Discover millions of ebooks, audiobooks, and so much more with a free trial

Only $11.99/month after trial. Cancel anytime.

Fantastik Diyarlardan Öyküler
Fantastik Diyarlardan Öyküler
Fantastik Diyarlardan Öyküler
Ebook100 pages1 hour

Fantastik Diyarlardan Öyküler

Rating: 0 out of 5 stars

()

Read preview

About this ebook

Hepimizin kalbinde bir yerlerde tüm giysilerimizi bir kenara bırakıp fantastik diyarlarda heyecanlı bir maceraya atılma isteği vardır. Fantastik Diyarlardan Öyküler, içerdiği altı öyküyle sihirli bir diyarın kapılarını size açıyor. Ejderhalar, büyücüler, melekler, askerler, köleler ve yaratıklarla dolu bir uçsuz bucaksız bir dünya. Sihirli diyarlarda buluşma dileğiyle.

LanguageTürkçe
PublisherCaner Berker
Release dateNov 2, 2014
ISBN9781311316639
Fantastik Diyarlardan Öyküler
Author

Caner Berker

Caner Berker, 1990 yılında Karabük'te doğdu. Bilgisayar mühendisi olmak istedi ancak okulu bitiremedi. Bilkent Üniversitesi Turizm ve Otel İşletmeciliği bölümünde eğitimini sürdürmektedir. Yazarlığa yıllar önce, fantastik diyarlar kurgulayarak başladı. Halen fantastik kurgu, gerilim ve kişisel gelişim türlerinde kısa öyküler yazmaktadır.

Related to Fantastik Diyarlardan Öyküler

Related ebooks

Reviews for Fantastik Diyarlardan Öyküler

Rating: 0 out of 5 stars
0 ratings

0 ratings0 reviews

What did you think?

Tap to rate

Review must be at least 10 words

    Book preview

    Fantastik Diyarlardan Öyküler - Caner Berker

    Ne zaman yemek yiyeceğiz anne? Çok acıktım.

    Tamam kızım, şimdi yiyiyoruz. Biraz daha pişmesi lazım.

    Sabırsızlıkla minik ellerini çenesine dayadı Pıtır . Açlıktan midesi kazınıyordu. Ocakta pişen haşlanmış mantarın mis kokusu minik odanın her tarafını doldurmuştu.

    Sandalyesinden yere kondu. Minik adımlarla gidip tezgahta duran tastan kendisine bir bardak süt koydu.

    Tasa bakarak, Yaşlı Domdom’un verdiği süt bu kadar mı anne? diye sordu.

    Annesi hafif bir iç geçirdi, Bugünlerde hep böyle az süt vermeye başladı. Hasta galiba, bilmiyorum. Samanlıkta üşüyor tabi geceleri hayvan.

    Domdom belki de sahip oldukları ender değerli şeylerden biriydi. O yaşlı huysuz inek yıllarca onlara hizmet etmişti.

    Akşam ona güzel bir yemek yaparım. Üşümesin. dedi Pıtır. Bulduğu fikir hoşuna gitmişti. Kendi kendine başını salladı.

    Annesi küçük kızının hayallerini bölmek istemedi. Göz ucuyla baktı. Başının tepesinde topladığı fıskiye gibi saçları ve tombul yanaklarıyla çok güzel görünüyordu. Bardağına sütünü koymuş, ona büyük gelen sandalyesinde ayaklarını sallaya sallaya yemeği bekliyordu.

    Ocaktaki bakır tenceredeki haşlamayı karıştırırken Pire! diye bağırdı.

    Pıtır, abin nerede?

    Dışarıda tahtadan kılıç yapmaya çalışıyor.

    Tekrar Pire! diye seslendi.

    Kapının önünden tahta döşemeye basan ayakların gümbür gümbür sesleri geldi. İçeri üzeri talaş dolu, saçları karman çorman bir çocuk girdi.

    Ah oğlum, bu ne hal. Gel buraya.

    Pire usulca annesinin yanına gitti.

    Her taraf mis gibi kokmuş. Ne pişiriyorsun anne?

    Haşlanmış mantar yaptım. Biraz da süt var, bir yandan da pasaklı oğlunun üstünü başını temizliyor, çeki düzen vermeye çalışıyordu.

    Ona gösterilen ilgiden memnun bir şekilde masaya oturdu Pire. Kız kardeşi gibi sabırsızca ocaktaki yemeğin pişmesini beklemeye başladı.

    Kılıç bitti mi abi?

    Bitmek üzere. Ama ucunu bir türlü sivriltemedim. Bıçakla kesemiyorum. Annem de odunluktaki baltayı kullanmaya izin vermiyor, göz ucuyla sitemini duyup duymadığını kontrol etmek için annesine baktı. Yemekten sonra köye inip yaşlı oduncu dedeye ucunu yaptırırız.

    O sırada annesi üzerinden dumanlar tüten tenceredeki yemeği tabaklarına koymaya başlamıştı bile.

    Yemek çok lezzetliydi. Tıka basa doymuşlardı. Masadan kalkıp dolu ağızlarıyla annelerine bir şeyler geveleyip dışarı fırladılar.

