You are on page 1of 23

Lady Montagu'nün Türkiye Mektupları1

GİRİŞ
Son yıllarda bir çok ülkede feminist yazar ve tarihçiler geçmişin
kadın yazarlarını yeniden ele aldılar, yapıtlarından alıntıları
antolojilerde yayımladılar ve bu yapıtları yeniden yorumladılar,
İngiliz yazar Lady Mary Wortley Montagu de (1689-1762) bu
yazarlardan biridir. Lady Montagu şiirin yanı sıra kadın ve politika
üzerine, bazıları imzasız denemeler yazmıştı. Ama en önemli yazıları
üç cildi dolduran mektuplarıdır. Bunlar da hem İngiliz toplumunun
hem de Lady Montagu'nün gezdiği ülkelerin yaşama biçimleri,
töreleri yazarın kendine özgü görüşleri içinde anlatılır. Lady
Montagu'nün mektupları içinde bizi en fazla ilgilendirenler, 1717-
1718 yıllarında Türkiye'den gönderdiği ve Sefaret Mektupları adıyla
anılanlardır. Bugün bunları hem tarihsel hem de feminist açıdan
tekrar yorumlamak, içeriğini, söylemlerini gezi yazını ötesinde yeni
bir yaklaşımla görmek ve anlamak gerekiyor.

Lady Monta'gu'nün eşi Lord Edward Wortley Montagu, III. Ahmet


döneminde İngiltere'nin Osmanlı İmparatorluğu’ndaki büyük
elçisiydi. Lady Montagu, Türkiye'de kaldığı on dört ay boyunca İn-
giltere'deki akraba ve arkadaşlarına uzun mektuplar yazarak yaşamını
ve gördüklerini anlattı. Mektuplaşmanın sanat haline geldiği XVIII,
yy'da Lady Montagu'nün mektupları elden ele dolaşıp kopya edilmiş,
sosyeteye mensupları ve edebiyatçılar2 arasında büyük ilgi toplamıştı.
Bu mektuplar İskoçyalı bir soylu ile evli olan kız kardeşi Lady Mar'a,
ünlü şair Alexander Pope'a, Conti adında aydın bir rahibe, pek çok
soylu hanıma, sonraları da kızına yazılmıştır, Mektuplar, çağın inanç
ve düşüncelerini yansıtmakla birlikte, Lady Montagu'nün bunları nasıl
eleştirip alaya aldığını, kendisinin "My Female Contrariness"3 dediği,
1
Bu incelemenin hazırlanmasında Robert Halsband'in derlediği The Complete Letters of Lady
Mary Montagu Cilt I (1708-1720, 3 cilt) kitabından yararlandım., Yapılan bütün alıntılar ve özetler
bu kitaptandır. Birinci ciltten yapılan alıntıların yalnız sayfa numaraları, öteki ciltlerden yapılan
alıntıların cilt ve sayfa numaralan verilmiştir.

2
Bunların arasında Voltaire ve Gibbon da vardı.

3
"Kadınca zıtlığım"
2

bir kadın olarak her şeyi değişik açıdan görme çabasını ortaya
çıkarıyor. Türkiye üzerine yazı yazan ilk Avrupalı kadın olma
özelliğini taşıyan Lady Montagu, kendinden önce Türkiye üzerine
kitap yazmış yabancı erkek yazarların yanlışlarını göstermeyi amaç
edinerek, kadın olma bilincinin önemini de ön plana çıkarıyor.

276 yıl önce yazılmış Türkiye mektuplarını okumak, bu mektupların


taşıdığı önemi anlamaya çalışmak için her şeyden önce Lady
Montagu'nün yaşamöyküsünü ve içinde yaşadığı toplumu gözden ge-
çirmek gerekiyor.

YAŞAMÖYKÜSÜ
Lady Montagu 1689 yılında Nottinghamshire bölgesinde doğdu.
Babası Whig4 partisinden bir soyluydu, İki kız ve bir erkek kardeşi
vardı; çok küçük yaşta annelerini kaybettiler. Londra'da politika ve
eğlence peşinde koşa n babaları, onları kırsal bölgede büyük
annelerinin, mürebbiyelerin, dadıların ve uşakların eline bırakmıştı.
Ama bu çocukların yaşadıkları yerlerde zengin kitaplıklar vardı.
Mary, eline geçen her kitabı okuyordu. Babası Mary'a Fransızca ve
İtalyanca öğretmenleri tutmuştu. Ayrıca Mary endi kendine Latince
çalışıyordu. on sekiz yaşına geldiği zaman babasına bir mektup
yazarak daha kültürlü bir çevrede yaşamak için Londra'ya gelmek is-
tediğini bildirdi. Aklını ve bilgisini kullanmak, ilginç insanlarla
beraber olmak, serüvenlere atılmak istiyordu. Babası onun bu
isteklerini hoş karşılamadı.

Bu arada Mary, kendilerinden otuz mil ötede oturan Anne ve ağabeyi


Edward Wortley ile arkadaş olup onlarla mektuplaşmaya başladı. Bu
mektuplarda şiir, yazın gibi konular ve romantik düşünceler yer
alıyordu. Bu dönemde, klasik Yunan ve Latin yazınlarının eğitimde
önemli bir yeri vardı. Bu eğitim erkekler içindi ama Mary kendi
kendine öğrendiği Latince ile Ovidius, Horace ve Vergilius'u ezberle-
mişti, onlardan çeviriler bile yapıyordu.

Mary kendinden önce gelen ve kadınların durumundan bilinçli olarak


söz eden bazı kadın yazarları da okudu. Margaret Cavendish (1623-

4
Whig Partisi (1697-1832) İngiltere'de halkları ve demokrasiyi savunan bir siyasal partiydi; sonra
Liberal Parti oldu.
3

1673), ilk İngiliz kadın tiyatro yazarı Aphra Behn (1640?-1689) ve


kadınların yüksek eğitim görmelerini savunan çağdaşı Mary Astell
(1688-1731) bunlar arasındaydı.

XVIII. yy'ın başlarında İngiltere'de liberal bir hava vardı. Sir Isaac
Newton'un bilimsel buluşları toplumu etkilemişti. XVII. yy. Puritan
devrimi, kralların kutsal haklarını parlamento ile sınırlandırmıştı.
Yazın ve eleştiri gelişmekteydi. Addison, Steele, Defoe, Swift, Gay,
Pope, Congreve gibi yazarlar bu ruhu temsil ediyorlardı. Bunlardan
çoğu Mary'nin ve babasının tanıdığı insanlardı. Sonradan Horace
Walpole ve Henry Fielding gibi genç kuşak yazarları da Lady
Montagu'nün çevresine girdiler.

İki buçuk yıl süren mektup romansından sonra Edward Wortley,


Mary'yi babasından istedi ama para ve veraset sorunları yüzünden
çıkan anlaşmazlık, onların kaçıp gizlice evlenmelerine neden oldu.
Londra'ya yerleşen genç çift, tahta yeni çıkmış olan, Hanover
Hanedanı'ndan I. George'un çevresine girdi. Edward Wortley
Montagu, 1716'da Osmanlı İmparatorluğu'na elçi olarak atandı; aynı
zamanda Türkiye ve Ortadoğu'da ticaret beratı olan Levant Kumpan-
yası'nı da temsil ediyordu. Bu, 1581 yılından beri sürmekte olan bir
durumdu, elçilerin maaşlarını da bu kumpanya veriyordu. Edward
Montagu'ye verilen görev, Osmanlı İmparatorluğu ile Avusturya ara-
sındaki savaş sonunda yapılacak antlaşmada İngiltere'yi temsil
etmekti. Avrupa'nın çeşitli şehirlerinde aylarca kalarak talimat
bekleyen Montaguler, Türkiye'ye vardıktan sonra orada ancak on dört
ay kadar kaldılar. Montagu geri çağrılmıştı, çünkü İngiliz hükümeti,
Pasarofça Antlaşması'nın (21 Temmuz 1718) imzalanması sırasında
Viyana'daki elçisi Stanyan ile Montagu'den önceki İngiliz elçisi Sir
Robert Sutton'ın bulunmasını yeğlemişti.

