Discover millions of ebooks, audiobooks, and so much more with a free trial

Only $11.99/month after trial. Cancel anytime.

Sana İhtiyacım Var
Sana İhtiyacım Var
Sana İhtiyacım Var
Ebook644 pages11 hours

Sana İhtiyacım Var

Rating: 0 out of 5 stars

()

Read preview

About this ebook

Sana İhtiyacım Var

" 'İyi insan, gülüşünü sevdiğiniz kişidir.' demiş Dostoyevski. Sen en iyisin."

Sana İhtiyacım Var

Bir insan hayatından ne kadar nefret edebilir sorusunun cevabıydım sanırım. Sırf ceza olarak başka bir şehre, halamın yanına gönderilmemden daha berbatı ne olabilir? Arkadaşlarımdan, İzmir'den ve ne kadar kızgın olsam ve şuan onlardan nefret ettiğimi söylesem de, ailemden uzağa gelmiştim. Tek avuntum halamın anne ve babamdan çok daha eğlenceli olmasıydı. Ne zaman bir derdim olsa onu arayıp anlatırdım. Halamın yanına gelmek sorun değildi. Hatta onunla yaşayacak olmak ödül gibi bir şeydi. Ama işte İzmir'i istiyordum.

Halam 40 yaşlarındaydı ve benimle aynı yaşta oğlu vardı. Şuan evde değildi, geldiğimi görmemişti ama fazlasıyla iyi anlaşırdık. Halamın eşi ise sürekli şehir dışına çıkardı. Diyeceğim o ki, ne kadar İzmir de arkadaşlarımın yanında olamasam bile anne ve babamın kuralları olmadan burada daha rahattım.

"Yerleştirdin mi eşyalarını?" dedi halam koltuğa kurulmuş dondurma yerken.

"Hallettim. Biraz dışarı çıkacağım."

"Tamam hayatım, geç kalma, dikkat et."

Daha fazla konuşmadan kulaklıklarımı takıp evden çıktım. Sonbaharı diğer mevsimlere göre daha çok severdim. Hem kıyafet yönünden, hem yürüyüş yaparken her zaman daha çekici gelirdi. Şimdi de öyleydi. Yerdeki yapraklar ben yürürken ayağımın altında çıtırdıyordu.

Saçlarım uçuştuğu için kapüşonlumu kafama geçirip ellerimi tekrar ceplerine attım. Telefonumu cebimden çıkarıp Ömer'e –kuzenime- nerede olduğuna dair mesaj attım. "Sokağın başındayım. Çabuk yoksa giderim." Dediğinde gözlerimi devirip adımlarımı hızlandırdım. Sokağın başına geldiğimde yanında iki arkadaşı vardı. Biri rahat bir tavırla duvara yaslanmış sigara içerken, diğeri telefonla konuşuyordu. Açıkçası dikkatimi çeken sigara içen çocuktu. Saçları önüne düşüyordu ve sigara dumanını içine çektiğinde belirginleşen elmacık kemikleri tapılasıydı. Ömer, "Hey," dediğinde hafifçe gülümseyip yanına doğru gittim. Kulaklıklarımı çıkardıktan sonra sarıldım. "Bugün geleceğini bilmiyordum."

LanguageTürkçe
Release dateJan 28, 2016
ISBN9788892547964
Sana İhtiyacım Var

Read more from Leonard Clever

Related to Sana İhtiyacım Var

Related ebooks

Reviews for Sana İhtiyacım Var

Rating: 0 out of 5 stars
0 ratings

0 ratings0 reviews

What did you think?

Tap to rate

Review must be at least 10 words

    Book preview

    Sana İhtiyacım Var - Leonard Clever

    Copyright 2015 by Leonard & Clever.com

    Third Edition, License Notes

    Copyright Info:

    Yayın hakları: ©  By Leonard & Clever.com

    Yayıncılık ve Yapımcılık Tic. A.Ş.

    Bu eserin bütün hakları saklıdır. Yayınevinden yazılı izin alınmadan kısmen veya tamamen alıntı yapılamaz, hiçbir şekilde kopya edilemez, çoğaltılamaz ve yayımlanamaz.

    Çeviren: Doğan Leon

    Yayın hakları: ©  By Leonard & Clever.com

    Yayıncılık ve Yapımcılık Tic. A.Ş.

    Kreatif direktör: DOĞUKAN AKYÜZ

    Sanat yönetmeni: Leon  BulUN

    Fotoğraf sanatçısı: NADY YETR

    Prodüksiyon: PPR İstanbul

    Sana İhtiyacım Var

    'İyi insan, gülüşünü sevdiğiniz kişidir.' demiş Dostoyevski. Sen en iyisin.

    Sana İhtiyacım Var

    Bir insan hayatından ne kadar nefret edebilir sorusunun cevabıydım sanırım. Sırf ceza olarak başka bir şehre, halamın yanına gönderilmemden daha berbatı ne olabilir? Arkadaşlarımdan, İzmir'den ve ne kadar kızgın olsam ve şuan onlardan nefret ettiğimi söylesem de, ailemden uzağa gelmiştim. Tek avuntum halamın anne ve babamdan çok daha eğlenceli olmasıydı. Ne zaman bir derdim olsa onu arayıp anlatırdım. Halamın yanına gelmek sorun değildi. Hatta onunla yaşayacak olmak ödül gibi bir şeydi. Ama işte İzmir'i istiyordum.

    Halam  40 yaşlarındaydı ve benimle aynı yaşta oğlu vardı. Şuan evde değildi, geldiğimi görmemişti ama fazlasıyla iyi anlaşırdık. Halamın eşi ise sürekli şehir dışına çıkardı. Diyeceğim o ki, ne kadar İzmir de arkadaşlarımın yanında olamasam bile anne ve babamın kuralları olmadan burada daha rahattım.

    Yerleştirdin mi eşyalarını? dedi halam koltuğa kurulmuş dondurma yerken.

    Hallettim. Biraz dışarı çıkacağım.

    Tamam hayatım, geç kalma, dikkat et.

    Daha fazla konuşmadan kulaklıklarımı takıp evden çıktım. Sonbaharı diğer mevsimlere göre daha çok severdim. Hem kıyafet yönünden, hem yürüyüş yaparken her zaman daha çekici gelirdi. Şimdi de öyleydi. Yerdeki yapraklar ben yürürken ayağımın altında çıtırdıyordu.

    Saçlarım uçuştuğu için kapüşonlumu kafama geçirip ellerimi tekrar ceplerine attım. Telefonumu cebimden çıkarıp Ömer'e –kuzenime- nerede olduğuna dair mesaj attım. Sokağın başındayım. Çabuk yoksa giderim. Dediğinde gözlerimi devirip adımlarımı hızlandırdım. Sokağın başına geldiğimde yanında iki arkadaşı vardı. Biri rahat bir tavırla duvara yaslanmış sigara içerken, diğeri telefonla konuşuyordu. Açıkçası dikkatimi çeken sigara içen çocuktu. Saçları önüne düşüyordu ve sigara dumanını içine çektiğinde belirginleşen elmacık kemikleri tapılasıydı. Ömer, Hey, dediğinde hafifçe gülümseyip yanına doğru gittim. Kulaklıklarımı çıkardıktan sonra sarıldım. Bugün geleceğini bilmiyordum.

