Discover millions of ebooks, audiobooks, and so much more with a free trial

Only $11.99/month after trial. Cancel anytime.

Arif'in Ölümü
Arif'in Ölümü
Arif'in Ölümü
Ebook403 pages5 hours

Arif'in Ölümü

Rating: 0 out of 5 stars

()

Read preview

About this ebook

  Ardıma baktığımda, yaşadığım hiçbir önemli şeyi unutmadığımı görüyorum! Bakıyorum da, gerçek duygularımı yaşayacak kadar oyuncu olmuşum. Ama olsun! Geçmişi bu güne taşımakla, ondan dersler alıp temiz bir gelecek yaratabiliriz...


 Ben, tanımadıkları insanları öldüren ve yok eden, onları kahraman sayan dünyada doğdum ama, içimden böyle bir dünyada yaşamak istemiyorum. Yaradılışın hakikatini görmek istiyorum ve başkalarının dayattığına göre yaşamak istemiyorum....


 Yeter artık bu kadar hayalperestlik! Açlık, yoksulluk, savaşlar, tecavüz, terör, hayvan katli, doğa tahribatı görmek istemiyorum… Nefes almak istiyorum… Karamsarlık kaplıyor içimi bütünüyle… Karanlığın, öfkenin, nefretin ve ölümlerin içinde yaşamak istemiyorum… Gerçek kahramanlık can almak değil, can vermektir! Sen kimsin de, Allah’ın verdiği canı alıyorsun? Senin kendi canını bile alma lüksün yok…


 Yaşam sahnesi tek kişilik olmadığına göre, en azından yaşananlardan ders alıp kendimizi insanlık konusunda geliştirmek zorundayız. İnsanlık sadece var olmak, yaşamak, nefes alıp vermek değil, paylaşmaktır. Kendi yaşam alanımızı korurken, başkalarının yaşam alanını ihlal etmemektir…


  Yazar Hakkında


 Halit Fuat Beşik: 1952 yılında Fatsa'da doğdu. İlk ve orta öğrenimini Fatsa'da, üniversite öğrenimini ise İstanbul'da tamamladı. Kapalı çarşıda ticaret hayatına atıldı. Bu arada dünyanın pek çok ülkesini gezme fırsatı buldu. Önceleri rezaletten kaçmayan ve "Hep ben" mantığıyla maceralı bir hayat yaşadı. Okumayı ve not almayı çok sevdiği için pek çok kitap ve notlara sahiptir. Yazmak konusuna otuz yıllık bir emek vermesine rağmen, bu konuda daha pek çok şey yapması gerektiğine inanıyor. 2003 yılında "Talan Mevsiminde Adam gibi yaşamak.” 2010 yılında, ”Sokrates’in İsyanı., Haçlılar Çanakkale’de, Yüz Elli Yaşındaki Adam, Tevrat’ın Çocukları ve Kur-an” adlı kitapları yayınlanmıştır. İnanç, Adalet, İnsan sevgisi ve Kur-an ahlakına dayalı o muhteşem denge içinde eserler vermeye çalışıyor. Şu anda sizler için değişik konularda pek çok kitaplar daha hazırlamaktadır. Gerçek eserlerini bundan sonra size sunacağına inanıyor...

LanguageTürkçe
Release dateDec 9, 2016
ISBN9786059654814
Arif'in Ölümü

Read more from Halit Fuat Beşik

Related to Arif'in Ölümü

Related ebooks

Related categories

Reviews for Arif'in Ölümü

Rating: 0 out of 5 stars
0 ratings

0 ratings0 reviews

What did you think?

Tap to rate

Review must be at least 10 words

    Book preview

    Arif'in Ölümü - Halit Fuat Beşik

    D:\KIYAMET GERÇEKLİĞİ KÜLLİYATI Murat Ukray {2006-2012}\YAYINLANAN KİTAPLAR\Halit Faut Beşik\Arif'in Ölümü\Kapak.jpg

    Arif’in Ölümü

    HALİT FUAT BEŞİK

    Kitap adı: ARİF’İN ÖLÜMÜ

    Yazar adı: HALİT FUAT BEŞİK

    E-posta: h.fuatbesik@gmail.com

    Sayfa Düzeni ve Grafik Tasarım: e-Kitap PROJESİ

    Editorial & Kapak Tasarım : © e-Kitap Projesi

    Yayıncı (Publisher): e-KİTAP PROJESİ,

    www.ekitaprojesi.com, Murat UKRAY

    Yayıncı Sertifika No: 32712

    İstanbul, Aralık / 2016

    eISBN: 978-605-9654-81-4

    Cevap ve yorumlarınız için:
    {For reply and your Comments}

    www.ekitaprojesi.com/books/arifin-olumu

    ANd9GcR3WgR8MfuOcC2EyyfIVPjZe1WzLm6S7E1TzoJ23hOhNANZ6BDwHw www.facebook.com/EKitapProjesi

    İçindekiler

    Yazar Hakkında

    ÖNSÖZ

    Yazardan Arif’e

    Yalvarıyorum, Gel Gitme!

    Yanlış Yol

    Yenilgi Nedendir, Biliyor Musun?

    Abladan Arif’e Birinci Mektup

    Arif’ten Ablaya Birinci Mektup

    Arif’ten Ablaya İkinci Mektup

    Arif’ten Ablaya Üçüncü Mektup

    Abladan Arif’e İkinci Mektup

    Arif’ten Ablaya Dördüncü Mektup

    Arif’ten Ablaya Beşinci Mektup

    Yazar’dan Dayısı Arif’e Mektup

    O En Acıklı Mektubun İse Şöyle

    Yazardan Arif’e Mektup

    Yazardan Arif’e Mektup

    Yazardan, Ölen Arif’e

    Yazardan, Dayısı Arif’e

    Yazardan Arif’e

    Yazardan Ölen Arif’e

    Yazardan Ölen Arif’e Mektup

    Yazardan, Ölen Arif’e

    Yazardan Arif’e

    Doğru Yol Kur-an’la Bulunur

    Yazardan Arif’e

    Kimsin Sen Arif?