Bu apansız çağrılış, mektuplarında seyahat etmekten çok


hoşlandığını söyleyen Lady Montagu'de hayal kırıklığı yaratmış.
Türkiye gibi değişik bir toplumdaki yaşam onun hayal gücünü
kamçılamış ve mektup türünde önemli bir yazar olarak ortaya çık-
masını sağlamışlı. Lady Montagu'nün amacı bir kitap yazmaktı. Bu
nedenle mektupların kopyalarını bir albümde saklamış, bunları teker
teker gözden geçirerek üzerlerinde düzeltmeler bile yapmıştı. 1726'da
kız kardeşine, Mme. de Sévigné'nin mektuplarını zevkle okuduğunu,
sonra da fazla böbürlenmeden, kendi mektuplarının da ileride zevkle
okunacağını bildiğini bu nedenle onları çöp sepetine atmamasını
4

yazmıştı (The Complete Letters, Cilt II, 1721-1751, s. 66).

Lady Montagu, İngiltere'ye döndükten sonra ömrü boyunca


parlamento üyesi olarak kalan eşinden uzaklaşmaya başladı. İngiltere
bir çok mali ve politik skandalla çalkalanıyordu. Bunlar, William
Hogarth'ın litograflarına konu olmuştu: toplumdaki ahlak çöküşü;
para hırsının insanı felaketlere götürüşü; sefahat; zevk ve eğlenceye
düşkün insanların yozlaşması; kumarbazlar; sarhoşlar ve fahişeler . . .

Lady Montagu'nün politika, yazın tartışmalarının yanı sıra kişisel


nedenlerden dolayı da arkadaşları ile arası açılmıştı. Kendisini öven,
adeta aşk mektupları yazan şair Pope ile aralarında yazın ve dedi-
kodunun iç içe girdiği kötü suçlamalara yol açan tatsız kavgalar
oldu. Belki bütün bunlardan kurtulmak için Lady Montagu, elli
yaşında Avrupa'ya göç etti. Büyük olasılıkla bu kararında Voltaire'in
arkadaşı olan Francesco Algarotti (1712-1764) adlı İtalyan'la yaşadığı
sonu gelmeyen bir aşk macerasının da payı oldu. Lady Montagu,
ömrünün son yirmi yılını Fransa ve İtalya'nın çeşitli şehirlerinde
geçirdi. Avrupa'nın savaşlarla çalkalandığı bu sürede ise, Lady
Montagu durmadan yer değiştirmiş, Alpler'i bile aşmıştı. Her gittiği
şehirde sanatla uğraştı, müzeleri gezdi, kızının İngiltere'den yolladığı
kitapları okudu ve sürekli mektuplar yazdı. Her yeri dolaşmıştı; en
uzun süre oturduğu yerler Venedik, Avignon ve Brescia oldu. Bu
şehirlerde büyük ama epeyce harap köşklerde yaşadı; bahçecilik ve
çiftçilikle bile uğraştı. Ömrünün son yılında hasta olarak İngiltere'ye
döndü ve 1762'de göğüs kanserinden öldü. Dönüş yolunda şunları
yazmıştı: "Pejmürde hayatımın artıklarını İngiltere 'ye sürüklüyorum.
Rüzgarlar ve akıntı bana karşı. "(The Complete Letters, Cilt III, s.
279).

Kendinden bir yıl önce ölen eşi Lord Montagu ona bir buçuk milyon
sterling’lik bir miras bırakmıştı. Ayrı yaşadıkları süre içinde
mektuplaşmışlar ama bir kez bile buluşmamışlardı.

19 Ocak 1718'de İstanbul'da doğan kızı Mary, Lady Bute, kontes ve


sonra başbakan eşi olmuştu. Ne yazık ki Lady Bute annesinin anılarını
yaktı. Türkiye'ye dört yaşındayken götürdüğü oğlu Edward Jr. ise
gençliğinde çok serseri bir yaşam sürmüş, ana ve babasının başını
sık sık derde sokmuştu. Ününü borçlu olduğu tek şey ise, Lady
Montagu'nün Türkiye'de çiçek aşısını keşfetmesi ve oğlunu aşılatma-
sıydı. İlk çiçek aşısı yapılan bu İngiliz çocuğu, İngiltere'de büyük
5

merak ve ilgi uyandırmıştı. Edward Montagu Jr.'un (1713-1776),


İngiliz ressam George Romney tarafından yapılmış büyük bir tablosu
bugün New York'taki Metropolitan Müzesi'nde asılıdır. Bu tabloda
Edward, Türk giysileri ile poz vermiştir: Sırtında kırmızı bir kaftan ve
samur kürklü yeşil bir cüppe, başında muazzam bir sarık, elinde asası,
belinde kılıcı ile mavi gözlü ve uzun sakallı bir adam, uzak dağları
arkasına almış, karanlık bir gök altında duruyor. Bu portrenin
Romney'nin hayalinden çıktığı bellidir ama Türk giysileri gerçeğe
çok uygundur. Çünkü Lady Montagu, Türkiye'den İngiltere'ye
sandıklar dolusu kıymetli eşya ve antika taşımıştı. Ayrıca, kendisinin
de hem Türk giysisi hem de çağın giysileri içinde pek çok portresi
yapılmıştı.

SEFARET MEKTUPLARI
Lady Montagu'nün Sefaret Mektupları'nı ele alınan konular
bakımından incelemeden önce, içerikleri üzerinde durmak, geçilen
yerlerin serüvenini mektuplardan yapılan bazı çeviriler ve özetlerle
zamandizinsel olarak belirtmek yararlı olacaktır. Kuşkusuz Lady
Montagu, mektuplarında, yazıştığı insanların nabzına göre şerbet
vermiştir. Örneğin Pope'a doğanın güzelliğinden, şiirden, rahip
Conti'ye dinden, törelerden, kız kardeşine Türk kadınlarının
giysilerinden, bazı Lady'lere de yüksek tabaka mensup hanımların
zenginliklerinden, evlerin görkeminden vb. söz etmiştir. Bunların
değerlerini biçmekte gözleri çok keskin olduğu için mücevherlerin,
kürklerin kaç İngiliz altını edebileceğini her zaman belirtmiştir.
Kralın gelini Wales Prensesi'ne 1 Nisan'da yolladığı mektupta
Türkiye'deki rejimin baskıcı oluşundan söz etmiş ve başlarında kendi
kralları gibi, tabasının mutluluğu ve özgürlüğünü isteyen bir baba
olmadığını yazmıştır (s. 312). Kuşkusuz bu sözlerinin, hamileri Kral i.
George'un kulağına gideceğini tahmin etmiştir.

Lord ve Lady Montagu, üç yaşındaki oğulları ile 3 Ağustos 1716'da


İngiltere'den çıkıp dalgalı denizlerden geçerek Rotterdam'a geldiler.
Yanlarında bir doktor, dadılar, değişik ulustan birkaç uşak ve hiz-
metçi vardır. Yolculuğun Türk ülkelerine gelinceye kadar arabalarla
yapılması planlanmıştır. Lady Montagu'nün seyahat giysisi, ata binme
giysileri, siyah bir erkek peruğu ve üç köşeli şapkadır. Lahey, Köln,
Prag, Leipzig, Brunswick, Viyana, Hanover, Dresden, Nuremberg,
Buda gibi Avrupa şehirlerinde konaklamış, buralarda krallar, prensler
6

tarafından misafir edilmişlerdir. Mary Montagu, durmadan mektuplar


yazmış, gördüklerini anlatmıştır. Issız, karla kaplı ovalardan, Alpler'in
sarp geçitlerinden, donmuş yollardan söz etmiştir. Bazen yarı uykulu
arabacıların son sürat koşan atları denetlemekten aciz kaldıklarını,
ama eşini ve kucağında uyuyan çocuğunu uyandırmadan onları
uyardığını söylemiştir.

Montaguler'in Avrupa'dan Türk topraklarına varmaları yedi ay


sürecektir. Bunda yalnız XVIII. yy'ın seyahat koşullarının değil, Lord
Montagu'nün İngiliz Hükümeti'nden talimat beklemesinin de payı
olmuştur. Lady Montagu bu konaklamalardan çok hoşlanmış, olup
bitenleri mektuplarında ayrıntılarla anlatmıştır. Her yeri İngiltere ile
karşılaştırmıştır. Örneğin Rotterdam'da, İngiltere'de olduğu gibi di-
lenci, sakat, işsiz güçsüz insan yoktur; çok temiz bir şehirdir. Bütün
Hollanda bir bahçe gibidir. Nuremberg'de sosyal sınıflar,
giysilerinden tanınabilir.

Gittiği yerlerde Katolik kiliselerini gezmiştir. Kiliseleri anlatışında,


Katoliklerin sanemlere, mücevherli, taşlı putlara, azizlerin
kemiklerine, hatta başında peruk olan bir İsa heykeline tapınmalarını
görerek bunu eleştirmiştir. Bu da Katolikliğe karşı duygular taşıdığını
ortaya koyar.

