Discover millions of ebooks, audiobooks, and so much more with a free trial

Only $11.99/month after trial. Cancel anytime.

Aşk Aşk İçinde
Aşk Aşk İçinde
Aşk Aşk İçinde
Ebook190 pages2 hours

Aşk Aşk İçinde

Rating: 3 out of 5 stars

3/5

()

Read preview

About this ebook

İnsanın tek tek bir şeylerle haşır neşir olup onu bir kendi elleriyle, duygularıyla büyütmesi vardı, bir de kendinden bağımsız, orantısız büyüttüğü tanımadığı bir korku portresi vardı. Ben resmin dışında kalmamayı öğrenmiştim. Renkleri kendi seçmem gerekliliğini öğrenmiştim. Bir hatanın da hayatın boyunca silinemeyeceğini, ama onunla yüzleşerek çözüm noktasını keşfedebilme ihtimalinin olduğunu anlamıştım. Evet belki de büyükler haklıydı, hayat acımasız bir öğretmendi belki de kimi zaman. Ama bakış açısı değiştikçe insanların olayları tolere edebilme kabiliyeti, daha hızlı bir şekilde çıkıyordu insanın karşısına. Bu düşüncelerle inmiştim arabadan. Her zamanki yürüyüşümüzü yaptıktan sonra, varabilmiştik durağımıza. Dudu teyzem yine o güler yüzünü göstermişti bize, sıcacık oluyordu insanın yüreği bu gülümseme karşısında. İnsan insanın en büyük ilacıydı aslında. Bir de farkına varabilseydik keşke.
Fazla düşünmene gerek yok küçük hanım; Aklın yetemediğidir,
AŞK

"Mert geç kalmıştı beklemekten başka şansım yoktu. Köprünün diğer ucuna doğru gittikten sonra hızlı bir dönüş yaptım. Gri paltolu genç korkuluklar üzerinden nehre doğru bakıyordu. Nehir bile soğuktan nasibini almış olacak ki, nazlı nazlı akıyordu. “Genç adamın bir ayağı korkuluktaydı, yoksa..” diye geçirdim içimden atlayacak mıydı..? Hızlı adımlarla ona doğru yürümeye başladım, topuklu çizmelerim karanlık sessiz caddede ses çıkartmış olacak ki, bana doğru baktığını fark ettim. Adımlarımı daha da yavaşlattım. Çantamdan telefonumu alıp bir şeylere bakıyormuşçasına gözlerimi gözlerinden kaçırdım. Daha önce gelmiş ve okunmuş olan maillerimi tekrardan okumaya başladım. Onun gözlerini kaçırdığı anda da ona doğru bakıyordum, derin bir bakışı vardı nehire doğru. Soğuk sandığım hava geçerliliğini yitirmişti bu garip adamın karşısında. Dondurucu, keskin gözleri vardı, ışık yansımasından mı bilemem, maviydi gözleri. Köprü üzerindeki ilk lambanın yanındaydı, kendini korkuluklardan sarkıtır gibi oldu. Sonra..
- Neden..neden...? diye bir çığlık,
Ne yapacağımı şaşırdım, elim ayağım titremeye başladı, aksilik bu ki geçen bir araba dahi yoktu köprü üzerinden.
- Bir dakika diye seslendim,
Kendi çığlığından duymamış olacak ki haykırmaya devam etti,
- Lanet olsun, lanet olsun diye..
- “Bu nasıl bir haykırıştır” dedim. Çok derinlerime işlemişti çığlığı, yanına gidip kolundan tuttum.
- “Yardımcı olabilir miyim?” diye sordum. Gözleri kan çanağı içindeydi, kırmızı ve mavi karışımı gözlerle, “ne işin var burada?” dercesine bana baktı. Ona baktığım bir anda bileğimi kavradı soğuğa inat, ateş parçası elleriyle paltosundan geriye doğru itti ellerimi.
- Defolll... diye bir çığlık kulaklarım çınladı resmen bağırmasından dolayı.
- “Peki”, diyerek sessizce köprü başına doğru yürümeye başladım."
***

LanguageTürkçe
Release dateDec 3, 2014
ISBN9781311453921
Aşk Aşk İçinde

Related to Aşk Aşk İçinde

Related ebooks

Related categories

Reviews for Aşk Aşk İçinde

Rating: 3 out of 5 stars
3/5

2 ratings0 reviews

What did you think?

