Discover millions of ebooks, audiobooks, and so much more with a free trial

Only $11.99/month after trial. Cancel anytime.

ODTÜ Tarihçe
ODTÜ Tarihçe
ODTÜ Tarihçe
Ebook811 pages5 hours

ODTÜ Tarihçe

Rating: 0 out of 5 stars

()

Read preview

About this ebook

ODTÜ’nün Türkiye’nin sosyal, kültürel ve siyasi hayatındaki rolü tartışılmaz. Fakat, ODTÜ’yü ve ODTÜlülüğü anlamanın ilk yolu üniversitenin tarihini, çalkantılarını, yaşadığı zorlukları ve bunalımları, hayata kattığı heyecanı bilmekle başlar. Bu kitap ODTÜ’nün siyasi tarihininin 1980 darbesine kadarki bölümünü kapsıyor. Tarihçeyi serin kanlı bir şekilde, belgelere ve tanıklıklara dayanarak anlatıyor.

LanguageTürkçe
Release dateSep 24, 2015
ISBN9781927893456
ODTÜ Tarihçe

Related to ODTÜ Tarihçe

Related ebooks

Related categories

Reviews for ODTÜ Tarihçe

Rating: 0 out of 5 stars
0 ratings

0 ratings0 reviews

What did you think?

Tap to rate

Review must be at least 10 words

    Book preview

    ODTÜ Tarihçe - Nurettin Çalışkan

    Önsöz

    Nietzsche ‘tarih üzerine' notlarında ... bizim, yaşama ve eyleme için tarihe gereksininmemiz var, yaşama ve eylemden rahatça yüz çevirmek için değil, hele bencil yaşamaların, alçakça davranışların ve kötü yapıp etmelerin ayıbını örtmek için hiç değil… yorumunda bulunmuştur. Tarihi bilmenin sorumluluğu dışında, tarihin bizim hayatımız için bir zincir olmasını reddetmek varken, böyle bir çalışmanın gerekçesini başka şekilde açıklamak sanırım anlamsız kalacaktır.

    ODTÜ de yüksek lisans yaptığım döneminde, 12 Eylül öncesi bir öğrenci lideri arkadaşımızın, yıllar sonra yeniden okula dönmesi ve yeniden eğitimine başlaması sırasında, okulu nasıl buldun? sorusuna verdiği yanıt, 9 direk ve ben... birbirimize çok benzeşiyoruz... olmuştu. Bu sözün tek anlamı vardı, yabancılık. Kafeterya ve rektörlük binası arasına konulan ve 9 aylık boykotu simgeleyen 9 direk yeni öğrenciler için ne kadar farkında olunmayan, üzerinde düşünülmeyen bir şey ise, kendi konumunu da onlardan farklı görmüyordu. Bu muhabbet sonrasında, zaten içinde bulunduğum ODTÜ tarihi arşivlemesine daha da ağırlık vermeye başladım.

    Sonralarında, yine 12 Eylül mağduru iki ÖTK yöneticisi arkadaşın içerde bulundukları sürede ODTÜ TARİHİ yazma projesi içinde olduklarını, böylesi bir çalışmaya içerdeyken başladıklarını öğrenecektim. Yine cezaevi sonrası okuldaki ikinci eğitimlerinde tanıdığım bu arkadaşlar, benim böyle bir çalışmanın içinde olduğumu öğrendiklerini, kendilerinin planladıkları tarih yazımının kendi yaşadıkları dönemi kapsadığı, yazarken ‘yansız' olamayacaklarını, bazı olayların anlatımında duygusal davranacaklarını ya da tam da bu gerekçeyle  yazacaklarının kendilerince ‘sansüre' uğrayacağını belirttiler ve bu çalışmayı benim sürdürmemi istediler. Kendilerinin danışmanlığında böyle bir çalışmanın içinde olabileceğimi belirtim. Böylece ODTÜ TARİHİ bir kitap projesi olarak önüme geliyordu.

    Başlangıçta H. M. Enzensberger'in Anarşizmin kısa yazı kitabındaki biçimi kullanarak ODTÜ'yü yaşayanlarla konuşacak ve olayları onların dilinden aktaracaktım. Elimde var olan metinle, ODTÜ'yü yaşayan, insanlarla konuşmaya başladım. İlk olarak karşıma, neden böyle bir çalışma yaptığım, Politik duruşum, ve bağlantılarım soruluyordu. Yapacağım çalışma bir resmi tarih yazımını mı oluşturacaktı?. Yazılan ve yaşanan tarihin üzerine birşey koymayacağımı, yaptığım işin yalnızca belgesel bir tarih yazımı olduğunu, ODTÜ'de yaşanan olayların yaşayanlarca anlatımını aktaracağımı söylediğimde ikna ettiğim ve yardım edeceğini söyleyen kişiler için için ise başka bir sorun ortaya çıkıyordu... geçmişte bulundukları konum ve bugün ki politik konumları...ya da ne yazık ki, tarihsel bir hastalık... tembelliklerimiz....

    Uzun süren çalışma içinde, daha çok ‘yeni nesil' ODTÜ'lü arkadaşlar çabalarını esirgemediler... Arşivlerin gelişmesinde, fotoğraf arşivi oluşturmada, değişik isimlerle ilişki kurarak onlarla bu konuda konuşmada genç arkadaşların yardımını yaşadım... Hatta bu çalışmanın içinde, bir kısa film çıkarılabileceğini düşünen sinemacı arkadaşlar, yaptığımız söyleşilerde yanımızda olmayı ve fotoğraf arşivini daha da genişleterek, kendilerinin kullana bilecekleri biçimde arşivlemeyi önerdiler.

    Bu çalışma bir ‘derleme' niteliğinde olduğu için, içinde bir yığın eksiklikleri barındırması doğaldır. 80 öncesi yaşanan bir yığın olayın belgeleri emniyet arşivlerinde, ya da başka hallerde yok edildiği için ulaşılmasına imkan olmamıştır. Yinede bu haliyle derlenen  belgesel tarih, yaklaşık 400 kişiye ulaştırılarak onlardan bu konuda belge, bilgi ve yazı istenmiştir... Uzun süren bekleme sonrasında, elde olan kadarıyla bu kitabın ortaya çıkması ve bunun üzerinden yeniden elde edilen belge ve yazıların başka şekilde yeniden değerlendirilmesini düşünerek, bu kitabın çıkımının daha fazla geciktirilmesinin yanlış olacağı kanısıyla yayınlanmasını düşündük.

    Son olarak, kitabın derlenmesi sürecinde belgeleri değerlendirirken ya da olaylar içinde yaşayan insanlarla konuşurken yığınlarca öykünün içine daldığımı, üzüntülü yada keyifli anlar yaşadığımı söyleyebilirim... Bu kitabın yazımıyla, yazılan tarihin  resmileşeceğini düşünülebilir, ama ODTÜ olayları konusunda, o dönemde ODTÜ'de yaşayan herkesin bir tarihi olduğunu, her olaydan farklı öyküler çıkarılabileceğini gördüğümde daha da keyif aldım...

    Bu kitabın hazırlanmasında katkıda bulunan, başta Akın Atauz olmak üzere, Metin Şahin, Murat Çavuşoğlu, Tevfik D. Toker, Tanıl Bora, Ulus Baker, Yunus Özkazanç, Emre Gürbüz, Hatice Ayrancı, Mehmet Seven, Taner Akçam, Nilgün Toker, Kerami Kılınç, Aykan Sever, .... Necmi, Müjdat Özkoruyucu, Ali Veyisoğlu, Nermin Bıçak, Serdar Karaduman, Cemalettin Canlı, Sezgin İbik ve ismini yazmayı unutmuş olabileceğim arkadaşlara, ve ayrıca, ODTÜ Öğretim Elemanları Derneği, Öğretim Elemanları sendikası, 68 liler Vakfı ve ODTÜ GİSAM'a teşekkür ederim.

    Bu kitabı, gerçek anlamda ODTÜ tarihini yazan, Elmalı işgaline giderken trafik kazasında ölen Can Savran'dan, işkencede öldürülen Behçet Dinlerer'e ve bütün ODTÜ'yü yaşayanlara adıyorum.

    Nurettin Çalışkan

    23/8/2001

    BÖLÜM 1

    1950-1960 TÜRKİYESİ

    2. Dünya savaşı sonrasında, Sovyetlerin başını çektiği Sosyalist blok, coğrafi olarak, güçlü bir duruma erişiyordu. Sovyetlerin nükleer silahlara sahip olması, Sovyetler'le, sosyalist blok'un karşısında bulunan ve ABD'nin başını çektiği kapitalist blok'un aralarındaki soğuk savaşı kızıştırıyordu. Bu yüzden ABD, Sovyetlerle çıkacak olası bir savaşı en az  zararla kapatabilmek için, savaşı kendi ülkesinden uzak tutma düşüncesindeydi.

    ABD, Sovyetlerin güneyinde bulunan Türkiye ve Yunanistan'a  askeri ve ekonomik yardım ile, bir yandan jandarmalığını  yaptığı bloka yeni askerler  ve yeni cepheler  kazandırıken, diğer yandan da yeni sömürgeler oluşturuyordu.

    ABD Başkanı, Hanry S. Truman 12 Mart 1947'de Türkiye ve Yunanistan'ın Sovyetler Birliği karşısında savunmalarına yardım için Kongreye askeri ve ekonomik yardım tasarısı sundu. 1 Eylül 1947'de ABD askeri uzmanlarıyla yapılan görüşmeler sonunda Türk-ABD askeri yardım ve işbirliği anlaşması yapıldı.