    Ölümüne Koşan Kardeşim

    Yazarın İsyanı

    Yazardan Arif’e Mektup

    Arif’ten Sevinç’e

    Arif’ten Sevinç’e Mektup

    Arif’ten Sevinç’e

    Yazardan Arif’e Mektup

    Yazardan Arif’e

    Yazardan Arif’e

    Yazardan Arif’e

    Dedem Anlatıyor

    Dedem Anlatıyor

    Dedem Anlatıyor

    Dedem Anlatmaya Devam Ediyor

    Dedem Anlatıyor

    Dedem Gençler İçin Anlatıyor

    Dedem Altı Yıl Sonra Yeniden Anlatıyor

    Dedem Anlatmaya Devam Ediyor

    Dedemden Gençlere Öğütler

    Ah Benim Sevgili Güzel Dedem Ah!

    Yazarın Yorumu

    Kur-an’la Yaşamayı Öğrenmeliyiz

    Yazardan Arif’e Mektuplar

    Bilgece Yaşamak Nasıl Olur?

    Yazardan Arif’e

    Adam Gibi Yaşamak Nasıl Olur?

    Yazar Hakkında

    Halit Fuat Beşik : 1952 yılında Fatsa'da doğdu. İlk ve orta öğrenimini Fatsa'da, üniversite öğrenimini ise İstanbul'da tamamladı. Kapalı çarşıda ticaret hayatına atıldı. Bu arada dünyanın pek çok ülkesini gezme fırsatı buldu. Önceleri rezaletten kaçmayan ve Hep ben mantığıyla maceralı bir hayat yaşadı. Okumayı ve not almayı çok sevdiği için pek çok kitap ve notlara sahiptir. Yazmak konusuna otuz yıllık bir emek vermesine rağmen, bu konuda daha pek çok şey yapması gerektiğine inanıyor. 2003 yılında Talan Mevsiminde Adam gibi yaşamak. 2010 yılında, Sokrates’in İsyanı., Haçlılar Çanakkale’de, Yüz Elli Yaşındaki Adam, Tevrat’ın Çocukları ve Kur-an adlı kitapları yayınlanmıştır. İnanç, Adalet, İnsan sevgisi ve Kur-an ahlakına dayalı o muhteşem denge içinde eserler vermeye çalışıyor. Şu anda sizler için değişik konularda pek çok kitaplar daha hazırlamaktadır. Gerçek eserlerini bundan sonra size sunacağına inanıyor...

    ÖNSÖZ

    Ardıma baktığımda, yaşadığım hiçbir önemli şeyi unutmadığımı görüyorum! Bakıyorum da, gerçek duygularımı yaşayacak kadar oyuncu olamamışım daha. Ama olsun! Geçmişi bu güne taşımakla, ondan dersler alıp daha temiz bir gelecek yaratabiliriz kendimize...

    Ben, tanımadıkları insanları öldüren ve dünyayı insafsızca yok eden, kötü insanları haksız yere kahraman yapan bir dünyada doğdum ama içimden böyle bir dünyada yaşamak hiç istemiyorum. Yaradılışımızın hakikatini görmek istiyorum ve başkalarının dayattığı ve kabulü imkansız yanlışlara göre yaşamak istemiyorum.

    Yeter artık bu kadar hayalperestlik diyorum! Açlık, yoksulluk, savaşlar, tecavüz, terör, hayvan katli, doğa tahribatı görmek istemiyorum ve nefes almak istiyorum dünyada sadece. Ama karamsarlık kaplıyor içimi bütünüyle bu yanlışları gördükçe…

    Bu yüzdende artık ben, karanlığın, öfkenin, nefretin ve vakitsiz ölümlerin içinde yaşamak istemiyorum. Olmasın böyle bir dünya! Olmamalı da Bilinmeli ki, gerçek kahramanlık can almak değil, dünyaya can vermektir. O ölüm makinelerine sormalı ki, sen kimsin de, Allah’ın verdiği canı alıyorsun? Oysa ki, senin kendi canını bile alma lüksün yok…

    O halde yaşam sahnesi tek kişilik olmadığına göre, en azından yaşananlardan ders alıp kendimizi insanlık konusunda geliştirmek zorundayız. İnsanlık sadece var olmak, yaşamak, nefes alıp vermek değildir. İnsanın en büyük görevlerinden biri de, dünyayı daha yaşanılabilir kılıp onu güzelleştirmektir. Bu güzellikleri paylaşmak da, insanın en önemli hakikatidir. Kendi yaşam alanımızı korurken, başkalarının yaşam alanını ihlal etmemektir ve başkalarına da saygı göstermektir insanlık. O kadar kolay değil insan olmak ama dünyaya gönderildiğimize göre böyle bir gayemiz olmak. Çünkü Allah, biz insanları dünyada kendine mirasçı bırakarak bize pek çok görevler yüklemiştir. Evet, bu durumda yapacak başka çaremiz yok gibi görünüyor. Bu iş nasıl olur derseniz? Bu konuyu çok araştırdım ancak başka bir yol da, bulamadım kendimce. İncili, Tevrat’ı Zebur’u ve defalarca insanlığa sözde yol gösteren dini kitaplar okudum, ancak bana kurtuluşu gösterecek bir yol bulamadım. Gerçekten beni tatmin edecek, yaratılışımın gayesine ulaştırılabilecek bir cevabı hiçbir yerde bulamadım. Ta ki, Kur-an ve Hz. Muhammedi tanışıncaya kadar. İşte onları tanıdıktan sonra, bu benim hayatımın dönüm noktası oldu.

