You are on page 1of 69

ALPHONSE DAUDET:PAZARTES YKLER II Bu kitabn hazrlanmasnda, Pazartesi ykleri'nin MEB Fransz Klasikleri dizisinde Pazartesi Hikyeleri adyla yaynlanan

ilk basks temel alnm ve eviri dili gnmz Trkesine uyarlanmtr. Prof. Sabri Esat Siyavugil tarafndan Franszca'dan evrilmitir. Ekim 1 KNC BLM GELGE HEVESLER VE ANILAR BR KAYIT YAZMANI Adam, ayan sokaa atar atmaz: - Brrr... Bu ne sis! dedi. Hemen yakasn kaldrd, boyun atksyla azn kapad, elleri arka ceplerinde, ban eerek, slk ala ala, dairenin yolunututtu. Gerekten ortal yle bir sis basmt ki, sokaklarda pek belli olmuyordu. Byk kentlerin gbeinde sis, kardan ok kalmaz. Sisi atlar paralar, duvarlar emer. Kaplar aldka evlere girip yok olur; merdivenleri kayganlatrr ve trabzanlar nemlendirir. Arabalarn gidip gelii, sokaklardan geenler, o sabahleyin ivedi ivedi, zavall zavall sokaklara dklenler, sisi para para eder, alp gtrr ve datrlar. O, ipince ve darack iyeri giysilerine, maazalarda alan kzlarn trenkotlarna, prsm kk peelere, muambadan byk apka kutularna taklr kalr. Ama, henz ssz rhtm boylarnda, kprlerde, kyda, rmakta, ar, koyu ve kprtsz bir sis vardr ve gne Notre-Dame'n arkasndan, yukarya, cam buzlu bir idare lambas prltsyla ykselir. Yele karn, sise karn, bizimki, iyerine gitmek iin rhtm boyunu, hep rhtm boyunu izliyor. Baka bir yoldan da gidebilir; ama, sanrm ona gre rman gizemli bir ekicilii var: Parmaklklar boyunca yrmek, amasz dolaanlarn dirseklerine, anm rampa talarna srtnmek houna gidiyor. Osaatte, byle bir havada gezinenler pek az. Ama yine, ara sra, kolunda amar sepeti, parmakla arkasn verip dinlenen bir kadna ya da dirseklerini dayayp skntl skntl suya eilmi bir zavallya rastgeliniyor. Her seferinde de bizimki geriye dnyor, bunlar merakla szyor ve sonra da, sanki kafasnda gizli bir dnce bu insanlar rmaa kartryormugibi, suya bakyor.

Bu sabah rmak, hi de neeli deil. Dalgalarnn arasndan ykselen bu sis, onu arlatrm gibi. Kylarda karanlk atlar, suya yansyan, rmakta birbirine giren ve duman tten btn o uzunlu ksal, eilmi ocak borular, sanki Seine'in dibinden btn dumann Paris'e sis olarak savuran i karartc birfabrika duygusu veriyor. Bizimkine gelince, o bunu yle pek zc bulmua benzemiyor. Islaklk her yanndan iine iliyor; giysisinde kuru bir tek iplik bile kalmyor. Ama o yine, dudaklarnn ucunda rahat bir glmsemeyle, slk ala ala, yoluna gidiyor. Seine'in sislerine ne zamandan beri alm artk! Hem sonra iyerine gelince, ii tyl scack terlikleriyle oktan tr tr yanan sobasna ve her sabah stnde kahvaltsn hazrlad scakdemir kapana kavuacan biliyor. Bunlar, yalnzca btn yaamlar bir kecikte geen o klm zavall varlklarn tan olabilecei memur keyifleri ve hapishane zevklerindendir. Ara sra: - Elma almay unutmayaym, diye syleniyor, yine slk alyor ve ivedi admlarla yryor. ine onun gibi keyifle giden kimse grmemisinizdir. Rhtm boyu, hep rhtm boyu, sonra bir kpr. imdi artk Notre-Dame'n arkasndadr. Adann bu ucunda sis, her yerdekinden daha koyu. Her yandan birden geliyor, yksek kuleleri yarya kadar silmi ve sanki bir ey saklamak istiyormu gibi kprnn kesine ylm. Adam duruyor: Oras. Bir takm garipglgeler, bir ey bekliyormu gibi yaya kaldrmna melmi insanlar ve hastanelerle parklarn parmaklklarnda olduu gibi dizi dizi biskvi, portakal, elma sergileri, hayal meyal fark ediliyor. Ah ne gzel elmalar! Buular iinde yle taze, yle krmz ki... Ayaklarn mangalna uzatm titreyen satc kadna glckler yaparak ceplerini dolduruyor, sonra sisler iinde bir kapy itiyor, atlar koulu bir arabann durduu kk bir avludan geiyor. Geerken de: - Bizim iin bir eyler var m? diye soruyor. Srlsklam bir arabac: - Evet, Msy, diyor, hem de pek irin bir ey. O zaman hemen brosuna giriyor. te oras scak ve pek rahat. Bir kede harl harl soba yanyor. i tyl terlikleri yerli yerinde. Kk koltuu, pencerenin yannda, aydnlk iinde, kendisini bekliyor. Camlara

perde gibi inen sisten yekpare ve tatl bir k geliyor. Srtlar yeil ciltli kayt defterleri, raflarnda dzgn sralanm. Tam bir noter brosu. Adam rahat bir soluk alyor. Artk kendi evindedir. e balamadan nce byk bir dolap ayor ve iinden alpak kolluklarn kararak, zenle kollarna geiriyor; kk bir krmz toprak kap ve kahvehanelerden toplanma birka para eker de karyor ve honut bir biimde evresine baknarak,elmalarn soymaya balyor. Dorusu bundan daha i ac, daha kl, daha dzenli bir bro bulunamaz. Yalnzca allmadk bir yan da var, o da her yandan duyulan, sanki bir gemi kamarasndaym gibi insan sarmalayan u su grlts. Aada Seine rma homurdana homurdana kprnn kemerlerine arpyor, kpkl dalgalarn adann bu hep tahta, kazk ve ykntlarla dolu ucunda atlatyor. Binada bile, bronun evresinde testi testi boalan bir su arlts, byk bir ykama grltsdr gidiyor. Neden yalnzca sesini duymakla bu su insann iini donduruyor, bilmiyorum. Suyun kat bir zemin zerinde aklad, kendisini bir kat daha souk gsteren geni malta talar ve mermer masalar zerinde zplad duyumsanyor. Bu garip evde byle ykanacak ne var ki? Ne silinmez leke bu? Ara sra bu su boanmas kesilince, orada ta dipte, tpk buzlar erimeye baladnda ya da yein bir yamurdan sonra olduu gibi, birer birer damlalar dyor. Sanrsnz ki damlar ve duvarlar stnde toplanan sis, sobann scaklyla erimi de boyuna tp tp damlyor. Bizimkinin btn bunlara aldr ettii yok. Btn dikkatini krmz kapta hafif bir ada kokusuyla trdamaya balayan elmalarna vermi. Bu gzel trt, suyun grltsn, o i karartc su grltsn duymasna engel oluyor. Dipteki odadan ksk bir ses: - Ne zaman isterseniz, yazman! diyor. Bizimki elmalarna yle bir gz atyor veistemeye istemeye gidiyor. Nereye gidiyor? Bir an aralk kapdan saz ve bataklk kokan tatsz ve souk bir hava giriyor ve ipler zerinde kuruyan bir sr eski psk, solmu nlkler, gmlekler, kollarndan boylu boyunca aslm, sular damlayan, boyuna damlayan bir basma entari grlyor.

Bu i de bitti. Yeniden brosuna giriyor. Masasnn zerine srlsklam olmu bir takm teberi koyuyor ve souktan kpkrmz kesilen ellerini stmak iin titreye titreye sobaya yaklayor. Srt rpermeler iinde: - Byle bir havada... nsan zr deli olmal! diyor. Bunlara byle ne oluyor, kuzum? yice snp ekeri de kabn kysnda incilenmeye balaynca, masasnn bir kesinde kahvaltsn ediyor. Bir yandan karnn doyururken, bir yandan dakayt defterlerinden birini ayor ve keyifle sayfalarn eviriyor. Bu kocamankayt defteri ne de gzel tutulmu! Dzgn satrlar, mavi mrekkeple yazlm balklar, yaldzl rh (1) parltlar, her sayfada bir kurutma kd, bir zen, bir dzen ki sormayn... Herhalde iler pek yolunda gidiyor. Bizimki, pek iyi gemi bir yl sonu bilanosu karsnda keyif duyan bir sayman kadar honut. Defterinin sayfalarn evirerek tadn karrken, yandaki salonun kaplar alyor ve bir kalabaln malta talarnda yanklar yapan ayak sesleri duyuluyor. Kilisedeymi gibi alak sesle konuuyorlar. - Ah ne kadar da gen... Ne yazk! Herkes birbirini itiyor, birbirine bir eyler fsldyor. Gen olmasndan ona ne? Rahata, elmalarn bitirirken, az nce getirdii te beriyi nne ekiyor. Kum dolu bir yksk, iinde bir metelik bulunan bir para antas, paslanm kk bir makas; ylesine paslanm ki, artk hibir ie -ah evet, hibir ie- yarayamaz. Sonra yapraklar birbirine yapm bir ii kz czdan; kle haline gelmi, yazlar silinmi bir mektup. Ancak birka szc okunabiliyor: - ocuk... Paraszlk.. Stninenin ayl... Kayt yazman: - Bilinen eyler... der gibi omuz silkiyor. Sonra kalemini alyor ve kocaman defterinin zerine dm ekmek krntlarn bir bir flyor, elini iyice dayamak iin bir devinimde bulunuyor ve en gzel yazsyla, slak czdann zerinde skt ad yazyor: Flicie Rameau, kuma boyacs, on yedi yanda. GIRARDIN'N BANA SZ VERD YZ BN FRANKLA!

Evinizden, sanki seker gibi, iiniz ak kp da Paris'te iki saat dolatktan sonra, nedensiz bir zn, ne olduu bilinmeyen bir skntyla keyfiniz kam, bitkin bir durumda eve dndnz hi olmam mdr? Kendi kendinize: - Neyim var?.. dersiniz. Fakat istediiniz kadar kafa yorun, bir ey bulamazsnz. Btn ziyaretleriniz iyi gemitir, kaldrm kurudur, gne scaktr; ama yine de iinizde, yreiniz yanm gibi, ac verici bir bountu duyarsnz. nk halkn kendisini gzden rak ve bamsz duyumsad u koca Paris'te, zerinize srayan ve geerken size damgasn basan herhangi bir koyu yoksullua arpmadan bir adm atamazsnz. Yalnzca, bilinen ve ilgi duyulan talihsizliklerden, biraz da bizim paymza den ve anszn karlanca "vicdan azab" gibi yreimizi yakan dost dertlerinden ya da bir kulamzdan girip br kulamzdan kt halde ayrmna varmakszn bizi zen, rastgele tandk yaknmalarndan sz etmiyorum. Tmyle yabanc, geerken, kendi iinizin kouturmas ve sokan karmakarkl arasnda bir an beliriveren aclar sylemek istiyorum. Bunlar araba sarsntlaryla kopmu konuma paralar, kendi kendine ve yksek sesle sylenen o sar ve kr kayglar, dk omuzlar, lgnca davranlar, ateli gzler, gzyayla imi sapsar yzler, kapkara tyler iinde henz dinmemi taze yaslardr. Sonra akp geen, belli belirsiz ayrntlar! Fralanm, ypranm, hep kuytu ve glgelik yer arayan bir ceket yakas, bir kemerin altnda boa dnen, sesi kmaz bir kk laterna, kambur bir kadnn arpk omuzlar arasnda insana zn veren bir dzgnlkle boynuna balad kadife bir kordele... Btn bu bilinmeyen zavalllk grnmleri abucak gelip geer. Siz onlar daha yolda unutursunuz. Fakat dertlerinin size srtndn duyumsamsnzdr, peleri sra srkledikleri ezin giysinize ilemitir ve gnn sonunda siz de btn bir znt ve ezincin kmldandn duyarsnz. nk ayrmna varmakszn, bir sokan dnemecinde, bir kapnn eiinde, btntalihsizlikleri balayan ve ayn sarsntyla canlandran o gze grnmez iplie siz de taklmsnzdr. Geen sabah -nk Paris, zellikle sabahleyin, yoksulluklarn gsterir-, srtna admlarn ok daha uzun ve doallkla btn devinimlerini pek ar gsteren darack bir palto giymi, nm sra giden bir zavall adamcaz grnce, btnbunlar dndm. ki bklm olmu, sert yele tutulmu aa gibi sallanan bu adam pek hzl yryordu. Ara sraeli arka ceplerinden birine dalyor ve kk bir francaladan paralar koparp, sokakta yemekten utanyormu gibi, gizlice azna atyordu.

Duvarclarn, yaya kaldrmlarna oturarak, taze okkalklarn orta yerinden dilediklerini grnce, azmn suyu akar. Kk memurlarn, kulaklarnda kalem,azlar dolu dolu, ak havada karn doyurmaktan pek honut, koa koa ekmekiden brolarna dnmelerine de pek imrenirim. Ama nmdekinde, asl aln utanc duyumsanyordu. Bu zavallcn cebinde ufalad ekmei ancak byle krnt halinde yemeyi gze alabilmesi, yrekler acsyd. Peine taklal bir sre gemiti ki, anszn, bu yolunu arm varlklarda sk sk grld gibi, birdenbire yn ve dnce deitirdi ve geriye dnnce benimle yzyze geldi: - Ah, siz misiniz? Rastlantya bakn ki, kendisini biraz tanyordum. Paris kaldrmlarnda biten benzerleri gibi, giriimcilerden, bulu yapanlardan biriydi. Sonu gelmeyen gazeteler karm, bir sre epey reklam yapm, basn dnyasnda grlt koparm ve ay nce de byk bir balklamayla ortadan yitmiti. Dald yer de birka gn sren bir kpklenmeden sonra, yeniden dmdz olmu, eski durumuna dnm ve adamcazn artk sz edilmez olmutu. Beni grnce biraz ard ve herhangi bir soruya yol amamak ve sanrm baklarm klkszlndan, bir meteliklik ekmeinden uzaklatrmak iin olacak, abuk abuk ve yapmack bir neeyle konumaya balad... leri pek, hem de pek yolundaym... Bana gelenler, bir duraklamadan baka bir ey deilmi. u anda pek iyi bir i kovalyormu... Resimli, byk bir sanayi gazetesi... Para bol, her yerden ilan yayormu!...Konuurken yzne bir canllk geliyordu. Beli doruluyordu. Yava yava, bir kayrc edas taknd ve sanki ynetim yerini kurup da yerlemi gibi, benden makale bile istedi. Utku kazanm gibi bir tavrla: - Biliyor musunuz? dedi. Bu i salam bir itir... Girardin'in bana sz verdii yz bin frankla balyorum! Girardin! Bu tr dlemcilerin azndan hi dmeyen bir add. Bu ad ne zaman nmde sylense, yepyeni mahalleler, yapm bitmemi dev yaplar, paydalar ve yneticilerinin izelgesiyle taze baslm gazeteler grr gibi olurum. Ka kez, akla hayale smayan tasarmlar dolaysyla:

-Bundan Girardin'e sz etmeli! dendiini duymuumdur? Ona da, bu zavall adama da, bu iten Girardin'e sz etmek dncesi gelmiti. Belki de btn gece tasarsn hazrlam, rakamlar sralamt. Sonra sokaa km ve yrrken, ii iine smayarak, i zihninde yle tavna gelmiti ki, karlatmz srada, Girardin'in kendisinden yz bin frang esirgeyebilmesi olanaksz grnmeye balamt. Bu parann kendisine sz verildiini sylemekle zavall adamcaz ktr atmyordu, yalnzcad grmeyi srdryordu. O bana sorunu anlatrken, sokaktan geenler sadan soldan bize arpmlar, duvarn dibine kadar itmilerdi. Borsadan bankaya giden, aceleci, dalgn, gzleri ilerinden baka bir ey grmeyen adamlarla, senetlerini ekmeye koan kaygl dkknclar, geerken birbirlerine rakamlar fsldayan gzleri yerde borsa araclaryla dolu kalabalk sokaklardan birinin yaya kaldrm zerindeydik. Bu kalabaln arasnda, sanki talih oyunlarnn ivecenlii ve canll duyumsanan bu borsac mahallesinde, btn bu gzel tasarmlar dinlemek, denizin ortasnda bir batma yks dinliyormuum gibi srtm rpertiyordu. Bu adamn bana btn anlattklarn, ykln baka yzlerde, cokun umutlarn baka dalgn gzlerde, gerekten gryordum. Birdenbire nasl yanma yaklamsa, ylece anszn benden uzaklat ve btn bu adamlarn cidd bir tavrla "i dnyas" dedikleri o lgnlk, d ve yalan burgacna kendisini kapp koyverdi. Be dakika sonra kendisini unutmutum; ama akam evime dnp de sokaklarn tozuyla birlikte gnn btn dertlerini de zerimden silkince, o tell ve solgun yz, o bir meteliklik francala ve o gsterili: - Girardin'in bana sz verdii yz bin frankla!.. szlerine elik eden el kol iaretleri yeniden gzmde canland. ARTHUR Birka yl nce Champs-Elyses'de, Douze-Maisons pasajnda, kk bir odada oturuyordum. O pek souk, pek sessiz, ancak arabayla geilebilir duygusunu veren byk kibar caddelerinin ortasna skm, yitmi, kyda kalm bir semt kesi dnn. Nasl bir mal sahibi keyfi, nasl bir elisk ya da yal bir insan kuruntusuyla, o gzel mahallenin gbeinde, bu arsalar, bu kfl bahecikler, dtan merdivenleri, ipe aslm amar, tavan kmesi, sska kedi ve insana alkn kargalarla dolu tahta taraalaryla bu arpk, bir katl evler srklenip kalmt, bilmiyorum. Burada ii aileleri, kk bir geliri olanlar, birka

sanat -nerede aa kalmsa oradan eksik olmazlar-, son olarak da, yoksulluk iinde, gelip geen kuaklarla irkeflemi gibi, iren grnl iki pansiyon vard. evrede epeevre Champs Elyses'nin grkemi ve grlts, srekli bir araba ak, bir koum ve rahvan ayak tkrts, kt diye kapanan ana giri kaplar, kemerleri sarsan kaliskalar, sesi ksk piyanolar, Mabille'in kemanlar, ak renk ipek perdeleriyle farkllam camlar, zerinde kollu amdanlarn yaldz ve bahvanlarn az bulunur iekleri ykselen yksek buzlu camlaryla, yuvarlak keli, sessiz, byk konaklardan bir ufuk... Ucunda bir tek sokak feneri bulunan bu karanlk ve darack Douze - Maisons soka, evresindeki gzel dekorun kulisi gibiydi. Bu lks iinde incik boncuk olarak ne varsa, hep buraya snmaya gelirdi. Srmal kapc pantolonlar, palyao mayolar, ngiliz at bakclar ve bir sr cambazhane binicisi, ikiz midillileri ve afileriyle Hipodrome'un iki kk at bakc yama, kei koulu arabalar, kuklalar, klh biiminde biskvi satan kadnlar, sonra alr kapanr iskemleler, akordeonlar ve ellerinde sadaka kutularyla akamlar dnen kr topluluklar. Ben pasajda otururken, bu krlerden biri evlenmiti. Onuruna, btn gece grkemli bir klarnet, flt, akordeon ve laterna konseri dinlemitik. Konserde, deiik ezgileriyle btn Paris kprlerinin geit yapt grlyordu. Genellikle pasaj olduka sessizdi. Bu sokak srtkleri, ancak akam karanlnda, pek yorgun dnyorlard! Yalnzca cumartesileri, Arthur haftaln alnca, curcuna balyordu. Arthur benim komumdu. Bizim odayla, onun karsyla birlikte oturduu pansiyonarasnda, stne tel gerilmi alak bir duvardan baka bir ey yoktu. Bu nedenle, istemeye istemeye, yaamnn benimkine kart oluyordu ve her cumartesi, bu ii ailesinde oynanan o Paris'e zg korkun dram, hibir ayrntsn karmadan, dinliyordum. Dram, hep ayn biimde balyordu. Kadn, akam yemeini hazrlyor; ocuklar da evresinde dnyordu. Bir yandan onlarla tatl tatl konuuyor, bir yandan da i gryordu. Saat yedi oluyor, sekiz oluyor. Gelen, giden yok... Zaman getike kadncazn sesi deiiyor, hkrkl ve sinirli oluyordu. Karn ackan, uykusu gelen ocuklar mzmzlanmaya balyordu. Adam bir trl grnmyordu. Onsuz yemee oturuluyordu. Sonra, ocuklar yatp da uykuya dalnca, kadn tahta balkona geliyordu. Onun alak sesle hkra hkra: - Ah edepsiz! Ah edepsiz! diye sylendiini duyuyordum. Evlerine dnen komular, kendisini balkonda gryorlar, durumuna acyorlard:

- Siz de gidip yatsanza, Madam Arthur. Biliyorsunuz ki, bugn haftaln almtr, erken gelmez. Sonra da tler, akl retmeler: - Sizin yerinizde olsaydm, bakn neler yapardm... Niin patronuna yaknmyorsunuz? Btn bu acmalar, onu bir kat daha alatyordu. Fakat umudunda, beklemekte direniyor, sinirleniyor, kaplar kapanp da pasaj sessizlie gmlnce, kendisini yalnz sanarak, orada, dirsekleri balkona dayal, btn zihnideimez bir dnceye taklm, yaamlarnn yars hep sokakta geen halkn o saa sola pek aldr etmezliiyle,kendi kendineyksek sesle dert yanyordu. Kira yine ge kalmt, alacakllar, ekmeki veresiyeyi kesmiti... Yine parasz dnerse, ne yapacakt? Sonunda ge kalanlarn ayak seslerine kulak kabartmaktan, saatleri saymaktan bkp usanyor, ieriye giriyordu. Fakat aradan epey zaman geip de, ben artk her eyin bittiini sandmda, yanbamdaki balkonda birisinin ksrdn duyuyordum. Zavall kadn, merakndan, yine eski yerine gelmi, o darack karanlk sokaa baka baka gznn nurunu tketiyor, ama kendi yoksulluundan baka bir ey gremiyordu. Saat bire, ikiye doru, kimileyin daha ge, pasajn ucundan bir ark sesi geliyordu. Bu, evine dnen Arthur'du. ounlukla yanna birini takm, "Gelsene be yahu... gelsene be yahu!"larla arkadan kapya kadar srklyordu. Dahas, kapnn nne gelince de, evde kendisini ne beklediini bildii iin, bir trl ieriye giremiyor, bir aa, bir yukar dolayordu... Merdivenden karken, uykuya dalan evin sessizlii iinde yanklanan kendi ayak sesi, onu vicdan azab gibi skyordu. Kendi kendine, yksek sesle syleniyor ve her kapnn nnde durarak: - yi akamlar Madam Weber... yi akamlar Madam Mathieu! diye syleniyordu. Yant verilmezse, svp saymaya balyor; sonunda btn kaplar, btn pencereler alp tepesine ilenler yayordu. Zaten istedii ey de buydu. Sarho olunca, ekimeler, kavgalar houna gidiyordu. Hem sonra, bylece kzyor, tepesi atm geliyor ve eve dnmek kendisini yle korkutmuyordu. Hele o dn, korkuntu... - A, ben geldim..