    1950 seçimlerinde CHP iktidarı kaybediyor, yerini 1960'lı yıllara kadar iktidarda kalacak olan Demokrat Partiye bırakıyordu.

    Demokrat Parti Hükümeti, 25 Temmuz 1950 tarihinde NATO ve Birleşmiş Milletler örgütüne girebilmek için, TBMM'ye bile sormadan, Kore'ye asker gönderme kararı alıyordu. Bu karardan bir gün sonra, ABD Başkanı Truman, Karşılıklı Savunma ve Yardım Kanununda bir değişiklik yaparak Türkiye'ye yardım yapılmasını sağlıyordu. 18 Şubat 1952 tarihinde Türkiye NATO'ya üye oldu.

    DP iktidarları döneminde, Türkiye'nin ekonomisi IMF denetimine sokulurken, askeri üsler kuruldu, ulusal kurtuluş savaşlarına karşı ABD'nin yanında politikalar uygulandı.

    Askeri ve ekonomik kararlarda ABD'ye bağımlılık iç politikada da kendini hissettiriyordu, her türlü toplumsal muhalefet baskı ile durdurulmaya çalışıldı. Bu kış kominizm geliyor safsataları ile ABD üsleri ve ulusal kurtuluş mücadelesi

    veren ülkelere karşı ABD' nin yanında olma meşrulaştırılırken, içerde de her türlü muhalif hareket komünistlik olarak adlandırılıyor ve baskı altına alınıyordu.

    1957 seçimlerinde DP yeniden iktidar oldu. Bu dönemde de her türlü muhalif harekate karşı baskıcı politikalar  uygulandı.  Bu baskıcı politikalara karşı askerler hükümeti  düşürebilmek için ordu içinde örgütlenmeye başladılar.

    1958'de ki ekonomik krizde, İMF hükümete yüksek oranda bir devalüasyon yapılması ve istikrar tedbirlerinin alınması  önerisinde bulunuyordu. Uygulamanın sonunda ülke bir ekonomik krizin içine giriyordu.  Amerikancılık, baskı ve sömürü, toplumsal eşitsizlik ve yolsuzluklar, muhalefetin daha da artması  ve sokağa dökülmesi sonucunu yarattı. 1960 yılı başında beliren hareketlilikler 28 Nisan 1960 günü doruğa ulaşıyordu. O gün Ankara ve İstanbul'da süren gösteriler sırasında polis göstericilere acımasızca saldırdı. Turan Emeksiz adlı öğrenci polis tarafından öldürüldü. Hükümet bu olay sonrasında üniversiteleri kapattı ve ardından da Sıkıyönetim ilan etti. Sıkıyönetimin ilanı gösterilerin durmasına

    yetmedi. Üniversitelerin kapalı olmasına rağmen öğrenciler eylemlerin içinde yer almaya devam ettiler. Bu eylemlerin içine Harp Okulu öğrencileride katılmaya başladı.

    Beklenen son 3 Mayıs günü Kara Kuvvetleri Komutanı Cemal Gürsel'in Hükümete gönderdiği bir mektupla başladı. 27 Mayıs 1960 günü yapılan bir askeri darbe ile Demokrat Parti iktidarı son buldu.

    BÖLÜM 2

    KURULUŞ

    Emperyalistler kendi hizmetlerinde çalışacak teknik elemanları yetiştirmek için birçok okullar açmış ve bu okullarda  kendi bayraklarını dalgalandırmışlardır.1867-1914 döneminde Osmanlı devleti sınırları içinde 69 yabancı okul faaliyetteydi. Bugün de, yurdumuzda aynı amaçla kurulmuş bazı okullara rastlarız. Birçok yabancı lise ve Robert Kolej yanında 1956'da kurulan ve ingilizce eğitim yapan ODTÜ'de aynı amaçla kurulmuştur.

    Amerika'dan gelen mühendis ve teknik elemanlar Amerikan şirketlerine son derece pahalıya mal olmaktaydı  Oysa Türkiye'deki teknik eleman ücreti çok daha azdı. Fakat Türkiye'deki teknik elemanlar hem ingilizce bilmemeleri hem de Amerikan'vari üretime alışkın olmamaları nedeniyle Amerikan şirketlerinin işine yaramıyordu. Emperyalistler bu ihtiyacın karşılanmasını sağlamak için ODTÜ'nün kurulmasını sağlayarak bütün Orta Doğu'daki teknik eleman ihtiyaçlarını bu okuldan temin etmeyi düşündüler. Üniversitenin ilk rektörü Amerikalıydı. Başlangıçta meselenin farkında olmayan gençler  bu amaç için yetiştirildiler. Fakat 1960 sonrası geçliği yurdumuzun problemleri üzerine eğildi,ve kısa zamanda çok şey öğrendi. Amerikalı hocaların, CIA ajanlarının bütün gayretleri milliyetçileri takip edebilmektedir.'

    1971 yılında THKO Davası savunmasında ODTÜ'nun kuruluş amacı bu şekilde açıklanıyordu.

    ODTÜ'nün kurulduğu 1956 yılında, bir yanda Türkiye'yi Orta ve Yakın Doğu'nun bir ileri karakolu haline dönüştürmek isteyen ABD Emperyalizmi, öte yanda koşullarına bakmadan ikili antlaşmalar imzalayan, faizleri anaparayı geçen krediler alan ve ülkemizi kendi deyimleri ile bir Küçük Amerika yapmaya çalışan bir iktidar görmekteyiz. ABD Emperyalizminin Türkiye ve Orta Doğu'da sömürü çarkını daha iyi işletebilmesi için bu bölgedeki şirketlerinde Çöl Tazminatı ödemeksizin ucuza çalıştıracağı dil bilir, Amerikan kültürü almış teknik elemanlara ihtiyacı vardı. ODTÜ bu gereksinmenin bir sonucu olarak kurulmuştu.

    1959 yılının Mayıs ayında TBMM'de ODTÜ Kanunu'nun görüşülmesi sırasında ODTÜ'nün açılması ile ilgili konuşmalar bu düşünceyi doğrular nitelikte idi.

    Bu görüşmelerde, Nevşehir Milletvekili Münib Hayri Ürgüplü,

    Muhterem arkadaşlarım; ilmin yalnız payidar olması, masun tutulması değil, sulha da hizmetkar olması lazımdır. Zamanımızın türlü ideolojik zihniyetleriyle maalesef bilhassa Orta Doğu'da bu masuniyet zedelenmekte ve hatta tehlikelerle başbaşa bırakılmaktadır. Bu tehlikenin giderilmesi için ilmin ulvi hakikatleriyle yetişmiş ve yetiştirilecek olan dimağların mevcudiyeti lazımdır. Orta Doğu Üniversitesi bu ihtiyacın ve hakikatın mihverinde kurulmakta ve otorite olarak yerini almaktadır. Esasen onun bu müstesna mahiyetine binaendir ki, bu müessese, Birleşmis Milletlerin maddi ve manevi alakasıyla çepeçevre bir halde teçhiz edilmiştir.

    Orta-Doğu'nun muhtelif tehlikelerle mahmul ve kuşatılmış durumu da cümlenizin malumudur. Milletimizin şanlı geçmişiyle ve halihazırda ki kuvvetli stratejik vaziyetle bu sahadaki rolü açık görünen ve terazide ağır basan hakikattır. Milletimiz için şerefli bir tecellidir ki, onun Orta-Doğu'daki tarihi nazım rolünü inkar edenler ve bu husustaki anlaşmalara hor bakanlar ve ondan kaçanlar, ilmi bir tekziple karşılaşmışlardır.

    Aynı konuda Antalya Milletvekili Burhanettin Onat ise

    Arkadaşlar bu, yalnız Türkiye'yi alakadar eden bir müessese değil, Ruslar Hindistan'da muazzam bir Teknik Üniversite açıyorlar, Prag'da, Varşova'da muazzam müesseseleri var. Dünyanın her tarafında, Uzak ve Yakın-Doğu'da ‘size ilim öğreteceğiz, teknik bilgi vereceğiz' diye gençleri topluyorlar. Orada teknik ilimle beraber gençler neler ögreniyorlar, bunu tahmin etmek zor değil. Bunun için hür dünya cephesi, başta Amerika olmak üzere, Orta-Doğu'da böyle bir müessesenin açılmasına karar vermişlerdir. Bu belki Amerika'nın doğrudan doğruya teşebbüsü ilede olacak bir şeydi, fakat biz bunu kabul etmedik, dedik ki: ‘Bizim hakimiyetimiz, bizim kontrolümüz altında bir müessese olsun.'; ‘Öyle işe başlayın biz yardım edelim' dediler.

    Vaziyet budur, arkadaşlar. Vaziyet bu olduğuna göre, 13 milyon da vereceğiz, 23 milyon da vereceğiz. Kaz gelecek yerden tavuğu esirgememek lazımdır. Sonra, gelecek mi, gelmeyecek mi? Arkadaşlar, kendi partisi içinde Cumhurbaşkanının rakibi Harold Stassen gibi bir adamı bu işin tedvirine memur ederken, Türkiye'ye gönderirken, hür dünya cephesi NATO'su, UNESCO'su lakayıt kalır mı? Arz ettiğim gibi, yalnız Türkiye meselesi değildir, bütün dünya'yı alakadar eden, Yakın ve Uzak-Dogu'yu alakadar eden ve Komünizme karşı bir paratoner gibi kullanılacak olan ve mukabil bir irfan ordusu hazırlıyacak olan bir irfan müessesesine karşı lakayıt kalır mı? Kendilerini temin ederim ki, bizim vereceklerimizin çok üstünde yardımlar gelecektir. Akıl ve mantık hadisenin başlangıcı cereyan seyri bunun başlıca delilidir.