Tap to rate

Review must be at least 10 words

    Book preview

    Aşk Aşk İçinde - İsmail Cem Turfan

    Aşk Aşk İçinde

    By

    İsmail Cem Turfan

    SMASHWORDS EDITION
    * * * * *
    PUBLISHED BY:
    İsmail Cem Turfan on Smashwords
    Aşk, Aşk İçinde
    Copyright, 2014 by İ. Cem Turfan
    ISBN: -978-13-1-14539-21 -
    İstanbul, 2014
    * * * * *

    Bu Kitap, e-Kitap Projesi ® tarafından düzenlenmiş ve editorial çalışması yapılmıştır.

    {This book designed and edited: by e-Kitap Projesi}

    http://www.ekitaprojesi.com

    www.facebook.com/EKitapProjesi

    Cevap ve yorumlarınız için:

    {For reply and your Comments}

    E-Posta (e-mail):

    i.cem@msn.com

    http://www.ekitaprojesi.com/books/ask-ask-icinde

    * * * *

    Yazarı: İsmail Cem TURFAN

    Editorial & İç Düzenleme: e-Kitap PROJESİ

    Kapak Tasarımı: © Ön Kapak Resmi (E-Kitap Projesi)

    Yayına Hazırlayanlar: Banu FİŞEK & Fulya SAATÇIOĞLU

    Yayıncı: http://www.ekitaprojesi.com, Murat UKRAY

    Copyright©

    Önsöz

    İnsanın tek tek bir şeylerle haşır neşir olup onu bir kendi elleriyle, duygularıyla büyütmesi vardı, bir de kendinden bağımsız, orantısız büyüttüğü tanımadığı bir korku portresi vardı. Ben resmin dışında kalmamayı öğrenmiştim. Renkleri kendi seçmem gerekliliğini öğrenmiştim. Bir hatanın da hayatın boyunca silinemeyeceğini, ama onunla yüzleşerek çözüm noktasını keşfedebilme ihtimalinin olduğunu anlamıştım. Evet belki de büyükler haklıydı, hayat acımasız bir öğretmendi belki de kimi zaman. Ama bakış açısı değiştikçe insanların olayları tolere edebilme kabiliyeti, daha hızlı bir şekilde çıkıyordu insanın karşısına. Bu düşüncelerle inmiştim arabadan. Her zamanki yürüyüşümüzü yaptıktan sonra, varabilmiştik durağımıza. Dudu teyzem yine o güler yüzünü göstermişti bize, sıcacık oluyordu insanın yüreği bu gülümseme karşısında. İnsan insanın en büyük ilacıydı aslında. Bir de farkına varabilseydik keşke.

    Fazla düşünmene gerek yok küçük hanım; Aklın yetemediğidir,

    AŞK

    * * *

    Dondurucu bir soğuk vardı, köprüyü geçmeden önce karşılaştım, başının üzerindeki duman dikkatimi çekmişti. Bana döndüğünde anladım, yanan bir sigaranın dumanı olduğunu. Sanki sigarayı içmiyor, dumanını salıyordu dışarıya doğru, soğuk hava da dalga dalga şekilleniyordu.

