Professional Documents
Culture Documents
Araştırma Projesi
Teşekkür……………………………………………………………………………..…….2
Araştırmanın amacı………………………………………………………………..………3
Araştırmanın yöntemi……………………………………………………………..………3
Araştırma bulguları………………………………………………………………..………8
2)Gençlik örgütlenmeleri: nasıl bir yapı, nasıl bir örgütlenme, ne tarz bir strateji?..........12
d)Farklı grupların bir araya geldiği şemsiye yapılar ve ejderhayla savaşırken ejderhaya
dönüşmemek üzerine………………………………………………………………….…24
a)“Biz bir avuç insanız” vurgusu ve elitist, ilerlemeci bakış açısının izleri…………..…27
Sonuç yerine: Araştırmaya yönelik bir eleştiri: katılmamanın mantığı ve işlevi üzerine..39
Kaynakça…………………………………………………………………………………46
2
Teşekkür…
İstanbul Bilgi Üniversitesi Araştırma Fonu ve Açık Toplum Enstitüsü tarafından
desteklenip Gençlik Çalışmaları Birimi bünyesinde yürütülen olan Türkiye’de Gençlik
Politikaları Göstergelerinin Oluşturulması Araştırma Projesi kapsamında gerçekleştirilen
odak grup toplantıları için ev sahipliği yapmış olan Beyoğlu Yerel Sivil Güç Birliği
Merkezi, Ege Üniversitesi Murat Köşkü, Ankara-Adana-Diyarbakır Sivil Toplum
Geliştirme Merkezi Ofisleri, Toplum Gönüllüleri Vakfı Samsun İğne Deliği Gençlik
Merkezi, Adana İnisiyatif Sanat Kafe ve Van Gençlik Merkezleri ile bunu mümkün kılan
çalışanları ve sorumlularına teşekkür etmek isteriz.
Odak grup toplantıları için bize zaman ayırıp düşüncelerini içtenlikle ifade etmiş olan
genç arkadaşlarımıza ve onlarla buluşmamızı sağlamış olan gençlik çalışanlarına da
teşekkürlerimizi sunarız. Hiç kuşkusuz bu araştırma onlar olmasaydı gerçekleşemezdi.
3
Araştırmanın Amacı
Türkiye’de 15-29 yaşları arasında 19 milyon genç var ve bu gençler toplam nüfusun
%29’unu oluşturuyorlar. Yapılan araştırmaların gösterdiğine göre Türkiye’deki gençlerin
%4’ü bir üniversite kulübü, dernek, vakıf, sendika, inisiyatif, gençlik meclisi gibi
örgütlenme biçimlerinden en az birinde kendisini ifade ediyor. Bugün Türkiye’de 700’ü
aşkın gençlik derneği, 1500’ü aşkın üniversite kulübü ve neredeyse her ilde bir gençlik
meclisi var. Ayrıca 81 il ve 53 ilçede 134 gençlik merkezi Gençlik ve Spor İl
Müdürlükleri’ne bağlı olarak çalışmalarını sürdürmektedir. Üniversite gençlerinin
ihtiyaçlarına yönelik bir sendika, gençlerin kendilerini ifade edebilecekleri onlarca
platform ve inisiyatif mevcuttur. Gençlik derneklerinin kurduğu bir çok federasyon
bulunmaktadır.
Araştırmanın Yöntemi
Araştırmanın amacı doğrultusunda gençlerin sürece aktif bir şekilde dahil olabilecekleri
bir metod kullanılmış ve de gençlere belirli sorular eşliğinde farklı şıklara yanıt
verecekleri ve ardından rakamsal verilere ulaşılan anket metodu yerine, sınırlı sayıda
gençle beraber masa etrafında genellikle çay ve kahve eşliğinde rahat bir ortamda,
gençlerin kendilerini görece daha rahat ifade edebilecekleri bir ortam yaratarak, lafın lafı
açtığı ve gençlerin sorunları, ihtiyaçları, istekleri ve önerileri üzerinden konuşulan odak
grup metodu kullanılmıştır. Her ne kadar niteliksel araştırmalarda niceliksel
araştırmalarda ulaşılan genç sayısına oranla daha sınırlı bir sayıda gence ulaşılsa da
niteliksel araştırmalar, gençlerin deneyim, düşünce ve hissiyatlarını anlamada çok daha
ayrıntılı ve derinlikli bir analiz yapılmasına imkan tanımaktadır.
Gençlik örgütlenmelerinin farklı yapıları göz önüne alınarak her ilde birden fazla odak
grup toplantısı yapılmış, odak grup toplantılarından bir tanesi dernek, inisiyatif ve
platform çatıları altında faaliyet gösteren gençlerle, bir diğeri üniversite kulüp, öğrenci
temsilcilikleri gibi üniversite bağlantılı oluşumlarda faaliyet gösteren gençlerle ve bir
4
diğerinin de gençlik meclisi ve gençlik merkezlerindeki aktif gençlerle yapılmasına çaba
harcanmıştır. Ancak İstanbul’da gençlik meclislerine ulaşmakta ve odak gruba
katılımlarını sağlamakta güçlük çekildiğinden üçüncü odak grup sadece genç kadın
katılımcılarla yapılmış ve özellikle toplumsal cinsiyet konusu üzerine odaklanılmıştır.
Van’da ise gençlik meclisi ve gençlik merkezleriyle beraber bir odak grup, üniversite
oluşumları ve farklı sivil toplum kuruluşlarıyla bir odak grup olmak üzere toplam 2 odak
grup gerçekleştirilmiştir.
14 Eylül 2009-13 Şubat 2010 tarihleri arasında 7 farklı ilde (İstanbul, Ankara, İzmir,
Adana, Samsun, Diyarbakır ve Van) toplam 20 odak grup toplantısı gerçekleştirilmiş
ve 135 kişiyle (59 kadın, 76 erkek) görüşülmüştür. Odak grup toplantılarının süresi ise
katılımcı sayısına ve de katılımcıların sahip olduğu zamana göre farklılık göstermiştir.
Araştırmacılar bir buçuk saat ile iki buçuk saat arasında bir sürede odak grup toplantısını
tamamlamayı planlasalar da devam eden konuşmayı kesmemeye dikkat göstermişlerdir.
Odak grup toplantıların en kısa olanı 1 saat 38 dakika, en uzun olanı 3 saat 37 dakika
sürmüştür ve analiz 53 saat 58 dakikalık (yaklaşık 54 saatlik) deşifre üzerinden
yapılmıştır. Ayrıca bu odak grup toplantılarının bitiminin ardından alanda çalışan
profesyonel gençlik çalışanları olarak Toplum Gönüllüleri Vakfı’nın saha departmanıyla
bir odak grup toplantısı yapılmış ve onların gençlik alanındaki deneyimlerinden de
faydalanılmıştır. Bu odak gruba 4 erkek, 2 kadın katılımcı olmak üzere 6 kişi katılmış ve
odak grup toplantısı 2 saat sürmüştür.
Saha araştırmasına başlamadan önce her odak grupta ortak olarak sorulacak sorular
belirlenmiş ancak ardından odak grubun özelliklerine göre, katılımcıların dile
getirdiklerine göre farklı konulara değinilebileceği konusu göz önünde bulundurulmuştur.
Yapılan tüm odak grup toplantılarında hazırlanan ortak sorular baz alınsa da odak grup
toplantılarındaki katılımcıların dillendirdiklerine göre farklı konulardan da bahsedilmiştir.
Bu konuda araştırmacılar elden geldiğince kendi gündemlerini gençlere empoze
etmemeye çalışmışlardır. Ortak sorular, ilk önce gençlerin kişisel bilgilerini alarak,
ardından ise gençler hakkında düşüncelerini alarak devam etmiş, katılım ve gençlik
alanında yöneltilen sorularla devam etmiştir. Bu farklı başlıkların altında ise gençlere
sorunları, ihtiyaçları, istekleri ve önerileri sorulmuş ve elden geldiğince rahat bir tartışma
ortamı sağlanmaya çalışılmıştır (Ortak soru başlıkları için bakınız raporun son kısmında
kaynakçadan önce bulunan “Odak Grup Soruları” bölümü).
5
çıkartıldıktan sonra bu gruplarla araştırmayı ve kapsamını anlatmak için bağlantıya
geçilmiş ve 16-26 yaş aralığı içinde bir katılımcının odak grup toplantısına katılması
sağlanmaya çalışılmıştır. Her gençlik grubundan 1 katılımcı davet edilmesi erkek-kadın
oranlarının dengede tutulmasını zorlaştırmıştır. İki katılımcının gelmesinin talep edilmesi
durumunda 1 erkek, 1 kadın katılımcı talep edilerek kadın-erkek eşitliğinin
sağlanabilmesi mümkünken rahat konuşma ortamının sağlanması için odak grup
toplantısını 6 ila 8 kişi arasında tutulmak istenmesi bazı grupların kadın ağırlıklı, bazı
grupların ise erkek ağırlıklı olmasına sebep olmuştur. Toplam katılımcı sayısında kadın-
erkek oranlarına bakıldığında 59 kadın, 76 erkek katılımcı olduğu göze çarpmaktadır. Bu
oran farklılığı her odak grup toplantısında toplumsal cinsiyet üzerinde durularak ve
İstanbul’da gerçekleştirilen üçüncü odak grup toplantısını sadece genç kadın
katılımcılarla yapılarak bir nebze olsun dengelenmeye çalışılmıştır. Ayrıca belirtmek
gerekir ki, her ne kadar odak grup katılımcı sayısı 6 ila 8 arasında tutulmak istenmiş olsa
da bazı son dakika iptallerle bazı odak grup toplantıları çok daha az sayıda gencin
katılımıyla, bazı odak grup toplantıları ise arkadaşlarından duyup da katılmak isteyen
katılımcıların gelmesiyle beklenilenin çok daha üstünde gerçekleşebilmiştir (örneğin
İzmir’deki öğrenci kulüpleri, ÖTK’lar ile yapılan odak grup toplantısına 16 kişi
katılmıştır).
Yapılan odak grup toplantılarının tarihleri, yapıldığı il, katılmcı sayısı ve odak grup
süreleri aşağıdaki tabloda belirtilmiştir, ancak araştırma etik kuralları çerçevesinde
katılımcılarla birlikte alınan karar doğrultusunda raporda katılımcıların ve kurumların
isimleriyle kimliklerini açığa çıkaracak kişisel özelliklerine yer verilmemiştir.
6
13 Adana,26/12/2009 STKlar, oluşumlar, 5 kişi 3 saat
inisiyatifler (3 kadın, 2 erkek)
14 Adana,26/12/2009 Üniversite 4 kişi 2 saat 7 dakika
kulüpleri, ÖTKlar (2 kadın, 2 erkek)
15 Adana,27/12/2009 Gençlik merkezleri, 8 kişi 2 saat 46 dakika
gençlik meclisleri (4 kadın, 4 erkek)
16 Diyarbakır,09/01/2010 STKlar, oluşumlar, 7 kişi 3 saat 37 dakika
inisiyatifler (2 kadın, 5 erkek)
17 Diyarbakır,10/01/2010 Gençlik merkezleri, 7 kişi 2 saat 26 dakika
gençlik meclisleri (7 kadın)
18 Diyarbakır,10/01/2010 Üniversite 9 kişi 2 saat 33 dakika
kulüpleri, ÖTKlar (2 kadın, 7 erkek)
19 Van, 13/02/2010 Gençlik merkezleri, 9 kişi 2saat 38 dakika
gençlik meclisleri (4 kadın, 5 erkek)
20 Van, 13/02/2010 STKlar, oluşumlar, 7 kişi 3 saat 6 dakika
inisityaifler ve (7 erkek)
üniversite kulüpleri
Araştırma Bulguları
İlk olarak belirtmek gerekir ki, bu araştırma birbiriyle çok çelişen bulgular sunmaktadır.
Bu açıdan araştırmanın asıl vurguladığı nokta çok karmaşık bir olgu ile karşı karşıya
olduğumuzu göstermek ve konu gençlerin katılımı ya da örgütlü gençlerin sorunları,
ihtiyaçları istekleri ya da önerileri olunca kesin ve net reçeteler sunmanın ne kadar zor
olduğunu gözler önüne sermektir.
7 farklı ilde 16-26 yaşları arasında gençlerle yapılan 20 odak grup toplantısına dayanan
bu kapsamlı araştırma hiç şüphesiz çok derinlemesine analizi hak eden verileri
sunmaktadır. Aynı materyale pek çok farklı açılardan bakmak mümkün olan zengin bir
veri tabanı bu araştırma raporu ekseninde, 1)gençlik alanının genel özellikleri,
2)örgütlenmelerin yapıları ve yapısal sorunları ve 3)sivil toplumun bir parçası olan
örgütlü gençler üzerine yapılan analizler üzerinden yola çıkılarak üç ana eksen etrafında
analiz edilecek ve 4)bu üç ekseni de yatay kesen bazı ortak noktalar (genç olmak,
toplumsal cinsiyet, ekonomik sorunlar, büyük kent- küçük kent ayrımı, bölgesel
farklılıklar) üzerine de analizi genişletmekle yetinilecektir.
7
Gençlik alanı bugün gittikçe genişleyen oldukça heterojen bir alan olarak karşımıza
çıkmaktadır. Gençlik çalışması (youth work)1 ve gençlik çalışanı (youth worker)
kavramları da son on yıldır Türkiye’de özellikle Avrupa Konseyi, Avrupa Birliği ve
Birleşmiş Milletler gibi bu konuda yoğun çalışmalar yürüten kurumlarla işbirliği içinde
kullanılmaya başlanmıştır. Her ne kadar gençlik çalışması, genellikle Avrupa Konseyi,
Birleşmiş Milletler ve Avrupa Birliği tarafından üzerine kafa yorulan bir konu olarak
karşımıza çıksa da, Türkiye’de kendini gençlik çalışanı olarak tanımlayanlarının pek
çoğunun gerek aldıkları eğitim gerek ise kullandıkları Pusula Eğitim Kitapçıkları, Avrupa
Konseyi ve Avrupa Birliği ile bağlantılı olsa da aslında gençlik çalışmasının tanımını
genişlettiğimizde çok farklı yapıların gençlere yönelik çalışmalarda bulunduğu
gözlenmektedir. Gençlere yurt ve benzeri hizmetler ulaştıran dinsel cemaatlerden,
gençlere yönelik siyasal içerikli örgütlenmeler içinde olan Ülkü Ocakları’ndan, Alperen
Ocakları’na farklı kurumlar- her ne kadar gençlik çalışması jargonunu kullanmasalar da-
gençlik alanı içinde faaliyet göstermektedirler.