    Üç kere söylemiştim. Diyerek gözlerimi devirdim. Telefonla konuşan çocuk telefonu kapatıp yanımıza geldi.

    Vay, Ömer. Dedi sırıtıp bana bakarken.

    Kuzenim, Ekin. Bu da Metehan. Metehan, tüm yavşak sırıtışıyla elini uzattığında karşılık verdim. Diğer sigara içen –asıl dikkatimi çeken- çocuğu işaret edip Bu da Hazar. Dedi. Ama Hazar'ın umurunda olduğumuzu pek sanmıyorum. O daha çok sigarsıyla ilgileniyordu. Hazar, bu da Ekin." Dediğinde çocuk bakışlarını Ömer'e çevirdi.

    Umurumda mı?

    İçten içe aptal diye haykırıyordum. Dışarıdan ise sadece sinirle bakıyormuş gibi. Açıkçası onun dediği pek de umurumda değildi. İstanbul'u kendime zehir edemezdim. Pekala, zaten zehir gibiydi. Şimdi uslu kız olup İzmir'e dönme vakti. 

    Bölüm 1~

    Okulun yolunu bilmediğim için Ömer’in peşine takılmıştım. Ne kadar ısrar etmeyip sadece teklif etmiş olsa da onun grubuyla takılmayacaktım. İstemiyordum. Ama o beni tembihlemişti. Hala da tembihliyordu. Bak, Melike’nin en yakın iki arkadaşı okuldan gitti geçen gün. Melike kolay kolay eskilerle arkadaş olmayacaktır, eminim. Yanına gelirse geri çevirme. Ömer yakışıklıydı. Popülerdi de. Ama Melike’nin yüz vermediğini de biliyordum.

    Tamam, Ömer. Söz geri çevirmeyeceğim. Şimdi biraz çeneni kapat.

    Tekrar önüne dönüp yürümeye devam etti. Benim kuzenim olduğunu da söy-

    Sus. Diye böldüm lafını.

    Benim isteğim üzerine yürüyerek gidiyorduk okula. Dönem başlayalı daha 2 ay olsa bile, özel okul parayı basınca çok rahat kayıt yapıyordu.

    Bir sokağın başına geldiğimizde Hazar yanımıza geldi. Yine sigarası vardı elinde. Bunun için mi yürüyoruz? dedi Ömer’e çenesiyle beni işaret edip.

    Kimse seni zorlamadı. Deyiverdim. Bir şey demeyip yürümeye devam etti. Bir insanı tanımadan yargılamak iyi değildi. Bunu yapmazdım da. Ama Hazar’ı tanımak isteyebileceğimi de hiç sanmıyorum. Üzgünüm.

    Sınıfın ne? dedi Ömer.

    11-C

    Metehan’la aynı sınıf. Melike’yle de. Sırıttı.

    Bir kez daha Melike’yle yapacaklarım konusunda konuşmak istemiyorum. Dayanamam.

    Sırıttı. Tamam, Metehan’la takılırsın. Akşama seni yatağa atar.

    Pekala, Melike’yleyim. Omuz silkip yürüdüğümüz yolu izlemeye devam ettim. Ya da şey, biraz önden yürüyen Hazar’ı izlemeye. Siyah dar olmasına rağmen üzerinde bol durak kotunun üzerine siyah salaş tişört ve koyu gri bol bir hırka giymişti. Arkadan bakınca bile fazla çekiciydi. Biraz yavaş yürümeye başladığında yanına yetiştik. Ömer’le sohbetlerini dinlemek istemiyordum. Ama pek şansım var gibi görünmüyordu.

    Dün gece nerelerdeydin? dedi Ömer. Dinlemez gibi yapsam da mecbur duyuyordum.

    Buse’de.

    Ömer, Ceren’e ne oldu? dediğinde yanından geçtiğimiz mağazaya bakarken Hazar’ın çapkın gülüşünü görmüştüm.

    Susmasını bilmiyor. Ah, bir kız fazla konuşuyor diye onu terk mi etmişti?

    Dur tahmin edeyim, dedi Ömer. Buse’yi de bu sabah terk ettin. Yanından geçtiğimiz mağazaya bakma bahanesiyle bir kez daha çapkın gülüşünü gördüm.

    İstediğimi aldım. Dediğinde yüzümü buruşturdum. İğrençti. Kızlarla gece yatıp sabahında ayrılmak iğrençti. Hazar’ın çekici görüntüsü altındaki şey iğrençti. Bana bakmaya tenezzül bile etmeden, Dinlemeye devam edecek misin? dedi. Ukala.

    Aslında bakarsan kurtulmak için elimdeki seçenekleri düşünüyorum. Biraz daha ileride okulu görünce gülümsedim. Ve buldum da. Diyerek adımlarımı hızlandırıp yanlarından ayrıldım. İster istemez dinliyordum. Ne yapabilirdim ki? Taksi çevirip gidebilirdi. Ya da ne bileyim, otobüse falan binerdi. Hiç olmadı şu konuları yanımda konuşmak zorunda değildi.

    İşte bu yüzden Ömer’in arkadaşlarıyla takılmak istemiyordum. Ömer sesini çıkarmazdı çünkü. Beni de kardeşi gibi görürdü, onları da. Onu arada bırakmak istemiyordum.

    Okula girdikten sonra önce müdür yardımcısının odasına uğradım. Kaydımı tamamlamak için imza attıktan sonra beni sınıfıma götürmeyi teklif etti. Şu yeni öğrenci şeylerinden nefret ederdim açıkçası. Dizilerde, filmlerde, kitaplarda. Sırf bu yüzden gerek olmadığını söylemiştim ama beni takmamıştı bile.

    Sınıfa girdiğimizde ders başlamıştı. Gençler, yeni sınıf arkadaşınızla tanışın. Dedikten sonra bana bekler gözlerle baktı.

    Gözlerimi devirme isteğimi son anda bastırıp, Adım Ekin Solmaz. İzmir’den geldim. Oradaki okulumdan atıldığım için. Dersi anlatan öğretmen bana belalıymışım gibi baktı. Öyle de sansın.

    Pekala, Ekin. Metehan ve Melike’nin yanı boş. Diyerek boş yerleri işaret etti. Melike sıcakkanlılıkla gülümsedi. Metehan ise sırıtıp yanını işaret ediyordu. Ona gözlerimi devirip Melike’nin yanına oturdum.

    Müdür yardımcısı ve dersi anlatan hoca aralarında konuşurken, Merhaba. Dedi Melike. Aynı şekilde karşılık verdim. Müdür yardımcısı sınıftan çıkınca, kadın hoca dersi anlatmaya devam etti. Anlattığı şeyler ezbere bildiğim şeylerdi. Genelde konulara çalışmaya bir ay öncesinden başlardım ve hepsini biliyordum. Ders matematik olsa, intihar etme isteği uyandırsa da biliyordum hepsini.