    Mert geç kalmıştı beklemekten başka şansım yoktu. Köprünün diğer ucuna doğru gittikten sonra hızlı bir dönüş yaptım. Gri paltolu genç korkuluklar üzerinden nehre doğru bakıyordu. Nehir bile soğuktan nasibini almış olacak ki, nazlı nazlı akıyordu. "Genç adamın bir ayağı korkuluktaydı, yoksa.." diye geçirdim içimden atlayacak mıydı..? Hızlı adımlarla ona doğru yürümeye başladım, topuklu çizmelerim karanlık sessiz caddede ses çıkartmış olacak ki, bana doğru baktığını fark ettim. Adımlarımı daha da yavaşlattım. Çantamdan telefonumu alıp bir şeylere bakıyormuşçasına gözlerimi gözlerinden kaçırdım. Daha önce gelmiş ve okunmuş olan maillerimi tekrardan okumaya başladım. Onun gözlerini kaçırdığı anda da ona doğru bakıyordum, derin bir bakışı vardı nehire doğru. Soğuk sandığım hava geçerliliğini yitirmişti bu garip adamın karşısında. Dondurucu, keskin gözleri vardı, ışık yansımasından mı bilemem, maviydi gözleri. Köprü üzerindeki ilk lambanın yanındaydı, kendini korkuluklardan sarkıtır gibi oldu. Sonra..

    - Neden..neden...? diye bir çığlık,

    Ne yapacağımı şaşırdım, elim ayağım titremeye başladı, aksilik bu ki geçen bir araba dahi yoktu köprü üzerinden.

    - Bir dakika diye seslendim,

    Kendi çığlığından duymamış olacak ki haykırmaya devam etti,

    - Lanet olsun, lanet olsun diye..

    - Bu nasıl bir haykırıştır dedim. Çok derinlerime işlemişti çığlığı, yanına gidip kolundan tuttum.

    - Yardımcı olabilir miyim? diye sordum. Gözleri kan çanağı içindeydi, kırmızı ve mavi karışımı gözlerle, "ne işin var burada?" dercesine bana baktı. Ona baktığım bir anda bileğimi kavradı soğuğa inat, ateş parçası elleriyle paltosundan geriye doğru itti ellerimi.

    - Defolll... diye bir çığlık kulaklarım çınladı resmen bağırmasından dolayı.

    - Peki, diyerek sessizce köprü başına doğru yürümeye başladım.

    ***

    Ne kaba bir adam, ya akıl hastası ya da hasta olmalıydı, normal değildi çünkü.. Yardım eli uzatan kişiye hele de bir bayana böyle mi davranılırdı..

    Off Mert de gelmedi gitti nerede kaldı ki, dur bi arayayım.

    Garip, telefonu kapalı ve neredeyse 30 dk. Olmuştu bana köprüde bekle diyeli. Gayri ihtiyari olarak arkama döndüm, o garip adama doğru, kendi derdini bırakmış şimdi de beni seyrediyordu. Ne var..? dercesine baktım, sinirli sinirli. Bana doğru adım attığını gördüm ve tekrardan arkamı döndüm. Adımları sıklaştıkça ürkmedim değil, ya psikopatın tekiyse, ey Allahım.. Bir başıma ne yapabilirim, telefon evet evet, telefonu almalıyım elime, biriyle konuşur numarası yaparsam bir şey yapamaz nasıl olsa, diye düşünürken beni geçtiğini fark ettim garip adamın.

    Gecenin karanlığında kaybolup gitti.. Neyse Mert’in geleceği yok. Abime "sinemaya gitmekten vazgeçtim artık" derim. Tam abimlerin siteye döndüğüm anda, ne kadar ilginç, yine köprüde karşılaştığım o adam çıktı karşıma. Elini tutuyordu, kan damlıyordu yere, ne olmuştu ki acaba..?

    - Yardım, yardım et..!! derken yere yığıldı.