Sivil toplum alanının- içinde gençlik alanı da olmak üzere- ne kadar heterojen bir alan
oluşturduğu yapılan odak grup toplantılarında altı çizilen konulardan bir tanesi olmuştur.
Odak grup toplantılarına katılan gençler, toplumda sivil toplum örgütü deyince tam bir
netlik olamadığını ve de yüzde olarak bakıldığında en büyük oranın hemşehrilik
dernekleri, cami yaptırma dernekleri gibi derneklerin başı çektiğini belirtmektedirler.
Örneğin, Samsun’da yaptığımız ilk odak grup toplantısına katılan erkek katılımcılardan
bir tanesi bir ödev için STK’lar hakkında istatistik bilgi edinmesini ve sivil toplum
alanının ne kadar heterojen bir kitle olduğunu anlamasını şu kelimelerle anlatmaktadır:
-Bir şey söyliycem. Lise döneminde öğretmenin verdiği bir ödev üzerine ben bir STK’ya gidip bir
röportaj yaptım. […] Orda şu şeyi çok merak ediyordum mesela. Memleketimde olan STK’ların
%90’ını memleket denmiş olduğunu gördüm. Burada da aynı şekilde sadece orda değil, Samsun
içinde de aynı. Bilmiyorum araştırmadım ama bu ülke genelinde sanırım böyle bir sorun var.
Memleket dernekleri ya da yardımlaşma dernekleri gibi dernekler herhalde kahvehane tarzı
dernekler olmuş. Dolayısıyla insanların bu konuda da bir sıkıntısı var. Dernek evet, örgüt ama ne
yapıyor? İşte orda gidip okey oynuyorlar, tavla oynuyorlar, çay içiyorlar, muhabbet ediyorlar.
Kıraathane olmuş artık yani.
-Amaç o zaten.
-Geçen sene ben bu konuyla ilgili yerel gazetede bir araştırma yapmıştım. Samsun’da binlerce
dernek var. Bu derneklerin yarısı camii yaptırma ve yaşatma derneği. Diğer bir yarısı da güvercin
severler işte horoz koşturanlar derneği.
-(gülerek) Lale severler derneği.
-Hah. Lale severler derneği tarzında.
-Evet o benim çok dikkatimi çekmişti. O kadar fazla aslında Samsun’da dernek var ki… Yani
binlerce dernek var. İşte bir de Rumeli Göçmenleri Derneği kurmalı buraya. Böyle bir sıkıntı var.
O yüzden insanlara STK dendiği zaman hep memleket derneklerini algılama gibi bir sıkıntı var.
Ee ne yapıyorsun orda? Okey mi oynayacak diyebilir yani hiç tanımayan bir insan. İşte sıkıntı
burada başlıyor. Onu anlatmakla başlıyor.[…]
8
Odak gruplara katılan gençlerden bazıları bu algıdan da rahatsız olduklarını
belirtmişlerdir. Adana’da gerçekleştirilen ilk odak grup toplantısında Aşk-ı Memnu adlı
diziden yola çıkarak genç bir kadın katılımcının yaptığı analiz bu açıdan açıklayıcıdır:
-Yanlış olarak görüyorum sözünüzü kesiyorum ama orada [Aşk- Memnu dizisi] da bir dernek
işleme muhabbeti var belki karşılaşmışsınızdır orda da bir dernek geçiyor. Dernek aşırı zengin
dernek böyle elinde sadece sosyetenin elinde olan bir şey gibi gösteriliyor ve o dizi çok fazla kişi
tarafından izleniyor.
-Araştırmacı: Aşk-ı Memnu’dan bahsediyorsun değil mi?
-Hani benim orda en böyle dikkatimi çeken mesele oydu hani dernek olarak bir diyelim ki bir
oluşum ki derneğe girişleri de aile işi olarak yapmışlar mesela. Hani çok itici bir konu, bence itici
bir durum bilmiyorum dikkatinizi çekti mi hani.
Tüm bu heterojenliğin için de bir de proje bazlı olarak hareket eden, profesyonelliği öne
çıkartan, bu profesyonellik içinde de “amatör ruhu” göz ardı eden ve kimi zaman da
kendi çıkarları doğrultusunda istismarlara da başvurabilen bir grubun varlığı
eleştirilmektedir. İzmir’deki odak grup toplantılarından üçüncüsüne katılan iki genç
katılımcı arasında geçen konuşma bu konu hakkında aydınlatıcıdır:
[...] Çünkü ben şunu görüyorum: Örneğin hibe açılıyor. Hibe… Ya olay şu. Toplumsal… Ya olay
şu olmalı hani, ben toplumsal bir fayda üretmek için şu soruna yönelmek istiyorum. E bunun için
önce projemi yazayım ondan sonra hibe arayayımdan ziyade abi işte 15 binlik, 20 binlik ya da işte
daha büyük bir şey yapayım, 100 binlik, 150 bin dolarlık işte hibe açılmış, konusu da şu şuymuş,
hadi buna proje yazalım cebimize para girsin diye bu sefer projeci olmaya başlıyorsun. Şimdi bir
kere bu şeyde de var. Artık bu işte hani yaşlanmış, yıllanmış değil, gençlerde de maalesef öyle bir
konu var. Yani o işi yapmak için yapıyorsun. Aslında sorun…
[…]
Az önce yine bahsettik. Şimdi mesela bu hibeler, Avrupa Birliğinin özellikle gençlik programlara
yüksek işte 10.000, 20.000 avrolar konusu. Buna benzer hibeler, çok fazla şeyler var. Hani bunu
almak da çok zor değil. Proje yazıyorsunuz taslağa göre. Ona göre gönderiyorsunuz, kabul
ediliyor. Burada suistimal çok oluyor. Ve ben böyle insanları çok fazla görmeye başladım. Bu
benim motivasyonumu düşürüyor, başkalarının da düşürebilir. İnsanlar bir proje yaparken hani biz
bu parayı şey yapalım işte başka şeyleri de fatura edelim, buradan bize para kalır. Bunu yapan çok
şahit oldum, çok fazla var. Ve biz mesela bir şey yaparken 4-5 arkadaş, toplanıp işte proje
yapalım, onun faturasını her şeyini tamamlayalım, cebimizde para kalmasın bütün paramızı
katılımcılarla harcayalım, Avrupalı gençlerle harcayalım derken, böyle bir şey varken buna insan
üzülüyor, motivasyonu düşüyor. Bu nasıl önlenebilir bilmiyorum, suistimal var gerçekten. Hani bu
suistimal olunca, hep aynı insanlar proje yapıp hep onlar katılınca, bu sefer başka insanlar dahil
olamıyor hani birçok gencimiz var yurtdışı görmemiş, bu tür etkinliklere katılmamış.
Ayrıca belirtmek gerekir ki, odak grup toplantılarımızda projelerle ve hibelerle oldukça
profesyonel olarak çalışan dernek ve kulüplerde aktif olan gençler bu yapılar ile şirket
yapısı arasında benzerlik kurmuşlar, hatta sivil toplum kuruluşunda şirkette staj yaparak
öğrenilenden daha fazla şey öğrenildiğini savunanlar olmuştur.
Tüm bu farklı sivil toplum tanımlamalarına bir de sivil toplum alanında oldukça yaygın
olan bir başka sınıflandırmayı hizmet odaklı sivil toplum kurumlarıyla savunuculuk
yapanlar sınıflandırmasını da eklemek mümkündür. Odak grup toplantıları bu iki farklı
sivil toplum kuruluşları arasında farklılıklar olabildiğini, hedeflerde ve vizyonda
farklılıklar olabildiğini ve hatta bazı zamanlar belirli gerilimler oluşabildiğini
göstermiştir. Hizmet veren örgütlenmelerin içinde olan gençler kendilerinin somut
9
çözümlerle geldiklerini ve çözümün bir parçası olduklarını belirtir ve savunuculuk
yapanları sadece konuşup çözüm üretmemekle suçlarken, savunuculuk yapanlar ise
hizmet odaklı örgütlenmeleri köklü çözüm bulmamakla suçlayabilmektedir.
En son olarak belirtmek gerekir ki, gençlik alanı üzerine yapılan tüm bu gözlemler
Türkiye’deki sivil alanın tümüne de genellenebilecek niteliktedir. Bu araştırma her ne
kadar gençlik alanı üzerine odaklansa da hiç kuşkusuz Türkiye’deki sivil toplum üzerine
de önemli bilgiler sunmaktadır ve de gençleri toplumdan ayrı bir kategori olarak almak
yerine onları yaşadıkları toplumun bir parçası olan kategorilerden bir tanesi olarak almak
daha yerinde olacaktır.
2) Gençlik örgütlenmeleri: nasıl bir yapı, nasıl bir örgütlenme ne tarz bir strateji?
Bu araştırma kapsamında 7 farklı ilde yapılan 20 farklı odak grup toplantısı, gençlik
örgütlenmeleri üzerine net çözüm önerileriyle gelmenin ne kadar zor olduğunu, konunun
(tıpkı tüm sosyal olgular gibi) son derece karmaşık ve çetrefilli olduğunu göstermiştir.
Odak grup toplantılar esnasında en çok üzerinde durulan noktalardan yola çıkarak
yaşanılan deneyimleri aktararak Türkiye’de örgütlenme konusunun gençlik boyutuna ışık
tutulmaya çalışılacaktır.
2
Tüm metin boyunca yapılan vurgular yazara aittir.
10
yandan iyi bir diplomayla mezun olmak zorundasın işte o diplomayla meslek kazanacaksın
dolayısıyla ders sorumlulukların var. Bir yandan işte gönüllü olmak maddi de maddi anlamda da
gönüllüğe getirdiği oranda zaten hani senin gelirin yokken bir de bunlar ekleniyor ve hani kendini
ifade etmek adına gireceğin ortam zaten senin kazanarak çalışman gereken de bi ortam, yani
kimse sana al sana burda mekan verdik gel kendini ifade et, işte etkinlik mi yapmak istiyosun
kardeşim istediğin etkinliği yap biz seni destekleriz demiyor.
Gençler açısından gençlik dönemi zaten pek çok mağduriyet ve kendini ispat etmeye
yönelik bir savaş haline dönüşmüşken kendini ifade etme ya da düşüncelerini ifade etme
ya da sosyalleşme için herhangi bir örgütlenme içine girmek kimi zaman bir “lüks”
olarak algılanabilmektedir. Sistem daha çok gençlerin katılması yerine katılmaması
üzerine kurulmuş olduğundan gençlerin örgütlenmeleri açısından oldukça önemli
sorunlar var gibi gözükmektedir. Bu örgütlenme zorlukları her kitle için var olsa da
yetişkin merkezli toplumda örgütlenme konusu gençler için daha da zorlaşmaktadır.
Gerek mekan bulma gerek ise finansal bakımdan en avantajlı grup olacaklarını tahmin
edeceğimiz öğrenci kulüplerinde aktif olan gençler dahi kuruluş aşamasında çekilen
zorluklar, bürokratik işlemlerin bezdirici bir unsur olması, yapılan etkinlikler için
finansman bulma zorluğu gibi konulara yaptığımız odak grup toplantılarında sık sık
değinmişlerdir.
Ankara’da gerçekleştirilen odak grup toplantılarından ilkine katılan bir genç kadın
katılımcı, gençlere bir yandan yöneticiler tarafından bir şey yapamaz bir kategori olarak
yaklaşılırken diğer yandan belirli taleplerle çıkarlar doğrultusunda hareket etmeye
yöneltilmeye çalışıldığını şu sözlerle açıklamaktadır:
Bizim üniversitemizde de var aslında böyle bir sorun. Ya hani algıyla ilgili bir sorun var dedik ya
aslında bunun tam tersi durumlarda yaşanabiliyor. Hani evet gençler birşey yapamaz, işte
gençlerin sözünü dinlemeyelim işte SKS’ler birşey vermesin hani siz yaparsanız başkası da yapar
filan modunda. Hani bunun tersi yaşanan durum da var. O da şöyle: hani bize diyolar ki işte şunu
yapın bunu yapın. Hani bizim her istediğimiz veriliyor SKS tarafından çok fazla destekleniyor
ama bu genç olduğumuz için değil ya da işte bizim yaptıklarımızın önemli olduğu için hani bizi
destekliyolar çünkü üniversitenin böyle bir reklama ihtiyacı var yani bir yerde. Hani evet gençler
destekleniyor bir yerde öyleler bir çok yerde burdan baktığında gençler destekleniyomuş gibi
görünüyor ama orda gençler önemli olduğu için değil ya da gençlerin yaptıkları önemli olduğu
3
Ayrıca Türkiye’de tarihsel olarak gençlerin nesne ve öznelik serüveninin ayrıntılı bir analizi için bakınız,
Neyzi (2001).
11
için değil hani bize çok fazla emrivaki gelebiyor. Bir anda işte özel etkinlik örnekleri veriliyor
önümüze hani bunlardan yapar mısınız filan gibi hani bizim belli bir yerde tabiiki bi tavrımız var
hani hayır işte bu şekilde söylerseniz işte bu şekilde gelirse bize istekler biz bunu
gerçekleştiremeyiz, sonuçta bizim kendi içimizde aldığımız kararlar fikirler bunlar üzerinden
gideriz filan gibi ilerliyoruz ama algı işte gençleri çalıştıralım onların çok güzel yaptığı etkinlikler
var biz bunları kullanalım bu sayede de belki kendi reklamımızı yapmış oluruz yada işte bakın
bizim üniversitemizdeki gençler de bunları yapıyor birilerine gösterip bunun üzerinden prim
yapıyor. Hani bu maksatlada gençleri destekleyen alanlar var..
