendirilmesi adl eserlerinde yant vermitir ve bu yantlarla bize Kantn zgrlk ve ahlak ile ilgili grlerini aka belirtmitir. Ahlak, kendisi pratiktir ve bu pratik gerek insann kendisiyle gerekse de yaad evreyle de dorudan ilgilidir.Aristoteles insan iin zoon politikon der; ona gre insan politik bir hayvandr.Politik olmas demek onun gerek kendi hayatnda, gerekse de toplumsal hayatta olan biten eylere kar tutum ve paradigma sahibi olmas demektir.Politik alan ise insanlarn birbirleriyle ilikilerinin deiim ve dnm alandr.Aslnda kastedilen udur:nsann srf igdleriyle yaayan bir varlk deil aksine akl sayesinde iinde bulunduu hayatn farkna varabilen ve bu sayede politika yapabilen,hem bireysel hem de toplumsal yaamn deitirip dntrebilen bir varlk olmasdr. Kant Aydnlanma Nedir balkl yazsnda insann bu niteliklerini ve ne yaplmas gerektiini ylece belirtir :Aydnlanma, insann kendi suu ile dm olduu bir ergin olmama durumundan kurtulmasdr. Bu ergin olmay durumu ise, insann kendi akln bir bakasnn klavuzluuna bavurmakszn kullanamaydr. te bu ergin olmaya insan kendi suu ile dmtr; bunun nedenini de akln kendisinde deil, fakat akln bakasnn klavuzluu ve yardm olmakszn kullanmak kararlln ve yrekliliini gsteremeyen insanda aramaldr Sapare Aude! Akln kendin kullanmak cesaretini gster! Sz imdi Aydnlanmann parolas olmaktadr. Doa, insanlar yabanc bir ynlendirilmeye bal kalmaktan oktan kurtarm olmasna karn (naturaliter maiorennes), tembellik ve korkaklk nedeniyledir ki, insanlarn ou btn yaamlar boyunca kendi rzalaryla erginlememi olarak kalrlar, ve ayn nedenlerledir ki bu insanlarn bana gzetici ya da ynetici olarak gelmek bakalar iin de ok kolay olmaktadr. Ergin olmama durumu ok rahattr nk. Benim yerime dnen bir kitabm, vicdanmn yerini tutan bir din adamm, perhizim ile ilgilenerek salm iin karar veren bir doktorum oldu mu, zahmete katlanmama hi gerek kalmaz artk. Para harcayabildim srece dnp dnmemem de pek o kadar nemli deildir; bu skc ve yorucu iten bakalar beni kurtaracaktr nk. Bakalarnn 224

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa denetim ve ynetim ilerini ltfen zerlerine alm bulunan gzeticiler [vasiler, .] insanlarn ounun, bu arada btn latif cinsin ergin olmaya doru bir adm atmay skntl ve hatta tehlikeli bulmalar iin, gerekeni yapmaktan geri kalmazlar. nlerine kattklar hayvanlarn nce sersemletirip aptallatrdktan sonra, bu sessiz yaratklarn kapatldklar yerden darya kmalarn kesinlikle yasaklarlar; sonra da onlara, kendi kendilerine yrmeye kalkrlarsa balarna ne gibi tehlikelerin geleceini bir bir gsterirler. Oysa onlarn kendi balarna hareket etmelerinden doabilecek byle bir tehlike gerekten byk saylmaz; nk bir ka dten sonra bunu gze alanlar sonunda yrmeyi reneceklerdir, ne var ki bu trden bir rnek insan rktverir ve bundan byle de yeni denemelere kalkmaktan alkoyar.7 Bu metin adeta bir manifesto gibidir, Kantn bu makalesi insan aklnn zgrlemesi gerektiinin belirtildii bir manifestodur. Kantn amalad ey metinde de belirtildii gibi insann bakasnn klavuzluunun brakp kendi akl ile kendi hayatn ina etmesidir, Kant bu durumu yle rneklendirir:benim yerime dnen kitabm,benim vicdanm yerini tutan din adam perhizim ile ilgilenerek salm iin karar veren bir doktorum gibi bunlar oaltlabilir bu durum insann kendi akln kullanma hakkndan kendini mahrum brakmasna sebep olur ve bu ayn zamanda insann tmyle kendine yabanclamas ve tkenmesiyle sonulanr. Kant zellikle Ahlak Metafiziinin temellendirilmesi ve Pratik Akln Eletirisi Adl eserlerinde insann kendi akln kullanarak ve bakalarnn klavuzluuna gereksinim duymadan kendi hayatn ina edebileceini belirtmitir. Kant Ne yapmalym? Sorusuna cevabn ahlak yasas ile vermitir ve O, ahlak yasasn ortaya koyarken zellikle zgrlk kavramna hayati bir nem atfetmektedir. Kant zgrln iki kullanmndan bahseder: bunlardan biri negatif dieri de pozitif zgrlktr.Kantn ahlak felsefesini zerine ina ettii zgrln pozitif zgrlk olduunu yine Kant kendisi yle belirtir:isteme,akl sahibi olmalar bakmndan, canl varlklarn bir tr nedenselliidir ve bu nedenselliin, onu belirleyen yabanc nedenlerden bamsz olarak etkili olabilme zellii olur; nasl ki doa zorunluluu, akl sahibi olmayan btn varlklarn nedenselliinin,yabanc nedenlerin etkilemesiyle belirlemesi zelliidir. zgrln burada getirilen aklamas negatiftir, bundan dolay neliini grmeyi salama bakmndan verimsizdir;ama bundan, zgrln pozitif bir kavram kar ki,bu bir o kadar zengin ve verimlidir.nedensellik kavram,neden dediimiz bir ey araclyla baka bir eyin,yani sonucun ortaya kmasn gerektiren yasalar kavramnn gerektirdiinden; zgrlk, doa yasalarna bal bir istemenin zellii olmamakla birlikte, bundan dolay hi de yasasz deildir; daha ok o, deimez, ama zel trden yasalar olan bir nedensellik olmal;yoksa zgr bir isteme sama bir ey olurdu. Doa zorunlululuu, etkide bulunan nedenlerin yaderkliiydi; nk her etki,ancak etkide bulunan nedenin baka bir ey tarafndan nedensellie belirlenmesi yasasna gre olanakldr. yleyse istemenin zerklii zerklikten baka,yani istemenin kendi kendine yasa 225

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa olma zelliinden baka ne olabilir? isteme btn eylemlerde kendisi bir yasadr nermesi ise, yalnzca kendini genel bir yasa olarak da nesne edinebilecek maksimden baka hibir maksimle eylemde bulunmama ilkesine iaret eder.Bu ise,tam kesin buyruun ve ahlakllk ilkesinin formldr:demek ki zgr bir isteme ile ahlak yasalar altnda olan bir isteme ayn eydir8Kantn burada belirttii zetle udur: zgrln ancak pozitif anlamnn ahlak yasasn salamakta yardmc olacadr, bu zgrlk bize akln yasa koyucu olma zelliini kazandrr.Bu sayede saf pratik akl her trl deney ve ierikten bamsz olarak sadece bu haliyle deil ,bununla beraber kendi yasalarn kendi kuran ve oluturan bir yapya kavuur.Kant Pratik Akln Eletirisinde bu konu hakknda yle der:isten zerklii btn ahlak yasalarnn ve onlara uygun devlerin tek ilkesidir.buna karn kiisel yelemenin btn yaderklii herhangi bir ykmlln temeli olmad gibi byle bir ykmllk ilkesine ve isten ahlakna da aykrdr.ahlaklln tek ilkesi her trl ierikten(istenen nesneden) bamsz olmasna,kiisel yelemenin bir maksiminin ierebilecei genel bir yasa koyucu biim araclyla belirlenmesine dayanr.bu bamszlk olumsuz anlamda, zgrlktr. Oysa salt pratik usun bu kendi kendine yasa koyuu olumlu anlamda zgrlktr.bu durumda ahlak yasas salt pratik zerkliinden,akas zgrln zerkliinden baka bir anlam tamaz.Bu zgrln kendisi btn maksimlerin biimsel kouludur;maksimler ancak bu koul altnda en yksek pratik yasayla uyum salayabilir. 9 Kant iin insan iki dnya yurttadr.insan duyusal zelliiyle fenomenal aleme aitken;aklsal yn ile de numen aleme aittir, ayrca Kant numen iin daha ok dnlr alem tabirini kullanr. Fenomenal alemde zgrlkten bahsedemeyiz,zira orada doa yasalar egemendir ve her ey nedensellik ilkesine gre bir neden sonu ilikisi erevesinde iler,durum byle iken zgrlk de bu anlamda dnlr aleme ait bir kavramdr ve salt pratik aklda karln bulur.nitekim bu durumu Deleuze yle aklar: biz uzamn ve zamann koullar altnda dndmz srece, zgrle benzer hibir ey bulamayz: Olgular, doal bir nedenselliin yasasna sk skya boyun eerler (alglama kategorisi olarak); bu yasaya gre her biri baka bir sonsuzluun sonucudur; her neden bir nceki nedene baldr. zgrlk ise tersine, kendi kendine bir durum olmaya balamasnn erkiyle tanmlanyor ve onun nedensellii bu kez zaman iinde onu belirleyecek baka bir nedene balanmyor doal yasada olduu gibi) bu anlamda zgrlk kavram bir olguyu deil, ama sezgi iinde verilmemi kendi bana bir eyi temsil edebilir.10 Tm bunlardan hareketle Kant iin ahlak yasas akln yasa koyucu olmas sebebiyle evrensel olmak durumundadr. O halde bu evrensel ahlak yasas nasl ifade edilecektir. Bedia Akarsunun da belirttii gibi: duyulur doa ile bal olan insan istencinde ahlak yasas ancak buyruk biiminde(imperatif formunda) kendini dile getirir.11 Buyruklar ise koullu ve kousuz olmak zere iki trldr. Bu ayrm ve bunlarn karlklar Kantn ahlak felsefesini anlamak asndan ok nemlidir;zira dev ahlak buna dayaldr.Kant bu iki buyruk trnden 226

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa ilki olan koullu buyruu bir eylemin gereklemesinin bir arta balanarak ifade edilmesi olarak anlar ve bu tip koullarn ahlaki yasa haline gelemeyeceini belirtir. Zannmca Kant iin ok nemli bir husus vardr ki bu onun ahlak alanndaki grlerini dier filozoflarn ahlak grlerinden ayrmaktadr. Bu husus ise deneysel ierii olan , bir karlk beklenerek yaplan eylemlerin hibirinin ahlaki yasa olarak kabul edilemeyeceidir. Kant ahlak felsefesini kurarken dier ahlak grlerini de kritik etmi ve zellikle birok filozofun binlerce yldr savunmu olduklar mutluluku ahlak anlayna ok temel bir eletiri getirir ve bu eletiriyi Pratik Akln Eletirisi adl eserinde yle dile getirir: Mutluluk ilkesi maksimler salayabilir, ancak kii genel mutluluu kendine konu edinse bile, istencin yasas olmaya elverili maksimler ortaya koyamaz. nk onun, bilgisi deney verilerine dayandndan, bu konudaki her yarg da her kiinin ok deiken kansna balandnda genellik tayan, ancak hibir zaman evrensel olmayan kurallar verebilir. Bu kurallar,oklu,yzeysel bir uygunluk gsterse bile her zaman iin geerlik tamaz; dolaysyla hibir pratik yasa bu kurallar zerine kurulamaz. bunun gibi, burada kiisel yelemesinin bu yelemenin kural temeline konulmas ve bu nedenle kuraldan nce gelmesi gerektiinden bu kural ancak nerilerle ,bylece de deneyle ilgili olur ve onun zerine kurulur. burada da yarg ayrmlarnn sonsuz olmas gerekir. bu ilke, btn us tayan varlklara; genel, akas mutluluk bal altnda toplansa bile,zde pratik kurallar buyurmaz. Ahlak yasasnn ise us ve isten tayan herkes iin geerli olmas gerektiinden, nesnel nitelikte zorunlu olduu dnlr.12 O halde insan iin ahlak yasas olabilecek buyruk hibir ekilde deneysel ierik tamamal daha da aarsak ac ve haz ile ilgili olmamaldr. nsan iin ahlaki yasa olabilecek buyruk koulsuz olmaldr, bir buyruun evrensel ahlak yasas olabilmesi onun tm bu deneysel ierikten azade olmasna baldr. Kant salt pratik akln temel yasasnn u olduunu syler:yle davran ki, senin istencinin maksimi her zaman genel bir yasa koymann ilkesi olarak geerlik kazanabilsin 13 Kantn bu yasas her trl eylemde bir lt niteliindedir; ayrca belirtmek gerekir ki Kant kendi ahlak anlayn kurarken onu dev ahlak olarak isimlendirir. Kantn ahlak anlaynda temel de iki tip eylem tr vardr bunlardan ilki deve aykr eylemler ikincisi de deve uygun olan eylemlerdir. Asl Kant ilgilendiren deve uygun olan eylemlerdir; fakat bir eylemin deve uygun olmas da tek bana o eylemi ahlaki bir eylem yapmayacaktr, salt devden doan bir eylem ile biimsel olarak deve uygun olup ierik baznda uygun olmayan eylem bir deildir. Kant bu konuyu ok yerinde bir rnekle aklar: bir bakkaln deneyimsiz mterisini aldatmamas deve uygundur; ok alveriin yapld yerde, zeki tccar da bunu yapmaz, herkes iin deimez bir fiat koyar, yle ki bir ocuk, baka herkes gibi ,ondan alveriini yapar. Dolaysyla insanlara drste hizmet edilir; ancak bu, tccarn bunu devden dolay ve drstlk ilkesinden dolay byle yaptna inanmamz iin pek yeterli deildir; kar gerektiriyordu bunu;ama ayrca sevgiden dolay, birini 227

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa dierine fiat konusunda yelemesi iin mterilere dorudan doruya bir eilimi olmas gerektiinden, burada dnlemez. Demek ki eylem devden dolay, ya da dorudan doruya eilimden dolay deil, srf bencil bir amala yaplr.14 Kantta bir eylemi yaparken ki niyet ok nemlidir eer niyet kar iin eylem yapmaksa deve uygun gibi de grnse kant bunu ahlaki bir eylem olarak kabul etmez.

Sonu
Immanuel Kant Eletirel Felsefesiyle tarihte ok nemli krlmalara sebep olmu ve modern dnyann bugnk birok kurumsal ve dnsel hayatnda ciddi tesirleri olmu nemli bir filozoftur. Modern dnya paradigmasn olutururken beslendii temel kaynaklardan en nemlisi Kantn grleridir. Kantn zgrlk ve ahlak anlay gnmze uygulanabilir mi? Bu soruya yle cevap vereceim:evet tabii ki de uygulanr hatta uygulanmaktadr da, Kant ahlak anlayn hibir dine veya inanca dayandrmamtr; O, bir filozof ciddiyetiyle ncelikle akln kendisinin eletirisinden balamtr,nitekim O daha Saf Akln Eletirisinde nanca yer ayrmak iin bilgiyi kaldrdm demi ve ayn eserde teorik akl atklara dren nedenleri aklayarak,bilgimizin snrlarn belirlemitir. Kant Saf Akln Eletirisi adl eserini yazarken kulland yntem eletirel yntemdi. Kant bu eletirel yntemi Pratik Akln Eletirisi ve Ahlak Metafiziinin Temellendirilmesi adl eserlerinde de devam ettirmi ve bylelikle sistematik ve tutarl bir filozof olduunu kantlamtr. Kant Pratik Akln Eletirisinde kulland eletirel yntemle ahlak yasasnn olanaklln sorgularken, ayn zamanda akln kendisinin evrensel olabilecek ahlaki bir yasas ortaya koyabileceini de her defasnda belirtmektedir. Kant ahlak anlay gnmz insanna ve onlarn sorunlarna dorudan hitap etmektedir; dini, kltrel, etnik, ticari, atmalar yaayan gnmz insanna Kantn pratik akln temel yasas olan yle davran ki, senin istencinin maksimi her zaman genel bir yasa koymann ilkesi olarak geerlik kazanabilsin15 bu l tm insanlk iin nihai l olmaldr. Dnyann Herhangi bir yerinde bir kesime iddet kullanarak yaplan birtakm eylemler, gerekten de gl olan kazansn gibi bir mantkla kabul edilebilir mi, bunu yapan kimseler gerek anlamda bunu bir ahlaki yasa olarak kabul edebilirler mi? te bu insanln sonu demektir. Pratik akln temel yasas olan bu yasann tm bu adaletsizliklerde uygun bir l olacan dnyorum. Kantn bu evrensel olabilmi dnceleri sayesinde BM gibi ok nemli bir kurum kurulmutur. BMin kurulmas fikri temelini Kantn yazm olduu ebedi bar zerine felsefi deneme adl eser sayesinde gereklemitir. Kant o denemede daimi ordularn tamamen kaldrlmasndan tutun da bir devletin dier bir devlete hibir ekilde zor kullanarak karamayacana kadar ok somut zm nerileri ortaya koymutur.Bugn BM dnyada meydana gelen tm adaletsizliklere zm reten ve yaptrm bir kurum olmutur. imdi Kantn ahlak anlayn topik diye eletirenler olabilir; fakat eer insana gveneceksek ki;Kantn ahlak anlaynda ahlak yasasn, 228

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa o yasay koyucu gce sahip olan insan gerekletirecektir. Kanmca insan bu konuda aktif durumdadr, aktif olmaktan kastm ise udur: nsan sorumlu bir varlk olarak kabul ediyorum ve inanyorum ki:gerek anlamda adalet de sorumluluk bilincine sahip olan bireylerin yaad bir toplumda mmkn olacaktr. Kantn zgrlk ve ahlak anlayn topik bulanlara ve uygulanmaz grenlere kar Woodun cevab ok etkilidir. Wooda gre otonom edimlerde bulunma kapasitemiz olduu srece yapp etmelerimizde bu kapasiteyi kullanmay seelim semeyelim pratik olarak zgrzdr ve ahlaki eylemlerimizden sorumluyuzdur. Elbette otonom edimler heteronom edimlerden daha zgr edimlerdir nk bizde bulunana kapasitenin kullanlm olduunu gsterirler. heteronom edimlerde zgrlmz kullanmay savsaklarz nk doal drtlerimize yenik dmzdr. Wood, meselenin anlalmas iin bir de rnee bavurur: Yetenekli bir yzc dnelim. Yzcnn her ne kadar yzme gc olsa da eer bu gcn efektif olarak kullanmazsa boulabilir (karklk veya panik halinde); bu durumda yzcnn boulmas ihtimali yzme gcnn olmamasndan dolay deil zayflndan trdr. te Kantn zgrlk teorisi bu yzcnn durumuna benzer. Moral failler zgrdrler yani otonom edimde bulunma gcne sahiptirler ve istenlerini ahlak yasasyla uyumlu hale getirerek bu zgrlklerini kullanrlar ya da arzularna kaplp zgrlklerini kullanamazlar. Yasa koyan akln emrettiinden sapmak yalnzca belli bir g eksikliini ima eder, zgrln yokluunu deil.16 Neticede deve uyulmamas dev gereini deitirmeyecektir. nsan bu durumda sorumluluk bilincine sahip olmaldr ve bu sorumluluk bilici de ancak insan kendisini sorgulayabilmesi ile mmkndr; o yzden Sokratesin u szyle bildirimizi tamamlyoruz: Sorgulanmam bir yaam yaanmaya demez. Ar. Gr., Mu Alparslan niversitesi Fen Edebiyat Fakltesi, Felsefe Blm, e-mail: umuteyle@hotmail.com

Notlar
1 Immanuel Kant, Ar Usun Eletirisi, ev. Aziz Yardml,(stanbul:dea Yaynevi,1993),38 2 Heinz Heimsoeth, Immanuel Kantn Felsefesi, ev. Takiyettin Mengolu (stanbul: Remzi Kitabevi, 1986), 68 3 Bedia Akarsu,Immanuel Kantn Ahlak Felsefesi (stanbul: nklap Yaynlar, 1999), 17 4 Alfred Weber, Felsefe Tarihi.ev.H.Vehbi Eralp.stanbul: Sosyal Yaynlar ,1993, 125 5 Immanuel Kant, Gelcekte Bilim Olarak Ortaya kabilecek Her Metafizie Prolegomena, ev. onna Kuuradi-Yusuf rnek, (Ankara: Trkiye Felsefe Kurumu, 2002), 13 229

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa 6 Immanuel Kant, Gelecekte Bilim Olarak Ortaya kabilecek Her Metafizie Prolegomena, 13 7 Immanuel Kant,Aydnlanma Nedir, Felsefe Yazlar iinde ,ev.Nejat Bozkurt, 102 8 Immanuel Kant, Ahlak Metafiziinin Temellendirilmesi, ev.onna Kuuradi (Ankara: Trkiye Felsefe Kurumu Yaynlar,2009), 65-66 9 Immanuel Kant, Pratik Usun Eletirisi, ev.. Zeki Eyubolu,(stanbul: Say Yaynlar, 2004), 59 10 Gilles Deleuze,Kantn Eletirel Felsefesi, ev: Hsen Portakal, (stanbul: Cem Yaynlar, 2002), 25 11 Bedia Akarsu,Immanuel Kantn Ahlak Felsefesi, 102 12 Immanuel Kant, Pratik Usun Eletirisi, 63 13 Immanuel Kant, Pratik Usun Eletirisi,56 14 Immanuel Kant, Ahlak Metafiziinin Temellendirilmesi,12 15 Immanuel Kant, Pratik Usun Eletirisi, 56 16 Hseyin Gnal, zgrlk Sorunu Asndan Spinoza ve Kantn Karlatrlmas (stanbul Bilgi niv. Sosyal Bilimler Enst.: Yksek Lisans Tezi,2007) 79-80

Kaynaka
Kant, Immanuel. Ar Usun Eletirisi, ev. Aziz Yardml, (stanbul: dea Yaynevi, 1993) Heimsoeth, Heinz. Immanuel Kantn Felsefesi, ev. Takiyettin Mengolu (stanbul: Remzi Kitabevi, 1986) Akarsu, Bedia. Immanuel Kantn Ahlak Felsefesi (stanbul: nklap Yaynlar, 1999) Kant, Immanuel. Gelecekte Bilim Olarak Ortaya kabilecek Her Metafizie Prolegomena, ev. onna Kuuradi - Yusuf rnek, (Ankara: Trkiye Felsefe Kurumu, 2002) Weber.A. Felsefe Tarihi. ev.H.Vehbi.Eralp, stanbul: Sosyal Yaynlar, 1193 Kant, Immanuel. Aydnlanma Nedir, Felsefe Yazlar iinde, ev. Nejat Bozkurt Kant,Immanuel. Ahlak Metafiziinin Temellendirilmesi, ev. onna Kuuradi (Ankara: Trkiye Felsefe Kurumu Yaynlar, 2009) Kant, Immanuel. Pratik Usun Eletirisi, ev. . Zeki Eyubolu, (stanbul: Say Yaynlar, 2004) Deleuze Glles, Kantn Eletirel Felsefesi, ev: Hsen Portakal, 230

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa (stanbul:Cem Yaynlar,2002) Gnal Hseyin, zgrlk Sorunu Asndan Spinoza ve Kantn Karlatrlmas (stanbul Bilgi niv. Sosyal Bilimler Enst.: Yksek Lisans Tezi, 2007)

231

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa

Immanuel Kantta Etik zgrlk-Toplumsal zgrlk likisi


Berfin Kart
Felsefe tarihine bakldnda zgrlk zerine oka sz sylendiini okuruz ve zgrlk nedir?, zgrlk var mdr, yok mudur? ya da insan zgr mdr? sorularna ilikin tartmalarla karlarz. Bu tartmalarda belki de en sklkla karmza kan dnr I. Kant ve onun zgrlk kavramna ilikin dncelerini dile getirdii balamdr: akl-aydnlanma-ebedi bar devi. Bu balam ierisinde, akl bizi aydnlanmaya; aydnlanma ise ebedi bar devine ulatracak olandr. Bu ayn zamanda, doann insanln nne en stn grev olarak koyduu zgr bir topluma ulaabilmek ve duyulan zgrlk zlemini dindirebilmek iin yrnmesi gereken de bir yoldur. Bu yolda Kant, en nemli ykmll akl denilen yetiye, dolaysyla stn grlebilecek bu yetiye sahip olmakla da dier her eyden ayrlan insana yklemektedir:...insan kendinde gerekten bir yeti bulur ki, bununla kendini dier hereyden, nesnelerce uyarlan kendisinden bile ayrr; bu da akldr (Kant 1995a, 70). Doann insanln nne koyduu en stn grevi dsal yasalar altndaki zgrln, kar konmaz bir gle olabildiince birletirildii bir toplum dzeni kurulmas, tam adaletli bir yurttalar anayasasnn yaplmasdr (Kant 1982, 121) biiminde dile getiren Kanta gre, akl, yasaszlktan ve doal durumdan k salamakla ebedi bara giden dnyann kapsn da aralayabilecek olandr. Bu kapnn aralanabilmesinin olanann insanda varolduunu gstermeye alan Kantn etik kuram zerinde dnldnde iki eyin gereklemesine ihtiya vardr: lki,yle eyle ki, senin istemenin maksimi, hep ayn zamanda genel bir yasamann ilkesi olarak da geerli olabilsin (Kant 1999, 35) biiminde dile getirilen pratik yasaya gre eylemek olarak anlalabilecek etik zgrlk; ikincisi ise, tek tek insanlar gibi, yabanl ve babo zgrlklerinden vazgeerek genel yasalarn yaptrm altna girmek ve devaml gelierek sonunda btn dnya uluslarn kucaklayacak bir uluslar devleti (civitas gentium) kurmak (Kant 1984c, 240) olarak anlalabilecek toplumsal zgrlk. zgrlk kavramn ve insan zgr mdr, deil midir? sorusunun yantn aklda temelini bulan bir yasaya dayal olarak aklamaya alan Kanta gre zgrlk, insan aklnn yaratt bir fikirdir, idedir: nesnesi hibir deneyde verilemeyecek zorunlu bir kavramdr (Kant 1995b, 81). nsann sahip olduu olanaa ilikin bir fikir olarak zgrlk kavramna bizi dorudan ulatran ise ahlak yasasdr. zgrlk ahlak yasasnn ratio essendi si, ama ahlak yasas da zgrln ratio cognoscendi sidir (Kant 1999, 4) diyen Kant a gre zgrlk kavramn bize kefettiren 232

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa ahlakllktr (Kant 1999, 34). Eylemlerimizi belirlemek iin yasa koyabilen saf akl kendi bana pratiktir ve insana ahlak yasas diye adlandrdmz genel bir yasa verir (Kant 1999, 36). Kanta gre, dorudan doruya bilincine varamayacamz nk ilk kavram negatiftir- ve deneyden de karamayacamz nk deney yalnzca grnlerin yasasn verirzgrlk kavram, koulsuz pratik olana ilikin bilgimizin balatcs olmayp bilincine varlabilecek olan bir kavramdr. Hem zgrl hem de ahlak yasasnn bilincine varabilme olanan yapsnda tayan ve eylemleriyle tad bu olanaklar gerekletirebilecek insan iin ahlak yasasna gre yapp-etmekle zgr olmak da ayn eydir. nk zgrlk ahlak yasasnn varlk nedeniyken, ahlak yasas da zgrln bilinme kouludur ve her ikisi de birbirini gerektirmektedir. Akln, duyusal koullardan bsbtn bamsz bir belirlenme nedeni olarak ortaya koyduu bu pratik yasa ahlak yasas- ise yledir: yle eyle ki, senin istemenin maksimi, hep ayn zamanda genel bir yasamann ilkesi olarak da geerli olabilsin (Kant 1999, 35). Bu yasa bize, herkes iin bir yasa olabilecek nitelikte olan bir ilkeye gre eylemde bulunmay istememizi buyururken, ayn zamanda belirli bir durumda neyin yaplmas gerektiini deil, genel olarak yani belirli bir durumda ve her durumda- neyin istenmesi gerektiini dile getiren bir yasadr; ne tarzda istememiz gerektiini (Kuuradi 2009, 9) dile getirir. nsann btn yapp-etmelerinin arkasnda hep bir isteme -hem saf akln ortaya koyduu a priori ahlak yasasnca hem de eilimlerce belirlenebilen bir isteme- bulunur. stemeyi belirleyebilecek btn nedenler, ya srf znel, dolaysyla deneyseldir; ya da nesnel ve aklsaldrlar (Kant 1999, 45). Yani istemelerimiz ya akl tarafndan, akln koyduu yasalarca -ki bu yasalar ierikten bamszdr- ya da belirli gdlerimiz, eilimlerimizce, her zaman nesnel koullarla uyumayan- znel koullarca belirlenebilir. Kanta gre insann ikili bir varlk olmas da byle bir eydir. stemenin bu iki ayr neden tarafndan belirlenebiliyor oluu insann dual bir varlk -hem fenomenler alannn hem noumen alannn bir yesiolmasndan kaynaklanmaktadr. Fenomen alann bir yesi olarak insan, doa nedensellii tarafndan belirlenebilir. Onun da dier canllar gibi karlanmas gereken fizyolojik ihtiyalar, eilimleri vardr. Ancak, insan, Kant a gre noumen alann bir yesi olarak sadece ahlak yasas tarafndan da belirlenebilir, yalnzca byle bir yasaya gre eyleyebilir. Bu balamda, insann eylemlerinin temelinde yatan istemelerini, iinde bulunduu bu iki alana ilikin koullardan birinin belirleyebileceini sylemek yerindedir. Aslnda her iki durumda da insann eylemelerinin temelinde yatan istemenin belirleyicisi akl dr. lk durumda akl, fizyolojik ihtiyalarn karlanmas, eilimlerin giderilmesi ve bu amalara ulalmasnda kullanlacak aralar bulmakla grevlidir. Akln burada devi, hedefi insann mutluluudur. Oysa ki Kant, akln devinin ya da hedefinin insann mutluluu deil, iyi bir istemeyi aa kartmak olduunu vurgulamaktadr. 233

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa Akl -saf akl-, devini nesnel yasalara bal olan iyi istemeyi aa karma devini- yerine getirebilmek iin genel bir yasa koymakla ykmldr. Bu balamda, akln hakiki belirlenimi, baka herhangi bir ama iin ara olarak iyi olan deil, akln mutlaka gerekli olduu kendi bana iyi bir istemeyi ortaya karmak olmaldr(Kant 1995a, 11). Peki ikili (dual) bir varlk olarak insann yaarken genel olarak neyi istemesi gerekir? Bu soruya yant balamnda Kant, eylemlerimizde ne kendimizi ne de bakalarn eilimlerimiz ya da karlarmz iin bir ara olarak grmeyip, yalnzca insan olmann bilinciyle yapp etmeyi istememizi buyuran pratik buyruk olarak adlandrd buyruu yle ieriklendirir:Her defasnda insanla, kendi kiinde olduu kadar baka herkesin kiisinde de, srf ara olarak deil, ayn zamanda ama olarak davranacak biimde eylemde bulun (Kant 1995a, 46). Kanta gre bir ide olan zgrlk, eylemde bulunurken bylesi bir eylemde bulunmay istemektir. Burada belirli bir durumda neyi yapmas gerektiini bulacak olan her tek kiinin kendisidir. Kendisi ama olarak varolan ve bakalarna kar eylemlerinde de ama olmay gzetmesi gereken insan, ben sevgisiyle eylemde bulunmayp, saf pratik akln koyduu yasaya gre eylemde bulunabilir ya da saf pratik akln belirlenimlerine gre isteyebilir. Kantn zgrlk kavramnn istemenin zerkliini aklamann bir anahtar olduu Kant 1995a, 64) dncesinde vurgulad insann zerk bir varlk oluu, onun, doa yasalarnn belirlenimi dnda kalmas ve saf pratik akln koyduu yasaya gre eylemekle zgr ve ahlakl eylemde bulunabilmesi olanan salayacaktr. Akl sahibi, bununla birlikte de dnlr dnyaya bal bir varlk olarak insan, kendi iradesinin kozalitesini (nedenselliini) ancak zgrlk idesine gre dnebilir, tasarmlayabilir; nk duyular dnyasn belirleyen nedenlerden bamsz olma (akln kendisine hep yklemesi gereken bu bamszlk) zgrlktr (Kant 1984b, 199). Bu balamda, doa yasalarndan bamsz eyleyebilen insan buna negatif anlamda zgrlk denebilir- , saf pratik akln ortaya koyduu ahlak yasasna gre eylemekle pozitif anlamda zgr eylemde bulunmu olacaktr. Kanta gre btn akl sahibi varlklarn iradesinin bir zellii (Kant 1984b, 194) olan zgrlk, pratik yasann ieriklendirildii biimiyle, bu tarzda eylemde bulunmay istemektir. Eylemlerimizin deil, istemelerimizin bir zelliidir zgrlk ve insan akl, insanlarn, bu tarzda da eylemde bulunmay isteyebileceklerini tasarlayabilir (Kuuradi 2009, 10). Yaarken bunu gerekletirmek byle eylemde bulunmay istemekise kiilerin kendisine kalmaktadr. zgrlk, genel olarak akl sahibi olan ve bir iradeyle donatlm bulunan varlklarn faaliyetine (etkinliine) zg bir ey gibi kantlanmaldr Baka trl deil de yalnz zgrlk idesi altnda, ona bal olarak hareket edebilen her varlk, tam da bu nedenden dolay pratik bakmdan gerekten zgrdr (Kant 1984b, 194). 234

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa Kantn burada dile getirdii balamyla zgrlk, her insan iin bir olanak olan, ancak yaamda ve yalnzca baz insanlarn gerekletirebilecei de bir olanak olan zgrlk, etik zgrlktr (Kuuradi 2009, 13). Burada etik zgrlk, karmza bir kii zellii olarak ortaya kan zgrlktr: bir kii zelliidir: baz kiilerin bir zellii: deer bilgisine sahip ve bu bilgiyi hesaba katarak yaayan kiilerin zelliidir. Bylesi bir zgrlkle her zaman her yerde karlamak ise mmkndr, ancak yeter ki daha nce bylesi bir zgr kiiyle karlam olalm ya da onun bu zelliini grecek gzlerimiz olsun (Kuuradi 2009, 13-14). Peki, zgr kii nasl bir kiidir ya da nasl bir kii zelliidir ki bu, ancak bylesi bir zellii grecek gzlerimiz varsa onu grebiliriz? Kant, Ahlak Metafiziinin Temellendirmesi adl yaptnda pratik buyruu tanmlarken yaamda karlatmz birka rnek zerinde durur: mteriyi aldatmamak iin deimez fiat koymak, vaadettii borcu zamannda demek, yapabildii yerde iyilik yapmak....yaamn srdrmek, kendi mutluluunu gvence altna almak (Kant 1995a, 1314) gibi her tek durumda kiileraras ilikilerde karlalan gereklilikler ya da karar verme anlar sz konusu olduunda zgr kiiyi ya da etik zgrlkn ne trden bir zgrlk olduunu grmek mmkndr. zgr kii yaarken, insanlarla ilikilerinde, yapabildii kadar ok, doru deerlendirmelere dayanarak ve deer bilgisini de (bu felsefi bilgiyi de) hesaba katarak eylemde bulunan kiidir. Yaarken (olaylar, ilikide olduu insanlarn eylemlerini, durumlar vb.) doru deerlendirmelere dayanarak, iinde bulunduu somut bir defalkkoullarda gerekeni yapan (: eylemleriyle, o belirli somut koullarda deer koruyan, ya da en az deer harcanmasn salayan) kiinin zelliidir, etik zgrlk (Kuuradi 2009, 14). Kant etii balamnda dnldnde, zgr kiinin de yaarken belirli bir tek durumda, iinde bulunduu somut koulda, saf akln ortaya koyduu pratik yasadan dolay eylemekle ya da istemekle deer koruyacak ve/veya deer harcanmasn engelleyecek kii olmas beklenir. zgr kii, baka kiiyle olan ilikisinde onu bir ara olarak grmektense, ama olarak grebilen ve saf akln koyduu ahlak yasasna duyduu saygnn bilincinde olarak eyleme olanan gerekletirebilen kii olacaktr. Aslna baklrsa Kanta gre, ahlakllk ve ben-sevgisinin snrlar ylesine seik ve keskin bir ekilde izilmitir ki, en sradan gz bile, bir eyin hangisine girdiini ayrt etmede yanlmaz(Kant 1999, 41). Yeter ki insan, istemeyle ilgisinde akln sesini duyabilsin (Kant 1999, 40). Bylelikle, istemelerini eilimlerinin ya da ben-sevgisinin ya da belirli gdlerinin belirleyiciliinden de kurtarabilsin. Yeter ki o, akln kendi kullanmak cesaretini gsterebilsin (Sapere aude!). (Kant 1984a, 213). Akln yitirdii nemi yeniden kazand on sekizinci yzylda Kantn Aydnlanmann parolas olan bu sz, ebedi bara gidecek dnyann kapsn aralayan yola da iaret etmektedir. zgrlk her yerde snrlanm, dnme her yerde engellenmiken Aydnlanm deil, 235

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa ama Aydnlanmaya doru giden bir ada insan, nce her tek kiide etik zgrln gerekletirme cesaretini gstermelidir. Doa, insann nne bir hedef koymu ve bu hedefe ulamada kullanaca aralar sunmutur. Gereksiz hibir ey yapmayan ve amalar iin kullanlacak aralar konusunda da msrif olmayan doa, insana, akl ve akla dayanan zgrl sunmutur. Ancak insan, bakalarna baml kalmadan yaamak yerine, tembellii ve korkaklndan tr kendi rzasyla iine dm olduu erginlememilikle yaamay tercih etmitir. nsan, doann koyduu hedeften ve bu hedefe ulamann yolu olan akln kullanma isteinden vazgemitir. Ergin olmama durumu ok rahattr nk. Benim yerime dnen bir kitabm, vicdanmn yerini tutan bir din adamm, perhizim ile ilgilenerek salm iin karar veren bir doktorum oldu mu, zahmete katlanmama hi gerek kalmaz artk. Para harcayabildiim srece dnp dnmemem de pek o kadar nemli deildir; bu skc ve yorucu iten birileri beni kurtaracaktr nk (Kant 1984a, 214). nsann seve seve katland ve kendi suuyla dt bylesi bir durumda etrafn kuatan dogmalar ve kurallar ve de her yerden ykselen Dnmeyin! Aklnz kullanmayn! barlar; subayn dnme, eitimini yap!, maliyecinin dnme, vergini de!, din adamnn dnme, inan! ya da Byk Friedrichin istediiniz kadar ve istediiniz eyi dnn, ama itaat edin! emri (Kant 1984a, 215) insann akln kullanmasna daima engel olmutur ve olmaya da devam edecektir. Kanta gre,bu ergin olamaya insan kendi suu ile dmtr; bunun nedenini de akln kendisinde deil, fakat akln bakasnn klavuzluu ve yardm olmakszn kullanmak kararlln ve yrekliliini gsteremeyen insanda aramaldr (Kant 1984a, 215). Elbette ki, zgrln her yerde bylesi snrlanmlndan kurtulabilmek kolay deildir, ancak zor da olsa mmkndr. Yava yava da olsa aydnlanmaya varmak, akln kullanmak cesaretini gstermekle insanlara k ve aydnlanma getirmek yine insann kendi elindedir: Aydnlanma iin zgrlkten baka bir ey gerekmez; ve bunun iin gerekli olan zgrlk de zgrlklerin en zararsz olandr: Akl her ynyle ve her bakmdan ekinmeden kitlenin nnde apak olarak kullanmak zgrl (Kant 1984a, 214). nsan artk, bakasnn klavuzluuna brakt akln kullanmak cesaretini yeniden gstermelidir. Akln, her ynyle -zel olarak ve kamu hizmetinde-, kitlelerin nnde zgr bir biimde kullanabilmelidir. Akl her ynyle kullanabilme zgrl Aydnlanma iin gerek ve yeter kouldur. Bu zgrlk, bize bara giden dnyann kapsn aralayabilecek olandr. Aydnlanmaya doru atlan her admla, insanlarn ahlak yasasna gre daha ok eylemesiyle, ardndaki neden ben sevgisi ya da bencillik olan savalarn, atmalarn azald bir dnyaya daha ok yaklalacaktr. Ancak tabii Kanta gre ebedi bara ulatracak yolda yalnzca kiilerin 236

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa iyi istemeleri ya da ahlakl eylemde bulunmalar, yalnzca her tek kiinin etik zgrl yeterli deildir. Doa, akl ve akla dayanan zgrl de bunun iin insana sunmutur. gdyle ynetilmeyip, her eyi akl ile lp bimesini bekledii insann iyi yaamasyla deil, iyi yaamaya ve hayata layk olmasyla ilgilenir. Kant bunun gereklemesi iin toplumsal dzeyde bir rgtlenmeye de gereksinim olduunu dnr. Birey olarak lml, tr olarak lmsz olan bu akll varlklar snfnn yeteneklerini yetkinletirmesini yine de isteyen doann insanlk iin koyduu en stn amac olan btn yeteneklerin gelitirilmesi ise ancak toplumda mmkndr (Kant 1982, 121). Toplumsallama eilimi olan ve yaad toplumda doal yeteneklerini, olanaklarn daha ok gelitirebileceini hisseden insan trnn dnya yurttal dzenine ulamaya gereksinimi vardr. nsan tm ereklerini toplumda gerekletirebilir. Bu ise, hem zgr olan hem de bu zgrln snrlarn belirleyen, gven altna alan ve baka toplumlarn zgrlyle de varolabilen bir toplumda mmkndr. Bu nedenle lkelerde cumhuriyeti bir ynetim biiminin, devletler arasnda bir devletler hukukunun, bunlarn tesinde de bir dnya yurttal hukukunun kurulmas gerekmektedir (Tepe 2006, 68). Kanta gre, doann insanln nne koyduu en stn grev, dsal yasalar altndaki zgrln, kar konmaz bir gle olabildiince birletirildii bir toplum dzeni kurulmas, tam adaletli bir yurttalar anayasasnn yaplmasdr (Kant 1982, 121). Doa insan trn bu zme doru zorlar. nk; bir arada yaayan insanlar arasndaki doal durum (status naturalis) bir bar durumu deil, ama her zaman ilan edilmi olmasa bile, her an patlayabilecek gibi grnen bir sava durumudur her komu, bir bakasnn kiisel gvenlii hakknda garanti vermelidir; bu da ancak yasal bir durum (hukuk dzeni) iinde olabilir; byle bir dzen kurulmazsa, herkes bakasndan bu tr bir koruma bekledikten sonra, komusuna dman gibi davranabilir (Kant 1982, 121). Her ulus, bir dier ulusun basksna kar boyun ememek, baskya dayanabilmek iin, bir devlet kurmak zorundadr. Bu balamda, Kanta gre, akln gsterdii ynde, genel olarak hukukun egemen olduu bir yurttalar dzenine, tam adaletli bir yurttalar anayasasna ulamakla, yasasz vahilik durumundan klarak bir halklar federasyonuna gidilmesi beklenir. Tek amac bar srdrmek olan bylesi bir federasyona katlmakla en knden en byne her devlet kendi gvenlii adna herkesin haklarn koruyacak ynde bir anayasay doann ya da akln bize buyurduu biimiyle dzenlemek isteyecektir. Bu balamda, insan akl -ki burada Kantn vurgulad saf pratik akldr-, kendisine bir ykmllk olarak yklenen srekli barn gereklemesinde nemli bir rol oynayacaktr. Devletler de insanlar da babo, yabanl zgrlklerinden vazgetiinde, doann koyduu en stn hedef olan dnya yurttal dzeni, insan trnn btn zgn yeteneklerinin iinde geliebilecei dlyata olarak en sonunda gereklemi olacaktr(Kant 1982, 127). 237

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa Doann insanln nne koyduu ebedi bar devi ya da dnya yurttal amacna ulamada insann sahip olduu akl denilen yetinin nemini vurgulayan Kant, aslnda, etik ya da politik kuramnda etik zgrlk-toplumsal zgrlk olmak zere birbirinden ayr iki tr zgrlk bulunduunu dorudan ifade etmez. Ancak Kant, akln her ynyle -zel olarak ve kamu hizmetinde-, kitlelerin nnde zgr bir biimde kullanabilmesini istedii insann, etik ve toplumsal zgrln gerekletirme olanann bulunduu balantsn bize iaret eder. lk olarak, u aktr ki, akla sahip olan her tek kii, Kantn akln ortaya koyduu bir ide olarak tanmlad ve bilinme koulunu da yine saf pratik akln koyduu bir yasaya dayandrd etik zgrln gerekletirebilir. kinci olarak, akln kullanma cesaretini gsteren insann, eilimlerini ve ben sevgisini bir yana brakarak sahip olduu dier insansal olanaklarnn gerekleebilmesi, ebedi bar ve dnya yurttal devine ulaabilmesi iin de toplumsal dzeyde bir rgtlenmeyi gerektiren bir baka zgrln daha gerekletirmesi beklenir. Bu zgrlk, Kantn kuramnda dorudan bir ifade olarak karlamadmz toplumsal zgrlktr. Doann kendine verdii ilenmemi eitli yeteneklerle dnyaya gelen insan, akln ve istemesini kullanarak bu yeteneklerini baz nkoullarn da yerine getirilmi olmasyla bakm, eitim, almak, baarlar aktarabilmek, varlmas gereken amacn idesi, devlet kurmak (Mengolu 1998, 45-46-47) gibi- gerekletirip, gelitirebilir. Etik zgrlk bunun iin gereklidir, ancak yeter koul deildir. Ebedi bar devini yerine getirme ve bu balamda dnya yurttal amacna ulama, insann akla dayal zgr eylemlerini gerekletirebilme olanann devletin belli kurum ve kurulularnca yaratlan olanaklarla, yasalatrmalarla mmkndr. Kuramsal olarak, etik ve politik arasnda kartlk olmadn, ancak pratikte znel bakmdan- insanlarn bencil eilimleri nedeniyle her zaman bir kartln varolacan ifade eden Kanta gre, devletin kurallar, maddi sonular ne olursa olsun her zaman z dev dncesinden karlmaldr (Kant 1984c, 259). Bu balamda Kant, szn ettii etik zgrlk ile birlikte adna her ne kadar toplumsal zgrlk demese de aslnda iki farkl zgrlk trnn varlna ve bunlarn birbiriyle olan koparlamaz ilgisine vurgu yapmaktadr. Doann koyduu dnya yurttal amacna ve ebedi bar dncesine ulamak bu iki tr zgrln de gereklemesiyle mmkn olacaktr. Her ikisinin de gerekleebilmesinin koulu akla dayal olan bu iki tr zgrlk ise Aydnlanmay bize getirecek olan zgrlktr. Kantn gereklemesi gerektiini vurgulad bu iki tr zgrle ilikin balantyla gnmzde Kuuradi etiinde karlamaktayz. Kuuradi, bir deer olarak grd zgrln kiilerin belli bir zellii olarak ve bir gereklilik dncesi olarak, toplumsal ilikilerin dzenlenmesine ilikin bir ide olarak karmza ktndan sz eder. lkini, etik ve dierini de toplumsal zgrlk olarak adlandrabileceimiz zgrlk, hep bir deer olarak grnr: bir kii deeri ve toplumsal bir deer (Kuuradi 2009, 2728). Kuuradiye gre, bir lkede toplumsal zgrln var olduundan 238

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa sz edilebiliyorsa, o lkede karlan yasalar, kurulan kurumlar ve kamu kurulular, o lkenin koullarnda btn yurttalarn temel haklarnn eit ve onurlu bir ekilde korunma olanan srekli olarak salamakta demektir (Kuuradi 2009, 27-28). Ebedi bar devi ya da dnya yurttal amac da, etik istemlerin yasal istemlere dnm zgrlkler olmalaryla mmkndr. Kiilerin, srf insan olduklarndan dolay sahip olduklar olanaklarn gerekletirebilmelerinin nkoullarnn ilgili kurum ve kurulular araclyla yasal gvence altna alnmas gerekir. Bylelikle, Kuuradiye gre, bir tr gereklilik dncesi olan ve amac insann deerini, onurunu korumak olan toplumsal zgrln gereklemesinin yolu da alacaktr. Yasa koyucu olan insan, zel alan ile kamusal alan rttrmek, sava halini ortadan kaldrmak adna, insan insan yapan olanaklar koruyacak biimde toplumsal ilikileri dzenlenmekle ya da ynetmekle toplumsal zgrln de gerekletirmekle ykmldr. Ancak, toplumsal zgrln sreklilii, etik olarak zgr kiilerin varlna ve bu kiilerin etik zgrlklerini gerekletirebilme olanann engellenmeksizin yasala-trlmasna bal olacaktr. Bu balamda, etik zgrln yasalarla gvence altna alnabilmesi iin toplumsal zgrln gereklemesine de gereksinim duyulur (Kuuradi 2009, 20). Ebedi bar devini yerine getirme ve bu balamda dnya yurttal amacna ulama, insann akla dayal zgr eylemlerini gerekletirebilme olanann devletin belli kurum ve kurulularnca yaratlan olanaklarla, yasalatrmalarla -yani toplumsal zgrln devlet tarafndan salanabilirliiyle- mmkndr. Doa bir defalna sert kabuu altndaki tohumu zgrlne kavuturmu, btn yumuaklyla onu kollam, yani zgr dnmeye ynelik bu eilim ve hizmet sonunda giderek halkn zihniyetine, onda yerlemi bulunan inanlara tepki gstermi ve yava yava zgr eyleyebilme aamasna gelmitir. Bu durum, yani zgr dnme ve eyleme, ynetimlerin, yani hkmetlerin ilkelerini de etkileyebilecekleri ya da ondan yararlanabilecekleri dncesi, makineden fazla bir ey olan insann insansal onuruna uygun davranma dncesine dnecektir (Kant 1984a, 221). Byle bir dnmde insann aydnlanmadan vazgemek gibi bir lks yoktur. Kanta gre, kendi adna ya da sonraki kuaklar adna aydnlanmadan btnyle vazgemek demek, insanln kutsal haklarn ayaklar altna almak demektir. Ben sevgisi ya da bencilce eylemlerden syrlarak, ahlakl ve zgr eylemlerle bara giden bir dnyann kapsn aralamak mmkndr. inde bulunduumuz dnya ebedi bar dncesine ya da aydnlanm bir topluma olduka uzak gibi grnmekte, hatta bunun bir topya olduu dnlmektedir. Sregelen savalara bakldnda etik dncelerin de baarl olamad yargsna varlmaktadr. Savan kkleri insan doasnn (yapsnn) iine uzanm gibidir, yle ki sava, insann yenip kazanma (zafer) tutkusuyla, her trl karc gdden bamsz olarak srklendii soylu bir i gibi grnmektedir (Kant 239

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa 1984a, 245). Eski bir Yunanlnn savan yok ettiinden daha ok kt insan yetitirdii iin bir ykm olduu (Kant 1984a, 245) sz de kendini dorulamakta gibidir. Gnmzde, bir yandan gelien teknoloji ile birlikte savalarn hz kesmeden ve snr tanmakszn devam ettii, zgrlk, demokrasi ve insan haklar gibi deerlerin ska ihlal edildii bir dnyada yaarken; te yandan nasl olup da tm bu gelimeleri dorudan yaayan ya da seyirci olarak izleyen insan kitlesinin savasz bir dnya ve srekli bar taleplerinin karlanabilecei tartmaldr. Tam da bu balamda Kant, topik gibi grnen savasz bir dnya ve srekli bar amacnn insan doasnda varolduunu gsterir. nsann bir deeri, bir kii deeri ve toplumsal bir deer(Kuuradi 2009, 28) olarak karmza kan zgrlk sorununun zm de yine bu doadadr. nsan doas gerei, Kantn dile getirdii saf akln ortaya koyduu pratik yasaya gre zgr eyleyebilme ya da isteyebilme olanana sahiptir. Ahlaksal yasalarn yce mahkemesi; sava hukuksal bir yol olarak kullanmay iddetle lanetleyen akl, srekli bara varmak niyetiyle, hukuksal yaptrmlarn zgrlk ilkelerine daha ok dayandrlmasn istemekle (Kant 1984c, 239) zgrlk sorununun zmn mmkn klabilecektir. Yeter ki, Kantn, her eyden nce, pratik akln egemenliini ve adaletini arayn; o zaman amacnz da, yani srekli barn hayrl sonular, zorunlu olarak gerekleecektir (Kant 1984c, 258) diye seslendii insan, akln kendi kullanabilmek cesaretini gsterebilsin.

Kaynaka
Kant, Immanuel. 1999. Pratik Akln Eletirisi. Kuuradi, Glberk, Akatl, Ioanna ve lker ve Fsun, ev. Ankara: Trkiye Felsefe Kurumu Yaynlar. Kant, Immanuel. 1995a. Ahlak Metafiziinin Temellendirilmesi. ev. Kuuradi, Ioanna. Ankara: Trkiye Felsefe Kurumu Yaynlar. Kant, Immanuel. 1995b. Prolegomena. Kuuradi, rnek, Ioanna ve Yusuf, ev. Ankara: Trkiye Felsefe Kurumu Yaynlar. Kant, Immanuel. 1982. Dnya Yurttal Amacna Ynelik Genel Bir Tarih Anlay. YAZKO Felsefe Yazlar iinde, ev. Ulu Nutku, 4.kitap: 117-129. stanbul: Adam Yaynlar. Kant, Immanuel. 1984a. Aydnlanma Nedir? Sorusuna Yant. Seilmi Yazlar iinde, 1784, ev. Nejat Bozkurt, 213-221. stanbul: Remzi Kitabevi. Kant, Immanuel. 1984b. Ahlak (Treler) Metafiziini Temellendirme. Seilmi Yazlar iinde, 1786, ev. Nejat Bozkurt, 139-209. stanbul: Remzi Kitabevi. Kant, Immanuel. 1984c. Srekli (Ebedi) Bar stne Felsefi Bir Deneme Seilmi Yazlar iinde, 1795, ev. Nejat Bozkurt, 225-266. stanbul: Remzi Kitabevi.. Kuuradi, Ioanna. 2009. Uluda Konumalar. Ankara: Trkiye Felsefe 240

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa Kurumu. Mengolu, Takiyettin. 1998. nsan Felsefesi. stanbul: Remzi Kitabevi. Tepe, Harun. 2006. Etik Savalar nleyebilir Mi? Barn Felsefesi 200. lm Yldnmnde Kantn iinde, edit. Ioanna Kuuradi, 63-73. Ankara: Trkiye Felsefe Kurumu.

241

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa

zgrlk Neyin Addr?


Solmaz Zelyut
Platonun Kratylos dialounda tartlan ey adlarn doruluudur. Kratylos, Sokratese yle der: adlar bilen eyleri bilir. Sokrates gsterir ki adlar uzlamsaldr ya da daha dorusu olumsaldr fakat acaba adlar olmadan da eyleri renmek mmkn mdr? Platon iin yant, hayr olsa gerektir; nk konuma ve renme ii birbirinden ayr olamaz. O halde tm tehlike ve sakncalarna ramen, tpk Platonun Sokratesinin yapt gibi eylerin kendilerine giden yol dilden, szden gemek zorundadr. Kavram olarak zgrlk, modern zamanlarn birincil ve hatta birinci kavramdr. Pek ok byk modern filozofumuz iin, bu sebeple, felsefe tarihini zgrlk tarihi olarak okumak mmkndr: Hatta insann tarihi insann zgrlemesinin tarihidir. Dnya tarihi, zgrlk bilincinin ilerlemesinden baka bir ey deildir diyen Hegeli hatrlayalm, yeter. Bugn zgrlk kavram denince, yaygn olarak, bir ayrma yaslanmak adet olmu gibidir. I. Berlinin negatif zgrlk ve pozitif zgrlk ayrmn kastediyorum. Berlin, Benjamin Constantn, muhtemelen Adam Fergusondan mlhem, nl modernlerin ve kadimlerin zgrl dersinin etkisindedir. Constant iin kadimlerde zgrln ifade ettii ey politik katlm iken; modernlerde her trl mdahaleden ve engelden azade olma halidir. Bu hakl karlmaktan uzak bir gr olsa da yaygn bir kabul grr ve Berlinde karmza engellenmemi olmak veya engellerden azade olmak anlamndaki den zgrlkn, iin zgrlke stnlnn savunusuna temel yaplr. Berlinin negatif zgrl pozitif zgrln stnde konumlamasna ynelik rnein gerek C. Taylor tarafndan bence hakl olarak nasl eletirildiine1 ya da yine rnein tam da bu dikotomik ayrmn almas ynnde Q. Skinner tarafndan gelitirilen tahakkmszlk (nondomination) olarak zgrlk kavramnn ieriine girmek yerine terim olarak zgrlk zerinde oyalanmak istiyorum. Greke eleutheria szc ayn zamanda cmertlik, eli-aklk demektir. Hatta yle anlalyor ki kle olmama halinin ad olarak eleutheros, bir sfat olarak ada nce gelir ve byk lde ncelikle ekonomik olan ile ya da daha genel bir adlandrmayla al-veri ile sk ilikili bir sfat olarak cmertlii, bonkrl ifade eder; yani vermedeki, bakasna vermedeki bolluu, bakasndan almadaki isteksizlie kout olarak konumlayan bir hali, soyluluk ile e anlaml bir hali ifade eder. Bu hal, ayn zamanda bir erdemdir, fazilettir. Latince liberden gelen libertas szc de bu anlam izgisine bitiik 242

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa durur. Bir sfat olarak liber, zgrden evvel, cmert, eli ak, soylu kiiyi adlandrr ve bylece de aslnda bir klenin tam da kle olduu iin yapamayacan yapan efendinin, sahibin, mevlann, malikin, melikin, seyidin sfatdr. Bizim dilimize gelince, zgr sfat ve zgrlk ad, Arapa hr sfat ile hrriyet adna karlk olarak pek muhtemel ki 1931- 35 aras uydurulmu pek ok karlktan biridir. Baka deyile, Arapa hr (daha dorusu hurr) kelimesinden hrriyet yaparak Trkeye kazandrm, daha sonra da bu kavram Trke z kelimesiyle birletirip zhrlk ve sonra da zgrlk biiminde karlamz. yle grnmektedir ki hrriyet ad, ilk kez Namk Kemal tarafndan Franszca libert szn karlamak iin kullanlmtr. Fransz htilalinin temel kavramlarna hayran olan Gen Osmanllarn2 belki de en parlak zekals Namk Kemal, bulduu bu ada, yani hrriyete yazd kasidede yle der: Ne gam pr te-i hevl olsa da gavg-y hrriyet Kaar m merd olan bir can iin meydn- gayretten Yani, hrriyet kavgasnda korku ateleri olsa bile umurumda deil. Mert olan bir can iin sava meydanndan kaar m? Ve sonra da yle: Ne mmkn zulm ile bidd ile imh-y hrriyet al idrki kaldr muktedirsen demiyetten. Yani, eziyet ve yalanla hrriyeti yok etmek mmkn deildir. Eer elinden geliyorsa, al da insanlktan anlama yetisini kaldr. Ve en sonra da yle: Ne efsunkr imisin ah ey didr- hrriyet Esr-i akn olduk geri kurtulduk esretten. Yani ah ey hrriyetin gzel yz, ne kadar sihirliymisin, esaretten kurtulduk ama, bu sefer de senin aknn esiri olduk. Dilimizde gerek terim gerekse kavram olarak zgrlkn baka izi yoktur. O halde bu noktada, Arapa hrriyete biraz daha yakndan bakmamz gerekiyor. Franz Rosenthale yaslanarak yol alabiliriz.3 Rosenthal konuya arpc alntlar ile girer. B. Malinowski: zgrlk kavram ancak organize olmu, kltrel motivler, uygulamalar ve deerler ile donanm insani varlklara referansla tanmlanabilir, ki bu donanm ipso facto yasann, ekonomik bir sistemin ve politik rgtlenmenin varln, ksaca bir kltrel sistemi gerektirir.4 Metaforik olarak, zgrlk, z itibaryla, size uygun olan ve sizin de 243

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa kendilerine uygun olduunuz zincirlerin kabuldr ve de kendinizce seilmi, deerlendirilmi olan ama empoze edilmeyen bir amaca itildiiniz koum takmnn kabuldr.5 L. Gardet: tm farkllklarna ramen hrstiyan ve Mslman zgrlk ideleri mtereken tek bir eye sahiptir: onlar, yanl ve sadece nominal bir zgrln koulsuz bir aranna ayn oranda kardrlar. Muhammedi gibi, sevi iin de bizzat kendisi ile ve daha yksek bir dzen ile armoni iinde olmadka zgrln hibir anlam yoktur.6 Bu durumda zgrlk bir tabiyet, teslimiyet, tevekkl ile baldr, rabtaldr. Bu da slam iin veya baka bir tinsel gelenek iin zgrlk paradoksunu tarif eder. 4. yyda yaayan Babilli rabbi, Aha bar Yakop kaznm anlamndaki harut , herut (ex. 32.16) kelimesinin zgrlk diye anlalacan ileri srer; bu durumda yasa ve yasaya, eriata tabilik zgrlktr. Midra ayn ayeti alp zgrlk ve yasann szn dinleyeni zgr adam diye anlar. Hurr, hr, zgr ibranice hr: Sryanice hr Eski Ahitin Greke evirisinde eleutheros, ibranice hr iin (krallar 21.8, nehemiah 13.17) h-r-r kk hararet ile, scak olma ile birletirilmeye allsa da pek ikna edici deildir ve hrr n etimolojisi karanlk kalr. Hurryh, hrriyet, zgrlk primer bir ad oluumu deildir, ama soyut sonek yoluyla sfattan tretilmitir. Sryanice hrt kelimesi iin de ayns uygulanr. 700 civarlarnda Dhu r-Rummah, hurryh bir beyitte soylular anlamnda kullanmtr ve hurr soylu, iyi anlamnda erken Arapa konumada yaygndr. Ubdyah, klelik ve kulluk iin en yaygn isimdir. Abd, yani kle ile beraber ise hurr sz, anlam zgradam olarak rahata alnrken baka durumlarda kukulu bir anlam belirir. rnein, dvmeden lmek istemeyen Akil b. Abi Tlib, soylu bir adam olarak m zgr bir adam olarak m lmenin dnda lm istememektedir, belirsiz kalr. (s.11) Hurr, kendi semantik tarihinde, zgrlk sferinin tesine geer. Hukuki kullanm dnda, zgr, mulak bir ruhsat, onay terimidir.bylece denebilir ki, Arapa, zgrlk kavramnn tam gcn, ifade etmek iin hakikaten ilek bir terime modern zamanlara kadar sahip deildir, ancak bu zamanlardan sonra Bat etkisiyle eski hurryhya yeni bir anlam verilmitir. (s.11) Kh-l-s kk de hr anlamnda kullanlr khtiyr, teknik bir terim olrak zgr irade ve seim iin kullanlr. zgr 244

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa irade problemi tartmasnda, ou kez irdah kullanlsa da ikhtiyr refleksiyon ve basiret ile ncelenen iradah olarak tanmlanr ve daha yksek bir dzey ifade eder. slamda ikhtiyr ile hurryh asla birarada grlmez, kullanlmaz. Farsa zd, slam ncesi zgrlk kavram hakknda bir eyler syler. Anlatr ki zgr adam, asli sosyal katmanlardan birin iine domutur. Tevhidi, daha gen ada Miskaveyne cebir, jabr yani zorlama ile ikhtiyar, seimin anlamna dair bir soru sorar. Miskaveyn yantnda ikhtiyarn khayrdan, hayrdan geldiini, yani iyi, en iyiden geldiini syler ve ekler ki birinin bir eyi semesi demek birinin kendi iin en iyiyi yapmas demektir; yani, o seti ile o iyi olan yapt ayn ekilde sylenir. Bu kadim bilgelikte, bilginin btnlnn ve ilmin irfandan ayrlmazlnn ifadesidir. Felsefi olarak ise kadim felsefedeki erdemlerin birlii tezinin bir tezahrdr. Meselemize, bir de en azndan benim ulaabildiim en derli toplu ele al yapm M. Krat Atalarn slamda Hrriyet var m? adl yazsndan hareketle bakalm. zellikle liberalizmin hrriyet (zgrlk) kavram erevesinde oluturulan anlayn, slam ile ilgisi yoktur demek abartl olmaz. Nitekim bu terim, orjinal ekliyle Kur`an`da hibir yerde gememektedir. Kur`an, hare fiil kknden tremi eitli szckler kullanmtr, ancak `hrriyet` terimini hibir yerde kullanmamtr. Sadece Bakara: 178. ayette, `kle olmayan/ klelikten kurtulmu` (redeemed) kiiyi tasvir edecek ekilde hurr terimi kullanlmtr.7 Kur`an, ayn fiil kknden tremi bir baka tabir kullanr ki bu, tahriru rakabeh (kle azad etmek)dir. Burada da hurr teriminin kullanmnda olduu gibi, yine azad olma (redeem) teriminin anlam ierii geerlidir. Kur`an, Nisa: 92`de bir mminin hata sonucu ldrlmesinin diyeti olarak, Maide : 89`da yeminin keffareti ile ilgili olarak ve Mcadele: 3. ayette de kadnlarna ziharda bulunanlarn zerine den borcu aklarken, `tahriru rakabeh` ifadesini kullanmaktadr. Buna gre `kle azad etmek`, ksas, diyet, keffaret ve zihar alanlarnda geerli bir hukuksal meyyide olarak karmza kmaktadr. Bu ierii ile de, belli bir sosyal messesenin kaldrlmasna ynelik bir icraat olarak ortaya kmaktadr. Bu ynyle, kle azad etme kurumundan, liberal dncenin ngrd gibi bir `zgrlk` dncenin karlmas mmkn deildir. Hrriyet, ne semantik ne de ierik olarak Kur`an`n kulland bir kavram deildir. Arap lisannda `harre`, `bamllnn` ortadan kalkmas veya `arndrlma` durumlarnda kullanlr. rnein, harrert`l-abd: kleyi zgrlne kavuturmak anlamnda; harrert`l-kitab: kitab dzeltip, onda herhangi bir yanllk brakmayacak biimde hatadan arndrmak anlamnda (nitekim `muharrir` bu anlamda kullanlmaktadr); raculun hurr: bir kimsenin kendisini hereyden tecrid edip, bakalarna olan bamlln tmyle kestiinde; ettinu`l-hurr: amurun, 245

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa kumdan, tatan, balktan ve herhangi bir kusurdan uzak ve temiz olmas durumunda -yani halis amur anlamnda- kullanlmaktadr. Buraya kadar takip ettiimiz Krat Atalarn grn, Kueyri Risalesinin 29. maddesi olan Hurriyah ile karlatrmak ie yarar diye dnyorum. Kueyri yle diyor diye evrilmi: Hrriyet, kulun mahluklarn klelii altnda bulunmamas ve maddi herhangi bir kudretin ona tesir etmemesi, demektir. Shhatli bir hrriyetin almeti eya arasnda fark grme halinin kalpte bulunmamas ve madd eylerin msavi hale gelmesidir. Bu satrlarda mesele zgrlk deil, cmertlik veya soyluluk veya halislik diye dnyorum. Do. Dr., Ege niversitesi Edebiyat Fakltesi Felsefe Blm, solmazzelyut@hotmail.com.

Notlar
1 Charles Taylor, Whats Wrong with Negative Liberty, in Liberty, 14162 2 Gen Osmanllarn en nemli temsilcileri Namk Kemal, Ziya Paa, inasi, Ebzziya Tevfik ve Ali Suavidir. Gen Osmanllar 1865 ylnda Gen Osmanllar Cemiyetini kurmu ve muhalefetlerini sistematik olarak srdrmek iin Tasvir-i Efkr ve Tercman- Ahval gibi gazeteleri kartmaya balamlardr. Daha sonra muhalefetlerinden dolay oluan basklar sonucu Namk Kemal ve Ziya Paa Parise kam, Mustafa Fazl Paann desteiyle orada faaliyetlerini srdrmlerdir. Namk Kemal yine Mustafa Fazl Paann desteiyle Hrriyet Gazetesini karmtr. Gen Osmanllarn Trk siyasi hayat asndan nemi ise ilk defa zgrlk(hrriyet) kavramn kullanmalardr. (Osman Nuri) 3 The Muslim Concept of Freedom, 1960. 4 Freedom and Civilization, 1947, 25 5 a.g.e. 242 6 Christianity and Freedom, 1955, 60. 7 el hurru bil hurri vel abdu bil abdi vel uns bil uns fe men ufiye lehu min ahhi eyun fettibun bil marfiHre hr, kleye kle, diiye dii ksas olunur, yani ldrlr

246

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa

Etik Ahlk Felsefesi Midir? Doru Deerlendirme Sorunu


Ogn rek
Belirli toplumlarda geerli olan normlarn, ilkelerin deer yarglarnn irdelenmesini, temellendirilmesini amalayan ahlk felsefesini, tek tek toplumlardaki ahlklardan bamsz olarak deer yarglarn bir yana brakarak konu edindii ey olan eylem ya da baz iliki trleri hakknda bilgi ortaya koymay amalayan etikten ayrmak, bu alanda alanlar iin yaamsal bir nem tamaktadr. Bu konudaki abalarn gemiiyse olduka eskilere uzanmaktadr. Sokratese kadar gidildiinde, Platonun diyaloglarnda Sokratesin akl yrtmeleri izlendiinde, bunlarda o gnk egemen ahlkn dna karak, doru yu ve doru eylemi bulma abalar grlmektedir. Yine, etik tarihinde ulalan belli aamalar zellikle de I. Kant ve F. Nietzshcenin etik tarihinde yaptklar devrimler ve yol atklar yeni grme imkanlarndan sonra, bu ayrmn gerekli ve mmkn olduu, biraz daha aklk kazanmtr (Tepe 1992, s. 46-47). Bu bilgisel birikime karlk, etik tarihinde ulalan bilme ve grme imknlarn hesaba katmayan ya da hesaba katmakla birlikte, bunlar eksik ya da yanl anlayan grlerle karlalmaktadr. Bu trden eksik ya da yanl anlamann sonularndan birisi de etik ile ahlkn veya ahlk felsefesinin kartrlmas ya da ayn ey olarak grlmesi olmaktadr (a.e.,). Oysa etik ahlk felsefesi deildir, ahlk felsefesi de etik. Buradaki sorun, insann deerlendirme tarzlarndan biri olan doru deerlendirmenin olanakllna duyulan inanszlktan kaynaklanyor gibi grnmektedir. Bu dnceyi temellendirme dorultusunda Kuuradi merkeze alnarak bakldnda, Kuuradiye gre insann bir varolma art ve bir insan fenomeni olan deerlendirme (1998, s. 25) etkinlii sz konusu olduunda deerlendirme tarzn ayrmak gerekir: nsan realitesinin ve tek tek eylerin deerlendirilmesi bazen doru bir deerlendirme, bazen bir deer atfetme bazen de bir deer bime (Kuuradi 1998, s. 30) dir. Bir eyi doru deerlendirmek onun yap zellii olan deeri grmek, yani onu anlamak ve kendi alanndaki yerini bulmaktr. Oysa deer atfetmede kendisine deer atfedilen ey, deer atfedilenle olan zel ve dolayl bir ilgisi yznden deerli grlmektedir. Deer bimede ise deerlendirme nesnesinin deerlendirilmesi geerli deer yarglarna gre yaplmasdr (a.e.,). Dolaysyla grld gibi Kuuradide bu bakmdan bir eye deer atfetmek ile bir eye deer bimek arasndaki ilgi, deeri sz konusu edilen eyin, kendi dnda olan bir nedenden dolay deerli veya deersiz grlmesidir; farklar, ilkinin geerli deer yarglarna gre yaplmas, dierinin ise yapana bal olmasdr (a.e.,). 247

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa Kuuradi, deerlendirme tarzlarna ilikin yapt bu ayrmlarn ardndan yle bir saptamada bulur: Yaamda doru ya da yanl deerlendirmeler yerine, ou zaman eylemlerin ezbere deerlendirmeleri: deer bime ve zellikle deer atfetmelerle karlarz (1998, s. 18). Kuuradide doru deerlendirme, deer bimeden ve deer atfetmeden farkl olan bir inan trnde temelini bulan bir deerlendirme tarzdr. nan sz konusu olduunda ise ikili bir ayrm yapar. Ona gre inanma konusu olan, bir olanan (belirli bir durumda) gerekleme (gereklememe) ya da gerek olma (olmama) gerekliliidir. Burada olanak szcnn anlam, neyin olana olursa olsun gerek olabilen anlamndadr; mantksal olarak (elime iermeme) gereklemesi olas ya da beklenebilir olan anlamnda deildir. Bir kiinin byle olanaklarn gerekleme ya da gerek olma gerekliliiyle ilgili dnceleri, inanlarn meydana getirir (Kuuradi 1999, s. 47). Bu noktada Kuuradi bilgisel temeli olmayan, uydurulmu ilgilerin, yanl karmlarn rn olan, gnlk dilde bo inan denen inanlar, bilgisel temelli inanlardan ayrr (1998, s. 47-48). Bundan hareketle de Kuuradide deer bime ve deer atfetmenin temelinin bu trden bo inanlar olduu sylenebilir. Oysa onda doru deerlendirmeleri olanakl klan onlarn bilgisel temelli inanlar olmasdr. Kuuradiye gre eylem ilkeleri yapmayla ilgili byle bilgisel temelli inanlardr. Kiinin yaantsn ancak insann deerinin ve etik deerlerin bilgisinden kaynaklanan bir inanc belirliyorsa, ancak o zaman yaants etik bir yaantdr. nk kiinin deeri grd ve gerekletirmeleri gerektiine inand bunlarsa, inanc temeli olan, ierikli, insann olanaklarnn bilgisinin oluturduu bir inantr demektedir (Kuuradi 1998, s. 50) Btn bunlarn nda, doru deerlendirme bir deerlendirme tarz olarak grlmediinde, insann yapt btn deerlendirmelerin deer atfetme ve deer bimelerden olutuu kabul edildiinde doal olarak etik ahlk felsefesi ahlk felsefesi de etik olarak grlecektir. nk ahlk derken, belli bir yerde ve zamandaki insanlarn iyi-kt kavramlar merkezinde ortaya koyduu deer yarglar, normlar, ilkeler ve kurallar topluluu anlalr. Bu durumda ahlk felsefesi bu tr atfedilmi deer bime alarndan oluan ahlklar zerinde bilgi ortaya koymaya alan bir etkinlik, bir bilgi dal grnmnde olacaktr. Bu da ya belirli bir ahlkn temellendirilmesi ya da tek tek ahlklarn stnde onlar da aan bir st ahlk getirme abas olarak kendini gsterecektir (Tepe 1992, 2. 6). Doru deerlendirmenin olanaklln kabul etmemenin, doru deerlendirmelerin yaplabilirliine inanszln arka plnnda ise byle bir deerlendirme tarz kabul edildii takdirde doru deerlendirmenin ls nedir? sorusu gndeme geleceinden, doru deerlendirmenin olanan reddedenler ou zaman byle bir lnn olanaksz olduundan hareketle bu dncelerini temellendirirler. Oysa byle bir deerlendirme tarznn olanaklln salayacak l, pek ok seenek 248

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa arasndan seilecek bir tanesi deildir. nk doru deerlendirmeler yapmann olanakl olduu kabul edildiinde bu l Kuuradinin de dile getirdii gibi ancak ve ancak insann deerli bir varlk olduu dncesi olabilir. nsann varlktaki zel yerine vurgu yapan bu dnce de bilgisel temelli bir inan olarak temellendirilemedii takdirde doru deerlendirmelerin ls olmas olanaksz olacaktr. Etik tarihinde bir dnm noktas olan Kantn etii tam da bu noktada nemli bir konumda bulunmaktadr. Kant, ortaya koyduu etik anlayyla insann deerli bir varlk olduunu bilgisel temelli bir inan olarak temellendiren ve bylece bilgisel temelli inanlarn olanaklln gsteren ender bir etik anlaya sahiptir. Kantn bu temellendirmesine bakldnda ise, onun ahlk yasasnn a priori sentetik yapda bir yasa olduunu ileri srerek bunu gstermesi bu noktada n plana kmaktadr. Kant ruhun yetisi olarak belirledii grleme yetisi, anlama yetisi ve akl arasnda kurduu iliki erevesinde grleme ve anlama yetisini bilme yetileri, akl ise inanma yetisi olarak ortaya koyar. Ona gre insan en temelde bilen bir varlk deil, inanan bir varlktr. nk Kantta grleme yetisiyle anlama yetisi, anlama yetisiyle akl arasnda koparlamayacak ikin bir iliki sz konusudur. Kanta gre insann bilme yetisi olarak saf halinde- a priori kavramlar olan kategorilerden meydana gelen anlama yetisi grnn eitliliini kurallar altnda toplayan kurallar yetisidir. Transzendental bir yeti olarak akl ise deneye veya herhangi bir nesneye kadar gitmez; ancak deneyle hep ilgisi olan anlama yetisine kadar gider ve bu yetinin kurallarn ilkeler altnda toplayarak, onlara birlik salar (Kant 1905, s. 297). Bu nedenle Kantta insan, dier sahip olduu yetileri araclyla tanmlanmaz, bu yetileri kendinde ieren ilkeler ya da ideler yetisi olan akl araclyla tanmlanr. Bunu temellendirme noktasnda da Kant, akln, saf akln snrlarn izerek byle bir akln varolduunu gsterme dorultusunda ie u temel soruyu sorarak balar: Sentetik a priori yarglardan oluan bir bilim olarak metafizik olanakl mdr? Saf akln bir eletirisinin snrlarn aan bu sorunun cevabn ise Kant, Ahlk Metafiziinin Temellendirilmesi ve Pratik Akln Eletirisi erevesinde cevaplandrr. Ahlk Metafiziinin Temellendirilmesinde ahlk yasasnn a priori sentetik-pratik bir nerme olarak (1995, s. 37) ortaya koyan Kant, sentetik a priori yarglardan oluan bir bilim olarak metafizik olanakl mdr? sorusunu cevaplandrma noktasnda, a priori sentetik-pratik bir nerme ve kesin ekilde buyuran pratik bir buyruk olarak ahlk yasasnn olanaklln temellendirmeyi, ncelikle bu yasasnn saf akln rn a priori bir yasa olduunu gstererek yapar. Kantn Ahlk Metafiziinin Temellendirilmesinde kendisine i edindii asl ey de budur. Buna karlk, ahlk yasasnn sentetik bir nerme de olduunun gsterilmesi ona gre ancak saf pratik akln eletirisine gitmeyi gerektirmektedir (Kant 1995, s. 58). Kant, Ahlk Metafiziinin Temellendirilmesinin nc Blmnde akln bir idesi olarak zgrlk ile ahlk yasas arasnda kurduu dorudan iliki araclyla ahlk yasasnn a priori bir nerme olarak nasl olanakl 249

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa olduunu temellendirecektir. Ona gre istemenin ierikli bir yasaya boyun emesinden kabilecek olan btn tutkusal duygular bir kenara itildiinde, geriye eylemin genel yasaya uygunluundan baka bir ey kalmaz. Pratik bir yasa ancak biimsel olabilir ki, bu zellik de ancak ahlk yasasnda vardr. stemenin grnler dnyasnn doa yasalarndan, yani nedensellik yasasndan bamsz olmas ise bize negatif zgrlk kavramn (saf akln rn olan zgrlk kavramn ya da ide olarak zgrlk kavramn) verdiinden zgr bir istemeyi belirleyen neden de ancak biimsel olan ahlk yasas olabilir. Demek ki zgr bir isteme ile ahlk yasalar altnda olan bir isteme ayn eydir. (Kant 1995, s. 65). zgr bir istemenin ls olan ahlk yasas da insana yle buyurur: yle eyle ki, senin istemenin maksimi, hep ayn zamanda genel bir yasamann ilkesi olarak da geerli olabilsin (Kant 1994, s.35). Kant, ahlk yasas dedii bu yasay temele alarak pratik buyruuda u ekilde ortaya koyar: Her defasnda insanla, kendi kiinde olduu kadar baka herkesin kiisinde de srf ara olarak deil, ayn zamanda ama olarak davranacak biimde eylemde bulun (Kant 1995, s. 46). Kant, Pratik Akln Eletirisinin hemen banda ahlk yasasn akln rn olan pratik bir ilke olarak ortaya koyduktan sonra, saf akln rn olduu iin yasa olma zellii tayan bu pratik ilkenin sayg duygusu ile ilikisi temelinde ahlk yasasnn sentetik-pratik bir nerme de olduunu temellendirmeye alacaktr. Ona gre, eylemlerin btn ahlksal deerini belirlemede tek lt olan ahlk yasas, ayn zamanda zgr istemeyi dorudan belirleyecek nitelikte olan tek yasadr. nk istemenin belirlenmesi, ahlk yasasna uygun olmakla birlikte ne trden olursa olsun yalnzca bir duygu -ahlk yasas istemenin yeterli bir belirlenme nedeni olabilsin diye, varsaylmas zorunlu olan bir duyguaraclyla oluyorsa, yani yasa uruna olmuyorsa, o zaman eylem geri yasallk ierecek, ama ahlkllk iermeyecektir (Kant 1994, s. 79). Ahlk yasasnn istemeyi belirlemesinde nemli olan, istemenin zgr olarak, yalnzca duyusal eilimlerin etkisinden uzak olarak deil, ayn zamanda bu eilimleri geri evirerek ve yasaya aykr olduu takdirde her trl eilimi engelleyerek, yalnzca yasayla belirlenmesidir. Ahlk yasas yapsndan dolay istemeyi belirleme amacyla kendisinden nce gelebilecek olan btn eilimleri -ben sevgisini zellikle de kendini beenmilii- engellediinden, yani kiiyi kendi gznde kk drdnden, en byk saygnn konusudur. Bununla birlikte her trl eilim tutkusal duygularda temelini bulduundan, eilimlerin engellenmesinden meydana gelen duygu zerindeki etkinin kendisi de bir duygu olacandan (Kant 1994, s. 81) Kant, saygy bir duygu olarak nitelendirir. Bu sayg da, ahlk yasasnn yaratt bir etki sonucunda ortaya ktndan, ancak ahlk yasasna duyulan bir sayg olduu iin Kant, bu duyguya ahlk yasasna sayg duygusu (a.e., 82) der. Bylece Kant ahlk yasasn akln rn olan a priori bir yasa olmakla birlikte ahlk yasasnn sayg duygusuyla dorudan ikin ilikisi nedeniyle 250

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa de sentetik pratik bir yasa olduunu temellendirir. Bununla da Kant, baka bir dille ifade edilirse, zgrlk ile ahlk yasas arasnda kurmu olduu dorudan ilgiyle, akln bir rn bir inantan, zgrlkten hareketle onun temeli olan bir inan olduunu gsterir. Etiinde att bu temellerin ardndan Kant, bu temeller zerine amalar krall dncesini koyar: Kendini ve eylemlerini yarglayabilmek iin her akl sahibi varln, istemesinin btn maksimleri araclyla kendini genel yasa koyucu olarak grmesini gerektiren bir akl sahibi varlk kavram, ona bal olan ok verimli bir kavrama, bir amalar krall kavramna gtrr (Kant 1995, s.50). Baka bir ifadeyle Kant, akl sahibi bir varln eylemlerinin ahlksal deerini belirlemek iin ortaya koyduu ahlk yasasn, ahlkl bir toplumsal dzen, ya da ayn anlama gelecek olan bir ifadeyle srekli bar iinde olan bir toplumsal dzenin kurulmas iin de temel yaparak, yani bu dzenin olanakll iin l yaparak amalar kralln bir ideal olarak ortaya koyar. Kant krallk derken ise, eitli akl sahibi varlklarn, ortak yasalar araclyla kurulan sistematik birliini anlar (1995, s.51). Kanta gre ara olarak deil, kendi bana ama olarak grlmesi gereken akl sahibi bir varlk, bu amalar krallnda genel yasa koyucu olarak bulunduu ve bu yasalara kendisi de bal olduu zaman, bu kralln bir yesidir. Yasa koyucu olarak bakasnn hibir istemesine bal olmad zaman ise, bu kralln badr. Kanta gre, amalar krallnda her eyin ya fiat vardr ya da deerlidir. Fiat olan eyin yerine edeeri olan baka bir ey de konabilir, her trl fiatn stnde olan, yani edeeri olmayan ey ise deerlidir. Baka bir ifadeyle bir eyin kendisinin ama olmasnn tek koulunu oluturan eylerin yalnzca greli bir deeri, yani fiat deil, i deeri vardr, yani deerlidir (a.e., s. 52). Kantta akl sahibi bir varln kendisinin ama olabilmesini salayan tek koul ahlkllktr. nk ancak onunla bu varlk amalar krallnda yasa koyucu bir ye olabilir. Bylece ahlkllk ve insanlk, ayn eyi salayabildiklerine gre, deerli olan tek eydir (a.e.,). Bylece Kant, akl sahibi bir varlk olarak insann znde inanan bir varlk olduunun ancak insann deerli olan tek varlk olduuna duyulan inanla temellendirilebileceini, bunun da bilgisel temelli bir inan olduunu akln rn olan bir yasa olarak ahlk yasas ve bu yasayla ikin ba olan sayg duygusu araclyla gstermi olur. Sonu olarak, etik ahlk felsefesi deildir. Buradaki sorun, lsn insann deerli bir varlk olduu inancndan alan doru deerlendirmeyi insann bir deerlendirme tarz olarak grp grmemeyle dorudan ilgilidir. nsann btn deerlendirmelerinin deer atfetme ve deer bimeden olutuu kabul edildiinde, yani insan eylemlerindeki deerlendirme lsn yalnzca eylemin yapma olarak nitelendirilebilecek ksmna bakarak deerlendirildiinde phesiz ahlk etik ayrm ortadan kalkacak ve bunun sonucu olarak da insan eylemlerinde eylemleri etik bakmdan deerlendirmenin tek ls belli bir yerde ve zamanda olan iyi ve ktleri bnyesinde bulunduran ahlklar olacaktr. 251

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa Yard. Do. Dr., Uluda niversitesi, Fen-Edebiyat Fakltesi, Felsefe Blm, retim yesi

Kaynaka
KANT, I. (1905) Critique de la raisonpures, ev. A. Tremesaygues, B.Pacaud, De A. Hannequin Paris: Librairie Flix Alcan. KANT, I. (1994) Pratik Akln Eletirisi. ev. . Kuuradi, . Gkberk, F. Akatl, Ankara: Trkiye Felsefe Kurumu Yaynlar. KANT, I. (1995) Gelecekte Bilim Olarak Ortaya kabilecek Her Metafizie Prolegomena, ev. .Kuuradi, Y.rnek, Ankara: Trkiye Felsefe Kurumu Yaynlar. KUURAD, I (1998) nsan ve Deerleri, Ankara: Trkiye Felsefe Kurumu Yaynlar KUURAD, I (1999) Etik, Ankara: Trkiye Felsefe Kurumu Yaynlar TEPE, H (1992) Etik ve Metaetik: 20.Yzyl Etiinde Narmatiflik Tartmas, Ankara: Trkiye Felsefe Kurumu Yaynlar

252

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa

Birlikte Yaamak: Gnlllk M, Zorunluluk Mu, Dayatma M?


Sergender Sezer
Giri
Birlikte yaamak en kk toplumsal gruplardan balayp belirli bir mekanda insanlarn bir arada yaamalarndan, dnya zerinde ok eitli insan toplumlarnn bir arada yaamalarna kadar uzanan geni bir ierie sahiptir. Tarih boyunca, dnya zerindeki toplumlar arasnda saysz savalarn, atmalarn, katliamlarn, cinayetlerin olduu, yine saysz devletin kurulduu dnlrse birlikte yaamann nemi daha iyi anlalabilmektedir. Son yirmi ylda, ounluu son 15 ylda olmak zere 20den fazla yeni devlet kurulmutur. Oysa bu sre birlikte yaamann, kltrler aras-medeniyetler aras diyalogun, barn, kardeliin, zgrln en fazla vurguland, dile getirildii bir sretir. Buna ramen ayrmalar engellenememitir. nk bu deerlerin zlerine uygun bir ekilde kullanld phelidir. Gnmzde bir arada yaam salayacak kltrler aras saygy, hogry arttracak almalarn yaplmadn sylemek yanl olur. Ancak bunlarn yeterli olmad aktr. Devleti oluturan farkl unsurlar, farkl kltrler ve toplumsal yaplar arasnda srekli olarak bir atma havas yaratlmaktadr. Farkllklar son derece insani, ulvi kavramlarn, deerlerin arkasna gizlenmi gayri insani amalar iin ne karlmakta, her toplumun, her milletin kendi bana bir devlet olmasnn doall bir arada yaamay zorlatracak nefret sylemleri ile birlikte insanlara kabul ettirilmektedir. Bunun yannda bir arada yaamak istemeyen toplumlarn zorla bir arada yaatlmas da ok grlen bir durumdur. Bir arada yaamak istemeyen bireyleri birlikte yaamaya zorlamak da ayn ekildedir. Bu bir evlilik durumu olabilecei gibi, ayn aile bireyleri arasnda bir arada yaamak istemeyen(ler)i bir arada yaamaya zorlamak da olabilir. Her ne amala ve ekilde olursa olsun bask ve zora dayanan birliktelikler ilk frsatta ayrmaya gebedir. Toplum, en basit anlamyla bir arada yaama halidir. Toplumsal olan her ey birlikte yaamay gerekli klar. Birden fazla insann olduu yer bir toplumsal kategoriyi oluturduuna gre bu en az ikiden fazla ve farkl organizmay ifade eden durum birlikte yaamann en temel birimidir demek mmkndr. Bir arada ya da birlikte yaamak bir sorumluluk ve karlkl yazl veya szl bir szlemeyi gerekli klar. Birbirine kar tahamml, sayg ve anlay olmadan birlikte yaamak mmkn deildir. Toplumsal dzlemde gerekletirilen her szleme her zaman yazl olmak zorunda deildir, konuulmu olmas da gerekmez. Belirli bir 253

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa toplumsallama srecinden gemi her birey bir arada yaamann asgari kurallarnn farkndadr ve ona gre davranr. Bireyler bu farkndal toplumsallama srecinde edinirler. Bireylerin uyduu yazl ve/veya yazsz tm kurallar aslnda kendi huzurlar ve yaamlarn devam ettirebilmelerinin n koullarndan biridir. Rousseaunun deyiiyle; tm topluluklarn en eskisi ve tek doal olan aile de bile ocuklar, ancak korunmaya gereksinim duyduu srece babalarna bal kalrlar; korunma gereksinimi ortadan kalkar kalkmaz bu doal ba da zlr. ocuklar babann isteklerine uyma zorunluluundan, baba da ocuklarna bakma ykmllnden kurtulunca hep birlikte bamszlklarna dnerler. Birlikte kalmay srdrrlerse bu, artk doal deil, istee baldr ve ailenin kendisi de ancak szlemeyle varln srdrr (1999: 31). Grld gibi, en kk ve doal toplumsal birimde bile bir szlemeden bahsetmek mmkndr. Bu szlemeler daha ok karlkl karlarn korunmasna yneliktir. Tek tarafn karn koruyan szlemeler ise klelikten baka bir ey deildir. Bu durumdaki szlemeler zaten konu ddr. Toplumsal birlikteliklerin temelinde yatan szleme zgr ve eit bireyler arasndaki szlemedir. Toplumu oluturan her enin, toplumun ve toplumu oluturan bireylerinin devam iin bir ilevi bulunmaktadr. levi olmayan veya ilevini tam olarak yerine getirmeyen bir enin toplumun btnlne zarar verme riski vardr. Sosyolojideki yapsal-fonksiyonalist yaklama gre toplum, birbirilerine baml olan ve her biri, meydana getirdii btnn (toplumun) daha iyi uyumunu salamak iin (ihtiya karlamak iin) belli fonksiyonlara sahip olan elerden meydana gelmektedir. Bu eler fonksiyonel bir btnleme iinde toplumu meydana getirmektedir. Toplumsal btnlk, byk bir ahenk ve tutarllk iinde, atmadan uzak, yelerinin fikir birliine dayal olarak devam eder (Kongar, 1995: 51). Fikir birlii iinde karlkl karlar iin, eit haklara veya iblmnn, yan, cinsiyetin getirdii haklara sahip olan bireylerin oluturduu gvenlik ve bar iindeki insan toplumlar, birlikte yaamak iin her zaman yazl hukuk kurallarna veya rgtlenmi bir devlet otoritesine ihtiya duymayabilir. Buna ramen devlet otoritesi ve yazl hukuk kurallar totoliter veya bir snfn/zmrenin egemenliine dayal bir devlet olmad srece birlikte yaamann en nemli garantrleridir. Karlkl karlarn adil bir ekilde korunduu, herkesin can ve mal gvenliinin saland, bar iinde ortak bir kltrn paylald, farkllklara kar hogr ve saygnn olduu bir toplum demokrasiyi kurumsallatrm ve iselletirmi bir toplumdur.

Birlikte Yaamay Zorlatran Etkenler


Bir topluluun bir arada bulunmasnn dayanaklar ok eitli olabilir. Ayn dili konumak, ayn kltrlenme/toplumsallama srecinden gelmek, ayn dine inanmak, ayn cinsel kimlie sahip olmak, salkl bireylerden 254

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa olumak, ayn ekonomik gelir dzeyinde bulunmak vs. gibi etkenler bir topluluun bir arada bulunmasn ve birlikte yaamalarn salayabilir. nemli olan, ortak deerlerin ve paylamlarn az olmas halinde beraber yaamay baarabilmektir. Ekonomik, etnik, rksal, dini, cinsel etkenlerin yannda, salk (engelli olup olmama, herhangi bir kronik veya geici salk sorunu yaayp yaamama), cinsel belirlenmilik (gay, lezbiyen, travesti, transeksel, biseksel olma), ya ve eitim dzeyi gibi ok eitli etkenler de birlikte yaamay zorlatrmaktadr. Toplumsal yaam iinde insanlarn bir arada yaamalarn zorlatran en nemli etkenlerden birisi ekonomik etkenlerdir. Buna Marks, snfsal farkllk ve atma demektedir. Marksa gre toplum, uzlamaz snflarn atmalar sonunda belirlenen bir etkileim sreci nitelii tar. Bu nedenle insanln tarihi aslnda snf atmalarnn tarihidir. Toplumu oluturan olay, farkl snflar arasnda atmalar biiminde ortaya kan etkileimlerdir (Kongar, 1995: 45). Toplum iindeki snfsal ayrmlarn ok derin olmas, en st gelir grubu ile en alt gelir grubu arasndaki makasn ok ak olmas, gelir dalmndaki her trl adaletsizlik, devletin sunduu hizmetlere ulamdaki yetersizlikler ve frsat eitsizlii o toplumda atmal bir ortamn varlna sebep olabilir. Bu da birlikte yaamay zorlatrmaktadr. Toplumu oluturan tm kategorilerle birlikte yaamak denildiinde engellileri de konu iine dahil etmek gerekir. Dnn ki, bir toplumda engellilerin varl bilinmekte, onlara kar bir takm sosyal yardmlar salanmakta, eitimde, i yaamnda onlara baz pozitif ayrcalklar tannmakta, ama onlarn bu haklara ulaabilecei alt yapda herhangi bir dzenlemeye gidilmemektedir. Bu durumda bu insanlarn toplumsal yaama katlmalar ne derece mmkn olabilir? Tekerlekli sandalyesini kullanabilecei bir kaldrm, rahata inip kabilecei bir rampa, kullanabilecei bir tuvalet, tekerlekli sandalyesi ile geebilecei byklkte bir kap, asansr, grme engelli birey iin sokaklarda, iyerlerinde, toplu tama aralarnda sesli ve kabartma yazl ynergeler, iitme engelliler iin onlar anlayabilecek dzeyde iletiim kurabilen insanlar yoksa bu insanlarn salkl insanlarla birlikte yaamas nasl mmkn olabilir? Bunun yansra toplumda engellilere hasta, aciz, kendisinin veya ailesinden birilerinin gnahndan dolay Allahn cezalandrd insanlar olarak baklmas, onlarn toplumda hor grlmesi, engelli bir bireye yardm etmenin, onun yaamn kolaylatrmann sadece dinsel bir zorunluluk gibi alglanmas ve sadaka kltrnn toplumda yerlemi olmas da engelli insanlarla salkl insanlarn bir arada yaamasn zorlatran nedenlerdir. Engelli bireylerin de salkl insanlar gibi eitim alabileceine, alp retebileceine inanan insanlarn toplumda az olmas da onlarla birlikte yaamay zorlatran dier bir nedendir. Kadnlarn sosyal ve ekonomik hayatta ayrmclkla karlamalar, zgrce kendilerini gerekletirebilmelerinin nnde toplumsal, 255

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa dinsel, hukuksal engellerin olmas da birlikte yaamay engelleyen bir durumdur. Toplumlarn yaklak yarsn oluturan kadnlarn sosyal yaama, ekonomik yaama katlmasn engelleyen, kadn cinsine dinsel, kltrel veya ahlaki gerekelerle kt anlamlar ykleyen bir toplumda kadnla erkein eit bir biimde bir arada yaamas mmkn olabilir mi? Kadnn yerini evi, iini ocuklarnn bakm ve einin yardmcs gren bir zihniyetin kadnlar toplumsal ve ekonomik hayattan dlayaca, onlar ikinci snf vatanda konumuna sokaca bir gerektir. Toplumda dini kurallarn hakim olmas, kadnlarn yaadklar sorunlara dini referansl zmler bulunmas, kadn zerindeki erkek egemenliini, basksn ve iddetini merulatrc bir kltrel ve siyasal ortamn olmas kadnlarn zgrlemesini ve toplumsal alanda erkeklerle bir arada yaamasn engelleyen bir etkendir. Kadnn varln sadece eine endeksleyen bir anlayn, kadnla erkein zgrce eit olarak bir arada yaayaca bir toplumu kurabilmesi pek mmkn grnmemektedir. Farkl inantan ve kltrden insanlarn ayn toplumda birlikte yaamas tarih boyunca ciddi skntlara neden olmutur. nsanln tarihi savalar tarihidir denebilir ve bu savalarn byk ounluu arkasnda eitli ekonomik, siyasi nedenler olmasna karlk dini nedenlerle olmu savalardr. rnein, Hal Seferleri, arka plannda baka bir ok neden barndrmasna ramen, adndan da anlalaca gibi dinsel kaynakldr ve kendinden olmayan dize getirme, yok etme, intikam alma amacyla yaplmtr. Trkiyede gemite olan Dersim, Mara, orum, Sivas katliamlar gibi bir ok elim olayn temelinde farkl inanca ve kltre sahip olmak da yatmaktadr. Gndz komusu, alveri yapt bakkal, frncs, okulda arkada olan insanlarn gece katile dnmesi, o gne kadar bir arada yaamln nasl becerildiinin de sorgulanmasn gerektirmitir. rnein, srekli inanlara saygdan, hogrden, kltrler aras diyalogdan bahsedenlerin bugn hala farkl inanca sahip kylere kendi inanlarnn sembollerini, din adamlarn ve ibadet biimlerini dayatmalarn, birlikte yaamann koulunun ayn olmak ve yaayamamann nedeninin de kendisi olmamak dncesinden ileri geldiini syleyebiliriz. Dinler/inanlar aras diyalogdan, hogrden, saygdan, almdan bahseden din adamlar ve siyasetilerin kendi dinlerinin var olu sebeplerini oluturan farkl inan biimlerine olan dmanlk veya moda deyimi ile tekiletirme, maalesef sz edilen insani deerlere ters dmekte, abalar da szde kalmaktadr. Bu durum da toplumsal yaamdaki birlikte yaama koullarn zedelemekte, baskyla, zorla birlikte yaamann/yaatmann/yaayamamann koullarn hazrlamaktadr. Farkl milliyete sahip insanlarn oluturduu toplumlarda birlikte yaamay zorlatran, toplum iinde atmalara, kavgalara, katliamlara, i savalara neden olan milliyeti-rk sylem ve davranlar gnmz dnyasnda artarak devam etmektedir. Milliyetiliin, rkln ve dinin politik amalara alet edilmesi, kitleleri kontrol edebilmek, bask altnda 256

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa tutabilmek iin siyasal bir ara haline dntrlmesi sadece bir lke iinde deil, lkeler arasnda da ciddi sorunlara kaynaklk etmektedir. lke iindeki farkl etnik veya dini gruplarn kendi farkllklarnn farkna varmalarn salayarak onlar lke iinde sadece bu farkllklarndan dolay tekiletirildiklerine, dlandklarna, ezildiklerine inandrmak ve bu ekilde onlar tekiletirmek de ayn derecede birlikte yaamann nnde byk bir engel tekil etmektedir. Bu amala son yllarda sosyal bilimlerde moda olan kimlik, teki ve tekiletirme tarz aratrmalarn da bilinli veya bilinsizce bu tr bir amaca hizmet ettiini sylemek abart olmaz. Trkiye, kim ne derse desin farkl milliyetten insanlarn oluturduu bir topluma sahiptir. Bu ok milliyetli toplum yukarda sylendii trden skntlar hep yaayagelmitir veya bu skntlar bilinli olarak bu topluma yaatlmtr. Trk milliyetinden farkl milliyetten ama bu topraklarn ocuklarndan biri olan Hrant Dink, ldrlmeden nce Agos Gazetesinin 10 Ocak 2007 saysnda yazm olduu bir yazsnda kendisine gelen lm tehditleri ile ilgili olarak evet kendimi bir gvercinin ruh tedirginlii iinde grebilirim, ama biliyorum ki bu lkede insanlar gvercinlere dokunmaz. Gvercinler kentin ta ilerinde, insan kalabalklarnda dahi yaamlarn srdrrler. Evet biraz rkeke ama bir o kadar da zgrce (Dink, 1997) demiti. O, bir gvercin rkekliine hapsedilerek bir arada yaamak zorunda braklan insanlarmzdan biriydi ve rkekliinde ne kadar hakl olduunu, birlikte yaamann ne kadar pahal olduunu, bedel olarak, yaamn vererek gstermitir. O, gemiteki basklar nedeniyle adn Frat olarak deitirmek zorunda kalmtr. Ona ve onun gibi farkl kltrden, kkenden, dinden olanlara; birlikte yaamak istiyorsan, btnn veya ounluun zelliklerine sahip olmalsn, eklinde zetelenecek telkin veya dayatma, Hrant Dinke adn bile deitirtmitir. Elbette Hrant Dink, bu trden bir baskyla karlam insanlardan sadece birisidir. ounluun aznla diktas olarak anlalmamas gereken demokrasi, dier bir ok zelliinin yannda ounluun sznn getii yerde aznlkta kalanlarnn da ayn derecede eit haklara sahip olmas ve bunun hukuk kurallar ile adil bir biimde salanmasdr. Devlet tm yurttalarnn huzur ve gven iinde yaamalarn tesis etmekle ykmldr. Devletin sunmas gereken tm hizmetlerden de ayn ekilde eit ve adil olarak yararlanmalar salanmaldr. Devlet bunu en bata adaleti tesis ederek salamaldr. Adalet olgusunun bir toplumda yerlememesi, herkesin kendi adaletini salamaya almas sonucunu dorurur ki, bu durum birlikte yaamann nnde bir engel tekil eder. Bu evrensel olgu her bireyin vicdannda da kendini bulmak zorundadr. Proudhon, adalet, eitli isimler altnda dnyay ynetir: Doa ve insanlk, bilim ve vicdan, mantk ve ahlak, ekonomi politik, politika, tarih, edebiyat ve sanat. Adalet, insan ruhundaki en ilksel eydir, toplumda en temel olandr, fikirlerin en kutsaldr; bugn kitlelerin en iddetli bir biimde istedii eydir. Dinlerin z ve 257

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa saduyunun ekil kazanm halidir, inancn gizil nesnesidir, bilginin ba, ortas ve sonudur. Adaletten daha evrensel, daha gl ve daha tam olan bir deer hayal edilemez (Aktaran: Solomon, 2004: 21) demektedir. Toplumun adalet duygusu yara aldnda birlikte yaamak zorlar. Tarih boyunca adalet duygusu insan toplumlarnn deiim ve geliim seyrine paralel olarak deiime uramtr. Homerosta ve Eski Ahitte adaletin esas anlamnn apak bir biimde derindeki kiisel duygularn, zellikle de intikam duygusunun alan iinde bulunduu grlmektedir. Bu yzden de bugn intikam adaletin gznnde bulundurduu etmenler arasnda neredeyse hi yer almaz ve adaletin kart olarak kabul edilir (Solomon, 2004: 27). Adaletin toplumda fiilen gereklemesini salayan ey devletin uzlama ile belirlemesi gereken hukuk kurallardr. Hukukun temel ilevi toplumsal dzeni tesis etmektir (zcan, 2007:67). Bu yzden adaletsiz ve hukuksuz bir toplumun var olabilmesi ya da varln uzun sre devam ettirebilmesi mmkn deildir.

Farkl Olanlarn Bir Arada Yaamas


Yukarda da belirtildii gibi, gnmzde farkllklarn bir arada yaamas, istenen, arzulanan, zlenen bir durum olarak ne kyor gibi grnmektedir. Siyasetiler, akademisyenler, edebiyatlar, yazarlar, toplumun kanaat nderleri srekli olarak bunu vurgulamaktadr. Oysa yaananlar, istenen, zlenen ve vurgulanan durumun biraz tersidir. Farkllklarn ne karlarak bir arada yaamann istenmesi, biraz da kiinin farkllnn ifas, ou zaman da farkllnn kendi gzne sokulmasdr. Tpk yerelleerek kreselleme gibi bireylerin toplumsallktan uzaklatrlp kendine ait olan her eye sk skya bal kalp, kendi stnln dierleri nnde gsterme gayretine sokulmas, moda deyimi ile mikro milliyetilikler yaratlmasdr. Bir yandan mikro milliyetilikler krklenirken, dier yandan farkllaarak btnlemeye zorlanan insanlar, aslnda birlikte yaamaya da zorlanyor demektir. Tpk bir toplumda herkesin ayn dili konumas, ayn dine inanmas, ayn tarzda giyinmesi, imdilerde randa (http://www.ntvmsnbc.com/ id/ 25112340/?ref=f5haber.com) olduu gibi ayn ekilde sakal, byk, sa kestirmeye zorlanmas gibi, farkllklarna sahip kmaya zorlanmalar da bu derece bir baskdr. Kendi cinsel kimlii veya belirlenmilii ile bark bireylerin en bata aileleri, sonrasnda dier kurumlar ile toplum iinde, bu kimliinden kurtulmalar iin grdkleri basklar kim olursan ol, gene gel diyen bir anlaya hi de uymamaktadr. Hem bu yce anlay ba tac ettiini syleyip hem de insanlar cinsel belirlenmiliklerinden dolay aa grmek, onlar cezalandrmak, ayrmcla maruz brakmak, toplum ve i yaamndan dlamak tam bir paradokstur. Birlikte yaam denen olgu ise, paradoksu asla iermez. Bu olgu netlik ister, mulakl kaldrmaz. Bir insan, o yle, ama o da insan veya yasalar bize bunu emrediyor, iime sindiremiyorum ama size bu yzden sayg duyuyorum diyerek iinize 258

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa almaya altnzda mulaklk da balam demektir. Oysa birlikte yaamann temel kurallarndan biri toplumu oluturan bireylerin her birinin empati kurma becerilerinin gelimi olmasdr. Empati, btn inan, ideoloji ve kltrel belirlenmiliklerinden nce gelmektedir. Yunanca empeiria (bir konuda becerikli, deneyimli olma) kelimesinden gelen, bakalarnn dnce ve duygularnn ve bunlarn muhtemel anlamlarnn objektif bir ekilde farknda olma; karsndakinin duygu ve dncelerinin temsili olarak yaama, kendini bakasnn yerine koyma (Budak, 2000: 259) anlamna gelen empati, insan birlikteliklerinde ve insann doayla olan ilikisinde nemli bir ilkedir. nsann insana uygulad vahetin en byk rneklerinden Auschwitz, bakasnn duygularn anlamaktan aciz insann ne denli yozlaabileceini gzler nne seren uyarc bir rnektir. Auschwitz, insanlk tarihinin byk bir utancdr, ancak bu utan ne balang ne de sondur. Bu utan antik ada ocuk katliamlaryla balam, bugn de Gney Afrikada, Afrikada, Rusyada, Yakn Douda, Endonezyada (Grouen, 2006: 11), eski Sovyet Blou lkelerinde, Hindistanda, Pakistanda, ran, Irak ve Afganistanda kadnlarn, ocuklarn ve farkl inantan insanlarn iddete maruz kalmalaryla, tecavze uramalaryla; Avrupada yabanc dmanlndan kaynaklanan arlklarla, ocuklarn ocuklara uygulad iddetle hala gndelik hayatn iindedir (Grouen, 2006: 11). Dnya zerindeki toplumlarda gelir dalmndaki adaletsizlik arttka, yoksulluk ve alk bireyleri dinsel ve rksal atmalarn iine srklemektedir. Bu durum byk kartellerin, silah reticisi ve tccarlarnn iine gelmekte bu da dnya zerindeki rk ve din temelli atmalar arttrmaktadr. Yakn bir zamanda ayn dinden olmalarna, ortak kkenden gelen bir dil kullanmalarna ramen Krgzistanda zbeklere kar, inde Uygur Trklerine kar, Ruandada ayn dili konuan, ayn rka mensup Huti ve Tutsilerin birbirlerine kar uyguladklar katliamlar hep daha fazla kazanma hrsna, dinin, milliyetin ve rkn alet edilmesi neticesidir. Devletlerin kendi varlklarn tpk dinlerin yapt gibi dier devletlerin ktlenmesi ve dmanl zerinden temellendirmeye kalkmas, bunlar topluma empoze etmeleri lkeler arasndaki birlikte yaama ansn ve bar srekli tehdit etmektedir. Bu dmanlk kendi lkesinde aznlk olan dman devlet, dman millet soydalarna kar ou zaman bask, iddet ve katliam olarak dnebilmektedir. Birlikte yaamann nndeki engellerden bir olan iddet, kayna ve amac ne olursa olsun insanlk iin byk bir tehdittir. nsan, akl ve duygusu ile btn bir varlktr. Aklsz duygu veya duygusz akl tek bana iddetin gndelik hayatn bir paras haline gelmesine zemin hazrlayabilmektedir. nsan aklnn ve deneyimlerinin sonucunda oluturulmu, hatasz ideal bir hukuk dzeni henz mmkn olmam olabilir, ancak ne olursa olsun, insan aklnn ve deneyimlerinin modern toplumda ulat hukuksal dzen, herkese eit olarak uygulandnda ve adalet mekanizmas siyasi otoritenin veya dier toplumsal g odaklarnn kontrolne girmedike 259

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa iddeti azaltmakta baarl olacaktr. Birlikte yaamann nndeki engellerden olan iddet konusunda Rousseau; kiinin kendi varln korumay tercih etmesi ncelikli kouluyla birlikte iten gelen bir duygudalk drtsne kar konulmadka iddet nlenebilecektir (Bal, 2007: 93) demektedir. Rousseauya gre, insann hemcinslerine ktlk yapmamas zorunluluu, onlarn akll varlklar olmalarndan kaynaklanmaktadr. Bylece eskiden akln iddeti tarafndan, hayvanla bir arada doa iinde eritilen insan, imdi, ncelikle akll deil de duyarl varlk olma zemininde deerlendirilmektedir (Bal, 2007: 93). Bireysel ve toplumsal iddettin nemli nedenlerinden birisi de yukarda da sz edildii gibi toplumda adalet duygusunun yerlememi/ gelimememi olmas ve adil bir hukuk dzeninin tesis edilememi olmasdr. iddet bir yerde her bireyin veya toplumsal grubun dierlerine kar kendi adaletini salamasdr. Evrensel bir deere sahip adalet olgusu, tm insanlar iin geerli olan bir olgudur. Adaletin salanmas da sadece ve sadece rgtl, demokratik, laik, hukukun stnln esas alm, zgr, eit, sorgulayan ve yneticilerden hesap sorulabilen effaf bir toplumda mmkndr.

Sonu Yerine
zerinde daha kapsaml ve ayrntl dnmeyi, tartmay gerekli klan birlikte yaama konusu iin ksa bir giri kabul edilebilecek bu almay insan ycelten ve ona gvenen bir anlayn temsilcisi olan Yunus Emre ile bitirmek yerinde olacaktr. Anadoluda yetimi halk airi Yunus Emre, dinsel ve baka trl yasaklara kar karak, bu yasaklarn insan olanaklarn kstladn, kstlayacan sylemek istemitir. Kendisinin insana olan sonsuz inancn u dizelerinde belirtmitir: ok aradm zledim Yeri gk aradm ok aradm, bulamadm Buldum insan iinde Bu tlsm balayan Trl dilde syleyen Yere ge smayan Sm bir can iinde (Ergun, 1990: 14). Yunus Emre, bu ve benzeri onlarca iirinde insana olan gvenini, onun kendi iindeki iyiliinin, dnyay bar iinde bir arada yaanacak hale getirebileceine inanmtr. O, insanlarn bir arada yaamasnn birlik ve dorulukla gerekleeceini gzlemi ve ezilen insanlarn savunulmas gerektiini sylemitir (Ergun, 1990: 14). Yunus Emre, Mevlana, Hac Bekta-i Veli, Pir Sultan gibi bir ok alim, air ve dnr, dncelerinin 260

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa ve eylemlerinin merkezine insan koyan bir anlay benimsemilerdir. Bu anlay znde bugn dnyaya egemen olan kapitalist sisteme son derece zt bir anlaytr. Dnyaya 200 yldan bu yana egemen olan kapitalizm, insanln grd ok byk zulmlere, katliamlara ve savalara sebep olmutur. nsanlk kapitalizmin agzllnn kurban olmaya ve srekli ayrmaya devam etmektedir. Kapitalist sistem znde savatan, adaletsizlikten, yoksulluktan, alktan ve her trl gericilikten beslenen bir sistemdir. Bu sistem dnyaya egemen olmaya devam ettike de insanlk birlikte yaamay asla beceremeyecektir. Ayrca kapitalizm insanlar daha fazla isiz, daha fazla fakir ve daha fazla a brakan, dolaysyla birlikte yaamalarn zorlatran krizlerin bizzat yaratcsdr. Kapitalist retim ilikisinde kriz, sistemin isel dinamiklerinden kaynaklanmakta ve sistemin ileyiinin doal sonucu olarak insanlarn karsna kmaktadr (nder, 2001: 45). Birlikte yaamak, sadece insanlar veya insan toplumlarn kapsayan bir olgu deildir, dnya zerindeki tm canllarn ve bu canllarn gemilerinin huzur, bar ve ahenk iinde yaamalarn da ierir. Bu nedenle her ey sadece insan iin demek de eksik bir sylemdir. nsan doann bir parasdr ve dier tm canllarn da en az insanlar kadar dengeli, eit, zgr ve gven iinde yaamaya haklar vardr. nsanlk nereden gelirse gelsin, kayna ne olursa olsun, her trl adaletsizliin, eitsizliin, ayrmcln, smrnn, hukuksuzluun ve iddetin karsnda yer almaldr. Toplumsal olan her alanda ve dnya zerinde birlikte yaamann yolu buradan geer. air Nazm Hikmetin de dedii gibi, insanlar; yaamak bir aa gibi tek ve hr, ve bir orman gibi kardeesine diyebilmeli, her bireyi ve topluluu olduu gibi kabul etmeyi becerebilmelidir. Ara. Gr., stanbul niversitesi, Edebiyat Fakltesi, Sosyoloji Blm.

Kaynaklar
BAL, Metin. (2007) Rousseau ve iddetin Kayna Olarak Eitsizlik, Dou Batiddet, (Yl: 10, Say: 43, Kasm-Aralk-Ocak), Sayfa: 87-98. BUDAK, Seluk. (2000) Psikoloji Szl. Ankara: Bilim ve Sanat Yaynlar. DNK, Hrant. (1997) Ruh Halimin Gvercin Tedirginlii, Agos Gazetesi (10 Ocak 2007 Says) ERGUN, Doan. (1990) 100 Soruda Sosyoloji El Kitab, (Beinci Bask). stanbul: Gerek Yaynevi. GRUEN, Arno. (2006) Empatinin Yitimi, Kaytszlk Politikas zerine, ev: lknur gan. stanbul: itlembik Yaynlar. http://www.ntvmsnbc.com/id/25112340/?ref=f5haber.com Temmuz 2010). 261 (Eriim: 6

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa KONGAR, Emre. (1995) Toplumsal Deime Kuramlar ve Trkiye Gerei (Altnc Basm). stanbul: Remzi Kitabevi. NDER, zzettin. (2001) Ekonomik Kriz, Yeni Trkiye Ekonomik Kriz zel Says I. Eyll-Ekim 2001, Yl 7, Say 41. Sayfa: 45-55. ZCAN, Mehmet Tevfik. (2007) Hukuk Sosyolojisine Giri, (nc Bask). stanbul: Kavim Yaynlar. ROUSSEAU, Jean-Jacques. (1999) Toplum Szlemesi, (ev: Alpagut Erenulu). Ankara: teki Yaynevi. SOLOMON, Robert C. (2004) Adalet Tutkusu Toplum Szlemesinin Kkenleri ve Temelindeki Duygular, (ev. Ertu Altnay). stanbul: Ayrnt Yaynlar.

262

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa

Rasyonalite Ya Da Mutlak Yalnzlk: Max Weberin zgrlk Anlaynn Politik ve Toplumsal Snrlar zerine
Deniz Kundak
almamzda, Weberin rasyonalite kavramnn ne olduu, onun bilim, brokrasi ve endstride ne tr karlklar olduu ve Weberin genel teorisindeki yeri zetlendikten sonra, sz edilen srecin modern bireyleri nasl yalnzlatrd ve onlar anlamszlatrd anlatlmaya alacaktr. Maddi koullarn bireyler zerindeki belirleme ilikisi zerinden Weberin rasyonalitesi ile Marxn modern kapitalist toplum iin kulland yabanclama (alienation) kavram arasnda yakn bir benzerlik olduu ortadr. Bu vesileyle, Weberin bu noktada Marx ile olan benzerlii de ksaca ele alnacaktr. Rasyonalitenin kurumsallamasnn sonularndan birisi olarak, devlet mekanizmasnn Weberde toplumsal zgrlk asndan ne tr bir anlam tad ve onun gelecek konusundaki genel karamsarlndaki olas etkisi de zerinde nemle durulacak konulardan bir dieri olacaktr.

Rasyonaliteden nsanszlamaya
Weberin zgrlk anlay ve bu anlayn snrlar hakknda bir tartmaya girmeden nce, Weber tarafndan genel anlamyla bir sistematizasyon sreci (Milovanovic 2002, 58) ya da sabit prensiplere ballk (Weber 1978, 844)1 olarak tanmlanan rasyonalite (rationalization) kavramndan bahsetmeden gemek mmkn deildir. Weberin zgrlk anlaynn aslnda onun rasyonalizasyon teorisinin unsurlarndan sadece bir tanesi olduu dikkate alndnda; phesiz onun zgrlk ile rasyonalizasyon srecini birbirinden bamsz bir ekilde ele almak da pek olanakl grnmemektedir. Entelektel yaantsnn hemen balarnda Weberin rasyonalite zerine almalar yapmasna vesile olan ve onun kafasn kurcalayan en mhim ey, Bat uygarlnn 20. yy.da geldii noktann Doudan ok daha ileri olmasn salayan ve Batya ait kavram ve kltrel olgularn evrensel bir mahiyete brnmesine yol aan koullarn ne olduu sorusudur (Weber 1958, XXVIII). Srasyla bilime, sanata, ekonomi ve hukuka ilikin btn gelimelerin merkezinde Bat uygarlnn bulunmasn tetikleyen belirleyici faktr, Webere gre, rasyonalitenin bu uygarlkta domu olmas ile aklanmaktadr. Bu ynyle, Weberin rasyonalite teorisi, onun kapitalizm ve modern toplum konusundaki tartmalarnn dnsel alt yapsn oluturmas asndan da kritik bir deer tar. Sz edilen rasyonalizasyon sreci, aslnda, Weberin zelinde, ilerleme 263

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa dncesi ve 20. yy. brokratik ve toplumsal geliiminin par excellence yansmalarn bize sunmaktadr. Bu yansmalar Batnn endstriyel, brokratik ve bilimsel gelimelerinin nedenleri hakknda fikir vermesi asndan, Weberde evvela pozitif bir anlam tamaktadr. Baka bir deyile, Weberdeki rasyonalizm ve onun toplumsal kurumlar zerindeki ilikisi, evrensel ilerleme dncesi ile uyumlu olmas bakmndan olumlu bir nitelik tamaktadr. Bilindii zere, Weber zellikle Ekonomi ve Toplum (Economy and Society) adl magnum opusunda birok konu gibi rasyonalizasyon problemine de derinlemesine deinmitir. Weber bu eserinin, toplumsal eylem bal altnda, rasyonel bir eylemin ayn zamanda anlaml (meaningful) bir eylem olduunu belirterek, aslnda Batnn ilerleme ve gelime gibi evrensel mahiyetteki tm kavramlarnn belirli bir ama dorultusunda sergilenen ve bu ynyle (Douya atfedilen) duygusal (affectual) ve geleneksel (traditional) eylemlerden farkl bir mahiyeti olduunu da belirtmitir. Sz gelimi, Weber rasyonalizm ve din ilikisini ele ald bir yerde, Hindularn evrimci kapitalizm ve rasyonel mlkiyet birikimi yerine by/byc (magician) ve ruh gcyle irrasyonel bir deiim zinciri yaratmalar nedeniyle; endstriyel kapitalizme geemediklerinden bahseder (Trevor 1980, 101). Bu ynyle her alanda kendisini gsteren rasyonalizasyonun dinsel lt de, onun by ve ruh gc gibi biimleri kendisinden atabilme derecesi ile ilgilidir. rnein, Konfiyusuluk irrasyonel tutkular bask altna almas ve rasyonel z denetim (self-control) zelliklerine ramen, bysel (magical) dnceyi engelleyememi, aksine eitimli snflar da bile gl klmtr. Dnyay, mmkn btn dnyalarn en iyisi olarak grd iindir ki; duraan bir dnya yaklam sunmutur (Zeitlin 2000, 216). Dolaysyla Weber iin, modern dnyada din eer var olacaksa, dnyann gerekleri ile uyumlu bir ekil alarak bunu baaracaktr, malum olduu zere Protestanlk bunu tarihsel sreler ierisinde baarmtr. Weber rasyonalite balamnda bir yandan btn varlmzn genel srecini anlaml klmaya alrken, dier yandan da toplumsal olarak kavranamayan (incomprehensive) bir baka srele kar karya kalmtr (Lwith 1993, 62). Bu srecin adn da rasyonalitenin tam kart bir kavram olarak irrasyonalite olarak adlandrmtr. Gndelik yaamdan bir rnekten hareketle bu kavramn iini doldurmaya alan Weber gre, bir kiinin yaam standartlarn devam ettirebilmek iin para kazanmas phesiz anlaml ve rasyonel bir eylem olarak kabul edilir, ancak para kazanma eyleminin bizatihi kendisi ama olarak deerlendiriliyorsa bu durum kesinlikle irrasyonel bir eylem olarak deerlendirilecektir (Lwith 1993, 62). Bu ynyle para kazanma eylemi zorunlu ve insani bir eylem olduu ana kadar rasyonel, fakat bu noktadan sonra amacn yitirdiinden irrasyonel olarak grlecektir. Yakndan bakldnda, Weber irrasyonaliteyi anlamsz ve amasz bir sre olarak grmesine ramen; irrasyonalitenin, ilerleme ve geliimin gstergesi olarak kabul 264

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa edilen rasyonalite kavramnn kendi ierisinden kmas asndan ok arpc bir zellii olduuna da vurgu yapmaktadr. Rasyonalite dinsel alandakine benzer ekilde, kendine uygun bir devlet ve brokrasi mekanizmas da ina etmitir. Bu rasyonel brokrasi mekanizmas phesiz bir takm zelliklere de sahiptir, yle ki, bu mekanizma formel bir hiyerarik yap ve ynetim performansn ngrr. Bu yapnn tayclar olarak adlandrlan brokratlar da, sistemin devamll ve baarl bir ekilde ileyebilmesi iin en kritik pozisyonda bulunmaktadrlar. Ancak rasyonel brokrasinin bir yandan sisteminin ileyiinin en mhim dayana olmasna ramen, bir takm olumsuz nitelikleri de barndrd ortadadr. yle ki, Weber bu olumsuzlardan bahsederken, Marxn retim aralarnn younlamas hakkndaki teorisini anmsatacak ekilde aklamalarda bulunur. retim alannda, iilerin ya da emekilerin retim aralarnn mlkiyetinden koparlmas ve tm retim aralarnn tek bir elde toplanarak tekellemeye balamasna benzer ekilde, modern zamanlarda ordularn brokratiklemesiyle birlikte, askerler de onlarn kendi sava aralarndan koparlmlardr. Bu nedenle modern dnemde, sradan bir asker antik dnemden farkl olarak kendi sava aralarna sahip deildir. Gnmzden farkl olarak antik dnemlerdeki askerler, savaa arldklarnda dedikleri vergilere gre belirli ekipmanlar donanm olarak savaa itirak ederlerdi, dolaysyla ortada verili bir durum iin kendi sava aralarn kendisi seebilen ve onlara sahip bir insan gruhundan bahsetmek mmknd. Ancak Webere gre bugn bundan sz etmek mmkn deildir, te yandan brokratik bir ekilde rgtlenmi profesyonel bir ordu yaps olmadan, zellikle denizar dmanlarla mcadele edebilecek bir gce sahip olmak da sz konusu olamamaktadr (Weber 1978, 981). Asker rneinde olduu gibi, gnmzde brokratlar da onlarn kendi ynetim aralarna sahip deillerdir ve sabit bir cretle, belirli bir zaman dilimi iin almaktadrlar. Fakat etkin bir brokratik dzen de ancak bu yolla mmkn olmaktadr. Sz konusu rasyonalizasyon srecinin ordu ve brokrasideki yansmalar dnda, bilimsel aratrma sahalarn da kapsayacak ekilde hayatn tm alanlarnda kendisini gsterdiinden sz etmek mmkndr. Yine bilimsel ve eitsel bilginin retimini salayan aralarn (laboratuar, eitli ileri bilgisayar donanmlar vb.) bir takm ayrcalkl kiilerin ellerinde toplanmas nedeniyle aratrmac ve eitimci kitlesi onlarn entelektel aralarndan koparlm durumda bulunmaktadrlar (Weber 1978, 983). Her ne kadar bilimsel ve eitsel bilginin retilmesinde kullanlan entelektel aralarla birlikte, brokratik ve askeri alanlardaki retim aralarnn organize bir durumda olmas, sz edilen bilgi trlerinin retilmesi, sistemin ileyii ve olas denizar savalarn kazanlmasnda nemli olanaklar salyor olsa da; gcn youn ve artan ekilde eitli ayrcalkl snf ve gruplarn ellerinde konsantrasyonu; bireysel zgrlkleri tehdit eder hale gelmektedir. nk btn g giderek daha az elde birikmekte ve bu ayrcalkl ellerin belirtilen tm alanlarda, mevcut retim aralarnn kendi karlar dnda kullanlmasna izin 265

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa vermelerinin mmkn gzkmedii bir dneme girilmektedir. Bu durum kendi yaratc etkinliini kullanamayan, kendisine yklenen nosyonun sradan bir tayc olmaktan teye geemeyen, anlamsz ve szde retici bireylerin douuna iaret etmesi asndan da phesiz farkl bir nem tamaktadr. Burada Weberin ordu, brokrasi ve bilim alanndaki rasyonelleme ile bu alanlardaki retim aralarnn baz ayrcalkl gruplarda toplanmasndan duyduu rahatszln; Marxn ekonomik alandaki mevcut retim aralarndan koparlan emeki snf ile ekonomik retimi salayan retim aralarnn ayrcalkl bir snfn elinde younlamas (concentration) arasnda kurduu analojiye benzedii grlmektedir. Buradan hareketle, Weberin Marxn biraz da tesine geerek, onun retim alan zerinden sergilemeye alt zgrlk problemini, hayatn dier alanlarn da iine alacak ekilde balamn genileterek yorumlamaya altn iddia etmemiz pek de hatal olmayacaktr. Bu anlamda, Weber daha geni bir entelektel balamda konuya eilmektedir. Hayatn her alann kuatan ve ngrd mekanizma ile retim alan dnda bilimsel ve brokratik alanlarda da geliimi muazzam bir ekilde hzlandran rasyonalizm, sisteminin devamlln salayan, retim aralarndan koparlm ve sistemin sradan tayclar halini alm bireyleri yaratmas nedeniyle zamanla saysz probleme yol amtr. Weberin ilerleme dncesinin bir nkoulu olarak grd rasyonalite bu nedenle giderek kontrolden km ve bir insanszlatrma yahut insanlktan karma (dehumanization) srecine dnmtr. Weberin olaanca fke ve karamsarl ile belirttii gibi, Brokrasi daha mkemmel bir ekilde gelitike, (insan) insanlktan daha fazla karmakta, (rasyonel) ngrye tabi olmayan, btnyle kiisel, irrasyonel ve duygusal unsurlar ve kurumsal i ak ve nefretini ortadan kaldrmada btnyle daha fazla baarl olmaktadr. Neticede bu durum da, kapitalizm tarafndan onun zel bir erdemiymi gibi takdir edilmektedir (Weber 1978, 974). Yukarda da grlebilecei gibi, mekanikleen ve insan bir nevi canavarlatran ve iine duyduu sevgi ve hatta nefreti ortadan kaldran bu sre, stne stlk bir de olumlu ve yaratc bir durummu gibi vlmektedir. Bu ifadelerden karacamz bir baka ey de, rasyonalite srecinin dier bir zelliini, yani, rasyonalitenin yaamn devamll iin yeni bir dnya dzeni ngrmesi nedeniyle; kendisinden nceki tm eski alarn inan ve kurumlarn dnyann bu yeni empirik gereklii temelinde ortadan kaldrma araynda olduu gereini bizlere sunmaktadr. amzn kapitalizm gibi kanlmaz bir paras olan ve Weber tarafndan dnyann bylerinden kurtulmas (the disenchantment of world) anlamyla kullanlan rasyonalite kavram trajik bir biimde kendi ierisinde tam kartn yani irrasyonaliteyi yaratarak daha 266

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa nceleri Rousseaunun da belirttii gibi, bireyleri mutlak bir yalnzlkla (absolute loneliness) yetinmeye itmitir (Weber 1978, 506). Yani Weberin deyimiyle, dnyann ilerleyen ve durdurulamayan sreci ve onun kurumlar karsnda, dnyevi bir anlam yakalamaya alan insanlarn var olan dnyadan kalar dnda bir seenek kalmamtr. Bu nedenden tr, insanlk kurumlar tarafndan bozulmam bir yere ka, mutlak yalnzlk pahasna anlamlln var olaca tek yer olarak grlmektedir (Weber 1978, 506). Bu ifadeler irrasyonalite probleminin anlalmasnda bir anahtar olabilir. yle ki, Weberin Ekonomi ve Toplum adl eserinde dillendirdii rasyonalite kavram ve onun problemli ynleri hakkndaki tartmas aslnda daha da gerilere ilk dnem eseri olan Protestan Ahlak yazlarna kadar uzanr. Buna gre Weber, demir kafes (iron cage) olarak adlandrlan ve teknik olarak dzenlenmi, kat ve insanlktan karlm bir toplum modelinden ok daha nceleri bahsetmitir. Sz edilen bu kafeste (yani bu tarz bir toplumda) yaayan insanlar gelecekte onlar nelerin beklediinden haberdar deillerdir. nk bireyler, gelecein onlarn yaamlarnda ne tr etkiler yaratacan bilinmeksizin, yaamlarn anlamsz bir ekilde tketmeye devam etmektedirler. Bu ynyle, modern insann umutsuzluu, Weberin gzlerinde aka grlecektir. Toparlamak gerekirse, Weberin belirttii gibi, materyal mallar tarihte ei grlmemi bir ekilde insanlarn yaamlarnda nlenemez ve amansz bir g olmaya balamlardr (Weber 1958, 124). Dolaysyla Webere gre gnmz modern toplumunda bireyler, sanldnn aksine zgr deil aslnda maddi koul ve mallar tarafndan belirlenmilerdir. Modern toplumun ulat noktada, belirlenmi bu bireyler daha nce ei grlmemi bir uygarlk aamasna eritiklerini sanmalarna ramen, ruhsuz uzmanlarn, kalpsiz zevk dknlerinin var olduu bir dnyada hiliin (nullity) girdabnda olduklarnn farkna varamamlardr (Weber 1958, 124).

Weberden Marxa
Weberin yukarda modern topluma ilikin genel olarak yer vermeye altmz grleri, artc bir ekilde Marxn modern kapitalist toplum ve onun kurumlar hakkndaki ifadelerini hatrlatmaktadr. yle ki Marxa gre, Antikan ocuksu dnyas bir bakma daha yce olarak gzkr. te yandan verili snrlamalar, kapal bir yap ve biim arandnda o gerekten de ycedir. (Neticede) eski, snrl da olsa bir tatmin salar, oysa modern olan tatminsiz brakr, ya da onun kendi kendisiyle tatmin olmu gzkr, ancak bu durumda, o basitlemitir (vulgar) (Marx 1993, 488). Burada da ifade edildii gibi, Marx dikkatini modern ve eski arasndaki ayrm zerine diker ve modern olann mutlak bir yabanclama ierdiini dnr. Weberin anlamsz bir dnya olarak tanmlad ey, Marxta yerini tatmin vermeyen bir srece brakmtr, verir gibi gzkt nokta 267

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa ise baya ve basit bir eyden te geemeyen bir yanlsamaya dnmtr Buradan da anlalaca zere, iki dnr arasndaki benzerlik aslnda yakndan bakldnda ok da artc gzkmemektedir. nk esasen ikisinin de inceleme ve yorumlama nesneleri ayndr. Benzerlik Weberin yalnzlk ve anlamszlk dedii eye Marxn tatminsizlik demesinden teye geerek, Marxn bu tatminsizlii yabanclama (alieanation) olarak adlandrp birok eserinde ayrntlandrmas ile birlikte doruk noktasna ular. Bu noktada, ilikiyi daha sistematik bir ekilde sunmamzda yardmc olabilecei dncesiyle Anthony Giddensn kavramsallatrmasn temel alarak Marxn yabanclama konusundaki balca dncelerini sralayabiliriz. Buna gre, lk olarak modern kapitalist toplumda ii onun gelecekte ne retecei konusunda bir gce sahip deildir, bu yzden o onun kendi retimine yabanclamtr. rnnn sahibi olmadndan, ii ne kadar deer yaratrsa, o kadar fazla deersizlemektedir. i kendisine fiziksel ve zihinsel tatmin salamayan bir koul altnda almak zorundadr, tpk bir kle gibi, o da tm enerjisini anlamsz bir biimde sadece hayatta kalmak iin harcar. 1. ve 2. sonucu olarak, ii insan ilikilerinin pazar ilikilerine indirgendii bir dnyada yaamaya zorlanr. Para ve deerli madenler gibi maddi eyler insani deerlerin karsnda nem kazand modern bir toplumda yaamaya, yani ekonomik yabanclamann (1 ve 2nin) toplumsal yabanclamaya nclk ettii bir toplumda yaamaya zorlanr. Son olarak, ii, kendisi ve doal dnya arasnda isel ve aktif bir ilikiye sahip, insan trnn bir yesi olarak onun kendi kendisine yabanclar. Bylelikle kendi retici gcn kaybeder ve bir nesneye dnr ya da yabanclam emek bir nesne olarak maddeleir (eyleir). Bu amala, ii, kendisini hayvandan ayran, yaratc aktiviteye sahip bir varlk olarak onun kendi znden yabanclar (Giddens 1996, 12-13). Grld gibi, ii snf Marx tarafndan modern toplumun bir nevi kurban olarak grlmektedir. Ancak bu sreten etkilenen ve kurban olan tek kesim isi snf da deildir. Marxn belirttii gibi, mlk sahibi snf ve proletarya, her ikisi de ayn insan yabanclamasn temsil ederler. Fakat bunlardan birincisi bu yabanclama srecinde kendisini rahat ve glenmi hisseder, sz konusu bu yabanclamay onun kendi gc olarak grr ve onda bir insan varolu grnn bulur. Proletarya snf ise yabanclama iinde kendisini ykma uram hisseder (Schmit 1997, 121). Marxn sistematizasyonunda, mlkiyet sahibi snf tpk ii snf gibi kendi insani varlna yabanclam durumdadr, aradaki tek farkn, mlkiyet sahibi snfn sermaye zerindeki egemenlii sayesinde daha iyi yaam koullarna sahip olmas olduunu belirtebiliriz. Ancak neticede her iki snf da var olan toplumsal koullarn tayclar olduklar iin zgr deillerdir. Benzer iddialar aslnda Weber tarafndan da dillendirilmitir. Weber, 268

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa modern an kapitalist ekonomisini, bireylerin iinde doduklar ve eylerin deitirilemez bir dzeninde yaamak zorunda olduklar usuz bucaksz bir kozmos olarak tanmlar. Daha sonra, koullarn bireyleri, onlarn piyasa ekonomisi ilikilerinde olduklar mddete, kapitalist kurallara uymaya zorladndan bahseder. Webere gre, kendisini (piyasann) bu normlarna adapte edemeyen yahut etmek istemeyen iiler nasl kendilerini babo, sokak ortasna atlm bulacaklarsa, bu kaidelere uzun vadede kar kan fabrikatrler de ayn ekilde ekonomik arenadan kanlmaz bir ekilde tasfiye edileceklerdir (be eliminated) (Weber 1958, 19-20). Anlalan Weber, mevcut koullarn zorlamasyla hareket etmeyerek ona kar direnmeye alan iileri nasl bir akbet bekliyorsa, buna kout olarak, mlkiyet sahibi snflar da ayn sonun beklediini dnmektedir. Bu durumda Weber, tpk Marx gibi, rasyonel kurallara gre ileyen sistemin dinamosu konumundaki sermaye sahiplerinin bile aslnda mevcut koullarn zorlamas altnda, sistemin bir nevi tayclar olduunu dnmekte ve kendi istek ve arzular dorultusunda hareket etmek gibi bir seenekleri olmadklarndan dolay, zgr de kabul edilmeyeceklerini dnmektedir. te tam bu nokta Weberin demir kafes metaforu da anlam kazanmaya balamaktadr. Webere gre, snfsal konumu ne olursa olsun herkes verili koullar altnda, yahut bu koullarn izin verdii lde zgrdr, snrlar izilmi ya da etraf parmaklklarla evrili bir alan iinde ve sadece onun belirledii normlara uyma koulu altnda bireylerin zgrlnden bahsedilebilir. nk modern ekonomik dzenden bahsederken Weberin de syledii gibi, ortada kar konulamaz bir g (irresistible force) (Weber 1958, 123) bulunmaktadr. Weberin birok yer de belirttii gibi, mevcut deiim ekonomisi var olduu her yerde buna uygun bir legal hukuk sistemi yaratmak ve bu sistemin tespit ettii normlar ortaya koymak ve ayn zamanda da uygulamak eilimindedir. Bu durum koullarn varl ve devamll iin kanlmaz bir n kouldur (Weber 1961, 88-89). Rasyonel temeller zerine ina edilen bu sz konusu formel hukuk kurallar, kiiler aras mal ve hizmet alm iin dzenlenen kontratlarla sistematize edilmi ve belirlilik unsuru tayan ve ayrca her koul iin deimeyen, sabit kriterlerin olduu, n grlebilir bir sisteme cevaz verir. yle ki, Webere gre bu sistem grnte olduka adil ve zgr bir ortamda gereklemektedir. rnein, alann emek gcne ihtiya duyan sermaye sahibi, daha nceden tespit ettii artlarn sunduu bir szleme temelinde iinin rzasn alarak onunla anlar. Yani belirtilen artlara uyma taahhdn veren ii, iverenin koullarn kabul ederek gnll olarak emeki statsn kazanr. Bu noktaya kadar ortada bir sorun yokmu gibi gzkse de; ya da Weberin de syledii gibi, bu irade her ne kadar zgr gibi gzkse de; ii bunu aslnda (Weberin kendi deyiiyle) alk kamsnn zorlamas altnda yapmaktadr (Weber 1961, 209). te yandan benzer bir durum Marx iin de sz konusudur. O da iinin 269

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa iki adan zgr olduunu belirtir. i ncelikle lafzi (literal) olarak zgrdr, ikinci olarak da o ironik anlamda zgrdr. Emeki ne kle gibi retim aralarnn bir parasdr, ne de kyller gibi belirli retim aralarna sahiptir. O, retim aralarndan ayrlmtr, bu adan da literal anlamda zgrdr, yani bir yere ve bir eye bal deildir. Ancak hayatta kalmak iin emeini satmak zorunda olduu iin tamamyla emek gcne bamldr (Zeitlin 2000, 170). Bu anlamyla, iinin ironik anlamda zgr olduundan sz edilebilir. Grld gibi, Weber ve Marxn zgrlk anlaylar asndan byk benzerlikler olduu ortadadr.2

Rasyonalizmden Devralnan Politik Sonular zerine


Yukarda zetle sunmaya altmz tartmann mteakibinde, Weberin rasyonalizm balamnda sunduu genel ablon, modern dnya dzeninin rasyonalize edilmi bir takm temeller zerine kurulduu anlayn ortaya karmaktadr. Bu yeni deerler sistemi, zellikle dinsel ve geleneksel deerler zerine yaslanan eskiyi, ngrlebilirlik, hesaplanabilirlik zelliklerini barndrmad ve sistematik bir dokuya sahip olmad iin ortadan kaldrmtr. Sz gelimi, Hintlilerin dschaina mezhebine mensup olanlarnn, Weberin tespitine gre, dier canllar, zellikle de gsz bir hayvan, ldrmesi yasaktr. Byle bir durumda dschainalar rnein kesinlikle asker olamazlar ya da pek ok ii yapamazlar. Dahas inanlar gerei; ateten faydalanlan iler bcekler zarar grebilir diye bu kiilere yasaklanmtr; ayrca bu mezhebin mensuplarna solucan vb. gibi canllar ezebilirler endiesiyle yamurda yry yapmak da inanlar gerei yasak edilmitir. Bu nedenle; dschainalarn belli bir blgede ticaret yapmaktan baka alternatifleri yoktur (Weber 1961, 151). Webere gre, dschaina ve benzeri dinsel ritellerin olduu bir dnyada ne ticaret ve askerlik kurumu organize edilebilir, ne de bu faaliyetlerin devamll nesnel ve evrensel bir takm temeller zerine ina edilebilirdi. Dolaysyla bir saat gibi ileyen modern dnyada bu tr inanlara yer yoktu ve bu yzden de onlar zamanla tarih sahnesinden ekildiler. Yine rnein rasyonalizasyon ncesi icat mant sadece bireysel bir rastlantya dayanrken, bu durum modern zamanlarda yerini, patent kanunlar ve dllerle tevik edilen ve korunan bir icat ve teknoloji dnemine brakm ve teknolojik bulu mant ticari bir srecin yeni ve ateleyici bir gc haline gelmitir (Weber 1961, 231-232). Ayrca benzer ekilde, artk rasyonel ve formel hukuk da modern dnem iin zaruri bir unsurdur, nk Webere gre, rnein inde evini bir bakasna satm olan bir satc btn parasn harcadktan sonra evinin yeni sahibine gelip kendisini eve almasn isteyebilir ve evin yeni sahibi de, inde birinin kardeine yardm etme emrini uygulamay reddetmesi durumunda ruhlarn bundan rahatsz olaca dncesiyle, muhtemelen evin eski sahibini kira demeyen bir kirac olarak kabul etmek zorunda kalrd. Ortada belki son derece insani bir durum sz konusu olabilir ancak rasyonel temellere dayanan bir deiim ekonomisi, bu ekilde oluturulmu bir hukuk zerinde ileyemez. Weberin nemle altn izdii gibi, sistemin ihtiyac olan ey, 270

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa makine gibi isleyen bir hukuktur, ayinsel-dinsel ve doast glerle ilgili eyler mutlaka bir tarafa braklmaldr (Weber 1961, 252) Netice olarak rasyonel olan, eskiye ait deer ve kurumlar ortadan kaldrrken; ayn zamanda kendi askeri, hukuksal, bilimsel ve en nihayetinde ekonomik deerleri ve kendi mekanizmalaryla birlikte gelmitir. te rasyonalizmin politik organizasyonu da yukarda belirtilen hukuksal, ekonomik, askeri ve bilimsel srecin bir baka aya olarak buna uygun bir ekilde rgtlenmi ve brokrasi kurumu da bu srece dhil edilmitir. Weberin iktidar (devlet), iddet kullanmn meru olarak (kendi) tekeli altna alm bir insan topluluu (Weber 2003, 132) olarak grmesi de, aslna baklrsa, devletin, sistemin devamll iin kendi kendisine verdii yetkinin somutlam ve ete kemie brnm hali olduunu kabul ettiine bir iaret olarak okunabilir. Btn bunlarn encamnda, Weberin devlet tasavvuru konusunda, transformatif eleri kendi iinde tamayan, genel itibariyle duraan ve rasyonalizasyon sreci olarak adlandrlan yeni sistemin devamlln esas alan ve bundan da tesi bu grevin onda bir raison dtre (varolu nedeni) olarak belirdii bir yapya iaret ettiinden sz edilebilir. Bu tr bir politik atmosferin bulunduu toplumsal yapnn yine Weber tarafndan anlamsz olarak tarif edilmesi ve yine bu sz edilen toplumu oluturan bireyler hakknda insanlktan karlm tayclar nitelemesi yaplmas hi de artc olmayacaktr. Geldiimiz bu noktada, Weberin genel karamsarlnn (pessimistic) biraz da politik anlamda bir zm yolunun olduuna kiisel olarak inanmamasndan kaynakland dncesine inanmamz iin birok neden bulunmakta. nk ona gre her tr iyimserlik aslnda bir hayalden baka bir ey deildir ve Weber, artk hangi grup kazanm grnrse grnsn, nmzde yatan buz gibi karanlklar ve zorluklarla dolu bir kutup gecesidir, yaz gnlerinin taze iekleri deil. Hibir eyin olmad yerde, sadece Alman mparatoru deil, sradan ii de hakkn kaybetmi demektir (Skirberkk 2006, 516), szlerini sarf ederken, aslnda niin Rousseau gibi doal bir duruma dnmek istediinin ve tek kurtuluun (eer kurtulmaksa) mutlak yalnzlkta olduunun cevabn da bizlere veriyor gibidir. Muadili Marxn tm olumsuzluklara ramen, entelektel yaamnn her koul ve dneminde iyimserliini korumasna karlk, Weberin byle kiliselere katlmayacam (Giddens 1996, 39) diyerek biraz da alayc bir tonlamayla dneminin politik sosyalist tartmalarndan uzak durduu da hesaba katldnda; Weberin iinde bulunduu durum daha da iyi gzlemlenmi olacaktr. Toparlamak gerekirse, getiimiz asrn en byk dnrlerinden Weberin rasyonalite olarak tanmlad ve kar konulamaz bir sre olarak grd modern an mottosu, hukuksal, bilimsel, brokratik ve politik tm kurumlaryla topyekn kendi kartn yani irrasyonel deerleri de iinde barndran bir hal almtr. Bu ifadeler, bir nevi Marxn kapitalizm hakknda, kendi mezar kazclarn yaratyor (3 tarznda bir 271

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa analojiyi artrsa da, Weber balamnda rasyonalite tartmalarnn zgrln ya da mutlak yalnzln adresinin Marxn ngrd mezar olup olmadn da dndrmeden edemiyor. Uzm. Kastamonu niversitesi, Felsefe Blm

Notlar:
1 Burada, Weber, rasyonalizasyon kavramnn dorudan bir tanmn yapmamtr, ancak geleneksel hukukun, ancak sabit prensiplere balanmas ile rasyonelleeceini belirtmesinden, rasyonalizasyonun sabit prensip ya da ilkelere ballk anlamna geldii dnlmektedir. 2 Bu benzerlikler konusundaki daha geni bir tartma iin bknz. Kundak 2008). Bu tartma balamnda Weber ve Marxn teorileri arasnda ok byk bir ilikisellik kurulabileceini dnyoruz. 3 Orijinal ifade, burjuvazinin rettii ey, onun kendi mezar kazclardr. (What the bourgeoisie, therefore, produces, above all, are its own gravediggers.) Marx 1995-1996. Capital, A Critique of Political Economy, Volume I.

Kaynaka
Giddens, Anthony. 1996. Capitalism and Modern Social Theory. An Analysis of the Writings of Marx, Durkheim and Max Weber, Cambridge University Press. Kundak, Deniz. 2008. Weberdeki Marksizm: Genel Ekonomi Tarihi zerine Mukayeseli Bir Giri (Toplum ve Bilim, Say: 112, Temmuz 2008), letiim Yaynlar Lwith Karl. 1993. Max Weber and Karl Marx. Hans Fantel (Trans.) and Bryan Turner (Intro.) London; New York: Routledge. Marx, Karl. 1993. Grundrisse, The Foundation of Critique of Political Economy (Rough Draft), Martin Nicolaus, (Trans. with a foreword). Penguin Books in association with New Left Review, London, England. Milovanovic, Dragan. 2002. Weberian and Marxian Analysis of Law, Development and Functions of Law in a Capitalist Mode of Production. Ashgate Publishing Company, Burlington, USA. Schmit, Richard. 1997. Alienation In introduction to Marx and Engels, A critical reconstruction. Westview Press, Dimensions of Philosophy Series. Norman Daniels and Keith Lehrer, (Ed.). Oxford. Trevor, Ling. 1980. Weber and Indian Religion In Karl Marx and Religion. Barnes and Noble, Hong Kong Weber, Max. 1946. From Max Weber, Essays in Sociology. H.H. Gerth-C. Wrights Mills. (Trans., Ed, and with an Introduction) Printed in the 272

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa United States of America. Oxford University Press, New York. Weber, Max. 1958. The Protestant Ethic and the Spirit of Capitalism. Talcott Parsons (Trans. and Ed.) Newyork, Charles Scribners Sons. Weber, Max. 1961. General Economics History. H. Knight (Trans.) First Collier Books Edition, USA. Weber, Max. 1978. Economy and Society, An outline of Interpretive Sociology. Volume I and Volume II. Guenther Roth and Claus Wittich (Ed.), Ephraim Fischoff, Hans Gerth, A.A. Henderson, Ferdinand Kolegar, C.Wright Mills, Talcott Parsons, Max Rheinstein, Gunther Roth, Edward Shils and Claus Wittich (Trans.) and Gunther Roth (Introduction by). Los Angeles. London, University of California Press Berkeley. Weber, Max. 2003. Sosyoloji Yazlar, ngilizce Basksn Hazrlayanlar: H.H. Gerth-C. Wrights Mills, eviren: Taha Parla, stanbul, letiim Yaynlar. Zeitlin, Irving M. 2000. Ideology and the Development of Sociological Theory, 7th Edition, Upper Saddle River, New Jersey.

273

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa

Adaletin Nesnellii Balamnda, Hukuk Olanla Adalete Uygun Olan Ayrm


Ali Takn
lkemizin Hukuk felsefecilerinden Sadri Maksudi Arsal, hukuk felsefesinin konusunu, hukuk sorunlarn tamamnn esaslarnn oluturduunu, belirttikten sonra, disiplinin grevlerini sayarken bu temel gre paralel u aklamay da yapar: Hukuk felsefesinin ikinci vazifesi de hukuk messeselerin takdiridir. Yani hukuk messeselere camia ve ferdin menfaati, beeriyetin umumi, medeni inkiafna hizmeti, adaletin tahakkukuna mnasebeti bakmndan kymet bimektir. (Arsal, 11) Adalet ve hukuk srekli birbirlerini artran, yanl da olsa kimi zaman birbirlerinin yerine kullanlan iki nemli terimdir. Arapa kkenli bu iki nemli terim, hem szck anlamlar hem de dilde kullanmlar asndan btnyle farkldrlar. Adalet ile ounlukla bir ahlaki erdem1 kastedilirken onun Apriori ve nesnel ynne de iaret edilir. Hukuk ise adaletin gerekletirilmesi iin izlenen yol, sistem olmakla birlikte, daha ok yapay olan, pozitif olan imler. Adalet iin pozitif yaktrmalar temelsiz kalrken, hukuk terimi kendisine yklenen hem doal hem de pozitif nitelemeyi kabul eder. Adalet de hukuk da ok eitli tanmlar yaplan iki terim olsa da, kimi filozoflar bu tr terimlerin tanmlarnn olamayacan dnerek, tanmlamadan uzak durmulardr.2 Her iki terimin de Arapa kklerine bakarak, aralarndaki fark ortaya koymak, sonra da aralarndaki ilikiyi hukuk felsefesi tarihi erevesinde ele almak yararl olacaktr. Adalet, klasik Arapa szlklerde adl ya da a-de-le- fiil kknden tretilmi bir isim olarak yer alr. Zulmle e anlaml olan cevr3 de adaletin tam kart bir terim olarak aklanr (Firuzabadi, s. 1329; bn Manzur, VI/430; Zebid, VV/471).4 nl dilbilimci bn Manzur adalet kavramn ksaca: Dosdoruluu5 zihinde iyice yer etmi olan diye tanmlar (bn Manzur, 430). bn Manzurun szlnde cevrin karl ise: hakikate aykr ve yanl olandr. Adele fiilini Trkeye, dzeltmek, eri bir yoldan doru yola girmek, eit olmak, dengelemek olarak evirmek mmkndr(Khadduri, 6). Trk Dil Kurumunun szlnde adalet: Hak ve hukuka uygunluk, hakk gzetme, doruluk, tre; Herkese kendine uygun deni, kendi hakk olan verme(TDKTS, 21)6 olarak tanmlanr. Bu tanmdan da kolayca anlalaca gibi, bizde adalet ve hukuk birbirine ok yakn ve ilikili bir biimde tanmlanr ve alglanr. Hukuk szlklerinde de Trk Dil Kurumunun szlnden ok farkl bir tanmla karlalmaz. Nitekim, Trke hukuk szlklerinde genel olarak adalet: Herkesin hakkn 274

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa tanma; karlkl zt yararlar arasnda hakka uygun olan eitlik veya denge; zulmetmeme; insafl davranma(Ylmaz, 23) biiminde tanmlanr. Hukuk terimine gelince: Bu terim Arapa hakk kelimesinin oul biimidir. Hakk, Trkede, gerek, doruluk, mlkiyet, hak, uygun durum, aslna uygun gibi anlamlara gelir. el-Hukuk ise hak, hak talebi, insan hakk gibi anlamlara gelir ve belirli bir sistemin ad olarak kullanlr (Mutal, 183; Firuzabadi, 1129-1130; M.Ayid, 338). Belirlilik taks (el=ngilizce The) alan hukuk terimi (el-Hukuk), yaygn olarak bilinen hukuk kurumu ya da hukuk sistemini ifade eder (Mutal, 338). Trke szlkte hukuk: Toplumu dzenleyen ve devletin yaptrm gcn belirleyen yasalarn btn, tze; haklar (TDKTS, 1008; ener, 296) diye tanmlanrken, Trke hukuk szlnde de benzer ifadelerle: Haklar; tze; toplumda kiiler arasndaki ilikileri dzenleyen ve devlet gcyle kendisine uyulmas, yaptrma (meyyideye) bal klnm kurallar btn; haklar ve ykmllklerin toplamn gsteren toplumsal dzen (Ylmaz, 274) biiminde tanmlanr. Bir baka Trke Hukuk Szlnde ise hukuk: Kanun ile korunan menfaatlerdir diye tanmlanr. Ali Fuad Bagil, hukukun tam tarifi diye yle bir tanm yapar: Hukuk, cemiyette nizam tesis eden ve meyyidesini mme vicdannn reaksionunda ve bu reaksiona tercman olan devletin madd icbar kuvvetinde bulan kaideler manzumesidir. (Bagil, 1960, I/44) Hukuk felsefesi tarihine bakldnda, adaletin ok deiik ve mulak olmak yannda ok zor tanmlanan bir kavram olduu grlr. Anlam eitliliinin yannda, adaletin kendi ierisinde trleri ile ele alndna ve kimi zaman ayn kiinin adaleti deiik anlamlarda kullandna da rastlanr. Genellikle, bir ide olduu kabul edilen adalet, Aristoteles tarafndan erdemin kendisi, (Aristoteles, 2007, 1129b) Platon tarafndan ise idealar alemine ait olan bir iyi olarak nitelenir. Sokratesin adalet anlaynda hukuka ballk esastr. Sokratese atfedilen u szler bu yoruma rnektir: ilediim suu bilmeden ilersem yasa onu su saymaz (Platon, 2002, 28) baka bir yerde Sokrates u gr savunur: Yargca yalvarp yakararak kiinin kendini balatmas doru bir ey deildir; tersine, yargc aydnlatmak, inandrmak gerektir. nk yarg, doruluu bir ba olarak vermek iin deil, doru olarak karar vermek iin bulunuyor orda. Grevi kendi dileine uymak, gnln ho klmak deil, yasalara gre yarglamaktr (Platon, 2002, 48). Sokrates, savunmann son blmnde, bu dnyadaki yarglar szde yarg, teki dnyadakileri ise adaleti salayan gerek yarglar olarak grr (Platon, 2002, 48). Aristotelesin bir yandan eitlik dier yandan da yasaya uygunluk olarak betimledii adaletin salt biimi olup-olmad ve bunun olana zerinde de ok tartma yaplmtr. rnein, Aristoteles, kimi zaman ayr ayr deerlendirdii hak ve adalet kavramlarnn anlamlarndaki eitlilie ve farkllklara iaret ederken, bu kavramlarn bilimsel deil greli olduklar zerinde durmaktadr. Yunancada, anahtar 275

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa szcnn hem hayvanlarn uyluk kemii hem de kaplar kilitleyen ey iin kullanlmas gibi adaletin de deiik anlamlarda kullanldn belirten filozof, yasaya uyan insan da eitlii gzeten insan da adaletli olacaktr derken, bunun aksini yapmann ise adaletsizlik anlamna gelecei kansn ortaya koymaktadr.7 Aristotelesin bu cmlesinin hem doal hem de pozitif hukukun adalet anlayna kaynaklk edebileceinin vurgulamak gerekir. Aristoteles, ayn satrlarn devamnda kendi bana iyi olan nitelemesiyle adaletin nesnelliinden de sz eder ve asl olan ve uyulmas gerekenin de bu olduunu savunur. Aristoteles, adalet kavramnn bu ynn o kadar ok nemser ve zerinde durur ki, onun grelilii glgede kalr. rnein adaleti yceltirken, kendi amacn kendinde tayan bir erdem olarak tanmlar. Adaletin erdemlerin en nemlisi olduunu vurgulayan Aristoteles, adalette btn erdem bir arada bulunur; eklindeki Yunan ataszn zikreder ve devam eder: o, kendi amacn kendinde tayan erdemin tam kullanlmasdr. Tamdr, nk bu erdeme sahip olan yalnzca kendi kendinde deil, bakasyla ilgili olarak da kullanlabilir, nitekim pek ok kii kendi ilerinde erdemi kullanabilir, ama bakalaryla ilgili olarak erdemle davranmazlar. Bunun iin de Biasn adam makam gsterecektir sz ok yerinde grnyor; nk ynetici zaten bakalaryla ilgisinde yneticidir (Aristoteles, 2007, 91). Nikomakhosa Etik adl eserin adaleti ayrntlaryla ele ald bu beinci blmde Aristoteles, adaleti erdemin bir paras olarak deil, erdemin btn olarak grr(Aristoteles, 2007, 93). Aristotelsin felsefesine ok nem veren el-Kind de, adaletin insanda asl, doal (akl) bir erdem olduunu kabul eder (Khadduri, 91). Eskiden de gnmzde de adalet teriminin, Aristotelese kadar gtrlen ve biimsel bir snflama saylan datc denkletirici trleri yannda, felsefi anlamda nesnellii ve znellii (Objektif adalet, sbjektif adalet, yasaya uygun adalet, yasa st adalet vb.) zerinde de geni tartmalar yaplmtr. Nesnel adalet iin bir szlk tanm vermek gerekirse, ksaca: Karlkl zt yararlar arasnda hakka uygun bir eitlik ve denkliktir (ener, 18) denilebilir. Bir kayg, bir istek, bireysel bir ahlk erdem (Aral, 1992, 126) olarak nitelendirilen sbjektif adalet trn, imdilik bir yana brakarak, bildirimizin bal asndan, bizi daha ok ilgilendiren nesnel adalet trne baktmzda, bir denklikten sz edildii grlmektedir, ki asl nemli nokta burasdr. Sz edilen denklie egemen olan ilke ise hakka uygunluktur (Hir, 2001, 186).8 Sbjektif adaleti nceleyen ve hukuk alannda hukuk deer olarak sz konusu olan adalet de objektif anlamda adalettir. (Aral, a.yer) Adalet ile hukuk arasnda var olan ilikinin zorunluluu, doal hukuk-pozitif hukuk ayrmnda gz ard edilmeli mi edilmemeli mi? yrrlkteki hukuka uygun olan ayn zamanda adil olan denilecekse, hukuka uygun olduu halde iselletirilemeyen hukuksal sonular nasl deerlendirilecektir? Denkletirici adalet yalnzca biimsel denkletirme olarak alglanabilir mi? Biimindeki tartmalar yannda, doal hukuk 276

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa asndan sorgulanmas gereken kimi noktalar bulunabilir. Doal hukuk da sonuta, insan aklnn bir rn olarak ortaya kmtr; kimi tanrsal geler katlan ilahi-doal hukuk yannda, insann doa durumunda da kendi haklarn gzettii, kendince szlemeler yapt bylece dil bir hukuk sistemi kurmaya yneldii bilinmektedir. Biz, burada, ister doal isterse pozitif hukuk olsun her iki halde de adaletin hukukun erei olduu kabulnden yola karak adaletin nesnel olduu grne yakn duracaz. Bu balamda, hukuksal uygunlukla, hukukun varlk nedeni saylan adaletin gz ard edilmesi elikisine dikkat ekilecektir. Tarihi sre ierisinde ok deiik formlara brnen yerel ve evrensel hukuk teori ve uygulamalar ayn eitlilikte yorum farkllklarn da iermektedir. Bir yandan kurulu yasa ve anayasalar erevesinin dna kmayan yasama ve mahkeme kararlar adaletli kabul edilirken, yalnzca yasalara uygunluun adaletin gereklemesi olarak alglanmamas gerektii de rahatlkla sylenebilmektedir. Benzer tartmalar hukuk felsefecilerince ska ele alnmaktadr. rnein, adalet kavramnn nelii zerine yaplan tartmalarda kavramn tam olarak bilinmediinden yaknan Ernest Hire gre, adaletin kanunlara uygunluk biiminde tanmlanmas doru deildir; aksine, adalet: hakllk, hakka uygunluk demektir.9 amzn nl hukuk felsefecilerinden Ronald Dworkin de adalet ve hukuk arasndaki ayrma dikkat eker. Adalet, ahlak ve politik haklara ilikin doru ya da en iyi teoriyi bulma meselesidir ve herhangi bir kiinin adalet dncesi, onun teorisidir.(Torun, 2008, 68) Baka bir ifade ile, Dworkine gre adalet: Mallarn, frsatlarn ve dier kaynaklarn doru datm ile somutlaan siyasal sistemin doru sonu vermesi sorunudur. Trkba, 151) Dworkinin bu dncesini adalet ve hukuka uygun olann farkllna iaret etmek iin kullanabiliriz. Ancak, Dworkinin adaletin nesnellii hususunda farkl dndn de belirtmek gerekir. Adalet konusunda Trkede dikkat ekici bir kitabn yazar olan Anl eene gre: szlkte adalet kavram, genel olarak yasalara uygunluk anlamnda ele alnmtr. Bu anlamda yasalarla adalet arasnda bir zdelik sz konusudur. Yasalara uygun olan her ey adildir Szlkte verilen aklamalar adalet kavramnn tam karln gsterememekte, adaletin yasalarn tesindeki boyutuna k tutamamaktadr. Yasalarn tam ve doru olarak uygulanmas bir anlamda adaleti salar ama her anlamda adalet iin yeterli deildir. (een, 2003, 8) eenin ilk cmlesinde yer alan ve yasaya uygun olan biiminde tanmlanan adalet anlay Aristotelesin de yer verdii bir anlay olarak gzkmektedir. Nitekim o: yasaya uymayan kimseyi adaletsiz, yasaya uyan ise adil olarak nitelendirir. (Aristoteles, 92) Vecdi Araln hukukilik ile adalet arasndaki ilikiye ilikin grleri de zetle u ekildedir: Yasalarca kiilere tannm haklarn verilmesinin adaletli bir tutum olaca aktr. Yasal adalet, yasalara uygun olan 277

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa davran ve tutum biimini deyimler. Dayandklar hukuk kurallarna uygun dmek kouluyla bir anlamda adaletlidirler. Yalnz, yasalara uygun olan, yasalarca belirlenmi olan her davran ve iliki biiminin saltlkla adaletli olduu sylenemez; yasalarn tam ve doru uygulanmas, herkesin ayn kurala tabi klnmasyla eitlii gerekletirip bir anlamda adaleti salar ise de, bu yasalarn gerekten adaleti yanstp yanstmad sorusu her zaman ak kalr. te burada yasa st ya da yasa ncesi dediimiz adalet kavram karmza kar. Bu, tm hukuk sistemine ve sistemlerine egemen bulunan, objektif ve salt bir deer niteliindeki adalettir. Hukuk felsefesini zellikle ilgilendiren adalet de, budur. (Aral, 127) Adaletin hukukun bir idesi olduu dncesini, hukuk felsefesinde Pltoncu bir deerlendirme olarak grmek mmkndr. nk, adaletin insann mutluluunu salamak iin bir ideal olduu tezi kabul edilirse, mutluluu ideal olanda bulmak anlamnda byle bir yoruma gidilebilir. Adalet kavramnn ideal olarak alnd anlaya gre, hem yasa koyucu hem de yasalar uygulama konumundaki hukuku, adaleti gzeterek eylemde bulunmaktadr. Hirin ifadesiyle, hukuku yaratan da uygulayan da, grevlerini yaparlarken adalet idealini gerekletirmeye almakla ykmldrler. Adaleti bir hukuk idesi olarak grmek, hukukta, olan hukuku deil olmas gereken hukuku kurmak demektir. Burada adaletin nesnel, mutlak ve ereksel zellii vurgulanr. (Hir, 169) Felsefi anlamda adalet, ister doal adalet olsun, isterse yapay olsun akla dayal bir yoruma dayandrlr. Bu ynyle de ncesiz ve sonrasz olarak kabul edilir. Doal hukuku savunanlar adaleti nesnel ve mutlak olarak kabul ederler. nsann kendi de akl da deimeyeceine gre iindeki adalet lks de az ya da ok her zaman olacaktr. (een, 115) Hukuk sisteminin adaletin gerekletirmesini ama edinmesinin dnda bir yolun doru olmadn savunan u gr dikkat ekicidir: adalet idealine aykr kanun koyan makam, ahlaki devini yerine getirmemi saylr. Bylece adalet, ideal olarak, ayn zamanda etik alanndaki dier erdemler arasnda da stn bir yer tutmaktadr, bu anlamda adalet, ahlaki grevlerden, erdemlerden biridir.(Hir, 169) Kimi hukukularn hukukun idesi olarak grdkleri adaletin gereklememesi, salt bir deer nitelii tayan objektif adaletin gz ard edilmesi hukukun tartlmasn gerekli klar. (Aral, 126) Hukuk felsefesinin asl konusunu oluturan ve yasa st adalet olarak tanmlanan da adaletin bu trdr. Hukuki dogmatizm, hukuki pozitivizm gibi modern hukuk sorunlar ierisinde yer alan bu sorun her dnemde gncelliini korumutur. Doal hukuk-pozitif hukuk ekimesi yannda idealist ya da realist yaklamlarn kartl adalete uygun olan ve hukuki olan ayrmnda da kendini gstermektedir. Hukuk anlaylarn irdelerken, adaleti hukuka 278

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa uygunluk olarak betimleyip betimlememede ideolojik tavrlarn baskn olduu aka grlr. nsan salt bir canl olarak grme eilimini tayan pozitivist bak asna sahip Hobbes, Hume10 gibi filozoflar yannda tarihsel srayla, J. Austin, H. Kelsen, H. L. A. Hart gibi teorisyenler, hukuku, iradi gcn belirledii ve kavramsallatrd, ve halkn iradesi ile de onaylanan bir kurallar btn olarak grrler. Burada ideal, nesnel bir deer anlayndan sz etmek gtr; biimsel uygunluk adalete uygunluk demektir. Hukuk sisteminin belirledii ve yazl hale getirdii temel ereve hukukiliin de gstergesidir. nsan salt bir canl olarak deil de bir deerler varl olarak gren idealist ya da oun doal hukuk savunucusu kesimlerde, hukuk adaletin gereklemesi iin bir ara olarak grlr. Basite formle edilmesi gerekirse: Hukuk ara adalet ise amatr. Akl temel alan, normatif, dzen, sistem ve zorlayc zellikleriyle tannan pozitif hukukta ahlaki balayclk ve deer ifade den bir olmas gereken hukuk ok da dikkate alnmaz. Ahlaki davranlara balanan karlkllk ilkesinin gereklememesi durumunda herhangi bir yaptrm mekanizmas bulunmamaktadr. buna gre ahlaki davran tek tarafl bir dzenlemedir; nc kiileri balayan ve ykmlendiren bir karl yoktur. J. Austinin kurmaya alt akli hukuk sistemi modelinde bu sz konusu akli unsur ortak zellikleri belirleyecektir.(Furtun, 1997, 98) Cumhuriyet dneminin deerli hukukularndan biri olan A. Fuad Bagilin hukuk ile adaletin mnasebetine ilikin deerlendirmesini zgn haliyle aktarmak uygun olacaktr; yle diyor Bagil: unu iyi bilmelidir ki, hak ile adalet ve hukuk ile hakkaniyet ayn eyler deildir. Hukuk, adalet ve hakkaniyete nispetle bir alet ve vastadr. Gaye olan adalettir. Hukuk kaideleri gerek konulular ve gerek tatbikat itibariyle insanlarn adalet duygularn tatmin ettikleri nispette ve etmeleri artyla haktr. Hatta dikkat edersek asl gaye adaletten de stn saadettir. Saadete nispetle adalet de bir vastadr (Bagil, 35) Adalet ile hukuk ya da hukukilik arasnda ayrm olduu ounlukla savunulmaktadr. yapl amacna gre, adalet hukukun gayesi olabilirde olmayabilir de. Bu geni kabule karn, hukukun da adaleti salamak gayesi gden, nihai aamada insann mutluluunu amalayan bir sistem olduunu kabul etmek gerekir. Hukukun zm getiremedii noktalarda araya girmek yalnzca yarar ilkesiyle aklanamaz. Bu abay adaleti gerekletirme aray olarak deerlendirmek mmkndr. Alntlanan kaynaklardan ve onlar zerinde yaplan yorumlardan karlacak sonu: fade edilse de edilmese de, ister doal isterse pozitif hukuk anlay olsun, adaletin dikkate alnmad bir hukuk anlay yoktur. Tartma, adaletin nelii zerinde younlamaktadr. Salt yasaya uygunluun lt olarak alnd bir adalet anlaynn taraflarn rza gsterse bile iselletiremedii durumlarn, sonucun ilgili kiiyi huzura erdirdii, adaletin gerekletiine inand durumla ayn 279

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa olmadnn takdir edilmesi gerekir. Bildiriyi bir Yunan bilgesinin adalet tanmyla bitirelim: adalet: kendine yaplmasn reva grmediin bir muameleyi bakasna yapmamaktr.(Bagil, 33) Do. Dr., Cumhuriyet niversitesi Fen-Edebiyat Fakltesi, Felsefe Blm, ataskin@cumhuriyet.edu.tr.

Notlar:
1 Thomas Aquinasa dayandrlan bir ksa tanmda adalet: temel erdemlerin bir paras olan ahlaki bir erdem olarak aklanr. Bkz. Otfried ffe, Adalet , Siyaset Felsefesi Szl, yayna hazrlayanlar, Philippe Raynaud, Stephane Rials, ev. smail Yerguz, Necmettin Kamil Sevil, Emel Ergun, Hsn Dilli, letiim yaynlar, stanbul, 2003, s. 17. 2 nl hukuk felsefecisi H. L. A. Hart bunlardan biridir. A. Ulvi Trkba, Hartn hukuka tanm vermekten kandn Augustinusun zamann tanm konusunda syledii u szlerle akladn aktarr. Augustinus: yleyse zaman nedir? Eer hi kimse sormazsa biliyorum: Soran birine aklamak istediimde ise bilmiyorum. Bkz. Ahmet Ulvi Trkba, Kantlanamayan Kantlamak: Ronald Dworkinin Hukuk Kuram, stanbul, 2010, s. 45 3 ngilizcede de Jawr olarak kullanlan terim, doru olmayan, adaletsiz olan anlamnda kullanlr, bkz. Majid Khaddur, The Islamc Conception of Justice, John Hopkins University Press, USA, 1984, s. 6. 4 Romen rakamlar cilt numaralarn gstermektedir. 5 Trkede, Dosdoru ifadesi Arapa mstakm teriminin karl olarak kullanlr. 6 Trk Dil Kurumu Trke Szlk. 7 Ayrntl bilgi iin bkz. Aristoteles, a.g.e., s. 91. 8 Ernest Hir, Hukuk Felsefesi ve Hukuk Sosyolojisi Dersleri, Gncel Dile Uyarlayan, Seluk Baran (Vezirolu), Ankara, 2001, s. 168. Burada geen hakka uygunluk ile yukarda deindiimiz Bagilin hakkaniyet terimi ile paralel gzkmektedir. 9 Belki bu zellik iin hakkaniyet ifadesi kullanlabilir; Ali Fuad Bagilin tanmlamasna gre hakkaniyet (equity) ekseriya adaletle birlikte kullanlr ve ok kere bunlar birbirinin ayn alnr. Adalet ve hakkaniyet birbirinin yabancs olmamakla beraber ayn da deildir. Hakkaniyet insaf, merhamet ve efkat hisleriyle yumuatlm ve iddeti hafifletilmi bir adalettir. Bagil, a.g.e., s. 34. 10 Hobbesu kaynak gsteren Hume adaleti salt yarar ilkesine dayandrr. Bkz. David Hume, Ahlk, ev. Nil imek, stanbul, Dergh Yaynlar, 2010, s. 30.

Kaynaklar

Aral, Vecdi, Hukuk Felsefesinin Temel Sorunlar, stanbul, 1992. 280

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa Aristoteles, Nikomakhosa Etik, ev. Saffet Babr, Bilgesu yaynclk, Ankara, 2007. Arsal, Sadri Maksudi, Hukuk Felsefesi Tarihi, Basm yeri ve tarihi yok. Ayd, Ahmed, el-Mucemul-Arabiyyil-Esas, Kahire, Basm tarihi yok, s. 338. Bagil, Ali Fuad, Esas Tekilat Hukuku, stanbul, 1960. een, Anl, Adalet Kavram, Ankara, 2003. Firuzabad, Yakup, el-Kamusul-Muht, Beyrut, 1994. Furtun, Ayen, John Austinin Hukuk ve Devlet Teorisi, Ankara, 1997. Hir, Ernest, Hukuk Felsefesi ve Hukuk Sosyolojisi Dersleri, Gncel Dile Uyarlayan, Seluk Baran (Vezirolu), Ankara, 2001. Hume, David, Ahlk, ev. Nil imek, stanbul, Dergh Yaynlar, 2010. bn Manzur, Lisanull Arab, Beyrut, 1994, C. 11. Khadduri, Majid, The Islamc Conception of Justice, John Hopkins University Press, USA, 1984. Mutal, Serdar, Arapa-Trke Szlk, stanbul,1995. ffe, Otfried, Adalet , Siyaset Felsefesi Szl, yayna hazrlayanlar, Philippe Raynaud, Stephane Rials, ev. smail Yerguz, Necmettin Kamil Sevil, Emel Ergun, Hsn Dilli, letiim yaynlar, stanbul, 2003. Platon, Sokratesin Savunmas, ev. Teoman Aktrel, stanbul, 2002. ener, Esat, Hukuk Szl, Ankara, 2001. Torun, Yldrm, Ronald Dworkinin Hukuk ve Siyaset Felsefesinde Adalet Eitlik ve zgrlk Sorunu, Ankara, 2008. Trkba, Ahmet Ulvi, Kantlanamayan Kantlamak: Ronald Dworkinin Hukuk Kuram, stanbul, 2010. Trk Dil Kurumu, Trke Szlk, Ankara, 1998. Ylmaz, Ejder, Hukuk Szl, Ankara, 2005. Zebid, Murtaza, Tacul-Arus fi Cevahiril-Kamus, Beyrut, 1994.

281

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa

Adalet ve Yasa likisine Felsefi Bir Bak


Nur Yeliz Glcan
Sosyal bir varlk olarak insann sosyal sorumluluklar, yerine getirmesi gereken devleri vardr. Toplum ierisinde yaayan insann haklarn koruyan ve uymas gereken kurallar belirleyen yasalarn oluturduu sisteme hukuk sistemi diyebiliriz. Hukuk bilimi en eski bilimlerden biri olmasna ramen, zerinde tam bir uzlamn saland bir hukuk tanm vermek olduka zordur. Trk Dil Kurumuna gre hukuk kelimesi, Toplumu dzenleyen ve devletin yaptrm gcn belirleyen yasalarn btndr. Felsefe ierisinde ele alnabilecek en temel hukuk konusu, doal hukuk ve doal hukukun en temel problemi olan adalet konusudur. Hukukun adalet kavram zerine temellendirilmi olmasndan dolay adalet nedir? sorusu yantlanmas gereken en temel sorudur. Ayrca adalet kavram hem ahlak hem de siyaset felsefesinde nemli bir yere sahiptir. Adaletin temel ilkeleri hem siyaset felsefecileri hem de ahlak felsefecileri tarafndan srekli olarak tartlmtr. Felsefe tarihinde adalet en nemli erdemlerden biridir ve filozoflar adalet kavramn adaletsizlik kavram ile birlikte ele almlardr. Adaleti erdem olarak ele alan filozoflardan biri David Humedur (Glcan 2007). Hume nsan Doas zerine Bir nceleme adl eserinde adaletle ilgili olarak iki soru sorar: lk soru, adalet kurallarnn insanlarn becerileri yoluyla belirleni yolunu ilgilendiren ve bizi bu kurallara uymaya ya da onlar gz ard etmeye ahlaksal bir gzellik ve irkinlik yklemeye belirleyen nedenler nelerdir? (Hume 1997, 420). kinci soru, niin erdem dncesini adalete ve erdemsizlik dncesini adaletsizlie balarz? (Hume 1997, 430). Hume adaletin kaynan faydada grr. Adalet ve adaletsizlik arasndaki ayrm da gz nne almak iin kiisel kar ve ahlakn iki farkl temel oluturduunu syler. Adaleti sosyal kurumlarn ilk erdemi olarak ele alan dnr John Rawlsdr. Rawls doruluk olarak adalet teorisiyle bilinir ve bu teoriyle adaletin ilkelerini gelitirir. Rawls Doruluk Olarak Adalet adl makalesinde adaleti syle tanmlar: birbiriyle ztlaan iddialarn ve yaran karlarn olduunun varsayld yerlerdeki eylemlerin erdemidir ve orada insanlarn birbirleri zerindeki haklarnn bastrlaca umulur. (Rawls 1958, 175). Hukuk terimiyle birlikte ilk akla gelen yasalardr. Yasalar insanlara baz temel haklar veren, onlara neyi yapp neyi yapmamas gerektiini emreden ve yerine getirilmedii takdirde yaptrm olan kurallar sistemidir. Deer yarglar toplumdan topluma deiiklik gsterdii iin, iyi ve kt kavramlar da bu balamda deiiklik gstermektedir. Bu nedenle bir toplumda su olarak alglanan bir eylem baka bir toplumda su olarak 282

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa grlmeyebilir, bu da hukukun temelini oluturan adalet tanmnn da deiiklik gstermesine yol amtr. Genelde adalet, adil olmakla e deer grlmtr ve adil olmak da, n yarglardan uzak olarak herkese eit davranmak anlamnda kullanlmtr. Burada adaletin eitlik olduunu da ileri srebiliriz. Ancak baz durumlarda adalet ve yasann birbirleriyle attn grmekteyiz. Sadece yasaya uymak adna, bir insann en temel hakk olan yaama hakk elinden alnabilir mi? te bu almada adalet ve yasa arasndaki ilikiye deinmeye alacam. Adalet ve yasa kartln Sophoklesin Antigone adl tragedyas, Platonun Kriton diyalogu ve William Shakespearein Venedik Taciri adl eserlerinde grebiliriz. Sophoklesin Antigone adl tragedyas Antigone adl bir kadnn yasalara ba kaldrn anlatr. Eski Yunanda kadnlarn yurtta bile saylmad dnldnde, Antigonenin davrannn neden bu kadar arpc olduu daha iyi anlalacaktr. Aslnda Antigone tragedyas Kral Oidipus tragedyasnn devam niteliindedir. Oidipus bilmeden babasn ldrm ve annesiyle evlenmitir. Bu evlilikten Polyneikes ve Eteokles adnda iki erkek, Antigone ve Ismene adnda da iki kz ocuklar olur. Bu dram Oidipusun Thebaiden srlmesi ve lmesiyle sonulanr. Babasnn lmnden sonra Antigone tekrar Thebaiye dner. Eteokles ve Polyneikes dnml olarak krall ynetirler. Ancak bir sre sonra Eteokles sras geldii halde ynetimi kardeine vermez. Bunun zerine Polyneikes Argos kralna snr ve kardeine sava aar; sava her iki kardein de lmyle sonulanr. Krallk Kreona kalmtr. Kreon, kendi lkesine sava at iin Polyneikesi vatan hainlii ile sular ve onun cesedinin gmlmesini yasaklar. Ancak Antigone kardeine yaplann hakszlk olduunu dnr ve Kreonun yasalarna kar karak kardeini gmer. Bunun zerine Kreon Antigonenin diri diri gmlmesine karar verir. Ancak kahinin Kreona tanrlar tarafndan lanetleneceini sylemesi zerine Kreon kararndan vazgeer. Tragedyann sonunda Antigone kendini asar ve lr, Kreon da karsn ve olunu kaybeder. Bu tragedyada devlet hukukunu her eyden stn tuttuu iin Kreon bir ikilem ierisinde kalmtr: bir tarafta devlet, dier tarafta ailesi. Kreonun davran adil deildir ama devletin hukukuna da aykr deildir. Kreon sorumluluk sahibi bir ynetici olduunu ailesini kaybetme pahasna ispatlamtr. te bu noktada yasa ve adalet atmas karmza kmaktadr. Judith Butler Yaam ile lmn Akrabal: Antigonenin ddias adl eserinde Antigone aile ile devletin, yaam ile lmn eiinde olan bir karakterdir. Butlera gre Antigone yasalara kar kn bir semboldr. Adalet ve yasa arasndaki kartlk, Antigone tragedyasnda eril yasay temsil eden Kreon ve dii ya da aile yasasn temsil eden Antigone arasndaki atmada kendini gstermektedir. Burada hakl olan kimdir? Kreon mu, Antigone mi? Aslnda her ikisinin yapt kendi alarndan baklrsa doru bir tutumdur. 283

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa Platonun Kriton diyalogunda Sokrates genleri batan kard ve tanrlara kar geldii gerekesiyle mahkum edilmitir. Kriton Sokratesin susuzluundan emin olduu iin, onu hapishaneden karmak ve bylece lmden kurtarmak istemektedir. Ancak Sokrates Kritonun hapishaneden kama nerisini geri evirerek lmeyi tercih eder. nk Sokratesin bal bulunduu devletinin yasalar onu mahkum etmitir, hapishaneden kamak devletin yasalarna kar kmak anlamna gelmektedir. Sokratesin kamas onun imdiye kadar savunduu btn ilkeleri hie saymas anlamna gelecektir. Bu da Sokratesin kendi kiiliiyle elimesi demektir. Sokratese gre yasay ihlal etmenin bir gerekesi olamaz. Burada Sokrates haksz yere sulanmtr ve ona kar uygulanan yasa adil deildir. Ancak yasalar devletin esasyla zdeletii iin, yasaya ba kaldrmak devlete ba kaldrmak anlamna gelmektedir. Kriton diyalounda karmza kan sorun gene yasa ve adalet arasndaki atmadr. Burada u sorulabilir? Adil olmayan bir yasa olabilir mi? Yasay yasa yapan ey, ona gsterilen onaydr. Eer insanlar yasalara kar gelselerdi yasa denilen bir ey, dolaysyla devlet dzeninden sz etmek mmkn olmayacakt. Adalet ve yasa arasndaki elikiyi grebileceimiz en arpc rnek William Shakespearein Venedik Taciri adl oyunudur. Oyunun kahramanlarndan Antonio, Venedikli tacir, Shylock ise zengin bir yahudidir. Bassanio, Belmonta gitmek iin arkada Antoniodan bor ister. Antonionun gemileri denizde olduu iin Bassanioya verecei paray Yahudi bir tefeci olan Shylocktan temin eder. Shylock Antonionun borcunu deyememesi halinde borcuna karlk olarak vcudundan bir para et alacan (yaklak yarm kilo) senedin sonuna ekler. Antonio, ilerleyen zamanlarda gemilerinin denizde kaybolmas dolaysyla borcunu deyemeyecek duruma der. Shylock, yarm kilo et alacan ister; buna binaen de hukuk uygulayclarna, talebini u ekilde dile getirir: Szlemenin gerei neyse onu alacam. Aksi takdirde Anayasanza ve ehrinizin, her yurttaa tand zgrle glge der. Bana ait olan o et ve ben de onu istiyorum. Eer vermezseniz, yazklar olsun yasalarnza! Venedikte adaletin gc yokmu demek(Shakespeare 2008). Bu durum karsnda aresiz kalan yasa uygulayclarnn imdadna zeki bir bayan olan Portia -avukat olmad halde kendini avukat olarak tantarakyetiir. Shylockun bu isteklerine karlk: Szlemede yalnzca yarm kilo et yazd, bu bakmdan da hakkn alrken bir damla kan aktmamas gerektiini hatta yarm kilo eti, gramn dahi amadan almas gerektiini belirtir. Eer kan akarsa Shylockun btn mal varlna el konulacaktr. Oyunun sonunda Shylock senede dayanan hakkndan vazgeer, ancak bir Hristiyann yani Antonionun canna kastetmekten dolay mallarna el konur. Syhlockun hayat ise Hristiyan olmas artyla Antonio tarafndan balanr. Burada Portiann yapm olduu savunma olduka dikkat ekicidir. nk 284

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa kan aktmadan etin kesilmesi mmkn deildir. Buradaki yasa ve adalet arasndaki atmaya bakarsak; genel olarak yasalar insanlarn haklarn gvence altna almaktadrlar. Ancak en temel hakkn yaama hakk olduunu dnrsek, bir yasann yerine getirilmesi bir dier yasann yani en temel yasann inenmesi ile mmkn olacaktr. Bu da yasalarn uygulan ya da yorumlanmasyla ilgili problemleri douracaktr. Borlar yasasnn ilk maddesine gre iki tarafn karlkl rzasyla yaplan szleme geerlidir. Bu haliyle bakarsak, yani borlar yasasna gre Antonio ve Shylock arasndaki szleme geerli bir szlemedir. Dier taraftan szlemedeki artn yerine gelmesi de imkanszdr. Bu durumda ne yaplacaktr? Yukardaki rneklerde de grld gibi adalet ve asl amac insanlara adalet datmak olan yasa arasnda baz durumlarda atmalar ortaya kabilmektedir. Bunun nedeni ise yasalarn yorumlanmasyla ilgilidir. Byle durumlarda yaplmas en uygun grnen ey: en fazla fayday salayan ve temel insani haklar koruyan karar uygulamaktr. Adalet ve yasa arasndaki bu elikiler hukuk sistemi ierisinde fazla yer almamaktadr. nk hukukta asl olan yasay uygulamaktr. Sophoklesin Antigonesinde Kreonun da yapmaya alt buydu, ancak sonular pek de iyi olmamtr. Bizim ele aldmz rnekler genelde u rnekler olarak nitelendirilebilir. Mesela, Shakespearein Venedik Taciri adl eserindeki durum genelde hukukularn karlat bir durum deildir. nk bu tarz szlemelerin geerlilii tartlr niteliktedir. Sonu olarak unu syleyebiliriz: Adalet ve yasa arasndaki iliki felsefi adan ele alnd takdirde baz durumlarda ikilem oluturabilecek kararlarla kar karya kalndn, adalet ve yasann attn grebilmekteyiz. Ancak hukuk en genel anlamda; temeli adalete dayanan ve bu adaleti yasalar araclyla salayan kurallar sistemidir. Yani adalet olmadan yasadan, yasa olmadan da adaletten bahsetmek pek doru olmaz. Dier bir deyile meruluun snrlarn belirleyen yasalar, adaletin gvencesidir. Hakszla uradn dnen herkes adaletin bir gn tecelli edecei inancn hep tamaldr Yrd. Do. Dr., Kastamonu niversitesi Fen-Edebiyat Fakltesi, Felsefe Blm, nuryeliz@gmail.com.

Kaynaka
Butler, Judith. 2007. Yaam ile lmn Akrabal: Antigonenin ddias. eviren: Ahmet Ergen. stanbul: Kabalc. Glcan, Nur Yeliz. 2007. Rawlsn Doruluk Olarak Adalet Teorisi. Kayg Dergisi 8: 84-90. Hume, David. 1997. nsan Doas zerine Bir nceleme. eviren: Aziz Yardml. stanbul: dea Yaynclk. 285

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa Platon. 1995. Diyaloglar 2: Kriton (dev stne). eviren: Tanju Gkl. stanbul: Remzi Kitabevi. Rawls, John. 1958. Justice as Fairness. Philosophical Review 67: 164-94. Shakespeare, William. 2008. Venedik Taciri. eviren: Blent Bozkurt. stanbul: Remzi Kitabevi. Sophocles. 1974. The Theban Play: King Oedipus, Oedipus at Colonus, Antigone. Translated by E. F. Watling. New York: Penguin Books.

286

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa

Adil Bir Dzen Kurmak Mmkn m?


Metin Becermen

Her eyi dzenlemek isteyen totaliter bir devlet dahi aamayaca snrlara arpmaktadr. Ne kadar rktc olursa olsun btn cezalar insan, insani davranmaktan yani insani ihtiyalara gre edim ve edimsizliklerle reaksiyon gstermekten alkoyamayacaktr. Kanun gldr, zaruret daha gldr, demektedir Goethe (Hirsch 1997, 308). Bu konumada/yazda, adil bir vergi sistemi zerine ina edilecek olan adil bir gelir dalmnn salanmas sonucunda btn sorunlarn hallolaca ve refahn salanaca, bylece de demokrasinin hayat bulaca bir sistemin yaratlaca algsna itiraz edilmektedir. Adil bir vergi sisteminin hayat bulmas ve gelir dalmnn adil bir ekilde dzenlenmesi elbette ki nemlidir; ancak yeterli deildir. nk insan, bir birey olarak ele alndnda toplum iinde belirli bir yerde, belirli bir kii zelliine sahip olarak yaar. Kii dediimiz, soyut bir ey olmaktan te, somut ve tek olan bir yapya gnderme yapar. Bu yap ise, ok eitli unsurlardan oluur. Bunlar etnik kken, din, ideoloji ya da siyasi tercihler vs. dir. Bunlar bir yana brakan bir adalet anlay gelitirmek sorunu anlamada yetersiz kalacaktr. nk ben, dnyaya, olan-bitene bakmla, etnik kkenimle, dinsel kimliimle, geleneimle, kltrmle vs. bir btn oluturmaktaym. Bu noktada sylediklerime aklk getirmek ve sylediklerimize bir temel oluturabilmek iin konuyu biraz amak gerekmektedir. Bu nedenle, aratrmaya, hakka ve adalete dair temel kabulleri ele alarak balamak uygun olacaktr.

Hak ve Adalet
ncelikle, insanlarn genel olarak adalet istediklerini, rnein adil bir dnya istediklerini sylediklerinde, dile getirdikleri bulank bir zlemdir; ancak belirli bir tek durumda adalet istediklerini sylediklerinde bir talebi dile getirdikleri grlr. Bu ekilde, kendilerine ya da bir bakasna bir eyin -her tek durumda farkl bir eyin- verilmesi gerektiini, o anda sahip olmadklar, kendilerine ait olduunu dndkleri bir eyin, onlara verilmesi gerektiini; yoksun brakldklar kendilerinden alnm ve onlara geri verilmesi gerektiini dndkleri bir eyi, kendilerine borlu olunan bir eyi kastetmektedirler. Bu, bizim, Platonun Devlette Simonidesin1 szne bal olarak dile getirdii bir adalet tanmn, her 287

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa birine gerekeni, borlu olunan vermek eklinde dile getirdii bir adalet tanmn dnmemizi salamaktadr (Kuuradi 1994, 28). Platon adaletten, her insann kendi yeteneklerine gre kendi yaam boyunca kendine deni yapmasn anlamaktayd. Ona gre, kendine gre devleri olan her toplum yesinin bu devlerini yerine getirmesi gerekmektedir. Buna gre, baz insanlar ynetici olacak, bazlar da koruyucu, retici ve tccar olarak ynetime yardmc olacaktr. Bylece adalet, sosyal yapnn deiik blmlerinin ahenkli bir iliki iinde olmas, uyum halinde bulunmasdr. Buna gre insan toplumdan soyutlam ekilde istediini yapabilen bir varlk deildir. Aksine toplumsal yapnn oluturduu organik btnn gereklerine kiisel isteklerin ve tercihlerin uymas gerekmektedir (Gndoan 2004, 83). Platondaki toplumsal yap iinde adalet, her snfa hakk ne ise onu vermeyi gerektirir. Her kiinin ve snfn grevi ve hakk bellidir. Buna gre, herkese hakk olan vermek belli bir yk karsnda bir yarar salamak anlamna gelir ki, bu anlamda adalet, herkesin kendi iine, snfna ve durumuna ballktr (Yldz Karagzden aktaran Gndoan). Platon, adaletsizlii bir hakszlk olarak grme eiliminde olduu iin, adaletsizlikten hareketle adalete ularken, adaleti hakka uygunluk biiminde anlamaktadr (Gndoan 2004, 83). otukskene gre, Sokrates/Platon, sanki insann adaletin savunucusu olmakla yaamak arasnda bir tercihle kar karya olduunu sylemektedir. Kii, ya zel yaamnda yaayp gidecektir ya da kamu yaamnda, ynetimde adaletin savunucusu olarak birtakm kamusal ileri, ynetim ilerini, her trl tehlikeyi gze alarak, stlenecektir. Sokrates, bakalaryla karlama ortam olarak toplumsal olan zel yaamnn iine yerletirmitir. Ancak Platonun aktardklar erevesinde Sokratese gre, zel yaamkamusal yaam karlatrmasnda, kamusal alan dar anlamnda kamu alann imlemektedir ve Sokratesin zellikle adaleti gerekletirme bakmndan en sorunlu grd alandr buras ve Sokrates de salt bu alann znesi olmann yol aaca sorunlara deinmektedir. (otuksken 2004, 159) te yandan, hakl olmay, yasal olan eyler olarak gren Aristoteles, yasaya uygun olanlarn her birinin hak olduunu syler (Gndoan 2004, 83). Aristotelese gre, yasaya uygun olanlar yasama sanat tarafndan belirlenenlerdir ve bunlarn her birinin hak olduunu sylemekteyiz. Yasalar ise ya herkesin ortak yararn ya da en iyilerin yararn, yani erdem bakmndan bata olanlarn yararn veya bu tr bir baka bakmdan yararl olan hedef edinirler. Bylece politik toplumda (Politike koinonia) mutluluu ve onun elerini oluturan ya da koruyan eylere bir anlamda haklar demekteyiz (Aristoteles 1988, 1129b 12-20). Adalet ise kendi amacn -kendi bana deil, bir bakasyla ilikide bir erdem olarak- kendinde tayan bir erdemdir bu nedenle sk sk adaletin erdemlerin en nemlisi 288

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa olduu dnlmektedir (1129b 25-28). Aristotelese gre, kamu ilerine ilikin eitim konusundaki yasal dzenlemeler tm erdemi meydana getirir. zelinde adaletin ve ona karlk olan hakkn- bir tr, onurun, parann ya da topluma katlanlar [yurttalar] arasnda bltrlebilir olan dier eylerin datlmasnda szkonusu olandr (nk bunlarda kiilerin eitlie aykr ve eit olarak bir eye sahip olmas szkonusudur); bir baka tr ise alverilerde dzeltici olandr. (1130b 25-35) Bu erevede Aristotelesin dzeltici/denkletirici adalet ile bltrc/ datc adalet arasnda bir ayrm yapt grlr. Burada, datc adaletin, sitede iyilik ve erefleri hakkaniyetli bir ekilde datmakla; dzeltici adaletin ise, haksz ekilde elde edilmi stnlklere, karlara, bakalarna verilen zararlara uygulanacak cezalar denkletirmekle ilgili olduu grlr (Gndoan 2004, 84). Ancak, eitlik bir orta olduuna gre hak da bir orta olmaldr. Eit olmada en az iki eyin sz konusu olduunu belirten Aristoteles (1131a 15-16), hakkn bir tr orant olduunu ifade eder (1131a 29). Adalet de bir ortadr, ancak o, teki erdemlerin olduu ekilde deildir; daha ziyade orta olann zelliidir. Adaletsizlik ise ularn zelliidir (1133b 30-35). (Burada, Aristotelesin dile getirdii eitlik dncesini, daha sonra hak ve hukuk erevesinde farkl bir balamda ayrntl olarak ele alacaz.) Aristotelese gre, doal deil, insani haklar her yerde ayn deildir. Dorunun ne olduu, adaletli olduu ve hangi adaletten daha iyi olduu aktr. Buradan da doru kiinin kim olduu grlr. Tek tek durumlarda eylemlerini tercih ederek yapan ve yasa ona yardmc olduu halde olumsuz ynde adaleti harfi harfine yerine getirmeyen, daha azyla yetinen doru insandr. Bu huy ise doruluktur, yani bir tr adalettir ve ondan farkl olmayan bir huydur (1137b 33-1138a 3). Burada sz konusu olan adalet deil, bir eit adalettir. Yani adaletin bir zelliidir. Buradan da anlalaca gibi, Aristoteles adaletin erdemin btn, adaletsizliin ise ktln btn olduunu belirtir. Ktlk hakszlkla birlikte ortaya kar. te bu durumda ortaya kan ve bakasna zarar vererek oluan durumun ad adaletsizliktir. Aristoteles, adaleti erdemin btn olarak ele almann yannda, ayrca erdemin bir paras olarak birka adalet eidi olduunu da belirtir ve asl olarak erdemin paras olan adalet zerinde durur ve bu biimde ele alnan adaletin iki trn birbirinden ayrr (Gndoan 2004, 83-4). Platon ve Aristoteleste grdmz adalet tartmalarna hukuka yeni bir bakn gelitii Aydnlanma dneminde de geni yer ayrlmtr. Aydnlanma dneminde, -ortaada grlen, ancak burada ele alnmayan- tanrnn belirleyici olduu bir doal hukuk anlaynn yerine, insan aklnn evrensel olduuna inanlan dorular tarafndan belirlenen, 289

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa tanrsz bir doal hukuk anlaynn getirilmi olduu grlr. Ancak bu anlay, mutlakln kendini hep hissettirdii bir hukuk ve adalet anlay olmutur (zlem 2004, 203). Grize gre, Aydnlanmann en nemli filozoflarnda biri olan Kant, adalet konusunu incelerken ayr ilke zerinde durmaktadr. Bunlar Roma hukukunda ifadesini bulan, erefli yaa, kimseye zarar verme, herkese payna deni ver ilkeleridir. Kant burada nc ilke olan herkese payna denin verilmesi (suum cuique) zerinde durarak adalete dair klasik tanm benimser grnmektedir. Ancak Kantta adaleti ynlendiren temel deer zgrlktr. Bu nedenle Kantn adalet grn onun zgrlk dncesine bal olarak deerlendirmek doru olur (Griz 1994, 6-7). Bununla birlikte, adaletin, tanm gerei, toplum iinde bireylerin iliki ve eylemlerinin hakka uygun olmas, hakkn gereklemesi kadar, hak ihlallerinin ceza vb. yollarla nlenmesi olduu sylenebilir. Bu durum, adalet kavramnn ancak hak kavramna gre anlam ve deer kazanabileceini de gstermektedir. Baka bir ifadeyle, adalet, haktan anlalan eye, hakkn anlamna gre anlam deiebilen bir kavramdr (zlem 2004, 200). Adaletin talep ettii ey, deiik ve deiken koullarn, ama kiilerin ve insan trnn gelimesine elverili ya da en azndan engelleyici olmayan deiik ve deiken koullarn srekli yaratlmasdr. Bu ise, lkeler ve dnya sz konusu olduunda insan haklarnn korunmasn talep etmektedir. nk insan haklar, kiilerin insani olanaklarn gerekletirebilirliinin genel kurallarn, yani kiileri insan olarak kendilerine borlu olunanlarn verilebilecei ve insan olarak kendilerinin de baka kiilere borlu olduklarn verebilecekleri koullar dile getirmektedir (Kuuradi 1994, 31).

Eitlik, ktidar ve Hukuk


Hak, hukuk ve adalet sz konusu olduunda ele alnmas gereken bir konu da eitliktir. Eitlikle hukuk uygulamas arasnda yakn bir iliki bulunmaktadr. Hukuk uygulamas, pozitif hukuk kurallarnn geerliliini ngrmektedir; nk kurallar sistemi olmakszn hukuktan sz etmek mmkn grnmemektedir. Hukuk kural, insanlar, olaylar ve nesneleri snflandrr ve bunlarla ilgili ortak standartlar getirir. Hukuki eitlik, hukukun ngrd snflandrmaya gre benzer durumda bulunanlarn benzer muameleye maruz bulunmasn ngrr. Belirli ya tamamlam olanlarn reit saylmas veya semen saylmas gibi (Griz 1994:10). Ancak, eitlie dair hukuki standartlar getirmek beraberinde iktidar da getirir. ktidarla hukuk arasnda dorudan bir iliki olduunu syleyen Hirsche gre, iktidar geicidir ve btn abalara ramen kaynakland faktrlerdeki kanlmaz ve nlenemez deiimlerle iktidar, gelimekte ve yok olmaktadr (Hirsch 1997, 298). Bununla birlikte, iktidar hukuka, 290

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa hukuk iktidara bamldr. Yani hukuksuz bir iktidarn iktidar olmasndan sz etmek mmkn deildir. Burada bir eliki yoktur, aksine iktidarn ve hukukun birbirlerini tamamlayan kavramlar olduu grlmektedir. Teoloji ve felsefe literatrnde hukuk ile iktidarn birbirleriyle badamaz bir antitez ilikisinde bulunan zt, eliik kavramlar olarak srekli kar karya konulmas; iktidarn, uygulama biimlerinden biri olan keyfilik ile zdeletirilmesinde yatmaktadr. ktidar hukuktan nde gider denildiinde iktidar, iktidar aralarnn gayri meru olarak kullanlmas anlamna gelmektedir. Buna karlk devletin, dzenin korunmasn salamak iin bir gce sahip olunmas gerektii sylendiinde iktidar; iktidar aralarndan meru bir biimde yararlanma yetkisi anlamn tamaktadr. Bundan da anlalyor ki hukuk iktidar ilikisi bir tanm problemidir; yani bu iliki, trl ifadelerle dile getirilen kavramlara ve bu kavramlar iin yaplan tanmlamalara baldr (Hirsch 1997, 304). Hukuksuz iktidar, yani ynlendirme anslarnn haksz veya hukuka aykr biimde kullanlmas bireyler tarafndan olduunda bu hukukun ihlalidir; iktidar cihaznn ktye kullanlmas ise bir keyfilikten ibarettir. te yandan kaba g de iktidarn kendisi deil, aksine iktidarn icrasnn bir tr olup, hukukun egemenliinin gerekletirilmesine hizmet ettii lde hukuka uygun, kendi bana buyruk bir iktidar olarak nitelenebildii zaman ise hukuka aykrdr (Hirsch 1997, 306). te yandan, normatif bir sistemin, yani yasa dzenin kendine zg ykmleyici karakterine bal olan bir hukuk dzeninin olutuu grlr. Ancak burada hukuk dzeninin henz soyut ve normatif bir sistemden ibaret olduu sylenebilir. Bu dzenin, ancak herkese tanndnda bir geerlilik kazanmas sz konusu olur (Kempski 1997, 93). Ancak, bir hukuk dzenini tm toplum bireyleri, gruplar ve snflar iin genel geer klacak bir ltn olmas gerekir. te bu lt hukuksal eitliktir (Kempski 1997, 94). Toplumsal deimenin ve gelimenin durmadn ve her dnemde yeni yeni toplumsal gerginliklerin ortaya ktn grmekteyiz. Ama hukuksal eitlik ilkesine gre kurulmu bir dzende bu gerginliklerin ieriksel eitlie ynelen uygulamalarla daha kolay giderilebilecei daima gzetilmelidir. Bir hukuk devletinde, devlet kurumlar kendilerini yeni gelimelere uydurabilmelidir (Kempski 1997, 107). te yandan, eitliin adaletin z olarak grlmesinin bu evrenselliin salanmasn daha etkin ekilde tevik edeceini beklemek bir yanlg olacaktr. Zira, etik balamlarda, eitliin de anlam kesin olarak belirlenmi deildir ve bireysel olaylarla uygulanm, akla kavuturulmasn gerektirir. Bu belirlenim, adalet sorunlarnda kiiye ait olann ne olduunun belirlenmesinde gerekli olana temelde benzer bir sreci izlemelidir (Tammelo 1997, 399). Bu ekilde adalet, bir taraftan hak normuna sayg gstermeyi gerektiren etik ilkeyi, dier taraftan bakalarnn haklarna sayg gstermekten ibaret olan erdemi ifade eder. Burada sz konusu olan ey, adaletsizliin 291

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa eitsizlik, eitsizliin hakszlk dolaysyla da adaletsizliin hakszlk olduu; tersine olarak da adaletin eitlik, eitliin hak ve dolaysyla da adaletin hak olduudur. Adalet, hak kavramna gre ele alnmakta ve hak kavramnn nasl anlaldna bal olarak tanm deiebilmektedir. Ancak deimeyen ey, adalet araynn zorunluluu ve hak gereklemeden adaletin de gerekleemeyeceidir (Gndoan 2004, 84). Adaletin bir unsuru olarak eitlie ilikin yaplan bir deerlendirme ya da saptamann, gelip geici anlk duygulara ve taleplere ya da sadece tahmine dayanmas, honutsuzluk yaratacaktr. Bylece eitlik, sadece, bir eyin baka bir eye eit olduu sonucuna varan iddialar hakl klnabildiinde, adaletin z olarak grlmeye devam edilebilecektir. (Tammelo 1997, 397) Hukuk felsefesinin ana konusu, konulan yasaya ayn zamanda bir genel geerlik katabilmektir. Yeniadan bu yana hukuk felsefesi, yasann genel geerliini hukuksal eitlik ilkesine dayandrmakla, ayn zamanda Kanttan bu yana zgrlk idesinin kayna olmu olan otonomiden hareket etmitir. Bylece hukuk felsefesi asndan da, etikte olduu gibi, zgrlk ve eitlik idelerini otonomi kavram iinde temellendirebileceimizi artk grebiliriz (Kempski 1997, 94).

Etik, Hukuk ve Adalet


Hukuka siyaset felsefesi asndan yaklamak istendiinde, eylem felsefesi olarak dnebileceimiz etiki ie kartrmak kanlmaz grnmektedir. Siyasetin, insann bakalarna ynelik eylemlerinde ortaya kan bir ey olduunu syleyebiliriz. Etikte ahlaksal eylem diye ifade ettiimiz eylemin bakalarna ynelik eylem olarak anlald grlmektedir. Bu adan bakldnda, siyaset, byk lde bir etik olgudur. Bu yzden siyaset felsefesinin de etikten gelen bu temelleri alaca aktr. Ama u noktay ayrt etmek ok nemlidir: Siyaset felsefesi, insann insansal eylemlerini belli etik ltlere gre deerlendiren herhangi bir etie de indirgenemez. Siyaset felsefesi, genel olarak etik ile deil, zel olarak hukuk felsefesi ile ilgilenir. Bu yzden siyaset felsefesinin etik temelleri genel olarak etik iinden deil, zel olarak hukuk felsefesi iinden seilebilir (Kempski 1997, 92-93). Aslnda, adalet kavramnn znde, insan onurunun, zgrlnn ve sahip olduu haklarn dokunulmazl ve bu dokunulmazlklar karsnda btn insanlarn eit olduu fikri yatmaktadr. Adaleti, siyasi olmaktan ziyade ahlaki bir kavram olarak dnmemizi de bu fikirler salamaktadr. Bu dokunulmazlklar karsnda her eit olmayan muamele ve dokunulmazlklarn ihlali bir adaletsizlik olarak deerlendirilebilir. Adalet, bir l olmak bakmndan da, hukukun, hakk gzetmenin ve bakalarnn hakkna sayg gstermenin bir ilkesi olarak dnlebilir. Bu prensip ahlaki olduu iin, bir dev olarak da anlalr (Gndoan 2004, 292

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa 86). Kanta gre, ahlaksal bakmdan doru eylemin tek lt, insann otonom bir varlk olarak kendisi iin kendisine koyduu yasadr. Ancak yasann kendisinin de tek bir anlam tamas, yani ok-anlaml olamamas gerekmektedir. Yasa ok anlaml olduunda, herkesin bu anlamlardan kendisine uygun olann semesi sz konusu olur ve bu durumda bir anlama gre uygun grlen eylemler, br anlama gre uygun grlmeyebilir. Bu noktada hukuk dediimiz etkinliin ve hukuk felsefesi dediimiz felsefe disiplininin ilevi ve grevinden sz etmek mmkn olmaktadr. nk, otonom bir varlk olarak insann kendisini zgrce buyruu altna soktuu yasa, ayn zamanda bakalar iin de geerli, tek-anlaml bir yasa olmaldr. Byle bir yasann, sadece etik bir zellik tamad, ayn zamanda hukuksallat da grlr. Etik, konulan yasaya gre ynlendirildiinde, pratikte otomatik olarak hukuksallaan insan eylemlerinin dayand etik kurallar formle etmeye alrken; hukuk felsefesi, bizzat bu yasa koyma iini irdeleyip zmleme ve giderek bir yasal toplumsal dzen tasarmna ulama grevini stlenir. Bu, son derece soyut bir grevdir. nk alabildiine genel olmas iin bu yasal dzen tasarmnn her eyden nce ieriksiz bir salt yap olarak konumlanmas gerekir. nk ancak byle normatif nitelikli bir yasal dzen, insanlarn hangi eylemlerinin bu yasal dzene gre uygun olacan saptama olanana sahiptir (Kempski 1997, 93). Bununla birlikte, bir ey yapmaya ya da istemeye yetkili olmak, yapmak ve istemek eylemleri gvenceye alnd, yapmak ve istemek konusunda herkes iin ayn dzenlemeler yapld, yani koullar uygun hale getirildii takdirde bir anlam ifade eder. Bu dzenlemeleri ancak devlet yapabilir. Devlet, yapaca dzenlemeleri hukukun bir normu, lt ve ideali olan adalet ile gerekletirebilir. Ancak, yapmak ve istemek yetkisi, yapmak ve istemek gcnde olmak sayesinde gerekleebilir. Adalet, tam da bu gtr. Bu g ise, manevi olmak bakmndan ahlki, maddi olmak bakmndan da hukukidir (Gndoan 2004, 86-7). te yandan, otukskene gre, ayrmcl tayan zc, hiyerarik, dikey ilikileri yanstan dil ve ardndaki keyfilie bal olan tasarmlama biimi deimedike adaletin gereklemesinin byk glkler ierecei ortadadr. Sosyal adalet, kamusal adaletle korunmad srece ortaya kacak glkler alamayacaktr. te yandan, kamusal adaletin salanmasnda da dayanak noktas durumunda olan, toplumsal adalettir. nk kamuyu tayan, toplumdur; toplumu oluturan bireylerdir, kiilerdir, kamunun taycs yurttalardr. Tek tek kiiler ve onlarn oluturduu soyut yapl toplum, adaleti gerekletirme konusunda istekli olmad takdirde, kamusal adaletin gereklemesi olanakszdr (otuksken 2004, 165).

293

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa

Grelilik ve Hukuk
zleme gre, hakkn tanm sz konusu olduunda ya da haktan sz edildiinde, dinsel inanlardan, felsefe anlaylarnn, ahlak retilerinin, hukuk ve siyaset felsefelerinin, siyasal ideolojilerin temel nermelerinden, retisel ilkelerinden ve son olarak belli bir kltr evresinin tortulam, isellemi ve nkabuller olduklar unutulacak kadar olaanlam dnsel nkabullerinden bamsz bir ekilde (zlem 2004, 201) bir alma yapmak mmkn grnmemektedir. Bu balamda, hakkn ne olduunu konusunda nihai belirleyici olan tarihsel/kltrel koullanmalardr. Hirsche gre, herhangi bir hukuk kuraln, iinde yaadmz toplumdan, bu hukuk kuralnn uyguland evreden, kltrden karp cansz, soyut bir dnce alan iine koyarak incelemek yanl olacaktr. Herhangi bir maddenin doruluk derecesini, uyguland evreye gre lmek gerekir. Bu nedenle, herhangi bir hukuk kuralnn, durum gerei doru ya da yanl olacan sylemek uygun olur. Ancak bu durum gerei ilkesinin kendisi de mutlak deildir (Hir 1997, 320-321). te yandan, zlem, Aristotelesin, toplum dzeninin salanmasnda ve srdrlmesinde adaletin temel koul olduunu belirtikten, adaletli bir toplumun phronesis adn verdii bir bilgi tr nda mmkn olabileceini eklemeyi de ihmal etmedii ifade edilebilir. Phronesis, bilindii zere, ne teorik yoldan merulatrlm, sistematize edilmi bilgiyi, ne de teknik bilgiyi ierir. O, genel bir bilgi eidi deildir; tersine zel ve zgl koullarda makul, uygun, kabul edilebilir bir eylem eklinin bilgisi olarak kendisini gsterir. O, ayn zamanda, insann ve insan gruplarnn neyin deerli olduuna ilikin bilgiyi yaam deneyimi ve buna elik eden bir renimle edinmesi srecini de adlandrr. Bu demektir ki, tek tek insanlar ve insan gruplar, adaletli bir toplum yaratmak iin mutlak geerlilie sahip, evrensel ilkeler aramak yerine, kendi zgl koullarnn bilincinde gelitirmi ve edinmi olduklar yaam deneyiminden hareket etmelidirler (zlem 2004, 200-201). Bu balamda, zleme gre, seenek yaratmak, mevcudu ve dayatlan greliletirmek anlamna gelmektedir. Bu nedenle, neoliberalizmi, Aristotelesin phronesis adn verdii bilgi ve yaama deneyimi eidine bavurarak greliletirmek gerekmektedir. Aksi takdirde, insanlk tarihinin en adaletsiz uygulamalarna gn getike daha fazla tank olmak, adaleti kaba gcn belirledii bir dnyada yaamak zorunda kalacamz dnyorum (zlem 2004, 205). Ancak, Kaufmann felsefe asndan dnd bir eyi hukuk asndan da dnmek mmkn olabilir mi? Kaufmana gre, her kim filozoflarn ifadelerini, sanki her biri yalnzca kendi felsefesiyle btn ortaya koymak zorunda imi gibi, kendi ilerinde tekil olarak ele alrsa alsn, zorunlu olarak, felsefede aresiz bir greceliin hkm srd sonucuna varacaktr. Yalnzca, felsefeyi yzyllarca, bin yllarca sren bir karlkl etkileim olarak kavrayan, grlerin birleebilmesinin 294

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa koulunu grlerin ayr debilmesinde grebilen kimse grecelii aabilir (Kaufman 1997, 114). Burada nemli olan evrensellik ve grelilikten ne anlalddr. Pozitif hukuk balamnda hukukun belirli bir kltrn ya da devletin hukuku olduu grlr. Ya da hukuk bir devlet iinde yaayan insanlarn kltrnden, geleneinden vs. kopuk olarak oluturulamaz. Ancak btn bunlar hukukun, hukuksal yapnn tretildii ilkelerin aratrlamayaca, bu ilkelerin bilgisel deerinin sorgulanamayaca anlamna gelmez. Belki de evrensellik dncesini bu erevede ele almak gerekmektedir. Bu noktada, hukuka dair evrensel ilkeler koyulabilecei dncesi kendine zemin bulacaktr. Bu zemin de insann kendisini gerekletirebilecei, ifade edebilecei bir temele vurgu yapar. Bylece temele insann deerinden tretilecek ilkeler koymak gerektii grlebilecektir. Bu ise, insan bir btn olarak grmek, soyut bir insan deil, onu o yapan her eyle, dini, kltr, gelenei etnik kkeni, dili vs. ile somut bir varlk olan insan dnmektir.

Sonu ve Deerlendirme
Btn bu deerlendirmeler nda, hak ve adaleti bu ekilde ortaya koyduumuzda, sadece gelir dalmn gz nnde bulundurarak ya da vergi sisteminde adil bir yap ortaya koyarak adaleti salayamayacamz grlr. nk sadece gelir dalmnda salanacak bir adalet, insani yaamn baka ynlerinin ihmal edilmesinde dolay, yeterli deildir. Gelir dalmnda salanacak bir adaletin yannda sosyal, kltrel ve kimlie dayal haklarn da gvenceye alnmas, bu ynde adil bir yapnn hayata geirilmesinin zemininin oluturulmas ya da adil bir dzenin kurulmasnn nndeki engellerin kaldrlmas gerekmektedir. nk insanca bir yaam srecek bir gelirin yannda, bir insan, bir kii olarak kendimizi ifade edebilmemiz iin dzenlenmi bir hukuksal ve toplumsal yapnn meydana getirilmesi gerekmektedir. Devlet, her kiinin, her vatandan kendini ifade edebilecei koullarn gvencesini salayacak hukuksal bir yap zerine ina edilmelidir ya da bu hukuksal yapya gre dzenlenmelidir. Eer bunlar olmazsa, adaletin salanmasnda, adil bir sistemin ya da dzenin oluturulmasnda her zaman eksik kalan bir eyler olacaktr. Burada her vatandan hem maddi hem de sosyal, kltrel vb. refahnn salanmas ilke olarak konmaldr. Bunlar adil bir dzen iin asgari koullardr. Buna gre bir hukuksal yapnn oluturulmas da atlacak en nemli admdr. Felsefe sz konusu olduunda tek tek kiilerin yap btnlnn birbirinden olduka farkl olduu grlr. Dolaysyla bir devletin btn vatandalarna kar ayn uzaklkta durmas gerekmektedir. Bu balamda, yasalar yaplrken ve hukuksal yap tesis edilirken her bir vatandan istekleri/talepleri gz nne alnmaldr. Bunlar sylenirken btn taleplerin her koulda ve her bakmdan karlanmas gerektii dile 295

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa getirilmemektedir. Ancak devlet bu istekleri/talepleri gz ard ederse ve baz kesimlere msamaha gsterip dierlerine bask yaparsa, ortaya sorunlar kacaktr. Devletin, bir sosyal devlet ve en nemlisi bir hukuk devleti olmas iin bu sorunlar ile hesaplamak gerekmektedir. Aksi takdirde adalet salanamaz; daha dorusu, adaletin salanmas yolunda bir adm atmann imknnn koullar oluturulamaz. Sonu olarak bizim burada dile getirdiimiz ey adil bir dzenin imknnn koullarnn aratrlmasndan baka bir ey deildir. Bu koullar oluturulduunda, adil bir dzenin imknndan sz edebiliriz. Bu imkn da bize byle bir dzenin mmkn hale geleceini syleyebileceimiz bir zemini sunacaktr. Adalet herkesin borcu, hakk olan eyi almasnn imknnn koullarn oluturmaksa, bu borcu veya hakk korumak da sadece devletin deil, hepimizin grevidir. Her birimiz bir bakasndan sorumluyuz; bu nedenle bakasna borcunu demenin, bakasnn hakkn korumann gvencesi olmalyz. Dr. Uluda niversitesi, Fen-Edebiyat Fakltesi, Felsefe Blm.

Notlar:
1 Devlet diyalogunda, Simonidesin adalet herkese borlu olduumuz eyi demektir (Platon 2008: 331 e) szne bal olarak, Platon, Simonidesin adalet herkese hakk olan vermektir demek istediini, bunu da bor diye adlandrdn belirtir (Platon 1999: 332 c).

Kaynaklar
Aristoteles. 1988. Nikomakhosa Etik, (ev. oanna KUURAD-Saffet BABR), Ankara: TFK Yaynlar. otuksken, Betl. 2004. D Dnya-Dnme-Dil likisinde Adalet, HFSA 9. KTAP Mula niversitesi Felsefe Gnleri (9-12 Ekim 2003) Adalet Sempozyumu Bildirileri, stanbul, ss. 158-165. Gndoan, Ali Osman. 2004. Hak ve Adalet, HFSA 9. KTAP Mula niversitesi Felsefe Gnleri (9-12 Ekim 2003) Adalet Sempozyumu Bildirileri, stanbul ss. 82-87. Griz, Adnan. 1994. Adalet Kavramn Belirsizlii, Adalet Kavram, (Edit. Adnan GRZ), Ankara: TFK Yaynlar, ss. 5-25. Hirsch, E. E. 1997. ktidar ve Hukuk, (ev. Hayrettin KESZ), ada Hukuk Felsefesi ve Hukuk Kuram ncelemeleri HFSA 1, (Haz. Hayrettin KESZ), stanbul: Alkm Yaynevi, ss. 296-308. Hir, E. 1997. Hukuk desi, ada Hukuk Felsefesi ve Hukuk Kuram ncelemeleri HFSA 1, (Haz. Hayrettin KESZ), stanbul: Alkm Yaynevi, ss. 319-321. 296

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa Kaufman, A. 1997. Hukuk Felsefesi, Hukuk Kuram, Hukuk Dogmatii, (ev. Hayrettin KESZ), ada Hukuk Felsefesi ve Hukuk Kuram ncelemeleri HFSA 1, (Haz. Hayrettin KESZ), stanbul: Alkm Yaynevi, ss. 111-113. Kempski, J.v. 1997. Siyaset Felsefesi, (ev. Doan ZLEM), ada Hukuk Felsefesi ve Hukuk Kuram ncelemeleri HFSA 1, (Haz. Hayrettin KESZ), stanbul: Alkm Yaynevi, ss. 88-110. Kuuradi, oanna. 1994. Adalet Kavram, Adalet Kavram, (Edit. Adnan GRZ), Ankara: TFK Yaynlar, ss. 27-33. zlem, Doan. 2004. Adalet ve Grecilik, HFSA 9. KTAP Mula niversitesi Felsefe Gnleri (9-12 Ekim 2003) Adalet Sempozyumu Bildirileri, stanbul, ss. 199-205. Plato, 1999. The Republic Books I-V, (Trans.: Paul Shorey), Loeb Classical Library, Cambridge: Harvard University Press. Tammelo, L. L. 1997. Adaletin z Olarak Eitlik, (ev. Murat nderman), ada Hukuk Felsefesi ve Hukuk Kuram ncelemeleri HFSA 1, (Haz. Hayrettin KESZ), stanbul: Alkm Yaynevi, ss. 394-399.

297

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa

Adaletin Olana Olarak Ontoloji


Adnan Esenyel
Adalet zerine felsefi bir soruturmaya girimeden nce cevaplanmas gereken birka temel soru bulunmaktadr. lk olarak sorulmas gereken ey, felsefi bir bakn adalet fikrini zmlerken bize ne trden bir olanak saladdr. kinci olarak adaletin neliine, kaynana ve zeminine ilikin bir aratrma srasnda felsefece ortaya konulann geri kalanlardan farknn ne olduu sorulabilir. Ve son olarak ok daha nemlisi felsefe adalet hakknda hukukularn, yneticilerin, din adamlarnn ya da bakalarnn sylediklerinden farkl ne syleyebilir? Yaznn ilk blm bu sorular ekseninde ekillenmitir. Her eyden nce diyebiliriz ki, felsefi yntemin en karakteristik zelliklerinden birisi, ele ald meseleyi mmkn olan en az sayda varsaym ortaya koyarak zmeye almasdr. Bu, felsefenin temel olarak her trden verilmiliin, nyargnn ve kabuln tesine geerek meselenin zn aa kartmaya alt anlamna gelir. Oysa aslnda bu verilmilikler ve kabuller bilgi iddiasyla ortaya kan neredeyse her etkinliin olmazsa olmaz koulunu oluturur. rnein unu rahatlkla syleyebiliriz: Maddi temelli bir d dnyann varl pozitif bilimler iin ve her eyin yaratcs olan bir Tanr da dinin kendisi iin nceden varsaylmas gereken olmazsa olmaz elerdir. Bu eler olmadan bu alanlar bir adm dahi ilerleyemez, ok daha nemlisi bu alanlarn syledii her ey rtk ya da ak olarak bu varsaymlar nceden kabul etmi olmas gerekir. Bu zaruri eler sorgulanabilir deildir, nk onlar zaten bu alanlarn var olma koullarn oluturur. Sz konusu felsefe olduunda kabuller asndan durum hi de dier alanlarda olduu gibi deildir. Felsefece olan zaten mmkn olan en az sayda kabulden hareket etmektir. Bunu rnein en iyi Husserlin fenomenolojik redksiyonunda gryoruz. Filozof btn kabulleri ve verilmilikleri paranteze almaya ve meselenin mmkn mertebe zn ortaya karmaya abalar. Tam da bu yzden felsefe, ou zaman en temelde bulunan ortaya karmaya alan bir etkinlikle zdeletirilir. Felsefe bylelikle genel olarak ze ilikin bir soruturma ya da sylendii gibi, fundamental olana varmaya alan bir etkinlik olarak deerlendirilir. Felsefenin neden hep ilk ilkelerin peinde olduu o halde daha anlalr hale gelir. Btn bu ilk ilkeler kendi varoluumuzun koulunu ve zeminini meydana getirir. Felsefe dier alanlarn kabulleriyle kendisini kstlamaz ve hepsinin tesine geerek btn bir varlk alannn zerinde ykseldii zemini kefetmeye alr. Dolaysyla felsefenin bu konuda dier etkinlik trlerinden ciddi bir biimde farkllat grlr. Bu yzden rnein ne maddi d dnyann ne de tanrnn varl felsefe iin kabul edilmesi 298

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa gereken varsaymlar deildir. Tam tersine dier alanlar iin vazgeilmez ve sorgulanamaz olan bu iki unsur ou zaman felsefi sorgulamann tam da merkezinde yer alr. Burada tahmin edilebilecei zere felsefenin ontolojik boyutuna gl bir vurgu yaplmaktadr. Her eyin ilk ilkesini ve zeminini ortaya karma abas bizi kanlmaz olarak varla ilikin bir soruturmaya, bir ontolojiye gtrecektir. nk varlk dncesi, fikri ya da kavram bize olabilecek en temel unsuru vermektedir. Varsaymlar, n kabulleri ne kadar geriye gtrrsek gtrelim varacamz son nokta varln kendisidir. En temel kavraymzn, kavrammzn bundan daha geriye gitmesi sz konusu deildir. Aslnda bu anlamda Varlk, felsefenin balayabilecei en temel kavramdr, bu sebeple felsefe tarihi iinde u soru daima kendisini yinelemitir: Varlk nedir?. Dolaysyla bir ontoloji bizce felsefenin olmazsa olmazdr. imdi, bu bak asyla adalet kavramna yaklarsak neler sylenebilir ona bakmak gerekir. Neler sylenebilecei konusunda Arthur Schopenhauer bizim iin verimli olabilecek bir rnek tekil etmektedir. Adalet, Schopenhauern gznde dorudan insann ontolojik/ metafiziksel karakterinden, doasndan hareketle ortaya konulabilecek ahlkn ba erdemlerden birisidir. Onun gznde adalet bir erdem olarak ancak insann ontolojik zemini aydnlatldnda grlebilecek ve ortaya kabilecek bir eydir. Bu ontolojik zeminin grmezden gelinmesi ve adalet fikrinin ilk bata ortaya kmasna sebebiyet veren ilkelerin dikkate alnmamas ayaklar yere basmayan, temelsiz bir adalet dncesinin filizlenmesine neden olur. nk varln ne olduunu bilmeden onun adaletli olup olmad bilemeyiz. Oysa bize gre felsefenin olmazsa olmaz gibi grnen bu ontolojik karakter, gnmzde neredeyse btnyle ad metafizik bir safsata olarak damgalanmtr. nsana ait herhangi bir sorunsaln zmnde bu felsefi yntem bilimsel olmad gerekesiyle kap dar edilmi ve insann ontolojik ve metafiziksel kkeni sklkla grmezden gelinmitir. Bu durum ise insan doasna, onun ontolojik zeminine btnyle yabanc, aykr ve uyumaz deerlendirmelere, kavraylara yol amtr. Bu durumu zellikle adalet kavramnda ok net bir biimde grmekteyiz. nsan iin geerli adil bir davran, ya da deerlendirme zerine akl yrtlrken genellikle nedenlerden ok sonular gz nnde bulundurulur. ounlukla sonuca baklarak bir eylemin adil olup olmadna karar verilmektedir. Bu tr bir deerlendirme, eylemin nedenini yani, zeminini ve koullarn gz ard eder. Sonu olarak ortaya kan gr, btnyle insann var olma koullarna yabanc kalr. Oysa sonucun (eylemin) kanlmazcasna nedene (varlk kouluna, zeminine) bal olduu fark edilirse, aratrlmas gereken ilk eyin bu zemin ya da koul olduu grlr. O halde adalet kavramnn zne ulamak iin eylemden ziyade daha ok bu eylemi douran zemine ve koula, ksaca insann ontolojik ve metafiziksel boyutuna eilmek gerekir. 299

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa Bu yaklam zellikle Arthur Schopenhauern felsefesinde gryoruz. Schopenhauerda her eyden nce insann doasna ilikin ayrntl bir analizle kar karya gelmekteyiz. Nitekim bylesi bir analiz olmakszn bu doann ortaya kard eylemin ne adaletinden ne de adaletsizliinden emin olunamaz. Dolaysyla burada Schopenhauern ayrntl bir insan ontolojisine imza attna ahit oluyoruz. Zaten Schopenhauern adalet anlay, dorudan onun insan doasna ilikin yapt tespitlerin bir neticesi olarak ortaya kar. lk olarak belirtmemiz gereken ey adaletin Schopenhauern gznde ahlki bir erdem olduudur (Schopenhauer 1998, 162). Ona gre adaleti ahlk dnda dnmek mmkn deildir. Adaletli olan ey mutlaka ahlki olan da iinde tamaldr. Dolaysyla biz Schopenhauern adaletin ontolojik zeminini ne ekilde ortaya kardn aratrrken aslnda onun ahlkn temeline ilikin saptamalaryla kar karya geliyoruz. Adaletin, temel ahlki erdemlerden biri olduunu gz nnde bulundurursak ahlka ilikin her tespitin dorudan adalet fikrini de kapsadn grrz. Nitekim ahlkn temeli ortaya karldnda adaletin temeli de bulunmu olur. Bu tespitler nda Schopenhauern insann ontolojik yapsna ilikin yapm olduu analize dnecek olursak kendisinin aslnda felsefe tarihinde bir kopmaya iaret ettiini grrz. Descartes ile birlikte kurulan cogito temelli zne, Schopenhauer tarafndan neredeyse btnyle ters yz edilir. Schopenhauera gre burada znenin temeli artk btnyle bir istemeden ibaret olmak durumundadr. Akl ve onun rettii kavramsal bilgi ancak istemeye hizmet etmek iin ikincil derecede bir konuma sahiptir (Schopenhauer 1969, I, 294). Schopenhauern gznde bu gerek, kii kendisine ilikin zsel bir bilgi edinmeye altnda kolayca grlebilir. Schopenhauera gre bir kii kendi varln dikkatlice incelediinde fark edecei ey, bu varln iki trl bilinebileceidir. Onun gznde her kii kendi varlna ilikin hem dolayl hem dolaysz bir bilgiye sahiptir. Nitekim bu iddia btn bir Schopenhauer felsefesini ve metafiziini ayakta tutmaktadr. Bene ilikin bu bilgiyi Schopenhauer varoluun mucizesi olarak adlandrr (Schopenhauer 1889, 169). Buna gre kii ilk olarak kendi bedenini dier bedenleri alglad gibi bir tasarm olarak bilir. Bu bilgi ona dolayl bir biimde, yani uzam, zaman ve nedensellik kategorilerinin devreye girmesiyle ular. Bu haliyle kii, dnyada deneyimledii her ey gibi bir grn, bir tasarmdr. Fakat kii dnyay sadece dolayl bir ekilde grn olarak bilirken, kendi varln sadece grn olarak duyumsamaz. Schopenhauern gznde kii ayn zamanda kendisine ilikin dolaysz bir bilgiye de sahiptir. Kii kendi bilincinden dolayl olan her ey dta braktnda, tm tasarmlarnn tesine getiinde (bir nevi paranteze aldnda) ve z-bilincine yneldiinde saf benliiyle kar karya gelir ve burada kendisinin batan sona bir istemeden ibaret olduunu grr. (Schopenhauer 2004, 10). 300

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa Schopenhauern felsefe tarihindeki zgn taraf ite bu tespitte yatar. Kendisi insann zn, isteme olarak ortaya koymakla kalmaz, bu kabul varln kendisine kadar tar ve en nihayetinde her eyin; strap iinde kvranan, sonsuzca bir didinme ve aba sergileyen istemeden ibaret olduunu vurgular. Bylece o, tm modern filozoflar gibi zneden hareket ederek varl anlamlandrmaya alr, fakat temel bir farkla: Ona gre znenin z, rasyonel bir ruhla tanmlanmaz. zne artk Schopenhauerla birlikte sonsuzca bir aba, didinme ve irrasyonel bir istemeyle tahsis edilir ve bu gerek, btn bir varlk alanna yanstlr. Bu noktada Schopenhauer, soruturmasnn en derin ve temel noktasna ular ve varlk sorunsaln bir neticeye balar. Schopenhauern bundan sonra syleyecei her ey artk varla ilikin ortaya koymu olduu bu saptamayla ilintili olacaktr. z dnme deil de, isteme olan insan nasl etik ve adaletli bir varlk olabilir? Schopenhauern cevabn arad soru ite tam da budur. Varlksal temelimizin istemeden ibaret olduunu sylemek, yannda birok etik sorunu da getirir. nk ahlkn ortaya konulmas ou filozofa gre insann her eyden nce akl sahibi bir varlk olmasyla mmkndr. nsan ancak akl vastasyla, onu yetkin bir biimde kullanarak ahlkl bir varlk olabilir. Oysa Schopenhauerla birlikte varlksal zeminde ciddi bir dnm geiren zne iin bu imkn ortadan kaldrlmtr. Akl, dnmeyi ve bilgiyi ancak istemeye hizmet etmek iin var olan ikincil bir unsur olarak deerlendiren Schopenhauer o halde rasyonaliteye dayanan her tr ahlkn karsnda yer alr. Bu anlamda akln kendisi, ahlkn temeli iin mracaat edilebilecek bir e olamaz. Schopenhauera gre ahlk en basit tanmlamayla en az iki kii arasnda ortaya kan ve bireylerin birbirine zarar vermedii, tam tersine olabildiince yardm ettii bir iliki biimdir. Ahlkn temel maksimi o halde: Neminem laede; imo omnes quantum potes juva1 olarak ortaya konulabilir (Schopenhauer 1998, 147). Maksim ilk bakta olduka basit ve anlalr gibi grnmektedir oysa Schopenhauera gre bu belki de yeryznde uygulanmas en zor maksimdir ve aslnda ok az insan bu maksime bal kalarak yaamn srdrr. Schopenhauer buna neden olarak insann doasn ve zn gsterir. nsan znn irrasyonel bir isteme ile tanmlayan Schopenhauer bu tanmdan yola karak, onun davranndaki temel motivasyonun egoizm olduunu vurgular. Egoizm ise onun gznde en temel ahlak d edir. nk egoizm hkm srd mddete yukarda bahsedilen maksimin hayata gemesi imknszdr. Peki, egoizm neden insan eyleminin zeminde yer alr? Ve ok daha nemlisi, egoizm hangi ynleri ile ahlk kart bir zellik sergiler? Daha ncede belirtildii gibi Schopenhauera gre kii sadece kendi istemesine ilikin dorudan bilgiye sahiptir. Geri kalan her ey onun iin bir tasarmdan, dolayl bir grntden ibarettir (Schopenhauer 1969, I, 332). Dolaysyla kii sadece kendi acsn, yoksunluunu ve strabn dorudan ve etkin biimde duyumsar. Oysa kiinin dier insanlar ve 301

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa onlarn aclarna ilikin bilgisi ok zayf ve dolayl bir algya dayanr. Dier insanlarn istekleri, arzular ve aclar bu anlamda aslnda kii iin olduka yabancdr. Birey sadece kendi istemesini dorudan idrak ettiinden her eyi ancak kendisi iin ister, geri kalan her ey onun gznde ancak arasal bir konuma sahiptir. Doa, her bireyi kendi karnn, istemesinin peinden gitmesi iin programladndan, olaan ve normal yaantda her bireyin eylemi o halde egoizm ile zdeletirilebilir. Bu da aslnda u anlama gelir: Doal durumda insanlar iin bir ahlktan ya da adaletten bahsetmek pek mmkn deildir. Yukarda da belirtildii zere Schopenhauer bir ahlkn ancak iki kiinin karlkl kurduu ilikide ortaya ktn dnr, ayn ey adalet iin de geerlidir. Oysa egoizmin hkim olduu iliki biimde taraflar birbirini yadsmaktadr, dolaysyla buradan hareketle hakiki bir iliki kurulmaz. Kii egoizm temelinde sadece kendi istemesine gre hareket eder ve bu hareket biiminde ahlka dair hibir ey bulunmaz. Egoizm o halde en temel ahlk d/kart drtdr. Ahlka temel olabilecek bir zemin aranyorsa, bu zeminin her eyden nce egoizmi yok etmesi gerekir. Schopenhauera gre doamz gerei kendimizden baka kimseyi dnmeyiz. Kendi irademiz her eyin stndedir, nk sadece ona ilikin dorudan gl bir algmz bulunmaktadr, oysa bu irade sonucunda bakalarna verdiimiz ac ancak dolayl bir ekilde bilincimize girer. Egoizm sz konusu olduunda kii kendi istemesi dnda hibir eyi nemsemez. Eylemin zemininde yatan motif, ya da sebep daima kiinin kendi iyilii ya da ktldr. Yani eylemi belirleyen unsur btnyle eylemi gerekletiren kiinin varlksal durumudur. Eylemin kiinin varlna verecei zarar ya da salayaca fayda buradaki en nemli etkendir. Oysa ortaya karmaya altmz ahlk ve adalet kavramlar ancak tekinin gz nnde bulundurulmasyla, ksaca egoizmin bertaraf edilmesiyle grnr hale gelir. Egoizm Schopenhauera gre kiiler arasnda adeta kaln bir duvar rer ve her trl hakiki ahlki ilikiyi engeller. Adaletsizliin temelinde de btnyle bireyin dnyaya sadece kendi istemesi ekseninde bakmas yatar. Egoizmin insanolunun temel eilimi olduu gz nnde bulundurulursa, adaletsiz eylemlerin dnyamzda baskn olduunu rahatlkla syleyebiliriz. Kkensel olarak btn insanlarn adaletsizlie ve iddete eilimli olduunu ileri sren Schopenhauer kiinin kendi istemesini onaylamak adna baka bir kiinin istemesini yadsmak durumunda olduunu belirtir (Schopenhauer 1998, 149). Zaten Schopenhauern gznde dnyadaki fiili durum da bundan ibarettir. Herkes herkese kar savatadr ve burada bir adaletten sz etmek imknszdr. Dolaysyla aslnda kiinin doasna uygun olan ey adaletsizlik ve akas ahlkszlktr. Grlebilecei zere Schopenhauer adalet kavramn adaletsizlik kavramndan tretir. Bylece aslnda adalet kavramna ekil veren unsur adaletsizliin kendisidir. Bu anlamda dnyada asli ve orijinal olan ey adaletsizliktir. Adalet ancak olaan olan adaletsizliin ortadan kaldrlmasyla ortaya konulabilecek 302

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa bir erdemdir (Schopenhauer 1998, 146). Schopenhauera gre eer ahlk ve adalet ortaya kyorsa bu adeta bir aykrlk bir anormallik olarak dnyada var olur. te Schopenhauer tam da bu aykrln, yani ahlksal deerin temelinde yatan eyi gstermeye abalar. imdi Schopenhauera gre kavramlar, soyut dnmeyi temele alarak egoizmden kurtulamayz. nk dnce her eyden nce ona gre zaten istemeye hizmet etmek iin mevcut olan bir yetidir. Dolaysyla insann rasyonel boyutu ou zaman onu daha da tehlikeli bir varlk yapmaktan teye gemez. Bilgi sadece istemeye amacna gtrecek aralar salar. O, bizi egoizmden kurtarmak yerine genellikle bu egoizmi gizlemek suretiyle daha da egoist klar. Schopenhauer bundan dolay akln, ahlka ve ahlkla ilikili meselelere kesinlikle temel olamayacan vurgular. Peki, ahlk egoizmin ortadan kaldrlmasyla ilgili olduuna gre bunu ne salayabilir? Ahlksal deeri hangi zemin zerine konumlandrmalyz? Soruyu Schopenhauern gznden sorarsak: Bakasnn iyilii ve ktl nasl olur da eylemimin sebebini meydana getirebilir (Schopenhauer 1998, 143). Ben nasl olur da kendim iin deil de bakas iin eyleyebilirim? Ahlkn en temel sorunu Schopenhauera gre ite bu soruda yatar. Ahlkl ve dolaysyla da adaletli olmak bakasn gzeterek eylemeyi gerektirir. Eylemin ortaya kn meydana getiren zeminin adalete uygun olabilmesi iin Schopenhauer kiinin rasyonel boyutundan ziyade duygusal boyutunu n plana karr. Bylece ahlkn temel esini ortaya koyma abas iinde Schopenhauer eksenini akldan, merhamet duygusuna kaydrr. Ona gre, bakasn gzeterek eylemek akln deil ancak merhamet duygusunun bir sonucu olabilir. Buna gre teki, istememizin dorudan nesnesi olduu mddete biz onu gzeterek eyleriz. Fakat bu, ayn zamanda u anlama gelir: teki, istememizin dorudan nesnesi olduunda biz artk o kiinin acsn kendi acmz gibi duyumsarz (Schopenhauer 1998, 143). Onun acs bizim acmz, onun sevinci bizim sevincimiz olur. Bu ise egoizmin ina ettii ve iki kii arasnda hakiki bir ba kurmay engelleyen duvarn yklmas anlamna gelir. yle ki, artk kiiler arasndaki ayrm ortadan kalkmtr. Nitekim artk iki kii arasnda hakiki bir iliki formu, yani ahlki bir unsur olumutur. imdiye kadar egoizmin etkisi altnda olan ve bu yzden herkesin birbirinden farkl olduunu hayal eden kii, merhamet duygusuyla tekinin acsna ortak olduunda, onunla birlikte ac ektiinde her trl farklln aslnda bir yanlsamadan ibaret olduunu grr ve kendisi iin istedii her eyi teki iin de ister. Kendi istemesi ile tekinin istemesi arasnda herhangi bir ayrm gzetmez olur. Burada sz konusu olan merhamet dierinin ektii strab grp basite acmak deildir. Burada merhamet tekinin acsn kendi acs gibi duyumsamak ve adeta onunla beraber ac ekmektir (Schopenhauer 1998, 144). tekine duyulan merhamet ile beraber adeta ontolojik bir dnm yaayan kii, doann kendisinden bekledii ahlk d egoizmin stesinden gelir. Adaletsiz ve ahlki elerden yoksun davranlara bir set eken merhamet, ilk etapta tekinin ac ekmesini nler. Bylece 303

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa Schopenhauera gre adaletin en temel ilkesi olan Kimseye, zarar verme dsturu salanm olur (Schopenhauer 1998, 149). Ahlkl bir eylemin kaynanda o halde bu anlamda kanlmaz bir ekilde insann merhamet duygusu vardr. Bu duygu, ayn zamanda adaletli bir eylemin de kaynan tekil eder. Demek ki eylemimizin temelinde, zemininde tekine duyulan merhamet yatyorsa, o eylem adaletli olur. nk merhametten doan her eylem, egoizmden kaynaklanan ve tekine zarar ve ac veren eylemin nne geer. Merhamet adeta adaletsiz olmamz engeller. Tm ahlki eylemlerin temelinde bulunan merhamet sonu olarak temel iki ahlki erdem olan adalet ve insan sevgisini dourur. Ba ahlaki erdemlerden biri olarak adalet, kkenini o halde ancak insan doasna zg olan merhamette bulur. te her tr ahlki, dolaysyla da adaletli eylemi douran zemin budur. Her eyden te Schopenhauer yapt bu zmleme ile adaletin ontolojik kkenine ilikin bir soruturma yrtmenin nemine dikkat ekerek, gnmzde adaletin ele aln tarzna alternatif bir bak nermektedir. Ontolojik bandan koparlm bir ahlk ve adalet kavraynn btnyle havada kaldn belirtmekle kalmayan Schopenhauer amzda oktan terk edilmi bir yntemin vazgeilmezliini de bizlere gstermi olur. Aratrma Grevlisi, Uluda niversitesi Sosyal Bilimler Enstits Felsefe Anabilim Dal.

Notlar:
1 Kimseye zarar verme, tam tersine herkese olabildiince yardm et

Kaynaklar:
Schopenhauer, Arthur. 1889. On the Fourfold Root of the Principle of Sufficient Reason, edited by Julius Frauenstdt. Translated by K. Hillebrand. London: Geoge Bell and Sons. Schopenhauer, Arthur. 1969. The Word as Will And Representation, Volume I-II. Translated by E.F.J. Payne. New York: Dover Publications. Schopenhauer, Arthur. 1998. On the Basis of Morality. Translated by E. F. J. Payne. Cambridge: Hackett Publishing. Schopenhauer, Arthur. 2004. Prize Essay On The Freedom Of The Will, edited by Gnter Zller. Tranlated by E.F.J. Payne. Cambridge: Cambridge University Press.

304

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa

Mlkn Balad Yerde Kardelik


engl elik
Tarihsel olarak insann z tartmalar belli bir dneme damgasn vurmutur. Hobbesun karc, bencil insan tiplemesine Lord Shaftesbury iinde ahlak duygusu tayan bu yzden asl olarak bencil olmayan insan tiplemesi ile karlk vermitir. Rousseau insann doal halinin ne iyi ne de kt olarak savunulamayacan sylerken Hume bu tartmann anlamsz olduunu nk insann doal olarak sosyal olduunu bu yzden sosyal olmad bir zaman dilimi bulunmadn iddia eder. Gnmzde John Rawls, Robert Nozick gibi isimler bu konuda yorum yapm olsalar da bu konu en azndan insan doas balamnda artk zerine fazla konuulmayan bir hal almtr. Hume toplumun ahlaki yaplandrlmasn her insanda var olan mlk sahibi olma isteinden balatr. Ona gre insanlarn birbirleri ile iliki kurma ihtiyac bu mlk edinme ve mlkn koruma drts ile balar. Modern dnyada kardelik eitlik ve zgrlk gibi her kesimin holand ama bir trl kolayca uzlaamad soyut kavramlar hakknda konuulurken mlk kavram gz ard edilmeden yeni sylemler oluturulmaldr. Mlkn ve karlarn olmad yerde kardelik tesis etmek zorlanlacak bir durum deildir. nemli olan kar atmalar ve mlk paylamnn sz konusu olduu sosyal alanlarda geerli bir kavramlar btn oluturmaktr. Bu bildiride kar ve mlk ilikileri dorultusunda daha nce yaplm almalar deerlendirip gnmze uygun bir kardelik modelinin nasl tesis edilebilecei aratrlacaktr. Evrenin nasl olutuu problemine odaklanan ilk a felsefesi her ne kadar sosyal konularla ok ilgilenmemi grnse de bize ulaan baz fragmanlar o dnemde insann ve sosyal dzenin nasl anlald hakknda bilgi vermektedir. rnein ilk a Yunan felsefesinin en popler isimlerinden Heraklitos tm insanlarn kendiliini kavrama ve en byk erdem olan ll davranma yetisine sahip olduunu dnmektedir.1 Plato tarafndan yksek bir erdem olarak nitelenen bilgelik Heraklitosa gre doru konumak ve doaya gre hareket etmektir.2 Belki ak bir ifade ile insana herhangi bir iyi ya da kt sfat yklememi olsa da tm insanlarn erdemli davranma yetisinin olduuna inanmakla en azndan insana iyi olma potansiyeli atfetmitir diyebiliriz. Heraklitos kadar popler olmayan felsefeden ok komedi ve trajedi yazarlyla mehur Sirakuzal Epikarmus insann doas ne? sorusuna iirilmi idrar kesesi3 diyerek tarihin en ilgin yorumlarndan birini yapmtr. lk bakta sanki olumsuz bir insan doas algs sergilese de insann renmesinin, en az iyi bir doaya sahip olmak kadar iyi olduunu sylemesi bu kanaati deitirmektedir. Erdemli davrann srekli uygulanmasnn doal yeteneklerden daha ok sonu 305

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa verdiinin altn izerek insann doal yapsnn tesinde her zaman iin iyi olma ansnn bulunduunu vurgulam olmas, insan doas hakknda olumlu bir gre sahip olduunu dndrmektedir. Epikarmus insann onur duyaca zellikler arasnda mlkiyetin altn izen ilk isimlerden biri olmutur. Mlk, ev, mutlak kural, zenginlik, g, gzellik bunlarn hepsi akll insan iin onur kayna iken aklsz birinde sama olur4 diyerek insan, akl, mlk ve g arasndaki ilikiye dikkat ekmitir. Anaxagorasn yaklam daha sonralar Aristonun da katklaryla birok dnrde etkin olmutur. Ona gre insanlar g ve hz bakmndan hayvandan aadrlar ancak tecrbe, hafza, bilgelik ve beceri sadece insanda olan zelliklerdir ve bu sayede insan hayvanlarn rnlerini de toplar.5 lk a felsefesine atomlarla adn yazdran Demokritos aslnda ahlak alannda syledikleriyle Grev ahlaknn ilk adaki sesidir diyebiliriz. Demokritos da akl zenginlik ve ynetime dikkat ekenlerdendir. Her ne kadar eitlik adalettir dese de aklsz insann ynetmesindense ynetilmesi daha iyidir diyerek aklla insanlar arasndaki eitlii kaldrmtr. Hayvanlarn rencileriyiz deyip rmcei blbl insana retici klan Demokritos bir erkek iin en byk hakaret bir kadn tarafndan ynetilmesidir diyerek bugn iin anlalmas g bir eitlik anlay ortaya koymutur. Demokritos mutluluu ve mutsuzluu ruhun bir mlk olarak tanmlamtr. Mutluluun mal mlk ya da altndan gelmediini iyi ve ktnn yeri olan ruhtan kaynaklandn syleyerek maddi mlk ve gcn etkisini tinsel varlklardan daha aa seviyeye ekmeye almtr. Demokritos da Heraklitos gibi eya ve hadiselere iyi-kt diye deer atfetmemitir. O, bazen iyi bazen kt olacak nesne veya hadise iin bir teknik icat etme teklifinde bulunmutur. Adaletin doal olarak tercih edilecek isel bir zellik olduunu dndn biz onun adaleti tatbik etmeyen insann yaptklarndan holanmayacan korkup kendine ikence ektireceini iddia etmesinden karabiliriz.6 Bu yaklamyla insann ftraten ktlkten rahatsz olaca iyiyi ve adaleti isteyecei kansndadr diyebiliriz. Eitime yaklam ise hayli dikkat ekicidir. Ona gre zenginler iin eitim bir ziynet fakirler iin ise bir snaktr. lk an en temel erdemlerinden olan adaletin korunmas iin Demokritosun teklifi her neye mal olursa olsun adaleti ineyenin ldrlmesi7 eklindedir. Ona gre Adaleti bozan ldren (cezalandran) dzen olan her toplumda adaletten, cesaretten, mlkten daha ok pay alacaktr.8 Hatta bir korsan ya da ete yesini ldrmenin ya da ldrmeye azmettirmenin cezadan muaf olmas gerekmektedir.9 Yanl yapanlarn ihmal edilmeden cezalandrlmasnn iyi ve adil olduunu ihmalin ise adaletsizlik ve kt olduunu dnr.10 dev ahlakna odaklanm toplum dzenini salayacak ise gtr. Ona gre ynetim ya da kural koyma yetkisi, doas gerei gllere aittir. Heraklitos da bu g dengesini ayarlayan savatr. O Sava hepimizin hem kral hem de babasdr11 diyerek savan tartmasz gcne vurgu yapmtr, Sava bazsn tanr, dierini insan; bazsn kle dierini hr yapar12 diyerek savan sosyal deiimdeki belirleyici rolnn altn 306

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa izmitir. Daha sonraki bir fragmannda ise savan evrensel olduunu syleyip yarg yetkisinin ya da bugnk manasyla hukukun aslnda anlamazlk olduunun bilinmesi gerekliliini syleyip her eyin anlamazlk ya da gereklilik sonucu ortaya ktn iddia etmektedir.13 Bu yaklamla insanlk tarihinin neden bir savalar ve anlamazlklar tarihi olduunu anlamak daha da kolaylamaktadr. lk a filozoflarnn insan doas hakkndaki kanaatlerini kesin olarak bilemezsek de adaletin tesisi iin yaptklar tekliflerin Hobbesun Ejderhasna giden yolda birer adm olduklarn syleyebiliriz. nsan davranlarn anlamann yolunun insan doasndan getiini dnen dnrler insan tanmlamakta birok temel zelliklere atfta bulunmulardr. nsan sosyal bir varlktr genel kabul grrken ekonomik ve politik bir hayvan olduu da unutulmamtr. Tanrsal otoriteden insan otoritesine giden uzun bir hikyenin en nemli unsurlarndan biridir insan doas zerine yaplm yorumlar. lk alarn birbirinden farkl kltr anlaylar ynetimde benzer zellikler gstermitir. Siyaset felsefesinin olmazsa olmaz lemesi g, otorite ve meruiyet anlay o dnemlerde tek kaynaktan beslenmekteydi: lahi g. Tm insanlarn ve yeryznn sahibi bir tanr anlay, ister tek tanrl dinlerde olsun ister ok tanrl pagan toplumlarda ortak bir deer olarak kabul grmekteydi. Aristotelesin kendisi hareket etmeyen ilk hareket ettirici tanr anlayl evreninde doa tanrsal bir gce sahiptir. Mehur Politikasnda yneten ve ynetilen snflar ayrm ve en doal yneticinin hr olan ocuunu ve karsn yneten baba olduunu sylemitir. Aristoteles Homerosun bu sebeple Zeusa tm tanrlarn ve insanlarn babas dediini hatrlatr. Zeus tm insanlarn ve tanrlarn kraldr. Kral olan doal olarak tebaasndan stn olandr. Aristotelese gre btn ayrmlarn hr-kle, kadn-erkek, yalgen temelinde onlarn doas yatmaktadr. Kimin ynetecei kimin ynetilecei hepsi doann yasalar iinde sakldr. Dinsel inanlarn insanlar ynetmekte bir ara olarak kullanlmas Hristiyanlkla mcadele eden pagan Roma mparatorluunda da devam eder. Polybios ve Cicero gibi dnrler Platon ve Aristotelesden aldklar doal yasa anlayn ve insanlar arasndaki doal ayrm inanlarn srdrrler. Cicero devletin srekliliini salayan Tanrsal kltn imparatorlarndan geriye kalan bir miras olduunu syler.14 Ancak bu hususta temkinlidir Onun kastettii tanr devletin kontrol altndaki tanrdr. Bu yzden devletin izin vermedii yeni ya da yabanc tanrlar iin bir klt oluturulmamas15 ynnde telkinde bulunmay da unutmaz. Ciceroya gre tanrlar insanlara yurt olarak dnyay vermilerdir16 Aristotelesin site-devletine karn Ciceroya gre her insan bir dnya vatandadr.17 Tm insanlarn vatanda olduu evrensel devlet olmak tanrsal bir misyondur bu misyon da Roma mparatorluu tarafndan temsil edilmektedir. Roma mparatorluu doal yasalar uygulad iin tm insanlar hkm altna almak onun iin meru bir itir. 307

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa Roma mparatorluunun en popler retisi olarak kabul edilen Stoaclk imparatorluk anlayn merulatrlmada da kullanlmaktayd. Lucius Annaeus Seneca doa yasalarnn akla uygun uyulmas gereken yasalar olduunu dnr. Ondaki doal zorunluluk anlay insanlarn balarna gelenlere katlanmasn salar zihnin duruluu ancak kiinin iyi/kt hadiseler karsnda ok mutlu ya da ok muzdarip olmasn engelleyecek ekildedir. Roma mparatorluunun Hristiyanl resmi din olarak kabul etmesinden sonra zamanla Kilise g odaklar arasndaki yerini almtr. lk an doa baskn tanrsal g anlay ortaada yerini Tanrsal g odakl doa yasalarna brakmtr. Pagan kltrn doal yasa anlay tanrnn yaratt doa yasalarnn gcne dnmtr. Hristiyanlk bir zamanlar ezilmilerin br dnya odakl eitliki ve bar dini iken zamanla otoriteye itaati emreden hatta gerekirse savamay hak bilen retilerle yeni bir srece girmitir. Bu konu hakknda mparatorluktan Tanr Devletine adl kitapta Levent Kker: zellikle v. Yzyldan itibaren Romann gl bir kurumu haline gelen Kilise, imparatorluun varln tehdit eden barbar aknlar karsnda yeni bir tavr gelitirmi ve balangtaki pasifizmin her zaman geerli olmayaca, zellikle adaletsizlii cezalandrmak ve/ veya bar korumak gibi durumlarda savamann hakl olduu grn kabul etmiti.18 Diyerek Hristiyanln zaman iindeki deiimine dikkat ekmitir. Baz eyler ise hi deimiyordu. Bunlarn banda insanlarn doal farkllklarnn doal bir hiyerari oluturduu grdr. Demokritos ile balayan Aristoteles ile devam eden hr erkein kadndan stnl kilise tarafndan da desteklenmekteydi. Kker bunu toplumsal yaamn en kk gruplarndan olan aile ii ilikilerde erkein (kocann) ya da babann kadna kar stnln Tanr iradesi gereri kabul eden Eski Ahitten bu yana sregelmi olan Yahudi ataerkilliini siyasi iktidar ilikilerine uzatmasnda da grlmektedir19 Diyerek zetlemektedir. Hkmetler tanrnn emriyle egemenlik sahibi olduklar iin onlara itaat edilmesi gereklilii de yine kilise retileri arasndadr. Stoaclarn evrensel devlet dnya vatanda anlayn zetleyen kosmopolisi Saint Augustinede evrensel Tanr devletini simgeleyen mundus olacaktr. Saint Augustine, Yunan ve Roma geleneindeki tanrsal g ve otoriteyi Hristiyanlkla birletirmi ve Tanr Devletini sistematik bir ekilde kurgulayan kitabn yazmtr. Bu dnem insan doasnn ilk gnaha ramen iyi ile ktnn bir arada bulunduuna inanld dnemdir. Tanr insanlar eit yaratm olsa da gnah ileyen insanlarla iyi insanlar arasnda doal bir ayrm bulunmaktadr. nsan doas ortaa da iine alan srete doa/tanr ya da Tanr/ 308

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa doa ile belirlenen akl ile herkesin kabul edecei bir hiyerarik yap gstermektedir. Ancak buna ramen her dnem dikkat eken sylem ise eitliktir. Temelde kullanlan sylem eitlik olsa da bu her zaman iin bir ekilde iinde hiyerarik yap barndran eitliktir. Antik Yunanda insanlarn eit olmas, hr, erkek, yunanl, vatanda olma durumunda sz konusudur. Roma dneminin siyasal yapsn ekillendiren Cicero gibi dnrler tm insanlarn akl sahibi olmakla doal ahlak takip edebilecek eit konuma sahip olduklarn syleseler de doal ahlak kusursuz uygulayacak kiiler ancak bilgelerdir. Bu yzden bilge olanla bilge olmayana eit davranmak aslnda byk bir eitsizlik oluyordu. Hristiyan dnya grnn hkim olduu ortaada ise eitlik tanr nndeki eitlikti. nsanlar hr iradeleri ile bu eitlik durumunu bozuyorlard. Ancak kadn olmak zaten doutan bir eitsizlik nedeniydi. Platonun devletinin tek hkimi filozof kraldr. Hristiyanlk anlaynn glenmesi sonucu erdemi temsil eden filozof sfatnn kiliseye egemenlii temsil eden kralln ise prenslere devredilmesi ile hkimiyet iki farkl kaynaa blnmtr. John Sallesbury ve Thomas Aquinas gibi isimler bu iki farkl erkin nasl uzlaaca ynnde tezler retmilerdir. John Sallesbury kendisinden ncekilerden farkl olarak tiranlaan ynetimle mcadeleden bahsederken Aquinas yeniden geleneksel koulsuz itaat geleneini canlandrmtr. Ortaa anlayndan sonra etkin grleri ile dikkat eken dnr materyalist bir evrene inanan Thomas Hobbestur. Hobbes ortaa dnemi boyunca hkm srm kilise otoritesini eletirirken dinsel yapnn insanlar daha iyi itaat ettirecek bir mekanizma olarak grr. Bu yzden her ynetim kendine itaati kolaylatracak bir takm dinsel inanlara msaade etmitir. Ancak Hobbes insan doasnn bar iinde yaama gtrecek bir takm duygularnn olduunu da dnmektedir. Hobbes siyaset felsefe tarihine damgasn vuran Leviathan adl eserinin henz banda noscete ipsum, kendini tan emrinin neminden bahseder. Ona gre kii kendini tanr ve duygularn, dncelerini iyi anlarsa eer tm insanlarn duygu ve dncelerini anlar ve tanr. Hobbes Btn bir lkeyi ynetecek olan kii, kendini tanmaldr; u veya bu insan deil, btn insanl tanmaldr20 diyerek insan doasn bilmek ve ynetim bilim arasndaki ilikiye dikkat ekmitir. Kendisi kendini tanma abas iine girmi ve aklsal karmlarla doal yasa adn verdii ve tm insanlar iin geerli olduunu savunduu bir kurallar zinciri oluturmutur. Ona gre tm insanlar doutan eittir21 ancak onun iddia ettii eitlik Aristotelesin Politika adl eserinde bahsettii ve ilk dnemlere damgasn vuran hiyerarik bir eitlik deildir. Aristotelesin temel ilkelerinden olan baz insanlarn zellikle bilge kiilerin buyurma yetkisine doal olarak daha uygun olduu grne kar kar. Ona gre kimin efendi kiminin kle olacann zek farkllyla meydana getirilmi olmas sadece akla deil gereklere de aykrdr22. Bu yzden o dokuzuncu doa yasasn herkes bir bakasn doal olarak eiti kabul etmelidir. Bu kuraln ihlali kibirdir23 diye tanmlar. Onun bahsettii eitlik temelde sorunlarnda 309

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa kaynadr. nk eitlikten gvensizlik doar, gvensizlikten sava doar 24 Hobbes insan doasnda temel kavga nedeni sralar: 1. Rekabet, 2. Gvensizlik, 3. an ve eref. Birincisi, insanlar kazan iin; ikincisi, gvenlik iin, ncs ise, hret iin mcadele etmeye iter.25 te devlet anlay burada devreye girer. Devlet olmadka, herkes herkese kar daima sava halindedir26 Dahas Byle bir savata hibir ey adalete aykr deildir27 nk Genel bir gcn olmad yerde, yasa yoktur; yasa olmayan yerde de, adaletsizlik yoktur.28 Platon gibi Hobbes da adalet duygusunun doal olmadn ancak toplumsal hayat ile ortaya ktn savunur. Herkes herkese kar daima sava halinin sonular mlkiyetin, egemenliin, benim senin ayrmnn bulunmamasdr29 Savatan bara karacak duygular ise lm korkusu, rahat bir hayat iin gerekli eyleri elde etmek arzusu ve alarak onlar elde etmek umududur.30 Genel olarak 17. Yzyln siyasi dncesini aklc bir doallkla ekillendiren sosyal szleme anlayna etkin kar koyuu 18. Yzylda Lord Shaftesburynin evreni ahlak kurallarna gre yaratan mkemmel tanr anlayl sisteminde gryoruz. Shaftesbury de Hobbes gibi insan doasnn gcne inananlardandr. Ahlak din temelinden insandaki bencil olmayan duygulara tamtr. Stanley Grean Shaftesbury hakknda yazd bir makalesinde Inquiry Concerning Virtue or Merit kitabnn zel kar ile kamu kar arasndaki iliki sorununu zmlemek zere yazldn syler. Shaftesburynin tm insan davranlarn sadece bencillikle aklamaya alan Hobbes kaynakl aklc teorilere kar ktn belirtir ve makalesinde onun insann zel karlar ile kamu karn insandaki iyi duygularla nasl badatrdn anlatr.31 Shaftesbury daha sonralar Hobbesun sosyal szleme teorisini temelden sarsacak sosyal uzlama teorisinin en gl savunucularndan David Humea da nclk etmitir. Hume da tpk Hobbes gibi insan doasnn kefedilmesi ile sosyal bilimlerde byk iler baarlacan dnmektedir. Ancak dier dnrlerden farkl olarak o uzlamac sistemini insan doasna yerletirirken mlk edinme duygusunu esas alr. lk adan modern dneme kadar byk bir deiim geiren mlk edinme sosyal dzenin uzla ile kurulmasnn temel ta ise bu dzeni bozacak en temel sorunlarda elbette ki mlk kaynakldr. Tanrlarn mlkiyetinden imparatorlarnkine oradan vassallara ve en nihayetinde kiilere gelen mlk edinme hakknda modern dnem Hume ve Locke gibi dnrlerin grleri ile ekillenmitir. Locke insanlarn doalar gerei yaamlarn devam ettirmek iin doadan beslendiklerini ve doadan yaptklar bu doal al-veriin mlk edinme duygusu ile sonulandn savunur. Tpk ortaa dnrleri gibi dnyann Tanr tarafndan insanlara verildiine32 inanan Locke topran tek bana anlam ifade etmediini ancak igc sayesinde sahibini bulacan33 dnr. Topraa igcn kim kattysa o topraa sahip olma hakk ondadr ve tm bunlar insan doasndan kaynaklanan doal bir sretir. Yeni dnem siyaset dnrlerinden John Rawls da teorisini insan doas 310

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa ile aklamaya alanlardandr. Hume ile popler hale gelen Hobbes kart olma gelenei Rawls da da devam eder. Rawls da Hobbesun ngrd bencil insan doasna inanmaz. Ona gre insanlar aklc bir oulculukta birleebilirler. Rawls eitliki bir paylam ile doutan en kt durumda olanlar destekleyici bir paylam sistemi teklif ederek tarihin en paradoksal kavramlarndan biri olan eitlik ilkesine zm retmeye almtr. Yine yeni dnem dnrlerinden Robert Nozick Rawlsun ortaya att en alttakileri kollayan blm teklifine kar fikirler sunmutur. Burada insanlk tarihi boyunca insan doas hakknda yaplm tm yorumlara yer vermemiz mmkn deildir. Ancak yapmaya altmz insan doas ve sosyal dzen arasnda kurulmaya allan ilikilerin altn izmektir. lk alardan beri vazgeilmez bir sylem olan eitlik genelde insan doas ile ilikili ele alnrken mlk devreye girdiinde eitlik sylemi yerini bir takm haklara brakmaktadr. 1990l yllarn mehur Tarihin Sonu ve Medeniyetlerin Sava gibi konular aslnda eitlik ve zgrlk kavramlarnn insanl getirdii noktalardr. Bu sylemlere kar oluturulan kardelik sylemleri ise genelde temel olarak yine insan doasnn vazgeilmez zellikleri kabulne dayandrlmaktadr. Bunlar insann iindeki insan sevgisi ve sosyal olma arzulardr. Ancak Hume, Locke gibi dnrler tarafndan insan doasnn vazgeilmezleri arasnda saylan mlk edinme bu kardelik sylemlerinde genel olarak ele alnmamaktadr. Heraklitos Sava her eyin babas olarak grrken onun sosyal snflar deitirmedeki etkisine de vurgu yapmtr. Bugn birok sava aslnda Heraklitosun ngrd gibi yeni snf ayrmlarn oluturan nemli bir kaynak olmaya devam etmektedir. Grnrdeki nedeni ister kltrel ister dini ister milliyet olsun birok sava ve anlamazlklarn altnda kar atmalarnn olduu bir gerektir. kar atmalarnn en nemli nedenlerinden biri olan mlkiyet konusu deerlendirilirken ilk mlk sahibi anlaynn gz ard edildii ve savan mlkn el deitirmesinde merulatrlm ya da merulatrlmam olsa da kabul grd bir gerektir. Bu hususta uluslar aras politikada sava ile kazanlacak haklar kstlanmadan evrensel kardelik sylemleri sadece bar dnemlerinin bir sylemi olarak kalmaya mahkmdur. Yeryznn sahipsiz ya da tm insanln kabul edilen miras olan baz doal kaynaklar sadece gelimi toplumlar tarafndan deerlendirilmektedir. Bunda Lockeun igcn topraa deer veren kaynak olarak nitelendiren dncesinin pay olduu da muhakkaktr. Eitlik gibi kk bir ocuun yapaca basit bir gzlemle rtlebilecek bir kavramn topya olduunu varsaymak, en az 20 yzyllk insanlk tarihi boyunca adaletin eitlik olduuna inanan birok byk dnrn ve takipilerinin grlerini hie saymaktr. yleyse eitlikle ne anlatlmak istendiine odaklanmakta yarar vardr. Eitlikle kastedilen ortak insan paydasnda bulumaktan te zlenen bir sistem olduuna gre bu tarz bir eitlik ancak insanlarn gnll paylam kabul etmeleri ile ortaya kabilir. Byle bir sistem Humeda 311

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa toplumsal uzlamay salayan her insann doasnda bulunan ortak duygularn sempati mekanizmas ile devreye girmesidir. Ancak insann en temel duygusunun hayrseverlik olduunu dnen Hume karn hi a kalmam insanlarn Afrikadaki alarla nasl sempati kuracaklarna dair bir neri de bulunmaz. te bu noktada Hobbes ve Rawls gibi dnrlerin toplumsal szlemeyle salanacak sistemi belki gnmze daha uygun bir sistem olarak karmza kar. Yasalarn tevikiyle paylam desteklenirse ancak tm insanlarn kardelii daha kolay tesis edilir. Bu konuda da tevik ve zorlamann snrlar yeni bir tartma konusu olarak karmza ksa da gnll paylamn desteklendii bir dnyada insanln daha mutlu ve uzun yaamasnn muhtemeldir. Farkl zelliklerde, deiik mlk koullarnda dnyaya gelen insanlarn gnll paylam sistemi ile birbirlerine nefret yerine kardelik duygular besleyecekleri aktr. nemli olan kardelik sylemlerimize paylam da ekleyebilmemiz ve bunu eitlik, zgrlk, kardelik gibi sylemlerin vazgeilmez bir paras haline getirmektir.