    Başa bu iş bana çok zor görünüyor ancak, hiç de öyle olmadı. KUR-AN ile tanışmak, anlatılanın aksine çok kolay oldu. Onu okudukça adeta Kur-an ayetleri yüreğimde hissettiklerimle örtüştü. Okudukça insan gibi bir adam olmaya başladığımı hissettim. Evet, ben artık kendimce bir yol bulmuştum çok şükür. Bu nasıl bu kadar kolay bir yolmuş? derseniz? Okuyun Kur-an’ı ve Hz. Muhammed’in hakikatini görün. O zaman hakikati göreceksiniz ve Allah gerçeğini anlayacaksınız. Ancak anlatmakla olmaz bunlar. Bizzat Kur-an’ı bilgilenerek okuyarak anlayacaksınız. Ancak Kur-an Ahlakıyla olur bu insani muhteşem güzellikler! İlk okuyuşta belki biraz zorlanırsınız ama sonra bir çağlayan gibi akar, coşar gidersiniz.

    Ancak şunu çok iyi bilmek gererek ki, insanlarda edep, haya olmadıktan sonra dünyada hiçbir ilerlemenin kıymeti ve hayırlı bir tarafı yoktur. Bu Ahlaka anlayışı da, sadece Kur-an da vardır. Ahlaksıza en iyi eğitimi verseniz bile boşunadır. İnsanların mutlu, merhamet dolu, barışçıl, kaliteli ve sağlıklı ilişkileri ancak Kur-an Ahlakıyla ve Hz. Muhammet’in merhameti ile edebiyle olabilir. Dünyada işte o zaman insanca yaşanır. Düzgün bir insan olmak da, zaten insanca bir üst düzey edep ahlaka sahip olmaktan geçer. Bu da, sadece Kur-an Ahlakında vardır. Ona göre, insandaki bu yücelikler, başkalarının mahrem alanına girmemekle ve diğer yaratılanlara duyulan saygıyla yaratılır…

    Size bir şey açıkça söyleyeyim mi? Kur-an = Ahlak = Edep = Huzur= Hz. Muhammed demektir. Bu gün Dünya da Kur-an Ahlakı hükmetmediği için, insanlar arasında karşılıklı sevgi, saygı, merhamet olmadığı için insanlık dışı ölümcül savaşlar var. Milyonlarca kişi mülteci durumuna düşerken, günde otuz milyon insan açlıktan ölüyor. En acısı da, bakımsızlıktan çocuklar ölüyor. Diğer taraftan bir türlü mutlu olamayan çok zengin insanlar da var. Gün geçtikçe ne enteresandır ki, dünyada zenginlerin intiharları da, artıyor. Rahmetli benim öz dayım ve Kardeşim gibi.

    Kitabımızda da, yakından göreceğiniz gibi, acı intiharlar yaşadık biz. Allah bu acıları kimseye yaşatmasın. Merak etmeyin sizler için en güzel sözleri seçip okuyucumuza yol gösterecek güzel ve insani duygular yaşatmaya çalışacağız.. Susun şimdi ki, çünkü bunlar dünyadan gelen insan çığlıkları…

    Diğer taraftan baktığınızda başka dinlerin ve zenginlerin ülkelerin güç faşizmi bütün dünyada var kuvvetiyle devam ediyor. Burada bizim esas vazifemiz, Batıdaki, fanatik gerici dinlerin, dünyanın gerilemesindeki etkileri ve siyasal sistemlerin bağnazlığını anlatırken, ne kadar dünyayı gerilettiğini bütün insanlığa göstereceğiz ve bu değiştirilmiş dinlerin bin yıldır yapılan Haçlı Savaşlarıyla ve bugün terörle dünyada çok kötü olaylar yaşandığını anlatırken, Kur-an Ahlakının insanları nasıl güzel yönde geliştireceğini anlatacağız ama hiçbir kimseyi kırmadan ve insanca olacak bu! Elbette Batılı sistemler artık çökmüştür ve savunacak hiçbir tarafı da kalmamıştır. Görüyorsunuz ki, bunlar hala terörü, savaşları, istilacılığı, gücü ve en kötüsü de, uyuşturucuyu ve silah sanayini desteklemektedirler. Emperyalist Batının silah sanayinin geliştirmesiyle, daha sonra da, Kur-an Ahlakının çarpıtılmasıyla Müslümanlık dünyasını geriletmiş, bu da insanlığın gelişmesini önlemiştir. Ama inanın bundan daha fazlasını başaramayacaklardır. Uluslararası haksızlıklar ve tecavüzler almış başını gitmiş alsa bile, hak, hukuk, adalet Kur-an Ahlakı ile yerini en sonunda kazanacaktır. Bu haksızlıklar ebediyete kadar asla sürüp gitmeyecektir. Buna inancım tamdır.

    Adamların felsefesine bak; Ben doğruyum, sen tamamen yanlışsın! diyerek karşındaki insanları değiştirmeye çalışırken, bu düşünce ne kadar boş ve sonsuz bir hadsizliktir. Böyle bir şey yoktur ama emperyalist Batı bunu çekinmeden yapıyor.

