Discover millions of ebooks, audiobooks, and so much more with a free trial

Only $11.99/month after trial. Cancel anytime.

Goca Meryem
Goca Meryem
Goca Meryem
Ebook117 pages1 hour

Goca Meryem

Rating: 0 out of 5 stars

()

Read preview

About this ebook

Birileri Çanakkale’de, Kurtuluş Savaşı’nda savaşıp tutsak olurken, şehit olurken bazı azınlıklar ve ağa takımı geride kalıp mal mülk edinme peşindedirler. Devlet yönetimindeki adamlarının desteğiyle Ağalar halkın elindeki toprağa zorla el koyar. El koydukları yetmezmiş gibi halkı adeta köle gibi ezer, sömürür; önüne çıkan her engeli yok ederler.  Fakat Goca Meryem gibi bir kadın çıkar ve kendiliğinden oluşan hareketin başına geçerek kanlı bir başkaldırı gerçekleştirir.  Sonrasında İsmet İnönü desteğiyle Ziraat Bankası kredi verir ve toprak reformu yapılır.  Bu yönüyle bu öykü ülkemizde yaşanmış benzeri olmayan bir öyküdür.  Zulme rağmen romantizmi elden bırakmayan, aşklarını koruyan insan öykülerini kırk kaynak kişinin anlatımına bağlı olarak gerçek kahraman ve yer adlarıyla yazılmış bir anı romandır Goca Meryem.
Köy Ak dağın eteklerinde, küçük bir ovanın kıyısında duran tatlı iki tepeciğe yaslanmıştı. Ovalarında ahlat armutları, güz rengine boyanmış meyvesiz ağaçlar, küçücük dağ elmaları, asırlık cevizler toprak damlı evleri saklıyordu.
Köy iki yakası bir araya gelmemiş, zar zor geçinen yoksul elli altı haneden oluşuyordu. Her evin az çok keçisi, koyunu; uysal öküzleri, inekleri vardı.
         1924 yılında Cumhuriyetle birlikte Çörten köyü Muğla’dan alınıp Burdur iline katıldı. Bu nedenle Muğlalı birkaç toprak sahibi topraklarını satıp gitme kararı aldı.  Bu teklif üzerine birkaç kurnaz köylü toprak sahiplerine:
          “Bekleyin biz aramızda görüşüp kararı size bildireceğiz,”dediler. Bir araya gelen Muhtar Karaca, Habip ve Gök Şakir, oturmuş bu konuyu tartışıyorlardı:
“Taşlayıverelim gitsinler. Bu zamanda kim para bulmuş da toprak satın alacak. Satamazlar. Satamadığı toprağı ne yapacaklar? Gelip ekebilecekler mi? Sanmıyorum. Çekip gidecekler, öyle değil mi?” dedi Gök Şakir.
Habip:
“Taşlayalım vallahi, taşlandığı yere bir daha adımlarını atamazlar.”
“Arkadaşlar bu insanlarla yıllarca tarla komşuluğu yapmışız, birbirimizin lokmalarını yemişiz, sonra babaları da baba dostlarıdır. Ayıp olmaz mı köyden kuduz köpek kovar gibi bu insanları taşlamak!”
Gök Şakir:
“Ayıp diyorsun, ama toprak alacak para mı var?”
“Olduğu kadar veririz, gerisini harman kalkımından sonra deriz, olmadı taksit taksit öderiz. Adamların başka bir seçeneği görünmüyor gibi; kabul etmeyip de ne yapacaklar!”
“İşte başka seçenekleri olmadığı için taşlayacağız ya, taşlayalım gitsinler!” deyip ısrarını sürdürdü Gök Şakir.
“Hadi o zaman gazamız mübarek olsun!”dedi onun silah arkadaşı Habip. Zaten Gök Şakir ne derse ona uyardı. Çünkü seferberlikte yaralanıp düştüğünde kendisini omzuna alıp cephe gerisine taşıyıp kurtaran Gök Şakir’di. Ona bir can borcu vardı. O yüzden, o gün bu gün hep aynı sibekten işerlerdi.
Karaca ne de olsa muhtardı. Bu işe karışmak istemiyordu. Gök Şakir ile Habip, birkaç köylüyü yanlarına aldı. Eli taş tutan ne kadar çoluk çocuk varsa topladılar. Muğlalı toprak sahipleri, Karapınar’ın önünde köylülerden gelecek haberi bekliyordu. Köylüler, gizlendikleri yerden onları taşa tuttular. Her bir yandan yağmur gibi taş yağıyordu. Toprak sahipleri neye uğradıklarını anlayamadılar.
“Anam, yandım! Canını seven kaçsın!”
“Hadi atla!
“Tak tuk”
Muğlalılar kaçarken ayakları kıçlarına yapışıyordu.