Notlar:
1 Kathleen Freeman, Ancilla to the Pre-Socratic Philosophers (Cambridge: Harvard University Press, 1996), 32 2 A.g.e 3 Freeman, Ancilla , 36 4 Freeman, Ancilla , 38. 5 A.g.e., 86. 6 A.g.e., 108-109. 7 A.g.e., 115. 8 A.g.e. 9 A.g.e. 10 A.g.e. 11 A.g.e., 28. 12 A.g.e. 13 Freeman, Ancilla, 30. 14 Marcus Tullius Cicero, The Treatise on the Republic in The Political Works of Marcus Tullius Cicero, ev. Francis Barham (London: Edmund Spettigue, 1841), 219. 15 Marcus Tullius Cicero, The Treatise on the Law in The Political Works of Marcus Tullius Cicero, ev. Francis Barham (London: Edmund Spettigue, 1841), 90- 91. 312

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa 16 A.g.e., 78- 279. 17 A.g.e., 279. 18 Mehmet Ali Aaoullar ve Levent Kker, mparatorluktan Tanr Devletine (Ankara: mge Kitabevi, 2004), 115. 19 A.g.e. 20 Thomas Hobbes, Leviathan, ev. Semih Lim (stanbul: Yap Kredi Yaynlar, 2010) , 19. 21 A.g.e., 99. 22 A.g.e., 121. 23 A.g.e. 24 A.g.e., 100. 25 A.g.e., 101 26 A.g.e. 27 A.g.e., 102 28 A.g.e., 103 29 A.g.e. 30 A.g.e. 31 Grean Stanley. Self-interest and Public-interest in Shaftesburys Philosophy. Journal of the History of the Philosophy. Vol: 2, No:1, (April, 1964): 37- 45. 32Locke, John. 1690. The Second Treatise of Civil Government Section 26. http://www.constitution.org/jl/2ndtr05.htm (eriim Austos, 13) 33 A.g.e. Section 27.

Kaynaklar
Cicero, Marcus Tullius. The Treatise on the Republic in The Political Works of Marcus Tullius Cicero, ev. Francis Barham. London: Edmund Spettigue, 1841. Cicero,Marcus Tullius. The Treatise on the Law in The Political Works of Marcus Tullius Cicero, ev. Francis Barham. London: Edmund Spettigue, 1841. Freeman, Kathleen Ancilla to the Pre-Socratic Philosophers. Cambridge: Harvard University Press, 1996. Hobbes, Thomas Leviathan. ev. Semih Lim. stanbul: Yap Kredi Yaynlar, 2010. Locke, John. 1690. The Second Treatise of Civil Government. http://www. 313

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa constitution.org/jl/2ndtr05.htm (eriim Austos, 13) Stanley, Grean. Self-interest and Public-interest in Shaftesburys Philosophy. Journal of the History of the Philosophy. Vol: 2, No:1, (April, 1964) Mehmet Ali Aaoullar ve Levent Kker, mparatorluktan Tanr Devletine Ankara: mge Kitabevi, 2004

314

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa

Asabiyet ve Kardelik: Tikel-Tmel likisi?


H. Frat enol
I
bn Haldunun Mukaddime adl eserinde daha ok siyasi ierikli bir kavram olarak kulland ve insanlarn toplum halinde yaamas olgusunu temellendirmekte sklkla bavurduu bir kavram olan asabiyet, Mukaddimede, zellikle bedev umrann akland ksmlarda, karmza daha ok bir kabileyi kapsayan bir kullanmla kmaktadr. Mukaddimenin yazlndan yaklak drt yzyl sonra Avrupada Aydnlanmann ve Fransz Devriminin ban eken Avrupa burjuvazisi, insanlarn hr ve eit doduu, tm insanlar iin eit, zgr ve kardee yaamann vazgeilmez bir hak olduu dncelerini yaygnlatrarak, geni halk kitlelerinin desteini yanna ekmeyi baarm ve eitlii, zgrl ve kardelii, tm dnya insanlar iin ulalmas gerekli hedefler olarak koymutur. Daha ok bir kabile dzeyinde, akrabalk (kan) balar temelinde ortaya kan bir dayanma duygusunun ad olarak bilinen ve yorumlanagelen asabiyet, bn Halduna gre, insanlar, zerinde anlatklar bir hedef, bir kar ya da inan (rnein, din) dorultusunda da bir araya getirebilir. Soy ve neden asabiyeti olarak iki kategoride incelenebilecek olan bu kavramla, Aydnlanmann ideallerinden biri olan dnya insanlarnn kardelii balantl grlebilir mi; nasl? Bu yaznn amac, bu soruya geerli bir yant aramaktr. Asabiyet kavramnn ierii zmlendiinde, 1. kabilelerde grlen soy asabiyetinin tikel, kardelikte olduu gibi insan toplumunun tmnce ya da nemli bir ounluunca benimsenebilecek bir hedef, bir ideal evresinde rgtlenmenin tmel bir boyutu olduu, 2. dnce dnyasna bn Haldunun zgn bir rn olarak giren asabiyet kavramnn sz edilen tikel ve tmel boyutlarn ikisine de iaret ettii dnlebilir. Hatta 20. yzylda Bat lkelerinin oluturduu Avrupa Birlii, NATO, Birlemi Milletler (ve bal kurulular), G-7 gibi rgtlenmeler, asabiyetin iaret ettii tmel boyutun rnekleri olarak yorumlanmaya uygun grnmektedirler; nk saylan bu rgtlerin ounun belki aka ifade edilen, belki de eitli kisveler altnda gizlenen-hedefleri iinde, neden asabiyetiyle ilikilendirilebilecek biimde, tm dnya lkelerinin ekonomik, siyasi, hatta dnsel geliimini denetim altnda tutmak ve yalnzca Yenia Avrupa Medeniyetinin Rnesanstan ve 17. yzyldan bugne gelitirdii, rettii ve yaygnlatrmaya alt deerleri benimseyen toplumlara yaama olana tanmak yer almaktadr. Asabiyetin iaret ettii dayanma ruhu olmadan, deil kardelik idealinin, 315

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa bir toplum dzeninin dahi gereklemeyecei gz nne alndnda, bu kavramn Yenia Avrupa Medeniyetinde Aydnlanmadan sonraki yzyllarda (zellikle de 19. yzyl sonu-20. yzyl bandaki Orientalistler tarafndan) sk sk tartlmas ve bn Haldunu modern bir dnr olarak yorumlamaya almann temelleri daha iyi anlalmaktadr. Kukusuz, bu yorumlarn geerlilii, bn Haldun dncesini ne lde kavrad ve hangi ama ya da amalar dorultusunda kullanmaya alt da tartmaya aktr. Bylesi bir balam ierisinde, yaz u biimde planlanmtr: lkin, bn Haldunun Mukaddimede serimledii umran kuram ve asabiyetin bu kuram ierisindeki anahtar rolne deinilecek, bn Haldunun soy ve neden asabiyeti kavramlaryla neye/nelere iaret ettiinin anlalmasna allacaktr. kincileyin, Aydnlanma, genel karakteristikleriyle ele alnacak, bu yaznn odandaki iki kavramdan biri olan kardelik de, Aydnlanma dncesinin toplumsal ideallerinden biri olarak, Aydnlanma ve sonrasnn balca dnrlerinden, hatta 18. yzylda yaamalarna karn etkileri daha ok 19. yzyl Alman dealizmi ile hissedilen dnrler zerinden aklanacak ve yorumlanacaktr. nc ve son olarak da, asabiyet ve kardelik kavramlarndan anlalabilecekler balamnda, bu iki kavram arasnda bir tikel-tmel ilikisinin kurulup kurulamayaca sorusuna yant verilmesi denenecektir.

II
bn Halduna gre asabiyetin kkeni insan doasnda bulunur ve insanlarn toplum halinde yaamalar iin bu dayanma ruhu zorunludur1. bn Haldun Mukaddimenin ilk blmnn ilk ksmn, insann nasl bir varlk olduunu ayrntl bir biimde anlatmaya ayrmtr. nsann en nemli zellii de, toplumsal rgtlenmeye gereksinmesidir. nsan iin, toplum halinde yaamaya baladktan sonra, umran2 kurmak da bir zorunluluk halini alr. Fakat, bu umran kurulunca da-insan doasnda bulunan saldrganlk ve hakszlk etme gibi sorunlu zelliklerden dolay- insanlar birbirine kar koruyacak bir gce gereksinim duyulur3: .u halde insanlarn yekdierine kar tecavz etmelerini nleyecek baka bir eye behemehal ihtiya vardr. Bahiskonusu baka ey, kendilerinin dnda olan bir canl olamaz. nk hayvanlarn tm, idrak ve ilham itibariyle insanlardan eksiktirler. O halde bahiskonusu vzi (hakim ve yasak otorite) insanlardan biri olacaktr. Fakat bu vzi in dier insanlar zerinde bir galebesi sultas, kahir eli ve stn bir hkimiyeti bulunacaktr. Byle olmaldr ki, bir kimse dierine tecavz edemesin, zarar veremesin. Hkmdarn (mlkn ve stn otoritenin) mns ite budur4 Bu durumda, mlkn ve hkmdarn-yani tek elden ynetime dayal5 ve kalc bir devlet rgtlenmesinin- temelinde neyin ya da nelerin olduunu sormak uygundur. Hkmdarn/hkmdarln varln olanakl klan 316

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa en temel unsur-bn Halduna gre-asabiyettir6. bn Haldun gl bir devletin temelinde asabiyet olduu ynl dncesini yle aklamtr: mcadele ve kar koyma, sadece asabiyetle mmkn olur. Zira imdada komak ve cengverlik bu sayede mmkn olmakta, asabiyet iinde yer alan herkesin birbiri yerine, gnll olarak cann feda etmesi de bu suretle vukua gelmektedir. Sonra mlk, btn dnyev hayrlar (menfaatlar7), beden arzular ve nefsn hazlar mulne alan zevkli ve erefli bir mevkidir. Bu yzden ekseriya onda rekabet vukua gelmekte ve malup olmas hali mstesna mlk rakibine teslim eden ok az kimse grlmektedir. Bu sebeple ihtilaf ve ekime durumu meydana gelmekte, bu da savaa, cenge ve mcadelelere yol amaktadr. Halbukiasabiyet olmadan bunlardan hibiri gerekleemez8. yleyse, bn Halduna gre kalc bir egemenliin temelinde, yakn kan bandan olan, ya da ayn ama dorultusunda mcadele ederken glerini birletiren insanlarn youn bir dayanmas olduunu sylemek uygundur. te asabiyet tam da bu bakmdan siyasi ierikli bir kavram olmaktadr. bn Haldunun bu deerlendirmeleri eliinde, etimolojik bir bakla, asabiyetin, asabe kknden tretildii ve asabenin, szck anlam asndan ballk, ierik asndan ise mer kudret demek olduu, yani asabiyetin bir enerji ve dinamizm kayna eklinde tanmlanabilecei sylenebilir9. Ahmet Arslana gre btn asabiyet trleri ortak ilevlere sahiptir: Bir kimlik arac olmak; insanlar birbirlerine balamak, onlar birbirinin yardmna koturmak, anlaml ve nitelikli birliktelikler oluturmak ve ortak hedefler erevesinde btn yelerin dayanmalarn salamak, bu ilevlerin en nde gelenlerindendir10. Yaznn banda da bildirildii zere, asabiyetin soy ve neden asabiyeti olmak zere iki tr vardr ve bu iki tr birbiriyle ilikilidir. Bu ilikinin neden ve nasl olanakl olduunu sormadan nce, bn Haldunun asabiyeti neden bu ekilde ikiye ayrdna ksaca deinmekte yarar vardr. bn Haldun asabiyeti bedev (krsalda srdrlen, ilkel) yaam iin nemli bir nkoul olarak gstermektedir: krsal kesimde yaamn srdrme, ona gre, yalnzca asabiyet sahibi kabileler iin olanakldr11. Asabiyet ise yalnzca soy birliinden, akrabalktan vb. ortaya kar; nk varolduu zamandan beri insanda doal olarak bulunan eilimlerden biri de, kan bann bulunduu bir kii-yani akrabas-zor durumdayken onun yardmna komaktr12. bn Haldunun bu aamada vurgulad, kan bana, ayn aileden/soydan gelmeye dayal olan nesep-yani soy asabiyetidir. Oysa soylar, araya zamann ve ahslarn girmesiyle karmaktadr. Yine de, bu durumda-yakn akrabalk banda olduu kadar olmasa bile- insanlarn birbirinin yardmna kotuunu grmek olanakldr; nk insan arasnda az ya da ok ba bulunduunu hissettii kimsenin hakszla uramasndan rahatsz olur, onun yardmna koar13. Buraya kadar sylenenler, genelde kan ban ve ayn soydan gelen ailelere 317

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa dayanmay ieren, asabiyetin daha ilkel durumuna iaret etmektedir14. bn Haldunun soy asabiyetini neden asabiyetinden nce ele almasnn ardndaki dnce de budur, nk soylarn zamanla birbirine karmas sonrasnda asabiyete gereksinim duyulduunda, birletirici (bir) neden/ nedenler, kan bandan daha nemli duruma gelecektir. Bu neden ya da nedenler, bn Halduna gre, din ve Peygamberliktir. Sebep asabiyetinin temelinde olan dn renk, ayn soydan geldikleri halde iktidar iin birbirleriyle rekabet halinde olan asabiyet sahiplerinin hedeflerini tek bir noktaya ynelterek, tm asabiyet sahiplerini ayn eyi isteme ve bu istedikleri ey uruna canlarn ortaya koymaktan ekinmeme noktasna getirir15. Asabiyet sahipleri bir kez bu noktaya gelince, ele geirmeyi istedikleri bir hanedanla bal ye says ne kadar fazla ve o hanedan grnrde kendilerinden ne kadar gl olursa olsun, o hanedana galip gelirler16. bn Haldun, ileri srd sav gerekelendirmek zere tarihten rnek vermeyi de ihmal etmemitir:

sz konusu durum, slmn ilk dnemlerinde ftuhat srasnda Araplar iin vk olmutur. Mslmanlarn ordu mevcudu, Kadisiye (H.636) ve Yermuk (H.636) meydan muharebelerinin her birinde 30.000 ksr idi. Kadisiyedeki ran ordusunun mevcudu ise 120.000 idi. Vkdnin dediine gre Herakliyusun Yermuktaki askeri 400.000 idi. Bunlardan hibiri Araplarn nnde duramamlardr. Araplar bunlar hezimete urattlar, kendilerine galip gelerek ellerindekilere hkim oldular17
Ne var ki, bn Halduna gre, madalyonun bir de teki yz vardr; yani, dn rengin deitii ve bozulduu zamanlarda egemenlik zlme eilimi gsterir, dinin getirdii ek g ortadan kalkt zaman galibiyet yalnzca asabiyet (soy asabiyetinin gc) lsnde gerekleir18. zetlemek gerekirse, bn Halduna gre geni bir alanda egemenlii salayacak olan asabiyet tr, bedev yaamda arln hissettiren soy asabiyetinden ok, neden asabiyetidir ve insanlar birletiren balca sebep de dindir. Umrann alan geniledike, ayn soydan gelmekten ok, belirli bir ama erevesinde birlik olabilmek nem kazanr ve tm topluluklarn ve/veya toplumlarn etrafnda kenetlenebilecei byle bir amac ancak din gibi genel-geer ilkelere dayanan bir sistem salayabilir19. bn Haldunun asabiyet kavramyla iaret ettii her iki yn de ana hatlaryla anlaldna gre, imdi bu kavramn ilikilendirilecei kardelik kavramnn ele alnmas uygundur. Fakat bundan nce, bu toplumsal ideali evrenselletiren Aydnlanma dncesine deinmek yararl olacaktr.

III
Aydnlanma, aslnda 18. yzyldaki felsefenin ald bir ad olarak karmza kmaktadr; Gkberk, bu adlandrmayla, aydnlanmas beklenenin insan, 318

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa aydnlatlmas gerekenin de insan yaamndaki anlam ve dzen olduunu ileri srmtr20. Aydnlanmann ne kard en nemli deer olan akln da snrlar olan bir yeti olduunu gstererek felsefe tarihinde yeni bir r aan Kant, bu eletirisine karn, Aydnlanmay tanmlarken yine akl kavramna yle dayanmtr: Aydnlanma, insann kendi suu ile dm olduu bir ergin-olamama durumundan kurtularak akln kendinin kullanmaya balamasdr21. Gkberke gre Aydnlanma, doa karsnda baar kazanan insan aklnn kltr dnyasna bir uygulamas olmas, matematik doa bilimine paralel kltr bilimlerinin de kurulmasnn amalanm olmas ve kltr dnyasna da akl araclyla egemen olmann amalanmas bakmlarndan, 17. yzylda evrensel bilim grnmne brnm olan felsefeden farkl olarak, bir kltr felsefesidir22. Aydnlanmann temel zelliklerinden biri, laik bir dnya grne dayanp bu gr hayatn her alannda tutarl biimde uygulamaya koyma abasdr. Yani, Ortaada insanlara teki dnya, lm sonras yaam, Tanr krall gibi soyut eyler uruna feda edilmesi tlenen dnyevi mutluluk, Aydnlan-mann ne kard bir deer olmutur; eitlik, zgrlk, kardelik gibi idealler de bu mutluluk iin gerekli koullar olarak n plana kmlardr. Fakat burada da akla duyulan gven, asl rol oynamaktadr; nk insan, akl sayesinde geleneklerin boyunduruundan kendini kurtaracak, kaderini kendisi biimlendirecek, bylelikle zgrln ve mutluluunu gitgide arttracaktr. Hatta bu mutluluk, tek bir intellektel (ussal) kltr zerinde tm insanln tek bir toplum halinde birlemesine kadar uzanacaktr. Elbette bu anlatlanlar, Aydnlanma filozoflarnn btn tarafndan sorgusuz-sualsiz, eletirisiz kabul edilen belitler deildir; zaten bunun tersi, Aydnlanma kavramnn ieriiyle elikili olurdu. rnek vermek gerekirse, az nce felsefe tarihinde yeni bir r at sylenen Kant, bu r akln snrlarn irdeleyerek amtr, yani Aydnlanmann en fazla ne kard deer olan akl, eletirel bir szgeten geirmekten geri durmamtr. Rousseau, akla gre daha canl grd duygularn hakknn teslim edilmediini savunmu, Vico ise iinde yaad ada deerinin bilinmemesiyle sonulanacak kadar keskin bir ekilde, matematik doa biliminin yntemlerinin tarihe ve kltre uygulanmasna kar kmtr. Aydnlanma ierisinde gelien toplumsal ideallerin sonularndan birinin de Fransz Devrimi ve ulusalclk akm olduu, bu akmn da etkilerinin imdiye kadar uzand, gnmzde ortalama bir renim grm hemen herkesin bildii ve kabul ettii bir doruluktur. Zaten Aydnlanmann kendisi de, gelitii lkelerde farkl karakteristiklerle kendini gsterebilmitir: Yani Aydnlanma dnceleri, ngilterede deneyci bir biimde serimlenirken, Fransada kendisini usuluk (rationalism), Almanyada ise mistik-usuluk biiminde gsterme olana bulmutur23. 319

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa Bu da, evrensel nitelikli dnce ve ideallerin, son biimlerini alarak tm Avrupaya ve ardndan dnyaya yaylmadan nce, iinde gelitikleri ulusal ve toplumsal kltrn btnnden etkilendiklerinin bir gstergesi olarak deerlendirilebilir. Burada Aydnlanmann gelitii ada kuramsal ve klgsal sorunlara hangi zmleri nerdii, tek tek dnrler erevesinde ele alnmayacaktr; fakat kardelik kavramndan ayr dnemeyeceimiz eitlik ve zgrln ilikili olduu baz klgsal konu ve sorunlara da ksaca deinmeden geilemez. Aydnlanma dncesinin sekler idealleri ne kard, yani devletin din ilerine karmad bir toplum dzeni araynda olduu daha nce dile getirilmitir. Bu anlaya gre, devletin vatandalarna salamakla ykml olduu mutluluk, en ak biimde, vatandalarn hak ve zgrlk snrlarnn olabildiince geniletilmesiyle gerekleebilir. Liberalizm diye bilinen ve gnmzde de geni bir savunucu kitlesine sahip bu dnce silsilesinin felsefi temellerini John Locke (1632-1704) atmtr. Lockeun Two Treatises of Government ve A Letter Concerning Toleration (Hogr zerine Bir Mektup) adl yaptlar, liberalizmin en yetkin ifadelendiriliini iermektedir, denebilir. Lockea gre devletin birincil grevi, vatandalarnn bu dnyadaki mutluluunu salamaktr; devleti ynetenlerin bu eree aykr her tutumu ve bu tutumu yanstan her trl yasal dzenlemeleri, devletin temellerini zayflatacak ve iten bir ykmla sonulanacaktr24. Devlette egemen olan herhangi bir bireyin ya da snfn istenci deil, yalnzca yasa olmaldr25: nsanlarmalvarlklarn korumak amacyla, karlkl yardmlamalarn salayan toplumlara girmelerine ramen, ya kendi vatandalarnn yamacl ve hilekrl veya yabanclarn dmanca iddeti nedeniyle bunlar kaybedebilirler. Bunlara engel olmann aresi (d glere kar) silahlar, zenginlik ve kalabalk bir vatanda topluluu; (i tehlikelere kar) ise kanunlardr. Btn bunlarn ykmll ise, toplum tarafndan sivil ynetime verilmitir... 26. Locke, insann dnce zgrl kadar, emek verdii nesneler zerindeki mlkiyet hakkn da savunmutur. Ona gre emek verilen eyler zerindeki mlkiyet hakk, doal bir haktr ve kimsenin elinden zorla alnamaz: sivil karlar hayat, zgrlk, salk ve bedenin dinlenmesi; para, arazi, ev, eya ve benzeri dsal eylerin mlkiyetidir27. ngiliz Aydnlanmasnn nemli figrlerinden biri olan Locke, mlkiyet zerinde bylesine nemle dururken, svireli Jean-Jacques Rousseau, mlkiyeti ve ona dayal grd Avrupa kltrn, 1. insanlar arasndaki eitsizliin kayna olarak, 2. insan doasna aykr ve mutluluu bozucu olarak grm ve sert biimde eletirmitir; fakat bu eletirileriyle ayn zamanda Aydnlanma idealleri olan eitlik, zgrlk ve kardeliin dayanmalar gereken kuramsal ilkeleri de belirlemi, bu ideallerden hibirinin bir dieri lehine feda edilemeyeceinin de altn izmitir. Rousseau, zlemini duyduu toplumsal yapnn ipularn The Social Contract (Toplum Szlemesi) adl yaptnda vermitir. Rousseauya gre 320

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa Toplum Szlemesi, insanolunun toplum halinde yaantya gemesinin ve glnn zayf ezme olasln yok etmenin tek yoludur28. Bu szlemenin temel nitelikleri yle sralanabilir: 1. Herkes bireysel zgrlnn ve haklarnn tmn- koullarn herkes iin eit olduu ve kimsenin bu koullar bakalar adna deitiremeyecei- bir toplulua devretmitir29; 2. Haklar herkes iin eittir ve asla bireyin istencine gre belirlenmez30; 3Herkes-zgrlk ve haklar asndan-grnrde kaybettiini telf eder, yani feda ettiinden fazlasn elde etmi olur; 4- Bylece, her birey, ahsn ve glerinin tmn genel istenin ngrd dorultuda, toplulua verir; topluluun oluturduu bu yeni btnde de, topluluun tm yeleri, btnn ayrlmaz birer paras olarak ayn/eit davrana tbdir31. Grld gibi, farkl ulusal kltrlerden beslenen Locke ve Rousseau, devlet ve toplumun bir szleme sonucu ortaya ktnda uzlasalar da, dnceleri olduka farkl olmu, biri zgrlkleri n plana karrken, teki eitliin yok olmas kaygsn yanstmtr. Fransz Ansiklopedistlerinin balca isimlerinden biri olan Denis Diderot, Yasay inemenin Tehlikeleri stne balkl yaptnda, yasann akla uygunluu ve yasay inemenin-baz durumlarda vicdann gereini yerine getirme uruna bile olsa- toplum yaantsn bozulmaya uratma tehlikesini de beraberinde getirdiini; ustaca kurgulad bir sohbet formatnda anlatmtr32. Lockeun da zerinde nemle durduu zgrlklerin korunmas ve her vatandan yasalar nnde eit davranlma hakk, zaten, kardeliin olmazsa olmaz n koullardr. Dolaysyla kardelik kavramnn ya da idealinin, eitlik ve zgrlkten ayr bana dnlemeyecei konusunda Aydnlanma dnrlerinin, dolayl olarak uzlatklarn dnmek yanl olmaz. Belki de kardelik idealinin en ak davurumu, Immanuel Kant ve Johann Gottfried von Herderin genellikle tarih felsefesi konusu ve Alman dealizmi kapsam altnda okunan ve yorumlanan Dnya Yurttal Amacna Ynelik Genel Bir Tarih Dncesi ile nsanlk Tarihi Felsefesi zerine Dnceler adl yaptlarnda ortaya kmaktadr. Bu yaptlarda, dnya insanlnn tek bir toplum halinde birleecei bir zamann gelecei (ve tarihin ereine ulaaca) mjdelenmektedir. Kant, insanlarn birbirine mutlak biimde bal olduunu, u szlerle dile getirmitir: nsanda (yeryznde tek akl sahibi yaratk olarak) akln kullanmna ynelik doal yetenekler, tam olarak bireyde deil, ancak trde geliebilir33. Bu yaklam erevesinde, Kanta gre, akln ve onu kullanma yeteneklerinin gelimesi konusunda, insann insana, toplumun da topluma gereksindii sylenebilir. Yine Kanta gre, nsan tr iin en byk sorun, evrensel adalet yaptrmn uygulayacak 321

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa bir yurttalar toplumuna ulamaktr; doa insan trn bu sorunun zmne doru zorlamaktadrBu sorun, insan trnn zecei hem en g hem de en son sorundur34. Bu szleriyle de, Kant, Aydnlanma dncesinde insana ve aklna duyulan gveni ifade etmekle kalmaz, insan trnn tek bir toplum olmasnn, yani tm insanlarn kardeliinin bir zorunlu sonu olacan savunmu olur. Herder, Kantn evrensel yurttalk idealini hmanite kavramyla karlam ve Tanrnn, hmanite amacyla, soyumuzun kaderini kendi ellerimize vermi olduunu ileri srmtr35. Herdere gre, nsan kendisini yapar; o kendi durumunu kendisi iin daha iyi bildii eye gre kendisi kurar36. Buna uygun olarak, Herder, tanrnn insan adeta yeryznn tanrs kldn, nk insann kendi iinde kendi etkinliiyle bir ilke koyduunu ve byle bir ilkeyi, kendi doasndaki i ve d gereksinimleri gzeterek en batan yrrle koyduunu da savunmutur37. Aydnlanmada kutsanan akln tek sahibi olarak, insan, hmaniteye varma amacna ulat zaman, tek bir kltr dzlemi temelinde ykselen insan toplumu bir dnya devleti kuracaktr. Dolaysyla, kardelik, aslnda tm insanln tek bir toplum altnda ussal doalarnn farkna vardklarnda gerekle-ecek byk bir ideal olarak da yorumlanmaya uygundur.

IV
Bylesine evrensel boyuta tanm bir kavram ve/veya ideali, 14. yzylda amac bu olmakszn tarih felsefesinin temellerini atm bir dnrn rettii siyasi bir kavramla ilikilendirmek, 1. farkl dnem ve koullarn, 2. farkl medeniyet ve kltrlerin rnleri olmalar bakmndan, uygunsuz grlebilir. Fakat imdiye dek sylenenler dorultusunda kardelik de siyasi ierikli bir kavram olarak yorumlanabileceinden, neden asabiyeti ile kardeliin, devletlerin ve medeniyetlerin egemenlik alannn genilii/ genilemesi hedefi balamnda ilikili grmek, yanl olmayacaktr. Ne var ki, bn Haldunun Mukaddimede dile getirdii kayglar ile Aydnlanma dnrlerinin kayglarnn, farkl medeniyetlerin farkl zamanlardaki kltrlerini yansttklar gz nne alndnda, sralanacak u tarz nermelerin doruluk deerleri bir yana, ortaya atlmalarnn dahi uygunluu sorgulanabilir: 1. Soy asabiyeti tikel, neden asabiyeti tmel bir ierime ve gnderim alanna sahiptir, 2. Tmel bir ierime sahip olan neden asabiyeti ile Aydnlanmann kardelik ideali rtr, 3. Kardelik, neden asabiyetine kadar geri gtrlebilir; yani kardelik, Aydnlanma dncesinin iinden doan zgn bir kavram ve toplumsal ideal olmaktan ok, bn Haldunun asabiyet kavramnn dntrlm bir deikesidir. 322

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa Ksacas, ilk bakta ortak bir karlatrma lt bulunan asabiyet ve kardelik kavramlar arasnda tikel-tmel ilikisi kurmak da, neden asabiyetini kardelikle denk grmek de, olduka zorlamac bir giriimdir; byle bir ilikinin ve/veya denkliin zorunluluunu tantlamaya almak, bu kavramlar ortaya atan dnrleri hem kendi kayglarndan hem de iinde yetitikleri medeniyetlerin deer dizilerinden soyutlamay gerektirir-ki bu da, felsef dncelerin retildikleri an gereinden kopuk olarak, eksik ve yanl deerlendirilmesi tehlikesini dourur. retim Grevlisi Dr., Anadolu niversitesi, Edebiyat Fakltesi, Felsefe Blm.

Notlar
1. bn Haldun. Mukaddime I, ev. Sleyman Uluda (stanbul: Dergh Yaynlar, 4. Bask), 2005, 213-216; Ibn Khaldn. The Muqaddimah: An Introduction to History I, ev. Franz Rosenthal (New York: Routledge&Kegan-Paul, 1958), 89-93. Burada medeniyet anlamnda kullanlmtr. bn Haldun umran terimini medeniyet anlamna gelecek ekilde kullandnda, insann dier canllardan ayrld balca zelliklerinden birini imlemektedir: umran toplumla kaynamak ve ihtiyalar gidermek maksadiyle ehre veya bir konaklama yerine inmek ve orada birlikte ikamet etmekten ibarettir-bn Haldun. Mukaddime I, 208. Ibn Khaldn. The Muqaddimah I, 91; bn Haldun. Mukaddime I, 215. bn Haldun. Mukaddime I, 215. Mlk terimi, bu yazda, bn Haldunun kendi kullanm izlenerek, mutlak monari anlamnda kullanlacaktr. bn Haldun, devleti (devlet ats altndaki kurumlar dahil), umrann varln srdrmesi iin en nemli unsur olarak grm; farkl devlet tiplerini aklarken halfelik ve saltanat erevesi dna kmamtr-Ibn Khaldn. The Muqaddimah I, 313; The Muqaddimah II, 135; bn Haldun. Mukaddime I, 373-581. Ibn Khaldn. The Muqaddimah I, 313; bn Haldun. Mukaddime I, 373. Rosenthal evirisinde benefit olarak geen bu terimin Trkedeki daha uygun karl olan menfaat, Uluda evirisinde paranteze alnmtr- Ibn Khaldn. The Muqaddimah I, 313; bn Haldun. Mukaddime I, 373). bn Haldun. Mukaddime I, 373.

2.

3. 4. 5.

6. 7.

8.

9. Ziyaeddin Fahri Fndkolu ve Hilmi Ziya lken. bn Haldun (stanbul: Kanaat Yaynlar, 1940), 62. 10. Ahmet Arslan. bn-i Haldun (Ankara: Vadi Yaynlar, 2002), 237. 11. Ibn Khaldn. The Muqaddimah I, 261; bn Haldun. Mukaddime I, 373. 323

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa 12. Ibn Khaldn. The Muqaddimah I, 264-65; bn Haldun. Mukaddime I, 334-35. 13. Ibn Khaldn. The Muqaddimah I, 265; bn Haldun. Mukaddime I, 335. 14. Hseyin Frat enol. Asabiyet Umrann nkoulu mudur?, Yeditepede Felsefe VII iinde, ed. Saffet Babr, (stanbul: Yeditepe niversitesi Yaynlar No: 53, 2008), 239. 15. Ibn Khaldn. The Muqaddimah I, 320; bn Haldun. Mukaddime I, 378. 16. Ibid. 17. bn Haldun. Mukaddime I, 378-79. 18. Ibn Khaldn. The Muqaddimah I, 321; bn Haldun. Mukaddime I, 379. 19. Hseyin Frat enol. Asabiyet Umrann nkoulu mudur?, 242. 20. Macit Gkberk. Felsefe Tarihi, (stanbul: Remzi Ktabevi Yaynlar-16. Bask, 2005), 289. 21. Immanuel Kant. An Answer to the Question: What Is Enlightenment? (1784), Perpetual Peace and other Essays iinde, ev. Ted Humphrey, (Indianapolis:Hackett Publ.Co, 1992), 41; Kant. Aydnlanma Nedir? Sorusuna Yant (1784), ev. Nejat Bozkurt, Toplumbilim Aydnlanma zel Says (Say: 11) iinde, (stanbul: Balam Yaynlar, 2000), 17. 22. Macit Gkberk. Felsefe Tarihi, 291. 23. Ibid, 293. 24. John Locke. Second Treatise of Government, Classics of Moral and Political Theory iinde, ed. Michael L. Morgan, (Cambridge: Hackett Publications, 1992), 806-807. 25. Ibid. 26. John Locke. Hogr zerine Bir Mektup, ev. Melih Yren, (Ankara: Siyasal Kitabevi, 1995), 42. 27. Ibid, 27. 28. Jean-Jacques Rousseau. The Social Contract, ngilizceye ev. Maurice Cranston, (London: Penguin Classics, 1968), 59. 29. Ibid, 60. 30. Ibid, 60-61. 31. Ibid, 61. 32. Diderot. Yasay inemenin Tehlikeleri stne, ev. Vedat Gnyol, (stanbul: an Yaynlar 2. Bask, 1974), 82-88. 324

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa 33. Kant. Dnya Yurttal Amacna Ynelik Genel Bir Tarih Dncesi, Tarih Felsefesi: Seme Metinler iinde, ev. Ulu Nutku, (Ankara: DouBat, 2006), 32. 34. Ibid, 36-37. Alntdaki karartmalar, vurgu amacyla, tarafmdan yaplmtr. 35. Johann Gottfried von Herder. nsanlk Tarihi Felsefesi zerine Dnceler, Tarih Felsefesi: Seme Metinler iinde, ev. Doan zlem, (Ankara: DouBat, 2006), 23. 36. Ibid, 25. 37. Ibid, 26.

Kaynaka:
Arslan, Ahmet. bn-i Haldun, Ankara: Vadi Yaynlar, 2002. Diderot. Filozofa Dnceler, ev. sa ztrk, stanbul: an Yaynlar (2. Bask), 1974. Diderot. Yasay inemenin Tehlikeleri stne, ev. Vedat Gnyol, stanbul: an Yaynlar 2. Bask, 1974. Fndkolu, Ziyaeddin Fahri ve Hilmi Ziya lken. bn Haldun, stanbul: Kanaat Yaynlar, 1940. Gabrieli, Francesco. Asabiyya, Encyclopedia of Islam I iinde, derl. H.A.R. Gibb, J.H. Kramers, J. Schacht, (Leiden: E.J. Brill), 1960, 681. Gkberk, Macit. Felsefe Tarihi, stanbul: Remzi Kitabevi Yaynlar (16. Bask), 2005. Ibn Khaldn. The Muqaddimah I-III, ev. Franz Rosenthal, New York: Routledge&Kegan Paul, 1958. bn Haldun. Tarikh-i bn Khaldn, haz. Halil ehhadeh-Sheyl Zekkr, Beyrut: Dr-el Fikr, 7 cilt ve Fihrist (Mukaddime, bu basknn 1. cildini oluturmaktadr), 1996. bn Haldun. Mukaddime I-II, ev. Sleyman Uluda, stanbul: Dergh Yaynlar (4. Bask), 2005. Kant, Immanuel. An Answer to the Question: What Is Enlightenment? (1784), Perpetual Peace and other Essays iinde, ev. Ted Humphrey, Indianapolis:Hackett Publ.Co, 1992, 41-46. Kant, Immanuel. Aydnlanma Nedir? Sorusuna Yant (1784), ev. Nejat Bozkurt, Toplumbilim Aydnlanma zel Says (Say: 11) iinde, stanbul: Balam Yayn-lar, 2000, 17-21. Kant, Immanuel. Dnya Yurttal Amacna Ynelik Genel Bir Tarih Dncesi, Tarih Felsefesi: Seme Metinler iinde, ev. Ulu Nutku, 325

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa Ankara: DouBat, 2006, 30-47. Locke, John. Second Treatise of Government, Classics of Moral and Political Theory iinde, ed. Michael L. Morgan, Cambridge: Hackett Publications, 1992. Locke, John. Hogr zerine Bir Mektup, ev. Melih Yren, Ankara: Siyasal Kitabevi, 1995. zlem, Doan ve Gl Ateolu, haz. Tarih Felsefesi: Seme Metinler, Ankara: DouBat, 2006. Rousseau, Jean-Jacques. The Social Contract, ngilizceye ev. Maurice Cranston, London: Penguin Classics, 1968. enol, Hseyin Frat. Asabiyet Umrann nkoulu mudur?, Yeditepede Felsefe VII iinde, ed. Saffet Babr, stanbul: Yeditepe niversitesi Yaynlar (No: 53), 2008, 231-245. von Herder, Johann Gottfried. nsanlk Tarihi Felsefesi zerine Dnceler, Tarih Felsefesi: Seme Metinler iinde, ev. Doan zlem, Ankara: DouBat, 2006, 23-29.

326

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa

Modern Hukuk Asndan zgrlk, Eitlik, Kardelik


Murat Satc
Hukuk felsefesinin ilgilendii sorunlara dair bir betimleme yaplmaya alldnda en genel biimde iki temel soruyla karlalaca sylenebilir. lki, yasann meruiyetinin kaynann ne olduu, ikincisi ise politik birliin nasl tesis edilecei sorusudur. Yani Rousseaunun ifade ettii ekliyle, zgr ve irade sahibi insanlarn, bu zgrlklerini ve iradelerini kaybetmeden, zorlayc dzenlemeler ve kurallar btn olan politik ve hukuksal bir birlie nasl dahil olabilecekleri sorunu. ilk olarak yasann meruiyetinin kayna sorununa verilen cevaplara baklacak olursa, yasann meruiyetini dayandrd ve sadece yasaya itaati deil, itaatin meru kaynaklarn da iaret eden ilkeler veya idelerin ne olduuna dair bir sorgulama alanna girilmesi zorunludur. Bu sorgulamann felsefe tarihindeki servenine baklnca, yasann meruiyetinin kaynann Antik Yunanda Doa, Hristiyan Ortaada Tanr, Modern dnemde ise insan doas olarak grld sylenebilir. Bu kaynaklar ayn zamanda evrenin, toplumun, ahlakn ve politikann betimlemesinin ve ilke ve ileyilerine dair sorgulamann da zeminini belirlemitir. Modern hukuk anlay ierisinde kalarak deerlendirildiinde, modern hukuk ve politika kavrayna damgasn vuran ey, Machiavelli ile birlikte, politikann otonomisine ve dnyevilemesine dair ortaya kan paradigmatik deiimdir. Bu anlamda yasann meruiyetinin kayna sorunu, insan doasnn karakterinde ve buradan kaynaklanan atmalarn dzenlenmesinde etkili olmutur. Ayn sorun, bu dzenleme eyleminin ilke, ileyi ve snrlarna dair betimlemeler balamnda da ele alnmtr. Dahas, modern hukuk ve politika dncesi, yasann meruiyetinin kaynana ynelik sorgulamada insan doasn merkeze alarak, ayn zamanda insanlarn bir arada yaamalarnda ve karlamalarnda yaanan sorunlar ve bu sorunlarn zmn tesis edebilecek bir toplumsallk ve politik yapnn nasl tesis edilebilecei sorununa ynelmitir. Bu ynelim, hak, mlkiyet, devlet, iktidar, egemenlik ve ynetme gibi kavramlar hukuk ve politikann merkezine yerletirmitir. Bu durum ayn zamanda ikinci soruya, yani politik birliin nasl tesis edilecei sorusuna da bir cevap tretmitir. Modern hukuk anlaynda zellikle szlemeci kuramlar, doal durumpolitik durum ayrm araclyla, insan doasnn niteliine dair tanmlamalar merkeze alarak, hukukun, politikann ve yasann dayana olacak temel ilkeleri ve ileyii buradan karsamaya almlardr. Bu balamda, Hobbes, doal durumda insan doasnn atmac yann vurgulayarak, bu atmay sona erdirecek ve insanlarn tm doal 327

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa haklarnn devredilmesi araclyla tesis edilebilecek bir bar durumunu ve meru yasamann garantisi olma iddiasna sahip hukuksal ve politik bir sivil durum betimlemitir. Locke, mlkiyetin insan iin doal bir hak olduunu vurgulayarak, mlkiyet konusunda doal durumda ortaya kacak atmalarn neden olduu gvenliksiz durumu engelleyecek bir szleme ve gvenlik devleti kavramsallamasna varmtr. Rousseau, modern hukuk ve politika kavrayndaki asl sorunun, yani insanlar arasnda ortaya kan eitsizliin modern mlkiyet kavrayndan kaynaklandn belirterek, insanlarn kendi doalarna ve birbirlerine yabanclamalarnn ve mutsuzluklarnn nedenini tam da modern szleme teorilerinin uygarlk, politika ve hukuk betimlemesinden karsar. Bu yanyla Rousseau, modern hukuk ve politika kavraynn insan doas tanmlamasn ve bu tanmlamadan tretilen hukuksal ve politik ilkeleri ve modern hukuk ve politika anlayn ilk kritik eden dnr olur. Kant ise Rousseaunun etkisiyle insann otonomisinin, zgrlnn, eitliinin ve insanlar aras ilikilerin yeniden deerlendirilmesinin gerekliliini vurgular. Bu yanyla Kant, insanlarn birbirlerinin zgrlklerini engellemelerinin ve ortaya kacak eitsizliklerin nne geecek ve dsal eylemlerini dzenleyici zneler aras bir uzlamaya dayanan szlemeyle tesis edilen bir politik birlii ve kamusal hukuku tesis ederek, bu hukuk anlayna dnya yurttal hukukunu eklemler. Genel hatlaryla bakldnda, modern hukuk felsefesinin temel nitelikleri, yukarda bahsedilen iki kadim sorunsala dair cevaplar ararken modern paradigmatik dnm tamakla birlikte, ayn zamanda bu paradigmann temel niteliklerin bir kritiini de iermektedir. Bu bakmdan Rousseau ve Kant gibi dnrler, bir yandan zgrlk, eitlik, gibi ilkeleri sistemlerinin merkezlerine koyarlarken, dier taraftan sz konusu ilkeleri insanlar arasndaki eitsizliin ve zgrlk yitiminin nedeni olmakla itham ederek eletirel adan ele almlardr. Bu nedenle, zgrlk, eitlik, hak gibi kavramlar, daima eletirilerin hedefi olmular ve her eletiri yeni bir zgrlk, eitlik, hak, ve bar talebini beraberinde getirmitir. Dolaysyla modern hukuk ve politika anlay, zgrlk, eitlik ve birlikte yaam tesis edecek ban ne olduuna dair srekli bir sorgulamay ieren, ayn zamanda hem yasann meruiyetine hem de politik birliin tesisine ynelik pek ok talebin ve eylemin biim verdii bir tarihe sahiptir. Modern hukuk asndan zgrlk, eitlik ve kardelik kavramlarnn tartlaca bu alma iin, byle taleplerin tarihsel olarak ortaya kt en nemli anlardan biri de Fransz Devrimi ve devrimin nemli teorisyenlerinden Emmanuel-Joseph Sieyesin dnceleri olacaktr. Bu andan itibaren yukarda genel hatlar izilen modern hukuk kavramsallatrmas ierisinde zgrlk ve eitlik ilkeleri, Fransz Devriminin mottosu olan kardelik ilkesi de dahil edilerek, Sieyesin grleri ierisinde ele alnacaktr. Bununla yaplmak istenen, sz konusu ilkelerin felsefi, tarihsel veya hukuksal analizini yapmak deil, 328

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa yasann meruiyetinin kaynann ne olduuna ve politik birliin nasl tesis edileceine dair cevap verirken modern hukuk anlaynn temel ald ilkelere eilmektir. Bu, zellikle modern hukuku biimlendiren zgrlk, eitlik ve kardelik ilkelerinin modern hukuk ve ulus devlet kavramsallatrmasn biimlendiren zgn grnmlerini serimlemeyi gerektirecektir. Bu serilmeme, ayn zamanda 20. yzylda etkili olan ve hukuksal pozitivizm olarak bilinen hukuk anlaynn temel argmanlarnn sz konusu ilkeleri ele al tarznda yapt dnm gstermekte de yardmc olacaktr. Zira iddia edilen, hukuksal pozitivizmin sz konusu ilkeleri ele al tarzndaki deiimin, zgrlk, eitlik ve kardelik ilkelerini modern hukuk kavrayn belirleyen ilk grnmlerinden farkllatrddr.

Modern Hukukun Temel lkeleri Olarak zgrlk, Eitlik, Kardelik


Tarihte iz brakan Fransz ve Amerikan devrimlerinde olduu gibi toplumsal hareketlerin temel hareket noktas zgrlk, eitlik ve hak talebi olmutur. Kukusuz, bu devrimlerin en nemlilerinden biri de 1789 Fransz Devrimidir. erdii sz konusu ilkeler Voltaire, Rousseau ve Diderot tarafndan dile getirilse de, bu ilkelerin geni halk kitlelerine yaylmas ve politik bir eyleme dnmesi dnemin nemli isimlerinin yazdklar yaz, makale vb. etkinliklere byk lde baldr. Bu anlamda pratik bir aksla deerlendirilmesi gereken Emmanuel-Joseph Sieyesnin nc Snf Nedir? (Quest-ce que le tiers tat?) adl eseri, okulu dili ve bir eylem plann dorudan veren manifesto slubuyla bu yaynlarn en nemlilerinden birini oluturur. 1748-1836 yllar arasnda yaayan ve ruhban snfndan olan Sieyes, Fransz Devriminin ve Napolyon dneminin balca teorisyenlerindendir. Ayn zamanda, 26 Austos 1789da Fransz Ulusal Meclisinde kabul edilen nsan Ve Yurtta Haklar Beyannamesinin ekillendiricilerindendir. Sieyes, soyluluk ve ruhbanlk gibi ayrcalkl snflarn gerek ekonomik ve sosyal gerek politik ve hukuksal alanda sahip olduklar ayrcalkl statlerini, soylulua ve mlkiyete gre dzenlenmi seme ve seilme hakknn ierdii eitsizlii eletirir. Sieyes, ayrcal, ona sahip olanlarn lehine bir af ve muafiyet, sahip olmayanlar iin bir engel (Sieyes 2003, 69) olarak tanmlar. Dolaysyla bu tr bir engelin eitsizlii iaret ettiini vurgulayarak, mevcut eitlik ilkesini eletirir. Sieyes, ayrcalklardan kaynaklanan eitsizliklerin karsnda ulusal egemenlii, mlkiyete dayal temsilin karsnda eit temsil hakkn dile getirir. Bu haklar talep eden kesim, Sieyesnin nc snf olarak adlandrd ve en saygn bilimsel ve serbest mesleklerden, en az rabet gren ev ilerine kadar tm hizmetleri yapan snftr. Sieyes, meslek, ura ve bununla tanmlanan toplumsal stat anlamn tasa da nc snf yani Tiers-Etaty ruhban ve soylu snftan geriye kalan tm yurttalar olarak tanmlar. 329

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa Sieyes, Tiers-Etatn bir ey olmak (Sieyes 2005, 7) servenini anlatr. Bu servenin sonu Tiersin haklarnn tesisidir. Bir ey olmak postlasyla balayan Sieyes, bu ama iin gemite yaplanlar ya da yaplmayanlar ve gelecekte yaplmas gerekenleri dile getirir. Tiersnin bir ey olmas hukuksal, kamusal ve politik alanda eitlik, zgrlk ve temsil haklarnn kazanlmasna balanr. Kukusuz ki hak, zgrlk, eitlik ve temsil talebi, tm cumhuriyeti sistemlerde olduu gibi kamusal grnrlk talebini ierir. Sieyesnin tesis etmeye alt kamusal grnrlk, ortak bir yasa altnda yaayan, ayn yasama organyla temsil edilen bir ortak insanlar topluluu (Sieyes 2005, 13) olarak tanmlad ulus kavramyla nesnelleir. Ne ekilde olursa olsun, yasayla ayrcalk tannan her ey bu ortakln dna km ve Tierse ait olmayan olarak tanmlanr. Dolaysyla ortak yasa ve ortak temsil, bir topluluu ulus yapan eler olarak tesis edilir. Bunun sonucu olarak Sieyes, kamusal iktidarn modern devlette hukuka balln dile getirmektedir. Bylece biimlendirici bir anayasaya dayanan bir ulus kavrayna varan argmantasyonu Sieyesyi iradenin ortaklk kurmaktaki nemini vurgulamaya, ayn zamanda bu iradenin nesnellemesi aamasnda hukukun gerekliliini tesis etmeye gtrr. Bu aamada yasann ve hukukun formel stnlnn vurgulanmasyla, teorik temelli pratik bir anayasa ve kurallar hiyerarisiyle dzenin tesis edildii modern ulus devleti kurgusu ile karlalmaktadr. Daha ak ifade edilirse Sieyes, ulusu yaratmada kurucu iktidarn kurumsallamasnn gerisindeki hukuksal kapasiteyi vurgulayarak, modern devleti hukuk devleti olarak okumann imkann sunar. Ulus egemenliini ne karan Sieyes, ortak bir yasa ve hukuksal yap altnda yaayan ulusun egemenliini ve onun temsilini, bir anayasann dzenleyiciliinde tesis eder. Dzenleyicilii ve gereklilii anayasaya dayandrlan temsil kavram, ulus egemenliini de iine alarak devredilemez ancak temsil edilebilir bir hak haline dnr. Aydnlanmac dnce ierisinde Sieyes, Tiersin gasp edildiini belirttii eitlik, zgrlk ve temsil edilme haklarnn er ya da ge btn snflarn toplumsal szleme tarafndan kapsanmasyla kazanlaca umudunu dile getirmitir. Bu anlamda sylemini aydnlanmac, hmanist ve rasyonel akslara yerletiren Sieyes, hak, hukuk, zgrlk ve eitlik ilkelerini Rousseaucu ve Kant rasyonalist ve aydnlanmac paradigma ierisinde tesis eder. Bylece laik, aydnlanmac bir aksa yerleen Sieyes, akln kamusal dzenleyici karakterine duyduu gvenle Tiersnin kendi taleplerini yasa formunda nesnelletirebileceine ve onlarla uyumlu bir kamusal dzeni ve bar tesis edeceine gvenmektedir. Otonomisine yapt vurguyla birlikte kendi yasalarn tesis eden ve onlara uyumlu bir kamusal dzeni oluturan Tiers, bu otonomisini ve egemenliini mutlak deil, hukuksal bir ekilde tesis edebilecektir. Dolaysyla ulusun egemenlii, eit ve otonom elerin szlemesiyle hukuk formunda nesnelletirilen transandantal bir karakter kazanr. Sz konusu ulusal egemenlii ve birlii tesis eden transandantal karakter, sadece hukuksal bir ba olarak zgr ve eit yurttal deil, ayn zamanda kardelii 330

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa de iermektedir. Bu adan bakldnda zgrlk ve eitlik talebinin hukuksal referans zgr ve eit yurttalar olmakken, yurttalarn bir arada kalmasnn garantr ise kardelik ba haline gelir. Kukusuz ki Aydnlanmann ilerlemeci ulus devlet fikri, politikada modern devletin ve modernlemenin temelini oluturmaktadr. Bu balamda, Sieyesin gemiten balayarak kendi ana baktnda gelien hak taleplerinin sonucu olarak zgr ve eit kardelerden oluan yurttalar birliinin otonom bir kararla olmas gerekene doru kamusal dzeni teorize edecei fikri olduka etkilidir. Yine kendi taleplerini belirleyen ve bu taleplerin karlanmas yolunda kendisini birlikli bir yap olarak tesis eden bir ortaklk durumunu ifa eden Sieyes, zgrlk, eitlik ve kardelik ilkelerine dayanan bu ortaklk durumunu Tiersnin kendisine dayandrmaktadr. Bylece devrimin ve devrim sonras kamusal yaamn dzenlenmesi ve hukuksal yasalarn meruluu ve otonomisi yurttalk zemininde salanabilecektir. Dolaysyla toplum, kendisinin biimlendirdii ilkeler btnyle hareket etmi ve ortak bir hafzann ve gelecek dncesinin elik ettii ortak bir politik-hukuksal sistem tesis edebilme yoluna girmitir. Ksacas, Sieyesnin nc snfn otonomisine, kendi yasalarn kendilerinin yapmas ve onlara uymalar balamnda yasann meruiyetine dair soruya verdii cevap, ayn zamanda bu her biri otonom ve eit bireylerin politik birlii nasl oluturacaklarna dair cevab da iaret eder. Zira bir ey olmak talebi, bireylerin zgr, eit yurttalar olarak yasa yapma srecinde kendi yasalarnn meruiyetinin dayanan, yani yurttalarn iradesine ve mterekliine dair talebi dile getirir. Bu talep politik birliin birer yesi olarak yasalarn meruiyetinin dayana olduu kadar, politik birliin birletirici elerini, yani zgrlk, eitlik ve kardelik ilkelerini dile getirir. Sieyes iin yasalarn meruiyetini yurttalarn mterek katlmndan ald ilk an, politik birliin ilk kurucu ann, yani kurucu anayasa ve onun birletirici idelerini iaret ederken, her trl anayasal deiiklik, hak talepleri vb. yenilikler, sz konusu kurucu anayasaya referansla onaylanr ya da reddedilir hale gelebilme tehlikesini de beraberinde getirmitir. Nitekim Jakobenler tarafndan sivil toplum ve devlet arasndaki ayrmn ortadan kalmas, devlet ve toplumu ayn hareket iinde toplama ve ikisini de zdeletirme istei, kardelik bann korunmasnda ilev gren bir yurttalk erdemini anayasada tanmlanr hale getirdi. Hafza ve gelecek arasnda zgr, eit yurttalarn mtereklii, tm ierik ve ilkeleriyle anayasaya yanstlarak kurucu anayasann ve onun ierdii ilke ve idelerin korunmas ilevine sahip bir modern ulus-hukuk devleti kavramsallatrmasn hukuksal metinlerle skca ierisine nfuz edilmez bir hale getirme tehlikesini de beraberinde getirdi. Bu durum, hukukun kadim sorularna verilecek cevabn niteliini de deitirdi. Yasann meruiyetinin kayna ve politik birliin tesisi sorular, cevaplarn artk hakim ulus devlet paradigmasnn evrensel, genel-geer ilkeler olarak 331

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa kabul ettii ilkeleri tadna inanlan kurucu anayasann ve devletin bekasn salamaya indirgedi. zgrlk, eitlik ve kardelik ilkelerinin ulus devlet ve hukuk anlaynda ierilmesi ve hatta korunmas gerektii kabul, 20. yzylda hukuksal pozitivizmin hukukun otonom ve her trl ierikten arndrlm saf bir sre ve ilem olduuna dair temel argmanyla birleince, ilk yazl kurucu anayasa, zgrlk, eitlik, hak ve kardelik kavramlarn belirleyen mercii haline geldi. Ayn zamanda ilk kurucu anayasann tesis ettii politik birlik, hem yasalarn meruiyetinin sorgulanamaz dayana oldu hem de bu dayanan, yani politik birliin, korunmas devini ieren bir yurttalk erdemi retti. 20. yzyl hukuksal pozitivizmin nemli ismi Hans Kelsenin saf hukuk teorisine bakldnda, her ne kadar saf, otonom ve hukuk d ierik ve bant kategorilerini darda brakmaya alsa da, sz konusu ilkeleri tayan ve bu ilkeler etrafnda tesis edilen bir kurucu anayasann egemenlii altndaki politik ve hukuksal bir sistemin bu ilkeleri nasl otoriter bir tarzda kullanabilme imkanna sahip olduu grlebilir.

Hukuksal Pozitivizm ve zgrlk, Eitlik, Kardelik


Kelsenin modern anayasal hukuk devleti kavramn etkileyen saf hukuk teorisi, hukuk-d olarak grlen tm ieriklerden (ahlak, politika, psikoloji) kurtarma abas etrafnda, hukuku bir yasalar hiyerarisine balar. Bunu yaparken ama, hukuku doa bilimleri gibi dier bilimlerden ayr deerlendirmeksizin snr, ileyi ve yntemi bakmndan otonom klmaktr. Kelsen, teorisini sadece yasay tanmlad ve kesin biimde yasa olmayan her eyi bu tanmlamann nesnesi olmaktan karmaya alt iin yasaya ilikin saf bir teori olarak adlandrldn ve teorisinin amacnn, hukuk bilimini yabanc elerden zgr klmak olduunu belirtir (Kelsen 1967, 1). Bu nedenle saf bir hukuk bilimi, Kelsene gre, kendi ilke ve idelerinden baka hibir ilke veya kurala bal olmadan hukukun konusu ve ayn zamanda rn olarak grlen yasalarla ilgili olacaktr. Yasalar da kendileri arasnda hiyerarik bir dzenlemeyle Kelsenin temel norm dedii, ilk kurucu anayasaya dayanarak tesis edilecektir. Bu balamda, temel normun, sadece zihinsel bir ina, bir dnce rn olduu ve onun bu formel ve transandantal yaps kabul edildiinde, eylemlerin yetkisini, hipotetik temelini takip ederek dsal normlarn ve yasalarn normativitesini tesis etmek iin uygulanabilecek mantksal bir prosedr (Kelsen 1967, 202) olduu sylenebilir. Bu yasalar hiyerarisinin en tepesinde yer alan temel norm veya ilk kurucu anayasa, kendisinden aada bulunan dier yasalarn tesisinde ve ileyiinde bavurulacak tek hukuksal, otonom ve saf norm olarak grlr. Bu, ayn zamanda hukuk sisteminin dinamik karakterini iaret eder (Kelsen 1973, 114). Bu yanyla hukuksal pozitivizmin, en bata vurgulanan, yasann meruiyetinin kaynann ne olduuna dair soruya verdii cevap son derece aktr: temel norm, yani ilk kurucu anayasa. Kelsenin saf hukuk teorisinde hukuk sisteminin tepesine yerletirdii 332

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa temel norm veya ilk kurucu anayasann rol, sadece yasalar hiyerarisindeki aa dzeydeki yasalarn belirlenmesi ve onlarn meruiyetinin kayna olmasyla snrl deildir. Temel norm, ayn zamanda politik birliin kurulma anna referans eden kurucu edimin niteliine bal olarak, sz konusu politik birliin ve hukuk sisteminin niteliini de belirler. Kelsene gre, tarihin herhangi bir annda gerekleen kurucu eylem demokratik, totaliter veya otoriter olma nitelii tasa da, nemli olan o eylemin bir hukuk sistemini kurmas ve kurulan birliin veya hukuk sisteminin o andan itibaren meruiyete sahip olmasdr. Kelsen iin temel normun tesis edildii ann nitelii nemli deildir. nemli olan, kurulduktan sonra ilk anayasann mevcut politik birliin ve hukuk sisteminin temel normu olarak grlmesi gerektii ve tm yasalarn onu lt alarak dzenlenmesi gerektiidir. Daha nemlisi, kurucu anayasaya dair byle bir betimleme, ieriine veya buna bal olarak ileyiine dair sorgulanamaz bir karakter vermektedir. Dolaysyla kurucu anayasann ierdii ilkelerin tanmna, ileyilerine ve yntemine dair bir sorgulama, dorudan doruya sz konusu elerle uyumuna baklarak onaylanacak ya da reddedilecektir. Kelsen iin kurucu ilkesini ve meruiyetini ilk kurucu anayasadan ve kurucularnn beyanlarndan alan temel norm, pozitif yasalarn tesisinin ve nesnelliklerinin oluturulmasnn bavuru noktas ve dayana olarak tanmlanr. Bu bakmdan, pozitif yasa yapma ileminde faillerin kendilerine dayandklar lt, bilindii gibi temel norm olacaktr. Fakat Kelsen, pozitif yasalarn yaplmas deil de anayasaya ynelik onu deitirmek veya yeniden yapmak gibi dorudan anayasaya ilikin eylemlilik alann znelere kapatr. zneler, bu noktada bir bakasnn veya bakalarnn kararlarna itaat etmek zorundadrlar ve onlarn ilk anayasa metninin geerliliini sorgulamaya ve soruturmaya gleri yoktur. Bir hukuk dzeni ve onun alcs arasnda karlkllk yoktur (Kalyvas 2006, 32, 584). Hukukun znelerinden istenen, temel norma, anayasay oluturan failin eylemine uymas ve itaat etmesidir. Bu, Kelsenin yasa sisteminde, temel normun zorunlu varln kullanarak salad akl yrtmesinin bir yndr.

Sonu
Son olarak konumuz gerei, modern hukuk asndan zgrlk, eitlik ve kardelik kavramlarna dair yorum yaplabilecek bir noktaya gelinmi bulunmaktadr. Zira Sieyes ile ele alnmaya balanan modern hukuk ierisinde, hukuk ve politika sistemine dorudan etki eden ve modern ulus-devlet hukuk kavrayn biimlendiren sz konusu kavramlarn, 20. yzyl hukuksal pozitivizm ile birlikte hukuka ilikin tanmlamann deitii noktada yeniden deerlendirilmesi gerekmektedir. Bunu yapabilmek iin Jrgen Habermasn hukuksal pozitivizme dair eletirisine iaret etmek son derece yararl olacaktr. Kelsenin saf hukuk teorisinin yukarda serimlenen ana argmanlarna dair eletirisinde Habermas, hukuksal pozitivizmin bir karar ve yasal 333

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa sylem teorisi (Habermas 1998, 198) olarak aynen kaldn syler. Bu karar alan ierisinde, hukuktaki olgular ve deerler arasndaki isel gerilim, Habermasa gre yasal kesinlik ilkesi ile yasann uygulanmas, yani doru karar vermek iddias arasndaki gerilim olarak kendisini sunar. Habermas, sz konusu gerilimin, yasal geerliliin iki boyutunu kendinde grnr kldn belirtir. Bir yandan kurulu yasa, yasal biimde beklenen davrann zorlanmasn ve bunun sonucu olarak yasann kesinliini teminat altna alr. Dier yandan da yasa yapma ve uygulama sreci, bu yolla sabitletirilen beklentileri merulatrmay vaat eder.(Habermas 1998, 198). Bu adan bakldnda, hukuksal pozitivizme bir karar teorisi olma zelliini veren eyin, hukuksal dzenin temel referansn kurucu anayasaya dayandrmas olduu gz ard edilmemelidir. Zira Kelsen, en yksek hukuksal norm olarak ilk kurucu anayasay iaret etmekle, hukuksal sistemin temel ilke, ide, snr ve kapsamn tarihte nceden verilmi bir karara indirgemektedir. Bu adan bakldnda, ayn zamanda kurucu eylemin zgrlk, eitlik ve kardelik kavramlar zerinde ayrmc, baskc, otoriter veya totaliter ierikler tayan bir karara varp varmadnn denetlenemeyecei bir durum sz konusu olabilir. Bu yzden sz konusu zgrln, snrl m geni mi olduu, eitliin herkesi mi yoksa bir ksm m kapsad ve son olarak kardeliin bir ayrmclk veya tekiletirme mi ierdii, bakalarnn veya kurumlarn kararlarna bal olma tehlikesini tar. Sz konusu tehlike, dier boyutuyla, her trl yasann meruiyetini kurucu anayasaya dayandrd kadar, sz konusu ilkelerin veya yasalarn meruiyetine dair sorgulamaya da izin vermeyebilir. Bu balamda baklacak olursa, bu tr bir sorgulamann zneleri olan yurttalar, bir devletin tesis ettii hukuk sistemi tarafndan dzenlenen yasalarn merkezilemi zorlayc sisteminin konusudurlar. Bu yzden Kelsenin yurtta kavram, devletin normatif yapsnn varlyla skca bantldr. Dolaysyla yurttalar, kendi varlk nedenlerini ve politik birlii oluturan ilkeleri sorgulamakta zgr olamazlar. zneler, bu noktada neyin zgrlk, eitlik ve kardelik olarak tanmlandna dair bir bakasnn veya bakalarnn kararlarna itaat etmek zorundadrlar ve onlarn ilk anayasa metninin geerliliini ve bu ilkelere dair yaplm olan tanmlar sorgulamaya ve soruturmaya gleri yoktur. Hukukun znelerinden istenen, temel norma, anayasay oluturan failin eylemine uymas ve itaat etmesidir. Bu, yasann normativitesini ve meruiyetini aklayabilecek olan ilkenin sadece temel normun kendisi olduunu gsterme amacn iaret eder. Bu da Sieyesin zgrlk ve eitlik gibi kamusal grnrle iaret eden yurttalk kavraynn alglan eklinin deitiini gsterir. Zira Sieyesnin grlerinde zgrlk, eitlik ve kardelik ilkeleri, modern hak, hukuk ve politika paradigmasn derinden etkileyen ve ona yn veren birlikte yaamn makul, hukuksal ve insani ilkeleri olarak betimlenmitir. Bu ilkeler uzun yllar boyunca modern hukuk felsefesinin, ulus-devlet hukuk anlaynn ve modernlemenin temel ilkeleri ve ltleri 334

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa olmulardr. zgrlk, eitlik ve kardelik, modern hukuk anlay ierisinde anayasann ve hukuksal politik edimlerin merkezindeki modern, kurucu, ilerlemeci lt ve ilkeler olarak politik birlikte yaamn referans olarak deerlendirilmilerdir. Fakat hukuksal pozitivizmin hukukun saflna ve kurucu anayasann ve ilkelerin muhafaza edilmesine vurgu yapan hukuk anlay, sz konusu hak, hukuk ve birlikte yaam ltlerinin deerlendirmesini hukuk d olarak ilan etmitir. Dolaysyla her trl ierikten soyutlanm bir hukuk bilimi tesis etme abasn iaret eden hukuksal pozitivizm, Sieyesde zgrlk, eitlik ve kardelik talebiyle ortaya kan yurttalk anlayn, ilkeleri ve talepleri tartma konusu olmaktan karan bir itaat ve vesayet sistemine dntrr. Aslna baklrsa Kelsen, zgrlk, eitlik ve kardelik ilkelerini hukukun saflatrlmas ve formelletirilmesi uruna feda etmektedir. Zira hukuksal pozitivizmin hukuku formelletirme iddiasyla birlikte zgrlk, sistemin korunmas adna kurumlara verilen keyfi bir serbestliktir. Eitlik ise bu kurumlara itaatte bir eitlie dnr, kardelik ise ilk anayasay ve politik dzeni kuranlarn, yani kurucu babalarn iradelerinin benimsenmesini ve onlara itaati ieren bir ba halini alr. Habermasn modernitenin bitmemi bir proje olduu iddiasndan hareketle, modern hukuk ve politika kavrayn biimlendiren sz konusu ilkelerin hukuksal pozitivizme yneltilecek eletiriler gz nne alnarak yeniden deerlendirilebilir. Zira zgrlk ve eitlik gibi ilkelerin ayrmc ve anti-demokratik ierikler katlarak yorumlanabilir olmas, bu ilkeleri toptan reddetmeyi gerektirmez. Bu yeniden deerlendirme sayesinde, modern hukuk ierisinde zgrlk, eitlik ve kardelik ilkelerine yklenen kendilerini aan veya kendilerine dsal nitelikler daha ak gzlemlenebilir hale gelebilir. Bu nedenle, sorunun ilkelerin kendilerinde aranmasnn yerine, sz konusu ilkelerin karakterlerine ayrmc, totaliter veya otoriter nitelikler ekleyen sistem ve bak alarna eletirel ve alternatif bir bak as gelitirilebilir. Bu sayede, zgrlk, eitlik ve kardelik ilkelerini ayrmc, totaliter sistemlerin sylem ve uygulamalarn arac olarak deil, zneler-aras diyalog ve karlklln ve demokratik tartmann tesis edilebilecei bir sistemin dayana olarak ele almak mmkndr. Bu yolla yasann meruiyetinin kaynana ve politik birliin nasl tesis edileceine dair kadim sorunsallara verilecek cevaplarn dayanaca ilkeler, hukukun her trden ayrmc, totaliter ve vesayeti sylemin arac olarak kullanlmasna engel olacaktr. Ar Gr, Ege niversitesi, Felsefe Blm, msaticister@gmail.com.

Kaynaka:
HABERMAS Jrgen, Between Facts and Norms, translated by William Rehg, the MIT Press, Massachusetts, 1998. KALYVAS Andreas, Basic Norm and Democracy in Hans Kelsens Legal and Political Theory, Philosophy Social Criticism, 2006, VOL. 32. 335

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa KELSEN Hans, Pure Theory Of Law, translated by Max Knight, University of California Press, California, 1967. KELSEN, Hans, General Theory of Law and State, translated by Anders Wedberg, Russell and Russell Publishers, (ilk basm 1945), New York, 1973. SIEYES Emmanuel-Joseph, nc Snf Nedir?, ev. smet Birkan, mge yay., Ankara, 2005. SIEYES Emmanuel-Joseph, Political Writings, ed. Michael Sonenscher, Hackett Pub., Cambridge, 2003.

336

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa

Levinas'ta Etik ve Siyaset: Kardelik, Tutsaklk, Eitsizlik


Duygu Trk
Emmanuel Levinas (1906-1995), yalnzca teki kavramnn gncel yaygnlamasnda oynad rol veya gnmzn etik tartmalarnda edindii nemli konum nedeniyle deil; rettii radikal etik tasarmnn dourduu sorular ve sorunlar nedeniyle de zerine dnlmesi gereken bir filozoftur. Levinasn etik kuram, kendisinden nceki yaklamlardan nemli oranda farkllk gsterir. Kuram, hem kullanlagelen teorik aralarn hem de deneyimlenen olgusal gerekliin, birbiriyle ilikilendirilerek eletirilmesinden hareket eder. Levinasn etii dediimizde, belli bal etik sorulardan ve tanmlardan farkl bir etikten bahsediyoruz demektir. rnein, ne etiin sorusu mutlu yaam araydr artk; ne de etik zne, zerk/zgr/varln srdrmeye alan/kendine yeten znedir. Levinas, nemli istisnalar olmakla birlikte literatrn genelinde bir anlamda saf etiin, tekinin filozofu olarak alglanagelmitir. Oysa, kuram, etik ile siyaset arasnda siyasetin lehine olan stnlk ilikisini bir tr tersine evirme saikinden hareket etmekte, dolaysyla Levinas iin siyaset, tli bir mesele olmann ok tesinde, merkezi bir rol oynamaktadr.

Ontolojiye Kar Etik


Levinasn ben ile teki arasnda zgn bir iliki olarak tanmlad etik ilikinin tad radikallik, ncelikle, varolagelen felsefi kabullerin ve kategorilerin, ayn anda da bu dnsel atmosfere elik eden hatta, bu dnsel zeminin mmkn veya meru kld- ve savalarn tarihi denilebilecek olan olgusal-pratik dzeyin radikal eletirisinden kaynan alr. Sz edilen eletiri ok katmanldr; biz burada ksaca zetlemeyi deneyeceiz. Levinasa gre, tm Bat felsefesi egoloji olarak adlandrlabilir: kendine zde, kendine yeterli, dolaysyla kendi iinde btnlkl bir ben znesini merkeziletirmektedir (Levinas 1991, 21-22). Burada, Levinasn kulland biimiyle ben kavramn, salt kendine referansla kurulan, dsall ve aknl yok eden tmlk nosyonunun bir uzants olarak dnmek gerekir. Bu haliyle, ben znesi, varlk kavramna denk der. Felsefenin beni; teorik dncede, karsndakini bilen/kavrayan/ina eden, dolaysyla kendinden baka olan, tekini, kendi aynlnda eriten bir znedir. yleyse, varl temel alan ve varl zerk, zgr, bilmeye ve kavramaya muktedir bir ben znesi olarak merkeziletiren felsefe, tekini aynla indirgemektedir. Levinasa gre bu, kolayca 337

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa tekinin efendisine dnebilen, hkmran bir znenin inas demektir (Levinas 1991, 40-44, 45-47, 87). Felsefenin bylesi bir hkmran zneyi dnlebilir klnn olgusal dzeydeki karl, devletlerin ve savan hkmettii bir tarihselliktir. Sava, dnda kalmaya imkan tanmayan bir belirleyicilik gc tamasyla, her eyi kendisine tbi klarak dsall yok eden, tmleyici bir sistem yaratr. yleyse, tekini bene indirgeyerek yok eden teorik edim ile tekinin fiziksel yok ediliini de zorunlu olarak ieren sava edimi birbirine paralel dnlmektedir. Baka trl sylenirse, Levinasn eletirisini zetleyen kavram olduunu syleyebileceimiz tmlk fikri --yani her eyi, her tr bakal aynnn dzenine indirgeme edimi; felsefede ontoloji (ve bilmeye-kavramaya muktedir zneden karsayabileceimiz zere, epistemoloji), olgusal dzeyde ise, tekinin fiziksel yok edilii anlamnda, sava olarak karlk bulur2. Byle bir dnsel ve olgusal dzende, etik ve ahlakilik; ikincil, naif, etkisiz bir konumdadr. Felsefede, ahlak felsefesi ynndeki abalar dahi, etii ve ahlakilii, bu verili gereklik dzeninde ve ontolojinin kategorileri zemininde dndklerinden, Levinasa gre, bu naif konumu dntrebilecek mdahaleler deildirler. Aksine, savaa kar bar ve barn gerekliliini akla uygun olarak aklamak, bar akldan tretmek eilimi; bar siyasetten bekleyerek, aslnda, ahlakilii saduyuya indirgemi ve zayf bir konuma itmitir. Levinas iin, siyaset sava ngrme ve ne pahasna olursa olsun kazanma sanat olduundan, ahlaki olann tam karsndadr. yleyse, olan dzeyindeki siyasete karlk olmas gereken dzeyine yerletirildii srece ahlakilik; olan bitene mdahale edemeyen ve naif bir itirazdan teye gidemeyen bir rol oynayabilir ancak. Levinasn eletirisini kabaca bu biimde zetlemek mmknse, imdi unu sorabiliriz: Levinasn etiinin hedefi nedir? Hedef, ncelikle, ahlakiliin bahsedilen naif, ikincil konumunu amaktr: ahlaki olan ve bar, siyasetin ve savan kat gereklii karsnda birer kan olmann tesinde, kesinlik olarak dnebilmektir; dier bir ifadeyle, tmlk fikrinin tesine gemek, varl temel alarak hkmran ben znesini ina eden ontolojinin ve bu hkmran znenin yaratt sava olgusalln tesini iaret etmektir. Zira, bu tmlkn yaratt emberi krmadan, bar ve ahlakilii bir zorunluluk-mu gibi dnmenin olana yoktur. te, Levinasn, tmle kar sonsuzluk ve metafizik aknlk fikirlerini ne srp bu dnyann tesini iaret ederek; ayn ile baka veya ben ile teki arasnda, sonlanmayan, tmlk oluturmayan bir etik iliki tanmlama abas bu amaca denk der. Levinasn etii tanmlay biimiyle yapt mdahalenin iki ynl olduunu syleyebiliriz. Bir yandan, zgn bir etik iliki tanm yaparak etii, bir ilk iliki olarak dnr ve bylece zaten orada olan, her eyi dolaysyla da ontolojinin dzenini nceleyen biimde konumlandrr. 338

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa te yandan, etie, verili gereklikte sonlanmayacak, yani savan yok edici dzeni hakimken dahi bir ihtimal olarak orada olan, yani, olana akn bir konum atfeder. Bylece, hem ilk, ilksel bir iliki hem de sonlanmayacak bir akn iliki olma zellikleri atfettii etii; ontolojinin ncesinde ve tesinde ilk felsefe olarak adlandrr. Levinasn bu ikili mdahalesinin ardnda yatan amaca uygun olarak, ayn ile baka veya ben ile teki arasndaki hiyerarik iliki de tersine evrilir. Eletirisinin merkezi temas olan tmlkn karsna, ben znesinin kendi aynlna indirgeyemecei, asla tam olarak kavrayamayaca, bir aknlk ve bakalk olarak teki kavramn merkezine alan etii karr. Baka trl sylersek, teki, tmlkn emberini kran, onu aan bir bakalk ve aknlk unsurudur. Ve Levinas, etik ilikiyi ben ile teki arasnda; daima teki lehine eitsiz, asimetrik bir tbiyet ilikisi olarak kuramnn merkezine yerletirir. zgr, zerk, kendine yeterli, varln srdrmede kararl (siyasal) zne, yerini, tekinin yznde somutlanan etik buyrua tbi (etik) zneye brakr.

Etik liki: teki ve Ben


Levinasn, etii ontolojiyi nceleyen bir ilk felsefe olarak konumlandrmadaki srar, etik ilikinin ilksel ve akn karakter edinmesini ve ayn zamanda, bu radikal nermenin ilahi aknlk fikriyle desteklenmesi ihtiyacn beraberinde getirir. Baka trl sylenirse, Levinas, ontolojinin ncesini, tesini iaret ederken ve etik lehine yeni bir hiyerari tanmlamay denerken, bunu ancak youn dini gndermelerle, ilahi referanslarla yapabilmektedir. Tanrsal aknln iaret ettii bakal, tekilii bir dayanak noktas olarak alan Levinas iin teki daima tekidir. Bununla birlikte, tekinin aknl ve stnl, insanlar aras ilikiden de tretilir. Etik ilikinin ilksel ve akn karakteri, bir dier ifadeyle, tmln sarslmaz olgusalln geersiz klma abas, olgusal gerekliin kkeninde de tekinin izini saptamay gerektirir. Levinasn dilde grd tam olarak budur. Ben znesi, her tr anlamlandrma-adlandrma-dnme edimini dilin ierisinde gerekletirir. Dil ise, her eyden nce syleme-seslenmedir; daima bir muhatap varsayar. yleyse, muhatabm olarak teki, anlam dnyamn temeli, kurucusudur. Dile getirilen eyin ieriinden nce, bir ynelme edimi olarak bakasyla konuma, anlamn ve hakikatin temelidir. Yani varlk, kendi btnln dnebilmesini de nceleyen bir biimde, nce tekiyle karlar. Levinas iin, dilin bu kurucu rol, unu anlamam salar: zgrlm snrsz deil, nk bu dnyada yalnz deilim (Levinas 1991, 66, 71, 97-101, 295). Levinasn erevesinde, bu seslenme ilikisi, eitler aras bir konumadiyalog deildir; konuan ncelikle daima tekidir. teki bana ynelir ve cevap vermemle birlikte etik iliki balar. Burada cevap [reponse], tekinden sorumlu olmakla [responsabilite] bir ve ayn ey gibidir. 339

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa Ben ile teki arasndaki ilikide ift ynl bir asimetri sz konusudur. ncelikle, teki efendidir, akndr, eitim deildir; bana stn bir konumdan seslenir. Levinas iin tekinin seslenii, ncelikle ldrmeyi yasaklayan bir buyruk nitelii tar: Yani, etik ilikide teki, ldrmemin imkansz olduu muhatabmdr. Ak ki, bu, siyasetin znesinin, varln korumak iin tekini ldrmeyi merulatran znenin tam kart bir etik zne tanm anlamna gelir. Dier taraftan, teki, Levinasn dini referanslaryla, dul, yetim, yoksul, muhta olandr (Levinas 1991, 75-76, 87, 213, 215). yleyse, bana ldrmeyi yasaklayan buyruuyla seslenen efendi teki veya yardmma muhta teki, her durumda eitim olmayandr. Levinasa gre, tekinin muhtal da onun aknlndan ileri geldiinden, asimetri daima teki lehinedir ben, tekine maruz kalan taraftr. stelik, sorumluluu alan etik zne, ayn eyi tekinden bekleyemez; yani karlkllk ilikisinden bamsz biimde, ben tekinin buyruuna tabidir. Dolaysyla, karlkllk anlamnda da eitlik, etik ilikiden dlanmtr. Bylece, zgr, muktedir varlk olarak hkmran zne; bilincini tekine borlu olan, dolaysyla teki karsnda ikincilleen etik zneye yerini brakmaktadr. Dikkat edilirse, eitlikten zenle kanlmakta, eitlik bir anlamda varln aynln dayatmasyla zde dnlmektedir. Ayn ekilde, etik iliki zgrlk kavramna da kukuyla yaklamakta, daha da dorusu, ben znesinin kendine referansla merulatraca zgr, zerk varln ve edimlerini olumsuzlamaktadr. Etik iliki, benin, ontolojik bir zorunluluk olmasa dahi, yapabileceklerini kstlayan veya sorgulayan bir buyruk niteliindedir: tekinin sesleniiyle tbi olduum etik buyruk, ncelikle kendinden menkul varlm sorgulama, snrlandrma anlamn tar. yleyse, etik ilikinin yerini almaya aday olduu, hkmran benin, eitlik ve zgrlk kavramlarnda karlk bulan niteliidir. tekinin efendisi olmaya eilimli hkmran znenin tersine, etik zne, zgrln sorgulayp snrlandrarak, ve kendisini tekine tbi klarak [subjected] zneleebilmektedir [subject]. Tekrarlayacak olursak, etik ilikinin iki temel zelliinden bahsedebiliriz: etik iliki, asimetrik yani eitsiz bir ilikidir ve ben znesinin zgrlnn sorgulanmas ve snrlanmas ile anlam kazanmaktadr. Eitlik ve zgrlk temalarnn, kavramlarnn yerini, tekine asimetrik bir tbiyet ilikisi almaktadr. Levinas, bize aslnda etik ilikiyi ncelemeyen, ki bir dier ad kardeliktir, yani, kardelii ncelemeyen eitlik ve zgrlk ideallerinin tehlikeli olduunu sylemektedir. yleyse, Howard Caygilli izleyerek diyebiliriz ki (Caygill 2002), Levinas eitlik, zgrlk, kardelik eklindeki Cumhuriyeti slogan; kardelii temel alarak dntrmektedir. Daha da dorusu, eitlik ve zgrl, kardelik ile koullamakta; bylece, aslnda ieriklerini tersine evirmektedir. Dahas, etik ilikiyi ncelemeyen bir sralamay, etik ilikiye bir tehdit olarak dnmektedir. Levinasa gre, insann insanl, kendisininkinden nce tekinin yaamn dnmek, tekinin yaamn ncelemekten, yani 340

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa etik kardelik ilkesine gre davranmaktan geer. yleyse, kardelii ncelemedike, eitlik ve zgrlk ideali, insann insanlna ynelik bir tehdit tar.

Etik znenin Amaz


Levinasn siyasetin-ontolojinin znesi olarak dnd hkmran znenin yerine etik zneyi geirme abas, ontoloji ve etik veya siyaset ve ahlakilik arasndaki ilikiyi tersine evirme giriimi; etik znenin giderek artan bir dozda tbilemesini beraberinde getirir. Levinasn kefaret, varln teki-iin-varolmak ile ikame etme kendini feda etme, varln taknt derecesinde sorgulama, herkesten ve her eyden daha fazla sorumlu olma gibi temalarla ve kavramlarla ifadelendirdii, giderek tekinin rehinesi haline gelen bir etik znedir bu. Levinas, genel olarak da ok anlaml ifadeleriyle srekli referans verdii dini temalara veya yaradl dncesine gnderme yapmadan, bu radikal biimde pasiflemi etik zneyi anlatamaz. Yapmaya alt, tpk yaratlm olmay semi olamayaca gibi, tekinin etik sorumluluunu da stlenmeme ihtimalini dnemeyecek olan bir etik zne tarifine ulamaktr (Levinas 1998a, 122; Levinas 1998b, 108). Hedef, egoist varln dzenini tersine evirmek olarak konunca; Levinasn etik znesi srf varolduu iin zr dileyen, varolmaya hakk olup olmadn sorgulayan, insanln tmnn sorumluluunu ve suunun izini zerinde tayan ve deyim yerindeyse mebbete mahkum olan bir etik zne olarak karmza kar. Etik znenin amaz aktr; tekine iddet uygulamaktan geri ekilen etik zne, kendi varln fazlasyla iddetli biimde sorgulamaktadr: Etik dnceye gre (...) benimkinin ncelii olarak ben nefret edilesidir. (...) Bakas karsndaki inkar edilemez ve kanlamaz sorumluluum beni bireysel bir ben yapar. yle ki, incinebilir bir bakas yararna -merkezi konumumdan feragat etmek iin- kendimi tahttan indirmeyi, makammdan vazgemeyi kabul ettiim lde sorumlu ve etik bir ben haline gelirim. (...) Etik ben, varolmaya hakk olup olmadn soran ve varolduu iin bakasndan zr dileyen bir varlktr. (...) Etik ben tam da bakas nnde diz kt, kendi zgrln bakasnn daha nce gelen arsna feda ettii lde znedir. Bence znenin zgrl en yksek veya ilkesel deer deildir. Bizim beeri bakaya veya Mutlak baka olarak Tanrya cevabmzn yaderklii, znel zgrlmzn zerkliinden nce gelir. Sorumlu olann ben olduunu teslim eder etmez, zgrlmn bakasna kar bir ykmllk tarafndan ncelendiini kabul ederim (...) Etik zgrlk zor bir zgrlktr, bakas karsnda ykml, yaderk bir zgrlktr. (...) Bakas bizim ontolojik varoluumuza musallat olur ve ruhu, kula kirite bir uykusuzluk hali ierisinde uyank tutar. Ontolojik olarak bakasn reddetmekte zgr olsak bile, rahatsz bir vicdanla, daima sulu olarak kalrz (Levinas 2003, 275-277). Levinasn tarif ettii haliyle etik zne, tekine iddet uygulama 341

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa zgrlne sahip egoist znenin tersine, birka anlamda birden gadre uraml, zulmedilmilii [persecuted] de temsil eder. ncelikle, tanrsal yaratmann karsnda mutlak pasiflik halindeki zne, zgrlkten tmyle yoksun olmasyla, bir tr iddete uramlkla varolmutur. Dier taraftan, tekiyle karlamasnda, varlnn tmln batan yok eden sorgulayc bir bakla muhatap olmutur. Dahas, tekinin varlyla anlam kazanan etik zne, kendi varlnda tm bir insanln iddetinden sorumlu olduunu duyumsamtr. Tm bunlar unu sylemeye elverir: teki, bende bir zulm etkisi uyandrr. Etik zne, kendisinin ve tm dierlerinin urad zulmn acsn eken znedir (Levinas 1998a, 101, 111, 121, 128). Levinas, ite bu acda kardelik bann, dayanmann olanan grr. Bylece, bir anda, etik zne ac eken zneye ve ac eken de etik zneye dnmektedir. lgin bir biimde, ac ekmek hem doallatrlmakta hem de insan olabilmenin z, koulu haline getirilmekte; ac ekmek ve zulme uramlk bir deer statsne ykseltilmektedir. Dier taraftan, Levinasn etik znesini baka bir gzle yeniden dndmzde, tuhaf bir merhamet-tbiyet-stnlk sarmaln da tespit etmek mmkndr. Eitsiz bir kardelik ilikisinin, tad otoriter tehdit, ben hep tekine tbi olmakla tanmland iin ve ayn anda teki de muhta addedildii iin, bertaraf ediliyor gibidir. Ne var ki, tekinin sorumluluunu alarak ona elini uzatan zne, kuramsal olarak tekine tbi olmakla tanmlanyorsa da, Levinasn bu etik znesini tekine yardm veya hak baheden znenin yceliinden, ycegnlllnden ayrdeden nedir, sorunludur. Levinasn kendisini tam karsna yerletirdii Spinoza, bu noktada Levinasn eletirisi olarak okunabilir. Nitekim, tarihteki tm zulmlerin acsn kendinde duyan etik znenin bir adm tesinde, tarihsel olarak zulme uram toplum veya topluluklar etik zne aday olarak ayrcalkl klnacaktr. Levinasn holocaust ile srail devletinin kuruluunu bir anlamda balantlandrarak, srail devletine ilikin ne srd tartmal tezlerin, etik temeli bu noktada yatmaktadr. Levinasn, radikal biimde edilgenletirdii, kendisini bakas iin feda etme, lme benzer bir pasiflik iinde olma gibi kavramlarla tarif ettii etik tablo; ulalabilir bir gereklik olmaktan ok bir tr ideal ilevi grmektedir. Adeta, resmettii etik, mevcuda getirilecek (varlk haline dnecek) bir proje deil; verili gerekliimizi, ontolojik dzeni srekli olarak sorgulamak iin iaret edilen bir imkandlktr. Ontolojik olann iine onu imkanszlatran metafizik unsuru yerletiriine; zgr ve egoist zneye varlnn balangcndaki mutlak pasiflii iaret ediine paralel biimde, Levinas dzenin iine anarik bir eyi yerletirmektedir (Levinas 1998a, 102, 120). Bu anarik eyi, siyasal dzenin bakalarna kar uygulamalarndan duyulan etik rahatszlk, kayg olarak ifade edebiliriz. Bu dzeyde dnldnde, etik siyasal dzenin mutlakln engelleyen bir ilev stlenir; sorumlu benler, tmlk yaratan dzenin herkesi kendine dahil eden gcn kracaktr. Bu ayn zamanda u 342

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa anlama gelir: etik, bir dzen ina edemez, nk sorumluluk sonsuzdur. Levinasn etik znesi, bakalarna kar sorumluluunu yerine getirerek tatmin olan bir zne deildir. Zira, sorumluluu kendi zamann da aan bir sonsuzluktadr, asla tam olarak yerine getirilemez. Dolaysyla, etik bir mevcudiyet halini alamaz; daima, mevcudiyetin dnda kalr. Aslnda, Levinasn sonsuzluk, aknlk, metafizik kavramlarna bavurarak tanmlad zere, etik tam da var klnamaz, mevcuda getirilemez bir akln ifadesidir. Etik, varln ak noktasdr. Baka trl sylenirse, etik dzen kuran deil, dzenin tmln, yeterliliini inkar eden anarik edir. Bylelikle, ben ile teki arasndaki etik ilikide, benin radikal biimde pasifletirilip tekine tbi klnmasyla, ontolojik tasarmn radikal biimde tersine evrilmesi giriimi tamamlanr. Karmzda duran, Levinasn tarifledii haliyle siyasal znenin tam tersi zelliklere brnm etik znedir. Fakat, tm bunlar ben ile teki arasndaki yzyze iliki zemininde tanmlantr. Oysa, dnyada bandan beri varolan bir nc taraf daha vardr.

teki, Ben ve nc
Levinasa gre, tm dnya ben ile tekiden ibaret olsayd, ben daima tekini kendinden nce dneceinden, ortada hibir problem olmazd. Ne var ki, nc bir tarafn (tm dierlerinin) varolduu gerei, etik iliki iin bir sorunun domas anlamna gelmektedir: Etik zne olarak ben, sonsuz sorumluluumu hangi tekine kar duymalym? teki ile nc taraf arasnda doacak bir adaletsizlik halinde, kimden taraf olmalym? Levinasn ilk yaklamnda, adalet etiin kendisi iken, daha sonra nc tarafa dair yaklamn deitirir ve adalet ile etiin zdeliini bozar (Levinas 1988, 171). nc taraf, bu defa ben ile teki arasndaki yzyze ilikiyi bozan ve bir anlamda tekinin rakibi olarak karmza kar3. Sonsuz sorumluluumu hangisine ynelteceim sorusu doar. Bu etik zne iin zor bir sorudur; nk nc de teki kadar bakadr, biriciktir ve teki gibi beni sorumlulua aran bir yze sahiptir. Peki neden bir tercih yaplmak zorundadr? Ak ki Levinas burada, kurduu etik ilikiden dlad atma unsurunu devreye sokmaktadr; zira, nc taraf ile teki arasnda bir tercih yapma zorunluluu ikisi arasndaki bir ihtilaf ima etmektedir. Nitekim, bu kurguda adalet artk tekine sorumluluk olarak deil; llemez olan lmek, karlatrlamaz olan karlatrmak zorunluluu eklinde tarif edilir (Levinas 1985, 90; 1988, 174; 1998a, 157-158; 1998b, 104; ). teki ile nc arasnda ne gemitir?. te bu soruyla birlikte, her tr nitelikten bamsz olan -tematize edilemez olan- yz bir ierik edinir. Baka trl sylenirse, mutlak yabanc olan teki, kim ve nasl olduundan bamsz bir biimde, kendisinden mutlak sorumluluk sahibi olduum etik ilikinin tekisi iken; artk yaptklaryla, nitelikleriyle leceim, 343

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa ierik sahibi bir tekiye dnr. Bu nedenle, bu soru ayn anda bilincin sorusudur; bilin, teki ile ncy kyaslar, anlamlandrr, hesaplar ve sistematize eder. Tm bunlar ise, bir ilkenin veya lnn arayn beraberinde getirir. te Levinasa gre, toplumun, siyasetin, devletin, bilimin, felsefenin, kurumlarn kkeninde bu ilkenin aray yatar (Levinas 1998a, 161). Dolaysyla, ncnn varl etik ilikide bir krlma yaratr ve adaleti, adaletle birlikte ortaya kan kurumsallklar zorunlu klar. Bir baka deyile, siyasetin varl zorunludur. Bununla birlikte, adaletin ortaya k hibir ekilde etik sorumlulukta bir derece kayb anlamna gelmez (Levinas 1998a, 159). Etik, hala adaletin koulu ve ufkudur; aksi, devletin yasas ile adaleti zde dnmek, bylece her edimini merulatrmak anlamna gelecektir. Adalet, bir anlamda, etik vizyon ile siyasal dzenin ilikisini kuran unsurdur; adalet ne siyasetten ayrdedilebilir ne de teki iin duyulan etik kaygdan. Etik daima adaleti nceler, etik kayg olmadan adalet aray da olamayacaktr4. Dier taraftan, adaletin uygulamas bir karlatrmaya dayandndan, etii sekteye uratan bir edim ierecektir. yleyse, adalet hibir zaman son sz deildir; daima daha iyi bir adaletin aray srecektir (Levinas 1988, 175). Adalet uygulamas siyasetin, devletin alanysa; daha adil bir adalet araynn sonsuzluu etik olann varldr. Fakat yine de burada, etik ile siyasetin kesitii, aralarnda vazgeilmez bir balantnn kurulduu aktr. Levinas, bata kartlk iinde kurgulad iki alan, bu defa ayrmaz bir ikili olarak dnmektedir. Bu, henz etik ile siyasetin kaynamas deildir; fakat etik ve siyaset, aralarndaki gerilim baki kalsa da, birbirini dntren ve tamamlayan bir iliki iinde tariflenmektedir. Literatrde, Levinasn etiinde salt, siyasete etik bir eletiri yneltme olanan grenler asndan, Levinasn etik ile adalet arasna sonradan dahil ettii a temel referans noktasdr (rnein Cornell 1998, Popke 2003)5. Levinasta etik bir siyaset olanan grenler iin ise, teki olarak yabancya duyarllk ve yoksul tekiye yardm elini uzatmak anlamnda hayrseverlik temas merkezi nemdedir (rnein Burggraeve 2005, Cloke 2002, Drabinski 2000). Bu noktada, hayrseverliin neden bir siyaset biimi olarak dnld sorusunu da, bu yaklamn gncel insani yardm-insani mdahale siyasetine kolayca dnebilecei gereini de bir tarafa brakrsak; her iki yaklamda da Levinas iin bandan beri orada olan nc tarafn varlnn hesaba katlmadn grmek mmkndr. Oysa, eer ncnn varl, siyasetin zorunluluunu beraberinde getiriyorsa; ben, teki ve nc arasndaki iliki de etik ile siyasetin ortak zeminini oluturuyor demektir. Her ne kadar, Derrida bize farkl bir okuma neriyor olsa da, bu l ilikide dikkat ekici olan unsur, Levinas iin ncnn varlnn tekine olan sorumluluumu snrlandramamasdr. Bir anlamda, nc etik ilikinin darsdr; nk, ncye kar sorumluluum tekine olanla ayn dzeyde deildir; adalet, hangisi benim tekim? sorusunu sormak ise, bu ilikide hatal, sulu vb. her kimse o ncdr. nc, adaletin 344

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa konusudur fakat etik ilikinin taraf deildir. Dolaysyla, Levinastan salt ben ile teki arasnda izdii resmin karsanmas gereki deildir; bir sorun veya tehdit olarak alglanan nc, bu resmin vazgeilmez tamamlayc unsurudur. Dahas, eer ontolojinin, devletlerin, siyasetin dzeyindeysek; tekini bir baka insan olarak grmek ile yurttam olarak grmek, hatta uyruu olduum devlet olarak grmek arasndaki fark silikleir. Bu durumda da ben ile teki arasndaki kardelik ban, ulusaldini bir cemaatten ayrdeden pek az ey kalmaktadr. Nihayet, Levinasn oka eletirildii, srail Devletine yaklamnda bunun izlerini grmek mmkndr. Bu nokta nemlidir, nk, Levinas sadece Filistinlileri, beklenecei zere sraillilerin tekisi olarak dnmemekle, bakalkta bir dman da tespit edebiliriz demekle kalmamakta; srail Devletini etik bir misyon stlenmi devlet olarak ayrcalkl da addetmektedir. imdiye dek, ontolojinin egemenliinde etiin tbi konumunu tersine evirmeye uraan Levinas, srail Devletinde, bu sralamann tam tersini, yani tm insanln acsn ekmi ve stlenmi etik zn devletlemesini grmektedir. yleyse, kardelik ban dini-ulusal bir cemaatten ayrdedecek bir koulun kalmay gibi, bu etik misyon stlenmi devletin dmann da insanln dmanndan veya insanlk-d bir ktden ayrdedecek bir unsuru dnmek zorlamaktadr.

Sonu Yerine
srail Devleti balamnda Levinasa getirebileceimiz eletiri, eer salt Filistinlilerde dman ihtimalini imlemesi biiminde olsayd; bu, bir kuramsal tutarllk eletirisi olarak unu sylemek olurdu: Levinas, hedefi olarak koyduu etii, ontolojinin-siyasetin-devletin dzeninin ncesine ve tesine yerletirme, varolagelen sralamay tersine evirme hedefine ulaamamtr. Dolaysyla, bu bir tutarszlktr. Oysa, bu noktada mesele, bir tutarszlktan te, etik bir misyon stlenmi devlet kavraynn, yani etik-devlet anlaynn yaratt tehlikededir. Bu nedenle, srail Devletini sadece bir rnek olarak dnmek gerekir; herhangi bir devlet, baka bir din de benzer bir misyon iddiasnda bulunabilir. Etiin veya etik misyonun taycs olma gibi ayrcalkl bir konum iddiasndaki herhangi bir devlet ve o devletin kardelik ilikisiyle birbirine tbi olmu etik zneleri; Levinasn iaret ettii etik-siz bir siyasetten/devletten daha az tehlikeli deildir. Aslnda daha byk bir risk yaratt sylenebilir, nk bu defa, edimleri etik olarak hakllatrlm, merulatrlm bir aktrden bahsediyoruz demektir. yleyse, balangta dzeni sorgulayan, dzenin dnda anarik bir e gibi dnlen etik, etik misyon edinmi bir devlet sz konusu olduunda dzeni korumann aracna, nedenine de dnebiliyor demektir. Tpk, tekinin sorumluluunu stlenmi olmamn, tekine zarar veren bir nc tarafa kar sava, bu kez, etik bir zorunluluk olarak gerektirebilecei noktasnda olduu gibi. Bu noktada, Levinasn bertaraf etmeye alt tmln, ncnn potansiyel tehdidi karsnda, ben ile teki arasndaki kardelik banda kendisini hissettirmesi dikkate deerdir. Buradaki sorun, ben ile teki 345

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa arasnda siyasal ayrmay silerek tmlkten kan mmkn olamayaca biiminde formle edilebilir. Levinasn etik znesini yeniden dndmzde, tuhaf bir merhamettbiyet-stnlk sarmaln tespit etmek mmkndr. Eitsiz bir kardelik ilikisinin, tad otoriter tehdit, ben hep tekine tbi olmakla tanmland iin ve ayn anda teki de muhta addedildii iin, bertaraf ediliyor gibidir. Ne var ki, tekinin sorumluluunu alarak ona elini uzatan zne, kuramsal olarak tekine tbi olmakla tanmlanyorsa da, Levinasn bu etik znesini tekine yardm veya hak baheden znenin yceliinden, ycegnlllnden ayrdeden nedir, sorunludur. Levinasn kendisini tam karsna yerletirdii Spinoza, bu noktada Levinasn eletirisi olarak okunabilir. Bu nokta bizi, bir dier eletiri noktasna tar: Levinasta siyasetin znesi devlettir. Levinasn tekil etik znesi, teki iin hak talep edebilir kendisi iin eyleme geen ise etiin znesi olamaz. deal zne, kendisi iin hak iddiasnda bulunamayacak fakat teki iin kendisini feda etmekten ekinmeyecek olandr. Dolaysyla, Levinasn tekil zneleri siyasallaamaz. Bu tabloda, yalnzca tekine acmann ve ac ekmenin yceltilerek deer kazann deil, ayn zamanda, hak talebine kar derin bir kukunun da izini tespit etmek mmkndr. yleyse, Levinasn kurgusunun siyasal anlam bir ynyle etik devlet problemi ise, bir dier ynyle de siyasal zne problemine iaret eder: bakalarndan haklarn tanmalarn bekleyen znenin gszl kartna yani bir avantaja dnmekte; ve kendisi iin hak talep etme gc olumsuzlanp marjinalletirilmektedir. Belirtilmeli ki, bu almada ksaca erevelendirmeye altmz sorunlar, Levinasn farkl yndeki vurgularyla, rnein evrensel insan haklar veya etik kardelik idealinin mevcudiyet bulamayacak bir aknlk olarak dnlmesi gerektiine ilikin vurgularyla birarada dnlmelidir. Baka trl sylenirse, Levinasta tespit ettiimiz sorun, her iki okumaya da elveren bir belirsizliin veya ift anlamlln bulunmasdr. Bu sorunlar birarada dnp formle etmeye altmzda vardmz sonu, eitlik, zgrlk, kardelik temas zemininde yle ifade edilebilir: Eitlik iermeyen bir kardelik vurgusu, yalnzca otoriterlie zemin sunma gibi bir tehlike yaratmakla kalmaz, ayn zamanda, hak iddia eden siyasallam aktrlerin, eitlik ve zgrlk taleplerini kolaylkla marjinalletirip kardelie tehdit addetmenin de nn aar.

Aratrma Grevlisi, Ankara niversitesi, Siyasal Bilgiler Fakltesi.

Notlar:
2 Levinasn tekinin efendisine dnebilen znenin izini; Aydnlanmann her eyi kavrayp aklayabilir kapasitedeki bilen znesi, liberal bireyin sahip olduklarn varlnn uzants addeden 346

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa

mlkiyet sahibi znesi, Kantn zerk-zgr znesi, Hegelin doay dntren znesi, Spinozann varln srdrmekte direnen znesinde vb. grmek mmkndr. Bu tr teorik kabullerin dnlebilir kld hkmran znenin tarihsel olgusal karl, veya u rneini ise, Levinas, holocaustu gerekletiren znede grmektedir. Holocaust deheti, Levinasn siyaseti dn biimine de, etik ve ontoloji arasndaki ilikiyi tersine evirme giriiminin radikalliine de damgasn vuran tarihsel unsurdur. 3 Dierleri [devreye] girdiinde, ki her biri bana dsaldr, sorunlar da doar. Hangisi bana en yakndr? Hangisi tekidir? Belki aralarnda oktan bir eyler gemitir. (Levinas 1989, 247). 4 Adalet, kendi iddetine kar srekli iyiletirilecek bir eydir -ki, bu etik ile mmkndr (Levinas 1998b, 229). 5 Hem Cornellin hem Popkenin metinlerinde, Levinasn etii ile Derridann dekonstrksiyon kavramlar arasndaki balant gerilimsiz bir ekilde kurulur. Diane Perpich, Derridann Levinas eletirisini gz ard etmez (Perpich 2005). Dier taraftan, Derrida ile Levinas balantsnda ilk akla gelen isim Simon Critchleydir. Critchley, Derridann dekonstrksiyonu etik bir arzu olarak kavranmal, dekonstrksiyondaki eksiklik olarak siyaset Levinastaki oulculuk ile tamamlanmal, dncesindedir (Critchley 1999). Critchley, daha sonra Levinasa daha eletirel bakmay da deneyecektir.

Kaynaka
Cornell, Drucilla. 1988. Post-Structuralism, The Ethical Relation and the Law. Cardozo Law Review, 9. Perpich, Diane. 2005. A Singular Justice: Ethics and Politics between Levinas and Derrida. Critical Assessments of Leading Philosophers: Beyond Levinas, vol.IV iinde, ed. Claire E. Ketz. London: Routledge. Levinas, Emmanuel. 1991. Totality and Infinity: An Essay on Exteriority, Boston: Kluwer Academic. Levinas, Emmanuel. 1985. Ethics and Infinity: Conversations with Philippe Nemo. Pittsburgh: Duquesne University Press. Levinas, Emmanuel. 1988. The Paradox of Morality: An Interview with Levinas. The Provocation of Levinas: Rethinking the Other iinde, ed. R.Bernasconi, D.Wood. London: Routledge. Levinas, Emmanuel. 1989. Ideology and Idealism. Levinas Reader iinde, ed. Sean Hand. Oxford, UK; Cambridge, MA, USA: B.Blackwell. Levinas, Emmanuel. 1998a. Otherwise than Being. Pittsburgh: Duquesne University Press. 347

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa Levinas, Emmanuel. 1998b. Entre Nous: on thinking-of-the-other. New York: Columbia University Press. Levinas, Emmanuel. 2003. Fenomenolojiden Etie. Sonsuza Tanklk iinde, ed. E.Gkyara ve Z.Direk. stanbul: Metis Yaynlar. Caygill, Howard. 2002. Levinas and the Political. London: Routledge. Drabinski, John. 2000. The Possibility of an Ethical Politics: From Peace to Liturgy. Philosophy Social Criticism 26/4. Popke, Jeffry. 2003. Poststructuralist Ethics: Subjectivity, Responsibility and the Space of Community. Progress in Human Geography 27(3). Cloke, Paul. 2002. Deliver us from Evil? Prospects for Living Ethically and Acting Politically in Human Geography. Progress in Human Geography 26(5). Burggraeve, Roger. 2005. Violence and Vulnerable Face of the Other, Critical Assessments of Leading Philosophers: Beyond Levinas, vol. IV iinde, ed. Claire E. Ketz. London: Routledge. Critchley, Simon. 1999. Ethics of Deconstuction: Derrida and Levinas, Purdue University Press.

348

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa

Liberal okkltrllk Asndan Birlikte Yaamak


Celalettin Yank*
okkltrllk kavramn, farkl kltrel unsurlarn modern yaam ierisinde kimliksel, etnik, ve dilsel zellikleri bakmndan bir tannma politikas erevesinde hak talebinde bulunmas olarak ksaca ifade edilebiliriz. ok kltrl toplum ise farkl kltrlere, inanlara geleneklere sahip olana insanlarn meydana getirdii toplulua denir. ok kltrlk kavram 1970li yllarn balangcnda Amerika, Kanada ve Avustralya da farkl etnik gruplarn eit haklara sahip olmalar iin yaplan eitli proje almalarnda ortaya km bir kavramdr (IFK 2004, 4). okkltrllk anlay Batdaki tarihsel gelime izgisi ierisinde farkl dnsel ve hatta siyasal konumlardan ele alnd; bu konumlara bal olarak da Amerika, Kanada ve Avusturalyada tannma politikalarnn gerekletirildii ne srlebilir. Bu anlamda, bu alma, 1970lerden gnmze Batdaki okkltrllk dolaymndaki entelektel tartmalardan biri olan liberal dnce zerine kurulu olmaktadr; ve yine ayn zamanda, bir baka ifadeyle, okkltrll ele alan dnsel konumlardan biri olarak liberal bak asnn yant aramasn iermektedir. Bu balamda, okkltrllk hakkndaki Batdaki entelektel tartmay tarihsel ve ideolojik arka alanlarn ortaya koymak incelememiz asndan birincil konumda olurken, ikinci olarak liberal bak asnn okkltrllk zerine nasl ve ne ekilde yant arad zerinde durulmas planlanmaktadr. Bilindii zere, liberal dnce, tarihsel arka alan bakmndan kltrel, politik ve de ekonomik adan zgrlk bir tavr ortaya koymaya almtr. Bu bakmdan, gnmzn toplumsal yaantsnda meydana gelmekte olan deiimin unsurlarndan biri olan okkltrll liberal bak asndan deerlendirmek olduka nemlidir. 1970lerden gnmze Batda ve Amerikada okkltrllk kavram, tannma politikalar erevesinde tartlmaya devam ettii gibi, bugn lkemizde de bu kavram zellikle 90l yllardan itibaren farkl balamlarda tartlr hale gelmitir ve tartlmaya da devam etmektedir. lkemizdeki tartmalar genel hatlaryla ortaya koymak, bu anlamda, almann nc olarak aklanmas gereken haline gelmektedir. Tm bu aklamalar da gstermektedir ki, hem Batda ve Amerikada hem de lkemizde, Alain Tourenin eitliklerimiz ve farkllklarmzla birlikte yaayabilecek miyiz sorusuna uygun bir perspektifte yani liberal okkltrllk perspektifinde bir yant aramak, bu almann nemli bir sac ayan oluturacaktr.

349

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa

Giri
nsanolu bugn kendini dini, kltrel veya etnik gruplara aidiyet zerinden ifade etmeye alrken, dier taraftan neden din ya da etnik kimlii adna cinayetlerde ya da kymlarda bulunmaktadr? Bu soruyu bugn anlaml klan ey amzdaki zel gerekliklerin varldr. Bu zel gerekliklerden biri ve en nemlisi bireylerin kimlikleri adna bunlar gerekletirmeleridir. lerleme dncesinin bizlere rettii ilk ve en nemli ilke insanolunun akln nda aydnlandka ilerleyecei, ekonomik anlamda daha mreffeh olacayd. Baka bir ifadeyle, ilerleme dncesi hareket halindeki bir toplumda rasyonel bir dzen idealini srdrmeye alt uzun zaman; bu dzen, evrimin sonunda uzun utkusuyla kurulacaktr. Sanayi toplumu dediimizmodernliin orta dnemindeki baskn dnce bu olmutu (Touraine, 2000; 175). Fakat bugn gelinen noktada insanolu, akln nda gelitirdii dev sava makineleri ile kendi kendini yok etmenin araynda. Yakn dnemde yaadmz bir takm siyasal olaylar bireylerin/topluluklarn kendi uluslar adna ve yine dinleri adna ne trden iddeti, vahilii ve barbarl yapabileceini bizlere gstermi oldu. Etnik bir temizlemenin/kymn yaand Ruandada ve yine Bosnada ve yine din ad altnda Taliban tarafndan Afganistanda gerekletirilen iddet dolaymnda insanlar ontolojik gvensizlii adeta damarlarna kadar hissettiler. Ontolojik gvensizlik olarak adlandrlan yaadmz bu yzyl ierisinde, gerekten de insanlk onuruna ve haysiyetine yakmayacak bu trden olaylar yaadk ve hala da yaamaya devam etmekteyiz. Bunun yan sra, bugn insanolu tarihte bugne dek yaamad bir uluslar aras g olgusu ile kar karya bulunmakta. Bu g olgusunun yaratt bir dier trajik durum ise kklerimizden ayr ve farkl bir yerde kendimize bir yaam alan oluturma abas ierisinde olmaya zorlanmamz. Bu g ister istendik bir ey ya da bakalar tarafndan zorla gerekletirilsin, g edilen yerde birok insann aznlk konumuna gelmesine neden olmaktadr. Bir baka ifadeyle, hepimiz kklerimizin dayand topraklara hi benzemeyen bir evrende yaamaya zorlanyoruz; hepimiz baka diller, baka azlar, baka iaretler renmek zorundayz; hepimiz ocukluumuzdan beri hayal ettiimiz biimiyle kimliimizin tehdidi altnda olduu izlenimine kaplyoruz(Maalouf, 2000; 35). Bu aznlk durumu da bireylerin gerek bireysel gerekse de topluluk baznda siyasal, kltrel ve etnik farkllklarn ortaya koymak iin kaynaklk edebilmektedir. Aznlk konumunda dilinizin kmsendiini, dininizle alay edildiini; kltrnzn aalandn hissederseniz, farkllnzn iaretlerini abartl bir gsterile sergileyerek tepki verirsiniz; tersine, size sayg duyulduunu hissettiinizde, yaamay setiiniz lkede bir yeriniz olduunu hissettiinizde daha farkl davranrsnz (Maaluf, 2000; 39). Etnik temizliin/kymn, dinsel iddetin gerekletirildii yerler balamnda, bu trden taleplerin son analizde yaratt olumsuzluklar da ortada durmakta. Bunun yan sra, g edilen lkede bireylerin ya da topluluklarn 350

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa sahip olduklar kltrel kimlikler dorultusundaki talepler de bir baka durumdur. Uluslar aras gn yan sra, ulus-devletler ierisinde, bu ulusdevletlerin tarih sahnesine kt zamandan bugne, ulusal aznlklarn ve etnisitelerin var olduu da bir dier gerek. mparatorluklarn yklmas sonucunda, dnya zerinde aznlklara ya da etnisitlere sahip birok ulusdevlet olutu. Bu anlamda, ulus-devletin oluumu snrlar ierisinde homojen bir toplumun varoluu demek deildi ve bize bugn iinde yaadmz dnya bunun imknsz olduunu gstermektedir. Tm dnya lkelerini gz nnde bulundurduumuzda her ulus-devletin farkl kltrel ve etnik unsurlar bnyelerinde barndrd bir gerektir. Ve bugn bu etnik ve kltrel unsurlarn iinde bulunduklar toplum veya devlette kendilerinin siyasal ve ekonomik alardan tannmalar/ temsil edilmeleri ynnde talepleri olmaktadr. Bu trden taleplerin bir ksm lkenin siyasal corafyasnn blnmesi ile sonulanabilmektedir. Bu durumun son rnekleri ise ekoslovakyann ek ve Slovakya olarak ikiye blnmesi, yine Belikada yaanan Valonlar ile Flamanlar arasndaki siyasal dzlemde gerekleen atmalar ve bu atmalarn lkenin blnmesine ynelik olarak sylemleri de kapsayabilmesidir. Ayrmla sonulanan ya da sonulanmayan aznlklarn talepleri, bir dnem Batda olumsuz bir durum olarak ele alnmtr. Bir baka ifadeyle, gemite, birok Bat demokrasisi milli gvenlik ve siyasi iktidar karsnda bir tehdit olarak grlen aznlk milliyetiliklerini ezmeye kalkmtr. Ulusal aznlklar gten drmek ve onlarn ayr bir ulusal kimlie sahip olduklar duygusunu yok etmek iin eitli nlemler alnmtr. Bu iddia, kendilerini ayr uluslar olarak gren aznlklarn sadakatinden sz edilemeyecei ve potansiyel olarak ayrlktan yana olacaklar gerekesiyle hakl karlmtr (Kymlicka, 1998; 16). Uluslar aras politikada bunlar yaanrken lkemiz de bu trden gelimelerden uzak olmayan etnik, kltrel, dinsel talepleri yaamaktadr. 1990l yllardan itibaren politik ve sosyal alanlarda farkllk ve eitlik sylemleri dorultusunda taleplerin siyasal dzlemde karlanamamasndan kaynaklanan problemlerle yz yzeyiz. Bir baka ifadeyle, 1990l yllar Trkiyesi devlet/parti ve partiler-aras ilikilerle snrlandrlm siyasal mekann artk toplumsal dinamiklere ve hzla deien toplumsal yapnn taleplerine yant veremez bir duruma dmesine sahne olmaktadr (Keyman, 2000; vii). Bu trden talepleri nasl hogrebileceiz ya da siyasal sylem ierisinde nasl meruluk kazandrabileceiz? Bir dier taraftan, etnik, dinsel ve kltrel kimliklerin bir farkllk olarak tannmas yolundaki taleplerin ulusal ya da uluslar aras boyuttaki yansmalar, bugne kadar bastrlmaya allan topluluku sylemlerin nemini bizlere gstermi oldu. Bireyler olarak bizler kltrel ve sosyal adan farkl kimliklere sahibiz. Bu kimlikler bir noktada lmcl olabilecei gibi, bir baka adan da toplumsal yaant ierisinde farkl kltrel talepler olarak farkllklar anlamnda bir eitlilie de olanak tanyacaktr. Bu trden taleplerin sonucu etnik bir kym ya da temizlik mi olmal yoksa demokratik parametreler ierisinde bu trden talepleri deerlendirmek mi gerekmekte? Elbetteki bu soruya 351

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa verilebilecek en nemli yant ikincisi ynnde olacaktr. Bu demokratik parametreden en nemlisi liberal dncenin klasik yapsnn yerine liberalizmin yeni bir sylemini gerekletirmekle olacaktr ve ayn zamanda farkllklar bir kazanm olarak grmekle Zira, farkllk bir bask olmaktan kp, eylem ve zm gerektiren bir sorun olarak yorumland zaman, farkl yaam biimlerinin bar iinde birlikte yaamalar, dman glerin geici bir dengesi olmaktan baka bir anlamda mmkn hale geliyor. Bir yandan birlikte yaama ilkesi, evrenselletirme ilkesinin yerini alabilirken te yandan hogr nermesi ihtida ve tabiiyet nermelerinin yerine geebilir. zgrlk, eitlik ve kardelik modernliin sloganyd. zgrlk, farkllk ve hogr ise postmodernliin atekes formldr (Bauman, 2003; 131). Ancak liberalizmin bu yeni sylemsel yapsn analiz etmeden nce, hem etnik hem de dinsel taleplerin kltrel yap ierisinde deerlendirilmesi noktasndan balamann konuyu daha anlalr klaca dncesindeyim. Bu anlamda, kltr kavramn, sosyal bilimlerin bu anahtar kavramn, bugn tartlan okkltrclkteki kltr nitelemenin de bir n koulu olmas asndan deerlendirilmeli. Bir bakma da, sosyolojinin merkezi konusu haline gelmesi ile kltr kavram, kavramn sosyal temeli ile ierik bakmnda ilikisine kaynaklk etmekte ve bu durumda da okkltrllk gibi bir kavramn da sosyal sac ayana vurguyu beraberinde getirebilmektedir. Bu sayede, hem kltrn toplumsal kkenlerine vurgu yaplabilir hem de okkltrllk gibi mevcut bir kavram da kritize etme ya da aklama frsat bulunabilir ve yine liberal demokrasinin okkltrllk balamnda ele alnmasna olanak tanr. Kltr kavram sosyoloji kitaplarn birounda ekin ekmek anlamna gelmektedir. Buradaki ekin metaforu nemlidir. Hem antropolojik hem de felsefi alardan bu metafor nemlidir. Kltrn doadan ayr bir ey olarak vurgulanmasna olanak tanmaktadr. Kltrel olann doadan baka bir ey olmas, sonu itibariyle, doal olann dzenlenmesine, onun ekini eken kii/fail tarafndan mmbit hale getirilmesine kaynaklk edecektir. Ekini ekecek kiinin/failin toprak zerinde yer alan yaban otlarn da slah etmesi edimi, bir baka adan, doal olann dzenlenmesine, doaya hakimiyete, ona insan tarafndan tahakkmne neden olacakt. Bu durumun, iktidar ynelimi olmas ya da iktidar retoriini kapsamas, son analizde, ilkel topluluklar zerinde bir hakimiyeti de ierecektir. Bu hakimiyet veya tahakkm u ekilde rneklendirilebilir: Kuzey Amerikadaki klelii hakl karmaya hizmet eden rk ideolojiye gre, siyahlar beyazlara gre doaya daha yakndrlar ve bu yzden de ar, fiziksel almaya daha uygundur; ancak ayn zamanda ocuk gibidirler, sorumluluk ve zgrl stlenmezler. Bu anlamda, bir kltr-doa dikotomi[sin]deki sosyal eitsizliin erevesi, iktidar farkllklarn merulatrmann ciddi bir arac olmaktayd (Eriksen, 2009; 189). Bu iktidar farkllklarnda yneten/tahakkmde bulunan taraf Batyd. Ekin mmbit bir arazide ekilebilir olmalyd. Bu 352

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa mmbit arazide yer alacak ayrks otlar ise vahi ve yabanl olacandan temizlenmesi/ortadan kaldrlmas gereken konumundayd. Bat smrge dneminde bu metaforu iyi bir ekilde kodlayarak, ele geirmeye alt topluluklardaki vahi ve barbar olan taraf yok etme ilemi ile hem siyasal hem de ekonomik smrge imparatorluklar kurabilme asndan rahat eylem alan bulabilmitir. Smrge sonras dnemde ise, yabanl ya da vahi retorii terk ediliyordu. Btn insan toplumlarnn heterojen ve tarihsel olduu kabul ediliyordu artk. Kabile ya da ilkel gibi kavramlar bile smrgeci tarihe ait saylyordu. Bylelikle sosyologlar ve antropologlar-yaltlm, ilkel, Batl olmayan, nesnel bakmdan tanmlanan-kabile teriminin yerine-yaltlmam, ada, evrensel, tekilerle ilikileri bakmndan znel olarak tanmlanm-etnisiteyi koydular (Dominique, 2005; 164). Bu balamda, Batnn yaad smrgecilik dnemi tarihsel deneyimi Batl dnrleri farkllk zerinde tekrardan dnmeye itmitir. zellikle insanlar kabilesel, cemaatsel ve rksal bakmlardan ayrlklara itici sylemler ve siyasal sylemlerin eitsizlik sylemini yaratmas, bireyleri vatandalk balamnda deerlendirmeye kap aralayabilmitir. Bu anlamda, insanlara dil, din, renk ve cinsiyete gre farkl ve ayrmc yaklaan bir siyasal uygulamann zdrap verici tarihine kar eitliki itirazn, an ykselen ruhu olarak bu meydan okumasnn gc inkar edilemez. Fransz Devrimiyle ilan edilen yeni siyasal konsept, geleneksel toplumun soy, rka ve cinsiyete dayal tabakalamasna kar vatandalk kavramn ne srerek insanlk onuru adna ileri bir adm kaydetmitir. Bu admn atld toplumsal yapnn kendisine bir byk bir hakllk kazandrdna da kuku yok (Aktay, 2003; 61). Soy, rk ve cinsiyete dayal olmayan byle bir yaplanma sonuta modern dnemin siyasal baars olarak nitelendirilebilecek ulus-devlet olgusuna kaynaklk etmitir. Tourainenin ifadesiyle ulus-devletin en nemli nosyonu olan ulus, zel, yerel, budunsal ve dinsel aitliklerin kt ve ynetim kurallar, iletiim dizgeleri ve eitim programlar biiminde ortaya kan bir ussalln galip geldii modern, karmak ve deiken toplumun siyasi biimi olarak belirmitir (Touraine, 2000; 215-216). Bu karmak ve deiken yap ksmen bir demokratik model ile siyasal bir birlik salamtr. Ancak bunlar btnlercesine, ilerleme ve yasa adna herkese ayn kurallar ve yaama biimlerini dayatt ounlukla. Eski, aykr ya da aznla ait olarak nitelenen ne varsa yasaklad, engelledi ve kmsedi ulus-devlet yaps (Touraine, 2000; 216). Bir toprak btnl zerinde her ulusun kendi dilini, dinini ve kltrel kodlarn gerekletirmesi, teki bir eitim anlayn srdrmesi ve ulus-devlet bnyesinde yaygnlatrmas elbette ki ulus-devlet mant ierisinde tutarllklara sahip bir sreti. Ancak bu sre ya da istek meru bir istek gibi grnr fakat eitlilik ieren bir nfusu zorla trdeletirmek ve arlatrmak, yurttalk dncesini byk lde zedeler (Touraine, 2000; 219). Bu arlatrma ve trdeletirme dncesinin somut ifadesini Batda II. Dnya Sava ile gstermitir. Holocost sadece bir rkn yok edilmesi/ortadan kaldrlmas 353

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa deil fakat ayn zamanda modern dncenin kendisinin de sorgulanmasn iermekteydi. Bu tarihsel durum da gstermiti ki, ulusdevlet ierisinde yer alan siyasal ve kltrel aznlklarn da baz haklarnn ve taleplerinin olabilecei ve bu taleplerin de siyasal dzlemde farkl ekillerde dile getirilebilecei; ancak bu dile getirmelerin engelledii noktada rk bak asnn yaygn kazanabileceidir. Bu bak asnn meruluk kazandraca sylem ise yabancnn ekonomik adan lke insanlarnn kt kaynaklarn engelledii/ele geirdii ve bu yabanclar sonuta kendi ulus-devleti ierisinden ya atlmas/kovulmas ya da yok edilmesidir. Bir baka adan yabanclarn bizi istila ettiini syler rk, ama bu yabanclar yoksul ve terkedilmi bir evi istila eden fareler ya da kf deildir yalnzca; ok gl ve her an saldrganlaabilecei dnlen topluluku bir bek, kabilesel bir varlk ve dinsel bir kesinlemedir ayn zamanda (Touraine, 2000; 160). Burada zellikle kanmamz gereken nokta, tm bu olumsuzluklarn tek nesebi/kayna olarak elbette ki ulusdevletin birebir kendisini grmememizdir. Ulus-devlet, modern dnyada demokratik hareketlerinin kayna olduu gibi, bireylerin yurtta statsn kazand srece zgr dncesini rahatlkla ifade edebildii bir ortam yaratmas asndan nemli kazanmlar sergilemektedir. Ancak uygulaym alanlarnda ulus-devletin dinsel, kltrel ve dilsel farkllk dzeyinde eksikliklerin bulunmas ise nemli bir boyutu tekil etmektedir. Bu alma ierisinde ulus-devleti belirli bir toprak paras zerinde meru g kullanma yetkisine sahip bir organ ya da aygt olarak dnmekten ok sahip olduu ve ayn zamanda ierdii farkllklar nasl eit dzeyde temsil etmeyi salayabilecei sorunsalndan yola kmaktayz. Ulus-devletlerin uygulaymnda hkmetlerin gerekletirmeye altklar ey ideal bir ulus yaratmdr; ki bu ideal bir homojen yap yaratmak iin hkmetler tarih boyunca kltrel aznlklara ilikin ok eitli politikalar izlemilerdir. Belli aznlklar ya kitlesel srgn ya da soykrm yoluyla fiziksel olarak ortadan kaldrlmtr. Baka baz aznlklar ounluun dilini, dinini ve adetlerini benimsemeye zorlanarak bask yoluyla asimile edilmitir. Dier baz rneklerde ise aznlklar, fiziksel tecrit ve ekonomik ayrmcla tabi tutularak ve siyasi haklardan mahrum braklarak, yabanc muamelesi grmtr (Kymlicka, 1998; 27). Sava sonras dnemde aznlklar konusundaki durum insan haklar boyutuyla konuyu irdelemek zerine olmutur. Bu dnem, insan haklar hareketlerinin genel eilimi ulusal aznlklar sorununu, etnik grup yeliine gnderme yapmakszn, daha genel bir soruna, btn insanlara temel kii haklar salama sorununa tabi klmaktr. Balca varsaym da, ulusal aznlk yelerinin zel bir nitelik tayan ayrcalkl haklara ihtiyalar olmad, bu yetkiye sahip olmadklar ve olamayacaklar dorultusundayd. nsan haklar retisi, aznlk haklar kavramnn yerine yeleri eit muamele gren aznlklarn etnik zgnlklerini srdrmek iin kendilerine kolaylk salanmasn meru olarak talep edemeyeceklerine dair gl bir ima tayan bir ikame olarak ileri srlmtr (Claudeden akt. Kymlicka, 1998; 28). Evrensel insan haklar 354

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa ierisine aznlk haklarnn yerletirilmesi, okkltrl bir devlette kapsayc bir adalet teorisi[nin] hem grup yelikleri gz nne alnmakszn bireylere tannm evrensel haklar[n]; hem de belli grup farkna dayal haklar ya da aznlk kltrleri iin zel statleri ierece[inden], aznlk haklarnn bu evrensel insan haklaryla badatrlabilecei dncesinden kaynaklanmaktadr (Kymlicka, 1998; 32). Aznlk haklar sava sonras dnemin temel problematiklerinden biridir. zellikle aznlk haklarna dayal aznlk milliyetiliinin talepleri Batl devletler iin o dnem bir kmaz sokaktr. Aznlk milliyetiliine dayal talepler ya grmezden gelinmeye alld ya da bastrmaya alt. Fakat tarihsel tecrbe de gsterdi ki, bu gerekleemedi. Aznlk haklarna ynelik liberal bak as ise Kymlickaya gre u ekilde yant aramaya alt: - () baz liberaller gerek sorunun demokrasi ve hukuk dzenindeki eksiklikler olduunu ve bu meseleler zerine kan atmalarn etnikkltrel atmalar biiminde kendini gsterdiini savunmutur. Bu gre gre, demokratik haklar ve kurumlar bir kere yerleir ve tm yurttalarn kullanmna sunulursa insanlar artk etnik ballklar temelinde harekete geemeyecektir. - Baka baz liberaller, aznlk milliyetiliinin modernleme ve ekonomik refahn dedii bir bedel olduunu savunmulardr. Bu gre gre, gerek sorun baz insanlarn kendilerini modernleme srecinde geri kalm hissetmeleridir ve belli bir ekonomik gelime dzeyine eriildii ve btn yurttalar bundan faydaland zaman artk insanlar etnik ballklar temelinde harekete geemeyeceklerdir. - Dier baz liberaller ise aznlk milliyetiliinin, teki hakkndaki cehaletten kaynaklanan, irrasyonel kiisel nyarglar ve basmakalp fikirlerin srdrlmesi anlamna geldiini savunmutur. Bu gre gre, insanlar demokratik alkanlklar olan hogr ve karlkl saygy bir kere benimseyip iselletirdiklerinde, etnik ballk temelinde insanlar seferber etmenin gerei kalmayacaktr. - () baz liberaller de aznlk milliyetiliine yabanclarn iilerine karmas ya da halinden memnun aznlklar, durumlarndan ikayet etmeye cesaretlendirmek iin yalanlar uyduran yabanc ajan provokatrlerin neden olduunu savunmutur. Bu gre gre, bir kere doru enformasyon salandnda ve yabanc mdahale aa karldnda, etnik seferberlik yok olup gidecektir. (Kymlicka, 1998; 2122) tm bunlara ramen sava sonras dnem liberalleri zgl etnik ya da ulusal gruplara kalc bir siyasal kimlik ya da anayasal stat verilmesi gerektii fikrine hep kar kmtr (Kymlicka, 1998; 30). Daha sonraki dnemde yaanan kreselleme dalgas ise, dnyann klmesine kaynaklk etmitir. Ulusal ile kresel arasndaki balarn younlamasyla dnyann klmesini simgeleyen kreselleme sreci, dier bir deyile kresel bir toplumun ortaya kma sreci hem toplumun 355

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa btnletirici bir sistem olma dncesini geersiz klarken hem de ulus devlet referansn sorunsallatr[maktadr] (Turnerdan akt. Keyman, 2000; 3). Kresel bir toplum, toplumun kendisinin btnletirici yapsn ortadan kaldrmakla, ulus-devletin snrlarnn ve ayn zamanda kendisinin de sorgulanmasn salayabilmitir. Bununla birlikte modernitenin kresel hegemonyasn da tartlr hale getirebilmitir kreselleme. Kresel siyasal mekann oluumu farkl siyasal sylemlerin mcadelesini ieren bir belirsizlik durumu da yaratabilmitir (Keyman, 2000; 27). Bu belirsizlik durumu ise, bireyleri ya da topluluklar topluluku veya milliyeti ve hatta dinsel sylemlerin kucana atabilmitir. Bir baka ifadeyle, kresellemenin zellikle devlet egemenlii syleminin zemini olan devlet ile toplumun birliktelii varsaymn krmas ve bir belirsizlik durumunu toplumsal ilikiler iinde yaygnlatrmas ve sonuta vatandalk, ulusal kimlik, sosyal kimlik gibi belirlilik ltlerini ykmas, kltrel kimlik ve buna bal milliyetilik ve laiklik sorunlarnn ortaya kmasna katkda bulunmakta (Keyman, 2000; 34). Liberal demokrasi perspektifinde bu durumu, yani belirsizlik durumuna bal olarak ortaya kan topluluku sylemlerin nasl stesinden gelebiliriz? Bireylerin ve topluluklarn farkllklara sahip olmas olumlu ve bunlarn siyasal, ekonomik ve kltrel adan temsil haklarn yerine getirebilmelerine liberal demokrasi kanalyla nasl yant verebileceiz? Bu soruya yant verebilmek iin liberalizmin klasik soyut vatanda ve atomistik birey temelli ve siyaseti sadece kar gruplar ve partiler yoluyla temsiliyet mekanizmasna indirge[nmemelidir] (Keyman, 2000; 31). Liberal demokrasinin oulculuu farkl kimliklerin farkllklarn tannmas temelinde grmesi gerekmektedir. Farkllklarn tannmas temelinde grlmesi ise tekine kar sorumluluk olarak adlandrabileceimiz bu ilke, demokratiklemenin n koulunun ulusal kimlik ve modern kimlik kategorilerince sessizletirilmi ve tekiletirilmi kimliklerin dile getirdii farklla dayal kimlik sylemlerine sayg olduunu vurguluyor. Bu anlamda, liberal demokrasi kimlik-fark ilikisini tanyan bir yapya sahip olmal (Keyman, 2000; 36). Tm bunlarn yan sra liberal demokrasi farkl kimlikleri tanma yolunda diyalojik bir tavr da taknmaldr. Tek kltrl ya da homojen bir yapnn n varsaym deil ve fakat farkl kltrel, dinsel, etnik ve aznlklara dayal farkllklarn birbirleriyle karlkl ilikileri ierisinde diyalojik bir boyutun da n planda olmas gerekmektedir. Bu diyalojik srete ise birbirimizi karlkl zne boyutunda tanmlamamz gerekir. Bir baka ifadeyle, zne dncesiyle okkltrl toplum dncesi, hatta daha kesin bir deyile, kltrleraras iletiim dncesi arasnda hibir kopukluk yoktur, nk ancak karlkl olarak birbirimizi birer zne olarak kabul ettiimizde, birlikte ve farkllklarmzla yaabiliriz. (Touraine, 2000; 212) Liberal demokrasi de bu erevede kendisini bu karlalan yeni durumda, eer topluluku ve milliyeti sylemlerin dnda toplumlarn ya da uluslarn sahip olduklar farkllklar, ki bu farkllklar dinsel, dilse ve etnik balamlar ierisinde farkllk gsterebilmektedir, birer zne konumuna 356

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa getirilebildii takdirde anlaml, anlaml olabilecei kadar da zm odakl olacaktr. Bu balamda, okkltrclk, kltrel alann snrszca blmlenmesi ya da dnya apnda kltrel bir melting-pot olmadn; kltrel deneyimlerin eitliliiyle kltr rnlerinin kitlesel retimi ve datmn badatrmaya alan bir dnce olduunu burada rahatlkla ifade edebileceimiz gibi, liberal demokrasinin de bu okkltrl ortam ierisinde bireyleri farkllklar balamnda birer zne konumuna getirmesi yoluyla da nemli zmler ve kaynaklar retebilme kapasitesine sahip olacadr. lkemiz asndan bu durumu deerlendirdiimizde ise, siyasal ve kltrel yap ierisinde liberal demokrasi syleminin yukarda ifade edilenlerinin oluturulmasnn yan sra, tarihsel arka planmzn da gz nnde bulundurulmas gerekmektedir. mparatorluk sonras yeniden yaplanmann yaatt bir takm zorluklar birer gerek ancak bunlarn at frsatlar ile birlikte, imparatorluk dneminin kltrel atmosferinin ve oulculuunun yaratt olumlu yap birlikte dnldnde farkllklara ynelik sylemler iin iyi bir zemin oluturaca da muhakkak. nk, bizlerin bugn yaadmz farkllklara dayal sylemlerine, bir ekilde, gemiin kendi yaamsal evreni ierisinde bir yant bulunulabilmitir. Ancak, tarihe ar hayranlk derecesinde baml olmaktan ok ve yine tarihsel bir durumu anakronik bir olguya da itmeden bu farkllklara sayg durumunu deerlendirmek nemli bir abay ve belki de zm nerileri sunabilecektir. Ancak ayn zamanda u gerei de eklemek gerekmektedir: Amerika, Avustralya ya da Kanada rneinde yaanan/yaanmakta olan okkltrllk deneyiminin olgusal bir takm zelliklerini kendi lkemize adapte etmekten ok bu tarihsel arka plan bakmak ve ayn zamanda liberal demokrasinin yukarda ifade edilen zne konumunun zelliklerini vurgulamak gerekir. Karatekin niversitesi, Sosyoloji Blm

Kaynaka
Aktay, Yasin, Kreselleme ve okkltrllk, Tezkire, Say: 35, Kasm/ Aralk 2003. Bauman, Zygmunt, (2003). Modernlik ve Mphemlik, ev. . Trkmen, stanbul: Ayrnt Yaynlar. Eriksen, Thomas Hylland, (2009). Kk Yerler Derin Mevzular, ev: F. Adsay, stanbul: Avesta Yaynlar. IFK: Institut fr Kulturpolitik (IfK) der Kulturpolitischen Gesellschaft. Globalisierung, Migration und Identitt. Aufgaben und Mglichkeiten kultureller Bildung in kulturell heterogenen Gesellschaften und Zeiten kultureller Globalisierung. AUSZUG Bonn, Januar 2004 Keyman, E. Fuat, (2000). Trkiye ve Radikal Demokrasi, stanbul: Alfa Yaynlar. Kymlicka, Will, (1998). okkltrl Yurttalk, ev. A. Ylmaz, stanbul: 357

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa Ayrnt Yaynlar. Maalouf, Amin, (2000). lmcl Kimlikler, ev. A. Bora, stanbul: YKY. Schnapper, Dominique, (2005). Sosyoloji Dncesinin znde teki ile liki, ev. A. Snmezay, stanbul: stanbul Bilgi niversitesi Yaynlar. Touraine, Alain, (2000). Eitliklerimiz ve Farkllklarmzla Birlikte Yaayabilecek miyiz? ev. O. Kunal, stanbul: YKY.

358

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa

Gnmz Politik Adalet Anlayna Eletirel Bir Bak: Amartya Sen ve Olanaklar Teorisi
Bar Mutlu
Giri
Amartya Senin gnmzdeki politik tartmalara dair en dikkat ekici katks, yoksulluk, toplumsal cinsiyet ayrmcl, salk sorunlar, yallk gibi dorudan yz yze geldiimiz pratik sorunlarmz, felsefenin ilgi alan ierisine tayabilmesidir. zellikle ekonomik ilikilerin baat bir deer haline gelmesiyle kalknmann, ekonomik ilerleme ve gelimeyle e deerde kabul edildii bir zamanda, Senin yeni bir alternatif olarak gndeme getirdii olanaklar/kapasiteler yaklam (capabilities approach), yaamn sadece ekonomik bir ilerlemeyle, ekonomik ilgilerle ele alnamayacan gstermeyi amalar. Yeni yeni nemi anlalmaya balanan bu yaklam, dier birok liberal ve faydac/utilitaryan teoriden farkl olarak tzsel, pozitif bir karakterde karmza kar. rnein Senin olanaklar olarak nitelendirdii barnma, beslenme, reme, politik katlm ve dnce zgrl kendinde bir deere, amaca sahip bir zelliktedir. nk Sene gre insan, bu tr kapasiteleri etkinletirmek isteyecek bir doaya sahip olarak doduundan, sz konusu kapasiteler bir araca indirgenemez deerdedir. Oysa bugn yaamlarmz ekillendirmedeki egemen gler olarak liberal ve faydac teoriler iin bu deerler, kendinde bir ama olmaktan uzaktr. En azndan, Sen iin byledir. Elbette bu teorilerin bir ekilde ama olarak ele aldklar deerler de vardr. Bu, faydaclar iin haz, liberaller iinse zgrlktr. Ancak ama olarak ele alnan bu deerler, birok nemli deeri grmezlikten gelebilir. (Sen 2006, 7-8) rnein faydaclar, insanlarn haz bakmndan eit olduunu kabul eder ve sadece hazz, mutluluu kendinde ama olarak grrken kiinin hazzn, mutluluunu, tercihlerini etkileyebilecek verili toplumsal formasyonlarn ekillendirici etkisini ihmal edebilirler. Buna benzer bir ekilde, liberal hak teorilerinin ncs olan Rawls da eit adalet normlar zerinde dururken kiisel farklarn ve dsal koullarn etkisini uygun bir ekilde deerlendirmeyebilir. te politik adalet teorileri kapsamnda yeni bir alternatif sunan Sen, kendi yaklamnn daha iyi bir alternatif olduunu dnr. Bunu da adalet teorileri ierisinde nemli yeri olan faydac adalet anlaylaryla ve Rawlsn adalet teorisiyle yzleerek yapar. Biz de ilk olarak Senin olanaklar yaklamn anlammza yardmc olacak bir ekilde onun faydaclk eletirisi zerinde duracaz, ikinci olarak ise Rawlsn adalet teorisine dair eletirisine deineceiz. 359

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa

Amartya Senin Olanaklar Teorisi ve Faydaclk Eletirisi


Aramakta olduumuz iyiliin servet olmad aktr, nk servet sadece faydaldr ve baka bir ey iindir Aristoteles Senin olanaklar yaklamnn en karakteristik zellii, kapasite ve insan etkinlii/ilevi zerinden politik adaleti deerlendirmesidir. Aristotelese ok ey borlu olan bu iki kavram yardmyla sosyal dzenlemelere ynelik, insann ilgi ve ynelimlerinin oulluunu kapsayacak bir adalet anlay nerir. (1) nk insann ilgilerinin, hem yapp ettii ve edecei eylere hem de toplumsal olanaklara ya da zgrlklere bal olduunu ileri srer. (Crocker 1992, 589) Bu iki kavramla ilgili olarak bize u tanm yapar: levler kavram bir kiinin yapmaya ya da olmaya deer verebilecei eitli eyleri yanstr.... yeterli beslenme ve nlenebilir hastalklara yakalanmama gibi temel ilevlerden, topluluk hayatna katlabilme ve zsayg duygusuna sahip olma gibi karmak etkinlik ya da kiisel durumlara kadar deiik biimler alabilir. Bir kiinin kapasitesi o kiinin baarmas mmkn olan alternatif ilev bileimlerini anlatr Kapasite bir tr zgrlktr; alternatif ilev bileimlerini gerekletirmek iin gerekli olan temel zgrlk. (Sen 2004, 107-108) Baka bir almasnda ise ilevleri, insann kurucu bileenleri olarak kabul ederken olana ise bu ilevleri gerekletirmenin imkn olarak grr. (Sen 2006, 39-40) Bu kurucu bileen nitelemesiyle belirtmek istedii ise, insann belli yetilerle doduu ve bu yetilerin gereklemesi iin isel ve dsal iyilerin peinde komasn salayan ilevleri ya da deer verdii eylerdir. O halde sz konusu olan ikili bir etkileimdir yani insanlarn en temel kapasiteleri ve deer verdii ilevleri arasnda bir etkileim vardr. Dolaysyla bu etkileimin salkl ilemesi, hem bireyin hem de toplumun kazancna olacaktr. nk bireyler bu kapasitelerle, deer verdii bir ekilde ilerleme gstermekle birlikte ilevleri arttrmada temel nemde olan bu kapasitelerin glenmesini salayabilecektir. Bylelikle mutlu bir yaamn, kapasitelerin iler olduu bir toplumla gerekleebileceini ve kapasitelerin birincil deerde olduunu deneyimleyebilecektir. Bu aklamalar daha iyi anlayabilmek iin, toplumsal gelenekler nedeniyle birok etkinlikten mahrum olan kadnlar ve farkl bir ekilde yoksulluunun bir sonucu olarak birok etkinlii gerekletirmekten uzak olan kiileri dnelim. Verili toplumsal gelenekler ve deerli ilevleri arasnda skm bir kadnn, hayatn sona erdirebilecek zorluklarla karlaabileceini grmek zor deildir. Belki de daha da zc olan ise kamusal katlmdan uzak, pasif rolyle deerli grlen kadnn kendisinin, sz konusu toplumda mutlu bir yaam srdn ileri srebilecek olmasdr. Oysa kadn birok seenekten mahrum brakldn, en temel deerleri, insan insan yapan deerleri yaamaktan ne denli uzak olduunu fark edememektedir. Farkl 360

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa bir ekilde yoksul birine geldiimizde de bu kii, yetersiz beslenmesinin sonucu olarak salkl bir bedene sahip olamad durumda, bedeninin yardmyla yerine getirebilecei birok ilevden yoksun olabilecektir. (2) Belki de birok salk sorunlar ierisinde srdrd yaam, normal bir yaamdan ok nce son bulabilecektir. te bu kayglarla hareket eden Sen, sz konusu ikili kavramlatrmayla insann mutluluunun ok boyutlu grnmlerini kapsayacak bir adalet anlay tesis edebileceini dnr. Bu nedenle olanaklar/kapasiteler olarak gruplandrd beslenme, barnma, cinsellik, eitim, retme, baarl olma gibi deerleri kendinde bir deer, ama olarak grr. Doal olarak, insani bir yaam srmek, deerli etkinlikler peinde koabilmek iin olanaklar uzamnn geniletilmesi gerektiini syler. nk iyi, adil bir yaam, kendinde deeri olan bu ilevlerdeki ilerlemelere balanr. Sen, niceliksel olan yaamlarmzda niteliksel olan tekrardan en deerli olan olarak canlandrmak ister. Niceliksel yaamlarmzn neden terk edilmesi gerektiini Kalknma le zgrlk isimli kitabndaki u cmlelerinde rahatlkla grebiliriz: Toplam servette benzeri grlmemi artlara ramen, ada dnya, ok byk sayda insann- hatta belki de ounluunun- temel zgrlklerini inkr etmektedir. Temel zgrlkler, alk, hastalklar, temiz su bulma, yeterli beslenme, yeterli giyinme ve barnma gibi karlklarn salanmas lsnde alnabiliyor. (Sen 2004, 18) Oysa kapasiteler yaklam iin asl nemli olan insandr, onun en temel deerleri, kapasiteleridir. (Nussbaum 2006, 47) Dolaysyla her trl ekonomik gelime, insan merkezli dnlmedike daha dorusu onun ara deeri ama haline getirilmedike bu dnyayla ilgili adalet tartmalar hibir zaman etkili olmayacaktr. (3) Ama, insann mutluluunun ve onun evresiyle kurduu ilikinin niteliksel dzeyi ise neyin insan yaam iin en vazgeilmez olduunu grmemiz gerekir. Sen, ksa mrmz ierisinde zenginliin, ekonomik ilikilerin en deerli, en baat deerler olamayacandan emindir. Zenginlik konusunu, .. yazlm olan Brihadaranyaka Upanishad balkl Sanskrite metindeki bir konumaya dikkat ekerek deerlendirir. Bu konuma Maitreyee ve kocas Yajnavalkya arasnda geer. Konumann konusu daha zengin olmann ara ve yntemleridir. Bu konu etrafnda ilerleyen konumada Maitreyee, yeryznn btn servetlerinin kendisine ait olmas durumunda lmszl elde edip edemeyeceini merak eder. Ei, Hayr diye karlk verir. Bunu zerine Maitreyee de Eer servet lmszlk getirmiyorsa serveti ne yapaym der. te insann doasnn amazlar ve maddi dnyann snrlarn gstermek isteyen bu metnin, Sen iin nemi, gelirler ile kazanmlar, metalar ile kapasiteler, iktisadi servetimiz ile istediimiz gibi yaama yeteneimiz arasndaki ilikiye deinmesidir. Sene gre bu ilikide, zel olarak refah ve kazanmlarn gllnn ya da zayflnn tartlmasndan ok, bir insann sonsuza kadar yaamas yerine en parlak dnemi olan genlii srasnda erken bir lmle karlamadan, zgrlk ve de sefalet yoksunluuna dmeden 361

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa iyi bir yaam srdrebilme kapasitesidir. Evet, Sen yzyllar ncesinde ve bugn de tm bu niteliklerin herkes iin arzulanan paha biilmez eyler olduunu dnr. Tekrardan vurgulamak gerekirse Sen, iktisadi servete arlk veren ve daha geni bir yaam arzulayan perspektifler arasndaki ayrlkta, kalknmann servet yerine olanaklar ve ilevlerle dnlmesi gerektii konusunda bizi ikna etmekle kalmaz, bu deiimin politik adaletle ilgili sorunlarmza bir zm de getireceini belirtir. Yani yaamn standard ya da yaamn nitelii, ara deerde olan zenginlikle deil kendinde ama olan ilevler ve olanaklarla deerlendirildii takdirde birok politik sorunumuz zlebilecektir. Bylece geliimin yn daha iyi bir yaam isteine doru kanalize olabilecektir. Bunun iin ilk yaplmas gereken ise insann etkinliinin, etkin failler olmasn salayacak zgrlklerin geniletilmesi iin aba gstermek olacaktr. (Sen 2004, 27-29) nk kendinde bir ama olarak deer verdiimiz zgrlkleri geniletmek sadece yaammz daha zengin ve daha engelsiz hale getirmekle kalmaz ayn zamanda kendi irademizi kullanarak ve iinde yaadmz dnya ile etkileerek ve onu etkileyerek daha btnsel, sosyal kiiler olmamz salar.(Sen 2004, 29) zellikle, Kalknma amalarnn ve aralarnn, zgrlk perspektifini sahnenin ortasna yerletirmesi gerekir. Bu perspektifte kiilerin, zenle hazrlanm kalknma programlarnn pasif alclar olarak deil, kendi kaderlerinin biimlendirilmesine fiilen katlan- kendilerine frsat verilen varlklar olarak grlmesi gerekir. Devlet ve toplum, insan kapasitesinin glendirilmesinde ve korunmasnda kapsaml rollere sahiptir. Bu hazr olarak sunulan bir rolden ok destekleyici bir roldr. (Sen 2004, 77) Bu durumda etkin failler olmamz neticesinde iyi bir yaama ynelik pratik bilgeliimiz gelieceinden alk, ktlk, ekolojik sorunlar gibi adalet ve datmla ilgili uluslararas sorunlarmza ynelik zm retme istei g kazanacaktr. Gnmzde etkisini srdren refah teorileri ise tam tersi bir ekilde gelimeyi, sadece ekonomik temelli ele aldndan, insann kapasitelerini glendirecek admlar atmadndan; karmza ne istediini bilmeyen, kendi kiisel karlarnn dnda adalet taleplerinde bulunmayan kiileri karacak, dolaysyla da kar duygularn aan sorunlarmzn stesinden gelebilecek bir etkin g alan oluturamayacaktr. nk bu teoriler, insan ac ve zntlerden kaan, mutluluk peinde koan bir doada tasarladndan her kiinin kendi karn maksimize etme peinde koacan kabul etmilerdir. zelikle kar, mutluluk ve hazla birlikte ele alndndan kiinin kendi karn en maksimize ettii yerde daha mutlu olaca ileri srlr. Dolaysyla insann mutluluu da haz alnabilir duyumlarn psikolojik ve mental durumlaryla aklanr. Bunun sonucu olarak insann deerli etkinlikleri ve yaamn nitelii kapasiteler yerine 362

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa insanlarn peinde kotuklar haz, ac, mutlulukla ilikilendirilir. Deerli olan, kiinin daha mutlu, arzusunu tatmin etmesiyle e tutulur. (Sen 1999, 14, 19-21) Arzulanan ile deerli olan arasnda bir ayrm yaplmadndan arzu kendinde deerli kabul edilir. (4) Doal olarak selfler de psikolojik ve mental durumlarn toplamyla nitelendirilir. Politik adaletle ilgili etkinlikler de bu kabullerle rtecek bir ekilde mutluluk ve tatmin olarak fayday maksimize ediyorsa, arzunun gereklemesini salyorsa desteklenir. Artk dikkat edilen kriter, refah, fayda ve bunlar byten eylemlerdir. Ve bu yolda, eylemlerin niyetine deil sonucuna baklr. Yani refah teorilerinin politik adalet anlaylar, bileenle hareket eder. Bunlar faydaclk, refahlk ve en yksek toplamdr. (5) Sen iin toplumsal adalet konusunda bu retinin savunduu haz kesinlikle yeterli bir lt olamayacaktr. nk Bireysel zgrlk, tannan haklarn kullanlmas ya da ihlali, hayat kalitesinin haz istatistiklerine yeterince yansmayan ynleri gibi potansiyel olarak nem tayan meseleler, bu faydac yap iinde dorudan normatif bir deerlendirmeye tabi tutulmaz fayda miktarlar zerindeki etkileri araclyla (yani zihinsel tatmin, haz ya da mutluluk zerinde bir etki yaratabildikleri lde) dolayl bir role sahip olabilirler. (Sen 2004, 81) Ayrca faydacln toplumsal erevesi, topkeyn fayda zerinde durarak faydalarn fiili paylamna duyarl deildir. Bunun gibi nedenlerle faydac retinin bildiriimsel temeli ok snrldr. Bu snrllnn sonucu olarak da birok eitsizlii grmezlikten gelebilir. Sen, faydacln sorunlarn u ekilde sralar: 1. 2. Paylam konusuna kaytszlk: Faydaclk, mutluluun paylamn ihmal ederek mutluluktaki eitsizliklere kar kaytszdr. Haklarn, zgrlklerin ve fayda iermeyen dier konularn ihmali: Faydaclar bu talepleri, asli deil sadece mutluluu ve fayday bytp bytmemesi neticesinde dolayl bir deere sahip eyler olarak alrlar. Uyum salama ve zihinsel koullama: Faydaclar, uyum salayc ve zihinsel koullanmalara kar pek bir ey sylemezler. rnein hogrsz topluluklarda ezilen aznlklar, gvencesiz bir ekilde srekli ve ar alanlar, kat cinsiyet ayrmclnn olduu kltrlerde umutsuz bir ekilde bask altnda olan kadnlar hayatlarn srdrmek zorunda olduklar iin kendi yoksunluklarn kabul etme eilimindedirler. (Sen 2004, 88)

3.

O halde fayda hesaplamas, yoksun ve dezavantajllar iin salam bir rehber olamayacak kadar kolayca eilip bklebilir olduundan adaletsiz olabilir. (6) Bu nedenle fayda leinde yoksun olanlarn beslenme, barnma, eitim, salk hizmetleri bakmndan belli frsatlara sahip olup olmadklarn hesaba katmak, daha da nemlisi dnyaya, cesaret ve zgrlkle yaklamalarnn nn amak gerekir. Dolaysyla Sen, bir ara 363

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa deeri olduu kadar kendinde bir ama da olan zgrl, kalknmann hedefi olarak grmemizi ister. Bylelikle kalknma, salt iktisadi alandaki refahla deil insanlarn olanaklar ve ilevleriyle de ele alnabilecektir. Bunun sonucu olarak da o, gnmz baat deeri olsa da asl olarak ara deerinde olan gelir ve faydann yerine ama olan mutluluk ve zgrlk geebilecektir.(Sen 2004, 396-397)

Amartya Senin J. Rawls Eletirisi:


Eer bir insan iin tam manasyla mmkn olduu kadaryla serpilip byyeceksem tm bir yaamm, sadece bamsz pratik akl yrten birinin etkinlikleriyle megul olduum ve belli bir baar lsne ulatm deil ayn zamanda genken, yal ve hastayken veya yaralanm olduum zaman gerekli olan zenli bir bakmn saland ve salanacana dair mantkl bir beklentiye sahip olduum belirli bir trde olmaldr. Bylece her birimiz iyimize; dierlerinin, bakalarnn iyisini kendi iyileri yapan insanlarn dnemleri vastasyla erdemlerin kazanlmas ve uygulanmas vastasyla bize yardm etmesi yoluyla bizim iyimizi kendi iyileri kldklarndan dolay ve byle olduu srece ulaabiliriz ( MacIntyre 2002, 108) Hume, Adam Smith, Bentham ve Mill farkl yaklamlar sahip olsa da hkim moral ve politik teori olarak faydacln ekillenmesine katkda bulunurken bu teorilere kar sistematik bir eletiri Rawlsa gelesiye kadar ortaya kmamtr. Zaten Rawls da bunu, A Theory of Justicein orijinal basksnn hemen giriinde belirtir. Ona gre bu eletirmenler fayda ilkesinin belirsizliini gstererek onlarn imalar ve bizim moral duygularmz arasndaki gzle grlr uyumazl bildirdiler. Fakat faydacla kar gelecek ie yarar ve sistematik bir moral kavram ina etmekte, inanyorum ki, baarsz oldular. Bunun sonucu olarak da sk sk faydaclk ve sezgicilik arasnda seim yapmaya zorlanr gzktk. (Rawls 1971, 7-8) Bu nedenle Rawls, bu iki yaklama yani faydaclkla birlikte sezgiciliin adalet teorisine kar yeni bir alternatif kurar. Bu adalet teorisi Rawlsn verdii adla hakkaniyet olarak adalet teorisidir. Bu teorinin en belirgin karakteristii Locke, Rousseau ve Kant tarafndan temsil edilen geleneksel sosyal szleme teorilerini daha yksek bir soyutlama dzeyine karmasdr. Bylelikle lmcl hatalara sahip olmamakla birlikte hkim faydac retilere kar bir stnlk de tayabilecektir. (Rawls 1971, 8) Pekl dier teorilere kar Rawls, daha adil olduunu dnd nasl bir adalet teorisi nerir? Rawlsn adalet teorisi blmde karmza kar. Birinci blm, adalet ilkelerin akland blmdr; ikinci blmde ise bu ilkelerin pratikte uygulanabilirlik dzeyi ele alnr, en son yani nc blmde tartlan konu ise bu ilkelerin, moral olarak iyi olup olmaddr. Bir anlamda Rawls soyut ilkelerden hareketle iyi nosyonuna doru ilerler. (Zelyut Hnler 1997, 25-27) Burada ama, bireyden hareket ederek herkesin kabul edecei adalet ilkeleri zerinde bir konsenss yaratmaktr. nk Faydaclk, Marksizm gibi birey yerine belli bir iyiden 364

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa hareket eden teoriler, bireye belli bir iyiyi empoze eder. Rawls iin bu kabul edilemez yaklam, belli bir iyi adna bireylerin zgrlklerinin azalmasna yol aacaktr. Bu nedenle kendi teorisini deontolojik olarak nitelendirir. Yani iyiden hareket eden teleolojik retilere kart bir ekilde hak kavramndan hareket etmektedir. (Zelyut Hnler 1997, 33-35) Kitabn birinci blmne baktmzda ele alnan sz konusu ilkeler, bu moral ereve ierisinde herkesin kabul edecei bir uzlaya dayanr. Bu uzla da orijinal pozisyon ad altnda hipotetik, varsaymsal bir durumda gerekleir. Ama, toplumun temel yapsn dzenleyecek ilkeler zerinde anlamaktr. Rawls bu anlamay cehalet peesi (veil of ignorance) dedii, hi kimsenin toplumdaki yerini bilmedii, rk, cinsi, snf hakknda bilgi sahibi olmad, kendi iyi anlaylarn, yaam planlarna dair koullar bilmedii bir durumla gvenceye alnr. Ancak yine de orijinal pozisyondaki taraflar, rasyonel ve otonom kiiler olarak varsayldklarndan anlama yapacaklar bir genel yaam bilgisine, belli bilisel becerilere sahiptir. Zaten bu sayede adalet yaklamlar arasnda en iyi alternatifin hakkaniyet olarak adalet olduuna ikna olabilsinler. (Robeyns 2009, 398-399) (Zelyut Hnler 1997, 40) Elbette taraflar sadece otonom ve rasyonel gleriyle hareket etmezler. Alternatif adalet kavramlar arasnda seimler yapabilmelerini salayan belli motivasyonlara da sahiptirler. Bunlar, sz konusu motivasyonlar, Rawls ilksel iyiler, adalet duyusu, karlkl bir ekilde kardan bamszlk, kskan olmama ve daha fazlasn istememe rasyonalitesi olarak aklar. (7) Bu motivasyonlar arasnda ilksel iyiler ok nemli bir yerde durur. nk yurttalarn eit kiiler olarak daha yksek ilgileri/ karlar peinde koabilmesi iin gerekli aralara karlk gelirler. zellikle bu iyilere, sosyal ilikiler ierisinde kiilerin avantajlarnn deerlendirilmesinde bavurulur. rnein baz bakmlardan eit durumda olamayacak insanlarn kabul edebilecei bir etkinlik olana verirler. Bir bakma bu iyiler, kiilerin tikel arzularndan farkl olarak genel arzularna karlk gelirler. Dolaysyla bunlarn, cehalet peesinin rtt tikel iyilerle kartrlmamas gerekir. te bu denli nemli olan bu ilksel iyileri Rawls be grupta snflandrlabilecek ekilde aklar. Bunlar; 1. 2. 3. 4. 5. Temel haklar ve zgrlkler. Hareket zgrl ve meslek seimi. gc ve hakk, sorumluluk pozisyonlar. Gelir ve zenginlik. z-saygnn sosyal temelleridir. (Robeyns 2009, 400) (Zelyut Hnler 1997, 40) Dolaysyla cehalet peesinin rtt tikel iyiler bu genel iyilerle kartrlmamaldr.

imdi Senin Rawlsa ynelik en ciddi eletirisi bu ilksel iyilerle ilgili olacaktr. nk Sene gre Rawls adalet teorisinde insanlarn mutluluunu ve toplumdaki durumlarn onlarn temel kapasitelerinden ok ilksel 365

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa iyileri zerinden deerlendirir. Bunun sonucu olarak da ilksel iyilerin deerli ilevlere dntrlmesinde gzden karlmamas gereken kiileraras baz nemli farkllklar es getii iin baz eitsizliklerin grlmesini zorlatrr. (Sen 2006, 8) rnein mental ve fiziksel olarak engelli durumda olanlarn, Rawlsn adalet kavram ierisinde nasl ele alnaca hi ak deildir. zellikle Rawlsn insanlar eitlemek iin bavurduu ilksel iyiler yetersiz bir lt durumundadr. (Sen 2006, 8182) Oysa Rawls ilksel iyilerin eitlenmesiyle toplumsal konsenss nnde engel oluturacak birok eitsizliin zleceini dnmtr. Ayrm ilkesi zerinden toplumun en az avantajl olan kesimlerinin taleplerinin karlanmasnda bu ama vardr. nk bu durum gereklemezse adalet ilkeleri zerinde motivasyon salanamayabilir. Pekl, Rawls bu alt gruplarla, dezavantajl olanlarla hangi gruplar kastetmektedir? Rawls iin bu gruplar ailevi ve snf kkenleri dierlerinden daha dezavantajl olanlar, doal yetenekleri nedeniyle daha zor geinenler, yaamn gidiinde talih ve ansn az olmasna bal olarak mutluluu daha az olacak olanlardr. Burada hemen belirtmemiz gerekir ki Rawls doal yetenekler derken engelli insanlar kastetmez. Bu eitlik, normal dzeyde insanlara yneliktir. Yani nsel olarak herkesin normal dzeyde psikolojik ve fiziksel kapasitelere sahip olduu kabul edilir. (Robeyns 2009, 401) Sen hakl bir ekilde Rawlsn bu aklamalarn yeterli bulmaz. Adalet alan ierisinde yzleebileceimiz birok sorunun adaletin ilkeleri ierisine tanmamasn anlayamaz. Yaammzn nemli bir gereklii olan birok bamllk ilikisi, evre sorunlar neden adalet ierisinde tartlmaz. Aslnda bunun cevab, A Theory of Justicein 84. sayfasnda ve devamnda yatar. Rawls bu sayfalarda en az avantajl grubu belirlerken belli bir derecede greli seimde bulunduunu itiraf eder. Bu seim gerekte hi keyfi deildir. nk Rawls Hardn ilk defa dikkat ektii gibi zgrln bu ayrm ilkesi zerindeki nceliinde srarldr. Bu bir anlamda, ilk olarak bir zgrl tesis edelim, onun zerinde anlaalm ancak ondan sonra dier sorunlar tartabiliriz demektedir. Yani ilksel iyiler yaklamnn Rawlsdaki motivasyonu, insanlar arasndaki farkllktan ok zgrln nceliine ve ilkeler zerinde anlamaya yneliktir. Rawlsn grmek istemedii, insanlarn ancak benzer olduu durumda ilksel iyiler dizisinin, avantajn deerlendirmesi iin iyi bir yol gsterici olabileceidir. Gerekten de insanlar salk, yaam sresi, iklimsel koullar, i koullar, huy hatta beden ls eklinde deien ok farkl ihtiyalara sahipmi gibi grnr. Rawls insanlarn temel kapasitelerini, onlarn birbirlerinden ne gibi zellikler balamnda farkllk gsterebilecei, ne dzlemde birbirleriyle ilikiye geebileceini grmez. Oysa bu Sene gre, yalnzca birka zor durumu (rnein engelliler, yallar, kadnlar, doa, dier canllar) grmezlikten gelmek deil ama olduka yaygn ve gerek farkllklar gzden karmaktr. (Sen 2006, 19-20) Sen, Rawlsn pek ciddiye almad ama birok nedenle nemli olabilecek bu faktrleri u 366

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa ekilde sralar: 1. Kiisel Ayrklklar: nsanlarn sakatlk, hastalk, ya ya da cinsiyet farkllklarna bal bir ekilde ihtiyalar deiebilir. rnein hasta bir kii tedavisi iin daha fazla paraya, sakat bir kii proteze, yal bir insan daha fazla yardma ve destee ihtiya duyar. evresel eitlilikler: Scaklk deiimleri, su basknlar gibi nedenlere yol aabilecek iklim deiiklikleri, gelir dzeyinin kiiye katksn etkileyebilir. Souk bir iklimde yoksullarn giyinme ve barnma ihtiyalar scak blgedekilere gre ok farkl olacaktr. Kirlenme, bir blgedeki bulac hastalklarn varl da yaam kalitesini etkileyen ciddi faktrlerdir. Sosyal Ortamdaki Deiimler: Kiisel gelir ve kaynaklarn yaam kalitesiyle olan ilikisi, o blgedeki eitim durumu, su ve iddetin varl ve yokluu gibi durumlardan etkilenir.

2.

3.

4. liki Perspektifindeki Farkllklar: Meta ilikileri, toplumsal gelenek ve greneklere gre deiebilir. rnein zengin bir toplumda grece yoksul olan birinin geliri, yoksul topluluk yelerinin ok zerinde olsa da kendi bulunduu topluluun hayatna katlmak gibi kiinin baz ilevlerini yerine getirmesini engelleyebilir. 5. Aile indeki Paylam: Bir aile ierisinde kazanlan gelir, paylam kurallarna gre, toplumsal cinsiyet, ya gibi farkllklar bakmndan deiebilir.(Sen 2004, 98-101)

Tam da bu gibi belirleyici nemde olabilecek faktrlere dikkat etmeyerek avantaj sadece ilksel iyiler asndan deerlendirmek bizi ksmi bir kr ahlaka gtrecektir. Bunun en byk nedeni, Rawlsn insanlarn bireysel farklarna yeterince dikkat etmemesi ve szleme geleneine bal kalarak insanlarn ballklarn adalet alan ierisinde tayamamasdr. Onun bu dar eitlik uzam ierisinde kalmas bir sosyal szleme teorisi olan adalet teorisini sadece normal ve toplumun karlkl ilikide olduu yeleri arasnda ekillendirmek istemesinin bir sonucudur. Rawlsn adalet teorisi dna kan sorunlarmzla ilgili sadece moral sorumluluk olarak merhametten bahseder. Evet, Rawls birok sorunu adalet uzam ierisine tamakta istekli deildir. kna edici ve gl bir teori iin normal durumlara odaklanr. (Robeyns 2009, 401) Dolaysyla normal olmayanlar iin durum hi i ac deil. Rawlsn adil dnyasnda bu kiiler ve bu kiilerin dndaki canllar ve dnyamz iin merhamet beklemekten baka yapabileceimiz bir ey yok.

Sonu
Sen, kalknmay sadece ekonomik temelli ele alan refah teorileri ve faydac retilere kart bir ekilde kendi teorisini, kapasitelerle birlikte dnerek insan yaamnn amacnn salt ekonomik olamayacana 367

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa inanmtr. nk insan yaam, zenginlik ama haline getirilmedii zaman ancak yaanlacak bir nitelie kavuabilir. Bu da yaam iin deerli olan amalarn, olanaklarn ve kapasitelerin sahiplenilmesiyle gerekleebilir. Faydaclk bu amac gerekletirmenin tam karsnda yer alr. Faydacln sk bir eletirmeni olan Rawls ise bir adalet teorisiyle her ne kadar ekonomik olana nce gelen haklar zerinde bir konsenss yaratacan dnse de zgrlk ve eitlik uzamn birbirlerine yaknlatrmada yeterli bir teori ortaya koymaz. nk Rawlsn kendisi, ilksel iyileri nasl kapasitelere dntreceine dikkat etmedii gibi bu abay tehlikeli de grr. Olanaklar yaklamn da bu nedenle eletirir. Ona gre bu yaklam yaamda deerli amalarla ilgili belli kavramlara yaslandndan kapsaml bir iyi nosyonuna sahip grnr. Bu nedenle de oulcu bir toplumun yurttalarnn onaylayabilecei yaamn daha kapsaml bir grnne sayg duymazlar. (Robeyns 2009, 405-406) Rawls ise kendi teorisinin bu yaklama kart olarak iyiyle ilgili eitli ve kapsaml nosyonlarn konsenssn salayacak gte grr. Ancak grdmz gibi piyasa toplumunun ekillendirdii yaamlarmzda bu konsenss, hep normal olana gnderimde bulunur. Sakatlklar, engelliler, yallar, dier canllar, dnyamz nedense bu konsenss ierisinde kendine yer bulamaz. Bu tr ilikiler sadece zele ynelik tutkularmzla ilgili bir ekilde karmza kar. Tam da bu eksiklikler nedeniyle yaplmas gereken ey kiilerin ilevsel farkllklar ve onlarn hner ve fiziksel rahatszlklarn, adalet uzam ierisine tayabilmektir. nk salkl ve engelli iki kii arasnda engelli kiinin karlaaca sosyal ayrmlarn stesinden gelebilmesi, bu kiinin ilevleri peinde koabilmesi ancak daha fazla materyal ve sosyal kaynaklarn karlanmasyla gerekleebilir. Gerekten de Sen hakldr; Rawls bu farkllklara dikkat etmemitir. lksel iyileri, zgrlk iin sadece ara deerine indirgemitir. Oysa Ya, toplumsal cinsiyet, doutan gelen yetenekler, sakatlk ve hastalklar gibi kiileraras eitlilikler veri alndnda, eldeki meta insanlarn ayr srdrebilecekleri yaamlarn doas hakknda bize, gerekten de pek az ey syleyebilir. (Sen 2006, 116-117) rnein daha fazla yiyecee ihtiya duyacak hamile bir kadn bu durumda olmayan dier kiilerle karlatrrsak, bu kiilerin ayn miktarda yiyecee sahip olmasnn, bu yiyecekten ayn fayday elde etmesinin mmkn olmad grlecektir. (Sen 2006, 27) Zaten Sen, Rawlsn adalet anlaynn snrlarn, bu farkllklara dikkat edebildii iin amtr.

Notlar
1. Senin Aristotelesi temelleri iin Sen, Amartya. 1993. Capability and Well-being, The Quality of Life. Edited by Martha Nussbaum and Amartya Sen, (Oxford: Clarendon Press, Ayrca Crocker, David 368

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa A. 1992. Functioning and Capability: The Foundations of Sens and Nussbaums Development Ethics. Political Theory 20/4: 584-612. 2. Sen iin burada sorun, kadnn bu ekildeki yaam biimi deildir, sorun bu yaam biimini ilevlerini gerekletirme yoluyla m tercih ettiidir. Salkl beslenmeyle ilgili durumu da dnrsek ileri seviyede bir vejetaryen birok besini tketmedii iin bedensel sknt ekebilir. Ancak bunu tercih edebilme olana nedeniyle bu durumla yzleir. Dolaysyla bu olanaklarn, insanlarn ilevlerinin, peinde koaca isel ve dsal zgrlklere karlk geldii sylenebilir. Hatta Sen iin bu paradigmatik deiim, ekonomik kalknma konusunda da daha baarl bir yol gsterici olabilir. Kadnn ve yoksul olann eitimi ve toplumsal katlmyla birlikte emeinin ekonomiye etkisi daha olumlu sonulara yol aabilir. Tabi ki bundan da nemlisi kapasiteler ve kadn ilikisi bakmndan dndmzde eitim ve toplumsal katlmla birlikte amalarnn ocuk bakmak olmadn fark etmeye balayacak kadnlar nedeniyle ocuk doum orann derek kadnlarn fiziksel ve psikolojik skntlarla karlamasnn nne geilecek olmasdr. Faydaclk, 4 gruba ayrlabilecek ekilde bir farkllk gsterir. 1. En etkili olan ve faydacln kurucularndan olan Benthamn ileri srd haz deneyiminin ana iyi kabul edilmesine dayanr. Tm dier eylerin bir ara olduu bir kendinde ama olan iyinin olduunu savunan bu yaklamda, kendinde ama olan ey en youn haz veren ey olarak kabul edilir. rnein bir raptiye eer ayn srede ve younlukta bir haz veriyorsa bir iir kadar iyidir. 2. Hedonist olmayan mental durum hazz ise adndan da anlalaca gibi iyiyi, mental durumlara indirgeyen ilk yaklam reddeder. Yaz yazma etkinliinde hazzn olmad birok deerli mental durumlarn olduunu belirtir. 3. yaklam ise tercih tatmini olarak faydacl savunur. 4. ve en son olarak faydacl, bilgilendirilmi irrasyonel ve hatal olanlardan arndrlm tercihlerin tatminiyle bir tutarlar. Bu ayrmlar iin Kymlicka, Will. 2002. Contemporary Political Philosopohy. Oxford: Oxford University Press: 12-17. Ancak bu klasik faydac reti ilerleyen yllarda farkl formlar alarak hazz, mutluluk ve ac deneyimleriyle deil tercihler ya da iyi bilgilendirilmi, rasyonel tercihlerle birlikte karakterize etmi, yaamnn niteliini, arzularnn tatminine bal bir ekilde iyi ya da kt olarak nitelendirebilmitir. Mutluluu ve arzuyu lmek kolay olmad iin fayda bir kiinin seenekleriyle ele alnr. rnein alternatif bir xi baka alternatif bir yye kar seen kiinin daha fazla fayda salayaca dnlr. Harsanyi ve Mirrlees gibi baz modern faydaclarn savunduu bu seim, temelli hazclk olarak daha derinlere giderek rasyonel olandan arndrlm, arptlmam, nceden bilgilendirilmi tercihlerin nemi zerinde durur. Tercihi, sadistlik, haset, hn ve fesatlk gibi duygulardan uzak tutmak 369

3.

4.

5.

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa isterler. Bununla birlikte bu idealletirici yaklamlar, neyi semem ve hangi seimleri darda tutmam konusunda yeterli bir lt sunamayacaktr. Her durumda seimin nedeni haz olacaktr. (Sen 1999, 19, 21); (Sen 2004, 83-84). 6. kar ilikilerinin baat bir deer olmasnn sonucu olan bu deiikliin adalet ve datm sorunlarna ynelik zmleri fazlasyla yetersizdir. rnein ileri gelimi kabul edilen Amerika Birleik Devletlerine baktmzda yz binlerce insan sokaklarda yatmakta ve Amerikada insanlarn birou salk gvencesine sahip olmadan yaamaktadr. Ayrca dnyamz kirletmenin ba aktrlerinden biri olan bu lke, sorunlarmza ynelik zmler konusunda hala sessiz kalabilmektedir. Ancak yine biri faydacla bal kalarak Humecu bir izgide zkarn zkarla denetleneceini dnerek bu sorunlara zmler bulunacan ileri srmesi, kendi mutluluunu maksimize etmek isteyen kiilerin bu genel kurallarda gedikler amak iin hazr bekliyor olmas nedeniyle pek mmkn gzkmemektedir. Bu tartma iin Ross, Poole. 1993. Ahlak ve Modernlik. eviren. Mehmet Kk. stanbul: Ayrnt: 26-27. Rawls bu motivasyonlar, adaletin iki koulu olan lml ktlk ve snrl dierkmlkla balayacaktr. Bu iki koulu aacak olursak; Rawls adalet probleminin en az iki kii arasnda ortaya kacan dnr. Bu problemin ortaya kmasnn nedeni, kiilerin yapmay istedikleri eyler arasnda farkllklarn olmasdr. Zaten byle olmasayd yani herkes ayn eyi yapmay isteseydi adalet sorunu da yaanmayacakt. Bunun kadar nemli olan dier koul ise kaynaklarn snrl olmas nedeniyle lml ktlk durumudur. Bu iki durum nedeniyle ortaya kan adalet probleminin makul bir zmnde taraflar belli adalet ilkeleri zerinde anlamak isteyeceklerdir. Bu adalet ilkelerini Rawls, iki ilke olarak u ekilde aklar: 1-Her kii, herkes iin ayn sistemin uyumlu olduu eit temel hak ve zgrlklerin tam uygun sistemiyle ilgili eit hakka sahiptir ve bu sistemde eit politik zgrlkler, yalnzca bu zgrlkler onlarn adil deeri olarak garanti edilir. 2- Sosyal ve ekonomik eitsizlikler iki koulu karlamaldr: lk olarak bunlar adil frsatlarn eit koullar altnda herkese ak pozisyon ve ilerle birletirilmelidir. kinci olarak toplumun en az avantajl yelerinin en byk faydas iin olmaldr. Bu ilkelerden ilki eit zgrlkler ilkesine karlk gelir. kinci ilkenin ilk koulu frsat ilkesinin adil eitlii, ikinci koul da farkllk ilkesi olarak adlandrlr. Rawls bu ilkeler arasnda birinci ilkenin, ikinci ilkeden, ikinci ilkenin iki koulu ierisinde de ilkinin, ikinciden nce yerine getirilmek zorunda olduu bir sralama da yapar. Bu sralamayla Rawls, kiinin dier iki adalet ilkesini elde etmek iin temel zgrlklerden 370

7.

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa feragat edilmesine izin vermez. Yani zgrlk ilkelerindeki eitliin ekonomik eitliklere gre bir ncelii vardr. Bu iki ilke ve koullarla birlikte Rawls, adaletin genel bir tanmna da varr. Tm toplumsal ilksel iyiler,- zgrlk ve frsat, gelir ve zenginlik ve z-sayg temelleri-, bu iyilerin herhangi birinin veya hepsinin eitsiz datm en az karlar olanlarn avantajna olmadka, eit olarak datlmak durumundadr. 8. Rawls artk bu ilkelerin pratikteki uygulanabilirliini ve en son olarak da bu ilkelerin moral bakmdan iyi olup olmadn tartacaktr. Bir anlamda teorisi, ilkelerin salaml zerinden ilerleyecektir. Dolaysyla hakkaniyet olarak adaletin ilkelerinin eletirisi, pratii de etkileyecektir. Sen de bu nedenle Rawlsn adalet teorisinin eletirisini bu ilkeler zerinden yapacaktr. (Zelyt Hnler 1997, 42-56)

Kaynaka
Babr, Saffet, ev. Nikamakhosa Etik, Aristoteles. 1998. Ankara: Ayra Yay. Crocker, David A. 1992. Functioning and Capability: The Foundations of Sens and Nussbaums Development Ethics. Political Theory. 20/4: 584612. Dworkin, Ronald. 2007. Haklar Ciddiye Almak. eviren. Ahmet Ulvi Trkba. Ankara: Dost Yay. Zelyut Hnler, Solmaz. 1997. ki Adalet Arasnda. stanbul: Vadi yay. MacIntyre, Alasdair. 2002. Dependent Rational Animals: Why Human Being Need the Virtues. USA: Open Court. Robeyns, Ingrid. 2009. Fairness and The Capability Approach. Arguments for a Better World: Essays in Honnor of Amartya Sen: Volume 1 (Ethics, Welfare and Measurement), eds. Kaushik Basu and Revi Kansur, 397-413. Oxford: Oxford University Press. Kymlicka, Will. 2002. Contemporary Political Philosphy. Oxford: Oxford University Press. Nussbaum, Martha. 2006. Poverty and Human Functioning: Capabilities as Fundemental Entitlements. Poverty and Inequality, eds. David B.Grusky and Ravi Kanbur, 47-75. California: Stanford University Press. Poole, Ross. 1993. Ahlak ve Modernlik. eviren. Mehmet Kk. stanbul: Ayrnt yay. Rawls, John. 1971. A Theory of Justice. USA: Harvard University Press. Rawls, John. 2007. Siyasal Liberalizm. eviren. Mehmet Fevzi Bilgin, stanbul: Bilgi niversitesi yay. Sen, Amartya. 1993. Capability and Well-being. The Quality of Life, eds. Martha Nussbaum and Amartya Sen, 9-29. Oxford: Clarendon Press. 371

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa Sen, Amartya. 1999. Commodities and Capabilities, Oxford: Oxford University Press. Sen, Amartya. 2004. zgrlkle Kalknma. eviren. Yavuz Alogan, stanbul: Ayrnt yay. Sen, Amartya. 2006. Inequality Reexamined, Oxford: Oxford University Press. Wedin, Michael V. 1981. Aristotle on the Good for Man,Mind 90: 243-262.

372

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa

Toplumsal Gvenlik Kavramnn Felsefi, Psikolojik ve Ulusal Gvenlik Boyutlaryla ncelenmesi: Kolektif Kimlie Ynelik Tehditler

Duygu Diner
Toplumsal gvenlik kavram, bir toplumun ortak kimliine ynelik tehdit alglamasyla ilikilidir ve o toplumun geleneksel dil kalplarn, kltrn, dinini, ulusal kimliini, rf ve adetlerini srdrebilme yeteneini iermektedir. Bir toplumun yaamnn devamna veya kimliine dair bir tehdit alglamas durumunda, toplumsal gvenliin salanamad kabul edilmektedir. Oysa toplumsal adan ortak kimliinin srdrlmesi byk nem tamaktadr. Zira toplumlar, ancak kimlikleri var olduklar srece varlklarn srdrebilmektedir. Dolaysyla, toplumsal varln korunmas ve srdrlmesi iin kolektif kimliklere ynelik tehditlerin analizi byk nem tamaktadr. Bu balamda bu almann temel amac kolektif kimlie ynelik tehditlerin felsefi, psikolojik ve ulusal gvenlik boyutlar ile incelenmesidir. Bu amala, alma kapsamnda kolektif kimlik kavramn ele alan felsefi, psikolojik yaklamlar ve ulusal gvenlik teorileri sentezlenerek btncl bir perspektif sunulacaktr. almann giri blmnde, yaadmz dnyada toplumsal yaplar stnde etkisini gsteren farkl dnce akmlar ve yansmalar ele alnacaktr. Bu kapsamda zellikle evrenselci, fark akmlar zerinde durularak, kolektif kimlik zerindeki olas etkileri tartlacaktr. Evrenselci akmn, yaanlan evrenin tek tipletirilmesi, birbirine benzer ya da ayn elerden oluan sistemlerden oluan bir dnya yaratlmas zerine grleri ile fark akmn kk gruplara vurgu yaparak yerel, zgl kltr oluumlarn, kk gruplarn kendi kendini ynetme taleplerini n plana karma eilimleri eletirel bir bak asyla incelenecektir. almann ikinci blmnde, ulusal gvenlik teorileri arasndan Kopenhag Okulunun toplumsal gvenlik yaklam incelenecektir. Din, etniklik, kltrel deerler, bireysel hak ve zgrlkler vb. konularn ar gvenlikletirilmesi sonucu toplumsal yapda oluabilecek gvensizlik ortamnn temel dinamikleri zerinde durulacaktr. nc blmde ise kolektif kimlik kavram Sosyal Kimlik Teorisi balamnda sosyal psikolojik adan irdelenecektir. Sosyal kimlik, sosyal kategorizasyon, kalpyarglar ve sosyal karlatrma kavramlarnn ortak kimlie aidiyet ve gruplar aras ilikilerdeki olas etkileri incelenecektir. 373

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa Son aamada ise, kolektif kimlie ynelik tehditlerin felsefi, psikolojik ve ulusal gvenlik boyutlarnn irdelenmesinden elde edilen bilgiler nda almadan elde edilen sonulara deinilecektir. Evrenselci ve fark akmlarn, Kopenhag Okulunun ve Sosyal Kimlik Teorisinin altn izdii temel noktalar nda kolektif kimlie ynelik tehditlerin deerlendirilmesi yaplacaktr.

Giri
Yaadmz Dnyada toplumlar ve devletler genel olarak homojen nitelikte olmayp farkl sosyal gruplar ve farkl sosyal yaplar bir arada bulunduran bir nitelik tamaktadrlar. Bireyler, yaamlarnn byk bir ksmn din, dil, rk, cinsiyet, etnik kken vs. gibi snflar asndan eitli gruplarn yesi olarak geirmektedirler. Kendilerini bir grubun yesi olarak alglayan bireyler, sadece bireysel kimlikleri ile deil sosyal kimlikleri ile de hareket etmektedirler (Mee 1999, 1). nk yaamlarn belirli gruplara, dolaysyla belirli snflara ait olarak srdren bireyler, bu gereklik algs iinde hareket etmektedirler. Birey yesi olduu grupla zdelemekte ve bu durum biz bilincinin olumasna imkn vermektedir. Kimlie ynelik tehditler bizi tehdit eden yaplar iermekte ve bize ynelik tehdit eklinde alglanmaktadr (Buzan, Wver, Wilde 1998, 123). Dolaysyla birey-toplum ilikileri asndan bakldnda grup sreleri; toplum yaamnn ya da daha geni anlamda devlet ats altndaki yaamn doal ve nemli bir paras haline gelmektedir. Toplumdaki sosyal gruplar ve yaplar birbirinden farkllat lde belirginlemektedir. Farkllama ise, kimi zaman gruplar arasnda atma durumlarnn ortaya kmasna neden olabilmektedir. Yaadmz dnyada toplumsal yaplar farkl dnce akmlarnn etkisinde kalmtr. zellikle iki dnce akm gnmzde de yansmalarn gstermektedir. Bunlardan biri evrenselci, dieri fark akmdr (Bilgin 1999, 4). Baz aratrmaclara gre bu iki terim birbiriyle kart olsa da temelde birbiriyle ilikili kavramlardr (Kuuradi 2008, 1). Genellikle insan haklar kavram evrensel normlar erevesinde incelenirken, baka kltrlere sayg konusu, bir kltr dier kltrlerden ayran yerellik-zgllk zerinden incelenmektedir. Bu iki kavramn incelenmesi, yaadmz dnyada kltrlerin nasl bar iinde bir arada var olabileceinin ya da atr hale gelebileceinin aklk kazanmasna katk salar niteliktedir. Bu amala bu alma kapmasnda ncelikle evrenselci ve fark dncelerin ana hatlar, ardndan toplumsal gvenlik ve sosyal kimlik kavramlar kuramsal adan incelenecektir. Son blmde ise toplumsal gvenlik ve sosyal kimlik konular fark ve evrenselci akmlarn nda incelenecektir.

374

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa

Evrenselci ve Fark Akmlar


Evrenselcilik akm, insan haklar zerine vurgu yapmakta, herkes tarafndan kabul edilen ve her yerde geerli olan normlar ifade etmektedir. Ancak gerekte insan haklarnn her yerde geerli ve herkes tarafndan kabul edilebilir durumda olduunu sylemek zordur. Aslnda burada ifade edilmek istenen temel husus, her yerde geerli ve herkes tarafndan kabul edilebilir bir deerler sistemi ortaya koymay amalyor olmasdr. Dolaysyla rk, renk, din, dil, cinsiyet, politik gr, mlkiyet hakk, sosyo-ekonomik durum vb. hususlardan bamsz olarak insan haklarnn eit bir ekilde herkes iin her yerde var olmasna ynelik uygulamalar evrenselliin yansmalarndandr (Kuuradi 2008, 3-4). Evrenselci akm, yaanlan evrenin tek tipletirilmesi, birbirine benzer ya da ayn elerden oluan sistemlerden oluan bir dnya yaratlmasn ngrmektedir. Baka bir deyile, evrenselcilik tek tip, standart bir toplum yaratma dncesi ile aklanabilmektedir. Fark akm ise, evrensel insanlk yaratma fikri yerine kk gruplara vurgu yaparak yerel, zgl kltr oluumlarn, milliyetilii, kk gruplarn kendi kendini ynetme taleplerini n plana karmaktadr (Bilgin 1999, 4). Ancak her iki akmn da yaanlan dnyada olumsuz sonular ortaya kard grlmektedir. rnein evrenselci akm, Batllamay ifade eder hale gelmi ve serbest piyasa ekonomisini, Bat tipi demokrasiyi n plana karmtr. Bu durum yaanan hzl toplumsal deiimler ve kreselleme sreci ile pekimi, devletlerin bireylerin yaamlar zerindeki etkinliinin azalmasna sebep olmutur. Ortaya kan yeni koullarda hak ve zgrlkleri n plana karan bir bireysellemeye vurgu yaplmaya balanmtr. Bu srete, bir yandan bireyin atomize olmasn nlemek, bir yandan da toplumsal ve ulusal gvenlii salamak byk nem tamaktadr. zellikle homojen nitelikte olmayp farkl sosyal gruplar ve farkl sosyal yaplar bir arada bulunduran ulus devletler, iinde yaanlan dnemde dikkatli olmak durumundadrlar. nk fark akm, cemaatilik, etnosantrizm (bir etnik grubun kendini dier etnik gruplardan stn grmesi), radikalizm ve kkten dincilik gibi ayrlk ve byk kitlelere ykc etkileri olabilen sonular dourabilmektedir (Bilgin 1999, 4). Oysa ulus bilincinin olumasnda toplumu oluturan bireylerin din, dil, rk, cinsiyet, etnik kken gibi sosyal kimlik gruplarnn birlikte uyum iinde var olabilmesi gereklidir. Zira gruplar aras uyum bozulduunda gerek toplumsal gvenlik gerekse ulusal gvenlik tehdit altna girmektedir.

Toplumsal Gvenlik
Toplumsal gvenlik kavram, ilk kez Barry Buzan (1983) tarafndan kaleme alnm olan People, States and Fear isimli kitapta kavramsallatrlmtr. 1990l yllarn balarndan itibaren Buzan, Ole Wver ve birlikte alanlarn yaz dizisi ile toplumsal gvenlik kavram yeniden rabet 375

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa grmeye balam ve nemli lde yeniden yorumlanmtr. Bylece toplumsal gvenlik kavram, uluslararas ilikilerde Kopenhag Okulunun kavramsal temel talarndan biri haline gelmitir (Theiler 2003, 249). Gvenlik alannda temel yaklamlardan birisi olan Kopenhag Ekol, gvenlii aadaki temel boyutlarda ele almaktadr: 1. Askeri gvenlik: Gvenlik gndergesi, devlettir. Devletin gvenliini temel almaktadr. Devletin toprak btnlnn korunmasnda, askeri bir bak asn temsil etmektedir. Siyasi gvenlik: Devletin rejiminin tehdit altnda olmasdr. Devletin iindeki tehditleri incelemektedir. Baka bir ifadeyle, devletin kendisinin, kendi insanna ynelik tehdit oluturduu durumlar incelemektedir. (Totaliter, otoriter rejimler) evresel gvenlik: Gvenlik gndergesi, evredir. evrenin kendisinin yerel ya da kresel tehdit altnda olmas durumunda sz edilen bir kavramdr. Ekonomik gvenlik: Gvenlik gndergesi, ekonomidir. lkenin kendi ekonomik krizi ya da blgesel veya kresel dzeyde krizleri iermektedir. Toplumsal gvenlik: Gvenlik gndergesi, insan grubu ve onun kimliidir. Kimlie ynelik tehditler ve kimliklerin korunmas ile ilikilidir.

2.

3.

4.

5.

Temelde bu boyutlarn i ie olduu ve birbirinden kesin izgiler ile ayrlmad sylenebilir. Dolaysyla bir konu, gvenliin farkl boyutlar asndan ele alnarak btncl ve ok boyutlu bir ekilde incelenebilmektedir. Bu aratrma kapsamnda gvenliin bu be boyutu arasndan toplumsal gvenlik kavram zerinde allacaktr. Buzan, Wver ve arkadalar toplumsal gvenlii devlet gvenlii bal altnda bir alt balk olarak deil, temel bir boyut olarak incelenmektedir. Dolaysyla toplum, hem bal bana bir gvenlik objesi hem de potansiyel bir gvenlik aktr olarak ele alnmaktadr. Bu yaklam erevesinde toplum ve toplumsal gvenlik nedir? sorular u ekilde yantlanmtr: Toplum, yelerine birincil kimlik oda salayan sosyal bir nitedir. Bu sosyal nitenin, hem znel hem de nesnel boyuta sahip olduu grlmektedir. Nesnel olarak, bir toplum dil, gelenek ve grenekler gibi belirleyiciler ile ifade edilmekte ve dier toplumlardan bu boyutlaryla farkllamaktadr. znel adansa, yeleri iin Karl Deutschun biz bilinci kavramyla ifade ettii paylalm anlamlar ve kimlikler havuzudur. Baka bir deyile, toplumsal gvenliin nesnel yn dil, gelenek ve grenekler gibi grup gstergelerinin korunmasna balanrken, znel yn yeleri iin kimlik oda olarak toplumun varoluunu gerektirmektedir (Theiler 2003, 249). Toplumsal gvenlik ise, bir toplumun kimliini, kltrn, kurumlarn ve yaam biimini korumayla ilgilidir. Toplumun temel karakterini, deien artlarda ve var olan ya da olas tehditlere kar koruma 376

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa yetenei gerektirir. Dil, kltr, btnlk, dini-milli kimlik ve rf-adetlere ilikin geleneksel yaplarn srdrlebilirliiyle ilikilidir. Dolaysyla toplumsal gvenlik, kolektif kimliin varln gerektirmektedir. nk bir toplum kimliini kaybederse, varln srdremez. Toplumsal gvenliin temel kavram olan kimlik, toplumlarn benlik kavramlar ve bireylerin kendilerini bir toplumun yesi olarak tanmlamalar ile ilgilidir. Bununla beraber, toplumsal gvenlik geni ve kendi kendini idame ettirebilen gruplar konusunda ele alnan bir kavramdr. Bir toplumun yaamnn devamna veya kimliine dair bir tehdit alglamas durumunda ise toplumsal gvenliin salanamam olduu sylenebilir (Buzan, Wver, Wilde 1998, 119).

Sosyal Kimlik
Sosyal kimlik kavram ilk kez, ncln Henry Tajfel, John Turner ve arkadalarnn yapt Sosyal Kimlik Kuram ile 1970lerde ortaya km ve o zamandan bu yana, kuramn temel varsaymlar grup psikolojisi literatrnn ana grlerini oluturmutur (Jackson ve Smith 1999, 120). almalarna bireyi toplumsal bir varlk olarak ele almakla balayan Tajfel, sosyal kimlik kuram erevesinde zellikle nemli kavram zerine odaklanm ve kuram bu kavramlar zerinden yaplandrlmtr: Sosyal kimlik, sosyal snflandrma ve sosyal karlatrma. Kuram temelde bireyin sosyal dnyasnn bilisel olarak ne ekilde dzenlendiini ortaya koyan sosyal snflandrmalar, bu snflandrmalarn algsal srelerini ve karlatrlmasn iermektedir. Tajfel ve arkadalar kuramlarnn temelini oluturan sosyal kimlik kavramn, bireyin bir sosyal grubun yesi olma bilgisi ve bu yelie ykledii deer ve duygusal anlamdan karlan benlik kavramnn bir paras olarak tanmlamlardr (Jackson ve Smith 1999, 120). Bilgin ise (1994) sosyal kimlii, bireyin kendisini, bir sosyal evreye gre tanmlamas ve konumlamas olarak tanmlamtr (Mee 1999, 1). Her iki tanmda da grld zere, grup yeliinin sosyal kimlii oluturan temel bir nitelik olduu sylenebilir. Sosyal kimliin yapsal elementleri ise cinsiyet, milliyet, dini inan, sosyal snf, politik eilim, aile durumu, ya ve meslek gibi farkl sosyal gruplarn yeliklerinden olumaktadr. Bu tr grup aidiyetleri, bireylerin benlik kavramlarnn bir paras olan sosyal kimliklerini ekillendirmektedir. Tajfel ve Turner, bu kuram ilke ile zetlemilerdir. Birincisi, grup yeleri olumlu bir sosyal kimlik duygusu kazanmak ya da srdrmek iin aba sarf etmektedirler. kincisi, grup yeleri bu sosyal kimlii i grup ve d grup yeleri arasnda karlatrmalara dayanarak yaplandrmaktadrlar. Bu karlatrmalar ise bireylere kendi yesi olduklar gruplarn dierlerinden daha iyi olduunu belirtmeleri imkn verdii iin bireylerin benlik sayglarna katk salamaktadr. Baka bir ifadeyle, olumlu benlik anlay kazanma srecinde, bireyler kendi gruplarn dier 377

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa gruplarla karlatrmakta ve gruplar arasnda bir stnlk veya farkllk yaratmaktadrlar. ncs, grup yeleri iin sosyal kimlikleri tatmin edici gelmediinde gruplarndan ayrlma ya da daha olumlu ayr bir gruba katlma giriiminde bulunabilmektedirler (Cottam ve ark. 2004, 46). Tajfel ve Turner, gruplar aras ayrmcln bireyin yesi olduu grubu dier gruplardan daha olumlu deerlendirme gds sonucu olutuunu ngrmtrler. grup d grupla karlatrlrken, bireyler kendi gruplarn dier gruplardan farkllatrmaya almakta ve bylece sosyal kimlikleri olumlu deer kazanmaktadr. Bununla beraber, Tajfel ve Turner i grup ve d grup arasnda farkllklar ne karmak ve sosyal snflandrma yapabilmek iin baz n artlarn yerine gelmi olmas gerektiini ileri srmektedirler. lk olarak, grup yelerinin, grup yeliini benlik kavramlarnn bir paras olarak iselletirmi olmas gerekmektedir. Baka bir deyile, bireylerin kendilerini belirli bir grubun yesi olarak alglamalar ve tanmlamalar nemli bir faktrdr. kinci olarak, iinde bulunulan sosyal durumun gruplar aras karlamaya izin verir ekilde olmas gerekmektedir. Grup yeleri kendi i gruplarn d gruplardan olumlu ynde ayr olarak deerlendirme imknna sahip olmaldr. nc olarak, d grubun kendisini ilgili karlatrma grubu olarak alglamas gerekmektedir. nk bir i grubun yeleri, gruplarn uygun olmayan bir d grupla karlatrmazlar. Bu yzden, benzerlik, yaknlk vb. adan d grubun geerli ve gvenilir bir karlatrma grubu olup olmadnn belirlenmesi nemlidir (Cottam ve ark. 2004, 46). Tajfel ve Turner, bireylerin olumsuz ya da tehdit edilen sosyal kimlie verecekleri tepkinin tr olduunu ngrmtrler. Birinci tepki, sosyal hareket yoluyla olabilmektedir. Sosyal hareket, grubun daha yksek bir statye ilerlemesiyle olumlu sosyal kimliin artrlmasdr. Eer bireyin sosyal kimlii tehdit edilirse ya da olumsuz bir durum alglanrsa, birey daha yksek bir statdeki gruba katlarak i gruptan ayrlmaya alr. kinci tepki, sosyal yaratclktr. Bu stratejiden olumaktadr: 1. 2. 3. grubun d grupla farkl bir boyutta karlatrlmas, Karlatrmann yeniden deerlendirilmesi ve bylece nceki olumsuz boyutun olumlu olarak alglanmas, grubun farkl ya da dk statdeki bir d grupla karlatrlmasdr.

nc tepki ise, sosyal yarmadr. grup yeleri, olumlu sosyal kimlik kazanmak iin d grupla dorudan yarabilmektedir (Cottam ve ark. 2004, 47). Sosyal kimlik zerine yaplan almalar, i grup yanll konusunu da ele almtr. Bireylerin kendi gruplarn, d gruba kar olumlu olarak deerlendirme eiliminde olduklar ortaya konulmutur. Sosyal kimlik kuram erevesinde ele alnan sosyal snflandrma kavram ise u ekilde ifade edilebilir: Sosyal ve fiziksel gereklik akkandr ve muntazam olarak farkl snflara ayrlmaktan ziyade srekli bir yap iindedir. Fakat bu durum, bireyin bilisel sistemini grnte kaotik ve 378

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa yaplandrlmam olan bir uyaran yn ile kar karya brakmaktadr. Bu durum bireyi, sosyal ve fiziksel dnyay snflara blerek alg alann dzenlemeye, sistematize etmeye ve basitletirmeye yneltmektedir (Theiler 2003, 260). Allport (1954) tarafndan da belirttii gibi nsan zihni, snflandrmalar yardmyla dnmektedir. Bu snflandrmalar normal nyarglarn da temelini oluturmaktadr. Bu sreten kanmak olas deildir. Yaam buna dayanmaktadr. nsanlar bu snflandrmalar yoluyla bilgiyi etkili bir biimde ileyebilmektedirler. Snflandrmalar, bu snflandrmalarla ilgili tutum ve zellikler, onlar hakkndaki inanlar ise deneyimler yoluyla pekitirilmektedir. Rosch (1978), snflandrma sreci ile ilgili iki temel ilkeden sz etmektedir: Birincisi, snflandrmalar alglayana geni miktarda bilgiyi en az zihinsel aba ile alglama imkn sunmaktadr. kincisi, bireyler kendi sosyal ve fiziksel gerekliklerine uygun snflandrma yapmaya ihtiya duymaktadrlar (Cottam ve ark. 2004, 42). Bylece birey alg alann, daha ynetilebilir ve znel olarak anlam tayan bir dnya deneyimine evirebilmektedir. rnein, gkkuana bakldnda, gerekte renkler kesintisiz olduu halde farkl renk bantlar fark edilmektedir. Ayn ekilde birey de dnyay rk, soy, kiilik tipleri, tarihsel alar vs. gibi snflara ayrmaktadr. Bunlarn tm kargaa zerine yap, kaos zerine dzen koymaya ynelik bireysel giriimlerinin yansmalardr. Snflandrmann bireylerin bilisel tutumluluuna doyum salayan temel ve evrensel bir sre olduu sylenebilir. Bireyler, maddelerin birbirine benzer olanlarn ayn snfa, farkl olanlarn baka snflara yerletirerek alglamaktadrlar. Sonu olarak, dnyaya ynelik bu bilisel blmler bireylere keyfi deil, nesnel paralarn ve kopukluklarn bir yansmas olarak grlmektedir (Theiler 2003, 260). Ancak sosyal snflandrma sreci, Tajfele gre bireylerin sadece zihinsel snflandrma ile deil, ayn zamanda yesi olduklar gruplarn toplumdaki mevkisi, dier gruplarla ilikileri, gemii ve kltrel zellikleriyle de ilgilidir (Hortasu 1998, 51). Snflandrma sreci sayesinde grup bireyin zihninde kendini oturtmaktadr ve bireyin benlik kavramnn bir paras haline gelmektedir. Bylece birey grubun bir paras olurken, grup da bireyin bir paras haline gelmektedir. Dolaysyla birey ve grup kaynamaktadr (Theiler 2003, 260). Bu durumda bireyler kendilerini ve toplumdaki konumlarn, yesi olduklar gruplara gre tanmlama ve deerlendirme eilimi iine girmektedir. Sz edilen eilim bireylerin sosyal kimliklerinin olumlu veya olumsuz ynde yaplanmasnda etkili olabilmektedir. Tajfele gre btn toplumlar yelerinin nesnel bilgisine temel oluturacak kimlik repertuarlarn bnyelerinde barndrmaktadrlar. Sosyal kimliklerini o toplum iinde yaama neticesinde tanmlam bireyler iin bu tanmlamalar kendi gereklikleri haline gelmektedir (Mee 1991, 2,12). Sosyal kimlik kuramnn temelini oluturan kavramlardan biri olan sosyal karlatrma grup yelerinin, kendi grubunu dier gruplar karsnda olumlu deerlendirmesine yol aan bir nitelik tamaktadr 379

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa (Arkona 2005, 343). Sosyal karlatrma sreci grup snflandrmasnn ve iselletirmenin mant iinde rtl olarak yer almaktadr. Bir grup snflandrmasnn iselletirilmesiyle o, artk bireyin benlik kavramnn bir paras haline gelmektedir. Sonu olarak, olumlu bir grup imaj benlik zerine olumlu ekilde yansmaktadr. Bu grup alglamalar, d grup ile karlatrma ile yaratlmakta ve srdrlmektedir. Dolaysyla, sosyal kimlik teorisine gre insanlar kendi i gruplarna ynelik eitli ynlerden olumlu ayrt edicilik gelitirmektedirler. Bireyler, olumlu bir benlik imaj aramay srdrrken kendilerine iyi grnmek iin i gruplarn d grupla karlatrmaktadr (Theiler 2003, 261). Karlatrma srasnda bireyler kendi gruplarnn lehine bir tarafgirlik gsterebilmektedirler. Baka bir deyile, sosyal karlatrma srecinin temelinde yesi olunan grubu dier gruplara gre olumlu ynde ayrt etmeye ynelik harekete geiren bir mekanizma yatmaktadr (Arkona 2005, 343). Bununla beraber birey kendini ve dierlerini ksmi olarak, kiiliksizletirme hali iinde, birlemi sosyal snftaki maddeleri ayrm yaplmam maddeler olarak kavramaktadr. Sosyal kimlik teorisi iin byle bir kiiliksizletirme grup kalpyarglar ve nyarglar gibi durumlarn merkezidir (Theiler 2003, 260). Kalpyarglar, insanlarn belirli gruplar ya da snflara dhil insanlarn tutumlar hakkndaki inanlar eklinde tanmlanabilir. Her insan eitli kalpyarglara sahiptir ya da en azndan bakalarnn kalpyarglar hakknda bilgisi vardr. Sz konusu kalpyarglar insan zihninin kulland ve kardaki insann kiilii ya da grubu hakknda bir para da olsa bilgi sahibi olmay mmkn klan kestirme yollardr. Ancak bu bilgilerin doru olup olmadnn bir garantisi yoktur (Cottam ve ark. 2004, 43).

Evrenselci ve Fark Akmlarn Etkisinde Toplumsal Gvenlik ve Sosyal Kimlik


Evrenselcilik-farklk tartmas insanlarn, gruplar (bireyler arasndaki veya kabile, etnik grup, halk, ulus, vs.) arasndaki trllk/eitlilik olgusu karsndaki tavrlar zerinden ele alndnda toplumsal gvenlik asndan temel tehdit objesi olduu varsaylan kimlik konusunun anlalmasna katk salayabilir (Bilgin 2008, 4). Zira gruplar aras ilikilerin temel dinamiinde bireyin kendini ait sayd grup veya gruplar ile dier gruplar arasnda kendini ya farkllatrma ya da benzer klma ynndeki eilimler n plana kmaktadr. zellikle fark akmn etkisinde oluan toplumsal hareketler, kltrler veya halklar aras her trl evrensel deer leini reddetmektedir. Aksine gruplarn birbirine benzememe hakkn savunmakta ve etnosantrizmi/ her grubun kendi kaderini tayin etme hakkn merulatrmaya almaktadr. Bu yaklam dnyann hangi ekilde olursa olsun evrensel tarzda yasalatrlmasna kar kmakta ve evrenselciliin, kkenlerin unutulmasna ve dnyann zenginliini oluturan kltrel farkllklarn 380

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa silinmesine dayandn varsaymaktadr. Bu durum ise farkllklara daha youn bir ekilde vurgu yaplmasna zemin hazrlamaktadr. nk evrenselcilik tm insanlarn aidiyetlerinin ve kimliklerinin tesinde zgrlemelerini savunmaktadr (Bilgin 2008, 4). Oysa fark akmlar evrensellie kar bir tutum sergileyerek bireylerin sabit ekilde kategoriletirilmesini, kolektif farklarn ve farkllklarn belirginliinin n planda tutulmasn desteklemektedir. Yaamlarn belirli gruplara dolaysyla belirli snflara ait olarak srdren bireyler, bu gereklik algs iindesosyal kimliklerini ekillendirmektedirler. Bu sre ise bireyin yesi olduu grupla zdelemesi durumunu beraberinde getirmekte ve biz bilinci olumasna imkn vermektedir. Geen birka on yl boyunca, insanlarn grupla zdeleme fikri grup ii ve gruplar aras ilikilerdeki deiiklikleri aklamada giderek artan bir nem kazanmtr. grupla st dzeyde zdelemek ise insanlar kendi gruplaryla ilgili geerli olan eletiriler karsnda kr olmaya ve farkl ya da kart grup yelerini adaletsizce yarglamaya sevk etmektedir (Jackson ve Smith 1999, 120). Konuya toplumsal gvenlik asndan bakldnda ise, bir toplumu oluturan baz gruplarda bireylerin kendi i grubu ile zdelemesinin st dzeyde olmas durumunda, kimlie ynelik bir tehdit durumunun ortaya kma ihtimali doabilmektedir. Zira grup ii st dzey zdeleme, grup yelerinin kendi yesi olduu grubu dier gruplardan ayran farkllklara ar deer biip abartrken birbirine benzer olanlar ayn snfa koyma eilimi gstermesine neden olabilmektedir. Bu durum da toplumsal adan kimlie ynelik potansiyel bir tehdit olumasna zemin hazrlayabilmektedir. zellikle fark akmlarn etkisinde, gruplarn kendi farkllklarn ar dzeyde vurgulamas, toplumsal gvenlii tehdit eder bir boyut kazanabilmektedir. Grupla zdeleme ve biz bilinci asndan bakldnda Kopenhag Ekolnn toplumsal gvenlik boyutunda u konular gndeme gelmektedir: Kimlie ynelik tehditler bizi tehdit eden etmektedir. Sz konusu tehditler srdke, bize algsnn yaplanmas ve yeniden olumas da kendiliinden (Buzan, Wver, Wilde 1998, 123). Bizin birlik beraberlik iinde olmasn mmkn klan toplumsal sorunlarn sorumlusu ise iaretlenen bir grup olarak grlebilmektedir. Bylece biz algsnn olumas ancak onlar diye darda braklan baka gruplarn kurgulanyla glenmektedir (zalk 2008, 6). Bu ekilde dlanan onlar toplumsal dzeni bozan, istikrarszla sebep olan ve toplumsal deerlerden uzaklamaya ynelen bir bak asyla alglanabilmekte ve tehdit unsuru haline gelebilmektedir. Dolaysyla fark akmn etkisinde gruplar aras farkllklarn ar dzeyde vurgulanmas, bireylerin bu isel mekanizmalarn da harekete geirme potansiyeli oluturabilmektedir. Aidiyet ve zdeleme duygusunun younluu arttka, tehdit edilen biz algs pekimekte ve sz konusu durumlar toplumsal gvenlik meselesi haline gelmektedir. Sosyal snflandrma ve zdeleme ile oluan kalpyarglar ise, dier 381

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa bireylere yesi olduklar gruplar asndan yaklalmasna neden olabilmekte ve o grup yeleri iin toplumsal gereklermi gibi alglanmaktadr (Hortasu 1998, 52). Toplumsal gvenlik asndan bakldnda, bir grubun dier gruplar hakkndaki kalpyarglar ne kadar olumsuz ise gruplar aras ilikilerde de paralel ekilde olumsuz gelimeler olaca dnlebilir. nk bir gruba yaptrlan bu tr olumsuz yarglamalar, bir grubun dier gruba ynelik davran ve tutumlarnda belirgin bir rol oynayabilmektedir. Olumsuz kalpyarglar, bir grubun dier grup ve/veya gruplar olumsuz olarak deerlendirip kendi grubuna ynelik olumlu bir ayrt edicilik yaklam ile yceltmeye sevk etmektedir. Bu durum i grubu, kendi grubu dndaki dier gruplarn kimliklerini, varlklarn reddetmeye yneltebilmektedir. Byle bir ortamda gruplar, birbirlerinin kimlikleri asndan potansiyel bir tehdit olarak grlmeye balayabilmektedir.

Sonu
Bir toplumda yer alan sosyal gruplar, o toplum asndan kltrel bir zenginlik yaratmakta ve bu gruplarn birbirleriyle uyum iinde varlklarn srdrmesi kollektif bir kimlik olumasna imkan vererek ulusal bir bilin yaratabilmektedir. Ancak fark akmn etkisi iinde sosyal ve siyasal adan tarihten bugne kadar var olan ideolojiler, bu konuda i-d dinamiklerin olumsuz etkileri ile bir devlet ats altnda yaayan sosyal gruplarn birbirinden uzaklamasna ya da aralarna mesafe koymasna yol aabilmektedir. Toplumsal deiimler, i-d faktrler vb. durumlar, bir toplumun yesi ama ayn zamanda farkl sosyal gruplarn da yeliine sahip olan bireyleri, kendi gruplarn (i-grup) yceltme dier gruplar (d gruplar) olumsuzlayp farkllklar belirginletirmeye sevk etmektedir. Bu durum toplumsal gvenlik asndan kollektif kimliin srdrlmesi asndan tehdit eden boyutlara ulaabilmektedir. Kolektif kimliklergruplararas karlatrmalarve teki olarak tanmlanan gruplarn olumsuz bir tarzda deerlendirilmesi yoluyla yaplmaktadr. Bunun iin ncelikle bir biz ile onlar kategorilerinin, aidiyet grubumuz olan i grup ile bakalarnn aidiyet grubu olan d gruplarn belirlenmesi, hatta yaratlmalar yoluna gidilmektedir. Gruplarn ou, kendi inan ve deerlerini, yetenek ve zelliklerini yceltme, dier gruplarnkileri ise deersizletirme eilimindedir. Sonucunda ise farkllklarn ar ekilde gndeme getirilmesi ile toplumsal yapda paralanmlk ba gstermekte, toplumsal birlik ve beraberlik bozulmaktadr. Ar. Grv. Uzm. Mula niversitesi Psikoloji Blm

Kaynaka
Arkona, Sibel A. Grup likileri. stanbul: Alfa Basm Yaym Datm, 1993. 382

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa Arkona, Sibel, A. Sosyal Psikoloji. stanbul: Alfa Yaynlar, 2005. Bilgin, Nuri. Kimlik nas. Ankara: Aina Kitaplar, 2007. . Kollektif Kimlik. stanbul: Sistem Yaynclk, 1999. . Sosyal Psikoloji Szl:Kavramlar, Yaklamlar. stanbul: Balam Yaynclk, 2003. Buzan, Barry, Ole Wver, ve Jaap de Wilde. Security: A New Framework for Analysis. London: Lynne Rinner Publishers, 1998. Martha Cottam, Beth Dietz-Uhler, Elena M. Mastors, ve Thomas Preston. Introduction to Political Psychology. New Jersey: Lawrence Erlbaum Associates Publisehers, 2004. Hortasu, Nuran. Ben Sen Biz Siz Hepimiz: Toplumsal Kimlik ve Gruplararas likiler. Ankara: mge Kitabevi Yaynlar, 2007. . Grup i ve Gruplar Aras likiler. Ankara: mge Kitabevi Yaynlar, 1998. Jackson, Jay W., ve Eliot R. Smith. Conceptualizing social identity: A new framework and evidence for the impact of different dimensions. Personality and Social Psychology Bulletin, 1999: 120-135. Kuuradi, Ioanna. The question of Universality versus particularity?: In the light of epistemological knowledge of norms. 2008: 1-6. Mee, Glgn. eitli Sosyo-Kltrel Gruplarda Kltrel veya Sosyal Kimlik Olgusunun ncelenmesi. zmir: Yaymlanmam Yksek Lisans Tezi, 1991. . Sosyal Kimlik ve Yaam Stilleri. zmir: Yaymlanmam Doktora Tezi, 1999. Theiler, Tobias. Societel security and social psychology. Review of International Relations, 2003: 249-268.

383

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa

nsan Haklar Hukuku ve Alan Gewirth


Ahmet Ulvi Trkba
Qui vim facit, dolo malo facit Kuvvet kullanan kt niyetle hareket eder Byle alap durma dizimin dibinde dnek Olympos ta oturan tanrlar arasnda benim en irendiim tanrsn sen Ares, nsanlarn ba belas Ares, Ey kaleler ykan, elleri kanl (Erhat, 1972:62) nsan haklar! Bu iki szck, yakn tarihimize damgasn vurmu (gnmz de ayn oranda etkileyen), yandalar ya da can dmanlar tarafndan ayn sklkta kullanlan(!) esiz bir sylemin anahtardr. Demokrasi ile birlikte, daha dorusu demokrasinin ierii olarak insan hak ve zgrlkleri siyaset retoriinin en ok kullanlan terimlerinden biri, belki de en ok kullanlandr. Bu yaygnln, poplaritenin nedenleri insan haklar ile ilgili doru bir fikre sahip olmak isteyen herkesin edinmesi gereken yaamsal bir bilgidir nk, hemen her olgunun tarihsel kkleri, varlk koullar ve hizmet ettii amatan soyutlanarak kullanld gnmz dnyasnda insan haklar, bu tr kullanm gerek ve yakn tehlikelere yol aacak ok nemli, bir o oranda da dejenerasyon tehlikesi altnda olan bir kavram ve uygulamadr. nsan haklarnn 20. Yzyln zellikle ikinci yars ve iinde bulunduumuz 21. Yzyln banda byle zel bir konuma sahip olmasnn ve srekli dillendirilmesinin gnmz belirleyen zgl tarihsel koullarla dorudan balants vardr. fade kolayl asndan bu belirleyici koullar iki ana hatta zetlenebilir: Gnmzdeki anlamda insan haklar bilincinin kazanlmas ile bilimsel ve teknik ilerlemeye bal olarak ihlallerin nicelik ve nitelik asndan tarihte grlmedik boyutlara ulamas. nsan haklar konusundaki bilinlenme ile bilimsel ve teknik ilerleme aslnda ayn tarihsel gelimenin sonular olmak gibi ilgin bir nitelie sahiptir. Bu sre 17. Yzyl rasyonalizm ve Aydnlanma dncesi ile Sanayi Devrimi biiminde zetlenebilir. Ancak bilimsel ve teknik ilerlemenin dnsel ve kltrel alt yapsnn insan haklar bilincini ortaya karan, gelitiren sre olduunu sylemek, bu g ve olanaklarla yaplan ihlalleler dikkate alndnda eliik grnmektedir. Ancak somut bir rnek bunun olabilirliini gayet ak gstermektedir. rnein nfus 384

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa art da bilimsel ve buna bal teknik ilerlemenin sonucudur. Kimya alanndaki gelimeler bilim destekli tarma yol am suni gbre (daha sonra genetii deitirilmi rnler) eski yntemlerle beslenemeyecek sayda insann yaamasna olanak vermitir. Antibiyotikler ve gelien tbbn da yardmyla daha nce var olamayacak bir nfus ortaya kmtr. Ayn gelimenin karanlk yz ise konvansiyonel kitle imha silahlarnn (ve nkleer ve kimyasal silahlar) ortaya kmas ve kullanlmaya balanmasdr. Yukarda sz edilen bu elikiyi gidermenin olas iki yolu dnlebilir: (1) Bilimsel gelime, geni anlamda kendi kuramsal alt yapsndan, nedeni olan sreten koparlarak farkl amalar iin farkl kiilerce kullanlmtr ya da (2) insan haklar bilincini ortaya karan, gnmzdeki insan onuru kavramn reten sre homojen deildir ve diyalektik anlamda kartn da iinde barndrmaktadr.1 Her iki yolun da tartmaya ak olduu grlmektedir. Ancak daha tutarl gzken ikinci aklama seildiinde, en azndan gnmzde hz kesmeyen bilimsel ilerlemenin daima bir karanlk taraf ierecei hesaba katlabilir ve bylece buna hazrlkl olunabilir. Bu hazrlkl olma yolu ve yntemi insan haklarnn temellendirilmesi ya da gerekelendirilmesi, hakllatrlmas ve korunmas aamalarnn tmnde rol oynar ya da daha dorusu zen gsterilmeyi bekler. Gnmzdeki insan haklar belgeleri, 1948 nsan haklar Evrensel Bildirgesi bata olmak zere, Aydnlanma kaynakl bir anlay dile getirirler ve onun insan profiline haklar tanrlar. Bu haklar rasyonalist bir yaklamla (rasyonalist doal hukukun bak asyla) tanmlanmlardr, soyut ve evrenseldirler yani tarihselci bir anlayla tanmlanmamlardr.2 Bu rasyonalist yaklamn iki temel figr, Kant ve Mill, gnmzdeki versiyonlaryla birlikte, aslnda pek de vurgulanmayan insan haklarn temellendirme abalarnn zn oluturmaktadrlar. Ancak konuyla ilgilenenler, insan haklar hukukunu temellendirme ya da hakllatrmadan ok tanmlama, snrlama ve uygulanabilir klma ile ilgilenmekte ve uluslararas mahkeme itihatlar ve uygulamalarndan kaynaklanan tmevarmsal, pratik bir insan haklar hukuku anlayn srdrmektedirler. Temellendirme abalar, ilk itiraz olarak rlativizm ynelttii evrenselliin olanakszl itirazyla yzlememek ya da bununla zaman harcamamak iin, daha nemli ve acil grdkleri uygulama sorunlarna eilmektedirler. Aksine eilime ramen insan haklarn temellendirme, gerekelendirme ve hakllatrma sorunu anahtar bir sorun olarak varln srdrmektedir. nsan haklar alannda alanlar bile R. Ungern ifadesiyle inancn kaybetmi fakat mesleini srdren din adamlar gibi insann aslnda byle bir hakk olduuna ya da bunun felsefi olarak temellendirilebileceine inanamadan insan haklar uygulamalar iinde yer almaktadrlar. Oysa insan haklarn temellendirme, insan haklaryla ilgili sorunlar zmek iin Martha C. Nussbaum (2001: 5 dn. 8) dedii gibi, ok nemlidir. 385

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa Nussbaum olanak ve yetenekler3 adn verdii yaklamnda (the capabilities approach) kabaca doal, biyolojik ve fizyolojik olan saptayp ardndan sosyal olanla karlatrmaktadr. Bylece ikisi arasndaki olumsuz fark ok genel anlamda o corafyada insan haklarnn inendiini ya da en azndan yeterince gelimediini bize gsterecektir. Nussbaum burada insan haklarna ilikin ve hkmetler tarafndan sayg gsterilip uygulanmas gereken anayasal ilkelerin felsefi temellendirilmesiyle ilgili bir yaklam gelitirmektedir. Buna gre insan onurunun korunmas iin gereken sosyal asgari temel (basic social minimum), insann onurlu bir yaam srmesi iin yapabilecei ve olabilecei ile ilgilidir. Bu da mantksal olarak kiiyi insan yeteneklerine odaklanmaya gtrr (5). Bu yaklam eserinde ileyen Nussbaum insan haklarn temellendirmenin gerei ve nemini, dahas uygulama asndan da getirecei yararlar gstermeye almaktadr. Yukarda deinilen ve bugn sahip olduumuz Aydnlanma kaynakl insan haklar temellendirmesinin iki dayana olduu belirtilen Kant ile Mill zerinde durmak, Alan Gewirthin insan haklarnn temellendirmesine ve dolaysyla hukukuna getirdiklerini saptamak asndan gereklidir. nk insan haklar hukukunu asndan insan haklarnn temellendirmenin nemi ve deeri net biimde ortaya konulmaldr. nsan haklarnn temellendirmesi olmadan yani insan korunmas gereken bir deer, hak sahibi bir suje, zne olarak tanmlanmadan nce gnmz anlamnda insan haklarndan sz etmenin olana olmad gibi insan haklarn koruyan zel bir hukuk alan da bulunmuyordu. Descartes, Leibniz ve Spinoza geniyle zetlenen 17. Yzyl Rasyonalizmi ve Geni anlamda Aydnlanma dncesi, klid geometrisine dayal olarak fiziin matematikletirilmesinin at olaan st ufku grm ve ayn baarya sosyal alanda da ve hukukta da ulamak iin byk bir caba harcamtr. Descartesin Evrensel Matematik olarak adlandrd nihai aamaya ulamay denemesi ve ona varncaya kadar geici bir ahlak edinmesi, soyut ve evrensel yasalarla, matematik formllerle doann aklanmas ve bunun ie yaramas ayn soyut yasalar sosyal alana uygulama arzusunu desteklemitir. Spinozann insann doada imperium in imperio yani zerk bir varlk olmadn konusunu vurgulamas hep bu fizik bilimlerdeki baarnn benzerine ulalmas iindir. te bu abann en nemli ve etkileri en uzun erimli olan meyvesi Kantn (1964:88-100, vurgu bana ait) nl formlleridir. Bunlar doa bilimleri benzeri bir kesinliin ahlak ve hukukta da elde edilmesi iin verilmi bir ura ifade ederler: 1. 2. Sanki hareketinin ilkesi iraden yoluyla evrensel bir doa yasas haline gelecekmi gibi hareket et. nsanla gerek kendi kiiliinde gerekse bir bakasnnkinde asla yalnzca bir ara olarak deil, daima ayn zamanda bir ama olarak davranacak biimde hareket et. 386

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa 3. radenin kendisi ilkesi yoluyla ayn zamanda evrensel bir doa yasas oluturacak gibi hareket et.

Bu forml srasyla doa yasas forml, kendinde ama ya da insan onuru forml ve zerklik forml olarak adlandrlr. Kantn yukarda evrensel doa yasasna ne lde baskn biimde yer verdiini grmemek olanakszdr. nsan onuru (human dignity) gnmz insan haklar belgelerinin temelini oluturmaktadr. Hatta AHM bir kararnda bunu aka ifade etmitir. Kant insan onurunu zetle kendi doa anlayndan karmaktadr. Bu anlayta iki akl (teorik ve pratik) ve bu iki akln ulat iki ayr alan sz konusudur. Teorik akln alan olan fizik doada kategorilerden nedensellik hakimdir. nsann doadaki dier canllardan en nemli fark pratik akl sayesinde nedensellik zincirinin kr bir halkas olmamasdr. Bylece kategorik imperatife gre davranmak yoluyla kii zgr ve dolaysyla ahlaki bir varlk olur ki bu onun onur sahibi yani hal sahibi olmasn olanakl klar. Ancak hukuk konusuna geldiimizde bu karm izgisi byk zorluklarla engelle karlamaktadr. Bunlardan ilki Kantn anlad anlamda akl yerleimi ve fizik doa anlaynn gnmzde yetersiz kalmasdr. Buna bal olarak evrensellik de gnmzde Kantn temellendirdii biimiyle temellendirilemez. Ancak insan onuru buna ramen insan haklarnn teorik alt yapsn oluturma bakmndan en nemli kavrammz olmay srdrmektedir. te tam bu nokrada Alan Gewirthin insan haklar temellendirmesine giri yaplabilir. Gewirthin insan haklarnn teorik temellendirilmesine ilikin abas byk lde Kantn teorisine dayanmaktadr. Ancak Gewirth uygulanabilir bir insan haklar temellendirmesini amalar. Bu da onun teorisini insan haklar hukuku iin ok nemli bir duruma getirmektedir. Gewirthe gre insan haklar, hak trleri iinde ahlaki haklara dahildirler (1982:1). Ahlaki haklar herkesin yalnzca insan olduu iin eit olarak sahip olduklar haklardr ve geerli ahlaki bir ilkeye dayanrlar ve onunla hakllatrlrlar. Gewirth bu noktada geometrik yntemi izleyerek yapt tanmlara bir yenisini eklemektedir. Bu son tanm onun teorisinin anahtarn oluturmaktadr. Ona gre bir ilkeyi ahlaki olarak adlandrmann anlam, fail ve konumacnn dnda ya da onlara ek olarak kiilerin ya da alclarn en nemli menfaatlerini korumaya ynelik gerek ya da muhtemel faile kesin biimde ykmleyici artlar getirmesidir. Gewirthin kuramndan evrensellik de daha dar ya da yaln bir anlama sahiptir. Evrenselliin anlam herkesin bu haklara eit olarak sahip olmasdr. Gewirth hak analizinde Hohfeldin snflamasn kullanr (1982:2). Bu analiz Hohfeld (LLoyd-Freeman, 1985:541-542) yaklak yz yl nce yaplmasna ramen eletirilerle birlikte en ok kullanlan hak snflamasdr. Buna gre 4 tr hak vardr ya da daha dorusu haklar 4 biimde grnrler: Talep, ayrcalk ya da zgrlk, yetki ve baklk. Hohfeld bir konuyu daha gndeme getirir. Ona gre haklarda karlkllk bulunabilir. 387

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa Yani talep haklar dev yklerler. Hak sahibinin hakkn kullanabilmesi iin dierlerinin buna sayg duymas gerekir. Talep haklar aadaki formlle ifade edilebilirler. A, Bye kar, Yden dolay X hakkna sahiptir. Bu ifade 5 temel unsur iermektedir: Hakkn sujesi yani hakka sahip olan kii A, hakkn doas, hakkn nesnesi yani ne hakk olduu, kardaki kii yani hakkn karlk olarak ykledii greve sahip olan kii, sonuncusu da hakkn hakllatrma temeli yani bu hakkn nereden edinildii. Ardndan Gewirth kendi kuram temeli olan Trel Tutarllk lkesini (Principle of Generic Consistency) ortaya koymaktadr. Ona gre yaps ve formle edili biimi itibaryla bu ilke insan haklarnn temellendirilmesinde, alternatiflerine gre daha stn ynlere sahiptir ve bu nedenle de tercih edilmelidir. Bu ilkeye gre kendinizin olduu kadar karnzdakilerin de trel haklaryla uyumlu hareket etmek gerekir. Trel haklar ise hareketin trel nitelikleri yani zgrlk ve refahtr. zgrlk ve refah hareketin zorunlu koullarn olutururlar (1982:3). Burada Kantn insan onuru yasasyla ciddi bir paralellik sz konusudur ancak zgrlk ve refah daha somut kavramlardr. Bunun insan haklar hukukuna etki ve temellendirme kolaylklar ise tartlmas gereken bir konudur. Prof. Dr., Galatasaray niversitesi Hukuk Fakltesi, auturkbag@gsu.edu. tr

Notlar:
1 Samimiyet itirazn burada tartmay dnmyorum nk tarihsel gelimelere psikanalitik adan yaklap bilinalt zmlemeler yapmann zaman zaman doru da grnse bitimsiz tartmalara davetiye kard yaln bir gerektir. 2 Burada dikkat edilmesi gereken nokta tm belgelerin istisnasz bu saylan zellii paylamadklardr. Yapldklar zamana ve zemine gre farkl tonlar tamalar mmkndr. rnein 1966 tarihli kiz szlemeler daha farkl bir yaklamn eseridirler. 3 Capabilities szcn Trkede yalzca olanak, yetenek, beceri yada bunlarn eski kullanm olan kabiliyet gibi tek bir szckle karlamay yeterli grmedim. nk Nussbaum capabilities szcyle belirli insanlara yeteneklerini kullanabilecekleri bir sosyal evrenin sunulmasn da kastetmektedir.

Bibliyografya
Bentham, Jeremy (2008), An Introduction to The Principles of Morals and Legislation, Dodo Press. 388

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa Erhat, Azra. (1972), Mitoloji Szl, Remzi Kitabevi, stanbul. Freeman, Michael (2004), Human Rights, Cambridge: Polity Press. Gewirth, Alan (1965), Political Philosophy, The Macmillan Company.. ------------------ (1981), Reason and Morality, University of Chicago Press. ------------------ (1982), Human Rights Essays on Justification and Applications, University of Chicago Press. ------------------ (1996), The Community of Rights, University of Chicago Press. ------------------ (1998), Self-Fulfillment, Princeton University Press. Kant, Immanuel (1964), Groundwork of Metaphysic of Morals, Trans. H.J. Paton, Harper Torchbooks. Lloyd, Dennis, M. D. A. Freeman (1985), Lloyd Introduction to Jurisprudence, Stevens & Sons. Nussbaum, Martha C. (2001), Women and Human Development The Capabilities Approach, Cambridge University Press. Pieper, Annemarie (1999), Etie Giri, ev. Veysel Atayman Gnl Sezer, Ayrnt Yaynlar. Tezcan, Durmu, M. R. Erdem, O. Sancakdar, R. M. (2010) nok, nsan Haklar El Kitab, Sekin Yaynlar. Steiner, Henry J., Philip Alston Ryan Goodman (2007), International Human Rights in Context Law, Politics, Morals, Oxford University Press.

389

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa

Hukuki Pozitivizm mi, Doal Hukuk Yaklam m? Trkiyenin nsan Haklar Yorumu Sorunu
Selman Karakul
Giri
1980li yllarda arlaan ve 1990l yllarda sre gelen Trkiyenin insan haklar krizi (Tanr 1994: 337) 2000li yllarda farkl bir boyut kazanmaya balamtr. 1980li ve 1990l yllarda Trkiyede bata 1982 Anayasas olmak zere pozitif hukuktan kaynaklanan insan haklar sorunlar (Kabolu 1994: 84-88), Trkiyenin Avrupa Birliine (AB) uyum ve Avrupa nsan Haklar Mahkemesi (AHM) kararlarn yerine getirme srecinde yaplan anayasal ve yasal deiikliklerle giderilmeye allmtr. Avrupa Komisyonunun 2009 yl Trkiye lerleme Raporunda, mevzuattan kaynaklanan baz eksikliklere deinilmekle birlikte, insan haklar ve aznlklarn korunmas ile ilgili sorunlarn genelde uygulamadan kaynakland ifade edilmektedir (Avrupa Komisyonu 2009). Mevzuat deiikliklerinin hangi motiflerle yapld, elverililii ve yeterlilii tartmalar bir yana, 2000li yllarda Trkiyede insan haklar sorununun bir dnm geirdii ve nceden yargsal kararlar yoluyla getirilmeye allan iyiletirmelerin, bu kez tersine yargsal kararlar yoluyla ktlemelere sebep olduu grlmektedir (Hakyemez 2009: 348-370). Trkiyede insan haklar mevzuatnda yaplan yetersiz ancak olumlu deiikliklere ramen, insan haklarnn korunmas ve gelitirilmesi alannda yaanan olumsuzluklarda, yrtme ve idarenin hatal uygulamalarnn yan sra yarg organlarnn insan haklarn daraltc yorum ve yaklamlar nemli rol oynamaktadr. Bir yandan, insan haklar ihlallerinin nlenmesi ve zgrlk alannn geniletilmesi, dier yandan, mevcut insan haklar ihlallerine son verilerek, ihlal sonularnn giderilebilmesi iin, ihlallere neden olan ve devletin sorumluluunu gerektiren icrai veya ihmali davranlarn hukuksal olarak tespit edilmesi ve gerekli hukuksal korumann salanmas kanlmazdr. nsan haklar alannda doru hukuksal tespitler yaplabilmesi ise insan haklar normlarnn doru anlalmas, yorumlanmas ve uygulanmasna baldr. Trkiyede anayasaclk hareketleri srecinde kamusal hak ve zgrlklerin birok Avrupa lkesinden daha nce hukuksal gvenceye alnmasna (Kapani 1993: 85-138; Mumcu ve Kzeci 2007: 143 vd.) ve Trkiyenin kinci Dnya Savann ardndan Birlemi Milletler (BM) ve zellikle Avrupa Konseyi (AK) kapsamnda kabul edilen ok sayda insan haklar szlemesine taraf olmasna ramen, insan haklar sorunu srekli bir gndem maddesi olmaya devam etmektedir. Bu almada, hukuksal bak asyla, Trkiyenin insan haklar sorununun mevzuat sorunundan, yorum ve uygulama sorununa doru 390

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa bir deiim geirdii ne srlmektedir. nsan haklar yorumuna ilikin sorunlarn doru anlalabilmesi iin ncelikle, hukukta yorum kavramna ve farkl hukuki grlerin/yaklamlarn hukuk kurallarnn yorumuna etkisine deinilmesi gerekmektedir. nsan haklar yorumundaki genel yaklamlar erevesinde, Trkiyede idarenin, yarg organlarnn ve hukuk doktrininin bazen hukuki pozitivizmin, bazen doal hukuk teorisinin etkisinde kaldklar grlmektedir. Bu yaklam farkll yalnzca hukuki pozitivist grn zor davalar dedii istisnai baz somut olaylarda deil, taraflarn dnya grne ve konjonktrel geliimlere gre, son derece ak ve belirgin olaylarda da gzlemlenmektedir. nsan haklar yorumu konusunda sistemli ve kararl bir yaklam eksiklii, konunun felsefi ve metodolojik yn zerinde daha fazla durulmasn gerekmektedir. Trkiyenin insan haklar yorumu sorununu konu edinen bu alma drt blmden olumaktadr. Birinci blmde, hukukta yorum kavram, yorum trleri ve insan haklar ynnden nem tayan belli bal yorum yntemlerine deinilmektedir. kinci blmde, insan haklarnn ulusal yorumu; nc blmde, insan haklarnn uluslararas ve blgesel yorumu konular ele alnmaktadr. Drdnc blmde ise farkl felsefi ve/veya ideolojik akmlarn Trkiyede insan haklar yorumuna etkileri, rnek yargsal kararlarla eletirel ynden deerlendirilmektedir.

1. Hukukta Yorum Kavram, Yorum Trleri ve Yorum Yntemleri


Hukukta yorum kavramnn farkl anlamlar bulunmaktadr. Esas olarak, yorum kavramnn dahi yoruma muhta bir kavram olduu ileri srlmektedir. Hukuki yorum en genel anlamda hukuk metinlerine anlam vermeye ynelik zihinsel aktivitedir. Dier bir deyile, hukuki metinden kan normatif mesaj belirlemeyle ilgili entelektel bir uratr (Barak 2005: 3). Hukuki yoruma konu olan metin genel nitelikli olabilecei gibi (anayasa, yasa, itihat, rf-adet gibi), bireysel nitelikli de olabilir (szleme veya vasiyetname gibi). Ayrca yorumlanacak hukuki metin yazl veya szl biimlerde olabilir. Daraltc yaklama gre, yalnzca hukuk metinleri ak olmad ve hukuk metinlerinin anlam hakknda farkl grler yrtlebildii zaman yoruma ihtiya duyulurken, geniletici yaklama gre ise hukuk metinlerinin tamam yoruma ihtiya gsterir (2005: 3-5). Hukukta farkl yorum trleri ve yorum yntemleri bulunmaktadr. Yorumu yapan kii veya makamlara gre yorum trleri geleneksel olarak, yasama yorumu, yarg yorumu ve bilimsel yorum olmak zere e ayrlmaktadr (Edis 1989: 187-189). Trkiyede 1924 Anayasasnda ngrlen yasama yorumuna, 1961 ve 1982 Anayasalarnda yer verilmemitir. Hukuksal bir kaynak olarak, yrrlkteki hukuk sistemimizde yasama yorumu bulunmamakla birlikte, yasama organnn faaliyetleri srasnda anayasaya uygun yorum gibi farkl hukuksal yorum yntemlerinin 391

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa uygulandna phe yoktur. Bilimsel yorum, hukuk bilimi ile uraanlarn pozitif hukuk kurallarn aklamak amacyla yaptklar kuramsal yorum trdr (Ikta ve Metin 2003: 186-187). Bilimsel yorumun balaycl bulunmamakla beraber, karmak hukuk kurallarnn anlalmasnda uygulayclar iin yol gsterici ilev stlendii aktr. Yargsal yorum ise yarglarn hukuk kurallarn uygularken yaptklar yorumdur (Edis 1989: 189). Bu almann nemli bir blm Trkiyede yarg organlarnn insan haklar yorumunda grlen sorunlara ayrlmtr. Bu geleneksel ayrma ek olarak, esasen yargsal denetime tabii olduu iin kesinlii ve emsal tekil edecek derinlii bulunmad belirtilmek kouluyla, yrtme ve idare organlarnn eylem ve ilemlerinde hukuk kurallarna verdikleri anlam ifade etmek zere ynetsel ya da idari yorum zerinde de durmakta fayda vardr. zellikle, bir lkede yaanan sistematik insan haklar ihlalleri, mevzuattaki eksiklikler, epistemolojik sorunlar veya kastl davranlardan kaynaklanmyorsa, yetkili makamlarn insan haklar yorumu ve uygulamas konusunda yanllklar olduuna iaret etmektedir. Hukukta yorum yntemleri konusunda farkl tasnifler yaplmaktadr. Yorum yntemleri genel olarak, lfz (deyimsel), sistematik, tarihi ve amasal (teleolojik) yorum yntemleri olarak drt gruba ayrlmaktadr. Mevcut yorum yntemlerini tamamlayan bir uygulama olarak sezgisel yorum ve anayasaya uygun yorumdan da bahsedilmektedir (Szer 2008: 33). Dier yandan, bir baka tasnifte karlatrmal argman yntemi de yorum yntemleri arasna dahil edilmekte, ayrca amasal yorum yntemleri sbjektif-objektif ve daraltc-geniletici yorum olarak iki farkl gruba ayrlmaktadr (Ikta ve Metin 2003: 201 vd). Amerikan hukuk doktrininde, hukuki yorum yntemleri konusunda en belirgin ikilik (dichotomy), biimselcilik (formalism) ile gerekilik (realism) arasndadr. Biimselciler, tmevarm ve tmdengelim gibi klasik mantk yntemlerini kullanmakta ve hukuk kurallarnn yoruma yer brakmayan akln (bright line test veya bright line rule) savunmaktadr. Buna karlk, realistler ise daha esnek standartlar ve direktifleri, hukukta amasalln rehberliini tercih etmektedir. Bu yorum yntemleri birbirinden olduka farkl olduklar iin, yarglar farkl sonulara gtrmektedir. Yarglamada hangi yorum ynteminin tercih edilmesi gerektiini gsteren soyut usul kurallar bulunmamaktadr. Bununla birlikte, somut davalarda, yarglarn yararland emsal kararlar bulunduu belirtilmelidir (Engle 2008: 5). Amerikan hukuk doktrininde biimselcilik-gerekilik ikiliinin yan sra, zellikle Anayasa Hukukunda anayasa koyucunun iradesine ve anayasa metnine bal (originalist) ve yorumcu (interpretivist) yntemler (Metin 2008: 164); btnc (wholist) ve teki (monist) yorum yntemleri; biliselci (cognitivist) ve kukucu (sceptic) yorum yntemleri; epistemolojik gerekilik (epistemological realism) ve epistemolojik materyalizm (epistemological materialism) gibi ikiliklerden sz edilebilir (Engle 2008: 5 vd.). 392

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa Hukukta temel yorum teknikleri, kendine zg ilkeleri gzetilmek kouluyla, hukukun hemen her alannda uygulama kabiliyeti bulabilir. Kta Avrupas hukuk sistemini benimseyen lkemizde, zel Hukuk Kamu Hukuku temelinde farkl yorum yntemleri geerli olup, Kamu Hukukunun iinde Ceza Hukuku, Vergi Hukuku, Devletler Hukuku ve Anayasa Hukukunun kendine zg yorum yntemleri ve yorumsal zdeyileri (maxim) bulunmaktadr. Karma bir hukuk rejimine dahil olan ve Sosyal Gvenlik Hukuku, uygulanacak hukuksal yorum yntemi bakmndan zel Hukuk bal altnda incelenebilecei gibi, Kamu Hukuku bal altnda da ele alnabilir (Szer 2008: 91 vd.). nsan Haklar Hukukuna gelindiinde, nsan Haklar Hukuku ok ynl bir hukuk dal olmas nedeniyle, insan haklar yorumunda hem zel Hukuk hem Kamu Hukukuna zg yorum yntemlerinden, Kamu Hukuku iinde de, bata Anayasa Hukuku olmak zere, Ceza-Ceza Usul Hukuku ve Devletler Hukukuna zg yorum yntemlerinden yararlanld grlmektedir. Hukuki yorum teknikleri doru ve tutarl uygulanarak hukuk kurallarnn akla kavuturulmas ve somut olaylara uyarlanmas, her zaman toplumdaki herkesin adalet anlayna yant veremese de, yorum ynteminin nemli meruiyet tartmalarna yol amamas gerekir. Ancak, yorumcunun ideolojisinin veya hukuk akmlarndan birine kr krne ballnn yorum tekniklerini ve yargsal kararlar ynlendirmesi toplumda hukuka olan gvene ve hukuki istikrara zarar verici sonular dourmaktadr. Hukuki yorum, teknik ve mekanik bir ilem gibi grnse de, hukuk kurallarnn yaplmasnda olduu kadar yorumlanmasnda da farkl hukuk felsefesi akmlarnn ve siyasi ideolojilerin rol olduu bilinmektedir. Her bir felsefi akmn ve siyasi ideolojinin hukuk, adalet ve zgrlk anlaylarn ve hukuki yorum zerindeki etkilerini incelemek bu almann kapsamn amaktadr. Bu nedenle, hukuki yorumu en ok etkileyen ve Trkiyede uygulamada izleri grlen iki geleneksel akma deinmekle yetinilecektir. Bunlardan birincisi hukuki pozitivizm, dieri ise doal hukuk yaklamdr. Sz konusu akmlarn farkl temsilcileri olduu ve ayn gruba dahil edilen dnrler arasnda da gr ayrlklar bulunduu gz ard edilmemelidir. Doal hukuk teorisi hukuk ile ahlak arasnda zorunlu bir balant olduunu savunurken, hukuki pozitivizm bunu reddetmektedir. Doal hukuk teorisine gre, yrrlkteki yasalarn nemli bir ahlaki ierie sahip olmas gerekir ve bu zellik olmakszn yasalar gerek bir hukuk normu tekil edemezler. Buna karlk hukuki pozitivizm, hukuku toplumsal normlar sistemi veya ahlak norm ve kurallarndan farkl olarak belli tarih ve ecereye sahip kurallar biiminde alglamaktadr. Hukuki pozitivizme gre, gerek yasalar nemli lde ahlak d olabilir. Doal hukuk gr hukukulara daha ok ilham kayna veren bir gelenek gibi grnse de, hukuki pozitivizmin uygulamada daha inandrc geldii bilinmektedir (Brink 2001: 12). 393

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa Hukuki pozitivizm ve doal hukuk arasndaki tartmalar, hukuki yorumda ahlaki muhakemenin rol hakkndaki tartmalar olarak grlebilir. Geleneksel pozitivist grn iki nemli temsilcisi John Austin ve H.L.A. Harttr. Austine gre yasalar egemen gcn emirleridir. Emir, uyulmamas halinde yaptrm tehdidiyle desteklenen bir istek olup; egemen, toplumun byk bir blm tarafndan itaat edilen ancak kendisi bir bakasna itaat etmek zorunda olmayan kii ya da kiilerdir. Harta gre ise, hukuk sistemi, tanma, hkm verme ve deitirmeye ynelik birincil ve ikincil kurallardan olumaktadr. Birincil kurallar, gereklilikler, izinler ve yasaklar yoluyla vatandalarn davranlarn dzenlemektedir. Tanma, hkm verme ve deitirmeye ynelik ikincil kurallar, birincil kurallar sistemine ilikin tereddtleri zmlemektedir. Harta gre, uygulanacak hukuk kurallarnn tartmasz ve belirgin olduu basit davalar ve mevcut kurallarn hukuksal zm aka ortaya koymad zor davalar bulunmaktadr. Basit davalarda yarglara den, hlihazrda mevcut hukuk kurallarn bulup, somut olaya uygulamaktan ibarettir. Hukuksal kesinlii olmayan zor davalarda ise, mahkemelerin yasama yetkisine benzer bir takdir yetkisi kulland kabul edilmektedir. Harta gre, yargsal takdir yetkisi keyfi olarak kullanlmamaldr; yargsal tercihler, tarafszlk ve drst hkm verme gibi temel yargsal ilkeleri yanstmaldr (2001: 13 vd.). Geleneksel olarak dini etikle ve Tanrnn mutlak iradesiyle ilikilendirilen doal hukuk teorisi, Lon L. Fuller ile sekler bir grnm kazanmtr. Fullere gre, yasalarn geerlilii veya hukuk sisteminin hukuksall adaletin, yasalarn ahlaki niteliinin ya da hukuk sisteminin deerlendirilmesine bal deildir. Bununla birlikte, st hukuksal bir deer olmadan sz konusu deerlendirmenin kesin dayana olamaz. Fullerin stratejisi, doal hukuk doktrininin ahlaki kodlarn veya adalet anlaynn eitlii sorununa bamlln engellemektir. Fullerin esastan usule doru deiim dedii husus, ok nem verdii hukukun isel ahlaki deerine (the inner morality of law) doru bir odak deiikliidir. Fuller, ahlaki deerlerin bizatihi hukuk fikrinin iinde mevcut olduunu, yasalarn ve hukuk sistemlerinin zellikle hukuksal ve usuli olarak nitelendirdii ltlerle deerlendirilebileceini kastetmektedir. Fullerin usuli ltlerle anlatmak istedii, hukuk sistemlerinin tamamnda hukuk kurallarnn yaplmasnda ve uygulanmasnda takip edilen, hukuk kurallarnn amacyla ilikili bir takm prensiplerdir. Bu mkemmeliyet ltleri, genellik, etkinlik, aklk ve anlalabilirlik olarak aklanmaktadr. sel tutarszlklar olan, gemie etkili ve uyulmas imkansz yasalar hari tutulmaktadr. ngrlen prensiplere ballk, hukukun stnlnn gzetilmesini salamaktadr ki, bu durum egemen gcn onay verdii zorlama kudretinden daha etkilidir. Fullere gre hukukun stnl, hukuki iktidarn kullanlmasnn usuli dorulukla snrl olduu anlamna gelmektedir (Tebbit 2005: 43-45). Dorudan doal hukuk teorisi iinde yer almamakla birlikte, Harvard 394

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa niversitesinde Fullerin rencisi olan ve hukuki yorum konusundaki zgn grleriyle doktrinde youn tartmalara yol aan Ronald Dworkine mutlaka deinmek gerekir (Dworkin 2007). Dworkin, ncelikle pozitivist grn hukuk ile ahlak arasnda ak bir ayrm olduu grn eletirmitir. Dworkin ayrca, analitik hukuk doktrininde, hukukun genel tanmnn, belirli hukuk sistemindeki zel tanmndan farkl ve bamsz olduu ynndeki geleneksel ayrma kar kmtr. Yorum kavram, Dworkinin hukuki pozitivizme ve analitik hukuk doktrinine ynelttii metodolojik eletiride nemli rol oynamaktadr. Dworkinin hukuki yoruma ilikin grlerinin esas kabaca yle sralanabilir (Marmor 2005: 27): a) Somut bir davada hukukun ne olduuna ilikin her trl karsama yorumun bir sonucudur. b) Yorum, amac mmkn olan en iyi biimde ortaya koyma giriimidir. c) Bu nedenle yorum, zorunlu olarak deerlendirmeye dayal grler ierir. d) Dolaysyla, hukukun ne olduuna ilikin her bir karsama, zorunlu olarak deerlendirmeye dayal grler ierir. Yukardaki aklamalara benzer bir ereve Dworkinin metodolojik grlerini de ortaya koymaktadr. Buna gre (2005: 27): a) Hukukun doasna ilikin bir teori, toplumsal bir uygulamann yorumudur. b) Hukukun herhangi bir yorumu, temelde hukuk uygulamasnn bir yorumudur. c) Bu nedenle hem hukuk teorisyenleri, hem yarglar toplumsal bir uygulamann yorumuyla baldrlar. d) Toplumsal bir uygulamann yorumu, hukuk gibi, uygulamay en iyi ahlaki biimde ortaya koyma giriimidir. e) Dolaysyla, hem teorisyenler hem uygulamaclar, ayn muhakemeyle, yani hukuk uygulamasn en iyi ahlaki biimde ortaya koyma giriimiyle baldrlar. Dworkinin, H.L.A. Hartn pozitivist grlerine kar ortaya koyduu hukuki yorum tezi, hukuk literatrnde Hart-Dworkin dalizmi yaratm ve tartma taraflarn ileri srd yeni argmanlarla gelitirilmitir (Shapiro 2007). nsan haklarna daha etkin koruma salanmas balamnda, Dworkinin yorum yntemi daha elverili gibi grnse de, hukuki yorum ynteminin her lkede ayn ynde uygulanmadn, dolaysyla baz yarg sistemlerinde pozitivist yaklamn insan haklarnn korunmasnda daha olumlu sonular verebildiini belirtmek gerekir.

395

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa

1. nsan Haklarnn Ulusal Yorumu


Jack Donnellyye gre insan haklar, haklarn zel bir grubu olup, bir kiinin yalnzca insan olduu iin sahip olduu haklardr. nsan haklar, en stn ahlaki haklardr, ancak daha alt dzeydeki haklarla veya bu haklar yerletirme mcadelesiyle de yakndan ilgilidir. Bir kii bir hakk, ondan yararlanmas tehlikeye dt veya bu hak inkr edildii zaman ileri srer. Daha alt dzeydeki haklar yerine insan haklarna bavurulmas, genellikle, yrtlebilir pozitif haklarn bulunmamasnn bir iaretidir. rnein, Amerika Birleik Devletlerinde mahkemeler anayasal ve yasal ayrmclk yasaklarnn yasada aka belirtilmi olmadka cinsel tercihler ynnden uygulanamayacana karar verdikleri iin, bu lkedeki ecinsellerin, cinsel tercihe dayal ayrmcla kar bir insan hakk iddiasnda bulunmalar gerekmektedir. Dier bir deyile, hak iddialar bir son are olup, bir haktan yararlanmann tehlikede olduu veya bunlarn inkr edildii durumda ileri srlrler. nsan hakk iddias ise, haklar alanndaki son aredir; bundan daha yksek bir hak bavurusu yoktur. nsan haklar ayn zamanda baka her yolun denenmi ve sonusuz kalm dolaysyla kiiye baka hibir yolun kalmam olmas anlamnda da son aredir. Sistematik olarak ilerleyen insan haklar iddialar, aa dzeydeki paralel bir hakkn daha etkin kullanmn yerletirmeye veya salamaya alr; bylece zamanla bu insan hakkn ileri srmeye ihtiya kalmayacaktr. Bundan dolay insan haklar iddialar kendi kendini tasfiye edici (self-liquidating) olmak amacndadr (Donnelly 1995: 2224). Donnelly, bu aklamalardan hareketle insan haklar iddialarnn esas itibaryla hukukun dnda (extralegal) yer aldn, bunlarn temel amacnn mevcut kurum, uygulama ve normlara zellikle de hukuki kurumlara- kar kmak veya onlar deitirmek olduunu belirtmektedir (1995: 24-25). Doal hak teorilerinden esinlenerek, insan haklarn pozitif hukukun stnde gren Donnellynin grleri, insan haklarnn uluslararas ve blgesel dzeydeki geliim aamasnda bir ideali yanstmaktadr. Buna gre insan hakk talepleri daha alt dzeydeki pozitif hukuk normlarndan veya uygulamada hak iddialarndan olumlu sonu alnamamasndan kaynaklanmaktadr. Bu grten hareketle, insan haklarnn, aa dzeydeki haklarn yorumunda yerel ve ulusal makamlar tarafndan her zaman yeterince gz nne alnmad sylenebilir. Dier bir deyile, yerel ve ulusal makamlar, pozitif hukukun yaratlmasnda ve uygulanmasnda insan haklarna dayal bir yaklam benimsemi olsalard, blgesel ve uluslararas insan haklar mekanizmalarna bu denli talep olmazd. Oysa, insan haklar ihlalleri devletlerin yarglama yetkisi dnda, rnein, ak denizlerde veya uzayda deil, devletin lkesel snrlar dahilinde meydana geldii iin en etkin korumann da esasen devletin iinde gereklemesi gerekmektedir (Steiner, Alston ve Goodman 2008: 1087). Ulusal yarg organlarnn insan haklar yorumunda karlalan sorunlar, ncelikle pozitif hukuktan kaynaklanabilir. Pozitif hukuktan 396

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa kaynaklanan sorunlar, ulusal hukukta insan haklarna aka aykrlk tekil eden ve yarg organlarn balayc kurallar bulunmas durumunda ortaya kmaktadr. Bu noktada uluslararas insan haklar normlarnn i hukuktaki konumu nem tamaktadr. eitli lkeler, genelde uluslararas hukuk kurallarnn, zelde de uluslararas insan haklar normlarnn hukuksal stats konusunda farkl zmler benimsemitir. Bu konuda Uluslararas Hukuktaki geleneksel ayrm teki (monist) ve ikici (dualist) sistem ayrmdr. Hollanda gibi teki sistemi benimseyen lkelerde, uluslararas bir szlemenin onaylanmas, uluslararas szlemede gvenceye alnan haklarn dorudan i hukukta uygulanmas sonucunu dourmaktadr. kici sistemi benimseyen lkelerde ise (Birleik Krallk gibi) uluslararas szlemede gvenceye alnan haklarn i hukukta uygulanabilmesi iin ayr bir yasama ilemine gerek bulunmaktadr. Amerika Birleik Devletleri gibi karma sistemin geerli olduu lkelerde ise, birtakm szlemeler onaylanmakla i hukuka dahil olurken, bir ksmnn uygulanabilmesi iin bir yasama ilemine ihtiya vardr (Galligan ve Sandler 2004: 49). Trkiyede mevcut yarg kararlar incelendiinde, birka kukulu durum dnda, uluslararas hukuk kurallarnn i hukukta hkm dourmas, bunlarn bir i hukuksal ilemle benimsenmesine bal grlmektedir (Pazarc 2006: 25). Trk yarg organlarnn bu yorum tarznn gerek i hukuka, gerek Trkiyenin uluslararas ykmllklerine ne derece uygun olduu tartmaldr. Geleneksel teki-ikici sistem ayrmnn gnmzde yeterince aklayc olamad, uluslararas insan haklar szlemelerinin i hukuktaki hukuksal geerlilii konusunda, kabul (adoption) ekleme ya da katlm (incorporation), dnm (transformation), pasif dnm (passive transformation) ve referans ya da atf (reference) yntemlerinden sz edilmektedir (Scheinin 2000: 418-419). Uluslararas insan haklar normlarnn i hukuka dahil edilmesi, tek bana insan haklar yorumu sorununu zmek iin yeterli deildir. Ulusal hukukta geerlilik kazanan uluslararas insan haklar normlarnn uygulamada etkili gvence salamaya elverili olmas ve ulusal makamlar tarafndan doru uygulanmas gerekmektedir. Dier yandan, buradaki aklamalar, uluslararas insan haklar normlarnn i hukuk normlarndan daha zgrletirici veya daha fazla zgrlkten yana (pro liberte) hkmler ierdii varsaymndan hareket etmektedir. stisnai olmakla birlikte, i hukuk kurallarnn uluslararas insan haklar normlarndan daha zgrlk hkmler iermesi halinde, zgrlkten yana olan hkmlerin uygulanmas gerekmektedir. Bu konuya, aada Trkiyede insan haklar yorumunu etkileyen grler balamnda ayrca deinilmektedir. Ulusal yarg organlarnn insan haklar yorumunda grlen sorun eer pozitif hukuktan kaynaklanmyorsa, o halde yargsal yorumda hatadan veya yargsal davran ilkelerine (nceolu 2008) aykrlktan sz edilebilir. Yarg organlarnn insan haklar yorumunda hatann, ulusal hukuk yollar tarafndan giderilemedii durumlarda, uluslararas veya blgesel insan haklarn koruma mekanizmalar nnde devletlerin insan haklar 397

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa ihlalinden sorumlu olduuna karar verilebilir. Uluslararas veya blgesel insan haklarn koruma mekanizmalarnn devletleri insan haklar ihlalinden dolay sorumlu bulmalar, devletlerin uluslararas hukuktan kaynaklanan ykmllklerini yerine getirmeleri iin i hukukta gerekli tedbirleri almalarn ve bu balamda gerekiyorsa yargsal itihat deiikliine gidilmesini zorunlu klmaktadr. nsan haklar yorumunda, yargsal grevin icrasnda davran ilkelerinden (2008: 15 vd.) veya karar verme srecinde hakimin gz nnde bulunduraca ilkelerden (Dinkol 1995) kaynaklanan sorunlar ise Trkiyede olduu gibi yapsal bir nitelik arz ediyorsa, zm ve iyiletirme yolunda alnacak yasal ve idari nlemlerin ksa vadede etkili olmas zor grnmektedir.