Kadnn talkta plak ayak seslerini, kibrit akmalarn ve adamn ieriye girer girmez, hep ayn masal kekelemeye baladn duyuyordum. te, efendim, arkadalar kendisini gtrm... Filanca, bilirsin ya... Demiryollarnda alan filanca. Kadnn dinledii yoktu: - Hani para? Arthur'un sesi: - Kalmad, diyordu. -Yalan sylyorsun!.. Gerekten de yalan sylyordu. Dahas, meyhanede az kzt zaman bile, pazartesi akntsn nceden dnerek, hep birka para saklard. te kadn, haftaln bu artn elinden koparmaya abalyordu. Arthur rpnyor: - Hepsini araba verdim, dedim ya; diye baryordu. Kadn, yant vermeksizin, btn dargnl, btnsinirliliiyle adama kskvrak yapyor, onu tartaklyor, stn ban aryor, ceplerini kartryordu. Bir sre sonra, parann yere dp yuvarlandn, kadnn da bir baar kahkahasyla, ufakln zerine atldn iitiyordum. - Ah, ite grdn m? Sonra bir svg, arkasndan da bir sr pat kt... Artk sarho, cn alyordu. Bir kez dayak atmaya balad m, bir trl sonunu getiremiyordu. O pis kenar mahalle arabnda ne kadar ktlk, krp dkclk varsa, hepsi beynine sryor ve ortaya kmak istiyordu. Kadn, l basyor, karanlk odann son eyas da parampara oluyor, uykularndan srayarak uyanan ocuklar korkudan alyorlard. Pasajda pencereler alyor ve herkes birbirine: - Yine Arthur'un marifeti! diyordu. Kimi zaman kaynbaba, komu pansiyonda oturan yal bir paavrac, kznn yardmna geliyordu. Ancak Arthur, i g srasnda rahatsz edilmemek iin, kapy kilitliyordu. O zaman, arada kap, kaynbabayla damat, korkun bir az dalana giriiyorlard. Neler duymuyorduk!

Yal adam: - ki yl hapiste yatmaktan akln bana gelmedi mi, haydut? diye baryordu. Sarho da yksekten atarak: - ki yl hapiste yatmsam, ne olmu? diyordu. Ben, hi olmazsa, topluma borcumu dedim... Sen de borcunu demeye bak!.. Onca bu iin de sz m olurdu, sanki. Evet, almt. Onlar da kendisini hapse atmlard. Artk fit olmulard... Ama yal adambu konuda yine pek drdr ederse, Arthur artk dayanamayarak kapy ayor, kaynbabann, kaynanann, komularn zerine ullanyor ve kukla oyunundaki Pulcinella gibi, herkesi dayaktan krp geiriyordu. Ama yine kt bir adam deildi. ounlukla pazarlar, bu azgnlklarn ertesi gn, meyhaneye gidecek paras kalmayan sarho, artk yatm, btn gnn evde geiriyordu. Odalardan iskemleler karlyordu. Madam Weber, Madam Mathieu, btn pansiyon halk balkona yerleiyor ve syleiye balyordu. Arthur'daki incelii grmeyin! Akam derslerine giden o rnek iilerden biri sanrsnz. Konuurken sesine yle bir tatllk, yle bir holuk veriyordu ki, sormayn. ilerin haklaryla, anamalclarn basklaryla ilgiliuradan buradan toplanm dnce krntlaryla syleve balyordu. Geceleyin yedii dayakla yumuayan zavall kars, kendisine hayran hayran bakakalyordu. Hem hayran kalan, yalnzca o deildi. Madam Weber de iini ekerek: - Ah u Arthur, eer istese! diye mrldanyordu. Sonunda kadnlar, Arthur'a ark syletiyorlard... O da M. de Blanger'nin Krlanglar'n okuyordu. Ah, yapmack hkrklarla dolu o boazdan gelme ses, o aptal ii duyarl!... Katranl kttan rm sundurmann altnda asl paavralarla iplerin arasndan bir parack mavi gkyz grlyor ve kendilerine gre lkye susam btn bu ayaktakm, yal gzlerini yukarya kaldryordu. Btn bunlar Arthur'u bir dahaki cumartesiye haftaln yiyip karsn dvmekten alkoymuyordu. Hem sonra bu izbede, haftalklarn yiyip karlarn dvmek iin babalarnn yana gelmeyi bekleyen bir sr kk Arthur da vard.. Dnyay bu sr ynetecek ha!.. yle olacaksa, pasajdaki komularmn dedii gibi, "nlet olsun!" UYARI

Eer Thiers Baba bize verdii zlgtn bir ie yaradn sanyorsa, Paris halkn tanmyor demektir. Bu byle deilse, bana Blisaire, u elimdekine de rende demesinler! Bakn, Msy, istedikleri kadar bizi yn yn kuruna dizsinler, srgne gndersinler, lke dna atsnlar, Satory'den alp Cayenne'e yollasnlar, dubalara sardalya gibi sralasnlar, Parisli devrime baylr ve hibir ey onu bu zevkten yoksun edemez. Can kar, huy kmaz. Ne yaparsnz? Asl houmuza giden ey, politikann grlt patrtsdr: iliklerin kapanmas, toplanmalar, babo dolamalar, sonra ne olduunu benim de bilmediim bir eyler. Bunu iyi anlamak iin, benim gibi, Orillon Soka'nda, bir marangoz iliinde domu olmak, sekiz yandan on be yana dek raklk etmek, ii tala dolu ekek arabasyla kenar mahallede taban tepmek gerekir. Hey gidi hey! O dnemde bu kuru kafa ne devrimler grd. Daha pek kk, iki kar boyundayken, Paris'in neresinde bir patrt olsa, beni kesinlikle orada grrdnz. Hemen her zaman, patrt kopacan nceden bilirdim. Kenar mahallede iilerin, yaya kaldrmn geniliine tutarak kolkola dolatklarn, kadnlarn kap nlerinde, ellerini kollarn oynata oynata ene aldklarn, btn bir kalabaln Oktava snrndan aa indiini grnce, tala dolu arabam ekerek, kendi kendime: - Yaadk! Yine bir eyler var... derdim. Dediim de hep doru kard. Akam, dkkna dnnce, ierisini tklm tklm bulurdum. Babamn arkadalar tezghn evresinde siyasetten konuurlar, komular babama gazete getirirlerdi. nk o zamanlar, imdi olduu gibi bir metelie gazete yoktu. Ayn evde oturup da haberleri okumak isteyenler, aralarnda para toplayp bir gazete alrlar, gazete de btn katlar dnenirdi... Her eye karn almay brakmayan Blisaire Baba, haberleri dinledike, hncn rendesinden alrd. Pek iyi anmsarm, o gnlerde sofraya oturmadan nce annemiz bize: - Aman ocuklar, uslu durun... Yine siyaset ileri yznden babanzn keyfi yerinde deil, demeyi hi savsaklamazd. Ben, elbette, o mbarek ilerden bir ey akmazdm. Ama ne de olsa, dinleye dinleye, kimi deyimlerin kafama girdii de olurdu. rnein: - u Gand'a giden Guizot keratas! gibi. Ne Guizot'nun kim olduunu, ne de Gand'a gitmenin ne anlama geldiini bilirdim. Ama ne kar ki! Ben de tekiler gibi:

- Guizot keratas!.. Guizot keratas! diye sylenir dururdum. Kafamda onu Orillon Soka'nn kesinde duran ve bizim tala arabas yznden bana ektirmedii kalmayan iriyar, edepsiz bir bekiyle kartrdm iin, o zavall M. Guizot'ya bsbtn can ve gnlden kerata diyordum... Zaten o krmz suratl herifi mahallede seven yoktu! Kpekler, ocuklar, herkes ona di biliyordu. Yalnzca arap, ara sra adam yumuatmak iin, dkknnn aralndan ona bir kadeh arap uzatrd. Krmz suratl herif, sanki oral deilmi gibi, yaklar evrede bir st var m yok mu diye, sana soluna bakar, sonra geerken lp! Bir kadeh arabn bu kadar el abukluuyla temizlendii grlm ey deildi. Kurnazlk, tam dirseinin havaya kalkt zaman gzetlemek ve o anda arkadan yaklap: - Aman avu! Subay geliyor! diye barmakt. te Paris halk byledir. Beki ve polis mi, vur abalya. Herkes bu zavalllardan nefret etmeye, onlara kpek gzyle bakmaya alktr. Bakanlar trl rezillikler yapar, cezalarn kollukular eker. yle az tadyla bir devrim oldu mu, bakanlar Versailles'da, kollukular dakanalda soluu alr... Neyse sz uzatmayalm. Paris'te bir eyler oldu mu, haberini nce bizler alrdk. O gnler, mahallenin btn yumurcaklar, birbirimizle szleir ve hep birlikte semtten aa inerdik. Gelip geenler: - Monmartre Soka'nda... Hayr! Saint-Denis Kaps'nda! diye barrlard. Oralarda ii gc olanlar, yol bulup geemedikleri iin, fkeli fkeli geri dnerlerdi. Kadnlar frnlara koard. Ana kaplar kapanrd. Btn bunlar bizi bsbtn azdrrd. ark sylerdik, geerken kk sokak satclarna arpardk. Onlar da frtnal gnlerde yaptklar gibi, abucak iportalarn, sergilerini toparlayp giderlerdi. Kimileyin kanala vardmzda, kprler alm olurdu. Binek ve yk arabalar orada durakalrd. Arabaclar boyuna sver, halk meraka derdi. Oysa biz, o zamanlar semti Temple Soka'ndan ayran o basamakl byk geitten koa koa kar ve bulvarlara gelirdik. Karnaval ve bakaldr gnlerinde bulvarlar pek elenceli olurdu. Hemen hi arabaya rastgelinmezdi. Koca yolun ortasnda, gnlmzn diledii gibi koturup dururduk. Bu mahallelerdeki dkknclar, bizim getiimizi grnce, iin iinden ne kacan bilirler ve he-

men maazalarn kapatrlard. Fakat kepenkleri indirdikten sonra da, kaplarnn nnde, yaya kaldrmnda dururlard. nk Parislilerde merak, her eyden stndr. Sonunda kara bir yn halinde halk, kalabal grdk. Hah ite oras!.. Yalnzca iyi grmek iin, ilk sraya gemek gerekirdi. Aman Allah, ensemize ne tokatlar inerdi... Ama yine, sa solu ite kaka, bacaklarn arasndan kayarak sonunda ne geerdik... Herkesin nnde yer bulunca, rahat birer soluk alrdk, koltuklarmz kabarrd. Dorusu seyir de bu glklere deerdi, hani. Belindeki earbyla komiserin yolun ucundan skn edip bo alanda ilerlediini grnce yreim yle arpard ki, ne Msy Bocage, ne de Msy Mlingue'in nnde bylesini duymammdr. tekiler: - Komiser! Komiser! diye barrlard. Ben hi sesimi karmazdm. Korkudan, zevkten, daha bilmem neden, dilerimi skar ve kendi kendime: - Komiser geldi, derdim. Aman dikkat, neredeyse, sopa fasl balar. Ama yine asl beni coturan sopa fasl deil, siyah elbisesinin zerindeki earb ve bir sr ako (2) ve keli apka arasnda, kendisine ziyarete km grnmveren kocaman silindir apkasyla o eytan herifti ve yreimi hoplatrd... nce bir trampet alnr, arkasndan da komiser bir eyler mrldanmaya balard. Bizden epey uzak olduu iin, derin sessizlie karn sesi havaya gider ve biz de: - Mn... mn... mn...lardan baka bir ey duymazdk. Ama sokak toplantlaryla ilgili yasay biz de onun kadar bilirdik. Sopa faslna geilmeden nce, uyarya hakkmz olduundan haberimiz vard. Onun iin ilk uyarda kimse yerinden kmldamazd. Herkes, elleri cebinde, olduu yerde rahat rahat kalrd... Ama ikinci trampette, frrt! Sanki bir keklik srs havalanyormu gibi, barmalar, rmalar, bir nlk, apka ve kasket uumasdr giderdi. Sonra geride, sopalar habire inmeye balard. Vallahi, bize bu kadar coku verecek bir tiyatro oyunu yoktur. Tam bir hafta bakalarna anlatacak ey kard. Hele:

- nc trampeti duydum! diyebilenlerin koltuklarna karpuz smazd. Ancak unu da sylemeli ki, bu oyunda kimileyin kafa gz yarld da oluyordu. rnein, bir gn Sainte-Eustache dolaylarnda, komiser hesabn nasl yapt bilmiyorum;daha ikinci trampette, kollukular ellerinde sopalarla halkn iine dalverdiler. Elbette ki yanma dek gelmelerini beklemedim. Ama, kck bacaklarm istediim kadar aaym, bu izbandutlardan biri beni gzne kestirmi olacak ki, peimi brakmad. yle sktrd, yle sktrd ki, birka kez sopasnn yelini duyumsadktan sonra, sonunda kendisini de tepeme yedim. Aman Allahm o ne sopayd! Donanmann bylesini hi grmemitim... Kafam yarlm, beni eve ylece gtrmlerdi. Ama uslandm m sanki; ilgisi yok!.. Bizim zavall anack, bama slak bezler koyduka, ben daha: - Su bende deil, diye barp duruyordum. O komiser keratas bizi aldatt... Yalnzca iki kez trampet aldrd... BR LK GSTER AKAMI YAZARIN ZLENMLER Tam saat sekizde balayacak. Be dakika sonra perde alacak. Makinistler, ynetmen, sahne gerelerine bakan adam, herkes yerli yerinde. lk sahnenin oyuncular yerlerine geiyor, durumlarn alyorlar. Son kez olarak perdenin deliinden bakyorum. Salon hncahn. Anfiteatr eklinde sralanm k iinde glen, kprdanan bin be yz kafa. lerinden birkan yle byle tanyorum; ama yzleri bana deimi gibi geliyor. Bunlar tepeden bakan, kaba saba, hk mk dinlemeyen suratlar. Gzlkler perdeye evrilmi, imdiden tabanca gibi bana nian alyor. Bir kede, beklemenin skntsyla rengi umu, birka dost yz de var. Fakat ilgisizler; bit yenii arayanlar o kadar ok ki! Btn bu insanlarn dardan getirdikleri eyler; o kayg, dalgnlk, ura, gvensizlik yn... Btn bunlar datmak, bu skntl, ktlk bulatrc havay yarp gemek, bu yzlerce varl bir tek dnceye balamak gerekeceini, drammn bu ta gibi sert baklar yaamyla klandrmadan yaayamayacan dndke ok kt oluyorum... Biraz daha beklemek, perdenin kalkmasna engel olmak istiyorum. Ama gemi ola. Yere kez vuruldu bile. Orkestra da almaya balyor... Sonra derin bir sessizlik ve kuliste kulama gelen bouk, uzak, salonun genilii iinde yitmi bir ses. Demek bizim oyun balad. Ah zavall, bu da m bana gelecekti?..

Ne korkun dakika! nsan nereye gideceini, ne yapacan bilemiyor. i iine smazken, bir kulis direine yaslanarak, oradan kulak m kabartsn? nsan kendisi o kadar yreklendirilmeyi gereksinirken, oyuncular m yreklendirmeye alsn? Ne dediini bilmeden mi sz sylesin? Kafasnn baka yerlere takld, baklarnn danklndan belliyken, kalkp da glmsesin mi? Adaam sen de! Salonun iine szlmek ve tehlikeye kardan bakmak, hepsinden iyi. Alt kat localarndan birine gizlenip, sanki iki ay sreyle yaptmn evresinde bu sahnenin btn tozlarnn dalgalandn gren, btn bu el kol devinimlerini, btn bu sesleri, kaplarn alp kapanmasndan tutunuz da havagaznn ayarna kadar en kk bir sahne dzeni ayrntsn dzenleyen ben deilmiim gibi, ilgisiz, soukkanl bir izleyici kalbna girmeye alyorum. Bu ok tuhaf oluyor. Dinlemek istiyorum, fakat dinleyemiyorum. Her ey beni skyor, rahatsz ediyor. Loca kaplarnn anahtarla atr atr almas, taburelerin takrdamas, birbirini kkrtan, birbirine yant veren ksrk fasllar, yelpaze ardndan fsldamalar, ipekli kumalarn hrts; ksaca bana pek byk gelen bir sr ufak tefek grlt. Sonra devinimlerdeki, tavrlardaki dmanlk, pek holanm grnmeyen srtlar, sklmlarn yaylp btn dekoru kapatacak gibi olan dirsekleri. nmde, burundan takma gzlkl bir delikanl, cidd cidd not alyor ve: - ocuka! diyor. Yandaki locada yava sesle konuuluyor: - Biliyorsunuz ki yarn bu i olacak. - Yarn m? - Evet, kesinlikle yarn. Yarnn bu adamlar iin pek nemli olduu grlyor. Oysa ben, yalnzca bugn dnyorum!... Bu karklk iinde szlerimden hibiri, hedefini bulamyor, insann iine ilemiyor. Oyuncularn sesleri ykselecek, salonu dolduracak yerde, rampaya gelip dayanyor, cretli alklarn aptalca amatas arasnda, cuppadak, suflrn deliine dyor... u yukardaki adam da niin kzyor, bilmem ki! Dorusu korkuyorum, artk gidiyorum. Dardaym. Yamur yayor, ortalk zifiri karanlk, ama ben ayrmsamyorum. Ikl kafalaryla localar, galeriler, daha gzlerimin nnde dnyor. Ortada da sahne, devinimsiz

bir nokta gibi parlak, ben uzaklatka kararyor. stediim kadar yryeyim, silkineyim, bouna, hep onu, o lanetli sahneyi gryorum ve ezbere bildiim oyun, beynimin iinde ac ac oynamay, srklenmeyi srdryor. Sanki korkulu bir d yklenmi gidiyorum ve karabasana, bana arpp geen insanlar, sokan irkefini ve grltsn katyorum. Bulvarn dnemecindbir slk sesi duyuncaduruyorum; elim ayam titriyor. Hay koca budala! Oras atl otobs dura... Yine yryorum. Yamur bir kat daha yeinleiyor. Bana yle geliyor ki, orada da, oyunun stnde yamur yayor, her ey bozuluyor, srlsklam oluyor ve utanan, paavraya dnen kahramanlarm, havagaz ve suyla parl parl olmu kaldrmlarda bata ka ardm sra geliyor. Bu kt dnceleri kafamdan atmak iin bir kahveye giriyorum. Bir eyler okumaya alyorum. Ama harfler birbirine giriyor, dans ediyor, uzuyor, kaynayor. Artk szcklerin ne anlama geldiini anlamaz oluyorum. Hepsi bana garip, anlamsz grnyor. Bu durum, birka yl nce, deniz stnde, frtnal bir gnde, bir kitap okuyuum vard, onu anmsatyor. Su iinde kalm baaltnda, bir yana bzlm, elime de bir ngilizce dilbilgisi almtm. te orada, dalgalarn ve krlan direklerin grlts iinde, tehlikeyi dnmemek, gverteye devrilip yaylan o yeilimtrak su ynlarn grmemek iin, kendimi btn btne ngilizce'deki "th" sesinin incelemesine vermeye abalyorum. Ama istediim denli yksek sesle okuyaym, szckleri yineleyeyim, bara bara syleyeyim, denizin ulumalar ve frtnann serenlerin yukarsndaki keskin slklaryla dolup ien kafama hibir ey girmiyordu. u anda elimdeki gazete de, bana ngilizce dilbilgisi kitabm gibi anlalmaz geliyor. Ama yine, nme serdiim byk sayfaya gzlerimi dike dike, ksa ve skk satrlar arasnda, yarnki makalelerin serpilip aldn ve dikenli allarla ac mrekkep dalgalar arasnda zavall admn rpnp durduunu grr gibi oluyorum... Birdenbire havagaz kslyor; kahveyi kapyorlar. Ne de abuk! Acaba saat ka? .....Bulvarlar pek kalabalk. Tiyatrolardan halk boanyor. Sanrm oyunumu gren insanlarla karlayorum. Sormak, renmek istiyorum ve ayn zamanda yksek sesle sylenen grleri ve sokak ortas konumalarn iitmemek iin, hzl hzl yoluma gidiyorum. Ah, imdi evlerine dnen ve oyun yazmam olan insanlar, nasl da mutlu... Yine tiyatronun nndeyim. Her yan kapal, karanlk. Anlald, bu gece bir eyler renemeye-

ceim. Ancak slak ilanlar ve henz kapda gz krpan sra sra fenerler karsnda iim ezilir gibi oluyor. Az nce, btn u bulvar kesine grlt ve k olarak yayldn grdm bu byk bina, yangndan km gibi sessiz, karanlk, ssz ve srlsklam.... Haydi, artk bitti. Alt aylk alma, dlem, yorgunluk, umut, her ey yand, bitti; bir gecenin havagaz alevinde uup gitti. PEYNR ORBASI Beinci katta kk bir oda, yamurun dama alan pencerelerin zerine dikine yad ve -imdiki gibi gece olunca- damlarla birlikte karanln ve borann iine karma benzeyen o at aralarndan biri. Ama yine pek iyi, pek rahat. eri girilince, insana sert yelin grlts ve oluklarda parldayan yamur sularyla bir kat daha artan, ne olduunu bilmediim bir rahatlk ve alma duygusu geliyor. nsan kendisini byk bir aacn tepesinde scak bir yuvada sanyor. imdilik yuva bombo. Odann sahibi ierde yok. Fakat neredeyse gelecei ve odada sanki her eyin onu bekledii duyumsanyor. Kl balam gzel bir atein stnde kk bir tencere rahat rahat, honut bir mrltyla kaynyor. Dorusu bir tencere iin, zaman epey ge. Nitekim bu da, alev gre gre kararm kenarlarna baklnca ie alkn olduu anlalyor, ama yine de ara sra sabrszlanyor ve buunun gcyle kapa kalkyor. O zaman iinden itah ac bir scaklk ykseliyor ve btn odaya yaylyor. Ah o peynir orbasnn gzel kokusu! Kimileyin de kll ate biraz canlanyor. Ktklerin arasndaki kller kyor ve kk bir alev, denetliyor da her eyin yerli yerinde olup olmadn yokluyormu gibi, oday alttan aydnlatarak taban tahtalar zerinde sekiyor. Evet, dorusu, her ey yerli yerinde; efendi, ne zaman can isterse, gelebilir. Pencerelerin Cezayir ii incecik perdeleri ekilmi, ayn tller karyolay pek gzel evrelemi... te orada, ocan yannda byk bir koltuk uzanyor. Bir kede sofra kurulmu, stnde hemen yaklmaya hazr bir lamba, bir kiilik tabak, kak ve atal, taban yannda da tek bana sofraya oturanlarn yolda bir kitap... Nasl tencere ateten kararmsa, tabaklarn iekleri de sudan sararm, kitabn kylar burumu, her eye bir alkanln biraz yorgun sevgisi sinmi. Efendinin her gece eve pek ge dnd ve her dnnde iin iin pien ve oday misk gibi kokulu ve scak tutan byle yaln ve hazr bir akam yemei bulmaktan holand anlalyor. Ah o peynir orbasnn gzel kokusu!