Viyana'da saraylara, operaya, tiyatrolara gitmiştir. Kadınların


giysilerini ve sevgililerini anlatmıştır. Her kadının iki kocası varmış:
biri kadının adını taşıdığı eşi, öteki işlerini yapan eşi. Bu tür ilişkilerin
yirmi yıl kadar sürdüğünü yazmıştır. Hanover'de yanakları allıklı,
saçları boyalı güzellerin mum ışığında çok etkileyici göründüklerini
anlatmıştır.

Macaristan'da ıssız topraklardan geçmiştir. Burada savaşlardan ve


Katoliklerin Protestanlara yaptığı baskılardan söz etmiştir. Aslında
haşin bir peyzaj: köylüler hayvan postlarından yapılmış giysiler
içindeler. Gene de Lady Montagu, "Her yerde sıcak bir oda, bolluk,
yaban domuzu, geyikler ve av kuşları buldum. Paralan yok ama
ormanları ve tarlaları onları bolluk içinde yaşatmaya yetiyor, " diyor
(ss. 248-304).

Kurtların gezdiği karlarla kaplı dağlar ve ovalardan geçerek sonunda


Belgraı'a varmışlar. Lady Montagu oradan Pope'a gönderdiği
mektupta (12 Şubat 1717) Türklerin kalelerinden, toplarından ve
7

kafası çabuk kızan yeniçerilerinden söz etmiştir. O sırada Belgrat’ta


bir yeniçeri ayaklanması olmuş, Serasker Paşa'yı öldürmüşler. Ama
yeniçeriler, aldıkları talimat üzerine Montaguler'i ve
maiyetlerindekileri titizlikle korumuşlar. Bu mektupta, Lady
Montagu'nün Karlofça'dan geçerken düşündükleri de yer almıştır:

"O kanlı zafer gününün izleri silinmiş değil. Her yer kafatasları ve
gömülmemiş insan ve deve cesetleri ile dolu idi. Bu kadar insanın
tarumar olduğu yerlere büyük bir dehşetle ve savaşın ne kadar haksız
olduğunu düşünmeden bakamadım - savaş yalnız gerekli bir şey değil
fakat övündürücü de sayılıyor. Dünyada o kadar bereketli toprak
varken insanların bir karış toprak için savaşmaları bana onların
akıldan ne kadar uzak olduğunu kanıtlıyor. . . .. ve beni Mr. Hobbs 'un
dediği gibi doğanın halinin bir savaş hali olduğuna inandırıyor. "(s.
305).

Montaguler, Belgrat'ta, bir Paşa oğlu olan Ahmet Bey'in evinde


kalmışlar. Ahmet Bey zamanının aydını; Arapça ve Farsça biliyor,
bütün vaktini kitaplığında geçiriyor. Montaguler'i yemeğe çağırmış,
onlara şarap ikram etmiş ve kendisi de içmiştir. Onlara şiirler okuyor.
Lady Montagu bu şiirleri çok canlı ve coşkulu bulur. Ne yazık ki
konuşmaların hangi dilde geçtiğini belirtmemiştir (İtalyanca mı,
Fransızca mı, yoksa yanlarında bir çevirmen mi var?). Ahmet Bey'le
törelerdeki farklılığı, Müslüman kadınların örtünmesi konusunu
tartışmışlar. Lady Montagu, Ahmet Bey'i çok ince esprili, yüksek
tabaka İngiliz erkeklerinin çoğundan daha nazik ve dinsel inanışları
açısından hoşgörülü bir aydın olarak betimlemiştir (s. 307).

Montaguler Niş, Sofya ve Filibe üzerinden geçerek Osmanlı


İmparatorluğu'nun ikinci başkenti sayılan Edirne'ye varıyorlar. III.
Ahmet de kendinden önce hüküm süren IV. Mehmet ve II. Mustafa
gibi Edirne'yi çok seviyordu. Lady Montagu, Edirne'den gönderdiği 1
Nisan tarihli mektupta şöyle yazmıştır:

"Seyahat etmeyi çok seviyorum. Avrupa'daki bütün Türk


topraklarından geçtim. Tanrı'ya şükür, hiç yorgunluk çekmediğim gibi
ne kendimin ne de ailemin sağlığından şikayetçi değilim. Oğlum
hiçbir zaman bu kadar sağlıklı olmamıştı. Bu memleket, kuşkusuz
dünyanın en güzel yerlerinden biri şimdiye kadar gördüğüm her şey
benim için bir yenilik, sanki her gün yeni bir operanın ilk sahnesi
gibi. "(s. 309).
8

Lady Montagu, Sofya'da kadın hamamlarına gitmiştir. Bir Lady'ye


yazdığı mektupta bu hamamları uzun uzun anlatmıştır. Lady Montagu
hamama ata biniş giysisi ile gitmiş ve soyunmamıştır. "Bana güzel,
güzel dediler. Ne nazikler. Bazıları Guido'nun ya da Titian’ın
resimlerindeki tanrıçalara benziyor. Onların kibarlığı ve güzelliği
beni çok etkiledi. "(ss. 313-314).

Lady Montagu, Rahip Conti'ye yazdığı bir mektupta (1 Nisan 1717)


Belgrat'ta tanıştığı Ahmet Bey'den söz açmıştır. Ahmet Bey'e İngiliz
kilisesi ile Roma kilisesi arasındaki farkları açıklamıştır. Onun
putlara ve Meryem Ana'ya tapmayan Hıristiyanların varlığından
memnun olduğunu, mezhebine deist denebileceğini ve İslam'daki
değişik mezhepleri anlatmış ama bu bilgilerini nereden aldığını
söylememiştir.

Kız kardeşi Lady Mar'a yazdığı ve Edirne'den gönderdiği mektubu n


(1 Nisan 1717) önemli yönü, giydiği Türk giysisini bütün
ayrıntılarıyla anlatmasıdır. Lady Montagu'nün siyah-beyaz bir
gravürü, bu betimlemelerle renkli bir resim olarak düşünülebiliyor:

"Pembe Şam ipeğinden, gümüş işlemeli, ayaklara kadar inen bir


şalvar. Beyaz oğlak derisinden sırma işlemeli pabuçlar. İnce beyaz
bürümcükten sırma işlemeli, geniş kollu, yakası elmas düğme ile
iliklenen iç gömleği. Bu, göğsü gösteriyor. Entari endama göre
biçilmiş beyaz-sırmalı Şam ipeğinden, kolları çok uzun ve saçaklı.
Entarinin ya elmas yada inciden düğmeleri var. Bunun üstüne giyilen
kaftanın da kolları uzun ve üstüne dört parmak genişliğinde elmaslar
ve kıymetli taşlarla işlenmiş bir kuşak takılıyor. En üste giyilen
yeldirme, yeşil ve altın sırmalı brokar kumaşından olup içi kakım
yada samur astarlı. Başa giyilen kalpak kışın ince ipek kadifeden
inciler ve elmaslarla işlenmiş; yazınsa ince gümüş telli ipekten. Bu
başlıklar, giyenin zevkine göre çiçekler, kuş tüyleri ve mücevherlerden
yapılmış buketlerle süsleniyor; saçlar arkadan bir örgü halinde
sarkıyor . . . .. Ömrümde bu kadar güzel saç hiçbir yerde görmedim.
Bir Hanım 'da tam 110 tane örgü saydım, hepsi kendi saçlarından
yapılmış. .. Fakat burada güzellik bizde olduğundan daha çok. . .
dünyanın en güzel tenleri burada, genellikle kocaman siyah gözleri
var.

"Ahlak ve davranışlarına gelince. .. Türk hanımlar Hıristiyan


olmadıkları için daha az günahkâr değiller. Artık yollarını da biraz
9

öğrenmeye başladım. Onlar hakkında şimdiye kadar yazı yazanların


eşi bulunmaz örtbasları, yada sonsuz budalalıkları insanın ağzını açık
bırakıyor. Gerçekten, onların bizden daha özgür oldukları besbelli.
Hangi sınıftan olursa olsun hiçbir kadın sokağa iki yaşmaksız
çıkmıyor. Bunlardan biri, gözleri dışında bütün yüzünü örtüyor, öteki
bütün başını kapayıp belinin ortasına kadar iniyor . .. Ferace de
vücutlarını tümüyle örtüyor; feracenin parmak uçlarına kadar inen
uzun kolları var. Böylece, bir pelerine sarılmış gibi her tarafları iyice
örtülü. .. Feracenin onları nasıl örttüğünü tahmin edebilirsin, yani
hangisi hanımefendi, hangisi cariye ayırtmak mümkün değil. En
kıskanç koca bile karısını tanıyamaz . . . Zaten sokakta hiçbir erkek
bir kadına dokunmaya yada onu takip etmeye cesaret edemez.