2. nsan Haklarnn Uluslararas ve Blgesel Yorumu


nsan Haklar Evrensel Beyannamesi, hukuksal yaptrm boyutuyla olmasa da etkileyici metni ve uluslararas alanda geni oydama salayan temel lkeleriyle, insan haklarnn uluslararas boyuta tanmasnda en etkili uluslararas hukuk metni olarak kabul edilmektedir. Evrensel Beyannamede be kez ifade edilen insan onuru (dignity) kavram, insan haklarnn merkezinde yer alan temel bir kavram olarak, insan haklarna ilikin felsefi, siyasal ve hukuksal kuramlara esin kayna olmutur. nsan onuru kavramnn Klasik Roma Dncesinde bir onur stats olarak kullanlan dignitas hominis terimine ve stat fark gzetilmeksizin insanolunun onuru anlamnda kullanan Romal hukuku ve dnr Ciceroya kadar uzanan gemii vardr. Evrensel Beyannameden nce 1917 Meksika, 1919 Weimer (Almanya) ve Finlandiya, 1933 Portekiz, 1937 rlanda ve 1940 Kba Anayasalarnda insan onuru kavramna yer verilmitir. Ayrca 1948 ylndan nce baz uluslararas ve blgesel insan haklar belgelerinde de insan onuru kavramna deinilmitir. Ancak, 20. yzyln ikinci yarsna doru ve sonrasnda kabul edilen uluslararas ve blgesel insan haklar belgeleri, insan onuru kavramn, Evrensel Beyannameden esinlenerek kullanmlardr (McCrudden 2008: 656-667). Christopher McCruddena gre, insan onuru kavramnn minimum temel esasnn tesinde, yarglama sistemlerinin kendi ilerinde ve aralarnda bu kavramn gerekleri konusunda kk bir ortak anlay bulunduu iin, insan onuru kavram yargsal hkm kurmada evrensel ve ilkesel bir temel salamamaktadr. nsan onuru kavram ilkeli yargsal hkm kurmay salayaca yerde, yargsal maniplasyona ak olup, yargsal takdir yetkisini azaltmas beklenirken, bilakis arttrmaktadr. Bu nedenle insan onuru kavram yarglara ve davaclara cazip gelmektedir. nsan onuru kavram ayrca insan haklar gvencelerinin yerel koullara gre yorumlanmasna uygun zemin hazrlamaktadr. McCrudden, belirtilen olumsuzluklara ramen, insan onuru kavramnn, insan haklarnn ierii konusunda mutabakat salanmasnda olmasa bile, belirli insan haklar yorumu ve muhakeme yntemlerine katkda bulunarak, insan haklar yargsnn geliiminde nemli rol oynadn savunmaktadr (2008: 655). Paolo G. Carozza ise insan onurunun soyut bir kavram olmayp, insan 398

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa tecrbesinde ve tarihte somut anlam ve arl bulunduunu; varsaylan sorunun insan onuru kavramna zg olmayp, insan haklar yorumu ve muhakemesinde kullanlan, eitlik, adalet ve bar, demokratik toplumun zorunluluklar gibi snrlama ltleri, uygunluk ve lllk denetimleri, ikincillik ya da yerellik (subsidiarity) ve kamu yarar gibi genel ve geni ilkelerin de maniple edilme riski tadklarn savunmaktadr. Carozza, ileri srlen bu risklere ramen, insan onuru kavramnn, insan haklar alannda uygulanabilecek fikir ve ilkelerin toplanmasnda stn bir yeri olduunu belirterek, McCruddenn insan onuru kavramyla ilgili tereddtl grlerini eletirmektedir (Carozza 2008: 931-932). nsan onuru kavram hakkndaki genel aklamalardan sonra, insan haklarnn evrensellii konusunda nem tayan John Rawls ve Jrgen Habermasn grlerine deinmek gerekir. Rawls ve Habermasn uluslararas ve kresel adaletle ilgili grlerinde insan haklar kavram merkezde yer almaktadr. Rawlsa gre, bir rejimin en azndan dzgn (decent) saylabilmesi ve bu rejim altnda yaayan insanlarn halklar topluluu (society of peoples) olarak kabul edilebilmesi iin insan haklarnn korunmas zorunlu bir kouldur. Ar ve srekli insan haklar ihlalleri, bir lkenin i ilerine mdahale edilmemesi ykmllnn meru olarak askya alnmas ve insan haklarnn yeniden gzetilmesi amacyla yaptrm ve askeri harekta bavurma yetkisi iin yeterli koul oluturmaktadr. Rawlsun, haklar listesinde, nsan Haklar Evrensel Beyannamesinin ila on sekizinci maddeleri arasnda saylan haklara yer verilmektedir. Rawlsun haklar arasndaki bu ayrmnn hukuki deil, ahlaki-felsefi temele dayandn belirtmek gerekir. Rawlsa gre, setii haklar halklarn yasasnda (the law of peoples) bulunmaktadr ve yerel olarak desteklenip desteklenmediklerine baklmakszn siyasal (ahlaki) etkileri vardr. Dahas, bu haklarn siyasi (ahlaki) gc tm toplumlara uzanmaktadr ve hukuk d devletler dahil tm topluluklar ve halklar iin balaycdr. Habermasn uluslararas adalet grnde ise, insan haklar tartmas olduka farkl ekillendirilmitir. Habermas, ncelikle insan haklar dncesindeki belirsizlie iaret etmektedir. nsan haklar bir yandan anayasalarda dzenlendii iin hukuksal anlamda pozitif haklardr; te yandan, yurttalk durumuna baklmakszn her insana atfedilen haklar olarak evrensel formlleri nedeniyle pozitif tesi normlar sfatna sahiptir. Habermasa gre insan haklarnn pozitif tesi geerlilii (berpositive Geltung), yerel anayasa koyucu stnde bir eit stnl olduu eklinde anlalmtr; insan haklarnn anayasa yapmndan nce var olan ahlaki haklarn gstergesi olduu ve bu haklarn yasa koyucu tarafndan tannp tannmamasndan deil, ancak korunup korunmamasndan sz edilebilecei gr yaygn bir yanl anlamadan ibarettir. Habermasa gre insan haklarnn pozitif tesi olmas, evrensel lekte olmasnn bir yansmasndan ibarettir ve yalnzca bir devletin vatandalar iin deil, ayn zamanda vatanda olmayan kimselere de insan olduklar iin eit olarak uygulanacana iaret etmektedir. Habermas, insan haklarnn esas itibaryla, balangtan 399

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa itibaren hukuki nitelikte haklar olduunu dnmektedir. Habermasa gre insan haklarnn tam hukuki stats, henz var olmayan kozmopolit (ya da uluslararas) bir hukuki dzende gerekleecektir. Bu balamda, Habermas, Evrensel Beyannamenin 28. maddesine atfla, Beyannamede dzenlenen zgrlklerin tamamnn gerekleecei bir toplumsal ve uluslararas dzen arsndan ve bu dzenin insan haklarnn hukuksal statsn bir ekilde salayacandan bahsetmektedir (Ferrara 2003). Ferrara ise Rawls ve Habermasn grlerinin insan haklarnn evrenselliini gerekelendirmek iin tek balarna yeterli olmadn belirterek, adaletin hkm gr (judgment view of justice) adn verdii karma bir teorinin soruna zm getirebileceini savunmaktadr (2003: 409 vd.). Uluslararas insan haklar teorisinin en temel kavram olan insan onuru hakkndaki tartmalar ile uluslararas ve kresel adalete ilikin farkl grlerin incelenmesinden, ulusal yarg organlarnn yan sra, uluslararas ve blgesel insan haklarn koruma mekanizmalarnn insan haklar yorumu ve muhakeme yntemlerinde bir takm sorunlar olabilecei anlalmaktadr. En geni uluslararas rgt olarak BM kapsamnda oluturulan eitli insan haklarn koruma mekanizmalarnn, ayrca AK, Amerikan Devletleri rgt (AD) ve Afrika Birlii rgt (AB) nezdinde kurulan yargsal ya da yarg benzeri kurumlarn, insan haklarnn gvenceye alnmas ve gelitirilmesi ynnde olumlu katklar olduuna kuku yoktur. Ancak sz edilen uluslararas ve blgesel rgtlerin esasen devletleraras kurulular olmalar ve en azndan uygulamada taraf devletlerden tam bamsz karar alamamalar nedeniyle, insan haklar yorumunda, insan haklar madurlarn, teorisyenleri ve aktivistleri her zaman tam olarak tatmin ettikleri sylenemez. BM kapsamnda kabul edilen insan haklar szlemeleriyle getirilen koruma ve denetim yntemlerinin ve oluturulan zel organlarn yap ve ileyi koullarnda giderek artan benzerlikler bulunduu gze arpmaktadr. Ancak her szlemenin ngrd koruma sisteminin kendine zg bir hukuksal varl, farkl ierik ve ileyi kurallar ile yntemleri bulunduu belirtilmelidir (Glmez 2004: 341 vd.). BM nsan Haklar Komitesi, Medeni ve Siyasi Haklara likin Uluslararas Szlemeye taraf devletlerin raporlama ykmllklerinin kapsamn belirleyen ve Szlemede yer alan her bir hakkn ieriini akla kavuturan Genel Yorumlar hazrlamaktadr (Uyar 2006: xv). Genel Yorumlarn incelenmesinden, BM nsan Haklar Komitesinin, Medeni ve Siyasi Haklara likin Uluslararas Szlemesinde yer alan haklar geniletici bir yorumla ele ald ve taraf devletlere tavsiyelerde bulunduu grlmektedir. rnein, Komitenin 29.03.2000 tarihli 1834. toplantsnda kabul edilen 28 nolu Genel Yorumda, Szlemede yer alan haklardan yararlanmada erkek ve kadnlarn eit haklara sahip olmas ynnde taraf devletlerin gerekli nlemleri almalar istenmektedir (2006: 92-103). Bununla birlikte, Komite kararlarnn caydrc etkiye sahip bir yaptrm 400

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa gc bulunmamas nedeniyle, taraf devletlerce tam olarak uygulandklar sylenemez. BM insan haklar szlemelerinde ngrlen koruma ve denetim sistemlerinin reformu ynndeki almalar, henz blgesel insan haklar kurulular kadar etkin bir sonu verememitir. Blgesel insan haklar sistemleri iinde, insan haklarnn korunmas ynndeki en gelimi mekanizma, kukusuz Avrupa nsan Haklar Szlemesinin (AHS) ngrd yargsal denetim sistemidir. AHSnin bamsz yargsal denetim organ olan Avrupa nsan Haklar Mahkemesi (AHM), AHSde gvenceye alnan hak ve zgrlklerin yorumu konusunda yetkili organdr. Taraf devletlerin yarglama yetkisi dahilinde AHSde dzenlenen hak ve zgrlkleri gvenceye almalar konusunda AHM tarafndan birbirini dengeleyici iki temel yorum ilkesi gelitirilmitir. Bunlardan birincisi takdir pay veya takdir yetkisi (margin of appreciation ya da marge dapprciation), ikincisi ise orantllk ilkesidir (principle of proportionality ya da le principe de proportionnalit). Takdir yetkisi, taraf devletlerin zel ulusal koullar dikkate alnarak, Szleme standartlarn yerine getirmek konusunda kendilerine izin verilen takdir paynn lsn gstermek iin kullanlmaktadr. lllk ilkesi ise devlet otoritelerinin bireysel haklara mdahale yetkisini snrlamak iin tasarlanm olup, bireysel zerkliin korunmas amacyla ngrlm bir yorum yntemidir (Arai-Takahashi 2001: 1-2). AHMnin genel ve yaygn uygulama alan olan iki temel yorum prensibinin yan sra etkili koruma, hukuka uygunluk, benzerlik, otonom ve gelimeci yorum, ikincillik ya da yerellik (subsidiarity) ve yargsal denetim, harmonizasyon ve oulculuk gibi ilkeleri de saylabilir (Greer 2000: 14 vd.). AHM, nne gelen bireysel bavurular hakknda verdii kararlarda uygulad insan haklar yorumuyla, AKye ye devletlerin yargsal yetkileri dahilinde AHSde ve AHSye Ek Protokollerde gvenceye alnan hak ve zgrlklere sayg temelinde ortak bir Avrupa kamu dzeni alan yaratlmas abasnda nemli bir ilev grmektedir. AHMnin, AHSde ve AHSye Ek Protokollerde dzenlenen hak ve zgrlkleri bireyler lehine geni yorumlad kararlar, taraf devletlerin diplomatik ekimserliine ramen, insan haklarnn gelitirilmesine olumlu ynde katk salamaktadr. Buna karlk AHMnin, taraf devletlerin takdir yetkisini geni tuttuu kararlarnda gelimeci yorum ilkesi uyarnca bir itihat deiikliine gidilinceye kadar insan haklarnn gelitirilmesi ynnde taraf devletlere ve dier AK organlarna fazla cesaret vermedii dnlmektedir. rnein; AHMnin Al-Adsani (Bavuru No: 35763/97, Karar Tarihi: 21.11.2001) ve Bankovic (Bavuru No: 52207/99 Karar Tarihi: 12.12.2001) kararlarnda, insan haklar szlemelerinin uygulama alann daraltc yorumlad; insan haklarnn korunmasnda AHSnin devletlerin karlarn deil, birey haklarn gvenceye ald; bu nedenle, AHMnin sz konusu davalarda benimsedii yorum ynteminin 401

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa insan haklarnn korunmasnda olumsuz sonulara yol aaca ileri srlmektedir (Orakhelashvili 2003).

3. Trkiyede nsan Haklar Yorumunu Etkileyen Grler


Trkiyede bata Anayasa Mahkemesi olmak zere yksek yarg organlarnn, adli ve idari mahkemelerin insan haklar kurallarna uygun karar ihdas etme, dolaysyla insan haklar yorumu konusunda nemli sorunlar ve belirsizlikler bulunmaktadr. Trkiyede insan haklar yorumu konusunda uzun yllara dayanan mzmin bir sorun olduunun en belirgin gstergesi, AHMye Trkiye hakknda yaplan bireysel bavuru says ve AHMnin Trkiye hakknda verdii karar istatistikleridir. 30.06.2010 tarihi itibaryla Trkiye aleyhine yaplm ve AHM nnde grlmekte olan (derdest) bavurularn says 15.550 olup, bu say toplam davalarn %12sine tekabl etmektedir. AHMnin 2009 ylnda verdii 1.627 karardan 356s Trkiye hakkndadr; bu kararlardan 341inde en az bir Szleme ihlali tespit edilmitir. hlal kararlarnn byk ounluu adil yarglanma hakkyla ilgilidir (AHM 2010). AHMye Trkiyeden 1990l yllarda yaplan bavurular ve bu bavurularla ilgili kararlarn nemli bir ksm mevzuattan ya da idari uygulamalardan kaynaklanmakta iken, 2000li yllarda arln zellikle adil yarglama hakk, usuli (procedural) eksiklikler ve i hukukta etkin bavuru yolu bulunmamas gibi dorudan yargsal fonksiyonla veya yargnn insan haklar yorumuyla ilgili sorunlara ynelmitir. nsan haklar yorumu konusundaki belirsizlik ise hak ve zgrlklerin somut olaylara uygulanmasn gerektiren davalarla ilgili kararlarda yarg organlarnn hangi yorum yntemini veya hukuk teorisini tercih ettiinin tam olarak anlalamamasndan kaynaklanmaktadr. Yargsal itihatlarda doal hukuk teorisine ilikin atflara ve uluslararas insan haklar normlarna uyum abasna rastlanmaktadr. Ancak doal hukuk teorisine yaplan atflar, hukuki yorum yntemindeki alglama yanln ortaya koymakta, uluslararas insan haklar normlarna uyum abas ise yerel hukuki pozitivizmin dar kalplarndan kurtulamamaktadr. Trkiyede yksek yarg organlarnn insan haklar yorumu sorununa iaret etmek iin iki emsal karar zerinde durulacaktr. Birincisi, Trkl basn yoluyla tahkir ve tezyif etmek suundan, sanklarn 5680 sayl Basn Kanununun 16/1. maddesi yollamas ile 765 sayl (eski) Trk Ceza Kanununun 159/1. maddesi uyarnca ayr ayr cezalandrlmalar istemiyle alan kamu davasnda, Yargtay Ceza Genel Kurulunun 11.07.2006 tarih ve E.2006/9-169, K.2006/184 sayl karardr. kincisi ise kapatlan Trkiye Birleik Komnist Partisi (TBKP), Halkn Emek Partisi (HEP) ve zgrlk ve Demokrasi Partisi (ZDEP) hakknda AHMnin Trkiye aleyhine verdii ihlal kararlarnn ardndan, kapatlan parti yetkilileri tarafndan Anayasa Mahkemesine yaplan yeniden yarglama talepleri hakknda verilen kararlardr.1 402

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa Yargtay Ceza Genel Kurulunun Trkl basn yoluyla tahkir ve tezyif etmek suuyla ilgili kararnda aadaki tespitlere yer verilmitir: Konunun dnce ( ifade ) zgrlyle dorudan ilgisi nedeniyle, ncelikle bu konu ulusal ve uluslararas dzenlemeler kapsamnda deerlendirilmeli, bu deerlendirmeler nda, TCYnn 159/1. maddesinde dzenlenen, Trkl alenen tahkir ve tezyif suunun eleri ve bu dorultuda, genel, bu su asndan da zel bir hukuka uygunluk nedenini oluturan eletiri hakk zerinde durulmaldr. Doal haklardan kabul edilen ifade hrriyeti, oulcu demokrasilerde, vazgeilemez ve devredilemez bir nitelie sahiptir. retide deiik tanmlara rastlanmakla birlikte, genel bir kabulle ifade/dnce hrriyeti, insann zgrce fikirler edinebilme, edindii fikir ve kanaatlerinden dolay knanmama, bunlar meru yntemlerle da vurabilme imkan ve zgrldr. Demokrasinin olmazsa olmaz art olan ifade hrriyeti, birok hak ve zgrln temeli, kiisel ve toplumsal gelimenin de kaynadr. te bu zelliinden dolay ifade hrriyeti, temel hak ve hrriyetler kapsamnda deerlen-dirilerek, birok uluslararas belgeye konu olmu, T.C Anayasasnda da ayrntl dzenlemelere tabi tutulmutur. Snrlama veya mdahale iin; yasal bir dzenleme, snrlamann meru bir amac, fkrada saylan snrlama nedenlerinin bulunmas, snrlamann meru amala orantl ve nlemin demokratik toplum bakmndan zorunlu olmas gerekmektedir. nsan Haklar Avrupa Mahkemesine gre; snrlama iin belli bir snrlama nedeninin varl yeterli olmayp, ayn zamanda demokratik bir toplum bakmndan zorunluluk bulunmaldr. Zorunluluk, lsz bir snrlamaya olanak tanmaz. ye devletlere snrlamada bir takdir alan tannmakla birlikte, ifade zgrlnn nemi nedeniyle devletler zerindeki denetim sk olmal, snrlandrma zorunluluu inandrc bulunmaldr. Dolaysyla, snrlamalar dar ve snrlayc bir lde yorumlanmaldr. Kamu dzeni genel hkmnde dnlebilecek snrlama nedenleri, genel karlarn, yarg gcnn otorite ve yanszlnn ve bakalarnn n ya da haklarnn korunmas amacyla snrlamaya konu olabilir. () Sua konu yaznn yaymland mevkute, sann konumu, hitap edilen kitle, yaznn muhatap kitle tarafndan alglanma biimi gzetildiinde, kullanlan ibarenin Trkl tahkir ve tezyif edici nitelikte bulunduu, esasen bu amala da kaleme alnd Ermeni toplumunu yceltirken Trk toplumunu aalamann ifade zgrl ve eletiri kapsamnda deerlendirilemeyecei sonucuna ulalm, Yerel Mahkeme kararnn gerekesinde yetersizlik bulunmakla 403

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa birlikte, yaplan hukuki deerlendirmelerde, zel Dairece belirtilen bozma nedenleri dnda bir isabetsizlik bulunmad anlalm, bu nedenlerle Yargtay C.Basavcl itiraznn reddine karar verilmitir. ounluk grne katlmayan yarglarn muhalefet erhindeki grleri ise Yargtayn insan haklar yorumundaki sorunu ve davada izlenmesi gereken argmantasyon srecini ortaya koymas bakmndan nemlidir: Yerel Mahkemenin, suun 765 sayl TCYnn 159/1. maddesinde tanm yaplan Trkl tahkir ve tezyif niteliinde sbutuna ynelik hkmn; TC Anayasasnn dnce ve ifade zgrln dzenleyen 25. ve 26. maddelerine, onaylanm milletleraras andlamalarn stnl ve ncelikle uygulanmas gereini ngren 90/son maddesine, onaylanmakla mevzuatmza dahil hale giren nsan Haklar Avrupa Szlemesi ( HAS ) n 10. maddesinde dzenlenen dnce ve ifade zgrl llerine, anlan szlemeyi yorumlamaya yetkili, Avrupa nsan Haklar Mahkemesi ( AHM )nin dnce ve ifade zgrln ve eletiri hakkn saptayan itihatlarna, 765 sayl Yasann 159. maddesine 4771 sayl Yasayla 3.8.2002 ve 4963 sayl Yasayla 30.7.2003 tarihinde tahkir, tezyif ve svme kast bulunmakszn sadece eletirmek maksadyla yaplan dnce aklamalar cezay gerektirmez ifadeli normu ekleyen, gerek bu yasal deiikliklerin ve gerekse bilahare yrrle giren 5237 sayl Yeni Trk Ceza Yasasnn muadil 301. maddesinin gerekesinde Yargtay ve AHM kararlarnda da belirtildii zere ar, sert veya incitici nitelikte de olsa eletiri hakk kullanldnda kiiye yaptrm uygulanamayaca oulcu demokrasinin vazgeilmez bir gereidir. Kukusuz ki;eletiri hakknn kullanld btn hallerde su olumayaca baka bir deyile szkonusu hakkn sadece bu maddedeki sular iin deil tm sular iin geerli olduu aktr. grn vurgulayan Yasa Koyucunun iradesine, su teorisi ilkelerine ve nihayet kukunun sank yararna yorumlanaca evrensel ilkesine aykr buluyor, sank yazar F ( H ) D tarafndan sekiz blmlk dizi halinde yazlan ve dnce aklamas ve eletiri hakknn tipik bir kullanm tr olan yaynn, 765 sayl TCYnn 159/1. maddesi kapsamnda Trkl tahkir ve tezyif olarak deerlendirilmesinin kabul edilemez olduunu ifade ediyor, alan temyiz davas zerine Yerel Mahkeme kararn isabetli bulan Yargtay 9. Ceza Dairesi grne ve suun sbuta ermedii savyla itiraz yasayoluna bavuran Yargtay C.Basavclnn itirazn isabetsiz kabul ederek sbutu benimseyen Yargtay Ceza Genel Kurulu ounluunun dnce ve deerlendirmesine katlmyoruz. Sonu olarak, Sayn Yerel Mahkemenin bu kararnn, AHM nnde lkemizi mahup durumuna drmesi gl bir olaslktr. Zira Sayn Mahkemenin ltleri ve deerlendirmeleriyle AH Mahkemesinin ltleri ve deerlendirmeleri arasnda byk bir uurum olduunu, yukardaki kararlarn objektif mantkla deerlendirilmeleri kolaylkla 404

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa ortaya koymaktadr. Yukarda sergilediimiz grler, zaman zaman Yksek Yargtay tarafndan da desteklenmilerdir. Sann yazd bir dizi yaz ve mahkumiyet kararna konu yaz bir btn olarak ele alnmadan ve bu yazdaki bir cmle gerek anlamndan soyulup, soyutlamaya gidilmek suretiyle mahkumiyetine karar verilmesi yerleik uygulamaya uygun dmemektedir. Rahatsz edici, incitici bir sylemle ykl olduuna kuku bulunmayan yaz gerekten bu ieriktedir ... Hepsi bu kadar! 765 sayl Trk Ceza Yasasnn 159. maddesiyle bir ilgisi bulunmamaktadr. Yargtay Cumhuriyet Basavclnn itiraznamesinin kabul gerektii dncesinde olduumdan ounluun grne katlmamaktaym. Yukarda alntlanan Yargtay kararnn ounluk grnde, doal hak varsaymndan ve dolaysyla doal hukuk teorisinden hareket edildii, ancak i hukuk kurallarnn dar kalplarna bal kalnarak hkm tesis edildii grlmektedir. Yargtay kararnn muhalefet erhinde yer alan hukuki grlerde ise, somut olayda uygulanmas gereken i hukuk kurallarnn uluslararas insan haklar normlarna uygun olarak yorumlandnda, davaya konu gazete yazlarnn ifade zgrl kapsamnda deerlendirilebilecei ve su tekil etmedii sonucuna ulalabilecei anlalmaktadr. AB mktesebatna uyum ve AHM kararlarnn yerine getirilmesi amalaryla, yarglama usul yasalarna benzer ierikte bir dzenleme getirilmitir. Bu dzenlemeye gre, yarg organ kararlarnn AHS ve Ek Protokol hkmlerinin ihlali suretiyle verildiinin AHMnin kesinlemi kararyla tespit edilmesi halinde, AHM kararnn kesinletii tarihten itibaren bir yl iinde, i hukukta yetkili yarg organndan yarglamann yenilenmesi talep edilebilecektir. Kapatlan siyasi parti yetkililerinin, AHMnin ihlal kararnn ardndan yaptklar yeniden yarglama bavurularyla ilgili Anayasa Mahkemesi kararlarnda aadaki tespitlere yer verilmitir: () [AHMnin] Sz konusu ihlal kararnda () yarglama sonrasnda ortaya kan ve kesin hkmn esasn etkileyecek nitelikte olan maddi bir olgunun varlna deil, kapatlmaya esas alnan mevcut olgularn deerlendirilmesinde hata yapld dncesine dayanlmaktadr. Ceza Muhakemesi Kanunu, mevcut olgularn deerlendirilmesinde hata yaplarak hkm kurulmasn temyiz nedeni olarak kabul etmekle birlikte yarglanmann yenilenmesini gerektirecek bir neden olarak grmemektedir. Bu nedenle yarglanmann yenilenmesi isteminin Ceza Muhakemesi Kanunun 321.maddesi uyarnca esasszlk noktasndan reddine karar verilmesi gerekmitir. Anayasa Mahkemesinin, siyasi parti yneticilerinin yeniden yarglanma taleplerini red gerekesi, AHM kararlarnda tespit edilen ihlalin sonularnn giderilebilmesi iin elverili deildir. Buna gre, Anayasa 405

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa Mahkemesi, ancak i hukuktaki koullarla paralel biimde yarglama sonrasnda ortaya kan ve kesin hkmn esasn etkileyecek nitelikte olan maddi bir olgunun varlna dayanan AHM ihlallerinde yarglamann yenilenmesini kabul edebilecektir. Oysa Anayasa Mahkemesi kararnn bir kar oy gerekesinde de belirtildii zere, sz konusu itihat, AHSye aykr yorum nedeniyle verilecek ihlal kararlarnn hibir ekilde yarglamann yenilenmesi nedeni olarak grlmemesine ve dolaysyla yasal dzenlemeyle ngrlen amacn gerekleememesine yol aacaktr (Karakul 2009). Anayasa Mahkemesinin yeniden yarglama taleplerine ilikin yorumunda, i hukuk kurallarnn deyimsel anlamn n planda tutan hukuki pozitivizmin etkileri arln hissettirmektedir. Ancak bu noktada, AHM kararlarnn yerine getirilmesini denetleyen ve ye devlet temsilcilerinin katlmyla oluan, dolaysyla diplomatik bir karar organ olan AK Bakanlar Komitesinin ald denetimi sonlandrma kararlarna deinmek gerekir. Anayasa Mahkemesinin, kapatlan siyasi parti yneticilerinin yarglamann yenilenmesi taleplerini reddetmesinden nce, AK Bakanlar Komitesi, AHM kararlarnn ardndan ulusal makamlarca alnan genel ve zel nitelikli tedbirleri yeterli grerek, 20.06.2007 tarihli 997. toplantsnda ald Resolution CM/ResDH(2007)100 sayl kararla, AHMnin siyasi parti kapatma davalar hakknda verdii sekiz adet ihlal kararnn denetim srecini sonlandrmtr. AK Bakanlar Komitesinin denetim srecini sonlandrmas, AHMnin siyasi parti kapatma davalar hakknda verdii ihlal kararlarnn tam olarak uygulanmas iin, yarglamann yenilenmesi talebinin kabul edilmesine gerek olmad gibi, elikili bir durum ortaya karmtr (2009: 56).

Sonu
Genelde hukuk kurallarnn yorumu, zelde de insan haklar yorumu konusunda yaplan aklamalardan, insan haklarnn korunmas ve gelitirilmesi iin en etkili hukuksal gvenceyi salayacak yorum ynteminin benimsenmesi ynnde uluslararas ve blgesel bir eilim bulunduu anlalmaktadr. Siyasal alanda ve kamuoyunda aksi ynde grler ileri srlse de, Trkiyede halen yrrlkte olan i hukuk kurallar, insan haklarnn uluslararas ve AK ltlerinde korunmas ve gelitirilmesinin nnde byk bir engel oluturmamaktadr. Bu gr glendiren en nemli hukuksal gereke, Anayasann 90. Maddesinde 2004 ylnda yaplan deiikliktir. Anayasann 90. maddesinin son fkrasna eklenen cmle uyarnca Usulne gre yrrle konulmu temel hak ve zgrlklere ilikin milletleraras andlamalarla kanunlarn ayn konuda farkl hkmler iermesi nedeniyle kabilecek uyumazlklarda milletleraras andlama hkmleri esas alnr. Sz konusu hkm, i hukuk kurallarnn uluslararas insan haklar normlarna uygun yorumu konusunda uygulayclara takdir yetkisi vermemekte, daha da ileri giderek, uluslararas insan haklar normlarna uygun yorum yntemini benimsemeleri konusunda yrtme ve idare organlarnn yan sra yarg organlarn balamaktadr. Yukarda deinildii zere, Anayasann 90/son 406

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa maddesinde yaplan deiiklik, uluslararas insan haklar normlarnn i hukuk kurallarndan daha zgrletirici veya daha fazla zgrlkten yana hkmler ierdii varsaymndan hareket etmektedir. stisnai olmakla birlikte, i hukuk kurallarnn uluslararas insan haklar normlarndan daha zgrlk hkmler ngrmesi halinde, zgrlkten yana olan hkmlerin uygulanmasnn nnde ar pozitivist yaklamn tesinde herhangi bir hukuksal engel bulunmad dnlmektedir. Trkiyede insan haklarnn yorumu konusunda belirsizlik yaratan nemli bir husus da, yrtme ve idare organlaryla yarg organlar arasnda yaanan ve Trkiyenin geneline sirayet eden siyasal dalizmin izleridir. Toplumsal gndemdeki hemen her nemli siyasal tercihte ba gsteren ve her geen gn derinleen siyasal dalizm, Cumhuriyeti koruma refleksiyle ekillenen kat sekler yaklam ile dinsel motiflerle beslenen liberal gr arasnda yaanmaktadr. Aralarnda derin gr ayrlklar olduu bilinen toplumsal kesimler, yaanan her siyasal gerilimde, iki baskn grn kamplarndan birine dahil olmaya zorlanmaktadr. Bu dalizmin yarg organlarna da tand veya yarg organlarnn da bu ayrmadan etkilendii ve siyasal kamplamann izlerinin yargsal kararlarda da grld yadsnamaz. Bu tehlikeli sre, birok davada yarg organlarnn insan haklar yorumunu da etkilemektedir. Siyasal karar organlarnn eylem ve ilemlerinde geleneksel olarak konjonktrel siyasi yaklamn veya siyasi oportnizmin rol oynad bilinmektedir. Ancak siyasal karar organlarnn zellikle insan haklaryla ilgili kararlar hakknda hukuka uygunluk denetimi yapmaya yetkili olan yarg organlarnn zgrlkleri koruyucu ve gelitirici yorum yntemini brakp, siyasal dalizmin taraf izlenimini uyandran hkmler vermeleri, toplumda yarg organlarna duyulan gveni olumsuz ynde etkilemektedir. Siyasal iktidarn bamsz yargsal denetimi, ada demokrasilerin en temel ilkelerinden birisi olup, insan haklarnn korunmas ynnde de en nemli gvencelerden birini oluturmaktadr. Hukuk devletinin ve modern demokrasilerin temel zelliklerinden olduu kabul edilen yargsal denetim, her koulda deil, ancak temel yargsal davran ilkelerine uygun olarak kullanld zaman insan haklarnn korunmas ynnde gerek bir gvence oluturabilir. Bu nedenle, zellikle yarg organlarnn, hukuksal yorumda uluslararas insan haklar normlarna uygun ve her durumda insan haklarn koruyucu ve gelitirici yorum yntemlerini benimsemeleri byk nem tamaktadr. Yrd.Do.Dr. Dou niversitesi Hukuk Fakltesi.

Notlar:
1 Anayasa Mahkemesinin 08.01.2008 tarih ve E. 2003/6 (Deiik ler), K. 2008/4 sayl (R.G. 22.03.2008, s. 26824); 08.01.2008 tarih ve E. 2003/1 (Deiik ler), K. 2008/2 sayl (R.G. 03.06.2008, s. 26895) ve 08.01.2008 tarih ve E. 2003/2 (Deiik ler), K. 2008/3 sayl (R.G. 03.06.2008, s. 407

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa 26895) kararlar.

Kaynaka
ARAI-TAKAHASHI, Yutaka. (2001). The Margin of Appreciation Doctrine and the Principle of Proportionality in the Jurisprudence of the ECHR. Antwerpen-Oxford-New York: Intersentia. AHM. (2010). Statistical Information. http://www.echr.coe.int/ECHR/ EN/Header/ Reports+and+Statistics/Statistics/Statistical+information+ by+year/, (eriim: 08.08. 2010). AVRUPA KOMSYONU. (2009). 2009 yl Trkiye lerleme Raporu. http:// www.abgs.gov.tr/ index.php?p=43616&l=1, (eriim: 08.08.2010). BARAK, Aharon. (2005). Purposive Interpretion in Law. Princeton, New Jersey: Princeton University Press. BRINK, David O. (2001). Legal Interpretation, Objectivity and Morality. Objectivity in Law and Morals. Ed: Brian Leiter. Cambridge: Cambridge University Press. CAROZZA, Paolo G. (2008). Human Dignity and Judicial Interpretation of Human Rights: A Reply. The European Journal of International Law, 19: 931-944. DNKOL, Abdullah. (1995). Hakimin Karar Verme Srecinde Temel lkeler. Hukuk Felsefesi ve Sosyolojisi Arkivi. Hazrlayan: Hayrettin kesiz, 159-187. stanbul: Afa Yaynlar. DONNELLY, Jack. (1995). Teoride ve Uygulamada Evrensel nsan Haklar. ev: Mustafa Erdoan ve Levent Korkut. Ankara: Yetkin Yaynlar. DWORKIN, Ronald. (2007). Haklar Ciddiye Almak. ev: Ahmet Ulvi Trkba. Ankara: Dost Kitabevi Yaynlar. EDS, Seyfullah. (1989). Medeni Hukuka Giri ve Balang Hkmleri. Ankara: Ankara niversitesi Hukuk Fakltesi Yaynlar. ENGLE, Eric Allen. (2008). Legal Interpretation by Computer: Are Legal Rules Predictable? http://ssrn.com/abstract=1270073, (eriim: 08.08.2010). FERRARA, Alessandro. (2003). Two Notions of Humanity and the Judgment Argument for Human Rights. Political Theory, 31: 392-420. GALLIGAN, Denis ve Deborah Sandler. (2004). Implementing Human Rights. Human Rights Brought Home: Socio-Legal Perspectives of Human Rights in the National Context. Ed: Simon Halliday ve Patrick Schmidt. Oxford and Portland, Oregon: Hart Publishing. GREER, Steven C. (2000). The Margin of Appreciation: Interpretation and Discretion under the European Convention on Human Rights. Strasbourg: 408

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa Council of Europe. GLMEZ, Mesut. (2004) Birlemi Milletler Sistemin nsan Haklarnn Korunmas. Ankara: Trkiye Barolar Birlii Yaynlar. HAKYEMEZ, Yusuf evki. (2009). Hukuk ve Siyaset Ekseninde Anayasa Mahkemesinin Yargsal Aktivizmi ve nsan Haklar Anlay. Ankara: Yetkin Yaynlar. IIKTA, Yasemin ve Sevtap Metin. (2003). Hukuk Metodolojisi. stanbul: Filiz Kitabevi. NCEOLU, Sibel. (2008). Yarg Bamszl ve Yargya Gven Ekseninde Yargcn Davran lkeleri. stanbul: Beta Yaynlar. KABOLU, brahim. (1994). zgrlkler Hukuku: nsan Haklarnn Hukuksal Yaps zerine Bir Deneme. stanbul: Afa Yaynlar. KAPAN, Mnci. (1993). Kamu Hrriyetleri. Ankara: Yetkin Yaynlar. KARAKUL, Selman. (2009). Anayasa Mahkemesi Quo Vadis? Gncel Hukuk, 62: 52-59. MARMOR, Andrei. (2005). Interpretation and Legal Theory. Oxford and Portland, Oregon: Hart Publishing. MCCRUDDEN, Christopher. (2008). Human Dignity and Judicial Interpretation of Human Rights. The European Journal of International Law, 19: 655-724. METN, Yksel. (2008). Anayasann Yorumlanmas. Ankara: Asil Yaynlar. MUMCU, Ahmet ve Elif Kzeci. (2007). nsan Haklar ve Kamu zgrlkleri. Ankara: Turhan Kitabevi Yaynlar. ORAKHELASHVILI, Alexander. (2003). Restrictive Interpretation of Human Rights Treaties in the Recent Jurisprudence of the European Court of Human Rights European Journal of International Law (EJIL), 14: 529-568. PAZARCI, Hseyin. (2006). Uluslararas Hukuk. Ankara: Turhan Kitabevi. SCHEININ, Martin. (2000). International Human Rights in National Law. An Introduction to the International Protection of Human Rights. Ed: Raija Hanski ve Markku Suksi. Turku, bo: Institute for Human Rights. SHAPIRO, Scott J. (2007). The Hart-Dworkin Debate: A Short Guide for the Perplexed. U of Michigan Public Law Working Paper No. 77. http:// ssrn.com/abstract=968657, (eriim 08.08.2010). SZER, Ali Nazm. (2008). Hukukta Yntembilim. zmir: Beta Yaynlar. STEINER, Henry J., Philip Alston ve Ryan Goodman. (2008). International uman Rights in Context: Law, Politics, Morals. New York: Oxford University Press. 409

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa TANR, Blent. (1994). Trkiyenin nsan Haklar Sorunu. stanbul: BDS Yaynlar. TEBBIT, Mark. (2005). Philosophy of Law: An Introduction. Abingdon: Routledge. UYAR, Lema (Der.). (2006). Birlemi Milletlerde nsan Haklar Yorumlar: nsan Haklar Komitesi ve Ekonomik, Sosyal ve Kltrel Haklar Komitesi, 1981-2006. stanbul: stanbul Bilgi niversitesi nsan Haklar Hukuku Uygulama ve Aratrma Merkezi Yaynlar.

410

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa

Hukukun ve Siyasetin (Ara)yz Olarak Adalet


Feysel Taer
I
Adalet aray yzyllardr insann dzen aray ile atba giden bir sretir. Bu arayn gereklemesini salayan salayabilecek olan- yegne iki ana unsur Hukuk ve Siyasettir. Siyasetin Hukuk karsnda kendi kurucu dinamiini dizginleyen / dizginlemesi gereken snrn Hukuk belirler. Hukukun siyasete snr noktasn tayin eden hakemliine karn, gerekte hukuku douran (belirleyen) kurucu g siyasettir. Hakemlik oyununda hukuk ile siyaset arasnda yaanan bu dng, adalet arayn her iki konumda da ortak bir (ara)yze ekmitir. Adaletin birbirinden bamsz ama ayn zamanda birbirleriyle ilikilerini dorudan kes(e)medikleri iki kutbu oluturan hukuk ve siyaset arasndaki zemin, her ikisinin de varolma gerekesini oluturur. Gerek siyasal kategorinin gerekse hukuksal kategorinin varlk nedenlerini dayadklar bu zemin ne sadece siyasal ne de sadece hukuka ait bir alandr. Tarihsel bakmdan (ara)yz olarak adalet her ikisine de ait bir olgu olarak ortaya kar. Baka bir deyile, her ikisinin temel iddiasn oluturan yegne gereklik olarak ortaya kmaktadr. Nesnel, tarafsz ve bamsz olduu varsaylan hukukun adaleti kendi yetkisi dhilindeki otoriteyle kurduu teorik dne karlk, pratik bir itiraz ykselir. Siyasal kutuptan ykselen pratik itiraz bize unu sylemektedir: Hukuku douran olgu olarak siyasal kategori, yasa yapma ve yasay koruma misyonundan hareketle adalete kaynaklk eden zeminin kurucu paras olduunu hatrlatr. Bylesi kurucu bir durumun siyasal kategoriden gelmesi, yasal olan (si)yasal zemine balayarak adeta ona ikin bir yap oluturur. Bu ikin bir yap, egemenlik sreci iinde hukuku siyasal olana balayan ya da siyasal olann mdahalesine ak hale getirir. Siyasal olann yasal alan -(si)yasal olarak- basklad bu srete adalet birbirinden farkl iki kutbun ortak zemini olarak ortaya kmaktadr. Adaleti arayan, tesis etmeye alan -belirli bir ideoloji ile gdml olansiyasal kutbun karsnda, adalete her trl ideolojik unsurdan arnm ekilde bakmas gereken hukuksal yap denk der. Adalet arsnn veya talebinin hem siyasal hem de hukuksal yzeyde salnan bir gereklik halinde ortaya kmas, adaleti bizzat siyasallaan bir kategoriye indirgemitir. deolojik bir zeminde siyaset kendi hukukunu dolaysyla kendi adaletini oluturmutur. Bu zemin hukuk dhilinde her zaman nesnel ve eit 411

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa snrlar iinde gelimez. Bylesi bir (ara)yzde adalet, belirli bir siyasi ideolojik paradigma iinde iler. Siyasal ideolojik- paradigma iinde tesis edilen adalet, sadece belirli trden bir adaleti temsil eder. Hukukun siyasal olanla kesitii ve ona ikin bir unsur olarak gelitii bu zemin, doas itibariyle siyasal olandan trer. Siyasal olann hukuksal olan yaratt bu iliki zemini doal olana kar gelien devlet otoritesi ile ilikilidir. Toplumsal dzenin belirli bir siyasallk iinde gelitii ilk ilikiyi kuran bu bada, hukuk siyasal alanda adaleti datma ve kurma arac olarak ortaya kmtr.

II
Buna gre, haklarn hukuk tarafndan korunup datlmas, egemen iktidarn yapsn oluturan belirli bir ideoloji ve siyaset dhilinde gereklemektedir. Siyasal alanda hakemlik grevi ile adaleti datma arac olarak ortaya kan hukuksal kategori, siyasal kutbun belirledii yasaklar - zgrlkler denkleminde iler. Bylece, siyasetin ideolojik bakla kendisine gre belirledii yasaklar ve zgrlklerin arac olan hukuk, bu ynyle siyasal alann hakemi konumuna gelmektedir. Hukuk araclyla tesis edilmeye allan bylesi bir adalet, egemen siyasal ideoloji tarafndan benimsenmi haklar kendine referans alr. Bu referans oyununda hukukla siyaset arasnda duruma gre renk ve biim deitiren pek ok oyun oynanmaktadr. Siyasal olan, gerekte hukuka hep mdahale etmeye hem hevesli hem de yetkili pek ok meru nedeni kendi iinde hukuka ters! dmeden tamaktadr. Hukukun stnl idealine uzak den bylesi pratik bir etkinin, hukuk ile siyaset arasndaki ilk iliki zemininden bu yana birbirlerine doal bir bala bal olmas, adaleti (si)yasallaan bir yere balamtr. Bu adan bakldnda, siyaset hukuku kuran, onu nceleyen ve belirleyen bir olgu olarak ortaya kyor. Bir baka anlamda, hukuk sadece egemen ideolojinin belirledii siyaset dhilinde ortaya karken, kendi koymu olduu snrlamalardan deil, egemen erkin belirledii snrlamalar gzeten ikincil konumdaki bir srece denk dyor. Bunun bir baka anlam da u ekilde ortaya kyor: Ara yz olarak adalet, hukukla formel ama siyasal olanla formel olmayan dolayl bir ilikiyle baldr. Adaletin hukuka, hukukun da siyasal olana baland bu durum herhangi bir muammaya da sahip deildir. Tersine, bu iliki ak ve yasal dzlemde kabul edilebilir, meru bir diyalog halinde srmektedir. Hukuksal olarak snr hattnn ihlalinde bile hukuki adaletin yerine acil! durum siyaseti devreye girer her zaman. Hukukun yet(e)medii ama ne hikmetse siyasal olann yetebildii! bu dengede yaanan oyun ak bir gerei gzler nne sermektedir: Hukuk ideal bir durumu, siyaset ise real bir durumu temsil eder. Real olarak siyaset hukukun ideal kutbunu biimlendiren ona kendi bana hkmeden yegne otorite olarak ortaya kar. 412

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa Adaletin hakemliine soyunan hukukun formel yapsna, egemen erk hukuka siyasal yorum getirip hukuk reterek etkide bulunur. Bu kanlmaz etki hukuk ile siyaset arasndaki tarihsel ve zorunlu ilk iliki zemininden bu yana yok edilmesi mmkn olmayan bir diyalogun sonucudur. Hukuk ile siyasetin zorunlu bir iliki iinde olmasnn anlam, siyasal olann belirli bir hukuksalla ve hukukun da haklar dzeninde adaletin datlmas srecinde siyasetin koruyucu egemenliine muhta olmasndan ileri gelir. Siyasal olann yasal olan kurmas ve korumas temelinde ortaya kan bu ilk iliki zemininde, egemen erk hukuku siyasetin himayesine sokmaya aba gsterir. Siyasetin hukuksal olan kendi himayesine alma abasn imleyen bu sre doal bir stnlk ve ncelikten ileri gelmektedir. Hukuku siyasal topluluun adalet datma arac klan, kendisini de bu hukuksal mekanizmay hem kuran hem de koruyan g olarak ortaya karan siyasal durum, adaleti salama / tesis etme misyonuyla hareket etmektedir. Adalet olgusu, her ne kadar yasal prosedrlerin iinde gelien bir sre olsa da siyasal ilikinin hukukla kurduu ilk ilikiden bu yana, hukuk siyasetin mdahalesine ak / gebe bir srecin iine dhil edilmitir. Bu durum, siyaseti hukuka ncelikli klan apriori bir stnlkten ileri gelmektedir. Gcn yasay belirledii bu stn konum gl olann hakl olduu ya da adalet glnn iine gelendir gibi yorumlarla betimlenen genel geleneksel kany ifade eder. Klcn yasa koyduu doa hali srecini simgeleyen bu stnlk, ne yazk ki egemenlik mant iinde amzda da devam etmektedir. Klasik dnemin iktidar ilikilerinde genel bir durumu imleyen bu sre, modern ada u durum(lar)da -istisna hali ve zorunlu haller olarak- ortaya kar. Her iki durumda da, siyaset egemen erk zerinden hukuka mdahalede bulunma potansiyeline sahiptir. Bu anlamda dile getirilen ilk iliki zemini iinde, egemenlik gerek anlamda henz salt hukukla deil siyaset zerinden geerek gerekleir. Hukukun siyasal kaynan ve yapsn belirleyen ilk ilikinin btn zeminini belirleyen olgu, egemenliin gc elinde tutan iktidarn doas ile ilgilidir. ktidarn doasndan kaynakl olarak hukukla kurulan bu balant siyasi kararn norma olan stnl olarak ortaya kmaktadr. Hukukun iktidar deil ama iktidarn hukuku belirledii bu iliki kipi devlet dzeninin derinliklerinde varln halen korumaktadr. Yasal alanda, siyaset hukukun belirledii -izin verdii- snrlarda hareket etmek zorundadr. Oysa biliyoruz ki, egemenliin kurucu ve koruyucu dinamii iinde yasal olan askya alp ama olana egemen iktidarn doasnda ikin bir imkna sahiptir. Bu ikin imkn iktidarn doas gerei kurucu ilk iliki zemininde ortaya karken, egemenliin hukuku askya alan alabilen gerek yzn temsil etmektedir. 413

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa Siyasal kararla egemenliin gerek anlamda hukuktan ziyade siyasetin gdmnde olmas, egemen erki hukuk st bir konuma yerletirirken adalet hukuktan ziyade siyasal mekanizmann esnek snrlarnda kendine yer bulmu olmaktadr.

III
Hukuk ile siyaset arasnda yaanan egemenlik tartmasnn gerekte kimde olduunu sorgulayan Schmitt ve Agambenin grleri bu konuda nemli bir yere sahiptir. Egemeni hukuk tesine tayan sreci inceleyen Schmitt ve Agamben, hukukun askya alnmas srecini iki durum hali iinde incelemektedir. Birincisi olaan st hal durumunu gerektiren zorunluluk halinde ve ikinci olarak istisna hali srecinde ortaya kar. Schmitt Siyasi lahiyat eserinde, egemenin tanmn, olaanst hale karar veren mercii olarak ifade eder. Olaanst hal, dzeni ve istikrar yeniden salamak iin krizle nasl baa klmas gerektii konusundaki prensipleri belirleyen anayasal bir dzeni ngrrken, kural gerei, bir referans noktas olarak mevcut bir dzene ihtiya duymaz (Schmitt Ankara 2002: 13, 72). Olaanst hal durumunun herhangi bir referans noktasna dayanmayan yapsn stisna Hali eserinde inceleyen Agamben ise, istisna terimini u ekilde tanmlar: stisna, yesi olduu btn tarafndan ilenemeyen ve zaten her zaman iinde olduu btnn yesi olamayan eydir. Agambene gre, bu snrsal figrn karmza kard ey, yelik ile ilenmeyi, dardaki ile ierdekini, istisna ile kural birbirinden kesin biimde ayrma yolundaki btn giriimlerin karlat radikal kriz olarak ifade eder (Agamben 1998: 2526). Bylesi bir sre deyim yerimdeyse, egemen erkin hukuktan ka anlamna gelen ve yasay bir sreliine de olsa askya alan, siyasal otoritenin varln hukuka deil, hukukun varln siyasal olana balayan gerek yapy ortaya koyar. Hukuka akn bir siyasal kategorinin varl, sadece ilk iliki zemininden kaynakl stnlkten deil ayn zamanda bu stnl hukuka dhil eden, yani yasay askya almay hem (si)yasal klan hem de yasal klan bir durumdan gcn almaktadr. Hukuku gerektiinde askya alabilme potansiyelinin hukuka her naslsa ters dmeden gereklemesi adaleti ift ynl bir yorumun iinde siyasal alann merkezine yerletirir. stisna halinin bu yapsn Agamben; darda olmak, gene de ait olmak biiminde ifade eder. Bu istisna halinin topolojik yapsdr ve istisna hakknda karar veren egemen de, gerekte, mantksal olarak varl bu istisna tarafndan belirlendii iin, -darda olma - ait olma gibibirbirine zt iki ifadeyle tanmlanabilir (Agamben 2005: 35). Schimitte gre ise, olaanst halde norm yok edilebilir; buna ramen olaanst hal, hukuk bilincin eriim alannda kalr; her iki unsur -norm ve kararhukuk erevesinde varln srdrr (Schmitt 2002: 1920). Grld zere egemenlik srecinde karar, hukuksal dayanan formel olarak 414

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa hukuk iinde kalarak srdrse de, siyasal yorum sz edilen marjinal durumlarda hukukun tesine uzanarak ift ynl bir yzle ortaya kmaktadr. Genel bir durumdan ziyade spesifik bir durumu imleyen bu iki yzde adalet istemi ortak odak noktay oluturmaktadr. Egemen gcn karar mekanizmasyla tam bir dlamay veya boluu imleyen ve istisna halini hukuka dhil eden ayrcalkl otoritesini inceleyen Derrida, bu sreci mistik bir durum olarak ele alr. Derrida hukuk, adalet, otorite ve siyaseti kendi aralarndaki diyalektik dngde birbirlerini belirleyen temel dinamikler olarak dnr (Derrida 1992: 1012). Schmittin istisna haline gei tanyan egemenin kararna yasa karsnda atfettii stn konum Benjaminin Critique of Violence adl makalesinin de temel sorununu oluturan hukuk kuran iddet ile hukuku koruyan iddet arasndaki ayrmda da konu edilir. Burada Benjamin, hukukun kendini iddet ile kurma ve iddet sayesinde korumasnn zerinde durarak yasal iddet ile yasal olmayan iddet arasndaki dngnn temelindeki etkenleri gstermeye alr (Benjamin 1986: 299 - 300). Benjamine gre, yasa koruyan iddeti yasa yapma hakkna, yasa koyan iddeti ise zorunluluk hali durumunda henz yasa olamayann yasa olma talebine -egemenin kararna- denk der. Bu atmada egemen erk ile egemen olmaya alan erkin arasndaki blnmenin kendisi sz konusudur. Schmitt, egemenlik kuramn, kurucu erk ile kurulu erk arasndaki diyalektii analiz ederken, zorunluluk hali karsnda egemenin kararnn tam olarak bu snr durum karsndaki konumunun ak bir biimde belirlenemezliine iaret ederek aklar. Ancak tam da bu noktada Schmitt, egemenin kararnn olanaksz olan ile yzlemesini zorunluluk halinin stratejik temelli tersine evirmesi sayesinde aar (Detayl bir okuma iin bkz. Agamben 2005: 52 - 64). Yasa koruyucu iddet ile yasa koyucu iddet arasndaki iliki, bir baka anlamda hukuk ile siyaset arasndaki diyalektik gerilime dayal yapy ifade eder. Bu gerilimin merkezinde hukuki norm ile egemenin karar yer alr. Sonu itibariyle, szleme teorisinden ve zellikle pozitif hukuk kuramlarndan bu yana varsaylan ey, egemenin gcn hukukun stnden veya tesinden deil, bizzat hukuktan ald ynndeydi. Bunun anlam uydu: hukuk egemene bal deil, egemen hukuka baldr. Gelinen sre unu gstermektedir: Hukuk adna ve hukuka ramen adalet tesis edilmektedir. Hukukun temel kategorisi adalet, siyasal yorumla yeniden ortaya kmaktadr. Adaletin tesisi iin hukukun bir sreliine siyasal erke devredilmesi ve stelik bunun hukuksal mantk dhilinde gereklemesi, -kurucu gcn gerektiinde bunu yapabilmesi-, devletin ve gcn doas ile ilikilidir. Bu doal iliki, Butlerin deyimiyle hukuku gerektiinde askya alabilen egemenlik biimi, kendi kendine yasal ayrcalk tanmada da icra ediliyor. Bu da yasast bir iktidarn ileyiine iaret etmektedir (Butler 2004: 68). Baka bir deyile, bu sre yasast olarak ilese de yasad! deildir. 415

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa Gerekte, gerektiinde hukuka ara verme durumunun olaca olaanst halleri hukuksal normun iine yerletirmi bir hukuksal zeminden sz etmekteyiz. Bu zemin ift yzl bir biimde iler. Bir yandan hukuksal snr hattnda adalet datlr, dier yanda siyasal erkin olaan hukuksal durumun askya alnd, yasa hkmnde kararnamelerin ulusal karlar ve gvenlik gereke gsterilerek baka trden bir adalet datlr. Grlyor ki salt iddet aralarna dayal iktidar yapsnda da istisna ilikisinde de, hukuk belirli bir siyasetin dzenlenmesi ve yerletirilmesi srecinde bir ara olarak ortaya kmakta. Bylesi bir siyasetin hukuktan beklentisi ise, bireysel - toplumsal adaletin izin verilen snrlarda datlmasn salamaktr. Her durumda, bylesi bir egemenlik stratejisinin ilerliini ve ulaabilecei maksimum benimseme dzeyinin snrl kalacan varsaymak en olas eydir. Kendisi hukuk tesi kalabilen ve normu karar karsnda etkisizletirebilen bylesi bir siyasetin retebilecei herhangi bir evrensel - rasyonel hukuk olamaz. Siyasal olana gebe bir hukuki durumun yaratlm olmas, hukuka kar bak ve ona olan saygy zedeleyen bir sreci de beraberinde getirir. Gelecekte kendini yaanabilir bir siyasal zemine tayacak bylesi bir sre iindeki (ara)yzde adalet, siyaset ile hukuk gerekte birbirini glendiren deil tersine kemiren yz olarak ortaya kmaktadr. Hukuk ile siyaset arasndaki bu yapk zeminin birbirinden koparlmas da ideal bir ereve iinde uyumlu hale getirilmesi de henz- tam olarak mmkn olmayan pek ok soruna gebedir. Bu yapk yzde gl bir diyalog ve ibirlii henz sz konusu deildir. Tersine, burada tam da tarihsel bir atmann ve uyumsuzluun kaps srekli ak kalmaktadr. Bylesi bir kapdan geerek kurulan her iliki biimi de, dlanarak bertaraf edilen tehdit biimleri de srekli bir atmann ebedi dngsn bize gstermektedir. Bu kapda adalet belirli bir hukuk ve siyaset adna datlr. Bu emberin dnda kalan ve kendine yer bulamayan, baka deyile burada bir tr yerletirilemeyen olarak ortaya kanlarn yani maluplarn siyasal alana gei mcadelesi ise imdilik hukuka aykr ve mevcut siyasal alan tahrip ederken, adalet isteyen olarak deil adalete kar! yz olarak kabul edilir. Dr., Dicle niversitesi Edebiyat Fakltesi Felsefe Blm.

Kaynaka
AGAMBEN, Giorgio. Homo Sacer -Sovereign Power and Bare Life-, (Translated by Daniel Heler-Roazen), Stanford California: Stanford University Press, 1998. AGAMBEN, Giorgio. State of Exception, (Translated by Kevin Attel), Chicago and London: The University of Chicago Press, 2005. 416

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa BENJAMIN, Walter. Reflections -Essays, Aphorisms, Autobiographical Writings- Crituque of Violence, (Edited and with an ntroduction by Peter Demetz, Translated by Edmund Jephcott), New York: Schocken Books, 1986. BUTLER, Judith. Krlgan Hayat -Yasn ve iddetin Gc- (ev. Baak Ertr), stanbul: Metis Yaynlar, 2004. DERRIDA, Jacques. Deconstruction and the Possibility of Justice iinde -Force of Law: Mystical Foundation of Authority- (Edited by D rucilla Cornell, Michel Rosenfeld, David Gray Carlson), USA: Published by Routledge, Chapman and Hall, Inc., 1992. SCHMTT, Carl. Siyasi lahiyat -Egemenlik Kuram zerine Drt Deneme-, ev. Emre Zeybekolu, Dost Kitabevi Yaynlar, 2002, Ankara.

417

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa

Hukuk Versus Politika Kskacnda nsan Haklar


Funda Gnsoy Kaya
Konumama bir soruyla balamak istiyorum: En korkun savan yalnzca bar adna ve en korkun insan-dln insanlk adna yapld felaketler anda insan haklar ve evrensel adalet syleminin byk glerin emperyal amalarna hizmet eden hegomonik birer ara olmak dnda, hl bir anlam olabilir mi? ada politik dncenin bu soruya verilecek cevap temelinde iki kart kampa blnebilecei kanaatindeyim. nsann zgr politik bir zne olduu iin deil, insan olmak sfatyla devredilemez hak ve zgrlklere sahip bulunduunu ne sren; ve bu haklarn koruyucusu olarak hukuka, hukukun stnlne vurgu yapan normativistler ve liberaller ilk grubu oluturur. Evrensel adalet, hukuk ynetimi ve insan haklar dncesini ideolojik birer silah, hukuku iktidarn hizmetindeki bir ara olarak kabul edenler ise ikinci grubu oluturur. Evrenselci-legalist ilk grubun, Aydnlanmac ideallere bal kald aktr. nsani olaylarn inan, hurafe ya da vahiy tarafndan deil akl tarafndan ynlendirilmesine duyulan gl istek ile karakterize olan Aydnlanma dncesi, otonom, rasyonel ve kendine yeterli bir varlk olduu dnlen bireyi gelenein ve keyfi otoritenin gcnden kurtarma saikiyle yola kar. Bundan byle insanlar Tanr ya da bir baka akn otorite tarafndan deil, insan yapm yasalar tarafndan ynetilecektir. Dnyay kendi iradesi dorultusunda ekillendirmek isteyen ve yeryznde bir cennet ina etmeyi planlayan Prometheusu bu Yeni nsan veya insanlk, devredilemez doal ve kutsal haklarn kayna olarak kavranr. Bu erevede, bireyi keyfi otorite karsnda zgr ve Eit klmann yan sra evrensel adaleti ve tm dnya halklar arasnda Kardeliki gerekletirmenin anayasal ynetimle mmkn olaca fikri, Aydnlanma projesinin tam kalbinde yer alr. nsann kendisi dnda hibir otoriteye dayanmayan, otoritesini kendisinden alan nsan Haklar Bildirgeleri de yasakoyucular balayan ebedi ethik ilkeler olarak grlr. yle ki, nsan Haklar Bildirgesinde cisimleen insan aklna ikin bu rasyonel ethik ilkelerin egemen devletlerarasnda ortak bir hukuk tesis edecek ve bylelikle hegemonik bir sper gcn gelimesini engelleyerek bar mmkn klacak gte olduuna inanlr. Bu erevede, Evrenselcilegalist ilk grup, uluslarn pazara ve kresel glere giderek daha fazla tabi olduu bir zamanda bireyleri bu glere kar korumann ve demokratik haklarn gvence altna almann ancak uluslararas hukuk yoluyla mmkn olduuna inanr (Wheeler, 173-179). Buna karlk, Carl Schmittin ban ektii fakat hibir ekilde homojen bir 418

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa nitelik gstermeyen ikinci grup, hukuka uygunluun, hukuk ynetiminin veyahut hukuki meruiyetin, Weimar Cumhuriyeti rneinde olduu gibi, insan haklarn korumada ve adaleti tesis etmede yeterli olmadn ne srer. Zira, politika hukuku, politik meruiyet hukuki meruiyeti nceler. Dahas, nsan Haklarnn evrenselletirilebileceini, Kant izleyerek hukuk yoluyla eytanlardan mrekkep bir milletin bile bir arada yaayabileceine inanan ilk yaklam, her hukuki dzenin bir aporia, bir amaz ile malul olduu gereini gizler. imdi bu sylediklerimizi biraz aalm. Modernleme, metafizikten politikaya hayatn tm alanlarnda seklerleme, dolaysyla zgrleme demektir. 1789 Fransz Devrimi bu zgrleme srecinin politik tezahrdr. Zira Devrim Avrupann hemen her yerine monarkn kiisel ynetimine kar zgrlk, eitlik, kardelik kavramlar altnda insan haklar ve hukuk ynetimi fikirlerini tar. nsan Haklar Bildirgesi srecin son halkas, Agambenin de ifade ettii gibi, ulusal egemenlie geiin ayan beyan ilandr. Ancak, Schmittin liberalizm ile demokrasi arasnda yapt ayrmla dikkat ektii zere, ulusal egemenlie ve modern demokrasiye geite esas ama, bir kolektivite olarak dnlen halk ile devletin zdeliini salamaktr; bir insanlk demokrasisi ortaya koymak deil. Trdelik ve heterojenliin dlanmas demokrasinin iki ana zelliidir. Zaten yabanc kavramn tanmam ve tm insanlarn eitliini gerekletirmi bir demokrasi imdiye kadar hibir zaman varolmamtr. (Schmitt, 11) Bu minvalde, ulusal egemenlie gei ve modern demokrasinin douu, balangtan itibaren, yabanc olan dlayan, homojen bir halk tasavvuruna dayanr. yleyse, yalnzca ulusun yelerinin yurtta statsne sahip olduu ve yalnzca ayn ulusal kkenden gelen insanlarn yasal kurumlarn korumasndan yararlanabilecekleri dncesi, ulus-devlet sisteminin yaps iinde zmnen varsaylmtr. Buna karlk evrenselci-legalist grubun liberal hmanitaryan politikas, atmay ortadan kaldrarak evrensel barn mmkn olabilecei inancn kutsar. Bu temelde, o, tzsel eitlik ve trdelik stnde temellenmidemokrasiler yerine bir insanlk demokrasisini koyar. Fakat insanlar politik olmayan bir insanlk kategorisi iinde ele alnabilecek soyut bireyler deildirler: Schmittin ifadesiyle, politik alanda insanlar birbirleriyle soyutlamalar olarak deil, politikayla ilgilenen ve politikayla belirlenen yurttalar, ynetenler ya da ynetilenler, politik adan mttefikler ya da muhalifler, yani her zaman politik kategoriler iinde yer alan insanlar olarak kar karya gelirler. Bu durumda insan haklar ifadesi, herhangi bir devletin yurtta olmayan, dolaysyla ulusal aidiyeti bulunmayan ve yasa ile kendilerine herhangi bir hakkn tannmad kiiler iin geerli olabilir. Fakat yurttalk haklarndan ayr evrensel bir insan haklar olduu dncesi kendi iinde bir paradoks tar ve Schmitt dnda bu paradoksa iaret eden bir baka kii Hannah Arendttir. Arendtin Totalitarizmin Kaynaklar: Emperyalizmde ortaya koyduu 419

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa insan haklar dncesi Schmittin tespitleriyle arpc bir benzerlik tar. Schmitt gibi, Arendt de yurttalktan ve milliyetten bamsz evrensel insan haklar dncesinin uygulanabilir olmadn syleyerek ulusal egemenlik ile insan haklar arasnda zorunlu bir ba tespit eder. (Arendt, 294-295,298) Burada Arendt, insan haklar kavramnn geerli olduu kimselerin ilkin yurtlarndan ayr den ve ikinci olarak politik bir ynetimin korumasn yitiren kimseler olduklarna iaret eder. Masum insanlar olmalar dnda hibir politik stat tamayan devletsiz mltecilerin iinde bulunduklar zor durumun sebebi, yaamak, zgr olmak ve mutluluu aramak hakkndan ya da yasalar karsnda eit olmak ve dnce zgrl haklarndan yoksun olmalar deildir. Tersine, bu insanlar zaten tam da yurtlarn, politik ynetimin korumasn ve dolaysyla politik statlerini yitirdikleri iin haklarndan mahrum kalmlardr. Baka bir deyile, artk herhangi bir topluluun yesi olmayan bu insanlarn kt durumda olmalarnn nedeni, yasalar karsnda eit olmamalar deil, onlar iin bir yasann varolmamasdr. Bu insanlar yurttalk haklarndan mahrum olduklar lde yasalarn da dnda kalrlar. Yahudi halk rneinde olduu gibi, en temel insan hakk olan yaama hakknn bu insanlarn ellerinden aln, onlarn yasann dnda braklp lzumsuz hale getirilmesi, yurttalk haklarndan mahrum braklmalaryla mmkn olmutur. Bu insanlar sndklar devletlerdeki varolularn haklara deil, yabancs olduklar insanlarn merhametine borludurlar. nk hibir ulusu bu insanlar beslemeye mecbur klacak bir yasa yoktur. Dolaysyla, Arendt iin yurttalk haklarndan ayr bir insan haklar dncesi, yurtta olma, bir yere ait olma, politik bir topluluun yesi olma hakk elinden alnan insanlar iin geerli olabilir. (Arendt, 299-303) Paradoks tam da buradadr: kendi ahsnda insan haklarnn sembol olan kii, yani mlteci aslnda kavramn kendisinde meydana gelen kkl bir krize iaret eder. Zira, yersiz-yurtsuz mlteci, insan olmak dnda hibir nitelie haiz olmayan, byle olmakla da kendisi iin hibir kanunun olmad, yani hukuki uzamn dnda kalan insandr. nsan haklar denilen ey, aslnda hibir hakka sahip olmayanlarn hakkdr. Somut bir insan grubundan, somut insani ilikilerden ayr evrensel adalet, evrensel insanlk, evrensel bar, dnya yurttal ve evrensel rasyonel bir hukuk sistemi dncesi, evrensel bir toplum vazeder. Evrensel toplum projesinde politik varlklar formunda uluslara, snf mcadelelerine ve dmanca gruplamalara yer yoktur. (Schmitt 1976,55) Aktr ki evrensel bar, insani yaam salt yaam olmaktan karan ve ona hakiki anlamn veren tm sorunlarn stnde uzlamaya varmann olanaksz olduu birer deer sorununa dntrlmesiyle mmkn olabilir. Oysa ki Yahudi soykrm, ulus iindeki tm insanlar birbirinin hukuki eiti haline getirme ve yasa nnde onlar ayn klma ynndeki liberal zmn yetersizliini bir kez daha kantlamtr. Zira hukuki eitlik sosyal eitlii garanti etmez. Legal eitlik legal kurtulu olsa bile, sosyal kurtulu 420

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa deildir. Toplumun d olmad, insan zorunlulukla zgl bir dile, dine, kltre sahip bir toplulua doduu iin nsan Haklar Bildirgelerinde bahsi geen insan bo bir kurgudur. Gerekte insan haklar zgl bir dile, dine, kltre, yani zgl bir yaama biimine sahip halklarn haklaryla zdetir. Nitekim hibir devlet, salt insan olarak bir insana eit haklara sahip bir yurtta olarak muamele etmez. Bu durumda, devredilemez nsan Haklar politik otoriteden bamszl imlemek bir yana, kendisini koruyacak ve garanti altna alacak politik ynetimlere ihtiya duyar. Ancak burada bir baka amazla daha kar karyayz. nsan haklar dncesinin temel amac devletlerin hukuki bir yolla yrttkleri sistematik kymlara kar bir adalet ars ve kriteri olmaktr. yle grnyor ki, insan haklar ihlalleri karsnda sulanan ve eitli yaptrmlarla kar karya kalan ulus-devlet, ayn zamanda, bu haklarn garantr konumundadr. Bugn bu gcn yerini uluslararas hukuka ve bir dnya devletine brakaca sylenmektedir. Fakat bu durumda, insan haklarnn muharriri kim olacaktr? Hibir norm, hibir dzen kendi bana varla gelemez. Ona varlk kazandracak bir iradeye ihtiya duyar. Bu bakmdan, her hukuki dzenin ardnda hukuka tabi klnamayan veya hukuki bir deerlendirmenin konusu olmayan bir karar iradesi vardr. (Kaya 2010, 381) Peki ama evrensel insan/insanlk adna kim karar alma hak ve yetkisine sahiptir? Hibir kurumun, normun ve dzenin kendisini kurucu bir iradeye atfta bulunmadan ex nihilo var edemeyecei dikkate alndnda, Tanr ve onun koyduu doal yasalar, tarihin eitli dnemlerinde, Derridadan dn alarak sylersek, birer sabitleyici (constative) mercii olarak karmza kar. (Derrida 2002, 49-51) Ancak aktr ki, post-metafizik bir ada insan haklar teorisi bu teolojik temelden yoksundur. O halde, temel sorun udur: felsefi adan temelsiz ve politik adan fazlasyla gsz grnen insan haklar sylemine geerlilik kazandracak yeni bir temel nerede bulunabilir? nsanla kar ilenen sulara Arendtin haklara sahip olma hakk nosyonuyla kar kabilir miyiz ya da insann evrensel haklarna duyduumuz inanca teorik bir meruiyet salayabilir miyiz? Bundan ok emin deilim. Burada, son olarak, kar karya bulunduumuz amazn insann ontolojik kurulumuna ikin olduunu sylemek istiyorum. Bu amaz en arpc tarzda dile getirdiini dndm Pascaln u szleriyle bitirmek istiyorum: adaleti olmayan g tirancadr, gc olmayan adalet ise mmkn deildir (Derrida 1992, 10-11). Dr., Uluda niversitesi, Fen-Edebiyat Fakltesi, Felsefe Blm.

Kaynaka
Arendt, Hannah. 1998. Totalitarizmin Kaynaklar: Emperyalizm. ev.B.S.ener. letiim Yay. st. Derrida, Jacques. 1992. Force of Law: The Mystical Foundation of Authority. Deconstruction and the Possibility of Justice. eds. D.Cornell. 421

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa M.Rosenfeld. D.G.Carlson. Routledge. Derrida, Jacques. 2002. Declarations of Independence. Negotiations. Stanford University Press. Kaya, Funda Gnsoy. 2010. Felsefe ile Teolojinin Kavanda:Schmitt ve Straussta Politik Olan, Paradigma Yay. st. Schmitt, Carl. 1976. The Concept of Political. trans: George Schwab. Rutgers University Press. New Jersey. Schmitt, Carl. 1985. The Crisis trans.E.Kennedy. The MIT Press. of Parliamentary Democracy.

Wheeler, Brett R. 2001. Law and Legitimacy in the Work of Jrgen Habermas and Carl Schmitt. Ethics and International Affairs 15.

422

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa

Paralanm Politik Birlii Yeniden Kurmak: Hikaye Anlatm


Hakan rekiolu
Politik birlii kurma sorunu Antikiteden itibaren politik dncenin merkezinde yer alan ana temalardan biridir. Antik Yunann arkadalk kavramnda, Fransz Devriminin zgrlk, eitlik ve kardelik ilkesinde, liberal dncenin zgrle cumhuriyeti gelenein ise eitlie vurguyla tanmlad vatandalk anlaynda, bu sorunun izini srmek mmkndr. Antikiteden Aydnlanmaya ve daha sonrasna kadar uzanan tarihsel srete devlet, demokrasi, insan haklar, hukuk ve tarihle ilgili birok zgl teorinin bu merkezi tema zerinde ekillendii aktr. Politik birlii tesis etme sorunu gnmzde yine politik tartmalarn gndemindedir. ada tartmalar, bu kez etnik ve kltrel ayrma, kimlik ve tannma mcadelesi olarak ortaya kan politik paralanmay ama yollar zerinde dnmektedir. Kabaca tanmlarsak, politik paralanma, politik toplumun yelerinin (ya da gruplarn) kendilerini ortak iyiye gnderimle deil, kendi zgrlk yorumlarna, zel karlarna ve zgl kayglarna gnderimle tanmlamalarn ifade eder. Bu durumda politik birlii ve ortak yaam tesis edecek ilkeler konusunda ciddi bir gnderim krizi ortaya kar. Bu, ayn zamanda ada politika dnrlerinin oulculuk problemi olarak adlandrdklar eye iaret eder. O halde gnmzdeki temel politik sorun, oulculuu kuatan bir ortak yaam biimini kurma sorunu olarak zetlenebilir. ada politika felsefelerini megul eden bu problemin, yani modern politik paralanmann tehisine ve bu paralanmay ama yolundaki nerilere ilikin bir balang noktas aradmzda, iki nemli dnr, dierleri arasndan, ne kmaktadr: Walter Benjamin ve Hannah Arendt. Benjamin ve Arendt, modern toplumu bir kriz toplumu olarak betimlerler ve bu krizin en genel anlamda deneyimin paralanmasndan kaynaklandn dnmeleri bakmndan uzlarlar. Aslnda gerek Benjamini gerekse Arendti deneyim zerine dnmeye sevk eden ortak nokta, her ikisinin de, tarihte o ana kadar ei benzeri yaanmam byk iddet olaylarna tank olmalardr. Benjamin I. Dnya Savann ve Nazi rejiminin tandr ve bilindii gibi, II. Dnya Savann hemen balangcnda Gestapodan kaarken spanya snrnda intihar eder. Arendt ise, Nazi faizmine ilaveten, II. Dnya Savana ve atom bombas deneyimine tanklk eder. Bu adan her ikisinin dncesinde belirleyici e katastrofi bilincidir. Ancak onlar arasndaki ortaklk sadece katastrofik deneyimi yaam olmalar ve bu deneyimlerin etkisiyle modern dnyann 423

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa temel karakteristiini paralanmlk hali olarak tanmlamalar deildir, onlarn bu paralanml amak iin nerdii zmler de artc lde benzerlik tar. Benjaminin daha ok kltr eletirisi balamnda, Arendtin ise daha ok politik eletiri balamnda ortaya koyduu zm, gemii yardma armak bakmndan da benzerdir. stelik her iki filozof iin de gemi paraldr ve modern dnyada ortaya kan kltrel ve politik paralanmadan kurtulmann yolu, gemii unutuluun boluundan kurtarmaktr. te bu temel gr, iki filozofu ayn konu zerinde dnmeye sevk etmitir: Hikaye anlatm. Yukarda kabaca serimlemeye altmz ereve, aadaki incelememizin temel amacn zetlemektedir. Burada, Benjamin ve Arendtin modern dnyadaki paralanmlk durumuna ilikin dnceleri ile hikaye anlatm hakkndaki grleri arasndaki ilikiyi incelemek ve onlarn eski tarz hikaye anlatmn yeniden canlandrma abasnn, ada politik probleme sunduu alternatifi saptamak amalanmaktadr. Benjamine gre, modern dnyadaki paralanmln kaynanda deneyimin gittike krlemesi (Benjamin 1991a, 611) yatar ve bu krleme bir kriz durumuna iaret eder. Benjamin deneyimi, gelenein yaratt ve aktard ortak bir anlam dizgesi ierisinde oluan bir btnlk olarak alr ve tek tek yaantlarn bu btne bal olarak anlaml klndn dnr (Benjaminin deneyim kavram zerine ayrntl bir analiz iin bkz. Weber 2000). Buna gre deneyim, ortak anlam dizgesi ierisinde dnyayla kurduumuz ilikiyi, dnyay grme biimimizi ifade eder. Bu nedenle Benjamin deneyimin krlemesini yaklamakta olan byk bir toplumsal ve tarihsel katastrofinin habercisi olarak yorumlar. Aslnda Benjaminin dncesinde, deneyimin krlemesi ile yar metafizik balamda dilin dmesi (Benjamin 1991b, 152-53) olarak adlandrlan ey arasnda dorudan balant vardr. Benjamin dilin dmesinden gsteren ile gsterilen arasndaki ilikinin dnyevilemesini ve keyfilemesini anlar ve bu bakmdan Saussurc modern dil teorilerini burjuva dil anlay (a.e, 144) olarak adlandrr. En genel anlamda bu, Benjamin iin dilin arasallamasn (Menninghaus 1980, 73) ifade eder. Dilin arasallamas, kelimelerin taycs olduu anlam ufkunun deimesiyle, bu ise gnlk yaam ve iletiim biimlerinin farkllamasyla sonulanr (Bu konuda ayrntl bir analiz iin bkz. rekiolu 2009). Parisin pasajlar, medyatik iletiim biimleri, teknolojik ve bilimsel fuarlar, kitle ve tketim toplumu vb., deneyimde ortaya kan deiimin temel gstergeleridir. Benjamine gre teknolojik modern toplum, bilgi yerine enformasyona dayal bir kitle toplumudurve modern gazetecilikte olduu gibi bu toplumda bilgi sansasyonla yer deitirmitir. Btn bunlarn sonucunda Benjamin eski iletiim biimlerinden biri olan ve topluluun ortak anlam dnyasn tesis etmede nemli bir ilevi bulunan eski hikaye anlatclnn, modern yaamn ve modern deneyimin koullar altnda kaybolduunu tehis eder. Bu balamda Benjamin modern toplumda hikaye anlatclnn 424

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa kme sreci iine girdiini ve bu srecin deneyimin paralanmasnda, dolaysyla topluluun dalmasnda en etkili nedenlerden biri olduunu dnr. Ancak yeri gelmiken deinmemiz gerekirse, Benjamin hikaye anlatmndaki kmeyi sadece kitle ve medya toplumunun koullarna balamaz, imha gc yksek silahlarn kullanld, modern bilim ve teknoloji destekli modern savalarn da bunda etkili olduunu dnr. Bu noktada Benjamin I. Dnya Savandan sonra cepheden dnen askerlerin, yaadklarn anlatma ynndeki isteksizliine ve baarszlna vurgu yapar (Bu konuda Arendt ile karlatrmal bir analiz iin bkz. Evers 2005). Yaanan iddet ylesine byktr ki, askerler bu iddeti hatrlamak bir yana unutmaya eilimlidir. Tm bunlara ilaveten, Benjamine gre modern kitle toplumunda hikaye anlatclnn kme sreci iine girmesinin bir dier nedeni anlatnn bireysellemesidir. Bireysel anlat biimi, modern ncesi kolektif anlat biimlerinin yerini alr. Benjaminin anlatnn bireysellemesiyle kast ettii ey modern romandr (Benjamin 1991c, 440). Ona gre roman aslnda kamusal olarak paylalan zel bir deneyimdir ve bu, daha sonra Arendtin politik dzeyde analiz edecei kamusal alann zel alan tarafndan istila edilmesi olarak adlandrd srecin bir uzantsdr. Benjamin romann bireysel karakterinde anlat olgusunun devre d kaldn dnr; nk Roman anlatan ile almlayan veya okuyucusu arasnda zamansal ve mekansal bir mesafe yaratr. Bu mesafe, eski hikaye anlatclndaki dinleyiciler topluluunun dalmasna ve kanlmaz olarak hikaye anlatcsnn ortadan kalkmasna neden olur. Aktr ki, romanda metin, szel anlatnn yerine getii iin, ifade ve iletiim yollar da deiir. te yandan gerek modern romanda gerekse de medyann enformasyona dayal haberlerinde deneyim tekrar eden ve kamusal olarak paylalan bir ey olmaktan kar. Bireysel deneyimlerin rn olan roman ve sansasyona dayal gazetecilik, tekrara dayal bir iletiim sreci oluturmak bir yana, byle bir iletiimin tesis edilmesine ket vurur. Oysaki eski tarz szel hikaye anlatm kolektif olarak gerekletirilen bir iletiim biimidir ve onun etkisi, anlatlan hikayenin tekrarna dayanr. Tekrar, hikayenin kuaktan kuaa aktarlmasn ve ilk deneyimin daha sonraki dinleyiciler kuann deneyimi haline gelmesini salar. Bylece hikaye anlatm tekrara dayanmas bakmnda gelenein yaratlmasn ve aktarlmasn; kolektif olarak sergilenen bir eylem olmas bakmndan da gelenein tad ortak anlam ufkunun, her dinleyici topluluunda, yeniden retilmesini ve gelimesini salar. O halde tekrar edersek, deneyimin paralanmas, gelenein paralanmasn, gelenein paralanmas ise topluluun paralanmasn beraberinde getirir; bu ise ortak anlam dnyasnn yklmasyla sonulanr. Benzer tarzda kendi imdisinin deneyimleri zerine dnd Totalitarizmin Kaynaklarnda Hannah Arendt, insanlar aras ortak yaamn tahrip edilmesinde hangi tarihsel ve kltrel srelerin etkili olduunu gstermeye alr. Arendt, yaad a, ayn zamanda tarihteki 425

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa karanlk zamanlardan biri olarak deerlendirir. Arendt karanlk zamanlar metaforuyla, insanlar aras ortak deneyim olanaklarnn ortadan kalkt, birbirinden kopuk bireylerin olutuu, insanlarn politik eylemden vazgetii ve politik birliin dald dnemleri anlar (Arendt 1968, 11). zgl olarak modern zamanlar sz konusu olduunda, karanlk, tm bunlara ilaveten, Arendtin toplumsaln ykselii olarak adlandrd eye iaret eder. Toplumsaln ykseliiyle kast edilen ey, zel alan ile kamusal alan arasndaki snrn ortadan kalkmasdr; baka deyile kamusal alann yani insanlar aras ortak deneyim mekannn zel alan tarafndan istila edilmesidir. Bu balamda Arendt Totalitarizmin Kaynaklarnda 20. yzyln antisemitizm ve emperyalizm olmak zere iki byk deneyimi zerinde dnr. Ona gre modern ulus devletin tek tip vatanda yaratma ideali ayrmclkla sonulanm ve bu ideal en radikal biimde Nazi faizminde gereklik kazanmtr. Bu sre, insanlk idealinin yok olmasn, bu idealin yok olmas ise ortak duyunun yklmasn ve belli bir grubun vatanszlatrlmasn beraberinde getirmitir (Arendt 1996a, I. ve II. Blm). Emperyalizmine gelince, o, Arendt iin burjuva ideolojisinin dnya zerindeki siyasi hakimiyetinin balangcn (Arendt 1998a, 35) ifade eder ve bu hakimiyet insann sadece doayla ilikisini deil, ayn zamanda dier insanlarla ilikisini tahakkm ilikisi olarak tesis eder. Kln Tokerin belirttii gibi, en byk kuramcs () Hobbes olan tahakkm temelli emperyalist ideoloji, kamusal yarar, toplumsal ba ortadan kaldrd iin, bu ideolojide devlet artk ortak badan hareketle deil zel karlardan hareketle (Kln Toker 2003, 543) tanmlanr. Bu, en genel anlamda, Arendtin toplumsaln ykseliiyle kast ettii eyi, yani eskiden zel alann meselesi olan ekonominin, kamusal bir mesele olan politikay belirlemesini ifade eder. Bylece Arendt Totalitarizmin Kaynaklarnda gerek antisemitizmin gerekse emperyalist ideolojinin ortak dnya zerinde yaratt paralanmann nasl Nazi totalitarizmiyle sonulandn gstermeye alr. Baka ekilde ifade edersek, Benjaminin deneyimin krlemesinden hareketle ngrd katastrofiyi, yani totalitarizm deneyimini elerine ayrarak analiz eder. O halde gerek Benjamin iin gerekse de Arendt iin 20 yzyln ilk yarsnda yaanan olaylar sadece tarihte bir dnm noktas deildir, ayn zamanda gelenekte gerekleen bir krlmadr. Kitlesel dzeyde iddetinin yaand durumlarda Benjaminin tabiriyle bekanntlich yani herkesin ok iyi bildii ey anlamn yitirir (Benjamin 1991d, 638). Benjamin iin bu, gelenein iflas demektir. Benzer biimde Arendt trabzansz dnme yeteneimizi (Hill 1979, 336) gelitirmekten bahsettiinde aslnda eylemimizi ynlendirecek ortak anlam dnyamz, dolaysyla gelenei kaybettiimizi ima eder. Arendt iin trabzansz dnme ihtiyac, sadece anlam dnyasn kuran gelenein paralanmasnn bir sonucu deildir, ayn zamanda, iki byk dnya savayla birlikte, soyut insan haklar kavramnn, modern vatandalk anlaynn ve hepsinden nemlisi ilerlemeci tarih tasarmnn knn bir sonucudur. Arendtin metaforunu aarsak, trabzanlar merdivenleri dmeden kabilmemizi 426

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa salayan tutamalardr ve tutamalar ykldnda basamaklar gvenli bir ekildekmak zorlar. teArendt moderndnyadatrabzanlarnykldn dnr. Biz anlam dnyamz kurmak, eylemimizi ynlendirmek, maruz kaldmz ktlkleri telafi etmek iin artk ne gelenee tutunabiliriz, ne akl yrtmenin mantksal emalarna dayanabiliriz, ne de insanln durmakszn ilerlediini syleyen, daha adil ve daha mutlu bir yaamn bizi beklediini ileri sren byk tarihsel anlatlara gvenebiliriz. Arendt bu noktada trabzansz dnme yeteneimizi gelitirmemiz gerektiini dnr ve bu yetenei gelitirmek iinse, gemiin paral yapsndan, gelenei ve politik birlii yeniden kuracak bir ekilde, hikayeler anlatmay nerir. Bu noktada Benjamin ile Arendt arasnda baka bir benzerlik ortaya kar. Her iki dnr iin gemi, gelecee doru srekli ilerleyen tek biimli bir sre deildir, aksine ierisinde kaybolmu imkanlar tayan paral bir sretir. Bu gemi anlay her iki dnrn tarihsicilie ve onun ilerleme anlayna yapt eletirinin zemininde yatar. Benjamin iin evrensel tarih anlayyla modern tarihsiciliin ve tarihsici anlatnn ilerlemeye duyduu inan, tarihin gerek doasn ilikin bir yanl anlamadan ibarettir. Ona gre, tarihin gerek doas ilerleme deil, tam tersine katastrofidir. Benjamin hibir kltr dokman yoktur ki, ayn zamanda barbarlk dokman olmasn (Benjamin 1991e, 696) szn bu balamda ifade eder. Ona gre tarih, dz izgisel bir zaman iinde durmakszn ilerleyen, beli bir eree doru yol alan ve iindeki tm tikel olaylarn ve tm ktlklerin evrensel bir eree hizmet ettii bir sre deildir. Benjamin iin tarih, enkaz zerine enkaz biriktiren tek bir katastrofidir. Arendtin yazlarnda da tarihin katastrofi olduu fikri, ou zaman arka zeminde yer alr. O, Benjaminin Tarih Kavram zerinede tarihi bir enkaz yn, bir katastrofi olarak betimledii pasaj alntlayarak, Aydnlanmann ve hatta 19. yzyln ilerleme anlayn fazlasyla gerek d bulur (Arendt 1998a, 44). Karanlk Zamanlarda nsanlarda syledii gibi, en iyi bilinen hakikatler bugn paralanm durumdadr ve biz yklm direkler arasnda etrafmza bakyoruz. (Arendt 1968, 11) O halde, Arendt de, tpk Benjamin gibi, kendi imdisini adm adm birikmi bir enkaz yn olarak grmektedir. Onun iin enkaz gelenein ykntlar arasnda politik olarak kleletirilmi dnyadr. Peki bu enkaz bertaraf etmenin bir yolu var mdr? Her iki dnr iin de yaplmas gereken ey, ykntlar anlatmak ve unutuluun boluunda kalm gemi deneyimleri kurtarmaktr. Bu noktada Benjamin ve Arendt, hikaye anlatmnn bir tr olarak tasarladklar yeni bir tarih yazcl gelitirmeye alrlar. Paral tarih anlayna dayanan ve tarihsiciliin ilerlemeci tarih yazclna bir alternatif olarak dnlen bu yeni tarih yazclnda, Arendt ve Benjamin ayn yntemi benimserler. Benhabibin iddia ettii gibi, bu yntem byk tarihsel anlatlarn srekliliini paralamak, kronolojiyi krmak, paralanml vurgulamak ve tarihsel 427

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa lnn ya da Benjaminin deyimiyle malubun bak asndan yazmak veya hikayeler anlatmaktr (Benhabib 1990, 181-2). Benjaminin Tarih Kavram zerinedeki modern (tarihsici) tarih yazclna eletirisi salt bir yntem eletirisi deildir, onun eletirisi esasen etik ve politiktir. Benjamine gre aslnda tarihte tek bir sreklilik vardr: Tahakkm. lerlemeci tarih yazm, bu tahakkm evrensel tarih idesi altnda meru klar. Ayrca Benjamine gre, tarihsici anlatda tarihsel olgu, galibe duyulan empatiyle deerlendirilir (Benjamin 1991e, 696). Bu empati, sadece galibin perspektifine yerlemekle ve bu perspektif altnda galibin uygulad basky maskelemekle sonulanr. Burada, ama malubun ya da lenin izlerini deersizletirerek yok etmektir. O halde gerek bir tarih yazm (Benjaminin terminolojisiyle tarihsel materyalistin tarih yazcl), galibin perspektifine deil, lenin perspektifine yerlemelidir ve tarihte ortaya km olan hibir ey bir kayp olarak grlmemelidir. Ancak bu, lenin hikayesini yceltmek veya malubu tarihin gerek galibi olarak sunmak anlamna gelmez. Bununla amalanan ey, lenin deneyiminin bak asndan (tarihin havn tersine tarayp) yazarak tarihsiciliin arptmalarna alternatif bir tarih yazmak ya da tarihsici anlatnn deersizletirdii tarihsel olguyu aramak ve aa karmaktr. Eer tarihsici tarih yazcl tarihsel olgunun hakikatini galibe duyduu empatiyle arptyorsa, o zaman aktr ki, tarihsel hakikat denen ey, lenin bak asndan yazlan eydir. Baka ekilde sylersek hakikat, tarihin zn oluturan katastrofiyi yaayann anlatt hikayedir. Ancak yine aktr ki, eer hakikat olguyu dorudan yaayann bildii bir eyse, tarihin gerek hakikatini ancak len ya da ldrlen bilebilir. Bu durumda hakikat asla dile getirilemez olan bir eydir. nk l konuamaz ve hakikat bu anlamda mutlak olarak sessizdir. Ama Benjamin, hatrlama sayesinde bu sessizlii dile dkebileceimizi, lenin yaadn alntlayp hakikate ilikin bir yorum retebileceimizi dnr. Bu noktada Benjamin psikoanalize ynelir ve buradan hareketle hafzann iki tr olduunu syler: radi hafza ve gayri iradi hafza (Benjamin 1991a, 609-10). radi hafzada etkin olan faktr dikkatir ve anmsanan eyin bizzat yaanm olmasdr. Bu ynyle iradi hafza bize gemi hakknda enformasyon salar. Buna karlk gayri iradi hafza henz bilinli olarak deneyimlenmemi olan eyi ierir veya baka trl ifade edersek gayri iradi hafza, znede henz deneyim olarak ortaya kmam gemii barndran bir haznedir. Bu ayrmdan hareketle Benjamin, hikaye anlatcsna veya tarihsel materyalistin tarih yazclna nemli bir grev atfeder: Kolektif hafzada henz deneyim olarak ortaya kmam olan gemii anlatmak. Bu, gayri iradi hafzada yer alan eyi, bilinli bir deneyime dntrmek anlamna gelir ve Benjamin bunu zgl olarak eingedenken (hatrlama) olarak adlandrr (a.e, 608). Eingedenken iradi ve gayri iradi hafzadan farkl olarak gemiin bilince arlmasn, bilinli anmsamay ifade eder. O halde hikayeler, gemii bilince ararak 428

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa kolektif deneyimin retilmesini ve ortak hafzann yaratlmasn salarlar. Tarihsel materyalist veya hikaye anlatcs, tahakkm altna alnm olan malubu, tahakkm altna alnm olarak gstererek, galibin mantn tersine evirir. Baka ekilde ifade edersek ortak hafzada yer almayan malubun hatrlanmasn salar. Bylece Benjamin hikaye anlatmnn kurtuluu ve zgrletirici bir ilevi olduunu, insanlara kurtulu ve zgrlk bilinci alayabileceini dnr. Bu balamda Arendt, Benjaminin hatrlamadan bekledii eyi, yani deneyimlenmemi olan deneyim klmak ilevini, Kant imgelem yetisine atfeder. Nitekim, Herzogun belirttii gibi, Vgeline Yantnda Arendt, tarihsel aratrmalarn zorunlu olarak bir ahsi deneyim esi ierdiini iddia eder ve tarihinin tarihsel olgularla kurduu ahsi deneyimde ve bu deneyimin belirledii tarih yazmnda, Kant imgelem yetisinin uygun bir yntemsel ara olarak kullanlabileceini dnr (Herzog 2000, 17). Kant Saf Akln Eletirisinde imgelem yetisini, bir nesneyi, bu nesne mevcut olmadnda ya da alg nesnesi olarak karmzda durmadnda bile grde [bilinli alg] tasarlama yetisi olarak tanmlar (Kant 1995a, 148). Arendt Kantn tanmlad biimiyle bu yetiyi, hafzadan daha kapsayc bulur, nk imgelem zgrce setii herhangi bir eyi burada mevcut klabilir ve onu deneyim nesnesi haline getirebilir. Arendt, Kantn ematizminde imgelemin, duyarllk ve anlk (akl) arasnda balant kuran bir yeti olduunu syler (Arendt 1998b, 106). O halde imgelem yetisi nmzde alg nesnesi olarak durmayan bir eyi, dncede tasarlama imkan salar ve bizde mevcut olmayan deneyimi bilinli bir deneyim haline dntrebilir. Eer Arendtin iddia ettii gibi, Kant imgelem tarih bilimleri iin uygun bir yntemsel arasa, o zaman Kant imgelem yetisiyle gemiin olgularn anlatan bir tarihi, bizzat kendisinin deneyimlemedii tikel olaylara balanr ve onlar kendi deneyim nesnesi haline getirebilir. stelik Kant imgelem yetisini kullanan bir tarihi, kendisine mal ettii gemi deneyimleri, yazd tarihle, kamusal ve kolektif bir deneyim haline dntrebilir. Arendt bu yeti sayesinde malubun veya lenin deneyimini kavrayabileceimizi ve onun kayp tarihini ifa edebileceimizi dnr. Ancak u noktaya aklk kazandralm: Tarihinin imgelem yetisiyle gemi deneyimleri kendi deneyimi klmas, imgelemin konusu olan olguyla empati kurmas demek deildir. Bu noktada Arendt, Kant zihinsel yetiler arasndaki sistematik balantda kalarak bunu, bir yarg meselesi olarak grr. Hikaye anlatcs olarak tarihi, Benhabibin deindii gibi, en az moral fail kadar yarg edimleriyle megul olmak zorundadr; ama bu, tarihinin belli ilkelerin ve deerlerin perspektifinden yarglamas anlamna gelmez; tersine yargsn, bakasnn bak asna yerleerek vermesi, bu yolla hepimizi ieren bir bak asndan ortak bir gereklii yeniden yaratmas anlamna gelir (Benhabib, 182-3). Nitekim bu noktada belirleyici olan ey, Arendtin Kantdan hareketle gelitirdii, geniletilmi dnme maksimidir (Arendt 1998b, 94-96). Arendtin 429

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa politik yarg iin en uygun dnme tarz olarak tanmlad geniletilmi dnmeyi Kant, ortak duyunun maksimlerden biri olarak formle eder ve onu, kiinin kendisini baka herkesin yerine koyarak yarg vermesi olarak tanmlar (Kant 1995b, 224-27; bu maksimin Kantn zihinsel yetiler sistematiindeki yeri ve iletiimsel karakteri hakknda bir analiz iin bkz. Recki 2010). Arendtin gerek tarih yazcl hakkndaki dnceleri gerekse de Kant stne Derslerde gelitirdii formlasyonlar gstermektedir ki, Kant imgelem yetisiyle birlikte geniletilmi dnmeyi kullanan bir tarihi, tarihsel yarglarnda kmlatif ve oul olmay baarabilir. Arendtin bakasnn bak asndan oulcu dnme yntemini, Disch ziyaret etme olarak kavramsallatrr. Bu kavramla Disch, Arendti hikaye anlatcsnn Arimedci bir duru noktasna saplanmadan eletirel dnme pozisyonuna yerleebileceini ve kendi eletirel yargsn, herhangi bir soyut veya tzsel lte bavurmadan, farkl bak alarnn oulluunu ziyaret ederek verebileceini iddia eder. Bu anlamda ziyaret etme, bir olgunun hikayesini oulculuk perspektifinden anlatmak anlamna gelir. Bylece Disch, Arendtin dncesinde, hikaye anlatmnn politik dnrn grevini yeniden tanmlamann bir yolu (Disch 1994, 161-163) olduunu iddia eder. Sonu olarak tpk Benjamin gibi Arendt de tarih yazclna politik bir ilev ykler ve buradan hareketle kendi politika teorisini bir hikaye anlatm olarak tesis eder. O halde Arendtin Benjaminden hareketle gelitirdii hikaye anlatm anlay, balangta bahsettiimiz ada politik soruna k tutma gcne sahiptir. Bir politik teori olarak ve politik bir tarih yazcl olarak Benjaminci-Arendtci bir hikaye anlatm, tarihin paralarndan anlatt hikayelerle alternatif perspektifleri ve tarihin boluunda kalm kayp imkanlar gsterir. Buna gre, ada bir politika teorisyeni, hikaye anlatcsnn oynad rol stlenebilir ve okuyucularnn gemiin paralaryla iletiime gemesine, bakasnn perspektifine yerleerek dnme yeteneklerini gelitirmesine yardmc olabilir. Bu, en geni anlamyla oulcu bir perspektiften, zellikle mazlumun bak asn hesaba katarak, ortak anlam dnyasnn yaratlmasna ve aktarlmasna, dolaysyla politik birliin tesis edilmesine hizmet edebilir. Eer Arendtin iddia ettii gibi dnme canl deneyimin konusu olan olaylardan douyorsa (Arendt 1996b, 27) ve eer dnmek ve yarglamak ancak bir anlam dizgesi iinde gerekleebiliyorsa, o zaman hem Benjaminin hem de Arendtin, gemiin deneyimini bizim deneyimimiz klma ilevine sahip hikaye anlatm, paralanm imdiyi gemie balayarak gelenei tekrar kurma, ortak deneyimi ve ortak yaam tekrar tesis etme ve bir sreklilik iinde bunlar gelecee aktarma imkanna sahiptir. Eer ki, politik paralanmann yaand gnmzde, insann dnme ve yarglama yetisini krelten paralanmlklara tam da bu yolla son veren totalitarizm hala bir olaslk olarak duruyorsa, o zaman Benjamin ve Arendtin eski hikaye anlatmn tekrar canlandrma abas da, deerini 430

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa hala muhafaza ediyor demektir. Yrd. Do. Dr., Adnan Menderes niversitesi Fen-Edebiyat Fakltesi, Felsefe Blm, hakancor@yahoo.com.

Kaynaka
Arendt, Hannah. 1968. Men in Dark Times. Newyork: Harvest Book. --------------------. 1996a. Totalitarizmin Kaynaklar 1: Antisemitizm, ev. Bahadr Sina ener. stanbul: letiim Yay. --------------------. 1996b. Gemile Gelecek Arasnda, ev. Bahadr Sina ener. stanbul: letiim Yay. --------------------. 1998a. Totalitarizmin Kaynaklar 2: Emperyalizm, ev. Bahadr Sina ener. stanbul: letiim Yay. ---------------------. 1998b. Das Urteilen: Texte zu Kants Politischer Philosophie, Alm. ev. Ursula. Ludz. Mnchen: Piper Verlag. Benhabib, Seyla. 1990. Hannah Arendt and the Redemptive Power of Narrative. Social Research. 57 (1): 167-196. Benjamin, Walter. 1991. Gesammelte Schriften (7 cilt 14 ksm halinde), ed. Rolf Tiedemann ve Hermann Schweppenhaeuser, Frankfurt am Main: Suhrkampiinden --------------------. 1991a. ber einige Motive bei Baudelaire. I.2, 605-653. --------------------. 1991b. ber Sprache berhaupt und ber die Sprache des Menschen. II.1, 140-157. --------------------. 1991c. Der Erzhler. II.2, 438-465. --------------------. 1991d. Johann Peter Hebel. II.2, 635-640. --------------------. 1991e. ber den Begriff der Geschichte. I.2, 691-704. rekiolu, Hakan. 2009. Giving to the World its own Magic Back: Language, Mimesis and Art in Walter Benjamins Thought. Interactions. 18 (2): 61-69. Disch, Lisa. 1994. Hannah Arendt and the Limits of Philosophy. Ithaca: Cornell Press. Evers, Kai. 2005. The Holes of Oblivion: Arendt and Benjamin on Storytelling in the Age of Totalitarian Destruction. Telos. 132: 109-120. Herzog, Annabel. 2000. Illuminating Inheritance: Benjamins Influence on Arendts Political Storytelling. Philosophy & Social Criticism. 26 (1): 1-26. Hill, A. Melvyn, ed. 1979. Hannah Arendt, the Recovery of Public World. Newyork: St. Martin Press. 431

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa Kant, Immanuel. 1995. Werkausgabe (12 cilt halinde), ed. Wilhelm Weischedel. Frankfurt am Main: Suhrkampiinden -----------------------. 1995a Kritik der reinen Vernunft. III -----------------------. 1995b Kritik Der Urteilskraft, X. Kln Toker, Nilgn. 2003. Hannah Arendt, Felsefe Ansiklopedisi I, ed. Ahmet Cevizciiinde. 541-557. stanbul: Etik Yay. Menninghaus, Winfried. 1980. Walter Benjamins Theorie der Sprachmagie. Frankfurt am Main: Suhrkamp. Recki, Birgit. 2010. Kendini Baka Herkesin Yerine Koyarak Dnmek: Akln letiimsel esi stne, ev. Hakan rekiolu. Kant Felsefesinin Politik Evreni, ed. Hakan rekioluiinde. 188-203. stanbul: stanbul Bilgi niversitesi Yay. Weber, Thomas. 2000. Erfahrung. Benjamins Begriffe I, ed. Michael Opitz & Erdmunt Wizislaiinde. 230-258. Frankurt am Main: Suhrkamp.

432

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa

Milliyetilik ve Ulus-Devlet Balamnda Meknn Kullanm

rfan Mukul
Giri
Trkiye toplumunun gnmzde yaad sreleri en azndan beli bir blmn, cumhuriyetin kuruluu ya da cumhuriyetin ina sreleriyle ilikilendirmek mmkndr. Trk modernlemesi olarak adlandrabileceimiz bu sreci alar Keyder yle tanmlyor: Modernlemeci Trkler modernlemeyi Batllamayla, Avrupa uygarlnda bir yer edinmekle zdeletirmilerdi. Modernlik onlarn kavraynda btnsel bir projeydi; Avrupay modern klan kltrel boyutlarn tmn kucaklayp iselletiren bir proje. Onlar sadece aklcl, brokratiklemeyi ve rgtsel etkinlii arttrmakla yetinmiyor, laiklii, bireyin zerkliini ve kadn-erkek eitliini salamak iin bir toplumsal dnme de ihtiya duyuyorlard. Bu proje yerli kltre ancak folklor erevesine sabilecek kadar yer tanyor, modernlik kavramnn saflnn slami ya da Trk gibi bir niteleyici bir sfatla bozulmasn kabul etmiyordu (Keyder 1998, 29). te yandan Keyder, Trk modernlemesini; Modern kknden tretilmi btn szckler iinde Trkiyenin deneyimine en uygun deni, modernletirmektir. Fiilin ardndaki zne modernletirici elit, bu elitin hedefi ise kendi modernlik anlayna uygun kurum, inan ve davranlar seilmi nesneye, yani Trkiye halkna kabul ettirmekti (Keyder 1998, 31). eklinde tanmlamaktadr. Bununla birlikte Trkiye Cumhuriyeti kurucularna gre bir ulus yaratmak iin Baty ve modernleme projesini benimsemek gerekliydi. Bu projenin etki alan lkenin kltrel yaamnn akla gelmeyecek kelerine kadar uzanyordu. Migdala gre Atatrk olaan siyasetin tesine geen konularla ilgilenmiti. Dil uzmanlna merak salarak, dilde Arapa ve Farsann dilbilimsel kapitlasyonlarn temizleme gereini srarla savundu. Etrafnda st ste ylm szcklerle oturup yksek ve ada bir Trk dili yaratma abasna girmiti. Tarihilerin de yakasn brakmyordu, bir tarihte hepsini Ankarada Trk Tarih Kurultaynda toplad. Lord Kinrossun belirttiine gre, toplantnn amac Trklerin beyaz Ari rktan geldii, uygarln beii Orta Asyadan g ettiini iddia eden kuram kantlamak zere aratrmalar yrtmekti. Trkler oturduklar topraklarn gittike kuraklamas zerine batya doru ynelmi, dalgalar halinde Asya ve Afrikann eitli kesimlerine g etmi ve beraberinde kendi uygarlklarn tamlard. Bylece Anadolu ok 433

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa eski alardan beri bir Trk topra olmutu (Migdal 1998, 214). Ulus yaratma abas sadece dil ve tarih konusunda gsterilen aba ile snrl kalmam, cumhuriyetin yeni vatandalarn yaratmakta kullanlan balca aralardan biri de mekn ( corafya ) olmutur. Ulusal pazarn oluumu veya smrgeci tahakkmlerin krlmas sonrasnda kurulan devletlerin egemen ideolojisi olan milliyetilik tarihsel bir kavram olarak, uluslarn oluum srecine yansyan bir ideoloji olarak karmza kar. Bat deneyiminde nceden oluan ulusun karlar balamnda biimlenen milliyetilik, Dou deneyiminde ge uluslamann yaratcs bir misyon yklenir. Her tarihsel oluum gibi nceden olmayan, sonradan da ortadan kalkacak olan millet ve milliyetilik, dier tm tarihsel oluum ve kavramlar gibi, oluum srecinde ileriye sramann yansmas olurken, milletlerin oluumu ve devletlemeleri sonrasnda statkonun muhafazas misyonuyla bir egemen snf ideolojisi ilevi grr (Aydn 2006, 29). Trkiyede milliyetilik ve ulus-devlet oluumu sreleri yle gelimitir; mparatorluktan ulus-devlete gei srecinde, devlet otoritesini merulatrc sylemde bir deiiklik olmutu. slamclk ile st dzeydeki elit ballnn bir karm olan Osmanlc ideolojiden vazgeilmesi gerekmiti. Onun yerine, imparatorluun dalmasnn nedenlerine kar gecikmi bir tepki gsterildi ve milliyetilik ortaya kt. Ayrlklarla ve toprak isteyenlerle savarken, Osmanl devlet eliti kendine zg bir tr milliyetilik yaratmada ar davranmt; imparatorluu korumaya altndan, milliyetilik zaten kendine ters dmesi demekti. Ama daha sonra, 1. Dnya Savann ardndan daha snrl topraklar zerinde bir egemenlik olasl belirdiinde, Trk milliyetiliini semek zorunda kaldlar (Keyder 1998, 33). Kurtulu Savanda kazanlm zafer ve bu zafere ilikin kahramanlk ykleri, ortak gemii ve kolektif bellei doldurarak, ulus olma yolundaki admlar pekitirmitir. Artk uluslamann temel koulu, byk ileri baarma ve birlikte yaama isteini yaama geirme gereidir. Ulusal birliin salanarak bir ulusal kimlik inasn gerekletirmek iin, cumhuriyetin ilk yllarnda, dilde, tarihte, iktisatta ve meknda bir dizi reform uygulanmtr. Bu bildiride, ulus-devletin kurulu srecinde ve ulusal kimlik inasnda meknn kullanmnn, gerek 613 Haziran 1941de yaplan Birinci Corafya Kongresi ile gerekse Anadoluda skn politikalar ile nasl gerekletii, kongre tutanaklar ve skn kanunun eitli uygulamalaryla aklanacaktr. Bu bildirinin amac, Trk modernlemesinin tepeden inme modernleme ve ulus-devletin baarlarnn temsil ettii hareketin tkand tehisini kabul etmekle birlikte, buradan hareketle modernlik projesinin artk tamamen terk edilmesi sonucuna varmak deildir. Aksine Trkiyede devlet geleneinin tarihsel oluumu, modernletiricilerin modernliin 434

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa kapsamn snrlandrmaya alrken yaptklar seimleri belirlemi olmasndan hareketle, bu seimlerin ncelikle meknda yapt etkileri tespit edip, bu durumun modernleme hedeflerine etkilerini gstermektir.

Trkiyede Milliyetilik ve Ulus Devlet Oluumunda Tarihsel Arka Plan


Gnmz toplumlar bugn hala 19. yzyldaki byk deiimlerin yaratt sorunlarla urayor. Bu sorunlar elbette ok ynldr. Ne var ki, bunlarn hepsinin de Batda gerekleen Sanayi Devriminin yaratt toplumsal alkantlardan kaynaklandn ileri srmek yanl olmaz. Bat lkeleri Sanayi Devrimini uluslama, zgrleme ve snf kavgalarn yumuatc toplumsal nlemler arama sreciyle birlikte yaadlar. Ancak bu araylar, iktisadi sistemlerin mantki sonucu olan byk smrge imparatorluklarnn kurulmasn nleyemedi. 20. yzylda ise, iki byk dnya savandan sonra, smrge imparatorluklar tasfiye oldu ve insanln, iktisadi azgelimilii yenememi byk bir ksm, yepyeni koullar iinde kendi kimlikleri zerinde dnmeye baladlar. Trkiye bu adan bat dnyasndan da, eski smrgeler topluluundan da farkl bir deneyim yaad. 20.yzyl balarna kadar bir mparatorluk kadrosu iinde yaamas, onu Bat sistemine yaklatryordu. Oysa Osmanl mparatorluu, eski tip bir imparatorluktu. Kapitalizmin rn olan ve bir metropol ile periferiden oluan modern imparatorluklara benzemiyordu. te yandan Osmanl Devletinin, giderek iktisadi ve siyasi bamszln kaybetmesi, onu smrge lkelere yaklatryordu. Trklerin uluslama sorunu, objektif koullarn yaratt bu elikili durum ierisinde geliti. Bugn kimlik sorunumuz ve dnyadaki yerimizle ilgili deerlerimiz, hala k noktasndaki bu elikiden doan sorunlar yenmi deildir. Osmanl devleti iktisadi ve siyasi bamszlkla beraber, kltrel bamszln da kaybetti. Bu yzden, kendi kimliimizle ilgili dnce ve duygularmz, Bat kltrnn yaratt disiplinler ve ideolojiler ortamnda ekillendi (Timur 2000, 140). Osmanl mparatorluunu modernleme anlamnda Batyla olan balarnn youn hissedilmeye balad dnem, Balkanlardaki Hristiyan halklar arasnda ulusal hareketlerin balamas ile Arap dnyas da ayn dnemde slamn yenileme srecidir ki bu sre Osmanl mparatorluuna cephe almay gerektiriyordu. Bu iki merkezka eilim arasnda skan mparatorluk, kendini savunmak iin iki planda zm arad: Bir yandan, hem Batnn teknik ve kurumsal stnln yakalamak hem de Hristiyan tebann endielerini gidermek iin batllama srecini balatrken, bir yandan da slamn birlii ve yenilenmesi iin panislamist bir akm balatmak. Ne var ki, bu iki aba da, hem merkezka glerin beklenenden daha gl olduu iin, hem de Batllarn basks sonucu baarszlkla sonuland. Batllar, kendilerine mdahale olana salayaca ve gerek ekonomik gerekse ideolojik ynden bir nfus alan 435

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa aaca iin merkezka gleri desteklerken, bir yandan da ok dinli, birden ok etnikli bir organizmann ortadan kalmasnn brakaca boluktan korkuyorlard. te bu korku, mparatorluun Birinci Dnya Sava sonuna dek btn bir yzyl boyunca can ekimesine yol at. Sonunda, yalnz imparatorluu datmakla kalmayp, Panislamizm ve Arap birlii hayallerini de suya dren, Bat modelinin en kolay alglanp uygulanabilen unsuru olan milliyetilik galip geldi (Yarasimos 2010, 20). Bylece Ortadouda da Balkanlardaki ulus-devlet emas benimsendi. Ancak buradaki milliyetilik bat milliyetilii ile ayn ze sahip deildi. Batda milletler bin yl kadar sren ve her ulusun kendi kavramlarn, kendi ekonomik aralarn, kendi sosyal yaplarn kurmasna olanak veren kltrel ve politik bir evrimleme sonucunda olumutu. imdi ise, bir kurtulu sava ardndan, genellikle byk glerin mdahalesiyle dzenlenen bir bar konferans, ulus yaratmaya yetiyordu (Yarasimos 2010, 22). Ulus devletin yan sra Bat Avrupada modernleme de, Sanayi Devriminin ortaya kard koullar sonucunda gereklemiti. Osmanl mparatorluundaki ekonomik, toplumsal ve kltrel deiim ise, Bat Avrupadakine kyasla tamamen farkl koullara bal olarak balad. Deiim toplumun iinden ykselen taleplerden ziyade, imparatorlua etki eden d etkenlerden dolay lke gndemine girmitir. Osmanl mparatorluunda modernleme, toprak kayplar ve askeri yenilgiler sonucunda benimsenmi, savunmaya dayal yukardan dayatlarak, tepeden inme reformlar tetiklemi olan deiim istei, brokratik sekinlerin devleti muhafaza etme abalar olmutur. Osmanl mparatorluu Tanzimatla Batnn haklar sistemine kaplarn aralarken, Trk aydnlanmas da balyor diyebiliriz. Tanzimat aydnlaryla, ilk kez halkn iinde siyaset yapan bir kesim geliti. Brokrat olan bu yeni hareket Parlamento-Anayasa-Hrriyet diyordu. 1876da Kanuni Esasi ilan edildi ve 1877de Meclis-i Mebusan kuruldu. Dnyada tek bir parlamento rnei idi bu. Mslman, Hristiyan, Yahudi, Trk, Arap, Rum, Srp, Bulgar, Ermeni cemaatlerinin (milleti) temsil edildii bu kozmopolit parlementodan Osmanllk lksn bekleyen Gen Osmanllar yanldklarn ksa zamanda anladlar. Rum Megali deann, Ermeni Ermenistan, Srp Srbistan, Bulgar Bulgaristan, Arap, Byk Arabistan davasnn peinde idiler. Osmanl Rus sava felaketi bu parlamentonun ve anayasann da sonu oldu. Modernleme ve demokratiklemeyi birlikte baarmak isteyen bu hareketin ulusal sosyo-ekonomik-kltrel taban olmad iin yerini ksa srede, hemen hi direni gstermeden, Abdlhamidin slamc despotizmine brakt (Aybars 1997, 160). Osmanl yenilikileri, Bat Avrupadaki gelimelerin benimsenmesi gerekliliine olduu kadar, bunun yaplabilirliine inanmlard. Modernlemeyi gerekletirmenin n koulu ise lkenin siyaset ve brokrasisi zerinde sz sahibi olmaktan geiyordu. Nitekim 436

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa 2. Abdlhamid dneminin sonuna gelindii zaman, Jn Trklerin modernleme admlarm iin hi engel kalmamt. Balangta liberal eilimli yeni bir siyasal sekinler zmresini oluturan Jn Trkler, iktidarnn (19081918) daha nc ylnda, vahim sonular douracak bir rota deiiklii gerekletirdiler. 19121913 yllarnda Balkan Savalarndaki ar yenilginin Jn Trkler zerindeki sarsc, nemli lde moral drc oldu. Sarslmalarnn nedeni, savata yenik dmesinin ve yenilginin toprak kayplarn beraberinde getirmesinden ziyade, bu felakete imparatorluun eski tabasnn neden olmasyd. Bat Avrupa modeline ynelim, imparatorluun paralanmasnn nne geememiti. talya ile sava (1911) ve Balkan Savalarndaki yenilgilerin etkisiyle, Jn Trklerin bir ksm, tavrlarn 2. Abdlhamidin ynetim anlayndan yana deitirdiler. Cemal (18721922), Enver (18801922) ve Talat (18741921) paalardan oluan Jn Trk troykas (ls), Abdlhamidin aznlklar siyasetini benimsedi ve aznlklar, imparatorluk ynetiminden srekli dlandlar. zetle, 1913ten sonra Jn Trk siyaseti ok ak biimde milliyeti bir kimlie brnd. Bir baka ifadeyle, Balkan felaketinin sonucu olarak, Jn Trkler, Osmanl Devletinin kurtuluunu sadece modernlemenin ve Trk milliyetiliinin salayabileceine kanaat getirdiler. Trk milliyetilii de, yeni bir entegrasyon ideolojisine dnt. Trk szc bundan byle Fransz ve ngiliz gibi, bir ulusa dein anlamda kullanlmaya baland. Bu politika ise, Arap Devrimine (1918de Araplarn Osmanl hkimiyetinden kmasna) ve Osmanl mparatorluunun kne sebep oldu. Bu sre de nihayetinde Trkiye Cumhuriyetinin kurulmasna katkda bulundu (Gencer 2009, 68). O halde Trkiyede milliyetilik ve ulus devlet oluum srecini tetikleyen sre 18. yzyl sonlarndan itibaren Osmanl dzeninin varln devam ettirebilmekte karlat ciddi sorunlarla ilgilidir. Osmanllarn savalarda yenilmeye ve bamszlklarn kaybetmeye balamalaryla gayrimslim halklar Batdaki ulusal hareketlerin etkisiyle kprdamaya balamlard. Osmanl btnl asndan tehlikeli olan bu hareketleri, Osmanllar ksmen bask ile ksmen de baz reformlarla nlemeye almlardr. Bununla beraber, ayn zamanda, Osmanllarn etnik kkeniyle ilgili bir dnce sreci de balamtr. Biraz nce deindiim blc nitelii dolaysyla, uzun sre siyasal akm haline gelemiyen bu eilim, Trklerin asl, Trklerin tarihi, Trklerin dili gibi sorunlar etrafnda younlamtr. Gerekten yzyllk bir sreden beri Trklerin tarihini yazmaya alyoruz ve Trklerin asln aratryoruz. Aslnda sorunun bu biimde konulmu olmas, kendi irademiz ve seeneklerimiz dnda belli cevaplar da beraberinde getirmitir. nk bu yaklam biimi, daha nce sorulmas gereken temel bir soruyu hasralt etmitir. O da 19. yzylda kendini Osmanl ve Mslman olarak tanmlayan bir topluluun, ne gibi somut koullarda ve ideolojik ortamda Trk olmay setii ve Trklemeyi benimsediidir. Eer felsefi bir terim kullanmak gerekirse, Trkln Fenomenolojisidir: Trkl temel tekil eden 437

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa somut toplum tabanyla, Trk olma bilinci arasndaki ilikinin, zgl koullarnda deerlendirmesi yaplarak, ortaya konulmasdr. Bu yaplmad srece, Trklerin tarihi sadece etnik adan yazlmaya mahkmdur. Ve bu tarihe verilecek deerler de yarattmz deerler deil, Bat ideolojisinin ona atfettii deerler olacaktr (Timur 2000, 161). Reformcular, zellikle de Mustafa Kemal, Trkiyede yaayan herkesin dzgn ve izgisel bir modernleme srecinden gemesini ngrmt. Bu srecin sonunda Batnn uygar uluslaryla eit dzeyde laik, etnik adan da homojen bir cumhuriyet ortaya kacakt. Oysa 1980lerin banda Trkiyenin tecrbesi ekonomik gerilik ve toplumsal alkantyla sonulanm gibi grnyordu; laik ile Mslmann, Trk ile Krdn, akl ile inancn, krsal ile kentselin, ksacas eski ile yeninin birbiriyle ekierek ve ou zaman birbirini pekitirerek i ie yaad bir alkantyd bu (Kasaba 1998, 12). Osmanl Trkleri, tarihlerinin uzunca bir sresinde ekimlik konusunda iki noktaya odaklanmlard. slam ve Osmanl hanedanyla devleti. Bir Osmanl beyefendisi, on dokuzuncu yzyla kadar kendini Mslman ve Osmanl olarak alglamakta, hibir suretle Trk olarak grmemekteydi. Trk kavram o zamana kadar, ya Trk ile Trk olmayanlar ayran bir kavram, ya da kyl, tahsil grmemi adam veya gebe eklinde aalayc bir anlam iermekteydi (Gencer 2009, 72). Trk kavramnn dnsel kkleri, 1860larn Namk Kemal (1825- 1880) - Ali Suavi (1839 1877) ekolnde ve sonradan 1910larn milliyeti yazarlarnda bulmak mmkndr. Bu terimin bir ulusa ad alarak ilk kullanmn Ahmet Yldzn da iaret ettii gibi, air Mehmet Emin Yurdakul, (18691944)in 1898de yaynlanan Trke iirler adl eserinde rastlyoruz. Ancak, bu terimin dilbilimsel, etnografik ve tarihsel bir olgu olmaktan kp, ortak bir ulusal kimlii ifade etmeye balamas, 1. Dnya Sava (19141918)nn bitiinden sonraki yllarda grlr. Bu yeni dnemde, dinsel- ulusal sylem, Osmanl ideolojisinden bir kopuu ifade eder. Tanzimat Dermanndan itibaren var olan, Osmanl Devletindeki tm vatandalar kapsayc bir Osmanl milleti ideali, yerini, Mustafa Kemal Atatrk (1881- 1938)n 1 Mays 1920de belirttii gibi, dinsel- ulusal bir olguya brakmtr: BMMni tekil eden zevat yalnz Trk deildir, erkes deildir, yalnz Krt deildir, yalnz Laz deildir. Fakat hepsinden mrekkep anasr- islamiyedir, samimi bir mecmuadr. Ancak, Milli Mcadeleyi zafere ulatran slam topluluunun ad, 29 Ekim 1923e doru, Trk milleti olarak kesinleir (Gencer 2009,73). 19. yzyln sonunda gittike, Osmanlda eitimli Trklerin ou, kendini etnik ve rksal anlamda Trk olarak tanmlamaya balamt. 19. yzyln sonunda gittike artan siyasal glkler, askeri yenilgiler ve ekonomik sorunlarla kar karya gelen Osmanl brokrat eliti iindeki gruplar da bu dorultuda hareket etmeye koyuldular. Devleti ve lkenin bekasyla eanlaml grdkleri kendi varlklarn srdrmenin, ancak homojen ve kaynam bir topluluun tanmlanmasyla salanabileceine 438

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa inanmaya baladlar. lk Cumhuriyeti elit, onlarn ideologlar ve dnemin tarihilerine gre, bir yandan Trkler ulusal bir topluluk olarak geliip olgunlarken, bir yandan da bu topluluun Bat uygarlnn ana mecrasnda hakl yerini almas ynnde admlar atlyordu (Kasaba 1998, 23). te yandan Osmanl Trk toplumunun girdii kimlik bunalmnn krizden kma formln Ziya Gkalp gsterdi, Bat medeniyetinin, yani bilgi, yntem ve tekniinin, ulusal kltr tarafndan kabul edilmek kouluyla alnabileceini syleyerek Osmanl Devleti ve bundan treyen Trk kimlii sentezini u szleriyle zetliyordu. Bugn Trk milleti UralAltay ailesine, slam mmetine, Avrupa beynelmileliyetine mensup bir cemiyetten ibarettir (Gkalp 2007, 49). Cumhuriyet dnemindeki yeni ynetici kadrolar, ulusuluk konusunda geni lde sava nceki yllarnn etkisi altndaydlar. Bu dnemin fikir hayatna damgasn vuran Ziya Gkalp, Cumhuriyetle birlikte byk bir uyum kabiliyeti gstererek Turanc hayallerini terk etmi ve (Trklk Fikrine) resmiyet veren ve onu fiilen tatbik eden ancak Gazi Mustafa Kemal Paa Hazretleridir diyerek Trkln programn yazmaya balamt. Trkln tarihisi Fuat Kprl ise, Batl arkiyatlar imrendirecek formasyonunu polemik bir biimde kullanyor ve Ortaa uygarlna zbez Trk katklarn saptamaya alyordu. Ksacas Cumhuriyetin ilk yllarnda, ttihat Trkl hala etkindi. Ergenekon destanlar syleniyor; bozkurt resmi tayan pullar, banknotlar baslyordu. 1938da 257 ubesi olan Trk Ocaklar ise, sava ncesi ideoloji ile sava sonras ideoloji arasnda bir halka tekil ediyordu. Bununla beraber 1920lerin sonunda, tarihi kkenimiz ve ulusal kimliimiz konusunda yeni bir grn ilk ifadelerine rastlyoruz. Gerekten 1929da Budapetede bir konferans veren Reid Safvet (Atabinen), Atatrkle Trkln tam bilin aamasna ulatn ve Anadolu Trkleri iin somut bir program halini aldn sylyordu. Konferans, artk ilimin kabul ettii gibi inde, Msrda, Mezopotamyada vb. kurulan eski uygarlklarn temellerini Trklerin attn ileri sryor ve bu ulusun baz dejenere hanedanlarn mirasna layk olmadn ilan ediyordu (Timur 2000, 169). Bylece yeni Trklerin yaratlmas artk yalnz atom sava gibi byk bir felaketin etkisiyle durdurulabilirdi (Lerner 1958, 128). Gerektende bu tr fikirler ulusal kimliimizin oluumunu tetikliyordu. Bu grler 1937de toplanan ikinci Trk Tarih Kongresinde btn aklyla ifade ediliyor, bununla da kalmayp, 1941 Corafya Kongresini ekillendiriyordu. Baka bir ifadeyle yeni Trkiye, 1930lara geline kadar gerekletirilen reformlarla tm Batl kurumlar benimsiyor, devlet aygt Batl bir grnm kazanyordu. Ancak bu yeni durum, tutarl bir tarih kavrayndan yoksundu.

439

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa

Meknn Kullanm ve Trkiyede Meknn Kullanm Biimleri


Gnmz mekn almalaryla birlikte mekn, l, sabit ya da zerinde olaylarn (tarihin/zamann) gelitii verili bir zemin olarak gren toplum kuramlar giderek bu kavrayn dna karak mekna, meknsal farklklara ve bunlarn etkilerine ilgi artm durumdadr. Toplum bilimlerde mekna ynelik bylesi bir ilginin kayna ncelikle dnyadaki deiiklikler olmutur. Kapitalizm ve onun olmazsa olmaz sermaye birikimi hep son derece corafi (meknsal) mesele olmutur. Baka bir deile Kapitalizmin zaman izgisel, geri dn olmayan, srekli ileriye doru akan, homojen bir zaman ve buna denk den mekn da homojen, sreklilii olan, ii boaltlm, edilgen ve soyut bir mekndr (Ik 1994, 60). Kapitalizmin dayatt bu kavray, kapitalizmin mekn kendi ihtiyalar dorultusunda ve kendi krn maksimize edecek ekilde sonulanr. te yandan Kapitalizm meknsal olarak yayldka, rasyonel bir ekilde rgtlenebilmek, kurduu sistemi ynlendirebilmek ve kontrol edebilmek iin farkllklar yok etmek, rgtlenmesini soyut bir sistem stne oturtmak zorundadr. Kapitalizmin kendi mekn ve zaman anlaynn her corafyada tekrarlar, o corafyay kendi istekleri dorultusunda, soyut bir mekn ve zaman anlay erevesinde tekrar kurar. Bu sayede birbirinden ok farkl corafyalar ayn soyut mekn ve zaman anlay erevesinde birbirine balanr, tek bir ekonomik sistemin paras haline gelirler. Bu soyutlama kresel lekte ileyen bir ekonominin gereklilii olarak ortaya kar (Yrtc 2009, 2). Bununla birlikte mekn olgusu, gerekliin tesinde karmak bir dizi durumu barndrr. Mekn ayn zamanda toplumsal olaylarn iinde getii sosyal bir olgudur. Sosyal mekn sadece fiziksel retimin aralaryla deil, o toplumu kuran ilikiler rntsyle anlamlandrlabilir. Kald ki meknn fiziksel retimi de sadece basit bir retim sreci olarak dnlmemelidir. Meknn retimi ve tketimi toplumsal bir rgtlenme ve bu rgtlenmenin sosyo-ekonomik ve politik kriterleri erevesinde gerekleir. Burada mekn retimi ifadesiyle anlatlmak istenen, kapitalist ekonominin gerektirdii belirli toplumsal ilikiler ve rgtlenmeler dhilinde, mekna ait toplumsal bilginin nasl olutuu, bu rgtlenme tarznn mekn nasl etkiledii ve dntrddr (Yrtc 2009, 2). Bylece mekn sabit, tarihin ya da zamann gelitii yer olmaktan kp dinamik bir sre olur. Sermaye birikim srelerinin meknsal oluu Harveye gre yle gerekleir: Corafi yaylma, uzamsal dzenlemeler ve eitsiz corafi gelimenin bnyevi imknlar olmasayd eer, kapitalizm bir siyasalekonomik sistem olarak ilerliini oktan kaybederdi. Belirli bir corafi blgede ar sermaye birikimi olarak tezahr eden kapitalizm, isel elikilerini amak iin uzamsal zme bavurur. Buna ek olarak, 440

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa farkl blgeleri ve toplumsal oluumlar, kapitalist dnya pazarna eitsiz bir ekilde katar. Kresel sermayenin birikiminin tarihsel corafyas bu suretle yaratlmtr (Harvey 2007, 40). Kapitalizm meknsal zmler bulmadan yapamaz, krizlerine, kmazlarna ksmi zmleri buna baldr. Ara ara yeni corafi dzenlemelere yaparak, hem genilemi, hem faaliyetlerini younlatrmtr. Bylece kapitalizm, kendi imajna uygun bir corafyay srekli olarak yeniden ina eder. Tarihin belirli bir aamasnda sermaye birikimini kolaylatrmak iin belirli corafi profiller, ulam ve iletiim iin retilmi alanlar, altyapsal ve uzamsal rgtler retir. Sonra bunlar alaa eder; daha ileri safhadaki birikime yol amak iin yeniden dzenler. Kreselleme szc yakn tarihimizin corafyas hakknda bir ey anlatyorsa eer, tam da altta yatan bu kapitalist uzam retimi srecinin yeni bir aamasn anlatyordur (Harvey 2007, 75). Bu yeniden ina etme sreci sonucunda oluan corafi farklar salt tarihi- corafi miras olmakla kalmazlar, siyasal ve ekonomik sreler tarafndan daimi olarak yeniden retilir, korunur, zayflatlr ve yeniden oluturulur. Modernleme ve ona elik eden kapitalist ekonomik dzenin tarihine bakldnda, toplumsal hayatn ve insan yaamlarnn bu gler tarafndan daha nce tarihte grlmemi bir hz ve lekte deitirildii, maddi yaamn srekli bir altst olular eklinde yaand grlr. Bu sonu gelmeyen deiimlerin altnda yatan neden, modernlemenin ve kapitalist ekonominin kendisine zg i dinamikleridir. Srekli retim, retim aralarnn yenilenmesi, yeni retim biimlerinin bulunmas, yeni pazarlar bulma ve yaylma zorunluluu kapitalist ekonomiye devaml gelimek, genilemek ynnde bir dinamizm kazandrmaktadr (Yrtc 2009, 10). Modernleme ve kapitalizmin dinamikleri ve onun yaratt deiim srekli olarak insan yaam ortamlarn yeniden tarif eder. Eski, bildik yaam ortamlarnn yerini yeni yaam alanlar alr. Bununla birlikte, modern ulus-devlet ile modern ncesi devlet karlatrldnda; ulus-devlet insanlar mekna kodlayan, bir anlamda onlar soyut anlamda da yerleik ve okunakl hale getiren, bu anlamda vatandalar zerinde modern ncesi devletle karlatrldnda daha ok etkili bir kontrol ve gzetleme gcne kavuan bir rgtlenmeyi temsil etmektedir. Bylece sadece insanlar mekna kodlamakta kalmamakta, bu sayede bata zel mlkiyetin garantiye alnmas olmak zere, vergilendirmeden, askere almaya kadar uzanan bir dizi ilevi de daha kurumsallam bir yap iinde gerekletirme gcne kavumaktadr. Bu dnmn kanlmaz bir boyutu daha nceki dnemlerden daha farkl bir biimde merkezlemenin salanmasdr. Ancak tebaadan vatandaa gei ayn zamanda zorun tesine giden bir meruiyet ve hegemonyay ierir (engl 2000, 69). Osmanl devleti birok adan modern devlete doru nemli bir dnme uramt ve Cumhuriyet sonras devlet de birok ynyle modern devlete atfedilen zellikleri tamaktan uzakt. Ancak btn bu 441

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa sakncalara ramen, Kemalist projeyi modernite ve ulus-devlet projesine evreden bir giri olarak alglamak yerinde olacaktr. Bu erevede, Kemalizm orta snfn ncln yapt bir burjuva devrimi olarak modernite projesinin bir paras olan ulus devleti oluturma grevini stlenmitir. Modernite ve ulus devlet kurulu sreci bat da balam olsa bile kapitalist dnya sisteminin eitsiz gelimesine kosut olarak farkl yerlerde farkl biimlerde ortaya km ve farkl kltrel, siyasal ve ekonomik biimler yaratmtr. Bu nedenle yer yer Bat deneyimini dikkate almak yararl olsa bile Bat deneyimini gerek ve asli model olarak almann oryantalizmden baka bir ey olmad aktr. Daha salkl bir yaklam modernite projesini bu eitsiz gelimelerin ve farkl girilerin toplam olarak grmektir. Bylece bir yandan da modernite projesinin daha gereki deerlendirmesi sonularyla birlikte mmkn olacaktr (engl 2000, 70). Ulus-devletin oluumunun n koulu olan ulusal birliin ve kimliin yaratlmas bu tr yapnn kuramsal anlamda kurulmasnn en nemli meknsal esi, bir anavatan dncesidir. Anavatan dncesi Osmanl mparatorluunun yaylmac doasna aykr olduu iin, bu dnemde belirli bir toprak paras zerine yaplm bir anavatan vurgusu yoktu. Bu stratejinin aksine, Anadolu, Cumhuriyet dneminde ulus oluturma srecinde Trk ulusunun efsanevi anavatan olarak nemli rol oynad. Yzlerce yllk Osmanl ynetiminin duyarszlnn kurban olan anavatan Anadolu ile eski dzenin sembol olan stanbul arasndaki ikilik, ulusak bir kimlik ve bilin dorultusunda kullanld. Sz konusu ulus devlet oluturma stratejisinin izlerini, dnemin sosyo-meknsal politikalarnn nemli alannda gzlemlemek olanakldr; bakentin stanbula kar nemli bir gelime oda durumuna gelen Ankaraya aktarlmas ve bir dizi blgesel ynetim merkezlerinin yaratlmas, Kamu ktisadi Teebbslerinin yer seimi kararlar ve Anadoluya grece nem veren bir ulam ann yaratlmas (engl 2000, 71). Bugnden bakldnda Kemalist projenin mekn dzenleme abalarnn snrl bir baar saladn syleyebiliriz. Bu dnem boyunca Kemalist ulus devlet projesi modernite projesine evreden girmenin skntlarn yaamtr. Snrl kaynaklarla gelimi lkelerin mekn organizasyonuna benzer bir yaplanmay kurmaya almann sorunlar yaratmas kanlmazd. Ancak bu sz konusu proje nemli siyasi direnilerle ve isel saylabilecek elikilerle de karlat. Bu tr kstlamalar Kemalist projenin yeni bir sosyo-meknsal katman yaratarak, Osmanl katmannn zerini rtme abalarna da ket vurdu. Bu yndeki abalarn belli bir baarsna ramen, birok rtme abas baarszlkla sonuland. Bununla birlikte, Kemalist projenin modern bir mekn rnts yaratma abasna asl darbe beklenmedik bir biimde baka bir yerden, kinci Dnya Savann sonunda byk kitleler halinde hzla krdan kopup kente gmek zorunda kalan yoksul kitlelerden geldi (engl 2000,76). Meknn artk sadece yere bal olmaktan kp, uzakta gerekleen eitli 442

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa toplumsal etkiler ile kuruluyor olmas gibi bir dizi yeni gelime, doal ritimlerden ve corafyadan bamsz, soyut bir mekn anlayn modern toplumun temel mekn anlay olarak merkeze yerletirmitir. Bylesi bir durum isel elikiler ve direnlerin olumasn kanlmaz klmtr. Yukarda izilen teorik ereveden sonra Trkiyede meknn kullanm biimlerinin hangi aktrlerle ve nasl gerekletii Anadoluda uygulamaya konulan skn politikalar ve 1941de toplanan Birinci Corafya Kongresi somutundan hareket ederek aklamaya allacaktr.

A) Anadoluda skn Politikalar


ttihat ve Terakki hareketi Balkan felaketinin sonucu olarak, Osmanl Devletinin kurtuluunun modernleme ve Trk milliyetilii ile salayabileceine inandlar. Bu politikalar da zamanla Trk milliyetilii ve entegrasyon ideolojisine dnt. Bu erevede Birinci Dnya savandan nce Anadolunun Trk olmayan unsurlardan arndrlmas plan ttihat ve Terakki tarafndan hayata geirilmek zorunda kalnd. Anadolunun homojenletirilmesi olarak da tanmlayabileceimiz bu projenin ana hedefi arlkl Trk unsuruna dayanarak, Anadolunun nfus yapsn yeniden ekillendirmekti. Etnik Trk unsurunu merkeze alarak, bir nfus ve iskn politikas olarak hayata geirilen bu politikann iki nemli ayandan sz etmek mmkndr: Birincisi, devlet varl iin ciddi bir tehdit olarak telakki edilen ve vcuttaki tmrler olarak tanmlanan gayrimslimlerin (esas olarak Hristiyanlarn) Anadoludan tasfiye edilmesi; kincisi Trk olmayan Mslman topluluklarn kltrel asimilasyonu (Akam 2008, 36). 19131918 yllar arasnda uygulamaya konan bu politikalar Anadolunun etnik yapsn tmyle deitirmitir. Uygulamaya konulan politikalarn balangcnda 17,5 milyon tahmin edilen Anadolu nfusu ylesine bir harmanlamtr ki, bu nfusun te birine yakn ya yer deitirilmi ya yurt dna zorla srgn edilmi ya da imha edilmitir (Akam 2008, 38). Yine bu dnemde gerek imparatorluun kaybettii topraklarda yaayan ve gerekse Rusya rneinde olduu gibi baka devletlerce zoraki ge tabi tutulan Mslmanlar, Osmanl devletinin daralan snrlarna, i blgelere g etmeye baladlar. Balkan Savann bu adan nemli bir dnm noktas olduunu kabul etmek gerekir. Daha nce, sorunla karlanca tepki verilerek zlmeye allan g ve iskn meselesi, bu ylla birlikte belli bir sistematie sokularak Anadolunun Trkletirilmesi plannn nemli bir paras oldu. Ve bu amaca hizmet edecek tarzda hayata geirildi (Akam 2008, 39). Yukarda belirtilen amalar dorultusunda Dhiliye Nezareti bnyesinde, 13.05.1913 tarihinde skn- Muhacirin Nizamnamesi yaynland. Aralk 1913te skn- Aair ve Muhacirin Mdriyeti kuruldu. Daha sonra kurum genileyerek bnyesine birok daire alacaktr. Bu rgtlenmelere paralel, Anadolunun etnik ve sosyal yapsn belirleyen nfus saymlar yapld 443

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa ve haritalar dzenlendi. Bilindii gibi Osmanl mparatorunda yaplan nfus saymlarnda din esas alnyor ve bu nedenle Mslmanlar tek bir grup olarak gsteriliyordu. ttihat Terakki dneminde resmi bir nfus saym yaplmad ama 1882, 1895 ve 1905 nfus saymlar esas alnarak, Mslmanlar etnik aidiyetlerine uygun olarak ayrtrld. Ve yeniden tasnif edildiler (Akam 2008, 40). Bu uygulamalarn dnda nfusun etnik-kltrel bileimi ile Hristiyanlarn ekonomik durumlar hakknda defterler tutuluyor, Mslmanlarn asimilasyonu hedefleniyordu. Asimilasyon politikalarnn esaslar Krt rneinden hareketle gsterilebilir. Krtlerin asimilasyonu iin, etnik ve kltrel yaps itibariyle Orta ve Bat Anadolu uygun grlm ve bu blgelerin sosyal, etnik ve kltrel yaps hakknda ayrntl bilgiler istenmitir. rnein Ocak 1916da tm bat vilayetlerine yollanan bir telgrafta, Ahval-i Harbiye dolaysyla dahile iltica eden Krtlerin Anadoluya vilaye-i garbisine (bat vilayetlerine) Sevklerinin dnld bildirildikten sonra, evvel emirde dahil Livada/vilayette bulunan Krtler ve Krt kyleri hakknda malmata ihtiya olduu bildirilmi ve u sorular sorulmutur: nerelerde ne kadar Krt kyleri vardr. Nfuslar miktar nedir. Lisan ve adat- asliyelerini muhafaza ediyorlar m? Serian tahkikat icrasyla mufassalan (ayrntl ve ilave-i mtalaalaryla (ek deerlendirmelerle) birlikte inbas (bildirilmesi). Mslman muhacirlerin, asimilasyonunu salayacak uygun yerleim yerleri bulunduktan sonra, o blgeye dier gruplardan mlteci gnderilmesine dikkat gsterilmitir (Akam 2008, 50). Bu uygulamalarla birlikte zellikle Hristiyanlarn yaad yerleim yerlerinin boaltlmasyla yer ve corafya isimleri sistemli olarak deitirilmeye baland. nceleri yrelerin il idare kurullarnca yaplan bu almalar belli bir sistematikten yoksundu. 05.01.1916da bir talimatname ile yerleim yeri ve corafya isimlerinin deitirilmesi merkezi bir politika haline dntrld. Memalik-i Osmaniyede, Ermenice, Rumca veya Bulgarca gibi, slam olmayan milletler lisanyla yad edilen vilayet, sancak, kasaba, ky, da, nehir,.. lah bilcmle isimlerin Trkeye tahvilinin kararlatrld bildirildi (Dndar 2001, 82). Bylece yer adlar zerinde deiikliklerin sistematik hale gelmesi gereklemi oldu. Anadolunun etnik ve dinsel yapsnn yeniden ekillenmesini yukarda bahsedildii gibi birincil kaynaklara baklarak grmek mmkndr. Nfusun te birinin yerleri deitirerek birbirine kartrld bu dnem Anadolunun sosyo-ekonomik yapsn deitirmekle kalmam gnmze kadar uzanan sorunlara da yol amtr. Cumhuriyet sonras dnemde Trk etnisitesini belirleyen politikalara devam edilmitir. Trkiye Cumhuriyetini zora sokacak eyh Said isyan (1925) patlamt. Bu isyann iddetle bastrlmas sonrasnda Krtler srgne gnderildi. 31 Mart 1926 tarihinde kartlan Mecburi skn Kanunu le Krt halk bulunduu yerden kartlarak devletin gsterdii yerlerde yerlemeye mecbur brakld. 1927 ylnda kartlan Baz 444

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa Ehann ark Menatkasndan Garb Vilayetlerine Nakillerine Dair Kanun sayesinde blgenin yerel idarecilerine, istedii kiiyi srgne gnderme yetkisi veriyordu. 1934te kartlan 2510 sayl kanun Mecburi skn-Yeniden Yerleim Kanunu ile glerin kanuni bir dayana da oluturuluyordu. Bu kanun, Anadolunun demografik kompozisyonunun etnik ller uyarnca yeniden dzenlenmesi, yasann esas hedefini oluturmaktadr. Yasann merkezinde yer alan hedef, Trk olmayan unsurlarn ikili bir operasyon vastasyla Trkletirilmesidir. Trkletirme, ya Trk olmayanlarn Trk blgelerine yerletirilmesi, ya da Trklerin Trk olmayan blgeler yerletirilmesi yoluyla gerekleecektir. Her iki durumda da ama Trk olmayan unsurlarn Trk kltrne zmsenmesidir. zmseme mant yasann yer ald orijinal metne ikindir: Madde 1. Trkiyede Trk kltrne ballk dolaysyla nfus oturu ve yaylnn, bu konuma uygun olarak icra vekillerince yaplacak bir programa gre dzeltilmesi dhiliye vekilliine verilmitir. Madde 2. () Trkiye, iskn mntkalar bakmndan nevi mntkaya ayrlr. 1 numaral mntkalar: Trk kltrl nfusun teksf istenen yerlerdir. 2 numaral mntkalar: Trk kltrne temsili istenen nfusun nakil ve isyanna ayrlan yerlerdir. 3 Numaral mntkalar: Yer, shhat, iktisat, kltr, siyaset, askerlik ve inzibat sebepleri ile boaltlmas istenen ve iskn ve ikame yasak edilen yerlerdir (Resmi Gazete, NO. 2733, 21 Haziran 1934). Yasann kalan maddelerinin birou da Trk rkndan olanlar gibi ifadelerle doludur (Yeen 2006, 92). Sz konusu kanun, Krtlere hibir gndermede bulunmamasna ramen Trk kltrne ait olmama ve Trke konumama ifadeleri, byk lde Krtlere ve Araplara iaret etmek iin kullanlyordu. skn Kanunu lkeyi de blgeye ayryordu. Birinci blgede, Trke konuan, Trk kltr ve etnisitesinden olanlar oturuyordu. Bu blge, lkenin herhangi bir ksmndan ve dndan gmen alabilirdi. kinci blge, Trklkleri, kltr ve dil bakmndan iskn politikalaryla glendirilmesi gereken insanlar kapsyordu. nc blge, gvenlik gerekesiyle her trl sivil yerleime kapal alanlar olarak tasarlanmt (Kirii 1997, 116). Ak bir ekilde grld gibi bu yasann amac, lkede gereklemekte olan ulus inas srecinde meknn kullanmdr.

B) Birinci Corafya Kongresi


Ulus devlet oluumunda meknn kullanmnn bir dier aya olan Birinci Corafya Kongresi 1941de, Ankarada Dil ve Tarih Corafya Fakltesinde Maarif Vekili Hasan Ali Ycelin konumasyla ald. Sayn vekil, nutkunda byle bir kongreyi toplamak ihtiyacnn neden hissedildiini anlatyor ve corafyaclar tarafndan tetkik edilmesi icap eden mhim meseleleri bildiriyordu. Kongrenin megul olaca balca mevzular, azaya datlm olan programda u ekilde kayt edilmiti: a) Mfredat programlar, 445

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa b) Corafya terimleri ve corafi isimlerin yazlmas, c) Corafya ders kitaplar, d) Trkiye corafyasnn ana hatlar ve yerlerin adlandrlmas. Maarif Vekili Hasan Ali Ycel, bu meseleler zerinde almak iin komisyon kurulmasn teklif etti. Komisyonlardan birincisi ilk, orta ve lise programlar ile ders kitaplar zerinde alacak, ikincisi corafya terimleri ve corafi adlarn nasl yazlmas lazm geldiini tetkik edecek, nc komisyon da Trkiye corafyasna ait meseleleri ileyecekti. Bunun zerine, komisyonlar iin tespit edilen namzet listeleri umumi heyete arz edildi ve bu listeler heyet tarafndan ittifakla kabul olundu (Corafya Kongresi Tutanaklar 1941, 9). Kongrenin toplanma amacnn dnemin isel ve dsal koullarn yanstmakla birlikte, ulusun oluumda eksik kalan halka tamamlanm oluyordu. Bu tamamlan, mfredat programlar, yeni corafi isimlerin yazlmas ve Trkiye corafyasnn ana hatlaryla ekillenmesiyle gerekleiyordu. Corafyann niversitelerde zayf olmakta birlikte ortaokullarda ve esas olarak ilkokullarda retimin son derece gl olduunu gzlemlediimizi unutmayalm. pucunun bu olduunu dnyorum. retim sistemi iinde niin bu kadar glyd? 19. yzyln sonunda ve 20. yzylda zorunlu ilkretim (ve sonralar da zorunlu ortaretimin) asli toplumsal ilevlerinden birinin ulusal yurttalarn ekillendirilmesi yoluyla ulusal btnlemenin salanmas ilevi olduunu unutmamamz gerekir. Okullarda retilen, zelikle ncelikli olarak retilen kendi lkelerinin corafyasyd, yer isimlerinin detayl bilgisi, blgesel gelimeler ve her eyin stnde btnn varsaymsal birlii rencilerin kafalarna kaznyordu. Corafya, niin devletin hibir blgesinin ihmal edilemeyecei ve her bir blgesini yaral olduu konusunda dikkate deer bir dersti. Bu nedenle corafya bir disiplin olarak varln srdrd, ama g bela, okul ocuklarna gre ve zavall bir akraba disiplin olarak (Wallerstein 2005, 26). Wallersteinin, ulus devlet oluumlar iin syledikleri biraz gecikmeyle 1941de Birinci Corafya Kongresiyle gerekleiyordu. Bylece milliyetilik ve ulusal devlet balamnda meknn kullanm gereklemi oluyordu. Anadolunun blgelereayrlmasveblgelerinadlandrlmas 1941ncesinde de yaplmtr. rnein, 1926 ylnda Abdulkadir Sadi (Kazancoglu) ve yabanc aratrmaclardan Ulrich Frey kongrenin kayglarndan uzak tasniflerde bulunmulardr. Kongrede dikkate alnmasa da kongrede verilen takrirler arasnda pek dikkate alnmayan fakat dikkat ekici grler de yer almaktadr. rnein, A.Macit Arda; Memleketimizdeki corafi isimlerin kiti zaruret olmadka deitirilmemesi adl takririnde, Trkiyedeki corafya isimleri kymeti birer corafya, hususiyle tarihi corafya vesikas tekil etmektedir. Bir arkeologun topraklar iine gmlp eski bir eseri tetkik ederek bunun yazl zamann tespit ve ihya 446

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa etmesi yahut bir jeologun yer tabakalarna bakarak her hangi bir arazinin yan bulmas gibi bir corafyac da corafya isimlerinin dalaleti ile bir mevkiin tarihi corafyasna ait malumat tamamlayabilir. Bu cihetleri gz nnde tutan terim ve corafya isimlerinin yazln tespit komisyonu, memleketimize ait corafya isimlerinin kati lzum olmadka alakadar makamlar tarafndan deitirilmemesi ve byle bir zaruret halinde de evelemirde mtehassslarn fikir ve mtalealarn aldktan sonra bir karar ittihaz edilmesi temennisini izhar ve bu temenninin Kongre Reisliine iblana 11 Haziran 1941 tarihli celsesinde karar verilmi olduunu arzeylerim (Corafya Kongresi Tutanaklar 1941, 49). Grld gibi yer adlarnn deitirilmesinin sakncalarnn farknda olan komisyon yelerine ramen dnemin koullar kongreyi ulus devlet oluumun bir paras olmaya itiyordu. Kongrenin, Trkiye Corafyas Komisyonu corafi blgelerin adlarn oluumu ile ilgili olarak yle bir karar vermitir. Corafi blgelere verilecek adlara gelince, byk blgeler iin Anadolu vahdetini esas alarak bunu cihetlere gre isimlendirmek mevzuubahs olabilir; yalnz bir denize komu olan byk blgeyi o denize nispet etmek imkn da vardr. Bu mesele zerinde konuulduktan sonra, i ksmlar iin Anadolu kelimesini cihetlendirmek, ky blgelerini de denize nispet etmek esas kabul olunmutur (Corafya Kongresi Tutanaklar 1941, 161). Bu paragrafta verilen dipnotta ise aadaki bilgi verilmektedir. Anadolunun imal kenar blgesine Karadeniz mntkas ad konulmas hakknda Doent Cemal Alagz tarafndan verilen yazl teklif aada dercedilmitir: Anadolu imalinde yaayanlar, kendilerine Karadeniz uaklar derler. Karadeniz evresindeki memleketlerde ne Rusya, ne Bulgaristan ve ne de Romanyada bunun benzeri bulunmadn sanyorum. Anadolunun Karadeniz kysnda ve bu kyya civar yerlerde yaayan halk, Biz Karadenizliyiz yahut Karadeniz uayz diyorlar. Akdeniz kysndakilerin byle bir szn iitmedim. Karadeniz ua, yani Karadeniz ocuu sz belki Yunan mitolojisinde bile bulunamayan bir gzelliktir. Hakikatte, bu adamlar dalk kylarnda onun bereketli yamurlar, ihtiaml ormanlar, topran mahsulleri sayesinde geiniyorlar; Karedeniz trklerini sylyor ve rakslarn oynuyorlar. Karadeniz orman mntkasnn hudutlarn ihtiva eden bu blgeye Karedeniz blgesi ad bihakkn yaramaktadr (Corafya Kongresi Tutanaklar 1941,162). Karedeniz blgesinin isimlendirilmesindeki yukardaki bahsedilen kayglarn dier corafi blgeler iin dnlmemesi ilgintir. Benzer yaklamlar gnmzde oluturulan ders kitaplarnn da grmek mmkndr. 07.04.2008 tarihli Cumhuriyet Gazetesi Ararat gzden kam balkl haber yle; Milli Eitim Bakanl, corafya ders kitabnda Ar Da yerine Ararat ifadesinin kullanlmasyla ilgili olarak yapt aklamada, sz konusu kitabn incelendii ancak haritann net olmamas nedeniyle belirtilen yanlln fark edilemedii ileri srd. Aklamada, Milli Eitim Bakan Hseyin elikin talimatyla herhangi 447

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa bir kast olup olmadnn anlalmas iin inceleme balatld bildirildi. te yandan Anadolunun bu isimle anlmasnn tarihselliine baktmz zaman Roma dnemine kadar gidildii grlr. Roma ve Dou Roma (Bizans) dnemlerinde ortaya kan Asia, Asia Minor ve Anatolikon corafi terimleri, balangta idari ve siyasi ksmlar ifade etmekteydi. Balangta Asia, sadece bugnk Ege blgesini iine alan bir blgeydi. Bunun dnda Galatia, Bythinia, Paphlagonia, Pisidia, Pamphylia, Kappadokia ve Pontus eyaletleri grlr. Ancak btn bu eyaletlerin zaman zaman birbirini ierdii, snrlarnn deitii, blnp birletii grlr. Diyagonal in (Anadoluda Bayburt-Gmhane yaknlarnda Karadenize deen, gneye doru Toros Dalarn izleyerek atallanan ve ataln bir ucu Amanoslar zerinden Akdenize ularken, ikinci atal Aladalar ve Bolkar Dalarn izleyerek Akdenize kavutuu varsaylan, ekolojik-biyolojik izgi) dousuna geildiinde, Kappadokiann idari ve siyasi snrlarnn geniletilmesi yannda, Roma yeni eyaletler kurmak zorunda kalmtr. Bu eyaletlerin en nemlileri Armenia, Maior, Armenia Minor, Mesopotamia ve Syriadr. Bu antik blnme yznden, kendini ayn uygarlk dairesine balayan Batl corafyac ve tarihiler, Trkiye Devleti kurulana dek bu blgeleri Armenia, Yani Ermenistan olarak anmay srdrmlerdir. Pek ok kiinin tepki gsterip blclk sayd bitki ve hayvan trleri kodeksinde grdmz armenicus, kurdicus gibi sfatlar, tamamen Osmanl devletinde de hakim olan bu klasik adlandrma yzndendir. Bu isimlere bakarak buralarn Ermeni ve Krt lkesi olduunu savunmak ne denli samaysa, bu isimleri blclk addedip sfatlar Turcicus, Erzincanicus vs. yapmak da o denli sama ve bilim ddr. Buradaki Anadolu szcnn Bizans devletinden kalma genelletirmenin hatras olduu aktr. Ancak diogonal in dna kldnda Diyarbekir Beylerbeyi ve Vilayet-i Arabla karlamaktayz. Yani Osmanlya gre oralar ak seik Anadolu deildir. 15. ve 16. yzyldaki eyalet taksimatnda Anadolu Eyaleti olarak grdmz blge de, Marmara kylar, Konyann dou ve gneyini iine alan Karaman Eyaleti hari btn Anadoluyu iine almaktayd (Aydn 2004, 124). Btn bu tarihsel arka plan dikkate alnmadan yaplan adlandrmalarn sakncalar tartmasz karmzda durmaktadr.

Sonu
Benedick Anderson, uluslarn dil, rk yahut din gibi belirli sosyolojik koullar tarafndan yaratlan ve bir daha deitirilmeyecek ekilde biimlendirilen rnler olmadn byk bir ustalk ve zgnlkle gzler nne serdi (Anderson 2004, 20). Uluslar, Avrupada ve dnyann dier her yerinde, tahayyl edildikleri iin vcut bulmulard. Ernest Gallner uluslar, doal (saymak) ve (onlar) Tanrnn belirledii ekilde snflandrmak ve (onlarn) doutan var olan ancak uzun sre ertelenmi bir siyasal kaderi (olduunu) savunmak bir efsaneden ibarettir. Bazen nceden var olan kltrleri alp onlar uluslara dntren ulusuluk, 448

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa bazen de uluslar kendi yaratr ve ou kez de nceden var olan kltrleri yok eder. yi de olsa ktde olsa gerek olan budur. Ve genellikle kanlmazdr Fakat biz ulusuluk efsanesini kabul etmemeliyiz. Uluslar eyann tabiatnda var olan ve doal trler doktrininin siyasal uyarlamas olan eyler deildir. Ne de ulusal devletler etnik veya kltrel gruplarn belirgin ve nihai kaderidir (Gallner 1992, 94). eklinde yorumlamtr. Bir kltrn ulusa doru geniletilmesi ya da yaratlmas ve bu yaplrken de olmamas gerektii farz edilen teki kltrlerin yok edilmesini dzenleyen sistematik bir programn yrrle konulmas yoluyla ulusal kimlik denilebilecek total bir mitoslar yumana varn izlenebildii srete milliyetiliin kullanld en nemli ara tarih olmaktadr (Aydn 1998, 46). Mekn, ayn zamanda toplumsal olaylarn iinde getii sosyal bir olgudur. Sosyal mekn sadece fiziksel retimin aralaryla deil, o toplumu kuran ilikiler rntsyle anlamlandrlabilir. Kald ki meknn fiziksel retimi de sadece basit bir retim sreci olarak dnlmemelidir. Meknn retimi ve tketimi toplumsal bir rgtlenme ve bu rgtlenmenin sosyal, ekonomik ve politik ltleri erevesinde gerekleir. Burada meknn kullanm ifadesiyle anlatlmak istenen, kapitalist ekonominin gerektirdii belirli toplumsal ilikiler ve rgtlenmeler dhilinde, mekna ait toplumsal bilginin nasl olutuu, bu rgtlenme tarznn mekn nasl etkiledii ve dntrddr. Bylece mekn sabit, tarihin ya da zamann gelitii yer olmaktan kp dinamik bir sre olur. Bu dinamik sre Trkiyede milliyetilik ve ulus devlet balamnda gerek iskn politikalaryla gerekse Birinci Corafya Kongresiyle meknn kullanmn ierir. zgrlk, adalet, eitlik ve kardelik lksyle yola kan burjuva devrimleri, bir sre sonra bunlar terk etmilerdir. Devrimi tamamlayp, kendi snf iktidarn kuran burjuvazi, aydnlanmac akl da terk edip, onu kendi karlar dorultusunda arasallatrmtr. Bugn yaadmz sorunlarn kkeninde, yalnz kendi gemiine deil, insan zgrlne ve toplum yaamna da yabanclam snflarn gereklik dnyasnda yatmaktadr. Yrd. Do. Dr. , Sinop niversitesi, Eitim Fakltesi, irfanmukul@hotmail. com.

Kaynaka
Aybars, Ergn. 1997. Osmanldan Cumhuriyete Ulusal Kimlik Oluumu ve batnn Etkisi, Cumhuriyet, Demokrasi ve Kimlik, ed. Nuri Bilgin, 159 170, stanbul: Balam Yaynclk. Aydn, Erdoan. 2006. Milliyetilik: Trkiyenin kmaz. stanbul: Krmz Yaynlar. Aydn, Suavi. 1998. Kimlik sorunu Ulusallk ve Trk Kimlii. Ankara: 449

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa teki Yaynlar. Anderson, Benedick. 2004. Hayali Cemaatler. stanbul: Metis Yaynlar. Akam, Taner. 2008. Ermeni Meselesi Hallolunmutur. stanbul: letiim Yaynlar. Corafya Kongresi Tutanaklar. 1941. Birinci Kongre. , 621 Haziran. Dndar, Fuat. 2001. ttihat ve Terakkinin Mslmanlar skn Politikas (19131918). stanbul: letiim Yaynlar. Gellner, Ernest. 1992. Milliyetilie Bakmak. stanbul: letiim Yaynlar. Gencer, Mustafa. 2009. Ge Osmanl mparatorluunun Modernlemesi erevesinde Kimlik Sorunsal, Kimlikler Ltfen, ed. Gnl Pultar, 6778. Ankara: ODTU yaynclk. Harvey, David. 2007. Umut Meknlar. stanbul: Metis Yaynlar. Gkalp, Ziya. 2007. Btn Eserleri I. stanbul: YKY. Ik, Ouz. 1994. Deien toplum/mekn kavraylar: Meknn Politiklemesi Politikann Meknlamas. Toplum Bilim 6465 (Gz- K) : 3952. Kasaba, Reat. 1998. Eski ile yeni Arasnda Kemalizm ve Modernizm, Trkiyede Modernleme ve Ulusal Kimlik, ed. Bozdoan Sibel ve Kasaba Reat, 1228, stanbul: Tarih Vakf Yurt Yaynlar. Keyder, alar. 1998. 1990larda Trkiyede modernlemenin Dorultusu, Trkiyede Modernleme ve Ulusal Kimlik, ed. Bozdoan Sibel ve Kasaba Reat, 2942, stanbul: Tarih Vakf Yurt Yaynlar. Kiremiti, Kemal. 1997. Krt Sorunu. stanbul. Tarih Vakf Yurt Yaynlar. Lernel, Dainiel. 1958. Pasing Of Traditional Society. New York: The Free Pres. Mignal, S. Joel. 1998. Olgu ve Kurgunun Buluma Zemini, Trkiyede Modernleme ve Ulusal Kimlik, ed. Bozdoan Sibel ve Kasaba Reat, 207 215, stanbul: Tarih Vakf Yurt Yaynlar. Osmanl Nfusunun (18301914) Demografik ve Sosyal zellikleri. 2003. stanbul: Tarih Vakf yaynlar. engl, Tark. 2000. Kentsel eliki ve Siyaset. stanbul: Demokrasi Kitapl. Timur, Taner. 2000. Osmanl Kimlii. stanbul: mge Kitabevi. Yarasimos, Stefanos. 2010. Milletler ve Snrlar. stanbul: letiim Yaynlar. Yrtc, Hakk. 2009. ada kapitalizmin Meknsal rgtlenmesi. stanbul: Bilgi niversitesi Yaynlar. Yeen, Mesut. 2006. Devlet Syleminde Krt sorunu. stanbul: letiim Yaynlar. Wallerstein, Immanuel. 2005. Sosyal Bilimlerin nn An. stanbul: Metis Yaynlar. 450

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa

Bir Metafor Olarak Adalet


Gkhan Yavuz Demir
Fakat zarar olursa, o zaman can yerine can, gz yerine gz, di yerine di, el yerine el, ayak yerine ayak, yank yerine yank, yara yerine yara, bere yerine bere vereceksin. Eski Ahit, k, 21:23-25 Gnmzn en insan ve en meru talebi adalet talebidir. Peki ama adalet nedir? Adaleti bizler iin bu kadar vazgeilmez ve hatta elzem klan ey nedir? Sorduumuz sorularn mutlak cevaplar olduuna inanyorsak ayet, o vakit cevap nedir? Antik dnemden beri sregelen adalet tartmalarnda aa be yukar zerinde uzlalan adalet tanmlar unlardr: erefli yaamak, bakasna zarar vermemek, herkese kendine ait olan vermek (honeste vivere, alterimnon laedere, suum cuique tribuera). Nitekim Trkede de adalet kelimesinin szlk anlam, herkese hakkn verdiren fazilettir. Adalet kelimesinin kk adl de zulm etmeyerek herkesin hakkn teslim etme anlamna gelir (Toven 2004, 7-8). Btn bu adalet tanmlarnn zn, mehur Roma hukukusu Ulpianusun genel kabul grm adalet tanm yanstr: Adalet herkese ait olan vermek hususunda daimi ve istikrarl iradedir (Iustitia est constans et perpetua volontas ius suum cuique tribuendi). Fakat bu tanmlarda da u sorular ortaya kyor: Birinin bir eyi hak ettiini kim bilebilir ve dolaysyla neye dayanarak bir eyi hak edip etmediine karar verebilir? Bu sorularn cevabn, gnmz hukuk dncesinde hl kabul gren Aristotelesin Nikomakhosa Etikinde yapt adalet tartmasnda arayabiliriz. Aristoteles burada ilk nce adalet ve adaletsizlik kavramlarn tanmlayarak ie balar: Herkesin adaletle, insanlarn adil olan yapmay arzulayan insanlar olmalarn, adil eylemlerde bulunmalarn ve adil eyler istemelerini mmkn klan karakteri; ve ayn ekilde adaletsizlikle de insanlar gayradil eylemde bulunmaya ve gayradil eyler istemeye iten karakteri kasdettiini gryoruz (Aristotle 1941, 1002). Bunun ardndan Aristoteles adaletin iki trnn olduunun altn izer: datc ve denkletirici veya dzeltici adalet. Aristoteles datc adaletin aslnda bltrlebilir eylerin zerinde temellendiini gsterirken, denkletirici veya dzeltici adaletin ise iki taraf arasndaki gayradil blm giderici bir fonksiyon grdn vurgular (Aristotle 1941, 1007-1009). Buna gre datc adalet, eref ve mallarn paylatrlmasnda herkesin toplum iindeki konumuna ve yeteneine gre pay almasn gerektirir. Yani eit durumdakilerin eit eylere malik olaca ngrlr. nsanlar eit 451

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa konumda veya eit yetenekte deilse eit muamele grmeleri de eitlik ilkesine aykrdr. Denkletirici adalet ise, hukuk ilikide taraflarn kiisel ve zel durumlar gz nne alnmakszn eit muamele grmesini gerektirir (Griz 1987, 174-175). Bu anlamda denletirici adalette mutlak bir eitlik, datc adalette ise nisp bir eitlik dncesi vardr (Gzler 2008, 276). Burada herkese ait olann ne olduu konusundaki kriter hem belirsiz hem de gszlerin aleyhinedir. Oysa adalete en ok ihtiya duyanlar gszlerdir. O vakit insan Thrasymakhosun hakl olduunu dnebilir: Adalet her yerde gller lehine iler (Jones 2006, 109-110). Adalet, erdem gibi kavramlar gayradil olanlar karsnda kaybetmeye mahkm adil ve gsz insanlar kandrmak iin mi vardr? Adalet hi kukusuz sosyal kurumlarmzn en nde gelen erdemidir; tpk hakikatin dnce sistemlerinin en asl erdemi olduu gibi (Rawls 2005, 3). Fakat bu durum, adalet nedir sorusunu insan dncesinin aporias olmaktan karmaz. nk adalet nedir sorusu ilk ve hl en anlaml ve kanlmaz felsef sorudur. Adaletten bahsetmeye baladmzda adaletsizlikten de bahsetmeye balamamz kanlmazdr. i bizim iin daha da etrefil hale getiren ise, adalet ve adaletsizlik hakknda konuurken ok sayda farkl kalemi adil veya gayradil diye nitelememizdir. Bu geni yelpazede sadece devleti, hukuku, yasalar ve sosyal sistemleri deil, ayn zamanda eylemleri, yarglar, kararlar, kiilerin tutumlarn ve hatta kiilerin kendilerini de adil veya gayradil diye adlandrrz (Rawls 2005, 7). Mevcut adalet teorileri, adaletin tesis edilmesi iin ne yaplmas gerektiini sylerken, adilin ve gayradilin ne olduunu syleyebilmek iin zmnen adaletin u veya bu olduunu farzetmek zorundadr. Ama adalet nedir sorusunun cevab nerede aranmaldr? Grnen o ki adalet nedir sorusunu cevaplayabilmek iin ncelikle adaletsizlik nedir sorusunun peine dmeliyiz. Tartmamz ironik klan, adalet araymza anlamn baheden eyin tam da adaletsizlik olmasdr. ok sevdiimiz birinin kaybnda Tanry, zayf not aldmzda hocamz, bir futbol manda takmmz aleyhine penalt veren hakemi, terk edildiimizde sevgilimizi, iler istediimiz gibi gitmediinde kaderi, iten kovulduumuzda patronumuzu, Afrikada alktan len bir ocuu grdmzde kapitalizmi, Bosnada, Filistinde veya Badatta masum siviller katledildiinde emperyalizmi, Guantanamo Kampndaki ikencelere ahit olduumuzda tek-kutuplu dnyay, Katrina Kasrgasnda aadaki-siyahlarn ztrabna kar sessiz ve duyarsz kalan yukardakibeyazlar, etnik bir i savata akan kann sorumlusu etnik milliyetilii adil olmamakla itham ederiz. Adalet taleplerimiz daima adaletsizlik ithamlarmz zerinde ykselir. Adalet araymz daima maduru olduumuz adaletsizlik motive eder. Adaletsizliin olmad yerde adalet talebi veya adalet aray da yoktur. Adalet adaletsizlik olmadan dnlemez. Aslnda anahtar kavram adalet deil adaletsizliktir. Adaletin ne olduuna, ne olmas gerektiine ve nasl tesis edileceine dair bulularmzn tmn adaletsizlie maruz kalmamza borluyuz. 452

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa nk adaletin yaadmz dnyada bir gereklii yoktur. Evren, dnya veya doa ne adil ne de gayradil olabilir (Hayek 1995, 57). Dnya adalet olmadan balamtr ve srekli ertelenmi bir adaletin arayyla da bir gn sona erecektir. Adalet, tam da olmad iin ok deerli bir kavramdr. Yeryznde adalet olmad iin biz insanlar ona bu kadar anlam atfediyoruz. Adalet, fiil durumdan ziyade olmas istenen bir dnyay dile getirir. Adalet bir ideal, adaletsizlikse realitedir. Bu sebeple hukukun adaleti tesis etmesini istiyor ve bekliyoruz. Oysa hukukun bir kutsiyeti yoktur ve hukuk demek adalet demek deildir. ou zaman adalet hukukta gereklemez. Hukukun zaman zaman adaleti zedeledii ve hatta yeri geldiinde adaletin nndeki en byk engelin hukuk olduu da sylenebilir. Bunun kabaca sebebi vardr. Birincileyin, hukuk her toplumda glnn hukukudur. Egemenlerin hukukunda daima egemenlerin adaletinden sz edebiliriz. Bunu i hukukta olduundan daha iyi uluslararas hukukta grebiliriz. Nrnberg Durumalarndan Badattaki son yaananlara kadar sava sonrasnda uygulanan hukukun tesis ettii adalet daima galiplerin adaleti olmutur (Zolo 2009). Hatta bu galiplerin adaleti ifadesindeki galip nitelemesi fuzulidir; nk maluplarn adaleti olamaz. Oysa sylediimiz gibi adalete ihtiyac olanlar daima aadakiler, maluplar ve gszlerdir. Bu yzden hukuka en ok ihtiya duyanlar da onlardr. Fakat hukukun daima iktidarn hukuku olmas onu hukuku gayradil klar. Gnmzde srdrlen hukuk ve adalet ilikisi tartmasnda hukukun amaz budur. kincileyin, hukuk bir adalet bilimi olarak kesin ve objektif olmaya taliptir. Buna gre adaletin bilimi olarak hukuk kesin adaleti tesis edecektir. Bunu da genel ve soyut hukuk kurallaryla gerekletirecektir. Fakat burada hukukun toplumun btnnn yararna vaz ettii genel kural, ou kez zel durumlar grmezlikten gelmesi veya yok saymasndan tr adaletsizliklere yol aar. Hukukun bu kesinlik aray farkllklarn silinmesi/yok edilmesi ve daha da kts deimeyen/sabit bir dnya tasavvuru zerinden gerekleir. Adaletin bilimi olarak kesinlik talep eden hukuk bamza gelebilecek her trl adaletsizlie davetiye karr. Ciceronun u ifadesini hatrlamann tam yeridir: summum ius, summa iniura [tam hukuk tam adaletsizlik; hukukun kesin biimde uygulanmas en byk hakszlklara yol aar] (Gzler 2008, 277). ncleyin, hukuk insan rn linguistik bir sretir. Bu srete adalet, atan yorumlar vastasyla, hikyeler ve metaforlar zerinden ina edilir. Ama ortaya kan adaletin adil olup olmad ise ok tartmaldr. Dildeki btn iddialarn belirsizlik tadnn ancak dille ifade edilebildii bu zmsz paradoksta, linguistik bir ina olarak adalet de belirsizdir. Hayat ve insan belirsizken, hukuktan daha fazlasn ummak da insafszlk olacaktr. Esasnda hukukun kesin bir bilim veya adil olmas gerekliliine duyulan bu inancn kendisi insan deildir. nk insan rn olan her ey gibi hukuk da hi adil deildir. Adalet bir idea olarak deerlidir, ama fiiliyatta yoktur. 453

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa Bu dnyann hibir yerinde mevcut bir adalet yoksa, yalnzca sonsuz bir adalet ideas olabilir. Fiiliyatta adalet, bu dnyada imknsz bir tecrbedir ve hukuk ne kadar abalarsa abalasn bu adaleti gerekletiremez. Hi mi umut yok! Tam burada bir dnce sramas yaparak, bu adalet ideasnn ancak linguistik bir tecrbe, ve dolaysyla metaforik bir ina olduunu syleyebiliriz. O vakit, bir metafor olarak adaletin hukukun dnda ve tesinde olduu iddia edilebilir. Adalet sadece bir metafordur ve aslnda da sadece bir metafor olduu lde mmkndr. Bilindii zere metafor, bir eyin baka bir ey olduunu sylemek suretiyle o eyin baka bir eyle ilikilendirildii bir konuma figrdr. Fakat Lakoff ve Johnsonn gsterdikleri gibi, metafor sadece linguistik bir ss veya estetik bir dekor deil, insan dncenin ve akl yrtmenin ayrlmaz bir unsurudur. Bu bak asndan metafor, basite bir kelime veya linguistik ifadeler sorunu deildir. O daha ok kavramlar, bir eyi baka bir eye gre dnme sorunudur. Metafor doas gerei kavramsaldr ve hem gndelik dilde hem de dncede yaygndr. Metafor hakkndaki kemiklemi grlerin aksine, bu yeni yaklamda metafor, srf yaratc edeb muhayyilenin kulland bir ara olmaktan kp, o olmakszn ne airin ne filozofun ne de sradan insanlar olarak bizlerin yaayamayaca deerli bir kognitif ara haline gelir (Lakoff ve Johnson 2005, 25). Buna gre, bizler gndelik hayatlarmzda hayat hakknda yolculua, tartma hakknda savaa, ak hakknda yolculua, teoriler hakknda binaya, dnceler hakknda yiyecee, sosyal organizasyonlar hakknda bitkilere gre dnr ve konuuruz. Dolaysyla, hayat, tartma, ak, teori, dnceler ve sosyal organizasyonlar hedef alanlar; yolculuk, sava, bina, yiyecek ve bitkiler kaynak alanlardr. Hedef alan, kaynak alann kullanmyla anlamaya altmz alandr. Metaforlar hayat, kendimizi ve tecrbelerimizi aarak ve onlara k tutarak veya soyut kavramlar somut klarak bizim iin anlalr klar. Ancak, bu hedef alan ile kaynak alan arasndaki metaforik eletirmeler yalnzca ksmdir. Yani, btn kavram metaforlarmzda kaynak alan ksmen kullanlr. Kaynak alannn bu ksm yaps, k tutarak, hedef kavramn sadece bir ksmn yapya kavuturur. Nasl her k kendi glgesini yaratrsa, kavramn alan veya aydnlanan blgesinin dnda kalan ksmnn da gizli, karanlk veya kapal kald sylenebilir. Metaforun k tutma zellii daima gizleme zelliiyle biraradadr. Bu, kavramn muhtelif boyutlar olduu ve metaforun ise bunlardan sadece bir veya ikisine odakland, teki boyutlarn ise dnda gizil kald anlamna gelir. Metafor, kavramn bir boyutunu ancak dier boyutlarn gstermemek pahasna bizim iin anlalr klabilir (Kvecses 2002, 15-29). Peki ama, bir hedef alan anlamak iin niin bu kadar ok sayda kaynak alan kullanmak zorundayz? Bunun nedeni her bir kaynak alann, hedef alann yalnzca bir boyutunu yapya kavuturmasdr. Hayata ve insana dair hibir kavram tek boyutlu deildir ve hibir kaynak alan da hedef kavramn btn boyutlaryla birebir eleerek, onu bizim iin btnyle 454

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa anlalr klamaz. Metaforlarn okrenklilii, hayatn tketilemez okrenkliinin bir gereidir. Metaforun btnyle kavrayamadmz hayat, duygularmz, tecrbelerimizi daha anlalr klmakta verimli olduu aktr. Sonu olarak metafordan bamsz anlama yoktur. Ricoeurn srarla vurgulad gibi, dile ve dnyaya metaforik olmayan bir adan bakmak mmkn deildir (Ricoeur 2003, 19). nk insan, hayat metaforlar vastasyla tecrbe eder. nsana dair hibir alan metaforlardan bamsz ne ina edilebilir ne de varolabilir. Adalet de metaforik bir inadr. ncelikle adalet kelimesinin kk olan adl bizatihi bir metafordur. Adl kk dosdoru, dz, dengeli, kararl denge, mstakim, msavi anlamalarna gelir ve ok eski zamanlardan beri de adalet anlamnda kullanlr (Lewis 1993, 170). Adalet kelimesinin kk bile, adalet kavramnn metaforik kavranmaya mahkm olduunu gsterir. Ama bunun dnda adalet kavramnn tarihine baktmzda da biz adalet kavramnn tarih boyunca metaforik olarak kavrandn grrz. Adalet kavram tarihseldir, nk ayn zamanda kanlmaz olarak kontekstaldir. Kontekstal olmas, adaletin tarih boyunca ayn ekilde anlalmad, tasvir edilmedii ve mutlak olmad anlamna gelir. Homerosa veya Eski Ahite gittiimizde adaletin esas anlamnn intikam olduunu ok ak grrz (Solomon 2004, 26). Homerosun destanlarnda anlatt adalet zalim, acmasz ve, toptan ve ayrm gzetmeyen intikam talep eden bir adalettir. Mesel, kardei Menelasn yaralandn gren Agamemnon hkrarak unlar syler: Sulular borlarn ar faizlerle deyecekler: Kendi canlariyle, karlarnn ve ocuklarnn hayatlariyle. (Homeros 1971, 58). Ayn Agamemnon, Menelas dmanlarndan birini esir aldnda bu kez yle konuur: Hayr, kollarnzla lm uurumuna yuvarlanmaktan kimse, hatta anasnn karnndaki olan, hatta kavgay brakp kaan kurtulamamaldr! (Homeros 1971, 97). Bu anlamda adalet eitlii tesis etmekten ok uzaktr; nk madur kiiye, kendisine kar su ileyeni ok daha fazlasyla, hatta toptan bir soykrmla cezalandrma hakkn verir. Bununla mukayese edildiinde Eski Ahitteki gze gz, die di diye balayan adalet prensibi ok insan kalyor. Burada adalet yine intikam talep eder; ama bu adalet artk daha dengeli ve daha makldr. Sulu btn ailesi veya klanyla deil, kard gze kar gznn karlmasyla cezalandrlmalyd. Homerosta ve Eski Ahitte adalet, belirli bir sua ayn ekilde karlk vermekten ibarettir. Bu adalet somut olarak intikam fikrinden ilhamn alr. Bugn baka boyutlar iinde gzmzn nnde olmasa da demek ki bir zamanlar adalet metaforunun ne karp grnr kld boyut intikamd ve unutulmamaldr ki intikam adaletin ayrlmaz bir parasdr. Sokrates, Efltun ve Aristoteles ile birlikte adalet kavram intikamla daha az, toplumun uyumu, refah ve iyilii ile daha ok ilikili hale geldi. Adalet salt intikam olmaktan kp, erdemlerin en nde geleni oldu. Yani intikam 455

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa tutkusu daha aklc hale getirildi ve ahlkiletirildi. M.. V. yzylda Grek dncesinde adaletin gze arpan boyutu iyi olan, ahlkl olan ve erdemli olanla ilikisiydi. Yeni Ahitle birlikte intikam talebi adaletin merkezinden karlmt. Hristiyanln ve slmn genilemesiyle, adalet teolojinin ve din ahlkn alanna girdi. Bu durum, adaletle ilgili sorularn kiisel veya aileyi ilgilendiren sulardan ziyade sosyal adaletsizlie ynelmesine yol at. Artk adaletin iaret ettii boyut, yoksullarn ve ztrap ekenlerin aclaryd. Btn bunlarn neticesinde ise adalet veya adaletsizlik fikrini ilh bir gten ziyade dnyev iktidarlara dayandran ve bu iktidarlarn toplumsal eitlii deilse bile daha insan bir hakkaniyeti tesis etmek iin ekonomiye mdahale etmesini savunan modern sosyal adalet kavram dodu (Solomon 2004, 29). Bu modern adalet anlay, artk intikam veya kiisel erdemle ilgisi olmayan adaletin, toplumdaki zenginlikleri toplumun btnne eit ve haka paylatrmas gerektiini savunur. Modern adalet anlaynn ne kard boyutlar tamamen sekler ve ekonomiktir. Adalet algsnn metaforik inasnn tarihine bu ksa bak bile mutlak bir adalet anlaynn mmkn olmadn gsterir. Tutarl bir adalet ideali yoktur, olamaz da. Adalet konusundaki tezler hibir zaman kontekstten bamsz dnlemez. Adaletin kontekstal olmas, adaletin tarihsel olduu; tarihsel olduu lde de mutlak olmad ve deiime ak olduu anlamna gelir. Her toplum, adaletsiz bir dnyada yaanamayaca iin, kendi kontekstinde bir metafor olarak adaleti ina etmitir. Bu sebeple tarihten, toplumdan, kontekstten ve dilden bamsz ister ilah isterse sekler olsun evrensel bir adalet kavram mmkn deildir. Boazna kadar adaletsizlie batm bir dnyada insan toplumu adaleti ina etmeye mecburdur. Ama bunun mutlak, kesin, evrensel ve deimez bir yolu yoktur. nk insana dair evrensel, mutlak, kesin ve deimez prensipler yoktur. nsan her ey gibi adalet de dilin belirsizliinde ekillenir. Dilin belirsizlii ve zgrletirici gc metaforlarn en byk zellii teksesli, mutlak ve kesin olmamalardr. Dnyay, hayat, insan, toplumu ve bizim durumumuzda adaleti anlamann tek bir metaforik yolu yoktur. Metaforlar bize bir kavram ok farkl ekillerde anlamann yolunu sunarlar. Ve en gzeli de bu kavraylarn hibirinin bir dierinden daha stn ve daha kuatc olmamasdr. Adaleti metaforik olarak kavramann pek ok yolu vardr ve bu yollarn hibiri de asla kendi bana mutlak adalet olma iddiasnda deildir. Mesela, gnmz modern hukuk anlaynda Adalet Tanras Themis adaletin sembol olarak gsterilir, ki sembolize ettii adalet anlay Aristotelesin denkletirici/dzeltici adaletidir. Themis metaforik olarak, ellerindeki kl ve terazi, ve gzlerindeki bantla dengeli, kesin, tarafsz, cezalandrc bir adaleti dile getirir. Adalet tanrasnn terazi ile suu ve kusuru belirleyecei, klla suluyu ve kusurluyu cezalandraca ve 456

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa bunlar yaparken de gz bantl olduu iin hibir subjektif etki altnda kalmayaca metaforik olarak dile getirilir. Oysa dnyay ve hayat tecrbe etmenin sonsuz sayda metaforik yolu vardr. Tpk, Jonathan Swiftin Gulliverin Seyahatlerindeki Adalet Tanrasnn nde, arkada ve yanlarda gzlerinin olmas, sa elinde az ak, altn dolu bir torba, sol elinde knnn iinde bir kl olmas gibi (Swift 1985, 33) Bu, cezalandrmadan ziyade dllendirme amacn temsil eder ve Tanra Themis metaforunun adalet tecrbesinden ok farkl bir adalet tecrbesine iaret eder. Bu sebeple, yeryznde olmayan adaleti araymzda bizi adalete daha ok yaklatracak olan dilin zgrletirici gc metaforlardr. Her devrim, her sava, her darbe, her iktidar mcadelesi adalet adna gerekletirilir. Garip olan kart taraflarn herbirinin arzusunun adaleti tesis etmek olmasdr. Kazananlar da kaybedenler de adalet talep eder. ktidar mcadelelerinin taraflar daima kendilerinin adalet iin mcadele ettiklerini ve yalnzca kendilerinin adil olduklarn iddia ederler. te bir kavrama bu kadar ok farkl anlamn yklenmesinin sebebi hikmeti, adaletin hukuk veya hukukbilimsel standartlarda deil metaforlarda ikamet etmesidir. Adalet kurumlara veya hukuka deil, bireylere ve bireylerin ilerinde yaadklar sosyal dnyay kavramak iin kullandklar metaforlara aittir. Adalet hayat fakat kompleks bir metafordur. Bu dnya adil bir dnya deildir. Bu adan adil bir dnyada yayormu gibi dnmenin bir alemi yok. Ama sonu olarak bu dnya gerek ve iinde yaadmz bu dnya bizlerin dil iinde ve dille ina ettiimiz sosyal gerekliimizin dnyas. Bu sebeple eer bu gayradil dnyada adaleti arayacamz bir yer varsa, bu yer dilimiz ve metaforlarmzdr. Adalet metaforlarmzdadr. Dr., Uluda niversitesi Fen-Edebiyat Fakltesi Sosyoloji Blm.

Kaynaka
Aristotle. 1941. Ethica Nicomechea, The Basic Works of Aristotle, trans. W.D. Ross, ed. Richard McKeon. New York: Random House. Gzler, Kemal. 2008. Hukuka Giri. Bursa: Ekin. Griz, Adnan. 1987. Hukuk Felsefesi. Ankara: Ankara niversitesi Hukuk Faltesi Yaynlar. Hayek, Friedrich A. 1995. Kanun, Yasama Faaliyeti ve zgrlk/ Sosyal Adalet Serab, ev. Mustafa Erdoan. stanbul: Trkiye Bankas Kltr Yaynlar. Homeros. 1971. liada, ev. Ahmet Cevat Emre. Ankara: Varlk Yaynevi. Jones, W.T. 2006. Bat Felsefesi Tarihi I/Klasik Dnce, ev. Hakk Hnler. stanbul: Paradigma Yaynclk. Kvecses, Zoltan. 2002. Metaphor/A Practical Introduction. Oxford: 457

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa Oxford University Press. Lakoff, George, ve Johnson, Mark. 2005. Metaforlar/Hayat, Anlam ve Dil, ev. Gkhan Yavuz Demir. stanbul: Paradigma Yaynclk. Lewis, Bernard. 1993. slmn Siyasal Sylemi, ev. nsal Oskay. stanbul: Cep Kitaplar. Rawls, John. 2005. A Theory of Justice. Cambridge: Harvard University Press. Ricoeur, Paul. 2003. The Rule of Metaphor/The Creation of Meaning in Language, trans. R.Czerny and J.Castello. London: Routledge. Solomon, Robert C. 2004. Adalet Tutkusu, ev, Ertu Altnay. stanbul: Ayrnt Yaynlar. Swift, Jonathan. 1985. Gullivers Travels. USA: Best Loved Classics. Toven, Mehmet Bahaettin. 2004. Yeni Trke Lgat. Ankara: Trk Dil Kurumu Yaynlar. Zolo, Danilo. 2009. Victors Justice/ From Nuremberg to Baghdad, trans. M.W.Weir. London:Verso.

458

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa

Politik Felsefe Balamnda Kozmopolitist Dncenin mknlar ve Snrlar


M. Ertan Karde
Giri:
Kozmopolitizm problematii XVIII. yzyl odakl bir hukuk-politik felsefe geleneinin ana hattn oluturmaktadr. Bunun yannda bu problematiin felsef balamlar, onun XXI. yzylda da nemli bir referans noktas oluturmasna imkn tanmaktadr. Birok sorunun zm karsnda kozmopolitizm dncesi ideal bir kavramsallatrma alanna iaret etmektedir. Esas tartlmak istenen konu, kozmopolitist algnn ne kadar dnya sorunlarna yant verme potansiyeline sahip olduudur. Kozmopolitizm hangi llerde politik bir praksise imkn tanmaktadr? Tm bu meseleler alanna kozmopolitist dncenin kendi argmanlar asndan olduu kadar onun imknszln ortaya koyan politik felsefeler asndan da bakmay nermektedir. Carl Schmittin dncesi kozmopolitizmin imknszln ortaya koyan en salam almalardan biri olarak belirmektedir. O halde temel kartlk dzenleyici hukuk ile praksis halindeki politika arasndaki ztlktr.

a) Kant ncesi kozmopolitizm


ncelikle Kanttan bamsz olarak olumu kozmopolitizmin temel ynelimleri ortaya konulacaktr. Bu noktada isimleri bu balamda ncelikli olarak anlmayan birka dnrn fikirlerindeki ana noktalar vurgulanmaya allacaktr. Bylelikle kozmopolitist tahayyln imgelerinin ortaya karlmasna gayret edilecektir. Emric Cruc, 1623 tarihli Yeni Kineas ya da genel bar salama aralarn ve frsatlarn ve de btn dnyada ticaret zgrln temsil eden Devlet sylemi yaptnda btn milletler karsnda eit mesafede duran evrensel bir kozmopolis dncesini savunur. Cruc bylelikle J. Bodinin egemenlik teorisinin karsnda bir noktada konumlanr. Cruc genel anlamda barn tesisini ticaretin evrensel zgrln kendisine tasa edinmektedir. Bu anlamda devlete verdii grev ve sorumluluk bu ticaretin ve genel barn korunmasna ynelik hizmettir (Goyard-Fabre 2000, 9195). Dolaysyla Cruc devletin politik alanndan ziyade onun ekonomik ve toplumsal ilevlerini daha ok ne karr. William Penn 1693 tarihli Avrupa Barnn Bugn ve Geleceine doru bir deneme adl almasnda ( An Essay towards the Present and Future Peace of Europe) Avrupann birlemesi fikrini ortaya atar. Ortak ynetim ve ortak temsil ilkesi zerinden ideal bir Avrupa tasarmnda bulunan 459

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa Penn, en temelde atmann azaltlmasn ve iktidarn ntralitesini hedeflemektedir (Goyard-Fabre 2000, 100 101). Yine Penn gibi Quakerslara mensup olan John Bellers da toplumlarn herhangi bir atma olmakszn biraradal fikrine yaslanan bir Avrupa dncesi gelitirir. Bu alg hmanizmden ziyade filantrofi kavramn ne karr. Ntralite safhasna ulamak en arzulanabilir toplum dzenini tekil eder(Goyard-Fabre 2000, 103). LAbb de St. Pierre Avrupada Srekli Bar Salama Projesi metninde Bellersdan hareketle yeni bir alm getirir: LAbb Avrupa Barn hukuk kavramndan hareketle oluturmaya ynelir. deal rasyonel bir dzlemde devletleraras ibirlii ve birlie ynelik bir giriimde bulunur (SaintPierre 2009, 20 22). Kantn kozmopolitizm fikrini nceleyen grlerin ksaca bu kaynaktan beslendiini belirtmek mmkndr. Bu grlerin ortak paydalar bulunmaya allrsa u hususlarn alt izebilir. Her eyden nce kozmopolitizm dncesi reel dnyaya ideal bir ufuk sunar. En temelde savalar ve atmay yok etmeyi planlar. Hmanist deil filantroftur. Bu dnce asndan ntralite fikri yksek neme sahiptir. Bu sebepten tr ntraliteyi salayacak mercii olarak hukuk dncesine bavurulur. Hukuk alannn garantisi altnda ticaret ve ekonomik hareketlilik esas alnr. Kozmopolitizm fikri ak olarak politikaya ait egemenlik teorisini karsna alr. Egemenlik ve egemenlie ait tasarruflardan kanmaya alr. Sonu olarak erken kozmopolitizm dncesi temelde hukuk ve politika ayrmas zerinden kendisini gelitirir. Ona gre hukuk politikaya, iinde cereyan etmesi gereken alann snrlarn ve koullarn sunmaldr. Bir yanda Cruc, Penn, Bellers, labb ve Kantn iinde olduu hukuk eksenli idealist-rasyonalist izgi dier yanda ise Bodin, Rousseau, Marx ve Schmittin iine dhil edilebilecei politika eksenli praksis izgisinden sz etmek bu noktada mmkndr. Her kozmopolitizm tartmasnn yaand ada ak bir ekilde bu iki eksen arasndaki polemiin retilmi olduunu saptamak mmkndr. Polemik u ekilde formle edilebilir: Hukuk politikay dzenleyebilir mi?

b) Kantta kozmopolitizm balam


Bu iaret noktalarndan sonra Kanta geilebilir. Kantn bu konuda fikirleri genelde iki metnine dayandrlr: Kozmopolitik adan Evrensel bir Tarih Dncesi (1784); Srekli bar zerine (1795). Genellikle bunlara tamamlayc olarak da 1. Kritik , 2. Kritik ve Ahlak Metafiziinin Temelleri metinlerinden faydalanlr. ncelikle bu noktadan hareket edilecek akabinde ise Kantn bu hususta okunmas zorunlu metinlerinden bahsedilecektir. Kant, Hukuk Doktrini metninde srekli bar insanln nndeki ideal olarak sunar (Kant 2006, 179). Kant iin bar ve ona bal olarak 460

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa kozmopolitizm her eyden nce idealiteye ait bir figrdr. Kant gereklii bu fikir ile dzenlemek niyetindedir. Bir baka deyile bar idesi dzenleyicidir. Srekli bar projesi metninde Kant bu projenin nihai hedefinin kozmopolitizm olduunu belirtir. Bu da en temelde uluslararas hukuk tarafndan saland ekliyle savalarn son bulmasn ngrr. Dolaysyla Hukuk Doktrini paragraf 62de belirtildii gibi kozmopolitik hukuk insanlarn dnya yurtta olarak tannmasna ynelik bir hedefi iinde barndrrken bunun da koulunu savalarn son bulmas olarak grr (Kant 2006, 179). Kanta gre akln vetosu sava yasaklar. Kant, Hukuk Doktrininde ve Srekli Bar metinlerinde politik topluluklarn oulluunu ancak bu topluluklarn tand bir hukuk alannn varl ile mmkn grr. Kanta gre politik topluluk dierlerinin haklarn tanyan ve bu haklar ierisinde sava hakkn tanmayan bir topluluktur. Bu balamda Kantn bahsettii tarzda oulluk kaynan bar fikrinden alr. Dolaysyla Kant tek bir dnya devleti yerine devletlerin bu dzenleyici fikre gre hareket ettii devletler konfederasyonunu ngrmektedir. Kant iin bar bir kez daha tekrarlamak gerekirse bir olgu deil idealdir. Onun kozmopolitik anayasas kendinde bir eydir. Bu Kant kozmopolitizmin en nemli zelliidir. Peki, cumhuriyet fikri Kantn kozmopolitizminde nerede durmaktadr? Kant asndan cumhuriyet insan zgrln hukuk araclyla garanti altna alan rejimdir. Temsilidir. Herkesin hukuka boyun edii bir politik dzene iaret eder. Bu sebepten dolay Kantn devletler federasyonu fikrinin en nemli dolaym cumhuriyetlerin inasndan gemektedir.

c) Kozmopolitistlerin Kant yorumu ve dnya algs


Kant kozmopolitizmi zerine derleme bir kitap yaynlayan nl Fransz felsefeci Zarka, bu cumhuriyet fikrine ilikin farkl bir Kant yorumu sunar. Ona gre cumhuriyet fikri ile devlet fikri elimektedir: Kozmopolitizmin insanln (humanit) politikasn sunmas nedeniyle( Zarka 2008, 18) Zarka ilgin bir ekilde politik bir topluluk ile o politik topluluu kuran birlii ayrt etme denemesine giriir. Ona gre byk bir politik topluluk olarak insanlk politik birlikleri yani devletleri ama kapasitesine sahiptir. Zarkann devletler tesi bir moment olarak dnd kozmopolitizm bir politik balamn zerinde bir meta-politika alan olarak belirmektedir. Ksacas Zarka, politik meseleyi hukuk ve insanlk gibi ksmen ahlaki fikirlerden destek alarak zmeyi denemektedir. Bu anlamda Zarka, Kant kozmopolitizmini yabanc figrne dayandrr. Kantn yabanc karsndaki konukseverlik dncesini Zarka temel bir konuma yerletirir. Bylelikle Zarka politik alandaki meselelere zm olarak, politik-olmayan alanlardan tadklar elerle areler aramaya 461

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa giriir. Aksine Zarka iin konukseverlik/misafirperverlik dncesi bizzat politik eylem tarzdr. Fakat bu nasl bir politik eylemdir ki kendi gcn sadece hukuk ve ahlak alanndan almaktadr? M. Castillo da Kant kozmopolitizmin bir kltr sorunu olduunu belirtir (Castillo in Zarka 2008, 31 32). Buna gre yine bir kozmopolitist, politika dnda bir alana iaret ederek sorunu zmeye ynelir. stne stlk Castilloda, tpk dier kozmopolitistler gibi politika ile hukuku zde tutma eilimi vardr. Castilloya gre uluslararas hukuk dmanlklar engelleyerek kozmopolitik kltrn olumasna imkn tanyacaktr. Dolaysyla Castillonun kozmopolitizmi hukuk bir zeminden ibarettir. Bu durumda temel soru sormak gerekmektedir: Birincisi yabanc meselesi hukukun meselesi midir yoksa politikann m? kincisi ve daha nemlisi politik alandaki dmanlk hali hukuk dzenleyiciliine bal olarak gelitirilmi kozmopolitik kltre ait konukseverlik eylemi ile ikme edilebilir mi? ncs ise dnya yurttal dncesi politik bireyin darda braklmasna m yol amaktadr? Ferrari de kozmopolitizm dncesini ahlakn ve hukukun akln dzenleyiciliinde gereklemesi olarak dnmektedir. Kozmopolitik hukuk, hukukun hukuk olarak mutlak onaylanmas srecini ierir. Ferrari burada hukukun otonomisinin altn izer (Ferrari in Zarka 2008, 65). Caroline Lafaye ise Zarka ve Castillodan bir adm teye giderek kozmopolitizmi ahlaki bir zorunluluk olarak grr. Gayet aktr ki Lafaye asndan kozmopolitizm politik alana ahlak ikame edilmesidir (Zarka & Lafaye 2008, 92). Lafaye unu yazar Kanttan alntlayarak: [Kozmopolitizm meselesinde] iyi niyet esastr. Grld gibi yazar ahlak ve iyi niyeti tm politik sorunlarn merkezine koyarak kozmopolitistlerin bu dnceye atfettii metafizik nemi de ortaya karm olur. Figratif nem tamas asnda belli bal bu kozmopolitistlerin grleri ele alndktan sonra bunlarn iki ayakta eletirisine giriilecektir. Birincisi Kant okumalar asndan dieri ise politika alanna hukuk ve ahlak ikame etme abalar asndan.

d) Kervgann Kant okumas: Kantta hukukun ahlak karsnda otonomlamas


Jean-Franois Kervgandan hareketle kozmopolitistlerin Kant okumalarn temel bir noktadan hareketle eletirmek mmkn grnyor: Her eyden nce Kant metinlerinde ahlaki sylem ile hukuki sylemi ayrt etmek gerekmektedir (Kervgan 2006). Kozmopolitik hukuk, hukuk ile etik arasnda bir kpr de deildir. Aksine Kantn gz ard edilen 17961797 metinlerinde bu iki alan arasnda ciddi bir ayrm grlmektedir. Ahlak Metafizii ya da Hukuk Doktrini olarak bilenen metinlerinde Kant, Rechtlehre ile Tugendlehre arasnda bir ayrm yaparak hukukun otonomisini tesis etmeye abalar (Kervgan 2002). Bylelikle Kant 462

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa burada hukuk, etik ve ahlak arasnda farkllatrmaya bavurur. En temel ayrm yasallk ile ahlaksallk arasndadr. ok aktr ki bu ayrma 2. Kritikte rastlanabilmektedir ancak burada ahlaki felsefe dnda ahlaki antropoloji yoktur. Hukuk Doktrini ve Teori Pratik metinlerinde Kant vurguyu tamamen hukuki normativitenin yasall ve bunun otonomisi zerinde yapar (Kant 1994, 45 50). Yine Benjamin Constanta yant olarak kaleme ald Yalan Syleme Hakk yazsnda Kant, stne basarak ykmlln etikten deil hukuktan kaynaklandnn altn izer (Kant 1994, 97). Buna bal olarak Srekli Barta Kant ahlak u ekilde tanmlar: Politikaclar ahlak karsnda ellerini dizlerine koymaldrlar. Ancak burada sz konusu ahlak etik deil hukuk doktrini olarak ahlaktr. Dolaysyla bu ahlak algsnn bir etik anlamlandrmas bir de hukuki anlamlandrmas sz konusudur. Hukukun grevi politikaclara geerli ve etkin normlarn buyurulmasdr. Faklteler atmas kitabnda Kant hukuka etik karsnda otonomi tesis etme abasn srdrr ( Kant 1994, 203). Kantn uygulamal pratik felsefesi olarak hukuk saf pratik felsefesinin alannda deildir. Kant a priori ilkelerini aramaktaszn hukukun bamszl salama abasndadr. Ona gre hukuki normun en temel zellii dsalldr. kinci zellii ise evrenselliidir. Dolaysyla evrensellik sadece ahlaka zg bir zellik deildir. Kant bu metinde, hukuki ilkelere ilikin a priori doktrini bulmaya almaz aksine ampirik hukukun kurallarn aramaya ynelir. Bu balamda hukukun ilerlemesi Kantn gznde kozmopolitik cumhuriyetin ve kozmopolitik toplumun olumas ile paraleldir. Ahlak Metafiziinde Kant, hukuki normativitenin varoluuna dair bir alann gerekliliinden bahseder. Kervgana gre, kozmopolitistlerin ve baz Kant okumalarnn yanld nokta, Kantn ahlak ile hukuk arasnda hierarik bir iliki oluturmam olmasn es gemeleridir. Hukuk insan eylemlerindeki kabal ereve iine almaya ynelik bir giriimdir. Ancak bu noktadan hareketle Kantn kozmopolitik hukuk dncesine geilebilir. Kantn iki kozmopolis dncesinden bahsettiine rastlanmaktadr. Birincisi btn insanln ahlaki amacna uygun olarak tesis edilecek bir cumhuriyet ya da insanlarn Evrensel Devleti. kincisi ise insanlarn dnya zerinde serbeste dolaacabilecei konukseverlik koullarnn oluturulmasna dair bir giriim olarak kozmopolitizm. Kantn bu iki kozmopolisi ak bir ekilde hukuki balamda ekillenmektedir, ahlaki deil Kantn kozmopolis tasavvuruna gre, hukuk zorunlu bir ama buyurmamaktadr aksine birey ile halklar arasndaki ilikide dsal hukuk koullarn oluturmaktadr. Bir baka deyile hukuk ahlak gibi bir Sollen buyurmaz aksine iliki an snrlamaya ve erevelemeye yarar. Buradan da hareketle yinelemek gerekirse kozmopolitik hukuk pratik felsefenin ama saf pratik felsefenin deil uygulama pratik felsefenin yani antropolojinin alanndadr. 463

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa Peki Kant bu iki kozmopolis tanm arasnda bir seim yapmakta mdr? Hayr Kantn bu ikisi arasnda kozmopolitistlerin bir ok yorumunda rastlanld gibi bir seim yoktur. zellikle konukseverlii ne karmak ya da sadece cumhuriyet fikrini muhafaza etmek gibi bir dncesi belirtilmemitir. Kantta zetle hukukun anlam udur: Devletler-st hukuk, kozmopolitik hukuk olarak belirmektedir. Sonu olarak Kantta hukuku otonomlatrma abasn ve hukukun ahlak alan ile olan farkn iyice amadan Kantta kozmopolitizm bahsini amak ok uygun grnmemektedir. Kozmopolitistlerin Kantta hukuk ve ahlak neredeyse birbirlerinin yerine geebilir olarak grmesi ya da ahlak ahlaksallktan ayrt etmeden, hierarik anlamda stn bir konuma yerletirmesi Kantn Hukuk Doktrini, Teori ve Pratik, Faklteler atmas ve Yalan Syleme Hakk metinleri ile uyumamaktadr.

e) Carl Schmittin barl dnya ideolojisine itirazlar


Carl Schmitt asndan temel soru hukukun devletler alann nasl snrlayacadr; daha dorusu szde vaheti snrlayacak olan hukuku kim vazedecektir? Hukukun vazedilmesi hukuktan nce politikann alanna girer. Schmittt politikaya zg konularn ahlak ve hukuk alanlarna zg ierik ve biimlerle zlemeyeceini dnr. Schmittin akl yrtmesi insanlk adna kurulan uluslararas hukuk dzeninin aslnda politik bir hkimiyet alanna iaret ettiini gstermektedir. Schmitt, Proudhondan alntlar : Kim insanlktan sz etmek istiyorsa o aldatyordur (Proudhon aktaran Schmitt 1992, 96). Schmitt, insanlk kavramnn sava yrtemeyeceini belirtir zira insanln dman yoktur. Ona gre nerede bir sava insanlk adna yrtlyorsa orada tekil bir politik birliin kar maskeleniyordur. Schmitt bu kavramn ne kadar emperyal faaliyetlerin kullanmna msait olduunu yazar (Schmitt 1992, 97). Ne zamanki insanlk kavram kullanlr o zaman Schmitte gre dmann insan nitelii sorgulanr hale gelir. Buna gre dman insanlndan soyulur. Dman, hors-la-loi yaplr ve hors lhumanit ilan edilir (Schmitt 1992, 98). Yasann ve insan alannn dna atlan dman kavram ile birlikte, aslnda sava insanlk-d bir noktaya srklenmi olur. Oysa Schmitt asndan, sava en insani eylem olan politikann bir u noktasdr. Savan insani zelliklerini yitirmesi insann alanlarndan birini kaybetmesi anlamna gelmektedir. Schmitt srarla vurgular : nsanlk politik bir kavram deildir, stne stlk buna uygun hibir politik birlik ve topluluk da yoktur (Schmitt 1992, 97). Bu yzdendir ki liberal ve doal-hak teorisyenler insanlk kavramn, dnyadaki btn insanlar bir kavram olarak kurgulamakta hakszdr. nsanlk kavramna dayal tek dnya devleti rneklerini oaltmak mmkdr. rnein Milletler Cemiyeti. Bu tarz yaplanmalar tehlikeli bir kurgu eklinde apolitik ve pasifist bir evren tahayyl ederler. Ne var 464

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa ki, bu tahayyl tm barl grntsne ramen sadece en gl olann amacna hizmet eder. Universum gr gerekleirse politikann mekn kalmam olur. Alman dnre gre bu tarz oluumlar jus belliyi ortadan kaldrmaz aksine jus belliyi kendilerine devrederler. Ksaca, tek bir dnya devleti mmkn deildir. Politik-olan oulluu gerektirir. nsanln hepsini karlayacak bir devlet fikri gerekleemez bir fikirdir. znde antagonizmann son bulmas durumunu ierir. Bu ise arzulanabilir olmaktan olduka uzaktr. Schmitt dnyann gitgide ekonomik ve teknik gelimelerle birlikte teklemesinin sorunlu bir hal olarak dnr. Bu gc kim kullanacaktr? (Schmitt 1992, 100). Liberal amentye gre iler kendiliinden ayarlanacaktr ama Schmitt bu aygtn mutlaka bir odan ynetimi altna gireceini belirtir. O halde tek dnya devleti dnyada insanln hkim olmas deil aksine bir insan topluluunun dierlerine hatta dierlerini yasann dna atarak, hkim olmasdr. Dolaysyla Schmitt kozmopolitizmin atmasnn snrlandrlmas grn aslnda bir takm politik birlik ya da birliklerin bakalarnnkini snrlamas olarak alglar. Ona gre gerek oulluk atma imknnn her politik birlie zg olmasna dayanr. Aksi bu devletler konfederasyonu bile olsa hkim bir politik birliin tahakkm olarak vuku bulur. Uluslararas Hukukta saldr suu ve Nullum Crimen, nulla poena sine legenin temeli (kanunsuz su ve ceza olmaz) kitabnda Schmitt, fiilen uluslararas hukukun nasl uygulandn ve bu uygulamann sanld kadar iddet azaltc olmadn ortaya koyar (Schmitt 1994, 15). Schmitte gre bu durumda esas mesele isnat edilen suu kimin kime hangi aralarla itham ettiidir. Her benzer ierikli eylem fiilen su saylmakta mdr? Yoksa muktedirlerin hukuku hangi eylemin su sayldna hkmetmekte midir? Schmitt 1914 deneyiminden ve yine II. Dnya Sava sonras deneyiminden yola karak zere sava suu kavramnn kesinlikle bu kelimeleri kullanann gcn yansttn sonucuna varr. Szde saldrganlklarn azaltlmas hedeflenirken, aslnda bir takm politik birliklerin politik glerinin snrlandrlmas hedeflenmektedir (Schmitt 1994, 16 17). Dolaysyla hukuka dayal bir bar her zaman iin muktedirin bar olacaktr. Bu bar dier politik odaklarn etkisinin azaltlmas ile mmkndr. Kozmopolitizmin idealindeki ereve hukukun ya da ahlakn gcne yaslanmay hedeflediinden bu barn kimin ya da kimlerin bar olduunu gz ard etmektedir. Galiplerin maluplarn gcn snrlama arzusuna srekli bar denilemeyeceine gre bar ideali politik eylemin snrlandrlmas talebini bnyesinde barndrmaktadr. Politik eylem kaynan atmadan alr: atmann yattrlmas talebi ise nceki atmay kazanann dieri ya da dierleri zerindeki tahakkm dnda bir anlam tamayacaktr. Schmitt 1919-39 arasndaki sreyi izlemeyi nerir: Saldr savann cezalandrlmas adna sz konusu olan kaybedenlerin politik anlamda ntralizasyonudur. Briand-Kellogg Pakt 465

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa bu hususta spesifik rnekler arasnda saylabilmektedir (Schmitt 1994, 80). Sz konusu olan uluslararas hukukun, kendi onaylamad her tr sava eylemini korsanlk olarak nitelemesidir. Dolaysyla eski sava hukuku bir kenara braklmtr. Eski Avrupa Kamu Hukukuna gre sava yapan taraflar arasnda bir denklik mevcuttur. stne stlk savaan taraflarn haklar sakldr. Fakat yeni dnya dzeninde uluslararas hukuk savaan taraf hors-la-loi yapmaktadr. O savaan bir lke, kriminel bir vaka olarak deerlendirilmektedir. Savama hakk ise muktedirlere sakl kalmaktadr. Muktedirlerin hukukunun z ayrmcla dayanmaktadr. Schmittin Dnyann Nomosu kitabnda eletirerek dikkat ektii bir baka husus ise Kantn kozmopolitik dnya hedefini iaret etmektedir: Nasl ki Kant ticaretin yaplmasn konukseverlik dncesinin en temel ayaklarndan biri olarak dndyse ki ticaretin merkezi rol burada tartlr, Schmitt de tm bu politik ntralizasyon srecinin arkasnda politika yerine ekonominin ne karlmas arzusunun olduunu dnr. Uluslararas hukuk eliyle yaratlm barl dnya her eyden nce hukuki deil politik bir eylem alandr. Kantn ngrd ekliyle dzenleyici olmaktan ok ikincil bir konumdadr. kincisi dier politik birliklerin politik glerine kast etmektedir. Bu haliyle uluslararas hukuku kuran politik birlik ya da birlikler dier politik odaklara kar stnlklerini bu yolla pekitirmektedirler. Onlarn bar ayn zamanda onlarn tahakkm olarak zuhur etmektedir. ncs ise hukuk ekonominin nn aan ona zemin hazrlayan konumundadr. Dolaysyla fiilen hukuk barl bir politik zeminin olumasna yol amamaktadr ama zgr dnya ticaretinin koulu olmaktadr. Serbest dolam ve konukseverlik dncesi ise hakim politik birliklerin taleplerine gre dzenlenmi tek tarafl bir sre olarak ilemektedir. Bunun ahlaki ve yahut hukuki yolla dzenlenmesi mmkn grnmedii gibi teorik anlamda da skntl bir kavramsallatrmaya iaret etmektedir. Politika alannn normativitenin kurucusu olduu fikri yok saylmaktadr. Ayrca Kant da fark etmiti: Hibir bar anlamas iinde sava gerekesi barndrmamaldr. Schmitt bundan bir adm ne gitmeyi nerecektir: Mevcut dnyann hukuku ve bar, yeni savalarn gerekesi olmasnn tesinde potansiyel olarak bir ok dmanln da kaynadr. Kozmopolitizm bir ideal ufuk olarak sunulmaktadr ancak bu idealin bastrm olduu gereklikleri fark etmek kozmopolitistlerin kendilerine grev edinmesi gereken bir husustur. Yoksa Habermastan Zarkaya geni bir filozof topluluunun yapt gibi Schmittin realist tavrna yklenmek, uluslararas hukuk alannn fiilen nasl muktedirler lehine bir depolitizasyon sreci olarak ilediini aa karmamaktadr. Kant nasl ki insann doas gerei toplumsallatrlamayan toplumsallk [ungesellige Geselligkeit der Menschen] gibi bir antagonizma durumunda yaadn dnyor ise devletlerin de bartrlamaz bar durumunda eylemde bulunduunun farkndadr. Meselenin esas dm udur: Bar fikrini, imknsz barn 466

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa alanna yani devletlerin alanna; dzenleyici hukuk olarak m vazetmek gerekir yoksa bu dzenleyici hukukun da tahakkm edici bir boyuta eritiini gstermek mi? Kozmopolitist gelenek ile Schmittin kavgas tam da bu noktadan kaynaklanr. Paris I Panthon-Sorbonne niversitesi (NoSoPhi) ve stanbul niversitesi Felsefe Blm, ertankardes@gmail.com.

Kaynaka
Arendt, Hannah. 2003. Juger, sur la philosophie politique de Kant. trad. M. R. dAllons, Paris: ditions du Seuil. Goyard-fabre, Simone. 2000. La Construction de la paix ou le travail de Sisyphe. Paris : Vrin. Habermas, Jrgen. 2010. teki olmak, tekiyle yaamak, Siyaset Kuram Yazlar. ev. . Aka, stanbul: YKY. Kant, Immanuel. 1990. Opuscules sur lhistoire, trad. P. Raynaud, Paris: GF Flammarion. Kant, Immanuel. 2006. Vers la paix perptuelle Que signifie sorienter dans la pense ? Quest-ce que les Lumires ? : Et autres textes, trad. F. Proust, J. F. Poirier, Paris: GF Flammarion. Kant, Immanuel. 1998. Sur le mal radical dans la nature humaine, Paris: Rue dUlm. Kant, Immanuel. 1994. Thorie et Pratique, Dun prtendu droit de mentir par humanit, La fin d toutes choses, trad. F. Proust, Paris: GF Flammarion. Kant, Immanuel. 2006. Mtaphysique des murs II, Doctrine du droit, Doctrine de la Vertu, trad. A. Renaut, Paris: GF Flammarion Kervgan, Jean-Franois. 2002. Kant, Doctrine du droit, Notes de Sminaire, Paris, Novembre, Kervgan, Jean-Franois. 2006. Le droit cosmopolitique comme droit, Notes de Sminaire, Paris, Fvrier Renaut, Alain. 1999. Kant Aujourdhui, Paris: Flammarion. Saint-Pierre, Castel de Charles-Irne. le 3 avril 2009. Projet pour rendre la paix perptuelle en Europe, 1712, ftp://ftp.bnf.fr/010/N0105087_PDF_1_1DM.pdf. Sawadogo, Karjougui. 2003. De lUniversalit du droit et la particularit des Etats, Le Cosmopolitisme juridique kantien comme horizon de salut pour la philosophie politique et la philosophie du droit international, Lille:ANRT. Schmitt, Carl. 1994. Das internationalrechtliche Verbrechen des Angriffskrieges und der Grundsatz Nullum crimen, nulla poena sine lege, 467

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa Herausgegeben, mit Anmerkungen und einem Nachwort versehen von Helmut Quaritz, Berlin: Dunker & Humblot. Schmitt, Carl. 1992.La Notion de Politique, suivie de Thorie du Partisan, trad. Marie-Louise Steinhauser, Paris: Flammarion. Schmitt, Carl. 2001. Le Nomos de la terre dans le droit des gens du jus publicum europaeum, trad. Lilyane Deroche-Gurcel, Paris: Presses Universitaire de France Schmitt, Carl. 2005. Frieden oder Pazifismus, Arbeiten zum Vlkerrecht und zur internationalen Politik 1924-1978, Herausgegeben, mit einem Vorwort und mit Anmerkungen versehen von Gnter Maschke, Berlin: Dunker & Humblot. Schmitt, Carl. 2007. La guerre civile mondiale, Essais (1943-1978), trad. C. Jouin, Paris: ditions re. Schmitt, Carl. 2007. Machiavel, Clausewitz, Droit et politique face aux dfis de lhistoire, Paris: Krisis. (sous la direction de) Zarka, Yves Charles & Guibet Lafaye, Caroline. 2008. Kant cosmopolitique, Paris: ditions de lclat.

468

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa

Derridada Edebiyat-Demokrasi Bants


Ali Utku
Edebiyat olmadan demokrasi, olmadan edebiyat yoktur. (Derrida 1995a, 28) Derek Attridgele Edebiyat Dedikleri u Tuhaf Kurum balkl bir syleide Jacques Derrida, edebiyat [d]nyadaki en ilgin eydir der, belki de dnyadan daha ilgin ve bu yzden bir tanm yoksa, edebiyat ad altnda iln edilen ve reddedilen ey, herhangi bir baka sylemle tanmlanamaz (Derrida 2010, 50). Derrida hibir tanma sahip olmadn vurgulasa da edebi syleme, dnyann kenarnda dnyayla balantsna, okurda ortaya kartt, edebi kltrmz dntrme olanana sahip balla nem atfeder. Jonathan Cullern ifadeleriyle bu, gelimi eletirel yaklamlarn edebiyat dierleri arasnda bir sylem olarak ele alp ona ayrcalk tanmay elitist bir hata olarak grdkleri bugnlerde ok fazla iitilmeyen trden bir edebiyat kutlamasdr ve aslnda edebi dilin veya estetik baarnn ayrkslna tannan bir stnlk deildir (Culler 2005, 869). Baka bir noktaya, Derridada edebiyatn estetik veya biimci ilgilerin tesinde pek ok eyle rnein yasa, armaan, teki, tekillik, srlar, nkleer felaket, kyamet, Tanr ilikisine dikkat etmek gerekir, zira Derridac yapbozumun oda, edebi eserin nemi, rnein yalnzca dar anlamyla yaz zerine deil, ayrca edebiyatn tarih, politika, demokrasi, yasa ve dnya hakknda dnme tarzlarmz dntrmedeki nemi zerinedir (Kronick 1999, 4). Bu yzden, yapbozum edebiyatla uzlamaktr (Derrida 1985, 9) nesrmnn de vurgulad zere, Derridann dncesinde edebiyatn konumu stratejik grnr ve yazlarnn edebi olarak yorumlanmasndan ya da yapbozumun edebi metinlere uygulanmasna ynelik bir dikkatten fazla bir eyi talep eder (Erkan-Utku 2010, ix). 1980de Sorbonnedaki doktora tezi savunmasn ieren Tez Zamannda (The Time of a Thesis: Punctuations) edebiyata duyduu uzun sreli youn ilginin erken iaretlerinden biri olan bir pasajda, Edebiyat nedir? ve her eyden nce yazmak nedir? Yazma olgusu nedir? ve hatta ne anlama gelir? sorusunu nasl rahatsz edebilir? Bunu baka bir ekilde sylemek gerekirse ve burada baka bir ekilde sylemek benim iin nemlidir bir yaz ne zaman ve nasl edebiyat haline gelir ve bu olduunda gerekleen nedir? Neye ve kime baldr bu? (Derrida 1983, 37-38) diye sorar Derrida. Kendisini oka megul eden genel soru sorusu ( nedir?) balamnda Edebiyat nedir? sorusunu formlletirirken, yine 469 demokrasi

Her eyi Syleme Hakk: Jacques

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa bir edebiyat tanm sunmann gln ima eder. Ne var ki edebiyat, bilindik trde bir nedir? olarak anlalamaz. Bu sorunun, estetik gzellikle, kurguyla, iirle veya edebiyat ad verilen dier kurucu trlerle ilikisi olmas gerekmez. Edebiyat veya edebi yazm, Derrida tarafndan ska geleneksel edebiyat nosyonundan farkl bir anlamda kullanlr; yazlarnda edebiyat, belles lettresden veya iir, roman ve tiyatro olarak iaret ettiimiz yazm tarzlarndan baka bir eydir, ayrca edebiyat veya edebi yazm, deneyime musallat olan, yine de temel oluturucu btn kkenlerin performatiflii ve baskn gc ile ilikili olan eydir (Kronick 1999, 1). Derridann metinlerinde edebiyatla temsil edilen olay, edebiyat deneyiminin sunduu tuhaf ontoloji, nedir? sorusunun otoritesini ve yerindeliini ve btn ilikili z ya da hakikat rejimlerini sarsan btn yapbozumcu sarsntlar (Derrida 2010, 51) kateder ve Derridann yant olumsuz bir biim kazanr: [E]debiyatn z, edebiyatn hakikati, edebiyatn edebi-varl ya da edebi-oluu yoktur (Derrida 2010, 190) veya kesinlikle bu ekilde tanmlanabilir edebi bir z ya da zgl biimde edebi bir alan gibi bir ey yoktur; ya da gerekten de edebiyatn isimlendirme dramasyla, ismin yasasyla ve yasann ismiyle ilikili olmas iin bu edebiyat ismi uygunsuz kalmaya, hibir kriteri ya da salama balanm kavram veya gndermesi olmakszn kalmaya mahkmdur (Derrida 2010, 202). Rodolphe Gaschnin tespitiyle bu ifadeler, her eyden nce Platonun ya aletheia veya homoiosis/adequatio olarak hakikat sreciyle ynlendirilen mimesis nosyonunun, edebiyat tarihini, edebiyatn doum belgesinin, isminin ilannn kendi yok oluuyla rtt bir tarih olarak balattn ne srer. Edebiyat, on dokuzuncu yzyla kadar sren bu tarihten domu ve bu tarih yznden lmtr (Gasch 1986, 256-257). Bu yzden bandan beri edebiyat, Platoncu yasalar askya almaya ve sorgulamaya alr, ancak Stphane Mallarmnin metniyle iaretlenen belirli bir tarihsel uraa kadar, der Derrida, bunlar yerinden edemez (Erkan-Utku 2010, xv): Mallarmye kadar edebiyat, felsefe ve felsefi hakikatle balants iinde anlalmtr (Derrida 2010, 141); yle ki bir metni o metnin temsil ettii akn ya da metin d bir hakikate gre okuruz (Derrida 2010, 108). kili Oturumda Mallarmnin Mimikinde Platonun edebiyata aibeli saldrsn ve mimetik sanatlarn felsefi hakikate kar ikincil (yalnzca kurmaca) statsn, mimetolojizmi yerinden eden ak bir metinsel aynalar oyunu bulan Derrida, Mallarm zerinden ilksel felsefi hakikat ve tretilmi, mimetik edebiyat arasndaki yaln kartl yapbozuma uratr (bkz., Derrida 2010, 135-194). Edebiyata dsal ya da akn bir hakikatin temsili olarak deil, ancak basite metnin dna yerletirilemeyen eyi okumaya ynelik olumlu ya da olumlayc bir ar olarak yaklar. Attridgele syleisinde Herhangi trden bir metnin akn-olmayan trden bir okumas yaplabilir der Derrida, Dahas kendinde edebi olan hibir metin yoktur. Edebilik metnin doal bir z, isel bir nitelii deildir. Metinle ynelimsel bir ilikinin, bir bileen ya da bir ynelimsel tabaka olarak, uylamsal ya da kurumsal her hlkrda toplumsal kurallarn rtk bilincini kendisinde birletiren ynelimsel 470

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa bir ilikinin baladr. Elbette edebiliin yalnzca izdmsel ya da her okurun empirik znellii ya da kaprisi anlamnda znel olduu anlamna gelmez bu. Metnin edebi karakteri ynelimsel nesne tarafna, denilebilir ki noematik yapsna kaydedilir ve yalnzca noetik edimin znel tarafna deil. Metnin iinde edebi okumay talep eden ve edebiyat uylamn, kurumunu ya da tarihini hatrlatan zellikler vardr (Derrida 2010, 46-47). Edebiyatn zn, hakikatini, edebi-varln ya da edebi oluunu olumsuzlayan bu ifadeler, tarihsel, kltrel ve toplumsal adan zgl bir uylamlar ve beklentiler balamn da ne kartr: Edebiyat her eyden nce bir kurumdur dier metinler ve kurumlar gibi metinsellik yasasna tbidir tarih iinde ve tarih boyunca srekli deien biimler ve ierikler dizisiyle var olabilir. Attridgele syleisinin baka bir yerinde Derrida, edebiyatn kurumun dna tama eilimi gsteren bir kurum (Derrida 2010, 38) olduunu syler: Kendi kurulu yasasn ihll edip dntrmeye, bylece retmeye dayal bir kurumdur bu; ya da daha iyi ortaya koymak gerekirse, tam da bir temel kurulu olanana, en azndan kurgusal biimde kendi gvenilmezlii iinde kar kld, bu olanan tehdit edildii, yapbozuma uratld, sunulduu sylemsel biimler, eserler ve olaylar retmeye dayal bir kurum (Derrida 2010, 76). Yine baka bir syleide, edebiyat der Derrida, ayn anda kurum ve kar-kurumdur, kurumdan bir uzakla, kurumun kendisinden kendisi araclyla bir uzakla yerlemek iin kendisiyle oluturduu aya konumlanr (Derrida 1995b, 346). zel amac olmayan ve nihayetinde srekli zlme eiinde krlganl ve yeniden-icadyla iaretlenen tuhaf bir kurum olarak edebiyat, [h]em kurumsal hem vahi bir yer, ilkece btn kurumun tartmaya almasna, her hlkrda askya alnmasna izin verilen kurumsal bir yerdir (Derrida 2010, 61). Edebiyatn yasal ykcl, onun kurulmu oluuna, kurulmu olarak varlna dayanr, yani edebiyat ne salt doal ne salt geleneksel veya kurumsaldr (Kronick 1999, 53). Bu sfatla bir dizi yapsal olanaa ve bir dizi tarihsel koula karlk gelir. Bu iki dizi arasndaki iliki simetrik deildir ki bu, edebiyat nedir? sorusunun dikkate deer sreenliini ve fakat yantlanamazln aklar (Hill 2007, 107). Edebiyatn tarihsel ve kltrel zgll konusunda hassas olan Derridann, Mallarmden balayarak geen yzyldaki Avrupal (zellikle Fransz) edebi yazma zel bir ilgi gstermesi bu bakmdan anlamldr. ster Mallarm, Antonin Artaud, Franz Kafka, James Joyce, Paul Celann eserlerini, isterse Philippe Sollers, Maurice Blanchot ya da Hlne Cixous gibi ada yazarlarn eserlerini yantlyor veya kar-imzalyor olsun, Derrida bu eserlerin yaz, edebiyat veya edebilik sorularyla nasl megul olduklarna odaklanr. Bu metinlerin hepsinin edebiyatn eletirel bir deneyimi iine kaydedilme ortak zellii vardr. Kendi ilerinde ya da, unu da diyebiliriz ki, ilettikleri edebi edimlerinde bir soruyu, ayn soruyu, ancak her seferinde tekil ve baka trl ilettikleri soruyu tarlar: Edebiyat nedir? ya da Edebiyat nereden kaynaklanr? Edebiyatla ne yapmalyz? Bu metinler bir tr geri dntr, bizzat bunlar edebi 471

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa kurum zerinde bir tr geri dntr. Ahmaka ve cahilce sylentilerle sk sk ne srld gibi, yalnzca dnmsel, aynasal ya da speklatif olduklarndan deil, baka bir eye gndermede bulunmay askya almalarndan deil (Derrida 2010, 44). Derridann bu tr metinlerin eletirel uran, edebiyat kurumuna geri dnlerini vurgulamas, bunun yalnzca bir dnmsellik meselesi olmadn hatrlatmas, hem edebi olana ilikin talebini hem de edebiyat dedikleri u tuhaf kurumu ya da edebiyatn yar-kurumsalln anlamamza yardmc olabilir. Bu tr metinler dnmsellikten ok, yeniden-iaret yani her zaman zaten ifte olan, kendileri olmakszn metnin okunamayaca bir dizi normla, kuralla, uylamla, ksacas bir kurumla ilikisine iaret eden, ancak ayn zamanda kendi tekillii iinde kendisine iaret eden bir tr eklentisel iaret yaps sergiler (Bass 2004, 9). Derridann belirttii zere sz konusu olan, daima iki hareketi ieren tekil bir eserdir: Edebi kurumun arivlenmesi ve eletirisi. Edebiyat kurumsallama veya merulama ekonomisini, yapy ve yapnn snrlarn dnme olanan temalatrr, bu yzden kurum olduu kadar kar-kurumdur. Hem biri hem de dieridir, diffrancen sonsuz oyunudur. Baka bir deyile tekil bir edebi eser-olay, hem tekil olaylar hem de kendi olanann evrensel dnmn bir araya getiren bir performanstr (Szafraniec 2007, 32; Kronick 1999, 64-65). Yani Derridann ilgisi, tekil olay ve kurum, edim ve ariv arasndaki basit kartla indirgenemez, aksine tekil ve evrensel arasndaki bulamayla ilgilenir ya da bunun dncesidir. Derrida bunu yinelenebilirlik olarak adlandrr. Yinelenebilirlik, kendisini kkensel olarak tekrar eden kken deerine sahip olmas iin kendisini deitiren kkeni gerektirir (Kronick 1999, 29). Kkensiz tekrarn bu olanaksz mant tam da herhangi bir deneyimin olanadr. Olayn tekilliini kuran ey yinelenebilirlik olanadr. Bir edebi eserin statsn edim ya da icat olarak srdrebilmesi iin gemie, onu biricik olarak kabul etmemizi salayan bir uylamlar ve yasalar dizisine geri dnmek zorundayz. Bu yzden edim ve ariv edebi eserde buluur. nk edebi eser yeninin geliini, bir sisteme, genellie yeniden kaydyla birletirir. Bu, edebi eseri bir ilk kez ve bir son kez klar, kendisini kendisi hakknda konumakla, kendinden sz etme edimiyle retiyor grnen bir olay klar (Derrida 2007b, 29). Bir edebi eserin tekil, yalnzca bir kez gerekleen ve ayn zamanda bu ekilde tanmlanan bir performans olmas gerekir. Bir eser olarak ve bu yzden deyisel olarak tekrarlanabilmelidir. Bir eserin tekil olmas iin yinelenebilirlik, o eserin kendisini tekil bir biimde tekrar etmesini, tekil olarak kendisini korumas iin kendisini deitirmesini talep eder. Baka bir deyile, yeni eser asla yalnz bana gelmez; kendisini bir balama ve bir soykte kaydeder (bkz., Kronick 1999, 29-35, 67). Eer okunacaksa bu yeni eser biricik oluunun koullarn ve yant verme olanan kurar. Bylelikle Derridann edebiyatn tekillii ve performatifliine ilikin aklamas bir yaz olay ya da deneyimi vurgusuna dnr: [B]u yazm deneyimi bir buyrua tbidir: Tekil olaylar iin uzam sunmak; artk teorik bir bilgiden, yani konstatif 472

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa bildirimlerden ibaret olmayan yaz edimleri biiminde yeni bir ey icat etmek; en azndan, dili deitirirken dilden daha fazla deien kurulu ve yasama vaatleri, emirleri ya da edimlerinin performatifliine benzer iirsel-edebi bir performatiflie kendini vermek (Derrida 2010, 67). Bunu dnmenin bir baka yolu, kurgu olarak edebiyat zaten verili ve temsil edilecek bir gereklii varsaymadndan, ancak bunun yerine kendi hakikatini ne srdnden kendi balamn kaydetmesi, kendi sahnesini kurmas ve bize bu kuruluun deneyimini sunmasdr. Derridann bu performatif kurulu dncesinin nemli bir boyutu gerek olaylar olarak adlandrdmz eylerin bu tr edebi olaylarda resmedilen kurgusallk yapsna dayanmasdr. Edebiyat bir sahneyi srdren, bir uzam aan, daha sonra yaamlarmzn edebi-olmayan olaylarnda harekete geirilen olanaklar kuran snrlar ve kvrmlar gsterir (Culler 2005, 872-873). Derrida, edebiyat bir z deil, bir icat olarak, belirli tarihsel uraklarda, belirli toplumlarda, belirli yazarlarn dilde mevcut olanaklar temelinde icat ettikleri bir ey olarak ele alrken, hem Avrupal hem de grece modern biimiyle snrlandrr. Bana gre Yunanca ya da Latince iirler, Avrupal olmayan sylemsel eserler, kesin konumak gerekirse, edebiyata ait deildir (Derrida 2010, 39, 42) der. Bu nesrm edebiyatn modernlie daraltld zgl bir kurumsalclk biimine dayanr. Edebiyat bir dereceye kadar yakn zamanl bir fenomendir: Haddizatnda edebi retimin kurumsal ya da toplumsal-politik uzam yeni bir eydir (Derrida 2010, 42-43). Bu balamda Derridann edebiyat zerine dnceleri kanlmaz biimde edebiyat ve demokrasi arasndaki, modern edebiyat kavray ve modern demokrasi kavray arasndaki belirli bir ilikiyi aydnlatmaya ynelik grnr. Burada, hem metaforik hem de metonimik bir ilikiden sz edilebilir. Metaforiktir, nk edebiyatn performatiflii yasalarn performatifliine benzer. Metonimiktir, nk edebiyat demokrasiye yol aan eyle balantldr. Bu iliki modern edebiyat ve demokrasi fikirlerini ya da kurumlarn bir araya getiren iki etkileimli faktre dayanyor grnr: Birinci faktr, edebiyatn ve gidimli politika rejimlerinin performatifliidir. Derrida bu balamda son yzyldr bir performatif olanaklar sistemi olarak gelien edebiyat olaynn modern demokrasi biimine elik ettiini ne srer. Politik kurumlar edebi yaplarn kuruluununkine zde gidimli bir rejime sahiptirler (Culler 1995, 42). Hem edebiyatn hem de gidimli politik rejimlerin sylemi, tanmlyor grndkleri durumlar varla getirmeye alr. Performatiflik neyin gerekletiinin, hangi koullar altnda sylenebileceini belirleme glne ve olayn basite verili bir ey olmad olgusuna dikkat eker. kinci faktr, mutlak yant vermeme hakkn ieren zgl bir tr sorumluluu, ar sorumluluu gerektiren bir zgrlktr. Edebiyat ad verilen ve hibir pozitif hukuka girmeyen bu yeni kurum, herhangi bir kurum nnde yant vermez. lkece ona mutlak bir ak szllk, mutlak bir zgrlk bahedilir. Bu zgrlk araclyla edebiyat edimleri sorumluluk kavramnda etik ve politik bir dnme yol aar. phesiz Batnn tarihinde bir yanda demokrasi, yani 473

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa kamusal uzamda her eyi syleme ynndeki ilkesel hak ile dier yanda edebiyat olana arasnda sk bir iliki vardr. Avrupada tanmland ekliyle edebiyatn statsyle uyum iinde her ey yaynlanabilmeli (zel edebiyat yoktur), her ey kamusal alanda aa vurulabilmelidir. Szcelemleri ilevsel ve pragmatik herhangi bir ey olmayan, ancak bir hitap, belirli bir hitap tarz olan edebiyat kendi normlarn retir, kendisini kendisiyle merulatrma eilimi gsterir. Bylece kendi hakkn reterek herhangi bir mevcut yasann nne kma celbine yant vermez, hibir otoriteyi peinen tanmaz (Derrida 2004, 127-128). Tpk felsefe gibi edebiyat da btn dogmatizmden phelenme, her nvarsaym, hatta etiin ya da sorumluluk politikasnn varsaymlarn zmleme ynnde snrsz hakk (Derrida 1995a, 28-29) temsil eder. Edebiyat, her eyi syleme hakkdr; belirli bir sanszszlk, belirli bir demokratik zgrlk (basn zgrl, konuma zgrl vb.) uzamdr. Herhangi bir eyi ve her eyi syleme hakk, snrsz yazma ve okuma hakk, yasaklama yasalarn ihll etme hakk, baat gereklik duygusuna kar kurgular retme hakk olarak edebiyat(Derrida-Caputo 1997, 58) modern demokrasi fikrinin douuyla balantldr (Derrida 2010, 49), demokrasi uzamn aan, demokrasiyi kuran belirleyici ve yaratc bir gtr. Edebiyat modern bir icattr, der Derrida, demokrasiyle ilikilendirilen ilkece her eyi syleme hakkn gvence altna alan uylamlara ve kurumlara kaydedilir. Baka bir deyile edebiyat, kamusal bir kurumdur, doutan demokratik bir kurum: Her eyi alenen syleyebilme yetkisiyle dili egemen rejimin basklarndan kurtarr, bu yzden insan haklarndan ve ifade zgrlnden ayr dnlemez. Demek ki demokrasi, felsefe (dnme) ve edebiyat (yazma) hakk korunduu lde yaar ve canlanr. Bu haklar sansrlenir sansrlenmez, demokrasi tehlikeye girer (Derrida 1995a, 28). Ancak Derrida, dlayp marjinalletirmemek iin her eyin sylenmesini, btn srlarn verilmesini talep eden bir kamusal uzam konusunda ihtiyatldr, nk her eyin sylenmesi insann tekilliinden, bakalndan vazgemesi anlamna gelir. Bu balamda edebiyatn herhangi bir eyi syleme hakknn gizli znelliklerin tekilliine tanklk etmenin yan sra, sr tutma veya herhangi bir eyi sylememe hakkn sakl tuttuuna da dikkat eker: [H]er eyi syleme yetkilendirmesi, yant verme, yant verebilme ya da vermek zorunda olma sz konusu olmadnda mutlak yant vermeme hakk tanr. Bu yant vermeme iktidar ve dev kipliklerinden daha zgn ve daha gizlidir, nk temelde bunlara heterojendir ((Derrida 1995a, 29). Srlar olmazsa demokrasi olamaz, nk Sr hakk korunmazsa biz totaliter bir uzamda oluruz (Derrida 2001, 59) diyen Derrida, sr nosyonunu yle aar: [S]r iimde tuttuum bir ey deildir, o ben deildir. Bu sr insann zihninde tuttuu ve sylememeyi setii temsil srr deildir, aksine o, tekillik deneyimiyle ayn alan paylaan bir srdr. Nitekim her szce, her isme, her anda musallat olan (Royle, 2003, 126) Derridac sr nosyonu, psikanaliz tarafndan tedavi edilebilen ya da yeniden-kurulabilen bilind bir 474

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa temsil veya znellik dzeni deildir, ne dnyevi ne de kutsaldr, dini anlamann bir etkisi deildir, zel olduu kadar kamusaldr, isellik biimi deildir, ancak ierisi ve dars arasnda kavramsal ayrma indirgenemeyen yapsal bir etkidir. Sr, uygunluk ya da rtsn ama olarak hakikat dzeninden kendisini geri eker, bilgi ve tarihsel anlatya yabanc ve btn dnemletirmelerin, btn alatrmalarn dnda (bkz., Derrida 1995a, 24-27) kalmak zorundadr. yleyse sr, tekillik deneyimini karlayan bir dier szcktr nk btn snflandrmalara ya da genellemelere diren gsterir, ancak herhangi bir yasa tarafndan tannamaz; kamusal alann sr ve tekillik deneyimi zerinde hibir hakk ve iktidar yoktur (Derrida 1996, 81), baka bir deyile edebiyatn bulunduu yerde kamusal alan kavram kendisini dntrlm bulur. (Derrida 2004, 127) Geleneksel anlamyla, aktarlabilen ya da aa karlabilen sr, mahremiyet hakkyla edeerdir, her eyi bilme kamusal iddias temelinde feshedilebilir bir kabul olarak peinen ihll edilen bir hak. Ancak Derridac sr, zel olarak isimlendirilmese bile, kamusal alana indirgenemez, kamusalla ve politikletirilmeye de indirgenemez, yine de bu srrn temelinde kamusal alan ve politik alan var olabilir ve ak kalabilir (Derrida 1996, 81). Burada u nemli noktann da hatrlanmas gerekir: Kamusal ve zel arasndaki ayrm, bir yandan bir deneyim alann ska liberal gelenekte, ekonomik etkinlikte, dini inan veya ahlkta politik bir mdahaleden korumak iin kullanlrken, dier yandan devlet tarafndan daima inenebilen bir snr kaydeder: Yurtta olarak zel kii zaten btnyle yasaya baldr(Thomson 2005, 39-40), ancak edebi znenin bu tr bir sorumluluu yoktur. Edebiyatn srr, gnn birinde ilkece aklanabilir, zmlenebilir, aa karlabilir, amlanabilir bir ey deildir, ona nfuz edilemez. O halde edebiyat, srlar syleme(me) nin bir yoludur (Smith 2005, 53; Miller 2005, 35), daima her eyi syleme ve her eyi gizleme hakk, herhangi bir ey kastetmeme ya da sylemek istememe hakk dolaysyla srsz srdr (Sherwood, Hart, 2005, 64). Hemen belirtelim ki, her eyi syleme zgrl ok gl bir politik silahsa da ayn zamanda derhal kendisini bir kurgu olarak ntrletirebilen bir silahtr (Derrida 2010, 40). Nitekim edebiyatn eletirel ilevi tam da edebiyata ykc gcn baheden ey ile, yani her eyi syleme zgrl ile temelden yoksun klnr. Konuma zgrl ilkesiyle ve her eyi syleme hakkyla gvence altna alnan edebiyat, hem gerei syleyip (konstatif) hem de edimde bulunmakla (performatif), yani sahip olduu yinelenebilirlik potansiyeliyle belirli bir radikal sorumsuzluk ierir. yle ki, yazar yayncyla bir szleme imzalayp kendisini birok kurala baladndan dolay yasann nnde sorumlu olsa da yaynlad eyden, edebi ierikten sorumlu deildir. Edebiyatn her eyi syleme hakk paradoksal biimde yazar eserlerindeki, bizzat kendisinin yazd varsaylan kiiler ya da karakterlerin sylediklerinden ve yaptklarndan kimseye, hatta kendisine kar sorumlu olmayan bir yazar klar (Derrida 1995a, 28-29). He zaman Gerek kiilere herhangi bir benzerlik sadece rastlantsaldr 475

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa ya da burada konuan ben deilim, kurmaca bir karakter veya anlatc konuuyor, demekle konuan ben, yasa znesi olarak gerek yazar veya imza sahibi olmayan kurmaca bir bene dnr (Derrida 2004, 129). Edebiyat tam da bu nedenle sorumluluu reddetme olanan destekler. Nitekim Derrida bu olana yle kutlar: yazar, en azndan, kendisini toplumsal-politik ya da ideolojik organlar nnde ar belirlenmi sorumluluklara geri armaya alan ideolojik gler konusunda belirli bir sorumsuzluk talep edebilir, hatta diyebilirim ki etmelidir( Legrs, 2008, 5). Derridac sorumluluk nosyonu bilinli olarak niyetlendiiniz eyle veya iinde bulunduunuz grup ya da ulusa sorumluluunuzla snrlanmayan bir sorumluluktur; bir yandan hesap verebilirlik, ikame fikrinden dolay genel asndan ve genellik nnde genel bir kendisi iin yantlama ve dier yandan ikame edilemezlik, tekrar edilemezlik, sessizlik ve gizlilikten dolay biriciklik, mutlak tekillik talep eden bir sorumluluk (Derrida 1995c, 61; Culler 2005, 874). Blanchotnun Gnn Delilii ve Kafkann Yasann nndesi gibi belirli edebi metinler bu hesap vermeye arl reddeder ve kendi ilerinde bu reddedii sahnelerler (Jarvis 2000). Bu noktada Derrida her eyi syleme veya sr tutma hakknn demokratik ilke ile edebi ilke arasnda zsel ve fakat hiperbolik bir iliki kurduunu ve bu yzden demokrasinin radikal bir eliki ierdiini ne srer. yle ki, bir yandan demokrasi syledii ya da yapt, yazd eylerden sorumlu tutulabilen, yasann nne celbedilebilen ve gerei, btn gerei, yalnzca gerei sylemeye, yani sorumlu biimde yant vermeye zorlanabilen sorumlu yurtta nosyonuna dayanrken, dier yandan edebiyatta her eyi syleme zgrl, mutlak yant vermeme hakk, sr saklama hakk anlamna gelir. Edebiyat aklanmak zorunda olmayan veya her trden ikenceyle bile aklanamayan bir srr saklar. Edebiyat yant vermez (Miller 2001a, 65), onun ahlki, din, politik ya da dier yerleik otoritelere itaat etmeme sorumluluu vardr (Hill 2007, 112). yleyse edebiyat bir tr kamusal gizli faaliyettir, tekinin ortaya kmas iin kamusal uzam hazrlar ve ayn zamanda tekinin srlarn korur (Smith 2005, 53). Burada sr belirli ya da olanakl bir ierik deil, ancak politik bir snr sorunudur. Bu snr hem devlet iktidarna arzulanabilir bir kstlamay hem de bu ekilde politik sorumluluk reten bir snr gerektirir: Yalnzca her bir yurttan bir yurtta olmamas, yani saylabilir bir tekillik olmamas lsnde mzakereye gereksinim vardr. Yalnzca bir kez sonsuz sorumluluk varsa her tr sorumluluk vardr. Bu sr herhangi bir ey olmayabilir, ancak srrn ilkesi herhangi bir politika varsa indirgenemez. Belki de bu anlamda sr, edebiyat ve konuma zgrl, tarihin bir ilinei araclyla grlmekten ok, demokrasinin zorunlu koullar olarak grlr. Derrida, srr kesinlikle belirlenmi ve tarihsel olarak snrlanm bu tr bir demokrasi kavramyla, kendisini hesaplanabilir, hesap verebilir, su isnat edilebilir ve sorumlu bir zne kavramyla balantlandran bir kavramla eliiyor grnen bir hiperbolik demokrasi kouluyla balantlandrarak tam da bunu nerir (Derrida 476

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa 1995a, 29; Thomson 2005, 40). Herhangi bir yere veya herhangi bir kimseye ait olmayan sr nosyonu, edebi zgrl politik kstlamalardan koruyan belirli bir sorumsuzluk aslnda ar bir sorumluluk zorunluluunu beraberinde getirir. Adaletin de vazgeilmez koulu olarak, bazlarna deil, her bir ve her tekine kar koulsuz biimde sorumluluk. Bu andan itibaren demokrasi, snrsz sorumluluktur. Bu, mantksal ya da tarihsel bir durumdan ok, dile ya da syleme indirgenemeyen bir deneyim ya da kouldur. Demokrasi, bu indirgenemez tekillik ya da bakalk yasasnn, mutlak ve snrsz sorumluluun her tekine btnyle teki olarak duyulan sorumluluun kabuldr. Bu, yasadan nce gelen ve yasaya indirgenemeyen paradoksal bir yasadr (Thomson 2005, 24). Ve bu radikal sorumluluk (sorumsuzluk) grevi, insann dnceleri ya da yazlar iin devlet glerine kar yant vermeyi reddetme grevi, belki de en yksek sorumluluk biimidir, der Derrida: Kime kar, neye kar? Bu tr bir deneyim tarafndan vaat edilen ya da bu tr bir deneyime vaat edilen gelecein ya da olayn, tam da gelecek demokrasi adn verdiim eyin btn sorusudur bu. Yarnn demokrasisi deil, yarn mevcut olacak bir gelecek demokrasisi deil, ancak kavram gelecek-olanla balantl bir demokrasi, verilmi bir vaadin deneyimiyle balantl (Derrida 2010, 40). Bu gelecek, gnmzde eylemlerimiz zerine en buyurucu etik, politik taleplerde bulunur. Modern anlamda demokrasi eitlie ve ounluk kuralna ynelimiyle zgrletirici bir deere sahipken, bu demokratik ynelim herhangi bir teori veya pratik tarafndan politik sorumluluk olanan kapatan bir ilke etrafnda rgtlenen yurttalar topluluuna temellendirilerek snrlandrlr. Bu yzden Derrida demokrasi ierisinde daha fazla demokrasi olma olanan dorulayan bir eyi, yani demokrasi iindeki vaat boyutunu olumlar (Bkz., Thomson 2005, 25, 29). Gelecek demokrasi bir olayn vaadi ve bir vaadin olay[dr]. Demokratik olan kuran bir olay ve bir vaat (Derrida, Caputo, 1997, 60). Gelecek demokrasi gelecee alan eydir; ancak bu, bir gelecek-imdi asndan gelecek dncesi deildir. Demokrasinin nihayetinde tamamyla varaca bir nokta yoktur, o daima sonsuz bir vaattir, asla gerekletirilmi olarak iln edilemez, daima gelecek olarak kalr. Yalnzca demokrasiyle deil ayrca adaletle de zdeletirilen vaat her bir mevcut yaamn tesinde zaten ben, imdi diyebilen her canl varln tesinde bulunan bir gelecee ballktr (Miller 2001b, 168). Bir gelecek demokrasinin bu vaadi hem evet deneyimiyle, olumlamann isyan edici gcyle hem de yasayla ve zgrlkle balantl olan edebiyatla, olanaksz olann deneyimiyle sk bir biimde birbirine gemitir (Royle 2003, 44). Ancak Derrida vaat konusunda bir uyarda bulunur: Vaat tehditten ayrlamaz, nk bir vaadin zorunlu koulu onun gereklemeyebilmesidir. Demokrasinin tesinde, baka bir demokrasi ya da dostluk, eitlik deneyimine davet edilirken, bu daveti korkun, rktc ve rahatsz edici olarak ya da mutlak tehlike olarak dnebiliriz. Demokrasinin yaps zgrleme, daha fazla demokrasi, daha fazla adalet vaadi ve daha az demokrasi, demokrasi urann 477

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa yok oluu tehdidi arasnda kalr. nk gelecek demokraside gelecein geleceklii, var ngrlebilecek bir eyin dzenine ait deildir, ne de bir teleolojiyle ilikilendirilebilir. Derridann tanmlad ey, demokrasiyi baka bir eyin gerekleme olaslna aan performatif bir yarlma ilkesine benzer. nk bu baka ey belirlenemez, iyi ya da kt daha ok eit ya da daha az eit- olabilir (Thomson 2005, 29). Nitekim Tehdit vaattir, tehdidin vaadi tehdit etmesi anlamnda der Derrida, vaat olmasayd, hibir tehdit, tehlike deneyimi olmazd. Vaat olmasayd, bir tehdit olarak adaleti beklemek hissedilemezdi. Tehdit bizzat vaattir ya da daha iyisi, tehdit ve vaat daima vaat olarak bir araya gelir. Bu, vaadin yalnzca her zaman zaten tehdit edildii anlamna gelmez, ayrca vaadin tehdit edici olduu anlamna da gelir (Derrida 2007a, 237). Sonu olarak Derrida demokrasiyi edebiyata indirgemez, onu edebi bir fenomen olarak tanmlamaz. Ancak orijinal kipliklerine gre farkl olsalar da demokrasi ve edebiyat baz ortak olanaklar belirlerler: Edebiyat tarihsel bir fenomendir, edimlere, doum yerlerine, geleneklere, miraslara sahiptir. Edebiyatn srr ve sorumluluu, beklentilere ya da hesaplamalara indirgenemeyen ve ahlki, politik, ideolojik vb. normlarn kavraynn tesindeki bir gelecekle ilikilidir. Demokrasi ilkece kendi eletirisini ho karlamakla ve kusursuzlatrlabilirliini kabul etmekle kendisini vaat ederek tarihselliiyle ve tarihsellii iinde, tam da gelecek gelecei ile ve gelecek geleceine gre kendisini tanmlayan tek rejimdir. Edebiyatn tarihsel bir tarzda performatif merulatrm, yani yasal bir devlet kurumu olarak ve kamusal alanda her eyi syleme hakk kurumuyla birlikte kurgu olarak merulatrm bir kurgu erkine ve bir tr kurgusalla bahedilen gvenceye dayanr (Derrida, 2004, 130; Hill, 2007, 113). te bu yzden edebiyat olmadan demokrasi, demokrasi olmadan edebiyat yoktur. Atatrk niversitesi, Edebiyat Fakltesi, Felsefe Blm, aliutku@ hotmail.com

Kaynaklar:
Bass, Alan. 2004. Literature/Literature. Jacques Derrida: Critical Thought iinde, ed. Ian Maclachlan, 14-23. Aldershot: Ashgate. Culler, Jonathan. 1995. Deconstruction and the Lyric. Deconstruction is/ in America: A New Sense of Political iinde, ed. Ansel Haverkamp, 41-51. New York: New York University Press. Culler, Jonathan. 2005. Derrida and the Singularity of Literature. Cardozo Law Review 27: 869-875. Derrida, Jacques, John D. Caputo. 1997. Deconstruction in a Nutshell: A Conversation with Jacques Derrida. New York: Fordham University Press. Derrida, Jacques. 1983. The Time of a Thesis: Punctuations, trans. Kathleen McLaughlin, Philosophy in France Today iinde, ed. Alan Montefiore, 34478

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa 50. Cambridge: Cambridge University Press. Derrida, Jacques. 1985. Deconstruction in America: An Interview with Jacques Derrida. With James Creech, Peggy Kamuf, and Jane Todd. Critical Exchange 17: 1-33. Derrida, Jacques. 1995a. Passions: An Oblique Offering. On the Name iinde, ed. Thomas Dutoit, trans. David Wood, 3-31. Stanford, California: Stanford University Press. Derrida, Jacques. 1995b. Points... Interviews, 1974-94, ed. Elisabeth Weber, trans. Peggy Kamuf et al. Stanford, California: Stanford University Press. Derrida, Jacques. 1995c. The Gift of Death. Chicago: University of Chicago Press. Derrida, Jacques. 1996. Remarks on Deconstruction and Pragmatism. Deconstruction and Pragmatism iinde, ed. Chantal Mouffee, 77-88. London, New York: Routledge. Derrida, Jacques. 2001. I Have a Taste for the Secret, Jacques Derrida and Maurizio Ferraris. A Taste for the Secret iinde, ed. Giacomo Donis, David Webb, trans. Giacomo Donis, 3-92. Cambridge: Polity Press. Derrida, Jacques. 2004. Of the Anti-Semitism to Come. For What Tomorrow: A Dialogue iinde, ed. Elisabeth Roudinesco, trans. Jeff Fort, 106-138. Stanford, California: Stanford University Press. Derrida, Jacques. 2007a. Nietzsche ve Makine, Nietzschelerin leni iinde, der. ve ev. Ali Utku, Mukadder Erkan, 189-238. stanbul: Otonom Yaynclk. Derrida, Jacques. 2007b. Psyche: Inventions of the Other. Stanford, California: Stanford University Press. Derrida, Jacques. Edebiyat Edimleri, ed. Derek Attridge, ev. Mukadder Erkan-Ali Utku. stanbul: Otonom Yaynclk, 2010. Erkan, Mukadder, Ali Utku. 2010.Sunu: Jacques Derrida: Edebiyat Sahnesinde Tekillik Deneyimleri, Edebiyat Edimleri iinde, ed. Derek Attridge, ev. Mukadder Erkan-Ali Utku, vii-xxxvii. stanbul: Otonom Yaynclk. Gasch, Rodolphe. 1986. The Tain of the Mirror: Derrida and the Philosophy of Reflection. Cambridge, Massachusetts, London: Harvard University Press. Hill, Leslie. 2007. The Cambridge Introduction to Jacques Derrida. Cambridge, New York: Cambridge University Press. Jarvis, Stephen. 2000. Belonging without Belonging: Deconstruction, Literature and the Institution. Culture Machine 2, http://www. culturemachine. net/index.php/cm/article/ view/306/291. 479

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa Kronick, Joseph G. 1999. Derrida and the Future of Literature. Albany: State University of New York. Legrs, Horacio. 2008. Literature and Subjection: The Economy of Writing and Marginality in Latin America. Pittsburgh: University of Pittsburgh Press. Miller, J. Hillis. 2001a. Derrida and Literature, Jacques Derrida and the Humanities: A Critical Reader iinde, ed. Tom Cohen, 58-81. Cambridge: Cambridge University Press. Miller, J. Hillis. 2001b. Derridas Topographies, Deconstruction: A Reader, ed. Martin McQuillan, 161-171. New York: Routledge. Miller, J. Hillis. 2005. Sovereignty Death Literature Unconditionality Democracy University, Deconstructing Derrida: Tasks For the New Humanities iinde, ed. Peter Pericles Trifonas, Michael A. Peters, 25-36. New York: Palgrave-MacMillan. Royle, Nicholas. 2003. Jacques Derrida. London, New York: Routledge. Sherwood, Yvonne, Kevin Hart. 2005. Derrida and Religion: Other Testaments. London, New York: Routledge. Smith, James K. A. 2005. Jacques Derrida: Live Theory. London: Continuum. Szafraniec, Asja. 2007. Beckett, Derrida, and the Event of Literature. Stanford, California: Stanford University Press. Thomson, Alex J. P. 2005. Deconstruction and Democracy: Derridas Politics of Friendship. London, New York: Continuum.