    Ekin’ciğim, bu soruyu sen çöz istersen. Dedi. Eğer konuyu bilmeseydim aşırı zor bir soru gibiydi. Ama cidden baktığım an bile kafamda çözümleniyordu. Ve bunun, sınıftaki ahmakların küçümser bakışlarını yok etmem de etkisi oldu. Hiç takılmadan soruyu çözüp tahta kalemini kenara bırakıp yerime geçtim. Hoca soruyu kontrol ettikten sonra bana döndü. Bu kadar iyiysen okuldan neden atıldın?

    Okul müdürü tartıştığım kızın babasıydı. Dinlemeden okuldan attı.

    Anladım. Diyerek tekrar tahtaya döndü. Zil çaldığında Melike gülümseyerek bana döndü. Onun bir şey demesine fırsat kalmadan Metehan yanımızda bitti. Sanırım Ömer’lerin grubunun çatlağı buydu.

    Selam. Ömer’lerin yanına geliyor musun?

    Hayır. Dediğimde omuz silkip gitti.

    Ömer’le ne alakan var? dedi Melike.

    Kuzenim. Onlarla yaşamaya başladım.

    Desene belaya bulaştın. Diye mırıldandığında sorar bakışlarımı ona çevirdim.

    Gel biraz yürüyelim. Dediğinde sınıftan çıktık. Koridorda yürürken soran bakışlarımın cevabını aldım. Ömer’in yanındaysan o gruplasındır. Metehan zaten yapışkan. Hazar sürekli laf sokar ya da ters cevaplar verir. Kısacası kimseden haz etmez. Bir de Betül var, üçünü de kıskanır.

    Acayipler. Diye mırıldandım. Betül’ü görmemiştim ama Melike’yi Ömer’le takıldığına pişman ettikleri ortadaydı.

    Ömer muhtemelen benden bahsetmiştir, dediğinde başımla onayladım. Sanırım niye takılmadığıma dair yeterince açık verdim. Güldüğünde bende güldüm.

    Kantine indiğimizde köşe de bir masa da Ömer ve arkadaşları vardı. Betül denen o kızı ilk kez görmüştüm. Metehan ve Betül şakalaşırken, Hazar sert bakışlarını etrafta dolandırıyordu. Ömer’in gülerek bize baktığını görünce bende güldüm. Birer tane kola aldıktan sonra tekrar sınıfa çıktık. Diğer derslerde ilk girdiğim ders gibi sıkıcıydı ama ilk günden Melike’yle iyi anlaşmıştık. Sıcak kanlıydı. İki tane kuzen arkadaşı okuldan gitmiş. Taşınmışlar. Okuldaki diğerleri popülaritesi yüzünden ön yargıyla yaklaştığı için iyi anlaşamadıklarını söylüyordu. Ama bence ön yargı gerektiren bir şey yoktu.

    Çıkışta onu babası alınca ben henüz yolları ezberleyemediğim için Ömer’in peşine takılmıştım. Hazar da yanımızda olduğundan, aklımı kullanıp kulaklıklarımı taktım. Bir süre sonra Ömer kulaklıklarımı çekiştirdi. Ne oldu ya?

    Bir saattir bir şey soruyorum.

    Merak ediyorsan tekrarla.

    Melike ne dedi?

    Seninle takılmak istemiyor. Arkadaşın alınmazsa nedenini söylerim. Dediğimde Hazar göz ucuyla bana bakıp gözlerini devirdi. Arkadaş ortamından hoşlanmıyor.

    Açık konuş?

    O grubunuzdaki kızın hepinizi kıskandığını düşünüyor. Metehan’ın yapışkan olduğunu ve Hazar, affedersin ama senden nefret ediyor. O kadar da nefret ediyor sayılmazdı ama sadece sabahki ters tavırlarının karşılığını almasını istiyordum.

    Alışık olmadığım bir şey değil. Demek tek nefret eden Melike değildi. Vay.

    Hiç şaşırmadım.

    Bir şey demeyip sustu. Sabah bize katıldığı sokaktan geçtiğimiz halde yanımızdan ayrılmadı. Biraz daha yürüdüğümüzde bizimle eve geldi. Halam tanıyor muydu? Pekala, demek ki halam sandığımdan daha fazla deliymiş.

    Selam Zeynep Sultan. Dedi halama.

    Girin bakalım içeri. Dediğinde onlar koltuklara kurulmuşken ben odama çıktım. Üzerimi değiştirip tekrar aşağı indiğimde halam yemek hazırlıyordu. İlk günün nasıl geçti tatlım?

    İyi. Diyerek salona gittim. Televizyon izlemelerinden fırsat bulup orta sehpadan bilgisayarı aldım. Aklımda bilgisayarda takılmak olsaydı odamdakinde takılırdım ama şimdi fazla üşenmiştim. Yakın arkadaşım Gamze’nin Facebook’ta açık olduğunu görünce bir şeyler yazdım. Hemen bir çırpıda Hazar’ı anlatmayı da ihmal etmedim. Konuşmayı temizledikten sonra bilgisayarı kapatıp tekrar masanın üzerine koydum.

    Cidden mi? Basketbol mu izleyeceğiz?

    Fikrini almadık. Dedi Hazar.

    Basketboldan anlamıyorum. Futbol kanalı açsanız?

    Ömer futbol kanalı açtığında dikkatimi toplayabilmiştim. Daha fazla anlıyordum. En azından terimleri ve tuttuğum takımdaki oyuncuları falan biliyordum. Anlıyordum işte.

    Biraz sonrasında yemek yedikten sonra Ömer ve Hazar dışarı çıktı. Biz hala masadaydık. Nerede takılırlar? dedim. Merak ediyordu insan.

    Tiksinç yerlerde. Ama yine de Ömer’in istediğini yaşamasına izin veriyoruz işte. Annem ve babam böyle değildi. Sınırlar vardı hep. Onun hayatı.

    Hazar nasıl biri?

    Bakışlarınla çocuğu yedin bitirdin, şimdi nasıl olduğunu mu soruyorsun? Gözlerimi kısıp ona baktığımda güldü. Ailesi baya varlıklı. Ömer’le çok uzun süredir arkadaşlar. Etrafına birkaç kişiyi alıp geri kalanına soğuk davranır.

    Farkındaydım.

    Sürekli laf sokuyor.

    Güldü. Çevresi fazla geniştir. Ama dediğim gibi, birkaç kişi dışındakileri önemsemez.

    Anladım. Dedikten sonra masayı toplamasına yardım ettim. Sonrasında iyi geceler dileyip odama çıktım. Laf sokuyordu ama feci etkileyiciydi. Bir kızla geleceği yoktu. Sabah bıraktığından belli oluyordu. Tehlikeyi heceler gibi bakıyordu. Gördüğüm en etkileyici bakıştı diyebilirim. Gözümün önüne sürekli gözleri ve çapkın gülüşü geliyordu. Başımı yastığa bastırsam bile. 