Özellikle siyasal partiler gibi geleneksel siyaset kurumlarında (Caymaz, 2008; Yılmaz,
2009) ve de yerel yönetimlerde örneğin belediyelerde gençlerin nesneleştirilmesinden
odak grup toplantılarımıza katılan gençler tarafından sık sık yakınılmıştır. Üstelik sadece
bu kurumlarda değil aynı zamanda üniversite yönetimi tarafından da öğrencilere nesne
yaklaşımıyla yaklaşılabilmektedir. Örneğin, Samsun’da gerçekleştirilen ikinci odak grup
toplantısında dile getirilenler gençlerin üniversiteler veya belediyeler gibi kurumlar
tarafından gerçekten değer verilmeyen, nesne olarak görüldüklerini hissettiklerini açıklar
niteliktedir:
-Ben bir şey daha dile getirebilir miyim bu problemle ilgili. Bir de üniversiteler bence birincisi
kulüpleri çok fazla önemsemiyorlar. Ama üniversite sayfasında o kulüplerin tanıtımı ile ilgili
şaşalı şeyleri yapmaya geldikleri zaman o fotoğrafları göstermek çok hoşlarına gidiyor. Şu
resmen,siz evet yapın, edin ama bize dokunmayın. İşte para da istemeyin bizden.
-Ama böyle sürüyor yani bu.
-Hah işte bu var. Önemsenmemek yani, üniversite kulüplerinin önemseniyormuş gibi sitelerde
gösterip, aslında hiç de destek alamaması da bence en büyük sorunlardan bir tanesi. Bu ayrıyetten
şunu da dile getirmek istiyorum. Yanlış anlamayın. Gençlik meclisi için de aynı durum geçerli.
Belediyede mesela herhangi bir çalışma olduğu zaman evet gençlik meclisi de katıldı buna.
Gençlik meclisi de gençleri burada var deniyor. Ama herhangi bir proje yapıldığı zaman ya da
destek istenildiği zaman biz belki kendi cebimizden ödeyip daha sonra işte zar zor koşullarda
almaya çalışıyoruz. Burda da aynı evet bizim gençlik meclisimiz var. Evet reklamımızı yapın.
Çalışın, biz buradayız ama bir şey istemeye geldiği zaman ah biraz daha durun, bekleyin, şu günü
bekleyine getiriyorlar. O yüzden kulüplerle biraz belediyeleri bu yönde şey yapıyorum ben.
Kurumsal yerler oldukları için bunun büyük bir sorun olduğunu düşünüyorum ben.
Önemsemiyorlar,sadece reklam...
Etkinlikler için finansman bulmakta zorluk çekilirken genelde gençlik alanında aktif olan
gençlerin kendi katılımlarını sağlarken kendi ceplerinden para ödemesi gerekmektedir.
Bu durum gençlerin kendilerini içinde aktif oldukları STK’lar tarafından sömürüldükleri
12
hissiyatını da beraberinde getirebiliyor. İzmir’de üçüncü odak grup toplantımıza katılan,
farklı gençlik oluşumlarında aktif olan genç bir kadın katılımcının bu konuda söyledikleri
bu hissiyatı anlamak açısından önem taşıyor:
Yani şu oluyor ben işte biraz önce onu söyledim. Ya bugüne kadar ödediğim telefon faturalarını
biriktirseydim şimdiye kadar çok şey yapardım. Mesela kalkıp istediğim herhangi bir hayalimi
gerçekleştirebilirdim. Ama şey gibi, hani gönüllüyüm sömürülüyorum yani moduna giriyor. Çünkü
bir iş yaparken ya hani bu derneklerin de, yani dernek olmasına da gerek yok, kimle çalışıyorsak
aslında onların da böyle bir sorumluluk gütmesi gerektiğini düşünüyorum. Sonuçta genç insanlar
geliyorlar, bir motivasyonla geliyorlar. Hani bazen şu oluyor, ne kadar giderse gider. Hani
müşterinin, müşteri belki de doğru değil ama o gönüllünün uzun vadeli sürdürülebilir bir ilişki
kurulmasından ziyade belki de işte kısa vadeli gelsin gelsin gitsin, hani önemli değil onu
kaybetmek. Yani işte onu diyorum. Yani işte örneğin tekvando festivaline 3000 adam lazım. O
3000 tane adamın hangi 3000 tane adam olduğu ya da o 3000 sayısına, 3000 aslında 3000 iyidir
hani, o orada kalabilir. Ama 9000’e çıkarayım ve onları şöyle daha etkin ve onlar için de şöyle
faydalı çalışayım düşüncesinden ziyade şey var, ya işte olsun gelsin, ben bunu yaşıyorum, çok
para harcıyoruz yani gönüllüyken bile inanılmaz derecede. Ve hayatımızda bu sefer şey, bunun
fırsat maliyetini düşünmek zorunda kalıyorsun. Ben şunu biliyorum, gönüllü olarak mesela bir
eğitim vermeye gitmek için çağrılıyorsunuz. Ama mesela gidemediğimi biliyorum. Halbuki
gitmeye niyetliyim ama karşı tarafın da mesela şunu yapması lazım o eğitimi almak istiyorsa. Hadi
o da bir şey koyacak, benim yol paramı ödeyecek mesela. Bunu bile yapmıyoruz. Çünkü şey var
gene burada. Ha ne de olsa geliyor. Ya halbuki bunun bana maaş olarak bir şey dönmüyorsan
bile bunun değerini bilmen gerekiyor. Ha, evet o emeğin de bir karşılığının olması gerekiyor.
Ayrıca katılımın gençlere maddi bir yük getiriyor olması pek tabii ki kim katılıyor
sorusuna genelde katılanların orta sınıf olduğu vurgusunu da beraberinde getiriyor ve
gençlik sivil alanı daha çok orta sınıf gençlerin aktif olarak katıldığı bir alan olarak
karşımıza çıkıyor.
Benzer şekilde İzmir’de gerçekleştirilen ilk odak grup toplantısında iki genç kadın
katılımcının paylaştıkları gençlerin örgütlülüğü ilk başta ailelerine anlatmakta zorunda
13
kaldıklarını ve eğer onların desteklerini alamazlarsa katılımlarının zorlaştığını açıkça
göstermektedir:
-Çünkü gençler bu konularda kendilerini çok yalnız hissediyorlar. Aileniz sizi desteklemiyorsa,
sonuçta ailenizden destek alıyorsanız, görüşmeye gitmek için o yol parasını ailen sana veriyorsa
ama ailen senin gitmeni istemiyorsa sonuçta gene gidemiyorsunuz o parayı vermediği için. Aile
daha önceden bir bilince sahip değilse gönüllülük işlerinde olmanız çok zor oluyor. Devlet sizi
desteklemiyorsa o ayrı bir zorluk oluyor. Okul zaten desteklemiyorsa o apayrı bir sorun oluyor. O
yüzden gençler çok güçsüz kalıyor gönüllülerin çoğunluğunu kapsamalarına rağmen.
[…]
-Belki de bu noktada hani örgütlenme bilincinin verilmemesi ve de ayrıca toplum tarafından
örgütlenmenin her zaman şey olarak görülmesi... Ben şeyi hatırlıyorum, annemin hani sağ-sol
aman yavrum sakın girme bunlara, hani örgütlenme.. Sanki hani gençlerin bir araya gelmesi onlara
göre kötü bir şey ve gençlerin enerjisinden hani bunlar kutuplaşmaya yol açacak, hani
örgütlenmeyin. Kendi başınıza dağılın, geleceğinizi düşünün. Kısa yoldan para kazanma yolunu
bulun. Bu yüzden sivil toplumların bir yönü hep eksik kalıyor belki de.
Öncelikle söylemek gerekir ki, gençler zaten hali hazırda güç ilişkilerinin olduğu,
hiyerarşinin olduğu ve bürokrasinin ağırlığının hissedildiği bir ortamda yaşamaktadırlar.
Odak toplantılarımıza katılan gençlerin büyük çoğunluğunun üniversite öğrencileri
oldukları düşünülürse, bu gençler zaten oldukça hiyerarşik bir kurum olan üniversitenin
bir parçasıdırlar ve Samsun’da gerçekleştirilen ilk odak grup toplantısında erkek bir
üniversite öğrencisinin de belirttiği gibi bu hiyerarşik sistemin en altında öğrenciler yer
almaktadırlar ve de bu sistem içinde “sindirilmektedirler”:
Mesela üniversite içerisinde öğrenciler sindiriliyorlar bir şekilde ki bunu en çok yapan benim
kendi düşüncem hocalar. Bir şekilde bir sistem var onlarda başını bence rektörlük çekiyor. Ordan
14
dekanlıklara dağılıyor, ordan bölüm başkanlıklarına sonra akademisyenlere en son öğrenciye
ulaşan taraf bu döngüde hocalar kral. Ama hocalardan da kral var. Hocanın kralından da kral var.
Birbirlerinden korkuyorlar ama sindirilmeye çalışılan hep öğrenci oluyor.
Bir de şey ya ben birazcık da hiyerarşi konusuna takılıyorum. Çünkü şey var, yani şimdi birçok
sivil toplum kuruluşları, bu biraz şemsiye örgütlerde biraz daha değişiyor ama birçok sivil toplum
kuruluşunda da bir hiyerarşi olayı var ki maalesef yıkılmıyor. Yani şundan kaynaklanıyor. Bu
aslında siyasette de böyle, hani ben geliyorum orada yıllarca oturup kök salacağım. Ya da hani
başbakan olarak öleceğim, mezar taşıma o sıfat kazınacak gibi. Yani bu gençlikte de var. Halbuki
değişimden ve değişerek gelişmekten bahsetmek daha uygun olurken ben hiyerarşi görüyorum. Bu
da şey yapıyor, ya yeni insanların sürece dahil olması konusunda sıkıntı yaratıyor çünkü her şeyi
ben biliyorum diyen bir insanın yanında ya da sizinle bilgiyi paylaşmayan bir insanın yanında
maalesef ki kendinizi güvende hissedemiyorsunuz ve motivasyonunuz kayboluyor. Ya ben zaten
hiçbir şey bilmiyorum ya da ben zaten bu işi başaramam, kendine insanın güveni kırılıyor.
Halbuki hani bu alanda da yıllarını biraz vermiş hani rütbelenmiş, kıdemlenmiş insanların birazcık
daha şey olması gerekiyor kendi çalışmalarımızdan yola çıkarak söyleyeyim, paylaşımcı olması
noktasında sıkıntı olduğunu görüyorum. Ve şey var, yani bu öğrenci kulüplerinde de böyle, birçok
dernekte de böyle, neredeyse bir özel devlet dairesinde ya da özel sektörde büyük çaplı bir
firmanın içerisinde olan hiyerarşiden daha fazlası burada var. Yani onu da görüyorum. Hem çok
15
demokratik değiller hem yatay hiyerarşinin daha etkin bir şekilde uygulanması gerekiyor ki işte
gene dediğim gibi bireyler birbirleriyle mücadele ve rekabet içerisinde olursa bu zaten ilerleyemez
diye düşünüyorum.
Lider ve liderin çevresinde oluşan gruplar, grup içindeki sıkı bağlar grubun dışarısında
kalan kişiler tarafından içine girilmesi zor, kendi içine kapalı bir görünüm
yaratabilmektedir. Bu nokta da “gençler katılmıyor deniliyor siz buna katılıyor
musunuz?” sorusuna verilen yanıtlar arasında yer aldı ve gençlerin katılımını sağlamak
için kapalı değil dışarıya daha açık örgütlenmelerin öneminin altı çizilmektedir.
İstanbul’da farklı dernek ve STK’ların bir parçası olan gençlerle yaptığımız odak grupta
iki katılımcı arasında geçen konuşma konuyu özetler niteliktedir:
-Bu çekimserlik olayı ya bir tür doğru şeyi mi anladım onu anlamaya çalışıyorum ama.Uzun
zamandır bir şeyler yürüten,çalışmalar yürüten gruplar istemeden öyle bir korkutucu hali oluyor
dışarıdan herhangi bir insan için.Hani bir okul kulübünün bile görsen,bir müzik kulübü bile olsa
bu,hani belli bir zamandır hadi 4 senedir o okulun öğrencisi olan bir tayfa bu işi götürmüş zaten.
-İçine kapalıymış gibi duruyor.
-Ha zaten bir yaşanmışlıkları var bir ekip olmuş haldeler ve herhangi bir insan ona müzik çok
cazip geliyor olsa bile hani sadece bu o sosyal çevrenin içine girmek,nasıl giricem nasıl tanışıcam
hali çok etkileyici hani yapılan bütün çalışmalarda,bizim kampanyalarda falan da.Çünkü çok
kolay bir şey değil hani herkes öne çıkanlar genelde yırtık tipler oluyor,çok girişken
olabiliyorsun,çok yırtık olabiliyorsun,kendine güvenli olabiliyorsun ama yani genelde her insanın
sahip olduğu o yeni bir çevrede söyleyeceğin her şeyi tarta tarta gidiyorsun zaten ve apayrı ve
zaten belli bir,birbirini tanıyan insanların arasına düşüyorsun ve yepyeni bir insansın.Karşılıklı
korkutucu bir şey bir de. Yani hani yeni gelen birine karşı nasıl davranacağın o ekip açısından da
bir sınav aslında. Hani onu sahiplenmek,onun işin bir parçası edip etmemek bu o ilk tanışma
anlarına bağlı şeyler. Ve burada ne kadar derdini iyi anlatabiliyorsan o kadar iyi insanları
çekebiliyorsun zaten.
-Konuşabilsek bir de o gerisi geliyor da yavaş yavaş. Konuşma kısmı zor oluyor yani.