    Ne var ki, dünyaya zorla dayatılan Avrupa ölçütleri tamamen sınıfta kalmıştır artık. O batı ki, insanları kandırıp barış ve demokrasi meleği rolleri oynarken, Ortadoğu’ya silah satma rekorları kırıyor. 21’inci yüzyılı da, Müslümanlıkla savaş yüzyılı ilan ederlerken de, her an Haçlı Seferlerine hazırlanıyorlar. Ben de bu yaşadığımız Yüz yılı Müslümanların Kur-an Yılı olarak ilan ediyorum! İlahi adalet mutlaka işleyecektir elbet…

    Çok şükür neyse ki artık dünyada, Kur-an Ahlakının da, ne olduğunu bilenlerde var. Artık dünyada kapitalizm, sosyalizm, Kominizim bitmiştir ve dünyanın mutluluğu için artık sıra Kur-an Çağına gelmiştir. O Kur-an Ahlakı ki insanlığı doğru yolu göstermek için Rahman ve Rahim olan Allah tarafından indirilmiştir. İnsan olmak için, mutlu olmak için, Aşkı yaşamak için yaşayın o Allah’ın kitabını! Göreceksiniz ki, size çok iyi gelecek. Böyle bir uyum içinde yaşanan bir dünya nasıl olur diye şaşıracaksınız. Mevlana’nın dediği gibi gelin bu kapıya, umutsuzluk kapısı değil bu kapı. Beğenmezseniz geri dönersiniz ama göreceksiniz ki, bu kapı umutsuzluk kapısı değil, Aşk ve rahmet kapısıdır. Asla hiçbir şekilde yanılmazsınız Kur-anla.

    Bu yüzden ben diyorum ki, bütün insanlık Kur-an Ahlakı ile bilgilenmeli. Bütün insanlığa diyorum ki, softalığa ve yobazlığa fırsat bırakmadan yapın bu işi. Hz. Muhammed döneminde olduğu gibi, iyilikle yaklaşın Kur-an dinine ve göreceksiniz ki, sizi çok güzel ve insanca karşılayacaktır. Öyle ki, Hz. Muhammed, dürüstlüğü ve adaleti ile on yılda Arap İmparatorluğunun on milyon kilometre kare alana çıkarmış ve merhamet içinde dünyaya hükmetmiştir. Kur-an ve Hz. Muhammed’in Ahlakının dünyaya öylesine etkisi olmuştur ki, cehalet dolu dünyayı insanca bir nizama sokmuştur. Ama yerine geçmek için taht kavgaları başlayınca Araplar İslam dinini yaşanmaz hale getirmişlerdir. Bir yandan da, İslam’ı geriletmek için emperyalistlerin Haçlı Seferleri başlamıştır. Allah’tan Türkler artık Müslümanlığı kabul etmişlerdir. Elbette Allah, Kur-an’ı ve Müslümanları koruyacaktı.

    Kur-an gibi doğru yolu gösteren bir kitabı olan bilge insanların, Batılılar gibi kışkırtıcı üsluplarla dolu kitaplara ihtiyaçları kalmamıştır. Kur–an’ı okuyan gençleri de, bu yüzden adaletli, edepli, merhametli Kur –an Ahlakı ve Hz. Muhammed bilinciyle düşünmeye davet ediyoruz. Tüm dünyada insanlığa yol gösteren Kur-an’ı iyi anlamalıyız ve dünyaya da, en iyi bir şekilde anlatmalıyız.

    Yeter artık, dünya insanlığının o zalimlerin elinden çektiği bunca zulümler. Artık insanlığa Siyonist ve batıl düşünceler hükmetmesin. Basit bir görüşle insanlığı Kur-an Ahlakı ile yeniden inşa delim. Yoksa dünyada ki, bu doğa kıyımları, çevre kirlilikleri, çok acı bir şekilde insanlığın sonunu getirecektir.

    Artık değişisin bu çarpık Yahudi düşünceleri dünyada! İnsanlık mutluluğu hak etmeli artık! En azıdan şimdilerde o sapık düşüncelerin yerine ikame edilecek Kur-an gibi bir Allah kitabı var.

    O halde, mutluluk tohumu ekmek için hiç de geç değil. Hele karşımızda Rahman ve Rahim olan Allah’ın kitabı Kur-an varken. Güzel hayaller kurup yardımlaşmayı bilecek dünya insanları Kur-an’daki o yüksek farkında lığa mutlaka ulaşacaktır. Her şey insanlığın uyanışına bağlı…

    HALİT FUAT

    Yazardan Arif’e

    Aşk Yaratır, Nefret Yok Eder

    Güzel bir başlangıç olmadı seninki Dayıcığım! Seni kaybettikten sonra kalbimin senin için nasıl üzülüp sızladığını anlatamam. Bir insanın olabileceği en iyi dönemde çekip gittin dünyadan! Sen kimsin de, Allah’ın verdiği canı intihar ederek, kendi inisiyatifinle kendi elinle alıyorsun ha? Senin kendi canını alma lüksün yok. Evet, yok öyle yağma! O can sana Rabbin tarafından emanet verilmişti. Keşke, bir korkak olup da, kafanı duvarlara vuracağına gözlerini açıp çıkış kapısını görseydin ya! Üstelik kafanı vurduğun duvarı da, oraya yerleştiren sensin. hayat ben seni yenerim! diyerek, kahraman olma sevdasına mı düştün? Ya öyle mi? Kafalarını duvarlara çarpanlara kötü haber mutlaka er geç ulaşır zaten. Bu işin sonunun böyle olacağı belliydi. Hayatınla ödediğin bu yanlış, hiç de hoş bir gidiş değildi senin için! Olması Dayıcığım ve bu sana hiç yakışmadı…

    Acının kutlaması olamayacağına göre, senin genç yaşta ölümün benim gençlik yıllarımın ürpermelerle geçmesine sebep oldu. Ben de bu durum karşısında senin hakkında ne buldumsa itina ile bir araya toplamaya ve yazmaya başladım. Bakalım! Yazıyorum hapsini. Son perde açıldığında hakikat kendini bütün ihtişamıyla gösterecektir. Amacım, seni suçlayarak kendimi iyi hissetmek asla değildir…

    Sevgili Arif Dayıcığım bak! Bütün bunları okurun beğenisi için yazmıyorum. Kendi hakikatimiz olarak yazıyorum. Hayatın en büyük derslerini kendi ailenden ve yakın sevdiklerinden alırsın derler ya, benim için de öyle oldu işte bu iş…