    (TBMM tutanakları, 73. inikat, 11. devre, cilt 9, içtima 2, sayfa 356-369)

    biçiminde görüşlerini aktarıyorlardı

    ODTÜ kurulurken o ana kadar var olan ve kurumsallaşmış üniversiter gelenekten farklı olması planlanmıştı. Bu farklılığın temelinde ingilizce eğitim yapan mali-idari yapısı, ders programı hatta sınıf geçme yönetimine kadar tepeden tırnağa tam bir Amerikan modelinin Türkiye'de hayata geçirilmesi vardı. Aslında 1950 seçimlerinin Demokrat Parti'yi iktidar yapmasını izleyen süreçte, kurulmak istenilen üniversitelerin çoğu için bu model yani Amerikan modeli düşünülmüş ve ilk adımlar bu doğrultuda atılmıştı. Memleketin ihtiyaç duyduğu teknokrat kadrolarının Amerikan üniversite modeli ile daha iyi yetişeceğine inanan hükümet... sırasıyla 1955'te Ege ve Karadeniz Teknik, 1956'da ODTÜ ve 1957 yılında Atatürk üniversitelerini kurdu. 1958 yılında ise Cumhuriyet ilanını takiben Lise seviyesine indirilen yine bir Amerikan modeli olan Liberal Art College olarak tasarlanan Robert Kolej tekrar yüksek öğretim kurumu statüsü tanındı. Bu gelişmeler Amerika ile ikili anlaşmaların imzalandığı meshur Truman yaptırımının yapıldığı yılara paralel seyretmiştir. ODTÜ'yü önemli kılan, bu tasarılar içerisinde en başarılısı belkide tek örnek olmasıdır.

    Kuruluş Çalışmaları

    5 Eylül 1951 tarihinde, teknik yardımlardan yaralanmak amacıyla BM ile bir anlaşma imzalanıyordu. Bu anlaşma çerçevesinde Hükümet konut ve yerleşim planlama konusunda inceleme ve araştırma yapmak üzere Birleşmiş Milletler'den bir uzman göndermesini istedi. BM, bu konuda çalışmalar yapması için Charles Abrahams'ı 1954 yılı ortalarında Türkiye'ye gönderdi. Abrahams, iki aylık çalışmanın sonunda bir öneriler pakedini rapor olarak hazırladı. Öneriler içinde Ankara'da bir Mimarlık ve Şehircilik okulunun kurulması da vardır. Raporu dönemin hükümeti olumlu buldu.

    Abrahams BM'ye döndükten sonra, BM'den Holmes Perkins'in başkanlığında bir heyet gönderdi. 1955 yılı çalışmalar yapan bu heyet, Türkiye'de Mimarlık ve Yerleşim  Yerleri Planlaması Eğitimi vermek üzere Kurulacak Okul Hakkında Rapor hazırlıyarak BM'nin ilgili bölümüne iletdi. ABD ise Ankara'da bir üniversite kurulmasına karşı duruyor ve yardım etmiyeceklerini söylüyordu.

    ABD'nin destek vermemesi ve Mecliste ingilizce eğitim yapacak bir üniversitenin kurulmasına muhalefetin olmasına karşın, 1955 yılında bu okulun açılması için BM ile bir anlaşma imzalandı.

    Bütün muhalefete rağmen, MEB'nın Enstitü açma yetkisine sahip olmasından dolayı, Orta Doğu Yüksek Teknoloji Enstitüsü adı altında mimarlık ve şehircilik alanında 36 öğrenci ile 1 Kasım 1956'da öğretime başladı. Mevcut üniversiteler Kanununa göre üniversite ve bir üniversiteye bağlı olmayan fakülte kurulması kanunla yapılabileceği için, M.E.B. yetkisi altında bir yüksek teknoloji enstitüsü olarak yaşamına başladı. 15 Kasım 1956'da Refik Koraltan açılışı yaptı. Eğitim binası olarak Milli Müdafa caddesindeki, 3 katlı, Atatürk'ün Milli Savunma Bakanı Apaydın'ın evi kullanıldı.

    23 Ocak 1957 tarihinde Mecliste kabul edilen 6887 sayılı ODTÜ'nün Kuruluş ve Hazırlıkları Hakkında kanun, 29 Ocak 1957'de Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe girdi. Kanunla ODTÜ Milli Eğitim Bakanlığı'na bağlandı. Öğretim dili ingilizce oldu. ODTÜ Bakanlar Kurulu tarafından tayin edilen 9 kişilik Mütevelli heyetle yönetiliyordu. Akademik yapının temeli ise kürsü değil bölümdü. Kurulurken yalnız Türkiye'ye değil tüm Ortadoğu'ya yönelik olarak planlanmıştı. Başlangıçta öğrencilerin %10'u Irak, Ürdün, İran ve Pakistan gibi ülkelerin vatandaşlarından oluşmaktaydı. Personelin ise %20'si Birleşmiş Milletler tarafından sağlanan uzmanlardan oluşmaktaydı.

    ODTÜ mümkün olduğunca Türkiye'nin etkisinden uzak tutulmaya çalışıldı. ODTÜ'de Türk akademisyenler nadiren görevlendirildi. Bu durum ancak 27 Mayıs 1960 ihtilalinden sonra değişecekti.

    2 Ekim 1957'de ODTÜ'nün törenle açılışı yapıldı. ABD'den Thomas Godfrey'i Müdür olarak getirildi. Türkiye'den kısmi görevli hocalar bulundu.

    İlk olarak Makine Mühendisliği Şubat 1957'de açıldı ve daha sonra İnşaat Mühendisliği (1957), Elektrik Mühendisliği (1958), Kimya Mühendisliği (1958), Fen Edebiyat Fakültesi (1958) ve Maden Mühendisliği (1960) açıldı. Kurulan Fakültelere bina yetmediği için Meclis'in avlusunun ortasına barakalar kuruldu. Teksas Üniversitesi Rektörlüğü'nden emekli Woolridge Rektör Müşaviri olarak getirildi. Brooks Mühendislik Fakültesi Dekanlığına, Gatesburg Fen Edebiyat Fakültesi ve Godfrey Mimarlık Fakültesi Dekanlıklarına getirildi. 27 Mayıs 1959'da Üniversite yasası da çıktı.

    ————————————————————

    ODTÜ ŞEHİR VE BÖLGE PLANLAMA EĞİTİMİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ ÜSTÜNE

    İLHAN TEKELİ

    (...)

    1950'lerin ilk yarısında hızlı şehirleşmenin baskısı altında Türkiye'ye davet edilen Charles Abrahms esas olarak planlama konularına eğilen bir üniversitenin kurulmasını öneriyor ve,

    (a) Ülkenin uygun sekilde kalkınmasına yardım edecek kaliteli Mimar, kır, şehir ve bölge ölçüsündeki plancıların sayısında kıtlık olduğunu;

    (b) Ülkede mühendislik konularında da önemli eksiklerin varlığını belirtiyordu.

    Abrahms'ın üniversite için koyduğu hedefler şöyle özetlenebilir:

    a) Planlama ve Mimarlık konularında yeterli hünere sahip yetişmiş adama ihtiyaç vardır. Bu ihtiyaç karşılanmalıdır. Ancak bundan sonra eğitim, mühendisliği kapsayacak şekilde genişletilmelidir.

    b) Bu ihtiyacın karşılanması için gerekli eğitimi Türkiye'de yaparak arz devamlı hale getirilmelidir.

    c) Bu yetiştirme sırasında ihtisaslaşma teşvik edilmelidir.

    (...)

    ODTÜ'nün kurulmasında Abrahms'ın formüle ettiği hedefler ile gerçekleşen durum arasında aşağıdaki farklar vardır.

    a) Planlama bölümleri üniversitede en son gelişen bölümler olmuştur. Şehir Planlama (1961), Bölge Planlama (1966) yıllarında kurulmuştur.

    b) Üniversite içinde ağırlık Mimarlık ve Planlama fakültesinde değil Mühendislik fakültesinde olmuştur. Üniversite gelişme gayretlerini bu dallarda toplamıştır.

    c) Şehir ve Bölge Planlaması konularında araştırma fonksiyonu kurumsallaşamamış ve çok verimsiz olmuştur.

    d) Planlamaya yardımcı olacak sosyal bilim dallarının gelişmesi de matematik, fizik, kimya gibi mühendislik dallarına yardımcı olacak bilim dallarının gelişmesine göre ikinci

    derecede kalmıştır.