Bir yandan da Türk toplumu olarak hani hep şöyle bir yargı vardır ya biraz şeydir, bir önder çıksın
bizi toparlasın, biraz da dizilmeye muhtaç gibi anlayış vardır, araştırmalar bunu gösteriyor tam
bilmiyorum ama, evet bir şekilde motive edilmesi gerekiyor toplumun. Hani o noktada biraz
hiyerarşiye gerek var. Çünkü insanlar, gençler hani ciddi anlamda sorunlu bir toplumsal süreç var
zaten ülkede. Dolayısıyla özgüven eksikliği olarak yetişiyorlar. Hani birçoğu özgüven eksikliğiyle
yetişiyor. Dolayısıyla bir şeyler yapmaya çalıştığında bile biraz böyle organize edilmeye, işte
motive edilmeye ve hani liderlere ihtiyaç duyuyorlar “sen şunu yap!” gibisinden. Hani demek
değil ki çok katı bir liderlik ya da paylaşımcı olmayan bir durum. Ama hani bazen o bu noktada işi
öğrenene kadar belki de ya da işte yönlendirmeye ihtiyaçları olabiliyor. Bir de takdir ediliyorsa,
yapıldığı şeyler yani inisiyatif alabiliyorsa, bir şeyler yapabiliyorsa bu noktada da hani
konuştuklarımızdan şey de çıkıyor, girişimci olmayan bir gençlik söz konusu. Hani inisiyatif
almayan, girişimciliğe yöneltilmeyen bir gençlik var. Ama bundan zaten hani az buçuk bir şeyler,
16
inisiyatif alabiliyorsa ya da işte buna teşvik ediliyorsa ve bu yaptıkları takdir ediliyorsa bir
kurumda evet o zaman hani öyle bir kurum daha makbul mu denir hani.
Aslında bütün bu söylemler ideal ile pratiğin nasıl çelişebildiğini göstermesi açısından
önemlidir. Bir taraftan gençlik alanında aktif olan gençler, parçası oldukları yapının
içinde başkalarından emir almayı, ast-üst ilişkisini red etseler ve bunun dışardan bakanlar
açısından itici göründüğünü belirtseler de iş pratiğe döküldüğünde belirli bir hiyerarşi ve
işbölümü olmadığında bir şeyler yapmanın zorluğunun da altı çizilmiştir.
17
[X]’den bahsediyorum. Gençleri çekebiliyorlardı ama en büyük problemleri şu oldu: Başkan
mezun oldu, kulüp çöktü. Çünkü şimdi başkan tüm öğrendiklerini kendisiyle beraber götürdü hani
paylaşımcılık olmadı bildiğini öğrendiğini paylaşmadan gitti yada kendi çıkarları doğrultusunda
kullandı bir yerde işte kendi istediği yöne yönlendirmek için onlardan yararlandı diyim. Benim en
büyük hani çözüm olarak önereceğim şey sistem oturtmak.
18
Şu açıdan, çünkü insan aslında emek verdiği ölçüde sahipleniyor ve ancak emek verdiği ölçüde
mesela buradaki topluluğun kendisini tırnak içinde belki aktivist olarak görüyor olması, bizim
içimizde arkadaşların kendini aktivist olarak görüyor olması aslında emek vermesini, ne için emek
verdiğini artık anlaması ve ona yabancılaşmamasıyla alakalı yani. Üniversitedeki bir adam, yani
tamam atıyorum benim üniversitemde 500 kişi ben düşünce topluluğunun üyesiyim dese ne olur?
Benim yaptığım etkinliğe 40 tane adam geliyorsa, kendisini birebir ilgilendiren mesela 40 tane
adam geliyorsa bence bu durumu karşılıyor. Ben aksine, yani bizim temas etme araçlarımızın
kendisini çok ciddi şekilde arttırabiliriz. Yani atıyorum şimdi ben gene kendi bildiğim bir alan
olduğu için söylüyorum, mesela dağcılık topluluğunda herkese illa kışın Ağrı yaptırmak zorunda
değilsinizdir. Ne bileyim mesela? Siz bu adamı mesela herkesi bu söylemle de toplamak zorunda
değilsiniz. Siz insanları güzel bir havada trekking yapmaya da ikna ederek mesela götürebilirsiniz.
Ya da ne bileyim mesela, düşünce topluluğu olarak illa YÖK karşıtlığı üzerinden bir insan
toplamazsın ya da sadece mesela siyasi bir bildiriyle insan toplamazsın. Ama mesela film izleterek
ona belli araçlar kazandırabilirsin. Ama her zaman arkasında bence insanı geliştirmek ve birlikte iş
yapmak, hani bir hedef koyup o hedefe binaen mesela araçlar kullanmak bence bunun kendisi.
Böylece daha geniş kitleleri çekmeye çalışılırken aslında ortak bazı konularda buluşulup
o konu etrafında ortak paylaşımlar yapma hedef alınmaktadır. Farklı kesimleri ortak
paydalarda buluşturabilmek için de elden geldiğince kullanılan araçlar da
çeşitlendirilmeye çalışılmakta örneğin internetin aktif kullanılmasının önemi
anlatılmaktadır odak grup toplantılarında. Her ne kadar odak grup toplantılarına katılan
gençler kendilerinin çok yoğun olarak interneti kullandıklarını belirtseler de ilk ulaşılacak
kişiye sadece interneti kullanarak ulaşmanın zorluğundan ve de sıcak temasın öneminden
özellikle bahsedilmiştir. Bu açıdan web analizi işinde profesyonel olarak çalışan
İstanbul’da gerçekleştirdiğimiz ilk odak grup toplantısına katılan bir erkek katılımcının
söyledikleri önem taşımaktadır:
-Web analizi işi yapıyorum ben. Kişiyi nasıl çekeriz veya bizim bir kişiyi davet ettikten sonra o
kişi gelmiş mi benim asıl işim bu. Genelde sosyal siteler oluyor veya mikrobloglar ve sosyal
siteler emaillerde forward dediğimiz olay, hiç beklemediğim kişilerden beklemediğim mailler.
Veya mesela üç kişi bir evde kalır ama tek bilgisayar olur. Biri kullanırken diğer ikisi de
yanındaysa eğer her biri diğerinin bir arkadaşından haberdar oluyor, veya bir yazısından veya
katılacağı bir şeyden. Yani internette bu var. Mail grupları, genelde mikro bloglar, bizim daha çok
bilgi alabildiğimiz etrafımızdaki insanlar,daha sonra facebook gibi bir olay var,herkes herkesin her
şeyin haberdar (Gülüşmeler) Bizim daha çok kulaktan kulağa oluyor ama çünkü zaten herkes
internette olduğu için yani etrafımdaki insanlar,bizim daha çok kulaktan kulağa oluyor.
-Çünkü, sana sorabileceğim bir şey oluyor. Mesela Sokakta Şenlik Festivaline [internetten]
davetiye attık, girip bakıyor, işte oynuyorlarmış, sokaktalarmış,bir şeyler yapıyorlarmış,ama böyle
değil de burada biz şenlik yapıyoruz,gönüllüye ihtiyacımız var diye anlattığımda daha etkili
olduğunu düşünüyorum. Ama internet olayı da tabi kaçınılmaz gerçek. […]Biz onu ölçtük,onun
başarısı binde 8 bu arada,hiç alakasız birine sizin bir [internet üzerinden] davetiniz bin kişiden 8
kişiye faydalı olabilmiş.
Her ne kadar dernek, kulüp, merkez ya da inisiyatifle ilk defa tanışan bir kişi için sıcak
temas internete göre daha anlamlı olarak görülse de, grup içi iletişimin sağlanması, grup
içi entegrasyonun ve paylaşmanın sağlanması için internetin aktif olarak kullanıldığı
internetin gençlik örgütlenmeleri için önemine araştırma boyunca tanık olunmuştur.
19
İstanbul’da farklı gençlik örgütlenmeleriyle yapılan önceki bir araştırma bulguları da bu
konuyu desteklemektedir ve bu araştırmada internet sivil toplumda aktif olan gençler
tarafından örgütlenmeler açısından “şükredilesi bir şey” (Lüküslü, 2009b: 212 ) olarak
tanımlanmıştır.
Bir yandan odak grup toplantılarına katılan gençler karşılıklı iletişimin, farklı grupların
bir araya gelmesinin önemini vurgularken, diğer yandan öğrenci kulüpleri üniversite
yönetimlerinin aynı konu üzerinde çalışan bir kulüp varken diğerinin açılmasını
yasaklayan tutumunu da eleştirmektedirler. Her ne kadar bu iki farklı görüş birbiriyle
tezat oluşturuyormuş gibi gözükse de aslında talep edilenlerde bir bütünlük vardır. Bir
yandan kendini rahatça ifade edilmesine imkan verilen, bürokrasi veya farklı kurallarla
boğuşmadan, yönetimden bağımsız bir şekilde kendi örgütlenmelerini oluşturma talebi
getirilirken, aynı zamanda bu örgütlenmelerin sadece kendi içine kapanmaması, başka
gruplarla da iletişim ve empati içinde olunabilmesinin öneminin altı çizilmektedir.
Yapılan odak gruplarda gençlere yanıtlaması en zor gelen soruların “öneriler” ile ilgili
sorular olduğu gözlemlenmiştir. Gençler iç rahatlığyla önerilerde bulunamamaktadırlar.
Örneğin, gençler iç rahatlığıyla üniversitenin ya da valiliğin ya da belediyelerin, vb.
gençlik örgütlenmelerine destek olmasını talep edememektedirler çünkü bu kurumların
gençleri araçsallaştıracağından (mevcut durumda olduğu gibi) ve gençlik
örgütlenmelerine bu kurumlardan aşırı bir müdahale olacağından çekinmektedirler.
Benzer bir şekilde, bir yandan gençlerin daha küçük yaşlardan itibaren sivil toplumla
tanışmasının öneminden bahsedilirken diğer yandan bu eğitimin kim/ hangi kurum
tarafından ve nasıl verileceği konusu kuşku uyandırmaktadır. Eğitimi verecek kurumun
tamamiyle özerk, bağımsız olması gerektiğinin altı çizilirken, içerik konusunda da
şüpheler dile getirilmektedir. Tüm bunlar aslında gençlerin ya da gençlik
örgütlenmelerinin kafa karışıklıkları olarak görülmemeli tam tersine uygulamalar, süreç
ve içerik üzerine yoğunlaşmanın önemi hakkında yol gösterici olmalıdır. Bu konuda
Ankara Odak 2 toplantısına katılan bir genç kadın katılımcının söyledikleri sihirli değnek
20
misali herkese ve her duruma uyan sihirli formüller peşinde koşmayı eleştiren ve konuya
aydınlık getirir niteliktedir:
Biraz önce konuştuk ya acaba bizim elimize şu anda şey verseler, hani sihirli değnek denir ya,
hani o sihirli değneği verseler deseler ki ‘bu kadar sıkıntımız var ideal olanı yaratabilir miyiz,
oluşturabilir miyiz?’ Bence oluşturamayız, çünkü o kadar farklı ihtiyaçlar ve o kadar farklı istenen
şeyler var ki bugün bu grubun veya ideal olan, buradaki insanların veya sokaktan çağırdığımız bir
kimsenin de katıldığı idealle oluşan bir başkasının ihtiyaçlarına veya düşüncelerine göre hiç de
ideal olduğu düşünülmeyen birşey olabilir. Ancak bu durumla, mevcut durumla diğer durum
arasında, bizim düşündüğümüz durum arasındaki farkı iyileştirmelerle ideali, kafamızdaki ideali
oluşturabiliriz ama sanırım bu da zaten sivil alanda olduğumuzu düşündüğümüz yerlerde bile
başaramıyoruz.
Tüm bu farklılıklar ve birbirine tezat gibi gözüken düşünceler ümitsizlik yaratmak yerine,
sonuca değil de sürece odaklanan, sürecin ve içeriğin öneminin altını çizen bir sistematik
oluşturulabilirse anlamlı olacakmış gibi gözüküyor:
Yapılan 20 odak grup toplantısında gençlik alanında aktif olan gençler hakkında da
önemli bulgular toplama fırsatı elde edilmiştir. Bu gençlerin kendilerini nasıl
tanımladıklarını ve düşünce ve davranış kalıplarını anlamak hiç kuşkusuz gençlik
alanının özelliklerini anlamak için de önemli ipuçları sunacaktır. Hiç kuşkusuz bu
gençler, gençlik alanın ve genel olarak sivil toplum alanının önemli bir parçasını
oluşturmakta ve önemli çalışmalara imza atmaktadırlar. Raporun bu kısmında ise bu
gençlerin başardıklarından çok sorunlu olarak görülebilecek, güç ilişkileri ve hiyerarşiyi
tekrardan üretebilecek düşünce ve tutumları üzerinde durulduktan sonra gençlerin gençlik
alanında bir taktik olarak kullandıkları apolitik duruş ve gerekli (zoraki) konformizm
üzerinde durulacaktır.
a) Biz bir avuç insanız vurgusu ve elitist, ilerlemeci bakış açısının izleri
21
Gençlik alanında aktif olan gençlere, genel olarak gençlikle ilgili olarak neler
düşündükleri sorulduğunda kendileri ile “diğer” gençleri ayırdıkları ilginç bir tespit
olarak ortaya çıkmaktadır. Hizmet sunan dernek, STK veya kuruluşlarda aktif olan
gençler kendilerini sivil toplumun bir parçası, topluma hizmet eden, topluma yararlı
gönüllüler olarak tanımlarken, savunuculuk yapan farklı yapılar içinde aktif olan gençler
ise kendilerini olup bitenin farkında, düşünen, yorum yapan, eylemde bulunan gençler
olarak tanımlarken üstü kapalı olarak da olsa kendileri gibi olanların azınlıkta olduğu
vurgusunu da yapmışlardır. Bu yorumlara Türkiye’de sivil toplumun yeni bir olgu
olduğu, henüz daha gelişmemiş olduğu, bu açıdan gençlerin sivil toplum neferleri olarak
öncü rolü olduğu gibi yorumlar da kimi zaman eklenmektedir. Aslında bu söylemler,
Türkiye’de sivil toplum kuruluşlarının “modernleşme ve batılılaşmanın bir taşıyıcısı
(Bora ve Çağlar, 2002)” olduğu söylemi ile parallel gitmektedir. Bu söylemle gençler
ilerlemeci ve elitist bir söylemin taşıyıcıları olmaktadırlar. İzmir’de yapılan ikinci ve
üçüncü odak grup toplantılarında iki genç kadın katılımcının söyledikleri bu ilerlemeci ve
kendini diğerlerinden ayrı tutan elitist söylemi kanıtlar niteliktedir:
Evet ya böyle bir avuç kurum var. Hani gönüllülüğe bakınca, sivil topluma bakınca, zaten 99
depreminden sonra başlamış bir hani sivil toplum anlayışı, daha böyle emeklemeye çalışan,
gelişmeye çalışan bir sektör. Hani hakikaten bir avucuz. (İzmir Odak Toplantısı 3’te bir genç
kadın katılımcının ifadeleri)
Yani [...] topluluğunda aktif olmaya başladıktan sonra kendi sınıfımdaki arkadaşlarla ortak dil
kuramadım çünkü işte farklı bir dünyaya açılıyorsun bir öğrenci olarak. Çok farklı deneyimler
elde ediyorsun, ama bazıları geride kalıyor. Yani o geride kalanlar için de bir şey yapmak
gerekiyor. (İzmir Odak Toplantısı 2’de bir genç kadın katılımcının ifadeleri)
Bu iki kadın katılımcının söylediklerinde elbette ki bir gerçeklik payı vardır. Bütün
yapılan odak grup toplantılarında gençlik çalışmalarının bir parçası olan gençlerin
sayısının sınırlı olduğu, bu alanda sadece bir avuç insan olunduğu ve bu kişilerin farklı
toplantılarda veya eğitimlerde karşılaştıkları belirtilmiştir. Üstelik bu gençler bir kez
gençlik alanında aktif bir şekilde yer almaya başladıklarında değiştiklerini anlatmışlardır.
