Discover millions of ebooks, audiobooks, and so much more with a free trial

Only $11.99/month after trial. Cancel anytime.

Vatansız Irk
Vatansız Irk
Vatansız Irk
Ebook145 pages1 hour

Vatansız Irk

Rating: 0 out of 5 stars

()

Read preview

About this ebook

Tarihin en çok sürgüne uğratılan ulusu, Allah tarafından kendilerine vaat edilen topraklarından sürekli kovuldular ve vatansız olarak dünyayı dolaştılar.
Ama
Dünyada var oldular.
Bu bir ceza mıydı, yoksa onlar için ödül müydü belli değil; fakat gerçek şu, dünyanın diğer uluslarının, o ulusa, hep yabancı gözüyle bakmaları ve onları her an yurtlarından kovmak için hazırlık yapmalarıdır.
Zamanı gelince de kovdular. Onlar da her an kovulacaklarını düşündüklerinden; denklerini, bir kenarda hazır tutular.
Ve
Bulundukları toprakları, terk etmenin psikolojisiyle; pahada değerli yükte hafif olanın peşinden koşarak; kendilerini değerli kılmayı başardılar. Terk ettikleri yerleri ise değersizleştirdiler.
Sonunda vaat edilen topraklara adım atılar; ama tarihi döngülerinin intikamını alırcasına zalimleştiler. Boyunlarındaki dışlanmışlık halkasını başkalarına takmanın yollarını aradılar ve buldular. Hep var oldular; fakat başkalarının var olmasını bir türlü kabullenmediler.
Vatansızlar, vatan buldular ve o vatanı vatansızlaştırdılar.
Seyfullah AYDIN

Sanki Güneş üzerlerine geliyordu. Sıcaklık git gide artıyordu. Her şey buharlaşıyordu. İnsanlar serinlenmek için, kuytu köşeler ve gölgelik yerler arıyorlardı. Vardıkları her gölgelik ve kuytu yerler adeta onları boğuyordu. Sıcaklık öyle artmıştı ki bulundukları yerde, zift gibi eriyorlardı. Güçleri tükenmek üzereydi; akıllarına su geldi ve hep birlikte suya doğru koşmaya başladılar; sanki bir güç onları engelliyordu, tıkanmışlardı; yavaş yavaş yürüdüler ve güçlükle suyun başına vardılar...
Oda ne!
Su, fokur fokur kaynıyordu ve buharlaşarak gökyüzüne doğru yol alıyordu. Tüm ümitler tükenmişti; ne sığınacak bir gölge, ne girilecek bir su vardı.
İçlerinden birisi:
-Tanrılarımıza gidelim, bize ancak onlar yardım eder! Dedi.
Ve
Putların bulunduğu alana geldiklerinde; yerlere kapanarak Tanrılarına yalvarıp yakardılar. Tanrılarının şekilleri ve renkleri değişmeye başlamıştı. Tanrıları ateş gibiydi ve her put bir “kora” dönüşmüştü. Kendi elleriyle yaptıkları putlar onları yakıyordu; ufaktan bir ses duyuldu:
-Nerede, bize bu olacakları haber veren zat; belki bize yol gösterir?

LanguageTürkçe
Release dateFeb 27, 2015
ISBN9781310042706
Vatansız Irk
Author

Seyfullah Aydın

Andolsun zamana ki, insan gerçekten ziyan içindedir. Ancak, iman edip de Salih ameller işleyenler, birbirlerine hakkı tavsiye edenler başka(onlar ziyanda değillerdir). Asr; 1.2.3. ayetSunuşVatansız ulus, ulussuz vatan olur mu?Tarihte bir ulus var ki; vatanı var, kendisi yok; yaşadıkları coğrafyalar ise vatanları değil. Tarihin en çok sürgüne uğratılan ulusu, Allah tarafından kendilerine vaat edilen topraklarından sürekli kovuldular ve vatansız olarak dünyayı dolaştılar.AmaDünyada var oldular.Bu bir ceza mıydı, yoksa onlar için ödül müydü belli değil; fakat gerçek şu, dünyanın diğer uluslarının, o ulusa, hep yabancı gözüyle bakmaları ve onları her an yurtlarından kovmak için hazırlık yapmalarıdır.Zamanı gelince de kovdular. Onlar da her an kovulacaklarını düşündüklerinden; denklerini, bir kenarda hazır tutular.VeBulundukları toprakları, terk etmenin psikolojisiyle; pahada değerli yükte hafif olanın peşinden koşarak; kendilerini değerli kılmayı başardılar. Terk ettikleri yerleri ise değersizleştirdiler.Sonunda vaat edilen topraklara adım atılar; ama tarihi döngülerinin intikamını alırcasına zalimleştiler. Boyunlarındaki dışlanmışlık halkasını başkalarına takmanın yollarını aradılar ve buldular. Hep var oldular; fakat başkalarının var olmasını bir türlü kabullenmediler.Vatansızlar, vatan buldular ve o vatanı vatansızlaştırdılar.Seyfullah AYDIN

Related to Vatansız Irk

Related ebooks

Related categories

Reviews for Vatansız Irk

Rating: 0 out of 5 stars
0 ratings

0 ratings0 reviews

What did you think?