"Bu ebedi maskeli balo onlara, bütün istediklerini kimseye


çaktırmadan yapabilme özgürlüğünü veriyor. En geçerli entrika
yöntemi, hanımefendinin sevgilisine Yahudi'nin dükkanında buluşmak
için haber salması (bu dükkanlar bizim India Houses gibi buluşma
yerleri) . .. Hanımefendiler, çok zaman sevgililerine kim olduklarını
bildirmiyorlar. .. sevgililer de yarım yıl mektuplaştıkları hanımların
adını bile bilmiyorlar. İşte aşıkların boşboğazlığından korkulmayan
bu diyordu sadık zevcelerin ne kadar az olduğunu çok iyi tahmin
edersin. .. Bizde böyle davrananların ahrette cezalandırılacağı
söylenir, fakat bu vaaz Türk hanımlarına verilmiyor. Onlar
kocalarının darılmalarından korkmuyorlar, çünkü bu zengin hanımlar
paralarına hakimler. İşte, Türk kadınlarını, imparatorluğun en özgür
insanları olarak görüyorum: Divan onlara saygı gösteriyor; bir paşa
idam edildiği zaman, Padişah haremin imtiyazlarına hiç dokunmuyor,
harem araştırılmıyor ve dula bırakılıyor. Kadınlar cariyelerinin
sultanları. Kocalarının cariyelere bakmak gibi bir izni bile yok; onlar
ancak ihtiyar bir cariyeye yada hanımın kendi seçtiği bir iki cariyeye
bakabiliyorlar. Evet doğru, yasaları erkeklere dört kadın almak
hakkını veriyor, fakat hiç bir yüksek tabaka erkeği bu imtiyazı
kullanmıyor ve hiçbir yüksek tabaka kadını da böyle bir şeyi kabul
etmiyor. "(ss. 325-330).

Lady Montagu, Edirne'den yolladığı başka bir mektup ta develerden


ve de ata binen biri olarak atlardan söz etmiştir. Kutsal sayılan
güvercinlerin ve her kış Mekke'ye göç eden leyleklerin adeta dinsel
bir saygı gördüklerini söylemiştir.

Evlerin ahşap olduğunu, selamlık ve haremlik diye iki bölüme


10

ayrıldığını, süslemeli tavanları, duvardaki çiçek resimlerini, gömme


dolapları, çiçeklikleri, mermer şadırvanları, hamamları, sofraları,
halıları, atlastan yapılmış, altın işlemeli yastıkları, haremliğin
penceresinden görülen ağaçlı bahçeleri, yüksek duvarları, altın
yaldızlı köşkleri, hanımellerini ve asmaları, taştan yapılmış cami ve
hanları, kısaca bunların görkeminden ayrıntılı biçimde söz etmiştir
(ss 341-343).

Kız kardeşi Lady Mar'a yolladığı mektupta (18 Nisan 1717) Sadrazam
Arnavut Halil Paşa'nın (16551733) eşinin verdiği yemek davetini
anlatmıştır. Kendisi, davet edilen ilk Hıristiyan'dır. Bu davete Viyana
sarayında giydiği kıyafetle gitmiştir. Yanında tercüman olarak bir Rum
kadın bulunmuştur. Vezir'in elli yaşlarında, kendini hayır işlerine ve
ibadete vermiş bir kadın olan eşiyle tanışmıştır. Konakları çok
sadedir. Davette Lady Montagu'nun ragout (yahni) dediği çeşit çeşit
yemekler sunulmuştur; çorba, yermeğin sonunda gelmiştir. Bunu
kahve ve güzel bir koku ikramı izlemiştir. Evde saz çalan, şarkı
söyleyen ve dans eden pek çok cariye vardır (s. 347-48).

Lady Montagu, Kahya'nın güzel karısı Fatma'dan da bir davet almış


ve onun konağına gitmiştir. Kapıda iki haremağası muhafız durur.
Fatma bir heykelden daha güzeldir; Lady Montagu İngiltere'de de Al-
manya'da da böyle güzellik görmemiştir. Onun paha biçilmez
giysilerini bütün ayrıntılarıyla anlatmıştır. Fatma'nın kocaman siyah
gözleri vardır. Bütün cariyeler, periler kadar güzeldir. Güzel sesleri ile
şarkılar söyler, dans ederler. Kahve, gümüş zarflar içinde, zarif Çin
porselenleri ile sunulur. Lady Montagu'ye güzel işlemeli mendiller
hediye edilmiştir. Lady, "Adeta cennete gitmiş gibi oldum, " der (s.
349-352).

Lady Montagu, Edirne çarşısını gezdiği zaman, bu çarşının Londra


çarşılarında olduğu gibi mallarla dolu olduğunu görmüştür. Halk,
kahvelerde oturmuş şerbet ve kahve içer. Lady Montagu'ye göre en
zengin tüccarlar Yahudilerdir; her Paşa'nın da bir Yahudi'si vardır.
Doktorlar ve tüccarlar da Yahudi'dir (s. 354).

17 Mayıs 1717 tarihli bir mektupta Lady Montagu, Fransız sefirinin


eşi Madame Bonnac'la birlikte, Kaptan Paşa'nın eşinin köşkünde
pencerelerden Sultan'ın önünden geçen alayları ve törenleri izledikle-
rini yazmıştır. 20000 insanın geçmesi sekiz saat sürmüştür. Lady
Montagu'nün anlattıkları ve betimlemeleri 1730'da yazılan Surname-i
11

Vehbi'deki minyatürlere çok benzer.

Lady Montagu, Türk giysileri giyerek Selimiye Camii'ni gezmeye


gitmiştir. Bu binanın, hayatında gördüğü en asil bina olduğunu
yazmıştır. İçinde dervişler dua eder. "Selimiye Camii Almanya ve
İngiltere'deki her kiliseden daim görkemli. .. "(ss. 354-357). Edirne
dışındaki görkemli asker çadırlarını ve kampı da görmüştür. Aslında
bunlar, Ağustos'ta Avusturya'ya yapılacak seferin hazırlıklarıdır.

29 Mayıs 1717'de de Rahip Conti'ye şunları yazmıştır: Sultan'ın


kendilerine tahsis ettiği otuz araba ve beş faytonla İstanbul'a gitmişler.
Yollar cennet gibi; çiçekler ve güzel kokulu otlarla dolu. Arabalar
bunların üstünden geçerken ortalığa mis gibi kokular yayılır. Çorlu'da
Sultan'ın konağında kalırlar. Bahçesinde ağaçlar ve havuzları vardır.
Lady Montagu, konağın duvarlarında kurşun kalemle yazılmış şiirler
bulmuştur: .

We come into this world, we lodge and we depart;

He who's lodged within my heart stays forever.

(Gelmişiz bu dünyaya konaklar gideriz;

Kalbimde konaklayansa kalır urda sonsuza dek.)

Lady Montagu, Marmara Denizi'nden, Silivri limanından, Büyük


Çekmece ve Küçük Çekmece göllerinden de bahsetmiştir. Bu arada
bir Rum kilisesini de gezmiş, altın zemin üzerine yapılmış Bizans
resimlerini beğenmemiştir. Belki onda perspektifli Rönesans zevki
ağır basar, ama gene de Ortodoks kilisesini onaylamadığını ifade
etmiştir (s. 360).

Pope'a gönderdiği mektupta (29 Mayıs 1717), İstanbul'daki yaşamını


anlatmıştır. Elçiye Pera'da bir konak kiralanmıştır. Maiyetlerinde
çalışan memurların, uşakların ve hizmetçilerin bir kısmı Rum ve Er-
menidir. Konağı yeniçeriler korur. Lady Montagu, pencereden baktığı
zaman "limanı, şehri, sarayı ve Anadolu yakasının uzak tepeleri’ni
görür. Bu manzaraya "belki dünyanın en güzel manzarası " der.
Mezarlıkları, bunların çok yer kapladığını uzun uzun anlatır ve
İstanbul'un Londra'dan daha büyük bir şehir olduğunu yazar (s. 362).

Sonra Belgrat Ormanları'na taşınırlar. Burada, yalnız zengin


12

Hıristiyanların oturduğunu ve Idylic5 bir yaşam sürdüklerini anlatır.


