Discover millions of ebooks, audiobooks, and so much more with a free trial

Only $11.99/month after trial. Cancel anytime.

Tehlikeli Düşünceler
Tehlikeli Düşünceler
Tehlikeli Düşünceler
Ebook288 pages4 hours

Tehlikeli Düşünceler

Rating: 0 out of 5 stars

()

Read preview

About this ebook

Türkiye’de modern aydınlanma edebiyatının kurucusu Bedrettin Şimşek’ten olağanüstü yaratıcılığını kanıtlayan yazınsal bir mucize... Felsefeyi sanata dönüştüren bir edebiyat harikası... Hepsi yazara ait pek çok tehlikeli düşünceyi bir araya getiren zeka yüklü bir başyapıt... İnsan aklının en soylu eserlerinden biri... Gerçek edebiyatı arayan, özleyen bütün aydınlık insanlara...
LanguageTürkçe
Release dateNov 18, 2014
ISBN9786056526114
Tehlikeli Düşünceler

Read more from Bedrettin Simsek

Related to Tehlikeli Düşünceler

Related ebooks

Reviews for Tehlikeli Düşünceler

Rating: 0 out of 5 stars
0 ratings

0 ratings0 reviews

What did you think?

Tap to rate

Review must be at least 10 words

    Book preview

    Tehlikeli Düşünceler - Bedrettin Simsek

    ŞİMŞEK

    İŞTE İNSAN

    BİLGİ

    1Bilginin dünyasında tanrıya yer yoktur. Çünkü bilginin özü kuşkudur.

    2İnsanoğlunun tarihi, hemcinsini yalanlarına ortak etmenin tarihidir.

    3Bilginin yolu yürünmesi gereken yoldur. Tüm canlı âlem o yolda yürür. Sadece insan, o yola girmek zorunda kalarak cezalandırılmış gibidir.

    4Bilgisizlik, tartışma yasağını beraberinde getirir. Put, ardına saklananlar içindir.

    5Bilmediğimizin farkında olursak, bilgisizliğimiz bizi çaresiz kılmaz.

    6Yanlış bildiğimiz her şey, bilmediklerimizi etkiler. Farkında olmadığımız gerçeği bile bozar.

    7Fikirler canlı varlıklardır. Asla doğdukları gibi kalmazlar. Sonunda ya bir hayvana ya da bir tanrıya dönüşürler.

    8Çoğu insanın ne iyi bildiği gerçekten iyi, ne de kötü bildiği gerçekten kötüdür.

    9Her yeni keşif sonsuzluğa kapı aralar. Bildikçe öğrenmeye daha çok gerek duyarız.

    10Görerek öğrenen bilgiye, görmeden öğrenen yanlış kanılara sahip olur.

    11Bilmemek, bilmekten daha şaşırtıcıdır. Çünkü bedenimiz, evrenin dikildiği kumaştandır.

    12Hakikat ateşiyle yananlara cehennem bile soğuk gelir.

    13Tek bir fikrin kımıldaması için bütün düşünce dünyası harekete geçmelidir.

    14Önyargılarımızı öğrendiklerimize borçluyuz.

    GERÇEK

    15Hayatta duymak, görmek istediğimiz şeyler arasında gerçeklere yer yoktur.

    16Gerçeğe karşı savaşmak bile gerçeğin ortaya çıkmasına hizmet eder.

    17Gerçek göz önünde bulunmaz. Onu bulmak için hep bir sahne gerisine, paravanların ardına bakmak, bir maskeyi indirip bir yalanı ortaya çıkarmak gerekir.

    18Gerçek, neden hayatımızı değiştirir? Çünkü bir şeyin yanlış olduğunu öğrendikten sonra doğrusunu bilmekten başka çare kalmamıştır.

    19İçimiz dışımız ne kadar bir olursa, gerçeğe o kadar çıplak gözle bakarız.

    20Riyakârlık gerçeğin söylenmesine izin verir belki. Ama sesini mümkün mertebe kısarak yapar bunu.

    21Gerçeği aramak üzere yola koyulan insanın önündeki en büyük engel, kendisidir.

    22Yalanlar aydınlatılmadan, gerçeğin üzerine hiçbir ışık düşmez.