480

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa

Konukseverlik: Hukukta ve Hukukun tesinde


Serpil Tun
Bu yazda, ncelikle konukseverlik kavramnn, Immanuel Kant ile birlikte nasl bir hak olarak, hukuk olarak ele alndn sorgulamay amalyorum. Daha sonra ise, hukuksal ereveye sdrdmz bu kavramn nasl onu atn, amas gerektiini ve nasl bir etik anlay oluturduunu bu defa ada dnrlerden Emmanuel Levinas ve Jacques Derrida ile birlikte ele almay hedefliyorum. Konukseverlik kavramn gerek hukukta gerekse hukuk tesi bir erevede tartmann nemi aslnda bugnk, ulusal ve uluslararas balamda egemen olan g politikalarn yabancnn arlanmasna, onun kabul edilmesine kar olumlu yaklamlar barndrmamasndan ileri gelir. Aslnda teorik olarak, yani yazl yasalar olarak yabanclar dolam zgrl, zel hayata sayg hakk ve kiisel gvence hakk gibi temel zgrlklerden yararlanmaktadrlar. Buna karlk uygulamaya geilince, bu zgrlklerin giderek daha ciddi kurallarla snrlandrld grlmektedir. rnek olarak Schengen anlamasna bakldnda, bir yandan Avrupa Birlii ierisindeki lkelerde snrlarn aldn te yandan birliin dnda kalanlara kar bu snrlarn daha da ok kapatld grlr. Ayn ekilde gemi yllara oranla, snma hakk isteklerinin daha ok reddedildii grlr. stelik bu snma hakk aray bugn daha hukuki dzleme ulamadan, snr polisi tarafndan engellenmektedir. yleyse dolam zgrlnn n vize uygulamalarnn genelletirilmesi, snrlarn kapatlmas, geri iade edilme anlamalar gibi engellerle kesilmektedir. Ayrca bu engellere son yllarda saylar giderek artan mlteci kamplar, snrlardan kaarken gerekleen lmlerinin artmas gibi durumlar da eklenebilmektedir. te bu gncel hukuksal ve politik sorunlar zerine felsefi olarak dnme istei, beni en genel anlamyla yabancnn karlanmas, kabul anlamlarna gelen konukseverlik kavram ile buluturmutur. Zira tarih boyunca temel bir kavram olan konukseverlik dinsel, toplumsal, ahlaksal ve hukuksal anlamlar iermitir. Onu felsefenin ve filozofun konusu yapansa, onun hukuksal ve ahlaksal tanmnda saklanmaktadr. Bu yazda amalanan da konukseverliin gerek hak olarak, gerekse bir ahlak olarak nasl ele alnd ve pratik sorunlarla nasl balanabileceini ele almaktr. Bunu yapmak iin temel olarak iki dnr setim. Biri aydnlanmann dnr olan ve konukseverlii hukuk ile hak olarak snrlayan Immanuel Kant ve dieri de ada felsefenin dnr olan ve yine ada Fransz dnr olan Emmanuel Levinasdan etkilenerek konukseverlii bir ahlak olarak bize sunan, koulsuz konukseverlikten sz eden Jacques Derrida. Bu dnrler etrafnda bu sunumda 481

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa sorgulanacak temel sorular ise yle ifade edilebilir: Hangi lde konukseverlik yabanc sorununa, kozmopolitizm dncesine, politik ve hukuki dzenlemeler ile bunlarn tesinde etik bir dnceye balanabilir? Konukseverlikten bir hak, hukuk olarak m bahsetmeliyiz ya da bu haktan, hukuk olmaktan te bir kavram olarak m bahsetmeliyiz? yleyse, ilk olarak konukseverliin ilk olarak hukuk ierisinde nasl ele alndn temellendirmeye alp, daha sonrasnda bu dncenin neden yetersiz kaldn grp tesini dnmenin gereklilii anlayarak bu dncenin tesine gemeyi amalayalm. Hak olarak, hukuk olarak konukseverlik dediimiz de neden Kant dnmemiz gerektii onun Srekli Bara Doru adl eserinde konukseverlii kozmopolitik hukukun(dnya vatandalarnn insan olarak haklar olarak da anlalabilir.) dolaysyla da srekli barn art olarak ileri srmesinden gelir. Bu anlamda Felsefe tarihinde ve modern hukuk tarihinde, Kantn konukseverlikle ilgili dncesi tamamyla bir dnm noktasdr (Scherer 1997: 64) Bilindii zere, Kantn Srekli Bara Doru adl metni 1795 ylnda Prusyann Bale antlamasyla Fransa ile olan anlamazln zmek zere olan bir dnemde Knisbergde yaynlanm bir eseridir. Bu anlamda genel ve kesin bir bar midini iermektedir. Aslnda, srekli bar projesinde, geici zmler iin faydac tavsiyelerden bahsedilmemektedir, aksine akln btn insanlar ve her durum iin koyduu buyruklardr bunlar. Yasalarn kategorik formlarnn maddelerinden sz edilmektedir. ncelikle Kant projesini iki blmde incelemitir. Birinci blmde devletleraras srekli bar iin n koullar bize sunmaktadr. Yani bu koullar salanmadan, srekli bartan sz edilmesinin bir deeri yoktur. Bunlar srekli barn koullardr. kinci blmde ise, devletleraras srekli bar salanmas iin gereken kesin koullardr. Bunlar gerek anlamda ve srekli, kalc barn nemli kouludur. Biz konukseverlikle balantl olarak daha ok bu madde zerinde duracaz. Bu koulun ilki Her devletin anayasas cumhuriyeti olmaldr (le droit civique) (Kant 1991: 83) diye ifade edilerek bir medeni hukukun olmas gerektiinden bahseder. Bu maddedeki ana dnce Kantn Fransz devrimi fikirlerinden etkilenerek ortaya koyduu zgrlk, eitlik ilkelerine dayal, yasama ve yrtmenin ayr olduu bir cumhuriyeti anayasann oluumudur. kincisi devletleraras hukuk zgr devletlerden kurulu federasyona dayal olmaldr(le droit des gens) (Kant 1991: 84) eklinde ifade edilir. Burada Kant zgr devletlerin ittifakndan bahseder. [Volkerbund] Milletler Cemiyeti fikri ya da bugnk birlemi milletler fikri kkenlerini Kantn bu VOLKERBUND teriminden alr: Her biri zgr devletlerin federasyonu ve onlarn garantisi olduu bir hukuk. Bugn uluslararas hukuk bu balamda dnlebilir. 482

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa Ama Kanta gre bu iki hukuk sistemi de srekli barn tesisi iin yeterli deildir. Bu yzden nc maddeyi de koyar. te konukseverlik kavram da bu maddede ortaya kmaktadr. Zira burada Kant Kozmopolitik hukuk[le droit cosmopolitique] evrensel konukseverliin snrlar ile kstlanmaldr (Kant 1991: 93) demektedir. Bu maddede ilk aklanmas gereken, kozmopolitik hukuktan ne anlamamz gerektiidir. Bu hukuk devletleraras hukukun, uluslararas hukukun stnde olan bir hukuk dncesidir. Burada sz edilen artk devletleraras ilikiler deil, bireyin, ortak bir dnya vatanda olarak hakkdr. Bu dnce bar iinde insanl temel alr. Artk sz edilen dnya yurttal hukukudur. Kozmopolitik hukuk, ayn zamanda, her birimizin zgrlnn dierlerinin zgrlyle bir arada var olmasn salayarak, insan zgrln en geni anlamyla mmkn klar. Aslnda her birimizin zgrlnn dierlerinin zgrlyle ayn anda var olmas bir gereklilik olarak tezahr eder. nk Kant kozmopolitik hukuku dnyann yuvarlaklnn bir sonucu olarak grr. Dnya yuvarlak olduu iin uluslar tesi ilikiler ister istemez kesimektedir; dnya sonsuz olmad iin insanlarn karslamas kanlmazdr. insanin bir yuvarlak zerinde yaamas, bunu bilmesi onu ister istemez kozmopolit bir hayvan yapar, mekanik, patolojik olarak dier tm insanlarla toplum oluturmaya ynelmi bir hayvan, en azndan onun doal olarak tanma ve zevk alma istei ile dolu olduunu dndmzden beri (Kant 1991: 93) te Kant bu kozmopolitik hukuku daha tanmnda konukseverlik ile koullandrarak, onu bir iyilikseverlik, insan sevgisi, ahlak ya da din esi olarak deil de, hukuki bir e olarak oktan alm olur. Peki, Kanta gre kozmopolitik hukukun koulu olan bu konukseverlik ne anlama gelmektedir? Konukseverlik genel anlamyla ya hospes, yani konuk kabul eden ve konukseverlik gstermekle sorumlu kii anlamnda, ya da hostis, yani yabancy kabul eden kii anlamna kelimelerden tremitir. Bu ikisi ayni kkenden gelir: konuk ( hte ) Ancak bu noktada Schrer szcn Franszca ve Almancadaki kullanm farkna dikkat eker. Konuk ( hte, Almancada gast ) kelimesi konukseverliin (Hospitalitat, ziyaret hakk anlamna gelen Besuchrecht betimler) kkeni deil, karlamann(Gastlichkeit) kkenidir. O halde, Kantn konukseverliki karlama/kabul etme anlamnda deil, ziyaret hakk anlamnda kullandn akldan karmamak gerekir. Bununla birlikte, kozmopolitik konukseverlik yabanclar karsndaki dmanln almas olarak grlr. Bylelikle kozmopolitik hukuk bir yandan ziyaret hakk anlamna gelirken, te yandan yabanclar hukukuna/hakkna karlk gelir. Yani, sz konusu olan kozmopolitik hukuk, yabanclarn ziyaret hakkdr. Baka bir deyimle, kozmopolitik hukuku oluturan ziyaret hakk, yabanclarn konukseverlik hakk olarak grlr. Aslnda ziyaret hakk, yeryznn ortak sahibi olma fikrine dayanr. 483

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa Daha nce sylediimiz gibi, nasl ki dnyann yuvarlakl yan yana yaamay gerektiriyor ise, Kanta gre, ayn ekilde yeryznn ortak sahiplii de konukseverlii gerekli klmaktadr. nk Kant iin insan rknn tmnn yeryzne sahip olma hakk vardr. Bu nedenle serbest dolam hakk temel bir insan hakk olarak belirir. Demek ki kozmopolitik hukuk bir devlet hakk deil, insana zg bir haktr. Bu daha ak yle ifade edilebilir. Kozmopolitik hak, bir devletteki yurttalarn hakk ya da uluslarn hakk olarak deil, dnya vatandalarnn insan olarak haklarn ifade eder. G etme ya da lkesinden ayrlma hakk bu anlamda kozmopolitik hukukun balangcn oluturur. Bu ziyaret hakk erevesinde konukseverlik bize zorunlu bir durum olarak grnr. Kant bu dnceyi yine Srekli Bar Projesi adl eserinde u ekilde ifade eder: Kozmopolitik hukuk herhangi bir yabancnn gittii lkede dman olarak muamele grmemesi hakkdr. (Kant 1991: 94) Bylece konukseverlikten bahsettiimiz zaman, yabanclar karsnda konuksever bir davran ima edebiliriz. Dmanln aksine burada sz konusu olan tekini, her eyden nce dman olarak karlamamak anlamnda, dnya vatanda olarak ele almaktr. Yabanclar karssndaki bu konukseverlik, konuk karlayan devletin kamusal alannda tezahr eder. Aslnda Kant bu yabanc haklarn Hukuk retisinin 50. paragrafnda, Yurttan vatan ve d lkelerle hukuki ilikisi zerine(Kant 1994: 161) balkl ksmnda anlatr. Kant bu haklar devletin yabanclar karsndaki devleri olarak ortaya koyar. O halde diyebiliriz ki Kant kozmopolitik hukuktan bahsederken, yabanc karsndaki tutumlar dntrmeye almaktadr. Daha nce belirttiimiz zere, yabanc teki olarak grlmekte ve hatta ulus-devletin ortaya kyla birlikte dman saylmaktadr. Ancak kozmopolitik hukuk, mbadeleyi ve insanlarn dolamn desteklemektedir. Buna karn Kantta kozmopolitik hak olduka snrl ve snrlayc kalr. Ayrca ok sayda paradoksa barndrr. Her eyden evvel kozmopolitik hakkn sadece ziyaret hakkn ierdiine, yani ikametgh hakk veya yerleme hakkna yer vermediine dikkat ekebiliriz. Bu snrlama zorunludur. Zira bu snrlama ile birlikte ayn zamanda yurttalarn mlkiyeti korunur. Yabanclar yalnzca toprak zerinde bulunma hakkna sahiptirler. Bylelikle Kanta gre kozmopolitik hukuk insanlar birbirleriyle iletiime geirmeye ynelik btn eylemleri destekler, fakat yabanclar yurttalarn mlkiyet alanna sokmaya ynelik olanlar devletin onayna tabi tutar. (Chavuier 1996: 48) O halde Kant konukseverlik hakkn ikamet etme hakkn dlayan bu ziyaret hakk erevesinde ele almaktadr. Yani sz konusu olan, ziyaret hakkn kullanan yabancnn konukseverlikle karlanmasdr, yabancya koulsuzca konukseverlik gsterilmesi deil. Bu anlamda Kantn hospitalitat kelimesini Gastlichkeit kelimesinin 484

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa kullanmna tercih etmesinin nedenini ortaya koyabiliriz. ncelikle kozmopolitik hukukun devletlerin zgrl ve gvenliiyle badamas zorunluluu olduka nem arz eder. Yabancya dman muamelesi yapmamak ayn zamanda onu arkada olarak kabul etmek anlamna gelmez. te yandan, Kant kozmopolitik hukuku yabanclarn hakk olarak grse de, buradaki yabanc belirsiz kalmaktadr. Yani yabanc tam olarak dnya yurtta anlamna gelmez, kozmopolitik hukuktan yararlanabilmesi iin bir lkeye aidiyeti gerekir. Zaten Kanttaki snma hakkna yakndan baktmzda kozmopolitik hukukun gerekten snrl olduunu gryoruz. Ona gre snma hakk gerek bir hak deildir. nk insan zgrlnn bir sonucu deildir. Bu bir anlamda istemsiz bir yabanclktr. O yzden kabul uygulamayla koullandrlm bir haktr. Eer insan eziyet grme tehlikesiyle kar karyaysa, snma hakkn elde edebilir. Yani Kanta gre snma hakk devletin ykml olarak saylmaldr. O halde Kant yabancdan bahsederken daha ok gnll bir yabancy kastetmektedir. Stephan Chauvierye bu gnll yabanclar ticaret yapmak, grmek ve renmek isteyenlerdir. (Chauvier 1996: 48) Yani olduka snrl saydadrlar. Kant konukseverlik hakkndan bahsederken iste bu gnll yabanclara gnderme yapmaktadr. Sonu olarak, tm bu figrler iin ziyaret hakkndan bahsettiimiz halde, snma hakk iin etik bir ykmlkten sz etmi oluyoruz. Aslnda bugn bu gnll yabanclara kar bile konukseverlik hakkndan uzaklayoruz. Ancak, her ekilde bu konukseverlik hakknn asgari bir hak olduunu gryoruz. rnein Seyla Benhabib bize Kant dncesinde konukseverlik koullarnn snmaclar ve ikamet etmek isteyen insanlar iin geerli olmadn gsterir. (Benhabib 2006: 46) Aslnda Chauvierye gre, Kant kozmopolitik hukuktan ziyaret hakk olarak bahsederken, Avrupallarn Amerika ya da Asya topraklarna mdahalelerini merulatrmaktadr. Yani smrgecilii hakl gstermektedir. Zaten Kant kozmopolitik hukuku ticarete elverili etkisinden dolay telaffuz etmektedir. Halklarn dier yabanc haklarla ticaret yapma hakkndan (Kant 1991: 94) sz ederken bu amacn dile getirir. Daha sonra ise, Hukuk retisinde, tanmlamak amacyla, kozmopolitik hukukun karlkl deiime elverili olma fikri olduunu ekler. Alain Boyer Kantn bu dncesini u ekilde ifade eder: Kozmopolitik hukuk kendi evinde karlanma/kabul grme hakk deildir; o halde konukseverlik hakk olarak evirmemek gerekir, mbadele nerme hakkdr. (Zarka 2008: 131) Bu yorumlardan itibaren denilebilir ki kozmopolitik hukuk fikrine ticari dn egemendir. Hatta Boyere gre, Kantta kozmopolitizm meselesi ticaret meselesinden ayr dnlemez. Bu dnce Kanttaki kozmopolitizm dncesini smrgecilie gtren bir fikir olarak 485

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa yorumlanmtr. Buna karn rtlebilirdir. nk biliyoruz ki kozmopolitik hukuk ziyaret hakk ile snrldr, yerleme hakkn iermez. yleyse bu durumda smrgeletirmek olanaksz hale gelmektedir. Baka bir deyile, Kant, ziyaret hakknn yabanclarn kendilerinin olmayan bir devlette ileri srebilecekleri tek hak olduunu syleyerek, zellikle toprak edinme hakkn elemektedir. Buna karn Benhabibe gre, Kant kozmopolitik hukuku Aydnlanma ann ocuu olan ilerleme fikrinden dolay gndeme getirmitir. O halde konukseverlik hakk ne insan sevgisidir ne de koulsuz bir konukseverlik. Ayn ekilde Alain Renaut Kantn zmlerinin nihai olmadna dikkatimizi eker. Ona gre bu kavramlar olduka belirsizdirler. Elbette Kant konukseverlii kozmopolitik hukuka atfederek ulus-devletin snrlarn amakta, ulus tesi bir aamadan sz etmektedir. Ancak Schrerin belirttii gibi federasyon fikri ulus-devlet varsaym zerine kuruludur. Kant ulus tesinden bahsetse de, onun dncesinde konukseverlik hakkndan yararlanmak iin bir devletin vatanda olmak gerekir. yleyse bu art gerek anlamda konukseverlii engellemektedir. O halde Kant Srekli Bar Projesini yeni ulus-devletlere hitap ederken yanlglar ierisindeydi. Bu anlamda Kant dncesinde kozmopolitizmin temellerinin yetersiz kaldn syleyebiliriz. Tam da bu nedenle Schrer der ki, bireyler ve halklar genellikle konuksever olsalar da devletler ve uluslar nadiren yledirler. (Schrer 1993: 56) Bundan tr bizi konukseverlii baka bir ekilde, yalnzca hukuki erevede ele alnmayan bir ekilde dnmeye davet eder. Bu davet gerekten de zorunludur. Zira dnceleri sadece teoride kalmam bir dnr olarak Kantn birok fikri gibi (zellikle de Milletler Cemiyeti fikrinin Birlemi Milletlere temel olmas gibi) konukseverlik hukuku dncesi de gncel hukuksal dzenlemelerde yerini almtr. Bununla birlikte bugn uluslararas antlamalarda serbest dolam hakk, mlteci hakk, g etme hakk ya son derece snrl ya karlar dorultusunda ya da engelli ya da uygulamadan yoksun olarak karmza kmaktadr. Burada birok gncel anlamalara referans verilebilir. nsan Haklar Beyannamesi, Cenevre Szlemesi, Bu anlamalarda serbest dolam hakk temel hak olarak karmza kar ama bunlar hep soyut ve sembolik kalr. Avrupadaki anlamalara gelince( Amsterdam, Roma, Maastricht, Schengen) bunlarda sz edilen konukseverlik daha ok kendi vatandalarna ya da ticari kayglara ynelik olarak karmza kar. Ulusal ya da uluslararas btn politik ve hukuksal dzenlemelerin bu devletlerin yesi olmayanlar dladklar sylenebilir. Dierleri hukuk devletinin dna atlmlardr. Btn hak araylar, uluslararas anlamalar, hukuk ulus-devlet bnyesinde kalmaktadr. Biz ve dierleri arasndaki ayrm gittike artmaktadr, yasalarda nce biz ve onlar dar fikirleri daha ok grnrdr. Bu anlamda konukseverlik yasalarndan deil de daha ok konuk sevmezlik yasalarndan bahsetmekteyiz. Yani buraya kadar zetlemek gerekirse, 486 Kant iin konukseverlik

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa kozmopolitik hukukun ve dolaysyla barn artdr. Ama bunlar hep snrl ve topik olarak kalr. Konukseverlik hukuk alanna girdii andan itibaren anlamn kaybeder. Gncel hukuksal dzenlemelere bakldnda da durum Kantn bahsettii anlaytan bile ok uzaktadr. Bu anlamda btn bu problemleri kapsayan yeni bir dnce gerekmektedir. te bu konuk sevmezlik balamnda Derridann bahsettii koulsuz konukseverlik yeni bir dnce olarak karmza kmaktadr. Zira bu dnce sorgusuz sualsiz, nereden geldiini ve nereye gittiini sormadan kaplar herkese amaktan.(Dufourmantelle 1997: 19) sz etmektedir. Derridann bu koulsuz konukseverlik fikri kklerini Emmanuel Levinasn konukseverlik etii dncesinden almaktadr. Bu nedenle burada ksa da olsa Levinasn bu konukseverlik etiinden, onu Kantn etik anlayyla karlatrarak sz etmek yerinde olacaktr. ncelikle her ne kadar Kantn bahsettii konukseverlik hukuku onun dncesinde son kertede bir ahlak yasasna balansa da Kant iin konukseverlik etiinden sz edilemez. Zaten burada Levinas radikalletiren tam da ahlak anlaynn temeline konukseverlik kavramn koymasdr. Bu konukseverlik etii Kanttaki gibi akla dayal, znenin snrlarnda kalan bir ahlak anlay deildir. Levinas etik Kantn etiinden ilk olarak ald kaynak konusunda ayrlr. Artk akldan gelen bir yasa ve evrensellik sz konusu deildir. Levinasda bu evrensellik bakasndan gelir, soyut bir prensipten1 deil. Ona gre ahlak bakasnn yzyle karlamamzdr. Burada artk soyut bir yasaya boyun eme yoktur. Ahlak bakasnn yznde uyanr. Levinas bize bakasnn yzyle karslamadaki oktan bahseder. Bu ok ahlakn uyanmasdr. yleyse Kant evrensel ve soyut bir ahlaki yasadan bahsederken, Levinas bakasnn arlanmasndan, karlanmasndan uyanan ahlaktan bahseder. Bu ahlak ilkesini d bir kaynaktan alr, i kaynaktan deil. yleyse Levinasda ahlak bu yz ile karlamadaki bir cevaptr. Hi bir ey irade gerei ahlaki olamaz. zne ahlakiliini akl yolu ile deil bakas yoluyla kefeder. Ayn ekilde Kantn znesi otonom ve sonlu iken, hibir yabancya, insana ya da tanrya boyun emezken, Levinas bu znenin otonomluuna vgy paylamaz. Yani Kantn akln otonomluunu ne kartan bir etik yerine heteronom bir etikten bahsedilir. nk etiin balang noktas artk bakasdr. Etik de, felsefe de bakasnn konukseverlikle kabulnden gemektedir. Kimdir bu bakas? Nasl bir ilikidir bu? Negatif bir tanmla, bakas ben olmayandr ve bir ey deildir. Ona sahip olamam. Hatta onu tanmlayamam. Bu yzden bir bakas kavram yoktur. Bakas bakas olarak sadece baka bir ego deildir; o ben olmayandr, karakteri, ya da fizyolojisi ya da psikolojisi gerekesiyle deil, bakal nedeniyle ben olmayandr. (Levinas, Zaman ve Baka, alnt Hansel) 487

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa Bakas saf bir konumac olarak, bilinen, nitelenebilen, yakalanabilen bir ierik deildir, o sadece kendisine referans veren bir yzdr. (Levinas, Aramzda, alnt Hansel) Pozitif bir tanmla ise bakas konuur. Yani bakas kendini dilde gsterir. Bana bakan ve konuan bir yz. Burada yz ve bakasn e anlaml olarak kullanyoruz. Yz ise yine bir alnt ile tanmlanabilir: Yz simdi burada olandr, ifadedir. fade yaam varln bir tema olarak, ya da kendisinin dald formu yenilgiye uratr. Yz konuur (Levinas, Btnlk ve Sonsuzluk, alnt Hansel) Bu yz ile baka ile ilikiye gelince bunu bir dei toku ilikisi deil de simetrisiz ve devam iin merak uyandran bir iliki olarak ele alabiliriz. Bu ilikide kendinden kendi dna doru bir k hareketi vardr. Bu transandantal bir harekettir. Kantn transandantal znesi yerine Levinasda transandantal bir ilikiden sz edilir dolaysyla. Bu transandantal ilikide benim kimliim bakas tarafndan kesilir. Burada bir yer deitirme vardr. Ben bakasnn rehini haline gelirim, benim biricikliim sorumluluk gerei kaybolur bu ilikide. Baka bir deyile Kant zgr, bilinli, akl ve iyi irade ile donatlm zne bakasnn sorumluluu ile kesintiye urar. Levinasda ilk nce benim zgrlm koymak yerine, bakasnn zgrln korumak gelir. Bylece etik zne ortaya kar. Akn hareket de, yine kendine dn vardr ama artk bataki kendilik yoktur, anlama ilikisidir bu kavrama ilikisi deil. Zaten daha nce de sylediimiz gibi, bakas tarif edilemezdir. Kendi kapasitemi aarak, bakasn renmeye alrm. Bakas bana benim ierdiimden daha ok ey retir. Bylece Kantn tersine, Levinasda akl otonom deildir, bakasna alr. Aslnda bakayla ilikide ben ve baka arasnda bir ykseklik vardr. Baka her zaman benden yksektedir. Bakas yabanc figrnde somutlar. Yabanc btnyle bakadr. O ve ben arasndan hi bir ortak nokta yoktur. Yabanc buradan deildir, onun nerden geldiini bilemem. Onunla ilikim benim kapasitemi aar ve benim zgrlm, biricikliim onun tarafndan kesintiye urar. Bu benim belirlemediim bir ilikidir. Levinasa gre, benim ve onun arasnda bu uzaklk hi almamaldr. te bir sonraki blmde greceimiz gibi Derrida bunu Konukseverliin Yasas olarak adlandrr. Ama bu uzakln ilikiyi engellemediinin altnn izilmesi gerekir. Baka bir deyile bu bakaya al, konukseverlik ya da karlamadr. yleyse konukseverlik bakasnn yzne almadr. Derrida bu metafizii bir eik olarak niteler. Sonlunun sonsuzlua ald yerdeki eiktir konukseverlik. (Derrida 1997: 88) Biz bu eik kavramn ben ile bakas arasndaki eik olarak yorumlayabiliriz. Bylece Levinasdaki sonsuzluk fikrini sonsuz konukseverlik fikrine balayarak, Derridann buna koulsuz konukseverlik dediini ifade edebiliriz. te Koulsuz Konukseverlik fikri temelde dncesini Levinasn bu konukseverlik etii dncesinde bulur. imdi Derridann bu dnceyi nasl yorumladna bakabiliriz. 488

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa Derridann bize bahsettii koulsuz konukseverlii anlamak iin, ncelikle yine yabanc kavramna, Derridann bu kavram nasl ele aldna bakmak gerekir. Derridaya gre, yabancy anonim bir gelen olarak dnmek gerekir. Yani Derrida, isimsiz, sahipsiz, sosyal statsz (Dufourmantelle 1997: 27) olarak yabancy alglar. Baka bir deyile o tamamen farkldr. Bylece Derrida bakal yabancnn temel karakteristii olarak dnr hatta bu bakalk Levinasn dedii gibi etiin balangcdr. Yabanc bir anlamda egoizmin lmn temsil eder. Konukseverlik etii de bu yabancya gsterilen etiktir. Yabancnn, yzn kabuldr. Yzn kabul, konukseverliin somutlamas ve bu konukseverlikten itibaren etiin dnlmesidir. Etik, konukseverlik nda, bakasn ona hibir ey dayatmadan, kural koymadan kabul eden bir oyundur. Bakasn kabul etmek, onun hlihazrda yzn kabul etmektir. Mutlak Konukseverlik, konukseverlik anlamas ile hukuksal ya da dev haline gelen konukseverlik yasasn kesintiye uratr. Mutlak Konukseverlik evimin, kendimin yalnzca yabancya deil mutlak, tannmayan, ifade edilemeyen, bilinmeyen bakaya almasdr. Ben ona hi bir karlk hatta isim bile sormadan yer veririm, onun gelmesini salarm, sunduum yerde yer sahibi olmasn salarm. (Dufourmantelle 1997: 29) Bu tanmda, gryoruz ki, koulsuz konukseverlik, koullu konukseverlikten tamamen farkldr. Bu yzden Derridaya gre, Kant evrensel konukseverlikten bahsederken aslnda onu tamamen yok eder. Zira koulsuz konukseverlik, dev konukseverlii gibi akln rol oynad bir durum deildir. Derrida mutlak konukseverliin bir davet olmadna dikkat ekmektedir. Bu daha ok beklenmeyen bir ziyaretinin ziyaretidir. Burada benin igal edilmesinden sz edilmektedir. Baka bir deyile, kendiliin kesintiye uramasdr. Bakas yararna benin bir dnm sz konusudur. Burada Levinasn yerine geme, konuun rehinesi olma terimlerine referans verilebilir. Bylece davet eden ile davet edilen yer deitirir. Zaten konukseverlik yasas ev sahibi ile konuk arasndaki bu ilikiyi ierir. Bu anlamda, gmen beklenmeyen ziyareti olabilir. Peki, o geldii lkeyi igal mi edecektir? Aslnda Derrida bakay tanmlayacak btn sorulardan kanmaktan sz etmektedir. Sadece bir sorunun sorulmasndan bahseder: Nasl arlrsn? Ama dikkat edilmelidir ki bu soru bir art, bir polis soruturmas ya da bir snr kontrolne3 dnmemelidir. Bu yzden bir davetten deil de bir ziyaretten bahseder. Bu ilikinin belirlenmemi olmas gerekmektedir. Ev sahibi, kendi yerinde kendiliinden hapis durumuna derek, ev sahibi, davet eden konumundan rehine konumuna dnr (Dufourmantelle 1997: 111) 489

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa yleyse, bu konukseverlik ilikisinde ev sahibi artk rehinedir. Hatta ona gre ev sahibi dardan gelen ve konuu sayesinde ieri girebilendir. Bu yasay bakann yaptn kabul etmektir. yleyse bu konukseverlik benlik ideolojisinin tamamen ykmdr. Sorumluluk almaktan sz edilir. Bakas benim nmdedir artk. Benim rehineliim ayn zamanda benim sorumluluumdur. Btnyle Levinasda bulduumuz bu dncenin, yani sorumluluun Derridann koulsuz konukseverlii iinde balang noktasn oluturduu yleyse sylenebilir. Sonu olarak, denilebilir ki bu koulsuz, mutlak konukseverlik hukuksal ve siyasal hesaplar asan bir karlksz armaan ya da bir balamadr. O hukuksal kodlar, yasalar her zaman aar. Bu anlamda mutlak konukseverlik her yerde olup ama bununla birlikte imknszdr. Peki, imknszlk ieren bu koulsuz konukseverliin hukukta ve politika da yeri olabilir mi? rnein ilerinde Salman Rudi, Adonis, Pierre Bourdieu, Jacques Derrida, Edouard Glissant gibi yazarlarn, dnrlerin bulunduu Uluslararas Yazarlar Parlamentosunun Avrupa ehirlerinden birini mlteciler ehri olarak oluturma projesi bu konukseverlik etiinin bir uygulamas olabilir mi? Zira bu proje yabanclarn devlete gnderme yapmadan en azndan ailesel, belediyesel gibi yerel seviyelerde kabul edilmesi, konukseverliin uygulanmas fikri ile temellenmektedir. Derridaya gre, ite bu mlteci ehirlerinin yasalar, artnameleri (charte) uluslararas hukuku aan ve konukseverlik devi ve snma hakk tarihinde gerek bir yenilie hitaben gz pek bir ar (Derrida 1997: 13) niteliindedir. Yani, burada mlteci ehirlerinde masumun korunmas ve bazen de bir sulunun tarafsz olarak yarglanmasndan sz edilmektedir. Bu iki durumda da bir hayat kurtarmaktan sz edilir. Buras bir hapishane, bir toplama kamp, bir ahr deildir, tam tersine insanlk iin ve insancl ehirlerdir. Ama yine de una dikkat etmek gerekir ki, konukseverlik etii ile mlteci ehirleri uyum ierisinde gibi gzkseler de, mlteci ehirleri Derridann koulsuz konukseverlik dncesinin pratik bir uygulamas deildir. Zira koulsuz konukseverlik zaten imknszln iinde barndrr ve bylece onun uygulamasnn olmasndan da sz edilememektedir. Bu ilikiyi u ekilde amak yerinde olacaktr. Elbette ki konukseverlik Derridann gznde sadece poetik bir eylem, bir topya deildir. Koulsuz konukseverlik kendini imknszlk zerinden tanmlasa da, onun bir etkinlii vardr Derridaya gre. Koulsuz konukseverlik sonsuz ve yasalara heterojen olsa bile, bu heterojenlik hali hazrdaki yasalarla bir ztlk barndrmaz. yleyse koulsuz konukseverlik ve hukuk bir yandan heterojen iken, dier yandan ayrlmazlardr. Zira koulsuz konukseverliin etkili olabilmesi iin de, onun belirlenmesi ve dolaysyla da yasalara, artlara ve uygulamalara yer vermesi gerekmektedir. Koulsuz konukseverliin hukuka, politikaya geii, onun koulsuzluunun bir dn ifade etse de, bu bir gerekliliktir nk bu gereklilik onun 490

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa etkinliinin garantisidir. Ama Derrida bu ilikiyi sadece ilham verme ile snrlar. Yani koulsuz konukseverlik yasalara evrilemese de onlara ilham verebilir. Konukseverliin yasas bir yandan yasann dnda olan bir yandan da pratik anlamda konukseverlik yasalarna bal olan yasalardr. Bylece koulsuz konukseverlik yasas ve dev gibi dnebileceimiz konukseverlik yasalar birbirlerini kapsarlarken ayn zamanda da dlarlar. Aslnda koulsuz konukseverlik ulalmaz gibi grnrken bir yandan da gereklik ierisindeki yasalara mdahale etmelidir Derridaya gre. Zaten, Derrida koulsuz konukseverlik ile pratik arasndaki ilikiyi u ekilde ifade etmektedir: yleyse bir uzlama icat etmek gerekir; ne poetik kaynan kaybolduu, ne de hesabin yasa yasalarn ama tek bir yasann yetmeyeceinin farknda olarak olabilecek en iyi yasay oluturma sorumluluunu alarak ikisinin iyi bir kesimesi. (Derrida 1999: 133) O halde, bu blmn banda sorduumuz sorulara cevap vermek gerekirse, hala diyebiliriz ki, koulsuz konukseverlik hukuka ve politikaya indirgenemez. Koulsuz konukseverliin riskin sunulmasndan baksa bir ey olmadnn farknda olmak gerekmektedir. Kapm birine atm zaman, byk bir riske hazr olmam gerekir. Zaten Derridaya gre, bu riskten itibaren gerek anlamda konukseverlik balamaktadr, baka bir deyile hesapsz ve artsz. Kantn evrensel yasasnn tersine, tekillii, yzn kabuln ieren evrensel bir yasadan bahseder Derrida. Bylece konukseverlik hukuki ve politik dzlemde Kant iin, etik dzlemde ise Levinas ve Derrida iin temel bir dncedir. Kant konukseverlii hukuk dzleminde karmza kartrken bahsederken, Levinas ve Derrida etik olarak konukseverlikten bahsetmiler ve bu kavram dncelerinin temellerine oturtmulardr. Hukuksal dzlemde konukseverlii ele aldmzda grdk ki, kozmopolitizm dncesi iinde, Kant konukseverlik kavramna dayal kozmopolitik hukuktan bahsetmektedir. Bugn kozmopolitik haktan bahsedemesek de, uluslararas hukuk, uluslararas artnamelerle konukseverlie yer verildiini bir baka deyile ziyaret hakkndan bahsedebileceimizi grdk. Buna karn, bu bahsettiklerimizin teoride kaldn da syledik. O halde dedik ki, konukseverlik zerine kurulan kozmopolitik hak, ya da Kantn ifadesiyle yabanc olma hakk, sadece ziyaret hakki ile snrlanmtr. Bugn ise, konuksever olmayan yasalarla birlikte, ziyaret etme hakkndan bile bahsetmek ok zor olmutur. Snrlarn almas ya Schengen yasalar ve lkeleri erevesinde, ya da ekonomik karlar dorultusunda sz konusudur. Zaten biliyoruz ki hukuki konukseverlik Kantn srekli bar projesinde bahsettii teorik erevede de, bugn gncel ve somut uluslararas ya da ulusal yasalarda da snrl kalmtr. Bu yzden ikinci ksmda hukuk tesi konukseverlik kavramn inceledik. 491

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa Bu sefer etik bir dnce olarak karmza kmtr konukseverlik. Bu kez bakasnn artsz kabulnden bahseden koulsuz bir konukseverlik sz konusudur. Bir anlamda bu dnce bize bu umuda inanmamz iin bir imkn verdiyse o anda onun imknszln da grdk. Koulsuz konukseverliin hukuk ve politika iin sadece bir ilham olabileceinde karar klm bulunduk. O halde koulsuz konukseverliin gerek ile uyumsuzluunu grrken, onun iin gerekli olduunu da syledik. Ama her ekilde, gittike daha kt bir hal alan yabanclarn, gmenlerin, kaaklarn, evrakszlarn durumuna dndmzde yasalarn yetersiz olduunu grmemiz gibi bu konukseverlik etiinin de yetersiz olduunu grm bulunduk. Ar. Gr., Anadolu niversitesi, serpiltunc@anadolu.edu.tr.

Notlar:
1 Burada sz edilen Kantn Ahlak Metafiziinin Temelleri adl eserinde szn ettii kategorik buyruktur: yle bir dstura gre hareket et ki, ayn zamanda onun evrensel bir yasa olmasn isteyebilesin.(Wood 2009: 172) 2 Burada Zeynep Direkin, Galatasaray niversitesinde 2006- 2007 yl, ikinci dnem ierisinde am olduu Levinas dersi notlarndan faydalanlmtr. 3 Burada DHOMBRES Dominiquein Jacques Derrida ile yapt ve 2 Aralk 1997 de Le Monde gazetesinde yaynlanan rportajdan alntlara yer verilmitir.

Kaynaka:
Benhabib, Seyla. tekilerin Haklar, ev: Berna Akkyal. stanbul: Iletisim Yayinlari, 2006. Chalier, Catherine. Pour une morale au del savoir, Kant et Levinas, Paris: Albin Michel, 1998. Chauvier, Stphane. Du droit dtre tranger, Paris: LHarmattan, 1996. Derrida, Jacques. Adieu Emmanuel Levinas, Paris: Galile, 1997. Derrida, Jacques. Cosmopolites de tous les pays encore un effort !, Paris: Editions Galile, 1997. Direk, Zeynep. Bakalk Deneyimi, stanbul: Yapi Kredi Yaynlar, 2005. Dufourmantelle, Anne. De lhospitalit, Paris: Calman- Levy, 1997. Gotman, Anne. Le sens de lhospitalit, Paris: Editions PUF, 2001. Hansel, Georges. Ethique et politique dans la pense dEmmanuel Levinas, http:// www.ghansel.free.fr 492

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa Kant, Emmanuel. Mtaphysique des murs II, Paris: GF- Flammarion, 1994. Kant, Emmanuel. Mtaphysique des murs, Doctrine du Droit, Paris: Editions Vrin,1993. Kant, Emmanuel. Vers la paix perptuelle, traduit par J.Franois Poirier, Franoise Proust, Paris: GF- Flammarion, 1991. Levinas, Emmanuel. LAu- Del du Verset, Paris: Editions de Minuit, 1982. Levinas, Emmanuel. Sonsuza Tanklk, derleyen Zeynep Direk, stanbul: Metis yayinlari, 2003. Lochak, Danile. Etrangers: De quel Droit, Paris: PUF, 1985. Renaut, Alain. Kant Aujourdhui, Paris: Flammarion, 1997. Scherer, Ren. Hospitalits, Paris: Ed. Economica, 2004. Scherer, Ren. Zeus Hospitalier, Eloge de lhospitalit, Paris, Armand Colin: 1993. Tassin, Etienne. Un monde Commun., Pour une cosmopolitique des conflits, Paris: Le Seuil, 2003. Zarka, Yves Charles. LAFAYE Caroline Guibet, Kant cosmopolitique, Paris: Editions de lclat, 2008. Alquie, Ferdinand. Leons sur Kant, Paris: Editions de La table Ronde, 2005. Braz, Adelino, Droit et thique chez Kant: lide dune destination communautaire de lexistence, Paris: Publications de la Sorbonne, 2005. Dekens, Olivier. Politique de lautre homme, Levinas et la fonction politique de la philosophie, Paris: Ellipses, 2003. Derrida, Jacques. Le droit la philosophie du point de vue cosmopolitique, Verdier: Editions Unesco, 1997. Derrida, Jacques. Du droit la philosophie, Paris: Galile, 1990. Derrida, Jacques. Sur Parole, Instantans philosophiques, Paris: Editions de laube, 1999. Fabre, Simone-Goyard. Kant et le problme du droit, Paris: Editions Vrin, 1975. Fabre, Simone Goyard. La philosophie du droit de Kant, Paris: Editions Vrin, 1996. Hayat, Pierre. Emmanuel Levinas, Ethique et Socit, Paris: Editions Kim, 1995. Hayat, Pierre. Individualisme Ethique et Philosophique chez Levinas, Paris: Editions Kim, 1997. 493

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa Kant, Emmanuel. Quest ce que les lumires?. Paris: GF- Flammarion, 1991. Kant, Emmanuel. Sur le mal radical dans la nature humaine, Paris: Editions Rue dUlm, 2001. Kant, Emmanuel. Ide dune histoire universelle au point de vue cosmopolitique, http:// www.philotra.com. Levinas Emmanuel. LAu- Del du Verset, Paris: Editions de Minuit, 1982. Poche, Fred. Levinas, chemin ou obstacle pour la thologie chrtienne, Paris: Editions Cerf, 2005. Seffahi, Mohammed. Manifeste pour lhospitalit, Paris: Editions Paroles dAube,1999.

494

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa

Evrenselcilik-Tikelcilik Gerilimi Inda tekilerin Kaderi


zgr Soysal
Her ulusun bir tekisi vardr, ieride ve darda. Seyla Benhabib (2006a, 27) Kresellemeyle birlikte yoksul ve zengin lkeler arasndaki uurumun hzla bymesinin, giderek daha fazla sayda insann yoksulluktan kaarak kaynak bakmndan zengin Avrupa lkeleri ve Kuzey yarmkreye snma abas iinde yollara dmesine yol atn gryoruz. Birlemi Milletlerin verilerine gre, 2009 yl itibaryla, kendi lkelerinin dnda yaayan, gmenler olarak nitelenen bireylerin says 200 milyonu gemitir.1 Hareket halindeki bu devasa nfus iinde sadece ekonomik nedenler ile g edenler deil, rk, dini, milliyeti, belli bir sosyal gruba mensubiyeti veya siyasi dnceleri nedeniyle zulm grd iin ya da grecei konusunda hakl bir korku tad iin lkelerinden kaan mlteciler, snmaclar ve yerinden edilmiler de bulunmaktadr.2 Uluslararas gn eitli biimlerinin yol at bu kresel yer deitirme hareketi, snrlar getiklerinde yurttalk haklarn artk kullanamayan ve insan haklarn kullanabilmeyi hatta talep etmeyi bile giderek daha zor bulan bu insanlarn (yurtta-olmayanlar) iinde bulunduklar talihsiz durumu, gnmzn en acil sorunlarndan birisi haline getirmektedir.3 Yurtta-olmayanlarn bu hak-szlk durumlarna, uradklar ayrmclk ve iddete ilikin sorunlar gletiren temel bir husus, iltica etme, snma, belli bir yurttala sahip olma gibi haklar temel insan haklar olarak tanmlayan (nsan Haklar Evrensel Beyannamesi, B.M. Mlteci Szlemesi gibi) uluslararas anlamalarn yaptrmlarnn yine egemen devletlerin tasarrufuna braklmasdr. Devletler ise ulusal karlarn ya da gvenliklerini, siyasi gerekleri ne srerek blgesel egemenliklerinin snrlanmasna direnmekte ve uymay kabul ettikleri insani ykmllkleri yerine getirmemektedirler. Her ne kadar kreselleme ile birlikte devlet egemenliinin ekonomik, teknolojik ve askeri alanlarda byk oranda anmasna, uluslarn karlkl bamlln artmasna ve bylece ulusal snrlarn gitgide geirgen hale gelmesine tank olmaktaysak da, mevcut devlet-merkezli uluslararas ilikiler dzeni halen muhafaza edilmekte ve devletler, insan ticareti, iltica prosedrlerinin istismar, kontrolsz gn ekonomik maliyeti gibi gerekeler ne srerek kaplarn mltecilere bile kapatma eilimi iinde hareket etmektedirler. Bylece insan haklarnn 495

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa balca garantrnn ulus-devlet olduu uluslararas bir sistem iinde, gmenlerin haklarna ynelik tartma, ulusal egemenlik iddialar (meru kendini koruma ve z-belirlenim hakk) ve insan haklar talepleri (tekilere kar ykmllkler) arasndaki giderek iddetlenen atma sahas iinde kalmaktadr. Bu tartma ise en bata, insan haklar politikalarnn, egemenlik ilkesi etrafnda rgtlenmi (yani kiinin yasal statsn himaye altnda bulunduu devletin ona hakk bulunduu belgeleri dzenlemesine balayan) devlet-merkezli uluslararas dzendeki snrllklarn ve srklendii amazlar aa vurmaktadr. Bu amaz ve snrllklarn zl bir ifadesini, Arendtin kinci Dnya Sava sonrasnda kaleme ald totalitarizmin kaynaklarna ynelik almasnda bulmak mmkndr. Arendt Totalitarizmin Kaynaklarnda, ulus-devlet sisteminin iki sava aras dnemdeki krizi srasnda, yerinden yurdundan edilmi ve hibir egemen devletin yurtta olmayan milyonlarca insan ortaya ktnda, devredilemez olduu varsaylan nsan Haklarnn anayasalar nsan Haklarna dayanan lkelerde bile- uygulanabilir olmadnn grldne dikkat eker. (Arendt 1998, 298). Ona gre, devletsiz kalanlarn sadece yurttalk haklarndan deil, kendi balarna alndnda yurttalktan ve milliyetten bamsz olduu varsaylan ebedi nsan Haklarndan da (Arendt 1998, 298) mahrum olmalarnn anlam, aslnda bu haklarn, yitirilmesi mutlak hak-szlk durumuna yol amas gerekmeyen yurttalk haklar olduudur. (Arendt 1998, 302). Zira uyruksuz kalmak, tm nsan Haklar anlamalarna kart olarak, Arendtin terimleriyle sylersek, insandan baka bir ey olmamann soyut plaklna dmeye, yani haklara sahip olma hakkn (ya da rgtlenmi politik bir toplulua ait olma hakkn) kaybetme ve bylelikle her trl insan hakkndan mahrum kalmaya yol amaktayd. (Arendt 1998, 310). Bir baka deyile, insan haklar, belli bir politik topluluun yesi olmay gerektirmeyecek ekilde doal olarak bu haklara sahip soyut bir insan temel almasna ramen bu haklar, ulusallk ilkesine gre rgtlenen bir uluslararas sistemde, ancak ulus-devletlerin yurttalar iin garanti edilebilir gzkmektedir. Arendte gre, haklara sahip olma hakk ya da insanln bir yesi olma (yani her insann eylemleri ve grleri ile yargland bir erevede yaama) hakknn insanlk tarafndan garanti edilebilir olduuna ynelik dnce, bu ynde abalayan iyi niyetli hmaniter giriimlerin tersine, hala egemen devletler arasnda varolan anlamalar arasnda ileyen uluslararas hukukun mevcut sahasn amaktadr; ayrca, uluslarn tesinde varolan bir alan imdilik mevcut deildir. stelik bir dnya hkmetinin kurulmas da bu ikilemi hibir biimde ortadan kaldrmayacaktr. (Arendt 1998, 308). Arendtin bu ikileme ynelik tespitleri, uluslararas g meselesinin yaratt ada tartmalar amaza srkleyen temel gerilim hattn aydnlatma gcne halen sahip gzkmektedir. Zira onun evrensel insan haklarna balln snrllklarn aa vuran grleri, gmenlerin haklarna ynelik tartmalara damgasn vuran temel gerilimi, ada 496

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa politik dncenin tamamna yaylm olan evrenselcilik-tikellik arasndaki gerilimin zel bir rnei olarak anlayabilmemize imkn tanmaktadr. Dahas onun evrenselciliin snrlamalarn tikelciliin tehlikeleriyle birlikte ortaya koyan zmlemeleri, bu temel gerilimin her iki tarafna ynelik eletirel olmayan ballklarn beraberinde getirdii sorunlar kadar onlar arasndaki olas ilikilenme biimlerinin nnde bulunan glklerin de tartlabilmesine zemin tekil edebilmektedir. Arendtin perspektifinden, bu tr bir tartma, insanlarn siyasi ynetimlerinden yoksun kaldklarnda ve asgari haklarna (btn siyasi ynetimlerden bamsz olduu varsayld iin devredilemez olarak tanmlanan haklarna) geri ekilmek sorunda kaldklar zaman, onlar koruyacak hibir otoritenin ve kurumun kalmad olgusunu anlamakla balar. (Arendt 1998, 296). Arendte gre bu durum ironik bir ekilde, Burkeun Fransz Devriminin nsan Haklar Bildirgesine kar karken kulland, insan haklarnn bir soyutlama olduu.. kiinin haklarnn, devredilemez insan haklarndan ziyade ngilizin haklar olduunu iddia etmenin daha akllca olduu savn destekler grnmektedir; zira, kendi ifadesiyle, Burkea gre sahip olduumuz haklar ulusun iinden doar; yle ki hukukun kayna olarak ne doal hukuka ne ilahi buyrua ne de Robespierrein insan rk, dnya egemenlii gibi insanlkla ilgili herhangi kavramsallatrmaya ihtiya duyar. (Arendt 1998, 309). Bunun anlam ise insan haklarnn ihyasnn ancak ulusal haklarn ihyasyla mmkn olduu, yani insann zgrlemesini ya da haklara sahip olma hakkn ancak kurtulmu bir ulusun garanti edebileceidir. Bir baka deyile, insann haklara sahip olma hakk, yani dier kiiler tarafndan haklara sahip olarak kabul edilmesi, ancak devletlerin kurumlar tarafndan otoriteye ve yaptrm gcne sahip olarak karakterize edilen bir pozitif hukuk sayesinde korunabilir gzkmektedir. Buna kar insan varlklarn belli devletlerin yurttalar olarak deil de kiiler olarak korumaya abalayan insan haklar, pozitif devlet hukuklarnn olumsal kaprislerine baklmakszn her bir kiiyi balyor olarak kavranan etik ykmllkleri vazeder ve bu evrensel ykmllkleri kozmopolitan ve uluslararas bir hukukun temeli olarak sunmay hedefler. (Post 2006, 2). Fakat kendisini, otorite iin tikel devletlerin iradelerine baml deil grnmnde sunan ve bir devlet snrlar iinde kkleri olmayan bylesi bir kozmopolitan hukuk kavraynn nasl sadece tavsiye edici ya da dzenleyici bir fikir olmann tesine geerek, zorlayc ve balayc bir statye ulaabileceini anlamak gtr. Buradaki esas glk, zorlama gcne sahip bir egemen tarafndan arka klmayan kozmopolitan normlarn otoritesinin kaynann ne olabilecei sorunudur. Zira gnmz demokrasilerinde hukukun -artk basit bir ekilde Tanrnn, Doann, kutsal yasa koyucularn ya da evrensel bir etiin otoritesine bavurulamad iin- demokratik z-belirlenimin otoritesine bavurmas gerektii eilimi yaygnlamtr ve bu ise, demokrasilerin yasalar ister yasama organ ister mahkemeler olsun- her zaman belirli bir ekilde tanmlanm ve snrlar ekilmi kiiler topluluu, yani bir halk adna yaratmakta olduunu ifade eder. 497

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa Bu perspektiften, kozmopolitan hukuka (ve dolaysyla haklara sahip olma hakkna) temel tekil edecek dnya apnda tek bir cumhuriyetin yokluunda, insanlk birbirleriyle mcadele eden demokratik kendini yneten halklara paralanm kalmak durumundadr. (Post 2006, 2). Arendtin bir dnya hkmetinin yol aabilecei tehlikeye ynelik eletirisi, onun ulus-devlet temelli demokrasilerin zorunluluu kadar tehlikesini de ieren ikili bir argmana sahip olduu iin, yurtta-olmayanlarn ya da tekilerin haklarna ynelik ada tartmalara damgasn vuran temel gerilimin iki bileeni arasndaki ilikinin glne k tutabilir. Arendtin eletirisinin ilk argman, onun, modern ulus-devletin totaliter rejimler rneinde sergiledii bir tehlikenin dnya apnda bir hkmet durumunda alabilecei biime ynelik phelerinden yola kar. Arendt Hitlerin Hak, Alman iin iyi olandr dsturunu rnek vererek, totaliter rejimleri karakterize eden insanla kar sularn, nasl hakkn, paralarndan bamsz olarak btn iin iyi ya da yararl olmakla edeer klnmak suretiyle hakl karlabildiine dikkat eker: dinin mutlak ve akn lleri ya da doann yasas otoritelerini yitirir yitirmez, hakk, iin birey ya da aile veya halk ya da en geni say iin- iyi ile zdeletiren bir yasa anlay da kanlmaz hale gelir. (Arendt 1998, 308) Nitekim 20. Yzyl balarnda modern devletin hukukun egemenliini icra edecek bir organ (hukuksal bir ara) olmaktan karak, ulusun ya da ulusal karn egemenliine amade kanunsuz bir ayrmcla dnme sreci, devletlerin istenmeyen aznlklar yurttalktan atmasyla, hatta kitlesel etnik temizliklerle ve milyonlarca insana tekabl eden yabanc ve uyruksuz insan topluluklarnn ortaya kmasyla sonulanmtr. (Benhabib 2006a, 64). Bylece tanm gerei (yani Westfalen modeline gre, kesin olarak belirlenmi bir blge vatan- zerinde mutlak yarglama yetkisine sahip egemen ve birleik bir politik otoriteyi varsaymas sonucu) kltrel, dinsel, etnik farkllklar grmezden gelen ve kolektif kltrel birliin kurulmas adna tekil bir kimlii dayatma eiliminde olan ulusdevletlerin egemenliiyle birlikte 20. Yzyl bandaki bu dnemde insanlarn yurttalar ve yabanclar, istenenler ve istenmeyenler, tek kelimeyle biz ve tekiler gibi kategorilere ayrlmas tarihte emsali grlmemi bir boyutta gereklemitir. (Benhabib 2006a, 14). te Arendtin bir dnya hkmetine ynelik korkusu, modern ulus-devletin sapmasn ifade eden iin iyinin uyguland birimin insanlk kadar geni olduunda alabilecei biime yneliktir. Zira Arendt son derece rgtl ve donanml bir insanln, gnnn birinde baz paralarn tasfiye etmenin bir btn olarak insanlk iin iyi olabileceine hem de demokratik bir biimde yani ounluun yoluyla- karar verebilme ihtimalinin azmsanamayacan dnr. (Arendt 1998, 308-309). te yandan Arendtin bir dnya hkmetine ynelik eletirisinin ikinci argman ise politik topluluklarn snrlara ihtiya duymas gerekliliinde hareketle, -her ne kadar tm insanlar iin adalet ve eitlik ereine ulama konusunda pheli olsa da- ulus-devlet biiminde rgtlenen modern 498

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa demokrasilerinin haklara sahip olma hakknn tek garantr olabileceini vurgular. Arendte gre bir dnya hkmeti, bireylerin paylalan ortak kamusal alanlar savunmalarna izin vermeyerek, politikalarn varlk alanlarn btnyle yok edebilir. (Benhabib 2006a, 71). Dolaysyla bu eletiri perspektifinden, ahlaki evrenselci konuma kart olarak, haklara sahip olma hakk ancak bir bireyin eitliinin tm bireylerin kabul ile garanti alnmasna dayal cumhuriyeti ynetim biimlerinin tesisiyle mmkn gzkr. Bunun sonucu olarak, insanlar arasndaki eitsizlikleri ve dlamalar eit haklara dayal bir rejime dntren yegne eyin cumhuriyeti anayasalar oluturmaya ynelik bu tr hukuki fiiller olduunu kabul etmemiz gerekir, ama bu kabul bizi, her cumhuriyeti anayasal fiilin yeni ieridekileri ve dardakileri yaratmasndan kaynaklanan ve ortadan kalkmaz gzken bir paradoks ile kar karya brakacaktr. (Benhabib 2006a, 75). Bu paradoksal durumu Benhabibin u szleri ak bir ekilde zetlemektedir; Politik eitlik sna bazlarn koruyacak bir biimde geniletilse bile asla tmn barndracak kadar geniletilemez. (Benhabib 2006a, 76). Bunun bir sonucu, yurtta-olmayanlarn haklarna ynelik tartmann, hlihazrdaki zmn zaten sorunun bir paras olduu bir amaza srklenmekte olduudur. Zira yurtta haklarn aan ve ahlaki varlklar olarak kabul edilen tm kiilere genileyen insan haklarnn iaret ettii kozmopolitan normlarn otorite ve balayclk konusundaki gl, Arendtin zmlemelerinin dikkat ektii gibi, tekilerin haklara sahip olma hakknn, bir devletin pozitif hukukuna stn egemen uluslarn iradesini deitirebilecek- bir hukuk tarafndan korunamadn gstermitir. tekilerin haklara sahip olma hakkna dair kozmopolitan normlarn pozitif yasal statler kazanabilmesinin nndeki bir dier engel ise demokratik meruiyetin temelinde yer alan ulusal egemenliin zorunlu olarak snrlar gerektirmesidir. Zira insan haklarnn evrenselci ahlaki perspektifine kart olarak, Benhabibin ifadesiyle politik aktrler ehirler, blgeler, devletleriinde temsil, sorumluluk, katlm ve dnp tanma mekanizmalar oluturabilecekleri snrlanm topluluklara ihtiya duyarlar. (Benhabib 2006b, 169). Bir baka deyile, bir politik topluluun z-belirlenim iddias, belli bir snrlanm blge zerinde egemenliini ilan ederek, biz ve onlar arasnda snrlar egemen halka dhil olanlar ve olmayanlar arasnda- yaratmak suretiyle kendisini tanmlama hakk anlamna gelir. (Benhabib 1999, 710). Demokratik meruiyet asndan zorunlu gzken bu snrlln bir tehlikesi ise grdmz gibi demokratik z-belirlenimin modern biimi olan ulus-devletlerin, kendi iinde, daima darda brakmaya dayal adaletsizlik tohumlarn, kendi dnda ise saldrganlk potansiyelini tamasdr. (Benhabib 2006a, 71). Ulusal egemenlik bir halkn kendi snrlar kadar kendi blgesine ve toplumuna yabanclar kabul etme ya da etmeme artlarn belirleme hakkn da ierdii iin, gmenlerin haklarna ynelik tartma, ulusal egemenlik iddialar (meru kendini koruma ve z belirlenim hakk) ve insan haklar 499

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa talepleri (tekilere kar ykmllkler) arasndaki gerilim hatt boyunca srdrlebilmektedir. (Benhabib 1999, 711) Bylece gmenlerin haklarna durumuna ilikin ada tartmalara evrenselcilik ve tikelcilik arasndaki gerilimin bu spesifik biimi damgasn vurmakta ve haklara sahip olma hakkna hukuki ya da politik bir temel tekil etme giriimlerinin nnde giderilemez gzken bir engel oluturmaktadr. tekilerin haklarnn kaderine ilikin tartmay belirleyen bu gerilimi ortadan kaldrabilecek ya da en azndan hafifletebilecek bir dolaym aray insan haklarn vazeden kozmopolitan normlarn insanln zorunlu blnml ile nasl ilikilenmesi gerektii? (Benhabib 2006b, 70), egemenlik ve z belirlenim iddialarnn yabanclarn ve tekilerin adil ve hakkaniyetli bir muamelesiyle nasl uzlaabilecei? (Benhabib 1999, 711) ya da demokratik egemenlik ve insan haklar arasnda, demokratik hukukun ieriinin etik evrenselcilik ilkelerini yanstacak izgiler boyunca yeniden ina edilebilir olup olmad? (Post 2006, 4) gibi sorular kmesini de beraberinde getirmektedir. Gnmz nemli politika dnrlerinden Benhabibin, bir devletin iinde yaayan ama politikasndan dlanan kiilerin yasal ya da yasad yabanclar- haklarna odaklanan incelemeleri, mevcut politik ve etik dzenlerimizin temelinde yer alan retiler ve gmenlerin ihtiyalar arasnda oluan bu gerilimin sadece yol at glkleri deil sunabilecei imknlar da ele almas bakmndan ada tartmalar iinde nemli bir yer tutmaktadr. Onun uluslar-tesi g hareketlerinin dourduu glklere ve sorunlara ynelik zmlemelerinin nemli bir zellii, ada politik teorideki evrenselcilik ve tikelcilik arasndaki her yere yaylm gerilimi, -evrenseli tikele ya da tikeli evrensele indirgemenin politik ve ahlaki yaamlarmzn karmakln inkr etme giriimi olduunu syleyerek- basit bir ekilde iki yne indirgemecilikten kanarak anlamaya almasdr. (Allen 2007, 200-201). Ona gre ada politik dncede uluslar-tesi g hareketlerinin ampirik ve normatif boyutlarna ynelik tartmaya damgasn vuran bu gerilimi daha da iddetlendiren bir etken, gnmzde mevcut politik yaplarn zayflam olmasna karn kresellemenin yeni politik biimlerinin ortaya kmam olmasdr. Bu yzden Benhabib gnmzde tekilerin haklar, blgesel egemenlik iddialar, yurttalk kuramlar gibi konular aratrmay, farkl bir zamanda ve farkl ihtiyalara cevap vermek zere yaplm olan eski haritalarn yardmyla bilinmeyen bir blgede seyahat etmeye alan gezginler gibi olmaya benzetir. (Benhabib 2006a, 16). Dolaysyla onun asl iddias, yeni haritalar sunmaktan ziyade zerinden getiimiz bu yeni blgeyi tanmamza, onun geicici fay hatlarn daha iyi anlamamza katkda bulunmaktr. (Benhabib 2006a, 16). Bu yeni blgenin normatif-analitik boyutlar (Kant, Arendt, Rawls tartmalar gibi) kadar ampirik ve kurumsal bir resmini de (Avrupa Birlii uluslarnn ok-katmanl yurttalk modeli, Fransadaki bart tartmas vb.) izmeye alan Benhabibin zmlemelerindeki dikkat eken bir nokta, onun insan haklaryla ilgili uluslararas hukuki mekanizmalardaki say ve 500

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa eitlilik bakmndan olaanst art, kendisi araclyla kozmopolitan normlarn pozitif yasal statler kazanr hale geldii olumlu bir sre olarak kavramsallatrmasdr. Nitekim o, Arendtin haklara sahip olma hakkna dair dnceleri araclyla ulus-devletin elikilerini tartrken, Arendtin zamanndan bu yana uyruksuzlarn haklarn salamaya ynelik uluslararas hukuk ve kurumlardaki pek ok gelimeyi zellikle vurgular. kinci Dnya Sava sonundan bu yana, Benhabibe gre, dnya uluslarnn gemi yzyln felaketlerinden renme srecini ifade eden pek ok kurumsal ve hukuki dzenleme yaplmtr.4 Ayrca Benhabibe gre kresel sivil toplumda, etik olarak, yasal ve yasad yabanclara temel insan haklarna uygun bir ekilde muamele edilmesi fikrine bal olan ve giderek byyen demokratik glerin gelimesi, tekilere kar ykmllkleri vazeden evrensel normlar ve demokratik ounluklarn iradesi arasnda arabuluculuk edebilecek sreleri tevik etmektedir. Ama bu gelimelere ramen tekilerin haklarna ynelik uluslararas anlamalarn halen insanla kar sular haricinde- zorlayc olmayan hmanitaryan rehberler olarak kaldn da eklemek gerek. Zira bu alanda, ulus-devletlerin uluslararas anlamalar imzalamak suretiyle gnll olarak stlendikleri ykmllkler haricinde, halen ne egemen devletlerin mltecilere, yabanclara, gmenlere davran tarzlarn cezalandrabilecek yarglama yetkisine kresel adalet mahkemeleri, ne de bylesi mahkeme kararlarn karabilecek kresel apta hukuksal failler mevcuttur. (Benhabib 1999, 735). Ulus-devletlere bylesi bir dayatma ancak insanla kar sularda (BM Gvenlik Konseyi) sz konusu olmaktadr. Ama uluslararas topluluk adna iktidar kulland iddiasyla gerekleen insani mdahalelerin, olduka sorunlu bir ekilde tutarsz ve ikiyzl kullanmlar, ulus-devletin zrhnn insanlk sularna kar delinebilir olduu ynndeki dnceyi bile tartmal bir konuma srklemitir.5 Ama uygulama ve yorumdaki bu olumsuzluklara ramen Benhabib, dnyann herhangi bir lkesindeki ya da blgesindeki soykrmn dnya topluluu tarafnda genellemi bir ahlaki ve yasal ykmll tetiklemesinin, sivil bir dnya topluluunun dzenlenii ve kozmopolitan normlarn yerine getirilii olarak okunabilecei iddia eder. (Benhabib 2006b, 72). Benhabib bu konuda her ne kadar henz yeterli hukuki, kurumsal mekanizmalar gelimemi olsa da, mzakere eden, gzleyen, denetleyen, ifa ve ihbar eden kresel aptaki insan haklar rgtlerinin (kresel kamuoyunun) mltecilerin, snmaclarn, gmenlerin grdkleri muameleye dair dnya apnda verilen mcadelelerin, bylesi eylemlerden kan ve zorlayc bir etkiye ulaabilen iletiimsel bir g bulunduunu gsterdiini dnmektedir. (Benhabib 2006b, 72). te yandan insan haklarnn evrensel ilkeler olduuna dair dnya apnda bir bilincin bymesini tevik eden kresel btnleme srecine, ulusalln, etnisitenin, rk ve dilin tikelci kimliklerinin daha iddetli bir ekilde ne srld bir paralanma srecinin elik ettii de grlmektedir. Kreselleme kozmopolit bir dzen yaratmaktan uzak bir ekilde, insan haklar ve egemen kolektivitelerin z-belirlenim iddialar 501

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa arasndaki gerilimi daha da iddetlendiriyor gzkmektedir. (Benhabib 1999, 709). Ama Benhabibin iddias, bu gerilimin tamamen ortadan kalkarak yerini kozmopolitan bir dzene brakmaya baladndan ziyade Arendtin, haklara sahip olma hakkn temel bir iddia olmakla birlikte zmsz bir politik sorun olarak sunduu zamandan bu yana meydana gelen uluslararas hukuk ve kurumlardaki pek ok gelimenin, bize tekilerin haklarnn gvence altna alnmasna ynelik olarak farkl imknlar sunmakta olduudur. Aslnda Benhabib, evrenselci insan haklar talepleri ve demokratik egemenlik ilkeleri arasndaki atma ve gerilimin hibir zaman tamamen alamayacan ama eitli dolaym mekanizmalar araclyla (demokratik yinelemeler) zaman iinde ilerici bir ekilde gelitirilebileceini iddia etmektedir. Greceimiz gibi, onun bu konudaki zgn katks, haklara sahip olma hakkna temel tekil edebilecek bir kozmopolitan hukukun ortaya kn, sayesinde insan haklar ilkelerinin demokratik devletlerin pozitif hukuklarna ilerici bir ekilde dhil edildii dinamik bir sre olarak kavramsallatrmasdr. (Post 2006, 4). Bu yolda Benhabib evrenselci insan haklar talepleri ve demokratik egemenlik ilkeleri arasndaki temel gerilimi, ada liberal demokrasiler iin kurucu bir gerilim olarak yorumlayan bir ereveyi benimser ve bylece haklara sahip olma hakknn zeminini, ada politik yelik pratiklerini sorgulamak suretiyle bulmaya alr. Nitekim Benhabib tekilerin Haklar balkl kitabna, amacnn politik yelik kavramna odaklanarak politik topluluun snrlarn aratrmak olduunu syleyerek balar. (Benhabib 2006a, 11) Benhabib, yabanclar, gmenleri, mltecileri ve snmaclar mevcut politikalara dhil eden ilkelere ve uygulamalara iaret eden politik yelik kavramn incelemek suretiyle ulus-devlet sisteminin tanmlad ve baz kiileri yeler olarak tanmlarken dierlerini yabanclar snfna koyan politik snrlar sorgulamay hedeflemektedir. (Benhabib 2006a, 11) Bu sorunun ona gre bu denli nemli olmasnn bir nedeni, daha geni bir fikir atmasnn, birbirleriyle rekabet eden idealler ekimesinin bir paras olmasdr. Grdmz gibi temel gerilimin bir yannda demokratik kendini ynetme hakk, te yannda ise tekilerin bu politikalara dhil olma, iinde yer alma ve nihai olarak tam ve eit yeler olarak katlma haklar vardr. Benhabib buradaki tartmay, hukuk dzeni, insan haklarnn korunmas ve bireysel zgrle saygdan oluan liberal gelenek ve temel fikri eitlik, yneten ynetilen zdelii ve halk egemenlii olan demokratik gelenek arasndaki eski tartmann bir paras olarak konumlar. Bylece Benhabib felsefi bir bak asndan uluslar tesi glerin aslnda liberal demokrasilerin kalbinde yatan yapsal bir ikilemi ortaya koyduunu belirtir. (Benhabib 2006a, 12). Bunun anlam liberal demokrasi modelinin, hem insanlka gnderimde bulunarak evrensel insan haklar ilkelerine balanan liberal ynelimi, hem de yaps gerei kendisini belli bir toprak zerinde yaayan bir halk olarak snrlandrm olan demosu zorunlu klan demokratik kendini ynetme hakkn ieren gerilimli bir birlik tekil ettiidir. Benhabibin iddias ise 502

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa bu ikili taahhtlerin isel bir yeniden yaplandrmas araclyla tekilerin politik yelik haklarnn aydnla kavuturulabileceidir. (Benhabib 2006a, 12). Ona gre bunun yolu evrenselci insan haklar talepleri ve demokratik egemenlik ilkeleri arasndaki gerilimi, liberal demokrasileri iler klan kurucu bir gerilim olarak anlamak ve bu iki ynelimin arasnda kalan eletirel bir konumu benimsemektir. Zira tm snrlarn ortadan kalkmas ve haklarn her yerde korunaca evrensel bir rejimin tesis edilmesi ynnde bir ideale balanan liberal ynelim, -demokrasiyi hukuk devleti ve insan haklarnn korunmasyla zdeletirme yoluna girmek suretiyle- halk egemenlii fikrini bir yana koyma eilimine kendisini kolayca brakabilmektedir. Dolaysyla evrenselci liberaller (liberteryanlar ve serbest pazarclar), liberal demokrasilerin meruluunun, tam da halk egemenlii zerine dayandn gz ard etmekle eletirilmekte, hatta kozmopolit ideallerinin despotizm ve emperyalizmi davet ettii gerekesiyle itham edilmektedirler. Ama demokrasinin mantnn, biz ve onlar arasnda ayrm izen halkn kurulma srecinin talep ettii bir kapanmay gerektirdiini savunan teki kutbun ise, demokratik meruluk talebiyle snrl kalmayarak, ulusal ovenizme yaslanma eiliminde olduunu ve insanlarn davetsiz misafirlere kar kendi yaam biimlerini koruma haklar olduunda srar ettiklerini gryoruz. (Benhabib 2006a, 27). Benhabib ise bu iki kutbun birbirlerini snrlayabilecekleri ve kontrol edebileceklerini dnmekte ve kendi pozisyonunu onlarn arlklarn eletirmek suretiyle tayin etmeye almaktadr. Zira ona gre modern liberal demokrasiler, bir yandan demosu egemen olarak ina ederken, ayn anda bu demosun egemenliinin, temel insan haklarna ballk yoluyla meruluk kazandn ilan ederek kendilerini snrlandran topluluklar olduu iin, bu iki kutup da modern demokrasinin birbirlerini dengeleyen vazgeilmez boyutlardr. (Benhabib 2006a, 186). Benhabib bu dengeyi gzetmeyen- snrlar kapal tutma taraftarlarn, sadece mevcut kazanmlar, yani uluslarn ounun antlamalarla mltecileri ve snmaclar kabul etme taahhdnde bulunduklar olgusunu yok saymakla kalmadklarn, daha da kts, ulus kimliinin tanmlanmasnn, kolaylkla biim deitiren, ak ve ihtilafl bir kamusal tartma srecinde meydana geldiini gz ard ederek ulusu deimez bir zdelik, sabit bir z olarak varsayma hatasna dtkleri iin eletirir. (Benhabib 2006a, 186). Bizi onlardan ayran snrlarn genellikle aratrmaya dayanmayan nyarglardan, eskide kalm atmalardan ve tarihsel adaletsizliklerden baka bir eye dayanmadn syleyen Benhabib (2006a, 186) gmenlerin bir halkn politik kltrn ve yapsn zedelemek yle dursun, ona yeniden hayat verebilir, derinletirebilir olduunu savunmaktadr. (Benhabib 2006a, 100). Zira haklar iin savaan gmenler, biz, halk kavramlarnn anlamn tartmaya amak suretiyle geniletmekte, zenginletirmekte ve bylece liberal demokrasi projesini daha fazla dhil etmeye ynelik, dinamik ve mzakereye ak bir demokratik projeye dntrmektedirler. (Benhabib 2006a, 100). 503

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa Hak ve sorumluluk sahibi olmay belli bir etnik gruba ye olmak ile ilikilendirmeye ynelik milliyeti eilimin, demokrasi idealini aynlk, etnisite ve kan birlii yanlsamalarna indirgemesine kar kmak, bir ulusun z gerei demokrasiye yatkn olabilecei ya da olamayaca gibi akld iddialar reddetmeyi ve bir gmenin demokrasiye pay olmasn olanaksz klan hibir ey olmadn kabul etmeyi gerektirmektedir. te yandan Benhabib, dlayc politik snrlarn kutsallna inanan egemenlik savunucular ve cemaatileri eletirmekle birlikte, bu snrlara meydan okuyan insan haklar savunucular ve baz kozmopolitan teorisyenlerin grlerine de ihtiyatl yaklar. Bu grn tehlikeli bir biimde gcn merkezilemesini, deerlerin oulculuk-kart bir uzlamasn gerektireceini dikkat eken Benhabib, daha da nemlisi, -Arendtin eletirisine paralel bir ekilde- demokrasinin kendini ynetme ilkesinin yani yasaya tabi olanlarn ayn zamanda yasann koyucusu olmalar ilkesinin vazgeilemez olduunu ve snrsz bir dnya hkmeti ya da uluslararas haklar rejiminde insanlarn bu yasa yapma, mevcut politikalara dhil olma glerinin ulus hkmetlerindekinde olduundan daha aza inecek olduuna iaret eder. (Benhabib 2006a, 182-183). Bylece Benhabib, nerisinin, ne devletin sonu ne de dnya yurttal olduunu, ak deil, geirgen snrlar savunduunu belirtir. (Benhabib 2006a, 13). Bunun pratikteki anlam ise demokrasinin yaps gerei kendisini belli bir toprak zerinde yaayan bir halk olarak snrlandrm olan demosu gerektirdiinin kabul edilmesi, ama mlteci ve gmenlerin demokratik sreten dlanmasnn da, politik yeliin bireysel haklarn gereklemesi iin zorunlu olduu ilkesine dayanarak, savunulamaz olduudur. Bylece Benhabib yaylmac ve dhil etmeye dayal ahlaki ve politik evrenselcilik ve tikelci ve darda brakmaya dayal demokratik kapanmaclk arasnda zmsz bir eliki olduu ya da birinden feragat etmek durumunda olduumuz ynndeki Schmittcigr ak bir ekilde reddeder. (Benhabib 2006a, 28). Buna karlk, Benhabib, modern anayasal demokrasilerin bu iki balln birbirlerini snrlandrmak iin kullanlabileceine, yeniden ifade edilebileceklerine, yeniden anlamlandrlabileceklerine dair bir inanc temel aldn savunur. (Benhabib 2006a, 28). Ona gre insan haklar ve yurttalar haklar birbirleriyle elimez tam tersine birbirini ierir. (Benhabib 2006a, 53). Bylece haklar konusundaki tikelcilik ve evrenselciliin birbirleriyle rekabet iinde olan taleplerini uzlatrmaya alan Benhabib, bu soruna ynelik zmn, demokratik yinelemeler kavram araclyla teklif eder. Bu kavramla kast edilen, liberal demokrasilerin kamusal alannda, evrenselci hak talepleri ve ilkelerinin demokratik ounluk iradesine sunularak balamsallatrld, referans noktas klnd ya da geersiz klnd tartmalara, mtalaalara dair karmak srelerdir. (Benhabib 2006a, 187). Buradaki bir tehlike ise demosun kendini tanmlamasyla ilgili olan politik yelik konusundaki demokratik yinelemelerin, basit bir ekilde, meru kendini koruma ve tekilere kar ykmllkler arasndaki ztla mahkm edilerek ksrlatrlmasdr. Bundan kanabilmenin 504

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa bir yoluysa, bu tartmay, az ya da ok homojen tasavvur edilen bir halkn tek tarafl bir eylemi gibi grmeyi brakmak ve mltecilerin de, en nihayetinde kendilerinin tabi olacaklar yasalarn ekillenecei bu mzakerede seslerinin olmas gerektiini savunmaktan geer. Benhabib darda braklanlarn, darda brakma ve dhil etme kurallarn koyanlarn mzakere srelerinde yer alamayacaklar paradoksunun ortadan kaldrlamaz gzkmesine ramen, bu ayrmlar, srekli ve ok sayda demokratik yineleme sreleri araclyla kolay ekillenir hale getirebilir ve tartmaya ak klabilir olduumuzu savunur. (Benhabib 2006a, 185-186). Ona gre bu tartmalardaki, kendi aramzda yaayan yabanclara ve tekilere ynelik sergilenen tutum liberal demokrasilerin ahlak, vicdan asndan olduu kadar politik dnmsellii iin de nemli bir snamadr. (Benhabib 2006a, 186). Zira Benhabib tekilerin haklarnn gerek mlteci ya da misafir ii, gerek snak arayan ya da macerac olsunlar-, biz, halkn kimliinin tanmland ve yeniden mzakere edildii, snrland ya da zld ve snrlarn ekildii ya da deiken klnd bir snrn, bir eiin gstergesi olduunu savunur. (Benhabib 1999, 735). Nitekim Benhabib, aslnda biz, halkn kendisini inasna karlk gelen meru snrlar tartmasnda, yabanclar dar atma ve yeni gelenlere kaplar kapama isteinin beraberinde daima kendi blgesi iinde yaayp da szde homojen gruba dhil olarak grlmeyenleri, yani ierideki tekileri bask altnda tutma ve reformu yenilii, muhalefeti ve dnm engelleme ihtiyacn getirdiine dikkat eker. (Benhabib 2006a, 181) Dolaysyla politik yelik hakknn, kapsam asndan ayrmc olmayan, effaf bir ekilde biimlendirilen ve uygulanan -devlet ve devlet benzeri organlar tarafndan ihlal edildii takdirde mahkemelerde karar balanabilen- pratiklerle dzenlenmesi nemli bir gerekliliktir. (Benhabib 2006a, 14). Bylece Benhabibe gre, tm rgtl politik topluluklar, yurttalk kriterlerini ve dhil etme ve darda tutma prosedrlerini kontrol altndan tutma ve lkeye giriin nicelik ve nitelii zerine merulatrlabilir baz snrlamalar koyma hakkna sahip olmalarna karn birlikte (Benhabib 1999, 731), snrlarn gmenlere, mlteci ve snak arayanlara ve yabanc iilere tamamen kapatlabilecei bir durum asla hakl karlamaz. Zira bu tr bir kapatmaya, ahlaki bir bak asndan itiraz edilebilir nokta, Benhabibin ifadesiyle, hibir surette vatanda olmayacak yabanclar ve yabanc uyruklu mukimler iin herhangi bir prosedrn ve olanan bulunmamasdr; yani, vatandala kabule hibir surette izin verilmemesi ya da dinsel, etnik, rksal ve cinsel tercihler temelinde kstlanmas, yelie ilikin insan haklarnn ihlalidir. (Benhabib 2006, 151-152). Ayrca tekilerin politik yelik taleplerine dair demokratik egemenlik tarafndan tanmlanan kriterlerin, karlanmas gereken niteliklerin ya da takip edilmesi gereken prosedrlerin incelenmeye, tartlmaya ve kar klmaya ak olmas nemlidir. Zira Benhabibe gre, birisinin niin ye olamayaca, ya da mlteci, kalc ikamet stats elde edip edemeyeceini bilmesi ahlaki bir hakkdr ve insan 505

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa zgrln ifade eden bu temel hak, bir lkeye serbest giri izni ya da politik yelik taleplerinin otomatik olarak kabul anlamna gelmemesine ramen bu taleplerin bireysel ve tekil olarak incelenmesi ve meru bir ekilde karlk verilmesi grevini dayatr. (Benhabib 1999, 731). te yandan kendi lkesini terk etmek isteyenlerin klarn engellememek ya da giri isteyenleri tamamen bloke etmemek gibi karlkl ykmllk ve grevler yaratan bu hak, ahlaki bir haktr, yani kurulu bir otoritenin zorlayc, hukuki gleri tarafndan savunulabilinen yasal bir hak deildir. Her ne kadar ulus-devletleri mltecileri ve snak arayanlar lkelerine kabul etmeleri iin hibir zorlayc otorite olmasa da Benhabib, ilgili lkelerin yurttalarnn ya da hak rgtlerinin hkmetlerine ve devletin ilgili mercilerine kar, onlarn insan haklarn, anayasay, ynetimsel prosedrleri ihlal ettikleri gerekesiyle dava aabileceklerine dikkat eker. (Benhabib 1999, 740). Elbette yurttalarn yurtta-olmayanlarla beraber mcadele etmesi ya da bu yolda devletlerine dava amalar, tekilerin haklarna ynelik balayc bir hak ile edeer olmayacaktr. Yani evrenselcilik ile tikelcilik arasndaki gerilimin bir tezahr -hukuk ile etiin arasndaki gerilim- burada da karmza kar. Benhabib hukuk ile etiin arasndaki gerilimin nihai olarak ortadan kaldrlabileceini dnmez, ama onun tekilerin haklara sahip olma hakkn vazeden evrensel normlarn, yerel demokratik topluluklarn kendilerine dair anlamalaryla dolaymland sreler zerine incelemeleri, bu gerilimin kurucu bir gerilime dntrlebilecei yollarn kefine katkda bulunmay hedefler. Benhabibin bu dolaymlanma srelerine ynelik zmlemesinin gc, onun kozmopolitan bir hukukun meydana geliini, kendisi araclyla insan haklar ilkelerinin demokratik devletlerin pozitif hukuklarna ilerici bir ekilde katld dinamik bir sre olarak kavramsallatrmasndan kaynaklanr. (Post 2006, 4). Bir baka deyile, Benhabibin demokratik yinelemeler adn verdii bu sre, evrensel normlar ve demokratik ounluklarn iradesi arasnda arabuluculuk roln oynayacaktr. Benhabibin iddias, demokratik yinelemelerin gcnn, pozitif hukuku deimeye ve demosun tanmn, yasal ya da yasa d yabanclar gibi kiileri, devlet hukukuna tabi olan ama imdilik demos iine dhil edilmemi olanlar da ierecek ekilde genilemeye iteceidir. (Post 2006, 4). Zira Benhabibe gre demokratik yinelemeler, iki seviyede ilev gstermektedir: yinelemeler hem demokratik hukukun zn deitirirler ve bylece demokratik hukukun ieriinin, etik evrenselcilik ilkelerini yantsan izgiler boyunca yeniden ina edilebilmesinin yolunu aarlar, hem de ayn zamanda demokratik devletlerin kendilerini tanmland snrlar deitirerek, politik topluluklarn snrlarn ak ve ihtilafl bir kamusal tartma srecine sokarlar. (Post 2006, 4). Bu sre, evrensel normlarn, yerel demokratik topluluklarn kendi snrlarna, yani biz anlaylarna ilikin tartmalar iinde rol oynayabilmesine imkn salar. phesiz kozmopolitan ilkeleri pozitif hukuka tayan bu dolaym sreci sonunda da, -demokratik egemenliin zorunlu olarak snrlara sahip 506

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa olmas gereinin sonucu olarak- belli dlama pratikleri var olmaya devam edecektir. Ama Benhabibe gre demokratik devletlerin yurttalarnn kozmopolit normlar iselletirmesine yol aan demokratik yinelemeler sayesinde, nceki dlama pratiklerine kyasla yeni sunulanlarn hakl karlma eii, - demokratik dnmsellikte art ifade edecek ekilde- giderek ykselecektir. (Benhabib 2006b, 71). Bylece demosun yinelemeler araclyla kozmopolit normlar kamusal tartmalara dhil etmesiyle birlikte, demosun iradesini yanstmak zorunda olan demokratik yasama organlar da, dlama pratiklerini kolaylkla meru klamaz hale gelir. Bunun anlam ise dlama-dhil etme kriterlerine ynelik kararlarn sadece yurtii hukuktaki anayasal kontrollere ve dzenlemelere deil, uluslararas arenadakilere de tabi klnmasdr. (Benhabib 2006b, 71). Bylece Benhabib, dhil etme ve darda brakma uygulamalarnn, kozmopolitan normlar iselletirmi yurttalar tarafndan daimi bir gerekelendirme sorgulamasna tabi braklmasn ngren konumu savunmaktadr. Elbette ada liberal demokrasilerin yurttalarnn niin -giderek artan bir ekilde- kozmopolitan normlar iselletireceklerini ya da bu normlarn iaret ettii etik ykmllkleri stleneceklerini sorabiliriz. Benhabibin politik yelik hakkn, yurttalarn savunabilecekleri evrensel ahlaki bir hak olarak sunabilmesinin temelinde, onun bu soruna, sylem etii ve mzakereci demokrasiye ilikin normatif bir bak asndan yaklam bulunur. Benhabibin benimsedii sylem etiinin temel ncl, sylem olarak adlandrlan zel ahlaki muhakemeler srasnda yalnzca, tm ilgililer tarafndan kabul edilebilir olan normlar ve normatif dzenlemelerin geerli olduklarn belirtir. (Benhabib 2006a, 22). Benhabib bu ilkeyi, geerli addedilebilecek daha kesin normlarn, kendisi sayesinde snanabilecei bir meta-norm olarak alr. Onun Habermas felsefesinden hareketle kendi eletiri ve katklaryla ekillendirmek suretiyle- benimsedii sylem etiine gre bu meta-norm; hem konuabilen ve eyleyebilen her eyi ahlaki etkileimin katlmclar olarak kabul etmemiz gerektii anlamna gelen evrensel ahlaki saygy, hem de her bir kiinin sylemlerde eitli biimlerde konuma, ortaya yeni tartma konular atma ve konumalarn nvarsaymlarnn gerekelendirilmesini isteme hakkn art koan eitliki karllkl ierir. (Benhabib 2006a, 22). Bylece evrenselci bir ahlaki bak asn ifade eden sylem teorisine gre, ahlaki etkileimin kapsam ulusal olarak tannm snrlar iinde ikamet eden kiilerle snrlanamaz; ahlaki etkileimi, potansiyel olarak tm insanl kapsayacak bir biimde grmek zorundadr. (Benhabib 2006a, 23). Bunun anlam ise hepimizin, eylemlerimizin bir ekilde etkileyebilecei her birey ve her ahlaki zneyle bir ahlaki etkileim iinde bulunduu ve dolaysyla etkileim iinde bulunduklarmza kar, eylemlerimizi belli sebeplerle gerekelendirme ykmllmzn bulunduudur. (Benhabib 2006a, 23). Benhabib sylem etiinin bu artlarnn, daha ileri safhada normatif ayrntlar olmakszn, politik yelik kavramna geniletilebilir olduunu ne srmez. Ama sylem etii bu konuda, her eyden nce egemen ynetim 507

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa biimleri iindeki dhil etme ve dlama uygulamalarnn ahlaki olarak izin verilebilir olup olmadn belirlemeye ynelir. (Benhabib 2006a, 2324). Bylece sylem etiinin sunduu evrenselci ve kozmopolitan bak asndan, snrlarn gerekelendirilmesi ahlaki bir gereklilik olarak gzkmektedir. Aslnda burada da, evrenselcilik-tikelcilik geriliminin bu sefer birey leindeki bir tezahr ile karlarz. Zira Benhabibin ifadesiyle snrlandrlm topluluklara yeliimiz ve srf insan olarak kabul etmek zorunda olduumuz ahlaki perspektifin sonucu olarak ortaya kan ahlaki ykmllklerin arasnda kanlmaz bir gerilim olacaktr. (Benhabib 2006a, 24). Benhabibe gre, bu gerilimin kurucu hale getirilmesi, demos yelerinin, sylem etiinin sunduu evrenselci bak asnn sunduu kozmopolitan normlar ve ilkeleri, kamusal tartmalar iinde kullanmak suretiyle yinelemeleri ve bylelikle bu ilkeleri argmanlar, tartmalar, dzeltmeler ve itirazlar araclyla kendi demokratik karar alma srelerine dhil etmeleriyle mmkn olabilir. (Post 2006, 4). te bu noktada, liberal demokrasileri daha katlmc demokrasilere dntrmek suretiyle, bnyesinde barnd demokratik eksiklikleri gidermeyi amalayan mzakereci bir demokrasinin desteklenmesinin gereklilii ortaya kar. Politik kararlar ve eylem yollarnn, meruluklarn ancak iletiimsel sreler araclyla kazand fikrinde temellenen mzakereci demokrasi modeli, kamusal alanda ahlaki ve siyasal olarak eit kabul edilen yurttalarn kendi yaam tarzlarn etkileyen kararlarn almna katlmak iin girecei mzakere ve sorgulama sreleri sonucunda varlacak konsensse vurgu yapar. Dolaysyla ancak bylesi bir mzakere srecine imkn tanyan bir effaf kamusal alann garanti alnmas halinde, yurttalarn kozmopolitan normlarn bamsz geerliliine giderek daha fazla ikna olmasna imkn tanyan ve kendi pozitif hukuklarna dhil etme srelerini ifade eden yinelemelerin baarl olmas mmkn gzkmektedir. Bu bakmdan mzakereci demokrasinin hedefi, temsil ve yurtta kavraylarnn yetersizliklerine ramen liberal demokrasinin tanm gerei sahip olduu ve yurttalarn etik grlerini devletin pozitif hukukuna tercme eden effaf kamusal alan iler klmaktr. Benhabibin, haklar syleminin metafizik sonras bir gerekelendirmesine ynelik grlerinin olduka sofistike ve ikna edici olduu kabul edilse dahi, halen liberal demokrasi yurttalarnn, artan bir ekilde kozmopolitan normlarn bamsz geerliliine ikna olacaklarna ilikin beklentisi olduka tartmaldr. Demos yelerinin uygun artlar altnda evrenselci ykmllklerini iselletireceklerini beklememizin olas bir nedeni, Postun dikkat ektii gibi, Benhabibin evrensel etik normlarn z gerei geerli olduunu dnmesidir. te yandan onun ahlaki evrenselciliin taleplerine bu gl vurgusu, evrenselcilik ve tikelcilik arasndaki gerilimi birini dierini indirgemeden alma taahhdne ynelik eletirileri de davet eder. Zira onun, demokratik egemenlik 508

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa ve insan haklarnn demokratik yinelemeler araclyla birbirlerini snrlayabilecei ve kontrol edebileceini ortaya koyan grleri, sadece demokratik yasann ieriini belirleme hakkna sahip yurttalar ve oy verenleri tarif etmekle snrlanm gzken bir demosu gz nnde bulundurmaktadr. Onun, biz, halkn kimlii ve biz ve onlar arasndaki snrlarn verili ve deimez olmadna ve daimi bir ekilde kamusal tartma ve fikir teatileri araclyla mzakere edildiine ynelik grleri, ancak bu ekilde tarif edilen bir demosun birlii temelinde mmkn gzkmektedir. te yandan, Benhabibin de belirttii gibi, ulus devletler tipik olarak paylalan bir yazg, hafza, dayanma ve aidiyetin gc tarafndan bir araya balanm bir topluluun, yani bir ethnosun toplumsal dayanmas zerine dayanrlar. (Benhabib 2006a, 218). Aslnda Benhabib, bir halkn, bir yandan ethnos, te yandan demos olarak, yani ayn ethnosa ait olsalar da olmasalar da tm yurttalarn demokratik anlamda oy hakk kazand btnle dayal olan ikili bir kimlie sahip olduunu dnr. (Benhabib 2006, 218). Buradaki sorun, yeliin ancak iinde domakla (ya da evlenmeyle) kazanld bir topluluu imleyen ethnosun, pozitif hukuk tarafndan artlar belirlenen ve ak ulu bir yeniden mzakere sreciyle zerinde oynanabilir snrlar sahip olan bir demosa kart olarak, zgr giri ve ka izin vermemesidir. (Benhabib 2006b, 65). Dolaysyla Benhabib evrenselci etik ilkelerle uzlamaz bir eliki iine giren ethnosun ulusal dayanmasn, demosun birliinden ayrt etmek gerektiini dnmektedir. Zira etnik ya da kltrel birlik, demosun birliinden farkl olarak, demokratik yinelemelerle bizin tanmn yasal ya da yasa d yabanclar gibi kiileri ierecek ekilde genilemeye ynelten srece kar doal bir dirence sahiptir ve sadece bizim gibi olan tekilerle iliki kurma eilimindedir. Benhabibin ethnos ile demosun bir ulusal birliin iinde nasl ilikilenmeleri gerektii konusundaki gr ise, ethnos ve demos arasndaki snrlarn, ulusal birliin, kendisini daha evrenselci terimlerle yeniden oluturabilecei (ki gmenleri salt bir teki olarak grmek yerine onlarn sivil ve politik haklarn geniletebilsin, snma ve mltecilik politikalarn zgrletirsin vb.) bir biimde yeniden mzakere edilmesi ynndedir. (Benhabib 2006b, 174). Benhabib ethnos ile demosun bir tutulmasna (bylece demokratik halk, haklar mzakeresine kapal bir ethnos ile zdeletirmeye) kar duruuna paralel olarak politik btnleme ve kltrel btnlemenin birletirilmesine de itiraz eder. Ona gre salam liberal demokrasilerde, -demosun birlii ve ethnosun birliine atfta bulunanbu iki btnlemeyi ayrmak ve snrlarn geirgenliini savunmak, mevcut demokrasi asndan bir tehditten ziyade onun demokratik eitliliini zenginletiren ve glendiren bir tutum olacaktr. (Benhabib 2006a, 130) Bireyleri, ileyen bir politik topluluu ekillendirmek iin bir araya getiren pratiklere, kurallara, yapsal geleneklere ve kurumsal zihin yapsna atfta bulunan politik btnlemenin ilkeleri, zorunlu olarak kltrel kimlik ilkelerinden daha soyut ve genellenebilir niteliktedir. Dolaysyla 509

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa Benhabibe gre, yurttalarn olduu kadar yabanc uyruklularn ve mukim yabanclarn da sayg ve sadakat gstermesi gereken deer, herhangi bir ulusal kltrel gelenek deil, politik btnlemenin esas normatif unsurlardr. (Benhabib 2006a, 130-131). Dahas Benhabib, ulus kltrnn birlii ya da topluluk ii uyumu abartma eilimi iinde olanlarn (tekilere kapal olan atmasz bir kimlik, atlaksz bir btnlk ima eden bir biz varsayanlarn), ulusal kltrn kendisinin de ok sayda gelenein, anlatnn ve tarihsel kazanm ve bozulmann ihtilafl bir eitlilii tarafndan ekillendii gereini gz ard ettiklerini belirtir. (Benhabib 2006a, 130). Benhabib bu yolda bizi, -ABnin ok-katmanl yurttalk modeli gibi somut rnekleri tartmak suretiyle- sivil, sosyal ve baz politik haklarn azami derecede ulusal aidiyetlerden ayrld koptuu bir gelecei gz nnde bulundurmaya davet eder. (Benhabib 2006b, 171). Bunun iin yaplmas gereken ise kendi ifadesiyle, ulusal snrlarn tarihsel belirliliinden kap kurtulan ve bylece demokratik karar almann yerel, blgesel olduu kadar ulus-tesi ve ulus-st dzeylerde de uygulanabilmesine imkn tanyan demokratik otorite biimleri tesis etmektir. (Benhabib 2006b, 171). Ama Benhabibin kozmopolitan normlarn gereklemesi olarak dnd yurttaln dalmasn gerektiren bu gelecek hedefi, onun ahlaki evrenselciliin talepleri ve kltrel tikelcilik arasndaki gerilime ilikin tartmada evrenselcilie daha az eletiri getiren bir konuma kaym olduuna iaret etmektedir. Onun politik btnleme ve kltrel btnlemenin birletirilmesinin hata olduuna ynelik eletirisi, gerek ierideki gerekse dardaki tekilere ynelik hakszlk ve ayrmclklarn nne geilebilmesi yolunda hakl bir srar olarak gzkmektedir. Lakin onun politik btnlemeye dair zmlemeleri, -evrenselci gelenei, metafizik yanlsamalarn terk ederek yeniden formle etme ynndeki genel projesiyle uyumsuz bir ekilde- kltrel btnlemeye ve dolaysyla sylemsel mzakereci demokrasi ideallerinin kltrel kklerine ok az dikkat etmekte olduu iin eletirilebilir. (Allen 2007, 203). Ayrca kresellemenin uluslararas bamllklar arttrmasnn yan sra toplumsal-kltrel paralanma ve etnik, milliyeti, dinsel ve dilsel ayrlklklara da hz kazandrd gnmzde, etik evrenselcilik perspektifi, oulcu bir yap iine yerleerek birbirlerini meru grmeyi reddeden kimliklerin atmalarn ya da tarihsel, kltrel ya da ekonomik sebeplerle meydana gelen keskin politik kutuplamalar ya da ideolojilerin mcadelelerini aklamada glk ekmektedir. Benhabibin evrenselci etik perspektifinden haklara sahip olma hakkn ahlaki bir buyruun gerei olarak yorumlamasna getirilecek gl bir baka eletiri ise Rancirein dikkat ektii gibi, bylesi bir bak asnn, insan haklarn, aresiz ve bizim ahlaki ykmllklerimizi yerimize getirmemize ihtiya duyanlarn haklar olarak sunmasdr.(Gndodu 2006, 19-20). Bir baka deyile, haklara sahip olma hakkna ilikin ahlaki perspektif, tekileri, kresel piyasa gleri tarafndan srklenen, kendi 510

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa haklar uruna etkin bir ekilde mcadele edemeyen, pasif ve apolitik zneler olarak sergileme tehlikesini iermektedir. Oysa Fransada gizlilie, yasadla ve hak-sz kalmaya mahkm edilmelerini protesto ederek kendilerini grnr klan ve haklara sahip olma haklar iin giderek yaygnlaan bir mcadele balatan belgesizler (Sans papiers) rneinin gsterdii gibi, gnmzde yeni kolektif eylem ve politik znellik biimleri aa kmakta ve bizi mevcut evrensellik, haklar ve insanlk anlaylarmz yeniden sorgulamaya davet etmektedir. (Gndodu 2006, 20). Dahas, niteliksel bakmdan yeni ihtiyalarn, toplumsal ilikilerin ve birlik tarzlarnn ortaya knn zorunlu kld bylesi bir sorgulamann, yurtta-olmayanlar politik zneler olarak almas, haklara sahip olma mcadelesinin liberal demokrasi modelinin dna (ya da bu modelin eksik braktn daha uygun bir tarzda gerekletirmek suretiyle onu tamamlamaya alan giriimlerin dna) kan alternatif biimlerine de iaret etmektedir. Ar. Gr., Ege niversitesi, Edebiyat Fakltesi, Felsefe Blm, ozgursoys@gmail.com.

Notlar:
1http://www.un.org/esa/population/publications/2009Migration_ Chart/ittmig_wallchart09.pdf, Eriim Tarihi: 27.10.2010 2 Mltecilerin Hukuki Statsne likin 1951 tarihli Cenevre Konvansiyonu http://www.unhcr.org.tr/MEP/FTPRoot/Dosyalar/Anasayfa/sozlesme. pdf, Eriim Tarihi: 27.10.2010 3 Yurtta-olmayanlar terimi, Gndodunun (2006, 1) dikkat ektii gibi, iinde yaad lkenin yurttalar olmayan eitli kategorilerde insanlara (gmenler, mlteciler, snmaclar, belgesizler vb) iaret edecek ekilde kullanlmaktadr. 4 Etnik, dilsel, cinsel ve dier aznlklarn ounluk tiranlndan korunmas ya da parlamenter ounluklarn anayasal mahkemeler tarafndan zellikle insan haklar konusunda denetlenmesi iin alnan eitli hukuki kurumsal nlemler, bu yolda oluturulanMltecilerin Statsyle ilgili 1951 Cenevre Konvansiyonu, BM Mlteciler Yksek Komiserlii (UNHCR), Uluslararas Ceza Mahkemesi (ICC) gibi uluslararas kurumlar ve anlamalar. (Benhabib 1999, 735). 5 Niye sadece Bosna? Niye Ruanda ya da Darfurda deil?. Irak 2003 savann gerekten insani bir mdahale olduuna nasl inanalm? (Benhabib 2006b, 72)

Kaynaka:
Allen, Amy. 2007. The Rights of Others: Aliens, Residents, and Citizens (Review), Hypatia, 22, (2): 200-204 511

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa Arendt, Hannah. 1998. Totalitarizmin Kaynaklar-2: Emperyalizm, ev. Bahadr Sina ener, letiim Benhabib, Seyla. 1999. Citizens, Aliens and Residents in a Changing World: Political Membership in the Global Era, Social Research, 66 (3): 709-744 Benhabib, Seyla. 2006a. tekilerin Haklar-Yabanclar, Vatandalar, ev. Berna Akkyal, stanbul: letiim Yerliler,

Benhabib, Seyla. 2006b. Another Cosmopolitanism, Ed. ve giri, Robert Post, commentaries, Jeremy Waldron, Bonnie Honig, Will Kymlicka, Oxford University Press Gndodu, Ayten. 2006. Right to Have Rights: Arendt and Agamben on Politics of Human Rights, Bildiri, UMN Political Theory Colloquium Post, Robert. 2006. Introduction Another Cosmopolitanism iinde, Ed. ve yorumlar. Robert Post, Jeremy Waldron, Bonnie Honig, Will Kymlicka, (1, 13) Oxford University Press

512

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa

Evrensel Konukseverlik ve Haklara Sahip Olma Hakk


zlem Duva
Haklar sylemi genellikle bir topluluu tekil eden ortaklarn, yani yasal topluluun, halihazrda yesi olarak kabul edilen yurttalar arasndaki karlkl ykmllkleri temel alr. Bu ynyle hak terimi, bir yandan bireyin dier yurttalar nazarnda belli pratikleri hayata geirmek konusunda yetkili olduunu ifade ederken, dier yandan da herhangi bir eylemin gerekletirilebilmesi iin topluluun yesi olan btn yurttalara ykmllk atfetmektedir. Bireyin hak sahibi bir kii haline gelme stats, iinde bulunduu topluluun bir yesi olarak kabul grmesine baldr ve bu nedenle hak sahibi olmann kendisi arzi bir durumdur. Bu noktada yle bir soru domaktadr: Sz konusu bu kabule onay verecek olan ya da bunu bireylerden esirgeyecek olan kimdir? Kanta bavurarak syleyecek olursak, bu konuda temel alacamz referans, insanlk olmaldr. nsanlk hakk, hkm altnda bulundurduu yurttalar btnyle hukuksal ortaklar haline getiren sivil ynetim szlemesini meru klan bir kavramdr. Kantn talep ettii insanlk hakk yurttalara, hukuksal-sivil haklardan yararlanmaya yetkili zneler olarak bir sivil topluluun yesi olma hakkn verir. Bu hak karlkllk ilkesinde temellenir ve bu karlkllk ilkesi, Kantn evrensel ve genelleebilir karakterdeki normatif anlaynn zn tekil eder. Kantn kozmopolitan hak kavrayn temellendirirken kulland evrensel konukseverlik hakk da bu erevede deerlendirilmelidir. Evrensel konukseverlik, sivil birliin dnda kalanlara geici ikamet hakkn vermekle onlar bu sivil birlik ierisine dahil eder ve Hannah Arendtin ifadesiyle insanlara birbirleriyle bant kurma imkan tanr. Evrensel konukseverlik kavram zellikle Kantn Ebedi Bar zerine Felsefi Bir Deneme adl yazsnda ve Ahlak Metafiziinin ilk blmnde tanmlanan uluslararas hak kavramnda ikinlemi bir kavram olarak, Kantn kozmopolitanizm dncesi ile bantl bir kavray olarak ortaya kar. Aslnda evrensel konukseverlik kavraynn Kantn zneleraraslk kavraynda temellenmi bir dnce olduunu sylemek yanl olmaz. zel olarak ise onun hukuk anlayn belirgin bir biimde kavrayabileceimiz Ebedi Bar stne Felsefi Bir Deneme ve Ahlak Metafiziinde karmza kan bu kavram, bugn de herhangi bir politik-sivil birliin dnda kalm olan insanlarn, ncelikli olarak insan olma vasfyla iine dahil olabilecekleri bir politik-sivil birliin imkann aramak bakmndan nem tar. zneleraraslk kavramna dayal 513 olarak temellendirilmi olan

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa kozmopolitan hak kavray, Kantn hukuk ve politika anlaynn temel ynelimlerinin cisimletii bir kavram olarak, dnyadaki btn yurttalarn birbirleriyle bant kurabilecei bir zemini ve ayrm gzetmeksizin btn yurttalarla temasa gemeyi salayacak evrensel ilkeleri salar. Dnya yurttal dncesi, Kantn felsefi antropolojisine dayal olarak her bir bireyin kendi varoluunu gerekletirebilmesi, kendi benini tesis edebilmesi iin gerekli olan karlkllk ilkesinden hareketle kavramsallatrlr. Kantn kozmopolitan antropolojisi, insann kendisini dierleriyle birlikte kuran bir varlk olduunu gsterir. Bunun hukuksal plandaki yansmas btn yurttalarn temel haklarnn ancak ve ancak birbirlerinin haklarn tanmakla mmkn klnabilecei dncesi olduundan, kozmopolitan toplum ideali, bu haklarn sivil-politik birlik ierisindeki kullanmn esas alarak ieriklendirilir ve bu haklarn kullanmna ynelik felsefi temelleri ina eder.1 Evrensel konukseverlik ilkesinin kozmopolitan amalarla balants da bu tr bir karlkllk ilkesi ve bunun pratik karl olan zneleraraslk dncesinde yatmaktadr. Ancak Kantn evrensel konukseverlik kavraynn zemini olan kozmopolitanizm idealini, salt kresel lekteki bir adil datm yasasna indirgememek gerekir. Nitekim uluslararas lekte yaratlacak bir sivil toplumun ve kamusal alann, iletiim ve birlemeyi salayacak koullara sahip olmasna ramen her zaman demokrasi ile zde olmayaca bilinmektedir.2 Bu noktada Kantn kozmopolitan hak kavraynn adil yelik gibi bir koulla tamamlanacan da belirtmek gerekir. Kozmopolitan hakkn koulu olan adil yelik, mltecilerin ve snmaclarn ilk kabul iin yaptklar ahlaki talepleri, gmenler iin geirgen bir snr anlayn, ulusal haklardan mahrum edilmeye kar korunma yasalarn ve ihtiyati tedbirleri; aslnda genel olarak her insann hakka sahip olma yani tzel kii olma hakkn ierir. Btn bu haklar, kiinin politik statsne baklmakszn geri alnamaz haklar olarak tanmlandnda, vatandalktan karma da dahil olmak zere hibir stat deiiklii, kiiyi temel haklarndan yoksun brakacak bir yaptrm olarak ekillenemeyecektir. Bununla birlikte adil yelik, belli koullar karlam olan yabanclara vatandalk haklarnn verilmesini de gerektirmelidir. Bylece politik yelik hakk ayrmc olmayan, herhangi bir etnik ya da kltrel temeli yeterli ve gerekli koul saymayan, effaf bir biim ve uygulamaya sahip olan, devletler ve btn hakim otoriteler tarafndan hie sayld durumlarda mahkemelerde karara balanabilir pratiklerle dzenlenebilen bir kavram olarak anlam kazanacaktr. Kantn evrensel konukseverlik kavrayn ite bu erevedeki politik yelik hakk ve genel olarak kozmopolitanizm dncesi ile birlikte deerlendirmek gerekmektedir. (Bu durumda Kant hukuk anlay ierisinde kozmopolitanizm, ayn zamanda devletin toplumsal aktrler ve dinamikler zerinde tesis edecei bir hkmranl ortadan kaldrmak iin de teorik bir zemin salamaktadr.) 514

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa Kant, Ebedi Bar stne Felsefi Bir Deneme adl yazsnda konukseverlik terimini bir hayrseverlik meselesi deil, hak sorunu olarak adlandrr. Bylece konukseverlik, bir kiinin kendi lkesine dardan gelen veya tarihsel-toplumsal koullar nedeniyle kendisine baml hale gelmi kiilere kar gsterecei iyilikseverlik, hayrseverlik ya da merhamet duygusu ile aklanabilir bir kavram olmaktan kp, dnya yurttalnn potansiyel yesi olarak kabul gren insanlara dair bir ykmllk gerektiren, varolusal bir mesele olarak anlam kazanacaktr. Kiinin kendi varoluu ve insan oluu dnda herhangi bir koula balanmakszn tesis edilmi bir konukseverliin zemini, dnya yurttal idesinden doan temel haklardr. Kantn ifadesi ile: Konukseverlik (Wirtbarkheit), bir kiinin lkesine gelen yabancnn dman olarak muamele grmeme hakk anlamna gelir. Bir lkenin yerlisi olan, yabancnn yok oluuna yol amad srece bu yabancy lkesine kabul etmeyebilir; ancak yine de yabanc yerini barl bir biimde edindii srece ona dmanca bir tavrla yaklamamas da olasdr. Bu durumda yabanc kiinin talep edebilecei hak srekli ziyaretilik hakk (Gastrecht) deildir. Bir yabancya belirli bir zaman kesitinde vatandala geme hakknn verilmesi iin zel bir yararllk anlamas gerekebilir. Bu, yalnzca geici bir ikamet, tm insanlarn sahip olduu ortak haktr. nsanlar bu hakka, sonsuza dek yaylamayacaklar iin sonunda bakalarnn varln kabullendikleri dnya yzeyine ilikin ortak mlkiyetleri vastasyla sahiptirler.3 Kantn bu ifadeleri, onun srekli ikamet hakkn geici ikamet hakkndan ayrd, bununla birlikte srekli konukseverlik hakkn bir ahlaki ykmllk olarak tanmlamakla kalmayp ayn zamanda, yurttalarn kendi aralarnda zgrce tesis edecekleri bir yararllk anlamas olarak takdim ettii bir an temsil eder. Bylece konukseverlik Kantn bu dnceleri ile birlikte, somut bir biimde tanmlanarak yabanclara imtiyaz tanyan bir hak olarak ieriklendirmi olur. Bunun yan sra konukseverlik hakk ayn zamanda reddedilmesi mmkn olmayan bir geici ikamet hakkn da salar. Kantn konukseverlik hakkn bir ahlaki ykmllk olarak tanmlayp brakmak yerine, bir hak olarak bu ekilde ieriklendirmesi, yersiz-yurtsuz olarak tanmlayabileceimiz insanlara, sava madurlarna, vatanszlara kar insanlk d muamelelerin ortadan kaldrlmas iin hukuksal bir zemin salar. Burada konukseverlik hakk, herhangi bir yabancy kabul eden devletlere, sz konusu yabancya ikamet hakk tannmasna dair bir ykmllk getirmesinin yan sra bu ykmll, cumhuriyete dayal kozmopolitan amalarla gvence altna almaktadr.4 Aslnda belirtmek gerekir ki Kant, zgrle dair insani talebin bir uzants olarak insanln kozmopolitan bir topluma doru yava yava evrilmesine hizmet eden birlemeyi arama hakkn, dnyann ortak mlkiyetine dayal kurgu ile salamaya almaktadr. Bu kurgu ve bu temellendirme biimi pek ok ynyle tartlabilir, eletirilebilir ancak yadsnamayacak bir gerek vardr ki o da Kantn bu 515

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa temellendirmelerinin, btn eksik ve kusurlu yanlarna ramen politik dnce tarihinde yeni bir alan tanmladdr. Bu yeni alan, -her ne kadar Kant hakka sahip olma hakkn kendi kendini yneten cumhuriyete dayal topluluklarn bir ayrcal olarak tanmlam olsa da- ayrmclk, dlama, tekiletirme ve bunu takip eden bask ve zor pratiklerinin aa karlarak ortadan kaldrlmasn hedefler ve zneleraras diyalog ekseninde tanmlanr. Dolaysyla onun kozmopolitan toplum idealinin pek ok ynyle mulak kalm miras, aslnda uyruksuzluk sorunu ekseninde beliren politik ktnn ifa edilmesi asndan nem tar. Kanttan sonra bu miras eletirel bir biimde deerlendirip politik analizlerine konu edinen kii Hannah Arendttir. Arendt, politik kt ve uyruksuzluk meselesine odaklanarak bu meselenin yirminci yzylda zlmesi en zor mesele olarak kaldn; bunun nedeninin de totalitarizmin kaynaklarndan biri olan ulus-devletin k olduunu belirtir. Ulus-devletin k, ulusallk stats ile birlikte hakka sahip olma hakknn neredeyse son bulduu ve bylece (btn yurttalk haklarndan mahrum braklma anlamnda) uyruksuzluun acmasz bir biimde ba gsterdii bir sreci tekil eder. Totalitarizmin Kaynaklar adl almasnn Emperyalizm adl ikinci blmnde Arendt, Avrupa totalitarizmini irdelerken, modern devletin hukuksal bir ara olmaktan saptrlarak ulusun hizmetine amade, kanunsuz bir ayrcala dnme srecinin devletlerin, istenmeyen aznlklara kar kitlesel bir vatandalktan karma pratii ile baladn belirtir. Bylece snr d edilmi milyonlarca snmac ve uyruksuzun, yani genel olarak yersizyurtsuzlarn, ulus-devletin eylemleri ve ayn zamanda k sonucunda yaratlan kategoriler olduklarn grrz.5 Arendtin ulus-devlet sisteminin zayfln eletiren bir dnr olarak uyruksuzluun ulus-devletin k ve ulusallk statsnn yitirilmesi ile belirgin bir biimde ortaya ktn vurgulamas artc olsa da, bunu onun kozmopolitan bir dnya devletine pheyle yaklamasnn bir sonucu olarak okumak gerekir. Dier yandan politik kt ile mcadelenin moral ilkelere ballkla gerekleemeyeceini dnen Arendt, insanlarn ktye dair bir kapasitelerinin olduu gereinin de kabul edilmesi gerektiini dnr.6 Bu nedenle Arendt, Kant kozmopolitanizm idealini, sivil-politik birliin imkan dorultusunda ele ald hakka sahip olma hakk ile bantl bir biimde ele alr ve bunu, btn arzi niteliklere stn gelen bir hak olarak deerlendirir. Arendte gre hakka sahip olma hakknn bir ahlaki yasa olarak deil, sivil toplum ilikisi ierisindeki bireyin zgrlne ynelik bir ileyii ve somut yaptrm olan bir hak olarak tanmlanmas gerekir. Bu hakkn karlanma talebi ise Kantta olduu gibi yeryznn ortak mlkiyeti deil, daha ok btn haklara stn gelen insanlk hakk ve buna bal olarak gelien zgrlk hakk olmaldr. Arendt, salt moral ilkelerle gerekelendirilmi bir hak tasavvurunu metafizik temelciliin bir yansmas olarak grd iin, bu hakkn sivil516

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa politik bir birliin iine dahil olabilecek bireylerin talep ve mcadeleleri ile kazanlabileceini dnr. Daha da tesi Arendt iin bu mcadeleyi salayacak olan ey de yine insanlk hakkna dayanmas gereken rgtlenme, bir araya gelebilme hakkdr. Zira insanlar eit domazlar, ancak eit oranda szlerini syleyebilecekleri bir kamusal alanda etkinlik gsterdikleri srece eit yurttalar olarak tanmlanabilirler. Bu durumda politik alanda sz sahibi olmann kendisi, insana bu temel haklarn kullanmak iin gerekli zemini salar. Bir kiinin yabanc topraklara girdiinde evrensel bir konukseverlii etkin klacak pratikler sayesinde kii olma hakkn kullanabilmesinin gvencesi moral buyruklar olamaz. Bu nedenle Arendte gre Kant kozmopolitanizm idealini yeryzndeki btn yurttalar iin etkin klabilmenin yolu onlar, btn taleplerini zgrce dile getirebilecekleri bir kamusal alann iine dahil edebilmekten geer. Arendtin Kant evrensel konukseverlik ilkesini bu ekilde dntrmesi, bize mevcut tarihsel pratiklerde kendisini ayrmclk, dlama, ge zorlama, daha genel anlamda haklardan yoksun brakma olarak gsteren totaliter ve antidemokratik uygulamalar eletirme imkan tanr. eyla Benhabibin de belirttii gibi hakka sahip olma, yani tzel kii olma hakknn korunmas, vatandalk haklarna deil, temel haklara bal olmaldr.7 Bu durumda kiinin temel haklar, vatandalktan karlma durumunda da devam edecektir. Ancak temel haklarn bu ekilde etkin klnmas mmkn mdr? Bir bakma Kantn geici ikamet hakkn evrensel konukseverlik ekseninde politik yelie ulatracak en son adm aklamadan brakmas ve bunu cumhuriyet erkinin yetkisine brakmas gibi Arendt de haklara sahip olma hakkn kamusal alanda sz syleme sonucunda elde edilecek bir ey olarak grmektedir. Buradaki ngrnn mulakl Arendtin her bir cumhuriyet rejiminin ierideki-dardaki ayrmn kanlmaz olarak yaratt tehisi ile birlikte dnldnde kozmopolitanizm ile yerellik arasndaki gerilimin Arendtin dncesinde de srdrldn grrz. Kant ve Arendtin kozmopolitan hak kavraynn bu noktada yetersiz kalacan ne sren eyla Benhabib ise hak kategorisinin, ezileni ve dlanan merkeze ald lde daha demokratik hale getirilebileceini dnr. Bu durumda haktan yoksun braklmann maduru olan zneleri; snmaclar, aznlklar, uyruksuzlar ve yersiz yurtsuz insanlar da kapsayacak daha adil bir normatif sistem mmkn olabilecektir. Kozmopolitan hak kavraynn bir anlam olacaksa bu, politik yelik hakkn effaf bir biimde ekillendirmi, kapsam asndan ayrmc olmayan ve devletler tarafndan ihlal edildii takdirde uluslar aras mahkemelerde yarglanmas mmkn bir yasal sistemin tesisi sayesinde aa karlabilir. Benhabibe gre uluslar aras hukuk szlemelerinde yer verilmi olmasna karn rnein bir snma hakknn hala bir ykmllk olarak egemen otoritenin inisiyatifine braklm olmas, egemen olana bir imtiyaz hakkn tanmas nedeniyle riskli ve hakka sahip 517

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa olma hakkn korumak bakmndan yetersizdir. Dier yandan ulus devlet kapsamndaki bir hak tanmnn kozmopolitan amalarla ne kadar akabileceini de irdelemek gerekmektedir. Benhabib, Arendtin dncelerinin eletirisinden hareketle haklara sahip olma hakknn halen evrensellik-yerellik (ya da daha genel olarak evrensellik-tikellik) gerilimi arasnda skp kaldn anlatmaya alr. Arendt her ne kadar etnik temeldeki zerklik talep eden bir egemenlik ile politik katlma dayal halk egemenliini birbirinden ayrm olsa da, giderek okuluslu, okkltrl ve aynlatc kategorilerin kolektif bir biz anlay temelinde ina edildii daha karmak formdaki ulus anlayna ikin olan elikileri dikkate almamtr. Bu nedenle Benhabib, Kant ve Arendtin fikir ve eletirilerinin zellikle egemenlik ile insan haklar arasnda gstermi olduklar (ve halen sregelen) gerilim nedeniyle dikkate deer olduunu dnr. Tam da bu gerilim nedeniyle Benhabib, Neokantlarn vatandaln k olgusu ile karlatklarnda buna kar bir zm gelitiremediklerini ne srer.8 Haklara sahip olma hakk genel olarak her bir bireyin ulusal vatandalklarndan bamsz bir biimde evrensel bireylik statsnn kabul olarak tanmlanabilir. Bu hakka sahip olmak ve bireysel bazda kullanabilmek, hem Kantn hem de Arendtin zmleri ierisinde yetersiz kalmaktadr. Kantn dncesi ierisinde kalc ikamete ynelik ahlaki bir hak talebi bulunmadndan, Arendtin dncesi ierisinde ise bu haklar belirli politik aktrlerce ina edilmi politik yapnn, yani cumhuriyetin keyfi tutumuna terk edildiinden, yeterli dzeyde ve gerektii gibi tanmlanamamtr. Arendt, Kantn dnya yurttalna ynelik ahlaki ykmllkler temelinde ina etmeye alt haklara sahip olma hakkn yetersiz bulurken, kendisi de bu hakk cumhuriyete dayal bir hak kavraynn ve eitlik varsaymnn snrlar iinde brakmtr. Benhabibe gre her iki dnrn de haklara sahip olma meselesine yn veren kozmopolitanizmleri, moral ve hukuksal tikelcilikleri noktasnda kmtr.9 Szn ettiimiz evrensellik-tikellik gerilimi burada da kendisini gstermektedir. Demokratik zbelirlenim paradoksu, kendi otonom yasasn olutururken ierideki-dardaki ayrmn reten ya da zaten var olan bu ayrma zm bulmakta baarsz olan politik aktrlerin ortaya koymu olduklar pratiklerde kendisini gstermektedir. Bir tarafta hak kavram yer alrken, dier yanda haklara sahip olma hakknn hkmrann imtiyazna konu olabilmesi, hem Kantn hem de Arendtin dncesindeki bir ikilemi yanstmaktadr. Bu ikilemin almas iin ncelikle demosu egemen olarak ina eden ve ayn zamanda bu egemenliin meru temellerini temel insan haklarna ballk ilkesinde tesis etmek isteyen bak alarnn, kendi snrlarn yaratan ve bu snrn tesindekileri dardakiler olarak kodlayan kusurlu ynlerinin ifa edilmesi gerekir. Kant ve Arendtin dncelerinde de mevcut olan bu kusurlu yanlarn, sylem etiinin normatif ilkeleri ve bu ilkelere dayal olarak ben ve sen arasnda kurulmu bir diyalojik ilikiden tretilmesi 518

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa gibi bir zm ile, yani metafizik sonras/d bir hak temellendirmesi ile dzeltilebileceini belirten Benhabib, Kanttan beslenerek u ilkenin merkeze alnmas gerektiini ne srer: nsan haklar ya da temel haklar, senin bireysel zerkliini ortaya koyman olanakl klabilen ve destek verebilen normlardr.10 Bu ilke elbette ki Kant ve Arendtin dncelerinde de mevcut olan zneleraraslk kavraynn, yurttalar arasnda tesis edilen bir bant ilkesinin rndr. Zira her iki dnr iin de moral-politik bakmdan zerk olmak demek, z-kardan bamsz bir biimde davranabilmek, yani kendi varoluunu dier benlerle diyalog ve etkileim ierisinde gerekletirebilmek demektir. Ancak Benhabib, bu ilkenin metafizik sonras bir temellendirme biimine dnebilmesi iin sz konusu hak kavraynn, ncelikle bu hakka sahip olmayanlar zerinden tesis edilmesi gerektiini dnr. Baka bir deyile egemen otoriteler tarafndan sesi kslm, grnmez hale getirilmi, ge zorlanm ya da vatandalk haklar ellerinden alnm, ulus-devlet paradigmas ierisinde hakszla maruz kalm, ksacas prosedrel ya da pratik olarak haklara sahip olma hakkn kullanamayan insanlarn ncelikli olarak sz sahibi olmasnn beklendii bir sylem etiinin etkin klnmas gerektiini dnr. Darda braklanlar sylem etiine dahil etmenin ne kadar adil olduu ve bu dahil etme kurallarn kimin belirleyecei sorusu zlmez bir paradoks gibi grnse de aramzda yaayan yabanc uyruklulara, yabanclara ve tekiletirilmi olanlara dair tutumumuzun liberal demokrasiler iin olduu kadar demokratik bir bilince erime ynnde kararl tutum sergileyen yurttalar iin de bir snav olduunu hatrlamak gerekir. Bu nedenle Benhabibin demokratik yinelemeler olarak adlandrd, Arendtin baka bir tarzda zihnin genilemesi olarak ifade ettii gelimeyi ancak bu tutum sayesinde kazanabiliriz. Benhabibin de zerinde srarla durduu gibi, kozmopolitan amalarn evrensel ve soyut karakteri iin bir dzeltme salanacaksa bu, mlteci, snmac, aznlk ya da vatansz konumundaki bireylerin merkeze alnmas ile mmkn olabilir. Mlteciler ve snmaclarn haklara sahip olma konusundaki durumlar, haklar sisteminin kysnda gezinen bu insanlarn, sistemin kr noktalarn ortaya sermesi bakmndan nem tar. Bu kr nokta, Benhabibin de belirttii gibi hukukun stnlnn bir istisna durumu kavramsallatrlmasnda cisimlemi tersine akdr.11 Yaama, zgrlk ve mlk haklar korunduu zaman bile hareket, istihdam ve katlm haklarnn kat bir biimde snrlandrld bu insanlar, temel insan haklarna sahip olduklar varsaylm olsa bile pratikte haklara sahip olma hakkndan mahrum brakldklarndan, kendisini bir istisna hali kavramsallatrmasnda hissettiren iddet olgusunun madurlar olarak u gerei gsterirler: Ulus-devletler bu insanlar istisna durumunda alkoyarak ben ile seni, biz ile sizi ayran snrlar daha da keskinletirmekte ve bir yandan da ulusal olarak snrlar belirlenmi bir egemenlik anlay 519

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa ierisinde tanmlanmaya allan insan haklarnn yapsal ikilemini srdrmektedirler.12 Bu ikilemin adil bir demokratik haklar sistemi ierisinde alabilmesi ve Kanttan miras alnan kozmopolitan mirasn haklar sistemi ierisinde yeniden ieriklendirilebilmesi iin sylem etiinin yeterli olup olmad tartlabilir. Ancak burada u nemli noktay gzden karmamak gerekir: Haklara sahip olma hakkna ve evrensel konukseverlik gibi bu haklarn cisimletii somut pratikleri test etme imkan salayan toplumsal sorunlara dair yaklammz, demokratik tutumlarmz snayabileceimiz bir turnusol kad ilevi grr. inde bulunduumuz a, Benhabibin de belirttii gibi Hibir insan yasad deildir grn yksek sesle dillendirmemiz gereken bir adr. Bu yzden Benhabibin uyarlarn dikkate alarak Kant ve Arendtin kozmopolitanizm idealinden beslenen evrensel konukseverlik ve haklara sahip olma hakkn yeniden dnmek gerekir. Ar. Gr., Ege niversitesi, Edebiyat Fakltesi, Felsefe Blm, ozlemduva@yahoo.com.

Notlar:
1 Kantn antropolojisi, onun hukuk ve politika anlaynn temeli olan bir insan tasarmn ortaya koymas nedeniyle nem tar. Kantn dncesi ierisinde insansallama, ancak dierleriyle kurulan bir ortak dnya ierisinde mmkn olabilmektedir. Bunun hukuk alanndaki karl ise sivil birliin ierisine dahil olmu yurttalarn sahip olaca haklarn, btn yurttalar arasnda sz konusu olan bir bantda ve ykmlle dayal bir szleme ekseninde ekillenmesidir. Kantn felsefi antropolojisine dair ayrntl bilgi iin Bkz. Immanuel Kant; Anthropology A Pragmatic Point of View, Trans.: Robert B. Louden and Manfred Kehn, Cambridge University Press, 1996 2 James Bohman; Republican Cosmopolitanism, The Journal of Political Philosophy: Vol. 12, Number: 3, 2004, s: 351 3 Immanuel Kant; Perpetual Peace: A Philosophical Sketch Trans.: H.B. Nisbet, Kant: Political Writings,Ed: Hans Reiss, Cambridge University Press, 1994, s: 93-130 4 Bkz. Immanuel Kant; The Metaphysics of Morals, Ed: Mary Gregor, Cambridge University Press, 1996,S:1-97 5 Hannah Arendt; Totalitarizmin Kaynaklar II: Emperyalizm, ev: Bahadr Sina ener, letiim Yay, 1998 6 Hannah Arendt; Nightmare ang Flight, Reflections On Literature and Culture, Ed.: Susannah Young-Ah Gottlieb, Stanford University Press, 2007 s: 92 7 Seyla Benhabib; tekilerin Haklar: Yabanclar, Yerliler, Vatandalar, 520

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa ev: Berna Akkyal, letiim Yay., 2006, s: 13 8 A.g.e. S:82 9 Ag.e. S:76 10 Seyla Benhabib; tekilerin Haklar: Yabanclar, Yerliler, Vatandalar, ev: Berna Akkyal, letiim Yay. 2004 S:142 11 A.g.e. S:172 12 Carl Schmitt; The Concept of Political, Trans.: George Schwab, University of Chicago Press, 1996, s: 47-50

Kaynaka:
Arendt, Hannah; Nightmare ang Flight, Reflections On Literature and Culture, Ed: Susannah Young-Ah Gottlieb, Stanford University Press, 2007 Arendt, Hannah; Totalitarizmin Kaynaklar II: Emperyalizm, ev: Bahadr Sina ener, letiim Yay, 1998 Benhabib, Seyla; tekilerin Haklar: Yabanclar, Yerliler, Vatandalar, ev: Berna Akkyal, letiim Yay. 2004 Bohman, James; Republican Cosmopolitanism, The Journal of Political Philosophy: Vol. 12, Number: 3, 2004, s: 351 Kant, Immanuel; Perpetual Peace: A Philosophical Sketch Trans: H.B. Nisbet, Kant: Political Writings,Ed: Hans Reiss, Cambridge University Press, 1994 Kant, Immanuel; The Metaphysics of Morals, Ed: Mary Gregor, Cambridge University Press, 1996 Schmitt, Carl; The Concept of Political, Trans.: George Schwab, University of Chicago Press, 1996

521

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa

Karl Jasperste Avrupa Dncesi


H. Haluk Erdem
1. Giri
Avrupann ne olduu ve nereye gittii tartmalar bir sredir filozoflarn da gndemindedir. Avrupann bakalama urad saptamalarndan Avrupann bir kriz iinde olduunu syleyenlere, farkl biimlerde Avrupa olduunu dnenlerden Avrupa merkezci bak asnn her eyi belirledii ynndeki iddialara kadar eitli yaklamlardan Avrupa zerinde sorgulamalarn yapldn ve yaplmaya devam ettiini gryoruz. 20. yzyl felsefesinin nemli isimlerinden birisi olan Karl Jaspers de (1883- 1969) Nazi dneminde Avrupann her alanda nasl ykma doru gittiini iinde yaayan birisi olarak konuyla ilgili tartmalara katlmtr. Onun 1946 tarihinde Cenevre (Genf)de verdii Avrupa Tini zerine balkl konumas konumuz bakmndan nem tamaktadr. Jaspers bu konumasnda kendi temel felsefi dncelerini de yanstmaktadr.

2. Avrupa Nedir?
Avrupann ne olduu sorgulamasnda karmza kan ilk yaklam onun corafi bir snrdan ibaret olduudur. Bu yaklama gre Avrupa Atlantik Okyanusuna kadar uzanan kk bir yarmadadr. Avrupay yalnzca belirli bir corafi terim olarak aklamann dnda baka yaklamlar da vardr. Avrupa, belirlenen bu mekn zerinde tinsel (geistig) bir ilkeyi mi ifade etmektedir? Tinsel ilke terimi, Akdeniz evresinde yaayan antik dnyann Yunan-Roma toplumunu iine alan bir ifadedir. Ortaa dnemine gelindiinde Avrupa artk Hristiyanlk olarak aklanmaktadr. Bugn iin Bat olarak Avrupa ifadesinin Hristiyanlk dininin snrlar gibi Amerika ve Rusyay iine aldn dnen Jaspers, tinsel anlamda bambaka bir grnm iinde olunduunu dile getirmektedir. in ve Hindistan Batllar iin artk yabanc blgeler olmaktan ktktan, Polinezyann yan sra Avustralya ve Afrikaya olan ilginin olumasndan beri Avrupal olma bilinci bir dnme uramtr. Avrupal olma kibiri, kendini koruma, dnya tarihinin yalnzca Batnn tarihi olduu adlandrmas, yabanc kltrleri merakllarn izledikleri mzelerde tutma anlaynn artk gerilerde kaldn dnen Jaspers Hegelden bir alnt yapar: Dnya bir gemiyle etrafnda dolalabilir hale geldi ve Avrupal iin yuvarlktr. Henz ya abaya demedii ya da henz bilinmedii iin tahakkm altna alnamayan eyler, tahakkm altna alnacak.1 Jaspersin birbirinden bamsz olarak ortaya kp gelien in, Hindistan 522

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa ve Baty tinsel anlamda birbirlerine eit deerde grmektedir; nk bu kltrlerde insan olmann en yksek deerleri yaratlmtr. Hristiyan inanc iin sa dnya tarihinin ekseni (Achse der Weltgeschichte) anlamn tamaktadr. Her ey sadan gelmekte ve saya geri gitmektedir. Oysa Jaspers dnya tarihinin eksenini sadan nce 800 ve 200 yllar arasndaki zaman diliminde grmektedir. Bu tarihler arasnda Homerden Archimedese, peygamberlerden Zarathustraya, Upaniatlardan Budhaya, Laotseden Konfuyse ve Tschuang-tseye kadar pek ok dnr yaamtr. Bu isimler bugn de geerli olan kltrlerdeki btn temel dnceleri ileri srmlerdir. Sz konusu zaman diliminde insann snr durumlarn ortaya koyan sorular ileri srlm, insan yan yana getiren benzerlikler grlmtr. nsana ait ileri srlen temel sorular bu farkl dnyay birbiriyle karlatrm, btn farkllklar iinde aynlklarn grlmesini beraberinde getirmi, birbirlerini anlamalarn salamtr. Benzer tinsel kkenler daha sonra tamamen farkl geliim ynlerine doru gitmitir. Avrupann son drt yzyl iinde inden ve Hindistandan radikal olarak farkl yne gitmesinin nedeni evrensel bilim ve tekniktir. Bir sre sonra bilim ve teknik dnyann kaderi durumuna gelmitir. Jaspers dnya tarihine ilikin ortaya konan sorular Max Weberin temel sorular olarak ileri srdn dnmektedir. Ona gre Weberin sorduu byk kltrn ortak noktasnn nedir? Batya zg olan nedir? Neden Batda bir kapitalizm vardr? gibi sorular nemlidir. Jaspers Avrupa sorununu bu tartmalardan sonra yle aklamaya giriir: () Avrupa Homer, schylus, Sophokles, Euripidesdir. [Avrupa] Phidias, Platon, Aristoteles, Plotindir. [Avrupa] Virgil, Horaz, Dante, Shakespeare, Goethedir. [Avrupa] Cervantes, Racine, Moliredir. [Avrupa] Lionardo, Raffael, Michelangelo, Rembrandt, Valasquezdir. [Avrupa] Bach, Mozart, Beethovendir. [Avrupa] Augustin, Anselm, Thomas, Nicolaus Cusanus, Spinoza, Pascal, Kant, Hegeldir. [Avrupa] Cicero, Erasmus, Voltairedir. [Avrupa] katedraller, saraylar ve harabelerdir. [Avrupa] Kuds, Atina, Roma, Paris, Oxford, Genf, Weimardr. [Avrupa] Atinann demokrasisi, Romann cumhuriyeti, svireli, Hollandal, Anglosaksonyaldr. Sona ulaamyoruz. Kalbimizde yer eden her eyi, tinin, ahlakiliin, inancn llemeyen zenginliini saymak isteriz.2 Jaspersin Avrupann ne olduunu aklama abas setii kavramla ortaya konur: zgrlk, tarih, bilim. Avrupay aklama denemesi olan bu kavramdan Jaspersin ne anladna deinelim. zgrlk Avrupaly huzursuzluk ve devinim iinde brakan bir kavramdr. Avrupal zgrl isterken onun olmadn da bilir. zgrle kesin olarak sahip olduunu sand anda zgrlk kaybolup gitmitir. zgrlk Jasperse gre bana buyrukluun, keyfiyetin almasdr. zgrlk 523

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa kiinin tek kendisi iin sahip olduu bir durum deildir. Kii bakalaryla balantsnda zgrle ulaabilir. zgrlk kendini yalnzca toplum iinde gerekletirir. Bakalarnn zgr olduu lde zgr olabilirim der Jaspers. Jaspers zgrln iki biimini belirler: lki kiinin bir baka kiiyle sevenlerin savamyla ortaya kan isel zgrlk, dieri toplumsalpolitik zgrlk. Avrupada bu iki biim de ortaya kmaktadr. zgrl insann hakikatiyle balantsnda gren Jaspers, nasl mutlak hakikat yok ise, mutlak zgrlk de yoktur; dolaysyla hakikat yolda olma srecidir. zgrl kiinin yalnzca kendi bana isel bir srecinin ifadesi olduunu anlamayan Jaspers bu konuda vurgulad bir ifade vardr: Bakasyla birlikte olma, snrlar iindelik. Jaspers Avrupa kavramn zgrlkle ilikilendirdii snrlar iinde yaam dnda kutupluluk iinde yaam dile getirir.3 Bu ifadelerden Jaspersin ne anladn biraz daha aklamakta yarar vardr.

2.1. Avrupay Oluturan Kavram: zgrlk, Tarih ve Bilim


Kutupluluk iinde yaam Avrupann iinde yer ald durumu kar durumla gelitirmesi anlamna gelmektedir. Avrupa parlak, kuatc dzenleri tand gibi devrimlerin huzursuzluunu da tanmtr. Bu, muhafazakrlk ve kkten krlmalar iine almak demektir. Dinsel inancn itenliiyle barma yannda nihilist reddetme sz konusudur. Hristiyan-evrensel otoriteye itaat etme kadar Aydnlanma dncesi de bu kutupluluk iinde yer almtr. Bir yandan felsefede byk sistemler oluturulurken daha sonra bu aklamalar zarar grmtr. Kiisel ve zel yaanrken, kamu bilinci de yaanmaktadr. Avrupann kkenlerinde Antik kltr ile Hristiyanln byk anti tezi ve diyalektii yer almaktadr. Birbirleriyle savatlar, birbirleriyle birletiler. Avrupal olmann iinde kilisenin, devletin, uluslarn, Roma ve Germen uluslarnn, Katoliklerin ve Protestanlarn, teolojinin ve felsefenin nermeleri vardr. Avrupa dnya ve aknl, bilim ve inanc, dnyasal biim ve dini birbirleriyle balamaktadr.4 Jaspers kiinin zgrlnn kendisine bal olarak ortaya kmadn, kiinin varoluunun aknlkla balantsnda kendisine hediye edildiini dile getirir. Bu, varolusal zgrln aknlkla ilikisidir. zgrlkte bir baka yn daha vardr: zgrln dierlerinin zgrlne bal oluu. zgrln kiinin kendisiyle ve bakasyla ilikisinde ortaya k yine bir kutupluluu gndeme getirmektedir. Nihilizm ve temellendirilen varlk bilinci Avrupalnn karsnda yer alan iki farkl durumdur. Tarih bilinci ve bilim istemi zgrlk iinde kk salmaktadrlar. Jasperse gre zgrlk tarih istemiyle olgunlamaktadr. Avrupal somut zgrlk ister. Bu, insann zgrlnn dier insanlarn zgrlne bal olduunu syler. zgrlk batl anlamda hi kimsenin eriemedii 524

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa bir kavram olduundan, zgrl elde etmek iin tarih zorunludur. Batl tarih iinde yan yana konuarak zgrlk hareketleri vardr. Atinada, Roma cumhuriyetinde, eski zlandada, ge Ortaa ehirlerinde, sve ve Hollandann kurulmasnda, diktatrlkle ortadan kaldrlmasna ramen Fransz devriminin dncelerinde, ngiltere ve Amerikallarn klasik politik tarihinde zgrlk yer almtr. zgrln soyut bir ama yapld yerde yeni bir iddet yolu almtr. nsanlarn birlikte eyledikleri yerde, zgrln gereklemesi iin somut adm atldnda zgrlk de hayata gemitir. Tarihe ilikin bilgi olmadan hibir zaman gerek tarih de olmaz. Bunun iin yalnzca Avrupada evrensel tarih bilimi ve tarih felsefesi vardr der Jaspers.5 Buna ramen hibir aratrmac ve tarih filozofu tarihin seyrini nceden ortaya kuramaz. Tarih tasarm hep ak kalacaktr; nk tarihin sonu yoktur. zgrln tarih gibi ilikili olduu bir baka kavram da bilimdir. Bilim yalnzca pratik teknie ulamamz salayan genel geer- zorunlu dncelerin bir oyunu deil, aksine bilebilirlii evrensel olarak bilme isteidir. Avrupa, modern aratrmalarda bilimin iktidara dnk sonular olduu kadar bilime olan merak da kabul etmektedir. Avrupa bilimi duraan dncelerin bir noktas olarak grmez. Bilmenin snrlarn, anlamn, bilmenin biimlerini ve yntemleri aydnlatr. Byle bir bilim yaklam in, Hindistan ve eski Yunandan bu yana gelmitir. rnein Yunan bilimi yalnzca bir varsaym ve eitim aracyd. Bilmenin insan zgr kldn dnen Jaspers bilimi, zgrlk ve tarih gibi bitmilii olmayan kavram olarak ele alr ve bu gerekeyle de Avrupann henz tamamlanmadn, bitmediini ileri srer.6

Sonu ve Deerlendirme
Karl Jaspersin Avrupa sorgulamas onun Avrupa merkezci bak as dna kmasnn da bir yansmasdr. Jasperse gre insan oluun temel sorunlarn yalnzca Avrupa ileri srmemi, bunun yannda in ve Hindistan nemli rol oynamtr. Avrupay biraz da dier kltrleri anlayarak sorgulayabiliriz. Jaspersin Avrupay yalnzca corafi ve siyasi bir terim olarak grmemesi dikkate deerdir. Bugn Avrupann iinde bulunduu krizin bir yn biraz da buradadr. Avrupa tinsel bir kavramdr. inde bilim, sanat ve felsefe vardr. Kltr Avrupas Avrupa kltr ifadesinden daha nceliklidir. Jaspers tarih bilincinin zgrlkle ilikisini Avrupay aklama abalarnn bir paras yapmtr. Gazi niversitesi Gazi Eitim Fakltesi Felsefe Grubu Eitimi Anabilim Dal retim yesi, hasanhalukerdem@yahoo.com.tr

Notlar:
1 Karl Jaspers, Vom Europischen Geist, Rechenschaft und Ausblick. 525

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa Reden und Aufstze, Piper Verlag, Mnchen, 1951, ss. 236. 2 Karl Jaspers, a.g.e., ss. 238. 3 Karl Jaspers, a.g.e., ss. 240. 4 Karl Jaspers, a.g.e., ss. 241. 5 Karl Jaspers, a.g.e., ss. 244. 6 Karl Jaspers, a.g.e, ss. 246.

Kaynaka:
JASPERS, Karl, Vom europischen Geist, Rechenschaft und Ausblick. Reden und Aufstze, Piper Verlag, Mnchen, 1951.

526

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa

David Humeda Zorunluluk ve zgrlk: Humecu Uzlatrma


Emin elebi
Giri
zgrlk, psikolojik, antropolojik, metafizik, dinsel, ahlksal, siyasal ve toplumsal boyutlar olan bir kavramdr. Nitekim dnce tarihinde zgrlk problemi bu boyutlar ile tartlagelmitir. Fakat bizim bu almada ele alacamz zgrlk nosyonu, bireyin kendi isel dnyasnda irad olarak davrand duygusu ile eylemde bulunurken gerekleen olgusal durum arasndaki uyumun neliine ilikin olacaktr. Bu boyutuyla zgrlk problemi, Her olayn bir nedeni vardr. yargs ile tanmlanan nedensellik ve dolaysyla zorunluluk ilkesine kart bir durum olarak ortaya kt kabul edilir. nk her olayn bir nedeni olduu yargsyla zgrle sahip olma arasnda felsef olarak bir badakln olmad kabul edilmektedir.1 te bu noktada David Humeun analizlerinin farkl bir perspektif sunduu sylenebilir. Hume, bilim ve felsefenin balangtan gnmze kadar ele ald konularda biricik problemin, tartmaya konu olan kavram ve terimlerin farkl anlamsal zeminlerde ele alnmas ve bu hususta bir uzlann olmamas olarak grr. Ona gre zgrlk ve zorunluluk kavramlar da bu trden bir tartmadan nasibini alm ve problematik olarak grlmtr. Ne var ki o, problemi salt kavramlar zerinden ilemeyip, farkl ve allmadk bir metodoloji ve yaklam ile ele alarak kesinletirecei iddiasndadr.2 zgrlk problemi, irade kavramyla ok yakn ilikilidir. rad olarak davranmak yahut davranmamak, zgr olmak yahut olmamakla e deer kabul edilmitir. Bu bakmdan dnrmzn zgrlk ve zorunluluk tanmlamasna gemeden nce, irade ve zgrlk arasnda nasl bir iliki varsaydna deinmek gerekir.

rade ve zgrlk
Hume felsefesinde tutkular ile ayn doal zemine dayandrlan irade (will), ac ve hazzn tm dolaysz etkileri arasnda en arpc olandr. Ona gre irade, tutkular arasnda saylmasa da doasn ve zelliklerini tam olarak anlamak, tutkular anlamak iin zorunludur. Hume tarafndan Bilerek bedenimizin herhangi bir yeni eylemini ya da anlmzn yeni algsn ortaya karrken duyumsadmz ve bilincinde olduumuz isel izlenim olarak tanmlanan irade, te yandan, paradoksal bir biimde, 527

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa tpk, kendini beenmilik, kendinin kk grme, sevgi ve nefret izlenimleri gibi tanmlanmas olanaksz ve ayn zamanda tanmlanmas gereksiz bir izlenim olarak da deerlendirilir.3 nk iradenin buyruuyla ortaya kan bedensel edimler, her gn meydana gelen dier doal olaylar gibi deneyle sabit olgusal durumlardr. Bu devinimi meydana getiren kuvvet, dier doal olaylardaki gibi bilinemez ve kavranamazdr. nk bunlarn uuruna sahip olamayz. Bunlarn ileyii anlay ve kavraymz bsbtn aan eyler olup, bunlar hibir ekilde bir i duyumun veya uurun kopyas deildir.4 Sz konusu kavramn mahiyetine ilikin herhangi bir epistemolojik saptama yapmayp, sonular bakmndan bir takm zmlemeler yapan Hume, bir tanm yapmaktan kansa da, gerekte yapt ey bir tanmlamadr. Fakat filozofun burada tanmlamadan kastettii eyin tantlama olduunu sylemek gerekir. Epistemolojisinin ana hatlarn gz nne alarak deerlendirdiimizde, Hume eylemlerimiz ile irade arasndaki ban veyahut eylemlerimizin devinim ilkesinin tecrbe edilemezliine vurgu yapmaktadr. Humeun iradeyi, bilerek yaptmz eylemlerin farknda olma eklindeki tanmlamasn da, isteme, arzu etme, tercih etme gibi anlamlar ihtiva eden irade kavramnn pasif bir duyua indirgenmesiyle e deer olduunu syleyebiliriz. Bu durumda acaba Hume, akl irade ilikisini hangi erevede grmektedir? Akl iradenin eylemleri iin bir retici ilke olmas mmkn mdr? Eski ve modern ahlk felsefesinin akl tutkuya stn tutan ve eylemlerimizin kayna noktasnda yegane ilke sayan retisine karn Hume, akln iradenin eylemleri iin herhangi bir gd olamayacan ve onun iradenin ynetimindeki tutkuya kar kamayacan tantlamaya alr.5 Bu balamda fikirlerini ylece ortaya koyar: Herhangi bir nesneye kar isteksizlik eilimi akldan domaz. Bunun yerine ya ac ya da haz beklentisinden doar. Sz konusu drt akldan domaz, fakat sadece onun tarafndan ynetilir. Ve bu heyecanlar kendilerini o nesnenin bize akl ve deneyim tarafndan gsterildii gibi neden ve etkilerine dek geniletirler. ayet hem nedenler hem de etkiler bizim iin ilgisiz ise, kimi nesnelerin nedenler, kimilerinin ise etkiler olduunu bilmek bizi en kk bir biimde kayglandrmaz. Nesnelerin kendilerinin bizi etkilemedikleri yerde, balantlar onlara hibir zaman herhangi bir etki vermez. Akln fonksiyonu bu balantnn kefinden baka bir ey olmad iin, nesnelerin bizi etkileyebilmesi onun araclyla olmaz. Akl yalnz bana hibir zaman herhangi bir eylem retemeyecei ya da irade douramayaca iin ayn yetinin iradeyi nlemeye ya da herhangi bir tutku ya da duygu ile ncelii tartmaya yetenekli olmad sonucunu karabiliriz. Akl adeta tutkunun klesidir.6 Her ne yaparsak yapalm, sebeple netice arasnda beraberlik ve yan yana gelmekten baka zorunlu bir ba gremeyeceimizi syleyen Hume, iradenin beden zerindeki etkilerinde de anln kendi yeti ve fikirleri 528

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa zerinde de durumun byle olduunu syler. Dolaysyla bizim hem i hem d duyumuza grnmeyen bir ey iin herhangi bir fikre sahip olmak imkan da grnmemektedir.7 rade ve zgrlk ilikisine gelince; Hume, zgr iradenin insann eylemleri ve nitelikleri asndan hibir yerinin olmadn dnr. rad olann zgr olduu eklinde bir yargy doru kabul etmeyen filozofumuza gre, eylemlerimiz yarglarmzdan daha irad olmalarna ramen, birinde tekinden daha zgr deilizdir.8 Ona gre, zgrlk dncesinden, zorunluluk konusunda anlatlan ve kabul edilen zorunluluk anlayna kart olarak, edimlerin, gdler, eilimler ve bunlarla ilikili olan dier durumlarda, bunlarn birbirlerinden karsanmasna olanak tanmayacak kadar az balantl olduu sonucu karlmamal ve yle anlalmamaldr. Olsa olsa iradenin determinasyonlarna gre hareket edip etmeme gc olarak anlalmaldr. Bu da u demektir: Hareketli ya da hareketsiz kalmaya muktediriz. Bu varsaylan zgrln, mahpus ve zincire vurulmam herhangi birine ait olduu evrensel olarak kabul edilmitir. Bu durumda ona gre burada tartma konusu olan bir ey yoktur.9 Dolaysyla, felsef antropolojide yapp etmeler zenginlii iinde olan insann, bu doal yaama biimi arasnda tercih yeteneini kullanma veya bunu gerekletirecek imkana sahip olmas olarak tanmlanan10 zgrlkle ilgili bir sorunu yoktur. Baka bir deyile, ona gre yaplan bu tanmlama, zgrlk teorisinin mahiyetini ve snrlklarn belirlemede yeterli deildir ve zgrlk olarak tanmlanamaz. Bunun iin o, meseleyi kendi epistemolojisinin z olan nedensellik ve zorunluluk ilkesi erevesi ierisinde ele alr.

Zorunluluk ve zgrlk
Hume, zgrlk konusunu irdelerken, dsal nesnelerin, hareketlerinde, itimlerinde ve bileimlerinde zorunlu olarak bir yap tarafndan determine edildikleri evrensel bir kabuln kalk noktas yapar. Zihnin eylemlerinde bu tr bir zorunlulua tabi olup olmadnn bilinmesi, maddenin irdelenecek ilemlerinde, zorunluluk dncesinin dayand temeli ve aralarndaki zorunlu nedenselliin mahiyetini incelemekle anlalabilir. Ona gre, maddenin paralarnn bileimi (cohesion), onlar aklamada ne kadar glkle karlasak karlaalm, doal ve zorunlu ilkelerden domutur. Ayn ekilde insan toplumu da benzer ilkeler zerine kurulmutur. ki mermer parasnn bileimi ile iki yabanc gencin birlemesi ayn oranda aktr. Hatta toplumsal ilkeleri aklamak iin daha kolaydr.11 nsana dair ilerin her zamanki srecine ksaca ve genel olarak bakld zaman insanln, cinsiyetlerinin, alarn, hkmetlerin, koullarn ya da eitim yntemlerinin farkllna gre, doal ilkelerin ayn biimdelikleri ve kurall ilemleri grlebilir. Tpk doann unsurlarnn ve glerinin karlkl eylemlerinde olduu gibi, benzer nedenler yine benzer etkiler 529

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa retirler.12 nk, insann kendi bedeni yaps, doann bir paras gibi belli bir mekanizma ile almaktadr.13 ster maddenin olsun ister zihnin olsun herhangi bir eylemin zorunluluu kelimenin tam manasyla eylemi yapan kendilikteki deil, eylemin irdeleyebilen herhangi bir dnen yada akll bir varlktaki bir niteliktir. Bu nitelik ise dncesinin kimi nceki nesnelerden karsama belirleniminden oluur.14 Hume, her eit eylem ve edimimizin temelinde, insanlk hakknda edindiimiz deneyimin yattn syler. rnein tarihinin doru szllne gvenimiz olmasayd tarih diye bir ey olmazd. Yasalarn ve hkmet ekillerinin toplum zerinde benzer etki ve nfuzlar olmasayd siyaset; tikel karakterlerin tikel duygular meydana getirmede kesin ve belirli bir gc olmayp, bu duygularn da eylemler zerinde etkisi olmasayd ahlkn temeli olmazd. Dolaysyla ona gre, zorunluluk doktrinini ve gdlerden irad edimlere, karakterlerden davrana yaplan karsamay kabul etmeksizin, herhangi bir bilim veya eyleme girimek imkansz gibi grnmektedir.15 Hume, hkmdarn tebasna yerine getireceklerini bekleyerek buyruklarda bulunmas, bir tacirin kendi i temsilcisinde beceri aramas, bir insann hizmetilerinin boyun emesinden kuku duymamas gibi, kendimizin ve bakalarnn eylemlerinin ncelikli olarak bizi ilgilendirmesinden tr, bu nevi irad eylemlerin zorunluluktan doduuna inanr.16 nk yerine getirilebilirlie dair bir beklenti zorunlu olmasa, byle bir buyruun verilmesi anlamsz olurdu. Hume, fiziksel zorunluu kabul ediimizi, zihni dar kalplar iine sktrmak olarak deerlendirerek, irad edimler alannda sz konusu zorunluluu kabul etmek daha kolay olacan dnr. nk irad edimlerin, gdler, artlar ve karakterle dzenli bir beraberlik gsterdii aktr. Ayn ekilde birinden dierine karsamalar yaptmz da tartmaszdr. Bunun iin hayatmzn her maksad, davran ve eylemimizin her admnda zaten tanm olduumuz bu zorunluluu szle de kabule mecbur olmalyz.17 Humea gre tpk bir eit nedenin olmas gibi, sadece bir eit zorunluluk (necessity) vardr. Fiziksel ve ahlksal zorunluluk arasndaki ayrmn doada herhangi bir temeli yoktur. Fiziksel zorunluluu oluturan ey, zihnin determinasyonunun yan sra nesnelerin deimez birliktelikleridir. Bunlarn ortadan kaldrlmas, ans ile ayn eydir. Nesnelerin ya bitiik olmalar veya olmamalar gerektii ve zihnin bir nesneden dierine gemeye determine olmas veya olmamas gerekli olduu iin, ans ve mutlak bir zorunluluk arasnda herhangi bir ortak nokta kabul etmek olanakszdr. Bu birliktelii ve determinasyonu zayflatmak zorunluluun doasn deitirmez. nk cisimlerin ilemlerinde bile bunlar, bu ilikinin farkl bir trn retmeyen farkl deimezlik ve kuvvet derecelerine sahiptir.18 Btn insanlarn karakter ve davranlarnn tpk bedenlerinin benzerlii gibi benzer olduklar savna dayanan Hume, kendi zgrlmz ispatlamak iin irad 530

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa eylemlerde dilediimiz gibi bulunduumuz durumlarda, zgrlmz gsterme istei, eylemlerimizin biricik gds olduu iin hibir zaman kendimizi zorunluluk balarndan kurtaramadmz kanaatindedir. Ona gre, kendi iimizde bir zgrlk duyduumuzu hayal edebiliriz. Fakat bir seyirci (spectator), genellikle eylemlerimizi gdlerimizden ve karakterimizden karsayabilir. karm yapamad durumlarda bile, genel olarak durum ve huyumuzun her koulu ile ve yap ve eilimimizin (complexion and disposition) en gizli kaynaklar ile eksiksiz tank olmu olsayd, eylemlerimizi karsayabilecei vargsna ular. Humea gre ite zorunluluun asl z budur.19 rnein, insani edimlere ilikin var olan kesin kanmz, rnein evime giren bir dostumun hrszlk yapmayacana dair olan veya bana zarar vermeyeceine dair olan eminliim, salam yaplm olan evimin yklmayacana olan eminliim kadardr. Fakat o kiinin cinnet hali geirmi olmas veya bir depremin olmas istisnai bir durumdur.20 Buna gre Humeun insani dolaysyla irad eylemlere ilikin zorunluluk kuram, fiziksel evrende olduu gibi iki temel e zerine ina edilmektedir. 1- Eylemlerin belirli karakter ve koullarla olan srekli beraberlii 2- Sz konusu belirli e ve objelerden yaptmz zihinsel karmlar.21 Hume, kendisinin tasvir ettii srekli beraberlikten tr yaplan karmlara dayanan zorunluluu, gerekte btn filozoflarn kabul ettiini dnr. Varm gibi grnen farklln tamamen szel bir tartmadr.22 Zorunluluk doktrinini bu ekilde aklayan Humea gre zgrlk, zorlamaya deil de zorunlulua kar bir konuma konulunca var olmayan tesadf (chanse)le ayn ey olmaktadr. nk ona gre hibir ey, varlnn sebebi olmakszn mevcut olmaz ve tesadfn herhangi bir paras mevcut olan gerek hibir kuvvete iaret etmemektedir.23 Bu durumda btn olgusal varlk dnyas ve insan edimlerine egemen olan nedensel yasalar ortadan kalkmaktadr. Bunun karl ise Humeun terminolojisinde ans veya tesadftr.24 Hume, nasl ki Enquiryde zorunluluu inkar eden prensibe gre ilenen en caniyene fiillerin bile fiilin sahibinin karakteriyle iliii olmamasndan tr sorumluluk gerektirmediini sylediyse,25 Treatisede de zorunluluk kavram yerine zgrlk kavramn koyarak ayn cmleyi tekrar eder. Bu tanmlamaya gre zorunsuzluk anlamndaki zgrlk tesadf ile eitlenir.26 Bu temel k noktasndan hareketle Humeun gerekte yapmak istedii ey, zorunluluk doktrini ile zgrlk doktrinini uzlatrmaktr. Nitekim buna Humecu Uzlatrma (Humean Compatilism) ad verilir.27 Bu durumda, byle bir zorunluluk ve zgrlk doktrininin ahlk ve dolaysyla sorumluluk ile ilikisi nasldr? Bu soruya yant olarak Hume, ne srd zorunluluk ve zgrlk 531

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa doktrininin sadece ahlka uygun olduunu deil, ayn zamanda ahlkn yerleip gelimesi iin ok gerekli olduunu iddia eder.28 nk zgrln iinde olmad herhangi bir insan eylemi, vlmeye ve yermeye deer kazanmaz. Dolaysyla bu tr fiiller ahlki olmaktan uzaktr. nk eylemlerimiz ancak karakter, i tutku ve duygulanmlarn gstergesidirler. Sz konusu eylemler, bizim ahlki duygumuzun objeleri olduu iin bu ilkeden tremedikleri ve tamamen d basklardan ileri geldikleri zaman vme ve yerme konusu olamazlar.29 Humea gre btn kanunlar ceza ve mkafat illeti zerine kurulmutur. Bu gdlerin iyi durum ve davranlar tevik, ktleri engelleyici olduu bir temel prensip olarak kabul edilmitir. Bu etkiye biz istediimiz ismi verebiliriz. Fakat bu etki, edime bal olduu iin onu bir sebep sayabiliriz. Edimler doalar gerei gelip geici ve yok olucudurlar. Bunlar kendilerini yapan ahsn karakter ve eilimlerinde bulunan herhangi bir sebepten ileri gelmedikleri zaman, bu edimlerin herhangi bir kymeti yoktur. yi olsalar sahibinin yzn aartmayacaklar gibi, kt olduklar zaman da sahibinin utanmasn icap ettirmezler. Bu eylemler knanabilir, din ve ahlka aykr olabilir. Fakat kii bunlardan sorumlu deildir. Ayn zamanda bu edimler, bu kiide srekli ve devaml olan hibir eyden ileri gelmedikleri ve geride de bu tr bir etki brakmadklar iin, bu kiinin sz konusu eylemleri dolaysyla cezalandrlmas mmkn deildir. Dolaysyla karakterle eylem arasnda bir zorunlu iliki varsaymak durumundayz. Aksi taktirde, zorunluluu yani sebepleri reddeden prensibe gre, bir insan en caniyane fiilleri ilese de, bu fiiller o kiiden trese de, onun etkisiyle ortaya kmadklar ve karakteriyle ilikili olmadklar iin o kii gnahszdr ve anasndan doduu gibi masum olmak durumundadr.30 Buna gre eylem ve ahlk alanndaki zorunluluk veya sebepliliin oluabilmesi iin sz konusu eylemlerin karakterin bir paras olmas ve bu dorultuda srekli bir eilim tamas gerekmektedir. Humea gre ancak bu artlar meydana geldii taktirde sorumluluk meydana gelmektedir. Nitekim yanl bir aracn seilmesiyle amacn gereklememesi, aptalca davran yznden planlad ii geciktirebilmesi, ac veya haz retmedii halde yanlgyla benzeri bir nesnede bu nitelikleri varsayarak tutkularn etkilemesi gibi, kimi davranlarn akla aykr olabilecei iddia edilse de, bunlarn btn ahlkszln kayna olabilmesi imkanszdr. nk bu yanlglar btnyle masumane olup sahibine herhangi bir sulama yneltmemizi hakl karmazlar. Bu tr hareketler knamay icap ettirmedii gibi ahlki karakterin bozukluunun da gstergesi saylamazlar.31 Sonu olarak Hume, zorunluluu sorumluluun olmazsa olmaz art olarak ortaya koymaktadr. Humeun btn syledikleri gz nnde bulundurulduunda u sonucu karabiliriz: Arzi olarak meydana gelen fiillere herhangi bir ykmllk terettp etmemektedir. Sorumluluun sze konu olabilmesi iin zorunluluun veya sebepliliin olmas, zorunluluk veya sebepliliin de oluabilmesi iin de ahlk yaptrma 532

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa sebep olan eylemin bir karakterde mevcut bir zellik veya srekli bir eilim tamas gerekmektedir. Baka bir deyile kazara, tesadfen, zorlama vb. dsal bir sebepten kaynaklanmayp, kastl, bilinli, planl ve istendik bir ekilde ilenen fiiller sorumluluk dairesi ierisine girmektedir. Hatta ilenen fiiller kastl olsa bile, sorumluluun olabilmesi iin bir sreklilik arz etmesi gerekmektedir.

Sonu ve Genel Bir Deerlendirme


Humeun zgrlk kuram, bir ok bakmdan tartlabilir niteliktedir. ncelikle iki farkl varlk alannn, canl ve cansz olann ayn ontolojik statde varsaylmas temelinde oluturulmu bir kuramn epistemolojik olarak savunulmas g bir durum oluturduunu syleyebiliriz. Halen psikoloji bilimi tarafndan ruhsal ve zihinsel nelii btnyle kefedilememi, irade, dnme, tercih etme gibi yeteneklerle donatlm olan insan ile sz konusu hibir nitelii tamayan varlk alannn devinim ve edimlerinin kout saylmasndan hareketle oluturulmu bir retinin bal bana sorunsal olduunu vurgulamak gerekir. Sorumluluu zorunluluk temelinde varsayan Hume, anlamsal olarak Hr olarak yaplan eylemler sorumluluk gerektirir. nermesi yerine Zorunlu olarak yaplan eylemler sorumluluu gerektirir. nermesini koymaktadr. Zorunlu olmann ltn ise, zetle eylemlerin karakterin bir paras olmas olarak koymaktadr. Ona gre, her ne kadar eylemi yapan (agent) farknda olmasa da, seyirci (spectator) karsamada bulunabildii taktirde sorumluluk gerekir. nk bu durumda sz konusu eylem karakterinin bir paras durumundadr. te yandan bireyin zgrln ve ayn zamanda sorumluluunu, karakteriyle ilintili olan sreklilie ve kastl eylemde bulunmaya indirgenerek, dier tikel eylemlerini sorumluluktan muaf tutmak veya zgrce yaplm saymamak gibi bir dncenin, insan zgrlnn snrlad da ifade edilebilir. nk insanolu her zaman ayn eylemleri yapmayabilir. O taktirde zgr veyahut sorumlu deil midir? Ayrca dardan birisinin (spectator), herhangi bir kiinin karakterini tanmakla o kiiden meydana gelebilecek davranlar her zaman bilebileceini savunan Humea gre, nasl oluyor da bu durumda insan zgr olabiliyor? nsan bu eylemin srekliliini doa yasalar gibi engelleyemiyorsa niin sorumlu olsun? Eylemin karakterle srekli beraberlii her zaman kastl ve bilinli olmayp, akli melekelerini yitirmi bir kimsede olduu gibi alkanlk eseri de olabilir. Bu durumda herhangi bir anlam yklemeden mekaniksel bir ekilde meydana gelen bir eylem ne kadar ahlkdir? Humeun zgrlk kuramnda bu sorularn cevaplarnn verilemediini ve bu erevede onun anlalr bir zgrlk anlay gelitirmedii ne srlebilir. Ayrca istikrarszlk ve akabinde pimanlk duyma, bir insann karakterinin bir paras haline geldii taktirde sorumluluk olmayacak mdr? Bunun yan sra, Llyod Fieldsin de iaret ettii gibi, zerinde eylem gerekleen kiinin maduriyetinin devam durumunda pimanlk ve deime, niin 533

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa sorumluluu ortadan kaldrsn?32 Btn bunlar bize gre, zgrlk, sorumluluk ve zorunluluk konusunda ve bu kavramlarn birbiri ile olan ilikileri balamnda Humeun balangta yapmak iddiasnda olduu uzlalabilir bir felsefe ortaya koyamadn gstermektedir. Bu balamda Steinbergin yerinde olarak deindii gibi, Humeun, zgrlk problemini, sadece szel (verbal) bir problem olarak ortaya koymasnda baarl olduunu sylemek gtr.33 Bilakis kendisi meseleyi daha fazla karmak hale getirmekle salt kavramsal-szel olarak addettii konu hakknda, bize gre zsel farkllklarn olumasna katk salamtr. Bu durum, Alfred Weber gibi kimi felsefecileri, Humeun ahlk konusunda mutlak bir determinist olduu fikrine gtrmtr.34 Filozofumuzun zgrlk ve zorunluluk kuramna yneltilebilecek dier bir eletiri ise Ayrca C.Hendel ve Rachel Kyddin de iaret ettii gibi, Humeun onayladmz eylemlerden te, ona sebep olan karakter ve mizac tartmasdr. Bu kuramda ahlk ayrmlar btnyle kiisel deer (personal merit) balak35 olarak ortaya kmaktadr. Bu durumun ise eylemin zsel ktln gz ard etmeye kap aralayabilecek bir yaklama neden olma tehlikesine gtrebilecei kansndayz. Sonu olarak, Humeun eylemlerin karakterin devaml bir paras anlamnda tanmlad zorunluluk ile zgrl uzlatrma denemesinde, en nemli sorunun sorumluluun teorik olarak temellendirilememesi olduunu syleyebiliriz. Yrd. Do. Dr., Mu Alparslan niversitesi, Fen Edebiyat Fakltesi, Felsefe Blm, e-mail: emincel@yahoo.com

Notlar:
1 eref Gnday, Hrriyet Problemi, Felsefe Dnyas 7, (1993): 67. 2 David Hume, An Enquiry Concerning Human Understanding (Web Edition: Leedslectronic Text Centre, 2000) ,http://www.etext.leeds. ac.uk/hume/ehu/ehupbsb.html., 80-81. 3 David Hume, A Treatise of Human Nature, ed. Ernest C. Mossner (London: Penguin Books, 1985), 447. 4 Hume, Enquiry, s.67. 5 Hume, A Treatise of Human Nature, 460. 6 A.g.e., 462. 7 Hume, Enquiry, 74. 8 Hume, A Treatise of Human Nature, 658. 9 Hume, Enquiry, s.95. 10 Takiyettin Mengolu, Ethik ve Antropolojik Adan zgrlk 534

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa Kavram, Yazko Felsefe Yazlar 1, (1982): 34. 11 Hume, A Treatise of Human Nature, 449. 12 A.g.e., 449. 13 Hume, David, Dialogues And Natural History Of Religion, ed. J.C.A.Gaskin (Oxford: Oxford University Press, 1998), 140-1. 14 Hume, A Treatise of Human Nature, 360. 15 Hume, Enquiry, 90. 16 Hume, A Treatise of Human Nature, 453. 17 Hume, Enquiry, 94. 18 Hume, A Treatise of Human Nature, 222. 19 A.g.e., 456. 20 Hume, Enquiry, 92-3. 21A.g.e., 97. 22 Hume, Enquiry, 92-3. 23A.g.e., 95-6.; Hume, A Treatise of Human Nature, 454. 24 Hume, A Treatise of Human Nature, 454. 25 Hume, Enquiry, 98. 26 Hume, A Treatise of Human Nature, 458-59. 27 Klaudat, Andr, Hume, Liberty and The Object of Moral Evaluation, Kriterion 44, no. 108 (2003): 193.; Steinberg, Eric, Hume on Liberty, Necessity and Verbal Disputes, Hume Studies, V (XIII), no.2 (1988): 113. 28 Hume, Enquiry, 97. 29 A.g.e., 99. 30 Hume, Enquiry, 98. 31Hume, A Treatise of Human Nature, 511. 32 Bkz., Llyod Fields, Hume On Responsibility, Hume Studies, V.XIV, N.1, (April 1988), www.Humesociety.org/hs/about/terms.html., 168. 33 Eric Steinberg, Hume on Liberty, Necessity and Verbal Disputes, Hume Studies, V.XIII, N.2, (www.humesociety.org), s.130. 34 Alfred Weber, Felsefe Tarihi, ev. H. V. Eralp (stanbul: Sosyal Yay., 1998), 297. 35 Charles W. Hendel, Editors introduction in the An Inquiry Concerning The Principles Of Morals (Indianapolis: The Bobbs-Merill Educational Publishing, 1985), xx. 535

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa

Kaynaka
Delius Harald, Etik, Gnmzde Felsefe Disiplinleri, iinde, derl. Doan zlem, stanbul: nklap Kit., Tarihsiz. Gnday, eref , Hrriyet Problemi, Felsefe Dnyas 7, (1993): 67-75. Hendel, Charles W., Editors introduction in the An Inquiry Concerning The Principles Of Morals, Indianapolis: The Bobbs-Merill Educational Publishing, 1985. Hume, David, An Enquiry Concerning Human Understanding. Web Edition: Leedslectronic Text Centre, July 2000, http://www.etext.leeds. ac.uk/hume/ehu/ehupbsb.html. Hume, David, A Treatise of Human Nature. Penguin Books, 1985. Hume, David, Dialogues And Natural History Of Religion. Oxford: Oxford University Press, 1998. Klaudat, Andr, Hume, Liberty and The Object of Moral Evaluation. Kriterion (44), no. 108 (2003): 191-208. Llyod Fields, Hume On Responsibility, Hume Studies V (XIV), no.1 (1988): 161-175. Magill, Frank, Egzistansiyalist Felsefenin Be Klasii. ev. Vahap Mutal, stanbul: Dergah Yay., 1992. Mengolu, Takiyettin, Ethik ve Antropolojik Adan zgrlk Kavram. Yazko Felsefe Yazlar, 1, (1982): 27-38. Sartre, J.P., Varoluuluk. ev. Asm Bezirci, stanbul : Say Yay., 1997. Steinberg, Eric, Hume on Liberty, Necessity and Verbal Disputes. Hume Studies, V (XIII), no.2 (1988): 113- 130. Weber, Alfred, Felsefe Tarihi. ev. H. V. Eralp, stanbul: Sosyal Yay., 1998.

536

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa

Foucaultnun Yasa-Norm Ayrm


Serkan Glba
Hukuk teorisi hibir zaman, almalarnn odanda olmamakla birlikte, Foucault batda znenin kuruluu ve disiplinin bu kuruluta oynad rol nedeniyle sklkla hukuk teorisiyle ilgili konulara deinmitir. Bu almada Foucaultnun yasa-hukuk ve norm arasnda yapm olduu ilgi ekici ayrm ele alnacaktr. Bu ayrmn ne derece geerli olduu ve hukuk felsefesi asndan verimli almlar salayp salayamayaca tartlacaktr. Ayrca Foucaultnun almalarnda aka belirttii gibi Avrupa siyasi ve hukuk tarihi iin ileri srlm olan yasadan norma doru gelien bu dnmn, Bat dndaki corafyalar ve zelde Trkiye tarihi asndan herhangi bir geerlilii bulunup bulunmad da deerlendirilecektir. ncelikle belirtilmelidir ki Foucault almalarnda norm kavramn genelde anlaldndan ok daha snrl bir biimde kullanmtr. Norm, eylemleri dzenlemeye ynelik bir kural, standard ya da davran rntsn ima eder. Normlar, davranlarn yarglanmas dolaysyla onaylanp onaylanmayacaklar hususunda bir standart olutururlar. Normlar kltrel olarak arzu edilir davranlar ortaya koyarlar.(Williams and Gibbs, 204) Oysa Foucaultnun almalarnda norm gelenein gcne, kolektif deerler sistemlerine atfta bulunmaktan ziyade disipline edici iktidardan kaynaklanan rutinletirilmi davran trlerini belirtmek iin kullanlr. Norm ile Foucault normalletirici olan kasteder. Bir baka ifadeyle Foucaultnun almalarnda normatif olan ile normalletirici olan zdeletirilmitir.(MacNay 1994, 111-112) Foucault(2005a)yu Avrupa tarihinde toplumlarn 18. yzyldan itibaren bir hukuk toplumundan, norm ilkesinin geerli olduu normalletirici bir disiplin toplumuna dnmesini ele almaya iten sorun iktidar sorunudur. Foucaultya gre iktidarn halen hkmranlkla ve hukukla aklan hatal bir biimde bu eski anlaya bal kalnmasnn sonucudur. Gnmzde iktidar sorununu ele alrken hukuktan ziyade disiplin olgusuna arlk verilmelidir. Foucaultya gre Bat toplumlarnda ortaadan itibaren hukuksal dncenin geliimi krallk iktidar erevesinde olmutur. Bu hukuk anlaynn merkezi kiilii kraldr. Hukuk sisteminin ileyiini belirleyen kral, kraln iktidar ve haklar ve bu iktidarn snrlardr. Bu sistemde hukuk bir yandan kraln iktidarnn meruiyetini salamaya alrken dier yandan onun iktidarnn hukuksal snrlarn ortaya koyar. Bu anlaya bal olarak hkmranlk sorunu Batl toplumlarda merkezi hukuk sorunu haline gelmitir. Foucaultya gre bu anlay hukuk sisteminin ierisinde tad tahakkm olgusunun maskelenmesiyle sonulanmtr.(101-104) Ona gre bu Leviathan modelinden, gerek tm 537

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa bireyleri kapsayan ve bedeni yurttalar tarafndan oluturulan; ama ruhu hkmranlk olan yapay, hem imal edilmi hem de birletirici otomat modelinden kurtulmak gerekir.(111) ktidarn analizi gerekletirilmek isteniyorsa ortaada belirmi olan bu hukuki-siyasi hkmranlk teorisinden kurtulmak gerekmektedir. Zaten 17. ve 18. yzyllarda ortaya kan yeni iktidar mekanizmas hkmranlk ilikileri zerine kurulu bir alglay yetersiz klmaktadr. Ortaadan 18. yzyla kadar Bat toplumlarnn nemli sorunu hukuk, yasa, meruluk, yasallk olmuken ve verilen siyasi mcadelelerle bir hukuk toplumuna ve kii haklarna tam da eriildiinin dnld bir dnemde rnein Fransz devrimcilerinin buna inand bir dnemde ortaya kan bu yeni iktidar mekanizmas topraa hakimiyetten ziyade, bedenlerle ve onlarn rettikleri ile ilgili olan bir mekanizmadr.(113) Bu yeni dnemde hukuksal olan Foucaultya gre iktidar gittike daha az belirlemektedir.(Foucault 2007a, 70) Foucault(2005b) bu yeni iktidar teknolojisini bireylerle bireyler olarak ilgilenmeyen, ama tersine nfusla ilgilenen teknolojiler olarak belirlemektedir.18. yzylda nfusun kefi Foucaultnun biyo-siyaset diye adlandrd olguyu ortaya karmtr. Buna gre artk yaam bir iktidar nesnesidir. Eskiden mallar ve hayatlar ellerinden alnabilen hukuksal tebaa bulunmaktayken, artk bedenler ve nfuslar vardr. Bu noktada nfusu bir retim makinesi haline getirmek iin disiplin hayati bir nem arz edecek ve cinselliin dzenlenmesi nem kazanacaktr.(151153) Disiplinci normalletirmelerin ve disiplinden doan sylemlerin hukuk alann gittike ele geirmesi, normalletirme srelerinin yasal prosedrleri gitgide kolonize etmesi, Foucault(2005a)ya gre normalletirme toplumu olarak adlandrlabilecek toplum yapsn belirleyen eydir.(116) Bu toplumda cezalandrma artk ne bastrmay ne de kefareti hedeflemektedir. Bunun yerine birbirinden ayr be adet ilemi gerekletirmektedir: Bireysel eylemleri, performanslar, hal ve gidileri, ayn anda hem bir kyaslama alan, hem bir farkllatrma mekan, hem de izlenecek bir kuraln ilkesi olan bir btne gre deerlendirmek. Bireyleri birbirine nazaran ve bu btnsel kuraln-bu kural ister en dk eik, ister uyulacak ortalama veya yaklalmas gereken optimum olarak iletilsin- ilevinde farkllatrmak. Bireylerin kapasitelerini, dzeyini, cinsini miktarsal terimlerle lmek ve deer terimleriyle hiyerarik hale getirmek. Gerekletirilecek bir uygunluun zorlamasn bu deerlendirici l boyunca oynatmak. Son olarak da, tm farkllklara gre olan farkll, anormalin d snfn(...) tanmlayacak hududu izmek.(Foucault 1992, 229) Bu trden bir cezalandrma kyaslamakta, farkllatrmakta, hiyerarik hale getirmekte, trdeletirmekte, dlamaktadr. Foucault tm bu srelerin normalletirme olarak tanmlanabileceini belirtmektedir. Bu sistem gzlenebilir bir olgular btnne deil bir yasalar ve 538

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa metinler klliyatna dayanmakta olan, bireyleri farkllatran deil de onlar belli kategoriler ierisinde zelletiren, hiyerarik hale getirmek yerine izin verilen ve yasaklanlan ikili ztl zerine kurulu olan adli bir cezalandrma sistemiyle ztlamaktadr.(230) Foucault(2007b)nun Avrupadaki yarglama sreleri zerine sylediklerini grlerini netletirmek amacyla ele alabiliriz. Foucault bir suluyla kar karya kalndnda ncelikle sorulan sorularn onun deli olup olmadn, suu ilemesine neden olan psikolojik gdlerin neler olduunu, ocukluunda yaad sorunlarn, aile ortamndaki dzensizliklerin neler olduunu renmeye ynelik olduunu belirtmektedir. Olaylar annda psikolojikletirilmektedir, ki bu ayn zamanda tbbiletirmek anlamna gelmektedir. Hukuksal dnce meruyu ve gayrmeruyu ayrt etmekte iken, tbbi dnce normali ve anormali ayrt eder. Tbbi dnce tam anlamyla cezalandrma aralarna deil, kiiyi dntrme aralar olan hizaya getirme aralarna ve buna bal olarak insan varlnn davranlaryla ilgili tm bir teknolojiye sahip olmaya alr.(155-156) Bu noktada Foucaultnun normalletirme, norm, salk ve tp toplumlar kavramlarn hepsi de ayn toplum trn belirlemek zere birbirinin yerine kullandn belirtmeliyim. Foucault(2007c), yasann iktidarnn gerilemekte olduunu deil ok daha genel bir iktidara dahil olmakta olduu bir toplum trne girildiini belirttiinin altn izmektedir. Sanki bir suu cezalandrmann hibir anlam yokmu gibi sulunun gittike hastayla zdeletirilmesi, mahkumiyetin de bir tedavi reetesi olarak sunulmasnn yasaya dayanan bir hukuk toplumundan norma dayal bir topluma geiin gstergesi olduunu dnmektedir. Bu toplum ok daha kendine zg bir gzetleme ve kontrol sistemi, bitip tkenmeyen bir grnrlk, bireylerin srekli snflandrlmas, hiyerarikletirme, nitelendirme, snrlarn oluturulmas, tehis koyma gerektirmektedir. Norm bireyleri kategorilere ayrmann lt durumuna gelmitir. Byle bir toplumda da yukarda belirtildii gibi normalin ve patolojik olann bilimi olan tp arlk kazanacaktr.(77-78) Foucaultnun bu grleri birka adan eletirilebilir. ncelikle Foucaultnun yapm olduu yasadan norma doru evrim ve dolaysyla bu evrimin farkl safhalarna ilikin dnemlendirme, kendi dncesinin temel zellikleri ile eliki ierisindedir. Totalize edici teorik genellemelere kar olan Foucault bu konuda bu trden bir teze kendini kaptrmaktan kurtulamamtr.(Hunt and Wickham 1994, 23) Ayrca dncesi ile Marksizm arasndaki farkll vurgulamakta hassas olan dnrn, bu hassasiyeti nedeniyle yasadan norma doru dnm neyin balattn da aka syleyemediini gryoruz. Bu dnmn nedeninin, kapitalizmin geliimi ve sanayi devrimi olduunun farknda olmakla birlikte, bu kavramlar zikretmediini gryoruz. Sadece nfusu oluturan bireylerin alma kapasitesine sahip olacak ekilde fizyolojik ve psikolojik zelliklerinin, iktidar tarafndan disiplinler araclyla gelitirilmeye 539

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa alld bir dneme geildiini belirtmekle yetinmektedir. Foucault ekonomik indirgemecilik olarak adlandrd yaklamlara srekli eletirel yaklamakla birlikte, kendini onlarn cazibesine kaptrmaktan alamamaktadr. Bir dier eletirilecek nokta, hukuk toplumu-normalletirme toplumu ayrm gibi byk bir iddiann hukukun btnn dikkate almas beklenirken, Foucaultnun zel hukuku tamamen grmezden gelerek, dncelerini kamu hukuku ve daha zelde de ceza hukuku zerine kurmasdr.(60) Szleme ve zel mlkiyet ilkeleri zerine kurulu olan batnn zel hukuk tarihinde, pek ok dnmler gereklemekle birlikte yasadan norma doru gelien bir dnm zel hukuk iin sz konusu edilemez. Nfusun disipline edilmesi ve normalletirilmesine ilikin dzenlemelerin kamu hukuku kapsamnda olaca elbette aikardr. Ancak bu, eletiriyi geersiz klmamaktadr. Foucaultnun en azndan genellemesinin kapsamn daraltmas ve dncelerinin kamu hukuku erevesi ile snrl olduunu belirtmesi gerekirdi. Hunt ve Wickham bu durumunun nedenini Foucaultnun hukuku, ceza hukukunun cezalandrc biimleriyle snrl bir ekilde alglayan ve egemenin yaptrmlar ile desteklenmi emirleri zerine kurulu olan kaba denebilecek bir hukuk algsna sahip olmasna balamaktadr. (59) Foucault ayrca devlet merkezli siyasal dnceyi eletiren bir dnr olmasna ramen krallk iktidar ve hukukunu merkeze alarak da kendisiyle elikiye dmtr. Hunt ve Wickham bu noktaya vurgu yapmakta ve sz konusu dnemde yerel iktidarlar, geleneksel haklar gibi hukukun farkl kaynaklarn da gz ard ettiini belirtmektedir.(60-61) O halde Foucaultnun batnn tarihinde toplumsal dzenlemenin evrimine ilikin grlerini btnyle geersiz ve sosyolojik analiz iin ok da elverili olmayan grler olarak m kabul edeceiz? Yukarda belirtilen eksikliklere ramen bu soruya olumsuz cevap veriyorum. Zaman zaman tarihsel dnemlendirme ve hukuk toplumu ile normalletirici toplumu pek de diyalektik olmayan bir biimde kar karya koyma asndan sorunlu olmakla birlikte, Foucault disiplinin modern toplumlarn biimlenmesinde oynam olduu role 20. yzylda belki de en fazla dikkat eken dnr olmutur. Asl sorunu hukuk tarihi, sosyolojsi ve felsefesine ilikin bir kuram gelitirmek olmad iin; zel hukuku ihmal etmek, gncel hukuk felsefesi asndan yetersiz olan egemenin yaptrmlaryla desteklenen emirler zerine kurulu bir hukuk algsna sahip olmak ve hukuk tarihine ilikin yeterli olmayan verilere dayanmak gibi problemlere ramen, modern toplumlarda nfusun salnn cinselliinin, psikolojik zelliklerinin tarihin hibir dneminde olmad kadar devletin ve dier iktidar merkezlerin ilgisinin odanda olduu da aktr. Foucaultnun asl yapmak istedii bir hukuksal evrim teorisi gelitirmek deil, dzeni salamaya ynelik hukuksal dzenlemeler zerine kurulu bir sistemden, kapitalist sistemin alma hayatna ve ideolojisine uyum gsterebilecek bireyler yaratmaya dnk normlar zerin kurulu bir sosyal dzenleme 540

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa sistemine geildiini ortaya koymaktr. Bu abasnda da baarl olduunu syleyebiliriz. Bugn iin dnlmesi gereken dier bir nokta ise, 1980li yllardan bu yana batda artk nfusun btnnn normalletirme politikalarnn nesnesi olup olmaddr. Sosyal politikalar ve ceza ve infaz politikalar dikkate alndnda en azndan nfusun yoksul kesimlerine ynelik bir normalletirme politikasnn deil, bir marjinalletirme ve bastrma politikasnn gelimekte olduunu grmekteyiz. Sosyal devlet uygulamalarnn terki ve kol emeine duyulan ihtiyacn azalmas, nfusun bir kesiminin toplumsal dzen iin bir tehdit olarak grlmesine, hapsetmenin bu tehdidin bertaraf edilmesine ya da en azndan bu tehdit algsndan kaynaklanmakta olan kamusal kaygy teskin etmenin bir yolu haline gelmesine neden olmutur. Bauman(2000) bu dnemde artan mahkum saylarna ve slah politikalarndan ve mahkuma almay retmekten vazgeildiine vurgu yapmaktadr. (28-42, Glba 2008, 96-116) Dolaysyla artk nfusun en azndan bir blm asndan, bir normalletirme toplumunda deil, marjinalletirme toplumunda yaadmz syleyebiliriz. Son olarak Foucaultnn Bat toplumlar iin gelitirmi olduu bu dncelerin, dier corafyalarda da bir karlnn bulunup bulunamayacan tartmak istiyorum. Trkiyede tarihilerin yapt baz almalar, 19. yzyldan itibaren, nce Osmanl mparatorluunda ardndan da Cumhuriyetdneminde nfusun almayaveaskerlik yapmaya uygun bireysel zellikler kazanmasnn devlet tarafndan nemsendiini ve bu dorultuda dzenlemeler yaplp kurumlar gelitirildiini ortaya koymaktadr. zbek(2004) Osmanl mparatorluunda 19. yzyldan itibaren halkn salnn ve refahnn ve retici kapasitesinin devletin gndemine yerletiini belirtmektedir.(325) Osmanl sekinlerinin kent yoksullarna ynelik kayglarnn, hukuksal dzenlemeler zerindeki etkisini ancak II. Merutiyet dneminde gsterdiini ve serserilii dzenleyen 8 Mays 1909 tarihinde onaylanan Serseri ve Mazanne-i Su Ehas Hakknda Nizamname ile isizliin ve dzenlemeyi yapanlarn ifadesiyle tembelliin potansiyel sululukla ilikilendirildiini vurgulamaktadr. zbek bu noktada tembellik ve serserilik kavramlarnn, gemite meru olarak kabul edilen dilencilii ve isizlii kapsar hale geldiini ve almann slah edici olduuna ilikin inancn yerleik hale geldiini belirtmektedir.(110-114) Ergut(2004) da 1907de yrrle girip 1913e kadar uygulanm olan Polis Nizamnamesinin bekarlara ilikin dzenlemelerine dikkat ekmekte ve aile dzeni ierisinde yaamayan herkesin potansiyel sulu olarak grldn belirtmektedir.(263) Ergut serserilere ilikin dzenlemelere dikkat ekerek, bu kiilerin almaya mecbur tutularak meru ilerde alma alkanl edinmelerinin salanmaya alldn saptamaktadr. Ona gre II. Merutiyet dnemi boyunca igcnn kapitalist birikimi salamak iin disipline edilmesi gerei srekli gndemde bulunmutur.(255-256) Bir baka alma 541

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa sporun ve beden terbiyesinin 19. yzylda Osmanl mparatorluunda ve erken Cumhuriyet dneminde zellikle askerlie ve ayn zamanda alma yaamna hazrlk amacyla devlet tarafndan ciddiyetle ele alndn, nfusun bedensel ve ruhsal olarak disipline edilmesine alldn sergilenmektedir.(Akn 2004) Bu trden almalar Baty gecikmeli olarak takip eden bir corafyadaki modernleme sreci ierisinde disiplin olgusunun Batya benzer bir biimde kendisini gsterdiini ortaya koymaktadr. Sonu olarak Foucaultnun yasa ile norm arasnda yapt ayrmn ve Batda yasadan norma doru gelien bir dnme ilikin dncelerinin, hukuk felsefesi asndan kaba ve eksik bir hukuk alglayna ve hukuk tarihi asndan yeterli olmayan verilere dayanmasna ramen, disiplin olgusunun modern toplumlarda tad nemi sergilemesi asndan dikkate deer olduunu syleyebiliriz. Ancak ierisinde yer aldmz srete normalletirme toplumu kavramna daha eletirel baklmal, sistemin artk normalleip normallemediini nemsemeyip sadece kontrol ve bask altnda tutmaya alt kesimler bulunup bulunmad sorgulanmaldr. Teknolojideki gelimelerin ve iletiim aralarnn toplumun gzetim altnda tutulmas ve ynlendirilmesi imkanlarn her geen gn artrd bir dnemde Foucault tartlmaya devam edecektir. Yrd. Do. Dr., Uluda niversitesi, Hukuk Fakltesi-Hukuk Felsefesi ve Sosyolojisi ABD, golbasis@gmail.com

Kaynaka:
Akn, Yiit.2004. Grbz ve Yavuz Evlatlar:Erken Cumhuriyette Beden Terbiyesi ve Spor. stanbul:letiim. Bauman, Zygmunt.2000.Social Uses of Law and Order. In Criminology and Social Theory ed.by David Garland and Richard Sparks, 23-45. Oxford:Oxford University Press. Ergut, Ferdan.2004.Modern Devlet ve Polis. stanbul:letiim. Foucault, Michel.1992. Hapishanenin Douu. ev. Mehmet Ali Klbay. stanbul:mge. Foucault, Michel.2005a. ki Ders. Entelektelin Siyasi levi. Yay.Haz. Ferda Keskin, ev.Ik Ergden-Osman Aknhay-Ferda Keskin, 86-117. 2.bs. stanbul:Ayrnt. Foucault, Michel.2005b. ktidarn Halkalar. zne ve ktidar. Yay.Haz.Ferda Keskin, ev.Ik-Ergden-Ferda Keskin, 140-161.2.bs. stanbul:Ayrnt. Foucault, Michel.2007a. Cinselliin Tarihi. ev.Hlya Uur Tanrver. 2.bs.stanbul:Ayrnt. Foucault,Michel.2007b.Gz kamatrc hayvan:ktidar.ktidarn Gz. 542

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa Yay.Haz.Ferda Keskin, ev.Ik Ergden, 150-166.2.bs.stanbul:Ayrnt. Foucault, Michel,2007c. Normun Toplumsal Yaylm.ktidarn Gz, Yay. Haz.Ferda Keskin, ev.Ik Ergden, 76-81.2.bs., stanbul:Ayrnt. Glba, Serkan. 2008. Kentleme ve Su. stanbul:Oniki Levha. Hunt, Alan and Gary Wickham.1994. Foucault and Law:Towards a Sociology of Law as Governance. London:Pluto Press. McNay, Lois.1994. Foucault:A Critical Introduction. Cambridge:Polity Press. zbek, Nadir.2004.Osmanl mparatorluunda Sosyal Devlet.2.bs. stanbul:letiim. Williams, Robin M. ve Jack P. Gibbs. Norms. International Encyclopedia of Social Sicences. V.11.

543

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa

Giorgio Agamben ve Mselmann


Elif Ergn
Uygarlk neyimizi yumuatm, anlayalm! Duygularmzn trlerini oaltmaktan baka bir ie yaramamtr uygarlk. Duygularmzn eitlilii yznden, insanolu, korkarm, kan dkmede bir zevk aramaya kadar varacak. Yeraltndan Notlar, Dostoyevski Bu bildiri, insan yaamnn nasl siyasal bir nesne haline geldiine ilikin bir figr olan Mselmann zerinedir. Yazar, Mselmanna Trkeye Auschwitzden Arta Kalanlar adyla evrilen eserinde yer verir, biz de bildirimizde bu eseri merkeze aldk, ayrca konu balamnda yazarn dier almalarna da deindik. Agamben, plak hayat alannn gn getike nasl siyasallatn Eski Yunandan gnmze kadar olan srete inceler. Bu incelemeyi, Eski Roma Hukukundan dn ald bir kavramla Homo Sacer ile yapar. Homo Sacer, iledii sutan dolay yarglanan ancak kurban edilmesine izin verilmeyen kiidir. Fakat kurban edilmemekle birlikte, Homo Saceri ldren kii cinayet ilemi saylmaz. Homo Sacerin anlam zerine oka tartldn belirten Agamben, Onun kurban edilmezlii ile bir taraftan Tanrya ama ldrlebilir olmasyla da bir taraftan topluma dhil edilen bir figr olduunu syler. Bu ifte dlanma ile O, yepyeni bir eylem alanna dhil olur. Bu eylem alannda artk kutsal hem iktidara tbi klnm hem de mutlak bir terk edilme ilikisine maruz braklmtr. te Mselmann hayatn siyasallatrlmas ile karmza kan baka bir Homo Sacer rneidir. Mselmanna genel olarak neredeyse tm kamplarda ama en ok Auschwitz kampnda rastlanr. Mselmann nedir? Aganbenin, Homo Sacer rnei olarak Mselmann semesinin anlam nedir? Mselmann ile aslnda sorgulanan tank kavramdr diyebilir miyiz? Ve bu ikisi arasnda ba kurulabilir mi? Mselmannlarn anlattklar, tanklk ile olan ilikilerini gstermesinin yannda bizi baka Homo Sacer rnekleri konusunda da dndrr m? Metnimizde, sras ile bu sorulara yantlar arayacaz. Mselmann tanklk edilemeyenin addr. O zaman tanklk nedir? ncelikle tankl ve tankln Mselmann ile olan ilikisini, bu ilikiyi, yazarn nasl ortaya koyduunu aklayalm. Agamben, Auschwitzden Arta Kalanlar adl eserinde tank teriminin Latincedeki anlamyla sze balar: Latincede tank anlamna gelen iki szck vardr. Birinci szck 544

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa (ngilizcedeki testimony-tanklk- szcnn kkeni olan) testis, etimolojik olarak, bir duruma veya davada iki hasm taraf arasnda nc taraf konumundaki kiiyi (terstis) ifade eder. kinci szck superstes ise, bir eyi yaam, olay bandan sonuna bizatihi kendisi yaam olduu iin buna tanklk edebilecek kiiyi belirtir. ( Agamben 2004:17) Yazar, terimin ilk anlamyla deil, ikinci anlam ile ilgilenir. kinci anlamda ortaya kan sorun ise, bir eyi yaam, buna tanklk eden kiinin gereklerin mahkemeye tanmasnda katksnn mmkn olup olmaddr. yle de sorabiliriz: Tank yeterince tarafsz olabilir mi? Kii deneyimlediini, deneyimledii ekliyle ortaya koyabilir mi? Ama te taraftan tann, bana gelenleri sorgulamamak, yargda bulunmamak gibi bir yn de yoktur. Son tahlilde tank, iinde bir boluk ya da kr bir nokta barndran bir terimdir. Agamben, bu kr noktadan gerein, hukuki olmayan bir unsur barndrd ve yle ki maddi meselenin, hukuk meselesine indirgenemeyecei sonucuna ular (a.g.e., s.17). Tan (hayatta kalan) ilgilendiren yn, eylemi, hukukun tesine tayan btnyle yarglamann dna eken eydir. Tank olarak karmzda olan, tank-olmayandr. Dier bir ifadeyle asl tanklar, tam tanklar, tanklk etmeyen ve edemeyenlerdir. Onlar dibe vurmu olanlardr. Hayatta kalanlar, onlarn yerine szde tank olarak konuurlar. Oysa onlar adna tanklk etme grevini stlenen kii, bunun olanakszlyla tanklk etmesi gerektiini bilir. Bylece tankln deeri kesin bir biimde deiir ve anlam da bizi umulmadk bir alan aramaya zorlar (a.g.e., 34). Mselmann, umulmadk alanda karmza kan bir figrdr. O, kamp dilinde tanklk edilemezin addr (a.g.e., 41). Agamben, Mselmann teriminin kkeni hakknda tam bir gr birlii olmadn belirttikten sonra, terimin en uygun aklamas iin Arapa Mslman szcnn szlk anlamna bavurur. Arapada Mslman, Allahn iradesine kaytsz artsz boyun een kiidir ve Mslmann tevekkl, Allahn iradesinin her an iin, en kk olayda bile geerli olduu inancna baldr. Bu balamda, yazar, Auschwitzin Mselmannn bunun yerine her trl irade ve bilincin toptan kaybyla tanmlanacan syler (a.g.e., 44). Mselmannn hayat nasl bir hayattr? Kamptaki dier tutuklulardan fark nedir? Mselmannda doal ya da temel hibir ey kalmamtr. Hayatnda hayvani ya da igdsel hibir unsur kalmamtr. Aklyla birlikte tm gdleri de iptal edilmitir. O, gerek ile hukukun, hayat ile hukuk kurallarnn ve doa ile siyasetin tamamen i ie getii ve ayrt edilemedii bir belirsizlik alannda yaar (Agamben 2001:240). Agamben, Amryden yle bir alnt ile Mselmann tanmlar: kendi umutlar tkenen, arkadalarnn da umudu kestii, kamp dilinde adna mselmann dediimiz tutsan bilincinde artk iyi ve kt, onurlu ve alak, mantkl ve mantksz ayrmna yer yoktu. O artk son rpnlarn 545

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa srdren bir fiziksel eyler yn, g bela yryen bir canl cesetti. (Agamben 2004:41) Gerek anlamda canl bir varlktan bahsetmek olduka zordur. Mselmann insan olan ile insan-olmayan arasndaki eiin belirtisidir. (a.g.e., 54) Bu eii nasl anlamalyz? nsann tanm ve snrn izilmesi noktasnda Mselmann gstergedir. Bu gsterge bize, aslnda snrn ne derece yetersiz ve soyut, flu olduunun da kantdr. nsan, insan-olmayan iinde barndrr. Bu barnma sebebiyledir ki, kampta tutulanlar en u iddete maruz braklmlardr. Agamben, Auschwitz kampna atfla insan ve insan-olmayan arasndaki snrn ne olduunu bize yle aklar: Sanki Auschwitzde, ne olursa olsun kimsenin gremedii ve grmek istemedii- Gorgonun ba gibi bir ey vard; insann ancak hem u hem de kesinlikle bildik olan kategoriler hayat ve lm, haysiyet ve haysiyetsizlik- geri tanarak anlalr klnabilecei denli ei benzeri olmayan bir ey vard. Auschwitzin asl gizli ifresi muselmann, kampn z, kimsenin grmek istemedii ve btn tanklara bir boluk olarak kaznan kii- bu kategoriler arasnda kendisine ait kesin bir yer bulamadan salnmaktadr. Belleimizin gmmeyi baaramad gerek bir larvadr o; dnmek zorunda olduumuz unutulamayandr. Bir yerde karmza canl-olmayan olarak, hayat sahici bir hayat olmayan varlk olarak kar; baka bir yerde de lmne lm deil ancak ceset retimi denilebilecek kii olarak kar ller diyarnda hayatn, canllar diyarnda lmn damgasdr. Her iki durumda da sorgulanan ey tam da insann insanldr; nk insan kendisini insan yapan eyle, yani lmn ve hayatn kutsallyla ayrcalkl bann kopuunu izlemektedir. Muselmann inatla insan olarak karmza kan insan-olmayandr; insani-olmayandan ayr dile getirilemeyecek insandr. (a.g.e., 82) Mselmann, tpk tank terimindeki imknszl yaar. Burada st ste gelen bir belirsizlik alan mevcuttur. Bir yanyla tank olmann imknszl, te taraftan da Mselmannn bizzat kendisinden kaynaklanan imknszlk. Bu belirsizlik alannn kavanda, ba, tank ile Mselmann arasnda kurulur. Tanklk eden Mselmanndr. Bunun anlam ise, tanklk edenin insan-olmayan olduudur. Mselmann ve tank, insan-olmayan ve insan-olan hem yan yana bulunur hem de birbiriyle rtmezler (a.g.e., 151). nsan hayat, hem insan-olan hem de insan-olmayan iinde barndrd iin, insann tamamen yok ediliinin mmkn olmadn gsterir. Geriye hep bir ey kalr. Tank ite bu arta kalandr (a.g.e., 134). Sonu olarak diyebiliriz ki, Agamben, Mselmann ile tank olmay sorgular. Bu ise ierisinde birtakm glkler barndrr. Kamplarda olanlar gerekten anlamak adna sze baladmzda, Mselmannn ne olduu anlalmadan, sylenen her ey eksik ve hatal olacaktr. Toplama kamplar, zelde Auschwitz zerine bir hayli alma yaplmtr. Bugn herkes orada neler olduunu, gaz odalarn, krematoryumlar, akla hayale 546

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa gelmeyecek insanlk d uygulamalar byk lde biliyor. Toplama kamplarnn, insani olanla insanlk d olan arasnda karar vermeye dair korkun ve u bir deneme olduunu da biliyor (Agamben 2009:29). Ancak unu sormalyz: Bu korkun olaylar tek tek sraladmzda, kamplar gerekten anlyor muyuz? Agambenin cevab olumsuzdur. Ona gre bu ikilem ve rahatszlk, tann yaps ile ilgilidir. Kampta yaananlar, sa kalanlarn gznde tek gerekken, dolaysyla kesinlikle unutulmazken, dier taraftan da bu gerek ayn lde tahayyl edilemezdir de, yani onu oluturan gerek, unsurlara indirgenemez. Olgular o kadar gerektir ki, onlara kyasla hibir ey daha gerek olamaz (Agamben 2004:12). Agamben, tann (Msellmann) iinde tad boluktan yola karak kamplar anlamay teklif eder. Muselmannn adn anarken, kimse canl bir varlktan sz edemez. ster tbbi, ister etik, ister politik bir snr olsun, Mselmannda hepsi i ie geer. Mselmannn nc alann, btn disipliner engellerin ykld ve tm setlerin sular altnda kald olmayan-yer olan kampn kusursuz ifresi olmasnn nedeni budur (a.g.e., 48). Tam da bu noktada u soruyu sorabiliriz, Mselmann tank edilemezliin ad olarak bize gerek olan, insan-olmayan olarak insan olan gsteriyorsa, o ei ve benzeri olmayan biricik bir figr mdr? Ya da baka Auschwitzler, yaanmad m? Esiz ve biricik mi? Agambene Auschwitz tek deildir. Auschwitzin anlatlamaz veya anlalamaz olduunu sylemenin, Tanrya tapmak gibi sessizce tapnmak ile ayn anlama geldiini belirtir (a.g.e., 33). Benzer bir ifadeyi Arendt, Ktln Sradanl adl almasnda kullanr. Ona gre Nazilerin iledii sularn tekrarlanma ihtimali olduka yksektir. Modern ada, nfus patlamas ile-otomasyon yoluyla, nfusun byk bir blmn emek asndan bile lzumsuz hale getirecek ve nkleer enerji yoluyla da (yannda Hitlerin gaz tesisatnn bile eytan gibi bir ocuun uyduruk oyuncaklar gibi kalaca) bir takm aralarn kullanmyla bu iki tarafl tehlikeyle baa kmay mmkn hale getirecek teknik aralarn kefinin hemen hemen ayn dneme rastlamas tylerimizi diken diken etmeye yetecektir (Arendt 2009:278). Bugn kimin insan kimin insan-olmayan olduuna karar verenler ya da yeni Mselmannlara sk sk rastlyoruz. rnein, Butlern da ifade ettii gibi, Guantanamoda hapsedilen insanlar, insan saylmyorlar. Sresiz alkoymann sonucu olan insanlktan karma ile kimin insan olup kimin insan olmayacan belirlemek iin etnik bir ereve kullanyorlar (Butler 2004:13). rnekleri ya da vakalar oalmak mmkndr. Kosovada, Halepede, Fellucede, Irakda, Filistinde, Hiroima ve Nagasakideki dehet, Arjantindeki kayplar, cezaevlerindeki tecrit uygulamalar, tankln anlamn sorgulamada ilk elden akla geleceklerdir. Modern iktidar kendi Muselmannlarn yaratmaya devam ediyor. Sistem, bir arlkla kar karya kald zaman, kendisini aan bu eyi yasaklamak suretiyle iine alyor ve bu ekilde kendisini kendisinin dna taryor (Agamben 2001:47). Kamplara gemiin anormallii, tarihsel olgusu ya da bakalarnn aclar olarak deil de bugn hl iinde 547

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa yaadmz siyasal meknlar olarak baktmzda, kamplar daha iyi anlayacaz. Denilebilir ki Mselmann, tanklk etmenin olanakszlyla, insan gerekten yok etmenin mmkn olmadnn gstergesi olmasyla ve arta kalan olmasyla tanktr. Biz de bildirimizin sonunda Agambene uyarak son sz Mselmannlara brakyoruz: Muselmann olduum gnleri unutamam. Gsz, bitkin, lesiye yorgundum. Nereye baksam yiyecek bir ey gryordum. Ryamda ekmekle orba grrdm, bir uyanrdm ki alktan kvranyorum. Dn akam bana verilen yemek (payma den ekmek, elli gram margarin, elli gram reel ve kabuuyla pimi drt patates) gemite kalan bir eydi. Baraka sorumlusu ve grevli dier kou sakinleri patates kabuklarn, bazen de bir patatesi olduu gibi atverirlerdi. Gizlice onlar izler, sonradan yiyebilmek iin pteki kabuklar aradm. zerine reel srerdim; gerekten gzel gelirdi. Domuza versen yemezdi, ama ben yerdim. Diime toprak gelene dek azmda inerdim onlar(Lucjan Sobierajdan aktaran Agamben, 166) Ben bir Mselmannm. Beraber olduumuz dier arkadalarm gibi, ne doru eilip kalkarak, omuzlarm gerebildiim kadar gererek ve sabrla, ellerimi gs kemiimin zerinde gezdirerek, kendimi zatrreeye yakalanmaktan korumaya altm. Almanlar bakmadnda kendimi bu ekilde scak tuttum. Ondan sonra kampa arkadalarmn omuzlarnda dndm. Ama biz Mselmannlardan her zaman daha fazla vard(Edward Soklden aktaran Agamben, 166) Bu durumun bama geleceini seziyordum. Hcrede, hayatn beni brakp gittii hissettim. Dnyevi eylerin artk bir nemi yoktu; bedensel ilevler yava yava yok oluyordu. Alk bile canm daha az yakyordu. Tuhaf bir holuk hissediyordum. Sadece kamptaki yatamdan kacak gcm yoktu, eer olsayd kovaya iimi yapmak iin duvara yaslanmak zorunda kalacaktm (Wlodzimierz Borkowskiden aktaran Agamben, 167) Kendi bedenimle, kampn en iren yaam trn, Muselmann olma korkusunu yaadm. lk Mselmannlardan biriydim. Kampta ba bo bir kpek gibi dolatm; her eye kar kaytszdm. Sadece bir gn daha yaamak istiyordum. Tarnow hapisanesinin ilk kafilesiyle, 14 Haziran 1940 gn kampa geldimbataki baz skntlarn ardndan, ayn yln sonbaharna kadar patates toplayp ot bitiim ve harmanda altm iftlik Kommandosuna verilmitim. Kommandoda aniden bir olay oldu. Kamp dndan sivillerin bize yemek verdiini anladlar. Kendimi, kamp hayatmn faciasnn balad disiplin grubunun arasnda buldum. Gcm ve salm yitirdim. Birka gnlk ar iin ardndan eski Kommandonun Kaposu beni disiplin grubundan alp bkhane Kommandosuna gndertti. o kadar ar deildi, ama btn gn darda olmak zorundaydm ve o yl sonbahar ok souk geiyordu. Yamur hep karla kark yayordu. Buz tutmaya balamt ama zerimizdeki giysiler ince kumatand-i amar, gmlek, 548

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa orapsz tahta ayakkab ve bamzda bez bere. Byle bir durumda, yeterli beslenme olmadan her gn srlsklam olup donduun zaman, bizim iin lmden baka k yolu yok gibi geliyordu. Darda alan btn takmlarda Mselmannln (Das Muselmanntum) giderek daha fazla yaygnlat dnem byle balamt. Herkes Muselmannlardan nefret ediyordu; Muselmannn en yakn arkada bile.. duyular kreliyor ve etrafndaki her eye olan ilgisini tamamen kaybediyordu. Artk hibir ey konuamyordu; dua bile edemiyordu, ne de olsa artk cennete veya cehenneme inanmyordu. Artk evini, ailesini, kamptaki dier insanlar dnmyordu. Neredeyse btn Muselmannlar kampta ld; sadece ok kk bir yzdesi bu durumun dna kmay baarabildi. anslar ya da Tanrnn ltfu sayesinde bazlar kurtuldu. Kendimi bu durumdan nasl karabileceimi ancak byle ifade edebiliyorum Muselmannlar her yerde grebilirdiniz: tenleri ve yzleri kararm, baklar donuk, gzleri iine km, giysileri dklen, kt kokan ve ok pis, bir deri bir kemik, iren grnml eylerdi. Yava, tereddtl admlarla yryn ritme uymay beceremeden yrrlerdisadece kendi anlarndan ve yemekten sz ederlerdi-dn orbada ka para patates varm, ka lokma et; orba kvaml mym deil miymi evlerinden onlara gelen mektuplar onlar teselli etmezdi; bir gn yuvalarna kavuacaklarna dair hayalleri yoktu. Muselmannlar paketlere can atar, en az birinin dolu olacan dnrd. Mutfak pn altst edip ekmek dilimleri ve kahve bulmay hayal ederlerdi. Muselmannlar tembellik etmeden alrlard, daha dorusu alr gibi grnrlerdi. rnein, bkhanedeki iim srasnda, gerekten kesip kesmediine aldrmadan kullanmas daha kolay olan kr testereleri seerdik. Bylece btn gn, tek bir tahta parasn bile kesmeden alrm gibi yapardk. ivileri dzeltmek yerine, ekile durmadan rs dverdik. Ama kimsenin bizi grmediinden emin olmamz gerekiyordu, ne var ki, bu da yorucu bir iti. Muselmannlarn hibir amac yoktu. lerini hi dnmeden yapar; sadece srada, daha fazla orba, daha kvaml orba alabilecekleri bir yer kapmann hayaliyle, hi tasasz etrafta gezerlerdi. Muselmannlar, kepeyi ste mi alta m daldrdn grmek iin yemek grevlisinin davranlarna ok dikkat ederdi. Sadece ikinci bir tabak almay dnerek abucak yerlerdi. Ama bu hibir zaman olmazd-yemek grevlileri tarafndan tercih edilerek ikinci taba alanlar sadece en ok ve en ar ite alanlard Dierleri Muselmannlardan uzak dururdu. Muselmannlar sadece yemek hayali kurduu ve yemekten sz ettii iin aralarnda konuacak ortak bir konu olmazd. Muselmannlar, kendilerinden yiyecek bir ey almadka, daha iyi esirlerden holanmazd. Ekmek, peynir ve sosis karlnda kolayca, sigara ve baka bir yiyecek alveriinde bulunabilecekleri, kendileri gibi olanlarn arkadaln tercih ederlerdi. Revire gitmeye korkarlard; hibir zaman hastayz 549

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa demezlerdi. Genellikle alma srasnda aniden ylp kalrlard. Beli sra halinde almadan dnen takmlar hl gzmn nnde. En ndeki beli sra orkestrann ritmine gre yrr, ama arkasndaki sra oktan onlara yetiemeyecek hale gelmi olurdu. Onlarn arkasndaki beli birbirine yaslanrd; son sradaki en gl drt kii de en gsz olan, lmek zere olduundan, kollarndan ve bacaklarndan tutarak tard Dediim gibi 1940 ylnda, hi olmazsa bir patates kabuu bulurum hayaliyle kamp iinde ba bo bir kpek gibi geziyordum. Bkhanenin yannda domuz ve br hayvanlara yem yapmak iin patatesleri mayalandrdklar ukurlara inmeye altm. i patateslere, sakarin srp yiyen esirler vard, sakarinli patatesin tad nasl oluyorsa armuda benziyordu. Durumum her geen gn ktleiyordu, bacaklarmda banlar kmaya balad ve artk yaamaktan umudumu kesmitim. Dikkatimi toplayp inanarak dua edecek gcm olmasa bile, bir mucize bekledim Son yoklamadan sonra barakalara giren subaylar beni fark ettiinde, tam da bu haldeydim. Onlar SS doktorlar sandm. ya da drt kiiydiler ve zellikle Muselmannlarla ilgileniyorlard. Bacaklarmdaki kabarklklar dnda, ayak bileimde de yumurta byklnde bir i vard. Bu yzden ameliyata karar verip, beni, bakalaryla birlikte 9. barakaya (eski 11. baraka) naklettiler. Orada da bize, dierleriyle ayn yemek veriliyordu, ama almaya gitmediimiz gibi, btn gn dinlenmemize de izin veriliyordu. Kamp doktorlar bizi muayene etti; ben ameliyat oldum-ameliyat izi bugn bile belli-ve biraz toparlandm. Yoklamalarda bulunmak zorunda deildik, oras scakt ve durumumuz iyiydi. Sonra bir gn, barakadan sorumlu SS subaylar gelmedi. Havann ok boucu olduunu syleyip, btn pencereleri amamz emredildi. 1940 ylnn Aralk ayyd birka dakika iinde hepimiz souktan titriyorduk; daha sonra, snalm diye hepimiz srlsklam ter iinde kalana kadar bizi odann iinde koturdular. Sonra oturun dediler, biz de oturduk. Terimiz souyup, tekrar meye baladmzda, sra daha fazla komaya gelmiti-ve bu byle btn gn devam etti. Neler olup bittiini anladm an, oradan gitmeye karar verdim. Muayene sram geldiinde, btnyle iyiletiimi ve almak istediimi syledim. Onlar bunlard. 10. barakaya (daha sonra numaras 8 olan barakaya) nakledildim. Beni iinde sadece yeni gelenlerin olduu bir odaya koydularbeni kdemli bir esir olduum iin, baraka sorumlusu beni seviyordu ve dier esirlere rnek olarak gsteriyordu. sonunda, inek ahrndaki iftlik Kommandosuna nakledildim. Orada da birlikte kaldm esirlerin gvenini kazandm ve fazladan yemek, pancar dilimi, esmer eker, domuz andan yaplm orba, bol miktarda st ve stne bir de inek ahrnn sca. Beni ayaa diken bu oldu; Muselmannlktan kurtard beni.. 550

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa Muselmann olduum dnem hafzamda derin bir iz brakt. 1940 sonbaharnda Bkhane Kommandosunda yaanan kazay ok iyi hatrlyorum; testere, ktk ynlar, barakalar, Muselmannlarn birbirini stmas, onlarn mimikleri Muselmannlarn son anlar, tpk u kamp arksnda sylendii gibiydi: Muselmanndan daha kt ne var? Yaamaya bile hakk var m? inenmeyi, itilip kaklmay, dvlmeyi beklemiyor mu orada? Babo bir kpek gibi geziniyor kampta. Herkes kovalyor onu, ama kurtuluu krematoryumda. Kamp reviri kaldr onu ortadan! (Bronislaw Goscinkiden aktaran Agamben, 167-168-169-170-171) Ar. Gr., Sakarya niversitesi/Fen-Edebiyat Fakltesi/Felsefe Blm

Notlar:
*

Bu konu ile ilgili olarak daha geni bilgiyi yazarn Trkeye Kutsal nsan adyla evrilen eserinde bulabilirsiniz.

Yararlanlan Kaynaklar:
AGAMBEN, Giorgio, Aklk, ev. Meryem Mine ilingirolu, YKY Yaynlar, stanbul, 2009. ----------------, Auschwitzden Arta Kalanlar, ev. Ali hsan Bagl, Bamsz Kitaplar, Ankara, 2004. .,, Kutsal nsan, ev. smail Trkmen, Ayrnt Yaynlar, stanbul, 2001. ARENDT, Hannah Ktln Sradanl, ev. zge elik, Metis Yaynlar, stanbul, 2009. BUTLER, Judith, Krlgan Hayat, ev. Baak Ertr, Metis Yaynlar, stanbul, 2004.

551

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa

Gelecein Toplumsal rgtlenmesi ve Heidegger Felsefesi


Erturul Rufayi Turan
Heideggerin gelecekte biimlenecek yaama ilikin dnsel kayglarn bir politik programa dntrmenin nndeki en byk engel zelde 1933 Rektrlk olay, genelde ise felsefesinin Nazi pratiine kuramsal temel oluturduu ynndeki s tartmalarn gndemdeki sahte ltsnn hala devam etmesidir. Rektrlk olayn Platonun Sicilya servenine benzetenler Heideggerin balanabilir olduu inancna sahipler. Felsefesinin tmnn Nazi pratiinin kuramsal boyutunu oluturduunu dnenler ise bu savlarnn geerliliini kantlamak iin byk bir itahla almalarn srdrmektedir. Ancak bunlarn byk bir ksm ahlaki davranmayp Heidegger zerine yaplan baka almalarn editrln bile yapmaktadr. Baka bir deyile, Heidegger dncesine kar byyen ilginin pazar ekonomisi karlnn gereini yerine getirmektedirler. Ancak bu popler tartmalarn yannda Heidegger dncesinin ierdii kayglar sabrla irdelemeye alan hatr saylr bir dnr saysnn da var olduunu syleyebiliriz. Heidegger felsefesinden bir politik felsefenin kmayaca da ne srlmektedir. Bu savn destekisi bir zamanlar Heideggerin rencisi olan Leo Straussdur. Straussa gre, 1933 olay Heideggerin politikadan ve dolaysyla politik felsefeden uzak durmasna yol amtr. (Dallmayr 1984, 206). Bu sav da ok gl grnmemektedir. Dizgesel bir politik felsefe yoksunluu Heideggerin politik rgtlenmeye ilikin dncelerinin olmad anlamna gelmez. Dahas geleneksel politika Heidegger iin bir politikaszlk olarak nitelendirilmektedir. Dnsel yaamn yeni ve kkensel dnme biimi(anfngliche Denken) olarak adlandracamz dnme adayan Heideggerin toplumsal birlikteliin geleceine ilikin syledii ve kesinlikle nemsenmesi gereken dnceleri olduunu savlamak bile yersizdir. Derridann hakl olarak vurgulad gibi, Heidegger felsefesi henz yzeyi kaznm ancak gerisi anlalmay bekleyen karmak ve enigmatik bir felsefe olarak durmaktadr (Kearney 1984, 113). Heideggerin dev lks olarak nitelendirilen metafizik dnceyi ama ((Uberwindung) abas iinde, birlikte yaama ustaln oluturmay salayacak ipularn bulabiliriz. Bu zorlama bir iliki kurma abas deildir. Bu abann ivediliini ve zorunluluunu Heidegger dncesi aka belirtir. Heideggere gre karanlk/aresiz/yoksun bir zamanda (drftiger Zeit) yayoruz. Hlderlinden aktard gibi, Dnyann uzun bir gecesidir amz. Bu uzun gecenin ad ise yoksunluk/aresizliktir(Heidegger 1971, 91). Ancak Snrsz bir tketim ve yok etme kr tutkusunun baars sz konusu ise, a d krkl ve aresizlik a olarak nitelendirmek 552

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa ve o aa ait hibir eyi belleklerde bile tamadan terk etmek iin nasl inandrc olunabilir ki? nsanlarn vg ve gururla sz ettikleri a zelliklerini nasl hastalk belirtisi olarak grebiliriz ki? nsanlar yalnzca atklarnda bilebilecekleri snrlar amaya nasl arabiliriz ki? Heidegger bu vlesi nitelikleri bir a hastal olarak betimlediinde bu ary balattn var sayd. En azndan geilecek snrn tesinde herkesi dev bir yalnzln beklediini belirtti. Snr amaya gerek kalmadan yalnzca hastaln imlerini dile getirdiinizde de yalnzsnz! Kim kar kabilir Bilim sylencesine? Kim uzak durabilir Teknolojinin bysnden? Kim znel estetik hazlarn szde soyluluuna srt evirebilir? Kim Kltr denen ayrcaln peinden komay erteleyebilir? Kim nemini kavrar tanrnn yokluunun? talik olarak yazlm szckler Heideggerin amz nitelendiren zellikler benim ise an hastalnn belirtileri olarak adlandrmak istediim elerdir. Tm bu elerin birliktelii yeryznde ortaklaa bir yaam ustalnn bir politika olarak benimsenmesinin ve uygulanmasnn nnde ilk bakta duyumsanmasa da bir engel oluturmaktadr. Bu szlere ilk ve doal karlanmas gereken tepki sanki USun devre d braklmas abas iinde olunduudur. Ancak usun bat dncesindeki geliim izgisinde vard ovenist nokta gz nne alndnda bu tepkiyi yumuatmak olasdr. Dncenin ileyiini yalnzca kavramsal-matematiksel bir dzeye indirgeyip, bunu da akln zorunlu ileyii olarak adlandrmak, iinde bir dayatmay, dnce ve deneyim eitliliini kavramsal-matematiksel ussal ileyiin bezerliklerine indirgeme ideolojisini dourur. Bu ideoloji ise occidentin orientalden stnln evrensel bir lte dntrerek kresel dzeyde bir gerilimi, basky, iddeti, uzlatrlamaz elikileri yaratr. Batnn bu ideoloji altnda sunduu tm paket modernite olarak pazarlanmaktadr. Bu paketin iinde kapitalist yaama biimi sanki Aristotelesi bir yaklamla, insann ergonu olduu modernitenin kresel zaferinin ise telosu olduu kusursuz bir biimde sunulmaktadr. Bilimin zaferi deneyimin nesnellie ve matematie ve ona bal olarak teknolojik retime indirgenmesidir. Bunu Kartezyen indirgeme olarak adlandrabiliriz. Modern bilimin Aristotelesin varlkbiliminden kkensel olarak ayrlmas hem eylerin hem de insann toplumsal rgtlenmesini dramatik biimde deitirmitir: Devinim, ktle ve devimime bal olarak eylerin konumu tek iliki biime indirgenmitir. (Heidegger 1977, 124 ). Usun koulsuzluu ve tek tr bir deneyime izin vermesi bu dnm biimlenmektedir. eylerin bilincin ideal yapsna uygun bir biimde davrand, davranmas gerektii pekin bir doru olarak belirtilirken, eylerin deneyiminin eylere ilikin verecei her trl bilgi sreci ise devre d braklmtr. eylerin dzeni insan bilincinin bir tasarmna dnrken, insann tm deerlerin ve zgrln tek kayna olduu dncesi pekitirilmi oldu. Kendi kendini temellendiren ve usun koulsuzluunda her eyi elde edebilecek bir istence sahip olduu dnlen insann kendi zihinsel dzenin aa kard nesnellie teslim olmamas gerekiyordu. Geriye kalan modern toplumsal rgtlenmenin 553

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa temel paradigmasn atomik zgrlklerin koulsuzluunu nesnel dzenin grnm ile uzlatrmaktr (Kant, Hegel). Res Cogito ile Res Extensa arasndaki kopukluun felsefi zmlerine kout olarak, modernliberal bireyin toplumsall kendi krallnda olup biten yknn ileyii ile snrlandrld. Mutluluk, zgrlk, seim, haklar, deerler bu alandaki baar ya da baarszlklarn tanmn belirlemeye balad. Toplumsal dzen bir iliki biimini deil, bir egemenlik biimini srekli aa karmalyd. Her ey insan iin slogan eliinde, bu egemenlik eylerin yitimsiz smrs oldu. Telos, Batnn saldrgan usunun yksdr. Balangc ve sonu kendisidir (Hegelin Mutla). Beklenen son bu sistemin mutlak zaferidir. Liberal insann bu dzen iinde skk kald d krkl alanna her isyan ise, sistemin deerlerine ynelmi bir tehdit olarak alglanmalyd. Sistemi srdrmek iin ideali temsil eden mutlu bir aznlk yaratmak iinse saysz insan olup bitenin kendi baarszlklar oldua inandrmakt. eylerin nesneleme dzeninde talihsiz olanlar da nesnelere dntrmenin bir sakncas yoktu. yle de oldu. amz beklenen sona ulaldnn, artk seenek aramann yararsz bir aba olduunun haykrld bir a olarak kendini amlad(tarihin sonu sylencesi). Bilim, teknoloji, deneyimin znel estetik hazlara indirgenmesi, mutluluun kltrel deerlere sahip olmaya indirgenmesi ve kutsal olann yitirilmesinin yaratt hastalkl dzen sorgulanmadan ortaklaa yaamann olana tehlikededir(Heidegger 1977, 116117).

Bilim ve teknoloji
Bilimin kuramsal zaferi teknoloji ile somutlatrld. Heideggere gre, bu smr ann srdrebilirlii, bilimi teknolojiye teslim etti. En basit ve en korkun biimiyle teknoloji eylerin kullanlma ve kullanlmaya aday olma dnda bir deeri olmadn amlamasyd. Tekhne bir aa karma biimidir. (Entbergen) Kutsal bir arm vardr. Gereksinimi olduu kadar Bizon avlayan ve bizonun etini tketen Amerikan yerlisinin bizonun ruhunun kendi bedeninde yaadna inanmas ve bylece bizon srs ile kendi klan arasnda bir yazgsal iliki kurmas gibi. Ancak teknoloji otantik olmayan bir aa karma biimidir. Bir yazgsall ve onun ierdii kutsall deil, yneldii eyleri yarar balamnda sonuna kadar tketmeyi ve sonunda yok etmeyi amalayan bir aa karma biimidir. Heideggerin uyard gibi, sorun teknolojinin harika rnlerini kullanmak ya da kullanmamaktan te bir tehlike barndrmaktadr. Teknolojik lgnlk Varln olagelen srecini ve onun kutsal Differenz zelliini bozmasdr. Bu eylerle varolan ilikinin yazgsallnn ne kmasdr. Olanlar sindirmek, dlamak ve silmek farklln srp gitmesini bozar. Merleau-Pontynin belirttii gibi, tikel olanlarn sindirildii, anlamszlatrld bir evresel tarih kavram ve tutkusu denizde yitip giden bir rman akna benzer (Hwa Yol Jungdan aktarma: Transversality and comparative political theory: A celebration of Fred Dallmayrs new vision). Heideggerin uyars, akn zenginliinin 554

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa ve eitliliinin korunmas ynndedir. Ancak eylerin tekno-bilimsel dzeni bu biimde baatln srdrrse, insanlarn anmsayaca hibir ey kalmayacaktr. Anlats olmayan bir insan yn kendisine sunulanla yetinip kuru ve ac dolu yaamn dayatlan tek doru ile srdrecektir. Bunun sorumlusu ise insann ve dnyann Avrupallatrlmasdr (Heidegger 1982, 16). Bu Usun her eyi bilimsel-matematiksel ve dzeye indirgemesidir. Usun kendi iinde bu farkllamas yani kendini kavramsal-matematiksel deneyim dzeyine indirgemesi, deneyim eitliliini ortadan kaldrmaktadr. Tek bir lt, tek bir bak dn dnyann rgtlenmesi iin temel alnmaktadr.

znel estetik haz olarak sanat


Liberal-demokratik lkselliin snrlarn izdii d krkl alannn baka bir zellii ise yattrc gibi grnen znel estetik hazlardr. Bu da Heideggerin kurtarc olarak grd, ben-sevgisinin ve ona bal tm eilimlerin iinde zld sanatn bir yaam deneyimi (erlebnis) olarak sunulmasdr. Aa karmak, renmek, ac ekmek gibi daha kkensel deneyim yerine (erfahrung), znel hazlar alan bir deneyim alan olarak modern insana sunulmutur. Bu narsist deneyim anlay iinde, dnya bireyin hazlarna sunulduu biimiyle ancak bir dnya olarak alglanmaktadr. Bu teknolojinin dayatt bir deneyim biimidir. Kontrol edilen, yaplabilen ayn zamanda yaanabilendir (Heidegger 1999, 93; 1977, 135). Deneyim dayatlanla snrldr: Nesneler alan. Bu dar alana skm yaamn baka bir yoksunluu ise etik alannn normatif deerlerle snrlandrlmas anlamna gelmesidir. Heidegger ve Levinasn bu balamada anlat nokta, insann geliimini bir dizi statik kural ve deere sktrarak etiin kkensel ilevini geri plana atlmasna dikkat ekmeleridir. Etik bir uzamsall deil bir alan amay hedefler. Birlikte olmann amland ve eylerin kendilerini amasna izin veren yaamsal bir alan (Benso 2000, 129). Yaam srekli bir biimde eylerin kendilerine ve onlarn deneyimine dntr. Baka bir yerde de belirttiim gibi, Nietzschein amor fati diye adlandrd durumu bu balamda yorumlayabiliriz. Deneyim eylerin tzselliini kabul edip onlar zaman ve tarih dna srklemekle snrl deildir. Hakikat doru olmayann tketilemezlii iinde doru olana yitimsiz bir dntr(aletheia). Her dn bir eye ilikin yineleme ve farkllatrmay birlikte getirir. Doru, Platonun lks gibi grneni ve onun szde z ayrmnda aa kan bir ey deildir. Tek snama arac olarak mimesisin sunduunu lt almak yaama dn kilitler. Deneyim gerek anlamyla bu yitimsiz dne olanak salad lde gerek deneyimdir. Bireyi bu dar zihinsel kafesten kurtarp, ortaklaa yaamn dinamik bir paras yapmann yolunu gsterdiinde Heideggerin nerisi insan Cogitodan Daseina dnm yksnde biimlenmektedir. Buna gre, Dasein, Mitsein olarak dier insanlarla ortak yaamn bir paras olurken, otantik yaam izgisi, dorunun amlanmasna katk ve tanklk yapmaktadr. Bu Arendtin belirttii gibi, her insann bir balang olarak 555

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa grnmesidir. nsan mevcut deerlerin kskacnda verileni alan bir erdemlilii deil, ilikiler ann yeniden ve yeniden tanmland srece anlaml katks ile gerek sorumluluu ve erdemi yakalayabilir. (Swazo 2002, 236). Deneyimin eitliliini ve onun gerektirdii sorumluluu yklenmenin gerekletirilecei tavr ise Glassenheitdr. (Heidegger 1966, ) Heideggerin bu tutum deiikliini gstermek iin sunduu bu kavram, metafiziin algsndan geri ekilmeyi, eylerin doasnn zgrce almna izin vermeyi anlatr. eylerle ilikide Heideggerin mottosu bu szcn anlamn ksmen aklayabilir. Brakn dnya akp gitsin. Siz de bu aka tanklk ve kendini gstermesi iin alan an.

Nihilizmin kkeni: Amaszln yadsnmas ve kltrel deerlere sarlmann ama olmas


an dier bir hastal ise, hakikatin aklnda durma zgrlnn anszn kazanlan sahte amalarla yer deitirmesidir. Bu annda ama edinmenin kolayl ise sunulan aralar, kltrel deerleri sahiplenmektir. (Heidegger 1999, 97). nsann tinsel dnyas bu kltrel deerlere kapatlmtr. Sunulan yce ama ise bu deerlerin yaratlmas ve korunmasdr. Bu kapanmlk kendi ltlerini dourur. Geriye yaplmas gereken tek ey kalr: Bu retme ve tketme ls deer olarak nitelemek ve bunun srdrlmesine katlmak. Modernite bu deerler paketinin incelikli sunumunu temsil etmektedir. in ac taraf ise bu paketin tm dnyaya dayatlmasdr.

Ve Tanr
Heidegger tanrnn yoksunluundan ve dnyay terk etmesinden sz eder. Bu anlalmas olduka zor bir dncedir. Tanr insannn hakikatin aklnda duruu ve doru ile yanl arasndaki belirsizlikte aa kan n ve olanaklln addr. Heidegger bu kutsalln yok oluundan ve bu n artk tkendiinden sz eder. Metafiziin tanrs byle bir n tanrs deildir. Zikir edilecek, ilahi okunacak tanr, olanaklarn amland aralkta beliren tanrdr. O bir aknlk deildir. Yaamn bir armaan olduunu anmsatan trajik srkleniin zaman zaman aa kard ktr. amz bu dinsel gereksinimlerimize hizmet eden bir araca dntrmtr. (Young 2005, 123).

ar
Heideggerin varla kran iinde ve bu kran douran deneyim ve dnce eitliliini, birlikte olmann yazgsalln ve tketilemeyen bir akn gizemine olan yolculuu drtl bir kavramla aklar. YeryzDnya-Gkyz-lmller. Yeryz gizli olan aa kmayan, dnya akla geleni, lmllk bu akln snrlln ve ok anlamlln ve srp gitmesi gereke zgr srecini, gkyz ise bu srece saygnn dourduu temsil eder. Brakalm her kii bu gizemli yolculuun 556

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa sorumlu bir yesi olsun. Birlikte yaama (politika) ustal ancak hakikate ak olmann derin sorumluluunu tayan ve bu yazgnn ortaklnn farknda olan insanlarn mcadelesi ile olanakldr. Ankara niversitesi, DTCF, felsefe Blm retim yesi.

Kaynaka:
Benso, Silvia. 2000. Face of Things A Different Side of Ethics. NY: State University of New York Press. Dallmayr, Fred R. Ontology of Freedom Heidegger and Political Philosophy. Political Theory, Vol.12, No.2, (1984): 204-234. Heidegger, Martin. 1966. Discourse on Thinking. (Translated by John M. Anderson & E.Hans Freund, Introduction by John M. Anderson) , NY: Harper & Row Publishers. . 1968. Introduction to Metaphysics. (Translated by Ralph Manheim), USA: Yale University Press. . 1971. Poetry, Language, Thought. (Translations and Introduction by Albert Hofstadter), NY: Harper & Row Publishers. . 1977. The Question Concerning Technology and Other Essays. (Translated and with an Introduction by William Lovitt), NY: Harper&Row Publishers. . 1982. On the Way to Language. (Translated by Peter D. Hertz), NY: Harper & Row Publishers. . 1999. Contributions to Philosophy (From Enowning). (Translated by Parvis Emad & Kenneth Maly), Bloomington: Indiana University Press. . 2002. Being and Time. (Translated by John Macquarrie & Edward Robinson), USA: Blackwell Publishing. . 1976. Der Spiegel Interview. Translated by Maria Alter and John D. Caputo. Scanned from Gunther Neske & Emil Kettering, Philosophy Today 20, 267-284. Kearney, Richard. 1984. Dialogues with Contemporary Continental Thinkers The Phenomenological Heritage. Manchester University Press. Swazo, Norman K. 2002. Crisis Theory and World Order Heideggerian Reflections. NY: State University of New York Press. Young, A., Damon. 2005. Being Grateful for Being: Being, Reverence and Finitude. Sophia. Vol: 44, No: 2. William S,Allen. 2007. Ellipsis of Poetry and the Experience of Language After Heidegger, Hlderlin, and Blanchot. NY: State University of New York Press. 557

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa

topyalarda Uygulanabilirlik Sorunu


Mslim Akdemir
topyalar kurulu dzeni deitirmek ve ona yeni seenek getirme isteinden hareketle, toplumsal yapnn ilerde alabilecei ideal durumu dile getirirler. Toplum felsefeleri gibi, topyalarn da ortaya k nedenleri arasnda toplumsal bunalm ve skntlarla, sorunlara zm arama abas vardr. Ancak, topyalar toplum felsefelerinin yapt gibi uygulanabilirlik zellii olan grler deil, tm olarak toplumu kkten deitirmeyi amalayan dncelerdir. Bu adan toplum felsefelerinin gereki yaklamna kar, topyalar gelecekte toplumlarn ulamas istenilen dzene ilikin nerilerden oluan bir yaklamn rndrler. Yrrlkteki toplumsal dzene aykr ve onu aan topyalarn toplumsal dzenin geerli klma amacna ynelik olan ideolojik dnce karsnda uygulanabilirliinin ne lde olanakl olup olmadn incelerken, pratik hayatla elien ynlerini de ortaya koymaya alacaz. Toplumsal dzen dncesinin uygulanabilir olmas demek mevcut toplum yapsnda ve kurumlarda yrrlkte olan veya olmas olanakl olan dnce demektir. Yani uygulanabilirlik ls dncelerinin pratik deerlerinin olup olmamasna baldr. Bu ise akla uygunluu ile llr. nk dncelerin akla uygunluu onlarn pratik yaama uygulanmasn kolaylatrr. Toptan toplumu deitirmeyi amalayan ideallerin uygulanabilirlii ksmi deime taraftar olan dnceye gre daha zordur. Hatta tutarl ve akli temelden yoksunsa olanakszdr. Toplumu kkten deitirmeyi kendilerine gaye edinen ve btncl ama tayan topyalarn gelecee ynelik emelleri salt dncede dile getirmelerinden dolay pratik karlklar gereki yaklamdan uzaktr. Uyumsuzluk, gerginlik, bunalm ve alkantlar hemen hemen her dnem toplumsal sorunlarn odak noktasn oluturmutur. Bu sorunlara zm yolu arama kiilerin, liderlerin ve dnrlerin her zaman ilgisini ekmitir. Felsefenin topluma ynelmesi de bu ilginin bir sonucudur. Konstraktif veya sinoptik kategorilerin toplumsal yaantda ortaya kan olaylara ve gelimelere uygulanmasnn gereklik derecesine ve amalara katksn toplumlar sistemler asndan inceleyen felsefi yn, toplum felsefelerinin bir alt blm olarak da topyalar dikkate deer bulur. Toplumsal- kltrel srelerin zerine nemli genellemelerin yapld toplum felsefeleri bulunduklar dnemin siyasal, dnsel ve tarihsel artlarna seenek getirirken, mevcut dzenden farkl olarak ileriye dnk dncelerde gelitirir. Bu dncelerden bir ksm; eitli szlanmalarn kayna olan kurulu dzeni deitirmek ona yeniden biim vermek isteyeceine gre, toplumun ileride alaca 558

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa ideal durumu dile getirir. Bu bakmdan her sosyal reti bir eit Utopiadr. (Batuhan, 1962, s.87). Geni bir hayal gc ve ideallerin rn olan topyalar; dncede kurduklar dzenle, yaadklar ada geerlilii olan kurumlara alternatif oluturmaya alrlar. Bu ise onlar yazldklar an temel kayglarn yanstan eserler durumuna getirir. Ancak topyalar pratik deeri olan toplum felsefeleri trnden farkl olarak, toplumu kkten deitirmeyi amalar. Bu adan toplum felsefelerindeki gereki yaklam; topyalarda dte ve dncede kurulan ideal dzene dnr. Zaten, utopia kelimesi hibir yer anlamna gelmektedir. Bu itibarla da topik toplumsal dzen fikri ortaya k bakmndan geerli dzen ile atr. Mannheim bu durumu yle ifade eder; mevcut toplumsal durumda bulunmayan unsurlara eylemleri yneltmeyi amaladklarndan, topyalar geerlilikteki toplumsal durumu ap onun tesine geerler(Mannheim, 1936, s. 193). Yrrlkteki toplumsal dzene aykr ve onu aan topyalarn; toplumsal dzeni geerli klma amacna ynelik olan ideolojik dnce karsnda uygulanabilirliini ne lde mmkn olup olmadn incelerken; pratik hayatla elien ynlerini ortaya koymaya alacaz. Toplumsal dzen dncesinin uygulanabilir olmas demek, mevcut toplum yapsnda ve kurumlarda yrrlkte olan veya olmas mmkn dnce demektir. Yani uygulanabilirlik ls dncelerin pratik deerinin olup, olmamasna baldr. Bu ise akla uygunluu ile llr. nk dncelerin akla uygunluu onlarn pratik hayata uygulanmasn kolaylatrr. Toptan toplumu deitirmeyi amalayan ideallerin uygulanabilirlii, ksmi deitirme taraftar olan dnceye gre daha zordur. Hatta tutarl ve akli temellerden yoksunsa imknszdr. Toplumu kkten deitirmeyi kendilerine gaye edinen ve btncl ama tayan topyalarn gelecee ynelik emelleri salt dncede dile getirmeleri pratik deerlerini gereki yaklamdan uzaklatrr. Bu ise gereklere uygunluunu ortadan kaldrr. Mannheim topyalarn bu ynne dikkati ekerek yle der; Gereklere aykr olan bir dnme biimi Utopiktir. Gereklie aykrln en belirgin gstergesi Utopik dnme biiminin deneyde, dncede ve pratikte var olmayan objelere ynelik olmasdr. Ancak mevcut duruma aykr ve onu aan ve hem de yrrlkteki dzeni ykmaya alan dnceler btn anlamna gelir (Mannheim, 1936, s. 192). topyalarn geree aykrln gstergesi olmayan objelere ynelik olmasdr. Bu ise onlarn mevcut kltr tipleri iinde yer almalarn da engellemitir. Oysa toplumlardaki yaygn kltr tipi ile toplum felsefeleri arasnda sk bir ballk vardr. Sorokinin dedii gibi; kltrn basat tipiyle o kltrde egemen olan toplum felsefesi tipi arasnda yakn bir denklik olduunu(Sorokin, 1972, s. 18) kabul etmek gerekir. Bir basat kltr sona erip baka birisi ortaya ktnda, toplum felsefesi de buna uygun bir deimeye uramaktadr. Toplumdaki yeni basat kltr tipiyle 559

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa uyum salayan ve ona uygun zelliklere brnenler gelime gsterir. Oysa topyalar kendi ilerinde deimez kurallar nerdiinden gelime imknna sahip deildirler. topyalar, pratik hayattaki dncenin deneyle uygulanabilir olmasna da uygun deildir. nk, btn toplum dzenini deitirecek ekilde deneye tutmak imkanszdr. Bir toplumsal dzeni ve onun ileyiini salayan btn eleri ortadan kaldrmay amalayan topyalarn uygulanabilme yetenei yoktur. topik toplum anlaylarnda toplumsal kurumlarn ileyii, insanlar aras ilikiler nceden tespit edilmi kurallara gre dzenlenir. Platon Devlette bu kurallar kabul ettirmek iin u dnceyi ileri srer: Devletimizde on yl dolduranlarn hepsini krda yaamaya gnderecekler, ocuklar alp zamann ve ana babann greneklerinden koruyacaklar. Onlar kendi grglerine.. kendi ilkelerine gre yetitirecekler(Eflatun, 1985, s.225). Yani topya iinde yaayanlar onun kurallar dna kamazlar. Ayrca bireysel davran ve dncelerde topik toplum idealleri iinde kaybolmutur. Mevcut kurallar ve dnceleri kabul etmeyen olursa, .utopiallarla beraber oturmaya ve onlarn yasalarna uymaya raz olmazlarsa Utopiallar bu adamlar yeni ehrin dna atarlar(More, 1986, s. 65). Bylece tek ynl mekanik bir toplumsal dzen dncesinin topyalardan ortaya ktn grrz. Eflatunun Devletinde, Moreun Utopiasnda, Campanellann Gne lkesinde Baconun Yeni Atlantisinde, Orwellin 1984nde, Huxleyin Yeni Dnyasnda v.b. de bu mekanik toplum anlayn grmek mmkndr. lk bakta toplumsal dzenin ileyiini anlatr gibi grnen bu dnce sistemleri, gerekte hayal gcnn, en derin toplumsal zlemin, en gl ahlak ve insanlk idealinin rndr. Nitekim ilk defa utopia terimini kullanan More, dncelerinin gerekleemeyeceinin kendisi de farkndadr. O, Utopia devletinin bir ok zelliklerini ehirlerimizde grmeyi isterdim. Bir umuttan ok bir dilektir bu(More, 1986, s. 128) derken Utopia devletini uygulama alanna koyamayacan ve bunun imknszln dile getirmitir. Campanella ise eserinin sonunda Gne lkesinin gerekleebilirlik durumunu tartrken yle der; Hibir zaman var olmam, olmayacak olacan da ummayacam bir eyle uramak, hem faydaszdr hem de bouna ortak yaama olacak ey deildir(Campanella, 1985, s. 89). Kat kurallarla ynetilen devletler pek fazla ayakta duramaz. Kendi halk tarafndan yerle bir edilir. Kesin kurallarla toplumsal dzen anlay belirlenen ve bireyi darda tutan topyalarn bu durumda uygulanabilirlii imknszlar. Bu da gsteriyor ki, topyalarn nerdii toplum modeli idealden teye geemiyor. Bir toplumsal sistemin uygulanabilirliinin artmas iin, kehanet bulunmasnn ortadante kalkmas gerekir. Bunu yapmak iinde anlatlan toplumsal dzenin insanln ya gemiteki ya da yakn bir gelecekteki doal durumu ile sk skya bal bulunduunun belirtilmesi kanlmaz bir durumdur. nsanlarn zlem ve eilimlerinin dile getirilmesi 560

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa uygulanabilmesi iin yeterli deildir. Ayn zamanda insanlk iin en tabii, en akla yakn ve kanlmaz bir durumu da dile getirmesi gerekir. nsan ihtiyalarnn ve isteklerinin snr yoktur; ancak te yandan, insanolu gerekleme ans olmayan topyalara iltifat etmeyecek kadar saduyu sahibidir. Bu yzden salt hayal rn olan topyalarn deil, akla yakn olan toplumsal sistem nerilerinin uygulanabilirlii artar. topyalarn akl ve gerek d zellikleri onlarn mevcut dzeni kkten deitirme dncesinde grlr. Bir sistem ancak deneme ve yanlmayla; nce yanllklar yapp sonra onlar dzelterek uygulanr. Sistemler deneyle denetlendii srece geerlilik kazanr. Bu yzden, toplumsal dnyamzn tam bir yeniden-kuruluunun hemen ileyecek bir sisteme yol aacan varsaymak akla uygun deildir(Popper, 1967, s. 179). Genellikle, topyalar tm olarak toplumsal yapda ve bu yapnn btn eleri ve srelerinde kkten deimeleri ngrrler. Bu, gereklemesi olanaksz bir istektir.oysa, toplumsal yapnn belirli kesimlerinde akla yatkn baz deimeleri amalamak gerekleme olasl daha yksek bir istektir. nk, bu tr deimelerin denenmesi ve denetimi daha kolaydr. Baka bir deile, tm olarak toplumsal dzenin deil, ancak onun belirli kesimleri ve ynlerinin deitirilmesi denenebilir. Ac ykmlara ve bunalmlara yol amadan uygulanabilecek deitirme dncesi, snrl ve paral amalar dile getirmelidir. Huxleyin Yeni Dnyas ve Orwelln 1984 ise, uygulamada olan sistemlerin gelecekleri hakknda kehanette bulunur. Huxley teknik gelimenin ve ilerlemenin insan makinalatracan ve insann duygu ve dncesinin ortadan kalkacan anlatr. Bilim kurgu usulndeki bu eserinde gelecekten duyduu endieyi yergici bir dille ele alr. Orwell ise, teknik gelimenin iktidar sekinlerinin ve partinin elinde kullanlarak dikta ve basknn arlk kazanacan ileri srmektedir. Teknolojinin ykselerek insan aacan ve onu denetim altna alacan iddia eder. nsann geleceini yalnzlk ve amanszlk olarak grr. Orwell, yergici bir dille ne srd bu kehaneti ann gzlemlerinden hareket ederek yapmtr. 1940larda yazlan 1984te ngrlen toplum dzeni, 1984 yln geride braktmz gnmzde tmyle gereklememitir. Ancak, dnyada bloklamann ve teknolojik gelimelerinin basklarnn insanlar zerindeki basksnn 1940a gre, daha ok artt da gzden rak tutulamaz. topik dnce toplumsal dzen iinde kendi koyduu kurallarn dna taan baka dnceleri kabul etmez. Bu topyalarn en nemli zelliklerinden biridir. Burada bireysel kiilik toplumsal bilince dnr. topya yazar bireyle deil, toplumla ilgilenir. Bireyci grte evrende varoluun en yksek biimi ortaya konulurken, topyada cennet ryas ve hayali ortaya kar. topyada insan ile dnya, kiilik ile toplum arasnda eliki grlmektedir. Bireyselciliin zn oluturan insan zgrlnn yerini, topyada iki kart gerek alr: dzen ve tek dzencilik. nsann i dnyas topyada hayali bir yardmc duruma indirgenmitir. topyada 561

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa insanlar yaamazlar, yalnzca yklenen ilevleri yerine getirirler. Yaamazlar nk zgrlk yoktur. topyann kendi kurallar dndaki dncelerin gelimesi sz konusu deildir. Bu durumu Popper yle dile getirir; btn olarak bir toplum projesi; kullanarak ideal bir devleti gerekletirmek isteyen topyac giriim, bir aznln merkezlemi kuvvetli idaresini gerektiren ve onun iin de diktatrle yol amas olas bir yntemdir(Popper, 1967, s. 171). Otoriter bir yntem takip eden dnce yaps daima eletiriye aktr. Bu yol kapatlrsa tepki oluur, tepki gren dnce yapsnn uygulama alan aramas zordur. topyalarda insann kiilii yoktur. Onun yerine insann psikolojisi vardr. Bu ise toplumsal iblmndeki ilevine, hayatn reprodksiyonuna baldr. iyi veya kt deyimleri burada bir anlam tamaz. Bilimsel sosyalizmde dahil olmak zere, hibir topyada deer yarglar bulunmaz; her ey emadr. Her topya ilke olarak iyi ve ktnn tesindedir. Deer yargs tamayan sistemlerin toplumlara gereki yaklamas sz konusu deildir. Toplumsal sistemler tarihi geliim ierisinde srekli deimeye uramlardr. Yrrlkte bulunan bir toplumsal sistemin zaman iinde bir bakasna yerini brakt aktr. Ancak, bu sistem deitirme olay tm toplum yapsn bir anda kkten ortadan kaldrma biiminde grlmemi, zaman sreci iinde toplumsal kurumlarda ksmi deimelere bal olarak ortaya kmtr. Deiiklie urayan kurumlar belirli deneme devresinden sonra tam olarak yrrle konulabilmitir. Sonu olarak diyebiliriz ki; srekli iyi, gzel ve mutlu bir hayat arzusu iinde olan insan, bu isteklerine pratik hayatn karmakl iinde ulaamaynca; topya ad altnda; dte ve dncede byle bir eitliki dzen yaps kurarak isteklerini tatmine almtr. Bir bakma doyurulmayan duygularn rn olarak topyalar gsterebiliriz. Bu ise, pratik deeri yani uygulanabilirliin dndadr. dealde yeryz cenneti kuran ve gelecekle ilgili kehanetlerde bulunan topyalarn tecrbeyle uygulama alanna konulmas imkansz olduundan btn kurumlaryla uygulanabilirliinden de sz edilemez. Yrd. Do. Dr. , Atatrk niversitesi K. K. Eitim Fakltesi, Felsefe Grubu Eitimi A. B. D., akdemir@atauni.edu.tr

Kaynaka:
Batuhan (1962) Sosyal retilerde Mythas ve Utopia, Felsefe Arkivi, Say: 13, s. 87 Campanella (1985) Gne lkesi, (ev. V. Gnyol ve H. Kazgan) stanbul: Sosyal Yaynlar Eflatun (1985) Devlet (ev. S.Eybolu ve M.A. Cimcoz), stanbul: Remzi Kitabevi Mannheim, K. (1936) deology and Utopia, New York: Harcourt. 562

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa More, T. (1986) Utopia (ev.S.Eybolu, M.Urgan ve V. Gnyol) stanbul: Cem Yaynevi Popper, K.R. (1967) Ak Toplum ve Dmanlar: Platon (ev. M. Tunay) Ankara: Trk Sosyal Bilimler Dernei Yaynlar Sorokin, P.A. (1972) Bir Bunalm anda Toplum Felsefeleri, Ankara: Bilgi Yaynevi.

563

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa

topya ve Gereklik Arasnda Eitlik


Fikret Osman
Giri
Eitlik, ierii en belirsiz kavramlardan biridir. Bu yzden eitlik denince aklmza, kavramsal bulanklklar ve belirsizlikleri en aza indirgeyen hangi?, kimin?, kime ynelik?, neye ynelik? sorular gelir: Yani, hangi eitlik? Kimin eitlii? Kime ynelik bir eitlik? Neye ynelik bir eitlik? Ancak bu tekil sorulardan ziyade, insanlk tarihi boyunca ve gnmzde de eitlikle ilgili daha tmel sorularn sorulduu da bir gerektir. Bu balamda, zellikle u sorulara yant arandn gryoruz: Eitlik nedir? Herkesin eit haklara, zgrlklere, imknlara vb. sahip olaca bir ideal midir? Yoksa herkese eit frsat ve imknlarn saland, zel mlkiyetten arndrlm sosyal bir dzen midir? Eer ikincisi ise, byle bir dzenin gerekte bir toplumsal yansmas var mdr? Baka bir ifade ile, bunu tarihte yaam bir toplum rnei ile destekleyebilir miyiz? Bu dzenin zel mlkiyetten arndrlmam olan var mdr? Ya da zel mlkiyetten arndrmadan da bir toplumsal eitlik mmkn mdr? Dahas, genel bir eitlikten sz edebilir miyiz? Edemez miyiz? Ksacas, eitlik bir ideal midir? Gereklik midir? Ya da gerek midir? Bu son sorular dorultusunda eitlii topya ve gereklik olarak iki balamda deerlendirebiliriz. imdi bunlar tek tek ele alp yukarda sormu olduumuz sorularn yantlarn bulmaya alalm.

1. topya Olarak Eitlik


topya, bat dillerindeki utopiadan (ngilizce) ya da utopieden (Franszca, Almanca) gelir. Bu dillere ise, Greke outopostan (o) ya da eutopostan () gemitir. Grekede ou (o), yok, hibir; eu (), iyi, gzel; topos () ise, yer demektir. Buna gre, topyann iki anlam vardr: Olmayan yer ve iyi yer (Utopia 2010). topya, bu iki anlam da ieren bir kavram olarak ilk defa Thomas More (1478-1535) tarafndan kullanld (Wallerstein 2001: 11). Ancak ilk topik anlatmlara Ksenophonun (m.. 430 -m.. 355) Kyrosun Eitiminde (Kyrou Paideia) ve Platonun (m.. 427 -m.. 347) Devletinde (Politeia) rastlanr (Atayman 2004: 10). Ortaada Frb (870-950), Yeniada da Thomas Moreun yan sra Tommasso Campanella (1568-1639) ve Francis Bacon (15611626) topyalarn deiik trlerini kaleme aldlar. 20. yzylda ise, korku topyas ya da kar topya olarak adlandrlan yeni bir topya tr daha ortaya kt. Bunun en nemli temsilcileri George Orwell (1903-1950) ve Aldous Huxley (1894-1963) oldular. imdi birbirinden olduka farkl olan bu topyalarn bazlarndaki eitliklere gz atalm: 564

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa

1.1 Platonun Devletinde Eitlik


Devlet u snftan oluur: ilerden, koruyuculardan ve yneticilerden. iler devlette ounluu olutururlar. zel mlk edinebilirler ve kendi aralarnda istedikleriyle evlenebilirler; ocuk sahibi olabilirler. Bu snfn yelerinin erdemleri almaktr. Onlarn rettikleriyle devletteki beslenme ve giyinme ihtiyac giderilir. Koruyucular, hem erkeklerden hem de kadnlardan seilirler. Onlarn erdemleri cesarettir. Grevleri ise devleti korumaktr. Koruyucular, hem fiziki ynden hem de zihinsel ynden eitilirler. Bu eitimler mzik ve jimnastikle yaplr. Jimnastii kadn erkek hep birlikte rlplak yaparlar. Koruyucular, zel mlk edinemezler. Koruyucu erkekler, koruyucu kadnlarla evlenebilirler. Ancak koruyucu kadnlar koruyucu erkekler arasnda ortaktrlar; isteyen istedii ile birlikte olabilir. Koruyucu snfndaki kadnlar yirmi yandan krk yana kadar, erkeklerse otuz yandan elli be yana kadar, kendi snfndakilerle birleip ocuk yapmak zorundadrlar. Bu yatan sonra ise istedikleriyle birlikte olabilirler. Koruyucularda ocuklar ortaktr. Dnyaya gelince annelerinden alnrlar. Ne ocuklar anne ve babalarn, ne de anne ve babalar ocuklarn bilirler. Koruyucularn ocuklar zel eitimciler tarafndan eitilirler. Yetenekli olanlar koruyucu ve ynetici, aralarndan bu ie yatkn olmayanlar karsa, onlar da ii olarak yetitirilirler. Yneticilerin erdemi bilgeliktir. Grevleri ise, devleti ynetmektir. Onlarn evlenmeleri1 ve zel mlk sahibi olmalar yasaktr (Platon 2000).

1.2. Thomas Moreun topyasnda Eitlik


topya adasnda hem kadnlar hem de erkekler gnde alt saat alrlar. Dier zamanlarda ise okurlar ve kendilerini gelitirmeye alrlar; eitli kurslara katlrlar. zel mlkleri yoktur. Para kullanmazlar. retilen mallar blgelerdeki depolardan ihtiyalarna gre cretsiz olarak alrlar. Her on ylda bir evler kurayla deitirilir. Hibir ailede 10dan az, 16dan fazla birey bulunmaz. Bu kural dorultusunda aileler fazla ocuklarn az ocuklu ailelere verirler. Kadnlar 18, erkekler ise 22 yanda evlenirler. Evliyken zina yapanlar klelikle cezalandrlrlar (More 2008).

1.3. Tommaso Campanellann Gne lkesinde Eitlik


565

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa Ayn yata olanlar birbirine karde, 22 yandan byk olanlara ocuklar baba, bykler de genlere evlat derler. Erkeklerin ve kadnlarn giysileri hemen hemen ayndr. Sadece kadnlarn etek ular dizlerinin altna, erkeklerin ise stne kadardr. Hem erkekler, hem de kadnlar gzellik ve beden yaplarna gre gruplara ayrlrlar. Her erkek kendi grubuna giren her kadnla ilikiye girebilir. Bu konuda bir snrlandrma yoktur. Gnde zorunlu alma 4 saattir. zel mlkiyet yoktur. Para kullanmazlar (Campanella 2004).

1.4. George Orwellin Bin Dokuz Yz Seksen Drtnde Eitlik


Herkes mevcut devlet sistemi iin alr. Hi kimse devletin aleyhine olan bir dncede bulunamaz. Bu durum, srekli olarak dnce polisleri tarafndan denetlenir. nsanlar ancak byk birader olarak bilinen devlet bakann sevebilirler. Bunun dndaki duygularndan arndrlmaldrlar. Bulunduklar her yerde tele kulaklar ve tele ekranlar vardr. Srekli gzetim altndadrlar ve herhangi bir duygulanmas, ya da -rahatlkla grnebilen- devlet tarafndan ilenen pek ok hatay en ufak bir sorgulamas fark edildiinde, birey uzun ikencelere maruz braklr. Ardndan da ldrlr. Herkes sistem tarafndan birbirini ele verecek ekilde yetitirilmitir. ocuklar anne ve babalarn, dnce polislerine ikyet ederek mahvolmalarna sebep olurlar. Her ey devlet iindir. Kendinizi tamamen devlete adamalsnz. Devletin ortaya koyduu her ey dorudur. Bir bakma herkes dnmeme, devleti yarglamama, duygulanmama, sistemi sorgulayanlar ve dnenleri ele verme konusunda eittir. Bu eitliklerin gereklemesi iin yeni bir dil oluturulmaya allr. Bu dilin zellii gittike szckleri aza indirgemesi ve bu ekilde de konuma kapasitesini snrlandrmasdr. Dolaysyla da aamal olarak dnmeyi yok etmesi ve bireylerin kendilerine sunulanlar aynen kabul etmelerini salamay gerekletirmesidir (Orwell 2010).

1.5. Aldous Huxleyin Cesur Yeni Dnyasnda Eitlik


Dnya devletinde Alfa, Beta, Gama, Delta, Epsilon eklinde be hiyerarik snf vardr. Alfalar en st snf olutururlar. En altta ise, Epsilonlar yer alr. Dnya devletinin slogan cemaat, zdelik ve istikrardr. Bu slogan dayanma ayinlerinde bireylere iyice alanmaya allr. Bu devlette standart iki milyar yurtta on bin soyadn paylarlar. Bunlar 566

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa dnyaya doumla gelmemilerdir. Kuluka yntemiyle karlmlardr. ocuklara eitim, kk yatan itibaren hipnopedya (uykuda eitim) ile verilir. Bu yntemle ocuklar baz eyleri yapmaya artlandrlrlar. Herkes herkese aittir anlayna sahiptirler. Bu dorultuda da herkes herkesle cinsel ilikiye girer. Bireyler ocuk yatan itibaren buna altrlr. nsanlara, kendilerini rahatlatan ve sakinletiren haplar datlr. Dnya devletinde ocuklarn anne ve babalar, yetikinlerin de ocuklar yoktur. Bu tr eyler ayp saylk ve gln bulunur. Burada yedi buuk saat allr. Yaam elence ve zevk zerine kurulmutur. Bireyler duygu ve dncelerden arndrlmlardr. mekanikletirilmilerdir (Huxley 2007). Bir bakma

2. Gereklik Olarak Eitlik


Gereklik, gerek olan, var olan eylerin tmdr (Akarsu 1998: 85). Gerek olan ise, ideal, koullu, potansiyel ya da olanakl olana kart olarak, aktel, somut, olgusal ve zihinsel bamsz bir varolua sahip olandr (Cevizci 1996: 377). Bu tanmlamalar dorultusunda bir gerek olarak, siyasi eitlik, ekonomik eitlik, kadn/erkek eitlii, rk eitlii, toplumsal eitlik, frsat eitlii vb. eitliklerden sz edebiliriz. Bunlar ve gereklik kapsamndaki dier tm konular, gereklik olarak eitlik ierisine girer. O nedenle, gereklik olarak eitlii iyi kavrayabilmemiz iin eitlikle ilgi tm konular dikkate almamz gerekir. Ancak u da bir gerektir ki, insanlk tarihinin deiik dnemlerinde belirli bir konudaki eitlik, yani gerek olarak eitlik, hep gereklik olarak eitlik olarak algland. Bu da belirli konulardaki eitsizliin, ya da hakszln giderilmesi isteinin younluundan ya da birtakm hakszlklarn kapatlmas teebbslerinden kaynaklanyordu. imdi bunlardan bazlarna ksaca deinelim.

2.1. Tinsel Eitlik


Ortaada Hristiyanlar, tinsel eitlikten sz ettiler. Bu kavramla da bireylere ynelik hakszlklar, ihmalleri rtmeye altlar. Bilindii gibi ortaada tm bilimsel ve felsef almalar teolojinin hizmetindeydi. Bunun dna klmasna izin verilmiyordu; zgn bilim ve felsefe yaplmas yasaklanyordu. Bir bakma her ey, din kurumuna, yani kiliseye yaranmak zorundayd. En deerli kabul edilen almalar, Tanrnn varlna ynelik argmanlar oluturmakla ilgiliydi. En deerli kimseler de Hristiyan dininin nderleriydi (Weber 1998: 123-199). Herkes tinsel adan eitti. Ancak Tanrya daha yakn olanlar, kilise ierisinde daha iyi yer edinmi olanlar, dierlerine gre daha eitti. 567

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa Hristiyan olmayanlar tinsel eitlik seviyesinde deillerdi. Ayrca kilisenin ortaya koyduu doktrinlerle tezat oluturan almalar yapan, ya da bu tr sylemlerde bulunanlarn seviyesi eitliin altna indiriliyordu. Bu kimseler bu almalarnn ya da sylemlerinin yanlln aka ikrar etmediklerinde ise, seviyesi tinsel eitliin zerinde bulunanlar tarafndan yarglanyordu. Din dogmalara ve din otoriteye kar kldna, dolaysyla da kfrne hkmedildiinde birey, yaklarak lme mahkm ediliyordu.

2.2. Mlkiyet Eitlii


Baz dnrler eitsizliin temelinde zel mlkiyetin yer aldn ileri srdler. zm de zel mlkiyetin ortadan kaldrlmasnda grdler. rnein Rousseau u aklamalarda bulundu: bizim yeteneklerimizden, insan aklnn ilerlemesinden alr ve sonunda mlkiyetin ve kanunlarn yerlemesiyle sabitleir ve yasallar (Rousseau 2009: 174). Marks ve Engels ise, Komnist Parti Manifestosunda u dncelere yer verdiler: Toprak mlkiyetinin kamulatrlmas ve toprak rantnn devlet giderleri iin kullanlmas. Ar bir orant vergisi. Miras hakknn kaldrlmas. Tm asilerin ve devletten kaanlarn mlklerine el konulmas. Sermayesi devlete ait ve sadece tekel olan ulusal bir banka araclyla kredilerin devlet elinde merkeziletirilmesi. Ulam aralarnn devler elinde merkeziletirilmesi. Ulusal fabrikalarn ve retim aralarnn artrlmas; bo topraklarn ekime almas ve arazinin ortak bir plana gre iyiletirilmesi. Herkese alma zorunluluu; zellikle tarm alannda sanayi ordularnn kurulmas. Tarm ve sanayi iletmelerinin birletirilmesi; kent ve kr arasndaki farkllklarn tedricen ierisinde giderilmesinde etkin olmak. Btn ocuklar iin devlet okullarnda parasz eitim. Bugnk biimi ierisinde ocuklarn fabrikalarda altrlmalarna son verilmesi. Eitimin maddi retimle birletirilmesi vb. (Marx-Engels 2010: 61-62). Marksn ve Engelsin Manifestoda dile getirdikleri bu mlkiyet eitlii sisteminin mcadelesini Maksim Gorki, Ana adl romannda iledi. O, bu bayaptnda, zenginler (burjuva) snfnn fakir ii snfn 568

Doa halinde hemen hi bulunmayan eitsizlik, gcn ve artn

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa (proletarya) ezmesine kar eitliki genlerin balatt ve srdrd eitlik mcadelesini destanlatrd. Onda bu eitlik, iki eye yneliktir: 1. Ekonomik dengeye (zengin/fakir eitlii). 2. Cinsiyete (kadn/erkek eitlii). Bu eitliklerin elde edilebilmesi iin okumak ve aydnlanmak gerekir. Ancak din insanlarn aydnlanmasn engelleyen en nemli unsurdur. nk din, insanlar uyutur ve haklarn aramalarn engeller (Gorki 2009). Mlkiyet eitliine dayanan teoriler, pratik sahaya indirildiklerinde, bu hususlar dikkate alnd ve uygulanmaya alld. nsanlar Ortaadakinin akside artk dinin egemenliinde deillerdi. Tinsel eitlik ve hakkn dier tarafta alma vaatleri ile kandrlmyorlard. Hatta din tamamen yasaklanmt. zel mlkiyet yoktu. Her ey devlete aitti ve devlet ierisinde herkes eitti. Buna ramen burada, daha imtiyazllarn ortaya kt grld. Bunun rneklerini yakn tarihte boy gsteren pek ok kapal devlet modelinde grdk. Orada, daha yukarda yer alanlar dierlerine gre daha imtiyazl bir yaam srdler. Ksacas onlar, kendilerini dier insanlardan daha eit grdler.

2.3. Frsat Eitlii


Frsat eitlii, kapal devletlerde olanlarn aksine, ekonomik, inan, dnce vb. alardan zgrlkleri ve zgnlkleri ifade eder. Herkesin kendi yetenekleri dorultusunda istedii gibi ilerleme, istedii inanca sahip olma ve istedii kadar kazanabilme eitliine sahip olmas gerektiini belirtir (Bunnin-Yu 2004: 219). Bireyin kendinde olan ortaya karmasna imkn tannmasn; almasnn ve yeteneinin karln almasn ngrr. Ancak burada da ekonomik durumu daha iyi olan daha nemli imknlara sahip olur; rnein, daha iyi bir eitim alr. Ksacas maddi durumu daha iyi olan daha eit olur.

Sonu
nsan pragmatik bir varlktr. Bu zelliinden dolay da baz konulardaki youn eitsizliklerle ilgili istemleri tmel bir eitlik olarak alglar. Bu da gerek olarak eitlii, gereklik olarak eitlik eklinde ele almasna neden olur. Yani onun iin eitlik, tmel eitliktir. Tmel eitlik ise, burada ve imdiye ynelik temel gerektir. Burada ve imdiye ynelik gerekle ilgili temel eitlik istemi bir dngy oluturur. Bu dngnn sreci yle iler: Belirli bir konudaki eitlie ynelik zlem, ncelikle topyalarda ele alnr. Bu da ya mit topyalarndaki gibi dorudan, ya da korku topyalarndaki gibi, mevcut sistemi eletirerek ve eksiklerini gstererek, dolayl olarak dile getirilir. Daha sonra da bu topik zlem pratik sahaya tanr. Ancak pratik sahada topik anlat tam yerine getirilemez. nk burada, bir taraftan bireyler arasndaki eitlie kar klr ve baz insanlarn dierlerinden daha stn olduklar savunulur. Bunu en iyi 569

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa ekilde Nietzschenin yazlarnda grebiliriz. O, bu konuda Deccal adl kitabnda yle der. Hakszlk hibir zaman hak eitsizliinde yatmaz, eit hak iddiasnda yatar (Nietzsche 2009: 101). Dier taraftan da George Orwellin dile getirdii, eitlii savunan sistemler uygulanmaya alldklarnda, hep daha eitler2 olur. Bunun en bariz yansmalarn komnal toplumlarda grebiliriz. Orada herkes eittir. Ama bu eitlerin yannda hep daha eitler vardr. Eit/daha eit ayrmnn oluumunun arka plannda en az iki temel neden yer alr: 1. Bireyin statsne ynelik indirgemecilik. Bu indirgemeciliin de iki biiminden sz edilebilir: 1.1. Bireyin statsnn eitlie ykseltilmesi. 1.2. Bireyin statsnn eitlie alaltlmas. Statleri alaltlan bireylerin ou kendilerini biraz daha eit grmek isterler. 2. nsann doasnda hep daha iyiyi isteme ve daha yukardakini elde teme arzusunun yer almas. Stats eitlie ykseltilen biri dahi ykselme imkn yakaladnda bunu srdrr ve kendini daha eit grmeye balar. nsan, tabiatndaki bu ynlere ramen, her zaman eitlik araylarn srdrr; yeni eitlik zlemleri dorultusunda yeni topyalar oluturur ve onlar beer alana, topluma tamaya alr. Ksacas eitlik, gereklikle, daha dorusu gerekle topya arasnda kalmaya devam eder. Bir taraftan eitlik araylar srer, br taraftan da hem daha eitler, hem de eitlik kartlar, her zaman var olur. Yrd. Do. Dr. Bingl niversitesi Fen Edebiyat Fakltesi Felsefe Blm.

Notlar:
1 Ancak Platon, yallk dnemi eserlerinden Yasalarda yneticilere, tasarlad devlette evlenme izni verir (Platon 1998). 2 George Orwell, Hayvan iftlii adl romannda, herkes eittir; ancak bazlar dierlerinden daha eittir anlayn savunur (Orwell 2009: 147).

Kaynaklar:
Akarsu, Bedia. 1998. Felsefe Terimleri Szl. stanbul: nklp Kitabevi. Atayman, Veysel. 2004. nsz. Gne lkesi inde, 7-20, Tommasso Campanella, ev. Veysel Atayman. stanbul: Bordo Siyah Yaynlar. Bunnin, Nicholas and Jiyuan Yu. 2004. The Blackwell Dictionary of Western Philosophy. Oxford: Blackwell Publishing Ltd. Campanella, Tommaso. 2004. Gne lkesi, ev. Veysel Atayman. stanbul: Bordo Siyah Yaynlar. Cevizci, Ahmet. 1996. Paradigma Felsefe Szl. stanbul: Paradigma Yaynlar. Gorki, Maksim. 2009. Ana, ev. Yadigar ahin. stanbul: Sis Yaynclk. 570

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa Gkberk, Macit. 1999. Felsefe Tarihi. stanbul: Remzi Kitabevi. Huxley, Aldous. 2007. Cesur Yeni Dnya, ev. mit Tosun. stanbul: thaki Yaynlar. Marx, Karl ve Friedrich Engels. 2010. Komnist Parti Manifestosu, yayna haz. brahim Okuolu. stanbul: Akademi Yayn. More, Thomas. 2008. topya, ev. Necmiye Uansoy. stanbul: Bordo Siyah Yaynlar. Nietzsche, Friedrich. 2009. Deccal, ev. Suna Kutolu. Ankara: Alter Yaynclk. Orwell, George. 2010. Bin Dokuz Yz Seksen Drt, ev. Nuran Akgren. stanbul: Can Yaynlar. Orwell, George. 2009. Hayvan iftlii: Bir Peri Masal, ev. Celal ster. stanbul: Can Yaynlar. Platon. 2000. Devlet, ev. Sabahattin Eyubolu ve M. Ali Cimcoz. stanbul: Trkiye Bankas. Platon. 1998. Yasalar (Nomoi) Cilt I, ev. Candan entuna ve Saffet Babr. stanbul: Kabalc Yaynlar. Rousseau, Jean-Jacques. 2009. nsanlar Arasndaki Eitsizliin Kayna, ev. Rasih Nuri leri. stanbul: Say Yaynlar. Wallerstein, Immanuel. 2001. topistik ya da 21. Yzyln Tarihsel Seimleri, ev. Taylan Doan. stanbul: Avesta. Weber, Alfred. 1998. Felsefe Tarihi, ev. H. Vehbi Eralp. stanbul: Sosyal Yaynlar. Utopia. 2010. Wikipedia, accessed 20 July 2010, http://www.en.wikipedia. org/wiki/ Utopia.