HALİL ERDEM
 1961 Dirmil-Burdur doğumlu. Gazi Üniversitesi Eğitim Fakültesi Sınıf Öğretmenliğini bitirdi. Türkçe Bölümünde lisans tamamladı.
Kar Aydınlığı     (Roman)       Fam Yayınları 2014
Dirmil Ömürcüsü      (Roman)       Fam Yayınları2006- 2014
Goca Meryem  (Roman)       Fam Yayınları 2014
Tokatçı              (Çocuk Romanı) Kendi Yayını 2013
Teke Yöresi Halk İnançları (Araştırma - inceleme) Kendi Yayını 2008
Karacaoğlan Geleneğinde Dirmil Güzellemeleri ve Öyküler (Araştırma inceleme) 2011 Alter Yay.
Gece Mavisinde Aşk               (Şiir)       Kendi Yayını 1998
Ve Alışıldı Ölüme     (Şiir )      Temmuz Yayınları 1990
Kardan Adam   (Çocuk şiirleri) Kendi Yayını 1998
Işık Avcıları       (Çocuk şiirleri) Kendi Yayını) 2013
Çöpten Öğrendiğim Hayat   Çocuk Kita
LanguageTürkçe
Release dateDec 1, 2015
ISBN9786059285490
Goca Meryem

Read more from Halil Erdem

Related to Goca Meryem

Related ebooks

Reviews for Goca Meryem

Rating: 0 out of 5 stars
0 ratings

0 ratings0 reviews

What did you think?

Tap to rate

Review must be at least 10 words

    Book preview

    Goca Meryem - Halil Erdem

    Erdem

    Bölüm 1

    Köy Ak dağın eteklerinde, küçük bir ovanın kıyısında duran tatlı iki tepeciğe yaslanmıştı. Ovalarında ahlat armutları, güz rengine boyanmış meyvesiz ağaçlar, küçücük dağ elmaları, asırlık cevizler toprak damlı evleri saklıyordu.

    Köy iki yakası bir araya gelmemiş, zar zor geçinen yoksul elli altı haneden oluşuyordu. Her evin az çok keçisi, koyunu; uysal öküzleri, inekleri vardı.

    1924 yılında Cumhuriyetle birlikte Çörten köyü Muğla’dan alınıp Burdur iline katıldı. Bu nedenle Muğlalı birkaç toprak sahibi topraklarını satıp gitme kararı aldı. Bu teklif üzerine birkaç kurnaz köylü toprak sahiplerine:

    Bekleyin biz aramızda görüşüp kararı size bildireceğiz,dediler. Bir araya gelen Muhtar Karaca, Habip ve Gök Şakir, oturmuş bu konuyu tartışıyorlardı:

    Taşlayıverelim gitsinler. Bu zamanda kim para bulmuş da toprak satın alacak. Satamazlar. Satamadığı toprağı ne yapacaklar? Gelip ekebilecekler mi? Sanmıyorum. Çekip gidecekler, öyle değil mi? dedi Gök Şakir.

    Habip:

    Taşlayalım vallahi, taşlandığı yere bir daha adımlarını atamazlar.

    Arkadaşlar bu insanlarla yıllarca tarla komşuluğu yapmışız, birbirimizin lokmalarını yemişiz, sonra babaları da baba dostlarıdır. Ayıp olmaz mı köyden kuduz köpek kovar gibi bu insanları taşlamak!

    Gök Şakir:

    Ayıp diyorsun, ama toprak alacak para mı var?