    23İnsanı bir tahta oturtmak, onun gözünü bağlamak için yeterlidir. O zaman gerçeği görmemek için inat edecek, onu o tahttan indirmek kafasında kurduğu krallığı yıkmadan mümkün olmayacaktır.

    24Her yalan, gerçeğin zırhını bir kat daha kalınlaştırmaktan başka bir işe yaramaz.

    25İnsan bir kez bir yalana inandı mı, artık ona gerçekten de çok inanma ihtiyacı gösterir.

    26Gerçeği konuşarak bir laf kalabalığı ardına gizleyenler, onu susarak gizleyenlerden daha acımasızdır.

    27Yalan, hiçbir gerçeği örtemez belki; ama onun üzerine gölgesini düşürür.

    28Toplum, karanlığın perdesini yırtanı ikiye bölmek ister. Gerçek ne kadar büyükse, onu söylemenin bedeli o kadar ağırdır çünkü.

    29Gerçeği söyleyeni susturabilirsiniz; ama yalan yanlış konuşanı susturmak güçtür.

    30Gerçek, tanrı bile olsa yine ancak kuşkularımızla doğrulanır. Ancak kuşku duyabilen, sahte yanlışı gerçek yanlıştan, sahte doğruyu gerçek doğrudan ayırabilir.

    31İnsan çoğu kez doğruyu, yanlışın ne olduğunu bulduktan sonra keşfetmiştir. Önce yalanı anlar, ardından gerçeği fark ederiz.

    32Kuşku bütün ihtimalleri sıralar, bu yüzden gerçeğe çabuk varır. Gerçeği bilinçli kılmanın yolu, ona şüpheyle yaklaşmaktır.

    33Gerçek öyledir ki sadece dostları değil düşmanları da onun güneşinden, yağmurundan faydalanır ve ne kadar görülürse onların üzerinde o kadar parlar.

    34Gerçeği söyleyenin elinde kılıç, yalan söyleyenin elinde tabanca vardır.

    35Gerçek hareket eder, ilerlerken, insan hiç kımıldamadan durursa kendini yok oluşa terk eder.

    36Kimi insan öldüğünde hala doğmamış kabul edilebilir. Bunun nedeni hakikati kavrayış tarzlarının hiç değişmemesidir.

    37Gerçeğin o kadar çok düşmanı varken sana hiç kimsenin düşman olmaması ne kadar acı! Şu içinde yaşadığımız haydutluk çağında, haydutlardan kurtulmak için bile önce onların bizi kovalamasına ihtiyacımız vardır çünkü.

    38Gerçek, yeni evine girdiğinde hiçbir şeyi eski olanla paylaşmaz.

    39Bir fikri yanlış bulmamızın sebebi onun yanlış olması değildir. Doğru da olsalar saygı duymadığımız insanların fikirlerini beğenmeyiz.

    40Gerçek göz önünde durduğunda bile onda gördüğümüz başka başkadır. Bugün pek çok insan, gerçekten kaçmak yerine onu değiştirmek, farklı renklere boyamak, tanınmaz hale getirmek yoluna sapmıştır.

    41Yalan ihtiyaçtan doğuyorsa, gerçek o ihtiyaca feda edilebilir.

    42Gerçek, kendisini göremeyenleri de dönen tekerleğine bağlar.

    43Gerçeğin dünyasında bir put kırılmadan tanrı bulunmaz.

    SANAT

    44Sanat, en basit şekilde, en büyük fikri ifade etmektir. O, çirkinliği anlatırken bile güzel olmaktır.

    45Dünya, meleklerle şeytanların çarpıştığı bir savaş meydanıdır. Sanat bu savaşın barışla son bulduğu tek yerdir.

    46Bir toplum her geçen gün daha kötüye gidiyorsa, bencillik almış başını yürümüşse, orada sanatın hayat kurtaran çığlığı artık duyulmuyor demektir.

    47Gözyaşından doğan şiir, kederi şarkıya dönüştürebilir. Mutsuzluğu mutluluk yapabilir. Sanat dünyaya bu yüzden gereklidir.