Bu bekr odasnn dzenini grnce, sahibinin bir memur, btn yaamlarna tam vaktinde daireye gitmek alkanlyla etiketli dosya dzeni sinmi o titiz insanlardan biri olduunu kestiriyorum. Byle ge dnmesi iin de, sanrm posta ya da telgrafta gece iinde alyor olmal. Onu buradan, bir parmakln arkasnda, alpaka kolluklar ve kadife takkesiyle, mektuplar pullayarak, ayrarak, telgraflarn mavi eritlerini makaralarndan kararak, uykuya ya da elenceye dalan Paris'e btn ertesi gnk ileri hazrladn gryorum. Ama hayr, byle deilmi. Ocan kk alevi oday yoklarken, duvara aslm kocaman fotoraflar aydnlatyor. Karanlktan hemen, yaldzl ereveler iinde, grkemli harmanilere brnm imparator Auguste, Muhammed, Roma valyesi ve Ermenistan valisi Flix, talar, miferler, kefiyeler ortaya kyor, btn deiik balklarn altnda hep ayn arbal ve dik ba, ev sahibinin, yesin diye bu misk kokulu orbann scak kller stnde iin iin piip kaynad o mutlu soylunun ba... Ah o peynir orbasnn gzel kokusu! Kukusuz deil; o, posta memuru filan deil. O bir imparator, bir dnya egemeni, haftann her gecesinde Odon'nun kubbesini n n nlatan ve: - Korumanlar, yakalayn unu! deyince, onlarn hemen buyrua uyduklar, o Tanr'nn sevgili kullarndan biri. u anda, orada rman br yakasndaki saraynda bulunuyor. Ayanda yksek keli ark, srtnda harmani, stunlar arasnda dolayor, iirler okuyor, kalarn atyor ve trajedilerin sylevlerinde can sklm gibi harmanisine sarnyor. Gerekten bo sralar nnde oynamak yle zc ki! Hele trajedi gecelerinde Odon salonu pek geni, pek souk oluyor!.. Harmanisinin altnda yar donmu imparator, birdenbire, btn vcudunda scak bir soluun dolatn duyumsuyor. Gz parlyor, burun delikleri alyor... Eve dnnce, odasn henz scak, sofray kurulu, lambay hazr ve btn o kk yuvasn, zel yaamlarnda sahnedeki biraz savruk durumlarnn acsn karmak isteyen sanatlarn o kentsoylulara zg titizliiyle dzenli bulacan dnyor. Tencerenin kapan kaldrdn ve iekli tabana orba doldurduunu grr gibi oluyor. Ah o peynir orbasnn gzel kokusu! Artk o andan sonra bsbtn baka bir adam oluyor. Harmanisinin dzgn kvrmlarnda, mermer merdivenlerde, stunlarn katlnda kendisini skan hibir ey kalmyor. Canlanyor, oyununa hz veriyor; olay hzla sonuca gtryor. Dnn bir, ya ate snverirse... Zaman getike, gznde tten eyler biraz daha yakna geliyor ve kendisine

yle bir g veriyor ki. alacak ey! Odon'un havas snyor. Orkestra koltuklarnda uyuukluktan kurtulan gedikli izleyiciler, bu Marancourt'un, zellikle son sahnelerde, gerekten olaanst olduunu gryorlar. Pek doru, oyunun sonunda, hainlerin hanerlendii, prenseslerin evlendirildii o kesin dakikalarda, imparatorun yz yle garip bir erin ve mutluluk iinde ki. O denli coku ve tiratla karn bsbtn ackm, kendisini odasnda, kck sofrasna oturmu sanyor ve peynir orbas tam kvamnda piip de scak scak sofraya gelince, kaa taklan o gzelim beyaz iplikleri daha imdiden gryormu gibi, baklar tatl bir glmsemeyle Cinna'dan Maxime'e (3) gidip geliyor. SON KTAP Merdivende biri bana: - ld!.. dedi. Aslnda oktan beri bu kt haberi iiteceimi duyumsuyordum; gnn birinde bu kapda byle bir haberle karlaacam biliyordum. Ama yine de bu lm beni beklenmedik bir eymi gibi etkiledi. im burkulmu, dudaklarm titreye titreye, bu alakgnll yazar evine girdim. alma odas en geni yeri kaplyordu. nceleme ve aratrma, bask kurarak evin btn rahatn, btn aydnln kendisine ayrmt. Pek alak, kk bir karyola zerine uzanm yatyordu. Ktla dolu masas, sayfalarn ortasnda birdenbire kesilivermi iri yazs, henz hokkann iinde duran kalemi, lmn nasl anszn geldiini gsteriyordu. Karyolann arkasnda, karalamalar ve dank ktlarla tklm tklm dolu mee aacndan byk bir dolap, hemen bann stnde aralk duruyordu. evrede hep kitap, kitaptan baka bir ey yok. Her yerde, raflarn zerinde, iskemlelerin zerinde, yaz masasnn zerinde kitap, karyolann ayak ucuna varncaya dek, her kede, yerde st ste yl kitaplar. O, urada masasna oturmu, yaz yazarken bu tkklk, bu tozsuz danklk, baklara ho gelebilirdi. nk o zamanlar bu danklkta yaam, alma neesi vard. Ama imdi bu cenaze odasnda, insann iini burkuyordu. Yn yn ken bu zavall kitaplarda, kalkp gitmeye, rastlantnn, ak artrmalara, rhtm boyundaki dkkn nlerine dalm, yelin ve amasz dolaanlarn kartrd o grkemli kitaplnda yitip gitmeyebir hazrlan grlyordu. Onu yatanda pm, o ta gibi soukve ar alnn dudaklarma demesiyle sarslarak, ayakta kendisine bakyordum. Birdenbire kap ald. eriye ykl, soluk solua bir kitap ra neeyle girdi ve masann zerine, henz basmevinden km bir paket kitap koydu.

- Bachelin gnderiyor! diye bard; sonra karyolay grnce, geriledi, kasketini kard ve sessiz sedasz ekilip gitti. Kitap Bachelin'in bu bir ay gecikmi, hastann sabrszlkla bekleyip de ancak lsnn eline geen kitap paketinde rktc bir alay vard... Zavall dost! Son kitabyd, en ok gvendii kitab. Daha o zamanlar ateten titremeye balayan elleri, ne byk bir titizlikle taslaklar dzeltmiti! Baslan ilk kitab grebilmek iin nasl da ii titremiti. Son gnlerinde, artk sz sylemeye gc kalmaynca, gzleri hep kapya dikili kalyordu. Basmevi iileri, kalfalar, ciltiler, bir kiinin yaptna alan btn o kalabalk, bu ac ve bekleyi dolu baklar grm olsayd; zamannda, yani bir gn nce yetimek ve can ekiene, taze kitap kokusunda ve harflerin temizliinde, kafasnn iinde daldn ve karanla girdiini duyumsad o dnceye yeniden kavuma sevincini vermek iin, eller ivedi davranr, harfler abucak sayfa, sayfalar da cilt olurdu. Dahas, sapasalamken de, bu, yazarn asla bkmayaca bir mutluluktur. Yaptnn ilk kopyasn amak, onu artk, hep biraz belirsiz bulunduu beynin o byk kaynamasnda deil de, kitapta, kabartma halinde grmek, ne ho bir izlenimdir! Genlikte bu, insann gzlerini kamatrr. Bana gne vurmu gibi harfler, mavi, sar aylalarla yansr. Daha sonralar, bu yaratc sevincine biraz da zn, sylemek istenen szleri sylememi olmak yazklanmas karr. imizde yaattmz yapt, bize hep ortaya koyduumuz yapttan daha gzel gelir. Kafadan kalkp ele varan bu akta, neler neler yiter gider! Kitabn z, dlemin derinliklerinde grlecek olursa, Akdeniz'in sular iinde, yzen kk ayrmlar gibi dolaan o gzel deniz analarna benzer ki, kumsala dtler mi, birazck sudan, yelin annda kuruttuu rengi gitmi birka damladan baka bir ey deildir. Ne yazk, zavallcn payna, son yaptndan ne byle bir sevin, ne de byle bir dlem krkl dmt. Yastkta uyuyan bu devinimsiz ve ar ba, yannda da, vitrinlerde grnecek, sokan grltsne, gnlk hayata karacak, yoldan geenlerin, baln yazarn adyla o belediye dairelerinin znl defterine gemi, ama ak renk kapak stnde, o kadar yze glen, o kadar i ac duran ayn adla birlikte yle bir gz atp okuyacaklar, anlarnda, gzlerinin iinde alp gtrecekleri bu yepyeni kitab grmek, insann yreini szlatyordu. Ruh ve beden bilmecesi, btnlyle buradayd; topraa gmlecek ve unutulacak olan bu kaskat kesilmi bedenle, gzle grlen, canl, belki de lmez bir ruh gibi ondan ayrlan u kitap arasndayd: Yanbamda alamakl bir ses, yavaa:

- Bana bir kitap vereceine sz vermiti... dedi. Hemen dndm ve altn gzlklerin altnda tandk, kk, parlak, fldr fldr iki gz grdm. Tandk diyorum ama, yaz yazan dostlarm, o hepinizin tanddr. Kitap meraklsdr. Bir yaptnzn kt duyurulunca, evinize gelip kapnz, kendisi gibi utanga ve yapkan iki hafif vurula alan adamdr. Glmseyerek, kamburunu kararak ieriye girer, evrenizde pervane gibi dner, size "Sevgili stat" der ve son kitabnz alp gtrmeden gitmez. Yalnzca son kitabnz! Kendisinde teki kitaplarnzn hepsi vardr da, yalnzca sonuncusu yoktur. Herifi savmann bir yolu? yle tam zamannda gelir, sizi, szn ettiim sevincin ortasnda, kitap gndermelerin, sunu yazlarn yazmann kendinizden gemiliiniz srasnda yle bir kstrr ki! Ah o inanlmaz adam! Ne o bir trl almayan kaplar, ne o buz gibi souk karlamalar, ne yel, ne yamur, ne uzaklk, hibir ey onu yldramaz. Ona sabahleyin Pompe sokanda, Passy'nin o saygdeer yalsnn kk kapsn gzetlerken rastlanr. Akam, koltuunun altnda Sardou'nun yeni bir dramyla Marly'den dnd grlr. Bylece her gn bir yerde, her gn birinin peindedir. Hibir ey yapmadan mrn, bir metelik harcamadan da kitapln doldurur. Dorusu, ta bu lm deine dek gelebilmesi iin bu adamda kitap tutkusunun rktc boyutta olmas gerekti. Sonunda sabrm yitirerek, kendisine: - Pek iyi, aln kitab! dedim. Kitab almad, sanki yuttu. Kitab iyice cebine daldrdktan sonra, hi kmldamadan, konumadan, boynunu bkerek, zgn bir edayla gzlklerinin camlarn silerek, olduu yerde kald... Acaba ne bekliyordu? Kendisini alkoyan neydi? Belki biraz utanma, hemen kalkp gitmenin gl, sknts. Sanki yalnzca bunun iin gelmemi miydi? yle deilmi! Masann stnde, yar alm sarma kdnn iinde, tam amatr ii, kaln ciltli, ular kesilmemi, geni kenarl, blm balar iekli, ssl birka kitap gzne ilimiti ve dalgn bir durumda olmasna karn akl, dncesi, gz hep oradayd... Zavall, neredeyse a olacakt! Hibir eyi gzden karmamak takana, ne bel eymi!... Ben de sanki zntmden syrlm, lnn baucunda oynanan bu dokunakl kk komediyi, gzyalarmn arasndan izlemeye balamtm. Merakl, yavaa, hi sezilmeyen kprdanmalarla masaya

yaklat. Elini sanki rastgeleymi gibi, ciltlerden birinin stne koydu, kitab evirdi, at, kdn yoklad. Gittike gzleri parlyor, yanaklarna kan geliyordu. Kitap bys etkisini gsteriyordu... Nihayet dayanamayarak, kitaplardan birini ald, bana yavaack: - Msy de Sainte-Beuve iin! dedi, tel ve aknlk iinde, elinden alrlar korkusu ve belki de Msy de Sainte-Beuve'e gtrmek iin aldna beni iyice inandrmak amacyla, pek arbal, anlatlmas olanaksz bir ciddilikle: - Fransz Akademisi yelerinden!.. diye ekledi ve gzden uzaklat. SATILIK EV Kapnn stne, geni aralndan kk bahenin kumuyla yolun topra birbirine karan, yerine tpatp oturmam tahta bir kapnn stne, epey zamandan beri, yaz gnei altnda devinimsiz duran, gzn sert yellerinde sarslan, rpnp duran bir levha aslmt: SATILIK EV evrede ylesine bir sessizlik vard ki, bu levhadan evin bombo olduu anlam da karlabilirdi. Ama, yine de evin iinde oturanlar vard. Duvar biraz aan tula bacadan szlen birazck mavimtrak duman, tpk bu yoksul ateinin duman gibi gizli, ekingen ve znl bir var oluu aa vuruyordu. Sonra kapnn sallanan kanatlar arasndan, bir ak artrmay, bir g gsteren o bakmszlk, boluk, karmakarklk yerine, pek dzgn sralanm taflanl yollar, stleri yuvarlak kesilmi tneller, havuzun yannda sulama kovalar, eve dayal bahvan gereleri grnyordu. Ev, kk bir merdivenle o bayr aa arsas zerinde dengesini bulmu, birinci kat glgeye, yer katysa gnee gelen bir ky evinden baka bir ey deildi. Gneli yanndan baklnca, bir limonlua benziyordu. Basamaklar zerinde stste duran cam fanuslar, bo, devrilmi iek sakslar, scak ve ak kumun stne sralanm mine iei ve tr sakslar vard. Aslnda iki byk narn alt dnda, btn bahe gne iindeydi. Dallar demir tellerle yelpaze gibi tutturulmu ya da ardaa sarlm yemi aalarnn, meyveler daha irilesin diye, biraz yapraklar budanmt. Srk zerinde ilekler, nohutlar da vard. Btn bunlarn arasnda, bu dzen ve bu sessizlik iinde, btn gn bahe yollarnda dolaan, sabahn serin saatlerinde tarlalara su veren, dallar ve kenarlar kesen ve ayklayan, hasr apkal, yal bir adam. Bu adam, kyde kimseyi tanmyordu. Kyn biricik sokanda her kapda duran ekmekinin arabasndan baka, kendisini ziyarete gelen yoktu. Hepsi de pek verimli, meyve bahesi olmaya pek elverili byle bayr st toprak peinde koan baz kimseler, ara sra, levhay grnce duruyorlar ve kapy alyorlard. nce, evden ses seda kmyordu. kinci

alta, bahenin dibinde bir tahta yemeni grlts yaklayor ve yal adam, kzgn kzgn, kapy aralyordu: - Ne istiyorsunuz? - Ev satlk m? Adamcaz kendini skarak: - Evet... diyordu. Satlk; ama haberiniz olsun ok para istiyorlar. Hemen kapy rtmeye hazr eliyle de, ieriye girmesinler diye, yolu kapyordu. Baklar o kadar fkeli oluyordu ki, daha gzleriyle sizi kovuyor ve bir ejderha gibi sebze tarlalarna ve kum deli kk avlusuna bekilik ederek, kap aralndan uzaklamyordu. O zaman alclar, nasl bir deliye attklarn, hem evini satla karmann, hem de aman alc kmasn diye zerine titremenin ne biim bir delilik olduunu dne dne yollarna koyuluyorlard. Bir gn, bu iin asln rendim. Kk evin nnden geerken, pek cokulu bir konuma, bir tartma grlts duydum: - Satmalsnz baba, satmalsnz... Bize sz verdiniz... Yal adamn sesi titreye titreye: - Elbette, ocuklarm, benim istediim de o... Elbette! te, levha bile astm. Bylece, Paris'te kk birer dkkn sahibi olan oullaryla gelinlerinin, kendisini bu pek sevdii yeri elden karmaya zorladklarn rendim. Neden? Bilmiyorum. Yalnz u var ki, bunlar iin pek srncemede kald kansna varmlard. O gnden sonra, dzenli olarak her pazar gelip zavally sktrmaya, verdii sz tutsun diye zorlamaya baladlar. Topran bile btn bir hafta srlmekten, ekilmekten yorgun dp dinlendii pazar gnlerinin o derin sessizliinde, olup bitenleri sokaktan pek gzel duyuyordum. Dkknclar, bir yandan kuka oynarken, bir yandan da aralarnda konuuyorlar, tartmaya dalyorlard. Bu crlak seslerde para szc, birbirine arpan kaydrak talar gibi nlyordu. Akam olunca, herkes gidiyordu. Yal adam onlar uurlamak iin yolda birka adm birlikte yrdkten sonra, hemen geri dnyor, tam bir hafta rahat edeceini dnerek, keyifli keyifli, kocaman kapsn kapyordu. Bir hafta sreyle, ev yine sessizlie gmlyordu.

Gnete yanan kk baheden, ar admlar altnda ezilen ya da trmkla dzeltilen kumlarn trtsndan baka bir ey duyulmuyordu. Ama yine haftadan haftaya yal adam, biraz daha sktrlyor, biraz daha skntya sokuluyordu. Dkknclar her yola bavuruyorlard. Adamcaz kandrmak iin, kk ocuklarn birlikte getiriyorlard. - Elbette ev satlnca, gelip bizimle birlikte oturacaksnz, bykbaba. Greceksiniz, hep bir arada ne gzel gnler geireceiz! Arkasndan da gizli kapakl fiskoslar, bahe yollarnda bir trl bitmek bilmeyen gezintiler, yksek sesle hesap kitaplar. Bir seferinde kzlardan birinin: - Kulbe, on para etmez... Ykcya vermekten baka bir eye yaramaz, diye bardn iittim. Yal adam, hi sesini karmadan dinliyordu. Kendisinden, sanki lm gibi, evinden de, sanki ykcya verilmi gibi, sz ediyorlard. O, gzleri ya iinde, kamburunu kararak, geerken alkanlkla koparlp atlacak bir dal, urasna burasna dokunulacak bir yemi arayarak, dolayordu. Yaamnn bu kk toprak parasna kk sald o kadar akt ki, hi kimsenin hibir zaman kendisini bu yerden skp koparmaya gc yetmeyecekti. Nitekim, ne derlerse desinler, yola kma gnn hep erteye brakyordu. Yazn, henz ham ham kokan, biraz mayho meyvalar, kirazlar, frenk zmleri olgunlamaya yz tutunca, kendi kendine: - rn bekleyelim, diyordu... Sonra hemen evi satarm. Fakat rn alnnca, aalarda kiraz kalmaynca, eftalilere, sonra zmlere, zmlerden sonra da, hemen hemen kar altnda toplanan o gzelim mumulalara sra geliyordu. Derken k bastrd. Krlar kapkara, bahe bombotu. Artk ne geen var, ne de alc. Dahas, pazar gnleri, dkknclar bile uramyordu. Yamur ve sert yelle ters yz olan o anlamsz levha yol stnde sallana dursun, yal adamn nnde, rahat rahat tohumluunu hazrlayacak, yemi aalarn budayacak koca ay vard. Sonunda sabrlar tkenen ve babalarnn alclar karmak iin elinden geleni yapt kansna varan ocuklar, bir kar yol buldular. Gelinlerden biri gelip eve yerleti. Bu, daha sabah sabah sslenip pslenen, alverie alkn kimseler gibi gler yzl, yapmacktan holanan, dalkavukasna tatl dilli, bir dkknc karsyd. Sanki yol onunmu gibi, kapy ardna kadar ak tutuyor, yksek sesle konuuyor ve gelip geenlere:

- Buyurun bakn, satlk ev var! demek istiyormu gibi glmsyordu. Artk zavall yal adamda rahat huzur kalmamt. Kimi zaman, kadnn orada olduunu unutmaya alarak, bir ayaklar ukurda olup da lm korkusunu bastrmak iin tasarlar dnmekten holanan kimseler gibi, sebze tarhlarn belliyor, yeniden tohum atyordu. Dkknc kadn, peini hi brakmyor ve adamcazn bann etini yiyordu: - Aman, neye yarar ki?.. Eller iin mi bu kadar zahmete giriyorsunuz? Yal adam yant vermiyor ve artc bir direnle, iine sarlyordu. Baheyi kendi haline brakmak, onu gzden karmak, dahas, elden karmaya balamak demekti. Bundan dolay, ne yollarda bir avu ot, ne de gl fidanlarnda bir tutam arsz brakyordu. Zaman geiyor, eve bir trl alc kmyordu. Sava zamanyd. Kadn istedii kadar kapy ak tutsun, istedii kadar yola gz szsn, g arabalarndan baka bir ey gemiyor, ieriye tozdan baka bir ey girmiyordu. Gn getike, kadn biraz daha huysuz oluyordu. Paris'te iinin bana dnmesi gerekiyordu. Kaynbabasna pek ac sitemlerde bulunduunu, onunla kavga eder gibi konutuunu, kaplar kttedek kapadn duyuyordum. Yal adam, hibir ey sylemeden boynunu bkyor, bezelyelerinin filiz verdiini, "SATILIK EV" levhasnn hep ayn yerde olduunu grerek kendini avutuyordu. ... Bu yl, yazla gelince, evi yine eski yerinde buldum. Ama ne yazk ki, levhadan eser kalmamt. Yrtlm, rm duyurularsa duvar boyunca sarkp duruyordu. Artk i bitmi, ev satlmt! Koyu renkli koca kapnn yerinde, yuvarlak tepeliiyle henz yeile boyanm bir kap, aradan bahe grnen kafes kafes oymal bir kap bulunuyordu. Artk o eski yemi bahesinden eser kalmamt; ortada kentsoylu beenisine uygun bir iek tarh, imen ve elale dankl vard. Merdiven sahanlnn nnde sallanp duran madensel bir byk yuvarlak, btn bu grnm yanstyordu. Bu yuvarlakta bahe yollar i renkli iek eritlerine dnmt ve iki yayvan figr, alabildiine geniliyordu. Bir bahe koltuuna gmlm, ter iinde, kpkrmz, iman bir adamla, bahe kovasn kaldrarak: - Knaieklerine on drt kova su verdim! diye baran, soluk solua, dev anas gibi bir kadn.