    ODTÜ MİMARLIK FAKÜLTESİ   Araştırma ve Geliştirme Enstitüsü BÜLTEN, cilt 1, sayı 1 (Ekim 1971), s.9-12

    —————————————————————————

    Orta Doğu Yüksek Teknoloji Enstitüsü açıldığında bu Enstitüde BM uzmanı olarak görevli bulunan Thomas Goldfrey Enstitünün akademik yöneticisi konumundaydı. Goldfrey bu görevi 1959 Mart'ına kadar sürdürdü, Goldfrey bu dönemde Mimarlık Fakültesi Dekan vekilliği görevini de yapıyordu. 1959 Mart'ında W.R. Woolrich danışman rektör olarak UNESCO aracılığı ile ODTÜ'ye geldi. Woolrich'in yöneticiliği sırasında rektör ya da yabancı danışman rektör arama çabaları sürdü. İlk kurulduğu yıllarda üniversitenin en önemli sorunu yeterli kaynak olmaması idi. Öngörülen yatırımların yapılabilmesi için Birleşmiş Milletler, FAO, CENTO, Ford Vakfı ve daha başka yurtdışı kaynaklardan gerekli yardımın sağlanması için Mütevelli Heyet bir takım girişimlerde bulunmaktaydı. 1957-58 yıları arasında Mütevelli Heyet başkanlığını bir mühendis olan Zafer Pamir yapmaktaydı. Bu sıralarda mütevelli heyetten bir çok kişi Amerika ve Paris'te merkezi bulunan UNESCO'ya kaynak sorununu çözmek için gitmişlerdi. Bunun içinde üst düzeyde kişilerle görüşmeler yaptılar. Bunlar arasında Jonson S. D. Eisenhower'da vardı. 1959 yılında Eisenhower'a Mütevelli Heyet Başkanlığı teklif edildi ancak, Eisenhower kendisini bu görev için gerekli vasıflara sahip görmediği için teklifi kabul etmiyordu. Woolrich 1960 yılı Şubat ayında ayrıldı, yerine E.S.Burdell geldi.

    27 Mayıs sonrasında, 1960 yılı Mayıs ayında, Milli Birlik Komitesinin çıkardığı bir kanunla o zaman görevde bulunan Mütevelli Heyetinin görevlerine son verildi ve SBF eski Dekanı Turhan Feyzioğlu ODTÜ'ye rektör olarak atandı. Böylece Burdell'in rektör vekilliği sona erdi, fakat Burdell danışman rektör sıfatıyla göreve devam etti; ancak 1961 Kasım'ında Kemal Kurdaş Rektör olunca bu görevide bırakacaktı.

    7307 Sayılı Kanun Kabul Ediliyor

    1958 sonlarında UNESCO Harold Stansen isminde birini yeni bir kanun taslağı hakkında tavsiyeler vermek üzere ODTÜ'ye danışman olarak gönderildi. Stansen ile birlikte Texas Universitesi Mühendislik Fakültesi Dekanı olan Willis R. Woolrich'in de yardımı ile bir kanun taslağı oluşturdular. Stansen 1958 Kasım'ı ve 1959 Mart'ın da Ankara'ya iki defa geldi. İkinci gelişinde bu kanun taslağı Türk hükümetine sunulmak üzere, bu iş için kurulan danışman komitesine veriliyordu. Bu taslak Türk hükümeti tarafından 27 Mayıs 1959'da 7307 sayılı kanun olarak, çok küçük değişikliklerle onaylandı. Böylece iki yabancı uzmanın hazırladığı taslak bir Türk üniversitesinin yönetim esaslarını belirliyen bir kanun olarak kabul edilmiş oluyordu.

    Bu kanun Türk üniversite kanunlarından oldukça farklıydı. Bu uygulama aynı zamanda mevcut üniversiter geleneğin dışında yeni bir ekol oluşturmanın ilk somut çabalarından biri idi. Bu kanunla mevcut üniversiter yapının aksine fakülte kurullarından çok Mütevelli Heyete geniş yetkiler vermekteydi. Yetkileri olan bir Senato oluşturmanın yanısıra özel muhasebe ve özel denetleme şartları öngörmekteydi. ODTÜ kanunu politika oluşumunda ve rektör seçiminde tam yetkili olan bir Mütevelli Heyet uygulaması getirmişti. En yüksek yönetim ve denetim organı olan Mütevelli Heyeti, özel yasanın üçüncü maddesi gereği Milli Eğitim Bakanının teklifi, Bakanlar Kurulunun kararı ve Devlet Başkanının onayı ile oluşturuluyordu. Üniversite Rektörü, Mütevelli Heyeti tarafından atanıyordu.

    ODTÜ'nün ilk resmi rektörü Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Dekanı olan  Profesör Turhan Feyzioğlu'dur. Feyzioğlu Ağustos 1960'ta atanmış ancak 8 Ocak 1961'de Milli Eğitim Bakanı olmak için istifa etmişti. Yerine Profesör Süha Meray atanmış, onunda rektörlüğü kısa sürmüş ve Ekim 1961'de görevden ayrılmıştır. 1961 Kasımında Mütevelli Heyet daha önce Maliye Bakanı ve IMF üyesi olan Kemal Kurdaş'ı atamıştır. Kurdaş bu görevi yaklaşık 8 yıl sürdürdü. Kurdaş'ın rektörlüğünün ilk  yılıda dahil olmak üzere ODTÜ'deki yabancı uzman ve danışmanların çalışması geleneği korunuyordu. 1962 Haziran'ına kadar New York'taki Cooper Birliği'nin başkanı olan Dr. Edwin S. Burdell danışman olarak görev yaptı.

    Mütevelli Heyeti

    Mayıs 1959 içinde ODTÜ'nün kuruluş yasası ile ilgili çalışmalar tamamlandı ve 27 Mayıs 1959 tarihinde 7307 sayılı yasa Mecliste kabul edildi. Bu kanunla mevcut üniversiter yapının aksine fakülte kurullarından çok Mütevelli Heyete geniş yetkiler vermekteydi. Yetkileri olan bir Senato oluşturmanın yanısıra özel muhasebe ve özel denetleme şartları öngörmekteydi. ODTÜ kanunu politika oluşumunda ve rektör seçiminde tam yekkili olan bir Mütevelli Heyet uygulaması getirmişti. En yüksek yönetim ve denetim organı olan Mütevelli Heyeti, özel yasanın üçüncü maddesi gereği Milli Eğitim Bakanının teklifi, Bakanlar Kurulunun kararı ve Devlet Başkanının onayı ile oluşturuluyordu. Üniversite Rektörü, Mütevelli Heyeti tarafından atanıyordu. Mütevelli Heyeti, Üniversitede ki tüm mali, idari ve akademik işlerden sorumlu idi. Oluşumları ise, o günki iktidarlarca atanan seçiminde başarılı olamıyan adaylar, firma temsilcileri, devrik iktidar milletvekilleri, diğer üniversite öğretim üyeleri, motel işletmecileri v.b. gibi genellikle üniversiteye yabancı kişilerdendi.

    ODTÜ Yasası'nda öngörülen Mütevelli Heyet sistemi bazı Amerikan Üniversiteleri model alınarak getirilmişti. Ancak bu Üniversiteler kişi ve kurumların maddi yardımları ile kurulmuş ve bu kişi ve kurumların yönetimde söz sahibi olmaları için bu sistem getirilmişti. Türkiye'de ise Üniversiteler devlet eliyle kuruldu ve devletin kaynaklarını kullanıyordu. Diğer taraftan Cumhuriyet yasalarında devlet malının  mütevelli heyetle yönetülebilecegine ilişkin bir madde yoktu.

    7307 nolu yasaya göre 9 kişilik Mütevelli Heyeti'nin yetkileri şunlardı;

    Öğrencisi, öğretim görevlisi, yöneticisi ve personeli ile 10 binin üzerinde (o zaman için) nüfuslu ODTÜ'yü istediği biçimde yönetme hakkına sahipti.

    Laboratuvarları, 40 000 dönümlük araziyi ve bütün mal varlığını istedikleri şekilde kullanma hakkına sahipti.

    Üniversitenin gerek öğretim üyeleri gerekse idari personelini işten çıkarabilir ve sözleşmelerini feshedebilir. Bundan dolayı da Mütevelli Heyet hakkında Danıştay'da dava açılamaz. Sözleşmesi feshedilen öğretim üyelerinin gideceği yer İş Mahkemeleridir. İş Mahkemelerinde öğretim üyesinin hakklılığı kanıtlansa bile görevlerine iade edilemez. Ancak tazminat verilmesine karar verilebilir ve bu tazminat da üniversite bütçesinden çıkar. Mütevelli Heyetinin işveren, öğretim üyelerinin işçi konumunda bulunan ODTÜ'de bilimsel araştırmaların gereği olan güven ortamından söz edilemez.

    Mütevelli Heyet dilediği içerikte yönetmelik çıkarabilir. Ayrıca çıkan yönetmeliklerin yasaya aykırı olduğunun ileri sürülemiyeceği Akademik Teşkilat Yönetmeliği'ne konulan bir madde ile hükme bağlanmıştır.

    Mütevelli Heyet, Rektör, Dekan ve bölüm başkanlarının atanmasını yapar ve isterse işten el çektirebilir.

    Akademik ünvanların nihai onaylayıcısı durumundaydılar.

    Türkiye'de 80 öncesi ODTÜ dışında ki bütün üniversitelerin ‘özerkliği' Anayasa ile teminat altına alınmıştı. Eğer ‘Üniversite Özerkliği'ni yöneticilerini öğretim üyelerinin seçmeleri olarak alınırsa, 1960 Anayasa'sının 120. Maddesi 2. fıkrasında "Üniversiteler, kendileri tarafından yetkili öğretim üyelerinden kurulu organlar eliyle yönetilir ve denetlenir.' deniliyordu. ODTÜ'de ise durum bundan çok farklıydı. Siyasal iktidarlarıca atanan ve onların güdümünde olan Mütevelli Heyet ile bu heyetin atadığı Rektörce yönetilen üniversitenin ‘özerk'liğinden bahsedilebilinir mi?