    Bunları iyi anlamamız lazım ki, bu başarısız derslerden geçip kendimizi geliştirmemiz ve Kur-an Çağını daha iyi anlayıp anlatmamız lazım! Kusura bakmayın Dayıcığım, o senin büyük tutkularını ve acılı duygularını insanlığa acı içinde aktaracağım! Bundan kesinlikle emin olabilirsin. Sen ki, manevi duyguyu bile kadınlarla yaşanan bir Aşk, şehvet ve para sandın! Bu yüzden de, hissettiğin eksiklik, doyumsuzluk, tatminsizlik hiç yüzünü güldürmedi. Herkes bilmez bunu ama sen bilirdin ki, doğru yaşam, Kur-an Ahlakıyla dolu edepli bir yaşamda gizli idi. Sen ise, bu kuralları hiç tanımadın önüne gelenle sevgisiz basit Aşklar yaşadın Sen ise, ne yaptın öyle? Önüne gelen bayanlara gönlünü kaptırdın.…

    Geçek Aşkta ki derinliği bilmeyen insanlar ancak, ne yazık ki, senin gibi sevgisizlikle birlikte katmerleşmiş bir mutsuzluğu yaşıyor. İşte tam burada, senin yaptığın ölçü tanımaz gibi büyük saçmalıklarına rastlıyoruz. Kur-an Ahlakı olamadan yaşam süren insanlarda bir müddet sonra işte böyle dengesizlikler başlıyor. İşte insanlık için Büyük Uyanış burada başlıyor. Bu farkındalık yolculuğunda doğru bir adım atamazsan, mutlaka insan hayatında yıkımlar başlayacaktır. Kitabımız bu yüzden ince düşünen samimi okuyucunun en yakın dostu olacaktır...

    Her yol bir adımla başlar! İçime doğru bir yolculuk yapıyorum şimdi ve bu kitapta okuyucular sanki kendi duygularını, düşüncelerini, alın yazılarını ve saki kader çizgilerini göreceklerdir...

    Evet sevgili Dayıcığım! Bazen biz insanlar o kadar hata yapıyoruz ki, yaşamamız gereken gerçek insanca hayatın hayalini bile yaşayamıyoruz. Sonra da felaket gelip kapıya dayanıyor böylece. İnsanın gücüne gidiyor bu durum elbette. İşte o zaman insan kendi yaşamından büyük üzüntüler duyuyor ve sessizce içine kapanıyor…

    Öyle ki, sorular bitmek tükenmek bilmiyor çaresizlikler içinde olanlar için. Bilirsiniz sorular beklemezler, cevap isterler! Hakkınızda bilen de konuşuyor bilmeyen de konuşuyor. Her şey nasıl da böylesine tükenip bitiyor? Sanki hiçbir şey olmamış gibi! Hiçbir şey yaşanmamış gibi. Çoğu insan sadece konuşup duruyor, öyle ki, çoğunluk olayın doğruluğunu anlamak zahmetinde bile bulunmuyor. Bu yüzden işin aslını bilmeyenler de, senin genç yaşata hayata veda edişinin sebebini öğrenmeli ve bunu herkes bilmeli. Tüm doğrularını ve yanlışlarını hep anlamak zorundayım! Önce şunu bil ki, senin intihar edişinden sonra benim için her taraf bir ölüm sessizliğine bürünmüştü. Yalnızca ölümün için ağlamıyordum! İçimdeki o gizli matem duygusu beni daha da efkarlandırıyordu! Çocukluğundaki o küçücük yaşamımda, ailemizde bir göç olmuş da, her şey sanki kırılıp, dökülüp, savrulup gitmiş gibiydi seninle birlikte! Adeta senin ölümünle birlikte travmalar yaşıyordum. Çocuk olmama rağmen ölümünle birlikte tüm hayatım ve hayallerim tepetaklak olmuştu. Bir hayli kırgınım bu zamansız gidişinden dolayı sana! Sen ki, örnek davranışlarınla ruhumun derinliklerine iyi insan olama arzusu yerleştirmiştin…

    Sonra da akıl ve mantıkla uyuşmayan davranışların beni, annemi, kendi aileni, yakınlarını ve herkesi perişan etti…

    Kimeydi bu acımasız meydan okuman? Nerden çıktı bu vakitsiz cenaze ve ölüm işi? Çiğneyip geçemem bunu! Sen ki, harika bir aldırmazlıkla ilahi olan hiçbir şeye değer vermezdin! O muhteşem hayallerinin gücü altında mı ezildin yoksa? Uyudun ve bir daha uyanmadın mı? Lütfen bana bunlardan bahsetme deme Dayıcığım! Ben artık boş şeylerle avutulmak istemiyorum ve ninnilere artık ihtiyacım yok! Senin yüzünden içimde oluşan kendime güvensizlikten kaç kere bunalımlara düştüğümü biliyor musun? Bütün bunları anlatmam gerek. İnsanlar, düşünce yeteneğini kullanmaz ve bunu söylemezse hayvandan ne farkı kalır? İnsan zaten öyle ki, doğru düşünmesini öğrenince kendi sorunlarını kendisi çözecektir. Bizler ki, yaratılmışların en üstünüyüz! Artık gaflet uykusundan uyanmak gerek. Düşünmek gerek! Düşünmek zahmetli iştir. Düşündürmeyen sözler zaten değerli değildir ve düşünülmeden konuşulan söz etkili bile değildir. Düşünmek öyle ki, çünkü, çaba ve emek gerektirir

    Çoğu insan gibi; Birileri mutlaka bizim için düşünmüştür. Mantığı ile hareket edersek ve düşünce yeteneğini kullanmazsak, işi şansa ve başkalarına bırakırsak kendi zihnimizin denetimini de, kaybedebiliriz. Tıpkı senin yaptığın gibi Dayıcığım. Hemen kırılma öyle…