Evin stne bir kat daha kmlar, bahe duvarlarn yenilemilerdi. Henz boya kokan, bu onarm grm kecikte biri piyanoda, btn gcyle tannm kadriller ve dans polkalar alp duruyordu. Yola dklerek temmuzun toz bulutuna karan ve dinlemesi insan terleten bu dans havalar, bu kocaman iekler ve kocaman karlar curcunas, bu takn ve baya nee yreimi burkuyordu. u bahede ylesine mutlu, ylesine dingin dolaan zavall adamcaz dnyor ve gelini kk ticaretevinin geliri olan paracklarn n n ettii yepyeni bir tezghn arkasnda alm satarken, onun Paris'te hasr apkas ve yal bahvan kamburuyla can skkn, utanga, dokunsanz alayacak gibi, dkknn i yannda drt dndn dlyordum. NOEL YKLER I MARAIS'DE BR NOEL YEME Marais'de "Seltz suyu" reticisi Msy Majest, Royale Alan'nda oturan dostlarnn evindeki noel yemeinden km, hafiften ark syleyerek kendi evine dnyor... SaintPaul kilisesinin an saat ikiyi alyor. Adamcaz kendi kendine: - Vakit amma da gemi ha! diyor ve admlarn hzlandryor. Ancak kaldrm talar kayyor, sokaklar karanlk ve arabalarn pek az olduu dnemden kalma bu Tanr'nn bels eski mahallede, bir sr dneme, ke bucak, kap nlerinde ata binenler iin binek talar var. Btn bunlar, zellikle noel yemeinde kadeh kaldrmaktan insann bacaklar biraz arlap gzleri de evreyi sememeye balaynca, hzl gitmeye engel oluyor... Sonunda M. Majest, evine varyor. Sonradan yeniden boyanm armasyla taze yaldz srlm bir levhann aynda parldad ssl ve byk bir kapnn nnde duruyor. Bu levhay retimevinin simgesi durumuna getirmitir: ESK NESMOND KONAI GEN MAJESTE SELTZ SUYU FABRKATR Bylece retimevinin btn sifonlarnda, bordrolarnda, balkl ktlarnda Nesmond ailesinin eski armas parl parl yanyor.

Ana kapdan sonra avlu geliyor, havadar, aydnlk, gndzn alnca btn soka a boan byk bir avlu. Avlunun dibinde, pek eski byk bir yap, kapkara, ilemeli, ssl duvarlar, yuvarlak demir balkonlar, stunlu ta balkonlar, ok yksek, stleri tepelikli, balkl, en yksek katlara ykselerek her biri atda birer kk at olarak beliren pencereler, sonra atnn stnde, arduvazlarn ortasnda yuvarlak, pek gzel, birer ayna gibi krlentlerle evrili kk pencereler. Sonra yamurla anm ve yeil renk balam byk bir ta merdiven, yukarda, tavan arasnn krna aslm sallanan ip kadar kapkara ve eri br duvarlara trmanan sska bir asma. Her yanda, ne olduunu bilmediim bir eskimilik, bir dertlilik... Buras eski Nesmond konadr. Gndzn konan grnm deiir. Her yerde, eski duvarlar stnde kasa, depo, iliklere buradan girilir yazlar yaldzla parlar ve duvarlar canlandrr, genletirir. Demiryollarnn ar yk arabalar, ana kapy sarsar; iiler, gelen mallar teslim almak iin, kulakta kalem, ta merdivene gelirler. Avlu sandklar, sepetler, saman ve uvalla tklm tklmdr. nsan bir retimevinde bulunduunu pek iyi duyumsar... Ancak geceleyin, o derin sessizlikte, glgeleri kark at ynlarna yanstp birbirine kartran o k dolunaynda, Nesmondlarn eski kona, yeniden saray oluyor. Balkonlar tentene tentenedir; i avlu byyor, eski merdivene yle blk prk klar dyor ki, bo oyuklar ve mihraba benzeyen belirsiz basamaklaryla, bir katedralin ke bucan andryor. zellikle bu gece M. Majest'ye, evi pek kurumlu geliyor. Bombo avludan geerken kendi ayak sesleriyle couyor. Merdiven ona pekbyk, zellikle klmas pek g grnyor. Sanrm noel yemeinin etkisi olacak... Birinci kata varnca, soluklanmak iin duruyor ve bir pencereye yaklayor. Eh, tarihsel evde oturmak, ne demekmi, anlasn! M. Majest air filan deildir, estafurullah. Ama yine, dolunayn mavi ktan bir rt yayd bu gzel, soylu avlusuna, kardan kukuleteleri altnda kendinden gemi atlaryla ml ml uyuyor gibi grnen bu eski derebeyi konana baktka, akl teki dnyaya gidiyor: - Ha? Ya Nesmondlar geliverirse... O srada rkn bir ngrak sesi duyuluyor. Ana kapnn iki kanad da birden alyor, hem yle abuk, yle yeinlikle ki, sokak feneri snyor. Birka dakika, orackta, kapnn karanlnda, ne olduu belirsiz bir srtnme ve fsltdr gidiyor. eriye girmek iin tartmalar, itiip kakmalar oluyor. te uaklar, bir sr uak, dolunayda prl prl, her yan aynal saltanat arabalar, kapnn hava akmna arpnca canlanan iki meale arasnda sallana sallana giren tahtrevanlar. Gz ap kapayncaya dek avlu tklm tklm doluyor. Ancak

merdiven ayanda bu karklk duruluyor. Arabadan inenler birbirlerini selmlyorlar ve evi biliyorlarm gibi konua konua ieriye giriyorlar. Sahanlkta bir ipek hrts, bir kl akrtsdr gidiyor. Her yerde pudrayla donuklam ve arlam apak salar; her yerde birazck titrek, crlak, net sesler, ksk glmeler, hafif ayak sesleri. Btn bu insanlarn yal, pek yal bir grnmleri var. Silik baklar, lgn mcevherler, deiik parlaklklarla rengi tatllam mealelerin nda cana yakn bir parltyla yanp snen eski diba kumalar. Btn bunlarn stnde, kllar ve kocaman kasnaklar yznden birazck yapma duygusunu veren o gzelim reveranslarn her birinde, balarn zerine bklm bklm oturtulmu salardan ykselen ince bir pudra bulutu dalgalanyor... ok gemeden, btn evi cinler basm gibi oluyor. Mealeler pencere pencere dolayor, merdivenlerden dne dne inip kyor. at aras pencerelerinde bile onlarn enlik ve yaam kvlcmlar parldyor. Btn Nesmond Kona, onlarn gz alc parltsyla, pencereleri tutumu gibi aydnlanyor. M. Majest kendi kendine: - Aman Tanrm! diyor. Ya evi atee verirlerse!.. Sersemlii gemi, bacaklarnn uyuukluunu gidermeye alyor ve ivedilikle, uaklarn byk bir ate yaktklar avluya iniyor. M. Majest yaklayor, adamlara sz sylyor. Uaklar yant vermiyor ve gecenin dondurucu karanlnda, azlarndan birazck buu bile kmazszn, kendi aralarnda konuuyorlar. M. Majest bundan hi honut deil. Yalnzca bir ey iine birazck su serpiyor. O da u: alevi, dimdik bu kadar ykseklere kan bu mthi ate, scakl olmayan bir alev, parlayan ama yakmayan tuhaf bir ate. Bu ynden ii rahat eden adamcaz, sahanlktan geip depolara giriyor. Giri katndaki bu depolar, eskiden pek gzel birer kabul salonu olmal. Daha btn kelerde kararm yaldz paralar var. Mitologyayla ilgili resimler tavanda fr dnyor, aynalarn evresini saryor ve gemi yllarn ans gibi belirsiz ve biraz donuk renklerle, kaplarn stnde dalgalanyor. Ne yazk ki, artk ne perde kalm, ne de eya. Sepetlerden, kalayl bal sifonlarla dolu kocaman sandklardan ve camlarn arkasndan kapkara ykselen, dallar kurumu, yal bir leylak fidanndan baka bir ey yok. M. Majest ieriye girince, deposunu k iinde ve kalabalk gryor. Selam veriyor, ama kimsenin aldrd yok. Kendilerine elik edenlerin koluna girmi kadnlar, saten kapl krklerinin altnda, kibar kibar naz ve cilvelerini srdryorlar. Herkes geziniyor, birbiriyle konuuyor, uraya buraya dalyor. Gerekten btn u yal markiler, kendi evlerindeymi gibi davranyorlar. Kk ve titrek bir glge, zerine resim yaplm bir duvarn nnde duruyor:

- Demek ben buymuum! imdi u durumuma bakn! Ve duvar kaplamalarnda beliren, alnnda bir hilal, ince ve pembe bir Diana'ya glmseyerek bakyor. - Nesmond, gel de arman gr! Herkes, altnda Majest adyla bir uvaln zerine resmedilmi Nesmondlarn armasna bakarak kahkahay koparyor. - Hah, hah, hah!.. Majest mi? Fransa'da artk Majest filan kald m? Ardndan da cokun bir nee, flt sesine benzeyen gevrek kahkahalar, havaya kaldrlan parmaklar, cilveleen azlar... Anszn birisi baryor: - ampanya! ampanya! - Yok canm! - Evet, evet, ampanya bu... Haydi Kontes, yle hafif bir yemek yiyelim. ampanya sandklar ey, Msy Majest'nin Seltz suyu. Yalnzca havasn biraz kam buluyorlar. Ama ne kar? Yine de pek gzel iiyorlar. Bu zavall glgeciklerin kafas pek o kadar dayankl olmad iin, o Seltz suyunun kp, yava yava onlar neelendiriyor, keyfe getiriyor, dans etmek istei veriyor. Menuetler dzenleniyor. Nesmond'un getirttii drt usta kemanc, Rameau'nun hep lemelerden oluan, kvraklna karn ince ve karaduygulu bir havasn almaya balyorlar. Btn bu yalkadnlarn yava yava dnmeleri ve sras gelince tempoya uyarak cidd bir edayla selam vermeleri, grlecek ey! Taklarna, sslerine bir genlik geliyor; srmal yelekleri, diba giysileri, elmas tokal ayakkablar da genleiyor. Duvarlardaki panolar da, bu eski havalar duyunca, canlanma benziyorlar. ki yz yldan beri duvarn iine tklp kalm eski ayna da, bunlar anmsyor. Her yan izik izik, keleri kararm olmasna karn, yavaa aydnlanyor ve her dans edene, bir yazklanmayla ii yanm gibi, biraz silik, kendi yansmasn gsteriyor. Btn bu inceliklerin ortasnda Msy Majest rahatsz oluyor. Bir sandn arkasna bzlyor ve izliyor... Sonunda ortalk yava yava aarmaya balyor. Deponun caml kaplarndan avlunun aydnland grlyor. Sonra pencerelerin stleri, daha sonra salonun bir yan aaryor. Ik geldike yzler siliniyor, birbirine karyor. Biraz sonra Msy Majest bir kede gecikmi iki kk kemancdan baka bir ey gremez oluyor. Gn dokununca, onlar da uup gidiyor. Avluya baknca, yine bir tahtravan, ama pek belirsiz bir tahtravan biimi,

zmrtlerle ssl pudral bir ba, uaklarn kaldrm talar zerine attklar bir mealenin, ak ana kapdan byk bir grltyle ieri giren bir yk arabasnn tekerlekleriyle kard kvlcmlara karmakta olan son kvlcmlarn gryor. NOEL YKLER II LAHSZ AYN I - Mantarl iki hindi dolmas ha, Garrigou?.. - Evet, saygdeer peder, mantarla tka basa doldurulmu iki tadna doyulmaz hindi. Biliyorum, nk doldurulurken ben de yardm ettim. Derileri o kadar gergindi ki, kzarrken az kalsn atlayacakt... - Aman Tanrm! Ben de mantara baylrm!.. abuk ver u benim hrkay Garrigou... Hindiden baka mutfakta daha neler grdn?.. - Ah, trl trlnefis eyler... leden beri boyuna sln, il, yaban horozu yola yola bir hal olduk. Her yanda tyler uuuyordu. Sonra efendim, glden ylan balklar, prl prl sazan balklar, alabalklar geldi. Daha... - Alabalklar iri miydi, Garrigou? - Nah bu kadar vard, saygdeer peder... Koskocaman!.. - Aman Tanrm! Gzmn nne geldi... briklere arab koydun mu? - Evet, saygdeer peder, ibriklere arab koydum... Ama, dorusu bu arap nerede, az sonra gece yars ayininden knca ieceiniz araplar nerede? atonun yemek salonunda, her renkten araplarla alev alev yanan btn o srahileri grseniz! Ya o gm sofra takmlar, o ilemeli kaplar, o iekler, o amdanlar... Byle noel yemei dnyada bir kez olur... Marki cenaplar, evredeki btn mlk sahibi soylular ard. Naiple mahkeme yazmann hesaba katmakszn, sofrada en az krk kii olacaksnz... Ah saygdeer peder, byle bir sofrada bulunmanz, ne byk mutluluk!.. O gzelim

hindileri bir koklaym dedim, o mis gibi mantar kokusu bir trl burnumdan gitmez oldu... Aman Tanrm!.. - Hadi olum, hadi. Sakn oburluk edip de gnaha girmeyelim. Hele sa'nn doduu bir gecede... Sen hemen git, mumlar yak, ayinin ilk ann al. Bak neredeyse gece yars olacak. Ge kalmayalm. Bu konuma, sa'dan sonraki bin alt yz u kadarnc ylda, bir Noel gecesi, nceleri bir Barnabit (4) manastrnda bakeiken imdi Trinquelage atosu'ndaki kilisede aylkl papazlk eden saygdeer Dom (5) Balagure ile kk mezi Garrigou, daha dorusu hazretin kendi mezi Garrigou olduunu sand kimse arasnda oluyordu. Byle diyorum, nk ileride greceiniz gibi, eytan o akam, saygdeer pederi adamakll kandrp korkun bir oburluk gnahna sokmak iin, ablak ve akn yzl gen mezin kalbna girmiti. te o, szde Garrigou (h, h!), malikne kilisesinin anlarna var gcyle aslrken, saygdeer peder de, hcresinde srma ilemeli gsln giymekteydi. Kafas daha imdiden, btn o yemek betimlemeleriyle allak bullak olmu, giyinirken boyuna sylenip duruyordu. - Kzarm hindiler... Prl prl sazan balklar... Nah bu kadar byk alabalklar!.... Darda gecenin yeli, anlarn mziini data data esiyor ve tepesinde Trinquelage atosu'nun eski kuleleri ykselen Ventaux dann yamalarnda, karanln iinde bir takm klar beliriyordu. Bunlar, gece yars ayinindebulunmak iin atoya aileleriyle birlikte gelen renberlerdi. Elinde feneriyle baba nde, kadnlar koyu renkli harmanilerine brnm, ocuklar birbirlerine sokularak annelerinin eteine snm, ilahiler okuya okuya, be alt kiilik kmelerle bayra trmanyorlard. Byle ge zamana ve soua karn btn bu babacan insanlar, ayinden knca, her yl olduu gibi, mutfaklarda kendileri iin kurulan sofralara keceklerini dnerek, keyifli keyifli yryorlard. Ara sra bu dik yokuta, nnde mealecileriyle bir soylu arabasnn camlar ay nda parlyor ya da bir katr, ngraklarn sallaya sallaya tin tin gidiyordu. Renberler, evresi dumanl fenerlerin nda, naiplerini tanyorlar ve nlerinden geerken kendisini selamlyorlard: - yi akamlar, iyi akamlarMatre (6) Arnoton. - yi akamlar ocuklarm, iyi akamlar.

Gece aydnlkt; yldzlar souktan canlanm gibiydi. Poyraz kasp kavuruyor, ince ince yaan dolu, slatmadan giysilerin zerinde kayarak, karl noel geceleri geleneini yaatyordu. Bayrn ta tepesine, kuleleri, sivri atlar, kilisesinin koyu mavi gkyzne ykselen an kulesiyle byk bir yn halinde ken ato, topluluktan, bir hedef gibi grnyor; kck klar, dizi dizi, gz krpyor, gidip geliyor, btn pencerelerde yanp snyor ve yapnn karaltsnda, kt yannca kllerin arasndan uuan kvlcmlar andryor... Kiliseye gitmek iin, asma kprden ve sur kapsndan sonra, mealelerin atei ve mutfaktan darya vuran alevlerle gndz gibi olmu, arabalar, uaklar, tahtrevanlarla tklm tklm dolu, d avludan da gemek gerekiyordu. Dnen kebap ilerinin tkrts, tencerelerin grlts, kartrlan kristal ve gm takmlarn krts duyuluyordu. stelik kark salalara konulan keskin kokulu otlarla et kzartmas kokan lk bir buu, papaza, naibe, herkese dedirttii gibi, iftilere de: - Aman efendim, ayinden sonra ne gzel yemekler yiyeceiz, dedirtiyordu. II ngr, ngr, ngr, ngr!.. Gece yars ayini balyordu. atonun bir katedral yavrusu olan kilisesinde, birbirine gemi kemerlerle mee kaplamalarna, duvar boyunca ilemeli perdeler ve hallar aslm; btn mumlar yaklmt. Aman ne kalabalkt! Aman ne tuvaletler vard! Bakn, nce ilahicilerin bulunduu yerin evresinde oymal tahta koltuklara kurulmu, toz pembe taftadan giysisiyle Trinquelage atosu'nun sahibi, yannda da btn soylu arllar. Karda Marki'nin ate renginde dibadan bir giysi giymi yal annesiyle Fransa sarayndaki son modaya gre bana kabartmal danteladan yksek bir hotoz geirmi gen kars, kadife kapl ncil sehpalarnn arkasnda bulunuyorlard. Daha aada karalar giyinmi, geni ve sivri ulu perukalar, tral yzleriyle naip Thomas Arnoton ve mahkeme yazman adil Matre Ambroy, gz alc ipeklilerle srmal yardmclar, araba uaklar, vekilharlar ve btn anahtarlarn ince gm bir halkayla belinden aa sallandrm Barbe Kadn geliyordu. Dipteki sralarda uaklar, hizmeti kadnlar ve aileleriyle birlikte iftiler vard. Daha tede de, usulcack ap kapadklar kapnn nnde, i g arasnda ara sra bir sofu edas taknmaya gelen ve o kadar mumun yla, enlik iinde, havas lnan kiliseye yemek kokular getiren a yamaklar...