Tap to rate

Review must be at least 10 words

    Book preview

    Vatansız Irk - Seyfullah Aydın

    ÖNSÖZ

    Andolsun zamana ki, insan gerçekten ziyan içindedir. Ancak, iman edip de Salih ameller işleyenler, birbirlerine hakkı tavsiye edenler başka(onlar ziyanda değillerdir). Asr; 1.2.3. ayet

    Sunuş

    Vatansız ulus, ulussuz vatan olur mu?

    Tarihte bir ulus var ki; vatanı var, kendisi yok; yaşadıkları coğrafyalar ise vatanları değil. Tarihin en çok sürgüne uğratılan ulusu, Allah tarafından kendilerine vaat edilen topraklarından sürekli kovuldular ve vatansız olarak dünyayı dolaştılar.

    Ama

    Dünyada var oldular.

    Bu bir ceza mıydı, yoksa onlar için ödül müydü belli değil; fakat gerçek şu, dünyanın diğer uluslarının, o ulusa, hep yabancı gözüyle bakmaları ve onları her an yurtlarından kovmak için hazırlık yapmalarıdır.

    Zamanı gelince de kovdular. Onlar da her an kovulacaklarını düşündüklerinden; denklerini, bir kenarda hazır tutular.

    Ve

    Bulundukları toprakları, terk etmenin psikolojisiyle; pahada değerli yükte hafif olanın peşinden koşarak; kendilerini değerli kılmayı başardılar. Terk ettikleri yerleri ise değersizleştirdiler.

    Sonunda vaat edilen topraklara adım atılar; ama tarihi döngülerinin intikamını alırcasına zalimleştiler. Boyunlarındaki dışlanmışlık halkasını başkalarına takmanın yollarını aradılar ve buldular. Hep var oldular; fakat başkalarının var olmasını bir türlü kabullenmediler.

    Vatansızlar, vatan buldular ve o vatanı vatansızlaştırdılar.

    Seyfullah AYDIN

    Onlara kendilerinden öncekilerin; Nuh, Ad ve Samut kavimlerinin; İbrahim’in kavminin; Medyen halkının ve yerle bir olan şehirlerin haberleri ulaşmadı mı? Peygamberleri onlara apaçık mucize getirmişti.(ama inanmadılar, Allah da onları cezalandırdı.) Demek ki Allah zulmediyor değil, ama onlar kendilerine zulmediyorlardı. Tevbe;70. Ayet

    BAŞLANGIÇ

    Sanki Güneş üzerlerine geliyordu. Sıcaklık git gide artıyordu. Her şey buharlaşıyordu. İnsanlar serinlenmek için, kuytu köşeler ve gölgelik yerler arıyorlardı. Vardıkları her gölgelik ve kuytu yerler adeta onları boğuyordu. Sıcaklık öyle artmıştı ki bulundukları yerde, zift gibi eriyorlardı. Güçleri tükenmek üzereydi; akıllarına su geldi ve hep birlikte suya doğru koşmaya başladılar; sanki bir güç onları engelliyordu, tıkanmışlardı; yavaş yavaş yürüdüler ve güçlükle suyun başına vardılar…

    Oda ne!

    Su, fokur fokur kaynıyordu ve buharlaşarak gökyüzüne doğru yol alıyordu. Tüm ümitler tükenmişti; ne sığınacak bir gölge, ne girilecek bir su vardı.

    İçlerinden birisi:

    -Tanrılarımıza gidelim, bize ancak onlar yardım eder! Dedi.

    Ve

    Putların bulunduğu alana geldiklerinde; yerlere kapanarak Tanrılarına yalvarıp yakardılar. Tanrılarının şekilleri ve renkleri değişmeye başlamıştı. Tanrıları ateş gibiydi ve her put bir kora dönüşmüştü. Kendi elleriyle yaptıkları putlar onları yakıyordu; ufaktan bir ses duyuldu:

    -Nerede, bize bu olacakları haber veren zat; belki bize yol gösterir?

    Başka bir ses:

    -O yok oldu; Allah’ına gitti..