Pope'a yazdığı mektupta (17 Haziran 1717) haftalık programını ve-
rmiştir: Pazartesi keklik avı; Salı İngilizce kitap okumak; Çarşamba
Türkçe öğrenmek; Perşembe Klasik yazarlar; Cuma yazı yazmak;
Cumartesi iş işlemek; Pazar misafir kabul etmek ve müzik. Lady
Montagu, bu haftalık programının Londra'daki sosyete kadınlarının
dedikodu salonlarından çok daha ilginç olduğunu eklemiştir (ss. 365-
366). Pope, Lady Montagu'ye yaptığı İlyada çevirisini, bu arada Lady
Montagu'nün uzakta olmasından dolayı duyduğu özlemi dile getiren
iki şiir yollamıştır.

Belgrat köyünden bir Lady'ye gönderdiği mektupta (17 Haziran


1717), Lady Montagu şunları yazar: 'Mektubunuz baştan sona
yanlışlarla dolu. Türkiye hakkındaki fikirlerinizi o meşhur yazar
Dumont 'dan6 almışsınız ki o da aynı cehalet ve cesaretle yazmıştı.
Levant hakkında yazılan seyahatnameler gerçekten o kadar uzak ki
onları okumak beni eğlendiriyor. Onları yazanlar hiç görmedikleri
kadınlardan ve meclislerine kabul görmedikleri efendilerin
dehasından bahsetmekten hiç çekinmezler. Çoğu zaman da içine
girmeye cesaret bile etmedikleri camilerden söz açarlar. " (s. 368)

Lady Montagu, 4 Ocak 1718 tarihli bir mektupta çocuğu olacağını


haberini vermiştir. Türkiye'de evli olup da çocuğu olmamanın en kötü
şey olduğunu eklemiştir. Kızı Mary, 19 Ocak 1718'de doğmuştur.
Bundan başka İstanbul'da tandır yüzünden çıkan yangınlardan ve en
son yangında 500 hanenin yandığından söz etmiştir (ss. 371-372).

Rahip Conti'ye yolladığı Fransızca bir mektupta, Yunanlı papazların


Kuran'ı tahrif ettiklerini yazmıştır Şubat 1718'de. Ona "kadınların
ödevinin küçük Müslümanlar yaratmak olduğunu söyleyerek, "İşte
sizin manastırlarınıza son derece karşı gelen kurallar. Sizin Catheri-
ne, Theresa, Claire gibi azizeleriniz ve bütün dindar bakireleriniz ve
dullarınız ne olacak şimdi?" diye sormuştur.

Mektubunda Türklerin politika ve felsefede cahil olmadıklarından,


okumuş efendiler arasında deistler bulunduğundan, Ahmet Efendi'nin
5
Idylic: kırsal, pastoral

6
Jean Dumont: Nouveau Voyage au Levant’ı yazan Fransız tarihçisi. 1694'te çıkan bu kitap
1696'da İngilizce'ye çevrilmiştir.
13

bunlardan biri olduğundan, ama askeri disiplinin çok önemli


sayıldığından ve uzun bir barışın Türkler'i tembelliğe itebileceğinden
söz etmiştir (ss. 374-377).

Kız kardeşi Lady Mar'a yazdığı mektupta, 10 Mart 1718'de Sultan


Hafife'yi ziyaretini ayrıntılarıyla anlatmıştır. (Robert Halsband'a göre
Lady Montagu'nün Hafife dediği kadın, II. Mustafa'nın gözdesi, 1683
doğumlu Hafize'dir. II. Mustafa, 1695-1703 arasında padişah olup
tahtan indirilmiş, dört ay sonra da ölmüştü. Hafize'yı daha sonra Reis-
ül Küttab Ebu Bekir Efendi ile evlendirmişlerdir.) Lady Montagu,
Hafize'nın konağını ve giysilerini uzun uzun betimlemiştir. Bunların
binlerce İngiliz lirası tuttuğunu, yalnız samur kürklerin her birinin bin
İngiliz lirası olduğunu yazmıştır. Elli türlü etin sunulduğu bir ziyafet
verilmiştir. Bıçaklar altından yapılmıştır; masa örtüsü ve peçeteler
ince ipek üzerine sırma işlemelidir. Lady Montagu, peçeteleri
kullanmaya gönlünün razı olmadığını belirtir. Hala Sultan'ın matemini
tutan Hanım Sultan son derece naziktir. Otuz cariyesi ve yanlarındaki
kız çocukları dünyanın en güzel insanlarıdır. Giderken Lady
Montagu'ye işlemeli ipek mendiller hediye etmişlerdir.

"Bunlar bin bir gece masalları mı? Dönünce ahbaplarıma hiçbir şey
söylemeyeceğim. Eğer haremdeki kış apartmanlarının duvarlarının
zeytin ağacı üzerine rengarenk sedef ve fildişi kakmalarla dolu
olduğunu, yaz odalarının duvarlarının çinilerle kaplı olduğunu,
yaldızlı tavanları, yerlerde en güzel Iran halıları bulunduğunu
söylesem bana kim inanır?"

Lady Montagu'ye göre Türk hanımların evleri Hollanda'daki evler


kadar temizdir. Aynı mektupta, Hanım Sultan'a, padişahlara atfedilen,
beğendiği cariyeye mendil atma ve yatağa ayak tarafından tırmanma
adetlerinin doğru olup olmadığını sorduğunu Hanım Sultan'dan
bunların doğru olmadığı öğrendiğini yazar (ss. 330-385).

Lady Rich, ondan bir Rum esir istemiştir. Lady Montagu de ona
Rumların esir değil teba oldukları yanıtını vermiştir. Lady Rich, sonra
bir aşk mektubu istemiştir. Lady Montagu de ona küçük bir inci yol-
lamış; bunun anlamının, "inci' sensin güzellerin en genci" olduğunu
yazmıştır. Sonra karanfil'i almıştır:

Karanfilsin kararın yok


14

Gonca gülsün tımarın yok

Ben seni çoktan severim

Senin benden haberin yok.

Bundan sonra pul, kağıt, armut, sabun, kömür, gül, hasır, çuha,
tarçın, çıra, sırma, saç, üzüm, tel, biberin simgelediği mısraların
İngilizce'sini vermiş ve "Türkiye 'de şiirle ifade edilemeyen hiçbir
renk, çiçek, ot, meyva, yeşillik, taş yada tüy mevcut değil,
"açıklamasını eklemiştir (ss. 387-389).

Dillerden de söz etmiştir: "Neredeyse İngilizce 'mi unutmak üzereyim.


Burası bir Babil kulesi gibi' Pera 'da Türkçe, Rumca, İbranice,
Ermenice, Arapça, Farsça, Rusça, Slovence, Romence, Almanca,
Hollandaca, Fransızca, İngilizce, İtalyanca, Macarca, vb. bütün diller
konuşuluyor. Bütün uşak ve hizmetçiler de bu dilleri öğreniyorlar
fakat okuma yazma bilecek kadar değil," (s. 380).

Bir başka mektubunda, tümüyle Frenk Hıristiyanların oturduğu Pera,


Tophane ve Galata'yı anlatmıştır. Pera'da kadınlar çok ince peçeler
takarlar. Lady Montagu, bunları takmazlarsa Konstantiniye'de kabul
edilmeyeceklerini belirtmiştir. Fransız sefiresi Mme. Bonnac'in, çok
çocuk doğurduğu için hiçbir yeri göremeden memleketine
döneceğini, halbuki kendisinin bir yaşmak takıp her tarafı gezdiğini
anlatmıştır (s. 397).

İstanbul'u modern bir turist gibi karış karış dolaşan Lady Montagu,
izlenimlerini 10 Nisan 1718 tarihli mektupta tüm heyecan verici
ayrıntılarıyla anlatmıştır. Bütün Hıristiyan saraylarından daha büyük
olan Topkapı Sarayı'nı dışarıdan görmüştür. Camileri de Ayasofya'dan
daha çok beğenmiştir. Ayasofya'yı görmek için Kaymakam'a
başvurmuştur. Baş efendiler, Müftü'ye sormuşlar ve nihayet izin çı-
kmıştır. Lady Montagu, Ayasofya'nın mozaiklerinin dökülmekte
olduğunu görmüştür. Süleymaniye'yi, Valide Camii'ni, Sultan Ahmet'i,
Bezestan'ı, hanların ve medreselerin hepsini gezmiştir. Bundan başka
At Meydanı'nı, Dikilitaş'ı, Romalılardan kalma yerleri de ziyaret etmiş
ve bazı yapıtlardaki Latince yazıların kopyasını almıştır. .