    Özerkliğin ayrıcasız tüm üniversiteler içinde öngörülmesine karşın ODTÜ, Kurucu Meclis çalışmalarında Turhan Feyzioğlu'nun Amerikanvari manevrası ile Mütevelli Heyetin eline teslim edilmişti. Feyzioğlu, Yardım alacağız, Amerikalılar mütevelli heyet uygulamasına yakındırlar. Ürkütmeyelim demişti. Mütevelli heyetin seçilme koşullarının başında yer alan bir ölçütten söz etmek gerekir; "iyi karakterli seçkin Türk vatandaşı. Bu heyet arasında kimler bulunmadı ki;

    Ankara Aydınlar Ocağı kurucusu ve başkanı Prof. Ahmet Sonel, DGM'ler kurulmalıdır diyen sendikacı Sağlık-İş başkanı Mustafa Başoğlu, 141-142 için ölüm cezası isteyen DP eski milletvekili Ahmet Tokuş, Türkiye Şişe ve Cam Fabrikaları A.Ş. Genel müdürlüğü görevinde bulunan ve zamanın Rektörü İsmet Ordemir'e Biz fabrikalarda işçilerin grev yapmasına nasıl engel oluyorsak, sizde aynı şekilde öğrencinin boykot yapmasını önleyeceksiniz… diyen Şahap Kocatopçu, 12 Mart faşizm döneminde birçok devrimci öğretim üyesi ve öğrenciyi ihbar eden Prof. Sevinç Karol, Tercüman gazetesi yazarı Prof. Ahmet Kılıçbay ve Doç. Dr. Orhan Işıklı, Prof. Sabahattin Zaim, Prof. Nevzat Kor, Prof Selçuk Özçelik, Prof. Yusuf Vardar.

    BÖLÜM 3

    1961-1971 Türkiye'si

    27 Mayıs'la birlikte gelen özgürlük ortamı, sol düşüncenin yaygınlaşmasına katkıda  bulundu. Buna karşılık  Kominizmle Mücadale Dernekleri bütün ülke çapında yaygınlaştırılmaya başladı. DP'nin boşluğu kurulan Adalet Partisi ile doldurulmaya çalışıldı. Bir ABD firmasının Türkiye temsilcisi olan Süleyman Demirel, ABD Başkanı Johnson ile çektirdiği resimleri dağıtarak AP Genel Başkanı oldu. Demirel o günden sonra temsilcisi olduğu firmanın adıyla Morrison Süleyman olarak anılacaktı.  TİP'in kurulmasıyla birlikte gençlik içerisinde Sosyalizm tartışmaları  gündeme geldi. Bu tartışmalar  sürecinde üniversitelerde Sosyalist Fikir Kulüpleri kurulmaya başlandı. SFK'lar  başlangıçta fikir tartışmaları örgütlediler. Ankara'da bulunan Hacettepe, SBF, DTCF ve Orta Doğu Teknik üniversitelerinden TİP'li öğrenciler, ilk sayısı 22 Nisan 1965 tarihinde yayınlanan 15 günlük Dönüşüm adlı bir dergi çıkarttılar. Derginin çıkış amacı ...hem yurttaki dönüşümü hızlandıracak, hem de başınımızda bir dönüşüm, bir reform, bir inkilap olacaktır şeklinde  açıklanıyordu.

    5 Haziran 1965 günü, Ankara Zafer Mimarlık ve Mühendislik özel Yüksek okulu sahibi, AP taraftarı Muammer Kıramer'in maddi desteğiyle, kendilerini milliyetçi olarak tanımlıyan gençler Kuva-i Milliye adlı bir dergi çıkarırlar.

    Dönüşüm ve Kuva-i Milliye dergilerinin çıkması üniversite gençliğinde bir hareketlilik oluşturdu. 11 Aralık 1965 tarihinde, Kuva-i Milliye dergisi etrafında biraraya gelen milliyetçi öğrenciler, sonrasında ülkü ocakları ve ülkücü gençlik derneklerinin temelini oluşturan Kuva-i Milliye derneğini kurdular. Bu  tarihten 6 gün sonra 17 Aralık 1965 de çeşitli adlar altında kurulan fikir kulüplerinin bir araya gelmesi ile Fikir Kulüpleri Federasyonu kuruluyordu. TİP ile organik bir bağı olmamasına karşın FKF'nin yöneticileri TİP'in görüşlerine sempati duyan gençlerden oluşuyordu. Bir dönem bütün faaliyetleri fikir tartışmaları örgütlemek oldu. Ancak sonrasında gelişen olayların içinde varolmaya hatta kitle mücadelelerine önderlik etmeye çalıştı.

    Bu dönemin diğer gençlik örgütlenmeleri ise Milli Türk Talebe Birliğinde (MTTB),   Türkiye Milli Gençlik Teşkilatı (TMGT) ve Türkiye Milli Talebe Federasyonu (TMTF) yarı resmi örgütler oldular. Bu örgütler sağ partiler tarafından destek görüyorlardı.

    10 Ekim 1965 günü yapılan Miletvekili genel seçimleri sonunda AP tek başına iktidara  geldi. Bu seçimlerde TİP 15 milletvekilini parlementoya sokuyordu.  Seçimlerin sonuçlanmasının ardından, 27 Mayıs destekçisi İstanbul, Ankara ve ODTÜ üniversitelerindeki öğretim üyeleri  Başbakanlığa atanan Demirel'i ve  hükümeti demokratik rejimin yaşaması ve Anayasal düzenin korunması konusunda uyaran bir bildiri yayınladılar.

    1961-71 dönemi öğrenci hareketleri ağırlıkla ABD'ye ve onun politikalarına karşı oluşuyordu. ABD ile ikili anlaşmalar, Kıbrıs sorunu, ABD üsleri, 6. filonun kıyılarımıza uğraması  ve ABD'nin Küba ve Vietnam politikaları öğrenci hareketlerinin temelini oluşturuyordu.  Bu döneme damgasını vuran sloganlar Kahrolsun ABD Emperyalizmi ve Tam bağımsız ve gerçekten demokratik Türkiye sloganları oldu. 27 Ağustos 1963 tarihinde, 1960 sonrası ABD karşıtı ilk  mitingden ABD Büyükelçisi Commer'in 6 Ocak 1969 tarihinde arabasının yakılmasına kadar sürecek olan anti-emperyalist mücadele değişik boyutlarda ve değişik eylem biçimleriyle sürdürülecekti.

    16 Şubat 1969'da Emperyalizme ve Sömürüye Karşi İşçi yürüyüşü yapıldı. Beyazıt meydanından yürüyerek Taksim alanına gelindiğinde sağcı grup saldırdı. Saldırı sırasında yüzlerce kişi  yaralandı Duran Erdoğan ve Turgut Aytaç öldürüldü.

    12 Ekim 1969 tarihinde Millet Vekili Genel Seçimleri yapıldı. Seçimler sonunda, Adalet Partisi 256 Milletvekili çıkararak yeniden iktidar oldu. 1965 seçimlerinde 15 milletvekili çıkaran TİP ise bu seçimde de aynı oyu almasına rağmen yeni seçim yasası sonucu ancak 2 milletvekilliği elde edebiliyordu.

    1970 yılı sonuna gelindiğinde, ülke, ekonomik ve siyasi bunalım içindeydi. Bu dönemde politik süreç çok hızlı gelişmekte idi, o dönem Başbakan olan Süleyman Demirel'in yorumu 1971 buhranının özünde bir anlamda rejimi beğenmemek yatar. Yeni bir sosyal ve ekonomik düzen arayışı vardır.  oluyordu.

    1970-71'de faşist komandolar devrimci gençliği hedef alan cinayatlerini arttırdılar. NATO Bakanlar Konseyi toplantısında alınan işçi ve gençlik hareketleri zararlı olmaktadır; en kısa zamanda bastırılması gerekir. kararı faşist saldırıların artmasına dayanak sağlamıştı. 1970 Nisan ayı başında Hacettepe Üniversitesi basıldı ve askeri doktor Necdet Güçlü öldürüldü. 11 ve 13 Kasım 1970 günlerinde komandolar Diyarbakır Tıp fakültesi,  Erzurum Atatürk üniversitesi ve İstanbul üniversitesine baskınlar düzenliyerek onlarca kişiyi yaraladılar. Saldırganlardan hiç biri yakalanmadı. 9 Aralık 1970 günü komandolar İstanbul üniversitesi Fen Fakültesi öğrencisi Hüseyin Aslantaş'ı öldürdüler, katiller bulunamadı. 23 Aralık 1970 tarihinde ülkü ocakları tarafından " iktidar tarafından ülkücülere gelecek en ufak baskı hareketine yurt çapında şiddetle karşılık verilecektir. Mücadele polisle değil, şefleriyle yapılacaktır"  şeklinde bir basın açıklaması yapılıyordu. Bu açıklama hiçbir şekilde soruşturmaya uğramadı. Bu açıklamanın bir gün sonrasında DEV-GENÇ üyesi Nail Karaçam Ankara Fen Fakültesi önünde vurularak öldürüldü. Nail Karaçam'la birlikte vurularak yaralanan İlker Mansuroğlu 29 Aralık'ta kaldırıldığı hastanede yaşamını yitirdi. Nail ve İlker'in katilleri olarak yakalanan katiller 12 Mart mahkemelerinde beraat ettiler.

    20 Ocak 1971'de üniversitedeki olayları engelliyebilmek için bir yasa tasarısı hazırlandı. Bu yasa ile demokratik kurum ve kuruluşların kapatılması öngörülüyordu. Hükümetin çıkardığı bu yasa ile öğrenci örgütleri kapatılırken faşist cinayet çeteleri saldırılarını öğretim üyeleri üzerine yoğunlaştırdılar. ODTÜ Rektör vekili Erdal İnönü ve öğretim üyeleri Mümtaz Soysal ile Uğur Alacakaptan'ın evleri bombalandı.