    Son zamanlarda bütün insanlık olarak olur olmaz şeylere kırılır olduk zaten! Ama benim kırgınlığım anladığınız mana da değil! Sitem gibi bir şey bu! Öyle bir yerdeyiz ki, hiç sorma Arif Dayıcığım! Zamana benzedik sanki biz de! Her şeyi çabucak tüketir olduk. Her şey sefil durumda adeta! En başta da, insanlığımızı iyice kaybettik. Bir kere fert ve şahsiyet olarak iyice çekilmesi zor olan kimselere döndük! İstisnasız kötü bir zamanda aşıyoruz. Ne yazık ki, Allah’ın yarattığı insanlar bile çeşitli sınıflara bölünmüş. Yoksullar küçüklük duygusundan ezilip incinmiş görünürken, zenginler ise, adeta şişinerek kendilerini ilah gibi görüyorlar. Kimileri ise, hayatın sorumluluklarını üstümüze almayıp başkalarını suçlamak gibi, gücümüzü kaybettirmekten başka bir işe yaramıyor maalesef...

    Ama ben korkuyorum bu ayrılıp bölünmelerden! Gerçekten korkuyorum dünyanın geleceğinden. Biliyorum, korku insanı bitirir. Bu hayat benim! Bu yüzden bu kadar ziyan edemem onu. Kimseyi önemsemediğim yok ama, kimseye de bağlı olarak, köle gibi dünyada yaşamak istemiyorum. Ama bir şey var ki, umudum çok yüksek, çünkü Allah’a teslim olmuşum ben! Çok güçlüyüm çünkü Arkamı Allah’a dayamışım ve Kur-an Ahlakıyla yaşamaya çalışıyorum. Rahman ve Rahim olan Allah’a inancım tamdır. Beni de işte böyle yaratmış Allah işte, ben ne yapayım? Elbette Rabbimizin bir bildiği vardır ama dünyaya çok kıyıyoruz. Bu kadar katliam nasıl olur şu yaşadığımız yeryüzünde? Anlamıyorum! Olmamalı bunlar! Bunu biliyorum. İmtihanda olduğumuzu da. biliyorum. Adeta dünyanın sonu gelmiş gibi. Ne olacaksa olacak diyorum Göreceğiz…

    Gülmek varken, iki paralık servet elde etmek yüzünden ağlamak neden, Allah’a teslim olmak varken? Hep Allah korkusundan bahsedilir de, onun merhametinden hiç bahsedilmez. İşte ben işin bu yönüyle uğraşmak istiyorum. Allah, Kur-an, Peygamber Aşkı ile yaşamak istiyorum. Şöyle insanca! Aşk ve sevmek bu kadar kolayken dünyada bu üzüntüler neden yaşanır? Onu da bilemiyorum. Ben korkarak yaşamak değil, birbirimizi severek yaşayalım istiyorum! İnsanlar birbirlerini severse, kalpleri birbirlerine bütünleşir. Böyle olursa insanlar ancak o zaman mutlu olur. İşte bu Allah Aşkıdır. Öyle ki, işte o zaman Ruhun cenneti kalpte hissedildiğinde her şey zaten düzelir. İnsan bu yüzden parayı, şanı, şöhreti asla kendinden değerli kılmamalı. Hiçbir şeyi abartmadan insanca, Rahmanın verdiği iyi mesajlarla ilkeli bir şekilde düşünmeli. Yoksa hayatımız şimdilerde olduğu gibi pişmanlıkla dolu olur…

    Dünyadaki bu hayat ki, üzmeye ve üzülmeye değmeyecek kadar kısadır! Korku yüzünden yıllarca Kur-an’a bile dokunamadık. Dokunmaya çalışırken bile hep azarlandık. Dokunalım artık Kur-an’a ve her ayetin manasını iyi öğrenelim. İllaki, Arapça bilmemiz şart değil, Türkçe veya diğer dillerden de mealini okuyabiliriz. Karanlık odada sizin ne kadar güzel olduğunuzun değeri yoktur, sonuçta biri gelip ışığı yakmadıkça! O ışık da belli işte. O da Kur-an ışığıdır. Sevgilerimle herkese…

    HALİT

    Yalvarıyorum, Gel Gitme!

    Yaşam bazen insan için, her yönden çarpan köpüklü dalgaların dövdüğü kayalıklara dönüşebilir. Hayat mücadelesi için ustalık işte o zaman gerekir. Ama sen, nerede olursa olsun yolunu bulup amacına ulaşacak değerde bir insandın! Her gittiğin yere ferahlık verirdin. Ne yazık ki, talih ve güzellik bir arada bulunmaz ki! Ey güzel insan! Kış yorgunu seni! Ne diyeyim? Etrafa yayılan nemli toprak ve yeşilliğin kokusunu hiç duymadın mı sen? Neden hep karanlık ve tenha yolları seçtin? Senin insan kalbinin sınırsızlığı mıydı bu yoksa basitliği mi? Ama senin kalbinin basitliği olamazdı çünkü ve sen sıradan bir insan asla değildin. Öyle ki, seni anlatmak için söz bulmak imkansız gibi geliyor bana! Güzellik bölünemez derler çünkü! Senin güzelliğinin zaten tasvire ihtiyacı yoktu. Sen çok özel bir insandın! Zaten sıradan insan, intihar bile edemez ve bunu düşünemez bile! Ne olursa iyilere oluyor Sevgili Arif Dayıcığım.