    Bölüm 2~

    İyi kız ol, Ekin. İyi kız ol ve evine dön.

    Bir kez daha içimden aynı sözcükleri tekrarladım. Kuzenim serserinin ta kendisiyken nasıl başaracaktım bilmiyorum. Sadece kuzenim değildi Ömer. Cidden kardeşim gibiydi.

    Melike’yle yemekhanedeyken kolamdan bir yudum daha aldım. Yemek yemiyorsun. Sorununu anlat?

    Eve dönmek için plan yapıyorum ama uzun süre çıkış yolu yok.

    Güven bana, alışacaksın.

    Burası güzel ama cidden İzmir’i istiyorum.

    En azından İzmir isteğini bastırıp burada kaldığın süre tadını çıkar.

    Daha fazla uzatmamayı seçtim. İlk gün Ömer’lerle gelsem de, son birkaç gündür tek başıma gidip geliyordum. Hazar’ı çekemezdim. Zaten hafta sonu da gelmişti.

    Hazar’dan nefret ettiğimi falan iddia ediyor olsam da, merak ediyordum. Ne bileyim, konuşmayı da istiyordum.

    Hazar’dan bahsetsene. Dedim Melike’ye.

    Ciddi olup olmadığımı anlamaya çalışır gibi baktı. Ciddi olduğumu anlayınca Piçin tekidir. Ayrıca adi. demekle yetindi.

    Onları fark ettim.

    Gözlerini kıstı. Ne öğrenmek istiyorsun?

    Sadece laf sokmadan konuşmak istiyorum.

    Göz ucuyla onların masasına baktıktan sonra tekrar bana bakıp sırıttı. Hazar başkasının masasına bakıyorsa yakında laf sokmadan seninle konuşur. Ya da dudaklarınız konuşmaktan başka şeyler yapar. Dediğinde yüzümü buruşturdum. Tekrar güldü. Ömer’le takıl. Hazar alışır.

    Ömer’in, Melike’yi ikna edebildiğin an bizim yanımıza getir.  Demesi aklıma gelince Melike’ye döndüm. Sanırım yardım edebilirsin. Masalarında boş yer var.

    Başını hızla iki yana salladı. Dudaklarımı büzdüğümde oflayarak tepsisini aldı. Bende tepsimi alıp peşinden Ömer’lerin masasına yürüdüm. Ömer bizi –ya da Melike’yi- gördüğü an ayaklandı. Öyle heyecan yapmıştı ki gülmeden edemedim. Oturduktan sonra Betül’ün bakışlarından rahatsız olunca gülmeyi kestim. Melike de Betül’ün bakışlarını fark etmişti.

    Betül öyle bakmaya devam edecek misin? dedi Melike.

    Rahatsız olacağını bile bile gelmeye devam ediyorsun.

    Senin için gelmedik, endişelenme. Diyerek yemeğine döndü Melike. Betül de gözlerini devirip yemeğine döndü.

    Okuldan sonra ne yapıyoruz? dedi Ömer. Melike masaya geldi diye hemen umutlanmıştı. O serseri görüntüsünün altında aptal aşıktan başka bir şey yoktu.

    Melike, Sizinle gelmemize izin var mı? dediğinde masanın altından bacağına tekmeyi geçirdim. Sadece denemek için bu masaya gelmiştik ve Hazar’ın umurunda değildik. Bundan sonra da umursayacağını pek sanmıyorum.

    Gideceğimiz yerler size göre değil. Dedi Hazar yayıldığı yerden. Özellikle iyi kız olmaya çalışan Ekin’e göre değil. İyi kız olma çabalarımdan nasıl haberi vardı? Tabiî ki de Ömer çenesini tutmuyordu.

    İyi kız olma işini ertelediğimi söylemedi mi Ömer? diyerek Ömer’e döndüğümde, onun söylediğini anladığımı anlayınca suçlulukla baktı.

    Her neyse, çıkışta bizi de bekleyin.

    Gelmenizi kabul ettiğimizi sanmıyorum. Dedi Betül.

    Bende sana sorduğumu hatırlamıyorum. Melike’nin son dediğiyle, Betül çok ters baktı.

    Şimdiden gerginlik çıkarmayın. Dedi Metehan. Ben planı yaptım. Ekin benimle takılır, diğer kızları aranızda bölüşün. Dediğine karşın gözlerimi kısıp ona çevirdim. Diğerleri de ona dönmüştü.

    Randevuya çıkmıyoruz. Dedim.

    Hiç kimse hiç kimseyle takılmıyor. Sadece iki kız peşimize takılıyor. Hazar’dan konuşmasını beklemezdim. Ama gıcık konuşmasını bekliyordum.

    Melike yapmacık bir tavırla, Ne kadar kırıldığımı bilemezsin, Hazar. dedi.

    Hazar alaylı bakışlarıyla Melike’ye döndü. Ne kadar kırıldığını sorgulamadım.

    Zilin çalmasıyla sınıflara dağıldık. Metehan’la birlikte dönmüştük sınıfa. Yapışkan falandı ama yakın arkadaş olunacak tipti. Her şeyini anlatabileceğin. Derste arkamızdaki gelmeyen öğrencinin boş sırasına oturmuştu.

    Çıkışta ise üçümüz, bahçede bizi bekleyen Hazar, Ömer ve Betül’ün yanına gittik. Hazar sigarasını yakıp önden yürüyordu. Kimseyi takmadığını açıkça belli ediyordu.

    Çaprazdan bakınca ortaya çıkan elmacık kemiklerini rahatça izleyebiliyordum. Omzumda bir el hissedince irkilip ona döndüm. Metehan sırıtıyordu. Bunun bir randevu olmadığı konusunda ısrarcı mısın?

    Sadece peşinize takıldık. Dediğimde Hazar’ın duyduğuna emindim. Ayrıca randevu böyle olmaz.

    Nasıl olur? Anlat.

    Bilmiyorum. Cidden bilmiyordum. Daha önce birinden hoşlanmıştım, doğru ama gerçekten hoşlandığıma inanmıyordum. Hatta karşılıklıydı ama emin olmadan yaklaşmak istemedim. Zaten sonra da pek fazla değer vermediğimi anladım.

    Hiç randevuya çıkmadın mı? Ya da erkek arkadaşın olmadı mı?

    Daha önce birinden hoşlanmadım.

    Ama şimdi bir randevunun olması olası, di mi?

    Gülerek gözlerimi devirdim. Her yoldan şansını deniyordu. Pekala, zor kız. 1 haftadır dilimde tüy bitti. Olmuyorsa olmuyor. Diyerek omuz silkti.

    Bara girdiğimizde yüzüme çarpan sigara ve alkol kokusuyla belki bir etkisi olur diye başımı eğdim ama faydası olmamıştı. Olan tek şey, Hazar’ın yanımdan geçerken, İyi kız. Diye mırıldanmasıydı. Hemen sonrasında köşe deri koltuklardan birine kurulduğunda hepimiz oraya oturduk. Metehan ayaklarını masaya uzatıp bir sigara yaktı. Hemen ardından Hazar ve Ömer de. Betül’ün onlar kadar içtiğini sanmıyorum.