Ancak burada tartışmalı olan gençlerin aktif gençlerle olmayanlar arasında kurdukları güç
ilişkisi ve hiyerarşi ve de içselleştirdikleri ilerlemeci söylemdir: kendileri ilerlerken
başkaları “geride” kalmaktadır. Aşağıda vereceğimiz Ankara’da yaptığımız ilk odak grup
toplantısından bir erkek katılımcının söyledikleri ve Samsun’da yapılan ilk odak grup
toplantısında bir erkek katılımcının belirttikleri konunun daha iyi anlaşılmasını
sağlayacaktır:
Birşey sorabilir miyim ondan önce, şimdi gençlerden bahsettik ya burda gençlerin özgüven var
belli cesaretleri var. Peki burdaki gençlerin diğer gençlerden bu masada oturmayan gençlerden
farklı ortak özelliği ne sizce? Yani onlardan farklı bizim aramızda ortak.
[…]
bizim ortak noktamız ne peki hani ben soruyo sorarken benim zihnimde şuydu, biz bişeyleri
değiştirebileceğimizi biliyoruz. (Ankara Odak 1’de bir erkek katılımcının ifadeleri)
-Samsun küçük evet burası küçük bir şehir ama bence daha çok gönüllülüğün çok fazla sanırım
benimsenmemesinden kaynaklanıyor. İnsanlar bir şey yapmak isterken ne bileyim bir şey yapmak
istemiyorlar. Evde oturmak daha mantıklı geliyor. Daha tam oturtamadık ülke olarak yani bugüne
kadar. Kaç tane insan gidip bir yerlerde bir şeyler yapıyor? Bence sayımız az. Bir şey yapmak
istemiyorlar herhalde evde oturup bir şey yapmamak ya da sorumluluk almak istemiyorlar
22
diyeyim ben ona. Bence en büyük sorun. Burda da aynı şekilde azız diye düşünüyorum . (Samsun
Odak 1’de bir erkek katılımcının ifadeleri)
Bu ilerlemeci söylem ve gençlerin bu sivil toplumun ilerleme süreci içindeki öncü rolü
içselleştirildiği için STK’ların güçleniyor olması önemli bir olgu olarak gösterilmekte ve
bazı şeylerin değişmekte olduğu vurgulanmaktadır. Samsun’da gerçekleştirdiğimiz ilk
odak grup toplantısının katılımcılarını anlattıkları bu açıdan önemlidir:
-[…] Bir de şöyle bir şey var. STK’ların güçlenmelerini de görüyorum ben açıkçası. En son olarak
Greenpeace’i en son olarak Enerji Bakanı ziyaret etti. Bunun ben olabileceğini düşünmüyordum
açıkçası. Tamamen zıt kutuplar ama şu an ortada bir diyalog süreci var. Belki anlaşırlar,
anlaşamazlar. Onlar onları dinledi, sonra gelip onlar onları dinledi. Sonuçta bu nokta sivil toplum
örgütlerinin güçlenmesinin en büyük göstergesi bana kalırsa. Bugün Greenpeace’i dinleyecek,
yarın başka birini dinleyecektir. Bu geldiğimiz noktanın bence güzel bir göstergesi. Demek ki
güçleniyoruz. Belki bir şeyler olmuş, devam etmesi daha fazla güçlenmemiz anlamına gelir.
-Gençlik politikalarını gençlere sormaya başladılar.
-Evet STK ne kadar güçlü olursa o kadar iyi yönetiliriz diye düşünüyorum.
-Bu açıdan bir tek Greenpeace’le değil, bizim en son yaptığımız gençlik kampına da Başbakanlık
Danışmanı Ali Yener gelmişti söyleşiye. Gençlikle alakalı yapıcı bir şekilde bir adım var yani.
-Gençlik Bakanlığı’nın kurulması gibi bir çalışması…
-Önceden Gençlik ve Spor’du. Ama sadece gençlik de düşünülmeye başlandı. Bu aslında güzel bir
şey. En azından bir adım var. Ne kadar sürede kurulur bilemiyorum ama o adımın atılması güzel
bir şey.
-Diyaloğun oluşmuş olması bir şekilde orta yolun bulunması anlamına da gelebilir yani. Görülen
bu görülüyor açıkçası.
Aslında gençlerin bir şeylerin değiştiğini, durumun iyiye doğru gittiğini düşünmeleri
onların bir şeyler yapmak istemelerini sağlamak açısından önemli olsa da STK’ların
sorgulanmaksızın ilerlemenin ve gelişimin taşıyıcısı olarak tanımlanmaları ve güç
ilişkilerinin göz ardı ediliyor olması dikkat edilmesi gereken bir olgudur.
Şunu belirtmek gerekir ki, gençlik alanı içinde varolduğunu gözlemlediğimiz bu güç
ilişkisi ve hiyerarşine aktif olan gençlerden de de itiraz gelebiliyor ve bu özelliğiyle sivil
toplumun itici bir hal alabildiğinin altı çiziyor örneğin Ankara’daki birinci odak grup
toplantısına katılan genç kadın bir katılımcı:
Ama burda şu çok önemli, biz gittik insanlara ulaştık işte gittik getirdik iş yaptırdık değil. Bir
şekilde hani sivil toplum şuna da evriliyor ve bence bu artık itici birşey haline dönüşüyor. Periler
23
gibi işte elinde sihirli değneğiyle hadi insanları kurtaralım. Bu da değil ya, birlikte birşey yapmak
istiyoruz yani kaldırım bozuksa benim de ayağım takılabilir ben de düşebilirim hadi onu birlikte
onaralım. Dolayısıyla bir o hani biz burdayız onlarda burda biz onları değiştiriyoruz bakış açısının
taşınmaması önemli.
En son olarak belirtmek gerekir ki, aslında aktif gençlerin kendilerini diğer gençlerden
farklı konumlandırmalarında, sivil toplum alanında var olan ilerlemeci ve elitist tavrın
dışında zor şartlarda bir şeyler yapmaya çalışmalarının ve bunun değerinin bilinmesi
isteğinin de göz önünde bulundurulması gerekir. En ufak bir etkinlik yapabilmek için çok
farklı zorluklara göğüs germek zorunda kalan gençler, bu meşakkatli çalışmanın sonunda
kendilerini “diğer” gençlere göre farklı bir yerde konumlandırmaya kendilerinde hak
görebilmektedirler. Bir şeyleri yapmanın hiç kolay olmadığı, her ne kadar bir şeyler
yapmaya ve değiştirmeye çalışsalar da bunu şekilden şekle girerek, apolitik tavır ve
gerekli (zoraki) konformist tutumla başarmaları mümkün olabilmektedir.
Bir yandan geleneksel siyaset olumsuzlansa da diğer yandan yönetimde söz sahibi olmak,
paydaş olmak gibi kavramlar özellikle bazı örgütlenmelerce yüceltilmektedir. Bir
anlamda ingilizcede olan politics ve policy ayrımı yapılmakta politics olumsuzlanırken
policy yüceltilmektedir. Gülgün Küçükören (2010), Toplum Gönüllüleri Vakfı (TOG)
örneği üzerine odaklanan yüksek lisans tezinde bunu sadece gençlerin kendilerinin değil
aynı zamanda örgütlenmelerin de bir taktiği olduğunu belirtmektedir. TOG örgütlenmesi
açık bir şekilde siyaset ve politika ayrımı yapmakta; siyaset (politics) değil politika
(policy) yaptıklarını belirtmektedir. Yapılan bu ayrımlar ve siyasal duruş pek çok
araştırmacının sivil toplum kuruluşlar mantığı ile neoliberalizm arasındaki sıkı bağı
5
Strateji ile taktiği birbirinden ayıran Michel de Certeau, stratejiyi güçlünün belirlendiğini, güçlünün
stratejisinin karşısında ise zayıf olanın da belirli taktikleri olduğunun altını çizer. Taktik, Certeau’ya göre
zayıfların sanatıdır.
6
Gençlerin apolitik duruşu ve pasif apolitizm ile aktif apolitizm üzerine ayrıntılı bir tartışma için bkz.
Lüküslü, 2009a.
24
kurmasına neden olmaktadır (İpek Can, 2007; Küçükören, 2010). Hiç kuşkusuz bu konu
üzerinde daha ayrıntılı durulmalıdır. Belki de bu ayrımları yapmak yerine siyasetin
anlamının genişletilmesi ya da siyasetin tanımının yeniden yapılmasına çaba gösterilmesi
daha yapıcı olacaktır.
Farklı odak grup toplantılarında gençlik alanında aktif gençler tarafından sayısız gerekli
(zoraki) konformizm örnekleri verilmiş ve de gerekli (zoraki) konformizm birbirinden
farklı deyim ve sözlerle örneklendirilmiştir:
Aslında tüm bu sözler gerekli (zoraki) konformist davranışları çok iyi açıklar niteliktedir:
karşılarında savaşamayacakları, savaşsalar bile sonunda kaybedeceklerini düşündükleri
durumlarda hedeflerinden vazgeçmek yerine ilk başta kurallara uyumluymuş gibi
davranarak konformist davranış içine girmektedirler ve bu davranış tarzlarını ise kimi
zaman nabza şerbet vermek, kimi zaman alavere dalavere, kimi zaman ayıya dayı demek,
huyuna gitmek, yerine göre politik davranmak ya da karşılıklı olarak birbirini kandırmak
olarak tanımlamakta ve bunun sonucunda kendilerini şekilden şekle giren bukalemun gibi
hissettiklerini belirtmektedirler. Gerekli (zoraki) konformizm, gençlik alanında aktif olan
gençlerin eğer etkinlikler yapmak istiyorlarsa muhattap oldukları mercilerle sorun
yaşamak istemiyorlarsa geliştirmek zorunda kaldıkları/ kalabildikleri bir taktik olarak
karşımıza çıkmaktadır. Muhattap olunan merciler aile ya da okul yönetimi olabildiği gibi
sponsorluk ya da finansman istenen bir şirket ya da esnaf ya da belediye veya valilikte
25
olabiliyor, anlatılan hikayeler çeşitlenebiliyor ancak gerekli (zoraki) konformist tavır baki
kalıyor.
Daha önce de belirtildiği gibi aslında bu tavır, sadece gençlik alanında aktif olan gençler
arasında değil genel olarak bu kuşağın özelliklerinden bir tanesi olarak karşımıza çıkıyor.
Ancak gençlik alanında aktif olan gençlerde bu bir yaşam pratiği olduğu gibi iş
yapma/yapabilme taktiği haline de dönüşmektedir. Bu konuda odak grup toplantılarında
birbirinden çok farklı çeşitli örnekler verilmiştir. Bu örneklerden Adana’da yaptığımız
odak grup toplantısında iki genç katılımcının paylaştıkları konunun daha net
anlaşılmasını sağlayacaktır. Üniversite öğrencisi, bir derneğin başkanlığını yapan genç
kadın katılımcı kendisini bukalemun gibi hissettiğini açıklarken, erkek katılımcı bunu
sivil toplumda öğrenmiş olduğunu belirtmektedir:
-[…] şimdi genel bazda zaten imkan kısıtlı olduğu için kurumlar ya hibelere başvurur hani der ki
bir çalışma yapayım ki ben de gerçekten kayda değer birşey çıkarayım ama bunun içinde benim
paraya ihtiyacım var ya da işte spornsorluklara gidiyoruz. Hani Adana’da yeterince şu ki hani bu
tarz insanları bulabiliyosunuz. İşte fabrikalar var bir sürü, fabrikalara gidebiliyorsunuz herhangi
bir çalışma yapacağınızda ya da basınla ilgili yerlere gitmeniz bulmanız kolay oluyor ki yardımcı
da oluyolar. Şöyle bir durum var genelde olan bir sıkıntı gençle birleştiğinde hani hem genelde
olan bir sıkıntı hem de genç karşınızdaki kişi sizi dinlerken biraz daha “ah canım demek öyle mi
bir şey yapmak istiyorsun” hani böyle bakıyolar sanki karşında bizde hiç bir bıcır çocuklar
bişeyler yapmaya çalışıyor.
- (gülümseyerek) Her an makas almaya hazırlar.