    -Bizde onun Allah’ına inanıyorduk, üstelik kendi yaptığımız bu Tanrılara da inanıyorduk; ama bu Tanrılar şimdi bizi yakıyor…

    Onları yakan Tanrılar değil inançlarıydı…

    Çaresiz kalmışlardı tutunacak hiç bir dalları kalmamıştı ve orada onları kurtaracak hiçbir güçte yoktu. Var olan sadece güneşti; güneş ise onları eritiyordu. Artık, ayakları tutmaz ve dilleri dönmez olmuştu. Yürümek istiyorlar yürüyemiyorlar, bağırmak istiyorlar bağıramıyorlar; her fert kendi hareketini kendi beyninde hissediyor; ama vücuduna söz geçiremiyordu. İçlerinden birisi durmadan gökyüzünü gösteriyordu. Gökyüzüne bakmaya başladılar. Bir bulut onlara doğru geliyordu.

    Nihayet Tanrıları onlara bir bulut göndermişti; hep birlikte bulutun altına doğru koşmaya başladılar. Artık koşuyorlardı ve dilleri de açılmıştı; gülüyorlar ve birbirleriyle şakalaşıyorlardı. Şükür için durmadan Tanrılarına dua ediyorlardı. Tanrıları onları görmüş ve kurtarmıştı. O sevinçle bulutun altına vardılar…

    Ama

    Bu bulut; yağmur bulutuna hiç benzemiyordu, gölgesinden ayrılıyordu. İnsanlar başka bir âleme gelmiş gibiydiler. Korkmalarına ve ürkmelerine rağmen yine de sevinmişlerdi; sonunda bir kurtarıcıya sığınabilmişlerdi.

    Bulut, insanların tamamını kucaklayacak şekilde genişliyordu ve albenisini iyice artırmıştı. İsteseler de dışarı çıkamıyorlardı. Bulutta bir değişiklik başlamıştı; kora dönüşüyordu. Sıcaklığını gittikçe artırmış, altında toplanan tüm halkı ise yavaş yavaş ısıtıyordu. Ve insanlar erimeye başlamışlardı.

    Yanmıyorlardı, eriyorlardı,

    Ölmüyorlardı, eriyorlardı

    Konuşamıyorlardı, eriyorlardı.

    Hareket edemiyorlardı, eriyorlardı.

    Nihayetinde, İnsanları yavaş yavaş erimişti; ne bir iz, ne de bir işaret vardı; toptan eriyerek yok olmuşlardı. İnsanlık, onlardan ancak kutsal kitaplar bahsedince; haberleri oldu.

    Uyarı

    Allah, kutsal kitaplar aracılığıyla insanoğluna bazı somut örnekler verir. İnsanlık tarihinde yaşanmış bu örneklerin; insanlara sunulmasının nedeni: İnsanoğlunun bu örneklerden ders çıkarması ve geçmiş kavimlerin düştüğü inanç yanlışlıklarına düşmesini önlemektir.

    Ayrıca, Allah’ı inkâr etmek ya da kendi yaptıkları bir takım nesneleri Allaha ortak etmemeleri konusunda uyarmaktır.

    Tarihi olaylar, büyük bir laboratuardır; kendi şartları içerisinde yapılmış bir deney. Yani, geçmişin deneyimi: Eğer ders çıkarılırsa önem arz eder.

    Yoksa!

    Tarih, deney yapılacak bir alan değildir; İnsanlık, bu deneylerden ders çıkarabilirse; geleceğini daha güzel örneklerle süsleyebilir ve kendini de kurtarmış olur.

    Allah, insanoğlunun önüne bu deney ve tecrübeleri koyarak; dünyanın bir laboratuar olmasının önüne geçmek istiyor. Dünyayı bir laboratuar olarak kabul edersek bu insanlık için büyük bir yıkım olur. Nitekim kendi hırs ve duygularının esiri olanlar; her dönem insanlığa böyle deneyler yaşatmışlardır.

    Tarihten ders almayan insanoğlu, kendi tarihine birçok yıkım bırakmıştır. İnsan, kendi kendisinin düşmanı olmuş; yok etmiş, zulmetmiş ve insanlığı köleleştirmiştir. Adeta, Tanrı ile yarışarak diğer insanları kendine kul etmiş ve alıp satarak insanlıktan çıkarmıştır. Öyle dönemler yaşanmış ki; belki de bu yaşananlardan, hayvanlar da utanmıştır.

    Zaman zaman kendini Tanrı yerine koyan bazı insanlar, bununla da yetinmemişler kendi hükümlerini de koyarak toplumu kendi hükümlerine göre şekillendirmişler. Açıkça kendilerinin Tanrı olduğunu ilan edemeyenler ise, insanlar arasında gizli Tanrı olarak dolaşmışlar. Eylem ve davranışlarıyla kendilerinin bir Tanrı olduğunu vurgulamış ve insanların da kendilerine bir Tanrı gibi davranmalarını istemişlerdir.