    Hiçbir sipariş verilmeden barmen hepsine soda getirdi. Melike ve bana hariç. Yayvan bir gülüşle Melike ve bana baktı. Hazar fark etmiş olmalı ki, Burak, kızlara soda getir sonra da toz ol. Diye uyardı.

    Burak olduğunu öğrendiğim çocuk gittiğinde Hazar’a döndüm. Ya soda istemiyorsam?

    İçine çektiği dumanı dışarı üfledikten sonra rahat tavrıyla İçmezsin. dedi. Neden bu kadar çekiciydi ki? Neden irademi sınırlarına kadar zorluyordu?

    Yarım saat sonra falan Betül ve Metehan gittiğinde dördümüz kalmıştık. Masamıza bir grup çocuk yaklaştığında Ömer ve Hazar istifini hiç bozmadı ama Melike ve ben korkmuştuk.

    Öndeki çocuk pis pis sırıtıyordu. Artık yanınızdaki kızlar arasında ki gözdem bu deseniz. Diyip çenesiyle beni işaret etti.

    Harem mi kurdun? Dedim ters ters bakıp. Üzgünüm, bana sürtük muamelesi yapamazdı.

    Sert kız. Favorim.

    Sert kız dizini bir tarafına geçirmeden git bence. Hazar ve Ömer’in konuşmasına fırsat tanımıyordum.

    Masaya doğru eğildi. Yalnız kaldığın an kimin kime geçirdiğini göreceğiz. Dediği an Hazar ve Ömer bir anda çocuğa yumruklarını geçirmeye başladılar.

    Kim kime geçiriyor, Cihan? dedi Hazar yumruklarının arasından.

    Hazar’ı sadece bir haftadır görüyor olsam da, ilk kez böyle sinirli görüyordum. Ömer’i ise cidden ilk kez bu kadar sinirliydi. Genelde sinirli olduğunda telefonlarını açmadığı için sinirli halini ne duymuş ne de görmüştüm. Melike’yle birbirimize baktığımızda hiç durmadan, o Ömer’i, ben Hazar’ı tuttum. Adının Cihan olduğunu öğrendiğim çocuk elinin tersiyle burnundaki kanı silip ayağa kalktı. Bittiniz oğlum siz. Dedi tehditkarca. Yalnız kalmamaya bakın.

    Yalnızken başa çıkarım. Diyerek omuz silkti Ömer.

    Sen çıkarsın ama biricik aşkın ve kuzenin çıkamaz. Burnundaki kan dudaklarına akmışken sırıtıp bardan çıktı. Ömer ve Hazar da çıktığında Melike’yle peşlerinden gittik. Biraz yürüdükten sonra sinirleri geçince bize döndüler. Bir yere gidip gelirken yanımızdan ayrılmıyorsunuz. Dedi Hazar.

    Başımın çaresine bakabilirim. Dediğimde ters bir bakış attıktan sonra, Sonra da babasız bebeğini ellerine alırsın.

    Tamam. Dedi Ömer sinirle nefesini dışarı verirken. İnat yapma, Ekin. Yanımızdan ayrılmıyorsunuz.

    Ne güzel, fikrimi soran yok. Diyerek yürümeye başladı Melike. Ömer kolundan tutup onu durdurdu. Grubunuzdan uzaklaşmaya çalışıyorum, Ömer. Belaya bulaşmamaya ama Ekin’i dinleyip bir gün takılalım dedim, belaya tamamıyla bulaştım.

    Sana bir şey olmasına izin vermem. Dedi Ömer. Onların tartışmasını izleyecektik demek. Peki, devam.

    İşte bu yüzden senden uzak durmak istedim. Benim için hayatını tehlikeye atıyorsun ve sana bir şey olsa benim ne yapacağımı hiç düşünmüyorsun.

    Senin için yapıyorum.

    Yapma, Ömer. Dedi. Ama hemen sonra Ömer’i kırdığını da anladı. Kavgalardan uzak dur. Zarar gelirse dayanamam.

    Hazar sıkıntıyla nefesini dışarı verdi. Şu sıkıcı konuşma kaç saat sürecek?

    Melike yine Hazar’a gıcık olmuştu. Gözlerini devirip yürümeye devam etti.

    Ömer gözünü yürüyen Melike’den bir an olsun ayırıp bize döndü. Kardeşim, siz oyalanın, bende de anahtar yok, annemde evde yok. Diyip gittiğinde yüzümü buruşturdum. Kapıda kalmıştım desenize.

    Sigarasını yakıp taksi durağını yürürken peşinden yürüdüm. Bende memnun değilim, iyi kız. Yürü.

    Bölüm 3~

    Taksiye binince merakıma yenik düştüm. Nereye gidiyoruz? Anahtarım yok. Cevap gelmeyince gözlerimi devirdim. Bilmediğim yerlerdi ve pekala, İstanbul’u zaten bilmiyordum.

    Beylerbeyi tabelalarını görünce oraya gittiğimizi anladım ama sorun orada ne yapacağımızdı. Üstelik hiçbir cevap alamazken sadece sabra ihtiyacım vardı. Hazar taksiciye parayı verince taksiden indik. Soru sormadan peşinden gittim. Ara sokağa girdikten sonra bir restauranta girdik. Çalışanlar hoş geldiniz Hazar Bey. Diye selam verirken, Hazar hiçbir şey demeden üst kata çıktı. Sandalye çekip oturduktan sonra garson başımızda dikildi. Ne alırdınız, efendim?

    İki hamburger. Hah, yine ne yiyeceğimi söylüyordu. Ve kabul etmeliyim ki, hamburger aşığıydım.

    Hamburger yapmıyoruz, efendim. Dediğinde Hazar ters bir bakış attı. Garson İki hamburger. Diye mırıldanarak gittiğinde kazanmanın zaferiyle dudakları kıvrıldı.

    Çok kibarsın. Dedikten sonra laf sokacağını bildiğim için hazırlıklı bekledim. Ama o sadece dudaklarını biraz daha kıvırıp Teşekkür ederim. Demeyi seçti.

    Halamın eve dönmesi geç vakti bulur.

    Oyalanırız.

    Daha fazla konuşacak bir şey bulamayınca hamburgerlerin gelmesini bekledik. Gelince de konuşmadan yerken yarıda bırakıp ona döndüm. Bakışlarımı fark etmiş ki, Ne var? dedi.

    Cihan neden tehdit etti?

    Kıskanıyor. Diyerek hamburgerine geri döndü.

    Ya size zarar verirse?

    Zor.

    Zor ama yapabilir.

    Yemeğini bitir, Ekin. Dediğinde gözlerimi devirme isteğimi bastırmayıp hamburgerimi tekrar elime aldım.Bitirdikten sonra Hazar masaya bir miktar para koydu. Restauranttan çıktığımızda tabelaya bakmayı akıl etmiştim. Tabii ki de babasının yeriydi. Yoksa Hazar’ı niye taksınlar ki?