    48Sanatın görevi, adetlerimizi savunmak olamaz. Çünkü sanat eskiyi yıkar, yerine yenisini koyar.

    49Sanat, kaba saba insanları yontar. İnce ruhları daha da inceltir. Güzellik karşısında bir sazın teli gibi titreyen ruh, gövdeyi de o güzelliğin bir parçası haline getirir.

    50Sanatta duyguyu, inceliği, dâhilere özgü hayal gücünü ve ifade kuvvetini arayan okurun bol olmadığı bir ülkede iyi yazar da yetişmez.

    51Sanatın görevi, ruhumuzu arındırmaktır. Yetenekli sanatçılar bunu hiç kire bulaşmadan yaparlar. Yeteneksiz olanlar bunu yaparken çenelerine kadar çamura batarlar.

    52Sanatta iyiliği anlatan, kötülüğe hizmet eder; çünkü bir maskeyi över. Kötülüğü anlatan ise o maskeyi indirir. Böylece bir iyilik perdesi ardında gizlediğimiz çirkinliği ortaya çıkarır.

    53Bin bir emek harcayarak, topraktan çıkardığımız öyle sanat eserleri vardır ki, ruhumuzu kattıkça, onlar önümüze sanki göklerden atılmış gibi durur.

    54Ölümsüzlük zırhı olan bir yazara eleştiri okları işlemez.

    DEHA, SANATÇI

    55Ne yazık! Çağımızın dehaya ihtiyacı yoktur.

    56Deha, çok acı çekmenin billurlaşmış halidir. O zihnimizde açtırdığı çiçeklerini gözyaşlarımızla sular.

    57Sanatçı bir cehennemde yaşasa da fikir ona cennetten gelir.

    58Deha, insan düşüncesinin doruklarına bir kırlangıç uçuşuyla gelip konar.

    59İlham perisi, sanatçının her zahmetinde payı olsun ister, her yorgunluğun sebebi olmaya çalışır. Bu yüzden sanat eserinin doğumu, bir çocuğun doğumu gibidir.

    60İlham perisi, şairin acı çekmesine göz yumar; ona göklerin krallığını vaat eder; cümleleri kutsal bir varlık gibi gökten indirir. Ve hepsini onun sadaka kâsesine atar.

    61İlham perisi, yıldızlarını üzerimize döker, kulağımıza sırlarını fısıldar, kahkahalarını atar, en değerli incilerini biz ona sırtımızı döndüğümüzde önümüze serer.

    62İlham perisi, düşünce dünyasında kanat açar. Ve ancak şairin göğünde bir yıldız doğunca gözden kaybolur.

    63Yeteneksiz sanatçıların sahte dostları, yeteneklilerin hakiki düşmanları olur.

    64Hayal gücü, şairin küçük, afacan perisidir, ona getirdiği hediyeyi bir hazineden çalmıştır.

    65Yazar, düşünce madeninin işçisidir. O, fikri taş ocağından çıkarmakla kalmaz; demirci gibi onu tavında dövmek, bir kuyumcu gibi de işlemek zorundadır.

    66Yarım dâhi, kanatlarıyla değil de ayaklarıyla uçmaya çalışan bir yaratığa benzer. O, tanrı eserinin bitmemiş halidir.

    67Deha, uçmak için şahlanan, ayakları yerden kesilerek koşan bir savaş atıdır. Yazar onu zapt edemezse onun altında kalır.

    68Değirmen taşları buğday tanesini nasıl öğütürse, deha da fikri öyle öğütür.

    69Her sanatçı, yeteneği nispetinde mücadele azmi taşır. Dâhiyi alkış değil çile olgunlaştırır.

    70Gerçek sanatçı, ruhuyla görür. Sadece o, hem temiz kalıp, hem kirli olanı gösterebilir.

    71Dâhiliğin de sınırları vardır. Çünkü tanrıyı bile yaratırken onu durduran bir el olmadan düşünmek mümkün değildir.

    72Her yazarın yazdıklarına, okuduklarının kokusu siner.

    73Sanatçının eserinde mükemmellik kendiliğinden doğar. Güzel yazma çabası kadar bir eseri mahveden şey yoktur.