    Olduğu kadar veririz, gerisini harman kalkımından sonra deriz, olmadı taksit taksit öderiz. Adamların başka bir seçeneği görünmüyor gibi; kabul etmeyip de ne yapacaklar!

    İşte başka seçenekleri olmadığı için taşlayacağız ya, taşlayalım gitsinler! deyip ısrarını sürdürdü Gök Şakir.

    Hadi o zaman gazamız mübarek olsun!dedi onun silah arkadaşı Habip. Zaten Gök Şakir ne derse ona uyardı. Çünkü seferberlikte yaralanıp düştüğünde kendisini omzuna alıp cephe gerisine taşıyıp kurtaran Gök Şakir’di. Ona bir can borcu vardı. O yüzden, o gün bu gün hep aynı sibekten işerlerdi.

    Karaca ne de olsa muhtardı. Bu işe karışmak istemiyordu. Gök Şakir ile Habip, birkaç köylüyü yanlarına aldı. Eli taş tutan ne kadar çoluk çocuk varsa topladılar. Muğlalı toprak sahipleri, Karapınar’ın önünde köylülerden gelecek haberi bekliyordu. Köylüler, gizlendikleri yerden onları taşa tuttular. Her bir yandan yağmur gibi taş yağıyordu. Toprak sahipleri neye uğradıklarını anlayamadılar.

    Anam, yandım! Canını seven kaçsın!

    "Hadi atla!

    Tak tuk

    Muğlalılar kaçarken ayakları kıçlarına yapışıyordu.

    Muğlalıları taşa tutanlar, yavaş yavaş ortaya çıkıp arkalarından keyifle gülüyorlardı. Kara pınarın önünde söğüdün gövdesine çakılmış köşke çıkıp bacakları çeldiler. Çok kolay olmuştu. Bu işe karışanlara Habip,

    Bekleyip sonucu bir görelim. Bakarsın adamlar karakola şikâyete giderler.

    Karakol gel-git üç gün sürer, mahkeme dersen ta Burdur’da yaya üç günlerini alır. Davayı beklemek, takip etmek ayları yılları alır, ta Muğla’dan bu işi takip edemezler, dedi Gök Şakir.

    Hadi hayırlısı!

    Olay çok çabuk duyuldu.

    Bizim de hakkımız var o topraklarda diyen de oldu, onlara yedirtmezler, o işler o kadar kolay değil, diyen de…

    Oymapınar çiftlik sahiplerinden Akif Ağa Dirmil’de kavakların dibinde kahvesini yudumluyordu. Muğlalıların telaşla gelip yakınındaki bir masaya oturduklarını görünce,

    Hayırdır, bu haliniz nedir? Yılan görmüş gibisiniz! dedi.

    Şöyle bir baktılar Akif Ağaya. Görünüşe bakılırsa varsıl birine benzeyen bu adama,

    Haklısınız Beyim, dediler.

    Hayırdır anlatın bakalım.

    Sorma Beyim bizim bir parça toprağımız vardı Çörten’de. Buraya gelip gidemiyoruz artık. Bu nedenle satalım dedik ama köylüler almaya yanaşmıyor, öylesine ekip dikecekler. Bizi köyden çıkarmak için taşladılar.

    Öyle mi? Vay kıçı kırıklar vay!

    Evet Beyim, aynen böyle oldu.

    Kaç dönüm burası?

    Yüz dönüm Beyim, dedi Muğlalılar adına konuşan orta yaşlı birisi.

    Kaç para istiyorsunuz?

    Gidip görmeden mi fiyat vereceksiniz?

    Ne yapacaksınız görüp görmediğimi, siz söyleyin kaç para?

    Dört yüz lira,

    Ben Oymapınar Çiftliğinin sahibi Akif Ağayım. İki yüz lira veriyorum, tapunuzu getirin, paranızı alın. Çörten’de adam anasını satsa bu parayı bulamaz.

    Doğru söylüyorsunuz Beyim! Allah sizden razı olsun! dedi orta yaşlı adam.

    Ağam tapu yanımızdadır.

    Haydi, o zaman Burdur’a tapuya gidelim.