    Şimdi nereye? dedim peşinden yürürken. Cevap vermeyince, Sahile gitsek? dedim.

    Tamam, gel. Dediğinde arkasından gitmek yerine yanından yürüdüm. Sahilde ki park fazla sakindi. Al, sahil. Mutlu musun? dediğinde  gülümseyip başımla onayladım. Bankta ruhsuz gibi hiç konuşmadan otururken sıkılınca konu aradım.

    Ömer’le kaç yıldır arkadaşsınız?

    Saymadım. Diyip cebinden sigara paketini çıkardı.

    Günde kaç paket bitiriyorsun?

    Onu da saymadım. Dediğinde sigarasını ağzına alırken dudakları kıvrılmıştı.

    İçmesen? Kokusunu sevmiyorum da.

    Burnunu tıka.

    Gözlerimi kısıp ona baktığımda yağmur yağmaya başlamıştı. Hayır, hayır. Kesinlikle özel güçlerim yoktu. Sadece sonbahardaydık işte.

    Sigarasını tekrar kabına koyarken dikkatle beni süzdü. Islanıyorum, aptal! Bakma öyle, yağmurun yağmasını falan dilemedim. Dediğimde çoktan ıslanmış kıyafetlerim ve saçımla yeterince ciddi göründüğüme inanıyordum. Cidden.

    Gel, derken elini belime koyup hızlı adım atmama yardımcı oldu. Ve bana dokunması... Tamamen tarifsizdi.

    Parkın ilerisindeki bir köşkün bahçesine girdiğimizde merakla ona baktım. Yağmur biraz durulmuştu. Kapıyı çaldığında hoş geldiniz, Hazar Bey. Diyerek bir kız açtı. Beni baştan aşağı süzmeyi de ihmal etmemişti. Rezilliğime mi bakıyorsun? Öyleyse haklısın.

    Bizi rahatsız etmeyin. Diyerek yine belimde olan eliyle yukarı çıkmamı sağladı.

    Bizi.

    Rahatsız.

    Etmeyin.

    Pekala, kız sürtük olduğumu falan düşünüyor olabilirdi. Ama dediği biraz heyecanlandırmıştı.

    Odası sandığım yere girdiğimizde kapıyı üzerimize kapattı. Orada belimi bırakıp odasının banyosuna girdi. Birkaç saniye de olsa odayı inceleme fırsatım olmuştu. Etrafta birkaç tişörtü vardı. Siyah ve gri ağırlıktaydı. O elinde havluyla döndüğünde incelemeyi kesip teşekkür ettim. Ama havluyu bana vermek yerine uzanıp havluyla saçlarımı kuruladı. Vay canına. Nazik davranıyordu.

    Teşekkür ederim. Diye tekrarladığımda, Önemli değil, Ekin. Oldu mu? Rahatladın mı? dediğinde gülmeden edemedim.

    Evet. Deyiverdim. Havluyu bir kenara bırakıp dolabından açık kahve uzun kollu bir tişört çıkarıp bana uzattı.

    Şortun sağlam mı?

    Islak değil. Dedim.

    Bu havada şort mu giyilir. Diye mırıldanırken, odasının banyosuna geçip hırkamı üzerimden sıyırdım. Tişörtümü de çıkardıktan sonra, Hazar’ın tişörtünü üzerime geçirdim. Kıyafetlerimle tekrar odasına döndüğümde, üzerinde sadece kot pantolonuyla kendine tişört seçiyordu.

    Lacivert olan pantolonunla güzel uyacaktır. Dediğimde Öyle olsun. Diyip gülerek lacivert tişörtü giydi. Üzerimdeki onun tişörtüne bakınca, gülüşü biraz daha genişledi.

    Islak kıyafetlerini banyoya bırak, yıkatırım. Dediğinde omuz silkip gidip banyoya bıraktım. Bir de eve dönerken onları taşıyacak değildim.

    İçeri geri döndüğümde şifoniyerin üzerindeki Ömer ve Metehan’la fotoğraflarına baktım. Çerçeve yapıp odasına resim koyacak bir çocuk değildi. Onun için sadece yatak olsun, yeterdi. Muhtemelen annesinin işiydi.

    Nefesi boynuma çarptığında arkamı döndüm. Romantik klişeleri yaşıyorduk sanırım. Çünkü fazla yakındık. Dudakları yukarı doğru kıvrıldı.Biraz daha eğiliyordu ki, aşağıdan biri adını seslenince gözlerini yumup geri çekildi. Öpmesini istemiştim belki ama o sabahında bıraktığı kızlardan farkım olmayacaktı. Sadece en yakın arkadaşının kuzeni olarak kalacaktım.

    Aşağı inelim. Annem. Dediğinde başımla onaylayıp peşinden yürüdüm.

    Annesinin yanında ondan daha genç duran bir adam vardı. İkisi de gözlerini aramızda gezdirdi. Oğlumun eve gelmesine mi şaşırmalıyım, eve kız getirmesine mi? Daha önce kimseyi eve getirmemiş miydi? Vay canına.

    Arkadaşım, Ekin. Derken beni işaret etti.

    Annesi gülümsedi. Bu kızın sevgilin olmasını isterdim. Utanmaktan dudaklarımı öyle bastırıyordum ki, muhtemelen gamzelerim çıkmıştı.

    Arkadaşım mı dedim ben? Kız arkadaşım diyecektim. Hazar’ın dediği üzerine gözlerimi büyültüp ona baktım. Annesini üzmek istemiyordu. Beni taktığı yoktu yoksa.

    Ah, maşallah sonunda yanında bir kız görebildim.

    Annem, Ceyda. Diye tanıştırdı.

    Gay olduğunu düşünüyordum. Dedi yanındaki adam. Gülmeden edemedim. Gülüşüme karşılık Hazar belimdeki elini sıktı.

    Bu da dayım, Talha. Diye tanıştırdı. Annesi tam bir şey diyecekken, Ekin’i evine bırakmam gerek. Dedi. Yukarıdan çantanı al. Dediğinde Tamam. Diyip tekrar odasına çıktım. Tanrım, beni öpecekti. Ondan daha da şaşırtıcı olan, annesi ve dayısıyla sevgilisi olarak tanıştırmıştı. Kendi kendime gülüp çantamı kaptığım gibi aşağı indim.

    Hala aynı yerde konuşuyorlardı. Yanlarına indiğimde Hazar elimi tuttu. İçimde oluşan elektrik akımına emirler verip, Tanıştığıma memnun oldum. Diyerek gülümsedim.

    Annesi, Bende tatlım. Dediğinde dayısı sırıtarak Hazar’ın ıslanan saçlarını karıştırmıştı.

    Hazar, Hadi, dediğinde evden çıktık. Hala elimi bırakmamıştı. Evin sağ tarafındaki garajı açtığında Jeep’e girdik. O ara zaten elimi bırakmıştı. İlk defa susmayı tercih ediyordum. Meraktan çatladığım halde.