Acaba a yamaklarnn kk beyaz takkeleri mi papazn akln bandan almt? Yoksa bu ii, Garrigou'nun ngra, hani mihrabn altnda: - Aman abuk olalm, aman abuk olalm... Ne denli erken bitirirsek, yle erken sofraya otururuz, der gibi olanca hzyla nlayp duran o azgn kk ngrak yapm olmasn? Yalnz u var ki, ne zaman o lanet olas ngrak nlasa, papaz duay unutuyor ve lenden baka bir ey dnemiyor. Gzlerinin nne eli ayana dolaan alar, demirci oca gibi harl harl yanan maltzlar, aralanm tencere kapaklarndan kan buu ve bu buunun iinde, tka basa doldurulmu, gergin, kat kat mantarl iki grkemli hindi geliyor... Ya da imrendirici buularla aylalanm tabak tabak yemek tayan yardmclarn dizi dizi getiini ve onlarla birlikte, kendisinin de leniin oktan hazrlanm byk salona daldn grr gibi oluyor. Aman ne grnm! Kendi tyleriyle sslenmi tavuslar, kzl menevili boz kanatlarn am slnler, yakut renginde srahiler, yeil dallar arasnda prl prl meyve ynlaryla bezenmi yle gz alc bir sofra ki, alev alev k sayor. Ya Garrigou'nun (evet, evet, o Garrigou!) sz ettii o olaanst balklar! Sanki henz sudan km gibi pullar sedef sedef, o kocaman burun deliklerine birer tutam kokulu yeillik sokularak, rezene otlarnn zerine yatrlm bu olaanst grnmn dlemi ylesine canl ki, Dom Balagure, btn bu nefis yemekleri mihrabn ilemeli rts zerine, kendi nne konmu sanyor ve iki kez "Dominus Vobiscum!" diyecei yerde azndan bir "Benedicite" (7)karveriyor. Bu kk yanlmalar dnda, bu saygdeer adam, bir tek satr atlamadan, bir tek eilmeyi savsaklamadan, duasn harfi harfine okuyor. Birinci duann sonuna dek her ey olduka yolunda gidiyor. Ancak bilirsiniz ki, Noel gn ayn papazn birbiri ard sra dua okumas gerekir. Papaz rahat bir soluk alarak, kendi kendine: - kr, biri bitti, diyor; sonra bir dakika bile yitirmeden, mezine, ya da mezi sand kimseye iaret ediyor. ngr, ngr! ngr, ngr!.. Artk ikinci ayin ve ayinle birlikte de Dom Balagure'in gnah balyor. Gerrigou'nun elindeki ngrak, kulana cyak cyak:

- Aman, elini abuk tut, diye baryor; bu kez zavall papaz, yakasn bsbtn oburluk eytanna kaptrarak, dua kitabna saldryor ve aha kalkm itahnn hrsyla sayfalar gertiyor. lgncasna eilip kalkyor, yarm yamalak istavroz karp eiliyor; bir an nce bitirip de kurtulmak iin, btn hareketleri kua eviriyor. Kollarn ncil'e uzatp uzatmad, Confiteor blmnde gsn yumruklayp yumruklamad bile belli deil. Papazla mezi arasnda kim daha abuk brbr edecek diye bir yartr balyor. Ayetlerle karl birbirine dolanyor, birbirini omuzluyor. Zaman almasn diye, az amadan, yars grltye giden szckler, anlalmaz mrltlar olarak sona eriyor. Oremus Ps... Ps... Ps... Mea culpa... Pa... Pa... Her ikisi de, fda ayaklaryla araplk zm ezen baclar gibi, her yana zifos sratarak duann Latincesini habire kartrp duruyorlar. Balagure: Don... Scum!.. diyor. Garrigou da: - Stutuo!.. diye yant veriyor. Sonra, drtnala gitsinler diye posta arabalarnn atlarna taklan ngrak gibi nlayp duran o lanet olas ngrak da hep kulaklarnn dibinde... Bu hzla, ilahisiz bir ayinin ne abuk hakkndan gelineceini artk siz dnn. Papaz soluk solua: - kr, ikincisi de bitti, diyor; soluk bile almadan, kan ter iinde, kendisini mihrabn basamaklarndan aa atyor ve... ngr, ngr! ngr, ngr!.. Ayinin nc duas da balyor. Artk sofraya oturmaya ne kald? Ancak, ne yazk ki, yemek zaman yaklatka, umarsz Balagure kendisini bir sabrszlk ve oburluk cinnetine kaptryor. Gzlerinin nnde dlemler bir kat daha canlanyor: O prl prl sazan balklar,

o kzarm hindiler sanki nnde; neredeyse elini uzatp... Aman Tanrm!.. Yemeklerin duman ttyor, araplar mis gibi kokuyor ve kk ngrak, azgn azgn: - Aman, elini biraz daha abuk tut, diye baryor. Ama elini daha nasl abuk tutsun? Dudaklarn kprdatr gibi yapyor. Artk szckleri tam olarak sylemiyor. imdi artk Yce Tanr'y dalavereye getirip duay el abukluuyla atlatmaktan baka kar yol kalmad; zavall bu halt da yiyor!.. Gittike eytana uyarak, nce bir,derken iki ayet atlamaya balyor. Derken Tevrat'taki sureyi pek uzun bularak sonunu getirmiyor. ncil'e yle bir dokunuyor, Crado'nun nnden geiyor, Pater'i atlyor; nsz'e uzaktan bir merhaba diyor ve bylece, sraya atlaya, kendisini lanetin deryasna atyor. Arkasndan da hep o uursuz Garrigou (ktlnelanet), ne de gzel bir anlayla kendisine tempo tutuyor, ayin gsln dzeltiyor, yapraklar ikier ikier eviriyor, rahlelere arpyor, ibrikleri deviriyor ve hi durmadan, o kk ngra, gittike daha gl, gittike daha hzl sallayp duruyor. Kilisede bulunanlarn aknln grmelisiniz! Bir szcnbile iitmedikleri ayini papaza ayak uydurarak izlemek zorunda kaldklar iin, kimi kalkarken, kimi diz kyor; kimi otururken, kimi ayakta duruyordu. Bu garip ayinin btn aamalar, trl trl durumlarla saflar birbirine katyordu. tede, gkyznn yollarnda kk ahra doru szlen Noel yldz (8), bu grlt patrty grnce dehetinden sararp soluyordu. Yal Markiz, akn akn hotozunu sallayarak: - Papaz pek ivedi okuyor; yetiemiyorum, diye mrldanyordu. Maitre Arnoton, elik ereveli kocaman gzlkleri burnunda, acaba nereye geldik diye boyuna dua kitabn kartrp duruyor. Ama gerekte, akllar dnceleri hep lene taklp kalan bu babacan insanlar, ayinin byle posta arabas hzyla yaplmasna hi de kzmyorlard. Sonunda Dom Balagure, gler yzle toplulua dnp var gcyle,"Ite, missa est" (9) diye barnca, btn kiliseden yle neeli, yle akrak bir "Deo gratias" (10) yant ykseliyor ki, insan kendisini, sanki Noel sofrasna oturmu da ilk kadehi parlatyor sanr. Be dakika sonra soylu takm, ortalarnda papaz, byk yemek salonunda oturmulard. Batan baa donanan ato, arklar, haykrmalar, glmeler, grltlerle n

n nlyordu. Saygdeer Dom Balagure, ataln bir il kuunun kanadna saplyor ve iledii gnahn vicdan azabn, kadeh kadeh yuvarlad papann arabyla o canm et suyunda eritiyordu. Bu kutsal adam, yle ok yiyip iti ki, daha o gece "tvbe ve istifara" zaman bulamadan, birdenbire gverdi. Sonra sabah sabah, henz geceki enliklerin grltsyle alkalanan cennete varnca, nasl karlandn artk siz dnn. Evrenlerin sahibi olan Tanr ona: - Ykl karmdan, dedi, seni gzm grmesin, gnahl adam. Suun yle byk ki, erdemle geirdiin btn mrn unutturmaya yeter... Benden bir gece duas alarsn ha?.. Peki yleyse, yerine senden yz dua isterim. Bu yz Noel ayinini kendi kilisende, senin yznden ve seninle birlikte gnaha girenlerin huzurunda tamamlamadka sana cennete girmek yok. ... te, Dom Balagure'in gerek sylencesi bu... Zeytinler lkesinde bunu byle anlatrlar. Bugn Trinquelage atosu'nun yerinde yeller esiyor; ama kilisesi, Ventoux dann ta tepesinde, yemyeil bir mee korusu iinde, hl dimdik duruyor. Yel, rezeleri dm kapsn at at vurur, eiini otlar brmtr. Mihrabnn kelerinde, renkli camlar oktan dklm yksek pencerelerinin aralklarnda ku yuvalar vardr. Ama yine, anlatlanlara baklrsa, her yl Noel'de, bu ykntlar arasnda, ne olduu bilinmeyen bir k dolar dururmu. Kyller de, akta, dahas yel ve kar altnda yanan gze grnmez mumlarn aydnlatt bu kilise hayaletini uzaktan izlerlermi. Siz isterseniz gln, ama o evrenin baclarndan, her halde Garrigou'nun torunlarndan Garrigue adl biri, bana unu anlatt: Bir Noel gecesi, fazlaca karm da, Trinquelage taraflarnda, da banda, yolunu arm. Bakn neler grm: Saat on bire dek bir ey olmam. Her yer ssz, snk ve dinginmi. Gece yarsna doru, anszn, an kulesinin tepesinde anlar almaya balam. Ama yle lgn, yle bitkin bir an sesi ki, on fersahlk yerden geliyor sanki. Arkasndan bizim Garrigue, tepeye kan yoldan, klarn titretiini, belirsiz glgelerin kmldandn grm. Kilisenin kaps nndeki dehlizden kulana ayak sesleri ve yle fsltlar gelmi: - yi akamlar, Matre Arnoton! - yi akamlar ocuklarm, iyi akamlar! Herkes ieriye daldktan sonra, bizim gzpek bac yavaa yaklam, krk kapdan baknca tuhaf bir grnmle karlam. nnden geip kiliseye giren btn o adamlar, sanki eski sralar hl varm gibi, ilahicilere ayrlan yerin evresinde, kilisenin iine sralan-

mlar. Tentene hotozlaryla dibalar giymi gzel hanmlar, tepeden trnaa srmalar iinde soylular, tpk dedelerimizin giydii gibi iri iekli pantolonlaryla kyller... Hepsi de yal, solgun, tozlu, bitkin bir durumda... Ara sra, kilisenin allm konuklar olan gece kular, bu ktan uykular kaarak, sanki tlbent iinde yanyormu gibi alevleri dimdik, ama belirsiz kan byk mumlarn arasnda uuuyorlarm. Garrigue'in en ok tuhafna giden ey, burnunda elik ereveli iri gzlkleri bulunan birinin durumuymu. Gece kularndan biri adamn kocaman siyah perukasnn stnde, ayan kseye kaptrm gibi, dimdik durur ve boyuna sessiz sessiz kanat rparm; adam da ikide bir ban sallarm. Dipte srmas kararm cbbesiyle bir papaz, bir szc bile iitilmeyen dualar okuyarak, mihrabn nnde gidip gelirken, ocuk boyunda kck, yalbir adam, ilahicilere ayrlan yerin ortasnda diz km, tokma kopuk, sesi kmayan bir ngra srekli sallar dururmu... Hi kuku yok, bu papaz, nc ilahisiz duasn okuyan bizim Dom Balagure olacak. PAPA LD ocukluumu, pek tk tk, pek kpr kpr bir rman ikiye bld byk bir tara kentinde geirmitim. Orada, pek erkenden, kendimi gezi isteklerine, su zerinde yaama hevesine kaptrdm. zellikle Saint-Vincent kprs yannda bir rhtm kesi vard ki, bugn bile iim titremeden anmsayamam. Bir serenin ucuna ivilenmi, "Cornet'den kiralk kayklar" levhas, slaklktan kaypak ve kapkara, bir ucu sulara dalan kk merdiven, gz alc renklerle yeni boyanm, klarna ak harflerle yazl Sinekkuu, Krlang gibi gzel adlarla hafiflemi gibi, borda bordaya yavaa sallanarak iskelenin altna dizilen kk kayklardan oluan filo, hl gzlerimin nndedir. Sonra, ive dayal kurumakta olan, stbeten prl prl uzun kreklerin arasnda, boya kovas, kocaman fralar, kara yaz, atlak, serin rzgrl bir akam st, rmak gibi binlerce kk ukurla izgi izgi olmu suratyla dolaan Cornet Baba... Ah o Cornet Baba! O benim ocukluumun eytan, ac tutkum, gnahm, vicdan azabmd. O kayklaryla beni ne gnahlara sokmutu! Okuldan kayordum, kitaplarm satyordum. leden akama kadar kaykla gezebilmek iin neleri satmazdm ki! Btn defterlerim kayn dibinde, ceket km, apka enseye itilmi, salar sudan gelen meltemin yelpazesiyle karmakark, kendime eski bir deniz kurdu ss vermek iin kalarm atarak, kreklere aslyordum. Kent snrlar iinde kaldm srece her iki kydan

ayn uzaklkta bulunuyor, rman tam ortasndan hi ayrlmyordum. Eh, ne olur ne olmaz, belki kylarda bu eski deniz kurdunun kim olduunu tanyanlar kar diye. Yan yana gelen, birbirinden yalnzca ince bir kpk eridiyle ayrlarak arpmaktan kurtulan kayklarn, sallarn, yzen ktklerin, atanalarn o korkutucu akna katlmak, benim iin ne byk bir sevinti. Aknty arkasna almak iin dnen ar gemiler de vard. Onlarn bu dn, bir sr kay tedirgin ederdi. Anszn bir vapurun arklar yan bamda sular kartrmaya balard ya da ar bir glge zerime doru gelirdi. Bir elma gemisinin ba yanma sokulurken ksk bir ses bana: - Varda (11) yumurcak! diye seslenirdi. Ben de, sokak yaamnn, kreklerimin altna atl otobs dlerini seren btn o kprleriyle, btn o geitleriyle srekli kestii o rmak yaamnn karlkl akna saplanarak, ter dker, rpnr dururdum. Kpr ayaklarnda aknt pek yaman olurdu. Hele ters akntlar, burgalar, nl Aldatan lm kuyusu! Btn bunlarn arasndan, dmende kimse olmakszn,on iki yan kolgcyle yol bulmak, yle ufak tefek bir i de deildi. Kimileyin talihim olur, "zincir"e rastgelirdim. Hemen, arkasna takt dizi dizi mavnalarn en sonundakine ip atar, krekler devinimsiz, szlen kanatlar gibi gergin, rma uzun kpk eritleriyle kesen ve her iki kynn aalarn, rhtmlardaki evleri arkaya doru koturan o sessiz hza kendimi brakverirdim. nmde, uzaktan, pek uzaktan pervanenin o durmakszn dn, alak bacasndan incecik bir duman ykselen bir mavnadan da bir kpek havlay kulama gelirdi. Btn bunlar bende uzun bir yolculuk, gerek bir gemi yaam kuruntusunu yaratrd. Ne yazk ki zincirepek seyrek rastlardm. ou kez gnein alnnda krek ekmek, boyuna kreklere aslmak gerekirdi. Ah o rmaa kurun gibi dikine ken le vakitleri. O gne beni imdi bile yakyor gibi gelir bana. Her yer yanar, her ey prldard. Sularn stnde dalgalanan ve her kmldanta titreen bu gz kamatrc ve ses verici atmosferde, rmaa hemen dalp kan kreklerim, yedekilerin sudan srsklam ektikleri ipler, yze cilal gm parlaklnda klar karrd. Gzlerimi yumarak kreklere aslrdm. Kimileyin, harcadm gce bakarak, kaymn altndan suyun nasl kaydn duyumsayarak, pek hzl gittiimi sanrdm; ama gzlerimi ap da bam kaldrnca, karmdaki kyda hep ayn aac, hep ayn duvar grrdm.

Sonunda scaktan kan ter iinde, yorgunluktan bitkin derek kentten kmay baarrdm. Irmak kysndaki plajlarn, amarc gemilerinin, iskele dubalarnn grlts azalrd. Genileyen kylarda kprler seyrekleirdi. D mahallelerin birka bahesi, bir fabrika bacas, uzaktan uzaa sulara yansrd. Ufukta yeil adalar titreirdi. Artk gten derek, kyya, uultulu sazlarn arasna gelip yanardm. Orada gneten, yorgunluktan, yldz yldz sulardan kocaman sar iekler karan o ar scaktan sersemleyen eski deniz kurdunun saatlerce burnu kanard. Btn gezilerimin sonu byle olurdu. Ama ne yaparsnz? O kadar houma giderdi ki! Asl korkuncu, kente dn, eve dnt. stediim kadar alakrek dneyim, hep ge kalrdm, okulun dald saatten ok sonra gelirdim. Ortalm karardn duyumsamak, alaca karanlkta ilk havagaz fenerleri, herkesin evine dn; her ey, duyduum korkular, vicdan azabn artrrd. Rahat rahat evlerine dnenlere bakarak onlar kskanrdm. Kafam arlam, gnele, suyla dolmu, kulaklarmn iinde deniz kabuklarnn uultularyla, syleyeceim yalann kzll yzme vurmu, tabana kuvvet koardm. nk her seferinde, kap aralnda beni bekleyen o korkun: - Nereden geliyorsun? sorusuna yant bulmam gerekiyordu. Beni en ok korkutan ey de, dnteki bu sorguydu. Hemen orackta, kapnn nnde, ayak st yantlamam, her zaman bir masal hazrlamam, syleyecek bir eyler bulmam gerekliydi. Hem yle artc, yle akllara durgunluk verici eyler bulup sylemem gerekiyordu ki, beni sorguya ekenlerin az bir kar ak kalsn da sorgulamay srdremesinler. Bylece ieri girecek ve soluk alacak zaman bulabiliyordum. Bunun iin de kvrmadm yalan kalmyordu. Afetler, ayaklanmalar, rkn eyler, kentin bir blmnn yanmas, tren kprsnn rmaa kmesi; neler neler uydurmuyordum. Fakat uydurmalarmn en zorlusu yle oldu: Bir akam eve pek ge dnyordum. Bir saatten beri beni bekleyen annem, merdivenin banda yolumu gzetliyormu. Beni grnce: - Nereden geliyorsun! diye bard. Bir ocuun kafasnda meer ne eytanlklar olurmu! Hibir ey dnmemi, hibir ey hazrlamamtm. Eve ok hzl dnmtm... Birden bire kafama lgnca bir dnce geldi. Anneciimin pek dindar, Romal bir kadn gibidini btn bir katolik olduunu biliyordum. Kendisine byk bir heyecanla soluk solua kalm gibi:

- Ah anneciim... Bilseniz? dedim. - Ne olmu? Yine neler oldu? - Papa lm! Zavall anneciim: - Papa lm! diye yineledi ve beti benzi utu; duvara dayand. Baarmdan ve yalann byklnden biraz rkerek, hemen kendi odama getim. Ama yine yalanmda sonuna kadar ayak diremek gzpekliini gsterdim. O gecenin ili bir yas gecesine dndn anmsarm. Babam pek dnceli, annem pek bitkindi... Sofrada herkes alak sesle konuuyordu. Bense hep yere bakyordum. Bu genel zntiinde bizim haylazlk ylesine gme gitmiti ki, kimse banahesap sormay dnemiyordu. Herkes o zavall IX. Pio'nun iyi ynlerini anlatmaya can atyordu. Sonra konuma yava yava papalar tarihinin iine dald. Rose Teyze VII. Pio'dan sz etti. Onu, evresinde jandarmalar, bir posta arabasnn iinde Gney'den geerken grdn pek iyi anmsyordu. mparatorla aralarnda geen o nl Commediante!.. tragediante! sahnesi bir daha anlatld. Bu olaanst sahneyi, hep ayn alalp ykselen seslerle, hep ayn el kol sallaylarla, o aile geleneklerinin kuaktan kuaa aktarlan ve manastr ykleri gibi ocuka ve yerel, srp giden o basma kalpl iinde, tam yznc kezdir dinliyordum.

Ama ne olursa olsun, yk bana hi bylesine ekici gelmemiti. ki yzl bir itenlikle iimi ekerek, sorular sorarak, yapmack bir ilgiyle dinliyor ve hep kendi kendime: - Yarn sabah papann lmediini renince yle sevinecekler ki, kimse beni paylamak istemeyecek, diyordum. Ben bunlar dnrken, gz kapaklarm kendiliinden kapanyor ve gzlerimin nne, Sane rmann scaktan adalam keleriyle mavi boyal kk kayklar, her yne frt frt kouan ve cam gibi suyu elmastra gibi izik izik eden su rmceklerinin kocaman ayaklar geliyordu. YEMEK TABLOLARI BALIK ORBASI (BOUILLABAISSE) Madeleine adasna doru, Sardunya kylarn izliyorduk. Bir sabah gezintisi. Krekiler yavatan alyorlard. Kayn yanndan eilerek bir kaynak gibi saydam, ta dibine dek gn nn iledii denize bakyorum. Deniz analar, deniz yldzlar yosunlarn arasna uzanmlard. Kocaman bcekler, uzun kskalarn ince kuma yaslam, kprtsz uyuyorlard. Btn bunlar onsekiz yirmi ayak derinlikte, sanki kristal bir akvaryum iindeymi gibi gryordum. Kayn banda, ayakta, elinde uzun ve ortasndan yark bir kam tutan balk, krekilere: - Piano, piano (12) diye iaret ediyor ve anszn, kamnn yarna geirdii gzel bir bcei havaya kaldryordu. Bcek, henz uykulu bir korku iinde kskalarn uzatyordu. Yanbamda bir baka gemici, oltasn dmen suyuna brakveriyor ve lrken bin bir parlak ve menevili renk balayan olaanst kk balklar tutuyor. Bu, bir prizmann iinden grlen bir can ekime sanki. Balk tutma ii bitince, boz renkli yksek kayalklar arasna yanalyor. Hemen, gnein altnda alevi solgun kan bir ate yaklyor. Krmz renkte kk toprak anaklara kocaman ekmek dilimleri konuyor ve herkes, burun delikleri alm, anan uzatarak, tencerenin evresine diziliyor. Acaba grnmden m, ktan m, o gkyz ve deniz ufkundan m, bilmiyorum ama, yaammda o bcek orbasndan daha gzel tad olan bir ey yememiimdir. Sonra kumsalda ne nefis bir uyku! Denizin salntsyla dolu bir uyku, kapanan gzlerde hl binlerce kck dalgann pul pul prldayarak titretii bir uyku.