    Dayıcığım, ama yaptığın şeyler latifeyi çoktan aştı! Anlaşılmaz bir şekilde acılı oldu, bu durum! Şiirle Aşkın zamansız saz sesleri gibi karışık acı nağmeler duyuyorum arkandan hep. Karanlığı doğurmuş olan aydınlığın bir parçası gibi hatırlıyorum şimdi seni. Erdem, Ahlak ve bilginin örtüşmesini sağlayan doğruyu çok iyi bilirdin, oysaki sen. Bilgili bir insan olduğun için de, dolambaçlı yollara sapmadan istediğini anlatabilecek bilge bir adamdın. Benimle tartışıp konuştuğun bilgeliğini keşke daha çok kişi duysaydı...

    Son hayat içkin bu mu olmalıydı? Sağlam karakterli insanların bile ruhen bozulmasına sebep olur bu yaptığın! Çünkü senin bilgeliğin yanında düşüncesizceydi vakitsiz ölümün! Düşüncesiz davranan insan herkese zarar verir. İnsan ancak doğru düşünmesini öğrenince kendi sorunlarını kendisi çözer. Bir işe kalktığımızda mutlaka sonunu düşünmek zorundayız! Düşünmek zahmetinde bulunmayan insanlar, kendilerine gösterilen her şeye kanmak zorunda kalırlar. Bazı insanlarda, senin gibi her şeyin sadece parlak ve güzel yanını görürler. Her şeyi bildiğini sanırlar ama asla kötülük yapmak gibi hiçbir şey bilmezler. Zaten anlamsız ve düşündürmeyen fikirlerin, insanın üzerinde etkisi de olmaz. Ama şunu acizane söyleyebilirim ki, insanda Kur-an Ahlakına uygun olmayan, edep ve haya olmadıktan sonra hiçbir ilerlemenin hükmü ve kıymeti yoktur. Ahlak, edep ve karakter zaafı olan birine, ne yazık ki, en iyi eğitimi verseniz de, onun kimseye hiçbir hayrı, ne de faydası olmuyor.

    Dedemle ters düşmüştün! Olabilir! Bundan dolayı çok acı çektiğini biliyorum. Ancak insan, acı çekerek olgunlaşıp, yaşamın farkına daha iyi varabilir. Ama her halde fazla hassaslığın ve duyarlılığın seni korkak yaptı. Dedeme karşı her zaman ters davrandın ve o koca adamın fikirlerine hiç saygı göstermedin. Dedem maddi ve manevi olarak senin hayal edip de ulaşamadığın birçok şey başarmış bir insandı. Sana her türlü geleceği hazırlamıştı. O günkü şartlara göre köyde en iyi eğitimi sen almıştın ve dolayısıyla bütün zevkleri genç yaşta tattın. O senin zengin babandı ve senin her lüks ihtiyaçlarını fazlasıyla karşılardı. Onun başardığı hiçbir işte senin emeğin, hiçbir katkın yoktu. Ama sen hep hata üzerine hatlar yaptın. O gene de, seni defalarca affetmişti.

    Ama aslında sen de, bazı konularda haklıydın! Sen de kendinin inandığın fikirlerine sahip çıkmak istiyordun. Başkalarının kararlarının ve dayatmalarının yerine kendi kararlarınla yaşamak istiyordun. Düşüncelerini ve hayallerini doğru yolunda şekillendirmek istiyordun aklınca. Zengin babanın vaat ettiği hayatı yaşamak değil…

    Bu hayat benim. Üzüleceksem kendi kararlarım ve fikirlerim için üzülmeliyim. demekle yerden göğe kadar haklıydın. Ama dedemi önemsemez tavırlarda olduğun bir gerçek. O senin babandı. Sen de onu affedebilirdin. Öyle olsaydı çok daha dostça olurdu, her şey. Aslında biliyor musun Dayıcığım, aslında herkesin affetmeye affedilmeye ihtiyacı vardır. Affetmek insan olmanın şanındandır. Öyle değil mi?

    Gelelim bize! Şimdi mezarındaki uysallığınla beni mutlu edeceğini hiç zannetme Dayıcığım! Merak etme sen! Sessiz bir sorgulama olmayacak bu! En iyisi seninle anlaşacağımız bir dille konuşalım. Az sözle çok şey söylemeye çalışalım ve acının kaynağına doğru gidelim. Ama benim burada yalnız kalmam söz konusu değil. Kusura bakma! Ev sahibi yetkisini kullanmam gerek…

    Gene de, eğer kalbimden neler geçtiğini anlatabilecek güzel sözleri bulabilsem, senin için en iyi düşüncelerimi ve ifadelerimi kullanmak isterim! Söylemek istediğim çok şey var ama bir türlü doğru sözcükleri bulamıyorum. Cahilliğime verin Sevgili Dayıcığım…

    Tahsilli bir zengin çocuğuydun ve hiçbir zaman boş bir avare olmadın. Her zaman asıl ve şerefli meşguliyetlerin vardı. Benim şimdiye kadar tanıdığım çoğu insan hayata verdikleri anlam bakımından senin tırnağın bile olamazken sen, nasıl oldu da herkese örnek olabilecek bir insan iken, intihar etmeyi seçtin? Bunu hala anlamış değilim…

    Hiç kimseye söylemedim ilk sana söylüyorum! Bu davranışın beni ölüme götürecek kadar içimde yaralar açan travmalar yaşatmıştı. Acılar çocuk yaşta iyice etrafımı kuşatmıştı. Sonra, bana verdiğin bütün sevgiler kalbime yabancı kaldı. Evet, zannettiğin kadar kolay olmadı benim için o zamansız ölümün…

    Bu arada bana birkaç özür borcun oldu! Borçlusun bunu unutma! Ödül değil, borcun var diyorum bak! Ödül öyle her önüne gelene verilmez, hak edene verilir sadece! Ödülü hak ettin mi peki sen? Hiçbir şey söyleyemiyorsun değil mi? Söyle rahat mısın şimdi orada? Yemin ederim ki, rahat değilsin! Biliyorum. Benden istediğin bir şey var mı? Yok tabii, olamaz. Hak etmedin ki…