-Bu çok kırıcı oluyor bizim açımızdan kırıcı ama ben sonra bunu farkettim ki bunu şeye de
çevirebiliriz hani eğer onlar öyle yapıyorsa biz de böyle yapıyoruz yani çok özür diliyorum ama
yollar bu şekilde oluyor ne yazık ki şimdi bize açtıkları kapı bu hani şikayet ediyoruz tamam ama
ihtiyacımız var, ne yapıyoruz o zaman gidiyoruz işte biz gençler çok iyiyiz çok işte çalışıyoruz
yapıyoruz ve sizinle beraber yapmak istiyoruz gibisinden böyle hani bizi de bazen kırıcı
yöntemlere gidiyoruz. Bu bizim biraz da şeyi de değiştiriyor, şekil değiştirebilen bi yapıya
sokuyor bizi yani gençleri. Bu bütün hayatımızda oluyor: aile hayatında oluyor, işte genel okul
hayatında oluyor, ya da derneksel bazda oluyor. Çok kapalı bir örnek vericem. Bir belediye,yok
iki belediyeden bahsedelim işte belediyenin biri de bir işte fikri savunuyor diyelim ki diğer
belediye tam bir zıt bir fikri savunuyor ama bizim çalışmamızda ikisine de ihtiyacımız var. Şimdi
bir belediyeye gidiyoruz A fikri diyelim ki hiç alakamız yok işte gidiyoruz haklısınız kesinlikle
böyle işte olmalı gibisinden ya bu çalışmada yardımcı olabilmesi açısından birazda onları
tavlamaya gidiyoruz hani kaba tabirler…
-Öyle olması gerekiyor hatta bu bir yerlerle görüştüğün zaman iş yaptığı belediyecilerle kendin
gibi olamıyosun, burda konuştuğun gibi konuşamıyosun onlarla. Gidiyosun ya sizsiniz tamam ha
şudur tavlamaya çalışıyoruz dediğin gibi anca öyle oluyor biraz okşamak gerekiyo ondan sonra…
-Hani genel olarak sadece işte orda bitmiyor, aileni tavlıyosun işle ilgili kısımları okuldaki
hocalarını ve bariz örneklerimiz var bizim hani bu konuda bilirsiniz ben çok özür diliyorum ama
bu konuda ama gerçek olan bir şey ne yazık ki kendimi bukalemun gibi hissediyorum bir genç
olarak hani şekilden şekle girebilen isteğe göre kendini değiştirebilen ama dediğini
koparabiliyorsun doğru bir yoldaysa gerekli olan bir bukalemun yani hani çok kaba bir şe yoluyor
ama…
-Tam da onu burda öğrendim.
26
Araştırma bulgularına ayrılan bu son bölümde, tüm farklı deneyimler yaşayan gençleri
ortak bir noktada birleştiren “gençlik” olgusunun tüm bu heterojenliğe rağmen var
olduğunun altını çizmek gerekir. Örneğin, Ankara’da gerçekleştirdiğimiz ikinci odak
grup toplantısında bizimle beraber gençlerin sorunları konusuna kafa yoran üniversite
öğrencisi iki genç kadın katılımcı tüm farklı kimliklerden gençlerin tüm farklılıklara
rağmen genç olma ortak paydasında birleştiklerini belirtmişlerdir:
-Daha önce de biraz bahsetmeye çalıştım ama gençken yetişkin bir birey olabilecekmişiz gibi
kararlarımızın değer görmüyor olmasından sıkıntı duyduğumuzu düşünüyorum hepimizin. Bunu
söylemeye çalışmıştım aslında. Şöyle ki, benim sadece genç kimliğim yok, kadın kimliğim var,
öğrenci kimliğim var, her türlü kimliğim var da genç olarak bunların hepsinde sıkıntı yaşıyorum.
Yani erkek genç olarak askerlikten sıkıntı yaşıyorum, kadın genç olarak toplumsal baskıdan sıkıntı
yaşıyorum, öğrenci genç olarak eğitim sisteminden sıkıntı yaşıyorum. Zaten genç dediğin zaman,
o yüzden sistem diyorum zaten, sıkıntı yaşamadığım hiçbir şey yok genç olarak özellikle. Siyasal
mekanizmaya girmekte sıkıntı yaşıyorum, herşeyde yaşıyorum yani. Ortak paydada bunun pek çok
genç için geçerli olduğunu düşünüyorum.
- Gay-lezbiyen olmaktan sıkıntı yaşıyorum, herşeyden sıkıntı yaşıyorum. Yani sadece sıkıntı
yaşıyor olmak bunun ben de farkındayım. Sorun aslında şu yani, ben de kadın olarak sıkıntı
yaşıyorum, aynı zamanda genç olarak da sıkıntı yaşıyorum ama mesela şöyle bir noktası var ya
hani genç kadın olarak yaşadığın sıkıntı yetişkin kadın olarak yaşadığın sıkıntıdan birazcık daha
farklı. Mesela güvenlik önlemleri alırken otobüse binerken sırt çantanı şuraya kadar iniyor olması,
hani yetişkin bir kadın çantasını oraya kadar indirmiyor, çünkü sırt çantası da kullanmıyor aslında.
İşte genç kadın olarak başka birşeyden etkilendiğini gösteren bir nokta var ya da işte genç bir
erkeğin başka birşeyden etkilendiği, yani sadece genç olduğu için ortak bir paydası yok mu,
mesela işte yurtlarda kalan insanların ortak bir paydası yok mu, çektikleri başka bir sıkıntı yok
mu?
- İşte ortak paydanın genç olmak olduğunu düşünüyorum.
Genç kadın katılımcının bu sözleri aslında genç olma ortak paydası dışında toplumsal
cinsiyet konusu açısından da oldukça önemlidir. Gerçekleştirilen odak grup
toplantılarında katılım konusunda genç kadınların dezavantajları sık sık dile getirilmiştir.
Ayrıca kullanılan dilden, dile getirilenlere kadar toplumsal cinsiyet üzerine eğitim almış
ve konuya duyarlı olanlar net olarak fark edilebilmektedir. Hatta bu kimi zaman, “genç
kadın” mı “bayan” mı “kız” kelimesi mi kullanılacak derken katılımcılar arasında küçük
gerginliklere dahi sebep olabilmiştir. Toplumsal cinsiyet üzerinden örgütlenmenin
zorluğu (özellikle de üniversitede) belirli örnekler ve deneyimler üzerinden anlatılmıştır.
Örneğin Ankara’da bir üniversite yönetiminin “kadın çalışmaları kulübü” çabalarını
“üniversitemizde kadın yoktur, kız vardır” düşüncesiyle red ettiği belirtilmiştir. Ayrıca
toplumsal cinsiyete duyarlı olduğunu belirten sivil toplum kuruluşlarında dahi belirli
kalıpların kırılmasının zorluğundan sıkça bahsedilmiştir. Türkiye’de yapılan niceliksel
araştırmalarda toplumsal cinsiyetin hassas bir konu olduğu gözlemlenmektedir. Özellikle
kadının toplumdaki yeri ya da LGBTT bireyler konuları konusunda anketlere verilen
yanıtlar bu konunun gençlik üzerinden çok daha ayrıntılı analizlere ihtiyaç duyduğunu
göstermektedir. Bu açıdan, toplumsal cinsiyet tüm gençleri ve de gençlik
örgütlenmelerini yatay kesen bir konu olarak karşımıza çıkmaktadır.
Ayrıca belirtmek gerekir ki, gençler ekonomik sıkıntılar, işsizlik gibi can yakıcı sorunlar
konusunda da ortak noktalar paylaşmaktadırlar. Diyarbakır’da gerçekleştirilen üçüncü
odak grup toplantısında örneğin Diyarbakır’da genç olmak üzerine konuşulan, bölgesel
eşitsizliklerden dem vurulan uzun bir odak grubunun ardından “son olarak ne söylemek
27
istersiniz, konuşmadığımız, önemli bulduğunuz bir sorun var mı?” sorusuna bir genç
erkek katılımcı işsizlik gibi ortak sorunlardan bahsetmediklerini, halbuki işsizliğin
coğrafi farklılık gözetmeksizin tüm gençlerin bir sorunu olduğunu şu sözlerle belirtmiştir:
-[…]Siz de konuşmuşsunuzdur büyük ihtimalle ortak noktalar şeye hiç girmedik gençlik işsiz
kalmasın şudur budur..Bütün Türkiye üniversitesindeki herkesin bu herkesin sorunudur ya bir Kürt
çocuğunun bir Türk çocuğunun, bir Alevi’nin. Baykal’ın oğlunun bile bu sorunu var ya düşün
ondan sonra. Herkesin. Bunlar temel sorunlarıdır.
Benzer bir şekilde Adana’da gerçekleştirilen ikinci odak grup toplantısında gençlerin
birincil ihtiyaçları olduğunun ve gençlerin katılımını sağlayabilmek için öncelikle bu
birincil ihtiyaçların karşılanması gerektiğinin altı çizilmiştir:
-Bir de şöyle var, hani şu ihtiyaçlar tekrar girmek istiyorum. Gençlerden bir şeyler yapması
bekleniliyor. Yapmadıkları zaman işte geleceğiniz ne olacak falan filan, atıp tutması çok güzel
oluyor da bizim birincil ihtiyaçlarımız var. Bunlar karşılanmadığı sürece siz bizden daha yüksek
bir şeyler bekleyemezsiniz.
Araştırmacı: Hııım.
-Dediğimiz gibi bu yurt meselesi ayarlanmadığı sürece bizim hala karşımıza maddi sorunlar
çıkarıldığı sürece gençlerden beklenen şeyler de öyle uçuk kaçık bir şeyler olmuyor. Birazcık
ayaklarımızı yere basıp düşünüyoruz çünkü. Hani biz de uçmuş vaziyette değiliz. Tamam, genciz
hızlı yaşarız falan ama hani bizim de belli bir mantığımız var. Biz de geleceği düşünüyoruz ve
sınırlılıklarımızdan dolayı bizim de kapasitemiz sınırlı kalıyor.
-Tamamen çıkmıyor ortaya maalesef.
-Tabii ki, öncelikle biri, birincil ihtiyaçlar, hep bundan bahsediyoruz.
-Birincil ihtiyaçlar giderilmedikçe daha üstün şeyler bekleyemezsiniz siz karşınızdan.
-Yani çünkü hakikaten yani üniversiteye giriyorsun ayrı problem. Yani çok zengin aile çocukları
değiliz. Öğrenciyken çok sıkıntı çektik. Yani ben üniversite mezunuyum. Biz bile parasız kalıyoruz.
Yani ben daha önceden mezunum. Hatta ben bütün sezonu makarna yiyerek geçti. Öyle ya adamın
öğrenciyken cebinde parası yok ya.. (Van Odak Grup 2’den üniversiteden yeni mezun bir erkek
katılımcının ifadeleri
-Şimdi kayıtlara geçsin istiyorum. Sorun makarnayla hazır çorba problemidir. Yani gençlerle ilgili
sorun hazır çorba ve makarna problemidir. Yani bunun üzerine konuşursak hepsi bundan çıkıyor. Yani
çünkü şöyle. Şöyle yani. Şimdi bir üniversite öğrencisinin evine gittiğin zaman dolabı açtığınız zaman
makarna ve çorbadan başka bir şey bulamıyorsun. O adama aylık 500 milyon da verseniz 1 milyar da
verseniz orada yani toplamda kendi yapabileceği makarnayla çorbadan başka bir şey çıkmıyor ortaya.
Dolayısıyla bütün mesele buradan kaynaklanıyor. Bunun üzerine. Bu geçirilirse kayıtlara, bunu
söylerseniz çok iyi olur yani. Meselenin tamamı bununla alakalı.
-Parasını versen de yapamaz. Ben sana 1 milyar bana yine makarna yapıyorsun dün yemek yapmış,
makarna pilav yapmış yani. Hem makarna hem pilav yapmış. Makarna var, bir tencereyi açtım pilav
28
var. Parayla ne alakası var bu işin. O yüzden toplamda şeylerin de bu toplulukların da parayla alakalı
bir şey yok yani. Adama parayı da versen onu yapar, parayı vermesen de başka bir şey yapar yani.
(İzmir Odak Grup 2’den iki erkek katılımcının ifadeleri)
Aslında özellikle İzmir’deki odak grup toplantısının katılımcısının “makarna hazır çorba
sorunu” olarak tanımladığı bu sorun, çok genelleştirildiğinde sadece ailesinden ayrı
yaşayan erkek üniversite öğrencileri için değil Türkiye’de yaşayan gençlerin sorunlarını
da özetlemektedir: kimi zaman ekonomik sorunlardan veya erkek öğrencilerin genelde
sosyalizasyon süreçlerinde yemek yapma alışkanlıkları ve becerilerini geliştirmemiş
olmaları gibi kısıtlardan belirli seçeneklerle sınırlı kalmak ve bu ekonomik sıkıntı veya
kısıtlama ortadan kalktığında bile farklı alternatifler üretmede sıkıntı çekmek yani bir
başka deyişle para bulduğunda aynı anda “hem pilav hem makarna” yapmak dışında bir
alternatifi düşünmekte dahi zorluk çekmesidir. Bu açıdan başarılı bir gençlik politikası
çerçevesinde, “gençlerin ellerinde imkan var, isterlerse bir şeyler
yapabilirler/katılabilirler ama kendileri yapmıyor/ katılmıyor” ya da “işte size ekonomik
kaynak, istediğinizi yapabilirsiniz”den ziyade gençlere farklı yelpazelerden seçeneklerin/
alternatiflerin varlığının farkındalığının yaratılması ve bu alternatifleri yaratabilmek için
gençlerin kendi bilgi ve becerilerini geliştirecekleri ortamlar yaratmanın öneminin altının
çizilmesi gerekir.
Odak grup toplantılarında sık sık bahsedilen bir başka konu ise büyük kent- küçük kent
ayrımıdır. Büyük kentler, gençlere daha fazla olanak sunan, daha genç dostu kentler
olarak anlatılarda yerini alırken, küçük kent genelde geleneğin daha etkili olduğu, gencin
rahat hareket edemediği, yapabileceklerinin kısıtlı olduğu, imkanlarının sınırlı olduğu
mekanlar olarak tanımlanmaktadır. Özellikle belirtmek gerekir ki, küçük kentlerde
yaşayan gençler, kendi genç olma hallerini büyük kentlerde yaşayanlarla
karşılaştırdıklarını kendilerini dezavantajlı olarak görmektedirler. Gençliği homojen
olarak görmek yerine, pek çok farklı kategorinin yanında büyük şehir ve küçük şehir
ayrımı yapmanın da analizleri derinleştireceği gözlemlenmiştir.