    74Tanrıya doğru ne kadar yükselirseniz yükselin o yine size yukarıdan bakar. Dehanın kendi eserine bakışı da öyledir.

    75Sanatı sanat için yapan bir yazar, gemisini emniyetli sularda yüzdürür. O ne nefret edilir, ne de sevilir. Yazdıklarının hiç bir bedeli yoktur çünkü. Ama sanatı toplum için yaptığında, herkes yazdıklarında ondan nefret etmek için bir şey bulur.

    76Gerçek yetenek o kadar talihsizlikle beslenir ve öylesine büyük haksızlıklara uğrar ki, bu yüzden toplumların kaderi bir ceza gibi bugün sevdiklerini yarın terk etmek, bugün nefret ettiklerinin yarın peşinden gitmektir.

    77Sanatçı, kendi dünyasında hayal gücünün kanatlı atıyla uçar. O ihtiyarların sakalından çeker, gelenek, göreneklere güler, putların önünde bile günah işler. Böylece kendini cennetten kovdurur, tanrının karşısına şeytan, insanın karşısına tanrı olarak çıkar.

    78Bir sanatçı, bir başka sanatçıyı övüp yükseklere çıkarmaktansa, onu asmayı daha kolay bulur.

    79Herhangi bir sanatçı, kulaklarımızın açlığını giderebilir, gözlerimizi doyurabilir, ama sadece gerçek sanatçı, yüreğimize dokunabilir, kalbimize kadar sokulma becerisini gösterebilir.

    80Dalkavukların alkışları, hak edilmiş övgüleri bastırır. Takdir edilmek, beğenilmekten de zordur.

    81Dünya, dâhiyi hayattayken öldürmeye çalışır, ölüyken de yaşatmaya uğraşır.

    82Sıradan bir yazar, dâhinin üslubunu taklit edebilir belki; ama asla ona ruhunu katmayı beceremez.

    83Şairin zihin parlayışları infilak halindedir. O dünyanın ışığıdır. Kendisiyle birlikte toplumu da aydınlatır.

    84Duygudan yoksun yetenek olamaz. Çünkü sanatçı daha çok kalbiyle düşünür, kalbiyle görür.

    85Sadece gerçek sanatçı, ne kadar çok çalışırsa, çalışmasının o kadar kolaylaştığını hisseder.

    86Sanat, felsefe yapmanın bir yoludur. Felsefe yapmak ise bugün herkesin gözü önünde bir yasak çiğnemektir.

    87Toplumun ilerisinde olmayan sanatçılar, toplumu ileriye taşıyamazlar. Ne var ki toplum, fikirleriyle önüne geçeni de affetmez. Onu alkışlamak için onun ölmesini bekler.

    88Okurlarına gülden, bülbülden hiç söz etmeyen bir yazar, onlara sadece dikenleri anlatmak durumunda kalır.

    89Neden vasat sanatçılar hep el üstündedir? Çünkü halk, önünde olanın ardından isteksizce ilerler, hep gerisinde olanın peşinden koşmaya, onu yakalamaya, önüne geçmeye çalışır.

    90Deha, sanatçıyı peygamber katına çıkarır. Ama sonunda çarmıha gerilecek bir peygamber katına.

    91Peygamberler için tanrı ne ise, şair için de ilham perisi odur. Aklına bir dizenin gelmesi o ürkek periyi eteğinden yakalaması, yoksulluktan, parasızlıktan, geçim sıkıntısından ve gelecek kaygılarından kurtulup onunla birlikte göklere yükselmesidir.

    92Her sanatçı, usaresini çiçeklerden toplayan bir arıdır. Ölünce bu kez o, kalbini arılara sunan bir çiçek olur. Böylece eseri, içinde çiçeklerin açtığı, kelebeklerin uçtuğu, arıların vızıldadığı bir dünyada, ölenlerin yaşayanlara devrettiği bir miras gibi olgunlaşır.