571

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa

Studies in Hermetic thought


Tariq Hashim Khamis
Feel free in the history of Islamic philosophical thought in decades, the big names, the men left their clear imprint in this thought, the civilizations on this pre-thought. There have been a generation of these fingerprints. character you want and also affected by the ancient philosophies and religions different. One of these names is the name in question Hermes and call it in another language Hermes Trismagiste and meaning of the great three or triangle greatness. Despite the visible presence of the Hermes in the ideas and the heritage and culture of Muslims, but many intellectuals, did not know about this character and impact, a lot, but each attribute influence to Greece and Platonic larger. This negative property is not enjoyed by Muslims alone but join them in that and it seems different nationalities from the intellectuals. We will be able to consider such to acquaint ourselves with all that has been said about this character, with different names in the languages of the world, but we will try only to follow the views of some philosophers, intellectuals and Islamic groups who they derive their views and beliefs of the assets will prove it Hirmes, which we call here the name Hermsyat. In our survey of the views of historians, we found a haven for a first look towards the unification of this character, and why we search for this resort is the difference in this name. Hermes in the history books: Ibn Nadeem says ((may differ in command, was told he was one of seven Sadanah, who arranged to save the homes of seven, and that it was the house of Mercury, and his name is called, the Mercury in the Chaldean means Hermes It has been suggested that he go to the land of Egypt, the reasons for, and he king, and had several children, including Tat, Sa, Ahman, Othreb, Kaft and that he was wise timing, and when he died was buried in the building known as the city of Egypt, the father of Hermes, known pyramids General)) (1). But Shahristani him in the following way: ((Hermes great commendable effects, patients his words, which is one of the Major Prophets and said is Idris Prophet peace be upon him, which has established names of zodiac, and planets, and arranged in their homes and proved her honor and scourge, and the apogee and perigee, and the corresponding trinity and Sextupling and square and the corresponding comparison, go back and 572

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa righteousness, and an amendment of the planets and evaluate)) (2). As reported by the image-Yacoubi ((Enoch Ben Laird, Idris is the Prophet, and that after the age of sixty, was born to him Matuszlh and that he told his children that God tormented the nation a great punishment is not a mercy, and he commanded them to rid the worship of God)) (3). Hermes, the divine books: After that have analyzed the history books in search of a unifying theme for Hermes we find no harm in that looking in the holy books to add insult and a confirmation of our idea of the historical, in the Genesis of the Torah, sanitation Chapter 5 (18-25) And Jared lived one hundred and sixty-two years, and begat Enoch , and Enoch lived sixty and five years, and begat Methuselah (4). Word in the Bible in a letter of St. Jude (number 14-16) ((has also prophesied of these, Enoch, the seventh Adam where he is a Lord comes with ten thousands of His saints ... ..)) (5). In the Quran came said, saying the Almighty ((and mention in the Scripture of Idris: He was a prophet)) (6), as well as the verse ((and Ishmael, and Idris Kifl each patient)) (7). Does not accommodate the place here to dwell in the said interpretations that confirm the presence of personal names in the history books, interpretation and content ourselves with such a definition, and we are heading now to demonstrate the impact of Hermsyat in Islamic thought, before we start so we would like to note that Hermetic also appeared to us, is divided into two One is the in the corridors of superstition, astrology, the unseen, and the second section is the theological and philosophical, which is important in this research. Hermsyat in the Islamic philosophical thought: It was the writings of Hermetic impact of and presence of large in many of the ideas that came out of Muslim thinkers, philosophers and mystical and speakers, it was inspired by these writings ideas sought to make their doctrines espoused by people, including, but not limited to the theory of flux echoed by Muslim philosophers influenced updated platonic, it is Hirmesi creativity. As we find in the Book of Hermes, the fourth son Tat on the zodiac and the ten stars, corresponding to the idea of ten minds, echoed by the Islamic philosophers on the mind, which is overflowing assets and their impact on accidents. The Hermes address his son, and he as great an impact, saying: ((If they affect the things divine How could it not affect us, its the impact of private and public, and so on, it is between the public events related to its influence, I will remind the revolution of kingdoms, and the recalcitrance of cities, famine, epidemics and extending the sea, islands, earthquakes land, nothing of all this, O and I, outside of their effects, and watch also for this: As long as we are under the universe of the seven that have to go, do not know that its extending to us and to their children who are by which)) (8). This has been said, originate - as 573

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa theory explain the issuance of the asset, a large number of philosophers of Islam, such as Canadian and al-Farabi, Ibn Sina and Ibn Miskaweih and many other Sufi philosophers and extremists Gnostics linked to Islamic philosophy, wisdom Hermetic closely in many of the doctrines adopted by the difference of different Islamic and these beliefs the doctrine of salvation or wait for the Savior or sincere, the wisdom Hermes achieved whereby the process of redemption salvation of the soul from the torment through union with God or solutions from any solution of God in the human body the ideas espoused by the Sufis, the Islamists and established the world would have been, that there is wisdom, they called the wisdom sunshine that the self that are looking for salvation, is to do so by the God who is happy Union of it, this view conclude that the framework in which it provided the idea is a religious context should therefore search for the source of a religious idea, so they had what they wanted because Hermes or Idris is a prophet of the prophets of God, so the return to his tracks, welcome them in the collection of knowledge. The best represents the doctrine of salvation Hermetic in the Islamic philosophical thought their teams liners, through their belief dear too on hold, and from the uncertainty ((took charismatic Muhammad ibn Hasan al-Askari, and that was a factor in the firmness of this belief to the extreme, established more than all the other groups and communities that believe in salvation, whether in Islam or in other religions)) (9). I had the knowledge of God of great importance in the literature Hermetic Firms was urged to know God and make fun of people who are unaware, saying: ((where you run you drunk I drink wine ignorance ... ... do not let yourselves be driven trend, Go back if you can to the beach safety, look commander is leading you towards the doors of gnosis, where sparkling light illuminating the darkness of the net)) (10). Gnosis and is known as direct knowledge of God, we find that many philosophers and Sufi Islam were the Gnostics, complied as stated in the writings of Hermes, said many of them with this knowledge that do not support the media, but be direct. And beliefs that we have found her assets Hermes, and found in the Islamic environment favorable atmosphere as it grew and grew up in it, is the doctrine of reincarnation, the belief that one of the doctrines of dangerous alien to Islamic thought, because a lot of Islamic groups have adopted a firm conviction in their beliefs and because of assets to be provided and Reincarnation Reply to the spirit body is the body I (11). It is also to be repeated and roles to the endless and occurs in each role what happened in the first (12). We find in the books of Hermes ((Death is not there, gave a van with no sense purely a preserve on the bodies of terrestrial and decay return it to the bodies of non-soluble compounds, ie, eternal, and so there is a denial of feeling and not the dissolution of bodies)) (13). 574

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa And religions embraced the doctrine of reincarnation Jews embraced imitators ((Balaqraiin and Christianity espoused represented Baritone and other)) (14). Has resulted in the movement of the Islamic conquest to the mixing of the Muslim peoples of the nations that Fatah al-Islam territory, resulting in this complication to the application of this doctrine to the Islamic thought through the interaction that took place between their previous faith and the new religion, and those who say Reincarnation when alBaghdadi: ((classes of philosophers These were two types by the State of Islam, and the other two types noon in the state of Islam, one of the total fatalism and the other from the difference among expensive)) (15). if the extremists are affected - in Islam - in the doctrine of reincarnation. And go to another religion have assets Hermes a belief solutions and the European Union in a different position of the books of Hermes, we found that self-seeking Union says: ((Oh, Heaven, Brothers brothers, you who separated them, and endured misery , and solutions in these clothes despicable vice , we appeal to you and ask you, what sin is that we made, what is this sin that deserved Our torment present)) (16). We compared the statements Hermes these the words of Plotinus, which is inspired by great philosophers of Islam to say Union, which states: ((often awakened, Valvi myself, I try to escape from my body, a stranger to all but myself, and in the depths see beautiful great Votiguen then be bone destiny, and has my activity the greatest amount, I united the object of divine stable is above all things)) (17) It is no secret follower of philosophical thought and Muslim Sufi number frightening philosophers and Sufis, who said the doctrine of solutions and the European Union origin, Hermetic, including Hallaj and Suhrawardi and Ibn Arabi, which does not room with the comparison between what was in the books of Hermes, and what they call on him in their thoughts. However, we find that the best represents the Hermetic impact on the Islamic philosophical thought is Suhrawardi murdered and Im seventy who had been briefed as it appears on what was known among the Muslims from the writings of Hermes and supported what the grandparents are, the former The Hermes in other subject of his works and even considered by leaders of sunshine , which is remembered with Agavemon and Asagibos and Pythagoras as the people ((Science imported along and right from the Persians)) (18) The second he mentions Hermes also in many places of his works, and is described as Hermes, the greatest and is credited with a doctrine in the word and he take the wisdom He had to show ((God Almighty has prayed disclosure of the wisdom that the first symbol Herms ages)) (19). As we found even if somewhat brief influenced by Sufi Islam writings and the wisdom of Hermes, we can the same way that we realize that in Islamic philosophy and stand on top of the list Philosopher of the Arabs and Islam, I ((Canada)) and in the side Illuminationist in philosophy 575

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa when he said: ((he considered in the book which is recognized by the Sabean articles for Hermes of standardization started his son on the very culture of)) (20). Also discern him that he had read the writings of Hermes, when he mentioned the flags of the Sabians: ((I feel, Agathavemon, and Hermes)) (21). And we can see which side was affected by the Canadian literature Hermetic not an aspect of self-knowledge, as we can glimpse the signs of sunshine with him when he self essence as essence Bari (22) and therefore do not amount to knowledge, a clean slate of ascribes the attribute, and leave the desires and this side of the knowledge of the Canadian affected. And the one who we have said on the Canadian, we say about this trend Aldhuki located at Al-Farabi, who tends to the way Scout-based inspiration, we find that the sunshine completely dominated the theory of knowledge al-Farabi, who believes that too well, is to contact Active Intellect, Mind effective Farabi is ((Gabriel)) the principal inspiration, which where all images, embossed in which all science, knowledge, metaphysics, and the man does not reach this level but watching sports and liquidation of the self and the actions he says Farabi: ((acts that, involuntarily, some intellectual and some acts of physical, and not to any acts agreed .... and that reason always effective shines and illuminates the realities of the world souls net imagination, to express it in human language, make it accessible to the senses of others)) (23). This method, which is spoken of by al-Farabi is a way gnose very far from the path of reason and Aristotelian logic and headed closer to the Hermetic literature. Like the former Colina say about another philosopher Avicenna was one of the top and the followers of the Aristotelian philosophy, but it is the other one Acracien affected by the writings of Hermes, says Ibn Sina statement in connection with this trend: ((Has tended motivated us to collect all, of what different people to search, do not pay attention it drew neurological or Hui, or usually, or a thousand, and indifferent in a paradox show us the written learners wrote the Greek alpha for inattention and lack of understanding, and when he heard of us Books for two years, is familiar to philosophers , Zanin Allah guides not only them, but did not receive mercy others .... is not farfetched that may have occurred to us from the point of non-Greek science, and the time We worked it so that the prime modernity)) (24). And confirms we say that Ibn Sina work science Heramsa what he says is to demonstrate the reasons is the author of the book Wisdom EXISTS and referring to the content ((Crown book but these two .... it made a philosophy as it is in print and on the requirement of the correct opinion, which does not take into account, together with partners in industry, Almchaiin and fear of splitting remaining in others, which is written wisdom EXISTS)) (25). ibn Sina indicates in what appears obvious from these Nasien to that he 576

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa had signed him in time to maturity sciences non-science Greece: ((she miscarried on the philosophy of the Greek new light and set the position of Ibn Sina which)) (26) There is no doubt that this science Ibn Sina is ((Science Hermetic and Gnostic, some ideas derived from the religions of the ancient Near East)) (27) It seems that Ibn Sina had written under the influence of Gnosticism and Hermetic, because he found the two ((a certain great spiritual, eased drought in philosophy, the Aristotelian and Platonic, which was not content with their lives and emotions of religious and saturated their minds)) (28). We emphasize that this was influenced by Ibn Sinat but that does not mean he continued walking in the satellites and it had to critique the ancient doctrines, especially in the soul and essence (29). Another trend, which occurred under the influence of literature Hermetic, is the direction of extremists Gnostic early, which is easy and paved the way for Hermetic the entry into the Islamic philosophical thought, beginning with circles of fanatics and mystics, those who are heading a trend Gnusia them, they are behaving in this way Hermetic mongering Gnosis, it was used - as appears from their minds - the radicals of the principle of ordered Hermetic the interpretation of science imams and saints along with explanations of their knowledge of this inheritance of the Prophet, and we found a number of Orientalists indicates boiled by saying: ((Its no wonder that the extremists was the first hermetics in Islam, philosophy of the Prophet when the extremists on the one hand, you may initiate the mind, automatically, to any layer of the Prophet as a member of Hermes is not a messenger lawmakers charged to announce to the people for a new canon, but its role in the history of the Apostles Akaddsani is the role of a prophet sent to regulate life in the cities of civilized people and knows technical matters and technical)) (30) is not here important for the comparison between what was in the writings of Hermes, and what is affected by the extremists of Hermsyat. Of just a simple glance, the belief of the soul rise to heaven as Hermes taught his followers, invalidate the belief, the landing of the angel to suggest the text of the Prophet of God, but this is the crucial paradox disappears in the opinion of Corbin. ((If they put the problem in terms of prophecy and gratitude at the extremists. And the results go far enough. This shows how we entered the Hermetic to Islam by extremists and why I knew it before to know the measurement of Aristotle and what Raiyate, and indicates the motive to the reasons for the extremists to take this position and resulting in the future of philosophy in Islam. while rejecting the Sunnis both the situation, dear and the position Ismaili and earlier position Hermetic, being all in their belief, hostile interior of the principle of prophecy and undermining pillars of Islam Legislative)) (31) In order to see what at properties thought Hermetic and all affected in Islam to point out an important characteristic is: ((it was thought in the science of theology that God who is not nothing like Him, and if it does not matter to him by analogy, but that, as by him through the flood!! we can n we recognize Him in prayer and reverence and worship, and there is an idea 577

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa for a crisis they have from their view of astronomical Hermetic, an idea that the roles of time ((an idea which time core when extremists Ismaili)) (32). Thus, we conclude the premise that many of the ideas Hermetic and Gnostic had taken their way into Islamic thought has followed it in several ways, excess and success and fabrication, mysticism, and by force and terrorism at other times were for the most part of a confidential nature because of their objectives often. We stand on the most important impacts of Hermetic alien to Islamic philosophical thought, as we have outlined in the following points: First: The preference of inspiration and detection, to seek mental, and the results evidentiary facts to prove knowledge. Second: The trend of Internal pursued by a number of Islamists is the product of Hermes, as the teachings of Hermetic: ((not given in the street or auditorium, The lesson Hermetic: ((assumes society is very limited in isolation, he assumed alone is not a seminar, most of the Hermetic literature, which in our hands are the effects of the full books was the ultimate expression, education, the will of his friends hidden defect)) (33). Third: the idea of the first Adam, or Adams angelic that we find at Ismailia, is the idea developed in the human Heramsa full heavenly similar, in all respects to his father in heaven. IV: The idea of heavenly minds and souls in general, upon which the Islamic philosophy and the Ismailis of them, and wove their emanation is also due to the philosophy Hermetic. Fifth: the idea of pantheism, which appeared at Sufism have their origins in the clear Hermsyat have only enhanced wool: compare and Judy man becomes the presence of all .... Is switched on and holds together the various assets jewels .... These are equal in God, then we do not stay, but we it is. Sixth: the doctrine of solutions that stated by Sufi philosophers statement unequivocally is also a continued Hermes Seventh: sports, Majahdat which is the way science when philosophers and Sufis originated Hermes as well. Thus, we found as we finish our present that literature Hermetic who have had clear impact on philosophical thought and mystic and verbal Islamic providing no one can deny its presence and impact, and we affirm that we found everything that is strange about the book and Sunnah in all aspects of knowledge in the philosophical and Sufi philosophers was This tends to Hermsyat in most cases, strong links and this along with the effects of Neoplatonism and Platonism together. Assistant Professor Dr. Head of Educational and Psychological Sciences Tikrit University , College of Education, Iraq, tariq_duc@yahoo.com

Notes (1) Ibn al-Nadim, Fihrst - p. 352. (2) Al-Shahristani - boredom and Bees 2, p. 202.
578

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa

(3) Yacoubi - Date Yacoubi Vol 1 p. 11. (4) Lewis Maynard - Hermes triangle greatness or the Prophet Idris - p. 6. (5) The same source, same page. (6) Mary (56). (7) Prophets (84). (8) Lewis Maynard - op p. 225. (9) Gold Zehr - Greek heritage in the Islamic civilization translation Badawi, p. 193. (10) Lewis Maynard, op p. 108. (11) Ibn Sina - Letter Adhoip in the sense of re-p. 85. (12) Al-Shahristani - boredom and bees 2, p. 94. (13) Maynard, op, p. 109. (14) Irfan Abdul-Hamid - Studies in the teams and Islamic faiths, p. 58. (15) Al-Baghdadi - The difference between the teams, p. 253. (16) Lewis Maynard - op p. 247. (17) Plotinus Altsaiat, 4: 8: 1. 18) (Suhrawardi - the wisdom of sunshine - Publish Henri Corbin - Iran 1952, p. 68. (19) ibn sabeen - by Arif - p. 29. (20) ibn Nadeem - Fihrst 321. (21) The same source - p. 318. (22) Canadian philosophical messages - part 1, p. 275. (23) Al-Farabi - the views of the people of utopia, to achieve Ibrahim Jizzini p. 13. (24) Abul-Ela Afifi - Golden Book of the Millennium Festival to the memory of Ibn Sina, p. 4. (25) Idem, p. 441. (26) Idem, p. 442.
579

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa

(27) Idem, p. 447. (28) Idem, p. 449. (29) See - Mohammed Atef Iraq - the doctrines of philosophers of the Orient, p. 161 and beyond. (30) Henry Corbin - History of Islamic Philosophy - Translator Naseer Marwa Hassan Qubeisi, p. 198. (31) Idem, p. 199. (32) Idem, p. 200. (33) Idem, p. 200. List of research sources A / the Holy Quran. 1 - Ibn al-Nadim - Fihrst - Library Khayat Beirut, in 1964. 2 - al-Shahristani - boredom and bees - Correction Ahmed Fahmy Mohamed Hijazi Cairo Press, 1948. 3 - Yacoubi - Date Yacoubi, Beirut in 1980. 4 - Louis Menard, Hermes III greatness or the Prophet Idris translation Abdul Hadi Abbas - Harvest House - Damascus in 1998. 5 - Gold Zehr - Greek heritage in the Islamic civilization - Translation Abdel Rahman Badawi - Cairo, Egypt, the Renaissance Bookstore in 1946. 6 - Ibn Sina - the message is re-Adhoip - Solomon achieve a minimum 1 i press accreditation Egypt in 1949. 7 - Erfan Abdel-Hamid - Studies in teams and beliefs of the Islamic Press Guidance - Baghdad in 1967. 8 - Al-Baghdadi - The difference between the teams i-1 New Horizons Dar Beirut in 1973.
580

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa

9 - Plotinus Plotinus Altsaiat for the Arabs - Abdel Rahman Badawi -. 10 - Suhrawardi - the wisdom of Ishraq - Publish Henry Corbin Iran in 1952 11 - Im seventy - essential knowledge - by George Katoura Beirut Dar Al-Kindi i-1 in 1978. 12 - Canadian philosophical messages - Abdel Rahman Abu Rida - c 1, Cairo 1950. 13 - Al-Farabi - the views of the people of Utopia - Achieving Ibrahim Dar Jizzini modern dictionary Beirut years without printing. 14 - Abu El Ela Afifi - ((Golden Book of the Millennium Festival to the memory of Ibn Sina)) cultural management at the Arab League in Cairo in 1952. 15 - Henry Corbin - History of Islamic Philosophy Translator Naseer Marwa Hassan Aref Qubeisi review Thamer provide Musa al-Sadr publication Ewidat Beirut i-1 in 1966. 16 - My answer: introduction to the history and philosophy of the school of Alexandria house of knowledge - Egypt - in 1962.

581

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa

Mutahhari Theory of Justice


Afifeh Hamedi
Introduction
Justice had been an important issue in the history of philosophy.Since the time of Plato to the modern age. Justice had been defined by several philosophers in their own way. Justice is also one of the features of Islam and it has been as important problem in the history of muslim philosophy. It has about considerably different responses in various communities. Justice has been discussed by muslims in early muslim philosophy and later muslim philosophy and modern muslim philosophy.They although had been influenced by Greek philosophers but they have redefined justice with a stress on Islamic elements. In mutahhari,s idea, the concept of justice is one of the scales of Islam, that which other things have to accord with.It is not that whatever religion says is just, but whatever is just religion does.In his adl e Ilahi, mutahhari, definedthe concept of justice in four senses as follows: Mutahhari, concerning justice, believed that one of the first matters that must be known is the question: What is justice? What is injustice? In his Adl-e-Ilhi Mutahhari, has defined the concept of justice in four senses as follows:

A. Balance:
The meaning of this word is that in every collection the various parts must be to the extent required, but not necessarily in equal amounts. It is only by following the various quantities that system can continues to play its role in order to reach the purpose.1 The Quran says: He raised the sky and set up the balance (55:7). As the commentators have said that the meaning of this verse is that a certain balance has been taken into account in the structure of the world. Each and every thing has been made using just the right amounts of the elements composing it and the right distances. In a tradition from the Prophet(s) it is said: The heavens and the earth are maintained with justice.2 582

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa The opposite of justice (adl) in this meaning of the word is imbalance, not injustice. Justice in its meaning of propriety and balance corresponds to the divine attributes of wisdom and omniscience.

B. Equality and Non-discrimination:


This definition needs to be explained. For if what is meant is that justice requires all merits to be set aside and that all men to be treated equally, then this justice is actually injustice and oppression. But if what is meant is the application of equality in cases of equal merit, then this is correct. And these equalities are the corollary of justice.3

C. Rights-Giving to Each Thing Its Due:


The third meaning of justice is related to giving to every possessor of rights, his rights. Injustice then means transgressing, withholding, or disposing of the right of others. This meaning is the true meaning of social justice. This type of justice is based on two things: (1) Rights and Priorities. In other words, individuals acquired certain rights with respect to one another. (2) The natural character of man is that he makes use of conventional concepts are instruments in order to reach to his natural aims. The meaning of justice is that the men must observe rights and priorities. The opposite of this justice is injustice and oppression.4 This meaning of justice and injustice, because, on the one hand, it is based on the principle of priority and on other hand, it is human character to make conventional concepts for abstraction good and evil, it is peculiar to man and does not apply to the Divine realm. Because God is the absolute owner and sovereign and no existent has precedence over Him.5 Observance of Merits in Giving Being and Not Abstaining from this in Respect of that which can Possibly exist or be further perfected. There is difference between the existents because of their potentials and abilities in receiving grace and emanations from the source and origin of being. Every existent, in each level, from the point of view of its potential for receiving grace, has certain merits and rights. God, who is all-perfect, all-Good, and the absolute bestower of grace, gives to each thing its possible existence and perfection. According to this idea justice means every existent receive each degree of existence and perfection that it merits and is possible for it. Injustice then means preventing an existent from receiving such grace as it merits and is its due.6 According to Islamic philosophers, the attribute of justice that is worthy of God and that is attributed to Him as a perfection is in this very meaning. And the attribute of injustice that is an imperfection and is negated of God is also in the meaning mentioned above.7 583

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa The Islamic Philosophers believe that there is no creation having rights above God, Gods justice is His graciousness and is identical with His being. That is to say, Gods justice lies in not with-holding His grace from any being that has any capacity whatsoever for receiving it. This is the meaning of the words of Imam Ali(a) where he says: A right does not accrue to any person unless it counts against him also, and it does not count against a person unless it also accrues in his favour. If it were to accrue (only) in favour of a person without (in turn) counting against him, then this (situation) would be solely for Allah, the Glorified, and not for His creation.8

Social Justice in Islam:


The nucleus of Mutahharis political thought is the concept of natural rights. He beleivs that this due is from the law of creation, which is prior to the religious law.9 He says: the system of creation leads the existents to the ideal perfections and purpose on the basis of their talents. Every natural talent is the basis of a natural right.10 In general the perception of Mutahhari from he concept of natural rights is Aristotelian and ancient political thought. And he has used the principle of end that is the same nature in Aristotles definition of nature.11 Mutahhari like the philosophers such as Plato and Aristotle advocated the establishment of the best government in the political philosophy, and in the following of IMam Ali (a), believed that justice is basis of social philosophy and politics in Islam.12 Mutahhari in his definition of justice agrees with Imam Ali(a) and says : Justice means to place every thing in its own place, and also says, Justice means giving every possessor of right his due. So every one should get all of his due. Such as, equality before law, economic equality, racial equality, liberty, and due of property.13 Mutahhari has divided justice into Divine justice and human justice, Divine justice into natural justice and legislative justice, and also human justice into individual justice and social justice. According to him, individual justice is basis of social justice and Divine justice and faith are basis of individual justice. He believes that social justice cannot be contrary to individual justice.14 To him justice in the society is as foundations of a building. That is the society is based on justice and without justice there is no society.15 Mutahhari has emphasized on the equality before law in Islam and he believes that law should consider all individuals equally, without any discrimination. In other words, legal justice means treating equals equally and unequal unequally but in proportion to their relevant differences.16 His idea of legal equality is based on Aristotles theory who considers 584

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa that there cannot be law for the slave and the master. The slave and the master should be treated separately. All slaves are equal before law and all masters are equal before law but the legislation is different. In the case of Islam the Muslim and infidels are not equal. All infidels are equal before their law and Muslims are equal before their law. Mutahhari in the confirmation on the economic justice has criticized socialism and capitalism. And has denied socialists theory of justice in which all people should live similar. According to this idea, every one should work to the extent to his ability but every one should spend to the extent to his needs. This idea leads to the exploitation. This treatment of justice is pure socialistic. And there is no liberty for individual.17 He has also criticized Liberals for their theory of justice. Because this view emphasizes only the individual property, And there is no social justice.18 To him, these two theories prevent progress of society and promote coercion therein.19 According to him, one of the important rights of man is liberty, that within it the freedom of speech and thought is more important than the other types of liberty.20 In his book, Barrasi-ye, ijmaliye mabani-ye Iqtisade islami, He has emphasized that Islam has granted equal rights of property, liberty, and self judgement, for all without any discrimination.21 He holds racial equality for men in the society, because he believes in natural rights regardless of sex, race, and colour.22 He draws support for his belief in racial equality from the Quran and tradition. The Quran says, O Ye People, we created you male and female, and we made you races and tribes, that you might know one another. Verily the noblest among you is the most pious.(94:13) The noble Prophet of Islam says: People are all equal like the teeth of comb.23 Mutahhari finally has suggested the faith as supporter of law and justice. All men in the society have equal opportunity but they have to struggle to get it24 Objections and Criticisms: There are some objections and criticisms on the question of Divine justice. Some groups believe that if God is just and wise, why are there distinctions and variety in the world? It is said that providence dictates that all beings must be good and perfect, the existing order and design must be the best possible one, hence evil and imperfections, must not exist. The objection common to both Divine justice and Divine Wisdom is the problem of evil. The issue of evil can be raised as an objection under the heading of injustice when it comes to justice, and under the subject of purposeless or meaningless creations in the case of wisdom.25 585

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa

Problem Solved:
According to Mutahhari, the issue of the best world order, as well as the problem of evil, are some of the most important philosophical questions. And this issue led to the appearance of such ideologies as dualism, materialism, and pessimism in both the east and the west. Philosophers of east and west have considered the problem of evil but, Western Philosophers have not found a conclusive solution to this problem. Islamic philosophers, on the other hand, have analyzed this issue in detail and have solved it. 26

Methods and Approaches:


Mutahhari has mentioned that, there are various methods and approaches to Divine justice. Believers who have faith in God and religion usually satisfy their conscience in this regard by giving a general answer to the problem.27 They believe that, God is omnipotent, omniscient, and all-wise-He knows the best possible order and design for the world and has the ability to create it. So there is no reason for God to make the world other than with the best order and design. Even if this group sees things which they can not explain it they put it down as some type of wisdom and expediency seomthing which is hidden from them and which only God knows the secret of. In other words, they see it as a part of the secret of destiny.28 Whenever the average believer comes across such issues, he solves them fro himself in the manner suggested above. Mutahhari mentions that Traditionalists are exoteric pietists who choose to remain silent in the face of such questions and refrain from giving their opinions. And in fact their way is the way of the average believer. The Asharite theologians have taken a route that the question doesnt even arise for them. But for the rest of theologians, and also for those who favour an empirical approach to theology, the resolution to the problems involved in the doctrine of Divine justice lies in researching the secrets, uses, and expedients of existents.29 But the philosophers approach the problem in a different way, and they also argue that evil, in its essence, is non-existing and is accidental. They also affirm necessity of evil and the fact that it can never be separated from good or in other words, the fact that creation cannot be divided and finally, they discuss the effects and uses of evil.

Mutahharis Approaches:
Mutahhari has tried in his Adl-e-Ilahi, to use philosophical methods to solve the problems and questions that surround the issue of Divine justice. He first has discussed the issue of Discrimination and then has dealt with the subject of Evil in a separate section. 586

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa

Discrimination:
The objection of discrimination is that if created beings have an equal relationship to the Divine Essence, why then have they been created with differences and distinction? Why is one black and another white? One ugly and the other beautiful? One perfect and the other defective.?30

Differentiation not Discrimination:


Here Mutahhari makes a distinction between discrimination and difference. Mutahhari holds that what exists in creation is difference not Discrimination. Discrimination occurs when given equal conditions and similar potentials, a distinction is made between things. But differentiation is when conditions are unequal a distinction is made between things. In other words, discrimination is in the province of the agent making it while differentiation fundamentally resides within the objects being distinguished.31 For example: if a teacher awards different marks to students who are all in the same class, this would be discrimination; but if the teacher gives different grades to students who are in the different class, here there would not be discrimination, rather differentiation. Justice does not mean that the teacher should total all marks an divide equally among the pupils; justice means that every one is given what he deserves. In such cases, to differentiate is true justice and fairness, and not to differentiate is injustice and discrimination.32 There is a question that we cannot compare God to a teacher, because God is the creator of all beings, and every distinction is from Him; but a teacher is not the creator of the Pupil. So, why He didnt create every one equal from the outset? What is the secret of these differences?33 According to Mutahhari, the differences between beings are innate and essential and a necessity of the system of causes and effects.34According to this view there is a certain order, hierarchy and law for creation an that Gods will for the existence of individual beings is exactly His will for the total order. The sequence of causes and effects means that every effect has a specific cause and every cause has a specific effect. In reality, everything in the sequence of causes and effects has a specific station and known position; and this is the profound meaning of : Indeed we have created everything in a measure.(54:49-20) There are four necessary and universal principles between all beings and events of world: 1. 2. 3. The principle of universal causation. Necessity of cause and effect. Correspondence between cause and effect (in their modalities). 587

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa 4. Ultimate termination (of the causal chain) of all created beings at the cause of all causes and the Prim Mover.

The first principle is the fundamental law which forms the basis of all sciences and its denial entails denial of everything. The second law states the necessity of existence of the effect from its complete cause. The third principle, guarantees the specific relationship between the cause effect, and hence no cause can create an effect other than its own specific effect; and no effect can possibly emanate from a cause other than its own specific cause. From these three principles we can conclude that the universe has a definite and fixed system and in association with the fourth principle, i.e., Unity of Origination, we can conclude the definite and universal connection between all events.35 Thus, the level of every existent is inseparable from its essence and inexorable. Just like the order of numbers, which the position of them cannot be changed above or below. Such a necessary and profound system operates between created beings. And the law of creation is not unreal. As the holy Quran says: There is not one of us (angels) but has his known place.(37:164) What is known in philosophy as order of universe or causation, is termed in religious language as the Divine precedent. The holy Quran states: You will not find any change in Gods precedent.(33:62,48:23) So we can conclude in this discussion that what would be contradictory and an invalidation of justice or wisdom is discrimination not differentiation and what exists in the universe is differentiation not discrimination. And this differentiation is not created, rather it is the inherent necessity of created beings. Conclusion We can conclude that in Mutahhari,s idea the concept of justice is one of the scales of Islam, that, other things should accord with it. Justice is not Islamic but Islam is according to justice.He believes that from Isla,s view, individual and society both have rights, but the expediency and He has divided justice in all aspects, first of all divine justice and human justice.Divine justice into natural justice and legislative justice,and also human justice into individual justice and social justice.to him the concept of natural rights is from the law of creation, which is prior to the religious law. According to him, individual justice is basis of social justiceand divine justice and faith are basis of individual justice.Social justice cannot be 588

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa contrary to individual justice. Society is based on justice and without justice there is no society. To Mutahhary justice means to place,everything in its own place, and also justice means giving every possessor of right his due. So every one should get all of his due. Such as: equality before law, economic equality, racial equality, liberty, and due of property. Dr., Faculty of Humanities, Islamic Azad university, Bushehr Branch, Iran, b_hamedi2006@yahoo.com

Notes:
. Mutahhari, Murtada, 2004, Divine Justice, Tranlated by Sulayman Hasan Abidi, Murtada Alidina. Shuja Ali Mirza, Qum, International Center for Islamic Studies, pp. 50-51.
2 3

. Tafsir al-Safi, vol.2, p. 638. . Ibid., p. 53. . Ibid., p. 54-55.

. Mutahhari, op.cit., pp.52-53. . Ibid., p. 54. . Ibid., p. 55. . Imam Ali(a), Nahj al-Balagha, Sermon, 216. . Mutahhari, Murtada, Bist Guftar, 1979, Qum, Sadra, p. 56.

4 5

6 7

10

. Mutahhari, Murtada, 1978, Nizam-e-Huquq-e-Zan Dar Islam, Sadra, p. 148.

11 . Marami, Ali Reza, 1999, Barrasi-e-Muqayesei-e-Mafhoom-e-Adalat, Tehran, Inqilab-e-Islami, pp. 162-163. 12 13

. Ibid., p. 166.

. Ibid., pp. 167-168.

. Mutahhari, Murtada. Divine Justice, pp. 29-47; Barrasi-e-Ijmali-eMabani-e-Iqtisad-e-Islami, Tehran, Hikmat, p. 16.
14 15

. Mutahhari, Murtdada, 1979, Bist Guftar, Qum, Sadra, p. 8.

16 . Mutahhari, Murtada, 1989, Islam V-Muqtaziyat-e-Zaman, Sadra, Vol.1, pp. 313-314.

. Mutahhari, Murtada, Piramun-e-Inqilab-e-Islami, Tehran, Sadra, pp. 149-150; Marami, Ali Reza, op.cit., p. 170.
17 18

. Marami, Ali Reza, op.cit., p. 171. . Mutahhari, Murtada, Barrasi-e-Ijmali-e-Mabani-e-Iqtisad-e-Islami, p. 589

19

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa 191.


20 21

. Marami, Ali Reza, op.cit., p. 174.

. Mutahhari, Barrasi-e-Ijmali-e-Mabani-e-Iqtisad-e-Islami, Tehran, Hikmat, p. 161.


22 23

. Marami, Ali Reza, op.cit., p. 175. . Ibid.,pp177-178. . Ibid.., p. 90.

. Marami, Ali Reza, op.cit., p. 176. . Mutahhari, op.cit., pp. 58-62. . Ibid.., pp.91-92. . Ibid., p. 92. . Ibid.

24 25

26 27

28 29 30 31

. Ibid., p. 94.

. Ibid., pp. 104-105. . Ibid., p. 105. . Ibid., p. 107. . Ibid., pp. 105-106. . Mutahhari,op.cit.,p.115.

32 33

34 35

590

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa

Ideological Freedom, the Problem of Axiological Tension and the Grounds for Respecting Others Ideologies
Murat Arc
The etymological root of ideology is apparent. It consists of two words, idea and logos, whose meanings we are quite familiar of. The terminological meaning of ideology, on the other hand, is not stable across different disciplines. Philosophically, we can construe it as meaning a body of beliefs that governs, in a principle manner, human religious, scientific, political, economic, moral and legal actions. Freedom, likewise, is a term used almost generically in various contexts. It basically means the ability to act without any restraint. But when combined with the adjective ideological, we should understand not a freedom of action, but something like a freedom of thinking. So, the term ideological freedom should mean the ability to think and to possess ideas without any restraint. Understood this way, there seems to be a fundamental problem with the notion of ideological freedom. If an individual is ideologically free, it means she may hold a certain body of beliefs and may act on the basis of principles deduced from this body of beliefs. But when the same type of freedom goes for other individuals around this one, conflicts arise. For ideological freedom creates different world-views. And these world-views lead to different bodies of actions in different groups of people living together. Actions depending on different world-views can be ordered in order to ensure the peace of this group of individuals, but the internal system of beliefs these individuals possess will not accord with their restricted actions. Nor will it comply with some of others actions allowed by the established order. The key notion here, I postulate, should be ideological respect. How can individuals of different world-views gain a kind of ideological respect based on which their internal system of beliefs (their ideology) comply both with their restricted actions and others allowed actions they do not approve? What kind of sustainable grounds should individuals rest on in order to have such an ideological respect? To answer these questions, I will first examine the problem, described above, with respect to conflicting actions, and claim that those actions can be resolved simply by means of an established legal order. But this resolution, in turn, causes another problem, which is philosophically more serious. This problem, and the one I will concentrate on, arises from a tension between restricted and/or allowed actions by the established legal order and the individuals ideological beliefsthe principles of their ideology. I will attempt to analyze this internal tension in detail, and 591

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa conclude that it cannot be eased on a basis of social behaviors but can be dispelled significantly on the basis of deep ontological, epistemological and resulting axiological beliefs. Suppose John is a religious person; Jack is a Marxist individual, and Tom is a nationalist person. All three have different ideologies. For several reasons (and does not matter what these reasons are) they have to live in the same community. They actually need each other for practical reasons, say economic reasons. They produce different things, and these differing products not only serve out each other, but also complete each others life. In a word, they cannot leave the society they all live in. But their different ideologies lead them to act differently as well. John, for example, wants to base both his individual and social life on religious principles. Jack, on the other hand, wishes a religion-free society stressing on economic equality. Tom considers national values the most superior. And so on. Nevertheless, these wishes conflict with each other on several occasions. Take the education system, for instance. Religious John, for example, wants a non-secular education system influenced by religious values, which is strongly rejected by Marxist Jack. Tom wants national values be the most dominant in public and private schools, which is considered racist by Marxist Jack and over-emphasizing by religious John. Marxist jack wants a type of education system purely governed by scientific and rational principles, which is completely rejected by religious John and considered deficient by Nationalist Tom. One way to resolve this conflict of action is to make proper laws so that the parties are not bothered by each others public and individual actions. And this is what is being done mostly. Laws restrict some of individuals action. Each individual sacrifices some due to the restricting laws and resulting legal punishments. This is just a practical solution. People agree to this situation because they know that not only some of their own actions are restricted, but also some of others actions are restricted as well. Perhaps this provides them a kind of psychological relief. Nevertheless, resolving the conflict of action by making proper laws also creates, in turn, a more serious problem, which I would like to dub it as axiological tension. The axiological tension results from the discrepancy between what individuals believe and their restricted actions as well as others allowed actions. Take religious John, for instance. He believes that it is wrong to drink alcohol, which may be done comfortably by Marxist Jack and nationalist Tom. Or it may be a waste of precious worldly time, for Marxist Jack, to pray a higher power, which is actually done obediently by religious John, and perhaps occasionally by nationalist Tom. It is painful to watch the murder of a famous person from a minority group for Marxist Jack and religious John, which might be considered a deserved end by nationalist Tom. Further examples can be built. The crucial fact is that all watch the others allowed actions that they do not approve. And the resulting discrepancy creates an axiological tension in their inside world. 592

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa This is not easy for them indeed. They bear this tension, because the laws dictate so. But the philosophical consequences are not so easy to bear the consequences that are constitutive of the philosophical aspect of this tension, which is the main target of this paper. Surely the degree of the axiological tension depends on the value set each individual upholds, and perhaps on some personal traits. But there should be some common influences of the tension on individuals. One obvious first thought is individuals suspecting their own values. This happens because if an individual has to watch constantly others actions that contradict with her own values, it is apparent that she will ultimately begin to question some related elements in her own value set. It does not matter what the outcome will be. The questioning itself would create imbalance in her identity. Granted, there should be some distinction between positive and negative questioning. Positive questioning is an affirmative attitude the individual takes towards her own values. It usually leads the individual to sustain her values more firmly at the end of the questioning process. Negative questioning, on the other hand, is a negative approach and may cause the individual to be detached from her relevant values at the end. It is the one the axiological tension most likely brings about. Here the question is whether this negative questioning resulting from the axiological tension causes any damage on the individuals self-perception. The answer to the question seems to be yes. Once the individual begins to question her own values negatively, and does this constantly, some ontological and epistemological damages on the individuals selfperception are inevitable. Take religious John for example. He constantly sees people around him doing sinful things while he tries to refrain himself from those sinful things. However, as it happens most usually in such cases, after a while individuals resistance gets unzipped their attachment (like Johns attachment) to their religious values gets loosen. John couldnt help but begins to do at least some of those sinful things he wouldnt do otherwise. Obviously this would have several negative effects on his self-perception. It is, in fact, almost impossible to conceive of a philosophically healthy self-perception with this kind of axiological tension. How can this and other negative influences on individuals selfperception be eliminated? In other words, how can an individual preserve herself from the ontological and epistemological damages coming from the axiological tension? There can be several ways to handle with this problem. To mention some, one may, for example, try to isolate herself from others in order to minimize her exposure to others values she does not approve, so that she can still hold on a solid and firm axiological ground. But this is not always easy to do. Isolation is the hardest way to follow in modern societies because of the necessities of living together. One may, nevertheless, keep herself active in the society but attempt 593

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa to devalue others principles and morals. This would, however, increase the degree of the axiological tension one suffers from. Recall that the axiological tension not only results from the discrepancy between ones own values and ones restricted actions but also the mismatch between ones own values and others allowed actions she does not approve. Perhaps one reasonable (and most commonly employed) method is to build up and promote some social values and resulting behaviors, which is supposed to minimize the tension the individual is exposed to. Several notions immediately come to mind in such a behavioral path such as tolerance, connivance and patience. Particularly the notion of tolerance has been worn out a lot in the literature and in the context of interreligious dialogue. The mentality behind encouraging these and other social behaviors is quite clear: Religious John, Marxist Jack and nationalist Tom will all tolerate or connive at or be patient with each others actions so that (1) there will be no social conflict among relevant parties, and (2) they will minimize the axiological tension they possibly suffer from. The problem is that the former objective may be accomplished, but the latter one is not achievable at all. On the contrary, these social values and behaviors would easily contribute additional undesirable aspects to the tension, which we will come to in a moment. So, encouraging social behaviors among individuals in order to ease the tension is not likely to contribute to the solution either. For it misses the following important fact: Values sustained by a given individual are not built up out of thin air. They are indeed supervenient on more fundamental elements that constitute the individuals self-perception. These elements are ontological and epistemic acceptances by which the individuals interpret his existence and the surrounding environment. A rough description of the bottom-up1 formation of values would be like this: The epistemic agent first ideally determines what exists in his surroundings. And then begin to interpret the relations between the existing things. Or it can happen vice versa. The agent first collects information about the nature of relations between the things, and then determines what exists and what does not. Or these two happen togetherthis stage of the process does not matter for the point we are attempting to make. Nevertheless, these ontological and epistemological processes would eventually expose the agent to some epistemic barriers that she cannot go beyond, which would ultimately lead her to metaphysical beliefs beliefs that concern what is going on behind the barriers. Finally values emerge on the basis of all these metaphysical and epistemological beliefs. They do not pop up suddenly without any reason. The ontological and epistemological processes are the grounds values supervene on. If the story behind holding values is roughly like this, promoting social values and corresponding behaviors while disregarding the background ontological and epistemological story will do nothing good and useful. Those social values and behaviors like tolerance, connivance, patience etc. 594

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa will not function as they are expected to since they will not be bolstered up with a background ontology and epistemology. On the contrary, the promoted values and resulting behaviors are likely to create a kind of hypocrisy among relevant parties. Take religious John, for example. He is encouraged to hold such a social value like tolerance towards members of other religions, without substantial ontological and epistemological backup. He tolerates (or attempts to tolerate) people of other faiths around him when they do things he does not approve. But deep inside, John cannot sustain this social behavior with requisite substantial elements of his worldview. He cannot help but feels himself to be insincere, because the internal dynamics of his value system does not match well with those social behaviors he shows to others. It is then apparent that a favorable solution to the problem of axiological tension should seriously consider the individuals background ontological and epistemological acceptances. And the resulting behaviors should get their sincerity from substantial metaphysical and epistemological beliefs. The solution should also produce a type of mental state that we can call ideological respect, by which the individual does not seemingly tolerate others but she deeply respects their values and corresponding behaviors. How can such a mental state and resulting psychological situation be achieved? The answer lies in a deep analysis of the interrelations between metaphysical beliefs, epistemological beliefs and values deriving from the former two. It is a huge area of analysis and certainly beyond the scope of this paper. But we can at least point out what would work and what would not with respect to having such an ideological respect sustained with substantial metaphysical and epistemological elements. The goal is to help individuals to gain such an ideological respect, which will provide the individuals maximum ideological freedom while minimizing the axiological tension. Now we grant that such a value cannot be added to individuals value system without a requisite doxastic support. Individuals will not possess the corresponding mental state unless the individuals background metaphysical and epistemological beliefs should substantially back up this mental state. This means a change should occur in the vicinity of metaphysical and epistemological beliefs first, not in the system of values, in order for such a value to be held or the corresponding mental state to be possessed by individuals. Three possible ways come to mind immediately in order for such a change to occur: (1) Revising the extant, (2) Stressing on the common and (3) Generating the new. Let us briefly consider these three possibilities. 1. Revising the Extant Metaphysical and Epistemological Beliefs: Recall the predicament John, Jack and Tom deal with. One may think that the axiological tension they experience can be eased if their extant metaphysical and epistemological beliefs are changed in a way that these beliefs do not cause the axiological tension anymore. And they can properly hold the value of ideological respect and possess the relevant 595

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa mental state. This approach, however, is a little bit nave. One problem is that it is many times impossible to make a single change in the established principles of ideologies. Take nationalist Tom, for example. How is it possible to change his belief that only the language of his nation should be the education language in schools, so that he can ideologically respects the mother tongues of minority groups and let them to be educated in their own languages? The problem gets worse in the case of religious groups because of the transcendental roots of faiths. Reinterpretation is possible surely, but even reinterpretation does not let substantial revision. 2. Stressing on the Common Metaphysical and Epistemological Beliefs: One may also think that Societies are not completely compartmentalized. Individuals of different ideologies share beliefs and values. Those common beliefs they enjoy constitute an intersecting vicinity of metaphysics and epistemology. Perhaps by emphasizing on those shared metaphysical and epistemological beliefs, the axiological tension felt by those individuals can be eased significantly, if not be dispelled. This approach, however, is not likely to achieve the goal of implementing the ideological respect either. The reason is that what are mostly shared by individuals of different ideologies these are not the primary basic metaphysical and epistemological beliefs; rather those are either secondary opinions having a secondary effect or have no effects at all in sustaining the desired value of ideological respect. Consider John, Jack and Tom again. They share beliefs and opinions such as that their children should get a good education; the economic conditions of poor people should be uplifted to a better stage; politicians should not lie; the legal system should work fast and more effectively; more scientific studies and research should be carried out to develop the country and so on. But these are secondary or higher-level beliefs that are not the constitutive cause of the values, but are resulted from the values themselves. What we need, instead, are fundamental beliefs belonging to the core set of principles employed by the ideologies. Such fundamental beliefs, however, are the characteristics of the ideologies, which distinguish each from the others. It is almost impossible to find shared ones among those. 3. Generating New Metaphysical and Epistemological Acceptances That Can Be Shared by All: The final possibility, then, is to generate new fundamental beliefs that could be shared by different groups of individuals having different ideologies. These beliefs are supposed to be fundamental in the sense that they can be integrated well into central parts of different ideologies simultaneously. It is such kind of fundamental beliefs that can enable the individuals of different ideologies to hold the value of ideological respect and to possess the relevant mental state. One might think that such an approach is just unrealistic for two reasons. First the approach disregards the reality of belief formation for individuals, or construes it too simple. Second, the approach misses the self-preserving and resisting nature of ideologies to new beliefs and acceptances. Both 596

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa concerns are worth to examine, but are removable as well. Consider beliefs on human rights. There seems to no reason to reject the idea that new beliefs on human rights could perfectly be generated, and individuals of different ideologies could perfectly integrate them into the central part of their metaphysics and epistemology. This, indeed, happens in a lot of cases during the rapid mental ideological development of a society. Let us summarize what we have examined so far. When applied to all individuals of different ideologies, ideological freedomwhich can be considered as a species of freedom of thoughtcauses a problem that I call axiological tension. This tension results from a discrepancy the individuals experience as they live together. And the discrepancy occurs between the established values of individuals and their restricted actions as well as others allowed actions. In order to ease the axiological tension, if not to dispel it completely, several approaches might be taken including the behavioral approach whose aim is to implement some social behaviors without emphasizing any background metaphysical and epistemological beliefs. We have argued that such a behavioral approach is not likely to ease the tension; rather it is likely to cause additional problems like lack of insincerity. A favorable solution would, instead, should consider seriously the relevant background metaphysical and epistemological beliefs that sustain the related values. In this manner, we have briefly examined three possible ways of handling the beliefs in question. We have concluded that there are problems with all the three. The third one, nevertheless, which is to generate new metaphysical and epistemological beliefs that can be shared by all, is the most promising one in order to ease the axiological tension. Res. Asst., Middle East Technical University, Philosophy Department, murarici@hotmail.com

Notes:
1 There should be of course other ways for individuals to gain values. Topdown gaining may be one of those, which implies that first the value is held by the individual for some reason, and then a corresponding ontology and epistemology is established. What we are primarily interested in is the bottom-up formation of values since we believe that the axiological tension primarily results from this kind of formation of values, which exhibits more resistance to dispelling the tension.

597

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa

slm Dnce-Siyaset Tarihinde Laikliin zini Srmek


Vejdi Bilgin
Giri
slam dnyasndaki din-devlet ilikilerini laiklik temelinde ele almak her eyden nce sosyal-bilimsel bir problemle yzlemek anlamna gelir: Bir topluma ait olarak retilen sosyolojik kavram baka bir toplumun sosyolojik zmlemesinde kullanmann imkn. Bu adan sosyalbilimsel kavramlar bilimsel aklamalarda arzu edilenin aksine- konuyu anlalr klmaktan kp daha anlalmaz hale getirebilir. Bunun yannda birbirine ok zt grnen dnyalar iinde benzerlikler bulmak ve sosyolojik zmlemede kullanmak da her zaman iin olasdr. slamlaiklik ilikileri sz konusu edildiinde laikliin slam dncesinde ve Mslman toplumlarn tarihindeki varln ortaya koyan yaklamlar gndeme getirilmektedir. Bu bak as ilk bakta konjonktrel kayglarla ortaya km gibi grnse de hemen yanllanamaz. Zira slam dnce geleneindeki yaygn din-devlet, din-dnya, dinmlk ayrm bu konuda bize ipular sunmaktadr. Bunun yannda slam ilahiyat anlaynda ruhban (clerisy)-ruhban olmayan ayrmnn bulunmamas, yani Peygamber gibi din otorite tiplerinin dnda btn inananlarn ayn kategoride deerlendirip hususi bir dinsellik sfatnn verilmemesi konunun daha kompleks bir hale gelmesine sebep olmaktadr. Bu ayrntnn doal bir sonucu olarak sultanlarn Batl anlamda dnyev bir idareci olarak nitelendirilmesi, slam siyasal tarihinde laik hukukun ve laik ynetim eklinin uyguland eklindeki iddialara yol amtr. Padiahlar Hristiyan gelenei asndan ruhban olmayan yani laik snftandr; ilgin bir biimde slam geleneinde de dnyann temsilcisi olarak grlmektedir. Ancak Hristiyan ve slam dncesindeki dnyeviliin ayn semantik daireye sahip olup olmad ayrca tartmaya muhtatr. Konunun sosyal-bilimsel yntem boyutu da burada ortaya kmaktadr. Gnmz Trkiyesindeki laiklik uygulamas Osmanl Devleti uygulamasndan btnyle farkl deildir. Dolaysyla ciddi bir kesintiden veya toplumsal travmadan bahsedilmemesi gerekir. Ancak tartma ve uygulamada, uygulayclarn ve toplumun sahip olduu zihniyet ters yz edildii iin halen ciddi problemler yaanmaktadr. Bu bildiride Hristiyan dinsel-siyasal gelenek iinden farkl artlar erevesinde ortaya kan laikliin slam dncesinde ve siyasal tarihindeki karl tespit edilmeye allacaktr. Bylelikle gnmz slam dnyasnda laiklik tartma ve uygulamalarndaki problemlerin nedenlerine inilebilmesi amalanmaktadr. Bildiri dorudan somut 598

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa neriler sunma peinde deildir ancak konu ile ilgili tartmalara bir katk salamay hedeflemektedir.

Hristiyanlk ve slam: ki Farkl Gelenek


Hristiyan Bat medeniyeti ile slam medeniyeti arasnda birtakm ortaklklardan sz edilebilir. Ancak aslnda her iki din olduka farkl ve ayn zamanda rakip geleneklere sahiptirler. Ortaklklar sz konusudur, zira birer brahim dindirler, ayn corafyada akraba denilecek milletlere gelmilerdir. Kutsal kitaplar ortak kssalardan bahseder. Metafizik varlk anlay, yaratl, kyamet gibi konularda benzerliklere sahiptirler. Dikkat ekici biimde zellikle slam iki gelenek arasnda benzerlie vurgu yapar. slama gre, aslnda ilk insandan bu yana geerli olan tek bir din sz konusudur. Bu din ayn itikat esaslarna sahip olup eriatlarnda farkllk gsterir. Bunun yannda Allahn peygamber semesi, vahyetmesi, kitap gndermesi, mucizeler yaratmas hep ayn ekilde gereklemitir. Ancak slama gre, Hristiyanlk bu konularda bir sapma yaam ve insanl yeniden tevhit dinine dndrmek iin son peygamber olarak Hz. Muhammed gnderilmitir. slamn ortak noktalara vurgu yapan bu anlaynn aksine mevcut Hristiyanlk ok farkl bir doktrine sahiptir. Her eyden nce Tanrnn tekliinden te l sz konusudur. Bunlarn ierisinde sa, bir peygamber deil, dorudan Tanrnn oludur. sann kendisi tanr olduuna gre, ona ayrca bir vahyin ve kitabn gelmesi de sz konusu deildir. nciller Tanr tarafndan vahyedilen bir kitap deildir. Peygamberlik her insana bahedilebilir, dolaysyla gnmzde de geerli olmak zere vahiy ve mucizeler sz konusu olabilir (Yldrm 1988). Hristiyanlk ve slam arasnda, konumuz asndan nemli olan temel farklardan birisi de dini rgtlenme ve dini tabakalama konusudur. Hristiyanlk bir ruhban ve ruhban olmayan tabaka ayrmna sahiptir. Greke halktan olan manasndaki laikos (Latince laicus) kelimesinden alnan bir sfat olan laik kelimesi ruhban olmayan halk tabakalarn ifade eder. Hristiyanlk, zellikle de Romen Katolik Kilisesi, din adam snf ile halk arasnda kesin bir ayrm yapar. Bu ayrm ayn zamanda kilise ve dnya arasndaki ayrmla da yakndan ilikilidir. Kilise, kutsal lemi ifade eder. Dnya ise profan yani laik lemdir. Her iki dnyaya mensup olan kiilerin haklar ve ykmllkleri vardr. Din adamlar ayinleri ynetme hakk ve sorumluluunu tayan kutsal bir meslekle grevlendirilmiler iken, halk din retiyi benimsemek, itaat etmek ve ayinlere katlmakla sorumludur. Bunu yapan halk, daha sonra profan lemdeki ilerinin yolunu tutar. Ruhani zelliinden dolay kilise, yani kutsal lem, profan lem olan dnyadan stn konumdadr (Lusby 1987, 425-426). Burada kilise zerinde biraz daha durmak gerekir. zellikle Katolik kilisesi dendiinde i ie gemi e anlalr: ki bin yllk tarihi 599

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa olan byk ve zel mminler cemaati, kurumsallam bir din tekilat ve mistik-manevi bir hayat tarz (Besnard 1995, 135). Bir rgt olarak kilise, yine slamda karl olmayan bir yapdr. Kilise basite bir mabet olmaktan te hiyerarik yaps ve zel hukukuyla hem bir din otorite, hem de siyasi ve ekonomik (ayn zamanda eitim ve salk gibi alanlarda) bir gtr. phesiz bu rgtn temelini yine ruhban snf oluturur. Aslnda Besnardn ifadesiyle, Hristiyan Batnn temelini papaz snf oluturur. Bu snf piskoposluk, diyakosluk, rahiplik gibi detaylanm bir rgtlenme ekline sahip olarak ayr bir toplumsal kategori oluturur. Ortaada hukuk imtiyaza, resmi ve toplumsal saygnla sahip olan, vergi ve eitli hizmetlerden muaf tutulan ruhban snfnn ideal yaam ortam, din ve kltrel anlamda gerekli btn imknlar salayan manastrlard. Buralarda toplumdan uzak ama toplu halde yaayan papazlar, ibadetlerinin yannda bir taraftan toprakla, dier taraftan bilim, edebiyat ve sanatla urarlard. Hatta Ortaa Hristiyan kilisesi nihayetinde btn toplumu bir manastr haline getirme topyas iindeydi (Besnard 1995, 142, 158). rgtlenmi bir kilise toplumsal yapnn her alannda sz syleme avantajn salyordu. Din insanlar arasnda yaanan manevi bir tecrbe deil, ayn zamanda somut bir rgtt ve din adamnn otoritesi sadece manevi deil, maddi bir gce de dayanyordu: Kilise. Bu rgt otoritesini bizatihi krallklarn zerinde dahi deniyordu. Bylelikle pratikte din ve profan olmak zere iki otorite sz konusuydu. Bu ayrm Hristiyan toplumun din tabakalamasyla da uyum gstermekteydi. Fakat Katolik kilisesi din ve dnyevi yegne otoritenin kendisi olduu iddiasn tamaktayd. Doktrin ve pratik arasndaki bu farkllk 16. yzyla kadar devam etti. Bu yzylda Protestan reformatrler doktrini pratie uygun bir ekilde yeniden yorumladlar ama Katolik kilisesi iddiasn gnmze kadar tad. slam dnyasnda ise din ve dnyevi otorite ayrm batan beri sz konusu deildi. Daha sonra pratikte bir ayrm sz konusu olduysa da hibir zaman bu ayrm zerine mtekmil ve dinen meru bir doktrin gelimedi. Bunun temel sebebi ise slamiyet ve Hristiyanln siyas tarihinin farkl artlar altnda gelimesidir. Hristiyanlk kk bir Yahudi cemaati iinde dlanm bir peygamber aracl iledomu,dahasonraPavlustarafndanpaganRomamparatorluu iinde yeralt faaliyetleri ile yaylmtr. mparator Constantin (l. 337) tarafndan Hristiyanlk resmi din olarak ilan edildiinde, gizli olarak gelien din hiyerarinin karsnda, de facto dnyevi bir iktidar ve dnyevi bir kral sz konusuydu. Kilisenin rgtlenmesi ve nfuz sahibi olmas bu gerei hibir zaman deitirmedi; Hristiyanlk bandan beri dnyevi otorite ile kar karya oldu. Oysa slamiyet daha Hz. Muhammedin hayatnda Arap yarmadasnn tamamna yegne din ve devlet olarak hkim olmutu. Hz. Muhammed hibir teolojik ve siyasi tartmaya konu olmakszn hem din hem de dnyev otoriteydi. Onun vefatndan sonraki drt halife dneminde de durum deimedi. Sz konusu halifeler hem 600

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa devleti ynetiyorlar hem de din anlamda imamlk (namaz kldrma ve din itihatlar) yapyorlard. Fakat phesiz eitli din uygulamalarna kar kan bamsz din limleri sz konusuydu. Bir baka ifadeyle Hz. Muhammedin kendisi gibi din konularda mutlak balayc deildiler, bilgileri lsnde kendilerine kar gelenler vard. Bu durum nemlidir, zira halifeler din otorite olarak meruiyetlerini zel bir insan (ruhban) olmalarndan deil halkn kendilerini semi olmasndan alyorlard. Hatta ilgin bir ekilde, devlet bakan olarak kendilerine mutlak surette itaat edilirken, din konularda muhalefetle karlaabiliyorlard. nk slam dncesine gre din herhangi bir kiinin, snfn ya da rgtn tekelinde olamaz. Bu yaklam daha sonralar mam Malikin tutumunda aka grlecektir. Abbasi halifesi Harun Reid, mam Malikin Muvatta isimli eserini resmi kanun kodu haline getirmek istediinde Malik bunun sadece kendi itihad olduunu, inhisarc bir yaklamla btn slama mal edilemeyeceini syleyerek kabul etmemitir (Ebu Zehra 1983, 302; Mahmasani 1985, 315, 318). te bu temel anlay slamda ruhban benzeri bir snfn ve kilise benzeri bir kurumun oluumunu engellemitir. Ancak drt halife dnemi bittikten sonra Emevi halifelerinin din stats sorgulanmaya balanmtr. Emevi halifelerinin nceki halifeler gibi dnyevi otorite olmann yannda namazlarda imam olmak gibi- din grevleri de sz konusuydu ancak bu halifeler gittike din rollerinden uzaklamaya balamlar, hatta sefih grntler izmilerdir. Her ne kadar Abbasi halifeleri gerek aldklar (Mutasm Billah, Kim bi-Emrillah gibi) unvanlarla, gerekse hayat tarzlaryla Emevi halifelerine gre daha dindar bir grnt sergilemi olsalar da, artk halifelerin din otoriteleri sembolik hale gelmitir. Bu otorite yava yava limler, eyhler denen din liderlerin eline kaymtr. Yani ulema ve meayih halkn nezdinde dinin temsilcisi olarak grlmeye balanmtr ama bunun resmi bir geerlilii yoktur. Abbasilerde kurulan kadil-kudatlk kurumu ile birlikte artk bu durumun resmi bir kimlie doru brndn gryoruz. Nihayet olarak Osmanl Devletindeki eyhlislamlk kurumu ile cisimleen bu din otorite din konularda hkm vermek, eitim ve yarg ilerini dzenlemek gibi nemli grevler ifa etse de hibir zaman Kilisenin sahip olduu kurumsal bamszla ve kudrete Snni dnyada ulaamad. Padiah, her zaman iin, din bilgi ve samimiyeti ne derece az olursa olsun, ulul-emr olarak st bir statye sahip oldu.

Hristiyanlk Tarihinde Laiklie Gei: ki Otorite Forml


Ortaa Hristiyanlk tarihinin ayn zamanda papalk-krallk mcadelesi tarihi olduunu sylemek yanl olmaz. Konunun dikkat ekici yn, Roma piskoposu olan papalarn Bat Roma mparatorluunun devam mahiyetindeki Kutsal Roma-Germen mparatorluunu canlandrmada aktif rol oynamalardr. Frank Kral Charlemagne 800 ylnda Papa III. Leonun kutsamas ile bu yeni unvan alm ve Hristiyan dnyaya 601

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa kabul ettirmitir. Ancak papann talyann tamamn siyasi olarak papala balamak iin yapt bu hamle amacna ulamaynca uzun yzyllar srecek bir atma durumu ba gsterdi. Papalk ilk Hristiyan imparator olan Constantinin kendilerine verdiini iddia ettikleri ve Konstantinin Ba denilen belgeye dayanarak din ve dnyev otorite iddias gtmekteydi. Belgeye gre Constantin Papa I. Sylvester (l. 335) ve haleflerine dier patriklikler nezdinde stnlk verdii gibi, Roma ve tm Bat dnyas zerinde de dnyev otorite yetkisi tanmt. Bugn bilim dnyasnda genel olarak sahte olarak kabul edilen bu belge, tahminen 750-800 yllar arasnda yazlm ve zellikle 12. yzyldan sonra papalarn elinde siyasi bir ara olarak kullanlmaya balanmtr. Kilise ve imparatorluk arasndaki mcadelenin zirvesini Papa VII. Gregorius ile Kutsal Roma-Germen mparatoru IV. Heinrich arasnda balayan Tayin atmas oluturur. Gerginlik 1075 ylnda papann din adamlarnn kilise dndan atanmasn yasaklamas zerine balayp btn Hristiyan dnyasn etkilemitir. Konu kralla papa arasnda Milano piskoposunun tayini zerine patlak vermitir. Papaln tand piskoposun yerine IV. Heinrich kendi setii rahibi piskopos olarak atam, VII. Gregoriusun itiraz zerine de kendisini papalktan azletmi ve 26 piskoposu papay tanmamalar konusunda ikna etmitir. Bunun zerine papa kral aforoz ederek krala ballk yemininin geersiz olduunu ilan etmitir. Kraln tahttan indirilmesi anlamna gelen bu bildiriden sonra piskoposlar tekrar papay tanmlar, soylular da Heinriche kar kp yeni bir kral seme yoluna gitmilerdir. Bu gelimeler zerine kral gizlice papayla grerek nedamet getirmi ve yeniden kiliseye kabul edilerek tacn kurtarmtr. Bylelikle kilise ve krallk arasndaki krallktan yana olan denge kiliseye doru dnmtr. Piskoposlarn tayini konusundaki bu atma baka krallklarda ve daha sonraki dnemlerde de devam etmitir. rnein ngiltere kral I. Henry 1106da piskoposlar kraln tayin etmesi konusunda dn vermi, karlnda ise kiliseden, din adamlarnn kutsanmadan nce krala ballk yemini etmeleri konusunda taviz koparmtr. V. Heinrich babasnn yaad tayin atmasn srdrm; 1122de piskoposlar atama yetkisinden vazgemi ama seimlerin imparatorun gzetiminde yaplmasn kabul ettirmitir. Kilise ve krallar arasndaki bu mcadelede papalk g kaybetmeye balaynca 1302 ylnda VIII. Boniface son bir hamle olarak Unam Sanctam (Tek Kutsal) Belgesinde ifade edilen iki kl yaklamn gelitirdi. Buna gre hem ruhani iktidar hem de cismani iktidar, yani iki kl da papaya aittir (oban 2009, 94-120). Protestanlk Batdaki din-devlet ilikileri konusunda nemli bir deiimi ifade eder. Luther (l. 1546) kilisenin cismani iktidarnn sann saf retisine aykr, hatta onu lekeleyici bir yaklam olduunu iddia ederek dnyevi iktidarn da ilahi bir temele dayandn ncilde Romallara Mektuptaki, Herkes zerinde olan hkmete tbi olsun! nk Tanr tarafndan olmayan hkmet yoktur ve onlar Tanr tarafndan tanzim 602

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa olunmutur, ifadesiyle delillendirmeye alt. Calvin (l. 1564) Lutherin dncesine paralel biimde iktidarn Tanr tarafndan verildiini, dolaysyla krallarn Tanrnn vekilleri ve hizmetkrlar olduunu ne srd. Onun siyaset felsefesine gre, biri insann i dnyasn idare eden ruhani iktidar, dieri ise sosyal ve siyasal hayat idare eden siyasal iktidar sz konusuydu. Bir Hristiyan her ikisine de tbidir. Bu iki iktidar birbirinden tamamyla farkl olduu iin ne kartrlmal ne de ztlatrlmal, ayr bir biimde srp gitmelidir. Kilise siyasi ilerle ilgilenmemeli ancak hkmdar da kiliseye boyun emelidir (Barbier 1999, 23, 27, 38, 45-50; Calvin 1986, 81-95). Hristiyan dnyada laikliin geliimi 16. yzylda balayan ve Fransz htilali ile zirveye kan bir dizi siyasal, toplumsal, bilimsel, felsefi gelimenin sonucudur. Reform sonras laiklik dncesinin geliimine nemli katk yapanlardan biri olarak John Lockeu grrz. Lockea gre kilisenin ve devletin doalar birbirinden farkl olduu iin bu iki kurumun ayr olmalar gerekir. Ona gre devlet insanlarn dnyev (civil) varlklarn koruyup gelitirmek zere kurulan insanlar topluluudur. Kilise ise her insann zgrce semesi gereken hr ve iradi bir cemiyet olup devlet ileriyle ve sivil ilerle uramaz. Bir devletin iinde birden fazla kilise sz konusu ise devlet hi birine stnlk vermemelidir. Locke zellikle devletin kiliseye karmamas gerektii zerinde durur. Zira esas tehlike, devletin kiliseye hkimiyetinden domaktadr. Devletin grevi bir inanc tayin etmek ya da stnlk vermek deil, din ayin ve inanlarn kamusal dzeni veya toplum ahlakn bozup bozmadn gzetmektir (Locke 1995). Dnce tarihinde 18. yzyl Aydnlanma felsefesi olarak bilinir ve bu felsefe laik bir dnya grnn merkeze alnd bir kltr felsefesi hviyetini tar. Bu felsefenin amac toplumu, devleti, dini ve eitimi akln ilkelerine gre yeniden dzenlemekti; bir baka ifadeyle dnyay mevcut din anlaytan ve gelenekten bamsz olarak yeniden ina etmekti (Gkberk 1990, 327-328; Chaunu 2000, 237). Aydnlanma Felsefesinin bu ideali 1789 Fransz htilali ile gereklemi oldu. Bu ihtilalle birlikte ilan edilen nsan ve Yurttalk Haklar Bildirisinin 10. maddesi yledir: Dncelerini ve inanlarn zgr bir ekilde belirtme insann en deerli haklarndan biridir; bu bakmdan, bu haklarn yasalarca belirtilmi ktye kullanma durumlar dnda, her yurtta serbeste konuabilir, yazabilir ve yayn yapabilir. Bu madde Katolik kilisesinin ciddi manada itirazlaryla karlat zira bylelikle kilisenin devlet ve toplum zerindeki hkimiyeti resm anlamda da reddediliyordu. Fransann 1905 ylnda kard yasa ile din ve devlet ileri ilgili bir kanun tarafndan dzenlenmi oldu. Daha sonra pek ok devlete yn verecek olan bu yasann ilk iki maddesi yleydi: Cumhuriyet vicdan hrriyetini garanti eder; kamu dzeni iin ilan edilen kstlamalar erevesinde mezheplerin tatbik hrriyetini de teminat altna alr. Cumhuriyet hibir mezhebi ne tanr, ne cretini der, ne de ona paraca destek salar. (Robert 1998, 51). 603

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa

slam Geleneinde Din-Dnya Ayrmnn zleri


Her ne kadar genel bir sylem olarak slamda gndelik hayatn btnyle din olduu eklinde bir yaklam varsa da (zira fkh muamelat alanyla btn hayat kuatr), klasik metinlerde dnyev alann din alandan ayrld rnekler grmek mmkndr. Hz. Muhammed bir hurmann alanmas ile ilgili olayda sahabilere, Siz dnya ilerini daha iyi bilirsiniz, demitir (Canan 1993, 418). Oysa O, pek ok dnyev ii de idre etmekteydi. Buradaki dnya ilerinden kast nedir? Tartmann znde, slmda, Hristiyanlkta olduu gibi kilise ve dnya eklinde bir kategorik ayrmn olup olmamas konusu vardr. Her iki din alannda uzmanl ile tannan Watt, slmda Hristiyanlkta olduu gibi kilise ve dnya arasnda bir kartlk olmadn syler. Mslman topluluk, tek bir vcut olarak mslman topluluktur. Ruhban olan ve olmayan diye ayrlmaz. Arapada din ve dnyev ifadesi Bat dillerine din ve sekler olarak evrilmektedir ki, bu yanltr. Burada dnyevden kast, bu dnya ile ilgili olan (this-worldly)dr. Watt bu balamda, Arapa din kelimesinin Bat dillerine religion olarak evrilmesinin de doru bulmaz. Zira Arapa din, Bat dillerindeki religiondan tamamen farkldr. nk din, batdaki durumun aksine hayatn hemen hemen btn idresini kuatan bir anlama sahiptir (Watt 1968, 29). Burada dinin aslnda dnyay ihata ettii sonucu kabilir. Ancak gndelik dildeki kullanmda din ve dnyann yan yana, ama ayr manalara delalet ettiini biliyoruz. Peygamberin hadisinde ve daha sonraki yzyllarda mminlerin tasavvurunda bunlar birbirleriyle tam olarak i ie gememektedir. Din ve dnyay birbiriyle kesien iki daire eklinde dnrsek, dnya dairesi, din tarafndan ancak mminin niyeti ile tam olarak kuatlmaktadr. Din ve dnya arasnda var olan ayrm Mverdnin (l. 1058) EdebdDnya ved-Dn isimli eserinde grmek mmkndr. Mverd bu eserinde, phesiz din ve dnya arasnda kategorik bir ayrma gitmez. Ancak dinin ve dnyann anlalmas konusunda bize nemli ipular verir. Mellif, kitabn be blm halinde yazmtr: Akl, ilimde edeb, dinde edeb, dnyada edeb ve nefsin edebi. Grld gibi burada dinin ve dnyann edebi ayrlr. Dinin edebi blmnde kulluun ve ibdetlerin esas, haramlar ve cezalar, emir ve yasaklar karsnda insanlarn durumu, mrn gaflet ierisinde geirilmemesi gerektii, dnyann aldatc olduu gibi konular ilenir. Dnyann edebi blmnde ise dnyann salh iin gerekli olan hususlar ele alnr. Bunlar; din, sultan, adalet, emniyetli toplum dzeni, bolluk ve teebbstr. Mverd din konusunu ele alrken, baz dnrlerin edebi ikiye ayrdklarn nakleder: Din vazifelerin ve farzlarn yerine getirildii eriat edebi ile yeryznn imar ve salh iin allan siyset edebi (el-Mverd, 169). Bu eserde ak bir din ve dnya ayrm bulmak kolay deildir. Bu iki kavram birbiri ierisine gemi gibi olsa da zmn bir ayrm sz konusudur. zellikle edebin yukarda belirtilen ekliyle ikiye ayrlmas, din ve dnya arasndaki ayrm konusunda bize 604

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa daha net fikirler vermektedir. Gazalnin (l. 1111) ilimler tasnifine bakarak bir din-dnya ayrm yaptn syleyebiliriz. Gazal, er ilimlerin fru ksmnn ikiye ayrldn syler: a) Dnya ilerini tanzim eden ilimler, b) hiret ilerini tanzim eden ilimler. Bu bir din-dnya ayrmdr. Dnyev ilim fkhtr. Gazal bu iki ksm arasndaki ilikiyi yle aklar: Fkhn dinle alakas dnya vastasyladr. Zira dnya hiretin tarlasdr. Din, dnya ile tamamlanr. Din ile saltanat arkadatr, ikizdir. (Gazal 1989, 49-51). Din ve dnyann ayr ayr ifade edildii pek ok metin bulmak mmkndr. Sadi Glistanda bir vezirden sz ederken, Din ve devlet onunla iftihar eder, ifadesini kullanr (Sadi 2001, 16). Mevlana bir padiah hikye ederken, onun hem dnya hem de din padiah olduunu syler (Mevlana 2000, 50). Nizamlmlk Siysetnmesinde, Allahn dnya ilerini yrtmesi iin halk arasndan birisini padiah olarak setiini belirtir. Padiah da din ve dnya ilerinin yerine getirilmesi iin pek ok memur ve hizmetkr grevlendirir (Nizamlmlk 1990, 11-12, 75). Osmanl Devletindeki baz bozukluklar anlatan eserlerde ise din ve devletin yan yana zikredildiini gryoruz. Burada daha ok din ve devlete yararl olan hususlar eklinde ibareler grmekteyiz (Hrzul-Mlk 1988, 175, 183, 192; Ktip elebi 1982, 28, 31). dris-i Bitlis, Kanun- ehinh isimli siysetnmesinde, din-dnya, din-devlet ayrmlarnn yannda din ve mlk ayrmna da yer vermektedir. Yazar, Gazalnin slm dnyasna armaan etmi olduu Mlk ve din, birbirinin ikiz kardeidir, ibaresini nakleder (dris-i Bitlis 1991, 30). Anlald kadaryla burada din ileri ile devlet ileri farkl ama her zaman birbirinin yannda olan hususlar olarak dnlmektedir. Esasnda yukarda sylenen din ve dnya ilerindeki dnyadan kast ounlukla siyset edebi, yani devlet ileridir. Burada dnya dinden bamsz ve onun kart olan ayr bir kategori olarak dnlmemitir. Ama aada greceimiz zere sultanlar fiil bir ayrmla ulemann dnya ilerine karmasn arzu etmemitir.

Devlet Ynetiminden Uzaklatrlan Ulema


Sultanlarn din-dnya ayrm diyebileceimiz din problemlerle dnyevi problemleri birbirinden ayrma biimindeki yaklamn ilk rnekleri erken devirlerde grlr. Mesela Muaviye halifelii srasnda hacca gittiinde Kbeye girip Hz. Muhammedin namaz kld yerde namaz klmak istemi, Abdullah b. mere tam yerini sormutu. Abdullah b. Zbeyr bu duruma ierlemi ve Muaviyeye, Ey Ebu Sfyann olu! Ben senden ve ondan daha iyi bildiim halde stnlk davas ve bana hasedinden dolay beni arp sormuyorsun da Abdullah b. mere soruyorsun! deyince Muaviye, Ey Bekrin babas! Arbal ve sakin ol. Biz sana ancak baz dnya ileri iin mracaat ederiz, demitir (el-Ezrak 1974, 249). Azerbaycan atabeylerinden Muhammed b. ldeniz sultanlar ve halifenin ileri arasndaki ayrm konusunda dncelerini herkesin iinde aka 605

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa yle ifade etmekteydi: Halifelerin ilerin en gzeli, hareketlerin en by olan hutbe ve imamlk ile megul olmalar, hkmdarl sultanlara brakp, cihan hkimiyetini bu sultana vermeleri lazmdr. (er-Rvendi 1957, 309). Bu yaklam kitabnda nakleden tarihi Rvend hkmdarlk ve dindarlk arasndaki iliki konusunda u grleri dile getirir: Padiahlk ile eriat, dnya ile ahiret bir araya gelemeyen, birlemeyen iki zttr. Dnyay brakp da, ahireti ele geiren aklllar tarafndan vlr. Bu zamanlarda hkmdarlkla din kfirlikle Mslmanlk gibidir. nsan mslmanl brakmadan padiahla varamyor. phesiz bunun neticesi olarak ne hkmdarlk ne memleket kalyor. Mesel: Hkmdarlk kfirlikle yaar da, zulm ile yaayamaz. (erRvendi 1957, 361). Ulemann devlet ynetimindeki rol konusunda slam tarihi boyunca gelinen nokta Yavuz Sultan Selimin (l. 1520) yaklamnda zetlenebilir: Sultan Selim yolsuzluk yaptklar gerekesiyle 150 hazine memurunun ldrlmesini emrettiinde, konuya vakf olan dnemin eyhlislam Zembilli Ali Efendi, Padiahn ferman km ama onlarn eran ldrlmeleri iin gerek saptanm deildir, diyerek padiahn kararndan dnmesini tavsiye etmitir. Bunun zerine Sultan, Sz edilen i saltanatn gereindendir. Ulema byle ilere karrsa devlet ynetiminin kargaaya uramas olasdr. Cezalandrmak ynetimin gereklerindendir Bu gibi ilere karmanz sizin greviniz deildir, diyerek kzgnln dile getirmitir. eyhlislam bu kararn padiahn hiretiyle ilgili olduu iin mdahil olduunu syleyince ortam yumuam ve karardan dnlmtr (Hoca Sadettin 1999, 219). Grlecei gibi Zembilli Ali Efendinin padiahn uygulamasna itiraz resmi bir nitelik tamaz. Yani, her ne kadar teorik olarak sultann gayrimeru bir hkm veremeyecei ifade edilmise de, uygulamada bunun nasl nlenecei ve izlenecek prosedr net deildir. Sultan daha zelde Trk egemenlik anlayna gre lkenin sahibi olduu gibi (Taneri 1997, 106-110), daha genelde slm dncesine gre de ulul-emr olduu iin geni yetkilerle donatlm ve belirli kurallar dhilinde mutlaka itaat edilmesi gereken bir kiidir (bn Abidin 1982, c.1, 96). Padiah snrlayan husus ise slm Hukukudur. Buna gre padiah emir ve uygulamalarnda slm Hukukuna uymak zorundadr. Osmanl hukukular, padiahn fkha uymayan bir emir veremeyeceini, verse bile geerli olmayacan ifade ederler (Ebussuud, 177b; Pir Mehmet 1996, 403; Lekesiz 1997, 145). Hakikaten padiahlar kendi halknn mal ve hayat konusunda istedikleri gibi hareket edemezler, bunun iin mutlaka bir belge alrlard (Uzunarl 1984, 50). Ayn ey lke d uygulamalarda, zellikle mslman lkelere alan savalar iin de geerliydi (Solak-zde 1989, 110; Gelibolulu Mustafa li, 9a-11a). Bu durum teorikte bu ekilde kabul edilmi olsa bile uygulama her zaman bu minvalde cereyan etmemitir. rnein padiahlar, siyaseten katil uygulamalarnda buna her zaman riayet etmiyorlard (Uzunarl 606

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa 1984, 50). Ahmet Mumcunun almas bu konuda bize deerli bilgiler verir. Buna gre; padiah herhangi bir yksek rtbeli memur hakknda ounlukla bir soruturma sonucu idam karar verirdi. Bu soruturma, bir mahkemede yarglanma esnasnda olduu gibi, mahkeme dnda kendi soruturmas eklinde de olurdu. ster yarg, ister soruturma sonucu olsun verilen idam kararndan sonra fetva alnmas da gelenek olmutu. Yarglama sonucu bir de fetva alnmasnn hukuk bir ilevi yoktu, sadece hkm teyit edici bir rol vard (Mumcu 1985, 102-112). Burada akla, herhangi bir yarg karar olmad halde mftlerin niye fetva verdii sorusu gelecektir. Bunu, srf korku veya menfaatle aklamak herhalde doru olmaz. Zira slm hukukusu nezdinde, devlet bakannn kendisi de yargda bulunma yetkisine sahiptir. Yani, o ayn zamanda yargtr (bn Abidin 1982, c. 12, 317). Dolaysyla mft hkimin verdii hkmle padiahn verdii hkm arasnda bir fark grmedii iin fetvasn vermitir. Osmanl hukuk dncesi asndan burada bir hukuk dlk grlmez. Ancak padiahlarn, bu genel uygulamann dna kmalar da sz konusuydu. rnein Yavuz Sultan Selim ran seferi srasnda askerin geri dnme isteini kendisine arz eden Hemdem Paay ve Msr Beylerbeyliinin kendisinden alnmas konusunda serzenite bulunan Yunus Paay hemen o anda ldrtmt. IV. Murad devlet ierisinde srekli entrikalar eviren Topal Paay, Anadolu gezisi srasnda hakknda ikyet olan znik kadsn soruturmasz ve fetvasz ldrtmt. Hatta znik kadsnn bu ekilde katledilmesi stanbul ulemas arasnda pek ok sylenti ve teessre sebep olmu, bu durumu padiahn validesine bildiren eyhlislam Ahizde Hseyin Efendi de, padiah tahttan indirmek istedii sulamasyla ldrlmt. Sultan brahim de birer kzgnlk eseri olarak iki vezirini katlettirmiti (Uzunarl 1988, c. 2, 263-264, 294, c. 3, I. Ksm, 186-187, 193-194, 224-226). Sultanlarn keyf hkmleri olarak btn slm tarihi boyunca var olan bu sorun, teoride ehl-i hal ve akd ad verilen bir eit st kurula havale edilmi ancak byle bir yap hibir zaman kurumsallk kazanamamtr (el-Ensr 1994, 541).

Laiklik Balamnda slam Hukuku ya da rfi Hukuk


slam siyaset tarihinde laikliin izinin bulunabileceini savunan yaklamn ne srd temel argman Sultanlarn uygulad rf hukuktur. Ancak kanaatimizce konu ok daha derine gtrlp, slam Hukukunun laik karakterde olup olmadna kadar indirilebilir. Hz. Muhammedin yaad dnemdeki btn hukuk uygulamalarn din karakterde olduunu sylemek mmkndr. nk peygamber, batl anlamda da dndmzde, bir din adamdr. phesiz kutsal deildir ama vahiy almaktadr ve Onun verdii her hkm din bir emir olarak telakki edilir. Peygamberin vefatndan sonra, mslman birey iin Allah ile olan dorudan balant kesilmitir. Dolaysyla, bundan sonra ortaya konulacak herhangi bir hukuk hkme din bir nitelik atfetmek mmkn deildir. Bunlar din prensip ve uygulamalardan eitli 607

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa yntemlerle karlm dnyev hkmlerdir. Buradaki dnyevilii, daha nce temas ettiimiz gibi, batl anlamda, zellikle modernizmle birlikte balayan sekler manasnda kullanmyoruz. Zira bu manada sekler, din kaygdan tamamen farkllamay ifade eder. Mtehidin ortaya koyduu hkme, din denilmemesinin sebebi, kendisinin vahiyle bir ilikisi olmamasndandr. Ama mtehit bu hkmleri tamamen din kayglarla ve rnek din uygulamalara bakarak karr. Osmanl Devleti uygulamasnda en byk problem, padiahlarn kanunnamelerinin fkh karsndaki konumunun anlalmasnda yaanmaktadr. Padiahn tamamen dnyev bir ahs olarak kanun koymas dncesi temelde yanl ncllere dayanmaktadr. En byk yanl slm dnyasnda da, batda olduu gibi din (religious) snf ve dnyev (secular) snf ayrm yaplmasdr. lk snfa mftler, mderrisler, tarikat eyhleri ve dierlerinin girdii, ikinci snfa ise lke idarecilerinin ve halkn girdii dnlmektedir. Oysa slmn temel anlayna gre bunlarn hepsi ayn snfa tbidir. Aralarnda din veya dnyev olma noktasnda bir farkllama sz konusu deildir. Burada akla gelebilecek ikinci problem udur: Fakihler din kaygyla hareket ederek hkm koyarlarken, padiahlar ayn davran gsteriyor muydu? phesiz burada, bir ayrm yapmak gerekecektir. Fakih, bir hukuku yntemine sahiptir. Temel kaygs dindir. Padiah ise daha pratik bir yolu seer. lke ynetiminde daha yararl olacak hkm koymaya alr. Temel kaygs dnyev olarak grnmektedir. Ancak padiahn koyduu kanunlarn fkhn dairesi dna kmas mmkn olmamtr. Fkh, genel mantalite itibariyle kanunlar zerinde belirleyici bir konuma sahiptir. Burada, kanunnmenin hazrlan srecinde eyhlislmn yer almyor olmas, fkhn konumunu zayflatmaz. Bir kanunnmenin kabul edilme srecine baktmzda, ilk ve en nemli roln niancya ait olduunu grrz. Nianc kanun tasarsn hazrlar, daha sonra bu tasar divanda mzakere edilir ve padiaha arz edilir. Sultann onanyla da yrrle girer. Bu srete eyhlislm yoktur. Ancak baz aratrmaclar, kanunun, en sonunda eyhlislmn kontrol ve tasdikinden getiini iddia ederken (Akgndz 1990, 85), kimileri de sz konusu makamn rolnn gzle grlemeyecek kadar az olduunu iddia etmektedir (Barkan 1943, XL). eyhlislmn rol konusunda, bugnk bilgilere gre kesin bir ey sylemek mmkn olmamakla birlikte, kanunlarn hazrlanmasnda ekirdek rol stlenen nianclarn ilmiye kkeninden geldikleri kesindir. 16. yzyl nianclarndan Koca Celalzde, ayn zamanda devrinin nde gelen limlerinden biri kabul ediliyordu. Ayrca baz kadlarn tahrir iinde grevlendirildikleri, bn Kemal ve Ebussuud gibi limlerin kazasker sfatyla tahrir yapp kanunnameler hazrladklar bilinmektedir (Barkan 1943, XXXVII-XXXVIII; Akgndz 1990, 86). Dolaysyla gerek devletin dine genel yaklamndan, gerekse kanunnamenin hazrlan srecinde rol alan kimselerin durumundan hareketle fkhn daima belirleyici olduunu iddia etmek zor deildir. 608

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa Biz hkmleri Allah ve peygamberinin koyduu din hkmler, fakihlerin itihad hkmleri ve sultanlarn rf hkmleri diye bir ayrma tbi tutabiliriz. Ancak bu durumda Allah ve peygamberin dierlerinden ayr bir kategori oluturmas gibi, fakih ve sultann da birbirinden farkl olmas gerekir. Ancak Allah ve peygamber kategorisi yannda kalan snf tek bir kategori oluturabilir. Bunlarn arasnda bir ayrm yapmak, fakihlere deta yar-din bir konum vermek anlamna gelir ki, bu slm ilahiyatna gre mmkn deildir. zellikle Mslman Trk devletlerinde olmak zere slm devletlerinde rf hukukun, fkhn yannda ayr ve laik bir hukuk olduu dncesi yerlemi ve genel kabul grmtr (Ostrorog 1972, 49; Kprl 1983, 2230; Schacht 1977, 64; Barkan 1943, XIX-XX; nalck 1996, 319-320; Heyd, 1983, 634-635). rf hukukun fkhn yannda, er hukuktan bamsz laik bir nitelie sahip olup olmad tartmas phesiz gnmze has bir tartmadr (Ortayl 1999, 191-194; Ko, 402-409). Ancak Osmanl Devletinde gerek kanun metinlerindeki er ve kanun ifadelerinden ve gerekse eitli yazarlardan hareketle bu ayrmn var olduu inkr etmek mmkn deildir. Tursun Bey, rfn, Cengiz Hann yasasna benzer ekilde siyaset-i sultan ve yasa- padih denilen bir kanun olduunu syler (Tursun Bey, 22). Osmanl Hukukunca cr olan kanunlar toplayan ancak mellifi bilinmeyen bir mecmuann banda ise yle denmektedir: Kadlar hem er, hem de rf esaslar icrya memurdurlar. er meselelerde fkh kitaplar tetebbu olunduu gibi, rf meselelerde de kanun cerideleri tetebbu olunmaldr. (Akgndz 1990, 101). slm dnyasnda iki hukukun ortaya kmasnda en byk rol phesiz tarih geliimdir. Fkh hibir zaman kodifikasyon sreci ierisine girerek bir kanun metni olarak yazlmamtr. Eer fakihlerden lkedeki tm hukuk konular ierisine alacak bir kanun metninin yazlmas istenseydi, bugn rf hukuk olarak bilinen pek ok husus da fkhn dorudan kapsam ierisine girmi olacakt. rnein gayrimslimlerden alnacak cizye miktar fkhta belirtilmitir. Denizden karlan inci ve amberden vergi alnp alnmayaca, gllerdeki baln ihale usl satlp satlmayaca fkhn konusu olmutur (Eb Yusuf 1982, 191, 224225, 285) Bu rnekler fkhta yer alyorsa, rnein gerdek resminin yer almamas iin hibir sebep yoktur. Nitekim fkh ile rf hukukun ksmen birbiri iine girdiini de iddia etmek mmkndr. Ebussuudun ve Pir Mehmet Efendinin fetva kitaplar bu karmn iyi bir rneini tekil eder. Ancak Ebussuudun, zellikle arazi konusunda var olan uygulamay Hanefi Mezhebi erevesinde formle etmesini, sekler hukuku fkhla badatrma eklinde yorumlamak (Imber 1997, 269-270) doru deildir. Fakih yukarda sylediimiz gibi, sekler-din ayrmna yabancdr ve kanunu sultann yetkisi dhilinde olan bir hukuk olarak grr. Kanunu bir kaynak olarak kabul ederken bile, gl din kayglarndan dolay, ona din bir hviyet vermek konusunda olduka ihtiyatldr. rnein kanunda yer alan rf rsumlarn, alana helal olmas iin, mutlaka veren kiinin 609

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa helal etmesi gerektiini dnr. Bu sultan tarafndan konmu olsa bile, din deildir, dolaysyla ancak ba niyetiyle helal olur (Ebussuud, 164a; Pir Mehmet 1996, 399). Bu yzden fakih, arazi kanunnmelerinde olduu gibi, ancak mezhep dahilinde hkm bulabildii konularda bunu yapm, bunun haricindeki uygulamalara din nitelik vermekten kanmtr. Zira bu yzylda fakih, fkh ile din arasnda bir ayrm yapmamaktadr. Dolaysyla fkhn dnyev bir yn olduu ve bunun kanun ile ayn kategoride yer alaca dncesi olmadndan, fakihin zihninde kanun konusunda problemler vardr. Eer fkh, ilk dnemlerdeki nemli atlmnn dnsel bir sonucu olarak, din prensip ve uygulamalarla bunlarn evresinde gelien ve genileyen dnyev itihatlardan oluan bir hukuk sistemi ve fakih de din kayglar tayan, fakat ortaya koyduu hkmler her zaman din olmayan bir hukuku olarak kabul edilseydi, kanun ve fkh arasndaki ayrm ortadan kalkabilirdi. Batl anlamda bir laik hukukun Osmanlda da olduu eklindeki yargnn temel hareket noktas, kanaatimizce Bat dnyasndaki anlay ve tarih uygulamadr. Batda, Hristiyan dncesindeki ruhban-laik ayrmna dayanlarak, daha 12. yzylda kilise hukuku (canon law) ve sekler hukuk, iki ayr hukuk olarak ortaya km bulunuyordu (Berman 1987, 472-473). Bu durum slm Tarihine uyarlanarak, mslman devletlerdeki durum Batdaki rneklerle aklanmaya allmaktadr. phesiz slm Hukukunun laik baz karakteristikler tad iddia edilebilir. Eer laik karakteri batl anlamda ruhban olmayan eklinde dnrsek, slm Hukuku Allah ve peygamberinin koyduu hkmler dnda bu zellie sahiptir. Ancak bu, fkhn din ve kanunun laik olarak nitelendirilerek ayrm yaplmasndan tamamen farkl bir durumdur.

Modern Durum ve Deerlendirme


Trkiyede hilafetin kaldrlmas btn slam dnyas iinde din ve devlet ilerinin birbirinden ayrlmas konusunda en nemli adm olarak grlr. Konu TBMMnde tartlrken dnemin Adalet Bakan Seyyid Bey, halifelik sorununun din olmaktan ziyade dnyev bir sorun olduunu ve inanla ilgisi olmadn ifade etmitir. Kurann herhangi bir siyas sistem ngrmediini, sadece ynetimle ilgili prensipler getirdiini syleyen Seyyid Bey, slamda batdaki ruhban snf gibi kutsal bir snfn olmadn, dolaysyla kiliseye benzer din ve idar bir rgtlenmenin hibir zaman gereklemediini, aksine devlet ynetiminin Mslman topluma brakldn izah eden uzun bir konuma sonucunda ilgili yasann kabulnde nemli rol oynamtr (Gen 1998). Trkiyede laiklik ilkesi 1937 Anayasas ile resmen kabul edilmi ve daha sonra karlan anayasalarda da Cumhuriyetin temel bir ilkesi olarak korunmutur. 1982 Anayasasn da gz nne alarak Trkiyedeki uygulamaya baktmzda devletin resm dininin olmadn ancak herkesin inanma ve ibadet hrriyetine sahip olduunu grrz. Trkiyede din eitimi ve din hizmetleri bizzat devlet tarafndan verilmektedir. 610

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa Buna gre, ilkretim drdnc snftan itibaren Din Kltr ve Ahlak Bilgisi dersi Mslman her renciye zorunlu olarak okutulmaktadr. Din hizmetleri de Anayasa erevesinde kurulmu olan Diyanet leri Bakanl tarafndan yrtlmekte olup sz konusu hizmeti yerine getiren din grevlileri devlet memuru statsnde almaktadrlar. Devletin ilgili organlarnn izni ve gzetimi olmakszn din adan eitim ve hizmet verilmesi yasalara aykrdr. Laiklik ilkesinin temelinde din ve devlet ilerinin birbirinden tamamen ayrlmas ngrlmekteyse de, bu ilke batda ortaya kt iin yukarda temas ettiimiz zere Hristiyan bir toplum yapsna dayanmaktadr. Bu toplum yapsnda lkedeki herhangi bir dini veya mezhebi temsil eden bir kilise kurumu sz konusudur ve din ilerinin bu kuruma devredilmesi ngrlmektedir. Ancak Mslman toplumlarda bu anlamda bir kurum olmadndan din ilerinin devredilmesi hem teorik hem de pratik adan problem arz ettii iin Trkiyede din ilerinin devletin ilgili organlarnca yrtld bir laiklik uygulamas sz konusudur. Yani resm rgtlenme asndan Trkiyedeki laiklik uygulamasnn aslnda Osmanl Devletinde var olan uygulamann byk lde devam olduunu sylemek mmkndr. Zira Osmanl devletinde de din devletin kontrolnde idi. eyhlislam din hkmlerde serbest olsa da ayn zamanda bir brokratt ve devletin din, eitim ve yarg ilerinden sorumlu en st kiisiydi. Mslman cemaat veya temsilcileri tarafndan deil dorudan sadrazamn tavsiyesiyle padiah tarafndan atanyordu (Akgndz 2002, 168). Bu uygulamann cumhuriyet sonrasnda da devam etmesi dikkat ekicidir. stelik tekke ve zaviyelerin kapatlmasyla birlikte devlet din zerinde Osmanl Devletine gre ok etkin hale gelmitir. phesiz resmi din rgtlenme asndan Osmanl Devleti ile bir benzerlik ve sreklilik sz konusu ise de modern cumhuriyetin sekler bir dnce zerine kurulduu, zellikle siyaset, eitim, hukuk gibi kurumlarn, hatta bo zamanlar kurumunun bu dnce erevesinde yeniden dzenlendii bir gerektir. Ancak din kurumunun zellikle 1950lerden itibaren yeniden canlanma ve dier kurumlar zerinde etkinlik gstermeye balamas, slam dnce geleneinde daha nce konu edinilmeyen laiklik meselesini de gndeme getirmitir. Sosyolojik anlamda sosyal hareketlerin gelime gstermesi iin evresel artlara adaptasyonun nemli rol olduu ifade edilir. slamiyet ve laiklii uzlatrmaya ynelik tartmalarn byle bir srecin sonucunda ortaya ktn dnmek iin pek ok neden sz konusudur. Ancak tartma ne kadar derine gtrlrse gtrlsn, kanaatimizce, mevcut sosyal bilimsel yntem ve dinsel gelenekler iinde bir sonuca ulamak mmkn olmayacaktr. slamn siyasal ve hukuk tarihi devlet bakann srekli (din) sistemin iinde tutup, din ve fkh arasnda kesin bir ayrmdan kanarak Bat tarznda bir dncenin geliimini -farknda olmadan-engellemitir. Batdaki laik dnce ve uygulama ile zaman zaman kesimeler zaman zaman da atmalar kefetmek mmkndr. Dolaysyla Batl laiklik kavram slamn siyasetle ve dier toplumsal kurumlarla olan ilikini anlamak noktasnda 611

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa bize kolaylk deil, aslnda zorluklar karmaktadr. Bu noktada yeni toplumbilimsel kavramlara ihtiya duyduumuz bir gerektir. Kald ki, ortaadan gnmze dinin toplumsal serveninde neredeyse yarm yzyldr anahtar bir kavram olarak kullanlan seklerlik bile bugn dinin bulunduu noktay anlama konusunda bize yardmc olmaktan uzaklam; aksine kafalarmzn daha ok karmasna sebep olmutur. Do. Dr., Uluda niversitesi lahiyat Fakltesi Din Sosyolojisi Anabilim Dal

Kaynaka:
Akgndz, Ahmed. 1990. Osmanl Kanunnmeleri ve Hukuk Tahlilleri. stanbul. c. 1. Akgndz, Murat. 2002. Osmanl Devletinde eyhlislamlk. stanbul: Beyan Yaynlar. Barbier, Maurice. 1999. Modern Bat Dncesinde Din ve Siyaset. ev. zkan Gzel. stanbul: Kakns Yaynlar. Barkan, mer Ltfi. 1943. XV ve XV inci Asrlarda Osmanl mparatorluunda Zira Ekonominin Hukuk ve Mali Esaslar Birinci Cilt: Kanunlar. stanbul: Edebiyat Fakltesi Yaynlar. Berman, Harold J. 1987. Law and Religion in the West. The Encyclopedia of Religion iinde. Ed. Mircea Eliade. New York: Macmillan Publishing Company. c. 8. Besnard, Albert M. 1995. Katolik Mezhebi. Din Fenomeni iinde. Haz. Mehmet Aydn. Konya: Din Bilimleri Yaynlar. Calvin, J. 1986. Hristiyan Dininin retisi. Batda Siyasal Dnceler Tarihi-2 iinde. Der. Mete Tunay. Ankara: Teori Yay. Canan, brahim. 1993. Hadis Klliyat Ktb-i Sitte Tercme ve erhi. Ankara: Aka Yaynlar. c. 16. Chaunu, Pierre. 2000. Aydnlanma a Avrupa Uygarl. ev. Mehmet Ali Klbay. zmir: Dokuz Eyll Yay. oban, Bekir Zakir. 2009. Gemiten Gnmze Papalk. stanbul: nsan Yaynlar. Eb Yusuf. 1982. Kitbul-Harac. ev. M. Ataullah. Sad. . Karakaya. Ankara: Aka Yaynlar. Eb Zehra, Muhammed. 1983. slmda Fkh Mezhepler Tarihi. ev. Abdlkadir ener. 2. bs. stanbul: Hisar Yay. Ebussuud. Fetv. Bursa Yazma ve Eski Basma Eserler Ktphanesi. Genel. No: 1995. el-Ensr, Abdlhamd smail. 1994. 612 Ehll-Hal vel-Akd. slam

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa Ansiklopedisi iinde. stanbul: Trkiye Diyanet Vakf Yaynlar. c. 10. el-Ezrak. 1974. Kbe ve Mekke Tarihi. ev. Y. Vehbi Yavuz. stanbul: Feyiz Yay. el-Gazl, Eb Hamid Muhammed. 1989. hyu Ulmid-Din. ev. Ahmet Serdarolu. stanbul: Bedir Yay. c. 1. Gelibolulu Mustafa li. Nusretnme. Sleymaniye Ktphanesi. Esat Efendi. No: 2433. Gen, Reat (Haz.). 1998. Trkiyeyi Laikletiren Yasalar. Ankara: Atatrk Kltr, Dil ve Tarih Yksek Kurumu. Gkberk, Macit. 1990. Felsefe Tarihi. 6. bs. stanbul: Remzi Kitabevi. Heyd, Uriel. 1983. Eski Osmanl Ceza Hukukunda Kanun ve eriat. ev. Selhaddin Erolu. Ankara nv. lahiyat Fakltesi Dergisi. c. XXVI. Hrzul-Mlk. 1988. Osmanl Devlet Tekilatna Dair Kaynaklar iinde. Haz. Yaar Ycel. Ankara: TTK Yaynlar. Hoca Sadettin Efendi. 1999. Tact-Tevarih. Haz. smet Parmakszolu. 4. bs. Ankara: Kltr Bakanl Yaynlar. c. 5. Imber, Colin. 1997. Ebus-Suud The Islamic Legal Tradition. Edinburg: Edinburg University Press. bn Abidin. 1982. Reddl-Muhtar aled-Drrl-Muhtar. ev. Ahmet Davudolu. stanbul: amil Yaynevi. dris-i Bitlis. 1991. Kanun- ehinh. Osmanl Kanunnmeleri ve Hukuk Tahlilleri iinde. Haz. Ahmet Akgndz. stanbul: FEY Vakf Yaynlar. c. 3. nalck, Halil. 1996. Osmanl Hukukuna Giri rf-Sultan Hukuk ve Fatihin Kanunlar. Osmanl mparatorluu Toplum ve Ekonomi iinde. 2. bs. stanbul: Eren Yay. Ktip elebi. 1982. Bozukluklarn Dzeltilmesinde Tutulacak Yollar (Dstrul-Amel li-Islahil-Halel). Haz. Ali Can. Ankara: Kltr ve Turizm Bakanl Yaynlar. Ko, Yunus. Erken Dnem Osmanl Hukuku: Yaklamlar, Temel Sorunlar. Trk Yurdu. say: 148-149. Aralk 1999-Ocak 2000. Kprl, M. Fuad. 1983. Ortazaman Trk Hukuk Messeseleri: slm Amme Hukukundan Ayr Bir Trk Amme Hukuku Yok Mudur? slm ve Trk Hukuk Tarihi Aratrmalar ve Vakf Messesesi iinde. Haz. Orhan F. Kprl. stanbul: tken Neriyat. Lekesiz, M. Hulusi. 1997. XVI. Yzyl Osmanl Dzenindeki Deiimin Tasfiyeci (Pritanist) Bir Eletirisi: Birgivi Mehmed Efendi ve Fikirleri. Doktora Tezi. Hacettepe niversitesi. 613

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa Locke, John. 1995. Hogr stne Bir Mektup. ev. Melih Yren. Ankara: Liberal Dnce Topluluu Yaynlar. Lusby, F. Stanley. 1987. Laity. The Encyclopedia of Religion iinde. Ed. Mircea Eliade. New York: Macmillan Publishing Company. c. 8. Mahmasn, Subhi. 1985. slm Hukukunun Tedvini. ev. brahim Kafi Dnmez. Marmara niversitesi lahiyat Fakltesi Dergisi. Say: 3. el-Mverd, Ebl-Hasan Ali b. Muhammed. Trs. Edeb-i Dnya ve Din. ev. S. Kip, A. Snmez. stanbul: Bahar Yay. Mevlana Celaleddin-i Rum. 2000. Mesnevi ve erhi. eviren ve erheden Abdlbaki Glpnarl. 3. bs. Ankara: Kltr Bakanl Yaynlar. c.1. Mumcu, Ahmet. 1985. Osmanl Devletinde Siyaseten Katl. 2. bs. Ankara: Birey ve Toplum Yay. Nizml-Mlk. 1990. Siyset-nme. Haz. M. Altay Kymen. 2. bs. stanbul: Kltr Bakanl Yaynlar. Ortayl, lber. 1999. Osmanl Devletinde Laiklik Hareketleri zerine. Osmanlda Din Devlet likileri iinde. Haz. Vecdi Akyz. stanbul: Ay Kitaplar. Ostrorog, Lon. 1972. Ankara Reformu. ev. Y. Ziya Kavak. stanbul: Edebiyat Fakltesi Yaynlar. Pir Mehmet. 1996. Zahrul-Kudt. Osmanl Kanunnmeleri ve Hukuk Tahlilleri iinde. Haz. Ahmet Akgndz. stanbul: OSAV Yay. c. 9. er-Rvend. 1957. Rhat-s-Sudr ve yet-s-Srr. ev. Ahmed Ate. Ankara: TTK Yaynlar. c. 2. Robert, Jacques. 1998. Batda Din Devlet likileri: Fransa rnei. ev. zzet Er. stanbul: z Yaynclk. Sadi. 2001. Glistan. ev. Hikmet laydn. stanbul: Milli Eitim Bakanl Yaynlar. Schacht, Joseph. 1977. slm Hukukuna Giri. ev. Mehmet Da, Abdlkadir ener. Ankara. Solak-zde Mehmed Hemdem elebi. 1989. Solak-zde Tarihi. Haz. Vahid abuk. Ankara: Kltr Bakanl Yaynlar. c. 2. Taneri, Aydn. 1997. Trk Devlet Gelenei. 3. bs. stanbul: MEB Yaynlar. Tursun Bey. Trs. Fatihin Tarihi Trih-i Ebul Feth. Haz. Ahmet Tezbaar. Tercman 1001 Temel Eser. Uzunarl, . Hakk. 1984. Osmanl Devletinin Saray Tekilat. 2. bs. Ankara: TTK Yaynlar. Uzunarl, . Hakk. 1988. Osmanl Tarihi. 7. bs. Ankara: TTK Yaynlar. 614

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa Watt, W. Montgomery. 1968. Islamic Political Thought, Edinburg: Edinburg niversity Press. Yldrm, Suat. 1988. Mevcut Kaynaklara Gre Hristiyanlk, Ankara: Diyanet leri Bakanl Yaynlar.

615

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa

slam Dncesinde Birey zgrlnn Nasll zerine


Ferhat Arman
zgrlk kavramnn seme veya tercih etme durumuyla ilikisi bir balang m, yoksa bir sonu mudur? Bireyin zgrlk alannn snrlarn belirleyen en nemli etkenler nelerdir? Sz konusu etkenler karsnda zne konumunda olan birey ve zne olmayanlar arasndaki ilikiler hangi hkm belirleyicinin kurallarna gre ekillenmektedir? slam dncesinin ilk dnemlerini dikkate alarak hazrladmz bu bildiride zgrlk kavramnn slamn ilk dnemlerinde nasl alglandnn, bireysel adan, toplumsal adan, siyasal adan ne anlam ifade ettiinin felsefi bir sorgulamas yaplacaktr. Sz konusu dnemde birey zgrl, dini metinlerin vurgulad ve ne kard ilkelere gre mi, yoksa yaanan siyasal ve sosyal olaylarn sonucuna gre mi tanmlanmtr? Bireyin zgrl esasna dayal problemlerin zmnde referans alnan tanmlama ekli zerinde yaplan tartmalar nelerdir? Siyasal veya sosyal zlme endiesiyle metinlere dayanlarak birey zgrln kstlayan kurallara karn ayn kayna referans gstererek ileri srlen itirazlarn inan sisteminde bir karl var mdr? nan sisteminin yapp etmeleriyle snrl bir varlk olarak insana tannan zgrlk alann hangi artlara gre snrlandrd veya genilettii bir sorundur. Bu sorunun gnmz artlarnda psikolojik, sosyal ve siyasal etkilerinin tespit edilmesi ve felsefi sorgulamasnn yaplmas, birey zgrlnn hak edilmesi veya bahedilmesinin dini normlar asndan ifade ettii anlamn tahlilinin yaplmas olduka nemlidir. ayet birey toplum ierisinde yayorsa hak ettii kadar m, yoksa istedii kadar m zgr olmaldr? Hak edilen veya istenilen zgrlk, birey tarafndan elde edildiinde sahip olunan zgrlk hakknn uygulanabilir olma imkannn snrlarn belirleyen faktrler var mdr? Yapp etmelerde bireyin zgrl benin tatmin olmasna veya olmamasna gre tanmlanabilir mi? Sadece psikolojik tatmin bireyi olmas gerektii kadar zgr klar m? Felsefi dncenin kkl ve nemli bir sorunu olarak zgrlk probleminin ahlak disipliniyle ilikisi nedir? slam dncesinde bu iliki zgrlk sorununun zmnde etkin bir rol oynam mdr? Oynamakta mdr? slam dncesinde zgrlk problemiyle ilgili ne tr tespitler yaplm, yaplan tespitler hangi normlar erevesinde deerlendirilmitir? Yapp etmelerinde snrl olan insan, birey-birey, birey-toplum, birey-din ilikileri balamnda sahip olduu veya sahip olabileceini dnd zgrln ne kadarn yaayabilmektedir; ya da ne kadarn yaayabilir?

616

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa

I
Bireyin pek ok eyden istediini tercih edebilmesi balamnda zgrlk sorunu hem dnce tarihi asndan, hem de bireyden veya toplumdan yaanlan mr sresince bir takm yapp etmeler isteyen tutarl ve geni kapsaml dinler asndan byk nem arz etmitir. zellikle de yaanlan evren ve insanla ilgili her trl soruna zm getirme iddias olan, tayin etme, yaratma, yok etme vb. pek ok kudrete sahip bir Tanrnn varln savunan tek Tanrl dinlerde bu sorunun detayl bir ekilde ele alnd grlmektedir. Mehmet Aydnn Mevlanada rade Hrriyeti adl almasnda belirttii gibi bu mesele, slam fikir tarihinin de ilk byk meselesi olmutur. Bir yandan irade hrriyetini inkr eden ve insan eli kolu bal bir varlk olarak gren, bir yandan da onun hrriyeti zerinde, en azndan metafizik adan, ar denebilecek grler ortaya atan fikir akmlar ortaya kmtr (Aydn 2000, 95) slam fikir dnyasnda oluan bu tabloya her iki sav da ar bulan ve hrriyet sorununu zmlerken hem yaratcnn mutlak kudretini ve iradesini iin iine dahil eden hem de insan yapp etmelerinden sorumlu tutacak bir anlay savunanlarn eklenmesiyle de hrriyet problemiyle ilgili tartmalar sregelmitir (Yavuz 1995, 454.-Topalolu 2003, 154- 155.). Siyasal ve sosyal gelimelerin sebep olduu farkllamalar ve sosyal bilimlerin problem olarak grd kavramlardan tartmasz bir tanm kartlabilme imknnn zorluu (Braudel 1994, 3.) dikkate alndnda slam dncesinde zgrlk kavramnn ne olduundan daha ok, ne olmadnn aratrlmas daha tutarl olacaktr. Bu sayede sz konusu sorunun slam fikir dnyas asndan ifade ettii anlam daha tarafsz bir zeminde anlalabilecek ve aratrmacy daha objektif bir deerlendirme yapmaya zorlayacaktr. Bu nedenle ncelikle slam dncesi asndan zgrln ne olmad veya nasl anlalmamas gerektii zerinde durulmas gerekmektedir. nk slam dncesinde zgrlk kavramnn mahiyetini belirlemeden bir sonuca ulama abas sonusuz kalacaktr. zellikle de sz konusu kavramn felsefi, ahlaki ve psikolojik bir mahiyet iermesinin yan sra, tek Tanrl dinler asndan, zelinde ise slam dini asndan ele alndnda dinin belirleyici ilkelerinden izole edilmi olarak dnlmesi aratrmay sradanlatracaktr. Bahsedildii gibi gerek siyasal ve sosyal koullar gerekse kltrel farklardan dolay dnce tarihinde gelitirilen zgrlk kuramlar hakknda btn insanln zerinde ittifak ettii bir kabulden bahsetmek zor olacaktr. Bu yzden sz konusu kuram bir nitelik haline getirmi veya getirememi birey asndan ele almak ve insann yapp etmeleriyle iliki kurarak sorunu anlamaya almak daha doru olacaktr. nk bireyin iinde bulunduu durum ve yapp etmeleriyle yakndan ilikili olan bu sorun; birey, mensubu olduu toplum ve toplumu temsil eden devlet asndan da farkllk arz edebilir. Bu farkllklar dikkate alndnda ise zgrlk 617

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa kavramyla ilgili ileri srlen tanmlarn bireylere, toplumlara, kltrlere hatta ayn kltr iinde yaad halde farkl ilkeleri benimsemi olanlara gre dahi deiebilecei grlebilir(Rosenthal 2000, 18.). slam dncesinde ontolojik n kabullerin neler olduunun tespit edilmesi ve sz konusu kabullerin Mslman bir dnr iin ifade ettii anlamn bilinmesi (Kutluer 2000, 322- 323.) birey, toplum ve devlet ilikileri asndan zgrlk sorununun ifade ettii nemi ortaya koyacaktr. slam fikir hayatnda varlk gstermi olan, evrenin ezeli olduu ve bir yaratcsnn bulunmad tezini savunan (Altnta 1994, 107.) Dehriyye ekol hari tutulacak olursa, btn slam dnrleri asndan Tanrnn ontolojik varlnn tartmasz onaylanan bir n kabul olduu bilinmektedir. Bununla birlikte genel olarak varlk emasn Tanrdan balatarak yukardan aaya doru sralanan hiyerarik bir dzenle aklayan (Aydnl 2008, 28-30.) dnrlerin yan sra, Ebu Hayyan et-Tevhidi gibi insandan hareketle zmlemeye alan (Filiz 2009, 87.) dnrlere de rastlamak mmkndr. Hatta varl ve ahlak metafizii ele alnan insan, Tevhidi felsefesinin merkezine yerleir (a.g.e., 87.). Bu gstermektedir ki slam, fikir hayatnda varlk sorunu sadece Tanr kavramndan hareketle zmlenmeye allmam, insan merkezli zmlemelere de bavurulmutur. nsan merkeze alan bu zmleme ekli de nceki fikirler gibi birey zgrln sorunlardan biri olarak tartm ve hiyerarik sistemin alan yelpazesinde bulunulan konum itibariyle kurulan Tanr-Birey ilikisi gibi Birey-Tanr ilikisini de gz ard etmemitir. (zm 2001, 64.). slam filozoflarndan Miskeveyhin de, Tevhidiye hayr ve ihtiyar kavramlar hakknda verdii cevap, zgrlk sorununa birey referansl bir zm getirme endiesinin nemli olduunu gstermektedir. Miskeveyhe gre, bireysel davranlarn eitlilii, planlanarak veya planlanmadan oluan eylemler ve bu eylemlerin iinde gerekletii koullar arasnda sk bir iliki vardr ve birey zgrlnn anlalmas bu koullara baldr(Rosenthal 2000, 39.). Bu balamda bireyin rn olan eylemlerin hangi koullar altnda ve nasl bir psikoloji halinde gelitiinin bilinmesi gerekir. Yani bireyi balayan eylem bir planlama sonucu mu ortaya kmtr, bir rastlantya m dayanmaktadr? ayet sz konusu eylem veya eylemler btn bir rastlant sonucunda olumu ise, plansz ve irade d bir durumdan sz etmek gerekir ki burada birey zgrlnden bahsedilemez. Fakat, balang aamasnda bir plann olmas demek, dnlen ve dnlerek planlanan eyin eyleme dklmesi demektir ki, bu da bireyin zgr olduunu gsterir(elebi 2006, 396.-zm a.g.e., 64.). Aksine eylem nceden yaplan bir plana dayanyor fakat koullar yaplan plan sonusuz veya istenmeyen bir olula kar karya brakyorsa o zaman sorun farkl olacaktr. Planlanarak yapld halde beklenen ekilde gereklemeyen eylemleri belirleyen koullar; znel ve nesnel durumda olan bireyin kendisi, 618

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa birey-teki birey, birey-toplum, birey-devlet vb. ilikiler asndan deerlendirilmelidir. nk dnce tarihi ve bu tarihin bir paras olan slam dncesinde zgrlk sorununun sz konusu ilikiler nda ele alnd grlmektedir(Rosenthal a.g.e., 40, 41.). zellikle bireyi, bireyin sahip olduu niteliklerle anlamaya alan felsefi antropolojinin de benzer bir zmleme getirdii sylenebilir. Mengoluna gre felsefi antropoloji bireysel bir yeti olarak kabul ettii zgrl bir fenomen olarak deerlendirir. zgrlk, tpk dnme, anlama ve idrak aktlar gibi bir fenomendir. Nitekim dnme, anlama, idrak aktlar da ispat edilemiyorlar; ama pekala onlarn zelliklerini kavrayabiliyor, izah edebiliyoruz. zgrlk fenomeninde de bundan fazlas yaplamaz. zgrlk fenomeninin de ancak ne olduu, ne olmad tasvir edilebilir. (Mengolu 1971, 168.)

II
Bu balamda zgrlk kavram zerinde yaplan tartmalar ve bu tartmalara bal olarak gelitirilen sylemlerin doruluunun tespit edilmesinden daha ziyade, zgrlk kavramndan anlalmas gerekenin ne olduu sorununun zmlenmesi gerekir. slam dnyasnda farkl zaman ve corafyada yaayan bireylerin ve mensubu olduklar toplumun zgrlk hakkn kstlayan veya gelitiren olaylar (arc 1998: 502-504) karsndaki tavrlarnn gz nnde bulundurulmas, slam dncesinin zgrlk sorunu konusunda nasl bir anlay gelitirdiinin daha kolay anlalmasn salayacaktr. slam dncesinin teekkl ettii dnem anlamac bir dnceyle incelendiinde slam, kendi mensubu olarak grd bireyleri ve bu bireylerden oluan toplum veya toplumlar yapmalar gereken eylem ve benimsemeleri gereken fikirler asndan ynlendirmekte ve onlarn bir misyon sahibi olmasn istemektedir. Bu hususta da ilk ve tek prototipin peygamber olduunu bildirmektedir. Bu nedenle ilk olarak peygamberin dncesi ve yapt eylemler dikkate alndnda slam dncesinde zgrlk probleminin nasl deerlendirilmesi gerektii anlalacaktr. Henz vahiy gelmeden ve peygamberin peygamberlii kesinlemeden nce Hz. Muhammedin kendisinden aktarlan ve ok kk yata kar karya kald bir olaya gre; peygamberin, sradan veya sra d bir elenceye katlma istenciyle planlad bir eylem, gerekleme safhasnda lahi rade tarafndan engellenmitir. (Suru 2010, 124.) Bildirilen bu durum birey tarafndan planlanan bir eylemin, uygulama safhasnda engellendiini gstermektedir. Sz konusu engellemeyi Tanrsal iradeyle ilikilendirmek, slam dncesi asndan zgrlk sorununun bir ahlak problemi olarak ele alnmasna sebep olacak ve sadece ahlaki endielere dayanarak Tanrsal radenin iin iine dahil edilmesi, karar alrken zgr ve zne durumunda olan bireyin uygulamada baml bir nesne haline dnmesini kanlmaz hale getirecektir(Filiz 2002, 34619

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa 36.). Tanr-birey ilikisi balamnda byle bir deerlendirmenin yaplmas ahlak kurallarn dinamikletirip zneletirirken, bireyi duraanlatrp nesne durumuna getirecektir.(Rosenthal 2000, 41-42.) Daha da ilerisi Tanr da dahil btn ontik varlklar sz konusu dinamizmin bir uzants olmak durumunda kalacaktr. Byle bir kabuln yapp etmelerinden sorumlu tutulacak olan zne yerine, yapp etmelerinde hibir iradeye sahip olmayan ve yaptklarndan deil de yapmaya zorland eylemlerden sorumlu tutulacak olan bir nesneyi ina etmesi kanlmazdr. Farkl bir deerlendirmeyle birey olarak peygamberin yapmak istedii eylemi sonulandramamasnn kaynan farkl unsurlarda aramak, peygamber de olsa bireyin yapp ettiklerinin znesi olduunu kabul etmek, bireyi dinamikletirirken ahlak kurallarn statikletirecektir. Bu durumda yapp etmelerinin znesi olan birey, yapp etmelerine bal olarak gerekletirecei eylemlerin ahlak ilkesine uygun dp dmeyeceini deerlendirebilecek ve tercihini yapabilen(arc 2000, 382.) zgr bir zne olma halini koruyabilecektir. nk sz konusu bireyin bilerek ve isteyerek eyleme dkmek istedii kararlarda ahlak kurallarnn belirleyicilii, isten ve iradenin ard sra gelmeli ve birey kendi eyleminin znesi olmaldr. Bunun yan sra gerek metafizik bir mdahaleyle bireyin eylemlerinin snrlandrldn ifade etmek, (arc a.g.e., 384.) gerekse bireyi doaya bal bir varlk olarak deerlendirerek yapp etmelerini doayla snrlandrmak (Mengolu a.g.e., 106.), zgrlk sorunu balamnda zne olmas gereken bireyi tamamen deilse bile ksmen nesneletirecektir. Eer zgrlk sorunu isten ve iradenin gereklemesi ve eyleme dklmesi asndan ele alnrsa, kendisinde bir eyi gerekletirme istencinin uyandn ifade eden peygamberin bu istencini gerekletirmek zere balatt ve daha da ileri giderek bunu eyleme dkt anlalmaktadr. Sz konusu eylem herhangi bir birey tarafndan gerekletirilmi olsa bu konuda sylenebilecek tek bir ey vardr, o da; birey kendi istencine gre hareket etmi ve istencini gerekletirecek eylemi de sergilemitir. Fakat planlanan sonuca ulamay herhangi bir g engellemitir. zgrlk sorunu balamnda sz edilen engelleyici gcn ne olup olmadndan daha ok, eylemin znesi olan bireyin durumu dikkate alnmaldr. ayet birey eylemini belirli bir noktaya kadar getirebilecek planlamay yapabilecek yetilere sahipse, sz konusu birey zgrdr denilebilir(Mengolu a.g.e., 159.). Bu durumda eylemin planlanan ekilde sonulanmasn engelleyen koullar, daha sonra yaplacak bir tartmaya konu olabilir ki, bu da zgrlk sorununun ncelikli meselesi olmamaldr.

III
slam dncesinde zgrlk sorununun neylii veya nasll bu eksen zerinde deerlendirilmelidir. nk slam dncesinin oluumu ve 620

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa geliimine kaynaklk eden, Kuran Kerim ve Peygamberin Snneti, unsurlar, yapp etmeleri hususunda bireyi hibir biimde nesne durumunda deerlendirmemi; aksine bireyi dnen, karar veren ve verdii karar eyleme dken bir zne olarak tanmlamtr(Kuran- Kerimin Trke Anlam 2001, 10/99-101.). Bu nedenle birey bahsedilen kaynaklara gre, ortaya koyaca eylemlerden sorumlu tutulacandan dolay, btn davranlarnda ince hesap yapabilme ve planlama yeteneini srekli diri tutmaldr. zne konumunda olan birey planlarn eyleme geirme safhasndan nce kendisi de dahil, srekli iliki halinde bulunduu, yaanlan evren, mensubu olunan toplum, devlet v.b., btn varlklar dikkate alarak hareket etmeli ve ykmllk snrlarn bilmelidir. Bu balamda bireyin kendi i benliine ynelerek kendi rn olacak eylemlerde nasl bir tavr belirlemesi gerektiini salk veren artlar ortaya kacaktr ki, sz konusu artlarn dahi bireyin znelliine glge drecei sylenemez. nk fenomenler dnyasnda temsil olunan her trl varlkla kurulan ilikinin arka fonunda bireyin zgr bir zne konumunda olduu grlmektedir. slam fikir hayatnda zgrlk, art niyetli ve bilinli belirlemeler hari her zaman bu minval zerinde tartlm ve bireyin znelliine srekli vurgu yaplmtr. Bu nedenle davranlarnn znesi olarak kabul edilen bireyin eylem baznda sergiledii kt davranlarnn hibir ekilde ve bireyin inisiyatifi dnda gereklemi olabilecei mazeretini kabul etmez. Eylemlerinin sorumlusu olan birey, planlayarak yapt her eyin znesi olarak kendini grmeli ve bunu Tanrsal irade de dahil hibir metafizik gce dayandrmamaldr. (Lerch 2004, 136-137.) slam dini asndan nemli olan bireyin kendisiyle ve evresiyle nasl bir iliki kurmas gerektiidir. Fakat iradesini zgr olarak kullanma yetkisine sahip olan bireyin, iinde bulunduu psikolojik, siyasal ve sosyal artlar gz nnde bulundurarak hareket edip etmemesi kendisine baldr. ayet kendisiyle ve kendisinin dndaki varlklarla uyumlu yaamaya karar verirse, o andan itibaren zgrlnn snrlarn belirlemi olacaktr. nk dini kaynaklar zgrlk sorununa farkl bir perspektiften yaklamakta ve sorunu bir balang veya sonu olarak grmemektedir. Aksine zgrlk sorununu bireyin yaam boyunca zaman ve mekna bal olarak eyleme dkt veya dkecei plan ve tercihlerine gre ve kuracak olduu ilikilere gre tanmlamaktadr. Birey, zne olarak kuraca ilikiler balamnda planlama yapmal ve sebebi olduu eylemlerin sonucuna katlanmaldr. Bu nedenle slam dini eylemlerinden sorumlu olan bireyin kurduu veya kuraca btn ilikilerde psikolojik tatminkrla nem verir ve bireyden ortaya koyaca eylemlerle ilgili dnceli davranmasn ister. nk bireyin kendi i benliine ynelik bir ekilde, dnce boyutunda derinlemesinin ahsiyetinin gelimesine, kendine gre nesne durumunda olan dier varlklarla olan ilikisinde derin ve geni 621

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa kapsaml dnmesinin de yaad evrenin, toplumun, devletin ve benzerinin gelimesine katk salayacan savunmaktadr. Bu yzden slam, din olarak bireyin tercih etme zgrln kstlamadan sadece tercih edilecek kstaslardan nelerin iyi, nelerin kt sonular douraca konusunda mensuplarn uyarr ki, bu durum insan hem zne olarak kabul eden, hem de trdeleriyle birlikte olgunlamaya aran dinler asndan deerlendirildiinde doal karlanmal ve zgrl kstlayc bir sorun olarak grlmemelidir. slam fikir hayatnda, tercih eden ve tercihlerini eyleme dkebilen birey asndan deerlendirildiinde, zgrlk kavramnn bir balang veya sonu problemi olarak ele alnmasnn yanl olaca ve zgrln doumundan lmne kadar bireyin hayatnn her aamasnda sahip olduu bir yeti olarak grlmesinin daha doru bir karm olaca sylenebilir. nk slam dinine gre birey hayat boyunca eylem yapabilen ve bu eylemlerinden sorumlu tutulan zne olarak kabul edilir ve planlayarak ortaya koyduu eylemleriyle fizik ve metafizik dnyasnda ki konumunu kendisi belirleyebilir. Bu balamda slam dncesinde zne olarak bireye, hayat boyu kurulmas gereken veya kurulacak olan ilikilere gre ekillenecek olan deerlerin neler olacann belirleyicilii rolnn verilmi olduu ifade edilebilir. Fakat birey her zaman iinde yaad koullar gz nnde bulundurarak bir deerlendirme yapmaldr. nk ortaya koyaca her trl tavr, hem kendi dnyasyla hem de teki bireylerle oluturduu sosyal ve siyasal organizasyonlarla ilgili olacaktr. Bu nedenle slam fikir hayatnda bireyin kendi i dnyasyla ve iinde bulunduu toplumla karmak ilikilerden daha ziyade tutarl ilikiler kurmas nemsenir. Dncelerinin ve eylemlerinin znesi olan bireyin kendisiyle, mensubu olduu toplumla veya devletle karmak bir iliki halinde bulunmas onu farkllamaya srkleyecektir ki, bu durum bireyi aktif ve belirleyici olma durumundan pasif ve etkisiz bir yalnzla itecektir.

IV
slam dncesinde bireyin byle bir durumla karlamamas iin, ilk planda kendi kendisiyle bark olmasn yeterli gren dnrlere rastlanmakla birlikte, hem kendisiyle, hem mensubu olduu toplum ve devletle bark yaamasnn gerekli olduunu savunan dnrlere de rastlanmaktadr. Her halkarda bireyin srekli bir bar hali yaamas ve bu barkl gemi veya gelecek balamndan daha ok anda yaamaya almas nemlidir. (Uyank 2001, 29.) nk bahsedilen bar hali, bireyin kendisini zgr olarak hissetmesinin ve kendisini tamamlamasnn en nemli artdr. Birey, toplum ve toplumsal rgtlenme sonucunda hizmet arac konumunda oluan devlet arasndaki bar hali, taraflardan beklenilen ykmllklerin yerine getirilmesi artyla da srdrlmelidir. Sz konusu yaplanmada denge unsurlarndan biri olan bireyin, gnll 622

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa olarak birtakm zgr davranma yetilerinden vazgemesini birey iin gerekli gren slam dncesi, bunun bireyi tamamen nesneletirecek bir kstlanma olarak anlalmasna kardr. Birey sz konusu yaplanma iinde kendini zgr hissedebilecek kadar zne olmaldr ve bu konumu mensubu olduu toplum ve devletin garantrl altnda daima korunmaldr. Bu durum birey, toplum ve devlet arasnda kurulan ilikide ahlak ve adalet kurallarnn iletilmesini gerekli klar. Bireyin gnll olarak dahil olduu bu yaplanmann iinde zgrlne glge drlmemeli ve birey yaam boyunca hak edebildii lde zgrlk snrlarn geniletebilmelidir. ayet birey bahsedilen artlarn salanmad bir ortamla karlarsa, her ne pahasna olursa olsun kendisiyle barklndan vazgememeli; gerekirse gnll olarak kurduu ilikilerden yine kendi kararyla kendisini izole edebilmeli ve yaamn bu haliyle srdrebilmelidir. slam dncesinin bireye byle bir hakk tanmasnn en nemli sebebi, kendi yapp etmelerinden bireyin kendisini sorumlu tutmasna dayanr. Bireye ve iliki ierisinde bulunduu varlklara tannmas gereken haklar ve yetiler hibir kuvvet tarafndan snrlandrlamaz. ayet sz konusu hak ve yetilerde bir snrlandrma sz konusu olacaksa, bu lleri bireyin gnll isten ve iradesi belirlemelidir. Bunun haricinde bir uygulamaya birey, hem kendisi iin hem de iliki ierisinde bulunduu varlklar iin boyun ememeli ve sessiz kalmamaldr. nk birey, kendisinin ve iliki ierisinde bulunduu varlklarn, varlk koullarnn devamlln salayacak artlar srdrmekle ykmldr. Byle bir ykmllk bireye belirli bir grev stlenmeyi gerekli klar ki, stlendii grevi, gerek kendisi adna gerekse ilikili olduu varlklar adna srdrmelidir. Bu balamda slam dini bireye, her kim tarafndan uygulamaya konulmu olursa olsun, kendisine veya iliki ierisinde bulunduu varlklara yaplan hakszlklara boyun ememeyi veya sessiz kalmamay nerir. Birey her halkarda kendisini zgr hissetmeli ve sahip olduu bu histen ald kuvvetle haksz uygulamalara kar kabilmelidir. Birey karlat hakszl gc lsnde dzeltmeye almal, ayet gc yetmezse bu hakszl dile getirmeli daha da gsz kalrsa yaplan hakszl knamaldr(Canan 1992: Mslim/man, 78). slam dncesine gre sz konusu bu davran ortaya koyabilecek tek varlk vardr; o da, ancak zgr olan ve her ortamda zgr olduunu hissedebilen insandr. nsann bu zelliini hibir g veya hibir otorite kstlamamaldr ve kstlayamaz. Birey, ancak gnll olarak ve ilikilerini de gz nnde bulundurarak sahip olduu yetilerini gelecekte daha da etkinletirmek adna yaad ana uyum gsterebilir. Bunun haricinde bir tutumla bireyin zgrlnn kstland bir ortam slam dncesi tarafndan onaylanmaz. nk fenomenler dnyasndaki btn varlklar iinde sadece insann sonradan kazanarak sahip olduu zgrlk vb. yetiler basklandka, kaybolan korunduka srekli gelien bir zellie sahiptir. (Mengolu a.g.e., 4243.) 623

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa

V
Sonu olarak, en byk hedefi insan gelitirmek olan slam dncesinin kendisinin hedefledii bir konumun aksine tavr belirlemesinin mmkn olmayacan vurgulamak doru olacaktr. nk slam dini bireyi doumundan lmne kadar geen btn yaam boyunca yetkinlemeye ve gelimeye ynelik almalarnda srekli tevik etmekte ve gayretlendirmektedir. Uygulanmasn istedii hkmlerine tabi olsun veya olmasn her bir insann sahip olduu yetileri gelitirerek iliki ierisinde bulunduu varlklar arasnda kendi konumunu kendisinin belirlemesine sayg duyar ve sayg duyulmasn ister. Byle bir hakk engelleyen veya engellemeye alan her trl oluumu da iddetle knar. Uyankn Sivil taatsizlik adl eserinde yer verdii Hasan el-Basrinin u ifadeleri, bunun en gzel rneklerindendir Yezid hususunda Allahtan kork, Allah hususunda ise Yezidden korkma, Allah Yezidden seni korur, ama Yezid seni Allahtan koruyamaz. Yaratana gnah iledii durumlarda yaratlana itaat edilmez. (Uyank a.g.e., 46.) Yrd. Do. Dr., Pamukkale niversitesi Fen Edebiyat Fakltesi Felsefe Blm retim yesi, fagirman@pau.edu.tr

Kaynaka:
Altnta, Hayrani. 1994. Dehriyye. slam Ansiklopedisi. c. 9. stanbul: T.D.V.Yaynlar. 107-109. Aydn, Mehmed. 2000. slam Felsefesi Yazlar, stanbul: Ufuk Yaynlar. Braudel, Fernand. 1994. A History of Civilizations (ev. Richard Mayne), Amerika: Allen Lane The Pengum Pres. Canan, brahim. 1992. Ktb Sitte, Ankara: Aka Yaynlar. arc, Mustafa. 1998. Hrriyet, slam Ansiklopedisi, c. 18, stanbul: T.D.V.Yaynlar. 502-505; 2000. rade, slam Ansiklopedisi, c. 22, stanbul: T.D.V.Yaynlar. 380- 387. elebi, lyas. 2006. Mutezile, T.D.V.Yaynlar. 391-401. slam Ansiklopedisi, c. 31. stanbul:

Filiz, ahin. 2002. lk slam Hmanistleri, Konya: Onbir Eyll Yaynlar. Kuran- Kerimin Trke Anlam. 2001. Dumlu, mer. ve Elmal, Hseyin. zmir: ..F.Yaynlar. Kutluer, lhan. 2000. nsan. T.D.V.Yaynlar. 320-323. slam Ansiklopedisi, c. 22, stanbul:

Lerch, Gnter, Lerch. 2004. Hallac- Mansur. ( ev. Atilla Dirim). Ankara: Yurt Kitap Yaynlar. Mengolu, Takiyyettin. 1971. Felsefi Antropoloji. stanbul: ..E.F. Yaynlar. 624

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa Rosenthal, Franz. 2000. slam da zgrlk Kuram. (ev. Vecdi Akyz). stanbul: Ay Kitapevi. Suru, Salih. 2010. Peygamberimizin Hayat-1. stanbul: Nesil Yaynlar. Topalolu, Bekir. 2003. Matrdi. slam Ansiklopedisi. c. 28. Ankara: T.D.V.Yaynlar. 146-165. Uyank, Mevlt. 2001. Sivil taatsizlik. stanbul: Kakns Yaynlar. zm, lyas. 2001. Kaderiyye. slam Ansiklopedisi. c. 24. stanbul: T.D.V.Yaynlar. 64-65. Yavuz, Y. evki. 1995. Eariyye. slam Ansiklopedisi. c. 11. stanbul: T.D.V.Yaynlar. 447-455.

625

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa

slam Dnyasnda Norm ve Yasa likisine Sra D Bir Yaklam: Frb ile Fazlur Rahman rnei
Fatih Tokta
nsanlk tarihinde Yunan medeniyetinin sekinletii alann felsefe olmasna benzer ekilde slm medeniyetinin de kendini gsterdii alan fkh yani slm hukukudur. Bir baka deyile, Mslman toplumlarn nemsedikleri ve en zeki insanlarn ynlendirdikleri alan fkh olmutur. Bunun nedeni gayet aktr: nsann davranlar asndan lehine ve aleyhine olan eyleri bilmesi (Atar 1988, 2) olarak tanmlanmasndan da anlalaca gibi fkhn, ilh mesaj ile bireyin kendi kbeti hakknda dorudan ve kopmaz bir iliki bulunmaktadr. Bu tebliin konusu, bir ortaa mslman dnr olarak Frb ile yirminci yzylda yetien bir slam dncesi tarihisi olarak Fazlur Rahmann klasik slm hukuk anlayna ynelik eletirilerinden yola karak oluturduklar hukuk anlaylarn norm ve yasa balamnda zmlemektir. slm hukukunun kaynaklar Kurn- Kerm, snnet, icm ve kyas olarak belirtilir. Sz edilen drt kaynaktan ilk , hukuk felsefesi asndan bakldnda hem bir normu hem de bir yasay gstermektedir. Bir btn olarak Kurn- Kerm yetleri ama zelde ise hukuksal yetler, bizzat Allahn kelm olduundan dolay, insanlar iin deimez bir lt yani hem norm hem de yasa oluturmaktadr. Benzer bir yaklam Hz. Peygamberin szleri yani hadisler iinde geerli kabul edilir. Buna gre, uydurma olmad kantlandktan ve hele mtevtir yani yalan zere birlemesi mmkn olmayan gvenilir insanlarca aktarlan szlerolduu gsterildikten sonra hadisler, snnet ad altnda slm hukukunun normu ve yasalar olarak ilev grmektedir. slm hukukunda, genellikle, Kurn- Kerm ve Hz. Peygamberin szleri yani snnet, nass ad altnda birletirilir ve onun beer olmayp ilh olduu vurgulanr (Atar 1988; abn 2009). slm hukukunun nc kayna olan icm ise Hz. Muhammedin vefatndan sonra hukukla ilgili bir konuda limlerce oluturulan gr birlii olarak nitelendirilebilir. cm her ne kadar beer bir birikim ve ileyii rn olsa da, din naslardan btn bilginlerin ayn sonucu karmalarna dayanlarak onun nass gibi bir norm ve yasa olduu kabul edilmektedir (Atar 1988; abn 2009). slm hukukunun drdnc temel kayna ise kyas- fkh ya da kyastr. slm hukuk ekollerinin nerdeyse tamam kyas yargya ulamada bir yntem olarak kabul ederler. slm hukukularnn en temel ilkesi, Mslman birey veya toplumlarn kar karya kalabilecekleri her sorunun, dorudan veya dolayl olarak 626

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa naslardan bir cevabnn bulunduu anlaydr. Dorudan cevap, soruna ynelik zmn bizzat nassn metninde bulunmas durumudur. Bununla birlikte snrl metinlerin, insanlarn tm hukuksal sorunlarna dorudan bir cevap vermesi de beklenemez. Bu durumda slm hukukularna gre yaplmas gereken, nass ile belirlenmemi olan yeni bir durumla karlaldnda cevabn naslardan bir ekilde tretilmesidir. Bu tretme ilemi tamamen beer bir etkinlik olup szgelimi kyas, bir tr akl yrtme ile gerekletirilir. Buna gre slm hukukular kyasn; hkm bulunmas istenen sorun, bir hkm ieren nass, sorun ile nass birletiren illet/neden sebep ve nihayetinde hkm olmak zere drt unsurunun bulunduunu belirtirler. Daha sonraki akl yrtme ise yle iler: llet araclyla nassn hkm, cevab aratrlan soruna tanr. Ancak gerek illetin tespit edilmesinde, gerekse bu illetin gerekten de nasta veya sorunda temel olmasnda beeri bir aratrma ve inceleme bulunduundan dolay kyasla elde edilen sonular yani hkmler, asla tam bir kesinlik tamazlar. slm hukukularn diliyle, kyasla elde edilen yarglar, zan bilgi deerindedirler (Atar 1988; abn 2009). te yandan kyas kurgusunun temelinde, naslarn insanln kar karya kalaca her trl hukuk sorununa ak veya gizli bir cevabnn olduu anlay yatmakta olduuna dikkat ekmek gerekmektedir. Bir slm filozofu olarak Frbnin ise bu yaklama bir itiraz var gibi gzkmektedir. slm siyaset felsefesinin kurucusu olan Frb, Platon ile Aristotelesin Grlerinin Uzlatrlmas (el-Cem beyne reyeyil-hakmeyn Efltn ellh ve Aristtls) balkl bir risale kaleme almasndan da anlalaca gibi felsefesinde Aristoteles ve Platonun izlerini de bariz bir biimde tamaktadr. Aristotelesin Atinallarn Anayasas ve Politika gibi siyasetle ilgili eserlerinin muhtemelen- Arapaya evrilmemi olmasndan dolay bata Frb olmak zere tm slm siyaset felsefesi literatrnde etkili olan dnr Platon olmutur (Arslan 1999). Frbnin Platonun Yasalar balkl eserine Efltun Kanunlarnn zeti (Telhsu Nevmsi Efltn) balkl bir erh kaleme alm olduuna dikkat ekmek gerekmektedir. Bir Mslman olarak Frbnin, Platon zerinden yasa ve yasamaya ilikin bir birikiminin olutuu sylenebilir (en-Neccr 1995). Bu balamda Frb, slm hukukunda yasama yapmay gz nne alarak, fkhn ileyii hakknda fakihlerin aklamasn aynen kabul eder. andaki bilimlerin snflamasn sunduu limlerin Saym (hsl-ulm) balkl eserinde, fkh yle tanmlar: Fkh sanat yle bir sanattr ki, onun sayesinde insan kanun koyucunun hakknda ak olarak belirlemede bulunmad tek tek zel eyleri, haklarnda ak ve zel olarak belirlemede bulunmu olduu eylere bakarak belirleme gcn elde eder (Frb 1968, 130; Frb. 1999, 97). Benzer kelimelerle ayn tanmlamay Frb, Din Kitab (Kitbl-Mille) balkl eserinde de srdrr (Frb 1991a; Frb 2002). Bununla birlikte, Frb yasamay ynetim tarzyla iliki iine sokarak iki ayr biimde ele 627

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa alr (Tokta 2002). Bir baka deyile ona gre, erdemli bir toplumda iki trl yasama yapmak mmkn ve geerlidir. Bunlardan deerce ikincil olan, fakihlerin yani slm hukukularnn akladklar tarzlarda yasama yapmaktr. Bu tr yasamann ikincil olarak grlmesinin nedeni, toplumda veya onu yneten snf iinde filozofun bulunmaydr. Bir toplumun ynetiminde filozofun bulunmamas demek, her trl deiimi kavrayacak nitelikte olan bir kiinin bulunmamas demektir. Bylesi bir durumda yaplabilecek en iyi yntem, Frbye gre daha nce yaam olan bir filozofun brakt erdemli yasalarn olduu gibi izlenmesidir. Ancak bu ekilde erdemli toplumun bir sre daha srdrlmesi mmkn olabilecektir (Frb 1961; Frb. 1987; Frb 1991a; Frb 2002). Ne var ki ay-st dnyann tam kart olarak ay-alt dnyasnn temel zellii deimek ve farkllamaktr. Bu husus, siyaset/hukuk ile metafiziin kesiim noktalarndan biridir. Frbnin metafiziinde evren, tpk Aristoteleste olduu gibi ay-st ve ay-alt olmak zere kesin hatlaryla iki evrene ayrlr. Batlamyus kozmolojisi balamnda ay-st evrende dokuz gk cismi kresi ve bunlarn her birini harekete geiren ayrk akllar ve evrenin dnda zaman ve mekan boyutlarndan mutlak anlamda bamsz lk Muharrik/ Sebep olan Allah bulunmaktadr. Kutsal varlklar ierdii iin bu evren, idealdir ve idealliin ls de deimezlik yani hareket tesi olmaktr. Nitekim Frb, el-Mednetl-fzla ve es-Siysetl-medeniyye gibi temel felsefe eserlerinde Allah deimezlik niteliinin gereklerine gre tanmlamaktadr. Buna karn ay-alt dnyasnda olu ve bozulu hkm srer. Bir baka deyile, ay-altnda srekli olan bir deiim sz konusudur. nsan ise ay-alt ile ay-st dnya arasnda bir kpr gibidir; bedeniyle o, ay-alt dnyasnn olu ve bozulu yasasna tabidir. Zira insann bedeni doumuyla birlikte gelimeye balar, sonra geliir ve ihtiyarlkta ise kntye urayarak sonunda topraa karr. Buna karn, insann nefsi lmszl kazanabilecek bir yetenee sahiptir (Frb 1964; Frb 1980; Frb 1990; Frb 1991b). nsan, iinde yaad erdemli toplumdaki ahlk/hukuk yasalara uymak suretiyle kendi benliini gelitirecek ve lm denilen olguyla birlikte nefsi sonsuz mutlulua kavuacaktr. Ksaca zetlenen bu hayat anlayndaki temel mesele, doru olan yasalarn doru bir ekilde belirlenmesi ve uygulanmasdr. Yukarda da deinildii gibi, iinde bulunulan erdemli toplumda bir filozof bulunmadnda yaplacak en akll seim, daha nce yaam olan bir filozofun yasalarn izlemektir. Bu izleme sreci toplumu bozulmaktan koruyacak en azndan bir sreliine koruyacaktr. te Frb, bu balamda fkhtaki hukuk yapma yntemini kendi siyaset felsefesi iine yerletirir. Yukarda iaret ettiimiz, Frbnin fkh yasa yapmay benimsedii eklindeki yargmzn sebebi bu kabuldr. Bununla birlikte Frbnin fkh yasamay muvakkaten benimsettiini hatrlatmakta yarar vardr. Ona gre bir filozof, ancak yaad dnem iin ve o dnemin olaylarna bal olarak yasama faaliyetinde bulunmaktadr. 628

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa Bir filozof ldnde, onun grevini devralacak bir baka filozof eer o toplumda bulunmuyorsa, erdemli toplum bu yasalardan treterek varln srdrebilecektir. Ne var ki ay-alt dnyasnda tpk doal varlklar gibi siyaset ileri de olu ve bozulu kanunlarna baldr. Bu nedenle bir zaman ve bir corafyann kendine zg artlarna gre belirlenen yasalar, bir sre sonra anlamszlaacak, toplumun sorunlarn zmede yetersiz kalacaktr (Frb 1990; Frb 1991b). Bu, erdemli toplumun varln tehlikeye atan tam bir kriz dnemdir. Erdemli bir toplum, bu krizi zmede baarl olamazsa yava yava erdemliliini kaybedecek ve nihayet siyaset arenasndan kaybolup gidecektir. Frbye gre krizi zememenin temel nedeni, yasa yapmada izlenen fkh yntemde srarc olunmasdr. Zira toplumun yneticileri karlatklar sorunlar zmek zere, yetersizliklerinden dolay srarla eskimi olan yasalardan karmlar yapmay srdreceklerdir. Oysa zaman deimitir, akan sular ise daha da ok deimitir. Ay-alt dnyasnda artk eski yasalarnn izinin srdrlmesi, gerek yolu izlemek deil, tam tersine bu yoldan kmak anlamna gelmektedir. O halde krizden kn tek bir yntemi vardr; bu da yeni yasalar yapmaktr. Yeni yasa yapmann ise tek bir yolu vardr; bu da filozofun tabi eer toplum onu yetitirmiseynetimin bana gemesi ya da ynetimde bir biimde yer almasdr (Frb 1961; Frb 1987; Frb 1990; Frb 1991b). Filozof, yeni bir yasay nasl yapar? Onun yasa yapmasnn fkhnn yasa yapmasndan fark nedir? Birbirine bal bu iki sorunun cevab esasen, Frbnin fakh ile filozof anlaynda bulunmaktadr. Frbnin gznde yle anlalyor ki filozofla karlatrldnda fakh, ikinci dzeyde bir insandr. Zira onun bilgi kayna, btnyle beeri dzeydedir. Bu nedenle fakh, kendi bana yasa yapacak bir yetkinlie sahip deildir. Buna karn filozof mantk, matematik, fizik, metafizik gibi teorik ve ahlak ile siyaset gibi pratik ilim dallarnda en st dzeyde eitim alm, bylelikle kendi akli gcn bil-kuvve dzeyden nce bil-fiil ve sonra da bil-mstefd dzeyine kartm ve bir insan olarak gidebilecei bir st snr kalmamtr. te kendini bu yetkinlie ulatran akla ilh bir yardm olmak zere Faal Akldan (Frbnin dier bir adlandrmasyla Cebrilden) bilgi ak, yani vahiy gelir. Zaten btn beeri bilgileri kavram olan filozof, bu vahiy sayesinde ve onun araclyla daha da aydnlanr ve artk bu seviyede olmakla fakhten daha te bir dzeyde yasama faaliyetinde bulunacaktr. Bu noktada belki de filozofun topluma sunaca yasalarn normlarn nerden alaca sorusunu sormakta yarar vardr. Ona gre, filozofun yasa yaparak toplumu erdemli bir ahlak/siyas yolda izlerken izleyecei yntem, tpk Allahn evreni ynetirken izledii yntemi kopya etmektir. slm kltrnde Allahn ahlak ile ahlaklanma yaklamn ahlk ierikli bir siyaset anlayna tayarak Frb, filozofun yeni yasalar yapma ynndeki her trl basky ortadan kaldrm olur. Bu nedenle ona gre, bir filozof daha nceki zamanlarda yaam olan filozof tarafndan koyulan yasalar btnyle deitirebilecei gibi, ayn 629

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa dnemde ve fakat farkl toplumlarda yaayan filozoflar birbirinden farkl yasalar ortaya koyabilir. stelik bu yeni yasama faaliyeti, daha nce de izlenilen erdemli bir hayat tarzndan uzaklama deil, tam tersine yeni artlar altnda bu yolu takip etmenin vazgeilmez gereidir. Bu deiikliin derinden nedeni, insanlarn ay-altnda yayor olmalardr. Ay-st ilh evrene yknerek insanlk gerek mutluluuna ulaabileceine gre, yaplmas gereken ay-stnn deyim yerindeyse- koordinatlarna gre ay-alt varl olan toplumu yeniden ekillendirmektir. stelik bu hususta filozof yalnz bana gre ve keyfine gre davranmamakta ve tm yasamalarn Allahtan ald vahiyle veya vahiy sayesinde yerine getirmektedir (Frb 1964; Frb 1980; Frb 1990; Frb 1991a; Frb 1991b; Frb 2002). Bylece Frb, ilk milenyumun bitmesine yarm asr kala, slm medeniyetindeki birtakm yasama sorunlarna dikkat ekmi ve bunlara kendi metafizik nitelikli felsefesi zerinden cevaplar retmi olan nemli bir dnrdr (Rosenthal 1996; Kurtolu 1999; Da 1991). lmnden bir milenyum yl sonra Frbnin sesinin Fazlur Rahmanda yank bulduunu syleyebiliriz. 1952 ylnda Fazlur Rahman, bn Snnn Psikolojisi balkl teziyle Oxford niversitesinde doktorasn tamamlayarak slm felsefesi uzman olan bir dnrdr (ifti 2000). ld 1988 ylna kadar yapt almalar ile de o, modern dnemin slm dnrleri arasnda saylmaya fazlasyla hak etmi bir akademisyendir. Fazlur Rahmann yakn slm dncesinde konu edilen yaklam slm hukuk alanndaki iddialar oluturmaktadr. Bu konudaki grlerini aklamaya girimeden nce, Fazlur Rahmann bir slm felsefesi ve de zelikle bn Sn uzman olduunu gz nnde bulundurmak yararl olacaktr. Ne var ki bn Snnn mantk, matematik, fizik zellikle psikoloji- ve de metafizik gibi felsefenin teorik konularna olduka ilgilenmesine kart olarak ahlak ve siyaset bu arada hukukgibi felsefenin pratik konularna ilgi gstermemitir. Dolaysyla Fazlur Rahmann kendi hukuk teorisinde dorudan olarak bn Sndan etkilendii ileri srlemez. Bununla birlikte onun bn Snnn psikolojisi zerinde alm olmas, ilh bilgi ile beer bilgi dzeyleri arasndaki ilikiyi konu edinen akllar teorisinden bir ekilde etkilenmi olduu ihtimalini de ortadan kaldrmad tahmin edilebilir. Bu noktada Fazlur Rahmann Frbden dolayl olarak etkilendii dnlebilir (Fazlur Rahman 1958). Norm ve yasa konusu balamnda bu teblide iki slm dnrnn adnn birlikte anlmasnn nedeni de tarafmzdan kurulan bu ilikidir. Bu balamda, ncelikle Frbnin yasa anlaynn temel noktalarn vererek Fazlur Rahmann buradan nasl bir karm yapt aa karlmaldr. Frbye gre; I. Toplumun bireyleriyle birlikte erdemli bir ekilde yaamas, bu toplumdaki ideoloji ve yasalarnn Allahtan vahiy alan bir filozof tarafndan belirlenmesiyle mmkn olacaktr. Bu nedenle filozof, daha dorusu Allahn vahyi, yasalarn normunu belirlemede yegne otoritedir. 630

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa II. Filozoflarn, seleflerinin belirledii yasalar deitirmesindeki gereke, nceki filozoflarn yanl yasa yapm olmalar deildir. Bu deiiklik, ay-alt dnyasnda var olan her eyin olu ve bozulu yasalarna bal olmasnn zorunlu bir sonucudur. III. Eer erdemli toplumda veya bu toplumun ynetiminde filozof bulunmuyorsa, toplumun erdemli kalmasn salamak zere yaplmas gereken iki grev bulunmaktadr. Bunlardan ilki, daha nce filozoflarca konan yasalarn izlenmesi ve bunlar araclyla fkhta takip edilen yntemle ikinci dereceden yasalarn yaplmasdr. Yaplmas gereken ikinci grev ise toplumun filozofunu yetitirmesini salamaktr. Aksi takdirde, fkhlarn ikincil derecedeki yasalar deiimin farkna varamayacak ve bu nedenle bu tr yasalar izlemek, nihayetinde toplumun erdemli yrynden kmasna neden olacaktr. Birinci maddede dile getirilen yaklama Fazlur Rahmann iki adan itiraznn olaca aktr. Bunlardan ilki onun slm Me filozoflarna ilikin bak asyla ilgilidir. Ona gre Frb ve bn Sn gibi byk slm filozoflar, Yunan felsefesinin tesiri altnda kalm Helenistik karakterli orta alarn dnrleridir. (Fazlur Rahman 1990; Fazlur Rahman 1993b). Bu nedenle Fazlur Rahmann Frbnin metafiziini, psikolojik akllar ve hele vahiy anlayn izlemesi beklenemezdir. Fazlur Rahmann ikinci eletirisinin ise snni bir Mslman olmasndan kaynakland tahmin edilebilir. Snni slm anlayna gre ilh vahiy Hz. Muhammed ile birlikte son bulmutur. Bir baka deyile vahyin srekliliini ve bylece filozoflarn vahiy araclyla normlarn kayna ve yasalarn deitiricisi olduu eklindeki Frb tarznda bir yaklam, Fazlur Rahman tarafndan benimsenemezdir. Buna karn onun, yasalarn btnyle deiebilir olduu eklindeki ikinci maddede Frbci bir izgide bulunduu aktr. kinci maddede Frb, yasalarn deiiminin gerekliliini metafizik bir anlay erevesinde aklamaktadr. Ona gre, deimez ve kutsal niteliklerle donanm ay-st evrenin kart olarak ay-alt dnyasnda bulunan gerek doal gerekse irad her trl var olan ey, olu ve bozulu kurallarnn etkisi altndadr. Bu nedenle devletlerin yasalar ayn kalamaz ve iinde yaanlan a ile corafyann deien koullarna bal olarak yasalar da deiebilir. Modern ada yaayan bir dnr olarak Fazlur Rahman, Frbnin dayanan deil ama ifade edilen gre btn kalbiyle katlr gzkmektedir. Yukarda deinildii gibi Frbnin metafiziini modas gemi bir felsefe olarak grmesine uygun olarak Fazlur Rahman, yasalarn deimesinin gerekesini ay-st ve ay-alt evren ilikisi arasnda deerlendirmez. Buna karn o, sosyoloji biliminin, modern an realitesine ve de aslnda pragmatik bir yaklam izleyerek yasalarn deitirilmesi gerektiini bilimsel ve hatta ontolojik bir zorunluluk olarak grd anlalmaktadr: slm tarih iinde deimitir ve daha da hzl admlarla deimeye 631

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa devam edecektir. Bu deime iki boyutludur: kk geleneklerin, byk geleneklere doru gelimesi ki bu gelenein ana izgi haline gelmesi olarak nitelendirebilir ve ikincisi, byk gelenein modernletirilmesi. Yine de slm, temelde ayn kalacaktr (Fazlur Rahman 2004a, 63). Bu noktada Fazlur Rahman temel bir sorun ile kar karya kalmaktadr. Yasalarn hem deimesi gerekmektedir hem de bunu Frbdeki gibi bir peygamber-filozof tarafndan gerekletirilmesini kabul etmemektedir. O halde yasalar kim tarafndan ve nasl deitirilecektir? Bu soruna verilecek yant, yukarda dile getirilen nc maddenin deerlendirilmesinde kendini gsterecektir. Son maddede Frb, fkh araclyla gerekletiren yasalarn ancak bir sre toplumun sorunlarn gerekten zebileceini, ancak nihayetinde yeniden bir filozofun ortaya karak, deien koullara gre bu filozofun ilhi vahiyle yepyeni yasalar yapmasn nermektedir. Frbnin fkh ilmi ve fakh hakkndaki yaklamn Fazlur Rahmann da benimsedii aktr. Bununla birlikte o, toplumun gerek duyduu yasalar yapma iini yukarda ilk maddenin deerlendirilmesinde akland gibi- bir filozofa vermek niyetinde deildir. O halde yeni yasalar kim yapacaktr? Bu sorunun cevab olarak Fazlur Rahman, yine fakihlere yani hukukulara iaret eder. Fakihlerin fkh yntemlerinin modern an sorunlarn zemez hale geldii biimindeki grne uygun olarak Fazlur Rahman, fakihlerin eski yntemlerini terk edip yeni bir yntem benimsemelerini nerecektir. Bir baka deyile Fazlur Rahman, toplumun ihtiya duyduu yasalar yapma iini Frbde olduu gibi fakihlerden alp filozoflara devretmemekte, buna karn yeni yasa yapmay fkhta eski yntemi brakp yeni bir yntem kullanmaya balayacak olan fakihlere havale etmektedir. Bu yeni yntem ise ona gre hermentiktir (ifti 2000; Moosa 2006). Hermentiin bir fkh yntemi olarak kullanlmasn nermek Fazlur Rahmann en nemli iddiasdr. Her ne kadar tarihi ilk alara kadar geri gtrlebilirse de, dinsel metinleri anlamak zere hermentie ilgi duyulmas ancak yakn alarn bir yaklamdr (Palmer 2003; Bilen 2007). slmn dini metinlerinde ve de zellikle fkhta hermentii kullanan ilk slm dnr ise Fazlur Rahman olsa gerektir. Ayrca Frbnin aksine Fazlur Rahman ynteminin nasl ileyeceine ilikin neriler veya rnekler sunmutur. Frb, yeni norm ve yasalarn vahiy alan bir peygamber-filozofa gerekletirileceini belirtmekle yetinmi, slm toplumunda bunun ne anlama geldiini veya yasalarn nasl deieceine dair tikel hibir gr belirtmemitir. Nitekim ada aratrmaclarn Frbnin hukuk da dahil olmak zere siyaset felsefesinin topik nitelikte olduu biiminde deerlendirmeleri gz nne alndnda onun bu yaklam anlalr olmaktadr. (Boer 1960; Corbin 1986; Tokta 2009). Fazlur Rahmana gelince, eitli kitaplarnda ve makalelerinde kadnn ahitlii, evlenme-boanma, ok elilik, kle hukuku gibi hukuk konularnda ada slmi yasalarn nasl olmas gerektiini hermentik 632

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa yntemi balamnda deerlendirmitir. Tebliin snrll balamnda nce Fazlur Rahmann yasa yapma yntemi ve bu yntem balamnda verdii rneklerden yalnzca ikisi, kadnn ahitlii ve mirastaki pay sorunlar ele alnacaktr. Fazlur Rahmana gre dinseli deimez olan ve sekleri de deiebilir olanla zdeletirmek doru bir yaklam deildir. Toplumsal alanla ilgili hem deimez nitelikli olan ahlak deerleri hem de herhangi bir dnemin artlarna gre bu ilkelerden kartlan yasalar dini renk tayabilirler. Nitekim slm hukuk akmlarnn yasamalar beeri bir renk tamakla birlikte znde dinidirler. amzda bu nasl gerekletirilecektir biimindeki soruya Fazlur Rahman, biri k dieri ini olmak zere ikili bir yntem nerir. k yntemi, tekil olandan genel olana doru bir akl yrtmedir. Bilindii gibi hibir yasa ne bolukta oluabilir ve ne de yalnzca tmel ifadelerle etkin olabilir. Yasa, tikeldir; ancak bu tikellii kendi iinde bir tmellii barndrabilir. Burada Fazlur Rahman, Allahn tarihe ve toplum mdahalesi olan vahyi bir tmellik iinde anlamay nermektedir. Buna gre Fazlur Rahman, sadece Kurnda sylenenlere deil, bu sylemin olumasna yataklk etmi olan toplumsal artlarn, bir baka deyile yasann arka plannn da bilinmesinin gerekliliini vurgulamaktadr. Zira Kurnn emir ve bildirimleri bolukta ortaya kmayp her zaman gerek ve fiili sorunlara cevap olarak gelmitir. Bu nedenle sz konusu sebeplerin (esbb- nzl) bilinmesi, Kurnn hukuksal bildirimlerinin anlalabilmesi iin elzemdir. Bu nedenle fakh, yalnzca metinde sylenenlerden yola karak fkh kyas yntemiyle karsamada bulunmakla yetinmemeli ama ayn zamanda metnin, metin d balamyla deerlendirmesiyle elde edecei genel bir ilkeye ulamaldr. Bunun iin de Kurnn hedef ve ilkeleri, tamamen Kurna ve snnete dayanan btnsel ve kapsayc bir toplumsal-ahlaki kuram oluturmak iin bir araya getirilmeli ve bylece tmel ahlk/hukuk nermeler elde edilmelidir. Bu nermelere ulamakla Fazlur Rahman, ynteminin ilk ksmn gerekletirmi olur. Genel olandan tekil olana doru ileyen bir akl yrtme olarak ikinci yntem, fakhin ulat genel ilkeyi ann artlar balamnda tikelletirerek yasamasndan ibarettir (Fazlur Rahman 1990; Fazlur Rahman 2002; Fazlur Rahman 2004b; ifti 2000). Fazlur Rahmann bu yntemi uyarlad bir rnek olmak zere srasyla kadnn ahitlii ve mirastaki pay sorunlarn sorununu incelemeye geebiliriz: Kadnn ahitlii ile ilgili olan yet, Kurn- Kerimdeki en uzun yet olup ticaret hukukunu ele almaktadr. Konumuzla ilgili olan ksmnn evirisi yledir: Ey iman edenler! Belli bir sre iin birbirinize borlandnz zaman bunu yazn (Bu ileme) ahitliklerine gvendiiniz iki erkei; eer iki erkek olmazsa, bir erkek ve iki kadn ahit tutun. Bu, onlardan biri unutacak olursa dierinin ona hatrlatmas iindir (Bakara 2: 282) slm hukukular bu yetten yola karak, -en azndan ticari konularda633

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa iki kadnn ahitliinin bir erkee denk decei grndedirler. Ayrca onlar, konunun zel olmasndan kalkarak genel bir hkm elde etmeye de kalkmamlardr. Bu nedenle klasik slm hukukunda da dier ahitlik konularnda kadn ile erkein ahitlii eit saylmtr. Szgelimi, zina ahitliinde drt ahit aranrken bunlarn erkek mi yoksa kadn m olduu tartma konusu edilmemitir. Fazlur Rahman, klasik slm hukukularnn tartma konusu yapmadklar bir noktadan ie balar. Onun ilk vurgusu, slm hukukunun zel bir hkmn genelletirmemi olmalarna dikkat ekmektir. Bunun en nemli nedeni, Kurnn genel olarak kadn-erkek eitsizliine dayal bir yaklam nermemi olmasdr. Nitekim Fazlur Rahman sorgulamasn yle srdrr: Kurn hakikaten bir kadnn ahitliine bir erkeinkinin yars kadar deer biiyorsa, niye drt kadnn ahitlii iki erkein ahitliine eit olmasn ve niin iki erkekten sadece birinin yerine iki kadn gelebilir densin! (Fazlur Rahman 2004d, 134). Fazlur Rahman, bu sorunun cevabnn esasen yetin metninde bulunduuna inanmaktadr. yet ak bir ekilde kadn ahitlerden biri unutacak olursa dierinin ona hatrlatmasnn salanmas iin iki kadn ahit gerektiini ifade etmektedir. imdi de sorulmas gereken soru udur: Kadnlar, unutkan insanlar mdr? Yoksa ister kadn isterse erkek olsun insan, yabancs olduu bir konuda m daha kolay unutkanlk gsterir? lk soruya olumlu bir cevap verilemeyecei aktr. O halde zerinde durulmas ve cevabnn aratrlmas gereken soru, ikinci sorudur. nsann, yabancs olduu bir konu hakknda ilgisiz, bilgisiz ve bu nedenle de unutkan olmas olduka doaldr. Fazlur Rahmana gre ortaalarn Arap yarmadasnda en azndan Mekkede ve Medinedekadnlar ticari veya mali konularla ilgilenmiyorlar, bu tr konulardan uzak bir hayat yayorlard. Bu toplumsal koul dikkate alnarak kadnn ahitlii reddedilmemi, ama ticari ilemin geerliliinin gvence altna alnmasn salamak iin borlanmann hem yazlmas hem de ahitlerle pekitirilmesi istenmi ve bu balamda bir erkek ile iki kadnn ahitlii aranmtr. Bu yorum, Fazlur Rahmann ynteminin ilk admdr. Burada o, yalnzca yetin metniyle kendini snrlandrmam metnin tarihsel artlarn da dikkate almtr. Onun ynteminin ikinci adm ise sz konusu yorumun gnmze yanstlmasyla yasann ne ekilde ortaya kacan belirlemektir. Eer amzda -tpk erkekler gibi- kadnlar da mali konularla ilgili olarak bir standart eitim ve birikim dzeyini yakalamlarsa -ki yakalamlardr- o halde slm hukukunda yeni bir yasa yapmak gerekli olacaktr. Bu da Kurndaki ilgili yetin metniyle elise de esasen ruhuyla bizzat uyuan bir sonu olarak, kadnlar da tpk erkekler gibi yetkin ahit olarak kabul etmek eklinde olacaktr (Fazlur Rahman 1993a; Fazlur Rahman. 2004d). slm hukukunda itihada, akl yrtmeye en kapal yetler, miras hukukuyla ilgili olan konulardr. Bunun nedeni ise klasik slm hukukuna gre, miras konusunu Kurnn enine boyuna ayrntl bir ekilde 634

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa belirlemesi ve bundan dolay da Mslmanlara da fakihlere de konuyla ilgili konuacak bir sze gerek brakmam olmasdr. Gerekten de Kurn elerin ocuklarnn saysna veya cinsiyetine, anne-babalarnn sa olup olmamalar gibi farkl durumlara gre mirasta kimlerin ne kadar pay alacaklar konusunu aka belirlemi; bu balamda slm hukukunda Feriz adyla bir literatr olumutur (Bardakolu 1995). Bu konudaki yetlerden kadn-erkek eitlii meselesiyle daha yakn ilgili olan yetin konumuzla ilgili olan ksmnn evirisi yledir: Allah, size, ocuklarnz(n alaca miras) hakknda, erkee iki diinin pay kadarn emreder. (Nis 4:11.) Bu ak bir emirdir, klasik slm hukukusu ise bu emre yalnzca itaat etmekle yetinecektir. Fazlur Rahman ise bu noktada da suskun kalmaya niyetli deildir. Yukardaki kadn ahitlii meselesinde rnekledii gibi o, yalnzca yetin metnine deil toplumsal artlarn belirlemeye gayret gsterir. Buna gre dnemin koullarnda hatta baz blgelerde gnmzde de- erkek evlatlar kendi birikimlerine sahip olamamakta ve aile reisi olarak bu birikimlerini babalarna vermektedirler. Bu tr bir toplumsal erevede, erkek evlatlarn -evlendikten sonra evden ayrlan ve zaten aile ekonomisine de bu anlamda katk salamayan- kz evlatlardan mirasta daha fazla bir pay almalarnn nedeni cinsel ayrm deil ekonomik gerekelerdir. Bu aklama Fazlur Rahmann ynteminin ilk admdr. kinci adm olarak o, bu artlarn doal artlar olmadn ve dolaysyla deieme ak olduunu vurgulayarak amzdaki toplumsal yaamn tam da bunu gsterdiini belirtir. Bylece, eer adalet temel bir ilke ise slm hukukuna gre kz ve erkek evlat arasndaki miras paylamnda bir deime olmas, yani evlatlarn eit paylar almalar yeni bir yasa olarak konmaldr (Fazlur Rahman 1993a; Fazlur Rahman 2004d). Kadnn ahitlii ve mirastaki paylar rnekleri balamnda sergilenen Fazlur Rahmann hukuk anlay gnmzde yaayan klasik slm hukukularnn ou tarafndan eletirilmitir. Onun bir Mslman hassasiyeti tadna inanlarn korumakla birlikte bu hukukular, Fazlur Rahmann nerdii anlayn nce klasik hukuk geleneini ve ardndan da Kurn metnini znelletireceini ve de sonunda buharlatracan ileri srmektedirler (Karaman 1997; Nayed 1997). ster dini isterse beeri olsun hukukularn tek bir yntemde birlemeleri, tarihin de gsterdii gibi, galiba mmkn gzkmemektedir. Tebliimizin, bu iki yntemden hangisinin daha doru bir yaklam olduu hakknda yargya varmak gibi bir amac bulunmamaktadr. Buna karn tebliimiz, sz konusu iki slm hukuku ynteminin genel hukuk akmlarnn norm ve yasa yapma anlaylar iinde bir konumunun bulunup bulunmadna iaret etmeye alacaktr. Modern hukuk felsefesinde doal hukuk ve pozitif hukuk olmak zere iki temel akm bulunmaktadr. Her iki akmn da ortak zellii dini hukuku gnmzde inceleme dnda brakmalardr (Uzun 2003). Bununla birlikte tarihte her akmn da birbiriyle bir etkileiminin 635

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa bulunduu da bir gerektir. Hem Frb hem de Fazlur Rahman, fkh olarak adlandrlan dini hukuku eletirmekte birlikte yine de bir baka tr dini hukuk nermektedirler. Tebliimizin bu aamadaki ilgi konusu, hem fkhn hem de sz edilen iki dnrmzn norm ve yasa kavramlar anlaylarnn pozitif ve doal hukuk karsndaki durumlar hakknda bir betimleme yapmaktr. Bu betimleme yaplrken tarihi ilikiler gz ard edilerek her bir akmn kendine zg niteliklerinden konumuza k tutanlar gz nne alnacaktr. Hem pozitif hukukun hem de doal hukukun konumuzu ilgilendiren zelliklerinden ilki, deer karsndaki tutumlardr. Pozitif hukuk, deerler karsnda sessiz ve objektif kalmaktadr. Bir baka deyile pozitif hukuk adaletin ne olduuyla ilgilenmez, buna karn geerli klnm yasalarn eitlike ve herkese uygulanmasn adalet olarak grr ve bu nedenle de sadece yasa balamnda bir hukuki sorunu zmlemeye younlar (Keyman 1978; Uygur 2004). Buna karn doal hukuk tam da deerlerde yani adalet kavram balamnda kendini belirgin klmaktadr. Bu hukuk anlay, deere byk bir nem atfeder, dolaysyla da adaletin tanmlanmasna byk bir nem gsterir. Ne var ki bu noktada tek biimli bir doal hukuk anlayndan da sz etmek mmkn deildir. Adaletin kaynan Tanrda, doada, aklda bulunmasna bal olarak doal hukuk oulcu bir grnm sergiler. Bu oulculuun ardndan onlar birbirine balayan unsur, doal hukukun bir norma yani adalete iaret etmesidir (een 1977; Uygur 2004). Hem pozitif hem de doal hukukun konumuzu ilgilendiren zelliklerinden ikincisi ise, yasann geerliliini salayan gcn ne olduu sorusuna verilen cevapta kendini gsterir. Pozitif hukuka gre yasann geerliliini salayan erk, yasann temelidir. Buna gre, ister despot ister kral isterse demokrat ksacas kim olursa olsun bir erk, pozitif bir hukukun toplumda uygulanmasn salayabiliyorsa bu hukuk yasaldr ve geerlidir. Bir baka deyile, pozitivist hukuk anlayna gre yasann geerliliini salayan irade sahibi bir erkin varldr (Keyman 1978; Uzun 2003). Doal hukuk anlayna gre ise bir yasa gcn, adalete uygunluundan almaktadr. Bir baka deyile adalet normu, yasann dayana olmakta ve yasa koyucu ise yalnzca adalete uygun yasalar belirlemek suretiyle bir hukukun meruluunu salayabilmektedir (Uygur 2003). Pozitif hukuk ile doal hukukun birbirlerine ynelttikleri eletiriler daha ok -yukarda deinilen- iki zellik balamnda cereyan etmektedir. Deere ve dolaysyla adaletin ne olduuna ilgi gsteren doal hukuk, deere kar kr olan pozitif hukukun, szgelimi zencileri ikinci snf olarak gren veya bir rkn dier bir rkla evlenmesini yasaklayan yasalar geerli grmek gibi bir duruma debileceini ve nitekim de tarihte bunun rneklerinin yaandn ifade eder. Bir baka deyile doal hukuka gre pozitif hukukun, kr bir hukuka dnmesinin nnde hibir engel bulunmamaktadr (een 1977). Buna karn pozitif hukuk, gerek bir hukuk oluturmaktaki beceriksiz veya en azndan ikircikli oluuna dikkat 636

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa ekerek doal hukuku eletirir. Pozitif hukuka gre doal hukukun adalet anlaylar hem ok geneldir hem de olduka farkldr. Adalet anlaynn genel olmas, hayatn tikel sorunlarna zm bulmak zorunda kalan yasa yapcya pek de yardmc olmamaktadr. stelik doal hukuk anlaylarnn adalet anlaylarnn oulluu da buna eklendiinde, bir yasa yapmada doal hukukun yol gstericilii neredeyse btnyle ortadan kalkmaktadr (een 1977; Gurvitch 1945). Karlkl eletirilerin bulunmasna karn hem doal hukuk hem de pozitif hukuku birletiren ortak bir nokta, yani hukuk vardr. Hukuk ise toplumsal yaamn kopmaz bir parasdr. Bir baka deyile insanlarn toplum halinde yaamlarn srdrdkleri srece bir hukuka, hukukun da hem doal hem de pozitif hukuka ihtiyac devamllk gsterecektir. Bu noktada her iki hukuk akmnn birbirleriyle olumlu ilikisine dikkat ekmeyi gerektirmektedir. Buna gre hukukta asl olan, bir toplumda kabul edilerek yaanyor olmasdr, yani pozitif bir hukukun var olmasdr. te yandan toplumun kendini deitirmesi ve yeni birtakm gelimelerin ortaya kmasyla da doal hukukun ikili bir ilevi ortaya kar. Bunlardan ilki, gelimelere kout olarak gelien yeni bir adalet anlay balamnda var olan pozitif hukuku eletirmektir. Doal hukukun dier ilevi de, pozitif hukuk iin deil ama pozitif hukuk yapclar iin bir tr klavuzluk yapmak ve bylece yeni bir pozitif hukuk iin normlar sunmaktr (een 1977; Keyman 1978; Uygur 2003). Doal hukuk ile pozitif hukukun birbirini beslemesinden kazanan elbette ki hukuk ve dolaysyla da toplum ve insanlk olmaktadr. Doal hukuk ile pozitif hukukun nitelikleri, bu iki hukuk akmnn hem birbirlerini eletirmeleri hem de birbirlerinden beslenmeleri srecini fkh adyla anlan klasik slm hukuku ile Frb veya Fazlur Rahman tarafndan nerilen hukuk anlay arasnda grmek de mmkn gzkmektedir. ncelikle, hem fkhn hem de sz edilen iki dnrmzce dile getirilen anlayn dini hukuk olduunu, bununla birlikte byk lde pozitif hukuk akmna daha yakn durduklarn belirtmek gerekmektedir. yle ki, pozitif hukuk, irade sahibi bir erk tarafndan hukukun geerlilik kazandn belirtmesi gibi dini hukukta da Tanr topluma yasalarn veren iradi erktir. Bir baka deyile dini hukuk ile pozitif hukuk arasnda yasalarn bir erk tarafndan belirlenmesi hususunda bir uzla bulunmaktadr. Bu iki hukuk arasndaki temel fark, birinde erkin Tanr veya onun szcs olan insan olmas ve dierinde ise erkin -ister kral, faist bir lider veya bir meclis olsun- bir insan veya kurum olmasdr. te yandan, klasik slm hukuk anlay ile Frb ve Fazlur Rahman tarafndan nerilen hukuk ayn tarzda dini hukuk da deillerdir. Fkh, yukarda deinilen pozitif hukukun iki temel zelliini paylamaktadr. Fkh, slm hukukunda yegane yasa yapcnn Allah olduunu kabul ederek yasann geerliliini kutsal-bir erke dayandrmakta ve hukuka den grevin bu yasalar balamnda hareket etmekle snrlandrmakta ve buna bal olarak da ekli adaletle 637

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa yetinmektedir. Bir baka deyile zaten Allah mkemmel ve adil bir yaratc olduundan onun yasalarnn adaletli olduunu bir n kabul olarak benimsemektedir. Frb ve Fazlur Rahman tarafndan nerilen hukuk anlay da temelinde yasa koyucu olarak Allah kabul etmekle hem klasik slm hukukuna hem de pozitif hukukun erk anlayna yakndr. Bununla birlikte bu iki dnrn yaklamnda doal hukuktan bir yan, adalet kavramn nemseyen bir ilgi bulunmaktadr. Dini bir hukuk anlayna bal olarak hem Frb hem de Fazlur Rahman, Allahn mkemmel ve adil bir yaratc olduundan kuku duymamaktadrlar. Ancak her iki dnr de farkl temellendirmelerle- toplumun deimesiyle adalet kavramnn da deieceini savunur ve bu norm deiimine gre pozitif yasalarn deiimini talep ederler. Tpk pozitif hukukun, hayatn tikel sorunlarna zm bulmak zorunda kalan yasa yapcya doal hukukun yardmc olmadn sylemesi gibi, -yukarda da deinildii gibi- klasik slm hukuk yaklamn benimseyenler Fazlur Rahman tarafndan dillendirilen hukuk anlaynn bulank ve belirsiz olduundan yaknmaktadrlar. te yandan doal hukukun, deer yani adalet anlayna kar sessiz kalan pozitif hukukun sonunda kr bir hukuka dneceini sylemesine benzer ekilde Fazlur Rahman, klasik slm hukukunu evrensel ahlk ilkeleriyle yeniden bulumay davet etmektedir: Fakihler, fetva ve takva yani hukuki bildirimler ve derun ahlaki ykmllkler arasnda bir ayrma gitmitir Kurnn mesaj birbirinden bamsz bir dizi emirler ve yasaklar olarak deil de bir btnlk eklinde anlalmaldr. Kurnn mesajn btnlk halinde ortaya koymak iin de srasyla Kurnn teolojisi ve Kurnn ahlak sistemi ile ie balanmal ve sonra hukuk alanna el atlmaldr (Fazlur Rahman, 2004c, 133-134). Bylece Fazlur Rahmann, pozitif hukuk nitelikli fkha, doal hukuk alamay amalam olduu yorumunu yapmak mmkn gzkmektedir. Kkl bir dini hukuk anlayna doal hukuk unsurlarn eklemek, olduka sra d bir yaklam olarak gzkmektedir. Yrd. Do. Dr., Dokuz Eyll niversitesi lahiyat Fakltesi Felsefe Tarihi Anabilim Dal.

Kaynaka
Arslan, Ahmet. 1999. nsz (Mutluluun kazanlmas iinde). Ankara: Vadi Yaynlar. Ss. 7-49. Atar, Fahrettin. 1988. Fkh usl. stanbul: Marmara niversitesi lahiyat Fakltesi Vakf Yaynlar. Bardakolu, Ali. 1995. Feriz, Trkiye Diyanet Vakf slm Ansiklopedisi 12: 362-363. Bilen, Osman. 2007. ada yorumbilim kuramlar. stanbul: ule 638

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa Yaynlar. Boer, T. J. De. 1960. slmda felsefe tarihi. (ev. Yaar Kutluay). Ankara: Balkanolu Matbaaclk. Corbin, Henry. 1986. slm felsefesi tarihi. (ev. Hseyin Hatemi). stanbul: letiim Yaynlar. een, Anl. 1977. Hukukta norm ve adalet. Ankara niversitesi Hukuk Fakltesi Dergisi 34 (1): 71-115. ifti, Adil. 2000. Fazlur Rahman ile slam yeniden dnmek. Ankara: Kitbiyt Yaynlar. Da, Mehmet. 1991. slm felsefesinin baz temel sorunlar zerine dnceler. Ondokuz Mays niversitesi lahiyat Fakltesi Dergisi 5: 3-34. Frb. 1961. Fusll-meden. (thk. D. M. Dunlop). Cambridge: Cambridge University Press. Frb. 1964. es-Siysetl-medeniyye. (thk. Fauzi M. Najjar). Beyrut: Imprimerie Catholique. Frb. 1968. hsl-ulm. (thk. Osman Emn). Kahire: MektebetlEncll-Msriyye. Frb. 1980. es-Siysetl-medeniyye. (ev. Mehmet Aydn ve Abdulkadir ener ve M. Rami Ayas). stanbul: Kltr Bakanl Yaynlar. Frb. 1987. Siyaset felsefesine dair grler. (ev. Hanifi zcan). zmir: Dokuz Eyll niversitesi Yaynlar. Frb. 1990. deal devletin yurttalarnn grlerinin ilkeleri. (ev. Ahmet Arslan). Ankara: Kltr Bakanl Yaynlar. Frb. 1991a. Kitbl-mille (Kitbl-Mille ve nss hr iinde). (thk. Muhsin Mehd). Beyrut: Drl-Merik. Frb. 1991b. Kitb mebdii ri ehlil-mednetil-fzla. (thk. Albir Nasr Ndir). Beyrut: Drl-Merik. Frb. 1999. limlerin saym. (ev. Ahmet Arslan). Ankara: Vadi Yaynlar. Frb. 2002. Din kitab (Frbnin kitbl-mille adl eserinin takdim ve evirisi iinde). (ev. Fatih Tokta). stanbul: Dvn lm Aratrmalar 12: 247-273. Fazlur Rahman. 1958. Prophecy in Islam. Chicago: The University of Chicago Press. Fazlur Rahman. 1990. slam ve adalk. (ev. Alpaslan Akgen M.Hayri Krbaolu). Ankara: Fecr Yaynevi. Fazlur Rahman. 1993a. Ana konularyla Kuran. (ev. Alpslan Akgen). Ankara: Fecr Yaynlar. 639

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa Fazlur Rahman. 1993b. slm. (ev. Mehmet Da Mehmet Aydn). Ankara: Seluk Yaynlar. Fazlur Rahman. 2002. slam yenilenme: alan, yntemi ve sunduu seenekler (slm Yenilenme III iinde). (ev. Adil ifti). Ankara: Ankara Okulu Yaynlar. Ss. 61-81. Fazlur Rahman. 2004a. Din aratrmalarnda slma yaklamlar (slm Yenilenme II iinde). (ev. Adil ifti). Ankara: Ankara Okulu Yaynlar. Ss. 49-63. Fazlur Rahman. 2004b. slm hukuk metodolojisini yeniden inaya doru (slm Yenilenme II iinde). (ev. Adil ifti). Ankara: Ankara Okulu Yaynlar. Ss. 91-96. Fazlur Rahman. 2004c. slmda hukuk ve ahlak (slm Yenilenme I iinde). (ev. Adil ifti). Ankara: Ankara Okulu Yaynlar. Ss. 123-139. Fazlur Rahman. 2004d. slmda kadnn konumu (slm Yenilenme II iinde). (ev. Adil ifti). Ankara: Ankara Okulu Yaynlar. Ss. 127-149. Gurvitch, George. 1945. Tabi hukuk mu yoksa sezgiye dayanan mspet hukuk mu? (ev. Hmide Uzbark). Ankara niversitesi Hukuk Fakltesi Dergisi 2 (4): 156-196. Karaman, Hayrettin. 1997: Modernist proje ve ictihad (slm ve modernizm: Fazlur Rahman tecrbesi iinde). stanbul: stanbul Bykehir Belediyesi Kltr leri Daire Bakanl Yaynlar. Ss. 156-164. Keyman, Selahattin. 1978. Hukuki pozitivizm. Ankara niversitesi Hukuk Fakltesi Dergisi 35 (1): 17-55. Kurn- Kerm. 2006. Ankara: Diyanet leri Bakanl Yaynlar. Kurtolu, Zerrin. 1999. slm dncesinin siyasal ufku. stanbul: letiim Yaynlar. Moosa, Ebrahim. 2006. Giri (slmda hya ve Reform iinde). (ev. Fehrullah Terkan). Ankara: Ankara Okulu Yaynlar. Ss. 11-12. Nayed, Aref Ali. 1997: slm modernizmi ve hermnetik: Fazlur Rahman rnei (slm ve Modernizm: Fazlur Rahman Tecrbesi iinde). stanbul: stanbul Bykehir Belediyesi Kltr leri Daire Bakanl Yaynlar. Ss. 261-266. en-Neccr, Fevzi. 1995. Siyaset biliminde Frb (slmda siyaset dncesi iinde). (ev. Kzm Gleyz). stanbul: nsan Yaynlar. Palmer, Richard E. 2003. Hermentik. (ev. brahim Grener). stanbul: Anka Yaynlar. Rosenthal, Erwin I.J. 1996. Ortaada slm siyaset dncesi. (ev. Ali aksu). stanbul: z Yaynclk. abn, Zekiyyddn. 2009. slm hukuk ilminin esaslar. (ev. brahim 640

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa Kfi Dnmez). Ankara: Trkiye Diyanet Vakf Yaynlar. Tokta, Fatih. 2002. Kitbl-millenin takdimi (Frbnin kitbl-mille adl eserinin takdim ve evirisi iinde). Dvn lm Aratrmalar 12: 247273. Tokta, Fatih. 2009. Frbde Ahlk ve Siyaset. Samsun: Ett Yaynlar. Uygur, Glriz. 2003. Hukuki pozitivizmin deien yz m? Ankara niversitesi Hukuk Fakltesi Dergisi 52 (3): 145-176. Uygur, Glriz. 2004. Adalet ve hukuk devleti. Ankara niversitesi Hukuk Fakltesi Dergisi 53 (3): 29-38. Uzun, Erturul. 2003. ngiliz analitik hukuk teorisi ve John Austin. Anadolu niversitesi Sosyal Bilimler Dergisi 3 (2): 1-24.

641

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa

Bar inde Birarada Yaamann Bir lkesi Olarak Dinsel zgrlk


Mehmet Kuyurtar
Yirminci Yzyln sonlarna doru din meselesi hem uluslararas hem de ulusal-yerel leklerde yeniden youn bir biimde tartma gndemimize girmi gibi grnyor. Uluslararas lekte ilkin, seklarizmin krizinin ilan edildii srete btn dnyada dinlerin rvanndan veya yeniden canlanndan sz edildi iin; kinci olarak, souk sava dneminin sona ermesinin ardndan, zellikle uluslararas plandaki atmalarn byk bir blm, temel belirleyeninin din olduu iddia edilen medeniyetler atmas kavram etrafnda anlalmak ve aklanmak istendii iin din yeniden youn bir biimde tartma gndemimize girdi. Ulusal-yerel lekte dinin tartma gndemine girmesi ise e-trdenlik esasna dayanan modern ulus-devlet modelinin aslnda, ngrld veya beklendii gibi gerek anlamada oulcu bir toplum yaratamad, hatta yapsal olarak da yaratamayaca; nk oulculuunu sadece klasik liberalizmin siyasal oulculuk ilkesi zerine ina etmi olan modern ulus-devletin farkl etnik, kltrel ve dinsel talepleri karlamad, dahas yapsal olarak karlayamayaca iddiasnn sonularndan bir olarak olmutur. Gerek anlamda oulcu bir toplumun sadece siyasal oulculukla ina edilemeyecei, bunun ayn zamanda, toplumu oluturan farkl etnik, kltrel ve dinsel gruplarn taleplerinin eit ve edeer lde kabul edilip karlanmas ile mmkn olaca gr, baka baz eylerin yan sra dinin, dinden kaynaklanan taleplerin, bu taleplerin nasl karlanacann veya karlanmas gerektiinin yeniden tartlmasna yol amtr. Din zerine seklarizmin krize girdii iddiasna elik eden tartmalarn hatr saylr bir ksm, insann tinsel anlam dnyas, anlam aray ve din arasndaki iliki sorunu gz nnde bulundurularak, daha ok felsefi bir tonda ve genel olarak Aydnlanmac akln eletirisi erevesinde yrtlmektedir. Hi phesiz ki bu tartmalar nemlidir, nemli iermeleri vardr. Ancak ben burada, din zerindeki bu saf felsefi diyebileceimiz tartmalar zerinde durmayacam; Din sorunun deyim yerindeyse daha ok siyasal bir sorun olarak tarih sahnesine yeniden knn nedenlerini dikkate alp bar ierisinde bir arada yaama ideali asndan dinden kaynaklanan, kaynaklanabilecek olan sorunlarn ne olduunu, bu sorunlara sz konusu ideal asndan hangi kavramsal erevelerde zmler sunulduunu eletirel olarak gzden geirecek ve en elverili zmn ancak dinsel zgrlk kavramndan hareketle gerekletirilebileceini ne srmeye alacam. nce baz genel saptamalar: Felsefenin entelektel dzlemde srdrd insan hayatn, insann iinde yaad evrenle belli lde doyurucu ve 642

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa anlaml bir ilikiye sokma ve insani ilerin yrtlmesinde birazck bilgelik salama abasn pratik ve duygusal dzlemde srdren dinin insanlk tarihi boyunca var olageldii bir gerektir. Tarih boyunca toplumlarn ve bireylerin birbirinden farkl, hatta ounlukla birbirine rakip dinlere, inanlara sahip olduklar da bir gerektir (Newman, 1982: 75). nsann entelektel dzlemde anlam arayndaki fakllk veya eitlilik ne kadar doalsa, yani birbirinden farkl felsefi tutum ve grlerin varl ne kadar doalsa, pratik ve duygusal dzlemdeki araynda da farkllklarn olmas, insanlarn birbirinden farkl dinlere ve inanlara sahip olmas da o kadar doaldr. Ancak unun farkndayz ki, insanlk tarihi boyunca kovuturmalarn, basklarn, zulmlerin, ikencelerin, kanl savalarn ve katliamlarn bir ou insanlarn farkl dinlere, farkl inanlara sahip olmalarndan kaynaklanmtr. Sava ve katliamlar sadece farkl dinden olan toplumlar, gruplar, bireyler arasnda cereyan etmemitir; Ayn bir dinin farkl mezhepleri arasndaki atmalar, ounlukla farkl dinler arasnda olanlardan daha acmasz ve iddetli olmutur. Hatrlayalm, tarihin bilinen en kanl din savalar iki Hristiyan mezhebi, Katoliklerle Protestanlar arasnda gereklemi olanlardr. Peki, bunun nedeni nedir? Nasl oluyor da en insani bir ihtiyacn, insann yaad evrende anlam aray abasnn bir vastas olan din, sava ve zulmn, ikence ve katliamlarn sebebi olabiliyor? Bu bizzat dinin, dinsel inancn doasndan m kaynaklanmaktadr? Yoksa bunun baka tarihi-toplumsal sebepleri (de) var mdr? Dinin doas, din ile iddet arasndaki iliki sorgulanmak istendiinde veya ikisi arasnda dorudan bir iliki kurulduunda ya onaylayc bir sz olarak-evet iddet, dinin doasnda vardr- ya da dini aklamak zere bir itiraz olarak-hayr dinin gerek doas iddete izin vermez gibikendisine ok sk bavurulan bir kavramdr. Din(ler)in, btn zaman ve mekanlardan, tarihsel somut insani kavraylardan bamsz bir z var mdr, yok mudur, sorusuna ilikin metafizik-teolojik tartmalara hi girmeden u sylenebilir ki, yukardaki sorunun, yani dinle iddet arasndaki ilikiyi gzden geirmeye ynelik sorunun, soyut bir din kavramndan veya en genel soyutlamalarla yaplm bir din tanmndan hareketle yantlanmas, yant ne olursa olsun-ister evet, dinin doasnda iddet vardr veya hayr, dinin doas iddete izin vermez- yanltc olacaktr! nk din vardr, din vardr! Veya dinsel anlay vardr, dinsel anlay vardr! Dolaysyla sz konusu soruyu ancak, somut bir biimde ne tr bir din anlayndan, hangi tarihsel dnemde ve hangi koullarda biimlenmi dinsel alglardan sz ettiimize bal olarak doru bir biimde yantlayabiliriz. Dinler teolojik-retisel bakmdan eitli kategorilere ayrlabilir: Kutsal kavram asndan teistik ve teistik-olmayan; Tanr anlaylar bakmndan oktanrc-tektanrc; Hakikate sahip olma iddias ve hakikat tasavvuru bakmndan tekelci-tekleci-olmayan, btnc-parac (ya da mutlak643

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa grelici); Hitap ettikleri kitle bakmndan etnik/ulusu-evrenselci gibi. Belli bir dinin veya mezhebin mensuplarnn baka dinlerin veya mezheplerin mensuplarna ynelik tutumunun, byk lde, dinlerinin teolojik-retisel zelliklerine bal olarak ekillenecei aktr. rnein oktanrc biri hakikatlerin, dolaysyla kurtulu yollarnn okluu imkanna da inanacaktr. Tektanrc biri iin ise tersi sz konusudur. Hakikat tasavvuru konusunda tekelci veya mutlak olan bir dinin mensubu iin kendi hakikati biriciktir ve kurtulu sadece bu hakikate bal olanlar iin mmkndr. Dinsel farkllklardan kaynaklanan atmalarn, mutlak hakikat iddiasna sahip tektanrc dinler geleneinin tarih sahnesine kmasyla balad, yaygn olarak kabul edilen bir grtr.(Cranston, 1972:144) Bu bir bakma dorudur, ancak dzeltilmesi ve vurgulanmas gereken nokta udur ki, teolojik olarak tektanrclk ve mutlak hakikate sahip olma iddias, dogmatik-retisel bakmdan ak bir hogrszlk ieriyorsa da fiili tarihsel iddetin ve atmalarn dolaysz sebebi deildir. nk, bu dogmatik hogrszlk sadece teolojik dzlemde kalm olsayd, sadece ruhlarn kurtuluu ile ilgili ve bu amaca uygun aralarla dile getirilen bir iddia olarak kalm olsayd kovuturma ve ikenceler, sava ve katliamlar olmayacakt. Tarihsel olarak gzlemlediimiz ey, hakikat tekelli tektanrc dinlerin, teolojik olarak hogrszlk ieren retilerini, ruhlarn kurtuluu ile ilgili iddialarn ayn zamanda dnyevi-siyasal iktidar aralaryla yaymaya altklarnda, bu aralar kullanarak insanlar, kendi iradelerine ramen, ruhlarnn kurtuluu iin zorladklarnda dinsel kovuturma ve atmalarn kayna olduklardr (Batuhan, 1959: 142). Bu balamda en arpc rnek Hristiyanlk tarihinden verilebilir: Ortaya kndan miladi Drdnc Yzyla kadar Roma imparatorluunda kavuturmaya maruz kalan ve pantheona alnmay, kabul grmeyi talep eden hakikat tekelli tektanrc bir din olan Hristiyanlk, ayn yzyln sonlarna doru imparatorluun tek resmi dini olarak kabul edildikten sonra, sadece imparatorluk snrlar dahilindeki dier dinleri deil, resmi olarak kabul grm Hristiyan mezhebi dndaki mezhepleri de yasaklamtr. O halde denebilir ki, mutlak hakikat tekelli dinsel dogma ile siyasalhukuksal erk arasnda snrlarn ortadan kalkt, herhangi bir dinin veya mezhebin devletin resmi dini olarak kabul grd ya da devletin, bir dini veya mezhebi imtiyazl kld her durumda dinin toplumsal atmalarn kayna olduu tarihsel bir gerektir (Batuhan, 1959:142).Hi phesiz yukarda verdiim rnee benzer durumlar dier tektanrc dinlerin, Yahudilik ve slamn tarihinde de sz konusudur. Aslnda denebilir ki bu sadece tarihsel bir olgu deildir; kavramsal olarak da bu byledir. Yani u anda veya herhangi bir zamanda bir din bizatihi siyasal erkin kendisi ise, siyasal-hukuksal erkin biricik meruiyet kayna olarak grlyorsa, yurttalkla dindalk birbirinden ayr olarak tasavvur edilmiyorsa, dinden kaynaklanan kovuturma ve iddetin, toplumsal atmalarn ortaya 644

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa kmas kanlmazdr. 16. ve 17. Yzyllardan itibaren bu olguya ilikin olarak yrtlen siyasal ve felsefi tartmalardan ortaya kan ve ok byk bir lde kabul gren gr, toplumsal bar ve bar iinde bir arada yaam iin siyasal-hukuksal erkle din arasnda kesin bir ayrmn yaplmas gerektiidir. Bu gr bir norma dntren modern toplumlarda din ile siyasal iktidar arasnda ilkesel olarak bir ayrm yapldn bilmekteyiz. Bunun yan sra dinden kaynaklanan kovuturma ve basklarn, dinler ve mezhepler arasndaki kanl atmalarn btnyle ortadan kalkmadn da bilmekteyiz. Kukusuz, bu normun btn dnya leinde benimsenmedii, fiili olarak hayata geirilmedii, dnyann bir ok lkesinde, zellikle Batd toplumlarn bir ounda din ve siyaset arasnda hala bir ayrm yaplmad sylenebilir. Bu, dnya leinde dinsel atmalarn halen srmesinin bir sebebi olabilir. Ancak dikkatimizi eken ey, bu sorunun Bat toplumlarnda ya da daha genel olarak modern toplumlarda da bir lde halen srmekte olduudur. Hatrlamak gerekir ki, din-toplum-siyaset ilikileri bir iki faktrle aklanacak kadar basit deildir. Ancak modern dnyada da dinin halen ciddi bir siyasal sorun olmaya devam etmesinin gze arpan bir ka sebebinden sz etmek mmkndr. Aydnlanma dncesinden kaynaklanan, dinin byk lde toplumsal hayatta etkisini kaybedecei beklentisinin bir sonucu olarak, modern ulus-devletlerin din ve siyaset arasnda bir ayrm yapmakla kalmayp, dinin bireysel- zel alana ait bir mesele olduunu varsayarak dinden kaynaklanan kamusal talepleri yok saymas, sorunun halen devam etmesinin balca sebeplerinden biri olabilir. Bunun yan sra, Batl toplumlarn ou, dinsel talepleri byk lde Yahudi-Hristiyan gelenei iindeki mezheplerle ilgili olarak grmekteydi. Oysa gnmz Bat toplumlarnn yurttalarnn hatr saylr bir ksm baka dine mensup insanlardan, zellikle de Mslmanlardan olumaktadr. Sz konusu toplumlarn bu gelenekten baka dinlerden olanlarn dinden kaynaklanan kamusal taleplerini doyurucu bir biimde karlamyor olmas, sorunun devamnn bir baka sebebi olabilir. Bat-d modern veya modernleen toplumlarda, mesela Trkiye gibi toplumlarda ise sorun, deyim yerindeyse anakronik olarak devam ediyor: Din ile siyasetin ilkesel olarak birbirinden ayr olmas gerektii bir norm olarak kabul ediliyor fakat bu, ne siyasal ne de hukuksal dzlemde fiili olarak karlk bulmuyor. Devletin resmi dininden aka, resmi mezhebinden ise yar-ak bir biimde sz ediliyor ve dinsel talepler bu erevede karlanyor. Din meselesinin uluslararas bir sorun olarak gndeme gelmesi ise, daha nce de belirttiim gibi, souk sava sonras dnyada, atmalarn medeniyetler atmas olarak deerlendirilmesi; medeniyetlerin ayrt edici karakterini ise dinlerin oluturduu grdr. Buna gre atma artk sosyalist dnya ile kapitalist dnya veya hr dnya ile totaliter dnya arasnda deil; esas olarak Bat ile Dou veya daha zel olarak 645

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa Yahudi-Hristiyan medeniyeti ile slam medeniyeti arasndadr. 11 Eyll saldrlarnn bu grn taraftarlarnn bir hayli artmasna yol atn syleyebiliriz. Son ylardaki uluslararas atmalarn ounun medeniyetler-aras veya dinler aras atmalar olarak deerlendirilmesi, dinsel ierikli kavramlarla (mesela dinsel terr, fundamentalizm veya kar bir tepki olarak islamofobi vb.) anlalmaya ve aklanmaya allmas zmn de dinsel ierikli kavramlar zerinden tasarlanmasna yol am durumda. Bylece dinsel hogr, dinler-medeniyetler-aras diyalog, dinsel oulculuk vb. kavramlar, bar iinde bir arada yama idealinin uluslar aras planda gereklemesinin en nemli kavramlar olarak tartma gndeminin ba kesine yerlemi gibi grnyor. Bu zorunlu deinmelerden, yaplmas gerekli saptamalardan sonra asl sorunumuza dnelim: Belli koullar altnda atma potansiyeli ieren dinlerin okluu ve farkll sorununun mmkn en iyi zm, ancak dinsel zgrlk kavramndan hareketle gerekletirilebilir. nk ancak dinsel zgrlk kavramndan hareketle btn farkl dinlerin ve inanlarn, hatta inanszln, eit ve edeer olarak kabul grmesi mmkn hale gelir. Dinsel bakmdan gerek oulculuk ancak bu kavramdan hareketle tesis edilebilir. Dinsel zgrlk yaygn olarak kullanldnda anlam geniliine veya anlam belirsizliine urayan, kendine zg spesifik anlamn kaybeden kavramlardan biridir. Peki nedir dinsel zgrlk? Onu meseleyle ilgili gelitirilmi dier kavramlardan, mesela dinsel hogrden, son zamanlarda ska ifade edilen dinsel oulculuktan, dinler-aras diyalogdan farkl klan ayrt edici zellii nedir? En basit bir ifadeyle kavramn temel ayrt edici zelliini ifade etmek istersek; toplumda, her bireyin kendisi iin belirledii en yksek tinsel amalar peinde komasnn nnde herhangi bir engelin bulunmamasdr. Dinsel zgrlk esas itibariyle siyasal-hukuksal bir kavramdr ve u eyin teminat altna alnmasn ngrr: (i) nan (veya inanszlk) tercihi konusunda bireysel otonomi; (ii) kollektif ibadetleri ifa etme konusunda dinsel cemaate otonomi; (iii) devlet karsnda farkl inanlarn hukuksal bakmdan eit kabul grmesi. (Ruggiero, 1950: 239-240) Bu tanmdan aka anlalabilecei gibi, ancak dinsel zgrlk, gerek anlamda oulcu demokratik bir toplumun ruhuna uygun bir din siyasas tesis edebilir ve dinsel ilgilerden kaynaklanan kamusal taleplerin eit ve edeer bir biimde karlanmasn salayabilir. Bunu ne dinsel hogr, ne dinler-inanlar aras diyalog ve ne de dinsel motiflerle tanmlanan dinsel oulculuk salayabilir. Dinsel hogr (tolerance), ilk bakta verdii olumlu izlenimden tr son derece yaygn bir biimde kullanlan ve kendisiyle, dinlerin okluu olgusunun yaratt, yaratabilecei sorunlarn alabilecei varsaylan bir kavramdr. Hi phesiz hogr oulculuu, hatta bar iinde bira arada yaamay tesis edebilen bir kavramdr. Ancak hogr kavramn hem tarihsel hem de kavramsal olarak incelediimizde onun 646

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa gnmzn etik-siyasal bakmndan eit ve edeer koullarda bir arada yaama talebini karlamaya imkan veremeyeceini syleyebiliriz. nk tanm gerei hogr, yani tolerans, hogr konusu olan eye kar bir ahlaksal knamay, tasvip etmemeyi, onun ortadan kalkmas arzusunu iermektedir. Hatta o hogrenin, hogrd eyi, davran engelleme, etkileme veya ortadan kaldrma gcne sahip olduu halde bu gc kullanmaktan kanmas anlamn da iermektedir. (Mendus, 1989: 9) Buna gre, denebilir ki hogr aslnda, bir tr iktidar ilikisine dayanmaktadr ve taraflar arasnda eitsizlii ngrmektedir. nk, hogren hogrlen zerinde bir gce sahiptir ve o, hogrlene isterse geri alabilecei var olma izni vermektedir; hogr bir tr koullu zgrlktr. Hogrlen dinsel inanlarn ancak, hogrenin kendisine izdii snrlar iinde yaayabilecektir.(Kuyurtar, 2002: 99-110) Nitekim, 15. ve 16. yzyl Avrupasnda ilk kullanlmaya baladnda hogr kavramnn tam da byle bir anlam ifade ettiini grmekteyiz. Kanl din savalarn sona erdirmek zere akdedilen anlamalarda, ilan edilen fermanlarda hogryle kast edilen ey devletin ya da egemen gcn, kendi resmi inancndan farkl olan inanlara sahip olan mezheplere, dinsel gruplara koullu olarak tand zgrlktr. Bu durumda hi kimsenin, kendi inancn veya tinsel anlam dnyasn deerli bulan, nemseyen hi kimsenin hogrlmeyi kabul etmeyecei, kabul grme koullarnn hogr erevesinde tesis edilmesine rza gstermeyecei aktr. Uluslararas siyasal ilikilerde de sklkla kullanlan dinler-inanlar aras diyalog kavram, dinsel farklklardan kaynaklanan sorunlar ama konusunda ne srlen kavramlar arasnda anlam en belirsiz olandr. Kukusuz, onunla niyetlenilen, gerekletirilmesi hedeflenilen ey farkl dinlerden, inanlardan kaynakland dnlen atmalarn, bu din ve inanlarn temsilcileri arasnda gerekletirilecek grmeler ve diyaloglarla en azndan ksmen ortadan kaldrlmasdr. Ancak diyalog kavramn dikkate aldmzda, onun dinle birlikte kullanlmasnn, kendisiyle gerekletirilmesi umut edilen ey asndan baz skntlar ierdiini sylemeliyiz. nk diyalog, taraflar arasnda mzakere yaplmas anlamna gelir. Bu iliiklerde mzakere konusu edilen eyin temel dinsel dogmalar veya retiler olamayacan varsayabiliriz. nk hi kimsenin kendi dininin veya inancnn temel dogmalarndan taviz vermeye, onlar revize etmeye yanamayaca aktr. Ayrca varsayalm ki bu byle olsun, diyalog dinsel retiler zerinden srdrlm olsun, diyalogu yrten gruplarn varaca kararlarn ilgili dinsel gruplar tarafndan kabul edileceini, bu kararlarn onlar zerinde balayc olacan dnmek safdillik olur. Son olarak, dinsel motiflerle temellendirilen dinsel oulculuk kavrmna ksaca bir gz atalm. Dinsel oulculuk, XX. Yzyln ikinci yarsndan itibaren Batda kimi karlatrmal dinler tarihilerinin ve din felsefecilerinin, birbirinden farkl dinlerin varln merulatrmak 647

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa zere gelitirdikleri din felsefeleri iin kullanlmaktadr. rnein, karlatrmal dinler tarihisi W. Cantwell Smith ve din felsefecisi John Hick, farkl dinlerden birey veya gruplar arasndaki ilikiler sorununu, dinsel oulculuk kavramndan hareketle amaya almlardr. Onlarn dinsel oulculuu temellendirmek zere gelitirdikleri akl yrtmelerin ve kavramlarn ou, Batl olsun ya da olmasn, dinsel oulculukla teolojik-dinsel bakmdan ilgilenen hemen herkes tarafndan dikkate alnmaktadr. (Aydn, 2004:291-305) Dinsel oulculuk dinlerin okluu olgusu karsnda normatif bir tutuma iaret eder ve birbirinden farkl dinlerin, farkl inan geleneklerinin ayn lde geerli olduu grn ierir (Hick, 1987: 331-333). Bu ekilde tanmlanm dinsel oulculuu dinsel olarak temellendirmenin mutlak hakikate sahip olduunu ve gerek kurtulu imknn sadece kendisinin temsil ettiini iddia eden tektanrc dinler asndan, teorik olarak imknsz olduu aktr. Bu trden bir gelenek ierisinde kalarak dinsel oulculuu temellendirmek iin, radikal teolojik ve dinsel yorumlara, revizyonlara bavurmak gerekir. Nitekim dinsel oulculuu bu trden bir gelenekle ilikisini btnyle kesmeden temellendirme giriiminde bulunanlar, gerek kendi dinlerinin, gerekse teki dinlerin temel dogmalarna ve retilerine, geleneksel olarak kabul grm anlamlarnn dnda anlamlar yklemekte veya bunlarla ilgili radikal metafizik-epistemolojik yorumlar yapmaktadrlar. Sz konusu iddialara sahip dinler iersinden teki dinlere kar gelitirilebilecek tutum ya dlayclk (exclusivism) veya en iyi olaslkla kapsayclk (inclusivism) olabilir; oulculuk ise ancak din-dndan gelitirilebilecek bir tutumdur. (Kuyurtar, 2006:553-541) Bu ksa saptamalardan sonra rahatlkla vurgulayabiliriz ki, bar iinde bir arada yaam ideali asndan dinsel adan oulculuu tesis etmek iin kendisine bavurulabilecek en elverili kavram, yukarda tanmladmz ekliyle dinsel zgrlk kavramdr. Siyasal-hukuksal olarak tanmlanm dinsel zgrln salad oulcu perspektifte, her trl dinsel inan ve ayn ekilde inanszlk, insanlarn tercihleri olmak bakmndan edeerdedir. Sadece ruhlarn kurtuluu ile ilgili olduu ve baka insanlarn dinsel inanlarna, fiili hayatlarna ynelik bir mdahaleyi iermedii srece, daha genel bir ifadeyle, kamusal hayat kendisiyle dzenlemeyi talep etmedii srece, herkes her trl hakikat ve mutlaklk iddiasnda bulunabilir. Her trl dogmaya ve ya dinsel retiye balanabilir veya hibir dinsel inanca sahip olmayabilir Byle bir durumda ne kimse inancndan tr knanr ama hogrlr, ne otantik inancn revize etmeye davet edilir veya ne de herhangi bir inanc benimsemeye zorlanr. Yrd. Do Dr., Ege Universitersi, Edebiyat Fakltesi, Felsefe Blm, mehmet.kuyurtar@ege.edu.tr.

648

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa

Bibliyografya:
Aydn, M. (2004) Dini oulculuk zerine Bir Mlahaza, slami Aratrmalar Dergisi, Cilt: 14, Say:2 Batuhan, H. (1959) Batda Tolerans Fikrinin Gelimesi, Anl Yay., stanbul Cranston, M. (1972) Toleration, Encyclopedia of Philosophy, Paul Edwards (Ed.), Vol. 78, The MacMillan C. & Free Pr., New York Kuyurtar, M (2003) Dinsel Hogr: Ahlaki Bir Erdem mi Politik Bir Tedbir mi? Tezkire, Say:30 Kuyurtar, M (2006) Dinsel oulculuk Felsefe Ansiklopedisi, A.Cevizci (Ed), Cilt: 4, Ebabil Yay., Ankara Mendus, S. (1989) Toleration and the Limits of Liberalism, Humanities Pr. Atlantic Heighlands, NJ Newman, J. (1982) Foundations of Religious Tolerance, Uni. Of Toronto Pr., Toronto Ruggiero, G.D. (1950) Religious Liberty, Encyclopedia of Social Sciences, E.R.A. Seligman & A. Johnson (eds.), MacMillan Co.

649

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa

Sanat Felsefesi Balamnda Tolstoyun Sanat Anlayndan zgrle Bir Yol kar m?
ahin Efil
Kendisi dnyann nde gelen sanatlarndan birisi olan L. N. Tolstoyun (18281910) biraz sonra ele alacamz sanat anlay, bir btn olarak dini ve ahlak bir temele dayanmaktadr. Bu balamda onun sanattan ne anladn ve sanata ykledii temel ilevi, dolaysyla sanat anlayn, byle bir anlaytan zgrle uzanan bir yol olup olmayacan akla kavuturmak iin, ncelikle, onun sanat ile dinsel uur ve ahlak arasnda nasl bir iliki kurduunu ksaca ele almak gerekir. Bu cmleden olarak u sorularn cevaplandrlmasnda, konunun ilgili sorular erevesinde ele alnmasnda ve tartlmasnda yarar vardr: Tolstoyun sanat anlay asndan bakldnda sanatn mahiyeti ve amac nedir? Sanat ile dinsel uur ve ahlak arasnda nasl bir iliki vardr? Daha da nemlisi, bu iliki, sanat ve zgrl olumlu veya olumsuz olarak etkiler mi veya ne kadar etkiler? Byle bir sanatn gerekten de hem sanat hem de dier insanlar iin zgrletirici bir ilevi var mdr? Dier bir deyile, sanat, toplumda zgr bir ortamn olumasna ve zgrlk alann genilemesine katkda bulunabilir mi? Ana rengini dinden ve ahlaki deerlerden alan bir sanat anlayndan zgrle bir yol kar m? Tolstoya gre, sanatn doru tanmn yapabilmek iin her eyden nce onu bir haz arac olarak grmekten vazgeip, insann ve insan hayatnn temel bir unsuru eklinde alglamak, onun hayatla olduka sk ve dinamik bir iliki iinde olduu gereini gz nnde bulundurmak gerekir. Byle bir duygu, bizzat bunlar yaayan sanaty etkiledii gibi, ilgili duyguyu aa karan sanat eseriyle u veya bu biimde kar karya kalan insanlar da ayn ekilde etkiledii ve sard anda gerek bir sanattan ve sanat eserinin varlndan sz edilebilir. Dolaysyla sanat, hayatn olmazsa olmaz bir gereklilii, btn insanlar esenlik ve mutlulua ulatrma amac gden, insanl ayn duygular erevesi iinde bir araya getiren, birletirici, btnletirici ve ok boyutlu bir ilikiler adr. (Tolstoy 2007) Bu balamda sanatn amac, insan mutlulua sevk eden duygularn ortaya kmasna ve gelimesine imkn vermektir. Dolaysyla sanatn, bu amaca hizmet edip etmediine bal olarak iyi sanat ve kt sanat eklinde nitelii de deimektedir. Bu bakmdan, sanat, amacna uygun olarak hizmet ediyorsa, iyi sanat, amacyla tutarsz ve eliik bir duruma dyorsa, kt sanattr. (Tolstoy 2007) Bu da sanatn amac konusunda dini uurun ve ahlaki deerlerin etkisinin ne kadar belirleyici ve ilevsel olduunu gstermektedir. Yine, sanat, tpk konuma gibi nemli bir iletiim arac olduu gibi insanln ilerlemesi, mkemmellemesi ve yetkinlemesi iin de nemli bir ilev grmektedir. Bu bakmdan, o, 650

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa insanlarn, sanat yoluyla hem gemiteki hem de bugnk nc insanlarn yaadklar estetik duygular yaamalarna imkn vermektedir. Sanatn, z gerei insanlar birletirdii ve birbirine balad gibi onlar bar, kardelik ve mutluluk iinde bir arada yaatmak gibi amalar da vardr. Sanat, din bilincini hayata geiren duygular aktaran (Tolstoy 2007) bir ara veya dini uuru ve ahlaki deerleri yanstan duygular farkl formlarda ve eitli ekillerde insanlara ulatran, bunlarn gelimesine ve glenmesine katkda bulunan soylu bir etkinliktir. Hi phesiz ki, sanat, estetik duygu ve deerleri insana aktarmann tesinde bir anlam derinliine ve geniliine sahiptir ki, bu da mutluluktur. Hayat ve insanla i ie olan, hayatn gzelerinden damtlarak gelen bir etkinliin basit bir ara olarak grlmesi bizatihi sanatn doasna ve temel karakteristiine de terstir. Ayrca, Tolstoy, sanatn temelini tekil eden gzellik yerine, onun merkezine ve zne dini uuru koyar ve bir bakma dini sanattan, dier bir deyile, Hristiyan Sanatndan sz eder. (Tolstoy 2007) Bu bakmdan, sanat felsefesi balamnda insan duygularnn deerlendirilmesinde ana lt her zaman din, din bilinci veya Hristiyan bilinci olmaldr. (Tolstoy 2007) Tolstoyun dnce dnyasnda sanatn nitelii, dini ve ahlaki deerlere, bu deerlerin ne kadar baarl ve etkili bir biimde duygularla sanatsal formlara dntrlmesine ve aktarlmasna bal grnmektedir. Hemen belirtelim ki, burada sz edilen ahlak, dini ahlaktr. (Tolstoy 2005) Dolaysyla o, sanat ve sanat duygusu ile dini uur arasnda organik bir iliki olduunu vurgular. Sanatn, din ve ahlakla etle trnak ilikisi gibi sk bir iliki iersinde olmas, doal olarak onun hem tanmnda hem de temel ilevinde belirleyici bir rol oynamaktadr. Baka bir deyile, kendi sistematii ve mant iinde din ve ahlaka dayal bir sanat anlay, ister istemez, dini anlay ve ahlaki deerleri yanstan bir ze ve ierie sahip olmak durumundadr. Tolstoy, Hristiyanln ortaya kt ilk dnemlerde Hz. saya kar sevgi, sayg ve acma duygularn ne karan, onun rnek kiiliini merkeze alan ve bunlar dile getiren dinsel sylemleri, iyi sanat veya Hristiyan sanat olarak kabul ederken, kiisel haz ve tutkular ne karan duygular yanstan btn sanat yaptlarn da kt sanat olarak nitelendirmekte ve buna iddetle kar kmaktadr. (Tolstoy 2007) Ne olursa olsun, Hristiyanln zn ve ruhunu yanstmayan herhangi bir sanat yaptnn gerek sanat hviyetine haiz olamamas, Tolstoyun sanat anlayn ve sanat felsefesini olduka dar ve sbjektif bir anlam alanna hapsetmektedir.

i- Sanatn z: Gzellik mi Yoksa Dini ve Ahlaki Deerler mi?


Acaba Tolstoy, sanatn temeline niin gzellik yerine dini ve ahlaki deerleri koymaktadr? Bilindii zere, iyi ve gzel, dolaysyla bunlarn 651

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa yansmas olan etik deerler ile estetik deerler arasndaki ilikinin kapsaml bir ekilde aratrlmas ve ele alnmas Antik Yunan Felsefesiyle balar. Bu kavramlar, birbirinden farkl ve ayrk deil, zdetir; bir bakma biri dierinin aynsdr. (Platon 2003, Tunal 1996) Bu bakmdan, Yunan felsefesinde gzel ve iyi ayndr. Gzel olmayan iyi ve iyi olmayan gzel dnlemez, byle bir ey samadr. (Tunal 1996) yi ve gzel, dier bir deyile, etik deerler ile estetik deerler bandan beri sanat felsefesinde bir ve ayn eyler olarak kabul edile gelmitir. Dolaysyla sanat felsefesi asndan bakldnda sanatn znde gzellik ve onun insan ruhunda yaratt estetik haz, bunun yansmas ve amlanmas olan estetik deerler bulunmaktadr. Acaba Tolstoy, sanat felsefesinde genel kabul grd gibi sanat anlaynn temeline niin gzellik olgusunu deil de, dini uuru koymaktadr? Sanatn zn tekil eden gzellie, o, niin bu kadar iddetle kar kmaktadr? Her eyden nce, Tolstoy, Platon, Plotinos ve Aristoteles gibi Antik Yunan filozlarndan estetiin kurucusu olarak kabul edilen Baumgartene dek iyi ile gzeli edeer gren birok dnrn anlaylarn (Bozkurt 1995) zetledikten sonra, sanat felsefesinde bu iki kavramn bu ekilde alglanmasna ve yorumlanmasna u gerekelerle temelden kar kar: yi, yaammzn sonu hi gelmeyecek, en yce amacdr. yi nedir, hi bilmesek, iyiden hibir ey anlamasak da, yaammz iyiye yani Tanrya- yneliten, iyiye doru atltan baka bir ey deildir. yi, gerekten de metafizik adan bilincimizin zn oluturan temel kavramdr. yi, tanmlanamayan, ama kendisinden baka her eyi tanmlayan kavramdr. Gzele gelince, insann houna giden eydir gzel. Gzel kavram, iyi kavramyla badamak urada dursun, hatta sanki onunla kart anlaml gibidir; zira iyi kavram ou tutkulara egemen olmay ierir; gzel ise btn tutkularmzn temelini oluturur. Kendimizi gzele verdike, iyiden uzaklarz. Biliyorum, bu vurgulama yapldnda hep manevi gzellikten sz edilir; ama hi kukusuz bir szck oyunu yaplmaktadr burada, nk manevi gzellikle kastedilen ey, elbette iyidir. ster manevi gzellik deyin, ister iyi, bu kavram gzellik denildiinde kastedilen eyle hi badamad gibi, ou kez ona taban tabana terstir. (Tolstoy 2007) yle grnyor ki, Tolstoy, iyi ve gzel hakknda sanat felsefesinde genel kabul gren anlayn aksine bir dnce sistematiine sahiptir. Buna gre brakn iyi ve gzelin bir ve ayn anlama geldiini, aslnda bu kavramlar, kelimenin tam anlamyla kendi zgn balam iinde olduka farkl ve birbirine kart bir anlam rgsne iaret etmektedir. Bu bakmdan, onlarn ayn anlama gelmesi imknszdr. Dolaysyla Tolstoyun gzellik kavramna ykledii anlam, tamamen olumsuz veya kt eyleri ima etmektedir ve bu bakmdan, onun ilgili kavrama yaklam olduka sbjektiftir. kincisi, Tolstoy, sanat felsefesi asndan bakldnda gzellik kavramnn 652

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa hala insan iin bir muamma olduunu, sanat konusunda kafa yormu olan dnyann nde gelen sanat ve estetikilerin bu kavramn ieriini ak ve seik bir biimde ortaya koyamadklar, z itibariyle onu bir tr haz duyma eklinde algladklar veya hazza indirgedikleri, dolaysyla gzelliin objektif bir tanmnn yaplmad grndedir. (Tolstoy 2007) O, eletirilerinin devamnda unlar kaydetmektedir: Gerek sanata bir tanm getirmek, sonra da falanca trden yaptlar bu tanmn kapsam iine giriyor mu, girmiyor mu ve buradan yola karak sanat nedir, ne deildir konusunda bir yargya varmak yerine, belli bir grup insann her nedense- houna giden belli bir takm yaptlar sanat saylyor ve sanatn tanm da zellikle bu yaptlar iine alacak biimde yaplyor. (Tolstoy 2007) Tolstoy, nce, herkesin kabul edebilecei ortak ve objektif bir sanat tanm yapmak, ardndan da sanat yaptlarn bu tanm erevesinde deerlendirmek gerektii kanaatindedir. Ona gre, sanat felsefesi ve estetik zerine kafa yoran dnrlerin, salt belli bir zmrenin ortaya koyduu sanatsal yaptlardan hareketle sanat tanmlama abas, yanl ve yanltc bir tutumdur. nk dinsel bilinten kaynaklanan yce duygular yanstma amac tayan sanat etkinliklerinin yerini, belirli bir gruba en yksek hazz verme amac tayan sanat etkinlii alm ve sonuta usuz bucaksz sanat alan iinde, yalnzca belli bir gruba haz veren etkinlikler sanat olarak adlandrlmtr. (Tolstoy 2007) Tolstoyun bugnk sanatn ve sanatsal yaptlarn nemli bir ksmnn sadece belli bir elit zmrenin ortaya koyduu etkinlikler olduu eklindeki yaklamnn doru ve hakl olan taraflar olmakla birlikte, sanat ve saduyu adna savunusu yaplamayacak taraflar da bulunmaktadr. Onun belli bir snfn sanat anlayna ve sanatsal yaptlarna kar kmasnn temelinde, yle grnyor ki, bu insanlarn sanat anlaylarnn znde dini ve ahlaki deerlere yer vermemek, onlarn duygularn samimi ve iten bulmad iin bu duygularn yansmas olan sanatsal yaptlar da gerein bir uzants olarak grmemek, bu deerlere kart bir tavr yanstm olmalar da etkili olmu grnmektedir. Durum byle olunca, u veya bu biimde ortaya konan sanatsal yaptlarn ve buna bal olarak gelien bir sanat anlaynn insanolunun ortak duygularn yanstmas, onlar derinden etkilemesi, mutluluk ve esenlie gtrmesi, birletirici ve btnletirici bir ilev grmesi, hayatla ili dl olmas, dolaysyla evrensel bir z tamas mmkn deildir. Bu adan hakl grnen Tolstoy, bize u adan da hakl deil gibi gelmektedir: Sanat tarihine bakldnda sanaty maddi ve manevi olarak destekleyen, koruyan ve sanatn gelimesine katkda bulunanlarn banda genelde maddi durumu iyi olan, sanata ve sanatya sevgi besleyen belli bir zmrenin var olduu bilinen bir gerektir. Tolstoy, bugne dek sanatn her kesimden sanaty ve insan ikna edebilecek objektif bir tanmnn yaplmam olmasn, sanatn zne ne olduu belli olmayan gzellik kavramnn konulmu olmasna balar. Nitekim ona gre, 653

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa Sanatn ne olduu sorusuna estetikilerden aldmz hemen hemen her yant, sanatn amac gzelliktir, gzellii ondan duyduumuz hazla alglarz, sanattan haz duymak iyi ve nemli bir eydire indirgeyebilecek bir yanttr Sanat zerine da gibi kitaplar yazlm olmasna karn, bugne dek sanatn doru drst bir tanm yaplamamtr. Nedeni de, sanat kavramnn temeline gzellik kavramnn konulmu olmasdr. (Tolstoy 2007) Tolstoy, sanat tanmlarken izlenen yntem kadar onun ilevi ve merkezine konulan ana dncenin de byk bir nem tad kansndadr. Buna gre, bugne dek sanatn genel geer bir tanmnn yaplamam olmasnn asl nedeni, sanatn zne ve temeline gzellik kavramnn konulmasndan baka bir ey deildir. Bu sorunu amak iin o, daha nce de vurguladmz gibi, sanatn temeline gzellii deil, dini uuru ve ahlaki deerleri koyar. Bu durum, doal olarak sanatn alla geldiimiz tanm ve ilevini, dolaysyla sanat anlayn da deitirecek ve dntrecektir. Acaba sanatn formunu ve zn dine (Hristiyanla) gre dizayn etmek, ilgili sorunun almasna, bir bakma sanatn objektif bir tanma kavumasna imkan verir mi? Aslnda, Tolstoy, sanatn merkezine gzellik kavramnn konulmasn ve bu kavrama yklenen anlamn sbjektif veya znel olduunu eletirirken, kendisinin de ayn ekilde sanat olduka sbjektif (Hristiyan Sanat) bir tarzda ele alm olmas, sanatn anlam alann daraltmaktadr ve bu bir tutarszlk ve eliki rneidir. Dier bir deyile, burada hem eletiride bulunann temel tutumu, hem de eletiriye konu olan eye bakldnda mantksal olarak ayn kapya kan bir (sbjektiflik) sorun(u) tadklar grlmektedir. ncs, kanaatimizce, Tolstoy, Hristiyan retisinin dayand mevcut dinsel referanslarn ve bu alanda otorite olarak kabul edilen baz kilise babalarnn gzellik konusundaki olumsuz tutumlarnn etkisi altnda kalmtr. (Aydn 1992) Aka dile getirmemesine ramen, Tolstoy, gzellik ile insann ehevi gc ve maddi-dnyevi tutkular arasnda bir balant olduunu ima etmektedir. Bu bakmdan, o, gzellii, gayri ahlaki duygulara, salt haz duygusuna ve egoist tutkulara edeer olarak grmektedir. Gerekten de sanat adna gzellik ile ehevi drtleri edeer gren, gzellii basit duygulara, tutkulara ve hazza indirgeyenler olabilir. Bu haliyle, bu grlerin sanat adna savunulmas ve kabul grmesi elbette ki, mmkn deildir. Ne var ki, byle bir noktadan hareketle sanat ve estetikle bir biimde temas olan btn sanatlarn gzellikten anladklar tek eyin Tolstoyun iddia ettii gibi basit bir haz olduunu gstermez. yle anlalyor ki, gzellik anlayna bal olarak, o, estetik hazz da basit ve sradan bir haz duygusu olarak alglam, bu bakmdan gzellik kavram karsnda indirgemeci bir yaklam benimsemi, sanat felsefesinde bu kavram basit bir haz duygusuna indirgediini iddia ettii dnrlerin indirgemeci tavrn taknarak ayn elikiye kendisi de dm grnmektedir. Bu noktada indirgemeci bir tutum taknmak, genel olarak dn olduu 654

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa gibi bugn de ne din ne de sanat adna kabul edilip savunulabilir. Oysa gzelliin verdii haz baka, ehvetin veya bu trden eylerin verdii haz ise ok daha baka bir eydir. Gzellik adna ne varsa hepsi sevilir. Gzelliin idraki insana haz verir ve o, bal bana bir deerdir. (Gazl 1967) Gzelliin basit bir haz meselesi olarak algland savnn, nemli lde gerei yanstmad, bu dncenin altnda, gzellik karsnda yukarda dile getirdiimiz Hristiyanln dini referanslarnda ne kan olumsuz tutumunun yatt rahatlkla sylenebilir. Gzellik meselesine son vermeden nce yanl anlamaya meydan vermemek iin bir hususun altn izmekte yarar vardr. O da udur: Bu yazda Tolstoyla ilgili eletiri konusu ettiimiz sbjektivizm, onun estetik tecrbesi veya sanatsal objeler karsnda taknd znel tavr deil, Hristiyan kltr dnda kalan sanatsal yaptlar yo k saymas, onlar tekiletirmesi ve gerek sanat eseri olarak kabul etmemesi eklinde ifade edilebilir. Bir sanat, Tolstoyun yapt gibi, belki doal olarak kendi kltr ve dinsel dnyasnda ortaya kan sanat eserini ne karabilir. Ancak bu, sanatya dier dinsel ve kltrel havzalarda ortaya kan sanat eserlerini, gerek sanat eseri olarak kabul etmeme ve onu dlama hakkn vermez.

ii- Sanat-zgrlk likisi: Sanattan zgrle Uzanan Yol


Dini referanslara ar bir biimde vurgu yapan bir sanat anlay ve bu anlaya uygun olarak meydana gelen sanatsal yaptlar, insanolunun zgrlne katk salayacak bir yapsal btnl ortaya koyabilir mi? Kendi sistematii ve mant iinde dini uurun ve ahlaki deerlerin bu denli belirleyici ve etkin olduu bir sanat anlay, zgrle kan yolu tkar m? Tolstoy, sanat zerine dncelerini aklarken, bir iki satrn dnda, zgrlkten ve sanat-zgrlk ilikisinden aka sz etmemitir. Ancak onun sanat, ahlaki deerlere ve dini uura dayal bir anlay erevesi iinde ele almas, zgrlk sorunsalna ilikin baz ipular orada bulabileceimizi ima etmektedir. Dolaysyla burada sanatzgrlk ilikisini ele alrken ve tartrken, Tolstoyun ok snrl da olsa hem bu konudaki atflarn hem de ilgili ipular dikkate almamz meselenin idrak edilmesi ve akla kavumas bakmndan byk nem tamaktadr. Tolstoy, sanatsal yaratcln en temel gerekliliklerinden birisinin, sanatnn her trl nyargdan uzak, tam anlamyla zgr olmas gerektiine iaret etmektedir. (Tolstoy 2007) Bu ifade, onun sanat ile zgrlk arasnda ne gibi bir iliki olabileceine ve sanatn zgrletirici bir ilev grebileceine ilikin baz nemli imalar iinde barndrmaktadr. Bilindii gibi, her trl nyarg, zgrl kstlad iin sanatnn zgn eser vermesi veya yaratc olmas da mmkn olmaz. Bu bakmdan, sanatsal zgrlk ile yaratclk arasnda doru orantl, son derece nemli 655

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa ve ncelikli bir ilikinin olduu aktr. Dolaysyla sanatnn zgn ve yaratc yaptlar ortaya koyabilmesi iin nyarglardan ve bir takm blokajlardan olabildiince arnm ve kurtulmu olmas gerekir. zgn ve otantik sanat yaptlar yerine sanata benzer eylerin ortaya kmasnda nyarglarn etkisi ve rol kmsenmemelidir. Ayrca, sanatnn yetenek ve becerileri bir takm nyarglar tarafndan bloke edildii iin yine yaratc eserler ortaya kmayabilir. Sanatsal zgrl daha ortaya kmadan nce yok eden nyarglar, i kaynakl (insann i dnyasndan) olabilecei gibi dtan da gelebilir. Nerden gelmi olursa olsun, bu bariyerler, sanatn, sanatnn, sanatsal duygu ve dncelerin en byk dmandr. Bu, sanat, sanat ve estetik duygusunu, estetik deerlerini, daha balamadan bitiren, yok eden, yok sayan bir eydir. Meslei ne olursa olsun, her insan, az veya ok bir nyargya sahip olduuna gre, bir sanat ne lde nyarglarndan uzaklaarak sanatsal yaptlar ortaya koyabilir? Bir sanatnn sanatsal faaliyet sreci iinde iken btn nyarglardan uzaklamas mmkn mdr veya ne lde mmkndr? Bir sanatdan hayat boyunca btn nyarglarn bir rpda bir tarafa atmasn beklemek anlamsz ve doal olmayan bir abadr. O zaman, belki, bir sanat eserini ortaya koyarken btnyle deil de, mmkn olduu kadar nyarglarndan arnmak suretiyle sanatsal faaliyetlerde bulunmas gerekir demek, daha doru, daha doal ve daha rasyonel bir tutumdur. Bu balamda btn nyarglardan kurtulmak, ideal olan veya olmas gerekeni, mmkn olduu kadar nyarglardan kurtulmak ise olan veya pratik olan yanstmaktadr. nyarglardan uzaklamak ve yaratc z aa karmak iin sanatnn i dnyasnda olduu kadar d dnyasnda da zgr bir ortamda sanatsal faaliyetlerini yrtmesi gerekir. Ayrca, Tolstoy, sanatn en hayati ve dikkate deer ilevinin, insanlar zgr klmasnda ve onlar iin bir zgrlk alan amasnda ortaya ktna iaret eder. (Tolstoy 2007) Bu durumda sanat, hem sanat faaliyetinin iinde bulunan ve onu bizzat tecrbe eden, estetik tecrbeyi yaayan sanatlar, hem de bu faaliyetin dnda olan ve onun zgrletirici atmosferinde yaayan, sanat yaptyla u veya bu biimde kar karya kalan insanlar iin bir zgrleme alan aabilen ve zgrletirici bir ilevi nceleyen bir potansiyele sahiptir. Bu, sanatsal zgrlk kadar bireysel ve toplumsal zgrl de ne karan ve ima eden bir misyondur. Bu bakmdan sanat, sanatnn her trl nyargdan uzak, tam anlamyla zgr olmasn istedii kadar birey ve toplum iin de zgrletirici bir z tamaktadr. Dolaysyla sanatla zgrlk arasnda karlkl bir iletiim ve etkileim, bir bakma interaktif bir iliki olduu ortadadr. zgrlk, sanatn doasnda vardr veya doas gerei sanat zgrletirici bir z tar. Bu nedenle, sanatn belli bir forma kavuturulmas srecinde sanat belki de kendisini en ok zgr hissettii an yaamaktadr. Sanatsal eylemler, devam ettii srece zgrlk de onunla birlikte ve onunla i ie gemi, yan yana ve el ele vermi olarak varln ve etkinliini srdrmektedir. Bu, belli lde ilgili sanat eseri karsnda estetik 656

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa duygular harekete gemi olan insanlar iin de geerli bir durumdur. Sanat, estetik duygularn i dinamiklerinden zmseyerek aa karrken, hayal dnyasnn engin ufuklarnda dolarken ve potansiyel glerini harekete geirirken olabildiince zgr olmaldr. Estetik duygularn aa kmas, soyuttan somuta, potansiyel alandan gereklik alanna geerken yatanda akan su, havada uan ku, suda yzen balk kadar doal ve yalndr. nk sanat, ancak doal olduu kadar zgr bir alanda ve ortamda kendini ifade etme imkn bulabilir. Eer estetik duygular, bu ekilde ortaya kmamsa, ortada yapay, felsefi ve estetik derinlikten yoksun bir tortudan baka bir ey yok demektir. Sanat, hem aa karken, hem de belli bir forma kavutuktan sonra zgrletirici, ufuk ac ve zgn karakteristiini kaybetmez. Kaybettii anda da ister istemez gerek bir sanat eseri olma hviyeti de kaybetmi olur. Bu balamda zgr bir kalp ve zihne sahip deilseniz, sanat da olamazsnz. Herhangi bir sanat, sanat eserini istedii gibi tasarlayp ortaya koyma zgrlne, bir bakma geni anlamda bir zgrle sahip midir? Yoksa bu noktada onu balayan, snrlandran ve dikkate almas gereken bir takm ilkeler var mdr veya olmal mdr? Daha nce birka kez vurguland gibi, Tolstoyun sanat, dini uura ve ahlaki deerlere bal olarak iyi sanat ve kt sanat eklinde bir ayrma tabi tutmas, sanatn zne bu uuru yerletirmesi ve onu temel kriter yapmas, zgrln, sanat ve dinle yakn bir iliki iinde olduunu da ima etmektedir. Bu demektir ki, sanat, din ve zgrlk ls arasnda son derece nemli ve vazgeilmez bir iliki vardr. Burada dini uur ve ahlaki deerler, sanat etkiledii ve snrlarn belirledii gibi doal olarak sanatsal zgrl de etkilemek ve snrlarn belirlemek durumundadr. Buna gre dini uura ve ahlaki deerlere uymayan, bunlar yanstmayan estetik duygular, kt sanat, yanstanlarsa iyi sanat temsil edeceklerinden dolay burada sanat, geni anlamda bir zgrlk anlayndan ok dar anlamda bir zgrlk anlayna sahip olacak, sanatsal yaptlarn da bu ereveye bal olarak ortaya koyacak demektir. Dolaysyla Tolstoyun sanatla ilikili olarak iaret ettii ve altn izdii zgrlk, geni anlamda bir zgrlkten ok dar anlamda bir zgrlktr. O, geni anlamda zgrl veya byle bir zgrlk dncesine sahip olan insan yle tanmlar: zgr bir insan, dnyevi ya da ilahi hibir buyrua uymak zorunda (Tolstoy 2007) deildir. Sanat felsefesi asndan geni anlamda zgrlk, sanatnn hibir ilkeye bal kalmadan diledii gibi sanat yaptlarn ortaya koyabilmesine iaret etmektedir. Dar anlamda zgrlk ise, sanatnn, ahlaki deerlere ve bakasnn zgrlk hakkn inememe ilkesine bal olarak sanatsal faaliyet iinde bulunmas demektir. Dar anlamda zgrln snrlar daha ok sorumluluk ilkesi kapsamnda izilirken, geni anlamda zgrln snrlar ise belli lde sorumsuzluk ilkesine gre belirlenmektedir. Sanatnn sanatsal yaptlarn ortaya koyarken alabildiine zgr olmas 657

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa gerektiini sylemek veya bu balamda geni anlamda bir zgrlkten sz etmek, hem zgrln tanmna ve zne hem de saduyuya terstir. Hangi alanda ve konuda olursa olsun, dnce hrriyeti sorumluluklarla snrlanmaldr. (Dural 2009) Bu yzden, bir sanat, ben istediimi yaparm ve yaptm ahlaki bir denetime tabi tutulamaz diyemez. nk sanatkr bir insandr, bir eylem ortaya koyar. Bu eylem beeridir ve her beeri eylem gibi o da ahlakn denetimine ak olmak zorundadr. (Aydn 1996) Dolaysyla sanat, sanat adna snrsz bir zgrle sahip olduunu gereke gstererek iinde yaad toplumun ve insanln ortak deerlerini ve zgrlk hakkn skalama hakkna sahip deildir. Byle bir tutum taknmak, insanlarn bireysel ve toplumsal zgrlk hakkn ihlal etmek ve ortadan kaldrmak demektir. Sanatya son derece geni bir zgrlk veren bir sanat anlay, dier insanlarn ve toplumun zgrln daraltyor veya kstlyorsa, byle bir sanat veya sanat anlay, nasl zgrletirici bir z tayabilir ve zgr bir ortamn olumasna katkda bulunabilir? Dier bir deyile, toplumun kltrel ve ahlaki deerleriyle atan ve bu deerlere ters den bir sanat anlay, nasl zgrletirici ilev grebilir? Burada bir taraf alabildiine zgr klan, dier taraf da tam tersine alabildiine zgrlkten mahrum eden ironik ve elikili bir dnce dizgesi bulunmaktadr. Sanat toplumun zgrlk hakkna sayg duyduu gibi ayn ekilde birey ve toplum da sanatnn zgrlk hakkna sayg duyarsa, sorun ortadan kalkabilir. Buradaki ince izgi, karlkl sayg esasna dayanmaktadr. Bu bakmdan, sanat, eserini ortaya koyarken hem zelde iinde yetitii toplumun ve hem de genelde insanln dini, ahlaki ve kltrel duyarllklarn hesaba katacak, insanln ortak deerlerinin geliimine ve glenmesine zemin hazrlayacak ve katkda bulunacak bir aba iinde olmaldr. Tolstoyun sanat dncesinde bu trden hassasiyetlerin altnn izilmesinin doru, gzel ve nemli bir aba olduunu dnyorum. Ancak onun bunlarn sadece belli bir dinsel kltr havzasnda yaayan insanlar iin geerli olduunu vurgulamas, sanatn evrensel nitelikleriyle kesinlikle badamaz. Hangi kltr ve medeniyet havzasnda yetimi olursa olsun, sanatlarn, en azndan btn insanln temel hassasiyetlerini dikkate alan evrensel ahlak ilkelerine uymalar, onlarn sanatsal zgrlk haklarn ortadan kaldrmad gibi sanatnn zgrlk snrnn izilmesinde nasl bir ynteme bavurulmas gerektii konusunda da bize bir fikir verebilir. Tolstoy, kt sanatn insanl, dolaysyla birey ve toplumu ahlaki adan zlmeye maruz braktn, yozlatrdn ve basitletirdiini eitli rnekler vererek ortaya koymaya alr. Buna gre, kar ilikilerine ve hazza dayal, samimi ve derin duygulardan yoksun, her trl iddeti, cinsellii ve gayri ahlaki tutumu merulatran, bu ekilde bireyi, toplumu ve sosyo-kltrel deerleri yozlatran, dahas sadece belli bir snfn sanatsal ngrlerini ne karan yaptlar, kesinlikle gerek sanat 658

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa olma zellii tayamazlar. Bu ekilde bir tutum iine giren sanat da sanat asndan zgrln ktye kullanyor, birey ve toplumun, hatta insanln zgrlk dncesini ihlal ediyor demektir. Dolaysyla Tolstoyun sanatsal zgrl olduka snrl bir alana hasretmesinin altnda tamamen dini ve ahlaki kayglar yatmaktadr. Peki, bu kayglar ne lde hakldr ve gerei ne kadar yanstmaktadr? zellikle bu kayglarla zgrlk arasnda ne trden bir iliki vardr? Bilinen bir hakikattir ki, Her dinin, byk apta kendi tesiriyle olumu bir kltr evresinde doup byyen sanatkr zerinde etkili olmas kadar tabii bir ey olamaz. Din, sanatn hem formuna, hem muhtevasna, hem de sanat trlerinden bir ksmnn n planda, dier bir ksmnn ise arka planda tutulmasna tesir eder. Bu hkm teyid etmek iin her dini kltrden birok rnek gsterilebilir. Mesela Yahudilik ve slam, eski Yunan antropomorfizmini temsil eden sanat eserlerine iltifat etmemitir. Hristiyanlk da nceleri ayn tavr taknm, ama ortaya helenlemi bir din anlay knca mcadeleyi kaybetmitir. (Aydn 1992) teki dinlerde olduu gibi, Hristiyanlk da doal olarak ilevsel olduu topraklarda sanat ve sanat eserlerini etkilemi ve bu noktada belirleyici bir rol oynamtr. Bu balamda Hristiyanln oluturduu kltr havzasnda yetimi olan Tolstoyun da bundan az veya ok etkilenmi olmas gayet doaldr. Onun sanat, dini ve ahlaki duyarllklarla ilikilendirmesi nemli ve hakl olmakla birlikte, bunun sanatn genel yapsn yanstmad, dini ve ahlaki referanslara ar vurgu yapt, daha da nemlisi olduka sbjektif bir tutumu ne kard da bir gerektir. Burada sanat deyince, bundan sadece dar anlamda Hristiyan Sanatnn anlalmas, hem teki dinlerin etkileriyle ortaya kan sanat anlay, hem genelde dinin dnda baka faktrlerin etkisiyle gelimi olan sanat anlay, hem de sanatn evrensel nitelii balamnda aklanmas olduka g, belki de imknsz olan bir noktaya iaret edilmektedir. Tolstoy, meseleyi daha zel olan Hristiyan ilahiyat erevesinde deil de, en azndan din felsefesi balamnda biraz daha genel bir perspektiften yola karak ele alm olsayd, belki onun sanatn temeline Hristiyanln deerlerini koymasn ve byle bir sanat anlayn ne karmasn anlamak ve savunmak biraz daha kolay olabilirdi. Bununla birlikte, Tolstoy, sanat konusunda neler dndne aklk getirmeye alrken, bize sanki Hristiyan Sanatn btn sanatlarn temeli yapma ve evrensel sanata giden yolun buradan getiini savunma gibi bir anlay ima etme abasndadr. Oysa merkezini Hristiyan kltrnn ve ahlaknn tekil ettii bir sanat anlay, dier bir deyile, Hristiyan Sanat, doas gerei hi kimseye onu geni anlamda savunma, aklama ve evrensel bir sanat gibi takdim etme gc ve hakk veremez. Ancak bu, belli bir dinin etkisi altnda ortaya km ve gelimi olan bir sanatn milli ve yerel unsurlar yannda evrensel uzantlarnn olmayaca anlamna da gelmez. Dinsel bir sanat, yerel nitelikleri yannda evrensel 659

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa lekte ne kan ve kabul gren nitelikler de tayabilir. Ne var ki, bu, o sanatn bir btn olarak evrensel bir z tadn ima etmez.

Sonu
Sonu olarak, Tolstoy, sanatn zn tekil eden gzellik kavram yerine dini uuru ve ahlaki deerleri koymu, sanat dini sanat veya daha zel bir adlandrmayla Hristiyan Sanat eklinde alglayan olduka sbjektif bir yaklam benimsemitir. Onun gzellie, dolaysyla estetik hazza kar olumsuz bir tutum taknmasnn temelinde genelde dini ve ahlaki kayglar yatmaktadr. Bu bakmdan sanat, dini ve ahlaki duygular, bunlara ilikin deerleri insanlara aktaran, bu deerleri gelitiren ve glendiren bir ilevi yerine getirmektedir. Dolaysyla sanat, Hristiyanla zel referansla dini ve ahlaki mesajlar insanlara ileten bir ze ve bir misyona sahiptir ki, bu da Hristiyan Sanatdr. Byle bir perspektif, sanat felsefesi balamnda hem indirgemeci, son derece dar bir sanat anlayn ve olduka snrl bir zgrlk fikrini ne karmakta, hem de sanatn evrensel nitelii, z ve temel ileviyle tam olarak badamamaktadr. Tolstoy, hakl olarak sanatn doas ve z gerei, hem sanatlar hem de sanat yaptlaryla yz yze gelen dier insanlar iin zgrletirici bir ilev grdn ve onlara belli bir zgrlk alan atn vurgular. Bu balamda biz de, deerlendirme kriterleri ve doas, tamamen dini ve ahlaki deerlere gre temellendirilmi ve belirlenmi byle bir sanat anlayndan, snrl da olsa, zgrle bir yol kabilecei kanaatindeyiz. Ancak bu, geni bir yol deil, olduka dar, dier bir deyile patika bir yoldur. Burada geni anlamda bir zgrlk anlayndan ok insanlarn temel haklarn ve gereksinimlerini bir btn olarak deil de, belli lde ve snrl dzeyde karlayabilecek bir zgrlk anlaynn geliebileceini vurgulamak gerekir. Dier bir deyile, Tolstoyun sanat anlay asndan bakldnda sanatlarn sanatsal faaliyetlerini yerine getirirken sahip olduklar zgrlk, snrlar dini uur ve ahlaki deerlerle izilmi, olduka dar ve snrl bir zgrlktr. Bu denli dar bir zgrlk alannn, sanatnn ve insanlarn sahip olduklar temel zgrlk haklarn yeterli dzeyde ve gerektii gibi onlara kullanabilme imkn vermeyecei aktr. Dolaysyla olduka snrl ve kstl bir zgrlk anlay, doal olarak sanat iin olduu kadar birey ve toplum iin de ancak snrl bir zgrlk alan aabilir. Bu balamda z ve doas gerei sanat, zgrln hem bireyin ve toplumun hafzasnda ve i dnyasnda, hem zihinsel alandan toplumsal alana yansmasnda, hem de d dnyada zgr bir ortamn, ak ve geni bir alann olumasna katkda bulunmay ima etmektedir. Dolaysyla sanat eserlerinin da yanstt estetik hazzn, estetik deerlerin ve estetik derinliin etkisiyle, insann i dnyas ve zihinsel yaps deiip dnmekte, bir bakma zgrlemekte, bylece o, daha geni bir anlam ufkuna ve daha derin bir isel yapya sahip olabilmektedir. 660

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa Sanatsal zgrln, hem sanatkrn, hem de sanat yaptlarndan etkilenen insanlarn nne yepyeni bir koridor aabilmesi ve onlar geni bir anlam ufkuna tayabilmesi iin zgrln snrlarnn Tolstoyun ngrdnden biraz daha geni tutulmas gerekir. Bunu yaparken hesaba katlmas gereken temel kriter, sorumluluk ve sayg ilkesi olmaldr. Bu ilke, klasik tabirle bir insann zgrl bakalarnn zgrlnn balad yerde biter veya zgrlk hakkn kullanrken bakalarnn zgrlk hakkn ihlal etmeme anlayna dayanmaldr. Bu bakmdan, sanat, sanat alannda geni anlamda zgrle veya zgrln diledii gibi kullanma hakkna ve yetkisine sahip deildir. nk o, iinde yaad topluma, toplumun tarihi ve kltrel kodlarna, ahlaki duyarllklarna, hatta genelde btn insanla kar sorumludur. Sanat, ancak byle bir sorumluluk kapsamnda zgrlk hakkn kullanarak sanat faaliyetinde bulunabilir. nk zgrln doasnda ve znde sorumluluk, sayg ve empati gibi son derece nemli ilkeler bulunmaktadr. Sonuta, sanat ve zgrlk, birbirine ok ey borludur. Sanat, belli ilkeler dorultusunda zgr olmay gerektirirken, zgrlk de sanat ve sanaty besler, motive eder, onlara estetik bir derinlik katar; sanatnn yaratc ve zgn olmasna katkda bulunur. Bylece sanat, insann, insan ve hayatla, orada olup biten olay ve olgularla, zellikle hayatn estetik boyutuyla, daha dinamik, daha ili dl ve daha kalc bir iliki kurmasna, hayat bir btn olarak kuatan estetik bir bak as ve derinlik kazanmasna yol aar. Bu da insan iin daha renkli, daha zengin ierikli ve daha mutlu, dolaysyla daha kaliteli bir hayat (felsefesi) demektir. Bu bakmdan, aralarnda farkllk ve belli bir otonomluk olmakla birlikte, din, ahlak ve sanatn amac ayndr: nsann mutluluu. Yrd. Do. Dr., nn niversitesi, Fen-Ededebiyat Fakltesi Felsefe Blm, sahinefil52@hotmail. com, shefil@inonu. edu. tr.

Referanslar:
Aydn, Mehmet S. 1992. Din Felsefesi, Ankara: Seluk Yaynlar. Aydn, Mehmet S. 1996. Sanat Toplumun ve Ahlakn nnde Ayrcalkl Bir nsan Deildir, zlenim 32 (lkbahar): 7376. Begovi, Ali zzet. 2008. Dou ve Bat Arasnda slam, ev.: Salih aban, stanbul: Nehir Yaynlar. Bozkurt, Nejat. 1995. Sanat ve Estetik Kuramlar, stanbul: Sarmal Yaynlar. Dural, Teoman. 2009. Sorun ann Anatomisi, Haz. : Mehmet S. Gen, stanbul: ule Yaynlar. Garaudy, Roger. 1996. slam Sanatnn inden Dinamik Bir Resim Sanat Doabilir, zlenim 32 (lkbahar): 11. Gazl, Ebu Hamid Muhammed. 1967. hy Ulmid-Din, Kahire, IV. 661

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa Hegel, G. W. F. 1975. Aesthetics: Lectures on Fine Art, Oxford, I. Platon. 2003. Devlet, ev.: Sabahattin Eybolu-M. A. Cimcoz, stanbul: Trkiye Bankas Kltr Yaynlar. Tolstoy, L. N. 2007. Sanata Nedir?, ev.: Mazlum Beyhan, Trkiye Bankas Kltr Yaynlar. stanbul:

Tolstoy, L. N. 2005. Din Nedir, ev.: Zeynep Gle, stanbul: Akvaryum Yaynlar. Tunal, smail. 1996. Grek Estetiki, stanbul: Remzi Kitabevi.

662

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa

Avangard Sanatn Toplumsal Etkileri


ule Gece
Kukusuz sanat ve toplum ilikisinde, sanatn iinde yaad toplumsal balamdan btnyle kopuk olduunu iddia etmek olduka cretkar olur. Yine ayn ekilde, sanat toplumun istek ve ideallerinin somutlam bir gsterenidir demekte yine ayn ekilde iddial ve cesur bir yaklamdr. Kukusuz, sanat, iinde yaad an buhranlarn,amazlarn yada istek ve ideallerini grmezden gelemez. Bu anlamda sanat eserleri retildikleri toplumsal balamdan ve bu balamn deikenliinden soyutlanamaz. Ancak, bu balamn unsurlar dinamik ve karmak bir sistem oluturduklar ve bu unsurlarn farkl hzlarda deimelerinden dolay, sanat iin, iliki retim ileminin kendisidir, halk iin iliki ise, balam iindeki alg ilemidir. (Gortais, 2003: 1242 ) alglama ilemi, anlama ileminden daha fazladr ve bizde bu nedenle sanat ile grmemiz gereken ama gremediimiz, kavrayamadmz gereklii kefetmeye alrz. Bu anlamda Goethenin resim sanat ile ilgili olarak ; resim, insann grebilecei ve grmesi gereken, ama ounlukla gremedii eyi karmza getirir. (Batur, 2002: 228) ifadesi nemlidir. Grme bu anlamda insanda aldatlmas en kolay duyu olarak deerlendirildii ve grme yntemi deitiinde insann nesne yada evren ile kurduu iliki de deitii iin, grmenin her zaman dnme ile olan ilikisinin kanlmazl bu anlamda grme tarihinin bir felsefe tarihi olduunun altnn izilmesi gerekmektedir. Sanat, bu anlamda iinde yaad toplumun gerekliini farkl bir tutumla dile getirebilir. Sanat alglamas ve halkn alglamas ayn olmad halde, nemli olan, her sanat almasnn kendi yolunda tm insanlarn duygularnn iinde nlad ve her kiinin farkl bir yolla ona dokunabilecei bir zevki salayabileceidir. ( Gortais, 2003: 1243) modern insan sanat nesnesi yoluyla bu zevki tatmay ve olaandan kurtarlmay bekler. Sanat, ite bu kurtuluu, insan, olaandan ve olaan alglamasndan kurtarmak suretiyle gerekletirir. insan ideal olan ile, eylerin z ile, yani bir tr tinsel hakikat ile iliki iinde olma konumuna geirir. Ancak sanatn kurtuluu da kolay gereklememitir. zellikle Fransz devrimine kadar olan srete, sanatnn zanaati ile edeer konumda tutulmas, yaptnn basit el iilii olarak deerlendirilmesi ve an ynetim anlayna uygun eserler vermesi beklentisi, sanatn zgrlk ve yaratc doasyla elien nitelikler olarak grlmelidir. nk sanat znde bir protestodur, bir bakaldrdr. Bu protesto, olaana, ynetimlerdeki bozukluklara, kurulu dzendeki geleneksel aksaklklara kar koyan bir manifestodur. Bu anlamda avangard hareketler, bylesi bir isyan iinde dzensizlie kar modern insann rasyonalist gelimiliinin ve kendi z bilincinin gerekletirilmesinin birer davurumudurlar. Fransz devrimi 663

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa kii hak ve zgrlklerini gvence altna alrken, ayn zamanda sanatnn kendini zgr bir birey olarak dilediince ifade etmesinin de yollarn amtr. Immanuel Kantn gzel sanatlar ve zanaatler ayrmndan hareketle, devrimin zgrletirici etkileri ile sanat sanat iin sanat manifestosunu hayata geirmi; 1836 ylnda Victor Coussin, sanat bamszln yasa olarak Fransz Parlamentosunda yasalatrmtr. ( Turani, 2006: 41) zaman ierisinde sanayilemeye bal olarak artan teknolojik geliim, modern dnyann ilerlemeye duyduu eilimi glendirmitir. Rasyonel bir tarihsel srekliliin, eskiyi ykan yeniyi ina etmeye alan avangard hareketleri ile desteklenirken, avangardn kelime anlam olan nclk ve muhafzlk gibi, adal destekleyici ve ilerlemeci bir tavr benimsemitir.Ancak bu statik olmayan, ilerlemeci ve modern sanatsal dnya ayn zamanda ciddi problemleri de beraberinde getirmitir. Dinamik olmak, modern dnyann hareketli ve hzl deiimlerinin sergilendii bir arena iken, bu deiim modern insann denetlenemeyen sanayileme ve teknolojik hz karsndaki alglamasn da etkilemitir. Modern insan yalnzlam ve yaltlm dnyasnda, ilkel insann doa karsndaki korkusu ve gszlne, deiimin yaratt belirsizlik ve endie duygular ile karlk verir. Modernizm, bir dizi inanlar sistemidir. Bu inanlar, zellikle iyimser bir abaya iaret etmektedir. Modern sanat, insanlarda depresif duygular oluturmadan, onlarda bir eit dinginlik ve zihinsel yattrma grevi stlenmitir. nsanlar geveten, dinlendiren ve bar dolu bir dnya inancn diriltmeye alan bu abalar, savalarn getirdii ykmlardan sonra en ok gereksinen ey olmutur. Bu ykmlar sonras, yaanlan plak iddeti ve gerilimi, yaptlarna duyarl ve bar eylemler yoluyla aktaran Kbistler, sanat tarihilerince varolan en son optimistler olarak anlmlardr: Normal sanat tarihi, iddet anlatmn kabul eden sylevlere kalkmaz. Onun yerine Kbizm, genel masumluun kutlamasn betimlemektedir. Bolevik devrimi ve Birinci Dnya Savann doum kayglarndan bamsz, zgr optimistik sanat gibi Kbizm, dier bir deyile, la belle epoque nin retimlerinin bir karakteristiini betimledi. ( Hertz, 1990: 150) Kbistler, gelecek yllar iin iyi bir dnya ngrs iinde hareket etmilerdir. Modern dnyann her tr anlatmnn zgrletirici ve mmkn olann en iyisi olabilecei inancna duyulan tam gven, ne yazk ki, sava ncesi sosyal iklimin ktlemesi ile son bulmutur. Daha sonraki yllarda ortaya kan avangard hareketler ise, savan sonularna ahit olmann getirdii ykmlar bizzat yanstmaktadr. Bu nedenle, modern dnce iinde iyimser duygular barndrrken, avangard hareket, her zaman daha ktcl bir dnya ve varolusal problemlerle mcadele eden insan gereine iaret etmitir. Ancak, avangard harekete olanak tanyan eyin, modernliin geni dnme bilinci olduuna dikkat edilmelidir: Modernlik dncesi, elinden geldii kadaryla hem gemiin 664

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa radikal bir eletirisini, hem de gelecein deerlerini ve deiime ak olmay vurgular. zellikle de son iki yzyl boyunca, edebiyat, sanat ve politikay iine alan eitli sahalar ve avangardn agnostik metaforunun tatbikini tercih eder. Avangard, direk olarak, modernliin daha geni bilincine minnettardr, ok dikkatli bir anlamda azimlilik, cesaretlendirici n aratrma ve daha genel bir dzlemde, gelenekler st ikinlik ve zamann son zaferindeki gven, transendental bir biimde belirlenmi olarak deimez ve sonsuz olarak gzkmeyi dener. O, gelecekteki olaylar iin mcadele kahramanca avangard ve bir z bilin mitini mmkn klan ilerleme dncesinde, uzun sreli gven ve zamanla modernliin kendi ittifak ve birleimidir. Tarihsel bir biimde avangardlk, modernlik fikrinin yapc elementlerini sahneye koymayla ve onlar devrimci bir etosun ke talarndan biri yapmayla balamtr. Bylece, 19.yy n ilk yars boyunca ve daha sonra, politik ve kltrel olarak avangard dncesi, modernliin gl bir biimde topyalatrlmasndan ve radikalletirilmesinden biraz daha fazla bir eydir. ( Calinescu, 1987: 95) Modernizm, gemii topyalatrmaz, ama gelecei topyalatrdn rahatlkla syleyebiliriz. O, gemiin deerlerini ykmak zere ele alrken, geni bir tarihsellik eletirisini ruhunda tar. Gelenein, kendinden olmayan ezdii zaman periyodunu, avangard hareketler ile eylemsel bir saldrganla dntren modernizm, avangard n devrimci ve yok edici nihilistik inancna kukuyla bakar. nk, avangard bu ar olumsuz eylemeleriyle, zaman iinde kendi temel dayanaklarn bile yok etme noktasna srklenir. Dolaysyla, biz rahatlkla avangard hareketin, modern dnme ile ortak noktada bulumasnn ayn ruhu paylatklarna ak bir gsterge olduunu dnebiliriz. Ancak bu ruhu elbette her zaman paylamazlar: Modernitenin daha geni kapsamnda, avangardn tek bir zellii yoktur. Ama bu iki hareket arasnda nemli farklar vardr. Avangard, her ynde modernlikten daha radikaldir, nanslara daha az toleransl ve daha az esnektir, doal olarak hem kendini zorla kabul ettirmede hem de kendi kendini yok etmede de dogmatiktir. Avangard, modern gelenekten btn unsurlarn pratik bir biimde dn alr ama ayn zamanda onlar tahrip eder, onlar gznde bytr ve onlar ou tahmin edilmeyen kontexler iine yerletirir ve bylece onlar tamamyla tannamaz hale getirir. ( Calinescu, 1987: 95) Peter Brger, modernizm ile avangard hareket arasndaki en nemli benzerlii yabanclama kavramnda bulur: Her iki de, sanatnn topluma ve kendine yabanclamasyla burjuva zihniyeti karsnda ald tavrlar ifade ederler. ( Brger, 2004: 14) Burjuva sanat, ie ynelik younlamay ve sanatta sekinci bir estetizmi beraberinde getirmitir. Bu yksek deerlere ve isel younlamann dnmeden ve sorgulamadan sadece burjuvann gereksindii eyi yani dinlendirme ilevini yerine getirmesi durumuna kar kan, avangard 665

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa sanatlar, sanatn bu amatrce durumdan kurtarlmasna abalamlardr. Yaptn keskin bir bak asyla kavranmas ve zerinden kolayca gidilecek bir elence arac olmaktan uzaklatrlmas iin dnen, fakat estetize etmekten kanan bir bak nerilir. Sanat hayat birlikteliini savunan avangard sanatlar, burjuvann elitist anlayn ortadan kaldrmaya alrlar: Burjuva toplumunda, sanat fenomeninin kendini tamamen amas ancak estetizmle gereklemitir, tarihsel avangard hareketleri de, bu estetizme tepki gstermitir. ( Brger, 2004: 55) Ancak bu estetizmin olumlu olduunu dnen ve burjuva toplumundaki sanat savunan Madan Sarup, bu estetize etmenin bugn pek ok deeri yitirmememize neden olan olumlu bir nitelii olduunu ifade etmitir: Sanatn yaam pratiinden uzaklamas sayesinde bugn yaamn dnda kalan deerler (insanlk, doruluk, dayanma )sanata hapsedilmeleri sayesinde korunabilmilerdir. Burjuva toplumunda sanat, daha iyi bir yaam imgesi tasarlayp, yrrlkte olan kt dzeni protesto eden aykr bir roldedir.( Sarup, 2004:202) Elbette sanat, hemen hemen her dnemde insani deerlerin doru yanstlmasna abalayan bir bak asn onaylasa da, ekonomik tekeli elinde bulunduranlarn sanat kendi dorularn ifade eden bir ara olarak deerlendirmeleri kanlmaz olmutur. Bu nedenle burjuvann sadece kendine zg olduunu dnd bu deerleri dier tabakalarla paylamak istememesi ve para ile bo zaman lksn elinde bulundurmalar sanatsal bak alarndaki ikilikleri artrmtr. Bu nedenle her ne kadar Madan Sarup, burjuvann sanat ile bu deerleri koruyabildiinden bahsetse de, bu daha sonraki yllarda da sanat zerindeki ekonomik tekelci politikann basknln srdrmesine olanak tanyacaktr. Nitekim, sanatsal retimi sadece burjuvazinin takdir edebilecei inanc, ayrlk dnyann kaplarn aan ikili elenme biimlerinde de kendini gstermektedir: 1900ler de bir gsteride orta snf ve alanlar birlikte otururlard. ehirlerin uygarlamas ve sanatn ynnn deimesi baz eylerin deimesine neden oldu. Kitle kltr modern ehirlerde hala ok fazla bir ikilii iletmektedir; ii snf elencesi ve orta snf elencesi. Bu ikilik, 1900-1940lardan kitle isteklerini anlamamza anahtardr. 1800lerden nce alan snf kitle kltr krsal folklor ile e anlamlyd, ve btn ehir yaam ile ilikili deildi1840larda zellikle orta snfn romantik edebiyat tredi, ehirlerde ii elenceleri ile, halk geleneinin ou tahrip edildi. 1860lardan sonra bu deiti. ehirlerde alanlar iin maa ve bo zaman marjinallii geliti, orta snf kltre yeterince rakip, yeni pazarlar ortaya kt. Gittike, bir ikili ehirsel yada diyalektik kltr kolaylkla elenme de de grld. Bu ikilik avangardn desteklenmesine ve hem de ideolojik boulmaya yardm etti. ( Hertz, 1990: 249-250) 666

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa Her konuda yaplan keskin ayrmlar avangard sanat beslemitir. Ancak unutulmamaldr ki, tarih iindeki bu tarz sert ayrmlar, zaman iinde eski serliini kaybetmeye veyahut tekeli ellerinde bulunduranlarn, dierleri ile mnasebetini kanlmaz klan bir takm koullar gerekli klmaktadr. Avangard, bu tekelcilie ve kanlmaz olarak kendini duyuran kltrel tek ynlle kar koyar. Sonuta insann birletii nokta ortak yalnzldr. Bu ortak yalnzln kendini da vurduu sanat, yaamn tam iindedir. Ancak bu ortak yalnzla are bulmak iin yola kan avangard, sanat yaama ve insana yaklatrmak iin hareketi vurgularken, kendini iinde bulunduu kltrden yaltmtr. Bu da John Dewey ve Gadamer gibi isimler tarafndan sanatn kendisini reten kltrden yaltlmamas gerektii dncesiyle ho karlanmamtr: Avangard sanat, kendini kltrn karsna koyar ve kendini orijinal dahilerden oluan bir elit kesimin rn olarak grr. (Sarwell, 2006: 106) Ancak avangard harekete dahil isimlerin, hibir tevazu gstermeden kendilerini dahiler olarak nitelendirmelerinin temelinde, sanat eletirmenlerinin rol azmsanmayacak bir derecededir. Kendilerini iinde bulunduklar kltrden yalttklarn dnen avangard sanatlar, zellikle sermaye tekelini elinde bulunduranlara kar atklar savalarda snglerini yerlere dreli uzun zaman olmutur. Eskiden sanatnn varlkl olmas fikrine dahi tahamml edemeyen bu elitist ve aktivist gruplar, sermaye piyasasnn canlanmas sonucu bundan pay alr duruma gelmilerdir. zellikle postmodern sanat piyasasnn bu tarzdan sermaye girdileriyle kendini dnme sokmas neticesinde, avangard sanatlar elitist yaklamlara itibar etmeyen, toplumun ortak deer ve zevklerini yanstan aktivist olmayan eitli mecralara srklenmilerdir. Dolaysyla, her ne kadar modern sanata dayanak noktas olmak bakmndan ayrcalkl olsa da, avangard hareketlerde, kendilerini rutin dayatmalarn ortasnda bulduklarndan piyasaya teslim olmulardr. Bundan dolay, sanat eletirmenlerinin bitikleri deere gre rant salayan yeni taklit dahiler dolama sokulmutur: Avangard almalar yava yava modern sanat hareketinin balangc olarak tanmlanyor ve birbirlerinden uzak sanatlar bir araya geliyordu. Bunlarn arasnda, hzla farkllam eserler yeniden tanmlanmaya allyordu;hala avangard olarak ortaya kan, bu biimde adlandrlan ve ona bu ad veren eletirmenlerdi. (Cauquelin, 2005: 36) Bu eletirmenler, yetkinin kaynann konusunda sorun yaratmtr. zellikle de sanatya lisansn kimin verecei konusunda. Ve bir dier sorunda estetik gzlemci veya eletirmen galeride bulunan eyi tanmlamak veya yanstmakla m snrldr veya o, nesnenin orada bulunup bulunmamas gerektiini de yarglayabilir mi? Bir kez sanat eletirmenin estetik yarglamaya dair temel ilevine teslim olduunda eletirmen bunu nasl geri alacaktr. rnein eletirmen veya esere bakan kii snr sert izip bu bir alafranga bir sanat eseri deil derse bu durum yetkinin gasp 667

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa edilmesi gibi eletirmeni lisansz bir sanatya dntrebilir. Dolaysyla avangard almalar, sanat eserinin ve estetik ltlerin kriterlerinin neler olduunu tenkit eden bir srece dnmtr. Ve bu sanatn gerek doasnn ne olduu, ve sanat eserini sanat eseri yapan eyin ne olduunu dnmeye sevk etmitir: Gndelik dnyadaki tm nesneler temel olarak estetik dnmeye deerse onlar semek iin sanatya ve izole etmek iin mzelere gerek yoktur. Kiiler mutfaklarnda ucuz sanat objeleriyle evrildiinde herkes kendinin sanats ve her yerde mze olacaktr. (Frhlch, 1998: 17) Avangard sanat, toplumdaki temel deerleri eletirel gzle yeniden bir okumaya tabi tutarken, ayn zamanda onlarn gerek deerlerini grmeye davet eden bir bak as iinde olmutur. Sanat eserini ve sanatn doasn gerek anlamda grmeye davet eden bir bak as bunun iin gerekirse ykc olmak gerektiini vurgulamtr. Bu adeta Derridac bir bak asndan tm deerlerin yapskme uratlmasna benzetilebilir. Sanat, yaama tanm ve yaam alanlar sanat eserlerinin gerek deerini takdir edecek, seyirciyle buluturulmutur. Bu ksaca, sanatn sokaa dkld ve takdiri izleyiciye teslim eden yeni bir salnmdr. Ar. Gr., Ankara niversitesi, D.T.C.F., gecesule@gmail.com.