    Biraz gittikten sonra sormadan cevaplarımı aldım. Evet, annem mutlu olsun istiyorum. İstediği olsun istiyorum. Orada inkar etmediğine göre bu oyunu sende kabul ettin. Tabii istemezsen umurumda bile olmaz.

    Fark etmez. Fark eder. İstiyorum.

    Açık konuş, Ekin.

    Yardım edebilirim. Zor değil.

    Yardım istemedim ama öyle adlandırıyorsan, fark etmez. Dedi. Bu arada, şu dışarı yalnız çıkmama işlerinde izin ver de Ömer bu fırsatta Melike’ye yakınlaşsın. Bir yere gideceksen o Melike’yleyse bana haber ver. Memnuniyetle.

    Beni sahile götürdüğün için teşekkürler. Dedim konuyu takmayıp. İzmir’de evimiz deniz kenarındaydı. İnsan özlüyor.

    Yardım diye adlandırdığın o şeyi sürdürürsen istediğin yere götürürüm.

    Kabul ettiğimi söylemiştim.

    Lafı saptırmıştın. Dediğinde dudakları kıvrıldı. Benim aklımda ise kesilen öpücük vardı. Ama onunda cevabını aldım. Eğer aklındaysa, neden sana yakınlaştığımı bilmiyorum. Bundan birine bahsetme.

    Her şeyi yetiştirdiğim arkadaşlarım yok.

    Biliyorum, İzmir’dekilerle aran bozukmuş. Ah, Ömer!

    Ömer daha ne anlattı?

    Güldü. Diğer adın Eda.

    Gözlerimi devirdim. Kimlik numaram?

    Senin bile ezberinde olmadığına eminim. Pekala, haklıydı. Ezber konusunda iyi değildim. Yanılmadım değil mi? dediğinde başımı iki yana salladım.

    Biraz sessiz kaldıktan sonra Halam gelmediyse?

    Arabada takılırız.

    Arabayı evin önüne çektikten sonra benimle arabadan indi. Zili çaldım ama daha gelmemişti. Arabaya geç. Dediğini yapıp arabaya geçtim. Telefonumu çıkarıp halamın numarasını tuşladım.

    Ekin, tatlım?

    Hala anahtarım yok, kapıda kaldım.

    Ömer yanında mı? Yalnız mısın?

    Ömer yanımda yok.

    Diğer sorum?

    Gözlerimi devirdim. Yanımda Hazar var. Güldüğünü duydum.

    İşim bitmek üzere. En geç 20 dakikaya oradayım.

    Peki, görüşürüz. Telefonu kapatıp tekrar çantama attım. Hazar tek kolunu başının altına koymuş, yağmaya başlayan yağmuru izliyordu. Konuşsana sersem!

    Bugün pek laf sokmadın. Dedim.

    Laf sokulacak hareketini görmedim.

    İlk günde bir şey yapmamıştım.

    Ön yargılarımı yıkmam zor. Ah! Etrafındaki insanlara güveniyordu ve daha fazlasına güvenmiyordu. Çünkü onlar duvarları yıkmışlardı.

    Bugün yıkıldı mı? Cevap vermedi. Soruyu birkaç kez daha tekrarlamamı ister misin? Çünkü yaparım.

    Kolay kolay yıkılmaz.

    Bugünü değiştiren neydi?

    Cihan’ı dövünce rahatladım.

    İyi yöntem. Diyip gözlerimi devirdim. Aynadan güldüğünü görmüştüm. Öyle güzel gülüyordu ki. Bu gece ne yapacaksın?

    Seni ilgilendirmez.

    Öyleyse benim Cihan’la olan sorunum da seni ilgilendirmez.

    Zaten beni ilgilendirmiyorsun ama işte Ömer için.

    Sadece akşam ne yapacağını merak ettim. Diyerek suratımı astım.

    Seks. Başka soru?

    Yok. Dedim soğuk bir sesle. İğrençti. Ne yapacağını düşünmüştüm ki? Benim gibi yatağına uzatıp beni düşüneceğini falan mı? Ah, hayır. Hiç Hazarvari değil.

    Halam gelince sadece teşekkür edip arabadan indim. Halam moralimin bozuk olduğunu düşünüp sorular sıralıyordu ama benim tek istediğim yastığıma gömülüp sabaha kadar müzik dinlemekti.

    =================

    Bölüm 4~

    Sizinle gelmek istemiyorum. Dedim tekrar Ömer’e.

    Başka şansın yok. Yürü. Dediğinde evden çıktık. Ben suratımı asmış önden yürürken Hazar ve Ömer arkadan geliyorlardı. Melike’yi babası bıraktığı için o yoktu.

    Emir ortalarda görünmüyordu. Bugün dönüyormuş. Dedi Ömer. Kendi aralarında konuşsalar da dinliyordum. Ayrıca Emir’in kim olduğunu merak ediyordum.

    İşimiz var desene. Diye mırıldandı Hazar. Belli ki gıcık oldukları biriydi. Okulun magazin sayfalarında mı dolanıyorsun? Hazar’ın bu dediğine karşın gülmeden edemedim.

    Melike söyledi. Herkesten haberi var.

    İşi yok, milleti takip ediyor. Telefonum çalınca daha fazla konuşmalarını dinleyemedim.

    Efendim?

    Ekin, merhaba kızım.

    Merhaba, anne. Beni buraya göndermiş olsalar da kin besleyemiyordum. Sadece bir an önce İzmir’e dönmek istiyordum.

    Nasıl gidiyor İstanbul?

    Normal. Şimdi okula gidiyorum.

    Ders çalışıyorsundur umarım. Bu bir tehditti. Çalışmadığımı söylersem telefon konuşması bitmezdi ve zaten çalışıyordum.

    Geceleri çalışıyorum işte. O sormadan sıradaki sorusunu da yanıtladım. Ve evet, yeterince çalışıyorum. Ayrıca artık İzmir’e dönebilir miyim?

    Güldüğünü duydum. Sene sonu belki.

    Anne sene sonuna kadar bu cehennemde kalamam. Hiçbir yer bilmiyorum, gezemiyorum. Ömer’e de ayak bağı olmak istemiyorum. İzmir’e dönersem her şey istediğiniz gibi olacak.

    Aradığıma pişman ediyorsun, Ekin.

    Hayır, sadece eve dönmek istiyorum.

    Okuluna git. Kendine iyi bak, seni seviyorum. Diyerek telefonu yüzüme kapattı. Sinirle telefon ekranına bakarken omzumda Ömer’in elini hissettim.

    Ayak bağı olmuyorsun, cidden.

    Ben aynı şeyi söyleyemeyeceğim. Dedi Hazar. Ah! Ben zaten onunla takılmak istemiyordum ki!

    Seni zorunlu tutmuyorum. Dedim Hazar’a. Ayrıca Ömer, şu lanet belalardan beni uzak tutun. Eve dönmek için her şeyi yaparım.

    Ömer olmasa yüzüne bakacağımı mı sanıyorsun? Bir de Hazar’la mı kavga edecektim?