    93Yaratma anı öyle bir çılgınlıktır ki sanatçı o an esin perisini saçlarından yakalayabilir, kanatlarına asılabilir, ayaklarından tutup kendine çekebilir. O, ancak bir delilik anında bütün kaprislerine boyun eğdirdikçe vardır. Ama sanatçı aklıyla hareket ettikçe, ona karşı koydukça, o zaman o şımarık peri, dünyasının küçülmüş olduğunu görür, ona küser, yenildiğini söyleyip ortadan kaybolur. Şairi elinde, ucuna hiçbir fikrin gelmediği bir kalemle, önünde bomboş bir kâğıtla öksüz bırakır.

    94İlham perisi, sanatçıya kâinatın müziğini terennüm eder, onu şımartır, acı çekmedikçe onu bir tahta oturmaya layık görmez. Çünkü hiç acı çekmemiş bir sanatçı, ayağımızı yerden kesip bizi cennete yükseltemez. Bize dünyayı yukarıdan gösteremez. Orada nasıl bir cehennemde yaşadığımızı, çalışmanın yükü altında ezilenleri, çaresiz yoksulları, ölümün öldüremeyeceği, sadece kalplerinin temizliğinde hayat bulanları, hıçkırıkları sağır bir dünyada yankılananları, insanlığı teselli edenleri, ıstırabı dindirebilenleri görmemizi sağlayamaz.

    95Bu ülkenin tarihini yapan Atatürk gibi büyük bir kahraman bile ikiyüzlü siyasetçiler için sadece birbirlerinin kafasına fırlatacakları bir cesetten, kötü yazarların elinde ise kemiklerini satışa çıkaracakları, mezarı üzerinde tepinecekleri, hatıralarını yağmalayacakları, sırtlarından ün ve para kazanacakları bir geçim vasıtasından başka nedir ki?

    96Bugün sanat dünyasında parlayan yıldızlara bakıyor ve görüyoruz ki, para insanı güzel ve yetenekli yapmaz; ama onu toplumun gözünde pekala güzel ve yetenekliymiş gibi göstermeye yetebilir. Bu yüzden çoğu insan güzel ve yetenekli olmak yerine para sahibi olmaya öncelik vermiştir.

    EDEBİYAT

    97Putlara hücum etmeyen bir aydınlanma edebiyatı olamaz.

    98Türkçe, büyük sadelik içinde büyük işlerin başarılabileceği olağanüstü bir dildir. Onunla söylemek istediğinizi doğrudan ifade edemezseniz onu hiç anlatamazsınız. Eğer lafı döndürüp dolaştırırsanız eseri mahvedersiniz.

    99Yazarlık kelimeleri rastgele, yan yana sıralamak değil, onları hokkabaz ustalığıyla bir araya getirmektir. Bu yüzden pek çok yazarın elinde bir kalem, dâhinin elinde ilham perisinin sihirli değneği vardır.

    100Edebiyatta düşünce, akla ilk geldiği haliyle güzeldir. Onu doğuran yazar da olsa ilham perisi ona annelik etmiştir. Yazar onu değiştirmeye kalktığında karşı çıkar, surat asar. Büyümesine izin vermez. Onun hep kendi söylediği bir şarkı kalıbı içinde çocuk kalması için elinden geleni yapar.

    101Dehanın çoğu içtenlikse azı yetenektir. Bir eser ne kadar kalpten yazılmış olursa içindeki fikir o kadar berrak görünür.

    102İyi bir yapıt, sözcüklerden değil duygulardan örülür. Süs ilham perisinin ayak bağıdır.

    103Sivri dilli yazarlar, düşünceyi bir zehir salçasına bular; dikeni bile güzel bir tabakta iştah uyandıran bir yemek halinde sunarlar.

    104Kötü bir yazar, usulca söylemesi gereken bir cümleyi bile bağırarak söylemeden edemez. Bazıları pek çok şey anlattığı halde aslında hiçbir şey söylemez. Kimi bir hikaye anlatmaktan öteye geçemez. Kiminin de peygamber gibi bize söyleyecek bir sözü vardır.

    105Ey yazarlar! Savaşmak istiyorsanız iğnelerinizi hazırlayın. Edebiyat sahasında iğne, kılıçtan daha etkili bir silahtır.