    Off yine beni buldu ne yapabilirdim ki, hiç tanımadığım bu adamla. Abim geldi aklıma, hemen onu aradım. "Abi sitenin girişindeyim ne olur gel" dedim, telaşla ne olduğunu sordu sitenin girişinde yerde yatan bir adamın olduğunu söyledim. Abim doktordu, belki o yardımcı olabilirdi. Kapıdaki güvenlik görevlisiyle birlikte gelmişti.

    Ben adamın başındaydım, "ne oldu Derya?" diye sordu,

    - Bilmiyorum abi az evvel Ezgi’yi beklerken gördüm köprü başında, Ezgi çıkmayalım dedi bu saatten sonra, ben de geri dönüyordum eli kanıyordu, yardım et dedi ve sonra bayıldı ben de anlamadım.

    O sırada abisi, adamın kesik olan eline bakıyordu. İlginç, baygınlık geçirebilecek bir tablosu yoktu. "Hadi Kazım bey revire taşıyalım diyerek güvenlikçiyle beraber adamın kollarından ve bacaklarından tutarak sitenin girişinden elli metre uzaklıktaki revire taşıdılar. Hava soğuk olmasına rağmen, abim ter içinde kalmıştı. Adamın kolundaki saate takıldı gözüm çalmış mıydı acaba adam saati, çünkü oldukça pahalı bir saatti. Abim güvenlikçiye cebinde telefon olup olmadığını sordu, o sırada abim serum hazırlıyordu. Pansumanı bitmiş, kanamadan kaynaklı bir baygınlık olmadığını söylemişti abim. Adama serumu taktıktan sonra bir parça pamuğa alkol koyup onu koklatmaya çalıştı. O sırada adam ayılır gibi olup bir yandan da bir şeyler mırıldanıyordu. Abimin geç kalışından olacak ki, yeni evlendiği eşi kapıda göründü. O sırada baygın haldeki o garip adamla abim, aynı anda Aslı" diye seslendiler..

    ***

    Aslı boş gözlerle, önce revirde yatan garip adama baktı, sonra da birdenbire abime bakıp, "ne oldu? diye sordu. Abim adamı sitenin girişinde bulduğumu söyleyip, baygın bir halde buraya getirdiklerini söyledi. Adam yarı baygın halde hala Aslı.." diye inliyordu.

    Yengem irkildi: "ambulans çağırın gitsin, neden bu kadar uğraşıyorsunuz, başımıza bela olmasın sonra dedi. Adam o sırada gözlerini açarak sesin geldiği yöne doğru bakarak, yengeme acı bir bakış fırlattı. Adamın yüzü, gözü pislik içindeydi, resmen bir çöplüğe girmiş edası vardı, etrafa yaydığı kokudan da anlaşılıyordu hali. Adam aniden irkilerek oturmaya çalışıyordu. Abim kolundan tutarak destek olmaya çalıştı, adam abimin elini ittirdi, abim umursamadan: nasılsınız?" diye sordu.