AIOLI nsan kendini neredeyse Sicilya denizi kylarnda, Thocrite zamannn bir balk kulbesinde sanacak. Oysa yalnzca Provence'da, Camargue adasnda bir balk kolcusunun evindeydik. Kamtan bir kulbe, duvarlarda asl alar, krekler, tfekler, bir tuzaknn, bir kara ve su avcsnn gereleri gibi bir eyler. Esen yelle bir kat bym geni bir ova grnmn ereveleyen kapnn nnde kolcunun kars, diri diri, canm ylan balklarn temizliyordu. Balklar, gnein altnda rpnyorlard ve tede, esintilerin ak nda sska aalar, yapraklarnn solgun yann gstererek eiliyor, insana kaacaklarm gibi geliyordu. Bataklklar, krlm bir aynann paralar gibi, yer yer, sazlarn arasndan parldyordu. Biraz daha tede, kvlcml, uzun bir izgi ufku kapatyordu. Oras Vaccares glyd. Boumlu ktklerin parlak parlak, trdaya trdya yand kulbede kolcu, dindarca bir tavrla havanda sarmsak dvyor ve iine de damla damla zeytinya aktyordu. at arasna kan merdivenin en geni yeri kaplad bu darack kulbede, kk bir tahta masann evresinde, arkalksz uzun iskemlelere oturarak, ylan balklarnn yan sra aioli yedik. Darack odann iinde yellerin, ivedi ivedi g eden ku srlerinin geip gittii ok geni bir ufkun varl duyumsanyordu. Kulbeyi saran uzaklklar, at ve sr srlerinin kimileyin n n ten, kimileyin de uzaklarda hafifleyen ve bir mistral (13) esintisiyle savrularak, ancak dank ve bouk notalar gibi gelen ngrak sesleriyle llebiliyordu. KUSKUS Cezayir'de, Chlif ovasnda bir aann konuuyduk. Aann evi nnde bizim iin kurulan byk otadan, grkemli bir gn batmnn erguvan renginin karardn, eflatunumsu kara bir yar yas gecesinin evreye indiini gryorduk. Gecenin serinliinde, aralk adrn ortasnda, hurma aacndan Kabil ii bir amdann kollar ucunda, titremeksizin dikine ykselen alevler, gece bceklerini, rkek kanat rpnlarn kendilerine doru ekiyordu. Hasrlarn zerine epeevre bada kurmu, sessiz sessiz yemek yiyorduk. Sofraya bir srn ucunda getirilen, prl prl ya iinde btn koyunlar, balla yaplm tatllar, gl reelleri ve kocaman bir tahta anak iinde, nar gibi pimi, tepeleme dolu kuskus pilav zerine konmu pililer geldi. Bu aralk gece iyice bastrmt. evreyi saran tepelerin stnden, iine bir yldz girmi bir dou hilali ykseliyordu. adrn nnde, akta byk bir ate yanyordu. Oyuncular ve algclar atei epeevre sarmt. plak vcuduna eski bir hafif piyade alay pantolonu

geirmi, btn adrn zerinde glgeler koturarak srayan dev gibi bir zenciyi bugn bile anmsyorum... Bu yamyam dans, abuk bir tempoyla soluk solua o kk arap darbukalar, ovann her yanndan birbirine seslenen akallarn crlak havlamalar arasndainsan kendisini yabanllar diyarnda sanyordu; ama, yine adrn -gebe kabilelerin sabit bir diree akl bir yelkene benzeyen bu barnann- iinde aa, beyaz ynden bornozuna sarnm, bana eski alarn bir canlanmas gibi grnyor ve ciddi bir edayla kuskusunu yerken, bu ulusal Arap yemeinin KutsalKitap'ta sz geen "kudret helvas" olabileceini dnyordum. POLENTA Bir kasm akam, Korsika kysndayz. Korkunbir yamur altnda, tmyle ssz bir yere yanayoruz. Lucquesli kmrcler, bize atein yannda yer veriyorlar. Sonra yerli bir oban, srtna teke postu geirmi, bir tr yaban, bizi kulbesine polenta yemeye aryor.Eilerek, bzlerek, iinde ayakta durulamayacak denli bask bir kulbeye gidiyoruz. erdeki duman kulbenin tavanndaki delie doru ykseliyor, sonra yamur ve yel bastrnca yeniden ieri yaylyor. Kk bir lamba -bir Provence kandili- bu boucu havada, rkek rkek gzn ayor. Duman biraz hafifleyince, bir kadnla ocuklar ortaya kyor ve ta dipte, bir domuz homurdanp duruyor. Odada deniz kazalarndan kalma dkntler, gemi paralaryla yaplm bir sra, stnde bir tama irketinin harfleri bulunan tahta bir sandk, bir gemi burnundan kopma, deniz suyunda bir hayli alkanm, boyal tahtadan bir denizkz ba. Polenta pek kt bir ey. yi ezilmemi kestaneler kf kokuyor. Sanki uzun sre aa altnda kalp yamur yemiler gibi. Arkasndan, serseri keileri dndren yabanl kokusuyla ulusal yemek bruccio geliyor... Biz burada koyu bir talyan sefillii iindeyiz. Ev yok, barnak var. klim o kadar gzel, geim o kadar kolay ki! Sel gibi yamur yaan gnlerde byle bir kovuk yeter. Dam alt hapishane demekse ve insan ancak gnein alnnda hoa yaayabilirse, dumana, l gz gibi yanan lambaya kim aldr eder? DENZ KIYISINDA HASAT Sabahtan beri, Brtanya kylarnn o girintili kntl yerleri, burunlar, yarmadalar iinde boyuna bizden kaan denizin peine dm, ovada dolap duruyorduk. Ara sra ufukta, daha koyu ve daha devingen bir gkyz paras gibi lacivert bir ke alyor, ama pusu ve Chouannerie (14) anlarn uyandran bu dolambal yollarn keyfi

yznden, bir an grnen o gzellikler yeniden gzden yitiyordu. Bylece sokaklar karanlk, Cezayir sokaklar gibi dar, gbre, kaz, kz ve domuz yavrularyla tkanm, eski ve kaba saba bir kye vardk. Evler, yukars yuvarlak, yanlar apak, stlerinde kirele yaplm birer ha iareti bulunan alak kaplar ve ancak bol yel esen yerlerde grld gibi uzun bir apraz ubukla pekitirilmi pancurlaryla, birer kulbeye benziyordu. Ama yine bu kk Brtanya ky pek kuytu, havasz ve sessizdi. nsan kendisini denizden yirmi fersah uzakta duyumsuyordu; ama kilise alanna knca kendimizi gz kamatrc bir k, byk bir hava akm, sonsuz bir dalga grlts iinde bulduk. Karmzda Okyanus, o usuz bucaksz, serin ve tuzlu kokusu, meddin kyya her atlan dalgadan kard o gl soluuyla snrsz Okyanus vard. Ky ilerliyor, rhtmn orada ykseliyor ve dalgakran, birka balk kaynn demirli bulunduu kk bir limana dek yolu uzatyordu. Kilise, an kulesini bir nbeti gibi dalgalarn yanna dikmi; evresini de, bu toprak parasnn sonu olarak, erilmi halar karmakark, yabanl otlar ve ta sralarn dayand alak ve anm duvaryla, mezarlk sarm. Gerekten, kayalklar arasnda yitmi, hem denizci, hem ifti grnmylepek ekici olan bu kk kyden daha gzel, daha kyda kede kalm bir yer bulunamaz. Hepsi de ya balk ya ifti olan bura halk yabancy pek isteksiz, pek kaba karlyor, kimseyi evlerinde konuk etmeye yanamyorlar; tam tersi... Ama, yine de yava yava insana alyorlar. Bu ask yzl karlamalardan sonra karmzda saf ve iyi yrekli insanlar grnce, aknla dmemek elden gelmiyor. Bunlar, yrelerine, o talk ve dayankl, yollar gne altnda bile bakr ya da kalay parltlaryla pul pul olmu, kapkara bir renk balayacak kadar madensel topraa pek benziyorlar. Bu kayalk topra aa vuran ky, pek sert, acmasz ve diken diken. kntler, yaln ve dik yalyarlar, denizin oyup da iine dald ve kkredii maaralar. Sular ekilince, gz alabildiine, karaya vurmu dev amber balklar gibi, dalgalar arasndan parlak ve kpkle aklam canavar srtlarn karan kayalar grlyor. Garip bir kartlkla, kydan ancak iki adm tede, it boyunda ve brtlenlerle yemyeil kk duvarlarn birbirinden ayrd buday ve kaba yonca tarlalar, balar uzanyor; yksek yalyarlardan, talara smskya balanm iplerle iine inilen o uurumlardan, kpkl dip kayalarndan insann ba dnnce, gzler ovalarn tekdzeliinde, sevimli ve cana yakn doada dinleniyor. Keiyolu dnemelerinde, atlarn aralarnda, duvarlarn gediinde, dar bir yolun ucunda hep karlalan denizin mavimtrak yeil fonu stnde, iftlik yaamnn en nemsiz ayrnts bile byyor. Horozlarn t daha keskin, sanki daha uzaklara gidiyor. Ama en gzeli, rnn deniz kysnda bek bek olmas, mavi

dalgalarn stnde altn sars harman ynlar, zerine denlerin tempoyla indii baak demetleri ve dik kayalklarda, yelin estii yne dnerek, adeta by yapar gibi el kol devinimleriyle, havaya kaldrdklar ellerinin arasndan budayn samann savuran o kadn kmeleriydi. Deniz yeli saman gtrp havada uururken, buday taneleri dzenli ve gr bir yamur gibi yere dyordu. Kilise alannda, rhtmda, gzeklerine deniz bitkileri sarlm byk balk alarnn serilerek kurumakta olduu dalgakranda bile harman savruluyordu. Bu srada kayalarn altnda, denizin vakit vakit basp boaltt o yansz alanda bir baka hasat yaplyor. Bu, deniz yosunu hasatyd. Kyya yaylan her dalga, trl yosunlardan ve deniz bitkilerinden, eimli bir izgi oluturan izini brakyor. Yel esince, yosunlarbtn kumsal boyunca frtyla yuvarlanyor ve denizin kayalklardan ekildii en uzak yerlere dek, bu uzun ve slak sa ynlar yapp kalyor. Bunlar ar demetler yaparak topluyorlar ve demetleri de kyya, len baln ya da solan bitkinin o artc menevileniiyle, denizin btn renklerini koruyan koyu, meneke moru harman ynlar olarak stste koyuyorlar. Bu ynlar kuruyunca yaklyorlar ve soda elde ediliyor.. Bu artc hasat, deniz sularnn ekildii srada brakt o binlerce kk ve duru gln arasnda, plak ayakla yaplyor. Kadn erkek, oluk ocuk, ellerine uzun trmklar alarak, o kaygan kayalarn arasna giriyorlar. Yollar zerinde, rken yengeler kayor, pusuya giriyor, yere yamanyor ve kskalarn uzatyor; saydam karidesler de bulank suyun renginde gzden yitiyor. Trmkla ekilen ve toplanan yosunlar, kz koulmu arabalara ykleniyor. Boyundurua vurulmu kzler, balarn ee ee, bu inili yokulu toprak zerinde arabay glkle ekiyorlar. Ne yana dnseniz, hep bu tr arabalar grrsnz. Ara sra, pek sarp keiyollarndan geilerek varlan, hemen hemen iine girilmesi olanaksz yerlerde, sarkk ve srlsklam bitkilerle ykl bir beygiri dizginindenekerek gtren bir adam ortaya kar. ocuklarn da sedye gibi tadklar apraz srklar stnde bu deniz hasatndan ne toplamlarsa alp gittiklerini grrsnz. Btn bunlar, karaduygusal ve insana coku veren bir grnm oluturur. rkenbyk martlar, bararak yumurtalarnn evresinde uarlar. Deniz, hep kardan korkutmaktadr. Bu grntnn grkemini btnleyen ey, tarlalarda olduu gibi dalgann brakt izlerde yaplan bu hasat srasnda da sessizlik, eli sk ve bakaldran doann karsnda bir yn halkn emeiyle dolu eylemli bir sessizlik egemendir. Ara sra da kzlere baran birinin sesi; maaralarn iinde n n ten keskin bir "trrr"; ite duyduum sesler bunlardr. nsan kendisini,Trappist tarikatnn cemaati arasnda, "srekli sessizlik kural"ylaak havada allan o manastrlarn birinde sanr. Arabalar srenler, siz geerken balarn evirip bakmazlar bile. Yalnzca kzler, o

kprtsz kocaman gzlerini size diker. Bununla birlikte, bu insanlar hi de yaama kskn deildir. Pazar gn gelince, neelenmesini ve el ele verip eski Brtanya havalaryla dans etmesini bilirler. Akam saat sekiz sularnda, kiliseyle mezarlk arasndaki rhtm boyunda toplanlr. Bu mezarlk szcnde insana rknt veren bir ey vardr. Ancak, oradaki mezarl grseniz, hi byle bir korku duymazsnz. Ne imiri, ne taflan, ne de mermeri vardr. yle znel ve grkemli bir zellii de yoktur. Yalnzca halk birbiriyle akraba olan btn kk yerlerde olduu gibi, biroklarnn stnde hep ayn adlar grlen halar, her yerdekinin ayn yksek otlar ve ocuklarn oyun oynarken stne kabilecekleri, cenaze gnlerinde diz ken halkn dardan grlebilecei denli bodur duvarlar bulunur. Yallar bu alak duvarlarn dibine, gnee kar oturup balk a rmeye ya da o bakmsz ve sessiz baheyle denizin gezgin sonsuzluu arasnda uyumaya gelirler... te genlerin pazar akamlar dans etmeye geldikleri yer, bu mezarlk ndr. Henz dalgakran boyunca sulardan bir para k ykselirken, gen kz ve delikanl kmeleri birbirine yaklar. El ele tutuularak halka yaplr, nce ince bir ses, tek bana, arkasndan koroyu ararak, sradan bir ritimle arkya balar: Kalayl kabn avlusunda... Btn sesler hep birden alr: Kalayl kabn avlusunda... Hora canlanr; apak balklar, yanlardan kelebek kanatlar gibi aralklanarak, fr dner. Hemen her zaman, denizden esen yel, szlerin yarsn frp gtrr: ... uam kaybet... ... armam tayacak... Szcklerin anlamndan ok ritme nem veren ve dans edilirken yaratlan ky arklarnda olduu gibi, artc aralklarla, kulaa para para gelen bu ark, bu haliyle daha saf, daha irin. Yalnzca bulank bir ay nda yaplan bu dans, bir de benziyor. Her ey, yaanm eylerden ok dlemlenmi eylere yoldalk eden bir renk yanszl iinde, gri, karaya da ak. Mezarln halar, bir kede duran tapnm ha, ay ykseldike yava yava uzuyor, halkaya varyor, dans edenlerin arasna karyor. Sonunda saat onu aly-

or. Herkes birbirinden ayrlyor; o anda allmadk bir grne brnen kyn darack sokaklarndan evine dnyor. D merdivenlerin anm basamaklar, dam keleri, gecenin karanlk ve lk gibi girdii ak sundurmalar eiliyor, kamburlayor, skp bzlyor. Byk incir aalarnn srtnd eski duvarlar boyunca gidiliyor ve yolda harman edilmi budayn bo saman ayaklar altnda ezilirken, deniz kokusu, hasatn ve uykuya dalm ahrlarn scak kokusuna karyor. Bizim oturduumuz ev, kyn biraz dnda, krlk bir yerde. Yolda dnerken, itlerin ucundan, deniz fenerlerinden fkran klarn, yarmadann her yanndan parldadn gryoruz. Yanp snen bir deniz feneri, dnen bir k, duraan bir k. Okyanus grlmedii iin, kapkara dip kayalarn bekleyen bu gzcler, sessiz krlarda yitip gitmie benziyor. BR KIZIL KEKLK YAVRUSUNUN YREK ARPINTILARI Bilirsiniz ki keklikler sryle dolarlar; hep birlikte ukurlarn iine girip otururlar; evrede t olsa, hemen havalanp tarlaya savrulan bir avu buday tanesi gibi saa sola dalrlar. Bizim takmmz, pek en ve kalabalkt. Byk bir ormann kysna, ovaya yerlemitik. Her iki yanmzda da bol yiyecek ve gzel snaklar vard. Bylece, komay rendiimden beri, iyice palazlanm, iyice semirmitim ve dorusu hayatmdan da pek honuttum. Ama yine de, bir eye biraz tasalanyordum. Hani u nl av mevsiminin balamas var ya, ite ona. Annelerimiz kendi aralarnda yava sesle bundan konumaya balamlard. Bizim takmn eskilerinden biri bana hep: - Sakn korkma Kzl (gagamla ayaklarm vez renginde olduu iin bana Kzl derler), sakn korkaym deme Kzl. Mevsimin ald gn seni yanma alrm. Emin ol, bana hibir ey gelmez. Bana bunlar syleyen, gsnde kzl tyler bitmi olmasna ve urada burada birka ak telei bulunmasna karn, hl atik ve pek kurnaz bir erkek keklikti. Daha pek genken, kanadna bir sama tanesi yemiti. Bu yzden bir para arcayd. Havalanmaya kalkmadan nce evreyi iyice yoklar, yle pek ivedi davranmaz ve sonunda yakay kurtarrd. Beni sk sk ormann azna kadar gtrrd. Orada, kestaneler arasna skm, bo bir in gibi sessiz, her zaman kapal duran, garip bir evceiz vard. Yal kubana:

- Bu eve iyi bak, kk, derdi. atdan duman ktn, kapnn, pancurlarn aldn grrsen, bilmi ol ki bizim iler sarpa sard demektir. Ben de, onun byle nice av mevsimleri grdn bildiim iin, sylediklerine inanmazlk etmezdim. Nitekim geen sabah ortalk aarrken, ukurun iinden birinin yavaa bana seslendiini duydum: - Kzl, Kzl! Seslenen, bizim yal kutu. Gzleri yuvalarndan uram gibiydi. Bana: - abuk gel, dedi. Ben ne yaparsam, sen de yle yap. Yar uykulu, hi umadan, hemen hi sekmeden, bir fare gibi, yerdeki topaklarn arasndan yuvarlana yuvarlana pei sra gittim. Geerken kk evin bacasndan duman ktn, pancurlarnn ak olduunu grdm. Her iki kanad alm kapnn nnde, avc klnda adamlarla evrelerinde srayp duran bir sr kpek vard. Tam biz getiimiz srada, avclardan biri: - Bu sabah ovaya bir bakalm, dedi. Yemekten sonra da ormana gideriz. O zaman bizim yal keklik yoldamn neden beni nce aala gtrdn anladm. Ama ne de olsa, hele bizim zavall dostlar dndke, yreim kt kt vuruyordu. Tam ormana gireceimiz srada kpekler bize doru komaya baladlar. Yal arkadam yere bzlerek bana: - Yere yaman, yere yaman, dedi. O anda, bizden on adm tede, rkm bir bldrcn kanatlarn ve gagasn alabildiine at ve bir korku lyla havaland. Korkun bir grlt duydum. Gne henz domu olduu halde, evremizi, smscak ve apak, tuhaf kokulu bir toz bulutu sard. O kadar korktum ki, komaya bile gcm kalmad. Bereket versin, artk ormana gelmitik. Bizim arkada, kk bir mee aacnn arkasna bzlmt; ben de onun yanna gittim. Her ikimiz de oraya gizlenerek yapraklar arasndan bakmaya baladk.

Tarlalarda korkun bir yaylm ateidir gidiyordu. Her tfek patlaynda, serseme dnyor ve gzlerimi kapyordum; sonra, gzm aacak duruma gelince, geni ve plak ovay, koan, otlarn, balanmam ekin demetlerinin arasna sokularak aratran, deli gibi fr fr dnen kpekleri gryordum. Kpeklerin arkasnda, avclar sesleniyor, svyor; tfekler gnete parlyor. Bir an, evremizde bir tek aa bulunmamasna karn, kk bir duman bulutunda, dank yapraklarn uutuunu grr gibi oldum. Ama bizim yal keklik, bunlarn ty olduunu syledi. Gerekten de yz adm nmzde, grkemli bir boz keklik, kanl ban geriye atarak bir ukura dmekteydi. Gne tepeye kp da ortala scak basnca, tfek sesleri birden bire durdu. Avclar, kocaman bir ktk ateinin trdad duyulan kk eve dnyorlard. Yorgunluktan bitkin, dilleri bir kar km kpekleri arkalarnda, tfek omuzda, konua konua, marifetlerini birbirlerine anlata anlata, yryorlard... Bizim arkada: - Yemee gidiyorlar, dedi. Biz de yle yapalm. Ormann hemen yanbandaki bir kara buday tarlasna daldk. Buras ak ve kara renkte, iekli ve taneli, badem kokan bir tarlayd. Tyleri menevili gzel slnler, grlmek korkusuyla kpkrmz kesilen ibiklerini tpk bizim gibi yere eerek, tarlada imleniyorlard. O eski gururlar kalmamt. Bir yandan karnlarn doyururken, bir yandan da bizden haber sordular; arkadalarndan birinin vurulup vurulmadn renmek istediler. Bu srada, avclarn nce pek sessiz balayan yemei gittike daha grltl oluyordu. Kadeh tokuturduklarn, ie mantarlarnn patlatldn duyuyorduk. Yal keklik, snamza dnmek zaman geldiine karar verdi. Orman o saatte uykuya dalm gibiydi. Karacalarn su imeye geldikleri kck gl, dilini suya sokarak bulandran yoktu. Tavanln kekikleri arasndan bir tek tavan bile burnunu karmyordu. Yalnzca, her yapran, her tutam otun arkasnda korkutulan bir yaam gizliymi gibi ne olduu bilinmeyenbir rperi duyumsanyordu. Bu orman hayvanlarnn o kadar gizlenecek yeri, ini, fundal, all, dikenlii var ki! Sonra hendekler, yamur yadktan sonra uzun sre suyu saklayan o kk orman hendekleri. Dorusu bu ukurlardan birinin iinde olmay pek isterdim. Ama bizim arkada akta kalmay, evresinin aklk olmasn, her eyi uzaktan grmeyi ve nnde serbest uzaklk bulunmasn yeliyordu. yi etmiiz de ormanda kalmamz. nk avclar ormann iine dalmlard bile.