    Evet! Dayı, yeğen açıkça yüzleşip konuşalım bakalım! Biliyorum! Hiç kimseden bir şey istediğin yok! Öyle değil mi? Benimde yok. Hiç kimseye bir şey söylemden gittin bu zulüm diyarından ha? Öte aleme huzur dünyasına gittin, öyle mi? Öyle değil. Çünkü sen yeryüzünde görevini bitirmeden gittin. Bu yüzden insanlığa çok şey borçlusun. Öyle değil mi? İşi bilmece haline getirdin adeta. Koca yayın evini bırakıp öğretmenliğe döndün ha? Öyle mi? Hiç düşündün mü? Hayallerinden sıyrılarak hakikate mi dönmen gerekiyordu yoksa? Hem de, hümanist emelleri olan ki, o zamanın şartlarında İngilizce en iyi bilen öğretmen olarak! Oysaki sen, rahatlıkla pek güzel ve yüksek mevkii ve makamlara gelebilirdin. Yoksa kendini, daha yüksek amaçlarda mı kullanmak istedin zamansız ölümünle? Yoksa işin kolayına mı kaçtın? Halbuki sen, büyük şeyler yapmak için yaratılmışlar gibi, büyük işler yapmak için yanıp tutuşurdun. Bunu biliyorum. Yoksa borçlu muydun? Durum bu kadar korkunç ve vahimiydi? Halbuki sen borçlu olsan bile dedem öderdi ve bu da, umurunda bile olmazdı o koca adamın…

    Büyük bir felaket haberi oldu ölümün benim için! Mükemmel tertiplenmiş acı bir tablo gibi oldu adeta! Bana göre senin gibi bir insanın hayatını görmezden gelmek, olacak şey değildir. Ben görürüm! Kusura bakma! Seni görmemem asla mümkün değildir. Yıllar geçip gider ama hayat hep aynıdır benim için diyenlerdenim ben elbet…

    Ya da, kim bilir? Beklide bazen hayatta en önemli şey, ne zaman dünyadan çekip gideceğini bilmektir midir, diyorsun? Öyle mi? Öyle eskiden senin söylediğin gibi, akla yatkın bildiğimiz bazı şeyler arık yetmiyor bana! Sen ki, sözde insan haklarına saygılı, hür fikirli ve özgür bir insandın! Benim için, senin hayatın hakkında öğrenilecek çok şey var ama benim için, yeni öğrenilecek bir şey yok zaten. Ayrıca senden büyük bir isteğim de, yok aslında dayıcığım. Benimki de, sevdiğim insan için içimde uyanan acı ve saygıyla karışık bir duygu işte! Öyle işte…

    Zevk ve sefa düşkünlüğü insanı zayıflatır derler ya! bu doğru! Bilmiyorlar ki insanlar, dünyadan aldıkları tatlar bir süre sonra acı hale gelecek. İnsan dünyada en yüksek mutluluğa erişsen bile, maalesef bu böyle! Sonra insan yine doymaz, bu yetmez der ve sonra yine başka arzulara kapılır. Sen ise, baba parasıyla zenginleştin ve hatta mal varlığında onu bile geçtin. Üstelik Türkiye’nin en büyük gazetelerinden birinin hissedarı oldun. Ne var ki, insanlar zenginleştikçe ahlakın ve debin yerini; para, kadın, iktidar, güç ve servet alınca her şey değişiyor. Eline güç geçirip ve zengin olan hemen, dünyayı kendi yaratmış gibi davranırken, kendini Tanrı sanıp, Allah yokmuş gibi davranıyor…

    Gerçekten de, senin gibi birden zengin olup işleri yolunda gidenler, nedense kibirlenip Allah’ı akıllarına bile getirmiyorlar. Hatta Allah’ın varlığını bile inkar ediyorlar. Halbuki Allah’ın varlığını bile tartışmak kadar saçma bir şey yok. Sadece etrafımıza bakıp olanları görmek bile Rahmanın varlığını ispat eder…

    Ne yazık ki siz de, o zindana girmiştiniz ve bir daha istediğiniz zaman çıkamazdınız. Sonra işler bozulunca bütün uğraşılarınız ömrü kısaltmaktan başka bir işe yaramadı. Ben, senin neden amacına ulaşamadığını çok iyi biliyorum. Bunları söylerken de, utanıyorum. Sen giderken aramızda bir veda selamı bile olmadı! En çok da buna üzülüyorum.

    Şehvetin ıslaklığıydı sendeki son gördüğüm aslında! Bir sürü kadın ve kız vardı çevrende, yaşantında ve hayatında. Her şeyi bu yüzden bilmece haline getirdin, öyle değil mi? Yaptığın o şehvet dolu hatalar ağır ve büyük yükler bindirdi sana. Üstelik çok cici iki kızı olan evli bir adamdın. Kadınların sevgi ve iffetleriyle oynuyordun. İşler yolunda giderken bolluktan nereye el atacağını bilmiyordun. Doğru mu, yanlış mı, iyi mi, kötü mü olduğunu düşünmeden kötü karga gibi yanlış arkadaşlarını taklit ettin ve çöplüğe gittin. Kendine bülbülü rehber etseydin de, gül dalına konsaydın keşke…

    Evet! Manevi takviyelerle güçlenmen gerekirken, kötüleri taklit ettin sen! O yığın halindeki büyük servetin neydi öyle? Hayret! Esrarlı bir şey gibi, yok oldu gitti! Nasıl da tüketin bu kadar serveti kısa zamanda? Asla anlamak mümkün değil. Benim için öyle ve anlamak mümkün değil…

    Yoksa o büyük başarıların mı büyük endişelere sevk

    Enjoying the preview?
    Page 1 of 1