    O sırada yengem; "hadi Derya biz eve çıkalım, hava soğuk dedi. Peki diyerek abimle göz göze gelip, onayını aldıktan sonra, yengemle eve geldik. Nereden çıktı şimdi bu adam akşam akşam diye söylenmeye başladı. Ben heyecanla adamın nasıl olduğunu merak ediyordum. Odama girip üstümü değiştirdim, üzerime daha rahat kıyafetler giydim. Soğuktan gözümde donmuş olan göz kalemimi zor bela çıkartmaya çalıştım. Yengem misafir odasındaki sehpanın üzerine portakal suyu sıkıp koymuştu. Ne çabuk.. diye içimden geçirmedim değil. Bir bardak sen de iç iyi gelir kızım" dedi. Oysa ki yaş farkımız fazla değildi, kızım derken bir an annem geldi aklıma, daha kaybedeli fazla olmamıştı, bir seneyi yeni doldurmuştu. Abim evlenip yeni eve geçince arkadaşlarımla kaldığım özel yurttan beni alıp yengemle yaşadığı eve getirmişti beni. Üniversite 4. sınıf öğrencisiydim, abim gibi ünlü bir cerrah olmasam bile, onun gibi ünlü bir doktor olmayı çok istemişimdir. Abimle branşlarımız farklıydı, doktor olmamı istememesine rağmen uzun bir uğraş sonucu okulumun son 2 senesine gelmiştim bile. Abimle aramızda oldukça bir yaş farkı vardı, başka kardeşimiz olmadığından dolayı annemin de ölümünden sonra beni kızı gibi görmeye başlamıştı. Abimin akademik kariyerinden dolayı fazla görüşemiyorduk. Ne zaman ki evlendi, altı ay sonra beni evine aldı, daha fazla vakit geçirmeye başladık. Yengem Aslı da çok iyi biriydi, abimden önce benim yemeğimi yiyip yemediğimi kontrol ederdi. Aslı abimin üzerine çok fazla düşen biriydi aslında. Abim için değerli olduğum için bana da gözünün içi gibi bakıyordu. Abimle öğrenciliği sırasında tanışmışlardı, çok güzel bir kızdı Aslı. Ela gözleri, düz sarı saçları her erkeği etkileyebilecek yapıdaydı. Abim uzun zaman görmezden gelmiş, hatta duyduğuma göre ilk çıkma teklifini bile, Aslı abime sunmuştu. Abim soğuk biri olmasına rağmen, hiçbir aile desteği olmadan anne ve babasız büyümüş olan bu güzel, masum kadına aşık olmuştu. Bakışlarından anlıyordum abimi, aşkla bakıyordu Aslı’ya.

    ***

    Derin düşüncelerden çalan kapı zili ayırdı beni, kapıya gittim, benden önce Aslı kapıyı açmıştı. Kapıyı açtığındaki şaşkınlığını unutmam imkansızdı. Abimin kolundan tutarak getirdiği adamla göz göze gelmişti, adamın gözleri de yarım saat evvel gördüğüm gibi değildi, tanışıyorlar mıydı acaba..?

    Abim "hadi yardım edin derken, Aslının bakakalmışlığı arasında kalmıştım, bir taraftan Aslı’yı kenara çekerek diğer taraftan da abimin eve getirdiği o adamın kolundan tutmaya çalışıyordum. Sanırım kan tutmuş neyse ki iyi kendisi, biraz yanımızda kalması iyi olacak", dedi abim. O sırada Aslı’ya baktığımda gözle kaş arasında kaybolmuştu, merak ettim nereye gittiğini. Adam gözlerini yummuştu, abim ise bir kase çorba ısıtıp getirmemi söylemişti.

    - "Peki abi diyerek, buzdolabındaki çorba tenceresini lavaboya koydum. Küçük bir kaseye çorba koyduktan sonra, mikrodalgaya yerleştirip, yukarıya yengemin odasına çıktım. Yengem yüzünü yıkamış gözlerini kurulamaya çalışıyordu. İyi misin yenge?" diye sorduğumda hala boşluğa doğru boş boş bakındığını gördüm.

    - Şeey.. şeyy.. Evet kızım iyiyim, sanırım tansiyonum düştü, şaşırdım bu gece vakti, nereden çıktı hiç tanımadığım bu adam. Abine bazen inan anlam veremiyorum Deryacım diye.. söylene söylene indi aşağıya.

    - Kerem bir dakika gelebilir misin? diye seslendi hol aralığından. Abimi alıp mutfağa geçtiler, ben de arkalarından ısınmış olan çorbayı hazırlamaya başladım.

    - Hemen çıkar şu adamı evden dedi Aslı,

    Abim: sen nasıl doktorsun, hayatım bu halde bu adamı nasıl bırakabilirdim ki ? diye sordu. Aslı’nın gözleri alev almış top parçası gibiydi, yerinde durmuyordu, bir oraya bir buraya gidip geliyordu. Abim de ben de şaşkın bir ifadeyle izliyorduk Aslı’yı.