    Yaşasın! Kendi beni… Başka benler onlar için hiçbir önem arz etmezler.

    Bu böbürlenen gizli Tanrılar yanında öyle acze düşenler olmuş ki; kendi eliyle şekil verdiği; taşa, toprağa boyun eğmiş ve korktuğu coğrafi olayları Tanrı kabul ederek onlara secde etmiştir. Kendi yaptıkları tanrılara secde ederken; bir yandan da kendilerini yaratanı unutmamış, kendi yarattıkları ile kendilerini yaratanı bir araya getirerek; kendilerini Tanrıya ortak etmişlerdir.

    Bende yaratırım, der gibi bir tutum sergileyip, yarattıklarının aracılığıyla kendilerini Allah’a ortak kılmışlardır.

    İnsanoğlunun Tanrıya ortak olmasıyla sorunlar da başlamış oluyor. Kendisine ortak kabul etmeyen bir Tanrıyla, kendisini Tanrıya ortak eden insanoğlunun kavgası tarihi süreç içerisinde devam etmiştir. Tanrıya ortaklık; aslında insanoğlunun Tanrıya karşı bir isyanıdır. Allah, gönderdiği peygamberler ve kutsal kitaplar ile insanoğlunu sık sık bu konuda uyarmıştır.

    Ve

    Allah, insanoğlunun bu garip çelişkileri karşısında; İnsanı neden ve nasıl yaratığını, evreleriyle ortaya koyarak; bir noktada hepiniz birsiniz, mesajı vermekle birlikte; yaratılış evresinin tüm insanlarda, aynı olduğu vurgulamıştır. Böylece Allah, insanlığı nasıl yarattığını anlatarak; yaratılanın acizliği de gösteriyordu. Bilhassa insanoğlunun üzerinde yaşadığı toprak insana hatırlatılıyor ve İnsana şöyle sesleniyor:

    Ey insanlar; eğer siz öldükten sonra dirilmek hususunda herhangi bir şüphe içinde iseniz şu muhakkaktır ki biz sizin aslınızı topraktan, sonra onun zürriyetini insan suyundan, sonra pıhtılaşmış bîr kandan, daha sonra da hilkati belli belirsiz bir çiğnem etten yarattık ve bunları size kudretimizi apaçık gösterelim diye yaptık. Siz dileyeceğimiz muayyen bir vakte kadar rahimlerde duruyorsunuz. Sonra sizi çocuk olarak daha sonra da kuvvetinize, yiğitlik çağına ermeniz İçin büyütüyoruz. Kiminiz öldürülüyor, kiminiz de evvelki bilgisinden sonra artık hiçbir şey bilmemek üzere Ömrün en fena devresine doğru gerisin geri itiliyor. Sen yeryüzünü kupkuru ve ölü görürsün. Fakat biz onun üstüne yağmuru indirdiğimiz zaman o harekete gelir, kabarır, her güzel çiftten nice nebat bitirir Hac 5. 3.ayet

    Allah insanın yaratılışının belli evrelerini bu şekilde bildirirken, başka bir ayette; hiç kimsenin diğerinden üstün olamayacağını da belirtmek için:

    Ey insanlar, gerçekten, Biz sizi bir erkek ve bir dişiden yarattık ve birbirinizle tanışmanız için sizi halklar ve kabileler (şeklinde) kıldık. Şüphesiz, Allah Katında sizin en üstün (kerim) olanınız, (ırk ya da soyca değil) takvaca en ileride olanınızdır. Şüphesiz Allah, bilendir, haber alandır. Hucurat Suresi, 13.

    Irksal özelliklerin değil, düşüncenin ve yaşam şeklinin önemli olduğunun da altı çizilerek; kimsenin kimseden üstün olamayacağı ve Allah ile yarışanların da aslında bir kul olduğu, diğer insanlardan bir farklarının olmadığı vurgulanmış oluyor.

    Yine

    Allah, kutsal kitaplarda; tek başına bir şahıstan, bazen de bir coğrafyadaki bir kavimden bahsederek; şahısların ve kavimlerin psikolojik ve sosyolojik durumları detaylı bir şekilde anlatıyor. Sosyal ilişkilerdeki çarpıklıklar ve dejenere olan yaşam şekilleri göz önüne seriyor.

    Bir Kavme gönderilen peygambere inanmayanların niyetlerinden ve neden inanmadıkları hakkında bilgi veriliyor. Bu inanmamanın temelinde yatanın: İnsanın, tanrı ile yarışması ve yeryüzünde kendini Tanrı ilan etmesinden kaynaklandığı örneklerle

    Enjoying the preview?
    Page 1 of 1