Kaynaka
Richard Hertz, Klein M.Norman, Twentieth Century Art Theory-Urbansm, Politics, and Mass Culture, Prentice Hall,,USA 1990 Matei Calinescu, Fve Faces Of Modernity, Duke University Pres,Durham 1987 USA Peter Brger, Avangard Kuram, ev. Erol zbek, letiim Yaynlar, stanbul 2004 Madan Sarup, Postmodernizm ve Postyapsalclar, ev. Abdlbaki Gl, Bilim ve Sanat Yaynlar, Ankara 2004 Crispin Sartwell, Yaama Sanat Dnya Tinsel Geleneklerinde Gndelik Hayatn Estetii, ev.Abdullah Ylmaz, Ayrnt Yaynlar, stanbul 2006 Anne Cauquelin, ada Sanat, ev. zlem Avc, Dost Kitabevi Yaynlar,Ankara 2005 Fanchon Frchlch, Aesthetic Parodoxes of Abstract Expressionism and Pop Art, The Journal of Aesthetics and Art Criticism, Vol.42, 1998

668

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa

Yaam Anlamann Organonu Olarak Sanatta Empati


Tayfun Torun
Bu bildiri, Wilhelm Diltheyn sanat anlayn merkeze alarak, sanatn, insann zgrleimini salamada oynad rol tartmaktadr. Sanat ile zgrleim arasndaki ilikinin mahiyetini tartmaya gemeden nce belirtilmelidir ki: Sanat, bir yandan insann yaam dnyasn kuran momentlerden biri iken, te yandan ait olduu bu varlk alann kendi varlk btnlnde ihtiva etmesi bakmndan ikili bir karaktere sahiptir. Yzyllardr sre gelen sanatsal faaliyetlerin zerine sz syledii alan, kendisinin de ait olduu insan varlk alanndan bakas deildir. Aktr ki, her defasnda insan varlk alanna dair fenomenlerin zel bir dille ifade edildii sanat eserinin malzemesi, insann varlk btnln kuran momentler ve bu momentler arasndaki dolayml ilikiler adr. Bundandr ki, sanatn hakikati olarak adlandrabileceimiz ey, insann varlk alannn zerini rten sisin, zel trden bir dil araclyla kaldrlmasdr. Bu k noktas itibariylesanat, biryandan insan dnyasnn bir fenomeni ve ayn zamanda insan dnyasnn fenomenletirilmesidir. Dolaysyla, bu konumada sanatn zgrleim fonksiyonu, insan dnyasnn anlalmasnda ve yeniden biimlendirilmesinde Diltheyn felsefesinde bir organon olarak ilev grmesine balanacak ve bir yeti olarak empatinin yeri ve nemi gsterilecektir. Tekil bilimlerin ortaan sonlarnda bamszlklarn ilan etmelerine karn bunlardan toplumu ve tarihi konu edinenlerin 18. Yzyla kadar metafiziin gdm altnda kald gerekesiyle Dilthey, bireysel ve tarihsel/tinsel olanla ilgili gvenilir bir bilgiye ulamak iin felsefi bir temellendirmeye gereksinim olduunu iddia eder. (Dilthey 1999, 13). Bu balamda, Doa bilimleri ve insan bilimleri ya da insan konu edinen tin bilimleri arasnda kesin bir ayrm yaplmasn ngren dnre gre, tin bilimlerinin yaad bunalmn temelinde metodolojik bir eksiklik yer alr. (Palmer 2002, 143). Tin bilimlerinin nesnesini kaybetmesinin veyahut da nesnesine dair syleyecek bir sz bulamamasnn nedeni, kendisine zg bir metodolojiyle insan varlk btnlnde, tarihsel olarak kavrayamamasndan kaynaklanmaktadr. Yeni metot, doa bilimlerinin kulland aklama metodu deil, anlama olmaldr. Palmerin ifadesiyle, aklamak bilimler iindir, ama ii ve d birletiren bir fenomene yaklamak ise anlamaktr. Bilim tabiat aklar, beer almalar ise hayata dair ifadeleri anlar. Anlamak ferdi unsuru kavrayabilir, ama bilim her zaman ferde, bir genele, bir tipe ulama arac olarak 669

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa bakar. Bir ferde zellikle sanatta kendi iyilii iin deer veririz, ve biz isteyerek onun kiiliindeki fenomeni anlamaya zaman ayrrz. Ferdin isel yaantsna eken bu ilgi tabiat bilimlerinin davran ve ileyiine gre kkten zt bir yerde bulunur. Beer bilimler, Diltheyn iddiasna gre, bilimlerin indirgemeci nesnelliinden ayrlp hayatn insan deneyiminin btnlne dndrmesi iin bir anlama metodolojisi oluturmak zorundadr (Palmer 2002, 145-146). Diltheyn tin bilimlerinin temeline yerletirdii sanat, halihazrda yaayan insann anlalabilmesini, tarihsel btnl iinde kavrayabilmesini olanakl klan bir etkinlik olarak, insana yaamn varolduu haliyle anlayabilme ve onu daha farkl bir ekilde kurma olanann ilk basaman oluturmas bakmndan nemlidir. Bu balamda, Sanatn neliini kavramaya alan bir kimse zorunlulukla, farkndal derece derece gelien bir yaam-deneyimi ierisinde kklenmi olan iki kavram, anlama ve yaama kavramlarn gz nnde bulundurmaldr. Yaamn kendi znde irrasyonel unsurlar barndrd ve anlamann da nesnel ltlerini belirleme asndan birtakm glkleri ihtiva ettiini kabul eden Dilthey, felsef abann, zihinsel olarak kavrandklar lde ikisini de olabildiince akla kavuturma faaliyeti olduunu ifade eder. Anlamann yaamay gerektirdiini ve bununla birlikte yaamn da anlamay ierdiini iddia eden dnr, her ikisinin de, ortak bir zeminde ve mtemadiyen gelimekte olan unsurlar olduunu altn izer (Philipson 1958, 72). Diltheya gre, anlama ve yaama srecinin karlkl etkileim temelindeki geliimi, en iyi ekilde bu geliimin nesnel rnleri olan ifadeler zerinden kavranabilir. Bu noktada yaanan ilikilerden kaynaklanan tr ifade biimi ve bu tr ifade biimine karlk gelen tr yorumlama kategorisi bulunmaktadr. O, ifadeler ve kategorilerle ilgili dncelerini I. Kantn felsefesine ynelttii eletirilerden tretirken, Kantn kategorilerle ilgili analizini fizik gereklie ilikin deneyimimizle snrlam olduunu; oysa bu yaklamn, anlaml bir ey olarak yaam deneyimini de kapsayacak ekilde geniletilmesi gerektiini iddia eder. Diltheya gre, sz konusu kategoriler, olaylar belirli birtakm ilikiler araclyla yorumlamann yollar olmak durumundadr (Cevizci 2006, 424). Tarihsel bir varlk olarak insann yaama ve anlama balamnda ortaya kan nesnel rnler olarak ifadeler, yine tarihsel bir balama atfla yorumlanmaldr. Baka bir ifadeyle, gemi, imdi ve gelecek izgisinde ele alnmaldr.
fadeler (expressions) 1) Eylem, toplumsal gelenekler 2) Bilimsel dnce 3) Sanat Yaanan likiler 1) Gelecee ynelen istek 2) Gemiin bilinci 3) imdinin hazz Yorumlama Kategorileri 1)Amalar/hedefler 2) Anlam 3) Deer

670

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa Tabloda yer ald ekliyle, ama ya da hedef kategorisi, kendisiyle gelecei sezinlediimiz veya ngrdmz; anlam ise, gemii anmsadmz kategorilerdir. Dilthey nc kategoriye ise, sanatla ilgisinde deer kategorisi adn verir. Philipsonn yorumuyla dnme ve hissetme arasndaki ilikiler iindeki Diltheyc sanatn, dsal realiteyi, ilk olarak onu gelecee ynelen istekten ayrarak (eyleme kart bir biimde) ve ikinci olarak da onu duygu ile renklendirmek suretiyle (bilime kart bir biimde) zihinsel olarak kavranabilir klan bir canlandrma (enliven) olduu sylenebilir (Philipson 1958, 72). Yorumlama kategorisi dikkate alndnda, bu canlandrma, dsal gerekliin deerinin ortaya konmas, deerinin gsterilmesinden meydana gelmektedir. u halde anlama ve yaama balamnda sanat, anlama ve yaamn irrasyonalitesi arasndaki ilikilerin geliim srecinde kavranan bir isel durumu bir dsal ifade formu araclyla sembolletirmekten baka bir ey deildir. Yaamn btnlnn kurucu unsurlar olarak rasyonel ve irrasyonel arasndaki etkileime gnderimle Dilthey, sz konusu iki momentin birini dierine indirgeme giriimini sama olarak deerlendirir. Estetik adan bu sanat grnn gl, rasyonel olan tanmlamak ve irrasyonelin alannn snrn izmek iin iki bak asn ayrma noktasndadr. Sz konusu iki moment arasndaki ilikinin mahiyetini aklayacak temel lt ise, Dilthey tarafndan sanatya biilen ayrcalkl konumda aranmaldr: Sanatnn dehas, gerekliin zne dair bir kavray sunar ve bu kavray, gerekliin zn alg ve hissetme arasnda zekice ve tutarl bir dzenleme yoluyla ifade eder. Baka bir anlamda, isel olan ve dsal olan arasndaki denge, sanatnn dehas araclyla kurulmaktadr. Sanatnn z grme tavr, zne ve nesneyi baka bir tarzda kavramann yolundan baka bir ey deildir (Philipson 1958, 72). Nihai anlamda sylenebilecek olan, bu bak asndan sanatn, imgelem araclyla bir yaam tasarm imdi varolduu ekilde olmak durumunda olmayan ne srmekte olduudur. Bir tr canlandrma etkinlii olarak sanatn, yaama-deneyimini yalnzca resmeden deil, ona etki eden ve biimlendiren bir ilevi vardr. Dolaysyla biz, sanat eserleri zerinden imdiyi (yukardaki kategori tablosunun da iaret ettii zere, sanat imdi ile ilgilidir) ya da sanat eserleri zerinden insann ya da baka bir eyin ne olduuna dair anlamamz biimlendiririz. Dolaysyla o bir organondur. Yaamn, insan-tarihsel dnyann anlalabilmesi iin organon olarak sanatta insanlk kendisini bulur. nsanlk, sanatta bizzat kendisini bulur. Yaama hakknda bir olgunlua, u veya bu derecede, onun ierisinde ulalr; ulalm bir olgunluk (duygu ve dnce zenginlii) her aamada ve alanda insanl da gelitirir (Dilthey 1999, 34). Sanat deneyiminin kendisi, yaam ufkunu genileten bir karaktere sahiptir. Diltheyn ifade ettii zere, o, karanlk ve sert i gzlemde ierilmi yaama balamn, yeniden retimin aydnlk, yumuak sferine ykseltir. O, yaamn bizim duyusal/doabilimsel kavraymzdan daha gl bir kavrama potansiyeli ierisinde nasl 671

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa grndn gsterir ve yaammz zgl, gndelik faaliyetlerimizin dar erevesinden daha telere eker, varolu ufkumuzu geniletir (Dilthey 1999, 35). O halde organon olarak sanatn yeri Diltheyn bu szlerine istinaden yle ifade edilebilir: Kendisini tarih srecinde gerekletiren insan asndan sanat, bu gerekletirmenin en yksek dzeyini ifade etmektedir. Bu gerekletirme her eyden nce tam da sanatsal yaratmann alannda grnr hale gelir. O, tam da bu nedenle bir organondur. Onun ifade ettii zere, sanat, yaamay anlamann organonu ise, sz konusu anlamann mahiyeti ne ekilde izah edilebilir? Her anlama bir yeniden retimdir. Ve yeniden retme ve anlama srecini aydnlatmak iin, i deneyimden, kiiye zel durumlarn yaantsndan yola kmak zorundayz. Ve aktr ki urada burada, para para yaadmz hallerin isel balam, hatta i deneyimlerin birbiri iine gemilikleri, yaantda ortaya kar. Kiiye zel bir halin yaants ile dier kiinin ve halin yeniden retiminin yaants, srecin ekirdeinde artk trdetirler (Dilthey 1999, 35). Alntnn iaret ettii temel olgu, bireysel/znel yaantlarmzn anlamada bir k noktas olarak kullanlddr. Byle bir k noktasndan hareketle bir bakasnn ya da bir tarihsel durumun anlalabileceini iddia eden Dilthey, yeniden kurma srecinde ortaya konan rnn gerekliin kendisine tekabl etmesi hususunda bir tereddde sahip deildir. Oysa tam bu nokta, ksaca anlamann objektif bir ekilde gerekleebilecei noktasnda Diltheyc teori olduka fazla eletiriye maruz kalmtr. Dilthey teorisini desteklemek maksadyla ncelikle analoji yntemini incelemeye geer. Ancak daha sonra bu yntemin ideal bir anlama iin yeterli olmad sonucundan hareketle empati kavramna ynelir. Her eyden nce biz, bir dier kiinin bir yabanc halin anlalmasn bir analojik karmla salayabiliriz. Bu karm, dsal/fiziksel olandan benzerlik yoluyla isel olana giden bir karmdr. Burada kendi yaantmzdaki iselin dsal/fiziksel davurumdan o bakasnn iselliine, onun yaantlarna, benzetme yoluyla geeriz (Dilthey 1999, 36). Anoloji yntemiyle yeniden retilen ey, Diltheyn ifadesiyle, bakasnn iselliinin kendimizde kaba ve ematik bir temsili, yansmasndan ibaret bir tasarm olmaktan teye geemez (Dilthey 1999, 36). Ona gre, analoji yntemi ile gerekletirilen yeniden retim her ne kadar yakn bir sonu verme olana ierse de, psiik yaamn her defalk balamn hesaba katmak bakmndan yetersizdir. Anolojik karm araclyla elde edilen karm, mantksal bir karakterdedir, oysa tam da bizim aradmz yeniden retim ya da yeniden kurma sreci bir yeniden yaamadr. Ve tarihsel/tinsel dnyann kendisi salt mantksal adan anlalamaz, yaanamaz. Ona gre, yeniden retim ya da kurma ediminde balamn bilgisi ok nemlidir. O halde, anlama ya da baka bir ifadeyle yeniden retici veyahut da kurucu anlama Diltheyn bulmacams bir fenomen 672

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa olarak niteledii empati ile olanakldr. Oyunu izlerken artk sadece tasarlamayz, sadece alglamayz; hatta oyun kahramanlarnn psiik hallerini yeniden yaarz. Ve psiik hallere bu iten katlma, imdi artk hi de bizim sahnede olup bitenlere duyduumuz zel bir ilgi/kar bandan km deildir. Psiik hareketlilik ve refleksiyon arasndaki bir ilikinin bulunduu yerde, refleksiyon, hatta, bu yeniden retici/kurucu/oluturucu anlamaya, onun sessiz ve derinden aknn nn kesen ve bu ak engelleyen pek kaba ve pek sert trde bir set oluturur. Akl ve zihinsellii empatinin nne koymak, insan ve tinsel yaam anlamak bakmndan, sanldnn tersine, ou kez basbaya engelleyicidir (Dilthey 1999, 37). Sonu olarak, yeniden retici/kurucu/oluturucu anlama empatik ba kurmay olanakl klmaktadr. nsan ve tinsel olan eyler hakknda kesinlii, o da bir dereceye kadar, refleksif/analitik yoldan deil, empati ve anlamann yoluyla salayabiliriz (Dilthey 1999, 37). Empati, bir disiplin olarak hermeneutiin doasnn zsel ya da kurucu bileenidir. Zira analoji yntemi, nemli olmakla birlikte, Diltheya gre, anlama asnda yetersizdir. Bu istinaden rnein, bir Rnesans insannn isel hali ile benim isel halim arasnda bir benzerlik olduunu bizzat analojik karm retemez, bu ancak empati ve anlama yoluyla salanabilir. Transpozisyonu (kendini bir bakasnn yerine koyma) mmkn klan bu iselletirme hali, hermeneutiin tm kurallarnn dayand temeli oluturur. Anlama zne merkezli bir etkinlik olmas dolaysyla, znel bir etkinliktir. Sanatla ilikisinde de Diltheyn srarla zerinde durduu nokta, kendi znelliimizle anlamann objesi durumunda olan eyin znelliinin iletiime gemesi olarak znelliktir. Bir kahraman veya dahiyi rasyonalite zemininde kavranabilir klmay denemek, nafile bir abadr. Onlara ulamaya gtren en zgl yol, en znel yoldur (Dilthey 1999, 39). Baka bir sylemle, znel ynmzn, znelliimizin obje ile empatiye dayal bir yaant temeli kurmasdr. Yukarda da belirttiimiz zere, znellik konusu, anlamann nesnel bir zeminde gerekleip gerekleemeyecei hususunda biroklarnca teorinin nemli bir a olarak deerlendirilir. Dilthey ise sanat felsefesine dair syledikleriyle, bakalar tarafndan bir ak olarak deerlendirilen znellii, sanatn topik ynne teslim etmek suretiyle bir avantaj olarak grr. Empati yoluyla dier kiilerin durum/hal ve aidiyetlerinin yeniden retimi, yaama deneyiminin bizzat kendisinden farkl zgl izgiler ve ynler de tamaktadr. Dolaysyla, onun btn zelliklerini paylamamaktadr. Bu, sanat eserinin Dilthey felsefesinde sradan bir yanstma ya da mimesis olmadnn da bir gstergesi olmak durumundadr. Bir sanatnn yaratt dnya, bu dnyann insanlar, bu insanlarn iinde bulunduklar zel haller, onlarn kederleri; kendi varoluumuzun iinde bulunduu balamdan, sanki zel bir alana aitlermi gibi, kopukturlar da (Dilthey 673

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa 1999, 40). Buna dayanarak sanatn zgn ve zerk yannn zgrletirici bir g olduunu Dilthey yle ifade eder: Sanatnn yaratt dnya kendi iinde bantl bir sretir; fakat bizim yaammzla hibir ekilde nedensel bir ba yoktur. Bu yzden sanat ile allmayc arasndaki iliki, Schillerin doru grm olduu gibi, bir oyun ilikisidir. Ciddiyet ve alma/i, amal yaammz balamnda, bizim tarafmzdan uygulamaya konulmu eylerdir. Burada ok kez kat kurallarn mengenesi iindeyizdir. Buna karlk oyun, belirlenmi psiik yaammz serbest, neeli bir etkinlik iine sokan eydir. Ve oyun, yaamann amalara gre ynlenen sert bamllklar a ierisinde, bu sert bamllk andan dolay sk sk kendini skp daralm halde yiyip duran ruhumuzu zgrletirir (Dilthey 1999, 40-41). nsan yaamnn alelade yanstlmasndan ibaret olmayan sanatsal etkinlik, alelade bir yeninden retimden daha fazlasn ierir diyen Diltheyn felsefesinde, grme/gsterme edimini tipsel olan zerinden gerekletirir. Onun ifadesiyle, tipsel olan grmek ve yanstmak, olaylar/ olgular iinde olup bitene kural verme hilesidir (Dilthey 1999, 41). Nihai anlamda, tipsel olan grme belirli bir form ierisinde grmedir. Tipsel olan grme, bir formdur. Sanat eseri, zellikle iir, insan tarihsel yaam iindeki farkllklarn, derecelerin, yaknlk ve benzerliklerin tekerrrn, tipsel olan grme formu iinde yanstr (Dilthey 1999, 41). Dilthey tip kavramn, bir snf iinde n plana km ortak ynlere gnderimle kullanr. Bununla birlikte n plana kan zellikler kmesi de zamanla farkllaabilen bir karaktere sahiptir. Bu zelliklerin farkllaabilmesinden dolay, ancak bir anlama etkinlii insan-tarihsel dnyann dinamizmine dokunabilir. Sanat, yaam ifade etmeye alr. nsan-tarihsel dnyann tm tekillemesi, bilimin onu bilmeye abalamasndan ok nce, ilk kez sanatsal yaratmada (poesis) anlamaya alr. Sanat tipsel olan yanstr. Bu yzden sanat insan-tinsel olan anlamann organonu olurken; tmelci ve rasyonalist ynyle bilim, bizzat bu tmelcilii ve rasyonalizmi yznden, bu insan-tinsel olan elden karr (Dilthey 1999, 42). Sonu olarak, Diltheyn felsefesinde, sanatn tekillemeler ve tipseli ele almas bakmndan tmelci-rasyonalist olan konu edinen bilime nsel bir konumlandrmaya tabii olduu sylenebilir. Onun sz konusu saptamas zellikle 20. yzyln bilim kavraynda fazlaca anlam kazanmaktadr. Tekilci ve tipsel dnme tarzndan yoksun olan bilim, tek tekleri hesaba katmad iin ortaya koyduklar ve rettikleriyle amacn aan bir karakter sergilemektedir. Kendisi her eyin zerinde bir yere konumlandrldnda bilim, insan iin olma hedefinden uzaklar ve bylelikle ou durumda ykc bir faaliyet olarak karmza kar. Diltheya gre, insantarihsel dnyaya zg bir ey olarak tekilleme, ancak tip kavramlar ile kavranabilir (Dilthey 1999, 43). Oysa bilim, tmel ve zaman-d 674

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa (ausserzeitlich) snf kavramlarn kullanr: Bitki, hayvan, hastalk, su, tutku..gb. Tam da bundan dolaydr ki, bilimin tarihsel bir varlk olarak insana, bu haliyle yardm edebilmesi sz konusu deildir. Bunun aksine, sanat, tekil ve tipsel olann peindedir ve o kiilerde, hallerde, ilikilerde ve kaderlerde tipsel olan ifade ve temsil etmeyi baard lde insantarihsel yaamdaki tekillemenin kavranlmasnda model olur (Dilthey 1999, 43). Bu durumda sanat, kendisine baklarak insana ve insan olana dair bir tr bilgi edinebileceimiz merci olmak durumundadr. Tipselletirme ve bal olarak tekilletirme, sanatsal yaratma, deneyimleri younlatrma ve bu deneyimlere dnsel yoldan nfuz etme imkn salar; yle ki sanatsal yaratma yaama deneyimine sahip insan edebilecei kadar tatmin edebilsin. Sanatsal yaratma okuyucunun veya dinleyicinin dnyay anlamasna araclk eder (Dilthey 1999, 43). Sanatsal yaratmann okuyucuya ya da dinleyiciye dnyay anlamak bakmndan araclk ettiini sylerken Dilthey, sanatn bu misyonunun, bireyin tekilliklerin labirentinde kaybolmasn nlemek bakmndan nemli olduunun altn izer. Sanatsal etkinlikte, sanat kendine zg bir dnya ina eder; tam da bu ina sreci, onun yaamla olan bann temelleri zerinde gerekleir. Ve bu temeller zerinden tekilliklerin labirentinde kaybolmu, sradan yaamn kskacndaki insana imdiyi anlama ve bir deer bime ve teki alternatifine giden yolu ama grevini stlenir. Sanat kendi slup ve tarz iinde, iinde figrlerin harekete getii ve birbirine baland bir atmosfer, bir dnya oluturur. Bu slup ve tarz iinde, onun tm psiik durumu ve psikesinden kklenen ve yaam gerekliini kavraynn dayana olan gr noktas, ortaya koyduu eserde en derin ekilde ifadesini bulur (Dilthey 1999, 44). Dolaysyla, her byk sanat eserinin kendi ierisinde bir dnya olduunu dile getiren Diltheya gre, sanatnn kurduu bu dnya kendine zg bir deer dalmn ihtiva eder. Bir bakma bu dalm, sanatnn bir paras, znelliinin bir yansmadr. Yaratlanlar, yaratclarnn kanndan, canndan bir paradr; ve sanatsal yaratmann kendisi zellik olmadan tasavvur edilemez. Slogan bir ifadeyle, eser, sanatnn Beninin bir yansmasdr ve Benin askya alnmas ya da pr nesnellik tiradlar anlamszdr. Sonuta, kiilerde, bantlarda ve ynelimlerde tipsel olan, zorunlu olarak sanatnn znelliiyle ilikilidir ve bu znellik her bir eserin btnnde ilevseldir (Dilthey 1999, 45). Dilthey felsefesinde bu noktada devreye giren kavram, tamalg (apperzeption)dr. Kavram, btnlkl, balama ynelik bir bak ifade eder. Tamalg belirli bir tarihsel anda bir eye ynelik izlenimler kapsamn, btnn temsil etmektedir (Dilthey 1999, 46). Zira tamalg nosyonu, sanatn mesajnn anlalabilmesi iin koul olarak konumlanr: Ve resmi ressamn tamalgsndan bamsz ekilde grme konusundaki 675

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa her aba, baarszla uramak zorundadr. nk ressamn tamalgs kendi yaamyla bakalarnn yaam arasndaki ilikiye koullanmtr ve biz resmi ancak bu tamalgya katlabildiimiz oranda anlarz ve onu zaten sadece bu yolla anlarz. Kendimi bile, bakalarnn yaantlarn kendi iselliimde hissetmek suretiyle anlarm. Ben buradan hareketle kendimin ve bakalarnn yaamlarnda birbirine yakn izgiler bulurum. Bir tip, byle meydana gelir. Tekil olan zgldr; tip ise zgl tekillerde n plana kanlarn gerek bir portresidir; bir figratif resimdeki bir figr nasl tekil kalabilir ki zaten! (Dilthey 1999, 46). Tamalgya dahil olabildii lde birey, sanat eserinin ve dolaysyla sanatnn znel bakna ulaabilir (Tapper, 343-344). Bu adan bakldnda ayrntl bir serimini verdiimiz Diltheyn grleri, amzda sanat eserleriyle allmaycsnn arasndaki ilikinin bir tr selamlamadan ibaret olduu yerde, znenin varolan anlayabilmesi, ve ona yeni bir ekilde verebilmesinin koulu olarak tamalgnn nemine iaret etmektedir (Tapper, 343-344). Sanat, zellikle air, sahip olduumuz psiik glerin totalitesinden hareketle gereklie ynelir. Buras aktr. Ne var ki, o gereklii idealize edebilecei gibi, ayn gereklii tam anlamyla maddletirebilir veya hatt deformasyona uratabilir. Bunu da tam bir tek yanllk ierisinde, u dnemde sembolizm, bu dnemde bir eit idealizm veya bir baka dnemde bir baka kavray tarz altnda yapar. Onun yaratclnn gerekleme koullar ve ortamdr bunlar. Bunlarn dnda veya stnde herhangi bir yaratma koulu ve ortam yoktur. Ve artk tekilleme asndan bakldnda u sylenebilir ki, her yaratma tarihseldir, tarihe irektir ve bir tekilleme iinde ve bir tekilletirme edimiyle mmkndr. Ynelimsiz yaratma yoktur ve her ayartma yaam glendirir ve geniletir, anlay gcmz arttrr ve gerekliin derinliklerine, artan tekillemeler yoluyla, bu demektir ki daha fazla sayda ldakla bakmamz salar (Dilthey 1999, 69). Bundandr ki, sanat, yaam anlamann, alntda da ifade edildii zere, gereklie bakmann farkl ve zel trden bir yoludur, o bir organondur. Aratrma Grevlisi, Uluda niversitesi Fen-Edebiyat Fakltesi Felsefe Blm.

Kaynaka:
Cevizci, Ahmet. 2006. Wilhelm Dilthey. Felsefe Ansiklopedisi iinde, Ed. Ahmet Cevizci. 4. Cilt. 422-427. stanbul: Ebabil Yaynlar. akmak, Efe E. 2003. Adorno: Kitle, Melankoli, Felsefe. Cogito: Adorno, Kitle, Melankoli, Felsefe stanbul: YKY. Dilthey, Wilhelm. 1999. Hermeneutik ve Tin Bilimleri. ev. Doan zlem. stanbul: Paradigma Yaynlar. 676

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa Palmer, Richard E. 2002. Hermentik. ev. brahim Grener. stanbul: Anka Yaynlar. Philipson, Morris. 1958. Dilthey on Art., The Journal of Aesthetics and the Art Criticism Vol. 17, No. 1. pp. 72-76. Tapper, Bono. 1925. Diltheys Methodology for the Geisteswissenshcaften. The Philosophical Review Vol. 34, No. 4. pp. 333-349.

677

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa

Mski nklbyla Toplum nas: Mzik, Toplum ve Cumhuriyet


Engin Topuzkanam
Ali bir ey sylemek ister gibi birka kere yutkundu ve boynunu bkerek: Sizi mahcup kardm, beyim, sakn kusura kalmayn! dedi. Sonra, hayretedilecek bireyden bahsediyormu gibi gzlerini hafife aarak devam etti: Ben o odada bir trl sesimi bulamadm!1

I. Giri
Meselenin iki yn var: lki, artk retilmeyen ve yerli-yabanc turistlerin ziyaretgh haline gelen bir Safranbolu evi gibi sadece makyajlanp aratrmalara ve ziyaretlere konu olan bir mzik: halk mzii. kincisi -ve buradaki asl konuyu tekil edeni- bu mziin ulus inas srecindeki arasal kullanm. Meseleyi Eliasn ortaya koyduu ve Avrupa toplumlarnn medenleme srecini aklad kendiliinden disiplin ya da z-denetim kavramlarnn yardmyla ele almaya alacam. Ancak burada Eliasn kuramnn tersine kendiliinden bir sre sz konusu deil. Modernlii bir proje olarak benimseyen ve yurtta ina etmeye alan cumhuriyetin, meden davran kalplarn oluturmak ve benimsetmek iin kulland aralardan biri de mzik oldu. Szl gelenek iinde ve kendiliinden olumu makyajsz, kuralsz ve kimliksiz bir mzik olan halk mziinin Batl formlar iinde yeniden ele alnp mill bir mski baka bir deyile Trk halk mzii hline getirilmesi hedefi, mzie deil, bu yeni mzikle kimlii oluturulacak olan yurttaa ynelik idi. Gerekte mziin dini, rk, cinsi, milliyeti yoktur. Mziin kendisi akln ve duygularn tesinde, tpk tabiatn kendisi gibi duygu-ddr ve insan sylemeden nce de vardr. nsan, mzii tpk tabiat gibi kefeder; kefi dizayn eder, formlara sokar ve yeni bir ey yarattn zanneder. Hlbuki en yeni olan zaten var olandr2. nsan tketir. Ancak kavramlar ve tarih yoluyla gereklii yeniden ve yeniden kurgulamann evc-i bls modernlik olmutur. Mziin ve zellikle de halk mzii olarak anlan mziklerin, kendilerine eitli anlamlar yklenerek ulusun inasnda kullanlmas mzie halel getirmedi; sadece bu lisan artk gittike kayboldu. 678

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa Modernlik her eyden nce teknik kapasitenin ykselmesini ifade eder3. Buradaki teknikten yalnzca teknolojiyi kastetmiyorum. nsann bedenini kullanmasndan bahsediyorum. Ayrca kendi bedeni zerindeki hkimiyetini mmkn klan zihn tekmlden de. Modernliin bin bir yznden bahsedilebilir; ancak insann kendi stnde salad kontrol ve disiplin olmakszn modernlii mmkn klan mekanizmalarn ileyebilmesi sz konusu deildir. Bugn makinelerin nasl mmkn olan en az mdahale ile kendi kendilerine (otomatik olarak) almas isteniyorsa, muktedirlerin bizatihi insann kendisinden de talep ettikleri (ve de insann dernuna kodlamaya altklar) budur: nsann en az mdahale ile sistemin iinde var kalmas ve sistemin ileyiini mmkn klmas Bu birinci noktadr ve buna Foucault zne der. nsann geleneksel toplum formlarndaki var oluundan zne kategorisine geii uzun zaman ald. Eliasa gre bu deiim yaklak 500 yllk bir dnemi kapsar. imdiki toplumlarda bir ocuun be yana gelmeden sahip olduu bir kontrol seviyesidir bu.4 zne olmann tarifindeki ilk madde akl sahibi olmak. Daha dorusu insanda var olduu bilinen akl yeniden tanmlamak ve akl eitmek.5 Hatta ou kez akla akl st nitelikler yklemek. znelik kategorisi iindeki insan kendi kendini kontrol edebilen ve kendi bedeni zerinde muktedir olan insandr. Modernlik bunu akln temin ettiini syler. Rasyonalizasyon bunu gerektirir. Modernlik kavramlar yoluyla, zneye uygun bir tarih kurar. nk zneye bir tarih gerekir, aidiyet ve gven gerekir. Akln yolunu bir klmak iin akllara akl vermek lazmdr. Tarih, akln hlihazrdaki muhakeme biimini kurar ve izah eder. Yani tarih hafzadr ve hafza kim olduumuzu bize syler6. Bu nokta aidiyetlerin kurulduu ve kiiolunun bir ulus ats altna kimlik kazand noktadr. Hsl modernlik inancn ve gelenekselin karsna akl koyar, kiioluna bir tarih, bir kimlik ve bir aidiyet sunar. Var olanlar da koparp atar. Bizde muasr medeniyet seviyesine ulama olarak tercme edilen modernlik Trk ve vatanda yaratma projesinin bir ayanda mzii ele ald. Mzie ynelik olarak ortaya kan bu inklp iradesinin amac temelde mzik ya da mziin slah deildi; gerek ve yaayan bir varlk olarak halk da deildi. yle olsayd meseleye mzik asndan baklrd7. Oysa buradaki hedef, dier baka kltrel alanlarda olduu gibi cumhuriyet bnyesindeki kiilerin muasrlar mertebesine ykselmeleriydi. Bunun iin galiba zmnen u soru soruldu: Yurtta ne dinler? Ya da Ne dinlerse yurtta olur?

II. Cumhuriyet ve Mzik


Mziin Batllamas, dier her alanda olduu gibi cumhuriyetle balamad. lk tankllar 1543 yllarna kadar gider8. Ancak asl ciddi etkileim zaman 19. yzyldr. 1826da Yenieri Oca ile birlikte 679

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa

680

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa mehterin de kaldrlmas ve yerine Mzka-i Hmayunun kurulmas mziin ynnn devlet destekli olarak Batya ynelmesindeki en nemli admlardan biri belki de ilkidir. Son dnem padiahlarnn pek ou Bat mziine dkn kimselerdi ve hatta bazs Bat mzii formlarnda beste yapacak derecede bu alana vakft9. rnein II. Abdlhamidin bu konudaki dnceleri bazlarnca olduka enteresan olarak nitelendirilebilecek ekildedir: () Dorusu, alaturka mskiden holanmam. nsana uyku getirir. Alafranga mskiyi tercih ederim. Bilhassa opera ve operetler pek houma gider. Hem size bir ey syliyeyim mi? Alaturka dediiniz makamlar Trklere ait deildir. Yunanlardan, Acemlerden, Araplardan alnmtr. Trk algs davulla zurnadr derler ya: bunda da teredddm vardr. Bu iki alg da Araplarn imi. Bir tarihte, Trkistan taraflarnda seyahat etmi bir zattan tahkik ettim. O tarafn kylerinde eskiden beri alnan alg sazm. Bizde de Anadolunun asl Trk kylerinde daima saz alnrm. ()10 Ancak Osmanldaki bu youn ilgiye ramen mzik alannda toplumu zorlayc bir inklp aray grlmez. Neticede Osmanl bir imparatorluk idi ve tabiat gerei yurtta retme projelerine tevessl etmedi. Osmanl dneminde her ne kadar Bat mzii etkileri grlse de on dokuzuncu yzylda Rusya veya eitli Dou Avrupa lkelerinde olduu gibi bir milli mzik akm ortaya kmamtr. Ayrca bu mzik hep saray ve evresi ile snrl kalmtr. Bu alandaki ciddi almalar asndan Atatrk reformlarn ve Cumhuriyet dnemini beklemek gerekir. Ancak o dnemlerdeki ad ile Riyaset-i Cumhur Flarmonik Orkestras gibi, saltanat orkestras Ankaraya getirilerek oluturulan baz kurumlarn, doal olarak Osmanl miras olduunu da kabul etmek gerekir. Hatta bu orkestra 1918 senesinde Almanyaya giderek Berlin ve Dresdende konserler dahi vermitir.11 Cumhuriyetin kltr devrimleri iinde mzik en bata gelen unsurdur12. Bunun iki sebebi var. lki Osmanldaki dier sanat dallar iinde o gnler iin hlen varln koruyabilen tek sanatn mzik olmas13, ikincisi ise Osmanl mskisinin, gemii simgelemesi ve bir anlamda srdrmesi bakmndan bir tehdit olarak alglanmasdr. Dolaysyla btnyle reddedilmi ve hatta aalanmtr. Mski nklb ulusa yazlan yeni tarihin bir parasdr. Trkiyede halk mzii, yandalarna ve uygulayclarna gre kltrel adan birlik arz eden uyumlu bir ulusal devlet kurmada zel bir rol stlenmektedir. Halk mzii pratii ve icras, mziin bal olduu ideolojiyi naklettii bireye uyum, birlikte alma, rekabet, kendini takdim deerlerini alayarak bireyi dntrr. Bu mzik, laik bir Trkiye inasn amalayan Atatrk felsefenin znde yatan, mantkl, sistemli ve rasyonel dnme iin de bir model oluturmaktadr.14 681

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa Cumhuriyet dneminde mzikle ilgili gelimeler kaynakada belirttiim eserlerde ayrntl bir ekilde anlatlyor. O sebeple ben uzun uzadya o dnemin kronolojisini vermeyeceim; buna ne yerim ve ne de zamanm msait. Mzik alannda Cumhuriyetin temel perspektifini ortaya koyan Ziya Gkalpn meseleyi ele alndan ve simge niteliinde ve byk nem tayan birka olaydan bahsedeceim. Ziya Gkalp Trkln Esaslarnda Mill Mskiyi de aklad. Evvela iki mzik trn ayrt eder; Osmanl mzii ve Trk halk mzii: Memleketimizde bunlardan baka, yan yana yayan iki mski vardr. Bunlardan birisi halk arasnda kendi kendine domu olan Trk mskisi, dieri Farabi tarafndan Bizanstan tercme ve iktibas olunan Osmanl mskisidir. Bunlardan birincisi mill kltrmzn ikincisi ise medeniyetimizin mskisidir.15 Sonra bunlara hedef mzik olarak garp mskisini ekler ve nasl bir seim yapmamz gerektiini syler: Bugn, ite, u mskinin karsndayz: ark mskisi, Garp mskisi, halk mskisi. ...ark mskisinin hem hasta, hem de gayri milli olduunu grdk. Halk mskisi harsmzn, garp mskisi de yeni medeniyetimizin mskileri olduu iin, her ikisi de bize yabanc deildir. O halde, mill mskimiz, memleketimizdeki halk mskisiyle garp mskisinin imtizacndan doacaktr. Halk mskimiz, bize birok melodiler vermitir. Bunlar toplar ve garp mskisi usulnce armonize edersek hem milli, hem de Avrupai bir mskiye malik oluruz.16 Yani forml aslnda basit: ark muskisini at, Bat mziini halk mziine bala, mill muskiye ula! Aslna baklrsa bunlar yeni grler de deildi17 ancak Trkln Esaslarnda belli bir sistematie oturmutu ve uygulamas bir yana- devlet katnda byk kabul grd. Gerekten de Osmanl mzii dland, halk mzii derlemeleri balad ve Bat mzii eitimi yaygnlatrld. Yukarda bahsettiim ve Cumhuriyetin mzie kar tutumunu net bir ekilde belirleyen olaylardan ilki 29 Aralk 1926da Drl-elhnn18 ark Mskisi blmnn kapatlmas19 ve ertesi yl tek sesli mzik eitiminin (hem zel hem de devlet) ilk ve orta dereceli okullarn mfredatndan karlarak yasaklanmasdr20. Bylece devlet eliyle Trk mzii eitimi yasaklanm bu durum ancak 3 Mart 1976da ilk Devlet Trk Mzii Konservatuar almas ile son bulmutur. Atatrkn mehur Sarayburnu nutku21 (1928) da bu balamda ok nemlidir. Hatta Paacya gre bu konumann yaplabilmesi iin gerekli ortamn da planl bir ekilde oluturulduu grlmektedir. Bu nutuk devletin Bat ve Trk mzii arasnda Bat lehine yapt kesin ayrm ortaya koydu22. Bir baka ok arpc rnek 1934ta radyolarda Trk 682

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa mziinin yasaklanmasdr. Bu yasak Atatrkn 1 Kasm 1934 ylnda meclisin alnda yapt konumann sonucudur: Arkadalar, Gzel sanatlarn hepsinde, ulus genliinin ne trl ilerletilmesini istediinizi bilirim. Bu, yaplmaktadr, Ancak, bunda en abuk, en nde gtrlmesi gerekli olan Trk mskisidir (Alklar). Bir ulusun yeni deiikliinde l, mskide deiiklii alabilmesi, kavryabilmesidir. Bu gn dinletmee yeltenilen mski yz aartacak deerde olmaktan uzaktr. Bunu aka bilmeliyiz (Oley sesleri, alklar). Ulusal; ince duygular, dnceleri anlatan; yksek deyileri, syleyileri toplamak, onlar, bir gn nce, genel son mski kurallarna gre ilemek gerektir. Ancak; bu gzeyde (sayede), Trk ulusal mskisi ykselebilir, evrensel mskide yerini alabilir. Kltr ileri bakanlnn buna deerince zen vermesini, kamunun da bunda ona yardmc olmasn dilerim.23 Bu konuma ve belli ki zellikle son cmle zerine 2 Kasm 1934 ileri Bakanl (Kltr ileri bakanl deil!) bir genelge yaynlayarak radyo programlarndan alaturka mskinin tamamen kaldrlmasn ve yalnz garb tekniiyle bestelenmi, motifleri milli mski paralarmzn, garb tekniine vakf sanatkrlar tarafndan alnmasn alakadarlara bildirmitir.24 Bu yasak yaklak 2 yl srm ve hem alaturka hem de halk mzii bu sre zarfnda alnmamtr25. Yasan sona ermesi ancak mill mski bakmndan ve belli sanatlar iin sz konusu olabilmitir. Fasl ve Enderun mzii yine kapsam ddr26. Burada grld zere Cumhuriyetin kendine hedef setii mzik Osmanl mziidir. Gelecein Trk mziini kurmak iinse iki ynl bir faaliyet balar. Bat mzii eitimin yaygnlatrlmas ve bu amala 1924 ylndan itibaren yurt dna eitim iin renci gnderilmesi. Bunun nemli bir paras da 1936 ylnda kurulacak olan Devlet Konservatuarnn temeli olan Muski Muallim Mektebinin kurulmasdr27. te yandan da derleme faaliyetleri... Trkiyeye Dou Avrupa ekol olarak yansyan mzik derlemelerinin, yalnzca yerel mzikleri derlemek gibi bir amac yoktur. Dou Avrupa ekol, halk mzii aratrmalarna, mzikolojik amalarn dnda, drt nemli ilev daha yklemi durumda idi. Bunlardan birincisi, milliyetilik ideolojisiydi. kincisi, geleneksel mziin korunmas/ saklanmas, ncs, egemen etnik kimliin vurgulanmas ve drdncs ise eitim mzii iinde halk mziinin kullanlmasdr. Bu anlamda milli ideoloji retmek adna halk mziinin derlenmesi ve deerlendirilmesi reetesinin, Trkiyede, harfiyen uygulanm olduunu rahatlkla syleyebiliriz.28 ztrkn de belirttii gibi derlemelerin temel amac, Bat mzii ile sentezlenebilecek ve yeni Trk mziini kuracak malzemenin temin 683

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa edilmesi idi. Ancak en bandan itibaren bu derlemeler gerek derlemenin biimi gerekse gzetilen amalar bakmndan ok sorunludur ve balangcndan itibaren hibir bilimsel ama tamad sylenebilir29. Derlemelerdeki uygulama Macar besteci Bartokun30 ortaya koyduu ve titizlikle uygulad kriterlerden ok uzaktadr31. Derlemeler srasnda pek ok zaman kayt cihaz yahut bir notist bulunmad iin sadece szler kayda geirildi. Notaya alnan trkler de ou zaman yanl yahut eksikti. Bunun yannda zellikle Sarszen ve Mesut Cemil gibi mzisyenlerin abalaryla radyo programlarnda yeni bir trk syleme biimi ortaya kt. Gelenekte hi bulunmayan toplu alma ve syleme ve trkleri tm ulusun rn olarak lanse etme eilimi, blgesel farkllklarn ortadan kalkmasna yol at32. Ayrca Anadolu mziklerinin teknik yapsna ilikin olarak makam ve usl yerine Bat mzik terminolojisine ve yapsna ait l ve dizi kavramlarnn kullanlmas geleneksel mziklerin deformasyonuna ve bambaka bir kimlikle karmza kmalarna yol at33. Bundan baka trk szlerinde yer alan baz kelimeler yahut ktalar belirli kriterlere uymad iin uygun olanlaryla deitirildi veya karld. zetle ama derleme deil de ele geen ezgilerde karakteristik Trk damgasnn aranmas hline gelmitir34. Bu iki durum daha sonra TRTnin uygulamalarnda devam etti. Ancak her eye ramen halk iinde szl gelenek olarak bu mziin retilmesi yakn zamanlara kadar geldi. Cumhuriyetin mzikle olan ilikisinin sanatsal deil pragmatik olduunu daha nce belirtmitim. Ulus devlet, Weberci anlamda iddet tekelini ele almaktan baka mill kimliin kurucusu ve yaycs olarak yurt apnda rgtledii mill eitimi [de] tekelinde tutmay hedeflemektedir.35 Yeni sanat36 toplumun eitilmesi bakmndan bir ara mesabesindedir. Ayrca mziin kitlelere iletilmesi ve yn terbiyesi iin kurum olduka etkili olmutur: Trk Ocaklar, Halkevleri ve Radyo37. Devletin bu alandaki mdahalesine ynelik eletirilerse, kltr sanat hayatmzdaki eksikliklerin kayna olarak bu mdahalenin yetersizliine odaklanmtr38. Yurttan kurulmasnda beden eitimi gibi sanat da bir eitim ve terbiye meselesi olarak grlmtr. Sanat toplumsal terbiyenin bir aracdr. Bu anlamda stelin ortaya koyduu ve kltr ve sanat politikalarnn hemen her zaman bir maarif meselesi olarak ele alnd dolaysyla da devletin terbiye/eitim politikalarnn iinde deerlendirildii tespiti nemlidir39. stelin aktardna gre 1930 tarihli Mektep Temsilleri Hakknda Alnacak Tedbirlere Dair Talimnamede yle denmektedir: Srf mektepler iin yazlm bir veya iki perdelik kk piyesler aynen temsil edilebilirse de , drt veya be perdelik piyeslerin en dikkate ayan olan bir perdesinin veya muhtelif perdelerindeki en mhim bir iki perdenin temsili kfidir. Maksat talebeyi aktr yetitirmek deil temsilin terbiyev kymetinden talebeyi istifade ettirmek olduuna 684

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa gre kymetli bir eserin en canl bir perdesinin veya bir iki sahnenin temsili maksad temine kifayet eder.40 Mziin yurtta inasnda kullanlmas phesiz bize mahsus bir ey deil. Uluslama srecindeki btn devletlerde bu grlyor. Mesela ulus kavram konusunda rnek aldmz Almanyada da benzer bir sre grlm. Thacker, 20. yzyln ilk yarsnda Almanlarn dnyadaki en mzikal ulus olduu grnn yaygn bir ekilde kabul grdn ifade ediyor41. Almanlarn mzikal stnln kantlayan byk besteciler vard (Bach, Handel, Gluck, Haydn, Mozart, Beethoven, Weber, Wagner) ve bu bestecilerdeki derinlik ve i dnyas Alman olmayanlarca tam olarak anlalabilir nitelikte deildi42. Almanlar bu konuda bir mzikal stnlk doktrini kurmulard. Germanik halklar ok erken zamanlarda armoniyi gelitirmilerdi.

III. Mzik, Halk, Ulus, Medenleme


Mzie ilikin dntrme, deitirme ve kurma abalarn anlamak iin milliyetilii incelemek lazm gelir ve esasen milliyetilik olmakszn bunlar anlamak da mmkn deildir. 19. yzylda halk mzii ou kez bir ulusun en alt seviyedeki mzii olarak grld. Ancak bu gerei belirsiz ve gerek d yapan, bu mzik hakknda konuan bir kimsenin, halk kelimesi ile hemen daima nfusun alt tabakalarn yani kylleri ve ayn zamanda (vehmedilmi bir)* btn olarak ulus kavramn kastetmesidir. Yine de 19. yzyl milliyetilii kyllerin uyanlarnn (self-awareness) bir ifadesi deil burjuvazinin bir fenomeni (-vurgu benim) idi. Halk mziinin burjuvazi tarafndan bu ekilde kullanm hem de vatanseverliklerini ispatlamak hem de zamann sosyal engellerini amak iindi. Burjuvazi iin ulusal karakter halk mziinin ncelikli ve temel nitelii idi ve bu halk mzii halkn ruhunu tamaktayd.44 Bu alntda iki nokta nemlidir ve bizim muski inklbn arpc ekilde izah etmektedir. lki halk kavram ile mulk bir ekilde ve olumsuz bir ima ile hem cahil kyl tabakalarnn hem de olumlu bir vurgu ile bir btn olarak tasarlanan ulusun kastedilmesidir. Gereklik olarak halk (mzii), ulusun temeli ve hatta kendisi olmas bakmndan kymetlidir ancak ulus olabilmek iin Bat (mzii) ile terbiyesi lazmdr. Bu eliki o dnemin hemen her faaliyetinde vardr. Yukardan paymza den ikinci nokta halk mziinin devlet eliyle sahiplenilmesinin ne halkla ne de mzikle bir ilgisi olduu gereidir. Nasl 19. yzylda milliyetilik halkn uyanyla ilgili deil de burjuvazinin program ile ilgili olarak ortaya kt ise bizde de mzik politikalar yerel mziklerden ulusal bir mzik tretmek iin bir tarih tretti. Milliyetilik bahsi uzun uzadya ele alnabilir, ancak ben ideolojik bir sre olan muski inklbnn, Eliastan mlhem, medenlemenin bir 685

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa paras olarak da ele alnabileceini dnyorum. Medenleme ya da o yllarn diliyle muasrlama bir rasyonalizasyon srecidir. Rasyonalizasyon nermeleri, gerek objelerle veya gerek dnyada olup bitenlerle deil, n kabullerle yahut postulalarla merulatran bir sistemdir45. Bu anlamyla da ideolojik bir tutuma tekabl eder. Sz konusu olan bir ulus devlet ise, hayatn btn alanlarnda, retilmi bir rasyonellik zerinden toplumu dntrmek ve bu dnm rasyonalize etmek zere bir proje ortaya kar. Bu tutum mevcut malzemenin rasyonel olarak ele alnp olduu hliyle incelenmesini yani bilimsellii ier(e)mez. Norbert Elias, zel bir sosyolog ve tarihi. The Civilizing Process Avrupa toplumlarnn nasl olup da modernletiini -onun deyimiyle medenletiini, farkl bir bak asndan ele almakta. zetle modern karmak toplumlarn kuruluunu insanlarn kendi bedenleri stnde yksek seviyede bir kontrol salamalarna balayan Elias, bunun kendiliinden ve zellikle de sarayllar arasnda yaygnlaan grg kurallarnn toplumun alt katmanlarna da sirayet etmesi sayesinde mmkn olduunu syler. Medeniyet dediimiz sre insan doasnn denetim altna alnmas46 srecidir; ya da Eliasn deyiiyle medenleme sreci, insan davran ve hissiyatnn spesifik bir ynde deimesidir.47 Uygarlama srecinin insan davrannn ve hissediinin ok belirli bir yndeki deiimi olduunu gryoruz () Ama gemi zamanlarda tek tek insanlarn deiiminin bu uygarlamay amalam olmad, uygarlamay gayet bilinli ve aklc bir ekilde amaca uygun tedrici tedbirlerle gerekletirmedikleri, gayet aktr; uygarlamann, tpk aklclk gibi insan aklnn bir rn ve uzu vadeye ynelik bir planlamann sonucu olmad aktr.48 Gerekten de tarihte, bu deiimin aklc olarak, mesela tek tek insanlarn ya da insan gruplarnn hedef bilinciyle eitilmesi yoluyla gerekletirildiine iaret eden hibir ey yoktur.49 Eliasa gre bu planlanmayan aklc sre iindeki bireyler mevcut toplumsal yapy zel olarak ve bilinli bir ekilde tercih etmi deillerdir. nsanlar daima belli bir dzenin iine doarlar ve o dzene kar ktklarnda bile onun referanslarn kullanrlar. Tek tek kiiler iinde doduklar dzenin rndrler50. Dolaysyla da srgiden hayatn iinde ekillenirler. Bu hayat biimi ya da orta a adamn zneye dntren sre Eliasa gre sarayllar arasnda yaylan grg kurallarnn sebep olduu ve kiinin kendi stnde bir denetim/kontrol kurmasn salad ve sonucunda modern karmak toplumlar olutu. Elias bu sreci kitabnda uzun uzadya tasvir etmektedir. Modernlii bir ideoloji ve proje olarak sonradan benimseyen uluslar asndan bu sre kendiliinden bir seyir izlemez phesiz. Yukarda Eliastan verdiim alntnn tersine olarak bu devletler ksa zamanda tek tek insanlarn ya da insan gruplarnn hedef bilinciyle eitilmesi yoluyla medenletirilmek istenir51. 686

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa Eliasn medenleme srecini izah ederken ortaya koyduu bak asnda ekl unsurlar n plandadr. Sarayda gelien davran kalplar (grg kurallar) zamanla insanlar zerinde isel bir psikolojik bask mekanizmasna dnt52. Yani dnceyi ve tutumu belirleyen ekil oldu; tersi deil. Tersi bilimin kefi ile ortaya kar. Yani kitle ve insan davrannn ynlendirilebileceine ilikin bir bilginin retilebilecei fark edildii anda sosyal bilimlerin ortaya kt grlr. Bilginin bir g haline gelmesi ve iktidar tarafndan kullanlmas da byledir53. Yine Eliasa dnerek Bat toplumlarndaki bu davran oluumunun kendiliinden olduunu hatrlatalm. Balangta yetikinler yzyllar iinde bu kalplar edindi ve fakat sonrasnda bu kalplarn ii dolduruldu ve ocuklarn eitimi bunlara gre yapld. Bu iselletirilmi davran kalplar Bat toplumlarnda uygulanmad zaman bile- l norm olarak benimsendi. Biz bu davran kalplarn bir simge/model olarak aldk ve kiilerin bu kalb uygulamakla kalbn iaret ettii isel normu da temellk edeceklerini dndk54. Mesela yirmi balamay bir araya getirip yanna bir piyano ekleyip alanlara da papyon ve takm elbise giydirdiimizde mziimizin adalaacan dndk! Sabahattin Alinin hikyesindeki Sivasl Alinin o konservatuar odasnda bir trl sesini bulamay bundandr.

IV. Halka ve Mzie Ne Oldu?


Bir, iki sene nce orkestra efi Cem Mansurla birlikte bir gazeteye rportaj veriyoruz. Cem Mansur dedi ki, Biz, Atatrk istedii iin var olan bir mziin temsilcileriyiz. Sonra bana sra geldi, ben de dedim ki Biz de Atatrk olmasn dedii halde var olan bir mziin temsilcileriyiz.55 Bizde toplumsal gelimeler ve zne kendiliinden deil de iktidar projesi olarak ilendii ve bu projelerin uygulamasnda ounlukla bir tutarllk bulunmad iin ortaya epeyce garabet kt. Trk sanat mzii Trk halk mzii ve arabesk bunlardandr. Bir kere THM ve TSM, TRT markal mzikler haline geldi. Gelenekte var olmayan koro uygulamas bu mzikler iin standart bir uygulama oldu. Hafz okuyuu ve tavr kayboldu. Blgesel farkllklar indirgendi. phesiz bu gidiatn tek sorumlusu devlet yahut TRT deildir. Kapitalistleme ve kylln gittike artan bir hzla tasfiyesi halk mziklerine iki etki yapmtr. Birincisi artk bu mzikler retilmemekte ve sadece tekrar edilmektedir. kincisi ise zellikle 90l yllardan sonra bu mziklerin icra ve alg kalitesinde ciddi bir ykselme grlmtr. Arif Sa, Musa Erolu gibi icraclarn eline poplerleen ve yaygnlaan halk mzii, Okan Murat ztrk ve Bengi Balama Topluluu, Cengiz zkan gibi zel sanatlarn 687

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa elinde daha yksek bir icraya ve sadelie ulamtr. Erkan Our ise kategori d zel bir mzisyen olarak Trk mziinin seyrini deitiriyor. C. Meri, Her yzyl bir kii dnr, dierleri onun dndklerini dnr. demiti. Bu yzylda o kii Erkan Ourdur. Ama mesela TRT repertuarna bakanlar Eledim Eledim Hllk Eledim trksnn Kore savanda kaybedilen bir oul yakldn gremediler. Yahut Kaygusuz Abdaln svglerini onlardan hi duymadk. Veya kendisini Burak Tarlasna sokan kaynpederine deyyus diyen, kocasn gtren zaptiyeye de mrn tkene diye ilenen gelinin bu szlerini de Yalnz srekli, buram buram Anadolu kokan, gnl dolusu sevgi, yrek dolusu umutla, rl rl akan derelerde, Dadalolu gibi yiit, Karacolan gibi uar, yiidin harman olduu diyarlardan, dalardan, ovalardan iimize trk trk sevdalar dolduran, Karstan, Erzurumdan, zeybeklerden, binlerce yldan szlp gelen ak gibi, sevda gibi yank bir yrek gibi trkler dinledik Ara. Gr., DE Hukuk Fakltesi Hukuk Felsefesi ve Sosyolojisi ABD.

Notlar:
1 Sabahattin Alinin SES adl hikyesinden alnmtr. Ksaca yledir: Beyehir-Konya yolunda yolculuk ettikleri kamyon arzalanan yazar ve mzisyen arkada, tamirin bitmesini beklerken trk syleyen mthi bir ses duyarlar. Sese hayran kalrlar ve sahibi Sivasl Ali ile tanrlar. Sonraki zamanda bir gn mehur ve dnyaca tannm bir opera tenoru olarak Avrupa ehirlerinde konserler vereceini hayal ederek onu Ankaraya getirtirler. Konservatuarda imtihana sokarlar. Ancak Ali orada bir trl rahat edemez ve sesini bulamaz. Yukardaki alnt onun kaybolup memleketine dnmeden nce syledii szlerdir. 2 Buradaki dncelerin esin kayna, Trk mziinin 21. yzyldaki dehas Erkan Ourdur. Nasl 20. yzyln banda Tanbur Cemil Bey mziin seyrini deitirdi ise mzikten ve mzisyenlikten te bir sessizlik aray iinde olan Erkan Our da 21. yzylda mzikte dnlmeyeni seslendiriyor. 3 M. W. Jackson, Norbert Eliass Theory of Civilizing Process adl makalesinde bu durumu olduka iyi bir biimde zetlemektedir. nsann kapasitesinin ykselmesi kendi kendini kstlayabilmesi sayesindedir. Kendi stnde kurduu denetim ve disiplin insann gcn, kabiliyetlerini ve yapabileceklerini muazzam seviyelere ekmitir. Jackson M. W., Norbert Eliass Theory of the Civilizing Process, Bulletin of the Australian Society of Legal Philosophy, Vol. 9, No. 32, March 1985, s. 298-312. (Makalenin Trke tercmesi iin Topuzkanam Engin, Dokuz Eyll niversitesi Hukuk Fakltesi Dergisi Cilt: 11, zel Say, 2009. (Basm Yl: 2010)) 4 JACKSON, s. 298 ve 300. 5 nsann toplumsall doutan deil sonradan diyor Hobbes: nsan 688

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa toplum iin domu bir yaratktr (born to fit for society) BURCHELL, s. 508. 6 YAVUZ, s. 25. 7 A. A. Saygun, Atatrkn nl Sarayburnu nutku stne yapt yorumda yle demiti: Burada biz o gn o gazinoda alnm ve sylenmi mskilerin sanat deeri zerinde duracak deiliz. Zaten, anlaldna gre, Msrl arkcnn syledii ark ve gazel, tekilerin aldklar basit bir dans havasdr. Burada sz konusu olan, sanat deeri deil, mskinin ruhlar zerindeki etkisidir. Aktaran AKSOY, s. 213. 8 BALKILI, s. 69; ARACI, http://kalan.com/scripts/Dergi/Dergi. asp?t=3&yid=2913 (Eriim 25.08.10) 9 Burada Avrupa mziine kar olan ilgi son zamanlarda byk art kazand. Sultann hareminde sadece hanmlardan olumakta olan mkemmel bir orkestra bulunmaktadr. Bu hanmlardan bir tanesi zellikle kemanda ok baarl bir icracdr; hatta stili ar derecede Terasa Milanolloyu andrmaktadr. Piyano bulunmayan haremlerin says artk pek az olup, Trk hanmlar ise mkemmel icraclardr. Sultan [Abdlmecid] Tophanede bir tiyatro binas ina ettirmek arzusunda olduunu ifade etmitir (The Musical Gazette, 30 Austos 1856, s. 379). Aktaran ARACI, http://kalan.com/scripts/Dergi/Dergi.asp?t=3&yid=2913 10 Aktaran AKSOY, s. 142. Ayrca, PAACI, s. 11; BALKILI, s. 73. 11 ARACI, http://kalan.com/scripts/Dergi/Dergi.asp?t=3&yid=2913 12 BALKILI, s. 58; AKSOY, s.182. 13 AKSOY, s. 182; TEKELOLU, s. 147. 14 STOKES, s. 43. 15 GKALP, s. 33. 16 GKALP, s. 146-147. 17 Yusuf Akuraya gre bu gr ilk ortaya atan Necib sm Beydir. AKSOY, s. 142. 18 stanbulda mevcut bulunan Drl-elhn, dmtek usulnn, yani Bizans mskisinin Drl-elhndr. GKALP; s. 102. 19 Kararda imzas bulunan Sanayi-i Nefise Encmeni yelerinden smail Hakk Baltacolu, 1934te yaymlanan bir yazsnda, bu gelimeye dair: Alaturka mski irtica mskisidir, ona mdahale etmek lazmd diyecektir. YARMAN, s. 8. 20 AKSOY, s. 183; BALKILI, s. 80-81; TEKELOLU, Trk Mski nklab, s. 122. 21 Bu gece, burada, gzel bir tesadf eseri olarak arkn en mmtaz iki mski heyetini dinledim. Bilhassa sahneyi birinci olarak tezyin eden 689

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa Mniretl Mehdiye Hanm sanatkrlnda muvaffak oldu. Fakat benim Trk hissiyatm zerinde artk bu mski, bu basit mski, Trkn ok mnkeif ruh ve hissini tatmine kfi gelmez. imdi karda medeni dnyann mskisi de iitildi. Bu ana kadar ark mskisi denilen terennmler karsnda kansz gibi grnen halk, derhal harekete ve faaliyete geti. Hepsi oynuyor ve en, atrdrlar, tabiatn icaBatn yapyorlar. Bu pek tabiidir. Hakikaten Trk ftraten en, atrdr. Eer onun bu gzel huyu bir zaman iin fark olunmamsa, kendisinin kusuru deildir. Kusurlu hareketlerin ac, felaketli neticeleri vardr. Bunun fariki olmamak, kabahatti. te, Trk Milleti bunun iin gamland. Fakat artk millet hatalarn kan ile tashih etmitir; artk msterihtir; artk Trk endir, ftratnda olduu gibi. Artk Trk endir, nk ona ilimenin hatarnak olduu tekrar ispat istemez, kanaatindedir. Bu kanaat ayn zamanda temennidir. PAACI, s. 22; YARMAN, s. 9. 22 Atatrkn Trk mziine dair ayrntl grleri ve yansmalar iin konuyu kronolojik bir sralama ile veren Yarmann makalesine baklabilir. YARMAN, Alaturka Mziin Yasaklanmasnda Atatrk: Belgeler Zemininde Bir zmleme, http://www.ozanyarman.com/files/ataturk_ ve_mski.pdf 23 Aktaran AKSOY, s. 186. 24 YARMAN, s. 13; AKSOY, s. 187, PAACI, s. 23. 25 AKSOY, s. 187. 26 STEL, s. 43. 27 BALKILI, s. 80. 1924n Nisan aynda, Osmanl dneminde oksesli mziin icra edildii tek kurum olan Saray Senfoni Orkestras lavedilmi ve bu orkestrann eitim kurumu olan Mzka-i Hmayun kapatlm, ama bu kurum eyll aynda, Mski Muallim Mektebi adyla yeniden almtr. TEKELOLU, Trk Mski nkilabnn, s.122-123. 28 ZTRK, Trkiyede, http://www.muzikegitimcileri.net/bilimsel/ bildiri/O-Ozturk_5.html 29 ZTRK, Ozturk_5.html http://www.muzikegitimcileri.net/bilimsel/bildiri/O-

30 Ankara Devlet Konservatuarnn yerel mzik derlemelerine ynelmesinde ise, yurtdndan davet edilen iki nemli mzik adamnn, byk etkileri olmutur. Bunlar, Alman Paul Hindemith (1895-1963) ile Macar Bela Bartok (1881-1945) tur. Gerek Hindemithin, gerekse Bartokun halk mziine verdikleri nem, adeta milli devlet-milli mski ideolojisinin perinlenmesini, hatta, daha da vurgu kazanmasn salamtr. () Bartok ...Trk milli karakterini tayan mskiyi yaratmann esas artnn kylerinizdeki mskinin mmkn olduu kadar esasl renilmesine bal olacan belirtmek fazladr. Tabii milli mskiyi 690

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa ilerletmenin ikinci art yaratc kompozitrlerin yetimesidir... lk artn, yani halk mskisini derhal toplamay baarmann daha mhim olduu kanaatindeyim diyerek, milli mski kavramnn oluturulmas adna ana hedefin, halk mskisinin bir an nce derlenmesi olduuna dikkat ekmitir. ZTRK, http://www.muzikegitimcileri.net/bilimsel/bildiri/ O-Ozturk_5.html 31 AKSOY, Bla Bartk, s. 47. 32 Trklerden ulusal ve evrensel bir mzik tretme ynndeki bu abalarn pek sonu verdii sylenemez. Ancak pek ok tuhafla ve tahrife sebep olduu ak. Bu ulusal mzik sentezine ulaamamay daha tuhaf biimde eletiren Klbay yle diyor: Artk aka sylemenin zaman gelmitir ki, trk yerel bir kltrel edir. Yani bir uygarlk unsuru deildir, nk evrensel boyutu ve tns yoktur. te yandan, khnedir, mzikal ve szel formlar binlerce yl gerilere gitmektedir. Bugn Trkiyede ulusal bir trk formu gelimemitir. Her blgenin, hatta her ilenin ayr trk tarzlar bulunmaktadr. Bunun bir zenginlik olduu sakn iddia edilmesin, bu ulusallaamayan yerel formun tmrlemi halidir. Bu kadar yerel ve arkaik bir kltr gesini ulusal kltrn bir paras sanmak, yle sunmak ve ulusal kelimesinin lkemizde brndrld kutsalln arkasna snarak, trkye kar kmann ulusalla kar kmak olduu izlenimini uyandrmak, Trkiyeye, Trk kltrne yarar deil zarar verir. KILILBAY Mehmet Ali, Trksn Trk Dinleyeceksin, Felsefesiz Sanat ve Oyunsuz Tarih, Ankara, 1996, s. 30. Klbay, siyaset bilimiyle urap mzie bulamasa daha iyi olur kanaatindeyim! 33 ZTRK, Ozturk_3.html 34 ENEL, s. 32. 35 CAYMAZ, s. 12. 36 Uurum kenarnda ykk bir lke... trl dmanlarla kanl boumalar... yllarca sren sava.., ondan sonra, ierde ve darda sayg ile tanlan yeni vatan, yeni sosyete, yeni devlet (srekli alklar) ve bunlar baarmak iin arasz, devrimler... ite, Trk genel devriminin bir ksa diyemi... C.H.P. 4. Byk Kurultaynda Genel Bakan Kaml Atatrkn Sylevinden. http://www.ataturktoday.com/CHP/1935Ataturk4KurultayKonusmasi. htm (Eriim 25.08.10) Yine Ekim aynda gerekleen mzik konulu bir toplantda, Atatrk, baz arklarn Arapa ve Farsa kelimeler ieren gftelerini Trkeletirip, Meclis Bakan Kazm zalpe dikte eder, sonra bu szleri yannda oturan Sayguna verir ve hemen orada bestelemesini ister. Bunun zerine, Ahmet Adnan Saygun, piyano elikli bir lied yaratr. Bu paray birka defa aldrtan Atatrk, heyecanl bir tonda kalabalk davetlilerine dnerek unlar syler: Efendiler! O szler Osmanlcadr ve onun mskisi 691 http://www.muzikegitimcileri.net/bilimsel/bildiri/O-

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa Osmanl mskisidir. Bu szler Trkedir ve bu mski Trk mskisidir. Yeni sosyete, yeni sanat! (YARMAN, s. 11) 37 AKSOY, 182 vd.; STEL, s. 42. 38 STEL, s. 40. 39 STEL, s. 40. 40 STEL, s. 41. 41 THACKER, s. 165. 42 THACKER, s. 166.
*

Ben ekledim.

44 MILES, John, Nationalism and its Effect on Music in the Romantic Era (1985), http://hunsmire.tripod.com/music/nationalism.html (Eriim 26.08.10) 45 YAVUZ, s. 23. 46 NC, s. 11. 47 ELIAS, Constraint, s. 49. 48 ELIAS, II., s. 299. 49 ELIAS, II., s. 300 50 ELIAS, II., s. 301 51 Gazi Hazretleri sylyor: Montesquieunn bir milletin mskicilikteki meyline ehemmiyet verilmezse, o milleti ilerletmek mmkn olamaz szn okudum, tasdik ederim. Bunun iin mskicilie pek ok itina gstermekte olduumuzu gryorsunuz. (Ludwig:) Biz garpllara gre ark mskiciliinin kulaklarmza gelen garabeti cihetinden bahsettim ve dedim ki; arkn yegane anlyamadmz bir fenni varsa, o da onun mskiciliidir. Gazi, itiraz ederek yle demitir: Bunlar hep Bizanstan kalma eylerdir. Bizim hakiki mskimiz Anadolu halkndaiitilebilir. Bu namelerin slahiyle terakki ettirilmesi mmkn deil midir? Garp mskicilii bugnk haline gelinceye kadar, ne kadar zaman geti: Drt yz sene kadar geti. Bizim bu kadar zaman beklemee vaktimiz yoktur. Bunun iin, garp mskiciliini almakta olduumuzu gryorsunuz. (YARMAN, s. 10.) 52 Yalnz unutmayalm ki bu yaklak 500 yllk bir sretir ve phesiz sadece grg kurallar meselesi deildir. 692

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa 53 ktidar/Bilgi: nsann davrannn ne ekilde etkilenebilecei/ ynlendirilebilecei bilgisi. Temeli sosyal mhendislik, eitim vs. gibi yeni tekniklere dayanr. http://users.california.com/~rathbone/foucau10. htm 54 Simge-kavram ilikisi iin YAVUZ, Modernleme, http://www.zaman. com.tr/yazar.do?yazino=-2610 (Eriim 20.08.2010) 55 Kudsi Erguner. Fatih Vuralla syleiden. Say: 652, 04.06.2007 Aksiyon dergisinde yaplan

Kaynaka:
Aksoy, Blent. Bla Bartkun Derleme ve Aratrma Yntemi in Bla Bartk- Panel Bildirileri, Yayma Hazrlayan: Sleyman enel, 47-56. stanbul: Pan, 2000. Aksoy, Blent. Gemiin Muski Mirasna Baklar. stanbul: Pan yay., 2008. Arac, Emre. Osmanl Sarayndan Avrupa Mzii, http://kalan.com/ scripts/Dergi/Dergi.asp?t=3&yid=2913 (Eriim 24.08.10) Balkl, zgr. Cumhuriyet, Halk ve Mzik. Ankara: Tan Yay., 2009. Burchell David. The Disciplined Citizen: Thomas Hobbes, Neostoicism and the Critique of Classical Citizenship, Australian Journal of Politics and History, Vol. 45, No. 4, (1999): 506-524. Caymaz, Birol. Trkiyede Vatandalk. stanbul: Bilgi niversitesi, 2007. Elias Norbert, The Social Constraint towards Self-Constraint, On Civilization, Power and Knowledge, Ed. Stephan Mennell and Johan Goudsblom, 49-66. Chicago: The University of Chicago Press, 1998. Elias, Norbert. Uygarlk Sreci II. stanbul: letiim Yay., 2007. Gkalp Ziya. Trkln Esaslar. stanbul: MEB Yay., 1990. Jackson M. W. Norbert Eliass Theory of the Civilizing Process, Bulletin of the Australian Society of Legal Philosophy, Vol. 9, No. 32, (/March 1985): 298-312. Miles, John. Nationalism and its Effect on Music in the Romantic Era (1985), http://hunsmire.tripod.com/music/nationalism.html (Eriim 26.08.10) nc Aye, Elias ve Medeniyetin yks, Toplum ve Bilim, 84 (Bahar 2000): 8-16. ztrk, Okan Murat. Geleneksel Mziklerin Westernizasyonu: Binilen Daln Kesilmesi. http://www.muzikegitimcileri.net/bilimsel/bildiri/OOzturk_3.html (Eriim 15.08.10) 693

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa ztrk, Okan Murat. Trkiyede Yaanan Modernleme Sreci Ve Anadolu Yerel Mzikleri http://www.muzikegitimcileri.net/bilimsel/bildiri/OOzturk_5.html (Eriim 15.08.10) Paac Gnl, Cumhuriyetin Sesli Serveni, in Cumhuriyetin Sesleri, Ed. Gnl Paac, 10-29. stanbul: Tarih Vakf, 1999 Stokes, Martin. Trkiyede Arabesk Olay. stanbul: letiim yay., 1998. enel, Sleyman, Bla Bartkun Trk Halk Mzii almalar indeki Yeri, in Bla Bartk- Panel Bildirileri, Yayma Hazrlayan: Sleyman enel, 26-36. stanbul: Pan, 2000. Tekeliolu Orhan, Trk Muski nklabnn sel Tarihi: Nota Dergisinin Kapanmas, in Pop Yazlar- Varolardan Merkeze Yryen Halk Zevki, stanbul: Telos, 2006. Tekeliolu, Orhan. Ciddi Mzikten Popler Mzie Muski nklbnn Sonular, in Cumhuriyetin Sesleri, Ed. Gnl Paac, 146-153. stanbul: Tarih Vakf, 1999. Thacker Toby, Gesungen oder musiziert wird aber fast in jadem Haus: Representing and Constructing Citizenship Through Music in TwentiethCentury Germany, Citizenship and National Identity in TwentiethCentury Germany, ed. Geoff Eley&Jan Palmowski, California: Stanford University Pres, 2008. stel Fsun, 1920li ve 30lu Yllarda Mill Mski ve Mski nklb, in Cumhuriyetin Sesleri, Ed. Gnl Paac, 40-49. stanbul: Tarih Vakf, 1999 Yarman, Ozan. Alaturka Mziin Yasaklanmasnda Atatrk: Belgeler Zemininde Bir zmleme http://www.ozanyarman.com/files/ataturk_ ve_musiki.pdf Yavuz, Hilmi. Bilincin Ayniyeti, Modernleme, Oryantalizm ve slam, stanbul: Boyut Kitaplar, 1999. Yavuz, Hilmi. Modernleme Simge mi kavram m? http://www.zaman. com.tr/yazar.do?yazino=-2610 (Eriim 20.08.2010)

694

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa

William Godwin Felsefesinde BireyToplum likisi


Zafer Ylmaz
Birey-toplum ilikisi gemiten gnmze birok dnr megul eden, siyasal teorileri ekillendiren nemli bir tartma konusudur. Tartma daha ok, bireyin topluma ya da toplumun bireye ncelikli ele alnmas gerektii noktasnda ortaya kar ve bu noktadan hareketle, bireyin topluma gre konumu belirlenmeye allr. Baz dnrler, insanlar topluma bal olmadan, kendi hayatlarn kuran bamsz zerk bireyler olarak dnrken bazlar, insanlar toplum iinde gelien, bireyselliklerini topluma gre ekillendiren varlklar olarak deerlendirirler. Birey-toplum ilikisinin nasl olmas gerektii konusunda zgn fikirleriyle dikkat eken dnrlerden birisi de William Godwindir (17561836). Godwin, zgr ve eit bir toplum oluturmak, insanlar mutlu etmek adna bireyi snrlayan her trl kurum ve kurulua kar karak, anarist ilkeler zerine kurulu bir toplum anlay gelitirmitir. Godwin, anarizm szcn, Fransz htilalinin oluturduu kaos ortamnda yanl armlara neden olaca dncesiyle kullanmasa da, 1793 ylnda yaymlad An Enquiry Concerning Political Justice (Siyasal Adalet zerine Bir nceleme) adl eserinde ortaya koyduu grleriyle, felsefi anarizmin en tutarl ve derin savunucusu olarak kabul grmtr. Ona gre, anari topluluk araclyla enerji ve giriim gc yayar, insanlar nyarg ve kesin inanlardan kurtarr. En nemlisi anari, doruluun ve zgrln arptlm ve muhteem bir suretini tar ve en iyi insan toplumu formuna gtrebilir (Marshal 2003: 312). Anarist dncenin temel ayrt edici zellii; zgrln dokunulmaz olduu, en gl otorite kayna olan hkmetin zgrl yok ettii, bu nedenle de ortadan kaldrlmas gerektii ve hkmetsiz bir toplumunda mmkn olabileceidir (Toku 2005: 327). Burada sz konusu olan mevcut ya da gemiteki hkmetler deil hkmetin kendisidir. Godwin de hkmetin, hayat yok edici eilimler tadna inanr ve insanolunun mutluluu iin kesin imhasndan baka bir zm nermez. Hkmet, nasl biimlendirilmi olursa olsun, insana herhangi bir yarar salama konusunda yeteneksizdir. Ona gre hkmet, ister despotik olsun ister demokratik olsun daima akln karsndadr ve unutulmamas gereken temel nokta udur: her hkmet ktdr; hkmet demek, kendi z yarglarmzdan ve kendi bilincimizden vazgememiz demektir (Arvon 1979: 33, Godwin 2001: 280). Nitekim btn hkmetler, doalarnda 695

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa temel ve karakteristik bir zellik olarak basky tarlar ve ynetimi altnda bulunan insanlardan itaat isterler. Bask ve itaatin olduu yerde, eylemlerin rasyonel oluundan ve erdeme uygunluundan sz edilemez. Eylem, ya cezadan kanmak adna ya da eylemin ierii hakknda fikir sahibi olmadan yerine getirilir. Bu durum insanda, rasyonel ve ahlakl oluu temsil eden otantik zn bozulduunun bir gstergesidir. Otantik zn bozulmas ise, insanda bamllk duygusu oluturur. Bamllk duygusu, baz insanlarn doal olarak dierlerinden stn olduu inancna dayanr (Crowder 2007: 74, 7677). Oysa Godwinin bak asna gre, zsel bamszlklar nedeniyle btn insanlar eittir. Her insan kendi karn ve mutluluunu dnme ve yarglama kapasitesine eit lde sahiptir. Hibir hiyerari kabul edilemez; her bireye, eit lde akl sahibi bireyler olarak yaklalmaldr (Vincent 2006: 204). Bunu salamann yolu da, zgrl yok eden, eitsizlii kurumsallatran hkmetin ortadan kalkmasna baldr. Godwin, insanlarn kendi karlarna uygun olduunu dndkleri iin herhangi bir ynetim biimi altnda yaamlarn srdrdklerini ifade eder. Toplumun tamam ya da bir blm zorla hkm altnda tutulabilir. nsanlar bir hkm altnda tutan gte ynetenin gc deil, yneteni desteklemenin kendi karlarna uygun olduunu dnen toplumun gcdr. Godwin, bu dnce yklnca, onun zerine kurulu olan binann da yerle bir olacan dnr (Godwin 2007: 30). Bu dncenin yklmas da, insanlarn eitim yoluyla zihinsel bakmdan gelimesine baldr. nsanlar zihinsel bakmdan gelitike, hkmetsiz bir yaamn kendi karlarna daha uygun olduunu grebileceklerdir. Godwin, hkmetin ortadan kalkt zaman duyaca memnuniyeti u szlerle dile getirir; insanln bana gelen ktlklerin bin yllk nedenini oluturan ve z gerei her trl ktl tayan ve btnyle yok edilmedike kendisinden kurtulmann mmkn olmad o vahet makinesinin ortadan kalktn grecek o bilgili insanlk dostlarna ne mutlu! (Marshall 2003: 302). Hkmetin ortadan kalkmas insanl, doal, eitliki bir uyum toplumuna dntrr. Godwin, byle bir yap ierisinde insanlarn, yasalarn basks olmadan geimlerini gayet iyi salayabileceklerini dnr (Godwin 1831: 113). Nitekim kendi haline brakldnda insan zihni, doal olarak hatay saptamaya ve gitgide hakikate yaklamaya eilimlidir. Yani Godwin de ou anarist gibi bir tr kozmik iyimserlie inanr. Nasl ki doa kendi haline brakldnda en iyi geliimi salarsa, toplum da en az mdahale edildii zaman en iyi geliimi salar (Marshall 2003: 294295). Yukardaki ifadelerden de anlalaca zere Godwin, toplum ile hkmeti birbirlerine ters den, kart iki yap olarak deerlendirir. Hkmeti bir ktlk kayna olarak kabul edip, ortadan kaldrlmas gerektiini dnrken, toplumu bir nimet olarak grr. Ona gre, 696

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa insan doas gerei toplumsal bir varlktr ve bireyin en iyi niteliklerini ortaya karmak iin toplum gereklidir. Toplum, bireyin ahlki ve entelektel potansiyelini ortaya kard bir zemindir. nsan topluma ynelik biimlenir ve toplum olmadan belki de insan doasnn elverili olduu en stn hazlardan mahrum kalnr (Godwin 2001: 569). Ancak toplum anonim bir kimlik ya da genel bir irade yaratmaz, sadece bireyler toplam olarak kalr (Marshall 2003: 301). Dolaysyla Godwin, toplumu gerekli grse de, bireyi toplum iinde yok sayan bir anlay sergilemez. Ona gre, toplumun bireyden talepleri ve bireye ykledii grevler, tm bireylerin talep ve grevlerinin toplam kadar olmaldr. Toplumun benden yapmakla ykml olduum her eyi istemeye hakk vardr. Buna karlk toplumda, yelerinin refah ve mutluluu iin gerekli olan her eyi yapmakla ykmldr (Godwin 2001: 87). Karlkl bamllk ierisinde, bireyler arasnda iyi ve adil olan, toplum iinde iyi ve adil olarak kabul edilir. nemli olan, kiisel zerklik ile toplumsal hayatn gereklerini badatrabilmektir. Ancak bu yaplrken, insann zgrlnden asla dn verilemeyecei unutulmamaldr. Toplumsal karlkl bamllk gerekli olsa da, bu bamllk, birey zerinde bask kuran, zorlayc bir bamllk deil, rasyonel diyaloga dayal bir bamllktr. Ona gre, her insan kendi merkezine dayanmal ve kendi anlay gcne bavurmaldr. Her insan kendi bamszln hissetmelidir ki, adalet ve doruluk ilkelerini, onlar kendi durumunun zelliklerine ve bakalarnn hatalarna tehlikeli bir biimde uydurmak zorunda kalmadan benimseyebilsin (Marshall 2003: 315, Marshall 1986: 6061). Godwine gre, kendi yargsna gre hareket etmekte baarl olamayan ya da byle hareket etmesi engellenen insan, insanln ayrt eden ve deerli olan zellikleri gsteremez Kendi yargmn tarafsz emirlerine ne kadar aykr davranrsam, ayn oranda insan karakterinin en deerli parasndan vazgemi olurum. Bu durumda insan olmaktan kar, sadece bir glge, bir hayalet ya da bir nesne konumuna gelirim (Crowder 2007: 63). nemli olan, bakalarnn dncelerinin kendi dncelerimiz zerinde hkimiyet kurmamasdr. Benim komum beni serbeste ve kaytszca knayabilir, ancak onun grne gre deil, kendi grme gre davrandm da unutmamaldr (Marshall 2003: 315). Bu balamda insana den grev, adalet ilkesi dorultusunda, kendi varln toplum iinde yok saymadan, bakalarnn varln dikkate alarak davranmaktr. Aksi takdirde, fikirlerimizi birbakasna zorla kabul ettirmek gibi bir eilim ierisine girmi oluruz. Godwin, fikirlerimizi birbakasna zorla kabul ettirmeyi en kt zulm tr olarak grr. Ona gre, bizim kadar bakalarnn da kendilerini hakl saymaya hakk vardr. Btn haklarn en kutsal olan budur, ki bu hak sayesinde her insan, komusunun takn heveslerinin ya da zorba mizacnn saldrsna urama riski altnda olmadan, kendi eylemlerinin ynetimine ve kendi takdirinin icrasna bal olarak belli bir dnyaya sahip olur. nsanlar biz ne dnyorsak onun doru olduunu kabul etmeye mecbur etmek, kanlmaz bir zorbalktr. 697

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa Bu snrsz bir kargaaya ve adaletsizlie yol acar (Godwin 2007: 33). Godwin, kiisel yarg kavramna ykledii anlamdan hareketle, kuramsal bir biimde kemikleecek ve insann hareket etme becerisini zayflatacak her trl ibirliine phe ile yaklar. Ona gre, genellikle ibirlii terimi ile anlalan ey, bir lde ktdr. Bir kiinin kendisi lehinde dnmesini engelleyen kominal emek, kominal yemek, evlilik, hatta tiyatro ve mzik gibi etkinlikler bireysellie bir saldr olarak grlebilir (Vincent 2006: 195). Godwin, ibirliine duyduu gvensizlie karn, kendi oluturmaya alt toplumda, zgrlemi insanlarn karlkl yalnzlk ve phe iinde yaayacaklarn dnmez. Tam tersine, eitli mesleklerde uzmanlamann olabileceini ve bylelikle insann en yetenekli olduu konuda alp fazla rnleri ihtiyac olan kiilere databileceini ve komularnn rettii fazlalklardan dier ihtiyalarn karlayabileceini ifade eder (Woodcock 2001: 95). Bu anlamda ibirlii, insanlarn keyfi arzularn tatmin etmek amacyla yaplmad srece kabul edilebilir. Ancak yinede, zgr insan, gereinden fazla bakalarna baml olmamaldr. Nitekim Godwinin hayal ettii toplumda erdem, salam bir bamszlk zerine temellendirilmitir. Ona gre, birbirimize muhta olmadan yaayabilmeliyiz. Kusursuz insan toplumu hayatn bir kanlmaz olarak deil, lks olarak gren insandr (Godwin 2001: 573). Dolaysyla Godwinin dncesinde, toplumun varl bir gereklilik ierse de zorunluluk iermez. nemli olan kendine yeterliliktir. Bunun farknda olan insan, toplum ierisinde kendini kaybetmez ve bakalarna baml olmadan mutlu olmasn bilir. Godwin, her frsatta bireysel zerkliin deerini vurgular ve insann hemcinsleriyle olan ilikisinde, kendisini ifade edebilen zgr bir varlk olduunu syler. zgr olmak, hibir dsal otoriteye balanmadan, kavray ya da akln prensipleri tarafndan ynetilmektir. Akln prensipleri ahlk prensipleridir ve bu balamda zgrlk, insan aklnn ahlksal doruyu kefe doru enerjik ynlendirmesini ierir. Kiiliin rasyonel ve doruyu isteyen paras n plana ktnda zgrlk de aa kar (Crowder 2007: 62). zgrle giden ahlki doru yol, tarafsz bir ekilde akl yrtme yoluyla bulunabilir. Nitekim Godwine gre insan, ncllerden hareketle karmda bulunma, doruyu anlama ve ona uygun davranma yeteneine sahip rasyonel bir varlktr (Godwin 1831: 93). Rasyonel oluu eylemlerini bilinli bir ekilde seme ve sonularn ngryle tartma gcne sahip olduunu gsterir. Bir baka ifadeyle, rasyonel olu zgrln kiiye bir yetki olarak verilmediini ve diledii gibi davranmas anlamna gelmediini belirler. nsan, doal bamszl nedeniyle, kendi mantnn gereklerini yerini getirirken zgrdr ancak akln prensipleri tarafndan snrlandrldn unutmamaldr. Akln prensipleri, insan ahlakl bir varlk olmaya yneltir. Ahlaki ynden gelimi insan, kendi kadar bakalarnn da iyiliini dnen, haz ve acnn dengesini kurabilen insandr. Bu balamda zgrln aa kmas iin sadece doru eylemi gerekletirmek yeterli deildir; 698

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa insann doru eylemi rasyonel ve ahlaksal irade ile, yani eylemin doruluunu kendisi kavrayarak gerekletirmelidir (Crowder 2007: 78). Ancak bu durumda insan, kendi kiisel yargsn kullanm olur. Kiisel yarg, insann kendine ait nedenlerle hareket etmesini olduu gibi ahlak yasasnn zorunluluklarna uygun bir ekilde hareket etmesini de gerektirir. Godwinin, kiisel yarg kavramyla ilikilendirerek ortaya koyduu bu zgrlk anlayna da ahlakl z-ynetim denir. Ahlakl zynetim, baka bir ama iin ara deil, kendi iinde bir ama, insann tanmlayc zellii, dokunulmaz ve devredilemez bir hakkdr (Crowder 2007: 6264). Godwin akla duyduu ar gvenle, ahlakl z-ynetim sahibi insanlardan oluan bir toplumda adaletsizliin, dzensizliin grlmeyeceini mit eder. Ancak gereklik zemininde durumun her zaman byle olmayacann da farkndadr. Kendi ifadesiyle, rasyonalitenin en son kusursuzluu diye bir ey yoktur, gelecekteki ilerlemi koullar altnda bile yanl eyleme yol aan yarg hatalar olabilir. Bu hatalar dzeltme arac olarak Godwin, ahlakl z-ynetim anlayyla tutarl bir yntem nerir. Onun bu konudaki zm ncelikle diyalogdur. Ona gre, insana den grev, kt davran sergileyen kiiyi en nazik tavrla akla davet etmektir. Ancak bu ekilde, zgrlk korunur ve adalet salanr. nk bir insann en nazik tavrla bir dierini ktlklerinden akla davet ediinde, kavraya hitap etmek dnda davran etkilemek ya da deitirmek iin herhangi bir giriim yoktur. Eer davran yanlsa, ak ve kapsaml bir bak as dorultusunda sylenecek bir sz, bu davrann yanl olduunun grlmesini salar. Dolaysyla akln mutlak gc dorultusunda salanacak bir diyalog sayesinde, hakszlk yapan herhangi bir eye zorlamaya gerek kalmadan sadece hakszlk yapann dikkati geree yneltilerek kt davrann grmesi salanabilir. Godwin, gerein kavray zerindeki mutlak gcne olan inanla, dosta tavsiyelerin karlkl olan iten bir doruluk endiesiyle gerekleebileceini umut eder. Fakat bu dosta tavrlar durumu dzeltmez ve haksz davranta bulunan bu davranna devam ederse, duygusal bask uygulanr ve -kendi isteiyle- toplumun dna kmas salanr (Crowder 2007: 91 93). Godwinin bu noktada yapmaya alt ey, psikolojik sreleri devreye sokarak, doas gerei adaletsiz olan cezalandrmay ortadan kaldrmaktr. Ancak psikolojik sreler ie yaramaz ve adaletin terazisini dengelemek adna g kullanm ve buna bal olarak cezalandrma kanlmaz olursa da son derece dikkatli olunmaldr. Nitekim Godwin iin g, akln ikamesi olamaz ve adaleti kurmaya alan insanlar tarafndan kullanlmas onu daha iyi klmaz. G kullanm, zntye yol aar ve ona bavuran insan da, ona maruz kalan insan da yozlatrr (Godwin 2007: 33). Gerekli bir ktlk konumunda olan g, baar midi olmadan kesinlikle kullanlmamaldr ve o zaman bile vakit kazanma imknnn kesinlikle olmad ve durumun dolaysz sonular kesinlikle lmcl olduu zaman kullanlmaldr. Dolaysyla gcn kendisini gsterdii yerde ortaya kacak olan iddet, adil insanlarn en son, mitsizlik 699

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa durumunda bavurduklar bir ara olmal (Woodcock 2001: 85) adaleti, toplumsal dzeni salamak adna bir ama olarak grlmemelidir. Sonu olarak Godwin, akln ilerlemesi sonucu hkmetin ortadan kalkacan, bunun yerine akln ilkeleriyle uyumlu olan, ahlakl z-ynetim sahibi insanlardan oluan anarist bir toplumun/topluluun kurulacan dnr. Godwinin gelecekte kurulmasn arzulad bu toplum, insanlarn birbirinden veya toplum olarak herhangi bir eyden yaltlm, sadece kendi karn dnen, hogrsz insanlarn yaad bir toplum deildir (Crowder 2007: 85). Godwin, bireye yapt ar vurguyla byle bir toplum oluturduu izlenimi verse de bireycilii son noktasna kadar gtrp yaltlm bir hayat nermez. Yalnzln douraca olumsuz sonularn farkndadr. Ona gre, birbirinden veya herhangi bir eyden yaltlm bir ekilde yalnz yaayan bir insan, gereksinmeleri ya da zaaflarna bal olarak, en iyi dncelerini hayata geirmeyi feda etmek ya da ertelemek zorunda kalr (Godwin 2001: 570). Onun kar kt, toplum deil, bireye zorbalk edecek ya da ona belirli fikir ve deerleri dayatacak her trl kolektif yapdr. Godwin iin nemli olan, insann kendi benliini bakalarnn varlnda kaybetmeden, bireysel varln genel iyilik dncesine bal olarak deerlendirebilmesidir. Eer bu salanabilirse, toplum ile birey birbirinin kart olarak grlmez ve insanlar daha toplumsal ve daha bireysel hale gelirler. Bu durumda her insan, komusuna imdikinden bin kat daha fazla sevgi ve karlkl nezaketle balanr; ama her insan tek bana dnr ve muhakeme eder (Marshall 1986: 173). Dolaysyla Godwinin oluturmaya alt anarist toplum, dzensizliin, kaosun, kuralszln hkm srd bir yap gstermez. O anarist toplumu, fazlasyla idealize ettii bir bak asyla, ynetenin ya da hkmetin olmad, ancak gnll olarak kabul edilen ahlak ve saduyu kurallarnn geerli olduu, dzenli bir toplum olarak resmeder. Bu toplum, hiyerarik ve baskc olmayan yapsyla da, bireylerin zgrln garanti eder. Yrd.Do.Dr. Atatrk niversitesi Kzm Karabekir Eitim Fakltesi Felsefe Grubu Eitimi A.B.D.

Kaynaka
Arvon, Henri (1979) Anarizm, ev. Samih Tiryakiolu, stanbul: Varlk Yaynevi. Crowder, George (2007) Klasik Anarizm, ev. Sinan Altparmak, stanbul: teki Yaynevi. Godwin, William (1831) Thoughts on Man: His Nature, Productions, and Discoveries, London : Effingham Wilson, Royal Exchange. Godwin, William (2001) Enquiry Concerning Political Justice, Kitchener: Batoche Books. Godwin, William (2007) Politik Adalet zerine nceleme Anarizm 700

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa zgrlk Dncelerin Belgesel Bir Tarihi iinde, Ed. Robert Graham, ev. Nil Erdoan-Mustafa Erata, stanbul: Versus Kitap. Marshall, Peter (2003) Anarizmin Tarihi, ev. Yavuz Alagon, Ankara: mge Kitabevi. Marshall, Peter (Ed.) (1986) The Anarist Writtings of William Godwin, London: Freedom Press. Toku, Neet (2005) Siyaset Felsefesine Giri, stanbul: Kakns Yaynlar. Vincent, Andrew (2006) Modern Politik deolojiler, ev. Arzu Tfeki, stanbul: Paradigma Yaynlar. Woodcock, George (2001) Anarizm Bir Dnce ve Hareketin Tarihi, ev. Alev Trker, stanbul: Kaos Yaynlar.

701

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa

Dou-Bat Ekseninde Medyada Hegemonya ve Sessizlerin Sz Hakk: Al Jazeera English rnei


Oylum aan - Seil zay
1. Giri
Enformasyon a kuramclar, enformasyon devriminin Batdan balayarak kresel bir deiim yarattn, tarihin yeni bir evresine girildiini iddia etmektedir. Bu kuramclar, pozitif evrimci bak asyla enformasyon devriminin, insanl en eski dnemlerden bu yana dntren deiimler topluluunda imdiye kadar atlm en ilerici adm olduunu iddia etmektedir. (Kumar 2004, 54) Bu kuramclara gre sanayi toplumunda yaanan enformasyon eksiklii tabanl tm sorunlar enformasyon anda ok miktarda ve eitlilikte enformasyonun hzl dolam sayesinde ortadan kalkacaktr. Ancak tm teknolojik gelimelere ramen yaadmz dnemde kresel lekte dolaan enformasyon ok miktarda fakat ierik ve sunum eitlilii asndan zayftr. zellikle televizyon yayncl, ticari baar kaygs nedeniyle, denenmi ve izleyici tarafndan kabul edilecei garanti olan konu ve formatlardan uzaklamamaktadr. nternet yaynclnn getiimiz on ylda nemli bir haber sunum kanal haline gelmesine karn, 2006 ylnda on byk lkede Globescan, BBC, Reuters ve The Media Center ibirliiye gerekletirilen bir kamuoyu aratrmas televizyonun bireyler iin birincil derecede haber kayna olma zelliini srdrdn gstermektedir. Bu aratrmaya katlanlarn yzde 82si ulusal televizyon kanallarndaki haber bltenlerini en gvenilir haber kayna olarak nitelendirmitir. (Thussu 2007, 1) Televizyonun hem propaganda arac hem de ticari bir ara olmaya elverili yaps, teknolojik gelimelerin de katksyla ulusal, blgesel ve kresel haber alarnn ortaya kmasna neden olmutur. 1980 ylnda ilk kresel televizyon haber kanal olan CNN kurulmutur; onu, 1991de BBC World izlemitir. 2005e kadar benzer kanallarn says 100 amtr. Bugn Gney ve Dou Asyada, tm ticari, 30dan fazla haber kanal vardr. Okyanusyada benzer kanallarn says ok daha azdr; Afrikada hi bulunmamaktadr. Latin Amerikada ise yalnzca Telesur vardr. (Painter 2008, 9) Bata CNN ve BBC olmak zere Batl haber kanallar, dnyann farkl blgelerindeki ticari tabanl haber kanallarnn ierik seim kriterleri ve sunum biimleri zerinde belirlerleyici rol oynamaktadr. Dolaysyla 702

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa birbirinin benzeri bu kanallarn izleyiciye ulatrdklar enformasyon ve bunu ulatrma biimleri asndan derin farkllklara sahip olduu sylenemez. Ancak 2006 yl itibariyle devlet yatrmyla kurulan haber kanallarnn saysnda nemli bir art meydana gelmitir. Bu kanallarn bazlarnn CNN ve BBCnin bak asnn ve syleminin dna karak bu alandaki mevcut hegemonyaya kart bir yap sergiledii sylenebilir. zellikle, 2006 ylnda kurulan Al Jazeera English (AJE), ulat izleyici kitlesinin eitlilii, benzerlerinin haberlerine konu olmayan blgeleri ve insanlar kapsamas, gelimekte olan lkelerle zellikle ilgilenmesi, ortak ilgiye ynelik uluslararas olaylar farkl bir bak asyla izleyicisine ulatrmas asndan bu noktada ne kmaktadr. 2005 ylnda kurulan, ierik ve benzer konularda AJE ile ibirlii anlamas bulunan Telesur da ABD kart yaynlaryla tannan bir kanaldr. Ancak ngilizce yayn yapmamas, Latin Amerikay ncelikli ele alarak dnyann geri kalan blgelerindeki olay ve sorunlarla daha az ilgilenmesi, AJE gibi uluslararas bir kimlik kazanmasna engel olmaktadr. Dolaysyla Batdan Douya tek ynl haber aknn krlabilmesi iin en gl seslerden biri AJEye aittir. 21. Yzylda Batnn Dou zerindeki hegemonyasnn devamllnn salanmasnda ve Doulu kitlelerin sessizletirilmesinde televizyon haberciliinin yeri tartrlrken, AJEnin hegemonya kart yapsnn bu noktada nasl bir etki yaratt da incelenmelidir.

2. 21. Yzylda Hegemonya, arkiyatlk ve Medya


Gramsci, Karl Marxn tarihsel materyalizmi balamnda ele alnd takdirde, ynetici snfn karlarnn evrensel karlar olarak temsil edilmesini iaret eden hegemonya kavramn, styapnn devlete ait olmayan dzeylerinin rol iine yerletirir. Gramsciye gre hegemonya, kapitalist toplumlarda, toplumsal dzeni korumann balca unsurudur. Webere gre ise bir stat dzeninin merulatrlmasdr. Her dnrn bak asndaki ortak nokta ise, hegemonyann rzann imal edilmesi anlamna gelmesidir. (Marshall 2003, 299-300) Gramscinin ortaya koyduu kltrel hegemonya kavram, ynetici snfn alternatif bak alarn, dnme ve ifade etme yntemlerini dlayarak marjinalletirmesini ifade etmektedir. Hegemonya kavramn, sosyal snf ilikilerini aklamak iin kullananan Gramsciye gre, bir sosyal snfn dieri zerinde uygulad etki, hem bask hem de rza ieren bir yapyla hegemoniktir. Kapitalist toplum biiminde burjuvazi ile kyl ve proleterya arasndaki ilikiler hegemonik yapdadr. Ancak bu kontrol mekanizmas yasal zorlama yoluyla deil eitimle gerekletirilmektedir. Yani, burjuva snfnn hegemonyas, ii snfnn yanl bilinciyle mmkn olmaktadr.

703

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa Rza retiminin salanmasnda en nemli rollerden biri de entelektellere aittir. Gramsciye gre ahlaki ve entelektel iktidar hegemonyann salanmasnda ve srdrlmesinde vazgeilmez unsurdur. Bu tr bir hegemonik eitim ilikisinin srdrlebilmesi iin dini kurumlar, okul ve kitle iletiim aralarnn kullanlmas gerekmektedir. Burjuva snfnn arptt gereklik Althusserin devletin ideolojik aygtlar olarak kavramsallatrd bu aralar yardmyla ideolojik olarak ii snfna aktarlmaktadr. (Althusser 1994, 33-34) Bu noktada, hegemonya kavram burjuva-ii snf ekseninden kartlarak Dou-Bat ekseninde deerlendirildiinde, benzer bir durumun Bat lehine mevcut olduu grlmektedir. Corafi keiflerle balayan sreci takiben Avrupa, kinci Dnya Savann ardndan ise ABD, dnyann farkl blgelerinde Althusserin kavramsallatrd ekilde hem bask hem de ideoloji aygtlarn kullanarak hegemonya kurmutur. zellikle Douya dair kmser bir tutum gelitiren Batnn bak asn Edward Said yle deerlendirmektedir: Oryantalist dncenin temelinde, hayali ve fakat kesin izgilerle ayrlm iki corafi blge yatmaktadr. Bu blgelerden daha byk ve farkl olanna Orient veya Dou; bizim olarak bilinen dierine de Occident veya Bat denmektedir. Benzer blnmeler, bir toplum, dier bir toplum ya da kltr zerinden dnlrken her zaman sz konusu olmutur; ancak bunun ilgin yan, Orientin hemen her zaman dnyann daha seviyesiz bir paras biiminde dnlmesine ramen, blgenin Batya oranla hem daha geni hem de daha byk bir potansiyel gce sahip olmasdr. (Said 2000, 80) Said, arkiyatlk adl eserinde ise Dounun ve ona dair her eyin, daha aa olarak deerlendirilmedii durumlarda bile, Bat tarafndan dzeltilmesi gerektii dncesinin bulunduunu ifade etmektedir. (Said 2003, 41) Sanayi devrimi ile Batnn Douya dair dnceleri pekimi; Douyu corafi bir ynden te bir kavram, yaam ve olu biimi diye deerlerdirmeye balamtr. Bat, Dou zerindeki ak siyasal hakimiyetinden vazgese de bu bak asyla ideolojik ve kltrel hegemonyasn srdrmtr. Ancak kinci Dnya Sava sonrasnda, Fransa ve ngilterenin dnya politikas zerindeki hakimiyetlerine ABDnin son vermesinin ardndan arkiyatlk da deiim geirmi; Avrupa ve ABDnin konuya baklarnda farkllklar olumutur. Orta Douda yaanan Arap-srail savalarnn da etkisiyle MslmanArap zellikle ABDnin, akademik, politik, i ve hatta popler kltr alanlarnda bir figr haline gelmitir. Bu durum, 11 Eyll sonrasnda daha da pekimitir. nceleri izgi filmlerde ve karikatrlerde mizah unsuru olarak yer verilen Mslman-Arap figr gnmzde eitli filmlerde ve televizyon dizilerinde kendilerini Batllara zarar vermeye adam bireyler olarak sunulmaktadr. Bu noktada, Avrupa ve ABD arasnda bak as farkll olumakta, bunun yan sra Douya dair birok baka melez tasavvur da kltrel alanda yer almaktadr. Dou sz konusu olduunda Japonya, Hindiin, in, Hindistan, Pakistann nceden olduu gibi farkl 704

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa yansmalar bulunmaktadr. slam ve Araplar ise ayn Dou ierisinde kendilerine zg yansmalara sahiptir. (Said 2003, 285) Mevcut durumda Bat kaynakl medyann Douya bu pencereden baktn iddia etmek yersiz olmayacaktr. 7\24 yayn yapan kresel televizyon haber kanallar yerel, blgesel ve uluslararas olaylar, Bat medyas tarafndan oluturulan seim kriterleri dahilinde eleyerek, Batnn gelitirmi olduu sylem ve biim ile dnyann farkl blgelerine aktarmaktadr. Bu tek ynl aktarm kresel g yaplarnn politik, ticari, kltrel etkilerini yerletirmelerinde ve srdrmelerinde nemli rol oynamaktadr. Rza oluturma prensibiyle srdrlen bu yapda madun, kendisini madun haline getiren sisteme onay vermi olur. Bu durum mevcut sosyal sistemin ve gnlk dzenlemelerinin saduyuya uygun ve olmas gereken eklinde nitelendirilmesi ve onaylanmas sayesinde gerekleir. Bu noktada televizyonun rol ise bireylerde oluabilecek muhtemel bir direnmeyi krmaktr. Farkl kltrlerdeki farkl bireylerde oluabilecek direnilere kar Batnn gl bir kltr, heterojen oulculuu vardr ve farkl direni biimlerine kar hazrlanmtr. (Fiske 1999, 39-40) Herman ve Chomsky Medya Halka Nasl Evet Dedirtir? (Herman ve Chomsky 1999) adl eserlerinde ABD medyasndan yola karak bir propaganda modeli gelitirmi; kresellemeyle yaygnlaan ticari televizyonculuun ileyiini aklamlardr. Herman ve Chomskyye gre yatrmc yksek reklam geliri beklemekte, reklam veren ise tketiciye en yksek oranda ulaan, ayn zamanda kendisini ve ait olduu egemen grubu rahatsz etmeyecek ierie sahip programlar yaplmasn beklemektedir. Bu durum ncelikle izleyicinin beklentileri dorultusunda elendirici fakat haber deeri tamayan enformasyonun haber bltenlerinde yer almas; haber deeri tayan ancak izleyicinin ilgisini ekmeyen veya onu rahatsz eden enformasyonun gz ard edilmesi sonucunu dourmaktadr. kincil olarak reklam verenlerin ierie dorudan ya da dolayl mdahalesi ise haber bltenlerinin ekonomik, politik ve kltrel alanda egemen glerin kitleler zerindeki kontrol salamas ve bu kontrol devam ettirmesine neden olmaktadr. Bu yap, habere atfedilen bilgilendirme ilevinin ortadan kalkmas eklinde yorumlanabilir. Eik bekilerinin izleyicinin elence beklentisini giderme kaygs ve entelektel olarak habercinin duruu ve medyadaki hegemonik yap ierisindeki tavr bu noktada sorgulanmaldr. Ayrca oulculuktan uzak bu yap ierisinde sessizlerin sz hakk bulma olana deerlendirilmelidir. Entelektel Olarak Haberci Entelektel, kentsoylu devrim geleneindeki soyut rasyonel bir enin, somut toplumsal kiilikte simgelendii Fransz imgeleminin rn olarak nitelendirilebilir. Szcn, belli bir kimseyi ya da belli bir ile uraan bir kimseyi temsil eden ad olarak ngilizcede gnlk kullanma girii 19. 705

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa Yzyln bana rastlamaktadr. Entelekteller konusundaki en ada grn kkenleri ise Julien Bendann 1927 tarihli Aydnlarn haneti adl eserinde bulunabilir. Bu kitap, Batnn entelektelin sorumluluu konusundaki tartmalarn yazld gnden bu yana belirleyen terimlerin ortaya atld eserdir. Bendaya gre entelekteller ulusal ya da toplumsal deil evrensel sorumluluk tayan bireyler topluluudur; kamusallk ruhunun ahlaksal simgesidir. Benda ile ayn dnemde Karl Mannheim da deoloji ve topya adl eserinde bir tabaka olarak entelektellerin grece snfszlnn, toplumsal yaama nfuz eden btn bilgileri kapsama gcne sahip serbest bir zeka yarattn ileri srmektedir. Benda ve Mannheimn ardndan Sartre ve Said gibi yazarlar da entelektelin evrenselliine ve taviz vermez duruuna vurgu yapmtr. (aktaran Osborne 1999, 5-9) Gramsci ise toplumda entelektel ilevi gren bireylerin geleneksel ve organik olmak zere iki farkl grupta deerlendirilebileceini ileri srmtr. Bu tespite gre nesiller boyunca ayn ii yapan retmenler, din adamlar, idareciler geleneksel entelektelleri oluturmaktadr. Organik entelekteller ise, entelektelleri karlarn rgtlemek, daha fazla iktidar ve denetim gc elde etmek iin kullanan snflarla ya da kurulularla dorudan balantl kiilerdir. Buna gre reklamclar, halkla ilikiler uzmanlar, semenlerin dncelerini ynlendirmeye alan siyasal iletiimciler vb. gibi kiiler organik entelektellerdir. Gramsci organik entelektellerin topluma aktif olarak katldklarna inanmaktadr; bir baka deyile bu kiiler insanlarn zihinlerini deitirme ve piyasalar geniletme amac tamaktadr; bu nedenle de srekli hareket halindedirler ve yeni oluumlar ierisinde bulunurlar. Bu bak asyla gazetecilerin de birer organik entelektel olarak deerlendirilmesi mmkndr. Nitekim Said de Gramscinin entelektelin toplumda belli ilevleri yerine getiren kii olarak deerlendirildii toplumsal zmlemesinin geree yakn olduunu vurgulayarak 20. yzylda ortaya kan radyoculuk, televizyonculuk gibi meslek gruplarnn Gramsciyi hakl kardn ifade etmektedir. Buna gre gnmzde bilginin retilmesiyle ya da datlmasyla balantl bir alanda alan herkes Gramscinin tanmlad ekilde entelekteldir. (Said 1995, 22, 25-26) Entelektelin tanm kadar neyi temsil ettii ya da temsil etme yetisine sahip olduunu belirlemek de nemlidir. zellikle organik entelektelin bir meslek sahibi, toplumsal eilimlerin ierisinde yer alan bir birey haline gelme tehlikesi bulunmaktadr. Ancak entelektel, kendi uran yerine getirmenin tesinde kamusal bir role de sahiptir. Said bu rol yle tarif etmektedir: Bu roln zellikle ayrcalkl bir boyutu vardr ve kamunun gndemine sknt verici sorular getiren, ortodoksi ve dogma retmektense bunlara kar kan, kolay kolay hkmetlerin veya byk irketlerin adam yaplamayan, devaml unutulan ya da smen alt edilen insanlar ve meseleleri temsil etmek iin var olan biri olma duygusu 706

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa hissedilmeden oynanamaz. Entelektel bunu evrensel ilkeler temelinde yapar: Tm insanlarn dnyevi glerden ve lkelerden zgrlk ve adalet konusunda doru drst davran standartlar beklemeye hakk vardr; bu standartlarn kasti veya gayri ihtiyari ihlallerine tanklk edilmeli ve cesaretle kar konulmaldr. (Said 1995, 27) Tanmlanan bu rol ile gnmzdeki habercilerin genel yaps karlatrldnda, byk uyumsuzluklar olduu aikardr. Said entelektelin dinleyicilerini mutlu etmesinin sz konusu olmayacan; aksine huzursuz edici ve keyif karc olmas gerektiini iddia ederken (Said 1995, 28) Herman ve Chomskynin de iaret ettii gibi gnmzdeki habercilik anlay bu noktann ok uzanda yer almaktadr. Bir baka deyile Entelektelin tedavle dahil olabilmesini salayan etkili iletiim aralar gasp edilmitir. (Said 1995, 34-35) Ancak gnmz entelektelinin enformasyon sanayiinin sonularndan etkilenmi olmas btn kar yollarn tkendii anlamna gelmemektedir. Bu duruma direnmek iin g odaklar tarafndan medya yoluyla ve farkl ekillerde yaylan her trl enformasyonu, resmi sylemi, imgeleri tartmaya amak ve hakikati anlatmak iin alternatif yollar gelitirmek gerekmektir. Madunun Sesi Saidden farkl olarak, Gayatri Chakravorty Spivakn madunun entelekteller tarafndan temsil edilmesi konusunda ekinceleri bulunmaktadr. Madun konuabilir mi? balkl makalesinde, entelektellerin madun kavramna bakn ve smrge sonras Hindistanda madunlara ses ve mevki salama amacyla faaliyetlerde bulunan Subaltern Studies Groupun almalarn eletirmektedir. Spivaka gre grubun abalar takdire deer olsa da epistemik iddete neden olmaktadr. Nitekim bu abalar beraberinde heterojen zellikler tayan bir grup zerinde kltrel birliktelik yaratacak szmerkezci bir varsaym da beraberinde getirmektedir. Ayrca Batl entelektellerin madunlarn konumasna izin vermesindense onlar yerine konumas bir bamllk da yaratmaktadr. (Spivak 1988) Madun, mevcut politik, sosyal ya da corafi adan dzenin dnda ve bask altnda bulunan, bir anlamda hem zne olan hem de olmayandr; egemenin alannda var olmak iin aba gsterendir. (Gramsci 1992, 1967) Spivaka gre madun konuamaz, konuursa madunluk hali son bulur. (Spivak 1988) Bu paradoksal durum, her ne kadar Spivak tehlikelerine dikkat ekmi olsa da, madunlarn kendilerini temsil edemeyecekleri, ancak temsil edilebilecekleri anlamna gelmektedir. Dolaysyla entelektelin duru itibariyle statko kart olmas gereklilii (Said 1995, 24) ona madunu temsil etme grevini yklemektedir. Ancak gnmzde haberci, zellikle de televizyon habercisi bir entelektel, televizyonun bir ara olarak elenceyi her trl sylemin st 707

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa ideolojisi haline getirmesi nedeniyle madunu temsil etme, onun sesi olma ilevinden uzaklamtr.

3. Al Jazeera English ve Sessizlerin Sz Hakk


AJE, 15 Kasm 2006 tarihinde Katarn bakenti Dohada, devlet yatrmyla kurulmutur. Doha, Kuala Lumpur, Londra ve Washingtonda ynetim merkezleri bulunan AJE, ngilizce yayn yapan Orta Dou merkezli ilk kresel haber kanaldr. Kanal internet sitesindeki resmi aklamasnda bu nedenden kaynaklanan zel durumunun AJEyi Orta Dou ile ilgili olaylarda referans olacak bir ngilizce haber kanal ve dnyann gelimekte olan blgelerinden Batya ve Gneyden Kuzeye haber aknda denge unsuru olarak konumlandrdn iddia etmektedir. Yine bu aklamada, kanaln anlatlmam hikayelere ses vermeyi, mnazaralar artrmay ve yerlemi anlaya meydan okumay hedefledii de belirtilmektedir.(bkz. english.aljazeera.net/aboutus/2006/11/2008525185555444449.html) Bu ama kanaln sloganlarnda da aka grlmektedir: Kuzeyden Gneye ynelen haber akmn tersine evirmek Haber gndemi oluturmak Tm Haberler / Her Zaman Korkusuz Habercilik Haber deeri tayorsa yaynlanr, ister Bush olsun ister Bin Ladin Her a / Her yn bu sloganlardan bazlardr. AJEnin kuruluu srasnda st dzey yneticileri verdikleri rportajlarda kanaln sunaca farkl bak as zerinde zellikle durmular ve bu farkl bak asn maddeyle zetlemilerdir: Ayn uluslararas olaylar ve haberleri Bat bak asyla sunan CNN ve BBC Worldden farkl bir yolla sunmak; Dnyann habere konu olmayan blgelerini kapsamak; Gelimekte olan lkeleri farkl bir ekilde kapsamak. (Painter 2008, 17-18)

Daha nce ortaya konmam bu iddialar ile yola kan AJEnin bunlar gerekletirmek adna baz avantajlar vardr. ncelikle CNN ve BCC gibi uluslararas yayn yapan baz haber kanallarnn bte kesintileri nedeniyle gelimekte olan lkelerde bro ya da muhabir bulundurmamasna karn, AJEnin sz konusu blgelerde brolar ve muhabirleri bulunmaktadr. Ayrca bu brolardan gelen haber ak sayesinde Associated Press Television News (APTN) ve Reuters gibi haber ajanslarndan gelecek enformasyona ihtiya duymamakta, kendi haber gndemini oluturabilmektedir. Rageh Omar tarafndan hazrlanan Witness (Tank) adl program kanaln dnyann habere konu olmayan blgelerini ve gelimekte olan lkeleri farkl ekilde kapsamak amacyla hazrlad programlara rnek olarak verilebilir. Bu programn yaklam Hayatn her alanndan anlatclar tarafndan yaratlm insan hikayelerini aktarmaktadr. Hindistanndaki mabetlerde kesilen salarn Batnn lks gzellik salonlarna uzanan 708

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa yks, Avrupadaki gmenlerin durumu, Endonezyadaki bir intihar bombacsnn hayat hikayesi, Pakistanda kzlar iin okullar yaptran Maryam Bibinin mcadelesi, Las Vegasta turistlerin gznden uzakta tutulmaya allan evsizler, talyada kinci Dnya Sava sonrasnda ucuz tarm iisi olarak altrlan gen kadnlarn hikayeleri programa konu olan balklardan bazlardr. (bkz.english.aljazeera.net/Services/Archive /?l=200812104615156122&s=20086167206955993) People and Power (nsanlar ve G) da benzer ekilde Batl uluslararas haber kanallarnda ya da onlarn yerel ve blgesel benzerlerinde yer bulamayan konulara eilen bir programdr. Guetemalada alnan bebeklerin ABDlilere evlatlk olarak verilmesi, srailin Gazzenin Msr snrndaki Refah kentine ina ettii, kenti ikiye blen duvarn ayrd ailelerin birbirlerine kazdklar tnellerle ulamas ve bu tnellerde devam eden kaaklk, Barack Obamann seilmesinin ardndan ABDdeki neonazi gruplarn ye ve internet sitelerinin ziyareti saylarnn arttn iddia etmeleri, Orta Asyada radikal slamn ykselii, Hutularn Ruandaya dn, ABD ila endstrilemesindeki dolandrclk ve yozlama gibi balklar programda yer alan konular arasndadr. Programn en nemli zelliklerinden biri dnyann her lkesinde ve blgesinde, insanlara zarar vermi, veren ya da verebilecek konular belgeler ve/veya tanklar ile ele almasdr. Programa konu olan olaylar uluslararas ana akm medyann gndeminin dnda kalm, o ana kadar gndeme getirilmemi ya da ksa sreyle gndemde olsa dahi detayl olarak ele alnmam olma zellii tamaktadr. Bunlarn dnda, eski bir CNN alan olan Riz Khan da AJEde kendi adn tayan sohbet programnda, gndemde ne kan uluslararas olaylar konuklaryla tartmaktadr. (english.aljazeera.net/programmes/ rizkhan/) Ayrca 101 East balkl bir programda Asya-Pasifik blgesinde meydana gelen gncel olaylar detayl olarak ele alnmaktadr. (english. aljazeera.net/programmes/101east/) Fault Lines adl bir baka program ise politik, kltrel ve sosyal alanda ABDnin durumunu ve dnya zerindeki varln detayl olarak incelemeyi amalamaktadr. (english.aljazeera. net/programmes/faultlines/) AJE bu programlaryla hem uluslararas konulara alternatif bir bak as getirmekte hem de izleyicinin btnleebilecei konular ele anlatmaktadr. Ayrca bunlar yaln haber formatnn dna karak, muhalif olduu Bat ve Kuzey tarz enformasyon sunum biimlerini kendi ierii dorultusunda yeniden yorumlayarak yapmaktadr. Adel Iskandar gibi baz medya dnrleri AJEnin Batl izleyiciler tarafndan, kresel alternatif bir haber a olarak grlebileceini ve dnyann baz blgelerinde ana akm haline geldiini ne srmektedir. (www.tbsjournal. com/Iskandar.html) Ancak kanaln bu yaklam baz eletirilere de hedef olmaktadr. Kahiredeki Amerikan niversitesinin Kamal Adham Gazetecilik Merkezi yneticisi Lawrence Pintak kanalda Anti- Amerikan ya da Anti709

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa srail nyarglar bulunmadn ancak haberlere verilen arln az olmasnnn kanal zayflattn iddia etmekte; hatta AJEyi Bob Geldof TV izlemek gibi, merhamette ar, haberde hafif diye tanmlamaktadr. (Painter 2008, 19) James Painter, Al-Jazeera Englishin sloganndan ieriine, enformasyon sunum ekillerinden ilgi alanlarna kadar tm ynleriyle baskn kresel g olan ABDye kar olduunu belirtmektedir. Paintera gre AJE tam anlamyla Bat kartdr. (Painter 2008, 22-23) Bu nedenle ABD ve Avrupadan gelen haberlere deil dnyann daha az ilgi gren blgelerinden gelen haberlere, gelimekte olan lkelerin byk uluslararas olaylara kar tepkilerine arlk vermektedir. Bu yaklamyla, haberlerinde politikaclara, nllere ve uzmanlara CNN ve BBC Worlde oranla daha az, sesi olmayanlara ise daha fazla yer ayrmaktadr. Pintakn szn ettii zayflk ise AJEnin haber kanal olmasna karn, haber programlarnn yapmlarn yzde 45ini oluturmasndan kaynaklanmaktadr. Belgeseller, sohbet ve bire bir rportaj programlar ise saatlik program dngsnn en az yarsnda yer almaktadr. Ancak bu durumun, AJEnin kurulurken ortaya koyduu iddialardan uzaklat anlamna geldii sylenemez. Tersine uluslararas haber ajanslarna ihtiya duymayan, uluslararas ana akm medyann uzanda yer alarak kendi haber gndemini oluturmay amalayan AJE, haberin bilgilendirme zelliini yerine getirecek ekilde sz konusu programlaryla izleyicilerine ulamaktadr. Ayrca izleyicilerinin CNN, BBC World gibi haber alarnda ve bunlarn yerel ve blgesel benzerlerinde yer almayan haberlere de ulamasn salayarak alternatif bir haber kayna olma zellii gstermektedir.

4. Sonu
Susan Sontag, Bakalarnn Aclarna Bakmak adl kitabnda Bir cehennemi gstermek, elbette, insanlarn o cehennemden nasl karlaca, cehennem ateinin nasl sndrlecei konusunda herhangi bir ey anlatmaz bize. Yine de, bakalaryla paylatmz u dnyada, baz insanlarn, insanlarn ktcll ve sapkn yanlarnn ne denli straplara yol atn bilmesi ve bu konuda grlerini derinletirmesi kendi iinde hl olumludur. demitir. (Sontag 2005, 114) Televizyonun varl, 20. Yzyln ilk yarsndan itibaren, Sontagn szn ettii insanlarn bilme ve grlerini derinletirme imkan bulmas asndan nemli bir frsat yaratmtr. Radyonun sesine, grntnn gcn ekleyerek uzay yolculuklarndan savalara kadar birok olaya insanlarn oturma odalarnn konforunda ahit olmasn salamtr. Dijital teknolojilerdeki gelimelerin bilgisayar ve interneti hem haber kaya hem de elence arac olarak hayatmza sokmu olmasna ramen televizyonun evdeki hakimiyeti devam etmektedir. Dolaysyla televizyonda ne varsa insanlarn bilincide de yer bulmaktadr. Uluslararas lekte kabul gren Batl haber seim kriterleri ve sunum biimleri, bir dier deyile insanlarn neyi nasl grmesi zerine uzlalm 710

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa politikalar, insanlarn bilme ve gr sahibi olma haklarnn, en hafif tanmla, grmezden gelinmesi anlamna da gelmektedir. Bilmeyen, gr gelitirmeyen bireyin kendilerine dayatlanlarn farkna varma, kar koyma, alternatifler arasnda seim yapma imkan da bulunmaz. Bu nedenle enformasyon ak salayan alternatif kurulularn bulunmas insanlarn haber alma hakknn srdrlebilirliini salar. Ayn zamanda egemenin etki alannda var olmaya alan madunun grlmesi, sesini duyurabilmesi, sorunlarnn dier insanlara aktarlmas imkan da yaratr. Gnmzde medyann sermaye, ierik seimi ve sunum biimi asndan Bat egemenliinde olmas, Asyadaki yerel ve blgesel birok haber kanalnn ticari kayglarla alternatif bir yaynclk anlaynn uzanda yer almas, post-kolonyal dnemde Batnn Dou zerindeki hegemonyasnn devamlln salayan en nemli unsurlardan biridir. Bu devamlln sonlandrlmas iin bir entelektel olarak gazeteciyle Saidin olmas gerektiini iddia ettii gibi byk irketlerin adam olmama, smenlat edilen meseleleri ve insanlar temsil etme grevi dmektedir. Ancak bugn entelektel olarak gazetecinin bu ilevinin zarar grdn sylemek mmkndr. 2006 yl itibariyle devlet yatrm olarak kurulan televizyon haber kanallarnn saysnda byk bir art meydana gelmesi ve bu kanallarn CNN ve BBC tarz habercilik anlayna muhalif bir duru benimsemesi gazetecinin entelektel kimliinin geri kazanlmas ve medya zerinde sre gelen Bat hegemonyasnn krlmas iin bir umut olarak grlebilir. Sz konusu kanallardan biri olan ve bu almaya konu edilen AJE, hem ngilizce yayn yapan Orta Dou merkezli ilk kanal olmas hem de medyadaki CNN ve BBC odakl hegemonyay krmay amaladn aka belirtmesi nedeniyle ne kmaktadr. AJE zaman zaman habercilik ynnn zayf olmas, belgesel, tartma ve sohbet programlarna daha fazla yer vermesi nedeniyle eletirilse de haber d yaynlarnn ierik olarak Batnn kapsamad blge ve insanlar kapsamas, gelimekte olan lkelerle ilgili yalnzca sava ve felaket gibi olaanst hal zamanlarnda deil, rutin olarak haber yapmas, dnyann tm lkelerindeki sesi olmayanlarn sesi olmas, hem onlar temsil etmesi hem de konumalarna, seslerini duyurmalarna araclk etmesi nedeniyle Batnn Dou zerindeki hegemonyasnn medyadaki tezahrne alternatif oluturmaktadr. Batya kar Douyu, Kuzeye kar Gneyi savunan, n plana karmaya uraan AJEnin, tek bana on yllardr sregelen bir hegemonyay ykt ya da tek bana ykmaya gc olduu iddia edilemez. Ancak ticari kayglar bulunmamas nedeniyle haber seim kriterlerinde zgr olmas ve bu erevede yapt yaynlarn yaratt etki gz nnde bulundurulduunda AJEnin bu hegemonyann yklmas asndan nemli bir ara olduu sylenebilir. Dolaysyla Batnn rza yaratma aralarndan biri olan medyann Dou zerindeki etkisini hafifletmek ve belki de yok edebilmek iin gereken, AJE benzeri alternatif yayn organlarnn saysnn artmasdr. Marmara niversitesi, letiim Fakltesi, Gazetecilik Blm, stanbul, 711

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa oylum.cagan@gmail.com, secilozay@gmail.com

Kaynaka
Althusser, L. deoloji ve Devletin deolojik Aygtlar, ev: Yusuf Alp, Mahmut zk. stanbul: letiim Yaynlar, 1994. Fiske, J. Television culture: popular pleasures and politics, London: Routledge, 1999. Gramsci, A. The Modern Prince, and Other Writings, ev:. Louis Marks. New York: International Publishers, 1967. Gramsci, A. Prison Notebooks. ev: Joseph A. Buttigieg ve Antonio Callari. New York: Columbia UP, 1992. Herman, E. S. ve Chomsky, N. Medya Halka Nasl Evet Dedirtir?, ev: smail Kaplan, stanbul: Minerva Yaynevi, 1999. Kumar, K. Sanayi Sonras Toplumdan Post-Modern Topluma ada Dnyann Yeni Kuramlar, ev: Mehmet Kk. Ankara: Dost Kitabevi, 2004. Marshall, G. Sosyoloji Szl, ev: Osman Aknhay, Derya Kmrc, Ankara: Bilim ve Sanat Yaynlar, 2003. Osborne, P. Eletirel Bak, ev: Elin Gen, Ankara: Dost Kitabevi, 1999. Painter, J. Counter-Hegemonic News: A Case Study Of Al Jazeera English and Telesur, Oxford: Reuters Institute for the Study of Journalism University of Oxford, 2008. Spivak, G. C. Can The Subaltern Speak Marxism and the Interpretation of Culture, Ed: Nelson, C. ve Grossberg, L. Champaign: University of Illinois Press, 1988 Said, E. Entelektel, ev: Tuncay Birkan, stanbul: Ayrnt Yaynlar, 1995. Said, E. Haberin Anda slam, ev: Alev Alatl. stanbul: Babil Yaynlar, 2000. Said, E. Orientalism, London: Penguin Books, 2003. Sontag, S. Bakalarnn Acsna Bakmak, ev: Osman Aknhay, stanbul: Agora Kitapl, 2005. Thussu, D. K. News as Entertainment: The Rise of Global Infotainment, London: Sage Publications, 2007. english.aljazeera.net/aboutus/2006/11/2008525185555444449.html english.aljazeera.net/Ser vices/Archive/?l=200812104615156122 &s=20086167206955993 english.aljazeera.net/programmes/rizkhan/ 712

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa english.aljazeera.net/programmes/101east/ english.aljazeera.net/programmes/faultlines/ www.tbsjournal.com/Iskandar.html

713

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa

John Stuart Millde Birey ve Toplum likisi


Mustafa Cihan
Liberal insan ve toplum grnn 19. yzyldaki en nemli savunucusu ve szcs olan John Stuart Mill, bilimci, doalc ve pozitivist bir filozof olarak Aydnlanma izgisinde bulunur. Yaad yzyl sosyal hayatnn en temel ve ne kan probleminin bireylerin manevi, entelektel ve sosyal zgrl problemi olduunu dnen Mill, problemin zmnn nndeki en byk engelin dogmatizm, irrasyonalizm ve mutlaklk olduuna inanr. Bu amala bilime nem veren Mill, bilimsel bilginin dolaysyla da bireysel zgrlk ile insani mutluluun ilerlemesine pozitif katk salayacak bir felsefe gelitirme abas iinde olmutur (Cevizci 2009, 889). almalarnn merkezine daha ok insan ve insan yaamna ilikin konular alan Mill, mantktan bilgi teorisine, ahlaktan siyasete, ekonomiden hukuka bir ok konu ile ilgilenmi ve bu konularda nemli eserler ortaya koymutur. Eserleri ile, 19. yzyln ikinci yarsna adeta damgasn vuran Mill, dnsel servenine byk oranda Britanyaya ait bir fenomen olan ve Jeremy Bentham ve James Mill gibi dnrlerce temsil edilen faydaclk akm iinde balamtr. zellikle Benthamn yararc dncelerinden etkilenen Mill, bu dncenin eksik olan ynlerini gidermeye almtr. Bentham tarafndan ortaya atlan ve James Mill tarafndan gelitirilen yaam ilkesine gre insan, doas gerei her zaman kendi hazzn ister ve arar, acdan ise kaar. Dolaysyla toplumsal bir felsefe olarak faydaclk, sz konusu ahlak ilkesinin uygulanmasyla, toplumda mmkn olan yksek sayda insana en yksek dzeyde mutluluk salanabileceini varsayar. Byle bir yaklam iinde olan bireyin yaamdaki temel amac, acdan kap hazza ynelmektir. te yandan toplumsal reform ve deimenin genel amacna gelince, en geni kitlenin mmkn olan en st dzeyde mutluluunu oluturmaktr (ala 2007, 41-43). Ancak Mille gre bu yaklam, yarar ilkesi veya en yksek sayda insann mutluluu prensibini temelsiz brakmaktadr. Bu nedenle o, bu eksiklii giderecek bir insan tasarm gelitirmeye, bireysel mutluluu sosyal mutlulua balayacak salam bir motif temin etmeye ve en yksek sayda insann mutluluunun nndeki engelleri ortadan kaldrmaya yarayacak bir zgrlk felsefesi ortaya koymaya almtr (Cevizci 2002, 200). Millin kendisi faydac bir kiilik olarak yetitirilmi, ancak ald eitim, onu mutlu bir insan yapmamt. Bu arada yaamnda byk bir zihinsel krize de giren Mill, bu krizi sonucunda faydac felsefeyi yeniden dnme ihtiyac hissetmitir. Nitekim ona gre dar ve mekanik insan kavramndan dolay klasik faydaclar, mutluluun geliiminde bireyselliin, kendi kendine yetimenin ve i yaamn vazgeilmez nemini gzden karmlard. Vurgu, btnyle d toplumsal evrede 714

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa meydana gelen deiikler zerine younlam; insann birey olarak teklii ve zgnlne ok az nem atfedilmitir. (Gray 2001, 203-204). Aslnda Mill, kendisinden nceki faydac filozoflarn grlerini belli bir sistematikte bir araya getirmi ve bu grleri 19. yzyla zg motiflerle gelitirmitir. Ona gre de insanlar kendi bireysel mutluluklarna, ancak toplumsallk durumunda ve karlkl yarar dncesi dorultusunda ulaabilirler. Bu yzden etiin temel problemi, daima bireysel mutlulukla toplumun genel mutluluunu badatrabilmek olmutur (zlem 2004, 67). Bu balamda Mill, bencillik ile zgecilii, birbiriyle badar hale getirerek, bireysel ve toplumsal mutluluu oluturmaya almtr. te yandan klasik faydacln insan doas kavramn yeniden ekillendirmeye alan Mill, insan mutluluu kavramn da yeniden ele almtr. Ona gre mutluluk, srekli ya da youn olan bir mutluluklar serisi deil, insann kapasitelerini ve farkl yeteneklerini tamamen ifade edebildii etkin bir yaam ierisindeki baarsdr (Gray 2001, 204). Bu balamda Mill, kendisinden nceki faydaclarn haz konusundaki dncelerine de katlmaz. O hazzn nitelii ve niceliini birbirinden ayrarak yksek ve alak hazlardan bahseder. Hayatn btnyle kar zerine kurulmasnn bireyler ve toplum zerinde olumsuz etkiler braktn dnen Mill, belli istek ve arzularn ksa vadede nicel anlamda az mutluluk salyor grnseler bile, dierlerinden daha stn bir nitelie sahip olduklarn ileri srer. Ona gre, entelektel, siyasal, bilimsel ve sanatsal faaliyetler bu kategoriye girer (ala 2007, 44). Nitekim bu konuda Mill, u tespitte bulunur: bir hayvann zevkleri, insan denilen varln saadet anlayn tatmin etmez, insanlarn hayvan itahlarndan daha yksek yetileri olunca ve bir kere bunlarn farkna varnca, bu yetilerin tatminini gzetmeyen her hangi bir eyi saadet saymazlar. (Mill 1986, 12). nsan mutluluu iin, yaamsal karlarn gvenilir bir ekilde korunduu ve belli bir dzeyde kltrel ve ahlaki gelimenin saland bir sosyal dzen ngren (Gray 1996, 70) Mill, Benthamn duyumlayan insan grne kar olarak, toplumsal olduu kadar entelektel bir varlk olarak insan anlayn ne srmtr. Ayrca salt haz peinde komakla geirilecek bir hayatn, mutlu deil de, bo bir hayat olduunu belirtmitir. Buna gre Mill, insann mutluluu iin belirleyici olann Benthamda olduu gibi, duyumsal trden aa hazlar deil, aksine yksek dzeyde hazlar olduunu savunmutur (Cevizci 2002, 200). nk Mill asndan, ancak eitli deerleri tayan, eitli deerler arasnda bir kyaslama yapabilir. Baka hazlar bilmeyen birisi bu konuda bir ey syleyemez. Bu nedenle kaba duygulu insanla, bilen ve dnen insan arasnda bir fark vardr. Nitekim dnsel ve toplumsal duygular bir kez olsun belli derecede yaayabilmi olan insan, bu duygular duyusal hazlarla deitirmeyi istemeyecektir (Akarsu 1982, 140). Dolaysyla beden hazlarn ve dnce hazlarn tanyan birisi, dnce hazlarn daha stn tutacaktr. Bununla birlikte Mille gre, yksek yetileri olan bir varlk, mutlu olmak 715

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa iin daha fazla eylere ihtiya duyar. Belki daha iddetli strap eker, ancak bu strap ekmeye ramen, hibir zaman daha aa bir varlk olduunu dnmek istemez. Dier yandan yksek kabiliyetli bir varlk, arayaca her hangi bir mutluluun mkemmel olmadn daima hisseder. Bu nedenle halinden memnun bir domuz olmaktansa, halinden memnun olmayan bir insan olmak daha iyidir (Mill 1986, 15). Bylece btn ahlaki sorunlarda fayday bavurulacak en yksek l olarak kabul eden Mill asndan fayda, ileri bir yaratk olarak bir insann daima karlarna dayanan bir fayda olmas gereklidir. (Mill 2000, 22). te sz konusu bu dnceleri ile Mill, Benthamc grten ayrlr. Hatta Benthamn hayli snrl insan doas anlaynn tesine geen Mill iin nemli olan, sadece bireysel karn kamusal yarar veya genelin mutluluuyla nasl tamamlanacan gstermek deil, aksine deneyim zenginliinin ve karakter yetkinliinin nemini vurgulamak suretiyle, bireye daha zengin ve nitelikli bir hayata ulamasnn yollarn gstermektir (Cevizci 2009, 896). Mille gre yararclk, mutluluun bir ama olarak arzu edilir biricik ey olduunu retir. Btn dier eyler, yalnzca sz konusu amaca ulama da ancak ara olabilirler. Buna gre yararclk, ahlakl yaamay, bireysel ve sosyal mutluluk sanat olarak grr ve bireyin karnn kamusal yarar ve toplumun genel mutluluuyla uyumlu olmas gerektiini belirtir. Ancak Mill asndan, bireyin kendi karn kamusal yararla badatrmasn salayacak erdemlere gereksinim vardr (zlem 2004, 67). Eserlerinin ounda toplumsal etik konusunu ele alan Mill, birey ile toplum arasnda denkleme iin bir forml arar. Bu forml, herkesin iyilii ve korunmas iin zorunlu olan kurallarla, btnn gelimesinde kanlmaz olan bireysel glerin bamszl ve eitlilii arasndaki denklemedir. (Akarsu 1982, 140). Bu amala toplumsal yaamn insan iin son derece gerekli ve doal olduunun altn izen Mill, kiinin doas gerei mutlulua yneldiini ifade eder. Bylece o, birey ve toplum arasndaki ilikide bir denge kurmaya alma ve aradaki atmay ortadan kaldracak aklc bir tutumla konuya yaklama peindedir (Gntre 2004, 96-97). nk Mille gre tek tek bireylerin mutluluu, toplumun mutluluu ile paralellik gsterir. Doas gerei mutlulua eilim gsteren birey, yine kendi mutluluu iin baka bireylerin de mutlu olmasn istemek durumundadr. Zira baka bireylerin mutluluu da bireyi mutlu klacaktr. te yandan Mill, bencilliin ve dnsel kltr eksikliinin insanlar mutsuzlua sevk edeceini dnr. nk ona gre, bencilliin yannda hayat daha az memnunluk verici yapan balca sebep dnsel kltrn eksikliidir insan ister istemez, zorunlu olarak yalnz kendi ferdiyetine ait eylerle megul olan bencil bir mahluk deildir. Derece fark ok olsa da her insan, kamunun menfaati, genel hayr iin yrekten bir ilgi ferdi bir sevgi gsterme gcn tar. (Mill 1986, 22-23). 716

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa Bylelikle Mill de fayda kavram, basit bir anlam tamaz. Bu kavram insana deer veren, sayg duyan ve tm insann bir arada yaamalarnn koulu olan bir kavram durumundadr. nk Mill de fayda, birey iin olduu kadar, toplum iin de geerli bir kavramdr (Gntre 2004, 99). Nitekim Mille gre, her eyden nce kanunlarn ve toplumun mevzuatnn saadeti, her bireyin menfaatini mmkn olduu kadar genel menfaat ile ahenk halinde bulundurmas gerektir. (Mill 1986, 27). Mille gre birey, bir takm kurallar btnnn geerli olduu bir toplumda dnyaya gelir. Toplumda yaayan bireyler bu kurallara uymak ve uygulamak zorundadr. te yandan Mill, insanlarn kendi arzularn gerekletirebilme zgrlne de sahip olduklarn belirtir. Bylece kendi eilimleri ile toplumun beklentileri arasnda bir uyum ve denge kurmu bir insann mutlu olmamas iin bir neden yoktur (Gntre 2004, 100). u halde Mill bireyi, toplum deerleri olan ve doal olarak erdemli yaamay zleyen bir kii olarak ele almaktadr. Byle bir bireyin mutluluk tanmnn iinde erdemli bir yaama duyulan arzu vardr. Birey ya erdemli davranmaktan ya da belli bir erdemi tayor olmaktan dolay haz duyar. Ancak her iki durumda da mutluluu yakalayabilir (ala 2007, 45). nk Mille gre mutluluk, insan hareketlerinin biricik amacdr. Mill iin de asl nemli olan insann ya da bireyin mutluluudur. Bu nedenle onun ortaya koyduu fayda kavram, sonuta bireyin mutluluuna dayanmaktadr. Bu dncelerinden dolay Millin tamamen bireyci bir tutum iinde olduunu dnmek mmkndr. Ancak Millin sz konusu ettii birey, toplumdan soyutlanm ya da tek bana yaayan bir birey deildir. Mill felsefesinde birey ok nemlidir ve birey mutluluu iin diledii yaama biimini seebilmelidir. Ancak Mill bireye tand bu hakk, baka bireylerin haklar ile snrlar. nk insan, bir adada yapayalnz yaayan bir varlk deildir. nsanlar bir arada yaamaktadrlar, hatta buna zorunludurlar. Bu nedenle nemli olan, topluluk halinde yaamak zorunda olan insann istekleri ile toplum arasnda doabilecek atmalar en aza indirmenin, daha dorusu bir takm ilkeler ve aklc tutumlarla, birey ve toplum arasnda bir uzlamann yolunu bulmaktr (Gntre 2004, 115-116). nsann gerek amacnn, kendi yetilerini tutarl btnle doru uyumlu bir ekilde gelitirmek olduunu syleyen Humboltun dncelerinden etkilenen Mille gre, insann yaamn yetkinletirmek iin urat ilerin banda ve en nde geleni, kesinlikle kendisidir. Bununla birlikte bireyin yaamnda farkl deneyimlere de yer olmaldr. Bireylerin karakter eitliliklerine hareket serbestlii verilmeli ve dier bireylere verilen zarar ise kstlanmaldr. Ayrca deiik yaam deerleri denenmeye uygun bulunduunda, pratik olarak bunlar yaamda gsterilmelidir (Lukes 1995, 75-76). te yandan Millin fayadac felsefedeki revizyonlar onun toplumsal ve siyasal dnce anlayna byk oranda etki etmi ve en ak ekilde bireysel zgrlk lehine olan tartmalarn her aamasnda yer almtr. Nitekim Mill, bireysel dnce, rgtlenme ve yaama 717

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa biimi zgrlklerinin, ancak rakip yaam deneyimlerinin yer ald ve her birimizin zgn mutluluunu arad bir zgrlk ortamnda yer alabileceini savunmaktadr (Gray 2001, 205). Birey ve toplum arasnda bir uzlama aray iinde olan Mill, bireye zgrlk tannmas gerektiini vurgularken, bireyin toplum iinde yaama durumunda olmasnn bu zgrl belli lde snrladn ifade eder. Mille gre birey her eyden evvel zgr olmaldr. nk bu onun var olma kouludur. Bireyin toplumdan bekledikleri olduu gibi, toplumunda bireyden beklentileri vardr. Dolaysyla bu karlkl iliki iinde hem birey var olma koulunu oluturmal hem de toplumdan zarar grmemelidir (Gntre 2004, 126-127). Bu konuda bir ilke ortaya koyan Mill zgrlk stne adl almasnda unlar syler: Bu denemenin amac, toplumun bireye kar zorlama ve denetim biimindeki davranlarn, bu konuda kullanlan ara ister yasal cezalar eklinde maddi kuvvet olsun, ister kamuoyunun manevi basks olsun, kesin olarak ynetmeye elverili ok basit bir ilke ileri srmektedir. Bu ilke, insanlar birey birey ve toplu olarak aralarndan her hangi birinin hareket serbestliine mdahalelerine izin veren biricik gayenin z varl koruma olduudur. (Mill 2000, 21). Mille gre her hangi bir bireyin davranndan topluma kar sorumlu olaca ksm, o davrann bakalarn ilgilendiren ksmdr. Yalnz kendini ilgilendiren ksmnda, onun bamszl, hak olarak mutlaktr. Kendisi zerinde bizzat kendi bedeni ve beyni zerinde birey, bana buyruktur (Mill 2000, 21). Bu arada Heywoodun da ifade ettii gibi, Mill birey kendi, bedeni ve ruhu zerinde egemendir iddiasyla esas itibariyle negatif bir zgrlk anlayn benimser grnmektedir. nk bu anlayta zgrlk, bireyin kendisiyle ilgili eylemlerinde her hangi bir kstlamann yokluu olarak tanmlanr. Ancak Mill, bunu zgrlk iin zorunlu ama yeterli olmayan bir koul olarak grmtr. Zira Mille gre zgrlk, pozitif ve yapc bir gtr. Baka bir deyile zgrlk, bireylere kendi yaamlar zerinde denetim, zerklik kazanma veya kendini gerekletirme yetenei salar (Heywood 2007, 71). Bylece Mill de zgrlk, snrlamann olmamasndan ibaret olmayp, belirli arzuya ayan tutumlarn bilinli bir ekilde gelitirilmesi olarak grnmektedir. Bu nedenledir ki Millin rasyonalist bir zglk grne sahip olduu ve pozitif bir anlaya doru yneldii ileri srlmtr. (Barry 2003, 239). te yandan Mill, bireysel zgrlkleri, baskc ve yasal denetimlerden olduu kadar artan engelleyici toplumsal szlemelerden de korumaya almtr. Bu balamda Mille gre zgrlk alan dokunulmaz olmalyd. nk ancak bu yolla insann bireysellii geliebilir ve ilerleyen bir varlk olan insann, uzun vadeli mutluluu salanabilirdi (Gray 2001, 205-206). Daha nce de ifade ettiimiz gibi, Mille gre birey zgr olmaldr. Ancak bu zgrln bireyin bir toplum iinde yaamasndan dolay snrlar vardr. Buna gre toplumun bireyi denetleme yetkisi ortaya kar. Bu yetkisini kullanrken toplum, eitli kurumlar araclyla, asla birey stnde bask uygulamamaldr (Gntre 2004, 127-128). nk Mille 718

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa gre, her insana yaamay deerli klan her ey, dier insanlarn eylemleri zerine bir takm snrlar konmasna baldr. Bundan tr nce kanunla, kanun uygulanmasna elverili olmayan birok konuda da kamuoyuyla, baz zorunlu davran kurallar konmaldr. (Mill 2000, 15-16). Ancak bir devletin deeri, onu meydana getiren bireylerin deerinden fazla olmamal anlayn savunan Mill, bir devlet isterse yararl amalar iin olsun, adamlarn kendi elinde itaat eden birer alet olsunlar diye cceletiren bir devlet- iin sonunda, kk adamlarla gerekten byk hibir eyin baarlamayacan anlayacaktr der (Mill 2000, 152). Mille gre insan, btn yapp etmeler ile yetilerini ve yeteneklerini ortaya koymaldr. Zira bu insann en doal hakkdr. zellikle insann dnsel yanna zel bir nem veren Mille gre insan, dnceleri ile varln ortaya koyabilir. Bu nedenle bireyi denetleme yetkisine sahip olan toplum, bireyin dnme zgrln elinden almamaldr. nk bu hem bireyin hem de toplumun yararna olur (Gntre 2004, 128). Ancak Mill asndan zgrlk, bakalarn mutluluklarndan yoksun brakmaya ya da onlarn mutlulua ulama abalarna engel olmaya kalkmadmz srece, kendi iyiliimizi kendi bildiimiz yolda aramak zgrldr. (Mill 2000, 24-25). Mille gre, bireyin zerklii ancak toplum ve dier bireylerle etkileim halinde hayata geirilebilir. Bu bireylerin kamusal hayata katlmalar iin gereklidir. Bylece bireyin zgrln dorudan doruya dier bireylerle ilikisi balamnda ele alan Mill iin bireyin zgr olmas demek, onun sadece kiisel amalarna ulamak iin diledii gibi hareket etme hakkna sahip olmas demek deil, ayn zamanda dierlerinin de ayn hakka sahip olmalarn kabul etmek demektir (ala 2007, 58). Zira Mille gre, bireysellik, daha mkemmel bir hayat istikametinde bir gelime srecidir. Kiisel geliimimiz karlkl dayanmay gerektirir. Kendi iyimizi bakalarnn iyisinden ayramayz. (Vincent 2006, 56). Bylece Mill asndan bireysellik, hem insan yaamnn kendisinin en yksek biimde anlatm olarak hem de uygarln ilerlemesindeki ykseltici rolyle deerli bulunmaktadr (Hampsher-Monk 2004, 461). te yandan dnce zglne ayr bir nem veren ve bu konuda her trl zorlamaya ve baskya kar koyan Mill, zellikle dncelerin susturulmas ve bastrlmas konusundaki tavrn u ekilde ortaya koyar: Eer bir teki dnda btn insanlar ayn dncede olsalar ve yalnz bir kii kart dncede olsa, nasl bu kiinin, elinde g olduu takdirde, insanlar susturmaya hakk yoksa, insanlarn da bu tek kiiyi susturmaya daha fazla hakk yoktur. (Mill 2000, 29). Yine bu balamda susturmaya kalktmz dncenin yanl bir dnce olduundan hibir zaman emin olamayacamz belirten Mill, dncelerimizin yanl olma olasl var diye hibir zaman bu dncelere gre harekete gemeyecek olursak, btn karlarmz yzst ve btn grevlerimizi yaplmam brakrz (Mill 2000, 32) 719

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa der. u halde her birey kendi kapasitesine ve yapsna gre eitli gr ve dncelere sahip olabilir. Zira her birey says kadar farkl dnceler sz konusudur. Hatta kiiden kiiye olduu gibi adan aa da farkllk gsteren dnceler vardr. te Mill asndan bu farkllk ve eitlilikler, bugnk gelimeyi ve ilerlemeyi salamtr. nk ona gre, bireyler kadar alar da yanlmaz deildir. (Mill 2000, 31). Nitekim tarih bir ada nihai hakikat saylp da bir sonraki ada yanl ve sama bulunan kanaatlerle doludur.(Ebenstein 1996, 251). Dolaysyla her zaman ve mekanda geerli olabilen mutlak, genel geer bir dorudan bahsetmek gtr. Bu nedenle bir pragmatist olan William Jamesin de ifade ettii gibi, bir faydac, soyutluktan, deimez ilkelerden, kapal sistemlerden ve uydurma mutlaklardan uzak durmal, somutlua, olaylara ve aksiyona doru ynelmelidir (James 1986, 38). nk btn fikir stnlkleri etkin bir abann rn olarak ortaya kmtr (Mill 2004, 92). Dnme zgrln insan olmann bir hakk olarak deerlendiren Mill, salkl ve gl bir toplum olabilmek iin dnen, tartan ve eletiriye ak olan bireyler yetitirmek gerektiini nemle belirtir (Gntre 2004, 132). nk ona gre, dnme zgrl, yalnz ya da balca byk dnrler yetitirmek iin gerekli deildir. Tam aksine, dnce zgrl ortalama insanlarn dnsel olarak ulama yeteneinde olduklar apa varabilmelerini olanakl klmak iin de yine o kadar gereklidir. (Mill 2000, 50). Mill asndan bir dncenin ifade edilmesini yasaklamak, insanln hem bugnk nesline hem de gelecek nesline, o dncenin hem kartlarna hem de taraftarlarna ilenmi byk bir ktlktr (Watkins 1996, 191). te yandan dogmatizme kar olan Mill, kendi fikri ne kadar doru olursa olsun, eer tamamen, sk sk ve korkusuzca tartlmazsa, ona canl bir gerek deil, l bir doma olarak inanlr (Mill 2000, 51) diyerek, tartmadan ve soruturmadan bir dnceye sahip olmann doru bir yaklam olamayacan belirtir. Ayrca ona gre, eletirilmeyen ve sorgulanmayan bir dnce, gelime de gsteremez. Bylece Mill, dnme, dndn syleme ve tartma zgrl zerinde nemle durmaktadr. Dier yandan o, insann mutluluu ile sz konusu zgrlkler arasnda bir balant da kurar. Ona gre bir toplum ierisinde yaayan birey, asla toplumun bir takm kat kurallarna ve basklarna boyun emek mecburiyetinde deildir. nk bask altnda ve zgrl kstlanm bireylerden oluan bir toplumun mutluluundan sz etmek imkanszdr. Buna gre, insan olmann var olma koullarndan olan dnce eylemini insann elinden almak insanla kar ilenmi en byk sutur (Gntre 2004, 134-135). Bu nedenle Mille gre bir toplumda birbirinden farkl dnceler ortaya konulabilmeli ve bu farkl dncelerin olumlu ve olumsuz ynleri zaman ierisinde deerlendirilebilmelidir. Zira hem bireysel hem de toplumsal gelime bu sayede mmkn olmaktadr. u halde gelimenin tek amaz ve srekli kayna zgrlktr. nk 720

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa zgrlk sayesinde, ne kadar birey varsa o oranda alabildiine ok sayda bamsz gelime merkezleri oluur. (Mill 2000, 96). Baka bir deyile, bireylerin yaam tarzlar arasnda ne kadar farkllk ve ztlk varsa, daha iyi yaam tarzlarnn bulunmas yolunda da o kadar ok ilerleme imkan vardr. Buna gre hakikat kendini ancak devaml meydan okunan ve saldran sre iinde yetitirebilir, gelitirebilir, bytebilir ve kaim klabilir. (Ebenstein 1996, 252). Bylece Mill, hakikatin bitmi, kesin ve zaman-d olduunu asla kabul etmemitir. O, hakikatin zamana bal, geici, yeni veriler ve deneylere konu olabileceini ileri srmtr. Ona gre, zt grler arasndaki zgr tartma hakikate yaklama da en iyi yoldur (Ebenstein 1996, 253). u halde Mill asndan, bireysel hareket etme zgrlnn, iki ynl faydasndan bahsedilebilir. lki bu zgrlk, kiisel kendini gerekletirmeye yol aar. kincisi, bir btn olarak toplum bu zgrlkten fayda salar. Yani zgrlk, toplumsal yaamn en yksek hedefi olan insann toplumsal geliimini artrr. Zira toplumsal gelime, topluma yeni fikirlerin girmesi yoluyla ortaya kar (Tannenbaum and Schultz 2005, 320). Bu nedenle topluma yeni fikirlerin giriini yasaklamak suretiyle bireyleri susturmak hem susturulan bireylere hem de bir btn olarak toplumsal gelimeye zarar verecektir. Dolaysyla bireysel dnmenin nndeki btn engeller ortadan kaldrlmaldr. Zira bireysel ve toplumsal gelime bir anlamda buna baldr. te yandan Mille gre birey, bakalarnn bana bela olmamaldr. Baka bir deyile, bakalarna zarar vermemek kouluyla trl mizalara zgr faaliyet alan vermeli; her hangi bir kimsenin, eitli yaama biimlerini denemeyi kendine uygun bulursa bunlarn deerini fiilen deneyden geirmesine de olanak tanmaldr. (Mill 2000, 77-78). Bununla birlikte, insann topluluk halinde yaamasnn zorunlu olduuna dikkat eken Mill, bireyin toplum iinde yok olmasna da asla raz olmaz. Ona gre, insanlar belli bir toplum iinde dnyaya gelmelerine ramen, toplumun kural ve kaidelerinin yannda kendilerine ait zgr bir dnyaya da sahiptirler. Bu nedenle kendi yaama plann semeyi topluma ya da kendi evresinde bulunanlara brakan kimsenin maymun gibi taklit etme yetisinden baka hibir yetiye gereksinimi yoktur insann yaps bir modele gre yaplp kendisine emredilecek ii harfi harfine grmeye koulacak bir makine deildir. (Mill 2000, 81-82). nk birey, kendinden sorumlu, tercih yapabilen, yaama biimini seebilen, kendi mutluluu ile en yakndan ilgili olan ve son karar verebilecek olan bir varlktr (Gntre 2004, 120). te yandan toplum iinde yaamaya mecbur olan insanlar, ayn zamanda iyiyi ktden ayrt etmek iin birbirlerine yardm etmekle ve iyiyi yeleyip ktden kanmaya, birbirini tevik etmekle sorumludur. (Mill 2000, 102). 721

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa Bylece Mill asndan geirdii tecrbeyi kendi usulnce kullanmak ve yorumlamak, her insan tekinin imtiyazdr ve alternatifler arasndan birini seme eylemi insann ahlaki yeteneklerini meydana karr. (Ebenstein 1996, 253). Grld gibi Mill bireyi, hem kendi bana bir deer olarak deerlendirmekte, hem de toplum iinde onun varln ve saygnln korumaktadr. Bu nedenle eer bir birey, mutluluunun toplum ile yakndan balantsnda ortaya ktnn bilincine varrsa, baka bir deyile kendi karnn toplum kar ile olan balantsn salkl kavrarsa, birey ve toplum arasnda atma ya da gerilim kendiliinden zme ulaacaktr (Gntre 2004, 121). Bu noktada insann yaamndan ne kadar ksmn bireysellie ve ne kadarn topluma ayrlmaldr? diye soran Mille gre, eer birey ve toplumdan her biri kendini zellikle daha ok ilgilendiren ksma sahip olursa, her biri kendine den hak payn alm olur. Yaamn balca bireyi ilgilendiren ksm bireye ait olmaldr, toplumu ilgilendiren ksm da topluma. (Mill 2000, 101). Bylelikle Millin bireylerin mutlak zgrlk kullanacaklar kendileriyle ilgili eylemler ile dierlerinin zgrlklerini kstlayabilecek ya da onlara zarar verebilecek dierleriyle ilgili eylemler arasnda net bir ayrm yapmaktadr. Bylece birey zerinde hibir kstlamay kabul etmeyen Mill asndan birey kendi beden ve ruhu zerinde egemen olsa da; herkes, tm dier bireylerin eit zgrlk haklarndan yararlanmalar gereine sayg duymak zorundadr. (Heywood 2007, 38). Buna gre birey, yaama biimini semede zgr olmakla birlikte, toplumun kabul etmi olduu bir takm kabuller dorultusunda bir seim yapt ya da yapmas beklendii de grlr (Gntre 2004, 139-140). Zamanla bu kabuller ve kurallar deiiklik gsterebilir, ancak yine de bireyden beklenen bunlara uymasdr. Bylece bireyin salt kendini ilgilendiren ilerde, diledii gibi karar vermesini ve davranmasn savunan Mill, toplum ve birey arasnda doabilecek atmalar da toplumun bireyi koruma sorumluluu ve grevi olduundan, toplumun kural ve kanunlar ortaya kmaktadr. te yandan birey zgr olmakla birlikte bir takm snrlar olduu gibi, toplumun da sonsuz yetkisinden bahsedilemez. Birey ve toplum birbirine kar sorumludur. Yani toplum bireyi korumakla, birey de toplumu gelitirmek amacyla genelin yararn gz nnde bulundurarak davranmakla sorumludur. Bylece Mille gre, toplum ve birey karlkl olarak yarar ilkesini temele alarak bir uzlama ortamnda yaayabilmelidir. Mill bunun zor olduunun da farkndadr. Yine de o bireylerin ve toplumlarn bu konuda bir ilerleme kaydedecekleri konusunda hayli iyimserdir (Gntre 2004, 141-142). Sonu olarak Mill, ahlaktan siyasete doru ilerleyen dnceleri erevesinde, birey ve toplum arasndaki iliki sorununu ele almaya almtr. Ona gre birey en temel unsurdur ve ona sayg esastr. Ancak bir toplum iinde yaamak zorunda olan bireylerin de dier bireylere 722

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa gsterecei sayg da son derece nemlidir. Bu nedenle toplum ve birey birbirlerinin varlklarn hie saymamaldr. Her ikisi de grevlerini yerine getirerek, ortak bir mutluluk tesis edilebilmelidir. Bu balamda bireyin amac toplumun mutluluu, toplumun mutluluu da ayn zamanda bireyin mutluluu olmaldr. Byle bir bilincin hakim olduu bir ortamda ise, huzursuzluk ve atmadan bahsetmek mmkn olmaz. Millin, sz konusu bu dncelerini yeterince temellendiremedii iddia edilse de zellikle eitim asndan onun bu iyimser yaklamndan olumlu baz sonular karmak mmkndr. rnein toplumda yaayan her bireyi bal bana bir deer olarak kabul eden Mill, bireye kendi yaama plann seebilme imkan tanmaktadr. Bu amala bireyler, zgr bir ortamda eitime tabi tutulmaldr. Gelenein istedii, devletin arzu ettii bir insan tipinden ziyade, birbirinden ok farkl zelliklere sahip olan bireylerin, bu eitliliklerini gelitirici eitim sistemleri dzenlenmelidir. Bu durum hem bireyi gelitirecek hem de toplumun geleceini olumlu etkileyecektir. Bylece tek tip insan yetitirme anlaylarnn da karsnda olan Mill, makine ya da robot birey deil, aratran, soruturan, zgrce dnebilen ve dndn ifade edebilen bireyler yetitirmenin nemine iaret etmektedir. Nitekim byle yetimi bireylerin oluturduu bir toplum her bakmdan gelimi ve ileri bir toplum olacaktr. u halde Millde toplumu iyiletirmenin yolu, bireyi iyiletirmekten gemektedir. Zira mutlu bir birey, mutlu ve huzurlu bir toplum demektir. Yrd.Do.Dr., Atatrk niversitesi, K.K. Eitim Fakltesi Felsefe Grubu Eitimi A.B.Dal, Erzurum.

Kaynaka:
AKARSU, B. 1982. Ahlak retileri, stanbul: Remzi Kitabevi. BARRY, P. N. 2003. Modern Siyaset Teorisi, ev. M.Erdoan, Y.ahin, Ankara: Liberte Yaynlar. CEVZC, A. 2002. Etie Giri, stanbul: Paradigma Yaynlar. CEVZC, A. 2009. Felsefe Tarihi, stanbul: Say Yaynlar. ALA, C. 2007. John Stuart Millin Siyaset Felsefesi, Mill, Yazan ve Yayna Hazrlayan Cengiz ala, stanbul: Say Yaynlar. EBENSTEIN, W. 1996. Siyasi Felsefenin Byk Dnrleri, Trkesi: smet zel, stanbul: ule Yaynlar. GRAY, J. 2001. John Stuart Mill: Liberalizmin Krizi, Siyasal Dncenin Temelleri, Derleyen: Brain Redhead, Editr: H. zdemir, stanbul: Alfa Yaynlar. GRAY, J. N. 1996. Mill on Liberty: A Defence, London: Routledge. GNTRE, . S. 2004. John Stuart Millin Ahlak Anlay, zmir: lya Yaynevi. 723

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa HAMPSHER-MONK, L. 2004. Modern Siyasal Dnce Tarihi, Yay.Hz. Necla Arat, stanbul: Say Yaynlar. HEYWOOD, A. 2007. Siyasi deolojiler, ev. A.K.Bayram ve Dierleri, Ankara: Adres Yaynlar. JAMES, W. 1986. Pragmaclk, ev. Muzaffer Akn, stanbul: Milli Eitim Basmevi. LUKES, S. 1995. Bireycilik, Trkesi: smail Serin, Ankara: Ark Yaynlar. MILL, J. S. 2000. zgrlk stne, Trkesi: Alime Ertan, stanbul: Belge Yaynlar. MILL, J. S. 1986. Faydaclk, ev. Nazmi Cokunlar, stanbul: Milli Eitim Basmevi. MILL, J. S. 2004. Temsili Hkmet stne Dncelerden Seme Paralar, Batda Siyasal Dnceler Tarihi -Seilmi Yazlar Yakn a, Der. Mete Tunay, stanbul: stanbul Bilgi niv. Yaynlar. ZLEM, D. 2004. Etik-Ahlak Felsefesi, stanbul: nklap Kitabevi. TANNENBAUM, D.G.-SCHULTZ D. 2005. Siyasi Dnce Tarihi-Filozoflar ve Fikirleri-, ev. Fatih Demirci, Ankara: Adres Yaynlar. VINCENT, A. 2006. Modern Politik deolojiler, Trkesi: A. Tfeki, stanbul: Paradigma Yaynlar. WATKINS, J.W.N. 1996. John Stuart Mill ve Bireyin zgrl, D. Thomson, Siyasi Dnce Tarihi, ev. Ali Yaar Aydoan ve Dierleri, stanbul: ule Yaynlar.

724

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa

Siyasi Bir Korku Arac Olarak Medya


Aysel Demir
Bu almada, gerekte bir zgrlk arac olmas gerekirken siyasi bir bask arac olarak kullanlan ve iktidar ideolojisiyle ekillenen medyann bireyler zerinde anti-demokratik bir biimde yaratt ve uygulamaya koyduu korku politikas ele alnmtr. ncelikle, an getirdii yenilikler ile hzl deiimler, bireylerin ve toplumlarn eitli riskler altnda kalmasna, var olu mcadelesinde tehditlerle yz yze gelmesine neden olmaktadr. Bilinmezlikler ve belirsizlikler iinde yaayan birey, kendinden farkl olan her eyden korkan bir kiilik olarak karmza kmaktadr. Korkuyla kavrulup srekli belirsizlik yaayan birey, karmaa-atma-iddet-saldrganlk duygular iinde kaybolur, aresizlik iinde kendini gvende hissedip teslim edebilecei bir otorite arayna girer. Korku karsnda zayf der buna bal olarak da eitli risklerle balantl olarak korku senaryolar, kurgulanm tehditler, komplo teorileri araclyla g ve iktidar odaklarnn hedefi haline gelir. Korkuyu frsata dntrmek isteyen gler, korkuyu bir ynetme teknii olarak kullanrlar. Dier bir deyile, korkunun gcnden yararlanarak kendi iktidarlarn yaratrlar ve bunu i ve d siyasette etkin bir biimde kullanrlar. Bylece, korku kltrnn oluturulma temelleri atlm olur. Korku kltrnn temel deeri g ve iddet olup, temel nitelii de her ey her an olabilir phesi, yani tehdit yaratan her istisnai olayn sradan, normal bir biimde olabilirlik halini almasdr. Korku kltrnn en rahatsz edici ynlerinden biri, birey ilikilerinin risk temelli kuruluyor olmasdr. G ve iktidar elinde bulunduranlar korkuyu, kendi akln kullanamayan, pasif, baml bir toplum yaratmak iin kullanrlar. G ilikilerinde iktidarn gerekletirilmek istedii; asl kimliinden uzaklam, istenilen llerde insan profili yaratmaktr. Bu noktada birey, iktidarn yrtt korku politikas ile korku kltrnn bir paras haline gelmektedir. Yrtlen korku politikasnda iktidar, bireyleri apolitize veya depolitize ederek, onlar korku iinde yaatarak sistemin istedii gibi ilemesi iin aba harcar, bu anlamda bireyler siyasetten uzak tutulup, etkinsizletirilerek apolitize veya depolitize edilir. Bununla birlikte, ne yazk ki apolitize olan bireyler, apolitize olmann birer tercih olduuna kendilerini inandrrlar. Oysa, bu bir yanlgdan ibarettir. nk, apolitize olma durumu genellikle iktidar tarafndan farkna vardrlmadan birey ve toplum zerine uygulanan bir politikadr ve bu politika medya araclyla bireylere sunulur. Trkiyedeki 1980 darbesinden sonraki sre bunun en 725

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa iyi rneidir. 1980 darbesinden sonra yetien bireyler geni dnmekten korkan, dnyada neler olup bittiiyle ilgilenmeyen, siyasi bir dnce yrtemeyen, dndklerini dahi ifade edemeyen bireyler olarak karmza kmaktadr. Bu dnemde, Apolitize ve zellikle basklarla depolitize edilmi bireyler iktidar ve medyann birlikte almasnn rndrler. ktidarn korku kltrn yerletirmeye alt bir toplumda, bireyin dnya gerekleriyle uramas istenmez ve iktidar daima birey adna bireyin kendi yaamn ekillendirme grevini stelenir. Korkunun retilip yaygnlatrlmasnda iktidarn zellikle kulland en nemli iletiim arac medyadr. stemlerini gerekletirebilmek, kitleleri ynlendirebilmek iin korku politikas medya araclyla toplum-birey zerinde pratie geirilir. Medya, demokrasilerde drdnc gz olarak kabul edilir ve topluma kar baz sorumluluklar olduu dnlr. Bu sorumluluklar gerekletirme aamasnda medyaya den rol; bireyleri gelimeler hakknda bilgi sahibi yapmak, onlarn akll varlklar olarak hareket etmesini ve kart grler edinmesini salamaktr. Gerekte medyann zgrletirici bir ara olarak tarafsz olmas, dorular aratrarak saf bir biimde halka iletmesi ve onlar bilgilendirmesi, kiiliklere saygl olmas beklenir. Ancak, beklenen bu olmasna ramen medya; ortaya kt dnemden beri g ve iktidar elinde bulunduranlar tarafndan bask, kar ve korku arac olarak kullanlmak istenmitir. nk medya, sadece yaznsal olan deil, grsel aralar da ierdiinden bireye ait duygu ve dnceleri amaca ynelik kullanmada esiz bir yere sahiptir. Bu nedenle, iktidar ve g sahipleri kendileri iin kamuoyu olutururken, korku unsurunu medya zerinden aktarmaya alrlar. Bu balamda, iktidarn korku-bask politikasnn arac olan medyann; zgrlklerin kstlanmasna, toplumunbireyin pasifize edilmesine, tek elden ynetilmeye, apolitizasyona ve depolitizasyona kaynaklk eden bir ortam hazrlanmasna yardmc olduunu iddia edilebilir. Ayrca unu da belirtmek gerekir ki toplumun pasifize olmasnda ayn zamanda hzl yaam artlarnn getirdii zamanszlk bilgilerin sorgulanmakszn kabulne ve buna bal olarak da bireyin medyaya kolayca teslimiyetine neden olmaktadr. ktidar, kendini merulatrmak iin medya araclyla toplum zerine uygulad korku politikasn bir takm yntemlerle gerekletirmeye alr. rtk iddet, korku ekiciliiyle ikna etme, samimiyet duygusu yaratma, ahlaki panik yaratma, nefret sylemi gelitirme, ayrmlatrma, yok sayma veya yzeysel bilgilendirme, nemsizletirme, kompozisyona uyarlama yntemlerini iktidar kendi karna en etkin biimde medyada kullanlr. zellikle ahlaki panik yaratma iktidar ve medyann vazgeemeyecei bir yntemdir. Kitlelerde korku, endie, fke yaratabilen bir olayn medyada srekli ve ar bir biimde gndeme getirilmesi bireyler zerinde panik havas yaratr. Bu da olay zerinde siyasi yasal dzenlemeler yaplmasna ortam hazrlar. Bylece, iktidar istedii deiimleri szde halk byle istiyor sylemiyle uygulamaya koymu 726

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa olur. ktidar, bunun gibi panik ortamlar yaratarak bireylere dolayl ve dolaysz olarak kendi gcn hissettirir. Bireylere de zellikle neyin iyi ve ya kt olduu grsel medya zerinden aktarlr. Bununla birlikte, ktidar medya araclyla bir anlamda basky, iddeti ve iddetin kurban olmay da meru hale getirir. nk, egemenliin srdrlebilir olmasnda iddet etkin bir aratr. zellikle rtk iddet, eitli programlarda sembollerle grsel medyada yanstlr. Dier bir deyile iktidar, basky direk olarak yanstmaz. u da bir gerektir ki gerek anlam bazen dorudan grnende deil, bazen grnenin arkasnda olandr. Sradan bireyin de bunu hemen anlamas beklenemez. nk anlam burada dorudan bilinaltna seslenmektedir. Kendi gcn onaylatma abasyla iktidar, bireylere verilen tavsiyelere uyulmasn aksi takdirde ne gibi sonularla kar karya kalabileceklerini sylemler, grntler, kodlar ve simgeler araclyla hissettirir. Bu bir korku kltr yaratma mekanizmasdr ve znde rtk iddet vardr. Bu da bize korkunun ikna edici gcnn iletiimde ne kadar etkin olduunu gsterir. Chomskye gre, gc elinde bulunduranlar, ezilen halk ynlarnn rzasn alabilmek iin ya korku reterek ya da olaylar dramatize ederek onlar oyalama yoluna giderler. Dolaysyla dnyasal gerek yerine, eksik, yanl ve arptlm medyatik gerekle halk manple ederler.(Chomsky, 1997: 11) Bu anlamda, korkuyla etkileme-ikna etme-iletiim sreci medyada, bilginin iktidar karna manpule edilmesiyle gerekletirilir. Ham gerek bilgi bireyle bulumadan nce ilemden geer, iktidar denetiminde yeniden yorumlanr. Bilginin manple edilmesi, insanlarn korkuyla ynlendirilmesi onlar snrlandrlm bir yaama iter. Bu yaamdaki belirlenmilik ve snrlanmlk yle sessiz ve derinden yaplr ki birey artk bu durumu iselletirerek sanki btn yaamn kendi zgr iradesiyle ekillendiriyor hissine kaplr. Oysa birey burada iktidar tarafndan medya araclyla gdlenip ynlendirilmektedir. Ne yazk ki medya, bireyin dnyasn kendi karna gre anlamlandrr ve onun gereini yeniden tasarmlar. Kitle iletiim aralar kiisel hayatmz, siyasal, ekonomik, estetik, psikolojik, ahlaki ve etik hayat alanlarmz ylesine yaygn biimde etkilemektedir ki ilimedikleri, dokunmadklar, deitirmedikleri hibir yanmz kalmamtr.(McLuhan, 2005: 45) Bize medya araclyla ulaan sylem, gerek olduu iddia edilen manple edilmi bilgi ve grntler, aslnda iktidarn kendi ideolojisini kabul ettirme abasdr. ktidarn amac egemen olmak istedii toplum zerinde kendini merulatrmaktr. Althusser, iletiim aralarnn iktidarn ideolojik aygt olduunu belirtir. ktidarn ideolojik aygtlarnn birey zerinden uygulamaya sokulmasyla, bireyin bilinsizce tekdze yaamas, sadece nne konulan gerekd gereklikle yaamn srdrmesi ve istenilen tutumu sergilemesi beklenir. Dier bir deyile, iktidarn istedii sindirilmi, depolitize olmu, kendine yabanclam bir toplum yaratmaktr. ktidar; artk devletin halk iin var olduu 727

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa deil, halkn devlet iin var olduu dncesiyle hareket etmektedir. Bu balamda devlet-iktidar, bireyi kendi varl iin birer tehlike olarak grmekte ve onun zgrleme abasnda karsna korku-bask-iddet lemiyle kmaktadr. Kutsallatrlan bir devlet inanc bireylerin zihnine yerletirilmek istenir. ktidarn asl amac, bir anlamda, zihinleri egemenlik altna alp bireyin-toplumun kendine yabanclamasn salayarak kiisel ykm gerekletirmektir. Bu noktada medya da zerine den grevi yerine getirmektedir. Burada medya iktidarn bireyi yeniden oluturmasna, sistemin gerekliliklerine gre yeniden retmesine hizmet eder. Medya araclyla bireye anormal olan sanki normalmi gibi kabul ettirilecek ve anormal olan kabul etmeyen teki olarak sunulacaktr. Ayrca Gnmz iktidar politikalar genellikle etnik, dinsel, cinsel, kltrel kimlikleri kamusal alan ierisinde kendi kimlikleriyle tanmlama eilimindedir. Medyann bu kimliklere kar yaklam ise, kimlikleri birbirine daha ok marjinalize ederek onlar birbirlerinden uzaklatrmaktadr. Bu noktada ayrmlamalar belirgin bir biimde ortaya kar. Medya, biz ve tekiler arasndaki farkllklar daha da belirginletirerek kimlikler arasnda bir atma ortamn yaratr ve teki olan daima olumsuzlayarak onlar sulayc bir tavr sergiler. Bylece korku, gvensizlik ve atmann hakim olduu bir ortam oluur. Bunlara bal olarak unu syleyebiliriz ki; siyasette kimlik temelli sylem biimleri bireyin yaamnda karlat bir tehdittir. Birey bu tehdit sonucunda yok olma korkusuyla teki olarak alglanana saldrr. deoloji, olumlu veya olumsuz kimlik kategorilerinin oluumuna ek olarak bize kim olduumuz veya olmadmz, biz olmayann yani tekilerin kim olduunun retildii alandr. Sorun olan da insanlarn bu srecin iindeyken iinde bulunduklar srecin farkna varp onu anlayamamalardr. ideolojinin iinde yer alan kiiler kendilerini tanm gerei ideolojin dnda sayarlar: ideoloji araclyla, ideolojinin ideolojik karakterinin fiili yadsmas ideolojinin etkilerindendir.(Althusser, 1989:54) ktidar, kendi rettii ideolojik sylemlerin yerleik hale gelmesini salar. ktidarn kimlikler zerinde oynamas onlarn da artk znenesne balamnda ele alnmasna neden olur. deolojinin belirledii zne, kendisinden nce belirlenmi olan kimliin iine hapsolur ve iktidarn boyunduruu altna girer. Althusserin deyiiyle devletin ideolojik aygtlarnn esiridir artk. ktidar karsnda belirlenime ak olan zne, gndelik yaamnda iktidarn izin verdii ve kendisinde grmek istedii gereklik dnda kamaz. Benimsetilen grleri biz yaam iinde reniriz nk, asl bu rolleri tanmlayan ve kiileri bu roller iin eiten aygtlar, ayrca bir mesai harcamadan bu ideolojik eitimide salamaktadr (Althusser. 2003: 27). Kendini bireysellemi zne olarak gren birey, byk bir yanlg ierisine der. nk, onun yerine dnen bir iktidar vardr artk. Kendi akln kullanamayan kiinin bireysellemesi mmkn 728

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa deildir. O, artk bireysellemi zneden ok, iktidar tarafndan bir nesne durumuna getirilmitir. ine dlen bu yanlsama bize platonun maara retisini hatrlatr. Maarada ocukluklarndan beri yzleri duvara dnk yaayan kleler, sadece duvara yansyan glgeleri grp, onlardan gelen sesleri iitip algladklarnn gerek olduuna inanrlar. Bir gn onlardan biri zincirlerini krar ve maara dna kar, gne gzlerini alr ve artk glgelerin gerek deil, birer yanlsamadan ibaret olduunu anlar. te imdi insanlar ayn yanlsama iindedirler! inde bulunduumuz iaretler, kodlar, gstergeler, ekrandaki grntler, sylemler dnyas bizi gerekd gerekliklerle, yanlsamalarla biimlendirmektedir. ktidar; kitle iletiim aralaryla korku salp, bireyin-toplumun dnme gcn kendi ideolojisine gre kontrol altna almaktadr. Bylece psikolojik bir smryle kar karya kalnr ve birey, dnyann sadece kendisine sunulan kadar olduuna inanr hale gelir. Kendisine sunulan onun tek gereidir artk! Birey iktidarn medya araclyla kendine yaratt yeni kimliiyle mutludur! Medya genel olarak, bizleri zgrlk deil de ekmek ve gvenlik peinde koan, yani eletirel phelerden ok kesinlik ve otoriteye ihtiya duyan varlklar olarak grr( Moressi, 2003:11). Grlecei zere iktidar, varln srdrmek iin kendi korku kltrn oluturup, iletiim aralaryla bu ideolojik sistemi yaygn hale getirerek, etkin bir biimde yrtlmesini salar. Medya, iktidarn statkosunun korunmasna kendi kar adna da destek olur. deolojik gereklik endstrisinin rettii gerekd bilginin ortaya konmasnda ve geni kitlelere ulamay salamasnda en nemli grsel aygt, TVdir. Bu aygt, malzemesini gerek dnyadan almakla birlikte, bu malzemeyle gerek d temsili bir dnyay yaratr ve grsel dler satar. Topluma her ey yolunda, rahat ol!Karmak eyler oluyor ama senin akln bu karmaay zemez, baka akl senin yerine bu karmaay zmleyecek mesaj verilir. Bylece, kitle iletiim aralarnca kurgulanan iletilerin birey tarafndan alglanmas kolaylamakta, grsel olarak sunulan her ey inandrc bir hal alp, somutlat iin bireye daha fazla iyimserlik ve hayalcilikle gelecein dnyasn yaamasn salayarak umutlarn taze tutmasn ve sisteme olan inancn kaybetmemesi gerektii dncesi vurgulanr. TV, bireylerin duygularn byk oranda biimlendirme gcne sahip olduu iin iktidarn istedii deerlerin tek elden oluturulmasnda en nemli aratr. Milyonlarca insanla ayn anda ok ey gren, duyan bu balamda ok bilgili olduunu dnen ama gerekte kendine yabanclam, analiz ve sentez yapabilmekten yoksun, korku iinde yaayan, yaam nceden belirlenmi birey-toplum temsili bir gereklik yaar. Grld zere iktidar, medyay bir korku aracna dntrmekte ekinmemitir. Birey, kurulan dzenden izole edilmemek iin korku kltrnn paras haline gelir. ktidar ve kar glerinin belirledii korkular ortak korku olarak topluma yanstlr. Halk, stnde oluturulan 729

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa denetimle iktidar sorgulayamaz hale gelir. Bunun en iyi ifadesi u rnekte grlebilir; nl tiyatroculardan biri ve dier tiyatrocu arkadalar bir oyunda kullandklar nazi subay niformasyla Beyoluna kp kimlik kontrol yaparlar. Nazi kyafetleriyle istiklal caddesinde yoldan geenleri evirip kimlik bitte diye sorarlar. nsanlar arr, kukulanr ama yine de birou ne olur ne olmaz diyerek ve bu nazi subaylarna uysal bir biimde boyun eerek kimliklerini gsterirler. Anlalaca zere bu itaatin znde birey stnde yaratlan iktidar korkusu vardr ve eer kimlik gstermezse, gl olana itaat etmezse bana neler gelebileceini hayal dahi edememesi mant yatmaktadr. Ksaca, uygulanan siyasi ideolojiyi herkes grr, duyar ama anlamlandrp anlayamaz. Sistem, insanlarda yeni korkularn ortaya kmasna neden olur ve insanlar artk bu sistemin klesi olmay da kanksam duruma gelir.

Sonu
Sonu olarak medya, demokrasinin drdnc gc olarak dnlmesine ve demokratik sistemin garantr olarak alglanmasna ramen, gerekte, iktidar ve gc elinde bulunduran medya sahiplerinden dolay, antidemokratik olan korku politikas uygulamalaryla demokrasi iin bir tehdit olarak karmza kmaktadr. Ne yazk ki demokrasi, medya araclyla uygulanan ynlendirmelerle yerini mediaokrasi olarak ortaya kan bir ynetime brakmaktadr. 21.yy da iktidarn kendi karna kulland medya, korku-bask politikalarna ara olarak gerek grevi olan iletiimi salamay deil, tam aksine iletiimsizlik ortamna neden olmaktadr. Bu iletiimsizlik ortamndan kurtulmak iin medya, ilevlerini yerine getirirken kendisine tannan zgrlkler olduu kadar, birtakm sorumluluklar da olduunu unutmamaldr. ncelikle, iktidarn kendi politikalarn hayata geirirken, demokrasinin tam olarak ileyebilmesi iin, medya zerinden ellerini ekmesi ve medyann da iktidar basksndan kurtularak kendisini zgrlk adna demokratikletirmesi gerekmektedir. Ankara Universitesi, Felsefe Blm, Doktora rencisi, ayselmus1@ hotmail.com.

Kaynaka:
Althusser, Louis; deoloji ve Devletin deolojik Aygtlar, thaki Yaynlar, stanbul, 2003. Althusser, Louis; Lenin ve Felsefe, ev: Blent Aksoy, Murat Belge, letiim Yay. stanbul, 1989. Chomsky, Noam; Demokratik deallerin k, Pnar Yaynlar, stanbul, 1997. Kker, Eser; Politikann letiimi letiimin Politikas, mge Kitabevi yay., Ankara, 2007. 730

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa McLuhan, Marshall; Yaradanmz Medya, ev.:nsal Oskay, Merkez Kitaplk, stanbul, 2005. Moressi, Enrico; Haber Etii, Dost Kitabevi, Ankara, 2003. zbek, Sinan; deoloji Kuramlar, Bulut Yaynlar, stanbul, 2000.

731

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa

Betl otukskende znenin Ontik, Epistemik ve Etik Kuruluu


Hatice Nur Erkzan
felsefe kendini bil ! buyruunun bir tr tarihidir. Bu buyruk da insann kendine ynelttii en kkl, en temel buyruktur byle bir buyruu kendisine ancak, kendisinin farknda olan biri verir; kendini bir birey, bir zne olarak duyumsayan biri byle bir buyruu kendine yneltebilir. Betl otuksken

Giri
Gnmzde akl, birey, evrensel deerler, eletiri, sorgulama, analiz gibi szckler neredeyse tedavlden kaldrlm- eer yasaklanm demek fazla abart olmazsa- gibi grnmektedir. Onlarn yerine duygu, toplum, kltr, inan zgrl (zgrlk deil!), inanma, eitli grup ve toplum deerleri gemi ve hepsine bakn belirledii yorumlama abas tek anlama yntemi olarak kendini empoze etmi bulunmaktadr. Bunun sonucu olarak nesne ortadan kalkm ve doal olarak nesnellikten sz etmenin de olana ortadan kalkmtr. znelcilik-znellik deilksa zamanda akademik evrelerde kendine hatr saylr lde taraftar bulmu ve neredeyse tm pseudo-entellektel tartmalarn merkezine yerlemitir. Felsefe ve eitli entelektel damarlardan beslenen znelcilik gnmzn etik ve politik tartmalarnn ana rengi haline gelmitir. Artk ne sylendii nemsiz hale gelmi neredeyse ne syleniyorsa dorudur dzlemine geilmi, znenin yerini pseudo-tekil/bireysel varlklar ve onlarn ounluunun oluturduu sylemler almtr. Her deer deerlidir, her kltr dokunulmazdr ve korunmaldr, her gr dorudur biimindeki ifadeler yorumculuun ve znelciliin korumas altna alnarak dokunulmazlk kazanmlardr. Bu anlaya kar itirazlar urada ya da burada dile getirilmeye allm olmakla birlikte kendine ne akademik evrelerde ve ne de benzer ortamlarda hemen hemen hi yer bulamamaktadr. M.Craven Nussbaum, I.Kuuradi ve B.otuksken znelciliin bu epidemik egemenliine ve yaygnlna kar mcadele eden bir avu ama bir o kadar da kararl filozoflarn banda gelmektedirler. Nussbaum insan haklarna kar gelen din adamlar susturulmal derken Kuuradi kltrolojinin tehlikelerine dikkat eker ve otuksken neredeyse tm almalarnda zne olmann her eyden nemli olduunun altn izerek neredeyse felsefenin tm problemlerini zne ile, zne olma ile dorudan bantlar. te bu nedenledir ki bu alma 732

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa otukskenin felsefesinin ana kurucu gesi olan zne meselesini ele alp incelemeye alacaktr (1).

zneden Varla
otuksken felsefi sylemin neliini varolann analizine dayanarak ortaya koymaya alr. Ona gre nasl ki herhangi bir felsefi sylem belli bir insan grne dayanyorsa her felsefi sylemin varolana ilikin yaklam da aslnda insana ilikin kavray tarafndan belirlenmektedir. Bu nedenledir ki varlk felsefesi felsefi sylemin merkezindedir, o tm felsefe disiplinleri arasnda temel bir yere sahiptir. otuksken iin buraya kadar herhangi bir problem sz konusu deildir. Problem nasl bir varlk felsefesi sorusu sorulduunda kendini gsterir. Ona gre; esas olarak iki tr varlk felsefesinden sz edilebilir: Varolandan hareketle insana ynelen ve insandan hareketle varolana ynelen. Bu bakmdan insan hi kukusuz felsefenin ta balangcndan bu yana onun konular arasnda yer ald. Ama otuksken iin esas krlma noktas da budur. O yeni bir ontoloji nerir. Bu yeni ontolojinin ad Antropontolojidir. Ontolojik antropoloji varlktan hareketle insana ynelirken antropolojik ontoloji insandan varolana ynelir. Ontolojik antropoloji hi kukusuz ok eitli grnmlere sahip olarak felsefede kendini grnr klmtr. yonya filozoflar, Aristoteles bu eit varlk anlayna rnek olarak gsterilebilir. otuksken rasyonalist nominalist tutumu gerei her trl akn metafizie uzak durmasnn yan sra varolan zneden hareketle ele almayan her felsefi sylemin de uzanda durur. O yle der: nk, dnya insann dnyasdr; insan bu dnyada eylemektedir, insan bu dnyann bir znesi olarak kendisiyle, trdeiyle, teki dnya nesneleriyle kurduu balantlar sonucunda deneyim kazanmakta, bilgiyi ortaya koymakta, bilgilerini srekli olarak oaltmaktadr ve yine bu bilgiler dolaymnda kendine ve dnyaya ynelmekte ve bu dng, srekli bir biimde verimlendirilerek devam etmektedir. (2). zc ontolojilerin varolandan tikellii, varolann olu boyutunu aldn ne sren otuksken bir bakma nominalist ontolojinin antropolojik ontolojinin de balang noktasn oluturduunu sylemektedir. nk; insan ve varolan her eyi zaman-st evrensellik balamnda kavrama abas en okta insann gzden karlmasna neden olmutur. Oysa nominalist ontoloji hem insana ve hem de onun dnme ve dile getirmesine olanak tanmaktadr. nsann anlama abasnn ne kmas bir bakma insann ne kmasn getirmitir.Varolann varolduu gibi dile getirilmesi artk kukunun gzetimi altndadr. otuksken felsefede gelien bu nominalist damarn en belirgin biimde Kant ile ortaya ktn syler. Ona gre ontolojinin antropolojik bir nitelik kazanmasnda en nemli dnm Kant ile olanakl olmutur. Onunla birlikte, insann neyi bilebilecei, ne yapabilecei, neyi umabilecei insann ne olduu sorusu balamnda ele alnmtr. otukskene gre Kant iin ne bilgi, ne 733

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa eylem, ne de beklenti meselesi insan nedir sorusundan bamsz olarak ele alnabilir. Dolaysyla, Kantn bir ontolojisi vardr ve bu ontoloji de nominalist bir ontoloji olduu kadar ayn zamanda antropolojik ontolojidir(3). Neden otuksken yeni bir ontoloji peindedir? Bu sorunun yantn burada vermek almann snrlarn aar. Ancak ksaca belirtmek gerekirse u sylenebilir: Antropontoloji bir bak asdr. Varolana zneden hareketle ynelmedir. zne ise tarihsel, toplumsal ve kltrel boyut iinde varolandr. Bu iddia her trden akn metafiziin daha batan ve kesin bir biimde red edilmesidir. O bu bakmdan Nussbaumn internalist insan anlay ile de benzeir. Varolan dnme ve dil balamnda varlna kavuur. Varolan varolan yapan insann dili ve dnmesidir. O nedenle, her ontoloji aslnda antropontolojiktir. otuksken iin bu kanlmaz olarak byledir.

zne Nedir?
otuksken, Felsefe: zne-Sylem adl kitabnn nsann zneye Dnmesinin Koullar balkl yazsnda zne olmann zc olmayan analizine ynelir. otukskene gre, zne varolana ynelmedir ve bu ynelmenin iki temel znitelii dnmek, bilmek - eylemektir. Onun iin zne olma, deyim yerindeyse, bir sretir. Bu bakmdan, aslnda felsefe tarihi bile insann zneleme sreci olarak okunabilir. Ancak ilgintir ki insann bir zne olarak kendine ynelmesi varolana ynelmesinden sonraya rastlar. Zaten zne olma nesne klmay gerekli klar. Varolan varolan olarak kavramaya alma, bir bakma, insann henz kendisini zne klamamasdr. otuksken iin insan kendini dolaymsz olarak zne klamyor. Augustinusun seni bileyim kendimi bileyim sznde dile gelen de budur. zne olmann eitli yollar vardr. (4). otuksken bu noktada bana gre olduka nominalist varoluu bir izgiye yaklar. nk onun iin zne olup-bitmi bir z deildir. O, zamanda kendini dnme, bilme-eyleme ile kurandr. nsann kendini bir zne olarak zamanda kurmas ise onun tarihselliine, kltrel ve toplumsal zelliine iaret eder. nk; otuksken zneyi tarihe hapsetmenin neden olabilecei/ olduu problemlerin farkndadr. Bu nedenle, o, yle der: tarihsellik de mekanik bir ilikiler alan olarak anlalmamaldr. Tarihsel zne denildiinde asl sylenmek istenen, zne olarak her bir insann iinde bulunduu, gerekletirdii ilikilerinin yaln bir biimde yansmas deildirevresini dnya klan, yaama alan klan, kltr dnyasnn saysz olana ile birebir/somut ilikileri yaamann tesine geebilen insan bir ynyle kendisi olmay da baarabilir; yeter ki zgr seimlerine dayal ynelimlerinin farkna varabilsin ve hatta bunlar gerekletirebilsin; bireysel zne oluunu her an duyumsasn ve bunu bizzat yaasn.(5). otukskenin zne anlay zc olmadndan dolay, yani bir bakma 734

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa varolusal zne olduundan dolay ortadan kalkma, varolutan kesilme tehlikesinden arnk deildir. nk, zne olma insann kendini kendine dayanarak zaman, toplum ve kltr boyutunda var etmesidir. O, bu balamda hem tarihselci ontolojileri ve hem de akn ontolojileri red eder. nsan olup-bitmi bir ey deildir. O varln var edendir. Bundan dolaydr ki; zne kaybolma, yitip gitme tehlikesi ile her an yz yzedir. Toplumsallk zneyi yutabilir, zne herhangi birine dnebilir. Gerekte sorun bireyselliin toplumsal alana hangi lde tanacadr. otuksken yle der: Burada ortaya kan sorun, bireysel zneyi dzletirmeden, kendisi olmasn salamakla; birey balamnda kendi iine kapanmak arasndaki gerilimde beliriyor. Bir yandan, iletiim teknolojilerinin dayatmasyla ortadan kalkan bireysel zne; te yandan, giderek ie kapanma yoluyla keskinletirdii ilineksel yn ya da ynleriyle bu defa, cemaat ierisinde yine kendisi olmaktan kyor; yine dzleiyor; hatta dzletiriliyor. Bireysel zneye den, kendine ynelik bilinci her zaman sakl tutmak; bu konu zerinde her zaman dnmektir; dier bir deyile tetikte olmaktr. 6).

zne, Nesne ve Bilgi


otuksken bilgi konusunu ok sk bir biimde zne dolaymnda ele alr. nk, ona gre; kendinde olan kendinde olduu gibi bilmemiz olanakszdr. Bilgi zne ile olanakldr. Zaten insann zne olmas da bir bakma onun kendinde varolan nesne klmasna/klabilmesine baldr. Ancak zne-nesne ikiliinde ncelik zneye aittir. nk, bilgi insann kendini ve iinde yer ald varolan dnyasn nesne klmasna baldr. Elbette varolan zneyi harekete geirir ama bu harekete geirme insan otomatik olarak bilgiye yneltmez hele hele insan hi mi hi zne yapmaz. nsan dnda kalan her ey bilinip bilinmemeleri konusunda sessizdirler. (7). Bilme, zne olarak insann nesne ile karlamasdr. Ancak bu karlama nasl bir karlamadr? otuksken bu noktada Antik bilgi anlayn zne ve nesnenin rtmesi olarak grmesini eletirir. Bu bilgi anlayna gre zne nesneyi kendinde olduu gibi bilebilir. Ayrca bu anlayn rasyonalizm ve empirizm zerinden savunulmas da durumu deitirmez. Her iki gr farkl yollar izleseler de varolann kendinde olduu gibi bilinebileceine inanmalar bakmndan ayn noktada buluurlar. nsan bu dnyada ancak bilgisiyle belli bir varolua sahip olabilir. nsan bilgiye ulamak ister. Gnlk yaam bile bir bakma bilgi ile varolmay gerekli klar. Ancak, gnlk insan daha ok yaamn kolaylatrmas bakmndan bilgiye ynelir. Bu bakmdan o sorgulamaz, bilgisi ve eylemi zerinde de durmaz. Bilim insan ise belli bir nesne beine yneliktir. Ama nesne dnyasn neden-etki dolaymnda aklamaktr. Felsefe ise bilginin ne olduunu, kaynan, ve hatta bilginin imkann aratrr. Buna bilgiyi bilme abas da denilebilir. te bu noktada otuksken yle der: 735

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa bilmek demek tekil bir yapy, durumu, belli bir iliki beini, belli bir aklama beini, belli bir aklama modelinin altna, en azndan belli bir kavramn altna yerletirmektir. Onu kendi tekillii iinde brakmamak, ona ynelmek, onu dnsel ve dilsel konuma ekip karmak demektir. (8). Daha nce ifade edildii gibi otuksken irrasyonel nominalizmi onaylamaz; nk o dili onaylamaz. Dnme ise dil ile varlk kazanr. otuksken iin de zaten kavramlar olmadan dnmemiz mmkn deildir. Karlalan eyin herhangi bir ey, rnein insan olduuna karar verme, bundan dolay mmkndr. nsan kavram ve imgesi olmadan bir insan bilme-tanma olanakszdr. bilmek, ne trden olursa olsun varolanlar belli kavramlarla balantlandrmak, benzerlikleri ve farkllklar ortaya koymaktr diyebiliriz. Bilgiyi de bu yaplarn dile dklmesi olarak belirleyebiliriz. (9). Modern dnceyi tanmlayan en nemli niteliklerden biri znenin ne kdr. otuksken de zaten modern zne anlayndan hareketle bilgiyi ele alr. zne balamnda bilgiye bakmak bir bakma bilgi konusunda bilen zerinde durmaktr. zne-nesne ikiliinde zerinde durulmayan zne imdi bilginin analizinde balang noktasdr. otuksken bu balamda neredeyse Kant ncesi tm bilgi anlaylarn sorunlu bulur. Ve bilginin kayna olarak zneyi dikkate almayan her tutumu olumsuzlar. O nedenle otuksken yle der: Kant bir dnme devrimcisi; felsefe tarihinde, genel felsefi sylemde en byk, kkl dnm, devrimi yaratan bir filozof. (10).

zne ve Eylem
otuksken insann iki temel ynelimi olduunu syler. Birincisi; bilmek, anlamak, kavramak ikincisi ise; eylemde bulunmak. Aslnda otuksken iin yaama bir eylemdir. Zaten onun iin aslnda insan srekli eylem halinde bulunan bir varlktr. (11). zne tm tarihsellii iinde bilen bir znedir. nsan, bireysel bir varlk olarak varolan nesne haline getirdiinde kendisi de zne olur. imdi; insann eylem sz konusu olduunda nasl zne olduudur, olabildiidir. nsan kendi kendine ama koyan bir varlktr. Olann dnyasna ynelen olan olduu gibi aktarmay amalar. Bu balamda Dnya zaten bilginin kaynadr. Ancak eylemlerin znesi olan insann yaad dnya amalarn dnyasdr. nk, eylemsel zne kendine ama koyandr. Ama koyma ise istenci gerektirir. rade/ istencin olmad yerde eylemden sz edilemez, dolaysyla zneden de sz edilemez. nsan olup-bitmi bir varlk deildir. Bu balamda otukskenin Aristotelesi insan anlayn benimsedii sylenebilir. Buna gre, insann deimeyen bir znden sz etmek imkanszdr. nsan olanaklarn gerekletirerek kendini var klmaktadr. 736

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa sadece buyruklar yerine getirmekle eylem alanlar snrlanan insanlarn deerleri hayata geirmesinden, yarglama yetisinin gereini yerine getirmesinden sz edemeyiz. Burada olsa, olsa baka bir varln istencinden sz edilebilir. Byle bir ortamda da ne kiilemi insan vardr ne de etik sz konusudur. (12) . otukskenin zerinde durduu nemli kavramlardan biri de kii kavramdr. Bilme balamnda daha ok zne zerine vurgu yaparken eylemlerin znesi olan insan kii olarak tanmlar. Kii kimdir? Kii; deerleri duyan, deerler zerinde dnen, sorumluluk duyan ve eylemlerini yklenendir. Kii tm bunlar tayan znedir (13). Kavramlardan bazlarnn d dnyada somut bir karl vardr. Ama ya insann varolusal dnyas iin byle bir ey gsterilebilir mi? otuksken iin baz kavramlar, ancak varolanlar arasndaki ilikilerde ortaya kar. te bu tr kavramlar varolanlar arasndaki ilikinin bir tr olarak insanlararas ilikilerde kendine yer bulur. Ben bu tr kavramlarn varolusal kavramlar olarak tanmlanabileceini dnyorum. nk, kavramlar illa da d dnyaya ilikin somut bir varolana karlk gelmek durumunda deildir. Belki otukskenin bu analizi bizi yeni bir kavram snflamasna ve ayn zamanda tartmasna da gtrebilir. Ben burada yalnzca bir neri sunuyorum ve kavramlarn, otukskene dayanarak, ikiye ayrlabileceini dnyorum: Nesnel kavramlar ve Varolusal kavramlar. kinci trden kavramlar toplumsal, ekonomik, siyasal, etik ilikiler balamnda ortaya kar. Tm bu ilikiler arasnda en balayc ve kuatc olan etik ilikilerdir denilebilir. nk, her insan deerle yaar. Kasap, manav, terzi, anne, baba, din grevlisi, hekim, renci, kirac, iveren vb. olabiliriz. Her insan bu rollere sahip olarak deerleri hayata tar. nsan bireysel, toplumsal ve kamusal ilikiler iinde varln gerekletirir. Kamusal ilikilerde genel olarak hukuk, toplumsal ve bireysel ilikilerde ise gelenekler, alkanlklar, treler belirleyicidir. Onlara karlk gelen hibir nesnel kavram yoktur. Ama buna karn onlar yaam belirleyen deerler olarak ortaya karlar. Ve bu noktada insann gelenekler, alkanlklar, treler araclyla edindii deerler zerinde dnmesi gerekir. deerlere ilikin ortak kavraylar olamamaktan dolay insanlar arasnda byk tartmalar domakta, bireysellikler, bireysel tutumlar, toplumsalln bir tr davurumu olan yerellikler belirgince ortaya kmakta ve byk bir kargaa yaanmaktadr. Bilme balamnda bilinenin snrlarn izmek ne denli nemliyse, birey olarak, insan olarak eylerken, eylem znesi olarak kendi snrlarmz izmek; nerede, hangi eylemin taycs olduumuzu bilinlice alglamak, alanlar kartrmamak da o denli nemlidir. Sorunlarn ou byle bir kartrmadan kaynaklanmaktadr. (14) . otuksken iin ne kadar farkl kimliksel zelliklere sahip olursak olalm farknda olmamz gereken olmas gereklerle biimlenmi bir dnyada yayor, eylemde bulunuyor olmamzdr. Bu dnya deerler dnyasdr 737

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa ki onlarn somut dnyada birebir karl yok. Onlar, daha ak bir ifadeyle, insann varoluu ile meydana gelen, varlk kazanan varolusal kavramlardr. Etik insan yaamnn her anndadr. Etik ancak ve ancak tek bana yaayan biri iin sz konusu olmayabilir. nsann varolana kar tutumu ile bilgiye ilikin tutumu insan belirlemektedir. Ama bilgi ile eylem arasnda da dorudan bir iliki vardr. Her ey tekil durumuyla vardr. Tm olup-bitmeler bu tekillik iinde gerekleiyor. nsan zihinsel etkinlik yoluyla varolana ilikin olup bitenleri kavramlar, evrensel, tmel yaplar altnda toplamaktadr.Tmel yaplar altnda bir araya getirilen eyler varolana ilikin ortak zelliklerdir. Bu sayede varolan dnebiliyor, dile getirebiliyor ve bilebiliyoruz. Belki nesne alannda tmel yaplar zerinde konumak ok zor deil ama deer alannda evrensel olandan sz etmek hite kolay deildir. Tmelin znesi ya da zneleri kim ya da kimler olacak? otuksken burada tekil/bireysel/yerel olan ile genel/ tmel/evrensel arasnda bir gerilim olduunu belirtir. Ona gre; eer insan ynelen bir varlk ise kendi salt tekillii iinde kalarak varoluunu gerekletiremez. Zaten zne olma, etik anlamda, bilinli olarak kiinin eyleminde ynelimsellii gerektirir. nsan ynelen bir varlktr. Bu ynelme bilgi, isten ve zgrlk balamnda bir ynelmedir. Ama bu ynelme neye gre gerekleecektir? otuksken iin bu ynelmenin alan bir olanak bakmndan son derece genitir. nsan; paraya, kariyere, eitli karlara ynelebilir. Zaten otusken iin insan ne tarihsel ve ne de doa tarafndan herhangi bir eree zorunlulukla ynlendirilmemitir. Ynelme insan olma olanakll iinde gerekleir. Etik olan insann kendine setii deerler ve ynelimler ile aa kar. nsan nasl ki doutan bilgi znesi deilse ayn biimde insan doutan da etik zne olamaz. nk, etik olma bir varolmadr ve bu varolma en azndan zne olmay gerektirir. Gndelik insan hazr bulduu deerlerin, grlerin taycsdr. Kendisi ynelmemitir, sememitir, sorumluluk almamtr, kendi adna dnmemitir, kendi adna eylememitir, kendi deerlerini yaratmamtr. Yaam toplama bilgisayar gibidir, birileri tarafndan bir araya getirilmitir. otuksken benimsedii ontoloji nda, yani antropolojik ontoloji nda ne varolan akn ve zaman-st ele alr ne de insan. zneleme bir sretir, ama tekil varoluun gereklemesi balamnda bir sretir. zne tarihseldir ama tarih znenin belirleyicisi, daha ak bir ifade ile, tarih zneyi yutan asl zne deildir. imdi byle bir ontolojik kavranm eylem ve zne sz konusu olduunda ok daha byk bir nem kazanr. Eer zne hibir biimde isel ve dsal olarak belirlenmemise o kendini gerekletirirken nasl bir yol izleyecektir? Bu noktada otuksken eylem ve bilgi balamna yeniden dner. Kastettii bilgi her trden bilgidir. Yaam sarp sarmalayan bilgidir. Antik dnemde erdem ile bilgi arasnda iliki kurulmutu. Burada yaama bilgisi veya yaama bilgelii olarak dilimizde ifade edebileceimiz ( phronesis, phronimos) bir kavram 738

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa sz konusu idi. Bu daha sonra dinsel buyruklar yaama temel alma ile deiti. Ama bu yol insann varolusal sorunlarn zmeye yetmedi. Kendi varoluunu kendi kurmaya ynelen insan egemen zne olarak kendisi dnda varolan her eyi nesneletirdii gibi kendi trdelerini de nesneletirerek onlara egemen olmak istedi. Gelinen nokta burasdr. otuksken yle der: salt karn dnen bir insan, stn ne denli kltrel gelerle rtsn, salt biyolojik varlktr. Byle bir varlk sadece biyolojik yapsnn gereklerini yerine getiriyordur. Hatta yle ki bu trl yaay, sadece biyolojik olan, zaman zaman st dzeyde olduu sanlan kltrel gelerle bezeyerek gerekletirmektedir. (15). Bu bilgi bilimsel bilgi deildir. Varolana ilikin olarak nesne bilgisi insan kendi bana etik kii, etik zne klmaz. Burada baka trden bilin gerekmektedir. Bu yle bir bilin olmal ki insann hem kendine ve hem de dier insanlara bakn salt pragmatizme indirgemesin. Etik zne ya da kii kendi kendine ama koyabilen ve onlar gerekletirmeye ynelendir. O, davranlarn toplam deil, kendi eyleminin znesi olabilen ve onun sorumluluunu tayandr. Ve ancak byle bir insan etik iliki yaayabilir. Byle bir insan toplumda nasl bir konumda olursa olsun bu konum onun gerek varoluuna, etik varoluuna ilineksel olur. imdiye kadar esas olarak etik zne olmann nelii zerinde duruldu. Ama etik olann bir dier boyutu da yaplan eylemlerin deerlendirilmesidir. Eylem grnler alannda ise hem eylemin znesi ve hem de eylemin kendisi deerlendirmeye ve yarglamaya ak demektir. Peki deerlendirmenin, yarglamann kriterleri nedir ve neye dayanmaktadr? nsann hazr bulduu gelenekler, grenekler, dinsel buyruklar, politik yaplanma, treler, inanlar acaba nasl bir bilgisel temele sahiptirler? Gndelik insan yaamna temel ald deerleri iselletirse de onlar sorgulamaz. O bir bakma tamac znedir, sahte znedir, saysal znedir. zetle; o bir hamal znedir. Ne zgr bir istence ve ne de kendi akl ile ulat ilkelere sahiptir. Ynelimleri kendisi dnda her ey tarafndan belirlenir. Dnceleri gerekelendirilmi deildir. Aslnda byle bir zne davrantan eyleme geebilmi deildir. Onun iin yaam ezber davranlarn toplamndan baka bir ey deildir. Belki byle bir yaama, Sokratik-olmayan bir yaam da denilebilir. Hareketin olduu ama eylemin olmad, saysal tekilliin olduu ama etik kii ya da zne olunamad bir durum bu. zetle; yaamn bir duruma indirgenmesidir artk sz konusu olan.

Notlar

1. Bu konuda zellikle bavurulmas gereken nemli almalardan bazlar iin:


oanna Kuuradi, On Science and Wisdom HUMANA (Bozkurt Gvene Armaan ), Kltr Bakanl, 1994, s.346-347. 739

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa Betl otuksken, Aydnlanma-Romantizm Geriliminde Trkiye, Mula niversitesi Sosyal Bilimler Enstits Dergisi (LKE) zel Says in Yazlmtr: Atatrkn Doumunun 125. Yl ve Cumhuriyetimizin 83. Yl zel Says, 2006. Ayrca konu ile ilgili ok nemli bir dier alma iin; Martha Nussbaum, Human Functioning and Social Justice: In Defense of Aristotelian Essentialism, Political Theory (Vol. 20, No.2, 1992), s. 202-246.

2.Betl otuksken, Ontolojik Antropolojiden Antropolojik Ontolojiye,


3.a.g.e.

Trkiyede Felsefenin Gelenei ve Gelecei Sempozyumu, stanbul niversitesi Edebiyat Fakltesi Felsefe Blm, 26. 03. 2010. 4. Betl, otuksken, Felsefe: zne-Sylem, nklap Kitabevi, 2002, s. 129139. 5.a.g.e., s.136-137. 6.a.g.e., s.138. 7. Betl otuksken, Radyoda Felsefe, nklap Kitabevi, 2002, s.102-105. Bu alma esas olarak insan bilen, ynelen ve eyleyen bir varlk olarak ele alp inceler. Burada ele alnan konu bakmndan hi kukusuz temel bavuru kayna niteliindedir; elbette, Felsefe: zne-Sylem ile birlikte. otukskenin nominalist rasyonalist insan anlay ve buna bal olarak gelitirdii antropolojik ontoloji birok bakmdan Nussbaumun insan anlay ile rtr. Bununla birlikte; otukskenin modern zne anlayndan hareket ettiini ama Nussbaumn esas olarak Sokratesi bir sylemi balang noktas ald sylenebilir. M.C. Nussbaum, Cultivating Humanity, Harvard University Press, USA, 2003, s. 15-49.

8. a.g.e.,s. 103-104. 9. a.g.e., s. 104-105. 10. a.g.e., s. 116. 11. a.g.e., s.149. 12. a.g.e., s.156. otukskende ontolojinin zellikle etik olan ile balants iin: H.Nur Erkzan, Nominalizmin Etik ve Politik Sonular ve Trkiyedeki Grnmleri zerine Bir nceleme (I) , zne, Adana, 2009. Ayrca, kltr, tarih ve zclk zmlemeleri nda etik ve politik olann deerlendirilmesi iin: H.Nur Erkzan, ada Aristotelesi Dncede nsan: M.Craven Nussbaumn zc nsan Anlay zerine Bir nceleme, zne Aristoteles zel Says, Adana, 2009. 13. a.g.e., s.157. 14. a.g.e., s.159. 15. a.g.e., s.170. 740

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa

Egemenlik Kuram(lar) Balamnda Halk/Ulus Kavramnn Sylemsel lev(ler)i ve zgrlk Sorunsal


Fatih Duman
Modern devletin oluum sreciyle paralel olarak gndeme gelen egemenlik kuram ya da kuramlar, zellikle Jean Bodin, Thomas Hobbes, Jean-Jacques Rousseau ve Abb Sieys gibi dnrlerin grlerinde aa kt zere, devletin hkmetme yetkisini merulatran balca ara olmutur. Fransz Devrimine giden srete halk/ulus kavramlarnn da katlmasyla, gnmze dek gelen ulusal egemenlik anlayn aa kartmtr. Modern devletin ideolojik ve demokratik meruiyeti balamnda ilevsel hale gelen egemenlik kuram ulus/halk, devlet, yurttalk, zgrlk, demokrasi, insan haklar, siyasal temsil, siyasal ykmllk, milli irade vb. gibi kavramlar ieren geni bir sylemin de merkezinde yer alan temel teorik kurguyu oluturmaktadr. zellikle ulusal egemenlik erevesinde ina edilen bu kurgu o kadar nemlidir ki, bir ideal olarak demokrasi kavraymz, en geni anlamyla zgrlk ve hak/adalet anlaymz kuatmakta ve hatta belirlemektedir. Gnmzdeki post-ulusallk balamnda yaplan tartmalar bile temelde ulus-devlet erevesinde aa kan egemenlik kavramnn deiimi ya da dnm etrafnda gereklemektedir. Yeni zgrlk talepleri, bireysel ya da kolektif hak talepleri ulusal egemenlik balamndaki bu teorik kavray iinde cevaplanmakta ya da onu aan yeni paradigmalar nerilmektedir. Bu itibarla egemenlik ve zellikle ulusal egemenlik modern siyaset felsefesinin kurucu kavramlarndan birisidir ve gnmzdeki tartmalarn balamn oluturmaya da devam etmektedir. Bu alma modern devlete ikin olan egemenlik kuram balamnda karmza kan halk ya da ulus kavramnn (ulusal egemenlik kuramnn) teorik dzeyde nasl ekillendiine, tad paradokslara ve geni anlamyla modern devlet ve demokrasi sylemindeki ideolojik ilevlerine odaklanacaktr. Buna gre, ulusal egemenlik kuram bir yandan genel iktidar sylemi iinde devletin gcn demokratik bir meruiyetle donatarak bir tr kar klamazlk ya da kar gelmenin absrtl illzyonu yaratrken, te yandan tad demokratik ierimlerin beslenmesi yoluyla daha katlmc ve oulcu bir siyasal/toplumsal sistemin de nn aabilecektir. Hangisinin ar basaca ve hangi ynde bir geliim yaanaca hem geni anlamda iinde yaadmz tarihsel koullarn etkisine, hem de bu balamdaki toplumsal/siyasal znelerin davranlarna ve mcadelelerine bal olacaktr. Ksaca belirtecek olursak, ulusal egemenlik kuram ile demokratik meruluunu kurmaya alan modern devlet, geni anlamyla zgrlk sorunsalnn da merkezinde 741

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa yer almaktadr. almamz ulusal egemenlik kuramnn bizi ne tr bir zgrlk anlayna gtrdn ya da gtrebileceini tartacaktr.

Giri
Bu alma modern dnemde aa kan ve modern devletin oluum sreciyle paralellik tayan egemenlik kuram(lar)nda halk ya da ulus kavramnn politik ilevlerini ve bu ilevlerin genel anlamda zgrlk sorunu iin muhtemel sonularn incelemeyi amalamaktadr. almann temel erevesi pratik ve tarihsel olandan ok kuramsal ve dnsel olana odaklanmaktadr. Ancak bu ikisini kesin izgilerle ayrmak mmkn olmad gibi doru da deildir. Farkl dnrlerin egemenlie ilikin grlerinde de aa kt zere, dnrlerin iinde yaadklar tarihsel ve toplumsal koullar ile gelitirilen/savunulan kuramsal argmanlarn ald biim dorudan birbirine nfuz etmektedir. Hangisinin belirleyici olduu gibi metodolojik bir tartmaya girmeksizin, tarihsel/pratik olanla kuramsal/dnsel olann i ie bulunduu ve bir parann iki yz gibi olduklarn belirtmekle yetinelim. Bu balamda gnmze dek ulaan modern devletin oluum sreci, kapitalizmin gelimesi ve egemenlik kuramnn savunulmas dorudan birbiriyle balantl konulardr. Geni anlamda Rnesans, Reform ve Aydnlanma gibi temel uraklarla ifade edilen modernitenin Bat dnyasndaki geliiminin ortaya kard ekonomik/toplumsal/siyasal deiimler ve bunlarn sonucu olarak aa kan yaplar, kuramsal/ dnsel alanda da ciddi dnmlere yol amtr. Bu balamda karmza kan egemenlik kuram ya da kuramlar, modern devlete ikin olan ve onu daha nceki siyasal biimlerden ayran temel bir zellii tanmlamaktadr. Egemenlik kavram modern devlete ilikin dier kavramlara anlam katan, dier kavramlarn politik sylem iindeki yerini belirleyen temel kurucu unsurdur. Egemenlik modern devlet iin o kadar merkezi bir kavramdr ki, gnmzde devlet balamndaki tartmalar egemenliin deiimi ya da dnm erevesinde yaplmaktadr. Kuramsal olarak modern devlet, egemenlii ikin olan ve bunun iin kendi dndaki bir gce ihtiyac olmayan egemen birimdir. Bu itibarla gnmzde devletin deiimi ya da dnmn tartmak, devletin egemenliinin yeni snrlarn tartmak anlamna gelmektedir (Beri 2006). Egemenlik kuramlarna ilikin literatre bir gz atmak bile, halk ya da ulus kavramnn buradaki ayrcalkl yerini tespit etmek iin yeterlidir. Bu ayrcalk modern dnemle birlikte gittike artm ve egemenlik dorudan halka/ulusa teslim edilmi, ortaya kan siyasal btn de ulus-devlet adn almtr. Egemenliin yeni znesi olan ulus, devletle zdelemi ve ondan kaynaklanmayan bir g, yetki ya da iktidar gayri meru kabul edilmitir. Gnmze dek ulaan ve hala siyasetin dilinde etkin olan bu erevedeki kuramsal aklamalarda, temel zne olan halk ya da ulus kimdir? Egemenliin sahibi olarak devletle zdeleen ulusun zgrlk sorunundan bahsetmek abes midir? Hangi g/iktidar sahibi zne 742

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa egemen olan ulusun zgrlklerini kstlayabilir ya da byle bir zne var mdr? Egemenliin ulusun elinde olmas kanlmaz olarak zgrlklerin btnyle saland bir dzeni ve demokrasiyi mi zorunlu klar? Ulusal egemenlik kuramnda halkn hem yneten hem de ynetilen olarak tanmlanmas paradoksal bir durum deil midir ve bu kuramsal kurgunun pratikteki anlam nedir? Bunun gibi sorular arttrmak mmkndr. Halk kavram sadece ulusal egemenlik balamnda deil, ondan nce aa kan egemenlik kuramlarnda da nemli bir konumda bulunmaktadr. Hatta modern ncesi dnemde de eitli dnrler devlet, egemen, iktidar ya da ynetime ilikin dncelerini aklarken bir ekilde halk kuramn iine sokmaya almaktadr. erdikleri ve dladklar zaman iinde deimekle birlikte halk kavram, iktidarn ynetme gcnn meruiyeti balamnda nemli politik/ideolojik ilevlere sahiptir ve bu nedenle farkl dnrler tarafndan siyasal sylemin nemli bir unsuru olarak sunulmutur. Siyasal dnceler tarihinde nemli yeri olan birok dnr, siyasal iktidarn sadece zor ya da bask ile srdrlemeyeceinin farkndadr ve ynetilenlerin bir ekilde rza ve onaynn da kuramsal dzeyde bile olsa gerekli olduunu dnmektedir. Halk kavram bu balamda siyasal iktidarn meruiyetini daha salam temellerde kurmak iin olduka ilevseldir. Ancak kavramn ieriinin dnemlere ve dnrlere gre farkllatn unutmamak gerekir. Bu erevede birinci ksmda modern egemen devlete giden srete halk kavramnn siyasal kuramdaki yerine birka rnek zerinden ksaca gz atlacaktr. almann asl ksmn oluturan ikinci blmde ise, modern devlete ikin olarak aa kan egemenlik kuramlarnda halk kavramnn politik/sylemsel ilevleri ve zgrlk sorunu ele alnacaktr. Machiavelli, Bodin, Hobbes, Rousseau ve Sieys gibi nemli siyasal dnrlerin grlerinden hareketle egemenlik kuramnn nasl ekillendii ve halk/ ulus kavramnn bu teorik kurgu iindeki yerinin/ilevlerinin neler olduu incelenecektir. Son olarak ise bu teorik aklamalarn speklasyondan ibaret olmadn, tam tersine somut tarihsel gereklikler haline geldiini aka gsteren Fransz Devriminde egemenlik kuramnn ve halkn egemenliinin nasl ortaya konduu zerinde durulacaktr.

I-Modern Egemen Devlete Giden Srete Halk Kavram


Halkn bir kiilik kazanarak politik bir zne olmas ve egemenliin sahibi olarak tanmlanmas modern dnemlere zg bir olgudur. Ancak siyasal iktidar bir ekilde halkla ilikilendiren ya da halktan kaynaklandran gr siyasal dnceler tarihinde olduka eskidir (Kervgan 2003, 355-358). Egemenlik kuramnn kendisi modern devletin oluum srecine paralel ekilde ortaya kmtr. Bu adan egemenlie sahip bir halk tanmlamak, modern dnem ncesi iin kuramsal adan mmkn deildir. Kuramsal adan egemenlikten bahsedebilmek iin, iktidarn ilkesi (auctoritas) 743

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa yani iktidarn kendisinden kaynakland yer/temel ile iktidarn kullanlnn ya da uygulannn (potestas) tek bir merkezde toplanmas gerekir. Ortaa boyunca dini otoriteler ile dnyevi iktidarn atmasnn neden olduu paralanma, modern devlette aa kan siyasal birliin salanmasn engellemitir. rnein papalk da yapm olan Gelasiusun mehur iki kl kuram, dnyevi kl olan potestas imparatora verirken, ruhani kl olan auctoritas papaya vermektedir. Karlkl olarak alanlar ayrlm olsa da iktidarn ilkesi/z olan auctoritas daha stn konumda bulunmaktadr (Aaoullar ve Kker 1991a, 142-144). Ortaalar boyunca iki kl kuramnn farkl yorumlarnn teorik kurgular, mevcut g dengelerine gre savunulmaya devam etmitir. Modern devlet, auctoritas ve potestas tek bir merkezde toplayarak meruiyeti iin hibir dsal gce ihtiya hissetmeyen, meruiyetini kendisinden alan bir siyasal oluumdur. Dolaysyla siyasal alann laiklemesiyle egemenlik kuramnn ve modern devletin oluumu arasnda yakn bir iliki bulunmaktadr. Oysa Ortaalar boyunca devlet sadece potestasa yani iktidarn kullanmna sahiptir; iktidarn ilkesi iinse dsal akn bir gce ve onun temsilcisi olan kuruma (Kilise) bamldr. Ayrca potestasa olan sahiplii de imparatorun erki ile snrlanmtr (Aaoullar 1986, 133-134). Ksacas karmzda egemen bir dnyevi iktidar yoktur. Modernlik denilen srete devlet, karsndaki snrlamalar kaldrarak kendinden menkul bir meruiyet kazanm yani egemenlie sahip olmutur. Modern bir egemenlik teorisini bulamayacamz dnemlerde, yine de baz dnrler siyasal iktidar halk ile ilikilendirmitir ancak yukarda belirttiimiz gibi, bu durum teorik adan modern egemen halk kurgusundan olduka farkldr. nk karmzda, paral iktidar yaplar nedeniyle, auctoritas ile potestas farkl ellere brakan teorik kurgular vardr. Ancak siyasal iktidarn kendisini halktan kaynaklandrma abalarn tarihin her dneminde grmek mmkndr. rnein Romadaki, cumhuriyet diye evrilen Res Publica bunun bir rneini oluturmaktadr. Romada krallk dneminin ardndan Res Publicann kurulduu kabul edilir. Kavram etimolojik adan kamusal olan, kamuya/ halka ait olan anlamna gelmekte ve devlet anlamnda kullanlmaktadr. zcesi, cumhuriyetten nceki krallk/monari kamusal deildi, yeni kurulan rejim tm kamuyu, tm halk iermektedir anlamna gelmektedir. rnein, Romadaki dzenin nemli savunucularndan olan Cicero, devlet halk demektir ifadesini kullanmakta ancak ynetimde soylularn ar basmas gerektiini savunmaktadr. dealize ettii Cumhuriyeti bir karma anayasa olarak sunan Cicero, gerekte bunun aristokratik bir nitelik tadn da vurgulamaktan kanmamaktadr (Aaoullar ve Kker 1991a, 44-54). Teorik adan kamuya ya da halka dayanan rejim anlamna gelen Res Publica, mparatorluk dneminde bile Romada kullanlmaya devam etmitir. mparator kendisini halkn temsilcisi olarak sunmu (Sarca 1996, 33) ve bu nedenle Res Publicann devam ettiini ileri srmtr. 744

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa Ancak tm bunlarn siyasal iktidarn ideolojik bir merulatrma abas olduunu syleyebiliriz. Somut dzeyde cumhuriyeti kuran soylularn (Partici) ve Senatonun egemenliine dayanan bir rejim bulunmaktadr. Res Publica Romada Pleb ve Partici snflarnn atmasnn sonucunda kurulmutur. Snfsal temelinde Particilerin hakimiyeti yatmaktadr. Cumhuriyet dneminde de, aynen Antik Yunanda Atinada demokrasinin gelimesinde olduu gibi, siyasal katlm dier snflara kademe kademe almtr. Romada Res Publica, her ne kadar farkl kesimlerin katlmn da salasa, belli bal nemli kurumlarda soylularn hegemonyasna dayanan aristokratik bir cumhuriyeti ifade etmektedir (Aaoullar ve Kker 1991a, 3-17). Modern devlete giden srete eitli dnrlerin kuramsal dzeyde siyasal iktidar ile halk arasnda balant kurmaya altklar grlmektedir. Ancak bu abalar, Ortaalarn tabakalara (etats) dayal toplumsal yapsn aan bir btnlk olarak halk/ulus kavramn oluturmaya yetmemektedir. rnein 12. yzyl dnr olan ve Kilisenin stnln savunan Salisburyli John iktidarn tiranlamas, keyfi hareket etmesi durumunda halkn direnme hakk olduunu ileri srmektedir (Tyrannicide). Dnemi asndan olduka radikal bir dnceyi yanstan bu argmanda halkn kimlerden olutuu ve somut dzeyde bunun nasl gerekleecei ak deildir (Aaoullar ve Kker 1991a, 199-204). Ayrca Platona benzeyen organizmac bir anlaya sahip olan Johnun dnceleri, btnsel bir kimlik tayan politik bir zne olarak halk fikrinden ok uzaktr (Tannenbaum ve Schultz 2008, 156-160). Benzer ekilde 13. yzyl dnr Aquinumlu Thomas da siyasal dnceleri ierisinde halk kavramna yer vermektedir. Siyasal iktidarn tanrsal temellerini kabul eden Thomas, bunun yannda akln rn olan ve ortak yarar gzeten yasann btn topluluun (halkn) ya da topluluk adna hareket eden, onu temsil eden prensin eseri olduunu ifade etmektedir. Ksacas tirandan farkl klmak amacyla, potestas kullanan iktidar sahibini sadece Tanrya kar deil halka kar da kuramsal bir sorumluluk iine sokmaktadr. Sarcann (1996, 42-44) ifadesiyle, Aziz Paulusun belirttii gibi, Omnis potestas a Deo Btn iktidar Tanrdan gelir ama diyor Aquinolu Thomas, Halk yoluyla kullanlr. Yani Omnis potestas a Deo per populum Bata kim bulunursa bulunsun iktidar toplum adna kullanlyor. Bununla birlikte Thomasn genel kuram iinde halkn olduka snrl bir yetkisi vardr ve egemenlik tanrsal kkenini muhafaza etmektedir. Ancak tm bunlara ramen Thomasn kategorileri modern dneme aktarlabilir, yeniden yorumlanabilir unsurlar iermektedir. 12. yzyldan itibaren zellikle ngiltere ve Fransada kraln gcnn artmas ile birlikte merkezi bir krallk (merkezi devlet) olumaya balad. Modern egemen devlet teorik olarak olmasa da pratik olarak belirginleti. Bu srete kraln merkezi gcn, imparator ve papaya (kiliseye) kar dnsel alanda desteklemek isteyen dnrlerin kullandklar temel aralardan bir tanesi, Roma Hukukunun bu ynde 745

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa yorumlanmas olmutur. rnein, Roma Hukukunun temel talarndan olan imperiumun halktan kaynakland ilkesi, kraln gcn arttracak ekilde kullanlmtr. Buna gre kral yetkisini, Romadaki imparator gibi, halktan almaktadr; Kilise ya da baka bir dsal gten deil. Halk kavram bu srete zellikle Kilisenin gcn krmak iin teorik dzeyde kullanlan nemli bir kategori haline gelmitir. rnein kraln iktidarn savunan Parisli Jeana gre, zor/iddet/gasp hak dourmaz; halkn onay iktidar meru hale getirir. ktidarn tanrsal temeli yok olmamtr ancak Kilise araclk rolnden karlmtr. Kral iktidarn halktan alr ve halka kar sorumludur. Buradaki halk kimdir diye sorduumuzda karmza din adamlar, soylular ve daha sonra tiers-tat (nc tabaka)nn da yer ald tats Gnraux (Tabakalar Genel Meclisi) kmaktadr. Halk kavram bir btn olarak herkesi iermez; aznlk olan ayrcalkl kesimlerin temsilcilerinden mteekkildir. Halkn iktidar kuram iine sokulmas sadece Kilisenin devre d braklmas iin deil, ayn zamanda kraln iktidarna snrlama getirmek iindir (Aaoullar ve Kker 1991b, 1-27). Ksacas bir yandan kral etrafndaki g younlamasnn yani olumakta olan merkezi devletin dsal iktidar odaklarna kar gc pekitirilmekte, te yandan siyasal iktidar halka kar sorumlu klnarak gcn snrlar izilmektedir. Bu balamda son olarak 14. yzylda yaam olan Padoval Marsiliusun dncelerine gz atmak faydal olacaktr. Marsiliusa gre, siyasal yapy btn hale getiren zorlayc gle donanm bir buyruk olan yasadr (Tannenbaum ve Schultz 2008, 178-180). Akla dayanan yasa, adaleti salar ve yasay yapan halktr. Yasama gc halkn elinde ya da halkn hem nitelik hem de nicelik asndan ar basan blmnn elindedir. Halk bu yolla adaleti ve ortak iyilii salar. Halk yasalar kendisi yaparsa, bu yasalara daha kolay itaat eder (Ayn dnce drt asr sonra Rousseau tarafndan tekrarlanacaktr). Ancak halk yasama erkine sahip olmakla birlikte, somut olarak yasa yapma iini bir ya da birka kiiye brakabilir. Ancak bu, yasama erkini brakt anlamna gelmez. Yasay somut olarak yapanlar halkn temsilcileridir. Bu nedenle yasay yapanlar halkn iradesini yasaya yanstmak zorundadr. Ancak yasann gerek anlamda yasa olabilmesi iin, zorlayc gle donanm olmas gerekir. Aksi takdirde hibir anlam olmayacaktr. Bu dzlemde halkn ve yasann silah tutan kolu olarak prens belirmektedir. Prens yasay zorlayc gle donatmakta ve yrtme gcn kullanmaktadr; ayrca farkl tabakalardan oluan devletin birliini salamaktadr. Yasalar ortak kar salamakta ve toplumun omurgasn oluturmaktadr. Halk yasa yapma yetkisini prense vermi olsa bile, prens yasaya halkn iradesini yanstmak zorundadr. nk halk yasama erkini kendisinde barndrmaktadr. Ksacas halk auctoritasa yani iktidarn ilkesine sahiptir. Prens ise zor kullanma gcne sahip olduu iin potestasa sahiptir. Bu nedenle ne prens ne de halk tek bana egemendir. Modern anlamda egemenlik kavram iin bu iki gcn tek merkezde birlemesi gerekmektedir. Oysa Marciliusun dncesinde prens ve halk karlkl bamllk ilikisi iindedir. Halk prense yasalarn 746

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa uygulanmas asndan muhtatr. nk yasann nemi uygulanmasdr yani zorlayc gle donanmasdr. Bu da prensin elindedir. Ancak prens de halka muhtatr, nk yasama erkine yani auctoritasa sahip deildir. Bu nedenle istedii gibi yasa yapamaz yani egemenlik kullanamaz. Her ne kadar halkn temsilcisi de olsa kendi kafasna gre yasa yapamaz; halkn iradesini yanstmak zorundadr. Eer bunu yapmazsa yani tiranlarsa, halk onu iktidardan indirebilir (Aaoullar ve Kker 1991b, 44-67). Ksaca belirtecek olursak, teorik kurgularn giderek ayrlmaz paras haline gelmeye balayan halk kavramndan hareketle, bu dnemde gerek anlamda bir halk egemenliinden bahsetmek doru olmayacaktr. nk dnemin dnrleri kraln merkezi gcn tehiz etmek iin, siyasal iktidar halk iradesinden tretme yoluna gitmilerdir. Teorik dzeyde akn ya da tanrsal ilkenin yerine dnyevi bir ilkeye duyulan ihtiya, halkn bir siyasal g olarak teorik kurgularn iine sokulmasyla giderilmeye allmtr. Ama halkn egemenliini salamak deil, monarik devleti d gler karsnda zerk bir hale getirebilmektir (Aaoullar 1986, 135).

II- Modern Devlet-Egemenlik Kuram(lar)nda Halk Kavram ve zgrlk


A. Egemen ktidarn Temelleri: Niccolo Machiavelli ve Jean Bodin
Egemenlik kuramnn olumas Ortaan paral, krlgan ve kiisel iktidar ilikilerinin deimesi ve olgusal olarak modern devletin belirmeye balamasyla birlikte gereklemitir. Bir dier ifadeyle, belirli bir toprak paras (lkesi) zerinde hkmeden, brokratik ve askeri adan kurumsallam, g kullanma ve vergi toplama yetkilerini tekeline alm temel otorite olarak modern devletin belirmesi egemenlik olgusunun literatre girmesiyle dorudan balantldr (Beri 2006, 64). Ortaan sonlarnda feodalitenin zlmesi ve kapitalizmin ykseliiyle sonulanan ekonomik, toplumsal ve siyasal gelimelerin olgusal yksn bir kenara brakacak olursak, aa kmakta olan modern devletin egemenlik kuramnda zellikle iki isim n plana kmaktadr: Machiavelli ve Bodin. Rnesans dnr Machiavelli, siyaseti ahlaki ve dini yarglarla deerlendirmeyi reddederek pozitif bir bak as gelitirmeye almtr. Buna gre siyasal iktidar, antropolojik bir bakla insan doasndan ve insanlar aras atmal ilikilerden kaynaklanmaktadr (Tannenbaum ve Schultz 2008, 195-199). Machiavelli Prens (Il Prince) adl eserinde, paral bir yapya sahip olan talyay ulusal bir devlet halinde birletirecek bir tr Yeni Prense seslenmektedir. Bu yeni prens balamndaki aklamalarn bir tr egemenlik teorisi ierip iermedii tartmaldr, ancak prensin nitelikleri bir tr egemeni ortaya koymaktadr. Machiavellinin Prensi ile birlikte yasalar yapan, yapt yasalar ile bal olmayp istedii zaman onlar 747

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa deitirebilen, yani auctoritas ile potestas kendi kiiliinde birletirerek meruluunu kendinden alan bir egemen ortaya kmaktadr. Ancak n planda olan Prens olmakla birlikte, onun ardnda bir tr kurumsallam siyasal iktidar yani devlet olduu da sylenebilir. Bu adan Machiavelli, ilk kez, hkmettii alanda stn ve rgtlenmi bir g olarak, dier devletlerle ilikilerinde karlarn savunan bir siyasal kurum anlamnda devlet (stato)ten sz etmi ve ad konulmam bir modern ulusal devlet ya da egemenlik anlayna olduka yaklamtr (Beri 2006, 86-87). Bir baka ifadeyle, papann gcn pekitirmek iin ileri srlen ve auctoritas ile potestas tek bir merkezde toplayan plenitudo potestatis ilkesinin, Machiavelli tarafndan laik bir ierikle savunulmasyla birlikte egemenlik dnlebilir bir kavram haline gelmitir (Aaoullar 1986, 134). Machiavelliye gre ardnda kurumlar bulunan bir devleti simgeleyen prensin, soylulara deil halka dayanmas gereklidir. Bir zorba ya da tiran olmayan prensin halkn desteini ardnda bulmas, iktidarnn kalcl iin ok nemlidir. nk prensi koruyan kaleleri deil halktr, halkn gzndeki meruiyetidir. Halkn ynetimdeki rolnn olumlu olabilecei ynndeki Prensde yer alan bu aklamalar, Machiavellinin dier nemli eseri olan Discorsideki argmanlaryla daha da pekimektedir. Burada Machiavelli cumhuriyet rejiminin ve halkn ynetime katlmasnn erdemlerinden bahsetmektedir (Arnhart 2004, 159-163). Cumhuriyet rejiminde btn otoritelerin temelinde halk vardr, halkn onay vardr. Siyasal iktidarn srdrlmesi ve devletin kalcl iin, halkn ynetimde sz sahibi olmas gerektiini savunan Machiavelliye gre, halk tek bir kiiye gre daha saduyulu kararlar alacaktr. Ancak halkn erdemlerine ilikin syledikleri, bir tr halk egemenliini ya da tm insanlarn siyasal katlmn ifade etmemektedir. Polybios ve Cicero gibi dnrleri izleyerek, rnek ald Roma Cumhuriyetinin siyasal dzenini bir tr karma anayasa olarak sunan Machiavelli, merkezi iktidar yapsnn yannda (tm yetikinler asndan bakldnda aznlk olan) halkn da seimle iktidara katld bir sistemi savunmaktadr. Halkn ksmi katlm, siyasal iktidarn meruiyeti ve bu yolla kalclnn salanmas iin gereklidir (Aaoullar ve Kker 1991b, 181-191). Egemenlik kuramn sistematik bir ekilde ortaya koyan ilk dnr Bodindir. Bodinin kulland kavramsal ereve, daha sonraki dnrler tarafndan kendilerine gre yorumlanarak devam ettirilmitir. Hardt ve Negrinin (2002, 118-119) ifadesiyle, Bodinin eseri yalnzca modern egemenlik tanmna esiz bir katk olmakla kalmam, ayn zamanda ulusal anlamlaryla egemenliin daha sonraki seyrinin etkili bir ngrs de olmutu[r]. Bodin, gereki bir duru noktas benimseyerek, modernliin egemenlik anlayn baaryla ngrmt[r]. Bodinin siyaset felsefesine getirdii yenilik yurttalar zerindeki en yksek, en mutlak ve en srekli g olarak tanmlad egemen erk kuramdr. Buna gre egemenlik siyasal topluma ikindir; devletin zdr; devleti dier topluluklardan ayran temel unsurdur; devleti bir arada tutan 748

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa asli ilkedir. Bodinin egemenlik kuramnda, kavram niteleyen belirli zellikler bulunmaktadr. Eer bu zellikler bulunmazsa egemenlik yok demektir; dolaysyla devlet yok demektir. lk olarak egemenlik mutlaktr: Toplumdaki dier iktidar odaklar egemenden kaynaklanr; onun izni ile ve onun izin verdii l ve sre iinde yetki kullanabilir. Dsal bir gce baml olmayan egemen, eylemlerinde ve kararlarnda btnyle zgrdr. Egemen uyruklara yasa yapma, yasay bozma ya da deitirme hakkna sahiptir. lkenin yasas egemenin buyruudur. Egemenin iradesi kendi yapt yasalarla snrlanamaz. kinci olarak egemenlik sreklidir: Egemenlik, egemen ve ynetici arasnda ayrm yapan Bodine gre, modern devlete ikin olan ve sreklilik tayan egemenliktir. Bu gc kullanan kii ya da kurumlar deiir ancak egemenlik/devlet sreklidir. Krallar doal bedenleriyle yani fiziksel olarak gelip geerler, ancak kraln kamusal/siyasal bedeniyle temsil ettii egemenlik ya da devlet sreklilik tar. Son olarak ise egemenlik blnmez ve devredilmez: Dzensizliin, kargaann ve i savan kayna egemenliin blnmesidir. Auctoritas ve potestas tek bir merkezde toplanr ve bu g hibir ekilde blnemez ve devredilemez. Ancak egemen erk isterse potestas baka bir kiiye verebilir, ancak bu durum egemenliin devri deildir, bir tr geici yetki vermektir; egemen erk istedii an bu yetkiyi geri alabilir (Aaoullar, Akal ve Kker 1994, 19-28). Dnemi asndan bakldnda, Bodin egemenlik kuram ile mutlak monariyi Tanrsal bir temele deil hukuksal temeller zerine oturtmakta ve ona laik bir anlam kazandrmaktadr (Parkinson 1984, 77-78). Bu kuram feodal siyasal yapy mahkum etmekte, papa ve imparatorun oluan modern devletin kiiliinde somutlat kral zerinde hibir hak iddiasnda bulunamayacan gstermektedir. Ancak Bodin, sadece kraln/devletin egemenliini ve kendinden menkul meruiyetini ortaya koymak deil, ayn zamanda bu gcn doruluu, adaleti ve halkn yararn ierdii iin tiranlk ya da zorbalk olmadn ileri srmektedir. Paradoksal gibi grnse de, bunun iin egemen erkin snrlanmas gereklidir. Egemen erk bir despot olmad iin doruluk ve adalet snrlar iinde hareket etmek, kararlar ve eylemlerini ahlaki bir yapya oturtmak zorundadr. ktidarn akn temelini reddeden Bodin, yaratt egemen gc snrlamak iin egemenin tanrsal yasalara uymas gerektiini belirtmektedir. Tanrsal yasalar doal bir adalet anlay ve insanlar iin iyilik ierdiinden, halkn iyilii iin alan egemenin onlara uymas mantksal bir zorunluluktur (Beri 2006, 21). Ancak egemenin bu snrlarnn teorik olarak bir yaptrm olmad gibi pratikte de bir anlam yoktur. Egemeni halkn karna uygun ve adaletli davranmaya zorlayacak tek bir g bulunmaktadr: Vicdan. Bodinin kuram soyut bir ilke olan egemenlii, kraln bedeninde somutlatrp dsal btn erklerden bamsz hale getirerek, ulusal devlet ve ulusal zgrlk gibi kavramlarn zerine oturtulaca zemini oluturmutur. Ancak nemli bir eksiklik olarak, egemenliin kaynann 749

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa belirsizlii sorunu devam etmektedir. Btn eksikliklerine ya da elikilerine ramen, Bodinin egemenlik kuram artk siyasal dncenin ayrlmaz bir paras olmutur ve sonraki btn dnrler buradan hareketle, devleti kurumsallam egemen g olarak anlayacaktr. Bununla birlikte egemenlik kavramnn zerine oturduu temel ya da egemenlii kullanan zne farkl tanmlanacaktr. Bu balamda Bodinden Hobbesa giden srete nemli bir aama olan spanyol Altn ann dnr Suarez, egemenlik kavramn toplumsal szleme kurgusu ile ilikilendirerek, ynetilenlerin rzasn/onayn kurama eklemlemitir (Akal 2003, 14-15). Szleme kurgusu devletin, ortaya kan btnn yani egemenliin insan tarafndan yaplm yapay bir ey olduu dncesinin nn am ve Hobbesun kuramna giden srecin yap talarn demitir.

B. ktidarn Meruluk Kayna Olarak Halk: Thomas Hobbes ve Leviathan


Hobbesun kuram mutlak iktidarn zorunluluunu ok sistematik ve tutarl bir ekilde ortaya koymaktadr. Kuramndaki mutlak iktidar, auctoritas ve potestasn tek merkezde toplanp, bu merkezin de kendinden menkul rasyonel bir merulukla donatld siyasal yapdan yani modern devletten baka bir ey deildir. Siyaset felsefesine mekanik fizik kurallarn uygulayan Hobbes, insanlarn srekli bar tesis etmek iin, bir tr szleme ile egemen devleti (Leviathan) kurup, kendi istekleriyle ona itaat etmelerinin gerektiini, insan doasndan hareketle ve nedensonu ilikileri iinde sistematik bir ekilde ortaya koymaktadr. Devletin kkeninden ok zn ve gerekliliini gstermeye alan Hobbesa gre, siyasal toplum ya da devlet insanlarn daha st dzeyde rasyonel hesap yapmasnn sonucu olarak ortaya kan, yani bireylerin iradelerine dayanan yapay bir oluumdur/cisimdir. nsanlar doa durumundaki genel sava ortamnn (homo homini lupus) yaratt gvensizlii ve lm tehlikesini yok etmek iin, rasyonel bir ekilde (homo rationalis) szleme yaparak Leviathan yaratrlar. zcesi, devletin/egemenliin temelinde, her bireyin davrannda akln hakim olmasnn sonucu olarak ortaya kan bir toplum szlemesi bulunmaktadr. lk aamada, bireyler zgr iradeleriyle btn haklarn brakarak oybirlii ile soyut bir btn, kamusal bir kiilik olan lml tanry yani devleti/Leviathan ortaya kartrlar. kinci aamada ise, braklan glerin sentezi olan egemenlii kullanacak kii/kurum oyokluu ile belirlenir, yani soyut kiilie somut kiilik verilir (Aaoullar, Akal ve Kker 1994, 161-214). Grld zere bir tr g kullanma tekeli olarak karmza kan devlet/egemenlik bireysel iradeler zerine oturtulmaktadr. Ancak bireyler btn glerini egemene brakmakta ve onun iradesine tabi olmaktadr. Bodindeki egemen erkin zelliklerini ayn ekilde Hobbes da tekrarlamaktadr: Egemen erk mutlaktr ve ondan daha stn bir g yoktur; blnmez ve sreklidir; yasalar yapar ve yapt yasalarla bal 750

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa deildir. Ancak Hobbes yaratlan devletin srekliliini ve Leviathana itaati salamann, salt gce dayandrlmasnn yeterli olmadnn farkndadr. Devletin kurulu amacna uygun olan ilevi bar temin etmek, halkn gvenliini ve esenliini salamaktr. Oluturulan siyasal toplumun sreklilii, bireylerin yarattklar devlet ile kendilerini zdeletirmelerine baldr (Hampsher-Monk 1992, 58-74). Hobbes bunu temin etmek iin siyasal temsil mekanizmasyla, modern devletin dnlebilmesini mmkn klan devletin hem insanlarca yaratlmas hem de onlar iermesi ya da devletin insanlara hem isel hem de dsal olmas kurgusunu ortaya koymaktadr. Buna gre, devlet bireyler tarafndan yaratlmtr ama ayn zamanda bireyler kendilerini yarattklar devlet ile zdeletirirler; bu bir tr devlet biziz anlayn ifade etmektedir. Ancak Hobbes, halk devletin ve ierdii egemenliin temeline yerletirmekle birlikte, modern halk/ulus egemenlii kuramnn tersine halka temsilcisinden bamsz bir kiilik vermemektedir. Leviathan halk temsil etmekte fakat halk egemenin oluumundan sonra mevcut hale gelmektedir (Parkinson 1984, 78-79). Leviathandan nce sadece kalabalk vardr ve kalabaln da bir iradesi yoktur. Bir dier deyile, egemen temsil edilenleri yanstmamakta onlar yaratmaktadr. Tek tek bireylerin bir halk, btn ya da birlik oluu temsil edenin yani devletin birliince salanmaktadr. Dolaysyla egemenin (kral ya da meclisin) dnda bir halk ya da halk iradesi yoktur. Herkesin kiiliini bnyesinde tayan egemen, halkn iradesini ifade eder; her birey halkn bir yesi olmas nedeniyle, egemenin iradesini ve yargsn kendi irade ve yargs eklinde alglar. Ayrca belirtmek gerekir ki, Monari Hobbesun kuramnn mantksal zorunlu bir sonucu deildir, onun kiisel tercihidir. Bu itibarla Hobbes mutlak monarinin deil egemenliin kuramcsdr. Hobbes halk egemenliin temeline yerletirmesine ve kral dediim halkn kendisidir demesine ramen, kral-halk ilikisindeki siyasal temsil kurgusu nedeniyle, yurttalar olarak bireylerin egemenin iradesine kar koymasn teorik adan imkansz hale getirmitir. nk egemenin/ devletin iradesi bizim irademizdir; kendimizle elimeden kendi irademize kar kamayz. Hobbesun De Civedeki ifadesiyle, Halk btn hkmetleri ynetir. Zira monarilerde bile hakimiyet halkndr; zira halk bir kiinin iradesi araclyla kendi iradesini gsterir (ne kadar paradoksal grnrse grnsn) kral halktr (Hardt ve Negri 2002, 123). Bu zdelie ramen, ortaya kacak iki farkl/atan irade ihtimali pratikte i sava yani doa durumuna geri dnlmesi anlamna gelir. G kullanma tekeli olan Leviathan ile onun iradesine kar kan bireylerin, sava hali olan doa durumuna geri dnmelerinin sonucu batan bellidir. Ayrca temsil kurgusu yneten ve ynetilen arasndaki mesafeyi ortadan kaldrmaktadr. nk bireyler yurtta kimlikleriyle yani siyasal kiilikleriyle egemenin iindedir, devletle zdelemitir. Teorik olarak egemen ve halk eklinde iki zne yoktur. Hobbes halk egemenin iinde eriterek ya da halkn kiiliini egemene tatarak, iki siyasal znenin yarataca i sava tehlikesini ortadan kaldrmaktadr. Ksacas Hobbesun 751

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa kuramnda halk soyut bir kavramdr ve egemenin ortaya kndan, karar ve eylemlerine kadar bir dizi siyasal pratii merulatrma ilevini yerine getirmektedir. Leviathan insanlarn iradeleriyle yaratld iin merudur; halkla zdeletii iin merudur; halk temsil ettii iin merudur vb. gibi argmanlar btnyle laik bir temelden hareketle modern egemen devleti merulatrmaktadr. Halk kavram krallarn tanrsal hakk kuramn btnyle terk etmeyi mmkn klmakta ve kral-devlete yeni bir meruluk temeli getirmektedir. Ancak karmzdaki modern devlet bir ulus-devlet deil, bir kral devlettir. nk halkn temsilcisinden ayr bir iradesi ve kiilii yoktur (Aaoullar, Akal ve Kker 1994, 215-223). Hobbes her yurttan zgr olduunu sylemektedir. Ancak bu zgrlk teorik adan temsil kurgusu ile aklanan bir ierie sahiptir: Yurttan zgrl her bireyin devletin zgrlne katlmasdr. Bunun pratikteki anlam, daha sonra Rousseau ve Hegelde de karmza kaca zere, yasalara itaattir. Yurttaa tannan zgrlk egemenin iradesi olan yasalara mutlak itaat etmesidir. Teorik olarak egemenin kar ile halkn kar ayn kabul edilse ve bu adan yasalara itaat gerekte kendi iradenize itaat olsa da, pratikte yasalar bir bakasnn iradesidir. Bu adan yurtta olarak bireylerin, devletin/egemenin yasalar dnda kiisel iradeleri ya da kendilerine zg yarglar yoktur. Bu noktadaki zgrlk perspektifi otoriterliin snrlarn aarak totalitarizme doru uzanmaktadr. Hobbesun kuramnda yurtta kimlii insann doal zelliklerini btnyle yok etmemektedir; bireyler devletin salad bar ortam iinde kamusal alan dnda zgrlklere sahiptirler. Ancak tm bunlarn pratikte bir gvencesi yoktur (Aaoullar, Akal ve Kker 1994, 255-270). nk bu haklar ve zgrlkleri size salayan/ltfeden Leviathandr; devletin karsna onu snrlamak iin karabileceiniz zgrlkleriniz yoktur. Direnme zgrlnzn de pratikte Leviathan gibi bir g karsnda bir anlam bulunmamaktadr (Hampsher-Monk 1992, 74-76).