Ah, o ormanda atlan ilk tfei, nisanda yaan dolu gibi yapraklar delik deik, gvdeleri entik entik eden o ilk atm hi unutamayacam. Bir tavan, gergin trnaklaryla otlar kopara kopara, yolun bir kysndan brne geti. Bir sincap, kestane aacndan henz ham kestaneleri drerek yuvarland. Kocaman slnler, iki kez ar ar havalandlar. Btn ormanllar eyleme geiren, uyandran, korkutan bu patlamann havasyla alak dallarn, kuru yapraklarn arasnda bir curcunadr koptu. Tarla fareleri deliklerinin dibine kayverdiler. Arkasna bzldmz bir aacn yarndan kan bir osurgan bcei, korkudan dona kalm o kocaman bn gzlerini saa sola evirdi. Sonra mavi yusufuklar, yaban arlar, kelebekler, btn o zavall hayvancklar bir telatr ald... Dahas, krmz kanatl kck bir ayr ekirgesi, benim gagamn ta yan bana gelip kondu. Ama ben de yle korku iindeydim ki, onun aknlndan yararlanmak aklma bile gelmedi. Yal keklie gelince, o hep dingindi. Hep havlamalara ve tfek seslerine kulak kabartyordu. Bunlar bize doru yaklat m, bana iaret ediyordu. O zaman birlikte, biraz daha teye, kpeklerin yetiemeyecei kadar uzaa gidip yapraklarn arasna gizleniyorduk. Ama yine bir seferinde, artk umarmz kalmadn sandm. ki yan aalkl bir yoldan gememiz gerekiyordu. te bu yolun her iki ucunda, pusuda birer avc bekliyordu. Bir yanda, her deviniminde av ba, fieklik, barut kutusu gibi bir sr avadanl takr tukur ettiren kara favorili, am yarmas gibi bir adam duruyordu. stelik, kendisini bir kat daha uzun boylu gsteren, dizlerine kadar tokal, yksek tozluklar da vard. br yandaysa, bir aaca dayanm, rahat rahat piposunu ien ve sanki uykusu gelmi gibi gzlerini krpan ufak tefek, yal biri. Dorusu bu adam beni hi de korkutmuyordu; ama br yandaki am yarmas... Bizim arkada, glerek bana: - Sen hibir eyin ayrmnda deilsin Kzl, dedi ve hi korkmadan, kanatlarn alabildiine aarak, favorili avcnn sanki bacaklar arasndan havaland. Gerekten adamcaz, av takm taklavat iinde yle kaskat bir duruma gelmiti ki, stn ban szp kendi kendisine hayran olmakla o kadar urayordu ki, tfeini omuzladnda, biz oktan kurun eriminden km bulunuyorduk. Ah bu avclar, ormann bir kesinde kendilerini yapayalnz sandklarnda, allklar iinden nice minimini gzlerin, hi kapanmadan onlar gzetlediini, nice kk ve sivri gagann, beceriksizliklerine glmemek iin kendilerini zor tuttuklarn bir bilseler!.. Biz boyuna uuyor, uuyorduk. Yal yoldamn ard sra gitmekten baka bir umar olmad iin, o utuka ben de hemen arkasndan kanat rpyor, o bir yere konunca, ben de

hemen yanbana konuyordum. Birlikte getiimiz btn yerler, hl gzlerimin nndedir: bana her yerine lm gizlenmi gibi gelen o kocaman meelerin oluturduu bir perdenin arkasnda, sar aalarn eteinde, bir sr kstebek yuvasyla pembe fundalk, ka kez keklik annemizin, mays gneinde, btn oluk ocuunu arkasna takarak gezdirdii, ayaklarmza trmanan krmz karncalar gagalayarak sradmz, pili gibi ar ve bizimle oynamak istemeyen minimini, tkrldm slnlere rastgeldiimiz o kk ve yemyeil yol. Bizim o kk yoldan, kck ayaklar zerinde boylu boyunca dikilmi, gzlerini drt am, sramaya hazr bir dii geyik getii srada,sanki dgrr gibi oldum. Sonra, kaynak suyundan imek ve tylerin cilas zerinden kayan damlacklarla ykanmak iin, bir dakikada ovadan havalanarak, hep ayn srden on be ya da otuz keklikle birlikte geldiimiz o kk gl... Bu glceizin ortasnda ok sk bir kzl aa kmesi vard. te biz de sonunda bu adaca sndk. Kpekler gelip de bizi burada bulamazlard. Aradan bir sre getikten sonra, bir karaca, bir bacan srye srye ve arkasnda, yosunlar zerinde krmz bir iz brakarak kageldi. Durumu yreimi yle szlatt ki, bam yapraklarn iine soktum. Ama yaralnn soluk solua, susamlktan ii yana yana glden su itiini duydum... Artk gn batyordu. Tfek sesleri uzaklayor, daha seyrekleiyordu. Sonra her ey dindi. Artk bitmiti. Biz de, takmmzn ne durumda olduunu grmek iin yavaa ovaya doru ilerledik. Ormandaki kk evin nnden geerken, korkun bir grnmle karlatm. Bir hendein kysnda, tyleri kula renginde yaban tavanlar, ak kuyruklu, kk, boz tavanlar, yan yana yere serilmi, yatyordu. lmn birbirine bititirdii o kck ayaklar, acma dileniyor gibiydi; bulank gzler, sanki alyordu. Sonra kzl keklikler, bizim arkada gibi gsnde kzl tyler bitmi olanlar, benim gibi kaba tylerinin altnda ayva ty bulunan bu yln yavrular. l bir kutan daha zc ne olabilir ki? Kanat, ne canl eydir! Onlar yle bzlm, buz gibi soumu grmek, yrek szlatyor... Kocaman ve olaanst bir karaca, sessiz sessiz uyuyor gibiydi. Kck pembe dili, sanki hl yalamak istiyormu gibi darya kmt. Avclar da oradayd. Bu toplu kymn zerine eilmiler, btn o taze yaralara hi sayg gstermeden, kanl ayaklar, paralanm kanatlar tutup sayyorlar ve av antalarna yerletiriyorlard. Yola kmak iin birbirlerine balanan kpekler, sanki yeniden ormana atlmaya hazrlanyorlarm gibi, sarkk dudaklarn buruturarak, hazrda duruyorlard.

te yanda koca gne batadursun, onlar yorgun argn, akam iinden nemli tarlalara ve kei yollarna hep birlikte upuzun glgeler drerek giderken, insan ve hayvan, btn o toplulua bilseniz ne di biliyor, ne ilenler yadryordum!... Ne bende, ne de yoldamda u biten gne, her zamanki gibi, yle hafiften bir "hoakal!" diye seslenmek yreklilii bile kalmamt. Yolumuzun stnde, kr bir samayla lm ve orackta karncalara kalm olan zavall hayvancklara, o burunlar toza bulanm tarla farelerine, uarken yldrm arpma dnerek srt st yatm ve kaskat, kck ayaklarn btnsonbahar geceleri gibi abucak inen, duru, souk ve slak karanlklara dikmi osaksaanlara, krlanglara rastgeliyorduk. Ama en dokunakls, ormann bittii yerde, ayrn kysnda ve orada, rman sazlnda, hibir yant alamayan kaygl, znl ve dank arlard. AYNA Kuzeye, Niemen kylarna, on be yalarnda, badem iei gibi pembe beyaz, kk bir adal kz gelmiti. Sinek kular yresinden kalkp gelmiti. Onu akn frtnas alp getirmiti... Adadaki tandklar: - Gitme, demilerdi. Karada hava souk olur. K, senin canna kyar. Ama adal kk kz, ka inanmyordu. Souu, ancak yurdunda itii erbetlerden biliyordu. Hem sonra seviyordu da; lmden korkusu yoktu... Sonunda gnlerden bir gn, oralarda, Niemen'in sisleri iinde, yelpazeleri, salnca, cibinlikleri ve yurdunun kularyla dolu, ubuklar yaldzl kafesiyle, karaya kt. Yal Kuzey Baba, Gneyin gne iinde kendisine gnderdii bu adalar ieinin geliini grnce, yrei acmayla titredi. Souun kzcazla sinek kularn bir lokmada silip spreceini bildii iin, hemen o kocaman sar gneini yakt ve onlar karlamak zere yazlklarn giydi. Adal kz buna aldand. Kuzeyin bu sert ve ar scan uzun srecek sand; bu sonsuz kara yeillii bir ilkyaz yeillii sand ve bahenin iinde iki am aacna salncan kurarak, btn gn yelpazelendi, salland. Glerek: - Kuzeyde hava pek scak! diyordu. Ama yine akln kurcalayan bir eyler vard. Bu artc lkede evlerin neden verandalar yoktu? Bu kaln duvarlar, bu hallar, bu ar per-

deler niindi? Bu kocaman ini sobalara, avlulara sralanan bu byk odun ynlarna, bu mavi tilki postlarna, bu ii pamuklu mantolara, dolaplarn dibinde uyuyan bu krklere ne gerek vard? Btn bunlar ne ie yarayabilirdi? Zavall kzcaz bunu pek yaknda renecekti. Kk adal kz, bir sabah uyannca, kendisinde korkun bir titreme duyumsad. Gne yitmiti; geceleyin topraa yaklama benzeyen kapkara ve bask bir gkyznden, pamuk fidanlarnn altna dklenler gibi, birtakm beyaz tyler,sessizce, lapa lapa dmekteydi. K gelmiti! K gelmiti! Frtna slk alyor, sobalar horulduyordu. Sinek kular, ubuklu byk kafeslerinde artk tmez olmutu. Mavi, pembe, yakut, deniz yeili kanatlar kprtsz kalmt. Onlarn byle incecik gagalar ve toplu inenin ba kadar gzleriyle, souktanuyumu ve kabarm, birbirlerine smsk sokulduklarn grmek insann iine dokunuyordu. tede, bahenin dibindeki salncak buz tutmu, tir tir titriyordu;amlarn dallar ise, sanki camdand. Kk adal kz yor, artk darya kmak istemiyordu. Tpk kularndan biri gibi ocan bir kesinde tortop olmu, zamann alevlere bakmakla geiriyor ve anlaryla kendisine bir gne yaratyordu. O aydnlk ve yakc ocakta btn yurdunu grr gibi oluyordu. te bir yandan o esmer eker kam zsuyunun szd, bir yandan da msr tanelerinin yaldzl bir toz bulutu iinde dalgaland geni rhtmlar, sonra le uykular, ak renk yayl perdeler, hasrlar, sonra yldzl geceler, alevli sinekler, iekler arasnda ve cibinliin tl rgleri iinde vzldayan milyonlarca kk kanat. O byle ate karsnda dlemlere daladursun; k gnleri, gittike daha ksa, gittike daha karanlk, birbirine eklenip duruyordu. Her sabah kafesten l birsinekkuu karlyordu. ok gemeden yalnzca iki tanesi kald; bir kede dikendiken olup birbirine sokulmu iki yeil ty yuma... Bir sabah, kk adal kz, yatandan kalkamad. Souk onu, Kuzeyin buzlar arasna skp kalm bir minorka sandal gibi sarm, ktrm etmiti. Ortalk lo, oda pek znlyd. Buz, camlarn stne mat ipekten kaln bir perde asmt. Kent, l gibiydi ve sessiz sokaklarda kar sprme makinas ac ac ddk alyordu... Adal kz, yatanda biraz gnln avutmak iin yelpazesininpullarn parldatyor ve zamann yurdundan getirdii kocaman ty saakl aynalarda kendisine bakmakla geiriyordu. K gnleri, hep daha ksa, daha karanlk, geip gidiyordu. Kk adal kz, danteladan yatak perdeleri iinde sararp soluyor, dertleniyordu. Asl ona dertolan ey, yatandan

atei grememesiydi. Adeta yurdundan bir kez daha uzaklam gibiydi... Ara sra soruyordu: - Odada ate var m? - Elbette var, yavrum. Ocak alev alev yanyor. Odunun trdadn, am kozalaklarnn patladn duymuyor musun? - Peki yleyse bir bakaym, bir bakaym. Atei grmek iin eiliyordu ama bouna; alevler ondan pek uzaktayd. Atei gremiyordu ve bir kat daha zlyordu. Bir akam, yine dnceli ve solgun, ba yastnn bir ucunda, gzleri o grlmeyen gzel atee evrilmi yatarken, dostu yatana yaklat, yorgann zerindeki aynalardan birini ald: - Atei grmek istiyordun, deil mi gzelim? Peki yleyse. Biraz bekle... Ocan bana diz kerek, aynasyla ona sihirli alevi yanstmaya alt: - Grebiliyor musun? - Hayr, hibir ey gremiyorum. - Ya imdi? - Hayr, yine gremiyorum... Sonra birdenbire, bir k fskiyesi yzne arpt, her yann sard; adal kz, nee iinde: - Ah imdi gryorum! dedi ve gzlerinin iinde iki kk alevle, glmseyerek can verdi. KR MPARATOR ya da Bir Japon tragedyas ardnda Bavyera'da bir gezi I ALBAY MSY DE SIEBOLDT Hollanda'nn hizmetinde bulunan ve Japonya'da yetien bitkiler konusundaki gzelyaptlaryla bilim dnyasnda n kazanm olan Albay Msy de Sieboldt, 1866 yl ilkyaznda, otuz yldan ok oturmu olduu o olaanst Nipon-JepenJapon'un (Doan

Gne mparatorluu'nun) doal kaynaklarn iletmek iin uluslararas bir ortaklk kurmak gibi geni bir tasarm imparatora sunmak zere Paris'e gelmiti. Tuileries Saray'nda mparator'un katna kabul edilmeyi bekleyen nl gezgin -Japonya'da uzun sre oturmu olmasna karn Bavyeral olmaktan hi kurtulmamt -, akamlarn Poissonnire d mahallelerinde kk bir birahanede, birlikte geziye kt ve herkese yeenim diye tantt Mnihli bir gen kzla birlikte geiriyordu. Aslnda ben de kendisiyle o birahanede tanmtm. Yetmi iki yanda olmasna karn dimdik yryen bu uzun boylu, yal adamn yz, uzun ve ak sakal, geni ve topuklarna kadar inen kaputu, yakasnn btn bilim akademilerinin renkleri dizilmi kordelal ilii, ayn zamanda hem utangalk, hem yrtklk sezilen o yabans grnm, ieri girdiinde btn balar kendine evirtiyordu. Albay pek cidd bir edayla oturuyor ve cebinden kocaman bir kara turp karyordu. Sonra, ksa eteklii, pskll atks, kk gezi apkasyla Alman kz olduu pek belli olan yanndaki matmazel, bu turpu, yurtlarnda yapld gibi incecik dilimlere ayryor, stne tuz ekiyor ve o kk fare sesiyle ''Unkle!'' (15) dedii yal adama uzatyordu. Sonra her ikisi de, karlkl, Mnih'te yaplan eyi Paris'te yapmann gln olabileceini hi de dnmeden, pek rahat ve yaln bir tavrla, turplarn ktr ktr yemeye koyuluyorlard. Gerekten bunlar pek esiz, pek sevimli bir iftti. ok gemeden. kendileriyle pek sk fk dost olduk. Adamcaz, Japonya'dan sz etmesinden holandm grnce, not defterini gzden geirmemi istedi. Ben de, hem u yal Sinbad'a duyduum dostluk, hem de bana sevdirdii gzel lkeyi daha yakndan inceleme isteiyle, hemen kabul ettim. Bu gzden geirme ii kolay olmad. Btn defter, Msy de Sieboldt'un konutuu tuhafbir Franszca'yla yazlmt. rnein ''eer payda bulacaksam..anamal bulacaksam...''; sonra kendisine dzenli olarak ''Japon'' yerine ''abon'' dedirten o syleyi bozukluklar... Buna bir de noktasz, virglsz, hi soluk aldrmayan, elli satrlk tmceleri ekleyin. Yazarn kafasnda yle iyi sralanm tmceler ki, bir tek szcn karp atmak, kendisine olanaksz grnyordu; bir yerinden bir satr karacak olursam, hemen o satr alp biraz daha teye yerletiriyordu... Ama zarar yok; bu esiz adam, o abon'uyla yle ekiciydi ki, iin skntl ynn unutuyordum. mparator'un katna kabul edilecei gn bildiren mektup geldiinde, defter, aa yukar biimine girmiti. Zavall yal Sieboldt! Ancak olaand durumlarda sandndan kard krmzl ve srmal o gzel albay niformasn giyerek ve gsne btn nianlarn dizerek Tuileries'ye gidii, hl gzlerimin nndedir. Belini dorultarak ''Brum! Brum!'' demesine karn, kolunun kolumda titreyiinden, hele burnunun,Mnih birasyla patlcana dnm o kocaman bilgi burnunun byle anszn solmasndan, nasl heyecanl olduu belliydi... Akam

kendisini grdmde, sevincinden kabna samyordu. III. Napoleon kendisini iki kap arasnda kabul etmi, be dakika dinlemi ve azndan hi drmedii o: - Hele bir dnelim! tmcesiyle savmt. Bunun zerine bizim saf Japon, daha imdiden Grand Hotel'in birinci katn kiralamaktan, gazetelere yazmaktan, duyurular vermekten sz etmeye balad. mparatorun belki uzun boylu dneceini, burada kalmaktansa, o srada byk koleksiyonunu satn almak iin Meclis'in deneini kabul etmek zere Mnih'e gitmesinin daha doru olacan kendisine anlatncaya dek akla karay setim. Sonunda bu grlerimin doru olduu kansna vard ve kalkp gitti. Giderken de, nl not defterine verdiim emein altnda kalmamak iin, bana XVI. yzyldan kalma Kr mparator adl bir Japon tragedyasn gndereceine sz verdi. Avrupa'da hi kimsenin bilmedii bu deerli bayapt, kendisi, dostu Meyerbeer iin evirmimi. stad, koro mziini yazmaktayken lm. Dorusu bizim ahbap, bana bundan daha gzel bir armaan gnderemezdi. Ne yazk ki, gidiinden birka gn sonra, Almanya'da sava balad ve bizim tragedyadan ses seda kmad. Prusyallar Wrtemberg'i ve Bavyera'y ele geirdikleri iin albayn duyduu yurtseverce coku ve istilann karkl iinde, bizim Kr mparator'u unutmu olmas pek doald. Ama benim aklm hep ondayd. Dorusu, biraz o Japon tragedyas yznden, biraz da savan, istilann ne olduunu yakndan grmek merakyla -Aman Allahm, imdi ne ackl ey olduunu pek iyi biliyorum -, bir sabah kalkp Mnih'e gitmeye karar verdim. II GNEY ALMANYA Arkanl ulus olur mu, olur! Sava iinde, o kzgn austos gneinin altnda, Kell kprsnden Mnih'e kadar, btn Ren tesinde, yine eskisi gibi souk ve dingin bir durum vard. Souabe yresi boyunca, beni yava yava, ar ar gtren Wrtemberg vagonunun otuz penceresinden, grnmler, dalar, dereler, rmaklarn serinlii duyumsanan bol yeillikler geip gidiyordu. Tren giderken dnemete gzden yiten bayrlar zerinde, krmz eteklik ve kadife yelek giymi kyl kadnlar, srlerinin ortasnda yle dimdik ve evresindeki aalar da ylesine yeil duruyordu ki insan bunlar, o canm reineve kuzey ormanlar kokan am aacndan yaplma kk kutularn birinden karlp konmu oyuncak obanlarla srler sanyordu. Uzaktan uzaa, yeil niformalar giymi bir dzine kadar piyade askeri, bir ayrda, balar dimdik, bacaklar havada tfeklerini arbalet (16)

gibi tayarak, birbirlerine ayak uyduruyorlard. Bunlar herhangi bir Nassau prensinin ordusuydu. Kimi zaman da, bizimki kadar ar giden trenler geiyordu. Kocaman kayklarla ykl bu trenlerde, simgesel bir utku arabasym gibi yn yn Wrtembergli asker, Prusyallarn nnden kaarken, sesle barkaroller (17) sylyorlard. Sonra her bfenin nnde duruumuz; metrdotellerin o hi deimeyen glmsemeleri; peeteleri enelerinin altnda, reelli iri et paralarnn karsna gemi oturan o ablak, keyifli Alman suratlar; Kissingen'de sava yaplrken, Stuttgart'ta, evresinde arabalarn, gzel tuvaletleriyle kadnlarn, atla gezinenlerin bulunduu havuzlarn bulunduu, mzkalarn valsler, kadriller ald kraliyet park. Gerekten btn bunlar anmsaypda drt yl sonra yine bir austos aynda grdklerimi, sanki o kzgn gne kazanlarn zvanadan karm gibi nereye gittiklerini bilmeden yola derek samalayan lokomotifleri; arpma alannn gbeinde durmu vagonlar; kesilmi raylar; ortada kalakalan trenleri; gnden gne Dou demiryolunun boyu ksaldka, klen Fransa'y ve braklan hatlar boyunca, Tanr'nntopranda tek balarna kalm, ileri bagaj gibi braklvermi yarallarla tklm tklm dolu istasyonlarn o ackl tk tkln dndke, Prusya ile gney devletleri arasndaki o 1866 savann bir akadan baka bir ey olmadn ve bize sylenenlere karn, Cermenya kurtlarnn birbirlerini yemediklerini anlamaya balyordum. Aslnda bu konuda emin olmak iin, Mnih'i grmek yeterdi. Kente vardm gece, yldzlarla dolu gzel bir pazar gecesi, btn halk sokaklara dklmt. Neeli, belirsiz, klarn altnda btn bu gezinenlerin ayaklarndan kalkan toz gibi belirsiz bu uultu, havada dalgalanyordu. Kemerli ve serin yeralt birahanelerinde, renkli fenerlerin bulank klarnn salnd birahane bahelerinde, her yerde, dublelerin zerine den ar kapaklarn grltsyle kark pirin borularn utkulu ezgileriyle tahta alglarn lklar duyuluyordu. te bu mzikli birahanelerin birinde Albay de Sieboldt'u, yeeniyle birlikte, o bildiimiz kara turpunun karsna oturmu buldum. Yanndaki masada dileri bakan, kraln amcasyla birlikte bira iiyordu. Btn evrede, aileleriyle birlikte kodaman kentsoylular, gzlkl subaylar, krmz, mavi, deniz yeili kk kasketleriyle niversite rencileri vard. Hepsi de pek cidd, sessiz, dindarca bir tavrla Msy de Gungel'in orkestrasn dinliyorlar ve sanki byle bir lke yokmu gibi, Prusya'ya aldr bile etmeden, pipolarndan dumann nasl ktn izliyorlard. Albay beni grnce biraz sklr gibi oldu. Benimle Franszca konuurken, bana sesinin perdesini indiriyormu gibi geldi. evremizde:

- Fransz!.. Fransz!.. diye bir fsldama oldu. Btn gzlerde bir dmanlk duyumsuyordum. Msy de Sieboldt: - kalm, dedi. Dar knca o eski candan glmsemesine yenidenkavutum. Adamcaz verdii sz unutmamt; ama devlete satt Japon koleksiyonunu bir dzene koymakla ok uratndan bana mektup yazamamt. Tragedyaya gelince, yapt Wrtzbourg'da, Madam de Sieboldt'un yanndayd. Oraya gitmek iin de Fransz eliliinden zel bir izin almak gerekliydi; nk Prusyallar Wrtzbourg'a yaklayorlard ve kente girip kmak pek zorlamt. Bir an nce bizim Kr mparator'a kavumaya yle can atyordum ki, Msy de Trevise'i yatandan kaldrmaktan ekinmesem, hemen o gece elilie giderdim. III DROSCHKEN'DE Ertesi gn, sabah sabah, Mavi Salkm Oteli'nin sahibi, beni o kk kira arabalarndan birine bindirdi. Kentte grmeye deer eyleri gezginlere gstermek iin otellerin avlularnda hep byle arabalar vardr. Bu arabalardan antlar ve caddeler, bir gezi klavuzunun sayfalarndaki resimler gibi grnr. Bu kez, bana kenti gstermek deil, yalnzca Fransz eliliine gitmek sz konusuydu. Otel sahibi arabacya iki kez: - Franzsische Ambassad!... dedi. Maviler giymi, banda pek byk bir apka, ufak tefek bir adam olan arabac, arabasna, Mnih'te dendii gibi droschken'ine gsterilen bu ynden pek arma benziyordu. Ama arabann kibar mahallelere srtn evirip de, fabrikalar, ii evleri ve kk bahelerle dolu d mahallelere saptn, kaplar getiini ve beni kentin dna gtrdn grnce, ben arabacdan da ok ardm. Kendisine ara sra kaygyla: - Ambassad Franzsische? diye soruyordum. Herif de: - Ya, ya diye yant veriyordu ve araba da yoluna gidiyordu. Biraz bilgi almak istiyordum, ama ne var ki bizim arabac Franszca bilmiyordu. Ben de o sralarda Almanca olarak, iinde ekmek, yatak, et gibi szler bulunan, ama eli gibi szcklerin asla gemedii, pek sradan iki tmce biliyordum. Hem sonra bu tmceleri de yalnzca arkyla sylemesini becerebiliyordum. Nedeni de u:

Birka yl nce, hemen hemen benim gibikak bir arkadala, Alzas, svire ve Bade Dkal'nda, srtta anta, bir solukta bir dzine fersah arnlayarak, ancak kaplarn grmek istediimiz kentlerin yanndan geerek, nereye kacan hi bilmediimiz sapa yollara dalarak, tam bir eri gezisi yapmtk. Bu yzden, ou kez geceyi tarla iinde ya da bir ambarn ak dam altnda geirdiimiz oluyordu. Ama gezintimizi asl atallatran ey, ne benim, ne de arkadamn bir szck bile Almanca bilmeyiimizdi. Ble'den geerken satn aldmz kk bir cep szlnn yardmyla, Vir vollen trinken bier (bira imek istiyoruz), Vir vollen essen Kaese (peynir yemek istiyoruz) gibi pek kolay, pek safa cmleler kurmay baarmtk. Size pek kark gelmez ama,biz o imansz tmceleri bir trl aklmzda tutamyorduk. Oyuncularn dedii gibi, "gerektiinde dudaklarmzn ucuna gelivermiyordu". Biz de tuttuk, bunlar besteledik. Beste szlere yle uygun dmt ki, artk szckler notalarn pei sra aklmza geliyordu. Birini anmsadk m, br de kendiliinden geliveriyordu. Geceleyin, Gasthaus'un byk salonuna girip de antalarmz karr karmaz, gr bir sesle: Vir vollen trinken bier (bir daha) Vir vollen, ya, vir vollen Vir vollen trinken bier diye arkya baladmzda, Bleli otelcilerin suratlarn grmeliydiniz! O zamandan beri Almancam pek ilerlettim. renmek iin yle ok frsat kt ki!... Szck bilgim bir sr deyim ve tmceyle zenginleti. Yalnzca bunlar dpedz sylyorum, artk arkya koymuyorum... Hayr, hayr, arkya koymaya da hi hevesim yok. Ama gelelim bizim droschkene. ki yannda aalar ve beyaz evler bulunan bir caddeden tngr mngr gidiyorduk. Birdenbire araba durdu ve arabac, akasyalar iine gmlm kk bir evi gstererek: - Nah! dedi. Dorusu ev, bana bir elilik iin pek sessiz, pek sapa geldi. Kapnn yannda, duvarn bir kesinde stste konmu pirin dme parldyordu. rastgele birini ektim. Kap ald; ben de gzel ve rahat bir antreye girdim. Her yanda iekler, hallar vard. ngrak sesine komu yarm dzine kadar Bavyeral hizmeti kz, Ren tesindeki btn kadnlarda grlen o pek hantal, kanatsz ku edasyla merdivene sralanmt.

- Ambassad Franzsische? diye sordum. Sorumubana iki kez yinelettiler ve hep birden glmeye, merdivenin trabzann sarsa sarsa glmeye baladlar. Tepem att, hemen bizim arabacya gittim ve elimi kolumu sallaya sallaya, adreste yanldn, eliliin oras olmadn anlatmaya altm. Herif, hi oral olmadan: - Ya, ya... dedi. Yeniden Mnih'e yollandk. Sanrm bizim o zamanki elimiz, pek sk konut deitiriyor olmalyd. Ya da arabac droschkeninin geleneini bozmamak iin, ne olursa olsun, bana kenti ve evresini gstermeyi aklna koymutu. Ksacas sabahtan leye dek btn zamanmz, bu ele avuca smaz eliliin peinde, Mnih kazan biz kepe, saa sola komakla geti. ki denemeden sonra, artk arabadan bile inmez oldum. Arabac gidiyor, geliyor, kimi sokaklarda duruyor, tekine berikine soruturur gibi yapyordu. Ben de, ne yaparsa yapsn diye hi aldrmyor, yalnzca evreme baknmakla yetiniyordum... Byk caddeleri, bir sraya dizilmi saraylar, admlarn n n tt o pek geni sokaklar, beyaz yontular iinde tam anlamyla lm Bavyera byklerinin o ak hava mzesiyle u Mnih, ne can skc, ne souk bir kent! Ne de ok stun, kemer, duvar resmi, dikili ta, Yunan tapna, antsal kap, yapcephelerinde yaldzl harflerle beyitler var! Btn bunlar kurumlu olmaya abalyor; ancak insan btn caddelerin sonunda, altndan yalnzca ufkun getii utku taklar, mavilikler zerine alm byk kaplar gre gre, bu grnte kurumun boluunu ve yapmackln duyumsuyor. Musset'nin Fantasiosundaki o iyilemez i skntsn ve Mantova prensinin o gsterili ve anlamsz perukasn dolatrd, Almanya ile talya kar o dlemsel kentleri, ben kafamda tpk byle canlandrrm. Bu droschken safas drt be saat srd. Sonunda arabac bana, Mnih'i gstermi olmaktan pek gururlu, krbacn aklatarak, arabasn utku kazanm bir edayla, Mavi Salkm'n avlusuna soktu. Elilie gelince; sonunda orasn da buldum. Bizim otelden iki sokak tedeymi. Ama hibir iime yaramad. Kanlar (18) bana, Wrtzbourg iin pasaport vermek istemedi. Sylediine gre, o sralarda Bavyera'da halkn bize kar tutumu iyi deilmi; bir Fransz gvenlikle ileri karakollara kadar sokulamazm. Ben de, Madam de Sieboldt'un bir kolayn bulup bana Japon tragedyasn gndereceini umarak, Mnih'te kalmak zorunda kaldm. IV MAVLER DYARI

Tuhaf ey! Bu savata yardmlarna komadk diye bize ylesine ierleyen u babacan Bavyerallarda, Prusyallara kar kck bir dmanlk bile yok. Ne uradklar bozgunlardan utanyorlar, ne de yenene kin besliyorlar. Mavi Salkm'n sahibi, Kissingen arpmasnn ertesi gn bana, gurur duyarm - Onlar dnyann en iyi askeri!.. diyordu. Mnih'te herkesin duygusu da buydu. Kahvelerde Berlin gazeteleri kaplyordu. Halk, Kladderadatsch'in akalarna, Krupp fabrikasnn elli bin kilo arlndaki nl ahmerdan gibi ar, kaba nktelerine katla katla glyordu. Prusyallarn pek yaknda kentegireceinden hi kimsenin kukusu yoktu. Herkes, onlar arlamaya hazrlanyordu. Birahaneler, bol bol domuz sucuu ve knel bulup buluturuyorlard. Kentsoylu evlerinde subaylara odalar ayrlyordu. Yalnzca mzelerde biraz kayg vard. Bir gn resim mzesine girince, duvarlar bombo, bekileri de tablolar gneye doru yola karlmaya hazr byk sandklara yerletirmekle urar buldum. Kiilerin mallarna kar pek saygl davranan yenenlerin, devlet koleksiyonlarna ayn saygy gstermemesinden korkuluyordu. Nitekim kentin btn mzelerinden yalnzca Msy de Sieboldt'un mzesi ak kalmt. Prusya kartal niann tayan bir Hollanda subay sfatyla albay, kendisi oradayken, kimsenin koleksiyonuna dokunmay gze alamayacan dnyordu. Prusyallar geledursun, o, gsterili giysisiyle, Palais-Royal'i andran ama bizimkinden daha yeil ve daha i karartc, stne resimler yaplm duvarlarla evrili saray bahesinin bir kesinde; kraln kendisine verdii uzun salonda dolap duruyordu. Bu byk ve kapank sarayda serilen, zerlerine etiket yaptrlan btn o deerli ve az deerli armaanlar asl yerlerinden alnm, uzaklardan gelmi eylerin o karaduygulu yn, mzeyi oluturuyordu. Yal Sieboldt'un kendisi de mzesinin bir paras gibiydi. Her gn onu grmeye gidiyordum. kimiz birlikte, levhalarla ssl o Japon yazmalarn, kimileri yere yatrmadan alamayacak denli byk, kimileri de yalnzca bytele okunabilecek denli kk, trnak boyunda olan o yaldzl, ince, deerli bilim kitaplarn, tarih kitaplarn, saatlerce kartryorduk. Msy de Sieboldt bana seksen iki ciltlik Japon ansiklopedisini gsteriyor ya da Japon imparatorlarnn yardmyla yaymlanan ve iinde imparatorluun en nl yz airinin yaamlar, portreleri ve seme paralar bulunan Hiak-nin'den, o olaanst yapttan duygusal bir iir eviriyordu. Sonra silh koleksiyonunu, geni enelikli altn miferleri, zrhlar, elik halkalardan yaplma gmlekleri, Temple valyelerini anmsatan ve insann kendi karnn pek gzel detii o iki elle kullanlr kocaman kllar yerli yerine koyuyorduk.

O bana yaldzl deniz kabuklar zerine resmedilmi ak ilkelerini aklyor, Ydo'daki evinin maketini, pencerelerin ipek storundan bahenin, o yrede yetien minik bitkilerle ssl o Lilliput (19) bahesinin akl talarna varncaya dek her eyi tamam, lakeden yaplm bir minyatr gstererek, beni Japon evlerinin iine sokuyordu. Beni ok ilgilendiren eylerden biri de, Japonlarn tapnm eyas; boyal tahtadan kck Tanrlar, rahiplerin srmal nlkleri, kutsal vazolar ve her dindarn evinde, bir kede bulundurduu o kukla tiyatrosuna benzeyen tanabilir tapnaklard. Krmz renkte kck Tanr yontular, dipte sralanmt; nnde de dml ince bir ip sarkyordu. Japon, tapnmasna balamadan nce eilir, mihrabn eteinde parldayan bir zile bu iple vurur, bylece Tanrlarnn dikkatini ekermi. Ben de bu sihirli zilleri aldrmaktan ve dlemimin, bu ses dalgasnda doan gneiyle, o kocaman kllarn eliinden tutun da, o kk kitaplarn sayfa kylarna varncaya dek her eyi yaldzlama benzeyen Dou'nun Asya ilerine doru yuvarlanmasndan ocukca bir mutluluk duyuyordum... Oradan gzlerime btn bu lakelerden, yeim talarndan, haritalarn gz alc renklerinden kalma yansmalar sinerek ktmda, zellikle albayn bana masum, soylu, zgn ve pek derin bir iirsellii olan o Japon iirlerinden birini okuduu gnlerde, Mnih sokaklar bende allmadk bir etki yapyordu. Japonya ve Bavyera, hemen hemen ayn zamanda tandm, birini brnn arasndan grdm, her ikisi de benim iin yeni bu iki lke, kafamda birbirine karyor, birbirinin iine giriyor ve bir tr belirsiz bir diyar, bir maviler diyar oluyordu... Japon fincanlarnn zerindeki bulut izgisi ve su taslanda grdm o gezilerin mavi izgisini, duvarlardaki mavi resimlerde buluyordum... Hele alanlarda eitim yapan, Japon miferleri giymi mavi askerler, unutma beni (20)maviliinde o dingin ve geni gkyz, beni Mavi Salkm Oteli'ne gtren o mavi arabac!.. STARNBERG GLNDE GEZNT Anlarmn arasnda parldayan o kvlcml gl de, mavi diyarn glyd. Daha Starnberg adn yazvermekle, Mnih evresindeki o tek para gkyzyle dolu, ky ky giden atanann dumanyla iyicil ve canl bir nitelie brnen byk su yzeyi gzlerimin nne geldi. evresinde, villalarn aklylaalm gibi yer yer aralkl, geni ve koyu bir orman.Yukarlarda skk daml kyler, bayrlarn zerine konmu ev yuvalar; daha yukarda da, uzak, iinde dalgalandklar havann renginde Tirol dalar. Bu biraz klasik, ama pek cana yakn tablonun bir kesinde, yal, uzun tozluklar ve gm dmeli krmz yeleiyle, beni btn bir pazar gn gezdiren ve kaynda bir Fransz bulunmasndan pek vnyormu gibi grnen yal kayk.

Kayk byle bir onura ilk kez ulamyordu. Genliinde bir subay Starnberg'ten geirdiini pek iyi anmsyordu. Aradan altm yl gemiti. Ama adamcazn bundan ylesaygyla sz ettiine bakarak, o 1806 Fransznn, o dar pantolonlu, yumuak izmeli, banda kocaman apkas ve yenenlere zg kstahlyla, birinci imparatorluun herhangi bir gzel Oswald'nn kendisinde uyandrm olduu izlenimi duyumsadm!.. Eer o Starnberg'teki kayk hl yayorsa, Franszlara yine eskisi gibi hayran olduundan kuku duyarm. te Mnih kentsoylular bu gzel gln zerinde ve evresindeki halka ak malikane parklarnda pazar keyfi yaparlar. Sava, bu geleneklerini hi deitirmemiti. Ben geerken, kydaki kr konukevleri tklm tklm dolu bulunuyordu. epeevre yere oturmu iman kadnlarn eteklikleri, imenler zerinde kabaryordu. Gln mavilikleri zerinde birbirine giren dallarn arasndan, pipo dumanyla evrili Gretchen ve renci kmeleri geiyordu. Biraz daha uzakta, Maxilmien Park'nn aklk bir yerinde bir ky dn vard.Gz alc giysiler giymi bu grltc alay, tahta ayaklar zerine konmu uzun sofralarda yiyip ierken, yeil giysili bir kr bekisi, elde tfek, nian alma durumunda, Prusyallarn o denli baaryla kullandklar o olaanst ineli tfekle gsteri yapyordu. Dorusu, bizden birka fersah tede arpmalar olduunu anmsayabilmem iin byle bir ey gerekliydi. Ama iyi arpmalar oluyordu. Buna inanmak gerekiyor; nk o akam, Mnih'e dnerken, bir kilise kesi gibi korunakl ve benliinden vazgemi, kk bir alanda, MarienSaule'nin evresinde epeevre yanan mumlarla, yakarlar uzun bir hkrkla sarslan, diz km kadnlar grdm... VI BAVARIA (21) Birka yldan beri, btn o ar Fransz ulusuluu, yurtseverlik ahmaklklarmz, bbrlenmelerimiz, almlarmz konusunda yazlanlara karn, Avrupa'da Bavyera ulusu denli caka satan, kendisini beenmi bir ulus bulunduunu sanmyorum. Almanya tarihinden kopma on yapraklk kk tarihi, Mnih sokaklarnda dev gibi, oransz; ylbalarnda ocuklara armaan edilen o yazs az, ama resmi bol kitaplar gibi, batan baa tablo ve yontu olarak serilmi yatyordu. Bizim Paris'te bir tek utku takmz vardr. Oysa burada on tane var: Utkular Kaps, Marealler Tak ve Bavyeral savalarn yiitliine kran olsun diye dikilmi bilmem ka tane dikili ta.

Bu lkede byk adam olmak ne iyi ey. nsan, adnn her yerde taa, bronza kaznacandan, hi olmazsa bir yontusunun alanlardan birine ya da herhangi bir frizin en stne, ak mermerden utku simgeleri arasna konacandan emindir. Bu yontu, yceltme, ant deliliini bu adamcazlar yle bir dereceye gtrmlerki, yol kelerinde, yarnn ad bilinmeyen nlleri iin hazrlanm bo yontu altlklar bile var. u anda btn bu bo altlklar doldurulmu olmal. 1870 sava kendilerine yle ok yiit, yle ok anl sayfalar salad ki!.. rnein, dnyorum da, u nl General von der Thann', eski adaki gibi soyunmu, bir yannda Bazeille kyn atee veren Bavyeral savalar, br yannda Woerth Hastanesi'nde Fransz yarallarn ldren Bavyeral savalar gsteren alak kabartmalarla ssl gzel bir altln stnde, yemyeil bir bahenin ortasnda, gzmn nne getiriyorum. Bu ne grkemli bir ant olurdu! Bavyerallar, byk adamlarn byle kente serpitirmekle yetinmemi olacaklar ki, hepsini Mnih kaplarnda, Ruhmeshalle (Utku Salonu) dedikleri bir tapnan iine de toplamlar. Bir drtgenin kenar biiminde, ne doru kk, mermer stunlu geni bir galerinin altnda, duvar kntlar zerine elektrlerin, krallarn, generallerin, yarglarn vb... (katalounu bekide bulabilirsiniz)bstleri dizilmi. Biraz tede dev gibi bir yontu, doksan ayak boyunda, bir Bavaria ykseliyor, halka ak bahelerin yeillii iinde, pek znl ve st ak, byk merdivenlerden birinin tepesinde, ayakta duruyor. Omuzlarnda aslan postu; bir eliyle klcn, br eliyle de onur (her zaman onur!..) tacn kavram duran bu ulu bronz yn, kendisini grdm saatte, yani austos aynda, glgelerin alabildiine uzad bir akam stnde, gsterili devinimiyle, btn ovay dolduruyordu. evresinde stunlar boyunca, nl adamlarn profilleri, batan gnee srtmaktayd. Btn bunlar nasl da ssz, nasl da i karartcyd! Ayak seslerimin malta talar zerinde yanklar yaptn duyunca,Mnih'e geldiimden beri bir trl kurtulamadm o boluk iinde byklk izlenimi bende yeniden uyand. Bavaria'nn iinde dne dne kan, dkme demirden kk bir merdiven vard. Bana en yksee kadar kp devin kafas iinde bir an oturmak hevesi geldi. Buras, st kubbeli, yuvarlak ve kk bir salondu. eriye, yontunun gzleri olan iki pencereden aydnlk giriyordu. Alplerin mavi ufkuna doru alm bu gzlere karn ierisi pek scakt. Gne altnda kzan bronz, beni arlk veren bir devinimle saryordu. Ben de hemen aa inmek zorunda kaldm. Ama zarar yok, benim iin buncas bile,ey ikin ve n n ten kocaman

Bavaria, seni tanmaya yetmiti. Yrei olmayangsn, kabarm, kassz, o iri kantocu kar kollarn grm ve ii bo kafanda bir bira dknnn o ar sarholuunu ve uyuukluunu duyumsamtm... Dorusu bu anlamsz 1870 savana kendimizi kaptrrken diplomatlarmzn nasl olup da sana gvendiklerine ayorum. Ah, onlar da, bir kezcik olsun Bavaria'ya kmak glne katlanm olsalard!.. VII KR MPARATOR!.. Mnih'e geleli sekiz gn olmutu; bizim Japon tragedyasndan henz haber alamamtm. Artk umudumu kesmeye balamtm ki, bir akam, her zaman birlikte yemek yediimiz birahanenin kk bahesinde, albayn neeli bir yzle skn ettiini grdm. Bana: - ok kr geldi! dedi. Yarn sabah mzeye buyurun... Birlikte okuruz; nasl da gzel olduunu grrsnz. O akam, kendisinde pek bir canllk vard. Sz sylerken gzleri parlyordu. Yksek sesle tragedyadan paralar okuyor ve koro havalarn sylemeye abalyordu. Yeeni, iki kez kendisini susturmak zorunda kald: - Unkle!.. Unkle... Bu davrann, bu cokunluunu, yalnzca duygusal bir kendisinden gemeye yoruyordum. Gerekten ezbere okuduu paralar pek gzel buluyor ve bir an nce bayaptm ele geirmeye can atyordum.. Ertesi sabah, saray bahesine gelip de koleksiyonlarn bulunduu salonu kapal grnce, ardm kaldm. Albay mzesinde olmasn? Bu yle yadrganacak bir eydi ki, iimde tuhaf bir sknt, hemen evine kotum. Oturduu sokak, baheleri, bask evleriyle sessiz ve ksa bir d mahalle soka, bana her zamankinden daha canl ve telal grnd. Bir takm insanlar, kaplarn nnde kme olmu, konuuyorlard. Sieboldt'un oturduu evin kaps kapal, pancurlarysa akt. Kapdan zgn tavrl kimseler girip kyordu. Orada evin boyuna gre ok byk gelen ve sokaa kadar taan byk bir ykm olduu duyumsanyordu... eri girerken, hkrklar

iittim. Bu hkrklar, dar bir koridorun sonunda, ii hncahn dolu ve bir derslik gibi aydnlk, byk bir odadan geliyordu. Odada beyaz tahtadan uzun bir masa, kitaplar, yazmalar, koleksiyonlar iin caml dolaplar, st diba kapl ak albmler vard. Duvarlarda Japon silahlar, gravrler, haritalar aslyd. Bu gezi ve inceleme dankl iinde, albay, uzun ve dz sakal gsne dm, yatanda yatyor ve zavall ''Unkle''cik de bir kede diz km, alyordu. Msy de Sieboldt, geceleyin anszn lvermiti. Ailenin yasn, bir yazn d urunda bozmamak iin, hemen o akam Mnih'ten ayrldm ve bylece o olaanst Japon tragedyasnn yalnzca adn renmi olmakla kaldm: Kr mparator!.. Aradan zaman geti; bizler, Almanya'dan getirdiim bu adn pek yakaca baka bir tragedya grdk. Kan ve gz yalaryla dolu, uursuz bir tragedya, ama Japonya ile ilgisi olmayan bir tragedya.

Thank you for evaluating ePub to PDF Converter. That is a trial version. Get full version in http://www.epub-to-pdf.com/?pdf_out

You might also like