    Bu cinayetler karşısında AP hükümeti TİP ve MHP ile ilgili birer dosya hazırladı. Bu iki partinin öğrenci olaylarında rol oynadığı öne sürülüyordu. Daha sonra öğrenci olaylarını kışkırtmaktan dolayı değil ama, 141 ve 142 maddelere aykırı davranmaktan dolayı TİP kapatılacaktı. MHP ise herhangi bir soruşturmaya uğramadı.

    23 Ocak'ta Siyasal Bilgiler yurdunda, 19 Şubat'ta Hacettepe Universitesinde ve 5 Mart'ta ODTÜ'de çıkan olaylar 12 Mart'ın koşullarını hazırlar nitelikteydi. 12 Mart günü 4 generalin verdiği muhtıra ile istifa eden Demirel hükümetinin istifası sonucu yeni bir siyasi döneme girildi. ( O dönemde , İngiltere'de yayınlanan sağ eğilimli The Daily Telgraph gazetesi, 12 Mart darbesini CIA eylemleri arasında sayarken, aynı dönemde, muhtıra ile devrilen AP'nin dışişleri bakanı İhsan Sabri Çağlayangil'de muhtıradan önce İran Şahı'nın CIA kaynaklı bir ordu darbesini kendisine haber verdiğini bildiriyordu. )

    Askeri muhtıra ile istifa eden Süleyman Demirel hükümetinin yerine yeni bir hükümet kuruldu ve Nihat erim Başbakan oldu. Başbakan Nihat Erim 22 Nisan günü hükümeti daha geniş yetkilerle güçlendirmek için Anayasa değişikliği yapacağını, tehdiş hareketleri karşısında tedbir yasalarının hemen meclise sevkedileceğini bildirerek, alınacak tedbirler balyoz gibi kafalarına inecektir diyordu.

    26 Nisan günü, MİT Bakanlar Kuruluna bir brifing vererek  ülkenin durumunu 7 saat boyunca anlattı. Bakanlar Kurulu daha sonra Milli Güvenlik Kuruluyla ortak bir toplantı yaptı ve MGK'nin görüşü alınarak, 26 Nisan 1971 günü saat 24'den başlamak üzere başta, İstanbul, Ankara ve İzmir olmak üzere 11 ilde Sıkıyönetim ilan edildi.

    Sıkıyönetimin ilk uygulamaları sonunda başta TGDF olmak üzere bütün ilerici ve devrimci gençlik örgütleri süresiz, Cumhuriyet ve Akşam gazeteleri 10 gün, Ant dergisi süresiz olarak kapatıldı. Devrimci öğrenci liderleri yayınlanan bildirilerle aranmaya başlandı. Tüm öğrenci örgütleri kapatılarak öğrenciler örgütsüz bırakıldıktan sonra, üniversitelerde görevli öğretim üyeleride Sıkıyönetim tarafından tutuklandılar.

    İçişleri Bakanlığı'nın 8 Nisan gün 063069 sayılı yazısına göre, 16 Temmuz 1968 tarihinde Vedat Demircioglu'nun öldürülmesinden, 28 Aralık 1970'de İlker Mansuroğlu'nun komandolar tarafından silahla vurularak öldürülmesine kadar geçen sürede 23 cinayet işleniyordu.

    BÖLÜM 4

    1965-1971 Mücadele Yıllığı

    Kuruluş sonrası yıllarda yalnızca kolej mezunu öğrencileri kabul eden ODTÜ, 60 lı yılların başında Hazırlık okulunun kurulmasıyla birlikte, diğer liselerden öğrencileride kabul etmeye başladı. Bu gelişme üniversitedeki öğrencilerin sosyal profilini değiştirdi, elitlikten kurtulup daha geniş bir toplumsal kesimden gençler ODTÜ de okuma olanağı buldular.

    1965 yılında Muammer Soysal, Vahap Erdoğdu ve arkadaşları ODTÜ Sosyalist Fikir Kulübünü kurdular. Sosyalist Fikir Kulübü 1965 Mayıs'ında yapılan öğrenci birliği seçimlerine Toplumcu Gurup adı ile girdi ve kazandılar. ODTÜ kuruluş Yasasında yeralan ve öğrencilerin tümünün üye olduğu ODTÜ Öğrenci Birliği başkanlığına Muammer Soysal geldi. Öğrenci Birliğinin ODTÜ de ki yayın organı METU CAMPUS  da böylelikle toplumcu grubun etkin olduğu bir dergi oldu. Bu dergi de daha öncesinde Amerika sever düşünceler ağırlıklı idi. Sosyalitlerin yönetiminde ki öğrenci birliği gençlik hareketinin gelişmesine olanaklar sağladı.

    1967-71 arasında kalan dönem, köylülerin Cumhuriyet tarihinin hiçbir döneminde olmadığı kadar radikal bir biçimde ve demokratik mücadele yöntemlerini kullanarak harekete geçtiklerine tanık oldu. Köylülerin mücadelelerine en büyük destek ve işbirliği öğrenci gençlik hareketinden ve onun kitlesel örgütünden oldu. FKF ve daha sonra Dev Genç'li öğrenciler haber aldıkları hemen her köylü mitingi yada toprak işgaline gittiler. Özellikle 1970'ler başlarken öyle bir dönem geldiki, köylüler her hangi bir eyleme girmeyi tasarladıklarında önce Dev Genç'e haber ulaştırmadan, mücadelelerini basına duyurmak, davaları icin avukat bulmak ve mücadelerini örgütlemek için Dev Genç'le birlikte hazırlık yapmadan her hangi bir eyleme girişmez olmuşlardı.

    1969'da İzmir'in Atalan ve Güllüce köylülerinin toprak işgalleri öğrenci gençliğin desteğini kazandı. 7 Mart 1969'da FKF'nin doğrudan katıldığı ilk büyük çaplı üretici köylü mitingi Akhisar'da düzenlendi. 10 Mart'ta benzeri bir miting Ödemiş'te düzenlendi. 22 Mart 1969'da, devrimci öğrencilerin ve TİP üyelerinin desteğiyle Malatya'da ‘Emperyalizm, Pahalılık ve Açlığı Lanetleme' mitingi düzenlendi. Aynı aylarda, Gaziantep'te ‘Emperyalizme Karşı Savaş', Söke'de ‘Toprak Reformu ve Bağımsızlık' mitingleri düzenlendi. Ordu'nun Fatsa ilçesine bağlı fındık üreticileri ‘Fındık Fiatları ve Demokratik Haklar' konulu bir miting düzenlediler. Bu mitinglerin hemen hepsinin altında devrimci öğrencilerin çalışmaları vardı.

    Yine aynı dönemlerde, fabrikalarda ki hemen her direniş, işgal ve grevde işçi sınıfının eylemlerine destek veren, işgalleri, grev yerlerini ziyaret ederek devrimci gençlik örgütleri, işçilerin mücadelesinin gelişmesinde katkıda bulunundular.

    Kozlu Maden İşçileri Direnişi

    9 Mart 1965 günü Zonguldak Karadon kömür ocaklarında çalışan yaklaşık 5 bin işçi ücret zammı uygulamasını protesto etmek için direnişe başladılar. 11 Mart günü direnişe Kozlu maden işçileri de katıldı. Yöreye gönderilen güvenlik güçleriyle işçiler arasında şiddetli çatışmalar oldu. Amerikan firmasına karşı başlatılan grevde Kozlu maden işçileri Mehmet Çavdar ve  Satılmış Tepe kurşunlanarak öldürüldüler. Çok sayıda işçi ve güvenlik görevlisi yaralandı.

    Zonguldak Kozlu kömür ocaklarında meydana gelen olayları kınamak amacıyla sendikalarla öğrenci dernekleri ortaklaşa bir yürüyüş düzenlediler. Bu eylem öğrenci gençliğin 1960'tan sonra gelişen halk muhalifinin yanında sömürü ve baskıya karşı çıkışının ilk örneğiydi.

    Amerikalılara Karşı Türk Halkının Başkaldırması Mitingi

    10 Kasım 1966 günü, TMTF, Türkiye-İş Sendikası, Yapım-İş Sendikasi, SBF Öğrenci Derneği, Ankara üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğrenci Derneği, Fikir Kulüpleri Federasyonu, Ankara Yüksek Öğretmen Okulu Fikir Kulübü, Ankara üniversitesi Fen Fakültesi Fikir Kulübü, Ziraat Fakültesi Fikir Kulübü, DTCF  Fakültesi Fikir Kulübü, ODTÜ Öğrenci Birliği, ODTÜ Fen ve Edebiyat Fakültesi Öğrenci Derneği, ODTÜ İdari Fakültesi Öğrenci Derneği ve ODTÜ Sosyalist Fikir Kulübü tarafından bir bildiri yayınlandı. Bildiride, "Amerikalılar memleketimiz den kovulmadıkça Türk halkına bu topraklarda huzur yoktur" deniliyordu. Bildirinin sonunda ABD'ye karşı büyük bir yürüyüş ve mitingin yapılacağıda haber veriliyordu.

    12 Kasım 1966'da Ankara'da Türkiye-iş Sendikasının öncülüğünde FKF ve ODTÜ Öğrenci Birliğininde katıldığı Amerikalılara karşı Türk Halkının başkaldırması  mitingi  yapıldı. Miting sonrası yürüyüşe geçen 4 bin kişilik guruba polis ve gerici güçler  saldırdılar.