C. Egemenliin Yeni znesi Olarak Halk/Ulus: JeanJacques Rousseau


Fransz Devrimi ile birlikte modern devlet ulus-devlet formu ile zdelemi ve mutlak monarilerin meruiyet kayna olan egemenlik kuram dnerek ulusal egemenlik halini almtr. Bu deiimin pratik sonularn Fransz Devriminden balayarak gnmze dek takip etmek mmkndr. Ulusal egemenlik devletlerin halen meruiyetlerini salamak iin kullandklar en nemli argman olmaya devam etmektedir. Devrim ncesinde, ulus ya da halk egemenlii kuramnn ekillenmesindeki dnsel abalar ile ne kan nemli bir dnr vardr: Jean-Jacques Rousseau. ann toplumsal dzenlerine eletirel gzle bakan Rousseau insanlarn gittike doadan uzaklatklarn, yapay gereksinimleri karlamak iin kendilerini dierlerine baml ve kle haline getirdiklerini, mehur 752

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa ifadesiyle, zgr doduklar halde her yerde zincire vurulduklarn ileri srmektedir (Rousseau 1994, 14). zgr doal insan zaman ierisinde toplumsal kle insan haline gelmitir (Rousseau 2003). Tarihsel sre geriye dnmeyeceine gre, yaplmas gereken, zgrl yasalarla uzlatrarak toplumsal zgr insan yaratmaktr. Bunun iin insandaki bireysel eilimler, kiisel karlar ile toplumsal grevler ve devler arasnda bir uyum salanmaldr. yle bir dzen kurulmaldr ki, insan hem zgr olsun hem de toplumsal birlik/btnlk salansn. Rousseaunun (1994, 25) ifadesiyle, yelerinden her birinin cann, maln btn ortak gle savunup koruyan yle bir toplum biimi bulmal ki, orada her insan hem herkesle birletii halde yine kendi buyruunda kalsn, hem de eskisi kadar zgr olsun. Rousseau olduka soyut toplumsal szleme kuram ile bu amacn gerekletirmek ister. nsanlar akla dayal kurucu bir szleme aracl ile kendilerini halka dntrrler ve ardndan da ynetsel ileri yrtmek iin siyasal iktidar olutururlar. Szleme ile herkes btn haklarn eit ekilde topluma brakt iin, aslnda kendi aleyhine olacak ekilde hibir ey brakmamtr. Kendisini bu ekilde topluma balayan insan gerekte kimseye balanmam yani zgrln kaybetmemitir. nk herkes eit ekilde ayn anlama hkmlerine tabidir. Ayrca herkes hibir ey kaybetmemenin yannda daha gl hale gelmitir, nk artk kendisini koruyan bir btn/toplum vardr: Toplum szlemesi yle zetlenebilir: Her birimiz btn varlmz ve btn gcmz bir arada genel istemin [iradenin] buyruuna verir ve her yeyi btnn blnmez bir paras kabul ederiz (Rousseau 1994, 26) Herkesin haklarn brakt szleme ile ortaya kan btn, Rousseauya gre tzel ve kolektif bir kiiliktir. Eskiden ona site denirdi; imdiyse cumhuriyet ya da politik btn denmektedir. yeleri ona pasif olduu zaman devlet derken, aktif olduu zaman egemen derler. br devletler karsnda ise bu btne egemenlik denir. Ksacas ortaya kan btn, farkl konumlarda farkl isimler almaktadr. Btn oluturan ortaklar ise bir birlik olarak halk, egemen gcn birer yesi olarak yurtta, devletin yasalarna boyun een kiiler olarak da uyruk adn alrlar (Rousseau 1994, 26-27). Ksacas karmzda, szleme ile oluan halk ve devletin zdeletii ve egemenlie sahip olduu halk-devlet vardr. Sieys halk yerine ulus kavramn kullanacak ve Hobbesun kral-devletinden ulusdevlete geilecektir. Hobbesdaki gibi temsil kurgusu ile egemenlik kraln bedenine geirildiinde, yneten-ynetilen ayrm yapmak nispeten daha kolaydr. Oysa egemenlik dorudan halka/ulusa ait olduunda, ynetenynetilen ayrm yapmak sorunlu hale gelmektedir. Egemen olan, yneten halk ise ynetilen, egemenlie tabi olan kimdir? Siyasal iktidar ilikilerinin doas gerei belirecek olan bu ayrmn yaratt muhtemel sonular, Rousseau bir soyutlama ile amaya alacaktr. Buna gre, egemen olan soyut halktr somut halk deil. Bireyler yurtta kimlikleriyle egemen olan soyut halkn bir yesidir; uyruk kimlikleriyle ise yasalara itaat eden somut halkn yesidir (Beri 2006, 114-115). Bireyler szleme ile ortaya kan bu btnn/devletin hem iindedir (yurtta olarak), hem de dndadr 753

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa (uyruk olarak). Egemen olan soyut halkn iradesi genel iradedir. Genel irade yani egemen(lik) her zaman ortak iyilii ve kamusal kar gzetir. Genel irade halkn iradesi olduu iin bu btn oluturan bireylerin karlarna aykr, onlara zarar veren bir kara sahip olamaz. Rousseaunun (1994, 28) ifadesiyle, kendini kurmu olan kiilerden olutuu iin, egemen varln bu kiilerin karlarna aykr kar yoktur ve olamaz Genel irade yani egemen(lik) mutlaktr, yanlmaz, dorudur, blnemez, devredilemez ve temsil edilemez. Kolektif bir varlk olan bu btn, egemenlii de ancak kendisi temsil eder; iktidar bakasna verebilir, ancak iradeyi yani egemenlii veremez. Aksi durumda halk egemenliinden bahsetmek abes olacaktr. Bir baka deyile, auctoritas ve potestas yani egemenlii elinde tutan halk, potestas bakasna verebilir, ancak auctoritas hibir ekilde veremez. Genel irade kuram ile teorik olarak siyasal iktidarn nemi byk lde azalmtr, nk iktidar, egemen halkn iradesi ile istenildii zaman geri alnabilecek bir aygta indirgenmitir (Aaoullar 2006, 87-106). Buraya kadar halk mutlak anlamda zgrletiriyor grnen argmanlardaki asl sorun, genel iradenin nasl ortaya kaca yani egemenliin nasl kullanlacadr. nk Rousseau herkesin insan olarak sahip olabilecei zel ya da kiisel iradelerin, yurtta olarak sahip olduu genel iradeye aykr yahut kart olabildiini dile getirir. Bir baka ekilde, herkesin iradesiyle genel irade arasnda ou kez ayrlk bulunduunu ifade eder. Halkn iradesi genel irade olduuna gre byle bir kartlk/atma nasl ortaya kabilir? Genel irade egemen olan soyut halkn iradesidir oysa somut halk ou zaman buna uymayan iradeler ortaya koyar; iyilii ister ancak ou zaman bunu gremez. Genel istem [irade] her zaman dorudur ve kamusal yararlara yneliktir. Ama bundan halkn kararlarnn her zaman ayn dorulukta olduu sonucu kmaz. nsan her zaman kendi iyiliini ister ama, bunun ne olduunu her zaman kestiremez. Halk hibir zaman bozulmaz ama, ou kez aldatlabilir Herkesin istemi [iradesi] ile genel istem [irade] arasnda, ou zaman, hayli ayrlk vardr (Rousseau 1994, 39). Rousseau bu sorunu zmek iin, Roma ve Spartadaki efsanevi yasa koyucular anlatarak, genel iradeyi bilen bir yasamacnn yasa taslaklar yapmasn ve halkn da bunlar oylamasn nerir. Grld zere Rousseaudaki halk egemenlii kuramnda, egemen (soyut) halkn iradesi olan genel iradeyi bir tek kiinin dile getirebildii bir duruma ulalmaktadr. Bir dier deyile, bu tr bir egemenlik kuram teorik olarak buna izin vermektedir (Aaoullar 1991, 27). Genel iradeyi bilen yasamacnn yapt yasa taslaklarn, (somut) halk referandumda ounlukla reddederse ne olacaktr? Yani halk yasamacnn ortaya koyduu genel iradeyi deil de kendi kiisel/zel iradesini desteklerse ne olacaktr? Rousseau genel iradeye uymamaya kalkanlarn, toplum tarafndan saygya zorlanacan, kendilerine ramen zgrletirileceini 754

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa sylemektedir (Rousseau 1994, 29): Kim genel istemi [iradeyi] saymamaya kalkarsa, btn topluluk onu saygya zorlayacaktr. Bu da, o kimse yalnz zgr olmaya zorlanacaktr, demektir. nk, bu koul, her yurtta yurda mal etmekle onu her eit kiisel ballktan korur nk zgrlk genel iradenin rnleri olan yasalara itaat etmektir. Yasalar yapan soyut halk olduu iin, yasaya itaat gerekte kendi irademize itaattir, dolaysyla bakasna bal olmamak yani zgr olmaktr. Toplumsallama sreci ile zgrln yitiren bireyler dier insanlara baml olmaktan kurtarlm ve kendi iradelerinin rn olan yasalara itaat ederek zgr klnmtr. Yasalara itaat etmemek, kendi irademize deil dsal baka glerin iradelerine tabi olmak, yani toplumsal kle insan durumuna geri dnmek demektir. Rousseaunun kuramndaki genel-zel irade, yurtta-uyruk, soyut-somut halk arasnda kabilecek muhtemel atmalar engellemenin yolu, genel iradeyi yanstan yasalara itaat eden zgr bireylerin yaratlmasdr. Bunun iin halkn eitilerek ortak kar (genel iradeyi) gzeten tam yurttalar haline getirilmesi gereklidir. Rousseauya gre, bir ulusa kurumlar vermeye kalkan kimse nce insan doasn deitirmelidir. Eitim yoluyla herkesin ayn deerleri paylat kaynam bir toplum bir btn yaratlabilirse, yani herkes tam anlamyla yurtta olursa, hi kimse genel iradenin dna kmayacak ve belki de tm kararlar oybirlii ile alnacaktr. Rousseaunun zgrlk idealinden totalitarizme giden yol ok uzun grnmemektedir (Arnhart 2004, 295-299). Rousseaunun kendi arzusu bu ynde olmasa da, sonraki dnemde dnceleri bu ynde kullanlacaktr. Halk/Ulus egemenliinin halk oluturan eitli/farkl unsurlarn (somut halkn) deil, devletin (soyut halkn) egemenlii anlamna geldiini sylemek yanl olmayacaktr. nk egemenliin asl sahibi halktr ancak siyasal iktidar paradoksal ekilde ayn ilkeden hareketle halktan itaat beklemektedir. te yandan devletin meruiyeti halk/ulus egemenlii ile ilikilendirilmesine baldr ancak halkn/ulusun ierii devlet tarafndan doldurulmaktadr (nsel 1990, 21-22).

D. Ulus-Devlet Tarih Sahnesinde: Abb Sieys, Fransz Devrimi ve Halkn Egemenlii


Fransada Devrimcilerin mutlak monari ile girdikleri ve kazandklar mcadelenin kuramsal adan en nemli destekisi ulus/halk egemenlii kuram olmutur. Devrim ile birlikte egemenlik monarktan ulusa gemi ve modern devlet artk ulus-devlet ile zde hale gelmitir. Ancak egemenliin sahibinin deimesi, Bodinden beri gelen temel zelliklerinde bir deiiklik yaratmamtr. Egemenlik yine mutlaktr, tektir, blnmez ve sreklidir. Egemenlik kuram zn deil biimini deitirerek varln srdrmektedir. Bir dier deyile, egemenlii ieren modern devlet, halk/ulus adna yeniden dzenlenmektedir; Gramscinin ifadesiyle halk/ulus gelinen noktada modern Prenstir (Gramsci 1984). Rousseaunun kuram balamnda aktardmz, ulus egemenliinin 755

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa yol at yneten-ynetilen ilikisi sorunu, Fransz Devrimi srecinde teoriden pratie aktarlmtr. Egemenlik halktan da kaynaklansa, eer daha nce olduu gibi monarkn ya da kraln ahsnda temsil yoluyla somutlayorsa yneten-ynetilen ilikisi aktr. Ancak egemenlik mutlak anlamda yani kaytsz ve artsz ulusa ait ise, ulusun iradesini aklayarak bu egemenlii kullanmas nasl gerekleecektir? Aslnda gerekleemeyecektir nk Fransz Devriminin barol oyuncusu olarak beliren Sieysin savunduu gibi (Ruhi 2002, 81), soyut ve moral-ahlaki bir btn olan ulusun konumas, iradesini ortaya koymas mmkn deildir. Devrimi balatan ve sona erdiren adam olarak grlen Sieyse gre, ulusa ikin olan egemenlik, ulusun genel ya da ortak denilen kendine zg iradesi ile ortaya konulur. Rousseauda olduu gibi, bireyler yurtta kimlikleriyle egemen olan ulusun birer yesidirler. Ancak egemen ulus, tek tek bireylerin toplamn aan soyut bir btn ifade eder. Bu soyut ulusun iradesini kendisinin ortaya koymasnn bir yolu yoktur; dili yoktur ki konusun; kanlmaz olarak birileri soyut ulus adna konuacaktr. Sieys, Rousseaudaki temsilcileri halkn memurlar konumuna indirgeyen anlaytan ok farkl bir sonucu ulamaktadr (Beri 2008, 61-62). Buna gre ulusal iradeyi, kendisini seen grubu ya da blgeyi deil tm ulusu temsil eden temsilciler dile getirecektir. Bir dier ifadeyle, ulusta/halkta soyut olarak bulunan egemenlik, temsilcilerde ya da onlardan oluan mecliste somutlamaktadr. Kendi adna konuamayan soyut halk adna konuarak, onun iradesini yani genel iradeyi dile getiren zne, somut egemen olan temsilciler yani meclistir. Gnmz siyasetinde oka dile getirilen ulusal iradenin mecliste tecelli ettii argmannn teorik temelleri Sieysin dncelerinde bulunabilir. Temsilcilerin oluturduu mecliste ounluk ilkesine gre karar alnacan belirten Sieyse gre, ulusal iradeyi ortaya koyacak olan temsilcilerin belirlenmesinde ise ounluk kuralnn uygulanmas gerekmez. Ksacas seme ve seilme haklar somut ulusu oluturan btn bireylere tannmamaktadr ve bu durum ulusal egemenlik kuram iin bir sorun tekil etmemektedir. Benzer ekilde Devrim srecinde karmza kan aktif-pasif yurtta ayrm, somut halkn bireylerinin ounu siyasal haklardan mahrum etmekte, ancak ulusal egemenlik anlayna uygun grlmektedir. Devrim srecinde seme ve seilme haklar, yurttalk kimliinin ayrlmaz bir paras olarak grlmemi ve belirli bir vergi verme kouluna balanarak kstlanmtr. Ayrca Devrim kadnlar da pasif yurtta kategorisine koyarak seme ve seilme hakk tanmamtr (Aaoullar 2006, 246247). nk temsilcilerin belirlenme ilemi, teorik dzeyde bir tr egemenlik kullanm ya da irade beyan olarak grlmemektedir. Bireyler temsilcilerini seerken irade beyan etmemekte, kendi adlarna genel iradeyi ortaya koysunlar diye temsilcilerini semektedir. Ksaca belirtecek olursak, gerek Rousseaudaki halk gerekse Sieysdeki ulus tek tek somut bireylerin aritmetik toplam olmad gibi, egemen halkn/ulusun iradesi olan genel irade de bireysel iradelerin toplamnn 756

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa bir sonucu olarak ortaya kmaz. Teorik dzeydeki bu soyutlama ilemi, pratik iktidar ilikileri asndan bakldnda, toplumda yer alan hakim snf ya da gruplarn iktidar ele geirmelerinde ve kendi karlar dorultusunda, ama ulus/halk adna, ynetim aygtn yrtmelerinde olduka ilevseldir (Beri 2006, 110). Fransz Devrimi srecinde bunun eitli rneklerini grmek mmkndr. Ayrcalkl kesimlere kar mcadele veren Devrimciler kendi iktidarlarnn siyasal meruiyetini, Rousseau ve Sieys tarafndan gelitirilen halk/ulus egemenlii teorisi ile kurmaya almlardr. Hatta Devrim srecinde kuram, gelien konjonktrel durumlara gre farkl ekillerde yorumlanm ve dnemin hukuksal metinlerinde de ifadesini bulmutur. rnein 1791 Anayasas, egemenliin ulusta olduu ancak kraln da ulusun bir temsilcisi olarak veto hakkn ieren yrtme erkine sahip olduu bir dzenleme getirmitir (Aaoullar 2006, 214). Monariye kar nispeten olumlu yaklam, Devrimin ilk yllarnda devam etmi, ulusal egemenlik kuram benimsenmesine ramen kralln yklmas dnlmemitir (Aaoullar 2003, 2). 26 Austos 1789da Ulusal Kurucu Meclis tarafndan kabul edilen nsan ve Yurtta Haklar Bildirisi, yolunu toplum ve devletten geirmeyen bireyci bir zihniyet ile balamakta, fakat sonraki maddelerinde devleti bir zihniyete kaymaktadr. Bildirgenin btnne bakldnda kan sonu udur: Ulus, egemenlik, otorite, genel irade gibi kavramlardan hareketle ulusla zdeleen devlet gcn ellerinde bulunduran ulusun temsilcileri, yaptklar pozitif yasalar ile haklar ve zgrlkleri belirlemektedir. Doal haklar diliyle balayan bu devrimci metin, birey karsnda devlete arlk veren hatta bireyin haklarn devletin stten aydnlatc etkinliine baml klan bir anlay yanstmaktadr. Birey haklar yurtta haklar ierisinde sourulmakta ve bireyler genel iradenin gcyle ve meruiyetiyle donatlm siyasal otoriteye baml klnmaktadr. Habermasn ifadesiyle, [Devrimci] Fizyokratlar, insan haklarnn ancak yurtta haklar eklinde var olabilecei ile zgrln ancak devlet iinde bulunabilecei konusunda Rousseauyla hemfikirdirler (Aaoullar 2006, 226; 217-225). Rousseau ve Sieysten esinlenen bir dizi soyutlama ilemi ile insan yurttaa, insanlar topluluu da ulusa dntrlmekte ve ulusun iradesinin ya da genel iradenin mutlak bir veri olarak kabul edilmesiyle kazanlan meruiyet, devletin gc karsnda durabilecek hibir g oda brakmamaktadr. Dolaysyla teorik dzeyde demokratik meruiyetle donanm ulus-devlet ve pratikte iktidara sahip olanlar ortak kar, kamusal kar, genel kar vb. gibi argmanlarla btn alanlara mdahale hakk kazanmaktadr (Hobsbawm 2000, 69-70). Devrimcilerin bireyleri ulus denen btnn iine yerletirip bu btnn iradesine baml klmalar, devlette aa kan merkezilemenin ve kapsaycln gerekesini hazrlarken, her trl yerel ve blgesel farkllklarn da yadsnmasna yol amtr: halk kendi iinde zdelie ve homojenlie ynelirken, farklln izer ve kendi dnda 757

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa kalanlar iter halk egemenlik iin hazrlanm kurulu bir sentezdir. Halk, okluun eitli iradeleri ve eylemlerinden bamsz ve sklkla onlarla atma halinde olan tek bir irade ve eylem ortaya koyar. Her ulus okluu bir halk haline getirmek zorundadr (Hardt ve Negri 2002, 123-124) Trde ve blnmez bir btn olarak alglanan ulus anlay her trl gruplamann ve derneklemenin de kt grlmesine hatta yasaklanmasna gtrmtr. zel iradelerin arac kurumlar dolaymyla genel iradeyi oluturmas diye bir ey sz konusu deildir. nk devrimcilerin nazarnda bu tarz arac rgtlenmeler, hem genel irade iin ykc etki yaratr hem de bireysel iradelerin dile getiriliini engeller. Paradoksal bir ekilde bireysel haklardan yola kan devrimciler, bireylerin katlmnda nemli olan btn arac mekanizmalar genel irade adna mahkum etmekte ve yasaklamaktadr. Aaoullarnn (2006, 235) ifadesiyle, milletvekili Delfaunun Haziran 1792deki Fransada yalnzca bir tek dernek vardr; o da btn Franszlarn byk derneidir eklindeki szleri, ulusal birlik adna sivil toplum rgtlerini dlamaya varan meclisteki bu hakim anlay epey iyi bir biimde zetlemektedir. Ulusal Kurucu Meclisteki tartmalara bakldnda, egemen olan halkn kendi temsilcilerini srekli denetleyebilecei mekanizmalarn oluturulmas gibi nerilerin, Meclis ounluu tarafndan ulus egemenliinin bir ve blnmez olduu ve egemenliin kullanmnn sadece temsilcilere ait olduu gibi argmanlarla reddedildii grlmektedir. Bir dier deyile, temsilcilerin iradesi ulus iradesi ile zdeletirilmekte, dolaysyla temsil daha nceden ifade edilmi genel iradeyi siyasal dzeye tama ilevini deil genel iradeyi bal bana yaratma ilevini yerine getirmektedir. Mounierin 12 Austos 1789daki konumasndaki ifadesiyle: ktidar kullanmayan ve kullanmamas gereken ulusun, vekil tayin ettii kiilerin iradesinden baka bir iradesi yoktur Dolaysyla, Fransz ulusunun iradesi, Kral ile temsilcilerinin iradelerinden oluur (Aaoullar 2006, 245). Bu ve benzeri teorik kurgularn, belirli toplumsal gruplara siyasal iktidarlarn merulatrma imkan verdiini belirtmek gerekir. Fransada devlet iktidarn ele geiren burjuva devrimciler ulusal egemenlik teorisini kendi karlar iin sonuna kadar kullanmlardr. Devrimin yaratt siyasal yapda, ne bireysel iradeler ne de arac kurumlar ya da sivil toplum rgtleri genel iradenin olumasna katlabilmektedir. Toplumsal alandan siyasal alana doru bir geiin mekanizmalar birlik ve btnlk kurgusu adna yok edildii ve yasakland iin, atomlam bireylerve tek merkezde toplanan snrlanmam iktidaryadadevletin plak iddeti kar karya kalmaktadr. Bir dier deyile, teorik dzeyde devlet ve ulusun zdelemesi, pratik dzeyde ulus adna iktidara sahip olanlarn iddet ve zor kullanmasn merulatrarak normalletirmektedir. Buna gre, Robespierre nderliindeki Jakobenlerin iktidar gerekte halkn iktidardr ve onlarn hayata geirdikleri terr halkn uygulad terrdr. Hobsbawmn (2000, 79) ifadesiyle, Devrimciler, zellikle Fransadakiler, 758

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa Terr dnemini ilk halk cumhuriyeti ve izleyen tm bakaldrlarn esin kayna olarak grmlerdir. Bu nedenledir ki zaten, her gnk insani ltlerle deerlendirilmemesi gereken bir ad o. Jakoben sylemin odak noktasna yerletirilen halk/ulus kategorisi en stn meruluk kayna olduundan, her ey bu kavram araclyla aklanmaktadr. deal bir varlk olarak grlen halkn birlii niceliksel deildir, niteliksel hatta manevi bir btnlk arz eder. Bu soyut tanmlamadan hareketle Jakobenler, ilk zamanlar kendilerini Rousseaucu bir yaklamla doal olarak iyi olan, iyilii isteyen fakat onu her zaman gremeyen, yanlabilen halkn yardmcs/koruyucusu olarak sunarlar. Daha sonralar ise kendilerini, halk dmanlarna kar uyaran, gerek karlar konusunda aydnlatan halkn iradesinin ncs ya da halkn sesi olarak grrler. En sonunda ise Jakobenler kendilerini halkla ve kendi iktidarlarn da halkn iktidaryla zdeletirirler. Dolaysyla Jakoben iktidar egemen olan halkn iktidardr; karar ve eylemleri halkn iradesidir ve bu iradeye kar kanlar da halk dmanlardr (Aaoullar 2006, 284-296). Halk kavram erevesinde oluturulan bu kurgusal sylemin en u noktadaki sonular ok aktr: Jakoben iktidarn iddet/zor ieren karar ve eylemleri, halkn iradesinin sonulardr. Siyasal iktidarn bu tarz halk bir merulukla donanmas, eletiriye ya da farkl bir dnceye imkan vermeyen bir otoriterlikle maluldr. Kanlmaz olarak bireyler, egemen halkn iradesini ortaya koyan yasalara itaat ederek zgr olacaklardr. Bu dzenin Maratnn ortaya att ve daha sonra Robespierre tarafndan da benimsenen paradoksal bir ad vardr: zgrln Despotizmi. Tocquevillee gre ise (2004, 251-252), Fransada Devrimi hazrlam olan fikirlere bakldnda, ncelikle reformlarn istendii ancak bunlarn siyasal zgrlklerle olan ilikisinin dnlmedii grlmektedir. Devrimde uygulamaya konulan bu dnceler, eitletirme arzusunun devlet iktidarn merkeziletirmesine ve bu g younlamasnn zgrlkler iin bir tehdit haline gelmesine yol amtr. Tocquevillee gre Ortaalarn hi aklna gelmeyen bu sistemin ad demokratik despotizmdir.

Sonu
Grld zere bireysel haklardan/zgrlklerden yola kan Devrimciler, bunlarn gereklemesini hala bir Leviathan olan devletin stten aydnlatc etkinliine bal hale getirmektedir. nk egemen soyut halkn iradesi (genel irade), tek tek bireylerin ya da gruplarn iradelerinin atmas ya da rekabetinin rn deildir; ulus egemenlii kuramclarna gre, paral bir yapnn ifadesi olan byle bir anlay, ulusta/devlette karmza kmas gereken birlik ve btnl yaratamayacaktr. Bu dnceler halk bir merulukla donanm devletin gcn en u noktasna kadar gtrmeye izin vermektedir, ancak temel bir paradoksa sahiptir: Egemenliin sahibi olarak grlen soyut halka atfedilen nitelikler hibir zaman somut halkn sahip olduu zellikler 759

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa deildir. Rousseaunun belirttii gibi, somut halkn (herkesin) iradesi ou zaman genel iradeden sapar ya da Devrimcilerin dile getirdii gibi, halkn kendi gerek karlarn grmesini engelleyen dmanlar ya da aldatc gler vardr ve bunlar ou zaman halk yanltr, bu nedenle (somut) halka gven olmaz. Ulusal egemenlik anlaynn en nemli teorik sorunu, devletin varlnn yol at yneten-ynetilen ilikisine tatmin edici bir cevap gelitirememesidir. Temsil mekanizmas ile bu fark kapatlmaya allmaktadr, ancak yine de teorik paradokslar btnyle zlebilmi deildir. Tocquevillein ifadesiyle (2004, 256-257), bir btn halindeki ulus, egemenliin tm haklarna sahip ol[mutur], teker teker her bir yurtta da, en dar bamlln iine sktrl[mtr]: Birinciden, zgr bir halkn deneyim ve erdemlerini gstermesi talep edil[mitir]; tekinden de, iyi bir hizmetkarn nitelikleri beklen[mitir]. Yukarda deindiimiz gibi, bir soyutlama olan ve bu nedenle istendii gibi yorumlamaya msait hale gelen, en azndan buna izin veren halk/ulus anlay ile sosyolojik bir gereklik olan somut ynetilen insanlarn/halkn mevcut ve paral yaps arasndaki boluun bir ekilde doldurulmas gereklidir. Devrimciler Rousseauyu takip ederek bunun zmn, somut halka soyut halka atfettikleri nitelikleri devlet dolaym ile kazandrmakta, yani bir tr kltr devriminde bulmulardr. Buna gre somut halkn yeleri gerek birer yurttaa, bir btn olarak somut halk da gerek bir yurttalar birliine dntrlecektir. Bu ekilde, idealize edilenle somut gereklik arasndaki farkn kapatlmas amalanmtr. Bunu yapacak politik zne ise, soyut halk ile zde hale gelmi olan devletin ve pratikte devlet iktidarna sahip olanlarn kendisidir. Devlet tarafndan zgr klnmak istenen halk/ulus yeniden yaratlmaldr. Tocquevillein ifadesiyle (2004, 247-248, 251), devlet yalnzca ulusu ynetmek iin deil, ama onu belli bir tarzda biimlendirmek iindir de; yurttalarn kafasn daha nceden kararlatrd belli bir model uyarnca biimlendirmek ona der... insanlar yalnzca yeniden biimlendirmez, onlar dntrr... Bunun sonucu somut halk iindeki farkllklar yanstan btn rgtlenmelerin (partiler, dernekler vb.) denetim altna alnmas ya da yasaklanmas; bireylerin tam bir yurtta haline getirilmesi iin devletin kontrolnde sk bir zorunlu eitimden geirilmesi olmutur. Sonuta homojen, trde, kaynam ve bileik bir ulus yaratlmas devlete grev olarak yklenmektedir. Hardt ve Negrinin ifadesiyle (2002, 123), halk ulusun kkensel temeli olarak sunulmakla birlikte, modern halk kavray aslnda ulus-devletin bir rndr ve ancak onun zgn ideolojik balamnda varln srdr[ebilir]. Byle bir anlayn sonucunda farkllklardan, deiik grlerin rekabetinden ya da muhalif sylemlerden bahsetmek absrt olduu kadar ihanetle itham edilecek bir duruma iaret etmektedir. Ksacas ya halkla zdeleen devletin/ iktidarn yasalarna (teorik adan kendi iradenize) itaat ederek gnll ekilde zgr olursunuz ya da halkn/devletin birliini bozan dman unsurlar olarak grlerek kendinize ramen zgrletirilirsiniz. Tercih sizin 760

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa Yrd. Do. Dr., Hitit niversitesi, ..B.F., Siyaset Bilimi ve Kamu Ynetimi, fatihhduman@hotmail.com

Kaynaklar
Aaoullar, Mehmet Ali (1986), Halk ya da Ulus Egemenliinin Kuramsal Temelleri zerine Birka Dnce, Ankara niversitesi, SBF Dergisi, Cilt: XLI, Say: 1-4, Ocak-Aralk, s. 131-152. -----------------,(1991) Demokratik Mitoslar: Halk-Ulus Egemenlii ve Siyasal Temsil, Ankara niversitesi SBF Dergisi, Cilt: XLVI, No: 1-2, OcakHaziran, s. 21-30. -----------------,(2003) Fransz Devriminin lk ki Ylnda Cumhuriyet Tartmalar, Ankara niversitesi SBF Dergisi, Cilt: 58, No: 3, TemmuzEyll. -----------------,(2006) Ulus-Devlet ya da Halkn Egemenlii, Ankara: mge Kitabevi Yaynlar. Aaoullar, Mehmet Ali ve Kker Levent (1991a), mparatorluktan Tanr Devletine, Ankara: mge Kitabevi Yaynlar. -----------------,(1991b) Tanr Devletinden Kral-Devlete, Ankara: mge Kitabevi Yaynlar. Aaoullar, Mehmet Ali; Akal, Cemal Bali ve Kker Levent (1994), Kral Devlet ya da lml Tanr, Ankara: mge Kitabevi Yaynlar. Akal, Cemal Bali (2003), Modern Dncenin Douu: spanyol Altn a, Ankara: Dost Kitabevi Yaynlar, 3. Bask. Arnhart, Larry (2004), Platodan Rawlsa Siyasi Dnce Tarihi, ev: Ahmet Kemal Bayram, Ankara: Adres Yaynlar. Beri, Hamit Emrah (2006), Kreselleme anda Egemenlik -Ulusal Egemenliin Yeni Snrlar-, Ankara: Lotus Yaynevi. -----------------,(2008) Egemenlik Kavramnn Tarihsel Geliimi ve Gelecei zerine Bir Deerlendirme, Ankara niversitesi SBF Dergisi, Cilt: 63, No: 1, 2008, s. 55-80. Gramsci, Antonio (1984), Modern Prens, Ankara: Birey ve Toplum Yaynlar. Hampsher-Monk, Iain (1992), Modern Siyasal Dnce Tarihi -Hobbestan Marxa Byk Siyasal Dnrler-, ev: Necla Arat vd., stanbul: Say Yaynlar. Hardt, Michael ve Negri Antonio (2002), mparatorluk, stanbul: Ayrnt Yaynlar, 4. Bask. Hobsbawm, Eric (2000), Devrim a 1789-1848, ev: Bahadr Sina ener, Ankara: Dost Kitabevi Yaynlar, 2. Bask. 761

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa nsel, Ahmet (1990), Ulusal Egemenlik Kavram zerine Birka Gzlem, Birikim, Say 14, Haziran. Kervgan, Jean-Franois (2003), Halk, Siyaset Felsefesi Szl, haz: Philippe Raynaud ve Stphane Rials, ev: smail Yerguz vd., stanbul: letiim Yaynlar, s. 355-358. Parkinson, C. Northcote (1984), Siyasal Dncenin Evrimi, ev: Mehmet Harmanc, stanbul: Remzi Kitabevi Yaynlar, 2. Bask. Ruhi, M. Emin (2002), Fransz Devriminde Bir Barol Oyuncusu: Sieys, Ankara: Liberte Yaynlar. Rousseau, Jean-Jacques (1994), Toplum Szlemesi, ev: Vedat Gnyol, stanbul: Adam Yaynlar, 6. Bask. Rousseau, Jean-Jacques (2003), nsanlar Arasndaki Eitsizliin Kayna ve Temelleri zerine, ev: Hakan Zengin, stanbul: Morpa Kltr Yaynlar. Sarca, Murat (1996), 100 Soruda Siyasi Dnce Tarihi, stanbul: Gerek Yaynevi, Yedinci Bask. Tannenbaum, Donald ve Schultz David (2008), Siyasi Dnce Tarihi -Filozoflar ve Fikirleri-, ev: Fatih Demirci, Ankara: Adres Yaynlar, 4. Bask. Tocqueville, Alexis de (2004), Eski Rejim ve Devrim, ev: Turhan Ilgaz, Ankara: mge Kitabevi Yaynlar, 2. Bask.

762

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa

Osmanllarda ve Hristiyan Batda Siyasi Otoritenin Meruiyetinin Snrlar ve Felsefi -Teolojik Temelleri
amil al
I
Tarihin balangcndan beri siyasi otoriteyi elinde tutan, ya da bu otoriteyi ele geirmek iin mcadele eden kimselerin kendi otoritelerinin, halk ya da tebaas tarafndan meru olarak grlmesini istemilerdir. Bu hem ynetmeyi kolaylatrmakta hem de egemenlere moral bir destek salamaktadr. phesiz meruiyetin tasdik edilmesi her zaman tek bir biimde olmamtr. Bir hanedann uzun sre bir lkeyi ynetmi olmas onun meruiyetinin kayna olabildii gibi, bazen de hanedann soyu meruiyet kayna olarak grlmtr. Ancak konumuz asndan bir genelleme yapacak olursak, Dou toplumlarnda yneticiler yetkilerini Tanr adna kullanrken, antik Yunanda bu yetki halk adna kullanlyordu. Meclis ve dorudan katlm bu anlay zerine kurulmu idi. Eski Babil, Smerler, Farsllar, inliler ve Hinlilerde kral Tanrnn yeryzndeki glgesi olarak grlmtr. 1 Bu durumun, dou toplumlarnda ynetimin, dini bir mesele olarak alglanmasndan kaynaklandn syleyebiliriz. Bir dier varsaym da, en yce otorite olarak kabul edilen Tanrya dayanmann, ynetme iini de kolaylatrdn; Tanr tarafndan desteklenmenin yneticilerin uygulamalarn da meru hale getirecei aktr. Yneticinin meruiyetinin kaynan dine dayandrmas kukusuz her zaman ayn biimde ortaya kmamtr. Yneticilerin ve onu evreleyen ynetici snfnn ve kanun adamlarnn dnceleri bunda etkili olmutur. Bunun iki u tezahrne rnek verecek olursak birincisinde yneticiler kendilerini dorudan Tanryla ahsi bir iliki iinde olduklarn savunurlarken kar uta da, yneticiler kendilerini Tanr adna yneten biri olarak grmekten ok, din-ilh ilkelere uygun olarak yneten biri olarak grmlerdir. Bu iki u-tutum arasndaki fark, birincisinde yneticinin kraln kendisini direkt Tanrnn yetkisini kullanan biri olarak grd iin la ysel amma yefal olarak grmesidir. kincisinde ise, ynetici ynetirken, dini ilkeleri esas aldn sylemektedir. Elbette kendi siyasi otoritesinin meruluunu savunmak iin, bu ikinci durumda ynetici, eer varsa dinin iyi bir yneticide bulunmas gereken artlar tad iddiasnda bulunacaktr. Ancak buradaki meruiyet, dorudan Tanrya deil, dini ya da ahlaki bir ilkeye dayanmaktadr. Bunlara yazl ilkeler olabilecei gibi teamller eklinde de gerekleebilir. Siyasi otoritenin bu iki merulatrma biimi ya da ara biimler hem 763

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa Avrupada hem de slam dnyasnda mevcut olduunu syleyebiliriz. Bu yazda iki farkl dinin siyaset alann nasl etkilediini gstermek bakmndan Osmanllarda ve genel olarak Avrupada siyasi otoritenin snrlarn ve felsefi teoloji temellerini ele alacam.

II
Osmanllar asndan siyasi otoritenin meruiyetinin kaynan ele almadan nce, hem toplumsal hayatta hem de bireysel hayatta en nemli referans noktas olan slami siyaset dncesindeki siyasi otoritenin meruiyetinin kaynaklarnn ne olduuna zet olarak gz atmamz gerektiini dnyorum. slamn temel kaynaklarndan Kuran ve hadislere baktmzda ynetimin ekliyle ilgili ak bir ifade bulunmamakta ancak, yneticide bulunmas gereken vasflar ya da ynetim esnasnda uyulmas gereken temel ilkeler zerinde durulmaktadr. slami siyaset anlaynda ynetici daima eriatn ilkelerine bal olmas gereken biri olarak grlr. Bu yzden yneticinin otoritesini snrlayan mahhas snrlar vardr. Kuran- Kerimde geen , Onlarn ileri aralarnda ura iledir2 ifadesi, Kurann indii dnemlerde Arap kabilelerinde bavurulan demokratik karar alma prensibine iaret etmektedir. Kurann Hz. Muhammede de ayn eyi, yani herkesi ilgilendirecek iler hususunda kendisine bal olanlara danmay tavsiye etmesi, ray bir kabile kurumu olmaktan kararak bir mmet kurumuna dntrmeyi amaladn gstermektedir.3 ura prensibi, ilk halifeler dneminde uygulanm olsa da tam olarak kurumsallaamad iin, ortaa slam ynetimlerinde hibir zaman uygulanmad. Buna ramen, Snni siyaset teorisinde tam olduu tm belirsizliklere ramen biat ilkesi korunmak suretiyle yneticinin seim srecinde halkn katlmnn salanmasna nem verilmitir. Hz. Muhammed iin de ayn eyi sylemek mmkndr. Drt halife dneminde de halifeler, meruiyetlerini dorudan Tanrdan aldklarna dair bir beyanda bulunmamlar, hatta kendilerini, halifetullah olarak adlandrmak isteyenlerin bu isteklerini kabul etmeyerek kendilerini halife-i reslullah olarak takdim etmeyi tercih etmilerdir. Aslnda bu olgu, ilk halifelerin siyasi otoritenin meruiyet kaynann dnyevi olduu kanaatinde olduklarna iaret eder. Ancak Emevilere geldiimizde farkl bir durumla karlayoruz. Emevilerin ynetime gelmesiyle birlikte, siyasi otoritenin ahsnda birletirdii politika-din ikilisi birbirinden tamamen ayrlarak, ynetici artk dini bir otorite olmaktan karak sadece siyasi otoriteyi temsil eder hale gelmitir.4 Emeviler ayrca kendilerince temsil edilen hilafetin Allah tarafndan kendi uhdelerine verildiini sylemilerdir. Dahas bunun Tanr tarafndan takdir edilen bir kader olduunu ve deitirilmesinin mmkn olmadn ileri srmlerdir.5 Emeviler dneminde siyasi otoriteye bakaldranlarn, mlhid, mrik, kfir gibi dini syleme bavurulmak suretiyle sulanmas, siyasi otoritenin kaynann Tanrsal 764

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa bir temele dayandrldna dair bir iaret olarak kabul edilse bile6, bunun her halkarda byle olmas zorunluluk arz etmez. nk devletin otoritesine kar isyan bazen mmetin, ya da mslman toplumun birliine ynelik ykc bir tehdit olarak alglanmtr. Bundan sonra zaman zaman daha dindar olarak grlen baz yneticiler i bana gelmilerse de, yneticilerin sadece siyasi otoriteyi temsil etmeleri durumu genel anlamda devam etmitir. Dini sylemin bu anlamda sadece merulatrc bir rol olmutur. Emeviler dneminde Allahn hlifesi tabirinin kullanlmasnn yaygnlk kazanmaya balamas,7 dini otoriteyi temsil eden ulemay rahatsz etmi ve onlar da bu unvann kullanlmasna kar kmlardr. Emevilerin srekli olarak kendi egemenliklerini ilahi bir kaynaa dayandrma abalar, siyasi alkantlarn youn olarak yaand bir ortamda siyasi otoritenin gittike zayflamasyla birlikte, mevcut meruiyet kaynaklarnn yeterli gelmemesine dayandrlmaktadr.8 Belki de bunun sonucu olarak, bundan sonraki dnemler, mslman yneticilerin bu kelimeyi kullanmalarnn Emeviler dnemindeki skla ulamad grlmektedir. Abbasilerin yklndan sonra, Memluklularn slam dnyasnn liderliini ele geirmesini mteakip, Memluklular kendilerini Eyyubilerin devam olarak grdler ve Sultan da Eyyubilerin meru halefi olarak kabul ettiler. Daha gl meruiyet kaynaklar temin etmek maksadyla, Kahirede ikamet eden ve Abbasi hanedanna mensup olanlardan bazlarn halife olarak atamaya baladlar. Bu ekilde, halife sultann otoritesine daha fazla meruiyet kazandrm oluyordu. Memluklularn bu ekilde kendi rejimlerine bir tr kutsallk vermeyi baardklar sylenebilir. 9 Her ne kadar Maverdnin Ahkams-sultniyyesinin balarnda, toplumlarn yneticilerinin Tanr tarafndan belirlendiine dair ifadeler yer alyorsa da10 , bu ifadelerin iaret ettii kimseler belli olmad iin, bunun belirgin bir tarihsel ve mekansal durumdan ziyade bir ilkeye iaret ettii varsaylabilir. Zten Maverdi, kitabnda ynetim aygtn teknik ynden ele alarak tartr. Ayrca Meverd, siyaset ve din arasnda herhangi bir ayrm yapmaz. slam siyaset teorisinde din ve devlet birbirinden ayrlmas mmkn olmayan ikiz karde olarak grlmtr. Bunun en iyi ifadesini Gazalinin el-ktisd fil-itikd adl eserinde gryoruz. Gazali bunu yle ifade eder: Din ile sultan ikiz kardetir. Din asldr. Sultan onun bekisidir 11 Gazali bu bakmdan siyasetin, slam hukukunun ele almas gereken bir konu olarak grr. nsanlarn yneticiye olan ihtiyalar, insann doasnda var olan bencillik, tutku ve arzular siyasetin ortaya kmasn gerekli klmtr. Gazali, yneticinin snrsz bir bir yetkiye ve gce sahip olduunu kabul etmez. Ona gre, ynetici hukukularn hazrlayaca kanunlara mracaat etmek zorundadr. 12 Gazalinin siyaset anlaynda siyasi otoritenin meruiyeti, ancak hukuki bir srele tamamlanmaktadr. Yneticinin otoritesi kanunlar tarafndan snrlandrlmtr. Bir baka 765

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa deyile sultan yetkilerini, kullanrken her zaman hukukun ve hukukularn onayn almak zorundadr. Gazaliye gre din ve siyaset arasnda doal bir ba bulunmaktadr. te dnya ile ilgili projeleri olan bir mminin mutlaka bu dnyayla ilgilenmesi gerektiini dnen Gazlye gre siyasetsiz bir din anlaynn anlamszlna eker. Ona gre gre siyasi otorite dini tehlikelerden korur. Din ise temeldir. Temelsiz bina yklaca gibi, muhafaza edilmeyen bir eyin kaybolaca aikrdr.13 slam filozoflar, siyaseti ve siyaseti farkl bir adan ele alp tartmlardr. Kendilerini kadim felsefe geleneinizin devam olarak gren Farabi, bn Sina ve bn Rdn , siyasetle ilgili konular felsefenin bir konusu olarak ele alp tarttklarn gryoruz. Burada tartma daha ok, siyasetin ve yneticinin gereklilii, iyi siyasetin ve kt siyasetin zellikleri, iyi-devletin karakteristikleri, adaletli ynetim gibi konularla alakaldr. Farabinin ynetici ile ilgili tanmlamas, slam Hukukularnn tanmlamalaryla karlatrldnda, ok farkldr ve benzetmeleri, klasik slami siyaset teorisininin snrlarn amakta, ve daha ok Platonun siyaset anlayna dayanmaktadr.14 Farabinin yneticisi ynetme konusunda her trl teorik ve pratik donanma sahip birisidir. Dolaysyla devleti ynetirken hi kimseye ihtiya duymaz. Kendisi halka rehberlik eder. Yneticinin otoritesinin meruiyet kayna Kayna Farabiye sahip teorik ve pratik felsefe konusunu derinlemesine bilmi olmasdr. Filozof-kral, kimi yerde kainatn ilk sebebi ile mukayese edilmesi, onun sahip olduu teorik bilgidir. 15 Ancak Farabinin bu benzetmesinin, filozofun sahip olduu teorik bilgi dolaysyla yapldn unutmamak gerekir. Bu sebeple , Thomas Hobbesin gce atfta bulunarak yapt benzetmeden farkldr.

III
Trk devlet geleneinde siyasi otorite her zaman sayg gren ve kutsallk atfedilen bir kurum olmutur. Orhun Kitabelerinde geene bir ifadede Bilge Kagan kendisini , elbette bir Hakan olarak Tanrya benzetir: (Ben) Tanr gibi (ve) Tanrdan olmu Trk Bilge Kaan. 16 Hakann Tanrya benzemesi, sadece sahip olduu siyasi otoriteye bir meruiyet salamakla kalmyor, ayn zamanda onun ahsna da bir kutsilik verilmesine sebep oluyordu. Eski Trk geleneklerinde Tanrnn insanlardan uzaklarda bir yerde tasavvur edilmi olmas, Onun insanlarla yakn iliki kurmasna engel deildi. Ancak bu iliki dorudan olmayp dolayl yoldan olmaktayd. Bu ilikiyi salayan ey, Tanrnn verdii kuttur ki hkmdar kendisinde bulunan bu zel kut sayesinde her zaman Tanr ile iyi iliki kurmak zorundadr.17 Ayhan Bak Trk evren tasavvurunda, devletin her zaman merkezi yer igal etmesi dolaysyla, Tanrnn evreni ve insan yaratmasndan ok Onun devletle ilgili konulara nasl mdahele ettii meselesinin nem kazandn savunmaktadr.18 Trklerin bir dnya devleti olma yolunda ilerledikleri zamanda Tanrnn Trkleri destekledii hatta sadece Trklere zg bir Tanr olduu fikrinin 766

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa glendiini gryoruz. Hkmdar devletini ynetirken her zaman Tanrnn gzetiminde olduuna inanmaktadr. Hakan ya da hkmdar, Tanrnn siyasete Trk halknn hayrn dnd iin mdahele ettiini inanmaktadr: Trk halknn ismi ve n kaybolmamas iin, imparatorluu veren Tanr ve ayn Tanrnn bizzat kendisi, onu Hakan olarak tahta geirmitir. 19 Trkler iin Hakan geleneklerin ya da trenin merulatrmasyla, ynetme hakkna sahip olan kimsedir. Ynetim, hakanlk eski Trk geleneinde her zaman belli bir ailenin fertlerinin hak ettii bir ey olarak grlyordu. Aile fertleri arasnda, hakanl kimin hak edeceine dair belli bir kanunun olup olmadna dair eitli grler ileri srlmtr. Hammer ve Zeki Velidi Togan gibi tarihiler, Trklerde Ekberiyyet kural gerei aile ierisinde en yal olan erkek yenin tahtn meru varisi olduunu iddia etmesine karlk, Halil nalck, bunu belgelere dayal olarak ispat etmenin mmkn olmadn syleyerek, btn hanedan zas kimselerin eit derecede hkimiyet hakkna mlik olduunu ve Hakann Tanrnn iradesiyle ynetime getiine dair delillerin bulunduunu sylemektedir. Mesela Bilge Kagan,tahta gemesini yle izah eder: Tanr irde ettii iin ve kendi taliim olduu iin Hakan mevkiine oturdum. Osmanllar sz konusu olduunda, imparatorluun uzun sren hayatndan da anlalaca zere, herhangi bir meruiyet sorunu ciddi anlamda gndeme gelmemitir. Hi phesiz bunu eitli sebepleri olabilir: Ancak en nemli sebebin istikrarl dzenini uzun sre devam ettirmesidir.21 Osmanl otoritesinin meruiyetinin dier kaynaklar da bu ekilde glenmi oluyordu. Osmanllardada bir bakma hanedan mensubu birinin tahta clus etmesi onun, ynetiminin meruiyet kazanmas iin yeterli bir sebepti.22 Onun tahta gemesi Tanrnn o kimseye zel bir ltfu olarak grlyordu. Dolaysyla bu ltfa mazhar olan kimse belli bir kutsiyet kazanm oluyordu. Osmanllar kendi meruiyetlerini, peygambere kadar uzanan bir soy kt kararak oluturma abasna girmediler. Buna ramen, bir yandan kendilerinin efsanevi fatih Ouz Hann soyundan gelen Kay Boyundan geldiklerini sylemeleri, dier yandan da Hz. Nuhun oluna kadar giden bir soy kt karmalar, Fatih Sultan Mehmetin, Bizansn son imparatorunun mensup olduu aileden daha soylu olduuna inanlan Kommenian ailesine mensup olduuna inandnn ileri srlmesi; ayrca I. Selimin Memluk Sultan Tuman Baya gnderdii mektupta kendisinin kral soyundan geldiini dolaysyla dnyay ynetmeyi daha ok hak ettiini iddia etmesi, Osmanl yneticilerinin kendi siyasi otoritelerine arkaik ve kutsal bir meruiyet kayna bulma abalarnn bir rndr. 23 16. yzyla gelinceye kadar Osmanllarn kendi meruiyetlerini dini bir kaynaa dayandrmak iin ok fazla bir aba sarf etmemelerinin nedeni, o zamana kadar tebasnn nemli bir ksmnn gayr-i mslimlerden olumasna balanmtr. 16. yzyla kadar Osmanllarn kendileri iin ne kardklar unvan sultan yani, dnyevi-siyasi otorite olmutur. Halife 767

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa Mtevekkilin halifelik nvann Yavuz Sultan Selime devrettiini doru olsa bile Yavuzun bu nvan kullanma konusunda ok istekli olmad grlmektedir. Osmanl lkesinin yneticileri, Memluklarn yklyla birlikte ok farkl bir ynetim taktii gelitirmelerinin gereini hissetmeye baladklar anlalmaktadr. Osmanllarn onaltnc yzyldan itibaren, hilafet konularn tartmaya balamalarnn ve Halifeliin Kureyilii gibi konular ele alarak halifenin Kurey kabilesine mensup olmasnn hlihazrda anlamszln ortaya koyan risaleler kaleme almalarnn sebebi budur. 1563 ylnda vefat eden Veziriazam Ltfi Paa, Hilafetin Kureyten olmas gerektiine dair hadisle ilgili yapm olduu yorumlar ieren bir kitap yaynlad. Halsul-mme fi marifetil-eimme adn tayan eserinde Ltfi Paa, hadisten Kureye mensup olmayanlarn halife olmayacaklar sonucunun karlamayacan savunur.24 Tm bunlara ramen Osmanl yneticileri her zaman yetkilerinin Allah ve peygamberden aldklarna ilikin rtk bir inan tayorlard. Fatih Sultan Mehmet, kendisinden nceki sultanlarn kullanm olduklar siyasi-dnyevi otoritesine ilikin, hdavendigr , han sultan gibi nvanlarn yannda padiah ve halife nvann da kullanmtr.25 Bunu 16. yzylda yaayan nl Osmanl dnr Kemal Paazade u ekilde ifade etmektedir: Osmanl Sultanlar lemin idarecisi olan Allahtan ve Onun son elisi olan Muhammed (as)ten aldklar yetkiyle dnyann dzenini salamak iin almaktadrlar. Bu greve Allahn ltfu ile mazhar olduklar iin zamanlarndaki dier sultanlardan stn olarak imtiyaz bulmulardr.26 Kemal Paazade gibi devletin resmi ideolojisinin oluumunda nemli rol olan kimselerin bu tr ifadeler kullanm olmalarnnn gerei yanstp yanstmad belki tereddtle karlanabilir. Ancak Kemalpaazadenin ada olan Kanuni Sultan Sultan Sleymann Macar Kralna kar kendisinden yardm talebinde bulunan I. Francoise yazm olduu mektupta kendisini zllullah fil arz (Tanrnn yeryzndeki glgesi) olarak tantmas27, Osmanl padiahlarnn da byle bir inanc tadklarn gstermektedir. Belki de bu konunun ok fazla tartlmamasnn sebebi, bunun herkes tarafndan doru olarak kabul edilmesidir. Tarihin bir btn olarak Tanrnn kurgusu olarak gren ve sk bir kader inancna sahip olan bir dini anlaytan gelen kimselerin, siyasi otoriteyi de bu erevede deerlendirmesinde alacak bir ey olmamas gerekir. Tarihi Mustafa l bu balamda, Seluklu hanedannn Moollar tarafndan yklmasn Tanrnn bir takdiri olarak grmektedir. Ona gre Osmanllarn kurucusu Osman Bey, yzyln mceddidi, Allahn dinini yenilemek, bozulan yeryzne dzen vermek iin Allah tarafndan grevlendirilen kiidir.28 Osmanllarda siyasi otoritenin oluumu ve yeniden tesis edilmesi, kendinden nceki tecrbelerden etkilenmekle birlikte kendine zg 768

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa durumlar iermektedir. Osmanllarda yneticiler bir yandan slam hukukularnn kanunlar, dier yandan da rf-i sultani deimiz kendi kanunlaryla snrl idiler. Mesela 16. yzyln balarnda I. Selim , Hristiyan tebasnn Mslmanlatrlmas iin emir vermek istediinde, zamann eyhulislam buna kar kt ve Hristiyanlarn Mslmanlarn himayesinde zmmi olduklarn syledi ve bu sebeple onlarn slam kabule zorlanamayacaklarn ifade etti. 29 Tm bunlar, sultann siyasi yetkisinin hibir zaman snrsz ve mutlak olmadn gstermektedir. Osmanl ynetim anlaynn temel felsefesi haline gelen nizm- lemi salamak iin padiahn adalet ve dzeni kurmas gerekiyordu. Kanunnme ve adletnme tr eserlerin byk bir yekun tekil etmi olmas yneticilerin belli bir adalet mekanizmas kurmak iin gayret gsterdiklerinin iaretleridir. Osmanl Sultanlarnn kendilerini yasa yapma hakkna sahip bir siyasi otorite olarak grmeleri, kendilerini eri kanunlarn stnde grdkleri anlamna gelmez. Ancak bu, onlarn dini otoriteyi elinde bulunduran ulemann da zerinde bir gce sahip olduklarn gsterir. Bu ve baka belgelerin ortaya koyduu bir baka gereklik daha vardr: Osmanl sultanlar retorik olarak halkn honutluunu ve adaletli davranmay n plana karan bir siyasi slup gelitirmeye almlardr. Bu balamda, halkn zulm ve hakszlk yaptn dndkleri mahalli idarecileri ikyet etmeye tevik etmeleri, halk Allahn padiaha bir emaneti olarak grmeleri30, airler tarafndan yazlan methiyelerde sk sk adaletiyle nl olan kadm ran krallaryla mukayese edilmeleri, belli dnemlerde ar bulduklar vergi ykn hafifletmeleri 31, sultann adaletin tesisi iin uraan bir ynetici imaj oluturmak suretiyle meruiyet aray iine girdiini ortaya koyan belli bal gstergelerdir. Osmanl lkesinde yaayan mslman halk, padiahlarn dini hayatlarndaki dindarlklarn ve dier din mensuplarna kar mslmanlarn savunucusu olduklarn syleyerek siyasi otoriteyi dinen merulatrmaya alyorlard. Mesela bunlar arasnda hac yollarlnn emniyetini salamak iin sultann gstermi olduu abalar, padiahlarn tarikat eyhleriyle aralarndaki iyi ilikiler, dini sembollerle kar saygl tavrlar, byk fetihler yaparak fiilen slamn ve mslmanlarn savunucusu konumuna gelmeleri buna iaret eden rneklerdir. Osmanl Devleti gibi ok dinli ok kltrl bir yapya mensup olan bir lkede, siyasi otoritenin Tanrsal bir iradeye gndermede bulunarak merulatrlmasnn tm toplum kesimleri tarafndan ayn biimde kabul edileceini iddia etmek zordur. Gayr-i mslim tebann da mslman teba gibi , yneticinin Tanr tarafndan gnderildiini bu yzden itaat etmek durumunda olduklarn dndklerini varsaymak herhalde doru olmasa gerekir. Ne var ki, ileriki sayfalarda okuyacanz gibi, Hristiyan siyaset anlaynda onun u ya da bu dine mensup olmas sz konusu edilmeden ona itaat etme, hatta itaat ederek sevap kazanma zorunluluu vardr. Bu durumda bir sultan tarafndan idare edilmi olmak 769

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa takdir-i ilhi olarak kabul edilir. Gayr-i Mslim teba, devletin kendisi iim sunduu meruiyet seeneine itibar etmemekle birlikte, kendi inan unsurlarna bal olarak farkl bir merulatrma retmektedir. Tarih boyunca, mslmanlar da dahil olmak zere baka lkelerde yaayan dini aznlklarn, siyasi otoritenin kendi takdimi dnda, benzer merulatrma teknikleri gelitirdiklerini syleyebiliriz. nl Osmanl Tarihisi Tursun Beg (1424-1494) siyasi otoritenin meruiyetini daha genel bir erevede ele almaktadr. Tursun Bege gre Tanr, zgr iradesiyle insan sosyal bir varlk olarak, bir toplum iinde karlkl tesand ve tensur iinde yaayacak ekilde yaratmtr. Doal ayrlklar sosyal farkllklarn ortaya kmasna yol am, bu da dmanlklara ve atmalara yol amtr. lkel toplumlar bu yzden yklma ile kar karya kalnca onlar yklmaktan kurtaracak bir yneticiye gerek duyulmutur. Ynetici Tursun Bege gre toplum ierisinde herkesin oynayaca rol belirleyen kimsedir. Tursun Beg, buradan yola karak devletin ilhi bir ltuf olduunu syler. 32 Ona gre, nizm- lemi korumakla grevli olan devlet anlamna gelen saltanat, insann doasndaki zayflklarn yol at problemlere kar dnlen ilhi bir aredir. Tursun Beg, burada ekil bakmndan herhangi bir ayrm yapmadan her tr ynetimin kaynan ilh irdeye dayandrmaktadr. Tursun Begin ifadeleri ok ak olmamakla beraber, yneticiye duyulan gereksinim burada Tanr tarafndan konulan bir doal yasaya gndermede bulunularak aklanmaktadr. Dolaysyla siyasi otoritenin meruiyeti, doal, toplumsal bir zorunlulua, dolaysyla da Tanrsal irdeye balanmaktadr. O, bu grn desteklemek iin Hz. Muhammedten bir hadis nakleder. Hz. Muhammed, sz konusu hadiste gnderilmi bir peygamber ya da mukarreb melek hari , sultanlk rtbesinden daha stn bir rtbe yoktur demitir. Elbette bu szn gerekten Hz. Muhammede ait olup olmad mutlaka aratrlmas gerekir. Yine Tursun Beg Sultan yeryznden Tanrnn glgesidir szn de Hz. Muhammede atfederek nakleder.33 Hadisleri delil olarak kullanmasndan, ve hadiste sultann niteliklerinden sz edilmemesinden hareketle, Tursun, Begin , hibir zellik atfetmeden siyasi otoritenin hem varllnn zorunluluunu savunduunu , hem de onun Tanr katnda da stn bir yere sahip olduu dncesinde olduunu syleyebiliriz. O, Padiahlar , yer yer Vcibulvcdun yani Tanrnn sfatlarna brnen, bylece yce kimseleri alaltan alak kimseleri ycelten kimseler olarak tantr.34 Bu, baz tanrsal sfatlarn padiahta tezhr etmesi anlamna gelir ki Thomas Hobbes gibi siyaset felsefecilerinin de kralln otoritesiyle ilgili benzer benzetmelere bavurduklarn birazdan greceiz. brahim mteferrikada ilkel toplumlardaki durum konusunda Tursun Beg ile ayn dnmekle beraber, Tanrnn ilkel toplumlar mdahalesinin bir ynetici gndermek suretiyle deil, bir peygember araclyla vahiy gndermekle olduunu sylemektedir. 35 Sultan otoritesini kullanrken eriat kanunlar ile kuatlmt ve ald 770

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa kararlarda dini otoritenin temsilcisi konumunda olan ulemann grne bavurmak zorundayd. Ne var ki gerekli grd durumlarda bu kaytlar hie sayarak mutlak gcne bavurabilirdi. Bunlardan en nemlisi siyasi otoritenin yeniden tesis edildii durumlarda ya da isyan, ya da fitne olarak alglanan ve bugnn siyasi literatrnde belki terr olarak alglayabileceimiz hareketleri bertaraf edebilmek iin, bazen alglanan mevcut meruiyet snrlarn zorlad durumlardr. Osmanl padiahlar, ekiylk , padiahn hayatna kastetme, padiaha hakaret etme, devlete kar isyana girime, hatta az da olsa hrszlk ve zn gibi sulardan dolay, reayaya mensup bir kimse mahkemeye dahi karlmadan siyseten katl dediimiz yntemle idam edilebiliyordu.36 Padiahn rey kar rutinin dna kmas daha seyrek rastlanan bir olgu iken, kendi kullar olarak grd askeri snfa kar, hibir yazl kural ya da teaml tanmadan rutinin dna kabiliyordu. Bunun zaman zaman slam hukukular tarafndan da onaylanmas, siyasi otoriteye atfedilen gcn anlam sorununu aa karmaktadr. Hukukularn, sultanlarn rfe dayanan uygulamalarna onay vermeleri bunu kerhen de olsa meru grmeleri, otoritenin zlmesiyle meydana gelecek anari, ya da dzenin bozulmas korkusudur.37 Bu yzden, tiranla dnm ynetimlere bile isyann doru olmadn savunmulardr. Hatta zaman zaman, Nizmlmlk gibi siyaset teorisyenleri, hkmdarn ancak Tanrya kar sorumluluk tadn bunun dnda halka hesap vermek gibi bir grevi olmadn savunanlar da olmutur.38 slam hukukularn bu fikirleri, 17. yzylda yaayan ngiliz siyaset felsefecisi Thomas Hobbesin dncelerini hatrlatmaktadr. Thomas Hobbesa gre nasl ki Tanrnn yaptklarn, meru klan sadece Onun Tanr olarak o eyi yapmasndan baka bir ey yoksa, ayn ekilde dnyevi bir egemen gcn yaptn meru ve adil klan sadece ve sadece onun tarafndan yaplm olmasdr. Siyasi otoriteden sadr olan yasalar ile, Tanrnn iradesinden sadr olan yasalar arasnda herhangi bir fark bulunmamaktadr.39 Sultann rutinin dna kma hakk zmnen onaylanm olsa bile bu hakkn da snrsz olmadn gryoruz. Halil nalck Tursun Bege ve baka kaynaklara dayanarak padiahn kanun yapma hakkn rf terimi ile aklamaktadr.40 Tursun Beg tedbir-i siyset dedii ynetim biimlerini aklarken , hikmete uygun ve hem bu dnya hem de br dnya mutluluunu esas alan ynetim biimini siyset-i ilh ya da eriat adn verir ki bunun teokratik ynetim biimine tekbl ettiini syleyebiliriz. Tursun Bege gre bunun dnda bir baka ynetim biimi daha vardr:
Ve ill yni bu tedbir ol mertebede olmazsa, belki mcered tavr- akl zre nizm- lem-i zhir in, mesela tavr- Cengiz Han gibi olursa, sebebine izfet iderler, siyset-i sultn ve yasa- pdih dirler ki rfmzce ana rf dirler.41

Her eye ramen Padiah, kanun yaparken kendisini slam hukuku ile snrlandryordu. slam hukukunun temel ilkelerine aykr olan bir kanun koymas mmkn deildi. Dier yandan siyaseten katl hkmnn 771

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa uygulanmad ulema snfnn olmas42 sultann otoritesinin snrsz olmadn gstermektedir. Sultann kanun koyma yetkisi her halkarda, Kurann ve snnetin susmu olduu , ynetimle ilgili konularda kendisinde kanun koyma yetkisi gryordu.

IV
Hristiyanlkta siyasetle ilgili temel yaklamn olduunu syleyebiliriz. Bunlardan birisi Yeni Ahitin orijinal yaklam, ikincisi Klise babalarnn yaklam , ncs de Protestanlkla birlikte gelien yaklamdr. Eski Ahitte Hristiyanln daha ok ahlaki mesajlara arlk verdiini gryoruz. Ancak erken dnem Hristiyanlar ynetimin ilh otoriteye ait olduu inancn gelitirmilerdir. Mattada ki bir cmle hem dnyevi otoritenin hem de ilahi otoritenin meruiyetine iaret eder.43 Aziz Pavlos da Romallara gndermi olduu mektubunda yneticileri Allahn grevlendirdii kimseler olarak grmekte ve yneticilere, mutlak ekilde itaat edilmesi gerektiini savunmakta, ynetime kar itaatsizlii, Tanrya kar itaatsizlikle zdeletirmektedir. 44 Bu bakmdan, ilk Hristyanlarn her trl ynetimin kaynann Tanr olduuna inandklarn syleyebiliriz. Bat Roma imparatorluunun yklmasna kadar devlet ilikisinin bu ekilde devam ettiini syleyebiliriz. Bat Romann yklyla birlikte, kilisenin devlet zerindeki etkisi artmtr. Kilisenin, hatta yerel kiliselerin kuruluundan nce , Hristiyanlk aslnda iki krallk arasnda , Yani Tanrnn krall ile Sezarn krall arasnda yapm olduu ayrmla , zaten siyasetin alan ile dinin alann birbirinden ayrmlardr. 45 St. Augustine (354-430) gibi Patristik dnem Hristiyamn dnrleri bunun teorisini gelitirmilerdir. Aziz Augustine gre insan ayn anda iki otoriteye baldr. Aslnda bu Augustinenin bireye bak asnn ayn zamanda devlet anlayna da yansmas anlamna gelmektedir. Nasl ki insanda ayn zamanda hem Tanr sevgisi ve Onu yasasna teslim olma istei hem de benlik ve dnya sevgisi ve kendi arzularna teslim olma istei varsa ayn ekilde, siyasi alanda da Semavi ehir , Kuds adn verdii ve klise ile zdeletirdii, ynetim anlay ile , Babil ehrinin ynetim anlay ile zdeletirdii dnyevi devletin ynetim anlay arasnda ayrm yapar. Bunlardan biri sekler devlet otoritesi dieri de Tanr devleti otoritesidir. Sekler devlet sadece bu dnyaya hkmederken ve ktlklerin kayna iken, Tanr devleti iki dnyaya da hkmetmekte ve insann kurtuluunu salamaktadr. Aziz Augustinee gre sekler devlet eytani yani dnyevi arzu ve isteklere dayanr. Augustine, yeryz devletinin kkenlerini kardei Habil ldrerek bir ehir ina ettii sylenen Kabile kadar gtrr.46 Buna ramen sekler devlet, kliseye itaat etmek suretiyle kendisine bir meruiyet zemini yaratabilir. Her eye ramen Augustinenin bu ayrmnn, gerek siyasi teekkller arasndaki bir ayrm olmaktan te, ahlaki ve manevi fikirler bakmndan yaplan bir ayrm olduu iddia edilmitir. Bu durumda Hristiyan bir kimse Kliseye mensup olsa bile, kalbindeki dnya sevgisi ve bencillii 772

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa dolaysyla, ahlaken ve manen Babil ehri yani Yeryz Devletinin bir vatanda olabilecei gibi, Tanry seven ve ilerini drst yapan bir devlet grevlisi, ahlaki olarak ve manen Kuds ehrine yab da Tanr Devletine bal saylr.47 ben Klise ise Tanr devletinin temsilcisidir. Augustine gre Klise Tanrnn yeryzndeki yrydr. nsanlar hem sekler devlete hem de Tanr devletinin yeryzndeki temsilcisi olan kiliseye itaat etmek zorundadrlar.48 Augustinenin bu ayrmndan yola kan baz dnrler, onun sekler eilim tayan dncelere sahip olduunu ileri srmlerdir.49 Augsutinenin bu anlay sonucu din, klise devlet zerinde etkin hale gelmi ortaalar boyunca krallara talarn ulusal papazlar giydirmitir. slam dncesinden ve Yunan felsefesinden zellikle de Aristodan etkilenen Aziz Thomas Aquinas, tpk Stoaclar gibi yeryzndeki her eyin klli bir iradeye gre ilediini savunur. Akl, vahiy yoluyla gelen bilgiyi tamamlayc niteliktedir. Akl ve vahiy hep birlikte bilginin mabedini olutururlar. Aquinasa gre evren iinde bulunan her ey kendi doasna uygun bir rol icra eder. Yani her ey karlkl olarak birbirlerine baldr. Akl ve ruhtan oluan bir varlk olarak insan, bu yap ierisinde farkllk arz eder ve Tanr ile ayn karakteri paylar. nsanlarn gelitirdii devletler de Tanrnn evreni yaratma eylemine benzer. Ona gre yneticilik kutsal bir grevdir. Yneticinin gc Tanrdan kaynaklanr ve ynetici bu gcn insann yarar iin kullanr. Yneticinin meruiyet kayna hukuktur. Ynetici hukuka bal kald mddete bir Hristiyan iin herhangi bir sorun yoktur.50 Hristiyanlk bir din olarak, insann etkinliklerini ikiye ayrarak, dnya ile ilgili olanlar devlet ve ynetimle ilgili olanlarla ayn kefeye koyuyor, din olanlar tamamen bunun dnda tutuyordu. Bunun bir sonucu olarak devlet ve din iki ayr hiyerari olarak rgtlenmitir. Devlet otoritesi ve klise otoritesi her ne kadar srekli olarak birbirleriyle mcadele iinde olmu ve birbirleri zerinde hegomonya kurmaya almlarsa da, kesinlikle bu bir alann tamamen ortadan kalkmas eklinde sonulanmamtr. Her iki alan da bazen biri, bazen dieri zayflayarak da olsa varlklarn srdrmlerdir. Belki de teokratik devlet biimi bu hegemonya savanda, klise otoritesinin stn geldii biimlere iaret etmektedir. Kilisenin siyasi otorite zerinde etkinliini artrd dnemler Roma imparatorluunun yklmasndan sonra ortaya kan belirsizlik ortamnda balayarak devam etmitir. Klise siyasi otoritenin uygulamalar zerinde sz sahibi olmaya balaynca krallar da kendilerinin Tanr tarafndan atandn syleyerek bir meruiyet alan oluturmaya baladlar. Klisenin bu uygulamalarna ve oluan basklara kar gelien dnceler sonunda, Klisenin ve bu arada Tanrnn dnyevi iktidar kademeli olarak snrland ve bunun teolojik-felsefi altyaps hazrland. Onaltnc yzylda balayan uluslama sreci krallar zerinden yrtldn biliyoruz. Bamsz ve otonom kentler krallarn ahsnda 773

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa birleerek merkezi otoriteleri oluturmutur. phesiz yine bu yzylda ortaya kan yeni ekonomik ve ticari yapnn da byle bir merkezi otoriteyi gerekli kldn syleyebiliriz. Reform ve Protestanl balatan liderler, lkelerini, Roma Katolik Kilisesinin hegemonyasndan kurtarmak iin krallarn ahsnda gl merkezi otoritelere ihtiya hissetmilerdir. Bu yzden Erasmus, Luther ve Calvin gibi reform hareketinin ncleri krallarn otoritesini yceltmi ve onlara itaat etmenin gerekliliinde srarc olmulardr. 51

V
Hristiyan Batda ortaalarn sonlarna doru, Tanrnn mutlak kudretinin teolojik temsili konusunda meydana gelen , kraln istisna kullanma hakk olarak ifade edilen ve papalk hakknn kullanmna ilikin ortaya kan yeni durumlarn merulatrlmasnda kullanlan bu teolojik dnmn kkenlerini incelememiz gerekmektedir. Tm bu gelimeler, sekler egemenlik anlayna uygun kavramsal materyaller salad gibi ayn zamanda, ierisinde insann otonomluuna, ve kendi geleceini belirleme hakk olan bir zneye dnt modern politik antropolojinin kuruluunda arasal rol oynad. stisna ya da rutinin dna kmann ne anlama geldiini, Carl Schimitt`in bu konudaki gelitirildii teoriden renmek mmkndr. Carl Schimitte gre egemenlik istisna ile tanmlanmas gereken bir kavramdr. Egemenliin anlam ancak byk bir tehlike annda ak hale gelir. Kurulu bir dzen kar son derece tehlikeli olan bir tehdit ortaya ktnda, normal kurallar bir kenara braklr. te, egemenin anlam tam da byle durumlarda ortaya kar. Kurulu dzenin, byle bir tehlike ile karlap karlamadna ve mevcut yasalar askya alarak farkl bir uygulama yaplp yaplmayacana karar veren kimse egemendir. 52 Egemen, hem ne zaman istisnai durumun oluup olumadna, hem de bu durumda neler yaplmas gerektiine karar veren yegne merci konumundadr. Schimitte gre egemenin en nemli zellii iddet kullanma yetkisine sahip olmasdr. Halkla yapt taahhde gre egemen, duruma gre iddet kullanma ve yasalar deitirme ya da askya alma hakk olan kimsedir. 53 Egemen, tamamyla mevcut yasa ve kurallara bal olamaz. nk egemenin otoritesi, onun mevcut yasa ve normlar aan karar verebilme kapasitesine dayanr ve bunlarn dnda ve zerinde yer alr. Schimitt, egemenliin znn istisnai kararlar verebilmede sakl olduuna ilk defa dikkat eken kimsenin Jean Bodin olduunu sylemektedir. Bodine gre normal artlarda egemen, doal yasalara bal onlara uygun ve halkn karlarna gre hareket etmesi gerekiyorken, olaanst durumlarda bunlara herhangi bir ball yoktur. Schimitin 1922 ylnda baslan Political Toloji adl eserindeki bir baka iddiada udur: Modern sekler devlet anlayndaki tm kavramlar, seklerize edilmi teolojik 774

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa kavramlardr. 54 stisnay, Schimitt mucizeye benzetir. Mucize durumunda da Tanr aslnda, tabiatta cari olan yasalara mdahale etmekte ve onlar askya almaktadr. Onaltnc yzyldan onsekizinci yzyla kadar ki dnemde egemen, Tanryla zdeletirilmitir. Egemenin devletteki rol Tanrnn dnyadaki konumuna benzetilmitir. Mesela bu anlamda Rousseau, filozoflarn Tanryla ilgili betimlemelerini egemen ile ilgili kullanr. O, istediini yapabilir, ancak o erri irade etmez. 55 Descartesta da ayn benzetmenin olmas bu bakmdan artc deildir. Nasl ki krallar kendi lkeleri iin yasa yapyorsa ayn ekilde Tanrda doa iin yasalar yapar.56 Schimitt 1938 ylnda Hobbes ile ilgili yapt almasnda John Nevillenin u cmlesini sk sk tekrar etti: Kalvinizmin Tanrs, Hobbesin, yasa, adalet ve bilin tarafndan kontrol edilmeyen kdir-i mutlak Leviathandr. Schimitin, aklamlarnda yer alan Tanrnn kendisini snrlamasnn ortaalardaki teolojik tartmalarda ne anlama geldiini anlamak iin 1067 ylna dnmemiz gerekmektedir. 1067 ylnda Peter Damiani yazm olduu bir eserinde drdnc yzylda Aziz Jerominin , Tanrnn bile gemii tamamen silerek, dm bir kadnn erefini yeniden iade edemeyeceine ilikin yorumu konusunda bir kitap kaleme ald. Damianiye gre bu, Tanrnn zgrln, delilsiz bir ekilde snrlamak anlamna gelir. 58 lk grnte olduka verimsiz gibi grnen bu tartmann ima ettii anlamlar gz nnde bulundurduumuzda, sonraki dnemlerde ortaya kan siyaset tartmalar zerindeki etkisi bakmndan nemli olduunu grrz. Bu, teorik olarak Tanrnn sahip olduu kudreti ile, Onun fiilen tercih ettii ve uygulad gc arasndaki yaplan bir ayrma iaret ediyordu. Onikinci asrda, bu konu Tanrnn mutlak gc (potentia absoluta) ve onun fiilen kulland g (potentia ordinata) terimleriyle tartma konusu edilmitir. Bu ikisi arasndaki iliki ortaalarda iki biimde anlalmtr. Bunlardan birisi erken dnemlerde, Thomas Aquinas ve Aziz Anselm tarafndan temsil edilen anlaytr. Tanrnn, tayin edilmi (ordained) gc, Tanrnn fiilen yapmay tercih ettii eye, bir baka deyile onun tesis ettii yaratma dzenine gndermede bulunur. Tanrnn mutlak gc ise, Onun Tanr olmas hasebiyle kendinde gcne iaret eder. Bu sonuncusu, kendi iradesiyle yaratt dzen hesaba katlmadan dnlen kudretidir. Tanr buna gre, teorik olarak birok eyi yapabilir. Ancak bu Tanrnn onlar yapt, ya da yapaca anlamna gelmez. Mesela Anselme gre bu, alternatiflerin tmnn teorik olarak mmkn olmasna ramen Tanr tarafndan tercih edilmi olmasn ya da atanm olmasnn anlamszlna iaret eder. Tanr kapasite olarak bu gce sahiptir ancak fiilen bunu tercih edemez. Mesela Tanr, yalan syleme gcne elbette sahiptir, ancak fiilen bunu yapamaz. u halde bu anlaya gre Tanrnn mutlak kudreti fiilen kullanm olduu bir kudret deildir. 59 Baka bir deyile Tanrnn mutlak kudreti bu dnemde, Onun kendi ina ettii dzene mdahale etmek iin 775

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa kulland bir g olarak anlalmaz. Kudret-i mutlak Tanrnn yaratma ncesinde sahip olduu tm glere iaret eden bir kavramdr. Tanr bu glerin bir ksmn evreni yaratp ona bir dzen verirken kullanmtr. Kullanmadklar ise ancak hipotetik olarak mevcut olan gleridir 60 Klasik diyebileceimiz bu yaklamn yannda 13. asrda Tanr`nn kudretinin kullanm ile ilgili bir baka yaklama daha rastlyoruz. Bu yaklama gre Tanr, mutlak gcn kurulu dzene mdhele etmek iin kullanmaktadr. Hukuki yaklam dediimiz bu yaklamda Tanrnn mutlak gc kendi ilan edilmi iradesini mucizev bir biimde tahrip etmektedir. Burada Tanrnn kendisince teri edilmi olan gerek yasaya uygun olarak faaliyet gsteren tayin edilmi (ordained) kudreti ile, Tanrnn onunla yasa dna kabilen ya da yasann dnda ileyen mutlak gc arasnda ayrm yapmaktadr. 61 Mutlak kudret artk bu durumda, mantksal olarak mmkn olan, ancak kullanlmayan bir alan olmaktan kp, tayin edilmi gcn tesinde hlihazrda aktif olan olaanst bir gce dnmektedir. Bu durumda Tanr artk, yaratm olduu dzenle kendisini snrlamamakta ve normal ileyen dzenin dna kabilmektedir. Scotusa gre bu ayrm , hem insan iin hem de Tanr iin geerlidir. Benzetme sadece Tanrnn ve kraln kudreti arasnda deil, Tanrnn ve tm zgr insanlarn kudreti arasnda yaplabilir. nk insan da isterse yasaya uyar, istemezse uymaz. Aslnda bu benzetme ok nemli bir dnm noktasna iaret etmektedir. nk, daha nceki teologlar, zgr iradeyi hem insana hem de Tanrya atfetme konusunda ekingen davranyorlard. Bunun insana da uygulanabileceinin meruluu ortaya konulunca, mutlak ve tayin edilmi g ayrm artk hem papaln hem de prenslerin egemenlik kullanmnda ilevsellik kazanm oldu. Scotusa gre halk iin mutlak hareket sz konusu olamaz; nk onlar idare edilmektedirler ve yasa yapma gleri yoktur. Bunlar dzensiz olmadan ya da arya kamadan yasann dna kamazlar. nk egemen gler yasalar yaparlar ve onlar zaman zaman yasalar askya alp, bazlarn yasalarn vermi olduu hkmlerden muaf tutarlar.62 Tekrar Schimitte dnecek olursak, yukarda geen Tanrnn mutlak gc ve tayin edilmi gc ile ilgili hukuki yorumla, Schmittin egemenliin zde , egemenin yasal dzenin dna kabilmesine, ya da onu tamamen askya alabilmesine dayanan bir ey olduuna dair inanc arasndaki paralellik dikkatlerden kamamaktadr. Ayn ekilde zellikle Tanrnn mutlak kudretine dair hukuki anlay da , Schimittin Tanr ile egemen arasnda bir kyas yapmasna sebep olmaktadr. Political Theology adl eserinde, hukuktaki istisnnn, teolojideki mucizeye benzediine dair ifadesini gz nne aldmzda daha ak hale gelmektedir. 63 Ancak burada dikkat ekici olan ey udur: Bu, 12. ve 13. yzyllardaki teologlarn tartmalarna gndermede bulunarak yaplabilecek bir kyas deildir. nk bunlar Tanrnn evrene mdahelesini, onun tayin edilmi (ordained) kudreti snrlar iinde anlyorlard. Ksaca mucize, onlara 776

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa gre Tanrnn, mutlak gcyle deil, tayin edilmi gcyle alakalyd. 64 Mucizeler istisna olmayp, Tanrnn takdirinin bir parasyd. Ancak Duns Scotustan sonra ve mucizeyi darda ve kurulu dzene kar bir g gsterisi olarak alglayan bir teolojik anlayn gelimesinden sonra, Scmittin yapm olduu bu kyas Hristiyanlk balamna gndermede bulunulabilir hale gelir. phesiz burada papann yetkisi ile ilgili de bu meselenin alakalandrldn gryoruz. Dolaysyla burada klise ve politikann da bu anlay deiiminde rol olduunu syleyebiliriz. Bu anlamda belkide hukuki anlayn ncelikle teologlar arasnda deil, klise hukukular arasnda, papann gc ile klise hukuku arasnda ilikiyi tartrlarken savunulmaya baladn sylemek daha doru bir tespit gibi grnmektedir. 12. asrn sonlarndan itibaren, Kilisenin brokratik bir yapya brndrlmesi eilimine, klise otoritesinin merkeziletirilmesi eilimi ve Hristiyan toplumunun tm ileri zerinde papazln yar emperyal diyebileceimiz gcn pekitirme gayretlerinin elik ettii bilinmektedir. Bu deimenin ayn zamanda o dnemde belli bir ivme kazanan ekonomik gelime ile de alakal olduunu syleyebiliriz. 65 Kilise hukukular, papazlk gcnn snrlarnn ve doasnn teorik bir yapya brndrme abalarnn bir paras olarak, teolojiden mutlak ve tayin edilmi g kavramlarn dn aldlar. Hostiensis, 1270 yllarnda papann normal zamanda tabii olduu hukukun olaanst durumlarda onu balamayacana iaret ediyordu. 66 Ancak bu, her ne kadar klise hukuku ierisinde retildiyse de , hukuki ayrm sadece hukuki ve politik dnceye mahsus bir ey olarak kalmad. Teoloji ile hukuk teorisi ve pratik arasnda yakn iliki vard. Bu balamda hukuku olan papalar da vard.67 Ondrdnc yzyldan itibaren, bu teolojiye de hkim oldu. 16. yzylda hukuki ilahi kadir-i mutlak anlayna, sadece papazn ayrcalklarn merulatrmak amacyla deil ayn zamanda imparatorlarn ve krallarn ayrcalklarn merulatrmak amacyla da bavurulduu oluyordu. Kral ve imparatorlar da ayn olaanst, ve u anda aktif olan, mutlak gle donatlmlard. Bu ayrm, Fransada, Macaristanda, spanyada ve ngilterede Krallarn gcnn snrlarn tartan hukukular arasnda olduka yaygnd. Burada, kraln mutlak gcnden neet eden fiilleri ile, kanunla dzenlenmi sradan sivil gc arasnda ilk ayrm yapan Jean Bodine yeniden dnmemiz gerektiini dnyorum. Bodine gre prensin, sahip olduu mutlak g ile, kendi lkesinin yasalarna aykr hareket edebilme gc vardr. Ancak, Tanrnn yaslarna ya da doal yasalara aykr hareket etme gc yoktur.68 Grld gibi hukuki yorumlar ncelikle papann ve onun savunucularnn gereksinimlerine hizmet etmi daha sonra da erken dnem mutlakiyeti yneticilerin ihtiaylar iin kullanlmtr. Fakat bunun, mutlakiyeti bir idarenin merulatrlmasnda kullanlan teolojik bir mesele olduu sanlmamaldr. Daha ok John Milbankn da ileri 777

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa srd gibi, teoloji burada, insan eylemi iin imkann yenin artlarn yaratmaya yardm eden yeni bir egemenlik aray ina etmek iin meseleye mdahil oldu.69 Her ne kadar Roma hukukundaki prens yasaya tabii deildir ilkesi, bu hkme belli bir arkaplan salyorsa da, Brien Tierneyin de iaret ettii zere bu ortaalarda, keyfi, mutlakyeti idareyi onaylamak iin yorumlanmamtr.70 Dolaysyla burada, istisnai ayrcalklar olan bir idare olarak anlayan yeni anlay, Tanry, kendi yasalar karsnda mutlak bir zgr olarak gren bir teoloji balamnda kabul grecekti.

VI
Tanrnn tarihteki faaliyetleri ile ilgili yaklamlara da deinmemiz gerekir. Tanr , zorunlulukla deil kendi iradesiyle faaliyette bulunurken, bu iradenin tanrsal doaya uygun olmas gerekmektedir. Bunun anlam udur: Tanrnn zgrl snrsz ve mutlak deildir. Tanrnn mutlak kudreti onun her istediini yapaca anlamna gelmiyordu. Bu Tanrnn kendi doasna, sfatlarna uygun olan eyleri yapaca anlamna geliyordu.71 Tanr bir bakma kendi doasnn yasalarna balyd.72 Tanrnn, er ve gnah ve zulm olarak kabul edilen eyleri yapamamas , iyi doru ve adaletli olan her eye temel olan Tanrnn doasnn salaml, doruluu temeline dayanr. 73 Onnc asra kadar, Tanrnn iradesinin, gcnn ve bilgisinin Onun doas ile elikili olanlara alanlar kapsayacak biimde geniletilemeyecei konusunda belli bir mutabakat vard.74 Aristoteles, bn Rd ve bn Sina gibi filozoflarn etkisiyle gelitirilen ve Tanrnn, zgrlnden ziyade evren karnda zorunluluunu vurgulayan ve deterministik bir yapya sahip olduu grlen felsefeye tepki olarak, baz teologlar ondrdnc asrda daha iradeci bir Tanr anlay gelitirdiler. Bunlar, yaratlm dnyaya karndaki Tanrnn mutlak zgrlne vurgu yaptlar. 75 Tanr, dnyadaki her eyi deitirme zgrlne sahipti. Yani doruyu yanl, yanl doru yapabilirdi. Tanrnn mutlak zgrln vurgulayan iradeci teloji, Tanrnn mutlak gcnn doasnn hukuki yorumuna sposnsorluk etti ve onu saygn bir hale getirdi. Bu tartma ayn zamanda, egemene atfedilen ve onun kurulu dzenin dna kmasna imkan salayan mutlak gcn merkezi bileen haline gelmesini geerli kld. Bunun ortaya k ile, prens olan egemeni iradesi pozitif hukukun kayna, emirleri rfn zerinde, gerek duyduka kendi koyduu yasalarn dna kan ve artk, kamu yarar, doal yasa ve akl gibi eylerle snrl olmayan biri olarak dnmeye baladlar. 76 Kilise hukukun mutlak/tayin edilmi g ayrmn varsayan Teolojik iradecilikle egemen modeli arasndaki bu ittifak, Hobbesn politik felsefesinde de kendisini gsterir. Hobbesun politik felsefesinde iradeci bir Tanr imaj ile, yasann snrlar tarafndan snrlanmayan egemenin varlk gerekesi birbirine gemi vaziyettedir. Hobbes, kar konulamaz 778

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa iktidar, her trl hareketi uygun bir ekilde meru klar. Hobbes , egemenin gcn Tanrnnkiyle karlatrr ve Tanrnn doal yasasn, egemenin koyduu yasalar benzetir. Tanrnn eylemlerinin dil olarak nitelendirilebilmesi iin, insann adalet anlayna uygun olmas gerekmez ve sadece kendi mutlak kudretinin adil yapt ey adil olur. Ayn mantk, Hobbes tarfndan dnyevi egemen iinde uygulanr. Ona gre dnyevi egemen de lml Tanrdr: meru krallar u halde emrettikleri eyi, srf emrettikleri iin adil klarlar ve yasakladklar eyi srf yasakladklar iin adaletsiz klarlar. 77 Schimittin savunduu egemen iradeci Tanrnn gl yanklarnn olduunu gryoruz. radeci Tanr, yasadan, adaletten bilinten nce gelen gizemli bir irade ile yoktan yaratmaktadr. Ayn ekilde bir devletin ynetimi de Schimitte gre akla, danmaya, ya da kendisini hakllatrmaya dayanmayan ve hiten ya da yoktan ortaya kan saf karar anna indirgenebilir.78

VII
Tanrnn mutlak kudretine, Mevcut dzene mdahale etmek ve onu askya almak iin Tanrnn hlihazrda aktif bir gce sahip olduuna vurgu yapan yeni yaklam, ortaalarn sonlarna doru ortaya kan iradeci bir Tanr anlaynn beraberinde getirdii geni anlay deiikliinin sadece bir vehesini yanstr. Devlet egemenliindeki istisna modeli bunlarn ortaya kard yegane deiiklik deildi. Bunun dnda bu deiikliin beraberinde ortaya kard baka anlaylar da vard. Bunlardan birisi, akl ve vahiy arasnda yaplan ayrmd. Tanrnn zgrln istediinde eylerin dzenini tersine evirebilecei biiminde anlarsak, kurulu dzenin btnyle kkten mmkn, olumsal hale gelmesi kanlmazd. Yaratma bu durumda Tanrnn aklnn, dnmesi olarak anlalmad iin, artk Thomas Aqunasn dnd gibi bize marifetullahnn yani Tanrnn varlnn bilgisini de iaret etmiyordu. Ne Tanrnn varl ne de onun sfatlar, insann doal kapasitelerini kullanarak bilmek mmknd. Etik de dhil olmak zere Tanryla ilgili her tr bilgimiz tamamen, imann ve vahyin konusu haline gelmiti. Tanrnn, keyfi iradesi, bize vahyedilenlerin tesinde, bilinebilir cinsten deildi. 79 Teolojinin bilinemezci ve mutlak anlamda zgr olan Tanr anlay, her trl metafizik speklasyonu ve dini hakikatn aklc bir aratrmann konusu olabilme imknnn reddedetmek suretiyle, teolojik aratrma tutkusuna da ciddi snrlamalar getirdi. Vahiy, aklc bir aklama olmakszn kabul edilmesi gereken keyfi (arbitrary) bir ey haline geldi. Bu phesiz hem agnostizme hem de fideizme-belli eylere dair bilginin ancak iman yoluyle elde edilebilecei dncesi- kap aralad. Akln Marifetullah bilginse ulatran meru yol olarak kabul edilmemesi, bir yandan Kutsal kitaplarn literal olarak yorumlanmasn dier yandan da gelenein ihmal edilmesini beraberinde getirdi. Anlaml bir ekilde 14. asrda ortaya kan iki nemli eilimlerden biri, vahyedilmi retinin 779

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa sadece Kutsal kitaplarn mesajna indirgenmesi, dieri de mistisizme rcu etmek oldu.80 John Milbank, ortaa iradeciliinin sonularndan birine yani, insanln zne dair ortaya kan yeni anlaya dikkat eker. Bu yeni antropoloji iin, ilk frsat Roma Dominium kavramnn ihya edilmesi oldu. Buna ramen, bu kavram teolojik olarak desteklendii iin, yani, Tanrnn mutlak gc ile tayin edilmi gc arasnda ayrm yapan teoloji tarafndan desteklendii iin bu canlanma mmkn hale geldi. 81 Bu yeni antropolojinin beraberinde getirdii sonulardan birisi her eyden nce bireysel otonomiye her eyden fazla deer vermesi, bireylerin karlkl olarak birbirlerinin ilerine karmamalarn talep eden bir taahhtt. Bu birbirlerine mdahelesizlik, ancak karlkl rzaya dayanan anlamalarla uygulanabilirdi. Ortaalarn ounda insann doaya temellk (dominium) klasik gelenekten elde edilen terimlerle tanmlanmt. Bu, mlkn, ortak yarar, ve bir haka paylam gibi ilkelerin gz nnde bulundurulmasyla rasyonel ve etik bir ekilde ynetimi olarak yorumlanmtr. Roma zel hukukunda ise, dominion bir kimsenin, kendi ahs , ocuklar mal mlk ve klesi zerimnde snrsz hak sahibi olmas anlamna geliyordu. 82 Ortaalarn sonlarna doru, Romadaki anlam itibaryla, yani bir kimsenin kendi mal zerinde, uygun grd snrsz tasarruf hakknn olmasn ngren dominion anlay, klasik anlayla deitirilerek yenilendi. Roma hukukunda, dominion, aile yelerine mahsus klnmt, dolaysyla ehrin, sitenin dnda bir ey olarak kabul edildi. te ortaalarn sonlarna doru dominon hakknda yaplan deiim burada ortaya kar. Dominion kavram bu yeni anlam itibaryla artk kamusal alan kapsayan politik bir kavram haline geldi. Ayn zamanda dominion hakla zdeletirilmeye baland ki bu da haklarn g balamnda yeniden tanmlanmasna yol at. Daha eski ortaa geleneinde haklar, akn olan adalet ve iyilik dzenini imleyen, hatrlatan ail bir sosyal dzenin paras kavramlatrlmt. Haklar, kiiler arasndaki uyumlu iliki ve eylerin haka datmyla ilgili gcn adil bir ekilde snrlandrlmas olarak aklanmt. 83 Haklarn dominion ile zdeletirilmesi, bunlarn g balamnda yeniden tanmlanmasn da beraberinde getirdi. Gce snrlama getiren haklar yerine hak olarak kutsanan gler ortaya kmaya balad. Artk haklar sadece hak ve adil olan eyler deildi, ya da kamu mallarndan adil yararlanma hakk anlamndaki hak olmayp, kiinin kendi mal zerindeki aktif haklar anlamndaki haklard. Mlkiyet her zaman iin bir kimsenin kendi ahsn da ierir. Daha eski olan ortaa geleneinde bu, buna uygun objektif bir erek ve telosa gre rasyonel ve etik ynetimi olarak alglanyordu. Dominionun tekrar tanmlanmasyla birlikte, kendini-ynetme bir kimsenin lkendi benlii zerinde snrsz hak sahibi olmas anlamnda kullanld. Tpk hukuki mutlak ve tayin edilmi g kavramlar gibi, Dominion kavramnn uygulanmas da Tanrnn iradesine vurgu yapan teoloji 780

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa tarafndan desteklendiinde kabul grecekti. nsnn kendi mlk zerinde dominon kurmas, Tanrnn yeryz zerindeki hkimiyetine benzetilerek ispatlanyordu. 84 Ondrdnc asrdan sonra insann dominionu ayn ekilde, onun kendi dnya paras zerinde kurmu olduu egemenli balamnda anlald. Geri bu ona Tanrnn vermi olduu bir ltuf olarak algland. Yeni teoloji, eki teleolojik insan kavramn terkederrek, kendi kendisine karar veren yenisiyle deitirdi. Daha sonra bu teolojiden yeni bir insan ahsiyeti kavram belirdi. Burada, herhangi bir objektif iyi ile snrlandrlmayan ve kendi kendisini balamayan bir egemenlik ve snrsz bir mlkiyet hakk n uygulaynca Tanrnn imajna yaklaan bir insan tanm yaplmaktadr.

VIII
slami siyaset anlayna bal olan Osmanl yneticilerinin ynetimlerini merulatrmak iin dini bir temel bulmaya altklar dorudur. Bu hem toplumun yapsna hem de kendi inanlarna uygun dmektedir. Ancak Osmanllarda siyasi otoritelerini ilahi bir kaynaa dayandrarak merulatrmalar, daha ok tarihsel ve toplumsal olgularn zorlamasyla ortaya kmtr. Osmanl ynetimi uzun sren iktidarlar boyunca ciddi anlamda bir meruiyet sorunu yaamamlardr. Onlarn meruiyetlerinin kaynaklarndan biri de bu olmutur. Zaman zaman farkl anlaylar ortaya ksa bile Osmanllarda siyasi otorite genel anlamda kendilerini halife olarak grdkleri zamanlar da bile, Emevilerde olduu gibi bunu Tanrdan zel bir destek aldklar anlamda, kaderci bir biimde kullanmamlar, daha ok Tanrnn yeryznde bir yneticinin olmasn istedii anlamnda kullanmlardr. Hristiyanln balangcndan beri, varolan klise ve devlet otoriteleri arasnda yaplan ayrm, yneticinin meruiyetini dine ya da Tanrya dayandrmasna olmamtr. Siyasi otorite ile dini otorite iki ayr g olarak her zaman varlklarn srdrmlerdir. Dini otorite, devlet otoritesine itaati zorunlu saymasna karlk, siyasi otoritenin kendilerince meru saylmasn art komulardr. 16. yzyldan itibaren ulus devletin ortaya kmasyla birlikte, Katolik Klisesinin Avrupa tm Avrupay kontrol eden otoritesinin sona ermi olmas krallarn meruiyet kaynann bir ksmn dinden almalarn engellemedi. Onaltnc yzyldan itibaren, yerel krallarn otoriteleri, dini argmanlar da kullanlarak glendirilmitir. Bu dnemde Thomas Hobbes gibi siyaset felsefecileri, kraln gcn Tanrnn gcne benzeterek, kraln tpk Tanr gibi kendi kurmu olduu dzene mdahele edebileceini ve hibir kaytla snrlandrlamayacan savunmulardr. Carl Schimitt bu anlayn sekler devletin kurulmas iin gerekli kavramlarn retilmesini saladn sylemektedir. Yrd. Do. Dr. Krkkale niversitesi Fen Edebiyat Fakltesi Felsefe Blm

781

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa

Notlar:
1 mer aha, Siyasi Dncelere Giri , (Dem yaynlar , stanbul, 2008), 7. 2 K. Kerim 42: 38 3 Fazlurrahman , slam ve Siyasi Aksiyon: Siyaset Dinin Hizmetinde, slamda Siyaset Dncesi iinde ev. Kzm Gleyz, (nsan Yaynlar , stanbul 1995) , 11-12. 4 Patricia Crone, Martin Hinds, Gods Caliph , (Cambridge University Press , New York 2003) , 2. 5 Montgomery Watt, slam Dncesinin Teekkl Devri, eviren Ethem Ruhi Flal, (Ankara 1981), 100-101. 6 Montgomary Watt, slam Dncesinin Teekkl Devri, 101. 7 II. Velid Mektubunda , Allahn halifesi meruiyetinin gerekelerini sralar. Bkz. Patricia Crone, Martin Hinds, Gods Caliph, 116. 8 Hakan T. Karateke, Legitimizing the Otoman Sultanate : A Framework for Historical Analysis, Legitimizing the Order , ed. Hakan T. Karteke , Mausrus Reinkowski , (Boston 2005), 20. 9 Hakan T. Karateke, Legitimizing the Otoman Sultanate , 22. 10 Mverdi, el-Ahkms-Sultniyye, 2. Bask (Msr 1973) 11 Gazali , el-ktisd fil-itikd , (A. . lhiyat Fakltesi Yayn , Ankara 1962) s. 236. Trke evirisi , tikada Orta Yol , ev. Kemal Ik, (A. . lhiyat Fakltesi. Yayn Ankara 1971) s. 177. 12 Gazl, hy- Ulmiddn , I (Kahire 1334) 13. 13 Gazali, hya I: 17. 14 Platon, Devlet Adam adl eserinde, devlet adamnn buyurma gcnn kayna olarak , onun rasyonel yetilerine iaret eden ifadeler kullanr. Bk. Platon, Devlet Adam, Trkesi Behice Boran Mehmet Karasan, (stanbul 2001), 12-13. 15 Farabi, Ar-ehlil-mednetil-fzla , (Matbaats-saade, Kahire 1903) , 82. 16 Ayhan Bak, Trk Dncesi , I Kkenler, (Dergah Yaynlar, stanbul 2009), 34. 17 A. Donuk, Trk Devletinde Hakimiyet Anlay , stanbul niversitesi Tarih Enstits Dergisi, S. 10-11 (stanbul 1970-1980) , 51. 18 Ayhan Bak, Trk Dncesi, I Kkenler, 35. 19 Jean-Paul Roux, Trklerin ve Moollarn Eski Dini, eviren Aykut Kazancgil, (aret Yaynlar, stanbul 1994) , 92-93. 782

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa 20 Halil nalck, Osmanllarda Saltanat Veraseti Usul ve Trk Hakimiyet Telakkisi le lgisi Ankara niversitesi Siyasal Bilgiler Fakltesi Dergisi , Mart XIV/1 (1959), 69-70. 21 Hakan T. Karateke, Legitimizing the Otoman Sultanate , 14 22 Haldun Erolu, Osmanllar, Ynetim ve Strateji , Gkkubbe , (stanbul 2006), 56. 23 Hakan T. Karateke, Legitimizing the Otoman Sultanate , 24. 24 Hakan T. Karateke, Legitimizing the Otoman Sultanate , 28. 25 Davut Dursun, Osmanl Devletinde Din-Devlet likileri zerine Baz Notlar Osmanl VI, ed. Gler Eren, Kemal iek, Cem Ouz (Yeni Trkiye Yaynlar, Ankara 1999) , 68. 26 Kemal Paazde, Tevrih-i l-i Osman X. Defter, yaynlayan efeattin Severcan ,Trk Tarih Kurumu Basmevi , (Ankara 1996), XCI. 27 Andre Clot, Suleiman the Magnificent (London 1992), 131. 28 efeattin Severcan, lnin Siyaset Felsefesi , slamiyat (Osmanl), II, say 4 (1999) , 132-133. 29 Fazlurrahman, slam ve Siyasi Aksiyon: Siyaset Dinin Hizmetinde, 14. 30 Bursa eriyye Sicillerine kaytl 1751 tarihli fermanda yle denilmektedir: Rey fukars, Hazret-i hallk- cihn tarafndan cenb- hilfetmeb- hsrevneme veda ve emnet olmala anlarn vch- mezlimi teddiytdan syanetleri ve mer raht ile yerlerinde yerlerinde ve yurdlarnda oturub kr kisb ile ve zer harslar ile megul isticlb- du hayrlar zimmet-i himmet-i mlkneme vsl ve lzm olmala. zer Ergen, Osmanl Klasik Dzeni ve zellikleri zerine Baz Aklamlar , Osmanl IV , edit. Gl Eren , Kemal iek , Cem Ouz (Yeni Trkiye Yaynlar , Ankara 1999) 38 (14. dipnot). 31Hakan T. Karateke, Legitimizing the Otoman Sultanate , 38. 32 Tursun Beg, Tarih-i Ebul-feth, tenkildi neir, Mertol Tulum , (stanbul 1977) 12 33 Tursun Beg , Tarih-i Ebul-feth, 13, 15. 34 Tursun Begin kendi ifadesi u ekildedir: Ve bu hilat- kermet-i mevznuna rst oldu sebebden gh nevk-i kalem-i mniyn ile , zelli azz mertebesine yitit.rr ve gh azzi zelil derecesine indirr, ve ghi zebn- tg- brrn ve haner-i celldn ile hkm-i cihangiri v cnsitn gsterr-ve bunun emsli nce evsf ki sft- zt- vcibul-vcd ahkmndandur, ana mazhar olur- bir mertebede ki saltanatta hadd-i mterek var gibi; hl-i n ki melik-i cihna bek yok. Tarih-i Ebul-feth, 15. 35 Adil en, brhim Mtferrika ve Usll-hikem, fi nizmil-mem 783

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa (Ankara 1995) , 128 vd. 36 Ahmet Mumcu, Osmanl Devletinde Siyaseten Katl (Ankara 1985), 132. 37 rnein Pir Mehmet Efendi (.1620), cily- vatan konusunda vermi olduu bir fetvda bu mulede ululemre mrct olunur nice memr ise yle olur, nizm- memleket iin olan emr-i lye itaat vcibdr demektedir. Bak. Halil nalck, Robert Anhegger, Knunnme-i Osmn, Ber Mceb-i Orf-i Osmn, II. Mehmet ve II. Beyazit Devirlerine Ait Yasaknme ve Knunnmeler, (Trk Tarih Kurumu Basmevi , Ankara trz), X. 38 Muhibul-Hasan Han, Ortaa slam Siyasetinde Devlete Kar Ayaklanma Teorileri , slamda Siyaset Dncesi (Derleme) , ev. Kzm Gleyz, (nsan Yaynlar stanbul 1995) 156-157. 39 Luc Foisneau, Omnipotence , Necessity and Sovereignty: Hobbes and the Absolute and Ordinary Powers of God and King , The Cambridge Companion to Hobbess Leviathan , ed. Patricia Sprinborg (Cambridge University Pres, New York ,2007) 272-74. 40 Halil nalck , Robert Anhegger , Knunnme-i Osmn IX. 41 Tursun Beg, Trih-i Ebul-Feth , 12. 42 Davut Dursun, Osmanl Devletinde Din-Devlet likileri zerine Baz Notlar , 70. 43 Matta 22: 15-21. 44 Romallar 13: 1-7. 45 Jean-Luc Nancy , Church , State, Resistance, Political Theologies: Public Religions in a Post secular World ed. Hent De Vries, Lawrence E. Sullivan, (Fordham University Pres New York 2006) 46 Saint Augustine , The City Of God , Gerald G. Walsh, s. J. At. al. , (mage Books , Double Day New York 1958) . 324 : 15. 1. 47 Frederick , Copleston, S.J. , A History of Philosophy, V. II, (Burns & Oates , Great Britain 1999), 87. 48 mer aha, Siyasi Dncelere Giri, 48-50. 49 M. B. Pranger, Politics and Finitude: The Temporal Status of Augustines Civitas Permixta Political Theologies : Public Religions in a Post secular World ed. Hent De Vries, Lawrence E. Sullivan, (Fordham University Pres New York 2006) 115. 50 mer aha , Siyasi Dncelere Giri, 53. 51 mer aha, Siyasi Dncelere Giri, 88. 52 Carl Schimitt ,Political Theology: Four Chapters on the Concepts of Sovereignty , trans. George Schwab, 2nd edition, (University of Chicago 784

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa Pres 2005) , 5. 53 Schimitt, a.g.e., s. 8-9. 54 Schimitt, a.g.e, . 37. 55 Schimitt a.g.e. 46. 56 Schimitt, a.g.e., 47. 57 Carl Schimitt, The Leviathan in the State Theory of Thomas Hobbes: Meaning and Failure of Political Symbol, Trans. George Scwab and Erna Hilfstein (Greenwood Press London 1996) , 32. 58 William J. Courtenay, Capacity and Volition: A Historyof the Distinction, of Absolute and Ordained Power (Pierluigi Lubrina Editore, Bergamo, 1990) , 25-28. 59 Courtenay, Capacity and Volition 33, 36. 60 Francis Oakley, The Absolute and Ordained Power of God and King in the Sixteenth and the Seventeeth Centuries: Philosophy , Science, Politics , and Law Journal of History of the deas 59, no. 4 (1998) s. 668 61 Oakley, a.g.e. 670. 62 Hannes Mhle, Scotuss Theory of Natural Law , Cambridge Companion to Duns Scotus , ed. Thomas Williams, (Cambridge University Press, 2003) , 318. 63 Carl Schimitt, Political Theology, 36. 64 Courtenay, Capacity and Volition, 92. 65 R. W. Southern, Western, Society and the Churches in teh Middle Ages, (London Penguin , 1970) 34-44, 100-133. 66 Courtenay, Capacity and Volition , 92-95. 67 Sothern, Western Society and the Church.. 131-132. 68 Oakley, The Absolute and Ordained Power of Dod and King 682-83. 69 John Milbank, Theology and Social Theory : Beyond Secular Reoson , 2nd Edition, (Blackwell Oxford, 2006) , 16. 70 Brian Tierrney, The Prience is not Bound By the Laws. Accursius and and the origins of the Modern State Comperative Studies in Society and History 5, no 4 (1963) . 71 Courtenay, Capacity and Volition , 43. 72 David Knowless , The Evolution of Medieval Thought , 2nd Edition (London: Longman , 1988) , 249. 73 Courtenay, Capacity and Volition, 31. 74 Courtenay, Capacity and Volition 785

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa 75 Etienne Gilson, History of Christian Philosophy in the Middle Ages (London : Sheed and Ward, 1955) , 385 427. 76 Siegfried Van Duffel, Natural Rights and ndividual Sovereignity The Journal of Plitical Philosophy 12, no. 2 (2004 ) : 157. 77 Stephen J. Finn , Thomas Hobbes and Politics of Natural Philsophy (London: Continuum , 2006) , 162. 78 Schimitt, Political Theology 66. 79 Knowles , The evolution of Mediavel Thought, 293-97. 80 Knowles, a.g.e , 302. 81 Milbank, Theology and Social Theory, 13-17. 82 Milbank, Theology and Social Theory, 13. 83 Arhur, Stephen McGrade, Ocham and the Birth of the ndividual Rights , Authority and Power , ed. Brian Tierney and Peter Linehan (Cambridge University Press, Cambridge , 1980) , 150-51. 84 Richard ,Tuck, Natural Rights Theories, (Cambridge University 1979) 22

Kaynaka
Augustine , St. , , The City Of God, Gerald G. Walsh, s. J. At. al. , mage Books , Double Day New York 1958. Bak, Ayhan, Trk Dncesi, I Kkenler, Dergah Yaynlar, stanbul 2009. Canlis, Julie, Being Made Human : The Significance of Creation for reaneus Doctrinine of Participation, Scottish Journal Of Theology 58, no. 4 (2005): 434-54. Clot, Andre, Suleiman the Magnificent (London 1992), 131. Crone Patricia, Martin Hinds, Gods Caliph, Cambridge University Press , New York 2003. Copleston, Frederick , S.J. , A History of Philosophy, v. II, Burns & Oates, Great Britain 1999. Courtenay , William J., Capacity and Volition: A Historyof the Distinction, of Absolute and Ordained Power Pierluigi Lubrina Editore, Bergamo, 1990. Donuk A., Trk Devletinde Hakimiyet Anlay , stanbul niversitesi Tarih Enstits Dergisi, S. 10-11 . stanbul 19701980. Dursun, Davut, Osmanl Devletinde Din-Devlet likileri zerine Baz Notlar Osmanl VI, ed. Gler Eren, Kemal iek, Cem Ouz, Yeni Trkiye Yaynlar, Ankara (1999): 67-74. 786

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa Ergen, zer, Osmanl Klasik Dzeni ve zellikleri zerine Baz Aklamlar , Osmanl IV , Gler Eren, Kemal iek, Cem Ouz , Yeni Trkiye Yaynlar , Ankara (1999) : 32-39. Erolu, Haldun, Osmanllar, Ynetim ve Strateji , Gkkubbe , stanbul 2006. Farabi, Ar-ehlil-mednetil-fzla , Matbaats-saade, Kahire 1903. Finn, Stephen J. , Thomas Hobbes and Politics of Natural Philsophy London: Continuum , 2006. Fazlurrahman, slam ve Siyasi Aksiyon: Siyaset Dinin Hizmetinde, slamda Siyaset Dncesi iinde ev. Kzm Gleyz, nsan Yaynlar , stanbul, (1995) : 7-23. Foisneau, Luc, Omnipotence , Necessity and Sovereignty: Hobbes and the Absolute and Ordinary Powers of God and King , The Cambridge Companion to Hobbess Leviathan , ed. Patricia Sprinborg (Cambridge University Pres, New York , (2007) 271-291. Gazali, el-ktisd fil-itikd, A. . lhiyat Fakltesi Yayn , Ankara 1962, Trke evirisi , tikada Orta Yol , ev. Kemal Ik, A. . lhiyat Fakltesi. Yayn Ankara 1971. _________________, hy-u Ulmiddn, Kahire 1334. Gilson, Etienne, History of Christian Philosophy in the Middle Ages (London : Sheed and Ward, 1955) , 385 427. Han, Muhibul-Hasan, Ortaa slam Siyasetinde Devlete Kar Ayaklanma Teorileri , slamda Siyaset Dncesi (Derleme) , ev. Kzm Gleyz, nsan Yaynlar stanbul (1995): 155-165. Karateke Hakan T., Legitimizing the Otoman Sultanate : A Framework for Historical Analysis, Legitimizing the Order , ed. Hakan T. Karteke , Mausrus Reinkowski , Boston (2005): 13-55. Knowless , David , The Evolution of Medieval Thought , 2nd Edition , London: Longman , 1988. McGrade, Arthur, Stephen, Ocham and the Birth of the ndividual Rights, Authority and Power , ed. Brian Tierney and Peter Linehan Cambridge University Press, Cambridge , 1980. Milbank,, John Theology and Social Theory : Beyond Secular Reoson , 2nd Edition, Blackwell Oxford, 2006. Mhle, Hannes, Scotuss Theory of Natural Law , Cambridge Companion to Duns Scotus , ed. Thomas Williams, Cambridge University Press, 2003, ss-312-332. Mumcu, Ahmet Osmanl Devletinde Siyaseten Katl Ankara 1985. Nancy Jean-Luc , Church , State, Resistance, Political Theologies : Public 787

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa Religions in a Post secular World ed. Hent De Vries, Lawrence E. Sullivan, New York (2006): 102-113. Oakley , Francis, The Absolute and Ordained Power of God and King in the Sixteenth and the Seventeeth Centuries: Philosophy , Science , Politics, and Law Journal of History of the deas 59, no. 4 (1998): 669-690. Platon, Devlet Adam, Trkesi Behice Boran Mehmet Karasan, stanbul 2001. Pranger , M. B., Politics and Finitude: The Temporal Status of Augustines Civitas Permixta Political Theologies : Public Religions in a Post secular World ed. Hent De Vries, Lawrence E. Sullivan, Fordham University Pres New York (2006) : 113-121. Roux, Jean-Paul Trklerin ve Moollarn Eski Dini, eviren Aykut Kazancgil, (aret Yaynlar, stanbul 1994) 92-93. Schimitt, Carl, Political Theology: Four Chapters on the Concepts of Sovereignty, trans. George Schwab, 2nd edition, University of Chicago Pres 2005. ---------------------, The Leviathan in the State Theory of Thomas Hobbes: Meaning and Failure of Political Symbol, Trans. George Scwab and Erna Hilfstein , Greenwood Press London 1996. Southern, R. W. Western, Society and the Churches in teh Middle Ages, London Penguin , 1970. en , Adil, brhim Mtferrika ve Usll-hikem, fi nizmil-mem Ankara 1995. Tierrney , Brian, The Prience is not Bound By the Laws. Accursius and and the origins of the Modern State Comperative Studies in Society and History 5, no 4 (1963): 378-400. Tuck ,Richard , Natural Rights Theories, Cambridge University 1979. Tursun Beg, Tarih-i Ebul-feth, tenkildi neir, Mertol Tulum , stanbul 1977. Van Duffel, Siegfried Natural Rights and ndividual Sovereignity The Journal of Plitical Philosophy 12, no. 2 (2004 ) : 147-162. Watt , Montgomery, slam Dncesinin Teekkl Devri, eviren Ethem Ruhi Flal, Umran Yaynlar Ankara 1981.

788

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa

Aydnlanmann Kurgusal Olana Olarak zgrlk Etik likisi


Cihan Camc
1- Giri
Kantn zgrlk kavramnn zerine yazan yorumcularn ortak noktas, yaamn iinde varolan bir insann zgrlnn olanakll sorunudur. Kantn zgrlk zerine syledikleri, sonlu ve lml bir varlk olarak insann zgrlnn bu sonlu pozisyonunu aan bir nsellikte temellenmesini zorunlu klyordu. Ancak bir yandan eylemlerimize sonlu birer varlk olarak yaam dnyasnn iinden balamak zorunda oluumuzun bizi doa yasalar ile snrlanm ve belirlenmi kldn da biliyoruz. Bu belirlenmilik, insann ayn zamansal dizi iinde, yani ayn trden nedensellie tabi, homojen bir varlk olarak duyulur dnyann iinde olmas anlamna geliyordu. Kantn sylediklerinden aka anladmz gibi, ayn trden nedensellie tabi olmak homojenlii zorunlu kldna gre, duyulur dnyaya ait sonlu bir tz duyulur dnyadaki nedensellie tabidir. Dnlr bir tz, doann duyulur nedensellii iinde bulunamad iin duyulur dnyaya etki edemez. Ancak eylemde bulunmak dnyada bulunmakla olanakldr ve eer dnyada olan, sonlu bir zne zgr olarak setii bir eylemde bulunuyorsa, bu eyleyiinin belirlendii zamansal belirlenimin ncesinde, nnde zgr bir seim yapm olmaldr. Bu da, zgr bir eylemin edimsellemesi iin zgr seim ve eylem arasndaki geii zorunlu klmaktadr. Bir baka deyile zgrlk, doa nedenselliinin zamansal dizisinin ncesinden, dndan, bu dizinin iine girerek, zamansal belirlenim iinde etkili olmak zorundadr. Oysa aknsal estetikle ilgili sylediklerinde Kant, gerekliin snrn duyulur dnyann deneysel snrlar olarak izer ve sonlu bir tz olarak (substantia finitae) insann doa nedenselliinin zamansal dizisi iinde deneyimlenebilen eyleri bilebileceini aka belirtir. stelik aada greceimiz gibi, deneyimlerin olanakllk koulu olan cogitonun da bu zamansal dizide yer almad iin var olduunu syleyemeyeceini aklar. Oysa zgrlk konusunda bu sylediklerinin aksini syler grnmektedir. Yani sonlu insann, doa nedenselliinin yasalarna aknsal bir pozisyonda kendi varsayd bir nedenselliin yasalaryla eylemde bulunabileceini savunmaktadr. Bu paradoksu baz yorumcular Kantn etik anlaynda temel bir sorun olarak gryorlar. Biz bu yazda, bu sorunu sz ettiimiz Kant yorumcularndan bazlarna referansla ele almaya, Kantta zaman ncesinden zamansalla gei olanann kurgusal1 temellendirildiini ve grnrdeki elikinin Kant tarafndan ngrlp aldn gstermeye alacaz. 789

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa Kant iin zgrlk, grnm dnyasnda deil, dnlen dnyada, insan dncesinin bir olanadr. Bylece zgrlk, znenin dnyada bulunmakla kendisini iinde bulduu zamansal ve balamsal istemlerinden nce, bu dnyann ve doa yasalarnn nnde, doa yasalarnn nedenselliine aknsal bir pozisyonda ahlaki seimi olanakl klar. Oysa aknsal estetik balamnda Kant iin aknsallk (Transzendental), deneyimde verilen duyu verilerini deneyimde verili olmayan ardk bir dzene sokabilirlik anlamndadr (Kant 1929, B 353).2 Yani doa yasalarnn nedenselliini aan bir gerekliin varlk statsnde aknl sz konusu deildir. Bu nedenle, (doa yasalarnn nndeki) zaman ncesinden (doa yasalarnn nedenselliinin belirleyici olduu) zamansalla gei olanann varlksal kendiliindenliinden sz edemeyiz. O halde zgrlk, sonlu ve doa yasalarna bal insann, deneyimde verili olmayan ardk bir dzene sokabilirliini, sanki bir olguyla karlam gibi3 aknsal bir kurgu olana olarak kullanmasdr. Bylece zgrlk, doa yasalarnn zamansal belirleniminin nnde, kendi nedenselliine tabi olabilen, kendi kendine yasa koyabilen ve bu potansiyelini doa yasalarnn zamansal belirleniminde edimselletirebilen insann sahip olduu dnsel bir yetidir. Kant bu yetinin Aydnlanmann antropomorfik bir olana olduunu vurgular. Bu nedenle, dnlen dnya ve grnm dnyas arasndaki geiin aknl da, dnlen dnyann zaman ncesi pozisyonunun grnm dnyasnn zamansal snrlarndan szp onu etkilemesi de, varlk bilimsel deil, insan akl merkezli bir olanaktr. Tam da bu yzden Kant, insan aklnn saf ileyiindeki olana dnda bir g arayna kardr. Kant, zamansal bir varlk olan insann zgrlk sorununu, zaman ncesi bir varln etkisinde olmasyla deil, kendisi zaman ncesi bir varlkm gibi dnebilmesinde arar. Bence Aydnlanmann miras olarak zgrl, tam da bu varlkm gibi dnebilme olananda aramalyz. Bu konuyu amadan nce Kantn dnlen dnya ve grnm dnyas arasndaki geiin aknl sorununu nasl ele aldn anmsayalm. Bu sorununu yanstan kozmolojik idenin nc antinomisindeki paradoks yleydi: Doa yasalaryla uyumlu olan nedensellik, dnyadaki grnmlerin tmnn tredii tek nedensellik deildir. (Kant 1929, 484) Bu tezde nedensellik dnyada olan eylerin koullarnn bal olduu belirlenimden, yani doa yasalarndan ayr, onlar aan bir zgrlkle ilikilendiriliyordu. Anti tezde ise, zgrlk yoktur; dnyada her ey yalnzca doann yasalaryla uyumlu olarak meydana gelir. (Kant 1929, 485) diyen Kant, bu antinomideki paradoksu, doa yasalarnn nedenselliinin de var olabilmesi iin bir balangc, mutlak bir balang anlamnda bir ilk balangc varsaymamz gerektiini syleyerek ayordu.

790

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa

2- Guyer, Hoffman, Broad, Michalson ve Zeldin: Antinomilerdeki Paradoks


zgr zne, psikolojik znenin belirlenimi altnda olduu doa yasalarnn nndeki bu balang noktasnda, psikolojik znenin tabi olduu doa yasalarnn nnde ve tesinde seme zgrl olan zne demekti. Bu anlamda ahlaki zne, psikolojik znenin doann yasalaryla uyum iinde belirlenerek mutlu olma kouluna bal deildi ama, ancak doa yasalarnn nedensellii ile bal bir eylemde bulunabilirdi. Amac yalnzca mutluluk olmayan ahlaksal zneyi motive eden ne olabilir? Paul Guyere gre, biz ancak zgr eylemler yapabilirsek mutlu olabiliriz (Guyer 1977, 124.) Yani bizi, zgr olarak seiyor olmak ve pratik eylemlerde bu seimi gerekletirebilmek, edimselletirebilmek motive ediyor olmal. Guyerin yorumunu, seebilme zgrln, ieriksiz biimsellikteki bir potansiyelin aktel hale gelmesi, bu hale geliin, potansiyelden aktele deiimin, ileyiin zne tarafndan gerekletirilmesi olarak grebiliriz. Kantn eudomonia anlamnda deer yerine ilintisizlii4 etik deerin olanakllk koulu olarak grmesini vurgulayan bu yorum Kant doru yanstyor bence. Ne var ki, znenin hem ileyi ve zamansal belirlenimde edimsel, eyleyen bir zne olmas, hem de ilintisiz olmas iin aktel olmadan nce, zamansal belirlenimin nnde, ieriksiz, saf biimsel, potansiyel pozisyonda olmas sorunu zlmyor. Broad da benzer biimde edimselliin ahlaksal zorunluluun uygulamaya dnk, yani pratik oluu sonucu zgrln yalnzca potansiyel deil ayn zamanda edimsel, aktel olduunu sylyor (Broad 1978, 270). Burada da kritik olan, seebilirliin saf biimsel bir potansiyel olarak zgrlk olmas ve ieriin ancak bu biimsel nceliin olanakllk koulu altnda ahlaksal edimsellik, yani pratik eyleyi kazanabileceidir. ki yorumcu da pratik eylemlerle zgrln ban zorunlu gryor ve nc antinominin paradoksal olarak, ahlaki egonun ileyiinin dnyada olan eylerden ayr, onlar aan bir bulunuu olamayacan ne sryor olmas gereini vurguluyorlar. zgr ahlaki edimi gerekletirebilmenin, egonun ileyii, ynelimi ile ancak yaam dnyasndaki pratiklerle zgrce uygulanabileceini sylyorlar. Antinomilerdeki paradoksa ilikin Michalson ve Zeldin de, zgr znenin, psikolojik, yani sonlu znenin belirlenimi altnda olduu doa yasalarnn nndeki balang noktasnda bulunuunu ve bu bulunuun salad zgrln, doa yasalarnn iinde, zamansal olan eylerle ilikisinin olduu dnyada bulunuunda kullanlabilecek oluunu tartyorlar. Michalsona gre ahlaksal egoya yaplan vurguyla bu paradoksu aar gibi grnen Kant, antinomideki anti tezde egonun zerkliinin sorunlu grndn sylyor (Michalson 1990, 100). Michalsona gre sorun Kantn otonomi szcnn kullanmyla ilgili. Kantn otonomi szcyle bir ironi yarattn dnen Michalson, otonomi szcn Kantn hem yol at ke kendi istemiyle (Willkr) neden olan anlamnda, yani gelenein kulland anlamda, hem de bu kn anlatld ahlaksal dramn koullarna gre kendisini var 791

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa eden, otonomi kazanan (Willkr olarak istemenin, will olarak istemeye, yani Willkre yol am olmas gereken istemeye ncl, potansiyel isteme) anlamnda kullanmasnn ironik olduunu ne sryor (Michalson 1990, 102). Zeldin, nc antinomideki zgrl kendisini balatan mutlak bir kendiliindenlik olmas zorunluluunun btnyle nkabul olmamasnn nasl olanakl olacan sorguluyor. nsann doada zgrl somut bir durumda uygulayabilir olmas, bylece zgrln dnlr bir belirlenim olarak doada etkili olabilmesi, ancak insann duygusal bir yetiye, ac ve haz duyarak, sahip olmasna baldr (Zeldin 1980, 211). Oysa zgrlk, mutlak kendiliindenlik olarak, duygulanm gibi insann sonlu, doadaki nedenselliin belirlenimiyle etkilenebilecek var oluunun deneyimleyebilecei bir ey olamaz. (Kant bu etkilenmenin olanaksz olduunu ileride greceimiz gibi aka sylyor.) Bu da paradoksal bir durum demektir. Michalsonun ironi olarak betimledii ey de, Zeldinin paradoksuna iaret eden, Kantn kendi sz daarcnda farklarn ve birbirlerini etkileyemeyecek olularn vurgulad ahlaksal znenin (otonom ileyiinin) ve psikolojik znenin duyusal etkileniinin benzer terimlerle ifade edilmesiydi. Yine bir baka Kant yorumcusu, Hoffman, Kantn bir dizilimdeki, serideki, dizilime ait olan ve edimsel olarak deneyimlenebilen her birimin kendisine ncl bir nedeni olmas gerektii grn geerli bulmak zorunda olduunu, yani tezini rten anti tezi doru kabul etmesi gerektiini dnyor (Hoffman 1979, 29). Hoffman da bylece, psikolojik, sonlu znenin duyulur dnyada, ayn serinin ardk dizilimi iindeki zamansal ncelik sonralk belirleniminde, homojen ve sonlu olmas gerektiini sylemi oluyor. Ama o zaman zgrln biimsel potansiyeli ve edimsel, pratik uygulanmas arasnda heterojen bir fark olamaz. Bu yorumlarn tmnde ortak olan nokta udur: zgrlk ve zgrln uygulanmas arasndaki gei nasl anlalabilir? Bunun iin, ahlaksal znenin kendinde ama olarak, kendiliinden, bir nedenin sonucu olmakszn, sonlu, nedensel belirlenimden nce, zgr olmas, sonra da bu belirlenmemi zgrl belirlenmi dnyada srdrebilmesi iin, doadaki nedensellikten farkl bir nedensellikle eylemde bulunmas gerekir. Var olan her ey gibi psikolojik zne de, sonlu olduu iin, uzamsal snrlarla belirlenmitir. Bu snrlarn nnde zgr olabilmesi iin, uzamsalln kendisini, tek tek uzamsal bulunularn nnde, koullanmam bir olanakllk koulu olarak dnmelidir. Kant iin, dnyann tml, olanakllk koulu olan uzamsalln tml, saf akln matematiksel bir idesi olarak uzamsallkla ayn trden dnlebilir. Ancak matematiksel dnceyle varsaydmz homojen sonsuzluk idesi bize balatlmam bir balatcnn dinamizmini salamyor. Bu matematik ide, ayn tr nedensellii zorunlu kld iin, mutlak bir balang olana olarak heterojen bir farkllk yaratamayacaktr; nk bu farklln zorunlu kld dinamizmden yoksundur. Kantn zgrlk antinomisi ancak dinamik bir olanakla doa nedenselliinden bamsz olabilecektir. Bu kendisi koullanmam olanakllk kouluyla heterojen bir balang 792

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa noktas, kendi kendisinin olanakllk koulu olarak doa nedenselliinden (zamansal dizinin homojenliinden) zgr, kendisini balatabilecek ve aknsal bir geiin dnsel temelinde, doa yasalar iinde (zamansal, homojen dizinin iinde) etkide bulunabilecektir. Tam da bu dnsel temel, dnyann henz aktel olmam, potansiyel bir sfr noktasnda bir snr deneyimi iin olanak yaratr. Yalnzca bu koulla uzamsalln kendisinin, uzamsal snrlarn nnde zgr olabilmesi iin, hem tek tek uzamsal bulunularn saysal ardkln ileriye ve geriye doru, sonsuza kadar uzatan bir olanak olarak, hem de bu serilerden farkl bir dinamizm olarak kabul gerekir. Bu heterojen ve dinamik olana, Kantn saf akln kendi varlk yapsna ait bir aknsal olanak olarak nasl temellendirdiini grmek iin, ideleri nasl tarttna bakmalyz. Bu tartmada ilk nce Kant iin, benlik idesinin kendi iinde ey olarak sentetik bir gereklii olamayacan, ancak byleymi gibi kabul edebileceimiz bir analoji olduunu greceiz.

Benlik desi ve Dnyorumun Zamansal Snr


Kant benlik idesini tartrken en fazla vurgulad nokta, sonlu benliimizi biliimizin de ancak sonlu bir benliin snrlaryla dnlmesi gerektiidir. Bu nedenle, bilinebilen eylerin ampirik gereklikle snrl olmasn ve benliin varlnn da bunu aan sentetik bir deneyde verilemeyeceini kabul etmeliyiz. Kendi biliini bilen bir zne olarak benlik de, ilineksiz bir tzn sentetik bir nermeyle anlalamayaca iin bilinemez olmak zorundadr.5 Saf akln diyalektiinde hem bunu kabul etmek zorunda olduumuzu, hem de insan akln bilemeyecei eyleri varm gibi dnme eilimini, sanki doa yasalarnn zamansal dizilerinin snrlarnn nnde ve bu snrlardan bamsz, zgr bir tz varm gibi dnlmesini olanakl grmemiz gerektii anlatlr. Bence burada nemli olan, analitik karmla elde ettiimiz bir dnyorum olanann, algnn aknsal birliinin snr olan deneysel gerekliini ayormu gibi dnlebilen bir olanak haline gelmesidir. Buradaki temel nokta, benlik idesinin, sonluluun snrlarnn tesinde sren, blnmezlik, kalclk gibi niteliklerin ait olduu bir tzselliin ontolojik gerekliine deil, bilgisine eriemeyeceim bilincin birliine ait olduunu grmektir. Kant bu nedenle, Prolegomenada ilineklerin (yklemler olarak) soyutlandnda geriye kalan tzsel olann kendisinin bilinemez olduunu, ne var ki, insan anlaynn bu bilemeyecei eyi sanki verili bir nesneymi gibi anlama isteinin doal olduunu sylyor (Kant 1948, 75/334; Kant 2002, 87/136).6 Benlik idesi Kantn, dnemin rasyonel psikolojisinin cogito anlaynn nesnel bir gereklik deil, insan aklnn nesne olmayan bir eyi, sanki verili bir nesneymi gibi dnme olana olduunu savunduu bir kavramdr. Bunu kantlamak iin sonlu insan dncesinin deneysel snrlarndan teye uzanan akn bir nesnelliin varlk statsnde olmadn, yine (sonlu) insann dncesinin kendi snrlarnda bir aknsallk olana bulduunu ne sryor. Bu nedenle 793

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa Saf Akln Eletirisinde ruhun rasyonel doktrininin deneysel olandan ayrmn belirlerken, ruhun, dnyorumun, benliin isel bir deneyim gerektirdiini, ancak bu isel deneyimin yine de saf olamayacan, bu yzden de deneysel bir ilkeye dayanmak zorunda olduunu belirtiyor (Kant 1929, B 401). Eer ego nesnel bir varlk olarak sentetik bir nermenin konusu olabilecek bir ey olsayd, yine deneyimlenmesi gerekirdi. Deneyim ise ancak zaman grsnn olanakl kld bir dolaym demektir. sel deneyim egonun deneyimlenebilecei farkl bir zaman formu gerektirecei, bu da olanaksz olduu iin, dnyorum ancak sonlu insan olarak bilinebilir. Bu biliin kendisini dnmesi, kendisini bilmesinin saf olana ise ancak analitik bir olanaktr.7 Yani benlik idesi, deneyimde verilemeyeceini bilerek, sanki verilmi gibi yapacamz, insan dncesinin bir var saym olmaldr. Tzsellik, deneysel snrlarndan teye uzanan akn bir nesnelliin varlk statsnde olmadn kabul ettiimize gre, sentetik nermelerde kendi iinde ey olarak bulunamaz. Bu nedenle tzsellik, ancak insan dncesinin deneyimin snrnda analitik olarak, varm gibi dnebilecei bir eydir. Deneyim, bilincin ampirik gereklikle izilmi snryla, yani yaamla snrlanmtr. Bu nedenle ruhun srekliliini yalnzca yaamda dnebiliriz (Kant 1948, 76/335). Bylece, bu dnen benlie (ruh), tz desek de, dncenin nihai znesi olarak baka hibir eyin yklemi olamayacak bu ruh, kendisinin sreklilii tz kavramn deneyimde verimli klan nitelik- kantlanamadka olduka bo ve sonusuz kalacaktr (Kant 1948, 75/334). Saf Akln Eletirisinin 2. basksnda bu srekliliin bo, analitik ve deneyle elde edilemezliini aka yineledikten sonra, sentetik bir olanak olarak egonun bilinemeyeceini, aadaki szlerinde greceimiz gibi gsteriyor. Eer, dier yandan, analitik olarak devam etmeliysek, dnyorum kendi iinde verili bir varoluu ve bylece de kiplii zaten ieren bir nermeyse ve bu ben kendi varoluunu uzamda ve zamanda, (eer varsa ve nasl) yalnzca bu ierikle analiz edip kefedecekse, o zaman, ruhun rasyonel doktrini genel olarak dnen bir varlk kavramyla deil, bir gereklikle (realite) balar (Kant 1929, B 419). Kantn, genel olarak dnen bir varlk kavramyla deil, bir gereklikle sz, rasyonel psikolojik olanan kkeninin basite bir yanl anlamaya (Kant 1929, B 419) dayandn gsteriyor.8 Bu yanllk, genel olarak dnen bir varlk kavramnn tzsel statsn, blnmezlik, kalclk gibi niteliklerinin realite anlamnda bir gereklie dayand anlaydr. yleyse, sz ettiimiz gereklik (realite), ruhun bedenden ayrldktan, yani lmden sonra sren blnmezlik, kalclk gibi niteliklerin ait olduu bir tzsellie deil, bilgisine eriemeyeceim bilincin birliine aittir. Bilincin deneysel gereklikle izilmi snrn, yine kendi iinde 794

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa bulunan bir dinamizmle ama olanadr. Bylece kendinde-ey olarak beden tesi srekliliin transzendent anlamnda aknl deil, yine aknsal (transzendental) znenin kendi snrn (kendiliinden) amas anlamnda diyalektik bir aknsall sz konusudur. Sreklilik kendi iinde ey olarak tz kavramndan karlamayaca bizi, Kanta gre deneyim olanana ak bir tz kavramna gtrr. Benliin idesinin gerekliin deil, dncenin iinde bulunan bir tz olduunun farkna varld zaman (Cassirer 1988, 134) sreklilik, kendi iinde eyin nitelii deil, deneyimin olanana ak bir tzsellik demektir. Ancak, deneyimin olanana ak bir tzsellik ne demektir diye dndmzde eliik bir ifadeyle karlatmz gryoruz. Tzn deneyimin olanana almasn ancak, deneyimlenen olaylarn meydana gelilerini bu deneyimde olanakl olmayan bir fail tarafndan gerekletirilmi diye dnmek zorundayz. Bu da, gerekleen olaylar nedensellik dizisi iinde bulunmayan bir fail tarafndan gerekletirilmi gibi dnmek demektir. Bu anlamda m gibi, insan dncesinin varsayd, kurgulad tzsel bir faili, var olamayacan bile bile, bu olanakszln farkndal ile varm gibi dnmek, kurgulamak demektir. nsan dncesi bu kurgusal olananda, dnyada varoluunun snrlad duyu ve deney olanaklarnn iinde ve aracl ile kendisini frlatlp atlm bulduu sonluluunda sonsuzluu dnr. Bu matematiksel dnce olana homojen bir idedir ve nemlidir. Ne var ki, bu yazda peine dtmz zgrlk homojen bir sonsuzluk olanann iinde etkiye ak kal ve karlk vererek insann kendisini varolula btnlkl bir kayg (Sorge) iinde bulaca bir zgrlk deil. Bu anlamda bir zgrlk yine kurgusal, ancak varoluu bir edilgenliin farkndal olarak zgrlk demek olurdu. Oysa biz bu yazda, Kant felsefesinde, insan dncesinin kendi kkeninde bulduu bir olanakllk snrnda, henz gereklememi ancak gelecek olan, meydana gelecek ve vuku bulacak olan olaylarn nnde, henz hibir etki ile kontamine olmam, hibir nsel dil ve arnn etkilemedii, perspektivizmin snrlarnn nnde olmakla dinamik bir fark yaratabilecek bulunuun heterojen olanan aryoruz. Bu nedenle benliin realite anlamnda deil, kendi kurgusal gerekliinin snrlarnda varm gibi kabul ettii farkl, orijinal bir nedenselliin heterojenliini aryoruz.

Kozmolojik deler; Matematiksel ve Dinamik


te bu, benliin idesinin gerekliin deil, dncenin iinde bulunan bir tz olduunun farkndal, akln kendi orijinal yasalaryla uyumlu almasnn, deneyimin olanakllk koulunun koulsuz tmlne dnk abasnn, yine duyular dnyasndan ald nesnelerden yola karak olanakl olduunun farkndaldr. Kant bu farkndalkla dnlebilecek benlik idesinin, deneyimde duyulara verilemeyecek, bir tasarm olmasna karn, kozmolojik idenin duyulara verilebilecek bir noktadan baladn sylyor (Kant 2002, 51). Kozmolojik ide, deneyde bize verilen bir 795

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa tasarmdan yola kar; ancak onunla ilikisini deneyimin kapsayamayaca kadar geniletir. Bylece, nesnenin olanakllk koulu (matematiksel veya dinamik koul), kategorik ileyiin nesnenin deneysel koulunun snrlarna, olanakllk koulun tmlne, mutlak tamlna (Kant 2002, 51) ynelmesiyle alr. Bu kozmolojik ideler diyalektik yaplarnda duyulara verilen tasarmn gerekliini, onu aarak temellendiremez ama ok nemli bir zorunlulua yneltir. Bu zorunluluk saf akln kendisinin ilk kaynaklarna geri gitme zorunluluudur. (Kant 2002, 51) Saf Akln Eletirisinde bu kaynaklarn drt antinomide gsterildiini gryoruz. Matematiksel antinomilerde nkoul kendi iinde eliik olduu iin, her iki kart nerme de yanl iken, dinamik antinomilerde her iki nerme de doru olabilir (Kant 2002, 53). lk iki matematik antinomide Kant bize, olanakllk koulunun tmlnn, dnyann kendisinin sonlu ya da sonsuz oluunun, dnyann kendisi kavramnn dnyann iinde yer tutan uzamsal eyler gibi deneyimlenemeyecei iin bilinemeyeceini sylyor. Birinci antinomi dnyann kendisinin mutlak tamlk olarak, sonlu ya da sonsuz olmasnn, uzamda ve zamanda deneyimlediim tasarmlarn gerekliini aan bir varolular olduunu sylemek anlamna geldii iin, bu varoluun sonlu ya da sonsuz olduunu sylemek olanakszdr. Tm balang zamann iindedir ve uzamsal var oluun snrlar uzamdadr. Ama uzam ve zaman yalnzca duyular dnyasna aittirler. Bylece, dnyann iindeki grnmler koullanm olarak snrl, dnyann kendisi ne koullanm, ne de koullanmam olarak snrldr. (Kant 1929, B 550) kinci matematiksel antinomi olan dnyann (evrenin) sonsuzluu akln kendi ilkesi (teoremi deil!) uyarnca, var olan eylerin sonsuza dek blnebileceini ancak sonsuz sayda para iermediini dnmemize olanak salyor. Matematiksel antinomiler bylece, blnebilir uzamsal paralarn blnebilirliinin saysal karakterini deneysel, yani uzamsal gereklik snrlarla bal kalmadan da (insan aklnn ilgisi iinde) olanakl klyor. Bu paralar homojen olduklar iin (Kant 1977, 77/342) blnebilirlikleri (uzamsal snrlara bal kalmadan) heterojen bir farklla dayanmadan sonsuza dek srebilir. Bu uzamn deneysel gerekliinden zgrlemek anlamna gelir. Sonlu, uzamsal eylerin sonsuz blnebilirlii, blnebilirliin, saylabilirliin kendisinin uzamdan farkllamas demektir (Kant 1929, B 554). Bu, bir anlamda, insan akl uzamsal olmayan bir blnebilirlik, saylabilirlik dnebilir demektir.

Matematiksel Homojenlikten Dinamik Heterojenlie


imdi yle dnebiliriz: Matematiksel antinomilerle uzamsal, deneysel snrlardan zgrletik ve sonsuza dek blnebilirlik idesi ile insan akl, deneysel gerekliin sonluluundan sonsuzlua uzanabildi. Bylece, 796

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa dnyann iindeki grnmler koullanm olarak snrl, dnyann kendisinin ne koullanm, ne de koullanmam olarak snrl olduunu dnerek u noktaya geldik: dnyann sonsuzluu var olan eylerin sonsuza dek blnebileceini dnmemize olanak veriyor. Uzamsal eylerin var olularnn tml anlamnda uzamsallk, tek tek var olan eylerin olanakllk koulu olarak onlar ncelese de, onlarla ayn trden olmaldr. Bu zorunluluk, uzamsalln kendisinin (dnlebilen) bir varlk olarak, uzamsal eylerin tek tek varlklaryla (deneyimlenebilen) ayn nedensellik ilikisinde olmasndan kaynaklanyor. Bylece uzamsallk kavramn, yer kaplayan eylerin tml anlamnda, uzamsal eylerle arasnda bir fark oluturan heterojen bir balang olarak dnemeyiz. Tz olarak uzamsalln kendisi, uzamsal eylerin boyutlarnn biraradalnn kendisi, uzamsal koullanmln olanakllk koulu olarak dnlebilse de, kendisi koullarn nnde heterojen bir balang yapabilen bir varlk olarak deil, homojen bir varlk olarak kalr. Homojen tmlk ve kalclk ile ilgili matematiksel ideler bize, zamansal belirlenimin iindeki serilere ait bir sonsuzluk olanana iaret ederler; bu serilerde var olmak ise, ancak olumsuz anlamda zgrlk demektir. Byledir nk ayn trden bir neden tarafndan etkilenmekten zgrlememi bir olanaktr bu. Yukarda grdmz yorumcularn ortak noktas, bir baka deyile, ite bu olumsuz zgrlkten balamak zorunda oluumuzun bizi doa yasalar ile snrlanm ve belirlenmi eylerle ayn zamansal dizi iinde, yani ayn trden nedensellie tabi, homojen kld idi. Ayn trden nedensellie tabi olmak homojenlii zorunlu kldna gre, duyulur dnyaya ait sonlu bir tz duyulur dnyadaki nedensellie tabidir. Dnlr bir tz, doann duyulur nedensellii iinde bulunamad iin duyulur dnyaya etki edemez. Bu noktada nemli olan udur: matematiksel antinomilerdeki birbirleriyle ilikili her eyin homojen olma zorunluluu ancak ayn nedensel belirlenim iinde var olmayan, farkl bir nedensellie tabi bir tzn heterojenlii ile alabilir. Bylece tzn bir arada olan eylerin znesi olma zelliini de, dnyada yer tutan eylerin uzamsal tml olarak dnyann kendisi, dnyada yer tutan eylerin nedenselliinin nnde dinamik bir tz kavram olarak dnlebilir. Kant bu noktada, tz kavramnn bir aradaln znesi oluunu, zgrce harekete geirici dinamizm olarak, bir arada olan uzamsal eylerin bal olduu nedensellikten farkl bir nedenselliin varsaylmasyla, onlardan farkl bir heterojenlik olanana sahip klyor. imdi, bu tzn varlksal gerekliinin deil, insan dncesinin analojisi olabileceini benlik idesi tartmasnda grmtk. Yukarda sz ettiimiz Kanta gre deneyim olanana ak bir tz kavram, ite bu balamda insan merkezli bir kurgu olarak ortaya kyor. nsan deneyiminin snrnda deneyimin olanakllk koulu olarak ondan farkllaabilen heterojen bir balang noktasn, dinamik antinomilerle oluturmaya balyoruz. Kant dinamik antinomilerin homojenlii aabilme olanan yle aklyor: Dinamik antinomiyse bunu hi gerektirmez. Sz konusu olan yer 797

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa kaplayann boyutlarysa, o zaman btn paralar kendi aralarnda ve btnle trde (homojen) olmal;9 buna karlk neden ile etkinin balant iine sokulmasnda geri trdelik bulunabilir, ama zorunlu deildir; nk nedensellik kavram (ki onun araclyla bir eyden hareket ederek ondan farkl bir ey konur) trdelii gerektirmez (Kant 2002, 53). yleyse, uzamsalln snrlaryla belirlenmemi, kendisini srdren bir tz, bu serilerdeki zamansal snrlarn tesinde bir dnlebilirlik, bu homojenliin dnda olanakldr. Ancak o zaman kendisiyle trde bir nedenin etkisinde kalmadan etki edebilir otonomiye sahip olacaktr. Buradaki d olanakllk kendi kendisinin nedensellii ile balam ve doadaki nedenselliin iinde, dolaysyla zamansal serilerde sren bir ey olabilecektir.10 Bu nokta, ileride ayrntsna gireceimiz, heterojen bir olanan gelecekte zorunlu olarak, zamann nnden hareketle zamann iinde gerekleecek bir edimsellikte etkili olmasnn, bylece de ahlakn kapsn aralyor. Eer zgrlk, grnlerin belirli baz nedenlerinin zellii olacaksa, o zaman zgrlk, olaylar olan dier nedenlerle iliki iinde dnlrse, olaylar kendiliinde (sponte) balatma yani nedenin nedenselliinin kendisinin balamas gerekmeden, bylelikle de balangcn belirleyecek baka herhangi bir nedeni gerektirmeden balatma- yetisi olmal. O zaman da nedenin, nedensellii bakmndan, durumunun zamanca belirlenimi altnda olmamas, yani hi grn olmamas gerekir; baka bir deyile onun kendi bana ey olarak, etkilerin ise grnler olarak kabul edilmesi gerekir (Kant 2002, 53/152). Kant bu elikiyi -ahlakn ancak metafizik bir temellendirme ile olanakl klnacan grd iin- kabul edilebilir buluyor. zgrlk bu metafizik temelin grnr dnyadaki etkisi anlamnda insan aklnn aknsal bir yetisidir. Kant bu balatlmam balatc heterojen olanan kendiliindenliini, yine insan aklyla snrlar. Bylece Aydnlanma dncesinin deneysel snrlarn izen insan aklnn, kendi snrlarnda kurgusal11 bir olanak olarak kendi snrlarn amasnn elikili grnmesinin hesabn vermi olur. Kant bunu yle aklyor: saf akln akn (transzendente) kullanln hem yasaklayp, hem de meru kullanm olan deneysel, ikin alandan dar k olana aramak bizi bir snrda tutar (Kant 2002, 57). Prolegomenada Sonu: Saf Akln Snrlarn Belirleme blmndeki ayrntl tartma saf akln bu snr zerinedir. kinlik ve aknlk, ite tam da, ancak ve ancak akln izin verilen her kullanlnn tam snr zerinde (Kant 2002, 57) zamansal belirlenimin nedensellii iinden dar km gibi, bir arada, elikilerine karn dnlebilirler. Yalnzca eylemlerimizin doal nedenleri olan znel belirleyici nedenleriyle balantl deil, ayrca srf ideler olan ve bu yetiyi 798

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa belirleyen nesnel nedenlerle de balantldr; bu balantllk da gerekenle (Sollen) dile gelir (Kant 2002, 53/153).

Doann Nedenselliinin nnden Doa Nedenselliine Etki


Bu farkl nedensellik, doadaki nedenselliin nnde zgr bir dinamizme sahip olan tz, teorik deil pratik bir olanaklla dnk bir heterojenlik demektir. Bununla birlikte Kant, bu biimsel potansiyelin heterojen zgrln, ayn nedensel belirlenimdeki homojen eylerin uzamsallnda etki edebilir klyordu. Aadaki alntsn ancak byle yorumlayabiliriz. Bir aradaln znesi olarak tz, bir aradal oluturan paralarda uzamdaki iliki de bile, sren bir anlamdadr (Kant 1929, B 554).12 Bu noktada, gereken ya da yapmalsn buyruu olarak evirebileceimiz Sollen, kavram, daha hi gereklememi, meydana gelmemi (Kant 2002, 53/154; Kant 1977, 53/345)13 bir olanaa sahiptir. Kendi iinde, dnlen eyin bu, henz-gereklememi-gelecekte-gereklemek-zorunda-olan olanan, gelecee dnk bir olanak olarak anlamak zorundayz. Kant, deneysel gerekliin nnde birolanan, deneysel dnyada eylemlerimizin nedeni olabileceini bizim hi kavrayamayacamz sylyor (Kant 2002, 53, 54). Kiplik kategorisinde olanak, gereklik ve zorunluluk arasndaki ilikide, gelecee dnk olanan nesneyi belirleme konusunda yeni bir ey sylemediini anmsamalyz. Deneysel dnmenin postulat olarak bu kipler, deneyimde verilen eylerin olanakl veya gerek, gerekse de zorunlu olup olmadn belirleyemezler. Belirleyiin olanakllk koulu olarak, olanak deneyin biimsel koulu, gerek de deneyin ieriksel (yani duyu verilerinin) kouludurlar. Zorunluluk da, gerek olann deneyiminin genel geerlii iinde olanakldr. Yani mantksal olarak olanak kendiliinden zorunlu bir gereklii deneyimden nce temellendiremez. Bunu ancak meydana gelmi, gereklemi etkilerde deneyimleyebiliriz. yleyse gelecekteki bu olanan zorunluluunu dile getiriini biz nasl anlayacaz? Kendisi doa yasalar iinde bilinemeyen bu olanak, kendi kendinin nedenselliini zorunlu klabilecek bir olanaktr. Kant, kendisini bilemeyeceimiz bu olanan zorunluluunun yasalln da, doa yasalarnn zorunluluu gibi, doa yasalaryla belirlenmiesine ortaya kan etkilerde grebileceimizi sylyor. Ahlak ilkesinde, nedenselliin belirleme temelini duyular dnyasnn btn koullar stne karan bir nedensellik yasas ortaya koyduk. Bunu yaparken de dnlebilen bir dnyaya zgym gibi belirlenebilen bir istenci, dolaysyla bu istencin znesini de (insan) yalnz bir anlk dnyasna zg diye ve bu balamda bizce bilinmeyen olarak (salt kurgusal usun eletirisine gre ortaya kabilen) dnmekle yetinmedik, onu duyular dnyasnn doa 799

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa yasalar arasnda saylamayacak bir yasa araclyla olan nedensellii bakmndan belirledik (Kant 1989, 89).

Bu dnlebilen dnyaya zgym gibi belirlenmi isten, zgrln neden olduu etkilerde kendisinin hep bir ilk balang varsaylmas demektir. Bu ncllk, zgrle zamansal belirlenimin hep nnde olmay, zaman dym gibi zamansal belirlenim iinde ortaya kan etkilere etki etmeyi salar.14 ncelikli neden olarak zgrlk, doa yasalarna bal nedensel dizinin iinde, nedenden nce bulunuunu, doa yasalarnn iinde, yani bir aradal oluturan paralarda uzamdaki iliki de bile, sren bir anlamda srdrebilir. Bylece, kendiliinden deil, yine insan aklnn kendi varlk yapsnda dnsel bir olanak anlamnda mantksal ncelik, gerekleen deneysel eylerdeki etki ediine bir zorunluluk katabilir. Duyulur dnyann dnlr dnyann etkisine akl, insan aklnn kavrayabilecei deil, kanlmazcasna varsaymak gereken (Kant 1982, 74/114) bir kabul ve sayg gerektirir.

Aydnlanmann Miras: Doa Yasalarndan Bamszm, zgrm Gibi


Kantbu noktadaliteral,yaniszlkanlamndadeneyinsnrndakaldmz, dar kamadmz ancak dardaym gibi yapabileceimizi, bunu da deney alannn tesini sadece dille ilgili olan simgesel bir antropomorfizme izin (Kant 2002, 57) vererek yapabileceimizi sylyor. Yani Dnyaya sanki en yce bir anlama yetisinin ve istemenin yapt imi gibi bakmak zorunda (Kant 2002, 57) oluumuz bir kurgudur. Bu ancak analojiye dayanan, yani aklmz byle bir ey hi yoksa bile (Kant 2002, 57), sanki varm gibi yapabilir/yapmak zorundadr15 demektir. Yapabilirliin olana ve yapmak zorunda oluumuzun zorunluluu, doa yasalarnda ancak deneysel gereklemilikle snrlyken burada, olanaktan zorunlulua bir etki varsayarz. Kant, kiplik kategorisine gnderme yaparak, zgrln deneyde bulunamasa da, doa yasalarnn genel geerlii de apriori bir zorunluluk olarak bulunduu iin zaten varsaymamz gereken bir kavram olduunu sylyor. Akln biimsel olana bu noktada, ilk kez zgrlkle, deneye ncl bir gereklii, yaptklarmz ve yapmadklarmz gereklemeden seebilmeyi zorunlu klan bir aray iindedir (Kant 2009, 74/114). Doyum arayan insan iin bu, reddedilemeyecek bir araytr. nsan ancak bylece saf bir isten duyabilecek, istemenin doa yasalarnn nnde kendi yasasna tabi olmasn, yani causa noumenon kavramn kurgusal olarak kabul ederek doyum salayabilecektir. Kantn zgrl, koullanmadan kurgusal dnebilen akln kendisinin, ierie ilikin yanltc olabilmesine karn, saf bir dnce 800

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa olana olarak nedenselliin koullarnn nndeki bir olanaktr. Bu biimsel olanan, mutlu olma isteminin snrlarn yine istem olarak, kendiliinden, kendi dinamizmiyle aabilir olmas, var oluunun nnde ve tesinde bir aknsalla sahip olmas, var oluunun zamansal belirleniminde eyleyiini zgrce seebiliyor olmas, vazgemememiz gereken bir olanaktr. Bundan vazgemek Aydnlanmann mekanik indirgeyiciliinden te bir insanlk olanandan vazgemek demektir. Bu yazda andm yorumcularn n kabul, insann sonluunun zamann nnde bir pozisyonla eliiyor olmasdr. Oysa yukarda belirttiimiz gibi Kant, insann sonluluuyla zgr seimin ncelii arasndaki eliki elbette gryor ve bizden bu olanan edimselleebilirlii iin literal deil metaforik bir kabul, sayg istediini aka sylyor. Yukarda sz ettiimiz yorumcularn bu noktay gz nne almadklar iin kurgusal bir zgrlk olanann Aydnlanma nosyonuyla uzlamadn ne srdklerini dnebiliriz. Aknsalln deneyimden gelen ieriin olanakllk koulu olmakla birlikte, bu ieriin var olduu gibi, ayn zamansal ve uzamsal boyutta var olup olmadn sorgularken, ahlaki gerekliliin var saymay gerektirdii zorunluluu, kurgunun olumsallyla ayn kategoride dnemeyeceimizi kabul ediyoruz. Oysa mutlak bir balang noktas varm gibi yapabilmeyi, bu balang noktasnda, Kantn dedii gibi, ahlak yasasna da bir giri kaps amak istiyorsak (Kant 2009, 54/81) Aydnlanmann miras olarak grmeliyiz. Bu giri kapsndan insan yaamndaki vazgeilmez gereklilik olarak geen ahlak yasas, deneysel gerekliin mekanik belirlenimine etki ederek, Aydnlanmann insan merkezli znn en nemli noktasn oluturur. Bunu ancak bir deneyim olarak gerekletirebiliriz. ivisini skerek ieriden darya, dardan ieriye alabilen bir kap araclyla, doa nedenselliinin nnde duruyormu gibi duyduumuz bir deneyimle. Zamann nnde durup, zamann ve doann iinde henz belirlenmemi bir olanan, doann zorunluluundan etkilenmeyen kendiliinden etkisini ahlakn zorunluluuna tahvil ediimizin deneyimi gibi... Dary ieriye, ieriyi darya aan kapsnn kiriini, ancak zamansallk olarak dnebileceimiz fenomenolojinin yeni Kant ismi Derridann Zamann ivisi kt (Time is out of joint) szndeki, dardan ieriye, olanaktan zorunlulua kendiliinden bir etki gibi... Tpk Derridann Hamlette kraln hayaletinin etkisinin, kraln gerek yaamndaki belirleyiciliinden daha gl olmasn, kirii yerinden oynayan bir kapdan hayaletin giriiyle olanakl olduunu anmsatmasndaki gibi Derridann Heideggerin saf dokunulmuluk etkisi diye evirebileceimiz Gelassenheit kavramn, Kantn deneyimin olanana ak bir tzsellik diye anlatt Aydnlanmann hayaletinin dokunuu olarak dnebiliriz. Sonlu varoluumuzun bizi nceleyen balamsal belirlenimlere olan borlarnn zorunluluklarnn tesinde bir zorunluluun kendisini dikte ediini bu hayaletimsi dokunu olarak dnebiliriz. Yine Derridann, iirsel dnceyi anlatrken Heideggerin 801

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa Dichten kavramn Latince Dictare szcyle birlikte anmas, ahlakn giri kapsnn kurgusal ama ayn zamanda zorunlulua alan bir kap olduunu anlatan szleriyle bitirelim. Onu, dokunulmadan kalan, kavranlamaz olan, olas olmayan, hem ok yakn, hem de sonsuzca uzak olan her trl mbadelenin ve armaann tesinde her eyi alan onu gstermeye koyulur. Onu, bor olmakszn hl gereken olarak, Zorunluluk olarak onu (Derrida 2008, 9). Do. Dr., Akdeniz niversitesi, Fen-Edebiyat Fakltesi, Felsefe Blm, cihanc@akdeniz.edu.tr.

Notlar:
1 Kurgusal szcn yanlsama ile gereklii kartran Spekulativ anlamndadeil, ngilizce fiction, Almanca Erfindung diyeevirebileceimiz anlamda kullanyoruz. Bu ayrm bu yazda ok belirleyicidir. 2 Saf anlama yetisinin kavramsal karm iin aknsal biimde doru ya da yanl kullanlmasnn dnda saf ileyii, kendi bana akn (transzendent) kullanldnda, kavramsal belirleyiteki aknsallktan farklyd. Bu, Kanta gre deneyimin snrlarnn tesine geebiliyor. Bylece Kantn algnn aknsal birliindeki deneysel gereklik snr geilebiliyor, hatta bize bu geii aklmz emrediyordu. Kant aknsal (transzendental) ve akn (transzendent) kavramlarn birbirine kartrmamamz, kavramsal belirleyiin aknsal ileyiinin deneysel gereklikle snrlandrldn anmsatyor (Kant 1929, B 353). 3 Gleichsam Durch ein Faktum Bu terimi Cassirerden aldm. Kantn Pratik Akln Eletirisinde yine bu olgusal benzetmesini kulland yerdeki tmce yle: Artk nemli olan yalnzca, bu olabilirliin bir olurlua dnmesi, yani gerek bir durumda, bir olgu araclyla kantlarcasna, unun kantlanabilmesiydi: (Kant 2009, 114) 4 Desinteressiert 5 Kant iin bir nermeyle ilikili olmayan tz hiliktir. Yani varlk ifade eden dr-dir gibi yklemler ancak copula olarak, yani iliki belirlerken kullanlabilir. Var olan eyler ancak ilinekleriyle ilikileri iinde nermelerde anlaml olur. Tek bana eylerin varl sentetik deil ancak analitik dnlebilir. Bu da ancak hibir ierii olmayan, saf pozisyon demektir. Yani hiliktir. Kant, Her kim bir eyin var oluunu, (extantnessn) yadsrsa, eyi tm yklemleriyle (predicates) yok etmi olur. derken, var olann existence, Extand olarak ilinekleriyle ilikisinin belirlendii bir pozisyonda bulunuun tek kipi olduunu, ancak bunu bilebilecek apriori bir temellendirmeyle snrl olduumuzu sylemi oluyordu. Burada Kantn varl essentia anlamnda bir yklem olarak grmediini anlyoruz. Mahiyet, nelik anlamnda varlk essentia, existentia anlamnda var olan eylerle ayn kategoride deildir Kant 802

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa iin. nk Aristotelesteki tz kategorisi var olan eylere ikin olarak tm yklemlerde bulunabilirken, kategoriler Kant iin var olan eyleri ilinekleriyle ilikilerinde belirleyebiliyor. Kant iin varlk Realitt anlamnda bir nermede gerek olarak Bloe Position, yani hibir eydir. Bunun nedeni, yukarda sz ettiimiz gibi, varln kendisinin var olan eyler gibi ilinekler ile iliki iinde bilinemeyeceidir. Szgelimi Evdir diyemeyiz Kant iin. Ancak Beyaz, byk bir evdir diyebiliriz. Zamansal dizi iinde ilinekleri ile ilikiye girmeyen, zaman iinde deien niceliksel zelliklerinden soyutlanm (var) olan ey, existentia ya da dier deyile extant olarak varlk da bu nedenle bir nerme deeri tamaz. O da Absolute Position demektir. Kant iin gereklik, eylerin eylii (Sacheheit), nelik, mahiyet olarak hibir eydir. Ancak nasllk olarak eyler gerek olabilirler. Bu nedenle Kant iin gereklik (Wirklichkeit, Aktual) anlamndadr. Kant iin varlk kavramsal olarak deneysel ierikten nce speklasyon konusudur. Yani kiplik olarak potansiyel varl ile aktel varl arasnda bir gei deneyimleyemeyiz. Ancak speklasyon yapabiliriz. Burada kavramsal, kategorik belirleyiin aktuality anlamnda gerekliin snrn geemeyen akl, kendi saf ileyiinde bu snr geebilir. Kantn nitelik kategorisinde bizim eyleri nce nicelik olarak kavramamz ve bu nicelii karlatrma yoluyla lmemiz sonucunda kaplamsal nicelie ilemsel bir ey olarak nitelik girer. (Cassirer 1988, s. 121). Yani eylerin nitelikleri ancak deneyde verili olan deneysel gereklikle, tekil haldeki bir veriyle snrldr. Bylece, tekil haldeki eylerin mekn ve zaman iinde deiikliklerinde zdeliklerini de ancak deiimin sreklilii ilkesini kabul ederek salayabilsek de, bu zamansal deiimin kendisi deneyimle bilinemediinden, znenin sentetik birletirme yetisiyle temellendirilebilir. Kant iin Gzleme n-gelen halis ilke (Cassirer 1988, s. 122) ancak iinde kendisini bildiren aposteriori ierikle gerektir. Bu anlamda gerek aktual demektir. Cassirerin yorumuna gre de Kant iin Duyumun deneysel grs iinde kendisini bildiren ey gerek (real) tir. Bu da aktual anlamnda gereklik demektir. 6 Her iki alntda da, tarihten sonraki ilk say sayfay, ondan sonraki say ise o sayfada evirmen tarafndan verilen blm saysn gsteriyor. 7 Bu kritik noktann insan aklnn snrn, daha sonra fenomenolojinin isel zamann bilinliliinin de zamansalln ne srerek bir kapan (Klosure) sorunu haline getirmesinin Kant tarafndan ngrldn Saf Akln Eletirisinin ikinci basksna eklenmi bu alntda aka grebiliriz: Dnyorum, benim var oluumun belirleniminin eylemini aklar. Var olu orada zaten bu yolla verilmitir; ama benim bu var oluu belirlediim kip bu yolla verilmemitir. Onun verilmesi iin, verilmi apriori bir form olan, kendilik duyumu, grs, yani zaman gerekir ki; (a priori verilmi zaman), duyumsanabilir ve bendeki belirlenebilirliin alna aittir. imdi, ben, bendeki belirleyii, zamann belirlenebilir olarak yapt gibi, belirlenimin eylemine ncl verecek baka bir kendilik grsne sahip olmadma gre, (ben bu belirleyiin yalnzca kendiliindenliinin 803

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa bilincindeyim) ben kendi var oluumu kendi-aktif, kendiliinden-aktif bir varlk olarak belirleyemem. Tm yapabileceim, kendime kendimi dncemin kendiliindenlii olarak, tasarm olarak vermek; bu da belirlenime dhildir ve benim var oluum hala yalnzca duyumla, yani ancak bir grnmn var oluu olarak deneyimlenebilirdir. Ama kendimi, bu kendiliindenlie borlu olarak( intelligente) olarak tanmlayabilirim. Bu alntda, Kantn egoyu nesnel bir varlk olarak deneyimle snrladn gryoruz. Bu yzden Kant, deneyimin olanana ak bir tzsellik derken, deiimin yalnz grnmleri etkileyebildiini gz nne alyordu. Deiim zamann kendisini etkilemez, yalnzca zamann iindeki grnmleri etkiler. Zamann iindeki eylerin grnmlerinin deiiminden, yani ardk dizilimlerinden te, zamann kendisine bir ardklk atfedersek, baka bir zaman daha dnmeliyiz ki, ardklk onun iinde olanakl olsun. Oysa byle, kendi iinde ey olarak zaman bilinemez. Yalnzca bir zaman vardr. Tm deiik zamanlar onun iinde yer almaldrlar; ezamanl deil, birbirlerini izledikleri ardk dizilim olarak. Zaman ancak alglarn sentetik birliinin olanakllk kouludur. 8 Cassirer bu yanl anlamay ruhu tzsel, kendi bana varolan tayc bir ilksel (Substrat) olarak anlamamz, rasyonel psikolojinin biricik manifestosudur diye tanmlyor (Cassirer 1988, 134). 9 Kant iin dinamizm, nedenselliin kategorik anlamda, yani aknsal estetik balamnda tartlmasnda, bizim ardk dizilerdeki eylerin ilikisindeki nedensellii znel anlamlandrmamzla birlikte uzay iinde ayn anda birlikte alglanabildikleri kadaryla tm tzler birbirleriyle karlkl iliki iindedir sznde vurgulanan ayn anda olmann objektiflii bizim iin ayn andalk (Zugleichsein) salayan kouldur. (Cassirer 1988, 127) Yani, aknsal estetik balamnda biz ancak uzamda ayn zamansal ardklkta birlikte bulunan eylerin nedenselliinden sz edebiliriz. Oysa aknsal diyalektikte saf akln deneysel verilerin uzam-zaman ilikisinde snrl kalmama olana, nedensellik kavramn heterojen bir neden ile balatabilir. 10 Yukarda sz ettiimiz eletirmenlerin Kantn zgrlk kavramna getirdikleri eletiri bu d ve i arasndaki geiin sorunlu olduu noktasnda birleiyor. Grnmler ve dnlebilir, kendi iinde eyler arasndaki ayrma Kantn aknsal estetik balamnda pek ok kez ve ok ak dikkati ektiini biliyoruz. Kant, zamansal belirlenim iindeki grnmler dnyasnn (mundus sensibilis) dnlr dnyann (mundus intellegibilis) kendiliinden akn bir sreklilikle devamnda ve sonucu olarak var olduunu sylemenin olanaksz olduunu net biimde syler. Nedensellik ilikisi uzam ve zaman araclyla bize verilen grnmlerin deneysel gerekliini snrlar ve bunun nnde, yani dnda bir ey deneyimleyemeyeceimiz iin byle bir ey var-dr diyemeyiz. Ancak, Pratik Akln Eletirisinde,saf teorik akln diyalektiinde, koul olanda koulsuz olan bulmada izlenen grnte birbirine kart iki yol, rnein nedensellik sintezinde duyular dnyasnn nedenler ve etkiler zincirinde 804

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa koullu olanda artk duyusal olarak koullu olmayan nedensellii dnmek, gerekten de eliik bir ey deildi; ve ayn eylem, duyular dnyasna ait olarak hep duyusal bakmdan koullu, yani mekanik olarak zorunluyken, yine de ayn zamanda, dnlr dnyaya ait olan eyleyen varln nedensellii olarak, duyusal bakmdan koulsuz bir nedensellie dayanabiliyor, dolaysyla zgr olarak dnebiliyordu (Kant 2009, 114). Bu eliki ahlaka yer amak iin, yine insan aklnn kendi varlk yapsnda dnsel bir olanak olarak kabul edilebilir. 11 Burada da kurgusal szcn aknsal imgelemin de bir olana olabilecek, olumlu bir anlamda kullanyoruz. 12 talik bize ait. 13 Bu kavramlarn Trkelerini Kuuradi, Yusuf rnek evirisinden alyoruz. 14 zgrln zamansal belirlenimden etkilenmesi ise, Kanta gre olanakszdr (Kant 2002, 53/155). 15 Yapabilirsin yleyse yapmalsn szndeki olanaktan zorunlulua geiin temellendiriliinin yine Gleichsam Durh ein Factum kavramyla yapldn anmsamalyz .

Kaynaka
Broad, C.B. 1978. Kant: An Introduction, London: Cambridge University Press. Cassirer Ernst. 1988. Kantn Yaam ve retisi, eviri Doan zlem, Ege niversitesi Edebiyat Fakltesi Yaynlar- no 43: zmir. Derrida Jacques, 2008. sim zerine Deneme, eviren Melih Baaran, Kabalc Yaynevi: stanbul. Hoffman, W. Michael 1979. Kants Theory of Freedom: A Metaphysical Inquiry, New York: University Pres of America, Inc.. Kant, I. 1929. Critique of Pure Reason, ev. Norman-Kemp Smith, New York: Palgrave. Kant, I. 1997. Critique of Pure Reason, ev. Guyer Paul, London: Cambridge University Press. Kant I. 2000. Critique of the Power of Judgement, eviri Guyer Paul, London: Cambridge University Press. Kant, I. 1989(a). Pratik Usun Eletirisi, eviri . Zeki Eybolu, Say Yaynlar: stanbul. Kant, I. 2009. Pratik Akln Eletirisi, eviri oanna Kuuradi, lker Gkberk, Fsun Akatl, Trkiye Felsefe Kurumu Yaynlar: Ankara. Kant, I. 2009. Ahlk Metafiziinin Temellendirilmesi, eviri oanna 805

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa Kuuradi, lker Gkberk, Fsun Akatl, Trkiye Felsefe Kurumu Yaynlar: Ankara. Kant, I. 1948. Groundwork of the Metaphysics of Morals, eviri H.J. Paton, Unwin Hyman: Boston. Kant, I. 2002. Prolegomena, eviri oanna Kuuradi, Yusuf rnek, Trkiye Felsefe Kurumu Yaynlar: Ankara. Kant, I. 1977. Prolegomena, eviri Paul Carus ve James W. Ellington, Hackett Publishing Company: Indianapolis. Kitcher, P. 1982. Kants Paralogisms, The Philosophical Review, say: 4, s. 517-547. Michalson Jr, Gordan. 1990. E. Fallen Freedom, London: Cambridge University Press. Walsh, W.H. 1961. Kants Criticism of Metaphysics 1, http:// journals. cambridge.org/action/search. Zeldin, Mary-Barbara. 1980. Freedom and The Critical Undertaking, New York: University Microfilms International.

806

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa

Gnahkr Bir zgrlk D: Kierkegaard ve brahim Olmak


Senem Kurtar
Giri
Bu bildiride Kierkegaardn esiz anlatm ile brahim olmann rkn yks insanln ilk balangc ile kkensel ilikisinde betimlenerek, ncelikle iinde bulunduumuz a ve ardndan olmu ya da olabilecek baka alar iin brahim olmann neden olanaksz olduu tartlacaktr. amz bir yitim, yoksunluk ve olanakszlk adr. an ruhunu betimleyen bu szcklerin yksn onun neyi yitirdii neden yoksun olduu ve neyin olanakszl olarak aa ktn sorgulayarak anlatabiliriz. Dnyann, dnyamzn en byk yoksunluu nedir? Yeni bir devlet dzeni mi, yeni bir adalet ya da ekonomi sistemi mi? Yeni bir evre ya da yaam alan tasars m? Kierkegaardn inanl gezginliinde amzn ya da modern an yoksunluunun sz edilen olgularla aklanmas olanakszdr. an yoksunluunun, neyi yitirdiinin, bir olanakszlk a olmasnn yksn bize anlatabilecek olan tek kii Sokratestir. (Kierkegaard 1941, 112-113) Sokratesin Delphideki Apollon tapna giriinde boy gsteren ve yzyllardr bysnden hibir ey yitirmemi olan derin ve kkensel kaygsdr: (gnothi seauton), kendini bil! Kendi yaamn nasl yaayabilirsin; sorgula! Kierkegaardn Sokratesten olduka uzun bir zaman sonra uykusundan uyandrd ve onun dnsel izleini tmyle biimlendiren bu soru, onda kendini ok daha derinlikli bir biimde gsterir. Soru artk amzda her bir bireysel varoluun kendi yaamn nasl yaayabilecei ya da daha da nemlisi bunun olanakl olup olmad sorununa dnr. Burada, an en byk gereksiniminin neden Sokrates olduu sorusu gndeme gelir. Kierkegaardda sorunun yantn, kaybolduunda en ok eksiklii duyumsanan ey en az kuku duyulandr. En az kuku duyulan yeniden dnerek onu yeni bir biimde bulabilme olana da kendiliinden doar (Kierkegaard 1941, 112) szlerinde buluruz. Szlerde vurgulanan bu en az kuku duyulan ne olabilir? zellikle modern an ve onun dnme, davranma biimlerinin keskin ura olan, Descartesn cogito me cogitaresinde anlatmnn zirvesine ulaan bir eydir. Bendir, kendidir, kendi bilinci ya da kendini bilmektir ve daima kendisinden hep en az kuku duyulmu olandr. Dolaysyla en az kuku duyulan yitirdiinde insan neyi yitirdiinin de, neyin peine deceinin de en az farknda olacaktr. amzn, Platonun Phaedrus diyalounda rastladmz henz kendimi doru dzgn bilmezken benim dmdaki eylerin arayna 807

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa kalkmak bana son derece gln geliyor 229c-30a (Plato 2005, 6) szlerinin yinelenerek ve daima ilk kez okunuyormu gibi okunmasna gereksinimi vardr. Kierkegaardn an en byk gereksinimi Sokratestir (Kierkegaard 1941, 113) szn tam da bu balamda anlamak gerekir. Ancak burada Sokrates inancn kkensel nceliinde dnmtr. Kierkegaarda gre, inan, varolusal dnm ve Sokratik dnme tutkusu ilikisinde yeniden yorumlanmaldr. (Howland 2006, 3) Bu nedenle, inancn kkensel neceliinde,brahimin Moriaha uzanan gerilimli yks modern an Sokratik motto kendini bili ne denli olanakl kld dorultusunda akla kavuturulmaldr. nk usun tm sylemlerinde evrensellik kibri ile her eyi kuatt bir an karanlk uykusundan uyannn tek yolu bireysel varoluun kendi esiz ve tek olma yksn yazmasyla olanakldr. Bu yk dnya zamanndan nceye, zamann ve henz dnyann olmad bir yere kadar uzanr ve onu gemiten bile eski olan bu ilk yeri, ilk balangcndan anlatmak gerekir. Bu nedenle, burada brahimin Moriah Dana uzanan inanl gezginliinin betimlenebilmesi iin ncelikle Kierkegaardn Der Begriff der Angst (Kayg Kavram)nda zmledii, her birimiz iin dem olmann kkensel olanakszl zmlenmelidir. Bu zmleme ussal ya da mantksal olarak deil; yalnzca varolusal olarak olanakldr ve bize dem olmay anlatabilecek tek bir ey vardr: zgrln ve dolaysyla gnahn douu.

lk Gnah: dem ve zgrln Douu


brahim olmann olanakszlna ramen belki bir derece de olsa anlalabilirlii iin bireysel varoluun kendi olma, kendi yaamn yaama kaygs gnahn varolusal olarak zmlenmesinde kklenir. Gnah dnyaya bir gnahla geldi (Kierkegaard 1980, 46), Yaradln bu sz dnyann varoluunun gnahkrlkta temellendiini irdelemektedir. Bu anlamda, gnah rastlantsal deil; hesaplanamaz ve ani bir srama olarak kendini aar. nsann bireysel bir varlk olarak Tanrdan kopuu demin Aden bahesindeki yksnde ilk gnahn kkenselliini anlatsallatrr. Bu nedenle, Kierkegaard iin, dem bir figr ya da bir karakter deildir. dem balangtr, her eyin varoluunun ilk balangc, ilk modeli, gnahn dnyaya yine bir gnahla geliidir. Burada, gnah bireysel varoluun oluumunu anlatr. (Kierkegaard 1980, 37) Bu nedenle, gnah bireysel varolutan sonra deildir; aksine onun kendi varlna sramasnn temel olana ve znel deneyimin anlalr ya da duyulur tek biimidir. Kierkegaard gnahn varolusal zmlemesini kkensel bir gereklilik olarak gndeme getirir. Hristiyanln ya da dogmatik dncenin kaltsal gnah konusundaki yanlsamas insanln doas gerei gnaha eilimli bir varlk olduu kansnda bulunmaktadr. Bunun en ak gstergesi demin gnahdr. Bizler demin gnahnn gnahkrlar olarak anlalrz. Oysaki gnah bizim kendimizdir ve bu nedenle, kendi olmann paradoksal doasnda akla kavuturulmaldr. Eer gnah, Aden yksndeki gibi Tanrdan kopu ve varoluun balangc 808

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa ise bu, her bireysel varoluun kendi gnahnn ya da gnahkrlnn olanaklln anlatr. demin gnah onun kendi gnahkrlnn balangcdr. Yalnzca bu balangta ilk olmas bakmndan dier esiz gnahlarn aa kma olana olabilir. Ancak demden bakasnn gnah olamaz. Hibir bireysel varolu, bir dieri ile ayn yerden balayamaz. Her balang yenidir. Ayn zamanda bu balang bireysel olann tarihin sahnesindeki yerini ilk aldr. (Kierkegaard 1980, 345) Bu nedenle, bireysel varolu kkensel olarak suludur. nk o asla dem olamayacaktr. Bu, varoluun esiz serveni iin kapatlamaz bir gediktir. Bu, insann kendisi ile insanlk soyu arasndaki ayrmdr. Gnahn bu kkensel znellii, znel deneyimin aa kma yolunu temellendirir. Kierkegaardn zmlemelerinde gnah bir yer alma, bir durum olarak aa kar. Bu durum ya da yer alma dnyasal varoluun hakikatinin kkensel olarak znel deneyimde duyulabileceini anlatr. Bu nedenle, gnah, ar duyumsallk olarak betimlenebilir. (Kierkegaard 1980, 28) Bunun anlam, gnahn toplumsal, ahlaksal, siyasal, kitlesel tm sulardan ayr olduudur. Gnahn dinsel sylemde anlatsallamas bu ayrmn bir gstergesidir. Gnahn dinsellii Tanr ile en temel iliki biimi olmasnda kklenir. En kaba, dorudan dinsel syleminde bile gnah bireysel varoluun kendi olma deneyimini Tanr nnde yaamasyla ilgilidir. Tekin tekle ilikisidir. Gnahn bu znel hakikati hiin masumiyeti, kayg ve zgrlk ls arasndaki ilikinin srekliliinde kklenir. Bu nedenle, Kierkegaard her eyin balangcnn bir gnah olduunu sylemekle birlikte gnahn olanaklln zgrlkle akla kavuturur. demin Tanrdan kopuu balangcn masumiyeti1 ve gnah arasndaki dngsel ilikinin zgrlkte kklenmesini anlatr. dem olmak bir hi olmaktr. Onda ne herhangi bir eyin ne de kendisinin bilgisi olabilir. nk o henz bireysel olarak olumu bir ey deildir. Bu nedenle, dem iin iyi ya da kt yoktur. Kierkegaard bu yolla balangcn bilgi deil, eylem olduunu gstermektedir. (Cameron 2007, 97-98) dem yalnzca eylemiyle iyi ve ktye ulaabilir. Burada balangc biimlendiren yasaklanm iin duyulan derin, bitimsiz arzunun ta kendisidir. demi uykusundan uyandran onun arzusudur. Ancak dem ne iin arzu duyabilir ki? Onun ne bilgisi ne de deerleri vardr. demin arzusu hiliin arzulanmasdr ve bu demin kendi olma arzusudur. Kendi olma arzusu daima kayg olarak aa kar. demin kaygs onun varoluunun kkenselliidir. Tanr, deme u iyi ve ktnn bilgisiyle donanm aatan yeme der. (Kierkegaard 1980, 44) Ancak dem iin Tanrnn sz anlamszdr. O, dilsizdir konuamaz ve ona syleneni de anlayamaz. Bu, onun mutluluu, gzellii ve kutsanmldr. (Kierkegaard 1980, 45) demin sonsuz huzurunu, masumiyetini, sessizliini bozabilecek tek ey Tanrnn sz ile uyandrlmaktr. Tanr deme zgrln szle armaan eder. zgrlk, Tanrnn daima yeniden kazanlmas gereken armaandr. nsann dnyadaki varoluunun sreklilii Tanrnn daima yeniden ona geri verilmesi iin verdii armaan olan zgrlktr. Bu nedenle, 809

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa insann zgrl iin bir kayg varl olarak kendini duymas brahimin yksnn tek gerekliidir. (Kierkegaard 1980, 41-42) nk zgrlk iin kayg kkensel bir olanakllktr. Bireysel varoluun oluumunda ilk balangc biimlendirmekle birlikte onun dnyada kendi varoluu olarak aa kmasnn anlamn da bu kayg biimlendirir. Bu nedenle, zgrlk ve kayg doutandr. Tm insanlar zgrlk ve kayg ile doar. Bu zgrlk nedeniyledir ki dem zgrdr. Bu nedenle henz gnah yoktur. (Kierkegaard 1980, 43) Kierkegaard iin, gnah, dnyada olmann kkenidir. Bizler gnahkr domayz; gnahkr oluruz. Gnah ne bizim yarattmz bir eydir ne de bizde zsel olarak bulunandr. Kaltsal gnah yeniden yorumlanmaldr. (Cameron 2007, 103) Kaltsal gnahn bu yeni yorumu gnah ve zgrlk arasndaki paradoksal iliki olarak aa kar. Kierkegaard iin gnah zgrlkten kopu, masumiyetin terk edilmesidir. Gnah evrenselden ayrlmaktr. (Kierkegaard 2007, 25) Gnahkrlk zgrln sz edilen yitimselliidir. Burada, gnahn zgrl, masumiyeti, hii mutlak olarak geride brakmas sz konusu deildir. Kierkegaard, gnah zgrlk ve kaygda temellendirerek onun sreklilii ve dngselliini irdelemektedir. Gnah daima bir yitim olarak aa kar. Dsel bir lkenin hem hi var olmam hem de yitirilmi olmasndaki derin paradokstur. O, bir arada-olmaya srama durumudur ve bu, arada-olma durumu masumiyetin yitiminde yeni bir grntr. dem olmann olanakszlnda kklenen bireysel varoluun gnahkr zgrl bizi neyin karar an iin ayrdn, bu an iin hazr kldn anlatr. Ancak bireysel varolu iin dem olmak kkensel anlamda olanakszdr. O, balangcn, gnaha dn yksdr. Gnaha dm varoluun paradoksunu anlatamaz. Bu ykde yalnzca ilk szckler duyulabilir. Ancak sylemin kalabalna dm bir yk iin bu szckler yalnzca bir balang olabilir. Varoluun insanln tarihsel serveninden kopuunu nasl bir zgrlk, kayg ve gnah dngs anlatabilir. Bu karmak, karanlk ve zorlu yk kendini bize nasl duyurabilir. dem olmann ilk modelinde, bu ilk-silik siluetinde tepeden trnaa gerek olan bir ykye gereksinimimiz var. Kierkegaardn uykularn blen brahim olmann, olabilmenin dsel yksne.

nancn Uyan: brahim Olmann Olanakszl


mgelem resmedilmi tek bir ann duyulur varoluunda bir ileri bir geri gider ve Kierkegaard Korku ve Titremenin ilk sayfalarnda bize ok eski bir sylenceyi defalarca yeni bir biimde anlatr. Nedir bu sylencede bu denli byleyici olan? Neden brahim? brahim olmak olanakl m? brahimin o ok eski yks tm zamanlarda var olmu ve olabilecek yklerin en korkuncu, en karanl ve en paradoksal olandr. Kierkegaard brahimde bireysel varoluun zgrlk, kayg ve gnah dngsnden kurtuluunun olanakszln bulur. Burada, kurtuluun olanakszln temellendiren yalnzca inan olabilir. Bu anlamda, brahim olmak inancn ba iin ideal olmaktr. (Taylor 1977, 310) Nedir brahimi kendi yksnde esiz 810

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa klan? Toplum iinde saygn bir insan olmas m, Sarah ile evli olmas m, bir oul istemesi mi ya da olun kendisi mi? Bunlarla brahimi anlatabilir miyiz? yknn silik resmini izen tm bu olgular brahimin kendisi olamaz. Tanr brahime en kymetlisini, tek olu shak alp onu Moriahta ona gsterecei biimde kendisine adamasn syledi ve onu byle snad, Genesis 22. (Genesis 1995, 97-98, Kierkegaard 1983, 10) brahim, Moriaha olunu (shak) sz verdii ekilde Tanrya kurban etmek2 iin yalnz bir yolculua kar. Moriaha yolculuun yalnzl ve brahimin shakn sorular karsnda sessizliini korumas en kymetlinin korunmas ve kutsanmas iindir. Artk ne brahim babadr ne de shak ouldur. shak brahimin deildir. O, brahimden bakadr; tekidir. Tanryla sz olarak alan ilikide brahim kendi olabilmek iin etii kurban etmenin szn vermitir. nk brahim iin etik bir ayartmadr. brahimin ona direniinin nedeni budur. brahimin sessizlii bu ayartmaya ara vermek ve uyann olanaklldr. brahim her eyi aklayabilecek bir ey syleyemeyeceinden susar. (Derrida 1995, 61) shak tekidir; brahimin yalnzln, tekliini bozduu gibi, bu yalnzln, tekliin ona geri verilebilmesinin de tek yoludur. Bu nedenle, brahim shak terk ederek ona geri dnebilir. Bu dngnn kkeni ise tek bir szckle aklanabilir: tutkulu bir sevgi. Sz, balangta sevileni adamann szdr. Her ey sevgiyle ve sevgi iin, sevgide balar. brahimin sevgisi hem Tanrdr hem de shak. nk yalnzca sevileni sevgi iin adayabiliriz. Varoluun dayanlmaz acsnn kayna tam da budur. brahimin eylemi gerekletiinde o hem bir katil hem de bir kahraman olacaktr. dem ve Havva, brahim ve shak, Habil ve Kabil. Hepsinde Tanr ile iliki iin sevilenin adanmas esastr. lla ki bam Moriahta olum iin ekmem gerekiyor. Bam daima sevdiime ynelir. Moriah dandaki anlar dnyann da anlardr. (Kierkegaard 1983, 50) Bu nedenle, brahim olmak az da olsa anlalr klnmak isteniyorsa, onun Moriah yolculuunun ve orada yaanlan anlarn ne shak aracl ile insanlk soyunu srdrme mcadelesi ne de fkeli tanrlara bir adak vererek onlar yattrma abas olmad ncelikle akla kavuturulmaldr. (Kierkegaard 2007, 27)brahimin zorlu yolculuu onu karar an iin hazrlayan seimidir. Bu seim, u ya da bu verili eyin seilmesinden ayr ve onu da olanakl klacak lde ok daha kkensel olandr. Karar an iin seim yapmak bireysel varoluun gndelik sradanln estetik3 alanndan etie sramasdr. brahim karar an iin hazr olmay semesi ile etik olandr. Ancak bu da yetmez, etiin etik iin kurban edilmesi gerekir. nk etii amak, tekilerin almas, geride braklmasdr. nsan tekilerden sonra, Tanrdan ncedir. (Vries 2002, 141) Bu nedenle, etik olann almas Moriahn karar an iindir. Tekin tekle, varoluun Tanr ile ilikisinin tek yolu budur. shak, bunu yapma her eyi mahvedeceksin! der. brahim buna ramen ban Tanrnn nnde shak iin, olu deil en kymetlisi en sevdii iin eker. 811

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa Peki, ama neden? nk brahim inancn gstermek ister. brahimin inanc onun Tanr nndeki zgrldr. nan bireysel varoluun Tanr nnde ve Tanrdan ayr olduunun tek gstergesidir. brahim kendini yalnzca inancn aa kmasnda bulur ve bu durumda bulduu artk onun kendisi deildir. nsan kendine daima ge kalr. Bu nedenle, inan insanlar bir araya getirmez. Aksine onlar birbirinden ayrr. Bu yolla her teki Tanr ile bir araya getirir. nsan ne zaman ki kendini bu ilikide bulur; onu dier insanlarla bir arada tutan her ne varsa uup gitmitir. (Kierkegaard 1983, 48) brahimin durumu yalnzca bir savunma olarak anlalabilir. Burada yanltc olan ldrmeyeceksinde temellenen etiktir. Etiin bu ayartcl brahimin durumunu paradoksal klandr. brahim, etik ve inan arasndadr ve her ikisinin varln da tamamen ortadan kaldramaz. (Kierkegaard 1983, 54) nk brahimin dnyasal oluumu dierleri ve kendi arasnda olmaktr. Onu etik olann ayartclnda kendi olmaya aran yalnzca Tanrnn sz olabilir. Peki, ama nasl, Tanr bizi kendimiz olmaya nasl arr? Neden bireysel varolu yalnzca inanta kendi olabilir? Neden brahim olmak inanl bir yalnzlk ya da kendine srgn bir gebe olmak, yersiz-yurtsuz olmaktr? Karar ann bu denli gl ve derinden duyumsatan nedir? Tanr, brahim ve ailesi. brahimi her ikisi ile bir arada tutan yalnzca koruduu ancak hakknda hibir ey bilmedii bir gizdir. brahim olmak, giz iin sessizliktir. Gizliliin yeminidir. Bu nedenle, brahimin shaka syleyecek hibir eyi yoktur. Artk sz olanakszdr. nk dolaym olanakl klacak hibir ey yoktur. brahimin grevi etii kurtarmak iin onu adamaktr. Sevgi iin sevilenin adanmasdr. Peki, ama neden? Etik neden kurtarlmal, sevilen ne iin adanmal? Burada etik bir giz etiidir. (Cameron 2007, 110) zgrlk, sorumluluk, su ve benzer tm etik anlatlar evrenselin gereklii deil, mutlak olarak tek olmann, esiz bir ann yksn anlatr. Bireysel varoluun tm serveni, gizin varl iin zgr, onu korumak, ona bekilik etmek iin sorumlu ve onu aa karmak iin gnahkr olmay anlatr. Bu nedenle, bireysel varoluun zgrl ya da sorumluluu eylemlerinin belirsizliini anlatr. Eylemlerimizin belirsizlii gizin etii olarak etiin bizi karar anlarna tamas ve karar anlarnda almasdr. Kierkegaard iin, karar varolusal bir koputur. Yitimli bireysel varoluun kendi gizinde uyandr. Bu giz, yitimliliimizde parlayan sonsuzluun asaletidir. Sonsuzluk karar annda zamanla kavuumdadr. Karar dncelerin bizi sarmalayan kaba giysilerinden soyunmaktr. Tekdzeliin uyuukluundan uyandran bir titremedir. Varolu iin bir tehdittir. nk o, yeni bir balangtr. (Kierkegaard 2007, 3-4) Derridann esiz anlatmyla Mysterium tremendumdur. Mysterium tremendum, gizin rknln anlatr. O, Tanrnn okamasdr. rkten ve titretendir ve her ey bu titreme4 ile balar. Biri neden titrer hi kimse bilmez. Titreme bize gizin, bilinmeyenin armaandr. (Derrida 1995, 56) Bize usulca sevginin 812

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa sonsuzluunda kendini brakma5y fsldar. (Kierkegaard 1983, 37-38) Bu nedenle, karar an bir lgnlktr. (Kierkegaard 1983, 16-17) Tanr nnde korkmak ve titremektir. Tanrda uyantr. Varoluun dnyadaki gebeliini, kkensel bir oluum olduunu anlama andr. (Kierkegaard 1983, 41) nan bu oluumun tek gereklii olan bir akl imler. Karar an ibrahimin inancnda asl kalmaya ve etiin ayartclna direnmeye sramasdr. Bu balamda, karar an varoluun kkensel acsna katlanma andr. Kierkegaard iin, batan kartlmaya dayanan, kendi varoluu ile kutsanr. (Carlisle 2005, 124) brahim olmak, bunu yalnzca ben kendim yaptm diyebilmektir. (Kierkegaard 1983, 48) Gizin etiinde bireysel varoluun hakikati zaferler kazanm, gururlu ve kendinden emin bir hakikat olamaz. brahimin hakikati kendini inancn uyannda inan iin brakmaktr. Bu nedenle, burada hakikat daima yenilgiye mahkm bir hakikat olabilir. O, mutlak uyumsuzluktur ve bu nedenle varoluun paradoksudur. (Taylor 1977, 307) nk onun ne bir ba ne de belli bir sonu vardr. Ne sonucu ne de nedeni ile nitelendirilemez. Varoluun kkeni daha nce irdelendii gibi zgrlk kaygs ise bu durumda zgrln hakikati kendini daima bir paradoks olarak amlar. brahim olmann olanakszl paradoksun sahiplenilemez ve zlemez olmasnda kklenir. zgrln paradoksal olmasnn anlam nedir? Ne brahimi Moriaha gtrr ve orada Moriahta yalnz brakr? nan eer bireysel varoluun akl ise onu bu aklkta tutan ve koruyan nedir? Benim inancm var diyemem, bu cesaret bende yok. Tanry kk skntlarmla yoramam. Ayrntlar beni hi ilgilendirmiyor. Ben yalnzca sevgimle ldyorum ve onun el dememi n korumakla. (Kierkegaard 1983, 34) Kierkegaardn szleri hakikatin iki yakasn betimler. Bunlardan biri inantr; dieri sevgidir. nan bir gizdir. nsan ona asla ulaamaz. Dier yandan her eyi aa karan da bu gizin kendisidir. Bu nedenle, bireysel varoluun zgrlnn kkeni ondan baka bir ey olamaz. Ancak bilinemez, ulalamaz, daima nde olan inan kendini bir biimde bireysel varoluta gsterebilir. nancn bizdeki bu grntsnn tek bir ad vardr: Tutkulu bir sevgi. Sevginin kkeni ise ncelikle Tanrnn bizi sevdiine inanmaktr.

zgrlk Paradoksu: Tanrnn Kskan Sevgisi


Kierkegaard sevginin hakikatini bireysel varoluun ayrmnda temellendirir. Bu balamda, sevgi ve zgrlk arasnda kkensel bir iliki bulunur. Seven kendini zgrlkte aa karr ve yalnzca zgr olan sevebilir. Bu nedenle, sevgi aa karan bir gtr. Kendi olmann olanaksz olanaklarn aar. Sevgi, dier yandan varoluun kinesisidir. (Kierkegaard 1962, 90-91) Kinesis olarak sevgi daima zgrlk olarak aa kar. Sevgi ve zgrlk arasndaki bu kkensel iliki hem bireysel varoluun onda kendine ayrlmasn hem de bu ayrmda kesintisiz bir genilemeyi anlatr. Kierkeggard iin bu genileme isel bir alann aa kmasdr. sel alann genilemesindeki kesintisizlii anlatabilecek 813

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa tek kavram tutku6dur. Dolaysyla sevginin zgrlk olarak aa kmas tutkunun belirsiz acs ve bitimsizliinde olanakldr. brahimin yalnzl ona tek bir ey syler: Benim, brahim, biraz kl, biraz duman. Genesis 18.27 (Genesis 1995, 16) Tutkunun sonsuz ateinde brahim olmak, varoluun yitimselliidir. Varoluu kkensel yitimsellii iin uyandrabilecek tek ey Tanrnn szdr. nk Augustinusta rastland ve Johannes Climacusta yeni bir anlat bulduu gibi Tanr ne sylemise eksik sylemitir. (Augustinus 2008, 9-10) Bu nedenle, Tanrnn sz gnah olanakl klar. Ancak bu olana gerekletiren gnahkr olur. (Carlisle 2005, 125) Tanrya alan yolun inan ve sevgi yolu olmasnn anlam tam da burada gizlenmektedir. (Kierkegaard 1983, 37) nanarak sevmekle insan, tutkunun bitimsizliinde tutunur. Yalnzca sevgi bizi zgrletirebilir. Bir dierini sevmek ve bu yolla Tanrnn sevgisi iin ak olmak. Kierkegaard iin, sevgi, Tanrnn acsn, tutkusunu kabul etmektir. (Kierkegaard 1983, 101) Bu nedenle, Tanrnn sevgisi en byk, en gl ve en tutkulu olandr. Tanr sevgisinin bu sonsuz derinliinde ne vardr; ne de yoktur. O, daima yeniden olumakta olandr. Hakikat Tanrnn sevgisine ak olabilmek; bu sevginin aklnda kalabilmenin anlarndan oluur. Bu nedenle, Kierkegaardn hakikati yeni anlar olanakl klan gelecein hakikatidir. nsan, yalnzca inanarak bu hakikate katlabilir ve kendi gizi ile anlk bulumalar yakalayabilir. Bu bulumalar, inan sramalarnda kklenir. nk biri her eyi geride brakarak tpk brahim gibi inanta asl kalmaya srayabilir. Srama kkensel olarak yeryzne ait olmaktr. Ykselmek ve ardndan yeniden dmektir ya da yeniden debilmek iin ykselmektir. Bu nedenle, srama bir anlktr. (Kierkegaard 2009, 124) O, bir zgrlk kategorisidir. Tanrnn ulalamaz, sahiplenilemez sevgisine katlmakla insan inancnda sevginin at yeni gnahlara tank olur ve kendini gnahkrln bitimsizliinde duyumsar. Bu, bireysel varoluun en kkensel umutsuzluudur.7 lm bile bu umutsuzluu aamaz. O bile bir kurtulu deildir. lm ancak en kkensel srama olabilir. (Kierkegaard 1941, 7, 15) Tanrnn sz, onun sevgisidir. brahimin bu sz duymas ile balayan inanl gezginlii sevginin denizinde yeniden iek amak iindir. Varoluun gnah iekleri Tanrnn daima sevileni kendisi iin adamay isteyen sevgisinde aar. Derrida, sevilenin adanmasnda kklenen bu sevgiyi Tanrnn kskanl olarak zmler. (Derrida 1995, 64) Bu nedenle, Tanr mutlak olarak varoluun sevgisini geri isteyendir. Onu sevgisini geri vermeye arandr. Tanrnn sevgisinin kskanl alegorisi bize bu sevginin kinetik ve bireysel varoluu yeniden aa karan bir doas olduunu anlatr. (Kierkegaard 1962, 38) brahim, kendi kurtuluunu korku ve titreme ile aa karmann paradoksudur. Burada tutkuyla sevmek onun yaamnn tek primus motorudur. (Carlisle 2005, 93) Ac ve inanla sevmek. Hem ulaamayacan bilmek hem de ona ait olmay istemek. Bu, varolmann 814

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa paradoksudur. Sevilenin daima yeniden yitirilmesi, brahimin acsnda ve tutkusunda anlatsallaandr. brahimin inand tek bir ey vardr: Tanr onu sevmektedir. Gnahkrln isel almn olanakl klan bu sevgidir. (Kierkegaard 1941, 108-109) Bu nedenle, gnahn zgrl ya da zgrln mutlak anlamda gnahkr olmasn tek tek gnahlarla anlatmak olanakszdr. Kierkegaard bunu, gnahta kalmann srdrlmesi olarak akla kavuturur. (Kierkegaard 1941, 120-121) Gnah balayan ve biten bir eylem deildir. Onun deeri ne banda ne de sonundadr. Gnahn kendi-deeri gnahtan kurtulamyor olmaktr. Raskolnikovun acsnn, kaygsnn kkeni gnahn sreklilii iin yerinde bir rnektir. Raskolnikovun zgrln biimlendiren ne eylemi, ne eyleminin iyi ya da kt bir eilimden domu olmasdr; ancak gnahnda asl kalmasdr. Burada, bir eylemi semek ya da sememek deil eyleminde mutlak olarak kendini semeyi semek esastr. nk Tanr ertelemeyi sevmez. imdinin kutsanml (kairos), onun daima kurtuluun an olmasdr. Tanr iyi ynelimlerden ok gl bir ball sever. Bu ballk insann daima yeni bir kendinin aa kmas iin kendini ve her eyi adamasdr. Bu nedenle, insan Tanrnn nnde ve onun iin daima yeniden karar vermelidir. Kalpte yanan tutku ateiyle yeniden riske atmaldr kendini. Eer eksikliklerinden utanyorsa gzlerini Tanrya dikmelidir; dier insanlara deil. O zaman tm zayfl onu terk edecektir. (Kierkegaard 2007, 7-8) nsan sevebilmelidir. Tanrnn sevgisini severcesine sevebilmelidir. Sevgisini daha da derinletirebilmek adna inancnda dnebilmelidir. lebilmelidir ve kllerinden yeniden yeni tutku ateleri yakabilmelidir insan. Cesur olduu kadar alakgnll, ahlakl olduu kadar ahlaksz, doru olduu kadar yanl da olabilmelidir. Yaamnn bitimsiz ama yitimli kinesisi adna uyumsuzluun hakikati iin savaabilmeli ve yenilebilmelidir. nk inanc ona dlerinde tek bir ey syler: Tanr onu sevmektedir.

Sonu
l bir Tanr deil, bizim iin yepyeni olanaklar, frsatlar olanakl klan ve kendisi kkensel olanakszlk olan bir Tanry dlemek. zgrlk ve sevgide alan inancn tutkulu yolunda asl kalmak. Gnahkr ya da brahim olmak. amzda kim inanta asl kalmaya gnll olabilir? Kim gnahnn riskine atlabilir? Kim zgrln kkensel paradoksunda karanlk bir d grebilir? Dlerin yalnzlnda kim brahimi anlayabilir? Hi kimse. an ruhu buna izin vermiyor. inde bulunduumuz a bize herhangi bir durumda duraksama, zamann aceleci ve daima megul anlarna ara verme olana tanmyor ki. Bu a, brahim olmak deil, onu az da olsa anlayabilme olanakllndan bile yoksundur. Burada hi kimse inanta her eye ara veremez. Modern an tm olanaklar alp geilmek, sonlandrlmak iindir. O, ba ve sonu olmayan yeni balanglara katlanamaz. O, tutkuyu, acy, ak yitirmitir. Tanrnn gizi ve kutsallndan yoksundur. Bu nedenle, onda birinin Tanr nnde kendi olmas, inancn gstermesi olanakszdr. 815

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa Modern an erdemleri yoktur. nk Antik Yunann aretesi birinin kendi olabilirliini, kendi olmasn belirleyebilecek olanaklarn anlatr. Bu ada birinin kendi olmas, kendi yaamn yaamas ya da varoluun asaletli gerilimini duyumsamas kkenini yitirmitir. Bir yitim, yoksunluk, olanakszlk a olarak bu a bize her eyi bir arada grme ya da bir yerde duraksama, ara verme olanan tanyamaz. Gizin, kutsaln tutkulu atei tarafndan terk edilmitir. nsan daima kendinden kamaktadr. nk en geni anlamyla ne yapabileceini sorgulamak onu daima rktr. Tm bunlarn kkeninde tek bir ey vardr: Sevginin, onun zorlu, sabrl, katlanlan, ac ve tutkuyla, sevgi iin sevileni adamalarn inancyla rntl yolunun yitimi. Kierkegaardn szleri sevginin hakikatini ya da hakikatin sevgisini yle anlatr: Her ey sevgide sonlanr. nsanln mucizesi vardr: nan, umut ve sevgi. Ancak bunlardan en by sevgidir. Sevginin yolunda ne dlr ne de duraklanr ve insan kendi yolunda yeterince olgunlamadan sevginin yolu ona asla almaz. (Kierkegaard 1962, 35) Benim sonsuz mutluluum Bu hakikatin bende olmasdr. O, en bandan beri benimledir; ben bunu hi bilmeyecek olsam bile. (Kierkegaard 1962, 44-45) Ara. Gr. Dr. Ankara niversitesi Dil ve Tarih-Corafya Fakltesi Felsefe Blm

Notlar:
1 Kierkegaard iin, masumiyet dorudanl imler. Mantk iin dorudanlk ne ise, etik iin masumiyet odur. Ancak mantkta dorudanln ortadan kalkmas mantksal bir gerekliktir. Etik iin masumiyetin ortadan kalk etiin dna kmay gerektirir ve bu nedenle, etik-olmayandr. nk etik bize bylebir durumda unu unutmay yasaklar: Masumiyeti ortadan kaldrabilecek tek ey sutur. Bu nedenle masumiyetin yokluu, zgrln yitimidir. Buradan karlacak sonu, masumiyetin gnahla koullanm olduudur. Masumiyeti daima yeniden aa karan gnahn dngselliidir. Gnahn dngselliinde masumiyet bir arada-olma durumudur. O, hem yitik bir grngdr; hem de gnahn yinelenen yeniliidir. (Cameron 2007, 97-98) 2 Derrida burada, kurban etmek szcnn branice korban anlamna gelmediini irdeler. Kurban etmek tek, esiz, en kymetlinin lmdr. Kurban kutsanandr. (Derrida 1995, 59) 3 Kierkegaard insan varoluunun dnyadaki oluumsalln estetik, etik ve ve dinsel olmak zere helezonik (ilerleyen, gelien bir sre deil, her bir alan da dierlerinin olanaklln koruyor demektir bu) varolu alannda amlar. (Kierkegaard 1983, 93, 100, 101) Harry S. Broudye gre, Kierkegaard bu varolu alanlarn grngbilimsel olarak zmlemitir. Bunlardan estetik varolu alan, insann somut verili varln, belli bir ey olarak varolmasn anlatr. Refleksiyondan ncedir. gd ve arzular belirleyicidir. Esas olan alc olmaktr ve bu nedenle edilgin bir alann 816

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa almdr. Verili bir kendi ile allmayc olmak bakmndan bir iliki vardr. Refleksiyon bizi estetik varolu alannn eitliliklerini ayrt etme ilkesine gtrr. Etik varolu alan seme ilkesinde kklenir. Varolu ncelikle seim yaparak karar anna hazrlanabilir. Karar an dinsel alan ve dolaysyla inanla inanca sramaktr. (Broudy 1941, 294-312) 4 Tremo, tremeo, tromas, tremendus, tremendum. Derrida szcn kkenbilimsel bir zmlemesini yapyor ve titremeyi Latince kkeni ile birlikte ele alyor. (Derrida 1995, 55) 5 Resignation, yitimli dnyann sonsuz olann sevilebilmesi iin bir kenara braklmasdr. nan Tanrnn sevgisine hazr olmak ve yitimli olan onun armaan olarak almaktr. (Kierkegaard 1983, 37-38) 6 Danca Lidenskab (passion, tutku), lide (to suffer, ac ve etkilenmilik) kknden geliyor. (Kierkegaard 1983, 46, 193) 7 Kierkegaard, umutsuzluun biiminden sz eder. Bunlar, henz kendinin bilincinde olmamann umutsuzluu, kendi olmay istememenin umutsuzluu ve kendi olmay istemenin umutsuzluudur. Bunlardan varolu iin en kkensel olan en sonuncusudur. (Kierkegaard 1941, 9-11)

Kaynaka:
Kierkegaardn Yaptlar
Kierkegaard, Soren The Sickness Unto Death (Edited and Translated by Howard V. Hong and Edna H. Hong with Introduction and notes), UK: Princeton University Press, 1941 Philosophical Fragments, (Originally Translated and Introduced by David Swenson, New Introduction and Commentary by Niels Thulstrup), USA: Princeton University Press, 1962 The Concept of Anxiety A Simple Psychologically Orienting Deliberation on the Dogmatic Issue of Hereditary Sin (Edited and Translated with Introduction by Reidar Thomte in collaboration with Albert B. Anderson), UK: Princeton University Press,1980 Fear and Trembling and Repetition (Edited and Translated by Howard V. Hong and Edna H. Hong with Introduction and notes), UK: Princeton University Press, 1983 Kierkegaard: Concluding Unscientific Postcript (Edited by Alastair Hannay), UK: Cambridge University Press, 2009

Dier Kaynaklar
817

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa Broudy, Harry S. , Kierkegaards Levels of Existence, Philosophy and Phenomenological Research, Vol.1, No.3 (Mar. , 1941), 294-312 Taylor, Mark C. , Journeys to Moriah Hegel Vs. Kierkegaard, The Harvard Theological Review, Vol.70, No.3/4 (Jul-Oct. 1977), USA: Cambridge University Press, 305-326 Derrida, Jacques, The Gift of Death, (Translated by David Wills), USA: University of Chicago Press, 1995 The Book of Genesis Chapters 18-50, (Translation and Commentary Victor P. Hamilton), USA: Wm. B. Eerdmans Publishin Co. , 1995 Vries, Hent de, Religion and Violence Philosophical Perspectives From Kant to Derrida, USA: The Johns Hopkins University Press, 2002 Plato, Phaedrus, (Translated with an Introduction and Notes by Christopher Rowe), UK: Penguin Classics, 2005 Carlisle, Clare, Kierkegaards Philosophy of Becoming Movements and Positions, NY: State University of New York Press, 2005 Howland, Jacob, Kierkegaard and Socrates a Study in Philosophy and Faith, NY: Cambridge University Press, 2006 Cameron, Ed, The Ethical Paradox in Kierkegaards Concept of Anxiety, Colloquy Text Theory Critique 13(2007), Monash University, 93-113 St. Augustine, Confessions (Translated with an Introduction and Notes by Henry Chadwick), NY: Oxford University Press, 2008.

818

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa

Kierkegaard ve Kojeve Dolaymnda Hegelin Tarih Anlaynda nsann Konumu


Glin Aytgu
Bugn yaanan dnya problemleri karsnda adalet, eitlik, zgrlk gibi deerlere sahip karak daha insanca bir gelecek adna verilen mcadeleler, genellikle insanlarn tarihsel srecin deiimi noktasnda neme sahip olmadklar, srecin salt belirli iktidarlar tarafndan deitirilebilecei dncesinden yola klarak anlamsz saylabilmektedir. Bu durum tarihsel srein kendisinin, imdinin gemile ilikisiyle oluturduu gelecee dair olanaklarn yok saylmasdr. Bu balamda bu almada, tarihin ilerlemesi probleminin insanla ilikisiyle ele alnmasnn ve Hegelin incelenmesinin nedeni de, Hegelin tarih, ilerleme, tannma kavramlarnn ieriini gelitirmesi ve tarihsel olgularla aa hakim dnceler arasndaki ilikinin ne olduu problemini ortaya koymasdr. Hegelin tarihsel srele insan arasnda kurduu ilikiye dair farkl deerlendirmeler yaplmtr. Kierkegaard Hegelin insan unuttuunu ilan ederken Kojeve Hegelin felsefi antropoloji oluturduunu belirtmitir. Bu almada zel olarak bu birbirinden zt deerlendirmelerin yaplabilme olanaklar da Hegelin felsefi sistemi gz nnde bulundurularak incelenmeye allacaktr. nsan, Hegelin kurduu sarmal grnmndeki sistemin bir parasdr. Kojevein ve Kierkegaardn Hegelin insan grne dair deerlendirmeleri, sarmaln ierisinde insann nerede, nasl bulunduuyla ilgilidir. Kierkegaard Hegelin tinin ilerleyiiyle kiinin seimleri ve eylemleri arasnda kurduu ilikinin, kiinin seim yapabilme ve dolaysyla kendisini gerekletirebilme olanan yoksaydn belirtir. Kojeve ise tinin ilerlemesiyle Hegelin insann tarihteki ilerlemesini kastettiini vurgulayarak, tarihin ilerlemesine duyduu gvenle birlikte, Hegelin bilinler arasnda olduunu belirttii tannma mcadelesini Hegelin sisteminin tmne yayarak, tinin ilerleyiini yalnzca maddi srecin geliimi olarak grmtr ve bu yzden Kojevee gre Hegel insan unutmamtr, tam aksine onu tarihsel geliimin merkezine oturtmutur. Hegelde tinin ilerleyii ve kiilerin yaamlar arasnda dorudan bir iliki vardr. Buradaki problem insann iinde yer ald bu tinsel sre tarafndan nasl belirlendii ve srecin kendisini nasl belirleyebildiidir. Bu sorulara verilecek yantlar, mantksal ve aklsal bir geliime sahip olan tarihsel srele, bu sre ierisindeki insann konumunu deerlendirebilmemizi salayacaktr. Sonu olarak bu almada Hegelin bir yandan an deiimini ilan 819

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa ederken, dier yandan deiimi bir sarmal ierisinde idenin kendisinin alm olarak gstermesinin, tarihsel srete insann eylemlerinin, tarihsel olgularn yerini nasl belirledii, Kojeve ve Kierkegaardn deerlendirmeleri gz nnde bulundurularak incelenecektir.

I.Hegelin sistemi ve tarih gr


Tarihte insann nerede ve nasl bulunduu sorusuna vereceimiz yant tarih, insan kavramlarnn ieriini belirlemekle birlikte, insanlarn tarihsel sreci deitirip deitiremeyecekleri problemine de bir yant niteliindedir. Bu soru balamnda Hegelin sistemine ksaca deinecek olursak: Hegel akl, tarih, dnya, insan, doa, kltr arasnda kurduu ilikilerde, bunlar kart olarak grmek yerine, bir btn olarak kavramamz gerektiini belirterek, btnsel kavrayn yntemini gstermeye almtr. Buradaki btnle kastedilen bilincin geliiminin yani tarihin ilerlemesinin bilgisidir. atma ve devinimin olduu tarihsel srece dair bilgimiz, Hegelde kapal bir sistem oluturmakla birlikte aslnda oluu, dinamik bir sreci anlatr ve bu srecin geliim yasas da diyalektiktir. Diyalektik, ikin bir harekettir ve o hem zne hem de nesne olan gerekliin kendine zg geliimidir. Dolaysyla diyalektik dardaki nesneyi ele almak iin kullanlan bir yntem deildir, eylerin birbirini olumsuzlamasyla da srekli bir geliime ve deiime iaret eder. Buradaki geliimde varolan, kapsayp ama ilikisini de tarihin ilerleyiinde yani tinin geliiminde daha net grebiliriz. Hegele gre tin kendisi zerine dnebilendir ve dinamiktir. Kendi ierisinde bir ilikiler btn olan tinin tz de zgrlktr. Tinin kendisini gerekletirmesini Hegel una benzetir: Nasl ki, bir aacn tm doasn, verdii meyvenin tadn, biimini, o aacn tohumu kendi iinde tayorsa; tinin ilk admlar da, tm tarihi ustaca yapmaya koyulurlar (Hegel 2006: 168). Merkezi kendinde olan tin, kendisini gerekletirirken kendi dolayszln aarak yine kendisine dnmektedir. yleyse dnyatarihinin amac tinin aslnda olduu eyin bilgisine varmas, bu bilgiyi nesnel klmas, varolan bir dnyada gerekletirmesi, kendini nesnel olarak meydana getirmesidir (Hegel 2003: 78). Bu ilerleyite tinin amac kendi erei olan zgrle ulaabilmektir. Bu sarmal eklindeki ilerleyite insan, tinin erei dorultusunda zgrlk iin eyleyebilen, tmel olanla iliki kurabilen ve kendisinin bilincine varabilen bir varlk olmasnn yan sra kendi bireysel, doal ihtiyalar iin mcadele eden de bir varlktr. Bu durum kiide birtakm elikilere yol amaktadr ve bu elikiler tek tek kiilerin bunlarn karsnda tinsel olan semeleriyle zlebilecek problemler deildirler. Bunun tam anlamyla alabilmesi iin znel ve nesnel istencin bir olaca tarihsel bir sre olacaktr. Tinin kendisini gerekletirmesinde zbilin ve dolaysyla insann isteme ve bilme etkinlii nemli bir yere sahiptir. Hegel insann kendi bilincinde 820

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa olan tek varlk olduundan ayn zamanda zbilin olduunu belirtmitir. Bu yzden zbilincin douunu anlamak, insann niin ve nasl Ben demeye baladn anlamay gerektirir (Bumin 2005: 27). Bu anlamda Hegel insan sadece akl sahibi, dnen bir varlk olarak grmez, onun iin insan ayn zamanda bilen ve isteyen bir varlktr. nsan bu yetileri araclyla kurduu ilikinin sonunda da zbilince ulamaktadr.

II. Hegelin tarih ve insan grne dair Kierkegaardn eletirileri


Hegelde btnsel bir yan olan tin, Kierkegaardda tek bir ben e dnmtr. Kierkegaarda gre insann tad elikiler onun varoluuna ikindir ve insan bu ynyle kendi tinselliini bilmektedir. Tin burada insandan bamsz ya da insan kapsayan niteliinde deildir: Tin bendir (Kierkegaard 2007: 21). Buradaki tin teklii ve dolaymszl ifade eder. Bu teklik iindeki insan benine kendisi zerine dnerek ulaabilir. nsann kendi iine dnememesi de insann kendisiyle iliki kuramamas dolaysyla da kendisini unutmasdr. Bir sistem dncesiyle insana yaklamak da Kierkegaarda gre kiiyi unutmaktr. nk felsefi sistemler varoluu mutlaklkla, genel yarglarla aklama abasndadrlar ve bu da kiinin en nemli zellii olan seim yapabilme yetisini bir kenara koymaktr. Buradan da anlalaca zere Kierkegaard insann varolusal dedii zelliklerinden yola karak felsefesini oluturmaya alr ve tek insan, kiiyi yoksaydn dnd sistem dncesini ve dolaysyla Hegeli karsna alr. Kierkegaard Hegelden farkl olarak yaamdaki ilerlemeyi tek kiinin seimleri zerinden aklar. nk yaam ya da hakikat dediimiz eyler bir mutlakla ya da nesnellie sahip deildirler, onlar kiinin iselliiyle, seimleriyle, elikileriyle ilgilidir. Bu seimlerse Kierkegaardda iki sonlu ey arasnda deil, sonsuzlua dair yaplrlar ve insann yaamnda da niteliksel bir sramay ifade ederler. Hegel ise ilerlemenin kendisini kiide ya da onun seimlerinde grmez.nk ilerleme tarihsel srece ikindir, insan da bu srecin bir parasdr. Bu durum Kierkegaardn iddia ettiinin aksine Hegelin kiinin tutkularn ve isteklerini yoksayd anlamna gelmez, nk Hegele gre kiinin tutkular, istekleri tinin kendisini gerekletirmesinin nemli aralardr, bu anlamda Hegelin felsefi sisteminin kiinin bu zelliklerini yoksaydn deil sadece sisteminin merkezine koymadn syleyebiliriz. Ayrca Hegelin de belirttii gibi kiilerin istemeleri olmakszn eyleme geme de olmayacandan burada kiinin tinin ilerleyiine boyun een deil, onun ierisinde etkin olan bir varlk olduunu da grebiliriz. Kierkegaard iin ise Hegelin belirttii tinsel sreteki insann elikileri Hegel tarafndan sistemin ierisinde diyalektikle zmlenmeye allr ve bu da elikilerin kendisinden kaarak kurgusal ve soyut olana 821

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa snmaktr. Bu ayn zamanda kiinin tek tek deneyimlerini dlamak anlamna gelir. Hegel tek tek deneyimlerden ziyade kiinin ve tarihin ussallyla ulalacak gereklik arasnda iliki kurmutur. nsan bir anlamda znel olanla nesnel olann biraradaln gsterir. Bu yzden de kiisel istekler zerinden yaplan seimler, Hegele gre, insan ne hakikate ne de zgrle ulatrr. Kierkegaard ise tam tersine insann kendi seimiyle hakikate ve zgrle kavuacan belirtir. zgrlk bu anlamda Kierkegaardda, Hegelin tam tersi olarak znellik tamaktadr. Kierkegaarda gre zgrlk bireyin kendi iine bakmasyla gerekleen niteliksel bir sramadr: zgrlk, olanan kaygsnda, olanan hiliinde ya da kaygnn hiliinde kendisini kendisi iin aa karr (Kierkegaard, 2006, s. 72). Hegele gre ise zgrln gerekleebilmesi iin balangta rtk olan bilincin zbilin aamasna gelmesi gerekir. Kierkegaard ise zgrln bir birliktelik ya da ncelik sonralk gibi srecin kendisine gnderme yapan ifadelerle ele alnmamas gerektiini belirtir nk zgrlk sonsuzdur ve hibir eyden domaz (Kierkegaard, 2006, s. 111). Hegel bilincin geliimi olarak da grd tarihsel srecin bilincine varlmasn nemser, bu da aslnda gemi imdi ve gelecek arasndaki ban da farkndaln gerektirir. Kierkegaard ise bu ban ya da byle bir tarih algsnn nemsiz olduunu belirtir. nk her neslin ii kendisine mahsustur, insan yok yere daha nceki ve sonrakilerin urat her eyle ilgilenmek skntsna dmemelidir (Kierkegaard 2006: XIX). Burada bu karlatrmalar yapmamn sebebi ikisi arasnda bir kartlk ilikisi kurmaktan ziyade ikisinin insan, tarih ve yaam kavramlarna dair farkl deerlendirmelerini gsterebilmektir. Hegelin tarihsel znesinin karsnda elikileri ve kaygsyla kendi ierisine dnme abas olan Kierkegaardn tarihsiz znesini grmekteyiz. Kierkegaard insanlk tarihinden bamszlatrd bu znesini ortaya koyarken aslnda onu sistem dncesinin soyutlamalarndan kurtarmaya almtr ama yine de znesini bir elikiler yumann ierisine sktrarak onu bir anlamda soyutlamalarla ba baa brakmtr. Bu yzden bireyi tarihin bir kuklas ya da tarihten salt kendi iinde inancyla, kendi ulat hakikatiyle zgrleebilecek bir varlk olarak grmek sonu olarak insann kltrel, siyasal bir varlk oluunu en nemlisi de insanlarn iinde bulunduklar tarihsel sreci deitirebilecekleri gereini gz ard etmektir.

III. Kojevein Hegelin insan grne dair deerlendirmesi


Kierkegaard Hegelin insan yoksaydn belirtirken Kojeve, Hegel felsefesinin bir antropoloji olduunu iddia ederek Hegeli praksis bir izgiye ekmitir. yleki Kojevee gre Hegel, insann dnyay kendi 822

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa eyleminin bir rn olarak grmesi gerektiini belirtmitir ve Kojeve bu sonuca, Hegel in Tinin Fenomenolojisi isimli yaptn temele alarak ulamtr. Kojevee gre tarih, btnsel bir yapya sahiptir ve bu btnsel yapy kavramak iin ncelikli olarak onun malzemesini kavramak gerekir ve bu malzeme, nsanlardr (Kojeve 2004: 35). Tarih de bylelikle insanlarn eylemlerinin toplamdr ve insanlar tarihin geliimine katlmaya yatkndrlar. Bu anlamda insan salt tarihin taycs olan edilgin bir varlk olmaktan ok, iinde yaanlan sreci gren, eletiren ve gelitiren bir varlktr. Kojeve Hegelin dnyadaki varoluu aklayan felsefesinin ortaya knda ve ilerlemesinde lm kavramnn nemli olduunu belirtmektedir. nk Kojevee gre Hegel felsefesinin merkezinde olumsuzlayan insan vardr ve olumsuzluk ayn zamanda insann sonluluunu da gstermektedir. nsann kendisinin bilincine varabilmesi iin bu durumu kabullenmesi gerekmektedir. Bu anlamda Kojeve, insann alma ve mcadelesinin yan sra kendi varoluunun temelinde olan lm ve sonluluunu da kavranmas gerektiini belirtir: nsan varlnn zerklii ya da zgrl de, ayn ekilde, lme baldr. Yani, bir varln zerk olduunu sylemek, onun lml olduunu sylemek demektir (Kojeve 2004: 139). nsann lm kendinden kaynaklanmaktadr, bu yzden de lm insanlatrcdr. Bu nedenle Hegele gre insan olmak, lebilmek ve lmeyi bilmek demektir. Demek ki, insann gerek (hakiki) varl, son zmlemede, bilinli fenomen olarak kendi lmdr (Kojeve 2004: 156). Kojeve, Hegelin insann sonlu, lml bir varlk olmasn ele alarak felsefesine antropolojik bir nitelik kazandrdn belirtir. nk ona gre bylelikle lmden sonra yeni bir hayat dncesi de Hegel tarafndan ortadan kaldrlm olur. Burada ele alnan insan, mutlak bir gcn abasnn sonucudur, bu gcn ta kendisidir; yani ete kemie brnm Olumsuzluktur ya da Hegelin dedii gibi olumsuz- ya da-olumsuzlayc antitedir(das Negative) (Kojeve 2004: 132). Yani insan olumsuz bir varlk olarak kavrand zaman doal olandan ayrtrlabilmektedir. nsann hiliinin farkna var, onun lml bir varlk olduunu anlamasyla gerekleir. Kojeve burada da Hegelci antropolojinin izlerini grmektedir. Bu temel insann, mekan iinde kendisiyle ebedi ve ezeli bir zdelik iinde olmayan, ama mekansal varlk iinde, bu varl olumsuzlayarak zaman olarak hileyen bir hilik olduu fikridir (Kojeve 2004: 53). Yani mekansal oluum iindeyken hilik ierisinde olan bir insann, sonrasnda mcadele ve almayla dnmesi ve burada insann lml olduunu da bilmesidir. Bunu kle gerekletirmektedir ve Kojevee gre daha ilk mcadeleden balayarak; kle, insansal gereklik konusunda bir sezgiye sahiptir (Kojeve 2004: 53). Klenin sahip olduu bu sezgi de onu tarihin tamamlaycs klar. nk her eyin tesinde kle alan bir varlktr ve Kojevee gre alma, zgrln ya da daha dorusu- zgrlemenin de yolunu aacaktr (Kojeve 2004: 54). 823

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa Hegel efendi ve kle diyalektiiyle zbilincin oluumunu bir sre balamnda efendinin ve klenin bak alarndan hareketle betimlemeye almtr. Bu srete iki taraf arasnda kabul edilebilme uruna bir mcadele vardr ve sonunda, taraflardan biri bu mcadeleden vazgeerek dierinin stnln kabul etmektedir. Hegele gre efendi ve kle arasndaki bu diyalektik iliki bir anlamda insanlk tarihine de hakimdir. Zaten ilk insan yalnzca insan deildir; o ya bir kle ya da bir efendidir (Hegel 2004b: 36). Hegelde efendi ve kle arasndaki iliki tarihin ilerlemesinde savan, mcadelenin nemine iaret etmektedir. Ancak bu tannma mcadelesi bilinler aras bir mcadele olarak grlmektedir. Kojeve bu savam emeki kle ve efendi arasndaki savata somutlatrarak, tarihi balatann ve ilerletenin bu mcadele olduunu belirtmitir. Ayrca Kojeve bu durumu alma kavramna atfettii nemle birlikte, retim ilikileri zerinden ezen ve ezilen arasndaki sava olarak da grmektedir. Ancak Hegelin belirttii kle ve efendi arasndaki iliki asl olarak bilinler arasndadr ve bu ilikiden Hegelin dorudan tarihin ilerleticisi olarak ezen ve ezilen arasndaki ilikiyi iaret ettiini syleyemeyiz. Buradaki sorun Kojevein tarihsel geliimi retim ilikileri zerinden ezen ve ezilen arasndaki mcadeleyle aklamas deil, bu deerlendirmesini dorudan Hegele dayandrmasdr. Kojeve Hegelin tin kavram ile tarihin ilerlemesi arasndaki ilikiyi nemsizletirerek ele almtr. Kojevee gre Hegel, tinle insan, tinsellikle de insann tarihsel ve toplumsal bir varlk oluunu kastetmektedir. Oysaki Hegele gre tin sonsuz bir g olarak tarihin geliimini belirleyen konumundadr ve tin ayn zamanda akldr, dncedir. Tarihin geliimi ve etrafmzdaki somut durumlar da bu akln ya da tinin tasarmlarndan olumaktadr. Dolaysyla burada Hegel, dncenin geliimi olarak tarihi nmze koymaktadr ki, kendisi iin de tarihin evreleri bilincin geirmi olduu evrelerdir. Bu yzden de Kojevein iddia ettii gibi Hegelin tinle dorudan insan kastettiini sylemek pek yerinde gzkmemektedir. Hegel insann kendisinin bilincine vard zbilin aamasn bilinler aras ilikiyle aklamtr. Kojeve buradan yola karak Hegelin bilinler aras ilikiyi toplumsal adan ele ald sonucuna varmtr ve bu sonu Kojevee gre Hegelin felsefesinin bir antropoloji olduu noktasnda da nemli bir dayanaktr. nk Kojevee gre tarihe Hegelin belirttii anlamda bilinler aras ilikinin somutlat yer olarak bakldnda, tarih insanlarn eylemlerinin bir rn olmaktadr. Hegelin insan tarihsel sre ierisinde toplumsal yanyla birlikte ele aldn syleyebiliriz; ancak bunun felsefi bir antropoloji oluturduunu sylemek mmkn deildir. nk Hegele gre tarih sadece insann eylemlerinin bir btn olarak grlemez. Tarihsel sre tinin kendisini mantksal bir dzlemde amasyla gereklemektedir ve Hegelin oluturduu bu mantksal sreci dlayarak onun tarih grn ve insann buradaki konumuna da 824

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa bakamayz. nsan eylemlerin tarihsel sreci belirleyen baat e olmad bir felsefi sistemi de felsefi bir antropoloji olarak adlandrmak pek mmkn gzkmemektedir.

Sonu Yerine
Sonu olarak Kierkegaardn eletirilerinin Kojevein ise Hegelin felsefesine praksis bir yn kazandrma giriimlerinin felsefe tarihi asndan nemini kabul etmekle birlikte unu belirtmek istiyorum ki: Hegel ne insan unutmutur ne de tam olarak felsefi bir antropoloji oluturmutur. Aslnda o, yaam, insan ve insann etkinliklerini felsefenin alanna yerletirebilmitir. Ancak felsefesini balang olarak kurgusal klan da insan ve tarih arasndaki ilikiye dair belirlenimlerinde pratik ynn eksik kalmasdr. Bu yzden Hegelde tinin bir st belirleyen olmamasna ramen her eyin bu tinsellik tarafndan kuatlml da zaman zaman, tarihsel olgular ve insanlarn eylemlerini birer ara olarak grmenin tesine geemeyen bir bakn domasna neden olmaktadr. Ayrca tinselliin n plana kartlarak maddi srecin dta braklmas insanlk tarihinin de salt bilinin geliimi olarak grlmesini beraberinde getirmektedir;ama yine de Hegelin kurduu felsefe sistemiyle insanlara tarihin ilerlemesini anlatrken, bir taraftan da bu srece dair bir bilincin de gelimesine katk salamaktadr. Bununla birlikte Hegelin tarihin bir hedefi ve bu ynde deiimi olduuna dair dnceleri de insanlk tarihini kendisine odak almaya alan felsefeler iin n ac olmutur. Bu nedenle her ne kadar amz tarihsellik, bilin deiim gibi kavramlar sevmese de bu kavramlarn tarihsel geliimlerinden de karacamz sonularla bugnmze ekil veren zorunlu snrlar ve an olanaklarn yakalayabiliriz. Bu farkna varmlkla beraber de sihirli ya da mitsel bir tarih dncesinden syrlarak verili koullar altnda kendi tarihlerimizi yapan zneler oluruz ve eitlik kardelik, zgrlk, deerlerini tarihsel dzleme, yaammza oturtabiliriz. Y. Lisans r., Hacettepe niversitesi, Edebiyat Fakltesi, Felsefe Blm, gayitgu@gmail.com.

Kaynaka
BUMN, Tulin. Hegel, stanbul: Yap Kredi Yaynlar, (nc Basm), 2005. HEGEL, Georg Wilhelm Friedrich. Tarihte Akl, (ev. nay Szer) stanbul: Kabalc Yaynevi, (kinci Basm) 2003. HEGEL, Georg Wilhelm Friedrich. Tinin Grngbilimi, (ev. Aziz Yardml) stanbul: dea Yaynevi, (kinci Basm) 2004. KIERKEGAARD, Soren. Kayg Kavram, (ev.Trker Armaner) stanbul: Trkiye Bankas Kltr Yaynlar, (nc Basm), 2006. 825

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa KIERKEGAARD, Soren. lmcl Hastalk Umutsuzluk, (ev. M. Mukadder Yakupolu) Ankara: Dou Bat Yaynlar, 2007. KOJEVE, Alexandre. Hegel Felsefesine Giri, (ev. Selahattin Hilav) stanbul: Yap Kredi Yaynlar( nc Basm), 2004. ZLEM Doan, ATEOLU Gl (Hazrlayan), Tarih Felsefesi Seme Metinler, Ankara: Dou Bat Yaynlar, 2006.

826

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa

Schmitts Theory of Public Law and His Conception of Basic Rights*


Cem Deveci and Mehmet Ruhi Demiray
Introduction
As one of the most discussed figures in the contemporary political theory, Carl Schmitt is usually refered as an irreconcilable opponent of liberalism and every idea associated with it. Indeed, Schmitts image as a radicalcritique of liberal ideas seems to be well applying to the polemical style of argumentation present in his most widely read treatises The Concept of the Political and Political Theology: Four Chapters on the Concept of Sovereignty. However, it should be always held in mind that these are the treatises focusing on the questions concerning the category of the political, while Schmitt is primarily a theorist of public (or constitutional) law. Hence, his works such as On the Three Types of the Juristic Thought, Constitutional Theory and Legality and Legitimacy, whereby he presents and develops his conception of public law, are essential to a better understanding of Schmitts positions concerning politics and the state as well as law. More precisely, in the light of the just referred works, Schmitt turns out to be a theorist following a much more fair-minded path of evaluation concerning liberal concepts and ideas such as the idea of basic rights. This paper aims to shed a light into Schmitt as a more fair-minded theorist than he has usually been considered. At first, we will briefly sketch what we consider as the substantial-kernel of Schmitts theory of public law (i.e. the theory of law and the state). Then, we will present his analysis of the significance of the basic rights for a modern-Rechtsstaat such as the Weimar Republic. It will be conceded that Schmittian theory can account of the significance of the basic rights in a consistent and even somehow impressive way. Yet, we will end up by noting a very serious price we will have to pay if we were to buy Schmitts realist theory of law and the state without essential revisions. That is, we will note that Schmitts account of the basic rights is still at odds with the idea of universal human rights which constitutes for most of us the fundamental principles of justice and legitimacy in the modern age.

Part I
In the Preface to Political Theology, Schmitt argues that whereas the normativist in his distortion makes of law a mere mode of operation of a state bureaucracy, and the decisionist, focusing on the moment, always risk 827

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa of missing the stable content inherent in every great political movement, an isolated institutional thinking leads to the pluralism characteristic of a feudal- corporate growth that is devoid of sovereignty (Schmitt, 2005:3). This statement, which defies pure-decisionalism as well as purenormativism and pure-institutionalism, constitutes the basic proposition of Schmitts realist theory of law which he calls concrete-order-thinking. Hence, in his On the Three Types of the Juristic Thought where he elaborates the basic tenets of concrete-order-thinking in opposition to alternative schools of legal-political thought such as normativism, decisionalism and positivism, he expresses that law is neither norm, nor decision nor order if these were taken separately. Rather, law is norm, as well as decision, and, above all, order (Schmitt, 2004:50). That is, the infusion of these three elements consitutes distinguishing character of the domain of exprerience we call law and the state (i.e. the legal-order). On the basis of the foregoing proposition, Schmitt elaborates his realist theory of law and the state in his The Constitutional Theory. In our view, the core-theoretical-substance suggested by this volumous work can be briefly stated as follows: a legal-order can never be divorced from the political relations of power. Any system of law is founded upon and sustained through the existence of the political power. More precisely, Schmitt insists, any state is founded upon a tripartite structure: 1) the establishment of a political entity; 2) the establishment of the constitution; and 3) the establishment of the constitutional laws. The first phase is the moment whereby a group of human beings acquires a collective identity through a demarcation from others: a we rises in opposition to them. This moment is purely existential and defies any normativity in that there is no rational or universal basis for the justification of demarcation of a we in any particular, but not in another manner. The only thing one can say is this: the earthly conditions of human beings force upon them the necessity of demarking a we from them in any way, so as to achieve a condition of relative security. The second phase is the one whereby the nature of the form of the political collectivity is determined. The phrase the nature of the form designates here the fundamental values (or, the supreme criteria of legitimacy) and thus the substantial content of the unity called a political entity. This determination is realized in the form of a fundamental decision by a will that is taken to be as the representative of the unity. Again, the content of this decision defies any normativity, since this decision justifies itself existentially, i.e. solely by the virtue of the fact that it comes to existence as the decision of an actual will that is actually recognized as the representative of the political unity. Hence, this decision constitutes the very basis of all normativity that subsequently arises in the order of law. The third phase is the one whereby individual constitutional laws are produced. What is essential to underline in regard of this phase is: since this phase is founded upon the second one, no individual norm produced here can be in discord with the spirit of the political unity which is determined in the second phase . In line with this, 828

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa the sovereign always stands alive alongside the order of legality, so as to guard against deviations from the spirit of the constitution, which means the dissolution of the particular form of the political entity. This tripartite structure is the core of Schmitts realist perspective which he calls as concrete order-thinking. For, this tripartite structure accounts for the fact that the domain of law cannot be separated but founded upon and continuously sustained by the domain of political power. It is true that, from the standpoint of Schmitts theory, power is the foundational and essential component in the concrete order of the state. Yet, this neither means that Schmitt has distaste for law or normativity and wants to reduce them to the arbitrary operation of power relations. Of course, he does not reject the validity and virtue of law; quite reverse, he tries hard to distinguish law form the arbitrary operation of power: law is the collective power which operates consistently in the form of a unity, i.e. an order, by the virtue of fundamental-existential decisions which are taken at a prior and superior moment and cannot be negated in the subsequent moments.

Part II
One can argue that Schmitts analysis of the significance of basic rights in the context of Weimar Republic, presented in The Constitutional Theory, encapsulates the substance of his realist vision of law and the state. In the beginning of his discussion on the basic rights as an essential component of modern-Rechtsstaat, Schmitt points out to a common mistake: that many authors find in the Magna Carta of 1215, the Habeas Corpus Act of 1679, and the Bill of Rights of 1688 the origin and the first declarations of the basic rights. Though the contents of legal regulations which these charts bring about are similar to the basic rights, Schmitt thinks, they should not be confused with the basic rights. For, these charts are no more than contractual and statutory regulations of the freedoms and privileges of aristocrats or majority of citizens in an already established constitutional order. That is, they represent mutual concessions between state authority, on the one part, and aristocrats or citizens, on the other part. They have arisen out as a result of the historical configuration of power relations within a state and brought about a change only in the operation of state-authority, not in the understanding of its nature and its end. On the other hand, the American Declaration of 1776 and the French Declaration of 1789 represent the true beginning of the history of the basic rights and modern-Rechtsstaat. For, these declarations posit individual freedoms, articulated as the basic rights, as the end of the state-authority and construct the constitutional form of a particular state on the basis of these freedoms. That is, these are the declarations of an existential-fundamental decision taken for the sake of the supremacy of individual freedoms in a particular state. In this vein, Schmitt sees in these declarations the proclamation of a new state ethos or the expression 829

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa of the constitutive total purpose: the establishment of principles on which the political unity rests and whose validity is recognized as the most important presupposition of the fact that this unity always produces and forms itself anew (Schmitt, 2008:200). As for the substantial content of the basic rights, Schmitt again points out the aforementioned declarations which cited freedom, private-property, security, right to resistance, and freedom of conscience as the basic rights. He then underlines that all these rights presuppose the existence of a sphere of private individual beyond the sphere of state authority. Only when such spheres of liberty for private individuals are recognized, the basic rights acquire some sense. Otherwise, they are inconceivable, as was the case in the ancient and medieval political communities where the idea of liberty sphere for private individual was absent. In line with this idea that the basic rights have their ground not in the sphere of state authority but in the private sphere, they are not conceived as something conferred upon individuals by the state, but something the state is obliged to recognize. They are prior and superior to the state; the latter recognizes them as given and protects them on this basis. Indeed, precisely because the state, i.e. the modern-Rechtsstaat, recognizes and protects these rights as given, its existence is seen as justified (Schmitt, 2008:202). This means that, in the structure of the modern-Rechtsstaat, the basic rights are something much more than constitutionally secured norms. For, they owe their status not to any statute or a standard of statutes or within the statutes, but to a principle on which all state-law is constructed: the principle of freedom . This principle indicates that the liberty sphere of private individual is essential while any intrusion to it by the state is in principle limited, definable and subject to review. Thus, the states can intrude upon these rights in some cases. Yet, such intrusions should be only to a degree that is in principle definable and then only through a regulated procedure (Schmitt, 2008:202). Moreover, these rights cannot be subjected to elimination and no law may be interpreted or applied in contradiction to them in a modern-Rechtsstaat, which remains consistent to its idea. To sum up in simple terms, the basic rights, in a modern-bourgeois Rechtsstaat, are absolute rights since neither their guarantee nor their content result from the statutes. Rather, their principle is that there is nothing more important than freedom. Therefore, a basic right is not simply a legal entitlement that can enter into a balancing of interests with other entitlements. It is inviolable in the face of all legal entitlements. The basic rights are thus the fundamental distributional principle of the modern-Rechtsstaat; and any state limitation to individual freedom appears as an exception in such a state (Schmitt, 2008:204). A second point Schmitt particularly emphasizes in regard of the basic rights is that they are essentially rights of the free individual person (Schmitt, 2008:203). More strictly, they are based on the proposition of 830

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa the man versus the state. Almost all of the classical rights counted under the basic rights are the rights of man as an isolated individual: freedom of conscience, personal liberty, private property, and inviolability of living quarters. Though some of the basic rights, such as freedom of speech, freedom of the press, freedom of religion, freedom of assembly and freedom of association, are the rights of the individual in connection with other individuals, they must be considered genuine basic rights as long as the individual does not leave the nonpolitical condition of mere social relations (Schmitt, 2008:203). In line with this, Schmitt suggests that the basic rights as individualistic liberty rights should be differentiated from three other basic categories of rights, namely political rights, social rights and rights of communities. Firstly, political rights which, as Schmitt notices, take the form of democratic rights of state citizenship in the modern-Rechtsstaat, are quite different from the basic rights, primarily because they are based on the concept of the citizen living in and bound to a particular state, not on that of individual free person in the extra-state condition of freedom. All political rights as such designate a particular status determined inside a particular legal order. Thus, political rights, in opposition to genuine basic rights, are not principally unlimited liberties of all, but definite and therefore limited entitlements of some . Among such political rights in a modern-Rechtsstaat, Schmitt counts, equality before law, the right to petition, the equal electoral and voting right, and equal access to all public offices (Schmitt, 2008:207). Second, social rights which Schmitt calls socialistic rights of the individual are very different from the basic rights at several points. Such rights as exampled with right to work, right to social welfare and support, and right to a guardian, training and instruction are indeed entitlements of individuals to the positive services of the state. In opposition to principally unlimited liberties, any social right presupposes a duty in the form of a positive action on the part of the duty-holder who is responsible to the holder of the social right. Like political rights, they can have a meaning only within a particular constitutional context. That is, they can be, at best, constitutional guarantees, not supra-legal principles. In fact, one may even argue that, in the view of Schmitt, there is a contradiction between genuine basic rights and social rights in that while the former essentially bring about restrictions for the operation of the state authority, the latter lead to enlargement of the scope of the state authority in line with social demands. Third, the rights of communities, which may be called as communitarian rights, are evidently dissimilar to the basic rights in that they negate the individualistic proposition of the basic rights. Moreover, communitarian rights are also in tension with the idea of modern-Rechtsstaat. For, the modern state is a total status, for which only the existence of individuals, not of any institution, can be taken as given. It rather renders relative 831

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa all other institutions within itself. Principally, the modern state cannot recognize a status internal to its own that is inalterably prior and superior to it, and that, therefore, has a public law character with its rights equal to the state (Schmitt, 2008:211). In line with this, when a church, for instance the Roman-Catholic Church, was recognized as having rights prior and above a particular state, this designated a mutual contract between the state and the church and the latter acquired a status not within the public law of the state but within the context of international law (Schmitt, 2008:212). For Schmitt, this was an awkward situation which was at odds with the sovereignty of the modern state. Thus, when one speaks of a right of family or religion within the context of a consistent modernRechtsstaat, this means not that these institutions have rights, but rather that they are protected constitutionally for the sake of individual members. Relevantly, much referred minority rights are nothing to do with the basic rights if they are to be understood as rights of a collectivity. For, either they are extensions of the basic rights in the form of guarantees of the freedom and equality of the individual members of a minority, or they are the recognition of a status to a particular collectivity within the context of international law, not that of a particular public law (Schmitt, 2008:212). At the end of his discussion of the basic rights, Schmitt comments on their significance in the legal practice of the modern-Rechtsstaat. We have already mentioned that the fact that the basic rights are absolute does not mean that certain intrusions and limitations are completely excluded. In the face of the necessities arisen out of the real life, the state authorities are sometimes obliged to carry such intrusions and limitations. They thus decide and act upon exceptions. However, these exceptions should come about only on the basis of statutes, whereby the term statute is understood as law in the Rechtsstaat sense having certain substantive properties, most of all the property of being a general norm. As we know, that the state authority should act on the basis of general norms is indeed the principle called the legality of administration; and, Schmitt notes, some thus argued that the meaning of the principle of the basic rights can be reduced to the principle of the legality of administration (Schmitt, 2008:216). However, he maintains, this reduction is improper at least at two major points. First, a reservation to a basic right may be brought about, in a Rechtsstaat, not by a simple act of the legislative body, but only when this act leads to a law having the properties of law in the sense of Rechtsstaat. Second, and much more important, the protection of individual freedom ensured by the basic rights does not exhaust itself in the requirement for a statutory-basis. Rather, the basic rights as the essential component of the bourgeois-Rechtsstaat may, indeed, be modified but not completely eliminated even by the constitutional legislation. A complete elimination of personal freedom or the basic rights means the elimination of the constitution of the modern-Rechtsstaat, since they are not simply constitutional laws but the constitution in the 832

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa sense of fundamental-existential decisions. And, Schmitt argues, the elimination of the constitution cannot be the purpose of a constitutional revision. Therefore, the basic rights present a guarantee for individual liberty beyond the mere principle of the legality of administration and this guarantee binds the legislature as well as the administration and judiciary in a modern-Rechtsstaat. Schmitts foregoing arguments for the absolute status of the basic rights in a modern-Rechtsstaat implicates, in turn, a revision or correction in the conception of the Rechtsstaat. They provide the insight that the modern-Rechtsstaat designates something more than the restriction of the operation of the state power to existing general norms . Rather, the modern-Rechtsstaat is a political form which is founded upon a fundamental decision for individual liberty and the basic rights. The basic rights are the defining substance of this political form; they are the substantial end to which the political power serves. Thus, everything else, including the principle of legality (i.e. the principle of operation of state power through general norms), has a role which is subservient to this substantial end. Being more than a system of the restriction of power, hence, the modern-Rechtsstaat designates essentially a structure of power, in which the legality is respected only so far as it is beneficial for the end of the basic rights. In this way, we have completed our review of Schmitts account of the role of the basic rights in the Rechtsstaat. Thereby we are faced with a very interesting result: though Schmitts account is objectionable in its restriction of the basic rights to negative-liberty-rights at the price of excluding social and even political rights, he achieves what liberal thinkers of legal-positivist strand could not. That is, he achieves to demonstrate that the basic rights are inviolable within the confines of the modernRechtsstaat. He can do this because he takes the basic rights not as norms of a higher status within the framework of the constitution, but conceives them as instancing a fundamental-existential decision taken by the constitution-making authority on behalf of the individual liberty. He can thus argue that the elimination of the basic rights is indeed the elimination of the constitution in a Rechtsstaat, which, in turn, means a revolution, i.e. a factual situation designating the dissolution of an existing order as a whole. That is to say, for Schmitt, you cannot negate the basic rights in a modern-Rechtsstaat without dissolving the constitutional order as a whole. Given the incapability of 20th century thinkers of liberal-positivist strand in grounding the inviolability of the basic rights, this seems to be a striking gift, by the strongest opponent of liberalism in the 20th century, to the proponents of the liberal idea of the basic rights.

Concluding Remarks
Hence, as far as The Constitutional Theory is concerned, Schmitts argument is far from raising a rejection against the modern-Rechtsstaat 833

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa and its basic rights. When his arguments have a critical tone, their target is liberal Rechtsstaat-theories rather than the Rechtsstaat itself. He thinks that all liberal theories have been vested with the impossible aspiration of suppressing the political, i.e. for effacing the element of power in law. This aspiration required the embracing of all within the political unity through remising any distinction between friend and enemy. Such an aspiration culminates, in turn, into nowhere but into the idea of neutral state, the relativized conception of the constitution and the functionalized view of law. This is why the Rationalism of the Enlightenment, which has never hesitated to assert and defend certain values as universal, has led, in the end, to the positivist-relativism in the 19th century. The latter explicitly offers a vision of the order of state as a mere formality of procedures and regulations which may be filled out with any content by competing parties so far as they make their manner of acts in accord with foregoing formalities. Schmitts primary point against the positivist-relativism is that this is not an account of law and the state as a unity. No form of state, even the Rechtsstaat-form, can operate in actuality in this way. In his view, renouncing any substantial-political content for the order of state, in the name of neutrality and pluralism, bring about nothing less than the dissolution of the state as a unity. More precisely, such renunciation in the name of neutrality will bring about the possibility of the negation of the basic rights in a Rechtsstaat. This is because, a fully-neutral state, in which the constitution is completely relativized and law is completely functionalized, should have to open its doors to those who are inimical to the basic rights and who will thus close the doors to all others after they rise to the power. Having argued that Schmitt can account for the inviolable status of the basic rights in a Rechtsstaat without a normative defense of the principles of Rechtsstaat, we should also note that the conception of the basic rights Schmitt embraces has obvious restraints if compared with the moral idea of human rights. In their content, the basic rights include only libertyrights, not social rights and even not political rights. In their scope, the basic rights should be applied only to friendly-subjects of state; and thus all non-citizens should be necessarily considered as potential enemies, i.e. out of the scope of the basic rights. Yet, the peculiarity of Schmitts conception of the basic rights goes beyond their restricted nature. For, the basic rights have always been considered as reflections of natural rights in the positive law. They have been thus considered as designating a pact between state authority and individuals. This pact is supposed to be based on the principle of protection-thus-obedience: if you protect my individual existence i.e. my life, my liberty and my property I will obey you. Schmitt replaces this familiar contractual conception of rights with a new conception based on a fundamental decision for personal liberty. This is, indeed, to dismiss the common and widespread conception of basic-human rights as institution-determining standards (i.e. as suprainstitutional standards for the judgment of institutions themselves) in 834

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa favor of a peculiar conception of basic rights as institution-determined standards . In this way, the basic rights cease to designate the general reason for ones subjection to a particular political authority. Rather, in Schmitt, I, as an individual subject, should obey unconditionally to the political authority of the political entity with which I am identified, and have the basic rights only if the representative of the unity of my political entity has taken a fundamental decision on behalf of them. Hence, he transforms the concept of the basic rights from being general conditions of individuals subjection to a political authority into being substantial core of the particular form of collective life in a particular political entity, i.e. in a bourgeois-Rechtsstaat. METU, Deparment of Political Science and Public Administration, demiray@metu.edu.tr - dcem@metu.edu.tr.

Notes:
This paper is, to a certain extent, extracted from the PhD dissertation written by Mehmet Ruhi Demiray under the supervision of Cem Deveci. The dissertation was published under the title of The Integral View of Law, the State, and Human Rights: Comparing Hans Kelsens Positivism, Carl Schmitts Realism, and Otfried Hffes Rationalism by Verlag Dr. Mller Publishing House in Saarbrcken.
*

Bibliography
Schmitt, Carl. The Concept of the Political. trans. by G. Schwab, University of Chicago Press, 1996. Schmitt, Carl. On the Three Types of the Juristic Thought, trans. by J. W. Bendersky, Connecticut: Praeger Publishers, 2004. Schmitt, Carl. Political Theology: Four Chapters on the Concept of Sovereignty, trans. by G. Schwab, University of Chicago Press, 2005. Schmitt, Carl. Legality and Legitimacy, trans. by Jeffrey Seitzer, London: Duke University Press, 2007. Schmitt, Carl. Constitutional Theory, trans. by Jeffrey Seitzer, London: Duke University Press, 2008.

835

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa

A Positive Conception of Closedness in Favour of Openness


Demet Kurtolu Tadelen
Using Bergsons concepts of closed and open morality, it is possible to expose the positive side of the seemingly negative concept of closedness. Closedness, I claim, can be analysed in two aspects: as a destructive (negative) aspect and a constructive (positive) aspect. This means that the characteristics of closedness are not negative in nature but rather depend on how they (are made to) function. Taken in its most general sense to define a character, society or morality, closedness have the seemingly negative characteristics such as conforming or obeying to orders, rules, conventions and commands; identifying the individual with the society; insisting on common values of the particular society. On the other hand, if, for instance, it is accepted that by conforming to the particular rules of the society the individual belongs to he/she already exhibits closed behavior, then such a conception of closedness can be used in favour of openness: living in a society presupposes in general conforming to its constitutive social rules, value-judgments, norms etc. Preservation of the already accepted/approved social features is something desirable and can even be an ideal. It is desirable in order to ensure unity in society and it can be an ideal if the so called social features are mostly universally acceptable. Change for the better is peculiar to openness and it is something that humanity is in the pursuit of it in general. However, while this change is pursued, to preserve what has changed for the better is also needed. Therefore, the question what is being preserved? becomes important. Closedness might possibly have positive sense in all three areas that it has negative sense: 1) within an individual, in the sense of that individual preserving his/her values, norms, ideals etc. (in the sense of individuals behavior in particular or character in general or in Bergsons terms, individuals soul) 2) within a particular society, in the sense of that society preserving its norms, value-judgments, rules etc. (a closed society) 3) in cross-cultural issues, in the sense that parties might genuinly insist on arriving at consensus. I will put the discussion of the possibility of a closed society having an open morality aside and consider closed society and closed morality as existing together and requiring one another. Now, let us first define closed morality and closed society in Bergsons philosophy. Closed morality is the principles or rules of behavior based on right and wrong that members of a group of people impose on each other in order 836

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa to preserve social conventions valid for themselves. It is the morality of pressure, obligation, duty. It is a set of rules and balances, pressures and obligations bearing down on the individual, homogenizing him or her by removing his or her evolutionary alterity (Mullarkey 2000, 94-95). Based on these definitions, what are the main features of this morality of pressure?: 1) Primacy given to societys rules, norms, value judgments and social conventions 2) Preservation of these rules, norms, value judgments and social conventions 3) Not questioning the features stated in (2) and conform to these features as command 4) Concealment of individuality 4) Its rules, norms, value judgments and social conventions not being universally valid. And we define closed society in relation to closed morality: Any society that sustains closed morality is called a closed society. Bergson says that closed society is a system of deeply rooted habits of command and obedience coming from the individuals feeling of obligation (Bergson 1935, 10). He also says, The closed society is that whose members hold together, caring nothing for the rest of humanity, on the alert for attack or defence, bound, in fact, to a perpetual readiness for battle. Such is human society fresh from the hands of nature. Man was made for this society, as the ant was made for the ant-heap (Ibid., 266). Carl Power gives a good definition as follows: Closed society is a tendency to constitute and preserve itself as a relatively fixed identity, turned in upon itself and distinct from an outside (Power, 2003, 69). It is of course hard to define such features as morality. However, as Bergson states, this can only be a morality of a human society fresh from the hands of nature. Bergson believed that it was the destiny of mankind to move closer and closer to the open society in which wars will have been done away with, and where democratic values and respect for human rights would prevail (Kolakowski 2001, 84-85). Bergson defined open society as the society which is deemed in principle to embrace all humanity (1935, 267). That is the reason why Bergsons morality is called evolutionary morality. Bergsons main purpose is to show the sources of two moralities, that is, the original tendencies leading towards the formation of moralities. He tried to show that obligation on the one hand and love, on the other hand is force, tendency or manifestation of life. His distinction between the two moralities is biological or sociobiological as Mullarkey says (2000, 88-103). Bergsons distinction between closed morality (morality of pressure) and open morality (universal morality) rests on two movements: the movement of exclusion, closure or hatred on the one hand and the movement of openness or love on the other hand. These two movements constitute the sources of two moralities that are embodied as pressure and aspiration. Bergson says that morality whether it is pressure or aspiration is in essence biological (1935, 101). Both moral obligation and moral aspiration are understood within lifes creative evolution. Moral obligation refers to the evolved whereas moral aspiration refers to the 837

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa evolving. The first one is a centripetal movement fostering a closed model of society and a static form of religion. The second one is a centrifugal movement fostering open society and dynamic religion. Nature, according to Bergson, has created the conditions for human beings to be social. In other words, we are social beings by nature. Within this sociability, it is obligation that ties people to one another (1935, 8-9). The natural system of moral obligations is designed to serve the particular society in which it is binding (Kolakowski 2001, 75). This is the reason such a system cannot extend to humanity. It is closed to outsiders and foreigners. Social bonds within such a system are used against foreign societies for self-defense when necessary. Because these social bonds are natural bonds, the resulting war is then the work of nature. (Ibid.). Bergsons concepts of closed and open morality are extreme limits. They cannot be found in a society in its pure form. There is not and can never be a completely open morality and society, just like there never has been a completely closed morality and society. The forces of openness and closure are present in varying degrees in every society. Mullarkey says that in what can be called as actual morality, we find both a system of orders dictated and a series of appeals. Both are the manifestations of life that complement each other (2000, 95-96). Therefore, it has to be admitted that any society is closed in the sense that it embodies a certain degree of closure. Nature has created those conditions for human beings to form different cultures. If we accept that the values, norms, rules of a society constitute its culture in the broadest sense of the term, cultural constructions can be accepted as closed constructions in the sense that they are characteristic of a society and are preserved as such. In this sense again, any society is closed. Now let us resume: our social nature serves to tighten the social bonds of the society that we are members of. The social bonds are formed in a way to be used for self-defense, when and where necessary. Cultural constructions can be accepted as closed constructions. And any society is closed, no matter what the degree. Based on these determinations, in what sense can it then be possible to talk about cross-cultural discussions, dialogue, consensus etc.? According to Bergson, despite these determinations we do also have a desire to be open towards openness: a welcome owed to those who are themselves opening (Mullarkey 2000, 95), we also have a natural tendency to embrace the whole mankind with love. This recognition of the human nature constitutes at the same time the leap to open morality which is universal morality. According to Bergson, the closed soul can evolve into an open onenot by broadening its field of bonds with other people, but by acquiring another, truly human nature. It takes a creative emotion to open oneself to mankind and to abandon the way of 838

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa life in which we are capable of loving some people only by hating others (Kolakowski 2001, 76). Great moral leaders, saints, heroes that were capable of drawing people after them (Bergson 1935, 34) were needed to enable people acquire a human nature which is the love of mankind. In other words, the leap to a morality which embraces the entire human race cannot be performed without religious inspiration (Kolakowski 2001, 76). Religion is essentially a certain state of soul that can be propagated (Bergson 1935, 268). The outstanding personalities, the great mystics are able to propagate this state of soul. They do not impose pressure on individuals. They appeal to all, they find followers, and thus they prove that in our soul there is a potential force that goes beyond the tribal mentality toward human fraternity (Kolakowski 2001, 76). We are attracted to these moral figures; we take them as models because they enable us acquire a human nature. For those who are not specially gifted with creative energy, it takes effort to acquire openness, a genuine human nature. Bergson states, Between the closed soul and the open soul there is the soul in process of opening. Between the immobility of a man seated and the motion of the same man running there is the act of getting up, the attitude he assumes when he rises. In a word, between the static and the dynamic there is to be observed, in morality too, a transition stage (1935, 63-64). We can say that in the transitional stage between self-defense and human communication, between closed soul and open soul, people communicate rationally. In other words, communication in this transitional stage is rational communication. It is the way of reason. When reason guides us, we are able to communicate with each other about human rights, equality, justice, respect for people, and the like. This is the way of reason. Human beings live in societies. They have no other way than interacting with each other on rational grounds. Even those people who by effort wants to open up his/her soul, has to interact with people on rational grounds. The same is true for the communication between different communities and cultures. In trying to take common decisions about the matters concerning nations, for example, arriving at consensus is possible only on rational grounds, and not on a spiritual ground. At least for now. In both kinds of morality, there is obligation. However, the obligation of closed morality, in so far as it is a pressure, is infra-rational or infraintellectual. The obligation of open morality, on the other hand, in so far as it is aspiration, is supra-rational or supra-intellectual (Bergson 1935, 269). The obligation of open morality is a command, the command to love all (Mullarkey 2000, 95). Closed morality unfolds in something less than intelligence because it consists of a whole group of habits which is the counterpart of certain instincts in animals. Open morality, on the other hand, though it contains an amount of intellectuality, unfolds in something more than 839

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa intelligence because it is inspiration, intuition, emotion. And between infra-intellectual and supra-intellectual, there is intelligence itself. The act of getting up is to rise up to the plane of intellectuality in which reasons put forward reasons, that is, reasons are opposed again with reasons, in which moral ideas like equality and justice are extended from the most primitive form of barter to the intercourse between persons and in which we still feel the pressure of our present society. Here, we are in the transitional stage of finding out the ways of communicating with others despite the present pressure. Behind the scene of those who try to achieve rational communication, behind reason, there are the men who have made mankind divine, and who have thus stamped a divine character on reason, which is the essential attribute of man. It is these men who draw us towards an ideal society. (Bergson 1935, 64, 68-69). However, this is not a passive draw. Bergson says, there is no fatality in history. Here, we are talking about creative evolution. In other words, this is all about creativity and not passivity. The future will be what we want it to be (1972, 1538). We do not simply wait some people to draw us towards an ideal, open society. We get up, we rise, make effort in order to open up our soul. How can the love of all, fraternity be achieved without the achievement of rational communication? Is it possible to love mankind without any communicative interaction? The act of getting up in the way of the opening of the soul requires communicating with others. Within this moral evolution towards human communication, towards acquiring a genuine human nature based on spiritual aspiration (which is different in kind from social nature), we speak to others, discuss, criticize and take decisions with others. Therefore, it can be said that rational communication is part of the evolutionary morality. And it is precisely within this rational communication that closed moralitys negative constituents can be turned into positive ones. Our soul in process of opening can find ways to use closed moralitys constituents in a positive way. And if this is done, this means that closedness is used in acquiring human nature. Closed morality does not disappear in the way of the opening of the soul. However, it is absorbed (Bergson 1935, 35) by open morality. Therefore, we can say that closed morality is inherent in open morality in a new form. In this new form, closed moralitys imperative character is lent to open morality (Bergson, 50-51). Closed morality then is twoway: in one extreme it is a morality that can result in war; in the other extreme it is a morality that can contribute to the achievement of rational communication in its new form gained through intelligence. This means that the constituents of closed morality can both be destructive and constructive. The constructive side of closed morality is the new form in which intelligence employs the imperative character of closed morality in contributing to the achievement of communication. Members of a closed society get used to conforming to the rules of their 840

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa society through the pressure each individual exercises on the other. This is the inward movement causing societies to retain their identity. I believe that this closed behavior can be used in decisively desiring to achieve communication with different cultures. If societies did not retain a certain degree of closure, it would have been impossible for a society to retain its identity, to enable the bonds of its individuals to persist. If the society consolidates its identity by precluding its social bonds being formed against foreign societies for self-defense, then the destructive side of closed morality can be transformed and contribute to achieving communication. The imperative character or the compulsive force of closed morality handed on to open morality can be preserved in the new form of determination to achieve communication. In other words, the pressure that guaranteed social cohesion, can be transformed into a new determination (to achieve communication). The formation of moral law in closed morality is given to us by nature. Moral law according to Bergson, prevents society from falling apart and it is obviously necessary for guaranteeing social cohesion. It persists in the social ego, a part of our consciousness which is impersonal but none the less makes up an aspect of ourselves. Thus when we fail to conform to its orders, we feel separated not only from other people but from ourselves as well (Kolakowski 2001, 74-75). The individual will feel the pressure of the moral law even though she tries to violate or escape from it because the moral law persists in her consciousness and the individual self and the social self are almost united. The individual needs obligation in order to survive in society, because only then she feels she is a part of it. Obligation arises from the individuals natural need to belong to society. This means that the pressure of closed morality is not only imposed on us by others but that we ourselves impose pressure on ourselves. This might imply that this self-imposed pressure can engender a decisive desire to achieve communication. As we said before, one of the features of closed morality that arose from pressure is the preservation of social conventions. Successful communication among cultures does not require societies to give up their own conventions that represent their own identity. On the contrary, they should be clear in expressing their own moral value judgments in order to conform to a basis for successful communication. Nobody would expect the realization of communication by means of societies renouncing their own moral values. In some circumstances we are open for change but in many cases we are insistent in preserving our own moral values. As we are insistent in preserving our moral values, we can also be insistent in being determined to communicate with each other and thus use our closed behavior in favor of openness. This is at the same time the meaning of conformity broadened: in other words, conformity in this broadened and positive sense, is the name given to action and thought in accordance with the value of being determined and insistent to achieve communication among people and cultures. This conformity 841

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa is the conformity of human morality that embraces all humanity. It is the conformity peculiar to those who are in the way of opening up their souls, of those who are eager to have dialogue with people. In this process of dialogue, social self confined with the particular culture it belongs to, is broadened to other cultures by affecting them and being affected by them. Therefore, the unity of the individual and social self peculiar to closed morality has a constructive side: if the individual succeeds in identifying himself with the world as he naturally identified himself with the society he lives in, then the unity of the individual and social self peculiar to closed morality will be transformed into the unity of the individual and the global self: that is, the expansion of social self into a greater unity. Before closing, let me mention one more point about rational communication. Since we as human beings have no other way of communicating than rationally and that according to Bergson morality evolves towards openness, we can interpret this transitional stage in Habermass terms. For example, Habermas does not deny that humans are culturally constituted that our ideas of right and wrong, good and bad are cultural constructions. However, he also believes that even if this is the case, cultural values are not incommensurable because human beings possess the ability to reach agreements with others about the ways we should behave. The fact that we all come from different cultures does not mean that we cannot have an open and honest dialogue about our differences. What we need in order to establish a cross-cultural consensus about correct values and morals is to possess a genuine desire to do so. According to Habermas, cross-cultural consensus can be realized only by means of rational communication. To construct a truth about values, we can use language and communication. (Jones 2003, 167) Within this framework, moral universalism for example, seems to be possible through a genuine desire to cope with our differences by means of language and communication. According to Habermas, so long as we are earnest in our desire to communicate, it is this ability to communicate through language that will always enable us to reach out to each other, across cultural divides, and forge a cross-cultural moral community (Jones 2003, 168). Yard. Do. Dr., Anadolu niversitesi, Edebiyat Fakltesi Felsefe Blm, dtasdelen@anadolu.edu.tr.

References:
Bergson, Henri. The Two Sources of Morality and Religion, translated by R. A. Audra and C. Brereton. Notre Dame, Indiana: University of Notre Dame Press, 1935. Bergson, Henri. Mlanges, Paris: Presses Universitaires de France, 1972. 842

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa Hatzenberger, Antoine. Open Society and Bolos: A Utopian Reading of Bergsons Final Remarks. Culture and Organization 9 (1) (2003): 43-58. Jones, Pip. Introducing social theory, Cambridge: Polity, 2003. Kolakowski, Leszek Bergson. South Bend, Indiana: St Augustines Pres, 1985 (2001). Mullarkey, John. Bergson and Philosophy. Notre Dame, Indiana: University of Notre Dame Pres. 2000. Power, Carl Freedom and Sociability for Bergson. Culture and Organization 9 (1) (2003): 59-71.

843

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa

Human Rights And Democracy: Conceptualization and Application in Republic of Algeria Melouki Slimane
Democracy and human rights are distinct yet interrelated concepts, with democracy referring to government by the people, and human rights referring to universal rights that apply to all individuals in all societies. This paper examines the interdependence of human rights and democracy, with a specific focus on the application of these concepts in Algeria. The paper first discusses the conceptualization of democracy in terms of mechanisms, institutions, civil society and citizen rights, then discusses the conceptualization of human rights with specific focus on the human security perspective. The paper then examines human rights and democracy in Algeria with regards to elections, political parties, and separation of powers, judiciary reform, security, and civil society. The paper concludes that there is widespread popular support for democracy in Algeria. The paper concludes that the human rights framework should be utilized to overcome these obstacles and inform the establishment Algeria state based on the principles of a liberal democracy.