    Pire kardeşine yaptığı kılıcı gösterdi. Kılıçtan çok bir mızrağa benzemiş olsa da küçük hayal güçleri o tahta parçasının mükemmel bir kılıç olduğunu söylüyordu.

    Tamam, hadi köye gidip yaşlı oduncuya bakalım,

    Ben de silahımı alıyım mı abi?

    Al tabi, yolda düşmanlar çıkarsa savaşırız.

    Belki bir ejderha çıkar karşımıza, diye hevesle atıldı Pıtır.

    Olabilir. Geçenlerde huysuz terzi Rudok’u konuşurken duydum. Bazı iz sürücüler köyün etrafında garip ayak izlerine rastlamış.

    Sana demiştim. Kesinlikle ejderhalar burada olmalı. dedi Pıtır. Hızla içeri koştu. Bir süre sonra elinde düz bir tahta parçasıyla geri döndü.

    Ben kalkanımla seni korurum. Sen de kılıcınla ejderhaya vurursun. Hadi gidelim.

    Köy meydanı pek uzak değildi. Kısa bir yürüyüşten sonra tanıdık evlerin arasından geçmeye başlamışlardı bile. Umut ettiklerinin aksine yolda hiç bir yaratığın saldırısa uğramadılar.

    Köy meydanı aslında yakınlardaki nehirden gelen leziz suyun aktığı bir çeşmeden oluşan büyükçe bir açıklıktı. Açıklığın etrafında manavlar, demirciler, büyükçe bir han ve çeşit çeşit el yapımı tahta oymalar satan çeşitli dükkanlar vardı. İnsanlar oradan oraya koşturuyor, çocuklar oyunlar oynayıp etrafı toz duman yapıyorlardı. Çeşmeden su dolduran kadınlar ağır yüklerini dökmemeye çalışarak evlerinin yolunu tutuyor, işi gücü olmayan kimi erkekler gündüz vakti kendilerini hanın soğuk gölgelerine ve biranın getirdiği hayallere bırakıyordu.

    Ama bugün köyde sanki ayrı bir heyecan, ayrı bir gürültü vardı. Pire ve Pıtır bile bunu daha meydana adım atmadan anlamışlardı.

    Yanlarından hızlı adımlarla geçen insanlar hızla meydana doğru gidiyordu. Evler boşalmış gibiydi.

    Sokak aralarından birinde arkadaşlarını gördüler.

    Hey çocuklar! diye bağırdı Pire.

    Gürültü ve kahkahalar arasından Pire’nin sesini ilk duyan şişman dostları Tosum oldu.

    Pire, Pıtır! Hızla iki kardeşin yanına doğru koştu. Koşarken koca göbeği hop hop sallanıyor, tombul yanakları bir aşağı bir yukarı oynuyordu. Koca göbeği ve kızıl saçlarıyla Tosum köy kadınlarının mıncıklamayı en sevdiği çocuklardan biriydi.

    Selam, dedi. Nefes nefese kalmıştı. Gelsenize teyzem çarşıya gitti diye bir oynuyoruz.

    Yok ben o oyunu sevmem, dedi Pire.

    Yaşlı oduncu dedeye kılıç yaptıracağız, dedi Pıtır. Konuşurken kafasının tepesindeki fıskiye saçları oynuyordu.

    Bugün meydanda bir gösteri falan mı var? dedi Pire.

    Evet, büyük reisin askerleri geri dönmüş. Ormanın en uzak köşesine kadar gitmişler. Orada bir sürü canavarla savaşmışlar. Bir tane canavarı da esir almışlar, durup biraz düşündü Gork ya da ork gibi bir ismi vardı sanırım canavarın. Ben gördüm çok çirkin bir şey. Komik bir yaratık.

    Duydukları iki kardeşi de heyecanlandırmaya yetmişti. Ork mu dedin? İkisi de birbirine baktı. Bu yaşlı oduncu dedenin kimi zaman onlara anlattığı canavarlardan olmalıydı.

    Askerler daha ne kadar burada duracakmış? diye hevesle sordu Pıtır. Capcanlı bir ork görmeyi kaçırmak istemiyordu.

    Bilmiyorum. Sanırım sadece dinlenmek için gelmişler.

    Tosum oyuna geri dönerken iki kardeş meydana doğru koşmaya başlamıştı.

    Köy meydanı oldukça kalabalıktı. Herkes meydanın bir köşesine toplanmış, önünde huşu verici parlak zırhlara bürünmüş bir adamın durduğu tahtadan bir kafese bakıyordu. Kadınlar korkuyla karışık bir merakla kafesteki yaratığı izlerken kimisi çocuklarının gözlerini kapatıyor, kimisi de canavara daha yakından bakmak isteyen çocuklarını zapt etmeye çalışıyordu. Erkekler daha uzak bir köşeden olan biteni izleyip bilmiş bilmiş bakıyor, kendi aralarında bir şeyler konuşuyorlardı.

    Kısa boyları yüzünden ne Pire ne de Pıtır kafesteki

    Enjoying the preview?
    Page 1 of 1