    Düzenlenen bu mitingde FKF üyeleri arasında varolan ayrılıkları ortaya çıktı. Bir gurup Sosyalist Türkiye sloganları atarken, MDD taraftarları, Bağımsız Türkiye  sloganı ile diğerlerini bastırdılar.  FKF'nin birinci Dönem Çalışma Raporu'nda, bu konuya ilgili olarak şöyle bir değerlendirme yapılıyordu.  "12 Kasım  1966'da yapılan anti-emperyalist mitingde ise, Tandoğan alanından Kurtuluş'a dek olan yürüyüşü örgütümüz üyeleri yönettiler. Yol boyunca binlerce kişi Sosyalist Türkiye diye hep bir ağızdan durmadan haykırdılar. Yürüyüş boyunca yinelenen slogan toplumcu bir slogandı. Bir takım ters etkiler altındaki arkadaşların FKF'yi bu mitingden uzak tutma çabalarının ne denli yanlış olduğu hemen kanıtlandı böylece."

    ODTÜ Sosyalist Fikir Kulübü'nün çıkardığı ODTÜ dergi de ise "Her şeyden önce hareket, anti-emperyalist milli bir harekettir. Ve bu harekete, komprador burjuva-feodal ağa (ki bu sınıfların çıkarı, emperyalistlerle işbirliği yapmasına bağlıdır) sınıfının dışında her sınıf ve tabakadan kuruluş ve kişilerin katılması gerekir. Şüphesiz, yönetici kuruluş ve kişiler en devrimci olmalıdır. (...) Yürüyüş esnasında atılan sloganların bır kısmı bu açıdan yanlıştır. Örneğin Sosyalist Türkiye sloganı. Bugünki meselemiz emperyalistlerin Türkiye'den atılması olduğuna ve yanımıza alacağımız güçler de komprador-burjuva ve feodal ağa sınıfının dışından bütün yurtseverler olacağına göre bu yanlıştır. Zira o sloganın gerektirdiği mücadele ayrıdır ve seninle bu aşamada birlik olacak,  fakat sosyalist olmayacak guruplar (veya sınıflar) olduğu gibi başka sınıflarda vardır. Nitekim yürüyüş esnasında bize katılacakları aşikar olan binlerce kişi sadece o slogan yüzünden katılmadılar."

    Zeytinyağı Yolsuzluğu

    1967 Haziran ayında ortaya çıkan Zeytinyağı yolsuzluğunu yerinde incelemek için ODTÜ Öğrenci Birliği, İstanbul Teknik Üniversitesi Talebe Birliği, İIstanbul Yüksek Teknik Okulu Talebe Birliği, İ.T.Ü. Teknik Okulu Talebe Birliği beraberce Ege Bölgesini gezdiler. Ortadoğulular geziye, Öğrenci Birliği Başkanı Cengiz Haksever başkanlığında bir grupla katıldı. Bu gezi sırasında Edremit'ten Milas'a kadar hemen bütün köyleri taradılar. Gelmelerinden rahatsız olanların bulunmasına rağmen halk gençleri sevgiyle karşıladı.

    Ayvalık'ta gençler konuşturulmamak istendi. Daha önceden gençlerle anlaşan sinema sahipleri birdenbire salonları vermekten vazgeçtiler. Bunun üzerine gençler Ayvalık halkı ve civar köylerden gelen köylülerle birlikte bir miting düzenlediler. Gençler gezdikleri yerlerde Türkiye'deki Amerikan sömürüsünü anlattılar ve hazırladıkları bir broşürü dağıttılar.

    Bir dönem FKF yönetimi köylülerle ilişki kurma ve köylü mücadelerine katılmayı raslantısal olmaktan çıkarmak için bir dizi çalışmanın içine girdiler. Köylülerin içinde bulundukları koşulları daha iyi algılamak, diğer kesimlerle ilişkilerini ve çelişkilerini daha iyi yorumlamak ve kırlarda sınıf mücadelesinin tahlillerini yapmak için köylerde yaz çalışmaları örgütlediler.

    ODTÜ Öğrenci Birliğinin düzenlediği yaz çalışmaları konusunda, o dönemde yayınlanan Öğrenci Birliği Haber Bülteni ODTÜ'de, Bekir Harputlu ile bir söyleşi yapıldı. Kendisi ile yapılan konuşmada Harputlu şunları söylüyordu.

    Yaz Çalışmaları

    Soru- Bu yıl bizim de içinde bulunduğumuz yaz çalışmalarını yönettiniz. Çalışmalarınızı derleyip bir kitap halinde yayınlıyacağınızı biliyoruz. Fakat, ODTÜ'lü arkadaşlarımız bu çalışmalardan daha önceden haberdar olmak isterler. Kısaca amaçlarınız ve çalışmaları nerelerde yaptığınız hakkında bir kaç söz söylermisiniz?

    - Amacımız çok yönlü. Önce ODTÜ'lü öğrencilerin Türk yurdunu, Türk halkını, onun sorunlarını, kaygu ve korkularını, yaşayış biçimini öğrenmesi, Türk halkını işlerin başında, çiftini sürerken ya da madenine girerken gidip görmesi, sözün kısası Türkiye'de üretimde çalışanların çilesini bilmesi, tanımasıdır. Bu tanıma ve öğrenme işlemini metodsuz yapamaz düşüncesinde olduğumuz için ellerine, verebildiğimiz kadar tabii, bir de metod verdik.

    Soru- Yani sizce bu üniversitede okuyanlar Türk halkını tanımıyorlarmı ?

    - Ben, kesinlikle evet derim bu sorunuza. Tabii çok azı sözümün dışındadır. Örneğin ODTÜ'de çalışan sınıftan çok az öğrenci vardır. Çünkü bütün geri kalmış ülkelerde olduğu gibi, Türkiyede de okuma olanakları yalnız hakim ekonomik sınıfın çocukları içindir ve kendileri yararına işlemektedir. Ayrıca orta sınıfın çocukları da, oran olarak az miktarda okuma olanağına sahiptir. Hatta şunu da ortaya atabilirim, Urfa'lı olup da Urfa'yı tanımayan yani kendi doğduğu ve yaşadığı memleketi bile tanımıyanlar vardır.

    Soru- Bu sorumuza tekrar dönmek kaydıyla amacınızın diğerini sorabilirmiyiz?

    - Önceki sorunuza her zaman daha açık ve delillerle cevaplar verebilirim. İkinci amacımıza gelince, çalışan sınıfın çalışma koşullarını, yaşadıkları yerleri, toprak dağılımını, ürettiklerini v.s. rakkam olarak bilimsel bir metodla ortaya çıkarmaktı. Daha özeti, çalışan sınıf ne kadar üretiyor ve karşılığında ne alıyor, artı-değeri nedir, toprağının ve yaşamasının sorunlarını çıkarmak ve yayınlayarak bu konuda bir katkıda bulunmaktı. Ayrıca, maden işletmelerinin bulunduğu bölgelerde işletmelerin çevreye ekonomik, sosyal yönden katkılarını ortaya çıkarmaktır. Bu amaçla yapılan çalışmalar bölgede yapılan yatırımları hesaplama yönünden olmuştur. Bölgede kalkınma hızını bulmak, bunu genel kalkınma hızı ile karşılaştırıp bölgenin Türkiye kalkınma hızına etkisini tespit etmek bize az gelişmiş kapitalizm çerçevesi içinde bu gibi işletmelerin kalkınmadaki rolünü göstermiştir.

    Soru- Bilimsel dediniz. Yaptığınız çalışmalar yüzdeyüz bilimselmidir ?

    - Çalışmalarımız belli ölçüler içinde eksiktir. Önce zaman içinde değişikliği inceledik. Olayları var olan zaman içinde durgun olarak inceledik. Fakat öğrendiklerimiz bizlere, ODTÜ öğrencilerine ve ülkemizdeki diğer üniversite öğrencilerine okudukları derslerde öğretilmeyenlerdir.

    Soru- Çalışmalarınızı kaç şekilde ve nerelerde yaptınız ?

    - Çalışmalarımızı başlıca dört ayrı şekilde gösterebiliriz. İlk ikisi elimizden geldiğince bilimsel, üçüncüsü, Türkiyenin ana meselelerine öğrencinin devrimci bir açıdan eğilmesi idi. Dördüncü şekilde ise bireysel çalışma olup bilimsel değildi.

    Soru- Biraz daha açıklarmısınız ?

    - Bilimsel olmasına çalıştıklarımız, işletmenin çevreye Etkisi konulu olup bu çalışmalar öncelikle Etibank işletmelerinin bulunduğu yerlerde yapıldı. Göcek, Halıköy, Emet, Kütahya bölgelerinde yapılanlar yüzde yüz bir başarıyla sonuçlandı ve kitap çalışmalarına başlandı. Murgul ve Maden bölgelerinde bazı aksaklıklar oldu. Bu bölgelere giden arkadaşlarımızın raporlarından sonra hepsiyle ilgili bir kitap çıkaracağız.

    Soru- Aksaklıklar dediniz.

    - Evet, aksaklıklar dedim. Türkiye'mizin içinde bulunduğu tarihi koşullardan ötürü isçi sınıfının ortaya çıktığı bölgelerde işveren durumundaki memur ve daha üst statüdekilerle işçiler arasında çelişmeler ortaya çıkmıştır. Bu çelişmeler arasına devrimci öğrencilerin girmesi bazı olaylara yada yorumlara yol açıyor. Bu olay ve yorumlar bilimsel çalışmaları aksatıyor. Bütün deney ve çalışmaları bu aksaklıklar yanıyla da yayınlıyacağımızı umarım.