Introduction.
Democracy and human rights are distinct yet interrelated concepts, with democracy referring to government by the people, and human rights referring to universal rights that apply to all individuals in all societies. the conceptualization of democracy in terms of mechanisms, institutions, civil society and citizen rights, then discusses the conceptualization of human rights with specific focus on the human security perspective. The human rights and democracy in Algeria with regards to elections, political parties, and separation of powers, judiciary reform, security, civil society and popular support for democracy , but the development of institutions to exercise the public will has been frustrated by both internal and external factors. The human rights framework should be utilized to overcome some obstacles and inform the establishment in Algerian state based on the principles of a substantive, liberal democracy.(1) Human rights and democracy have historically been viewed as separate. However, understandings of both human rights and democracy are dynamic and varied, and recent re-conceptualizations of both ideas have led to the emergence of a discourse that recognizes their interdependence. Specifically, definitions of democracy have expanded from the traditional procedural democracy to encompass the ideals of a substantive, liberal 844

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa democracy. Likewise, the human rights framework has begun to further develop conceptions of social, economic, and cultural rights, in addition to civil and political rights, thus expanding the notion of human rights to include human security, and extending human rights to the collective as well as the individual level. These renewed definitions present opportunities for recognizing the convergence of the theories and fields related to human rights and democracy. The necessity of acknowledging the interdependence of democracy and human rights is becoming especially important in emerging democracies such as Algeria. In these cases, in which the development and reform of democratic institutions is starting to take place, it is imperative to ensure that such institutions are built on foundations of both human rights and democracy if they are to be sustainable. To be sure, previous attempts at democracy by the Algerian Authority in the 1989s proved to be ephemeral, largely due to the absence of protection for human rights.(2) The human security perspective, which has enhanced the complementarity between human rights and democracy, is accepted in Algeria. The convergence of the democracy and human rights fields and theories, and concludes that the two concepts are not only complementary, but are indeed interdependent. Freedom is the source from which the tree of life grows. A little sapling needs of light, water, air, a spacious field in which to grow, extend its branches, bloom and bear fruit. So, too, does freedom need the light and guidance of Islam to flourish. If the young tree is deprived of light and space its growth will be distorted and stunted. So, also will oppression and servitude deprive man of his moral freedom. Oppression and servitude are like a horrible prison in which terror and tyranny devour mans self image, his will and his desire to grow spiritually. It deprives human life of all sense of a higher purpose, robs man of his free will and destroys all that is good in human nature. The irresponsible concept of freedom expounded by existentialism, democracy and modern theories of freedom of expression lead only to corruption and immorality since they are not tied to any concept higher moral values or self control. For Islam, freedom lies in commitment and responsibility. They form an integral part of each other and can in no way be separated. There is no freedom of choice without responsibility; no responsibility without freedom . The notions of equality, freedom and fraternity as marks of Enlightenment are far more than notions but are ideals for the sake of which many people have fought and sacrificed their lives. These notions have been dealt with and discussed with different dimensions in philosophical thought . (3) But why now and why these notions? Both the tensions, discussions, wars in the world and things experienced in our country necessitate the thinking over these notions once again, dealing with them from a philosophical viewpoint in the context of current problems. In many 845

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa places around the world, the words equality, freedom and fraternity are being uttered many people. However, everyone changes and contexts these notions arbitrarily. When all the events experienced are examined, it seems that there is no possibility of finding a common ground and agreeing on how these notions can be contented. At this point philosophers, who work with these notions, settle an account with them and content them and what these philosophers point out are generally taken no notice of. The existence practices grounded on religion and utterances grounded on nationalism always bring separation, ignorance and intolerance for the different in company. In such a context, whether there is a possibility of living together in company or not and whether we want it or not or what we comprehend about these are the problems that we face.(4) The questions that stand clearly right in front of us and that need to be answered are as such: Can law guarantee equality and fraternity? What is the role of politics in this context? Which ethics or what kind of ethics can be in question when ethics among individuals/people are considered? What is that which is called political? What is the relation between politics and ethics? Politics or ethics? Can the existence of more freedom be mentioned when the sovereignty relations are in context? What kind of freedom, freedom for who? Can art encourage an area of becoming free? Artistic freedom or social freedom? What kind of guarantee do laws provide for living together? In the framework of todays discussions can nation-government be a guarantee for living together? How can we live together with religious variation? Is it possible that we can live together on the ground of fraternity? Which fraternity, fraternity for who? What is secularism and how is the relation between secularism and modernization? Can secularism be a guarantee for living together in this context? What kind of a relation exists between legal arrangements and freedom? What is the relation between law and justice?(5)

Algerian constitution.
In the Name of God the Merciful and the Compassionate.

Preamble.
The Algerian people are a free people .Its history is a long series of struggles which always made Algeria a land of freedom and dignity. Being at the heart of great events witnessed by the Mediterranean area throughout history, Algeria has found in her sons, since the Numid era and the Islamic epic and up to the wars of decolonization, the pioneers of freedom, unity and progress as well as builders of democratic and prosperous States during the periods of glory and peace. The 1st of November 1954 was a turning point for its destiny and a 846

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa crowning for the tong resistance to aggressions carried out against its culture, its values and the fundamental components of its identity which are Islam, Arabity and Amazighity. Its current struggles are well rooted in the glorious past of the nation. Gathered in the national movement and later within the National Front of Liberation, the Algerian people have made great sacrifices in order to assume their collective destiny in the framework of recovered freedom and cultural identity and to build authentic peoples democratic constitutional institutions. The National Front of Liberation crowned the sacrifices of the best sons of Algeria during the Peoples war of liberation with independence and built a modern and full sovereign State . The belief in the collective chokes allowed the people to achieve great successes, characterized by the recovery of the national resources and the building of a State exclusively for the benefit of the people and exercising freely its powers and without any external pressures. Having fought and still fighting for freedom and democracy, the Algerian people, by this Constitution, decided to build constitutional institutions based on the participation of any Algerian, man and woman, in the management of public affairs; and on the ability to achieve social Justice, equality and freedom for all . (6)The Constitution is the concretization of the Peoples genius, the reflection of their aspirations, the fruit of their determination and the product of the deep social changes. Thus, in approving this Constitution, the People are, more than ever, decided to consider the law above everything. The Constitution is above all, it is the fundamental law which guarantees the individual and collective rights and liberties, protects the principle of the People s free choke and gives the legitimacy to the exercise of powers. It helps to ensure the legal protection and the control of the public authorities in a society in which lawfulness and mans progress prevail in all its dimensions.(7) Strong with their deeply rooted spiritual values and preserving their traditions of solidarity and justice, the people are confident in their ability to participate efficiently in the cultural, social and economic progress of the present and future world .

Part One General Principles Governing the Algerian Society


Chapter I - Algeria
Article 1 Democracy, Republic . Algeria is a Peoples Democratic Republic. It is one and indivisible. Article 2 State Religion. 847

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa Islam is the religion of the State. Article 3 (language) Arabic is the national and official language .

Chapter II - The People


Article 8 (Institutional Objectives) The People set up institutions having as objectives: the safeguard and consolidation of the national independence. the safeguard and consolidation of the national identity and unity . the protection of fundamental liberties of the citizen and the social and cultural progress of the Nation . the suppression of the exploitation of man by man.

Article 9 (Institutional Prohibitions) The institutions are not allowed; feudal, regionalist and nepotic practices. setting up exploitation relationships and dependence links. practices that are contrary to the Islamic ethics and to the values of the November Revolution. The State is based on the principles of democratic organization and of social justice. The elected Assembly is the framework in which is expressed the peoples will and the control of the public authorities is exercised . The national properties are defined by the law. They include public and private properties of the State, the Wilaya and the Commune. The management of the national properties is carried out in accordance with the law. Expropriation can be carried out only within the framework of the law. It gives right to a prior, just and fair compensation.

Article 14 (State Principles) 1. 2.

Article 18 (National Properties) 1. 2. 3.

Article 20 (Expropriation). 1. 2.

Article 22 (Abuse of Power) 848

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa Power abuse is repressed by the law . Article 24 (Security, Protection Abroad ) The State is responsible for the security of persons and properties. It ensures the protection of every citizen abroad. Article 28 (International Cooperation) Algeria works for the reinforcement of international cooperation and to the development of friendly relations among States, on equal basis, mutual interest and non interference in the internal affairs. It endorses the principles and objectives of the United Nations Charter.

Chapter IV - Rights and Liberties.

Article 29 (Equality Before the Law, No Discrimination) All citizens are equal before the law. No discrimination shall prevail because of bind, race, sex, opinion or any other personal or social condition or circumstance.(8) Article 30 (Citizenship) 1. 2. The Algerian nationality is defined by the law. Conditions for acquiring, keeping, losing or forfeiture Algerian nationality are defined by the law. of the

Article 31 (Equality) The aim of the institutions is to ensure equality of rights and duties of all citizens, men and women, by removing the obstacles which hinder the progress of human beings and impede the effective participation of all in the political, economic, social and cultural life. Article 32 (Fundamental Rights and Liberties ) The fundamental human and citizens rights and liberties are guaranteed. They are a common heritage of all Algerians, men and women, whose duty is to transmit it from generation to another in order to preserve it and keep it inviolable. Article 33 (Protection of Rights) Individual or associative defense of the fundamental human rights and individual and collective liberties is guaranteed. Article 34 (Personal Integrity, Human Dignity) 1. 2. The State guarantees the inviolability of the human entity . Any form of physical or moral violence or breach of dignity is forbidden .

Article 35 (Repression of Infringements) 849

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa Infringements committed against rights and libel ties and violations of physical or moral integrity of a human being are repressed by the law. Article 36 (Creed, Opinion) Freedom of creed and opinion is inviolable. Article 38 (Intellectual, Artistic, Scientific Innovation, Copyright ) 1. Freedom of intellectual, artistic and scientific innovation is guaranteed to the citizen. The private life and the honor of the citizen are inviolable and protected by the law. The secrecy of private correspondence and communication, in any form, is guaranteed.

Article 39 (Privacy, Secrecy of Communication ) 1. 2.

Article 41 (Expression, Association, Meeting) Freedom of expression, association and meeting are guaranteedtothecitizen. Article 42 (Political Parties, Restrictions ) The right to create political parties is recognized and guaranteed. In respect to the provisions of the present Constitution, the political parties cannot be founded on religious, linguistic, racial, sex, corporatist or regional basis. The political parties cannot resort to partisan propaganda on the elements mentioned in the previous paragraph. Other obligations and duties are prescribed by the law. Article 43 (Associations) 1. 2. 3. The right to create associations is guaranteed. The State encourages the development of associative movement . The law defines the conditions and clauses of the creation of associations.

Article 47 (Rule of Law ) None can be pursued, arrested or detained unless within the cases defined by the law and in accordance with the forms prescribed . Article 52 (Property) 1. 2. 3. Private property is guaranteed . The right to inherit is guaranteed. The Wakf properties and the foundations are recognized; their intended purpose is protected by the law .

Article 53 (Education ) 850

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa 1. 2. 3. 4. The right for education is guaranteed. Education is free within the conditions defined by the law. Fundamental education is compulsory . The State organizes the educational system. The State ensures the equal access to education and professional training. All citizens have the right for the protection of their health. The State ensures the prevention and the fight of endemics and epidemics. All citizens have right for work . The right for protection security and hygiene at work is guaranteed by the law. The right to rest is guaranteed; the law defines the relevant clauses.

Article 54 (Healthcare ) 1. 2.

Article 55 (Work) 1. 2. 3.

Article 60 ( Duty to Obey Laws ) 1. 2. Ignorance of the law is no excuse. Every person should abide by the Constitution and comply with the laws of the Republic. Every citizen should, loyally, fulfill his obligations towards the national community The commitment of every citizen towards the Mother Country and the obligation to contribute to its defense are sacred and permanent duties. The State guarantees the respect of the symbols of the Revolution, the memory of the chouhada and the dignity of their rightful, and the moudjahidine.

Article 62 (Civil Duties) 1. 2.

3.

Article 63 (Duty to Respect Rights) All the individual liberties are carried out within the respect of the rights of others recognized by the Constitution, in particular, the respect of the right for honor, intimacy and the protection of the family, the youth and childhood . Article 65 (Parents) The law sanctions the duty of parents in the education and protection of 851

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa their children as well as the duty of the children in helping and assisting their parents .(9) Algeria is a multiparty republic of approximately 33 million inhabitants whose head of state (president) is elected by popular vote to a five-year term. The president has the constitutional authority to appoint and dismiss cabinet members and the prime minister, who serves as the head of government. The president also serves as commander-in-chief of the armed forces. President Bouteflika was re-elected in 2004 after competing against five other candidates in a generally transparent election in which the military remained neutral. While civilian authorities generally maintained effective control of the security forces, there were a few instances in which elements of the security forces acted independently of government authority.

A/ Torture and Other Cruel, Inhuman, or Degrading Treatment or Punishment .


Both the constitution and Legal Code prohibit torture and other cruel, inhuman, or degrading treatment or punishment; however, there were reports from Algeria Watch in March and Amnesty International (AI) in April that government officials employed such practices. According to the Algerian League for the Defense of Human Rights, security forces frequently used torture, including to obtain confessions. The Penal Code criminalizes torture; government agents can face prison sentences for up to three years for committing such acts. However, impunity remained a problem . Human rights lawyers maintained that torture continued to occur in military prisons, more often against those arrested on security grounds. However, they believed that the frequency and severity of torture declined during the year, due in part to better training of the security forces and alternative intelligence-gathering techniques. In July AI published a report on torture by the secret military police, concluding that the security forces were still benefiting from impunity. In May 2005 AI reported that the chiffon method--stuffing a rag into a persons mouth while forcing contaminated liquids into the stomach until the person vomited--was the preferred method of torture because it left no physical traces of assault.

b/ Arbitrary Arrest or Detention.


The constitution prohibits arbitrary arrest and detention. As in previous years, the security forces arbitrarily arrested and detained citizens; however, LADDH and the Algerian Human Rights League (LADH) reported that such abuses occurred with decreasing frequency. In 2005, the head of the National Consultative Commission for the Protection and Promotion of Human Rights (CNCPPDH) said that pretrial detention, 852

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa although defined as an exceptional measure by Article 123 of the Penal Procedure Code, was overused.(10)

Role of the Police and Security Apparatus.


The General Directorate for National Security (DGSN), or the national police force, falls under the control of the Ministry of Interior and has national jurisdiction. The Gendarmerie, under the Ministry of Defense, also perform police-like functions outside urban areas. Police were generally effective at maintaining order throughout the country. Low levels of corruption existed, especially in the customs police. Impunity remained a problem. The government did not provide disaggregated public information on the numbers, infractions, or punishments of police, military, or other security force personnel. According to human rights attorneys, police officials, and local NGOs, the most frequent abuse of police authority occurred as a result of officers not following established guidelines for arrests. In January 2005, all security forces were provided a copy of a code of conduct establishing regulations for conduct and sanctions for abuses.

C/ Arrest and Detention.


Police must obtain a summons from the prosecutors office to require a suspect to appear in a police station for preliminary questioning. Summonses are also used to notify and require the accused and/or the victim(s) to attend a court proceeding or hearing. The government issues warrants under three different circumstances: to bring an individual from work or home to a court; to execute a prosecutors approved request to place a person into custody pending trial; or to arrest a suspect considered to be a flight risk. Police may make arrests without a warrant if they witness an offense taking place. Lawyers reported that procedures for warrants and summonses were usually carried out properly. (11) The constitution specifies that a suspect may be held in detention for up to 48 hours without charge. If more time is required for gathering additional evidence, the police may request that the prosecutor extend the suspects detention to 72 hours. In practice, the security forces generally adhered to the 48-hour limit in non-terrorism cases. However, defense lawyers asserted that detainees in prolonged pretrial detention were sometimes not promptly charged. Judges rarely refused prosecutor requests for extending preventive detention. Detention can be appealed to a higher court but is rarely overturned. If the detention is overturned, the defendant can request compensation. In December 2005, the minister of justice acknowledged publicly that prosecutors sometimes abused investigative detention. 853

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa Detainees generally had prompt access to a lawyer of their choice and, if indigent, were provided a lawyer by the government. Article 23 of the penal code requires detainees in pretrial detention to be immediately informed of their right to communicate with family members, receive visitors, and be examined by a doctor of their choice at the end of detention. In addition, any suspect can request a medical examination once on police premises or before facing the judge. In practice, however, detainees were typically examined only at the end of their detention. There continued to be frequent reports during the year that these rights were not extended to detainees .

d /Freedom of Speech and Press.


The constitution provides for freedom of speech and press; however, the government restricted these rights in practice. Individuals generally were able to criticize the government privately without reprisal. However, citizens were less inclined to criticize the government in public. The government attempted to impede criticism by monitoring political meetings. The law specifies that freedom of speech must respect individual dignity, the imperatives of foreign policy, and the national defense. The state of emergency decree gives the government broad authority to restrict these freedoms and take legal action against what it considers to be threats to the state or public order. These regulations were heavily applied throughout the year, and in some instances the government targeted specific media organizations and their staff. Radio and television are government-owned, with coverage favorable to government policy. During the year, opposition spokesmen were generally denied access to the public radio or television. Television access continued to be severely limited for some opposition parties. These limitations were less evident for radio. Presidential candidates received equal amounts of time on the state-owned radio and television channels during the threeweek official campaign season prior to the 2004 elections.(12) The countrys non-state-owned print media consisted of more than 43 daily, 60 weekly, and 17 monthly publications that supported or opposed the government to varying degrees; only six newspapers circulation exceeded 10,000 copies. The government owned two French-language and two Arabic-language newspapers. Many political parties, including legal Islamic parties, had access to the independent press and made use of it to express their views. Opposition parties also disseminated information via the Internet and in communiqus. The law permits the government to levy fines and to imprison members of the press in a manner that restricts press freedom. The government censored directly and indirectly and intimidated the media into 854

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa practicing self-censorship. The government used defamation laws to harass and arrest journalists, and the press faced government retaliation for criticizing government officials.

E / Freedom of Assembly.
Article 41 of the constitution provides for the right of assembly; however, the emergency decree and government practice continued to sharply curtail this right. A 2000 decree continued to ban demonstrations in Algiers. Citizens and organizations were required to obtain permits from the appointed local governor before holding public meetings. The government frequently granted licenses to political parties, NGOs, and other groups to hold indoor rallies, although licenses were often granted on the eve of the event, thereby impeding publicity and outreach. After repeated difficulties in 2005 in obtaining permission to hold outdoor meetings, LADDH decided to hold indoor meetings. Groups opposing the Charter on Peace and Reconciliation also had difficulty securing permission to hold public gatherings. In September 2005, a gathering of the families of the disappeared in Constantine was violently disbanded by the police. In Algiers the same month, families of the victims of terrorism gathered in front of the prime ministers office for three consecutive weeks to protest. (13)

F/ Freedom of Association.
The constitution provides for the right of association; however, the emergency decree and government practice severely restricted this right. The MOI must approve all political parties before they may be legally established (see section 3). The government restricted the registration of certain NGOs, associations, and political parties on security grounds, but declined to provide evidence or legal grounds for refusing to authorize other organizations that could not be disqualified on security grounds. The government frequently failed to grant official recognition to NGOs, associations, and political parties in an expeditious fashion. The MOI may deny a license to or dissolve any group regarded as a threat to the governments authority or to the security or public order. The government issued licenses and subsidies to domestic associations, especially youth, medical, and neighborhood associations. The MOI regarded organizations unable to attain government licenses as illegal. Domestic NGOs encountered bureaucratic obstacles to receiving financial support from abroad. Although not illegal, financial support from abroad is conditioned on a series of authorizations from the ministries of Interior and National Solidarity. These authorizations are difficult to obtain. (14)

G/ Freedom of Religion.
855

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa Article 2 of the constitution provides for freedom of religion, while declaring Islam the state religion. In practice, the government restricted religious freedom. On March 1, the parliament adopted Ordinance 0603 dealing with the conditions and regulations of religions other than Islam. According to the Ministry of Religious Affairs, one objective of the ordinance is the maintenance of public order. The ordinance confines non-Muslim worship to specific buildings approved by the state, imposes penalties for proselytizing, and treats transgressions as criminal rather than civil offenses. There are restrictions on public assembly for purposes of practicing a faith other than Islam without a license, prohibitions on proselytizing of citizens by foreigners, and controls on the importation of religious materials. There were no reports that the ordinance was enforced during the year. The government requires organized religions to obtain official recognition prior to conducting any religious activities. The Protestant, Roman Catholic, and Seventh-Day Adventist churches are the only nonIslamic faiths authorized to operate in the country. Members of other denominations, particularly Methodists, were forced to operate without government permission or register as a part of the Protestant Church. Article 36 of the constitution provides citizens the right to choose their own religion; however, the governments interpretation of Sharia (Islamic law) does not recognize conversion from Islam to any other religion. There are no specific laws against Muslim citizens proselytizing non-Muslims; however, the government considers the proselytizing of Muslim citizens by non-Muslims to be a subversive activity. The government restricted the importation of religious literature, including Islamic literature, intended for widespread distribution, although it did not restrict such materials for personal use. In recent years, non-Islamic religious texts and music and video selections have become easier to locate for purchase. The government-owned radio station provides broadcast time for Protestant and Catholic radio broadcasts. The government prohibits the dissemination of any literature portraying violence as a legitimate precept of Islam.(15) The education and religious affairs ministries strictly require, regulate, and fund the study of Islam in public schools. The government monitored activities in mosques for possible security-related offenses, barred their use as public meeting places outside of regular prayer hours, and convoked imams to the Ministry of Religious Affairs for disciplinary action when deemed appropriate. The Ministry of Religious Affairs provided financial support to mosques and paid the salaries of imams; the ministry also trained and regulated the appointment of imams, and the law allows it to pre-screen religious sermons before they are delivered publicly (see section 2.a.). However, officials from the ministry have stated that they rarely interfere with sermons beyond an advisory capacity. The government monitored all coranic schools to prevent extremist teachings. 856

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa The Ministry of Religious Affairs controlled Islamic sermons during the violence between Islamists and the government during the 1990s, and those restrictions largely remained in place.

H/ Women.
Spousal abuse occurred, and in practice was prosecuted under Article 264 of the Penal Code, which states that a person must be incapacitated for 15 days or more and present a doctors note certifying the injuries before filing charges for battery. Because of societal pressures, however, women frequently were reluctant to endure this process. According to a joint study in 2004 by the justice ministry, womens associations, and the National Institute of Public Health (INSP), 70 percent of abused women refused to lodge a complaint or follow through with the complaint. Spousal abuse was more frequent in rural areas and among less-educated persons. According to the government, from January to March there were 1,762 cases of violence against women. According to a March 2006 INSP study, 70 percent of abused women are jobless and 26 percent are illiterate. In 2005, according to the government there were 7,419 cases of violence against women, including 5,178 cases of physical violence, 277 cases of sexual violence, 1,753 cases of ill treatment, 34 murders, and 176 cases of sexual harassment. According to a September 2006 National Research Center for Anthropology study, 52 percent of a sample of 13,000 women indicated that they had suffered from physical abuse on at least one occasion. SOS Femmes en Detresse and Wassila Network, another local NGO, provided judicial and psychological counseling to abused women. Womens rights groups experienced difficulty in drawing attention to spousal abuse as an important social problem, largely due to societal attitudes. Several rape crisis centers run by womens groups operated, but they had few resources. The Working Women section of the General Union of Algerian Workers (UGTA) established a counseling center with a toll free number for women suffering from sexual harassment in the workplace. The center receives a growing number of calls. During the year, the center received 1,524 calls, compared to 1,010 calls in 2005. According to the Penal Code, prostitution is illegal; however, the INSP and female advocacy groups reported that prostitution was a growing problem. The National Gendarmerie recorded 330 prostitution-related arrests from January to October. The punishment for sexual harassment is one to two years imprisonment and a fine of $685 to $1,370 (50,000 to 100,000 dinars). The punishment is doubled for a second offense. In the capital, there were at least a dozen cases reported in the press during the year. In 2005 several persons were convicted under the new law; no updated figures were available.(16) 857

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa Article 29 of the constitution provides for gender equality; however, some aspects of the law and many traditional social practices discriminated against women. The Family Code, adopted in 1984 and amended in February 2005 by presidential decree, is based in large part on Sharia. The Family Code prohibits Muslim women from marrying non-Muslims, although this regulation was not always enforced. Amendments in February 2005 to the Nationality Code allowed a woman to marry a foreigner and transmit citizenship and nationality in her own right to both her children and spouse. The Family Code does not restrict Muslim men from marrying non-Muslim women. Under both Sharia and civil law, children born to a Muslim father are Muslim, regardless of the mothers religion. The Family Code also affirms the Islamic practice of allowing a man to marry up to four wives. In practice, however, this rarely occurs (about 1 to 2 percent of marriages), and under the amended Family Code, restrictions on polygamy were tightened. Women can include a no polygamy clause in the prenuptial agreement, and the husband must obtain a court ruling, usually easy to secure, allowing him to take an additional wife. A wife may sue for divorce if her husband does not inform her of his intent to marry another woman prior to the marriage. Women suffered from discrimination in inheritance claims. In accordance with Sharia, women are entitled to a smaller portion of an estate than are male children or a deceased husbands brothers. According to Sharia, such a distinction is justified because other provisions require that the husbands income and assets are to be used to support the family.

Situation of human right in Algeria.


Algeria is a multiparty republic of approximately 33 million inhabitants. The head of state is elected by popular vote to a five-year term. President Bouteflika was reelected in 2004 to a second five-year term in a relatively transparent, contested election. Multiparty parliamentary elections in May 2007 were conducted in a generally transparent manner, although not all political parties were allowed full access to the electoral process. Multiparty local elections were held in November 2007, but the electoral process was marred by irregularities and charges of fraud. A state of emergency imposed in 1992 remains in force. Since the 1990s the human rights situation has improved significantly, although major concerns remain, including restrictions on political party activity limiting the right of citizens to change the government peacefully; restrictions on civil liberties, including freedom of speech, press, assembly, and association; limitations on religious freedom.(17) In order to strengthen legislative institutions, Algerian program provides the parliaments members and staff with training in the budgetary process, drafting legislation, information technology, and media 858

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa relations. The program, which also sponsors seminars by expert guest speakers and study tours of Algerian. Country has been well received by parliament and is providing the legislative branch with new perspectives on oversight of the executive branch. Other programs promote reform and independence of the judiciary and help strengthen the overall legal environment. Through training for judges, lawyers, and magistrates and support for the establishment of a code of ethics for jurists.(18)

Conclusions:
1. Constitutional Law cant be the only regulator of individual or collective behaviour if not enforced by moral and principles like fraternity and social coperation. 2. The society and the state cant exist without moral and principles; One of the necessary aspects of brotherhood is love. That is, it is an obligation. 3. political pluralism is not enough if we dont organize our society on culture and values that is assured the way to promote state and society towards new future era of development and progress. Upon all Muslims to love their brother Muslims. In fact, they should love them in a manner similar to the way they care for themselves. As the Prophet, may the mercy and blessings of God be upon him, said: None of you truly believes until he loves for his brother what he loves for himself. (19) 4. The essential aspect of this brotherhood is mercy and tenderness between the believers. This goes beyond a simple love for one another but it means that each brother feels in his heart for what his brother is going through. A final necessary component of our brotherhood is common acts of courtesy. True brotherhood has to be put into practice; it cannot simply be a statement of the tongue. 5. The social cohesion among Muslims is definitely one of the most sought after goals in Islam. In addition, practical steps are laid down to ensure that this goal will be met. 6. principles and moral make the social and political justice based on rights and duties. 7. The Society of Morality gives us the tools we need to take actions which are not always in our own best interests. The moral restraint agency acts is reactive and suppresses and censors immoral actions or thoughts. 8. As Einstein said A mans ethical behavior should be based effectively 859

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa on sympathy, education and social ties; no religious basis is necessary. Man would indeed be in a poor way if he had to be restrained by fear of punishment and hope of reward after death (The world as I See It). 9. Values are the guiding principles, decisive in day to day behaviors as also is critical life situations. Values are a set bring of principles or standards of behavior. Ph. D., Department of political sciences, Faculty of law, University of Msila, Algeria.

Notes:
1. 2. 3. 4. 5. 6. 7. 8. Megherbi Abdelghani, Culture and Algerian personnality, from Massinissa at our time, ENA, Algiers, 1986. p55. Donnelly, Jack. Human Rights, Democracy, and Development. Human Rights Quarterly editions ,1999 ,p99. Langlois, Anthony J. Human Rights without Democracy? A Critique of the Separationist Thesis. Human Rights Quarterly 25. 2003,p66. Said, Abdul Aziz. Let Us Be Democratic edition dar el maarif, Algiers, 2000, p. 55. Lakhal Mokhtar, sciences political Dictionnary , Lharmattan ditions, Paris, 2004. p. 44. Algerian constitution, revised on november 2008.p 45-46. Ibid, p. 50. Ibid, p. 55.

9. Ibid, p. 57. 10. Bentefnouchet Mustapha, Cultur in Algeria Myth. and realiy , SNED, Algies 1982.p102. 11. Ibid, p. 106. 12. Boujnoun Messaoud ,Islam Constantine,1984. p78. an occident, Dar el baath.

13. Mustapha Bakhouch , Le dficit dmocratique au Maghreb, Maghreb editions, 1998, Algiers, p 122. 14. Ibid, p. 125. 15. Youssef dalanda, Algerian family Code, Algiers,2000,p 45. 16. Ibid, p. 47. 17. Massoud Daher, Culture et dmocratie dans le monde arabe contemporain: problmes et perspectives.dar elmaaryf edition, 860 El houda edition,

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa liban,2001.p76. 18. Mustapha Bakhouch , Le dficit dmocratique au Maghreb et son impact sur le dveloppement.edition elbourhane;Alger, 2003,p89. 19. Saheeh Al-Bukhari, Saheeh Muslim. 20. (Quran 4:75)

861

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa

alma Yaamn Dzenleyen Yasalardaki Dnmn Dayana Olarak Neo-Liberalizm; Devlet-Toplum likisinde Leviathann Ykselii mi?
aatay Edgcan ahin
Giri
17. yy. liberal dncesine atfen Neo-liberalizm tanmyla ekillenen ve son 30 ylda toplumun her alannda tm boyutlaryla yaanmakta olan bir paradigma dnm mevcuttur. Bu srete sadece sosyo-ekonomik ve kltrel deiimler deil bunlarla birlikte devlet-toplum ilikisi de pek ok ciddi deiim ve dnme uramaktadr. Bu almann amac sz konusu dnmde ne srlen devlet-toplum ilikisinin temel felsefi dayanaklarn sorgulayarak bir tartma amaktr. Devlet ve yurttalar arasndaki hukuki iliki tm vatandalar asndan eit bir iliki olarak tanmlanabilmesine ramen, toplumsal snflar dikkate alnmadnda salt hukuki iliki ile toplumsal yaamn ve kurumlarn ileyiini aklamak olduka zorlamaktadr. Devlet olgusunun hukuk dzenindeki merkezi yeri de dikkate alndnda devlet aygt tarafndan karlan yasalar, tm yurttalar zerinde balaycla sahip hukuki normlardr. Bu tartmada, neo-liberal iktisat yaklamnn tamamlaycs olarak topluma akseden bireyci, srekli olarak beni ne karan, makro lekteki faydaclk mantna mikro lekte kiisel kar katarak, faydacla odaklanan ben-ci felsefenin zgrlk syleminin, toplumsal yaamn temel elerinden olan alma eylemi bak noktasndan hareketle, alanlarn bak asndan ne ifade ettii ana hatlar ile deerlendirilecektir. Bu balamda almada yant aranacak iki sorudan ilki, neo-liberal felsefede vurguland gibi yasal dzenlemelerle n alm piyasada yerlerini alan, faydacla odaklanm ben-ci bireyler ile daha eitliki ve zgrlk bir alma yaamna m yoksa daha Leviathanc bir alma yaamna m ynelimin sz konusu olduudur? sizlik ve dier toplumsal eitsizliklerle birlikte deerlendirildiinde neo-liberal felsefenin yaratt mevcut durumu alma zgrl ve dier zgrlkler asndan nasl yorumlamak gereklidir? Yant aranacak dier soru ise, alma yaamnda temel elerden olan i gvencesi ve eit ie eit cret ilkelerinin performans ne karan mevcut yaklamla gerek kamusal gerekse de zel istihdamda gitgide gz ard edilmesinin, toplumsal yapy nasl etkilediidir. 862

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa Bu sorular aklayabilmek amacyla, alma aamal bir seyir izleyecektir. ncelikle Thomas Hobbesun Leviathan yani egemen g olarak otoriter devlet kurgusunun dayand temeller ksaca aklanacaktr. Daha sonra Hobbesun da ncs saylabilecei ekonomik liberalizmin, neo-liberalizme kadar geirmi olduu evre hakknda temel bilgiler verilecektir. Son olarak da Trkiyede alma yaamnn neo-liberal srete geirdii dnm, Leviathann ykselii eklinde deerlendirilip deerlendirilemeyecei tartlacaktr.

Hobbesin Devlet Anlay; Doa Durumu, Leviathann Gereklilii ve Nitelii


Thomas Hobbes (1588-1679), Avrupada merkantilist iktisat politikalarnn uygulanmakta olduu bir dnemin dnrdr ve ayn zamanda yaamnn nemli bir ksmnda ngiliz Savana tanklk etmitir. Dolaysyla olduka otoriter saylabilecek grlerinin olumasnda yaad ortamn etkisi yadsnamaz. Toplum szlemesi teorisinin nemli isimlerinden olan Hobbes, doa durumu ve devletin yaps konularnda dier toplum szlemesi teorisyenleri olan John Locke, Jean Jacques Rousseau gibi dnrlerden farkllar. Hobbes da, tpk dier felsefeciler gibi teorisini kurarken ncelikle teoride kullanaca alg, tahayyl, deer, doa yasas, kudret, sadakat gibi eleri nsan zerine adl blmde tanmlar ve sosyal fizik dncesine dayal bir aklama emasyla, iktidar salam ve zgn bir temele oturtur. Sosyal fizik dncesine gre, nasl maddesel varlklar atomlardan olumusa, toplumlar da bireylerden olumutur. Hobbesa gre tpk Euclidin Elementlerde geometriye temel eleman olan noktadan balam olmas gibi, siyasette de ie en temel elemandan yani bireyin incelenmesinden balamak gerekir (ktem ve Trkba, 2003: 388-389). Doada da aslolan tek tek cisimlerdir ve btn geri kalan eyler bu tek tek cisimlerin bir araya gelip etkileimlerinden oluur. Cisimler de doal ya da yapmadrlar. Devlet, insanlar arasndaki anlama ve szlemelerle kurulduundan dolay yapma bir cisimdir. Zira insanlar daha nce devlet (toplum) halinde yaamamaktaydlar. Dolaysyla gerek olan, yalnz bir ba ile bal olmayan doa insan ve aslnda kendisinin koymu olduu belli yasalarla eylemleri daraltlp snrlanm olan yurttatr (Gkberk, 2010: 252). Bu belli yasalarla eylemleri daraltlma durumu, nsan zerine adl blmde verilen rneklerde dahi mevcuttur; Hareketlerinde lkesinin yasalarna uyan kii; btn bu szckler u tek szce edeerdir; adil (Hobbes, 2010: 37). Hobbesa gre hayat hareketten ibarettir (Hobbes, 2010: 57-58) ve istekler de ard arda ve snrszdr. Mutlulua ancak isteklerin elde edilmesinde bir kopukluk olmamas ve gelecekteki arzularnn yolunun gvence altna alnmas durumunda ulalr (Hobbes, 2010: 81; Labiano, 1999: 137; Aaoullar ve Kker, 2009: 196). Hobbesun bu yaklam hem 863

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa neo-klasik iktisat paradigmasnn ncllerinin hem de gnmz neoliberal kapitalizminin daha fazlasn iste mottosunun tarihsel altyapsn oluturmaktadr. Toplum szlemesini odana alan klasik gelenein siyaset felsefecilerinde, doal halden devlete geie ilikin kuramlatrmalar btnyle karlatrlr. Doal hukuk kuramclar olan Hobbes, Locke ve Rousseau gibi dnrler, insanln geirdii ve birbirini izleyen iki ardk durum olarak tanmladklar devletsiz toplum ile kaynan Tanrda deil, szlemelerde bulan devlet uygarln (sivil toplum) ayrt eden kstaslar zerine detayl aklamalar yapmlardr. Ve yine, devletin ortaya k koullar da bu aklamalar iinde merkezi yer igal eder. Bu aklamalarda siyasal iktidarn insani kkeninin dikkate alnmas ve bir yandan da akln yasalarna uygun olarak meruluunun salanmas iin devlet ncesi ve sonras durum ayrtrlr; bir yanda bireylerin kendi hallerine brakldklar bir durum vardr ve bu durum anarik konumlana yol aar, te yanda szlemeden doan medeni bir durum sz konusudur. Gerek anlamyla siyasal ba ise ancak ikinci halde varolur (Abls, 1998: 15-20). Hobbes, doa halini, insanlarn doutan eit olduu, eitlikten gvensizliin, gvensizlikten de savan doduu ve hepsini korkutmaya yetecek bir devlet olmadka herkesin herkese kar srekli bir sava halinde olduu durum olarak tasvir etmektedir. nsan doasndaki kavga nedenini, rekabet, gvensizlik, an ve eref olarak aklayan Hobbesun sava ile kastettii sadece muharebe ya da dvme eylemi deildir; ayn zamanda mcadele etme iradesinin yeterince bilindii bir zaman sresini de kapsar. Dolaysyla savan doas, arpma eyleminden ibaret olmayp, tersine bir gvencenin bulunmad, arpmaya ynelik kesinlemi eilimden oluur (Hobbes, 2010: 101). Devlet ncesi doa durumuna ikin eilim olan belirsizlik, Hobbesu atmann sebeplerinden birisidir. Hobbesun yaratklar, saldrlara kar kendilerini korumak iin doal tutkular ile hareket ederler. Korku, bu gdlerin en kuvvetlisidir. Yetersizlik ve ktlk rekabeti koullar, belirsizlik ortamndaki rekabette potansiyel rakiplerin ne gibi stratejiler izleyecekleri hususu, rekabetin ynelimini iddete doru evirir (Labiano, 1999: 139; Lipson, 2005: 47). Hobbesa gre insan her eyden nce kendi varln ayakta tutmaya, koruyup srdrmeye alr. Bu insann btn eylemlerini belirleyen ana gdsdr. Dolaysyla bu gd insan doa nimetlerinden mmkn olduunca daha ok yararlanmaya sevk eder. Bu yzden de herkes ister istemez birbirinin dman olur ve herkesin herkese kar sava balar. Genel gvensizlik yaratan bu durum, insann kendi varln koruma gds ile atr. Devlet ncesi doal dzenin, barndrd srekli korku ve iddet yoluyla lm korkusu ayrca i savan sertlemesi bu durumdan kurtulabilmek iin herkesin zgrlnn bir ksmndan (herkesin her ey zerinde hak iddia etmesinden) feragat etmesi atmay sonlandracak, 864

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa gveni tesis edecek ve dolaysyla herkesin yararna bir durumdur. zetle insan, varln koruma gds ile hareket ederek, herkesin gvenliini salamaya ynelmitir (Gkberk, 2010: 252; Labiano, 1999: 144). Bu da ancak insanlarn, dnya nimetlerini edinmede kullandklar kuvvet aralarna bavurmaktan vazgeeceklerine dair birbirine sz vermesiyle ve bu kuvvet aralarn kendisine hep birlikte itaat edecekleri bir kiiye devretmek iin aralarnda anlamalaryla bulunabilir. Bu szleme ile devlet kurulmu ve doa durumundan yurttalk durumuna geilmi olur. Yurttalk durumunun zellii, bireylerin birbirlerine aykr olan birok istenleri yerine, birlii olan tek bir istencin gemi olmasdr. Genel gvenliin tesisinin herkesin zerinde uzlat bir ama haline gelmesi birtakm ortaklaa deerlemeleri de ortaya karr. rnein iyi, bu gvenlii salayan, kt ise genel gvenlii sarsan eylemlerdir. Bu durumda iyinin ve ktnn gvenlik erevesinden yeniden tanmlanmas ve bir hukuk dzeninin (pozitif hukukun) varln gerektirmektedir. Bu hukukun kayna da devlettir (Gkberk, 2010: 252-253). te yandan Hobbestaki gvenlik kavramnn, salt yaamn korunmasn deil, ayn zamanda mutlu bir yaamn srdrlmesini de ierdiinin alt izilmelidir. alamayacak durumda olanlar, yaamlarn srdrebilmek iin bakalarnn sadakasn beklemekten kurtarmak, onlara yardm etmek de devletin gvenlik salama grevine dhildir. Hobbes, bu yardm kamusal yardm olarak tanmlamaktadr (Hobbes, 2010: 257). Devlet bu grevini, alabilecek olanlara i salayarak, isizlikle ve tembellikle mcadele ederek yerine getirecektir. Hobbesun i ve alma derken kastettiinin byk lde ticaret olduunu unutmamak kaydyla, Hobbes, devleti, gc yerinde olan uyruklarn almaya zorlamaya ve isizlii nlemek amacyla gemicilik, balklk, tarm gibi i alanlarn desteklemeye davet eder. Bu balamda, Leviathann bir tr sosyal devlet grnm aldn grebiliriz (Gkeolu Balc, 2007: 29) Doa durumu zerine olduka i karartc grler beyan eden Hobbesun kendisi de bylesi bir durumun belki de hi var olmadn, tm dnyada da durumun byle olduuna inanmadn belirtmitir. Bylesi bir doa durumunun varlna dair Hobbesun gsterdii en nesnel fakat, bizce tmyle tartmal olan kant, Amerikann birok yerindeki vahilerdir (Hobbes, 2010: 102). Karlatrmal hukuk stad Sir Henry James Sumner Maine ve pek ok aratrmac, doa halinin tarih d ve dorulanamaz bir kavram olduunun altn izmektedir. Dolaysyla toplum szlemesi iin de ayn ey ileri srlebilir (Abls, 1998: 22) Cassirer ise, Hobbestaki toplumsal szlemeci aklamaya dair temel sorunun, devletin ampirik kkeninden ya da toplumsal ve siyasal dzenin tarihi olup olmamasndan ziyade geerlilii ve hukuksal temeli olduunu belirtmektedir. Hobbesun kuramnda, ynetici ve ynetilenler arasndaki yasal ba kurulduktan sonra bir daha zlmez. Bireylerin tm hak ve zgrlklerinden vazgetikleri boyun eme anlamas toplumsal dzene giden zorunlu nkoul ve ilk admdr. Bu 865

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa noktadan sonra bireyler artk bamsz birer varlk deildir; kendine zg istenleri de yoktur. Snr olmayan toplumsal isten devletin yneticisi ile birlemitir ve bu egemenin dnda ya da stnde hibir g yoktur (Cassirer, 1984: 175). nsanlar bara ynelten duygular, lm korkusu, rahat bir hayat iin gerekli eyleri elde etmek arzusu ve alarak onlar elde etmek umududur (Hobbes, 2010, 103). Bar ise, toplumu oluturacak olan tikel glerin, onlar hem birletiren hem de onlara hkmeden bir nc kiiye ilhakyla salanr (Abls, 1998: 55) Doal durumun bir tr akl yrtme olduuna (Abls, 1998: 33) ek olarak Hobbesin istedii bir siyasal sistemi hakl gsterebilmek iin, belli varsaymlardan hareket ederek, mantk yoluyla bylesi bir felsefi yapy oluturduunu ne sren grler de mevcuttur. Buna gre, Hobbes, bireyin mutluluundan hareket etmi ancak sonra ortak gvenlik deyimini kullanmaya balamtr. nk Hobbes devletin yasama erkini ancak bu yolla aklayabilmektedir (Hir, 2001: 184-185). Bir dier toplum szlemesi kuramcs olan Rousseau ise, i veya baml alma olgusunun sivil toplumda ortaya ktn ve bunun bask, klelik ve yoksullukla eanlaml olduunu ne srer. Rousseauya gre, bir kiinin iki kiiye yetecek kadar yaam iin gerekli ara gerelere sahip olmasnn karl olduu fark edildiinden beri eitlik bozulmu, mlkiyet ortaya km ve alma zorunlu olmutur. Dolaysyla Rousseaunun insan, doal halinden yurttalk durumuna geerken Hobbesin kuramnda olduunun aksine huzurunu ve zgrln de kaybetmitir (Gkeolu Balc, 2007: 30). Dolaysyla toplum szlemecilerinin yaklamyla bir beraberlik tarz olarak devletin, bu beraberlii oluturan insanlarn nitelikleri zerinde bir gre sahip olunarak ve beraberliklerinin temel ilke ve koullarn ahlaki, hukuksal, siyasal adan incelenerek ele alnmas gereklilii ne kmaktadr. Bylece devlet, dtan kaynaklanan bir dinamikten hareket edilerek incelenmez; dorudan devlet denen beraberlik tarz incelenir (Yumer, 1987: 57). leride de deineceimiz gibi bu beraberlik tarz incelenirken yurttalar ve snflar aras ilikiler merkezi neme sahiptir. Hobbes, devletin devini yerine getirebilmesi iin tam ve kesin dier bir deyile mutlak olmas gerekliliinin altn izer. Hobbesa gre, klcn zoru olmadka ahitler szlerden ibarettir ve insan gvence altna almaya yetmez (Hobbes, 2010: 133). Devletin istenci tek kiinin karsnda tam anlamyla egemendir. Zira herkesin herkesle savamasn, anariyi nlemek iin kurulmu olan devlet devini gerekletirebilmek iin mutlak egemen, Leviathan olmaldr. Leviathan ise Kutsal Kitapta (Tevrat) geen bir canavarn addr ve Hobbesda mutlak devletin simgesidir. Egemenlii bir g olarak tanmlayan Hobbes, bu balamda egemenliin bir kiide ya da bir heyette olduu durumlar eitli vesilelerle rneklendirmektedir (Hobbes, 2010: 144, 202). Leviathanda egemenlik kavram, naturalist bir temel zerinde sonuna kadar gtrlr ve Hobbesun ilkelerine en ok uyan ynetim biimi mutlak monaridir. Hobbesa gre devlet istencinin 866

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa birlii ya da beraberlik tarz, en iyi ekilde tek bir hkmdarn (monark) istenciyle salanabilir fakat seilmi bir parlamentonun egemenlii de dank, birbirine aykr olan istenler yerine, ister tek kiinin isterse de ounluun olsun, tek bir isten olarak varolduunda Hobbesun ilkeleriyle uzlaabileceini savunanlar olduu kadar (Gkberk, 2010: 250-254; Yumer, 1987: 47-48.) egemenliin sadece monarkn iradesine indirgediini savunanlar da vardr (ktem ve Trkba, 2003: 153). te yandan, szlemenin Leviathan tarafnn sahip olduu erk ortadadr bireyler de haklarn devrettikleri ve ayn zamanda birlikte oluturduklar Leviathann tarafszl phelidir. Zira kendisi zerinde hibir g tanmayan ve yaptklar sorgulanamayacak olan (Hobbes, 2010, Cassirer, 1984: 175) Leviathan, Hobbesun ifadesiyle, mutlak bir gce sahipse sonularn toplumun btnnn yararna olaca beklentisi yere basmamaktadr. Zira herkesin birden kiiliini tama hakk, egemenin onlardan herhangi biriyle deil fakat onlarn birbiriyle yaptklar szlemeyle egemen tayin ettikleri kiiye verilmi olduundan, egemen asndan herhangi bir szleme ihlali sz konusu deildir (Hobbes, 2010: 138). Leviathana dair bir dier aklama ise, yapay varlk olan egemen g, devlet ve hkmet olan Leviathann, 3. kii konumunda olduundan szlemeye bal olmadn; insanlarn bara kavumak iin, doal yaama halindeyken sahip olduklar tm hak ve yetkileri ona verdiklerini, karlnda ise bar ve dzen dnda hibir ey almadklarn belirtmektedir (ktem ve Trkba, 2003: 389). Hobbes, bar ortamnn srdrlmesinde uyruklara hangi dncelerin retileceine egemen karar verir diyerek nifak ve i sava nlemek amacyla grler ve dnceler hakknda karar verme veya bu konularda karar verecek yarglar atama yetkisini, egemen gce vermektedir (Hobbes, 2010: 141, 185, 251-254). Bu ifadeler bar gibi yksek bir amaca dayansa da egemence tanmlanan ltlere uygun bir toplumun inasn hedeflemenin ak delili saylabilir. Hobbesun devlet kurma ve srdrme becerisi zerine dnceleri ise bize Leviathann snfsal bak hakknda nemli ipular vermektedir. devletleri kurma ve srdrme becerisi, tenis oyununda olduu gibi sadece uygulamaya deil, aritmetik ve geometride olduu gibi kesin kurallara baldr; ki bu kurallar bulmak iin ne yoksullarn bo zaman vardr, ne de bo zaman sahibi insanlar onlar bulmak iin gereken merak veya ynteme sahiptir (Hobbes, 2010: 162) Leviathann kurulmasnda tm haklarn egemene devredilmesi kiilik haklarn da kapsamaktadr. Dolaysyla bir yurttan zgrl, egemen gcn yurttalarn eylemlerini dzenlerken, yasaklamam olduu ilerdir. Bu iler Hobbesun Leviathan yazd merkantilist dnem iin; birbirleriyle alm-satm v.b. anlamalar yapmak, evlerini, gdalarn ve mesleklerini semek, ocuklarn uygun grd ekilde yetitirmek v.b. ilerdir. Egemenin verecei herhangi bir emre itaat etmeyi reddetme durumunda kiilerin kendini koruma hakk, ancak, egemenliin kurulu 867

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa amacna ters dmyorsa vardr (Hobbes, 2010: 165-169). Vatandalarn sahip olduklar haklar konusunda Cassirer, Hobbesun toplumsal szleme aklamasndan hareketle, devredilen haklar iinde zellikle kiilik hakk zerindeki 17. yzyl siyaset yazarlarnn atklar tartmaya deinmektedir. Cassirer, temel bir hak niteliindeki kiilik hakknn, bir anlamda tm teki haklar iine aldn ve insann kiiliinden vazgeerse ahlaksal bir varlk olmaktan kp, cansz bir ey haline geleceini, cansz bir varln da bir sz verebilme ya da toplumsal bir szlemeye katlabilmesinin mmkn olmadn belirtmektedir. Dolaysyla kiilik hakk, bir bireyden tekine aktarlamayaca iin, tm sivil gcn yasal temeli olan yneticilik szlemesi doas gerei snrldr. Zira insannn, araclyla zgr bir varlk olmas durumundan vazgeip, kendisini kleletirecei hibir boyun eme edimi olamaz. nk bylesi bir zveri ile insan kendi doasn, zn oluturan zyapdan vazgeerek insanln yitirecektir (Cassirer, 1984: 175-176). Yukarda da belirttiimiz gibi Hobbesin yaptlarndaki zellikle de Leviathandaki argmanlar, 17. yzyln pozitivist mantn hakim olduu entelektel atmosfer ve ngiliz Savann etkisindedir. Dolaysyla Labiano, Hobbesun devlet ynetiminde mutlak tekeli savunmasnn byle bir evreden kaynaklandn ileri srmektedir (Labiano, 1999: 134135.) Gerekten de Hobbesin yaad dnem, kendi yurdu ngiltere iin bir tedirginlik ve kaos dnemidir. Bu ortamdan uzaklaarak yaamnn 20 yln Fransada geiren Hobbes iin devletin zayflamasyla oluan kaosu nleyebilmenin, yurdunda eksik olan ey olan genel gvenlii salayabilmek iin devleti dev gibi gl grmek istemesinin mantki temelini oluturduu sylenebilir (Gkberk, 2010: 254) ve Hobbesa gre, devlet iradesine kar gelmek, en byk sulardandr ve toplum dzenini yok etmek demektir (Hobbes, 2010: 229; ktem ve Trkba, 2003: 388).

Liberal, Neo-Liberal Dnemlerde Yurttalk ve Leviathan zerine Baz Saptamalar


Tarihsel sre ve geliimi iinde tr liberalizmden bahsetmek mmkndr; Adam Smith ve tilmizlerinin ncln yaptklar klasik liberalizm, Keynesyen iktisadn uzlamac liberalizmi ve Chicago Okulundan Milton Friedman ve grubunun nderliinde gelien neoliberalizm. Klasik liberalizm, 18.yydan 19.yy.n son eyreine kadar olan dnemi kapsar. Klasik liberalizmin temel mant bireyselcilik, bireysel hak ve zgrlkler, zel mlkiyet ve devlet mdahalesinin olmad bir serbest piyasa sistemine dayanr. Klasik liberalizm taraftarlar, serbest piyasa koullarnda bireysel yarmay mmkn klacak iktisadi zgrlklerin peinde koarlar ve sre teoride, toplumsal gelimenin salanmas ve iktisadi bymenin gereklemesiyle sonulanr. Klasik liberalizmde devletin temel ilevi; eitim, salk, yollar, kprler gibi bireysel kar erevesinde piyasa koullarnda retilmesi mmkn olmayan kamusal 868

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa mal ve hizmetlerin retilmesi, milli savunma ve son olarak Hobbesin de merkezi nem verdii i gvenlik ile adalet hizmetlerinin salanmasdr (Akaln, 2009: 11-12). Uzlamac liberalizmin ortaya knda 1870lerde yaanmaya balayan iktisadi krizle balayan, 1. Dnya Sava ile devam eden ve son olarak 1929 Krizi ile birlikte sonlanan sre etkili olmutur. Uzlamac liberalizme gre ekonomiye devlet mdahalesi bireyselcilik erevesinde deil, kamu yarar erevesinde gerekletirilmeli, ayrca devlet, Hobbesin de ne srd gibi kiilerin asgari geim standardn salamal ve bunun iin frsat eitliini garanti altna almaldr. Yeni bir krizle uzlamac liberalizmin terk edilmesiyle birlikte 1970lerden gnmze kadar uygulanmakta olan neo-liberalizmde ise, klasik liberalizmin bireysel zgrlkleri yerini iktisadi zgrlklere brakmtr. Neo-liberalizmin en belirgin zellikleri iinde; piyasann hakim rol oynamas kural, devletin zel sektre kaynak ayrrken eitimden sala, fakirlere ve isizlere salanan sosyal yardmlara kadar tm harcamalarnn kslmas, i gvenlii de dahil olmak zere karlar azaltacak her trl dzenlemenin ortadan kaldrlmas, emek piyasalarnn kuralszlatrlarak gvencesizletirilmesi, zelletirmelerin hz kazanmas, toplum kavramnn literatrden karlmas ve sorumluluun bireylere yklenerek ii ve toplumun kapitalist olmayan kesimlerinin her trl temel ihtiyalarn karlamalar konusunda en hafif tabirle balarnn aresine bakmalarnn istenmesi ve son olarak her trl zmszln sz konusu kesimlerin aylakl temelinde aklanmas kolayclna kalmas saylabilir (Akaln, 2009: 13-19; Navarro, 2008: 219-220). Bourdieunun pr piyasa mantn engelleyen kolektif yaplar yok eden bir program olarak tanmlad neo-liberalizmin (Bourdieu, 2009: 23) mimarlarndan Thatchern Thatcherizm olarak anlan kstlamasz zel birikim atlm, kamu harcamalar, kolektivizm ve ballk kltr konularndaki saldrlar, toplumsal bnyenin zayflamasyla birlikte modern, refah devleti biimiyle yurttaln doal dman yapmtr. Thatcherizmin bireycilik ve yarma etiine bu sarslmaz ball, ngiliz toplumunda zamanla, Hobbesun Leviathanda defalarca vurgulad herkesin herkesle sava fikrini uyandrmtr. Karlkl bamllk duygularnn kaybolmasyla birlikte tmyle rekabeti zkara adanm bir toplumun zellikleri sklkla ortaya kar (Hall ve Held, 1995: 170). Neoliberal politikalarn uygulayclarndan olan Thatcher ve Thatcherizm ve sosyal devletin sosyal yurttan, birer homo oeconomicusa indirgeyerek depolitize etmi ve yeni dnemde aktif yurtta tanmn ortaya koymutur (stel, 1999: 85). Neo-liberal politikalarla devletin ilevini kltrken esas amalanan, bireysel alan ve zgrlkleri geniletmek eklinde ifade edilmitir. Fakat devletin klmesi uygulamada dengesiz g ilikileri yaratarak toplumda adaletsizliklere ve eitsizliklere yol amtr. Bu sorunlara nasl zm yaratlaca ise belirsizliini korumaktadr (na ve Demiray, 2004: 869

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa 167). Labiano; Hobbesun doa durumuna dair aklamalarnda merkezi yer verdii korku, gvenlik, bencillik ve kontrol isteinin, kapitalist ideolojiyi meydana getiren btnn paralar olduu saptamasn yapmakta ve Marx ve radikal iktisatlardan hareketle, Hobbesin Leviathanda merkezi nem verdii ilkelerden olan korku ile ii motivasyonu arasnda bir bant olduunu ne srmektedir. Zira kapitalist sistem, egemen bir ynetime, Leviathana ihtiya duyar ve bu ynetim sermaye birikiminin salanmasnda korku esini deyim yerindeyse ustalkla kullanr. Yine Hobbes, Leviathann szleme zerine adl blmnde, szleme doktrininde korku esinin kullanm zerinde durmaktadr (Labiano, 1999: 138). Hobbesa gre toplumun kurulmasndaki en nemli etken, eit bireylerin biraradalndan kaynaklanan kaos ortamnn getirdii iddet ve zellikle de lm korkusudur (Hobbes, 2010: 101-102) Bu dnce sistematiinin, neo-liberal iktisat politikalarnca da ierilmi olan neo-klasik iktisat paradigmasnn ilkeleri ile taban tabana zt olduu grlebilir. Zira neo-klasik iktisat paradigmasna gre her bir bireyin dier bireylerle mcadele ederek kendi karlarn maksimize etme peinde komasyla, hem bireysel hem de nihai olarak toplumun karlarnn en st seviyeye ulaaca savunulur. te yandan insann deerinin nasl belirlenecei noktas ise Hobbesu neo-klasik iktisat paradigmasna yaklatrmaktadr. Hobbesa gre, bir insann kymeti veya deeri, btn dier eylerde olduu gibi, onun fiyat, yani onun kudretinin kullanm iin verilmesi gereken eydir ve bu nedenle mutlak olmayp bakalarnn ihtiyacna ve yargsna gre deiir Bir insan kendine ne kadar yksek bir deer bierse bisin, onun gerek deeri bakalarnca takdir edilenden fazla deildir (Hobbes, 2010: 74). Bu balamda Labiano, Hobbesun ne srd ekonomik modelin tam anlamyla kapitalist olduunun altn izmektedir. Zira Hobbes, baka bir ahlaki deere ihtiya duymakszn, insan da dahil olmak zere her eyin deerinin piyasa tarafndan belirleneceini belirtmektedir. Yine Labiano, modelin kapitalist nitelikte oluunu, herkesin tek bana ve ayn zamanda eitli tehlikelerle kar karya olmasyla ve herkesin herkese kar kalc bir ticari savan iinde olmas (merkantilist dnem dnr olarak Hobbes, alma eylemini ticaretle zde bir ekilde ele almtr) dncesinde de grlebileceini belirtmektedir (Labiano, 1999: 143-145). Pek oklarnca ana akm Anglo-Saxon dncesinin babas saylan Hobbes iin yine pek ok yazarn birletii noktalar vardr. Bunlar, burjuva zihniyetine ve merkantilist sisteme uygun kapitalist bir topluma elik eden bir dnceye sahip olduu, iinde yaad yzyl Avrupasnn temel iktisat politikas olan merkantilizmin yaratt ortamdan hareketle alma eylemini ticaretle ilikili olarak ele almas, liberalizmin nclerinden olmas ve liberalizmin ykseliinde ciddi katklarnn mevcudiyetidir. Liberal iktisat dncesi Hobbestan 870

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa bireycilik, bencillik ve burjuva finansal platformunu miras almtr (Labiano, 1999: 146; ktem ve Trkba, 2003: 390). yle ki klasik iktisat Thomas Malthusun nfusun art karsnda iaret ettii pesimist zm olan savalar, alk ve eitli doal felaketlere duyulan ihtiyacn kklerine Hobbesda rastlamak mmkndr (Hobbes, 2010: 258). Fakat Hobbesdan farkl olarak liberalizmin dayand temel unsur yurtta deil, iktisadi insandr (stel, 1999: 78). Hobbesdaki bireycilik anlay da Rnesans bireyciliinden farkldr. Rnesans, getirdii teki yeniliklerin yan sra, ulusal kiiliklerin de belirdii, uluslarn, kendilerine gre bilinleri olan bamsz kltr ve politika rgtleri olarak tarih sahnesinde grnmeye baladklar bir dnemdir (Gkberk, 2010: 185). Yine rnesans dncesinin bireyi ne karan anlayndan farkl olarak, bireylerin biraradal dncesinden hareketle Hobbesda, ulusal karmlar da olan bir bireyselliin varolduu sylenebilir. Zira Hobbesun dneminde lkelerin ana varolu koulu ulusal pazar ina etmektir (Klbay, 2010: 10). stelin de altn izdii gibi pek ok sosyal bilimci asndan 20. yzyln sonu itibaryla genel durumun 19. yzyln sonundan, Hobbesu aklamayla herkesin herkesle sava halinde olduu ve insanlarn birbirlerini ldrebilme yeteneinde eit olduu durumdan farkl olmaddr (stel, 1999: 13). Bizim de katldmz bu gr, Hobbesun yaam hakknn gvence altna alnmas erevesinde devlete ykledii yurttalarna i salama devi ve isizlik balamnda deerlendirerek, mevcut durum iin doa durumuna dnten mi yoksa Leviathann glenmesinden mi bahsedilmesi gerektiini aklamaya alacaz. Bu noktada ncelikle, yurttalk kavramn ele alarak balamak yerinde olacaktr. Burjuvazinin aristokratik ayrcalklara kar savam iinde anlam kazanan evrensel yurttalk idealinin znde, yurttalk statsnn her trl zellik ve farkll aan ve bu anlamda eitlii aynla indirgeyen anlay bulunmaktadr (stel, 1999: 55). Baka bir anlatmla yurttalk, yalnzca modern devletin ulusal, topraksal ve brokratik siyasal organizasyonu dahilinde anlam bulur ve yurttaln inasnda, gvenlik kaygs ve korkunun denetlenmesi bulunduundan, yalnzca ulusal siyasal cemaatin yeleri yurtta stats kazanmaya hak kazanmlar, yabanclar ise bu kategorinin dnda kalmlardr (Zolo, 1993: 260dan Akt: stel, 1999: 56). Marshall, Yurttalk ve Toplumsal Snflar adl yaptnda, kapitalizmin snf eitsizliklerine yol aarken yurttaln, yelerinin eit hak ve grevleri paylat bir stat saladna dikkati ekmektedir. Marshall, yurttalk ve snf ilikisini, bir yandan yurttaln snf elikisinin yn ve biimi zerinde etkili olduu, dier yandan da snf elikisinin haklar, zellikle de yurttalk haklarna ilikin mcadelenin bir ifadesi olarak ortaya kt bir karlkl etkileim mant iinde ele almaktadr (Barbalet, 1988, 8-10dan Akt: stel, 1999: 61-62). 871

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa Liberal-szlemeci yurttalk yaklamnn minimalist yurtta anlay ise, yaanan yurttalk asndan nem tayan bir dizi unsuru bilinli olarak sorunsalnn dnda brakmaktadr. Liberal yurttalk perspektifinin zgr ve zerk yurtta anlay siyasal katlm ve kamusal taahht konularnda tekil yurttalar zgr brakrken; dayanma unsuru ve yaanan yurttaln niteliini belirleyen frsat eitlii ve eit balang ilkesi gibi konular, liberal szlemeci yurttalk sorunsalnn dndadr (stel, 1999: 74). J. Leca, bir aidiyet biimi olarak yurttal eksende tanmlamaktadr. lk eksen btncl bir gruba, yani siyasal toplulua ynelme ile kar grubu, snf, mesleki birlik gibi daha zel ya da daha evrensel gruplara ynelmenin ifadesi olan zel-genel hattdr. kinci eksen, aile, yz yze topluluklar gibi daha tensel ve kuralc olan topluluklara aidiyet ile genelde daha szlemeci gruplara (pazar, kimi zaman i ilikisi, mteri ilikisi v.b.) ait olmann anlatm olan topluluk-toplum eksenidir. nc eksen, yerel (komn-komite), blgesel (federal bir devletin paras olan devlet, blge), ulusal ve ulus st topluluklara aidiyet anlamnda yukaraa eksenidir (stel, 1999: 81-82). Erken fakat yerinde bir tespit olarak kapitalizm koullarnda Hobbes, insan emeini, fayda ya da baka bir ey iin mbadele edilebilen bir meta olarak tanmlam ve iskan iin yeterli topra olan, yine de mal alp satarak ya da ithal ettikleri hammaddeleri ileyip satarak glerini arttrm devletlerden bahsetmitir. Bu ifadeler ticari kapitalizmin gelitii ve ulusal zenginliin kaynann ticaret fazlas verme olarak algland bir dnemde, insan emeinin meta niteliinin ve yine yaratlan zenginliin en az ticaret kadar kayna olduunun gstergesidir (Hobbes, 2010: 188). Hobbesun merkezi nem atfettii devletin salamas gerektii belirtilen gvenlie ierilmi olan alma hakk ve insanlarn deerinin dahi belirlendii pazar ilikisinin rol dikkate alndnda Lecann zel-genel hatt iinde yer verdii snfsal aklamalar, Neo-liberal Leviathann yurttalaryla olan ilikisini deerlendirmede gerekli altyapya sahiptir. Zira yurttalarn snfsal pozisyonlarn dikkate alan bir aklama ile hem liberal dncenin ekonomik anlamda da zirveye yerletii 1800l yllardaki gelimeler, hem de yaklak 30 yldr dnyada hakim paradigma olan neo-liberalizmin salk verdii uygulamalar aklanabilir. Bu konuda, ilgili dnemlerden verilebilecek rnek bu savmz glendirecektir. lk rnek, ngilterede amalar daha yksek cret ve daha az alma saati olan ii birlemelerini ya da iverenlerin zgrce davranmasn snrlayan herhangi bir dzenlemenin getirilmesini yasaklayan 1799 Birleme Yasasdr. Sz konusu yasa sadece ii birlemelerini kapsamaktayd ve iverenlerin birlemeleri ya da kapitalistlerin tekelci uygulamalarndan bahsedilmemekteydi. Yine, 1815-1846 yllar arasnda ngiliz Parlamentosuna da yansyan, Thomas Malthusun aristokrasiyi, David Ricardonun ise burjuvaziyi temsil ettii Tahl Yasalar hakkndaki 872

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa tartmada, ekonomik gce sahip olan fakat parlamentoda gcne oranla temsil edilmeyen burjuvazi, kendi karlarna ters den sz konusu yasalarn kmasn engelleyememitir. Fakat burjuvazi zamanla daha da glenerek parlamentodaki arln arttrm ve bir sredir ekonomik gcne oranla mecliste daha arlkla temsil edilen aristokrasinin siyasal stnln bitirerek tahl yasalarn yrrlkten kaldrmtr (Hunt, 2005: 104-107). Ayn dnemlerde Alman iktisat Friedrich Listin savunduu iktisadi milliyetilik olarak tanmlayabileceimiz mdahaleci ekonomik aklamada, orta snf iftiler olan ve retim fazlasn ihra ettikleri iin gmrk v.b. herhangi bir mdahale istemeyen Junkerler ile yeni domakta olan ve o haliyle ngiliz rekabetiyle karlaamayaca iin gmrk yoluyla ekonomik korunma isteyen Alman sanayi burjuvazisi arasnda zaman zaman gerginleen mcadelelere neden olmutur (Anikin, 2008: 359-360). Gnmze gelindiinde ise Navarro, artk tm dnyada ortaklam bir ekonomi politikas olan neoliberalizmin, hem gelimi lkelerin hakim snflarnn hem de gelimekte olan lkelerin hakim snflarnn ideolojisi ve pratii olduunun altn izmektedir (Navarro, 2008: 227). Dolaysyla toplum adna yasalar yapan meclisin (Leviathan) snfsal kompozisyonunun, veri bir devlet ile yurttalar arasndaki ilikinin doasn yine snfsal olarak etkileyecei, zellikle ekonomik alan dzenleyen bir yasann tm yurttalar (zellikle de alanlar ve iverenleri) eit biimde etkilemeyecei ne srlebilir. Gerekten de devlet ve yurttalar arasndaki ilikinin, her bir lkenin farkl tarihsel geliimine gre ekillenecei beklenen bir sonu iken; neoliberal politikalarn 20.yyn son eyreinde kapitalist dnyada ve zellikle 1990l yllarda ise artk tm dnyada yaygn kabul grp uygulanmaya balamas, lkelerin yaadklar sreler arasnda belirli llerde bir benzemeyi de beraberinde getirmitir. Dolaysyla neo-liberalizmin mdahalesi ya da neo-liberal ynelim uyarnca yaplan yasal dzenlemelerin de, snfsal olarak farkl sonular douraca grlebilir. Bu sonularn ise herhangi bir devlete vatandalk bayla bal olan ve ayn zamanda da sermaye sahibi olanlarn nn aan tarzda olduu, yine ayn devlete vatandalk bayla bal fakat yaamn piyasaya emeini arz ederek -alarak- srdrenlerin aleyhine olduu ileri srlebilir. Zira gcn tek elde topland yer olan parlamentolar, Hobbesin Leviathanna da konu olan i yaam gibi alanlar da dahil olmak zere pek ok alan dzenleyen yasalar yapmaktadr. Buradaki temel sorun, alma yaamn dzenleyen yasalarn, i gvencesi v.b. konularda ierdikleri yaklamlarn tm yurttalar eit olarak m etkiledii, yoksa yurttalar arasnda snfsal konumlarna uygun den bir farkllamann m mevcut olduunun tespitidir. Zira cret karlnda alanlarn kaderi, emek piyasasnda rekabet edebilme yetilerine baldr. Geici nitelikte ve hem retim hem de emek piyasas koullarnda yaanan deiimlerin tehdidi altnda olmalarna karn, toplumda bolca bulunan becerilere sahip olanlar, daha nadir 873

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa rastlanan becerilere sahip olanlara kyasla nemli lde fazla kazanp, daha olumlu koullarda alabilirler. inin creti ve i gvencesi, ncelikle sahip olduu belirli becerilere ve ayn zamanda ivereninin para kazanmaya devam etmesine baldr. Burada daha nadir becerilere sahip alan istihdam etmekte iveren iin en nemli kt, bu yolla dier iverenlerle rekabet edebilme gcnn artmasdr. alan ile iverenin zdelemesini glendirici bir etkide bulunan bu durum ancak yksek cretler ve iyi alma koullar ile srdrlebilir fakat kapitalist sistemin ikin bir eilimi olan rekabet basks, her iverene almann younlatrlmas, alma gnnn uzatlmas ve cretlilerin iten karlmasn dayatr. i snf asndan sonu, sermayenin srekli deien talepleri karsnda hukuk sisteminin de esnekletirilmesiyle, istihdam gvencesinden yoksun olarak yaamann gitgide yaygnlamas eklinde ortaya kmaktadr (Clarke, 2007: 96-99).

Devlet-Yurtta likisinin sizliin Art ve alma Yaamn Dzenleyen 4857 ve 657 Sayl Yasalardaki Dnmle Deerlendirilmesi; Leviathann Ykselii mi?
Hobbesun, kuramnda merkezi nem verdii ve devletin yasama erki ile insanlarn alma haklarn da gvenceye alan geni anlamda yaama hakk, gnmz modern devleti zelde de Trkiye asndan ele alnrsa nasl bir tablo ile karlalr? Burada temel odak olarak alma eyleminden, isizlikten ve alma yaamn dzenleyen 4857 S.K., 657 S.K. gibi yasalardaki neo-liberal dnmden hareketle baz karmlar yapmaya alacaz. Ekonominin her bakmdan gelimesiyle birlikte modern devletin vatandalar ile olan ilikisi Hobbesin belirttii vergi v.b. yasalar ile olduu kadar i yasalar zerinden de izlenebilir. Hobbesun ne srd tm vatandalarn ortak karlarn koruyacak olan otoriter devlet anlay, 20. yzyl boyunca ve zellikle de neo-liberal iktisat uygulamalaryla bir snfn lehine ve fakat ok daha kalabalk bir yurtta topluluu olan dier snfn aleyhine nitelikte dzenlemelere dnmtr. Zira bir toplumsal iliki olarak sermayenin, gcn ve etkinliini arttracak yasal dzenlemeleri yapp, uygulamalar yrtecek bir devlet aygt olmadan varln srdrmesi olduka zordur. 1982 Anayasasnn kabul ve Thatcher ve Reagann ban ektii neoliberal ekonomi politikalarnn Trkiyedeki mimar zal Hkmeti ile birlikte zelletirmelerin hz kazand, bu balamda gerek isizliin yaygnlat gerekse de alan snfn eitli hak kayplarna uradklar bilinmektedir. 1982 Anayasas ile birlikte kendisinden nce varolan 274 Sayl Sendikalar Kanunu ve 275 Sayl Toplu szlemesi Grev ve Lokavt Kanunu da yrrlkten kaldrlmtr. Ayn alanlarda veri kanunlar yeniden dzenlenerek srasyla 2821 ve 2822 Sayl Kanunlar olarak yrrle 874

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa girmitir. Bu deiiklikler alanlar asndan deerlendirildiinde hak grevinin kaldrlmas v.b. pek ok hak kaybnn yaand grlmektedir. 1982 Anayasas ile balayan srete, tmyle deitirilmeyen 1457 Sayl Kanunu ve 657 Sayl Devlet Memurlar Kanunlarnda da, srele uyumlu olacak ekilde benzeri eilimler tayan deiiklikler yaanmtr. Nihayet 2003te 1475 S.K. tmyle yrrlkten kaldrlp yerine 4857 S.K. yrrle konmutur. 657 S. DMK. yerine de yeni bir kanunun yaplmas sreci, kanun tasla aamasna gelmitir. Son 30 ylda sz konusu politikalarn hzla uygulanmaya balanmasyla birlikte, devletin iveren rolnden uzaklamasnn da bir getirisi olarak isizliin, tpk neo-liberal politikalar uygulamakta olan dier lkelerde olduu gibi nlemez bir ekilde ykseldii tespit edilebilir. TK istatistiklerine bakldnda, 1988-2008 yllar arasnda isizliin art eiliminde olduu rahatlkla grlmektedir (TK, 2009: 177). 2010 yl iin isizlik rakamlar ise %13-15 aralnda deimektedir (TK, 2010). Resmi istatistiklerde dahi isizliin ciddi ekilde artmas, ilgili literatrde ska belirtildii zere yoksulluun artnn da bir fonksiyonu olduundan, Hobbes asndan toplumsal bar bozucu, dolaysyla da devletin yurttalaryla olan ilikisinde meruluk zeminini sarsc bir durum oluturmaktadr. sizlii nlemek iin gerek parlamento gerekse de ilgili kurumlarca oluturulan yasal dzenlemeler de, bu durumu kritikletirici etki yapmaktadr. rnein 18-29 ya grubunda yaanan ve kroniklemi gen isizliinin nne geilmesi iin Sosyal Gvenlik kurumu (SGK) tarafndan 2008de karlan 18-29 ya aralnda olan erkek ve 18 yandan byk kadn sigortallardan yeni ie alnanlara ilikin iveren hissesi sigorta prim teviki konusunu dzenleyen Genelge, sigorta primine ait iveren hissesinin ilk yl %100nn, ikinci yl %80inin, 3. yl %60nn, drdnc yl %40nn, beinci yl ise %20sinin isizlik sigortas fonundan karlanmasn ngrmektedir (SGK, 2008). Bu durum 18-29 ya grubunda yer alan ve ilk kez istihdam edilecek olan isiz bireylerin, iverenlerce daha fazla tercih edilmesini beraberinde getirecektir ve Genelgenin etkisi isizlii nleme deil, en iyi ihtimalle 29 ya sonrasna erteleme eklinde grlecektir. Sz konusu yasal dzenlemenin 29 yan am olan isizlerin istihdam edilebilmelerini zorlatrmakta ve bu ya grubundaki isizleri i sahibi olabilmek iin 18-29 ya grubundaki isizlerle kar karya getirmektedir. Belirtilmesi gereken bir dier nokta, sz konusu srecin geliiminde isizliin ykseliiyle birlikte halihazrda alanlarn geleceklerinin gvencesizletirilmesidir. 1457 Sayl Kanununda mevcut olmayan performans deerlemeler ile ou zaman subjektif ltlerle dk performansl alanlar iten karmann, 4857 Sayl Kanunu ile hukuki bir dayanaa oturtulmas, sahip olunan ii koruyabilmek iin Hobbesin doa durumu altnda inceledii herkesin herkesle sava durumunu gnmze tamaktadr. alma eylemi ve alanlar 875

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa asndan bakldnda doa durumunu andran rekabet ortamnn neoliberal ideoloji erevesinde yceltildii bir ortamn sorunsuz ileyiinin, hukuksal dzenlemelerle gvence altna alnd sylenebilir. Hobbesu doa durumu ile benzetirebileceimiz bu ortam, hem nitelikli alanlar hem de niteliksiz alanlar iin geerlidir. Neo-liberal sylemde, devletin, yklerinden arnarak daha minimal fakat daha stratejik bir konuma gelerek glendiinin ne srld bir ortamda yurttalarn ounluunu oluturan alanlar asndan doa durumuna tekabl ettiini syleyebileceimiz bir durum olumaktadr. Dolaysyla bu durumu salt devlet-yurtta ilikisiyle ya da salt Hobbesu yaklamdan hareketle aklamak baz teorik yetersizlikleri barndrmaktadr. ncelikle belirtilmesi gereken, Hobbesun, ticari burjuvazinin kilise ve toprak soylular karsnda g kazanmaya balad ve ayn ekilde kral ve soylular ve halk kitleleri arasnda gerekleen i sava dneminin, ne pahasna olursa olsun toplumsal dzeni dleyen dnr olduudur. O dnemde burjuvazi henz iktidar tmyle ele geirmemitir ve uluslar aras ticaret yoluyla yeni yeni g kazanmaya balamaktadr. Buna ek olarak dnemin iktisadi yaamna yn veren merkantilist politikalar, gmrkler, kotalar v.b. devlet mdahalelerinden olumaktadr ve bugnk anlamyla serbest ticaretten sz etmek mmkn deildir. Gnmzde ise neo-liberalizmin kresel lekte yaylm sonucunda sermaye birikiminin ve ulalan toplumsal g asndan burjuvazinin dolaysyla Leviathann konumu olduka farkldr. Devleti egemen snflarn hizmetinde bir aygt olarak tanmlayan Marksist gr de, hukukun tecellisi ve genel yararn savunucusu olmas gereken devleti egemen snflarn karlarnn hizmetinde bir aygt olarak tanmlamaktadr (stel, 1999: 78). Dolaysyla, Hobbesun Leviathan olarak tanmlad ve gnmzde neo-liberal ynelime sahip olan devlet aygtnca karlan yasalarn analiz edilirken, bir kez de bu balamda deerlendirilmesi gereklidir. Bu erevede fiilen eitsizlikler reten neo-liberal felsefenin salayaca iddia edilen yasal eitliin, gerek anlamda eitlik ya da zgrlk asndan ne anlama geldii sorgulanmaldr. Bunun iin ncelikle, vatandalk kimlik ve statsnn iktisadi boyutuna gerekli nem verilmelidir. Ancak bylesi bir yaklamla mmkn olan tm kazanlm haklardan soyutlanarak herkesi en altta eitleme ynndeki politikann deifrasyonu yaplabilir. Yukarda gelecee ynelik gvencesizliin toplumsallk kazandna deinilmiti. Gvencesiz istihdam koullarnn yaygnlamas ilgili alanlardaki yasal dzenlemelerle hz kazanmaktadr. Toplumun nemli saylabilecek bir ksmn kskalar altna alan gvencesizlik, sendikaszlatrma ve belirli sreli szlemelerin yaygnlatrlmas eklinde deneyimlenmektedir. Trkiye asndan bakldnda oaltlabilecek pek ok rnek ierisinde en gncel ve ne kan rnekler; szlemeli retmenler, retim grevlileri, 50/dli aratrma grevlileri, 4-C statsne geirilen Tekel iileridir. Her meslekten 876

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa isizliin giderek younlat ve gvencesizliin trdeletirici nitelik tad (erkezolu ve Gztepe, 2010: 81-82) bir ortamda sahip olunan iin korunmas alanlarn birinci ncelii halini almaktadr. Tekel iileri rneinde olduu gibi gvencesizletirmeye kar ykselen tepkilerin sertlii ve kararll ise; sre iinde salt varolu hakkna dnen ve alternatifi a kalmak olan alma hakknn ayn zamanda yurtta da olan alanlarn elinden alnmasndan kaynaklanmaktadr. Bu tepkiler Hobbesun egemenliin kurulu amacna ters dmemesi artyla egemenin verecei herhangi bir emre itaat etmeyi reddetme durumunda kiilerin kendini koruma hakknn varl aklamasna (Hobbes, 2010: 165-169) gre merulua sahiptir. Zira hatrlanaca zere, Leviathann yani egemenliin kuruluunun amalarndan birisi de devletin yurttalarnn gvenliklerini tesis etme amacna ierilmi olan vatandalarna i imkan salamaktr. Son olarak, devletin kendi kurulularnda grev yapan alanlara yaklamnn da zel sektr ile benzetiinin alt izilmelidir. rnein, 657 S. Devlet Memurlar Kanununun (DMK.) 4. maddesinin C bendindeki dzenlemenin yaratt gvencesizlik durumunun alanlarca deneyimlenmekte oluu, sz konusu Kanunun tmyle deitirilmesinin gndemde olduu bir dnemde olduka nem tamaktadr. Zira deitirilmesi hedeflenen Kanunun yerine hazrlanan 9 Haziran 2010 tarihli Kanun Tasars Tasla incelendiinde, gvencesizliin, kamu hizmetlerini veren kiiler olan tm memurlar kapsayan bir hal alacan ngrmek mmkndr. Sz konusu Kanun Tasla ana hatlaryla deerlendirildiinde, mevcut sicil sistemindeki eksikliklerin dzeltilmesi yerine, grevleri kanunla belirlenmi kamu hizmeti olan kamu grevlileri arasnda alma barn bozacak ve tamamen idarecinin insiyatifini dikkate alan bir eit havusopa sistemi getirildii ne srlebilir. rnein, Tasarnn 4. maddesi ile 657 S. DMK.un 91. maddesi deitirilmektedir. Bu madde, Kadrosu kaldrlm olanlarn memurlukla ilgileri, emeklilik ve bu kanunda yazl aylk ve aile denei haklaryla ykmllkleri devam eder, kadro kaldrlmas sebebiyle akta kalan memurlar varken bunlarn snf ve derecelerinde boalacak kadrolara bakalar atanamaz ve eski snflarndaki derecelerine eit bir greve atanmalar mecburidir gibi i gvencesi salayan kesin hkm ieren ifadeler kaldrlmaktadr. Bu hkmlerin yokluu, kadrosu kaldrlan bir memurun memurluk dnda baka statlerdeki kadrolarda altrlmasnn nn amaktadr ve yine kadro kaldrma ilemi bir bakma o kadrodaki memurdan kurtulma ilemine dnebilecektir (Ayman Gler, 2010: 9).

Sonu
Feodal rejimden burjuva rejimine geite sklkla yinelenen ve alternatifi alk olan alma zgrlnn yanlsamal bir zgrlk olduu aikrken, bugn bu durum alma eylemi ve alanlar perspektifinden 877

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa bakldnda giderek daha da problemli bir hal almaktadr. Hobbesin aklamalar zerinden mevcut durum analiz edildiinde; yaanan gereklii Leviathann ykselii olarak deerlendirmek mmkn olduu gibi, Leviathan ncesi doa durumuna dn olarak deerlendirmek de bir o kadar mmkndr. Tabii ki burada doa durumuna yaptmz vurgu, devletin ve toplum szlemesi ile devleti oluturan yurttalarn olmamas noktasnda deildir. Doa durumu ile kastettiimiz husus, neo-liberal devletin alma hakk, salk ve eitim haklarn da kapsayacak ekilde tm temel zgrlk alanlarnda, yurttalarn gerek alabilmek iin, gerekse de hizmet alabilmek iin birbirleriyle kyasya mcadele iinde olmasdr. Neo-liberal devletin hukuki dzenlemeleri ise byle bir ortam serbest piyasa ekonomisinin ileyebilmesi adna daha da rekabeti hale getirmeyi hedeflemektedir. Gerekten de, her ya ve meslek grubunun, nitelikli olup olmamann da son kertede anlaml bir fark yaratmayp isizlikle karlamas, herkesin herkesle sava durumunu artrmaktadr. Hlihazrda alanlar ise, hem ilerini sz konusu isizlere kaptrmamak, hem de performans deerlemelerden baaryla kp ilerini kendi i arkadalarna kar da koruyabilmek gibi ikili bir mcadele iindedirler. Gerek kamuda gerekse de zel sektrde alanlarn kamu-zel sektr alma koullarnn alt standartlarda benzemesinden tr yasal i gvencesinden, dolaysyla da i gvencesi ile birlikte dnlebilecek gelecee dair gvenceden yoksunluklar, rekabetin dozunu Hobbesta da nemli yer igal eden korkuyla birlikte arttrmaktadr. Dolaysyla nitelikli isizlerin nitelikli dier isizlerle, niteliksiz isizlerin birbirleriyle, bir btn olarak isizlerin alanlarla ve ayn zamanda alanlarn da birbirleriyle mcadele ettikleri bir atma ortam resmini izmek mmkndr. Parlamentolarda zellikle ekonomik ve sosyal alanlar dzenleyen konularda alnan kararlarn toplum iindeki farkl snf ve tabakalar farkl ekillerde etkilemesi, Leviathann deerlendirilmesinde kilit neme sahip noktalardan biridir. Tek isten olan parlamentonun istenciyle, alma hakk, i gvencesi gibi temel zgrlkler konusunda yaanan hak kayplar karsnda devletin konumunun bireyler karsnda daha da glendii ve bu erevede Leviathann ykselii savunulabilirken; devlet toplum ilikisinin bu yndeki dnm tam da yukarda belirtilen temel zgrlklerin kayb asndan devletin yurttalaryla arasndaki ilikisinin meruiyetini salayacak olan sosyal boyutunun eksiklii erevesinde Hobbesun Leviathanndan bahsedilemez. Zira Hobbesun Leviathannda tanmlad otoriterlik, yaama hakkn gvenceye alrken bunu dar anlamyla deil, alma hakkn da ierecek daha geni bir erevede yapmaktadr. Dolaysyla neo-liberal devleti Hobbesun Leviathan ile karlatrdmzda otoriterlik ve yurttalar karsnda tam anlamyla egemen bir g olma konusunda benzeen, fakat alma hakknn gvenceye alnmas v.b. temel zgrlklerle refah ierisinde bir yaam srdrebilmeyi salama asndan Leviathann gerisinde bir 878

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa pozisyonda tanmlamak mmkndr. Yrd. Do. Dr. Ordu niversitesi nye ..B.F. alma Ekonomisi ve Endstri likileri Blm.

Kaynaka:
Abls, Marc. 1998. Devletin Antropolojisi. Nazl kten(ev.). 1. Bask. stanbul: Kesit Yaynclk. Aaoullar, Mehmet Ali ve Levent Kker. 2009. Kral-Devlet ya da lml Tanr. 4. Bask. Ankara: mge Kitabevi Yaynlar. Akaln, Uur Seluk. 2009. Neoliberal ktisadn Geliimi zerine Ksa Bir Not. Neoliberal ktisadn Marksist Eletirisi iinde. Glsm Akaln ve Uur Seluk Akaln (Edt). stanbul: Kalkedon Yaynlar. ss. 9-21. Anikin, Andrey Vladimirovi. 2008. Bilimin Genlik a Marx ncesi Siyasal ktisat. Aydemir Gler (ev). 1. Bask. stanbul: Yazlama Yaynlar. Ayman Gler, Birgl. 2010. 657yi Deitirmek: 9 Haziran 2010 Tasars zerine. A.. S.B.F. YBAD. http://yonetimbilimi.politics.ankara.edu. tr/bag657.pdf. [Eriim Tarihi 01.08.2010]. Bourdieu, Pierre. 2009. Snrsz Smr topyas: Neo-liberalizmin z. Uur Seluk Akaln (ev). Neoliberal ktisadn Marksist Eletirisi iinde. Glsm Akaln ve Uur Seluk Akaln (Edt). stanbul: Kalkedon Yaynlar. ss. 23-31. Cassirer, Ernst. 1984. Devlet Efsanesi. Necla Arat (ev). 1. Bask. stanbul: Remzi Kitabevi. Clarke, Simon. 2007. Neoliberal Toplum Kuram. Neoliberalizm Muhalif Bir Seki iinde. Alfredo Saad-Filho ve Deborah Johnson (Haz.). eyda Bal ve Tuncel ncel (ev.). stanbul: Yordam Kitap. ss. 91-105. erkezolu, Arzu ve zay Gztepe. 2010. Snfn Arayan Siyasetten, Siyasetini Arayan Snfa: Gvencesizler. Tekel Direniinin Inda Gelenekselden Yeniye i Snf Hareketi. 1. Bask. Ankara: Nota Bene Yaynlar. ss. 63-91. Gkberk, Macit. 2010. Felsefe Tarihi. 19. Bask. stanbul: Remzi Kitabevi Yaynlar. Gkeolu Balc, ebnem. 2007. Tutunamayanlar ve Hukuk. 1. Bask. Ankara: Dost Yaynlar. Hall, Stuart ve David Held. 1995. Yurttalar ve Yurttalk. Yeni Zamanlar iinde. Abdullah Ylmaz (ev). 1. Basm.stanbul: Ayrnt Yaynlar. Hir, Ernest. 2001. Hukuk Felsefesi ve Hukuk Sosyolojisi Dersleri. 3. Tpk Basm. Ankara: Ankara niversitesi Banka ve Ticaret Hukuku Aratrma 879

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa Enstits. Hobbes, Thomas. 2010. Leviathan. Semih Lim (ev.). 8. Bask. stanbul: Yap Kredi Yaynlar. Hunt, E. K. 2005. ktisadi Dnce Tarihi. Mfit Gnay (ev). 1. Bask. Ankara: Dost Kitabevi Yaynlar. 2005. na, Hsamettin ve Muhittin Demiray. 2004. Siyasal Bir deoloji Olarak Neoliberalizm. Dumlupnar niversitesi SBE Dergisi. Say 11. ss. 163-184. Klbay, Mehmet Ali. 2010. nsz. Leviathan iinde. 8. Bask. stanbul: Yap Kredi Yaynlar. Labiano, Jesus M. Zaratiegui. 2000. A Reading of Hobbes Leviathan with Economists Glasses. International Journal of Social Economics. Vol. 27. No. 2. ss. 134-146. Lipson, Leslie. 2005. Siyasetin Temel Sorunlar. Fgen Yavuz (ev). 1. Basm. stanbul: Trkiye Bankas Kltr Yaynlar. Navarro, Vincent. 2008. Dnya apndaki Snf Mcadelesi: Bir Snf Pratii Olarak Neoliberalizm. Neoliberalizm ve Kriz iinde. Bar Baysal, idem idaml, Deniz imek ve Levent Aydeniz (ev). stanbul: Kalkedon Yaynlar. ss. 219-239. ktem, Niyazi ve Ahmet Ulvi Trkba. 2003. Felsefe, Sosyoloji, Hukuk ve Devlet. 3. Bask. stanbul: Der Yaynlar. SGK. 2008. 18-29 Ya Aralnda Olan Erkek ve 18 Yandan Byk Kadn Sigortallardan Yeni e Alnanlara likin veren Hissesi Sigorta Prim Teviki. Say: B.13.2.SSK.5.01.08.00./73-031-540094. [01.08.2008]. TK. 2009. statistik Gstergeler 1923-2008. Ankara: Trkiye statistik Kurumu. TK. 2010. Mevsim Etkilerinden Arndrlm Temel gc Gstergeleri Ocak 2005-Ocak 2010. TK Haber Blteni. Say 77. [30.04.2010]. stel, Fsun. 1999. Yurttalk ve Demokrasi. 1. Bask. Ankara: Dost Yaynlar. Yumer, Ruhdan. 1987. Devlet Kuramnda Liberal Temalar: Devletin Snrlar (I). Toplum ve Bilim. Say: 31-39. Gz 1985-Gz 1987. ss. 45-57.

880

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa

Evrensellik ve Yerellik Geriliminde Cumhuriyeti Yurtseverlik 1


Ahu Tunel
Siyaset felsefesi asndan 20. yzyl bir dikotomiler a olarak deerlendirmek hi de yanl bir saptama olmayacaktr. 20. yzyln ilk yarsnda sz konusu dikotomilere yn veren kavram iftleri eitlik ve zgrlk, sa ve sol, birey ve toplum, ortak iyi ve bireysel iyi, Marksizm ve liberalizm vd. ekseninde zetlenebilir. Bylesi bir kamplamann doal etkisi, siyaset felsefesinin giderek snmlenmesi ve yerini ideolojilere brakmasdr. deolojik bak asnn belirlenmi snrlar ve tartma kabul etmeyen yaps, siyaset felsefesinin uygulamadan treyen zgn anlamnn da yok olmasna neden olur. Oysa Philip Pettitin belirttii gibi kurumsal politikalar ve yaplarn istikrar sadece ideal fikirlerle beslenmez, ayn zamanda ampirik alandan kmaldr.2 Bu nedenle alarn deien soru ve sorunlaryla birlikte dogmatik iddialarn birer birer tartmaya almas kanlmazdr. Nitekim 20. yzyln ikinci yarsndan itibaren Marksizmin uygulamadaki baarszl, siyasete yn veren dikotomiyi deitirmi, aa yn veren deerler dizisi liberal ve topluluku (cemaatilik) gelenekler etrafnda yeniden oluturulmutur. Marksizmin toplumsalla yapt vurguyu an siyasal eilimlerine ynelik eletirilerine eksen alarak yeniden yorumlayan toplulukuluk, liberalizmi bireyin toplumsal ve kltrel arka plann grmezden gelmekle eletirir. Kimlik konusunu tartmaya aan topluluku siyaset anlay, siyasal modernliin evrensel etik bir anlay iinde eritmeyi umduu topluluun deerlerini, siyasal alann bir paras haline getirir. Toplumsal deerlerin somut bir ifadesi olarak kimlik tartmalarnn siyaset felsefesine en nemli katks, yntemsel olarak tarihsellik ve anlama sorunlarn grnr klmasdr. Akn siyaset tanmlarna, topluluun ve bireylerin tarihselliklerini dikkate alarak meydan okuyan toplulukuluk, yine de 20. yzyln bandan bu yana varolan dikotomiyi ortadan kaldramaz; ancak yeniden kurgular. Bu adan her ne kadar 21. yzyla girerken siyaset tartmalar yeni bir eksenden yorumlanm olsa da, hala btnlkl bir ideal sunma kapasitesinden uzaktr. Tartma bir nceki paradigmann bir uzants olarak, yine hak ve iyi, birey ve topluluk, bireysel iyi ve ortak iyi, evrensellik ve yerellik gibi kavram iftlerinin etrafnda ekillenir. Oysa dikotomilerin yn verdii tek boyutlu dnya idealleri, bireyleri de seime zorlayarak, varolan ideolojik bak alarn yeniden retme yoluyla devamllklarn salarken, aslnda varolan ve olmas talep edilen hak ve zgrlk alanlarnn da snrn izerler. ou kereler uygulamada farkllklarn olduu grlebilir, ancak yine de en azndan kuramsal 881

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa balamda denilebilir ki, bireyler u ya da bu ideolojinin sahibidir ve sahip olduklar ideolojiler birer ideali gsterdiklerinden dolay, ayn zamanda olas yeni taleplerin de belirleyicisi konumundadrlar. Bu adan 20. yzyln ikinci yars bireye iki seim sunar: bireyler ya milliyeti ya da liberal, ya toplumcu ya da bireyci, ya yerelci ya da evrenselci olmak zorundadr. 20 yzyln kuramsal alanda dikotomilerle ekillenen yaps, uygulamada da baz amazlara neden olur. Kuramsal alanda bireyler u ya da bu olarak tanmlanrken, uygulamadan doan taleplerin birer eletiri olarak taraflara ynelik iddialar, ayn zamanda kurama yansr ve her bir siyasal bak as kendi ierisinden melez baz kavramlar retir: liberal sosyalizm ya da sosyal liberalizm gibi.3 Liberal ve topluluku geleneklerin evrensellik ve yerellik vurgulu sylemlerinin siyasal adan yaratt fark, Alasdair MacIntryea gre, liberal bireycilik ve Aristotelesi gelenek arasndaki kartlkla zetlenebilir.4 Liberallerin bireyi evrensel deerlerin taycs olarak siyasetin merkezine yerletirmelerine karlk, toplulukular topluluu teleolojik bir bak asndan konumlandrr. Bylesi bir ayrmn altnda, B. Bowdene gre, her iki gelenein de insan doasna ilikin yapt farkl saptamalar yatar.5 Evrensellik dilinin savunucular, liberal gelenee tadklar sylemleriyle, bireyi hak ve zgrln taycs rasyonel bir tamlk olarak tanmlarken; toplulukuluk (communitarianism) ya da milliyetilik (nationalism) gibi yerelci yaklam benimseyen gelenekler, iinde yaad toplulukla olan balarn ne kartarak kiileri etnik ilikilerinin oluturduu ahlaki bir btnln paras haline getirirler. Bylece aa damgasn vuran tartmalar asndan bakldnda, temel sorun gze arpar: lk olarak varolan tartmalar ekseninde siyaset, hala btnlkl bir ideal sunmaktan uzaktr. Zira toplulukuluun ortaya koyduu bir anlama kategorisi olarak tarihsellik ve toplumsal kimlik vurgular, her ne kadar yntemsel adan siyasete felsefi bir boyut katmay baarsa da, bu kez de ahlak metafizii ve siyaset felsefesinin snrnn izilmesi konusundaki sorunlar gndeme getirir. Bu adan felsefenin salt yntemsel deil, ayn zamanda bir ideal belirlemede siyasete yapaca katklar bugnn tartma konusu olarak gndeme tanmaldr.6 ada tartmalarn eletirel bir bak asndan ortaya koyduu bir dier sorun ise, insan deerlendirme biimlerinde ortaya kar. nsan bir boyutuyla deerlendiren sz konusu gelenekler, bireyin tamln zedelerken, bireyleri ahlaki yarglarn oluturma konusunda bir nominal deer olarak insanlk ya da oktan belirlenmi bir toplumsal deerler dizisi arasnda seime zorlar. Oysa insan ne salt rasyonel bir varlk ne de salt tutkulu sylemlerin znesi olan bir varlk olarak btnlkl biimde tanmlanabilir. Bu adan retorik ve rasyonalitenin, ortak iyi ve bireysel iyilerin, yurtseverlik ve ahlakn bir btn olarak korunabilecei yeni bir sylem aray kanlmazdr. 882

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa Son olarak topluluku ve liberal gelenekler arasndaki tartma ekseni ya da bir baka ifadeyle yerelci ve evrenselci bak alar, siyaset ve siyasal yurttalkn deeri konusunda tatmin edici deerlendirmelerde bulunmaktan uzaktr. Evrenselci gelenek, bireyi n plana kartarak yurttalk deneyiminin siyasal boyutunu hmanizmin iinde eritirken; siyasetin karlkl ilikisellik, sz verme ya da retorik boyutlarnn giderek kaybolmasna yol aabilir ve siyasal alana ait duyarllklar giderek kreltebilir. Buna karlk milliyetilik ya da toplulukuluk, topluluun kimlik btnln korumay bal bana bir zgrlk olarak deerlendirirken; kr bir sadakat beklentisiyle siyasetin yeniliki hak ve zgrlk taleplerini engelleyen bir yapya brnr ve bireylerin siyasal ilikiler alanndaki seim haklarn btnyle elinden alarak, tm bu seenekleri toplumsal deerler dizisine ait yarglarla snrlar. Bu adan bireyler seimlerini, kimlik oluumlarnda etkin olarak yer alan siyaset ncesine ait yaplar ierisinden oluturacaklardr. Sz konusu yerelci/ tikelci vurgu, aka siyaset ncesi kavramlar siyasal alana tamakla kalmaz, ayn zamanda bireylere tm bu belirlenmiliklerden uzak olarak yapacaklar zgr seim olanaklarn kapatr. Bylece siyaset, benzer kltr, dil, din ya da benzer bir territorynin paylamndan doan tarihsel ve kltrel balarla oluturularak evrensel paylamlar dlar. O halde denilebilir ki, 20. yzyln ikinci yarsndan itibaren egemen olan liberalizm ve toplulukuluk paradigmas, 21. yzyla bir yandan siyasal adan toplumsal sorunlara giderek duyarszlaan bireyler toplumu dier yandan ise milliyetilik ve etnik ayrlklar arasnda seim yapmaya zorlanan bir dnya tablosunu miras olarak brakr. Bu nedenle bugn sz konusu ikilii aarak siyasete btnlkl felsefi bir boyut katacak nerilere ynelik bir aray kanlmazdr. Ancak bir aray her zaman yeni bir kuramn kefini de gerektirmez. Bazen tarihin entelektel grler deposuna terk edilmi dncelerin, ada sorunlar asndan yeniden okunarak yorumlanmas, yeni sorunlara dair ipularnn kefi asndan byk olanaklar salayabilir. Bugn ada tartmalarn ihtiyac, birey ve toplumu iine alabilecek, liberalizmin ve toplulukuluun taleplerini yantlayabilecek ve tm bu talepleri tutarl bir dil etrafnda birletirebilecek bir kuramdr ve ada cumhuriyetilik okumalar tm bu ihtiyalar karlamak zere bir adaydr. Bugn zellikle Cambridge Okulu evresinde biimlenen cumhuriyetilii yeniden yorumlama abalarnn balca kaygs anti-atomist ve anti-kolektivist bir felsefenin olanaklarn ortaya koymaktr. ada cumhuriyetiliin bak asn Philip Pettit yle zetler: Bu felsefe, bireylerin sosyal gler toplamnn elinde oyuncak olduu fikrini reddetmesiyle antikollektivisttir; bireyler bir tarihsel ans oyunundaki saylar, tarihsel bir hedefe doru yryte piyonlar deildir. Bu felsefe, her eye ramen kendi bana birey nosyonunun z olarak dzmece olduunda ve insanlarn z olarak sosyal yaratklar olduklarn srar etmesiyle anti-atomisttir insanlar dnebilmek iin birbirlerine baldr ve bu da nedensellikten 883

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa te bir ballktr.7 Bu noktada cumhuriyetiliin klasik ve ada yorumlar arasnda bir ayrm yaplabilir. Klasik anlamyla cumhuriyetilik sklkla toplulua yapt vurgudan dolay, evrenselci bak asndan toplulukuluun ya da yerelciliin bir uzants olarak deer bulur. Oysa cumhuriyetiliin olanakl tek yorumu, onu tikelciliin bir savunusu olarak okumak da deildir. Cumhuriyetiliin klasik kaynaklarna gidildiinde toplulua dair iki farkl yaklam sz konusudur. Bunlardan ilki Aristotelesin topluluun deerine ilikin ahlaki yarglar bavuru noktas olarak deerlendiren bak asdr. Topluluun ortak iyisine vurgu yapan bu bak asnn temel dayana, topluma hizmetten kanmayan ve bir varolu koulu olarak siyasal katlmda bulunan yurtta erdemidir. Erdemi merkeze alan bu trden bir bak asnda siyasal katlm, grd ilevden dolay deil, ikin bir deere sahip olduu, baka bir deyile yurttalarn zgrlnn anlam olduu iin istenir. Bu adan siyasetin amac ve zgrlk arasnda bir eitlik kurulmu olur ki, bu da katlmn kendisini iyi yaam idealine dntrr. Bylesi bir bak as evrenselci gelenek tarafndan iki adan eletirilebilir. lk olarak klasik cumhuriyetilik, bireyi karlarndan bamsz bir erdem ve ar bir deerlendirmeyle toplulua teslim olan bir sadakat varl olarak deerlendirebilir. kinci eletiri noktas ise tm insanla ait ilkelerle topluluun deerlerin atmal olduklar hallerde, toplulua ilikin devlerin ncelikli olarak tanmlanmas gerekliliidir. Klasik cumhuriyetiliin bir kez daha ortaya k, Fransz Devrimi yoluyladr. Devrim sonrasnda kurulan cumhuriyet, artk modern bir ideoloji olarak, ulus-devleti oluturan ideallerle, zellikle de milliyetilikle neredeyse zde olarak anlmaya balar. Fransz Devrimi, cumhuriyeti ilkeleri ulus-devlete mal eder. Bu tarihten sonra ulus-devlet ve cumhuriyetiliin kaderi i ie geer. Ulus-devletlerin oluumunda bilindii gibi milliyeti ideoloji nemli bir yer tutar. Ulus-devletlere ihtiya duyduu homojenleme, milliyeti idealin kltrel birlik iddialaryla glendirilir. Bu durumda ister istemez tarihsel bir tesadf olarak cumhuriyetilik ve milliyetilik birbirlerine yaknlar. Ancak tarihsel bir perspektiften bakldnda cumhuriyeti ilkelerin kayna olan ne Antik Yunan ne de Romada ulus-devlet elbette ki bulunmaz. Bu adan cumhuriyet ve ulus-devleti birbirlerinden ayrt etmek kanlmaz bir gerekliliktir. Baka bir biimde ifade edecek olursak, cumhuriyete bir devlet biimi deil de bir ynetim ilkesi olarak bakldnda, kavramsal tarihinin ulus-devletin tesine getii ve milliyetilikle cumhuriyetilik arasnda ikin bir ba bulunmad aka grlecektir. Cumhuriyeti ilkeler etnisite deil, siyasal kltrn bir rndr. Bu noktada siyasal kltr ve etnisite kavramlarn ayrt etmek iin Romallarn patria ve natio ayrmlarna bavurulabilir.8 Natio bireyin 884

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa doduu yer ve bununla ilikili olarak etnik-kltrel kimliini gsterirken, patria siyasal zgrlk ve yasal bir yaam biiminin savunusu olarak cumhuriyeti bir yaam biimini gsterir. Patria, bir bireyin ya da grubun doum yerinden ok, insanlarn ve gruplarn ait olduklar ve yasalar onlarn zgrln koruyan ve mutluluu temin eden bir toplum durumudur. (...), patria tek bana zgrlk ve iyi ynetim demektir.9 Bu adan milliyetiliin (nationalism) kkeninde bulunan natio szc, kiilerin doalarndan getirdikleri zellikleri gsterirken, siyaset alannn da siyasal olmayan kavramlarla temellendirilmesine yol aar. Milliyetiliin siyaset anlay zc bir ontolojik yaklam beraberinde getirmekle kalmaz, uzun erimli bir bak asndan iddetin de kaynan oluturur;10 nk nationun yaratt dev duygusu zgrl koruyan siyaset ve siyasal kurumlara dair deil, etnik kkenin kendisinedir. Buna karn evrenselci bak asnn etik temelli yaklam, yurttalk devlerini, tikel bir ballktan ok bir btn olarak insanla kar yaplmas gereken devlerle e merkezli olarak deerlendirir. Evrenselci bak asnn temelinde iki kaynak belirgin biimde ne kar. Bu kaynaklardan ilki Stoaclarn eserlerinde dile getirdikleri biimiyle dnya yurttal dncesidir. Dnya yurttal, tm insanla ynelen bir ball temele alr. nsan topluluu olgusu nousun ortak srelerince oluturulur ki, bu srecin doal bir uzants spesifik yurttal dlamasdr. Evrenselci bak asnn ardndaki Stoac temel zerinde ykselen hmanist anlay, tikel ykmllkleri, bilgelie bal erdem kavramyla ilikilendirir. Sorumluluklar yakn evreye kar gsterilen tutkulu ve ou kereler rasyonel olmayan bir balanmadan ok, Martha Nussbaumun belirttii gibi bulunduum yerde pek ok adan bunu yapmann devim olmas nedeniyledir.11 Yurttal evrensel deerlere sayg vurgusunu ieren dnya yurttal biiminde tanmlayan Nussbaum For Love of Love Country: Debating the Limits of Patriotism (Vatan Ak in: Yurtseverliin Snrlarnn Tartlmas -1996) adl kitabnda, yaklamnn temel argmanlarn evrensel ahlak yasalarna dayandrr. Nussbaum, zellikle tikelci olarak grd yurtseverlikten ayrt etmeye alt evrenselci izgiyi, bireyin tikel bir kltre, dil ya da etnik kkene ballndan ok evrensel ahlak yasalarna uygun yaama ile tanmlar. Nussbauma gre yurtseverlik ulusal ovenizm ve rklk sylemlerinin retiminde gl bir eilime sahiptir. Dnya yurttal ise bireyin kendisini tm insanla bal bir birey olarak tanmlaydr.12 Stoac ncleri Epictetus13, Marcus14 gibi aile, etnik topluluk, kltrel birlik trnden zellikleri tesadf yelikler olarak tanmlayan Thomas Pogge de bireycilik, evrensellik ve genellik kavramlaryla izdii evrenselci dncenin ilkelerinin nceliine dikkat eker. Evrensel bak asnn genelliine karn, kltr, dil, din ya da kltr gibi yelikler btnyle zeldir ve bu nedenle evrensel deerlere ballk ncelikli olmaldr.15 te yandan evrenselci dnceye ulamann bir dier kayna, 885

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa Aydnlanmac dncenin zellikle de Kantn- akl, anlksal bir yeti olarak ele alnda yatar. The Expanding Circle (Genileyen evre) adl kitabnda ada evrenselci dncenin nde gelen isimlerinden Peter Singer, akln, etik adan, kendimin ve yakn evremin karnn toplumun geri kalannn karndan daha nemli olmadn kavrattn ileri srer.16 Evrenselci bak asndan () tikel ballklar ahlaki az gelimiliin semptomudur. () Tm dnyann rasyonel kar sapiensin karakteristiidir.17 Bylece Aydnlanmann bireysel akl ideali, ayn zamanda tm insanla balanmay gerektiren evrenselci bak asnn temel argmann oluturur. Nitekim George Kateb, bireyciliin reddini Aydnlanmaya saldr olarak tanmlarken; bireyi merkeze almayan dnce biimlerinin, bireysel kimlii, Aydnlanmann evrensellik ilkesi yerine, bir gruba yeliin onuruna ballkla ikame ettiklerini ileri srer.18 Bu adan Katebe gre modern anayasallk dncesi yurtseverlik deil, ancak evrensellikle aklanabilir. Bu noktada gerek yerelci gerekse evrenselci bak alar, bireylerden yurtseverlik ya da evrensel deerlere sadakat arasnda bir seim yapmas beklenecektir. Bu seim Is Patriotism a Virtue? balkl makalesinde toplulukuluun nde gelen isimlerinden Alasdair MacIntyre tarafndan, ahlaki duru ve yurtseverlik arasnda kurulan kartlk ilikisinde aka dile getirilir. MacIntyrea gre ahlaki duru daha ok evrensel deerlere saygy gerektirirken, yurtseverlik tikelci bir bak asnn rndr ve yurtta erdemini gerektirir.19 Evrensel ve yerel bak alar arasnda yurttalk devleri balamnda gzetilen bu fark, uygulamada milliyetilik ile demokratik sol arasndaki bir gerilime iaret eder. ada dnyada topluluku dncenin etkisiyle ykselen milliyetilik, giderek etnik ayrlk hareketlere dnerek dlayc ve ayrlk bir dnyann kaplarn aralama potansiyeline sahiptir. Milliyetiliin yakn evre ve somut hedefler ortaya koyan tutkulu retorii karsnda demokratik sol mevzi kaybetmektedir. ada milliyetiliin yoksullar, isizler, akn entelektel ve ken orta snf zerinde etkili olan sylemi karsnda demokratik solun milli kimlik ihtiyacna verilecek bir yant olmaldr ve bu yant milliyetiliin yantndan farkl olmaldr.20 Bu noktada zellikle cumhuriyeti yurtseverlik dili, milliyetilii yaratt yabanc dmanl ve ovenizm karsnda, retorik adan rekabet edebilecek denli tikellik ieren dili ile siyasete yeni bir alternatif sunarak, demokratik sola milliyetilik karnda kaybettii mevzileri geri kazandrabilir. Klasik cumhuriyetiliin giderek milliyetilikle i ie anlmas ve bylesi bir sylem ierisinde bireyin zgrlk alannn giderek grnmez hale geliine karn, ada cumhuriyeti yorumlar, yerelliin ve evrenselliin bak alarn bir araya getirme iddiasn tarlar. ada cumhuriyetilerle klasik cumhuriyetileri birbirlerinden ayrt eden sylemleri siyasetin anlam olarak zgrle ilikin yapm olduklar 886

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa saptamalardan kaynaklanr. Az evvel de belirtildii zere, klasik cumhuriyeti argmanlarn savunucular, zgrl katlm ve katlmda beliren yurtta erdemiyle zdeletirirken, aslen siyasetin anlamndan da sapm olurlar. Oysa ada cumhuriyetiler zgrl balca ama olarak deerlendirirken, katlm da zgrle ulamann bir arac olarak deerli bulurlar. Baka bir deyile cumhuriyetiliin ada yorumcularna gre katlm bir ama deil, zgrl koruduu srece bir ara olarak deerlidir. Bylece ada dnyann demokrasi adna her trden katlm onaylayarak cumhuriyet ya da demokrasi kart bak alarnn tartmaya ald ve toplumlarn etnik blnmeler yaad bir anlayn karsna, ada cumhuriyetiler ancak zgrlk adna taleplerin dile getirilmesini onaylayacaktr. zgrln tanmna ulamada cumhuriyeti gelenein Romal kaynaklarna bavuran ada cumhuriyetiler, zgrl katlmdan ok yasalarn halkn egemenliine dayal olarak oluturan zgr bir devlette yurttalarn bireysel olarak korunmasnda bulurlar. Bu adan Quentin Skinnern vurgulad gibi Romay ayrt eden zellii, devletin ve bireylerin zgrlklerini bir arada ele alarak, hem bireylerin hem de toplumun kendisinin zgrlne ynelmi olmasndan kaynaklanr.21 Bu karmn ada dnyadaki deeri ve ekicilii, cumhuriyeti gelenein, zellikle evrenselci adan sklkla eletirildii gibi, sadece ortak iyilere adanan bir siyasal yaam gstermedii, ayn zamanda bireylerin zgrlne iaret ettiidir. Bireyin zgrlyse katlmla deil, basite bireysel korunmayla tanmlanabilir. Bu noktada bireylerden beklenen devler, kr bir sadakat duygusuyla devlete hizmet deil, kendilerini zgr klan yasal ynetimleri korumakla ilikilidir. O halde toplulua hizmeti ieren yurtseverlik ancak zgrlk ak ile tanmlanabilir. Baka bir deyile cumhuriyetin yurtseverlik sav, dil, din, kltr gibi homojenletirici elerden farkl olarak, bir ortak iyi olarak zgrl salayan siyasal kurumlar koruma istekliliini ierir. Maurizio Viroliye gre eer bu anlamda cumhuriyeti isek, ortak iyinin zerinde tikel bir kar dayatmak isteyen her kim olursa olsun, ona kar sava vermemiz gerekir; ayrma ve dlamaya kar kmalyz ama kltrel ya da etnik ya da dinsel homojenlik dayatma ykmllmz olmad gibi; ne baka insanlarn zgrl pahasna kendi gcmz arttrmak, ne de kendi yurttalarmzdan herhangi birinin sivil ve politik haklarn inkr etme ykmllmz vardr.22 Dikkat edilirse Virolinin yurtseverlik dili hem dnya yurttal dncesinden hem de yerelci ve milliyeti her tr bak asndan byk lde farklar ierir. Her eyden nce Viroli, yurttalara tikel bir lkeye ait dev ykler: Baka bir lkede en iyi olaslkla, sivil ya da belki politik zgrle sahip olabiliriz ama kendi kltrmze gre zgrce yaayamayz. Kendi halkmzla birlikte yaanan zgrlk daha tatldr; onu kendi zgrlmz, ayr olarak bizim olan bir zgrlk olarak 887

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa yaarz.23 Cumhuriyetilik her ne kadar somut bir cumhuriyete ball ieren tikelci sylemi milliyetilikle paylasa da, aralarnda hala nemli farklar bulunur. Cumhuriyetilikle milliyetilik arasndaki en nemli fark, cumhuriyetiliin tikelciliinin, zgrlk ve zgrl yaratan kurumlara ball, baka bir deyile siyasal olan ncelemesidir. Cumhuriyetiliin tikelcilii doutan ya da siyaset ncesi bir kimlie deil, aksine siyasal ve sosyal sorumlulua ilikindir; cumhuriyeti yaam, zrlk kurumsal yaplarn korunmas ykmllne iaret eder. Bu adan cumhuriyetilik, evrenselciliin yurtta sadakati yaratmadaki yetersizliini aan retorik gcyle, milliyetiliin dlayclna kar bir panzehir grevi grr.24 Elbette ki tikelciliin oluturduu ortaklk hala milliyeti yurtseverlik ve cumhuriyeti yurtseverlik arasnda baz paralellikler kurulmasn olanakl klabilir. Ancak korunacak temel deerlerin nelii asndan bakldnda cumhuriyetilik ve milliyetilik arasndaki farklar berraklaacaktr. Korunacak temel deerleri milletin hikyesine ve sivil toplumun kltrel balarnn sahiciliine dntrmek, yurttalarn siyasal ve sivil zgrlklerini teminat altna almay gerektirmez. Oysa ada cumhuriyeti bak asndan yurtseverlik zgrlk ak ile somutlatrlarak, milli topluluun deeri vurgusunun yerine, haklar ve zgrlkler dilini ne kartr. Bylece cumhuriyeti yurtseverlik bir tikellii iermesine ramen halkn zgrln ayakta tutan politik kurumlara ve yaam tarzna duyulan sevgiyi, yani cumhuriyet sevgisini glendirmeyi hedef edinir. Milliyetiliin g arzusu ile tanmlad yurtseverlik, cumhuriyeti adan yurtseverin aknn ve efkatinin nesnesi () belli bir yerde zgr yaayabilmektir.25 Maurizio Viroli cumhuriyeti yurtseverliin evrenselci bak asyla tikelcilik arasndaki yerini yle zetler: zgrlk yurtseverlik dili, politik almalar, karsz, kltrel olarak renksiz, yansz bireylere gre belirlenmi prosedrlerle zme balayacak kriterler oluturmak iin kaleme alnm belli etik ilkelerle politik aamay hedefleyen teorilere bir alternatif olabilir ve yine ayn ekilde bu dil politik eylemi kltr, etnik ve kken ve din gibi politika ncesi alanlarla snrlayan teorilere de alternatif olabilir. lkine kar yurtseverlik dili bireyleri kltrel olarak kararl, ilgili ve tutkulu olmaya davet eder ve o bireylere zgrlk kltr, cumhuriyete kar bir ilgi, ortak iyiye duyulan bir sevgi olarak alamaya alr; rasyonel ahlakl bireylerin ne yapmas gerektiini dayatmaya deil, zgrl sevenleri basknn ve ayrmcln ateli taraftarlarndan daha gl klmay amalar. Milliyeti ya da cemaati tutum denebilecek ikinciye kar, yurtseverlik, kltrel bakmdan benzer insanlar arasnda tikel ball, kltrel eitlilii kucaklamakla birlikte, tikel bir halkn cumuriyeti olduundan hala tikel olan bir iyiye cumhuriyete- olan balla dntrmeye alr.26 888

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa F.M. Barnard, Virolinin betimledii bu trden bir yurtseverlik kavrayn hem ak, tutku gibi irrasyonel ifadeler barndrarak duygulara hitap eden hem de tm insanlara zgrlk kltr, ortak iyi ak alayan bir yurtseverlik olarak betimler.27 Bu adan cumhuriyetilik ada dnyann dikotomisinden farkl yeni bir olanak ortaya koyarken, ayn zamanda dikotomilerin yaratt iki kutuplu dnya algsndan da kurtarr. Virolinin betimlemesinde cumhuriyetin ilkelerine ballk rasyonel bir rza rn olmad, siyaset ncesi kavramlarla aklanamaz. Cumhuriyetiliin yurtseverlii sadakat yaratacak kadar tikel, ancak dierlerini deerleri nedeniyle dlamaya yol amayacak kadar evrenseldir. O halde ada tartmann almasnda, hem evrenselci ve yerelci bak alarnn taleplerine yant verecek hem de her iki dnce eiliminin yol at sorunlar giderebilecek denli kapsayc bir olanak olarak cumhuriyeti yurtseverlik gr, bir gl alternatif olarak ada dnyann olanaklar ve sorunlar nda yeniden okunmaldr. Yrd. Do., Maltepe niversitesi, Fen-Edebiyat Fakltesi, Felsefe Blm.

Notlar:
1 Bu almann hazrlanmasnda byk lde Bir Siyaset Felsefesi Cumhuriyeti zgrlk adl kitaptan yararlanlmtr. Bkz. A. Tunel, Bir Siyaset Felsefesi Cumhuriyeti zgrlk, stanbul Bilgi niversitesi Yaynlar, stanbul, 2010. 2 P. Pettit, Cumhuriyetilik Bir zgrlk ve Ynetim Teorisi, ev. A. Ylmaz, Ayrnt Yaynlar, stanbul, 1998, s. 19. 3 M. Viroli, Republicanism, ev. A. Shugaar, Hill and Wang, New York, 2002, s. 58. 4 A. MacIntyre, Erdem Peinde Ahlak Teorisi zerine Bir alma, ev. M. zcan, Ayrnt Yaynlar, stanbul, 2001, s. 381. 5 B. Bowden, Nationalism and Cosmopolitanism: Irreconcilable Differences or Possible Bedfellow, National Identities, 2003, say 5, no. 3, s. 237. 6 Bkz. R. Rorty, Olumsallk, roni ve Dayanma, ev. A. Trker ve M. Kk, Ayrnt Yaynlar, stanbul, 1995. 7 P. Pettit, 1998, s. 13. 8 Bkz. N. Babbio ve M. Viroli, The Idea of Republicanism, ev. A. Cameron, Polity Pres, Oxford, 2003, s. 18; M. Viroli, 2002, s. 86. 9 M. Viroli, Vatan Ak Yurtseverlik ve Milliyetilik zerine Bir Deneme, ev. A. Ylmaz, Ayrnt Yaynlar, stanbul, 1997, s. 118. 10 Bkz. B. otuksken, iddet zerine, Radikal Gazetesi, 13.08.2010. 11 M. Nussbaum, Kant and Stoic Cosmopolitanism, Journal of Political 889

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa Philosophy, 1, s. 9. 12 M. Nussbaum, Patriotism and Cosmopolitanism, For Love of Country: Debating the Limits of Patriotism iinde, der. M. Nussbaum ve J. Cohen, Beacon Pres, Boston, 1996, ss. 2-3. 13 Bkz. Epictetus, The Discourses as Reported by Arrain, the Manual and Fragments, ev. W.A. Oldfather, Harvard University Press, London, 1989. 14 Bkz. A. Marcus, The Meditations, ev. M. Staniforth, Penguin Books, London, 1964. 15 W.T. Pogge, Cosmopolitanism and Sovereignity, Ethics iinde, 103/1, 1992, ss. 48-9. 16 P. Singer, The Expanding Circle, Farrar, Straus and Giroux, New York, 1981, s. 118. 17 L. Hill, The Two Republicae of the Roman Stoics: Can a Cosmopolite be a Patriot?, Citizenship Studies, vol. 4, No. 1, 2000, s. 67. 18 G. Kateb, Is Patriotism Mistake?, Social Research iinde, k 2000, say 67, no. 4, s. 902. 19 A. MacIntyre, Is Patriotism a Virtue?, Theorizing Citizenship iinde, der. R. Beiner, State University of New York Press, Albany, 1995, s. 212. 20 M. Viroli, 1997, ss. 26-27. 21 Bkz. Q. Skinner, Liberty Before Liberalism, Cambridge University Press, Cambridge, 1998. 22 M. Viroli, 1997, s. 20. 23 M. Viroli, 1997, s. 21. 24 M. Viroli, 1997, s. 19 ve s. 25. 25 M. Viroli, 1997, s. 14. 26 M. Viroli, 1997, s. 27. 27 F.M. Barnard, Patriotism as an Antidote to Nationalism (review), Review of Politics iinde, k 1997, say 59, s. 141.

Kaynaka:
Barnard, F.M., Patriotism as an Antidote to Nationalism (review), Review of Politics iinde, k 1997, say 59, ss. 141-144. Babbio, N. ve Viroli, M., The Idea of Republicanism, ev. A. Cameron, Polity Pres, Oxford, 2003. Bowden, B., Nationalism and Cosmopolitanism: Irreconcilable Differences or Possible Bedfellow, National Identities, 2003, say 5, no. 3, ss. 235-249. 890

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa otuksken, B., iddet zerine, Radikal Gazetesi, 13.08.2010. Epictetus, The Discourses as Reported by Arrain, the Manual and Fragments, ev. W.A. Oldfather, Harvard University Press, London, 1989. Hill, L., The Two Republicae of the Roman Stoics: Can a Cosmopolite be a Patriot?, Citizenship Studies, 2000, vol. 4, no. 1, ss. 65-79. Kateb, G., Is Patriotism Mistake?, Social Research iinde, k 2000, say 67, no. 4, ss. 901-924. MacIntyre, A., Is Patriotism a Virtue?, Theorizing Citizenship iinde, der. R. Beiner, State University of New York Press, Albany, 1995, ss. 209-228. MacIntyre, A., Erdem Peinde Ahlak Teorisi zerine Bir alma, ev. M. zcan, Ayrnt Yaynlar, stanbul, 2001. Marcus, A., The Meditations, ev. M. Staniforth, Penguin Books, London, 1964. Nussbaum, M., Kant and Stoic Cosmopolitanism, Journal of Political Philosophy, 1, ss. 1-25. Nussbaum, M., Patriotism and Cosmopolitanism, For Love of Country: Debating the Limits of Patriotism iinde, der. M. Nussbaum ve J. Cohen, Beacon Pres, Boston, 1996, ss. 2-17. Pettit, P., Cumhuriyetilik Bir zgrlk ve Ynetim Teorisi, ev. A. Ylmaz, Ayrnt Yaynlar, stanbul, 1998. Pogge, W.T., Cosmopolitanism and Sovereignity, Ethics iinde, 103/1, 1992, ss. 48-49. Rorty, R., Olumsallk, roni ve Dayanma, ev. A. Trker ve M. Kk, Ayrnt Yaynlar, stanbul, 1995. Singer, P., The Expanding Circle, Farrar, Straus and Giroux, New York, 1981. Skinner, Q., Liberty Before Liberalism, Cambridge University Press, Cambridge, 1998. Viroli, M., Republicanism, ev. A. Shugaar, Hill and Wang, New York, 2002. Viroli, M., Vatan Ak Yurtseverlik ve Milliyetilik zerine Bir Deneme, ev. A. Ylmaz, Ayrnt Yaynlar, stanbul, 1997.

891

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa

Neo-Liberalizmin Demokrasi ile mtihan: Hayeke gre Demokrasi-Diktatrlk likisi


Recep Batu Gnr
nsanlar, yaamlarn srdrebilmek iin bir arada yaamalar gerektiinin bilincine vardktan sonra siyaset ve siyaset felsefesi dnceleri gelimeye balamtr. Bu balamda Antik adan modern zamanlara kadar pek ok siyaset kuram ve felsefesi gelimi, pek ok kuramc ve filozof bu konuda eitli fikirler retmilerdir. Modern siyaset felsefesinde en dikkat eken kuramlardan biri liberalizm iken, belki de gnmze kadar tartlagelen en nemli siyasi, felsefi ve toplumsal kavram da demokrasi kavramdr. Bu balamda demokrasiliberalizm ilikisi ayr bir nem tamaktadr. Demokrasi ve liberalizm kavramlarnn, gnmzde bir zellikleri dolaysyla ayn kadere maruz kaldn grmekteyiz. Bu ortak zellik, her iki kavramn da birden ok trlerinin olmasdr. ou dnrler, bir tek liberalizmin deil, bir ok liberalizm trlerinin olduu konusunda hemfikirdirler; tpk bir tek demokrasinin deil de birden ok demokrasi trnn olduu gibi. Bu liberalizm trleri arasnda klasik, demokratik, sosyal, iktisadi, siyasi, hmanist, etatist gibi liberalizm trleri saylabilirken, demokrasi trleri iin de, klasik, dolayl, dorudan, elitist, temsili, iki partili, ok partili, anayasal, liberal demokrasiler rnek verilebilir. Kukusuz her iki terimin de bu kadar ok trnn olmas, ilkesiz, temelsiz, her yne ekilebilen kavramlar olduklar manasna gelmez. Liberalizm de, demokrasinin de belli temel ilkeleri vardr. Liberalizm, Avrupa kaynakl, spanyolcadan tretilmi bir kelime olmakla beraber, asl Latincedir. spanyolcadan ngilizceye gemi ve ilk defa 19. yzyln balarnda siyasi terminolojiye girmitir. Lockecu anayasal monari ve parlamenter ynetim ilkelerini savunan milletvekilleri liberales olarak adlandrlmlardr. (Yayla 2002: 15) Liberalizmin herkes tarafndan kabul edilen bir snflamas yoktur. Farkl yazarlar, farkl liberalizm snflamas yaparlar. rnein felsefe tarihinde genelde liberalizmin iki trnden bahsedilir; iktisadi liberalizm ve siyasi liberalizm (Cevizci 1999: 548) ktisadi liberalizme gre ekonomik alanda kendiliinden doan bir dzen vardr. ktisadi liberalizme gre; iktisaden liberal insan, homo economicos, yani en az zahmetle en ok kazan salamaktan baka bir ama gzetmeyen rasyonel varlktr. (1999: 548) Siyasi liberalizm ise, siyasi iktidarn mdahalesinin bireysel eylemlerin korunmasna ynelik grevlerle snrl kalmasn ve bireysel zgrl kstlayacak her trl mdahalecilikten kanlmasn ngrr. 892

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa Farkl liberalizm trleri olmasna ramen, ortak olarak liberalizm anlaylarnda belirli ilkelerin n plan kt sylenebilir. Bu kavramlar doal hukuk, doal haklar, zgrlk, doal dzen, pazar ekonomisi, bireycilik, mlkiyet, devletin snrll, hogr, zel hayat, eitlilik, farkllk, adalet gibi kavramlardr. Liberalizmin ahlaki ve ideolojik tutumu, kendine zg deer ve inan kmesine teslimiyetle aa kar. Bu deerlerin en nemlileri unlardr: Birey, zgrlk, Akl, Adalet, Hogr ve farkllk. (Heywood 2007: 35) Liberalizm ile ilgili bir dier gre gre ise, klasik liberalizmin gnmzdeki uzants durumunda olan neo-liberal dncenin, hepsi mantki olarak birbirine bal be ilkesi vardr: 1- Bireyselliin deeri ve insan haklar, 2- Piyasa ekonomisi, 3- Snrl devlet, 4- Hukuk devleti, 5Liberal rasyonalizm. (Erdoan 2006: 63) Genel olarak, klasik liberalizmin genel olarak drt temel ilkesinin olduu sylenebilir: Bireycilik, zgrlk, kendiliinden doan dzen ve piyasa ekonomisi, ve son olarak hukukun hakimiyeti. (Yayla 2000: 162) Burada nemli olan nokta bu ilkelerin hepsinin birbirleriyle mantksal olarak bal olduklardr. Yani bu ilkeler, bir btn olarak uygulandklar zaman bir anlam ifade ederler. Demokrasi kavram ise Greke halk anlamna gelen demos ve egemen olmak veya iktidar kullanmak gibi anlamlara gelen kratein kelimelerinden olumutur. Demokrasi kelime anlam olarak halkn egemenlii veya ounluun egemenlii olarak tanmlanabilir. Demokrasi kavram Antik ada polis ad verilen zel bir rgtlenme biimini ifade etmek iin kullanlmtr. lkan nemli filozoflarndan Platon ve Aristoteles, demokrasi kt bir ynetim ekli olarak grmlerdir. Modern ada ise demokrasi kavram hemen hemen her dnrn zerinde fikir beyan ettii bir kavram haline gelmitir. zellikle gnmzde kendi ynetim eklini demokrasi olarak nitelemeyen ynetim ekli ok azdr. Bunda demokrasinin, gnmzde olduka popler bir anlam kazanm olmas ve zellikle ikinci dnya savandan sonra demokrasi yanls olmayan sistemlerin youn bir biimde eletirilmeye balanmasnn etkisi vardr. Son yllarda demokrasi kavramnn bu kadar yaygn ve her yerde kullanlmasndan olsa gerek demokrasinin bana liberal kelimesi getirilerek, arzulanan demokrasilerin bir snr izilmek istenmitir. Grld gibi her iki kavram da devlet ynetimi ile ilgilidir. Yalnz birbirlerinden farkl olarak demokrasi kavram ynetimin kimin elinde ve hangi yolla bulunduu ile ilgilenirken; liberalizm ise iktidarn g ve yetkilerinin snr ile ilgilidir. Liberalizm ile demokrasi ilikisinin zorunlu olup olmad gnmzde youn bir biimde tartlmaktadr. Kukusuz bu ilikinin zorunlu olup olmamas meselesinde ideolojik farkllklar da belirleyici olmaktadr. 893

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa zellikle liberalizm yandalar demokrasinin liberalizm olmadan bir ie yaramayacan, bireysel zgrlkleri korumak iin liberal dzendeki teebbs zgrlnn art olduunu sylerlerken, genelde liberal olmayan dnrler ise demokrasinin bal bana bireysel zgrln korunmas iin yeterli olduunu ve liberalizmin bireysel zgrlklerin salanmas ve korunmas iin mutlaka gerekli bir sistem olmadn belirtirler. Genel olarak kabul edilen gre gre Demokrasi, liberal devlet anlaynn toplumsal ve siyasal alanda gereklemesi iin tek ynetim eklidir. Her iki sistemin de birbirine benzeyen ve birbiriyle rten zellikleri vardr. Liberalizm kendini ancak demokrasiyle ve demokraside gerekletirebilir. 20. yzylda, siyaset felsefelerini totaliterliin karsnda durabilecek ve onu engelleyebilecek tek g olarak grdkleri liberalizmin savunulmas dorultusunda ekillendiren baz filozoflar, bu balamda, demokrasi liberalizm ve diktatrlk ilikilerini yorumlamlardr. Liberalizm anlaylarn bu dorultuda gelitiren filozoflarn banda August von Hayek ve Karl Popper saylabilir. Bu filozoflar, insanln yaad zulmn ve aclarn kayna olarak totaliter sistemleri grmler ve totaliter sistemlere kar koyabilmek iin yegane yolun liberalizm daha dorusu liberal deerler olduunu sylemilerdir. bu dnrlerin dier bir ortak zellikleri, demokrasisiz bir yaam dnememelerine kar, yine de demokrasinin tek bana bu liberal deerleri korumakta baarsz olacan, dolaysyla da demokrasinin yannda ona mutlaka baka deerlerin olmas gerektiini sylemeleridir. Liberal kuramn 20. yzyldaki en nemli dnrlerinden biri olan Friedrich August von Hayek (1899-1992)e gre 20. yzylda liberalizm bir anlam karmaasnn iine dm ve giderek liberal elerden uzaklalmaya balanmtr. Bu konudan rahatszlk duyan Hayek, almalarn eski liberal elerin tekrar canlandrlmas konusunda younlatrmtr. Bu ama dorultusunda da Hayek, demokrasi ve diktatrlk ile ilgili nemli saptamalarda bulunmutur. Friedrich August von Hayek, kken itibaryla, ek asll bir Avusturyaldr. 8 Mays 1899 tarihinde Viyanada domutur. Viyana ktisat Ekol veya Avusturya ktisat Ekol olarak isim yapm bir akmn beii olan bir kentte doup byd iin, bu akm Hayekin ekonomi dncesini byk lde etkilemitir. Hayekin 1942 ylnda yaynlad Klelik Yolu adl kitap kendisine byk bir n salamtr. Bu kitap, totalitarizme ve planl ekonomiye ok ar bir eletiridir. Klelik Yolunun temel tezi, devletin zellikle ekonomi alanna her trl mdahalesinin, sonuta ister istemez bir bask yarataca, bireysel zgrl engelleyecei ve planl bir dzenden ve kumanda ile ynetilen bir ekonomiden oluan totalitarizmin doacadr. Hayek, bu kitapta ayrca, yaad tarihlerde grlen totaliter sistemlerin znn sosyalizm olduu fikrini savunmaktadr. Yani, sosyalizm 894

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa aslnda totaliter bir sistemdir ve dourduu sonular da totaliter olmak zorundadr. Bir sistemin gittike totaliter bir kimlik kazanmas, mutlaka zor kullanarak, anti demokratik bir biimde olmaz. Hayek, bu dncesine nek olarak, Almanyada diktatr Hitlerin ynetime seimle ve demokratik yollarla gelmesini verir. Hayek sonuta bu kitapla, ynetimlerin totaliterlemelerinin sanldndan ok kolay olduunu vurgulamakta ve bu ynetimleri ve insanlar uyarmak istemektedir. Hayek, her ne kadar kendisini, bir Old Whig olarak nitelendirse de, onu klasik liberalizmden baz noktalarda olduka ayrlan ultra-liberal (Vergara 2006: 15) olarak gren yazarlar da vardr. Bu yazarlar, Hayekin parann zelletirilmesini savunmasn, klasik liberalizmden en temel fark olarak nitelendirmiler, ayrca kamu otoritesine sadece ekonomide deil ayrca eitimde, salkta ve hatta kolektif altyaplarda bile verilecek hemen her rol reddetme eiliminde olduunu (2006: 15) sylemilerdir. Liberal doktrin, Hayeke gre devaml suretle, gelimesini engelleyen dncelerle arpmak zorunda kalmtr. nk genellikle mspet i ad verilen istikamette ilerleme ister istemez yava oluyordu; ve hemen gereklemesi istenen slahat karsnda, liberalizm ii daha ziyade zamana brakmak, servetin hrriyet sayesinde azar azar artmasna gvenmek mecburiyetinde idi. (Hayek 2004: 22) yle ki; liberalizm, gitgide menfi bir dogma telakki edilmeye baland; nk fertlere sadece mterek terakkiden bir hisse verebiliyordu; bu ilerleme ise artk tabii grlyor ve bunun hrriyet siyasetinin bir neticesi olduu fark edilmiyordu. Hatta denilebilir ki, liberalizmin gerilemesinin sebebi, liberalizmin muvaffakiyeti olmutur. (2004: 24) Bu sayede kazanlan baar, insanlar, henz srekli olan ve artk hem dayanlmaz hem de faydasz grnmeye balayan birtakm fenalklara gz yumamayacak bir hale getirmitir. Hayekin liberalizm ile demokrasi arasndaki iliki hakkndaki dncelerine baktmzda, ela alnmas gereken ilk nokta, Hayekin demokrasinin bir ama deil, ara olduunu vurgulas ve demokrasinin snrlarnn onun hizmet etmesini istediimiz amalarn altnda belirlenmesi gerektiini sylemesidir. Dnr, balca nedenle demokrasiyi tercih ettiimiz kanaatindedir. Birincisi, her ne zaman birbiri ile elien, atma iinde bulunan grlerden birinin hakim olmas gerekirse, hangi grn hakim olacann belirlemenin en iyi yolunun, farkl fikirleri savunanlarn dvmesi yerine, her birine destek verenlerin saysna bakmak olmasdr. (Yayla 2000: 248) Bu balamda, insanlar tarih boyunca demokrasiden daha iyi ve daha te barl siyasal ynetim biimi bulamamlardr. kinci olarak, demokrasi bireysel zgrln nemli ve etkili bir teminatdr. Bu, tarihi bir gerektir. Ancak totalitarizmin rejimini de demokrasi olarak grmemiz halinde bu hususun doruluundan phe 895

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa etmemiz gerekir. Ayrca demokrasiyi poplist bir yoruma uratarak demokrasinin ounluun her dediinin mutlaka doru ve balayc olmas esasna dayandn ileri srersek, bu sefer demokrasi ad altnda bir ounluk tahakkm ile karlarz, ki bu durumda da bireysel zgrln korunmas mmkn olmayabilir. Kald ki, otorite eninde sonunda dar bir grup tarafndan kullanlacandan, ounluun desteine sahip bir rejim de, baka ekillerde snrlandrlmad taktirde, eninde sonunda diktatrle dnecektir. ncs demokrasinin, eitli demokratik mekanizma ve kurumlarn kullanlmas suretiyle, geni halk kitlelerini eitmenin en iyi yolu olmasdr. (Yayla 2000: 249) Hayeke gre siyasi yneticileri belirlemenin ve denetlemenin demokrasiden daha iyi bir yntemi yoktur. Buna ramen demokrasi tek bana bireysel zgrl korumaya yeterli deildir. Bu yzden liberalizm tarafndan desteklenmesi gerekmektedir. Nitekim bugn demokrasi adn verdiimiz ve gerekten demokrasi olduunu ayn zamanda tecrbeyle anladmz rejimler, liberal demokrasilerdir. Demokrasi, egemenliin kimde olduu ve kanunlarn nasl yapld ile ilgilidir. Buna karlk liberalizm egemenliin nasl kullanldyla ve kanunlarn ieriiyle alakaldr. Liberalizm egemenliin halkta olduu, siyasal katlmann en yksek seviyede gerekletirildii ve kanunlarn halkn temsilcisi olan parlamento tarafndan yapld bir rejimin dahi teorik olarak despotik olabileceini kabul eder. Yani demokrasi ile liberalizm kavramlarnn ilgili olduklar alanlar birbirlerinden farkl alanlardr. Demokrasi, siyasi hakimiyetin kimin elinde olaca ile ilgiliyken, liberalizm, bu hakimiyetin liberal deerlere kar tutumunu ele alr. Yani bu hakimiyetin, bireysel zgrle ve kendiliinden doan dzene mdahale edip etmemesi ile ilgilidir. Burada bir nemli nokta da, liberalizmde ounluun fikrinin demokrasideki gibi nemli olmaddr. Yani devletin gcnn snrlanmasn isteyen liberalizm iin bu dorultuda ounluun fikri gz nne alnmayabilir. z itibariyle bireyci bir messese olan demokrasinin sosyalizm ile uygulanmasnn mmkn olmadn Hayeke gre en gzel biimde nl Amerikan Demokrasisi kitabnn yazar, Fransz dnr Alexis de Tocqueville (l. 1859) izah etmitir. demokrasi bireysel bamszln sahasn geniletir, sosyalizm ise daraltr. Demokrasi her insann kymetini mmkn olan azami hadde kadar ykseltir, sosyalizm her insan bir vasta, bir alet, bir rakam haline getirir. Demokrasi ve sosyalizm yalnz bir kelime ile birbirlerine baldrlar, eitlik. Fakat aradaki farka dikkat ediniz: Demokrasi zgrlk iinde eitlik, sosyalizm ise sknt ve klelik iinde eitlik ister. (Hayek 2004: 39) Hayeke gre demokrasi kelimesinin ok yaygn bir kavram haline gelmesi onun mutlaka ve snrszca kullanlmas anlamna gelmez. Yani demokrasi kavramnn dilenildii gibi geni bir biimde kullanlmas ve alannn arttrlmas, bizi eninde sonunda diktatrle gtrr. Bu balamda 896

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa demokrasi ile diktatrlk arasnda ince bir izgi vardr ki bu izgi de liberalizm ile belirlenir. Hayekin bu dnceleri kukusuz zellikle 20. yzylda kt izler brakan diktatrlerin baa gelirken demokrasiye aykr bir tutum izlememelerini grmesinden etkilenmitir. eitli trden aznlk gruplarn esas olarak ABDde, siyasal partilerin de zellikle Avrupa lkelerinde en basitinden oy ver-kar al takas yapmalar; siyaseti ynlendiren rgtlerin, odaklarn toplumsal snflar bile deil belli kar gruplarn, belli aznlk gruplarn maddi, manevi, siyasi destek karlnda kollamalar: hem toplumsal mutabakat bozmakta, hem rejimi rtmekte, hem de buna bal olarak demokrasiyi yozlatrmakta, demokrasinin altn oymaktadr. Liberal demokrasinin ideal veya salkl ileme yol ve koullar bu ekilde devre d braklnca demokratik sistemde Hayekin nitelemesiyle bir pazarlk demokrasisi halini alarak yozlamaktadr. (Gven 2000: 92) Liberalizmsiz demokrasi bildiimiz demokrasi olamaz ve bu tr sistemlere demokrasi adnn verilmesi de onlar gerekten demokrasi olduu anlamna gelmez. Sosyal demokrasi dediimiz ey de aslnda liberal demokrasinin bir versiyonudur. Liberal olamayan demokrasiler, yalnzca onlar savunan yazarlarn kafalarnda veya gnllerinde yaayan fanteziler olma niteliini henz aamamlardr. (Yayla 2002: 214) Hayeke gre bugn, demokrasinin kapitalizme tolerans gsteremeyecei sz sk sk tekrarlanmaktadr. Eer kapitalizm, hususi mlkiyet zerinde serbeste tasarruf esasna dayanan bir rekabet sistemi manasna geliyorsa, unu iyice bilmek lazmdr ki, ancak byle bir sistem demokrasiyi mmkn klar. (Hayek 2004: 93) Yani, kolektivist bir doktrin hakim olduu taktirde, demokrasi ister istemez ortadan kalkar. Hayeke gre demokrasi bir aratr, ve gnmzde sk sk tekrarlanan demokrasi zgrlklerin korunmas iin tek geerli yoldur gibi iddialar gerek ddr. Demokrasi, esas itibariyle, dahili bar ve bireysel zgrl korumak iin bir vasta, faydal bir usuldr. Bir vasta olarak da asla hataya dmeyecek anlamna gelmez. (Hayek 2004: 94) Mutlakiyeti bir idare altnda, baz demokrasilerdekinden daha fazla fikir ve kltr zgrl bulunduu grlmtr. En azndan homojen ve belirli bir akideye smsk bal bir ounluun idaresi altnda demokrasinin de en fena diktatrlkler kadar zorba olabileceini grmek g deildir. Demokrasi teorisinin bugnk yanl anlalmasnn kayna, Rousseau tarafndan, halk iradesinin genel inancn yerine konmas ve bunun sonucu olan halk egemenlii grdr. Bu ise, uygulamada, ounluun zel sorunlarla ilgili olarak verdii her kararn herkes iin balayc bir yasa olmas demektir. Ne var ki, ne byle snrsz bir gce ihtiya vardr, ne de byle bir gcn varl bireysel zgrlkle badaabilir (Hayek 1993: 137) 897

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa Hayek, siyasal rejimler arasnda asl kartln demokrasi ile totalitarizm arasnda olmadn vurgulamtr. Ona gre otoriterizm ile demokrasi ve liberalizm ile totalitarizm birbirlerinin kartdrlar. Otoriter bir rejimin teorik olarak demokratik bir rejimden daha zgrlk olmas; buna karlk demokrasinin koyu bir despotizm yaratmas mmkndr. Hayeke gre poplist demokrasiler adeta bir oy satn alma srecine dnmtr. Bu belki demokrasinin znde yatan bir sorun deildir, belki yalnzca bugnk demokrasi tatbikatndan kaynaklanmaktadr. Partilerin ii gc ounluu temin etmek iin desteklerini salamalar gereken semen gruplarna rvet vaat etmek gibidir. Bu srecin bir tamamlaycs da rgtl bask gruplarnn siyasi iktidar, baskyla, tehditle, iknayla kendi avantajlarna karar almaya ynlendirmeye almasdr. Bu sre sonunda iktidara ulaan partiler-hkmetler, kamu fonlarn kullanarak kii ve gruplar arasnda kendi deer ve tercihlerine gre bir datm yapmaktadr. (Yayla 2000: 253) Grld zere Hayek, liberalizmin demokrasiye indirgenmesine iddetle kar km, demokrasi ile liberalizmin alanlarnn ve topluma baklarnn farkllklarn ortaya koymutur. Hayek, tabii ki demokrasiye souk bakan, demokrasiye uzak duran bir dnr deildir; ama onun kar kt, demokrasinin her eyin koruyucu ve gvencesi olarak grlmesidir. Hayeke gre bu yanltr, nk, demokrasi totalitarizmin olumasna tamamen engel olamamaktadr. Totalitarizmin zdd demokrasi deil liberalizmdir. Eer bugn artk demokrasi, ounluun snrlanmam gc anlamna geliyorsa; ounluun gcnn snrl olduu bir hkmet sistemini tanmlamas iin yeni bir kelime bulmamz gerekmektedir. Ben byle bir devlet sistemine Demari dememizi neriyorum. Bu halkn kaba gce sahip saylmad; fakat John Lockeun szleriyle gnbirlik kararnamelerle deil, ilan edilip halkn bilgisine sunulmu ve devaml olmak zere konmu yasalarla ynetmek iiyle snrl bir hkmet sistemidir. Bu bize, halkn iradesi bir kere egemen olunca, ounluun kendi kararlatrd her eyi adil saymasnn artk kanta ihtiya gstermedii yanlgs altnda, anayasal monariyi bilfiil snrlamak iin yararlandmz btn gvenceleri silip sprmekle vaktiyle nasl bir hata ilemi olduumuzu hatrlatmaktadr. (Hayek 1993: 140) Hayek, demokrasilerin totaliter sistemlere dnebilme ansnn fazla olduunu syler. Srf bu adan bile zellikle snrsz demokrasi byk bir tehlikedir. Hayek, demokrasilerin diktatrle gei yollarn yle ifade eder. Totaliter bir rejimi halkn tmne kabul ettirebilme ans, liderin etrafna, bakalarna zorla kabul ettirilecek totaliter disiplini gnll olarak kabul etmeye hazr bir grubu toplama ansna baldr. Hayeke gre byle gl, kalabalk ve homojen grl bir grubun toplumun en iyi deil, aksine en kt insanlarnca yaratldn aklayan ana aama vardr: (Hayek 2004: 187) 898

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa Birinci aamada ncelikle diktatrn geni halk ynlarna ulamas gereklidir. Modern toplumda yani nfusun kalabalk olduu toplumlarda insanlarn eitim ve alglama dzeyleri farkldr ve bu dzeyler gelitike grleri de farkllamakta, belli bir deerler hiyerarisinde uzlamalar giderek zorlamaktadr. Oysa nfus asndan kalabalk bir kitleye hitap edebilmek iin bu insanlarn ortak ya da en azndan birbirine yakn deerlere ve dnce sistemine sahip olmalar gerekmektedir. Dolaysyla, dnce sisteminde ar bir benzemeye varabilmek iin ilkel igdlerin, basit ve yaygn zevklerin geerli olduu, dk moral ve entelektel standartlarn belirledii sosyal katmanlara inmek gerekir. Halkn ounluu dk moral standartlara sahip olmasa bile, deerleri birbirine ok benzeyen byk bir kesimin standardnn dk olduu bir gerektir. Gemite olduu gibi hl, deerlerdeki benzerlik halkn en kalabalk kesimini birletiren en dk dzeyli bir ortak paydadr. O halde, toplumsal hayat kendi deer sistemine gre deitirecek olan kalabalk grup, halkn orijinallik ve bamszlk zelliklerinden en yoksun ynlarndan gelecek ve bu grubun kendine has ideallerini toplumun geri kalan ksmna da kabul ettirebilmek iin kullanabilecei tek koz, sahip olaca saysal arl olacaktr. Bu durumda, potansiyel diktatrn yapaca tek ey kendi akidesine kazanaca insan saysn mmkn olduunca arttrmaktr. (Hayek 2004: 187) imdi Hayeke gre artk ikinci bir aamaya gelinmitir. Demokrasiyi kullanarak diktatrle gei yapmak isteyen Potansiyel diktatr iin, eitim asndan az gelimi, bu yzden de kendilerine holarna giden ve ilerine yarayan eylerin belirli aralklarla ve sylenildiinde belli birinin peinden gidebilecek, uysal ve saf insan ynlarnn desteini kazanmak, artk sorun olmaktan kmtr. Destei kazanlacak olan grup, fikirleri yeterli nitelie ulaamad iin kolaylkla yeniden ve istenilen dorultuda ekillendirilecek, heyecan ve tutkular da zaten yeterince kabartldndan totaliter partinin saflarna katlarak onu ksa zamanda geniletmeye balayacaktr. (Hayek 2004: 188) Bundan sonra nemli olan nokta ise, bir ekilde etkilenmi halk ynn kendi istek ve amalar dorultusunda rahata ynlendirmesidir. Bunun iin de en kolay yol belli bir kartlk yaratmak ve insanlar bu kartln dorultusunda harekete zorlamaktr. Biz ile onlar arasndaki eliki, grup darsndakilere kar ortak bir sava hedefi, bir grubu belli bir akide erevesinde en fazla kaynatran temel temadr. Bu, geni halk ynlarnn sadece politik desteini deil, kaytsz artsz sadakatini isteyen kiiler tarafndan daima uygulanan bir yntem olagelmitir. Yahudi gibi harici ve dahili dman, totaliter liderin en vazgeilmez temalar olmutur. (Hayek 2004: 188) Sonuta Hayek gibi ultra-liberal olarak adlandrabileceimiz bir dnre gre demokrasi ister istemez kt bir manaya brnecek ve anlamndaki olumlu deerleri tok edecektir. Hayeke gre 899

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa Daha yksek bir Nomosun snrllklarn kabul ettiinden kiisel zgrln teminat olarak anlalan dneminden sonra, er veya ge belirli bir meseleyi u veya bu ekilde bir ounluun mutabk kald bir tarzda zmlemesi hakkn iddia etme haline gelmesi, demokrasinin geliiminin dzenli mecras gibi grnyor (Hayek 1996: 4) Bu balamda zellikle snrsz bir demokrasinin totaliterlie dnebileceinden korkan Hayek, demokrasiye bakn tek bir cmle ile yle ifade eder: Eer demokrasinin snrsz devlet olduunda srar edilirse, o zaman ben demokrasiye inanan birisi deilim, o takdirde tanmladm anlamda bir demarist olarak kalmay yeleyeceim. (Hayek 1990: 96) Ar. Gr., Gazi niversitesi, recepbatu@hotmail.com.

Kaynaka:
CEVZC Ahmet (1999), Felsefe Szl, stanbul: Paradigma Yaynlar ERDOAN, Mustafa (2006) Aydnlanma, Modernlik ve Liberalizm, Ankara: Orion Yaynlar. GVEN, Nazm (2000) Hayekizm, stanbul: BDS Yaynlar HAYEK, Friedrich August (1960) The Constitution of Liberty, , Chicago: The University of Chicago Press HAYEK, Friedrich August (1990) The Confusion of Language in Political Thought New Studies in Philosophy, Politics, Economics and the History of Ideas, ss. 71-98 London: Routledge HAYEK, Friedrich August (1993) Liberal Bir Devletin Anayasas, (ev:Mustafa Erdoan), Sosyal ve Siyasal Teori, ss. 136-142, Ankara: Siyasal Kitabevi. HAYEK, Friedrich August (1996) Hukuk, Yasama ve zgrlk, zgr Bir Toplumun Siyasi Dzeni, ev: Mehmet z, Ankara: Trkiye Bankas Kltr Yaynlar. HAYEK, Friedrich August (2004) Klelik Yolu, Feyziolu&Yldray Arsan, Ankara: Liberte Yaynlar ev: Turhan

HEYWOOD, Andrew (2007) Siyasi deolojiler, ev: Ahmet Kemal Bayram, Ankara: Adres Yaynlar. VERGARA, Francisco (2006) Liberalizmin Felsefi Temelleri, ev: Blent Arba, stanbul: letiim Yaynlar. YAYLA, Atilla (2002) Liberalizm, Ankara: Liberte Yaynlar YAYLA, Atilla (2000) Liberal Baklar, Ankara: Liberte Yaynlar. 900

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa

Slavoj ek Dncesinde Liberalizm ve zgrlk Sorunu zerine Baz Notlar


H.Bahadr Trk
I. Giri
Bu tebliin temel amac; Slavoj iekin akademik-entelektel piyasa iindeki konumundan ok, bizatihi onun dncesinde ska karmza kan bir temay, liberalizm ve zgrlk temasn merkeze alarak iekin sz konusu temaya hangi yntemsel tercihler ile yaklatn ve bu temann iek metinlerinde ele alnd ekliyle tad genel karakteristikleri tartmak olacaktr. Bunu yaparken ncelikle ve arlkl olarak iek metinlerine bavurularak, aklayc-yorumlayc bir perspektiften iekin metinlerinde karmza kt haliyle liberalizm ve zgrlk arasndaki ilikinin kurgulan ve bu ilikinin zgn bir konumu haiz olup olmad meselesi ele alnacaktr.

II. deoloji Nosyonu ve Siyasal Yeniden Konumlandrmak


iek metinlerinde karmza kan temel karakteristiklerden birisi, siyasal olann hakiki anlamn ortaya koymaya ynelik bir aba ve siyasal olann ieriksizletirilmesine ynelik gl bir itirazdr. Sarah Kayn yerinde hatrlatmasyla ieke gore politika her eyi iermektedir. () iek politik alan eski usulde, iktidar araclyla tanmlar: ktidar empoze etme, kullanma ya da ona kar direnme biimleri... (Kay 2006, 181-182). iek metinlerinde karmza kt haliyle hakiki siyaset, zgrlk imkanlarn mndemi bir mcadele alandr ve bu mcadele alann anlamak siyasal znelerin konumlarn yeniden dnmekle mmkndr. iek iin gnmzde adna siyasal dediimiz ey gl bir biimde ieriksizlemektedir. Bu ayn zamanda siyasetin salt teknik bir alana dntrlmesine ynelik de bir itirazdr. Bir bakma iek, Jacques Rancirein politika ve polis kavramlar arasndaki fark akla getiren bir biimde polisten -gerek anlamylapolitikaya dnmek ister. Hatrlatmak gerekirse Rancire iin politika daima yalnzca ekimeci olabilecek bir kamunun etkinlik alan (Rancire 2005, 35), konuan varlklar olarak saylma hakkna sahip olmayanlarn (...) kendilerini bir ekilde saydrdklar iin varolan (Rancire 2005, 49) ve her bir snf kendisinden farkl olarak kuran ey (Rancire 2005, 39) olarak, kuruluu snf mcadelesinin kuruluuna zde (Rancire 2005, 38) bir pratiktir. Polis ise ortaklaalklarn kmelenmesinin ve rzasnn iler klnmasnn, glerin rgtlenmesinin, yerlerin 901

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa ve ilevlerin datmnn ve bu datm merulatrma sistemlerinin gerekletirilmesini salayan prosedrler kmesi (Rancire 2005, 51), yani geleneksel anlamda politika olarak kabul ettiimiz eydir. Dolaysyla iek iin asl mcadelenin liberal sinizme dayal teknik bir polis algsndan gerek anlamyla bir politikaya geile ilgili olduunu iddia edebiliriz. Bu geii, ieke gre, engelleyen ve siyasaln travmatik boyutunu kltmeye, yok etmeye ynelik olarak varolan drt siyaset biimi vardr: Kapal, organik biimde yaplanm homojen bir sosyal uzam yaratmay amalayan cemaati abaya iaret eden kk siyaset, siyaseti siyasetsizletirme abas erevesinde rgtlenmi ve siyaseti salt bildik partiler/failler ararsnda temsili uzamda dzenlenen bir yarmaya dntrmeye ynelik bir tavr olarak yar-siyaset, siyasal mcadeleyi tmyle benimseyen ancak siyasal alan sadece asl yerleri Baka bir Sahne (yani ekonomik sre) olan olaylarn oynanmakta olduu bir glge-tiyatrosu olarak gren Marksist (veya topik Sosyalist) Meta-Siyaset ve mevcut mcadeleyi siyasetin direkt militarizasyonu araclyla arlatrarak, bir baka deyile Biz ile Onlar arasndaki simgesel kartla yer brakmayan amansz bir savaa dntren bir siyasetsizletirme gayreti olarak ultra-siyaset (iek 2005b, 229-230). iek burada oluturduu tabloda kk-siyaset (archipolitcs) ve ultrasiyaseti (ultrapolitics) geleneksel, yar-siyaset (parapolitics) ve metasiyaseti (metapolitics) ise modern siyaset biimleri olarak deerlendirir. Buna gre yar-siyaset ve kk-siyaset uyuma dayal, ultra-siyaset ve metasiyaset ise antagonizmalara dayal bir karakter sergilemektedir (iek 2007a, 223-225). Bu drt temel siyaset biiminin bizi getirdii nokta siyaset-sonras siyasettir. Siyaset-sonras siyaset aslnda iek tarafndan siyasetsonras biyosiyaset olarak tanmlanan eye de iaret eder. Gnmzn hakim siyaset biimi olarak siyaset-sonras siyaset veya siyasetsonras biyosiyasetin temel unsuru korkudur. Dolaysyla burada sz konusu olan bir korku siyasetidir (iek 2007b, xxvi). Siyaset sonras siyasetin ayrt edici bir zellii de bu almada deinilecek olan siyasetin kltrelletirilmesidir (iek 2008, 349). Bu kavram zerinden dnldnde burada sadece siyasaln anlamnn daraltlmas deil bizatihi askya alnmas sz konusudur. Onun deyiiyle iktidar iin yaran muhtelif partilerde vcut bulan farkl kresel ideolojik anlaylar arasndaki malum mcadele, siyaset-sonras siyasetle beraber yerini aydn-teknokratlarn ibirliine ve liberal ok-kltrclere brakmtr. (iek 2005b, 240). Siyaset-sonras siyaset ve siyasaln ieriinin paralan sreleri siyasal znelerde de yansmasn bulur. Rancirein de belirttii gibi siyasal zneyi dnlebilir klan, siyasal ilikidir; tersi deil (Rancire 2007, 139). Bu iliki zerinden iek, yine Rancire in cemaatin ksmlarn saymann iki biimi olarak sz ettii her trl eklentiyi dlamak (polis) ve pay olmayanlarn payn saymak (politika) sorunu (Rancire 2007, 149) zerinden siyasal zne kategorisinin oluum srecindeki politikadan polise dnnsomut bir 902

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa rnei olarak unlar syler: gnmzn eletirel ve politik syleminde ii terimi ortadan kalkt, gmenler onun yerini ald () Bu ekilde iilerin smrlmesinin snf sorunsal, okkltrc tekilie ynelik hogrszlk vb. sorunsalna dnt. (iek 2008c, 301). te bu zne sorunu zerinden devreye iek metinlerinin leitmotivi olarak ideoloji nosyonu girer (Trk 2005). iek metinlerinde karmza kan teorik kurguyu, kavramsal tartmalar ya da yntemsel tercihleri ideoloji kavramn skalayarak okumak mmkn gzkmemektedir. Ernesto Laclau, Slavoj iekin ideoloji ve sylem tartmalar paralelinde sarfetmi olduu zihinsel mesaiyi, Lacanc psikanaliz, Hegelian felsefe ve Saul Kripkenin anti-deskriptivizmini biraraya getiren bir yaklamla sylem teorisini siyasal analiz alanna doru geniletmeye dnk olarak (Laclau 1993, 436) son dnemlerde ortaya kan olduka nemli bir aba olarak deerlendirmektedir. iekin ideoloji kavramsallatrmas iin vurgulanmas gereken ilk husus udur: iek iin ideoloji yalnzca bir yanl bilin, gerekliin yanlsamaya dayal bir temsili deildir (iek 2002d, 36). Tm bu ereve iinde znenin zorunlu olarak bir yanl temsil ya da yanl bilin sarmalnda olmas gerekmez. iek pek ok metninde bilmiyorlar ama yapyorlar eklindeki o klasik Marxist forml yeniden yaplandrr ve gnmzn ideolojik ileyi mekanizmalar iin geerli olabilecek forml Ne yaptklarn gayet iyi biliyorlar, ama yine de yapyorlar eklinde aklar (iek 2004c, 54). iek bu balamda -iyi bir rnek olarak- bir syleisinde u anekdotu aktarr (Zizek, 2008g, 300): Niels Bohru bilirsiniz, Kopenhagl kuantum fizikisi. Kr evini ziyaret eden bir arkada, kapnn giriinde bir at nal grr; biliyorsunuz, Avrupada batl inanlarn bir paras olan at nalnn gya kt ruhlarn eve girmesini engellediine inanlr. Bir bilimadam olan arkada sorar: Fakat bir dakika, buna gerekten inanyor musun? Niels Bohr Elbette hayr. Aptal deilim. Ben bir bilim adamym der. Arkada tekrar sorar: O halde niin burada bulunduruyorsun? Niels Bohr ne cevap veriyor biliyor musunuz? nanmyorum ama bu at naln bulunduruyorum nk ona inanmasan bile ie yarad syleniyor. Bugnn ideolojisi ite bu. Demokrasiye inanmyoruz hi kimse inanmyor. Onunla elen dur, vesaire fakat bir ekilde sanki iliyormu gibi yapyoruz. Buna ek olarak, Althusseri anmsatan bir biimde ideolojinin dsallklar zerinden ilediinin, maddiletiinin altn izer. rnein, Claude LeviStraussun besin hazrlamayla ilgili gstergebilimsel geni (i, piirilmi, kaynatlm) Alman, Fransz ve Amerikan tuvalet tipleriyle karlatrlr. ieke gre, sz konusu tuvalet tipleri (rnein Fransz tuvaletinde deliin arkada olmas ve dknn hemen kaybolmas) znenin bedenin iinden gelen naho dkyla nasl iliki kurmas gerektiine dair ideolojik bir alglamann rndr: Nitekim bir akademisyen bir yuvarlak masa toplantsnda kolayca ideoloji-sonras bir evrende yaadmz iddia etse de hararetli tartmalardan sonra ayakyolunu ziyaret ettii anda yine 903

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa ideolojiye batar (iek 2002b, 145-146). iek, ideoloji analizinde kulland ara setini Hegelin din olgusuna ilikin olarak ayrt ettii ana uraa atfta bulunarak oluturmaktadr. reti, inan ve ayin (Doctrine, belief, ritual). Bu ana uraklar Hegelian

Kendinde, Kendi iin, Kendinde ve Kendi iin kategorileri ile rtmektedirler. Bu kategoriler ve uraklarn ise iekin ideoloji terimine yaklamnda izdii tabloda u ekilde karmza ktklarn grmekteyiz: Bir fikirler (teoriler, kanaatler, inanlar, akl yrtme ilemleri) kompleksi olarak ideoloji, dsall iinde ideoloji, yani ideolojinin maddilii, deolojik Devlet Aygtlar, ve son olarak, en ele avuca smaz alan, toplumsal gerekliin kendisinin kalbindeki kendiliinden ideoloji. Bu tablonun daha da somutlam halini iekin liberalizm tarifinde grmek mmkndr: Bir reti olarak liberalizm (Locketan Hayeke eitli dnrlerce gelitirilmi), ayinler ve aygtlar iinde (zgr basn, seimler, piyasa vs.) maddilemi haliyle liberalizm ve znelerin zgr bireyler olarak yaadklar kendiliinden deneyimlerde rol oynad haliyle liberalizm (iek 2004c, 55-56). III. Bir Yaam Tarz Olarak Liberalizm

iek metinlerinde karmza kt haliyle liberalizm ve gnmzdeki haliyle neo-liberalizmarlkl bir biimde bir yaam tarz olarak sorunsallatrlr. Aslnda bu onun yntemsel tercihlerine de uygun bir tavrdr. Gndelik yaam pratikleri, popler kltr geleri, filmlerbata olmak zere tketilen kltrel rnler iek metinlerinin zengin malzemeleri arasnda yer almaktadr. iek iin kitle kltrn dnmek son derece hayatidir. Bu dorultuda kendi pozisyonunu yle aklar: Bugn siyasal analiz kitle kltrn grmezden gelemez. (...) Kitle kltr bugnn merkezi ideolojik mcadele alandr. (Henwood 2002). Bu kltrn iledii temel tektonik olarak ise kapitalizmin sorunu () onun aslnda evrensel, ntr bir toplumsal ilikiler matrisi olmasdr. (iek 2008c, 318). Bylesi bir yntemsel tercihe sahip olan iek iin liberalizm, ayrcalkl bireylere bir tr kapanma alan yaratr. iek bu kapanma alanlarnn ileyiini yle tasvir etmektedir: Paras olanlar gitgide kapal kaplar ardna saklanyor, medya mensuplarnn byk ilgi gsterdii olaylara katlmaktansa evlerinde zel konserler, moda gsterileri ve sanat sergileri dzenliyorlar (...) Sz gelimi cebinde Hindistan pasaportu, skoyada atosu, New Yorkta hafta sonu evi ve Karayiplerde kendine zel adas 904

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa olan yeni bir kresel snf boy gsteriyor (iek 2010, 116). Dardakileri Agambenci anlamyla bir tr belirsizlik mntkasna hapseden bu paradigma iinde liberal demokrasinin sorunu, yapsal nedenlerle a priori olarak evrenselletirilememesidir. () Zafer kazanm liberal-demokratik yeni dnya dzenine gittike daha fazla damgasn vuran ey ieriyi dardan ayran snrdr (iek 2002c, 240-241). Zaten iekin deyiiyle liberal bakn kendisi () tekinin dlanmas zerine kurulduu iin (iek 2002c, 242) liberal paradigmaya ikin bir dlama pratiinden bahsetmek mmkndr. Bu balamda bu dlama pratiklerinin bir tr mega-alan bizatihi kresellemedir. iek, kresellemeyi dnya sistemi olarak kapitalizmin ortaya k olarak grr ve kresellemeye dahil edilenler ile ondan dlananlar arasndaki bir blnmeden bahseder (iek 2009d, 355). Dolaysyla kresellemenin nihai sonucu btnleme deil blnmedir. Bu blnmenin somutlam ise yaam tarzlar zerinden gerekleir. Yaam tarzlarna vurgu yapan bu trden bir okumann ihtiyatl bir ilk deerlendirmesi bize iekin liberalizm, liberal demokrasi, kapitalist sistem ya da liberal-parlamenter konsenss dedii eyin en temel zelliklerinden birisinin bir tr yzeysel serbestiyet olduunu gsterir. Onun deyiiyle, egemen politik konsenss ciddi biimde sorgulamad srece istenileni yazp sylemek, global ekolojik felaket olaslklar, insan haklar ihlalleri, cinsiyetilik, homofobi, antifeminizm, yalnzca uzak lkelerde deil, megapollerimizde de artan iddet, Birinci Dnya ile nc Dnya, zenginle yoksul arasndaki uurum gibi konular zerine eletirel deerlendirmeler yapmak mmkndr (iek 2004c, 8). Bununla birlikte bugnn liberal demokratik egemenlii yazl olmayan bir tr Denkverbot (dnme yasa) ile srdrlmektedir: Varolan dzeni ciddi olarak zorlayan politik bir projeye en ufak bir ilgi gsterildiinde derhal verilen yant: Ne kadar iyi niyetli olsa da sonu yeni bir Gulag olacak!tr. Srekli holokost, Gulag ve yakn tarihin nc dnya felaketlerine atfta bulunmann ideolojik ilevi bu Denkverbota destek vermemiz iin ilerin ok daha kt olabileceini hatrlatmaktr (iek, 2004c, 8) ve en zgr seimler bile onlar merulatran ve dzenleyen yasal prosedrleri, seim srecini (gerekirse zor kullanarak) gvenceye alan devlet aygtn vs. sorgulatmaz (iek 2008d, 18). Buradan hareketle siyasaln kavran da siyasal aktrlerin genel yaps da deimitir. Sz gelimi; yeni toplumsal hareketler geleneksel siyasi partilerden ayn anda hem daha azn hem de daha ounu isterler. (...) Peinde olduklar ey () yaam paradigmasnn deimesidir (iek 2004a, 219). Tm bu ereve iinde iek, Fukuyamann liberal demokrasinin mutlak zaferine iaret eden ve kresel bir liberal dnya toplumunun douunun kebanda beklediini, yle ki bu ar Hollywoodvari mutlu sona doru engellerin sadece ampirik ve olumsal olduunu anons eden (iek 2009a, 10) tarihin sonu iddiasnn iki tarihsel momentte tknadna dikkat eker. Bunlardan ilkinde, 11 905

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa Eyll 2001de ABDnin kendi topraklarnda urad saldryla- liberal demoratik politik topya, ikincisinde yani 2008de dnyada patlak veren byk finansal krizde ise Fukuyamann topyasnn ekonomik zellii, bir baka deyile sorunsuz ileyen bir liberal ekonomik piyasa modeli kmtr (iek 2009a, 10). Bu tkanklk hali kapitalizmi ve onun felsefisiyasal mant kabul edilebilecek liberalizmi yeniden dnmeyi zorunlu klar. iek, metinlerinde bu ary yaparken unu hatrlatmaktan da geri kalmaz: Liberalizmin balangcnda bir alakgnlllk vardr. Esasnda liberalizm, insan kraldr doktrini deildir. () nsanlarn birbirlerini katletmeden bir arada yaayabilecei bir alan ina etme giriimidir (Rasmussen 2007, 80). Dianna Dilworthe verdii mlakatta ise iek; aslnda liberalizmle byk bir sorunu olmadna iaret ederek, douuna bakldnda liberalizmin znde asil bir proje olduunun altn izer ve gnmzde liberalizmi eletirmenin moda olmasna ramen, liberalizmin Otuz Yl Savalarndan sonra dinsel hogr sorunun zm dorultusunda bir ortak alan yaratma konusundaki lml ve drst tavrn hatrlatarak bu projede ikin olarak kt bir ey grmediini syler. Bununla birlikte unlar da eklemeyi ihmal etmez: Bugn benim liberalizmde, ekonomik liberalizmde deil ama radikal insan haklar liberalizminde grdm sorun felsefi yaklam. (Dilworth, 2004). Sorun, iek iin daha ok varolan dzenin mmkn dzenler iinde en iyisi olduu ynndeki hakim gr sorgulamak, politik alternatifleri ve bu alternatifleri gelitirecek bir mcadele istencini yaratmann yollarn dnmektir. iek liberalizmin zyle sorunu olmadna iaret ederek liberal kapitalizmin ironide bulunmakszn byk baarlarnn (zgrlkler, maddi yaam standartlar vb) farknda olduunu (iek 2009d, 354) belirtse de gelinen noktada iekin liberalizme ynelik eletirileri liberalizmin yapsal zellikleriyle ilintilidir. rnein yle bir deerlendirmede bulunur iek : Liberal iin siyasal alan kamusal meselelerin iradesini ilgilendiren kararlarn alnd dar bir alanla snrldr yalnzca mahrem (cinsel) ilgiler deil, sanat, bilim, hatta ekonomi dahi bu snrl ufkun dnda kalr. Tabii Marksist radikale gore siyasallk, sosyal alandan zel mahremiyetlerimize dek hayatmzn her alanna sinmitirbir eyin siyaset d, zel vs. olarak alglanmas varl inkar edilmi olan siyasal bir kavrama dayanr. (iek 2005b, 218-219). Bir baka yerde ise liberalizmin kilit kavram zgrln evrensel bir nosyon olarak kapitalist dinamikler iinde nasl konumlandrldna bakar ve bir yaam tarz olarak liberalizm iindeki ayrt edici vasflardan birine iaret eder: iek iin her trl ideolojik Evrensel rnein zgrlk, eitlik- zorunlu olarak btnln bozan, yanlln aa karan zgl bir durum ierdii srece yanltr. rnein zgrlk; bir dizi trden oluan (ifade ve basn zgrl, vicdan zgrl, ticaret zgrl, siyasi zgrlk vb.) evrensel bir anlaytr; ama ayn zamanda yapsal bir zorunluluk sayesinde bu evrensel anlay ykan zgl bir zgrlktr de (iinin piyasada kendi emeini zgrce satabilme zgrl). Yani bu zgrlk 906

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa fiili zgrln tam zttdr: i emeini zgrce satarak zgrln kaybeder- bu zgr sat ediminin gerek ierii iinin sermayeye kle olmasdr. Buradaki canalc nokta phesiz udur: Burjuva zgrlkleri emberini kapatan, tam da bu zgrlktr, kendi zttnn biimidir. (iek 2002d, 37). Dolaysyla iek liberalizmin z ile bugnk liberalizm ya da gnmz liberalleri arasna bir izgi izmeye alsa da ikna edici olmaktan uzaktr. Bu noktada iek metinlerinin gnmz liberallerini eletirirken sert bir polemik slubuna ve vulger bir dile sahip olduunu da belirtelim. rnein iek, metinlerinde kah gnmzdeki hogrl ama kansz liberallere (iek 2008c, 349) kah konformist liberal erefsizlere (iek 2003a, 9) kzar. Bazen ise daha insafldr ve yumuak kalpli baz liberallere (iek 2009d, 360) seslenmekle yetinir. iekin liberalizmi bir yaam tarz olarak konumlandrmas; onun metinlerindeki bir baka karakteristik unsurun, gnmz kapitalizminin kltrel eletirisinin bir uzants olarak deerlendirilebilir. Liberal bakn kapitalist dinamikler zerinden gndelik yaam pratikleriyle i ielii hem yeni yaam tarzlarnn, tketim kalplarnn belirlemesinde kendisini gsterir hem de iekin gnmz liberal-kapitalist toplumunda yakalad bir zellik olan haz erteleyici, seme zgrl grnmndeki ar-dzenleyici kodlarda cisimleir. ieke gre asl ilgin paradoks urunda lnecek bir akn nedenin hayal bile edilemeyecei liberal toplumlarmzda, hedonist, faydac veya tinsel adan daha da egoist bir tutum taknmamza nasl izin verildiidir. Bu, istediiniz her eyi yapabildiiniz bir durumla deil, paradoksal bir durumla sonulanr: Kahve i ama kafeinsizse, bira i ama alkolsz olsun, tatl ye ama iinde eker olmasn (Rasmussen 2007, 76). Art-deerin kapitalist dinamikleriyle art-hazzn libidinal dinamikleri arasndaki balantya dikkat eken iek kapitalist mala kusursuz rnek olduu kadar art hazzn da cisimletii Coca-Cola rneini dnmemizi ister: Cola hi bir somut ihtiyac tatmin etmediinden ihtiyacmz baka bir iecekle giderdikten sonra onu sadece bir ek olarak tketmemiz deil, fakat bu ok gereksiz karakteri dolaysyla Colann susuzluumuzu daha da ok doyumsuz hale getirmesinden bahseder. Bu noktada iek, ne kadar ok cola iersen o kadar susarsn (asl ihtiya ertelenir ve artar) ile ne kadar ok kar yaparsan daha fazlasn istersin arasndaki ilikiye dikkat eker. Tm bu zellikleriyle Coca-Cola bir objet petit adr (iek 2003b, 32-34) ve dolaysyla iek iin bir yaam tarz olarak liberalizm ve kapitalizm sadece artk deerle deil artk hazla da ilikilidir.

IV. Eklemleyici Bir Pratik Olarak Liberalizm


iek unu sorar: Dinsel-kktenci rejimlerden kurtulmak iin doru zm Batl liberal demokrasiyi getirmek midir, yoksa bu rejimler bizzat liberal demokrasinin bir semptomu mudur? (iek 2010a, 123). Bu balamda belki unu aklda tutmak gerekebilir: Demokrasiyi her eyden nce biimsel yasallkla ilikili (iek 2004b: 95) gren iek iin liberal 907

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa hak ve zgrlkler basite kapitalist dinamiklerin rn deildir. Onun deyiiyle bugn liberal demokrasi ve zgrlkle zdeletirdiimiz tm zellikler alt snflarn 19. yzyl boyunca verdii uzun ve zorlu bir mcadele ile kazanld; hi de kapitalist ilikilerin doal bir sonucu falan deillerdi (iek 2010a, 107). Demokrasi bugn gerekten ne anlama gelir? sorusu iek iin nemlidir. Zira gnmz temsili demokrasisini dnmek liberalizmi ve kapitalizmi de dnmektir aslnda. Ona gre bugn kapitalizmin kendisinin radikal bir ekilde sorgulanmasn engelleyen ey, tam da kapitalizme kar mcadelenin demokratik biimine duyulan inantr. (...) Hollywoodun sosyo-eletirel filmlerine varana kadar herkesin anti-kapitalist kesildii bugn anti-kapitalizm gstereni ykc inesini yitirmitir. (...) Bugnn kresel kapitalist evreninin sert ekirdei, hakiki temel gstereni budur: Demokrasi (iek 2008e, 15-16). iek iin demokrasi itaat edilen belli kurallar kabullenmek, eylemden kamaya ynelik bir oportunizmle malul olmak, gerek karar al srelerini rtbas etmek gibi zellikleri bnyesinde tayan bir karakteristie sahiptir ve bu karakteristik son dnemde yeniden glenen yalnzca demokrasi iin yeterince olgun olanlarn demokrasiye hakk olduu gibi bir baktan da beslenir (iek 2009c, 101-102). Bu noktada hem bu liberal demokratik konsenssn hem de bir eklemleyici pratik olarak liberalizmin nasl ilediine rnek olarak iekin 1968 zerine sylediklerini dnmek anlaml olabilir (iek 2008a, Trk 2008). iekin temel argman 1968in, liberal-kapitalist mantk tarafndan bnyesine eklemlenmi bir tarihsel kesit olduu ynndedir. Dolaysyla ieke gre 68 ruhu ya da hareketi politik adan kaybetmi bir harekettir. 68in zn oluturan tm o politik radikalizminden geriye kalan eyin radikal bir kimlik siyaseti ve buna bal olarak hazc bir zgrlk sylemi olduunu syler bize iek. ieke gre; 68 olaylar zerinden yaadmz zamanlara bakmak bizi 68in politik radikalizminin mutlak yenilgisi, hakim bir hazclk, fetiletirilmi bir kimlik siyaseti ve kapsayc bir new age kltr ile kar karya getirir. Bununla birlikte iek iin toplumsal adan 68 hareketi muzaffer bir harekettir. Zira ataerkil otoriteye bakaldr, kadn zgrleimi, cinsel kimlie dayal farkllklar liberal-kapitalizmin de kabul edip destekledii toplumsal-kltrel grnglerdir. iekin 68 hareketinin baarsn muhasebe ederken kulland toplumsal dzlem-siyasal dzlem ayrm karmza dier kritik tarihsel anlarn deerlendirilmesinde de kar. Bu erevede iek 1968, 1989 ve 2005 eklinde sralad kritik momentin bir tr Hegelci leme oluturduunu savunur. Bu lemenin mantna gre; Mays 68 hareketinin politik adan yaad malubiyetin ve toplumsal adan elde ettii galibiyetin ztt 1989da ortaya kmtr. 1989daki anti-komunist ayaklanma politik adan baarl olmu ve komunizm kmtr. Ancak 1989 momenti iin konuacak olursak toplumsal dzlemde bir baarszlk sz konusudur. nk komunizmin 908

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa knn ardndan ortaya kan sistem vahi bir kapitalizm, etnik bir milliyetilik, ykselen poplizm gibi bir dizi krizden muzdariptir. 68in parlamenter demokrasi kart radikal sylemleri ile 1989un parlamenter demokrasiye kucak aan liberal sylemleri arasndaki ztlk, bizi nc bir momente tar: 2005e. Paris banliylerinde arabalarn yakld bir kaos an, Fransann g politikalarnn tkand bir kriz an, varolardaki yoksul gmenlerin fkesinin aa kt bir iddet an olarak 2005 Ekimi bize ne ifade eder? iekin szleriyle: 68 ayaklanmas ynetici ideoloji tarafndan hzla sahiplenilmiti, bylece onun balca artetkisi kapitalizmi devirmek yerine kapitalist zgr dnyann dmann, reel sosyalizmi devirmek oldu.; 2005te, 68den 89u kardktan sonra ne kalrsa onu elde ettik, yani onun edimsel politik gizilinin gereklemesiniherhangi bir program olmayan saf akld ayaklanmay (iek 2008a, 31-32). u halde bu Hegelci lemenin bize syledii eylerden birisi de iki farkl tarihsel momentteki politik ve toplumsal dzlemler arasndaki rtmenin yol at kriz halidir. Daha somut bir biimde belirtmek gerekirse, Mays 68in toplumsal dzlemdeki baars ve liberal mantn bnyesine eklemlenmesi ile 1989un politik dzlemdeki baars ve ortaya kard serbest piyasa dzeninin rakipsiz kald kabul bizi anlamdan arnm, saf haliyle bir iddet pratiine tamtr. Liberal-kapitalist akl, ieke gre, belirgin ve snrlar net bir bilisel harita sunmaz. 68in bize sunduu perspektiften bakldnda durduumuz yer anlam ve hedeften yoksun, new-age kltrne yakn hazc pozisyonlarla iaretlenmi ve bizi zincirlerinden baka kaybedecek hi bir eyi olmayan proleterlerden ok her eyi kaybetme tehlikesiyle yz yze proleterler durumuna getiren bir dzlemde yer almaktadr. Bir baka deyile, 1968in toplumsal dzeyde kurmaya ve iletmeye alt idealler btn liberal-kapitalist mantk tarafndan bir haz kltrne indirgenmiken, 1989un tarihin ve ideolojilerin sonu gibi yaftalarla bezeli politik idealleri ve toplumsal-ekonomik bunalmlar yaadmz zamann akn belirliyorken, elimizde sadece 2005 Ekiminde Pariste patlak veren trden tekilerin fkesi kalmken artk hepimiz homo sacerizdir (iek 2008a, 55-57). Egemenlik alannda konumlandrlm kutsal insanlarzdr biz artk. iekin Giorgio Agambenden dn ald ve ldrlebilen ama kurban edilemeyen bir insan-kurbana (Agamben 2001, 113) iaret eden bu homo sacer/kutsal insan kavram bu haliyle 1968in iinden tam imdiye bakldnda kan manzarann da addr aslnda. Liberalizmin sz konusu eklemleyici gcne ynelik bir hamle olarak nc Yol politikalarn dnmek de anlaml olabilir. ieke gre nc Yol aslnda kapitalizmin devamna ynelik bir politikalar btndr. Bir orta yoldan ok, basite Birinci Yolun yeniden onaylanmasdr. iek iin nc Yolun gerek mesaj bir kinci Yolun olmad, kresel kapitalizme gerek bir alternatif olmaddr. nc Yol basite insani bir kresel kapitalizmdir. (Polidori 2000; iek 2007b, xxxviii). Bu haliyle 909

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa nc Yol politikalarnn sosyal demokrasi, muhafazakarlk, liberalizm sacayana dayanan eklektik kurgusunu iekin iaret ettii anlamda bir siyaset-sonras siyaset rnei olarak okumak mmkn gzkmektedir. rnein iek iin Thatcher devrimini kendi iinde bir rastlant, bir tarihsel kaza olmaktan bir zorunlulua ykseltmeyi beceren nc Yolcu Blair Hkmetidir. (iek 2008e, 27; iek 2008g, 189 ). Bu arada iekin liberalizmin eklemleyici bir pratik olarak sergiledii esnek yapnn radikal bir siyaset imkann retmek iin bir mazeret olmamas gerektiinin altn dikkatle izdiini de aklda tutmalyz. iek bu balamdaki konumunu yle aklyor: Her eylemi bu sisteme dahil edilecek diyerek bertaraf eden sahte-radikallerden nefret ediyorum. Elbette ki her ey sisteme dahil edilebilir. Bu, tamamen hibir ey yapmamak iin harika bir mazeret (Rasmussen 2007, 85). Bu balamda liberalizmin sol ve sa totaliter yaklamlara eit uzaklktaki pozisyonu aslnda liberalizmin ideolojik esneklii ve pragmatik yapsndan kaynaklanmaktadr. iek yle yazar: Solcu ve Sac totalitarizm karsndaki eit mesafeli saf liberal duru a priori sahtedir, insann taraf olmas ve birini dierine gre temel bir ekilde daha kt ilan etmesi gerekir. () Politikadaki minimal fark Nazizmle Stalinizm arasndaki fark saylmaz m? () Stalinist gulag ve Nazi imha kamp arasndaki fark da o tarihsel momentte uygarlkla barbarlk arasndaki farkt. (iek 2008b, 89). Stalinin kulaklar tasfiyesindeki hedef onlarn hepsini ldrmek deil, onlarn iradelerini krmak, direnilerini acmaszca ezmek, onlara kimin efendi olduunu gstermekti. () Nazilerin son aamada hedefledikleri ey ise Yahudileri birey olarak yok etmek, onlar bir rk olarak ortadan kaldrmakt (iek 2008b, 89). ieke gre bu trden bir kapitalist formasyonun ideal ideoloji formu ise okkltrclktr. okkltrclk bir tr bo kresel konumdan her yerel kltre, smrgecinin smrge halkna bakt gibi adetlerini dikkatle aratrp bunlara sayg gstermek gereken yerliler olarak- bakar. Yani geleneksel emperyalist smrgecilik ile kresel kapitalist kendi kendini smrgeletirme arasndaki iliki, Bat kltrel emperyalizmi ile okkltrclk arasndaki ilikinin aynsdr () Baka bir deyile, okkltrclk tekzip edilmi, tersine evrilmi, gndermesi kendinde bir rklk biimidir, mesafeli bir rklktr. (iek 2002a, 282). Liberal demokratik konsensusun belirleyici zelliklerinden birisi de alternatifini dnmeyi mmkn olduunca imkanszlatrma eiliminde olmasdr. Kltrel farkllklar iin savama ya da tm bu okkltrclk tartmalar aslnda liberalizmin bu temel refleksi ile ilintilidir. iekin deyiiyle, toplumsal tahayyl ufku artk bize kapitalizmin en sonunda kecei fikrini besleme izni vermedii iin -baka bir ifadeyle, kapitalizmin kalc olduunu herkes sessizce kabullendii iin- eletirel enerji, kapitalist dnya sisteminin temeldeki homojenliine dokunamaynca kltrel farkllklar adna savamay bir k yolu olarak grmtr adeta (iek 2002a, 284). Liberal eklemleme mekanizmas, ieke gre, siyasetin kltrelletirilmesi (iek 2008f, 119) dinamikleri zerinden de iler. 910

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa Siyasaln kendisi kltrel olana indirgenirken, siyasal sorunlar kltrel sorunlar olarak ele alnr. Bu mekanizmann kltrelletirilmeye ynelik sz konusu ileyiinin liberalizmin tarihsel olarak bnyesinde barndrd zsel niteliklerinden beslendii sylenebilir. Sz gelimi bir ideoloji olarak liberalizmin temel unsurlarndan birisi olan hogr hem siyasetin kltrelletirilmesi srecinin kurucu bir unsurudur hem de bu srecin bir paras olarak okkltrllk tartmalarnn argmanlarn devirdii asli mecradr. iekin deyiiyle gnmzde siyasal eitsizlik ya da ekonomik smr tarafndan belirlenmi siyasal farkllklar kltrel farkllklara dntrlmek suretiyle doallatrlr ve ntralize edilir (iek, 2008f, 119). Nihayetinde adaletsizlik, eitsizlik veya smr gibi sorunlar hogrszln farkl biimleri olarak karmza kartlr. iek tam da bu noktada siyasetin kltrelletirilmesinden kltrn siyasallatrlmasna geilmesi gerektiinin altn izer. Bu noktadan hareketle siyasal ve kltrel olan arasndaki ilikiyi dnmek, zamanmzn ruhuna uygun olarak silahl mcadele, siyasal mcadele ya da zgrleim seenekleri yerine temel arenin hogr olarak gsterildii (iek 2008f, 119) bir siyasal paradigma iinde zgrlk ve totalitarizm arasndaki ilikiyi yeniden dnmenin de kaplarn aabilir.

V. Sonu
Carlos Fuentesin Domam Kristof romannda (Fuentes 1998, 63-65) yle bir blm vardr: Diego ve sabella Palomar mucittiler. (...) Yoksullar iin iine gerek peynir yerine, peynir resmi konan bir fare kapan icat etmeye giritiler. Kapann iinde dimdik duran bir Rokfor peyniri parasnn muhteem, renkli fotorafyla satlacak (ya da datlacak) olan icadn en nemli ksm fotorafyd. Heyecanlanan babaannen ve deden her zaman yaptklar gibi aleti nce kendileri denediler. Geceleyin kapan bodruma braktlar ve ertesi gn sonucu grmek iin hevesle bana geldiler. Kapan ie yaramt. Peynir fotoraf kaybolmutu. Yerinde bir fare fotoraf duruyordu. Bu sonucu baar m yoksa baarszlk m saysnlar bilmediler. Son yirmi otuz yldr Avrupadan km olan, psikanalizin ve genel olarak kltr teorisinin en muhteem temsilcisi (Eagleton 2003, 209) olarak selamlanan ieke, Fuentesin romanndaki bu alntdan hareketle getirilebilecek klasik bir ortodoks Marksist eletiri muhtemelen yle olurdu: iek, gerek bir peynir (retim ilikileri) yerine bir peynir resmi (ideoloji ve tketim kalplar) kullanarak gerek bir fare yerine (smr ilikilerinin analizi) bir fare resmi (liberal-demokratik sistemin yzeysel bir eletirisi) yakalayan bir dnrdr. Aslnda bu kadar ok devrim, Lenin, Stalin, liberal-demokratik kabullerin sorgulanmas, kresellemenin dlayc etkisi, gndelik yaam pratiklerinin eletirisi, ideoloji sonras bir toplumda yaandna dair gl bir itiraz vurgusu yapan ve eitli vesilelerle srekli ben bir radikal solcuyum (Gonzalez 911

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa ve Goodman 2009), bir Leninist olarak (iek 2009b, 49), insanlar ou zaman beni lgn bir postmodernist olarak gryorlar, hayr ben geleneksel bir ahlakym (Steele 2009) gibi aklamalar zerinden kendini tanmalama abas iine giren bir dnre bu ynde bir itiraz yneltilmesi anlalabilir bir durumdur. Devrimci olmayan bir durumda byk asli sorunu erteleyerek dorudan ivedi sorunlar zlebilir (Ruandada insanlar lyor, emperyalizm kart mcadeleyi unut, brak da katliam engelleyelim), devrimci bir durumda strateji daha fazla ilemez ve artk kk ivedi sorunlarn dahi zm iin Byk Sorun ele alnmaldr. (iek 2010b, 219) davetinde bulunan ve somut siyasal taleplerin ya da seim yapmann neminin altn izen bir dnrn tam olarak neyi nerdii zerinde dnlmeye deerdir. Nitekim srarla ve hakl olarak gnmzn devrimin olmayaca, kresel kapitalizmin sonsuza dek srp gidecei yolundaki Solcu kayg, devrimi ahlaki bir zorunlulua, kapitalist imdinin ataletiyle mcadele ederken yapmamz gereken bir ey haline soktuu lde sahtedir (iek 2008c, 334) diyen iekin bu almada da deinilen bu ve benzeri liberaldemokratik konsensusun ya da kapitalizmin dnda bir alternatif tahayyl edememek merkezli anti-kapitalizm yorumlar Ernesto Laclau tarafndan ii bo olarak deerlendirilir. Laclauya gre iekin ne kastettii ak deildir. Proletarya dikatrl m sz konusudur? Yoksa retim aralarnn toplumsallatrlmas m? Belirlenmi bir alternatif ya da siyasal strateji var mdr? (Laclau 2009a, 229). Her ne kadar iek, Laclaunun eletirilerinin kendi radikal demokrasi projesi iin de geerli olduunu (iek 2009, 354) sylese de Laclaunun hakllk pay vardr. Benzer bir ekilde Stephen Tumino, ieki flexodox (esnek grl) Marksist parodinin bir rnei olarak grrken onun yazlarndaki temel vurgunun kapitalizmin retim iindeki smrsne deil, tketim zerindeki bir mcaleye olduunu syler. Tketimin psiko-Marksist potporisini yapmakla sulad iekin yazlarndaki youn ideoloji vurgusunun burjuva yksek kuram pazarnda eer her ey ideoloji ise kkl bir toplumsal deiim deil, sadece deerlerin tersine dn ve biimsel olarak tekrar mmkndr kanaatini beslediini iddia eder (Tumino 2005, 282-283). Bu noktada tketim odakl bir kapitalizm analizinin ilk kez iekin yapt bir ey olmadn ve ieki bu ynden eletirmenin de metodolojik bir eletiri olmaktan teye gemeyeceini hatrlatmak gerekebilir. Ancak bu trden eletirilerin ayn zamanda tek gereki beklenti olanaksz tercih ederek, istisnann yerini tam olarak stlenerek, tabusuz, n normsuz (insan haklar, demokrasi vb.), terr yeniden anlamdrmamz da nleyen eye saygyla, acmasz g kullanmyla zveri ruhuyla yeni bir siyasal evrensellii temellendirmektir. Yumuak kalpli baz liberaller bu radikal tercihi Linksfaschismus (sol faizm) diye yererlerse, kendileri bilirler! (iek 2009d, 360) eklinde bir siyasal yn tayininde bulunan bir dnre geldiini, dolaysyla eletirinin nesnesiyle ok da balantsz saylamayacan grmek gerekir. Sorun belki de Kayin de ifade ettii gibi iekin Sol olarak grd eye 912

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa verdii anlamn srekli deimesidir (Kay 2006, 183). Bu almada iekin keyfin politik olarak dzenlenmesiyle ilintilendirdii (Kay 2006, 194) kapitalizmin felsefi-siyasal temeli olarak liberalizme getirdii ki iek metinlerinde kreselleme, postmodernizm, liberalizm, liberal demokrasi ya da bizatihi demokrasi farkl kavramlar olmalarna ramen ortak bir hat zerinden eletirilir- eletirel bakn temel zellik gsterdiini vurgulamaya altk: (1) iek iin liberalizm ve onun eletirisi her eyden once tketim pratikleriyle i ie gemi bir yaam tarz algsna dayanmaktadr. (2) iek iin liberalizm kendini evrensel ve zaten her zaman orada bir yerde olan, sorgulanamaz bir hakikat olarak sunmaya alan tikel bir ideolojidir ve bu ynyle srekli bir eklemleme mekanizmas olarak iler. (3) Liberalizmin eletirisi ayn zamanda dar bir siyasallk anlaynn eletirisidir. Bu temel nokta zerinden iekin zgrlk kavramna yaklamyla ilgili iki ana karakteristie deindik: (1) Modern dnce tarihindeki tm iftler (Freud ve Lacan, Marx ve Lenin) iinde belki de en problemlisi Kant ile Sade (iek 2005a, 181) birlikte okuyan, bu iki u nokta arasndaki ba zerinde dnen Lacanc yaklam, iekin zgrlk kavramna yaklam iin de geerli saylabilir. Onun iin zgrlk nosyonu bir u nokta olarak totalitarizm ile birlikte dnlebilir. Liberal sinizmin sahte zgrlk anlay ile totalitarizmin kendini saklamaya gerek duymayan kstlaycl arasndaki ba dnmek, hem iekin arad trden yeni bir siyasallk ve siyasal evrensellik anlay iin hem de bizatihi zgrlk nosyonun yeniden ina edilmesi iin nemlidir. (2) iek iin zgrlk kresel kapitalist matris iinde ideolojik bir ilev grmektedir. Dsal kstlamalardan azade olmak anlamnda bir negatif zgrlk gnmz liberal toplumlarnda asla tam anlamyla mmkn deildir. zgrlk onun adna ve onun iin kullanmda tutulan sylemsel bir malzemedir. Tketim alkanlklar, gndelik yaam pratikleri ya da demokratik teamller zgrln gerek anlamyla somutlat alanlar deil, daha ok sonsuz bir maniplasyona ak liberal sinik akln iktidarn tesis ettii zeminlerdir. Sonu olarak iek metinlerinde karmza kt haliyle liberalizm ve zgrlk, iekin siyasete dair yrtt tartmann kalbinde yer alr. Ancak iekin liberalizm ve zgrlk nosyonlarna yaklam onun genel kuramsal ve yaznsal eilimlerinden bamsz deildir ve -bu tebli kapsamnda da gsterilmeye alld gibi- metinlerindeki tm o elenceli anekdotlara, akllca kurulmu balantlara ramen hemen her metinde karmza kan tekrarlar, kullanlan farkl perspektiflere bal olarak (Lacanc, Marxist, Hegelian fikirler) oluan bir tr perspektif krdm (Parker 2008, 1) ve bir tr yarm kalmlk hissiyle maluldur. ankaya niversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararas likiler Blm retim yesi

913

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa

Kaynaka:
Agamben, Giorgio. 2001. Kutsal nsan: Egemen ktidar ve plak Hayat, ev. . Trkmen, stanbul: Ayrnt. Eagleton, Terry. 2003. Aykr Simalar, ev. A.. Okyayuz, Ankara: Epos. Fuentes, Carlos. 1998. Domam Kristof, ev. A.Bien, stanbul: Ayrnt. Kay, Sarah. 2006. iek: Eletirel Bir Giri, ev. Z.Kuyumcu, stanbul: Encore. Laclau, Ernesto. 1993. Discourse, (ed.) R. E. Goodin-P. Petit), A Companion To Contemporary Philosophy Oxford: Blackwell. ................... 2009a. Yap, Tarih ve Siyasal, J.Butler, E.Laclau ve S. iek, Olumsallk, Hegemonya, Evrensellik, ev. A. Fethi, stanbul: Hil. Rancire , Jacques. 2005. Uyumazlk: Politika ve Felsefe, ev. H.Hnler, zmir: Ara-lk. ................... 2007. Siyasaln Kysnda, ev. A.U.Kl, stanbul: Metis. Tumino, Stephen. 2005. Ortodoks Marksizm Nedir ve Bugn Niin Daha nce Hi Olmad Kadar nemlidir?, ev. B. Snmezer, Praksis, 13, ss. 279-95. Trk, H. Bahadr. 2005. ieki deoloji ve Sylem Tartmalar zerinden Okumak ya da Altn Boka Dntrmek, Birikim, say 199, Kasm, ss. 78-82. . 2008. 1968i Yeniden Dnmek, Birgn Kitap, 2 Kasm, say 63. iek, Slavoj. 2010a. Demokrasiden Tanrsal iddete, (haz.) Eric Hazan, Demokrasi Ne Alemde?, ev. S. Kl, stanbul: Metis. ................... 2010b. En Batan Balamak, ev. S.Karltekin, Cogito, s.62, ss. 183-221. ................... 2009a. nce Trajedi Sonra Komedi: Ya da 2008 Finansal Krizi, ev.M.znur, stanbul: Encore. ................... 2009b. Bir Yahudi Ne ster?, (der.) S. iek, Bir Yahudi Ne ster?, ev.B.Turan-.Tuna, stanbul: Encore. ................... 2009c. Tartma, S. iek ve A.Badiou, Felsefe ve Gncellik, ev. .Aktok, stanbul: Encore. ................... 2009d. Yeri Tutmak, J.Butler, E.Laclau ve S. iek, Olumsallk, Hegemonya, Evrensellik, ev. A. Fethi, stanbul: Hil. ................... 2008a. 1968, ev. S. Grses, stanbul: Encore ................... 2008b. Stalinizm, ev. S. Grses, stanbul: Encore ................... 2008c. Paralaks. ev. S. Grses, stanbul: Encore 914

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa ................... 2008d. nsz: Trotskiyin Terrizm ve Komunizmi ya da Frtnal 1920 Ylnda Umutsuzluk ve topya, Trotskiy, Terrizm ve Komunizm, ev. O.Koyunlu, Ankara: Epos. ................... 2008e. Sunu: Mao Zedung: Marksist Kargaa Aas, Mao, Pratik ve eliki zerine, ev. A.Krmzgl, Ankara: Epos. ................... 2008f. Violence. London: Profile Books. ................... 2008g. In Defense of Lost Causes. London: Verso. ................... 2007a. The Parallax View, Interrogating The Real, New York: Continuum. ................... 2007b. Introduction: Robespierre or The Divine Violence of Terror, Robespierre, Virtue and Terror, trans. by. J.Howe, London: Verso. ................... 2005a. Kant ile Sade: deal ift, ev. A.Kaftan, Cogito, s.4142, ss. 181-190. ................... 2005b. Gdklanan zne: Politik Ontolojin Yok Merkezi, ev. . Can, Ankara: Epos. ................... 2004a. Yamuk Bakmak. ev. T.Birkan, stanbul: Metis. .................. 2004b. dn Alnan Irak aydanl, ev. M.znur-S. Erduman. stanbul: Encore. ................... 2004c. Lenin zerine, ev. N. Aras., Encore Yaynlar, stanbul: Metis. ................... 2003a. Biri Totalitarizm Mi Dedi?, ev. H.Nalaolu, Ankara: Epos. ................... 2003b. Krlgan Mutlak. ev. M.znur, stanbul: Encore. .................... 2002a. okkltrclk, ya da ok Uluslu Kapitalizmin Kresel Mant, (haz.) T. Birkan-B. Somay Krlgan Mutlak, ev. T. Birkan. stanbul: Metis. .................... 2002b. Siyasi Bir Kategori Olarak Fantazi, (haz.) T. Birkan-B. Somay, Krlgan Mutlak, ev. T. Birkan. stanbul: Metis. .................... 2002c. Milletinin Keyfini kar, Kendinmi Gibi, (haz.) T. Birkan-B. Somay, Krlgan Mutlak, ev. T. Birkan. stanbul: Metis. .................... 2002d. deolojinin Yce Nesnesi. ev. T. Birkan, stanbul: Metis. iekle Yaplan Syleiler: Steele, John. 2009. An Interview with iek, http://www.khukuritheory. net/an-interview-with-iek/, (16.07.2010). Gonzalez, Juan ve Goodman, Amy. 2009. Slovenian Philosopher Slavoj 915

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa iek on Capitalism, Healthcare, Latin American Populism and the Farcical Financial Crisis, http://www.democracynow.org/2009/10/15/ slovenian_philosopher_slavoj_iek_on_the (28.07.2010) Parker, Ian. 2008. Conversation with Slavoj iek about Slavoj iek, International Journal of iek Studies, vol.2 no.3., http://iekstudies. org/index.php/ijzs/article/view/148/248 (14.07.2010) Rasmussen, Eric. 2007. zgrlemek Ac Verir ev. . ztrk, Cogito, s.51, ss. 73-90. Dilwort, Dianna. 2004. Interview with Slavoj iek, The Believer, July 2004, http://www.believermag.com/issues/200407/?read=interview_ iek (17.07.2010). Henwood, Doug. 2002. I am a Fighting Atheist: Interview with Slavoj iek, http://bad.eserver.org/issues/2002/59/iek.html (14.07.2010). Polidori, Fabio. 2000. An Interview with Slavoj iek, www2.units.it/ etica/2000_1/iek.doc, (16.07.2010).

916

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa

Niklas Luhmannn Demokrasi Teorisi


Yunus Yolda - zlem Becerik Yolda
Demokrasi teorisiyle ilgili felsefe ve siyaset bilimi literatrleri incelendiinde, demokratik sistemlerin teori ve pratiiyle ilgili sistem teorik zmlemelerin az sayda olduu gze arpmaktadr. Sistem teorisinin, modern siyaset anlayna salad nemli katklar yannda, demokrasinin gelecei asndan demokrasi teorisiyle ilgili yeni alglamalara k tutaca kukusuzdur. Bu balamda Alman sistem kuramc Niklas Luhmann demokrasinin geleceinin yok edilmesi endiesi nedeniyle, demokrasinin ksa ve uzun vadede tehlikede olduunun altn izmektedir. Bu noktada demokrasinin gelecei prensip olarak aktr. Luhmanna gre mmkn olan bu durum siyasal eylem ve pratii asndan deil, teoriktir. Demokrasi ve tehlike potansiyelini iyi anlamak ve analiz etmek ancak iyi teorilerle mmkndr. Luhmann hem toplum teorisinde hemde siyasal sistem teorisinde, demokrasinin merkezi problemlerini bugne kadar ele alnmad ekliyle analiz etmitir. Bu almada Luhmannn demokrasi teorisi, demokrasinin merkezi problemleri demokrasinin gelecei asndan inceleneecektir.

1. Giri
Demokrasinin siyasal olarak tanmlanan ve kabul edilen bir mekana ihtiyac vardr. Toplum yelerinin istemlerine bal olarak gerekleen birbirine bal kararlar, istemden nce kamusal olarak merulamak zorundadr. Birbirine bal kararlarn topluma geri dnnde ounluun kararnn siyasal yntem olarak uygulanmas meruiyet asndan ou toplumlarda tartmaldr. Bunun yannda globalleme ve kaptalist dnya ekonomisinin ademi merkeziyetilii, neo liberal pazar ideolojisiyle desteklenmesi siyasal alannn ekillenmesini tahrip etmektedir. Bu sre ayn zamanda demokratiksizlemeyle e anlamldr. ( Zeuner 1997, 20-21) Demokrasinin gelecei tehlikedemidir? sorusuna son yllarda yaplan bir ok bilimsel almayla cevap aranmaya allmtr. Bu alanda yaplan almalara yeni teorik bak getirmesiyle Niklas Luhmann, kendisini dier sistem teorisyenlerden farkl bir yere koymaktadr. David Easton, Karl W.Deutsch, Gabriel Almond, Talcott Parsons, Richard Mnch ve Helmut Willke gibi sistem teorinin nemli temsilcilerinin almalarnda demokrasi teorisiyle ilgili analizleri derinlemesine deil, yzeyseldir. (Czerwick 2008, 19) Luhmannn almalarnn btnne bakldnda, yukarda anlan 917

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa sistem teorisyenlerin hepsinden daha fazla demokrasi konusuna eildii grlmektedir. (Czerwick 2008, 7, 19)1 David Easton iin demokrasi bir parti demokrasisidir. Talcott Parsons iin yedi evrimsel evrenlerden = evolutionren Universale2 biri demokratik cemiyetlerdir. Gabriel Almond demokrasi modelini siyasal sistemlerin karlatrmal analizi iin ideal karakter olarak gryor. (Czerwick 2008, 20-26) Luhmann iin demokrasi toplumsal bir kavram deil, siyasal sistemin bir alt sistemidir. Dier bir ifadeyle demokrasi toplumun bir alt sistemi deil, bilakis toplumun bir alt sistemi olan siyasal sisteme ayittir. (Czerwick 2008, 127) Bu anlamda demokrasi ve politika ayrmnn yaplmas gerekmektedir. Luhmanna gre demokrasi sadece siyasal sistem ierisinde, siyasetin alt sistemi olarak yerini almaktadr. nk burada partiler tarafndan siyasal kararlar hazrlanr ve siyasal sistemin dier alt sistemlerine datlr. (Czerwick 2008, 123)

2. Demokrasinin Standart Modeli: Demokrasi Fenomeni


Hans Joachim Giegel Luhmannn Toplum Teorisinde Siyasetin Demokratik ekli = Die demokratische Form der Politik in Luhmanns Gesellschaftstheorie konu balkl makalesinde, demokrasinin kendi tanmlamasndan ortaya kan demokrasinin standart modelini blmde ayryor: (Giegel 2002, 196-197) 1. 2. 3. bir sre modeli, bir sonu modeli ve gelime ve kendini dzeltme modeli

1.

Sre modeliyle yurttalarn (halkn) karlarndan (istemleri / degerleri) ortaya ktn,

- Bu karlar siyasi iletiimle (bakas zerinden ise daha gerek ve kesin bir ekilde) ifade edildiini, - Bu karlar balamnda (gzlem sayesinde ak olan siyasi merkeze daha kolay yaklaabiliyor) eitli siyasal olanaklarn sunulduunu, - Yurttalarn bu olanaklar sayesinde eit etki anslarna sahip olacaklarn, - Siyasal partilerin, hkmet pozisyonuna gelebilmeleri iin oulcu olanaklarn sunulduunu, - Yurttalarn, bu olanaklar gerekletirmede (yeniden seilememe cezas) yaptrm tehditi zerinden mecbur olduklarn, - Bu olanaklarn gerekletirilmesinde stn g sayesinde toplumda sz geirebilmenin daha kolay olduunu, iddia ediyor. 918

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa 2. Standart modelin ikinci blmnde ise, bu modelin gereklemesinde oluan sonularn nitelenmesidir.

- Diger siyasal sistemlerle karlatrldnda oulculua ynelimli siyasetin seimi nedeniyle, yurttalarn isteine yakn bir ideal siyasi karar verme pratii ortaya kyor. - Siyasal karar pratiinin yurttalarn istemlerine yakn ilem grmesi, - yi pozisyonda olmayan yurttalara istemlerini gerekletirmede eit anslarn sunulmas, - Yurttalar arasndaki uurumun dengelenmesi, - Devlete kar yurttalarn haklarnn iyiletirilerek gvence altna alnmas, - Yurttalarn bireysel anlamda glendirilmesi, - Toplumda g kullanma eklinin yine toplumun kendisinin gerekletirmesidir. 3. Demokrasiler standart modeli balangta kusursuz olarak gerekletiremezler. Eer uygulamada sorunlar karsa, yine demokrasinin verdii avantajlardan yararlanarak demokrasinin sunduu geliim potansiyeli iinde yeniden dzeltilme olanann bulunduudur.

3. Luhmannn Demokrasi Anlay


Luhmann sistem teorisinde demokrasi kavramn tek bir balk altnda ve btncl olarak analiz etmemitir. Bu nedenle Luhmannn demokrasi anlayn ve bu anlayn deiik ynlerini ksa bir forml veya tanmla gstermek mmkn deildir. Demokrasi kavram yaplar, sreleri, alt sistemleri, rgtleri, rasyonellemeyi, kendi tasvirlerini ve kendi gzlemlerini, ilevlerini, yansma teorilerini, bilimsel teorileri, karmakln artmasn, evrimi v.b. konular kapsamaktadr. Burada demokrasinin kapsad konular asndan btncl olarak birbirine olan ilikisi kesin deildir. Bunu dierlerinin birbiriyle davrann tamamlayan = Komplementaritt kavramyla aklamak gereklidir. Niels Bohr demokrasinin birok sosyal birleenlerinin ve fenomenleri biraraya getiren (birletiren) kavram olduunun altn izerek, tamamlayan kavramn, tamamyla farkl ilikide olduunu ifade etmitir. (Czerwick 2008, 45) Fenomenlerin tamamnn ayn zamanda gzlemlenememesi de gstermektedir ki, bu kavramn btncl bir ekilde nedensel bir ilikide zaman ve mekan asndan tanmlanmas gerekmektedir. Demokrasinin nedensel ilikide aklanmas mmkn deildir. Bu kavramn nedensel biimde aklanmaynn nedeni ise epistemolojik problem olmasndan ziyade, gereklik probleminin olmasdr. 919

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa Luhmann demokrasinin halk ynetimi olduu eklindeki eski ve gnmzdeki mevcut eitli dncelerinden ok erken uzaklamtr. Bu dncesiyle ok saydaki realist ve amprik demokrasi teorisyenlerine nclk yapmtr. Onun iin demokrasi kelimenin tarihi asndan ynetim ekli olarak formule edilse de, ne halkn halk zerindeki ynetimi ne ynetimin kaldrlmas, ne de btn kararlarn katlmc olarak alnmas prensibidir. Luhmanna gre halk hibir zaman ynetmemitir. Bu ifadede vurgulamak istedii, onun iin demokrasinin halkn ynetimi anlaynn eskimeyecei anlamna gelmektedir. Luhmannn demokrasi kavramyla ilgili eletirisindeki ama kavramn varlyla ilgili deil, ileviyle ilgili eksiklikleri dile getirmektir. (Czerwick 2008, 46, Luhmann 1994, 127) Luhmanna gre demokrasi kavram ayn zamanda toplumsal bir kavram deildir. Demokrasi siyasetin alt sistemi olarak siyasal sisteme ayittir. (Czerwick 2008, 127) Demokrasi siyasal ve toplumsal evrimin sonucudur. Demokrasi kavram olarak sisteme zgdr. Luhmann gnmzde bizler baka bir ifadeyle insanlar tarafndan ynetilmediimizin altn iziyor ve kodlar (Codes) tarafndan zellikle hkmet / muhalefet koduna bal olarak ynetildiimizi vurguluyor. (Czerwick 2008, 48, 182) Burada iktidar sosyal bir vasf olarak tanmlanmyor, her eyden nce sistem vasfn gsteriyor. Luhmann demokratik bir sistemde iktidarn sistem vasflarnn ve buna bal olan sosyal sonularn nasl meydana geldiini ak bir ekilde ifade etmiyor. (Czerwick 2008, 48) Luhmann iin demokrasi ve iktidar ilikisi baka bir adan da problemlidir. ktidar sistem spesifik anlamda meru g kullanr. Buna gre toplumun her alt sistemi spesifik bir iktidar yaps olarak, iktidar pratii gsterir. Bir toplumun iktidar bu alt sistemlere dalmtr. Bu balamda demokrasiden halk egemenlii, kendi kendini yneten halkn (toplumun) iktidarndan anlalrm veya btn toplumsal iktidar olarak yorumlanabilirmi? Byle bir yorum yukarda anlatlan nedenlerden dolay Luhmann tarafndan reddedilmitir. nk demokrasi siyasi sistemde konulanmtr ve ayn zamanda iktisadi, bilimsel veya dini iktidar deil, siyasal iktidardr. (Czerwick 2008, 50) Luhmanna gre demokrasi iin toplumun siyasal sistemi merkezi nem tar. Siyasal sistem mevcut olmadnda demokrasinin olmayaca gibi, demokrasisiz siyasal sistem varlk bulamaz. Siyasal sistem modern toplumlarn dier sosyal sistemleri gibi z referansl bir sistemdir. Siyasal sistem kendi imkanlaryla ve kendi yaplarn reterek ve tekrar reterek, bu yaplardan meydana gelir. (Czerwick 2008, 76) Bu artlarda demokrasi, toplumun bir rn deil, daima siyasal sistemin bir rndr. Siyasal sistem toplumun bir alt sistemi olarak, toplumun siyasal iletiimini tamamlamak iin, btn toplumun retimine katlr. Siyasal sistemin toplumsal merkezi ilevi, btn toplumu balayc kararlar almak ve bunu toplumsal evreye uygulamaktr. (Czerwick 2008, 77) Luhmannn sistem teorisinde genelde demokrasi siyasal sistemin yap kavram olarak, zelde siyasetin alt sistemi olarak hkmet/muhalefet 920

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa koduna bal olarak yerletirilmitir. lk nce ortaya kmasnda veya kurulmasnda sonra hkmet/muhalefet kodunun kurumsallamasnda, siyasal sistem demokratik siyasal sisteme dnyor. Buna gre bu kodu aka otoriter veya totaliter sistemlerden ayrmak gerekiyor. Luhmannn ift olarak tanmlad kodu pozitif ve negatif deer rnek olarak iyi/ kt, yasal/yasal deil, olarak ayryor. Bu iktidar/muhalefet zerinden mmkn hale gelir. ktidar/muhalefet iin hangi anslarn olaca veya deiecei siyasi olarak alglanabilir ve hesaplanabilir. Burada hkmet sistem araclyla meru gc kullanrken, muhalefet hkmete kritik ilevini stlenecektir. Sadece hkmet birbirine bal kararlar almak ve uygulamak iin makam ve mevkileri paylayor. Muhalefet ise eletiri getirip, taleplerini ifade ediyor ve btn birbirine bal alnan kararlara yanstyor. Pozitif deer olarak hkmet sistemin belirleyen deeri, negatif deer olarak muhalefet sistemin yanstan deerdir. (Luhmann 2002, 99, Czerwick 2008, 105) Hkmet/muhalefet kodunun kurulmas siyasal partilerin varlna bal olarak siyasal partiler araclyla yneten/ynetilen koduna bal olarak uygulanmasyla gerekleir. Btn siyasal sistemler iin birincil ve ilk kodlama hkmet/ynetilenler, g/gsz, g stnl/g azl belirleyicilii szkonusudur. Demokratik siyasal sistemlerde bu ilk kodlama belirli spesifik bir organizasyon eklinde, bir tarafta kod olarak hkmet iktidar sahibi olarak, dier tarafta muhalefet grevini stlenenler yerini alr. Hkmet/muhalefet kodu seimle greve gelen hkmet partileri ve muhalefet partileriyle belirlenir. (Czerwick 2008, 106, Luhmann 1993, 444-445)

Demokrasinin Gelecei
Kim gelecei planlamak isterse, btnyle yakn ve uzak gemii bilmek zorundadr. Bunu tersi iin sylemek mmkn deildir. Gemii iyi anlamak iin gelecei tanmak ve bilmek gereklidir. (Hffe 2009, 21) Gelecek beklentisinin duygusal ve normatif olarak iki ideal tipi vardr. Positif beklentiden iyi duygularla gvenle iyi bir gelecek hedeflenir. Negatif beklenti ise nemli bir gelecek kaygs ile, cesaretsizlie bal olarak endie ve kukunun artmasdr. (Hffe 2009, 24) Gelecek kavram btnyle endie, dier bir ifadeyle kaygyla ilikilidir. Bu anlam ierii demokrasinin gelecei iin de geerlidir. nk demokrasinin byk lde gelecekteki olanaklarn seimine allagelmi ekilde ak olmasdr. Biz hangi demokrasi kavramn tanmlarsak tanmlayalm demokrasinin gelecei deiik alglanyor. Gelecee gre imdiki zamanda da problemler grebiliriz. Bunlardan, bizim problem olarak tanmladklarmz ve inandklarmz, dierleri tarafndan problem olarak alglanmayabiliyor veya ciddiye alnmyor.(Luhmann 1994, 126) Luhmann demokrasinin geleceinin yok edilme endiesi nedeniyle, 921

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa demokrasinin ksa ve uzun vadede tehlikede olduunun altn izmektedir. Bu noktada demokrasinin gelecei prensip olarak aktr. Luhmanna gre mmkn olan bu durum siyasal eylem ve pratii asndan deil, teoriktir. Demokrasi ve tehlike potansiyelini iyi anlamak ve analiz etmek ancak iyi teorilerle mmkndr. (Czerwick 2008, 13)

Standart Modelin Eletirisi


Luhmann demokrasinin standart modelini eletirisinde kar kt savlardan biri, sermaye karlarnn siyasette dorudan ve baskn bir ekilde uygulandn kabul etmemesidir. Standart modele getirilen dier bir eletiri ise kendini ynetme dncesi, demokrasinin kendini etkinletirmesiyle mmkndr. Demokrasi her ne kadar kendini ykseltme olanaklar olsada, bunun gerekte demokrasi tarafndan gereklemesi g olduu aikardr. (Giegel 2002, 198) Luhmann standart modelde ngrlen demokrasinin pozitif sonucu konusuna pheyle yaklayor. Ona gre demokrasinin halk zerinde g uygulamas fikri paradoks bir dnce olarak ortaya kyor. (Giegel 2002, 199) Standart modele diger bir eletiride demokrasinin kendi zerindeki etkisi fikrine bal olarak demokrasinin ykselen olanaklar zerinden yaplyor olmasdr. Bu zellikle demokrasinin katlmcln geniletilmesinin kuvvetlendirilmesi beklentisiyle ilikilidir. (Giegel 2002, 200) Sre modelinde semenlerin byk blmnn demokratik istem oluturulmasnda katlm artlar ve karar sreleri zerindeki memmuniyetsizliinin artmas dier nemli bir faktrdr. Pratikte ortaya kan sorunlardan biri de demokrasinin hata dzeltme baarmnn beklentilerin altnda ve zayf kalmasdr.(Bauer, under Krise der Demokratie Zukunft der Demokratie En stte siyasal sistemin iktidar ve muhalefet koduna bal olarak paylalmas demokratlar olmayan demokrasilerde, yurttalarn vatanda olarak grevlerini yerine getirememesine neden olmaktadr. Meslek olarak siyaseti olmadan veya bir partiye ye olmadan yurttalarn siyasal sistem tarafndan alnan birbirine bal kararlar eletirmesi ve tartmas bir vatandalk grevidir. Otoriter bir sistemin olmas bu yurttalk grevinin yerine getirilmesini engeller ye yurttalar siyasal istemsizlie ynlendirebilir. Bununla birlikte demokratik kltr olmadan da demokrasinin yaamas mmkn deildir. (Dahrendorf 2003, 92) Siyasal sistemin artan problemlerin zmnde teknokrat ihtiyac karar vermeye imkan tanmazken, demokraside herkes zerinde herkesin karar verecei hipoteziyle iliiktir. Ayrca brokrasinin artmas ve demokrasinin standart modelinin uygulanmasnda sivil toplumun taleplerine siyasal sistemin dk kapasitede cevap vermesidir. (Bobbio 1988, 27-29) 922

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa

Post Demokrasi
Biz her ne kadar demokrasinin gelecei ve engelleriyle ilgili saptamalarda bulunsak da, 21. yzyln banda demokrasi btn yeryznde az yada ok baaryla uygulanmaktadr. Bu elikili durum dnya tarihi asndan bakldnda zirveye ulamtr. Birinci demokrasi dalgas 18. 19. yzylda sanayi devriminin desteiyle Amerika, Fransa ve ngilteredeki ilk ekillerinden sonra, ikinci dnya savana kadar olan dnemde gereklemitir. kinci demokrasi dalgas galip devletlerin basksyla Almanya, talya ve Japonyada totaliter sistemlerin kyle demokrasiye geme srecidir. nc demokrasi dalgasnn zaferi ise, 70li ve 80li yllarda nce otoriter ynetilen spanya, Portekiz ve Yunanistan gibi Gney Avrupa lkelerinin demokrasiye gemeleriyle birlikte, Dou Asya ve Latin Amerika lkelerinde yaanan demokratikleme sreciyle yaanmtr. Drdnc ve son demokrasi dalgas ise Sovyetler Birliinin dalmas ardndan Dou Bloku lkelerinin serbest kalmasyla birlikte, Afrika ve Asya lkelerinin demokratik dnmleriyle tm dnyaya hakim olmutur. (Frevel 2009, 125) Gnmzde ulus devletler eskisinden daha fazla demokratik ynetim sistemini uygulamaktadrlar. Ksmen serbest seimlerin uyguland lkelerin says 1988de 147ye, 1995de164e, 1999da 191e ykselmitir. (Crouch 2008, 7) Burada Demokrasinin gelecei asndan bu lkeler post demokrasiye mi yaklayor? sorusunu sormak anlaml hale geliyor. Sorunun cevab Colin Crouchun Post-demokrasi kavramnn tanmnda netlik kazanyor. Liberal demokrasi anlay erevesinde siyasal sistemin ileyiine greceli olarak dk talepler yneltilirse, yeni bir fenomen olarak bizi kr yapacak kadar memmuniyet durumuna yneltirse, bu durum Post demokrasi olarak tanmlanr. Bu kavram bir devlet olarak, nceden olduu gibi seimlerin yapld, seimlerle tekrar hkmetlerin deitii, profesyonel halkla ilikiler uzmanlar ekibiyle kamusal tartmalarn yapld, seim kampanyalarnn kuvvetli bir ekilde kontrol edildii, uzmanlarn nceden belirledii bir dizi problemlerin tartld, yurttalarn ounluunun pasif sessiz ve istemsiz kalmalaryla ilikilidir. Bu durumda siyasal sahnenin glgesinde reel politika kapal kaplar arkasnda yaplr. Seilen hkmetler ve elitler hereyden nce iktisadi karlar temsil ederler. (Crouch 2008, 10) Luhmann, post demokrasi kavramn, demokrasinin gerilemesinde basit bir ekilde yneten ve ynetilen ayrmndan bahsediyor. Demokrasinin yaamas iin siyasal sistemin nemli problemleri zmesi gerekiyor. Bu u anlama geliyor, bir siyasi sistem toplumdan stlendii problemleri zerek, tekrar topluma birbirine bal kararlarla geri verdii ve eer bu problemler siyasal sistemde zlmez ise tekrar yeni problemlerin retilecei anlamna gelmektedir. Bu durumda, post demokrasiden bahsedildiinde, demokratik siyasal sistemlerin dier toplumsal 923

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa sistemlere kar kendi problemlerini zmnde zellikle iktisadi sisteme kar baarabilmeleri olduka zayf kalmaktadr. (Czerwick 2008, 146)

Sonu
Demokrasi bir toplumda bireyler tarafndan iselletirilip gelenek haline gelmedii taktirde, hibir toplumda yaamas mmkn deildir. Luhmannn bu kavram sistem baznda tanmlamasnda olduu gibi, siyasal sistemin demokrasiyi kltr olarak yasal ve ussal kendi bnyesine yerletirmesi, korumas ve gelitirmesi, alnan tm balayc kararlarda bunu topluma yanstmas gerekmektedir. Bu durumda, eer siyasal sistem toplumun demokratiklemesi koullarn salayamaz ise, toplumsal sisteminde zgrlk, eitlik, kardelik temelinde insanlarn ayn hedefe kilitlenmezlerse, demokrasinin gelecei asndan karlaabilecei tehlikelerle ba etmesi mmkn olmayacaktr. zgrlk olmadan demokrasi, demokrasi olmadan eitlik, kardelik olmadan demokrasi olmaz. Yrd.Do.Dr., gr.Gr., anakkale Onsekiz Mart niversitesi, Biga BF, Uluslararas likiler Blm, yyoldas@gmx.net.

Notlar:
1 Burada yanl anlalmamas gereken husus, Luhmannn amac demokrasi teorisi gelitirmek olmamtr. 2 Parsons, evolutionren Universale=evrimsel evrenler kavramndan herbiri kendi iinde dzenlenmi geliim veya buluu anlyor.

Kaynaka
Bauer, Werner T. 2003. Krise der Demokratie Zukunft der Demokratie. GPP, http://www.politikberatung.or.at/ (eriim Austos 09, 2010). Bobbio, Norberto. 1998. Die Zukunft der Demokratie. In Die Zukunft der Demokratie. Hrsg. Bobbio, Norberto, 7-34. Berlin: Rotbuch Verlag. Crouch, Colin. 2008. Postdemokratie. Frankfurt am Main: Suhrkamf Verlag. Czerwick, Edwin. 2008. Systemtheorie der Demokratie Begriffe und Strukturen im Werk Luhmanns. Wiesbaden: VS Verlag fr Sozialwissenschaften. Dahrendorf, Ralf. 2003. Die Kriesen der Demokratie Ein Gesprch. Mnchen: Verlag C.H. Beck. Frevel, Bernhard. 2009. Demokratie Entwicklung -Gestaltung Problematisierung. Wiesbaden: VS Verlag fr Sozialwissenschaften. 924

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa Giegel Hans, Joachim. 2002. Die demokratische Form der Politik in Luhmanns Gesellschaftstheorie. In Theorie der Politik Niklas Luhmanns politische Soziologie. Hrsg. Kai Uwe Hellmann, Reiner Schmalz Bruns, 194-222. Frankfurt am Main: Suhrkampf Verlag. Luhmann, Niklas. 1994. Die Zukunft der Demokratie. In Soziologische Aufklrung 4 Beitrge zur funktionalen Differenzierung der Gesellschaft, 126-132. Opladen: Westdeutscher Verlag, Luhmann, Niklas. 2002. Die Politik der Gesellschaft. Hrsg. Andre Kieserling. Frankfurt am Main: Suhrkampf Verlag. Luhmann, Niklas. 1993. Gesellschaftsstruktur und Semantik. Studien zur Wissensoziologie der modernen Gesellschaft Band 3. Frankfurt am Main: Suhrkampf Verlag. Hffe, Otfried. 2009. Ist die Demokratie zukunftsfhig. ber moderne Politik. Mnchen: Verlag C.H. Beck. Zeuner, Bodo. 1997. Entpolitisierung ist Entdemokratisierung Demokratieverlust durch Einengung und Diffusion des politischen Raums Ein Essay. In Demokratie in Gefahr?: Zum Zustand der Deutschen Republik, Hrsg. Reiner Schneider Wilkes, 19-34. Mnster: Westflisches Dampfboot.

925

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa

Sistem Kart Hareketler ve Toplumsal Muhalefet


Fsun Kkalan mrn
Tarihsel ve btncl bir bak asyla toplumsal gereklik ve sosyal hareketleri aklamaya alan Sistem Kart Hareketler yaklam, aslnda Dnya Sistemi anlayn savunan Wallerstein, Amin, Gunder Frank, Arrighi ve Hopkins gibi dnrler tarafndan gelitirilmitir. Bu anlamda genel olarak sistem kart hareketler yaklamnn dnya sistemi kuramclarnn sosyal hareketlere ilikin gr ve aklamalarn temsil etmek zere gelitirilmi olduu sylenebilir. Sosyal bilimler alanna bakldnda gnmze kadar gzlemlenen ve olduka dikkat ekici toplumsal fenomenler olarak kabul ettiimiz sosyal hareketler zerine saysz almann yaplm olduu gzlemlenir. Yaplan almalar hareketlerin nedenlerini, amalarn, yarattklar etkileri ve rgtlenme yaplarn ortaya koymay amalamtr. Sosyal hareket almalar iinde ise en dikkat ekici kavramsallatrmalarn banda sistem kart hareketler yaklam yer almaktadr. Bu yaklamn tarih sahnesinde gzlemlenen direni ve bakaldr hareketlerini ideal biimde formle etmesi ve sahip olduu geni kuramsal perspektif, onu dier aklama modellerine gre daha ayrcalkl klmtr. Yaklamn sosyal hareketleri aklamak zere kullanm olduu kavramsallatrmann asl dayanak noktas ise zgrlk, eitlik ve kardelik idealleridir. Sistem kart hareketlerin tanmlanmas ve ulatklar amalar balamnda bu idealin ne denli geerli bir parametre olduu bu almann temel yap talarndan birisini oluturmaktadr. Dolaysyla bu almada hem sosyal hareketlerin tarihesi asndan kuramsal bir deerlendirme yapmak hem de zgrlk, eitlik ve kardelik lemesinin toplumsal gereklii ne lde temsil ettii zere bir aklama yapabilmenin amalanm olduu sylenebilir. Dier taraftan sosyal hareketlerin kategorilendirilmesi balamnda eitlik, zgrlk ve kardelik ilkelerinin ne kadar geerli bir parametre olduunun deerlendirilmesi ve gnmz dnyasndaki sosyal hareket repertuar asndan bu idealin ne anlama geldiinin sorunsallatrlmas da bu almann esas dayanak noktalarndan birisini oluturmaktadr.

1.Giri
Tarihsel bir izdm balamnda sistem kart hareketler ve dolaysyla da sosyal hareketlerin doasnn zmlenmesi zerine kurulu olan bu almada ncelikle sosyal hareket kavramndan ne anladmza bakmak gerekir. 926

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa Tarih sahnesinde sosyal hareketler dier tm toplumsal fenomenler gibi aniden ve kendiliinden gndeme gelmemitir. Toplum halinde yaam, saysz eliki ve atmay da beraberinde getirmitir. Gerekte toplumsal yaam bir anlamda zorunlu olarak da atmann kayna olmutur. Doal yaamda insanlarn eit koullarda var olduklar dnlrse, toplumsal yaamn balamasyla insan retimi olan eitsizlik, adaletsizlik vb. durumlar ile birlikte direni, isyan ve bakaldr hareketlerinin de balad gzlenmektedir. Yaanan eitsizlik ve adaletsizlik karsnda da kitlelerin ve bakaldranlarn temel talepleri biimlenmeye balamtr. syan, bakaldr, direni, kolektif hareket ya da sosyal hareketler, toplumsal atmann farkl grnmlerini temsil etmektedir. Bu almann temel dayanak noktas olan sosyal hareketler ise modern toplumlara ait fenomenlerdir. 19. yzylda Avrupada yaanan nfus, g, kentleme, sanayileme, proleterleme gibi byk deimelerle birlikte toplumsal mcadeleler alannda da ilk defa kalc, rgtl ve srekli sosyal hareketler gzlenmeye balanmtr. Bylesi bir grten beslenen bu alma, atma biimleri iinde kolektif bir kimlie dayal, rgtl ve srekli olan sosyal hareketler zerine odaklanmaktadr. Sosyal hareketler genel olarak meydana geldikleri toplumsal koullar zerinde ya deimeyi gerekletirmek ya da deimeye direnmek amacn tarlar. Amalar her ne olursa, tm tarihsel sreler boyunca sosyal hareketlerin varlndan sz edilebilmektedir. Bugne kadar hibir toplumsal sistem, toplumun her kesiminin isteini karlayacak bir yaplandrmay salayamamtr. Yaanan bylesi bir durumda gereklikler ile istenilenler arasndaki dorusal olmayan iliki, sosyal hareketlerin yn ve biimlerini de tayin etmitir. Ancak yine de sosyal hareketleri tarihsel ve kuramsal bir balama yerletirmek bakmndan hareketlerin modern toplum a ait bir olgu olduunun altnn izilmesi gerekmektedir. Bu anlamyla toplumsal bir fenomeni sosyal bir hareket olarak adlandrmann ortak zelliklerinin 19. yzyl itibari ile belirlenmeye baland sylenebilmektedir. Sosyal hareketlerin modern toplum ile e srete aklanmasnn en nemli dayanak noktas ise yaanan toplumsal ve tarihsel gerekliktir. 19. yzylda yaanan fabrikalama ve sanayi devrimi ile ii snfnn ortaya kmas, dier yandan da etnik grup ve uluslarn bamszlk mcadelelerini balatmalar tarih sahnesindeki kolektif ve rgtl ilk sosyal hareketlerin temelini oluturmutur. Ayrca yine bu dnemde kentlerin ve kentleme srecinin hzlanmas, insanlarn giderek daha byk oranda kitleler halinde kentlerde yaamaya balamalar, nfus art ve bunun gibi pek ok toplumsal faktr sosyal hareketlerin rgtlenmesi ve mobilize olmasna yol amtr. Ancak 19. yzyln bandan gnmze dek yaanan ve gzlemlenen sosyal hareketlerin biricikliinden sz etmek asla mmkn olmamtr. Sosyal hareketler birbirlerin farkl ve hatta bazen birbirine zt ama, tema ve rgtlenme yaplar ile tarih sahnesindeki hakl yerlerini almlardr. Bu hareketler ierisinde bir ulusun top yekn bamszlk hakkn elde etmek gibi makro amalar yannda kk bir grubun gndelik yaam haklar zerine kurulu mcadeleler de yer almtr. Dolaysyla 927

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa sosyal hareketler ailesinin gemiten gnmze kadar olduka renkli, eitli ve hatta dikkat ekici bir grnm sergiledii sylenebilir. Yukarda yaplan tm aklamalar balamnda modern sosyal hareketlerin tarihine bakldnda, 1990l yllarn bana dek geen srete genel anlamda iki tr sosyal hareket tarznn gereklemi olduu sylenebilir. Bu hareketler, birinci ve ikinci dalga, eski - yeni, klasik ve yeni sosyal hareketler olarak adlandrlmaktadr. 19. yzyln ikinci yarsndan 1990l yllarn bana dek geen sre, sosyal hareketlerin deiim repertuar asndan aadaki gibi bir ayrmlandrmaya tabii tutulabilir; 1. Klasik (Eski) Sosyal Hareketler; 2. i Snf Hareketleri. Ulusal Kurtulu Mcadeleleri.

Yeni Sosyal Hareketler; Bar, evreci, feminist hareketler vb.

kili ve genel bir ayrmla temellendirilen sosyal hareketler tarihesinin belirlenmesinde birok faktr gz nnde bulundurulmaktadr. Hareketlerin amalar, aktrleri, rgtlenme yaplar ve eylem biimleri balamnda ortaya kan farkllklar, bylesi bir temellendirmeyi gerekli klmtr. Dier taraftan yaplan bylesi bir temellendirme, genel sosyal hareket almalar asndan da kabul edilen bir yaklam olma niteliini tamaktadr. Ancak yukarda belirtilen ve sosyal bilimler alannda genel kabul grm olan bu ayrmlandrma ile birlikte sistem kart hareket kuramclarnn daha btncl bir bak as ile sistem kart hareketler kavramn gelitirmi olduklar sylenebilir. Onlar eski ve yeni sosyal hareketler arasnda bir ayrmlandrma yapmaktan te gemite ve gnmzde kapitalizme kar gelitirilen tm hareket biimlerini sistem kart olarak deerlendirmilerdir. Ancak yine de sistem kart hareketlerin tarihesi asndan 1960l yllardan sonra yeni bir tr hareket tarznn da ortaya km olduu kabul edilmektedir.

II. Sistem Kart Hareketler Yaklam


Immanuel Wallerstein ile anlan Dnya Sistemi ve Sistem Kart Hareketler yaklam bugn gnmzdeki en dikkat ekici ve en popler sosyal bilim alma alanlar arasnda yer almaktadr. Bugn artk Fernand Braudel Merkezi ve Annales Okulu bnyesinde tartlan pek ok konunun sosyal bilimler alannda bir ekol yaratm olduundan sz edilebilmekteyiz. Dnya sistemi yaklam btncl ve tarihsel bir bak asyla kapitalizmin gemiine ve bugnk grnmne k tutmaya almaktadr. Bu yaklamn en temel zellii ise tarihsel ve btncl (kapsayc) bir arka plana sahip olmasdr. Gemiten gnmze dek uzanan pek ok deiim, dnya sistemi perspektifi iinde deerlendirilmitir. Sistem kart hareketler yaklam iinde de tarihsel bir bak asndan yola 928

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa klarak hem hareketlerin tarihsel bir izdmnde ele alnmasn hem de hareketlerin bir yesi olduklar kapitalist dnya ekonomisinin tarihsel evriminin izlenilmesi temel hareket noktas olarak benimsenmitir. nk yazarlara gre sistem kart hareketlerin deiimini anlamak iin ncelikle kapitalizmin tarihsel deiimini aklamak gerekmektedir1. Bylesi bir anlaytan yola kan yaklama gre gnmzn sistem kart hareketlerini anlayabilmek iin hem kapitalizmin hem de gemiin sistem kart hareketlerinin z tarihinin bilinmesi gerekmektedir. Sistem kart hareketler yaklamnn ileri srd bu aklama ile hemfikir olan bu alma asndan da yntemsel olarak bylesi bir modelin benimsenip, uygulanmaya allm olduu sylenebilmektedir. Sistem kart hareketler yaklamna dair sylenebilecek ilk ey, kavramn terminolojisine yneliktir. Kapitalist dzene kar gemiten beri var olagelen eitli muhalefet ve bakaldr hareketlerini ifade etmek zere kullanlan terminolojinin birbirlerinden farkllk gsterdii bilinmektedir. Farkl terminolojik yaklamlar iinde belki de en dikkat eken kavramsallatrmalardan biri de sistem kart hareketler yaklamdr. Bu balamda esas olarak vurgulanacak nokta, sistem kart hareketler kavramnn sosyal bilimlerde rgtl ve kolektif bakaldr hareketlerini adlandrmak zere kullanlan sosyal hareket kavram yerine kullanlddr. Dnya sistemi kuramclar, sosyal hareket kavram yerine sistem kart hareketler kavramn kullanmaktadrlar. Yazarlarn bylesi bir seim yapmasnn temel nedeni, hem belli bir ideolojik perspektif hem de sahip olduklar kuramsal yaklam ile aklanabilmektedir. Kuramsal olarak bylesi bir adlandrmann temel nedeni, kapitalist dnya sistemi ierisinde onun ok biimli adaletsizlik yaplarna kar kp, rgtlenen ok saydaki hareketin kendi alarndan kkl bir deiiklik yaratmak ya da durumu net bir biimde deitirmeye ynelik alternatif nermi olmalar bakmndan ele alnmas ile aklanmaktadr2 . Ortaya konan bu tanmlamada ar basan yan, hareketlerin kapitalist dnya sistemi iinde ve ona kar mcadele ederek alternatifler yaratmak istemesidir. Dolaysyla kavramn hem ierik olarak hem de zihinlerde yaratm olduu arpc etki nedeni ile olduka ekici olduu sylenebilir. Bu alma asndan ise 19. yzyl ile temellendirilen ve sisteme kar mcadele eden eitli toplumsal muhalefet ve bakaldr hareketleri, sosyal hareketler olarak adlandrlmaktadr. Sistem kart hareketler kavram, sahip olduu tm ekicilii ve kkrtclna karn bu alma asndan benimsenmemektedir. nk sosyal bir hareketi tanmlayabilmenin en temel yolu sisteme kar olmak deildir. Sosyal hareketleri dier tm toplumsal fenomenlerden ayran ve onlar bir arada grmemizi salayan unsurlar aslnda farkldr. Bir bakaldr ya da direniin sosyal hareket olarak tanmlanabilmesi iin illaki sisteme kar olmas deil, rgtl, srekli ve kolektif olmas gerekmektedir. Sosyolojik olarak sosyal hareketleri aklamak balamnda hareketlerin sisteme kar olmalarn esas almak deer ykl bir yaklam olarak ele alnabilir. Dier taraftan sosyolojik bir zmleme yapmak iin hareketlerin kolektif, rgtl 929

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa ve srekli yaplarna bakarak bir deerlendirme yapmak gerekir. Ayrca dier taraftan tm sosyal hareketlerin zleri gerei aslnda sistem kart olduklar ayrntsn da gz nnde bulundurmak gerekir.

III. Sistem Kart Hareketlerin Tarihsellii


Sistem kart hareketlerin tarihinin ve snrlarnn izilmesi, aslnda bu yaklam hakknda byk almlar sunmaktadr. Yazarlar, savunduklar yaklam erevesinde sistem kart hareketleri bir snflandrma anlay erevesinde kategorize etmilerdir. Buna gre eski sosyal hareketler ve yeni sosyal hareketler ayrmndan zellikle sz edildii bilinmektedir. Ancak bu yaklamn en belirleyici ve ayrt edici zellii, hareketlerin balang tarihi zerindedir. Wallerstein, rgtl ve sistemli toplumsal muhalefet hareketlerinin balangcnn 19. yzyla doru gereklemi olduunu savunmaktadr. Bu yaklam asndan kabul edilen sembolik balang tarihi ise 1789 Fransz Devrimidir. Fransz Devrimi her ne kadar hareketlerin rgtlenmelerinin temelini atm olmasa da sistem kart hareketler asndan temel savunu olan zgrlk, eitlik, kardelik ilkelerinin gndeme gelmesini salamtr. Wallersteina gre bu ilke, sosyal hareketlerin yani ezilen snflarn eitlii, kardelii ve zgrl fethetme mcadelesi anlamna gelmektedir3. Elbette ki, bu slogan Fransz Devrimi Dneminde birdenbire ve aniden ortaya kmamtr. Ancak devrim ile birlikte bu ilkeler dnya apnda poplerleerek, yaygnlk kazanm ve bu balamda da ok daha fazla oranda insann harekete gemesini salamtr. Dolaysyla sistem kart hareketler kuramclarnn zgrlk, eitlik ve kardelik ideallerini burjuva liberalizminin bir ifadesi olarak deil de, tm dnyadaki sradan insanlarn demokratik ve sosyalist istemlerini dile getirip, zetleyen bir slogan olarak benimsemi olduklar sylenebilir. Devrimin yaygnlatrm olduu bu ilke, yazarlar tarafndan ylesine benimsenmitir ki, sistem kart hareketleri tanmlamak asndan temel bir kriter haline getirilmitir. Ortaya konan bu bak asna gre tarihte gzlemlenen her bakaldr hareketinin sistem kart hareketler snflandrmas iine girmedii sylenebilir. Bir toplumsal muhalefet/bakaldr hareketinin, sistem kart hareket olarak tanmlanmas iin bu ilkeyi de savunmas gerekmektedir. Formle edilen bu bak asna gre kimi dinsel kkenli hareketleri ya da yerel mcadeleleri sosyal hareket olarak ele almak mmkn deildir. nk bu hareketlerin zgrlk, eitlik ve kardelik ideallerini ne lde savunduklar sorunludur. Farkl toplumlarn toplumsal mcadele alanlar tek tek gz nnde bulundurulduunda aslnda birok sosyal hareketin kardelik, eitlik ya da zgrlk ideallerinden uzak olduu grlr. yle ki, bir toplumsal hareketin bu faktr de bir arada tayarak mobilize olduu durumlar olduka azdr. Bunun yannda kimi hareketler temelde zgrln peinden koarken kimi hareketler de daha eit bir dnyada yaamak iin mcadele etmilerdir. Dier yandan eiklik, zgrlk ve kardelik lemesinin bir sosyal hareketin snrlarnn izilmesi asndan 930

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa ne lde geerli bir parametre olduunu da gz nnde bulundurmak gerekir. Doas gerei sosyal hareketlerin bu ideali gerekletirmek zere mobilize olduklarn dnmek olduka olaandr. Ancak yeterli deildir. Sosyal bir fenomenin tad deerler kadar ileyii ve rgtlenme yaps da byk bir nem tamaktadr. Yani bir bakaldr hareketi diyelim ki, bu ideali de tayor olmasna karn rgtl ve srekli olmayan ve yalnzca ksa sreli bir defa gzlemlenen bir bakaldr hareketi olursa biz ona sistem kart hareket ya da sosyal hareket demek lksnde bulunabilir miyiz? Elbette ki, bylesi bir lksten yoksunuz. Direni hareketleri asndan bu ideal bir dinamo grevi stlenmi olsa da sosyal bir harekete dnmesi iin yeterli deildir. Sosyal bir hareketin snrlar ancak, sreklilik, kolektiflik ve kalc olmas ile anlam kazanmaktadr. Yaklam asndan 1789 Fransz Devriminden sonra alt izilen ikinci sembolik nemli tarih ise 1848 devrimidir. 1848den sonra artk tarih gndeminde yeleri, yetkileri ve zgl politik amalar olan srekli bir rgtlenme modelinin gelimeye baland ifade edilmektedir. Ancak 1848in asl nem ve deeri, sosyal hareketlerin uzun yllar boyunca mcadeleyi srdrme yeteneine sahip istikrarl bir siyasal rgte ihtiya duyulduunu ortaya koymasdr4. 48de sosyal hareketler adna yaanan yenilgi, aslnda toplumsal mcadele alanlarnda baarnn hi de kolay salanamayacan ortaya koymutur. Bu nedenle de toplumu deitirmek zere harekete geen sosyal hareketlerin dzenli, srekli ve rgtl siyasal yaplara ihtiyac vardr. 48 baharnn btn yenilgisine ramen sosyal hareketler asndan bu nemli noktay su yzne karmas, 48in nemli bir izdm olarak altnn izilmesinin temel nedeni olarak karmza kmaktadr. te kuramsal yaklamda da grld zere tarihsel bir bak asndan yola kldnda sosyal bir hareketin tanmlanmas iin yalnzca deerlerin ve amalarn yeterli olmad ve tarihin bizlere rgtlenme, kolektiflik ve sreklilii de bir n koul olarak sunduu anlalr. ki sembolik tarihsel k noktasndan hareket eden sistem kart hareketler yaklamnn sosyal hareketleri aklama konusunda kullanm olduu kavram ise snftr. Yaklam erevesinde snf ve stat grubu temelli bir aklama modelinin benimsenmi olduu gzlenir. Bu iki kavram, genelde Adam Smithin teorisinden hareketle birbirlerinden zt bir biimde kavramsallatrmaya allrken, sistem kart hareketler yaklam ierisinde kaynatrlmaya allmtr. Bylece snf ve stat grubu kavramlar birbirlerinden ayrtrlmadan bir potada eritilmeye allarak, sosyal hareketleri aklamak zere temel kategorik perspektif olarak konumlandrlmtr. Yaklama gre her iki kavram aslnda ayn toplumsal gereklii aklamak zere ortaya atlmtr. Yazarlara gre her iki kavramn sanki ayr eylermi gibi alglanmasnn temel nedeni ise tarihsel bak asnn eksikliinden kaynaklanmaktadr. Oysaki sistem kart hareketler ierisinde bu oluumlar tarihsel bir yntemle 931

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa ele alabilirsek, aslnda bu kavramlarn ayn ey olduklarn da grmemiz asndan nemli bir adm atm olacaz. Bu anlamda yazarlar ileri srdkleri grlerini ispatlamak zere ilgin bir rnek vermektedirler; eer ortada renk dilimlerinden olumu bir renk tayfnn tmn ieren bir disk varsa, hz arttka bu disk gittike yekpare, beyaz bir ktle gibi grnecektir. Giderek hz yle bir noktaya ular ki, diski, saf beyazdan baka trl grmek olanakszlar. Bununla birlikte, disk yavalarsa, beyaz kendisini oluturan renklere ayracaktr. Gruplar ve hatta modern dnya sisteminin kurumsal yaplarnn en merkezi olanlar (devletler, snflar, uluslar) iin de durum byledir. Uzun bir tarihsel zaman iinde ve geni dnya meknndan bakldnda birbirlerinin iinde eriyerek yalnzca gruplar a dnrler. Ksa bir tarihsel zamandan ve dar bir dnya meknndan bakldnda ise aka tanmlanm bir hal alrlar ve bylece belirgin yaplar olutururlar5. Yukardaki rnek her ne kadar snf ve stat grubu kavramlarn aklam olsa da dier taraftan bu yaklamn sosyal hareketlere ilikin nemli bir ynn de akla kavuturmaktadr. Buna gre yaklamda temel olan unsurlardan birinin de yap kavram olduu gzlenir. Yapsal bir analiz erevesinde snf mcadelesinin konumu da kapitalist sistem ile edeerdir. Yani snf mcadelesi, kapitalist sistem devam ettii mddete kendisini gsterme eilimi tamaktadr. Dolaysyla gnmz kresel sosyal hareketlerinin artk snf mcadelesi anlayndan uzak bir biimde hayat bulduunu iddia eden anlaylara kar ciddi bir kar duruu savunmaktadrlar. Yazarlar rejimlerin kendi devlet snrlar ierisinde snf mcadelesinin olmad ya da artk olmadna ilikin aklamalarn analitik adan tzden yoksun ideolojik aklamalar olduklarn ne srmektedirler6. Ancak burada yazarlarn yanl bir saptamadan yola ktklarn sylemek mmkndr. Kresel sosyal hareketlerin, sistem kart hareketler kuramn savunan Marksist teorisyenlerin ne srdkleri iddialar erevesinde aklanmayacan savunan bu almaya gre gnmzde snf hareketleri elbette ki tamamen ortadan kalkmamtr. Her tarihsel dnemin kendi gereklii iinde egemen bir sosyal hareket tr dourduunu savunan bu almaya gre gnmzn egemen sosyal hareketleri kresel sosyal hareketlerdir. Kresel sosyal hareketler iinde elbette ki snf temelli mcadele eden eitli sosyal hareketler de yer almaktadr. Bu anlamda ortaya kan nemli ayrm, artk snf mcadelesinin tarih sahnesinde gzlenmedii deil, egemen sosyal hareket trnn artk snf temelli olarak ykselmediidir. Bu yaklamdaki en temel elerden bir dieri ise toplumsal deime ile sosyal hareketler arasnda kurulan ilikidir. Btncl ve tarihsel bak asnn yannda toplumsal deimenin de temel alnmas kendisini en ok yeni sosyal hareketler anlaynda ortaya koymutur. Bar, ekoloji ve alternatif yaam alanlarndan ykselen yeni sosyal hareketler yalnzca kendi yaamlarna hakim olan sosyo-ekonomik yaplara kar deil, sosyal demokrat partilerin deiimi gerekletirmek iin ne srdkleri 932

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa stratejilere de kar kmlardr. Bu anlamda yeni sosyal hareketlerin ikili bir muhalefet temelinde ykseldii sylenebilmektedir. Bunlardan ilki, 60l yllara kadar sosyal hareket mcadeleleri asndan ihmal edilen ya da ikincil planda braklan haklarn talebidir. kincisi ise o gne kadar gereklemi ve ksmen baarl olmu sosyal hareketlerin devlet iktidarndan ksmen pay almalar sonucunda muhalif niteliklerini yitirmeleridir. Yeni sosyal hareketler tarafndan gerekletirilen sulama, eski sosyal hareketlerin artk sistem kart olmadklar ya da yeterince sistem kart olmadklar anlay zerine kurulmutur. Yazarlarn bu yorumu, sistem kart hareketler yaklam asndan nemli bir noktay akla kavuturmaktadr. Tarihsel bir bak asyla eski ve yeni sosyal hareket ilikileri iki evre altnda deerlendirilmektedir. 1960dan 1970e kadar uzanan ilk evre eski ve yeni sosyal hareket ilikilerinin ktleme evresi olarak ele alnmaktadr. Bu evrede her iki grup arasnda birbirini dlayan bir bak as egemendir. 1975den sonraki dnem ise ilikiler asndan belirsiz ancak iyimser bir dnem olarak ifade edilmektedir. likiler belirsiz olmakla birlikte dmanca ve birbirlerini dlayan tavr ortadan kalkmtr7. Yazarlarn sosyal hareketlerin ilikileri asndan yapm olduklar bu yorum, aslnda olduka doru ve yerindedir. 1960l yllarn banda yeni sosyal hareketlerin gndeme geldii ilk zamanlarda temel olarak eski sosyal hareketlere kar bir muhalefet anlay iinde olduklar bilinmektedir. ncelikle eski sosyal hareketler ierisinde arlkl olarak ekonomik ve siyasal mcadelelerin temel alnmas bylesi bir muhalefetin temel gerekesi olarak karmza kmaktadr. Oysaki ekonomi ve siyaset dnda cinsiyet, rk, yaam, evre, bar vb. birok alanla ilgili sorunu mevcut olan birok insann varl sz konusudur. Bu anlamda eitli kesimlerin eski sosyal hareketler asndan ikincil planda kald sylenebilmektedir. Ayrca eski sosyal hareket kadrolar iinde erkek egemen bir yapnn olmas, yeni sosyal hareketler iinde artan kadn aktivist saysn da aklamaktadr. Bylece eski sosyal hareketler balamnda kendisini ifade edemeyen ya da ikincil planda kalan birey ya da mcadele alanlarnn tepkisel bir nitelikle kendilerini yeni sosyal hareketler iinde konumlandrdklar ifade edilebilir. Dier taraftan dnemin hareketleri arasnda yatay bir rgtlenmeden de sz etmek mmkn olmamtr. Zaten yeni sosyal hareketler asndan gerekletirilen en byk eletiri noktas da bu hareketlerin birbirinden habersiz, kopuk ve zaman zaman birbirleri ile rekabeti bir tavr ierisinde siyaset yapmalardr. Wallerstein sosyal hareketler arasnda daha fazla diyalog ve ilikinin gerekletirilmesi gerektiini savunmaktadr. Bu anlamda hareketlerin kendi kk dnyalarnda yaamalarna son vermeleri gerekmektedir. Hareketlerden her biri hareketler ailesinin dnya leindeki bir paras olmak konumundadr. Wallersteina gre bugn yeniden siyasallatrlan ve kavramsallatrlan bir hareketler ailesi kurulmasna gereksinim duyulmaktadr8. Wallersteinn burada yapm olduu yorumdan da anlald zere btncl bak as yine kendisini ortaya koymaktadr. Dnya gndeminde yer alan ok eitli 933

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa sosyal hareketin yatay bir rgtlenme yolu ile birbirlerine balanp, yeni bir rgtlenme ve hatta yeni bir hareket tr ortaya kardklarn bugn iin gzlemlemek ve ifade etmek mmkn grnmektedir. Bu nedenle de eitli sosyal hareketler arasnda kurulan entegrasyona dayal bu biimdeki bir yapnn hareketler ailesi ya da hareketlerin hareketi olarak ifade edilmesi olduka anlamldr. Bylesi bir konum sergileyen kresel sosyal hareketleri anlamak ve aklamann olduka zor olduunu dnen yazarlar, dank ve btncl olan bu yapnn mecburen basitletirilerek kavranabileceini savunmaktadrlar. Anlamay kolaylatrmak zere kresel sosyal hareketleri aklamak iin kullanlan kavramn yap olduu sylenebilmektedir. bugn bir yandan iletmeleraras sistemi devletleraras sisteme balayan balar geveten, devletler tesi birikim srecine niteliini veren ok katmanl rgtsel biimlerin karmak ilikisel yaplar sz konusudur. Bu ebekelerin dm noktalar ve ok katmanl yaplarn kesimeleri artarken, ak bir toplumsal yap olumaktadr. Bu hareketlerde iletiim aralarnn giderek elektroniklemesi, hareketleri dnya leinde devletler tesi bir konuma getirmektedir. Bylece mcadeleler, daha ok kresel olarak adlandrlan mcadeleler iinde birbirlerine balanm yerelliklerden oluan bir yap konumu sergilemektedir9. Yukarda da akland zere sistem kart hareketler yaklam asndan sosyal hareketlerin tarihsel deiimi olduka ayrntl olarak izilmeye allmtr. Yazarlar, gnmzde sosyal hareketler ve dier toplumsal fenomenler asndan baz yeni formlarn gndemde olduunu kabul etmektedirler. Bu anlamda sosyal hareketlerin rgtlenmesi asndan yeni bir dnemden sz edilebilir. Ancak formlar yeni grnse de bu formlar yaratan srecin dinamikleri hi de yeni deildir. Kapitalizm olarak ifade edilebilen bu sre, aslnda sermayenin merkezilemesi ve sosyoekonomik kutuplamann derinlemesi olarak kendini sunmaktadr. Kreselleme olarak ifade edilen ve ou teorisyen tarafndan yeni bir dnem olarak kabul edilen gnmz dnyas, aslnda teorisyenlere gre hi de yeni deildir. inde yaadmz dnem, kapitalizmin kresel halde derinlemesidir. Dolaysyla sosyal hareketlerin formu ve biimi ne kadar deiirse deisin, onlar aslnda gemiten beri var olagelen kapitalizm dman sistem kart hareketlerin bir devamdr. Bugn yine eitlik, zgrlk ve kardelik idealinin peinden koulmaktadr. Bu ilke artk kendisini ulusal kurtulu ya da sosyalizm talebi ile deil, demokrasi talebi ile gstermektedir. te sosyal hareketler asndan meydana gelen asl deiim demokrasi talebidir10. Gemite zgrlk, eitlik ve kardelik ideallerinin harekete geirdii sosyal hareketler bugn her ne kadar farkl ama, tema ve rgtlenme yaplarna sahip olsalar da tm hareketlerin birletikleri ortak nokta demokrasidir. Gnmzde varlklarn srdren eski sosyal hareketler, yeni sosyal hareketler ve kresel sosyal hareketlerin 934

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa tmnn yer ald geni hareketler ailesi iinde binlerce sosyal hareket tr varln srdrmektedir. Bu hareketler iindeki mcadele alanlar o denli eitlidir ki, ou kez buna dair bir zmlemeye girimek bile mmkn olamamtr. Ancak yaanan bu eitlie ramen hareketleri ortaklatran ve onlar bir sosyal hareket olarak nitelendiren en nemli dinamik, demokrasi talebidir. Gnmz demokrasi talebinin beslendii kaynak ise Fransz Devriminin yaygnlatrp, poplerletirdii zgrlk, eitlik ve kardelik talepleridir. te tam bu yn ile bakldnda sosyal bilimler alannda demokrasinin ne olduu, ne anlama geldiine dair saysz almann yaplm olduu grlr. Yaplan eitli tartmalara bu almadan salanabilecek katk ise demokrasinin; zgrlk, eitlik ve kardeliin buluabildii bir zemin olduu nermesidir.

IV. Deerlendirme ve Sonu


Bu alma asndan sosyal hareketler olarak kavramsallatrlan sistem kart hareketler olgusu, sosyal bilimler alannda olduka dikkat ekici bir yaklamdr. Tarih sahnesinde gzlemlenen tm bakaldr ve direni hareketlerini sistem kart hareketler olarak nitelemeyen bu yaklama gre bir bakaldr hareketinin sistem kart olabilmesinin temel kriteri zgrlk, eitlik ve kardelik ideallerini kendisinde tamasdr. Sosyal bilimler alannda sosyal hareketleri anlamak ve aklamak iin saysz aklama modeli gelitirilmi. Sosyal hareketlerin kategorilendirilmesi ya da kavramsallatrlmas asndan gelitirilmi olan btn aklama modelleri farkl perspektiflere sahiptir. Hareketlerin amalar, temalar, rgtlenme yaplarn esas alan aklama modellerine karn, ayn tarihsel zemin ve zaman ierisinde gerekleme esasna gre de yaplan gruplandrmalar vardr. rnein Touraine asndan sosyal hareketlerin kategorilendirilmesi iin temel kriter kolektivite kavram iken, Castells ayn tarihsel sre ve zaman kesiti ierisinde sisteme kar mcadele etmeyi sosyal hareketler adna bir kriter olarak ele almtr. Sosyal hareket almalarna byk katklar salam olan Charles Tilly ise hareket repertuar kavramndan yola karak her tarihsel dnemin kendine zg bir hareket repertuar olduundan sz eder. Sosyal hareketleri aklama konusunda yaplm olan almalar eitli farkllklar tam olsalar da tm yaklamlarn ortaklat alan hareketler adna dile getirilen demokrasi talebidir. Fransz Devrimi ile gndeme gelen eitlik, zgrlk kardelik ideallerinin bir btn olarak vcut bulmas da demokrasi olarak ifade edilebilir. Sonuta gnmz sosyal hareketleri asndan bir deerlendirme yapacak olursak, gemite sosyal hareketleri mobilize eden ve onlar rgtleyen zgrlk, eitlik ve kardelik lemesinin bugn demokrasi talebi ile anlam bulmu olduu sylenebilir. Ortaya kan bu durum bizlere gstermektedir ki, yaanan ve deien toplumsal gerekliklere ramen insanlar ideal toplumsal deime koullar zerinde mcadele etme gcn hala benzer kaynaklardan almaktadrlar. 935

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa Dokuz Eyll niversitesi, zmir Meslek Yksek Okulu, ktisadi ve dari Programlar Blm.

Notlar:
1 Samir Amin vd., Byk Kargaa-Yeni Toplumsal Hareketlerin Krizi. (stanbul: Alan Yaynclk, eviren, Erden Akbulut, 19936. 2 Samir Amin vd., 6. 3 Immanuel Wallerstein, Sistem Kart Hareketlerin Tarihi ve kilemleri, Byk Kargaa-Yeni Toplumsal Hareketlerin Kriz, (1993: 11-12). 4 Wallerstein, 14-15. 5 Wallerstein, 27. 6 Giovanni Arrighi ve Terence Hopkins ve Immanuel Wallerstein, Sistem Kart Hareketler, (stanbul: Metis Yaynlar, 1995, 62). 7 Giovanni Arrighi ve Terence Hopkins ve Immanuel Wallerstein, 88-89. 8 Immanuel Wallerstein, Kapitalist Dnya Ekonomisinde Snf atmas, Irk, Ulus, Snf-Belirsiz Kimlikle, (1993: 53). 9 Giovanni Arrighi ve Terence Hopkins ve Immanuel Wallerstein, 130-131. 10 Samir Amin, eperde: Ulusal Kurtuluun Sonu Mu?, Byk KargaaYeni Toplumsal Hareketlerin Krizi, (1993:138).

Kaynaka:
Amin Samir, Giovanni Arrighi, Gunder Frank ve Immanuel Wwallerstein, Byk Kargaa-Yeni Toplumsal Hareketlerin Krizi. stanbul: Alan Yaynclk.1993. Arrighi Giovanni, Terence Hopkins ve Immanuel Wallerstein, Sistem Kart Hareketler. stanbul: Metis Yaynlar. 1995. Immanuel Wallerstein, Kapitalist Dnya Ekonomisinde Snf atmas, Irk, Ulus, Snf-Belirsiz Kimlikler, (1993):145-157. . Immanuel Wallerstein, Sistem Kart Hareketlerin Tarihi ve kilemleri, Byk Kargaa-Yeni Toplumsal Hareketlerin Krizi, (1993): 10-48. Samir Amin, eperde: Ulusal Kurtuluun Sonu Mu?, Byk KargaaYeni Toplumsal Hareketlerin Krizi. (1993)

936

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa

937

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa

938

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa

939

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa

940

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa

941

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa

942

Birinci Uluslararas Felsefe Kongresi, 14-16 Ekim 2010, Bursa

943

First International Philosophy Congress, October 14-16th, 2010, Bursa

944

You might also like