    - Nedir seni bu strese sokan konu anlatabilir misin? Aslı diye çıkıştı abim.

    - Aslı; hırlı mı hırsız mı tanımadığımız bir adam neticede ne çabuk eve getirebiliryorsun, 112’yi arayıp hastaneye gönderebilirdin dedi. Aslı’yı ilk defa bu kadar sinirli görüyordum, bir yandan haklıydı abim, ev değil de hastaneye gönderebilirdi adamı. Adamı kan tutmuştu sanırım, "1 saate kalmaz kendine gelir merak etme gider bu gece" diyerek, yengemi sakinleştirmeye çalışıyordu.

    - Abim; hadi derya ısınmadı mı çorba, hadi götür de birkaç kaşık içmesine yardımcı ol dedi.

    - Nee.. diye çıkıştı Aslı, bir de çorba ha.. ne haliniz varsa görün, ben çıkıyorum yukarıya diyerek, sert bir şekilde kapıyı çekerek ardına bile bakmadan gitti.

    - Abim: hadi sen adamın yanına git dedi, ben birazdan gelirim.

    Odaya gittiğimde olduğu yerde oturur bir şekilde buldum adamı, gözü şöminenin üzerindeki abimle yengemin düğün fotoğrafındaydı. Hafif öksürerek girdim odaya, "nasılsınız? diye sordum. Bu kim? dedi bana abimi işaret ederek. Hatırlamadınız mı, sizi eve getiren kişi yani abim dedim. Ben nasıl geldim buraya dedi. Ona olanları anlattım saçı sakalı birbirine karışmıştı ama yakışıklı bir adamdı gerçekten de. Mavi gözleri sözlerinden daha derindi. Tepsiyi önüne koyarak, abim yemenizi istedi, kendinizi toplamanıza yardımcı olacakmış. Kaşığı alırken, ellerinin titrediğini gördüm, kaşık birden yere düştü ve önemli değil" diyerek mutfaktan bir yenisini getirdim.

    - İsterseniz yardımcı olayım dedim. Usulca kaseden çorbayı alıp adamın ağzına çorbayı vermeye çalıştım. Küçük yudumlarla alıyordu. Ağzından akan çorbayı bile fark edemeyecek durumdaydı. Diğer elimle peçete ile silerken çenesinin altını; birden elimi tuttu, köprünün üzerindeki aynı sıcaklıktaydı. Sıcacık ve çok kibar elleri vardı. Düşüncelerim yüzümden utandım, "hayır bu adam hırsız olamaz, akıl hastası hiç" diyerek iç geçirdim. Toplam beş kaşıktan sonra teşekkür ederek, tepsiyi elime doğru uzattı. Mutfağa gitmiştim ki, merdivenlerden abimle, yengemin ayak seslerini duydum, abim ikna etmiş olmalı yengemi ki, beraber iniyorlardı. Tam tepsiyi mutfağa koyup geldim ki yengemle abim salondaki şöminenin üzerindeki resmi okşayan adamı kapının oradan izliyorlardı.

    - Abim: iyisiniz sanırım dedi. Adam özür dileyerek bir an ablama benzettim, rahmetli ablama dedi. Aslı, eşim diyerek yengemin elinden tutarak tanıştırdı adamı. Aslı o sırada soğuk soğuk terliyordu, bir ara ayağı tökezledi, abim "iyi misin canım dedi.. Aslı koltuktan tutunma ihtiyacı hissederek, başım döndü" diyebildi ancak.. ve yengem yere yığıldı, o sırada ben hariç salonda bir çığlık;

    - Aslııı....

    Aslı’nın bir koluna abim, bir koluna evdeki yabancı girip koltuğun üzerine uzanmasını sağladılar. Abimin hiç o kadar telaşlandığını görmemiştim. Ne olduysa o

    Enjoying the preview?
    Page 1 of 1