    106Ey kağıt karalayıcıları! Sözde yazarlar, sahte edebiyatın yalancı tanrıları! Şunu bilin ki bir yazarın büyüklüğü, bugünkü şöhretine değil gelecekteki hayatının uzunluğuna bakılarak anlaşılır. Dalkavuklarınız sizi en yükseğe çıkarabilir ama asla yarına taşıyamazlar. Gerçek bir yazar, tek bir sözle de yarına kalabilir. Önemli olan o sözü söyleyebilmektir.

    107Eğer bir yazar, bir cümlenin içine bir kırbaç yerleştirmişse ve okur o cümleyi okurken kırbaçlanmış gibi olmuyorsa o, sıkıcı bir yazardır.

    108Bazen öyle sözler vardır ki, ilk okunduklarında güzel değildir. Onların güzel görünmesi için üzerlerinden zaman geçmelidir.

    109Edebi eserler, çiçekler gibidir. Kimi okunur okunmaz dalından koparılmış bir gül gibi solar. Kimi de tomurcuklarıyla zihnimizde çiçek açmaya devam ederler.

    110Gerçek bir yazar, maskeyi suratın yerine koymadan bize insanın içyüzünü, bir iyilik örtüsü altında gizlediği kötülükleri anlatır. İnsanın dindarlık ve ahlakını, tanrısına duyduğu o ulvi aşkı anlatmayı ise yeteneksiz yazarlara bırakır.

    111Edebiyat bizi mucizelere alıştırmalıdır. Bu yüzden bir yazar bize öldürenlerden bahsettiğinde bir şey anlatmış olmaz. Ancak ölüleri diriltenlerden, insanları bir sihirle iyi edenlerden söz ettiğinde bir mucizeyi gerçekleştirmiş sayılır.

    112Toplum, insan aklının en soylu eserlerine karşı sağırdır. Önce onları bir sessizlik kuyusuna atar. Sonra büyük bir gürültüyle oradan çıkarır.

    113Yazarlar sadece dilimizi zenginleştirmekle kalmaz, uygunsuz fikirlerimize de bir katkıda bulunurlar.

    114Yazarlar ikiye ayrılır: Eleştirmenler tarafından zorla yazar yapılanlar, eleştirmenlere rağmen kendileri yazar olanlar.

    115Bir yazarın iyi olup olmadığını anlamanın yolu şudur: Onun cümlesinden anlamı çıkarın, geriye hiçbir sözcük kalmıyorsa o iyi bir yazardır.

    116Süsler göze hoş görünür ama ruhu okşamaz. Kalbimizi bir kitap haline sokan sadece gördüğümüz anlamdır.

    117Neden kimi yazarın eseri bize sonsuz görünür de kimininkini okuduğumuzda suratımız bir duvara çarpar gibi olur? Çünkü bazı yazarlar sözcüklerin anlamını onlara sihirli bir değnek değmişçesine değiştirir. Bazılarının yazdıklarında ise kelimelerin içerdiğinden fazla mana yoktur.

    118Güzel bir çerçeve, çirkin bir resimden gözü alır. Günümüz edebiyatında da çerçevenin iyi olması yeter. Nasıl olsa halkın da, eleştirmenlerin de, yayınevlerinin de resim umurunda değildir.

    119Kötü bir ressam, resmi yapmaya önce çerçeveden başlar. Resme sonra sıra gelir. Çünkü günümüz sanatında resim gözden düşse de bir çerçevenin modası asla geçmez.

    120Yeteneksiz yazarlar, her ne kadar şöhretli olsalar, sofranın sahibi gibi davransalar da, onlar yemek diye bize dikenden başka sunacak bir şey bulamazlar.

    121Kötü bir yazar, bize yalnızca görmek istediklerimizi göstererek, duymak istediklerimizi söyleyerek alkışımızı kazanır. İyi yazarın alkışlara ihtiyacı yoktur. Aynasını ruhumuza kadar sokar; bize o cehennemden, görmek istemediğimiz manzaraları gösterir. Bize işlediğimiz günahları hatırlatır. Böylece öfkemizle birlikte o öfkenin bir kurbanı olmayı da hak eder.

    122Bir eser ne kadar süslü olursa, eleştirmenler onda o kadar çok eleştirecek şey bulurlar.

    123Bir eserin güzel olması bir şey ifade etmez.

    Enjoying the preview?
    Page 1 of 1