Bir Lady'ye yazıldığı mektupta İstanbul'un çok güzel bir


betimlemesini yapmıştır:
15

"Gerçekten burada Boğaziçi'nden sandalla geçmek Chelsea'den bir


mavna ile geçmeye benzetilemez; bu 20 millik mesafede çok güzel
görünüşler var. Asya kıyısı meyva ağaçları, köyler ve doğanın en hoş
peyzajları ile dolu, Avrupa kıyısında ise yedi tepe üzerine kurulmuş
İstanbul. . . bahçeler, çam ve sedir ağaçları, saraylar, kamu binaları
üst üste duruyor. .. Lady hazretlerinin görebileceği en güzel bir
simetri ile düzenlenmiş, sanki hünerli ellerle yerleştirilmiş bir dolapta
duran kavanozlar, kutular, fanuslar, şamdanlıklar gibi dizilmişler.
Belki bu çok acayip bir benzetme ama bana en uygun benzetme gibi
geliyor, "(s. 397)

Lady Montagu bir Kontes'e Mayıs 1718 tarihinde bir mektup


yazmıştır. Üzülerek İstanbul'u terk etmek üzere olduklarını belirtip
seyahatin çıkardığı güçlükten ilk kez söz etmiştir: "Yeniden seyahate
çıkmanın dertleri. .. kalabalık bir aile, memede bir çocuk, " (s. 405).
Buna karşın her gün feracesini giyip yaşmağını takmış, gezip dolaşmış
ve ilginç olan her şeyi görüp eğlenmiştir:

"Belki en çok benim kadın ruhumun zıtlığından olacak, şunu


söyleyeyim ki yazarların yazdıklarının çoğu doğru değil. Türk
kadınlarının sefil bir şekilde hapis olduklarını yazıyorlar, fakat onlar
belki dünyanın en özgür kadınları olarak kesintisiz bir zevk hayatı
yaşıyorlar; hiçbir sorumlulukları yok; bütün ömürlerini ziyaretlerle,
hamamlarla, hoş eğlencelerle ve yeni modalar yaratmakla
geçiriyorlar. Evet doğru, hamamların dışında gidecekleri yer pek yok,
orada da ancak kendi hemcinsleriyle görüşebiliyorlar ama bu eğ-
lenceden büyük zevk aldıkları kuşku götürmez, "(s, 405)

Bu mektupta on yedi yaşında bir yeni gelinin hamam törenini


anlatmıştır. Kız ve oğlan tarafı karşılıklı Lady Montagu'nün
Epithalamium7 dediği düğün kasideleri söyler. Bu kadınların
güzelliğini, yıkana yıkana parlamış, yumuşak ciltlerini anlata anlata
bitiremez (s, 407). Bu mektuplarda en çok kullanılan kelimelerden
biri civility, uygar, nazik ve kibar olmaktır. Lady Montagu her vesile
ile "Türkler bizim kadar nazik ve kibar," cümlesini kullanır.

İstanbul'dan gönderilen son mektuplardan biri (19 Mayıs 1718) Rahip


Conti'ye yazılmıştır. Gene Boğaz'ı gezmiş (bazen Boğaz'a kanal

7
Bunlan Theocritus'un (İ. Ö. III. yy. Yunan şairi) Epithalamium'una benzetiyor.
16

demiş) ve kıyılarında yüzlerce saray gördüğünden söz etmiştir. Burada


Napolili hukuk doktoru Fransesco Gemelli'nin (1651-1725) Türkiye
üzerine yazdıklarını eleştirmiştir: "O, Chalcedon 'u (Kadıköy)
bulamamış, halbuki Clıalcedon hâlâ yerinde duruyor," (ss. 412-413).

"III. Ahmet’in kızının sarayı 800 odalı; yerleri mermer, duvarları


yaldızlar, yemiş ve çiçek resimleri ile süslenmiş, Kristaller, hamamlar,
güzel çiniler, havuzlar, sedef ve gümüş kaplamalı duvar tezyinatı',
velhasıl heykelden başka her şey var. "

Tunus'tan Rahip Conti'ye gönderdiği mektupta (31 Temmuz 1718)


İstanbul'dan Preston adlı bir gemi ile yola çıkışlarını, Çanakkale
Boğazı'ndan geçişlerini, Homeros'un dünyası içinde olmaktan
duyduğu sevinç ve heyecanını birer birer anlatmıştır. Kitaplarda
okuduğu yerler, gerçek olarak karşısında durmaktadır. Sestos,
Lampsacus, Abydos, Assos, Truva, vb.. Leander ve Hero'nun hazin
biten aşk efsanesini hatırlar. Pers kralı Xerxes'in kurduğu köprüler.
İlyada efsanesi. .. Sonra İda dağı. . .

Burada bir mermer sütun bulmuşlar. Mr. Wortley bunun üzerinde


Sigaeon Polin8 yazısını okumuş. Bu sütunu alıp gemiye götürmüşler.
Bir Rum papaz onlara başka sütunlar da satmak istemiş ama çok ağır
olmaları ve ellerinde taşıyıp kaldıracak aygıt bulunmaması nedeniyle
almaktan vazgeçmişler. Robert Halsband'a göre, aldıkları sütun
bugün Cambridge Üniversitesi'nin Trinity College kütüphanesinin
girişinde durmaktadır.

Burada, Lady Montagu'nün Tunus için pek güzel şeyler


söylemediğini, çocuklarını Preston gemisinde dadılarına bırakıp eşi
ile seyahate çıktıklarını, sonra Cenova ve Paris yoluyla devam ederek
Londra'ya geldiklerini söylemekle yetinelim.

BAZI DÜŞÜNCELER VE YORUMLAR


XVIII. yy. İngiliz edebiyatı üzerinde önemli bir araştırmacı olan
Robert Halsband'ın derleyip geniş kapsamlı dipnotlarla açıkladığı,
Lady Montagu'nün orijinal imlası ile yayımladığı, birkaç tanesi
Fransızca yazılmış Sefaret Mektupları bugün bile zevkle

8
Sigaeon Polin: Sigeion Şehri
17

okunabiliyor.9 Bu mektuplar, her şeyden önce Türkiye üzerine bir


kadın tarafından yazılmış ilk belgeler olmaları açısından değerli. Bir
tarihçi, Lady Montagu'nün anlattıklarının, gerçeğe ne dereceye kadar
uygun olduğunu araştırabilir, belki bazı yanlışlıklar, abartmalar ve
çelişkiler bulabilir; ama önemli olan bu mektupların bir yazın ürünü
olarak okunabilmesi. Bu mektuplarda doğa, şehirler, gerçek bireylerle
ilk kez karşı karşıya gelmenin yarattığı içten duygular ve özgün
izlenimler, yaşanmış bir hayatın izlenimleri var. Lady Montagu her ne
kadar mektuplarını yazarken okuduklarının, özellikle de klasik Yunan
ve Latin edebiyatlarının etkisinde kalmış, her şeyi bu estetik açıdan
görmüşse de çok içten ve kendine has bir ses yaratmakta başarılı
olmuştur. Bu ses onu, bir yandan kendinden sonra gelen ve Türkiye
üzerine kitap yazan Elizabeth Craven, Julia Pardoe, Lucy Garnett gibi
İngiliz kadınlarına bağlıyor, öte yandan Mary Wollstonecraft'tan
Virginia Woolf'a, hatta günümüze kadar kadın özgürlüğünü savunan
çağdaş İngiliz kadınları ile birleştiriyor.

Çağdaş bir Türk kadını olarak ben bu mektupları nasıl okuyorum?


Tarafsız olmak mümkün mü? Elbette değil. Yalnız, düşündüklerim tek
bir açı ya da tek bir boyutta değil, daha karmaşık bir eksende yer
alıyor.