    Bir yaylı at arabasına bindiler. Yamadı Burnu’ndan geçip Çavdır’a, oradan Tefenni’ye girdiler. Tefenni’de atları biraz soluklandırıp iki saat sonra Burdur’a vardılar.

    Ertesi günü Akif Ağa, silahlı bir grup adamıyla köye geldi. Köy muhtar heyetini ve önde gelen birkaç kişiyi topladı. Bu kalabalığı köyün üstündeki kayalara çıkardı. Elindeki kırbacını körüklü çizmesine vurup sesiyle kalabalığın dikkatini çekti. Elinde tuttuğu değnekle gösterirken Değneğimin ucuyla gösterdiğim şu topraklar artık benim çiftliğimin sınırlarını oluşturmaktadır. Bunu herkes bilmelidir,deyip oldukça geniş hayali bir daire çizdi. O uzattığı değneğin ucu nereleri göstermişse artık çiftlik orasıydı, itiraz yoktu, o kadar.

    Bundan sonra kim ne eker ise yarısı benimdir. Çiftlik sınırları içindeki ağaç taş, ne varsa hepsi benimdir, haberiniz olsun, deyince, korkan köylülerin sırtından ayaklarına doğru sanki soğuk bir yılan iniyordu. Ne bir laf edebildiler, ne de bir tepki verebildiler. Ava giderken avlanmışlardı. Muğlalılara atılan taş kendi başlarını yarmıştı. Bu aç gözlülükleri çok pahalıya mal olacaktı.

    Bu şaşkın kalabalık Akif Ağanın arkasından toz duman içinde kayalıklardan aşağı iniyordu. Ağa karşısında kafalarındaki sorulardan bir tanesini bile soramamışlardı. Atalarından kalan bu topraklara ait köyün toplu Osmanlı tapusu vardı. Nasıl olurdu da yüz dönümlük çiftliğin içine koca köyün topraklarını da katabilirdi. Katmıştı işte. Buna Ağa gücü derler, deyip içlerindeki kavgayı bastırmaya çalışıyorlardı.

    Ağa ile kalabalık yamaçtan inerken bir bölük keklik havalandı. Ağa anında işaretini verdi. Adamı tüfeğini ateşledi. Keklik alayından iki keklik düştü. Vuran adam, elinde tüfeğiyle koştu. Düşen keklikleri alıp geri döndü.

    Bu köyün dağı taşı bereketliymiş be Muhtar! Ha ne dersin?

    Öyledir Ağam Allah utandırmasın!

    Bu gün rakımızın mezesi çıktı işte, haydi bakalım! dedi iştahla.

    Söğütlerin diplerine ulaştıklarında Ağa:

    Sıra geldi şimdi köyünüze bir konak yapmaya, ha ne dersiniz Muhtar, bu köye ağa konağı yakışır mı?

    Yakışır Ağam yakışır, artık bizim köyün de bir konağı oluversin.

    Konağı köyün neresine yapalım? Gel göster bakalım Muhtar.

    Köyün yukarı mahallesinde konak yapacak kadar boşluk var Ağam, buyurun göstereyim, dedi Muhtar.

    Aynı kalabalık, Muhtarın söylediği köy meydanına ulaştı. Evlerin pencerelerinden, damlardan, kapılardan meraklı köy halkı anlam veremedikleri bu kalabalığa bakıyorlardı.

    Muhtar bu köyde duvar ustası, marangoz var mı?

    Var Ağam.

    Buraya inşaat malzemelerini birkaç gün sonra döktüreceğim, o ustalar hazır olsunlar.

    Emrin başım üstüne Ağam!

    Ağa ve adamları, atlarına binip nal sesleri eşliğinde köyün taşlı sokaklarından geçip gittiler. Geride kalan halk vurgun yemiş denizci gibi öylece kalakaldı.

    Muhtar gıkı çıkmayan Gök Şakir’e döndü:

    Doydunuz mu toprağa! dedi.

    "Doyduk, Muhtar doyduk. Ne söylesen haklısın. Adamların Ağalara çiftliği satacağını düşünemedik doğrusu. Biz yoksuluz ya, herkesi öyle sandık.

    Enjoying the preview?
    Page 1 of 1