    Bakma! dedim. Okula çok yaklaşmıştık ve şimdi yolun ortasında durmuş tartışıyorduk. Ömer değilim ben! Sadece kuzeniyim. Bana bakmak zorunda değilsin, tamam mı?

    Ne halin varsa gör. Diyerek yürümeye başladı. Sersem.

    Ömer omzumu sıvazladığında bizde yürümeye devam ettik. Lanet şehirden ve lanet hazardan kurtulmak istiyordum. Tüm hücrelerimle bunu gerçekten istiyordum.

    Öğle yemeğine kadar her şey gayet normal geçmişti. Tabii normal bir zamanda Hazar’a bu kadar sinirlenmiyordum.Ve normal bir zamanda dersi dinlerdim. İki gün önce her şey çok güzeldi. Öpecekti bile. Ama şimdi sanki onu zorluyormuşum gibi davranıyordu. Bir dediği bir dediğine tutmuyordu da. Ve bu beni delirtiyordu.

    Tepsimi alıp Melike’nin masasına oturdum. İkimizde onların yanına gitmek istememiştik. Ya da şey, ben istememiştim, Melike de bana ayak uydurmuştu. Ömer sabah Emir diye birinden söz ediyordu?

    Ah, Hazar’ın ezeli rakibi. Aklıma bir şeyler geliyordu.

    O da mı serseri?

    O öyle mekanlarda takılmaz. Ömer, Metehan ve Hazar’dan çok daha farklı. Zenginliğini yaşar. Ömer, Metehan ve Hazar parayı umursayan tipler değillerdi.

    Nerede peki şimdi?

    Sırıtarak çenesiyle bize doğru gelen kumral çocuğu işaret etti. Hazar’ın gözlerini üzerimizde hissedebiliyordum.

    Bir hafta okulda yoktum, yeni biri gelmiş. Diyerek sandalye çekip yanımıza oturdu. Melike bizi tanıştırdığında iyi arkadaş olduklarına dair bir izlenim edindim. Öyle duruyorlardı. Yoksa sen Ömer’in meşhur kuzeni misin? Okulun altın çocuğunun bile benden haberi vardı demek. İçimdeki tanrıça hemen sakinleşmeli. Başımla onayladım.

    Çıkışta işin var mı? Futbol maçımız var da gelmek istersin belki? Melike benden daha çok heyecanlanmıştı. Hazar’la ilgilenmemden pek hoşlanmıyordu. Bilirsiniz, kötü biriydi. Beni hep başkalarıyla tanıştırmak istiyordu. Evet, henüz bir hafta olsa da bunu yapıyordu.

    Merhaba kızlar ve Emir. Dedi Metehan masaya eğilip. Konuşmamızı diye bölüyordu ki? Pekala, gayet açıktı. Umarım kızları rahatsız etmiyorsundur? Melike bana göz kırpınca ne yapmam gerektiğini anladım. Yoksa büyük kavga çıkardı.

    Yok, dedim hafifçe gülüp Metehan’a dönüp. Aslında konuşma iyi bir yere gidiyordu. Tekrar Emir’e döndüm. Çıkışta futbol maçına geleceğim.

    Metehan sinirle hepimize baktıktan sonra sert bir şekilde dönüp kendi masalarına gitti. Metehan bile yeri geldiğinde bu kadar sinirlenebiliyordu demek.

    Melike göz ucuyla onların masasına bakarken bende Emir’e bakıp gülümsedim. Ne kadar feci hoş bir çocuk olsa bile benim tipim değildi pek. Hep beklediğim o çok hoşlanacağım çocuk o olamazdı. Hazar? Belki, biraz. Onda neyin çekici geldiğini tam bilmiyordum. Kötü olması mı? Hayır. Tavırları mı? Evet. Rahatlığı mı? Deli etse de, evet. Koruyuculuğu mu? Tamamıyla evet.

    *

    Futbol maçlarına bayılsam da, okullar arası futbol maçları bayıyordu. Özellikle de kurtulmayı dilediğim bir okulun maçıysa. Eski okulumdan da kurtulmak istiyordum ama bu okuldan daha da nefret ediyordum.

    Emir gol atınca tribüne bakıp bana öpücük attı. Tanıştığımız ilk günden mi? Gerçekten mi? İstersen en aşağıya gelip şans öpücüğü vereyim?

    Ömer maça geldiğim için feci kızmıştı. Hazar ise çapraz tribünde maçı izliyordu. Bir yere yayılmış izliyordu ama dikkatini maça verdiğini pek sanmıyorum. Daha çok, Amerikan okullarından özenip, kendini Victoria’s Secret meleği sanan bir grup amigo kıza bakıyordu. Yoksa bacaklarına mı demeliyim?

    Hayır canım, ne kıskanması.

    Sadece niye bakıyordu ki o kızlara? Zaten Melike’nin dediğinde göre okuldaki çoğu kızı altına almıştı.

    Maç bitince Emir’i tebrik ettikten sonra onların kutlamalarına katılmak istemeyip sahadan çıktım. Hava pek kararmamıştı. Sadece kızıllaşmıştı. Bu manzarayı seviyordum.

    Ama beni yiyecek gibi bakan duvar dibindeki çocuğu sevmiyordum. Korkuyordum ve attığı lafları duymazlıktan geliyordum. Yanından geçip yürürken peşimden gelmemesini diledim ama bırakın sadece peşimden gelmeyi, kolumdan çekip duvarla arasına bile almıştı. Cihan’ın peşini bırakacağını mı sandın?

    Bırak beni.

    Cihan’ın yerine halletmem gereken bir iş var.

    Bırak. Dedim dişlerimin arasından. İmda- Bağırışımı yarıda kesip eliyle dudaklarımı kapattı. Debelensem de duvarla arasına sıkışmıştım. Dudaklarını yavaş yavaş boynuma yaklaştırıyordu.

    Sokak arasında, diye konuşmaya başlamıştı ki arkasında Hazar’ı gördüm.

    Sokak arasında, seni geberteceğim. Diye devam etti Hazar. Çocuğun ona dönmesiyle, Hazar’ın çocuğu çekip yumruklarını geçirmesi bir oldu.

    Koruyuculuğundan bahsetmiştim, değil mi?

    Özür dile kızdan. Diyerek kaşı patlayan ve burnu kanayan çocuğa tekrar yumruğunu geçirdi. Bu kez dudağı patlamıştı. Özür dile!

    Hazar, bırak. Dedim korkuyla.

    Özür dile! diye kükredi çocuğa doğru.

    Ö-özür dilerim. Hiçbir şey demeden Hazar’ı kolundan tuttum. Ama o elimden kurtulup, bu kez kendi kolumu sertçe kavradı. Kolum morarmak üzereydi ve hala peşinden sürüklemeye devam ediyordu.Hazar canım yanıyor! Sertçe kolumu bıraktı.

    Sokak ortasında becerilmediğine dua et.

    Çok sinirliydi, çok.

    Sana beni korumanı istemediğimi söylemiştim.

    Dediklerini önemsediğimi mi sanıyorsun?

    Peki neyi önemsiyorsun?

    Enjoying the preview?
    Page 1 of 1