Büyük kent- küçük kent ayrımına paralel olarak, odak grup toplantılarında sık sık
bölgesel farklılıklara da gönderme yapılmıştır. Özellikle 3 ilde (Adana, Diyarbakır ve
Van) yapılan odak grup toplantılarında ülkenin batısının bu illere karşı önyargılı
davrandığından bahsedilmiş, bir oryantalist (her ne kadar kullanılan kelime “oryantalist”
olmasa da) bakış açısı ile karşı karşıya kaldıklarından yakınmışlardır. Her üç ilde de
medyada illerinin yanlış ve yanlı tanıtıldığından yakınılmış ve bir korku salınmış
olduğundan bahsedilmiştir. Diyarbakır’da yaptığımız ilk odak grubuna katılan bir erkek
katılımcının sözlerinden ve Van’da gerçekleştirilen ikinci odak grup toplantısında gençler
arasında geçen muhabbetten yapılan uzun bir alıntı bir katılımcının deyimiyle
“Malatya’nın ötesinde [doğusunda]” yaşayan gençlerin “Malatya’nın diğer ötesinde
[batısında]” yaşayan gençlere kendilerini anlatma çabasını ve yaşanılanların trajikomik
tarafını göstermek açısından yararlı olacaktır:
Diyarbakır dediğiniz zaman kimse Diyarbakır’ın gençliğinin sorunlarını dinlemez. Herkes der
‘Diyarbakır’da sorun var!’ ama Diyarbakır dediğin an birinci derecede siyaset gelir. Siyaset de ne
olduğunu anlatmama gerek yok. Sağolsun basın da Diyarbakır’ın arka kısımlarını verdiği için hep
kötü yanına denk gelinir. Biz bir kongre düzenledik Diyarbakır’da. Arkadaşlar kusura bakmasın
biraz uzatacağım, Türkiye Felsefe Birliği Konseyini Diyarbakır’da gerçekleştiriyoruz ne rektör ne
29
bölüm başkanımız ne hocamız hiç kimse bize inanmıyor. Ciddiyim böyle bir şey yapamazsınız
diyor. Çoğu üniversiteden de şunu aldık, üniversite hocaları öğrencilerine söylüyor ‘Diyarbakır’a
gitmeyin, orası tehlikenin merkezidir. ne işiniz var’. Diyarbakır’da Ofis’e [Diyarbakır merkeze]
gittiniz mi bilmiyorum ama herkesin elinde keleş kim kime sıkıyor belli değil. Öyle tanınıyorum.
Ciddiyim basın bunu anlatıyor. Bizim çocukları getirdim buraya. Gezdiriyoruz işte. Kongre bitti.
bunları gönderiyoruz. Hani silahlar nerede diyorlar. Anlatılanla buradaki Diyarbakır bir değil.
Özellikle benim temel amacım bu önyargıları kırmak olmuştur. Başarılı olduğuma da inanıyorum.
(Van’da ilk odak toplantısından bir erkek katılımcının sözleri)
-Çünkü ben bir yerde Ankara’ya gittiğim zaman bir arkadaşıma misafir olmuştum. Hani ablasıyla
sohbet etme imkanımız olmuştu. Ablası bana şey sormuştu nerelisin? Ben dedim ki Vanlıyım, işte
Kürdüm. O da bana soru soruyor ‘Terörist misin?’ Yani şu soru gerçekten hiçbir bilgi, bilgiye
sahip olmadığını orda gösterdi bana. Ben de ne yaptım? Sabaha kadar oturup kendi kültürümü,
kendi doğrumu, kendi milletimi onlara anlatmaya çalıştım. Ya Van’da bir kafeteryanın olduğunu
bile bilmeyenler var.
-Kot pantolon giyebiliyor musunuz diye sordular bana ya.
-İnternet falan var ya.
-Bana kot pantalonu sordular.
-Van nereye bağlıdır dedi biri ya!
-Havaalanı var mı orda dedi ki neyle gidiyorsun? Dedim ki havaalanına gidicem uçakla gidicem.
Ha orda havaalanı var mı? Gerçekten Van o kadar gelişti mi? Ya Van hakkında hiçbir bilgileri
yok. Gerçekten yok…
[…]
-Şey var mesela bizim gittiğimiz her yerde, özellikle ama özellikle Malatya’nın biraz ötesine
geçiyorsak kendimizi anlatmak gibi bir derdimiz var. Böyle nerden oluyor nasıl oluyor hiç
bilmiyorum ama hani böyle havadan sudan, işte kızdan falan konuşurken bir bakıyorum böyle ya,a
‘aslında bak arkadaşım Kürt halkı’ falan diye böyle hani bir anda ulan buraya nasıl geldik? Hangi
ara geldik? Niye bunları konuşuyoruz diye hani ama her tarafta var. İstanbul daki Kürtlerde de var
buraya gelen emin ol. İki kadın sizi birkaç arkadaşımla tanıştırayım mesela bir kafede oturalım.
İstanbul’dan geldin ya İstanbul’dan geldiğini söyle hemen böyle Kürt halk mücadelesi diye
muhabbetler döner. Yani çünkü insanların şeyi var yani bir yanlış anlaşılma olurun farkındayız ve
bunu düzeltmek gibi bir derdimiz var. Ama bunu düzeltirken de aslında bir taraftan da çok haklı
bir mücadele içinde olduğumuzu anlatmak gibi bir dert var. Yani böyle kendimizi anlatma herkes
de soruyor. Yani mesela ben şeyde Taksim’de […] diye bir yer var. […] Böyle bir tane İzmirli bir
kızla arkadaşımın sevgilisi işte 1 Aralık Dünya AIDS günü işte birkaç arkadaşla çıkmışım,
içiyoruz. Kız geldi tanıştık. Sen hiç Kürtlere benzemiyorsun dedi. Ben Kürtler neye benziyor
dedim. Kuyrukları olduğunu mu zannediyorsun diye böyle kıçımı dönmüştüm kıza bak benim
kuyruğum yok. Ben Kürdüm ve kuyruğum yok diye hani anlatmıştım. Her yerde böyle kendimizi
anlatma ya, ‘Aa bak arkadaşım ben de senin gibiyim, etten kandan oluşuyorum hücrelerim var işte
ölüyom ben de toprak oluyom’ falan. Hani o döngüden söz ediyorsunuz. Ama her yerde aynı
kaygı var hani her gittiğimiz yerde özüm…
-[…]. Her yerde bunu anlatmaktan inatla ben şey diyorum bir yere gittiğimde. Sabredicem bu kez
konuşmıycam ama bir bakıyorum böyle ikinci bira ya da beşinci biradan sonra anlatmaya
başlıyorsun.
----O kadar bilgisizler ki insan konuşmadan edemiyor.
[…]
---Onu yaptık burada ....................olarak yaptık. Dönemsel yaz projelerimiz vardı bizim yani biz
ulusalı başlattık. Sonra bir uluslararasımsı bir şey oldu. Yani iki,üç il gelmişti. Sonra ondan sonra
uluslararasına döndü hikaye de ilk bir Doğu Beyazıt’a Van turu olarak yaptık onu. Ondan sonra o
devam etti zaten sürdürülebilir bir durum haline geldi. Sonra Van’da da yapalım oldu. Bir gençlik
il merkezimiz vardı.
[…]
- Neyse işte orada yazın doğudan batıdan her yerden böyle işte gençler geliyorlardı. İlk geldikleri
günü hep ben not ederdim. Hani niye geldin? Niye doğuya gelme kararı verdin falan. Çok ilginçti
mesela havai fişek gece oturuyoruz böyle havai fişekler patlamaya başladı. Herkesin yüzünde
korku gördüm. Çat gittim şartelleri kapattım. Pislik yapıyorum aslında şaka yapıcam. Şartelleri
30
kapatıp arkadaşlar yere yatın diye böyle herkes ağlayanlar, titreyenler Ne zaman bitecek bu
cehennem falan biz de durmuşuz dışarıda havai fişekleri seyrediyoruz iki arkadaş.
Araştırmacı: Bak şimdi!
-Ama korku var yani.
-Havai fişek patladığında ben de korkuyorum biliyor musun?
- Sonra çıktık arkadaşlar şaka yapıyoruz gelin dedik havai fişek izleyin falan yani geyik yaptık.
Zaten bununla geliyor kişi yani onun o reaksiyonu vermesi şeyi gösteriyor. Onun buradaki yaşam
yaşamadaki buraya nasıl baktığının da bir göstergesi aslında.
-İşte asıl terörizm odur aslında yani.
-Bizim yaptığımız şaka mı?
-Yani sürekli bomba patlayacakmış hissi vermektir.
(Bir arada konuşmalar) (Van’da gerçekleştirilen 2. odak grup toplantısında edilen sözler)
Sonuç yerine:
Araştırmaya yönelik bir eleştiri: Katılmamanın mantığı ve işlevi üzerine…
7 farklı ilde toplam 20 odak grup toplantısı üzerine dayananan bu araştırmanın amacının,
yönteminin ve bulgularının anlatılmaya çalışıldığı raporu sonlandırırken yine saha
sırasında bazı gençlerin araştırmanın hareket noktasına getirdiği eleştirileri ve kendi bakış
açılarını anlattıkları uzun alıntıları kullanmak yararlı olacaktır. Araştırma temel bir
noktadan, gençlik politikaları göstergeleri oluşturmaya yönelik olarak gençlerin sorunları,
ihtiyaçları, istekleri ve önerileri üzerine odaklanmakta ve de odak grup toplantılarının ana
gündem maddelerinden bir tanesini gençlerin katılımı, katılımın, gençlerin örgütlüğü
önündeki engellerin nasıl aşılabileceği gibi maddeler oluşturmaktadır. Oysa ki
İstanbul’dan sonra ilk gittiğimiz ilde, İzmir’de gerçekleştirdiğimiz ikinci odak grup
toplantısında özellikle farklı düşünce kulüpleri ya da inisiyatifler çerçevesinde aktif olan
gençler tarafından araştırmanın temel hareket noktalarının tekrardan düşünülmesi
gerektiği ve aslında odak grup toplantılarda alınan önerilerin sadece “yama” niteliğinde
olacağı, sorunun çok daha derinlerde olduğunun unutulmaması gerektiğinin altı anti-
kapitalist bir vurguyla önemle çizilmiştir:
Ama sonuçta ben her zaman şey düşünüyorum, yani bunların hepsi aslında yamadır. Yani benim
var olan sorunlara karşı günlük kazanımlarımı halledebilmem için üniversitede, mesela üniversite
etrafındaki sosyal toplumda kazanımlar elde edebilmem için bir adım daha gidebilmek için
yaptığım yamalardır. En fazla kıçımın biraz daha az üşümesini sağlamış olurum. Ama benim
pantolonum beni mutlaka yarı yolda bırakacaktır. Ya benim orayı değiştirecek bir şey bulmam
lazım ya da yamayabildiğin kadar yamayacaksın, ama bunun kendisi, dediğim gibi çok fazla bir
faydası olduğunu düşünmüyorum yani.
Farklı bir vurguyla da olsa benzer şekilde profesyonel olarak gençlik alanında çalışan ve
de kendini gençlik çalışanı olarak tanımlayan bir katılımcının sadece gençlik sorunlarına
odaklanmak yerine bunu sadece büyük resmin bir parçası olarak görmenin daha anlamlı
olacağı, gençlerin bir fanus içinde yaşamadıkları yönünde yaptığı vurgusu ve de gençlik
alanı içindeki güç ilişkilerinden bahsetmesi oldukça önemlidir:
31
- Gençlik politikaları çok konuşuyoruz, o da artık gerçekten benim de canım sıkıldı yani, gençlik
politikası gençlik politikası. Bazen şey düşünüyorum, gençlik çalışanı diye tanımlıyoruz ya
kendimizi, ben gençlik çalışanını saçma bulmaya başladım. Çünkü gençleri bir kategori olarak
koyup gençlerin haklarını o fanusta kazanmalarını sağlamak da bir yandan sorunlu geliyor bana.
Araştırmacı: Kesinlikle.
- Çünkü barınma sorun yani, eğitim sorun ama sadece gençlerin sorunları, yani o kategoriye
koymak onları birazcık hani ‘bu oyuncağı alın oynayın’ demek gibi. Daha makro, daha evrensel,
insan hakları, işte hak mücadelesi, kadın mücadelesi, hayvan hakları, Türkçülük, cinsiyetçilik,
ayrımcılık, vb. Buradan gitmek ama genç olarak ama genç yetişkin de olabilir bir insan, hani hiç
yetişkin genç diye tanımlamaya da gerek olmayabilir, insanların buradan mücadele etmesi. Zaten
ben kişisel olarak da burada bulunma nedenim gençlik çalışanı olmaktan çok sivil toplum çalışanı
olmakla ilgili tanımlıyorum. Bana bu gerçekten bir ‘Saatleri Ayarlama Enstitüsü’ tadında, bir şey
yaratalım da o yarattığımız şey üzerinden de bir sektör oluşsun. Çünkü o sektörleri oluşturmanın
da net getirdiği bir şey vardır, sosyal bilimlerde de vardır siz daha iyi bilirsiniz, sektör birşey
oluşturulur, bir alan oluşturulur, o alanda birileri akar ve o alanda herkes söz söyleyemez çünkü bu
alan bizim uzmanlık alanımız gibi. Gençlik çalışması da biraz öyle bir hal almaya başladı, ben
tehlikeli görüyorum bunu, yani bunun yerine daha hak işte, hatta gerçekten ayrımcılığa karşı
mücadele etmek, haklar için savunuculuk yapmak ama bu gençlerle alanı yapmak da olabilir,
engellilerle de olabilir ama bunu gençlik çalışmasından çok başka birşey olarak tanımlamak
gerekiyor gibi geliyor. Çünkü diğer türlü gençlerin katılımı, gençlik, gençlik meclisleri, bilmem
ne, vs. Gençlik meclisleri kuruluyor, sen gençlerin eline bir oyuncak veriyorsun, orada gençler
kendileriyle ilgili sorunlarla, yani gençlik meclisleri kurmak yerine o varolan meclis içinde yaş
potası koy birşey koy, ana akımlaştır onu yani. Yani partilerin kadın kolundan farkı yok yani, ben
kadın kollarına da karşıyım mesela, çok saçma geliyor bana. Niye kadın kolları diye bir şey var
ki? Sen demek kadınların bazı konuları konuşabileceğini bazılarını konuşamayacağını
düşünüyorsun yani. O yüzden bizim yönetim kurulunun içinde genç aday üyeler var bir de artık
ona genç yönetim kurulu da demiyoruz, konseyden gelen yönetim kurulu üyeleri diyoruz. Çünkü o
zaman enç YK olunca sadece sahayla ilgili gençler ... finansla ilgili konuşamıyorlar, çünkü onlar
genç finanstan anlamazlar, sponsordan da anlamazlar, devlet mevzuundan da anlamazlar ama
sahayla ilgili birşey olduğunda hani ‘gençler siz ne diyorsunuz?’ ama belki yetkin senden daha
çok şey söyleyebilir o konuyla ilgili. Böyle roller, iş bölümleri yapmak sakat ve o konuda ben
dertliyim yani.