Bu kadın yirmi sekiz yaşında Türkiye'ye gelmiş ve on dört ay kadar


kalmış. Bunun dokuz ayında kızına hamile. Dört yaşında da bir oğlu
var. Bol bol uşakları ve hizmetkarları olduğundan, bizim deyimimizle,
elini sıcak sudan soğuk suya sokmamış. Gene de serüvenleri sevmesi,
cesareti insanı hayran bırakıyor. Eşinin de bunlara karşı çıkmaması
ilginç; Lady Montagu'nün istediği kişilerle mektuplaşabilme öz-
gürlüğü gerçekten çok dikkat çekici. Kendisi gençken çiçek
hastalığına yakalanmış, yalnız kirpiklerinin dökülmesiyle yakasını
ölümden kurtarmış. Fakat erkek kardeşi çok genç yaşta bu
hastalıktan ölmüş. Çiçek aşısı ile ilgilenmesi, oğlunu aşılatması,
İngiltere'ye döndükten sonra aşıyı savunan bir makale yazması, kızını

9
Lady Montagu'nün mektupları ilk olarak 1912'de Ahmet Refik tarafından (belki Fransızca
çevirisinden) Türkçe'ye aktarılmıştı. 1973'te hem Tercüman gazetesi hem de Turing Kulübü,
Robert Halsband'ın (1965) Complete Letters’ından Türkiye'ye ait mektupları çevirdiler. Bu
çevirilerin hepsi iyi okunmakla birlikte ufak tefek yanlışlar vardır ama asıl metinle kar-
şılaştırılarak düzeltilebilir. Robert Halsband'ın Complete Letters’ından (Cilt I) 1973'te yapılan
çevirilere Halsband'ın dipnotları alınmamıştır. Tunus'tan gönderilen mektup da çevrilmemiştir.
Halbuki bu mektup Türkiye'de Klasiklere ait bölgeleri anlattığı için önemlidir.
18

da aşılatması çok ileri görüşlü ve gözü pek girişimler.

Bütün bunlar çok olumlu ama Lady Montagu'nün bir İngiliz soylusu
olduğunu, özel yaşamında çağının kurallarını çiğnese de soylu ve
seçkin olmanın dışına çıkamayacağını da unutmamak gerekiyor.
Lüks içinde yaşayan seçkinlerden oluşan tanıdığı üç beş kadını,
Türk kadınlarının temsilcileri olarak kabul etmiş. İngiltere'de eşine
rastlanmayacak güzellikte olan bu kadınlar, pahası ölçülemeyecek
samur kürklere ve ipeklere bürünmüşler, kocaman zümrütler, elmaslar
ve inciler takıyorlar . .. Lady Montagu, yanında bir Rum tercüman
kadınla gezmiş, bu seçkin kadınlarla sohbet etmiş, onların
nazikliklerini övmüş, cariyelerinin müzik ve danslarından hoşlanmış.
Bu tercüman Rum kadın kimdir, İngilizce'yi nerede öğrenmiştir,
Türkçe'si nasıldır, bunları bilemiyoruz.

Türk kadınlarını Osmanlı İmparatorluğu'nun en özgür insanları


sayması yalnız güzellikler içinde, maddi sorunlardan uzak
yaşamalarından. Sultan, kocalarının kafasını da kesse onlara
dokunmuyor diyor. Gene de, Sultan Hafize'nin hala matemde oldu-
ğunu söylüyor. Belki dilin ve törelerin oluşturduğu duvar, Lady
Montagu'nün iç hayatı yeterince araştırmasına engel olmuş. Lady
Montagu'nün bunun üzerinde fazla durma olanağı yok: Bu kadınların
kendisi gibi seyahat etme, düşünme ve yazı yazabilme olanaklarının
bulunup bulunmadığını da ciddi olarak araştırmamış. "Evet,
hamamdan başka eğlenceleri yok ama. . .. "derken XIX. yy'da çok
revaçta olan Orientalism’in ilk örneklerini vermiş. Robert
Halsband'ın bir dipnotta belirttiğine göre, Ingres 1862'de yaptığı Türk
Hamamı tablosunda Lady Montagu'nün betimlemelerinden esinlenmiş
(s. 313). Ahmet Hamdi Tanpınar da, 19’uncu Asır Türk Edebiyatı
Tarihi kitabında Lady Montagu'nün batıda "Turquerie" denen ilginin
yaratılmasında rolü olduğunu belirtir (s. 44).

Acaba hamamlar ne kadar özgürdü? 1706 ve 1708 tarihlerinde (III.


Ahmet dönemi) Galata ve Beşiktaş kadıları tarafından verilen
buyruklarda, Müslüman kadınların Hıristiyan ve Yahudi kadınlarla
aynı günde hamama gitmeleri yasak edilmiş. Kadınların peştamalları
atıp (keşfi avret olunursa) cezalandırılacakları buyrulmuş. Bu
buyruklar Lady Montagu'nün hamamları ziyaretinden on yıl önce
verilmiş.

Lady Montagu, politika konusunu ön plana almamış. Eşinin


19

itimatname sunuş töreninden bile bahsetmeyeceğini söylemiş. Gene


de Osmanlı İmparatorluğu'nun baskıcılığına değinmiş ve Hıristiyan
tabanın İngilizlerin himayesinde olduğundan söz etmiştir (s. 338).

"Burada hükümet tümüyle ordunun elinde. Padişah bütün mutlak


kudretine rağmen tabası gibi bir tutsak, Yeniçeri'nin çatık kaşları onu
da tir tir titretiyor. .. Burada, gerçekten bizden daha fazla boyun eğme
var. Ne dır dır eden bir insan güruhu, ne saçma sapan risaleler, ne de
meyhanelerdeki politika kavgaları var. "

Nitekim III. Ahmet'i de yeniçeriler tahttan indirmiş, Sultan'ın kızına


şiir yazan veziri Damat İbrahim Paşa'yı da öldürmüşlerdir. (Lady
Montagu bu şiiri İngilizce'ye çevirip Pope'a göndermiştir.) Lady
Montagu, yeniçerilerin diş kirası alma geleneklerinden ve buna
benzer zulümlerinden söz ederken Türklerin dininin vahşete karşı
olduğunu da eklemiştir. Lady Montagu'nün Katolik ve Ortodoks
Hıristiyanlara karşı çok güçlü önyargıları vardır. Onları puta tapan
insanlar olarak görmüştür. Ahmet Efendi gibi bazı kültürlü Türklerin
deist olduklarını, din kavram ve bağlarının katı kurallardan arındığını
yazmıştır.

Lady Montagu'nün, Türklerin Hedonist bir felsefeye göre yaşayışlarını


öven sözlerini nasıl yorumlamalı?

"Bence hayat hakkındaki fikirleri doğru; onlar hayatlarını musiki,


bahçelerde gezmek, şarap içmek ve güzel yemeklerle geçirirken bizler
ya kafalarımızı politika dalavereleri ile patlatıyor yada hiçbir zaman
erişemeyeceğimiz, erişirsek de başkalarının ona bizim verdiğimiz
kıymeti vermeye inandıramadığımız bir bilgiye hasrediyoruz . . ..
Güçlükle kazanılan şöhret ve övülme budalalığı da bize zaman ve
sağlık kaybettirmeye değmeyen ödüller. Çalışmamızın semeresini
görmeden ölüyoruz, yada yaşlanıp bunuyoruz . .. İsterseniz benim bu
zevk methiyeme gülünüz, fakat bütün cahilliği ile zengin bir Efendi
olmayı bütün bilgisi ile Sir İsaac Newton olmaya tercih ediyorum.
"(Rahip Conti'ye yazılan mektup (19 Mayıs 1718), The Complete
Letters of M. W. Montagu, Cilt I, s. 415).

Lady Montagu, Hedonizm'e gerçekten inanmış mıydı? Bu, bana


Türkiye'den ani olarak ayrılmasının etkisiyle yazılmış, zorlama bir
sonuç gibi geliyor.
20

Niyazi Berkes, Türkiye'de Çağdaşlaşma adlı kitabında III. Ahmet'in


hüküm sürdüğü Lale Devri'nden söz ederken, "Halbuki ne bu
dönemde ne de arkasından gelen yüzyıllarda barış dönemi gelmemiş,
ne iç huzur sağlanmış, ne de toplum refaha yönelmiştir, " diyor (ss.
40-42).

Gene de Niyazi Berkes, Lady Montagu'nün yüksek tabakalarda


gözlemlediği deizm, tasavvuf, Bektaşilik, musiki ve edebiyatın,
Hedonizm'e kaydığını, askeri disiplin ve hukuki sofuluğun azaldığını
söylüyor. Lady Montagu kendisinden önce gelen erkek yazarlara
yönelttiği eleştirilerinde ne dereceye kadar başarılı? Robert Halsband,
Lady Montagu'nün bazı yerlerde bilgilerini, eleştirdiği Rycaut10 gibi
yazarlardan aldığını belirtir. Macaristan üzerine yazdıklarını buna
örnek gösterir.