    Soru- ikinci tip ?

    - İkinci tip çalışmamız her bölgede büyük bir başarıyla sürdürüldü. Bu çalışmalar için belli tarım bölgeleri seçildi ve Üretim Sorunları ve Üretimin Değerlendirilmesi incelendi.

    Soru- İkinci tip araştırmayı yaptığınız bölgeler nerelerdir ?

    - Biz bütün Türkiye'nin her tarafına öğrenci göndermek isterdik. Fakat o kadar öğrenci çıkmıyor yazlarını harcayacak. -Tabii dinlenmek hakları Biz, Konya'nın Ilgın kazasına, Amasya'nın Taşova'sına, Tokat'a ve Tokat'ın Erbaa kazasına, Elazığ'a, Diyarbakır'a, Van'ın Erciş kazasına, Kars'ın Iğdır kazasına, bu tip çalısma için öğrenci gönderdik. En başarılı çalısmaları çalışmayı bu arkadaşlarımız yaptı. Raporları elimize geçtikten sonra bütün hepsi derlenerek yayınlanacak.

    Soru- Üçüncü tip hakkında bilgi verir misiniz ?

    - Üçüncü tip daha çok devrimci açıdan değerlendirilebilir. Bilimsel olarak ikinci tipi kapsar. Bu çalışma bir tek bölgede yapıldı. Bu çalışmaya İstanbul Üniversitesi Talebe Birliği, İstanbul Teknik Üniversite Teknik Okulu Talebe Birliği, İstanbul Yüksek Okulu Talebe Birliği temsilcileri de katıldı. Çalışma Elmalı'da yapıldı. Elmalı olayları yerinde gözlendi, olayların içinde bir görgü tanığı olarak bulunuldu. On kişilik çalışmaya daha sonra dört öğrenci örgütüne mensup 15 kadar öğrencinin katılması ile gençliğin bu tip olaylardaki hassasiyeti ortaya kondu. ELMALI OLAYLARI adı ile bir kitap hazırlandı. Halen bir öğrencimiz Elmalı'da çatışmaların esasları üzerine çalışmalar yapmaktadır.

    - Dördüncü tip çalışmalarda ise, bazı bölgelere elçi olarak öğrenci göndererek temaslarda bulunuldu. Daha çok dertleşme ve misafirlik çizgileri içinde oldu. Bu arkadaşlar gittikleri bölgeleri gezip görerek gelecek yıl yapılacak çalışmalar için ön çalışmalar yaptılar. Bu gezilen yerler Batı'da, Bafa, Akhisar, Biga, Kocaeli, Pınarhisar, doğuda, Sivas, Malatya, Erzurum, Erzincan, kuzeyde, Samsun, Ordu, Rize, Giresun, Trabzon'dur.

    Soru- Çalışmalarından en çok memnun olduğunuz arkadaşlar hangileridir ?

    - Arkadaşlarımızın hepsinden memnunuz. Yalnız, iki kişi var ki onları belirtmek gerek. Çünkü her bölgeye en az iki kişi gönderilirken bu iki arkadaşımız bir başlarına tanımadıkları bölgelere gittiler. Bunlar, Ali Uzun ve Taylan Özgür'dür. Ali Amasya'nın Taşova'sında 30 köy dolaştı. Taylan da daha raporu gelmedi ama 34 köy dediğini hatırlıyorum.

    Soru- Bu kadar öğrenci nasıl finanse edildi ? Arkadaşların masrafları ne tuttu demek istiyoruz.

    - Önce unuttuğumuz bir noktaya değinmek isterim. Araştırmalar 45 günlük süre içinde yapıldı. Yani araştırmacılar gittikleri bölgelerde 45 gün kaldılar. Önde ODTÜ Öğrenci Birliği para verdi. Fakat şunu açıkça koymak gerek, eğer biz bu araştırmayı Öğrenci Birliğinin bütçesine dayanarak yapsaydık Öğrenci Birliğinin bütçesi yetmezdi. Araştırmanın kesin maliyetini yayınladığımız kitapta belirteceğiz. Açık ve seçik olarak elimizde şunlar var- Bizim arkadaşlara verdiğimiz para ki bu para onları yaşatmazdı bile, Türkiye Öğretmenler sendikası'nın ve Etibank'ın yatma ve yemek konusundaki yardımları. Böylece araştırma seksen küsur bin liraya çıktı. Öğrenci Birliği bunun sadece 21393.15 TL. sını verdi. Faturalar Öğrenci Birliğindedir.

    Soru - Seksen bin lira dediniz. Çok değil mi ?

    - Ben İdari İlimler Fakültesi ile bazı araştırmalarda çalıştım daha önceden. Tabii onlarla bizimkini bilimsel açıdan karşılaştırmayacağım. Fakat şunu söyliyeyim bu çesit bir araştırma 150-160 bin liraya çıkar. İşin içine girince bizim arkadaşlarımızın aç olduğu anlaşılır. Arkadaşlarımızın çektikleri sıkıntılar herhalde bir yüz bin lira eder.

    Soru- Bu tip çalışmaları daha önce yapan üniversiteler oldu mu ?

    - Bu soru biraz iyi değil. Önce, bazı bilim adamları zaten konuları olduğu için böyle çalışmalar yapıyorlar. Fakat üniversite öğrencilerinin böyle yurt sorunları açısından araştırmaya yöneltilmesi öyle sanıyorum ki ilk kez bizde oluyor. İlk önce üç yıl önce başladık. Geçen yıl devam edildi. Fakat bu yılki gibi çalışma hem ODTÜ'de hem diğer üniversiteler arasında ilk kez yapılıyor. Bu kadar büyük bir kadro Türkiye'de ilk kez bu yıl yayıldı. Ne mutlu bize ki bu kadro ODTÜ içinden çıktı. Yalnız sevinçle şunu eklemeliyim. Urfa'da da İstanbul'dan üç Teknik Örgüt Birliği bir çalışma yaptı ve ODTÜ ile bu üç birlik görülmemiş bir dayanışma ile çalışmaya başladılar.

    Soru- Sonuç hakkında ne diyeceksiniz ?

    - Şunu derim. Önce yapılan çalışmalar yayınlanıp duyurulacak ve yayınlar çalışmaların yapıldığı bölgelere gönderilecek. Bir de bu çalışmalardan esinlenerek atılmış bir adım var. Bu sözünü ettiğim dört teknik birlik (ODTÜ Öğrenci Birliği, İTÜ Talebe Birliği, İYTO Talebe Birliği, İTÜTO Talebe Birliği) bir bilimsel Araştırma Merkezi kurma çabasında. Belki en önemli sonuç bu.

    Soru- Çalışmaya katılan öğrenciler en çok hangi kulübün üyesi idi ?

    - Söylersem propaganda olur.

    (ODTÜ Öğ. Bir. Haber Bül. Yıl 1, sayı 1 )

    Yapılan bu çalışmalar sonrasında bir rapor olarak aktarılıyor ve yayımlanıyordu. O dönemin çalışmaları ya dergilerde yada kitap olarak kütüphanelerde yerini alıyordu. Eylül 1967 yılında Elmalı'da yapılan toprak işgalini, Ercan Enç Öğrenci Birliği yayın organı ‘ODTÜ'de şöyle aktarıyordu.

    Elmalı Olayı

    Birinci Dünya savaşı öncesinden başlayıp çeşitli biçimler alarak günümüze dek gelen bir toprak sorunu var Elmalı'nın. Bayralar, Beyler, Karamık, Taşağıl köylerinde salt bir biçimde ortaya çıkan ağa-köylü çatışması var Antalya'nın Elmalı'sında. Bir toprak sorunu var dedik Elmalı'nın, aslında sorun sadece Elmalı'nın değil fakat Türkiye'nin sorunu, %75'i köylerde yaşayan bir ulusun yarı feodal bir ortamdan çıkıp çağdaş düzeye erişme sorunu.

    Elmalı'nın kan, ateş, barut kokan bir geçmişi var 1964 olaylarını yaratan. Olayları başlangıcından günümüze dek geçirdiği aşamaları belgeleriyle birlikte hazırlamakta olduğumuz bir kitapta anlatacağız. Biz burada sadece bir sorunun, Elmalı'da jandarma komutanından kaymakam vekiline, ODTÜ'de bazı öğretim üyelerinden öğrencilerine kadar çeşitli kimselerin zihinlerini meşgul eden sorunun, ODTÜ öğrencisinin Elmalı'da işi ne sorusunun cevabını daha doğrusu ODTÜ öğrencisinin Elmalı'yla ilişkisini ve bu ilişkinin nedenini açıklamaya çalışacağız. Türkiye'nin binbir örneğinden biri olan Elmalı olaylarını kısaca anlatmakta fayda var, üniversite öğrencisiyle Elmalı köylerinin ilişkisini açıklamakta.

    Olaylar 1964 senesinde kadastronun köylerde çalışmaya başlamasıyla yeniden kıvılcımlanıyor. Ağa artık makinalı tarıma geçmiştir, elindeki imkanlarla daha binlerce dönümü ekebilme ve yüzbinlerce lira fazla kazanma olanağı geçirmiştir eline, o halde ağa ne yapacaktı. Ağa da yapması gereken şeyi yapıyor, 40-50 yıldan beri köylülerin zilliyetinden olan

    Enjoying the preview?
    Page 1 of 1