Araştırmanın temel hareket noktalarından olan katılımla ilgili olarak ise İzmir’de yapılan
ikinci odak grup toplantısına katılan bir başka katılımcı büyük sorunlar çözülmeden
yapılacak küçük çözüm önerilerinin ancak yama olacağı fikrine katıldığını belirttikten
sonra ayrıca gençlerin katılımına odaklanmak ya da gençlerin katılmamasından yakınmak
yerine katılımdan tam olarak ne kastedildiğinin ya da gençlerin neye katılmasının
istendiğine açıklık getirilmesi gerektiğinin ve aslında katılım denilen olgunun neye
katılındığına göre “tehlikeli” bir hal alabildiğinin (yine anti-kapitalist bir vurguyla) altını
çizmiştir:
Şey, katılım noktasına geldiğimizde en korktuğum yer aslında. En korktuğum şey benim, katılım.
Siz de hani, nasıl katılım, çok korkunç bir şey yani. Çünkü başarılı bir şey katılım. İnsanları
kattığınız zaman başarılı oluyor. Örneğin, piyasada işte, toplam para değeri sisteminde işçilerin
katılımını öngörüyor. […] Toplamda verimlilik artıyor, üretim artıyor, kâr artıyor. Fakat
bakıldığında bu işçilerin burada, fabrikadaki neye katıldığıyla ilgili bir açık, toplam kalite
32
yönetimi örneklerine baktığımızda işçilerin neye katıldığına bir bakmak gerekiyor. Orada ürün
üretimi, sağlık koşullarıyla ilgili şeylere mi katılıyorlar, yoksa işin yalnızca katılım olması için mi,
kendini ait hissettirme adına mı katılım yapılıyor? Şimdi biz de bu insanları katacağız, arkadaşları,
çarkın dönmesi hani. Yani onun için söylemedim de hani bir çarkın dönmesi için mi katacağız?
Yani şimdi 65 yaş üstünün katılımından bahsediyoruz, Türkiye’de Emekli-Sen kapatılıyor. Yani
sonuçta bu bir katılım yolu değil midir? Katılım, siz hayata katmak istiyorsunuz, mücadeleye
katmak istiyorsunuz ya da neye katmak istiyorsunuz, yaşlıların bu noktada, işte bu DİSK
kurulmuştur bir şekilde, öncülük ederek kurulmuştur, zorlama kurulmuştur ayrı bir boyutu. Fakat
insanlar çıkıp buraya katılmak istiyorlar ve bu katılım yolları devlet tarafından kapatılabiliyor.
Aynı şekilde Genç-Sen. Biz gençlerin, öğrencilerin katılımından bahsediyoruz, katılım diyoruz.
Evet, Genç-Sen bir katılım yolu değil midir? Bugün Genç-Sen’e karşı da bir kapatma davası
görülüyor. Yani şimdi biz neye katacağız insanları? Çünkü biz yalana mı katacağız insanları?
Çünkü ortada gazeteler, televizyon, bizim gördüklerimizin çoğu yalan. Belki hepsi yalan ve işte
söylediklerimizi, siz de buraya gelin diyoruz. Bence insanların katılmaması çok normal, çünkü
büyük ihtimalle yalan söylediğimizi düşünüyorlar toplantılarda. Ben de burada olmasaydım büyük
ihtimalle yapılan toplantıların çoğunun yalan olduğunu düşünürdüm. Çünkü derste anlatılanın da
yalan olduğunu düşünüyorum zaten. Şimdi bizim yerel yönetimler diye bir dersimiz var, işte
Avrupa Birliği özerklik işi altından bir sürü şeylerden bahsediliyor, bakıyorsun, dışarı çıkıyorsun,
hepsi yalan. Hiçbiri doğru değil yani. Toplam kalite yönetimi, katılım, işte katılım arttı, daha güzel
dünya, hayat falan, çıkıyorsun hepsi yalan. Dolayısıyla bu yalanlara da biz hiçbir yeri
katmamamız gerekiyor.
Bu katılımcının belirttikleri katılımın tanım gereği “olumlu” bir şey olarak algılanması
yerine o katılımın içeriğine dikkat edilmesi gerektiği şeklinde bir eleştiri ve uyarı olarak
dikkate alınmalıdır. Unutulmamalıdır ki gençlik tarihi incelendiğinde gençlerin katılımı,
totaliter rejimlerin de başlıca kaygıları arasındadır ve de Hitler dönemi Almanya’sı,
Mussolini İtalya’sı gibi örneklerde gençlik hem ideolojinin sembolü görevini görmüş
hem de rejim tarafından gençlerin ideolojinin neferleri olarak katılımlarının sağlanması
için elden gelen yapılmıştır (Malvano, 1997; Michaud, 1997). Bu açıdan katılım tanım
gereği olumlu bir şey ifade etmemektedir.
Batı kaynaklı gençlik araştırmaları literatüründe gençlerin katılımlarının bir sorun olarak
tanımlanması 1980 sonrasına denk gelmektedir. Rys Farthing’in (2010) de belirttiği gibi
gençlik alanında yazınlarda iki akım göze çarpmaktadır. Egemen akım gençlerin katılım
eksikliğine vurgu yaparken bunun aynı zamanda bir demokrasi açığı yarattığını
belirtirken daha eleştirel yaklaşan ikinci akım gençlerin katılmadığının söylenmesinin
tam olarak gerçeği yansıtmadığını, gençlerin yeni örgütlenme şekillerini ve araçlarını
kullandıklarını ve aslında aktif olduklarını (özellikle gönüllülük ve sivil toplum vurgusu
yaparak) ileri sürer. Bu iki farklı bakış açısı gençlik politikası açısından iki farklı çözümle
ortaya çıkmaktadır. Gençlerin katılım eksikliğinden ve bu eksikliğin bir demokrasi açığı
yarattığını savunan düşünce bu açığı gidermek için gençlerin siyaseti ve hak ve
yükümlülüklerini anlamaları için onları bu konuda eğitecek bir eğitim verilmesini
savunurken aynı zamanda siyasetin de gençlere daha çekici gözükmeye çalışması
gerektiğini savunur. Gençlerin geleneksel katılım yolları değil de sivil toplum ve
gönüllülük üzerinden katılım sağladıklarını belirtenler ise gençlerin katılım projelerinin
ve inisiyatiflerinin finanse edilmesini ve de gençlerin katılımını sağlamak için gerekli
eğitimin verilmesini savunur. Aslında bu konu Türkiye’de gençlik çalışmaları ya da
politikaları açısından incelendiğinde bu görüşlerden hiçbirinin uygulanmadığını,
Türkiye’de bir gençlik politikası olmadığını belirtmek gerekir (Yentürk ve diğerleri,
2008). Ulrich Beck’in öncülüğünü yaptığı bir üçüncü bakış açısı ise katılmayan gençlerde
33
de bir aktifliğin varlığını savunur. Beck, bu kuşağı “an actively unpolitical younger
generation” aktif ve siyasal olmayan bir genç kuşak olarak tanımlamakta ve bu kuşağın
aktif bir şekilde siyasetin dışında kalarak bazı “zombie” kategorilerin yani ölmüş ama
yaşamaya devam eden kurumları (geleneksel siyaset gibi) etkisizleştirdiklerini hatta yok
ettiklerini savunur. Demet Lüküslü (2009a) ise İstanbul’da kendisini apolitik olarak
tanımlayan, siyasetin dışında tanımlayan 80 gençle yaptığı derinlemesine görüşmeler
sonucunda Beck’in teorisini takip ederek, 1980 sonrası genç kuşağın apolitizminin siyasi
bir duruş olduğunu ve arkasında ciddi bir eleştiri taşıdığını belirtmiştir.
7 farklı ilde gerçekleştirilen 20 odak grup toplantısı her ne kadar asıl olarak gençlik
alanında faaliyet gösteren farklı dernek, üniversite kulübü, gençlik meclisi veya gençlik
merkezi gibi farklı mecralarda aktif olan gençler üzerine odaklanıyor olsa da Türkiye’de
gençliğin bütün bir resmini ortaya çıkarmak için bu araştırmanın parçası olmayan
gençlerin de analize dahil edilmesi gerekmektedir: farklı siyasi kurumlarda etkin olan
gençler, cemaatsel faaliyetler içinde aktif olan gençler ve katılmayı red eden gençler.
Yapılan gençlik analizi ancak o zaman gençlik alanını anlamaya daha yakın olacaktır. Ve
tabii ki gençlik politikası ise ancak tüm bu grupların varlığını göz önünde bulundurarak
etkili bir gençlik politikası halini alabilecektir.
34
Odak Grup Soruları
I-Kişisel bilgiler
-Yaşı
-Eğitimi
-Hangi kentte yaşadığı/ daha önce nerelerde yaşadığı?
-Sivil toplum alanıyla tanışması nasıl oldu?
-Gençlik çalışmasıyla tanışması? Nasıl girdi ilk bu alana?
-Daha önce hangi alanlarda çalıştı? Ya da çalıştı mı?
-Gençlerle hangi çalışmaların içinde bulundu?
-Gençlerle çalışan biri olarak sizin düşünceleriniz/ geri bildirimleriniz çok önemli.
Beraber çalıştığınız gençlerden bahsedelim biraz.
-Nasıl tanımlarsınız beraber çalıştığınız gençleri?
-Gençlerle çalıştığınız süre içinde nasıl farklı gençlik gruplarıyla çalışma fırsatı
buldunuz?
-Ulaşmakta güçlük çektiğiniz bir gençlik grubu oldu mu?
-Genelde daha çok erkekler katılıyor gibi bir düşünce var. Siz katılıyor
musunuz?
-Genç kadınlara nasıl ulaşılabilir?
-Gençlik alanında sizce hangi gençlere ulaşılıyor hangilerine ulaşılamıyor?
-Ulaşılamayan diğer gruplara ne olsa ulaşılabilirdi? Nasıl ulaşılabilir?
-Bu beraber çalıştığınız gençlerin ne tip ihtiyaçları var?
-Yaşadıkları bu kente dair ne ihtiyaçları var örneğin?
-Kadın ve erkeklerin ihtiyaçlarında bir farklılık var mı?
-Bu beraber çalıştığınız gençlerin ne tip istekleri var?
-Yaşadıkları bu kente dair ne istekleri var?
-Kadın ve erkeklerin istekleri/taleplerinde bir farklılık var mı?
-Sizce bu gençlerin daha aktif ve daha söz sahibi olmaları için ne yapılabilir?
35
-Gençlere ulaşmak demişken ulaşım da bazen önemli bir sorun olabilir.
Yaşadığınız bu kentte böyle bir sorun var mı?
-Kadın/erkek arasında bir farklılık olabilir mi?
-Gençlere yönelik neler yapılıyor olsaydı gençlerin katılımına destek olunmuş
olurdu?
-Gençlerin yapmak istedikleri etkinliklere bütçe bulmaları mümkün oluyor mu?
-Nasıl bir uygulama olsaydı daha iyi olurdu?
-Hangi farklı kurumlarla işbirliği yapılması faydalı olur sence?
-Belediye?
-Devlet kurumları?
-Özel sektör?
-Üniversiteler
-Başka hangi kurumlar olabilir?
-Gözlemlerinize dayanarak sizce gençler içinde bulundukları derneğin/örgütün/merkezin
yönetimine katılabiliyor mu?
-Sana kişisel olarak gençlerle çalışmak, gençlik alanında çalışmak neler kattı?
-Sen katılmaya nasıl karar verdin? Senin sürecin nasıl gelişti? Seni bu alanda en çok
çeken ne oldu?
36
Kaynakça
*Bali, R.N. (2000), “Sivil Toplum Hareketinin İki Zaafı: İşadamları ve Elitizm”, Birikim,
sayı:130.
*Benlisoy, Foti (2003), “Öğrenci Muhalefetinin Güncelliği”, Toplum ve Bilim, sayı: 97.
*Birleşmiş Millletler Kalkınma Programı (2008), Türkiye 2008 İnsani Gelişme Raporu.
Türkiye’de Gençlik, Ankara.
*Council of Europe (2003), Final Report: Experts on Youth Policy Indicators. Third and
Concluding Meeting, Council of Europe, Directorate of Youth and Sport.
*Denstad, Finn Yrjar (2009), Youth policy manual. How to develop a national youth
strategy, Council of Europe Publishing, Strabourg.
*Dubet, F. (2004), “La jeunesse est une épreuve”, Comprendre. Les jeunes. Revue de
philosophie et de sciences sociales, sayı:5.
37
*European Commission (2001), White paper : A new impetus for European youth.
(http://ec.europa.eu/youth/youth-policies/doc26_en.htm)
*Lüküslü, D. (2009a), Türkiye’de Gençlik Miti: 1980 Sonrası Türkiye Gençliği, İletişim
Yayınları, İstanbul.
*Michaud, E. (1997), “Soldiers of an idea: Young people under Third Reich”, Levi, G. ve
Schmitt, J.C. (der.), History of Young People in the West içinde, Harvard University
Press, Cambridge.
38
*Rossi, F.M. (2009), “Youth political participation: is this the end of generational
cleavage?”, International Sociology, cilt: 24, sayı:4.
*Şenel, G. (2009), Youth as peace-multipliers: the cases of Germany and Turkey, Sabancı
Üniversitesi, Sanat ve Sosyal Bilimler Fakültesi yüksek lisans tezi.
*World Bank (2007), “Youth policy: Doing it and getting it right”, World Development
Report 2007 içinde.
39