Kuşkusuz Lady Montagu ev ödevini yapmış, Türkiye üzerine yazılan


kitapları okumuştu. Amacı Rycaut'nun yaptığı gibi Osmanlı
padişahlarının adlarını sıralamak değildi. Lady Montagu ancak mekt-
up türü ile ifade edilebilen yeni bir anlatı biçimi yarattı; bu çok öznel
olan bir kadın sesi içtenliğiyle, alayla, durmadan yanlışlar bulmak ve
abartmakla hem eğlendiriyor hem de yeni bir duyarlılığı ortaya
çıkarıyordu. Lady Montagu'nün Türkçe'yle ve şiirle ilgilenmesi,
çeviriler yapıp arkadaşlarına göndermesi, Osmanlı toplumunda yazın
dili ile halkın konuştuğu Türkçe'nin farklı olduğunu anlayabilmesi
gerçekten övülecek şeyler ama çağdaşı Şair Nedim'i hiç tanımaması
biraz tuhaf. Lady Montagu'nün en güzel yazıları, belki şehir ve doğa
betimlemeleri. İstanbul'un güzelliklerini övmesi, bunları 276 yıl sonra
okuyan bir Türk olarak insanı hem üzüyor hem de sevindiriyor.
Kuşkusuz bugün, endüstri çağında değişik bir İstanbul'da yaşıyor ve
güzelliklerin yitirilmesine, özellikle ağaçların ve suların bu hale
getirilmesine, beton yığınlarının çirkinliğine, plansız büyümeye
hayıflanıyoruz. XVIII. yy'da, onun anlattığı her yeri kasıp kavuran
yangınları, vebayı da unutmamak gerekir.

SONUÇ

10
Rycaut (1628-1700), XVII yy'da İngiliz Sefaret Katibi. The Present State of Ottoman Empire ve
History of the Turks’ün yazarı. (1700)
21

Bir gezi yazarı bize gördüğü yerler hakkında bilgi verdiği gibi
kendisiyle ilgili ipuçları da verir. Klasik Yunan ve Latin yazınlarından
çok etkilenmiş bir İngiliz soylusu olarak Lady Montagu'nün, XVIII.
yy'ın başlarında Osmanlı İmparatorluğu'nu görmesi, kullandığı dil,
söylemleri bu çerçeveye çok bağlı. Zaman zaman Osmanlı
İmparatorluğu'nu Helenistik dünyanın bir uzantısı gibi görmüş o
çağda kendisi için mümkün olanı yazmıştır.

Bir Türk kadını olarak, Lady Montagu'nün tanıştığı saray kadınlarının


da onun hakkında hiç bir şey yazamamalarına esef ediyorum. Lady
Montagu, Rum papazların sattığı mermerleri Türkiye'den İngiltere'ye
götürürken, Yunan madalyonları koleksiyonu yaparken, bunları doğal
hakkı gibi görmüştür. Kitabında, tarlalarda çalışanlar, şehirdeki yok-
sullar vb. yer almamıştır.

Lady Montagu'den 118 yıl sonra, Türkiye'ye II. Mahmut zamanında


gelen Julia Pardoe (1806-1862) iki ciltlik The City of the Sultan,
Domestic Manners of the Turks in 1836/Sultan'ın Şehri, 1836'da
Türkler'in Ev Yaşam 'nda teknik açıdan göreceli olarak daha ileri ve
daha liberal bir çağda Osmanlı İmparatorluğu'nu yazmış, bu kitabını
Mustafa Reşit Paşa'ya ithaf etmiştir?11 Bu 118 yıl içinde elbette
epeyce değişiklik olmuştur: en başta Yeniçerilerin ortadan
kaldırılması, bazı reformlar ve buharlı gemilerle seyahat olanağı. Julia
Pardoe'nun kitapları ayrı bir araştırma konusu olarak ele alınabilir.

Burada, Fatma Aliye Hanım'ın Hanımlara Mahsus Gazete’de12 Lady


Montagu'yle ilgili olarak yazdığı iki yazıyı da hatırlatmak gerekiyor.
Sanırım Fatma Aliye Hanım, Lady Montagu hakkındaki bilgileri Fran-
sızca bir kaynaktan almış. Adların yazılışı bu ihtimali güçlendiriyor.

11
Julia Pardoe, The City of the Sultan; Domestic Manners of the Turks in 1836, Philadelphia,
Carey, Lea & Blancehard, 1837. (Julia Pardoe'nun ayrıca Türkçe'ye çevrilmiş, The Beauties of
the Bosphorus adlı bir kitabı daha var.)

12
Fatma Aliye, "Madam Montagu", Hanımlara Mahsus Gazete, 5 (27 Rebiyülevvel 1313/17 Eylül
1895), ss.1-4; 6(30 Rebiyülevvel 1313/20 Eylül 1895), ss. 1-4. Ayrıca bkz. Mübeccel Kızıltan,
Fatma Aliye Hanım, Yaşantı, Sanatı, Yapıtları ve Nisvan-ı Islam, İstanbul, 1993, s. 35. (Fatma
Aliye Hanım'ın "Madam Montagu" adlı yazılarını Latin harflerine aktararak yararlanmamı
sağlayan sayın Mübeccel Kızıltan'a teşekkür ederim.)
22

Bu yazılarda pek çok tarih ve olayda yanlışlar olmasına rağmen


Fatma Aliye Hanım, Lady Montagu'nün asıl amacını çok iyi anlamış
ve anlatmıştır. En başta Lady Montagu'nün bir kadın yazar olmasının
önemini belirtmiştir. Sonra onun Türkiye üzerine yazı yazan ve yanlış
bilgiler veren yazarları kınamasını onaylamıştır. Lady Montagu'nün
Osmanlıca'ya ve şiire merakını, dil öğrenmesini takdir etmiştir. Ama
her şeyin üstünde, Türkiye'de çiçek aşısı yapıldığını öğrendikten
sonra bunu kendi oğluna uygulatmasını büyük bir hayranlıkla
övmüştür. Fatma Aliye Hanım'ın Lady Montagu'ye ait bilgileri aldığı
yazı (yazılar?) onun maceracı taraflarını da gösterir. Fatma Aliye
Hanım, Lady Montagu'nün yaşlandıkça "hoppalaştığı"nı söylemiştir.
Gene de Lady Montagu'nün, eline kalemi aldığı zaman ciddileştiğini
ve İngiliz diline şeref veren gerçek bir yazar, büyük bir kadın
olduğunu teslim etmiştir. Önemli olan da bu! O günlerde Kadınlara
Mahsus Gazete’yi okuyanlar ne düşünmüşlerdi acaba?

KAYNAKÇA
Barry, Iria, Portrait of Lady Mary Montagu, The Bobbs-Merrill
Company, 1895-1928, Indianapolis, A. B. D.

Berkes, Niyazi. Türkiye'de Çağdaşlaşma,, Bilgi Yayınevi, Ankara,


1973.

Ehrenpreis, Irvin & Halsband, Robert, The Lady of Letters in the


Eighteenth Century (Papers Read at a Clark Library Seminar, January
18, 1969), Univ. of California, Los Angeles, 1969.

Gibbs, Lewis, The Admirable Lady Mary, the Life and Times of Lady
Mary Wortley Montagu (1689-1762), William Morrow & Company,
New York, Made in Great Britain by the Temple Press, Lechworth-
Herts, 1949.

Halsband, Robert, yay., The Life of Lady Mary Wortley


Montagu,1956, Oxford University Press, Amen House, Londra E. C.4.

Halsband, Robert, yay., The Complete Letters of Lady Mary Wortley


Montagu (3 cilt), Oxford at the Clarendon Press, 1965-67.

Halsband, Robert, yay., The Selected Letters of Lady Mary Wortley


23

Montagu, 1970, St. Martin's Press, N. Y., N. Y., 10010.

The Letters and Works of Lady Mary Wortley Montagu, edited by her
Great-Grandson Lord Wharncliffe (2 cilt), (1861 basımından yeniden
basılmış) AMS Press, New York, 1970.

Moulin, Anne Marie; Chuvin, Pierre; Maspero, François, Lady Mary


Montagu, L'İslam au peril des femmes, Une Anglaise en Turquie au
XVIIIe siècle, 1 Place Paul-Painlevé, Paris V, 1981.

Murphy, Dervla, Embassy to Constantinople: The Travels of Lady


Mary Montagu, Century, Londra, 1988.

Paston, George, (Emily Symonds), Little Memoirs of the Eighteenth


Century, New York, E. P. Dutton & Company, Grant Richards, Londra
1901. (ss. 119-201 Lady Montagu).

Paston, George, (Emily Symonds), Lady Mary Montagu and Her


Times, G. P. Putnam & Son, Londra, 1907.

Tanpınar, Ahmet Hamdi, 19'uncu Asır Türk Edebiyatı Tarihi, İstanbul:


Çağlayan Kitabevi, 1988.

You might also like